EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Halvetîlik

 
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> TASAVVUF
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Prş Ağu 07, 2008 6:39 pm    Mesaj konusu: Halvetîlik Alıntıyla Cevap Gönder

Asırlar Önce Bakû’den Anadolu’ya Yansıyan Bir Dost Işığı
Dr. Hayati Bice
21 Eylül 2011



Şifau’l-Esrar kitabını okurken Bakû’de bulunan yazarı Mehmet Rıhtım’dan gelen türbesi ve sandukasının görüntülerini kendimi Hz. Pîr Şirvanî’nin manevî huzurunda hissederek sanki ziyaret ediyormuşcası

-SEYYİD YAHYA eş-ŞİRVANÎ el-BAKÛVÎ ve ŞİFAU’L-ESRAR’I-

Seyyid Yahya Şirvanî’nin ismini ve kısa hayat hikâyesini ilk kez Lemezât adlı Halvetî sufilerin menkıbelerini derleyen kitaptan okumuştum.[1] Halvetîlik tarikatının 500 yıldır İslâm dünyasının hemen her köşesinde gönülleri aydınlatmasını sağlayan ve bu nedenle Pîr-i Sânî (=ikinci önder) ünvanı ile anılan bu mübarek zatın ismi ve yapıp ettikleri, Bakû’den başlayıp Anadolu üzerinden Mısır’a kadar uzanan etkileri gönlümü ısıtmıştı. Bu ilgi ile eserlerini aradığımda sadece bazı tasavvuf ehli arasında bilinen “Vird-i Settâr” adlı zikir kılavuzuna kavuştuğumda öpüp başım üzerine koydum. Bu yıl ise, Ramazan vesilesi ile açılan kitap fuarında Sufi Kitap standında gördüğüm ve üzerinde “Seyyid Yahya Şirvanî-Şifau’l-Esrar” Sufi Yolunun Sırları ibaresi olan Doç Dr. Mehmet Rıhtım imzalı kitabı görünce ne kadar mutlu olduğumu tahmin edemezsiniz.[2]

Seyyid Yahya Şirvanî’nin Şifau’l-Esrar, kitabı değerli tasavvuf araştırmacısı akademisyen Doç. Dr. Mehmet Rıhtım tarafından hazırlanıp Azerbaycan’daki baskısından sonra Türkiye’de de okurun huzuruna, gönülleri ışıtmak üzere gelmişti. Daha önce kabri Amasya’da olan Şeyh İsmail Siraceddin Şirvanî [3] üzerine yaptığı araştırma vesilesi ile gıyaben tanıdığım Rıhtım’ın çalışmasını hemen alarak okumağa başladım. Okuma sürecim sırasında daha kitabı bitirmeden kutlamak için haberleştiğim ve Bakû’de bulunan Mehmet Rıhtım’dan gelen türbesi ve sandukasının görüntülerini kendimi Hz. Pîr Şirvanî’nin manevî huzurunda hissederek sanki ziyaret ediyormuşcasına dakikalarca izledim. Hz. Pîr Seyyid Yahya Şirvanî’nin ülkemizde tanınması ve Mehmet Rıhtım’ın yaptığı hizmetin hak ettiği iltifatı görmesi için ufak da olsa bir katkıda bulunabilirsem ne iyi…

Bu yazı ile Doç. Dr. Mehmet Rıhtım’ın eserinin başlangıcında yer alan bilgilerden yararlanarak Şirvanî’yi, günümüze kadar gelen etkilerini ve değerli eserlerini kısaca da olsa tanıtmak istiyorum. Seyyid Yahya Şirvanî’nin Şifau’l-Esrar kitabına ise ancak değerine işaret etmekle yetinebileceğim. Bir sonraki yazımda Şirvanî’nin tasavvufa getirdiği yenilikler ile Şifau’l-Esrar kitabının içeriğine değinebileceğimi ümid ediyorum. İlgili okur bu tasavvuf hazinesinin incilerini derlemek için en kestirme yolu tercih ederek eseri hemen edinerek okuma şansına da sahiptir.

Halvetîlik

Dervişin bir süre halkın içerisinden çekilerek Hakk ile baş başa kalması anlamındaki “halvet”e önem veren bir tarikat olarak Halvetîlik, kurucusu olarak kabul edilen, Ebu Abdullah Sirâceddin Ömer ibn Ekmeleddin el-Gilanî el-Lahicî (ö. 1349) ile başlatılır. Tasavvuf tarihi kaynaklarında halveti çok sevip, hayatı boyunca pek çok halvete girdiği için, kendisine Halvetî lakâbı verildiği kaydedilen Ömer ibn Ekmeleddin’in büyük bir çınar ağacının kovuğunda defalarca halvet çıkarmasından dolayı tarikatının bu isimle anıldığı rivayet edilir. Kendi hayatında izlediği tasavvufî yöntem ile farklılık oluşturan Ömer el-Halvetî’den tam tamına bir asır sonra irşad faaliyetinin zirvesine ulaşacak olan Seyyid Yahya Şirvanî’nin kurallarını ve eğitim yöntemlerini belirleyip halifeleri marifetiyle tüm İslâm beldelerine yayılan Halvetîlik, değişik kolları ile bugün de İslâm dünyasının ne yaygın tasavvuf ocaklarındandır.[4] Bugün İstanbul’un Karagümrük semtindeki Cerrahî âsitânesinde her Cuma gecesi coşkulu bir şekilde zikir icra eden bir zâkirden Fas’ta kurulan bir Ticanî halkasındaki Tuareg savaşçısına kadar dünyanın her yerinde bir çok derviş, Azerbaycan’dan yayılan bir ışığın gölgesini oluşturmakta olduklarını belki bir kere düşünmemişlerdir bile…

Seyyid Yahya Şi rvanî Kimdir?



15. asrın büyük sufi mütefekkiri, Halvetiyye tarikatının ikinci piri, Seyyid Yahya Şirvanî’nin doğum tarihi 1300’lü yılların sonu olarak tahmin edilmektedir. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarını Kuzey Azerbaycan’daki Şamahı kasabasında yaşadı. Şamahı’daki eğitimini medreselerde hadis, tefsir, kelâm, fıkıh gibi şer’î ilimlerin yanı sıra Arapça, Farsça, mantık, edebiyat gibi dersleri alırken; ilk zikir meclislerine de buradaki tekkelerde katıldı. 1300’lerde Azerbaycan’da doğup gelişen Halvetiyye tarikatının en önemli merkezi Şirvanşahların merkezi olan Şamahı’da zamanın en büyük Halveti tekkesi başındaki Şeyh Sadreddin Hıyavî, irşadını sürdürüyordu. Sadreddin Hıyavî’nin dergâhına giden Seyyid Yahya, burada şeyhin, “Manevi babandır dedikleri zata benziyor muyum?” sorusu ile bir rüyasında kendisine “manevi babası” olarak gösterilen mürşidine biat ederek müridi oldu.

Şeyh Sadreddin Hıyavî’nin gözetiminde zikir dersini yaparak ve halvetlerini tamamlayıp seyr ü sülûkunu bitirip bir mürşid-i kâmil ve arif-i billah bir Allah adamı oldu. Mürşidinin vefatı sonrasında, mürşidinin vasiyetine uyarak şeyh olarak irşad makamına geçmesi gerekirken şeyhlik için henüz genç olduğunu ileri süren yaşlı müridler, tarikatta daha kıdemli olduğu için post hakkının kendiside olduğunu iddia eden Hıyavî’nin Pirzâde ünvanlı halefine biat ederler. Bu ihtilaf üzerine Şamahı’dan ayrılan Seyyid Yahya, 1420 civarında şeyhinin işareti ile, Şirvanşahların da yeni merkezi olan Bakû’ya gelir. Seyyid Yahya Bu sırada Şirvanşahlar devletinin başında Halilullah Han bulunmaktaydı. Adaletli ve hamiyet sahibi bir devlet adamı olarak övülen ve genç mürşid Seyyid Yahya’yı himaye eden Halilullah Han, Şirvanî’nin tasavvufî faaliyetlerine devam etmesi için, sarayının yanındaki Keykubat Mescidi’ni tahsis eder. Böylece Halvetiliğin İslam dünyasında yayılmasına kaynaklık edecek olan ve içinde halvethanelerin bulunduğu bir mescid ile han ailesi için ayrılmış bir türbe bulunan ilk büyük hankâh burada kurulacaktır. Halilullah Han’ın bu himmeti karşılıksız kalmaz ve Seyyid Yahya, burada telif ettiği “Keşfü’l-Kulûb” eserini, adaletini övdüğü Halilullah Han’a ithaf eder. Bu yazımıza vesile olan Şifau’l-Esrar eserinin başlangıcındaki takdim yazısında on iki bin müride sahib olduğunu beyan edilmesi döneminde Bakû merkezli olarak kurulan irşad halkasının genişliği hakkında bir fikir verebilir. Seyyid Yahya Şirvani, kaynakların verdiği bilgiye göre yaklaşık kırk yıllık bir irşad faaliyetinden sonra 1466’da Bakü’de bekâ âlemine göç eder.

