Alemdar Site Admin
Kayıt: 14 Oca 2008 Mesajlar: 3538 Konum: Avustralya
|
Tarih: Pts Oca 01, 2018 9:39 pm Mesaj konusu: Suburbicon: Çöküşe destansı tanıklık |
|
|
Suburbicon: Çöküşe destansı tanıklık
Seyyit Nezir
Çöküşteki ABD toplumuna yönelttiği sert eleştiri çok tartışılacak olan Clooney’nin tek umudunun çocuklar oluşu ise çürümüşlüğün yaşam dışına sürülüşünü imliyor
BOĞAZİÇİ Film Festivali’nin açılış filmi “Suburbicon” görkemli bir kara mizah örneği... Yönetmenlik kariyerini her filmiyle eleştirmenlerden övgüler alarak oluşturan George Clooney, 6. sinema filminde yine büyük bir başarıya imza atıyor. Sonu gelmeyecek duygusu veren bir banliyö kâbusunun anlatıldığı filmde, zenci ve beyaz iki ailenin dramı, büyük bir kasaba özelliğinde banliyö mahallesinin ve ülkenin toplumsal çöküşü ve karabasandan çıkış olanağıyla koşut olarak, çarpıcı bir görsellikle, soluk soluğa bir gerilim içinde sergileniyor...
TOPLUMSAL ŞİDDET AİLEDE BAŞLIYOR
Senaryosunu Ethan ve Joel Coen kardeşlerin yazdığı filmde olaylar Suburbicon (güvenli ve yalıtılmış bölge) adlı semtte geçiyor. Bölge, konforlu bir yaşam içinde sakin insanların yaşadığı bir görüntü çizmekle birlikte, olayların akışıyla birlikte, seyirciye, adım adım, patlamak için tetiklenmeyi bekleyen karanlık ruhlu insanlar karşısında olduğu duygusu veriliyor.
Matt Damon’un olağanüstü bir oyun sergilediği filmde Julianne Moore, Noah Jupe, Josh Brolin, Oscar Isaac, Jack Conley, Glenn Fleshler, Karimah Westbrook, Megan Ferguson, Carter Hastings, Alex Hassel, Gary Basaraba, Ellen Crawford ve Michael D. Cohen’in de kusursuz oynadığı söylenebilir.
Filmde, tümü beyazlardan oluşan semtte Lodge ailesine komşu villaya siyahi bir ailenin gelmesi herkesi ayağa kaldırır. Aynı günün akşamı evlerine yapılan saldırıda annesinin trajikomik biçimde öldürülüşü sonrasında ailesinin ve mahallenin ihanet, aldatma ve şiddet dolu gizemli bölgelerini keşfe çıkarılan filmin küçük kahramanı ve Lodge ailesinin 10 yaşındaki çocuğu Nicky’yle birlikte, seyirci, bir an bile göz kırpmaya vakit bulamadan, içine daldığı karabasanı filmin her karesinde duyumsar.
CİNNET ABD’NİN GENLERİNDE VAR
Amerikan toplumunun ruhunda, tıpasını atmaya hazır ağzı kapalı şişedeki gibi bekleyen linç duygusu birdenbire akıldışı ve çılgınca saldırganlık duygusuyla siyahi aileyi geceli gündüzlü korkunç bir bekleyişle kuşatır. Kara mizah ve gerilimin kâbus dolu bir dünyada iç içe geçtiği filmde semt halkının saldırgan kimliğiyle Lodge ailesinin yaşadığı cinnet paralel kurguyla verilerek, toplumu oluşturan aile ve bireylerin kötücül dünyası, bir dizi cinayet tasarımıyla Lodge ailesi bireylerinin kurban edildiği tehdit ve tuzaklar silsilesiyle sergilenir. Cinayetlerin sorumlusu olarak oğlunca suçlanan babanın (Matt Damon), oğlu Nicki’ye polis sorgusunda susmazsa zencilerle işbirliği ettiği suçlamasını yönelteceği tehdidi, ABD’de kutsal ailenin tükenişini apaçık ortaya kor. Çocuk için hazırlanan zehirli yemeği farkında olmaksızın yiyen babanın ölüme yattığı saatlerde hem ailede hem semt halkında öfkenin sönümlenişinin ardı sıra Nicky siyahi akranıyla futbol oynamaya çıkarak Amerikan toplumunun umut ışığını simgeler. Film, kendini siyahiler üzerinde açığa vuran Amerikan cinnetinin beyaz Amerikalı için aslında daha büyük tehdit olduğunu göstermesi yönünden cesur bir yapım niteliği taşıyor; gerçekliğin acımasızlığı altında ezilen kara mizah öğeleri, seyirciyi buruk gülümseyişlerden bile alıkoyuyor.
Aydınlık _________________ Bir varmış bir yokmuş... |
|