EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

AZİZ YILDIRIM TİPİ BAŞKANLIK SİSTEMİ

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> DÜNYA BİR İNKILÂP BEKLİYOR
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cum Mar 10, 2017 9:27 pm    Mesaj konusu: AZİZ YILDIRIM TİPİ BAŞKANLIK SİSTEMİ Alıntıyla Cevap Gönder

AZİZ YILDIRIM TİPİ BAŞKANLIK SİSTEMİ
Gökhan YAMANGÜL
10 Mart 2017



Türkiye başkanlık sistemine hazır mı? Bu başkanlık modeli kimden ve nereden esinlenerek hazırlanmış? Bize hangi tip başkanlık sistemi teklif ediliyor?

Türkiye için bir şey diyemem ama koyu bir Fenerbahçe taraftarı olan ben ve benim gibi bütün Fenerbahçeliler, uzun zamandır buna hazır… Spor medyası gibi “25 milyon” diye abartmaya gerek yok; 15 milyon taraftarının gönül verdiği Fenerbahçe Spor Kulübü, tam 19 senedir bu sistemle yönetilmektedir. Bu sistemin adı da Aziz Yıldırım Tipi Başkanlıktır. Türkiye 16 Nisan’da bunun oylamasını yapacak. Ülkece, Aziz Yıldırım Tipi Başkanlık Sistemi‘ne geçmeye hazırlanıyoruz.

Diğer yandan, Bahçeli’nin onca safsata arasında, başkanlık tartışmalarıyla ilgili söylediği dikkate değer tek şey, “fiili duruma hukuki bir yol aranması” tespitiydi. Bu bir itiraftır. Şu ân Bahçeli’nin Don Kişot ile onun at uşağı Sanço ikilisini kıskandıracak bir muhabbetle destek verdiği Erdoğan’ın uzun süredir ülkeyi hukukî zeminde değil, başka türlü yönettiğinin itirafıdır. Bu tespitin bizim şimdi üstünde durduğumuz konuyla ilgili tarafı da şu: Türkiye uzun süredir “fiilen” Aziz Yıldırım Tipi Başkanlık Sistemiyle mi yönetiliyor?

Buna tam olarak “evet” demek çok iddialı olur. Ancak Erdoğan ve Aziz Yıldırım’ın tavır ve davranışlarına, etrafla ilişkilerine, iktidarda kalma metotlarına kabaca bir göz attığımızda, aralarında şaşırtıcı benzerlikler görüyoruz. Rahmetli İslâm Çupi, işin bu kadar ileri gideceğini bilseydi, o meşhur “Fenerbahçe Türkiyedir, Türkiye Fenerbahçe” muhtevalı yazısını kaleme alır mıydı, bilmiyorum. O müthiş satırlar -maalesef- alın yazımız oldu.

Aziz Yıldırım öncesi Fenerbahçe’de korkunç bir yönetim krizi ve Kadıköy Grubu, Birleşik Grup gibi çeşitli klikler vardı. Kavgalı dövüşlü kongreler olur, gruplar arası koalisyonlarla yönetimler seçilir, başkanlar devrilirdi. Gazeteci Yalçın Doğan’ın “Fenerbahçe Cumhuriyeti” olarak literatüre yerleştirdiği kavram, adetâ Kongreler Cumhuriyeti’ne dönüşmüştü. Her başarısızlığın ardından yönetimler istifaya davet edilir, delegelerden oy toplanıp kongreler tertiplenir, seçimler yapılırdı.

AKP öncesi Türkiye’yi koalisyon hükümetleri yönetiyor, yönetim krizleri yaşanıyor, partiler birbirlerini koalisyondan çekilmekle tehdit ediyor, güç dengeleri sürekli değişiyor, siyaset bazen aylarca süren mutabakat arayışlarına düğümleniyordu. Ülke bir belirsizlik sisi altında el yordamıyla çıkış arıyordu.

Aziz Yıldırım 15 Şubat 1998’de sadece bir oy farkla başkan seçildi. İlk işi muhalefetle sıcak ilişkiler kurmak, onlardan gelecek eleştirileri bir şekilde kontrol altına almak oldu. Kendisine muhalif isimleri ya sus payı olarak kadrosuna aldı, yahut tasfiye etti. O kongrede karşısına çıkan ve sadece bir oy farkla seçimi kaybeden Vefa Küçük şu ânda Fenerbahçe Spor Kulübü Yüksek Divan Kurulu Başkanı’dır, diğer aday Ömer Çavuşoğlu ise kulüp televizyonunda yorumculuk yapıyor. İlk başlarda herkesi kucaklar Aziz Yıldırım görüntüsü, liderliği pekiştikçe tek adamlığa dönüşmüş, diktatör ithamlarına aldırış etmeksizin, karşı çıkan ve eleştiren kim varsa sesi kısılmış, üyeliği askıya alınmış, kulübe ve hatta tribünlere sokulmamıştır. Fenerbahçe idare kurullarından birisinde ufacık bir rol alabilmek için medya önünde Aziz Yıldırım’a biat demeçleri veren eski muhalifleri toplasalar kolordu kurulur. Bir zamanların tartışmalı, ateşli, herkesin mikrofonu kapmak için birbirini çiğnediği Fenerbahçe kongreleri, gelinen şu noktada Aziz Yıldırım’ın tek kişilik şov sahnesi olmuştur.

Erdoğan’ın başında olduğu parti 02 Kasım 2002’de seçimi kazandığında, Erdoğan cezası nedeniyle milletvekili seçilememiş, hükümeti kurma görevi “yakın arkadaşı” Abdullah Gül’e verilmişti. Aziz Yıldırım’ın ilk seçimini bir oyla kazanması kadar kritik bir süreçti. Tam bu esnada imdada CHP Genel Başkanı Deniz Baykal yetişti ve onun desteği ile erken ara seçim yolu açıldı. Sonrası malûm, istifaya mecbur bırakılan Siirtli bir vekilin yerine Erdoğan’ı Meclis’e sokan ve onu bugünlere taşıyan süreç… En güçsüz zamanında muhaliflerin desteği ile tutunabilen, onlarla ilişkileri alabildiğine sıcak tutan, Baykal’la beraber AB kapılarında gezinen Erdoğan, gücünü pekiştirdikçe yeni müttefikler bulmuş, her yeni ittifaktan sonra bir önceki yol arkadaşını harcamış, işi bitenleri ezme vazifesi de “aileye yeni katılanlar”a verilmiştir. Bir zamanlar kendisine en ateşli muhalefeti yapan Numan Kurtulmuş, Yiğit Bulut, Süleyman Soylu gibi isimleri kadrosuna katıp, emir eri yapan; ne zaman onlara ihtiyaç hissetse Baykal ve Bahçeli gibi muhalefet liderlerinin desteğini almayı başaran Erdoğan’ın bütün bunları nasıl yapıp edebildiği Türk siyasetinin en büyük sırrı sayılsa yeridir.

2006’da Denizli’de son maç kaybedilen şampiyonluk sonrası, önce uzun süre ortadan kaybolan ve sonra istifa ettiğini açıklayan Aziz Yıldırım ise dün Baykal’ın ve bugün Bahçeli’nin Erdoğan’a verdiği desteğin bir benzerini, o dönem kendisini devirecek en önemli güce sahip eski başkan Ali Şen’den görmüş ve ondan aldığı destekle “durmak yok, yola devam” demiştir.

Aziz Yıldırım yola beraber çıktığı bütün “yüksek profilli” arkadaşlarını, ne zaman ağırlıklarını hissettirmeye başlasalar, bir bahane ile tasfiye etmiş ve taraftarın önüne atmıştır. Sadettin Saran, Alex transferini yapan Hakan Bilal Kutlualp ve daha neleri… Sadece yönetim kurulunun dışına almakla, kongre üyeliğinden ihraç etmekle kalmamış, Fenerbahçe’nin ardından gizli işler çevirmekle, Fenerbahçe düşmanlarıyla el birliği yapıp, kulübün kuyusunu kazmakla itham etmiştir. Birçok başarısızlığın ardında bu “yüze dost” görünüp arkadan iş çevirenler vardır. Yıldırım ise “iyi niyet kurbanı”dır, “mesuliyet yüklenemez”, “kandırılmış”tır.

Erdoğan’ın “beraber yürüdük bu yollarda” dediği dava arkadaşları, ya zamanla partiden istifaya mecbur bırakılmış, yahut emrindeki basın kanalıyla seçmenin önüne atılarak “gizli Fetöcü” gibi ithamlarla itibarsızlaştırılmıştır. Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Ahmet Davutoğlu’nun başına gelenler ile Aziz Yıldırım’ın harcadıkları aynı kader tablosunun çizgilerini taşır.

İkisinin de ortak dayanağı beton ve çimentodur. Birisi kulübe kazandırdığı tesislerle övünür. Diğeri otoban ve inşaat sektörüyle…

İkisi de çok kötü bir mali tabloda iktidara gelip, “ekonomik büyüme” havası oluşturmuşlar, senelerce “sıcak para akışı” ve bunun primiyle ayakta kalmışlardır. Oysa bugün gelinen noktada o rahatlığın reel temelleri olmadığı, musluğun kuruduğu ve büyük krizlerin kapıda beklediği ortadadır. 2000’lerin ilk yarısında Fenerbahçe’nin ekonomik gücüyle övünmeyi adet hâline getiren Aziz Yıldırım yönetiminde kulübün geldiği son nokta, transfer yasağına maruz kalmamak için UEFA Mali Kontrol Komitesi ile anlaşmaya varmak ve buna sevinmek olmuştur.

İkisi de medyayı kullanma konusunda tıpatıp aynıdır. Fenerbahçe Televizyonu, kongrelerde Aziz Yıldırım’ı eleştiren bir konuşma olursa hemen yayını keser. O eleştirme cüretinde bulunan kişi de bir süre sonra sessizce tasfiye edilmiş olur. Erdoğan güdümlü televizyon kanalları da aynı şekilde, muhalefetin bam teline dokunmaya başladığı noktada yayını sonlandırır ve “başka bir gündeme” geçiş yapar.

Aziz Yıldırım kendisini eleştiren gazetecileri kulüp tesislerinden içeriye almaz. Erdoğan ise Beştepe’ye…

MAĞRUR “MAĞDUR”LAR

Masada bıraktıkları “hesaplar”ı toplasan Amerika Merkez Bankasına denk düşer. Aziz’den başlayalım… 2006’da Denizli’de çalınan şampiyonluğun hesabı sorulacaktı. 2009 yılında Erkek Basketbolunda o dönemki adıyla Efes Pilsen’in organize olarak doping yapıp, (numune veren iki oyuncuda da aynı maddeye rastlandı) Fenerbahçe’den çaldıkları şampiyonluğun hesabı sorulacaktı. 2010-11 sezonunda Kadın Basketbol Takımı Euroleague Şampiyonluğunun en güçlü adayı iken o dönem dünyanın en iyisi kabul edilen Amerikalı basketbolcu Diana Taurasi’ye kurulan doping komplosunun (Almanya’da yapılan test temiz çıktı) hesabı sorulacaktı. 2006 Denizli skandalının perde ardında adı geçen isimlerinden Mehmet Ağar ile Nusret’te el sıkışıp yemek yedik ve Sinan Engin’i Topuk Yaylası’nda ağırladık. 2009 yazında doping hadisesinin ortaya çıkmasından hemen sonra “burunlarından getireceğiz” beyanatlarının daha kulaklardaki çınlaması geçmeden Anadolu Grubu’yla sponsorluk anlaşması yenileyerek “para” karşılığı o hesabı da masada bıraktık. Taurasi skandalının ismi, Prof. Dr. Turgay Atasü’ye öyle bir hesap(!) sorduk ki, adamın adını taşıyan spor salonu yapıldı.

Erdoğan ise Mavi Marmara için esip gürledikten sonra İsrail‘le para karşılığı anlaştı. Aziz Yıldırım, Şampiyonlar Liginden haksız yere ihraç edildikleri gerekçesiyle UEFA aleyhinde CAS’a açtığı davayı nasıl bir takım pazarlıklar sonrası geri çekip, yönettiği camianın hakkından feragat ettiyse; Erdoğan’da benzer pazarlıklarla Mavi Marmara davasında aynı rolü oynamıştır. Kimden hesap sormaya yeltendiyse, kuru gürültü kesildikten sonra, hesap pusulası Türkiye’nin masasında kaldı. “Ey Putin” nidalarıyla Rusya’ya diklenmesinin hemen ardından yaşananlar vs.

Sağa sola atarlanarak bol keseden kabadayılık taslayıp, kimse tarafından ciddiye alınmama ve bıyık altından gülünme durumunu, “teşbihte hata olmaz” diyerek, Çocuklar Duymasın isimli ünlü dizinin Küçük Hüseyin sendromuna benzetiyorum. Orada da, Hüseyin iki karış boyu ile herkese atarlanır, hele yanındaki iri kıyım arkadaşını “Şükrüüüü, hast’etme adamı” diye fırçalar durur; ama Haluk abisini görünce yelkenleri suya indiriverir ve esas duruşa geçer ya… Zaten onun kabadayılığını da kimsenin salladığı yoktur. Bizim yazıya konulu ikilinin de ömrü, birisi mücerret “Fenerbahçe düşmanları”na, diğeri de kimliği ısrarla belirsiz bırakılan ve her türlü netlikten kaçınılarak ifâde edilen “üst akıl”a efelenmekle geçmiştir; ama elde sıfır.

Köşeye sıkıştıkları demde gündem değiştirmek ve kamuoyunu farklı bir tartışma ortamına çekmek onların üstatlık alanıdır. Yıldırım kaybedilen kritik bir maç sonrası “fi tarihinde Galatasaray’ın yaptığı şikeden” söz eder ve ortalık birbirine girer. Erdoğan ise “bu CeHaPe var ya, zamanında şunları yapmıştı” diyerek, “Cafer’e bez getirin” operasyonunu başlatır.

İkisi de mevcut muhalefetin çapsızlığını ve eski devirlerin kaosunu, kendilerinin başarısı olarak sunar ve karşılığında EBEDÎ ŞEFLİK ister.

İkisi de geçmişte yaşadıkları kısa bir “hapislik” macerâsını kahramanlık vesikasına(!) çevirecek kadar “mağduru” oynamakta ustadır.

Hiçbir başarısızlığı üstlenmezler. “Kandırılırlar”, “aldatılırlar” ama asla “sorumlu” olmazlar. Başarıda ise, en ön sıra onlarındır.

RUH İKİZLERİ

Özetle:

Erdoğan ve Aziz birbirinin ruh ikizidir.

Dikkat edin: Politik yakınlıktan söz etmiyorum, yönetim biçiminden bile değil; hiçbir şart ve ideolojinin değiştiremeyeceği ruhî genlerinden söz ediyorum.

Aziz Yıldırım ne zaman sıkışsa, bir şeyler kontrolünden çıksa Futbol Federasyonu‘nu “yayın havuzundan çıkmak”la tehdit eder. Söyledikleri doğrudur da… Üç büyük kulüple ayrı bir yayın ihalesini önerir. Baktı olmadı, “maçlarımızı kendimiz pazarlayacağız” vs… 10 seneden fazla bir süredir, artık nerede ne söyleyeceğini, ama hepsinin lafta kalacağını dost düşman herkes bilir.

Erdoğan ne zaman sıkışsa, Avrupa ülkelerinden birisini, en sağlamı da Avrupa Birliği‘ni gözüne kestirir. Söyledikleri genel olarak doğrudur da… Sonra, Aziz’in üç büyüklerle ortak yayın hesabı, Rusya’ya yanaşmaya kalkar vs… Hepsinin lafta kalacağını dost düşman herkes bilir.

Aziz Yıldırım, 2000’lerin başında Fenerbahçe taraftarına “hedef: Avrupa” diyordu. Bugün futbol takımının değil Avrupa’da bir başarı kazanmak, tam sekiz senedir Şampiyonlar Ligine katılamıyor. Buna şimdiden önümüzdeki sezonu da ekleyin. Aziz Yıldırım’ın “hedef Avrupa” sloganı ise şimdilerde yerini “hedef Yargıtay kararı” söylemine bıraktı.

Erdoğan 2000’lerin başında “hedef: Avrupa!”, “Kopenhag kriterleri” söylemini diline dolamıştı. Neyse ki, şimdilerde kimsenin ağzına aldığı yok.

Aziz Yıldırım öncesi Fenerbahçe Türkiye’nin en sevilen kulübüydü. İslâm Çupi’nin “Fenerbahçe Türkiye’dir” dediği durum, sevgi ve saygı noktasında aynen öyleydi. Milyonların kahkaha ile izlediği Hababam Sınıfı‘nın haylazları Fenerbahçe için Mahmut hocadan kaçar, Cilalı İbo Fenerbahçe maçlarında yerinde duramaz, Turist Ömer yamyam adasının yerlilerine “öyleyse bağırın ulan: Fenerbahçe çok yaşa!” diye emir verir, Mavi Boncuk filminde Emel Sayın sarı lacivert atkılar örerdi. Ülkenin en sempatik, en sevilen ve saygı gören kulübü olduğu için bu böyleydi.

Aziz Yıldırım sonrası içe kapanmış, herkesle kavgalı, kendi taraftarı dışında herkesin düşmanca hisler beslediği bir kulüp… Tıpkı “komşularla sıfır sorun” diye yola çıkıp, bölgede kavga etmediği, problem yaşamadığı tek ülke kalmayan Erdoğan‘ın “yalnızlaştırdığı” Türkiye gibi…

İDEOLOJİK YAKINLIK: NATO

İdeolojik olarak en yakın oldukları husus, Kuzey Atlantik Terör Örgütü olarak görülmesi gereken NATO’yla olan ilişkileridir. Erdoğan “Türkiye’nin NATO toprağı olduğu”nu ileri sürecek kadar oraya bağlı ve sadık bir politikacı, Aziz ise o NATO’dan aldığı ihalelerle para kazanan bir tüccardır. Erdoğan’ın söylediği doğruysa, yani Türkiye’nin sahibi Türkler değil de, NATO ise, bu durumda NATO ile iş yaptığı için kimse Aziz Yıldırım’ı ayıplayamaz. (Bu son cümle, 03 Temmuz kumpasının ardından “NATO’cu Aziz Yıldırım tutuklandı” diye haber yapan Erdoğan tetikçilerinedir.)

TEMMUZ’DA ATEŞ DANSI

Bütün bu ruh ikizliğinin içinde hadiselerin geliş ve gidiş istikâmetleri ortasında da, türlü hadise benzerliği… Bunların en önemli ve unutulmaz olanı ise her ikisinin de, Fetullah Gülen tarafından organize edildiği âşikar darbe girişimlerine muhatap olmalarıdır. Fetullah, bunlarla olan çıkar savaşında, Aziz Yıldırım’ın başını almak için milyonlarca insanın sevgisine leke sürme pahasına Fenerbahçe‘yi; Erdoğan’ı altedebilmek için de Türkiye’yi ve Türk Ordusu’nu, Türk milletini ateşin içine atmıştır.

Evet, her ikisi de Fetullah’la girdikleri savaşta onun saldırısına hedef olmuşlardır. Her ikisine de Temmuz ayında saldırılmıştır. 03 Temmuz 2011‘de Fenerbahçe’ye, 15 Temmuz 2016‘da ise Türkiye’ye…

Bu satırların yazarı gibi o tarihe kadar Aziz Yıldırım’ı ciddi şekilde eleştiren Fenerbahçeliler dahi, 03 Temmuz saldırısını Aziz Yıldırım’ın şahsında Fenerbahçe’ye yönelik bir saldırı olarak algılamış ve en sert biçimde karşı koymuşlar, her türlü direniş örneğini sergilemişlerdir. Tıpkı 15 Temmuz’u İslâm’a ve Türk Milletine yapılan bir saldırı olarak algılayıp, Erdoğan’a tek oy vermediği hâlde, tankların karşısına çıkanlar gibi… Bir diğer benzeşme ise 03 Temmuz sonrası Fenerbahçe taraftarının direnişe Boğaziçi Köprüsü’ne yürüyerek başlamasıyla, 15 Temmuz direnişinin aynı köprüde başlamasıdır. Yüz bin kişilik taraftar grubu köprüye yürür iken, dönemin Fetullahçı polisi telsizlerden “köprüye gireni vurun!” diye anons yapıyordu. 15 Temmuz’da da aynı talimatla köprüye girenleri vurdular.

Fakat Fenerbahçe’ye 03 Temmuz kumpası kurulduğu zaman, siyasi mesuliyet Erdoğan’ın üstündeydi ve Erdoğan’ın izniyle o darbe yapıldı. Ama Aziz hapisten çıkar çıkmaz, “kimse başbakanla benim aramı bozamaz” şeklinde bir demeç verip, direnişin ruhuna ihanet eden ilk kişi oldu. Çünkü ona göre Fetullah’ın emriyle ve Erdoğan’ın onayıyla başlatılan o darbeye direnenlerin, Çağlayan adliyesinin altını üstüne getirenlerin, Kadıköy’ü kilitleyenlerin tek derdi Fenerbahçe değil de, sanki onun bekâsıydı. Akıtılan kanı dilediği gibi pazarlık masasına sürme hakkı vardı.

Erdoğan’ın şahsında Türkiye’ye yönelik darbe girişiminde ise Amerika ve İsrail’in sorumluluğu herkes tarafından bilinir, hatta darbe teşebbüsünün ilk günlerinde açıktan söylenir iken, tehlike atlatıldıktan sonra, Aziz’in “başbakanla aramı bozamazlar” demesinin benzerini, “Amerika ile aramı bozamazlar” dercesine Erdoğan sergiledi ve İsrail’le yaptığı son anlaşmayla bunu tescilledi.

Aziz Yıldırım ile ruh ikizi olmanın dayanılmaz hafifliği…
03 Temmuz 2011… Onay makamı: Erdoğan. Darbeci: Fetullah. Hedef: Fenerbahçe.
15 Temmuz 2016… Onay makamı: Amerika. Darbeci: Fetullah. Hedef: Türkiye.
Ya bugün…
Aziz Yıldırım, koltuk uğruna Erdoğan’a temenna çakmakla meşgul.
Erdoğan, koltuk uğruna Amerika’ya temenna çakmakla meşgul.
Aziz kendi tabanının Erdoğan nefretini, Erdoğan ise Türkiye’deki Amerikan nefretini pazarlık masasında hisse senedi olarak tutuyor. Kendilerine dokunulmadığı sürece bu nefret hafif dozlu deşarjlarla kontrol edilebilir.

BABA ÇİFTLİĞİ

Ruh ikizlerinin benzerlikleri saymakla bitmez. “Şunu ve bunu atlamışsın” dedikleri zaman “hayıflanacağım” daha nice ortak yanları vardır. Ama aradaki tek fark, Aziz Yıldırım‘ın yaptığı bütün bu keyfilikler, Fenerbahçe kongresinden aldığı sınırsız yetkiyle kitabına uydurulmuş, kâğıt üzerinde bunun sistemini kurmuştur. Kongreyi dilediği gibi toplayıp, yönlendirebiliyor. Delegelerin çoğu birçok açıdan başkana bağlı. Kendisinden evvel birkaç yüz olan delege sayısını on bine yakın bir rakama çıkardı. Kürek, yelken, boks gibi ona bağlı amatör branşlar adına oy kullananların sayısı futbolla yarışır noktada desek abartı olmaz. Aziz Yıldırım kimsenin umursamadığı bu branşlara kaynak akıtarak ve o delegelere iş vererek, hepsini kendisine bağlamış durumdadır. Mevcut sistem içinde Aziz Yıldırım gönüllü olarak başkanlığı bırakmadıkça onu seçimle göndermenin yolu kesilmiştir. Buna uygun bir “kulüp anayasası” yapılmıştır. Kendisini protesto eden taraftarlara “kafamı bozmayın, 10 sene daha gitmem!” diyebilecek kadar koltuğundan emindir. Bir kulüp başkanının, kendi taraftarını kendi varlığı ile tehdit etmesindeki garabet ayrı bahis…

Erdoğan‘a gelince… Bahçeli’nin dediği gibi “fiili durumu” anayasaya ile de tescillemek, Aziz Yıldırım’ın Fenerbahçe kongresi üstündeki hâkimiyetinin aynısını TBMM üstünde kurmak için 16 Nisan startını verdi.

Aziz Yıldırım bundan birkaç sene önce kulübe yaşattığı bir utanç gecesi sonrası kendini protesto etmek için karşısına çıkan taraftarlara, arabasının camından, kelimesi kelimesine; “boşuna kıçınızı yormayın, ben ne dersem o olur!” demişti. Taraftar nafile bağıradursun: “Fenerbahçe babanın çiftliği değil!” Maalesef şu gelinen noktada babasının çiftliğini idare etse, “zarar” korkusuyla yapamayacağı keyfilikleri Fenerbahçe’yi yönetirken sergilemektedir. Bunları babasının çiftliğinde yapsa evlâtlıktan reddedilir. Fakat Fenerbahçe’ye dayattığı “kulüp anayasası” onu her türlü hesaptan muaf tutarak, o koltuğa çivilemiştir.

İşte, 16 Nisan’da ruh ikizinin sahip olduğu yetkilerin aynısı Erdoğan’a da verilsin mi diye sandığa çağrılıyoruz. Yarın “Türkiye babanın çiftliği değil!” diye bağırdığınız zaman; “boşuna kıçınızı yormayın, ben ne dersem o olur!” cevabını duyduğunuzda afallamayın.

Biz Fenerbahçeliler “depremle yaşamaya alışırcasına” bu sisteme alıştık. Diğerleri düşünsün.

ADIMLAR Dergisi

Bahçeli'nin 'hayır' çağrısı Ülkücü camiada geniş yankı buldu
14.04.2017

Bahçeli'nin dün gece canlı yayında yaptığı "Cumhurbaşkanı da eyalet sistemini kabulleniyorsa Ülkücüler bu referanduma 2 gün kala ne der?" çıkışı Ülkücüleri ayağa kaldırdı.

Devlet Bahçeli, dün gece canlı yayında Nazlı Çelik'in sorularını yanıtladı.Ülke içindeki referandum atmosferini ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanlarının yaptığı 'eyalet' açıklamalarını değerlendiren Bahçeli, Nazlı Çelik'in 'eyalet sistemi' ile ilgili yönelttiği soruya şok bir çıkış yaptı.Bahçeli, "Başdanışmanlar eyalet gelecek diyor ve Cumhurbaşkanı da buna ses çıkarmıyorsa referanduma iki gün kala Ülkücülerin sandıktaki kararı ne olacak?" diyerek teşkilatlarına 'hayır' çağrısı yaptı.

ÜLKÜCÜ CAMİAYI AYAĞA KALDIRDI

Devlet Bahçeli'nin canlı yayında söylediği sözler sosyal medyanın da gündemine oturdu. Bahçeli'nin hükümete ve teşkilatlara gönderdiği mesajla ilgili atılan binlerce tweet, #BahçeliHayırDiyor tag'inin 1. sıradan Türkiye gündemine girmesini sağladı.Bahçeli'nin sözleri Ülkücü camiada da geniş yankı buldu.

MHP Genel Başkan adayı ve Gaziantep Milletvekili Ümit Özdağ, "Erdoğan'ın danışmanını görevden alınca eyaletlerin önünü açan 123. madde yürürlükten kalkacak mı? Hayır. Bahçeli danışmandan önce 123. maddeye karşı çıkmalıydı" şeklinde paylaşımda bulundu.

Bir diğer MHP Genel Başkan adayı Sinan Oğan da, Twitter hesabından konuyla ilgili paylaşımda bulundu. Bahçeli'nin sözlerinin olduğu videoyu yayınlayan Oğan, "Bahçeli 'Ülkücüler Eyalete Hayır Der', 'Referandum Hayırlı olacaktır' Daha ne desin? #BahçeliHayırDiyor" paylaşımında bulundu.
YeniÇağ

"Seçimle gelmeyen bir kişi, seçilmiş Cumhurbaşkanı gibi yetkiler kullanabilecek!"
10 Mart 2017

"Gelecekte, böyle bir durumla karşılaşmayacağımızın garantisi nedir?"

Hürriyet yazarı Mehmet Yakup Yılmaz, 16 Nisan'da halk oylamasına sunulacak anayasa değişikliği teklifiyle ilgili olarak "Bu Anayasa değişikliğinin en sakat taraflarından biri budur: Seçim ile gelmeyen bir kişinin, seçilmiş Cumhurbaşkanı gibi yetkiler kullanabilmesi. Bir demokraside böyle bir şey mümkün değildir" dedi.

"TBMM Başkanı İsmail Kahraman, 29 Aralık 2016 tarihinden bu yana hastalık nedeniyle görevini yerine getiremiyor" diyen Yılmaz, sözlerine şöyle devam etti:

"Önce hastaneye kaldırıldı, uzun süredir de tedavisi evinde devam ediyor. Bu vesileyle acil şifalar dileyelim. Kahraman, yeni sistemde Cumhurbaşkanı seçilmiş olsaydı, Türkiye’yi aylardır, seçim ile işbaşına gelmemiş bir Cumhurbaşkanı Yardımcısı yönetiyor olacaktı"

Mehmet Yakup Yılmaz'ın "Seçilmemişe ‘seçilmiş yetkisi’ olmaz" başlığıyla yayımlanan (10 Mart 2017) yazısı şöyle:

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Diyelim ki bir veya iki tane yardımcım olacak. Eğer ben isem veya bir başkası ise onun bir veya iki yardımcısı olacak. Yurtdışına çıktığı zaman o ikiden birini veya bir taneyse atadığı yardımcısı o zaten onun vekili anlamındadır, o vekil yönetecektir. Onun için hükümet ucu açık bıraktı. İki tane de olabilir. Burayı sağlama almak için” dedi.

Cumhurbaşkanı galiba tam bilmiyor, Anayasa değişikliği referandumda kabul edilirse, Cumhurbaşkanları istediği kadar yardımcı tayin edebilir, isterse iki tane değil, 10 tane, 20 tane!

Ve eksik söylüyor: Sadece yurtdışına çıktığında değil, herhangi bir nedenle görevini yapamaz hale geldiğinde de yardımcısı, Cumhurbaşkanı’nın bütün yetkilerini kullanabiliyor.

TBMM Başkanı İsmail Kahraman, 29 Aralık 2016 tarihinden bu yana hastalık nedeniyle görevini yerine getiremiyor.

Önce hastaneye kaldırıldı, uzun süredir de tedavisi evinde devam ediyor. Bu vesileyle acil şifalar dileyelim.

Kahraman, yeni sistemde Cumhurbaşkanı seçilmiş olsaydı, Türkiye’yi aylardır, seçim ile işbaşına gelmemiş bir Cumhurbaşkanı Yardımcısı yönetiyor olacaktı.

Gelecekte böyle bir durumla karşılaşmayacağımızı kim garanti edebiliyor?

Rahmetli Turgut Özal, hayatını kaybettiğinde Cumhurbaşkanı idi.

Eğer o gün bu sistem yürürlükte olsaydı, seçime gidilene kadar geçecek 45 günlük sürede, yerine seçim ile işbaşına gelmemiş yardımcısı bakacak, sanki seçimle işbaşına gelmiş gibi yetkilerini kullanacaktı.

Gelecekte, böyle bir durumla karşılaşmayacağımızın garantisi nedir?

Bu Anayasa değişikliğinin en sakat taraflarından biri budur: Seçim ile gelmeyen bir kişinin, seçilmiş Cumhurbaşkanı gibi yetkiler kullanabilmesi!

Bir demokraside böyle bir şey mümkün değildir.

Başkanlık sistemi ile yönetilen bütün demokratik ülkelerde, başkanın yardımcısı da tıpkı başkan gibi seçimle geliyor.

Çünkü demokrasilerde meşruiyetin temellerinden biri de serbest seçimle işbaşına gelmektir. Cumhurbaşkanı yardımcılarının seçimle gelmemesi, gelecekte ülkenin “hanedanlar” tarafından yönetilmesi sonucunu doğurur.

Bakın Azerbaycan’daki Aliyev hanedanına. Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev oğlunu Başbakan yaptı, oğlu İlham Aliyev de Cumhurbaşkanı olduktan sonra karısını Cumhurbaşkanı Başyardımcısı!

Azerbaycan’a mı özeniyoruz?

T24

Tepede moraller bozuk, çünkü güçlü eğilim "HAYIR"
Yalçın Doğan
10 Mart 2017

“HAYIR kaygısı” artık saklanamaz oluyor. Yandaşlar sabah akşam “evet - HAYIR” analizi yapmaktan halsiz düşmüş bulunuyor.

Çünkü, bir süredir “HAYIR"lar önde gidiyor, hem de ciddi oranda.

Bu kaygının son örneği Cumhurbaşkanlığı danışmanlarından İlnur Çevik’in attığı tweet ve ardından yazdığı yazı.

İlnur, Ankaralı bir gazeteci. Ankara’da yayımlanan “Turkish Daily News” gazetesinin bir ara sahibi, babasından miras. 90’lı yıllarda, Ecevit hariç her başbakanın, Demirel, Çiller, Erbakan’ın danışmanı olmayı “başaran” biri. Şimdi de, Tayyip Erdoğan’ın yanında. Kuzey Irak’ta epey iş yapıyor, Barzani ve Talabani ile yakınlığı herkes tarafından biliniyor.

Kaygı diz boyu

İlnur Çevik’in attığı bir tweet var:

“Hayır diyenlere: 7 Haziran sonrası Türkiye’deki kaosu ve istikrarsızlığı mumla ararsınız.”

Bu bir tehdit mi, yoksa telaşın tehdit haline bürünmüş aynası mı?

Birkaç gündür tartışılan bu tweet sonrasında İlnur önceki gün bir yazı yazıyor.

Yazı açıkça HAYIR KAYGISINI yansıtıyor.

Hatta, bu yazı üzerine önde gelen AKP’li kalemlerden ve fakat etik kurallara dikkat eden Ahmet Taşgetiren dün şunu yazıyor:

“Bu sözler hayır kaygısını yansıtıyor ve bu kaygı tepelerde paylaşılıyorsa işte asıl sıkıntı o. Dilerim sonunda neden bu yola girdik, denmez.”

AKP cenahı zaten üç haftadır “evet -HAYIR” papatya falı açmakla meşgul.

Cumhurbaşkanlığı danışmanı tweet ve yazıyla “HAYIR kaygısını” açıkça dile getirdiği gibi, yandaş ekip de, aynı kaygıyı paylaşıyor.

“HAYIR” artık saklanamaz bir gerçeğe dönüşüyor.

Hatta AKP'liler

“HAYIR” oyu verecek olanlara iki kesim daha ekleniyor:

MHP tabanının yarısından fazlası, hiç sürpriz değil,

Ve AKP’ye oy vermiş kesimin yaklaşık yüzde yirmisi.
Bu durumda “HAYIR" çıkmayacak da, ne çıkacak?

Neden HAYIR?

Siyaseten halk AKP’den artık yorgun düşmüş bulunuyor. İçeride ve dışarıda artık her türlü macera, kavga ve baskıdan bıkmış durumda. Buna her gün artan ekonomik sıkıntıları eklemek gerek ki, düşük gelir, düşük refah, işsizlik, fiyat artışları, hiç yabana atılır gibi değil.

Bu referandum özü itibariyle değil ama, halka getirdiği yük açısından Özal’ın 1987 referandumuna benziyor. 12 Eylül askeri darbesiyle birlikte on yıl süreyle her türlü siyasal haklarından mahrum bırakılan eski siyasetçilere 1987 referandumu yeniden siyaset yolunu açıyor.

O referandumda Özal siyasal yasakların devamını istiyor, halka “yasaklar kalksın” yönünde oy kullanıyor.

Neden?

Özal’dan yorgun düştüğü için.

Bugünkü benzerlik burada.

Buna asla karşılaştırılmayacak farkla, Cumhuriyet döneminde görülmemiş otoriter rejim baskısını eklemek gerek.

Tutukluluğun normal hale gelmesi, binlerce insanın hapse atılması, devletten ihraçlar, yargı bağımsızlığının yok olması, basın ve ifade özgürlüğünün yok olması gibi çok temel demokratik kuralların ihlalinden doğan yorgunluklar.

Ve asıl bunların getirdiği ölçülemez mağduriyetler.

HAYIR = Normalleşme

Ve şimdi İlnur Çevik’e o “kaygı tweetini” attıran moral ortam. Yani, tepelerdeki moral.

Bir tahmin olarak söylemiyorum, epey emin olarak yazıyorum:

“HAYIR kaygısı” AKP’nin tepelerinde olanca gücü ile esiyor.

Tepede moraller bozuk.

Her bakana dört, beş ilde çalışma yapması emri veriliyor. AKP örgütüne benzer talimatlar yağıyor.

Moraller bozuk, çünkü “HAYIR" şu anda çok güçlü bir eğilim.

“HAYIR” çıkarsa, biliniyor ki, rejim en azından yeniden normalleşme adımları atacak.

“Tek adam” hayallerine veda.

İptal olur mu

Moraller bu ölçüde bozuk iken, referandum iptal edilir mi, sorusu çıkıyor ortaya. Çeşitli çevrelerde akla gelen ilk bir kaç sorudan biri.

Anayasa hukuku açısından durum şu:

Referandum kararını Meclis almış olduğu için geri dönüş kararını yine Meclis alabilir. Anayasa Hukuku deyimiyle, buna “iptal değil, geri alma” deniyor. Yani, Meclis kararını geri alabilir. Anayasa Hukukunda pek görülmüş bir olay değil.

Ya da Bakanlar Kurulu kararıyla iptal edilebilir, ertelenebilir, “savaş gerekçesiyle.”
Eh, iptal ya da erteleme için özel gerekçe aramaya gerek yok, Suriye sınırında zaten “savaş” var.

Ancak iptal, erteleme ya da geri almanın AKP’ye siyasi maliyeti ortada. O nedenle referandumdan vazgeçme ya da erteleme “şimdilik” zayıf olasılık.

Ne demişler, elle gelen düğün bayram.

Şimdilik bize görünen “BAYRAM”, “HAYIR”.
T24

"Şu FETÖ’de baklavacı var da hiç siyasetçi yok mu?"
10.03.2017

Sözcü Gazetesi yazarı Bekir Çoskun, FETÖ'nün siyasi yapılanmasını kaleme aldı. "FETÖ'nün siyasi kanadı iktidardadır… Kendi kendini yakalayacak değil…" diyen Çoşkun, şu FETÖ’de baklavacı var da hiç siyasetçi yok mu?" diye sordu.

Çoşkun'un, 'Şu FETÖ’de baklavacı var da hiç siyasetçi yok mu?' başlıklı yazısı şöyle: 

Bakanın şoförü FETÖ'cü çıktı…

Sekreteri FETÖ'cü çıktı…

Asistanı FETÖ'cü çıktı…

Müsteşarı, müdürleri, memurları, korumaları FETÖ'cü çıktı…Berberi, çiçekçisi, baklavacısı, yufkacısı, fotoğrafçısı, telefonu FETÖ'cü çıktı…

Kendisi FETÖ'cü değil…

*Başbakan yardımcısının:

Resimdekiler soldan sağa; FETÖ'cü çıktı…

Yanında duran FETÖ'cü çıktı…

Yanında duranın yanında duran da FETÖ'cü çıktı…

Ortada duran zaten FETO…

Kendisi FETÖ'cü değil…

*Belediye başkanının:

Bedava parsel verdiği FETÖ çıktı…İmara aykırı ruhsat verdiği FETÖ çıktı…

Kaçak su, elektrik, doğalgaz verdiği FETÖ çıktı…

Plansız yol, altyapı, bahçe, aydınlatma, bank, otopark, havuz yaptığı yer FETÖ çıktı…

Kendisi FETÖ'cü değil…

*Liderin:Atadığı generaller FETÖ'cü çıktı…

Askerin üzerine saldığı savcılar, yargıçlar, polisler FETÖ'cü çıktı….

Açtığı banka FETÖ'cü çıktı…

Rektörleri FETÖ'cü çıktı…

Kurdelesini kesip açtığı okul FETÖ'cü çıktı…

Doktora cübbesi giydirdikleri yer FETÖ'cü çıktı…

Giydiği cübbe FETÖ'cü çıktı…

Ne istedilerse verdiği yer FETÖ'cü çıktı…Kendisi FETÖ'cü değil…

*FETÖ siyasi bir yapılanmadır…

İş dünyasından üniversitesine, askerinden yargısına, baklavacısından dönercisine kadar, her kesimdeki FETÖ ortaya çıktı da…Siyasi ayağı ortaya çıkmadı…

Niçin?..

*Çünkü FETÖ'nün siyasi kanadı iktidardadır…Kendi kendini yakalayacak değil…

*İşte “Evet” en çok bunun için lazım…Ki; kanun yapmanın, gensorunun, polisin, MİT'in, yüce divanın, yargının…

Kısacası devletin tek adam olacağı düzende, bu büyük günahın hesabını sormak olası değil…

*Hadi Türkiye…

Nasıldı İzmir Marşı?…

Kaynak: Yeni Çağ

Ertuğrul Yalçınbayır: "OHAL'de anayasa değişikliği yapılamaz"
11.03.2017

AKP'nin kurucularından ve eski Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır, başkanlık sistemi referandumda kabul edilse bile uygulanamayacağını, sonraki süreçte ilk olarak evet diyenlerin pişman olacağını söyledi.
Bünyamin Öztürk / Yeniçağ

Ertuğrul Yalçınbayır, "Bu anayasa değişikliği kabul edilirse tartışmalı olur ve kısa süre sonra ortadan kaldırılır. Parlamenter sistem devam eder. Başkanlığı uygulayamazlar. Partili bir cumhurbaşkanı o makama zarar verir. Artık yavaş yavaş AKP son bulacaktır. Hırsları yüzünden kendi bindikleri dalı kesiyorlar. Anayasa değişikliğine 'evet' demek istikrarsızlığa katkı sağlar. İnsanlar 'evet' dedikten sonra hatalarını anlayacaktır" dedi.

OHAL şartlarında anayasa değişikliğinin meşruiyeti tartışılır. Çünkü düşünceler sınırlı ifade edilir.Başkanlık sisteminin 2013'ten sonra gündeme getirildiğini dile getiren Yalçınbayır, şöyle devam etti:

"AKP, 2007 seçim bildirgesinde cumhurbaşkanının yetkilerini bile azaltmayı düşündü. Şimdi oradan buralara gelindi. Bu, Türkiye'nin bütün tecrübesinden uzak yepyeni bir yolculuk demektir. Referandum süreci eşitlik ilkesine aykırı devam ediyor. Bu süreçte devletin bütün imkânları kullanılarak haksız oy temini yapılıyor.

AKP'nin 3 Ocak 2003 yılına ait Acil Eylem Planı'na göre OHAL şartlarında anayasa değişikliği yapılamaz. Çünkü böyle zamanlarda düşünce özgürlüğü bütün unsurları ile işlemez, propaganda ve düşünceler sınırlı ifade edilir.

Böyle bir dönemde yapılan anayasa değişikliğinin meşruiyeti tartışılır. Bunun adı istikrar değil istikrarsızlığa yelken açmaktır. Şu ana kadar TBMM'ye getirdikleri ve geçiremedikleri kanun var mı?

Türkiye'de her gün hukuka ve insan haklarına aykırı işler yapılıyor. Böyle bir dönemde neyi özgürce tartışabileceksiniz?
Kaynak: Yeni Çağ

Miting hezimeti AKP’yi birbirine düşürdü
10 Mar, 2017



İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “Evet” kampanyası için gittiği Aydın’da yaşadığı miting hezimeti, AKP içinde tartışma yarattı.

Onur Altınkaynak/Aydın
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “Evet” kampanyası için gittiği Aydın’da yaşadığı miting hezimeti, AKP içinde tartışma yarattı. 10 bin kişilik İstasyon Meydanı’na miting için 250 kişi toplanınca AKP il teşkilatı içindeki tartışma sosyal medyaya da yansıdı. Aydınlık’ın haberini birbiriyle paylaşan partililer, “Suçlu kim?” tartışması başlattı.

EVETÇİLERİN MORALİNİ BOZDUNUZ

Evet cephesi için hüsranla sonuçlanan miting sonrası sosyal medyada “Bir bakanın katılacağı etkinlik nasıl böyle cılız olur?’ diyen üyeler, AKP Aydın İl Yönetim Kurulu’na yüklendi. Daha önceden miting yapacağı açıklanan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Aydın programının da iptal edilmesi “Evet cephesinin şimdiden Aydın’da kaybetti” şeklinde yorumlandı. Cılız miting girişimi sonrası sosyal medyada yer alan sitemler arasında “Siz bir bakanı Aydın’ın her yerine koşturursanız olacağı budur. Ne hakkınız var Aydın’da evet diyeceklerin moralini bozmaya, herhalde bu teşkilattan hesap sorulur” ifadeleri dikkat çekti.

HANİ BİRLİKTE ISLANMIŞTIK BU YOLLARDA

Sosyal medyada yer alan bir başka sitemde de parti örgütlerinin yeterince çalışmadığı belirtildi ve “Gençlik kolları, kadın kolları, ilçe kolları nerede?” diye soruldu. Bir başka AKP üyesinin, “Sinirden uyuyamıyorum kardeşim. Bakanım ve partim bunları mı hak ediyor?” diye sorduğu görüldü. Bir AKP üyesi de eski günleri şu sözlerle aradı: “Hani eski bakanlar? Ne oldu uyudunuz mu? Yağmur mu durdurdu sizi? Siz şeker miydiniz de eriyecektiniz? Guya beraber ıslanmıştınız bu yollarda…”

Aydınlık’a açıklama: Beyefendi miting değil açılış yaptı

Haberin Aydinlik.com.tr’de yayınlanmasının ardından gazetemizin Yurt Haberler Servisi’ni arayan AKP’li bir kadın, ismini belirtmeden şu açıklamayı yaptı: “Beyefendi miting yapmayacaktı ki, SKM açılışı yapacaktı. Yanlış haber, yanlış yapıyorsunuz” Telefondaki sese “Peki, kürsü ne için kurulmuştu?” diye soran arkadaşımıza şu yanıt geldi: “Açılışta partililere hitap edecekti.” Arkadaşımız, “O zaman partililer bu kadardı…” deyince, konuşma sona erdi.
İlk Kurşun

BBP’den Destici’ye tepki çığ gibi büyüyor: KARARI TANIMIYORUZ!!
11 Mar, 2017



BBP’nin kalesi olan Sivas’ta BBP Genel Başkanı Destici’nin tüm örgütlerin HAYIR demesine karşın Evet demesine tepki büyük!
İl Başkanı Uğur Bulut, genel merkezleri tarafından alınan ‘Evet’ kararına tepki göstererek, “Genel merkezin vebaline ortak olmayacağız. Orucunu bozanlar kefaretini kendi ödemeli, bizleri bu kefarete ortak etmemeli” dedi.

Sivas’taki parti binasında basın toplantısı düzenleyen İl Başkanı Uğur Bulut, şöyle konuştu: “Hayır’ oyu verecekler de, ‘Evet’ oyu verecekler de bizimdir. Yıllar boyu aynı çilelere ram olup (boyun eğip), aynı sıkıntıları hep birlikte çekmişlerdir. Partimizin içine fitne sokulmaya çalışılıyor, biz bu fitneye asla ve asla müsade etmeyeceğiz. Son günlerde ‘evet-hayır’ ekseninde yapılan tartışmalar bizleri ziyadesiyle üzmüş ve yıpratmıştır. Bizler partimize her daim sahip çıkacağız. Gün, partimizin birlik günüdür. Gün, partimize sahip çıkma günüdür. Ancak genel başkanın aldığı kararı taşımayacağımız ortadadır. Sivas teşkilatları olarak genel merkezin vebaline ortak olmayacağız. Orucunu bozanlar kefaretini kendi ödemeli, bizleri bu kefarete ortak etmemeli. Çünkü biz Muhsin Yazıcıoğlu’nun yetimleriyiz.
İlk Kurşun

'İlhan Kesici: Bir kişi devlet, hükümet, parti ve ordunun başı oluyor'
12.03.2017



CHP İstanbul Milletvekili İlhan Kesici yeni anayasa değişikliği teklifine ilişkin olarak "Bu Anayasa tek bir kişi yaratıyor. Ben onun adına ‘tek adam’ demiyorum, ‘bir tek kişi’ diyorum. Darbe Anayasası’nın Cumhurbaşkanı’na verdiği yetkiler yetmiyor, Başbakan’ın bütün yetkilerini veriyorlar. O da yetmiyor, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de başı oluyor. O da yetmiyor, yüksek yargı kurumlarının hemen hemen bütün üyelerini atama yetkisi veriliyor. Yani tek bir kişi devletin başı, hükümetin başı, partinin başı ve ordunun başı oluyor.

İlhan Kesici'nin Habertürk'ten Kübra Par'a verdiği söyleşi şöyle:

- AK Parti “Parlamenter sistem çok kriz üretti. Çift başlılık var. Gelin, yürütmenin daha güçlü olduğu başkanlık sistemine geçelim” diyor. Bunca yıllık siyaset tecrübesine sahip biri olarak bu teklife ne diyorsunuz?

Parlamenter sistemi sıkıntıya sokan 4 sorun var. Cumhurbaşkanı'nın yetkilerinin çok fazla olması, Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu ve Meclis komisyonlarının aktif çalışmaması. Türkiye, bu 4 meseleyi “Bir düzene koyalım” demiş olsaydı, 3 ay içerisinde 20 kişilik bir kurul bile bu işleri çok medeni bir hale getirip yumuşatabilirdi. Biz maalesef bu yöntemi seçmek yerine daha çok gerginleştiriyoruz. Esasında Türk siyasetini Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu boğuyor. Bütün milletvekillerinin canı genel başkanlarının iki dudağının arasında. Bu parlamentoyu, ‘parlamenterler parlamentosu’ olmaktan çıkarıp ‘partiler parlamentosu’ yapıyor.

"Kimseye sormadan savaşa sokabilir"

- Madem “Parlamenter sistemin 4 büyük sorunu var” diyorsunuz, başkanlık sistemine neden karşı çıkıyorsunuz?

Bu Anayasa tek bir kişi yaratıyor. Ben onun adına ‘tek adam’ demiyorum, ‘bir tek kişi’ diyorum. Darbe Anayasası’nın Cumhurbaşkanı’na verdiği yetkiler yetmiyor, Başbakan’ın bütün yetkilerini veriyorlar. O da yetmiyor, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de başı oluyor. O da yetmiyor, yüksek yargı kurumlarının hemen hemen bütün üyelerini atama yetkisi veriliyor. Yani tek bir kişi devletin başı, hükümetin başı, partinin başı ve ordunun başı oluyor. Geriye soğan başı bile kalmıyor. Bu kadar yükü dünyada taşıyabilecek kimse yoktur. Taşıyamaz altında kalır. Buna Sayın Cumhurbaşkanı’mız da dahil. Koskoca devlet bir kişiye emanet edilir mi? Adam aklına eseni yapabilecek. Rahmetli Turgut Özal 1990-91 yıllarında orduyu harekât için Kuzey Irak’a sokuyordu değil mi? Kudretli bir cumhurbaşkanı ve partisinin kurucusuydu. Ama o zaman Yıldırım Akbulut Bey itiraz etti, Türkiye büyük bir maceradan döndü. 1 Mart Tezkeresi’nde de Türkiye’nin Irak Savaşı’na girmesini parlamento engellemişti. Tezkere geldiği an mesele kamuoyuna intikal ediyor. İyi mi olur, kötü mü olur tartışılıyor. Oysa yeni sistemde Cumhurbaşkanı “Orduyu Suriye’ye sokayım” diye niyetlense, kimseye sormadan tek gecede Türkiye’yi savaşa sokabilir. Bir diğer vahim şey ise OHAL. Son dönemde kanun hükmündeki kararnamelerle OHAL süresini aşan düzenlemeler yapıldı. CHP, Anayasa Mahkemesi’ne müracaat etti. Anayasa Mahkemesi “ OHAL kapsamında alınmış KHK’lara bakmıyorum” dedi. Bu şu demek. Yeni Anayasaya göre Cumhurbaşkanı OHAL ilan etti. OHAL kapsamında olsun olmasın, OHAL bittikten sonra da yürürlüğünün devamı garanti altına alınmış olan bir hukuku düzenleme yetkisine sahip olabilir.

- Ama yeni bir modelde OHAL sırasında çıkarılan bütün kararnameler 3 ay içerisinde Meclis’ten geçmek zorunda, ayrıca “OHAL kararnamelerine yargı yolunu açtık” diyorlar.

Hayır, müracaat edeceğiniz tek merci olan Anayasa Mahkemesi “Ben karışmıyorum, çünkü bu kararlar OHAL’de alındı” dedi. Bu çok vahim. Bununla Sayın Cumhurbaşkanı bir gecede “Bütün bakanlıkları kaldırdım, yerine ‘sadece benim dediklerimi yapan bir bakanlık’ kurdum” diyebilir. Abartı gelebilir ama değil. Bunun altında hem Türkiye kalır, hem bunu uygulayacak Cumhurbaşkanı kalır. 80 milyonun kaderi tek bir kişiye teslim edilebilir mi? Demokrasi, aynı zamanda iktidarların kansız, sıkıntısız el değiştirmesi demektir. Benzetmek gibi olmasın ama bu kadar yetkinin verildiği ülkeler var etrafımızda. Sonları ne oldu? Gücün tek bir elde yoğunlaştırılması tarihin akışına ters. Teklik sadece Cenab-ı Allah’a mahsustur...

"'Evet' çok belirsiz, 'hayır' çıkarsa sürpriz yok"

- Ama hükümet fren denge mekanizmaları olduğunu söylüyor. Örneğin Cumhurbaşkanı işlediği her türlü suçtan dolayı Yüce Divan’a sevk edilebilecek.

Yüce Divan’a gitmesi için 400 milletvekilinin oyu lazım. Bunun yanında Cumhurbaşkanı’na parlamentoyu fesih yetkisi veriliyor. Cumhurbaşkanı daha önerge aşamasındayken “Ben bunları feshedeyim ve seçimi yenileyeyim” diyebilir.

- Ama Cumhurbaşkanı Meclis’i feshederse kendi seçimlerini de yenilemek zorunda ve o zaman dönem kaybediyor. Bir daha seçilmeme ihtimali var...

Öyle değil. Orada bir hile var, dönemi kaybetmiyor. İkinci döneminde Meclis seçim kararı alırsa bir dönem daha seçilebiliyor.

- CHP referandum kampanyasında neden parti bayraklarını kullanmıyor. Korkuyor musunuz?

Sayın Genel Başkan’ın yüksek inisiyatifi ile hiçbir sembol kullanmıyoruz, çünkü bu partici bir durum değil. “Evetçi”, “Hayırcı” diye kutuplaştırmak Türkiye’ye yaramaz. Daha yumuşak götürmek lazım. ‘Tek bir “Hayır” pek çok hayra vesile olacak. “Hayır” çıksa da Cumhurbaşkanı ve hükümet yerinde kalacak. Herhangi bir sürpriz ya da endişe edecek bir durum yok.

- Ama Devlet Bahçeli “Hayır çıkarsa büyük bir belirsizlik ve kargaşa olur” diyor...

Asıl “Evet” çok belirsiz. Halbuki “Hayır” çıkarsa sürpriz yok. Türkiye aynı. Hatta Sayın Cumhurbaşkanı “Türk halkı bize ilk defa ‘Dur’ dedi. Acaba ne kabahatimiz vardı?’’ diye düşünecek. AK Parti’nin nerede hata yaptığını düşünmesi hayra vesile olacak. Halk “Hayır” dediği zaman, hükümete ince bir uyarı vermiş olacak.

"Canının istediği bakan atayabilecek"

“TBMM’nin en önemli görevlerinden birisi de vatandaşla devlet arasında köprü olmak. Bizi bazen günde 1000 kişi ziyaret ediyor, derdini anlatıyor. Parlamenterler de devlete intikal ettiriyor. Yeni sistemde böyle bir şey katiyen söz konusu değil. Çünkü ne milletvekillerinin, ne bakanların halkla alışverişleri yok. Tek bir kişi, canının istediğini bakan atayabilecek. Nasıl bir birikime ve tahsile sahip olduğunu bilmediğimiz bir adamı atayabilecek oraya.”

"Varlık Fonu'nu gelişigüzel harcamak için kuruyorlar"

- Ya Varlık Fonu? “Türkiye’yi rahatlatır, yabancı sermayeyi çeker” diyor hükümet...

O kadar daraldılar ki dışarıdan borçlanma yapamıyorlar. Varlık Fonu’nu getirme sebepleri bu. Dünyada Varlık Fonu’na sahip 82 ülke var. Bunlardan 43’ü doğalgaz ve petrole dayalı. Bizim Varlık Fonu şu an meteliksizdir. Bunu kurmalarının amacı iktisadi olmaktan ziyade parayı harcamakta kolaylık olsun diyedir. Hazine’deki parayı, Sayıştay denetimine, kayda tabi olmadan gelişigüzel harcamak için kuruyorlar bu fonu. Bu ekonominin derdine deva olmaz.

"Dünyada ekonomisi tehlike altında olan 3 ülke arasındayız"

Şu an Türkiye, dünya ülkeleri içerisinde ekonomisi tehlike arz eden 3 ülke arasında. Bu ülkeler Türkiye, Brezilya ve Güney Afrika’dır. Eğer dış sermaye girişi azalırsa en olumsuz etkilenecek ülkeler sıralamasında Türkiye açık ara 1. sıradadır. Cumhurbaşkanı bütün dünyayla dövüşüyor. Amerika, IMF, Avrupa... Halbuki biz dış sermayeyi buralardan buluyoruz. Körfez sermayesi Türkiye’nin dişinin kovuğudur. Türkiye’nin 2017 yılı içinde dövize olan ihtiyacı 200 milyar dolardır.

Batı dünyasıyla iyi geçiniyorsanız, ekonominin, siyasetin belli bir istikrarı varsa bu bulunabilir bir rakamdır. Ama eğer sizi inanılır bulmayıp, öngörülebilir hissetmezlerse yabancı yatırımcı kaçar. Döviz kıtlığı olur. Cumhurbaşkanı tedavi olarak önce ‘‘Yastık altlarındaki dövizleri bozdurun’’ dedi. Sonra da “Avrupa’daki vatandaşlarımız, düğünlerini Türkiye’de yapsın, dövizleri bize getirsin’’ dedi. Gayri ciddi bir yaklaşım bu... Adamlar kaçar tabii! Her kıştan sonra bahar gelmez, bazen kıştan sonra umulmadık şekilde kara kış gelir...

"Ak Parti dönemindeki büyüme hızı, son 60 yılın ortalamasından bile daha düşük"

- Yıllarca Devlet Planlama Teşkilatı’nda çalışmış biri olarak Türkiye ekonomisinin gidişatını nasıl görüyorsunuz?

Ekonominin gidişatı endişe veriyor. 14 yıl tek başına iktidar olmasına rağmen AK Parti’nin ekonomide ulaştığı nokta kendinden önceki dönemlere göre zayıf. 2002- 2007 arasında artış var ama 2007’den sonrası çok zayıf. 1946’dan 2002 yılına kadarki 57 yıllık zaman dilimindeki büyüme hızı yüzde 5.1. Ki bunun içinde 2. Dünya Savaşı’nın artçı etkileri, 1960 İhtilali, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı, 1980 darbesi gibi etkenler de var. AK Parti döneminde ise büyüme 4.6, yani Türkiye’nin son 57-60 yıllık ortalamasından bile daha düşük. AK Parti’nin 2002-2007 arasındaki büyüme hızı ortalama yüzde 7’nin üstünde. 2007’den 2016 sonuna kadar, yani Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın ve belediyelerin çoğunluğunun aynı partide olduğu bütünüyle AK Parti dönemindeki büyüme hızı yüzde 3.3. Yani çok düşük. Sayın Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olduğu 3 yılın ortalaması 3.1!

- Ama büyük projelerin, yolların, köprülerin yapıldığı ve insanların hayatına dokunan gelişmelerin olduğu bir dönem AK Parti dönemi. Seçmen memnuniyetsiz gözükmüyor.

Bundan sonra görülmeye başlanacak. Elbette ekonomi yüzde 7 büyüyünce kişi başına düşen gelir de büyümüş olur. Bu AK Parti’nin hâlâ satıyor olduğu rakamdır. Asıl sıkıntı 2007 itibarıyla hep düşüşe geçmiş olması.

- AK Parti “Başkanlık sistemi gelirse istikrar gelecek, istikrar gelirse de ekonomi tekrar toparlayacak” diyor.

Bu bir mazeret. “Yollar, köprüler falan yaptık” diyorlar. Türkiye bugünkü imkânlarının 10’da birinde bile değilken, Demirel başbakanlığının 6. senesinde 1. köprüyü yaptı. Turgut Özal 1983’te Başbakan oldu, 4 yıl içinde 2. köprüyü yaptı. AK Parti 3. köprüyü devlet imkânıyla değil, başkalarının parasıyla 14. senesinde yaptı. Bu hükümet kendisinden evvelki hükümetlerin yaptıklarını, 70 milyar dolara sattı. Özelleştirme dediği şey budur. AK Partili seçmenimizin düşünmesini istiyorum, bu satılanların yerine hangi varlıklar konuldu?

"Tek bir koltuk bile tarafsız olmayacak"

“Türk örfünde 3 şeye ayağa kalkılır; Türk bayrağı göndere çekildiğinde, cenazede ve Cumhurbaşkanı’nı gördüğümüzde. Türk bayrağı milletimizi, cenaze dinimizi, Cumhurbaşkanı devletimizi temsil eder. Ama ben başka partidensem, aynı zamanda AK Parti Genel Başkanı veya CHP Genel Başkanı olan bir Cumhurbaşkanı’nı görünce ayağa kalkmayı doğru görmem. Bu durumda tek bir makam, tek bir koltuk bile tarafsız olmuyor. Devletin başı partili olmaya başladığı zaman altındakiler de devletin memuru olmaktan çıkıp, partinin memuru olmuş oluyorlar. Yani siyaset, devleti esir almış oluyor. Bu çok vahim bir durum.”
Yön Haber

Saygı Öztürk: Getirdiği yasağı unutan ülke
12.03.2017

Kanunlaşan değişikliğin 94. maddesinin ilgili fıkrası şöyle: “Yurtdışında, yurtdışı temsilciliklerde ve gümrük kapılarında her türlü propaganda yasaktır.”
Ortalık toz duman… Almanya, Hollanda, Avusturya başta olmak üzere Türk vatandaşlarının yoğun olduğu ülkelerde, AKP'li bakanlar halk oylamasında “evet” oyu verilmesi için mitingler yapmak istiyor. Öyle bir zıtlaşma yaşanıyor ki, bakanların “yaparım” onlar “yaptırmayız” demesi ülkeler arasında önemli bir gerilim kaynağı oldu. Öyle bir noktaya gelindi ki, Dışişleri Bakanımızı Hollanda'ya götürecek uçağın seferi iptal edildi. Yurtdışında bulunan vatandaşlarımızın seçimlerde oy kullanmalarını iktidar partisi de, muhalefet partileri de destekliyordu. Böyle bir destekle Seçim Kanunu'nda 2008 yılında buna göre düzenlemeler yapıldı. Ama şu anda yapılmak istenenin de kanunsuz olduğunu hemen hatırlatalım.

YURTDIŞINDA SANDIK KURULABİLMESİ İÇİN…

Yurtdışındaki vatandaşlarımız, bulundukları ülkelerde kurulan sandıkta üç kez oy kullanabildi. Bunlardan ilki 2014 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimi, diğerleri 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 milletvekilliği seçimleri… Her seçim öncesi Yüksek Seçim Kurulu'nun bazı üyeleri değişik ülkelere gidip, seçimlerin sağlıklı bir şekilde yapılabilmesini sağlamak için o ülkenin yetkilileriyle de görüştü. Bu görüşmeler sırasında, Seçim Kanunu'nda 2008 yılında yapılan değişiklikler de anlatıldı. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) üyeleri ve parti temsilcileri 2013 yılında Almanya, Avusturya, Hollanda, Belçika'ya gitti. Özellikle Almanya'da “kamu düzeni” diye bir kavram var. Onlar, 20 kişinin bile bir araya gelmesini istemiyor.

Yurtdışında bulunan yaklaşık 3 milyon seçmenin yarısı Almanya'da yaşıyor. YSK üyeleri ve parti temsilcileri gidişlerinde 33 başkonsolosluğumuzu da dolaştı. Bazı konsolosluklarımız apartmanlarda olduğu için orada sandık kurulmasının da hayli zor olduğu dikkate alındı. Bu durumda, dışarıda kiralanacak bir yerde sandık kurulabilmesi, seçim yapılabilmesi için ilgili ülkenin makamlarından izin alınması gerekiyor. Ancak onların izin vermesi halinde sandık kurulabiliyor. Öyle ki, 2014 yılında, yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde Almanların, seçim sandığı kurmaya izin verip vermeyeceği merak ediliyordu. Çünkü bina dışında kalabalık olmaması isteniyordu. Eğer, bina dışına önemli bir taşma olursa kalabalığın polis tarafından dağıtabileceği de konuşulmuştu. Başta Almanya ve Avusturya olmak üzere Batı ülkelerinde, bizdeki gibi seçimlerin sorumluluğu seçim kurulunda değil yerel yönetimlerde…

BU YASAK NİÇİN GETİRİLDİ?

Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla 22 Ocak 2008 tarihinde TBMM Başkanlığı'na, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun'da değişiklik öngören tasarı gönderildi. Kanunlaşan değişikliğin 94. maddesinin ilgili fıkrası şöyle: “Yurtdışında, yurtdışı temsilciliklerde ve gümrük kapılarında her türlü propaganda yasaktır.” Konuyu biraz açalım. Yasal düzenlemenin alt yapısını hazırlayan dönemin Yurtdışı Türkler'den de Sorumlu Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, “propaganda yasağı”nın getirilişinin gerekçesini “Bizim 155 ülkede vatandaşımız vardı. 154 ülke bir yana Almanya bir yana. Çünkü en çok orada vatandaşımız var. Almanya, bizim vatandaşlarımızın oy kullanmalarına uzun bir süre olumlu bakmadı. Türkiye'deki siyasi tartışmaların kendi ülkelerine yansımasını istemiyorlardı. Biz de gurbetçilerimizin oy kullanmalarının önündeki engelleri kaldırma, bu işi kolaylaştırma, rahatlatma adına ‘propaganda yapılamaz' fıkrasını ekledik” diye açıkladı.

YABANCILAR KANUNUMUZU HATIRLATIYOR

Yurtdışında ve temsilciliklerimizde, gümrük kapılarında siyasi partilerin propaganda yasaklarıyla ilgili kanuna dayanarak YSK'nın 17 Şubat 2017 tarihinde 2017 tarihli seçimlerle ilgili yasakları da belirleyen 109 sayılı kararında, yasanın 94. maddesi hatırlatıldı. O kararda da şöyle denildi: “Halk oylaması süresince yurtdışında ve gümrük kapılarında her türlü propaganda yasaktır.” Yasak ama uyulmak istenmeyen bir yasak… YSK'nın CHP Temsilcisi Avukat Mehmet Hadimi Yakupoğlu'na yasakların yaptırımının olup olmadığını sordum. Şunları söyledi: “Yurtdışı propaganda seçim yasağı, 2008 yılından beri yürürlüktedir ve yurtdışında yapılan son 3 seçimde uygulandı. Ancak kanunda bu yasağa uyulmadığı takdirde ne yapılacağı ve kimin denetleyeceği düzenlenmemiş. Bu sebeple kanunen var olan yasak ve uyulması zorunlu olan YSK kararları, yok hükmünde. Oysa, başta Almanya olmak üzere diğer Avrupa ülkeleri, Türkiye'nin bu yasağı neden uygulamadığını her zaman soruyor.” “Evet”, “Hayır” öyle bir gerilim yaratmış ki, siyasetçilerimiz kendi getirdikleri yasaları, o yasayla getirilen yasakları bile unutmuş. Başkalarını suçlamadan önce yasalarımızı bir kez daha okuyalım…
Sözcü

Yılmaz Özdil: Hollanda Hükümeti istifa etti
12 Mar, 2017



Kaddafi, asrın liderimize ödül verdi, Kaddafi’yi kafasını taşla eze eze öldürdüler. Hüsnü Mübarek, cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’le kucaklaştı, Hüsnü Mübarek’i kafese koydular. Asrın liderimiz Beşar Esad’la kardeş oldu, Suriyeliler o günden beri birbirini vuruyor. Cumhurbaşkanımız Pakistan’a gitti, Benazir Butto’yu havaya uçurdular. Başbakanımız Lübnan meclisinde konuştu, ertesi sabah Lübnan işgal edildi. Cumhurbaşkanımız Yemen’e gitti, bakanlarımızla birlikte Yemen türküsünü söyleyip ağladılar, Yemen’de iç savaş çıktı. Başbakanımız Filistin lideriyle el sıkıştı, o gece Gazze’ye füze yağdı. Ürdün başbakanı Ankara’ya ayak bastı, Ürdün’e dönmeden istifa etti. Gürcistan’la yakınlaştık, asrın liderimiz Saakaşvili’ye sarıldı, ertesi gün Rusya tanklarla Gürcistan’a girdi. Suudi kralı, asrın liderimizle dindar cumhurbaşkanımıza madalya taktı, turp gibiydi, felç oldu. Başbakanımız Irak’a gitti, henüz Irak’tayken Irak meclisi basıldı, bakanlar rehin alındı, 45 kişi öldü. Afrika açılımı yaptık, ne Tunus kaldı kardeşim, ne Fildişi Sahili, kan gövdeyi götürdü. El Beşir’e Çankaya köşkünde mantı yedirdik, Sudan resmen ikiye bölündü. Arjantin devlet başkanı geldi, gelmeden önce seyahat harcırahı çalındı, dönünce kansere yakalandığı açıklandı. Arnavutluk başbakanı düğüne geldi, asrın liderimizin oğlu Bilal’in nikah şahidi oldu, ertesi sabah sancılarla kıvrana kıvrana hastaneye zor yetiştirdiler, yatırıp safra kesesini aldılar. 2010’u Japonya yılı ilan ettik, 2011’de tsunamiyle dümdüz oldular, nükleer santral bile patladı. Cumhurbaşkanımız Güney Kore’ye gitti, elli sene sonra ilk defa Kuzey Kore’den füze fırlattılar. Yunanistan başbakanı kış olimpiyatımıza geldi, Yunanistan’da halk ayaklanması çıktı, hükümet istifa etti. Irak cumhurbaşkanı Talabani, başbakanımızla görüştü, görüşüş o görüşüş, o günden beri Talabani’yi gören yok, bazı kaynaklara göre bitkisel hayatta makineye bağlı, bazı kaynaklara göre öldü. Romanya başbakanı geldi, anlaşmalar imzaladı, gidince derhal istifa etti. İspanya başbakanıyla bizim başbakan medeniyetler ittifakı kurdu, adamcağız siyaseti bıraktı. Bizim Silvio İtalya’nın en zengin insanıydı, mahkum oldu, sosyal hizmet cezasına çarptırıldı, herife huzurevinde çöpçülük yaptırdılar. Portekiz başbakanı, cumhurbaşkanımızı karşıladı, el sıkıştı, sonra gitti kendi cumhurbaşkanına istifasını sundu. Ukrayna’yla vizeleri kaldırdık, Ukrayna başbakanı tutuklandı. Polonya’yla irtibat kurduk, Polonya devlet başkanının uçağı düştü, rahmetli oldu. Asrın liderimizin Kosova’ya gideceği açıklandı, Kosova sokaklarına hoşgeldiniz pankartları asıldı, asrın liderimiz gitmeden 12 saat önce Kosova hükümeti düştü. Asrın liderimizin ABD’ye gideceği açıklandı, başına gelecekleri tahmin eden Obama beyzbol sopasını çıkardı, gezi iptal oldu. Asrın liderimiz azimli davrandı, ertesi sene illa ABD’ye gitti, henüz dönmeden kasırga çıktı, insanlar öldü, Oklahoma afet bölgesi ilan edildi. Başbakanımızın El Fetih’le Hamas arasındaki sorunları çözmek için Filistin’e gideceği açıklandı, duyulması bile yetti, Filistin hükümeti istifa etti. Cumhurbaşkanımız İsveç’e gitti, külkedisi olarak tanınan İsveç prensesi şak diye öldü iyi mi… Cumhurbaşkanımızı korumakla görevli olan İsveçli polislerden biri motoruyla kanala uçtu, o da öldü, prensesle beraber gömdüler. NATO genel sekreteri geldi, otelin banyosunda düştü, omzu çıktı. Rusya dışişleri bakanı geldi, otelde merdivenden yuvarlandı, sol eli bilekten kırıldı. Gürcistan cumhurbaşkanı geldi, gelmişken burda kamp yapan Gürcistanlı bisikletçileri ziyaret etti, bisikletten düştü, kolunu kırdı. Burkina Faso dışişleri bakanı geldi, bizim dışişleri bakanıyla ortak basın toplantısı yaparken, bizimki lafı uzattı, adam ağaç gibi devrildi, bayıldı, hastanede güç bela ayılttılar. Mursi’ye gittiler, sırtını sıvazladılar, Mısır’da darbe oldu, Mübarek’i kafesten çıkardılar, Mursi’yi kafese koydular. Asrın liderimiz olimpiyat oylaması için Arjantin’e gitti, merhabalaştılar, Arjantin devlet başkanı beyin kanaması geçirdi. Olimpiyatı Tokyo kazandı, asrın liderimiz Tokyo’yu tebrik ediyorum dedi, Tokyo valisi istifa etti. Güney Afrika’yla vizeleri kaldırdık, olan Mandela’ya oldu, rahmetli oldu. Angelina Jolie bizimkilerin elini sıktı, gitti memleketine göğüslerini aldırdı, boşanmaya karar verdi. Cumhurbaşkanımız Almanya cumhurbaşkanını Kayseri’de ağırladı, bilahare, Almanya’ya iade-i ziyarete gitti, neticede, Almanya tarihinde ilk kez Almanya cumhurbaşkanı istifa etti. İspanya başbakanı Türkiye’ye geldi, bakalım İspanya hükümetinin başına ne gelecek diye merak ediyorduk, bu sefer iş Kral’a patladı, İspanya Kralı’nın kızıyla damadını yargıladılar, kontmuş dükmüş dinlemediler, mallarına el koydular. Cumhurbaşkanımız İtalya’ya gitti, İtalya hükümeti istifa etti. Cumhurbaşkanımız Roma’da kalmış, çok istemesine rağmen, hava muhalefeti nedeniyle Floransa’ya gidememişti. Sanırım İtalya’nın en şanslı şehri Floransa diye düşünmüş olmalılar ki, Floransa belediye başkanına hükümeti kurma görevi verdiler. Cumhurbaşkanımız Letonya’ya gitti, akabinde, Letonya’da süpermarket binası çöktü, 54 kişi öldü, Letonya hükümeti istifa etti. Fransa cumhurbaşkanı Paris’te mis gibi oturuyordu, durup dururken Ankara’ya gelmeye niyet etti, gelmeden üç gün önce sevgilisiyle yakalandı, first lady hastanelik oldu, ayrıldılar. Başbakanımız Ukrayna devlet başkanını Ankara’da ağırladı, Ukrayna’da iç savaş çıktı, Ukrayna devlet başkanı canını kurtarmak için Rusya’ya kaçtı. İtalya büyükelçisi, ülkesinin reklamı için Michael Schumacher’in kullandığı ilk Ferrari’yi Ankara’ya getirdi, sergiledi, bir ay geçti geçmedi, Michael Schumacher kafasını kayaya vurdu, hâlâ komada… İngiltere Kraliçesi bizim cumhurbaşkanına şövalye madalyası taktı, İngiliz halkı Avrupa Birliği’ni terk etti.
*
Galiba üç sene önceydi, cumhurbaşkanımızın Hollanda’ya gideceği açıklandı, Hollanda prensi çığ altında kaldı, bitkisel hayata girdi, cumhurbaşkanımız Hollanda’ya ayak bastı, Hollanda hükümeti istifa etti, Hollanda kraliçesi iade-i ziyarete geldi, bizim cumhurbaşkanına Hollanda Aslanı madalyası taktı, prens öldü, kraliçe tahtı bıraktı.
*
Ve dün… Hollanda hükümeti, bizim dışişleri bakanının uçağının Hollanda’ya inişine izin vermedi.
*
Hakikaten çok ayıp ettiler ama…
Maaşallah dediğimiz üç gün yaşıyor birader, naapsalardı yani!
Sözcü

Türkiye-Hollanda Gerginliği: İç Siyasete Oynayan Oportünist İki Hükümetin “Lose-Lose” Çekişmesi
12 Mar, 2017



1. Türkiye Hükümeti hukuku birçok yönden ihlal etti.
a. Devletin kaynaklarıyla bir siyasi parti adına seçime veya referanduma yönelik siyasi faaliyette bulunmak anayasaya, idare ve ceza hukukuna aykırıdır.
b. T.C.Devletinin kendi kanununa göre (298 sayılı Kanun) “Yurt dışında ve yurt dışı temsilciliklerde seçim propagandası yapılamaz” (m. 94/A)
c. Yüksek Seçim Kurulu’nun 15.2.2017 tarihli ve 109 No.lu kararına göre de yurt dışında her türlü propaganda yasaktır.
d. Bir ek bilgi olarak; yurt dışında bulunan elçilik ve konsolosluk mülkünün Türkiye toprağı falan sayılmayıp bulunduğu ülkenin parçası olduğunu; ayrıca yurt dışında görevli bulunan tüm devlet yetkililerinin ülkesi üzerinde bulundukları devletin hukukuna uymakla yükümlü olduklarını belirteyim.
2. Hollanda Hükümeti Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi kurucu değerlerine, Hollanda’nın liberal devlet politikasına aykırı davrandı.
a. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m. 16’da, ifade özgürlüğü ve toplantı özgürlüğü, taraf devletlerin “yabancıların siyasal etkinliklerine kısıtlama getirmelerini yasakladığı anlamında değerlendirilemez” denilse de; bu hükmün mutlak olmadığı ve hakkın tümüyle ortadan kaldırılmasına müsaade etmeyeceği söylenmelidir.
b. Mutlak bir yasağın ölçülü olduğunu söylemek mümkün değildir. Kaldı ki, “kamu düzeni” gibi soyut bir gerekçe gösterilerek başvurulan yasakların inandırıcı bir temele dayandığını söylemek de mümkün değildir. Toplantıların icra edilmesi durumunda ne tür bir somut tehlikeyle karşılaşılacaktı? Böyle bir tehlike olsaydı bile, bunu önlemenin tek ve zorunlu yolu mutlak bir yasak mıydı?
c. Her ne kadar Türk tarafı Hollanda’nın elini zorlasa da, yasağı icra etmek için başvurulan aşırı yöntemler de diplomatik açıdan kaba ve genel olarak hasmane bir görüntü arz etmiştir.
3. Peki sonuç olarak ne oldu?
a. İki hükümet de iç siyaset açısından amacına muhtemelen ulaşmıştır. Hollanda hükümetinin, ırkçı ve faşist Wilders’e karşı oy kazanmış olması muhtemel; Ak Parti’nin de referandumda evet oylarını artırmış olması muhtemel.
b. Fakat her iki devlet de itibar kaybına uğramıştır. Hollanda hükümeti anti-demokratik ve ceberrut bir siyasal iktidar görüntüsü çizmiştir. Türkiye hükümeti ise Türk temsilcilerini “her yerden kovulan, makbul olmayan zararlılar” konumuna düşürmüştür.
c. Çok daha önemlisi, krizin her iki taraf için de siyasi, diplomatik, ekonomik, kültürel vs sonuçları olacaktır. Örneğin, ticari ilişkilerde ve turizmde karşılıklı aksama kaçınılmazdır. Hadi bunlar telafi edilir. Ama çok daha önemlisi, Hollanda’da bulunan çok fazla sayıda Türk (veya Türk asıllı) insanın durumu riske atılmıştır.
SONUÇ: Hükümetler “kazandı” ama bence devletlerine ve halklarına kaybettirdiler! Keza, demokrasiye ve hukuka da… (..)
R.Murat Önok
İlk Kurşun

Yusuf açoğlu’Halndan hükümete iki Hollanda sorusu
12 Mar, 2017

MHP’den ihraç edilen Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, Almanya ve Hollanda ile süren diplomatik krizi değerlendirirken, “Bu devletlerin bakanlara karşı tutumunu tasvip etmek asla mümkün değildir. Şiddetle kınıyorum” dedi. Halaçoğlu, “Türkiye’yi yöneten bugünkü hükümet, kendi çıkardıkları yasadan habersiz midirler ki, oralarda propaganda yapmaya kalkışmışlardır?” ifadelerini kullandı.
MHP’den geçen Cuma günü ihraç edilen Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, 2008 yılında hükümetin Seçim Kanunu’nda yaptığı değişikliği gündeme getirdi. Halaçoğlu, sosyal paylaşım sitesi Facebook’taki hesabına şunları yazdı:
“Şu an Almanya ve Hollanda ile diplomatik kriz yaşanmaktadır. Sebep, 16 Nisan Anayasa oylaması için bakanların orada yaşayan Türklere propaganda yapmak istenmesinden doğmuştur. Tabii olarak bu devletlerin bakanlara karşı tutumunu tasvip etmek asla mümkün değildir. Şiddetle kınıyorum. Ancak Türkiye’yi yöneten bugünkü hükümet, kendi çıkardıkları yasadan habersiz midirler ki oralarda propaganda yapmaya kalkışmışlardır? Zaten Hollanda ve Almanya bunu sebep gösteriyor. Bu durumda insanın aklına yeni bir mağduriyet ve algı operasyonu geliyor. Bu kanunlara birlikte göz atalım ve boş yere dolduruşa gelmeyelim. Yarın bu devletler bu kanun hükümlerini öne sürerlerse ne cevap veririz ve Türkiye ne duruma düşer? Devlet yönetmek öyle belediye yönetmeye benzemiyor. Kanun No: 298 Seçimlerin usulünü düzenleyen kanun. 94 A maddesi 2008 yılında değişmiş. Bu kanuna göre, Yurtdışı seçmenler, milletvekili genel seçimi, Cumhurbaşkanı seçimi ve halk oylamasında oy verebilirler. Yurt dışı seçmenler, sadece seçime katılan siyasi partilere oy verebilirler. Yurt dışında ve yurt dışı temsilciliklerde seçim propagandası yapılamaz. Yine Anayasa’nın 79’uncu maddesi, Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların halkoyuna sunulması, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi işlemlerinin genel yönetim ve denetimi de milletvekili seçimlerinde uygulanan hükümlere göre olur, diyor.”
İlk Kurşun

Yüzde 71 AKP çıkan ilçede “Evet” mitingi
10 Mar, 2017



Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın 5 gün önce Ordu’nun Ünye ilçesinde yaptığı “Evet” mitingine ait fotoğraflar sosyal medyada tartışma yarattı…
Son genel seçimlerde AKP’nin yüzde 71 oranında oy aldığı ilçede Bakan Akdağ’ın “Evet” mitingini yalnızca yaklaşık 200 kişinin izlediği görülüyor. Küçük bir otobüs üzerinden “Evet” konuşmasını yapan Bakan Recep Akdağ’ın bu görüntüsü AKP’lileri de şaşırttı.
Odatv

Uluslararası bir kuruluşun yaptığı son referandum anketi: HAYIR 54.8, EVET 45.2
21.03.2017
CHP Bakırköy Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu son yapılan referandum anketini açıkladı. Uluslararası bir kuruluş tarafından, 1-15 Mart tarihleri arasında Türkiye genelinde 5 bin kişi ile yüz yüze yapılan ankete göre referanduma katılım oranındaki her 1 puanlık artış, hayır oylarına yüzde 1 olarak artış sağlıyor. Ankete göre HAYIR oyları yüzde 54.8 EVET ise yüzde 45.2 çıkıyor. Referanduma katılım oranı ise yüzde 88 bekleniyor.
Yön Haber

Washington Post yazısı: Erdoğan ve Wilders krizden oy kazanmaya çalışıyor
13/03/2017
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Çrş Ekm 25, 2017 9:29 pm tarihinde değiştirildi, toplam 9 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pzr Mar 12, 2017 10:41 pm    Mesaj konusu: Levent Gültekin: Bu sistem Tayyip Bey'e kurulmuş bir tuzak Alıntıyla Cevap Gönder

Levent Gültekin: Bu sistem Tayyip Bey'e kurulmuş bir tuzak
17.03.2017

Gazeteci-yazar Levent Gültekin, anayasa değişikliğiyle ilgili olarak, "Benim kişisel görüşüm bu sistem Tayyip Bey'e kurulmuş bir tuzaktır. Yani Tayyip Bey'i ancak tek adam yaparak yok edebilecekler. Ama sadece Tayyip bey yok olmuyor, ülkemiz yok oluyor" dedi.

Samsun Tabipler Odası'ca düzenlenen 'Türkiye nereye' konferansına konuşmacı olarak katılan Gültekin, anayasa değişikliğiyle ilgili açıklamalarda bulundu.

Anayasa değişikliğinde ülkenin yok olacağını ifade eden Gültekin, "Bunu kime verirseniz verin, bu yetkileri o ülke dağılır. Çünkü önce bu yetkileri alan dağılır. Benim kişisel görüşüm, bu sistem (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan) Tayyip Bey'e kurulmuş bir tuzaktır. Yani Tayyip Bey'i ancak tek adam yaparak yok edebilecekler. Ama sadece Tayyip Bey yok olmuyor. Bizim ülkemizde yok oluyor" diye konuştu.

Anayasanın ülkenin çimetosu olduğunu söyleyen Gültekin, "Yani anayasalar farklı düşünen, farklı inanan ve farklı yaşayan bütün kesimlerin özgürlüğünü, yaşamını, bağımsızlığını ve eşitliğini garanti altına alan hukuki metinlerdir. Eğer biz bu anayasaya bu çimento görevi vermezsek dağılır. Ülkeyi bir arada tutamayız. Bu mümkün değil. Şu anda sadece bir kişinin hukuku korunuyor. O bir kişi bugün Tayyip Bey'dir, yarın başka bir cumhurbaşkanı fark etmez. Sadece bir kişinin ve bizi ömür billah devre dışı bırakıyor" dedi.
Sputnik

"Evet yüzde 50'nin altında Erdoğan çaresiz"
16.03.2017

The Economist'te yer alan makalede çok sert ifadeler kullanıldı. Makalede evet oylarının yüzde 50'nin altında olduğu belirtildi ve bir diplomatın "Erdoğan'ın Hollanda ve Almanya ile kavgaya girmeye karar vermesi, onun ne kadar çaresiz olduğunu gösteriyor" sözlerine yer verildi.

İngiltere'de yayımlanan haftalık The Economist dergisi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Avrupa karşıtı çılgınlığın referandumu kazanmasına yardımcı olacağını hesapladığını" yazdı.

BBC Türkçe’nin The Economist’ten aktardığına göre; "Erdoğan kimsenin farkına varamadığı Nazileri tespit etme yeteneğine sahip gibi gözüküyor" cümlesiyle başlayan makalede Erdoğan'ın "Faşizme karşı mücadelesini genişletmek zorunda kalabileceği", çünkü bakanlarına miting izni vermeyen Hollanda ve Almanya'ya "Nazi kalıntısı" ve "faşist" dedikten sonra Belçika, Danimarka ve Avusturya'dan da benzer açıklamalar geldiği aktarıldı.

Economist'e konuşan Batılı bir diplomat ise "Erdoğan'ın ülkenin en büyük yabancı yatırımcısı Hollanda ve en büyük ticaret ortağı Almanya ile kavgaya girmeye karar vermesi, onun ne kadar çaresiz olduğunu gösteriyor" dedi.

“ŞAKA GİBİ”

Derginin bugün yayınlanan sayısında bulunan makalede şu ifadeler yer aldı:

"Avrupalılar için bu açıklamalar korkunç bir şaka gibi. Erdoğan'ın hükümeti kimseye insan hakları ve demokrasi dersi verecek konumda değil. Ülkede çoğu uyduruk kanıtlarla olmak üzere aralarında yargıçlar, savcılar, Kürt siyasetçiler ve 100'den fazla gazetecinin de bulunduğu 40 binden fazla kişi hapsedildi.

Kısa süre önce yayınlanan bir BM raporu ülkenin güneydoğusundaki Kürt bölgesindeki ayrılıkçı militanlara karşı yürütülen taarruzda Türk güvenlik güçlerini işkence, yargısız infaz ve orantısız güç kullanmakla suçladı.

Ülkede artık protesto gösterileri şiddetle bastırılmıyor, çünkü muhalifler eylem yapmaktan korkar hale geldi.”

"OTOKRASİ İÇİN EL KİTABI"

Venedik Komisyonu’nun raporuna da değinilen makalede "Avrupa Konseyi'nin danışma kurulu olan Venedik Komisyonu ise yeni anayasanın Erdoğan'ın istediği anayasasının otokrasi için el kitabı olduğu sonucuna vardı. Türk yetkililer anayasa değişikliğine karşı çıkanları sıklıkla teröristlerle karşılaştırıyor” denildi.

Hollanda’yla yaşanan kriz hakkında ise dergi şu değerlendirmede bulundu:

"Erdoğan'ın bu krizi bilinçli olarak tetiklediğine dair göstergeler var. Hollandalı yetkililer ülkelerindeki genel seçim öncesi Türk yetkililerden miting yapmamalarını talep etmişti. Seçime bir hafta kala Binali Yıldırım bu talebe uyacaklarını açıkladı.

Fakat Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Hollanda'nın izin vermemesine rağmen Rotterdam'a gitmeyi dayattı. Oysa yurtdışında propaganda yapmak Türk kanunlarına göre de yasadışıydı.

Bu kriz Türkiye'de Erdoğan'ın yelkenlerini doldurdu. Ana seküler muhalefet hükümete destek çıktı, milliyetçiler Hollanda havalimanlarında oturma eylemi çağrısı yaptı. AKP'li bir vekil, bu krizin anayasa değişikliğine desteği iki puan artırdığını söylerken 'Almanya ve Hollanda'ya teşekkür edebiliriz' dedi.”

“ERDOĞAN’IN TUHAF DAVRANIŞLARINDAN BEZDİLER”

The Economist’de yer alan makalede şu ifadeler kullanıldı:

"Avrupalı hükümetler yeni anayasayı tasvip etmeseler de Türklerin oylarını etkileyemeyeceklerini biliyorlar. Ama Erdoğan'ın tuhaf davranışlarından bezdiler.

Avrupalılar ülkesinde muhalifleri bastıran Türk hükümetinin Almanya ve Hollanda'da serbestçe miting yapabilmeyi beklemesine tahammül edemiyor, diyor AB'nin eski Türkiye Büyükelçisi Marc Pierini. Pierini'ye göre Avrupa Konseyi'nin Erdoğan'ı bir daha masaya davet edebileceğini düşünmek zor.

Son anketlere göre Erdoğan'ın anayasasına destek yüzde 50'nin altında dolanmaya devam ediyor. Batılı bir diplomat, 'Erdoğan'ın ülkenin en büyük yabancı yatırımcısı Hollanda ve en büyük ticaret ortağı Almanya ile kavgaya girmeye karar vermesi, onun ne kadar çaresiz olduğunu gösteriyor' diyor.”

Odatv.com

AKP, Avrupa’daki Türkleri ateşe atıyor
12 Mar, 2017



(..)
2008 yılında dünya kapitalizmi yeni bir ekonomik krizin içine girdi. Henüz içinden çıkılamayan 2008 krizi, bilakis her geçen gün ekonomik ve siyasal etkilerini daha da belirgin hissettiriyor. Dağılma aşamasına gelen Avrupa Birliği ise bu etkilerin en belirginleşmiş göstergeleri arasında yer alıyor.
Avrupa, 2008 kriziyle birlikte İkinci Dünya Savaşı öncesi yaşanan siyasal ortamının bir benzerini yaşıyor. Tabi ki analoji(benzetme) üzerinden bir çözümleme yapmak mümkün değil, zira; tarihsel koşullar bütünüyle farklı. Ancak kriz içindeki Avrupa’da, yabancı düşmanlığının artışı ile faşist eğilimli aşırı sağın yükselişi, geçmişle önemli benzerlikler gösteriyor.
Kriz nedeniyle yabancı düşmanlığının hat safhaya çıktığı Avrupa’da bu seferki hedef Yahudiler değildi, yeni hedef Türkler ve Müslümanlardı. Almanya’da Neo-Naziler tarafından her yıl onlarca Türk öldürülüyor, Türklerin evleri ve iş yerleri yakılıyor.
Keza; başta Almanya olmak üzere bütün Avrupa, Müslüman(Arap) mültecilere kapılarını kapattı. ABD’deki ve Fransa’daki “siyah” düşmanlığı yeniden azdı. Batı’daki İslamofobi, artık Batılı devlet adamlarının dillerinde resmi beyanatlara dönüştü. Yeni ABD Başkanı Donald Trump’un Müslümanların ABD’ye girişini engelleyen “vize” skandalı, İslomofobi’nin artık resmen devlet siyaseti haline geldiğini gözler önüne seriyor.
***
Malumunuz, önümüz referandum. AKP; ülke, emperyalist güdümlü terör çetelerinin saldırısı altındayken, halkın ve devletin ciddi ekonomik darboğazlar içine sürüklendiği mevcut koşullarda “başkanlık” telaşına düştü.
Toplumun ve devletin ihtiyaçlarının çok dışında bir siyasal girişim olan “başkanlık sistemi” referandumu, başta geçmişte AKP’ye oy veren kitleler olmak üzere, toplumun bütün kesimleri tarafından ilgisizlikle karşılandı. AKP’nin referandumda “evet” çıkması için yürüttüğü çalışmanın ana eksikliğinin belirttiğimiz genel ilgisizlikten kaynaklanan motivasyon olduğunu daha evvel defalarca belirtmiştik.
Bu ilgisizlik karşısında paniğe kapılan AKP, toplumu ikiye bölmek adına “kendi” kitlesini konsolide(sağlamlaştırma) etmek için çeşitli provokasyonlara ön ayak oldu ve bazılarını ise bizzat kendi tezgahladı. “Hayırcıları” terörist ilan etti.
AKP yöneticilerinin iç savaş tehditleri, TSK’ya türban sokulması, Hande Fırat’ın TSK’ya moral amaçlı yaptığı haberin(“karargah rahatsız”) manipüle edilmesi, Taksim’e cami yapma girişimi, Kadıköy’deki Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin kundaklanması, Melih Gökçek’in halkın silahlandığını iddia ettiği kışkırtıcı söylemleri vb. Bunlara benzer daha birçok halk arasında kamplaşmaya hizmet eden fitne eylemi yapıldı. Ancak bütün bu olanlara rağmen AKP panikledikçe öfkelendi, öfkelendikçe ise yeni “hayırlara” vesile oldu.
***
AKP şimdiye kadar gireceği her seçim öncesinde, siyasal propagandasını dayandırdığı bir “mağduriyet” belirledi. “Mağduriyet” AKP propagandasının olmazsa olmazıydı. Ancak 16 Nisan referandumuna ilişkin sunduğu “mağduriyetler”i halka inandırması artık o kadar kolay değildi. Zira; ne “Kemalist vesayet” kalmıştı ne de “türbanlı bacı”nın mağduriyeti…
Ta ki 2 Mart’a kadar…
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ 2 Mart’ta Almanya’nın Baden-Württemberg eyaletinin Gaggenau kasabasında, AKP Yurtdışı seçim koordine merkezinin organize ettiği başkanlık sistemi üzerine yapacağı bir etkinliğe katılacaktı ancak etkinlik ilgili belediye tarafından iptal edildi.
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin de Köln kentine bağlı Frechen’de yapacağı bir toplantı iptal edildi.
İşte, AKP yeni “mağduriyet”ini bulmuştu. Ve AKP bulduğu çıkıştan ya da gedikten ilerledi:
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, geçtiğimiz cumartesi Rotterdam’a gideceğini duyurdu, Reuters Ajansı’na konuşan Rotterdam’ın Belediye Başkanı Ahmed Ebu-Talep ise Dışişleri Bakanı’nın referandum kampanyası yapmasına izin çıkmadığını açıkladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan olayı duymasıyla açtı ağzını, yumdu gözünü.
Ardından AKP’nin türbanlı bakanı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya, karayolu ile Hollanda’ya gideceğini duyurdu. Bakan Kaya’nın aracı, Rotterdam Başkonsolosluğuna 30 metre kala polisler tarafından durduruldu. İddiaya göre, Rotterdam Başkonsolosu’nun, Bakan Kaya’nın aracına gitmesine izin verilmedi.

***
Öğrendiğimize göre 2008 yılında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla 22 Ocak günü TBMM’ne sevk edilen bir tasarı verilmiş. Tasarının adı “Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”. AKP’lilerin oylarıyla kabul edilip Meclis’ten geçen 298 sayılı bu tasarının 94. maddesi şöyle diyor: “Yurt dışında ve yurt dışı temsilciliklerde seçim propagandası yapılamaz.”
Peki; AKP kendi getirdiği yasayı neden kendisi deliyor?
AKP’nin “iktidarda kalmak için her şey mubahtır” yollu ve hiçbir sınır tanımayan siyasal çıkarcılığının yeni bir biçimiyle mi karşı karşıyayız?
Batı’daki İslomofobi’nin ve Türk düşmanlığının böylesine azgınlaştığı bir dönemde, AKP’nin yangına körükle gitmesinin akla uygun bir tarafı var mı?
Yurtdışındaki Türk vatandaşlarının can ve mal güvenliği,Türk Devleti’nden önce yaşadıkları ülkelerinin anayasalarıyla güvence altındadır. AKP yöneticilerinin ya da hükümet yetkililerinin kullandığı dil ise Avrupa’da günden güne daha da azmanlaşan yabancı düşmanlığına hizmet ediyor ve Avrupa’da yaşayan Türk vatandaşlarını zor durumda bırakıyor.
AKP; “başkanlık” motivasyonu için yurtiçinde bulamadığı “mağduriyet”i yurtdışında buldu. Avrupalı ülkelerin küstahlığı ve AKP’nin içi boş hamaset dolu söylemleri arasına sıkışan Avrupa’daki Türk vatandaşlarımızı önümüzdeki süreçte oldukça zor günler bekliyor. Erdoğan buradan “kükredikçe” Özgürlük Partisi (PVV) lideri Geert Wilders Hollanda’dan ellerini ovuşturuyor.

***
Yıllarca Avrupa Birliği’ne girme aşkıyla Türkiye’nin bağımsızlığından ödünler veren, Ankara gönlerine Kürdistan bayrağı çeken, Ege’deki Türk adalarındaki Yunanistan baskısına ses çıkaramayan AKP’nin şimdilerde Batı’ya karşı verdiği milli pozlar; gerçekçi olmayan, bayağı ve popülist söylemlerden ibarettir.
İktidarda kalmak için Türk Milleti’ni ateşe atanlar ancak geçici zaferler kazanırlar. AKP, Avrupa’daki Türk vatandaşlarını tehlikeye atacak söylemlerde bulunarak kabaran suç dosyasına bir yenisini daha eklemiştir.