Seyyid Yahya Şirvanî’nin Tarihî Önemi

İzmir, Aydın, Kastamonu, Amasya, Afyon, Karaman, Niğde, Erzincan gibi, Bakü’ye çok uzak yerlerden Bakû’ya gelen yüzlerce müridin varlığı, Seyyid Yahya’nın şöhretinin ve çekim alanının Anadolu’da çok geniş bir alana yayıldığını göstermektedir. Seyyid Yahya’nın Anadolu’dan gelen halifelerinin kırkına hilafet verdiğini ifade eden Hüseyin Vassaf: “Şirvan havalisi halkını irşad sırasında diyar-ı Rum’dan telkin ve irşada istidad sahibi birçok kimseler olduğunu ilham-ı Rabbanî ile keşfederek bu havaliden teşrif ile marifetullaha rağbeti olan birçok zevat, şem-i cem-i irfana, meclis-i erkânlarına pervane idiler.” sözleri ile etki alanını veciz bir şekilde özetlemektedir.[5]

Ülkemizin önemli bir tasavvuf bilgini olan Mehmed Ali Aynî ise bu câzibeyi, “Şirvan, Seyyid Yahya sayesinde bir vakitler âlemin tavaf yeri olmuştu. Halvetiyye yolunu esasen Siraceddin Ömer Halvetî kurmuş olsa da asıl etkinliğini sağlayan Seyyid Yahya Şirvanî’dir.” diyerek ifade etmiştir.[6] Bu nedenle Halvetiliğin tarikat olarak varoluşunu Şirvanî’ye bağlayan ve Halvetîliğin kurucusu olarak kabul eden araştırmacılar da vardır.

Seyyid Yahya Şirvanî isminin diğer birçok mürşidden farklı olarak tarihe kaydedilmesini sağlayan husus, çoğunluğu Osmanlı ve Beylikler Anadolu’sundan gelen ve Bakû’daki dergâhında yetiştirip başta Anadolu’nun her köşesi olmak üzere Balkanlardan Mısır’a Horasan’dan Fas’a, Hindistan’dan Hicaz’a kadar bütün İslâm coğrafyasında irşad ile görevlendirdiği halefleridir. Şirvanî’nin bu fütühâtçı irşadı kendisinden üç yüzyıl önce yaşamış olan Pîr-i Türkistan Ahmed Yesevî’ye benzer. Halvetiyye tarikatı Seyyid Yahya’nın halifeleri aracılığı ile Anadolu, Azerbaycan, İran, Kuzey Afrika ve Balkanlar’da yayılmıştır. Halvetiyye tarikatında ikinci pir olması da bu fütühâtçı irşadı ile ilgilidir. Bu şekilde Halvetilik, 15. asrın ikinci yarısından itibaren, İstanbul merkezli olmak üzere Türk ve İslam dünyasının en büyük tarikatlarından biri haline gelecektir. Seyyid Yahya’nın vefatından bir asır sonra, kırktan fazla şubesi ile sonraki Osmanlı yüzyıllarının en çok müntesibi ve tekkesi olan tasavvuf ocağı olmuştur.

Seyyid Yahya, en önce Azerbaycan’ın Şamahı, Kuba-Haçmaz, Gence, Berde ve Karabağ beldelerine halifeler göndererek tarikatını yaymıştır. Halvetiliğin Mısır’a gidişine vesile olacak olan İbrahim Gülşenî, Şeyh Demirtaş, Şahin Halvetî, Hasan Bayatı Mahmutoğlu gibi sâdık ve atak müridlerini yetiştirecek olan haleflerden Aydınlı Dede Ömer Ruşenî, Uzun Hasan’ın daveti üzerine Tebriz’e giderek Sultan’ın hanımı Selçuk Hatun’un yaptırdığı dergâha yerleşir ve Halvetiyye’nin ilk şubesi olarak Ruşeniyye kolunu teşkil eder.

Halvetiyye tarikatı, Şirvanî’nin halife ve takipçileri tarafından kurulan dört ana kola, kırktan fazla da tali şubeye ayrılarak her renk ve zevke uygun büyük bir irfan coğrafyası oluşturur. Halvetiyye’nin ilk kolları ve şubeleri şunlardır:

1. Habib Karamanî kolu.

2. Alâeddin Ali Rumî kolu.

3. Rûşeniyye Şubesi: Dede Ömer-i Rûşenî (ö. 892/1486) tarafından Tebriz’de kurulmuştur. Bu koldan, Demirtaşiyye, Gülşeniyye, Sezâiyye ve Hâletiyye kolları çıkmıştır.

4. Cemâliyye Şubesi: Muhammed-i Erzincânî'nin (ö. 1474) halifesi Şeyh Cemâl el-Halvetî (ö. 1493) tarafından kurulmuş olup, Halvetiyye tarikatı, İstanbul'a ilk olarak II. Bayezid zamanında bu şeyh vasıtasıyla girmiştir. Bu koldan, Sünbüliyye, Şabaniyye, Karabaşiyye, Nasuhiyye, Çerkeşiyye, Haliliyye, İbrahimiyye, Bekriyye, Kemâliyye, Hafniyye, Ticaniyye, Sümmaniyye, Haletiyye (Feyziyye), Derdiriyye, Saviyye, Asaliyye ve Bahşiyye şubeleri zuhur edecektir.

5. Ahmediyye Şubesi: Bu kol, Muhammed Bahaeddin Erzincanî’nin muakkiplerinden Yiğitbaşı Ahmed Şemseddin Marmaravî (ö. 1504) tarafından kurulmuştur. Bundan yayılan şubeler de şunlardır: Ramazaniyye, Cihangiriyye, Raufiyye, Cerrahiyye, Hayatiyye, Sinaniyye, Muslihiyye, Zehriyye, Uşşakıyye, Cemaliyye, Salâhiyye ve Mısriyye.

6. Şemsiyye Şubesi: Yusuf Ziyaeddin Müskürî (ö. 1485) tarafından tesis ettirilen bu kol, Şeyh Şemseddîn Sivâsî (ö. 1597) tarafından Sivasiyye kolu olarak sürdürülmüştür.

Halvetiyye Tarikatı, Şirvanî tarafından yeniden yapılandırılıp yayıldığı için bütün bu Halvetiyye kollarına ait silsilelerin en başında Seyyid Yahya Şirvanî ismi bulunur.

Şirvanî’nin Eserleri

Seyyid Yahya Şirvanî aksiyoner, fütühâtçı bir mürşid olduğu gibi zâhir ve bâtın ilimlerinde de bir zirve olarak birçok eser vermiştir. Mükemmel bir medrese tahsili yanında sağlam bir tasavvuf eğitimi alan Seyyid Yahya mensur eserlerini dil zenginliğini ve ifade gücünü yansıtarak Arabca, Farsça ve Türkçe dillerinde, manzum eserlerini ise Fars dilinde kaleme almıştır. Eserlerinde hemen her konuyu Kur’an ve Hadis bilgisinin derinliğini göstererek ayet ve hadisler ile açıklamıştır.

Birçok kütüphaneye dağıldığı için [7] bazılarının gün ışığına çıkmadığı tahmin edilen eserlerinden tesbit edilebilenler şunlardır:

1. Acayibu’l Kulûb: Kalbin sırları hakkındadır.

2. Etvaru’l-Kalb (Kulûb): “Kalb nasıl bir şeydir” diye sorusuna yanıt olarak yazılmıştır. Kalbini gör ki kalb Allah’ın arşıdır / Onda şahın gizli cevherleri vardır.” diyerek kalbin tasavvuftaki önemini ve yedi halini anlatır.

3. Beyanü’l-İlm: Hz. Rasûlullah’ı öven Na’t ve ilk dört halifeye tahsis edilmiş şiirlerden sonra bazı şer’î ve tasavvufî öğütler verilir. Mü’minin asıl işi olan Allah’ı bilmek ve tanımak için Allah zikrine devamın önemini anlatır. Zikrullah’ın hasta kalblere ve gafillere şifa verdiği işlenir.

4. Esrarü’l-Vudû’ ve’s-Salat (Risale-i mâ lâ Budde Bâtıniyye): Tasavvufî açıdan abdest ve namaz üzerine izahlarda bulunulur.

5. Gazeliyyat : Farsça şiirleridir.

6. Keşfu’l-Kulûb: Akıl, Kalb, Ruh, Nefs ve seyr ü sülûk ile müminin kâmilleşmesinin metodu anlatılır. Seyyid Yahya, kendisine yöneltilen bir soruya cevap olarak kaleme aldığını söylediği bu eserini hâmisi olan Şirvanşahlar hanı Halilullah Han’a ithaf etmiştir.

