EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Cinsellikle Hadım Edilen Toplum(lar)

 
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> AHLAKÎ DÜŞÜNCELER
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Sal Eyl 30, 2008 12:19 am    Mesaj konusu: Cinsellikle Hadım Edilen Toplum(lar) Alıntıyla Cevap Gönder

Japonya'da cinsel isteksizlik ekonomik çöküşe neden olabilir
21.09.2016

Japonya'da, cinsel isteksizliğin ülke nüfusunda yarattığı sorunların yanı sıra ekonomik çöküş açısından da endişe verdiği belirtildi. Dünyanın en yaşlı nüfusuna sahip Japonya’da 2011 yılında yayınlanan bir raporda, evli olmayan 18 ilâ 34 yaşlarındaki gençlerin büyük bölümünün ilişki yaşamadığı, evli olanların da eşleriyle cinsel birliktelikte bulunmadığı ifade edilmişti.

Seksin yorucu ve hobilerle uğraşmanın daha öncelikli görüldüğü ülkede, nüfus sorunu giderek artarken, cinsel isteksizlikten kaynaklı ekonomik çöküş endişesi de baş gösterdi. Konuyla ilgili Sputnik’e konuşan Rusya Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Nüfus ve Göç Bölümü Başkanı İvan Beloborodov, "Japonya yaş ortalaması 60 ve üstü olan, dünyanın en yaşlı ülkesi. Bu emeklilik sisteminin çöküşüne neden olabileceği gibi, savunma sistemini de tehdit ediyor. Bu durumun Japonya ekonomisinde olumsuz etkileri var" ifadelerini kullandı.

'ROBOTLAR JAPONLARIN TEK UMUDU'

Yakın gelecekte 'insan kaynağının' tükeneceği Japonya için tek umudun robotlar olduğunu belirten Beloborodov, "Ülkedeki sorunun nedeni tüketim kültürü ve aile gibi kavramların giderek gölgede kalmasına neden olan kariyer hedefleri" dedi.

'JAPONYA EN FAZLA PORNO İZLEYİCİSİNE SAHİP ÜLKE'

Prezervatif firması Durex’in 2005 yılında 41 ülke arasında gerçekleştirdiği araştırmada da Japonya’nın, bir yılda yalnızca 45 kez ile en az seks yapan ülke olduğu ortaya çıkmıştı. Beloborodov, "Japonya en fazla porno izleyicisine sahip ülke. Japonya'da pornografi dergilerden cep telefonu uygulamalarına kadar her yerde var. Bu durum gerçek insani arzuları öldürüyor” ifadelerini kullandı.
Kaynak: Sputnik

Cinsellikle Hadım Edilen Toplum(lar)
Yusuf GEZGİN
27 Nisan 2010

Modern yaşam tarzı hayatın her alanında cinselliği teşvik ediyor, cinsel metaları, malzemeleri öne çıkarıyor. Kadınlar cinsel dürtüleri harekete geçirecek şekilde reklam malzemesi olarak kullanılıyor. Son zamanlarda erkekler de cinsel özellikleri öne çıkarılarak reklamlara konu edilmeye başlandı.

Bu gün kadın ‘modernlik’ adı altında erkekleri tahrik ve aileleri, toplumları dejenere aracı olarak kullanılmaktadır. Kadın erkek eşitliği iddiasındaki batı, kadını bir ‘insan’, ‘ana’, ‘eşit bir fert’ olmaktan öte, bir ‘dişi’, ‘cinsel meta’ ‘ticari araç’ haline getirdi.

Hızla yaygınlaşan ve erişimi kolaylaşan pornografi, medyada bolca açık saçık fotoğrafların olması, sürekli pompalanan cinsel figürler insanların üzerinde baskı oluşturmaktadır. Arama motorlarındaki aramaların yaklaşık ¼ pornografi içerikli olduğu ifade edilmektedir. (Dr. Furkan Aydıner “İnternet canavarı canınıza okumadan” Zaman, 4 Nisan 2010)

Türkiye müstehcenlik konusunda batıdan daha kontrolsüzdür. Normal Web sitelerinde, gazetelerde, Tv’deki halka açık yayınlarda, ummadığınız yerlerde karşınıza tahrik edici görüntüler çıkabilmekte, her fırsatta kadın vücudu sergilenmektedir. Kadın haklarını savunanlar, feministler kadın vücudunun erkeklerin cinsel dürtülerini tahrik için, bayağı bir meta olarak kullanılmasına ses çıkarmamaktadırlar. Afganistan’daki kadının burkasıyla yakından ilgilenenler kadın ticareti konusunda sessizler, kadın vücudunun teşhirini-istismarını modernliğin gereği görüyorlar.

Bizde belirli kesimlerin üreterek topluma pompaladığı ‘kadına özgürlük!’, ‘ben özgürüm!’, ‘özgürleş!’ vs. gibi sloganların aileyi bitirmeye dönük çabaların bir sonucu olduğu kanaatindeyim. Cinsel özgürlük ve kadının hoyratlaştırılması batıda, azalan ve yaşlanan bir nüfus, perişan aileler ve bohem-hazcı nesilleri miras bıraktı.
Cinsellik ve pornografinin zihinleri teslim alan, dikkatleri dağıtan, hafızayı zayıflatan, öğrenme çabasını baltalayan, insanın enerjisini belden aşağıya teksif eden tarafları vardır. Sanki dünyada ve ülkemizde cinsellik ve pornografi, planlı ve hedefli olarak hayatın her alanına pompalanmakta nesiller, beyinler hadım edilmekte, toplumlar çürütülmektedir. Cinsellik ve pornografi cinsel suçları, tecavüzleri, cinayetleri, uyuşturucu vs. kullanımını tetiklemektedir. Son yıllarda toplumumuzda hızla artan cinsel sapkınlıkların ve aile içi cinsel suçların, kabartılan cinsel dürtülerle yakından ilgili olduğu muhakkaktır.

Pornografik malzemelerin yaygınlaşması, bunun küçük çocuklara kadar ulaşması, cinsel duygulara erken uyanmaya ve tatminsizliklere neden olmaktadır. Erken uyarma, tatminsizlik ve cinselliğin sınırsızca kullanılmasının bir ‘özgürlük’ olarak sunulması pek çok sapık ilişki biçimini doğurmaktadır.
Liselerde ortaokullarda pornografik malzemeler, dergiler, görüntüler kolayca bulunmakta, hızla yaygınlaşmaktadır. Okullar bilimin, eğitimin, ahlakın değil, fuhşun ahlaksızlığın alanı haline getirilmek istenmektedir. Gençler cinselliğin ve pornografinin ağındadırlar. Okullar arkadaş bulma mekânları olmuştur. Pek çok okulun eğitimi, öğretimi ve disiplini çok zayıftır. Ülkemizde gizli bir el eğitimde öğretmenlerin saygınlığını ve etkisini iradi olarak azaltmakta, gençleri hedefsizliğe, serseriliğe itmektedir.