Kerem Yıldırım/Aydınlık

Le Monde Avrupa’ya seslendi: ‘Mağduru oynayan’ Erdoğan’a akıllıca yanıt verilmeli
13/03/2017



Fransa’nın saygın gazetelerinden Le Monde, Hollanda ile başlayan krizde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘mağduru oynadığını’ belirterek, Avrupa’nın ‘akıllıca’ yanıt vermesi gerektiğini yazdı.

Gazetede bugün yayınlanan başyazıda Erdoğan’ın yaklaşan referandum öncesinde yurt dışında yapılması planlanan referandum toplantılarında sadece ‘Evet’ oyunu anlatmayı amaçlamadığı, aynı zamanda Avrupa’ya hoş görülmeyecek biçimde hakaretler ederek milli bir duyarlılık oluşturmaya çalıştığı kaydedildi.

Le Monde, başkanlık sistemine geçilmesini öngören anayasa değişikliğiyle Erdoğan’ın güçlerinin daha da artacağını, Türkiye’nin de diktatoryal bir Ortadoğu yönetim modeline geçeceğini vurguladı.

‘Ülkesinde mağduru oynuyor’

Yine de referandumda ‘Evet’ ve ‘Hayır’ oylarının birbirine hayli yakın olduğunu belirten Le Monde, bu nedenle AKP’nin tüm oyların hesabını yaptığını ve daha fazla kişiyi ‘harekete geçirmek’ için Avrupa’daki seçmenlere ağırlık verdiğini hatırlattı.

Başyazıda şu ifadeler kullanıldı: “Türk cumhurbaşkanı, son günlerde bakanlarını kampanya yapmaya Almanya ve Hollanda’ya ya da Avrupa’da başka bir yere gönderip karşılaştıkları güçlüklere aşırı tepki göstererek ne yaptığını iyi biliyor. Ülkesinde mağduru oynuyor, en çok seçmeni toplayabilsin diye ‘islamofobik’ ve ‘kibirli’ Avrupalılara karşı milli gururu okşuyor. Ayrıca Türkiye’de Avrupa düşmanlığını tetiklemek istiyor.”

‘Erdoğan çok ileri gitti’

Le Monde, ‘provokasyon serisi’ olarak tanımladığı “Batı’da hala Nazizm yaşıyor”, “Lahey faşizmin başkenti” gibi yorumların Avrupalılara karşı hoş görülemeyecek hakaretler olduğunu belirtirken şöyle yazdı: “Erdoğan muhtemelen çok ileri gitti. Avrupa Birliği bunu yok sayıp, muhataplarının hassasiyetleriyle ve tarihi inkarcılıkla oynayan bir adamla ilişkileri ‘normal’ tutabilir mi? Avrupa Birliği Hollanda’yı yaptırımla tehdit eden Erdoğan’ın Türkiye’sine müsaade edebilir mi? Cevap, hayır.”

‘Avrupa sağlam ama akıllıca bir yanıt vermeli’

Türkiye’nin ne coğrafi sorunlarının, ne mağduru olduğu ‘terörizm’in, ne Suriyelilere kapılarını açmasının, ne de referandum kampanyasının Erdoğan’ın davranışlarını haklı çıkarabileceği belirtilen başyazıyı şu satırlarla noktalandı : “Avrupa Erdoğan’a sağlam bir yanıt vermek zorunda. Ama akıllıca olmalı. AKP’nin Avrupa’daki seçim toplantılarını yasaklamak, Erdoğan’ın kendi ülkesinde ifade özgürlüğüne karşı devam eden baskı politikalarını güçlendirmenin ötesine geçmez.”

Diken

Sağım solum, "Lalem", "Nazim"
GÜVEN GÜRKAN ÖZTAN
13.03.2017

Referandum yaklaşırken nur topu gibi bir krizimiz oldu. Yıllardır kriz yönetimini değil "kriz ile yönetmeyi" düstur edinmiş iktidar, bir milliyetçi manipülasyon uğruna Ortadoğu'da "hamle" yapacak derken bombayı Batı'da patlattı. Malum ilk gövde gösterisi Kardak'ta cereyan etmişti. Komutanların her nedense "birden" aklına Kardak düştü; Çiller'i andıran bir çıkartma yapıldı. Fakat gerilim beklendiği kadar uzun sürmedi. Sonra imdada Almanya ve Hollanda yetişiverdi.

Sağ popülist siyaset, birbiriyle kavga eder gibi yapıp biri diğerinin ekmeğine yağ sürmeyi seviyor malum. Bakanların "kapıda kalması" heyecansız, moralsiz evet kampanyası yürüten Saray-AKP-Bahçeli'ye altın tepside adrenalin aşısı sundu. "Her nasılsa" OHAL'de sokaklar bir gecede "şenlendi". İktidar şimdilerde bu atmosferi evet'e tahvil etmenin peşinde.

Saray tarafından Nazi ilân edilenlerin listesi her gün kabarıyor. Ama şurası gerçek, burada "gevşek" kullanılan Nazi yakıştırması Nazizmi en büyük tehlike gören Batı'da alelade bir itham olarak değerlendirilmiyor. Bir de bu suçlama, idam vaatlerinin kol gezdiği, muhaliflerin hapiste tutulduğu, tasfiyelerin sürdüğü, Kavgam'ın defalarca çok satan listesine girdiği Türkiye'den gelince trajikomik bir hale bürünüyor.

Medeniyetler ittifakı, BOP falan derken sırtını Suudi ve Katar sermayesine dayayıp bölgede emperyalizmin taşeronluğunu yapan iktidardan "dik duruş" ve anti-emperyalizm çıkaran AKP'li kalemşorlara İsrail ve Rusya krizi sonrasındaki tornistanları ve de Trump'dan medet ummaları hatırlatalım. İçi boş bir Batı karşıtlığı kısa vadede siyasi prim yapsa da sonu politik ve ekonomik hüsrandır.

Sağın iç kavgası

Bütün bu manipülasyonlara rağmen Türkiye sağının Saray'da "birleştirilmesi" projesi şimdilik alıcı bulamıyor. MHP'li muhalifler, Saadet Partililer, eski merkez sağ partilerin bakiyesi küçük partiler tek adamda "birlik" tuzağına düşmediler. Çünkü 16 Nisan'da "evet" çıkması halinde Saray-AKP dışında hiçbir sağ aktörün memleket sathında siyaset yapamayacağını biliyorlar. Her ne kadar BBP Genel Başkanı Destici evet diyeceklerini ilan etse de BBP cephesi karışık. Kısa bir süre önce partinin Yüksek İstişare Kurulu Başkanı dayatılan değişikliğin "Erdoğanist bir rejim değişikliği" olduğunu söyledi. Ökkeş Şendiller başta olmak üzere birçok BBP'li isim "hayır" diyeceklerini duyuruyorlar, istifalar ise peşi sıra geliyor. Yani MHP'deki çatırdamanın bir benzeri BBP'de de yaşanıyor.

Bahçeli, tabandaki bölünmeyi kontrol edemediği için "eski yöntemlere" başvurmaktan çekinmiyor. Zamanında ülkücüleri "sokaktan uzaklaştırdığı" için liberal köşeyazarlarının övgülerine mazhar olan Bahçeli, şimdilerde muhaliflere karşı yürütülen linç kampanyasını ellerini ovuşturarak izliyor. Hatta izlemekle kalmıyor "ülkücü işini yarım bırakmaz" diyerek alenen teşvik ediyor. Bahçeli'nin tavrı partili muhaliflerle sınırlı kalmayan bir saldırı dalgasını cesaretlendiriyor. Faşist saldırılar kampüslere, meydanlara sıçrıyor.

16 Nisan'dan sonraki süreçte Türkiye sağı yıkılıp yeniden kurulacak. Birileri moloz altında kalacak birileri yeni yapılanmanın başını çekecek. Sağda yeni bir 'merkez' kurulacak ve küskünler, muhalifler ve galipler orada konumlanacak. Şimdiden ipi kimin göğüsleyeceğini söylemek kolay değil. O yüzden sermaye ve liberaller pusuda, siyasi yatırım yapacakları ismi, oluşumu seçmek için referandumu bekliyor.

Sokak sokak, semt semt

Sağ parçalanırken sol cenahta durum nasıl? Bu sorunun cevabı önümüzdeki on yılda nasıl bir Türkiye'de yaşayacağımızı belirleyecek. Referandum sonucu CHP'nin ve HDP'nin kaderini de belirleyecek. 16 Nisan akşamı, CHP yönetimi en ciddi sınavını geçip geçemediğini görecek. En önemli isimleri hapiste olan Kürt siyasi hareketinin durumunu da Kürtlerin yoğun olduğu şehirlerde sandığa gidiş oranları belirleyecek.
(..)
Birbirimize ihtiyacımız var. Çünkü biliyoruz ki referandumdan ne sonuç çıkarsa çıksın 17 Nisan'da mücadelenin çok daha sert olduğu bir Türkiye'ye uyanacağız.

BiRGün

Trump, Erdoğan'a gelme demiş
13.03.2017



Yeni ABD Başkanı Donald Trump ile ilk fırsatta görüşmek istediğini birçok defa açıklayan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, referandum öncesinde Washington’dan beklediği daveti alamadığını belirtti.

Cumhuriyet'in haberine göre; Erdoğan, “Yeni ABD yönetimiyle görüşme referandum sonrasına mı kaldı? Rakka konusunda bir gelişme var mı?” sorusuna şöyle yanıt verdi: “ABD’de, seçimlere 60 gün kala o ülkelerden gelen siyasetçilerle özel görüşmeler yapmama gibi bir teamülleri olduğunu aktardılar. Ondan dolayı da görüşmenin nisandaki halk oylamasından sonraya kalacağı izlenimi edindik.”
BirGün

'Hayır' diyen Çiğdem Akdemir, Bengütürk'ten kovuldu!
13.03.2017



Başkanlık sistemine 'hayır' diyen Genel Yayın Yönetmeni Murat İde'nin gönderilmesinin ardından, ekran yüzü Çiğdem Akdemir ile de aynı sebepten yollar ayrıldı.

MHP'de 'görevden alma' faaliyetleri teşkilatlardan medyaya sıçradı...Başkanlık sistemi karşıtı tutumuyla bilinen Bengütürk'ün eski Genel Yayın Yönetmeni Murat İde, Devlet Bahçeli'nin talimatıyla görevinden ayrılmak zorunda kalmıştı. Medyaradar'ın haberine göre; 'görevden alınanlar' zincirine bir halka da Bengütürk'ün ekran yüzü ve bir dönem Ortadoğu Gazetesi'nde yazan Çiğdem Akdemir eklendi. Bengütürk'te 6 yıldır ekran yüzü olarak görev yapan Çiğdem Akdemir'le de yollar ayrıldı.Başarılı ekran yüzü ile yolların ayrılmasının altında yatan sebebin Akdemir'in sosyal medya hesabından refarandumla ilgili paylaşımların olduğu belirtiliyor.İşte Akdemir'in Twitter paylaşımlarından bazıları:Kaynak: 'Hayır' diyen Çiğdem Akdemir, Bengütürk'ten kovuldu!



Yeni Çağ

AKP'li 20 kişilik grup 'Hayır' için çalışan gençlere saldırarak linç etti
14-03-2017



Tekirdağ'ın Çerkezköy ilçesinde AKP İlçe Teşkilatı’na mensup yaklaşık 20 kişilik bir grubun, Veliköy’de referandum çalışması kapsamında ‘Hayır’ broşürü dağıtan 2 gence saldırarak linç ettiği bildirildi.

‘Hayır’ çalışması yapan gençlere saldıran AKP’li grubun, AKP İlçe Yöneticisi S.A.’nın ‘Bu kadar yeter’ demesinin ardından gençleri dövmeyi bıraktığı belirtilirken, ardından yine AKP İlçe Yöneticisi S.A.’nın talimatıyla gençleri seçim otobüsüne bindirerek hastaneye götürdükleri iddia edildi.

AKP’lilerin hastanede gençlere şikayetçi olmamaları yönünde baskı yaptığı belirtildi.

‘BU KADARI YETERLİ’

Yerel basında yer alan habere göre, ‘Hayır çalışması yapan gençlerin AKP’li yaklaşık 20 kişilik bir grubun saldırısına uğradığını belirten görgü tanıkları, saldırı esnasında AKP İlçe Yöneticisi S.A.’nın da orada bulunduğu ve bir süre sonra saldırıyı gerçekleştiren gruba, ‘Bu kadarı yeterli, artık bırakın’ dediğini ifade ettiler.

AKP’NİN OTOBÜSÜYLE HASTANEYE GÖTÜRDÜLER

Öte yandan görgü tanıkları, gençlerin dövülmesine göz yuman AKP İlçe Yöneticisi S.A.’nın, daha sonra yaralanan gençleri AKP Seçim otobüsüne bindirerek Çerkezköy Devlet Hastanesi’ne götürdüğünü ifade ettiler.

‘ŞİKAYETÇİ OLMAYIN’ BASKISI

Konuyla ilgili bir basın açıklaması yayınlayan CHP İlçe Teşkilatı, AKP’nin seçim otobüsüyle Devlet Hastanesi’ne götürülen gençlere şikayetçi olmamaları yönünde baskı yaptıklarını iddia etti.
İlerihaber

Özdil'den bomba iddia: Bu “milli mağduriyet” reklamı hangi muhteşem öngörüyle çekildi
14.03.2017

Yılmaz Özdil, son günlerde çok konuşulan Hollanda krizi ile ilgili bomba bir iddiada bulundu.

Sözcü Gazetesi yazarı Yılmaz Özdil bugünkü köşesinde "Kehanet" başlıklı bir yazı yazdı. Son günlerde çok konuşulan Hollanda krizi ile ilgili bomba bir iddiada bulundu.  Özdil'e göre bakanların yaşadığı mağduriyet daha önceden planlanılmıştı. 

İşte Özdil'in o yazısı:

Sayın hükümetimiz, referandum kampanyası için çok enteresan bir reklam filmi çekti. Henüz seyretmediniz. Muhtemelen bu ayın son haftasında vizyona girecek.Reklam, stadyumda çekildi. Milli maç oynanıyor. Rakip takım çirkef…Habire faul yapıyor. Tekme atıyor. Elle oynuyor. Kuralları ihlal ediyor. Hakem hiç oralı olmuyor. Hakem bildiğin şerefsiz. Her ne olursa olsun rakip ülkenin lehine, bizim aleyhimize düdük çalıyor, göz göre göre taraf tutuyor, haksızlık yapıyor. Türkiye'yi resmen katlediyor. O da ne? Sevimli mi sevimli küçük bir kız çocuğu koşarak sahaya giriyor. Türk bayrağı gibi, kırmızı beyaz giyinmiş. Şak…

Hakeme kırmızı kart gösteriyor.

Haysiyetsiz hakem şoke oluyor. Rakip takım buz kesiyor. Farklı kulüplerin formalarıyla tribünleri dolduran gurbetçilerimiz coşkuyla ayağa kalkıyor. Milli duygular kabarıyor. Ağlayanlar oluyor. Küçük kızın tertemiz vicdanı ve cesareti, Türkiye düşmanı hakemi de yeniyor, faullü oynayan rakip ülkeyi de yeniyor.

Böylece, Türk milleti kendisine karşı birleşen Avrupalıları dize getirmiş oluyor. Yabancılar kaybediyor. Türkiye kazanıyor. Reklamın özeti bu.

Şimdi sıkı durun…

Ne zaman çekildi bu reklam?

Tee şubat ayı başında çekildi. Tam tarih vermek gerekirse, asrın liderimiz henüz referandum kararını onaylamadan bir hafta önce çekildi.

Soru şudur…

Ortada fol yok yumurta yokken, şubat ayı itibariyle Hollanda ve Almanya'yla aramızda hiçbir sorun yokken, kriz emaresi yokken, hükümetimizin Avrupa'da mağdur edileceğine dair en ufak bir sinyal yokken, hatta bu konuda beklenti yokken, ihtimal bile yokken…

Tee şubat ayı başında bu “milli mağduriyet” reklamı hangi muhteşem öngörüyle çekildi?

Tee bir buçuk ay sonra Avrupa sahalarında mağdur edileceğimiz, tee bir buçuk ay önceden nasıl tahmin edildi?

*

Milli kriz yokken, milletimize haksızlık yapan Avrupalılara karşı, milli vurgusuyla, milli duygulara hitap edecek şekilde reklam çekilmesi, üstelik, tam isabetle milli krize denk getirilmesi…

Tatlı bir tesadüf müdür, geleceği görebilme yeteneğiyle kehanet midir?

Ayrıca…

Almanya'dan karayoluyla Hollanda'ya geçen ve mağdur edilen kadın bakanımız, karayoluyla döndüğü Almanya'dan Türkiye'ye nasıl geldi? Spor bakanımız için tahsis edilen özel uçakla Köln'den geldi. Spor bakanımız da Köln'de miydi yani? Köln'deydi.

E o halde…

Hadise çıkacağı belliyken, polisin müdahale edeceği belliyken, neden erkek bakanımız değil de, kadın bakanımız gitti Hollanda'ya? Veya neden, hem kadın hem erkek bakanımız birlikte gitmediler?

*

Tıpkı reklamdaki gibi… Yürekli kız çocuğunun milli mağduriyete müdahale etmesi gibi… Kadın bakanımızın milli mağduriyet kahramanı olması ne mucizevi değil mi?

Kaynak: Yeni Çağ

“KRİZ” İLE KERİZ AVLAMAK
Mehmet KARATEPE
14 Mart 2017

Damat Ferit’ten bugüne “Türk dış politikası” hiç bu kadar ACZİYET içinde kalmış mıydı? Rezil oluyoruz. “İtilmiş-Kakılmış” muamelesi görüyoruz. Fakat buna sebep olanların rezil rüsvâ olmak gibi bir derdi olmadığı açık. Hatta içten içe bu olanlardan mutluluk duydukları belli. Bazıları sevincini içinde saklamıyor. Bugün Milli Gazete’de yer alan bir haber:

“AK Parti İzmir Milletvekili Hüseyin Kocabıyık, Almanya ve Hollanda ile Türkiye arasında yaşanan krizin ardından “Almanya’ya Hollanda’ya hep kızmayalım. Belki azıcık teşekkür de etmeliyiz. Evet oylarına en az iki puan katkı yaptılar” dedi.” (1)

AKP’li vekil bu sözleri A Haber adlı yandaş kanalda yayınlanan “Kadraj” programında söylüyor. Yine Milli Gazete’den: “Benzer bir açıklama daha önce de Avrupa Birliği Bakanı Ömer Çelik’ten gelmiş, Çelik Hollanda’nın Mevlüt Çavuşoğlu’nun uçuş iznini iptal etmesine ilişkin “Bu tavırla kararsız vatandaşlarımızın bile kararını ‘Evet’ yönünde netleştirmiş oldu.” demişti.”

Demek ki, bu durum AKP’nin istediği bir şey… “Kriz” ile keriz avlamak diyebiliriz. “Bakın, Avrupa bize karşı. Haçlılar da “hayır” diyor.“ Kaç miting bu söylemin kazandıracağı oy kadar getiri sağlar? Onların dört sene sırtını sıvazlayan Avrupa ülkelerinin her seçim öncesi bir sürtüşme sahnesinde boy göstermesi tesadüf mü? Misâl, Almanya… Bu coğrafyada Batı ile çatışanların puan kazanacağını bilmiyor mu? Çoğumuzdan daha iyi biliyor. Genlerimizi çözmüşler. Öyleyse niye çatışmak için seçim önlerini seçiyorlar?

Çünkü Batı bunların varlığından hoşnut. “Ne istediler de vermedik” sözü en çok bunlarla batılılar arasındaki ilişkiye yakışıyor. Her istediklerini alıyorlar. Alın size “mülteci” konusu… Kayseri pazarlığı yapıp iflâs etmek…

Hollanda’da seçim olduğunu ve Türk karşıtlığının prim yaptığını düşünür isek, Hollanda sağcıları ve AKP’yi reyting olsun diye canlı yayında kavga edip, program bitimi kadeh tokuşturan kolpacılara benzetebiliriz.

AKP 15 senedir mağduru oynayarak seçim kazanır. Hollanda krizi üstüne bunun dışında yapılacak her yorum oltaya gelmektir.

Bunların kurmaca olması yaşananları rezalet olmaktan çıkarmaz. Rezaletin daniskasıdır. Türklük tekmeleniyor. Onların ayıbından bizim boynumuz bükülüyor. “Oyu alalım da, isterlerse anamıza sövsünler” mantığı ki, bu yaşananlar sövülmekten beter.

Bunlar bizi dışa karşı ilk defa rezil rüsva etmiyor. Çuval hadisesini millî mesele yapmayanların, Hollanda’ya hamaset okumaları soytarılıktır.

Haçlı Diyenler Erdoğan’ı Yalanlıyor

Hollanda’nın Türk bakanı sınır dışı etmesi sonrası bunun üstünden Haçlı Seferi söylemi geliştiren, “Haçlılara karşı evet” cephesine çağıranlar, Erdoğan’ı yalancılıkla suçladıklarının farkında mı? 2011 Strasbourg konuşmasında Erdoğan, internette videoları mevcut olan şu konuşmayı yaptı:

“Haçlı Seferleri tarihi, sadece savaşlar, çatışmalar tarihi değil, aynı zamanda bir kültürel etkileşim, yakınlaşma, birbirini doğrudan tanıma tarihidir.(…)Tarihi, artık savaşlar, çatışmalar, kamplaşma ve kutuplaşmalar üzerinden okuyamayız. Tarihi savaşlar üzerinden okuyanlar, geleceği barış üzerine inşa edemezler. Haçlı Seferlerini derin hafızasından silemeyenler, kendi toplumlarına da bölgelerine de dünyaya da barış ve hoşgörü vaat edemezler.” (Recep Tayyip Erdoğan)

Haçlı meselesinin ne olduğunu önce Erdoğan ile çözüme kavuşturup, daha sonra bizim desteğimizi istemeleri daha akıllıca olur.

Bir soru:

Hollanda’da mitingi “hayır” diyenler düzenlese ve benzer muamele görseydi, yine devlet olarak teyakkuza geçer miydik? O mitingi tertip edenler, Türkiye’yi zor duruma düşürmekle, provokasyon yapmakla mı suçlanırdı?

“Nazi” Ne Demek:

Devlet demek AKP demek değil ise, devlet referandumda niye taraf? Elçilikler, konsolosluklar propagandaya niye alet ediliyor? Devlet ile AKP aynı anlama geliyorsa, Almanya’yı “Nazi” olmakla neden suçladınız? Partiye karşı çıkanın devlete karşı çıkıyor sayılması Nazi Partisi’nin kuralıdır. Kaldı ki Almanya’ya “Nazi” ve “faşist” suçlaması yapanların, bunu soykırımcı-işgalci İsrail lehine sürdürdüğü nasıl görülmez?

Muhalefete düşen:

Saadet Partisi üstüne düşeni yapmıştır. AKP’nin planı bu referandumu laik solcu kesimle İslamcı -milliyetçilerin kör dövüşü noktasına getirip, bütün sağ cepheyi yanına çekmekti. Saadet Partisi’nin “HAYIR” kararı bu oyuna çomak soktu. Etrafta “İrancı – Şiî Saadet” çığırtkanlığı yapanlara aldırış edilmesin. Bu çığırtkanlara iki sorum var:

1- Saadet tıpkı MHP gibi evetçi olsaydı, seçim süresi boyunca yine bu tür eleştiriler yapar mıydınız?
2- O kadar mezhebinize bağlı iseniz, Erdoğan’ın mezhep karşıtı sözlerini niye eleştiri konusu etmiyorsunuz? “Ne sünni, ne şiiyim” diyen Saadet Başkanı değil, Erdoğan’dır. Saadet’in ehl-i sünnet hassasiyeti ile AKP kadrolarını karşılaştırın, gerçek ortaya çıkar.

Saadet Partisi muhalefet olarak sınıfı geçmiş, kazanmıştır. Şimdi CHP’yi bekleyen bir vazife vardır. Mitinge izin vermeyeceğini açıklayan bir ülkede miting tertiplemeye kalksın ve krize sebep olsun. Böyle bir kriz çıkartmadıkları sürece AKP’nin suç ortağı olurlar.

Böyle Nereye

Türk Dış Politikası için Fatma Sibel Gürcihan yazmıştı:

“-Tedariksiz hacete giden, domala domala taş arar.”

Zevahiri kurtarmak için ulu orta pislemeye iyi alıştılar. Ama nereye kadar? Silmeye taş bulamadıklarında ne olacak?

Allah Türk’ü korusun ve sonunu HAYR’EYLESİN.

Adımlar dergisi

Bülent Serim: Yeni sistemde Cumhurbaşkanı yargılanabilir mi
13.03.2017

Bilindiği gibi yetki ve sorumluluk ayrılmaz ikilidir.

Anayasa değişikliğiyle getirilen tek adam sisteminde, Devlet kudretini oluşturan tüm yasama, yürütme ve yargılama yetkileri tek adamda toplanmaktadır.

-Yürütme, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın da üstüne basa basa vurguladıkları gibi tek adamda olacaktır.

-Yasama, tek adam aynı zamanda bir siyasal partinin genel başkanı olduğu ve Siyasi Partiler Yasası uyarınca milletvekillerini kendisi belirlediği için, eğer partisi Meclis’te çoğunluğu elde ederse, bizdeki biat kültürünün uzantısı olan katı parti disiplininin de yardımıyla tek adamın buyruğunda olacaktır.

-Yargı, iki çatı örgüt olan Anayasa Mahkemesi ile Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun tüm üyelerini doğrudan tek adam ya da buyruğunda olan Meclis seçeceği için, yine tek adamın güdümünde olacak, onun isteği dışında karar veremeyecektir.

Kısaca başta da belirtildiği gibi Devlet kudretine ilişkin tüm yetkiler tek adamın eline verilecektir.

Peki, bunun karşılığında bu tek adamın sorumluluğuna ilişkin düzenlemelere yer verilmiş midir?

Bu soruyu siyasal ve hukuksal yönden yanıtlamak uygun olacaktır.

SİYASAL SORUMLULUK

Değişikliği anlatabilmek için önce mevcut kurallardan söz etmek gerekir.

Anayasa’nın 8. maddesine göre, yürütme organı Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu’ndan oluşmaktadır. Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk Milleti’nin birliğini temsil ettiği için yürütmede tarafsız kanadı; Bakanlar Kurulu ise siyasal kanadı temsil etmektedir.

Cumhurbaşkanı tarafsız olduğu için 105. maddede siyaseten sorumsuz kılınmıştır. Buna karşılık siyasal sorumluluk, Bakanlar Kurulu’na yüklenmiştir.

Anayasamıza göre Bakanlar Kurulu’nun siyasal sorumluluğu Meclis’e karşıdır. Bakanlar Kurulu Meclis’e hesap vermek zorundadır.

Meclis, güvenoyu (m.110) ve gensoru (m.99) yoluyla Bakanlar Kurulu’nu siyaseten denetler. Önce kuruluşunda Bakanlar Kurulu’nu ve onun programını denetleyip, güvenoyu vererek göreve başlamalarını sağlar; sonra da görev sırasında Başbakan ve bakanlar hakkında gensoru vererek, onların göreve devam edip edemeyeceklerine karar verir.

**Yeni düzenlemede Bakanlar Kurulu kaldırılmakta, Cumhurbaşkanı tek başına yürütme yetkisini elinde bulundurmakta, üstelik bir siyasal partinin genel başkanlığını da yürüterek tarafsızlığını yitirmekte, siyasal kimlik kazanmaktadır.

Anayasa değişikliğinde, Bakanlar Kurulu’nun yerine geçmesine karşın Cumhurbaşkanı’nın siyasal sorumluluğuna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Tam tersine, Anayasa’nın 87. maddesinden Meclis’in denetleme yetkisi, 98. ve 99. maddelerinden gensoru ve 110. maddesinden de güvenoyu çıkarılarak, Cumhurbaşkanı siyaseten sorumsuz kılınmıştır.

Yalnız Anayasanın 117. maddesinde, “milli güvenliğin sağlanmasından ve silahlı kuvvetlerin yurt savunmasına hazırlanmasından” Cumhurbaşkanı’nın TBMM’ne karşı sorumlu olduğu yazılıdır. Bu madde nedeniyle Cumhurbaşkanının bu yönden sorumluluk taşıdığı ve Meclis’e hesap vereceği sanılırsa da, bu yanlıştır. Meclis’in denetim yetkisi elinden alındığından ve denetim yolu bırakılmadığından bu sorumluluğun denetimi ve yaptırımı yoktur.

Cumhurbaşkanı yürütme yetkisini tek başına elinde bulundurduğuna göre, aslında yeni düzenleme ile yürütmenin yasama karşısında sorumsuz kılınması söz konusudur.

Bu durum anayasa değişikliğine ilişkin gerekçede açıkça ifade edilmiş ve Cumhurbaşkanının Meclis denetiminden uzak tutulduğu, yalnızca halka karşı sorumlu olduğu belirtilmiştir.

Kısaca siyasal yönden sorumsuz ve denetimsiz bir tek adam yaratılmaktadır.

HUKUKSAL SORUMLULUK

**Yine değişikliği anlamlı kılabilmek için önce mevcut durumu özetlemek gerekir.

Mevcut kurallarda, yürütmeyi oluşturan tarafsız Cumhurbaşkanı ile Bakanlar Kurulu’nun hukuksal sorumlulukları ayrı ayrı düzenlenmiştir.

Anayasa’nın 105. maddesine göre, Cumhurbaşkanı yalnız “vatana ihanetle” suçlanabilmekte ve yargılanabilmektedir.

İşlediği bireysel suçlar nedeniyle de, genel kurallara göre, Cumhurbaşkanlığı görevi sona erdikten sonra soruşturulup, yargılanabilmektedir. Hatta Cumhurbaşkanı’nın anayasal dokunulmazlığı bulunmadığı için, görevi sürerken de yargılanabileceğini iddia eden görüşler vardır.

Bakanlar Kurulu’nun hukuksal sorumluluğu ise Anayasa’nın 100 ve TBMM İçtüzüğü’nün 107. maddelerinde düzenlenmiştir. Maddelere göre; Meclis soruşturması yoluyla önceki ya da görevdeki Başbakan ya da bakan/bakanlar,

-Bakanlar Kurulu’nun genel siyasetinden ya da

-Bakanlıkların görevleriyle ilgili işlerden dolayı,

Görevleri sırasında işledikleri cezai sorumluluk gerektiren fiilleri nedeniyle soruşturulup, Yüce Divan’da yargılanabilmektedirler.

Meclis soruşturmasının açılabilmesi için en az 55, Yüce Divan’a sevk için de en az 276 oy gerekmektedir.

**Yeni düzenlemede Bakanlar Kurulu ve Başbakanlık kaldırıldığı için yalnızca Cumhurbaşkanı ile bakanların hukuksal sorumluluğuna yer verilmiştir.

105. maddenin yeni düzenlemesine göre, Cumhurbaşkanı, “bir suç işlediği iddiasıyla” Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından soruşturulup, Yüce Divan’a sevk edilebilir.

Düzenlemenin iyi yanı, daha önce Cumhurbaşkanı’nın cezai sorumluluğu yalnızca “vatana ihanet”le sınırlı iken, yeni düzenlemede “her türlü suçun” cezai sorumluluk kapsamına alınmasıdır.

Görevden doğsun doğmasın tüm suçlar sorumluluk kapsamına alınmış ve soruşturup Yüce Divan’a sevk yetkisi Meclis’e verilmiştir.

Düzenlemenin kötü yanı ise; sorumluluğun gereğini yerine getirmenin sayısal olarak neredeyse olanaksız kılınması ve kişisel suçların da kapsama alınmasıdır.

Cumhurbaşkanı hakkında soruşturma açılmasını istemek için en az 301, soruşturma açılabilmesi için en az 360, Yüce Divan’a sevk edilebilmesi için de en az 400 oya gereksinim vardır. Bu sayılar bulunamayacağı için, sorumluluğun yaptırımla sonuçlandırılması neredeyse olanaksız kılınmıştır.

Üstelik Cumhurbaşkanı’nın kişisel suçları da bu kapsamda olduğundan, (en uç örneği verirsek) örneğin Cumhurbaşkanı bir kişiyi öldürse bile, 400 oy bulunamazsa onu yargılamak mümkün olamayacaktır.

Kendi partisinin milletvekillerinin “yeniden listeye girememe kaygısıyla” oy vermekten kaçınacakları açıktır. Ayrıca Cumhurbaşkanı’nın “Meclis’i fesih” yetkisini kullanıp, yargılanmaktan kurtulabileceği de gözden uzak tutulmamalıdır.

Kaldı ki, Meclis’te “yargılansın” kararı çıksa bile, yargılanacağı yer Yüce Divan olduğundan ve Yüce Divan görevi yapan Anayasa Mahkemesi üyelerini Cumhurbaşkanı atadığından, bu yargılamanın adalete uygun yapılacağı kuşkuludur.

Cumhurbaşkanı hakkında, görevi bittikten sonra da görev dönemine ilişkin cezai sorumluluğu konusunda aynı kurallar uygulanacaktır.

Yani “tek adam” sisteminde, Cumhurbaşkanı’nın kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm, göstermelik bir cezai sorumluluğu söz konusudur.

Unutulmamalıdır ki, sorumluluk ve denetimin olmadığı bunca yetki, yetkiliyi çıldırtacaktır.

Odatv.com

Ümit Özdağ, AKP’nin referandum öncesi ne yapacağını açıkladı
14 Mar, 2017



Gaziantep Bağımsız Milletvekili Ümit Özdağ, “Önümüzdeki günlerde önümüze yeni bir tür olarak sahte mağduriyetler ve sahte zaferler gelecek. Mesela ayın 16’sından önce bir terör örgütünün önünden tarihte ilk defa yapılan türbe kaçırma operasyonuyla Türkiye’ye getirilen devletimizin kurucusunun dedesinin mezarının tekrar eski yerine götürülmesi planlanıyor” dedi.

Hatay’a gelen Gaziantep Bağımsız Milletvekili Ümit Ödağ, Gazeteciler Cemiyeti’nde basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Hollanda ve Almanya ile yaşanan gerilime değinen Özdağ, şunları söyledi:

“Yetkililer bu referandum sürecinin bir parçası olarak arayış içindeyken, sahte bir mağduriyet arayışı, ortaya Almanya ve Hollanda’yla ‘kayıkçı kavgası’ şeklindeki krizleri çıkardırlar. Ancak bunları çıkarırken Türk devletini ayağa düşürdüler, Türk devletinin bir bakanının derdest edilmesine yol açtılar. Hollanda’nın yaptığı şeyi kabul etmemiz mümkün değildir, unutmamız da mümkün değildir. Ama ‘sabrımızı daha fazla zorlamasınlar’ anlayışı üzerine kurulmuş bir dış politikanın Hollanda’dan herhangi bir şekilde bununla ilgili hesap sorması mümkün değildir. AK Partili, bir vekilin söylediğine göre hiç de bu durumdan mutsuz görünmüyorlar, çok sevinmişler Hollanda’yla bu krizin çıktığına, bir Türk bakanın bu şekilde aşağılanmasından çok mutlu olmuşlar, çünkü aman biz yüzde 2 evet oylarını artırdık havası içindeler. Zaten amaçları buydu. Ama seçmen bu tuzaklara düşmeyecek kadar artık bu oyunların farkında. Öbür taraftan Hollandalı Başbakan da seçime giderken ırkçılara oy kaybettirmedi, Türk işçileri köpeklerle ısırtarak. Her iki tarafta çok mutlu, hem Hollandalı Başbakan hemde Erdoğan çok mutlu. Ama Binali Yıldırım’ın ne kadar mutlu olduğuna emin değilim, çünkü ben Binali Yıldırım’ın hayır oyu vereceğini düşünüyorum.”

16 NİSAN ÖNCESİ SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİNİN YERİ DEĞİŞECEK

Önümüzdeki günlerde bir seçim yatırımı olarak, Suriye’deki tek Türk toprağı olan Süleyman Şah’ın türbesinin bulunduğu alanın yerinin yeniden değişeceğini iddia eden Özdağ, daha sonra şunları söyledi:

“Bakın önümüzdeki günlerde önümüze yeni bir tür olarak sahte mağduriyetler ve sahte zaferler gelecek. Mesela ayın 16’sından önce bir terör örgütünün önünden tarihte ilk defa yapılan türbe kaçırma operasyonuyla Türkiye’ye getirilen devletimizin kurucusunun dedesinin mezarının tekrar eski yerine götürülmesi planlanıyor. Başbakan çıkıp diyor ki, ‘Başkanlık gelince terör bitecek.’ E sen Başbakan olarak ne yapıyorsun kardeşim, sen niye bitirmiyorsun, senin işin ne, başkanlık gelince yeni bir ordu mu gelecek, yeni bir polis, jandarma mı gelecek? Ya da terör örgütleri ‘Başkanlık gelirse, yahu başkanlık geldi, çok korktuk, terörü bitirelim mi diyecek’, niye bu halka yalan söylüyorsunuz.”
İlk Kurşun

MHP’li eski ilçe başkanları: Ülkücü/milliyetçi hareketin sarsılmaz neferleri olarak 16 Nisan 2017 tarihinde yapılacak referandumda ‘HAYIR’ diyeceğiz
16/03/2017



MHP İstanbul teşkilatında görev yapmış 139 ilçe başkanı, 16 Nisan’da oylanacak anayasa değişikliği referandumunda ‘Hayır’ oyu vereceklerini açıkladı.

Yeniçağ’da yer alan habere göre, Galatasaray Adası’nda düzenlenen toplantıda bir araya gelen MHP’li eski ilçe başkanları, kuvvetler ayrılığı prensibini ve bağımsız yargı organını ortadan kaldıracağı gerekçesiyle anayasa değişikliğine karşı olduklarını bildirerek, ‘tek adamlık hedefi’ne ortak olmayacaklarını açıkladı: “Türkiye’nin yaklaşık 150 yıllık parlamenter demokrasi geleneğini bir kenara bırakıp, Anayasanın çizdiği sınırların dışına çıkmayı yönetim metodu olarak benimsemiş bir zihniyetin ‘tek adamlık’ hedefine ortak olmak veya katkı sağlamak kabul edilebilir değildir.”

Eminönü eski ilçe başkanı Memduh Yellice tarafından okunan bildiride “Milliyetçiliği ayaklar altına alanlara geçit vermeyeceğiz, Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in 1975’ten beri savunduğu parlamenter sistemden yana olacağız” dendi.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Bu değişiklik önerisi kamu tüzel kişiliğinin cumhurbaşkanı kararnamesi ile düzenlenmesi ve olağanüstü hal dönemlerinde bunun denetim dışına çıkarılması gibi ‘süper yetkileri’ tek bir kişide toplaması sebebiyle büyük tehlikeleri barındırmaktadır. Bu haliyle orta ve uzun vadede bölgeli devlet sistemine, eyalet yapılanmalarına ve onların farklı formlarına zemin oluşturabilecek riskli bir içeriğe sahiptir. Ülkücü/milliyetçi hareketin sarsılmaz neferleri olarak 16 Nisan 2017 tarihinde yapılacak referandumda ‘HAYIR’ diyerek ülkemizin birliğine, geleceğine, demokrasisine ve ülkülerimize sahip çıkacağımızı büyük Türk milletine saygıyla arz ediyoruz.”
Diken

Akşener’e yasak: Niğde toplantısı iptal edildi
16/03/2017

Anayasa değişikliği referandumu öncesinde ‘Hayır’ kampanyası yürüten eski MHP milletvekili Meral Akşener’in Niğde’de yapacağı toplantı valilik tarafından iptal edildi.

Yeniçağ’da yer alan habere göre ‘Balkan Türkleri Kültür Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ tarafından organize edilen toplantı 21 Mart’ta yapılacaktı. Şehrin belirli noktalarına etkinlikle ilgili afişler de asılmıştı.

Valilikten gelen yazılı açıklamada OHAL gerekçe gösterilerek, 20 Mart ve 26 Mart tarihleri arasında yapılacak her türlü yürüyüş, toplantı ve miting yasaklandığı için toplantıya izin verilmeyeceği ifade edildi.

Etkinlikle ilgili afişlerin de toplatılması istendi.
Diken

Baykal: “Devlet evet diyor, millet hayır diyor. Devletle millet ayrı telden çalıyor olabilir. Peki, millet mi devlete uyacak, devlet mi millete uyacak? Elbet de devlet, millete uyacak"
16.03.2017



CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal, partisinin Giresun İl Başkanılğı tarafından düzenlenen referandumla ilgili toplantıda konuştu. Herkesin derdinin vatan ve Türkiye olduğunu kaydeden Baykal, “Peki Türkiye’ye yönelik bir tehdit mi var, evet var. O nedenle bir aradayız. Türkiye’ye sahip çıkma günüdür, tehlikeleri ve tehditleri ortaya dökme ve millete anlatma günüdür. Devlet kuruldu diye iş bitmiyor. Sık sık devletine sahip çıkmak zorunda kalıyorsun, sahip çıkarsan ayakta kalıyorsun. Şimdi o sınavlardan birisinin içine giriyoruz. Bakıyoruz anayasada bir tek üstünlük var. Ne o; cumhurbaşkanlığının üstünlüğü. Meclisin yetkilerini almış, yasama yetkilerini almış, bütçe, denetleme yetkisini almış, soru sorulamıyor. 'Niye öyle yaptın' denilemeyen bir cumhurbaşkanı. O karar verecek, uygulayacı olacak. Bu getirilenin başkanlık rejimiyle hiçbir alakası yok. Başkanlık rejimi haysiyetli bir rejim. Dengesi var, freni var, organı var, hakları ve hukuku var, denetimi var. Bizde var mı öyle bir şey, yok. Bütçeyi hazırlayıp gönderiyor, Beştepe’nin noteri gibi Meclis onaylayacak. Demokraside takdir tek kişiye verilmez arkadaş” dedi.

'TÜRKİYE'NİN TAPUSUNU GAPTIRMAYIN'

Türkiye’nin tapusunun milletin elinde olduğunu dile getiren Baykal şöyle devam etti:

“Milli mücadelede işgale son verenler kimler, Düşmanı Anadolu’dan çıkaranlar kimler? Atalarımız, dedelerimiz. Onlara veraseten, siz değil misiniz bu ülkenin sahibi? Sen bakma tapu falanın üzerinde, filanın üzerinde. Olabilir. Ağacıyla, çimeniyle, deresiyle, dağıyla o benim, bizim. Türkiye’nin tapusunu gaptırmayın arkadaşlar. Benim Ispartalı hemşerim rahmetli Demirel’in söylediği gibi; Türkiye’nin tapusunu gaptırmayın Giresunlular.”

'DEVLET EVET DİYOR, MİLLET HAYIR DİYOR'

“Bütün devleti evet için seferber etti. Para devletin, uçak devletin, yetki devletin, memur devletin. Devletin kampanyası evet, hayır da milletin kampanyası. Millet de hayır diyecek” diyen Baykal, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Devlet evet diyor, millet hayır diyor. Devletle millet ayrı telden çalıyor olabilir. Peki, millet mi devlete uyacak, devlet mi millete uyacak? Elbet de devlet, millete uyacak. Sen millete efelik yapma hakkını nereden kazanıyorsun. Hayır, toplumdan gelen bir hareket. Yukarıdan talimatla, emirle, çıkarla yapılan bir şey değil. Gönülden yapılan bir iş. Onun için hayır gelecektir. Bunu gördüler, şimdi ne yapıyorlar? 'Bu hayırcılar terörist' diyorlar. Senin devletin bütün imkanlarıyla topladığın insanlara, milletin yarısına küfrettiriyorsun. Ayıp değil mi, kim yaparsa yapsın. Kendi akrabası için 'alakası yok' diyor. Peki, neden söylüyorsun? Çaresizlikten, tükenmişlikten. Hayır diyenlere terörist diyecek, bana da söylerler diye korkacak. Ben hayır diyorum, bana terörist diyenin de alnını karışlarım. Hayır, ananınız ak sütü gibi helal arkadaşlar. Bunu dediler, baktılar tutmadı. Toplum kabul etmedi. Bizim toplumumuzun vicdanı vardır. Nerden çıktı bu terör falan dediler. Birileri bunu anladı, lafı hafif evirip çevirmeye başladılar. Bununla sonuç alamadıklarını gördüler. Şimdi yeni bir kaldıraca ihtiyaçları var. Terör kaldıracı bunların sıkletini çekmedi. Şimdi Avrupa kaldıracıyla bir yerlere gitmeye çalışıyorlar. Şimdi Rotterdam’dan 'evet' çıkarmaya çalışıyorlar. Yahu sen Rotterdam’a gitmişken bir Oslo’ya uğra, bir süre önce gittiğin ve PKK ile işbirliği yaptığın Oslo’ya. Oradaki Oslolulara bir sor bakalım; teröristle kim beraber olmuş, kim olmamış. Rotterdam’dan git de Avrupa neymiş bir anla da gel. Rotterdam’dan evet’e bir hadise çıkarmaya çalışıyor. Millet bunu da yemez. Karaman’ın koyunu Rotterdam’ın oyunu. Atatürk’ün dediği gibi ‘milletin istiklalini yine milletin azim ve istikrarı kurtaracak."
BirGün

Destici 2013: Buz gibi diktatörlük Destici 2017: Başkanlığa ‘Evet’
16.03.2017



Parti tabanının tepkisine karşın referandumda “Evet” diyeceğini açıklayan BBP Genel Başkanı Destici, 2013 yılında kaleme aldığı bir yazısında ise başkanlık sistemi için “Buz gibi diktatörlük” demiş.

Saray’la görüşmeleri de içeren bir “İstişare” süreci sonunda referandum için ‘Evet’ kararı alan Büyük Birlik Partisi (bbp)Genel Başkanı Mustafa Destici’nin, 4 yıl önce başkanlık sistemi için “Buz gibi diktatörlük” benzetmesi yaptığı bir yazı kaleme aldığı ortaya çıktı.

Parti yönetimi ve tabanından dillendirilen aykırı seslere karşı
tahammülsüzlüğünü, “Hukuk ve tüzük işler” sözleriyle dile getiren Destici’nin Yeni Türkiye Dergisi’nin 2013’te yayımlanan Başkanlık Sistemi özel sayısında “Başkanlık Rejimi Hakkında Düşüncelerimiz” başlıklı bir yazısı yer alıyor. Yazısında hükümetin kamuoyuna sunduğu başkanlık sisteminin sorunlu olduğunu belirten Destici, Almanya ve Amerika örnekleri üzerinde duruyor. Otoriter rejimin demokratik yönetim açısından sorunlarını dile getiren Destici, “Türkiye’de başkanlık sistemini hemen uygulamak Türkiye’nin siyasi sağlığı ve gelişimi açısından bence uygun değildir. Mevcut parlamenter sistem Türkiye için günümüz dünya siyasi arenasında şimdilik anayasal problemlerin yarattığı olumsuzluklar haricinde en ideal hükümet şekli gibi durmaktadır” diyor.

Nasyonalizm vurgusu

Destici, Almanya’nın Weimar Anayasası’nın öngördüğü yarı başkanlık sisteminin dünyada acı tecrübelere yol açtığını belirterek, “Weimar Anayasası’nda halk tarafından nispi temsille seçilen bir parlamento ve gerçekten çok güçlü yetkilere sahip seçilen başkan söz konusuydu. Neticeyi hepimiz biliyoruz. Nazilerin önlenemez yükselişi ve başkan Paul Von Hindeburg’a dayalı bir denge ki Hindenburg ölünce Nasyonal Sosyalist Hükümet, çıkardığı Kanun Hükmünde Kararname ile Başkanlık ve Başbakanlık makamlarını birleştirmiş ve buz gibi diktatörlük başlamıştır” ifadelerini kullanıyor.

‘Demokrasi açısından risk’

Destici, demokrasi açısından şu değerlendirmeyi yapıyor: “Bazı anti demokratik alışkanlıklarımızdan yeni yeni vazgeçiyoruz. Bu haldeki demokrasimizin üstüne bir de ‘halk bizi istiyor, Cenab-ı Allah da verdikçe veriyor’ istikrarı (!)eklenirse, bu zihniyetin ürünü bir başkanlık sistemi hayata geçerse demokrasi açısından gereksiz yere ciddi bir risk alınmış olacaktır.”

‘Devlet kurumlarında at oynatırlar’

Destici, başkanlık sisteminde kuvvetler ayrılığı olmadığına dikkat çekerek, “Üst düzey bürokratları hükümetler tayin ederse ve bunları hükümetler diledikleri zaman görevden alabilirse bunlar kuvvet olmaz, olsa olsa bugün olduğu gibi aciz olurlar. Bunlar aciz olur ise kuvvetler ayrılığı diye bir şey olmaz, sınırsız egemenliğin sahibi olup elli yıldır olduğu gibi devletin kurumlarında at oynatırlar. Çözüm sistematik, adil, katılımcı, paylaşımcı, demokratik bir çözümdür” ifadelerine yer veriyor.

‘Muhalefeti yok edecek’

Destici, Meclis’te temsili olmasına rağmen ülkede muhalefet eksiliği olduğuna vurgulayan yurttaşların söylemlerine yer vererek, olası başkanlık sistemi ile muhalefetin yok denecek duruma geleceğini de belirtiyor. Destici, “Kimse, başkanlık sisteminin Türkiye’de başarılı olacağını garanti edemez” ifadelerini de kullanıyor.

‘İktidarı sürdürmek için…’

BBP’nin temelde başkanlık sistemine karşı olmadığını da belirten Destici yazısını şöyle tamamlıyor: “Amerikanvari, toplumda ülkemizi eyaletlere ölmeyi hedef aldığı kanaatinin oluşmasına sebep olan ve birtakım çevrelerin sırf iktidarlarını güçlü bir şekilde, uzun bir süre sürdürmelerine fırsat sağlayacağı düşüncesini zihinlerde çağrıştıran başkanlık sistemini ülkemiz ve aziz milletimiz adına olumlu bulmuyoruz.”
BirGün

"Kayseri'de, 'Abdullah Gül'e haksızlık yapıldı, 'Evet' demek mümkün değil' diyen ciddi bir kitle var"
17 Mart 2017



"Kayserili, Çevre ve Şehircilik Bakanı olan Mehmet Özhaseki'ye de kırgın"

Yeniçağ yazarı Yavuz Selim Demirağ, anayasa değişikliği teklifine ilişkin 16 Nisan'da yapılacak halk oylaması ile ilgili olarak "Kayseri'de AKP'ye gönül verip kırgın olan ciddi bir kitle var. Abdullah Gül faktörünün izleri derin. Gül'e yapılanların haksızlık olduğunu belirterek 'Evet' demenin mümkün olmadığını ifade edenlerin yanında FETÖ ile mücadele adına yapılan yanlışları da korkmadan ifade ediyorlar" dedi.

Yavuz Selim Demirağ'ın "Kilidi Ülkücüler açacak..." başlığıyla yayımlanan (17 Mart 2017) yazısı şöyle:

Başta Hollanda olmak üzere Avrupa'nın çeşitli ülkeleri ile çıkarılan suni krizin 16 Nisan referandumundaki oyları etkileyeceğini iddia edenler görevini yapıyor. Dahası bunu siyasi propaganda malzemesi olarak kullananlar da yanıldıklarını anlayacak. Masa başında oturup kolay para kazanma yöntemleri gereği yağdanlık yapanların yüreği yetiyorsa vatandaşın arasına girsin de gerçek gündemin ne olduğunu görsün.

"Leyleği havada görmek" deyimi genellikle baharda ilk görünen göç esnasında kullanılır. Biz kışa doğru sürüler halinde göçenlere el salladığımız günden bu yana yollardayız. AKP'nin sistem mühendislerinin algı operasyonlarına rağmen durum onlar açısından hiç de iyi değil. Hafta sonu memleketim Kayseri'deydim. Yol güzergahında giderken, Kırşehir, dönüşte Yozgat'ın ilçelerinde halkın arasına karıştım. Malumunuz İç Anadolu bir dönem Türk Milliyetçilerinin kalesi konumundan Devlet Bahçeli sayesinde AKP'ye kaydı. 7 Haziran'da Kırşehir'deki bir MHP milletvekili 1 Kasım'da gitti. Kayseri'deki 3 vekil 1'e düştü, o da ihraç edildi. Yozgat'ta da halkın gösterdiği sarı kartı algılayamayan siyasiler bu ibretten ne kadar ders çıkardı bilinmez. Ancak futbolun kurallarında iki sarı karttan sonra kırmızının çıkacağını köylü Mehmet Ağa da biliyor. Ve bu konuda benim gözlemlerim yöre kararlı.

***

Geçtiğimiz hafta Kayseri'de Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu ve Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Süheyl Batum Hoca konuk edilmiş. Kelimenin tam anlamı ile kenti sallamışlar. Başta Erciyes Üniversitesi'nin kurulması olmak üzere Kayseri'de olağanüstü hizmetleri olan baba dostumuz merhum Prof. Dr. Turhan Feyzioğlu'nun adı yüzlerce yıl unutulmaz. Metin Bey de dedesinin izinde... Hemşehrileri adeta bağırlarına bastı. 30'dan fazla gönüllü kuruluşun bir araya gelip oluşturduğu "Demokrasi Platformu"nda kentin tüm renkleri yerini almış. Ancak Mustafa Öztürk Hocamızın önderliğinde Bilgi Yurdu ve Yeni Ufuklar Derneği lokomotif olmuş. Atatürkçü Düşünce Derneği de faaliyetlerini artırmış. CHP'li, MHP'li, SP, BBP, DP, DSP'li, eski ANAP ve DYP'lilerle beraber bir kaç dönem AKP'ye oy vermiş Kayserililerle dostluk sohbeti koyulaştı. AKP'nin kurucularından ve Başbakan Yardımcılarından Doç. Dr. Abdüllatif Şener, CHP'nin bir dönem İstanbul İl Başkanı ve milletvekili olan değerli sanatçı Berhan Şimşek, Türk televizyonlarının klasiği olan Ceviz Kabuğu'nun Hulki Cevizoğlu'su ve bu satırların yazarı; Kayseri tabiri ile kantara çekildik... Keyifli olduğu kadar, bilgilendirici ve coşkulu bir toplantı oldu. Son seçimde yüzde 60'ı geçen AKP'nin bu toplantılardan nasıl da rahatsız olduğu CB'nin televizyonda resmen Metin Feyzioğlu'nu hedef göstermesi ile belli oldu. "Her türlü bedeli ödemeye hazırım" cevabını veren Feyzioğlu, aslında "Hayır kampanyası" için yollara düşenlerin hepsi adına konuştu. 16 Nisan'da oylanacak yeni anayasa maddelerinin ülkeye neler getireceğini açıklayarak, milleti aydınlatanlardan bu derece rahatsız olduklarına göre kesinlikle doğru yolda olduğumuz kanaatim de depreşti.

***

Kayseri'de AKP'ye gönül verip kırgın olan ciddi bir kitle var. Abdullah Gül faktörünün izleri derin. Gül'e yapılanların haksızlık olduğunu belirterek "evet" demenin mümkün olmadığını ifade edenlerin yanında FETÖ ile mücadele adına yapılan yanlışları da korkmadan ifade ediyorlar. Sanayi ve ticaret şehri Kayseri'de ciddi ekonomik kriz var. İnşaat sektörü sıkıntıda. "Yaprak kıpırdamıyor" diyor emlakçılar. Yıllarca belediye başkanlığı yaptıktan sonra Çevre ve Şehircilik Bakanı olan Mehmet Özhaseki'ye de kırgın Kayserili...

Bütün Türkiye'de olduğu gibi Kayseri'de de anahtarı MHP oyları açacak. Kilit vazifesi yapacak Milliyetçi-Ülkücü oylar arasında birkaç cılız evet dışındakilerin hemen hepsi "Hayır" da kararlı. Israrla "çevrenizde MHP'li olduğunu bildiğiniz kişiler arasında evet diyen var mı" sorumuza "Hayır" cevabını aldık.

Bu arada şehirde uzun süredir devam eden tek taraflı, yandaş televizyonlardan sonra yeni bir soluk gelmiş. "38 KentTv" uydudan yayına başladı. Değerli dostum Osman Çiftçi yönetimindeki televizyonda sohbet tarzında konuşmamız oldu. Kayseri'nin sadece Türkiye'ye değil; dünyaya açılan penceresi olmuş 38 Kent Tv. Tarafsız, özgür yayın ile yeni bir soluk getirmiş şehre. Kayserililerin bu televizyona sahip çıkarak yaşatacağından eminim.

Sonuçta anahtar ülkücü oylarda. Ve bu oran sanıldığı gibi yüzde 80 değil. 90'ların üzerinde..
T24

Bekir Coşkun: MHP ele geçirildi, HDP cezaevinde, CHP kavga çıkartmaya yanaşmıyor
16/03/2017

Neticede içeride düşman kalmadı…

Ordu bitti, gazeteciler hapiste, medya tükendi, üniversiteler sus‐pus, işçiler sessiz, ağzını açan bireyler sustular… MHP ele geçirildi, HDP cezaevinde, CHP kavga çıkartmaya yanaşmıyor…

Dışarıya açıldı…

İran sıradan geçti, İsrail ile kavga birkaç sene gitti, Rusya ile kavga iki sene idare etti, Irak ile kavga önemini yitirdi, Suriye ile
kavga sonuç vermedi…

(Buraya dikkat; Yunanistan rezerv düşmandır, referanduma az kala “Adalarımıza çıktılar” diye saldırırsa şaşırmayın…)
Sonuçta komşularda da düşman kalmadı…

Uzaklara geçti:

Amerika olmaz; çünkü ortak… Meksika, Brezilya falan uzak…

Hollanda’yı buldu…

Yazının tamamıiçin: http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/bekir-coskun/dusman-kalmayacak-idareli-kullan-1736982/

Meral Akşener'in toplantısına saldırı girişimi
18.03.2017

MHP Genel Başkan adayı Meral Akşener'in 'hayır' toplantısı 40-50 kişilik bir grup tarafından basılmak istendi.

Aydınlar Ocağının Kocaeli Fuar Alanı içinde gerçekleştirilen toplantıda Meral Akşener'in konuşması sırasında 40-50 kişilik bir grup bahçeyi bastı.

Bu sırada iki grup arasında kavga çıktı
BirGün

Üsküdar Belediyesi CHP'nin 'HAYIR' standının elektriğini kesti!
18.03.2017

Üsküdar Belediyesi CHP'nin 'HAYIR' standının elektriğini kesti!
‘Tek adam’ rejimini yaratmak için 16 Nisan’da yapılacak anayasaya değişikliği referandumu öncesi, ‘hayır’ kampanyasına yönelik saldırılar ve tehditler artarak devam ediyor. İstanbul Üsküdar'da ‘hayır’ çalışması yapan CHP standının elektriğinin AKP’li Üsküdar Belediyesi tarafından kesildiği belirtildi.

Üsküdar meydanında referanduma ilişkin sesli propaganda yapan MHP ve AKP stantlarına herhangi bir engelleme olmazken, CHP standının elektriğinin Üsküdar Belediyesi tarafından kesilmiş olması tepki çekti.
BirGün

Toplumsal sağlığımız için ‘Hayır’ diyoruz
Prof. Dr. RAŞİT TÜKEL - TTB Başkanı
18.03.2017



Yıllardır ülkeyi yönetenlerin, ülkemize huzur, mutluluk, iyilik getirmediklerini, aksine ülkenin her alanında kavgaya, çatışmalara neden olduklarını, yoksulluğu artırdıklarını görüyoruz. 14 yıldır uygulanan Sağlıkta Dönüşüm Programı ile, Türkiye’de, nitelikli sağlık hizmeti sunumunun, hekimlik değerlerinin ve hasta haklarının tahrip edildiği bir ortamda yaşıyoruz. Hekimlik yapmak her geçen gün zorlaşıyor.

Benzer zorluklar hastalar için de söz konusu. İçinde bulunduğumuz sağlık ortamında hastaların nitelikli sağlık hizmeti alma hakkı engelleniyor. Nasıl mı? İyi hekimlik yapabilmenin koşullarının ortadan kaldırılmasıyla... Hasta muayene süresi 5 dakika. Sağlık Bakanlığı istatistiklerine göre, ülkemizde 2015 yılında çekilen BT ve MR görüntüleme sayısı toplam 25 milyon. Bu alanda dünya birincisiyiz. Bu sayı ülke nüfusunun yaklaşık üçte birine denk geliyor. 80 milyon nüfusun olduğu ülkemizde 2015 yılında acil servislere başvuran hasta sayısı 111 milyon. 2002-2015 yılları arasında Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerin sayısı %12 artarken, bu hastanelere başvuru sayısında yüzde 180 artış görülüyor. Anamnez almanın, fizik muayenenin yerinin BT, MR istemeye bırakıldığı bir sağlık ortamı. 5 dakikada daha fazlasının beklenemeyeceği çalışma koşulları. Ve de bu koşulların kaçınılmaz sonucu olarak sağlıkta şiddet.

Ülkemizde 25 yaşından büyük olup bir işte çalışmayan ve geliri olmayan, GSS’li olarak kaydı yapılan yaklaşık 5 milyon kişiden 4.5 milyonunun prim borcu bulunuyor ve bu borç sürekli artıyor. Sağlıkta 15 ayrı kalemde katkı payı alınıyor; diğer bir ifadeyle cepten ödeme yapılıyor. Hastaların acil servislere yoğun şekilde başvurmaları boşuna değil. Sayıştay, 2016 yılında yaptığı denetimde, döner sermayeli Sağlık Bakanlığı hastanelerinin iflasın eşiğinde olduğunu belirledi ve bu hastanelerde döner sermaye bütçesi uygulamasının kaldırılarak merkezi yönetim bütçesine geçilmesini önerdi. Bu, sadece Sağlık Bakanlığı hastanelerinin değil, aynı zamanda performans sisteminin temel olduğu sağlık işletmeleri modelinin iflası anlamına geliyor ya da başka bir ifadeyle neoliberal sağlık politikalarının.

Kamu-özel ortaklığı modeliyle yapılan şehir hastaneleri, Sağlık Bakanı tarafından Sağlıkta Dönüşüm programının ikinci faslı olarak açıklandı. İsmi aldatmasın, aslında bu hastaneler şehirlerin biraz dışında. Yap-kirala-devret modeline göre, hazine arazisi bedelsiz olarak şirketlere veriliyor; şirketler hastaneyi kuruyor ve devlet 25 yıl boyunca kira ödüyor. 3-4 yıllık kira ücretiyle kendini amorti eden hastaneye toplam 25 yıl kira ödeniyor. Kredi kullanan şirketlerin zora girmesi durumunda ortaya çıkacak riski devletin üstlendiği, şirketlere hastane yataklarının yüzde 70’inin doluluğu garantisinin verildiği bir imtiyaz düzeni. Kamudan özele yüklü para aktarımı. 29 şehir hastanesinin yapılması planlanıyor; 17 şehir hastanesi için ihale alan şirketlerden çıkacak para yaklaşık 10 milyar dolar; devletin şirketlere ödeyeceği para ise 27 milyar dolar.

OHAL’de hekimlik zor. Haksız ve hukuksuz biçimde kamu görevinden ihraç edilen hekim sayısı 2 bin 761. Bir cezanın, ancak soruşturma sonucunda suçluluğu kanıtlanan kişilere verilmesi esas değil midir? Ortada hukuksal olarak geçerli bir delil olmadığı, etkili soruşturmalarla suçlu olduğu kanıtlanmadığı sürece, herkesin masum olduğu ilkesinin temel olması gerekmez mi? Yanıtımız evet ise, hukuksal ve yasal bir dayanağı olmadan sürdürülen tüm soruşturmalar sonlandırılmalı; haksız ve hukuksuz biçimde ihraç edilen kamu görevlileri görevlerine iade edilmelidir. İlk olarak bu yapılmalıdır.

OHAL koşullarında Anayasa değişikliği için referandum yapılır mı? Yanıt, yapılmaz olmalı, elbette. Ancak, yapılıyor… Her şeye rağmen, 16 Nisan referandumu, kendi yaşamımızı ve ülkemizin geleceğini yeniden kurma yönünde bir fırsat sunuyor bizlere. Bu fırsatı iyi kullanmamız; yoksulluk, mutsuzluk, kötülükten kurtulmamız, geleceğimizi barış içinde yaşamı temel alarak kurmamız demektir. Bu, huzursuzluk yaratan, yoksullaştıran, haklarımızı gasp eden, toplumsal sağlığımızı bozan anlayıştan kurtulmak için bir olanaktır, aynı zamanda.

Yukarıda bir bölümünü aktardığımız, piyasacı sağlık politikalarına son vererek bilimsel ve toplumcu sağlık anlayışını hayata geçirmenin, iş güvencesine ve insanca çalışma koşullarına sahip olmanın, iyi hekimlik yaparak nitelikli sağlık hizmeti sunmanın, halkın sağlık hakkının ve toplumsal sağlığımızın, ülkemizde ancak demokratik bir ortamın oluşması ile gerçekleşebileceğini bilerek, Anayasa değişikliği teklifine HAYIR diyoruz.
BirGün

Ülkücülerden umudunu yitiren Başbakan Yıldırım, mitingte Kürtçe konuştu
23 Mar, 2017



‘Evet’ çalışmaları için Batman’a giden Başbakan Yıldırım, mitingteki konuşmasına Kürtçe başlayıp Kürtçe bitirdi,
İlk Kurşun

Yassıada'da idam cezasına çarptırılan Celal Bayar'ın kızı ve torunu referandum kararını açıkladı: Hayır
18.03.2017



Celal Bayar’ın kızı; eski milletvekillerinden Nilüfer Gürsoy'un, referanduma ilişki
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Prş Mar 23, 2017 7:39 pm tarihinde değiştirildi, toplam 3 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cmt Mar 18, 2017 7:01 pm    Mesaj konusu: Erbakan’dan mesaj var: Beni AKP’nin günahlarına alet etmeyin Alıntıyla Cevap Gönder

Erbakan’dan mesaj var: Beni AKP’nin günahlarına alet etmeyin
11 Nis, 2017



Necmettin Erbakan’ın fotoğraflarıyla afiş yapıp, Kayseri caddelerinde “Evet” kampanyası yürütülmesine Saadet Partisi’nden sert tepki geldi. Saadet Partisi, ilgili afişleri kaldırttı ve yerlerine Erbakan’ın, “Beni AKP’nin günahlarına alet etmeyin” sözlerinin yer aldığı afişleri astı.

Referanduma sayılı günler kala, Necmettin Erbakan‘ın fotoğraflarıyla afiş yapıp, Kayseri caddelerinde “Evet” kampanyası yürütülmesine Saadet Partisi’nden sert tepki geldi. Saadet Partisi Kayseri İl Başkanı Mahmut Arıkan, kimin tarafından yaptırıldığı ve asıldığı belli olmayan afişler için YSK’ye şikayette bulunduklarını belirtti.

16 Nisan’da yapılacak referandum öncesi, Kayseri’de özellikle kent merkezinde bazı noktalara eski Saadet Partisi Genel Başkanı, Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan‘ın fotoğrafının yer aldığı afişler asıldı. Erbakan’ın fotoğrafının altına kendisine aitmiş gibi “Daha hızlı kalkınma için Başkanlık sistemini mecburi görüyoruz” ifadeleri yazıldı.

Saadet Partisi ise ilgili afişleri kaldırdı ve yerine Erbakan’ın, “Beni AKP’nin günahlarına alet etmeyin” sözlerinin yer aldığı afişler asıldı.

“İSTİSMAR ETTİĞİNİZ İNSAN SİZİ SİYONİZMİN EN BÜYÜK HİZMETKÂRI İLAN ETMİŞTİ”

Sosyal medya hesabı üzerinden Erbakan fotoğrafının yer aldığı afişi paylaşan Arıkan, “İstismar edilmedik hiçbir şey bırakmadınız. Yazıklar olsun ahlak yoksunları. İstismar ettiğiniz insan, sizi siyonizmin en büyük hizmetkarı ilan etmişti” ifadelerini kullandı.
İlk Kurşun

Demokrat Parti'den ilginç 'Hayır' ilanı!
07.04.2017
Demokrat Parti Samsun İl Başkanlığı'nın gazeteye verdiği 'Hayır' ilanı çok konuşuldu.İşte çok konuşulan o ilan :


Yeni Çağ

Berna Laçin: Mısır’da bir günde herkesin evine arsasına, parasına el konuldu ya hah işte o madde referandumda!
25 Mar, 2017



Oyuncu Berna Laçin, referandumda oy kullanacak vatandaşları hâlihazırda yürütülen propaganda faaliyetleri konusunda uyardı.

Berna Laçin, referanduma sayılı günler kala yapılan propagandaların halkı bilgilendirmekten çok uzakta olduğunun altını çizerek, “İnsanlar evet ya da hayır dedikten sonra nelerin değişeceğini anlamak üzere referandum için teklif edilen maddeleri dikkatlice incelemeli” dedi ve şunları yazdı: “Propagandalara kulak tıkayın, alın referandum için teklif edilen maddeleri önünüze, gözünüzle gördüğünüzü aklınızın süzgecinden geçirin. Arkadaş insaf! Ya propaganda hazırlayanlar mevzuatı tersinden anlamış,ya birileri aklımızla dalga geçiyor! Hani zamanında Mısır’da bir günde herkesin evine arsasına, parasına el konuldu ya hah işte o madde referandumda.Tek kişi karar verecek buna.

18 maddelik oylamayla alakası olmayan şeyler anlatıp ” O yüzden evet” demek… Anlat işin doğrusunu, evet mi hayır mı herkes aklıyla desin!
“Başkanın artık cumhurun yani tüm halkın değil partisinin başkanı olacağına dair madde


İlk Kurşun

Yassıada'da idam cezasına çarptırılan Celal Bayar'ın kızı ve torunu referandum kararını açıkladı: Hayır
18.03.2017



Celal Bayar’ın kızı; eski milletvekillerinden Nilüfer Gürsoy'un, referanduma ilişkin kararını yeğeni Demirtaş Bayar paylaştı...

Kurtuluş Savaşı’nın direniş çetecisi Galip Bey’i, Atatürk’ün son başbakanı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin 3’ncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın kızı; eski milletvekillerinden Nilüfer Gürsoy, 16 Nisan’daki referandumuna ilişkin değerlendirmelerini; “Hayır Diyorum” başlıklı açıklamasını Bayar'ın torunu Demirtaş Bayar, “Bütün vatansever vatandaşlarımın okumasını ve referandumda ‘hayır’ demelerini candan tavsiye ediyorum” notuyla birlikte kamuoyu ile paylaştı.

NİLÜFER GÜRSOY’UN AÇIKLAMASI

Gürsoy’un açıklaması şöyle:

“Yine bir referandumun eşiğine geldik. Yine bundan önceki anayasa referandumlarında olduğu gibi 16 Nisan 2017 referandumunda da “hayır” diyeceğim.

Hayır dememin nedenlerini geçmiş dönemlere bakarak açıklamak istiyorum.

1961 Anayasası ve 1982 Anayasası darbe anayasalarıdır.

1961 Anayasası 27 Mayıs’tan sonra kabul edildi. Hemen hemen tamamı Halk Partililerden oluşan ve hiç bir Demokrat Partili üyesi bulunmayan Kurucu Meclis tarafından yazıldı. Sayısı onları bulan zabıtlarından görüleceği gibi uzun müzakereler sonrası hazırlandı. Zabıtlar incelendiğinde her kelimenin üzerinde durulup tartışıldığı görülür.

1961 anayasası bir darbe anayasasıydı. Çok partili rejimi başlatan ve yerleştiren Demokrat Partiye karşıydı.

Aynı zamanda 27 Mayıs darbesini yapanlara seçimsiz ve ömür boyu senatörlük sunan, eski cumhurbaşkanlarının seçilmeden ömür boyu yer bulacağı, cumhuriyetin kurucu anayasalarında bulunmayan Millet Meclisinin yanında / üstünde bir senato getiriyordu. Anayasanın girişinde ‘meşruiyetini kaybetmiş bir iktidar...’ diyerek Demokrat Partiyi mahkum ediyordu. Bu anayasanın kabul edildiği Temmuz 1961’de Yassıada’da kapalı tutulan Demokrat Parti mensupları hakkında her ne kadar verilecek kararlar önceden belirlenmiş olsa da mahkeme hükmünü açıklamamıştı. Kararlar Eylül ayında açıklanacaktı.

Bu giriş ile anayasa sadece Yassıada mahkemesini (Yüksek Adalet Divanını) yönlendirmiş olmuyor, aynı zamanda mahkeme görevini de üstleniyordu. Yargı sisteminin kırılma noktasını anayasaya eklenen girişinde ve Yassıada mahkemesinin tutumunda görebiliriz.

27 Mayıs’ta ocak bucak teşkilatlarının kaldırılması da siyasi hayatımızda kötü neticelere sebep olmuştur.

1961 Anayasası referandumunda ‘hayır’ demek yasaklanmıştı. Sandık başlarında kırmızı pusula bulamayanların kırmızı kumaş parçalarını zarflara koydukları da olmuştu. Zarflar öylesine inceydi ki kırmızı oyların rengi zarfın üstünden belli oluyordu.

1982 Anayasa referandum sürecinde de ‘hayır’ denilmesi için baskı yapılmıştı. Bugün de ‘hayır’ diyeceklere amansız bir baskı propagandası sürüyor. Gerçeklerden uzak ve mantıksız söylemler, baskılar darbe dönemlerini hatırlatıyor.

Her iki darbe dönemini 1960 darbesini ve 1980 darbesini yakından yaşamış bir kimse olarak bugün içinde bulunduğumuz durumun darbe ortamına benzediğini söyleyebilirim.

15 TEMMUZ'UN ARKASINDAN GELEN HAVA GERGİNLİK ENDİŞE

Gerçi bir 15 Temmuz 2016 gecesi yaşandı. Kısa saatler içinde milletimizin sağduyusu ve canı pahasına önlendi. Arkasından gelen ortam ise darbeden silkinmenin huzuru ve rahatlığı getirmesi beklenirken yerini gergin endişeli bir havaya bıraktı. Etrafımız ateş çemberi ile sarılı iken ülkemizin öncelikli halletmesi gereken birçok problemleri varken yeni bir anayasa getirmenin gereği var mıydı? Amaç nedir? Anayasa değişikliğini getirenlere başta sorulan bu soruya demagojiye sapmadan ‘iki başlılık’ vs. gibi inandırıcı olmayan, kaçamaklı değil, net ve inandırıcı bir açıklama getirmelerini istemek vatandaşlık hakkımızdır. Getirilen bu değişiklik ne getiriyor? Ve asıl, ne götürüyor? Oy vereceklerin önceden bunu bütün açıklığı ile bilmeleri ve tartmaları lazım. ‘Çift başlılık’ bahanesiyle yola çıkıp bütün yetkileri tek elde toplayan, tek adamlığa soyundular. “Tek Adam” bir kitabın adıdır. Asırların ender yetiştirdiği Atatürk bile tek adamlığı aklından geçirmemişti. Tek adamlık tekliflerini elinin tersi ile reddetmişti. Hangi demokrasilerde tek adamlık yer bulabilir? Tarihte oyla diktatörlüğe geçen bir tek Hitler örneği vardır.

Anayasa değişikliği adı altında içinde ne olduğu belirsiz bir paket gibi önümüze konan bu paketin içindeki sistemin! yer yüzünde bir örneği var mı? Yok. ‘Yerlilik’miş. ‘Yerlilik’ ve ‘Millilik’miş. ‘Hayır’ diyenler bundan ne anlarmış! ‘Millilik’ diyenlerin millilikten ne anladıkları açık değil. (..)

Kapalı kapılar ardında birkaç kişinin hazırladığı bu proje önce meclis komisyonunda, arkasından genel mecliste yangından mal kaçırır gibi, kavga dövüş kabul ettirildi. Ardından hafızalarda utanç verici sahneler bıraktı. Son anayasa değişikliliğin aceleye getirilmesi, tartışmaya imkan vermemesi çok hatalıydı. 1960 darbesinin bir kurumu olan 1960’in Kurucu Meclisini onaylamasak da çalışma metodunu onaylamak durumundayız.

(..) TBMM’nin kapısına darbeciler ’60 ve ’80 darbecileri kilit takmıştı. 15 Temmuz hareketinde de meclis bombalandı. Bu anayasa paketi parlamenter sisteme karşıdır, TBMM’nin manevi yapısına konmuş bir dinamittir.

Anayasa değişikliği gündeme geldiğinden beri resmî beyanlarda, yazılı ve sözlü basında konu ile ilgili bütün konuşmalarda duyduğumuz en çok geçen kelime “sistem” oldu. ‘Getirilen sistem’ vs. Aslında sistem yerine ‘rejim’ sözü daha uygun olur. Benzer olmalarına rağmen kökü idare etmekten (Latince regere) gelen rejim kelimesi yerine oturmaktadır. Sistem, parçaların bir araya gelerek bütünleşmesini ifade eder. ‘Anayasa sistemi’ evet doğrudur. Kanunlarla birlikte bir bütünü ifade eder. ‘Getirilen sistem’ demek ise yanlıştır.

Yanlıştır, getirilen (her ne ise), ‘nevi şahsına münhasır’ kendine özgü bir ucubedir. O bahis ayrı.

Yanlıştır çünkü getirmek istediklerine sistem bile diyemeyiz. Var olanları bir araya getirmek değil, aksine yapılan, olanları dağıtmaya yöneliktir.

TEK ADAMIN ELİNDE SİHİRLİ BİR DEĞNEK Mİ VAR
(..)
‘Parlamento güçlenecek’miş... Millet iradesini temsil eden milletvekillerinin elinden atama yetkisini alıyorsunuz. Yargı bağımsızlığını siyasallaştırmıştınız. Gensoruyu kaldırarak denetleme yetkisini de kaldırıyorsunuz. Denetleme toptan kalkmış oluyor. Bütün bu yetkileri tek bir adama teslim ederek onu olağan üstü yetkilerle donatıyorsunuz. TBMM’ nin temel fonksiyonlarını kaldırarak mı güçlendireceksiniz?

‘Yeni sistem terörün sonunu getirecek’miş... 15 seneyi bulan iktidarınız döneminde değil terörü sonlandırmak, icraatınızla daha da körüklediniz. Rejim değişikliği ile mi olacak? Tek adamın elinde sihirli bir değnek mi var?

‘Yeni sistem’ , ‘Yeni Türkiye’ diyorsunuz. Bu sözler bana 27 Mayıs döneminin başında ‘İkinci Cumhuriyet’ deyip sonra da devletin sürekliliğine ters düştüğünü fark edince bu sloganı ağızlarına almaktan vaz geçtiklerini hatırlatıyor. Bu gibi ciddiyetten uzak sözlerin icraatın başında olan kişilere ait olduğuna inanmakta zorluk çekiyoruz.

Mana itibariyle söyledikleri gerçeklerden uzak, tutarsız ve kandırıcı. İfade tarzları ve kullandıkları kelimeler ise çoğu zaman yanlış.

Kuşkulu ve endişeli miyiz? Evet, öyleyiz. Aynı zamanda nereden nereye gelindi diye hüzünlüyüz. Ama asla ümitsiz değiliz. Referandumdan yüksek sesle “hayır” çıkmasını ümit ediyoruz. ‘Hayır’ diyeceğiz ve hayırlı olmasını dileyeceğiz. Milletimizin sağduyusuna ve vefasına güveniyoruz.”

YASSIADA'DA ADNAN MENDERES İLE BİRLİKTE YARGILANMIŞTI

Celal Bayar, 27 Mayıs'ın ardından Yassıada'da yargılanarak idam cezasına çarptırılmış cezası daha sonra Milli Birlik Komitesi tarafından ömür boyu hapse çevrilmişti. Bayar'ın cezası, sağlık nedenleriyle hükümet tarafından 6 aylık bir süre için ertelenmiş ve Bayar, 22 Mart 1963'te tahliye edilmişti.

Muzaffer Ayhan Kara
Odatv.com

AKP’nin sokak sıkıntısı
19.03.2017



AKP, ‘Hayır’ karşıtlığı dışında halkı ikna edecek söylem arayışını sürdürüyor. AKP’li vekiller de ekonomik ve siyasal krizle boğuşan yurttaşla karşılaşmaktan korkuyor

AKP, Recep Tayyip Erdoğan ve Binali Yıldırım’la “Hayır karşıtlığı” üzerinden sürdürdüğü referandum kampanyasından beklediği karşılığı alamıyor. Saray ve Genel Merkez, Anayasa değişikliğinde eleştirilerin yoğunlaştığı ve karşılık verilmekte güçlük çekilen konularda ortak dillendirilmesini istediği söylemler geliştirerek milletvekilleri ve parti örgütlerine iletti.

Tek adam rejimini kurumsallaştıracak Anayasa değişikliği paketinin oylanacağı 16 Nisan’a bir ay kalmasına karşın AKP söylemlerinin sokakta karşılık bulmamasının sıkıntısını aşamıyor. Sahada zor anlar yaşayan milletvekillerinin alana inmesini geciktirmek için Meclis’i geçen haftaya kadar açık tutan AKP, karşı karşıya kalınan eleştirileri önlemeye yönelik propaganda metinlerini de gelişen durumlara göre sürekli güncelliyor.

Hollanda ve Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkeleri ile yaşanan krizden de beklediği oy artışını sağlayamadığını gören AKP, alana inmekte yavaş davranan milletvekillerinin de vakit geçirmeden kampanyaya destek vermesini istedi. Halkla tartışmaya girmeden muhalefetin ağırlıklı olarak eleştirdiği temel konulara ilişkin anlatılacak tezler de belirlenerek metne dönüştürüldü.

Halkın rızası yok

Edinilen bilgiye göre, pakette AKP’nin anlatmakta en çok zorlandığı konular, “seçilme yaşının 18’e indirilmesi, milletvekili sayısının 550’den 600’e çıkartılması, Meclis’in lağvedilmesi anlamına gelebilecek rejim değişikliği, tüm yetkilerin bir kişiye devri, Cumhurbaşkanı’na yayımladığı ve denetime tabi olmayacak kararnamelerle ülkeyi yönetme gücünün verilmesi” öne çıktı. AKP kulislerine göre bu konulardan bir kısmına ilişkin ikna süreçlerinde bölgesel olarak sonuç alınmaya başlandı. Bununla birlikte, “Tek adam rejimi, parlamenter sistemin ortadan kaldırılması ve cumhurbaşkanı kararnameleri” ile ilgili yurttaşların tereddütler tüm ülkede devam ediyor.

Ne söyleseler boş

AKP Strateji Ekibi tarafından yazıldığı bildirilen metinlerde ağırlıklı konulardan birini 18 yaşındakilere milletvekili olma hakkının verilmesi oluşturuyor. Geçen hafta Erdoğan tüm konuşmalarında bu konuya uzun süreler ayırdı. Buna rağmen yurttaşın Berat Albayrak örneği üzerinden “bu yasa AKP’li vekillerin çocukları için” algısı aşılamıyor.

AKP’lilerin metinde yer bulan diğer bir argümanı da “24 milyon oy alan birinin diktatör olamayacağı.” AKP, sahada bu konuda da önemli bir ilerlemeyi sağlayamamanın sıkıntısını yaşıyor. Özellikle Cumhurbaşkanı’na tanınan yetkiler ve dokunulmaz kılan değişikliklerin yurttaş karşısında AKP’li vekillerin elini kolunu bağladığı bildiriliyor.

Kampanya sorumlularının hamleleri, Erdoğan ve Yıldırım’ın referandumla getirilmek istenen yönetim şeklinin rejim değişikliği olmadığı konusunda ısrarlı sözlerine rağmen, yurttaşların AKP tezinden çok uzak olduğunu gösteriyor. Bu konuda da sürekli söylem üretilmesine rağmen iknadan çok uzak bir noktada oldukları AKP kulislerinde yoğun bir şekilde dillendiriliyor.

***

Vekillerde ‘Ne diyeceğiz’ korkusu?

AKP, referandum sürecini büyük mitingler, salon toplantıları ve medya programları üzerinden sürdürme kararı almıştı. Erdoğan merkezli ilerleyecek propaganda döneminde Yıldırım ve bakanlar da destek kuvvet olarak görev alacaktı. AKP yönetimi kamuoyu yoklamalarında istediği sonuçlar alınamayınca bu güne kadar geride tuttuğu milletvekillerini göreve çağırdı. Bu sefer de Pazartesi itibari ile sahaya çağrılan milletvekillerinde tereddüt belirdi. Alınan bilgiye göre, ekonomik ve siyasal krizin etkilendiği yurttaşlarla karşılaşmak istemeyen vekiller “Ne diyeceğiz” endişesi yaşıyor.
BirGün

Hekimlerden 'Hayır' yürüyüşü
19.03.2017

14 Mart Tıp Haftası kapsamında yürüyüş yapan hekimler, başkanlık referandumunda sağlık politikalarına karşı 'Hayır' diyeceklerini belirtti.

İstanbul Tabip Odası ve TTB öncülüğünde 14 Mart Tıp Bayramı vesilesiyle düzenlenen yürüyüşte, hekimler referandumda sağlık politikalarına karşı “Hayır” diyeceklerini söyledi.

Tünel Meydanı'nda bir araya gelen sağlık emekçileri, Galatasaray Meydanı’na yürüdü. “Sağlıkta şiddete hayır”, “Çalışırken ölmeye hayır” ve “Niteliksiz Tıp’a hayır” dövizlerinin taşındığı yürüyüşe, İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Selçuk Erez, TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel, DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu da katıldı. Yürüyüşte, sık sık “Herkese eşit, ücretsiz sağlık”, “Hayırlı ülke, sağlıklı gelecek” ve “Sağlıkta şiddet sona ersin” sloganları atıldı.

Galatasaray Meydanı’nda son bulan yürüyüşün ardından kısa bir konuşma yapan TTB Merkez Konseyi Başkanı Raşit Tükel, Türkiye’de sağlık hizmetlerinin bozulduğu ve ticaretleştirildiği bir dönemden geçtiklerini belirterek, nitelikli sağlık hizmeti için iktidarın yürürlükte olan sağlık politikalarından vazgeçmesi gerektiğini vurguladı. Demokratik bir toplumda nitelikli sağlık hizmetlerinin verilebileceğini hatırlatan Tükel, referandumda sağlık politikalarına karşı “Hayır” diyeceklerini ifade etti.

‘TÜRKİYE’DE TIP KUŞA DÖNDÜ’

Sosyal tıbbın önde olduğu süreçlerde birçok salgın hastalığın yok edildiğini belirten İstanbul Tabip Odası Başkanı Selçuk Erez ise, “Son 15 yılda tıp kuşa döndü. Gün gelecek, bugünler Türkiye’de kara gün olarak anılacak. Geçtiğimiz bu zamanlar hatırlamak istemediğimiz bir tarih olarak, hep önümüze çıkacaktır” dedi. DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu ise, Türkiye’deki baskı politikalarına dikkat çekti. Baskıların arttığı rejimlerde beraberinde eşitsizliğin de arttığına dikkat çeken Çerkezoğlu, “Eşitsizliğin olduğu yerde haksızlık olur. Demokrasiyi, anayasayı, eşitliği ve tüm hakları ortadan kaldıran bu rejime ‘Hayır’ diyoruz” şeklinde konuştu.

İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi Melahat Cengiz ise, sağlık çalışanları üzerindeki şiddete, baskıya ve çalışma koşullarına dikkat çekti. Nitelikli sağlık hizmetinin güvenli ve olumlu çalışma koşullarıyla mümkün olacağını kaydeden Cengiz, “Bu olağanüstü koşullarda hekimlik değerlerine her zamankinden fazla sahip çıkıyoruz. İyi hekimlikten, özlük haklarımızdan, demokrasi talebimizden vazgeçmiyoruz” dedi.

Açıklamanın ardından hekimler, üzerinde “Her zaman her yerde hekimlik” yazılı karanfil süslü çelengi Galatasaray Lisesi önüne bıraktı.
BirGün

CHP'li Balbay, referandum anket sonuçlarını açıkladı
20.03.2017

CHP İzmir milletvekili Mustafa Balbay, partisinin referanduma dair düzenlediği son anket sonuçlarını açıkladı. Balbay, "İstanbul'da MHP ile AK Parti'nin yüzde 58 oy toplamına rağmen 'Evet' yüzde 51 civarını buluyor" dedi.

Referandum çalışmaları kapsamında Bursa'ya gelen Balbay, ilçelerde gerçekleştirilen programların ardından İl Başkanlığı'nda basın toplantısı düzenledi.

BALBAY: TÜRKİYE'NİN 7 BÖLGESİNDEN 5'İNDE HAYIR ÖNDE
20.03.2017



Referandum sonuçlarına yönelik anketlere göre 'Hayır'ların önde olduğunu ifade eden Balbay, şöyle konuştu: "Ankara'da Sayın (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip) Erdoğan'ın da önüne koyulan anketlerde Türkiye'nin 7 bölgesinden 5'inde 'Hayır'lar önde. İstanbul'da AK Parti'yle MHP'nin oy toplamı yüzde 58. İstanbul'da 'Evet'ler yüzde 51. Orada da bıçak sırtı bir tablo olduğu görünüyor.

BALBAY: ANADOLU İNSANI, ERDOĞAN'A 'SANA HER ŞEYİ VERDİK, DAHA NE İSTİYORSUN' DİYOR

Güneydoğu Anadolu bölgesinde 'Evet' oylarının AK Parti'nin 7 Haziran 2015'te aldığı oyların altında olduğunu savunan Balbay, "Bu, o bölgede yerel olarak geçmişte AK Parti'ye oy vermiş olanların da büyük oranda 'Hayır' yönünde bir değerlendirme içinde olduğu görünüyor. Özellikle İnegöl'de de görmüş olduğumuz, geçmişte Saadet Partisi'ne oy vermiş olanların da ciddi bir 'Hayır' kampanyası içinde olduklarını görüyoruz. İktidarın iddia ettiği gibi 'Hayır' diyenler teröristtir, sadece şu kesin 'Hayır' diyor gibi bir şey yok. Geniş bir yelpaze içinde 'Hayır' var. Toroslar'daki hava da aynı. Bir abimiz 'Her şey oldun, daha ne istiyorsun, ben hayır diyeceğim' dedi. Anadolu insanı Sayın Erdoğan'a 'Biz sana her şeyi verdik daha ne istiyorsun' diyor. Genel tablo bu" şeklinde konuştu.

BALBAY: BİR TEK İSLAM ÜLKESİNDEN TÜRKİYE HAKLIDIR AÇIKLAMASI ÇIKTI MI?

Öte yandan Almanya ve Hollanda'yla yaşanan krize de değinen Balbay, 'maharetin düşman üretmek değil, dost kazanmak olduğunu' ifade etti.

"Ama şu anda Türkiye'nin ne ürettiğini çok iyi görüyoruz" diyen Balbay, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Tüm Türkiye'ye şunu sormak istiyorum; Tamam, Avrupa bize düşmanlık etti, dik duruyorsunuz, çok büyük bir İslamofobi diye baktınız bu duruma, tamam. Bir tek İslam ülkesinden Türkiye haklıdır açıklaması çıktı mı? Varsa söyleyin. Bir tek açıklama çıkmadı. Bu büyük bir yalnızlıktır. Bu Türkiye'nin şu anda içine düştüğü, bölgesinde ve dünyada yalnızlığının bir parçasıdır.

BALBAY: KOMŞULARLA SIFIR SORUNDAN, SIRF SORUNA GELDİK

"Komşularla sıfır sorundan, sırf sorun haline geldik. Şu anda hem ekonomimizin hem turizmimizin bu tablodan nasıl etkilendiği ortada. Bununla yüz yüze kalan kentlerimizin başında Bursa da yer alıyor. Bu tablo içinde 16 Nisan'da çıkacak güçlü bir 'Hayır'ın herkesin hayrına olacağını, iktidar dahil onların da hayrına olacağını ben görüyorum. O zaman bütün kurumlar kendi yerinde kendisini biraz daha güçlendirmek, yaraları sarmak, ileriye dönük yapılması gerekenleri konuşmak üzere planlayacak."
Sputnik

'Bu hayır videosu tutarsa beni tutuklarlar' dedi; Erdoğan şikayet etti, tutuklandı
KEMAL GÖKTAŞ
21 Mart 2017



Sosyal medyada tıklanma rekorları kıran "Hayır Nedir?" videosunun ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatlarının suç duyurusunda bulunduğu Ali Gül, tutuklanma talebiyle hakimliğe sevk edildi. Hakimlik, Gül'ün tutuklanmasına karar verdi. Gül, sosyal medyada yoğun beğeni alan "Hayır" videosunun sonunda "Video tutarsa tutuklanırız" ifadelerini kullanmıştı.

Sosyal medyada tıklanma rekorları kıran "Hayır Nedir?" videosunun ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatlarının suç duyurusunda bulunduğu İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Ali Gül, sahte isimle açılmış bir Twitter hesabından yapılan paylaşımlar gerekçe gösterilerek tutuklandı.

Gül, Cumhurbaşkanı'nın avukatının suç duyurusunda bulunmasına neden olan Twitter hesabını kendisinin kullanmadığını belirterek "Hayır" videosu nedeniyle hedef haline getirildiğini söyledi ancak hakim "siber suçlar araştırma raporuna" göre söz konusu hesabın Gül'e ait olduğu gerekçesiyle tutuklama kararı verdi.

"Hayır Nedir?" videosu

Güçlü Meclis Platformu geçtiğimiz haftalarda @guclumeclisp rumuzlu Twitter hesabından referandumla ilgili olarak "Hayır Nedir?" videosu yayımladı. Videoda 22 yaşındaki öğrenci Ali Gül, "neden hayır denilmesi gerektiği"ni anlattı. Hızla yayılarak milyonlarca kişiye ulaşan bu videonun ardından Gül, hedef haline getirildi. Bazı sosyal medya hesapları, @DjerzinskiFelix rumuzlu Twitter hesabının da Gül'e ait olduğunu ve bu hesaptan suç oluşturan paylaşımlar yapıldığını ileri sürdü. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın avukatı Ahmet Özay da @DjerzinskiFelix hesabından yapılan paylaşımların Gül'e ait olduğunu iddia ederek "Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama, suçu ve suçluyu övme, Cumhurbaşkanına hakaret" suçlarından 1.5 yıldan 8 yıla kadar hapis cezası istemiyle suç duyurusunda bulundu.

"Bu hesap benim değil" dedi ama...

İstanbul Basın Savcılığı'nın daveti üzerine Pazartesi sabah Adliye'ye gelen Gül gözaltına alındı. Gül'ün gözaltına alındığı gün bir gazetede Cumhurbaşkanı'nın avukatının iddiası doğrultusunda haber çıktı. Adliyeye getirilen Gül, Basın Savcısı Utku Tepe tarafından sorgulandı. Twitter'daki tek hesabının @avaligul hesabı olduğunu belirten Gül, iddiaları redderek "Ben ve ailem muhafazakar bir yapıya sahibiz. Devletimizi, polisimizi severiz. @DjerzinskiFelix rumuzlu hesaptan yapılan paylaşımları kesinlikle ben yapmadım" dedi.

Gül'ün avukatı Yiğit Acar da Gül'ün çektiği "Hayır" videosundan rahatsız olanların, @DjerzinskiFelix hesabının ona ait olduğu yönünde karalama kampanyası yürüttüklerini söyledi. "Adeta bir elbise dikilmiş ve müvekkile giydirilmiştir. Müvekkil hedef haline getirilmiştir" diyen Acar, bu iftira nedeniyle suç duyurusunda bulunacaklarını da ekledi.

Savcı Tepe, Gül'ü "Cumhurbaşkanı'na hakaret suçundan" tutuklanması talebiyle Sulh Ceza Hakimliği'ne sevk etti. Dosyada @DjerzinskiFelix isimli hesaba ilişkin görüntülerin yanı sıra "Hayır" videosunun yayınlandığı @guclumeclisp hesabının ekran görüntülerinin yer alması da dikkat çekti.

Tutuklandı

Gül'ü sorgulayan istanbul 5. Sulh Ceza Hakimi Cevdet Özcan, Gül'ün "Cumhurbaşkanı'na hakaret" suçundan tutuklanmasına karar verdi. Kararda, 15 Temmuz 2016 gecesi darbe yanlısı paylaşımlar yapılan ve Cumhurbaşkanı'na hakaret edilen @DjerzinskiFelix hesabının Gül'e ait olduğunun dosyadaki Siber Suçlar Araştırma raporu ile sabit olduğu savunuldu.

"Tutuklanabileceğimizi biliyorduk"

Ali Gül, Adliye'ye gelirken çekerek yayınladığı yeni bir videoda da "Hayır videosu çektik, bu videoyu çekerken de tutuklanabileceğimizi biliyorduk. Şimdi savcıya ifade vermeye gidiyorum, sonrasında muhtemelen tutuklanacağım. Ama önemli değil, ben korkmuyorum. Bu milletin çocukları, bu milletin gençleri korkuyu, tutsaklığı ölümü değil, özgürlüğü ve mutluluğu hak ediyor. O günler de gelecek" dedi.
Cumhuriyet

2 yıl hapis yatan muhalif avukat Azerbaycan'ı anlattı: Türkiye 'güçlü devlet' masalına inanırsa bedelini öder
20 Mart 2017



"Aslında kardeş olanlar iktidarlar, başkanlar; bu kardeşlikten yararlananlar da onlar"

İnsan hakları alanında uluslararası camiada ismini duyurmuş Azerbaycanlı avukat İntigam Aliyev, partili cumhurbaşkanlığını öngören, kuvvetlerin tek bir elde toplandığı için eleştirilen anayasa değişikliğini "Bugün Türkiye toplumunda, medyasında, sosyal-siyasi çevrelerinde yapılan tartışmalar vaktiyle Azerbaycan’da yapılanlara çok benziyor" değerlendirmesinde bulundu. "Erdoğan, can attığı başkanlık sistemi olmadan da bugün fiili olarak fazla güce sahip" yorumunda bulunan Aliyev, "Yeni sistem ona hudutsuz hâkimiyet verecek. Bu anlamda Türkiye toplumu 'güçlü devlet', 'güvenlik gerekleri', 'etkili yöneticilik' gibi masallara inanıp Erdoğan’a, AKP’ye 'hayır' demek için toparlanamazsa bunun bedelini, acısını uzun süre çekecek. Bizim ne vakittir çektiğimiz gibi. Kardeş ülkeler, kardeş halklar deriz ama bizim ne medyamız, ne partilerimiz, ne sivil toplumlarımız birbirlerini tanıyor. Aslında kardeş olanlar iktidarlar, başkanlar. Bu kardeşlikten yararlananlar da onlar" diye konuştu.

İntigam Aliyev'in Cumhuriyet gazetesinden Pınar Öğünç'e verdiği söyleşi şöyle:

- Türkiye’deki başkanlık sistemi tartışmalarını uzaktan izlemek size ne düşündürüyor, ne hissetiriyor?