7. Kıssa-ı Mansûr: Hallac-ı Mansûr’un darağacında iken bir mecnun ile olan muhaveresinin anlatıldığı bir eserdir.

8. Mekarim-i Ahlâk: Güzel ahlâk hakkındadır.

9. Menakıb-ı Emiri’l-Mü’minin Ali (k.v.): Hz. Ali hakkındadır.

10. Menazilü’l-Âşıkîn: Eserde tasavvuf yolunun sâliklerinin ulaşması gereken kırk menzil anlatılır. Eserin adı bazı nüshalarda “Çihil Menazil” olarak geçer.

11. Makamât: Manevi yolculuğun makam olarak adlandırılan yedi mertebesini anlatır: Seyr ilallah, seyr lillah, seyr alallah, seyr ma’allah, seyr fillah, seyr anillah, seyr billah.

12. Ramuzu’l-İşarat: Seyyid Yahya’nın “Bir adil şahın huzurunda sorulan” diyerek Halilullah Han’ın bulunduğu bir mecliste, muhtemelen onun tarafından sorulan bir suale verdiği cevaptır. “Fatiha suresinin 5. ayeti olan ‘Bize doğru yolu göster’ manasındaki ‘İhdine’s-sırata’l-müstakıym’ sözünün tefsir ve tevili noktasında, işaret, mükâşefe ve muayene ehlinin kalb yolundan hâsıl ettiği nedir? Bizim ihlas ve inancımızın artmasına vesile olsun.” diye bu ayetin manasının sorulması üzerine kaleme almıştır. “Bu izahlar, tefsir kitaplarına bağlı kalınmadan gönüle doğan açıklamalardır.” dedikten sonra, “O gün şöyle soruldu ki enbiya ve evliyaya nasıl olur da kendileri de ’Bizi doğru yola ilet‘ deyip dilekte bulunurlar. Onlar zaten doğru yol üzere değiller mi ki doğru yol isteğinde bulunurlar?” sorusuna da cevap vermiştir.

13. Salâtü’n-Nebi: Hz. Rasûlullah’a salavât hakkındadır.

14. Şerh-i Meratib-i Asraru’l-Kulûb (Heft Vadi): Allah’a ulaşmak için sufiler tarafından aşılması gerekli “Etvaru’s-Seb’a”dan (yedi mertebe, yedi makam) bahseder. Bu mertebeler sırasıyla: “Kalb, Aşk, Ma’rifet, İstiğna, Tevhid, Hayret ve Fakr u Fenâ” olarak ifade edilir ve her bölümde bir mertebe açıklanır.

15. Şerh-i Sualat-ı Gülşen-i Esrar: Tasavvuf klasiklerinden Şebüsterî’nin Gülşen-i Râz eserinin şerhidir.

16.Şerh-i Esma-i Semaniyye: Allah’ın Hayat, İlim, Semi’ (duyma), Basar (görme), Kudret, Kelâm, İrade, Beka gibi isim ve sıfatlarını tasavvufî açıdan açıklar.

17. Tasarrufat u Mukaşefat: Hz. Rasûlullah (s.a.v.)’in “Bir kimse âşık olur, iffet gösterir, aşk sırrını kimseye açmaz da ölürse, şehid olarak ölür.” mealindeki hadisinin şerhidir. Seyyid Yahya bu hadiste bahsedilen aşkın Allah aşkı olduğunu manzum olarak açıklar.

18. Vird-i Settâr (Arabca): Seyyid Yahya’nın eserleri içinde özel bir yeri vardır ve en meşhurudur. Tarikat bağlılarının her gün okudukları bu vird, Arabca ve gayet selis bir üsluba sahiptir.

Müridler tarafından günlük olarak okunan “Vird-i Settâr”, İslam dünyasında oldukça yayılmış ve belki de dünyanın en çok okunan virdi olma niteliğini kazanmıştır. Üzerine yazılan on kadar şerh ile de sebebiyle, en çok şerh edilen vird olmuştur. Eser üç kısma ayrılabilir: Birinci bölümde Allah’a dua ve sena edilir. İkinci bölümde Allah’ın sıfatları ve doksan dokuz ismi anılır. Üçüncü bölümde Hz. Muhammed’e (s.a.v.), ilk dört halifeye, Ehl-i Beyt’e, Hamza ve Abbas’a dua ve selam edilir. Müridlerin sesli olarak icra edecekleri bu virdin sonunda, sessiz olarak okunan kısa bir dua da vardır. Evrad-ı Yahya, Vird-i Settâr, Vird-i Yahya, Vird-i Halvetiyye gibi isimlerle de anılır. Kütüphanelerde birçok yazması olduğu gibi baskısı da mevcuttur. Birbirinden kıymetli altısı elyazması, sekiz şerhinin olduğu Mehmet Rıhtım tarafından tespit edilmiş olup eserde bu şerhlerin künyesi de verilmektedir. Vird-i Settâr’ın Türkçe’ye yapılan tercümelerinden birisi, silsilesine mensub olan Halvetî-Cerrahî şeyhi Hacı Muzaffer Ozak tarafından “Zinetü’l-Kulûb” adlı eser içerisinde (s. 288-292) yayınlanmıştır.

18. Şifau’l-Esrar (Türkçe) : Seyyid Yahya Şirvanî’nin Türkçe olarak yazdığı tek eseri olan Şifau’l-Esrar Seyyid Yahya Şirvanî’nin en değerli ve hacimli eseridir. Doç. Dr. Mehmet Rıhtım tarafından tam metin olarak yayına hazırlanmış olan ve bu yazının yazılmasına vesile olan değerli çalışmadır.

Şifau’l-Esrar isimli bu eserin içeriği ile ilgili olarak yazacaklarımı bu yazının hacminin bir makale sınırlarını çok aşması nedeniyle anlayışınızı istirham ederek bir sonraki yazıma bırakmak zorundayım.


---------------------------------------------------------------

İletişim: atahayati@gmail.com

[1] Mahmud Cemaleddin Hulvî, Lemezât-ı Hulvîyye (Haz. Mehmet Serhan Tayşi) MÜİF Vakfı Yayını, İstanbul, 1993.

[2] Seyyid Yahya Şirvanî, Şifaü’l-Esrar (Sufi Yolunun Sırları), (Haz. Doç Dr. Mehmet Rıhtım), Sufi Kitap Yayınları, İstanbul, 2011.

[3] Şeyh İsmail Siraceddin Şirvanî: Ülkemizde ismi çok iyi bilinen Şeyh Şamil’in de mensubu olduğu Nakşbendî tarikatı silsilesinin önemli bir halkası olan bu zat, son Osmanlı nâzırlarından M. Rüşdi Paşa’nın da babasıdır. Amasya’da olan kabrinin bulunduğu ve son sıralarda ciddi bir tamirat geçiren türbesini sorduğum onlarca kişiden ismen bilene rastlamadığımı üzülerek nakledeceğim. Benzer bir durumu Sovyet esareti döneminde Bakû’yu ziyaret eden Mehmed Ali Aynî’nin, Hz. Pîr Seyyid Yahya Şirvanî türbesinin yerini sorduğunda yaşadığına ilişkin rivayetler vardır. Hüseyin Vassaf, bu olayı şöyle anlatır: "Bir vesileyle Bakü 'ye giden M Ali Aynî, türbesi Bakû’de olan bu zatın, kim olduğunu bölge halkının zamanla unuttuğunu anlayınca, orada Yahya Şirvanî hakkında bir konferans verir. Halk, memleketlerinde Halvetîyye gibi dünyanın pek çok yerinde yaygın bir tarikatın kurucucunun kendi şehirlerinde medfun bulunduğunu öğrenince, mahcub olmuşlar". (Kaynak: Hüseyin Vassaf, Sefine, c. III, v. 96).

[4] Mustafa Aşkar, Bir Türk Tarikatı Olarak Halvetîyye'nin Tarihî Gelişimi ve Halvetiyye Silsilesinin Tahlili, AÜİF Dergisi, Cilt: 39 (1998) s. 535-563, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/779/9983.pdf

[5] Hüseyin Vassaf, Sefînetü’l-Evliya, Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2005.

[6] M. Ali Ayni, Hacı Bayram Veli, (Haz. H. Rahmi Yananlı), Akabe Yayınları, İstanbul, 1986.

[7] Ülkemizde Seyyid Yahya Şirvanî’nin eserlerinin bulunduğu başlıca kütüphaneler şunlardır: İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi (İÜMK), Nuruosmaniye Kütüphanesi, Millet Kütüphanesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Süleymaniye Kütüphanesi, Üsküdar Hacı Selim Ağa Kütüphanesi, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kütüphanesi, Beyazıt Devlet Kütüphanesi, Azerbaycan Milli İlimler Akademisi Elyazmaları Enstitüsü, Manisa Muradiye Kütüphanesi, Çorum Hasan Paşa İl Halk Kütüphanesi, Muğla Hoca Mustafa Efendi Kütüphanesi.

NOT: Seyyid Yahya Şirvanî’nin “Şifaü’l-Esrar” eseri ile bizleri buluşturması yanında bu yazının altındaki Şirvanî türbesi resimlerini de gönderen Doç. Dr. Mehmet Rıhtım’a teşekkür ediyorum.

