EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

ESATİR VE MİTOLOJİ’YE DAİR: 2 – DİNİN MENŞEİ

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FELSEF'Î DÜŞÜNCELER
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pts Arl 25, 2017 8:44 pm    Mesaj konusu: ESATİR VE MİTOLOJİ’YE DAİR: 2 – DİNİN MENŞEİ Alıntıyla Cevap Gönder

ESATİR VE MİTOLOJİ’YE DAİR: 2 – DİNİN MENŞEİ
Selim GÜRSELGİL
25 Aralık 2017



Esatir ve Mitoloji, Münşeat tarzında, yani şiirimsi hikmet usûlüyle kaleme alınmış, 36 bölümden oluşan muazzam bir eser. Kur’ân’da esatir-i evvelîn diye geçen, eski medeniyetlerin tarihleriyle modern mitolojinin bir tür mukayesesi ve mitoloji üzerinden görünen Peygamberler tarihidir… Diyebiliriz sanıyorum.

Mirzabeyoğlu‘nun bu büyük eseri, Rahman Sûresi’nden seçilmiş bazı âyet meâlleriyle başlar:

“1. Âyet meâli: Rahman.

Âyet meâli: Öğretti Kur’an’ı.
Âyet meâli: Yarattı insanı.
Âyet meâli: Belletti ona güzel beyanı.
Âyet meâli: Güneş ve ay hesap iledir. (Not: Bu kitabın alt başlığı ‘Güneş ve Ay’dır)
Âyet meâli: Ki taşmayın ölçüde.
Âyet meâli: Hem iki doğunun Rabbi, hem iki batının Rabbi.
Âyet meâli: Şimdi Rabbinizin hangi lütfuna yalan dersiniz?
Âyet meâli: İki denizi salıvermiş karşılaşıyorlar.
Âyet meâli: Aralarında kavuşmalarına engel bir perde var.”
Rahman Suresi’nin 19. ve 20. âyetleri, Salih Mirzabeyoğlu‘nun eserler boyunca birçok yönüyle üzerinde durduğu bir mevzudur. Muhtemelen yolun başlangıcıyla ilgili… Mesela Tilki Günlüğü’ne ve oradaki Kaptan Kusto bahsine de baştanbaşa bu iki âyet hakkında bir mütalâa gözüyle bakılabilir. Sonra Hırka-i Tecrid adlı eser… Ve şu ân doğrudan yeri aklıma gelmeyen birçok kitabta, birçok yönüyle bunlara değinilir. Belki de bütün bir İbda Külliyatı bununla ilgilidir.

Bilindiği gibi, tefsirlerde bu iki âyet ledün ilmiyle ilgili görülmüştür. Hazret-i Musa‘nın “Genç Adam” ile kıssasına işaret eden ve âb-ı hayat diye bilinen ölümsüzlük iksirinin bulunmasına dair hikâyelerle ilişkisi olan bir husustur. Tarihte bu hususun en önemli bir temsilini de Gılgamış Destanı’nda görürüz. Din dışı çevreler Gılgamış Destanı‘nın kronolojik olarak Kur’ân’dan önce Tufan’dan bahsetmesiyle alâkalıdırlar. Hâlbuki destanın asıl konusu “ölümsüzlük otu“nun aranışıdır.

Her neyse, tek sayfalık giriş bölümünde bunların üstünde durmaz Salih Mirzabeyoğu. İlginç şekilde Rahman Suresi 3. âyetinin ebced heabını çıkarır: 923… Ve bunu Cumhuriyetin ilânı ile ilişkilendirir: 1923… Ve devam eder: Ufuk ile Hafiye (Tilki Günlüğü’nün iki baş kahramanı – biri Necip Fazıl’ı, diğeri Mirzabeyoğlu’nu temsil eder): 923… Cem-i ezdad: Birbirine zıt şeylerin bir arada bulunması. Zıtların birliği: 923…

Öyle anlaşılır ki, bütün bir Esatir ve Mitoloji, bu mânâlandırmanın şerhi mesabesindedir. Birinci bölüm ve diğer bölümler, bu çerçeve içindeki sayfanın ardından gelir.

