EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

CHP

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> ÇÖPLÜK
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Sal Ksm 06, 2007 5:41 am    Mesaj konusu: CHP Alıntıyla Cevap Gönder

CHP’NİN ALKOLLÜ LAİKLİĞİ

Oğuz Gürses

Laiklik siyasî bir kavram...

Alkol ise kimyevî bir madde...

Laiklikle alkolün ne gibi bir ilgisi olabilir?

-Türkiye’deki tuhaf durumu saymazsak- Hiçbir ilgisi yok...

Türkiye’de ise...

CHP’yi kuran kadrodan başlayarak (1)......

Bir alâmet-i farika/bir şeyi benzerlerinden ayıran şey...

Marka...

Logo gibi bir şey...

Laikliği dinin yerine ikame etmeye çalışmak gibi olmayacak bir işe soyunan bu kadro...

Adına “modernleşme/Avrupaîlik/Batılılaşma/laiklik” de dedikleri bu sun’i/yapay/uydurma yeni dinin...

İmanının şartlarından en birincisi:

“Eski kafalılık”tan kurtulmak istiyorsan önce kafayı çekecen”...

Matiz olacan...

Bunu bütün dünya görecek...

Ve...

“Afferim şu Türklere sonunda hidayete erdiler... Hak yolunu buldular... Ne mutlu onlara aynı bizim gibi oldular” diye takdirlerini belirtecekler...

Yoksa...

Yani içmezsen bu mereti...

Ağzına bile sürmezsen...

Sen orta çağın karanlıklarından arta kalan iflah olmaz bir gerici/mürteci/irticacı şeriatçısındır ki...

Senin bu topraklarda değil öğrenim görmen, iş bulman, iş kurman, terfi etmen, makam mevki sahibi olman...

Yaşaman bile haramdır haram...

***

Tam olarak böyle başlamıştı bizim batılılaşma maceramız...

Bir gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenirse ne olursa öyle oldu?

Sonunda alkol gibi kimyevî bir madde Laiklik gibi siyasî bir kavramın ayrılmaz bir parçası haline geldi...

Bu uyduruk dinin “Laiklik adam olmak demektir”le başlayan en abuk zikirleri, dönüp dolaşıp günde kaç kadeh içtiğine, bir “büyük” devirip devirmediğine gelip dayanıyor ve siyasette, idarî, adlî, askerî bürokraside yükselmenin en birinci kriterini bu sihirli kimyevî maddeye olan bağımlılının derecesi oluşturuyordu...

Çok az içiyorsan, “şüpheli şahıs”sın..

Orta derece bağımlıysan “eh”...

İleri derece bağımlıysan...

“Açıl susam açıl” misâli önünde bütün kapılar açılıyordu...

Ahlâk, fazilet/erdem, irfan, kültür, zekâ, ehliyet, dirayet, kabiliyet/yetenek...

Gibi gerici vasıflar ise çöp sepetine atılıyordu...

İsterse dünyanın en Ahlâklı, faziletli/erdemli, irfanlı, kültürlü, zekî, ehliyetli, dirayetli, kabiliyetli/yetenekli insanı ol...

İçmiyorsan hiçbir şansın yok...

“Haydi şerefe”...

“Haydi yarasın”...

***

Dünya değişiyor...

Ama mutluluğu “rakı şişesinde bir balık” olarak yaşamaktan ibaret sayan CHP zihniyeti milim değişmiyordu...

Bakın, üniversite rektörlüğü yapan bir kişiyi Antalya belediye başkanı yaptılar...

Rektörlüğünü yaptığı üniversitede, rektörlüğü boyunca hiçbir ulusal veya uluslarası hiç bir bilimsel başarıya imza atmamış bu kişi, niçin belediye başkanı yapıldı?..

Çünkü alkolle arası gayet iyi idi...

Yemişim bilimsel başarıyı...

Rektörlüğü boyunca Üniversiteye türbanlı bir tek öğrenci veya öğrenci yakınını ayak bastırmadı...

Binlerce müslüman öğrencinin okuduğu üniversite de namaz kılmak için bir küçük odacık bile tahsis ettirmedi...

Bol bol laiklik nutukları attı, bol bol bu millete gericiler, geri kafalılar diye hakaretler savundu...

Milletin dinine imanına hakaret edilen ne kadar toplantı, gösteri, panel seminer varsa hepsine en önde katıldı...

En önemlisi de üniversite bütçesinden bol alkollü ziyafetler, toplantılar davetler tertib etti...

Bütün marifeti bundan mı ibaret?..

Adam sapına kadar/körkütük laik...

Yani CHP kriterlerine göre süpermen...

Daha ne olsun?

Belediye Başkanı olduğundan beri tek göze görünen icratı ise...