Okullarımızdan virüslü, hedefsiz, donanımsız, herhangi bir becerisi olmayan, aklı belinde nesiller yetiştiriyoruz. Liselerde 15-16 yaşında hamile kalan kızların sayısı her geçen gün artmaktadır. Üniversiteler normal kız-erkek arkadaşlığının dışında fuhuş sektörüne malzeme üretmektedir. Ahlak ve etik değerlerden mahrum yetişen, aile ve toplum kontrolünden uzak kalan genç kızlar örgütlü yapılar eliyle fuhuş yapmakta, bu işi bir ‘gelir kaynağı’ olarak görebilmektedir. Karma eğitim toplumu yozlaştıran, ahlaksızlığı yayan bir araç haline getirilmiştir. Bilimsel ve deneysel olarak zararları ortaya konmasına rağmen, orta öğretimde karma eğitimi mecbur hale getirmek iyi niyetle bağdaşmamaktadır

Erkek öğrencilerin ağırlıklı olduğu askeri okullarda pornografiye ve müstehcenliğe göz yumulmakta, bu okullar kız okullarıyla eşlenmekte, kız arkadaş bulma teşvik edilmektedir. ‘İrticadan uzak kalsın’ diye teşvik edilen cinselliğin, pornografinin nelere yol açtığı, hangi sapık ilişkileri tetiklediği Aktif haberde çıkmıştı. (Bknz: http://www.aktifhaber.com/news_detail.php?id=282471 12-04-2010)

Kadının her fırsatta cinsel bir meta gibi sunulması, cinsel dürtülerin sürekli tahrik edilmesi aile düzenimizi tehdit etmektedir. Batının dayattığı modern yaşam tarzı kadını akşama kadar ve acımasızca çalıştırdığı için normal bir aile hayatına fırsat bırakmıyor. Dışarıda alımlı, bakımlı gezen kadın eve perişan, yorgun geliyor. Nazarlar hem kadın, hem erkek için dışarıda, başkasında kalıyor. Bu durum aile problemlerine, tatminsizliklere ve boşanmalara neden oluyor. Medyanın ve görsel araçların harekete geçirdiği cinsellik pek çok yuvayı yıkıyor, cinayetlere neden oluyor.

Pornografik yayınlar ve cinselliğin her ortamda sürekli öne çıkarılması nedeniyle cinsel istismar, cinsel sapık ilişkiler patlama yaptı. Cinselliğin ve pornografinin uyuşturucu, alkol, hırsızlık, cinayet vs. gibi hangi suçları tetiklediği ciddi bir araştırma konusu. Bu gün cinsellik-pornografi ahlaki bir suç olmanın ötesinde bir toplumsal güvenlik sorunu haline geldi. Kamu kurumlarında çalışan pek çok memur-bürokrat dairelerinde internete açık bilgisayarlardan porno sitelere girmekte, birbirlerine bu görüntüleri forward etmektedirler. Kadın ticareti ile sivil ve askeri bürokratlar elde edilmekte, görüntüler alınmakta bu görüntüler-veriler ihaleleri almakta, devlet sırlarını ele geçirmekte kullanılabilmektedir. Şehvetleri kamçılanmış, uçkurundan yakalanmış kimseler her türlü suçu işlemeye müsait hale getirilmektedir.

Bakın konunun uzmanı Prof Dr. Nevzat Tarhan cinsellik, müstehcenlik ve pornografinin zararları hakkında bir mülakatta neler diyor:
‘Müstehcenlik kişide cinsel kontrolsüzlük yapan görüntülerdir; cinsellikle ilgili her türlü duyguları harekete geçiren yayınlardır. Müstehcen yayınlar şu anda daha çok pornografik materyal olarak tanımlanıyor. ABD Başsavcılığı Yüksek Kurulu “pornografik materyalle cinsel şiddet suçları arasında nedensellik bağı vardır” tarzında kurul kararı aldı. Bunun üzerine birçok tartışma başlıyor. Bu görüş şu anda önemli bir sosyolojik ve psikolojik tartışma olarak sürüyor.
’...aşırı dozda cinsel uyarılma varsa, ona karşı duyarsızlaşma başlıyor. Aynı “extazy” veya sigara gibi, aşırı dozdaki şeyler bağımlılık yapıyor. Cinsellikle çok karşılaştığı zaman birey artık duyarsızlaşıyor. Bu sefer daha fazla uyarılma olunca rutin karşı cins uyarmıyor. Bu sefer pornografik şeyler arıyor veya uyuşturucu kullanıyor. Cinselliğe yöneliş ve aşkın cinselliğe indirgenmesi insanlık için bir felâkete gidiş işareti veriyor. Erken yaşta cinsellikle karşılaşan gençler rastgele cinselliğe yöneldiler, cinsel kontrol bozuklukları ortaya çıktı. En büyük zararı evlilik kurumu gördü... Böyle giderse 50 sene sonra cinsel kontrolsüzlük sebebiyle insanlar evlenmeye, çocuk sahibi olmaya ihtiyaç duymayacaklar. Bunun neticesi eşcinsel kimlik, eşcinsel evliliğin yaygınlaşması olarak ortaya çıkacak. Bu olay, insan neslini tüketir.

Freud’un ciddî sorumluluğu var burada. “insanın temel motivasyonu cinselliktir,” dedi… Bu tezi hümanist psikoloji kabul etti. Hümanist psikoloji de, “İnsanı insan yapan tez cinsel dürtülerdir” dedi. Cinsellik kutsallaştırıldı. Cinselliği yaşamayanın ruh sağlığı bozuk olur tarzında nedensellik bağı kurdu teorik olarak. 1995’ten sonra değişen paradigmalar Freud’un bu görüşünü doğrulamıyor…Sevgiyi cinselliğe indirgemek onu küçültmektir… İnsanı somut zevklere indirgemek, insanı hayvansal seviyede yorumlamaktır.
Cinsellik, yemek içmek gibi temel bir dürtüdür. Bunu yok sayamayız. Bunu eğitmek, kanalize etmek, yaşam enerjisi haline getirmek gerekir. Uranyum gibidir; iyi ve doğru şekilde kullanırsanız enerji verir, kişiyi geliştirir, ama doğru kullanılmadığında zarar verir.
Küresel bir cinsel fırtına yaşanıyor ve bunun sonuçları da küresel olacaktır…. Cinsellikle kontrolü başaran toplumlar ayakta kalacaklardır. Bunu başaramayan toplumlarsa yenik düşeceklerdir.’ (http://www.bilgipasaji.com/forum/kadinca-498/792483-cinsellikle-kontrolu-basaran-toplumlar-ayakta-kalacaklardir.html 18.11.2009)

Bir suçta, tahrik edenler suça ortak ediliyor. Cinsel dürtülerin harekete geçirilmesi aynen korkunun, nefretin tahriki gibi hormanel dengelerle oynamadır. Peki, Tv’lerde, sokaklarda cinselliği tahrik edenlerin, insanları ahlaksızlığa, tacize, tecavüze, fuhşa sevk edenlerin tahrik suçu yok mu? Bunlar özgürlük olarak mı anılacak? Cinsellik bu kadar hoyratça, banal şekilde sunulurken yetkililer bir tedbir almayacaklar mı?
İnsanlık bu problemi dikkate almalıdır. Zihinleri çürüten, beyinleri hadım eden, aileyi bitiren, toplumun köküne kezzap suyu döken cinsel metaların, görüntülerin sorumsuzca ve her yerde kullanılması engellenmelidir. Devletin ilgili kurumların aileyi, gençleri ve toplumu koruma adına tedbirler almalı, düzenlemeler yapmalıdır.