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in, eşi Mehriban Aliyeva’yı birinci yardımcısı olarak ataması dikkati buraya çekti ama Erdoğan’ın istediği başkanlık modeli post-Sovyet ülkelerinin çoğunda mevcut; Rusya, Beyaz Rusya, Türkmenistan, Tacikistan, Özbekistan... Bana göre Türkiye’de baş verenler çok üzücü. Biz bunları yaşadık, bedelini uzun dönemdir çekiyoruz. Haydar Aliyev’in iktidara gelişinden sonra cumhurbaşkanının yetkilerinin genişlenmesi adına, hâkimiyet dağılımı, denetim mekanizmaları önemli şekilde zayıfladı. Anayasamızın 109. maddesinin 32. bendi cumhurbaşkanına fiili olarak hudutsuz hâkimiyet temin ediyor. Bugün Türkiye toplumunda, medyasında, sosyal-siyasi çevrelerinde yapılan tartışmalar vaktiyle Azerbaycan’da yapılanlara çok benziyor.

- Hangi aşamalarla bu “hudutsuzluğa” gelindi?

2002’deki referendum hâkimiyetin Haydar Aliyev’den oğluna geçmesi için düşünülmüştü. 2009 referendumu İlham Aliyev’in süresiz hâkimiyette kalmasına yol açtı. Bu iki referenduma dair çok az bilgisi olan Türkiye toplumu Azerbaycan’daki 2016 referendumunun hangi maksatla geçirildiğini iyi biliyor. 2002’de Azerbaycan kamuoyunda, medyasında tartışmalar yeterince güçlüydü. 2009 referendumunda tepki zayıfladı; 2016 tam suskunluk ortamında geçti. Çünkü o zamana kadar bizim FOX TV’lerimiz, Cumhuriyet gazetelerimiz artık kapatılmıştı. 2002 referendumuyla nisbî seçim sistemini iptal eden iktidar, sonraki yıllarda muhalif partilerin maddi kaynaklarını kesmekle, ofislerini ellerinden almakla, üyelerini hapse atmakla fiilen tekpartili siyasi sistemi kurmuş oldu. Yasalara göre bütçeyi parlamento onaylıyor, ama çoğu durumda olduğu gibi rolü sadece formal. Başbakan var, ama görevleri sembolik. Bakanlar, belediyeler, Anayasa Mahkemesi dahil tüm mahkemeler de aynı durumda. Aynı esnada Rusya’nın Çeçenistan’la yaptığı gibi Azerbaycan’da Karabağ savaşı ve terörle mücadele gerekçesiyle polisin yetkileri genişletildi, muhalif partilere, medyaya baskı, hak kısıtlamaları arttı.

- Bu modelde başkanlığın tek tek yurttaşların hayatlarına yansıması nasıl oluyor? Başkanla aynı tarafta olmayan muhalif fikirlere ne kadar yaşama şansı var?

Bir kişinin elinde çok fazla yetkinin toplanmasının acısını biz uzun yıllardır çekiyoruz. Petrolden gelen milyarlar içeren devlet bütçesinin nereye, nasıl harcanacağını aslında bir kişi belirliyor. İktidar anlamsız müzik ve spor yarışlarına yüz milyonlarca para harcıyor. 2012’deki Eurovision şarkı yarışması mesela. 2015’te Bakü’de düzenlenen Avrupa Oyunları’nda yalnız pop yıldızı Lady Gaga’nın bir şarkı ifa etmesinin ülkeye 2-3 milyon dolara mal olduğu söyleniyor. Buna karşılık ülkede ortalama maaş 80-150 Avro. Öğretmen 100-200 avro alır, üniversite profesörü 300-500 Avro. Ve bütün bunlara karşı çıkmanın bedeli ağır. Bugün ülke hapishaneleri böyle insanlarla dolu. İlham Aliyev’le, herhangi bir muhalif parti liderinin imkânları mukayese edilemez. Devletin bütün unsurları, polisi, mahkemesi, savcılığı, televizyonları bir şahsın emrinde. Diğerleri televizyonlara çıkamıyor, toplantı yapamıyor, paraları yok ve yıllarca sürebilecek hapis cezalarıyla karşı karşıyalar. Medya, sivil toplum örgütleri de aynı durumda. Ülkede 150’den fazla siyasi tutuklu var.

- Bu süreç muhalefeti nasıl etkiledi? Muhalif kaldı mı ya da?

Sistematik baskıdan yılmadan muhalif fikirde olanlar, tehlikelere rağmen konuşmaktan çekinmeyenler hâlâ var ama az. Muhalif görüştekilerin sayısı gittikçe azaldı. Bir kısmı hapiste, bir kısmı ülkesini terk etmiş, bir kısmı yazmıyor, bir kısmı da iktidar cephesine geçmiş. Ama son dönemde iktisadi krizle ilgili eleştiriler artıyor. Buna karşılık hükumet yasaları sertleştiriyor.

- Fatih Portakal’ın Mehriban Aliyeva’nın cumhurbaşkanı birinci yardımcısı olarak atanmasıyla ilgili haberi ironiyle vermesinin ardından Fox TV yayınlarının Azerbaycan’da durdurulması sizi hiç şaşırtmadı o zaman?

Azerbaycan böyle şeylere alıştı artık. Burada uzun yıllardır televizyonlar, gazeteler, üniversiteler, sivil toplum kurumları bir gün içinde durdurulabilir. İnsanlar nedeni konusunda aydınlatılmaz ya da çok absürt bir sebep söylenir. Azerbaycan gibi ülkelerde başkanın kararına ironiyle yaklaşmak, aile fertleriyle ilgili yorumlar yapmak neredeyse devlete karşı gelmek, halkın liyakatına tecavüz gibi kabul edilir. Başkanın resmen işe karışmasına gerek yoktur. Bu sistemde başkan devlet, devlet başkan demektir. Diyeceksiniz ki Mehriban Aliyeva Azerbaycan’da zaten ikinci şahıs idi, bu göreve ne gerek vardı? İlham Aliyev en azından cumhuriyetçilik adına ayıp sayarak bunu yapmamalıydı. Son referendumda 18 yaşını dolduranlara milletvekili olma hakkı verilmesinin, Aliyev’in öğrenci olan oğlu için yapıldığı, 2020’deki parlamento seçimlerinde milletvekili olacağı az kişide şüphe doğurur.

- Burayı iyi takip eden birisiniz. Azerbaycan’ın tecrübesi Türkiye’ye dair hakiki bir emsal teşkil ediyor mu? Bu mudur Türkiye’yi bekleyen?

İlham Aliyev, referendum arefesinde eşini yardımcısı yapmakla Türkiye’deki kardeşine büyük kötülük yapmış oldu. Başkanlık sistemi böyle bir şey diye başkanlık sistemine karşı olanlara iyi bir kart verdi. Fakat fark şu: Türkiye’de seçimler tamamen sahteleşmemiştir, parlamento tamamen Erdoğan’ın hâkimiyeti altında değil. Muhalif partiler, sivil toplum kurumları zayıfladıysa da tamamen ortadan kalkmamış. Toplantılar tamamen yasak değil, muhalif bir fikrin televizyona çıkma şansı yine de var. Ama süreç böyle gider de referendum Erdoğan’ın galibiyetiyle sonuçlanırsa kısa bir süre sonra bunlar da kalmayabilir. Bu kadarını yapamazlar demeyin, yaparlar. Başkanlıkları kendi arşınınızla ölçmeyin. 10-15 yıl önce Türkiye’de demokrasinin bu hale geleceğine kim inanırdı? Bu, aklını şaşırmış derlerdi.

- Siz nasıl konuşabiliyorsunuz? Bu baskıyla, korkuyla yaşamak nasıl bir şey?

Toplum olarak Azerbaycanlılar korkuyu 1990’da bağımsızlık uğruna Sovyet tanklarıyla yüz yüze durduğu zaman aştı. Bağımsızlığın ilk yılları büyük coşku ve umutlar dönemiydi. Kısa bir süre sonra korkuyu geri getirdiler. Ama demokrasi ve özgür toplum, korkuyu aşabilen insanların sayesinde mümkün olabiliyor. Böyle örnekler tüm toplumlarda olur.

"Güçlü devlet masalları"

- O zaman Türkiye’de referandumda oy vereceklere ne dersiniz?

Bizde bir atasözü vardır: Kel çare kılabilirse kendi başına kılar. Görünen o ki, demokrasi geleneklerinin zayıf olduğu toplumlarda başkanlık hâkimiyetin gaspına geniş imkân veriyor. Ama problem sadece başkanlık sisteminde değil. Erdoğan, can attığı başkanlık sistemi olmadan da bugün fiili olarak fazla güce sahip. Yeni sistem ona hudutsuz hâkimiyet verecek. Bu anlamda Türkiye toplumu “güçlü devlet”, “güvenlik gerekleri”, “etkili yöneticilik” gibi masallara inanıp Erdoğan’a, AKP’ye “hayır” demek için toparlanamazsa bunun bedelini, acısını uzun süre çekecek. Bizim ne vakittir çektiğimiz gibi. Kardeş ülkeler, kardeş halklar deriz ama bizim ne medyamız, ne partilerimiz, ne sivil toplumlarımız birbirlerini tanıyor. Aslında kardeş olanlar iktidarlar, başkanlar. Bu kardeşlikten yararlananlar da onlar.

İntigam Aliyev Kimdir ?

İntigam Aliyev, Azerbaycan’daki hak ihlalleriyle ilgili AİHM’ye 200’den fazla dava açmış, 50’den fazlasını kazanmış, ülkesinde tanınan bir muhalif, insan hakları alanında dünyada bilinen bir avukat. Birçok uluslararası ödüle layık görüldü. Farklı üniversitelerde alanıyla ilgili ders veriyor; Hukuk Öğretim Toplumu’nun da başkanı. 2014’te kendisi de yedi buçuk yıl ceza aldı, yaklaşık iki yıl cezaevinde tutulduktan sonra şartlı salıverildi. Şu anda Azerbaycan’dan çıkış yasağı var. Cezaevinde olduğu süre içerisinde Uluslararası Af Örgütü onun adına kampanya yaptı.
T24

Yasal işlemle tehdit ettiler... Öğrencileri 'seminer' diye Bilal Erdoğan konferasına götürdüler
21 Mart 2017



Manisa Dündar Çiloğlu Anadolu Lisesi idaresi, öğrencilerini "Seminer var" diyerek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan'ın 'Yeni Nesil Yeni Anayasa' konulu paneline götürdü.

Manisa Dündar Çiloğlu Anadolu Lisesi idaresi, öğrencilerini "Seminer var" diyerek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan'ın 'Yeni Nesil Yeni Anayasa' konulu paneline götürdü. Okul yöneticileri, panele katılmak istemeyen öğrencileri de haklarında yasal işlem başlatmakla tehdit etti.

T24'ten Oğulcan Kayalar'ın haberine göre, Üniversite tanıtımı ile alakalı bir seminere gittiklerini zanneden öğrenciler, gördükleri manzara karşısında tepkisini dile getirdi ve panele katılmak istemedi. Okul idaresi de buna karşın, öğrencilere "Panele katılmak zorunlu, katılmayanlar hakkında yasal işlem yaparız" diye tehdit etti.

"Siyasetin parçası olmak istemiyoruz"

Konu hakkında konuşan bir öğrenci, "Sabah saat 10.30’da, dersimizin olduğu saatte okul idaresi bize Manisa Celal Bayar Üniversitesi Süleyman Demirel Kültür Merkezinde seminer olduğunu, katılmanın zorunlu olduğunu ve katılmayanların yok yazılacağını söyledi. Öyle denilince biz de gittik.

Bizler 12’inci sınıf öğrencisiyiz. O yüzden üniversite tanıtımı ile ilgili bir seminer sandık. Ama gittiğimizde öyle bir seminer olmadığını, Cumhurbaşkanının oğlu Bilal Erdoğan’ın katıldığı referandum ile ilgili bir panel olduğunu öğrendik.

Tabi öyle olunca panele katılmak istemedik. Çünkü bizler öğrenciyiz. Siyasetin parçası olmak istemiyoruz. Bizim götürüldüğümüz yer ‘hayır’ ile ilgili bir panel olsaydı bile yine tepkimiz bu şekilde olacaktı. Panelden çıkmak istediğimiz esnada, okul yönetimi ve orada görevli olan güvenlikler, bize ‘çıkamazsınız’ diyerek engel olmaya çalıştı. Sonrasında tepki göstererek başka kapıdan çıktık. Bizler öğrenciyiz, siyasi bir toplantıya da katılmaya mecbur değiliz" dedi.

"Okul müdürü bizi tehdit etti"

Yine ismini açıklamak istemeyen bir başka öğrenci de, duruma tepki göstererek, “Okul eğitim yeri. Bizler de buraya eğitim almaya gidiyoruz. Bizi seminere diye Cumhurbaşkanının oğlunun katıldığı yeni anayasa paneline götürdüler. Katılmak istemeyince de tehdit edildik. Panele katılmayıp okula döndüğümüzde, okul müdürü, ‘Bugün yaşanan olaylar, burada kalacak. Dışarıya sızarsa sizinle görüşürüz’ diyerek bizi tehdit etti. Bu kabul edilebilir bir olay değil. Bizler üniversite adaylarıyız. Birkaç ay sonra LYS’ye gireceğiz. Bu olay bizi çok sarstı” diyerek tepkisini ifade etti.
Cumhuriyet

Bülent Tezcan: 'Evet kampanyası belli bir strateji üzerinden değil, telaş içinde yürüyor'
20.03.2017

CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, 'iktidarın kutuplaştırma söyleminin karşılık bulmadığını' söyledi. "Bundan sonra daha çok hata yapacaklar" diyen Tezcan'a göre, 'Evet kampanyası belli bir strateji üzerinden değil, telaş içinde yürüyor'.
Referanduma bir aydan daha kısa bir süre kaldı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli dahil tüm taraflar sahaya indi. Çalışmalar bundan sonra daha da hızlanacak.

Referandum kampanyaları sürerken “Evet” ve “Hayır” cephelerinden birbirinden farklı açıklamalar geliyor. İlk başta “Hayır oyları önde” değerlendirmelerinin yerini bu kez “Rüzgar tersine döndü” yorumları almaya başladı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan’a göre ise, tablo değişmedi, hatta kararsızlar “Hayır”a dönüyor.

İktidarın her seçimde uyguladığı kutuplaştırma politikasının bugün ters teptiğini belirten Tezcan, seçmenin en etkili sorusunun da “Daha ne istiyorsun” olduğunu söyledi. Almanya ve Hollanda ile yaşanan krizlerin de ters teptiğini öne süren Tezcan, “Bundan sonra daha çok hata yapacaklar. Çünkü ‘Evet’ kampanyası belli bir strateji üzerinden değil, telaş içinde yürüyor” dedi. Bülent Tezcan’ın Gazete Duvar’a değerlendirmeleri şöyle oldu:

HAYIR OYLARI ÖNDE: Bütün çabalara rağmen, rüzgarı tersine çevirmek için yaratılan uluslararası krizlere rağmen, “Hayır”ın önünü kesemiyorlar. Bunun rahatsızlığı var. Şu anda anketler Hayır 2-3 puan önde. En son aldığım sonuç, “Hayır” iki puan önde, 51-49. Bunu analiz ederken, “Hayır” demenin maliyetini, fişlenme korkusunu da hesaplamak gerek. O nedenle “Hayır” oylarına 2-3 puanı daha eklemek yanlış değil. Bu durumda 4-5 puan fark var. Şu anda “Hayır” diyenlerin tercihini değiştirme ihtimali yok. Kararsızların büyük çoğunluğu da tercihini netleştiriyor ve “hayır” diyor. Bu tablo referanduma kadar değişmez.

‘GÜÇLÜ OLANA EĞİLİM ARTAR’ HESABI: “Evet öne geçti” söylemi özel algı yaratmaya dönük bir söylem. Rüzgarın tersine döndüğünü gösteren hiçbir şey yok. Tam tersine “Hayır” eğilimi artıyor. Kendi anketlerinde bile tabloyu iç açıcı görmüyor o nedenle sonuçlarını açıklamıyorlar. Sadece “güçlü olana eğilim vardır” anlayışı üzerinden algıyı yönetmeye çalışıyorlar.

GENEL SEÇİM HAVASINA SOKMAK İSTİYORLAR: Sanki 15 yıldır Türkiye’de AK Parti yönetimi yokmuş gibi dönüp, 30-40 yıl öncesinin Türkiye’sinden bugünün referandum kampanyasını yürütmeye çalışıyorlar. Olumsuz örnek arıyorlarsa bugünün Türkiye’sinde daha fazlası var. Israrla parti bloklaşması yaratarak referandumu genel seçim havasına sokmak istiyorlar. Amaçları gerilim-bloklaşma-kutuplaştırma ile “Evet-Hayır Cephesi” yaratmak.

BUNDAN SONRA DAHA ÇOK HATA YAPACAKLAR: Hollanda-Almanya krizini cepheleşme için kullanmaya çalıştılar ama bu da fayda getirmedi. Yurt dışında yaşayan vatandaşlar “bizim buradaki hayatımızı riske atacak gerilim yarattınız” diyerek uzaklaşmaya başladı. İçeride ise ilk kez Bakanı sınır dışı edilen, şamar oğlanına dönmüş bir hükümet görüldü. Daha önce hep bunları yapıyorlardı ama bugün ters tepiyor. Bundan sonra daha çok hata yapacaklar. Çünkü “Evet” kampanyası belli bir strateji üzerinden değil, telaş içinde yürüyor.

CHP KAVGAYA GİRMEYECEK: Genel Başkanımıza hakaretlerle polemik yaratmaya çalışıyorlar. Biz ısrarla bu kavganın dışında duruyoruz ve bu kavgaya girmeyeceğiz. Bunun 17 Nisan’ı da var. Bu ülkede “Evet” oyu veren de “Hayır” oyu veren de beraber yaşayacak.

DAHA NE İSTİYORSUNUZ?: Kriz yaratan kaybediyor. Vatandaş artık huzur istiyor. En çok sorulan soru, “daha ne istiyorsunuz” sorusu. Bu AK Parti’ye oy veren, “Evet” derken bile tereddüt eden seçmenin ruh hali. İlk defa böyle bir ret potansiyeli var.

SESSİZ VE SAKİN GÜÇ SANDIĞA AKACAK: MHP tabanı yüzde 85 üzerinde “Hayır” diyor. Kendi tabanlarında da umut rüzgarı esmiyor. Doğu ve güneydoğu illerinde de “Hayır”ın ağırlıklı çıkacağını görüyoruz. Kürt kökenli vatandaşları Hayır’dan Evet’e çevirmek için Barzani’yi getirdiler ama bunun karşılığı da olmaz. Müthiş bir sakin-sessiz güç var ve o güç sandığa akacak.
Yön Haber

Meral Akşener: Hayır diyenlere edilmedik hareket yapılmadık tehdit kalmadı"
21.03.2017

Meral Akşener, Niğde Valiliği'nin 21 Mart'ı kapsayan 1 günlük miting, toplantı ve gösteri yürüyüş yasağına rağmen daha önce belirlenen programı çerçevesinde Niğde'ye geldi. Yasak olmasına rağmen bina önünde toplanan kalabalığa hitap eden Meral Akşener, nevruzda PKK flamalarını açanlara bir şey denilmezken kendilerine 'terör korkusu' ile yasak getirildiğini söyleyerek, "Niğde Valisi'ni Hollanda mı tayin etti?" dedi.

Kayseri'den karayoluyla Niğde'ye gelen Meral Akşener, daha önce toplantı planlanan Niğde Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Murat Zeren Eğitim Hizmet binasına ulaştı. Niğde Valiliği'nin Olağanüstü Hal Kanunu'nun 11. maddesi (m) bendi doğrultusunda aldığı 1 günlük yasak nedeniyle binanın giriş ve çevresinde polis ve jandarma ekipleri geniş güvenlik önlemi aldı.

ÖNCE ESKİ BAŞKAN KONUŞTU

Bina önünde toplanan yaklaşık 1500 kişiye hitap eden Niğde eski Belediye Başkanı MHP'li Mümin İnan, 16 Nisan'da yapılacak referandumda Türkiye'nin geleceği için hep birlikte hayır diyeceklerini söyledi.

Neden 'hayır' diyeceklerini Meral Akşener'in kendilerine tek tek anlatacağını belirten İnan, "Bugüne kadar alışmış olduğumuz parlamenter sistemden asla vazgeçmeyeceğiz. TBMM'den asla vazgeçmeyeceğiz. Kuvvetler ayrılığından, devletin içindeki denetim mekanizmalarından asla vazgeçmeyeceğiz. Milli iradenin yok denilmesine hayır diyoruz. Demokrasinin dışındaki bütün rejimleri bütün sistemleri reddediyoruz "dedi.

'BAŞBAKAN MERAL' SLOGANLARI

Valilik yasağına rağmen toplantının yapıldığı salonda 'Başbakan Meral' sloganlarıyla karşılanan Meral Akşener, açılan koridordan binaya giriş yaptı.

Akşener, nevruz kutlamaları nedeniyle Türkiye'nin her yerinde 'PKK paçavraları' açıldığını belirterek, şunları söyledi:

"Ona kimse bir şey demiyor. Bugün Niğde'de bize Nevruz nedeniyle olaylara sebebiyet olabileceğimiz düşünülerek toplantımız iptal edildi. Sayın Vali'ye söyleyecek bir sözüm yok. Eski İçişleri Bakanıyım, devleti temsil eden bürokrasiyle itişip kakışma yapmam. Şunu söyleyeyim devletin valisi, devletin valisi olmalıdır. Devletin temsil edenler o ağırlığa, o vakarlığa o ciddiyete sahip olmalıdır. Biz ne yapacaktık, referandumda neden hayır diyeceğimizi anlatacaktık. Tercihimizi sizlerle paylaşacaktık. Bugüne kadar tercihlerini ortaya koyan insanlara hayırcı denilen kesime edilmedik hareket yapmadık tehdit kalmadı" dedi.
Yön Haber

AKP'nin kurucularından Şener: AKP'de önemli kısım 'hayır' diyecek
22.03.2017



AKP'nin kurucularından Abdüllatif Şener, 16 Nisan'da yapılacak referandumla ilgili çarpıcı bir iddiada bulundu. En net 'hayır' görüntüsünün MHP tabanında olduğunu söyleyen Şener, AKP içinde de önemli bir kısmın 'hayır' diyeceğini iddia etti.

AKP'nin kurucularından ve başbakan yardımcılığı da yapan Abdülllatif Şener, 16 Nisan'da yapılacak anayasa değişikliği referandumundan 'hayır' çıkacağını düşündüğünü söyledi.

İktidar baskısı yüzünden seçmende bir durgunluk gözlemlediğini ancak içten içe etkili bir 'hayır' dalgası bulunduğunu anlatan Şener, "Evet cephesinin devlet gücünü kullanmasından çekinerek bir kısım seçmen konuşmuyorsa da önemli bir seçmen kitlesi tebliğci gibi kendi hayır görüşlerini etrafına yaymaya çalışıyorlar. İktidar partisinin seçmen kitlesinde önemli oranda ‘hayır'cıları olduğu gibi muhalefet partilerinin az da olsa ‘evetçi’leri var" dedi.

'Hayır' kampanyası için meydanlara inen Şener, en net görünümün 'hayırcı' tabanıyla MHP olduğunu söyledi. T24’e çalışmalarını 16 Nisan’a kadar sürdüreceğine anlatan Şener, Nevşehir’den sonra bugün de Kırşehir’de program yapacağını söyledi ve iktidara ait ve ‘evet’ yanlısı belediyeler anlaşma yapılıp kaparo yatırıldığı halde sonradan iptal yaptıklarını söyledi.

"Seçmende durgunluk izlenimi alıyorum ancak içten içe etkili bir dalga var"

Gittiğimiz yerlerde sınırlı sayıda insanla muhattap oluyoruz. Oralara gelmiş olmamız o yerde bir dalga oluşturuyor. Kitleyi motive ediyorsunuz onların akrabalı yakınları, komşuları var o dalga öyle yayılıyor."Seçmen de vatandaşlar da bir durgunluk izlenimi alıyorum. Şöyle bir durgunluk, ekonomik sorunlar, sosyal sorunlar, hayat mücadelesi içindeler, koşulları iyi görmüyorlar, iktidarın bazı baskıları nedeniyle çok daha sesli davranmıyorlar ancak içten içe etkili bir dalganın bulunduğu görülüyor.

"Her partinin ‘evet’ ve ‘hayır'cıları var, iktidar partisinde önemli oranda ‘hayır'cıları olduğu gibi muhalefet partilerin de az da olsa ‘evetçi’leri var. Ancak, en net görünüm MHP’nin hayırcı tabanı. Saadet örgütleri çalışıyor. Medya gücü iktidarda, sanki millet bu konuda televizyon seyretmiyor bir tutumda. Ben ‘hayır’ çıkacağını düşünüyorum."

Yeni Çağ

Eski Bakanların danışmanı Bekleviç: Başkanlık sistemi ülke için eziyettir
22.03.2017



AKP'den Edirne milletvekili adayı olan, AKP'li eski Bakanlar Bağış ve Müezzinoğlu’nun danışmanlığını da yapan siyasetçi Tuna Bekleviç, Başkanlık sisteminin ülke için 'eziyet' olduğunu savunarak, vatandaşları 'hayır' demeye çağırdı.

AKP'li eski Bakanların danışmanlığını yapan ve AKP'den Edirne milletvekili adayı olan Hayır Partisi Genel Başkanı Tuna Bekleviç, 'evet' oyu vermeyi düşünen vatandaşların bir hafta için "Hayır" demesini rica etti.Bekleviç "Bu bir hafta, yaşayacağınız eziyet Türkiye'yi ne hale getirdiğinizin kanıtı olacaktır. Bu eziyet, vicdanı olan herkesi sandıkta 'Hayır' demeye yeterli bir gerekçedir" dedi.Bekleviç’in yazılı açıklaması şöyle:"Ülkemizin içerisine düşürdüğünüz pozisyon için biz utanıyoruz. Dünya'ya ülkemizi rezil ediyorsunuz. Hayır kelimesine karşı alerji ve hayır korkusu nedeniyle 45 gündür Hayır Partisi'nin kuruluşunu hukuksuzca engelliyorsunuz.

HUKUKU ÇİĞNİYORSUNUZ

Bu güne kadar 57 şehir 153 büyük ilçe ve 1.058 köy ziyareti yaptık. Memlekette en güçlü kampanyalarından birisini yürüyoruz. Sosyal medya mitinglerimiz 419 bin kişiye ulaşıyor. 110 bin gönüllümüz oldu. Konu ana muhalefet partisi tarafından iki kez TBMM gündemine taşındı. Özetle biz zaten faaliyetlerimizi yapıyoruz. Bizi engelleyemiyorsunuz. Son derece faydasızca hukuku çiğniyorsunuz. Vicdanınızdaki yarayı derinleştiriyorsunuz. Siyasi kültürümüzü katlederek milli bir ihanete imza atıyorsunuz.

BİR HAFTA 'HAYIR' DEYİN VE SONUÇLARI KENDİNİZ GÖRÜN

Sizden tek birşey rica ediyoruz. Baskı olduğunu biliyoruz. Üstelik kararınızdan da fazlası ile huzursuz olduğunuzu biliyoruz. Bakın bu referandum bir vicdan muhasebesi haline geldi. Hadi sizde en azından bir hafta 'Hayır' deyin inanın yaşadıklarınız sandıkta ne demeniz gerektiği konusunda size yol gösterecektir."Kaynak: Eski Bakanların danışmanı Bekleviç: Başkanlık sistemi ülke için eziyettir
Yeni Çağ

Binali Yıldırım boş meydana konuştu
22 Mar, 2017



Referandum çalışmaları kapsamında Iğdır’da miting düzenleyen Başbakan Yıldırım, boş meydana konuştu. Yıldırım, ‘hayır’ diyen Ülkücüleri de FETÖ’cülerle bir tuttu.

Başbakan Binali Yıldırım, Iğdır’da vatandaşlara hitap etti. Miting meydanında geniş boşluklar göze çarptı.
‘Hayır’ diyen Ülkücüleri FETÖ’cü olmakla itham eden Yıldırım, “FETÖ’nün oyuncağı olmuş bazı siyasi hizipler, milliyetçi kardeşlerimizin asla temsilcisi değildir. Ülkücü kardeşlerimiz için vatanın birliği, beraberliği her türlü mücadeleyi verir” ifadelerini kullandı.

Sinan Oğan Binali Yıldırım’ın o mitingini eleştirdi: Tam bir fiyasko

Referandum çalışmaları kapsamında Iğdır’da miting düzenleyen Başbakan Yıldırım, boş meydana konuşmuş ve ‘hayır’ diyen Ülkücüleri de FETÖ’cülerle bir tutmuştu. Bunun üzerine Sinan Oğan sosyal medya hesabından Başbakanı sert sözlerle eleştirdi.



Sinan Oğan, Binali Yıldırım’ın o mitingine devlet memurlarının zorla getirildiğini ve Iğdır mitinginin fiyasko ile sonlandığını söyledi Oğan“Başbakan Yıldırım gitmiş benim memleketimde öğrencileri, taşeron işçileri ve devlet memurlarını zorla meydana yığıp bize terörist diyor! Sn. Binali Yıldırım Iğdır mitingin tam bir fiyasko. Bırak bize terörist demeyi, biz teröristlere terörist derken siz sayın diyordunuz. Evet demek senin ne kadar hakkınsa Hayır demek de benim o kadar hakkım. Bırak bunları da sen Evet’in Iğdır’a ne faydası var, onu anlat! İnşallah 16 Nisan’da Iğdır halkı da, diğer 80 vilayet de size gereken dersi verecektir. Yeter bu ülkeyi kamplaştırdığınız… Iğdır halkı da bizim gibi Hayır diyor, sen ise gidip benim memleketimde bana ve benim gibi Hayır diyen Hemşerilerime terörist diyorsun! Biz seni daha makul, daha kucaklayıcı bir siyasetçi olarak biliyorduk. Yazık, siyasetin dümen suyuna sen de kendini kaptırmışsın…” ifadelerini kullandı.
İlkKurşun

"AK Parti, 2010 referandumundaki kadar rahat değil"
24 Mart 2017

"Başbakan'ın eski bakanlarla buluşması, tabandaki 'hayır'cıların durumu konusunda bir fikir veriyor"

Hürriyet yazarı Deniz Zeyrek, anayasa değişikliğine ilişkin 16 Nisan'da yapılacak halk oylamasıyla ilgili olarak "Propaganda gücündeki orantısız duruma rağmen, AK Parti’nin 2007 ya da 2010 referandumundaki kadar rahat olmadığı açık" dedi.

Zeyrek şunları söyledi:

"Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan sonra Başbakan Binali Yıldırım’ın da eski bakanlarla bir araya gelmesi, AK Parti yönetiminin ‘hayır’ cephesinin AK Parti tabanında karşılık bulan söylemleri üzerinde çalışması, AK Parti tabanındaki ‘hayır’cıların durumu konusunda da bir fikir veriyor"

Deniz Zeyrek'in "AK Parti'nin 'evet' hesabı" başlığıyla yayımlanan (24 Mart 2017) yazısının bazı bölümleri şöyle:

‘Başkanlık sistemi mi, parlamenter sistem mi?’

Bu sorunun sorulacağı referanduma az bir zaman kaldı.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AK Parti kurmayları, kararsızları ve tabandaki ‘hayır’ları ‘evet’e dönüştürmek için yoğun çalışıyor.

Referandumun kilidinin İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Antalya gibi büyük kentler olacağına inanan AK Parti stratejistleri, kampanyada kitle iletişim araçlarının daha etkili olacağını düşünüyorlar. Bu yüzden, Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar ve AK Parti kurmayları, mümkün olduğu kadar çok etkinliğe, televizyon programına, özel yayınlara katılıyor.

MHP Lideri Devlet Bahçeli, ABD Başkanı Donald Trump gibi medyaya ilgi göstermiyor. Mesaj vermek istediğinde Twitter’ı kullanıyor. ‘Evet’çi MHP’liler istediklerinde seslerini duyurabilecek mecralara kolayca ulaşabiliyorlar.

‘Hayır’ cephesinde, kampanyanın ana omurgasını CHP oluşturuyor. Hükümete yakın kanallar ile TRT zaten ‘hayır’ diyenlere, dolayısıyla CHP’ye kapalı.

Ancak, CHP Lideri Kılıçdaroğlu ve CHP’li siyasetçiler ana akım medyada boy gösterebiliyorlar. Muharrem İnce, Deniz Baykal ve Gürsel Tekin gibi isimlerin sahadaki propaganda çalışmaları ise haber olarak medyada yer bulmakta zorlanıyor.

Meral Akşener, Sinan Oğan, Ümit Özdağ gibi MHP’li muhalifler, sahada çok aktifler. Ancak elektriklerin kesilmesi, saldırıya uğrama, salon iptali gibi gelişmeler olmasa bültenlerde yer bulamıyorlar.

HDP’nin etkinliklerini sosyal medya üzerinden duyurma dışında bir seçeneği kalmamış.

Saadet Partisi Lideri Temel Karamollaoğlu, partiye yakın olan TV 5 kanalı aracılığıyla tabanına seslenebiliyor.
(..)
Hürriyet’te dün Nuray Babacan imzasıyla çıkan haberde, AK Parti’nin Diyarbakır’da yüzde 34-39 arasında bir ‘evet’ beklediği, Cumhurbaşkanı’nın da bu rakamı yetersiz bulduğu aktarılıyordu.

Konuştuğum bir Kürt siyasetçi de Diyarbakır Belediyesi’ndeki kayyumun Nevruz alanına belediye otobüsü tahsis etmemesine rağmen, meydanda büyük bir kalabalığın toplandığına dikkat çekti. Bu veriler, bölgede HDP oylarının yüzde 40’ının ‘evet’ olacağı tahminini boşa çıkarabilir.

Sahada bulunanların MHP tabanıyla ilgili gözlemleri de ‘evet’ oylarının o kadar yüksek olmadığını gösteriyor.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan sonra Başbakan Binali Yıldırım’ın da eski bakanlarla bir araya gelmesi, AK Parti yönetiminin ‘hayır’ cephesinin AK Parti tabanında karşılık bulan söylemleri üzerinde çalışması, AK Parti tabanındaki ‘hayır’cıların durumu konusunda da bir fikir veriyor.

Propaganda gücündeki orantısız duruma rağmen, AK Parti’nin 2007 ya da 2010 referandumundaki kadar rahat olmadığı açık.
T24

MHP’li Kaya: Hayır için Sivas’ta salon bulamadık
24 Mar, 2017

MHP İstanbul Milletvekili Atilla Kaya, ‘Ülkücü Tavır Başkanlığa Hayır’ programı için Ülkü Ocakları’nın eski 10 genel başkanı ile birlikte Sivas’a geldiklerini, ancak salon bulamadıklarını söyledi.

MHP Genel Başkan Yardımcılığı görevinden istifa eden İstanbul Milletvekili Atilla Kaya, Ülkü Ocakları’nın eski 10 genel başkanı ile ‘Ülkücü Tavır, Başkanlığa Hayır’ programı için öğle saatlerinde Sivas’a geldi. MHP Eski Sivas İl Başkanı Ragıp Özkan ile birlikte kenti gezen grup, Atatürk Kongre ve Etnoğrafya Müzesi önünde fotoğraf çektirdi. Daha sonra Sivas programlarıyla ilgili basın mensuplarına açıklamada bulunan Atilla Kaya, yarın yapmayı düşündükleri program için kentte salon bulamadıklarını söyledi. Kaya, şöyle konuştu:

“1980 sonrası Ülkü Ocakları genel başkanlığı yapan 10 arkadaşımızla birlikte oluşturduğumuz ‘Ülkücü Tavır Başkanlığa Hayır’ adlı bir platformumuz var. Bu çerçevede bugün Sivas’tayız. Yarın burada programımız olacak. Ancak öncelikle şunu söylemek istiyorum. Burada organizasyonu yapan arkadaşlarımızın tutmuş oldukları salonlardan 6 tanesi, tuttuktan sonra baskılarla salon sahipleri tarafından iptal edildi. Arkadaşlarımız şu saate kadar hala yeni bir salon tutmak için uğraşıyorlar, gayret gösteriyorlar. Bütün engellemelere rağmen biz inşallah Sivas’ta vatandaşlarımızla buluşup neden ‘hayır’ dediğimizi, bu anayasa değişikliği paketinin ülkemiz için, milletimiz için hangi tehlikelerle, ne gibi risklerle dolu bir paket olduğunu anlatmak için inşallah yarın vatandaşlarımızla buluşacağız.”

Daha önce program için Sivas Ticaret ve Sanayi Odası salonunun tutulduğunu belirten Kaya, “Bu salon daha sonra Ticaret Odası yönetimi tarafından iptal edildi. Anlaşma yapıldıktan bir saat sonra bizi arayarak, ‘Kusura bakmayın, çok büyük baskılarla karşı karşıyayız’ diyerek iptal etmek istediklerini söylüyorlar. Böyle baskıların olduğu diğer salon sahipleri tarafından da dile getiriliyor. Meydanda dolaşıyoruz. ‘Evet’ stantları var. Ama ‘Hayır’ propagandası yaptığınız zaman Türkiye’nin başka yerlerinde olduğu gibi polis tarafından gözaltına alınma riski var. Bu şartlar altında milletimizle kucaklaşıyoruz. İnsanlarımızla konuştuğumuz zaman, paketin içeriğini anlattığımız zaman olumlu tepkiler aldığımızı ifade edebilirim” diye konuştu.
İlk Kurşun

Alparslan Türkeş'in kızı referandum kararını açıkladı
25.03.2017



MHP'den ihraç edilen Sinan Oğan, anayasa oylamasının sonucunu Türk milliyetçilerinin belirleyeceğini ifade ederek, "Türk milliyetçileri ayağa kalkıp 'bir dakika kardeşim. Biz bu ülkenin sigortasıyız, her zaman bunu böyle ifade ediyoruz. Bugün sigorta devreye girmiştir ve biz buna hayır diyoruz' diyorlar" şeklinde konuştu.

Odunpazarı Kent Konseyi ile Cumhuriyet ve Demokrasi Gönüllüleri'nin davetlisi olarak Eskişehir'e Alparslan Türkeş'in kızı Çağrı Türkeş ile birlikte gelen Sinan Oğan, Hasan Polatkan Kültür Merkezi'nde düzenlenen toplantıya katıldı. Sinan Oğan ile Çağrı Türkeş salona alkışlar arasında girdi.

Çağrı Türkeş, burada yaptığı konuşmasında referandumda hayır diyeceğini belirtti. Türkeş, "Geçen 15 senelik zaman zarfında ülkemize birçok tuzaklar kurulduğuna şahit olduk. Ve Sayın Cumhurbaşkanımız da kendisinin birçok konuda aldatıldığını söyledi, itiraf etti. Bu son değişiklik teklifi de, son bir aldanmaya kapı açacak bir tekliftir. Ben bu şekilde nitelendiriyorum. Ülkemizin bölünmez bütünlüğünü, Türk Milletinin birliğini tehlikeye sokacak bir teklif olduğunu gördüğüm için hayır diyorum. Ve bunu rahmetli babam Alparslan Türkeş de tamamen onun ilkelerine karşı bir tekliftir bu. O hayatta olsaydı, böyle bir teklifi Milliyetçi Hareket Partisi yöneticilerinin yapması mümkün olmazdı. Milliyetçi Hareket Partisi yöneticilerinin böyle bir teklife öncülük etmesi bundan evvel bütün iddialarının çürütür mahiyette bir davranıştır ve hepimizi çok üzmektedir. Biz ülkemizin selameti için, partimizin ayakta kalabilmesi için gönülden hayır diyoruz."

OĞAN: SİGORTA DEVREYE GİRMİŞTİR

Sinan Oğan ise 16 Nisan'daki anayasa oylamasının sonucunu Türk milliyetçilerinin belirleyeceğini belirterek şöyle konuştu:

"Evet diyenler kendilerini bu ülkenin vatanseverleri olarak adlandırıyor, bazen doğrudan, bazen üstü kapalı bir şekilde. 'Bu anayasa bu ülkenin ihtiyaçlarını giderecek bir anayasa değil. Bizim toplumsal uzlaşı senedimiz olmaktan çok uzak bir anayasadır. Dolayısıyla da bir an önce bu anayasayı gündemimizden çıkarmalı, memleketin gerçek sorunlarına eğilmeliyiz' diyenler şimdi terörist olmuş. Böyle bir ortamda anayasayı oylayamaya doğru hızla gidiyoruz. Bu anayasa oylamasının sonucunu Türk milliyetçileri belirleyecek. Onun bir defa altını çiziyorum. Çünkü Türk Milliyetçilerine güvenerek bu anayasa teklifini hazırlayanlar bugün Türk milliyetçilerinin ayağa kalkıp 'bir dakika kardeşim. Biz bu ülkenin sigortasıyız, her zaman bunu böyle ifade ediyoruz. Bugün sigorta devreye girmiştir ve biz buna hayır diyoruz' diyorlar."
İlk Kurşun

Son referandum anketinin sonucu ve kararsız seçmenin referandum oyu belli oldu
25 Mar, 2017



Gezici Araştırma Merkezi halk oylamasının sonucunu belirleyecek olan kararsız seçmenin yüzde 68’in ‘Hayır’a yakın olduğunu açıkladı. Ayrıca ankete göre yüzde 51.6 ile Hayır önde gidiyor.



Anayasa değişikliği halk oylamasına 22 gün kala Hayır oylarının önde olduğu bildirildi. Gezici Araştırma Merkezi tarafından yapılan son araştırmada Hayır oylarının yüzde 51,6 seviyesinde olduğu, seçime katılımın yüksek olması durumunda bu oranın yüzde 54’e kadar yükselebileceği vurgulandı. Kararsızların yüzde 68’inin “Hayır”a daha yakın olduğu gözlenirken, 1 Kasım’da AKP’ye oy veren seçmenin yüzde 18’inin “Hayır” oyu vereceği ifade edildi.



Aydınlık’ın haberine göre, Gezici Araştırma Merkezi Sahibi Murat Gezici 16 Nisan halk oylaması ile ilgili olarak yaptıkları anket sonuçlarını Aydınlık’a değerlendirdi. “Evet” diyen AKP seçmeninin yarısından fazlasının oylanacak anayasa değişikliğinin içeriğini bilmediğini kaydeden Gezici, değişikliği öğrenenlerin “Evet”ten uzaklaşıp “Hayır”a yöneldiğini bildirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP yöneticilerinin “Evet” oylarının geride olduğunu bildiklerini, bu nedenle de halk oylamasını genel seçim havasına döndürmeye çalıştıklarını vurgulayan Gezici, “Araştırmamızın sonucuna göre MHP’nin yüzde 70’ine yakın kesimi ‘Hayır’ diyor. 1 Kasımda AKP’ye oy veren seçmenin yüzde 18’i ‘Evet’ demiyor. Ayrıca kararsız olduğunu belirten seçmenlerin de yüzde 68’i Hayır’a yakın” dedi.

BÜYÜK ŞEHİRLER BELİRLEYİCİ

Halk oylamasında en çok kararsız oyun İstanbul, Ankara, İzmir, Kocaeli, Manisa, Sakarya gibi illerde olduğunu ifade eden Murat Gezici, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önümüzdeki dönemde yurt gezilerinden çok televizyon programları ile bu illerdeki kararsızları etkilemeye çalışacağını tahmin ettiğini söyledi.

ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK

Sandığa gitmeyenlerin çoğunluğunun referandum sonucunun “Evet” çıkacağına ilişkin bir algısı bulunduğuna dikkat çeken Gezici, “Bunlarda kendisi gitse de gitmese de bu durumun değişmeyeceğine ilişkin bir önyargısı bulunmaktadır. Araştırma kapsamında en dikkat çekici noktalardan biri ise sandığa gitmeyen seçmenin oranlarının yüzde 17 – 18’e çıktığı görülüyor. Bunlardan yaklaşık yüzde 55,6’sı sonuçların kendisinin vereceği bir oy ile değişmeyeceğine inanmaktadır. Sandığa gitmeyen halk “öğrenilmiş çaresizlik”yaşamaktadır. Öğrenilmişlik çaresizlik; öğrenme psikolojisinin temel konularından biridir. Öğrenilmişlik çaresizlik, genelde kişilerin bazı durumlarda çok sayıda başarısızlık yaşayarak tekrar yapsa da olayların kendi kontrolünde olmadığını, o konuda bir daha asla başarıya ulaşamayacağını düşünüp, tekrar deneme cesaretini kaybetmesidir” diye konuştu.
Murat Gezici yaptıkları araştırmanın sonuçlarını şöyle anlattı:

HAYIR YÜZDE 51,6, EVET YÜZDE 48,4

Referandum tercihi eğitim düzeyi ile doğrudan bağlantılı. Eğitim düzeyi azaldıkça “Evet” yönünde oy kullanma oranının bariz bir şekilde artıyor. Eğitim düzeyi yükseldikçe “Evet” diyenlerin oranı bariz bir şekilde düşüyor, “Hayır” artıyor.

AKP’NİN BEŞTE BİRİ, MHP’NİN YÜZDE 70’İ HAYIR’CI

AKP’ye oy veren seçmenlerden “Evet” vereceğini söyleyenlerin oranı yüzde 81,9. MHP’ye oy veren seçmenlerden “Evet” otu vereceklerini belirtenler 18,9’da kalırken MHP seçmeninin yüzde 66,7’si “Hayır” oyu vereceğini ifade ediyor. MHP’deki kararsız oranı ise yüzde 14.

SANDIĞA KATILIM

16 Nisan 2017 referandumda yurtiçi ve yurtdışı genelinde yaklaşık 58 milyon 266 bin 349 kişinin oy kullanması bekleniyor. Ancak yapılan araştırmalar doğrultusunda seçmenin yaklaşık yüzde 17’sinin sonuçların değişmesinde etkili olacağını düşünmediği için sandığa gitmeyeceği tahmin ediliyor. Sandığa gitmeyenlerin oranı yüzde 12’ye inerse “Evet” oyları yüzde 46,1’e düşerken “Hayır” oyları yüzde 53,9’a yükseliyor.

PARLAMENTER SİSTEM İSTENİYOR

Araştırmada vatandaşlara istedikleri sistem de soruldu. Vatandaşların yüzde 53’ü mevcut parlamenter sistemin sürmesini isterken, yüzde 37’si başkanlık, yüzde 8’i de partili cumhurbaşkanlığından yana olduğunu belirtti. AKP’li seçmenin yüzde 17,7’si parlamenter sistemi isterken, MHP seçmeninin yüzde 75,2’si de parlamenter sistemi tercih etti.

YÜZDE 44 ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNİ BİLMİYOR

Araştırmaya katılanların yüzde 44,1’i yapılacak anayasa değişikliği konusunda bilgisi olmadığını belirtirken bu oran AKP’li seçmende daha yüksek seyretti. 1 Kasım’da AKP’ye oy veren seçmenin yüzde 52,6’sının anayasa değişikliğinin içeriğinden habersiz olduğu ortaya çıktı.

Gezici Araştırma Kurumu’nun araştırmasına göre şu anda ülkemizin en büyük sorunu şunlar:
ulusalkanal.com.tr

Bahçeli, Kayseri'de de boş meydanlara konuştu
25.03.2017
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Sal Nis 11, 2017 8:39 pm tarihinde değiştirildi, toplam 13 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Prş Mar 23, 2017 12:02 am    Mesaj konusu: Muharrem Şemsek de HAYIR dedi: Alıntıyla Cevap Gönder

Ahmet Hakan: Cumhurbaşkanının fesih yetkisi var mı, yok mu?
28.03.2017

Ahmet Hakan: Cumhurbaşkanının fesih yetkisi var mı, yok mu?
Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, 16 Nisan'da halk oylamasına sunulacak anayasa değişikliği teklifinde Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) ile cumhurbaşkanına karşılıklı fesih yetkisi verilen 11. maddeyle ilgili olarak "Yeni sistemde Cumhurbaşkanı, Meclis’i fesih kararı alabilecek mi?" diye sordu.

"Karşılıklı fesih yetkisi", AKP'nin referandum için hazırladığı anayasa kitapçığında şöyle tanımlanıyor:

“Fesih yetkisi yeni sistemde seçimlerin karşılıklı olarak yenilenmesi yoluyla gerçekleştirilebilir. Meclis 3/5 çoğunlukla, cumhurbaşkanı da dilediği zaman bu yetkiyi tek başına kullanabilir"

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun sık sık kullandığı "Cumhurbaşkanı ülkeyi kararnamelerle yönetecek ve Meclis'i feshedebilecek" ifadesini eleştiren Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, şunları söylemişti:

“Ne diyor? Bir yalan daha. Parlamentoyu feshedecek diyor. Yalan söyleme dürüst ol. Cumhurbaşkanı’nın Meclisi fesih yetkisi yok. Bazı ukalalarını da sosyal medyaya servis etmişler, onlar da aynı şeyi söylüyor. Meclis’i feshedecek diyor, yok böyle bir yetki. Nerede var gösterin diyoruz onlara.”

Ahmet Hakan'ın yazısının ilgili bölümü şöyle

Yeni sistemde Cumhurbaşkanı, Meclis’i fesih kararı alabilecek mi?

*

Bu soruya AK Parti’den gelen yanıt şöyle:

“Fesih mi? Ne feshi? Metnin neresinde fesih geçiyor? Fesih yok! Yalan söylemeyin.”

*

Oysa AK Parti’nin yeni sistemi tanıtmak için hazırladığı kitapçıkta bakın ne denilmiş:

*

“Fesih yetkisi yeni sistemde seçimlerin karşılıklı olarak yenilenmesi yoluyla gerçekleştirilebilir. Meclis 3/5 çoğunlukla, cumhurbaşkanı da dilediği zaman bu yetkiyi tek başına kullanabilir.”
BirGün

Muharrem Şemsek de HAYIR dedi: ‘Türkiye bir kaç kişiden daha büyüktür’
22 Mar, 2017



Milliyetçi ve Ülkücü Hareketin duayen isimlerinden Ülkü Ocakları’nın kurucu Genel Başkanı, gazi olarak namlanmış Muharrem Şemsek, 16 Nisan’da gerçekleşecek olan Başkanlık Sistemi Referandumu ile ilgili çok çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Başkanlık Sistemi Referandumu tarihi yaklaştıkça MHP ve Ülkücü camiadan HAYIR sesleri yükselmeye devam ediyor. MHP ve Ülkücü Hareketin efsane isimlerinden gazi unvanıyla namlanmış ömrünü Türk Milliyetçiliği ve Ülkücü Harekete vermiş, Ülkü Ocakları Kurucu Genel Başkanı, MHP Çorum eski milletvekili Muharrem Şemşek, “Türkiye birkaç kişiden daha büyüktür” diyerek, Referandumda Türk Milliyetçilerini ve ülkücüleri HAYIR demeye çağırdı.

Şemsek, “16 Nisan 2017 Anayasa Referandumunda ne yapılmalı?” başlığıyla yaptığı açıklamada, MHP’nin ve Devlet Bahçeli’nin takındığı tutum ve tavırları değerlendirerek, Başkanlık Sistemi’ne yönelik eleştirilerini dile getirdi.
Muharrem Şemsek, teklif edilen Anayasa değişikliği ile fiilen, “Çok partili Demokratik sistem” yerine “İki partili sistemi” hatta zaman içinde “Tek Partili ve Tek Kişilik Diktatörlük” rejimini zorunlu kılan bir yapı ve Anayasa değişikliği ile demokrasinin temel ilkesi olan kuvvetler ayrılığı kaldırılarak, tek adama bağlanmış kuvvetler birliğinin getirildiğine dikkat çekerek, “İfade edilmeye çalışılan ve başkaca zikredilebilecek mahzurları içinde barındıran bu Anayasa değişikliği teklifine “Hayır” demek Türk Milletinin, Türk Devletinin fert fert vatandaşlarımızın, İlkelerimizin, Milli Birliğimizin, Ülkümüzün ve ülkemizin hayrına görülmektedir. Türkiye bir kaç kişiden daha önemli ve büyüktür” dedi.

MUHARREM ŞEMSEK’İN TARİHE NOT DÜŞECEK OLAN AÇIKLAMASININ TAM METNİ ŞÖYLE:

“Türkiye de 11 Ekim 2016 tarihinde MHP Genel Başkanı sayın Devlet Bahçeli’nin gurup toplantısında “AKP, hazırda tuttuğu veya üzerinde çalıştığı bir Anayasa hazırlığı varsa TBMM’ne getirmelidir. Bu Anayasa değişiklik teklifi TBMM Genel Kurulunda ya 367 sınırını aşarak kanunlaşacaktır. Ya da 330 eşiğinin üstünde kalarak referandum yoluyla Milletin kararına sunulacaktır. MHP Türk Milletinin vereceği her karara saygılı ve bağlıdır.” Çıkışı ile o gün bu gündür Anayasa değişikliği ile birlikte MHP yoğun biçimde tartışılmaktadır. Burada MHP’nin aldığı sorumluluk o zaman; Anayasa Değişiklik Teklifinin, Milletin oyuna sunulmasıdır. Evet veya Hayır çıkarmak MHP’nin sorumluluğunu üstlendiği konu değildir. Oylanacak Anayasa değişikliği, Türkiye de; “Başkanlık” sistemini getirmekte fakat Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altında tartıştırılmaktadır. Aslında getirilen Anayasa değişikliği Milli iradenin sahipliği ve nasıl kullanılacağı ile ilgili bir durum olan rejimi etkilemekte bir ölçüde rejim değişikliği yolu açılmaktadır.

ÜLKÜCÜ APTAL DEĞİLDİR

MHP’nin Genel Başkanının Anayasa değişikliğini niçin gündeme getirdiği hususunun yoğun şekilde tartışılmasının şüphesiz birçok gerekçesi olabilir. Çünkü Türk Milleti MHP’yi bu güne kadar Demokrasi, İnsan Hakları, Özgürlükler, Hukukun Üstünlüğü, Çok Partili Demokratik Sistem, Yasama, Yürütme ve Yargı arasında Kuvvetler ayrılığı, Bölünmez Bütünlük ilkesi, Ahlak, Milli ve manevi değerler….vb.nin teminatı olarak görmüş, Türk Milliyetçileri ve Ülkücüleri de Türk Milleti ve Türk Devletinin varlığının sigortası bilmiş rahat etmiştir.
MHP Erdoğan’a bakarak yahut Kılıçdaroğlu Perinçek, veya bir başkasının cephe ve pozisyonuna göre yer ve tavır belirleyecek bir parti değildir. Siyasi partiler devlet memurluğu yapılacak kurumlar değildir. İktidar olup Millete ve Devlete hizmet yerleridir. MHP bağımsız ve kendi organları ile istişare etmesi gerekenlere danışarak ve ülkenin milli çıkarlarını esas alarak karar vermeli. Böyle karar verildiğinden de Ülkücüler-Türk Milliyetçileri emin olmalıdır. Ülkücüler akıllı insanlardır. Ülkücü aptal olmaz. Ülkücüler aklını kullanır ve doğru işlere itiraz etmez.
Türkiye’nin bu gün; Suriye de yürüttüğü bir savaş var. Her gün şehitlerimiz geliyor. Irakta askerimiz cephede. Bütün komşularımızla problemler yaşıyoruz. AB ile ABD ile tartışmalar var. Rusya ve İsrail ile dün düşman bu gün böyle, Almanya, Hollanda, Avusturya, Norveç, vb. birçok ülke ile kendi yarattığı krizleri yaşıyor. Yunanistan Egede nüfuz alanını genişletmeye çalışıyor. Kıbrıs’ta oldu bittilerle Milli haklarımız yok edilmek isteniyor.
Barzani bağımsızlık teraneleri atarken, Türk Semalarına hükümetçe “Sözde Kürdistan Bayrağı” paçavrası, çekilirken ‘Türkiye’nin bu şuursuz davranışını örnek göstererek Kerkük’e “ Kürdistan bayragı “ asılıyor. Türkiye’nin içerisinde PKK, FETÖ, DEAŞ,DHKP-C…..terör örgütleri ile mücadele ediliyor. Yüz binlerce memurun memuriyet görevine son verilmiş durumda.
Ceza evine konmuş veya açığa alınmış, milyonlarca insanımız mağdur edilmiştir. Ekonomi gizlenmeye çalışılsa da krizde. Firmalar, dükkanlar kapanıyor, işten çıkarmalar yaşanıyor. Memur, işçi, emekli geçim sıkıntısı içinde. İşsizlik gün geçtikçe artarken milyonlarca işsiz iş bekliyor.

MHP’NİN TAVRI BÜYÜK HAYAL KIRIKLIĞI YARATTI

2003 yılından beri, Ülkede tam bir “Güvensizlik ve Belirsizlik” süreci yaşanıyor. 15 yıldır özellikle son bir yıldır kimsenin iş güvenliği, can ve mal güvenliği yoktur. Kimse yarınından emin değil. Anayasaya ve Kanunlara uyulmuyor. Siyasi müdahaleler ve vesayetle Mahkemelerinden Adalet çıkmaz bir Türkiye karşımızda. Böylesi bir dönemde MHP gibi Milliyetçi Siyaset güden partiye düşen; iş başında hangi iktidar olursa olsun, iktidarın dikkat ve ilgisini bu Milli meselelere çekerek çözümüne katkı sağlamaktır. MHP bunu yapmak yerine iktidarın gündemden kaldırdığı ve nerede ise unuttuğu “Anayasa Değişikliği ve Başkanlık Sistemi” tartışmalarını gündem yapmıştır. MHP’nin, böylece iktidarın dikkat ve ilgisini Anayasa tartışmalarına çekmesi ve Anayasaya ve Kanunlara uymayanların, “Kanun ve Anayasa dışı fiili durumlarını” Anayasa metni haline getirmeye çalışması Ülkeye faydası olmayacak bir iş görülmüştür.
Aylardır temel Milli meselelerin ilgisiz ve sahipsiz bırakılmış olması, MHP’yi sevenlerde hayal kırıklığı yaratmıştır. Hele MHP’nin bunu; Ülkücüler, Türk Milliyetçileri son yirmi yıldır özelliklede son on beş yıldır; “Eli Kanlı Katiller, Morg Bekçileri, Kandan Beslenenler, salyası akanlar….vb.” Suçlama ve iftiralara muhatap olduğu ve “Andımızın, Türkiye Cumhuriyeti ibarelerinin” yasaklandığı, “Milliyetçiliği Ayaklarımın Altına aldım, Anayasanın ilk üç maddesi de tartışılsın, Anayasadan Türk kelimesi çıksın…”vb. beyanlarının ortada dolaştığı bir dönemde bu iftira ve beyan sahipleri ile birlikte yapması Türk Milletinde, Türk Milliyetçileri ve Ülkücülerde büyük bir kırılmaya sebep olabilecek infiallere sebep olmuştur.

FİİLİ DURUM SÖZÜ İNANDIRICI DEĞİL

MHP’nin, Türkiye’nin uzun bir süredir içine düştüğü iç ve dış “güvensizlik ve belirsizlikten” kurtarılması ve Temel Milli Meselelerin çözümüne katkı vermek yerine “Güvensizlik ve belirsizlik” sürecini 2019’a kadar sürdürme teklifine destek görüntüsü izahı yapılamayan bir durumdur. Gerçi MHP bunu; “2007Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşananlar, yapılan referandumlar, 15 Temmuz darbe girişimi, Erdoğan’ın Anayasayı tanımaması, fiili durum yaratması” sebepleri ile izaha çalışsa da inandırıcı ve tatmin edici bulunmamaktadır.

BAŞKANLIK SİSTEMİ DIŞ MERKEZLERİN DAYATMASI

Türkiye de Başkanlık Sistemi; dış merkezlerin AKP ve bazı muhalefet partilerini kullanarak Türkiye’nin üniter yapısını bozmak için oluşturduğu Türkiye’nin bölünmesi projesidir. Bu bazen “BOP” projesi bazen de “Kürt açılımı, Çözüm süreci, Oslo, Habur, İmralı, Kandil, İmralı-Dolmabahçe” süreçleri adı ile gündeme gelmiştir. “Yerli ve Milli” bir proje değildir. Dış güçlerin ve gayrı Milli merkezlerin müşterek ürünüdür.
İktidar partisinin Anayasa referandum sürecini sertleştirmek ve toplumu kutuplaştırmak için çok aşırı yollarla başvurduğu görülmektedir. “Evet” savunanların “İç savaşa hazır olun”, “PKK, FETÖ, DEAŞ hayır diyor o halde herkes evet versin” yoksa….vb. gibi akıl dışı ve kabul edilemez korku, baskı yollarına başvurması “Hayır” çalışması yapacakların faaliyetlerini yasaklamaları, Avrupa ülkeleri ile kendi yarattığı kavgaları, Devlet imkanlarının adaletsiz, ölçüsüz ve ayrımcı şekilde kullanılması kendilerine de ülkeye de faydası olmayacak vahim yanlışlardır. Bazen MHP’nin de bu işe iştirak etmesi hiç yakışık almamaktadır. Oysa yapılan iş bir seçim bile değildir. Oylar partilere verilmiyor. Anayasa referandumu yapılacak. Hayır çıkarsa Cumhurbaşkanı, Başbakan, Hükümet, Parti Başkanları herkes yerinde duracak. Ülkedeki şu anki kargaşa, kaos, belirsizlik ve güvensizlik son bulacak ülke önünü görecek. Evet çıkarsa da kıyamet kopmayacak. Hayır verende Evet verende bu ülkenin insanı. Ülkede gelecekte yine birlikte yaşayacağız. Olayı çığırından çıkarmak Türk Milletinin düşmanlarının işine yarar.

TBMM’NİN İTİBARI KALMAYACAK

Türkiye’de Anayasa konusunda ihtiyaç olan; Çok partili parlamenter sistemin, demokrasinin ve TBMM’nin güçlendirilmesidir. Yasama, Yürütme ve Yargı erkleri arasındaki uyumsuzlukları giderecek değişikliklerdir. “Güçlü Yasama”, Denetlenebilir, Sorgulanabilir, Hesap verebilir, Yargılanabilir Denge-Denetimi iyi kurulmuş “Güçlü Yürütme” ve Bağımsız, tarafsız hiç bir etki ve telkine açık olmayan, kimseden emir almayan hür vicdan ile karar verebilecek “Güçlü Bir Yargı’yı” meydana getirecek değişikliklerdir.
Getirilen Anayasa değişikliği Başkanlık tek adam sistemi ile; TBMM’nin itibarı zedelenmekte, yetkileri azaltılmakta, Milli iradeyi temsil eden TBMM’nin yetkilerinin bir kısmı Cumhurbaşkanına devredilmektedir. Oysa Milli irade hiçbir kişi veya kuruma devredilemez-paylaştırılamaz bir iradedir. TBMM’nin soru, gensoru, güvenoyu vb. hükümeti denetleme yetkileri yok edilmektedir. Meclis soruşturması da TBMM de Dört yüz Milletvekilinin (400) oyuna bağlanarak fiilen imkansız hale getirilmekte Cumhurbaşkanı ve Hükümet üyeleri ömür boyu denetlenemez-sorgulanamaz ve yargılanamaz olmaktadır.
Milli iradenin %100 (yüz de yüz)’ünü temsil eden TBMM’ni fesih yetkisi %51’le seçilen Cumhurbaşkanı’na tek başına denetimsiz bir şekilde verilerek, “Tek Adamlık”, “Fiili Diktatörlük”, “Otoriterleşme” rejimine imkan verilmektedir. Cumhurbaşkanına TBMM üyelerinin büyük çoğunluğunu belirleme yetkisi, Anayasa Mahkemesi, HSYK, Yargıtay ve Danıştay üyelerinin büyük çoğunluğunu tek başına belirleme yetkisi verilmektedir. Kamu görevlilerinin tamamını, Bakanları, Müsteşarları, Elçi vali vb. dahil bütün üst yönetimi Cumhurbaşkanı belirlemekte, kuvvetler ayrılığı yerine kuvvetler birliği yaratılmakta, kamu görevlilerinin “Çalışma Hakkı ve Güvenceleri” ile parlamenter sistem adeta yok olmaktadır.

TÜRKİYE OHAL ÜLKESİ OLAMAZ

Cumhurbaşkanına kararname çıkarma yetkisi vererek tek başına her türlü kararı alabilme yetkisi verilmekte gizli maddelerle de TBMM tamamen devre dışı bırakılmaktadır. Tek adam rejiminde; Türkiye’nin üniter yapısının bozulmasına, ülkenin bölünmesine varabilecek kararları bir kişinin tek başına alabilmesine yol açılmakta, Ülke darbelere ve dış müdahalelere açık hale gelmektedir. Tek adam rejiminde aynı şekilde tek başına “Olağanüstü Hal” ilan etme yetkisi verilerek kişi hak ve özgürlüklerinin demokrasinin askıya alınmasına, Türkiye’nin demokrasi dışı “OHAL” ülkesi haline getirilmesine imkan tanınmaktadır.
TBMM’nin üye sayısının 600 (Altı yüze) çıkartılması ve Milletvekili seçilme yaşının 18 (On sekiz’e) düşürülmesi de iyi düşünülmemiş, ülke çıkarı yerine siyasi çıkarı esas alan bir yaklaşımdır.
Partili Cumhurbaşkanlığı getirilerek Türkiye Cumhuriyeti Devletinin seksen milyon Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşının Devleti olması yerine, parti devletine çevrilmekte, Cumhurbaşkanının partisinin devleti yapılmakta tarafsızlık yok olmaktadır.
Başbakanlık kaldırılıyor, Bakanlar TBMM dışından atanarak hükümetin TBMM ile Milletvekilleri ile ilişkisi kesiliyor. Böylece halka aracılık eden TBMM’nden ve halktan kopuk bir hükümet sistemi oluşturuluyor.

“TÜRKİYE BİR KAÇ KİŞİDEN DAHA BÜYÜKTÜR”

Teklif edilen Anayasa değişikliği ile fiilen, “Çok partili Demokratik sistem” yerine “İki partili sistemi” hatta zaman içinde “Tek Partili ve Tek Kişilik Diktatörlük” rejimini zorunlu kılan bir yapı getiriliyor. Anayasa değişikliği ile demokrasinin temel ilkesi olan kuvvetler ayrılığı kaldırılarak, tek adama bağlanmış kuvvetler birliği getiriliyor.
İfade edilmeye çalışılan ve başkaca zikredilebilecek mahzurları içinde barındıran bu Anayasa değişikliği teklifine “Hayır” demek Türk Milletinin, Türk Devletinin fert fert vatandaşlarımızın, İlkelerimizin, Milli Birliğimizin, Ülkümüzün ve ülkemizin hayrına görülmektedir. Türkiye bir kaç kişiden daha önemli ve büyüktür.”

MUHARREM ŞEMSEK KİMDİR?
12 Eylül’de aralarında Başbuğ Alparslan Türkeş’in de bulunduğu 220 kişilik M.H.P. kadrolarının idamla yargılanma sürecinde Ülkücü tabanı derleyip toparlama, çatıdan dağıtmama çalışmalarında Muharrem Şemsek ön ayak oldu.
M.H.P. Çorum 1.sıra milletvekili adayı olan Muharrem Şemsek 1949 yılında Çorum’un Kınık Köyü’nde dünyaya geldi. İlkokulu köyünde, ortaokulu ve öğretmen okulunu Çorum’da okudu. Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesine seçilerek bitirdi.Ankara Üniversitesi Fen fakültesi ve Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’ndan mezun oldu.
Hasanoğlan Öğretmen Enstitüsünde bir süre öğretmenlik yaptı. T.C. Başbakanlık Atom Enerjisi Kurumu , Ankara Nükleer Araştırma Merkezinde uzman olarak çalıştı.Yayıncılık ve çeşitli gazete dergilerinde yazarlık yaptı.
“Milli Eğitim ve Kültür ” isimli ilmi araştırma, inceleme dergisinin sahipliğini yürüttü. 12 Eylül 1980’den sonra yazdığı yazılardan dolayı tutuklandı.
Milliyetçi hareket Partisi Gençlik Kolları Genel Başkan vekilliği, Ülkü Ocakları Derneği Kurucu Üyeliği ve Genel Başkanllığı, Ülkü-Bir Teşkilat Genel sekreterliği yaptı. ….
1979 yılında vatani görevini yaparken terör örgütleri tarafından saldırıya uğrayarak yaralandı 12 Eylül sonrası bugünkü Milliyeçi Hareket Partisi (Muhafazakar Parti – Milliyetçi Çalışma Partisi) kuruculuğunu yürüttü.
Milliyetçi Hareket Partisinin Genel başkan yardımcılığı ve Merkez Yürütme Kurulu üyeliklerinde bulundu.19. Dönem Milliyetçi Hareket Partisi Çorum Milletvekilliği, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliği görevlerini yürüttü.
MHP’nin kurucu üyesi. Genel Sekreterlik ve Genel Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Ülkü Ocakları’nın kurucu üyeliğini ve Başkanlığı’nı yaptı.
Muharrem Şemsek, dönemin M.H.P. Lideri Merhum Başbuğ Alparslan Türkeş’in de katıldığı bir törenle hayatını Nihal Hanımla birleştirdi.
1969 Adana Kongresi’nde C.K.M.P. Genel Başkanlığı’na Alparslan Türkeş’in seçilmesi ve partinin adının M.H.P. olarak değiştirilmesi ile birlikte Ülkü Ocakları Derneği’ni kuran da yine Muharrem Şemsek’ti.
Ülkü Ocakları’nın kurucu Başkanı olan Şemsek her zaman Milliyetçi camiada eğitimci kimliği ve derin birikimi ile büyük bir saygınlık ve teveccüh kazandı. İsmi ve çalışmaları Ülkücüler arasında gün geçtikçe büyüdü.
Eğitim seminerlerinin önde gelen ismi Muharrem Şemsek bir yandan da parti çalışmalarında önde giden isimdi. Yurdun hemen her bölgesinde Ülkücü kuruluşların teşkilatlanmasında ön ayak olan Şemsek 12 Eylül öncesinde çapraz ateş altında bir saldırıya uğrayarak belden aşağısını kaybetti. Tıpkı Gün Sazak’ın, İsmail Gerçeksöz’ün, İlhan Darendelioğlu’nun, Dursun Önkuzu’nun, Süleyman Özmen’in, Recep Haşatlı’nın katilleri gibi Şemsek’e saldıranlar bulunamadı.
Ülkü Ocakları Derneği Başkanlığı, M.H.P.Gençlik Kolları Başkan Vekilliği, Ülkü-Bir Genel Sekreterliği gibi Ülkücü teşkilatların hemen her kademesinde görev alan Şemsek, 12 Eylül Mahkemelerinde yazılarından ötürü tutuklanarak yargılandı.
12 Eylül’de aralarında Başbuğ Alparslan Türkeş’in de bulunduğu 220 kişilik M.H.P.kadrolarının idamla yargılanma sürecinde Ülkücü tabanı derleyip toparlama, çatıdan dağıtmama çalışmalarında Muharrem Şemsek ön ayak oldu. Ülkücülerin derlenerek toparlanması adına Muhafazakar Parti ve hemen akabindeki Milliyetçi Çalışma Partisi’nin kurucu başkanlığını yaptı.
Siyasi yasakların kalkması ile birlikte 1987 yılında M.Ç.P.’nin isminin M.H.P. ve Genel Başkanın Alparslan Türkeş’in seçilmesi ile birlikte toparlanma sürecini tamamlayan milliyetçi camianın girdiği 20 Ekim 1991’de yapılan genel seçimde 19. Dönem Milletvekili olarak T.B.M.M.’ye girdi.
Hakan Sönmez
siyasetcafe.com

AKP’de kıyamet kopacak, her şey hazır 16 Nisan sonrası bekleniyor
21 Mar, 2017



AKP’de sürpriz isimlere operasyon için 16 Nisan referandumunun sonrası bekleniyor. Bir çok bakan, milletvekili, belediye başkanı bir medya patronu ve tahmin bile edemeyeceğiniz isimler tutuklanabilir..
AKP'de kıyamet kopacak, her şey hazır 16 Nisan sonrası bekleniyor
Aydınlık yazarı İsmet Özçelik’in yazısı şöyle:
15 Temmuz ABD/FETÖ darbe girişiminin “siyasi ayağına” ilk Aydınlık dikkat çekmişti. Arkasından FETÖ’nün özel haberleşme sistemi “Bylock” kullanan siyasileri gündeme getirdi. ÇoğuAKP’li olan ByLock’çu milletvekillerini kamuoyuna duyurdu.
15 Temmuz darbe girişiminin “siyasi ayağı” ile ilgili hazırlıklar sürerken birdenbire Bahçeli’den “başkanlık pası” geldi. “Siyasi ayak” da, “ByLock” kullanan siyasiler de ikinci plana itildi.
Önce Meclis’in yetkilerini elinden alan, “Denetimsizlik Başkanlık Sistemi” öngören yasanın Meclis’ten geçişinde sorun çıkmasın istendi. Şimdi de 16 Nisan halk oylaması bekleniyor.

KULİSLERDE BYLOCK HAREKETLİLİĞİ

Şu aralarAnkara’nın siyasi kulisleri “ByLock”la çalkalanıyor. Belli ki ciddi sızıntılar var.
Telefonunda “ByLock” olan siyasiler, bir medya patronu, gazeteciler, işadamları, … konuşuluyor. Ünlü bir bayanın da içinde olduğu “ByLock”çu köşe yazarlarından söz ediliyor.
“Aralarında öyle isimler var ki herkes şaşıracak” ifadeleri kullanılıyor.

AKP’DE TAŞLAR YERİNDEN OYNAR

Kulislerde sık sık “AKP’de taşlar yerinden oynayacak.Bakanlar değişecek, bazı yöneticiler istifa etmek zorunda kalacak.CHP’de ise kenara itilenler iyice ötelenecek” sözleri duyuluyor.
Bir hazırlık yapıldığı kesin!

KAÇACAK HALLERİ YOK

AKP kulislerini iyi bilen kulağı delik bir isimin söyledikleri ilginç.
“Son günlerde ByLock’u gözden düşürme gayretleri vardı. ‘ByLock tek başına delil olamaz’ diyorlardı. ‘Bazı telefonlara ByLock bulaşmış’ iddiaları bile ortaya atıldı. Ama ByLock kayıtları tek tek incelenmiş. Kimsenin kaçacak hali yok. Buna AKP’li milletvekilleri de dahil” dedi.

HEPSİ ‘EVET’Çİ

Kulislerde konuşulanları didikliyoruz. Sızıntının epeyce yüksek olduğu hemen anlaşılıyor. “Siyasi ayak” ve “ByLock” mesajları korumaya alınsa da özellikle AKP içinde bilgi sahibi olanlar artmış gibi.
Son günlerdeki “hızlı Evet”çilere dikkat çekiliyor. Kimi bakan, kimi AKP yöneticisi, kimi belediye başkanı, kimi işgüzar bürokrat…
“Paçalarını kurtarmak için çırpınıyorlar” tespitini yapıyorlar. AKP’li bir tanıdığım isim vermedi. Ama, “Şu aralar hepsi EVET’çi. Hem de benden fazla EVET’çi. EVET çığlığı atanlara iyi bak” demekle yetindi.

KIYAMETE AZ KALDI

Gelen bilgilere bakılırsa kıyamet yakında kopacak. Zamanlama 16 Nisan halk oylamasına bağlı. Son kararı Reis verecek.

ERKEN SEÇİM

Bir başka konu da erken seçim. “Reis ‘Evet’ de çıksa, ‘Hayır’ da çıksa erken seçim hesabı yapıyor. AKP’deki FETÖ tehdidini önlemek için başka çaresi yok!” yorumu yapılıyor.
AKP’de el altından hazırlıklara başlanmış. CHP’de de Kasım’da erken seçime göre hesap çıkarılıyor. “Hayır” için paralı işlerden kaçınılması da bundan.

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNDEKİ 17. MADDE

Her ne kadar, “Seçim 2019’da yapılacak” dense de halk oyuna sunulan anayasa değişikliğinde ilginç bir madde var.
Değişikliğin 17. maddesinin “h” fıkrasında, “Anayasanın 67’nci maddesinin son fıkrası hükmü, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra birlikte yapılacak ilk milletvekili genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi bakımından uygulanmaz” ifadesi yer alıyor.
Sözü edilen anayasanın 67’inci maddesinin son fıkrası şöyle: “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.”

BAHÇELİ KANDIRILDI MI?

Eğer seçim 2019’da yapılacaksa daha önümüzde 2,5 yıl bulunuyor. O zaman bu geçici maddeye niye gerek duyuldu? Bahçeli ile gizli bir anlaşma mı yapıldı, yoksa Bahçeli uyutuldu mu? Son yılların moda deyimi ile “kandırıldı” mı?
Teklif Meclis’ten geçirilmek için “Köprüyü geçene kadar ayıya dayı deme” durumu mu yaşandı?
Kulislerde 16 Nisan’dan hemen sonra seçim yasasının değiştirileceği ve AKP’ye fazladan en az 50 milletvekili kazandıracak, “dar veya daraltılmış bölge” sisteminin getirileceği konuşuluyor.
İlk Kurşun

Bekir Coşkun: Şimdi kovulacak iki bakan İngiltere’ye yola çıksın… Referandumda kesin ‘evet’ gelir
23/03/2017

Hollanda dışarı attı; 2 puan…
İsviçre sokmadı; 2 puan…
Almanya istemedi; 2 puan da oradan…
“Evet” çıktı bak…

Normalde ülkesini refüze eden, küçük düşüren, vatandaşlarının gururunun kırılmasına sebep olan bir siyasi yönetimin
puanının düşmesi gerekmez mi?…
Bunlarda artıyor…

Şimdi kovulacak iki bakan İngiltere’ye yola çıksın…
Kovulacak bayan bakan Belçika’ya dalsın…
Devlet bakanı Fransa’da ambara kapatılsın…
Referandumda kesin “evet” gelir…
Artan oylarla Cumhurbaşkanının otuz yıl kesintisiz seçilmiş sayılması da çıkar aradan…

yazının devamı için: http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/bekir-coskun/hizli-kosan-iki-bakan-daha-1750270/

Ekranlar 'hayır'a kapalı mı; hangi parti, ne kadar gösterildi?
23 Mart 2017

Demokrasi İçin Birlik'in ekran raporundan...

Anayasa değişikliği teklifine ilişkin olarak 16 Nisan'da yapılacak halk oylaması öncesi, 17 ulusal kanalın yayınları incelendi. 1-20 Mart tarihleri arasında yapılan canlı yayınlarda Cumhurbaşkanlığı'na toplam 169, AKP'ye 301 saatlik süre ayrıldı. Referandumda "hayır" oyu kullanacağını açıklayan HDP'ye ekranlarda yer verilmezken, CHP için ise bu süre 45.5 saatte kaldı.

Demokrasi İçin Birlik tarafından yapılan araştırma Mart 2017 döneminde, 10 gün ve 20 günlük sürelerle 17 ulusal kanalın yayınları birebir izlenerek ve Radyo Televizyon Üst Kurulu'ndan ( RTÜK) alınan bilgilerle gerçekleştirildi. Haberlerde, canlı yayınlarda, röportaj ve konuklu programlarda AKP, MHP, CHP ve HDP ile, cumhurbaşkanı ve danışmanlarına ayrılan süreler ele alındı.

Araştırmada yer alan kanallar; A Haber, ATV, CNN Türk, FOX TV, Habertürk, Kanal 24, Kanal A, Kanal 7, Kanal D, NTV, Star, Show, TGRT, TRT Haber, TRT 1, TV Net, Ülke TV.

Haber bültenlerinde en çok süre AKP’ye

Araştırmaya göre 1-10 Mart tarihleri arasındaki haber bültenlerinde Cumhurbaşkanlığı’na 53,5, AKP’ye 83, CHP’ye 17, MHP’ye 14,5 saat ayrılırken HDP’ye 33 dakika ayrıldı.

T24

Avrasya Kamuoyu Araştırma'nın son referandum anketi: Evet yüzde 44.47 'Evet', yüzde 55.53 ‘Hayır’
24 Mart 2017

Katılımcıların yüzde 55.3'ü Hollanda ile yaşanan krizin 'evet' oylarını artırmak için çıktığı görüşünde

Avrasya Kamuoyu Araştırma referandum anketini açıkladı. Araştırmaya katılan kişilerin yüzde 55.53'ü 16 Nisan’da yapılması planlanan anayasa referandumuna “Hayır” dedi.

Türkiye'de 26 il ve ilçelerinde 2032 kişinin katılımıyla 18-22 Mart tarihleri arasında gerçekleştirilen anket sonuçlarına göre, "16 Nisan referandumunda ne yönde oy kullanacaksınız?" sorusuna katılımcıların yüzde 40.63'ü ‘Hayır’, yüzde 32.54'ü ‘Evet’ derken, yüzde 14.76'sı oy kullanmayacak, yüzde 12.7'si ise kararsız.

Ancak kararsızlar ve oy kullanmayacaklar dağıtılınca, anket sonucunda yüzde 44.47'lik 'Evet' oranına karşılık yüzde 55.53'lük oran ile ‘Hayır’ oyu referandumda galip geliyor.

"Hollanda krizi ‘Evet’ oyunu arttırmak için"

Referandumda ‘Evet’ oyu vereceğini söyleyen katılımcıların yüzde 55.3'ü, iktidarın Hollanda ile yaşanan toplantı krizini evet oylarını artırmak için çıkardığı görüşünde.

"KHK'lar ile haksızca insanlar işinden oldu"

Ankete katılan kişilere referandum haricinde KHK’ler ile kamu kurumlarından atılanlar ile ilgili düşünceleri de soruldu. yüzde 44.3'lük bir oran "Birçok suçsuz insan da işten çıkarıldı" görüşündeyken, yüzde 27.3'lük bir oran "Hayır işten çıkarmaların tümü haksız" cevabını verdi. Öte yandan "işten çıkarmaların tümü haklı" görüşünde olan katılımcıların oranı ise yüzde 19.4.

Katılımcılar, KHK'ler ile işten çıkarılanlar ile ilgili devletin adil davranmadığını düşüncesinde. Bu görüşün oranı yüzde 76.2 iken yalnızca yüzde 15.7'lik bir oran adil bir tutumun olduğu görüşünde.
T24

Muharrem İnce: Millete 'saf' diyor; ey Cumhurbaşkanı sen de fazla uyanıksın be!
24 Mart 2017 17:47



CHP milletvekili Muharrem İnce, anayasa değişikliğinde Cumhurbaşkanının 2’inci döneminde seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde bir defa daha aday olabileceğini belirterek, “Bu ne demek, bu fesih demektir. Millete saf diyor ya, ey Cumhurbaşkanı sen de fazla uyanıksın be” dedi.

CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce, referandum çalışmaları kapsamında Mersin’in Silifke ilçesinde miting yaptı. Anayasa değişlik teklifindeki 18 maddeyi 50 defa okuduğu söyleyen İnce, teklifte dış politikadan, ekonomiden, “terör”den, limondan, emeklilerden bahsedilmediğini belirtti.

‘Bu adama bayılıyorum ya’

DHA’da yer alan habere göre, referandumda “evet” çıkması halinde “terör bitecek, demokrasi rayına oturacak, ekonomi düzelecek” denildiğini hatırlatan İnce, “Bunlar hiçbirinde yazmıyor. Dün Binali Yıldırım yine bir şey söylemiş. Bu adama bayılıyorum. Ne demiş? ‘Türkiye 15 senedir teröristlere yol geçen hanı oldu, şimdi ‘evet’ diyerek bunu düzelteceğiz’ diyor. Bu 15 senedir dedem mi yönetiyordu Türkiye’yi? Sen yönetmiyor muydun Türkiye’yi?” diye konuştu.

AKP’nin teklifinin ikinci maddesini anlatamayacağını savunan Muharrem İnce, sözlerini şu şekilde sürdürdü:

“Akşam bir televizyon kanalında Cumhurbaşkanı açıklıyor, Almanya’dan şuradan buradan örnekler veriyor. 3 örnekte ben vereyim. 600 değil, 650’ye göre düşünün. ABD’nin nüfusu 300 milyon, milletvekili sayısı 535. Rusya’nın nüfusu 150 milyon milletvekili sayısı 450, Hindistan nüfusu 1 milyar 250 milyon, milletvekili sayısı ise 500 kusur. Türkiye 80 milyon, Türkiye’ye 300 milletvekili yeter de artar bile. Nereden çıktı 650? Eğer evet derseniz 400 trilyon lirayı fazladan milletvekillerine vereceksiniz. Ben 15 yıldır milletvekiliyim. Gariban bir kamyon şoförünün oğluyum. Ben bu fakir milletin 400 trilyonunu milletvekillerine vermeyeceğim. Onun için de hayır diyorum.”

‘Ey Amerika haddini bil’

ABD’nin Türkiye’den yapılacak uçak seferlerinde diz üstü bilgisayar ve tabletlere getirdiği yasağa da değinen İnce şunları söyledi:

“Bu uygulamayla bilgisayarları elinize alıp ABD’ye gidemezsin. Eğer bilgisayarınızla bindiğinizde indiğiniz an sizi geri gönderiyorlar. Ortadoğu ülkelerine hangi muameleyi yapıyorlarsa Türkiye’ye de o muamele yapılıyor. Silifke’den sesleniyorum, ‘Ey Amerika sen haddini bil haddini’. Ben bunu diyorum. Acaba ‘Ey Hollanda, ey CHP’ diyen, ey Amerika diyebilir mi?”
T24

Evet biterken hayır yükseliyor
Agah Oktay GÜNER
23 Mar, 2017

Anayasa oylamasına sayılı günler kaldı. “Evet” kanadı iktidarın bütün imkânlarını, bütün nimetlerini kullanıyor. Bu tutumu devam ederken “Hayır”cılara hayat hakkı tanımayan sert bir üslup sergiliyor. Üniversitelerin bünyesindeki konferanslar iptal ediliyor. Önceden toplantı izni alınmış salonlar kapatılıyor. D. Bahçeli cephesi ise tam bir çöküş halindedir. Partiden ihraç etmekle öfkeleri tatmin olmamış ki muhaliflerin konuşacağı salonlar basılıyor. Demokrasi tarihinin gösterdiği gerçek ise şu: Bir iktidar muhalif tarafa karşı ne kadar sertleşirse o kadar güç ve itibar kaybetmiş demektir. Yaklaşan zaman bütün bu gerçekleri unutmuşlara yeniden öğretecektir.

Kuvvetler ayrımına son

Referandumun babası Bahçeli “Cumhurbaşkanının istediği yetkileri hukukun içinde verelim fiili durum olarak yetki kullanması son bulsun” dedi. Böylece cumhurbaşkanının hasretle beklediği imkân doğmuş oldu. Eğer iktidar gerçekten demokrasiye inansaydı olağanüstü hal şartlarında asla halk oylamasına gitmezdi. Cumhurbaşkanı ve yakın çevresi kendisine diktatör denilmesinden rahatsız oluyor. Diktatör elinde mutlak ve sınırsız bir otorite olan yöneticilere verilen isimdir. Bir diktatör tarafından yönetilen ülkelere ise “Diktatörlük” denilir. Diktatör kavramı antik Roma’dan gelmektedir. Günümüzde ise diktatörlerin ortak çizgisi; muhalefeti bastırmak, ifade özgürlüğünü kısıtlamak, muhalif basını susturarak, yetkilerini kendisi ve yakın çevresi için kudret vasıtası kılmaktır. Böylece yargı, kanun yapma yetkisi, yönetim tek elde toplanarak, kuvvetler ayrımı son buluyor. Bütün yetkiler tek adamda toplanıyorsa bu yönetim biçimine diktatörlük denir. Herkes kavramlara kızmadan soğukkanlı bir biçimde kendi yönetim tarzına bakmalıdır.

Yargı mutlak tarafsız ve dokunulmazdır. Siyasi iradeyi temsil eden Meclis kanun yapar, yönetime asla müdahale etmez. Devlet yönetimiyse hukukun mutlak hakimiyeti içindedir. Objektif kriterler ve sadece tarafsız hukuk kuralları vardır. Cumhurbaşkanının seçiminden hemen sonra; “halkın reyiyle geldim, öbürlerine benzemem, her şeye müdahale ederim” demesi perşembenin gelişini gösteriyordu.

Her şey ilgi alanında

Ekonomi, dış politika, evlenenlerin yapacağı çocuk sayısı, futbolcuların yaşı hepsi Cumhurbaşkanının ilgi alanına girdi. Soğukkanlı bir biçimde dış politikayı ele alırsak baştan sona hezimettir. AB ile hemen bütün köprüler atılmış ve AB; Türkiye kırmızı çizgi dediğimiz şu işleri yaparsa artık bizimle müzakere masasına oturamaz noktasına gelinmiştir. Rusya ile tarafların menfaatine uygun bir biçimde devam eden ilişkiler malum uçak düşürme olayından sonra tepe taklak olmuştur. ABD bize rağmen PYD’ye vermedik silah bırakmadı. Örnekleri çoğaltmamız mümkün. Ama Yunanistan’ın bizi Ege Denizi’ne hapsetme yolunda çok mesafe aldığı ve Kıbrıs’ta bu işi kilitlemek için elinden geleni yaptığı açıkça ortadadır.

Siyasi iktidarımız ne yapıyor? Suriye’deki askerlerimizi düşünmeye mecburuz. Lüzumsuz ve manasız kayıplara girmeye asla teşebbüs edilmemelidir. Rusya’nın ve ABD’nin tavırları açıkça ortadayken Suriye’den çekilmemizde sayısız faydalar vardır. Gelecek nesillere bugünkü iktidarın açıklamakta çok zorluk çekeceği iki konu var: Birincisi Lozan Antlaşmasıyla taraflara kabul ettirdiğimiz Suriye’deki Süleyman Şah Türbesi‘nin bulunduğu toprağın Türk Vatanı sayılmasıdır. Maalesef vatan toprağı korunamamış, türbe nakledilmiştir. İkincisi dün sınırda bir subayımızı görmesi lütuf olan Barzani şimdi nasıl karşılanıyor? AKP’den önceki iktidarların kırmızı çizgimiz dediği Kerkük, Musul, Telafer, Barzani’ye terk edilmiş vaziyettedir. O’nun şımarıklığına en büyük tavizler verilmiştir.

Raporlar karamsar

Bu arada uluslararası kuruluşlar ekonomimizle ilgili yayınladıkları raporlarda çok karamsar ifadeler kullanıyor.

Diktatörlüğün iki parlak ismi Hitler ve Mussolini’yi ele alırsak her ikisi de politikada alt ve orta tabakanın ekonomik taleplerini bayrak yapmıştır. Bunun yanında da belli bir seviyede milliyetçilik, sosyalizm, antisemitizm, antikomünizm ve antikapitalizm, halkın önünde konuşulurken kullandıkları kavramlar olmuştur. İkisi de iktidar oldular, yayılmacı savaşlara girdiler. Sonunda mağlup düştüler. Örnekler çoğaltılabilir. (..)

Evet’çilerin “Hayır” diyenlere hakaretten gayrı söyleyebildikleri hiç bir şey yok. “Hayır” diyenler ise ciddi araştırmaların ürünü olan fevkalade tutarlı gerekçelerle “evet”e karşı çıkıyor. Bu tespit bile işin “Hayır”la bittiğini gösteriyor. Hepiniz “Hayır”da daim olun, “Hayır”lı günler görün.
İlkKurşun

Her şey 'Evet' için: Aile Bakanı 1 yıldır açık olan huzurevinin 'açılışını' yaptı
25.03.2017



Her şey 'Evet' için: Aile Bakanı 1 yıldır açık olan huzurevinin 'açılışını' yaptı
İzmir’in Torbalı ilçesinde bir yılı aşkın süredir faaliyette bulunan huzurevi AKP’nin referandum kampanyasının duraklarından biri oldu. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya, geçtiğimiz günlerde açık olan huzurevinin ‘açılışını’ yaptı.

Tobalı’da CHP’li Belediye Başkanı İsmail Uygur tarafından yapımı büyük ölçüde tamamlanan, 2016 yılı başlarında ise AKP’li Belediye Başkanı Adnan Yaşar Görmez döneminde faaliyete başlayan Torbalı Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi, geçen çarşamba günü Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya tarafından yeniden açıldı.
BirGün

Batuhan Çolak: Saray Bahçeli’ye kızgın!
26 Mar, 2017



MHP’nin merakla beklenen “evet” mitingleri başladı. Bu kapsamda ilk olarak partinin televizyonu olan Bengü Türk’te önemli değişiklikler yapıldı. “Evet” kampanyasının yapılacağı süreçte hiçbir hata istenmiyordu. Kanaldaki “hayır”cı isimler kovulduktan sonra, başına parti genel merkezinden bir danışman atandı.
Yeni yönetimle birlikte, Bahçeli’nin miting programları da başladı. İlk mitingin yapıldığı Elazığ’dan canlı yayın yapılmış, mitinge katılanlara mikrofon uzatılmıştı. Ancak hesaplayamadıkları önemli bir konu vardı. MHP’li diye mikrofon uzattıkları vatandaşların birçoğu “Biz AKP’liyiz ama Bahçeli’yi desteklemeye geldik” diyordu. Meydanın büyük bir bölümünün AKP’liler tarafından doldurulduğu anlaşılmıştı. “Neden ‘evet’ diyorsunuz” sorusuna mantıklı bir cevap alınamayınca da, miting bir parodiye dönüşmüştü. Etkinlikten sonra Elazığ’ın AKP’li belediye başkanına desteklerinden dolayı teşekkür edilmesi ise ayrı bir fiyaskoydu.
Bahçeli’nin ikinci durağı ise Bursa oldu… 47 delegenin 42’sinin değişim istediği Bursa’ya büyük önem verilmişti. Bengü Türk bu sefer meydana mikrofon uzatmadı. Anlaşılan ilk miting tecrübesi onları epey zorlamıştı.
Yazarımız Arslan Tekin, Bursa’ya gidip mitingi yerinde izledi, dünkü köşe yazısını da “Miting meydanına Ak Parti takviyesi!” başlığıyla kaleme aldı.
Bursa’da ilginç bir detay daha vardı. Bahçeli, etkinlikten sonra 1 dakika bile kentte kalmayarak doğrudan Ankara’ya hareket etti. Seçilmiş il yönetimini görevden alıp, kendi adamlarını atadığı teşkilatı bile ziyaret etmedi.
Bahçeli’nin Bursa konuşması ise durumun “evet” cephesinde hiç de iyi olmadığını ortaya koyuyor. Konuşmasının sonlarına doğru Bahçeli aynen şöyle söyledi “Medyaya, anketlere çok bakmayın, kafanızı karıştırırsınız. Gelin ‘Hayır’dan vazgeçin, ülkeniz için ‘Evet’ oyu verin.”
Anlaşılan o ki Saray’dan Bahçeli’ye ciddi bir uyarı gitti, “Parti teşkilatlarınız dâhil olmak üzere MHP’nin çok büyük bir bölümü “Hayır” verecek, bu durumu acilen tersine çevirmelisiniz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan da, katıldığı son televizyon programına Bahçeli’nin etkinliklerinin kendileri tarafından hazırlandığını ağzından kaçırmış, “Sayın Bahçeli’nin programları ile benim ve Binali Bey’in programlarının çakışmamasına özen gösteriyoruz, düzenlemelerimizi bu kapsamda oluşturuyoruz” şeklinde konuşmuştu.
Bahçeli, Bursa’daki konuşma metninin tek virgül bile dışına çıkmadı, belli ki gönderilmiş bir metni okudu.
(..)
İlk Kurşun

Sinan Oğan'a taşlı sopalı saldırı
26.03.2017



MHP Genel Başkan adayı Oğan'ın Yozgat'taki toplantısına saldırıda bulunuldu. 150 kişilik bir grup, Oğan'ı dinlemeye gelenlere saldırdı. Taşların, sopaların, yumrukların konuştuğu kavgada 2 sivil polis yaralandı.

150 kişilik bir grup MHP Genel Başkan adayı Dr. Sinan Oğan'ın Yozgat'taki toplantısına saldırdı. Saldırının ardından açıklama yapan Oğan, “Saldırıyı Bekir Bozdağ, Vali, E. Müdürü ve S. Durmaz ortak planladı” dedi.Sinan Oğan, özel bir minibüsle, konuşma yapacağı salonun önüne geldi. Oğan araçtan inmek üzereyken, taraftarları ‘Bozkurt Sinan’, toplanan MHP’li gençler ise ‘Hareketin lideri Devlet Bahçeli’ sloganı atmaya başladı. Bu sırada ‘torpil’ denilen küçük çaplı ses bombaları patladı. Gerginlik büyürken, gruptakiler arasında sopaların da kullandığı kavga çıktı. Kavgayı ayırmak isterken araya giren sivil polislerden 2’si, aldıkları yumruk darbeleri sonucu yere yığıldı. Hafif yaralanan polisler, ambulans ile hastaneye kaldırıldı.Salon önünde daha önce güvenlik tedbiri alan Çevik Kuvvet’in müdahalesi sonucu kavga daha fazla büyümeden engellendi. Karşılıklı sloganların devam ettiği salon önünde polis MHP’lileri uzaklaştırmak için biber gazı sıktı. Rüzgarın ters esmesi sonucu gazdan daha çok polisler etkilendi.

OĞAN'DAN ÇOK SERT TEPKİ

Yapılan saldırıya MHP Genel Başkanı Sinan Oğan'dan da çok sert tepki geldi. Oğan, “Saldırıyı Bekir Bozdağ, Vali, E. Müdürü ve S. Durmaz ortak planladı” dedi.Twitter hesabından açıklama yapan Oğan, şu ifadeleri kullandı:

SALDIRI SİNAN OĞAN'A DEĞİL, 'HAYIR' DİYENLEREDİR

Saldırının amacı ülkücüler arasına kan davası sokarak Hayırcı Türk milliyetçilerini sandığa gitmekten vazgeçirmek. Bu oyuna gelmeyeceğiz!Yozgat emniyetinde saldırı istihbaratı olduğu halde yeterli tedbir aldırılmadı.  Vali Kemal Yurtnaç ve Emniyet müdürü bilgi sahibiydi.Devlet desteğinde Hayırcılara saldırıların olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Bu diktatörlük kurulma çabası değil de nedir?Konferansın yapılacağı bina etrafında görevini yapmaya çalışan az sayıdaki polise teşekkür ederim. Yaralanan polisimize geçmiş olsun.

KIZIMIN BİR DAMLA GÖZ YAŞINA DEĞMEZSİNİZ

Yozgat Valisi ve Emniyet müdürü evet kampanyası yürüten bakanların peşine takılıp siyasi taklalar atacağına işini yapsın.Bu saldırının hedefi Sinan Oğan değil Hayır diyenlerdir. Bu saldırının hedefi Türk demokrasisidir.Gittiği kreşte bile arkadaşlarına Bozkurt yapmayı öğreten, saldırı sırasında araçtaki 7 yaşındaki kızımın bir damla göz yaşına değmezsinizEyyy @ahmethc Hayır dediğimiz için Bozok diyarında da saldırıya uğradık. Cesaretinizi toplayıp ne zaman mikrofon uzatacaksınız?