Kaynak: haberr10

HALVETİYE ŞEYHLERİNDEN HAYREDDİN-İ TOKADÎ HAZRETLERİ


Fotoğraf: Harun Yüksel

Tarikatı aliyyeden Halvetiye'de mukaddes feyiz zincirinin mübarek halkalarından birini teşkil eden ve aynı tarikatın büyük mürşidlerinden olan, aynı zamanda bu eserin meydana getirilmesinde himmet ve delâletleri bulunan Şeyh Hayreddîn-i Tokadı (K.S.) Hazretleri, çelebi Halife diye bilinen, zamanının kutbu ve ârifibillâh-ı Şeyh Muhammed Cemalüddin-i Halveti (K.S.) Hazretlerinin yetiştirip, irfan ve tasavvuf âlemine hediye ettiği, Güzel Anadolunun manevî zenginliğini meydana getiren büyük velilerden birisidir.
Temiz soy ve nesebi Büyük Müfessir Fahri Razi'ye uzanan ve asil soyundan nice arif âlimler yetişen bu tarikat kutbunu yerinde incelemek gerekir.
Hicri 9 ve 10. asırdan itibaren gelişerek İslâm âlemine bir irfan denizi halinde yayılan Halvetiye tarikatının kutlu ve ulu velileri arasında yer alan Halvetiye şeyhi HAYREDDİN-Î TOKADİ (K.S.) HAZRETLERİ'nin hayatını yazmaya, önce Allah'ın Rasûlü (S.A.V.) Efendimiz ile olan zahiri bağlantısını vesikaları ile ortaya koyarak başlamak, "marifet zinciri içerisinde feyz aldığı irfan pınarlarını bir bir göstererek konuya girmek yerinde olacaktır."
ŞERİAT, TARİKAT, HAKİKAT ve MARİFET'in yegâne menbaı, varlığın efendisi ve tek ümidi, iki cihanın güneşi, âhır zamanın sultanı ve en büyük şefaatçisi, bütün peygamberlerin imamı, Allahüazîm'üş-şan'ın habîbi, sevgilisi HAZRETİ MUHAMMED MUSTAFA (S.A.V.) kıyamete kadar varlığı aydınlatacak olan kutlu zincirin başı, kaynağı ve temeli olarak birinci halkayı teşkil etmektedir. Bu î'tibarla, bu mukaddes ve mübarek zinciri şöylece sıralamak gerekir:
1 - Evvel gelmişlerin ve sonra geleceklerin efendisi, ulusu, Resülü Ekrem (S.A.V.) Efendimiz Hazretleri,
2 - Hasan ve Hüseyin (R.A.)nın babaları, Hazreti Fatıma (R.A.)nın muhterem Eşi, Allah'ın Resulünün «Onun eti, benim etim. Kanı, benim kamındır.» «Ben ilmin şehriyim. Ali ise o şehrin kapısıdır». buyurarak şanını yücelttiği, Allah'ın arslanı Aliyy'ül Murtaza (R.A.) Hazretleri,
3 — Tabiîn devrinin en büyük âlimi ve arifi, aynı zamanda en faziletlilerinden olan Ebü Said Hasan bin Yesar el Basri (R.A.) Hazretleri,
4 — Eş Şeyh'ül Elmaî Habib'ül Acemî (K.S.) Hazretleri,
5 — Eş Şeyh'ül Kebir Ebû Süleyman Davud bin Nasır et'Tai (K.S.) Hazretleri,
6 — Eş Şeyh'ül Fahim Ebû'l Mahfuz Ma'ruf Aliyy'ül Kerhî bin' firûzî (K.S.) Hazretleri,
7 — Eş Şeyh'ül Kerim Ebü'l Hasan Sırrı es Sakatı bin Muğlis (K.S.) Hazretleri,
8 — Sofiler taifesinin efendisi, ulusu Ebü'l Kasım Cüneyd bin el Muhammed'ül Bağdadî (K.S.) Hazretleri,
9 - Eş Şeyh Ebû Ali Ahmed Mimşad ed Dînûri (K.S.) Hazretleri,
10 — Ebû Ataullah Muhammed Dînûri (K.S.) Hazretleri,
11 — Muhammed Amaviyye bin Abdullah el Bekri (K.S.) Hazretleri,
12 - Eş Şeyh Ebû Hafs Ömer Vecîhüddin el Gazi el Bekri (K.S.) Hazretleri,
13— Eş Şeyh Ebu'nnecib Ziyaüddin Abdulkadir el Bekri es Sühreverdi (K.S.) Hazretleri,
14 — Tarikatı Ekheriyye pîr-i Ebû Reşid Kutbüddin ei Ebheri (K.S.) Hazretleri,
15 — Eş Şeyh Rükneddin Muhammed Nehhas (Bakırcı) el Buhari (K.S.) Hazretleri,
16 — Eş Şeyh Şihabüddin Muhammed et Tebrîzî (K.S.) Hazretleri,
18 — Celvetiye Tarikatının Zahidiyye kolunda pir olan İbrahim Zahid Geylâni (K.S.) hazretleri,
19 — Eş Şeyh Sadettin-i Ferğanî (K.S.) Hazretleri,
20 — Eş Şeyh Kerîm'üddîn Ehi Muhammed bin Nûr el Halveti (K.S.) Hazretleri,
21 — Halvetiye Tarikatinm piri, Ebu Abdullah Siracüddin Ömer bir eş Şeyh Ekmelüddin el Geylânî el Ahcî el Halveti (K.S.) Hazretleri,
Halvetiye Tarikatı, bu tarikatın birinci pîri olarak kabul edilen bu zattan sonra gelişmiş, yayılmış cihan çapındaki teyitli devrini başlatmıştır.
22 — Eş Şeyh'ül Fani Ehi Emre Muhammed el Halveti (K.S.) Hazretleri,
23 — Eş Şeyh Hacı İzzeddin el Halveti (K.S.) Hazretleri,
24 — Eş Şeyh Sadrüddin el Hiyevi (K.S.) Hazretleri, Bu zat için mahlas olarak Hiyamî ve Hitamı gibi ibareler de kullanılmışsa da tasavvuf kaynaklarına göre, her iki şeklin de yakıştırmadan ibaret olup, doğru olan mahlasının Hıyavî şeklinde olduğu hususunda birleşmektedir.
25 — Halvetiye Tarikatının ikinci pîri olarak bilinen bu taifenin gerçek efendilerinden eş Şeyh Seyyid Celâleddün-i Yahya bin es Seyyid Bahaüddin eş Şirvani el Bakuvî (K.S.) Hazretleri,
Bu zatten sonra Halvetiye Tarikatı daha sür'atli bir şekilde gelişerek İslâm Âleminin her tarafına hızla yayılmaya devam etmiştir. Halvetiliğe ait zikir, çile ve riyazat sistemlerini daha çok bu büyük mürşid tesbit etmiş ve ortaya koymuştur.
26 — Eş Şeyh Pîr Muhammed Bahaüddin-i Erzincanî (K.S.) Hazretleri,
27 — Sahib'üt Tarika eş Şeyh Muhammed Cemalüddin el Halveti (Çelebi Halife) (K.S.) Hazretleri,
28 — Halvetiye ulusu, eş Şeyh Hayreddin-i Tokadi (K.S.) Hazretleri.
Bu mübarek zincir bundan sonra, devrinin kutbu ve piri Eş Sabânı Velî (K.S.) Hazretlerine intikal edecek, daha sonra da gönülden gönüle, talî kollar meydana getirerek gelişip yayılacaktır. Aynı dergâhın son postnişini bulunan eş Şeyh Muhammed Ataullah Efendi (K.S.) Hazretleri, Allah'ın Rasûlünden î'tibaren devam eden bu altın zincirin 46'ıncı halkasını teşkil eder. Bu zat 1942 senesinde vefat etmiştir, Cenabıhak bütün pîran hazretlerini rahmetine gark eylesin. Bizleri de açtıkları nurlu, uğurlu ve feyizli yollardan ayırmasın inşallah...