22 Mart 2013

ESATİR

Etimolojisi ve sinonim’leriyle birlikte şöyle bir tablosu çıkarılabilir:

Esatir: Evvel zamana aid uydurma hikâyeler. Masallar, mitoloji. Saflar, sıralar… Esatin: Sütunlar. Üstüvaneler. Direkler. İleri gelen kimseler… Esatiz: Ustabaşılar. Bir işin tedbirinde ve öğretilmesinde önderlik edenler; öğretmenler…

Efsane: Masal, uydurulmuş yalan hikâye… Efsun: Sihir, büyü, sihirbazların tuzağı. Hile ile yapılan kötü işler… Evsan: Putlar, sanemler…

Hurafe: Uydurma, bâtıl inanış. Masal. Efsane. Yalan hikâye… Hurfe: Mahrumiyet, mahrumluk. Bedbaht oluş… Hurfe: Bir yere toplanmış yemiş… Huruf: Harfler, isim ve fiil olmayan kelimeler…

Safsata: Hezeyan, yalan, uydurma. Zâhirde doğru, hakikatte yanlış ve yalan olan kıyas… Safsatiyât: Safsatalar, yalan ve yanlış şeytanî sözler…

1 Mart 2012

TEK TANRILI DİNLERİN KÖKENİ ÇOK TANRILI DİNLER MİDİR? – I

Yaygın bir 19’uncu yüzyıl safsatası, tek tanrılı dinlerin kökeninin çok tanrılı dinler olduğunu, tek tanrılılığın çok tanrılılıktan evrilme (veya tecrid) yoluyla ortaya çıktığını savunuyor. Oysa tam tersi doğru:

-“Çok tanrılı dinlerin kökeni tek tanrılı tek dindir!“

Vaktim olursa bu tezi yüz ayrı delille desteklerim. Bir kere medeniyetler arası, çok tanrılı dinler arası benzerlikler, rastgele başlangıca değil, “ortak köken”e alâmettir ki, bununla ilgili günümüzde birçok çalışma var.

Ama bizde hâlâ 19’uncu yüzyıl pozitivist / materyalist dövizleri taraftar buluyor. Çünkü bunlar daha sığ ve dolayısiyle ayaktakımına daha çabuk beğendirilebiliyor. Ciddi ciddi materyalist açıdan izahını yapamadığı için “Kuantum Teorisi safsatadır” diyen tipler gördü bu gözler. Yiyorsa bunu Kapıkule’nin öbür tarafında söylesene delikanlı!

Doğrusu bu tartışmaya katılırken kimseye hakaret etme amacında değildim. O yüzden de el-âlem üstüne on tur fark atmışken, bizde hâlâ 19. yüzyıl safsatalarının sorgulanmamış ve bazılarınca “sorgulanamaz” olmasını, ülkemizin dünya fikir imaline katkısı olmayan, fikir hareketlerini bir hayli gerilerden izleyen ve epey güç kavrayan bir ülke olmasına bağlamam daha kibar bir redüksiyon olur.

Ama olsun, ben buradayım. İBDA’dan geliyorum, gelecekteki köyden… Aramızda birkaç yüzyıl olsa da sıkıntı yok, sizin dilinizi biliyorum, pek çok konuda yardımcı olabilirim.

Bir şartım var: Beni eğer güldürmezseniz, söz veriyorum, size çok ciddî mevzulardan, yakası açılmadık fikirlerden bahsederim. İpucu:

-“Çok tanrılı dinlerin aslında tek tanrılı olması!“

5 Aralık 2013

TEK TANRILI DİNLERİN KÖKENİ ÇOK TANRILI DİNLER MİDİR? – II

Bütün internet tartışmaları gibi, bu tartışmada da, daha “Bismillah” demeden, çığır açan bir buluşa imzâ atıldı:

“İnsanoğlu saymaya çok’tan başlayarak bir’e doğru gitti!”

Süpermiş… Telif haklarına da tecavüz etmiyelim: Bunu bir Neo-Şamanist kardeşimiz buldu. Kendi deneyimlerinden çıkardı; kendisi sayı saymayı 23’ten geriye doğru öğrenmiş. Herhalde 1’e gelene kadar bayağı bir zaman geçmiştir. Olsun, gelmiş ya, ona bak sen!

Sen bence şey yap kanka, sabah işe gitmeden bi uğra, bi patent başvurusu yap. Bir dilekçe, çok şey değil. Sonra bu buluş başkasının ismiyle tarihe falan geçer, günâh, yeni bir Tesla vakası yaşamasın beşeriyet!

6 Aralık 2013

TEK TANRILI DİNLERİN KÖKENİ ÇOK TANRILI DİNLER MİDİR? – III

Hani güldürmeyecektiniz?

Bakın arkadaşlar, madem bilmediğimiz bir konuda bildiğimiz konulardan mantık yürüterek, bir fikre ulaşmak istiyoruz, gelin o zaman öyle yapalım:

Ben diyorum ki: Bir’in farkında olmadan çok’un farkında olamazsın. İnsanlığa aykırıdır bu. “Ne çok masa var, hadi bunu bir’e indirelim” diye işlemez insanoğlunun zekâsı.