SALDIRI İSTİHBARATI VALİ'DE DE, EMNİYET MÜDÜRÜNDE DE, HOLLANDALI BEKİR'DE DE VARDI

Saldırı istihbaratı, Emniyet müdüründe, Vali'de ve Hollandalı Bekir'de vardı. Saldırı videosunda polis önlemi görüyor musunuz?Saldırı istihbaratı alındığı halde tedbir almayıp saldırıya göz yuman Yozgat Valisi, emniyet müdürü ve Hollandalı Bekir suç ortağıdır.Yeterli tedbir alınmayarak saldırganların saldırısına adeta göz yumulmuştur. Saldırı tarafımızdan püskürtüldükten sonra çevik devreye girdi.Aracımıza yapılan saldırıda saldırganların silahlı olduğunu net bir şekilde ben gördüm. Geri püskürtülünce silah kullanamadılar.

HÜKÜMET 'HAYIR' ÇIKACAĞINI GÖRDÜ REFERANDUMU ERTELEMEYE ÇALIŞIYOR

Hükümet Hayır çıkacağını artık net bir şekilde görüyor. Kan döktürerek olayların büyümesi ve referandum erteletilmeye çalışılıyor.Bu karanlık emellere meydan vermeyeceğiz. Sükunetimizi koruyacağız ve Allahın izniyle de Hayır'ı çıkartacağız...Bu karanlık plan Hollandalı Bekir'in onayı ve maalesef ki taşeronluğa soyunanların desteği ile hayata geçirilmek isteniyor..Kaynak: Sinan Oğan'a yapılan taşlı sopalı saldırıdan şok görüntüler
Yeni Çağ

"Evet"i savunamamak---------...'Hayır'ı savunanların işi kolay..
27.03.2017

'Evet'i savunanların işi zor..
Niye diyeceksiniz?

**
*Evet oyu isteyen, rejimin veya sistemin değişmesi gerektiğini nasıl savunacak?Mevcut durumu kötüleyerek..Hükümetlerin iş yapamaz halde olduğunu anlatarak..İşte zorluk burada başlıyor..Çünkü..Türkiye'nin son 15 yılına, evet oyu kampanyası yapan, rejimin değişmesi gerektiğini söyleyen parti damgasını vurdu..Nasıl kötüleyecekler?(...)Çift başlılıktan yakınıyorlar..2007 yılından beri çift başlılık var mı?Yok...

Mehmet Tezkan Milliyet

**

Gerekçeleri hükümsüz--------

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş son konuşmasında şunları söyledi:"Çevremizdeki tehditleri düşünün. 25 günlük hükümetlerle yönetilemeyiz artık. 2001 krizi gibi krizlere Türkiye muhatap olmamalıdır..."Türkiye 15 yıldır "kısa süreli hükümet" gibi bir durum yaşamadı. O nedenle ekonomik ve siyasi gelişmeler böyle bir duruma bağlanamayacağı gibi "yeni anayasa" ihtiyacının da bundan doğduğunu söylemek zor...Güngör Mengi Vatan

***
Matematiksel sonuç: HAYIR-----...

AKP'nin seçimlerde son aldığı oy yüzde 49.5'ti. Ancak bu hormonlu bir oran. Aslında 7 Haziran'ı baz almak durumundayız. AKP 7 Haziran'da yüzde 41 oy aldı. 1 Kasım'daki seçimlerde halkın korkusu, kaos endişesi ve yeniden bir seçime gitme olasılığı MHP ve Saadet ve HDP'ye oy veren bir kesimi kerhen AKP'ye yöneltti. AKP'nin oyu yüzde 41'dir. Kendilerinin de kabul ettiği gibi en az yüzde 10'luk bir AKP'li kesim referandumda ya hayır kullanma ya da sandığa gitmeme eğiliminde. Bunun genele yansıması yüzde 4-5'tir. Demek ki AKP seçmeninin referanduma katkısı yüzde 38-39 olacaktır. MHP Genel Başkanının talimatına uyacak MHP'liler elbette vardır. MHP'nin yüzde 40'ı evet dese bunun genele yansıması 3-4 puandır. AKP'ye eklersek yüzde 41-42 olur. Korkutulan HDP'den de iki ya da üç puan gelse evet'ler yüzde 45'e çıkar. Yüzde 55 ise hayır der. Kendi hesabımı buna göre yapıyorum...
Evet'le hayır arasında hayır lehine en az 10 puan fark olması asla sürpriz olmayacaktır...
Can Ataklı Korkusuz

AKP intihar eylemi yapıyor!

AKP adına bir diğer siyasi intihar vakası da AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu'ndan geldi.Ensarioğlu, "Şengal Kürdistan'ın parçasıdır. PKK Kürdistan'ı parçalamak için uğraşıyor. Bunu kimin emriyle yapıyor, kimin için yapıyor? Bu emri kim veriyor? İran mı bu emri veriyor, Almanya mı bu emri veriyor? Kürdistan'ı kim parçalamak istiyor? PKK kalkmış Kürdistan'ı parçalamaya çalışıyor. Bu yanlıştır, kimse de bunu kabul etmez" dedi.

***

Mehmet Ali Güller, diyor ki, "Bu özlü açıklama şu gerçeği ortaya çıkarıyor: AKP, güneyde bir Kürdistan kurulmasına karşı değil, yönetiminin PKK'da olmasına karşı! Yoksa Barzani'nin yöneteceği bir 'Büyük Kürdistan'a ABD ve İsrail'le yarışacak kadar hevesli...AKP'nin ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'ne uyumlu olarak en başından beri hedefi şuydu: Türk-Kürt federasyonu!PKK ile masaya oturarak Kürt Açılımı yapmalarının, Öcalan'la başkanlık-federasyon pazarlığı yapmalarının, PYD lideri Salih Müslim'i Ankara'da ağırlayıp ona 'yeter ki Esad'a karşı cephede konumlanın, kantonlarınıza karışmayız' demelerinin sebebi buydu.Ve elbette bu hedefin gereği olarak Türkiye'yi eyaletlere bölecek türden kanunlar çıkarıyorlardı! Zira 'Irak Kürdistanı' ve 'Suriye Kürdistanı' ile genişleme hedefi, içeride de 'Türkiye Kürdistanı'na özerklik gerektirecekti!Başkanlık sistemi, işte bu hedefin; Türk-Kürt federasyonunun yönetim modelidir.Bu durumda 16 Nisan'da sadece başkanlık sistemini değil, federasyonu, Kürdistan'ı, Irak ve Suriye'yle savaşmayı da oylamış olacağız!"***Denilebilir ki, "AKP'yi yönetenler bu girişimin sonunun Türkiye için de bölgedeki diğer devletler ve halklar için de iyi olmayacağını, bu girişimlerinin sonunda referandumu da iktidarı da kaybedeceklerini, işledikleri suçlar sebebiyle yargılanacaklarını görmüyorlar mı?" Dedim ya, ideolojiden kaynaklanan panik atak bu? İnsanı çaresiz bırakıyor ve her önüne gelene sığınmaya itiyor!Öyle değilse, neden Ankara ve İstanbul'da, İngilizlerin Ağrı isyanı için çizdiği "Kürdistan bayrağı"nı gönderlere çektiler!Hatırlayalım; 12 Eylül 2010 referandumunda halka "Müslüman hâkimler gelecek Alevi hâkimler gidecek" diye propaganda yapıyorlardı. Bahsettikleri FETÖ'cü Müslüman hâkimlerle birlikte, Türk ordusuna kumpas kurdular ve bu boşluk sayesinde 15 Temmuz 2015'te darbe girişiminde bulunabildiler.Şimdi de "evet" çıkarsa ne olacağı bellidir. Onun için "hayır" çıkmalıdır. Türk Milleti, AKP'nin peşinden uçuruma atlayamaz!
Yeni Çağ- Arslan BULUT

Kaynak: yeni Çağ

Erdoğan 'ispat edersen istifa ederim' demişti yanıt geldi: İstifa dilekçeni hemen ver
28 Mart 2017



Cumhurbaşkanı Erdoğan, 'başkanlık anayasası'nda, Cumhurbaşkanı'nın Meclis'i fesih yetkisi olmadığını savunup, ispatlanması halinde istifa edeceğini söylemişti. Erdoğan'a yanıt CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan'dan geldi.

CHP Genel Başkan Yarımcısı Bülent Tezcan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın 16 Nisan'da referanduma sunulacak olan anayasa değişikliği için "Cumhurbaşkanı'nın Meclis'i fesih yetkisi yok. Ey Kılıçdaroğlu, sen bunu ispat edersen ben cumhurbaşkanlığından istifa edeceğim" sözlerine yanıt verdi.

T24'ten Hülya Karabağlı'ya konuşan Tezcan, mevcut anayasada da ‘fesih’ yerine ‘yenileme’ dendiğini hatırlattı ve "AKP’liler de konuşurken ‘fesh’ diyor. Ayrıca Meclis’in yeniden seçimlere götürülmesi dünyanın her yerinde ve bütün anayasalarda fesih olarak kabul edilir” diye konuştu ve "İstifa dilekçesini hemen yazılı olarak versin o zaman. Çünkü getirdikleri ve savunduklarını okumuyor anlaşılan" dedi.

Erdoğan'dan Kılıçdaroğlu'na: Bunu ispat edersen istifa edeceğim

Tezcan, “Bu değişiklik geçerse mevcut anayasanın 116. maddesine göre, Cumhurbaşkanı ‘Ben seçimleri yeniliyorum’ dediğinde milletvekilinin seçime gitmesi zorunludur. Milletvekilleri ‘Benim görevim daha dolmadı’ deme yetkisi yok. Meclis yenileniyor, bunun da adı fesihtir. Buna başka bir isim uydurmak yaptıkları işin ne kadar kötü olup, milletten saklanması anlamına gelir” diye konuştu.

7 Haziran 2015 seçiminden sonraki sürece de dikkat çeken Tezcan, “1 Kasıma giderken Meclis’i feshetmedi mi" diye sordu.

Yedek vekillik kozuyla seçimlerin yenilenmesi riski?

Seçimlerin yenilenmesi maddesi içeriği açısından birçok riski taşıyor. Teklifle, güvensizlik oyu, hükümet kurulamaması ve güvenoyu alamaması hallerinde seçimlerin 45 gün içinde yenilenebileceğine ilişkin düzenlemeyi değiştiriyor. Belirli şartların gerçekleşmesi halinde mecburen değil, TBMM ve Cumhurbaşkanı kararıyla seçimler yenilebiliyor.

Yürülükteki madde şöyle:

Madde 116 – Bakanlar Kurulunun, 110 uncu maddede belirtilen güvenoyunu alamaması ve 99 uncu veya 111 inci maddeler uyarınca güvensizlik oyuyla düşürülmesi hallerinde; kırkbeş gün içinde yeni Bakanlar Kurulu kurulamadığı veya kurulduğu halde güvenoyu alamadığı takdirde Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına danışarak, seçimlerin yenilenmesine karar verebilir.

Başbakanın güvensizlik oyu ile düşürülmeden istifa etmesi üzerine kırkbeş gün içinde veya yeni seçilen Türkiye Büyük Millet Meclisinde Başkanlık Divanı seçiminden sonra yine kırkbeş gün içinde Bakanlar Kurulunun kurulamaması hallerinde de Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına danışarak seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Yenilenme kararı Resmi Gazetede yayımlanır ve seçime gidilir.

16 Nisan'da referanduma sunulacak madde şöyle:

Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanı seçimlerinin yenilenmesi

Madde 116 – Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğu ile seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Bu halde Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır.

Cumhurbaşkanının seçimlerin yenilenmesine karar vermesi halinde Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır,

Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir.

Seçimlerinin birlikte yenilenmesine karar verilen Meclisin ve Cumhurbaşkanının yetki ve görevleri, yeni Meclisin ve Cumhurbaşkanının göreve başlamasına kadar devam eder.

Bu şekilde seçilen Meclis ve Cumhurbaşkanının görev süreleri de beş yıldır.
Cumhuriyet

Burhan Kuzu: Fesih yetkisi var
28 Mart 2017



Saray’a danışmanlık da yapan Anayasa Profesörü ve AKP Milletvekili Burhan Kuzu, anayasa değişikliği teklifinde cumhurbaşkanına “fesih yetkisi” verildiğini söylemiş: “Bizim getirdiğimiz sistemde başkanın fesih yetkisi var!”


CHP Milletvekili Aykut Erdoğdu, 27 Aralık 2016’da Twitter hesabından paylaştığı mesajında, Burhan Kuzu’nun “Her yönüyle başkanlık sistemi” adlı kitabından bir bölüm paylaştı. Bu bölüme Kuzu, bazı ülkelerde ‘başkan’a verilen parlamentoyu feshetme yetkisini eleştiriyor, böyle sistemlerin ‘başkanlık’ değil, ancak ‘başkancıl sistemler’ olarak tanımlanabileceğini söylüyordu.

Erdoğdu’nun bu mesajına kendi Twitter hesabından yanıt veren Burhan Kuzu ise, “O eleştiri tek taraflı fesih için yazılmıştır” diyerek yazdıklarını savundu. Kuzu, cevabının devamında ise referanduma sunulan anayasa değişikliği teklifinde verilen yetkinin “fesih yetkisi” olduğunu şu ifadelerle ortaya koydu: “Bizim getirdiğimiz sistemde hem Başkanın fesih yetkisi hem de Meclis'in Başkanı seçime götürme yetkisi var. Yani bir denge var.”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün yaptığı açıklamada anayasa değişikliği teklifi içinde fesih yetkisi olmadığı iddiasını sürdürmüş, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na “İspat et, istifa edeceğim” diye seslenmişti.
Cumhuriyet

CHP’li Tezcan: Evetçiler içerisinde yüzde 3 hayırcı var
28 Mar, 2017



CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, referandum çalışmalarında bulunduğu İzmir’de, ‘hayır’ oyu vereceklerini açıklayan tüm siyasi parti ve derneklerin masalarının bulunduğu Demokrasi Evi’ni ziyaret etti. Referanduma ilişkin tahminlerde bulunan Bülent Tezcan, ellerine ulaşan tüm anketlerde ‘hayır’ oylarının yüzde 55’i gösterdiğini, ayrıca ‘evet’ oyu vereceklerini açıklayanlar arasında da yüzde 3 oranında gizli bir desteklerinin bulunduğunu iddia etti.

CHP’de Seçim ve Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olan Bülent Tezcan, referandum çalışmaları için İzmir’e geldi. Burada çeşitli parti çalışmalarına katılacak olan Bülent Tezcan, ‘hayır’ oyu vereceklerini açıklayan tüm siyasi parti ve derneklerin masalarının bulunduğu Çankaya’daki Demokrasi Evi’ni ziyaret etti. Çalışmalar hakkında parti yöneticilerinden bilgi alan Tezcan, referandum çalışmalarına ilişkin tahminlerini de açıkladı. Türkiye’nin hemen her yerinde özellikle de Orta Anadolu’da çok olumlu mesajlar aldıklarını anlatan Bülent Tezcan, ellerine ulaşan anketlerde ‘hayır’ oylarının yüzde 55 seviyesinde olduğunu söyledi. Tezcan, burada önemli bir iddiayı da gündeme getirip ‘evet’ oyu vereceklerini açıklayanlar arasında da yüzde 3 oranında gizli bir desteklerinin bulunduğunu ifade etti.

Vatandaşın referandumun bir parti seçimi olmadığını bildiğini söyleyen Bülent Tezcan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Vatandaş bunun ayrımını yapmış. Demokrasiyi, geleceği oyluyoruz. İktidardakileri sevip sevmemesine, siyasi tercihlerine göre bakmıyor. ‘Bir kişinin eline bu kadar yetkiyi vermeyeceğiz’ diyor. ‘Ya sonrası ne olacak’ diyor. 20 günden geriye sayım başladı. Türkiye’nin her yerini geziyoruz. Bir siyasi parti referandumu değil, seçim değil iktidarı değiştirmeye yönelik seçim değil. Esaslı ve önemli bir karar vereceğiz. Daha güçlü bir demokrasiyi mi yakalayacağız? Yoksa elimizdekini de kaybettiğimiz, bilinmez bir yola mı gireceğiz? Bunu oyluyoruz. Parlamenter sistemin iyi çalışmadığını, düzeltilmeye ihtiyacı olduğunu biz de biliyoruz. Vatandaşın kendisini siyasette hakkıyla temsil ettiği bir ülke istiyoruz. Bu anayasa tercihi Türkiye’yi daha büyük bir kıskaca sokma teklifi. Ülkeyi bilinmez, içinden çıkılmaz maceraya sürüklemek istiyorlar. Osmanlı padişahlarında bile olmayan yetkiler, 2017 yılında bir kişiye verilmeye çalışılıyor. Biz o bir kişiyle ilgili değiliz. İnsanlar fanidir. Bu kadar yetki bir kişiye teslim edilmez. Bununu için anayasa yapılmaz. Anayasalar yetkileri kısıtlamak için yapılır. İnsanlık tarihi diktatörlerin verdiği acılarla doludur. Geleceği kurarken de tarihten ders almalıyız. Bu teklifin geçmeyeceğini vatandaşlarda görüyoruz. Sadece CHP’lilerin kampanyası değil. Türkiye’de bütünlük, birlik ve beraberlik isteyenlerin bölünmeye fırsat vermek istemeyenlerin, ortak akılla bir sistemi güçlendirmek isteyen herkesin hayırlı bir sonuç beklediği seçim. Sandıktan hayır çıkacağını görüyoruz.”
Cumhuriyet

DİSK Genel Başkanı Kani Beko: Memleketin tapusunu vermeyeceğiz
28-03-2017



Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Kani Beko, yeni Anayasa ve 'başkanlık' sistemine 'hayır' demek gerektiğini ifade ederek, "Memleketin tapusunu vermeyeceğiz" dedi.

Giresun Belediyesi Vahit Sütlaş Salonu’nda işçiler ve vatandaşların katıldığı toplantıda referandum ve "başkanlık" sistemi ile ilgili konuşan DİSK Genel Başkanı Beko, "Karayollarının tapusunu aldınız, denizyollarının tapusunu aldınız. SEKA fabrikasının tapusunu aldınız, Fiskobirlik’in tapusunu aldınız. Şimdi de memleketin tapusunu istiyorsunuz. Bedeli ne olursa olsun memleketin tapusunu vermeyeceğiz" dedi.

Cumhuriyet'in haberine göre, Yeni Anayasa'da, yasama, yargı ve yürütme yetkilerinin Cumhurbaşkanı'nın elinde toplanarak, kuvvetler ayrılığının biteceğini savunan Beko, "Türkiye Cumhuriyeti devleti tek adamın iktidarına bırakılacak. Devlet, Meclis'ten çıkan yasalar yerine kararnamelerle yürütülecek. Yürütme erkinin Meclis'e karşı sorumluluğu olmayacak. Vekiller etkisiz hale gelecek, tek sorumlu Cumhurbaşkanı olacak. Yargıda tek söz sahibi seçimle gelen Cumhurbaşkanı olacak. Yargı üyelerinin çoğunluğunu da Cumhurbaşkanı belirleyecek" şeklinde konuştu.

"KESİNLİKLE 'HAYIR' DEMELİYİZ"

Kiralık işçi yasasının Meclis'ten geçmesinin ardından Anayasa Mahkemesi’ne itirazda bulunduklarını kaydeden Kani Beko, şöyle devam etti:

"Yasa mecliste görüşüldüğü sırada, 'kiralık işçi olmayacağız' dedik, ama diğer sendikalar bunun farkına varmadı. Defalarca, 'kiralık işçinin hiçbir hakkı olmaz' diyerek uyardım. Önümüzdeki dönemde 6,5 milyon işçi kardeşimiz, kiralık işçi olacak. Giresun’da özel istihdam bürosu açılacak ve bir abi bize iş verecek. Ama en fazla 8 ay çalıştırılacak. Kıdem tazminatı olmayacak, işsizlik fonundan faydalanamayacak. Önceden kızlarımızı taşerona, kadrolu işçiye, mevsimlik işçiye, memura veriyorduk ama damat kiralık işçi olacak. En fazla da 8 ay çalışacak. Peki geleceği nasıl kuracak? Bu nedir biliyor musunuz; insan ticaretidir. Bu AKP’li vekillerin oyarlıyla, hukukumuza ve uluslararası hukuka aykırı olmasına rağmen kabul edildi. Biz de Anayasa Mahkemesi'ne dilekçe ile itirazda bulunduk. Yeni yasada, yasama, yürütme ve yargı Cumhurbaşkanına bağlı olacaksa, Anayasa Mahkemesi tarafsız kalmazsa, bizim lehimize bir karar çıkar mı? Çıkmaz. Peki ne olacak bizim geleceğimiz? O nedenle bu Anayasa'ya kesinlikle hayır demeliyiz."

"ONLARIN ÇOCUKLARI VEKİL, BİZİM ÇOCUKLARIMIZ KİRALIK İŞÇİ OLACAK"

Milletvekili seçilme yaşının 18’e ineceğini hatırlatan Beko, "Onların çocukları 18 yaşında milletvekili olacak, Meclis'e girecekler. Bizim çocuklarımız kiralık işçi olacak, taşeron işçi olacak. Yok öyle yağma. Buna izin vermeyeceğiz. 16 Nisan sıradan bir referandum değil. 16 Nisan sonrası bu ülkenin geleceğini belirleyeceğiz" dedi.

İşçilerin kazanılmış haklarını kaybetmemeleri için gerekeni yapacaklarını belirten Kani Beko, şunları söyledi:

"Önümüzdeki dönemde anamızın ak sütü gibi helal olan işsizlik fonunu kaybetmek istemiyorsak, bireysel emeklilik fonları kaybetmek istemiyorsak iyi düşünmeliyiz. Anayasanın 17. maddesinde Cumhurbaşkanı OHAL ilan edebilir, KHK ile memleketi yönetebilir. Ama, karayollarının tapusunu aldınız, denizyollarını tapusunu aldınız. SEKA fabrikasının tapusunu aldınız, Fiskobirlik’in tapusunu aldınız. Şimdi de memleketin tapusunu istiyorsunuz. Bedeli ne olursa olsun memleketin tapusunu vermeyeceğiz."
İlerihaber

‘Olası bir saldırıya mahal vermemek amaçlı’: Akşener’e Ankara’da da izin yok
29/03/2017



Referandumda partilerinin aksine ‘Hayır’ oyu kullanacağını açıklayan MHP’li eski vekil Meral Akşener’in yapmak istediği mitinge Isparta’dan sonra Ankara’dan da izin çıkmadı.

Akşener, kısa bir süre önce partisinden ihraç edilen MHP’li eski vekil Nuri Okutan’la birlikte Isparta’daki Cumhuriyet ve Demokrasi Meydanı’nda ‘Milli iradeye saygı’ başlıklı açık hava toplantısı yapmak için izin istemişti. Başvuru reddedilmişti.

Kahramanmaraş’ta ‘Milli iradenin önemi’ konulu konferansta konuşmasının ardından gazetecilerle sohbet eden Akşener, Ankara’da düzenlemek istediği mitinge verilmeyen izni şöyle duyurdu: “Hem Isparta’da, hem Ankara’da miting için müracaat etmiştik valiliklere ve seçim kuruluna. Önce Isparta’dan ‘Hayır’ cevabını aldık, bugün de Ankara’da Tandoğan veya Sıhhiye Meydanı’nın verilemeyeceğini söylediler. İlginç bir gerekçe var. Bu gerekçede de sayın Sinan Oğan’ın Yozgat’ta uğradığı saldırıyı gerekçe göstererek böyle bir saldırıya mahal vermemek amaçlı böyle bir mitingin yapılmasına müsaade edilmeyeceği söylendi.”

Referandum için ‘Hayır’ oyu vereceğini açıklayan, düzenlediği mitinglere hatırı sayılır bir kitle toplayan ve kimi zaman saldırılara uğrayan Akşener’in, daha önce de bazı etkinlikleri yasaklamıştı.
Diken

Mehmet Ocaktan: Karar verme konusunda milletin zihninde birtakım tereddütler var
29/03/2017

Unutmayalım ki referanduma bir anayasa değişikliğini sunuyoruz ve toplumun bunları onaylamasını bekliyoruz. Çok doğal olarak insanlar 18 maddenin neler getirdiğini, yeni sistemle birlikte hayatlarında ne tür değişiklikler olacağını öğrenmek isterler. Ama şu ana kadar ne AK Parti’nin tepesindeki isimler ne de milletvekilleri 18 maddelik anayasa değişikliği konusunda dişe dokunur açıklamalar yapmış değiller. Öyle anlaşılıyor ki AK Parti teşkilatları bütün umutlarını Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a bağlamış durumdalar.

Açıkçası ben şu ana kadar AK Parti’nin, 18 madde ile ilgili bu açıklıkta bir anayasa değişikliğini savunduğuna tanık olmadım.

Gidişat gösteriyor ki karar verme konusunda milletin zihninde bir takım tereddütler var, önce bu durumun izale edilmesi lazım.
(..)
Karar

HDP’nin referandum şarkısı ‘Bejin Na’ya yasak: Gerekçe anayasaya aykırı
29/03/2017



‘Partili cumhurbaşkanlığı’nı merkeze alan anayasa değişikliği referandumu çalışmaları kapsamında HDP’nin kullandığı ‘Bejin Na’ (Hayır deyin) şarkısına Şırnak’ta yasak geldi.

Şeyda Perinçek’in hazırladığı şarkının yasaklanması için Şırnak emniyet müdürlüğü, Şırnak valiliğine başvurdu. Talep yazısında, şarkı sözlerinde geçen kelimelerin ‘anayasanın ilk üç maddesine aykırı olduğu’, ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiği’ ve ‘Şırnak sınırları içerisinde tesis olan huzur ve güven ortamında infiale sebebiyet verebileceği’ belirtildi.

Şırnak emniyet müdürlüğünün talebinin Vali Ali İhsan Su tarafından onaylanması üzerine ‘Bejin Na’ isimli şarkının yayımlanması Şırnak il sınırları içerisinde yasaklandı
Diken

SONAR Başkanı: Bir anket şirketi sahibi "Cumhurbaşkanı'na yüzde 52 'Evet' dedim ama tedirginim" dedi
28 Mart 2017

SONAR Araştırma Şirketinin Başkanı Hakan Bayrakçı, referandum anketlerinin hepsinde sonuçların aslında başa baş gittiğini dile getirdi.

RS FM’den Yavuz Oğhan’a konuşan Bayrakçı, SONAR’ın yaptığı ankette "Hayır" oylarının önde olmasına ilişkin, “Yaptığımız bir ankette evet 1 puan önde çıktı. Başka bir ankette ise hayır 1 puan önde çıktı. En sonunda yaptığım hesaplara göre 52-53 oranında ‘Hayır’ çıkabilir gibi geliyor. Ama araştırma rakamlarına sadık kalarak ve temkinli yaklaşarak baktığımızda 51 küsurluk ‘hayır’ı bulduk. Ama bu rakam 52 olursa da şaşırmam” dedi.

"Cumhurbaşkanı'na yüzde 52 'Evet' dedim ama tedirginim"

Erdoğan'ın elindeki anket sonuçlarını da değerlendiren Bayrakçı, “Cumhurbaşkanına verilen üç anketten birinde yüzde 53 evet, diğerinde yüzde 52 evet, bir diğerinde yüzde 53.5 evet çıkmış. Bu sonuçları çıkaran arkadaşlarımız hile yapıyor ya da liderlere hoş gözükmek için bu rakamları buluyor demiyorum. Kararsızları orantısal olarak dağıttıklarında bu sonuç çıkıyor. Öte yandan şirket sahiplerinden biri bana ‘Cumhurbaşkanına yüzde 52 ‘evet’ dedim ama tedirginim. Çünkü kararsızlar sandıkta orantısal olarak dağılmayacak. Kararsızlar içinde ‘hayır’ fazla gibi geliyor’ dedi. Dolayısıyla ham anketlerde sonuç başa baş gidiyor ve neredeyse her şirkette rakamlar aynı. Ancak kararsızların dağılımında farklı sonuçlar çıkıyor” ifadelerini kullandı.
T24

Sırrı Süreyya Önder: Hayır diyen MHP'lilere katılıyorum; bu ülke bu anayasa ile bölünür
31.03.2017



HDP Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Fox TV'de İsmail Küçükkaya ile Çalar Saat programına katıldı.

Önder'in açıklamalarından başlıklar şöyle:

Sayın Eş Başkanımız Selahattin Demirtaş da bizi izliyor, kendisine selam gönderiyorum. Adalet Bakanı, ısrarlı randevularımıza yanıt verdi. Pazartesi günü ben ve Pervin Buldan kendisiyle görüşeceğiz.

Daha fazla yol yapalım diyorlar. Bu, Karayolları Genel Müdürlüğü'nün konusu. Demokrasiyi örtmeye yol yapıyorlar.

'Paşa gönlüm böyle istedi.' Başkanlık sisteminin fragmanı bu.

Sayın cumhurbaşkanı çok güzel bir şey söyledi, "Ben bunu kendim için istemiyorum" dedi. Biz de bunu diyoruz. Halk diyor ki, "Ne istediniz de vermedik". Bu yüz karası tablolardan kurtulalım. Bir an önce demokrasi ve barışı inşa etmeye girişelim. Kürdümüzü de Şam'a mahkum etmeyelim.

'MHP'LİLERE KATILIYORUM, BU ÜLKE BU ANAYASAYLA BÖLÜNÜR'

Anayasa referandumda MHP'li hayır değerlendirmesine katılıyorum. Bu ülke bu anayasa ile bölünür.
Yön Haber

Muharrem İnce: "Onlar neden 'evet' dediklerini anlatabiliyorlar mı, hayır. Neden, malına güvenmiyor. Mal defolu. Aynı Kemal Sunal filmi gibi, köpürmeyen sabun, kesmeyen jileti satmaya çalışıyorlar"
30.03.2017



CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce referandum çalışmaları kapsamında İzmir'e geldi. Cumhuriyet Meydanı'nda düzenlenen mitingte İzmirliler ile buluşan Muharrem İnce'ye, Büyükşeh
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Cum Mar 31, 2017 8:03 pm tarihinde değiştirildi, toplam 15 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cmt Mar 25, 2017 11:30 pm    Mesaj konusu: Gökhan YAMANGÜL: NETEKİM “DEVLET İÇİN EVET” Alıntıyla Cevap Gönder

Gökhan YAMANGÜL: NETEKİM “DEVLET İÇİN EVET”
23 Mart 2017



Türk Solu kadrosundan Onur Erkan harika bir gazetecilik örneği sergiledi ve şu günlerde MHP ve AKP’lilerin dilinden düşürmediği “Devlet İçin Evet” sloganının ilk mucidini, fikir babasını açıkladı. Bugüne kadar bunun nasıl fark edilememiş olduğuna şaşırmamalı. Çünkü büyük medyanın durumu, bu sloganın ilk çıktığı şartlarla tıpatıp aynıdır. Suya sabuna dokunur bir bilgi ve belgenin kenarından bile geçemezler. Sonra da, “sosyal medya basının yerini” aldı diye ağlamaları yok mu?

Bu slogan, Kenan Evren’in 1982 Anayasası için yapılan referandum öncesi kullandığı, kullandırdığı sloganın tıpatıp kendisidir. Sadece üç kelimeyi yan yana getirmekten ibaret değildir bu ayniyet. Dayattıkları anayasayı topluma dikte etme yöntemlerinin de nasıl benzerlik gösterdiğine hayretle şahitlik edeceksiniz. Jandarmalar tarafından vatandaşlara “Devlet İçin Evet” ve –sıkı durun- “Demokrasi İçin Evet” dövizlerinin yazılı olduğu pankartlar dağıtılır ve onlar eşliğinde “huzur ve güven ortamı için evet demenin önemi” anlatılır. Kenan Evren’in “hayır” diyecekleri terörle korkutması ve o cepheyi terör cephesi olarak işaretlemesiyle, Erdoğan’ın bugün benzer yaklaşımı göstermesi arasındaki tek fark, Cunta Başının bunu daha üsturuplu söylemesidir. Yüzlerini görmeden ve seslerini duymadan, sadece konuşma metinlerine bakarak karar versek, hangisi Darbeci Paşa, hangisi sivil siyaset içinden gelme; ayırt etmek zor olur.

Bir gün bir araştırmacı çıkar ve bizim geçen yazımızda üstünde durduğumuz Aziz Yıldırım ile Erdoğan’ın benzerlikleri tarzında bir yazıyı, Erdoğan ile Evren arasında kurgular ise çok ilginç bilgilerle karşılaşabiliriz. Edadan tavır ve söyleme kadar… Buna da şaşırmamak gerekir. Erdoğan’ın hayattaki en büyük övünç kaynağı seçimlerde aldığı oylardır. Oy alma konusunda, bir kişi hariç herkesi gerilerde bırakmış, rekorları alt üst etmiştir. Kıramadığı tek rekor ise Kenan Evren’e aittir ve “hayır” diyenlerin teröre destek vermekle suçlandığı, aksi propagandaya izin verilmediği, “hayır” diyecek hiç kimsenin kararını açıkça dile getiremediği, bütünüyle tek taraflı bir oy isteme çalışmasının yürütüldüğü 1982 Anayasa Referandumudur.

12_eylul_1980_7_kasim_1982_referandumBaşarı kriteri oy almak olan bir siyasetçinin, Kenan Evren’i kıskanmasını ve ona gizli bir hayranlık duymasını anlarım. “Evet” cephesinin lideri Kenan Evren, %91.37 oyla Türk Seçim Tarihinin en başarılısıdır netekim. Erdoğan’ın Kenan Evren’le muhabbet dolu fotoğraflarını internet ortamında silmekle bitiremezsiniz. Bunun temelinde, 07 Kasım 1982 seçim sonuçlarında duyduğu gizli hayranlık ve onu içten içe kemiren kıskançlık olduğunu düşünüyorum. “Yüzde doksan bir nokta otuz yedi ne demek Paşam; bu oy nasıl ve hangi yöntemlerle alınır; senin rekorunu kırmadan bana rahat yok, gözüm açık gider.” Psikoloji bu olmalı ki, aynı metotlarla ve hatta aynı sözlerle seçim faaliyeti yürütülüyor. Onur Erkan’ın bulup belgelediği “Devlet İçin Evet” sloganının 12 Eylül yıllarına ait olması, basit bir hırsızlık değil, temelinde böylesine bir kompleks ve rekabet barındıran psikiyatrik bir vakadır. Türkiye’de hür, bağımsız bir Gazeteciler Cemiyeti olsaydı, sırf bu haber dolayısıyla Onur Erkan’a yılın habercisi ödülü verilirdi.


MHP VE BBP ÇEVRESİNİN TEPKİSİ NE OLUR?

AKP kitlesinin ekseriyeti Kenan Evren ve onun sözlerinden rahatsız olmayacaktır. Fakat MHP’lilerin bu dövizi nasıl benimseyeceği merak konusu…

Bozkurt’a it denilmesine “evet” dediler.

Milliyetçiliğin ayaklar altında çiğnenmesine “evet” dediler.

Kıbrıs’ın satılmasına “evet” dediler.

Ermenistan’dan özür dilenmesine “evet” dediler.

Doğu Türkistan ve Uygur Türklerinin Çin’e, Çeçenlerin ve Kırım’ın Rusya’ya satılmasına “evet” dediler.

Mesut Barzani ve Kürt Devletine “evet” dediler.

Atatürk Hava Limanına ve Başbakanlık Konutuna Kürdistan bayrağı denilen bez parçasının asılmasına “evet” dediler.

Şimdi Kenan Evren dönemine ait “devlet için evet” sözünü benimseyerek…

Mustafa Pehlivanoğlu’nun, Halil Esendağ’ın, Selçuk Duracık’ın, Ali Bülent Orkan’ın ve şu an adı aklıma gelmeyen diğerlerinin de idamına “evet” mi diyecekler?

12 Eylül ve Mamak’a… C-5 denilen hücrede yapılan işkencelere… Nurettin Soyer isimli meşhur savcıya… Kıyılan canlara, zindanlarda çürütülenlere, kaybedilenlere, sakat bırakılanlara “evet” mi diyecekler?

Ne ilgisi var demeyin? Kenan Evren’in referandum sloganıyla miting yapmak ve onun mantığı ile karşı cepheyi hedef almak, zihinlerde Kenan Evren’i meşrulaştırma ihanetidir. Bunun bir adım ötesi, Öcalan’ın sözleriyle seçim propagandası yapmaktır.

Bahçeli’nin 1982 Anayasasına da “evet” dediğine inandığım için, onun Evren artığı sözleri büyük bir hazla sindireceğine eminim. Ama Evren’in silindir gibi üstünden geçtiği o günün genç, bugünün olgun Ülkücüleri muhakkak bir tepki verecektir. Vermelidir.

Gökhan YAMANGÜL – 23 Mart 2017

ADIMLAR Dergisi

Hakverdi ve Süslü’den ‘Evet’ tehdidinde bulunan kaymakama protesto
28.03.2017



Bitlis Adilcevaz Kaymakamı Arif Karaman'ın muhtarları çağırıp ‘Ya Evet verirsiniz ya da elinizdeki mührü alırım’ diyerek tehditte bulunduğu iddiaları üzerine ilçeye giden CHP Ankara milletvekili Ali Haydar Hakverdi ve PM üyesi Hüsnü Süslü, kaymakamlık binası önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi.

Hakverdi ve Süslü, geçen günlerde Adilcevaz muhtarlarını toplayan kaymakam Karaman hakkında gelen şikayetler üzerine bölgeye giderek muhtarlar ile görüşmeler yaptı. Görüşmelerde muhtarlar, kaymakam Karaman'ın kendilerini çağırarak “köylerinden belirli bir oranda ‘Evet’ oyu çıkmadığı taktirde köylerine hizmet götürmeyeceğini, bütçeden pay ayırmayacağını ve mühürlerini ellerinden alacağını” söyleyerek tehdit ettiğini dile getirdiler.

İddialar üzerine kaymakamlık binasına giden Hakverdi ve Süslü, Karaman'ın makamında bulamayınca kaymakamlık binası önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Hakverdi açıklamasında, “Devletin kaymakamına böyle bir tehdit, böyle bir baskı yakışmaz. Önümüzde bir referandum var. Vatandaş özgür iradesi ile bir tercihte bulunacak. Evet ve ya Hayır. Evet diyen de Hayır diyen de bu ülkenin vatandaşıdır ve başımızın üzerinde yeri vardır. Ancak bir kaymakamın böylesi bir baskı ve tehditle muhtarları yanına çağırarak “Evet çıkmazsa mührünüzü elinizden alırım” demesi bir kaymakama yakışmamıştır. Biz bu işin takipçisi olacağız. Sonuna kadar bu işi basına ve yargıya taşıyacağız. Ve bu tehdidi kendisine misliyle iade edeceğiz” dedi.
BirGün

Son seçimleri bilen SONAR, dev anketin sonuçlarını açıkladı
26.03.2017



SONAR Araştırma şirketi tarafından yapılan anketin sonuçları açıklandı. Açıklanan sonuçlara göre, 16 Nisan'da oy kullanacak vatandaşların yüzde 51,2'si 'hayır', yüzde 48,98'i 'evet' oyu kullanacak.

Sonar Araştırma tarafından her 2 ayda bir yapılan kamuoyu araştırmalarında Mart 2017 araştırma sonucu belli oldu.16 Nisan referandumuna dair kamuoyu araştırması 26 ilde, 10-24 Mart tarihleri arasında ve 5.000 kişi ile gerçekleştirildi.Sonuçlar ise oldukça dikkat çekici:SONAR Araştırma’nın Mart ayı referandum anketine göre; “Evet” oyu verecek olanlar %48,98’de kalırken, “Hayır” oyu verecek olanlar ise %51,02 ile önde gözüküyor.

KARARSIZLAR “HAYIR” EĞİLİMLİ

Sonar Araştırma A.Ş.’nin sahibi Hakan Bayrakçı, araştırmada kararsızlar ve görüşünü belirtmeyenlerin, yüz yüze anket yapılırken, ifadeleri ve tutumları incelenmiş ve bu kişilerin daha çok “Hayır” eğilimlerini söylemeye çekinen vatandaşlar olduğu saptandığını belirtti.
Kaynak: Yeni Çağ

Kılıçdaroğlu: Kaç başkan yardımcısı olacak, belli değil
26 Mar 2017



CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, "Anayasa değişikliği getirdik diyorlar. 'Kaç tane başkan yardımcısı olacak?' dedim. Sayı belli değil. Şimdi diyorlar ki '1, 2, bilemedin 3 olacak'. Nerede yazıyor? Yok" dedi. Kılıçdaroğlu, bir televizyon kanalında tartışma çağrısını da yineledi.

Eskişehir'in Sivrihisar ilçesinde miting yapan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Anayasa değişikliği getirdik diyorlar. Ben çıktım dedim ki; 'Kaç tane başkan yardımcısı olacak?' 10 tane mi, 20 tane mi, 50 tane mi, 100 tane mi? Kaç tane olacak? Sayı belli değil. Şimdi diyorlar ki '1, 2, bilemedin 3 olacak'. Nerede yazıyor? Yok" dedi.

CHP lideri ayrıca, "Sabah Kılıçdaroğlu, öğle Kılıçdaroğlu, akşam Kılıçdaroğlu, ikindi Kılıçdaroğlu. Arkadaşlar benimle hesabınız varsa sizin istediğiniz bir televizyon kanalında oturalım konuşalım. Hesaplaşalım, itirazım yok. Ama mesele memleket meselesi kardeşim, mesele başka" ifadelerini kullandı.

Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından satır başları şöyle:

"Sabah, öğle, akşam, ikindi Kılıçdaroğlu"

"Bu güzel ülkede beraber huzur içinde yaşamak istiyoruz. Bu güzel ülkede bereket olsun, hep birlikte düşüncelerimizi rahatlıkla açıklayalım, hep birlikte kardeşçe yaşamak istiyoruz. Bunların olmasını en büyük gerekçesi, güvencesi bir anayasadır. Özgürlükçü bir anayasadır. Herkesin hakkını teminat altına alındığı bir anayasadır. Bizim haklarımız nasıl teminat altına alınır? Bir anayasayla. Önümüze bir anayasa değişikliği getirdiler. Diyorlar ki 'Buna evet oyu verin.' Biz de şunu söylüyoruz. Vatandaşa diyorsunuz ki; Evet oyu ver. O zaman 'Çıkın vatandaşa neden evet oyu vereceğini anlatın' diyoruz. Neden evet oyu verecekler? Vatandaş da bunu dinlesin. Bunu yapmıyorlar. Bunu söylemiyorlar. Ya ne yapıyorlar? Sabah Kılıçdaroğlu, öğle Kılıçdaroğlu, akşam Kılıçdaroğlu, ikindi Kılıçdaroğlu. Arkadaşlar benimle hesabınız varsa sizin istediğiniz bir televizyon kanalında oturalım konuşalım. Hesaplaşalım, itirazım yok. Ama mesele memleket meselesi kardeşim, mesele başka."

"Sorunları çözmüyor"

"Ben şimdi size samimi olarak soruyorum. Ve iktidar sahiplerine de soruyorum. Buna evet diyen vatandaşlara da diğer siyasi liderlere de soruyorum. Bu anayasa değişikliği işsizlik sorununu çözecek mi çözmeyecek mi? Ben de biliyorum ki çözmeyecek. Peki bu anayasa değişikliği bütün komşularımızla bir barış havası estirmesine vesile olacak mı olmayacak mı? Ben de biliyorum olmayacak. O zaman bu anayasa değişikliğini niye getiriyorlar? Bu anayasa değişikliği çiftçinin mazotunun fiyatını düşürecek mi? Bu anayasa değişikliği terörü bitirecek mi? Bu anayasa değişikliği dolardaki artışı durduracak mı? Bu anayasa değişikliği her eve huzur, her eve bereket getirecek mi? Bu anayasa değişikliği işgâl edilen 18 adamızın geri alınmasını sağlayacak mı? Bu anayasa değişikliği demokrasinin önündeki engelleri kaldıracak mı? O zaman bu anayasa değişikliğini niye getiriyorlar? Memleketin sorunun çözmüyor, işsizliği çözmüyor, çiftçinin sorununu çözmüyor, esnafın sorununu çözmüyor. Bu anayasa değişikliğini niye getiriyorlar?"

"Başkan yardımcısı sayısı belli değil"

"Bir anayasa değişikliği getirdik' diyorlar. Ben çıktım dedim ki kaç tane başkan yardımcısı olacak, kaç tane? 10 tane mi? 20 tane mi? 50 tane mi? 100 tane mi? Kaç tane olacak? Sayı belli değil. Şimdi diyorlar ki 1, 2, bilemedin 3 olacak. Nerede yazıyor? Bunu söyleyen kişiye Sivrihisar meydanından soruyorum. Anayasa değişikliğinde başkan yardımcısı en fazla 3 tane olacak diye bir cümle, bir ifade varsa ben öğrenmek isterim. Baktım yok. Olur ya yanlış bakmış olabiliriz bir daha baktım gene yok, olur ya yine yanlış bakmış olabilirim yine baktım, anayasa hukuku hocasına sordum, 'Ya hocam benim görmediğim bir şeyi bunlar yazmış olabilir mi? Biz bir hata yapmayalım sen de bir bak buna' dedim. 'Yok' dedi. 'Emin misin?', 'Vallahi yok' dedi. Şimdi olmayan bir şeyi varmış gibi millete satmaya çalışıyorlar. Diyorlar ya; 'Kılıçdaroğlu doğruları söylemiyor' diye, siz doğruları söylemiyorsunuz. Anayasada ne 1, ne 2, ne 3, ne 5, ne 1000 başkan yardımcısı sayısı hiç yer almıyor. Kimin keyfine bağlı? Bir kişinin keyfine, arzusuna bağlı. 1 kişi istediği kadar başkan yardımcısı tayin edebilecek, ister 50, ister 500. Demiyor ki efendim en fazla 3. Bundan sonra gelen adam diyecek ki 5, sonra gelen 50, ondan sonra gelen adam diyecek ki 1500. Sınır var mı? Yok, o nedenle söylüyorum. Millete doğruları söylemiyorlar. Doğru ifade etmiyorlar; Peki bakan sayısı kaç olacak? O da belli değil. Kimler bakan olacak? Belli değil. Kim belirleyecek? Bir kişi belirleyecek. Bir kişi karar verecek. Size samimi bir soru, 1 kişi mi büyük, 80 milyon mu büyük? 1 kişinin mi aklı yeter, 80 milyonun mu aklı yeter? Her şeye bir kişi mi karar versin yoksa millet mi karar versin? O zaman hayırlı bir iş yapacağız, güzel bir iş yapacağız. Demokrasimizi güçlendireceğiz. Hep birlikte hayır oyumuzu bir bayram havası içinde kullanacağız ve evimize huzur içinde döneceğiz ve diyeceğiz ki demokrasiyi yok etmek istediler buna izin vermedik."

"Freni olmayan otobüse evladınızı bindirir misiniz?"

"Sevgili anneler, babalar; freni olmayan bir otobüse evlatlarınızı bindirir misiniz? Nereye gittiği belli olmayan bir trene çocuklarınızı bindirir misiniz? Şimdi diyorlar ki freni, nereye gittiği belli olmayan bir trene 80 milyonu bindirip göndereceğiz. Nereye gideceği belli değil. Herkesin düşünmesi lâzım. Sandığa giderken hepimizin sorumluluğu var. Benim de, tek tek hepinizin de sorumluluğu var. Kullanacağınız her hayır oyunun bu ülkenin geleceğine, bu ülke barışına, bu ülkenin demokrasisine, bu ülkenin huzuruna katkı yaptığını sakın unutmayın. Vereceğiniz her oy bu ülkenin hayrına olacaktır."

"15 Temmuz darbe girişiminin ardından Türkiye tek vücut oldu. Hep beraber karşı çıktık. Hep beraber demokrasiyi savunduk. Birlikte savunmaya da devam edeceğiz. Eğer bu anayasa geçerse bir kişiye OHAL ilân yetkisi veriyoruz bir kişiye. İstediği zaman OHAL ilân edebilecek. İstediği zaman herhangi bir iş adamının mal varlığına el koyacak, arzu ettiği zaman muhtarların görevine son verecek. Arzu ettiği zaman muhtarlıkları kaldırabilecek, kapatabilecek."

"Sivrihisar Milli Kurtuluş Savaşımızın da bir anlamda merkezi"

"Nasreddin Hoca Sivrihisar için 'Dünyanın merkezi burası' demiştir. Sivrihisar Milli Kurtuluş Savaşımızın da bir anlamda merkezidir. Sivrihisarlılar ne yapmışlar; Kurtuluş Savaşı sırasında tüm mal varlıklarını bir arada toplamışlar. 4 bin lira o yılın parası ile Türk Silahlı Kuvvetleri'ne bir uçak satın almışlar. Uçağın adı ne biliyor musunuz? Sivrihisar Tayyaresi. Milli Kurtuluş Savaşı'na katkıda bulunmuşlar."

"İster hayır ister evet oyu kullansın"

"Tarihimize, ülkemize, bayrağımıza bağlıyız. Birlikte, huzur içinde yaşamak istiyoruz. O nedenle Sivrihisarlıların 16 Nisan'da sandığa gitmelerini istiyorum. Birinci arzum bu. Evet oyu kullanır, hayır oyu kullanır. İster evet kullansın ister hayır kullansın; bütün vatandaşlarımın başımın üzerinde yeri var. Ben 'Niye böyle kullandın, niye böyle oy kullandın?' diye onlar gibi hiçbir zaman suçlamam. Ama bayrağa, vatana, demokrasiye bağlılık isterim, birlikte yaşama irademizi ortaya koymak isterim. Ülkem neyi istiyorsa, menfaati neredeyse orada olurum. İnanıyorum Sivrihisar da orada olacaktır. 16'sında sandığa gidecek, Milli Kurtuluş Savaşı'nda nasıl dik, onurlu durduysa aynı şekilde dik ve onurlu duracak, ülkenin hayrına oyunu kullanacaktır. Hayır oyu hepimize hayırlı olsun."
El Ceziretürk

Kılıçdaroğlu: "Ey ABD, ey Rusya" diyemiyorlar, bana saldırıyorlar; böyle evet oyu artmaz



"Beni asıl üzen, işçi sendikalarının sessizliği; Hak İş ve Türk İş’i anlamıyorum"

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 'evet'i anlatmakta zorlanınca kendisine saldırdıklarını savunarak "Siyasi liderlerin birbirlerine laf yetiştirecekleri bir süreç değil. Bana saldırarak ‘evet’i arttıramazlar" dedi. Suriye'deki gelişmelerde değinen Kılıçdaroğlu, Almanya ve Hollanda'yla yaşanan Diplomatik krizi hatırlattı. Kılıçdaroğlu, "Putin’e ses çıkaramıyor, ABD’ye ses çıkaramıyor. İkisi YPG’ye destek verdiler, Kuzey Irak’ta üs kurdular, Suriye’de üs kurdular. Türk askerini Suriye’de yalnızlaştırdılar. ‘Ey Almanya, Ey Hollanda’ diyenler korkudan ‘Ey ABD, Ey Rusya’ diyemiyor" görüşünü dile getirdi.

Kemal Kılıçdaroğlu'ndan "başkanlık anayasasını okumamışsınız" eleştirisine yanıt

Hürriyet gazetesinden Deniz Zeyrek'in haberine göre, Diyarbakır'a giderken uçakta bir grup gazeteciye açıklamalarda bulunan Kılıçdaroğlu, özetle şunları söyledi:

"Doğru yöntem değil"

"Siyasi parti liderlerinin birbirlerine laf yetiştirecekleri bir süreç değil. Referandum, anayasa değişikliğinin neler getirip götüreceğini anlatan bir süreç. ‘Evet’i anlatmakta zorlanan sayın liderler bana saldırarak ‘evet’e puan kazandırmak istiyorlar. Bu doğru bir yöntem değil. Benim liderlerle özel bir tartışma alanı yaratmak gibi bir niyetim yok. Ben anayasa değişikliğine neden ‘hayır’ denmesi gerektiğini anlatmaya çalışıyorum. Onlara da aynı şeyi öneriyorum. Bana saldırarak ‘evet’i arttıramazlar.

"'Tek adam'ı savunuyorlar"

"Zorlanmıyorum, çünkü ben ülkenin bekasını, demokrasisini, birlikte yaşamayı savunuyorum. ‘Benim gibi düşünmeyenlerin de söz hakkı vardır ilkesini’ savunuyorum. Demokrasinin kurallarını savunuyorum. Onlar tek adam rejimini savunuyorlar. Tek adam rejimi için Irak’a baksınlar, Suriye’ye, Libya’ya baksınlar. Getirdikleri model dünyanın hangi ülkesinde uygulanıyor, bir örnek göstersinler öğrenmiş olalım. Olabildiğince düzeyli saygılı bir dil kullanmaya özen gösteriyorum. ‘Evet’i önerenler, dillerini kontrol edemiyorlar, namusumuza, haysiyetimize bir sürü laflar ettiler. ‘La havle’ dedim Allah’a havale ettim. Referandum sürecinde kavga çıkararak, ‘bütün dünya bize karşı’ algısını yaratarak ‘evet’ oyunu arttırmak istiyorlar. Bu, doğru bir yol değil. Hem Türkiye’ye hem de yurt dışında çalışan Türklere, Türkiye’nin saygınlığına zarar veriyor. Türkiye’de demokrasinin olmadığı algısını giderek güçlendiriyor. Cumhurbaşkanları, devlet başkanları dikkatli dil kullanırlar, ülkelerini temsil ettiklerini bilirler. Cumhurbaşkanı hem devlete, hem o ülkede yaşayan insanlara zarar veriyor.

"Putin'e ses çıkarmıyor"

"Putin’e ses çıkaramıyor, ABD’ye ses çıkaramıyor. İkisi YPG’ye destek verdiler, Kuzey Irak’ta üs kurdular, Suriye’de üs kurdular. Türk askerini Suriye’de yalnızlaştırdılar. ‘Ey Almanya, Ey Hollanda’ diyenler korkudan ‘Ey ABD, Ey Rusya’ diyemiyor. İsrail’de ezanın yasaklanması ile ilgili bir süreç başladı, ‘Ey İsrail’ diyemiyor. Ama ne diyor, ‘Eyyy Kılıçdaroğlu’ diyebiliyor. Bu ne kadar güçsüzleştiğini, dünyada nasıl yalnızlaştığını gösteriyor. Sadece kendi çıkarları için çalışan birisi. Türkiye’de hiçbir işadamı önünü göremiyor, dolayısıyla yatırımlar durmuş vaziyette. Dolar ancak gelen kayıt dışı parayla kontrol edilebiliyor. Türkiye kara para aklayan ülke konumuna geldi. Çiftçi memnun değil, oteller sinek avlıyor. Türkiye’yi bu hale parlamenter sistem değil kötü yönetim getirdi.

"Sendikalar sessiz"

"Beni asıl üzen, işçi sendikalarının sessizliği. Bunların öngördüğü düzen gelirse, asgari ücret tespiti bir kişinin iki dudağı arasında olacak. Kıdem tazminatı bir fon olarak oluşturulabilir bir kişinin iradesiyle. Bütün işçilerin taşeron olma ihtimali çok yüksek. Hak İş ve Türk İş’i gerçekten anlamıyorum. İşçinin haklarını mı, yoksa bu hakları bir kişiye teslim etmeyi mi savunuyorlar? Şimdi konuşmayacaklar da ne zaman konuşacaklar? Bu sürecin tek mağduru hayırcılardır. ‘Evet’ diyenler devletin forsunu, arabalarını, uçaklarını, paralarını kullanıyorlar. sonrası düşünülmeli. Tayyip Erdoğan’ı çok sevenler olabilir, bunu doğal karşılıyoruz. Ama anayasa değişikliği kişiye özgü getirilen bir değişiklik değil. Erdoğan sonrasında da yeni bir başkan gelirse Erdoğan’ın düşündüğünün tam aksini düşünebilir ona da bu yetki verilmiş olacak. Türkiye sonu belirsiz bir maceraya sürüklenmiş olacak. Bunu bir kişiyi düşünerek kurgularsak gelecekte çok büyük hatalara zemin hazırlamış oluruz. Sayın Erdoğan’ı çok seven bunun için ‘evet’ diyen birisi, başka biri geldiğinde ne diyecek? ‘Keşke ellerim kırılsaydı da ben evet oyu kullanmasaydım mı’ diyecek. Geleceği düşünerek oy vermesi lazım, bugünü değil.

"Üülkücü tuzağa düşmedi"

"Milliyetçi ülkücü taban gerçek anlamda vatansever, demokrat, bayrak sever. İnanarak ‘hayır’ diyor. Milliyetçi ülkücü taban tuzağa düşmedi. Bozkurt işareti yapma ortamı olmadı. Yerel seçimlerde ortam olmuştu, ben de onlara sempati olsun diye öyle bir işareti yapmıştım. Vatanseverlik konusunda bir sorunumuz yok. Vatandaşlar Rabia işareti de yapıyorlar, bozkurt işareti de hepsini gönül selamıyla alıyorum.”

"Çocuklarla uüraşmanın zamanı değil"

"(Oğlu Kerem Kılıçdaroğlu) çocuk okurken askerlik şubesinde tecil ettiriyor. Şimdi başvurdu, askere gidecek. Askerlikten kaçmıyoruz ki biz. ‘Garibanın çocuğu askere giderken Ey Kılıçdaroğlu seninki gitmiyor’ demesinler diye çocuğum bedelli hakkından yararlanmadı. Ben onların çocuklarının neler yaptıklarını biliyorum ama onların çocuklarını anlatma dönemi değil. Doğru olmaz. Beni eleştirmeyi bıraktılar şimdi çocuklarımla uğraşıyorlar. İnsanda biraz ar edep olur."
T24

Anayasa değişiklik teklifinin içeriği-1
Vahap-Coşkun
25.03.2017

Anayasa değişikliği taraftarlarının ve karşıtlarının yürüttükleri kampanyalara ve kullandıkları motiflere ilişkin düşüncelerimi daha önce yazdım. Bundan sonraki birkaç yazıda değişiklik teklifinin içeriğine ilişkin düşüncelerimi paylaşacağım. Her bir madde hakkında olumlu ve olumsuz gördüğüm yönleri aktarmaya çalışacağım.

(..)

Tarafsız yargı

Teklifle Anayasanın yargı yetkisini düzenleyen 9. maddesindeki “yargının bağımsızlığı” ilkesine “tarafsızlık” ilkesi de ekleniyor. Böylelikle “bağımsızlık” gibi “tarafsızlık” da yargının anayasal niteliklerinden biri haline getiriliyor.

Hükümet sistemleri yasama ile yürütme arasındaki ilişkilere bakılarak tasnif edilir. İki güç arasındaki iktidar mimarisine göre sistem parlamenter, yarı-başkanlık veya başkanlık olarak isimlendirilir. Yargı daha baştan tarafsız ve bağımsız olarak kabul edilir; işin tabiatı bunu gerektirir. Yani Anayasadaki “yargının bağımsızlığı” ilkesi –doğal olarak- “yargının tarafsızlığını” da içerir. Bu nedenle tarafsızlığının ayrıca belirtilmesine gerek olmadığı söylenebilir.

Ancak Türkiye’de yargı her dönem tartışmaların odağında oldu. Yargının tarafsız olmadığı, tarafgir davrandığı yolunda hemen her dönemde farklı kesimlerden yoğun şikâyetler geldi. Görünen o ki, kanun koyucu bu tarihi arka planı dikkate alarak “yargının tarafsızlığı”nı özellikle vurgulama ihtiyacı hissetmiştir. Şüphesiz sırf Anayasada “tarafsızdır” denildiği için yargı tarafsız olacak değildir; salt anayasaya bir hüküm konulmakla yargının tarafsızlığı temin edilemez. Bununla birlikte tarafsızlığın zikredilmesinin de bir sakıncası yoktur.

600 milletvekili

Teklif 550 olan milletvekili sayısını 600’e çıkartıyor. Görüşmeler esnasında CHP, Türkiye’nin gerçekte vekil sayısının artırılmasına gerek duymadığını, aksine vekil sayısının azaltılması gerektiğini belirtti. 50 fazla vekilin, teklifin Meclis’ten rahatça geçmesini sağlamak için mevcut vekillere verilmiş bir “rüşvet” olduğunu ifade etti.

Buna mukabil AKP, teklifin AB standartları göz önünde bulundurularak hazırlandığını savundu. Buna göre, vekil başına düşen seçmen sayısı AB ülkelerinde 40.497 bin iken, Türkiye’de 103.544’tür. Keza vekil başına düşen nüfus AB ülkelerinde 53.764 iken, Türkiye’de 143.166’dır. Bundan dolayı AB verileri ile kıyaslandığında Türkiye hem seçmen hem de nüfus temsiliyetinin en düşük olduğu ülkedir. Vekil sayısının 550’den 600’e çıkarılmasıyla daha sıkı bir temsil ilişkisi kurulacak ve Meclis daha güçlü kılınacaktır.

Temsiliyetin kuvveti, vekil sayısından çok, seçim sistemiyle irtibatlıdır. Türkiye’de seçim sistemiyle ilgili başlıca iki büyük sorun var: Biri, mevcut seçim sistemindeki % 10’luk bir ülke barajının varlığıdır. Diğeri ise, vekil adaylarının belirlenmesinde tabanın/seçmenin neredeyse hiçbir etkisinin olmaması, adayların tamamının partilerin genel başkanı ve genel merkezi tarafından tayin edilmesidir.

Seçim düzeni aynı kaldığı müddetçe vekil sayısını çoğaltmakla sağlıklı bir temsiliyet sağlanamaz. Bugün 88 vekile sahip İstanbul seçmeninin yarın 97 vekili sahip olması, İstanbul seçmeninin daha iyi temsil edildiği anlamına gelmez. Temsilin güçlendirilmesi için ivedilikle yapılması gereken seçim sisteminin değiştirilmesidir. Önerim, dar bölge iki turlu seçim sistemidir. Bu sistem seçmenin kimi vekil olarak seçtiğini bilmesini ve seçmen ile vekilin daha fazla yüz yüze irtibat kurmasını sağlar. Hem demokratik meşruiyet ve temsili güçlendirir hem de parti için demokrasinin gelişmesine katkı sunar.

18 yaş

Teklif, 25 olan milletvekili seçilme yaşını 18’e indiriyor. Milletvekili adayı olmak için gerekli olan “askerlik yapmış olmak” şartını kaldırıyor, bunun yerine “askerlik ile ilişiği olmamak” şartını getiriyor. Buna göre, henüz askerlik çağına gelmemiş olanlar ile 20 yaşın üzerinde olup askerliğini tecil ettirmiş olanlar milletvekili seçilebilecekler. Milletvekili sıfatı taşıdıkları sürece askerliklerini erteletebilecekler.

Teklif sahipleri milletvekili seçilme yaşının 18’e çekilmesini iki gerekçeyle açıklıyorlar: Birincisi, Türkiye’nin genç bir nüfusa sahip olmasıdır. İkincisi seçme hakkına sahip olanların seçilme hakkından mahrum edilmemesi gerektiğidir.

Türkiye’nin genç nüfusunu siyasette daha etkin hale getirmeyi ve daha fazla temsil edilmelerini istemek doğrudur. Gençlere yönelik politikaların oluşturulmasında onların dahlini sağlamaya çalışmak da yerindedir. Ancak bunun için seçilme yaşının 18’e indirilmesinin –üç sebeple- doğru ve yerinde olmadığı kanısındayım:

Bir, siyaset ağır bir yüktür. Belli bir mesleki bilgiye, hayat tecrübesine ve sosyal birikime sahip olunarak girildiğinde siyasetin hakkı verilebilir. Aksi takdirde bu ağır yükün altına girenlerin beli bükülebilir. 18 yaşın bu bağlamda erken olduğunu düşünüyorum.

İki, seçme hakkının varlığı her makama doğrudan seçilme hakkını vermez. Bazı pozisyonlar için seçme hakkının tanındığı yaşın üzerinde bir yaş şartının konulması demokrasiye aykırılık teşkil etmez. Nitekim Anayasada Cumhurbaşkanlığı için de 40 yaş koşulu var. Dolayısıyla milletvekilliği için de seçme yaşından daha ileri bir yaş belirlenebilir.

Üç, teklif sahipleri başta AB ülkeleri olmak üzere birçok ülkede 18 yaşındaki gençlere seçilme hakkının verildiğini belirtiyorlar. Doğru; ancak seçilme yaşını 18 olarak uygulayan demokratik ülkelerin en önemli özelliği, oralarda zorunlu askerliğin olmaması. Hem milletvekilliği seçilme yaşını 18’e indirmek hem de zorunlu askerliği devam ettirmek birçok probleme yol açabilir. Cumhurbaşkanı’nın bir keresinde dile getirdiği “18 yaşında milletvekili seçilenleri askerlikten muaf tutmak” önerisi, sorunu çözmez, aksine bu hükmü istismara açık hale getirir.

Yeri gelmişken milletvekili seçme yaşına dair dünyadaki tatbikata bakmak faydalı olabilir. TBMM Araştırma Merkezi bu konuda bir araştırma yaptı. Araştırma verilerine göre; 186 ülkeden 45 ülke 18’i, 60 ülke 25’i, 8 ülke ise 30’u seçilme yaşı olarak kabul ediyor. Seçilme yaşını Kuzey Kore ve Doğu Timor gibi 17’ye düşüren, Nauru ve Bahreyn gibi 20’de tutan, Angola gibi 35’e çıkaran ülkeler de var. Diğer ülkelerde ise seçilme yaşı 25-35 aralığında seyrediyor.

Bana göre, mevcut anayasadaki 25 yaş şartı, 18 yaşa göre, daha makul. Lakin eğer seçilme yaşı 18 yaşa düşürülecekse, o vakit zorunlu askerlik kaldırılmalı.

Diğer maddelerle devam edeceğim.

Sebestiyet

Anayasa değişikliğinin içeriği - 2
Vahap-Coşkun
26.03.2017

Cumhurbaşkanını bakan atamada sınırlayan hiçbir mekanizma bulunmuyor. Oysa ABD’de olduğu bakanlar için Mecliste bir “onay” süreci öngörülmesi daha doğru olurdu. Cumhurbaşkanı yardımcıları veya bakanlar hakkında Meclis soruşturması açılması ise çok zor. Normal şartlarda, belirtilen rakamlara (301, 360, 400) ulaşmak imkânsıza yakın derecede güç. Dolayısıyla daha kabul edilebilir bir seviyeye çekilmedikçe, cumhurbaşkanı yardımcılarının ve bakanların Meclis tarafından denetlenmesi söz konusu olamaz.

Anayasa değişikliğinin içeriğini konu alan serinin ilk yazısında, teklifin ilk üç maddesini ele almıştım. Bu yazıda ise sıradaki üç maddeyi tartışacağım.

Beş yılda bir, aynı günde seçim

2007 yılında yapılan bir anayasa değişikliği ile, milletvekilliği genel seçimleri için öngörülen süre beş yıldan dört yıla düşürülmüştü.16 Nisan’da halkın oyuna sunulacak olan teklifte bu sürenin yeniden beş yıla çıkarılması ve cumhurbaşkanlığı seçimleri ile TBMM seçimlerinin aynı günde yapılması öngörülüyor. Cumhurbaşkanlığı seçimleri iki turlu düzenleniyor. İlk turda geçerli oyların yarısından bir fazlasını alan aday cumhurbaşkanı seçiliyor. Eğer ilk turda hiçbir aday bu çoğunluğa erişemezse, iki hafta sonra en çok oyu alan iki aday arasında ikinci tur seçimleri yapılıyor. İkinci turda daha fazla oy alan aday cumhurbaşkanı oluyor.

Kanun koyucunun gerek seçim aralığını bir yıl uzatmasındaki, gerekse TBMM ile cumhurbaşkanlığı seçimlerinin aynı günde yapılması zorunluluğunu getirmesindeki gaye bellidir: Yasama ile yürütme arasında tam bir uyum yakalamak ve istikrarlı bir yönetim oluşturmak. Daha açık bir ifadeyle, bu düzenlemeyle cumhurbaşkanı ile Meclis çoğunluğunun aynı partiden olmasını sağlamak ve böylelikle kesintisiz bir yönetim dönemi elde etmek hedefleniyor. Burada eleştirilebilecek bazı hususlar var.

(1) Türkiye genç ve dinamik bir toplum; büyük bir sosyolojik dönüşümden geçiyor. Geçmişin getirdiği sorunları bulunuyor. İnsanların talepleri değişiyor ve çeşitleniyor. Böylesine hareketli bir toplumda, halkın iradesinin siyasete mümkün mertebe çabuk yansımasına dikkat etmek gerekiyor. Çünkü zamanında halka başvurmak, hem iktidarın halkın taleplerine daha fazla duyarlılık göstermesini sağlıyor, hem de sistemin demokratik devridaiminde hayati bir rol oynuyor.

Bu meyanda seçimlerin beş yılda bir yapılması doğru bir tercih olarak gözükmüyor. Türkiye, çok partili seçimlere 1946 yılında döndü. O günden bu yana 19 genel seçim yaptı. 2002-2007 hariç, iki seçim arası hiçbir vakit beş yılı bulmadı. Üç yılda veya dört yılda bir seçim sandığı halkın önüne kondu. Beş yıl, Türkiye’nin değişim hızına uygun bir süre değil. 2007’de getirilen düzenlemeye devam etmek ve dört yılda bir meşruiyet tazelemek daha doğru olurdu.

(2) TBMM ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin aynı gün yapılması iki tür sonuç doğurabilir. Birincisi -- teklifi hazırlayanların öngördüğü gibi -- aynı siyasi atmosfer içinde yapılacak seçimlerde Meclis çoğunluğu ile cumhurbaşkanının aynı siyasi partiden olmasıdır. Bu takdirde yürütmeyi tek başına elde tutan cumhurbaşkanı Meclisi de kontrol edebilecek; yasama ve yürütmede bir güç yoğunlaşması meydana gelecektir. Yasama organı yürütmeyi denetleyemeyecek, cumhurbaşkanın denetlenmesi sadece beş yılda bir yapılacak olan seçimlerle sınırlı olacaktır.

İkincisi -- beklentinin tersine -- Meclis çoğunluğu ile cumhurbaşkanının farklı partilerden gelmesidir. Bu durumda, halk tarafından seçildiği için demokratik meşruiyete sahip iki iktidar mahfili karşı karşıya gelecektir. Eğer taraflardan biri ya da her ikisi sistemi yürütmek adına uzlaşma çabası göstermez ve yetkilerini son damlasına kadar kullanmakta ısrar ederse, sistemin krizlerle karşı karşıya gelmesi kaçınılmaz olacaktır. Güçlerin çatıştığı bir ortamda cumhurbaşkanına muhalif bir Meclis çoğunluğu, çıkaracağı kanunlarla cumhurbaşkanın kararnamelerini ve diğer idari düzenlemelerini boşa çıkarabilir; bütçesini onaylamayarak onu zayıf düşürebilir.

Her iki ihtimalin -- güç yoğunlaşması ve güç çatışması -- mevcut sistemde de yaşanabileceği söylenebilir. Güç yoğunlaşması için, bugünkü durum örnek verilebilir. Hâlihazırda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın parlamentoda kendisini destekleyen bir çoğunluğu var. Dolayısıyla Erdoğan, hem yasamada hem yürütmede tek söz sahibi. Öyle ki, Erdoğan’ın politik tercihlerinin bir Meclis ve Hükümet kararına dönüştürülmesinin önünde herhangi bir engel yok.

Güç çatışması için ise Ahmet Necdet Sezer’in cumhurbaşkanlığı dönemine gidilebilir. Sezer’in AKP hükümetine muhalif bir tutum takınması birçok siyasi krize sebep olmuştu. İktidarın bazı temel politikaları (örneğin Kamu Yönetimi Reformu) Sezer engeline takılmış, hattâ Sezer kabinenin şekillenmesine de müdahale etmişti.

Bunlar doğru. Ancak eğer bir anayasa değişikliği yapılıyorsa, muhtemel sorun alanları gözetilmeli ve bunları -- tamamen ortadan kaldırmak mümkün olmasa da -- azaltacak formüller üzerinde kafa yorulmalıydı. Teklif böyle bir hassasiyetle hazırlanmamış. Oysa seçim tarihlerini farklılaştırmak güç yoğunlaşması ve güç çatışması problemlerine bir çözüm kapısı açabilirdi. Seçim süresi dört yıl olsa ve TBMM seçimleri ile cumhurbaşkanlığı seçimleri arasına iki yıllık bir mesafe konsa, hem parlamento daha çoğulcu ve etkin bir karakter kazanabilir, hem de halkın demokratik denetim yetkisi daha işlevsel biçimde kullanılabilirdi. Meselâ önce cumhurbaşkanı seçimi yapılırdı. Halk, cumhurbaşkanının icraatından memnunsa iki yıl sonra yapılacak Meclis seçimlerinde onun partisine daha fazla destek verirdi. Ama değilse, o takdirde Mecliste denetimi etkin kılacak bir başka parti tercihinde bulunabilirdi.

TBMM’nin görev ve yetkileri

Teklif, TBMM’nin görev ve yetkilerini yeniden düzenliyor. İki önemli değişiklik var bu maddede. Birincisi, TBMM’nin Bakanlar Kurulu’nu ve tek tek bakanları denetleme yetkisi kaldırılıyor. İkincisi, TBMM’nin Bakanlar Kurulu’na belli konularda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verme yetkisine son veriliyor.

Buna göre, bakanlar cumhurbaşkanı tarafından göreve atanıyor, görevden alınıyor ve ona karşı sorumlu hale geliyor. Bu düzenleme, başkanlık sistemin doğasına uygun. Zira bu sistemde bakanlar, parlamenter rejimlerdeki bakanlar gibi değil, bir nevi başkanın sekreterleri gibi düşünülmeli. Düzenlemedeki eksiklik, bakanların göreve başlama süreçlerinde parlamentonun tamamen devre dışı bırakılmış olması. Cumhurbaşkanını bakan atamada sınırlayan hiçbir mekanizma bulunmuyor. Oysa ABD’de olduğu bakanlar için Mecliste bir “onay” süreci öngörülmesi daha doğru olurdu. Bu sayede, hem kamuoyu bakanlar hakkında bilgilenebilir, hem de Meclis bir kontrol ve denge işlevi görebilirdi.

Denetim yolları
Mevcut halde, TBMM’nin denetim yetkisini somutlaştıran beş yol var: (a) Soru; (b) Meclis araştırması; (c) genel görüşme; (d) gensoru ve (e) Meclis soruşturması. Anayasa değişikliği teklifi, bu denetim yollarından sadece (b) Meclis araştırması ve (c) genel görüşmeyi muhafaza ediyor. “Soru”yu sadece cumhurbaşkanı yardımcılarına ve bakanlara yazılı soru ile sınırlı tutuyor. ABD’de olduğu gibi bakanlara parlamentoda sözlü soru sorulamaması, önemli bir eksiklik.

Teklif, gensoruyu kaldırıyor. Bu, bir başkanlık rejimi için normal; zira başkanlıkta güvenoyu ile görevde kalan ve gensoru ile düşürülen bir bakanlar kurulu ve başbakan yok. Ayrıca parlamenter sistemde de gensorunun ne kadar işlevsel olduğu tartışmalıdır. Bütün bir Cumhuriyet tarihi boyunca gensoruyla iki hükümet (Süleyman Demirel’in II. Milliyetçi Cephe Hükümeti ve Mesut Yılmaz’ın ANAP-DSP-DTP Azınlık Hükümeti); ayrıca birey olarak iki bakan (Hayrettin Erkmen ve Güneş Taner) düşürülmüştür.

Teklifte Meclis soruşturması ise zorlaştırılıyor. Mer’i anayasada, başbakan ve bakanlar hakkında 55 milletvekilinin vereceği önerge ile soruşturma açılıyor. 276 milletvekilinin oyu ile de, hakkında soruşturma açılan kişi Yüce Divan’a sevk ediliyor. Teklife gelince, bu oranlar oldukça yüksek tutulmuş. Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında soruşturma süreci için, önce 301 vekilin önerge vermesi gerekiyor. Soruşturma açılması için 360 vekilin kabul oyu vermesi gerekiyor. Soruşturma açılması kararından sonra dosya komisyona havale ediliyor. Komisyon bir rapor hazırlıyor; raporun görüşülmesinin akabinde, ancak 400 oy ile cumhurbaşkanı yardımcıları ve/ya bakanların Yüce Divan’a sevki söz konusu olabiliyor.

Normal şartlarda, belirtilen rakamlara (301, 360, 400) ulaşmak imkânsıza yakın derecede güç. Dolayısıyla daha kabul edilebilir bir seviyeye çekilmedikçe, cumhurbaşkanı yardımcılarının ve bakanların Meclis tarafından denetlenmesi söz konusu olamaz. Meclis soruşturması da teoride mevcut ama pratikte işlemeyen bir vasıtadan öte bir anlam taşımaz.

Serbestiyet

Meral Akşener: Her türlü iddiaya varım, 16 Nisan bittikten sonraAlmanya ve Hollanda'dan özür dilenecek
27.03.2017



Meral Akşener: Her türlü iddiaya varım, 16 Nisan bittikten sonra özür dilenecek
İzmir Gündoğdu Meydanı'nda meydanında konuşan MHP'den ihraç edilen Meral Akşener, hükümetin bilinçli gerginlik yarattığını ifade ederek, "Her türlü iddiaya varım, 16 Nisan bittikten sonra özür dilenecek. Yazıktır, günahtır. Bu ülkeyi rezil kepaze etmeye hakkınız yok" dedi.

Anayasa'nın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a uydurulmaya çalışıldığını söyleyen Akşener, şu ifadeleri kullandı:

"Bugün buraya 16 Nisan'da yapılacak referandumla ilgili görüşlerimizi sizlerle paylaşmaya geldik. Biz bu ülkenin yorulduğunu görüyoruz. Kardeşlik hukukunun yerle bir edildiğini görüyoruz. Kadının erkeğe, erkeğin kadına, çocuğun ana babaya düşman edildiği bir dönemden geçiyoruz. Millet yoruldu, millet bıktı. Dolayısıyla seviyeli bir dile, Cumhuriyet değerlerine sahip bir dile, saygılı bir dile ihtiyaç var. Onun için kötü söz söylemeyeceğiz. Kötü söz sahibine aittir. Biz sadece 16 Nisan'da sandıklara gideceğiz ve 'hayır' diyeceğiz.

'Bahçeli’nin Başkanlık sistemi istemesinde gerekçe şuydu; Erdoğan’ı Anayasa’ya uyduramıyorsak, işlediği suçları kanuna uyduralım. Yani suç işlemesine mani olamıyorsak kanunu ona uyduralım. Birinci gerekçe buydu. Nitekim Bekir Bozdağ da bunu kabul etti. Sonra aradan zaman geçti. Birdenbire bir ‘beka sorunu’muz olduğu ortaya çıktı. Bu beka sorununun ne olduğuna dair herhangi bir gerekçe duymadık. Bir beka sorunu var ama o beka sorunu nedir kimse bilmiyor. Sonradan anlaşıldı ki meğerse koltuğun bekasının sorunuymuş.

'BİZİM HOLLANDA'DA OĞULLARIMIZIN ŞİRKETLERİ YOK'

Tüm toplantılarımız basıldı. Buradan net bir şekilde söylüyorum; bunlar beni yıldıramaz, bunlar sizi yıldıramaz, bunlar bizi korkutamaz. Çünkü biz cesur insanlarız. Sonra ‘evet’ kampanyası yürütenler konuşmaya başladı. Dakika 1, gol 1. Başbakan hepimizi terörist ilan etti.

Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki; bunların dikili ağacı yok.

Bizim Hollanda’da oğullarımızın şirketleri yok. Buradaki insanların dikili ağacı yok, olanlarınki de helal. Ama bu ülkedeki milli varlıklar satılırken, siz bunları babanızdan miras mı aldınız? Onlar bu ülkenin dikili ağacıydı. Gençlere iş mi açtınız, gençlerin umudunu mu yeşerttiniz? Hayır. Köprü yaptınız, metro yaptınız. Yaptığınız köprüleri Alman yaptı, Çinli yaptı. Geçenlerden de fahiş ücretler aldınız. İddiaya varım, her türlü iddiaya varım. 16 Nisan bittikten sonra araya aracılar konulup Hollanda ve Almanya’dan özür dilenecek. Yazıktır, günahtır bu ülkeyi rezil kepaze etmeye hakkınız yok. Onun için ‘hayır’ diyeceğiz"
BirGün

Levent Gültekin: Bu vicdansızlığa ‘Evet’ diyecek misiniz?
26/03/2017

Başbakan Binali Yıldırım Burdur’da yaptığı konuşmada şöyle demiş: “Bu ülke nice gençleri terör olaylarında kaybetti. Bu anayasayla eğer devam edersek kayıplarımız artarak devam edecek.”

2014 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde iktidar mensupları şöyle dediler: “Erdoğan’ı seçin, terör bitsin, çocuklarımız artık ölmesin.” “Erdoğan’ı seçin, Gazze kurtulsun, İslam dünyası ayağa kalksın.” “Erdoğan’ı seçin, ekonomi şaha kalksın.” “Erdoğan’ı seçin, Türkiye düşmanları ağır bir yenilgi alsın.”

Size, bize, bütün ülkeye… hepimize böyle sözler veridiler.

Sonunda Erdoğan seçildi.

“Beni Meclis değil halk seçti, bundan dolayı da farklı bir cumhurbaşkanı olacağım” dedi ve işe koyuldu. Bakanlar kuruluna başkanlık etmeye, ekonomi kurmaylarını toplamaya başladı. Merkez Bankası’nın politikalarından güvenlik konularına kadar hemen her konuda tek söz sahibi ve tek yetkili oldu.

7 Haziran seçim sonuçlarını beğenmedikleri için 1 Kasım’da erken seçim kararı aldılar.

1 Kasım seçim kampanyasında da halka şunları söylediler “AK Parti’yi tek başına iktidar yapın ki terör bitsin, çocuklarımız ölmesin.” “AK Parti’yi tek başına iktidar yapın ki Gazze kurtulsun.” ”AK Parti’yi tek başına iktidar yapın ki istikrar sürsün ekonomi şaha kalksın.” “AK Parti’yi tek başına iktidar yapmazsanız Türkiye düşmanları terörle, ekonomik alanda yapacakları saldırıyla ülkemizi yok edecek…”

Toplumun bir kesimi bu sözlere inandı ve AK Parti’yi ezici bir çoğunlukla tek başına iktidar yaptı.

Ne kadar güçlendilerse o kadar kontrolden çıktılar

Her seferinde daha fazlasını istediler, daha fazla yetkiye kavuştular. Her seferinde daha da güçlendiler.

Fakat sorunlarımız her geçen gün daha da arttı.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde de istediklerini aldılar, hükumet seçiminde de.

Ne isterlerse yapıyorlar, ne isterlerse uyguluyorlar. Erdoğan bakanlar kuruluna da başkanlık ediyor, ekonomi ve güvenlik kurmaylarına da. Yani her alanda tek yetkili. Anayasa zaten askıda. Üç yıldır fiili başkanlık uygulanıyor.

Buna rağmen üç yılda ülke her alanda daha kötüye gitti.

Erdoğan cumhurbaşkanı seçilip bütün yetkileri eline aldığında 2.156TL olan dolar, şimdilerde 3.650 TL.

İşsizlik oranları arttı. Turizm çöktü. İthalat, ihracat rakamları dibe vurdu.

O günden bugüne yüzlerce çocuğumuzu iç çatışmalarda toprağa verdik.

Suriye bataklığında 100’e yakın gencecik çocuk şehit oldu. “Çocuklarımızın oralarda ne işi vardı, niçin öldüler?” sorusunu kimse iktidara yöneltemiyor.

Dış politika bütünüyle iflas etti. Ülkenin tek bir dostu, normal, medenice ilişki sürdürebildiği tek bir ülke neredeyse kalmadı.

“Erdoğan seçilsin, Gazze kurtulacak” demişlerdi. Gazze, İsrail’in insafına terk edildi.

Türkiye’nin dünyadaki imajı ağır yara aldı. Ülke koca bir dünyada mahallenin kaba, tembel, başarısız, üstelik de sesi çok çıkan, istenmeyen kabadayısı muamelesi görüyor.

Demem o ki ne kadar güçlendilerse o kadar kontrolden çıktılar. Şımardılar.

Toplumdan ne kadar çok destek aldılarsa ülke gerçeklerinden o kadar koptular. Her alanda tek söz sahibi olunca ayakları yerden kesildi ve işleri yönetemez oldular.

Sorunları çözmek yerine sorun üretmeye başladılar.

Bütün veriler önümüzdeyken, ülkenin durumu ortadayken, daha önceki seçimlerde “Oy verin şunu halledelim” dedikleri ne kadar sorun varsa hepsi de artarak devam ediyorken aynı şeyi yapmaktan ve söylemekten vazgeçmiyorlar.

Türkiye, “Erdoğan’ı seçin, her şey daha güzel olacak” dedikleri Ağustos 2014’e göre de, “Tek başına iktidarı verin, istikrar sürsün” dedikleri Kasım 2015’e göre de bugün her alanda daha kötü durumda.

Her alanda tek yetkililer. Sözlerinin üstüne söz söyleyebilecek, “Hayır, öyle yapma şöyle yap” diyecek, ellerini tutacak, engel çıkaracak tek bir merci de, kurum da kalmadı.

Nasıl istiyorlarsa öyle yapıyorlar. Neyi istiyorlarsa onu yapıyorlar.

Buna rağmen her seçimde “Oy verin ki sorunları çözelim” demekten vazgeçmiyorlar.

Çocuklarımız rehin almışlar. Hayatımızı, canımızı, geleceğimizi, ülkemizi… Hepimiz adeta ellerinde rehin durumdayız.

Her seçimde “Bu sefer hallediyoruz” deyip her seferinde sorunları daha da büyütmelerine rağmen yine de sorunlarımızı bize karşı kullanmaktan, oyumuzu almak için canımızı, hayatımızı, geleceğimizi rehin tutmaktan vazgeçmiyorlar.

Gerçekten bu vicdansızlığa, her seferinde çocuklarımızı, geleceğimizi, ülkemizi esir alan bu şımarıklığa ‘Evet’ diyecek misiniz?

Bu sefer de hayatımızı, geleceğimizi, malımızı, canımızı, ülkemizi siyasetlerinin malzemesi yapmalarına sessiz kalacak mısınız?

Gerçekten çok merak ediyorum, geçmişte AK Parti’ye oy verenler, “Çocuklarımızın ölümünü durdurmak için elini tutan ne var?” ya da “Anayasa’nın hangi maddesi bu ölümleri durdurmaya engel?” sorularını sormadan bu vicdansızlığa bu sefer de teslim olacaklar mı?

Bu şark kurnazlığına, bu siyasi sefalete ‘Evet’ diyecekler mi?
Diken

Anayasa profesörü Kaboğlu’ndan anayasa değişikliğindeki 'fesih yetkisi' için açıklama: “Yenileme ve fesih aynı şeydir, aralarında fark yok”
29.03.2017



İLGİLİ HABERLER
Erdoğan: Ey Kılıçdaroğlu, bunu ispat edersen ben istifa edeceğim
CHP'li Tezcan'dan Erdoğan'a yanıt: Hemen istifasını versin o zaman
Erdoğan'ın "İspat etsinler, istifa ederim" dediği fesih yetkisi Meclis tutanaklarında!

Anayasa değişikliğindeki cumhurbaşkanına verilen ‘fesih’ yetkisi tartışmaları sürerken, anayasa profesörü İbrahim Kaboğlu, “Yenileme ve fesih aynı şeydir, aralarında fark yok” dedi. Kaboğlu’na göre ortada bir ‘kelime oyunu’ var.

“Yenileme ve fesih aynı şeydir, aralarında fark yok” diyen Kaboğlu şunları söyledi:

“2. Abdülhamit, ‘Meclis’i tatil ettim’ dedikten sonra 30 yıl toplanmadı. Abdulhamit’in bu uygulamasına tepki olarak anayasa hukuku geleneği içinde ‘fesih’ sözcüğü kullanılmıyor. Bir anlamda, ‘Bizim anayasal geleneğimizde fesih yok, Meclis’in bir daha toplanamama riskini önlemek’ diye. Dolayısıyla yenileme deniliyor. Yenileme ve fesih karşılaştırmalı anayasa hukukunda fesih ifadesine denk düşer. Hep böyle oldu. Bir kelime oyunu oynanıyor ama aynı şeydir, farkı yoktur.”

Gazete Duvar’dan Nergis Demirkaya’nın haberine göre, Meclis’i feshetmenin kapatma değil, süresi bitmeden görevine son verme anlamına geldiğini anlatan Kaboğlu, burada verilen yetkinin yanı sıra Cumhurbaşkanının neden gerekçesiz olarak bu yetkiyi kullandığının da sorgulanması gerektiğini söyledi.

"Öyle ayarlanmış ki..."

Burada bir tuzak bulunduğuna dikkat çeken Kaboğlu, “Öyle ayarlanmış ki Cumhurbaşkanı çoğunluğa sahip olacağı düşüncesiyle Meclis’in feshini nedensiz bir şekilde yapıyor. Üstelik bu yetkiyi 3’üncü dönemin 4’üncü yılında kullanıp Meclis’i feshettiğinde yeniden aday olabiliyor. Bunlar hesap edilmiş gibi ama gerekçelerden bunu bulmak zor” dedi.

Getirilmek istenen sistemin kesinlikle başkanlık sistemi ile de karşılaştırılamayacağını söyleyen Kaboğlu, “Çünkü başkanlık rejiminde yasama ve yürütme arasında karşılıklı bağımsızlık ilkesi geçerlidir. Burada ise bir bağımsız kişi ona bağlı iki organ var. Karşılıklılık yok” değerlendirmesi yaptı.
T24

Muharrem İnce: "Onlar neden 'evet' dediklerini anlatabiliyorlar mı, hayır. Neden, malına güvenmiyor. Mal defolu. Aynı Kemal Sunal filmi gibi, köpürmeyen sabun, kesmeyen jileti satmaya çalışıyorlar"
30.03.2017



CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce referandum çalışmaları kapsamında İzmir'e geldi. Cumhuriyet Meydanı'nda düzenlenen mitingte İzmirliler ile buluşan Muharrem İnce'ye, Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, milletvekilleri ile ilçe belediye başkanları da eşlik etti.

Konuşmasında Hakan Şükür'e de değinen Muharrem İnce, "Hakan Şükür'le milletvekilliği yaptım. Hakan Şükür'ü FETÖ'cü olduğu için Galatasaray almadı. İyi futbolcu olduğu için aldı, ama sen FETÖ'cü olduğu için milletvekili yaptın" dedi.

Muharrem İnce, "Dertleşmeye, size anlatmaya geldim. Fesih tartışması başladı, gidiyor. Fesih yetkisi var mı yok mu? Anlatayım, anayasa değişikliğini okuduysa bilgisi olmuştur. Ama kitap okumayıp özetini okursa görmemiştir. Kelime oyunu yapıyor. Zam diye bir şey duyuyor musunuz, hayır, zam yok artık. Güncelleme var. Fiyat güncellemesi. Bunu neden yapıyor, hala Yüce Divan korkusu var. Olaki CHP iktidar olur diye. Tek başına meclisi seçime götürebiliyor. Fesih yerine seçime götürme. Zam yerine güncelleme, başkanlık yerine cumhurbaşkanlığı sistemi. Doktora gittiğiniz zaman senden idrar tahlili ister. Öbür adını söylersen olmaz değil mi" dedi.

'KEMAL SUNAL FİLMİ GİBİ'

Anayasa paketindeki değişiklikleri anlatan, değişikliğin olması halinde kararnamelerle ülkenin yönetileceğini söyleyen Muharrem İnce, "Ben böyle bir kararname düzeninde yaşamak istemiyorum. Al kararnameni başına çal, hayır diyorum. Kimin çocuğu milletvekili olacak, zenginin çocuğu. 18 yaşında, 20 bin TL maaşla askerlikten muaf olacak. Fakirin çocuğu Cudi'de de El Bab'ta şehit olacak. Hayır diyorum kardeşim hayır. Onlar neden 'evet' dediklerini anlatabiliyorlar mı, hayır. Neden, malına güvenmiyor. Mal defolu. Aynı Kemal Sunal filmi gibi, köpürmeyen sabun, kesmeyen jileti satmaya çalışıyorlar" diye konuştu.

'FETÖ DE BİR ZAMANLAR ARKADAŞIYDI'

Anayasa değişiklikleri üzerinden polislere, memurlara da seslenen Muharrem İnce, "Devlet memurlarına sesleniyorum. Sabahleyin kapının önüne konursunuz. Polise sesleniyorum. Ey fakirin fukaranın oğlu polis kardeşim, derse ki 'olağanüstü hal ilan etim. Bunlarda FETÖ'cü vardı, bütün polisi feshettim' derse bütün teşkilat işsiz kalırsın. Öğretmenlere sesleniyorum. Sakın 'bana bir şey olmaz' deme. FETÖ de onun bir zamanlar arkadaşıydı, bak gör halini" şeklinde konuştu.

HSYK'nın 13 üyesi olacağını, 6 üyesini Cumhurbaşkanının atayacağını, geri kalanını parti başkanı olarak getireceğini ileri süren Muharrem İnce, 'evet' denmesi durumunda, eyalet kurma yetkisinin de verileceğini savundu.

BİNALİ YILDIRIM'A ELEŞTİRİ

Tarihten padişah, hükümdar ve yanlarındaki vezirlerin isimlerini sayan Muharrem İnce, Başbakan Yıldırım'ı eleştirerek şöyle konuştu:

"Tarihimizde Atatürk var bizim, tarihimizde yanında İsmet İnönü de var. Yani birinci adamların yanında güçlü ikinci adamlar var. İzmir'den İstanbul'a gideceksin. Burada bile 150 kişiyi bir pilota değil, iki pilota teslim ediyorsunuz. Bir de Binali Yıldırım var. Bolu'da 'Merhaba Bolu Beyi'nin torunları' diyor. Onlar zulmeden Bolu Beyi'nin torunu ise, biz de direnen Köroğlu'nun torunlarıyız. 'Çanakkale geçilmez dediler, geçtik' diyor. Çanakkale geçilmezi İngilizlere, İtalyanlara, Fransızlara söylediler. Sen niye üstüne alınıyorsun. Sen üçüncü köprüyü yaptıysan. Senden önce birinci ve ikinci köprüyü yapmışlar zaten. Yav senin köprüden dolarla, euroyla geçiliyor, Çanakkale'de kanla geçemezsin dediler kanla. Sonra 'Bu CHP acayip bir parti. Baykal bir tarafta, İnce bir tarafta, Kılıçdaroğlu bir tarafta konuşuyor' diyor. Zannediyor ki bir parti içi yarış içini meydanlardayız. Biz Cumhuriyet için meydanlardayız. Ama buna aklı basmıyor ki. Yahu sen İzmir'e belediye başkanı olamadın, abidik gubidik yöntemlerle başbakan oldun. Bakan oldun, İzmir'i alamadın. Savcıyı gönderdin. Belediye başkanımıza çocuklara mandalina dağıttı diye hapis istediniz. İzmir'i alamadınız. İzmirli, İzmir Azizdir, Aziz kalacak dediler, havanızı aldınız. Sen seçime girerek başbakan olmadın ki, abidik gubidik yöntemlerle başbakan odun. Önce seçime gir sonrasına bakacağız."

Konuşmasında Hakan Şükür'e de değinen Muharrem İnce, "Hakan Şükür'le milletvekilliği yaptım. Hakan Şükür'ü FETÖ'cü olduğu için Galatasaray almadı. İyi futbolcu olduğu için aldı, ama sen FETÖ'cü olduğu için milletvekili yaptın" dedi.

Cumhurbaşkanına gazilik unvanı verileceğini de savunan Muharrem İnce, "Ben milletvekiliyim. Benim oy hakkım var. Ben bir şartla evet oyu veririm. FETÖ'ye 17 üniversite kurdurduğu için, FETÖ'cüleri general, vali, profesör yaptığı için FETÖ'ye hizmetlerinden dolayı yakasına madalya taksınlar, sonra gaziliği görüşürüz" diye kıonuştu.
BirGün

Akşener: Bu 'ey'ler, Suriye'den geri dönmenin ayak sesini bastırmak için
30.03.2017



Meral Akşener, "Ey Hollanda' diye bir esildi gürlendi, 'Ey Almanya' denildi esildi, gürlendi. Şimdi İzmir mitinginde söyledim. Dün MGK'da karar çıktı. Bu gürültünün sebebi, bu 'ey'lerin sebebi Suriye'den geri dönmenin ayak seslerini bastırmak" diye konuştu

MHP'den ihraç edilen Meral Akşener, "Ey Hollanda' diye bir esildi gürlendi, 'Ey Almanya' denildi esildi, gürlendi. Şimdi İzmir mitinginde söyledim. Dün MGK'da karar çıktı. Dedim ki bu gürültünün sebebi, bu 'ey'lerin sebebi Suriye'den yüz geri olmanın ayak seslerini, geri dönmenin ayak seslerini bastırmak üzere mi yapılıyor. Evet bastırmak üzere yapılıyor" dedi.

Meral Akşener, Samsun'da kendisine destek verenlerin yoğun ilgisi ile karşılaştı. Yaklaşık 1000 kişinin katıldığı programda konuşma yapan Akşener, 16 Nisan'da 'Hayır' sonucu çıktığında kendisinin bir sandalye sahibi olmayacağını belirterek, söyle devam etti:

"Siz de bir sandalye sahibi olmayacaksınız. Sayın Erdoğan yerinde oturacak. Binali Bey'i bilmiyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi yerinde duracak da, şimdi Sayın Davutoğlu biliyorsunuz gelmişti. Sayın Erdoğan getirdi. Ondan sonra beğenmedi gönderdi. Binali Bey'e dedi ki, 'Bin Ali' şimdi de kızar 'İn Ali' diyebilir. Oraya biz karışamayız. Ama iktidar elinde duracak. Dolayısıyla bu kişisel çıkarın üstünde bir çalışma olduğu için Allah indinde de çok doğru yapılan bir çalışma yapıldığına inanıyorum."

BAHÇELİ'YE KERKÜK ELEŞTİRİSİ

Mesut Barzani'nin Güneydoğu'da 'Evet' kampanyası başlattığını öne süren Meral Akşener, şöyle konuştu:

"Sonra aradan zaman geçti bir sabah uyandık bir baktık ki meğer Kerkük Barzani'ye verilmiş. Ben çıktım iktidara dedim ki; 'Ver Evet'i al Kerkük'ü' demişsiniz bu olmaz. Biz buna müsaade etmeyeceğiz. Cevap Sayın Bahçeli'in şeylerini yazan bir arkadaşımız var, ondan cevap geldi. 'Meral Akşener iftiranın dibine vurdu.' Eee ondan sonra 'Ver Evet'i al Kerkük'ü' dedi ve Türkmen davasının haysiyetine' şöyle oldu böyle oldu. Şimdi ben buraya itirazda bulundum, ses buradan geldi."