Fotoğraf: Harun Yüksel

Bahse konu olan eş Şeyh Hayreddin-i Tokadî (K.S.) Hazretleri hakkında tasavvuf kaynakları oldukça cimri davranmışlardır. Bütün araştırmalara rağmen şeyh hazretleri hakkında yeterli sayılamıyacak kadar az bilgiyi sadece, iki ayrı kaynakta tesbit etmiş bulunmaktayız. Bu eserlerden birisi Mehmed Hulvî'nin Lemezat adlı eseri olup, diğeri de eş Şeyh şabanı Velî (K.S.) Hazretlerinin halifelerinden Ömer'ül Fuad'i tarafından te'lif edilin, Hicri 1214 senesinde, Kastamonu'da, Vilâleti Celîle matbaasında şeyh Mehmed Saki efendinin delâletleriyle bastırılmış olan Şeyh Şâbâni Velî Menkıbı'dır.
Burada şunu da kaydedelim ki, Lemezat'daki beyanlarla Menakib'daki beyanlar, birçok yönden birbirleriyle uyum te'min etmemektedirler. Hatta Şabanı Velî (K.S.) Hazretleri, Şeyh Hayreddini Tokadî (K.S.) Hazretlerinin halifesi oldugu, bu hususun tevatüre varan bir derecede bilindiği halde, Mehmed Hulvî Lemazatında Hayreddin-i Tokadı (K.S.) Hazretlerini, şâbâni Velî (K.S.) Hazretlerinin halîfe olarak göstermektedir. Bu duruma göre, Lemezat sahibi Mehmed Hulvî'nin durumu eksik ve hatalı olarak tesbit ettiği anlaşılmış olmaktadır, Mehmed Hulvî Mezkûr eserinde Hayreddîn-i Tokadî (K.S.) Hazretleri ile ilgili olarak şu tesbitlerde bulunmaktadır:
"Bursalı Hayreddin-i Tokadî hazretleri Tokad şehrinde vücûda gelüp, âlemi şebapta iken (genç yaşta iken) Kastamonulu Şaban efendiye hizmet etmişlerdir. Ve bâdehû (Bundan sonra) İstanbul'a gelüp, medrese tahsilini usulüne göre tamamlıyarak ulemadan olmuşlardır. Ve Muradiye Müderrisi olup, efendisi Bursaya vardıktan, ziyaretlerinde bulunup, danişmendlere ders ile mukayyed iken. Kasım Çelebi bazı ehibba ile (dostlarından bazıları ile) Bursa'ya gelüp, Muradiye camiinde "üsûlü Tevhide icra eylerlerdi. Hayreddin efendi de mescidde meclise hazır olup, hem Tevhidi istima eyler (dinler), hem de kitaba bakup ders ile tekayyüd eylemi. (Meşgul olurdu.)" Mehmed Hulvî devam ediyor.
«Menkuldür ki, (Rivayete göre) Kasım Çelebi (K.S.) ekseriya yanlarına uğrar ve «Hayreddin, bâtın kitabını dahi oku. Yeter ki, vakt'ü zaman gelsin» derler, imiş. Hayereddîn-i Tokadî Hazretleri bir gece rüyada arslanı tes'hir edip üzerine suvar olurlar. (Arslanı emri altına alıp, üzerine binerler.) Ertesi gün bu rüyasını Kasım Çelebi hazretlerine açan Tokadî hazretlerine, "înaba işaret" deyu inabe verilür ve «Semti İrşad» deyu Kasım Çelebi hazretlerinin yoluna sülük başlar. Bir müddet efendisine, tavsiyelerine uygun bir şekilde hizmette bulunan Tokadî hazretleri, halifelik almaya istî'datlı bulunur, kendi yerlerine, aynı tarikatı yaymak içün Bursada halife olarak vazifeli kılınır"
Müellif Mehmed Hulvî, Lemezat'ında, Tokadî hazretleri ile bizzat görüştüğünü şu ifadelerle ortaya koymaktadır:
«Tokadı Hazretlerine 1008 (hicri) tarihinde mülakat müyesser oldu. (Görüşmek nasip oldu.)
Hoş muhabbet eyler idi görse ger insan anı,
Nola dirsem ben ona kim âlem'ü âdem canı.
TOKADI HAZRETLERİNİN MENKIBESİ
Merhum Hayreddin-i Tokadı (K.S..) Hazretleri Hicreti Nebeviyye-nin 1013 inci senesinde irtihal eylediler. (Vefat ettiler.) Mezarı, zaviyeleri civarında, Ahmed Paşa camii yanındadır. Türbesi vardır ve Sultan Ahmed asrıdır. (Sultan Ahmed devri şeyhlerindendir.) Bu bölümde, Mehmed Hulvi!nin Lemazatındaki ifadeler mümkün olduğu kadar aslına uygun bir ifade tarzı ile verilmeye çalışıldı. Ancak, Lemezat'daki tesbitlerle Şeyh Şabanı Veli hazretlerinin menakıbındaki tesbitler arasında çok açık farklılıklar bulunmaktadır, İşte şimdi de hem menakıptaki tesbitleri, hem de iki kaynak arasındaki çelişkili ifadeleri ele alıp, doğruya yakın olanı tesbite çalışacağız.
Şeyh Şabanı Veli menakıbında verilen bilgilere göre, Hayreddin-i Tokadı (K.S.) hazretlerinin türbesi olarak bilinen ve bu eserin giriş kapısında yeri açıklanan türbenin, Bolu vilayetinin yakınında olduğu göz Önüne getirilirse, Lemazat'daki ifadelerin isabetliliği düşündürücü olmaktadır. Bilhassa Tokadî Hazretlerinin türbesinin bulunduğu yer ve Şâban-ı Velî Hazretlerine müntesipliğini ifade eden cümleler, gerçeklerin hilâfına bulunmaktadır.
Halvetiye silsilenamelerinde ki sıralamalarda, Şeyh Şâbân-ı Veli (K.S.) Hazretlerinin, Hayreddin-i Tokadı Hazretlerine halîfe olduğu, Tokadî Hazretlerinden sonra mukaddes zincirin halkasını oluşturduğu kesinlikle ve ittifakla ifade edilmektedir.
Lemezat müellifi Hayreddin-i Tokadî (K.S.) Hazretlerini 1018 hicri tarihinde vefat etmiş olarak göstermişse de, Silsilinamelerdeki kayıt ve tesbitlere göre şeyh hazretlerinin Hicri 940, Milâdî 1535 tarihinde vefat etmiş bulunduğu kesin olarak gösterilmektedir.
Lemezat'da Tokadî Hazretlerinin mürşidinin ismi Kasım Çelebi olarak geçmektedir. Halbuki gerek menakıpta, gerekse Halvetiye silsilenamelerinde, Pir Muhammed Erzincanî (K.S.) Hazretlerinin halifelerinden olan Muhammed Cemaleddin-i Halvetî'nin, Tokâdi Hazretlerinin mürşidi olduğu açık bir şekilde sergilenmektedir. Görülüyor ki, Mehmed Hulvî bu tesbîtinde de hataya düşmektedir.
Lemczat'daki Şeyh Hayreddin isminin, bahsimizin konusu olan Hayreddin-i Tokadî (K.S.) Hazretlerinin ismi ile, Şeyh Şâban-ı Veli (K.S.) Hazretlerinin halîfelerinden Kastamonulu şeyh Hayreddin Efendi ile karıştırılmış olabileceği düşünülse bile, Kastamonulu Şeyh Hayreddin Efendi hazretleri hayatı boyunca memleketi olan Kastamonudan ayrılmamıştır.
Hayreddin-i Tokadî (K.S.) Hazretlerinin, Şeyhi Cemaleddin-i Halveti ile tanışmaları, Bu zatın daha önceleri Tokat ve Amasyada kalıp, buralarda irşad hizmetinde bulunduğu zamana rastlamaktadır. Gerçekten de Çelebi Cemaleddin-i Halveti (K.S.) Hazretleri, bilhassa Amasya'da hayli zaman kalarak, yaygın bir irşad hizmeti sergilemişlerdir. Cemaleddin efendinin Amasyadan İstanbul'a gitmesi ile Tokadî hazretleri de şeyhi ile birlikte İstanbula gitmiş, bir yandan Halvetiye dergâhında sülûkünü ilerletirken, diğer yandan da zahir ilimleri için İstanbul medreselerinden faydalanmayı ihmal etmemiştir.
Mehmed Hulvî'nin Lemezat'da da ifade ettiği gibi, İstanbul'da medrese tahsilini tamamlamış ve bilâhere Bursaya müderris olarak gitmiş olabilir. Ancak, Lemazat'da ifade edildiği gibi, Çelebi Cemaleddin (K.S.) Hazretlerine intisabı Bursa'da değil de daha Önce, Tokat'ta veya Amasya'da gerçekleşmiş olacağı gerçeğe en yakın olanıdır. Lemazat'daki görüşü takviye edecek bir ayrı görüş daha ortaya çıkmaktadır ki, oda şudur:
"Tokadî Hazretleri, Çelebi Cemaleddin (K.S.) Hazretleri ile gerçekten Bursa'da müderris (Profesör) iken tanışmış, kendisine intisab ederek, daha sonra halifesi olmuş ve bilâhere de Bursa'da Muradiye semtinde irşadla görevlendirmiş. Burada bir müddet irşad hizmetinde bulunan Tokadî K.S. Hazretleri daha sonra Bolu'ya gelerek, Halvetiye dergâhına yerleşmiş ve Ömrünün sonuna kadar irşad hizmetini Bolu'da sürdürmüştür."
Şeyh Şabanı Velî (K.S.) Hazretlerinin menakıplarından anlaşıldığına göre, Hayreddin-i Tokadî hazretleri, Bolu'da irşad hizmetlerini uzun müddet devam ettirmiştir. Cehri zikir esasına dayanan halkalarına kalabalık mürîdan zümresi dahil olup, zikirlerin büyük bir coşkunlukla eda edildiği, halkada bulunan nice kimselerin vecde gelerek kendilerini kaybettiği, bu cezbelerle yüceliklere erdiği bahsi geçen menakıptan anlaşılmaktadır. Kendilerinden sonra bu îman coşkunluğunu daha da geniş sahalara yayarak devam ettiren Büyük Halifeleri Şeyh Şâban-ı Veli (K.S.) Hazretleri, tam 12 sene Bolu'daki dergahta mürşid hazretlerinin hizmetlerinde bulunmuş ve himmetlerini dilemiştir.
Hayreddin-i Tokadı (K.S.) Hazretlerinin irşad hizmetinde bulunduğu devirler, tasavvufun Anadoluda en çok yaygın olduğu devirlerdir. Bilhassa Halvetiye Tarikatı o devrin Osmanlı sarayının harîmine kadar girmiş, birçok devlet ricali Muhammed Cemaleddin-i Halveti, Sünbül Sinan Efendi Hazretleri, Merkez Muslihiddin Efendi Hazretleri' (Allah cümlesinin sırlarını takdis buyursun) nden intisab etmek şerefiyle şereflenmişlerdir. Bu hususta Vildan Faik Beyin kıymetli telifleri bulunan Tomarı Turuku Aliyye adındaki eserinin Halvetiye ile ilgili cildinde geniş bilgiler verilmektedir.
Hülâsa olarak, Hayreddin-i Tokadı (K.S.) Hazretleri verimli bir irşad çağında gelerek, yine verimli bir irşad hizmetinde bulunmuş, kendisinden sonraya da o devrin irşad kutuplarından olan Kastamonulu Şeyh Şâban-ı Veli (K.S.) Hazretlerini halife olarak bırakmışlardır.
Bugün Bolu'nun batı cihetine düşen ve şehrin kenarında diyecek kadar yakın bir yerde, mütevazi türbesinde ziyaret edilen Şeyh Tokadî (K.S.) Hazretleri, Hazret-i Rasûlü Ekreme (S.A.V.) dayanan o nurlu yolda belli bir iman ve irfan nirengisi olarak o beldeyi şerefilendirmektedir.