Oktoberfest...

Anlamadım...

Ne fest ne fest?

"Oktoberfest"...

?

[Octoberfest ya da Türkçe çevirisi ile Ekim festivali, Almanya'nın Bavyera eyaletinin Münih kentinde her yıl Eylül ayının son günleri ve Ekim ayının ilk günlerinde düzenlenegelen 2 hafta süren bir festivaldir. Her yıl yaklaşık 6 milyon kişinin katıldığı bu festival Münih şehrindeki en ünlü olaydır.

Festival, geleneksel olarak, Ekim ayının ilk Pazar gününü de içine alacak şekilde 16 gün sürer. Almanyaların birleşmesinden sonra festivalin programı değiştirilmiş ve eğer Ekim ayının ilk Pazarı ayın 1'ine ya da 2'sine denk geliyorsa festivalin süresi ayın 3'üne yani Almanya Birleşme Günü kutlamalarına uzatılmaktadır. Festival, genellikle Almanlarca kısaca “d’ Wiesn” ya da “d'Waasn” olarak söylenen Theresienwiese ( Therese Alanı) isimli yerde yapılmaktadır. Festivalin en önemli özelliği biradır ve her sene festival kutlaması, Münih Belediye Başkanının büyük bir ahşap bira fıçısına çeşme çakması töreni ile başlar, Almanlar bu eylemi “O'zapft is!” (Bavyeraca: “Çeşmelendi!”) biçiminde seslendirirler. Bu kutlamalar için özel olarak bir Oktoberfest birası mayalanır ki bu bira hem tat hem de alkol bakımından biraz koyu renkli ve serttir. Bu bira Maß denen bir litrelik özel bardaklarda sunulur ve ilk mass Bavyera Başkanına ikram edilir. Sadece Münih'li bira üreticilerinin bu özel birayı sunmalarına izin verilir ve bu sunum adı Bierzelt olan binlerce kişinin sığabileceği devasa çadırlarda yapılır.]
(2)

Yahu bu Belediye başkanı çok içti de Antalya’yı Alamanya ile mi karıştırdı?..

Kafası dumanlanınca kendini Münih Belediye Başkanı filan mı sanıyor da; böyle bir kepazeliğe imza atıyor?

Onu bilmem...

Bilemem...

Ama Antalya’dan gelen haberler şöyle diyor:

[CHP'li Başkan'dan Bira Festivali

24 Eylül 2010
CHP'li Antalya Büyükşehir Belediyesi'nin düzenlediği Bira Festivali (Oktoberfest) başladı.

Oktoberfest'i Türkiye'ye getirdiği için eleştirilen Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın, Türkiye'ye örnek olmasını istediği festivali düzenlediği için çok memnun olduğunu, geri kalanın kendisini hiç ilgilendirmediğini söyledi.

Geçen yıl ilk kez yapılan ve bu yıl ikincisi düzenlenen festivalin açılışını Başkan Akaydın, büyük bir ahşap bira fıçısına çeşme çakarak yaptı. Fıçının önündeki çeşmeye tahta balyozla vuran Akaydın, bira festivalinin açılışını gerçekleştirdi.]
(3)

Haberin fotoğraflarına bakılırsa kafada Alaman şapkası, elde litrelik bira bardağı, yanında Alaman veya Alaman kıyafeti giydirilmiş göğüs dekolteleri derin sabi sübyan kızlarların arasında mayışmış bir başkan...

Tipik bir CHP’li...

Kendi halkının bütün inançlarına kültürüne, geleneğine göreneğine, giyim kuşamına kısaca hayat tarzına ölümüne düşman...

Evropalıların içkisinden, sıçkısına, zinasından fuhuşuna, kumarından uyuşturucusuna, her türlü sapıklığından azgınlığna yani bütün pisliğine ölümüne hayran...

Bir “halkçı”(!) ...

Hangi halkın “halkçısı” olduğu fotoğraflarda ayna gibi görülmüyor mu?

Sonra da..

Uzmanları toplayıp "biz niçin iktidar olamıyoruz" diye sormaları yok mu?

Bunlar öldürür insanı gülmekten...

Yahu uzmana ne hacet?..

Bak şu başkanının fotoğraflarına...

Gör halini de...

İstikbalini de...

Hadi şerefe...

Ben sizi tutmiiim...

Biranızın yanında ziftleneceğiniz... Kraeutersteak ve bratwurstlarınız (4) soğumasın ...

Son olarak AKP’lilere bir kıyak:

CHP’li başkanın bu festival fotoğraflarını afiş haline getirin ve şu yazıyı yazın: “Yöneticilerinizin bu fotoğraftaki CHP’li belediye başkanı gibi olmasını istiyorsanız oyunuzu AKP’ye değil CHP’ye verin”...