Bu gün malum bir el dünyada kadınları bir orta malı, toplum çözücü, ahlak bitirici ve ticari meta olarak kullanmaktadır. Dün kadının adının olmadığı dünyada bu gün -güya haklar veriliyor denerek- kadın ticarileştirilmiştir. Beşinci kol faaliyeti diyebileceğimiz nesilleri, toplumları ve insanlığı çürüten bu tür organize faaliyetlerin arkasında büyük oranda, diğer insanları kendilerine hizmetkâr varlıklar olarak görenler vardır. Bir kesim cinsellikle, pornografiyle insanlığa daha kolay hükmetmenin, ülkeleri-toplumları teslim alıp yönlendirmenin hesabı içindeler.
İnsanlık cinsellikle çürütülüyor, beyinler-zihinler pornografiyle hadım ediliyor…
Aktifhaber

BÖYLE BİR KÜLTÜRÜMÜZ YOK!

29 Eylül 2008 21:15
Yaprak Dökümü'nün 'Ferhunde'si, Avrupa Yakası’nın 'Makbule'si toplumsal yaşamı riske sokan karakterler. Başbakanlık uyardı: Dost hayatı olağanlaştırılıyor:
Son dönemlerin popüler yerli dizi karakterleri Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’nü rahatsız etti. Kurumun yayın organı Aile ve Toplum Dergisi’nde yer alan çalışmaya göre, Yaprak Dökümü’nün ‘Ferhunde’si, Avrupa Yakası’nın ‘Makbule’si ‘toplumsal yaşamı riske sokan’ karakterler.

Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’ya bağlı kurumun üç ayda bir çıkan dergisinde yer alan ‘Aile Kurumuna Yönelik Güncel Riskler’ adlı yazıda, son yıllarda aileye ilişkin yapılan araştırmalar, boşanmalar, evlilik dışı ilişkiler, eşcinsel beraberlikler, çocuk gibi konular indelenerek popüler dizilere ilişkin ilginç tespitlerde bulunuldu.

Dr. Ünal Şentürk tarafından kaleme alınan yazıda, “Dizilerdeki kahramanların, boşanmış, eşinden ayrı yaşayan, bekâr kalan, sadece çocuklarıyla yaşamını sürdüren, nikahsız yaşayan, sözüm ona kendi başına yeten veya ayakları üzerinde durabilen kişilerden oluşması, izleyici bağlamında arzu edilmeyen davranış modelleri yaratarak toplumsal yaşamı riske sokmaktadır” denildi.

EVLEN AMA BOŞANMA

Buna göre, eşi hapishanede olan ve patronuyla ilişki yaşayan Yaprak Dökümü’nün ‘Ferhunde’si, kardeşinin sevgilisinin babasından hamile kalan Kavak Yelleri dizisinin ‘Canan’ı, eşi İzzet’ten boşanıp, dayısının evini eski flörtü Burhan’la paylaşan Avrupa Yakası’nın ‘Makbule’si, Aile Araştırma Genel Müdürlüğü için ‘toplumsal yaşamı riske sokan karakterler’den sadece birkaçı.

Ferhunde boşanmasın!

DR. Ünal Şentürk, aile ve toplumsal yaşam için risk olarak gördüğü dizi kahramanlarının ‘boşanmaması, mutlaka evli olması’ şart. Yazıda, bu durum şöyle anlatılıyor: “Günümüzde izlenme rekorları kırarak oldukça popülerleşen dizilerin büyük bölümünde boşanma, yalnız yaşam, ‘sivil evlilik’ diye tanıtılan nikahsız birliktelikler olağan bir durum gibi gösterilmekte ve durumların diğer yönleri dikkate alınmamaktadır. Bu ise aile kurumuna yönelik olumsuz sonuçlarıyla beliren risk oluşumları normalleştirmektedir. Halkın beğenisine ve ilgisine sunulan yayınların, toplumun değerleri, kabulleri ve beklentileriyle örtüşmesi oldukça fonksiyonel olmaktadır.”

Eski sevgililer aynı evde

Avrupa Yakası’nın Makbule’si eşi İzzet’ten boşanıp, dayısının evine taşındı. Ama evde eski flörtü Burhan Altıntop da kalıyor.

Reşat Nuri yazdı, TV’de ‘Dallas’ oldu

Yaprak Dökümü’nün ilk bölümlerinde Şevket, evli Ferhunde’ye aşık oldu. Ferhunde, kocasından boşanınca evlendiler. Oğuz ilk önce Necla ile sonra Leyla ile birlikte oldu. Leyla’yı hamile bıraktıktan sonra tekrar Cem ile evlilik hazırlığında olan Necla ile kaçtı. Oğuz bu arada tuzak kurduğu patronunun karısı Ceyda’yı hamile bıraktı. Necla, Oğuz tarafından terk edilince evine geri döndü ve eski nişanlısı Cem ile evlendi. Leyla, psikoloğunun kocası Avukat Can ile yakınlaştı. Şevket hapse düşünce evi terk eden Ferhunde patronu Levent ile ilişkiye girdi.

Kim kiminle birlikte oldu?

Oğuz: Ceyda,

Leyla, Necla

Necla: Oğuz, Cem

Leyla: Oğuz, Can

Ferhunde: Şevket, Levent

Ceyda: Yaman, Oğuz

Aile ‘cinsel ilişki’ için kurulur

Dergide, aile “her yetişkinin cinsel ihtiyacını en kabul edilebilir şekilde karşılamaya imkan tanıyan” olarak nitelendirilerek bu yönüyle toplum geleceğinin sağlandığı belirtildi. Yazıda şu tespit de yapıldı: Ancak sağladığı faydalarla, aile, boşanmaların, tek ebeveynli ailelerin, evlilik ve çocuk sahibi olmaya karşı duruşların, eşcinsel evliliklerin ve nikahsız birlikteliklerin artmasıyla bir kriz yaşamaktadır.

Kavak Yelleri

Dünyaca ünlü Amerikan gençlik dizisi Dawson's Creek'ten uyarlanan Kavak Yelleri, İstanbul-Urla arasında yaşanan aşkları ve yasak ilişkileri anlatıyor. Aslı'ya aşık olan iki arkadaş Deniz ve Efe... Deniz'in babası Murat'tan hamile kalan, Aslı'nın ablası Canan.

Son Bahar

Kocasının uyuşturucu kuryesi olduğunu yıllar sonra mafya tarafından infaz edildikten sonra anlayan ve tabutuyla Almanya'dan Türkiye'ye dönmek zorunda kalan genç ve güzel Sabiha, kocasının Memo adlı gayrımeşru bir çocuğu olduğunu öğrenir. Kendi öz kızının sorunları, aile baskısı ve geçim derdiyle boğuşan Sabiha tüm zorluklara rağmen küçük Memo'ya sahip çıkar.

akşam

Cahiliye devrinin Araplarına benzedik..
Ahmet TAKAN
ahmettakan@avazturk.com
28 Nisan 2010

Yazımın başlığı biraz ağır kaçmış olabilir. Bugüne kadar yazdığım birçok yazıda frene basmaya becerebildim.Ama bugün öfkemi bir türlü yenemiyorum.Onun için okurlarımdan peşinen özür diliyorum.