Kaynak: http://www.islamvetasavvuf.org/?q=node/14014


Dr. Hayati Bice
Yahya Şirvanî: “Şeyhi de, müridi de bahadır olmalı…”
28 Eylül 2011
Şirvanî, “Şifau’l-Esrar” eserinde tasavvuf önderlerinin ve tasavvuf yoluna girmeğe talib olan müridlerin sahip olması gereken nitelikleri de belirlemiştir.

Halvetîliğin ikinci pîri, Seyyid Yahya Şirvanî’nin Sûfî Yolunun Sırları adıyla basılan ve Doç Dr. Mehmet Rıhtım tarafından yayına hazırlanan “Şifau’l-Esrar” kitabı [1] tasavvuf kültürü yönünden bir hazine olması yanında bir çok orijinal yönüyle eşsiz bir değerdedir.

Şifau’l-Esrarı okurken altını çizdiğim o kadar çok yer var ki, bunların sadece başlıklarını kaydetsem dahi müstakil bir makale olacaktır. Bu nedenle bu yazımda sadece eserin önemini vurgulamağa yetecek hususları, Mehmet Rıhtım’ın aktardığı şekliyle vermek zorundayım.

Ancak bu yazıda kitaptan aynen naklederek tam metnini verdiğim ve bir tarikatın pîri olan Seyyid Yahya Şirvanî’nin mürşîd ve mürid olma iddiasındaki herkesin boyunun ölçüsünü alması için bir test olacak değerdeki listesini çok iyi okumak, hattâ günümüzün kahramanlarını(!) düşünerek döne döne tekrar okumak gerek.

Hz. Pîr Seyyid Yahya Şirvanî’nin tarikata getirdiği yenilikler

Doç. Dr. Mehmet Rıhtım’a göre Seyyid Yahya Şirvanî’nin tarikat yöntemlerine getirdiği yenilikler [2] şunlardır:

* Halvetiyye dervişlerinin günlük hayatlarında ve Sûfîlik mesleğinde uymaları gereken adâbı belirlemesi.

* Müride telkin edilecek yedi isme beş isim ilavesiyle on iki esma ile seyr ü sülûku tamamlaması.

* Vird-i Settar’ın tertibi (Bununla Halvetiliğin müstakil bir tarikat hüviyetini kazandığı söylenir. )

* Halvet ve zikir usulünü kurallara bağlaması,

* Yazdığı eserlerle Halvetiyye’de tasavvufî-edebî geleneği başlatması.

* Etrafa mürşîdler göndererek tarikatı yayması,

Hayatı boyunca Azerbaycan’dan ayrılmadığı ve Anadolu’ya gelmediği bilinen Seyyid Yahya Şirvanî’nin Şifau’l-esrar’da isimlerinden bahsettiği Mevlanâ Celâleddin Rumî ve daha önemlisi muasırı Ak Şemseddin’in eserlerine atıfta bulunması iletişimin hiç de kolay olmadığı o çağlarda Anadolu ile Azerbaycan arasındaki kültürel ilişkilerin yakınlığını göstermesi yönünden dikkat çekicidir.

Diğer yandan aradan geçen beş yüzyıla rağmen hâlâ Mısır’da mevcudiyetini koruyan Demirtaşiyye gibi kolları ile [3] dünyaya damgasını vurmuş bu mürşîdin tebliğ ve irşad ufukları da, ibret ve örnek alınması gereken bir vakıadır.

Seyyid Yahya’nın tasavvufî mektebi, her çeşit ifrat ve tefritten uzaktır. İslâm’ın tasavvufî yorumu hicretin yedinci asrından itibaren egemen olduğu Azerbaycan’da, milletin birlik kaynağı ve ülke huzurunun koruyucusu olmuştur. Şirvanî’nin ilmî tasavvuf anlayışı sayesinde Halvetilik, zamanla çok geniş bir coğrafyada yayılmasına rağmen, hiçbir zaman dinî, sosyal ve siyasî karışıklıklara yol açmamıştır.

Seyyid Yahya, Şifau’l Esrar’da sadece bir Sûfînin değil, iyi bir mü’minin sahip olması gereken manevî nitelikleri de açıklar. Amelî-ilmî tasavvufun temsilcilerinden olan Şirvanî, eserinde sadece kendi öz nefsinde yaşadıklarını söylemiş, söylediklerini yaşamıştır. Özü sözü bir, söyledikleri ile amel eden, dünyevî hiçbir varlığa meyli olmayan, hatta ahirete de tamah etmeyen bir mürşîd olduğunda herkes müttefiktir.

Şirvanî’nin Türkçesi

Doç. Dr. Mehmet Rıhtım kitabının sunuş kısmında yer alan metnin Dil Özellikleri başlığı altında [4] verdiği “Şifau’l-Esrar”da kullanılan Azerbaycan Türkçesi örnekleri ve Şirvanî’nin kullandığı dilin Türkiye Türkçesi ile ilişkisini araştırmak da, başlı başına bir inceleme konusu olabilir.

Şirvanî’nin Tengri, görklü, duzah, kamu, ayıtmak, kaçan, gendözü, birle, öğüş, yekrek, garangu, göreken, üstüvar, nazara, pervaz, yelik, göyündürmek, yigit (igid), tiken, arh, nimet, aks, toğruluk, özge gibi bir kısmı bugün Azerbaycan’da da terk edilmiş kelimeleri çok rahat bir şekilde kullandığı görülmektedir.

İlme Verilen Önem

Şirvanî’nin tasavvufî mektebine bağlanmak ve Sûfî olmak isteyen talib mutlaka ilim sahibi olmalıdır. Burada kastedilen ilim Akaid, Fıkıh, Tefsir, Hadis gibi şeriat ilimleridir. Bu ilimlerde belli bir mesafe katetmeden tasavvufa girmenin doğru olmadığını tekrar tekrar ifade eder. Bu hassasiyetin ne kadar önemli olduğu, tasavvuf tarihinde ve bugün tasavvuf adına ortaya çıkan değişik grupların çevresinde görülebilir. Tarihte ve bugün şerîatın zahirî kurallarına özen göstermeyen tasavvufî akımlar, bir süre sonra bâtınilik girdabına düşerek toplumu ifsad eder hale gelmişlerdir. Halkın dini akidesinde bozulmalara ve sapmalara sebep olmuşlardır. Hem dünyevî, hem de uhrevî dindarlık açısından büyük bir tehdit oluşturan bu unsurları gören Pir-i Sâni Şirvanî, bunların önünü almak istemiş, bunun da ancak ilmin ve düzgün İslam itikadının yayılması ile mümkün olduğunu görmüştür.