Türkiye’nin bütün bilboardlarını bu afişlerle donatın...

Sonra da yan gelin yatın...

Kafadan oyların yüzde 50’si sizin...


Dipnotlar:

1- [Salih Bozok’un anlattığına göre; alevler ‘Gavur İzmir’i’ bir kül yığınına dönüştürürken, Uşakizadelerin Göztepe’deki köşkünde bir ziyafet verilmektedir. “Fevzi Paşa Hazretlerinden başka herkes önündeki kadehleri zevkle doldurdu. Mezeler çeşitli ve nefisti. Fevzi Paşa içki içmediği halde kalamar tavadan tabağına öbek öbek alıyor ‘Bu İzmir’in kalamarı da pek başka oluyor, aman pek özlemişim diye afiyetle yiyordu. Velhasıl herkes son kertesine kadar sofradan ve başlayan geceden memnundu…”] (Mustafa Kemal’in yaveri Salih Bozok’tan nakleden İsmet Bozdağ, Latife ve Fikriye, İki Aşk Arasında, Truva Yayınları, s. 81-82)

2_ Bkz: http://www.incefikir.com/sor/oktoberfest+nedir
Uludağ sözlükte ise şunlar yazıyor bu festival hakkında: [oktoberfest
almanya'da düzenlenen ve bu yıl 173. sü yapılan dünyanın en büyük bira festivali. turizme katkısı açısından önemli bir yeri olmakla birlikte suç oranlarını artırması yönünden soğuk bakılan olay.
kendine özgü giysileri ve eğlenceleriyle dünyanın pek çok yerinden turist akınına uğrayan, biraların ise su gibi içildiği almanya nın ünü festivali.
ekim festivali diye dilimize cevrilebilir. güney almanya da, münih merkezli gerceklestirilir.
hansların gratellerin über über dolandıkları bir festival. biralar çok sağlam fakat fiyatı kol kadar. (bkz: über alles)
hürriyet'in bira ve göğüs festivali diye adlandırdığı festival. ilgi çekm ek için cinselliğin kullanılmasında son nokta. *
bu arada haberde ne alaka tam olarak bilmiyorum ama araya festivlain açılışına mustafa sarıgül'ün de katıldığını sıkıştırmışlar. burdan benim anladığım ya sarıgül bira içicisi ya da göğüs fetişisti. karısından da ayrıldığını hesaba katarsak aslında iki ihtimalin bir arada olma olasılığı çok daha yüksek.
iç eğlen uyuş-seviş örneği bir festival.
bu yıl 176. sı yapılan dünyanın en büyük bira ve bunun yanında göğüs sergileme festivali. 4 ekimde sona erecektir. bira yanında kraeutersteak veya bratwurst yenilir.
alkol, fuhuş, zina ve ahlaksızlık festivali.] http://www.uludagsozluk.com/k/oktoberfest/

3-) Aktifhaber .

4- Baharatlı domuz bifeği ve domuz sosisi


Tuhaf işler: Seyit Rıza ve binlerce Dersimlinin katili CHP Tunceli’de Seyit Rıza’yı andı
15/11/2017



Diken'in haberine göre; CHP, 1938’de idam ettirdiği Seyit Rıza ve arkadaşlarını Tunceli’deki etkinlikle andı.

Partinin il başkanlığı üyesi yaklaşık 20 kişi Tunceli’deki Seyit Rıza Meydanı’nda bulunan Seyit Rıza heykeli önünde toplandı.

CHP İl Başkanı Ali Rıza Güder, devletin 1938’te ‘Dersim’in kapısında insanlığından, vicdanından, aklından ve mantığından soyunduğunu’ savunarak “1938 Dersim, Türkiye Cumhuriyeti’nin cinnetidir” dedi.

Güder şunları söyledi: “Tanıklarımız aynı zamanda bu zulmün müsebbibleridir. İnsanoğlunun en zalim kılıç darbesiyle bu dünyadan göçüp gitmiş atalarımızdan bir nebze hürmetin ve merhametin esirgenmesi duygularımızı incitmektedir. Sözümüz haklılığımızı ispat için değildir. Ne olursa olsun umudumuzu ve inancımızı korumakta kararlıyız.”

Etkinliğe HDP milletvekilleri Alican Önlü ve Müslüm Doğan ile sanatçı Ferhat Tunç katıldı.