Şu düştüğümüz hale bir bakın!

Yurdun her köşesinden çocuk tecavüzleri, çocuk istismarı,seri cinayetler haberleri geliyor.Artık eskiden 3'ncü sayfa haberleri olarak tanımladığımız ve pek sık rastlamadığımız bu tip haberler(sıralayıp da bir kez daha sinirlerinizi bozmayacağım) gazetelerde manşet, televizyonlarda birinci haber oluyor.

Önce çuvaldızı kendimize batıralım.

Bu haberleri manşetlerine taşıyan medyanın hiç mi günahı yok?

Günahın paylaşımında en büyük payı medyanın alması gerekir. Yıllardır çağrıldığım her toplantıda gırtlak patlattım “aile yapımızı ve nesillerimizi TV ve gazeteler aracılığıyla mahfediyorlar. Türk’ün önce kadın sonra da aile yapısını bozdular mı gerisi kolay” diye. Örnekler verdim;Kaynana Semralardan,abuk sabuk yarışma programlarından,televole programlarından,seviyeli birliktelik haberlerinden,Brezilya dizilerinden.

Benim gibi toplumun geleceğini düşünen nice insan bağırdı durdu.

Ne oldu?

Bizler olduk senaryocu paranoyak, onlar oldu ilerici açılımcı.

Çoluk-çocuk tüm aile hepimizin ayakta olduğu çeşitli zaman dilimlerinde açın televizyonları..Cerahat akıyor..Cerahat.

BBG evlerindeki rezaletleri bile çoktan aştık. Sözde magazin programlarında gizli kameralarla çekilen ve “ünlü felan filaaan,ünlü felan filaaaanla ,falanca restoranda gizlice öpüşürken yakalandı” şeklinde ciyak ciyak anoslarla evlerimizin içine servis edilen yarı pornografik görüntüler.

Yerli diziler daha da rezil.Kim kime sulanıyor,kim kime sarkıyor,kim kimi düdüklüyor belli değil.Her türlü yasak ve gayrimeşru ilişki alenileştirildi.Üvey anasına sarkan gençler,baldızına sulanan enişteler,aklınıza gelecek ve gelemeyecek her türlü rezil ilişkiler.Gençlik ve çocuk dizilerine bir bakın.Görüntülerde porno yok ama gencecik beyinlerin içine neler zerk edildiğine bir bakın.Mesajlarla işlenen şiddet ve porno...Sonrada açın gazete haberlerine bakıverin.O gazetelerde okuduklarınıza bunların hiç etkisi olmadığını mı zannediyorsunuz?..

Ya gazeteler ve internet siteleri?

Bizim gençliğimizde basılan bazı magazin dergileri vardı.Biz onları o zaman porno dergi zannederdik.Kadınları en fazla bikinili görebilirdik.Ara sıra göğüsleri açık kadın resmi koyarlar onlarında üstüne büyük büyük siyah yıldızlar atarlardı.Şimdi gazeteler bir bakın.O zamanın magazin dergileri bugünkü gazetelerin yanında Hayat Ansiklopedisi sayılırlar.Manşetlerdeki hatunların resimleri ve en özel hayatlarının en özel ayrıntıları,arka sayfa güzelleri.Ne ararsanız var!

Artık gazete ve televizyonların yerini alacağına kesin gözle baktığımız sanal alemde işler daha da acı.Ne kanun var ne de sınır.Bakın en ciddi gazetelerin internet sitelerine,en ciddi haber sitelerine..Çıplak hatun veya cinsel içerikli bol fotoğraflı haber koymayan site tık alamıyor.

Sakın bana çağın gerekleri gibi sakil gerekçeleri söylemeyin. Çağın adı ne olursa olsun,hangi çağda olursak olalım tek ve değişmez everensel gerçek bilirim. YÜKSEK AHLAKLI OLMAK.

Hangi çağın hangi şartı bunu ortadan kaldırabilir?

Bu arada ülkeyi yönetenler ve yönetmeye talip olanlar ne yapıyor?

Sözde gündemlerle, kayıkçı kavgası.

12 Eylül zulmü ile bir nesli dümdüz ettiler üzerinden geçtiler. Gencecik fidanları asıp işi bitirdiler mi?

Arkadan da Turgut Özal felsefesi ile gelecek nesillerin ruhlarını ve beyinlerini yozlaştırdılar.Kafaları boş,pop kültürüne sıvanmış bir gençlik yattılar.Adını da “varoş gençliği“ koyup bir güzel iğdiş ettiler.

Bir milleti toptan yok etmek için ellerinden ne geliyorsa planlı bir şekilde uyguluyorlar.

Ülkemizin yalnızca okyanus ötesinden iktidara getirilen siyasilerle mi yıkıldığını zannediyorsunuz?

Fiili işgalden önce beyinleri ve kalpleri yok edip tutsak alıyorlar, bu arada siyasi işgal alışmalarına devam ediyorlar. Arkasından ne geleceğini söylemek bile istemiyorum.

Bizler Çanakkale’yi ve Kurtuluş savaşını hangi sayede kazandığımızı unutmuş ve o savaşların nasıl dünya milletlerine örnek olduğunu,o yüce değerleri,büyük inancı ve yüksek ahlakı çoluğumuza çocuğumuza anlatamıyor olabiliriz.Ama inanın bana yüzyılıdır kıçındaki tekme acısını unutmayan empeyalistler bu savaşı nasıl kazanacaklarını ,bunun en önemli yolunun da Türk aile yapısını bozmak ve Türk'ün ahlakını yozlaştırmak olduğunu çok iyi biliyorlar.Çünkü onların gençleri Türkün genetik kodlamasını incelerken bizim gençlere Ricky Martin dinletiyorlar.

Biraz da okullarımıza eğilelim..

Okullarımızdaki din dersini yıllardır tartışıp durduk.”Yok efendim seçmeli olsun zorunlu mu olsun,haftada bir saat mı yoksa iki saat mi?” diye.

Sonunda karar kılındı dersin adı Din Kültürü ve Ahlak bilgisi oldu.İlköğretimde iki saat liselerde bir saat.Dersin içeriğine bakın bom boş.Bunu niye yaptık.Batılılar bizi laiklikten uzaklaşmakla ayıplansın diye.Sonra ne oldu “başörtüsü” diye diye iktidara gelen sözde en mukaddesatçı iktidar bir AB sevdası yüzünden “AB formatlarına uyduracağız “ diye müfredatın içini boşaltıverdi.Tam adamların istediği gibi.

Ey! ılımlı İslamcılar gidin de kapılarında dilinizin pelesenk olduğu o AB ülkelerinin çocuklarına din eğitimini nasıl verdiğine (çek-senet takip etmekten fırsat bulursanız) bir bakın..

Daha Nisan ayındayız. Gidin okulların içler acısı halini,öğretmenlerin perişanlığını,öğrencilerimizin pejmürdeliğini bir görüverin.Bir dönemde 10 gün okula gelmeyen öğrenciye okul idareleri, “bu öğrencini devamsızlığı devamsızlık sayılmaz ki “ diyorlar.