Şirvanî ilme olduğu kadar âlime de büyük değer verir. “Âlimin kalbi Allah’ın hazinesidir. Nefsi Allah’ın şehridir. Dili Allah’ın tercümanıdır.” diye âlimi yüceltmiş, “Âlimin ölümü âlemin ölümüdür.” hadisini beyan ederek hakiki âlimlere büyük hürmet göstermiştir. Zahir ehli, resmi ulema diye vasfettiği, dinin özünden ve hakikatinden nasipsiz, sırf şekilde kalanları ise kınamıştır. “Âlimin zilleti âlemi helak eder.” diyerek özellikle ilmini suistimal eden ve kendi menfaati uğrunda kullanan kötü emelli âlimler (=ulemau’s-sui) şiddetle tenkit ettiği sınıf olmuştur.[5]

Seyyid Yahya cemiyetin düzelmesinin ancak topluma yön veren âlimlerin, emirlerin, din adamlarının, kadıların, tacirlerin düzgün ve dosdoğru olması ile mümkün olacağını söyler.

Helâl Kazanç ve Kalb Hassasiyeti

Seyyid Yahya’nın sıklıkla vurguladığı hususlardan biri de helâl kazançtır. İnsanın manevî ve içtimaî muhitinin düzgün olması için helâl kazancın büyük ehemmiyeti olduğunu söyler. Bir mü’minin ibadet ve dualarının kabul olmasının ancak kazancının helâl olmasına bağlı olduğunu söyler ve birçok yerde bunu tekrar eder. Haksızlığın yani gayr-i meşru yoldan kazanılan servetin ve adaletsizliğin felaketlere sebep olacağını bildirir.

Seyyid Yahya Şirvanî, haram yiyeni, tembellik edeni, iki günü bir olup yerinde sayanı, olduğu gibi görünmeyeni, ibadetini şuursuzca yapan gafil âbidi, haddini bilmeyen cahili, tekebbüre kapılıp kendini beğeneni, ilmini su-i istimal eden âlimi, zalim idareciyi, aldatan taciri, dinini satan zahidi, inancı çürük bid’atçiyi, heva ve hevesini ilah kabul edeni, dinde zayıflığı kınar ve lânetler.[6]

Şifau’l-Esrar’da dervişin dünya karşısında kalben takınması gereken tavrı “Kalbinde dünya sevgisi belirmiş olsa gusül etmek farzdır.” diyerek tasvir ederken bu hali şeyhinin bihakkın yaşadığını, Dede Ömer Ruşenî divanında; “Gönlüne ukba düşüncesi gelse guslederdi” diye vasfetmiştir.

Seyyid Yahya’nın anlayışına göre de insan; kalb, nefs ve ruhtan müteşekkil bir varlıktır. Seyyid Yahya akla ve kalbe aynı derecede önem verir. Sûfî kâmil bir mürşîdin terbiyesi altında cehd ederek çok çalışmalı, kalbini nefsin hevâsından kurtararak ruhun hükmü altına sokmalıdır.

Şirvanî’ye Göre Şeriat-Tarikat-Hakikat

Seyyid Yahya Şirvanî, Sûfî makamlarını klasik tasnife göre; Şeriat, Tarikat ve Hakikat olarak üç ana bölüme ayırır. Şeriatın ahkâm ile, tarikatın kalb ile, hakikatin sırr ile amel etmek olduğu bildirilir. Bu üç bölümün her birinde de yedi makamdan oluşan üç fasıl vardır ki –müellif bunları maden olarak adlandırır- her birinin toplamı yirmi bir makamdır. Ruhanî yedi makam ilavesi ile birlikte makamların toplamı yetmişe ulaşır. [7]

Sûfî, şeyh, mürşîd, pir, mürid gibi dereceler ve bunlara sahip olmanın şartlarından bahsedilir. Sûfî gerekli şartları yerine getirip yetmiş makamı geçerse, sonunda “fenâ fillah" menziline ulaşır.

Yetmiş makamı tamamlayan Sûfî, mürşîd olarak “meşayih” adını almaya hak kazanır.

Seyyid Yahya “Yetmiş makam tamam olsa, o vakit ‘Meşayih’ adını almak reva olur.” diyerek yetmiş makamı geçmenin mürşîd-şeyh olmak için şart olduğunu, bu makamlardan birinin eksik kalması durumunda ise “şeyh” veya “Sûfî” adını almanın doğru olmadığını ifade eder.

***

Şirvanî’ye Göre Mürşîd-Mürid: “Mürşîd de, mürid de bahadır olmalı…”

Şirvanî tasavvufa intisab ile hedefin kâmil bir iman sahibi olmak olduğunu ifade ederek “İman-ı Kümmel (kâmil iman) hasıl olması için şeyhe iradet-i külli (tam teslim) olmak gerektir.” der.

Seyyid Yahya Şirvanî “Şifau’l-Esrar” eserinin birçok yerinde mürşîd-i kâmil denilen tasavvuf önderlerinin ve tasavvuf yoluna girmeğe talib olan müridlerin sahip olması gereken niteliklerden de söz eder. [8] Özellikle kitabın “Kâmil ve Mükemmel Şeyhin Sıfatları” ve “Müridin Sıfatları” başlıklı kısımlar bu nitelikleri yirmişer madde olarak sıralar.

Kâmil ve Mükemmel Şeyhin Sahip Olması Gereken Nitelikler

Ulular, kâmil ve mükemmel bir şeyh olmak için yirmi şartın gerekli olduğunu demişlerdir.

1. Şeyhin itikadı düzgün ve pak olmalıdır.

2. Şeyh şer’î meseleleri bilmeli, Sünni olmalıdır. İlm-i bâtında fenâ olmalıdır ki müridin her müşkilini halletsin.

3. Şeyh âkil (akıllı) olmalıdır. Ta ki müride meaş-i akıl (Akl-ı Meaş: Kıyas ve mantık esasları dahilinde faaliyet gösteren, dünyevî işleri yürütmede kullanılan akıl.) ile her mertebede terbiyenin tedbirlerini desin ve anlatsın.

4. Şeyh sahî (cömert, eliaçık) olmalıdır. Ta ki müridin ihtiyacını karşılasın. Müridin eksiğinin kalmaması için taatini araştırıp sormalıdır.

5. Şeyh bahadır (yiğit) olmalıdır. Ta ki her kişi onu eliyle alt edip bastıramasın. Hasudun fitnesi ile her sözü kulağına koyup müridi reddetmemeli, müridden yüz çevirmemelidir.

6. Şeyh verâ ehli ve perhizkar olmalıdır. Umur-i şer’iyyeye muhalif işlere meyletmemelidir. Ta ki müridin itimadı ve itikadı gitmesin.

7. Şeyhin himmeti âli olmalıdır. Dünya nimeti onun yanında değersiz olmalıdır. Müridin malına meyletmemelidir. Nimeti Hak yoluna isâr etmelidir. Müridin terbiyesinde haris olmalıdır.

8. Şeyh şefkatli ve merhametli olmalıdır. Müridine söz söylerken yumuşaklıkla söylemelidir. Kaldıracağı miktar kadar yük yüklemelidir. “Kabz ederse basta getire, bast içinde zabta yetire.” Müridin ahvalinin nasıl olduğunu bilmeli, her işte ona yardım etmelidir.

9. Şeyh zorluklara tahammül etmeli, dağ gibi olmalıdır. Her rüzgâr onun yaprağını kımıldatmamalıdır. Basit şeyler ile müridi zorlayıp kendinden ürkütmemelidir.

10. Şeyh bazı zamanlar müridin ayıbını görse, cevr etmeden suçunu affetmelidir. Önce lütuf ile nasihatler etmeli, kabil olmazsa sonra zecr edebilir. Ola ki ayıbını giderir.

11. Şeyh nazik olmalıdır. Muhabbeti müridin gönlünde ve canında yer etmelidir. Müridini lüzumsuz hareketler ile ürkütmemelidir.

12. Şeyh isâr ehli olmalıdır. Kendi hazzından geçip, müridlerin işini bitirmelidir.

13. Şeyh kerem ehli olmalıdır. Keramet bahşedip, keremler etmelidir. Ta ki mürid onda muradını bulsun.

14. Şeyh tevekkül ehli olmalıdır. Müridin sayısı çok olsa da rızık için gam çekmemeli, “bunları nasıl beslerim” dememelidir.

15. Teslim ehlinden olmalıdır. Her işi Allah rızasından bilmelidir. Her kim yanına gelse eksik gitmemelidir. Onu inkâr edenlere nefret etmemelidir. Müridin az ya da çok olmasından gam veya sevinç göstermemelidir.

16. Şeyh rıza ehli olmalıdır. Allah’tan her ne gelse razı olmalı, ezel hükmünde ne yazıldı ise onunla amel etmelidir.

17. Kabiliyeti olmayandan melül olmamalıdır. “İrşad benden, söylemek benden, kabul, hidayet ve inayet senin şükründür.” demelidir.

18. Şeyh vakar ehli, hürmet sahibi olmalıdır. Hassas olmalı, tarikında kılı kırk yarmalıdır. Ta ki müridi şeyhine bakıp küstah olmasın.

19. Müridin terbiyesinde acele etmemeli, tedricen terbiye etmelidir. Acele ederek işi muattal etmemelidir.

20. Şeyh sabit-kadem olmalıdır. Müridin terbiyesinde kasdı muhkem olmalı, heybetli olmalıdır.