Evvelâ “bir masa”nın farkındasındır, daha sonra ona benzeterek “çok masa” olduğunu idrak edersin!

Bu da size felsefe dersi olsun… Aslında ücret almam lazım benim bu ekstralardan ama, neyse, insanlığımızla hatırlanalım.

6 Aralık 2013

TEK TANRILI DİNLERİN KÖKENİ ÇOK TANRILI DİNLER MİDİR? – IV

Liseler için basitleştirilmiş anlatımlarımız da geldi. Gelin adım adım gidelim. Anlamadığınız bir yer olursa sorun:

Kavramların oluşmasında çoktan teke geçilmez; bu, eşyanın tabiatına aykırıdır. Başlangıçta daima birden çoka geçilir. Misâl: Ben, “burada ne kadar çok davar var” dediğim zaman, “davar diye bir şey”in zaten farkındayımdır. “Davar diye bir şey” ise daima “bir davar”dır.

İnsan zekâsı için bunun dışında bir muhakeme yolu yoktur. Hiç kimse “ben 26’dan başlayarak 1’i buldum” diyemez; 1’in farkında değilsen, 26’nın hiç değilsindir. İslâm tefekkür tarihinin özeti de budur:

– Her şeyden önce bir vardı!

Buradan alırsak, çok tanrıdan tek tanrıya ulaşmak, eğer mümkünse, tek tanrıdan çok tanrıya varmış olmak, zorunludur. Daha vulgarize edeyim: “Tanrı diye bir şey”in farkında değilsen güneşe, aya, yıldıza “tanrı” diyemezsin; bunun mümkinatı yoktur.

Burası anlaşıldı değil mi? Yani demek istiyorum ki, çok’tan tek’e varılması çizgi dışıdır; ancak tek’ten çok’a varılabilir. “Bir tanrı idrakı” olmadan, “birçok tanrı fikri” oluşmaz. Binaenaleyh, tek tanrılı dinlerin çok tanrılı dinlerden doğması diye bir şey, mantık bakımından söz konusu olamaz!

Bunu da anlamadıysanız, ortaokul seviyesine hitap eden etüdlerimiz mevcuddur. Yalnız o kısım özel derse girer, biraz külliyetli olur. Dershane krizini fırsata çevirdiğimi düşünmeyin ama, ne yapalım, suyla çalışmıyor bizim klâvye de.

6 Aralık 2013



TEK TANRILI DİNLERİN KÖKENİ ÇOK TANRILI DİNLER MİDİR? – V

Saçma sapan 19. yy Avrupa fantezileriyle uğraşıp duruyoruz. Avrupa adamı, 19. yy’da mitolojiyle yeniden yüzleştiği için, daha mahiyetini anlamadan, mevzu hakkında bu tarz uçuk teoriler üretti. Gerçi bugün bu acele teoriler sorgulanmaya başlamışsa da, henüz genel fikir çerçevesinde yerlerini koruyorlar.

Bizde zaten köle psikolojisi: “Efendim ne derse haklıdır.” Bakın arkadaşlar, belki bazılarınız ilk defa duyacaksınız ve efendileriniz doğrulamadan kabul edemeyeceksiniz ama, bazı gerçekler zorlandığı kadar zor değildir, bilâkis aklınız alamayacağı kadar basittir.

Nedir? Başlangıçta çok tanrılar olması, aklen imkânsızdır. Şimdi arkadaşımız orada kendini paralıyor: “Kafasına yıldırım düştü, aa bu yıldırım tanrısı olsun dedi. Nil kabardı, lan bu kabaran nedir, demek ki deniz tanrısı dedi.” Yok böyle bir şey. Olamaz da. Eski insanları siz kendiniz kadar salak zannediyorsunuz; onların “tanrı” kavramlarının içyüzünü bile anlamıyorsunuz.

Bakın: İnsanın kafasına yıldırım düşmesinde –tek başına aldığınızda– tanrı fikrini uyandıracak hiçbir şey yoktur. Veya basit bir med hadisesinde, tanrı fikrini uyandıracak hiçbir şey yoktur. Üstelik siz bunu hayvanlıktan insanlığa geçişten hemen sonraya hamlediyorsunuz ki, bu daha da imkânsız, çünkü evrimin mantığına ters her şeyden önce…

Başına yıldırım düşen insan, hiçbir tanrı fikrine sahib olmaksızın, başına yıldırım düşmemesi için kurban kesiyorsa, birdenbire bir tanrı fikrine eriyorsa, bu ne insandır, afedersiniz ne hayvandır. Akıl, tanrıyı değil, sebebi arar. Bu, bugün olduğu gibi dün de böyleydi. Nil neden kabardı, neden ürünleri bastı, bunu nasıl önleyebilirim?