Nimet Çubukçu diye bir Milli Eğitim Bakanımız var. Göreve geldiğinden beri hangi icraatını hatırlıyorsunuz?Okullarda bir anket yapın “ Milli Eğitim Bakanı kim?” diye bırakın öğrencileri kaç öğretmen adını doğru yazar acaba?

Kadın ve aileden sorumlu Selma A.Kavaf ne yapar? Bileniniz var mı?

RTÜK ne yapar?

Bunu bildiğim kadarı ile ben cevaplayayım;

Yandaş TV'ler için düzenlemeler ve kolaylıklar...(gerisi için burada frene basacağım)

Diyanet İşleri Başkanlığı ,İmam-Hatip tayinleri ve cuma hutbelerini hazırlama dışında ne iş görür?

Televizyonlarda soytarı kılıklı,lakabı hoca olan, cukkayı doldurmaktan başka hiçbir düşüncesi olmayan bir sürü adam, en kutsal inancımızı saçma sapan şeylerle tahrip ederken bunlar ne yaparlar?

Diyanetin televizyonlara göndereceği hiç mi yetişmiş insanı yok? Diyanetteki muhterem hocaefendiler şu günlerde televizyonlara çıkıp konuşup; il il,ilçe ilçe dolaşıp konferans vermeyeceklerde hangi gün işe yarayacaklar?

Olur mu canım? Sen ben kavgası yapıp,Diyanette yumuşak koltuk kapmak ,iktidarın en ballı bakanlıklarına yatay geçiş yapmak varken bunlarla kim uğraşır!..

Yaygın,örgün,din her türlü eğitimden elinizi eteğinizi çekin.Bırakın her türlü işinizi cemaatler halletsin.Onlarda kursun rant düzenlerini.Din adına palazlanıp semirsinler.Sonra oturun bir köşeye devletçilik oynayın.Ara sıra da timsah gözyaşları dökün.

Tabii kolay mı, ülkeye giren kara paranın paylaşımını yapmak, memleketin tüm varlıklarını satmak,nasıl bir tezgah kurarız da kime ne ithal ettirip voleyi vururuz diye organizasyonlar yapmak?

Bazılarını tuzu kuru nasılsa? Onların çocuklarına ABD ve İngiltere'de her türlü imkanlar (tedavi hizmetleri de dahil!) hazır...

Bizim çocuklarımızın vatanı burası,Türk toprakları.Bizim çocuklarımızın doğdukları yerde ölecekleri yerde beli:TÜRK YURDU!

Tekrar tekrar altını çiziyorum. Çocuklarımıza mutlaka cahiliye devrini okutun ve öğretin.İki cihan güneşi Peyagember efendimiz Hz.Muhammed'in (S.A.V) ahlakını ve yaşayışını çocuklarımıza tekrar tekrar öğretin.Hz Ali'yi,Hz Ömeri,Sehabenin yaşayışını anlatın.Bunun yanında asırlarca dünyaya hakim olmuş medeniyet götürmüş Türk'ün töresini beyinlere kazıyın.

Bakın o zaman bu sözde Müslümanların bize yaşattığı cahiliye karınlığını yüksek ahlaklı Müslüman-Türk genci bir çırpıda nasıl kökünden kazıyor. Aynı Çanakkale de olduğu gibi bu İngiliz tipi Müslümanlara ve onların patronlarına nasıl bir daha “ geldikleri gibi giderler “ dersinin en esaslısını veriyor...

Avaztürk

Hani “Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytan”dı?..

Oğuz Gürses




AKP’yi kimler kurmuştu?

“Millî Görüş gömleği”ni çıkaranlarla radikal İslâmcılık gömleği”ni çıkaranlar...

Sonra da iktidar nimetlerinden istifade fırsatını kaçırmak istemeyen solcusu, liberali, kemalisti, Alevîsi...

Gömleğini çıkaran AKP’ye koştu...

TC’de İktidar, efsunu da rantı da bol olan bir yer...

Yeter ki küreselcilere kul ol...

Küreselcilere kul ol da ne olursan ol...

Çıkar gömleğini gel mamaya...

Gömlekler çıkarılmadan önceki günlerde Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül şu bu... Bütün AKP önde gidenlerinin de, arkada kalanlarının da dillerinden düşürmedikleri bir hadis vardı:

“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır”...

Ne müthiş, ne güzel bir prensip...

Bir haksızlık varsa susmayacaksın...

Susarsan...

Ki Şeytan bütün haksızlıklar karşında sevinç içinde susmaktadır... Hiçbir haksızlığa hiçbir şekilde karşı çıkmamaktadır...

Zaten o haksızlığın en büyük destekçisi/sponsoru/teorisyeni bizzat şeytanın kendisi değil midir?...

İşte o yüzden...

Susarsan bir haksızlık karşısında...

Daha önce hangi gömleği giymiş veya çıkarmış olursan ol...

Şeytan’ın gömleğini giymiş olursun...

Tam o anda...

Haksızlık karşısında sustuğun anda...

Şeytan gibi olursun...

Şeytan’dan olursun...

Şeytan olursun...

Şimdi şu habere birlikte gözatalım:

***

'TECAVÜZÜ PROTESTO EDENE GÖZALTI'

30 Nisan 2010
Siirt Üniversitesi Öğrenci Kolektifi dün Meslek Yüksekokulu (MYO) önünde bir basın açıklaması yaparak, kentte yaşanan tecavüz ve cinsel istismar olaylarını ve devletin bunların üstünü örtmeye çalışmasını protesto etti. Eylem sonrası bir basın açıklaması yapan Barış Ataman üniversite çıkışında sivil polisler tarafından gözaltına alınarak sorgulandı
Dün (28 Nisan) Siirt Üniversitesi’nde bir araya gelen yaklaşık 200 üniversiteli “Kadınlardan ve çocuklardan elinizi çekin” yazılı pankart açarak bir yürüyüş gerçekleştirdi. Ellerinde “Güvenli bir gelecek istiyoruz”, “Sorumlular derhal yargılansın”, “Kız kardeşlerimize dokundurtmayacağız” yazılı dövizler taşıyan öğrenciler Siirt Valisi'nin açıklamalarını protesto eden sloganlar atarak üniversite çıkışına doğru yürüdüler. Yürüyüş sırasında öğretim görevlileri ve öğrenciler de eyleme alkışlarla destek oldular.

Öğrenciler yürüyüşün ardından üniversitenin önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasını okuyan Barış Ataman Siirt Valisi’nin "Bölücülük ve eylem yapmasınlar, fuhuş yapsınlar" sözlerini kınayarak Vali Necati Şentürk'ü istifaya çağırdı. Siirt’te yaşanan tecavüzlerin ortaya çıkmasının ardından savcılık tarafından gizlilik kararı alınmasını da eleştiren üniversiteliler “Polisler, cemaat şeyhi, asker, AKP milletvekilinin yeğeni ve daha birçok kişi bu insanlık dışı eyleme katıldığı için mi gizlilik kararı alındı?” diye sordular. Yaşananları açığa çıkaran rehberlik öğretmenine teşekkür eden üniversiteliler "Tüm zanlılar sorgulanıp cezalandırılana kadar bu olayın peşini bırakmayacağız" dediler.