Müridin Sahip Olması Gereken Nitelikler

Mürid olmak için de yirmi şartın yerine getirilmesi gereklidir. Ta ki ona şeyh cemalinden Hak cemalinin müşahedesi hasıl olsun.

1. Müride evvela tevbe gereklidir. Tevbe bu işin temelidir. Temel olmayınca bina muhkem olmaz. “Milk”i koyup Malik’e erişinceye kadar geçilen her makam için salike tevbe vardır. Biri çah (çukur) ve biri de cah (makam)’dır. Birine nisbetle diğeri günahtır.

2. Mürid daima zühd ve salâhda olmalıdır. Ta ki varlık belasından kurtulsun. Mal ve mansıbı terk ederek şeyh ile ahdini sağlam etmeli, libas ile lokmayı azaltmalıdır. (Daha önce geçtiği gibi) Halvet için sekiz şart gereklidir, demişler. Bunlar: Devam-ı halvet, zikr u vudû’, savm u sükût / Çü nefy ü rabt, diğer itiraz nâ-kerden.

3. Mürid perde olan her şeyi terk etmelidir. Masivaullah düşüncesini gönlünden çıkarmalıdır. Tecrid-tefrid (dünyayla alakasını kesip Allah’la) olmalı. Vesile-i matlabı şeyh olmalıdır.

4. Müridin itikadı ehl-i sünnet itikadında olmalı, bid’atı sevmemelidir.

5. Mürid müttaki olmalıdır. Ehl-i perhiz olmalı, lakin aşırılıktan ve vesveseden sakınmalıdır. Elbisesi temiz olmalı, amelinde azimet sahibi olmalı, ruhsatı terk etmelidir.

6. Şeyhten her ne hal vaki olursa sabretmelidir. Şeyh zehir verse bile içmeli, yarasına taat tuzunu ekip emir ve nehiy yükünü götürmelidir.

7. Mürid nefsine murad vermemeli, nefsi ile daim cihad etmelidir. İbadete kuvvet olacak kadar gıda almalı, fazla almamalıdır.

8. Mürid bahadır (yiğit) olmalıdır. Nefsinin ağzını bağlamalı, daima nefsine muhalefet etmelidir.

9. Mürid nefy-i isbat (La ilahe illallah) zikrine devam etmeli. Can, baş ve dünya kaygısında kalmamalıdır.

10. Mürid fütüvvet ehli (mert) olmalı, üzerinde kimsenin hakkı olmamalıdır.

11. Mürid doğru olmalı, sözüne sadık olmalıdır.

12. Farzı, vacibi ve sünneti bilecek kadar ilmi olmalı. Şer’e muhalif iş işlememelidir. Faydasız işlerle meşgul olmamalıdır.

13. Gece gündüz işi niyaz olmalı, hazrete naz etmemelidir. Aşığın işi niyazdır, naz nazeninlere yaraşır. Zira kul sevgili olsa, Çalab huzurunda dileğini dilemeden kabul olur.

14. Mürid uyanık olmalıdır. Ne hareketten ne sadır olursa hemen fark etmelidir. İyiden kötüyü ayırmalı, inayeti Hak’tan bilmelidir.

15. Mürid melâmet gözetmeli, taklidciler gibi âdet gözetmemelidir. Âr u ırzın sarayını yıkmalı, şeriat yolundan çıkmamalıdır. Ma’nîde sırrı ve sureti bir olmalıdır. Sireti kalender olmalı, Nam ü neng, medh ü zem, red ve kabul yanında bir olmalıdır. Ümitsiz olmamalı, halk ile sulhta nefsi ile cenkte olmalıdır. Övmek-sövmek yanında bir olmalıdır.

16. Mürid akl-ı selim olmalıdır, ki işi müstakim olsun. Her mühimmin zabtını aklı ile bilmeli, fark etmelidir.

17. Mürid edebli olmalı, şeyh elinden hil’at (hırka) giymeye layık olmalıdır. Zira edeb ve hayâ Hakk’ın nurudur.

18. Kibri ve “ucb”u olmamalı, ahlâkı hoş olmalıdır. İşi meskenet ve hizmet olmalı, küçüğe ve büyüğe bakışı bir olmalıdır. Cehd edip şeyhin gönlüne girmelidir. O gönülden maksudu nedir onu görmeli, onunla mabudunu anlamalıdır.

19. Müridin işi daima teslim olmalıdır. Kendi tavrını şeyhinin tavrına göre belirlemeli. Şeyhe itaat etmeli, gassal önünde meyyit gibi olmalıdır.

20. Mürid taatte bulunup işi Hakk’a ısmarlamalı, bütün işlerini işin sahibine bırakmalıdır. Çünkü mürid bu sıfat ile muttasıf olursa, şeyh elinden tez berhudar olur.

Bu bahsin sonunda üzerinde epeyce düşünülmesi gereken şu ifade yer almaktadır: Şeyh (Yahya Şirvanî) dedi ki: “Mürşîd, müridine bakmalı ve sınamalıdır. Müride abdest mi gerek, gusül mü gerek bilmelidir. Gusül vacip oldu ise gusül buyurmalıdır. Eğer kalbinde dünya sevgisi belirmiş olsa gusül etmek farzdır.” [9]

Bugüne kadar pek çok mürşîdin eserinde tasavvuf yoluna girmek isteyen mürîd için konulan şartları okudum ama mürşîd-i kâmil olmak için gerekli şartları böylesine ayrıntılı olarak, liste halinde belirlemiş bir şeyh görmedim, desem yeridir.

“Bu kuralları bir liste olarak eline alıp piyasaya çıkarak, ortalıkta ismi dolaştırılan anlı-şanlı(!) mürşîdleri test edecek bir makam olsa idi ortada kalan olur mu idi acaba?” diye sormaktan da kendimi alamıyorum.

Özellikle Mürşîd ve Mürîd için gerekli şartları sırtlayan bu listelerde hem mürşîd hem de mürîdin “bahadır (yiğit) olma” şartının kaydedilmiş olması çok dikkatimi çekti. Günümüzde tasavvuf ehlini uyuşuk, pısırık olarak tanımlayan -ve bu tanımlamada pek de haksız olduklarını söyleyemeyeceğim- tasavvuf karşıtlarının bu hassasiyeti görüp tefekkür etmelerini isterdim doğrusu… Bahadır (yiğit) şeyhe bahadır (yiğit) dervişlerin nasıl da yakıştığını anlamak isteyenler Dağıstanlı Seyyid Cemaleddin Gazikumuki ile müridi olan ünlü mücahid Şeyh Şamil örneğini inceleyebilirler.

***

Şifau’l-Esrar’ın daha pek çok bölümünün dost meclislerinde istişare şeklinde okunmasının sohbet şeklinde telif edilen bu eserin anlaşılması yönünden çok verimli olacağını sanıyorum. Her bir satırını okurken derin bir tefekkürü hak eden bu eseri tasavvuf ile ilgili her Türk aydınına tavsiye ederim.

Şimdi en iyisi, aradan çekilip okuru, Mehmet Rıhtım’ın himmeti ile iki kapak arasına alınıp 332 sayfa halinde huzura gelen Şeyh Yahya Şirvanî’nin satırları ile baş başa bırakmak.

Buyurun her talibe açık bu irfan sofrasına…

----------------------------------

İletişim: atahayati@gmail.com

[1] Seyyid Yahya Şirvanî, Şifaü’l-Esrar (Sûfî Yolunun Sırları), (Haz. Doç. Dr. Mehmet Rıhtım), Sûfî Kitap Yayınları, İstanbul, 2011.

[2] a.g..e. s.28. Doç. Dr. Mehmet Rıhtım’ın akademik çalışmaları ve diğer kitapları için bkz. http://mehmetrihtim.blogspot.com/

[3] Prof. Dr. Ebu'l-Vefa Taftazanî, Mısırda Sûfi Tarikatların Tarihi Gelişimi Ve Günümüzdeki Durumları, (Çev: Mustafa Aşkar), AÜİF Dergisi, Cild:37, s.536-552.

http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/780/10013.pdf

[4] a.g..e. s.49.

[5] a.g..e.s.58.

[6] a.g..e.s.59.

[7] a.g..e.s.54-57.

[8] a.g..e.s.267-271.

[9] a.g..e. s.271. Bu ifadeyi Mehmet Rıhtım; Seyyid Yahya’nın zühdi anlayışına bağlar ve “ fıkhen böyle bir mesele yoktur.”der. Haleflerinden Dede Ömer Ruşenî, Divan’ında Seyyid Yahya’yı vasfettiği bir şiirinde bu zühd anlayışını şu şekilde nazmetmiştir:

Gusl eder idi, gönlüne nagâh,

Gelse idi hayâli ukbânın.

Âb-ı dest alır idi, geçse idi,

Hatırâsından hadîsi dünyânın.

Kaynak: http://www.haber10.com/makale/25552/
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
Önceki mesajları göster:   
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> TASAVVUF Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com