Ana Haber

BU KADRO VE “KAFA”YLA BU MÜCADELE, ANCAK YENİLMEK İÇİN VERİLİR!
15 Haz, 2017

ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR yazdı…



Tercihi cazip gelen seçenekler (çoktan çok seçmeli):
a) Karşıtlık ekseninde siyasetin “daralttığı” bakış açısı…
b) Her durumda önde olma, öne çıkma kaygısı, çabası….
c) Kişilerin siyasi ortamlarındaki dostlarıyla kötü olmak istememesi…
d) Büyük kitleleri olan kişilerin ezber ve keyif bozan sözlerle kitlelerini kaybetmek istememesi.
Bizce?
e) HİÇBİRİ
Yukarıdaki tüm seçeneklere rağmen “hiçbiri” diyerek doğru bildiklerimizi yazmak, en başta bu uğurda öldürülen kişilere boyun borcumuz, geri kalansa “fikr-i namus.”
***
“‘MİT TIR’ları görüntülerinin yayınlanması’ davasında CHP İstanbul milletvekili Enis Berberoğlu 25 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme Berberoğlu’nun tutuklanmasına karar verdi.”
Bazı soruları kendimize sağlıklı biçimde sorup, hiçbir bireysel kaygı ve yönlendirmeye kapılmadan yine sağlıklı biçimde yanıt aramak zo-run-da-yız:
Siyasi iktidarın, ayakta kalabilmek adına hukuku, adaleti kendisine uygulamadığını biliyoruz.
Bunun dışında, kendisine uygulatmadığı adaleti kendisi dışındaki herkese dayattığını, bunu yaparken de derdinin adaletin tecelli etmesi değil de kendisine tehdit olanı sindirmek, her şeyi kontrol altında tutmak olduğunu biliyoruz. Bu kaygıyla yapılanlar sırasında hukuki olmayan kararlar olduğu gibi hukuki olan kararlar da var.
Adaletten, hukuktan yana olan herkes, adaletin herkes için aynı uygulanmasını, kim suçluysa onun cezasını çekmesini ister.
Peki bunun siyasi irade için de yapılabilmesini şu an için sağlayamıyorsak (Neden bunu yapamadığımıza da yazının ilerleyen kısmında değineceğiz.) bizim “cephe”mizin içine sızan suçluların hukuki olarak yaptıklarının karşılığını bulmasına da karşı çıkacağız?
Onlar kendi suçlularını koruyor diye bizler de “bizden olmayan” ama bizden gibi algılanan “suçluları” mı savunacağız?
***
Dünyanın neresinde olursa olsun bir devlet, kendi sırlarını açığa çıkaran kişiyi yargılar, doğal olarak da tutuklar.
Bu aşamada şunları çok daha yüksek sesle dile getireceğiz elbet:

Devlet sırrını ifşa edene 25 yıl ceza veren “yargı”, TSK’nin kozmik odasını açana da açtırana da buna direnmeyene de yüzlerce kez ağırlaştırılmış müebbet vermelidir!
Devlet sırrını açığa çıkaranların 25 yılla cezalandırıldığı yerde bu sırrın açığa çıkması aşamasında “görevini ihmal” edenlerin çok daha ağır biçimde cezalandırılması gerekir!
Devlet sırrını açığa çıkarana 25 yıl ceza verildiği yerde devletin yönetimini yetki gaspıyla kontrolüne alan, yetkiyi alenen çalan, devleti kendi çıkarları için emperyalizme peşkeş çeken kişilere yüzlerce kez ağırlaştırılmış müebbet verilmelidir!
Günün olayına gelelim. Tutuklanan “CHP Milletvekili” Enis Berberoğlu kimdir? Soner Yalçın uzun uzun yazmıştı kendisini, onun söylediklerine başka gerçekleri de ekleyerek anımsatalım:
FETÖ’nün yayın organlarından Aksiyon‘a kumpas davaları sırasında “2004 açık darbe girişimiydi” açıklamasıyla manşet olan, bu açıklamasıyla kumpas mağdurlarını yargıdan önce yargılayıp infaza ortam hazırlayan, her fırsatta Fethullah Gülen’e yalaklanan, Pensilvanya’daki hainin önünde “diz çöken”, sadece Gülen’in rahatsızlandığı durumlarda “ağlak bir tavırla” geçmiş olsun dileklerini iletmekle yetinmeyip, Gülen’in tüm yakınlarının sağlık durumlarına dair temennilerini yansıtmak için iletişim kanallarına sarılan, Cemaat eksenli hükümet onaylı dönüşüm kapsamında Hürriyet’e Genel Yayın Yönetmeni olan sonrasında da CHP Genel Başkan Yardımcılığı’na “indirilen” kişi!
Bu kişinin arkasında kim var peki?
Kim bu kişiye “avukat” olma derdinde?
Yine Cemaat eksenli hükümet onaylı dönüşüm kapsamında ana muhalefetin tepesinde konumlanabilen kişiler!
Eğer karşında iktidarda kalmak için her yolu mûbah gören, herkese çamur atmaya çalışan bir zihniyet, oluşum varsa bunla mücadele etmenin tek bir yolu vardır:
Parti tabanında sevilen, karşılığı olan temiz insanlarla temiz siyaset!
Eğer, sen (tabi sen de aynı proje kapsamında en tepeye indirilmediysen) partini bağlantıları belirsiz, çıkarları ve siyasi görüşü partinin temel felsefesiyle çelişen kişilerle doldurup da geniş bir “yumuşak karın” yaratırsan, bu iktidar seni keklik gibi avlar. Seni her durumda vurur ama öldürmez, çünkü yaralı ve hasta halin daha kullanışlı ve kontrol edilebilirdir. Ki sen öldüğünde o ölünün yerine geçecek kişi için her şeyi sil baştan düzenlemek hem meşakkatli hem de risklidir.
Soruları bugünden değil, dünden sormak lazım:
Kumpas sürecinde dolaylı yoldan en büyük bedeli ödeyen, işgal edilen CHP’ye fikren kumpas davalarına müdahil olan Enis Berberoğlu gibi kişileri kim getirdi? Kim vekil yaptı, kim Genel Başkan Yardımcısı yaptı?
Bu tip insanları Cumhuriyet’i kuran ve Atatürk’ün Partisi iddiasındaki partiye kim doldurdu, kimler bu duruma direndi kimler seyirci kaldı?
Örneğin, milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasını AKP’nin nasıl kullanacağı geçmişte yaptıkları yapacaklarının teminatı olduğu için alenen belliyken, buna “Evet” diyen CHP yönetimi AKP’den ne bekliyordu? Adalet mi hukuk mu? Hala bunu bekleyen hain değilse de gafil değil midir?
Kemal Kılıçdaroğlu’nun da en az Erdoğan kadar “adam yedirme /harcatma” konusunda yetenekli olduğunu görmek için daha ne olması gerekiyor?