Eylem sonrası gözaltı

Eylem ve basın açıklamasının bitmesinin ardından, basın açıklamasını okuyan Barış Ataman iki sivil polis tarafından üniversite çıkışında zorla polis aracına bindirilerek gözaltına alındı. Kendisine “çocuklara tecavüz eden kişilerin isimlerini açıkladığı” için gözaltına alındığı söylenen Ataman'a karakolda Öğrenci Kolektifleri hakkında sorular soruldu.

Ataman'ın gözaltına alınmasını protesto eden arkadaşları ise “Dışarıda suçlular ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşıyorlar, bu olayları protesto edenler ise karakollara götürülüyor.” sözleriyle tepkilerini dile getirdiler. (*)

***

Siirt’tte olanlar malûm...

Tekrar etmeye bile dilim varmıyor, yüreğim dayanmıyor...

Öğretmeni, memuru, esnafı, öğrencisi bir ilköğretim okulunu kerhaneye çevirmişler ilkokul çocuklarına toplu tecavüz ediyorlar...

Yatılı Bölge İlköğretim okulu öğrencilerinin yaptıkları ise ayrı bir facia...

Bunlar bir haksızlık mıdır?

Hem de nasıl?

Siirt’teki Üniversite öğrencileri bu vahim haksızlığa karşı çıkmak için toplanıp gösteri düzenliyor ve hazırladıkları bildiriyi okuyorlar...

Ne güzel...

Eşşek kadar adamlar gırtlaklarına kadar pisliğe/haksızlığa gömülmüşken bu ülkede...

Bu ülkenin genç evlâtları susmuyor...

Haksızlığa karşı çıkıyorlar...

Peygamberlerinin kendilerinden yapmaları istediği şeyi yapıyorlar...

“Aferin onlara” demelerini bekliyorsunuz değil mi?

Hiç olmazsa eski günlerin hatırına...

Gömlekleri çıkarmadan önce dillerinden düşürmedikleri bu hadisin hatırına...

Onlar ne yaptı peki?

- Ne?

- Haksızlığa karşı çıkmak ha...

- Al! Al! Al! Bunu da Al... Onu da Al... Vurmayın Lan... Dıııııııııııııııııt!...

Haksızlığa karşı çıkmak bir yana...

Haksızlık karşısında susmak öbür yana...

Yahu bunlar haksızlık karşısında susmayanları bile susturuyorlar...

Uyanmanız için daha ne yapmaları lâzım acaba ey hipnotize olmuş ecmain/şakirt kardeşler..

Dipnot:
* sendika.org

Üniversite öğrencisinden Aşk-ı Memnu ve Çok Güzel Hareketler Bunlar programları hakkında suç duyurusu

12 Mayıs 2010 Çarpık ilişkileri konu edindiği için tepki toplayan Aşk-ı Memnu dizisi ve yönetmenliğini Yılmaz Erdoğan'ın yaptığı 'Çok Güzel Hareketler Bunlar' adlı komedi programı hakkında suç duyurusu yapıldı. Konya'da bir üniversite öğrencisi tarafından Konya Cumhuriyet Başsavcılığı'na verilen şikâyet dilekçesinde, her iki programın da Türk aile yapısını olumsuz etkilediğine dikkat çekildi. Zaman gazetesinin haberine göre; Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) hakkında da 'bu programlara göz yumduğu' gerekçesiyle işlem yapılması istendi. Selçuk Üniversitesi Mühendislik Fakültesi öğrencisi İsmail Sezer, başvurusuyla ilgili şunları söyledi: "Aşk-ı Memnu dizisi ve 'Çok Güzel Hareketler Bunlar' adlı program Anayasa'da yer alan 'ailenin korunması' hükmüne aykırı. Her iki program da aile yapısı, milli kültür, insan onuru ve temel insan haklarına aykırı. Yine adı geçen programlarda müstehcenlik söz konusu. Hem Aşk-ı Memnu dizisinin senaristi ve televizyon kanalı sorumluları hakkında şikâyette bulundum hem de RTÜK başkanı ve üyeleri ile ilgili de görevi kötüye kullanmak ve ihmalden dava açılmasını talep ettim." Şikayet dilekçesi, gereğinin yapılması için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na iletildi. netgazete

RTÜK'e en çok şikayet edilen dizi, Aşk-ı Memnu

07 Ağustos 2010 Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'na (RTÜK), 2010 yılının ilk altı aylık döneminde izleyicilerden gelen şikayetler, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 19 artarak, 36 bin 177 adetten 43 bin 64'e yükseldi. Tüm program türlerinde gelen şikayetler geçen yıla göre azalırken, yerli diziler şikayet konusunda diğer programlara fark attı. Bir başka deyişle üst kurula gelen tüm şikayetlerin yarıya yakının sadece yerli diziler hakkında olduğu belirlendi.
Geçen yılın ilk altı aylık döneminde de en yüksek oranda şikayet edilen program türü olan yerli dizilerle ilgili en fazla öne çıkan şikayet gerekçesi, "Türk Aile Yapısına ve Ahlaka Aykırılık" oldu.

"Program Kaldırılsın" şeklinde gelen şikayetlerin yüzde 71'inin ve "Milli ve Manevi Değerlere Aykırılık" konulu kriterlere ilişkin şikayetlerin yüzde 70'inin dramatik dizilerde yoğunlaşması, yılın ilk altı ayında bu konulardaki hassasiyetin, yoğun olarak yerli diziler hakkında yaşandığını ortaya koydu.

En çok şikayet edilen dizi, bu program türündeki şikayetlerin yüzde 53'ünü tek başına alan "Aşk-ı Memnu" oldu. Aşk-ı Memnu'yu "Melekler Korusun" ve "Türk Malı" adlı diziler izledi. RTÜK'ün 444 1 178 İletişim Merkezine ve web sitesine, 2010 yılı nın ilk 6 ayında izleyicilerden gelen şikayetlerin yüzde 44'ünün diziler, yüzde 11'inin direnç yarışmaları, yüzde 8'nin reklam kuşakları, yüzde 5'inin dramatik ögeler içeren eğlence programları ve kuşak programları, yüzde 4'nün haber bültenleri hakkında olduğu belirlendi.

İzleyicilerin en çok "Türk Aile Yapısına ve Ahlaka Aykırı lık" ile "Çocukların ve Gençlerin Korunması" gerekçeleriyle şikayette bulundukları tespit edildi. "Türk Aile Yapısına ve Ahlaka Aykırılık" kriteri, 2009 yılının ilk altı aylık döneminde yüzde 9 oranında gerçekleşmişken 2010 yı lının ilk altı aylık döneminde ciddi bir yükselişle yüzde 19 oranında değer aldı.

Geçen yılın aynı dönemine göre direnç yarışmalar ıyla ilgili şikayetler toplam içinde yüzde 13'den yüzde 11'e, reklam kuşaklarıyla ilgili şikayetler yüzde 10'dan yüzde 8'e, kuşak programlarıyla ilgili şikayetler yüzde 7'den yüzde 5'e, haber bültenleriyle ilgili şikayetler ise yüzde 6'dan yüzde 4'e geriledi.