FIRAT KALKANI, HOLLANDA, ALMANYA KRİZİ

Meral Akşener, Hükümetin "Fırat Kalkanı meselesini başarı ile tamamlandı" diye açıklamada bulunduğunu hatırlatarak, "71 kardeşimiz şehit. İkisini IŞİD yaktı. Biz bu El Bab ve Fırat Kalkanı'ndan ne kazandık? Oraya niçin gittik? Membiç için gittik ve 700 kilometrelik o sınıra Kürt kantonları kurulmasın orada bir koridor açılmasın diye gittik. Membiç, Afrin YPG ve PYD'ye ABD ile Ruslar'ın el sıkışması sonucunda verildi. Biz geri geliyoruz. Süleyman Şah Türbesi biliyorsunuz ne halde. Birden bire bir 'Evet' propagandası ile asabi, sinirli bir evet propagandası ile karşılaştık. O arada 'Ey Hollanda' diye bir esildi gürlendi, 'Ey Almanya' denildi esildi gürlendi. Neye uğradığımızı şaşırdık, biz garipler gene 'Aman' dedik, devletimiz zor durumda kalmasın, ben, arkadaşlarımız, Sayın Baykal, hepimiz Hollanda ve Almanya'daki programlarımızı iptal ettik. Niye devletimizin yanındayız ya. Orada bakanlarımız bizim rezil rüsva oldu ya. Dolayısıyla kendimize göre Almanya'ya Hollanda'ya posta koyduk. Sonra en yetkililerden duyduk ki 17'sinden sonra bu ey kısmı gelecekmiş. Ne yapılacak belli değil. Şimdi İzmir mitinginde söyledim dün. MGK'da karar çıktı. Dedim ki bu gürültünün sebebi bu eylerin sebebi Suriye'den yüz geri olmanın ayak seslerini, geri dönmenin ayak seslerini bastırmak üzere mi yapılıyor. Evet bastırmak üzere yapılıyor. Bir Evet uğruna Türkiye'nin geleceği, geçmişi ve çocuklarımızın geleceği heba ediliyor."

BirGün

Kılıçdaroğlu, Sovyetler'i hatırlattı: Lideri, parti üyesiydi, o rejim yürüdü mü?
30 Mart 2017



"Neden 'evet' diyeceğimize bir türlü inandıramıyorlar"

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, referanduma götürülen yeni anayasa paketini Sovyetler Birliği’ndeki sisteme benzeterek, “Eski Rusya’yı düşünün, ne vardı komünist yönetim vardı. Cumhurbaşkanı komünist partinin üyesiydi. O rejim yürüdü mü? Yürümedi” diye konuştu.

Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi (Daha sonra Sovyetşer Birliği Komünist Partisi) 1917 yılında yaşanan Ekim Devrimi'nin ardından Sovyetler Birliği'nin kurucu unsuru oldu. 1922 yılında kurulan genel sekreterlik makamı önceleri pek bir işlevi yokken daha sonra partinin ve ülkenin yönetim organı haline geldi. Partinin ilk genel sekreteri Yosif Stalin 1927’den itibaren otoritesini arttırdı ve böylece Komünist Parti Genel Sekreterliği parti ve devletin en yüksek idari merkezi oldu. Bu dönemin ardından Komünist Parti Genel Sekreteri aynı zamanda SSCB'nin başkanı oldu.

Kemal Kılıçdaroğlu, Beylikdüzü'nde iş dünyasından isimlerle bir araya geldi.

Kılıçdaroğlu, "Eğer siz, bir bildiriye imza attı diye bini aşkın öğretim üyesini kapının önüne koyarsanız, profesörü kapının önüne koyarsanız Türkiye'nin üniversiteleri bilgi üretemez. Bilgi üretmenin yolu akılcı düşünmeden geçer. Bilgi üretmenin yolu tartışmaktan, düşünceye sınır getirmemekten geçer. 'Herkes benim gibi düşünecek', nasıl bilgi üreteceğiz" dedi.

Kılıçdaroğlu, "Üniversitelerin bilgi üretmesi lazım. Özür ortamlarda üniversiteliler bilgi üretir. Her türlü düşüncenin özgürce tartışıldığı ortamda üniversiteliler bilgi üretir. Üniversite bilgi üretir, sanayici o bilgi alır elle tutulan metaya dönüştürür" diye konuştu.

"Neden 'evet' diyeceğimize bir türlü inandıramıyorlar"

Kılıçdaroğlu, "Afişleri görüyoruz yeni anayasa değişikliği daha güçlü bir Türkiye'nin doğmasına sebep olacak diyor, daha güçlü bir Türkiye olacaktır diyor. Ama bizi inandıramıyorlar bir türlü. Neden 'evet' diyeceğimize bir türlü inandıramıyorlar. Eğer bir ülkenin hapishaneleri doluysa ve yer yoksa, 10 kişilik koğuşta 50-60 kişi kalıyorsa hangi demokrasiden, hangi insan haklarından bahsedeceksin. Eğer bir ülkede medya özgürlüğü yoksa, o ülkede 150'nin üzerinde gazeteci hapisteyse hangi özgürlükten söz edeceksiniz. Sayın Binali Yıldırım'a söyledim 'demokrasiden söz ediyorsunuz, kimseyi inandırmıyor, inandıramıyorsunuz. Dünyada söylüyorsunuz, Avrupa'da söylüyorsunuz kimseyi inandıramıyorsunuz'. Neden mi? 150'nin üzerinde gazeteci hapisteyse siz dünyayı inandıramazsınız. Bu kadar gazetecini hapiste olduğu dünyada başka bir örnek yok. Bugün için böyle bir örnek yoktur" şeklinde konuştu.

"Bu anayasa değişikliği Türkiye'ye parti devletini getirmek istiyor"

Kemal Kılıçdaroğlu, "Ben size işin özetini sayayım. Bu anayasa değişikliği Türkiye'ye parti devletini getirmek istiyor. Ne demek parti devleti? Eski Rusya'yı düşünün, Romanya'yı, Bulgaristan'ı düşünün, ne vardı komünist yönetim vardı. Cumhurbaşkanı komünist partinin üyesiydi. Bakanlar komünist partisi üyesiydi, herkes, valisi, kaymakamı herkes partinin üyesiydi. O rejim yürüdü mü? Yürümedi. Değişim yaşandı. Bütün o rejimler demokrasiye doğru evrildi. İnsan haklarına doğru evrildi. Bu referandumda ne yapmak istiyorlar? Geçerse o rejimlerin bir benzerini Türkiye'ye getirmek istiyorlar" dedi.

"Son 2.5 yıldır fiili başkanlık düzenini yaşıyoruz"

Kılıçdaroğlu, "Parti devletleri bir ülkeye saygınlık kazandırmaz. Parti devletleri asla büyümemiştir. Asla dünyada saygınlık kazanmamıştır. Bu modeli getirmek istiyorlar. Biliyorum ki buna da takılacaklar. Buna da söyleyecekler 'Kılıçdaroğlu doğruları söylemiyor' diye. Buradan açık ve net söylüyorum, getirdikleri modelde Sayın Cumhurbaşkanı aynı zamanda partisinin genel başkanı olacak mı? Olmayacak mı? Olacak, yazıyor. Bakanlar kendi partisinin bakanları olacak. Başkan yardımcıları kendi partisinin başkan yardımcıları olacak. Son 2.5 yıldır fiili başkanlık düzenini yaşıyoruz. Valiler, kaymakamlar kimin için çalışıyor? Kaymakamlar tehdit ediyor muhtarları" diye konuştu.

"Fındığımızı kime satacağız?"

Kemal Kılıçdaroğlu, "Alanya'da esnaf turist duasına çıkıyor, yağmur duasına çıkar gibi, 'inşallah turistler gelir' diye. Şu soruyu kendisine sormuyor, 'bu turist düne kadar geliyordu, şimdi niye gelmiyor. Sorumlusu kim bunun?' Hollanda kavgasından sonra Karadenizli iş adamları geldi, büyük bir telaş içindeler. 'Hayrola' dedim, 'fındığımızı kime satacağız' dediler. Doğru, Amerika'ya fındık satmıyoruz, Hindistan'a, Pakistan'a göndermiyoruz. Nereye gönderiyoruz, Avrupa'ya. Buyurun kavga edin bakalım ne olacak. Mısır'a Ro-Ro seferleri iptal edildi, niçin? Mısır ile ne alıp veremediğimiz var bizim? Suriye ile kavga ettik. Gittik Suriye'nin iç işlerine karıştık. Hayatı savaş meydanlarında geçen Gazi Mustafa Kemal Atatürk, savaş sonrası, 'mecbur kalınmadıkça savaş bir cinayettir' diyor. Onun için 'Yurtta da barış olmalı, dünyada da barış olmalı' demiştir. Barış olacak ki, ilişkiler düzelecek ki, bizim iş adamlarının ürettiği ürünleri dünyaya satabilsin" dedi.

1982 referandumunda 'hayır' oyu

Kemal Kılıçdaroğlu, "Evet demenin vebali ağırdır, çocuklarına, torunlarına kimse hesap veremez. Şuradan biliyorum, 1982 yılında İstanbul Göztepe'de genç bir devlet memuruyken gittim, Fikirtepe'de bir okulda anayasa referandumunda 'hayır' oyu kullandım. Bugün çocuklarıma , torunlarıma diyorum ki 'Türkiye'yi bugün bu hale getiren anayasaya ben gidip 'hayır' oyu vermiştim" dedi.

"160 militanı yargıtay'a tayin ettiler"

Kılıçdaroğlu, "2010 referandumu yapıldı. Ne diyorlardı, 'mezardan bile kalkın gidin, buna evet oyu kullanın' diyorlardı, 'bu olursa 'Türkiye uçacak, büyüyecek, zincirlerden, prangalarda kurutulacağız' diyorlardı. Ne oldu? O zaman ben yine gittim yine meydan meydan gezdin, 'yapmayın, etmeyin, bu referandum sonucunda yargı bağımsızlığı kalmaz, siz devleti birilerine teslim edersin' dedim. Evet oyu çıktı, fatura yine millete çıktı. Devleti kime teslim ettiler, bir kişiye. Yargıyı? 160 militanı Yargıtay'a tayin ettiler. Yargı çöktü, devlet de çöktü, arkadan darbe de oldu. Müsebbibi ne? Bu 2010 Anayasa referandumudur. Hiç kimse unutmasın. Asıl sorumlusu odur. Şimdi ?benzer bir tablo parti devleti kurmak istiyorlar. Daha ileri bir aşama" şeklinde konuştu.
T24

‘Savcılar ve hakimler beni tehdit ediyor’ diyen Akşener: Elinizden geleni ardınıza koymayın
31/03/2017



Referandumda ‘Hayır’ oyu kullanacağını açıklayan ve bu kapsamda Türkiye çapında kampanya yürüten MHP’li eski vekil Meral Akşener, hakim ve savcılar tarafından tehdit edildiğini söyledi: “Elinizden geleni ardınıza koymayın.”

Kırklareli’ndeki bir salon toplantısının ardından kendisini dışarda bekleyenlere hitap eden Akşener, ‘partili cumhurbaşkanlığı’nı baz alan anayasa değişikliği referandumunda ‘Hayır’ oyu vereceğini açıkladıktan sonra savcılar ve hakimler tarafından tehdit edildiğini şöyle anlattı: “Hakimler mesaj atıyor, ‘Sonra görüşürüz haa’ diye. Görüşsek ne olacak? Elinden geleni ardına koyma. Savcılar mesaj atıyor ‘Küsmece yok’ diye. Hakim ve savcının, camide imamın, politika yaptığı, tercihleri için insanları tercih ettiği benim vergimle maaş alan imam efendim, benim gibiler için ‘Kafir’ diyor. Allah sizi ıslah etsin. Böyle bir dönem görülmemiştir.”

‘Demirden korksak trene binmezdik’

Beni tehdit ediyorlar, ben de onlara diyorum ki ‘Harami var deyu. Korku verirler, benim ipek yüklü kervanım mı var.’ Elinizden geleni ardınıza koymayın. Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın, demirden korksaydık trene binmezdik”
Diken

Edirneli kadınlardan Trakya usülü ‘Hayır’: Ayır bea
31/03/2017

Edirne’de Nar Kadın Dayanışması üyeleri, ‘partili cumhurbaşkanlığı’ referandumuna Trakya şivesiyle ‘Ayır bea’ dedi.

Yöresel oyun havası ‘Babuba’nın sözlerini referanduma uyarlayan kadınlar ‘Ayır bea’ yazılı pankartın önünde türküyü söyledi.

‘Hayır’ kampanyasına Trakya’dan selam vermek istedik’

Türkünün sözlerinde yeni anayasa maddelerine tepkilerini dile getiren kadınlardan Trakya Üniversitesi öğrencisi Aybüke Kanarya, ‘Hayır’ kampanyasına Trakya’dan selam vermek istedikleri için böyle bir video çekmek istediklerini söy
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pzr Nis 02, 2017 9:20 pm    Mesaj konusu: Kayseri mitingine Gül de, Erdoğan da katılmadı Alıntıyla Cevap Gönder

Abdullah Gül’den ‘Başkanlık’ uyarısı: Ani patlamalar olur
7 Nis, 2017



11.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İstanbul’da düzenlenen 20. Avrasya Ekonomi Forumu’nda konuştu. Gül’ün referandum gündeminde otoriter sistemlere karşı verdiği mesajlar dikkat çekti. Gül “Kendi rejimlerini bugünkü dünyaya adapte edemeyen ülkeler sonunda ani patlamalarla karşılaşıyor” dedi.
BM’nin reforma tabi tutulması gerektiğini dile getiren Gül, “Alışık olmadığımız yeni siyasi yapılar ortaya çıkıyor. Güvenlik algılamaları farklı ortaya çıkıyor. Bütün bunlar geleceğin çok daha huzurlu olmadığını da gösteriyor.” dedi.
İlk Kurşun

‘Erdoğan Diyarbakır mitingini iptal etmeyi düşündü, son anda ikna ettiler’
03.04.2017



Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır’da düzenlediği mitinge ilişkin değerlendirmelerde bulunan HDP Van Milletvekili Nadir Yıldırım, Erdoğan’ın konuşma yapmaya son anda ikna edildiğini iddia ederek, “Erdoğan, son Diyarbakır ziyareti ile AKP tarihindeki en büyük yıkımı yaşadı, çünkü beklediği ilgiyi göremedi” dedi.

Erdoğan Diyarbakır'da: Elinde silah olmayan herkesle görüşmeye hazırız
Gazete Karınca'dan Altan Sancar'a konuşan Yıldırım, AK Parti'nin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Kürt illerinde 'büyük bir yıkıma' uğradıklarını savundu.
Erdoğan'ın Diyarbakır mitinginde, belediye başkanı iken görevden alınmasını ve tutuklanmasını hatırlatmasını ve kayyum politikasını övmesini de değerlendiren Yıldırım, kayyım atanan belediyelerde Kürt diline ve kadın politikalarına yönelik baskıların arttığını belirtti.

'AK PARTİ TARİHİNDEKİ EN BÜYÜK YIKIM'

Erdoğan'ın Diyarbakır'a miting yapmaktan ziyade ‘işgale gelmiş izlenimi' oluşturduğunu ifade eden Yıldırım, şunları söyledi:
"Erdoğan, son Diyarbakır ziyareti ile AKP tarihindeki en büyük yıkımı yaşadı, çünkü beklediği ilgiyi göremedi. Diyarbakır'da yaşayan insanların neredeyse yüzde doksanı Erdoğan'ın Diyarbakır'a gelişini, miting düzenlemesini hazmedemedi."

"Erdoğan, kayyumlar ile Diyarbakır'da birçok şeyin değiştiğini belirtti. Evet, kayyumlar ile Diyarbakır'da belediyelerin Kürt diline yönelik faaliyetleri ile kadın politikalarına yönelik çalışmaları ve kurumları yasaklandı veya kapatıldı. Belirtmek gerekiyor ki Erdoğan, Diyarbakır'a miting yapmaya değil de işgale gelmiş gibi bir izlenim oluşturdu. Kayyumlar eli ile tüm cadde ve sokaklarda Erdoğan'ın posterleri asıldı ki bu Goebbels'in propagandayı simgeler üzerinden yaparak beyinleri işgal etme tekniğine benzemektedir. Erdoğan'ın Diyarbakır ziyareti ile hem askeri hem de simgesel bir işgali tasvir ediyordu. Ancak belirtmek gerekli ki tüm bu propagandaya, taşımalı kitleye rağmen Erdoğan Diyarbakır'da büyük bir hüsran yaşadı."

'ERDOGAN KİTLENİN SAYISINI REZALET OLARAK DEĞERLENDİRDİ'

Erdoğan'ın Diyarbakır mitinginde konuşma yapmaya son anda ikna edildiğini belirten Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Aldığımız bilgilere göre, Erdoğan'ın kitlenin sayısını ‘rezalet' olarak değerlendirdi ve mitingi iptal etmeyi düşündüğü yönündeydi. Ancak, Erdoğan'ın heyetinde bulunanların kendisini mitingin iptal edilmesinin daha büyük bir olumsuzluk olacağına ikna etmesi ile konuşma yapmaya karar verdiğini öğrendik. Yaşananlar ve kitlenin durumu ortaya koymuştur ki Erdoğan Diyarbakır'da büyük bir yıkım yaşadı ve umduğunu bulamadı."

'KÜRT İLLERİNDE 'HAYIR' ÇIKACAK'

16 Nisan referandumunda sonuçları merak konusu olan Kürt illerinden yüksek oranda ‘Hayır' oyu çıkacağına dikkat çeken Yıldırım, son olarak şunları söyledi: "Diyarbakır, Cizre, Van, Hakkari olmak üzere tüm Kürt illeri Newroz kutlamaları ile AKP'ye referandum tercihini ortaya koydu. Halkımıza müjdemizdir, referandum sonuçları Türkiye'de AKP ve Erdoğan saltanatının çöküşü olacaktır."
Sputnik

Kayseri mitingine Gül de, Erdoğan da katılmadı
02.04.2017



AK Parti'nin bugün Kayseri'de düzenlediği 16 Nisan anayasa değişikliği referandumu mitingine, daha önceden katılacağı ilan edilmiş olmasına rağmen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan katılmadı. Başbakan Binali Yıldırım şehre yalnız giderken, mitinge davet edilen ve katılıp katılmayacağı tartışılan eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de mitinge gitmedi.

AK Parti'nin Kayseri'deki referandum mitingine katılacağı günler öncesinden ilan edilen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bugünkü mitinge katılmayınca, Başbakan Binali Yıldırım şehre yalnız gitti.
Günlerdir katılıp katılmayacağı tartışılan Kayserili 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise Cumhuriyet Meydanı'ndaki mitinge katılmadı.

Kabinenin Kayserili üyesi bakan Mehmet Özhaseki, Erdoğan'ın katılmama gerekçesini şöyle anlattı: "Sayın cumhurbaşkanımızla dün Diyarbakır'daydık. İnanın çok hasta. Kayseri'ye gelmesi için ısrar edemedim. Allah ona şifalar versin."
Sputnik

İşte Erdoğan’ın başkanlık sevdasının ülkeye maliyeti
3 Nis, 2017



“Türkiye’nin Döviz Rezervleri-Delikli Para Hikayesi” raporunu yayınlayan CHP Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak, Merkez Bankası’nın son beş ayda 10 milyar dolar rezerv kaybettiğini açıkladı.

CHP Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak, “Türkiye’nin Döviz Rezervleri-Delikli Para Hikayesi” isimli raporuyla Merkez Bankası rezervlerini mercek altına aldı.
Öztrak raporda, 2016’nın Ekim ayından bu yana devam eden başkanlık tartışmaları nedeniyle ekonomide belirsizliğin arttığını, bu yüzden Merkez Bankası rezervlerinin beş ayda 10 milyar dolar eridiğini bildirdi.

AKP hükümetleri döneminde dış borç ve cari açığın rezervlerden daha hızlı arttığını belirten Öztrak, “Merkez Bankası’nın kasasındaki para, Türkiye’nin bir yıllık döviz ihtiyacını karşılayamayacak seviyeye düştü” dedi. Raporda, Merkez Bankası’nın kasasında, Cumhurbaşkanı’nın açıkladığı gibi 120 milyar dolar değil, 110 milyar dolar bulunduğu, net rezervin ise sadece 30.6 milyar dolar olduğu kaydedildi.

Raporda şunlar ifade edildi:

NET REZERV 30 MİLYAR DOLAR

Merkez Bankası’nın kasasında şu an, Cumhurbaşkanının iddia ettiği gibi 120 milyar dolar değil, altın dahil toplam 110 milyar dolar bulunuyor. Yurtiçi ve yurtdışı bankalar ile uluslararası kuruluşların Merkez Bankası’nda tuttuğu paralar ayıklandığında, TCMB’nin elindeki “net rezerv” ise sadece 30,6 milyar dolar.

BAŞKANLIK HEVESİ 10 MİLYAR DOLARA MAL OLDU

Başkanlık teklifinin yeniden gündeme geldiği Ekim 2016’dan bu yana, ekonomide ortaya çıkan belirsizlik ortamının etkisiyle Türkiye’nin rezervleri 10 milyar dolar eridi.

KASADAKİ PARA BİR YILI KURTARMIYOR

Ülkelerin rezervlerinin yeterliliği konusunda en önemli göstergelerden biri olan, rezervin bir yıllık döviz ihtiyacını karşılama oranı Adalet ve Kalkınma Partisi göreve geldiğinden bu yana yarı yarıya düştü. 2002 yılında Merkez Bankası’nın kasasında, kısa vadeli dış borcu ve bir yıllık cari açığı finanse etmek için gerekli parayı ifade eden ”yıllık döviz ihtiyacının” 1,6 katı rezerv bulunuyordu. Şu an ise kasadaki rezerv, ülkenin yıllık döviz ihtiyacını karşılayamaz halde.

Türkiye, rezervin yıllık döviz ihtiyacını karşılama oranında 2002 seviyesini korumuş olsaydı, TCMB kasasında bulunması gereken rezerv 216,5 milyar dolar olacaktı. Oysa şu an itibariyle kasadaki para bunun yarısı kadar. Rezervlerdeki bu tablo, mevcut iktidar döneminde yapılan özelleştirmelerden elde edilen 60 milyar dolar gelirin nereye gittiği sorusunu da beraberinde getiriyor.
İlk Kurşun

AKP Kayseri mitinginde meydan boş kaldı
03 Nisan 2017



AKP'nin kalesi Kayseri'de gerçekleştirdiği 'Evet ' Mitinginde meydan doldurulamayınca Erdoğan gelişini iptal etti.

KAYSERİ'DE AKP'YE ŞOK

AKP'nin oy deposu olarak anılan Kayseri'de düzenlediği Evet mitinginde 2 ayrı kriz yaşandı. Birincisi günler öncesinden ilan edilen " Erdoğan Kayseri'ye geliyor" duyurusuna ve dev posterlerine rağmen Erdoğan'ın gelmemesi hayal kırıklığı yarattı. KAYSERİ AKP'YE KIRGIN MI?AKP için 2. şok ise meydanın beklenenden çok az partili tarafından doldurulmasıydı. AKP'li Kayseri Belediyesinin günler öncesinden yaptığı hazırlıklara rağmen meydanın boş olması, Kayseri'nin AKP'ye gırgın olduğu şeklinde yorumlandı Kaynak: AKP Kayseri mitinginde meydan boş kaldı
Haberartıturk

Eski TBMM Başkanları'ndan 'Hayır' çağrısı
4 Nisan 2017



Dört eski TBMM Başkanı, 16 Nisan'da oylanacak başkanlık anayasasına 'hayır' denmesini gerektiğini belirtti.

16. Meclis Başkanı Kaya Erdem, 17. Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk, 20. Meclis Başkanı Hikmet Çetin ve 21. Meclis Başkanı Ömer İzgi ortak bir açıklama yaparak, 16 Nisan'da 'Hayır' diyeceklerini kamuoyuyla paylaştı.

''Evet' çıkması ülkemizi beka sorununa sürükleyecek''
Açıklamada, "Oylarınıza sunulacak olan son anayasa değişiklikleri sonucunda 'Evet' çıkmasının ülkemizi bir beka sorununa sürükleyeceğini görüyoruz" denildi.

'550 Milletvekili' isimli bir Facebook grubu oluşturarak, kamuoyu ile iletişim kuran Meclis eski başkanlarının anayasa değişikliği referandumuna ilişkin yayımladıkları açıklama şöyle:

"TBMM'de değişik dönemlerde milletvekilliği ve senatörlük yapmış, seçilmiş temsilcileriniz olarak, referandum sürecinde sessiz kalamazdık. Oylarınıza sunulacak olan son Anayasa değişiklikleri sonucunda 'Evet' çıkmasının ülkemizi bir beka sorununa sürükleyeceğini görüyoruz. Halen TBMM'de görev yapan ve çoğunluğu sessiz kalan milletvekillerimize karşılık; ekte isimleri bulunan, aralarında TBMM başkanları, bakanlar ve parti genel başkanları olan önceki dönem milletvekilleri olarak 'Hayır' diyoruz. Cumhuriyet tarihinde ilk kez; bu kadar çok sayıda önceki dönem milletvekilinin zorunlu inisiyatifini halkımızın takdirlerine sunuyor ve Hayır'da hayr vardır diyoruz."
Çağdaş Ses

CHP'li gençlere referandum kıskacı: 11 tutuklama, 73 gözaltı!
4 Nisan 2017



Referanduma sayılı günler kala AKP iktidarının özelikle CHP’li gençler üzerindeki baskısı giderek artıyor. Son iki ayda CHP Gençlik Örgütleri üyelerine 11 tutuklama ile 73 gözaltı işlemi yapıldığı öğrenildi.
CHP'li gençlere referandum kıskacı: 11 tutuklama, 73 gözaltı!
ÇAĞDAŞ SES – ERMAN ÇİMEN - SAFFET DAĞBAKAN / Türkiye’nin kaderini yakından ilgilendiren Başkanlık referandumuna sayılı günler kala AKP’nin ‘Hayır’ diyenlere baskısı giderek artıyor. Özellikle saha çalışmalarına hız veren ve sokak sokak afiş çalışmaları yapan CHP Gençlik Kolları üyeleri yurdun dört bir yanında polislerin gözaltı ve sert müdahalelerine maruz kalıyor.

‘CHP GENÇLİK ÖRGÜTÜ TESLİM OLMAZ!’

Konuyla ilgili Çağdaş Ses’e açıklamalarda bulunan CHP Gençlik Kolları Genel Başkanı Emre Yılmaz; son iki ayda CHP Gençlik kolları üyesi 11 kişinin tutuklandığını 73 kişinin de gözaltına alındığını belirtti. Yılmaz; “Suçları ise afiş asmak, slogan atmak, duvar yazısı yazmak. Arkadaşlarımızın yaptığı her eylemin arkasındayız. Memlekete güneşi doğuracak ‘CHP Gençlik Örgütü’ AKP’ye teslim olmayacak’ diye konuştu…

İZMİR VE MERSİN’DE YENİ GÖZALTILAR!

Yine dün gece afiş çalışması yapan CHP İzmir Balçova Gençlik Örgütü üyeleri ile bu sabah CHP Mersin Silifke Gençlik Kolu üyelerinin polis tarafından gözaltına alındığı belirtildi.

İzmir Balçova’da pankart çalışması yapan CHP Balçova Gençlik kolu başkanı ve üyelerinin gözaltına alındığı, CHP’li gençlerin kabahatler kanununa göre para cezası kesildikten sonra sabaha karşı serbest bırakıldıkları öğrenildi.

Çağdaş Ses’e konuşan Balçova Gençlik Kolları Başkanı Korcan Uçman; ‘Dün gece pankart çalışması yaparken 3 arkadaşımız ile birlikte gözaltına alındık. Akp ilçe başkanı nefes almamamız için ciddi çaba gösteriyor. Hakkımda 12 soruşturma dosyası var. Bir davadan denetimli serbestlik şartıyla bırakıldım. Mevcutta devam eden 2 davam var. Ama mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz.” dedi…

Yine bu sabaha karşı Mersin’de afiş çalışması yapan CHP Silifke Gençlik Kolları Başkanı Uğur Korkmaz ile bir üye gözaltına alındı. CHP’li gençler savcılığa sevk edildikten sonra serbest bırakıldı.

CHP Mersin Gençlik Kolu Başkanı Ethem Güzel, Çağdaş Ses’e yaptığı açıklamada referandum çalışmalarından dolayı daha önce de ciddi müdahalelere maruz kaldıklarını belirterek; “Ancak biz mücadeleden vazgeçmeyeceğiz. En güzel cevabı halkımız 17 Nisan sabahı verecektir” diye konuştu…
ÇağdaşSes

Tuğrul Türkeş: 'Referandumdan evet de çıkabilir, hayır da'
4 Nisan 2017



Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, 16 Nisan'da oylanacak referandumdan hangi sonucun çıkacağını kimsenin bilemeyeceğini belirterek, 'Evet de çıkabilir, hayır da' dedi.
Tuğrul Türkeş: 'Referandumdan evet de çıkabilir, hayır da'
Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, FOX TV'de gündeme dair açıklamalarda bulundu.

''Hiç kimse bilmiyor vatandaşın ne vereceğini''
'Başkanlık' anayasasının oylanacağı referadumun kolay bir karar olmadığını kaydeden Türkeş, “Vatandaşın oyu kimin cebinde? Halk oylamasına 10 gün var. ‘Evet’ mi, ‘hayır’ mı çıkacak diyebilen babayiğit var mı?” dedi.

Sonuçların bıçak sırtında olduğunu söyleyen Türkeş, yüzde 10-13 oranında kararsızların bulunduğuna yönelik araştırma şirketlerinden gelen açıklamalara atıfla, “Lafı çevirmeyin. Hiç kimse bilmiyor vatandaşın ne vereceğini. Vatandaş yüzde 60-70 ‘Evet’ de ‘Hayır’ da diyebilir” diye konuştu.

''Bu sistemde cumhurbaşkanı tarafsız davranmak zorunda''

Türkeş, ‘partili cumhurbaşkanlığı’ sistemine geçilmesi halinde cumhurbaşkanının tarafsız davranmak zorunda kalacağını da savundu: “Bir partiden Meclis’e girerek yüzde 30’la Başbakan olursun. O ayrı. Burada halkın yüzde 50’sinden fazlasının seçtiği bir cumhurbaşkanı ülkeyi yönetecek. Partizanlık yapmaya, taraflı davranmaya kalkarsa, ikinci beş yılı çiz. Hiç kimsenin partisi yüzde 50’nin üstünde değildir.”
Çağdaş Ses

Ankara Büyükşehir Belediyesi 'Hayır' pankartlarını indiriyor
04.04.2017



Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne ait ekipler hiçbir uyarıda bulunmadan CHP Çankaya İlçe Örgütü binası üzerinde bulunan ‘hayır’ pankartını söktü.

Pankart sökme işlemini değerlendiren CHP Çankaya İlçe Başkanı Selçuk Dereli, “Ankara’nın her yerinde, asılmamaması gereken yerlerde bile ‘evet’ pankartları varken onlara dokunmuyor, bizim ilçe binamızın önündeki ‘hayır’ pankartlarımızı söküyorlar. Buna bile tahammülleri yok. Demek ki artık ne kadar sıkışmışlarsa bütün hayır pankartlarına saldırıyorlar” dedi.

Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı ekipler akşam saatlerinde CHP Çankaya İlçe Örgütü önüne gelerek CHP’nin referandum kampanyasında kullandığı ‘hayır’ yazılı pankartı sökmek üzere harekete geçti.

Vinç ile CHP binası önüne gelen ekipler, çevredeki esnaf ve halkın “böyle mi demokrasi var bu ülkede” tepkisine karşın hiçbir yazılı emir veya izin göstermeden pankartı söktü. CHP’li yöneticiler ve halkın itirazlarına karşın pankartı indiren belediye ekipleri, hiçbir soruya cevap vermeden bina önünden ayrıldı.

100’e yakın 'hayır' pankartı indirildi

Yaşananları Cumhuriyete değerlendiren CHP Çankaya İlçe Başkanı Selçuk Dereli, “İlçe binamıza pankart asma hakkımız varken büyükşehir belediyesi ekipleri hiçbir sorgu sual olmadan pankartlarımızı indirdi.

"Ankara’nın her yerinde, asılmamaması gereken yerlerde bile ‘evet’ pankartları varken onlara dokunmuyor, bizim ilçemizin önündeki pankartlarımızı söküyorlar. Buna bile tahammülleri yok. Sökerken bizim arkadaşlar müdahale ettiler ama onların itirazları da dinlenmeyerek pankartlarımız söküldü. Demek ki artık ne kadar sıkışmışlarsa bütün hayır pankartlarına saldırıyorlar” dedi.

Dereli, “Her yerde evetle ilgili panlartlar asılı ama biz ilçe binamızın önüne pankart asamıyoruz. Böyle birşey olabilir mi? Türkiye ve Ankara’nın her yerine pankartlar asılırken, kimsenin onlara müdahale etmediğini görüyoruz. Her yerde ‘hayır’ pankartları toplanıyor. 100’e yakın pankartımız toplandı ama ‘evet’ yazanlara dokunmuyorlar” diye konuştu.
BirGün

Başkanlık sistemini AKP’ye kimler dayattı
Prof. Dr. İzzettin Önder
03.04.2017

Siyasiler yerlerine o kadar ısınmış olmalı ki, referandumu lehlerine çevirebilmek için her yola başvurmayı mubah görmekteler. Sonucun “hayır” çıkmasının kaos yaratacağını yaymaktalar. Hatta bazı mahallelerde de, kullanılmamış oyların zaten “hayır” oyu olarak sayılacağı, bu nedenle “hayır” oyu vereceklerin zahmet ederek oy vermeye gitmelerine gerek olmadığı safsatasına halk inandırılmaya çalışılmaktadır. Bu derece süfli propagandaya halkımız layık olmadığı gibi, hiçbir haysiyetli siyasetçi de böylesi seviyesiz propagandaya alet olamaz, olmamalıdır.

BAŞKANLIK SİSTEMİNİN KAOS GETİRECEĞİ KAÇINILMAZ KADER

Referandum sonucunda “hayır” çıkarsa kaos olur mu? Bunu kanıtlayacak hiçbir makul gerekçe yok. Netice hayır olursa AKP bugünkü filli tek-otorite yönetimini sürdürecektir. AKP’nin 15 Temmuz kuşkulu ve kurgulu darbe teşebbüsünün etkisi kaybolmadan ebedi hâkimiyetini ilan etme çabası, zamanın AKP aleyhine işlemesinden kaynaklanmaktadır. PKK üzerinde yürütülen operasyon mu, yoksa guruplar aradaki zımnî anlaşmanın mı sonucudur, kestirmediğim sükûnet içinde geçen son günler eğer oyunun bir parçası ise, iki seçim arasındaki olaylar ve çatışmalardan kimin sorumlu tutulması gerektiği de gün gibi ortadadır. 15 yıl boyunca olduğu kadar, özellikle de son yıllarda hemen tümü ile parlamentonun fiilen devre dışına çıkarılmış olması, tek-otorite ile çeşitli çevrelerin özellikle de çatışmacı kesimlerin arasında ne tür örtülü hesapların ya da vaatlerin yapıldığını perdelemektedir. Parlamentonun devrede olması ve özellikle de ulusal savunma başta olmak üzere tüm konuların halka açık olacak şekilde parlamentoda görüşülmesi salt demokrasi icabı olmanın ötesinde, bizzat iktidar partisinin de sorumluluğunun paylaşılması meselesidir.

Hal böyle ise, yani meselelerin açık müzakeresi hem halkımızın hem de siyasilerin çıkarına ise, süreci böylesi perdelemenin amacı ne olabilir? Bu soruya iki yanıt verilebilir. Birincisi, çevresel ülkelere bu tür emirleri vererek ülke içindeki uygulamayı kendi çıkarı doğrultusunda yönetmek ve yönlendirmek isteyen emperyalist egemen direktiflerinin engellenebilir endişesi ile sürecin aleni ve aşikâr olmasını istememesidir. İkincisi ise, ülkemizi uzun yıllar meşgul etmiş ve her iki taraftan da çok can almış olan bir olayın çözücüsü olmak isteyen siyasal gücün, toplumsal itaatkâr ve teslimiyetçi yapıdan yararlanarak, demokratik görüntülü kurumların mevcudiyetine rağmen bunları devre dışı tutarak yürüttüğü icraatla tarihe geçmek istemesidir. Birinci durumda siyasi suç işlenmektedir. İkinci durumda ise, cehalet suçu işlenmiş olmaktadır. Zira her iki halde de, ülkenin emperyalist egemene teslimiyeti de, uzun yıllar kanayan etnik çatışmanın çözümü de tek-otoriteye bırakılamayacak kadar çok ciddi meselelerdir. Hatta tek-otorite kendisini ne denli yetkili görse de, emperyalist güç tek-otoritenin sırtını ne denli sıvazlasa da ulusal ve uluslararası meseleler tek-otorite buyruğu ile değil, ancak ve ancak toplumsal uzlaşmalarla çözülür. Halkın korkutulduğu kaos tehlikesinin, referandum sonucundaki olası “hayır” ile değil de, çok ciddi meselelerin tek-otoriteye teslimiyeti ile çıkması kaçınılmaz kaderdir. Görülüyor ki, “hayır” ile halkın zihnine kazınan kaos, aslında tek-otoriteye teslimiyetin kaçınılmaz sonucudur, çünkü teslimiyette halkların iradesi yoktur. Halkların iradesinin olmadığı durumda alınan kararlar ileriki dönemlerde kaçınılmaz sosyal çalkantılara ve çatışmalara gebedir.

YA TOPLUMSAL HUZUR YA DA ÇATIŞMA

Buna karşın demokrasinin kurum ve kurullarının tam yetkili çalışması, halkın iradesinin en yakın ve doğru tecellisi yolunu açmış olacağından bu sistem çerçevesinde alınan kararlara sadakat en üst derecede olur ve toplumsal çatışmalar asgari düzeyde yaşanır, hatta umulur ki, tüm çatışmalar önlenir. “Evet” ve “hayır” oylarının kullanılmasındaki tercih, siyasal karar merci olan iktidarın tek-otoriteye mi, yoksa halkın geniş temsil edildiği kurumlara mı verilmesi gibi basit tercihin çok ötesinde, toplumsal çatışma ve huzursuzluk ile toplumsal uzlaşma ve sükûnet içinde yaşam ve ekonomik faaliyetlerin sürdürülmesi olasılığı arasındadır. Var olan siyasal erkin fevkalade yakışıksız şekilde topluma dayatmaya çalıştığı tercih, bu yaklaşım çerçevesinde bizzat siyasal erkin tercihi değildir, olamaz! Zira ileriki dönemlerde kaçınılmaz olarak yaşanacak toplumsal huzursuzluklardan siyasal erk de rahatsız olacak ve toplumun yönetilemez konuma getirilmesinden sorumlu tutulacaktır. Bu durumda, irdelenmesi gereken konu, onbeş yıllık oldukça keyfi yönetimin bugünkü aşamasında siyasal erkin kafasına hangi çevrelerin böylesi tek-otorite tercihini yansıtmış ve uygulamaya koyulması için dayatmış olduğu ve siyasal erkin de bu dayatmaya niçin karşı koyamıyor olduğudur. “Evet” ya da “hayır” kararları salt basit birer siyasal yönetim tercihi olarak değil de, toplumsal huzur ya da çatışma arasında yapılacak yaşamsal tercih ayracı olarak görülmelidir.

Odatv.com

"Cumhurbaşkanı cinayet işlese bile yargılanamayacak"
05.04.2017

Abdüllatif Şener, anayasa değişikliğinin olumsuzlukları hakkında bilgi verdi ve 'Hayır' oyu verilmesi gerektiğini anlattı...

Referandum çalışmaları kapsamında Sinop’a gelen eski Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, anayasa değişikliğinin olumsuzlukları hakkında bilgi verdi ve 'Hayır' oyu verilmesi gerektiğini anlattı.

halksesi.com'dan Mete Çağdaş'ın haberine göre Sinop’un Boyabat ilçesinde Atatürkçü Düşünce Derneği tarafından organize edilen toplantıda, vatandaşlara hitap eden Şener, "Cumhurbaşkanı cinayet işlese bile yargılanamayacaktır" dedi.

Türkiye’nin 1. Dünya Savaşı’ndan sonra en ciddi tehlikeyle karşı karşıya olduğunu ileri süren Abdüllatif Şener, “Türkiye’ye tek adam sistemi getiriliyor. Cumhurbaşkanı tek adam olursa, cinayet işlese bile yargılanamayacaktır. Ve bundan sonra sistem değişirse de geri dönülmek istenilmesi halinde halk isyanı ile kanlı bir ihtilal olur. Onun için 16 Nisan Pazar günü oylarınızı ülkenizin, torunlarınızın geleceğini düşünerek kullanın” diyerek, vatandaşlara hitaben referandum da "Hayır" oyu vermeleri gerektiğini belirtti. ABD'deki gibi ya da Avrupa ülkelerindeki gibi bir başkanlık sistemi getirilmek istenmediğini de ifade eden Şener, demokrasinin yok edilerek tek kişilik bir sistem getirilmek istendiğini söyledi.

Emperyalist ülkelerin bir ülkeye müdahale ederken, o ülkedeki demokrasi yokluğunu ve tek adamlı sistemi bahane ettiğini belirten eski başbakan yardımcısı, Suriye'ye benzemek için 'Evet' demenin yeterli olduğunu ifade etti.

Odatv.com

Fazladan 50 vekilin faturası 187 milyon TL
5 Nisan 2017

Türkiye 16 Nisan referandum oylamasında 'evet' çıkarsa bundan böyle 550 değil 600 milletvekiline sahip olacak. 50 yeni vekilin vatandaşa faturası 180 milyon TL'yi aşıyor.

Türkiye 16 Nisan referandum oylamasında 'evet' çıkarsa bundan böyle 550 değil 600 milletvekiline sahip olacak. 50 yeni vekilin vatandaşa faturası 180 milyon TL'yi aşıyor. Milletvekilinin vatandaşa aylık masrafı 62 bin TL olacak.
Türkiye 16 Nisan referandumuna dolu dizgin ilerlerken parlamentodaki milletvekili sayısı ‘evet’ çıkması durumunda 550’den 600’e çıkacak.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba’nın yaptığı hesaba göre yeni 50 milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti’ne maliyeti 187 milyon 950 bin TL olacak.
Milletvekilinin maaşı (emekli maaşı dahil) 27 bin TL, üç danışmanın aylık maliyeti 24 bin 450 TL, haberleşme giderleri 2.500 TL, sağlık giderleri 5.000 TL, elektrik su gibi giderleri 3.000 TL olarak hesaplandı. Yani Ağbaba’nın hesabına göre bir milletvekilinin aylık maliyeti 62 bin 250 TL olacak.

FATURA ÇOK BÜYÜK

5 yıl için 50 vekilin masrafları sıralandığı zaman ortaya 187 milyon 950 bin TL’lik bir masraf çıkıyor.
Vekillerin 5 yıl sonunda görev süresi bitmesi halinde alacakları emekli maaşları ve sağlık harcamaları bu hesaba dahil değil.

EMEKLİLİK

TBMM üyeleri ile dışarıdan bakanlığa atananlar bu görevlerinden dolayı 5510 Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu hükümleri çerçevesinde sigortalı sayılıyor ve bunların sosyal güvenlik hak ve
yükümlülükleri hakkında aynı kanun hükümleri uygulanıyor.

TBMM üyelerinin, bu üyeliği sona erenler ile dışarıdan atandığı bakanlık görevi sona erenlerin ve bunların eşleri, anne ve babaları ile bakmakla yükümlü oldukları çocuklarının; ölenlerin aylık veya tazminat alan veya müstahak olup da bu tazminatı alamayan dul ve yetimlerinin tedavileri ile ilgili giderler TBMM bütçesinden karşılanıyor.

DOĞUM

Kadın milletvekili doğumdan önce ve sonra toplam 16 hafta süreyle analık izni kullanıyor. Çoğul gebelik durumunda, bu süreye iki hafta eklenecek. Sürelerin hesaplanmasında tatil veya ara verme süreleri dikkate alınıyor. İlave izin kullanımları TBMM İçtüzüğü’nün izinlere ilişkin genel hükümlerine tabi oluyor. Kullanılan izin sürelerince ödenek, yolluk ve diğer mali ve sosyal haklarda kesinti yapılmayacak.

ÖLÜM YARDIMI

TBMM üyelerinin ölümleri halinde, Devlet Memurları Kanunu’na göre en yüksek devlet memurunun almakta olduğu aylığın (ek gösterge dahil) 12 aylık tutarı ölüm yardımı olarak TBMM bütçesinden ödenecek. TBMM üyeliği sona erenler için bu yardımın yarısı ödenecek. Bu madde uyarınca ölüm yardımı yapılanlara diğer mevzuat hükümleri ile öngörülen ölüm yardımları yapılmıyor.
TBMM üyeleri ve bu üyeliği sona erenler ile dışarıdan atanan bakanlar kamu kurum ve kuruluşlarının sosyal tesis ve imkanlarından, bu kurumların en yüksek yöneticilerinin tabi olduğu koşullarda yararlanacak. TBMM üyeliği sona erenler yasama, ödenek ve yolluk, TBMM Genel Kurulu ve parti grup toplantılarına girme hakları dışında kalan ve TBMM üyelerine tanınan bütün haklardan yararlanacak.

DİPLOMATİK PASAPORT

Milletvekillerine, milletvekilliği sona erenlere ve dışarıdan atanan bakanlara ve bu kişilerin eşlerine, ergin olmayan veya ergin olsalar dahi öğrenimi devam eden çocuklarına 25 yaşının ikmaline kadar; yine ergin olsalar dahi bedensel, zihinsel ve ruhsal engellerinden en az biri nedeniyle sürekli bakıma muhtaç durumda olduğu resmi sağlık kurumlarının düzenlediği raporla belgelenen çocuklarına diplomatik pasaport veriliyor.

SİLAH BULUNDURMA YETKİSİ

Milletvekillerine, milletvekilliği sona erenlere ve dışarıdan atanan bakanlara silah bulundurma ve taşıma ruhsatı veriliyor. Bu ruhsatlarda süre kaydı aranmıyor. Avda veya sporda kullanılan her nevi ateşli yivli silahlar da bu kapsama tabi oluyor. Ateşli silahların taşınmasına veya bulundurulmasına yetki veren kayıt ve belgeler her türlü resim, vergi ve harçtan muaf.
Patronlar Dünyası

Beştepe’nin koridorlarında bu ses yankılandı: Bana yeni parti kurdurtmayın
04.04.2017



Milli Gazete yazarı Ahmet Yavuz, Başkent kulislerinden çarpıcı bir duyumu bugünkü köşesine taşıdı. Yavuz, kaynaklarım beni yanıltmıyorsa 16 Nisan'dan sonra çarşı karışacak diye yazdı.

“Bana yeni bir parti kurdurtmayın!”

Az kaldı. Şu referandum hengâmesi bir geçsin. Nisan’dan itibaren çarşı karışacak! Neden mi? Kaynaklarım beni yanıltmıyorsa eğer başlıktaki cümleler, Külliye’nin koridorlarında yankılanmış!

Gerekçesi ise 15 Temmuz’a rağmen, partide ve kabinede bazılarının “mücadelede ayak sürümesi” imiş!

16 Nisan sonrası iktidar partisinde bir değişimden, sıkı bir tasfiyeden, hatta hatta “partiyi yeniden kapatıp, açmaktan” bile bahsediliyor!

Siz bakmayın Başbakan’ın, “FETÖ’nün siyasi ayağı yok. Gereken temizlik yapıldı” açıklamalarına! 17/25 Aralık’tan sonra; iktidar içindeki ve MHP’deki FETÖ sempatizanlarına da tırpan atılması gündemde!

Merak edilense şu: Devşirmeler yerine yeni kadrolar milliyetçi mi, İslamcı mı olacak.
Yön Haber

AKAM Başkanı: Anketlerden ne çıkarsa çıksın, sonucun 'Hayır' olacak
06.04.2017

Avrasya Kamuoyu Arastirmalari Merkezi Başkanı Kemal Özkiraz, anketlerden ne çıkarsa çıksın, sonucun 'Hayır' olacağını söyledi.

Özkiraz, kendisine Twitter'da Fidel Okan tarafından yöneltilen, ''Anket firmaları içinde kesinlikle ve açık ara HAYIR çıkacak diyen tek firma kaldı. Sevgili @avrasyaanket halen aynı görüşte misiniz?'' sorusunu yanıtladı.

AKAM Başkanı soruya, ''anket sonuçlanmadı ama ben hala aynı şeyi söylüyorum bu referandumdan evet çıkmaz.Anketlerden neçıkarsa çıksın sonuç hayır olacak'' yanıtını verdi.

Özkiraz ayrıca son yaptıkları ankete ilişkin de bilgi verdi. Son anketin 8160 kişi ile yapıldığını, pazartesi veya salı günü tamamlanacağını söyledi.
BirGün

Ahmet Türk: Ben hiçbir Kürt'ün böylesi bir onursuzluğu kabul edeceğine inanmıyorum
05 Nisan 2017



"Yüksek oranda hayır çıkacak"

Sivil toplum örgütleri Mardin’de “Herkes İçin Hukuk-Yarınlar İçin” başlıklı bir panel düzenledi. Panelin açılış konuşmasını yapan Ahmet Türk, "Referandum sonucunun Türkiye için çok önemli olduğunu söyledim, ama bence Kürtler için daha önemlidir. ‘Bakın Kürtler bana destek veriyor’ diyecekler" ifadelerini kullandı. Türk, “Hiçbir Kürt’ün böylesi bir onursuzluğu kabul edeceğine inanmıyorum” ifadelerini kullandı ve referandumda yüksek oranda 'hayır' oyu çıkacağını söyledi.

Gazete Duvar’dan Vecdi Erbay’ın haberine göre, Barış Bloku, Demokrasi İçin Birlik, Diyalog Grubu ve Yurttaş Girişimi, Mardin’de “Herkes İçin Hukuk-Yarınlar İçin” başlıklı bir panel düzenledi. Panele CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, siyasetçi Hasip Kaplan’ın yanı sıra Mardin’deki sivil toplum örgütlerinin temsilcileri katıldı.

Panelin açılış konuşmasını yerine kayyım atanan Mardin Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Ahmet Türk yaptı. Ahmet Türk, olağanüstü bir dönemden geçtiklerini hatırlatarak, 1980 ve 1990’lı yıllara benzer bir sindirme politikasının izlendiğini söyledi.

"Tahammül edilmeyecek bir onursuzluk"

Ahmet Türk, referanduma bir parti olayı gibi bakmamak gerektiğini vurgulayarak referandumda çıkacak sonucun hem Türkiye hem de Kürt halkı için önemli olduğunu belirtti. Türk, referandumun Kürtler için ayrıca önemli olduğunu dile getirerek şunları söyledi:

“Referandum sonucunun Türkiye için çok önemli olduğunu söyledim, ama bence Kürtler için daha önemlidir. Buradan çıkacak sonuç hem Türkiye’de hem de uluslararası alanda kullanılacaktır. ‘Bakın Kürtler bana destek veriyor’ diyecekler. 85 belediyesine kayyım atayacaksınız, bir partinin eş başkanlarını ve milletvekillerini hapse atacaksınız, sonra, ‘Bakın Kürtler bize destek veriyor’ diyecekler. Bu bence tahammül edilmeyecek, kaldırılamayacak bir onursuzluktur. Ben hiçbir Kürt'ün böylesi bir onursuzluğu kabul edeceğine inanmıyorum.”

"Yüksek oranda hayır çıkacak"

Meselenin sadece başkanlık olmadığına dikkat çeken Ahmet Türk, Türkiye’yi totaliter bir sistemden, faşist anlayıştan kurtarmak için demokratik güç birliğine ihtiyaç olduğunu söyledi.

90’lı yıllarda Mardin’in Kızıltepe ilçesinde seçim çalışması için esnafı ziyaret ettiklerini, esnafın kendileriyle beraber görünmemek için saklandığını anlatan Ahmet Türk, “Çünkü peşimizde polis ve özel timler vardı, insanları korkutup sindirmişlerdi. Ama birkaç gün sonra seçimler yapıldı ve Kızıltepe’den yüzde 70 oy aldık. Bugün de benzer bir sindirme politikası var. Ama inanıyorum ki referandumda yüksek oranda ‘hayır’ oyu çıkacak” dedi.

"Tek adam tasarısına hayır"

Ahmet Türk’ün ardından Mardin Tabip Odası Başkanı Zeki Uzun da bir konuşma yaptı. Uzun, Türkçe, Arapça ve Kürtçe yaptığı konuşmasında referandumda neden ‘hayır’ denilmesi gerektiğini anlattı.

Uzun’un ardından panelistler AKP kurucularından Ertuğrul Yalçınbayır, eski ANAP Genel Başkan Yardımcısı Nesrin Nas, CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu, HDP milletvekili Mithat Sincar ve T24 yazarı Nurcan Baysal, AKP'nin dönüşümünü, değiştirilmesi öngörülen anayasa maddelerini anlatarak referandumda “hayır” çıkması için demokrasi güçlerinin ortak mücadele etmesi gerektiğine dikkat çektiler.

Paneli düzenleyen sivil toplum örgütlerinin ortak açıklamasında ise, “Çok etnisiteli, çok kültürlü, çok inançlı bir toplum olarak bir arada yaşamak, özgürlüğümüzü ve özgünlüğümüzü korumak için parlamenter demokrasiye, Meclis’e, hukukun üstünlüğüne dayalı, bireyin hakkını koruyan adil, eşitlikçi, çoğulcu bir anayasaya ihtiyacımız var. Gelecekte böyle bir anayasaya kavuşabilmek için bugün önümüze sürülen bu tek adam tasarısına hayır demek yurttaşlık görevimizdir” ifadeleri yer aldı.
T24

Erdoğan’ın katıldığı toplu açılışa giden otobüs devrildi: 3 ölü, 20 yaralı
7 Nis, 2017



Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Adana’daki mitingine gelen kafiyeli taşıyan otobüsün devrilmesi sonucu 3 kişi hayatını kaybetti 30 kişi de yaralandı.
Alınan bilgiye göre, kaza, bugün saat 15.00 sularında Adana’nın Sarıçam ilçesine bağlı Hakkıbeyli mevkiinde yaşandı.
Kazazedeleri almak üzere olay yerine sevk edilen bir ambulans, bölgede aşırı yağışlardan oluşan sele kapılarak içindeki görevlilerle birlikte mahsur kaldı. Ambulansın yanısıra çok sayıda araç da selde mahsur kaldı. Mahsur kalan ambulans ve araçları kurtarmak için itfaiye ekipleri ve vatandaşlar seferber oldu.
İlk Kurşun

Sakarya’da ‘Hayır’ masasına saldırı
7 Nis, 2017



Sakarya’nın Hendek İlçesi’nde, CHP İlçe Gençlik Kolları üyelerinin referandumla ilgili kurduğu ‘Hayır’ masası 15- 20 kişilik grubun saldırısına uğradı. CHP’nin standı parçalanırken, 3 genç tartaklandı. 3 kişi gözaltına alınırken, olayla ilgili soruşturma başlatıldı.

CHP İlçe Gençlik Kolları üyeleri, Muammer Sencer Caddesi’nde referandumla ilgili çalışma yapmak için stant açtı. Gençler, çevredekilere anayasa değişikliğinde neden ‘Hayır’ kullanılması gerektiği ile ilgili broşür dağıttı.
İddiaya göre, bu sırada bir grup, HDP’lilerin stant kurduğunu belirterek CHP’lilerin yanına geldi. Grup, CHP’lilerin stant kurduğunu görürken, partili gençler ile aralarında tartışma çıktı. Gençler dağılırken, bir süre sonra 15-20 kişilik bir grup gelerek CHP’li gençlere saldırdı. CHP’nin standını dağıtanlar, 3 genci de tartakladı. Polis olay yerine gelirken 3 kişiyi gözaltına aldı. Gençler ve parti yöneticileri saldırganlar hakkında şikayette bulundu. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.
İlk Kurşun

Beylikdüzü’nde CHP çadırına engel!
7 Nis, 2017



İstanbul Beylikdüzü’nde AKP ve MHP çadırlarının bulunduğu alana CHP’nin çadır kurmasına izin verilmedi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ekipleri alana gelerek çadırı söktü. Durumu protesto eden CHP’liler ise belediye önünde toplandı.

Sürekli AKP’li Büyükşehir- CHP’li İlçe belediyesi ‘sürtüşmesinin’ yaşandığı Beylikdüzü bugün yeni bir gerginliğe daha sahne oldu. Büyükşehir Belediyesi zabıta ekipleri, belediye kanununu gerekçe göstererek, CHP’nin hayır çadırını bulunduğu yerden söktü.

CHP’li kadınlar, çadırın sökülmesini yaşlı gözlerle izlediler.
Olay yerine gelen CHP Beylikdüzü İlçe Başkanı Turan Taşkın Özer de yaşananlara tepki gösterdi.

CHP’liler hayır çadırının önünde toplandı ancak İlçe Başkanı’nın “Bırakın yapılan zulmü herkes görsün” demesi üzerine alkışlarla protestoya başladılar.

“BIRAKIN HERKES ZULMÜ GÖRSÜN”

Konuyla ilgili konuşan CHP Beylikdüzü İlçe Başkanı Turan Taşkın Özer de “Burada günlerdir biz çadırımızı kuruyor ve kaldırıyoruz. Biz böyle davranıyoruz ama AKP ve MHP çadırları sabit. ‘Onlar sabitlemişse biz de
sabitleyelim’ diye bugün arkadaşlarımızla karar aldık ve sökmedik. Ancak diğer çadırlar 5 buçuk metrelik olmasına rağmen bizim 4 buçuk metrelik çadırımız söküldü. Gerekçe olarak ise 785 sayılı Büyükşehir Kanunu gösterildi. Meğer bizim çadırımız prefabrik yapıymış ve kanunlara aykırıymış. Ben CHP’nin ilçe başkanı olduğumu ve çadırın sadece referandum propagandası amaçlı orada bulunacağını beyan etmeme rağmen izin verilmedi. Bize “kermes düzenlemeyeceğinizi nasıl bilelim” gibi bir gerekçe gösterildi. Biz de sökmelerine izin verdik. ‘Hayır diyenlere’ nasıl bir zulüm edildiğini herkes görsün diye” şeklinde konuştu.

Alandaki MHP ve AKP çadırlarına ise ‘dokunulmadığı’ gözlendi.

Daha sonra Büyükşehir Belediyesine bağlı zabıta ekipleri CHP’nin ‘hayır’ çadırını bulunduğu yerden söktü.
İlk Kurşun

Samsun'da Sinan Oğan'a silahlı saldırı girişimi
09 Nisan 2017



Sinan Oğan'ın Avukatı Kürşat Ergün silahlı saldırı girişimini, 'Sayın Oğan'a yönelik saldırı girişimi korumaların müdahalesi sonucu engellenmiştir. Saldırı şüphelisi olay yerinden kaçarak uzaklaşmıştır.' tweet'i ile duyurdu.

Erdoğan'ın başkanlık anayasası referandum oylamasına günler kala ortam giderek gerginleşiyor. Erdoğan'ın ' Hayır diyenler teröristlerdir' ifadelerinden sonra hayır kampanyalarına yönelik saldırı ve sindirme girişimleri başlamıştı. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Adayı Sinan Oğan'ın Avukatı Kürşat Ergün, sosyal paylaşım sitesi Twitter'dan silahlı saldırı girişimi olduğunu duyurdu.
SON ANDA ÖNLENDİ
Ergün, saldırının son anda önlendiğini belirtti. Sinan Oğan'ın Avukatı Kürşat Ergün silahlı saldırı girişimini, 'Sayın Oğan'a yönelik saldırı girişimi korumaların müdahalesi sonucu engellenmiştir. Saldırı şüphelisi olay yerinden kaçarak uzaklaşmıştır.' tweet'i ile duyurdu.
SAMSUN'DA SALDIRI GİRİŞİMİ
samsunkenthaber.com’da yer alan habere göre, Sinan Oğan, saldırıyla ilgili şu açıklamayı yaptı:“Bafra’da esnaf ziyaretlerim sırasında bize suikast hazırlarken kaçtılar. Türkiye’yi bir evet hayır oylaması ile getirdikleri nokta budur. Burada anayasayı oylayacağız ama siyasetçilerin o sorumsuz açıklamaları bize yönelik saldırıları durdurmamaları maalesef bir karanlık emele fırsat sunmuştur. 
SEN SADECE EVET DİYENLERİN Mİ BAŞBAKANISIN
Buradan Başbakan Binali Yıldırım’a sesleniyorum sana daha öncede mektup yazdım sen sadece evet diyenlerin mi başbakanısın. Bizim can güvenliğimizi koruyamayacaksan in o koltuktan. Bunlar bizi yıldıracağını zannediyor. Bunlar bizim korkacağımızı zannediyor. Bizim hayır kampanyası yapmaktan vazgeçireceklerini zannediyor. Sizden korkan sizin gibi olsun.”
Kaynak: Haberartıturk

TIMES Erdoğan'ın İstanbul Mitingin de "Kaç Kişi" olduğunu yazdı



Erdoğan'ın İstanbul'da belediye toplu taşıma araçlarının ücretsiz taşıma yaptığı mitingle ilgili dünyaca ünlü Times Gazetesi analiz yazısı yayınladı. 

ERDOĞAN'IN İSTANBUL MİTİNGİNİ YORUMLADI

Dünyaca ünlü İngiliz The Times gazetesi, Türkiye'deki referandum öncesi atmosferle ilgili bir haber yayınladı.Haberinde Erdoğan'ın hafta sonunda düzenlediği ve devlet medyasının ve AKP'yi destekleyen medyanın "milyonlar geldi" denilen mitinge 100 binden az insanın katıldığını yazdı. Öte yandan günlerdir tanıtımı yapılan mitinge dair kalabalığı gösteren, çok az fotoğraflar bulunması dikkat çekti. İşte o haberin ayrıntıları.

EŞİT ŞARTLARDA GERÇEKLEŞMİYOR

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı gözlemcilerinin referandumun eşit koşullar altında gerçekleşmediği ve kamu kaynakları evet kampanyası için kullanılırken hayır kampanyalarının engellerle karşılaştığını belirten raporuna yer veren haberde haftasonu İstanbul'da düzenlenen evet mitingi de anlatıldı.

DEVLET MEDYASI 2 MİLYON DEDİ 100 BİN BİLE ÇIKMADI

Hannah Lucinda Smith imzalı haberde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binalı Yıldırım'ın katıldığı mitinge devlet medyasının iki milyon kişi iddiasına rağmen yüz bine yakın kişinin geldiği, katılımın ücretsiz otobüslere rağmen düşük olduğu aktarıldı.

ERDOĞAN KONUŞURKEN MİTİNG ALANINI TERK ETTİLER

Haberde Erdoğan'ın konuşması sürerken insanların miting alanını terk etmeye başladığı yer aldı.

'Bay Yıldırım çok ilginç bir konumda' Binali Yıldırım için ise şu ifadeler kullanıldı:"Bay Yıldırım çok ilginç bir konumda. Makamının iptal edilmesi için var gücüyle çalışıyor. "Eğer referandumda değişiklik teklifi kabul edilirse başbakanlık makamı kaldırılacak. "Erdoğan cumhurbaşkanı olduktan sonra başbakanların ülkedeki etkisi azaldı.

ANAYASAYA GÖRE TARAFSIZ OLMAK ZORUNDA AMA

"Türkiye'nin anayasasına göre cumhurbaşkanları tarafsız olmak zorunda. Fakat Erdoğan bu kuralı hep çiğnedi, AKP'nin kampanyalarına liderlik etti."Mitingde de Erdoğan'ın adını taşıyan bandanalar takan çok sayıda kişi vardı. Fakat Binali Yıldırım yazan bir ürün görmek mümkün değildi." Kaynak: Haberartıturk

Almanya'da bir referandum skandalı daha
09 Nisan 2017



Bu gün sona erecek olan "Yurt Dışında " yaşayanların anayasa referandumu için oy kullanma işlemlerinde çok sayıda usulsüzlük yapıldığı gözlendi.

Yurtdışında yaşayan vatandaşların oy kullanma işlemleri bugün sona eriyor. Son gün büyük yoğunluğun yaşandığı çeşitli ülkelerde çok sayıda usulsüzlük yaşandı. Bu güne kadar ortaya çıkan bir çok skandala yenileri eklendi. Türkiye gelecek hafta bugün tarihinin en kritik seçimlerinden birine giderken, yurtdışında oy kullanma sırasında yaşanan tuhaflıklara yenileri eklendi.

MÜHRÜ ÇALDI

Almanya'nın Frankfurt şehrinde oyunu kullanan Adnan İ. adlı bir vatandaş mührü çaldı. AKP lehinde paylaşımlar yaptığı öğrenilen Adnan İ’nin, 9 M NO'lu sandıkta oy verdikten sonra “Tercih” mührünü cebine koyup uzaklaştığı kısa süre içinde sandık kurulu üyelerince fark edildi. Sözcü gazetesinden Ali Gülen'in haberine göre; Siirt Eruh doğumlu şahıs, peşinden giden görevliler tarafından otomobilinde mühürle birlikte yakalandı. Aynı araçta bulunan Konya Kulu ilçesine kayıtlı bir başka şahsın da kimlik bilgileri tutanağa işlendi.

ART ARDA ŞÜPHELİ İŞLEMLER

Dün akşam saat 20.00 sularında gerçekleşen bu olaydan kısa süre önce de bir başka bir ilginç gelişme yaşandı. Frankfurt yakınlarında bulunan Hanau'dan geldiği belirlenen Gülşen A. isimli seçmen, oy kullanabilmek için hem pasaportunu hem de nüfus cüzdanını gösterdi.

OY HAKKI YOKKEN

Nüfus cüzdanıyla yapılan kontrolde oy hakkının bulunmadığı görüldü. Bunun üzerine pasaporttaki TC kimlik numarasına bakıldı.Kimliği ile pasaportundaki numaraların farklı olduğu ortaya çıkan Gülşen A’nın oyunu kullanmasına izin verildi. Oysa her Türkiye Cumhuriyet vatandaşının yalnızca bir TC kimlik numarası bulunuyor.

SANDIK BAŞKANI SKANDALI

Almanya'nın Hannover kendinde yaşanan bir diğer olayda ise Türkçe öğretmeni olan Ali Osman E, isimli sandık başkanı, sandık kurulu üyeleriyle ikinci kez kavga çıkardı.Daha önce CHP'li üyeyi tehdit ettiği öne sürülen ve uyarı cezası alan kurul başkanı, bu kez engelli bir seçmenle kabinine girdi. Kendisini uyaran diğer üyelere tepki gösteren, Ali Osman E, “Feriştahına şikâyet edebilirsiniz”” diye bağırdı. Kaynak: Almanya'da bir referandum skandalı daha
Haberartıturk

Son anket sonucu: Fark büyük, ‘hayır’ önde
11 Nis, 2017



AKAM’ın son referandum anketi, “hayır” oylarının önde olduğuna işaret etti.
Avrasya Kamuoyu Araştırmaları Merkezi’nin (AKAM) son referandum anketi, “hayır” oylarının önde olduğuna işaret etti.
Avukat Fidel Okan’ın KRT’de yaptığı açıklamaya göre, “hayır” oyları yüzde 53’ün üzerinde.
AKAM’ın 5-10 Nisan tarihleri arasında yaptığı ankete, 8160 kişi katıldığı, evet oy oranının yüzde 46,25, hayır oranının yüzde 53,75 olduğu belirtiliyor.
Okan; “Ankara’da hayır açık ara önde. AKAM’ın sonuçları net olarak referandumdan hayır çıkacağının emaresi” ifadelerini kullandı ve “Evet” çıkması durumunda şirketi kapatacaklarını hatırlattı.
İlk Kurşun

Binali Yıldırım’a İzmir’de büyük şok!
11 Nis, 2017



İzmir programını sürdüren Başbakan Binali Yıldırım, Gaziemir’deki mitingin ardından parti otobüsüyle Buca’ya geçti. Başbakan Yıldırım’ı Buca’da kalabalık caddenin iki yanındaki kaldırımlarda karşıladı. Yıldırım, ön tarafından, kaldırımdakileri el sallayarak selamladı. Bu sırada bir grup, el sallayan Başbakan Yıldırım’a, üzerinde ‘Hayır’ yazan CHP’nin seçim afişlerini gösterdi.

“Hayır” kampanyasının sürdürüldüğü “Demokrasi ve Hayır Evi”nin önünden partisinin seçim otobüsüyle geçer, vatandaşlara el sallarken, birden karşısına çıkan yüzlerce Bucalı tarafından protesto edildi. Ellerinde “hayır” yazılı dövizler taşıyan Buca halkı, Yıldırım’ı gözden uzaklaşana kadar protesto etti.
sözcü

Hanefi Avcı referandum oyunu açıkladı: Hayır
11.04.2017



Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, referandumda "hayır" oyu vereceğini açıkladı.

Devrimci Karargah ile Oda TV davalarında sanık olan eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, referandumda "hayır" oyu vereceğini açıkladı.

Haliç'te Yaşayan Simonlar ve Cemaat'in İflası isimli kitaplarıyla gündem olan Avcı, açıkladığı referandum kararında gerekçelerini belirtti.

Avcı, yaptığı açıklamada "hayır" oyuna gerekçe olarak, "AB ile ilişkilerin bozulması, Güneydoğu'da artan terör faaliyetleri, Suriye'de yaşanan savaş ortamı ve yetkinin tek elde toplanması" ifadelerini kullandı.
Millî Gazete

Bekir Coşkun: Biz ‘Türkiye tek adama teslim edilemez’ diyoruz, o ‘Duble yol yaptık’ diyor
12/04/2017

Şimdi referandum günleri, çıkıp anayasayı tartışmak gerekmez mi?..

Biz “denetimsiz tek adam olmaz” diyoruz, o “Neydi o dağ gibi çöpler” diyor…

Biz “Kuvvetler ayrılığı” diyoruz, o “Su bile yoktu” diyor…

Biz “Rejimi değiştiriyorsun” diyoruz, o “Yollar çukurdan geçilmiyordu” diyor…

Biz “Türkiye tek adama teslim edilemez” diyoruz, o “Duble yol yaptık” diyor…

Biz “Hukuk devletini yıkıyorsun” diyoruz, o “Kemal Kılıçdaroğlu SSK’yı batırdı” diyor…

Biz “Böyle demokrasi olmaz” diyoruz, o “Üç saatte İstanbul’dan biniyorsun, İzmir’de iniyorsun” diyor…

“Hayır” çıkarsa…

O zaman her şeyin doğrusuna dönüp bakacak…

Kaçak, kaçamayacak…

yazının tamamı için: http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/bekir-coskun/kacak-1787702/

Washington Post yazısı: Erdoğan ve Wilders krizden oy kazanmaya çalışıyor
13/03/2017



ABD’nin önde gelen gazetelerinden Washington Post, Türkiye ile Hollanda arasındaki krizin amacının oy kazanmak olduğunu yazdı.

Gazetenin dış haberler sayfasında Ishaan Tharoor imzasıyla yayınlanan yazıda, “Türkiye ile Hollanda arasında tırmanan kriz, bu yılın kritik seçim kampanyalarının uluslararası olaylara nasıl sebep olabileceğinin çarpıcı bir örneği” dendi.

Yazı için kullanılan görselde de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Hollandalı aşırı sağcı lider Geert Wilders’in ‘çıkar düşmanlığı’ güttüğünün yazılması dikkat çekti.

‘Erdoğan ve Wilders umacılarını buldu’

Almanya’nın ardından Hollanda için de ‘Nazi benzetmesi’ yapan Erdoğan ve Wilders’in karşı açıklamalarının paralelliğine dikkat çeken yazar, “Seçim kampanyalarında Erdoğan ve Wilders kullanışlı umacılarını buldu” diye yazdı.

‘Evet’in kazanacağının garantisi yok’

Yazıda, krize ilişkin Türkiye tarafından gelen sert açıklamalar ‘ironik’ diye nitelenirken, ‘partili cumhurbaşkanlığı’ referandumunda ‘Evet’ sonucu çıkacağının ‘garanti’ olmadığı ifade edildi: “Türkiye’deki kamuoyu yoklamaları, başa baş bir rekabet olduğunu gösteriyor. Bu yüzden ılımlı İslamcı Erdoğan, oy kazanmak için her daim geçerli milliyetçi retorikten istifade ediyor.”

‘Wilders’in de seçimden medet umması ironik’

Hollanda’daki seçimler ve Wilders’in oylarını artırma ihtimaline de dikkat çeken yazar, “Wilders’in de hafta sonu gerçekleşen olaylara aynı şekilde işaret etmesi ve seçim kampanyasını gazlamayı umması da ironik elbette. Aşırı sağcı siyasetçi Erdoğan’a uzun süredir çıkışıyor, ona ‘diktatör’ diyor” ifadelerini kullandı.
Diken

Necati Doğru: Sessiz Tayyipçilerin ‘Hayır’ oyları Osmanlı tokadı gibi uyandırıcı, kendine getirici olacak
14/04/2017

Bundan önceki nabız ölçme anketlerinde “oyunun rengi sorulan” her 2 kişiden 1’i katılmayı kabul ediyor, anketi yapana cevap veriyordu. Bugün sorgucuların (anketör diyorlar) ulaştığı 5 kişiden ancak 1’i ankete katılmayı kabul ediyor, 4’ü hiç konuşmuyor.

Bunlar sessiz Tayyipçi!

Belediye başkanlığını da sayarsak 20 yıldır Tayyip’e oy verenlerin yüzde 10’u kadarlar. Sessiz Tayyipçilerin pazar günü sandığa atılacak “hayır oyları” Osmanlı tokadı gibi uyandırıcı, kendine getirici, sarsıp silkeleyici olacak.

Niçin “hayır” verecekler?

Türkiye Irak gibi olur.

Libya, Suriye gibi olur.

Tayyip’in tek başına bu kadar kuvveti elinde toplayan önderliği Türkiye’yi gerileten güce dönüşebilir. Yaşadığımız bu çağ seçilmiş bir diktatörlüğü, tek adamlığı taşımaz. Türkiye yalnızlaşır. Dünyadan kopar.

Adam kayırma, kendi yakınını zengin etme, adalette çürüme, işi ehline değil yandaşa, dost ve akrabaya verme hızlanabilir. Türkiye iyice birbirine düşman iki ayrı kampa bölünüp kontrolden çıkabilir.
Yazının devamı için: http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/necati-dogru/sessiz-tayyipciler-1791870/
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Cum Nis 14, 2017 10:48 pm tarihinde değiştirildi, toplam 15 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Prş Nis 06, 2017 9:33 pm    Mesaj konusu: Dülger: Bu Anayasa değişiklik paketi, bir ABD projesidir Alıntıyla Cevap Gönder

Eski AK Parti vekili Dülger: Bu Anayasa değişiklik paketi, bir ABD projesidir
03.04.2017



Eski AK Parti Antalya Milletvekili ve eski TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Mehmet Dülger, anayasa değişiklik paketinin bir ABD projesi olduğunu söyledi.

DYP ve Büyük Türkiye Partisi'nin kurucularından AK Parti eski Antalya Milletvekili ve TBMM Dışişleri Komisyonu eski Başkanı Mehmet Dülger, BirGün'e konuştu.

Anayasa değişiklik paketinin bir ABD projesi olduğunu söyleyen Dülger, sözlerini şöyle sürdürdü:

"CIA eski Türkiye şefinin 2006'da Beyaz Saray'a sunduğu bir Türkiye raporu var. Raporda, ‘Eğer ABD'nin çıkarı Türkiye'de bir federal devlet kurulmasıysa, mutlaka ve öncelikle yargıyı, orduyu, meclisi ve hükümeti tek elde toplayan başkanlık rejimine geçilmelidir. Tek adamı ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olacaktır' deniyor. Sonuç olarak bu Anayasa değişiklik paketi, bir ABD projesidir."

'MECLİS'TE BİR TANE 25 YAŞINDA MİLLETVEKİLİ VAR MI?'

Referanduma sayılı günler kala anayasa değişiklik paketini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Önce şunu sormak lazım, bugün Türkiye'de Anayasa değişiklik paketine ya da Başkanlık sistemine ihtiyaç var mıdır? Kesinlikle hayır. Mevcut Anayasa'nın bazı maddelerinin değiştirilmesi ile bu sorun rahatlıkla çözülebilir. Bir de bu yeni pakete neresinden baksanız sorunlu. Örneğin, bu paket milletvekili yaş sınırını 18'e çekiyor değil mi? Ama bundan birkaç yıl önce milletvekili yaşı 25'e düşürülmüştü, bir bakın bakalım bugün Meclis'te bir tane 25 yaşında milletvekili var mı? Yok, çünkü amaç oy almak.

18 yaşında bir genci milletvekili olarak görmek, aynı gencin sokakta ya da kampüste fikrini ifade etmesine de açık olmayı gerektirmez mi?

Elbette. Eğer gerçekten gençleri ülke idaresinde söz sahibi yapmak gibi bir istek varsa, bırakın o adam her ortamda fikrini söylesin. Bir de "Biz özgürlükler tanıdık" gibi ifadeler kullanıyorlar. Bu ne demek anlamıyorum. Annesinden doğan bir çocuk özgürdür zaten, devletin görevi özgürlük vermek değil, bütün özgürlüklerin garantisi olmaktır. Ama bakıyorsunuz, Türkiye'de en tanınmak istenmeyen özgürlük ifade özgürlüğü. Başbakan diyor ki, itaat et rahat et. Oysa siyaset itaat edilen değil, bilakis müzakere edilen yerdir.

Siyaseti itaat etmek olarak algılarken demokratik bir anayasa hazırlamak mümkün müdür?

Mümkün değil. Tek kişi sorumluluğu alsın istiyorlar. Türkiye'deki Başkanlık sistemi ABD ile karşılaştırılıyor ya, ben bu örneğe daha önce değinilmemiş bir açıdan değineyim. Bakın, Trump 20 Ocak'ta göreve başladı ve hâlâ kabinesi yok. Neden biliyor musunuz? Adalet Bakanı olması beklenen kişi, bundan 30 sene önce yazmış olduğu bir metindeki ifadelerinin ABD'deki adalet anlayışıyla bağdaşmayacak ifadeler olması nedeniyle Adalet Bakanı olamadı. Şimdi Türkiye'ye bakalım; AKP, milletin bilgi eksikliğinden istifade etmek suretiyle sanki hükümeti seçiyormuşuz gibi yanlış bir algı yaratıyor. Hayır, biz hükümeti seçmiyoruz, hükümetin başında olacak adamı seçiyoruz. Bu adam canının istediğini AB Bakanı yapar. Üstüne, Başkanı 4 senede bir seçiyorsan hükümeti de onaylamış oluyorsun. Bu durumda kimsenin hiçbir şey söyleme hakkı kalmıyor.

'BEN MERKEZ SAĞ TEMSİLCİSİYİM, AKP MERKEZ SAĞ PARTİSİ DEĞİL'

AK Parti'nin ilk döneminde milletvekili idiniz. Ancak şimdi AK Parti'ye muhalifsiniz. Neden bu noktaya geldiniz?

Başlangıçta AKP'ye dair bir ümit vardı. Ama yavaş yavaş değişti. AKP dini duygulara hassas bir parti olarak başladı. Ama sonra dini temel alan bir siyaset oldu, bu olmaz. Yani enflasyonu önlemenin dini veya milli bir yolu var mı, hayır yok, ekonomik bir yolu var. Şimdi çok yanlış bir şekilde, milletin aklında AKP'nin bir merkez sağ parti olduğu izlenimi var. Hayır değildir. Ben merkez sağ siyasetin temsilcisiyim. Türkiye'nin bugün acilen merkez sağ siyasete ciddi bir biçimde ihtiyacı var, ama (Cumhurbaşkanı Erdoğan) Recep Tayyip Bey hiçbir zaman merkez sağ demedi, AKP de merkez sağ partisi değil.

Nedir o zaman?

Partinin derinliğini, niyetlerini bilemem ama partide bulunduğum süreç içerisinde bazı halleri izahtan kaçındıklarını gördüm. Bunu izah et dediğinde edemiyorlar.

Ne gibi halleri?

Bakın, benim AKP'de tasvip edilmememin nedenlerinden birini anlatayım. Biliyorsunuz, AKP 3 ayda bir Kızılcahamam'da toplantılar yapardı. Bir toplantıdaki dış politikayla ilgili konuşmada Recep Tayyip Bey Büyük Ortadoğu Projesi'nin eşbaşkanı olduğunu anlattı ve bolca alkış aldı. Ardından Dışişleri Bakanı çıktı, o da aynı şeyleri anlattı. Ben el kaldırdım ve "Burada madem aile içindeyiz, bana Büyük Ortadoğu Projesi nedir, bizim eşbaşkanı olmamız nedeniyle bize düşen görevler nelerdir, bizim Türkiye olarak böyle büyük bir projede yerimiz ne olacak" diye sordum. Cevap olarak "Öğle tatili geldi" cevabını aldım. Hiçbir açıklama yok. Bu benim için çok büyük bir soru işaretidir.

'GÜNDEMDEKİ HİÇBİR ŞEY HAKKINDA KONUŞULMUYOR'

Benim babam da Demokrat Parti'de milletvekili idi. Ama hiçbir zaman AKP'nin yaptığı siyaset gibi bir siyaset olmamıştır Türkiye tarihinde. Örneğin Demokrat Parti'nin zabıtlarını incelendiğinizde, grup toplantıları içinde milletvekillerinin (idam edilen eski Başbakan) Adnan Menderes'e nasıl her şeyi sorup onu nasıl salladığını görürsünüz. Ama AKP ne yapıyor, salı günleri öğlen çıkıyor konuşuyor, sonra Allahaısmarladık, nedir bu? Gündemde neler var oysaki, gündemdeki hiçbir şey hakkında konuşulmuyor, sadece alkış ve tezahürat. Oysa ben şunu da çok iyi hatırlıyorum, Adalet Partisi grup toplantısında (eski Cumhurbaşkanı Süleyman) Demirel bir defasında alkış olduğunda, "Bir dakika" demişti, "Alkış yok, burası bir meclis çalışmasıdır. Burayı maça çevirmeye hakkınız yok. Kim yaparsa çıkarılacak."

'FIRAT KALKANI NEDEN BİTTİ? VERDİĞİMİZ ŞEHİTLER NE OLACAK'

Yeni anayasa paketinin meclisi bu derece işlevsizleştirecek olması çok da sürpriz değil herhalde.

Evet, Meclis'in fonksiyonuna ilişkin AKP'nin bakışı çok ilkel. Meclis kanun yapar diyorlar. Oysa meclis sadece kanun yapmaz, denetleme de yapar. Dahası, meclis bir zemin olarak milletin sözünü dile getirdiği yerdir. Şimdi bu Anayasa değişiklik paketine göre bir başkan ve yeteri kadar yardımcısını kendisi seçecek. Yeteri kadar yardımcı kaç tanedir, o yardımcılar kim, yetkileri ve sorumlulukları nedir, biz bunları bilmiyoruz. Seçilmemiş bir adam yardımcı oluyor. İşte ben getirilen bu teklife ‘‘Hayır" diyorum. Şimdi zaten hesap verilmiyor, bu Anayasa paketi ile hesap verme işi tamamen ortadan kalkacak. Geçen günlerde Dışişleri Bakanımız ABD'nin Dışişleri Bakanı ile görüştü. Ben bilmek istiyorum, ne konuştular? Bu bizi son derece ilgilendiren bir konu, neden açıklanmıyor? Fırat Kalkanı nasıl ve neden bitti, orada verdiğimiz şehitler ne olacak? Ama bunun açıklaması yok.

'MERKEZ SAĞ HALA SÜRÜ ZİHNİYETİNDE'

Az önce Türkiye'nin bugün acilen merkez sağ bir partiye ihtiyacı olduğunu söylediniz. Neden böyle bir ihtiyaç olduğu fikrindesiniz?

Evet ben öyle düşünüyorum ama merkez sağ benimle mutabık değil. Merkez sağı temsil eden camia diyor ki "Kardeşim, bir adam gösterin oyumuzu ona verelim." Bir sürü ve çoban zihniyeti. Ben de diyorum ki zamanımız, özellikle genç nesil için, ortak akıl zamanıdır. Merkez sağ hâlâ Türkiye'de bir adam arıyor. Terörü bilecek, milli eğitimi, dış politikayı, ekonomiyi bilecek bir adam. Ama böyle bir adam yok. Her adam ayrı bir şeyi bilir. Ortak akıl oturup ortaya çıkarır. Ama merkez sağ buna hazır değil. İkincisi de, merkez sağdaki arkadaşlarımız diyorlar ki, "Biz iktidara alışığız, iktidarın dışında yapamayız." Her daim iktidarda olmak, iktidarın nimetlerinden faydalanmak istiyorlar. Ben, tuğla tuğla bir bina yapar gibi çıkaracağınız bir şeydir iktidar diye düşünürken, onlar bizim kaybedecek o kadar zamanımız yok diye düşünüyorlar. İşte bu, merkez sağın zaafıdır. Bu nedenle de ortaya çıkan her türlü popüler liderin peşinden giderek onun meşruiyetini sağlarlar. AKP'nin peşinden gittikleri gibi.

Referandum sürecinde başka şartlar altında kolaylıkla bir araya gelmeyecek görüşler bir araya geliyor. Bunun yeni oluşumlara gebe olduğu açık. Siz ne düşünüyorsunuz?

Elbette. Hayır'cılar kazansın veya kazanmasın, başka şartlarda hiç yan yana gelmeyecek adamların yan yana gelmiş olması çok önemli tabii. Çünkü Türkiye'de artık siyasi çerçeveyi değiştirmemiz lazım. Yani ben iktidara geleceğim, sizin gırtlağınıza basacağım olmamalı. Yaşanan hayatta nihai noktada birbiriyle itişmeyecek şekilde insanlar gruplaşacaklardır. (..)

'RIZA SARRAF AKP'NİN YUMUŞAK KARNI'

Rıza Sarraf davası kapsamında Halkbank Genel Müdür Yardımcısı New York'ta çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Devamı gelir mi?

Rıza Sarraf davası AK Parti'nin yumuşak karnıdır. Soruşturma daha da genişlemez çünkü bir yararı yok. Rıza Sarraf konuştu, bu Halkbank'ın genel müdür yardımcısı ABD'ye giderken tutuklanacağını bile bile gitti. Mayın eşekleri vardır, mayın döşeli araziye önden onları gönderirler. İşte bu adam gönderildi. Ama bana kalırsa devamı gelmeyecek, çünkü edinilen bilgiler ABD tarafından buraya karşı koz olarak kullanılacak.

Siz, partinin ilk döneminde siyaset yapmış bir isim olarak, AK Parti'nin 15 yıllık iktidarından ne öğrendiniz?

AKP bu 15 yılda neyi gösterdi biliyor musunuz? Dine hassas camianın, 90 yılın intikamını almak dışında, bir medeniyet ya da refah referansı, Türkiye'nin ilerlemesi konusunda programı ve düşüncesi olmadığını gösterdi. Sadece ve sadece "Bizi adam yerine koymadılar, bizim inancımızı paspas yaptılar" diyerek rövanşla uğraştılar ki söyledikleri de doğru değildi. AKP'nin benim içinde milletvekili olduğum zamandan beri son derece rahatsız eden bir tutumu vardır, o da kendilerini nimet olarak görmeleri ve onlardan önce hiçbir şey yapılmamış gibi davranmaları.

'FORMASYON DEĞİL SADAKAT İSTENİYOR'

Ama sokaktaki insan öyle demiyor. İktidar partisinin proje üreten parti olarak yarattığı algı bir mitten ibaret midir?

Bugün Türkiye'nin en önemli meselesi üretimdir. Oysa AKP üretim değil, sadece inşaat yapıyor. Ama inşaat geçicidir. Bir sene sonra ne olacak? Türkiye'nin en büyük bir başka meselesi de göçtür. AKP bütün iddiasına rağmen GAP'ın şu anda yüzde 58'i yapılmıştır, oysa GAP'ın düşünülme tarihi 1967'dir. Yani 50 yıl evvel düşünmeye başladığınız bir entegre proje hâlâ tamamlanmış değil. AKP iktidarda olduğu dönemde doğru düzgün bir tek proje yapmadı.

Şimdi demek istediğimi anlıyor musunuz, ben kişiye karşı değilim, ama hiçbir proje üretmediler, bu nedenle de onlara karşıyım. Gerçekten proje yapsalardı istihdam doğardı. Bir de çok kötü bir şey yaptılar. Ben milletvekili iken Recep Tayyip Bey, "Bundan böyle terfiler performansa bağlı olacak" dedi. Başarılı iseniz yükseleceksiniz. Ben de bunun için mühim olanın iş tarifi olduğunu söyledim. İşi tarif etmediğiniz zaman performansı nasıl ölçeceksiniz? Ama nihayetinde şu bir gerçek ki, formasyon istenmiyor, sadakat isteniyor.

Neden bu kadar içe kapalı bir hale geldik?

Çünkü bizde milletin iktidarın yapacağı şey hakkında bir düşüncesi yok. Sadece iktidarı kullanmak istiyor. İnsanlar ne yazık ki tebaa olarak muhafaza ediliyor, vatandaş olmaya geçemedik. Vatandaş olsaydık her şeyi sorgulayacağımız gibi bu Anayasa'yı da sorgulardık, mesela derdik ki, bu anayasa değişiklik teklifinin darbesavar olduğu söyleniyor, bu doğru mudur?

Hiçbir anayasa darbeye izin verir mi acaba? Hayır vermez, çünkü darbe yapılırken izin alınmaz. Ben 6 tane darbe gördüm, darbenin ne olduğunu bilirim. 15 Temmuz'da darbe tekniğini bilmedikleri için kötü senaryolar gerçekleşmemiştir. Yoksa bunu önleme konusunda hükümetin hiçbir etkisi yoktur.

'FETÖ'NÜN SİYASİ UZANTILARINA DOKUNAMAZLAR, ÇÜNKÜ…'

Darbeleri 'savmak' için, anayasanın darbesavar olmasından daha öncelikli olan, FETÖ'nün siyasetteki uzantılarına dokunmak değil midir?

Dokunamazlar, dokunmayacaklar. Çünkü dokundukları kişi "Ben seninle beraber değil miydim?" diyecek. Ne cevap verecek o zaman dokunan?
Unutturmaya çalışacaklar. Size daha fazlasını anlatayım. CIA eski Türkiye şefinin 2006'da Beyaz Saray'a sunduğu Türkiye raporu var. Raporda, "Türkiye'nin bu şekliyle ABD politikalarının yanında olacağından emin olamayız, ülkeyi kuranlar denetim mekanizmasını çok sıkı tutmuşlar. Hükümeti ikna ettiğimizde meclis, meclisi ikna ettiğimizde ordu, orduyu ikna ettiğmizde yargı karşımıza çıkıyor" deniyor. "Eğer ABD'nin çıkarı Türkiye'de bir federal devlet kurulmasıysa, mutlaka ve öncelikle yargıyı, orduyu, Meclis'i ve hükümeti tek elde toplayan başkanlık rejimine geçilmelidir. Tek adamı ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olacaktır" deniyor. Çünkü neden biliyor musunuz? Eğer o bir kişi ABD çıkarlarına yardım etme konusunda tereddüt ederse, bir kişi üzerine kurulmuş bir yapıyı yıkmak ABD için sorun olmaz. Sonuç olarak bu Anayasa değişiklik paketi, bir ABD projesidir. Recep Tayyip Erdoğan, il başkanı olduğu zamanda böyle bir şeyi kabul etmemişti, şimdi neden ediyor?

Kaynak: Sputnik

Arslan Bulut: Evet’ler bu projeye hizmet olacak!
10 Nis, 2017



Türkiye’nin, parlamenter demokrasi yerine, başkanlık sistemi ile yönetilmesi tartışılabilirdi! 16 Nisan’da “evet” veya “hayır” diyeceğimiz Anayasa değişikliği ise başkanlık değil, diktatörlük sistemidir. Maddeler tek tek incelenirse aklı olan herkes bu gerçeği görür!
O halde Türk Milleti’nin istikbalini, “Türk demiyorum, tek millet diyorum” diyebilen bir kişinin ellerine bırakacak bir proje neden hazırlandı?
***
Sebepler sadece bir tane değil. Fakat en önemlisini paylaşmak istiyorum.
Biliyorsunuz, AKP iktidarı, Türkiye-Suriye sınır boyunca uzanan mayınlı araziyi yasayla bir İsrail şirketine 49 yıllığına terk etmeye karar vermişti. CHP’nin başvurusu sonunda, Anayasa Mahkemesi, yasayı iptal etti. Sonradan AKP iktidarı, ABD, Suudi Arabistan, Katar ve arka planda İsrail ile birlikte Suriye’de iç savaş çıkardı. Türkiye alenen çeşitli terör gruplarının geçişine hatta eğitimine, silâhlandırılmasına destek verdi. IŞİD militanları bile Türkiye, Ürdün ve Irak üzerinden Suriye’ye girdi.
Sonuçta Suriye de tıpkı Irak ve Libya gibi paramparça edildi. Bütün bunlar, “Şam’daki Emevi Camisi’nde namaz kılacağız” denilmek suretiyle Türk halkının desteği sağlanarak yapıldı. Halk, Suriye politikasının yanlışlığını gördü ama artık çok geç kalınmıştı.. Şimdi Suriye’nin kimyasal silah kullandığını ispatlayıp müdahale gerekçesi oluşturmak için bir istihbarat operasyonu yaptılar!
Türkiye’yi yöneten siyasi kadro MHP yönetimi ile birlikte ABD, Suudi Arabistan, Katar ve İsrail’in yanında yer aldı!
***
Suriye’nin parçalanması 1982’de hazırlanan Oded Yinon Planı‘nda öngörülmüştür.
Oded Yinon tarafından Şubat 1982’de Dünya Siyonist Teşkilatı yayın organı Kıvunım‘da yayınlanan “Bin Dokuz yüz Seksenlerde İsrail Stratejisi” başlıklı makalede etnik, dini ve mezhep ayrışmalarıyla irili ufaklı parçalara ayrılmış yeni bir Orta Doğu’nun, İsrail’in varlığı için gerekli olduğu vurgusu yapılıyordu.
1996’da Neoconlar, Benjamin Netanyahu’ya sundukları Oded Yinon Planı paralelindeki “A Clean Break” adlı raporda, İsrail’in stratejik hedeflerine ulaşmasının ancak Türkiye ve Ürdün’ün yardımlarıyla gerçekleşebileceği belirtilmişti. Toplantıda planın kusursuz bir şekilde işleyebilmesi için Türkiye’de Necmettin Erbakan’ın başbakanlığındaki Refahyol Hükümeti’nin bir an önce görevden uzaklaştırılması gereği üzerinde uzlaşma sağlanmıştı.
Nitekim 28 Şubat sürecinin düğmesine basıldı ve AKP iktidarı, bu sayede doğdu!
Paul Wolfowitz, 2003’te yaptığı bir açıklamada, Suriye’de de Irak’ta olduğu gibi değişiklik olacağının sinyallerini vermişti.
***
Arap Baharı ve Suriye krizi, AKP iktidarı tarafından Türkiye’den başlatıldı.
Yinon Planı’nın iki temel ilkesi vardı:
1- Hayatta kalmak için İsrail, bölgeye hâkim olmalı ve bir dünya gücü haline gelmelidir;
2-Başarılı olmak Arap devletlerini, küçük devletlere ayırmaya bağlıdır.
Planda Lübnan ve Irak’ın nasıl bölüneceği anlatıldıktan sonra “Suriye’de kıyıda Şii-Alevi bir eyalet, Halep bölgesinde Sünni bir eyalet, Şam’da Kuzey komşusuna düşman olan bir diğer Sünni eyalet olacak” deniliyordu!
***
İşte AKP iktidarının Suriye ile ilgili bütün icraatları, başından beri Yinon Planı çerçevesinde yürümektedir. Ve asıl hedef İsrail’i Yinon Planı‘ndaki gibi büyütmektir!
Ne Türkler umurunda onların ne Kürtler!
“Evet” dediğiniz zaman, haritası da çizilen bu plana hizmet etmiş olacaksınız!

yeniçağ

CHP'li Canpolat TRT'yi yerinde tenkit etti: AKP'ye 3 bin dakika CHP'ye 194 dakika; böyle bir adaletsizlik!
06 Nisan 2017



"Bütün imkansızlıklara rağmen yaptığımız araştırmalarda yüzde 54-55 hayır gözüküyor"

CHP İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat, TRT canlı yayınında, “Sizin kurumunuzda 1-20 Mart tarihleri arasında AKP’ye 3 bin 816 dakika ayrılmış CHP’ye 194 dakika. Böyle bir adaletsizlikle seçime gidiyoruz” dedi.

Birgün'ün haberine göre, Canpolat, TRT Haber’de 'Satır Başı' isimli programa katıldı. Cemal Canpolat, medyada 'Hayır'a ambargo uygulandığına, 'Evet'in ise devletin imkânlarını kullanarak propaganda yaptığına dikkat çekti. Canpolat, “13 aydır ana muhalefet partisinin İstanbul İl Başkanıyım. İlk kez TRT’ye çıkıyorum" dedi

Canpolat şunları söyledi:

"Bütün imkansızlıklara rağmen yaptığımız araştırmalarda yüzde 54-55 hayır gözüküyor. Ama evet diyenlerin bir kısmının da hayır diyeceğini görüyoruz. Mesela bizim İstanbul’da 50 bin arkadaşımız sahada çalışıyor. Çünkü biz medyada yokuz. 13 aydır ana muhalefet partisinin İstanbul il başkanıyım. İlk kez TRT’ye çıkıyorum. Mesela sizin kurumunuzda 1-20 Mart tarihleri arasında Adalet ve Kalkınma Partisine 3 bin 816 dakika ayrılmış. Cumhuriyet Halk Partisi 194 dakika. Şimdi böyle bir adaletsizlikle seçime gidiyoruz. Sadece sizin kanalınızda değil, büyük medyada da böyle. Havuz medyasını hiç söylemiyorum. Ama burası devlet kurumudur. Herkesin vergileriyle kurulan tarafsız bir kurumdur. Tarafsız bir kurum bile böyle taraflı bir kampanya yürütüyor”
T24

Kılıçdaroğlu bir kerecik TRT'ye çıkacaktı onda da bakın başına ne geldi
8 Nisan 2017



CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, uzun zamandır canlı yayına çıkamadığı TRT Haber, TRT Türk ve TRT Radyo ortak yayınında programa çıkacaktı...