YÜZLEŞMEK ZORUNDAYIZ

Ülke son sürat uçuruma giderken birilerinin tek derdi şahsi ikbal. Ve bu sebeple de ne etik kaygıları var ne adil olma kaygısı ne de günah işleme kaygısı.
Bu kadar “saldırgan” ve “güçlü” bir düşmana karşı bu kadroyla ve kafayla mücadele vermek, ancak mağlup olmak için verilir.
Bu “kafa” ve kadronun, yıllardır ülkenin tüm kazanımlarının dönüştürülmesine seyirci kaldığı; muhalefet anlayışlarının da Cumhuriyet kazanımlarının kaybedilmesi, ülkenin bölünmez bütünlüğünün tehdit altında olması konularında endişe duyan insanların endişelerini gideremeyeceği, aksine o insanların enerjisini absorbe edip onlarda yılgınlık yaratacağı, belki de onlara verilen görevin yurttaşlarda bu etkiyi yaratmak olduğu aşikarken
suçluyu daha ne kadar başka yerde arayacağız?
Aynı hatayı yapıp daha kaç kez başka bir sonuç bekleyeceğiz?
***
Söylediklerimiz popülist ve karşıtlık ekseninde siyaset mahsulü olmadığından kimisine cazip gelmeyebilir.
Fakat biz bazı soruları sormak zorundayız, her şeyden ziyade kumpas davalarında hayatını kaybeden aydınlarımızın mezarlarına gönül rahatlığıyla gidebilmek için.
Kim ne anlayıp, nereye çekmek isterse çeksin, biz anlatmaktan yorulmayacağız:
Bu ülke için FETÖ çok ciddi bir tehdittir, çünkü FETÖ, AB-D emperyalizminin kısa süreli değil uzun süreli “argümanı”dır. Kişi odaklı siyasi iktidarlar, kişilerin ölmesiyle yok olur gider. Siyasi geçmişimiz , son seçimde binde 3 oy alan eski iktidar partileriyle doludur. Bu demek değildir ki ülkeyi yıkması için projelendirilen siyasi iktidarla mücadele edilmesin.
Fakat çok daha kadrolu, organize, sinsi, her şekle bürünebilen bir yapı olan FETÖ konusunda AKP, ucu kendine dokunacak diye yeterli ölçüde mücadele etmezse, CHP de aynı kaygıyla kendi içindeki FETÖ’cülere sahip çıkarsa bu ülke bu illetten nasıl temizlenecek? MHP zaten yancı, HDP de pusuda akbaba gibi, ülke bir sarsılsa da bizim payımıza bir şeyler düşsün kaygısıyla…
CHP seçmeni her yere sızan FETÖ’nün kendi partilerine sızacağına mı inanmıyor?
Yoksa partilerindeki FETÖ’cülerin FETÖ’cü olduğuna mı?
Tam olarak neyi kabul edemiyoruz?
Ülkemizde çöken adaleti “benim hırsızım” mantığıyla mı yeniden inşa edeceğiz?
***
Uğur Mumcu, “İsterler ki susalım” diyordu.
Onların izinde yürümek düştü bizim payımıza. Dün onların susmalarını isteyenler, bugün bizlerin, kendi kokuşmuş sistemlerindeki aynı şarkının farklı enstrümanlarından birine tını olmamızı istiyor. Bu danışıklı dövüşe, kukla oyununa meşruluk katıp kötüler arasından bir “ehven-i şer” seçmemizi istiyorlar.
Biz tam da bunu reddediyoruz. Bizim cümlelerimizi oluşturan kelimelerimizin tartılacağı hassas terazi, “doğruyu arama” merkezlidir, yazdıklarımızın yarar-zarar dengesini gözetmez. Bu yüzden doğru bildiklerimizi bize ne kazandırır ne kaybettirir kaygısıyla yazmayacağız.
Hatta, “Bu topa girmenize ne gerek vardı, sussaydınız kimse size neden sustunuz demezdi” denilecek konularda bile fikirlerimizi dile getireceğiz, bunun bize nelere mal olacağını bile bile.
Tek başımıza kalsak da “Kalpaksız Kuvvacı” anlayışıyla bu mücadeleyi vereceğiz.
İşte kalem işte kelam,
hodri meydan!
***