İnsanlara “tanrı” fikrini veren insan dışı bir sebebdir. Bu zorunludur. Tanrı kavramının “tek tanrı” kavramıyla eşdeğer olması zorunludur. Önce şu tanrısı bu tanrısı, sonra tek tanrı diye bir şey olamaz. Önce “Tanrı” vardır, sonra o dallara ve budaklara ayrılır. Bugün olan her zaman olmuş olandır. İnsanlık içinde “tek tanrı”, “çok tanrı”, “tanrı yok” kavramları en eski zamandan beri vardır ve bunlar uzun çağların zihnî ilerlemelerinden doğmamışlardır.

Siz şimdi istediğiniz çok tanrılı sisteme bakın: Mutlaka o “tanrılar”ın sizin anladığınız “tanrı” olmadığını, sizin anladığınızdan başka anlamları tanrılaştırdıklarını görürsünüz. Fakat bunun dışında “bir tanrı” da daima vardır. Eski Yunan’da Theus, Roma’da Deus, Sümer’de Dingir vardır; ve bunun dışında “tanrılar“… Bazılarında bu “tek tanrı” çekinik kalmış, unutulmuş veya inkâr edilmiş, bazılarında ise “diğerleriyle birlikte” yaşamaya devam etmiştir. Cahiliye devrinde Arablar’da da böyleydi: “Allah” kavramı olduğu halde Hübel, (Kybele) Uzza, Lât (Leto) gibi görünür tanrılara (daha doğrusu tanrıçalara) tapıyorlardı. Allah, “görünmeyen tanrı”, dahası “karışmayan tanrı”ydı (deus otiosus).

Bazıları yaratılışın temel unsurlarına “tanrı” demiş, bazıları kendi kahramanlarına; daha doğrusu eski peygamberlere ve onlarla birlikte var olan “pîr”lerine… Osmanlılar bir işe başlarken o işin “pîr”inin adını anarlardı. Eski Yunanlılar ise “tanrısının”… Misal Deadalus, eski Yunan’da mimarinin pîri, yani tanrısı sayılırdı. Eros kişileştirilmiş aşk, Afrodit (köpükten yapılan, hemen sönüp giden) şehvetti. Bunların hikâyeleri, hikmetli hikâyeler ve öğütlerdi. (Biz anlamıyoruz dillerinden o başka. Hâlbuki İslâm tasavvufuna aşinâ birisi Odysseus’u okusun, “ne kadar İslâmî bir eser” der. Bir ateist okusun: “Çok tanrı!”)

Şudur: İlk tanrı fikri ilk insanla vardır ve ilk insan da ilk peygamberdir. Peygamberler, insanlığın her köşesine gelmişler ve insanlara Yaratıcı’dan haber vermişlerdir. Onların haberleri, tıpkı İslâmiyet’te gördüğünüz gibi, farklı yorumlar, anlayışlar, inkârcıların sözleri, ibretli hikâyeler vs ile karışmış, ortaya mitoloji dediğimiz –afedersiniz– çöplük çıkmıştır. Bunların arasından Peygamberin haberini ayırmak, en saf haline dönmek, bugün imkânsızdır.

Tekrar edeyim: Bir tanrı fikri olmadan “o da tanrı, bu da tanrı” fikri olmaz. Böyle bir şey yoktur. Siz de bir kez benim kadar cesur olun ve 19. yy’da pozitivist efendilerinizin bu mevzuda yanıldığını düşünün; bir şey kaybetmezsiniz. Zirâ buna neresinden bakarsanız bakın, 1 olmadan 29’un olmadığını görürsünüz.

Yoksa mitoloji sizin için hiçbir zaman bir mânâ ifade etmeyecektir de zaten: “Eski insanların saçma sapan çok tanrı hikâyeleri!” Öncelikle, o kadar da saçma sapan olmadıklarını anlamanız için, Avrupalı efendilerinizin buyruklarından kurtulun, İslâm tasavvufunu anlayın; her eğri ve doğru şeyin asıl anlamı oradadır.

11 Aralık 2013

Selim Gürselgil

Kaynak: Adımlar dergisi
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FELSEF'Î DÜŞÜNCELER Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com