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, uzun zamandır canlı yayına çıkamadığı TRT Haber, TRT Türk ve TRT Radyo ortak yayınında programa çıkacaktı.

Kılıçdaroğlu'nun uzun süredir muhalefete yer vermediği için eleştirdiği TRT'de canlı yayını engelle karşılaştı.

19.00'da başlayacak canlı yayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Adana mitingiyle aynı ana denk gelince CHP liderinin canlı yayını başlamadı. Kılıçdaroğlu'nun yayını yaklaşık yarım saat gecikmeyle başladı.

Kılıçdaroğlu, TRT’de saat 19:00’da başlayacak olan canlı yayın için kendisine söz verilmişken Erdoğan’ın konuşmasının uzaması üzerine yayının kesilmemesi ve kendisinin yayının 19:30’a sarkmasına tepki gösterdi.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, kendisinin programının 19:30’a sarkmasını espirili dille “Program 19.00’da başlayacaktı CB’yi kesemediğiniz için yarım saat gecikti, sağlık olsun bekleriz.” diyerek eleştirdi.

Kılıçdaroğlu, TRT’nin tarafsız olmamasına da isyan etti. Erdoğan’ın Binali Yıldırım’ın yaptığı konuşmaların sürekli TRT’nin bütün kanallarında verilmesine CHP’ye ve ya muhalif olan siyasetçilerin TRT’de yer bulmamasına tepki gösterdi.

O sırada TRT Haber'in yayın akışında, "Kemal Kılıçdaroğlu özel yayın" yazarken Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşması ise dikkat çekti.
Patronlar Dünyası

Erdoğan'ın son gün sürprizi ne olacak?
08.04.2017

Referandum sürecinde kararsız AKP'li seçmeni, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın evet oylarını arttırmaya yönelik popülist hareketlere yönetti. Yeniçağ yazarı Ahmet Takan da Erdoğan'ın son gün yapacağı sürprizi okurları ile paylaştı.
Takan'ın yazısı şöyle:

Alparslan Türkeş'in mezarını ziyaret... Hemen peşinden toruna Kur'an-ı Kerim öğretirken çekilmiş fotoğrafların medyaya servisi... Sıkışıklık belli... Hedef belli... Referanduma 8 gün kala kafası hâlâ karışık olan, sorgulayan, sonucu etkileyecek önemli bir miktarda milliyetçi muhafazakâr ağırlıklı seçmen var. Sadece MHP olarak düşünmeyin. AKP içindeki kararsız seçmenler hâlâ sarayın korkulu rüyası. Doğal taban Saadet Partisi (millî görüş)seçmeni de çantada keklik olmadığını net bir şekilde gösterdi.

Bu referandumun psikolojik ve siyasi süreci önceki sandık süreçlerinden çok farklı seyrediyor. Daha öncekilerle ortak tek bir nokta var; korku imparatorluğu hâlâ etkili. Vatandaşlar üzerine yıllardır çöken bu kâbus hâlâ tam anlamıyla kırılamadı. Ancak bu kırılamayacak manasına da gelmiyor... Farklı kanallardan farklı sonuçlar veren çok sayıda ankete ulaşıyoruz. Onlardan, rakam yığınlarından bahsetmeyeceğim. Çok sağlam ve sağlam verilere dayalı referandum izlenimlerini aktaracağım. Biraz sahadan kendi çektiğim fotoğrafları da içine serpiştirerek. Sıcak haberleri paylaştıktan sonra...

Hollanda ve Almanya ile yürütülen kayıkçı kavgası sırasında Ankara kulislerinde R. Erdoğan'ın milliyetçi muhafazakâr tabanı etkilemek için "sürpriz hamleleri" olacağı çok konuşuluyordu. Olası askeri harekatlarla birlikte en çok bahsedilen de "Ayasofya'da namaz"dı. Son düzlüğe girilirken sarayın etkin danışmanlarına sordum. Referandum arifesindeki Cuma namazının Ayasofya'da kılınması planını doğruladılar. Ancak, "şimdilik iptal edildi" dediler. Nedenini ise şöyle açıkladılar; "Yapılan değerlendirmeler sonucu. Almanya ve Hollanda ile çıkan olayların 'evet'e yeterince katkı sağladığı görüldü. ABD ve Batı'nın daha fazla tepkisini çekmemek için Ayasofya'da Cuma'dan vazgeçildi.

"Yerine ne geldi?.. Türkeş'in mezarını ziyaret.. Toruna Kur'an öğretirken fotoğraflar!.. Bayat, basmakalıp söylemlerle CHP ve liderine en ağır hakaretler.. Milliyetçi muhafazakâr tabana çekilen en son numaralar!..Saray'da ve ona bağlı Genelkurmay karargahının üst yapılanmasında, referandum öncesi Sincar harekatı için ara formül arayışları devam ederken, çok önemli bir bilgiye ulaştım. R. Erdoğan'ın 16 Nisan Pazar günü yapılacak referandum arifesinde Cumartesi günü nasıl final yapacağına... Saray kaynaklarından ulaştığım bilgilere göre, Erdoğan, son düzlükte referandumu plebisit havasına çevirecek. Yani, vatandaşa "beni oylayacaksınız" mesajları ile gidecek. Cumartesi günü de tüm gün İstanbul mitingleri yapacak ve CHP ve lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu tek başına hedef tahtasına oturtarak çok ağır söylemlerle yüklenecek...

Milliyetçi muhafazakâr taban, özellikle kararsızlar, bu eski Kızılderili numaralarını yer mi?.. Yukarıda bahsettiğim sağlam anket izlenimlerinden devam edelim;
Çok şaşırabilirsiniz ama gerçek verilere dayanıyor. AKP tabanı, kendi kararlarını en çok sorgulayan kitle. R. Erdoğan, popülizmine en çok inanan ve bağlı kalmayı tercih eden bir kitle görünümünde olmalarına rağmen, çok önemli bir kısım, oluşacak konjonktür içinde kararlarını değiştirebilecek durumda gözüküyor.
CHP seçmeninin kararlılığı tam olsa da, ciddi oranda bir kitlenin yeni bir mağlubiyet endişesini taşıdığı gerçek.

MHP tabanının neredeyse tamamına yakın bölümü lider eksikliğine inanıyor. Muhafazakâr milliyetçilerin kararlarında özellikle Meral Akşener ile Saadet Partisi'nin tutumlarının etkili olacağı verilere yansıyor.
Genel anlamda; seçmenlerin içinde ciddi kararsız ve değişkenlik gösterebilecek bir oran mevcut. "Hayır" kitlesi düşüncelerini saklama yoluna giderken, "evet" kitlesi içinde de "hayır" yönüne kaymalar olabileceği ve bu oranın özellikle AKP içinde minimum yüzde 3-7 oranında gerçekleşebileceği öngörülüyor. "Özellikle dindar şehirler içinde Saadet Partisi'nin rolü diğer parti ve kişilerden çok daha belirleyici hale gelecektir" saptaması yapılıyor.

Gerçekçi anketlerin sonundaki şu yoruma da çok dikkat;

10-16 Nisan bandı çok belirleyici. Diğer seçim-referandumlarda hiç alışık olmadığımız bir durumla karşı karşıyayız. O da kararsızların azalması yerine artmasıdır.

"Bugüne kadar her sandık sürecinde anketleri bas bas bağırtan AKP iktidarı ve sözcüleri, meydanlarda, çanak TV programlarında, havuzun yazılı medyasında, neden anket ve sonuçlarından ısrar ve itina ile uzak duruyorlar?.. "Herhalde benim bile ulaşabildiğim bu gerçek verilerin çok daha alası ve fazlası onların da elindedir de ondandır" diye düşünüyorum.

Peki çare ne?..

Milliyetçi muhafazakâr taban da çok net biliyor; Türkeş'in mezarını ziyaret ve diğer fotoğrafların altında yatan numaraları...

O yüzden;

Türkiye'yi uçurumun eşiğinden kurtarmak için yoğun çaba sarf eden lider ve lider adaylarının, 16 Nisan'dan sonra korku imparatorluğunun sona erdirileceğine dair topluma kesin ve inandırıcı teminat verebilmeleri, bu uğurda çok net tavır ve duruş sergileyebilmeleri gerekiyor. Kısacası; millet, korku imparatorluğuna karşı kesin güvenceyi-teminatı gördüğü an ortada kararsız falan kalmayacak. Son 8 gün, uzun bir zaman!..
Yön Haber

Katılım arttıkça AKP çıldırıyor
08.04.2017



CHP'li Umut Oran, CHP Sivas Milletvekili Ali Akyıldız, CHP Sivas İl Başkanı Ulaş Karasu, eski İl Başkanı Ayhan Yılmaz, CHP Gençlik Kolları eski MYK Üyesi Batur Karasu ve Yüksek Ticaretliler Derneği Ankara Şube Başkanı Davut Özdemir ile birlikte Sivas’ta semt pazarında, 4 Eylül Sanayi sitesinde hayır çalışması yürüttü. Eski milletvekili Ekrem Kangal’ın kardeşi Turan Kangal’ın cenaze törenine de katılan Umut Oran daha sonra geçtiği Sivas İl Başkanlığında düzenlediği basın toplantısında şöyle konuştu:

Sözde anketlere inanmayın

Türk Milleti ezici bir çoğunlukla Türkiye’nin birliği ve bütünlüğü için “tek adam rejimine hayır” demektedir. Devletin tüm imkânlarını kendi şahsi kampanyalarına hizmet etmek için kullanan AKP’nin elinde kalan tek silah “anket manipülasyonudur”. Birkaç gündür başlatılan ve son güne kadar devam edeceğini tahmin ettiğimiz manipülasyon sürecinde ısmarlamayla hazırlatılan sözde anket sonuçları üzerinden milletimizin morali bozulmaya ve sandığa gitmesi engellenmeye çalışılacaktır.

Seçime katılım artıyor AKP çıldırıyor

Çünkü AKP, “tek adam rejiminin” milletten onay almayacağını görmüştür. Özellikle bugüne kadar sandığa gitmeyen seçmenlerin yoğun bir şekilde oy kullanmaya gideceğinin ve hayır oyu vereceğinin anlaşılması üzerine yandaş medyaya manipülasyon görevi verilmiştir. Seçime katılma oranının yükseliyor olması AKP’yi çıldırtmaktadır. Özellikle son Cumhurbaşkanlığı seçiminde sandığa gitmeyen 14 milyon seçmenin büyük bir kısmı Türkiye’nin birliği için sandığa gidecek ve tek adam rejimine hayır diyecektir. Bugün %55’lerde olan hayır oyları katılım oranı %90’ları bulduğu anda %60’lara doğru yükselecektir. Bundan hiç kimsenin şüphesi yoktur.

O halde bugünün en önemli görevi yandaş medyada yapılmaya başlanan ve yurtseverler arasında moral bozukluğu yaratarak onların sandığa gitmelerine engel olmayı amaçlayan “anket manipülasyonlarına karşı” umudu yeşertmek ve en yakınlarımızdan başlayarak en az 1 kişiyi sandığa gitmeye ikna etmektir.

Hayırda umut var

Yılgınlığa, umutsuzluğa yer yoktur. Sivas’a gelene kadar Bursa’dan Erzurum’a, KKTC’den Niğde’ye, Konya’ya kadar yaklaşık 30 ili, ilçelerini, beldelerini ve mahallelerini dolaşmış, yurttaşlarımızla birebir görüşmüş bir siyasetçi olarak söylüyorum. Konya dâhil olmak üzere, Rize dâhil olmak üzere Türkiye’nin herhangi bir yerinde “tüm kalbiyle evet” diyen kimse yoktur. Türk Milleti, “hayırdaki hayrı”, hayırda umut olduğunu görmektedir. CHP’liler, gerçek ülkücüler, Vatan Partililer, Demokrat Partililer, Anaplılar, Demokratik Sol Partililer parti rozetlerini bir tarafa bırakarak Türkiye’nin geleceği için el ele hayırları yükseltmektedir. Ve 16 Nisan’da herkes sandıklara koşacak ve milletin hayrına olan tercihi yapacaktır. Zira bu bir memleket meselesidir! Söz konusu olan vatandır.

Suriye’yi PKK destekçileri bölüyor

AKP ve ondan beslenen yandaşlar zevk ve sefa içindeki yaşamlarını korumak için savaş dahil her yolu masaya getirmişlerdir. En son Suriye konusunda “savaş çığırtkanlığı” yapılmaya başlanması Kahraman Mehmetçiğin Amerikan askerlerinin yerine ölüme gönderilmesinden başka bir şey değildir. Mehmetçiğin görevi Türk yurdunu ve Türk milletini korumaktır. Mehmetçik, emperyalizmin hizmetine sokulamaz. AKP’nin ABD’den Suriye için görev talep etmesi utançtır ve tek amacı Türkiye’nin 15 yıldır çözemediği sorunlarını savaş ve şiddet üzerinden perdelemektir. Suriye sınır boyunca kurulmaya çalışılan PKK devletine ses çıkarmayan AKP, PKK’nın en büyük destekçisi olan ülkelerle birlikte Suriye’yi bölmeye çalışmaktadır. Oysa Suriye’nin bölünmesi demek tıpkı Irak’ta olduğu gibi belli grupların otorite sahibi olması demektir. Bu gerçeği görmek istemeyen AKP, dış politikada bir kez daha hata yaparak Türkiye’nin bütünlüğünü tehlikeye atmaktadır. Türkiye olarak savaştan değil barıştan yana olmalıyız. Türkiye AKP döneminde yaptığı hatalardan artık bir ders almalı bulanık suya balıklama atlamamaktan vazgeçerek, acilen sağduyulu, ‘Yurtta Barış Dünyada Barış’ çizgisine geri dönmelidir.

Ancak ben, Türk Milletinin savaş çığırtkanlarına karşı da en büyük cevabı 16 Nisan’da 80 milyon kere “hayır” diyerek göstereceğine inanıyorum. Emin olun 16 Nisan’da Türkiye’nin bölünmesine ve tek adam rejimine hayır diyenler 17 Nisan sabahı da hayırlı bir Türkiye’nin nasıl büyüdüğünü göreceklerdir. Türkiye’nin vereceği karar da budur. Ben, Kurtuluşun şehri Sivas’ın da 1919 ruhuyla Türkiye’nin birliğinden yana tavır alıp, tek adam rejimine hayır diyeceğini adım gibi biliyorum.

Sivas, Muhsin Yazıcıoğlu’na sahip çıkacaktır

Ayrıca son olarak belirtmeliyim ki Sivas’ın Muhsin Yazıcıoğlu’na sahip çıkacağına da inanıyorum. Kendisiyle farklı siyasi görüşlerden gelsek de MHP’nin başındaki kişiden çok daha farklı ve ulusalcı tavrı olduğunu hepimiz biliyoruz. BBP’nin başındaki kişiye inat Sivas İl Başkanlığı’nın tavrı da takdire şayandır. Bu nedenle Sivas’ın Şarkışla’lı Muhsin Yazıcıoğlu’na sahip çıkarak hayırlı bir sonuç için referanduma gideceğini düşünüyorum.
Yön Haber

Bahçeli, Kayseri'de de boş meydanlara konuştu
25.03.2017



Bahçeli'nin referandum kapsamında Kayseri'de yaptığı toplantı yine rağbet görmedi. MHP'li yöneticiler, miting alanının boş kalmasını 'havanın güzel olmasına' bağladı.

Referandum kampanyası kapsamında “Evet” seferine çıkan Devlet Bahçeli, Elazığ ve Bursa’dan sonra Kayseri’de yaptığı 3. mitinginde de umduğunu bulamadı.

AKP TEŞKİLATLARININ VERDİĞİ DESTEK DE YETMEDİ

Bahçeli’nin Kayseri Cumhuriyet Meydanı’ndaki mitinginde geçmiş yıllardaki MHP mitinglerinin heyecan ve coşkusundan eser yoktu. MHP tabanının ilgi göstermediği “Evet” mitingine AKP teşkilat ve seçmenlerinin verdiği destek de meydanın dolmasına yetmedi.Miting başladığında toplanan kalabalık geçmiş yıllardaki MHP Kayseri mitinglerinin ancak 4’te biri kadardı. Meydandaki büyük boşluğu görenler “Kayserili Ülkücüler pikniğe mi gitti?” diye birbirlerine sorarken parti yöneticilerinin, katılım konusunda yaşanan hayal kırıklığını havanın güzel olmasına bağladıkları öğrenildi.

RABİA İŞARETLERİ GÖZE ÇARPTI

IMHP Kayseri il ve ilçe teşkilatı mensuplarının yanısıra meydanı dolduranların büyük bölümünün Kayserili MHP’lilerden çok Mersin, Nevşehir, Yozgat Kırşehir ve Niğde gibi çevre illerden taşınan partililer olduğu görüldü.Bir kısım AKP seçmeninin destek olmak veya merak saikiyle geldikleri mitingde Devlet Bahçeli’nin sözleriyle coşup elleriyle “Bozkurt” işareti yerine “Rabia” işareti yaparak “biz de buradayız” mesajı verdiler.Kaynak: Bahçeli, Kayseri'de boş meydanlara konuştu
YeniÇağ

Prof. Mithat Sancar: “AKP, çaresizlik duygusu yerleştirmeye çalışıyor”
11 Nis, 2017



HDP Mardin Milletvekili, Meclis Anayasa Komisyonu Üyesi Prof. Mithat Sancar, 16 Nisan referandum oylaması öncesinde oyların değiştirilebileceğine yönelik kamuoyunda oluşan kuşkuları değerlendirdi. Seçimlerde sonucu etkileyebilecek çok büyük hileler yapmanın hiç kolay olmadığını Türkiye’nin üyesi olduğu AGİT, Avrupa Konseyi gibi seçimleri yakından takip eden uluslararası kuruluşlarla da anlatan Sancar, “AKP özellikle son iki yılda, yani 7 Haziran seçimleri öncesinden başlayarak 7 Haziran ve 1 Kasım’da şimdi de referandumda bilinçli olarak bu propagandayı yayıyor. Böylece insanlara bir tür çaresizlik duygusu yerleştirmeye çalışıyor. Ne yaparsak yapalım AKP ile baş edilemeyeceği, AKP’nin alt edilemeyeceği duygusu yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. Bunun bir adım ötesi teslimiyet veya vazgeçiştir” dedi.

Sancar, “bu tür propagandanın bir diğer hedefinin AKP’yi aşırı muktedir göstermek ve her şeye gücü yeten bir yönetimmiş gibi göstermek ve sunmak olduğunu” da belirterek, “Oysa öyle değil. Hem yerellerde planlanması muhtemel hilelere müdahale mümkün, hem de uluslararası düzeyde seçim adaletinin sağlanması için çalışmalar yapılıyor. Türkiye bu evrende tek başına yaşamıyor, birçok uluslararası kuruluşun üyesi” diye konuştu.

“Herkes kendisini gönüllü bir sandık görevlisi, gönüllü bir oy bekçisi olarak görmelidir” çağrısında bulundu.
T24

Niçin ‘Hayır’ diyorum?
LEVENT GÜLTEKİN
09/04/2017

Anayasa bir toplumun temel sözleşme ve güvencesidir. Yani farklı düşünen, farklı yaşayan, farklı inanan herkesin yaşamını, özgürlüğünü, eşitliğini, haklarını garanti altına alan hukuki metindir.

Gerçekten demokrat, gerçekten bağımsız, hukuka dayalı, gerçekten özgürlükçü, eşitlikçi bir anayasamız hiç olmadı. Fakat bir gün el ele vererek hepimizin huzurunu, özgürlüğünü, haklarını teminat altına alan bir anayasa yapabileceğimize dair umudumuz hep vardı.

16 Nisan referandumuna konu olan değişiklikler, bu umudumuzu bütünüyle yok ediyor. Yani kötü olan anayasayı daha da kötü, daha da işlevsiz hale getiriyor.

Bu değişikliklere ‘Hayır’ diyorum, çünkü:

1- Yukarıda da dediğim gibi anayasalar toplumun bütün kesimlerinin özgürlüğünü, eşitliğini, insan haklarını garantiye alan hukuki metinlerdir.

Fakat yapılan değişiklikle bir toplumun hakları, özgürlüğü, yaşamı, kaderi tek bir kişiye ipotek ediliyor.

Ortak aklı yok edip ülkeyi tek bir kişinin aklına teslim ediyor.

Çocuklarımızın geleceği, ülkemizin kaderi bir kişinin insafına bırakılıyor.

O kişinin kim olduğu önemli değil.

Bir ülke bir kişinin iki dudağı arasına teslim edilemez. Böyle bir felakete razı olamayız. Olmamalıyız.

2- Yasama, yürütme, yargı tek bir kişide toplanıyor ve o kişi de partili biri oluyor.

Yani partili bir cumhurbaşkanımız oluyor.

A partisi, B partisi, C partisi hiç fark etmez. Bugün bu parti, yarın başka bir parti.

O partili cumhurbaşkanı yargı mensuplarının neredeyse tamamını atıyor.

Yani hakim ve savcıların atamasını yapan kurulun HSK’nın 12 üyesinin yarısını cumhurbaşkanı atıyor, diğer yarısını da cumhurbaşkanının Meclis’teki partisi atıyor.

Yüksek yargı kurumlarının üyelerinin yarıdan fazlasını o partili cumhurbaşkanı atıyor.

Yani yargı bir partinin arka bahçesi yapılıyor.

Hükümeti halk değil cumhurbaşkanı seçiyor. Çünkü bakanları Meclis dışından atayarak hükümet kuruyor.

Partili cumhurbaşkanı genelkurmay başkanını atıyor.

Partili cumhurbaşkanı YÖK üyelerini, üniversite rektörlerini atıyor.

Valileri, kaymakamları atıyor.

Yani devlet parti devletine dönüşüyor.

Ülkemiz bir partinin mensubu olanların borusunun öttüğü bir ülkeye dönüşüyor.

Yani haklının, liyakati olanın değil, o partiye yakın olanın, o parti mensubunun el üstünde tutulduğu bir ülke…

Parti devleti demek, ildeki parti il başkanının tek yetkili olması demek.

Dünyada bu şekilde yönetilip de huzur bulmuş, iflah olmuş, refaha kavuşmuş tek bir ülke yok.

Parti devleti denildiğinde aklımıza ilk gelen ülkelerin başında Irak ve Suriye var.

3- Yeni değişiklikle cumhurbaşkanına Meclis’i bütünüyle devre dışı bırakıp kararnameyle ülkeyi yönetme yetkisi veriliyor.

Yani bütün kaderimiz cumhurbaşkanının iki dudağı arasına teslim ediliyor.

Cumhurbaşkanı kararnamelerle Meclis’e, yargıya… kimseye danışmadan hepimizi ilgilendiren hayati kararlar alabiliyor.

Mesela olağanüstü hal ilan edebiliyor. Savaş kararı alabiliyor.

Hepimizin, ülkemizin geleceğiyle ilgili, tek başına kararlar alıp kimseye hesap vermeden uygulayabiliyor.

İnsanız, kasten olmasa da hepimiz hata yaparız.

Cumhurbaşkanı bir kararnameyle ülkemizin geleceğini tehlikeye atacak türden hatalı, yanlış bir karar aldığında onu engelleyecek tek bir merci, kurum, yasa yok.

Böyle bir yetkiyi bir aile büyüğümüz cumhurbaşkanı olsa bile veremeyiz.

Yani bu değişiklikle bir insanın anne babasına veyahut evladına bile vermeyeceği türde yetkiler cumhurbaşkanına veriliyor.

Bu korkunç bir durum.

4- Cumhurbaşkanına yaptığı yanlışlardan, hatalardan dolayı ceza verilemiyor.

Verilemiyor çünkü yeni anayasada bu imkansız hale getirilmiş. Cumhurbaşkanı bir hata yaptığında, bir yanlış yaptığında, “Sayın cumhurbaşkanı bu işi niçin böyle yaptınız?” sorusu bile yöneltilemiyor.

Cumhurbaşkanına, yaptığı hatanın sorulmasını teklif etmek için Meclis’in yarısının oyuna ihtiyaç var. O teklifin kabul edilmesi için de üçte ikisinin yani 400 vekilin oyuna ihtiyaç var.

Vekilleri cumhurbaşkanının seçtiği düşünülürse…

Diyelim vekiller toplandı ve yargıya havale ettiler. Bu arada cumhurbaşkanının Meclis’i feshetme yani yenileme yetkisi var. Eğer yenilemez, kendisinin yargıya havale edilmesine razı olursa yargı mensuplarının çoğunluğunu o cumhurbaşkanı atadığı için yargılanması, ceza alması yine imkansız.

Hesap sorabilecek tek bir merci yokken bütün yetkileri, gücü tek bir kişiye vermek… bir ülkenin intihar etmesi demektir.

‘Evet’ diyenler tek bir kişinin huzuru için ‘Evet’ demiş olacak

Demem o ki ülkemizi, çocuklarımızın geleceğini, 80 milyonun kaderini tek bir kişinin iki dudağı arasına teslim edemeyiz.

Evet, iyi bir anayasamız yoktu. Fakat bu değişikliğe ‘Evet’ dersek daha kötüye gidiyoruz ve iyi bir anayasa yapma umudunu bütünüyle yok ediyoruz.

‘Hayır’ diyorum çünkü farklı düşünen, farklı yaşayan her kesimden insanla ele ele verip yeni, özgür, demokrat bir anaysa yapabiliriz.

Bir kişinin değil, ortak aklın etkin olduğu, yargının bağımsızlığının teminat altına alındığı, birbirini denetleyen, dengeleyen kuvvetler ayrılığının sağlandığı bir anayasa yapma umudumu korumak için ‘Hayır’ diyorum.

Parti devletlerinde, yani bağımsız yargının olmadığı, bütün yetkinin partili bir başkanda toplandığı ülkelerde ekonomi çöküyor. Dünyada pek çok örnek var.

Yoksulluk sınırında yaşayan 45 milyon insanımızın daha da yoksullaşmaması için ‘Hayır’ diyorum.

Yıllardır uygulanan çeşitli keyfi yasaklarla mutsuz, huzursuz edilen milyonları düşünerek, kimse mutsuz olmasın diye ‘Hayır’ diyorum.

Tek bir kişinin değil, farklı düşünen, yaşayan, inanan herkesin huzuru, ağız tadı, insan gibi yaşaması için ‘Hayır’ diyorum.

‘Evet’ diyenler tek bir kişinin huzuru için ‘Evet’ demiş olacaklar.

‘Hayır’ diyenlerse o bir kişi dahil 80 milyonun huzuru, mutluluğu için ‘Hayır’ demiş olacak. Ben de bunun için ‘Hayır’ diyorum.

Özellikle AK Partililere sesleniyorum: Ülkemizi, çocuklarımızın geleceğini tek bir kişinin iki dudağı arasına vererek hepimizi felakete sürüklemeyin.

Sürüklemeyin ki hepimizin huzur içinde, ağız tadıyla yaşayabileceği bir anayasa yapma umudumuzu koruyalım.
Diken

‘Hayır’dan emin olan CHP’li İnce oran verdi: Yüzde 58-60 aralığında çıkacak
12/04/2017



Bilecik’te düzenlenen referandum mitinginde konuşan Muharrem , ‘Hayır’ çıkacağından hiç kuşkusu olmadığını belirterek, “Referandumda sona yaklaşıyoruz. Mitinglerim 90’a yaklaştı. 50’ye yakın vilayete gittim. ‘Hayır’ çıkacağından hiç kuşkum yok. Hayırlı olacak bu. Hayırlısıyla yüzde 58-60 aralığında ‘Hayır’ çıkacağını düşünüyorum. 7 Haziran olayına hazır olsun AKP diyorum, öyle hissediyorum” dedi.
Diken

Korkunun rakamları: 101 bin 614 ve 8 bin 800
Yalçın Doğan
13 Nisan 2017



Plakası “60 TC 869”, Tokat Sulusaray ilçesine ait resmi araba, resmi çünkü plaka “siyah” renkte.

Resmi arabanın arkasında koskoca bir yazı:

“Sulusaray’ın tavrı net, Kararı tabii ki, Evet”.

Resmi araç üzerinde, kamuya ait araç üzerinde seçim propagandası yapılıyor. Ve buna Sulusaray Kaymakamı izin veriyor.

Yurttaşlar Tokat İl Seçim Kuruluna şikâyet ediyor, ııhhh, İl Seçim Kurulu’ndan hiç bir yanıt yok, araba bildiğiniz gibi, üstündeki propaganda afişi ile gezip duruyor.

----

Plakası “27 PB 606”, Gaziantep Büyükşehir Belediyesine ait resmi araba, resmi çünkü plaka “siyah” renkte.

Arabanın üstünde koca bir afiş:

“Cesur Millet, Güçlü Devlet, Milyonlarca Evet”.

Kamuya ait araç üzerinde seçim propagandası yapılıyor, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından.

Yurttaşlar Gaziantep İl Seçim Kuruluna şikayet ediyor, ııhhhh, İl Seçim Kurulundan hiç bir yanıt yok, araba bildiğiniz gibi, üstündeki propaganda afişi ile gezip duruyor.

----

Plakası “27 ADK 14”, Gaziantep Büyükşehir Belediyesine ait resmi araba, resmi çünkü plaka “siyah” renkte.

Arabanın üzerinde koca bir afiş:

“Birlik İçin, Huzur İçin Evet”.

Kamuya ait araç üzerinde seçim propagandası yapılıyor. Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından.

Yurttaşlar Gaziantep İl Seçim Kuruluna şikayet ediyor, ııhhh, İl Seçim Kurulundan hiç bir yanıt yok, araba bildiğiniz gibi, üstündeki propaganda afişi ile gezip duruyor.

298 sayılı yasa madde 61

Seçimleri ve seçmen kütüklerini düzenleyen 298 sayılı yasanın 61. maddesi şöyle:

“... Seçimlerin başlangıç tarihinden oy verme gününe kadar şehir içi veya dışında, toplu taşıma araçlarıyla kamu hizmetlerinde kullanılan hava, kara, deniz ve raylı sistem taşıtlarında reklam yerleri ve araçlarında siyasi propaganda içeren yayınlar yapılamaz. Yolcuların inip bindiği kapalı alanlarda da, bu hüküm uygulanır”.

Yasa böyle diyor.

Aynı yasanın 133. maddesi:

“... Bu kanundaki yasaklara uymayanlar hakkında Kabahatler Kanununun 32. maddesi uygulanır”.

O yasanın, 32. maddesine bakalım:

“... Yasaklara uymayanlar hakkında üç aydan altı aya kadar hapis cezası ve üç bin liraya kadar para cezası uygulanır”.

1-Yasa açıkça çiğneniyor ama, ceza filan yok. Kimin umurunda yasaklar ve yasalar?

2-Ama, bundan daha önemli olan şu:

Bu nasıl bir referandum ki, bütün kamu araçları evet için çalışıyor.

AKP açıkça yasaları ihlal ediyor.

Ve tek bir il ya da ilçe seçim kurulu yasaların çiğnenmesine karşı çıkamıyor, ilgili yasa maddelerini işletemiyor.

Referandumun oluş biçimi, kazayla evet çıkarsa, referandum sonrasındaki rejimin habercisi.

İzmir Müftülüğü

Sadece araç kullanmak mı, “HAYIR”, başka örnekler de var. Örneğin, İzmir Müftülüğünün Erdoğan’ın yapacağı miting için çalışanlarına gönderdiği mesaj. Müftülük personeline telefonla gönderilen mesaj şöyle:

“Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan 9 Nisan pazar günü İzmir’i ziyaret edeceklerdir.Bu nedenle tüm personelimizin ilgili toplantıya katılmalarını zorunludur.

Lakin çok önemli işi olanların 06.04.2017mesai bitimine kadar Müftülüğü arayarak bilgi vermeleri gerekmektedir.

Konuyla ilgili bilgilendirme mesajları gönderilecek olup, gereğini rica ederim.

ÖNEMLİ-09.04.2017 tarihli İzmir’deki toplantıya eşinizi ve cemaatinizi de dahil edebilsiniz. Bunun için yarın saat 12.00’a kadar kaç kişiyle katılacağınızı ivedilikle Müftülüğe bildirmenizi rica ederim”.

Bu mesajı yorumlamaya gerek var mı?

Açıkça suç.

Ve çalışanları katılmaya zorlama.

Ne diyor, “katılmak zorunludur” diyor.

Bunlar bir kaç örnek. Bunların dışında Türkiye’nin pek çok yerinde benzer yasa ihlalleri, aykırılıklar, zorlamalar, mitingilere zorla adam götürmeler, mitinge katılmaya teşvik için para vermeler çatır çatır işliyor.

Ve hiç bir yargıcın, savcının, il ya da ilçe seçim kurullarının çıtı çıkmıyor.

En yüksek makamdan itiraf

Aslında bu zorlamaların, bu yasa çiğnemelerin altında çok başka bir korku yatıyor.

CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu tarafından verilen bir soru önergesine Gümrük ve Tekel Bakanı yanıt veriyor:

“2016 yılında 101 bin 614 esnaf ve sanatkar işletmesini kapatmıştır.

Benzer biçimde 8 bin 800 kahvehane, kıraathane ve çay ocağı da 2016 yılında kapanmıştır”.

Sağda, solda çıkan bir haber ya da kulis ya da dedikodu filan değil, bir Bakanın yazılı soruya verdiği yazılı, resmi yanıt.

Korkunç rakamlar.

Normal bir medya düzeninde göz kırpmadan manşet atılacak haber.

101 bin 614 ve 8 bin 800 esnaf, aileleriyle birlikte üç yüz, dört yüz bin kişi, yanlarında çalışanları ve onların aileleriyle birlikte belki de bir milyona yakın insan ekmek bekliyor, binlerce insan İŞSİZ kalıyor.

İşte, korkunun rakamları.

Devletin tüm imkânları onun için böyle seferber olmuş durumda.

Bu rakamlar, bu gerçek karşısında AKP’de ateş yüksek, evet çıkması çok zor.
T24

CHP’li Barış Yarkadaş, Adil Gür’le ilgili ikinci bir açıklama daha yaptı
14 Nis, 2017



CHP’li Barış Yarkadaş, Adil Gür’le ilgili ikinci bir açıklama daha yaptı.
Chp İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş, ikinci açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
ADİL GÜR, kamuoyu araştırmacısı değil “KAMUOYU OLUŞTURMACISI”dır. Gür, Başbakan Binali Yıldırım’ın isteği üzerine, tam üç aydır İzmir’e
kamp kurmuş ve AKP-SARAY-EVET için PR çalışması yapmıştır.
Kamuoyu araştırması yapmak yerine, EVET lehine kamuoyu oluşturmak için görev üstlenen Gür, AKP’lilerle Pelit Pastanesi’nde yaptığı görüşmenin detaylarını açıklamak zorundadır. Adil Gür, hangi anlaşmayı yaptığını açıklamak zorundadır.

Bu son açıklama, Gür’ün görevinin bir parçasıdır. Görevi referandum gecesi de A HABER ve ATV’de devam edecektir.

Bu yüzden Adil Gür’ün yaptığı hiçbir açıklama ciddiye alınmamalıdır. CHP’li başkanlara telefonda “EVET 45, HAYIR 55” diyen Gür, Evet’in yüzde 60’a çıktığını uydurmaktadır. Gür, AKP ve AKP’nin yönettiği kurumlarla olan ticari ilişkilerinin dökümünü internet sitesinde yayınlamak zorundadır.

Halkımız, bu yalanın maskesini pazar günü sandığa gidip HAYIR oyu vererek düşürecektir. Halkımız rahat olsun…[

Adil Gür hakkında flaş iddia: AKP’den para aldı

CHP Parti Meclisi (PM) üyesi Ali Öztunç, “Adil Gür’ün AKP’den para alıp anket yayınladığını” iddia etti. Öztunç, Twitter adresinden şunları yazdı:
Anketlerle hayırcıları yıldırma operasyonu yapılıyor. Paraya satılan anketçilere 16 Nisan’da hayır tokatını vuracağız.

ilk Kurşun

A&G'nin 'Evet'i yüzde 60 gösteren anketine AKAM'dan tepki: Saçmalık!
14 Nisan 2017



"Tüm sağ oyları birleştirsek yine yüzde 60 etmiyor"

Adil Gür’ün sahibi olduğu A&G araştırmanın son referandum anketine göre ‘evet’i yüzde 60,8 'hayır’ı ise yüzde 39,2 oranında. Avrasya Kamuoyu Araştırmaları Merkezi'nin (AKAM) Başkanı Kemal Özkiraz A&G’nin anketine sert sözlerle tepki gösterdi.

BirGün’e konuşan Özkiraz, yüzde 60 'Evet' rakamının saçmalık olarak niteledi. Özkiraz, "Tüm sağ oyları birleştirsek yine yüzde 60 etmiyor, Meral Akşener'ler nerde, Saadet Partisi nerde, olacak iş değil" dedi. Özkiraz referandumla ilgili tahminini de yüzde 57 'Hayır' olarak açıkladı.
T24

Alparslan Türkeş'in eşi referandum kararını açıkladı
14.04.2017



Alparslan Türkeş'in eşi Seval Türkeş referandum kararını açıkladı. Alparslan Türkeş'in eşi Seval Türkeş katıldığı bir televizyon programında konuştu.

Hürriyet'te yer alan habere göre, Türkeş, 16 Nisan'da yapılacak referandum hakkında şunları söyledi:

''Türkeş yaşasaydı böyle bir tabloya MHP de, Türkeş de girmezdi. Bu yüzden 'Hayır' diyorum."
BirGün
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Cmt Nis 15, 2017 12:06 am tarihinde değiştirildi, toplam 7 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Çrş Nis 12, 2017 10:30 pm    Mesaj konusu: ‘Hayır’ diyorum çünkü… Alıntıyla Cevap Gönder

‘Hayır’ diyorum çünkü…
LEVENT GÜLTEKİN
11/04/2017

Bu ülke hepimizin.

Bu topraklarda hep birlikte yaşıyoruz.

Hepimizin emeği, alın teri, duası, eserleri, gülüşleri, selamı, sevgisiyle… burada, Türkiye’de bir hayat deveran ediyor.

Devlet, tam da bu hayatın pürüzsüz, problemsiz ve giderek daha iyi, daha doğru, daha güzel sürmesi için vardır.

Bu ülkede, bu devlette hepimizin katkısı vardır.

Bin yıldır burada yaşıyoruz.

Bin yıl boyunca burada yaşamış herkesin ama herkesin…

Malazgirt’ten, Çanakkale’ye, İstanbul’un fethinden Büyük Taarruz’a tüm şehitlerimizin bu ülkede, bu devlette emeği, hakkı vardır.

Tarlayı sürenin, türkü yakanın, madencilerin, doktorların, çocukların, annelerin… Herkesin, hepimizin burada emeği var, hakkı var.

Bilim insanlarının, sanatçıların, yazarların, öğretmenlerin… bu hayatta bir yeri, bu ülkede bir emeği var.

Şu inançtan, bu mezhepten, falan meşrepten, filan yöreden… kim varsa, hepimiz bu toprağın çocuklarıyız.

Bu memleket bizim, bu hayat hepimizin.

Şimdi…

Devlet, millet, memleket… Meclisiyle, yargısıyla, eğitimiyle, ekonomisiyle… her şeyiyle bir kişiye verilsin mi?

16 Nisan’da bunu oylayacağız.

Bir kişiye Malatya kayısısı verirsin, Hereke halısı, Denizli horozu verirsin…

Bir kişiye böbreğini verirsin, kalbini verirsin, saçından bir tutam kesip verirsin, öpücük verirsin…

Bir kişiye mal mülk, makam mevki de verirsin…

Arsa, tarla, arazi verirsin…

Fakat devleti, ülkeyi bir kişiye vermek ne demek?

Bin yıldır bu topraklarda yaşamış herkesin emeğiyle, katkısıyla şekillenmiş bir ülkeyi, devleti bir tek kişiye vermek, olacak iş mi?

Bunun akılla, mantıkla, vicdanla… herhangi bir insani ölçüyle izahı mümkün müdür?

Anayasamız eksiktir, yanlıştır, kötüdür, bozuktur. Doğru.

Yıllardır iyi bir anayasa istiyoruz, o da doğru.

İyi anayasa nedir?

Toplumun tüm kesimlerini içine alan, kimseyi dışarıda bırakmayan bir mutabakat metnidir.

Barışı, özgürlüğü, uzlaşmayı, güveni, güvenliği… temin eden metindir.

“Anayasanın değişmesi gerekiyor madem, öyleyse her şeyi tek adama devredelim” demek… Kötüden betere gitmektir.

O adamı, o insanı sevmek, sevmemek meselesi değil…

Bin yıllık emeği, milyonlarca insanın emeğini, bir kişiye vermek, haksızlıktan öte çılgınlıktır.

Bunu akıl kabul etmez.

Bunu vicdan kabul etmez.

Bu yolla ne barışa, ne özgürlüğe, ne huzura varabiliriz.

Devlet, her şeyden önce ve aslında tamamiyle ‘akıl’ demektir.

Devlet aklını kaybederse, ülke de bereketini kaybeder, millet huzurunu kaybeder.

16 Nisan referandumunun Meclis’ten geçerek önümüze gelmesi, devletin aklında bir sorun olduğunun apaçık kanıtıdır.

Bize sorulan sorular şunlar:

“Ortak aklı kaldıralım mı?”

“Dengeyi yok edelim mi?”

“Kuvvetler ayrılığına son verelim mi?”

“Uzlaşma, barış, istişare, liyakat, adalet… ortadan kalksın mı?”

“Adalet tek bir kişinin insafına terk edilsin mi?”

“Parti devletine dönüşsün mü?”

“Çalışanın, alın teri dökenin, hak edenin değil o parti mensuplarının el üstünde tutulduğu bir ülke olsun mu?”

Bu sorulara “Evet” dememiz için…

Anayasaya aykırı şekilde, yani suç işleyerek propaganda yapılıyor.

Bize sorulan sorulardan biri de şu: “Bu işlediğimiz suçlar, suç olmaktan çıksın mı?”

Ben “Hayır” diyorum.

“Siz, biz, hepimiz bir olalım, eşit olalım” diyorum.

Türkiye bir şirket değil ki yüzde 51 alan söz sahibi olsun.

Burada yalnızca para, kâr, çıkar peşinde koşan…

Devleti birbirinin elinden kapmaya çalışan insanlar olarak yaşayamayız.

‘Millet’ hayatı, toplum hayatı böyle bir şey değildir.

‘Vatan’ bir ticarethane değil.

Türkiye bizim yuvamız.

Hepimizi ilgilendiren bir konuda, olası en geniş tabanlı mutabakata varılması gerekir.

Bir gram, bir milim farkla sağlanan üstünlük, buraya huzur getirmez.

Uzlaşıya, dostluğa, el ele vermeye ihtiyacımız var.

Sorunlarımızın üstesinden ortak akılla gelebiliriz.

Bunun için “Toplumu örtülü ve açık şekilde bölmeyi bırakın” diyorum.

“Bu ülkede, bu devlette herkesin hakkı var, herkese ihtiyaç var, bunu yok saymayın” diyorum.

Eğer insanlarımız ‘Evet’ derse, bu, milletin son sözü olacak.

Çünkü bir daha topluma kimse bir şey sormayacak.

‘Hayır’ dersek, bir umut, Türkiye’yi yaşatma, bu toprakta ağız tadıyla yaşama umudumuz canlı kalacak.

Bu mesele siyaset, parti meselesi değil, ülke meselesi.

Hepimizin huzuru, ağız tadı, çocuklarımızın geleceği meselesi.

Parti çıkarı için veyahut farklı hesaplarla karar veremeyiz.

Ağız tadıyla barış içinde yaşayacağımız bir ülkemiz olmadıktan sonra diğer kazançların ne önemi kalır ki?

Haydi, el ele verelim ‘Hayır’ diyerek ülkemizi hep birlikte herkes için yaşanabilir bir ülke yapma fırsatını yaratalım.

Hepimiz için en iyisini en doğrusunu yapabiliriz.

Şehitlerin mirası, bilgelerin hatırı, annelerin emeği, çocukların istikbali… için ben ‘Hayır’ diyorum.

‘Hayır.’

Son kararım.

Kaynak:Diken

Hüda Kaya, TRT’de konuştu: “Ne kadar vicdanlıysak, o kadar insanız”
13 Nisan 2017



HDP İstanbul Milletvekili Hüda Kaya, referanduma günler kala TRT’de propaganda konuşması yaptı. Kaya, 16 Nisan’da ‘hayır’ oyu verme çağrısı yaparken “Ne kadar vicdanlıysak, o kadar insanız” dedi.

Kaya’nın konuşması şöyle:

Bir kadın olarak, 28 Şubat’ta cezaevinde fotoğraf çekilirken bile başörtümü çıkarmamı dayatanlarla, Ak Parti iktidarında, yatak odama müsait olmadığım bilindiği halde saldıranlarla, kelepçeleyerek beni taciz edenler arasında ki zihniyet farkı nedir?

Dünün 28 Şubat darbecileri, halkın vicdanında, mağlup ve mahkûm oldular. Şimdi başkalarına 28 Şubat’ı misliyle yaşatanların Hakkın karşısında, tarih ve vicdan karşısında, yerleri nasıl olacak?

Bakın bir referandum sürecindeyiz. Siyasi eleştirilerimizi yaptık diye dokunulmazlıklarımız kaldırıldı ve partimizin Eş Genel Başkanları ve milletvekillerimiz aylardır hapislerde.

Diğer liderler, milletin, bizlerin hakkıyla, meydan meydan mitinglerini yaparken, milyonlarca insanın iradesi olan siyasetçilerimizin, zindanlarda olması bile, başlı başına bir eşitsizlik ve haksızlıktır.

Hangi düşünce ve partiden olursa olsun vicdanı olan insanlarımızın bu yanlışlara hayır diyeceklerini biliyoruz.

Değerli kardeşlerim!

Sayın Cumhurbaşkanı “Belediye başkanlığım elimden alındı, hapis yattım” diyor.

Bugün bir değil, on değil, 80’den fazla belediye başkanı cezaevinde. Seçilmiş 85 belediye başkanının yerine kayyum atandı. Başörtüsü mücadelesi verenlerden biri olan ve Türkiye’nin seçilmiş ilk başörtülü belediye başkanı bile, 2 yıldır hapiste ve yerine kayyum atandı.

Hani, atanmışların değil seçilmişlerin Türkiye’si olacaktık?

Bugün milyonlarca kadın, başörtülü veya başörtüsüz, içeride veya dışarıda zulümlerden, şiddetten, tacizlerden, adaletsizliklerden, haksızlıklardan dolayı nefes alamaz durumdayken, sadece ‘benim başörtülü bacım’ diye bu ülkenin kadınları ayrıştırılıyor.

Bugün kadınların, yıllar süren mücadesiyle, bedeller ödeyerek elde ettikleri bütün kazanımlar, gasp ve istismar ediliyor.

Değerli kardeşlerim!

‘Eski Türkiye’de devlet köyleri yakıp yıktı’ diyordu bugünkü yöneticiler.

‘Yeni Türkiye’de, tank ve topla yerle bir edilen şehirler, ilçeler. Evinden, yurdundan edilen, on binlerce aile. İşsiz bırakılan binlerce akademisyen, gazeteci, kamu emekçileri ve nicelerinin durumu, adalet ve vicdan ile izah edilemiyor.

Bu ülkenin acı hatıralarla dolu cezaevlerinde, OHAL sürecinde yaşananları da halkımıza anlatmıyorlar. Ülkenin barışı ve huzuru için, 50 günü aşkındır açlık grevi devam ediyor. Hiçbir referandum, hiçbir seçim, tek bir mahpusun canından önemli değildir. Bu görmezlik ve duyarsızlık kabul edilemez.

Hepimiz görüyoruz ki, insanlarımız bugün doğru, güzel ve iyi olan ne varsa kaybetmekle karşı karşıyadır.

Ülkemizin esas sorunu tekçi ve merkeziyetçi yönetim iken, yaşadığımız krizlerin aşılması için, yönetim ve yetkilerin paylaşılması ve yerelleşmesi gerekiyorken, atanmışların değil seçilmişlerin daha da güçlendirilmesi gerekiyorken; tüm gücün, yetkinin, yönetimin, yargının, ‘tek el’de toplanması, bizleri toplumsal barışa ve huzura nasıl kavuşturabilir?

Bir tek kişinin kararları ile ülke yönetilemez. Bir tek kişi hem cumhurbaşkanı, hem başbakan, hem başkomutan, hem baş yargıç olamaz.

Değerli kardeşlerim,

Hakk için de, halk için de, ‘adalet’ hiçbir zaman, saraylardan çıkmamıştır, çıkamaz.

Evi, halktan ayrı olan, Hak’tan da ayrılmıştır.

Adı ne olursa olsun saraylar birdir ve saraylardan adalet beklenemez.

Hem saraydan, saltanattan ve şatafattan, hem de Hak’tan ve halktan yana olunamaz.

Gelin! Yüzümüzü saraylara ve saltanata değil, hakka, adalete, vicdana ve kardeşliğe çevirelim. Hayır diyelim.

Bizler, ne kadar vicdanlıysak, adalete, ne kadar sahip çıkarsak, o kadar insanız.

Hakkı ayakta tutmak, bugün “kan dökülmesin, tabutlar gelmesin, gençler ölmesin” demektir.

İnsani ve vicdani olana yakışan, öldürerek, sürerek, hapsederek, aç bırakarak değil, yaşatarak, konuşarak helalleşmektir.

Hakk olan ‘Ölüm değil çözüm’ demektir.

Gelin! Hakkı müdafaa edelim ve ölümü değil, yaşatmayı kutsayalım.

Gelin! Hep birlikte tekçilik söylemlerine karşı, tekliğin, sadece Yaradan’ın hakkı olduğunu teslim edelim.

Bazıları, hiç kimse düşünmesin, aklını kullanmasın ve tek bir kişi, herkesin yerine karar versin, istiyorlar.

Kur'an’da Şûra suresi var. ‘Şûra’ konsey, kurul, meclis demektir. Allah, kendi seçtiği elçilere bile etrafındakilere danışmasını, Şura’dan ortak karar almasını emretmiştir.

Ne kadar çok sesli, özgür, adaletli bir toplum olursak, o kadar Allah’ın istediği bir topluluk olabiliriz.

Bütün insanlarımızın, mazlum, yoksul ve garibanlarımızın, gençlerimizin, kadınlarımızın ve çocuklarımızın şiddete, nefrete, savaşlara kurban edilmediği bir gelecek için, HAYIR diyelim.

Mutlaka ama mutlaka sandığa gidip, insani sorumluluğumuzu yerine getirelim.

Hayır diyelim ve hepimiz kazanalım. Sandıklara ve hayırlarımıza sahip çıkalım.

Hayırla kalın. Hak’la kalın.
T24

Akşener: 3 kişi görevlendirilmiş, beni vuracaklarmış; gelsinler görsünler!
12 Nisan 2017



"Bir kere ‘evet’ derseniz bir daha bu ülkede seçimler sadece tiyatro olur"

MHP Genel Başkan adaylarından Meral Akşener, “Emekli bir hakim arkadaş aradı. Dedi ki '3 kişi görevlendirilmiş sizi vuracaklarmış. ’Ben de güldüm, ‘Gelsinler görsünler' dedim. Sonra başka bir arkadaş aradı, üst düzey bir bürokrat emekli. O da dedi ki 'Sizle ilgili bir kağıt yayınlanacak FETÖ terör örgütüyle 17-25 Aralık 2013'te bir konuşma metnini oraya yazmışlar.' Ona da güldüm. Yayınlamayan namerttir. Ama iftira eden, korkutmaya çalışan, hakaret eden de elinde belge bilgisi olmadan hakaret eden de şerefsizdir, namussuzdur, ahlaksızdır” dedi.

Meral Akşener, Isparta’da referandum çalışması yaptı. Aysan Düğün Salonu’nda yapılan ‘Milli iradeye saygı’ konulu toplantı kalabalık salona sığmayınca, açık havada yapıldı. Akşener konuşma yapacağı platforma "Başbakan Meral" sloganlarıyla çıktı.

"Çok engelle karşılaştık"

Kentte yapacağı açık hava toplantısının Merkez İlçe Seçim Kurulu tarafından reddedildiğini, buna yapılan itirazın da Yüksek Seçim Kurulu’nda reddedildiğini hatırlatan Meral Akşener, "Buraya gelirken çok engelle karşılaştık. Ben uzun yıllar siyaset yapan biriyim. Hayvan pazarında konuşmalar istenmişti ama Isparta bütün engelleri yıktı, aştı, geçti ve hakkı hakka, hakkı haklıya teslim etti" dedi.

"Allah’ın sopası yok görüyorsunuz"

16 Nisan’da yapılacak anayasa referandumuna değinen Meral Akşener, "Bir anayasa oylaması yapılacak. 70 yıl önce bıraktığımız partili cumhurbaşkanlığını bugün 70 yıl sonra, o yıllarca tek parti rejimi diye diye gelenlerin Allah’ın sopası yok görüyorsunuz, meğer temel özlemleri milli şef olmakmış. O zaman bu kadar yıldır rahmetli İnönü’ye niye sövüp durdunuz Madem özleminiz İnönü olmaktı, niçin saygı göstermediniz Sayın cumhurbaşkanı, hapishaneye giderken yanınızda kimler vardı hatırlıyor musunuz Siz hapishaneye gittiğiniz için başka bir siyasi partide olup sizin lehinize o günün şartlarında beyanat verip hakaretten, suçluyu korumaktan tazminat ödeyenleri hatırlıyor musunuz Siz bir başka partinin belediye başkanıydınız. Bizler başka bir partinin milletvekilleriydik. Ama sizin adınıza biz mücadele verdik. Ve döndük bugün Isparta’da, Türkiye’de vefanın sadece İstanbul’da bir semt adı olduğunu hep beraber tecrübe ettik" diye konuştu.

"3 kişi görevlendirilmiş, sizi vuracaklarmış"

Dün yaşadığı bir olayı paylaşan Meral Akşener, şöyle dedi:

"Sabah emekli bir hakim arkadaş aradı. Dedi ki ‘3 kişi görevlendirilmiş sizi vuracaklarmış.’ Ben de güldüm ‘gelsinler görsünler’ dedim. Sonra başka bir arkadaş aradı, üst düzey bir bürokrat, emekli. O da dedi ki ‘sizle ilgili bir kağıt yayınlanacak FETÖ terör örgütüyle 17-25 Aralık 2013’te bir konuşma metnini oraya yazmışlar.’ Ona da güldüm. Yayınlamayan namerttir. Ama iftira eden, korkutmaya çalışan, hakaret eden de elinde belge bilgisi olmadan hakaret eden de şerefsizdir, namussuzdur, ahlaksızdır. Öğleden sonra bir cenazeye gittim orada da bir üst düzey bürokrat yanıma yaklaştı. ‘Yeni bir bilgi aldım bir dosya hazırlanmış Balgat çok gayret ediyormuş fakat tutuklanıp tutuklanmama konusunun ne getirip ne götürdüğü hesaplanmakta o konuda bir karar verilemediği için henüz belli değil’, ben de dedim ki ‘benim çantam hazır.’ Onlardan korkan onlar gibi olsun. Onlara seslenmek isterim. Ey muktedirler ben bir fakir gariban kadın olarak sizden korkmuyorum da siz adam olarak, erkek olarak benden korkmaya utanmıyor musunuz Niçin belden aşağı vurursunuz."

"Seçimler sadece tiyatro olur"

16 Nisan’daki referandumda sandıktan ‘evet’ çıkması halinde bir daha ‘hayır’ deme lüksü olmayacağını vurgulayan Akşener, şöyle devam etti:

"Samimiyetle söylüyorum bir kere ‘evet’ derseniz bir daha bu ülkede seçimler sadece tiyatro olur tiyatro. Onun için hepimiz, hepiniz inşallah çocuklarımız için, evlatlarımız için, genç erkeklerimiz için, ülkemiz için ‘hayır’ diyeceğiz. Kürdistan kurulmasın diye, eyaletlere bölünmesin diye, Suriye’deki YPG ve PYD’nin ha buraya yazıyorum 17 Nisan’dan itibaren eğer hayır çıkmasın net bir şekilde söylüyorum Rusya’nın talebiyle ABD’nin talebiyle PYD ve YPG ile Cenevre’de masaya otururlar. Suriye’dekini tanırlar. Barzani’yi zaten tanıdılar. Kala kala Türkiye’nin Güneydoğusu kalır ki onu da hayli hayli verirler. Dolayısıyla böyle bir anayasaya aziz Türk milleti kadınıyla erkeğiyle ‘hayır’ diyecek. Kendimiz için ‘hayır’ diyeceğiz."

"Sen beni kandırdın diyecek"

16 Nisan’da ‘hayır’ çıkması durumunda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli arasında kandırıkçılık kavgasıyla karşı karşıya kalınacağını savunan Akşener, "Diyecek ki ‘sen beni kandırdın’ o da diyecek ki ‘sen beni kandırdın.’ Çünkü bunların hepsi kandırılarak geliyor, sayın Bahçeli’yi biz partiden atılan, kendisinin milletvekili seçtirdiği, benim gibi olanları meclis başkan vekilliğine gönderdiği, her birimizi kimimizi FETÖ’cü, kimimizi CIA ajanı, kimimizi Hillary Clinton dostu ilan edip. Bu kadar kişi sonuç itibariyle biz sayın Bahçeli’yi kandırmışız. Sayın cumhurbaşkanını FETÖ, PKK, Merkel, Apo, herkesler kandırdı. Şimdi bu kandırıkçılık meselesinin 16 Nisan akşamı nasıl bir kavgaya sebep olduğunu hep beraber göreceğiz
T24

İşte Bahçeli'ye 'hayır' dedirten Cumhurbaşkanı Başdanışmanı'nın 'eyalet sistemi' yazısı
14 Nisan 2017



MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Star TV'de referandumun seyrini değiştirecek açıklamalarda bulundu. Bahçeli, "Cumhurbaşkanı Başdanışmanı eyalet de gelecek diyor ve Cumhurbaşkanı da buna ses çıkarmıyorsa Ülkücüler'in kalan 2 günde kararı ne olabilir?" diye sordu. Anayasa değişiklik çalışmaları ekibinde yer alan Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Şükrü Karatepe'nin eyalet ve özerklikleri işaret eden yazısı Bahçeli'ye referanduma 2 gün kala 'hayır' dedirtti.

MHP lideri Devlet Bahçeli, referandumda evet çıkması halinde eyalet sisteminin geleceği mesajı veren danışmanları üzerinden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a yüklendi. MHP liderinin sözleri "Bahçeli adeta 'Hayır' çağrısı yaptı" şeklinde değerlendirildi. Bahçeli'nin "Ülkücüler eyalate hayır der, referandum hayırlı olacaktır." demesi sosya medyayı salladı. MHP Genel Başkan Adaylarından Sinan Oğan paylaştığı bir tweette 'daha ne desin' ifadeleri yer aldı.

Bahçeli'ye sosyal medyadan büyük destek gelirken Ak troller ise Bahçeli'nin sözlerine çok sert tepki gösterdi.

MHP Genel Başkan Adaylarından Ümit Özdağ ise "Erdoğan danişmanı görevden alinca eyaletlerin önünüaçan 123.Md. yürürlükten kalkacak mi? HAYIR.Bahçelidanışmandan önce 123. maddeye karşı çıkmalıydı" dedi.

İşte Bahçeli'ye 'hayır' dedirten Cumhurbaşkanı Başdanışmanı'nın 'eyalet sistemi' yazısı:

Referanduma sunulan anayasa değişiklik teklifinin “özerkliğe yol açacağı” tartışmaları sürerken, Cumhurbaşkanı'nın yerel yönetimlerden sorumlu Başdanışmanı Şükrü Karatepe'nin 'eyalet ve özerklik' yazısı 'evet' bloğunu çatlattı.

CUMHURBAŞKANI DA EYALET SÖYLEMİNE SESSİZ KALDI

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Cumhurbaşkanı'nın yerel yönetimlerden sorumlu Başdanışmanı Şükrü Karatepe'nin eyalet ve özerklik' yazısına ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da buna sessiz kalmasına sert tepki gösterdi. "Cumhurbaşkanı Başdanışmanı eyalet de gelecek diyor ve Cumhurbaşkanı da buna ses çıkarmıyorsa Ülkücüler'in kalan 2 günde kararı ne olabilir?" diye sordu.

Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin yayın organı Şehir Araştırmaları Dergisi'nde “Başkanlık Sisteminde Şehir Yönetimi” başlıklı makale yazan Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Şükrü Karatepe, kalabalıklaşan metropollerin artık klasik idarelerle yönetilemeyeceğini savunmuştu.

Karatepe, “İl özel idareleri ile büyükşehir belediyelerinin gücünün birleşmesiyle, belediye kavramını aşan, yeni bir yönetim birimi oluşmuştur. Bu illerin yönetimine artık, şehir kavramını öne çıkaran ‘şehir yönetimi', ‘büyükşehir yönetimi' veya ‘kent yönetimi' gibi başka isimler bulmak gerekir” ifadesini kullandı. “Büyük metropollerde ‘belediye' kavramı artık şehir yönetimini açıklamada yetersiz kalıyor” diyen Karatepe, eyaletle yönetilen Çin modelini şu sözlerle aktardı:

“Çin'de, şehirlerin bir kısmı farklı statülerde kuruluyor. Bütün politikalarını, ulusal birlik ve güvenliğe öncelik vererek oluşturan Çin, büyüyen ve gelişen şehirlerine yeni yönetim modelleri uyguluyor. Güvenlik kaygısıyla resmi açıklamalarda yüksek sesle dile getirilmese bile, Türkiye de bu süreçten etkileniyor.”

23 EYALET 5 ÖZERK BÖLGE

Karatepe'nin örnek gösterdiği Çin'de, 23 eyalet, 5 özerk bölge ile 2 özel statülü il bulunuyor. Büyükşehirlerin artık merkezi idarelerle yarışan mega projeler geliştirdiğini dile getiren Karatepe, “yerel yönetim” tabirinin artık sınırları zorladığını belirterek şunları yazdı:

ÖNCE BAŞKANLIK, SONRA EYALET

“Şehir yönetiminin başkanlık sistemine uyumlu hale getirilmesi için düzenlemeler yapılırken, büyük şehirlerin hizmetler alanında değişen rolü dikkate alınarak, şehir yönetimi yeniden tanımlanmalıdır. Bu tanımlama yapılırken, büyükşehir belediye başkanına doğrudan ‘şehir başkanı' veya ‘büyükşehir başkanı' gibi bir ad verilmelidir. Bütün şehirde (30 büyükşehir) özel idarelerin kalkması ve iki başlı yürütmenin sona ermesi ise başkanlık sisteminin tam olarak kurulması yönünde atılan önemli bir adımdır.

Anayasa değişikliği ile yürütmede tek başlılık sağlandıktan sonra, şehirlerin tamamında bütün şehir uygulamasına geçilerek yönetimde de tek başlılık sağlanmalıdır. Sonraki aşamada ise, şehir yönetimlerine yeni hükümet sistemine uyumlu bir kimlik kazandırılması yönündeki düzenlemeler yapılmalıdır.”
Yurt Gazetesi
Anahtar Kelimeler:MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Star TV Bahçeli Hayır Erdoğan Açıklama Şükrü Karatepe Özerklik Eyalet Sistemi Çin Hayır Diyecek

BBP’de ‘HAYIR’ depremi!
14 Nisan 2017
BBP Kocaeli İl Teşkilatı’nda genel merkez kararıyla il başkanlığı görevinden alınan Şeref Gönenli'nin, yerine Serhat Duyar atanmıştı. BBP’de deprem etkisi yaratan bu kararın üzerine teşkilat adeta ikiye ayrıldı. Öyle ki ilçelerden art arda toplu istifa kararları alındı. BBP Başiskele, Gölcük ve Çayırova Teşkilat Başkanları toplu istifalarını duyurdu.

İşte BBP Gölcük İlçe Başkanı Musa Aydoğdu'nun teşkilat adına istifa metni:
İktidar, milletimizin önüne, 18 maddeye sığdırılmaya çalışılan Başkanlık tipi hükümet modeli değişikliği, kanun maddelerini zorunlu bir tercih olarak gündeme getirmiştir. Büyük Birlik partisi olarak ta problemleri çözüm tarafında olabilmek niyetiyle parti içi istişareler yapmış ve fikirlerimizi Genel merkeze ve Genel Başkanımıza bildirmiştik. İstişarelerde alınan görüş ve fikirler neticesi bu kadar dar maddelerle yapılan Hükümet modeli değişikliğinin, ülkemizin ve milletimizin problemlerine çözüm ve çare olamayacağı, ülkemizin birlik ve beraberliğine hizmet edecek, her kesim insanımızın ve gelecek nesillerin ihtiyaçlarına karşılık verecek Milli mutabakat metni (anayasa) için yeterli olmadığını söyledik. Verilecek yetkilerle problemlerin daha da büyüyeceği ve mahzurlu sonuçlar doğuracağını söyleyerek, evet denmemesi konusunda İlçe başkanlarının çoğunluğu olarak, fikir beyan ettik. Genel Merkez ve Genel Başkanımız istişare hukukuna uymayarak partimizin kararını Evet diyerek açıklamıştır. Genel Başkanımızın kararına saygı duyuyoruz. Genel merkez aldıkları kararın arkasında durarak açıklamalar yapmaya devam etmektedir. Bende almış olduğum kararın arkasında durarak, Referandumda evet demeyeceğimi beyan etmeye devam ediyorum.

Büyük Birlik partisinin kurumsal yapısına sıkıntı vermemek, Alperenlik değerlerine ve Şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu'nun milletimizin gönlündeki sevgisine ve muhabbetine gölge düşürmemek adına,İlçe yönetimindeki arkadaşlarla beraber Büyük Birlik Partisi Gölcük İlçe Başkanlığı görevimden istifa ediyorum. Bu güne kadar aktif yöneticilik yaptığım dönem içinde, benimle birlikte yol almış, hizmet vermiş, hem maddi, hem de manevi desteklerini esirgemeyen kader birliği yaptığım yönetici arkadaşlarıma teşekkürü bir borç bilirim. Birçok defalar, Gölcük halkına ve milletimize hizmet etmek niyetiyle farklı dönemlerde adaylıklarım olmuştur. Bu zaman içinde, gerek bizlere oy vererek, gerekse gönül desteğini esirgeyemeyen Tüm Gölcük'lü hemşerilerimize sevgi, saygı ve muhabbetlerimi sunarım.
BBP Başiskele İlçe Başkanı Arif Aktepe'nin teşkilat adına istifa metni:
Usulüne uygun olarak yapılan istişarelerle hareket eden partimizin, usulsüzce yapılan istişarelerle genel siyasi çizgisine aykırı olarak kararlar almaya başladığı, partimizin tüm yönetim kademeleriyle birlikte temel ahlak ve siyasi çizgisinden uzaklaşmaya başladığı kanaatini taşıyoruz. Rahmetli Şehit Liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu'nun yaşadığı dava ve işaret ettiği ufuk için çıktığımız bu yolda, genelde Mustafa Destici, yerelde ise Serhat Duyar gibi kişilerle yozlaşmanın kontrol edilemez bir safhaya geldiğini gördük. Mustafa Destici'nin referandum sürecinde dar bir grup ile partimizi manipüle etmesi ve %90'ı Hayır diyen tabanımıza rağmen Evet kararı açıklamaları ile de bu yozlaşmanın iyice aşikar olmaya başladığını kamuoyu ile birlikte gördük. 2014 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde Mustafa Destici katıldığı bir televizyonda size gönderdiğimiz videodaki ifadelerde; “Muhsin Yazıcıoğlu, elbette bu partinin kurucusudur. Bizim Genel Başkanımızdır ve bizim referansımızdır. Yani bizim için önemli bir referanstır. Hatta en önemli referansların başında gelmektedir. Şimdi biz dolayısıyla bir karar verirken elbette O'nu referans göstereceğiz.” diyerek kararının arkasındaki gerekçeyi anlatıyordu. Sunucu kendisine 2007 şartlarındaki sözler olduğunu ifade ettiğinde, Mustafa Destici bugünkü şartlar 2007'deki şartlardan daha kötü diyerek karşılık veriyordu. Başiskele İlçe Teşkilatı olarak bugünkü şartların 2014'den çok daha vahim olduğunu görüyoruz. Mustafa Destici ve Serhat Duyar'ın görmüyormuş gibi yapmalarını esefle karşılıyoruz. Bizlerde bu ve buna benzer bir çok video çerçevesinde düşündüğümüzde Mustafa Destici ve dar bir oligarşik yapının “dün dündür, bugün bugündür” yaklaşımı ile hareket ediklerini üzülerek görmüş bulunmaktayız. Mustafa Destici'nin kendisine ait olan “Birçok gönüldaşımız güç merkezlerinin çekimine kapılmış, aslî hüviyetlerine uymayan tercihlerde bulunmaya zorlanmıştır. Bu tercihler, güç odaklarınca, milletimizin bağrında tamiri imkânsız yaralar açılmasına vesile olmuştur.” sözleri ile kendisini, Kocaeli İl Başkanlığı'na atadıkları Serhat Duyar'ı ve diğer dönüş yapan arkadaşları çok güzel tarif ettiğini düşünüyoruz. Bu ve buna benzer bir çok gerekçe ile Büyük Birlik Partisi Başiskele İlçe Teşkilatı olarak görevimizden istifa ediyoruz.

Çayırova istifa metni:
BBP Çayırova İlçe Başkanı Ümit Kıyıcı tarafından yapılan yazılı açıklama ile İl Başkanlığına atanan Serhat Duyar'a sert tepki gösterdiler.
İşte yapılan yazılı basın açıklaması; “1984 yılından beri tanıdığım ve 1995 yılından beri birlikte siyaset yaptığım Rahmetli Şehit Liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu'nun bizlere miras olarak bıraktığı Büyük Birlik Partimizin, mevcut Genel Başkanı, Genel Merkez Yöneticileri ve sair idarecileri ile iyi yönetilmediği, teşkilatlarda birlik ve beraberliğin sağlanamadığı aşikardır. Parti içindeki gerginliklerin ve ayrılıkların sürekli arttığı bir dönemde Serhat Duyar gibi bir şahsın Kocaeli İl Başkanı yapılması teşkilatlarımızı iyice birbirine düşürmüştür. Ancak gördüğüm kadarıyla Serhat Duyar isimli şahsa ciddi tepkiler olduğu ve gelmesi ile birlikte istifaların da ortaya çıkması bizlerinde haklı duygular taşıdığını göstermektedir. Genel Başkanımız Mustafa Destici'nin tüm tavsiye ve uyarılara rağmen Serhat Duyar'ı kısa dönemli siyasi hesaplar uğruna Kocaeli'nin başına getirmesi bizleri derinden üzmüştür. Bu durumda, Kocaeli'de, BBP'nin çatısı altında siyaset yapmanın bir anlamı kalmamıştır. Bu nedenle Büyük Birlik Partisi Çayırova İlçe Teşkilatı olarak görevimizden istifa ediyoruz” sözlerine yer verildi.
Sözcü

‘Hayır’ kampanyası düzenleyen AK Parti üyeleri disipline sevk edildi
14 Nis, 2017



Antalya’da ‘Hayır’ çalışması yürüttüğü iddiasıyla iki AK Parti üyesi disipline sevk edildi.

Antalya’da eski Finike Belediye Başkanı Nail Dülgeroğlu ile AK Parti Belediye Meclis Üyesi Mehmet Salur, referandum sürecinde ‘hayır’ kampanyası yürüttüğü iddiasıyla disiplin kuruluna sevk edildi.

AK Parti Finike İlçe Başkanı Osman Aladağ, Finike Belediyesi eski Başkanı Nail Dülgeroğlu ile AK Parti Finike Belediye Meclis Üyesi Mehmet Salur’un ihraç talebiyle disiplin kuruluna sevk edildiğini açıkladı. İki ismin de referandum sürecinde ‘hayır’ oyu verilmesi yönünde çalışma yaptığını partiye gelen şikayetler üzerine öğrendiklerini söyleyen Aladağ, bu şikayetleri AK Parti İl Başkanı Rıza Sümer’e ilettiklerini, il başkanlığının direktifiyle de disiplin sürecinin başlatıldığını kaydetti.
İlk Kurşun

Hüsnü Mahalli’den referandum tahmini!
14 Nis, 2017



Fikir Atölyesi’nin Duisburg’ta organize ettiği “Türkiye Almanya Krizi ve Referandum” konulu panele katılan gazeteci yazar Hüsnü Mahalli referandum da ‘Hayır’ çıkacağını ifade etti.

Cumhuriyet Halk Platformu Fikir Atölyesi, Duisburg kentinde “Türkiye Almanya Krizi ve Referandum” konu panel düzenledi. Ortadoğu uzmanı gazeteci Hüsnü Mahalli ve CHP Köln Derneği Başkanı Günay Çapan’ın konuşmacı olarak katıldığı paneli Fikir Atölyesi Başkanı gazeteci Metin Es yönetti.

Diamond Eventlocation salonunuda yaklaşık 350 kişinin hazır bulunduğu panelin selamlama konuşmasını Fikir Atölyesi adına Orhan Göktan yaptı.
Pazar günü yapılacak referandumundan ‘Hayır’ çıkacağını söyleyen Mahalli, Suriye ile Türkiye arasında barış olacağını savundu.

Mahalli, “Dünyada gelişmelerin ‘Hayır’ çıkması için uygun, ancak son anda büyük devletler fikirlerini değiştirirlerse ve ‘Evet’ çıkar ise Türkiye, Suriye, Irak ve İran’ın parçalanacağı bir yola girer. Açıkcası “Evet” çıkarsa Türkiye bölünür” dedi.

AKP DAĞILIR

Hüsnü Mahalli konuşmasını şu şekilde sürdürdü:

“Suriye’nin yaşadığını dünyada hiç bir ülke yaşamamıştır. 100 bin kişilik bir terörist çete kuruldu. 100 ülke, 100 bin kişilik terörist grubu bütün imkanlarla destekledi. 100 bin kişi de içerden Suriye ordusuna karşı savaştı.‘Özgürlük ve demokrasi için yardım edeceğiz’ diyorlar. Haydi Batı kendi değerlerine göre böyle söylüyor. Ya Suudi Arabistan, Katar gibi ülkelere ne demeli! Oralarda parlamento yok, kadınların ellerinde nüfus kağıtları yok, eşlerinde. Kızların da babalarında. Sokağa tek başına çıkamazlar. Ordu 360 bin askerdi. Bunların yüz bini öldü. ‘Esad Alevi’ diyorsunuz. Eşi de Sünni! çocuklarına ne diyeceksiniz. Ordunun da çoğunluğu Sünni. Böyle şeyler çok anlamsız. Esad Alevi demenin amacı başka. Türkiye Suriye siyasetinde çok zarar gördü. Zamanında uyardık, ancak dinlemediler. Türkiye’de son siyasi gelişmelere göre Pazar günü hayır çıkar ve sonra ki süreçte AKP dağılır”

HUZUR İSTİYORUZ

Türkiye Almanya Krizi ile birlikte Hollanda’da yaşanan olay ve Almanya’nın nazi cuntasına benzetilmesiyle zor süreç yaşandığını belirten CHP Köln Derneği Başkanı Günay Çapan,”Buradaki Türk toplumunun geleceği kimsenin umrunda değil. Burada yaşayan insanlarımız birikmiş sorunları var. Hükümetimiz bunları çözmemize yardımcı olacağına yaptığı siyasi showla bizi zor duruma düşürdü. Huzurumuz bozuldu. Almanların Türkiye’ye ve Türklere bakışları değişti. Bu siyasi krizin bir an önce sona erdirilmesi gerekir. Çünkü hepimiz burada huzur istiyoruz. Vatandaşlarımız çok tedirgin. Derneğimize sürekli Almanların tepkileriyle geliyorlar” dedi.

ÜLKEMİZİ SEVİYORUZ

Fikir Atölyesi Başkanı gazeteci Metin ES ise insanların ötekileştirilmediği, insan hak ve özgürlüklerin yaşandığı, hukukun üstün olduğu, laik demokrat ve basının özgür olduğu, eşit vatandaşlık temelinde herkesin kardeşçe yaşayabildiği bir Türkiye temenni ettiklerini, eleştirenlerin, muhaliflerin düşman ve terörist olarak görülmemesini, çünkü hepimiz “ülkemizi seviyoruz” açıklamasında bulundu.
İlk Kurşun

Aydınlık: Erdoğan'ın danışmanı "Evet' çıksa bile ülkenin yarısıyla temas koptu; gelecek için iyi olmadı" dedi
13 Nisan 2017



"Cumhurbaşkanı bu işin içine gereğinden fazla girdi"

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın başdanışmanlarından birinin yakın çevresine anayasa referandumuna ilişkin olarak "Evet' çıksa bile ülkenin yarısı ile temas koptu" dediği iddia edildi. Aydınlık gazetesi, başdanışmanın "Ülke o kadar gerildi ki gelecek için iyi olmadı. 'Evet' çıksa bile ülkenin yarısı ile temas koptu. İz bırakacak bir tutum sergilendi. Cumhurbaşkanı bu işin içine gereğinden fazla girdi” ifadesini kullandığını iddia iddia etti.

Aydınlık gazetesinde yer alan kulis haberi şöyle:

ABD’li yetkililerin peşpeşe Türkiye ziyareti sonrasında ABD Suriye’deki faaliyetlerini hızlandırırken en son kimyasal silah provokasyonu ile Şam yönetiminin elindeki havaalanı vurdu. Bir CIA-MOSSAD yapımı olan provokasyon sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD’ye Esad yönetimine müdahale çağrısı yapması, "Biz hazırız" mesajı vermesi AKP’de ve danışmanları arasında tartışma yarattı.

Danışmanlar bölündü

Erdoğan’ın ABD-İsrail planına destek vermesi ile ilgili olarak danışmanları arasında da görüş ayrılığı olduğu bildiriliyor. Bazı danışmanlar 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında ABD’nin olduğunu vurgulayarak, Suriye’de ABD’ye destek vermeyi “intihar” olarak yorumluyor.

Güvenlik gerekçesiyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kuşatıldığını ve farklı görüş savunan isimlerin Erdoğan’la temasının engellendiğini savunan Erdoğan’ın yakın çevresinden isimler de bazı danışmanların Erdoğan’ı yanlış yönlendirdiğini ifade ediyorlar. Geçmişte Erdoğan’la telefonla görüşen ve sık sık bir araya gelen ama son dönemde ona ulaşmakta sıkıntı çeken bir AKP’li, “Erdoğan’ın başkanlık sisteminden sonra Suriye konusunda tuzağa düşürülmeye çalışılıyor. İçinde bulunduğu sıkıntı kullanılarak istediklerini yaptırıyorlar. Geçmişte FETÖ’nün etkin olduğu dönemde yaşananların bir benzeri yaşanıyor” değerlendirmesinde bulundu.

Zarrab korkusu mu?

Erdoğan’ın Rusya’nın da tepkisine yol açacak çıkışını değerlendiren AKP’li bir akademisyen de şunları söyledi:

"Rusya krizi bir şekilde atlatıldı. Bu bize ders olmalıydı. Ama son dönemlerde yine ne yaptığımız belli değil. Hafta başında Batılı bir ülkenin diplomatlarıyla görüştüm. ABD’de devam eden Zarrab davasını, Halkbank Genel Müdür Yardımcısı’nın ABD’de tutuklanmasını gündeme getirdi. Cumhurbaşkanının sıkıştığı için ABD’ye taviz verdiğini anlattı. Cumhurbaşkanımızın korkudan böyle davrandığını ima etti. Bu algı AKP tabanında da yayılıyor. Şu anda halkoylamasına çok az bir süre kaldı. Herkes son kozlarını oynuyor. Bu kargaşada belki çok öne çıkmadı. Ama bu olay 20 gün önce yaşansaydı 16 Nisan için çoktan havlu atmış olurduk."

Davutoğlu politikalarına mı dönüyoruz?

Davutoğlu AKP Genel Başkanı ve Başbakanken Erdoğan’la doğrudan temas eden AKP yöneticilerinden bir başkası da yaşananlarla ilgili şu görüşleri savundu:

"2011’de Davutoğlu, ABD ile birlikte iş çevirdi. O zaman başbakan olan Sayın Cumhurbaşkanımızı da inandırdı. Amerikalılarla sürekli temasta olduğunu, Esad’ın 2 ayda devrileceğini söyledi. Erdoğan’a bayram namazını Emevi Cami'sinde kılma açıklamasını yaptırdı. Davutoğlu’nun hatalarının bedelini Türkiye olarak ağır ödedik. Şimdiki Başbakanımız ‘Dostlarımızı artıracağız, düşmanlarımızı azaltacağız’ açıklamasının ülkeyi nasıl rahatlattığını hep birlikte gördük. Şimdi yeniden Davutoğlu politikalarına mı dönüyoruz? Cumhurbaşkanımızı bir an önce bu danışmanlardan kurtarmamız gerek."

Kaybediyoruz, ne yapacağımızı bilmiyoruz

Bu arada Erdoğan’ın ABD-İsrail yandaşlığına soyunması 16 Haziran referandumunda “hayır” oylarını artırdığı belirlendi. Bu durum Erdoğan’ın danışmanları arasında kaygılara neden oldu. Erdoğan’ın etkili bir danışmanının yakın çevresine, “Kaybediyoruz, ne yapacağımızı da bilmiyoruz" dediği öğrenildi. Diğer danışmanların da 17 Nisan sonrası için karamsar oldukları kaydedilirken, “Şu anda gelecek hesabı yapamıyoruz. 16 Nisan’da ‘hayır’ çıkarsa izlenecek yol haritası hiç konuşulmadı. Ülke o kadar gerildi ki gelecek için iyi olmadı. ‘Evet’ çıksa bile ülkenin yarısı ile temas koptu. İz bırakacak bir tutum sergilendi. Cumhurbaşkanı bu işin içine gereğinden fazla girdi” ifadelerini kullandıkları bildirildi.

AKP’ye yakın yazarlar tepki gösterdi

ABD’nin Suriye’de Şam yönetimine ait hava üssünü vurmasının ardından AKP hükümetinden saldırıya yönelik gelen açıklamalara iktidar gazetelerinden bazı köşe yazarları tepki gösterdi. Bu yazarlardan bazıları şöyle:

Taner Korkmaz-Yeni Şafak: Daha geçen ay Amerikan uçakları Halep, Rakka ve Musul’da çoğu çocuk beş yüzden fazla masumu katletmediler mi? 16 Mart 2017’de Halep’in Etarib ilçesine bağlı Cine köyündeki Hazreti Ömer Camisi yatsı namazı sırasında taammüden bombalandı; yetmişten fazla masum Müslüman, Trump’ın talimatıyla katledildi!

İbrahim Karagül-Yeni Şafak: Aylar önce “Suriye savaşı dünya savaşına dönüşmeden” başlıklı bir yazıda bu ihtimale dikkat çekerek, Türkiye’nin olaya bakışını değiştirmesinin zorunluluğuna dikkat çekmeye çalıştım. Endişem; olayı, “Esed’in devrilmesi” parantezine sıkıştırıp büyük oyunu, yeni harita planlarını, Batı’nın ve Doğu’nun merkez güçler arasındaki güç mücadelesini görememe ihtimalimizdi. Bazı şeyleri görüyor olsak da, birilerinin bizi belli parantezlere sıkıştırmaya çalışması korkusuydu. (Karagül bir gün önceki yazısında da Suriye’deki gelişmelere karşı temkinli olunması gerektiğini söylemişti.)
T24

Ahmet Davutoğlu, kürsüye çıktı ama “Evet” demedi
14 Nis, 2017



Konya’da kürsüye çıkan eski başbakan Ahmet Davutoğlu, “Evet” çağrısı yapmadı, ortak akıl çağrısında bulundu.

Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu Konya mitingine katılacak mı katılmayacak mı tartışması sona erdi. AKP Konya Milletvekili Ahmet Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Konya mitingine katılıp kürsüye çıktı.

Referandum kampanyası boyunca gözlerden uzak duran esi Başbakan Ahmet Davutoğlu, halk oylamasına iki gün kala mesajını verdi. Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Konya mitingine katıldı fakat ‘evet’ çağrısında bulunmaması dikkat çekti.

“17 NİSAN ORTAK KİMLİĞİN ORTAK AKLIN GÜNÜ OLMALIDIR”

Davutoğlu, “Kimse kaos beklentesi içine girmesin. Onlara dünyayı dar ederiz. Birliğimiz beraberliğimiz daim olsun. 17 Nisan ortak kimliğin ortak aklın günü olmalıır. Büyük davaların günü olmalıdır” dedi.

Davutoğlu şöyle konuştu: “Tek bir yürek olmak zorundayız, tek bir ses olmak zorundayız. Kenetlenmiş bir şekilde geleceğe yürüyeceğiz. Böyle kritik bir evrede bir anayasa değişikliğine gidiyoruz. Anayasa değişikliği milletin onayına sunulacak. Bu millet her zaman doğru karar vermiştir. Söz de karar da sadece milletindir. O karar ne olursa olsun başımızın tacıdır. Bu milleti bölmek isteyenlere karşı 16 Nisan’da kim ne oy vermiş olursa olsun 17 Nisan sabahı Türkiye’nin her bir köşesinde her komşu birbirine selam versin, tebessüm etsin. ‘Türkiye’nin geleceği parlak olacak’ desin. Ve yine o sabah kalktığımızda kimse kaos ve kriz çığırtkanlığı yapmasın. Elhamdülillah, devletimizin başında Sayın Cumhurbaşkanımız var, 2019’a kadar da görevinin başında. Birbiriyle kenetlenmiş AK Parti grubumuz var. 17 Nisan sabahı ortak aklı işleterek, kimin heybesinde ne varsa onu ortaya koyarak hep birlikte geleceğimizi inşa etme günüdür. 17 Nisan sabahı bu anlamda büyük davaların günü olmalıdır. Konya küçük hesapların değil, büyük davaların şehridir. 17 Nisan sabahı şunu diyeceğiz: Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım. Yeni Türkiye’yi kurmak lazım.”
İlk Kurşun

Kürtler referandumda evet diyecekmiş!
Yusuf Nazım
14 Nisan 2017


Öyle diyorlar.

Kürtler referandumda “evet” oyu verecekmiş!

Son günlerde sıkça duyuyorum bunu.

* * *

21.yüzyıla ramak kalmışken varlıkları dağlardaki “kart, kurt, kırt” seslerinden ileri gidemeyen Kürtler, ana dillerinin kendilerine “lütfedilip” konuşmalarının bile sözü geçmeyen bir anayasa değişikliğine “evet” diyecekmiş!

Ekmek parası için kaçağa çıktıkları gecede, savaş uçaklarınca bombalandıktan sonra, bir dağın eteklerinden toplanan parçaları, katır sırtlarında taşınan Roboski (Uludere) köylüleri; bu olayın tanıkları, onların hısımları, diğer yakınları… Referandumda hepsi “evet” diyecekmiş!

Miting alanları, renklerinden, özlemlerinden, sevdiklerinden mahrum bırakılmış; türküleri, şarkıları yasaklanmış şehirler; hani şu aylar boyu, insanlarına sokağa çıkmanın yasak edildiği, hani aç susuz kaldıkları; fırınlara, eczanelere bile gidemez oldukları; dümdüz edilen mahallelerinde sakinlerinin yersiz, yurtsuz, ocaksız bırakıldığı kentler… Bu kentler de “evet” diyecekmiş!

Geçtiğimiz yıldı. Silopi’de keskin nişancılarca vurularak yaralanan bir kadın vardı; hani kan kaybından ölmüştü. Cesedi günlerce yerde beklemiş, ölüsü ancak 23 gün sonra defnedilebilmişti. Adı Taybet Ana’ ydı; işte onun, sokaktaki cenazesini 7 gün boyunca seyreden çocukları da “evet” diyecekmiş!

Sadece çocukları değil, Taybet Ana’nın kolundan yaralanan eşi; beyaz bayraklarla onu almaya giderken vurulup ölen kaynı Yusuf; Yusuf’un geride kalan eşi, çocukları, yakınları… Hepsi ama hepsi “evet” diyecekmiş!

2015’te, seçim arifesi, Diyarbakır mitingindeki patlamada ölenlerin yakınları; kesilmiş bacakları defnedilen Diyarbakırlı Ali Türkmen ve Rıza Özden; aynı patlamadan bacakları olmadan çıkan, şarkılarını bacaksız söyleyecek olan Lisa Çalan… Onlar da “evet” diyeceklermiş!

Anayasaya rağmen, ali cengiz oyunlarıyla cezaevine kapatılmış 13 kentin milletvekilleri, bunlara oy veren şehirler, bu şehirlerin yoksulları; barışı, her daim yüreklerinde vazgeçilmez bir umut gibi saklayan insanları... Hepsi ama hepsi “evet” diyecekmiş!

Peki ya, yerlerine kayyım atanmış kentlerin seçilmiş belediye başkanları? Ya bunları seçen şehirlerin insanları? Duydunuz mu, bunlar da “evet” diyecekmiş!

Anıtları ve heykelleri yıkılan; kadın sığınma evleri, kültür merkezleri, sinema salonları kapatılan; çok dilli tabelaları sökülen, kreşlerini kapısına kilit vurulan beldeler, ilçeler, kentler; tüm buralarda yaşayan Kürtler… Bunlar da “evet” diyecekmiş!

Ocaklarına düşmüş yangın tufanından hasta babalarını sırtlarında, yaşlı analarını kum torbası gibi el arabalarında kaçıranlar...

12 yaşında, oyun oynarken bir güvercin gibi vurularak öldürülen; mahkemesi şehirden şehire sürülen Cizreli Nihat Kazanhan; evinin avlusunda yaralı bedeni üç gün bekleyen on altı yaşında bir başka Cizreli, güvercin sevdalısı Hüseyin Paksoy; Cizre’de halasının kucağında ölen Miray Bebe, onunla birlikte öldürülen dedesi Ramazan; ölüsü buzdolaplarında bekletilen çocukların anneleri, babaları, akrabaları…

Çocuklarının cesetlerini pazar arabalarıyla torba torba taşıyanlar; üstelik taşırken bir de kurşun yağmuruna tutulanlar...

Referandum kararı alındıktan sonra binlerce yöneticisi, üyesi gözaltına alınan, kovuşturmalara uğrayan, tutuklanan, hapsedilen; HDP ye gönül vermiş, umut bağlamış olanlar, tüm bunların yakınları...

İşte bunlar! Tüm bunların hepsi “evet” diyecekmiş!

Yerle bir edilmiş kentlerinde, mahallesini bile bulmakta güçlük çeken; mahallesini bulsa sokağını bulamayan, sokağını bulsa evinin yolunu çıkaramayan; evini bulduğunda ise moloz yığınları, yanık et kokuları, çürümüş cesetler arasında kaderine ağıtlar yakan bütün Kürtler referandumda “evet” diyecekmiş!

Hani çok değil, daha geçenlerdeydi; çepeçevre kuşatıldıkları köylerinde hayatlarına acının, korkunun, dehşetin zerk edildiği, günlerce içeriye kimsenin alınmadığı Nusaybin’in Koruköy halkı… Onlar da “evet” demeye hazırlanıyorlarmış!

Okullarının kara tahtalarına, sokaklarının duvarlarına, evlerinin mahrem odalarına kinin ve nefretin izleri nakşedilmiş Silopi’nin, İdil’in, Silvan’ın, Nusaybin’in halkı… Cümlesi “evet” diyecekmiş bu referandumda!

Öldürülen babası, bir torbanın içinde birkaç kilo kemik olarak eline tutuşturulan Cizreli o genç vardı ya! Hani anlatırken titrek dudaklarında ömrünce taşımadığı bir ızdırabı taşıyan? İşte o genç de “evet” diyecekmiş!

KHK ile işten el çektirilen, onbinlerce öğretmen, memur, sağlıkçı...

Kendi dilinde hayır şarkısı bir telefon talimatıyla yasaklanan Şırnak halkı...

İnsanlığın utanç tarihine, duvarlarına yanık et kokuları sinmiş bodrumlarıyla geçen, acılarını bal eylemiş Cizre...

77 yaşında, yardım ve yataklıktan tutuklanan, haber ajanslarına "Sisi kod adlı kadın terörist yakalandı!" diye geçen, Muş'un Varto ilçesinin Badan köyündeki Sisi Nine...

Evlatları ateş, ölüm ve barut çemberinden kurtulup büyük kentlerin tenhalarında esrara, tinere, baliye mahkûm edilen bir halkın çocukları...

Cümlesi “evet” diyecekmiş!

Binlerce yıldır hayatlarına can katmış, duvarlarına nice kavimlerin el sürdüğü, şimdi ise, yıkılarak dümdüz edilmiş eski semtlerin sakinleri;

Akdeniz’de, Ege’de, Marmara’da, Karadeniz’de, üç gün içinde kundaklanan yüzlerce ev ve işyerinin sahipleri… Hepsi “evet” diyecekmiş!

Buna, evlerinden arta kalan molozları, aylar boyu, kamyon kamyon bir nehrin kenarına boşaltılan yıkık bir kentin sahipleri de dâhil…

Çözüm diye yıllar yılı umut eden, barış diye diye ölen, başına vurup elinden ekmeğini alsan, yine de kardeşlik diye tutturan bütün Kürtler de…

* * *

Sur diplerinde, sahipsizmişçesine, günlerce uluorta yatan yetmişindeki insanların cansız bedenleri…

Sokaklarında çırılçıplak kadın cesetleri, araçlara bağlanarak teşhir edilen ölülerin lime lime etleri…

Mezarlıkları tarumar edilmiş, kabirlerinde isimsiz yatan ölülerin sızlayan kemikleri…

Hepsi…

Ama hepsi evet diyecekmiş!

Böyle diyorlar!

Siz de duydunuz mu?

Kürtler bu referandumda “evet” diyecekmiş!
T24

Akşener: Bahçeli hayır çıkacağını gördü kaçmanın taşlarını döşüyor
15.04.2017



Meral Akşener, Bahçeli'nin eyalet çıkışını değerlendirdi: Hayır'ı gördü, şimdiden kaçmanın hazırlığını yapıyor

Diyarbakır'da 'Hayır' kampanyası çerçevesinde halka seslenen MHP'nin muhalif isimlerinden Meral Akşener, MHP lideri Devlet Bahçeli'ye yüklendi.

Meral Akşener Diyarbakır'da yaptığı konuşmada, eyalet sistemi tartışmalarıyla ilgili MHP Lideri Bahçeli'nin çıkışını "Bahçeli 16 Nisan akşamı hayır çıkacağını gördü şimdiden kaçmanın taşlarını döşüyor" sözleriyle değerlendirdi.

"Benim buradaki görüşüm şu; Sayın Bahçeli 16 Nisan akşamı hayır çıkacağını gördü. Şimdiden kaçmanın taşlarını döşüyor. O gece saat 23.00 sıralarında yapacağı konuşmanın ana hatlarını, ipuçlarını koydu. Dönüp diyecek ki, sizin danışmanlarınız olmasaydı bu sonuç böyle çıkmazdı. Nitekim 2010 referandumunda da o meşhur anayasa referandumunda da o zaman Milliyetçi Hareket Partisi mensuplarına ayrı sandık koysaydınız demişti. Aynı yol, yani suçlu tespit etme hareketidir bu. Ama 16 Nisan'da 12 puanlık Milliyetçi Hareket partisinin 10 puanı hayır dediği için şimdi bunun üzerini örtmek üzere bir söylem, bir davranış olarak değerlendiriyorum."
Millî Gazete

Abdüllatif Şener: "II. Dünya Savaşı'na girecek miyiz?" tartışmalarından çok daha beter bir kavşaktayız!
15 Nisan 2017



"Allah'ın deli bir kulu gelecek Cumhurbaşkanı olacak ve bu yetkilerin tamamını kullanacak"

Eski Başbakan Yardımcısı ve AKP'nin kurucularından olan Abdüllatif Şener, anayasa değişikliği referandumuna ilişkin olarak "2’nci Dünya Savaşına girecek miyiz girmeyecek miyiz' tartışmalarından ve tedirginliklerinden çok daha beter ve tehlikeli bir kavşaktayız. Eğer bu düzenleme yasalaşırsa bilesiniz ki torunlarımızın torunları bile bizim nesle, bizim kuşağa lanet edecektir, 'yazıklar olsun size' diyecektir" görüşünü dile getirdi.

Doğan Haber Ajansı'nın (DHA) haberine göre, Abdüllatif Şener, Karabük’ün Safranbolu İlçesi’nde Atatürkçü Düşünce Derneği Şubesi tarafından bir çay bahçesinde düzenlenen ‘Anayasa’ya neden hayır diyoruz?’ konulu toplantıda konuştu. Şener, devletin erklerinin bağımsız olduğunu ve bu erkler arasında da belli bir denge, kontrol ve fren sistemi olması gerektiğini söyledi. Şener, yeni anayasada bu denge, kontrol ve fren sisteminin kaldırıldığını belirtti. Şener, şöyle konuştu:

"Bir bakacaksınız ki memlekette veli rüzgarlar esecek. Allah’ın bir 'Veli' kulu gelecek Cumhurbaşkanı olacak ve bu değişiklikteki bütün yetkileri o kullanacak. Ama bir bakacaksınız ki memlekette deli deli rüzgarlar esmeye başlayacak. Allah’ın deli bir kulu gelecek Cumhurbaşkanı olacak ve sonra bu yetkilerin tamamını o kullanacak. Bazıları diyor ki 'Ama kardeşim bu millet akıllıdır, milletimiz zekidir, çalışkandır. Hiç Allah’ın deli bir kulunu tutar da Cumhurbaşkanı seçer mi?’ Ama hepimiz biliyoruz ki bu memlekette öyle deliler var ki, yetkiyi eline geçirinceye kadar deli olduğunu kimse anlamaz. Zaten bu kadar yetkiyi Veli’ye versen deli yaparsın, bir deliye verirsen zır deli yaparsın zır deli."

"Cumhurbaşkanı yargıya hükmedecek"

Anayasa değişikliğiyle Cumhurbaşkanının tek başına hükümet olacağını söyleyen Şener şöyle devam etti:

"Meclis hükümeti denetleyemeyecek ama Cumhurbaşkanı tek başına Meclis'e hükmedecek. Aynı zamanda Meclis, Cumhurbaşkanının istemediği kanunları çıkaramayacak ama Cumhurbaşkanı 600 milletvekilinin çıkarttırmadığı kanunları Cumhurbaşkanlığı kararnameleri adı altında tek başına çıkaracak. Türkiye’nin genelindeki bütün yargı mensuplarına talimatlar yağdıracak, yargıya hükmedecek. Herkesin cebindeki paranın yıllık kazancının yüzde 30’unu harcayacak. Buna karşılık Cumhurbaşkanı denetlenemeyecek, sorgulanamayacak, yargılanamayacak. Cumhurbaşkanı bir partinin genel başkanı olduğu için diğer partilerin genel başkanlarına, sözcülerine, hatta seçmenlerine ağızına geleni söyleyecek, istediği gibi eleştirecek, istediği gibi haşlayacak, hatta tehdit edecek. Ama diğer partilerin genel başkanları, parti sözcüleri ve vatandaşlar, tweet atarak, kahvehanede sohbet ederek Cumhurbaşkanının partisinin politikalarını eleştirdiği takdirde 'Cumhurbaşkanına hakaret' suçundan 1 yıldan 4 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacak. Böyle bir sistem yer yüzünde yok."