CHP’NİN EYLEM KARARI HAKKINDA

Yazının yazıldığı sırada açıklanan CHP’nin eylem çağrısına yönelik de bir şeyler söylemek zorundayız.
Kumpas davalarında yapılmayan, ülkenin kurucu unsurlarının tasfiyesi sırasında yapılmayan, referandum akşamı ve sonrasında yapılmayan eylem çağrısının amacı bellidir: AKP’nin istediği kaos ortamını sağlamak, böylece ülkenin Kıbrıs, Katar, Barzani üzerinden daralan çemberinin görülmesini engellemek, belki de ülkeyi sıkı yönetime götürmek.
CHP kitlesini sokağa dökecek, AKP sert müdahale edecek, olaylar büyüyecek, sonra…
Sonrası, sonrası çok açık değil mi?
Aklı başında olan hiçbir yurtseverin bu “tuzağa” düşmemesi gerekir. Türk ulusu, kendi iradesini emperyalizme teslim eden teslimiyetçilerin değil, kendi bağrından çıkan ve kendi kaygılarına kaygıdaş olan kanaat önderlerinin çağrısıyla ancak “eylemsellik” evresine geçmelidir ve geçecektir. Ama şimdi böyle bir kurgunun piyonu olarak değil…
ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR
14 HAZİRAN 2017
ucuncuyol1919.com

Emine Ülker Tarhan'dan Ekmeleddin İhsanoğlu açıklaması
15.05.2017



Emine Ülker Tarhan'dan Ekmeleddin İhsanoğlu açıklaması
CHP'nin MHP ile birlikte "çatı" aday olarak gösterdiği Ekmeleddin İhsanoğlu kararına ilişkin eski CHP'li Emine Ülker Tarhan'dan açıklama geldi.

Sözcü'den Saygı Öztürk'ün köşesinden aktardığı Tarhan'ın açıklamaları şu şekilde:

Siyasal tarihimizin, kanımca, en esrarengiz ve ‘kişisel' kararlarından olan ve birdenbire zuhur eden çatı adaya, ismiyle söyleyeyim Ekmeleddin İhsanoğlu'nun seçimde CHP'nin adayı olarak gösterilmesine ‘bu yanlış bile değil!..' diyerek açıkça karşı çıktım. Aslı olan bir şeyin suretine ‘tıpış tıpış' oy vermenin, onun için oy istemenin bizim değerlerimizi taşıyanlar için kabul edilebilir bir dayatma olmadığını düşündüm ve bunu açıkça ortaya koydum.

Şaka gibi bir ‘ekmek için ekmeleddin' kampanyasında bilinçli olarak pasif kaldım. Parti disiplini kisvesiyle dayatılan genel başkana biat uğruna yalnızca bana ait olmadığından emin olduğum ilkeleri çiğnemeyi aklımdan bile geçirmedim. Nitekim, gelinen noktada söz konusu çatı adayın bugün başkanlığa verdiği koşulsuz destek de gözetildiğinde yapılan tercihi eleştirmekte ne kadar haklı olduğum sanırım anlaşılmıştır. Çok da detaya boğulmayalım ama ‘pek bir yüksek siyasal tecrübe' sahiplerinin yarattığı sonuç ve sonraki gelişmeler ortada… Tanıklarım tarih, CHP örgütü ve yurttaşlarımızdır.
BirGün