"Yemekteyiz" programı direnç yarışmaları içinde 3 bin 417 adet bildirimle (yüzde 73) en fazla şikayet edilen program oldu. Yemekteyiz programını, şikayetlerin yüzde 10'unu alan "Evcilik Oyunu" ve şikayetlerin yüzde 6'sını alan "Fear Factor Extreme" adlı programlar takip etti.

Dramatik ögeler içeren eğlence programlarına yönelik olarak kaydedilen bin 188 bildirimin yarısından fazlası (yüzde 59) "Çok Güzel Hareketler Bunlar" adlı programa yönelik olarak kaydedildi. Bunu "Olacak O Kadar" ve "Haneler" adlı programlar izledi. Bu programlar sırasıyla "Türk Aile Yapısına ve Ahlaka Aykırılık", "Çocuk ve Gençlerin Korunması" ile "Cinsellik ve Müstehcenlik" konulu kriterlere dönük olarak şikayet edildi.

Ocak-Haziran 2010 döneminde kuşak programları hakkında kaydedilen 2 bin 51 adet bildirimin 433 adedi (yüzde 22) "Esra Erol'da Evlen Benimle", 257 adedi (yüzde 13) "Zuhal Topalla İzdivaç" ve 223 adedi (yüzde 12) "Müge Anlı ile Tatlı Sert" adlı programlar hakkında oldu. Bu programlar "Kişiye Yönelik Şikayet (Sunucu ya da Katılımcı)", "Kişilik Haklarına Aykırılık/Hakaret" ve "Ayrımcılık (Dil, Din, Irk)" konulu kriterlere dönük olarak şikayet edildiler.

"Haber Bültenleri" konusunda en fazla şikayet edilen kanallar ise sırasıyla "Atv", "Kanal D" ve "Star TV" oldu. Yılın ilk 6 aylık dönemi itibariyle bu kanallardaki haber bültenlerinin yüzde 28 oranında "Kişilik Haklarına Aykırılık/Hakaret", yüzde 25 oranında "Taraflı Yayıncılık" ve yüzde 13 oranında "Toplumu Yanıltma" konulu kriterlere dönük olarak şikayet edildiği belirlendi. netgazete

Hıncal Uluç
Bu nasıl bir mahalle baskısıdır?..
4 Şubat 2011 Cuma 16:08

Perşembe sabahı, evde kahvemi içip gazetemi okurken, Fatoş geldi. Evdeki yardımcım..

"Hıncal Bey haberiniz var mı, Defne Joy ölmüş.. Evinde ölü bulmuşlar" dedi..

Defne Joy'la tanışmayız. Televizyon izleyen biri olmadığım için, sokakta yanımdan geçse tanımam.. Ama hele son zamanlardaki ününü hemen her gün gazetelerin magazin sayfalarında okuyorum. Acun'un, her programı olay olan, bence günümüzün 1 nolu yapımcısı Acun'un son yarışması "Yok Böyle Dans"ın yıldızlarından.. Yarışmayı kazanacağını kimse tahmin etmiyor, ama kimse de elenmesini istemiyor. Öyle sempatik, öyle hayat doluymuş..

Hatta Sevgili Yüksel (Aytuğ) "Acun bu kız elenirse onu sunucu yap, kaybetme" diye öğüt de veriyordu geçen hafta, Yakın Kumanda'da..

İşte ölen, o daha iki gece evvel seyircilerini coşturan hayat dolu kız..

Hemen TV'ye davrandım.. Haberleri izliyorum.. Ekranın başında donup kaldığımı hatırlıyorum..

Arka arkaya şoklar..

Defne Joy'un ölü bulunduğu yer kendi evi değil. Bir bekar erkeğin evi..

Bekar erkek, benim küçük kuzenim, Sanem'in kardeşi Kerem..

Beni donduran, Defne'nin ölü bulunduğu evin önünde canlı yayın yapan NTV habercisinin sözlerinden biri oldu.

"Defne Joy Foster'in kocası İlker Yasin Solmaz, az önce buraya geldi. Çok üzgün görünüyordu.."

İşte o an, orda kalakaldım.

O çarşamba sabahı, dünyada yerinde olmayı istemeyeceğim bir tek kişi vardı.. İlker Yasin Solmaz..

Düşünebiliyor musunuz?..

Sabaha karşı telefonunuz çalıyor ve haber veriyorlar.

"Eşiniz öldü. Gelin cenazeyi alın.."

"Nerde, nasıl, ne zaman?.."

"Sabaha karşı bir bekar evinde ölü bulundu. Polis soruşturuyor.."

Ne hale gelirsiniz?.. Ne düşünürsüz?..

Ne olursunuz?..

Dün sabah gazeteme baktım..

Tonla haber, tonla yazı.. Defne üzerine.. Ölen Defne'nin dramı üzerine..

Ama asıl ölü, hem de "Yaşayan Ölü" İlker Yasin Solmaz'la ilgili tek satır yok.. Asıl trajediyi yaşayan adamın adı geçmiyor nerdeyse, haberler ve yorumlarda..

İnsanlık ölmüş sanki..

Defne öldü.. Onun için her şey bitti..

Ama bu genç adam yaşayacak.. 18 aylık bebeği ile yaşayacak..

Yarın o bebek aklını başına toplayacak yaşa geldiğinde "Baba bana annemi anlat" diyecek?..

Ne anlatacak İlker Yasin?.

Gencecik, hayat dolu karısı, 18 aylık bebeğinin annesi beklenmedik şekilde ölmüş.. Ona mı ağlayacak İlker Yasin.. Yoksa bir bekar evinde, sabaha karşı kanında tonla alkolle ölü bulunmuş, ona mı çıldıracak?..

Empati, mempati.. Hadi kendinizi İlker Yasin'in yerine koyun dostlarım..

"Acun yarışmayı durdursun.. Kupayı da Defne'nin 18 aylık bebeğine versin" diye hamasi bir tavsiyede bulunan Sevgili Yüksel'e sorum var..

Defne senin eşin olsaydı, dikkat et, sadece "Olsaydı" diyorum.. O "Mesela" yı okurken bile ne hale geldiğini tahmin ettiğim için.. "Defne senin karın olsaydı, gene bu yazıyı yazar mıydın.."

Kerem'in adını duyunca, Gökmen Özdemir'i aradım, Vatan'dan.. Arkadaşı..

"Sor bakalım kerataya, evli barklı ve çocuklu kadını niye götürmüş evine" dedim. "Sordum bile ağbi" dedi, Gökmen.. "Vallahi daha o gece tanıştık. İkimizin de kafası iyiydi. Gittik işte" demiş, Kerem..

Defne'yi nerdeyse "Azize" ilan eden Ayşe kardeşim..

İşte anlatmak istediğim bu..

Bizim zamanımızda Aşka düşülürdü.. Falling in love..

Daha tanıştığın gece, eve, yatağa koşmanın adı da love.. Ama onun fiili başka.. Aşk Yapmak.. Making love..

Benim aşka düşmeye saygım var.. Ama aşk yapmaya yok..

İnsan evliyken de âşık olabilir. Evli birine de âşık olabilir.. Gönül ferman dinlemez, demiş eskiler.. Durup dururken dememişler.. Yüzlerce yıllık deneyim..