"Tehlikeli kavşaktayız"

Şener, 94 yıl boyunca Türkiye'nin bu kadar tehlikeli bir dönemece, kavşağa gelmediğini belirterek, "2’nci Dünya Savaşına girecek miyiz girmeyecek miyiz' tartışmalarından ve tedirginliklerinden çok daha beter ve tehlikeli bir kavşaktayız. Eğer bu düzenleme yasalaşırsa bilesiniz ki torunlarımızın torunları bile bizim nesle, bizim kuşağa lanet edecektir, 'yazıklar olsun size' diyecektir" dedi.
T24

Erbil'den referandum yorumu: Kürdistan için iyi olacak
18.04.2017



Irak Kürt Bölgesel Yönetimi bakanlar kurulunda, Türkiye'deki referandum sonucu değerlendirildi. IKBY Ulaştırma Bakanı, "Toplantıda referandum sonucunun Kürdistan Bölgesi Hükümeti için iyi olacağı konuşuldu" dedi.

Türkiye'deki anayasa referandumu sonuçları hakkında Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nden (IKBY) ilk tepki geldi. IKBY Bakanlar Kurulu toplantısında Türkiye'de yapılan referandumun sonucunun ‘Kürdistan Bölgesi için iyi olacağı' ifade edildi.

IKBY Bakanlar Kurulu bugün Erbil'de Başbakan Neçirvan Barzani başkanlığında toplanırken, Ulaştırma Bakanı Vekili Mewlud Bawemurad, toplantı sonrası basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Rûdaw muhabirinin sorusu üzerine Mewlud Bawemurad, toplantıda Türkiye'deki referandumun gündeme geldiğini belirtti
Sputnik

İstanbul Kadıköy'de çok sayıda kişi, referandum sonucunu protesto etti
17.04.2017



İstanbul'un Kadıköy ilçesinde toplanan yüzlerce kişi, anayasa değişikliği referandumunda şaibe iddialarını ve YSK'nın 'mühürsüz zarfları' geçerli kabul etmesini protesto etti.

Kadıköy'de toplanan protestocular, sloganlar eşliğinde eylemlerini düzenledi.
Sputnik

Türkiye Barolar Birliği'nden 13 maddelik referandum açıklaması
17 Nisan 2017



“Anayasa'nın 79. maddesinin içi, maalesef bizzat YSK tarafından boşaltılmıştır"

Türkiye Barolar Birliği (TBB) referandum ile ilgili yaptığı açıklamada "Seçimlerin yargı güvencesinde yapılacağına ve bunun sağlanmasından da YSK'nın sorumlu olacağına dair Anayasa'nın 79. maddesinin içi, maalesef bizzat YSK tarafından boşaltılmıştır" denildi. Açıklamada ayrıca, "Üzüntümüz, halk oylamasının sonucuna ilişkin değil, sonucu etkilemeye elverişli açık ve ağır hukuka aykırılıkların görmezden gelinmek istenmesine ilişkindir" ifadelerine yer verildi.

TBB, referanduma ilişkin olarak 13 maddelik bir açıklama yaptı. Açıklama şöyle:

1- 16 Nisan 2017 Halk Oylaması sürecini hep birlikte yaşadık. Bu süreçte görev alarak yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, hukukun üstünlüğü için mücadele eden tüm baro başkanlarımız ile meslektaşlarımıza, toplantılarımıza katılan ya da sosyal medyadan izleyen, düşüncelerini paylaşan tüm vatandaşlarımıza, tercihi ne olursa olsun oyunu veren herkese içten teşekkürlerimizi sunuyoruz.

2- Anayasa değişikliği sürecinde, Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu'nun kararları çerçevesinde ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 110.maddesi uyarınca, milletvekillerini ve halkımızı bilgilendirmek üzere, üzerimize düşen görevi yerine getirdik.

3- Halk oylaması gününde; Halk Oylamasına sunulan değişikliğin hukuk düzenimizi bütünüyle etkileyecek olması, dolayısıyla böyle bir değişikliğin tam anlamıyla güvenilir bir oylama sonucunda yapılmasındaki üstün kamu yararını dikkate alarak, hukukun üstünlüğünü korunması görevimiz çerçevesinde Türkiye Barolar Birliği'nde Sandık Güvenliği Merkezi kurduk. Konunun uzmanı meslektaşlarımız eliyle, vatandaşlarımızdan gelen soruları telefonla cevapladık, barolarımızı sorunlarla ilgili bilgilendirdik.

4- Sandık Kurullarında temsilci görevlendirmek ise, barolarımızın ve Türkiye Barolar Birliği'nin görev ve yetki alanında değildir. Bu sebeple, oyların sayımına ilişkin tutanakların tutulmasına, toplanmasına ve karşılaştırılmasına dair veriler, halk oylamasında sandıklarda görevli bulundurma hakkına sahip siyasi partilerin elinde mevcut olabilir. Bu nedenle; YSK'nın yalnızca siyasi partilere duyurduğu sandık sonuçlarının toplanan tutanaklarla karşılaştırılması, yine yalnızca siyasi partilerce yapılabilir.

5- Tüm gün boyunca, Türkiye'nin pek çok ilinden gelen telefonların büyük bir kısmı, mühürsüz oy pusulası şikâyetlerini içeriyordu. Avukatlarımızın bu durumda hukuki tavsiyesi, sandıklar açıldığında bu hususun tutanakla tespit edilmesi idi. Çünkü 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanun'un emredici 101.maddesinin 1.fıkrasının 3.bendi uyarınca, mühürsüz oy pusulaları geçersizdir.

6- Kanunun bu çok açık hükmüne rağmen, oylama devam ederken, "mühürsüz oy pusulalarının dışarıdan getirildiğinin kanıtlanamadığı hallerde, bu pusulaların geçerli olacağı"na karar verildiği, YSK'nın web sayfasına atıf verilerek basın-yayın organlarınca duyuruldu.

7- Oysa aynı YSK, sadece birkaç saat önce, oy pusulalarına mühür basılmış olmasının sebebini "oylamada sahte oy pusulası kullanımını engellemek" olarak duyurmuştu. (bkz.16.04.2017 559 sayılı YSK kararı)

8- YSK'nın bu kararının sonucu olarak; dışarıdan sahte oy pusulası getirilip getirilmediğini kanıtlama imkânı kalmamıştır. Çünkü bir oy pusulasının dışarıdan getirilmiş olduğunun yegâne kanıtı, pusulada mührün bulunmamasıdır.

9- Nitekim Anayasa Mahkemesi'nin 06/02/2014 tarih ve 2013/3912 numaralı bireysel başvuru üzerine verdiği kararında, meslek odalarının seçimlerinde dahi mühürsüz oy pusulalarının geçersiz olacağından söz edilmektedir. Şu halde YSK'nın emredici bu kanun hükmünü herhangi bir gerekçeyle görmezden gelmesi hukuka uygun olamaz.

10- Sandık Güvenliği Merkezine gelen telefonlardan da anlaşıldığı üzere; maalesef oylama devam ederken kanuna aykırı olarak verilen bu karar sebebiyle, mühürsüz oy pusulası kullanıldığına dair tutulması zorunlu olan tutanaklar muhtemelen çoğu sandıkta tutulmamıştır. Çünkü bu hukuka aykırı karar ile sandık kurulları, mühürsüz oy pusulası kullanılmasının usule uygun olduğuna dair hatalı bir kanaate sevk edilmişlerdir.

11- Yine basın aracılığıyla edindiğimiz bilgilere göre, pek çok sandıkta, oylama bittikten sonra, mühürsüz pusulaların arkası, sandık kurullarınca mühürlenmiş, gerekçe olarak da YSK'nın söz konusu kararı gösterilmiştir.

12- Şu halde, YSK'nın, Kanuna açıkça aykırı bu duyurusu hem usulsüzlüğe hem de usulsüzlüğün ortaya çıkmasını sağlayacak tutanakların tutulmamasına neden olmuştur. Seçimlerin yargı güvencesinde yapılacağına ve bunun sağlanmasından da YSK'nın sorumlu olacağına dair Anayasa'nın 79.maddesinin içi, maalesef bizzat YSK tarafından boşaltılmıştır.

13- Bu durumda halk oylamasının sonucunu, mühürsüz oy pusulası kullanılmasından daha da ağır olarak, YSK'nın söz konusu hukuka aykırı kararı etkilemiştir. YSK'nın yapılan itirazları değerlendirirken, Anayasa madde 79 ile kendisine yüklenen sorumluluğun gereğini yerine getirmesini umuyor ve diliyoruz. Aksi takdirde seçimlerin yargı güvencesinde yapıldığından, adil olduğundan ve sonuçların güvenilirliğinden, kısacası hukukun üstün olduğu demokratik bir devlet düzeninden söz edilmesi mümkün olmayacaktır.

Üzüntümüz, halk oylamasının sonucuna ilişkin değil, sonucu etkilemeye elverişli açık ve ağır hukuka aykırılıkların görmezden gelinmek istenmesine ilişkindir.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
T24

YSK Eski başkanından ' Ortalığı Ayağa ' kaldıracak açıklama: Yasada bu çok açık bir şekilde yazılmıştır. Bu konuda tartışma anlamsızdır
18 Nisan 2017



17 Nisan pazar günü yapılan Referandum sonuçları ardından tartışmalı bir karar açıklayan YSK'ya tepkiler giderek artıyor. 

DÜNYADAN TEPKİLER YAPIYOR

Türkiye'den başka dünyanın bir çok ülkesinden gelen tepkilerde alınan kararın yasa dışı olduğu ileri sürülüyor. Peki kararı açıklayan mevcut YSK Başkanı Sadi Güven'den önce aynı kurumun başkanı olan kişi konuya ilişkin ne diyor? İşte ortalığı ayağa kaldıracak açıklama

BU OYLARIN İPTAL EDİLMESİ GEREKİYOR

YSK’nın mühürsüz pusula ve zarflara ilişkin kararını değerlendiren eski YSK Başkanı Aydın, yasanın çok açık olduğunu ve bu oyların iptal edilmesi gerektiğini söyledi.

NEDEN DEĞİŞTİRİLDİ

YSK’nın önceki gün gerçekleştirilen referandumda mühürlenmemiş oy pusulası ve zarların dışarıdan getirildiği kanıtlanmadıkça geçerli sayılmasına ilişkin kararına bir eleştiri de eski YSK Başkanı Muammer Aydın’dan geldi.Aydınlık’a konuşan Aydın, “Yasa hükmü açık. Oy kullanılan zarfların üzerinde ilçe seçim kurulu kararı olması lazım. 

MÜHÜRSÜZLER GEÇERSİZDİR

Oy pusulalarında da sandık kurulu mührü olmalıdır. Hiç mühürsüz zarf ve oy pusulaları geçersizdir” dedi. Aydın sözlerini şöyle sürdürdü: “Yasada bu çok açık bir şekilde yazılmıştır. Bu konuda tartışma anlamsızdır. Mühürsüz oyların iptal edilmesi yasa gereğidir.”

Kaynak: haberartıturk

AGİT’in Avusturyalı üyesi Alev Korun, yaklaşık 2.5 milyon oy şaibeli
18 Nisan 2017



Avrupa Birliği AGİT'in dün açıkladığı Referandum ön raporuna Erdoğan büyük tepki gösterdi. Avrupaya "Haddinizi bilin" diyen Erdoğan'a yanıt niteliğinde bir gelişme oldu. AGİT üyesi 2.5 milyon oyun şaibeli olduğunu söylüyor.

TÜRKİYE'DE GÖZLEMCİ STATÜSÜ İLE GÖREV YAPMIŞ

Referandumu gözlemlemek üzere Türkiye’de bulunan uluslararası gözlemcilerden bugün bir açıklama daha geldi.

Reuters'ın haberine göre, AGİT’in Avusturyalı üyesi Alev Korun, yaklaşık 2.5 milyon oyun 'şaibeli' olduğunu dile getirdi.

YASALAR İHLAL EDİLDİ

Korun, Viyana merkezli ORF radyosuna yaptığı açıklamada, "Yaklaşık 2.5 milyon oyla oynanmış olabileceğine dair şüphe var. Bunun sebebi, kanunların sadece resmi zarflara izin vermesi. Fakat Yüksek Seçim Kurulu, yasaya aykırı biçimde, resmi mührü olmayan zarfları kabul etti" dedi
Kaynak: haberartıturk

Meral Akşener: YSK suç işlemiştir, Türkiye bu ayıbı sürdüremez
17 Nisan 2017



Referandumun şaibeli sonuçlarına bir tepki de Meral Akşener'den geldi.

Şaibeli referandum sonuçlarının ardından twitter hesabından paylaşımda bulunan Meral Akşener, "YSK suç işlemiştir.Türkiye 71 yıl sonra 1946 seçimlerinde yaşanan skandalların 2017 örneğini yaşıyor.Türkiye bu ayıbı sürdüremez." dedi
Cumhuriyet

Doğu Perinçek: “‘Seçimleri tanımıyoruz’ söylemi Batı merkezli bir girişimdir”
20 Nis, 2017

18 maddelik anayasa değişikliğine ilişkin 16 Nisan’da düzenlenen referandumun sonuçları tartışma konusu oldu. Yüksek Seçim Kurulu’nun mühürsüz oy pusulalarını geçerli saymasıyla başlayan tartışmalar üzerine dün, CHP ve Vatan Partisi, YSK’ya itiraz dilekçelerini verdi. Pazartesi günü ise HKP Anayasa Mahkemesi’ne seçimin iptal edilmesiyle ilgili başvuruda bulunmuştu. İtirazın ardından sosyal medya hesabından açıklama yapan Kemal Kılıçdaroğlu, “Tarihin ‘mühürsüz seçim’ olarak yazacağı bu seçimi tanımıyoruz, tanımayacağız” ifadelerini kullandı. Vatan Partisi lideri Perinçek ise itiraz sürecini başlattıklarını, fakat “tanımıyoruz” gibi ifadelerin “Batı merkezli bir girişim” olduğunu öne sürdü.
Aydınlık gazetesinin bugün manşetten verdiği Doğu Perinçek’in açıklamaları şöyle:
“ÖNÜMÜZE BAKALIM
Bütün vatandaşlarımıza sesleniyorum: ‘Evet’ diyen de ‘hayır’ diyen de bizim vatandaşımız. 16 Nisan’daki süreç arkamızda kaldı, önümüze bakmamız lazım. Atlantik ötesinden gelen tertiplerle yüz yüze geldik. Buna dikkat etmemiz lazım. 15 Temmuz’da, PKK’yla mücadelede, Fırat Kalkanı’nda bir olduğumuz gibi bir olmamız lazım. YSK’nın mühürsüz pusulaları geçerli sayması kanuna aykırıdır, hukuk dışıdır. O açıdan Vatan Partisi olarak dilekçemizi verdik. CHP’de bizden sonra verdi. Fakat “Seçim sonuçlarını tanımıyoruz” gibi ifadeler çok yanlış. Bu kararın düzeltilmesi için hukuki girişimleri yapacağız. Ama böyle karşılıklı düşmanlık yaratacak açıklamalardan uzak duracağız.
BATI MERKEZLİ GİRİŞİM
Bir taraf “tanımıyoruz”, öteki taraf “200 yıllık hesaplaşma” diyor. Bütün milletimizle el ele olup sorunların üstesinden gelebiliriz. Bizi birbirimizi vurduracak, kırdıracak açıklamalardan uzak durmak gerekir. PKK’yla kimsenin yan yana gelmesini kabul edemeyiz. PKK’nın “Bu işi tanımıyoruz” demesi Batı merkezli bir girişimdir. “Tanımıyoruz” dediğiniz zaman kullanacağımız araçlar da yasal çerçevenin dışına doğru kayacaktır. Tabii ki YSK’nın verdiği karar hukuksuz. Kanunumuz çok açık; buna göre zarfların ve pusuların mühürlü olması gerekir. Bunu reddeden bir karar alınamaz. Sokağa çağrılar, Batı’nın kışkırtmalarıyla yapılıyor ama kimse sokağa dökülmez. PKK’nın çağrılarına kimse itibar etmeyecektir. Milletimiz 19 Mayıs’ta, 23 Nisan haklı eylemleri için meydanlara çıkar. Oralarda zaten hep birlikteyiz. ABD arzu ediyor ki ülke bölünsün; “hayır” ve “evet” diye kamplaşsın. Bu seçim bir demokrasi mücadelesiydi. Geçti, arkada kaldı. Bakın müdahaleden söz ediliyor, kim hangi güçle Türkiye’ye müdahale edecekmiş? Türk milletinin, askerinin, polisinin gücünü çok iyi biliyorlar, içi boş tehditler savuruyorlar. Tehdit edenler, boyunun ölçüsünü de alır.
TÜRKSÜZ ANAYASA ÖZLEMİ
Birdenbire yeni anayasa ortaya çıktı. AB Komisyonu Başkanı, Türkiye’nin “uzlaşma anayasası” yapması lazım dedi. Bizim basında da Ertuğrul Özkökler çıktı, “yeni anayasa” dedi. Tekrar Türksüz bir anayasa gündeme getirildi. Kılıçdaroğlu’nun da hemen çıkıp bu anayasayı “uzlaşma anayasası” haline dönüştürelim demesi beni şaşırttı.
KILIÇDAROĞLU İSTİFA ETSİN
CHP’yi de sert bir şekilde eleştiriyoruz. Hukuk çerçevesinde çözülmesinden yanayız. Hukuk çerçevesinden çıkardığımız zaman, neyleri çağıracağımızı hesaplamamız gerek. Böyle durumlarda aklı başında olmak, atılan her adımın ne gibi sonuçlar doğuracağını iyi görmek lazım. CHP’nin “tanımayacağız” çıkışı 10-15 gün sonra sönecektir. Atatürk’ün partisi böyle fitnelere gelemez. PKK “tanımıyoruz” dediği zaman, ABD aynı şeyi söylediği zaman, Kemal Kılıçdaroğlu görevini bıraksın. Türkiye’nin büyük birikimi var, çözümleri var. Erdoğan da o görevi bırakacak. Bu yetkileri de Erdoğan değil başka biri kullanacak. Onu da iyi seçmemiz lazım. Elele verip. Milli Seferberlik Hükümetiyle çözüme kavuşturmak lazım.”
Odatv.com

Altan Öymen'den Erdoğan'a: Herhâlde manasını bilmiyor; atın üzerindeki adam iftihar edilecek durumda değil
20 Nisan 2017

"Kaç oy mühürsüz; 1 milyon mu, 2 milyon mu?"

Eski CHP Genel Başkanı ve gazeteci Altan Öymen, tartışmalı referandum sonuçlarıyla ilgili olarak "Atı alan Üsküdar'ı geçti" diyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı eleştirdi. Öymen, "Herhalde manasını bilmiyor, atın üzerindeki adam iftihar edilecek durumda değil" dedi.

Altan Öymen'in Yurt gazetesinden Ülkü Çoban'a verdiği söyleşi şöyle:

16 Nisan referandumunu birçok soru işaretiyle geride bıraktık. Ortaya çıkan sonuçlar birbirine çok yakın, diğer yandan seçimlerde
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Prş Nis 20, 2017 10:10 pm tarihinde değiştirildi, toplam 8 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pzr Nis 16, 2017 9:57 pm    Mesaj konusu: Mahçupyan: Yönetilmesi çokzor bir Türkiye’ye doğru gidiyoruz Alıntıyla Cevap Gönder

Eski Kültür Bakanı Ertuğrul Günay: Bu tam bir Pirus zaferi; ilk defa bir YSK Başkanı, oranı açıklamadan bir tarafın kazandığını söylüyor
Hülya Karabağlı
17 Nisan 2017



"Son yıllarda yaşadığımız sürecin yeni siyasi şekillenmeleri zorladığını düşünüyorum"

AKP iktidarı döneminde Kültür ve Turizm Bakanlığı yapan Ertuğrul Günay, anayasa değişikliğine ilişkin referandum sonucunu değerlendirdi. Türkiye’de ilk defa bir YSK Başkanı'nın oran açıklamadan bir tarafın kazandığını ilan ettiğini söyleyen Günay, “Aslında bu tam bir Pirus zaferidir. Bence kazanılmamış bir yarışmamış devlet erki, devlet gücü kullanılarak kazanıldığının ilan edilmesidir” dedi.

Günay, sandık sonuçlarının netleşmesinden sonra Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, “Atı alan Üsküdar’ı geçti, boşuna uğraşmayın” sözüne, sandıktan ‘Hayır’ çıkan Üsküdar hatırlatmasıyla, “Cumhurbaşkanı'nın söylediği deyimden yola çıkarsak önce Üsküdar’ı kaybetti ardından İstanbul’u kaybetti” dedi. Günay, ekonomiye en büyük katkıyı yapan İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya, Muğla, Hatay ve Diyarbakır gibi dinamik illerin de kaybedildiğine dikkat çekti.

Eski Bakan Ertuğrul Günay’ın referandum sonucu ve siyasetin bundan sonrasına ilişkin T24’e yaptığı değerlendirmeleri şöyle:

Sayın Cumhurbaşkanının söylediği deyimden yola çıkarsak önce Üsküdar’da kaybetti. Yıllardan beri siyaset yaptığı, oturduğu, özel ilişkileri olan ilçede kaybetti. Bu çok özel bence. Ardından İstanbul’da kaybetti. Yıllardan beri ilçe başkanlığı yaptığı İstanbul’da kaybetti. Türkiye’nin ekonomisine en büyük katkıyı yapan İstanbul, Ankara, İzmir. Adana Antalya, Muğla, Hatay ve Diyarbakır gibi dinamik illerde kaybetti.

“Yüzde 1'in altında bir farkla
kazandığını iddia ediyor”

Bütün bunların sonucunda yüzde birin altında bir farkla kazandığını iddia ediyor ve ilk defa YSK Başkanı oran açıklamadan bir tarafın kazandığını ilan etti. Aslında bu tam bir Pirus zaferidir.Bence kazanılmamış bir yarışmamış devlet erki kullanılarak kazanıldığını ilan edilmesidir. Sayın Cumhurbaşkanının tecrübeli bir siyasetçi olarak bu sonucu iyi okuyacağını bundan önce yaptığı gibi Türkiye’yi kanatmaktan ve kanırtmaktan bazı konularda zorlamaktan Türkiye’nin toplam iradesinin ötesinde konularda zorlamaktan kaçınacağını ve sakınacağını umut ediyorum.

“Türkiye’yi eleştirdiğimiz
1946 seçimlerine getirdi”

Bundan sonra Türkiye’de asıl demokrasi mücadelesi başlayacak. AKP, 2013’de başlayan sürecin sonucunda Türkiye’yi 1946 seçimlerine getirdi. Oyların ve sayımın ciddi biçimde tartışmalı olduğu 70 yıllık demokrasi hayatımızda eleştirdiğimiz bin sonuçla bir kapanış yaptı ve iniş noktasında bunu iyi görmesi lazım bunu muhalefetin. Muhalefetin bu tutuk, iktidarın ezberini kullanan ezberinden vazgeçmesi lazım.

“Eşit yurttaşlık ve sosyal
adaletçi bir siyaset ortaya çıkarsa”

Bir adım daha ileri gidersem mevcut muhalefet kalıplarını kırıp Türkiye’nin yeni bir şekillenme yapması lazım. Ben bu son yıllarda yaşadığımız sürecin yeni siyasi şekillenmeleri zorladığını düşünüyorum. Toplumu birleştirecek olana etnik ve mezhebi ayrımı üzerinde siyaset yapmayan ama eşit yurttaşlık anlayışını tam anlamışla içine sindirmiş olan gerçekten evrensel hukuk değerlerine bağlı hem kalkınmacı hem sosyal adaletçi bir siyaset ortaya çıkarsa iktidarın ve muhalefetin de çok ciddi biçimde sarsılacağını düşünüyorum.
T24

Etyen Mahçupyan: Yönetilmesi çok zor bir Türkiye’ye doğru gidiyoruz
17 Nisan 2017



"Oyunun kurallarını değiştiriyoruz ve toplumun yarısı bu kurallarla oynamak istemiyor"

Gazeteci ve yazar Etyen Mahçupyan, referandum sonuçlarını “yönetilmesi çok zor bir Türkiye’ye doğru gidildiği” şeklinde yorumladı. Mahçupyan, AKP ve MHP’nin ortak çalışmasıyla yapılan anayasa değişikliği için "Teklifi veren partilerin ikisi birlikte yüzde 63’e yakın bir oya sahipler ama sahada gördüğümüz şey, bu oyun sadece yüzde 51’i alınabildi. Üç büyükşehir kaybedildi" yorumunu yaptı. Mahçupyan, ayrıca "Oyunun kurallarını değiştiriyoruz ve toplumun yarısı bu kurallarla oynamak istemiyor" ifadelerini kullandı.

Al Jazeera Turk’ten Başak Çubukçu’ya konuşan Mahçupyan, şu ifadeleri kullandı:

"Bu, bir anayasa değişikliği ve ülkeninin yönetim sistemini değiştiren bir teklifti. Teklifi veren partilerin ikisi birlikte yüzde 63’e yakın bir oya sahipler ama sahada gördüğümüz şey, bu oyun sadece yüzde 51’ alınabildi. Diğer partilerden de gelen kırıntılar, oylar var. AK Parti – MHP koalisyonu hayâl ettiği sonucu sahada göremedi. Üç büyükşehir kaybedildi. Muhafazakârların çok yoğun olduğu semtler, mesela Üsküdar, hayır dedi. Şimdi bütün bunlar çok sıkışmış, yönetilmesi çok zor olan Türkiye’ye doğru bizi götürüyor. Yani bir tarafta tüm yetkileri bir elde toplayan, tüm sorumluluğu dolayısıyla tek başına taşıyan bir kişi ve onun etrafında ürettiği bir hükümet olacak. Öyle bir sistem ki bu, hem yargı hem yasama üzerinde de önemli nüfuz hakkı olacak. Öte yandan da bu referandumla birlikte de bu güce rağmen yönetemeyeceği bir Türkiye’yi de aynı anda yaratacak. Bu olay, çok açık söylemek gerekirse, sağduyulu bir olay gibi gelmiyor. Siyaset açısından baktığımızda, Türkiye’de bir basiret kaybı yaşadık. Son bir sene Türkiye’nin kolay kolay tamir edemeyeceği olumsuz sonuçlar üretir diye endişeliyim. Çok uzun zaman alabilir tamiri. Burada var olan tehlikeyi görüp yeniden bir ortak akla dönme, yeniden toplumsal kesimler arasındaki ilişkileri kurmaya hevesli, o yönde bakan bir yönetim yapısı lâzım. Bu olur olmaz mı ondan da emin değilim. İnşallah olur."

Mahçupyan, "Burada herhangi bir yaptırım ya da tasarruf kararı almıyoruz. Yüzde 50’den biraz fazla çıkmasını yeterli sayamayız. Oyunun kurallarını değiştiriyoruz ve toplumun yarısı bu kurallarla oynamak istemiyor. O diğer yarısına herhangi bir şeyi empoze etmenin çok ağır sosyolojik ve siyasi maliyetleri olur. Bunlar uzun vadeli olur. Hakikaten geri dönüşü de çok zor olur. Umarım sağduyu galebe çalar" diye konuştu.

"MHP, bu işin kazananı; AK Parti artık MHP’ye mahkum"

Mahçupyan, referandum sonuçlarını MHP açısından ise şöyle değerlendirdi:

"MHP zaten istediğini aldı, şu anda hem iktidarın hem de bürokrasinin en önemli ortağı. Bu, MHP için çok iyi bir sonuç. Çünkü bundan sonra AK Parti’nin kendisine mahkum olduğunu gösterir. MHP bu işin kazananı. Yüzde 60 çıksaydı kazananı olmayacaktı ama yüzde 51 MHP’nin kazandığını gösteriyor bize. AK Parti artık MHP’ye mahkum. AK Parti kaybetti çünkü kendi başına bile yapabileceği bir şeyi başkasıyla beraber kendisini yıpratarak yaptı. Ders çıkarması gereken, AK Parti’dir. AK Parti’yi başından beri ve halen destekleyen biri olarak söylüyorum, şu ana kadar yaptığı en büyük yanlıştı.

"Büyük kentlerin kaybedilmesi, içeride bir tartışma yaratacaktır ama bunun siyasete yansıması konusunda kuşkularım var. Bunu görenler siyaseten öne çıkmıyor. Türkiye için bu bekleyişler pek hayırlı olmuyor. İhtiyacımız olan, tartışma ortamı ve AK Parti içinde o ortak aklın tekrar devreye girmesi. Olabilirse hayırlı olacak ama pek gerçekçi de görmüyorum."

"CHP hâlâ insanları denize dökmekten bahsederse olmaz"

CHP'nin kendi seçmenini sandığa götürdüğünü de anlatan Mahçupyan, şöyle devam etti:

"Kendi tabanına hakim olma, hâlâ bir siyasi aktör olarak var olma şeklinde bir durumu var. CHP’nin neredeyse doğal sınırlarına gelmiş durumdayız. Partiyi aynı nitelikleriyle korumaya kalktıkları zaman da buradan daha fazla ilerleme şansı yok. Geleceğe yönelik dinamik analizin CHP üzerinde yapılma şansı yok. CHP, var olan durumlara artı ya da eksi refleks veren bir olarak kalacak demektir. Dolgu malzemesi olarak kalacak demektir. Muhalefeti böyle olduğu sürece iktidarın da seviyesi düşüyor. CHP, bu sonuçları Kemal Kılıçdaroğlu’nun zaafı ya da yenilgisi olarak okumayacak. Oradaki pozisyonunu güçlendirecek. Paralize olmuş bir genel başkan görüyorum. CHP seçmeni nezdinde başarılı görüyorum. Bütün seçimleri kaybetmesine rağmen orada kalmayı başardı. 35’e çıkmadı ama 15’e de inmedi. Yüzde 25’te kalmayı başaran birisi. Şunu söylemek de mümkün: Bugün iyi bir CHP olsaydı AK Parti’ye oy verenlerin, AK Parti tabanının yüzde 10-15’i o CHP’ye oy vermeyi düşünebilirdi. Nasıl ki AK Parti’nin iyi olduğu dönemlerde de demokratik açılımlar yaptığı dönemde de laik kesimin yüzde 10-15-20’si AK Parti’ye oy verdi. Bu geçişlilik var. CHP rahatlıkla 38’e çıkabilecek bir parti ama hâlâ insanları denize dökmekten bahsederseniz olmaz."
T24

Economist: Türkiye hiç olmadığı kadar bölünmüş halde
17 Nisan 2017



"17 Nisan öğleden sonrası itibariyle dünyanın hiçbir önde gelen büyük ülkesinin lideri, Erdoğan'ı kutlamış değil"
The Economist dergisi, Cuma günü çıkan sayısının kapağında bu görselle birlikte 'Türkiye diktatörlüğe sürükleniyor' başlığını atmıştı
photo The Economist dergisi, Cuma günü çıkan sayısının kapağında bu görselle birlikte 'Türkiye diktatörlüğe sürükleniyor' başlığını atmıştı - A +

İngiliz The Economist dergisi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın referandumdan istediği sonucu elde ettiğini ancak bunun kendisi için bile tatmin edici bir sonuç olmadığını söylüyor.

Derginin internet sitesine koyduğu analiz-haberde, "Yabancı gözlemciler, hükümeti oylamayı kendi lehine etkilemekle suçladı. Hayır kampı da sahtecilik iddialarında bulunuyor. Ülke hiç olmadığı kadar bölünmüş durumda" diyor.

Türkiye'de Pazar günü yapılan referandumla, başkanlık sistemini içeren anayasa değişiklikleri halkın yüzde 51,4'ünün oyuyla kabul edildi.

Söz konusu değişiklerden cumhurbaşkanının siyasi parti üyesi olmasının önünü açan düzenlemenin değişikliklerin yayınlanma tarihi; diğerlerinin ise 3 Kasım 2019'daki seçimlerle birlikte yürürlüğe girmesi öngörülüyor.

"Erdoğan Türkiye'deki referandumda zaferini ilan etti" başlıklı makalede, yapılan 18 maddelik değişikliği Türkiye devletinin "en radikal yeniden yapılanması" olarak nitelendiren The Economist, Erdoğan'ın bu sistemle 2029 ve hatta cumhurbaşkanlığının ikinci dönemi sona ermeden erken seçim kararı alınması halinde üçüncü bir dönem için de aday olarak 2034'e kadar iktidarda kalmasının önünü açtığını öne sürüyor.

The Economist dergisi, geçen hafta Cuma günü piyasaya çıkan sayısının kapağına Türkiye'deki referandumu taşımış ve "Türkiye diktatörlüğe sürükleniyor" başlığına yer vermişti. Türkiye ile ilgili üç makalenin yer aldığı sayının ana yazısında, Erdoğan'ın 'son yıllarda görülen en büyük baskıyı uyguladığı ve Batı'nın Türkiye'yi yalnız bırakmaması gerektiği' belirtilmişti.

Geçmiş deneyimlerin aradaki farkın az olmasına karşın Erdoğan'ın bu referandumu uyguladığı baskılara yönelik bir güven oyu olarak göreceğini öne süren dergi yazısında şu ifadelere yer veriyor:

"Batılı müttefikler, sonucu daha az heyecanlı karşıladı. 17 Nisan öğleden sonrası itibariyle dünyanın hiçbir önde gelen büyük ülkesinin lideri, Erdoğan'ı kutlamış değil. AB ve ABD Dışişleri Bakanlığı, uluslararası gözlemcilerin değerlendirmeleri gelene kadar oylamayla ilgili yorum yapmayacaklarını açıkladı.

"Erdoğan'ın kendisi ise müttefikleriyle köprüleri yeniden inşa etmeye pek de hevesli görünmüyor. Oylamanın yapıldığı gün, idam cezasını yeniden yasalaştırmaktan bahsetti. Böyle bir adım, Türkiye'nin AB ile ilişkilerine zarar verir.

"Erdoğan uzun zamandır istediği anayasaya artık kavuştu. Ancak buna, içeride tansiyonun yükselmesi, dışarı da tecrit pahasına ulaşmış olabilir."
T24

Wall Street Journal: Erdoğan’ın kıl payı zaferi, onun sonu olabilir
17 Nisan 2017



"Bu Recep Tayyip Erdoğan’ın istediği türden bir zafer değildi"

Bu Recep Tayyip Erdoğan’ın istediği türden bir zafer değildi. Türkiye cumhurbaşkanı, pazar günü düzenlenen oylamadan resmen sahip olduğu anayasa değişikliğinin getirdiği yetkileri zaten uzun süredir kullanıyordu. Meclisteki uysal çoğunluğu oluşturan iktidar partisinin lideri olarak sahip olduğu rol, asıl yetkinin zaten cumhurbaşkanlığı sarayında toplanmasını sağlıyordu.

Erdoğan’ın istediği şey, temmuz ayında kendisini hedef alan darbe girişimi sonrasında liderliğinin ve muhalefeti yok etme adımlarının kamuoyu nezdinde onaylanmasıydı. Bu adımlar sonucu, meclisteki en büyük ikinci muhalefet partisinin birçok lideri dahil birçok muhalif işlerinden atıldı ya da hapse girdi.

Yayın organlarının sıkı devlet kontrolünde olduğu ve Hayır kampanyası yürütenlerin hükümet yetkilileri tarafından hainler ya da teröristler olarak nitelendiği ülkede, Erdoğan’ın yardımcıları sadece birkaç hafta önce kendilerinden emin bir şekilde referandumdaki evet oylarının yüzde 60’ı bulacağını hatta bu oranı geçeceğini tahmin etmişti.

Ancak tüm baskılara ve pazar günkü oylamayla ilgili usulsüzlük haberlerine rağmen, resmi Anadolu Ajansı’nın geçtiği ilk sonuçlar “Evet” oylarının ancak yüzde 48,8’e karşı yüzde 51,2’yi bulduğunu gösterdi.

Bu durum Erdoğan’ın zafer kutlaması yapmasını engellemedi. “Gereksiz tartışmaların” sona ermesi çağrısı yaparak “Tüm ülke zafer kazandı” dedi. İktidar partisinin başkanlığı önünde yağmur altında toplanan kalabalığa hitap eden Başbakan Binali Yıldırım, oylamayla halkın yetkiyi Erdoğan’a verdiğini söyleyerek “Bu demokrasimizde bir dönüm noktası. Hainlere ve ülkemizi bölmek isteyenlere karşı millet olarak bir arada duruyoruz” diye konuştu.

Ancak bu zayıf ve tartışmalı oy farkı, Erdoğan’ın gücünü artırmak yerine, gelecek aylarda istediği gibi yönetebilme kabiliyetini tehdit edebilir. Washington’daki Woodrow Merkezi Ortadoğu program direktörü Henri Barkey, “Erdoğan bu zaferin çok şeye mal olabileceğini yakında anlayabilir. Şimdi kazanmış olsa da orta vadede ülkede ve yurtdışında daha güçlü bir muhalefetle karşı karşıya kalabilir” dedi.

Türkiye’de muhalif siyasetçiler, özellikle iktidar partisinin güçlü olduğu Anadolu’daki kırsal bölgelerde ve savaşın yıktığı güneydoğudaki Kürt bölgelerinde çok büyük seçim usulsüzlükleri yaşandığını savunuyor. Avrupa Konseyi Dış İlişkiler bölümü üst düzey yetkilisi Aslı Aydıntaşbaş, “Bu halkın sürecin meşruiyetiyle ilgili ciddi şüphelere sahip olduğu ilk seçimdi. Bu hiçbir şeyin çözülmediği, ülkenin büyük oranda kutuplaşmış ve bölünmüş bir ülke olarak kalacağı anlamına geliyor. Ve yaşamanın çok tehlikeli olduğu bir yer” ifadesini kullandı.

Muhalefet partileri oyların önemli bir bölümüne itiraz ederken, yolsuzluk iddiaları oylama sonrasında en büyük tartışmayı yaratma potansiyeline sahip. Olağanüstü hal devam ederken Erdoğan güvenlik alanında sıkı kontrole sahip, ancak referandumun çalındığı düşüncesinin yeni sokak gösterilerine yol açma ihtimali az olsa da imkansız değil.

Türkiye hükümetinin daha somut bir zafer beklemesinin nedenlerinden biri, Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi’nin anayasa değişikli konusunda milliyetçi MHP liderliğinin desteğini almış olmasıydı. İki parti birlikte, Kasım 2015’te düzenlenen son meclis seçimlerinde yüzde 61’den fazla oy almıştı. Bu oran, pazar günkü oylamada “Evet” için verilen desteğin çok ötesinde.

Duke Üniversitesi Öğretim Üyesi Timur Kuran, “Bu Erdoğan için korkunç bir sonuç. Bu, milliyetçileri ve AKP seçmeni içinde Erdoğan’ın bir diktatörün yetkisine sahip olmasını istemeyen çok sayıda kişi olduğunu gösteriyor” dedi.

Erdoğan açından kötü olan bir başka durum da, memleketi olan ve belediye başkanı olarak siyasi kariyerine başladığı İstanbul işe Türkiye bürokrasisine ev sahipliği yapan başkent Ankara’nın Hayır’dan yana olması. İzmir, Adana ve Antalya gibi diğer büyük kentlerde de durum aynı.

Eski muhalefet milletvekili ve Washington’daki düşünce kuruluşu Demokrasileri Savunma Vakfı üyesi Aykan Erdemir, “Türkiye’deki dinamik finans merkezlerinin merkezileşmiş bir başkanlık sistemini reddetmesi önemli. Burada mesaj açık. Erdoğan’ın tek adam iktidarı kısa vadede siyasi olarak işleyebilir, ancak ekonomik açıdan sürdürülebilir olmayabilir.

Bu yazı ilk olarak wsj.com'da yayımlanmıştır
T24

Rubin: Bir Türk rönesansına değil, kan gölüne başkanlık edecek
17.04.2017



Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik yazılarıyla tanınan eski Pentagon yetkilisi ve American Enterprise Institute yazarı Michael Rubin, referandum sonucu değerlendirdiği yazısında, bölünecek ve kan gölüne dönüşecek bir Türkiye tablosu çiziyor.

Referandumun ardından ne yazacağı merak edilen eski Pentagon yetkilisi ve American Enterprise Institute yazarı Michael Rubin, referandum sonucuyla ilgili ilk analizini Washington Examiner için kaleme aldı.

OdaTV'den Şivan Okçuoğlu'nun haberine göre, Erdoğan'ın başkanlığı, Türkiye için büyük değişimlerin habercisi, ancak bu değişimler olumlu değil, daha ziyade bölünecek ve kan gölüne dönüşecek bir Türkiye tablosunu işaret ediyor.

Darbeyi önceden bilmesi ile Türk kamuoyunda tanınan Rubin'in analizine göre, referandum sonucunda yaşanan en gerçek değişiklik, 'Türkiye'de yönetim biçiminin değişerek esasen bir diktatörlük kurulmuş olması'.
Seçim saatleri boyunca çeşitli videolarda usulsüzlükler olduğunun gözlendiğini belirten Rubin, HDP seçmeninin ağırlıklı olduğu yerlerde AGİT gözlemcilerinin sandık başından uzaklaştırılmaları, YSK'nın sandıklar açılmaya başladıktan 1 saat sonra ani bir kural değişikliğine gitmesi ve CHP'nin itiraz ettiği 2.5 milyon oy konusuna da değindi.

'HAYIR OYU VERENLER, ERDOĞAN'IN DİKTATÖRLÜĞÜNÜ KABUL ETMEYECEK'

Rubin'e göre, Erdoğan'ın zafer ilan etmesinden daha önemli olan şey, Türkiye'nin tehlikeli bir şekilde bölünmüşlük tablosu vermesi. Referandumda 'Hayır' oyu verenlerin 'Erdoğan'ın diktatörlüğünü ve yeni yönetim şeklini' kabul etmeyeceklerini ifade eden Rubin, bu sebeple şiddetin hızla tırmanabileceğini iddia ediyor.

Rubin, polis baskısının azalması olasılığında sokak çatışmalarının fitilinin ateşlenebileceği söylerken, düzenlenen 'temizlik operasyonu' ile gücünü yitiren TSK'nın, Güneydoğu'da ayaklanma olasılığı bulunan Kürtlere karşı gelmeye gücünün yetmeyeceği ve Türkiye'nin bu bölgeyi etkin biçimde kaybedeceği öngörüsünde buluuyor.
Sputnik

Levent Gültekin: Hakaret ettiğin yüzde 49'un yüzüne nasıl bakacaksın?
16 Nisan 2017



Gazeteci Levent Gültekin, Twitter hesabından "Diyelim yüzde 51'le kazandın hakaret ettiğin, aşağıladığın o yüzde 49'un yüzüne nasıl bakacaksın? Nasıl yöneteceksin onları?" dedi.

Gazeteci Levent Gültekin Twitter hesabından referanduma ilişkin açıklamalarda bulundu. Gültekin'in attığı tweetler şöyle:

"Türkiye bir şirket değil ki yüzde 51'i alan söz sahibi olsun... yazık bu ülkeye...Diyelim yüzde 51'le kazandın hakaret ettiğin, aşağıladığın o yüzde 49'un yüzüne nasıl bakacaksın? Nasıl yöneteceksin onları?

İki parti, devletin kasası,imkanları, bütün medya... her şey elinizdeydi aldığın oy yüzde 51 bu ayıp, bu yıkım size yeter.

Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Diyarbakır, Antalya "hayır" demiş... bundan ne anlayacaksınız? Böyle anayasa yapmaktan mutlu musunuz yani? Hayır çıksaydı daha iyi olurdu ama bu sonuç ülke için iyi bir sonuç... bunca güce rağmen aldığı bu ve mutlak başarısızlık. Arkadaşlar iş bitti demiyorum bitse de hayır da çıksa yüzde 51 ile evet de çıksa mutlak bir başarısızlık var bu imkanlarla bu sonuç?

Sakin olun bütünüyle kötü değil biraz derin düşünün büyük bir başarısızlık var... buradan çok şey çıkar.

Demokrasi ve özgürlük mücadelemiz yeni başlıyor... huzur, özgürlük maliyetli ve çaba isteyen değerlerdir. Sakin olun lütfen. Sonuç ne olursa olsun yenildiler... güvenin bana. "Evet demek farzdır" dediler cehennemlik ilan ettiler buna rağmen tablo bu... "Evet" diyen de "hayır" diyen de bu ülkenin evladıdır. Bunca baskıya, imkana rağmen yenilen iktidardır, siyasetçilerdir..."
Cumhuriyet

İlk icraat idam: Kılıçdaroğlu desteklemezse referandum yaparız
16 Nisan 2017



Cumhurbaşkanı Erdoğan referandum sonrası açıklamalarda bulundu. Erdoğan Anayasa değişiklik teklifi için 'Şahsıma düzenlenen bir sistem değil' demişti ama bugün konuşmasında "Şahsıma duyduğunuz güven için teşekkür ederim" dedi. Erdoğan, "Sonuçları küçümseyenler var. Boşuna uğraşmayın. Atı alan Üsküdar'ı geçti." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan referandum öncesi propaganda sürecinde başkanlık sistemi için "Bu benim şahsım için düzenlenen bir sistem değil" demişti. Ancak Erdoğan teşekkür konuşmasında "Tercihini Evet yönünde ortaya koyan herkese şahsıma gösterdikleri güven ve teveccüh için teşekkür ediyorum" sözlerini kullandı.

Erdoğan'ın konuşmasından satırlar şöyle:

"Halk oylamasının sonuçlarının ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum. Oyunun rengi ne olursa olsun sandığa gidenlere teşekkür ediyorum. 200 yıllık yönetim sistemi konusunda karar vermiştir. "Evet" oyu verenlere şahsıma duyulan güven ve teveccühü için teşekkür ediyorum. Çok ciddi bir yönetim için önemli bir karar verildiği gündür. Anayasa değişikliği sadece 18 maddeden oluşmasına rağmen içeriği için çok fazla değişim getirmektedir. Zor bir süreç sonrasında 25 milyon 'Evet' oyu ile kararını vermiştir. Binali Yıldırım, Dvelet Bahçeli, Mustafa Destici ve STK'lara teşekkür ediyorum.

Güneydoğu'da 10 puan artış olduğunu görüyoruz. Yeni dönemin başlangıcı olduğunun sinyalidir. Halk oylaması sürecinde tercihini "Evet" için şükranlarımı sunuyorum. Türkiye tarihinde ilk defa böylesine önemli bir değişime milletimiz belirlemiştir. Cumhuriyet tarihimizde ilk defa sivil irade ile yönetim sistemimizi değiştiriyoruz. Aynı ortak hedefe doğrultusunda hizmet verecektir. 16 Nisan'da 'Evet' ve 'Hayır' diyenlerin tüm Türkiye'nin zaferidir. Yurt dışındaki vatandaşlarımız çetin mücadeleler vermiştir. Önümüzde yepyeni bir dönem vardır. "

"ATI ALAN ÜSKÜDAR'I GEÇTİ"

CHP'nin 2 buçuk milyon oya usulsüzlük gerekçesiyle itiraz etmesine ve YSK'nin resmi sonuçları açıklamamasına rağmen, ikinci kez balkon konuşması yaptı.

Erdoğan şunları söyledi:

Sonuçları küçümseyenler var. Boşuna uğraşmayın. Atı alan Üsküdar'ı geçti. Binali Yıldırm destekliyor, Sayın Bahçeli destekliyor. Kılıçdaroğlu da desteklediğini söyledi. İdam Meclis'ten geçerse ben onaylarım. Geçmezse bir referandum da idam için yapacağız.
Cumhuriyet

“Referandumda ‘evet’ çıkarsa kapatırız” diyen AKAM’dan karar: "Sonuç kesinlikle şaibeli ama..."
17 Nisan 2017



Anayasa değişikliği referandumundan 'evet' çıkması halinde kapanacağını açıklayan AKAM Araştırma'nın sahibi Kemal Özkiraz Twitter'dan AKAM'ın kapandığını duyurdu.

Evrensel’deki habere göre, referandumdan önce "%42.25 Evet, %57.75 Hayır" tahmininde bulunan Avrasya Kamuoyu Araştırmalar Merkezi, referandumdan 'evet' çıkması halinde araştırma şirketinin kapatılacağını ifade etmişti.

Referandum sonuçlarının ardından Twitter hesabından açıklama yapan AKAM Sahibi Kemal Özkiraz, şunları yazdı:

"Sonuç kesinlikle Şaibeli ama Senin doğru bulduğunu değiştirebilen bir güç varken doğruyu aramak gereksizdir." tweet'inin ardından "Şaibeli de olsa YSK RESMİ OLARAK EVET dedi. Bahane yok ama yok ancak yok. Avrasya Araştırma kapandı başka bir isimle de açılmayacak."
T24

Kılıçdaroğlu: YSK referandumu tartışmalı hale getirdi
16 Nisan 2017



Sonuçların televizyonlarda yayınlanmasının ardından konuşan Kılıçdaroğlu, YSK’nin mühürsüz zarf ve pusulaları geçerli saymasının meşruiyete gölge düşürdüğünü söyledi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, referandum sonuçlarının ardından yaptığı açıklamada “Koşullar eşit olmamasına karşın elimizden gelen her türlü çabayı gösterdik” diyerek, YSK’nin mühürsüz zarf ve pusulaların geçerli sayılması yönündeki kararına tepki gösterdi. Kılıçdaroğlu, “YSK, üzülerek ifade edeyim, bu referandumu tartışmalı hale getirdi. Maç yapılırken maçın ortasında kural değişmez” dedi.

Kılıçdaroğlu’nun, sonuçların ardından akşam saatlerinde CHP Genel Merkezi’ne gelerek kurmaylarıyla değerlendirmede bulunduğu öğrenildi. Daha sonra bir basın toplantısı düzenleyen Kılıçdaroğlu, “Eşit olmayan koşullarda bir referandum gerçekleştirdik. Bunu herkes biliyor. Biz de koşullar eşit olmamasına karşın demokrasiye sahip çıkmak için elimizden gelen her türlü çabayı gösterdik. Bu çabayı hukuk zemininde kalarak gösterdik.

Eveti savunanlar hukukun dışına çıktılar, biz özenle hukuk kurallarının içerisinde çaba harcadık” dedi. “Anayasalar birer toplumsal uzlaşma belgesidir” diyen Kılıçdaroğlu, “Bu referandum bir gerçeği ortaya çıkardı. Toplumun en az yüzde 50’si buna hayır diyor. Dolayısıyla bu anayasa değişikliği ve onun oluşturduğu bütün anayasa bir anlamda bir toplumsal uzlaşma belgesi olması niteliğini büyük ölçüde yitirmiş durumda. Daha önemlisi bu gerçek önümüzde dururken siyaset kurumuna bir görev düşüyor. Anayasayı bir toplumsal uzlaşma belgesi haline dönüştürmek” diye konuştu.

YSK’nin mühürsüz zarf ve pusulaların geçerli sayılması kararıyla referandumu tartışmalı hale getirdiğini belirten Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu: “YSK, üzülerek ifade edeyim, bu referandumu tartışmalı hale getirdi. Hiçbir tartışmaya yer vermeyecek şekilde size ilgili yasayı okuyorum. Seçim Kanunu’nun 98’inci maddesi: Üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü olmayan zarflar geçersiz sayılır. TBMM’den geçen seçim kanunu ve onun 98’inci maddesi söylüyor. Ama YSK bu zarfları kabul etti. Niçin? Seçim Kanunu’nun 108’inci maddesi. Arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan pusula geçersizdir. Hiçbir kurum kendisini parlamentonun üstünde göremez. İktidar partisinin itirazı üzerine bunu geçerli sayıyorsunuz. Maç yapılırken maçın ortasında kural değişmez arkadaşlar. YSK, maçın ortasında üstelik zarflar açıldıktan sonra kuralları değiştiriyor. Bunu doğru bulmuyoruz, asla kabul etmiyoruz. Milletin kararına saygılıyız ama YSK gölge düşürdü.

Hukuksal açıdan da kamu vicdanı açısından da referandumun meşruiyetini tartışmalı hale getirdiler. Bunu asla doğru bulmuyoruz. Bunu sonuna kadar takip edeceğiz.”
Cumhuriyet

Meral Akşener: YSK suç işlemiştir, Türkiye bu ayıbı sürdüremez
17 Nisan 2017



Akşener, mühürsüz zarf ve pusulaların YSK tarafından kabul edilmesine ilişkin açıklama yaptı.

Referandum sürecinde 'Hayır' çalışması yürüten MHP'li muhaliflerden Meral Akşener, YSK'nın mühürsüz zarf ve oy pusulalarını geçerli saymasına ilişkin açıklama yaptı. Akşener, "YSK suç işlemiştir.Türkiye 71 yıl sonra 1946 seçimlerinde yaşanan skandalların 2017 örneğini yaşıyor.Türkiye bu ayıbı sürdüremez" dedi.
T24

Abdulkadir Selvi: YSK pimi çekti, bombayı bıraktı; kimsenin bu seçimi gölgelemeye hakkı yok!
16 Nisan 2017



Selvi, YSK'nın "mühürsüz oyların da geçerli sayılacağına" dair karara tepki gösterdi

Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi, Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) “mühürsüz oyların da geçerli sayılacağına” dair karara tepki gösterdi.

Selvi, “YSK, pimini çekti bombayı bıraktı. Kimsenin bu seçimi gölgelemeye hakkı yok” dedi.

YSK açıklaması

YSK, referandumunda bazı seçmenlere mühürsüz oy pusulası ve zarf verildiği şikayetlerini değerlendirmişti. Kurul mühürsüz oyların "dışarıdan getirilerek kullanıldığı kanıtlanmadığı sürece" geçerli sayılmasına karar vermişti. HDP ve CHP, bu karara itiraz edeceklerini duyurmuştu.
T24

AKAM'ın sahibi Özkiraz: Mühürsüz oy pusulalarının tamamında 'Evet' çıktı
17 Nisan 2017

AKAM'ın sahibi Kemal Özkiraz, “Benim partilerden, sandık gözlemcilerinden aldığım bilgiler, mühürsüz oy pusulalarının tamamında ‘Evet’ çıktığı yönünde. Böyle bir şey tesadüfle açıklanamaz" dedi

ŞİRKETİNİ KAPATTI AMA

Referandumdan ‘Evet’ çıkması halinde anket şirketini kapatacağını açıklayan Avrasya Kamuoyu Araştırmaları Merkezi’nin (AKAM) sahibi Kemal Özkiraz, dediğini yaptı, şirketi kapattı.

2.5 MİLYON MÜHÜRSÜZ OY KULLANILDI"

Yenildiği için değil anket yapmanın anlamsız hale gelmesi nedeniyle bu kararı aldığını" belirten Özkiraz “1 milyon oyun iptal edildiği, 2.5 milyon oyun mühürsüz kullanıldığı bir ülkede doğruyu bilip bilmediğimize, yanılıp yanılmadığımıza emin olamadığımız bir ortamda anket yapmanın ne anlamı var” diye sordu.

'MÜHÜRSÜZ PUSULALARDAN ‘EVET’ ÇIKTI'

Gazete Duvar'dan Nergis Demirkaya'nın haberine göre Özkiraz şunları ifade etti:“Benim partilerden, sandık gözlemcilerinden aldığım bilgiler, mühürsüz oy pusulalarının tamamında ‘Evet’ çıktığı yönünde. Böyle bir şey tesadüfle açıklanamaz. YSK’nin acilen kaç mühürsüz oy pusulasının kabul edildiğini açıklaması gerekiyor. 

SEÇİM SONUCUNU ETKELEMESEYDİ YSK AÇIKLARDI

Bu seçim sonucunu etkilemeyecek sayıda olsaydı zaten YSK açıklar, kimse de itirazını sürdürmezdi. Belli ki mühürsüz oy pusulaları bu seçim sonucunu belirlemiştir. Bazı kaynaklar 2- 2.5 milyon oydan bahsediyor. 

%6 FARK ETTİRDİ

Bu da katılıma göre yüzde 6 gibi bir orana tekabül ediyor. 900 bin oyun geçersiz sayıldığı bir yerde mühürsüz oy pusulası gerçekten bu kadar fazlaysa ortada bir hile var demektir. Hileli bir seçimi okumak nasıl doğrudur bilemiyorum.”
Kaynak: haberartıturk

Kılıçdaroğlu: "Bu seçimin mühürü yok milli irade tecelli etmemiş sabote edilmiştir. Sabote edenler de birilerinden talimat alan kendisine yargıç diyenlerdir"

"YSK ÜYELERİ SİZE MİLLETVEKİLLİĞİ SÖZÜ MÜ VERİLDİ ANAYASAYI ÇİĞNİYORSUNUZ?"

Kılıçdaroğlu, "YSK yasaları çiğnemiştir. YSK üstüne düşüne görevi yapmamıştır. YSK, gücünü halktan, anayasadan değil belli bir merkezden, siyasi otoriteden almaktadır. Bu güç güç değildir. Demokrasiye aykırıdır. Maç ortasında kural değişirse, o maçın meşruiyeti olmaz. Şaibeli maçtır. Bu seçimin adı mühürsüz seçimdir. Bu seçimin mühürü yoktur. 24 milyon oyun namusu için bugün başvuruyoruz. 11 kişiye sorayım ey YSK üyeleri size milletvekilliği sözü mü verildi Anayasayı, yasaları çiğniyorsunuz?" ifadelerini kullandı.

"ANAYASA MAHKEMESİ, MÜHÜRSÜZ OY PUSULASI VE ZARF İLE KULLANILAN OYLAR GEÇERSİZ SAYILIR DİYOR"

Kılıçdaroğlu, "Anayasa Mahkemesi, mühürsüz oy pusulası ve zarf ile kullanılan oylar geçersiz sayılır diyor. YSK şimdi geçerli diyor. Meclis'i zaten takmıyorum diyor. Beni buraya getiren siyasi iradeye bakarım diyor. Sen öyle kararı veremezsin kardeşim. O koltuklardan inecekseniz aşağıya indereceğiz sizleri" diye konuştu.

"BU SEÇİMİN MÜHÜRÜ YOK MİLLİ İRADE TECELLİ ETMEMİŞ SABOTE EDİLMİŞTİR"

Kılıçdaroğlu, "Bu seçimin mühürü yok milli irade tecelli etmemiş sabote edilmiştir. Sabote edenler de birilerinden talimat alan kendisine yargıç diyenlerdir" dedi.18 Nisan 2017

Kaynak: haberartıtürk

BBC: Türkiye'de halk sokakta



Dünyaca Ünlü İngiliz yayın Kuruluşu BBC Referandum sonrası büyük tartışma yaratan YSK kararını protesto etmek için sokaklara dökülen halkı yazdı. İşte o haber:

ANKARA, İZMİR,ANTALYA, ESKİŞEHİRDE PROTESTO



Pazar günü gerçekleştirilen anayasa değişikliği referandumunda usulsüzlükler olduğunu iddia eden protestocular, bugün akşam saatlerinde İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya ve Eskişehir'de çeşitli noktalarda eylemler düzenledi.

KADIKÖY'DE PROTESTO



Protestoların odak noktasında ise Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) aldığı mühürsüz oyların geçerli sayılmasına yönelik karar vardı.İstanbul'un Kadıköy ilçesinde "Hayır biz kazanacağız" pankartlarıyla buluşan protestocular YSK binasına yürüdü.

BEŞİKTAŞ'TA PROTESTO



Yürüyüşte "YSK halka hesap verecek", "Tak adamlığa, bağımlı yargıya, parti devletine, başkanlığa hayır" sloganları atıldı.İstanbul'un Beşiktaş, Kartal, Avcılar, Esenyurt ve Bakırköy ilçelerinde de benzer protestolar gerçekleşti.

ANKARA PROTESTOLARI

Ankara'da da Keçiören, Batıkent ve Tuzluçayır ilçelerinde yürüyüşler düzenlenirken Kuğulu Park'ta bir forum gerçekleştirdi.

ESKİŞEHİR

Eskişehir'de ise üniversite öğrencileri sokağa çıkarak tencere tava çaldı.Referandum sonucu sosyal medayada da protesto edilirken Twitter'da #HileliSonucaHayır etiketi en çok paylaşılanlar arasına girdi.

ANTALYA VE İZMİR DE POLİS MÜDAHALESİ



Antalya ve İzmir'depolis müdahalesi ve gözaltıAntalya'da düzenlenen yürüyüşe ise polis müdahale etti ve bazı katılımcıları gözaltına aldı. Gençlik Muhalefeti, 5'i kendi örgütlerinden olmak üzere 15 kişinin gözaltına alındığını duyurdu.

BORNOVADA YÜRÜYÜŞE MÜDAHALE



İzmir'in Bornova ilçesinde gerçekleştirilen protestoya da müdahale eden polis, eylemcilerin bir kısmını gözaltına aldı. Evrensel Gazetesi'ne göre gözaltına alınan kişi sayısı 10 oldu.

Kaynak: BBC

CHP'nin YSK Temsilcisi Yakupoğlu: "YSK, aldığı kararlar seçimi denetlenemez hâle getirdi"
18 Nisan 2017



Eski YSK Başkanı: Yasa çok açık, mühürsüz oylar iptal edilmeli!

YSK ilk kez, itiraz üzerine olmayan ve ülke genelini kapsayan 'mühürsüz pusula' kararı aldı

HDP: İtirazlar tutanaklarına geçirilseydi ne kadar mühürsüz oyun geçerli sayıldığını biliyor olacaktık

T24 / Özel

CHP'nin Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Temsilcisi Mehmet Hadimi Yakupoğlu, YSK'nın mühürsüz oyların da geçerli olacağına dair aldığı son dakika kararına tepki gösterdi ve Başkan Sadi Güven'in "Bizim daha önce de emsal kararlarımız oldu" açıklamasının "gerçeği yansıtmadığını" söyledi. "Aldık dediği doğru. Gerekçe de doğru. Ama bu tür bir karar alınmadı" diyen Yakupoğlu, önceki seçimlerdeki prosedürleri T24'e şöyle anlattı:

"Sandık kurulları sayıyordu oy pusulalarını. Mühürlü ile mühürsüzü ayırıyorlardı. Mühürsüzlerin sayısını tutanağa yazıyorlardı. Tutanağa yazıldıktan sonra bunlar geçerli ya da geçersizdir diye bir karar veriyordu. Önce İlçe Seçim Kurulu'na itiraz ediyordu. Onu beğenmeyen İl Seçim Kurulu'na itiraz ediyordu. Onu da beğenmeyen Yüksek Seçim Kurulu'na geliyordu. İşte bu kararlar o itiraz kararları. Önceki kararların tamamı da mahalli idareler seçimine ait. Belediye başkanı, muhtar, İl Genel Meclisi üyesi gibi... Ve o zaman YSK, seçim sonucunu etkilemediği takdirde veriyordu kararını. Önceden bunun sayılmasını engelleyecek türde bir karar vermedi YSK. Bu ilk defa oldu."

"Şu anda ben seçimin sonucunu denetleyemiyorum. 1 milyon 300 bin fark var" diyen Yakupoğlu, "Şimdi 50 milyon oy kullanıldı. Bu arkası mühürsüz olan oy pusulalarının sayısı 1 milyon 300 binin altında mı, üstünde mi? Üstündeyse seçimin iptali gerekiyor zaten. Seçimi bu şekilde 'Hayır' kazanıyor" ifadesini kullandı.

"İtirazlarını sözlü olarak yaptığını ve oy ya da karar verme merciinde bulunmadığının" altını çizen Yakupoğlu, "Oy pusulaları sayılsın, sandık kurulları geçerli ya da geçersiz diye kararlar versin, itirazında bulundum. 1950'den beri Türkiye'de böyle tartışılan bir seçim olmadı" diye konuştu.

CHP'nin YSK Temsilcisi Yakupoğlu'nun mühürsüz oy tartışmasına ilişkin olarak T24'e yaptığı değerlendirmeleri şöyle:

"YSK'nın kararın gerekçesine ilişkin 'Bizim daha önce de emsal kararlarımız var' dediği konu yanlış, gerçeğe aykırı.
Konuyu AGİT temsilcileri ile de görüştüm. Ve bu düşüncelerim; yani alınan kararın önemli bir güveni ortadan kaldırdığını ve kanuna aykırı olduğu AGİT'in ön raporunda da yer aldı. Seçimin iptali için YSK'ya başvurma kararımızda bu kanuna aykırı karar nedeniyle.

"Böyle bir karar ilk defa oldu"

YSK Başkanı diyor ki; 'Biz 2014 öncesinde de bu kararları aldık' diyor. Aldık dediği doğru. Gerekçe de doğru. Ama bu tür bir karar alınmadı. Sebebine gelince şu. Şimdi 298 sayılı kanunun 77. maddesinde sandık kuruluna bir görev vermiş kanun koyucu. Diyor ki; 'Oy pusulasının arkasını mühürleyeceksin." 98. maddesinde de diyor ki; 'Oy zarfının üzerini mühürleyeceksin.' 101. maddenin 3. fıkrasında ise diyor ki; 'Mühürsüz oy pusulaları geçersizdir.' Yani, sandık kurulu hata yapsa dahi seçmenin oyu geçersizdir. Seçim güvenliğini, kamu güvenliğini, seçmenin seçme hakkının üzerinde görmüş. Şimdi 2014 öncesi kararlarda, Sayın Sadi Güven'in bahsettiği kararlar şöyle; aynı kanunlar o zaman da geçerliydi. Aynı genelge o zaman da vardı. Ne oluyordu, sandık kurulları sayıyordu oy pusulalarını. Mühürlü ile mühürsüzü ayırıyorlardı. Mühürsüzlerin sayısını tutanağa yazıyorlardı. Tutanağa yazıldıktan sonra bunlar geçerli ya da geçersizdir diye bir karar veriyordu. Önce İlçe Seçim Kurulu'na itiraz ediyordu. Onu beğenmeyen İl Seçim Kurulu'na itiraz ediyordu. Onu da beğenmeyen Yüksek Seçim Kurulu'na geliyordu. İşte bu kararlar o itiraz kararları. Önceki kararların tamamı da mahalli idareler seçimine ait. Belediye başkanı, muhtar, İl Genel Meclisi üyesi gibi... Ve o zaman YSK şunu diyordu; Bu sandıkta çıkan sonuca göre, burada mühürsüz olan pusulaların hepsi geçersiz dahi olsa seçim sonucunu etkilemediğine göre diyor, bunlar da seçmenin bir kabahati yok, sandık kurulunun kabahati. Bunlar geçerli olsun dediği kararlar. Ama seçim sonucunu etkilemediği halde verdi bu kararları. Önceden bunun sayılmasını engelleyecek türde bir karar vermedi YSK. Bu ilk defa oldu.

"YSK, seçimi denetlenemez hale getirdi"

Bu neyi getirdi biliyor musunuz; şu anda ben seçimin sonucunu denetleyemiyorum. Çünkü 1 milyon 300 bin fark var. Şimdi 50 milyon oy kullanıldı. Bu arkası mühürsüz olan oy pusulalarının sayısı 1 milyon 300 binin altında mı, üstünde mi? Üstündeyse seçimin iptali gerekiyor zaten. Seçimi bu şekilde 'Hayır' kazanıyor. Altındaysa ancak bu seçim sonucu geçerli hâle gelecek. Ben şimdi bunu bilebiliyor muyum, bilemiyorum. Niye? Çünkü bunların sayılmasını engelledi Yüksek Seçim Kurulu. Bunu kendisi de 'Ne kadar mühürsüz oy var, bilmemiz mümkün değil' diye söyledi Sadi Güven. Yeniden bütün oyları saysak dahi yine bilemeyiz. Çünkü pek çok kişi sonradan mühürledi bunları. Torbalar kaç gündür ağzı açık şekilde duruyor. Anayasanın 79. maddesine göre, YSK kararlarına karşı itiraz yok ve Anayasa Mahkemesi'ne de gidemiyorsunuz. Biz seçimin iptalini isteyeceğiz. Seçimin sonucunu denetlenemez hale getirdikleri için iptalini isteyeceğiz.

"2014'te Yalova seçimi neden iptal edildi?"

Mesela 2014'te 14 tane belediye başkanlığı seçimini niye iptal etti YSK? Yalova'da 7 farkla biz kazanmıştık, 9 tane kısıtlı seçmenin oy kullandığı tespit edildi. Kısıtlı seçmen sayısı aradaki farktan fazla olduğu için belediye başkanlığı seçimi iptal edildi. Neydi, kısıtlı seçmenin oyu geçersiz oydu. Şimdi burada mühürsüz oy pusulalarının sayısı 1 milyon 300 bin olursa ne olur seçim iptal edilir. Zaten AGİT'e bunu anlatınca AGİT de ön raporuna bunu aldı.

"Sandık başkanlarına
'mühürleyin' diye talimat verildi"

Bir de ayrıca şu var; sandıklarda oy sayım dökümü başladıktan sonra bu kararı aldılar. Doğu'da sandıklar açılmıştı. Saat 16.10'da girdi AKP'li YSK Temsilcisi Recep Özel'in dilekçesi. Ayrıca YSK, 166 bin sandık kurulu başkanına seçim günü sabahtan ne yapmaları gerektiği yolunda talimat SMS'i atar. 16 Nisan günü saat 05.58'de sandık kurulu başkanlarına YSK'nın ilk gönderdiği mesaj, zarfları ve oy pusulalarını sayın, tutanak defterine geçin ve mühürleyin mesajı. Sabahleyin mühürleyin diye talimat verdi, daha sandıklar açılır açılmaz 'Mühürsüzler geçerli' dedi. Bir şey daha 135 sayılı genelgede de bu konu yazıyor. YSK'nın genelgeleri Resmi Gazete'de yayımlanır. E sen genelgenin hükmünü değiştirdin. Yayımlandın mı Resmi Gazete'de yayımlamadın. Nereden tutayım ben bunu şimdi? Peki sen şimdi böyle bir karar alıyorsan, bundan sonraki yapılacak ilk seçimde ben senin genelgeyi, kanunu değiştirmeyeceğinden nasıl emin olacağım?

"Oy ya da karar verme merciinde değilim"

Ben dün Sayın Recep Özel'in teklifine ilişkin olarak, 'Kabul ya da ret kararı vermeyin, karar verilmesine yer olmadığına deyin' teklifinde bulundum. Oy pusulaları sayılsın, sandık kurulları geçerli ya da geçersiz diye kararlar versin. Bunlar önünüze gelsin. Hepsi gelince mühürsüz oy pusulalarının sayısı ortaya çıkacak. 'Evet' ile 'Hayır' arasındaki fark ortaya çıkacak. Seçim sonucuna etkili değilse bu arada çıkan fark önceki verdiğiniz kararlar gibi bir karar verin dedim. Şimdi verirseniz bu rakamları göremeyiz dedim. 1950'den beri Türkiye'de böyle tartışılan bir seçim olmadı."

Cumhuriyet

Ankara’da sendika ve odalar, YSK'nin kararını protesto etti
18 Nisan 2017



Ankara’da KESK, DİSK, TMMOB Ankara Şubeleri, ATO ve ASMMO’nun çağrısıyla bir araya gelen yüzlerce kişi şaibeli referandumun iptal edilmesini istedi.

16 Nisan'da oylanan referandumda YSK'nin kanuna aykırı bir biçimde mühürsüz zarfları geçerli saylılması yönündeki kararına tepkiler sürüyor. Ankara’da YSK önünde ve çeşitli ilçelerdeki protestoların ardından emek ve meslek örgütleri de YSK’nin mühürsüz oyları geçerli saymasına ve sandıklardaki çeşitli ihlallere tepki gösterdi.

KESK, DİSK TMMOB, Ankara Şubeleri ile ATO ve ASMMO Sakarya Caddesi’nde ortak eylem yaptı. “Yalana teslim olmayacağız” sloganlarının atıldığı eylemde açıklama yapan KESK Ankara Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Devrim Kahraman, baskı ve adaletsiz koşullarıdaki kampanya süreci, seçim günü yaşanan gizli oy açık sayım ihlali, mühürsüz pusula ve zarfların geçerli sayılması, seçim bölgelerinde müşahitlere ve tarafsız gözlemcilere yönelik baskılar, Anadolu Ajansı’nın yayınları, YSK’nin kanuna aykırı açıklama ve kararları nedeniyle referandumun meşru olmadığını söyledi. Her şeye raağmen bu eşitsiz yarışta seçmenin yarısının anayasa paketini reddettiğini belirten Kahraman, “Anayasalar toplumsal sözleşmeler olduğuna göre hazırlanışından oy sunumuna kadar bütün süreçlerinin demokratik olması gerekir. İktidar 16 Nisan referandumunun sonuçlarına dayanarak ülkeyi yönetemez. Bu nedenle 16 Nisan Referadumu ipital edilmelidir. OHAL kaldırılmalı, demokratik-katılımcı, toplumun genelinin katıldığı, sivil-demokratik bir anayasa hazırlanmalıdır” dedi.
Cumhuriyet

Beyaz Saray: Trump'ın Erdoğan'ı araması referandum sonuçlarını onaylanması anlamına gelmiyor
18 Nisan 2017



ABD Başkanı Donald Trump'ın Erdoğan'ı aramasına ilişkin Beyaz Saray'dan açıklama geldi.

ABD Başkanı Donald Trump'ın Erdoğan'ı referandum sonuçlarından dolayı tebrik ettiği haberlerine ilişkin Beyaz Saray'dan bir açıklama geldi. Açıklamada, "Trump'ın telefonu referandum sonuçlarını onaylanması anlamına gelmiyor. Görüşmenin amacı bu değil, Suriye meselesi gibi ortak çıkarların temellerini konuşmaktı. Bu kesinlikle Trump'ın tutumu değil. O elbette demokrasiyi destekliyor ve bunu umuyordu. Başkanın bir numaralı önceliği Amerikalıları korumak, onları güvende tutumak ve bunu yapmak için diğer ülkeler ve bazı NATO ortaklarımız ile birlikte çalışmak zorundayız." denildi.

Bu akşam CNN International’a konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD Başkanı Donald Trump ile yaptığı görüşmeye ilişkin "ABD başkanı Trump'tan telefon görüşmesinde olumlu sinyaller aldım" demişti.
Cumhuriyet

Referandum gecesi AKP Genel Merkezi'nde yaşananlar: Yıldırım partilileri ikna etmeye çalıştı
18 Nisan 2017



Hürriyet gazetesi yazarı Abdulkadir Selvi, AKP'lilerin seçim sonuçlarından memnun olmadığını ve Başbakan Binali Yıldırım'ın referandum gecesi AKP Genel Merkezi'nde partilileri ikna etmeye çalıştığını kaydetti.

Hürriyet gazetesi yazarı Abdulkadir Selvi bugünkü köşesinde referandum sonuçlarının açıklandığı saatlerde AKP Genel Merkezi'nde yaşananları yazdı. Selvi'nin yazısına göre AKP'de moreller bozuk. Partililer çıkan sonuçtan memnun değil ve Başbakan Binali Yıldırım, partilileri ikna etmeye kazandıklarına ikna etmeye çalışıyor.

Selvi'nin yazının ilgili bölümü şöyle:

Referandum sonuçları geldikçe AK Parti Genel Merkezi’nde ilk başlardaki coşku yerini buruk bir havaya bırakmaya başlıyor.

Başbakan Binali Yıldırım, balkon konuşmasını yapmak üzere Genel Merkez’e geldiğinde bu havayı çok daha net bir şekilde görüyor. O nedenle gece yarısı genişletilmiş bir MYK toplantısı yapılıyor. Referandum sonuçları sıcağı sıcağına orada değerlendiriliyor. Toplantıya Başbakan Binali Yıldırım’ın, “Arkadaşlar burukluğa, moral bozukluğuna gerek yok” sözleri damgasını vuruyor.
Başbakan, hem moral veriyor hem de referandum sonuçlarına ilişkin değerlendirmeler yapıyor.

“Bu bir seçim değil, referandum. Referandumda 1 oy bile fazla olsa kazanılmıştır. Yüzde 50 artı 1 oy hayır çıksaydı, onlar kazanmış olacaktı. Hayır yüzde 50 artı 1 alsa zafer kutlamaları yapardı şimdi. Biz yüzde 51’in üzerinde oy alarak kazandık, biz niye moral bozukluğu yaşayalım? Bütün dünya bizimle uğraştı. O nedenle alınan bu sonuç bir başarıdır. İç tartışmalara fazla odaklanmayalım.”

Binali Yıldırım, “Arkadaşlar, karamsarlığa gerek yok. Neden? Çünkü biz kazandık” diye sözlerini bitiriyor. Başbakan’ın konuşması etkili oluyor.

Ama referandumun kazanılması, bazı aksaklıkların, yanlışların masaya yatırılmasına engel olmuyor.

ÖZELEŞTİRİ YAPILDI

MYK’da parmak basılan noktaları aktarmak istiyorum.

- Bu sonuçlardan bir ders çıkaralım. Millet sandıkta önemli mesajlar verdi. Bu sonuçlar ışığında siyaset dilinde bir değişikliğe gidebiliriz. Ötekileştirici ve ayrıştırıcı bir dil yerine kucaklayıcı ve kapsayıcı bir dil kullanmalıyız.

- Kürt seçmenin desteğini iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Kürt oylarında 10 puanlık bir artış var. Bunu dikkate almak durumundayız.

- İl başkanları ve belediye başkanları ile bir toplantı yapalım. Değerlendirmelerini alalım, onlara moral ve motivasyon sağlayalım.

- Büyük şehirlerdeki kaybımızı iyi değerlendirmemiz lazım. Büyük şehirlerdeki kaybımızı tespit etmek için ayrı bir çalışma yaptırmalıyız. Refah Partisi’nin iktidara yürüyüşü İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye başkanlıklarını kazanması ile başlamıştı. Erdoğan’ı Türk siyasetine kazandıran yine İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı oldu. O nedenle AK Parti açısından İstanbul, Ankara ve Antalya’da çıkan sonuçlar önemli anlamlar taşıyor. İzmir’in duruşu belli olduğu için çıkan sonuç bir sürpriz olarak görülmüyor ama diğerleri için aynı şeyi söylemek mümkün değil.
Başbakan bu değerlendirmeleri dinledikten sonra hem parti olarak kendi değerlendirmelerini yapacaklarını söylüyor hem de araştırma kuruluşlarının sonuçlara ilişkin ayrıntılı çalışma yapacaklarını anlatıyor.
Cumhuriyet

Alper Taş: Alın size Soros!
19.04.2017



ÖDP Başkanlar Kurulu Üyesi Alper Taş, referandum hilelerine karşı çıkanlara yönelik 'Sorosçu' suçlamasında bulunan AKP medyasına yanıt verdi.

Taş, "Soros'un, ABD'nin, Avrupa'nın desteği ile iktidar olanlar kendilerine muhalefet eden herkesi Soros'culukla, Batıcılıkla suçluyor" diyerek Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Soros ile birlikte olduğu bir fotoğraf paylaştı.

Taş, "Onlar hiç bir zaman bu memleketin devrimcileri gibi kendi tabirleriyle "milli ve yerli" olamadılar. Hayıflanmaları bundandır. Ey Hayır'ın hakkını savunmak için sokağa çıkanları Soros'culukla suçlayan AKP'liler ! Alın size Soros." dedi.
BirGün

Salih Tuna: Gırtlağına kadar FETÖ'ye batmış, gevşek ve endişeli AKP'liler için hesap verme zamanı!
19 Nisan 2017

Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, "cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi"nin yüzde 51.4 "evet" oyuyla kabul edildiğini hatırlatarak "Halka yukardan bakan, ekabir, burnundan kıl aldırmayan, 'halka hizmet hakka hizmet' şiarını unutup cebini dolduran belediye başkanları, genel sekreterler, sureti haktan görünüp sinsi sinsi 'hayır'a çalışan kriptolar, gırtlağına kadar FETÖ'ye batmış gevşek ve 'endişeli' AKP'liler, mirasyediler gibi ense yapıp yatan parti teşkilatları, ve tuzu kurular, ve fırıldaklar, ve bilumum Asumanlar için artık hesap verme zamanı gelmiştir" dedi.
T24

'Abdullah Gül'ün oğlunun sandığından hiç 'evet' çıkmadı'
20.04.2017



AKP'li gazeteci Ömer Turan, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün oğluyla ilgili dikkat çeken bir iddiayı dile getirdi.

Turan, 11. Cumhurbaşkanı Gül'ün oğlu Mehmet Emre Gül'ün, 13 Nisan'da Sabiha Gökçen Havalimanı'ndaki oy kullandığı sandığın tutanağını paylaşarak, sandıkta kullanılan 2 oyun da "Hayır" çıktığını paylaştı.

Turan, Gül'ün o sandıkta oy kullandığına ilişkin kanıt olarak da havalimanındaki sandık görevlileriyle çekilmiş fotoğrafını paylaştı. Turan paylaşımında, "Abdullah Gül'ün oğlu Mehmet Emre Gül'ün oy kullandığı sandıktan hiç evet çıkmamış. Şaşırdık mı?Kesinlikle Hayır, aksine, evet dese şaşırırdık" diye yazdı.

Referandum günü oy kullanan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de gazetecilerin ne oy verdiği yönündeki sorularını, "O orada kalmıştır. Sonuçlar çıkınca belli olacaktır" diye yanıtlayınca, AKP'li yandaş isimlerden büyük eleştiriler almıştı.
BirGün

Altan Öymen'den Erdoğan'a: Herhâlde manasını bilmiyor; atın üzerindeki adam iftihar edilecek durumda değil
20 Nisan 2017



"Kaç oy mühürsüz; 1 milyon mu, 2 milyon mu?"

Eski CHP Genel Başkanı ve gazeteci Altan Öymen, tartışmalı referandum sonuçlarıyla ilgili olarak "Atı alan Üsküdar'ı geçti" diyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı eleştirdi. Öymen, "Herhalde manasını bilmiyor, atın üzerindeki adam iftihar edilecek durumda değil" dedi.

Altan Öymen'in Yurt gazetesinden Ülkü Çoban'a verdiği söyleşi şöyle:

16 Nisan referandumunu birçok soru işaretiyle geride bıraktık. Ortaya çıkan sonuçlar birbirine çok yakın, diğer yandan seçimlerde şaibe olduğu iddiası da önemli. YSK tarafından mührü bulunmayan pusulaların geçerli sayılmasına karar verildi. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?

YSK neden mühürlü zarf ve pusula kullanır? O mühür gerekliyse, neden mühürsüzler geçerli sayılıyor?

Türkiye'de demokratik hayatın başlaması sırasında en fazla tartışılan konu, seçim güvenliğiydi. 1950 seçimine giderken CHP ve DP'nin temsilcileri bir komisyon kurdular. Hukukçular da katıldı, sonra Adanan Menderes ve Nihat Erim, üzerinde çalıştılar. Kanun teklifi hazırlanıp meclise geldi.

Meclis Genel Kurulu'nda iki partinin de katılımıyla kabul edildi, oy birliğiyle meclisten çıktı. O zamandan beri seçimlerin temel hükümleri, seçim güvenliği ve güvencesi bu esaslar içinde oluşur. Zaman içerisinde bazen geri gidişler olsa da, söz konusu kanunlar geliştirilmiştir.

Oy çalma ya da oyları tahrif etme gibi bazı hadiseler, kanundaki önlemlere rağmen, bazı seçimlerde yaşandı. Ama bunların tekrar etmemesi için önlemler de alındı. Zarfların, pusulaların mühürlenmesi usulleri, edinilen tecrübelerin ışığında oluştu ve yerleşti.

Uzun zamandan beri artık, bazı seçimlerde yerel bazdaki usulsüzlükler saptansa bile, bunlar seçimlerin veya referandumların genel sonuçlarını değiştirebilecek ölçülere varmadı. O usulsüzlüklere yapılan itirazlarla ilgili tartışmalar da o yüzden uzun sürmedi. Fakat bu referandumdaki bu manzara, şimdiye kadar hiç görülmedi.

İşte sonucu değiştiren dilekçenin metni

Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı'na;

16 Nisan 2017 tarihinde yapılmakta olan halkoylamasında bazı sandıklarda oy pusulalarının veya oy zarflarının ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mühürü ile mühürlemediği yoğun bir şekilde tespit etmiş bulunmaktayız. Seçmenin hiçbir kusuru olmadan bu olay gerçekleşmiştir. Seçmenin iradesinin tam bir şekilde yansıması için kurullar tarafından yapılan bir aksaklığın giderilmesi be söz konusu oy pusulalarını ve zarfları geçerli olması yönünde karar verilmesi, seçmen iradesine saygı anlamında zorunluluk arz etmektedir. Gerekli kurul kararının verilmesini saygılarımla arz ederim.
Recep Özel /
Ak Parti YSK Temsilcisi"

Kaç oy mühürsüz? 1 milyon mu, 2 milyon mu?

AKP Yüksek Seçim Kurulu Temsilcisi Recep Özel tarafından verilen dilekçenin, YSK'nın mühürsüz pusulaları da geçerli saymasına sebep olduğu açıklandı. YSK'nın öne sürdüğü "Onlar mühürlemeyi unuttular diye, oy kullananlar mağdur mu olsun?" mantığını nasıl buluyorsunuz?

Olur mu öyle şey? Asıl tehlikeli olan, vatandaşın iradesinin tam tersine bir sonuca yol açacak şekilde sayım yapılabilmesine imkân verilmesidir. Oy kullanan insanların “mağdur” olması, asıl o durumda söz konusudur.

Mühürsüz kullanılan oyların sayılmasıyla, vatandaşın iradesine uygun bir sonuç mu alınıyor? Kim o zarfların içinden çıkan evet oylarının sahte olmadığından emin olabilir? Bu korkunç bir şey. Ben bunca senede böyle bir durum görmedim.

Bütün seçimleri bir gazeteci ve politikacı olarak yaşadım ve böyle bir skandalla karşılaşmadım.

İktidar partisinden birinin alakasız ve hukuki tarafı olmayan bir pusulası üzerine, başka da bir tahkikat yapmadan, YSK böyle bir karar alacak... Hem de seçim gününde... Görülmüş şey değil.

O zaman bunun, “Evvelden hazırlanmış ve uygulamaya konulmuş bir komplo” olduğu şüpheleri ortaya çıkıyor. Bu çok daha vahim bir durum. Böyle olup olmadığını anlamak da mümkün değil. O zaman bu referandumun sonucunu iptal etmekten başka çare görülmüyor.

Kaç oya öyle bir muamele yapıldığı nereden bilinecek? 500 bin mi, 1 milyon mu? 2 milyon mu? Bu nasıl tespit edilecek?

AGİT’ten çık o zaman, ayrıl ve tek başına kal!

AGİT (Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı), raporunda mühürsüz pusulalarla ilgili, hileye karşı alınan tedbirleri boşa çıkarıldığı ve bunun kanuna aykırı olduğu yorumunu yapıyor. Ayrıca idari kaynakların evet propagandası için usulsüz kullanıldığı ifade ediliyor.

Türkiye'nin uluslararası standartlardan uzak bir referandum yaşadığını belirtiyorlar. Erdoğan cevaben "Bu ülke tarihindeki en demokratik seçimler yapıldı. Siz o raporları külahımıza anlatın, eşeğinizi Niğde'ye sürün" diyor. AGİT raporu ile ilgili sizin yorumunuz nedir?

AGİT'in seçim sırasında yanlışlıklar, sahtecilikler yapılıp yapılmadığını kontrol etmek üzere kurduğu bir heyette ben de Türkiye’nin parlamentosunun bir temsilcisi olarak görev yaptım. Bosna Hersek’teki seçimlerin gözlemcisiydim. Şunları unutmamak gerekir:

Bir kere AGİT Türkiye'nin de dahil olduğu bir uluslararası örgüttür. Demokratik bir seçimin, uygun bir şekilde yürütülüp yürütülmediğini kontrol edebilir. Ona böyle bir şekilde hücum edilmesi,Türkiye'nin kurucu üyelerinden olduğu bir kurumla polemiğe girmesi demektir. Sen o rapora "Hayır yanlış, bu iddialar yersizdir, haksızdır" diyebilirsin.

Ama bu, "Külahıma anlat" gibi laflarla olmaz. Diplomatik nezaketi çoktan elden bıraktık ama bu gibi söylemlerin geçerliliği de olmaz. AGİT'ten çık o zaman, böyle örgütlere de girme. Ayrıl, tek başına kal. Şimdi üye olarak ne söyleyeceksen, AGİT’in içindeki mekanizmalarda söz hakkın var. Gider konuşursun.

Örgütün uygulamalarını eleştirirsin. Ne söyleyeceksen söylersin. Bunu yapmıyorsun. AGİT’le hiç ilginin olmadığı bir kurulmuş gibi kavga ediyorsun. Hem de “külahıma anlat” gibi “eşeğini sür” gibi sözler söylüyorsun. Bu davranış hem tuhaf, hem de bir işe yaramaz.
T24

Deniz Baykal’dan Erdoğan’a cevap: "Yüzde 50 artı 1 ile anayasa olmaz. Olur da, olması gereken anayasa değildir. Bir anayasa krizidir o"
20 Nisan 2017



CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal, referandum sonucuna ilişkin "Maç daha bitmedi, 2019'da görülecek hesabımız var. Maç 2019'da bitecek" dedi.

Baykal, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “1-0 ya da 5-0 kazanmışsın önemli değil, önemli olan maçı kazanmaktır” sözlerine yanıt vererek “Bu tablo maçın bittiği tablo değil. Ofsayttan gol atıldığı iddası var ama maç bitmez maç devam ediyor. Daha ikinci devre var. Daha 2019’da görülecek hesabımız var. Maç 2019’da bitecek” diye konuştu.

Baykal, “Gerçekten büyük bir sonuçtur bunu bilelim. Ama bunu doğru okuyalım. İlk yapılması gereken iş bu tablonun doğru algılanması, doğru değerlendirilmesi, anlaşılmasıdır. Elbette böyle gergin bir siyasi mücadele içine girip, böyle bir sonuç ortaya çıkınca hepimizin refleksi bu tabloya sahip çıkmak, kendi adımıza övünülecek sonuçlar çıkarmak, buna tezahür etmek, el koymak, sahip çıkmak eğilimidir. Siyasetçi refleksi budur. Ama bizim içinde bulunduğumuz kritik ortamı değerlendirerek bu konuda çok soğukkanlı, gerekirse kendimize karşı acımazsız, alçak gönüllü, kucaklayıcı yorum yapmamıza ihtiyaç var” şeklinde konuştu.

"Bu sonuç, demokratik bir referandum oylamasının sonucu değildir"

Baykal, “Bu sonuç, olağan, demokratik bir referandum oylamasının sonucu değildir. Bu bir anayasayla ilgili referandumdur, bir anayasa oluşturma aşamasıdır. Anayasa mecliste oluşturulamamıştır. Bugüne kadar pek çok değişiklik mecliste yapılmıştır. Ama bu anayasa mecliste oluşturulamamıştır. Şimdi bu mecliste oluşturulamamış anayasayı milletten onay alarak ortaya çıkmıştır. O mecburiyet dolayısıyla konu referanduma gelmiştir. Keyfe keder bir referandum değildir bu. Anayasayı inşa etmesi beklenen bir referandumdur. Mecliste oluşturulamadı. Ne oldu? Doğru dürüst müzakere edildi mi? İmzalayanlar bir boş kağıdı imzaladılar. Komisyon aşaması, genel kurul aşaması, olupbittiye getirildi. Türkiye’nin dikkatle izleyebileceği, katılabileceği bir süreç olmadı. Meclis dışında Türkiye platformları anayasa yapma sürecine dahil edilmedi, tam tersine engellendi” şeklinde konuştu.

"Bir anayasa krizi"

Deniz Baykal, “Referandumda hepinizin yakında bildiği gibi eşit, demokratik bir mücadele olmadı. OHAL kararnamesi ile referandum çalışmalarının eşitliksiz olmasını öngören kararlar alındı, düzenlemeler yapıldı. Yani referanduma girerken, RTÜK’e ‘aman sakın ha televizyonlara eşit fırsat verme, anlayışını bırak kardeşim, eşitlik falan yok burada’ diye düzenleme yapıldı. Basın baskı altında, kimler konuşabildi? Ne ölçüde konuşabildi biliyorsunuz. Referandum çalışması doğru olmadı. Sonuç yüzde 50-50. Ayrıntıya girmiyorum. Kaba hatlarıyla bu. Bir anayasa yapacağız. ‘Yüzde 50 artı bir ile iktidar oluyor’. Türkiye’de de oldu, dünyada da oldu. Doğrudur iktidar olur. Ama anayasa olmaz. Yüzde 50 artı 1 ile anayasa olmaz. Olur da, olması gereken anayasa değildir. Bir anayasa krizidir o. Türkiye’de yüzde 50 ile bir anayasa biçimsel olarak, demin söylediğim handikaplarıyla, eksiklikleriyle, mahcubiyetleriyle…” dedi.

"Sözünün arkasında durabildi mi?"

Baykal, “Başbakan ‘herhalde OHAL’de bunu oylamayız’ demişti. Sözünün arkasında durabildi mi? Tartışma adil değil, OHAL, devletin bütün gücü, imkanları parası pulu hukuka aykırı biçimde seferber, son anda da seçimde garip usulsüzlükler. Mühürsüz oy pusulaları, zarflar… Başka neler neler… Doğuda, Güneydoğuda, valileri, muhtarları, kaymakamları çağırıp gerekli talimatları verip, baskılar yapması. Bu şartlar altında geçtik değil mi? Bunlarda bir çarpıtma, bir abartma var mı? Bu gerçeğin yumuşak ve sade bir ifadesi değil mi bu, yalın bir ifadesi değil mi gerçeğin? Gerçek bunun da ötesinde değil mi? Sonuç ne? Yüzde 50-50, ne, ‘anayasa yaptık’. Bizim bütün anayasalar yüzde 90’ın üzerinde oy aldı. Bir anayasa yapıyoruz, böyle olur mu? Üstelikte anayasada sıradan bir düzenleme yapmıyoruz. Yüz yıllık, bir asra yakışan anayasal köklü geleneklerimiz, başarıyla Türkiye’yi bu güne taşımış, dünya çapında takdirle izlenen bir anayasal düzeni, yapılaşmayı tahrip eden, kişisel bir yönetim anlayışını ön plana çıkaran düzenlemeyle geçirdik diyoruz ve şimdi bununla iş tutacağız. Bu tabloyu bilelim diye söylüyorum” diye konuştu.
T24

Avrupa Konseyi: YSK’nın kararı AİHM’e götürülebilir
21 Nis, 2017



Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland, YSK’nın seçimin tekrarıyla ilgili aldığı ‘ret’ kararının AİHM’e götürülebileceğini söyledi.
Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland, Strasbourg’da yaptığı açıklamada hiçbir uluslararası kuruluşun herhangi bir ülkede bir referandumu geçersiz sayma imkanının bulunmadığını belirterek “Ancak Türk Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) manipülasyon iddialarına rağmen referandumu iptal etmeme kararına karşı AİHM’e başvurulması düşünülebilir” diye konuştu. Jagland, şimdiye kadar bir halk oylaması ile ilgili bir yargı kararı bulunmadığını da belirtti.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) referandum sonucunun iptali konusunu Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) götürme planıyla ilgili olarak “Benim kanaatim çok açık. CHP’nin AYM’ye başvurma hakkı yok… YSK’nın kararı doğrudur, referandum AİHM yetkisi dışındadır” açıklaması yapmıştı.
yeniçağ

YSK kararını protesto etmek için İstanbul'dan Ankara'ya yürüyor
20 Nisan 2017



İstanbul'dan Ankara'ya yürüyen doktor Hülya Şen Eskişehir'e ulaştı

16 Nisan'daki anayasa değişikliği referandumunun iptali için İstanbul'dan Ankara'ya yürüyen Dr. Hülya Şen, Bilecik'in Bozüyük ilçesinden Eskişehir'e geldi. Şen'i, İsmet İnönü Caddesi Kanatlı Alışveriş Merkezi önünde Eskişehir Hayır Platformu üyesi 100'ü aşkın kişi alkışlarla karşıladı.

Dr. Hülya Şen, kendisini karşılayan platform üyeleri ile birlikte Porsuk Bulvarı'na kadar yürüdü.

Şen, yürüyüş sonunda yaptığı konuşmada, "Propaganda dönemi başladı, bilemiyorum burası nasıldı ama İstanbul'da 100 metre arayla gökdelenleri giydirdiler, nerdeyse yer gök evet oldu. Bilboardlara, büyük dev afişlere stickerların savaşıydı bu. Ve bizim küçücük stickerlarla, yere yapıştırdığımız stickerlarla biz Üsküdar'da, Üsküdar'ın hepinize selamı var. Ve bilin ki atı alan Üsküdar'ı geçemedi. Kimse kazanmadı." dedi.

Geceyi Eskişehir'de geçirecek olan Dr. Hülya Şen'in yarın Ankara'ya doğru yola çıkacağı belirtildi.


Emniyetten YSK protestolarıyla ilgili 'gözaltı' açıklaması: Gezi'ye benzer
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Prş Nis 20, 2017 11:11 pm tarihinde değiştirildi, toplam 8 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Sal Nis 18, 2017 10:38 pm    Mesaj konusu: Sarayda Erdoğan’ın geçmişte anlattığı bir rüyası konuşuluyor Alıntıyla Cevap Gönder

'Sarayda Erdoğan’ın geçmişte anlattığı bir rüyası konuşuluyor'
18.04.2017



Yeniçağ Gazetesi yazarı Ahmet Takan, ‘Dün, sarayda çok konuşulan o rüya!..’ başlıklı bugünkü köşe yazısında, “Sarayda ve AKP'de canlar çok sıkkın. Odaların kapıları derin üzüntü ile kapatıldıktan sonra, Erdoğan'ın geçmişte anlattığı bir rüyası konuşuluyor” iddiasında bulundu.

Ahmet Takan'ın yazısında ilgili bölüm şöyle:

‘ERDOĞAN AĞIR SEÇİM YENİLGİSİNİ DAHA FAZLA TARTIŞTIRMAMAK İÇİN ÖNCE PARTİ İÇİ VE KABİNEDE OPERASYONLARA GİRİŞECEK'

"Biliyorum… Ankara gazetecisi olarak bugün benden referandum sonuçlarının saray ve iktidar kulislerinde nasıl yankılandığına dair kulisleri bekliyorsunuz.