Kasedi çıkan Amerikalı milletvekillikten istifa etti
ABD Kongresi Indiana eyaleti milletvekili Mark Souder, 18 mayısta kendi sekreteriyle ilişkisi olduğuna dair seks kaseti ortaya çıktı. Mark Souder, gelen tepkiler üzerine yaptığı basın toplantısında, "30 yıllık eşimi aldattım, Amerika halkını aldattım. 20 Mayısta (bugün) milletvekillikten istifa edeceğim"dedi. 19.05.2010 WASHINGTON netgazete

CHP'de Bir Kaset Skandalı Daha
09 Ağustos 2010
CHP'de bir kaset skandalı daha patladı. Bu kez de yine partinin önemli bir isminin yatak odası görüntüleri internete düştü. Bu “ihanet” görüntülerinin de kelle alabileceği belirtiliyor.
Baykal kasetinin ardından CHP'de kılıçlar çekildi. Şimdi de Kılıçdaroğlu'na yakın bir isim olan Hamzaçebi'nin yatak odası görüntüleri internete düştü.

yourfilelink.com adlı video paylaşım sitesinde yayına konulan bir “yatak odası” videosunda, CHP Trabzon Milletvekili ve Grup Başkanvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin adı geçiyor. Görüntülerdeki kişilerin CHP'li Hamzaçebi ile S.K. adlı bayan olduğu iddia ediliyor.

Videoyu yayın ilkelerimiz gereği yayınlayamıyoruz.

yourfilelink.com'da yayına konulan video görüntüsündeki bu kişinin CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi olduğu iddia ediliyor.

Meclis albümünde yer alan bilgilere göre, CHP'li Hamzaçebi evli ve 1 çocuk sahibi.

CHP'DE KILIÇLAR ÇEKİLDİ

Kılıçdaroğlu'na yakın bir isim olan Hamzaçebi'yle ilgili bu kasetin internete sızdırılması akıllara Baykal kasetini getirdi. Kılıçdaroğlu, Baykal'ın kaset skandalının patlak vermesi sonucunda CHP Genel Başkanı olabilmişti. Ve Baykal kasetinin Kılıçdaroğlu'na yakın isimler tarafından sızdırılmış olabileceği konuşulmuştu.

Şimdi ise Kılıçdaroğlu'nun önde gelen vekillerinden biri olan Hamzaçebi'nin yatak odası görüntüleri internete sızdı. Bu sızdırmaların CHP'deki iç savaşın yansımaları olabileceği ifade ediliyor. aktifhaber

15 Mayıs 2010
Muğla'nın Milas ilçesinde vatandaşların kendi imkânlarıyla yaptırdığı mescit, CHP'li Milas Belediyes ekiplerince mühürlendi...

Cumhuriyet Mahallesi, Yağmur Sokak'ta yapımına başlanan cami inşaatı, imar planına göre yeşil alanda bulunduğu gerekçesiyle durduruldu.

Bunun üzerine inşaatın yan tarafındaki boş alana beton dökülerek üzerine kurulan prefabrik mescitte vatandaşlar ibadet etmeye başladı.

CHP'li Milas Belediyesi ise kaçak olduğu gerekçesiyle mühürledi.

Mahalle sakinleri, yıllardır ezan sesine hasret kaldıklarını, kendi imkânlarıyla yaptıkları mescitle hasret gidermeye başladıkları anda İmar Kanunu'na aykırı bulunarak mühürlenmesiyle şoke olduklarını dile getirdi.

Vatandaşlar, "Belediye Başkanımız Muhammet Tokat, seçim öncesi bize, üzerine basa basa mahallemizde ezan sesi duyacağımız konusunda söz verdi.

Biz de samimiyetine inanarak oylarımızla destekledik. Şimdi karşılaştığımız manzarayla üzüntümüz çok büyük." dedi.

Başkan Tokat ise kaçak yapıldığını tespit ettikleri mescidi mühürlediklerini belirterek, yaptıran Milas İlçe Müftülüğü hakkında da suç duyurusunda bulunduklarını söyledi.

Milas İlçe Müftüsü Mehmet Ali Değirmenci ise Cumhuriyet Mahallesi'nde bürokratik engeller yüzünden yıllardır cami yaptıramadıklarını kaydetti.

Değirmenci, bir önceki belediye yönetimi döneminde söz konusu yerin meclis kararıyla cami yapılması için kendilerine tahsis edildiğini vurgulayarak, "Herhangi bir çalışma olmayınca, mahalle sakinleri kendi imkanlarıyla mescit yaptı.