Gönül ferman dinlemez tamam ama, 18 aylık bebeği olan evli genç kadın da, daha o gece tanıştığı erkeğin evine koşmaz..

Bunu bana kimse kabul ettiremez. Ben mahalle baskısından da korkmam. Kafamı kesseler düşündüğümü söylerim..

Defne boşanma kararı almış mı?. Mahkemeye baş vurmuş mu?. Evini ayırmış mı?. Ayrı mı yaşıyor eşinden, bebeğinden..

Bilmiyorum.. O konuda satır okumadım, ne öncesinde magazin sayfalarında. Ne de ölümü sonrası haberlerde ve yorumlarda..

Yani..

Ortada çok açık, çok seçik bir "İhanet" var.. Hem de aşk aldatması bile değil. Bir gecelik macera/ One night stand için, aldatılan bir koca ve unutulan bir bebek..

Ölmüş.. Allah rahmet eylesin..

Ama böyle bir insana, öldü diye saygı duymamı kimse benden beklemesin..

Kimse de, onu Azize ilan ederek, gençliğin önüne "Rol model" diye koymaya kalkmasın..

Defne Joy Foster'in ölüm sebebi bilinmiyor..

Astım hastasıymış. Fena halde sarhoşmuş. Bilinen o.. Alkol mü?. Son zamanlarda zararı bilimsel araştırmalara konu olan, bir nevi doping, enerji içeceklerinin aşırı kullanılması mı?. Uyuşturucu mu?. 10 gün içinde Adli Tıp gerçeği açıklayacakmış.. Öğreneceğiz.

Ama benim görüşüm değişmeyecek.

Defne'nin ölümü tipik bir "Su testisi, su yolunda kırıldı" olayıdır!..

sabah

"Her ağacın altında bir çift, kanıma dokunuyor"
25 Nisan 2012


Bursa Emniyet Müdürü Ali Osman Kahya, 67 muhtar ile düzenlediği ’Huzur toplantısı’nda muhtarların park, bahçe ve ormanlık alanlarda fuhuş yapılmasına karşı olan tepkilerini yanıtladı

Bursa Emniyet Müdürü Ali Osman Kahya, huzur toplantısında park, bahçeler ve ormanlık alanlarda fuhuşun engellenmesini isteyen muhtarlara, "Ben de gezmeye çıkınca, bu tür görüntülere tanık oluyorum. Ağaçların altında çift var. Bunlar benim kanıma dokunuyor, ama iki taraf gönüllü olunca yapacak bir şey yok. Yasalar buna izin vermiyor. Biz kolluk görevlisi olarak onları uyarıyoruz" dedi.

Kahya, bugün Merkez Yıldırım İlçesi’nde 67 muhtar ile ’Huzur toplantısı’ düzenledi. Sorunları not alan Emniyet Müdürü, muhtarların park, bahçe ve ormanlık alanlarda fuhuş yapılmasına karşı olan tepkilerini yanıtladı. Tarafların isteği olunca yasal olarak müdahale etmelerinin mümkün olmadığını belirten Emniyet Müdürü Kahya, "Dolaşmak için ben de evimden dışarı çıkınca, Kültürpark’ın her ağacın altında bir çift var, her çalının dibi yatak odası gibi. Her şey meydanda. Bunlar benimde kanıma dokunuyor. Ama iki taraf gönüllü olunca yapacak bir şey yok. Yasalar buna izin vermiyor. Biz kolluk kuveti olarak sadece uyarıyoruz" diye konuştu.
habertürk

Berlin'de kadın bedeninin reklam amaçlı kullanımına protesto
04.09.2013



Kadın bedeninin ve cinselliğinin reklam amacıyla kullanılması Berlin'de yapılan bir mitingle protesto edildi.

Protesto eylemini, kadının reklam dünyasında ve medyada cinsel obje olarak kullanılmasına karşı kurulan ‘Pinkstinks’ adlı dernek gerçekleştirdi. 5 sene önce İngiltere 'de kurulan dernek bir senedir de Berlin'de faaliyet gösteriyor.

Kadın cinselliğinin ve çıplak bedeninin, alakalı alakasız pek çok ürünün satışı için kullanıldığına dikkat çeken dernek yöneticileri, bunun kadının toplum içindeki rolünü olumsuz etkilediğini iddia ediyor. Pinkstinks, kadın bedeninin ve cinselliğinin reklam amaçlı sokakta ve medya da sergilenmesinin özellikle çocukları da çok olumsuz etkilediğini ve buna karşı önlem alınması gerektiğini savunuyor.

Almanya 'da yapılan araştırma sonuçlarına göre, televizyonlarda yayınlanan bazı şov programları ve reklamlar, çocuklar ile gençleri baskı altına alıyor. Örneğin 2006 senesinde bir tv kanalında yayınlanan “Almanya Yeni Top Modelini Arıyorö yarışmasından sonra kız çocuklarının ve genç kızların kendilerine güvenlerinin azaldığı ve kendi vücutlarından hoşnut olmayanların sayısının radikal bir şekilde arttığı gözlemleniyor. Buna göre 2006 senesinde 16-17 yaşındaki kızların % 70'i görünüşlerinden memnun iken, üç sene sonra sadece % 55'inin görünüşünden memnun olduğu tesbit edilmiş. Bu rakan 2012 senesinde ise % 47'ye kadar düşmüş. Genç kızların çoğnluğu kendilerinin ya çirkin ya da şişman olduğuna inanıyor. Tabi ki bu hoşnutsuzluk gençlerde diyet yapma, psikolojik baskı hissetme, hayattan zevk almama, kendi bedenine zarar verme gibi pek çok rahatsızlıkları da beraberinde getirmiş.

Özelikle çocukların görsellerden çabuk etkilendiğini söyleyen dernek temsilcileri, çocukların ve gençlerin reklamlarda, şov programlarında gördükleri yetişkinler gibi güzel olma, iyi bir vücuda sahip olma zorunluğu hissettikleri ve kendilerini baskı altına aldıklarını söylüyorlar.

Konuştuğumuz Pinkstinks derneğinin basın sözcüsü Nils Pickert, "Bazen o kadar ileri gidiliyor ki sokaktaki bir reklam panosunda kafası olmayan çıplak bir kadın göğsü görüyorsunuz. Ya da bir parfüm reklamında, çokca çıplak kadın görüntüsünün arasında, bir parfümün cinselliğin anahtarı olduğu gibi gösteriliyor. Çocuklar ve gençler bunların gerçek olduğuna inanabiliyor. Bizler Pinkstinks olarak çocuklara ve gençlere bedenlerinden ibaret olmadıklarını ve bu gördükleri kurgular karşısında kendilerini sınırlandırmamalırı gerektiğini öğretmeye çalışıyoruz" ifadelerini kullandı.

Pinkstinks'in Berlin Brandenburg Kapısı önünde gerçekleştirdiği bu protesto eylemi, kadın cinselliğinin reklam amaçlı kullanılmasına karşı düzenlenen dünya çapındaki ilk eylem olma özelliğini de taşıyor.
Radikal
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
Önceki mesajları göster:   
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> AHLAKÎ DÜŞÜNCELER Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com