İlk olarak şunu söyleyebilirim, Erdoğan bu ağır seçim yenilgisini daha fazla tartıştırmamak için önce parti içi ve kabinede operasyonlara girişecek.
Gündem değiştirme çabalarına yoğunlaşacak. Fakat sarayda ve AKP'de canlar çok sıkkın. Bildiğiniz gibi değil. Sarayda odaların kapıları derin üzüntü ile kapatıldıktan sonra, Erdoğan'ın geçmişte anlattığı bir rüyası konuşuluyor. R. Erdoğan'ın gizli gizli millî görüş hareketinden kopma hazırlıkları yaptığı o günlerde çok yakın çevresi ile paylaştığı rüyası. Ben de bir kaç kez dinleyenlerden işitmiştim…

‘ERDOĞAN RÜYASINDA BÜYÜK BİR SARAY YAPMIŞ, SON TUĞLAYI KOYARKEN SARAY BİR ANDA YIKILMIŞ'

Rivayet o ki: "Erdoğan, rüyasında büyük bir saray yapmış ve o saraya arkadaşları ile birlikte yerleşmiş. Son tuğlayı koyarken saray bir anda yıkılmış ve arkadaşları ile birlikte altında kalmış…"R. Erdoğan'ın bu rüyaya o zamanlarda güvendiği isimlerden yorum istediği hâlâ anlatılır. Ancak manidar olan o rüyanın dünden beri sarayda çok kafa kurcalamaya başlamış olması!.."
Sputnik

Prof. Ahmet İnsel: Atı alana Üsküdar'ı geçirmemeye kararlı bir yüzde 50 var, yakın gelecek çatışmalara gebe
18 Nisan 2017



"Seçim sonuçlarına olan güvenin yitirildiği bir ortamda bu işin sonu nereye varacak?"

Cumhuriyet yazarı Prof. Ahmet İnsel, adını anmadan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın halk oylaması sonrası yaptığı "Boşuna uğraşmayın. Atı alan Üsküdar’ı geçti, haberiniz yok" açıklamasıyla ilgili olarak "Unutmayalım, atı alana Üsküdar’ın ötesine gitmesine izin vermemeye kararlı bir yüzde elli de bu ülkede artık mevcuttur" dedi. İnsel, "Cumhurbaşkanı’nın 16 Nisan akşamı yegâne somut vaadinin, en kısa zamanda ölüm cezasını uygulamaya sokmak olması, yakın geleceğimizin daha da büyük bir yarılmaya ve çatışmalara gebe olacağını gösteriyor" ifadesini kullandı.

Ahmet İnsel'in "Atı alan Üsküdar’dan öteye geçebilecek mi?" başlığıyla yayımlanan (18 Nisan 2017) yazısı şöyle:

Referandum sonucunu bir cümlede şöyle özetleyebiliriz: Tayyip Erdoğan resmi sonuçlara göre bu oylamayı kazanmış, istediğini elde etmiş ama siyasal olarak kaybetmiştir. Bu değerlendirmeyi Reisperestler züğürt tesellisi olarak küçümseyecekler, şaibeli bir seçim zaferinin kazanımlarını hızla hayata geçirmeye öncelik vereceklerdir. Reislerinin seçim sonuçları daha resmileşmeden yaptığı sönük zafer konuşmasında kullandığı bir cümle, fiili durumla ülke yönetmeye alışmış zihniyet dünyasının meşruiyet anlayışını mükemmel biçimde yansıtıyor: “Atı alan Üsküdar’ı geçti!”
Artık Türkiye Cumhuriyeti’nin başında el çabukluğu marifetiyle elinde topladığı gücü sınırsız biçimde ve yasaları açıkça çiğneyerek kullanmayı siyaset olarak gören bir Reis oturuyor. Taraflı olduğunu anayasaya da kaydettiren ve bundan sonra 16 Nisan referandumu öncesi ve sırasında oynadığı gibi, güç oyununu sonuna kadar oynayacağını ilan eden bir Cumhurbaşkanı ve partileşmiş devlet organları olacak karşımızda.

Ne var ki Tayyip Erdoğan bu güç oyunundan elindeki son demokratik dayanak kırıntısını da yitirerek çıktı. 2015 genel seçimlerinde seçim kampanyaları çok büyük bir eşitsizlik içinde yapılmış ama seçim gününe, oy verme ve sayım işlemlerine anlamlı bir gölge düşmemişti. Bugün ise referandum kampanyasının askeri darbe sonrası anayasa referandumlarının baskı, zor, yasak ortamıyla aynı olmasının yanında, sayımın da YSK kararıyla şaibeli olduğu ve şaibeli kalacağı bir seçim yaşadık. Türkiye’de demokrasinin on yıllardır elde edilmiş önemli ender kazanımlarından biri olan, güvenilir seçim sayımı da tarihe karıştı. Seçim Yasası’nın öngördüğü geçerli oy pusulası tanımı, sayım başlarken YSK tarafından değişirildi. Bu yapılan sayımın bütünüyle geçersiz sayılması için yeterli bir yasadışı müdahaledir. Bu anlamda 16 Nisan referandumunun sonuçları, yasadışı bir müdahale ile çarpıtılmış, resmi olarak kabul edilse de gayri meşru seçim sonucu olarak ilelebet anılmaya mahkûmdur artık. Aynı 1946’da tek parti yönetiminin son çırpınışı olan açık oy, kapalı sayım yöntemiyle gayri meşruluğu tarihe geçmiş seçimlerde olduğu gibi. O seçimler, tek parti CHP’sinin gelecek hezimetinin habercisi olmuştu.
Zor, baskı, yasak ve en sonunda sayım hilesiyle elde edilen bir %51’lik “zafer”, Reis’in, atı herkesten önce ve diğerlerinin önünü kestirerek alıp istediği yere varmasına şimdilik yeterli olabilir. Ama ülkenin en büyük kentlerinde çoğunluğu yitirmiş, esas desteğini İç Anadolu, Karadeniz ve kısmen Doğu’da bulan bir şaibeli meşruiyet bu.Ülkeyi sayı olarak tam ortasından, bir yanda fanatik Reisperverler milleti, diğer yanda reisliğini ilan eden şahsa karşı bir o kadar tepkili ve öfkeli halk olarak ikiye bölen bir sözde zafer bu. Yönetilmesi giderek zor olmaktan öteye, geleceği daha da belirsiz kılan bir siyasal, toplumsal ve kültürel yarılma 16 Nisan’da çıplaklığı ve ürkütücülüğü içinde iyice belirdi.
Seçim yasasını resmen ihlal ederek, zor bela ve ucu ucuna kazanılan resmi sonuçlar, Türkiye’de parlamenter rejimi, çoğulcu demokrasiyi, laikliği farklı gerekçelerle de olsa savunan ve en önemlisi tek adamın hükümranlığına kararlılıkla, her türlü tehdidi göğüsleyerek karşı çıkan bir yüzde elli olduğunu gösterdi. Bu yüzde elli, bu referandumun meşruiyetini hiçbir zaman kabul etmeyecektir. Bu yüzde elliye karşı Cumhurbaşkanı’nın 16 Nisan akşamı yegâne somut vaadinin, en kısa zamanda ölüm cezasını uygulamaya sokmak olması, yakın geleceğimizin daha da büyük bir yarılmaya ve çatışmalara gebe olacağını gösteriyor. Seçim sonuçlarına olan genel güvenin yitirildiği, seçim meşruiyetinin kalmadığı bir ortamda bu işin sonunun nereye varacağını kestirmek artık mümkün değildir. Unutmayalım, atı alana Üsküdar’ın ötesine gitmesine izin vermemeye kararlı bir yüzde elli de bu ülkede artık mevcuttur.
t24

YSK'ye protestolar devam ediyor
18.04.2017

Çok sayıda ihlalin yaşandığı şaibeli referandum sonrası yurttaşlar ülkenin pek çok yerinde sokağa çıkmaya devam ediyor. Meydanlara çıkan binlerce kişi YSK'nin mühürsüz oy kararını ve seçimde 'Evet' lehine yapılan binlerce hileye tepki gösterdi.

Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) skandal kararı ve şaibeli referandum sonucu sonrası yurttaşlar ülkenin pek çok yerinde meydanlara çıktı. Sokağa çıkma çağrısının 2. gününde protestolar, İstanbul, Ankara, Adana, Çanakkale, Konya, İzmir ve Aydın’da büyük katılımla devam etti.

İSTANBUL



Beşiktaş Meydanı'nda toplanan çok sayıda yurttaş YSK'nin mühürsüz oyları geçerli sayan kararını ve referandumda yapıldığı iddia edilen hileleri protesto etti.


Kadıköy'de bir araya gelen kadınlar hileli referandumu ıslık, alkış ve şarkılarla protesto etti. Kadınlar 'Susmayacağız' sloganları attı.

Akşam saatlerinde Kadıköy binlerce yurttaş YSK Binası'na yürüyüşe geçti.

'Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz', 'Hayır biz kazandık, İstanbul bizim', 'Her yer hayır her yer direniş' sloganları ataran grup Taksim'e yürümek istedi. Sinanpaş Köprüsü sokak girişinde polis eylemcileri durdurarak Taksime çıkmalarına engel oldu. Yaklaşık 2 saat süren eylem polisin uyarısının ardından sona erdi.

Bakırköy Özgürlük Meydanı'nda toplanan çok sayıda kişi "Hayır biz kazandık" yazılı pankart açtı.

Avcılar’da Deprem heykeli önünde toplanan vatandaşlar referandum sonuçlarını protesto etmek için yürüyüş yaptı.

Ankara
Kızılay, Sakarya'da toplanan yüzlerce vatandaşlar YSK’yi protesto etti. Vatandaşlar 'Bu daha başlangıç mücadeleye devam' sloganları atarak referandumun iptalini istedi.

İzmir
İzmir Cumhuriyet Meydanı’nda toplanan yüzlerce vatandaş YSK'nin 'mühürsüz oy pusulası' kararını protesto etti.

Aydın
Cumhuriyet Halk Partisi Aydın İl Başkanlığı 16 Nisan Halk Oylaması'nın sonuçlarını ve YSK'nın verdiği karara tepki göstermek için Kent Meydanı'nda bir araya geldi. CHP İl Başkanı Bayram İnci önderliğinde yürümek isteyen partilileri polis engel oldu. CHP Gençlik Kolları Başkanı Yılmaz Tilki ile polis arasında gerginlik yaşanırken, polis gruba dağılmaları konusunda uyarılarda bulundu. Ancak buna rağmen yürümek isteyen partililere polis barikat kurarak engel oldu. Polis yetkilileri sadece basın açıklamasına izin verileceğini bildirdi.

Bunun üzerine grup adına açıklamayı okuyan CHP Aydın İl Gençlik Kolları Başkanı Yılmaz Tilki, "Eşit ve adil olmayan şartlarda biz bir seçim süreci yaşadık. Bu süreçte bizleri 'Hayır'da buluşturan memleket gençliğine büyük mücadele verdik. Hiçbir arkadaşımızın boynu bükülmesin. Gözleri yere bakmasın. Duruşumuz gibi boynumuzda dimdik dursun. Biz bu cumhuriyetin parçası olduğu meclise hepsinden öte yaşadıklarımıza ve yaşayacaklarımıza sahip çıktık. En başından beri bu memleketin birikimine inandık. Kanmadık, aldanmadık, vazgeçmedik ve en önemlisi yanılmadık. Mücadelemiz bitmedi daha yeni başladı" dedi. Grup açıklamanın ardından dağıldı.

Adana
Adana'da referandumda yapıldığı iddia edilen hileler ve YSK'nin kararlarını protesto eden grup polis tarafından engellenmek istedi. Yurttaşlar polis barikatını aşarak protestolarını sürdürdü. "Hayır bitmedi daha yeni başlıyor" diyenler Adana Atatürk Parkı'nda buluştu. Hükümet istifa sloganları atıldı.

Çanakkale
Çanakkale’de toplanan yüzlerce yurttaş, “Hırsız YSK, işbirlikçi AKP” sloganları atarak YSK'yi protesto etti.



Konya
Gedavet Parkı'nda buluşan yurttaşlar "Hayır, biz kazandık" sloganları atarak şaibeli referandum sonucunu protesto etti.

Tekirdağ
Tekirdağ'da CHP üyeleri, gençlik kolları ve bazı üniversite öğrencilerinden oluşan yaklaşık 100 kişilik grup, sosyal medya üzerinden yaptıkları çağrı üzerine Üç Kemaller Parkı'nda toplandı. Gruptakiler, 'Mustafa Kemal'in askerleriyiz', 'Direne direne kazanacağız', 'Daha bitmedi yeni başlıyor' sloganları attılar. Bir süre sonra yürüyüş yapmak isteyen gruba polis izin vermeyerek, dağılmalarını istedi. Gruptan bazıları dağılmamakta ısrar edince çevik kuvvet polisleri harekete geçti. Bu sırada bazı partililer grubu dağılmaları konusunda ikna edince polis müdahale etmedi. Yapılan kısa bir açıklamanın ardından kalabalık olaysız şekilde dağıldı.

Gaziantep: 10 kişi gözaltına alındı
Gaziantep'te çoğunluğu CHP'li olan grup, Anayasa Değişikliği Halkoylaması'nda Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) mühürsüz oy pusulalarının geçerli saymasını protesto etmek istedi. Valiliğin yasak kararına rağmen dağılmayan gruba polis müdahale etti, 10 kişi gözaltına alındı.

Üniversite Bulvarı'ndaki Gaziantep Üniversitesi önünde toplanan çoğunluğu CHP'lilerden oluşan grup, 16 Nisan'da yapılan Anayasa Değişikliği Halkoylaması'nda YSK'nin mühürsüz oyların geçerli sayma kararına tepki göstermek istedi. Polislerin, açık alanlarda düzenlenecek eylemlere ilişkin Valilik tarafından bugün uygulamaya konulan yasak kararına uymalarını istemesine rağmen kalabalık dağılmadı. Gruptakiler dağılmayınca polis müdahale etti. Kalabalık müdahaleyle dağılırken, 10 kişi polis tarafından gözaltına alındı.



Mersin
Mersin'de, CHP"nin çağrısı ile bir araya gelen partili ve sivil toplum örgütü üyeleri, Yüksek Seçim Kurulu'nun kararını slogan atarak protesto etti.
Barış Meydanı'nda toplanan yaklaşık 300 kişi, İzmir Marşı'nı okuyup, 'Faşizme karşı omuz omuza, 'Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz' ve 'Hırsız, yandaş, YSK' sloganları attı. 'Bu kavga faşizme karşı', 'Hayır biz kazandık', 'Teslim olmayacağız' yazılı dövizler taşıyan eylemciler, referandum sonucuna itiraz etti. Sloganlar ve dövizlerle tepkilerini gösteren eylemciler, daha sonra olaysız şekilde dağıldı.

Muğla
CHP Marmaris İlçe Başkanlığı'nın sosyal medya üzerinden yaptığı çağrıyla Atatürk Anıtı önünde bir araya gelen yaklaşık 800 kişilik grup YSK'yi protesto etti. 'Hayır biz kazandık' pankartı açan grup, "Atı çalan Üsküdar'ı geçemedi", Yasal Soygun Kurulu", "Gayrimeşru anayasa yemiyoruz", "YSK darbesine hayır" sloganları attı. Eyleme CHP'nin yanı sıra Vatan Partisi, Demokrat Parti, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Veli-Der, Kıyıları Koruma ve Gözetleme Derneği, Marmaris Halk Harekâtı, Atatürkçü Düşünce Derneği, Türkiye Emekli Subaylar Derneği, Eğitim-Sen, Bir İnsan Derneği, Vardiya Bizde Platformu, Marmaris Belediyesi Kent Meclisi Kadınlar Grubu, Türkiye Emekli ve Malulen Astsubaylar Derneği, Cumhuriyet Kadınları Derneği ve Marmaris Hayvan Hakları Koruyucuları Derneği destek verdi.

AKP'li Ömer Turan'dan sokağa çıkan halka tehdit

Referandumun şaibeli sonuçları sonrası sokağa çıkan halka karşı AKP'liler tehdit içeren paylaşımlarda bulundu.



AKP'li isimler arasında yer alan Ömer Turan da Twitter hesabından sokağa çıkan halkı hedef göstererek, "İkinci Gezi tarzı bir şey başlatmaya çalışanlar ilk Gezinin faturasınıda öderler ona göre. 2013'de değiliz. Herkes aklını başına alsın" ifadelerini kullandı.

MERAL AKŞENER'DEN AÇIKLAMA



Sosyal medya hesabından yeni parti tartışmalarına tepki gösteren ve "önceliğimiz oylarımıza sahip çıkmaktır" diyen MHP Genel Başkan adayı Meral Akşener, "Parti kurma çalışmamız yoktur.YSK nın hukuku katlettiği,"abidik gubidik" işlerin yapıldığı bir süreçte önceliğimiz oylarımıza sahip çıkmaktır" dedi.

Beşiktaş'ta binler, "YSK'nin kararını tanımayacağız" diye haykırdı
ZEYNEP KURAY
19.04.2017



Beşiktaş Kartal Meydanı’nda bir araya gelen binlerce yurttaş, itirazları reddeden ve meşru olmayan seçim sonuçlarını geçerli sayan Yüksek Seçim Kurulu’nu (YSK) yaptıkları kitlesel yürüyüşle protesto ettiler. “Hayır bitmedi, daha yeni başlıyor” diye haykıran binler, YSK‘nin kararını tanımayacaklarını vurguladılar.

“Hayır kazandık" şiarıyla İstanbul‘ün dört bir yanında yapılan eylemlerin 4’üncü gününde sokaklara akın eden binlerce yurttaş, meşru olmayan sonuçları geçerli sayacağını açıklayan YSK’yi protesto etti. Bu protestoların bir adresi olan Beşiktaş’ta bir araya gelen binlerce insan, yaptıkları kitlesel yürüyüşle, YSK ‘nin meşru olmayan kararını tanımayacaklarının mesajını verdiler.

ALP: HERKES HAYIR’INA SAHİP ÇIKSIN!

Yürüyüş öncesi Kartal Meydanı’nda binlerce insana seslenen Beşiktaş Hayır Meclisi Üyesi Yusuf Alp, "Beşiktaş, İstanbul, ve tüm ülke nasıl ki kadın katliamına, doğa katliamına 'Hayır' dedi ve kazandı şimdi de 'Hayır' dedik ve kazandık" diye konuştu.

YSK’nin halktan özür dileyip istifa etmesi gerektiğini vurgulayan Alp, “Hırsızların ve yandaşların yalanlarını reddediyoruz. Yüksek Seçim Kurulu değil Yalancı Seçim Kuruludur. YSK halktan özür dileyip istifa etmelidir. Herkesi 'Hayır'ına sahip çıkmaya, Meclis'te 'Hayır' diyenlerle kol kola girmeye çağırıyoruz. 'Hayır' diyenlerle omuz omuza mücadele edip kazanalım" dedi. Konuşma sonrası, “Hayır kazandık” pankartı arkasında bir araya gelen binler, Beşiktaş’ı sokak sokak dolaşıp Hayır’larını vurguladılar. Sık sık, "Hırsız yandaş YSK", "Seni başkan yaptırmayacağız", "Hırsız var" , "Hırsız katil Erdoğan”, “Hayır kazandık mücadeleye devam” , “Hayır kazandık” sloganları atan kitleye, evlerinin balkonlarına çıkan yurttaşlar tencere-tava çalarak destek verdi.

Kartal Meydanı’nda yürüyüşü sonlandıran kitle, yarın yine aynı saatte buluşmak üzere dağıldılar.

Selvi: Büyük şehirlerden başlayarak bir dip dalga geliyor
19.04.2017

AKP'ye yakın Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi, Türkiye'de parlamenter sistemi bitiren "cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi"nin yüzde 48.82'ye "hayır" oyuna karşılık yüzde 51.18 "evet" oyuyla kabul edilmesinin, AKP'de bir "uyarı" olarak algılandığını savundu. İstanbul, Ankara, İzmir ve Diyarbakır gibi büyük şehirlerde "hayır" oylarının "evet" oylarının önünde olduğunu hatırlatan Selvi, "Referandum sonuçları dikkatli bir şekilde analiz edildiği takdirde büyük şehirlerden başlayarak bir dip dalga geliyor" dedi.

Cumhuriyet - BirGün

FT: Önümüzdeki birkaç gün Erdoğan için kritik
18.04.2017



İngiliz Financial Times (FT) gazetesi "Önümüzdeki birkaç gün (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip) Erdoğan için kritik. Eğer bir şeyler yolunda gitmezse, meşruiyeti sonsuza kadar sorgulanır" ifadelerine yer verdi.

İngiliz Financial Times (FT) gazetesi, referandum sonrasını ele alan analiz haberinde, Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü'nden Soner Çağaptay'ın bu şözlerine yer verdi: "Önümüzdeki birkaç gün (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip) Erdoğan için kritik. Eğer bir şeyler yolunda gitmezse, meşruiyeti sonsuza kadar sorgulanır."

'ERDOĞAN YA GÜLEN'CİLERDEN KORKUYOR, YA MUHALEFETTEN'

Haberin odağında, 15 Temmuz darbe girişimi muhaliflerin susturulduğu yönündeki endişelerin OHAL'in uzatılmasıyla artacağı görüşü var.

Habere göre Bakanlar Kurulu'nun OHAL'in üç ay uzatılması yönündeki kararı, AB ve diğer Batılı mütteffiklerle olan ilişkilerin iyileştirilmesi yönündeki umutları da aşağı çekecek.

'EKONOMİDEKİ ZAYIFLAMA ÜÇ BÜYÜK ŞEHİRDEKİ SONUÇLARI AÇIKLAYABİLİR'

FT'nin yazısında referandumun olası ekonomik sonuçlarına da ışık tutuldu.

"Yatırımcılar olası bir erken seçim ya da AB ile ilişkileri iyice gerecek olan idam cezasının getirilmesi tartışmalarını yakından izleyecek" denilen yazıya şöyle devam edildi:

"Ekonomideki zayıflama referandumda en büyük üç şehrin siyasi çizgisinin neden kaydığını açıklayabilir

FT'nin yazısı, GlobalSource Partners'dan analist Atilla Yeşilada'nın şu ifadeleriyle sonlandırıldı:

"Erdoğan milleti kucaklamak ya da kaybeden tarafı teselli etmek adına çok az çaba gösterdi. Erdoğan için birbirine çok yakın oylarla ayrışan bir milleti ve derin bir adaletsizlik algısını yönetmek zor olacak."
Sputnik

Referandumun ardından Saray'da neler yaşandı: Erdoğan çok sinirlendi
19.04.2017



Sözcü gazetesi yazarı Can Ataklı, referandumda ilk sonuçların gelmesinin hemen ardından Erdoğan ve yanındaki danışmanların sağa sola telefonlar açtığı ve Erdoğan'ın çok sinirli olduğunu yazdı.

Referandumun ardından Saray'da neler yaşandı: Erdoğan çok sinirlendi
16 Nisan'daki başkanlık referandumu sonrası Erdoğan ve danışmanlarının kameralar karşısına "üzgün" şekilde çıktığı görüntüler çok konuşulmuştu.

Bu görüntüler sonrası Erdoğan ve danışmanlarının seçim sonuçlarının ardından yaşadıklarına ilişkin ilk bilgiler ortaya çıktı.

Sözcü yazarı Can Ataklı, Ankara'daki bir kaynağından aldığı bilgileri köşesine taşıdı:

Hürriyet'teki iktidar sözcüsü yazar referandum gecesi AKP Genel Merkezi'nde ciddi bir burukluk yaşandığını yazdı. Yazıya göre gelen sonuçlardan hiç memnun olmayan ve hayal kırıklığı yaşayan parti yöneticilerini bizzat Başbakan Binali Yıldırım teselli etmiş “Yapmayın arkadaşlar biz kazandık” demiş.

Bu yazıyı okurken, bugüne kadar verdiği bilgilerin hepsi doğru çıkar Ankaralı bir haber kaynağım aradı. Referandum sonuçlarını konuşurken söz bu yazıya geldi. Haber kaynağım “Hürriyet yazarı hükümet tarafını yazmış ama sanıyorum bildiği halde sarayın ilk tepkisinden hiç söz etmiyor” dedi.

Bunun üzerine “Sarayda ne oldu?” diye sordum. “Öncelikle” dedi “Erdoğan'ın Huber Köşkü'nde medyanın önüne çıkmadan önceki fotoğraflarını gördün değil mi?” diye sordu.

O fotoğrafı hatırlayacaksınız. Erdoğan'ın yüzü simsiyahtı, hiç gülmüyordu, garip bir endişe hakimdi bakışlarına. Aynı şekilde damat Albayrak, İbrahim Kalın ve Yiğit Bulut'un görüntüleri de aynıydı.

AKP'ye çok yakın olan haber kaynağım anlatmaya başladı. “Sandıklar açılmaya başlandığında Erdoğan ve çevresindekiler çok neşeliydi. Kesin kazandıklarına ve fark atacaklarına inanıyorlardı. Ancak ilk sonuçlar gelmeye başladığında yüzler asıldı. Çünkü hayırlar önde gidiyordu. Bunun üzerine sağa sola telefonlar edilmeye başlandı.”

Bu telefonlar sözünü duyunca “Ne telefonları bunlar, bir numara çevirmek için mi?” diye sordum. “Valla ne kimle konuştular bilemiyorum tabii, ama daha sonra YSK'nın garip açıklamaları gelince ben de şüphelendim” karşılığını verdi.

Daha sonra kaldığı yerden devam etti; “Yarım saat kadar içinde evet çıksa bile bunun kıl payı olacağı anlaşıldı. İşte bu sırada danışmanlardan birinin ağzından (Bu durumda seçimi kazanamayız ki) cümlesi dökülüverdi. Erdoğan çok öfkeliydi. Kızgın gözlerle etrafına bakınıyordu. Oradaki herkes (aman bana bir şey olmasın) telaşı içinde bir yerlere kaçmayı düşünüyordu.”
BirGün

Star yazarı Taşgetiren: Cumhurbaşkanı 80 milyonun değil, yüzde 51.4'ün temsilcisi
19 Nisan 2017

Star yazarı Ahmet Taşgetiren, ‘cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’ yüzde 48.82 "hayır" oyuna karşılık yüzde 51.18 "evet" oyuyla kabul edilmesiyle ilgili olarak "Referandumda sayın Cumhurbaşkanı da bir cenahta konuşlandığı için, kaçınılmaz olarak yüzde 51.4'ün temsilcisi gibi görünüyor" dedi.

"Referandumun yüzde 51.4 – 48.6 oranında sonuçlanması bir toplumsal farklılaşmayı ortaya koyuyor. Toplum sadece bizim sosyal tabanımızdan ibaret değil. Bazı sütunlarda 'Üçe bölünmüş Türkiye' değerlendirmeleri yapılıyor. Bu fay hatları, her zaman dışardan oynanan kırılma noktaları gibi görülmüştür" diyen Taşgetiren, "Tek millet' diyoruz ya, onu ya hazır bir 'Tek millet'e söylersiniz, ya da 'Tekliği ile oynanmış' tekliğe hazırlanması, tekliğinin oluşturulması gereken bir topluma. Burada belki 'Farklılığı içinde Tek' gibi bir şerh de düşme ihtiyacı var" ifadesini kullandı.
T24

Erdoğan’ı korkutan korkunç senaryo
CAN ATAKLI
20 Nis, 2017



YENİ ÖĞRENDİM
ERDOĞAN’I KORKUTAN KORKUNÇ SENARYO

Referandum bitti ama hesabının kapanması çok zor. Gözler Yüksek Seçim Kurulu’nda. Onun gözü ise sarayda.
Bu köşede dün sizlere referandumdan çıkan sonucun sarayda endişe ile izlendiğini ve Erdoğan’ın yakın çevresinin “bu durumda 2019’daki seçimleri kazanamayız ki” korkusuna kapıldıklarını AKP’nin tepe noktalarını çok iyi tanıyan bir haber kaynağımın ağzından anlatmıştım.
Aynı kaynağım dünkü Halk Tv yayınımdan sonra tekrar aradı. “Yazın bugün en çok okunanlar listesinin başında” dedikten sonra “Asıl bomba başka” diye söze girdi.
“Asıl bomba” dediğine göre önemli herhalde.
Anlatmaya başladı, “Tayyip Bey’in morali çok bozuk. Kalabalıklar önünde yine esip gürlemesine haçlılardan falan bahsetmesine aldırma. Tayyip Bey’i şu anda 2019’da yapılacak seçimler çok endişelendiriyor. Hale önüne konan bir senaryo var ki, dehşet bir şey, çok korkunç.”
Tabii dinliyorum ama merakla “nedir o senaryo?” diye araya girdim.
“Bak” dedi “eğer bu referandumda yüzde 55 ve üstü evet çıkmış olsa Erdoğan çok rahatlayacaktı, oysa şimdi o seçimi kaybetme riski var. Asıl önemli olan ise kaybetmesi halinde ne olacağı” diye devam etti ve ardından da şunları söyledi;
“Şimdi senaryoya bakalım. 2019’da AKP cumhurbaşkanı adayı olarak Erdoğan’ı gösterecek. Diğer partiler de muhtemelen aday bulacaklardır, bu kez çatı aday falan gibi bir saçmalık olacağını sanmıyorum. Ancak her şey ikinci tura göre ayarlanacak. Muhalefet fazla aday gösterse bile asıl amaçları Erdoğan’ı ilk turda seçtirmemek olacak.”
Araya girip sordum “Erdoğan ilk turda seçilemez mi?” Haber kaynağım “Bana göre çok zor, çünkü zaten şu andaki fark çok az, buna bir de iki yılın sıkıntılı dönemini eklersen, yüzde 1’lik bir azalma bile Erdoğan’ın ilk turu geçememesine yol açar” cevabını verdikten sonra şunları söyledi;
“İlk turda Erdoğan seçilemeyebilir ama AKP Meclis’e birinci parti olarak girer, hatta salt çoğunluğu bile alabilir. Cumhurbaşkanlığı seçimine ise Erdoğan’la birlikte ikinci aday girecek. İşte plan burada işleyecek. Erdoğan’ın ikinci turdaki rakibi diğer bütün muhalefetle oturup bir tür koalisyon pazarlığı yapacak. Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar dışarıdan atanacağı için destek verecek her siyasi harekete, gücüne göre bakanlıklar dağıtılacak. Böylece Erdoğan’ın seçilmesi halinde hiçbir şekilde varlık gösteremeyecek olan muhalif siyasetler bu sistemle iktidara gelecekler.”
Burada kendimi tutamadım “Erdoğan için gerçekten korkunç bir şey bu” dedim.
Ankaralı haber kaynağım devam etti; “Dur asıl korkunç olana geliyorum. Şimdi duruma bak, muhalefetin adayı kazanıyor, AKP Meclis’te çoğunluk sağlamış ama yeni sistem gereği yürütmeye asla karışamıyor, denetleyemiyor, yargılanmasını sağlayamıyor. En önemlisi Erdoğan bir anda siyasetin dışında kalıyor. Dokunulmazlığı kalkıyor. Bu durumda yeni Cumhurbaşkanı yargıya tamamen hakim olacağı için hemen harekete geçiyor ve Erdoğan’ın yargılanmasını istiyor. Erdoğan bir anda kendini yargı önünde buluyor ve artık güneş yüzü göremeyeceği bir cezaya çarptırılıyor. Bunu önleyebilecek bir şey var mı. Yok. Böylelikle Erdoğan tek hakim olmak isterken kendi kazdığı kuyuya düşüyor. Bu senaryo
Erdoğan’ı korkutmasın da kimi korkutsun?”
Haber kaynağıma “bunlar spekülasyon mu yoksa sarayda ciddi ciddi konuşuluyor mu?” diye sordum. Çok bozuldu “ben sana ne zaman spekülasyon aktardım, bunlar aynen yaşanıyor sarayda şu anda” dedi.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
ONCA KURALSIZLIK SÖYLENTİYMİŞ
Başbakan Binali Yıldırım dün mühürsüz oylar konusunda açıklamalar yaparken CHP’yi suçlayarak “Bir kısım söylentiler üzerine hareket ediyorlar, referandumun iptali için yapılan başvuru talihsizliktir” dedi.
Hakikaten insaf demek geçiyor içimden. Bunun neresi söylenti? YSK açıkça “mühürsüz oy pusulaları geçerlidir” talimatı vermiş. Oysa bizzat kendi yasasında mühürsüz oy pusulalarının ve zarfların geçersiz olduğu yazılı. Üstelik YSK seçim sabahı yaptığı açıklamada bu konuya da dikkat çekmiş. Sonra tam oylar sayılırken “mühürsüzlere aldırmayın” demiş.
Burada söylenti var mı? Tam tersine resmi açıklama var. Bunun üzerine bir de sayısız sandıkta çekilmiş görüntüler, hile veya yönlendirme olduğunu açıkça gösteren tutanaklar hatta elinde silahla fotoğraf çektirenler bile var.
Ama Başbakan’a göre bunlar söylenti.
Anlıyoruz tabii binbir güçlükle ve muhtemelen hileyle kazanılmış bir referandumun akıbeti ister istemez korkutuyor iktidarı.
(..)
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
YSK NEDEN İNATLA DİRENME YOLUNU SEÇİYOR
Anlaşılan o ki Yüksek Seçim Kurulu yapılan bütün başvurulara kulak tıkadı. Muhtemelen başka çaresi de yok. Çünkü saraya bağımlı olma olasılığı çok yüksek. Erdoğan’ın “çay toplama” gezisine katılan YSK Başkanının saraydan bir işaret gelmeden harekete geçmesi sanki mümkün değil gibi görünüyordu zaten.
Oysa Yüksek Seçim Kurulu üyeleri bu ülkenin en yüksek dereceli hakimleri. Bulundukları yere aslında kolay gelmiyorlar. Bu nedenle dimdik durabilme olanakları var. Buna karşı referandum gecesinden beri oraya buraya savrulan bir tavır içinde görüyoruz YSK’yı.
“Gerekli incelemeler yapılacaktır” gibi bir açıklama bile yapamadan bütün başvuruları yıldırım gibi reddettiler. Adete “Gördünüz mü efendim nasıl savuşturduk” der gibi yaptılar.
Bizzat hükümet tarafından davet edilen AGİT üyelerinin sorularına bile cevap vermediler. Nitekim AGİT heyeti dün çok önemli bir açıklama yaptı ve “Yüksek Seçim Kurulu’nun saptadığımız bazı hatalar ve usulsüzler konusunda bizimle çalışmakta ve bunların üzerine gitmekte isteksiz davranıyor” dedi.
YSK üyelerinin 120 yıllık parlamento ve demokrasi, 100 yıla yakın cumhuriyet ve en önemlisi 1000 yılı aşkın devlet geleneği olan Türkiye’ye bunu anlatmaları mümkün değildir.
Tarih bu YSK üyelerini elbette hiç hatırlamayacaktır ama işlenen hukuk ve demokrasi cinayeti hep bilinecek ve konuşulacaktır.
sözcü

Emniyetten YSK protestolarıyla ilgili 'gözaltı' açıklaması: Gezi'ye benzer olaylar başlatmaya çalışıyorlar!
20 Nisan 2017



İstanbul Emniyet Müdürlüğü 19 kişini gözaltına alındığını duyurdu

İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Yüksek Seçim Kurulu'nun mühürsüz zarf ve pusularla ilgili kararını protesto eden 19 kişini yapılan operasyonla gözaltına alınmasına ilişkin gerekçeyi açıkladı. Yapılan açıklamada gözaltına alınan protestocuların Gezi Parkı eylemlerine benzer olaylar başlatmaya çalıştıkları iddia edildi.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü yetkilileri, 'Hayır' eylemleriyle ilgili yapılan operasyonlarda 19 kişinin gözaltına alındığını açıkladı.
T24

CHP mühürsüz oy pusulalarının geçerli kabul edilmesine ilişkin YSK işleminin iptali talebiyle Danıştay'a başvurdu
21 Nisan 2017



TEKNİK BİR MANEVRA

CHP, halk oylaması sonuçlarına yönelik itirazlara ilişkin hukuki aşamaların sonuçlanmasına kadar, Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) sonuçları kesinleştirmesi işleminin yürütmesinin durdurulması talebiyle Danıştay'da dava açtı. Ayrıca mühürsüz oy pusulalarının geçerli kabul edilmesine ilişkin YSK işleminin iptali talebiyle başvuruda bulundu. CHP'nin avukatı Atilla Kaya, yapılan başvurunun ardından Yüksek Seçim Kurulu'na gelerek açıklamalarda bulundu.

49 MİLYON OYA SAHİP ÇIKIYORUZ

Halk oylamasında milletin iradesine, kararına iktidar ve YSK eliyle darbe vurulduğunu ileri süren Atilla Kaya, "Maalesef Türkiye Cumhuriyetinin anayasal kurumu olan, yargı denetimi konusunda en üst organ olan YSK'da bu ifadeye iştirak etmiştir. Biz burada CHP olarak şunu önemli ifade ediyorum ki, 49 milyon oya sahip çıkıyoruz. Sadece 'hayır' oyu verenlerin değil, 'evet' oyu verenlerinde hukukuna sahip çıkıyoruz. 25 milyon 'evet' oyu veren, 24 milyon 'hayır' oyu veren vatandaşlarımıza aynı duyarlılıkla sahip çıktığımızı ifade etmek isterim. Bu vatandaşlarımızın iradelerine sahip çıktığımız gibi 80 milyon vatandaşımızın da hak ve hukukuna sahip çıkıyoruz" dedi.

"İDARİ İŞLEME YÖNELİK BAŞVURU"Yapmış oldukları başvuru hakkında bilgi veren Atilla Kart, şunları söyledi: "Biliyorsunuz ki anayasanın 79'uncu maddesine göre 1'inci fıkrasına göre yargı organları yani burada kast edilen YSK'dır, seçimleri genel yönetimi ve denetimi ile sorumludur. YSK adeta bir yargı organı gibi değerlendirme yapar ve bir karar verir. Bu oyların kullanmasından ve sandıkların kapanmasından sonraki aşamadır. Ama biliyoruz ki, o sandıkların kapanmasından evvel 298 sayılı yasanın 77, 98 ve 101'inci maddesinde sayfalarla anlatılmıştır. 

YASADA KESİN BİR DİLLE ANLATILIYOR

Şunlar anlatılmıştır. Orada ilçe seçim kurumu ve sandık kurullarının zarfları ve oy pusularını ne şekilde mühürleyecekleri, bunların kimin huzurunda yapılacağı, bunlar yapıldıktan sonrada tavsif aşamasında mühürsüz olan oy ve zarflar ile geçersiz olan bunların tespit edileceği hükmüne amirdir. Bugün biz bu amaçla bu değerlendirme ile YSK'nın oylama devam ederken, saat 16:10-16:15 sıralarında tüm sandık kurullarına, il ve ilçe seçim kurullarına ulaştırdığı o 16.04.2017 tarih 560 sayılı işlemine yönelik olarak idari işlemine yönelik olarak yargı merci olan Danıştay nezdinde davamızı açtık. Yapılan başvuru özü budur. 

TAM KANUNSUZLUK SÖZ KONUSUDUR

Olay o kadar açıktır ki çok açık ifade ediyorum, 2 artı 2 nasıl dört ederse burada tam kanunsuzluk hali söz konusu. Yani yok hükmünde olan bir idari işlemden söz ediyorum. Yaptığımız başvuru tümüyle idari işleme yönelik olarak o yasal ve anayasa çerçevesinde yaptığımız bir başvurudur. Doğaldır ki bu kadar net olan olgulara rağmen olumsuz bir kararın çıkması halinde bu karara karşıda tüm kanun yollarını, hem iç hukuk anlamında hem uluslararası hukuk anlamında elbette ki o değerlendirmede yapılacaktır"
Kaynak: Haberartıturk

AKP içindeki kavgada son perdede Erdoğan Bayraktar da sahneye çıktı
22 Nisan 2017



Bayraktar "Köpek ağacın altında yatarken, ağacın gölgesini kendi gölgesi zanneder” dedi.

Referandum sürecinde AKP içinde başlayan kavga, referandum sonuçlarıyla sertleşerek devam ediyor.

Referandumda oylardaki erimenin nedeni olarak eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ve eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü gösteren kesime, sert tepkiler geldi.

Hükümete yakın isimler oylardaki erimenin nedenlerinden birinin de eski bakanlar olduğunu ileri sürdü. Sorumlu tutulan eski bakanlardan Erdoğan Bayraktar sosyal medya hesabından tepki gösterdi.

Bayraktar şu ifadeleri kullandı:
“Çok afedersiniz! Köpek ağacın altında yatarken, ağacın gölgesini kendi gölgesi zanneder.”
Patronlar Dünyası

The Economist't: Erdoğan'ın seçimi kazandı ancak bunun büyük maliyetleri olacak
22 Nisan 2017



Economist dergisinin Türkiye'nin anayasa referandumuna ilişkin analizinde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "uzun süredir istediği güce ulaştığı ancak bunun bir maliyeti olacağı" belirtildi.BBC Türkçe'nin aktardığına göre yazıda, devletin radikal bir şekilde elden geçirilmesi için Türkiye'nin 'Evet' oyu verdiği ancak sonuçların Erdoğan'ın beklediği zaferden farklı olduğu belirtildi. Referandumdan yüzde 51.4'le geçen 'Evet' oyları 'Hayır' oylarına oranla dar bir farkla öne geçmişti.16 Nisan referandumu sırasında sandıkların kapanmasına yakın Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) mühürsüz zarf ve oy pusulalarını kabul etmesi tartışma yaratmıştı.Economist, muhalefetin itirazlarını, bununla birlikte uluslararası gözlemcilerden gelen, seçimlerdeki usulsüzlük iddiaları üzerine "şeffaf bir soruşturma" yapılması yönündeli çağrıları hatırlatan yazısında, birçok şehirde gerçekleşen protestolara değindi.

'BU İDDİALAR ERDOĞAN'I YILLARCA KOVALAYACAK'

Yazıda Türkiye'nin 17 Nisan'da 'hiç olmadığı kadar bölünmüş' bir halde yeni bir güne uyandığı belirtildi ve şu görüşlere yer verildi:"Oyların yeniden sayılması hemen hemen imkansız. YSK'nın 19 Nisan'da muhalefetin itiraz başvurusunu kabul etti ama bireysel usulsüzlük iddialarını araştıracağını söyledi. Erdoğan ise, yabancı gözlemcilere kaygılarını kendilerine saklamalarını söyledi."Economist'in görüş yazısına göre, bu iddialar Erdoğan'ın "yıllarca kovalayacak" ve geride "hiç olmadığı kadar kutuplaşmış" bir ülke bırakacak.Washington Institute'tan Soner Çağaptay'ın şu sözlerine de yazıda dikkat çekildi:"Erdoğan Atatürk'ten bu yana en tartışma götürmez lider olabilir ancak bu meşruluk meselesi Erdoğan'ın başına bela olacak.

"'BATILI LİDERLER OYLAMAYI OLUMLU KARŞILAMADI'

Yazıda dile getirilen bir başka görüş, "Rusya, Sudan, Macaristan gibi 'model demokrasiler'in izinde giderek Erdoğan'ı tebrik eden Amerika dışında, Batılı ülkelerin liderlerinin oylamayı olumlu karşılamadığı" yönünde:"İngiltere, Almanya ve Avrupa Birliği (AB), tebrik etmek yerine diyalog ve bağımsız soruşturma çağrısı yaptı. Referandum günü de Erdoğan Avrupa'yla köprüleri yeniden kurmaya pek istekli görünmüyordu. Oylamanın yapıldığı gün bir kez daha komadaki AB müzakerelerini daha da baltalayacak olan, idam cezasını geri getirme arzusunu dillendirdi."'Evet' seçmenlerinin güçleri Erdoğan'ın elinde yoğunlaştırmanın karar süreçlerini geliştirdiğine inandıkları belirtilirken, Ufuk adlı bir gencin oy sandıklarını geride bırakırken "Bundan sonra, Türkiye'yi halk yönetecek" diye gururla anlattığı da yazıda aktarıldı.Anayasa değişikliğine karşı çıkanların "tek adam şovu" endişeleri de şöyle açıklandı:"Eskiden iktidardaki AKP'ye yakınlığıyla bilinen yazar Ali Bayramoğlu, 'Bu, tek adam iktidarının başlangıcı' diyor. Bayramoğlu geçen ay yeni anayasaya 'Hayır' diyeceğini açıkladıktan sonra AKP destekçileri tarafından oy verdiği okulun önünde saldırıya uğradığını söylüyor.""Erdoğan'ın resmi olarak AKP'ye katılacağını resmi referandum sonuçları açıklanır açıklanmaz duyurması bekleniyor. Bir ay içinde de, ülkenin en etkin yargı organı HSYK küçülecek ve yargı üyelerinin oylarıyla değil Meclis ve Cumhurbaşkanı'nın atamalarıyla oluşturulacak

"OHAL'İN UZATILMASI VE PROTESTOCULARA GÖZALTILAR

Economist'in analizinde ayrıca, Erdoğan'ın yaptığı ilk açıklamaların referandum sonuçlarını "baskılarını" desteklemek için kullanacağı yönünde sinyaller verdiğine dikkat çekildi.Referandumun resmi olmayan sonuçlarının açıklanmasından hemen sonra OHAL'in 19 Temmuz'a kadar uzatılması ve polisin hızla, protestolara katılan 38 kişiyi gözaltına alması da buna örnek gösterildi."Seçmenlerin yarısının karşı çıktığı, hile iddialarıyla lekelenmiş ve açık tartışmaların imkansız kılındığı koşullarda yapılmış bir referandum, Türkiye'nin üstüne kaldı" denilen yazı şu ifadelerle sonlandı:"Erdoğan uzun süredir göz koyduğu güçlere şimdi sahip. Ama bu güçler, evde gerilim ve dışarıda yalnızlaşma gibi bir maliyetle geldi." Kaynak: Türk medyasının yazamadığı Erdoğan'ı onlar yazdı
Haberartıturk

Protesto için YSK’ya yürüyen doktor: Cumhurbaşkanının anayasayı tanımadığı ülkede sonucu kabul etmiyorum
23/04/2017




YSK’nın mühürsüz oy pusulaları ve zarflarını geçerli saymasının peşi sıra muhalefetten itiraz sesleri yükselmişti. Referandumun hemen ardından yurt çapında protesto gösterileri düzenlenmeye devam ediyor.

Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) referandum kararlarına tepki göstermek için İstanbul’dan Ankara’ya yürüyen 25 yıllık doktor Hülya Şen 17 Nisan’da İstanbul’un Kadıköy ilçesinden YSK’nın genel merkezine yürüyüş başlatmıştı. ‘Adalet yürüyüşü’ adını verdiği yürüyüş rotasını ‘@secmeniradesi’ isimli Twitter hesabından paylaşan Şen, bugün Ankara’ya vardı.

Şen’in kentteki ilk durağı ise Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) yerleşkesi oldu. Şen, “Türkiye’nin öyle bir sosyolojik yapısı var ki yol boyunca da gördüğüm, ne iktidarı ne de muhalafeti bu toplumu temsil etmiyor” dedi.

Hukuku toplumun belirlediğini, topluma rağmen hukuk ve anayasa dayatılamayacağını savunan Şen, kuralları bundan sonra kendilerinin belirleyeceğini söyledi.

İki saatlik yürüyüşün ardından beraberindekilerle Anıtkabir’e gelen Şen, şunları kaydetti: “Atamın yanına gideceğiz. Sonra Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yürüyeceğiz. Seçim sonuçlarına itirazla başlamıştık, itirazımız devam ediyor. Sorunun hukuksal çerçevede çözülmesine dair muhalefetin açıklamaları oldu. Fakat ben cumhurbaşkanının anayasa tanımadığı bu ülkede, referandum sonuçlarının bu kadar şaibeli olduğu bu ülkede bu sonucu tanımıyorum. Hukuk toplumla belirlenir. AYM’nin bu konuda bir kararı olamayacağı yönünde açıklamalar var. Bu beni ilgilendirmez. Hukuk çerçevesi içerisinde bir çözüm olmayacağı aşikar.”
Diken

Akif Beki: Eveti coşkuyla kutlayan bu genç kızlar, din devletine oy vermişe benziyor mu sizce?’
23/04/2017



ALLAH rızası için biri Hayrettin Karaman hocaya şu fotoğrafı göstersin.
Sonra da sevabına sorsun…

‘Hocam’ desin, ‘Ajanslar, referandum sonucunu dünyaya bu fotoğrafla geçti. Zafer turu atan, eveti coşkuyla kutlayan bu genç kızlar, din devletine oy vermişe benziyor mu sizce?’

KANDIRILDI MI YANİ EVETÇİLER?

Hayrettin hoca, referandum öncesi eveti farz kılan bir fetva vermişti.

Görüşünde ısrar ediyor.

“Çıkan sonuçlar” yazısı, en yanlış sonucu çıkarma yarışmasında birinci gelir.

Oylamayı dinle ilişkilendirirken şunu tekrarlıyor: “Hayatımızda İslam’ın adım adım tamamlanmasını istiyorsak, bu adımlardan birini teşkil edecekse evet demek farz olur…”

Ardından; “Halkın yüzde 50’den fazlasının bu farzı yerine getirmiş olması, dindarlık oranlarına göre önemli bir gelişmedir” diyor.

Yani İslam’ın hayatımıza hâkim olması için evet dediler öyle mi?

Peki bundan haberleri var mıydı?

Sistem değişikliğine oy verdiklerini zannederken aslında İslam’ın hâkimiyetini tamamlamasına oy verdiklerini biliyorlar mıydı?

Yazının devamı için: http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/akif-beki/hayrettin-hoca-gorsun-bu-fotografi-40435284

Karar'dan 'evet'çi kadınlara sansür!
24 Nisan 2017



Ahmet Hakan: Bu konuda kimsenin ama kimsenin değil, sadece “evet” çıktı diye sevinen bu genç kızların fikrini merak ediyorum

Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan, bugünkü köşesinde, referandumdan sonra “Evet”çilerin kutlaması sırasında çekilen bir fotoğrafın sansürlenerek kullanıldığını yazdı. Hakan'ın paylaştığı fotoğrafa göre Karar gazetesi, genç kadınların yer aldığı fotoğrafta kadınların göbeklerini sansürledi.

Ahmet Hakan'ın yazısının ilgili bölümü şöyle:

Bu iki fotoğraf karesinde de...

“Evet” oyu vererek Hayrettin Hoca’nın farzını yerine getiren genç kızlarımızı görmektesiniz.

Sağdaki fotoğraf karesi, genç kızlarımızın gerçek durumlarını yansıtmakta... Yani oynanmamış... Yani sansürlenmemiş... Yani olduğu gibi yansıtılmış...

Soldaki fotoğraf karesi ise Karar gazetesinde yayınlandı. Burada açık göbeklerin “fotoşop” marifetiyle kapatıldığını, dekoltelerin örtüldüğünü görüyoruz...

Bu konuda kimsenin ama kimsenin değil, sadece “evet” çıktı diye sevinen bu genç kızların fikrini merak ediyorum.”
T24

Şebnem Korur Fincancı: ANAP böyle bir çöküşü yaşamıştı, onu DYP izledi, demek ki sıra AKP’ye geldi
24/04/2017


Üçüncü büyük muhalefet partisinin eş başkanları dahil milletvekilleri rehin alınmış, olumsuz görüş bildirenlere yönelik saldırılar almış başını gitmişken elde edilen sonuç sistem değişikliğini bu haliyle onaylamayanlar adına başarı ve AKP’nin bugüne dek izlediği politika adına da ciddi bir meşruiyet kaybı olarak göründü oralardan gözüme.

Çöküş sürecine girmiş bir siyasi parti daha oldu hayatımızda, diye düşündüm. Bir zamanlar ANAP böyle bir çöküşü yaşamıştı, onu DYP izledi, demek ki sıra AKP’ye geldi. Her üç partinin de ortak özelliği nedir, diye bakınca, kendi çalışma alanım açısından ağır insan hakları ihlallerinde ivme kazanmalarını işaret etmek mümkün görünüyor.

Çöküşleri ile ters orantılı bir ihlal davranışı sergiliyorlar. İvme kazanma biz insan hakları mücadelesi yürütenler için çok daha öncesine tarihlense de, Kürt illerinde yaşananlar bir türlü görünür olamadığından toplumda belirgin bir hal alması ancak 2013 yılında Gezi protestolarına yönelik tahammülsüz tutum olmuştu.

Sonrası çorap söküğü gibi geldi. Kürtlere yönelik saldırganlık alıp başını giderken, polis şiddetini meşrulaştıran “iç güvenlik” yasası ile hızla yukarılara tırmanıp, OHAL sonrası da cezasızlığı yasalaştırarak taçlandırdılar konumlarını.

Yazının devamı için: https://www.evrensel.net/yazi/78951/cokus

Canlı yayında açıkladı: Mühürsüz oylarda EVET ve HAYIR oranı
26.04.2017



Canlı yayında açıkladı: Mühürsüz oylarda EVET ve HAYIR oranı
CHP’li Aksünger mühürsüz oyların dağılımıyla ilgili önemli bilgiler paylaştı. Türkiye, hala meşruiyeti tartışmalı referandumu konuşuyor. Danıştay CHP’nin itirazını reddetti. CHP’nin “mühürsüz” dediği 1,5 milyon oyla ilgili ise YSK’dan kesin bir açıklama yok. CHP Genel Başkan Yardımcısı Erdal Aksünger, bugün FOX TV’de İsmail Küçükkaya’nın konuğu oldu.

Mühürsüz oyların dağılımıyla ilgili önemli bilgiler paylaştı. Erdal Aksünger 1,5 milyon oyun dağılımı konusunda “300 bini küsürü hayır. Geri kalan hepsi evet” bilgisini paylaştı.

Aksünger bu dağılıma sandık sandık gelen şikayetlerin incelenmesi sonucunda ulaştıklarını belirtti.

YSK AÇIKLAMASINDAN SONRA MÜHÜRLENDİ

Ancak bu delillerin yok edildiğini söyleyen Aksünger “YSK açıklamasından sonra bunlar mühürlendi” dedi.

CHP YSK sandık Danıştay aç
BirGün

Philippe Moreau Defarges'den ilginç bir referandum yorumu: “Sadece felakete götürebilir”
23 Nisan 2017



Fransa’nın en ünlü uluslararası politika uzmanlarından Philippe Moreau Defarges canlı yayında ‘Erdoğan’a Suikast Düzenlenebilir’ tahminini yapınca ortalık karıştı.

Fransız BFM televizyonunda konuşan Defarges, “Erdoğan adeta bir geçiş dönemine hızla ilerliyor. Güçlerini daha da sağlamlaştırmak isteyecek” diyerek “Nereye kadar götürecek?” diye sordu.
Sorunun cevabını yine kendisi veren sözde uluslararası politikalar uzmanı “Sadece bir felakete götürebilir” ifadesini kullandı.

Türkiye'deki anayasa değişikliği referandumunu yorumlayan Defarges, konuşmasının devamında “Türklerin yaptığı başvurular (çözüm arayışları) inanılmaz. Ama hiç bir yere varamazlar. Çünkü Erdoğan bunların hepsini adeta kilitleyecek. Bunun sonuca varmasının tek bir yolu var. O da Erdoğan’ın öldürülmesi” dedi.

Defarges, tarihten de örnek vererek “Kusura bakmayın ama, Roma döneminden beri böyle bir düşünce var. Doğruları yapmayan bir devlet adamına karşı başka ne yapılabilir?” dedi.

Defarges'in ortalığ karıştıran yorumunun tam metni şöyle:

“Erdoğan, yetkilerinin arttırılmasını isteyerek topu taca atmayı seçti. Bu sadece onu felakete sürükler. Gördüğüm kadarıyla hukukî yolar kapandı. Türklerin yaptığı başvurular dikkate değer ama hiçbir yere gitmeyecek. Çünkü Erdoğan tüm yolları kilitleyecek. O zaman geriye ya iç savaş ya da bunu telaffuz etmesi zor ama öldürülmesi kalıyor. Böyle bir atmosferde suikastı unutmayın. Kusura bakmayın yüzyıllardır, Roma’dan beri bu durumu gördük. Adil olmayan bir lidere karşı ne yapılıyor? Büyük dinerde her zaman bu tartışma var. İslâm’da bu tartışma var, Hıristiyanlıkta bu tartışma var. Onun için bu tartışma eninde sonunda çıkacak.”

Kaynak: Seslihaber

Ümit Özdağ’dan Reza Zarrab davasıyla ilgili flaş iddia
22 Nis, 2017



Dr. Ümit Özdağ, Reza Zarrab davasının düşürülmesiyle ilgili olarak çarpıcı iddiada bulundu.
Sosyal medya hesabı üzerinden açıklamada bulunan Ümit Özdağ, “Zarrab’ın davasının düşürülmesi karşılığinda Erdoğan PKK-ABD’nin Rakka operasyonunu ve ilhakını özetle PKKistan’ı kabul edecek.”
İşte Ümit Özdağ’ın o paylaşımı

Resmi Twitter'da görüntüle
Takip et
Prof. Dr. Ümit Özdağ
✔@umitozdag
Zarrab’ın davasının düşürülmesi karşılığinda Erdoğan PKK-ABD’nin Rakka operasyonunu ve ilhakını özetle PKKistan’ı kabul edecek.
13:32 – 22 Apr 2017
3.0753.075Retweet
3.1263.126 beğeni
İlk Kurşun

Kılıçdaroğlu'ndan ' Oylar Nasıl Çalındı ' açıklaması
30 Nisan 2017



CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu Partisinin İl başkanlarına yaptığı konuşmada, Referandumda oy hırsızlığının nasıl yapıldığını açıkladıA+A-

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, referanduma ilişkin “Sandıklara sıkı sıkı sahip çıktık ve vatandaşlarımıza ‘Sandığa gidin, oy kullanın, sandığın güvenliğini biz alırız’ dedik. 

SÖZÜMÜZÜ TUTTUK AMA

Halkımıza verdiğimiz sözü tuttuk ama bir geriye dönüp baktık ki oylar sandıkta değil, YSK’de çalınmış. Hırsızlığın adresi, başka bir yer olmuş” dedi.Bunun akıllarına dahi gelmediğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, “Orada hâkimler var. Hâkimlerin siyasal görüşleri olabilir ama vicdanı, ahlakı olmayan bir hâkim olmaz diye düşündük. Bu kadar saygısız bir grubun, YSK’de kümelendiğini hiç düşünemedik” diye konuştu. Kılıçdaroğlu, partisinin il başkanlarıyla Ankara’da bir araya geldi. 

İL BAŞKANLARINA SESLENDİ

Kılıçdaroğlu toplantı öncesinde il başkanlarına şöyle seslendi: Dönüm noktası:Biz, çocuklarımızı baskının olduğu bir Türkiye’de değil, demokrasinin yaşadığı bir Türkiye’de yetiştirmek istiyoruz. CHP’nin yaptığı mücadele, demokrasi tarihinin dönüm noktalarından birisidir. O kadar ki ‘Hayır’ diyenlere ‘terörist’ dediler, asla aldırmadık. 

ACIMASIZCA DİN İSTİSMARI

Dini en acımasız şekilde istismar ettiler, aldırmadık. Çünkü biz, herkesin inancına saygı duyduk. O kadar ki ‘Evet demenin farz, hayır demenin günah olduğunu’ anlatmaya çalıştılar. Ama biz inancımıza güveniyorduk. Bütün bunlara rağmen biz, kararlılıkla yolumuza devam ettik.

OYLAR YSK'DA ÇALINMIŞ

Sandıklara sahip çıktık: Bizler sandıklara sıkı sıkı sahip çıktık ve vatandaşlarımıza şunu söyledik, “Sandığa gidin, oy kullanın, sandığın güvenliğini biz alırız” Biz bunu yaptık, halkımıza verdiğimiz sözü, sonuna kadar tuttuk ama bir geriye dönüp baktık ki oylar sandıkta değil, YSK’de çalınmış. 

YSK'DA KÜMELENDİĞİNİ HİÇ DÜŞÜNMEDİK

Hırsızlığın adresi başka bir yer olmuş. Aklımıza gelmedi mi? Emin olun gelmedi. Çünkü orada hâkimler var. Hâkimlerin siyasal görüşleri olabilir ama vicdanı, ahlakı olmayan bir hâkim olmaz diye düşündük. Hâkim dediğin vicdanlıdır, ahlaklıdır. Bu kadar saygısız bir grubun, YSK’de kümelendiğini hiç düşünemedik. Nohut kadar akıl yeter: YSK’ye şunun için güvendik, kanun maddeleri o kadar açık ki, bu kanun maddelerini anlamak için hukuk fakültesini, ilkokulu bitirmeye, okuma yazma bilmeye bile gerek yok. Bir nohut kadar aklı varsa, bu maddeleri anlar. 

KANUNSUZLUĞU HERKESE ANLATIN

YSK’nin mühürsüz pusulaları ve zarfları geçerli kabul edemeyeceğine dair kanun maddelerini ceplerinizde taşıyın, nasıl bir kanunsuzluğun yapıldığını herkese anlatın. “Üzerinde ilçe seçim kurulu mührü bulunmayan zarflar, geçersiz sayılır.” Bunu anlamak için nohut kadar akıl yeterlidir. Ama bunlar, cüppe giyenler, ilikleyenler ve siyasi otoritenin emrinde olanlar, bunu anlamazlıktan geldiler ve geçerli saydılar. 

REZİLLİĞİ BÜTÜN DÜNYA BİLİYOR

Rezilliği dünya biliyor: Halk oylaması sırasında, birilerinin araya girmesi sonucu Doğu’da sayım bittikten sonra maç ortasında kural değiştirildi. Peki bu gerçeği sadece biz mi biliyoruz? Bu rezilliği sadece biz değil, bütün dünya biliyor. AKPM’de denetim sürecine girmenin nedenlerinden birisi de maalesef budur.

Kaynak: Haberartturk

CHP’den bildiri: Halkın iradesi gasp edilmiştir, gereken her adımı atacağız
30 Nisan 2017



"YSK görevini ihlal etmiş, hukuku ayaklar altına almıştır"

CHP İl Başkanları Toplantısı'nın ardından açıklanan sonuç bildirgesinde, "Yüksek Seçim Kurulu (YSK) görevini ihlal etmiş, hukuku ayaklar altına almıştır. YSK tarafından halkoylamasında alınan karar, seçim güvenliğine yönelik bir darbe, halkın iradesine yönelik bir kumpas girişimidir. Referandumu ‘Mühürsüz Referandum' kılan bu kumpas, halkın iradesini ortadan kaldıramaz. CHP, halkımızın hakkını sonuna kadar savunacak, adalet tesis edilene kadar gereken her adımı atacaktır" denildi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun başkanlığında, Ankara'da referandum sonuçlarını değerlendirmek üzere bir araya gelen CHP il başkanlarının toplantısı sona erdi. Toplantının ardından açıklanan sonuç bildirgesinde, CHP'nin adalet tesis edilene kadar gereken her adımı atacağı vurgulandı.

CHP İl Başkanları Toplantısı'nın sonuç bildirgesi şöyle:

"Hükümetin, rejim değişikliğini öngören ‘Anayasa Değişikliği' teklifini kabul ettirmek için ahlak ve hukuka sığmayacak bir şekilde bütün devlet imkanlarını kullanmasına, halkı tehdit etmesine, ‘Hayır' kampanyası yapanların engellenmesine ve daha birçok usulsüzlüğe karşın, vatandaşlarımız 16 Nisan'da sandığa gitmiştir. Ülkemiz demokrasisi için umut verici bir katılımla iradesini sandığa yansıtan vatandaşlarımızın en az yarısı değişiklik teklifine ‘Hayır' demiştir. Ancak, 67 yıldır demokrasinin temel ilkelerine uygun şekilde adil ve eşit seçimlerin yapıldığı ülkemizde, bir takım tuzaklar ve kanun dışılıklarla halkın iradesi gasp edilmiştir. İstanbul, Ankara, İzmir dahil 30 büyükşehirin 17'sinde ve tüm Türkiye'de gürleyen ‘Hayır' sesi, milli iradeye ve demokrasiye hiçbir saygısı olmayan odaklar tarafından bastırılmaya çalışılmıştır.

Bu sürecin aracı kurumu Yüksek Seçim Kurulu (YSK) görevini ihlal etmiş, hukuku ayaklar altına almıştır. Görevi kanunlara uymak ve yasaları uygulamak olan kurum adeta bir çete gibi davranarak kanunun açık emirlerine aykırı hareket etmiş, hukuku tanımak yerine hukuku yok etmiştir. YSK tarafından halkoylamasında alınan karar, seçim güvenliğine yönelik bir darbe, halkın iradesine yönelik bir kumpas girişimidir. Referandumu ‘Mühürsüz Referandum' kılan bu kumpas, halkın iradesini ortadan kaldıramaz. Tarihi demokrasi mücadelesinin altın sayfalarıyla dolu Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) halkımızın hakkını sonuna kadar savunacak, adalet tesis edilene kadar gereken her adımı atacaktır."

ETİKETLER
chp İl başkanları referandum bildirge kemal kılıçdaroğlu
T24

Yandaş işadamı iki yıl önceden 'bildi': YSK üyelerinin maçaları yer mi?
ÇAĞLAR BALLIKTAŞ
05.05.2017



Referanduma şaibe düşüren YSK ile ilgili AKP’ye yakın işadamlarından Ethem Sancak’ın iki yıl önce yaptığı ‘saptama’ bugün yaşananlara ışık tuttu. Sancak, YSK üyeleri için “Onları zaten Cumhurbaşkanı atıyor. Maçaları yer mi ona bir şey söylemeye” dedi

Referandum boyunca yaşanan ihlalleri görmezden gelen, mühürsüz oyların geçerli olduğuna ilişkin aldığı kararla tarafsızlığını ihlal ettiği tartışmalarının odağına yerleşen Yüksek Seçim Kurulu (YSK) ile ilgili yandaş işadamı Ethem Sancak’ın iki yıl önce yaptığı çarpıcı bir konuşma ortaya çıktı.

Erdoğan’ın memleketi Rize’nin Güneysu ilçesinde katıldığı ‘Başkanlık sistemi’ konulu toplantıda, CHP’nin Cumhurbaşkanının tarafsızlığı ihlal ettiği gerekçesiyle YSK’yi göreve çağırdığını anımsatan Sancak, “YSK’nin böyle bir yetkisi yok ki. Onları zaten Cumhurbaşkanı atıyor. Maçaları yer mi ona bir şey söylemeye” dedi.
BirGün

Melih Aşık: 9 bin 300 sandık başını boş bırakma beceriksizliğinin hesabını kim verecek?
09/05/2017

PrintPocketPinterestGoogle+TumblrWhatsAppTwitterTelegramFacebook11


Emekli Mülkiye Müfettişi Mahmut Esen, CHP’nin 39 sayfalık referandum raporunu incelemiş…

(…) şu sandıklara özellikle dikkati çekiyor:

– Katılımın %100 ve üzeri olduğu sandıklar,

– Hiç geçersiz oy çıkmayan sandıklar,

– Geçersiz oyların toplam oy kullanan seçmen oranında dikkat çeken sandıklar,

– % 100 evet, % 100 katılım, %100 geçerli oy kullanılmış sandıklar,

– Evet oyu AKP + MHP toplamından yüksek çıkan sandıklar.

Bu tür sandıklarda görevli CHP sandık kurulu üyeleri acaba bu sonuçları nasıl izah etmişlerdir? Genel merkeze ne tür raporlar vermişlerdir?

Sonuçta 9 bin 300 sandık başını boş bırakma beceriksizliğinin hesabını kim verecek?

Melih Aşık’ın yazısının tamamı için: http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/melih-asik/chp-nin-adayi----2446950


Evet’li ‘güzel’ günler, hani neredeler?
Semih Güven
05.06.2017



Referandum sonucuna rağmen ekonomide yaprak kımıldamadı. Kimsede riskler nedeniyle yeni yatırımlar yapma isteği yok

Hükümet ve Saray’ın Türkiye’nin ekonomideki ‘2023 hedeflerine’ ulaşması için en önemli eşik olarak gördüğü Başkanlık Sistemi için yapılan referandumdan Yüksek Seçim Kurulu marifetiyle yüzde 51 oranında ‘evet’ oyu çıktı. Medyanın büyük çoğunluğunun ezici olarak ‘evet’ propagandası yapması ve ardından seçimlerde yapılan sayısız usulsüzlük ve hilelere rağmen seçimin gerçek kazananının ‘hayır’ olduğu gerçeği bir yana, hükümet ve Saray’ın propagandasının aksine referandum sonucu ekonomide ciddi bir canlanmaya neden olmadı. Halk evine ekmek götürmekte zorlanırken, ekonomi yönetiminin sorumsuz tutumu Türkiye’nin çok daha zor bir döneme gireceğini adeta ilan ediyor.

Para yoksa borç verelim...

14 Nisan referandumu öncesinde enkaza dönmüş ekonominin faturası hükümet tarafından hep ‘dış güçlere’, ‘faiz lobilerine’, ‘FETÖ’ ve ‘yapıcı olmayan, yıkıcı muhalefet’e kesildi. Yanlış iç ve dış politikaların yangın yerine döndürdüğü Türkiye’nin krizden çıkışının Saray’a sınırsız yetkiler tanıyan, yasaları ayaklar altına alan Başkanlık Sistemi’yle mümkün olacağı, böylece bunalan ekonominin nefes alacağı, üreticinin hızla üretmeye, tüketicinin de hızla tüketmeye başlayacağı, işsizliğin azalıp enflasyonun ineceği, faizlerin hızla düşeceği gibi bol kepçeden vaatler sunuldu. ‘Referandumdan evet geçsin de sonrasına bakarız’ şeklindeki sorumsuz bir tutumla üretici kesimine kredi muslukları sonuna kadar açıldı. Tüketicilerin borç faizleri silindi, borçlanma tavanları yükseltilerek daha fazla borca batmalarının önü açıldı. Halk kredi kartlarına ve tüketici kredilerine daha da bağımlı hale getirildi. Varlık Fonu denilen, kamu denetiminden uzak yandaşa yeni servet aktarım mekanizmaları kuruldu, halkın birikimleriyle kurulan dev kamu kurumlarının yönetimi yangından mal kaçırırcasına Varlık Fonu’na devredildi.

Üretim yapmak en büyük risk

Seçim rüşvetleriyle geçen referandum sürecinin bitmesi ve resmi olarak ‘evet’ sonucu alınmasına rağmen ekonomide yaprak kımıldamadı. Yıllarca seçim kampanyalarında OHAL’i kaldırmakla övünen AKP yönetimi için OHAL artık baskı ve zora dayalı iktidarını sürdürmek adına bir zorunluluk haline geldi. Ülke Suriye’de gözünü yeni maceralara dikince, AB ile olan ilişkilerde düzelme sağlanamayınca, içeride yeni politik krizler için fırsat kollanınca kimse ekonomiye güvenmez oldu. ‘Yandım aman’ deyip kredi isteyen üretici, aldığı krediyi dolara, avroya yatırdı. Türkiye’de üretim yapmak, işleri büyütmek artık en ciddi risk haline geldi. ‘Piyasa çok kötü, kimse iş vermiyor’ sözü her eve girdi.

Halk ucuz et kuyruğunda

Yıllardır sıcak parayla sefa süren hükümet, şimdi ise Türkiye’yi geri ödenmesi bu koşullar altında neredeyse imkânsız bir borç batağına çevirdi. Konut sektöründe yaşanan talep artışları yerini durgunluğa bıraktı. Konut satışları düşerken, sokaklar aylardır bir türlü alıcı bulamayan kiralık konut ilanlarıyla doldu. Demir fiyatları yükselince müteahhitler yeni konut yapamaz oldu, işçiler evlerine gönderildi. Döviz kurunda yaşanan sert yükselişlerin maliyetlere yansıtılmasıyla birlikte Türkiye’nin lokomotif sektörü olan otomotiv 2017 yılının ilk 5 ayında yüzde 8 daraldı, otomobil satışları yüzde 10 düştü. Enflasyon yüzde 12’ye dayanarak son 9 yılın en yüksek seviyesine tırmandı. Sebze ve meyve fiyatları el yakmaya devam etti. Domatesin kilosu 10, biberin kilosu 12 liraya kadar çıktı. Halk ucuz et alabilme umuduyla Et ve Süt Kurumu önlerine yığıldı. Bir zamanların tarım ülkesi olan Türkiye, ithalata bağımlı hale getirildi. Ucuzluk dışarıdan getirilen buğdayda, ette, fasülyede, nohutta, mercimekte arandı. İthalat vergileri düşürüldü, olan yerli üreticiye oldu. Resmi işsizlik yüzde 13’e, gerçek işsiz sayısı 7 milyon kişiye dayandı. Genç işsizlik yüzde 23’e ulaştı. Kentlerde her 3 kadından biri işsiz kaldı.

Zenginin keyfine diyecek yok!

Halk tencereyi kaynatamaz, üretici üretim yapmaz haldeyken, işsizlik ve enflasyon zirvedeyken parası olan servetine servet ekledi. Borsa İstanbul’da yıllık kazanç yüzde 26’ya ulaşarak lira bazında zirve yaptı. Fırsattan istifade eden Türkiye’nin en zenginleri hisselerini satmaya başladı.

Yılın ilk aylarında 3,94 liraya kadar yükselen dolar, hükümetin onayıyla Merkez Bankası eliyle faizlerin yükseltilmesiyle birlikte 3 lira 50 kuruşa kadar indi. Buna karşın tüm gelişmekte olan ülkelere dönemsel olarak sıcak para girişi yaşandığı, Türkiye’nin de performansının söz konusu ülkelerle paralel ilerlediği gizlendi. Son 12 ay itibariyle dolar halihazırda lira karşısında yüzde 21 değer kazanmış olmasına rağmen zirveden düşüş hükümet tarafından başarı olarak sunuldu.

Boş vaatler tencereyi kaynatmıyor

Geliri hızla düşen, çalışma koşulları ağırlaşan ve iş güvenceleri hızla ortadan kaldırılan emekçilerin talepleri ise OHAL gerekçesiyle engelleniyor, en temel hakları olan grev hakkı yasaklanıyor. Yoksullaşan halkın, hep daha kötüsü gösterilerek sessiz kalması amaçlanıyor. En erken 2019 seçimlerine kadarsa ülkedeki politik belirsizliğin ortadan kalkmayacağı, ekonomide çarklara kimsenin hız vermeye gönüllü olmadığı anlaşılıyor. Aldığı maaşla dayanacak gücü kalmayanlar, işinden olanlar için ise bıçak kemikte, tencereyi boş vaatler kaynatamıyor. Hayat pahalılığılığı altında ezilmemenin, güvenceli iş ve gelecek talebinin gerçekleşmesi ise tehditlere boyun eğmeden daha fazla ses çıkarmaktan geçiyor.

Türkiye halk hükümet borç kredi işsizlik lira referandum saray ohal Başkanlık enflasyon dolar seçim sıcak ekonomi faiz FETÖ AKP baskı
Birgün

Yalçın Doğan: Tayyip Erdoğan acaba pişman mı?
30 Kasım 2017



Yazının başlığına bakınca, insanın aklına ilk gelen soru şu:

“Neden pişman?”

Günümüz olayları ile hiç ilgisi yok. Ne Zarrab, ne de Kılıçdaroğlu’nun iki gün önce ortaya attığı “Erdoğan’ın yakınlarının yurt dışına para transfer ettiği” iddialarıyla bağlantılı.

Herkesin malumu, bir süre önce CHP eski milletvekili ve aslen hukukçu Atilla Kart 16 Nisan 2017’de Türkiye’nin Başkanlık sistemine geçmesini öngören referandumun iptali için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvuruyor, CHP adına ve kendi adına.

Daha sonra bu başvuru Yargıtay eski başkanlarından Sami Selçuk’un kaleme aldığı akademik bir çalışma ile destekleniyor. Sami Selçuk İngilizce, Almanca ve Fransızca olarak üç dilde, her biri ayrı ayrı yaklaşık 55 sayfa tutan, referandumu ve Türkiye’nin Başkanlık sistemi ile “başına neler gelebileceğini” anlatan bütünüyle hukuki bir metin hazırlıyor. Bu metinler de AİHM’e iletiliyor.

AKP merak içinde

Türkiye’de içerde ve dışarda her gün pek çok olumsuz olay yaşanırken ve bunların tamamı siyaseti ve ekonomiyi sarsarken, AKP bir yandan da, Kart’ın AİHM’e yaptığı başvuruları merak ediyor.

AİHM ya referandumu iptal ederse?.. Kolay değil.

Referandumun iki sonucu hemen hayata geçmiş bulunuyor.

Biri, “partili Cumhurbaşkanı” ki, Erdoğan yeniden AKP’nin genel başkanı seçiliyor.

Diğeri, Hakim ve Savcılar Kurulunun yapısı değişiyor, kurul AKP’nin eline geçiyor. Böylelikle, “yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı” fiilen sona eriyor.

Kart’ın iki önemli itirazı

Atilla Ka
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Prş Ksm 30, 2017 9:38 pm tarihinde değiştirildi, toplam 4 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pts May 29, 2017 2:20 am    Mesaj konusu: LEVENT GÜLTEKİN: İçimizdeki köle ruhlular Alıntıyla Cevap Gönder

LEVENT GÜLTEKİN: İçimizdeki köle ruhlular… Ve bana müsaade
28/05/2017

Cumhurbaşkanı artık, aynı zamanda bir partinin genel başkanı.

Geçtiğimiz hafta Meclis’te AK Partililerin oylarıyla HSK üyeleri seçildi.

Yani ülke hızla bir parti devletine dönüşüyor.

Yargı bütünüyle yok edilmiş. İktidarın beğenmediği kararlar veren hakimler ertesi gün tutuklanıyor.

Yüzlerce gazeteci, aydın, yazar aylardır hapiste. Ne zaman çıkacaklarını da kimse bilmiyor.

KHK ile yüzbinlerce insan açlığa mahkum edildi. Hapse atıldı. Ne seslerini duyan var ne de çektikleri acıları gören.

KHK mağdurlarından yaşadıkları mağduriyetlere dikkat çekmek için eylem yapanlar da hapse atılıyor.

Diğer taraftan ekonomi ite kalka sürdürülüyor.

İşletmeler birer birer kapanıyor. İşsizlik oranları açıklandı, her dört gençten biri işsiz.

Asgari ücretin 1500 TL olduğu ülkemizde açlık sınırı 1518 TL, yoksulluk sınırı 5 bin TL olarak açıklandı. Bu demektir ki milyonlarca insan yoksulluk sınırının altında açlık sınırında yaşıyor.

Eğitimdeki sorunlar kangrene dönüştü. Sorunları çözmek için artık çabalayan da yok.

Dış politikada ağır bir tahribat var.

Türkiye Ortadoğu’daki denklemin dışına itilmiş. Dünyada ağırlığı olmayan, itibarsız bir devlet muamelesi görüyor.

Yani ülkenin içinde bulunduğu durum yeterince vahim.

Fakat durum bu derece vahimken, bütün arkadaşlarını tasfiye edip parti genel başkanlığını, başbakanlığı, cumhurbaşkanlığını…

Bütün makamları uhdesinde toplayan bir insanın bu yaptığını demokratik bir eylemmiş gibi tartışmak… Tek adamlığı tesis eden bir organizasyon –parti demiyorum çünkü artık ortada bir parti yok- demokrasiye dönebilirmiş, demokratik adımlar atma ihtimali varmış gibi yazıp konuşmak…

Sanki tüm bu olanlar normalmiş, normal bir ülkede yaşanabilecek türden olaylarmış gibi AK Parti kongresini tartışmak, kongre sonuçları üzerinden analizler yapmak…

AK Parti MKYK’sına bakarak gelecek tahmininde bulunmak, AK Parti’ye genel başkan seçilen Erdoğan’ın bundan sonra atacağı adımlardan Türkiye’nin lehine bir yarar çıkabilirmiş gibi yazılar yazmak, konuşmalar yapmak… en hafif tabiriyle utanmazlıktır.

Bütün bunlar kölelerin toplanıp sahiplerinin kişisel tercihlerini tartışmasından daha farklı değil.

İçimizdeki gönüllü köleler hepimizi Türkiye’nin yaşadığı bu akıl almaz sürece alıştırmaya çalışıyor.

Bunu kimisi yandaşlık adı altında yapıyor, kimisi muhalif pozu vererek yapıyor.

Tüm bu yaşananları açıkça eleştiremediği için işi magazine vurarak, gemisini yüzdürmeye çalışan kimi muhalif görünümlüler de bu süreçte en az iktidar kadar sorumlu.

Çünkü tartışılmayacak kadar vahim konuları tartışarak, meseleleri magazinleştirip normal olaymış gibi yansıtarak olup biten bu korkunç olayları toplumun kanıksamasına aracılık ediyorlar.

İktidar, üç beş oy uğruna referandum öncesi AB ile ilişkilerde büyük tahribat yarattı. Bakan krizi ile ülkenin dünyadaki itibarına ağır darbe vurdu.

Referandumda istediği sonucu elde ettikten sonra şimdi kalkmış “Referandum sürecinde olup biteni unutup AB ile yeni sayfa açalım” dedi diye buradaki çıkarcı anlayışı görmezden gelip bundan ülke lehine bir umut devşirmek hakikaten akıl alır bir durum değil.

Hem iktidar partisinde hem de devlette tek adam yönetimi kuran bir anlayıştan demokratik açılım, özgürlükçü politika beklemek için insanın akıl sağlığını bütünüyle kaybetmiş olması gerek.

Demek istediğim ülke bu haldeyken AK Parti kongresini tartışmak, AK Parti içinde bir kriz çıkar mı gibi beklentilere girmek bize bir yarar sağlamaz.

Böyle çocukça tartışmalarla günleri harcayamayız.

Gerçek sorunları sahici bir yaklaşımla tartışmamız, olup biteni bütün açıklığıyla topluma anlatmamız gerekiyor.

İktidardan nemalanan küçük bir kitleyi ve olayları normalmiş gibi göstererek gemisini yüzdüren gönüllü köleleri bu tutumlarıyla baş başa bırakıp topluma ulaşmak, onlara gerçekte ne olup bittiğini anlatmak gerekiyor.

Bu gidişatın insanların hayatına ne tür olumsuz etkiler edeceğini anlatmak ve ülkemizin daha büyük yara almasını önlemek amacıyla yazmak, konuşmak, tartışmak gerekiyor.

Neyse daha fazla uzatmayayım.

Bayrama kadar yazılarıma ara veriyorum. Tekrara düşmemek, biraz düşünüp zihinsel bir toparlanma sağlamak için buna ihtiyacım var.

Bayram sonrası hem yazılara hem de konferanslara, söyleşilere yeniden başlayacağım.

Hepimizi insanlıktan çıkaran bu siyasi atmosferde insan kalabilmek için başlayacağım.

Durursak düşeceğimizin farkındayım.

Düşmemek, ülkeyi teslim alan bu kötülüğe yem olmamak için…

Herkesin huzur içinde, özgürce, ağız tadıyla yaşadığı bir ülke olabilmek için kendi çabamı sürdüreceğim.

İnsan kalmak, insan gibi bir yaşam sürmek için başka seçeneğimiz yok.

Sadece benim değil kimsenin yok.

Ağız tadıyla geçireceğiniz bir Ramazan olması dileğiyle…

Hayırlı Ramazanlar.

Kaynak: Diken


Ali Nesin cumhurbaşkanı adayını açıkladı: Levent Gültekin
4 Haziran 2017



Matematikçi Ali Nesin 2019'daki cumhurbaşkanlığı için adayının Levent Gültekin olduğunu açıkladı.

Habertürk'ten Kübra Par'a konuşan matematikçi Ali Nesin, ‘Yetmez ama evet’ diyerek Türkiye’yi iç savaştan kurtardığını iddia etti. Nesin, “Tabii ki ‘Yetmez ama evet’ diyecektim. Ben doğrusunu yaptığıma inanıyorum. Bugün olsa bugün de aynısını derim. İnsan haklarını ayaklar altına alan saçma sapan bir sistem vardı… Ülkeyi bir iç savaşa sürükleyecek kadar saçma… 28 Şubat, 367 saçmalığı, ‘Cumhurun başı türbanlı olamaz’ aşağılaması, siz sayın… Yetmez ama evet diyerek belki de ülkeyi bir iç savaştan kurtardım! Sistem değişmeliydi. Şimdi her seçimi kaybedenler ve AKP’nin başa gelmesinin müsebbibi olanlar, Yetmez ama evetçileri suçluyorlar!” şeklinde konuştu.

"Cumhurbaşkanlığı için adayım Levent Gültekin"

2019’daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefetin ortak aday çıkarmak dışında bir çaresi olmadığını belirten Nesin , “O zaman öyle bir gereksinim yoktu. Şimdi var. Ben Levent Gültekin aday olmalı diyorum. İnsan haklarından yana ve başkanlık sistemine karşı. Levent Gültekin gelirse bu sistemi kaldırır. Kullandığı tek propaganda cümlesi, ‘Başkanlık sistemini lağvedeceğim’ olmalı.” dedi.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr

Referandum sonuçlarının hileli olduğu bilimsel olarak da kanıtlandı
Murat Büyükyılmaz
04-07-2017



Referandum'un sonuçlarının hileli olduğu, farklı ülkelerden beş bilim insanının yaptığı bilimsel çalışma ile de kanıtlandı.

Nisan 2017 Referandumunun sonuçlarının hileli olduğu farklı ülkelerden beş bilim insanının yaptığı bilimsel çalışmada yaygın mükerrer oy kullanımı ile seçmenlere yönelik baskı ve zorlama bulgularının sonuçları değiştirecek düzeyde tespit edilmesi sonucunda, bilimsel olarak da kanıtlandı.

AKP/Saray Rejimi’nin bir dayatma olarak Türkiye’nin gündemine getirdiği başkanlık sisteminin oylandığı 2017 Nisan Referandumunun YSK tarafından ilan edilen ve geniş toplum kesimleri tarafından hileli olarak görülüp günlerce sokaklarda protesto edilen sonuçlarının hileli olduğu, farklı ülkelerden beş bilim insanının gerçekleştirdiği bilimsel çalışma ile de kanıtlandı.

İleri Hatırlatıyor

Hayır ve Ötesi Referandum Raporu’nu açıkladı

FARKLI ÜLKELERDEN 5 BİLİM İNSANI VERİLERİ İNCELEDİ

Viyana Tıp Üniversitesi, Carlos III University of Madrid ve Santa Fe Enstitüsü gibi Avusturya, ABD ve İspanya’da bulunan pek çok üniversite ve bilimsel merkezde görev alan, Peter Klimek, Raul Jimenez, Manuel Hidalgo, Abraham Hinteregger ve Stefan Thurner’ın Nisan 2017 Referandumu’nun ilan edilen resmi sonuçlar üzerinden gerçekleştirdiği bilimsel çalışmada, düzensizlik gösteren oy verilerinin ne ölçüde yaygın olduğu ve bu düzensizliklerin referandum sonuçlarını etkileyecek düzeyde olup olmadıkları incelendi.

Seçim yolsuzluklarını saptamak amacıyla güncel istatistik yöntemlerinin kullanıldığı çalışmada, Türkiye geneline yayılan seçim verileri kullanılarak mükerrer oy kullanımı ve seçmenlere yönelik baskı ve zorlamalar analiz edilirken, ayrıca, referandum sonuçlarındaki sayısal anormallikler de test edildi.

İleri Hatırlatıyor

Hayır ve Ötesi'nden hile raporu: Referandum iptaline ilişkin yeterli kanıt var!

Bilim insanları, Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) internet sitesinden elde edilen, 81 ilin 1,057 bölgesinde bulunan 28,447 yerleşim yerindeki 166,679 seçim merkezinin verileri kullanılarak yaptıkları çalışmanın sonucu olarak yayınladıkları raporda, sistematik ve kayda değer oranda yüksek anlamlılık düzeyinde mükerrer (tekrarlanan) oy kullanımı durumu ve seçmenlere yönelik baskı ve zorlama tespit ettiklerini açıkladılar.

MÜKERRER OY KULLANIMI BİLİMSEL MODELLERLE TESPİT EDİLDİ

Seçime katılım oranlarının ve oy sayılarının seçim bölgelerindeki demografik yapı da hesaba katılarak karşılaştırılmasına dayanan model ile yapılan testler sonucunda mükerrer oy kullanımının tespit edildiği belirtildi.

Çalışmada ulaşılan sonuçlara göre seçim bölgelerinin %6’sında mükerrer oy kullanımı tespit edildiği belirtildi.

SEÇMENLERE YÖNELİK BASKI VE ZORLAMA

Seçim merkezlerinin büyük ve küçük yerleşim merkezleri arasındaki değişen dağılımının seçmenler üzerinde oluşabilecek baskı ver zorlamalarda etkisinin değerlendirildiği bir diğer testte ise, seçmenlere yönelik baskı ve zorlamaların söz konusu olduğu saptandı.

İleri Hatırlatıyor

Ipsos Seçmen Anketi: 'Hayır' diyenlerin %87'si referandumu adil görmüyor

Seçmene yönelik baskının göstergesi olarak kabul edilen büyük ve küçük yerleşim merkezleri arasındaki yerinden etme ve yer değişikliğinin Nisan 2017 Referandumunda standartlaşmış bir uygulama halini aldığı belirtildi.

TESPİT EDİLEN HİLELER SONUÇLARI DEĞİŞTİRECEK BÜYÜKLÜKTE

Nisan 2017’de gerçekleştirilen ve yüzbinlerce yurttaşın ‘Hayır Kazandık!’ sloganıyla günlerce protesto ettiği referandumun sonuçlarına ilişkin, yapılan bilimsel çalışmanın en kritik bulgusu olarak, bilimsel olarak saptanan mükerrer oy kullanımı ile seçmenlere yönelik baskı ve zorlamaların referandum sonuçlarını değiştirecek büyüklükte olması, çalışmanın sonuç raporunda, “Söz konusu oy çarpıklıklarının etkisi,’Hayır’ ile ‘Evet’ arasındaki dengeyi değiştirecek büyüklüktedir” ifadeleri ile ortaya kondu.
İleri haber

'Anayasa Mahkemesi, başkanlık referandumunu iptal edebilir'
25.11.2017



Yeniçağ gazetesi Ankara temsilcisi ve Abdullah Gül'ün eski danışmanı Ahmet Takan, bugün yayımlanan yazısında Anayasa Mahkemesi'nin 16 Nisan'dan düzenlenen anayasa değişikliği referanfumunu iptal edebileceğini iddia etti.

Takan'ın yazısının ilgili kısmı şöyle:
"Uzun süredir kulağıma gelen şok bir söylenti vardı. Sizlere haber olarak iletmem için kuvvetli teyitlerini almak zorundayım. Kısmen sosyal medyada yer aldı. Anayasa Mahkemesi'nin referandumu iptal edeceğine ilişkin Ankara kulislerindeki söylentiler. Ne zaman bir AKP milletvekili ile görüşsem ne zaman bir saray danışmanı ile buluşsam hep referandumun sonuçlarından duydukları memnuniyetsizliği dile getirirler. "Bu sanılanın aksine bize yaramadı" derler. Sarayda, referandumun iptali konusunda hazırlıklar olduğunu, çoklu kaynaklardan teyidini aldım.

"Nasıl bir hazırlık" derseniz… Kaleme almam mümkün değil!..16 Nisan referandumunun iptali için Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvurular olmuştu. Bunlardan biri CHP Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen'e ait. Pekşen, "referandum sürecinde seçme hakkı ve ifade özgürlüğünün açık şekilde ve ağır hukuka aykırı kararlarla ihlal edildiği" gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi'ne gitmişti. Haluk Pekşen'e sordum, kendisine mahkemeden henüz bir yanıt ulaşmamış, "en son aldığım bilgi beklemedeydi" dedi.Sormak lazım;Referandumun üstünden neredeyse 6 ay geçti.

Acaba beklemenin sebebi nedir?.. Düşünmek lazım, eğer kulislerde konuşulanlar doğru çıkar ve Anayasa Mahkemesi referandumu iptal ederse ne gibi sonuçlar doğurur?.. İptal olursa, gerekçe maddeleri nereleri etkiler?.. Referandumun sonuçları toptan ortadan kalkar mı?.. Parlamenter sisteme geri dönüşün alt yapısı oluşur mu?.. İki turlu Cumhurbaşkanlığı seçiminin yerine tek turlu bir seçim modeli veya Cumhurbaşkanının yeniden Parlamentoda seçilmesine yol açan gelişmeler olabilir mi?.. R. Erdoğan'a yeni bir mağduriyet alanı açılır mı?.. Ve bununla birlikte iç siyasetteki yeni hamleleri bozacak ataklar söz konusu olabilir mi?.. Bizlerin kulağına gelen siyasi dedikoduların daha fazlası elbette Anayasa Mahkemesi'nin sayın başkanı ve sayın üyelerinin de kulağına gidiyordur. Bir an önce net biçimde bu tartışmaları kesecek bir açıklama yapmaları lazımdır diye düşünürüm!.."

Sputnik

Yalçın Doğan: Tayyip Erdoğan acaba pişman mı?
30 Kasım 2017



Yazının başlığına bakınca, insanın aklına ilk gelen soru şu:

“Neden pişman?”

Günümüz olayları ile hiç ilgisi yok. Ne Zarrab, ne de Kılıçdaroğlu’nun iki gün önce ortaya attığı “Erdoğan’ın yakınlarının yurt dışına para transfer ettiği” iddialarıyla bağlantılı.

Herkesin malumu, bir süre önce CHP eski milletvekili ve aslen hukukçu Atilla Kart 16 Nisan 2017’de Türkiye’nin Başkanlık sistemine geçmesini öngören referandumun iptali için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvuruyor, CHP adına ve kendi adına.

Daha sonra bu başvuru Yargıtay eski başkanlarından Sami Selçuk’un kaleme aldığı akademik bir çalışma ile destekleniyor. Sami Selçuk İngilizce, Almanca ve Fransızca olarak üç dilde, her biri ayrı ayrı yaklaşık 55 sayfa tutan, referandumu ve Türkiye’nin Başkanlık sistemi ile “başına neler gelebileceğini” anlatan bütünüyle hukuki bir metin hazırlıyor. Bu metinler de AİHM’e iletiliyor.

AKP merak içinde

Türkiye’de içerde ve dışarda her gün pek çok olumsuz olay yaşanırken ve bunların tamamı siyaseti ve ekonomiyi sarsarken, AKP bir yandan da, Kart’ın AİHM’e yaptığı başvuruları merak ediyor.

AİHM ya referandumu iptal ederse?.. Kolay değil.

Referandumun iki sonucu hemen hayata geçmiş bulunuyor.

Biri, “partili Cumhurbaşkanı” ki, Erdoğan yeniden AKP’nin genel başkanı seçiliyor.

Diğeri, Hakim ve Savcılar Kurulunun yapısı değişiyor, kurul AKP’nin eline geçiyor. Böylelikle, “yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı” fiilen sona eriyor.

Kart’ın iki önemli itirazı

Atilla Kart AİHM’e referandumun iptali için başvuruda bulunurken, iki çok önemli “hukuki itirazda” bulunuyor.

“1- Türkiye’de adalete erişmek artık neredeyse imkansız hale gelmiştir.

2- İç hukuk yolları tıkanmıştır.”

Bu iki hukuki itiraz AİHM’in kolay kolay görmezden gelebileceği gerekçeler değil.

AİHM büyük olasılıkla önümüzdeki Ocak sonu ya da Şubat başında kararını açıklayabilir, beklenti o yönde.

Ama, nasıl bir karar verir, o ayrı. Onu bugünden kimse bilemiyor.

Ancak, yine şöyle önemli bir ayrıntı var. AİHM Kart’ın ve CHP’nin yaptığı başvuruyu kabul ediyor ve incelemeye alıyor.

Yani, geri çevirmiyor, “davaya bakacağını” bildiriyor.

Uyum yasaları

Bu arada AKP, MHP ile ortaklaşa “uyum yasaları” adı altında bir çalışma yürütüyor. Nedir o?

Türkiye Başkanlık rejimine geçtiği için:

Kimine göre, iki bin, kimine göre, üç bin dolayında yasayı değiştirmek zorunda.

Şimdiki yasal düzen parlamenter sistemin düzeni, şimdiki yasalar buna göre. Oysa, Başkanlık rejimine fiilen geçildiğinde, yasal mevzuatın temelden değişmesi gerek.

İşte, “uyum yasaları” adı altında mevzuatın değiştirilmesi çalışmaları yürütülüyor.

Fiili durum ve resmiyet

Bununla birlikte...

Türkiye birbirinin içine geçmiş pek çok dinamiğin etkisi altında. Komşular ve başka ülkelerle diplomatik anlaşmazlıklar, Kuzey Irak ve Suriye sorunu, Amerika ile anlaşmazlıklar, AB ile atışmalar...

Ayrıca, terör ve ekonomik sıkıntı başta, irili ufaklı pek çok sorun dağ gibi.

Neresinden, nasıl tutulacağı belli olmayan bir karmaşa.

Ve de devasa bir sorun: “Hukuka erişilemeyiş...”

Böyle bir ortamda AKP yine de bir kulağını AİHM’e veriyor.

Erdoğan acaba pişman mı, sorusu burada ortaya çıkıyor.

Referandumla birlikte, partili Cumhurbaşkanı olmuş.

Oysa referandumla, yani anayasa değişikliği ile partili Cumhurbaşkanı olmasına gerek var mıydı?

Yoktu.

Çünkü, AKP’ye zaten istediği her şeyi dikte ediyordu.

Şimdi bu resmiyete, anayasal düzenlemeye dönüşmüş bulunuyor.

Bunun ötesinde ikinci olarak...

Hükümetin her icraatı referandum öncesinde zaten her anlamda ve her düzeyde Erdoğan’a sorulmuyor mu? Evet, soruluyor.

Referandumla bu da resmiyet kazanıyor.

Ama, buna gerek var mıydı?

Yoktu. Çünkü, fiili durum öyleydi. Ülkeyi istediği gibi, zaten yönetiyordu.

“Tek adam” olayı.

Ya AİHM iptal ederse kaygısı

Erdoğan’ın belki de bir pişmanlığı var ve eğer varsa, tam şu noktada devreye giriyor:

Referandumu AİHM ya iptal ederse...

Referandum öncesinde, zaten “Başkan gibi” tüm yetkileri elinde topluyor. Bunu anayasa değişikliği ile hayata geçirmenin anlamı ne?

Yok.

Geçen yıl bunu belki iyi hesaplayamıyor, çevresindekiler de buna alkış tutuyor.

Gerçi, AİHM nasıl bir karar verecek, o ayrı.

Ama, ya iptal ederse...

Erdoğan’da şu anda görünmeyen rahatsızlık ve belki de pişmanlık bu noktada.

AİHM iptal ederse, daha önce başka örneklerde gördüğümüz gibi, AİHM kararını “geçersizdir” diye niteleyebilir, “tanımıyorum” diyebilir.

Ama, bu artık “rejim meselesi”, dolayısıyla “tanımıyorum” demek bu sefer o kadar kolay olmasa gerek.

Bu şu anda günümüzün sorunu değil ancak, bir kaç ay sonrasının belki de koskoca bir düğümü.

T24
ETİKETLER
aihm referandum akp atilla kart
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> DÜNYA BİR İNKILÂP BEKLİYOR Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com