Din görevlilerini de kendileri bulmuş. Ben bizzat gittim gördüm. Şu anda mescitte ibadet devam ediyor. Herhalde güzel bir cami yapılana kadar iş görecek. Belediyenin mührü bozulmamış. İbadetin devam etmesi, mühür bozulmadığı sürece suç teşkil etmez.'' diye konuştu.
aktifhaber

Yıldız Dağları AB'ye Bırakılıyor
Sol Haber
15.07.2009

Aralık 2008'de fiilen çalışmalarına başlayan ve Yıldız Dağları'ndaki orman köylülerini sosyo-ekonomik açıdan kalkındıracağı propaganda edilen Yıldız Dağları Biyosfer Projesi çalışmaları hız kesmeden sürdürülüyor. 17 Mart Salı günü Kırklareli Akkuş Kaya Hotel'de Demirköy ve Iğneada'daki bazı kitle örgütlerinden başka proje kapsamında yer alan köy muhtarları ve tarım orman kooperatifi temsilcilerinin de katılımıyla çalıştay düzenlenirken, 18 Mart tarihinde de Kırklareli'deki kamu kurumları temsilcilerine yönelik eğitim kursu yapıldı.

Yetkililer niye hep "ürkmeyin" diyor?

Çalıştay toplantısında konuşan Kırklareli İl Çevre ve Orman Müdür Yardımcısı Önder Pakdemir, projenin amacını "biyolojik çeşitliliği korumak ve sınırdışı ilişkileri geliştirmek" olarak açıklarken proje sahasını "130 bin hektarlık alandaki 29 köy" olarak belirtti.

Projenin "hiç kimseye zararı olmayacağını" iddia eden Pakdemir'in "orman köylülerine alternatif geçim kaynakları bulunacağı" sözleri soru işaretleri uyandırdı. Daha sonra söz alan proje görevlisi Prof. Dr. Türker Altan'ın konuşmasındaki "projenin orman köylülerini ürkütebileceği" vurgusu da şüphe yarattı. Altan ayrıca projenin Türkiye ve Bulgaristan arasındaki işbirliğini geliştirmek hedefini taşıdığını vurguladı.

Yetkililerin "zararsız, ürkmeyin" gibi uyarılarıyla tanıtılan "biyosfer projesi" Kırklareli Merkez ilçeye bağlı 4, Demirköy ilçesine bağlı 15, Vize ve Pınarhisar ilçelerine bağlı 3'er köy ile Kırklareli sınırları içindeki Kıyıköy, Yenice, İğneada ve Demirköy belediye merkezlerinde uygulanacak.

Çevre ve Orman Bakanlığı kayıtlarında "Yıldız Dağları'nda Biyolojik Çeşitliliğin Korunması ve Sürdürülebilir Yönetimi" adıyla geçen projenin yüzde 25'ini Türkiye'nin koyacağı 2,050 milyon avroluk bütçesi bulunuyor. Proje kapsamında Kırklareli-Dereköy'de "Doğa Eğitim Merkezi" kurulması gibi faaliyetler yer alırken, Türkiye kaynaklı dökümanlarda yeterince açık ifadeler bulunmaması dikkat çekiyor.

Yıldız Dağları'nda ortak strateji, ortak inisiyatif

Devlet Planlama Teşkilatı'nın (DPT) "TR 06 02 16" kodlu İngilizce yazılmış ve Türkçesi bulunmayan proje dökümanında amaç olarak "Yıldız Dağları'ndaki doğal kaynakların korunması ve sürdürülebilir kalkınması" gibi oldukça genel bir tanım yapılmışken amacın "sınır-ötesi işbirliği" (Sİ) çerçevesinde gerçekleştirileceği ifade ediliyor.

Belgenin 2.3 no'lu maddesinde ise "Türkiye ve Bulgaristan arasındaki Sİ'lerin yerel ve bölgesel aktörlerin yönetsel kapasitelerinin geliştirilmesine katkısı ve bunun Türkiye'nin AB'ye katılımındaki rolü"ne atıf yapıldığı görülüyor.

Maddenin devamında "Yıldız Dağları projesinin 2006 tarihli Katılım Ortaklığı'nın bu kapsamdaki orta vadeli önceliklerine uyumlu" olduğuna değiniliyor.

Aynı belgenin 2.5 no'lu ve "Sınır Ötesi Etkisi" başlıklı maddesinde

"Yıldız Dağları bölgesinde yaşayan özellikle genç kitlelere çevre eğitimi verilerek, ortak strateji, ortak izleme sistemi, yerel ürünlerin ortak pazarlanması ve kültürel değişim" faaliyetlerini gerçekleştirilecek bir "sınır ötesi inisiyatif"

oluşturulması hedefleniyor.

DPT belgesinin 3.1 maddesi ise daha net olarak

"Türkiye ve Bulgaristan'ın suları entegre olarak yönetmesi, doğal kaynakları birlikte koruması, doğal afetlere karşı işbirliği" yapması gibi kriterler koyuyor. Yıldız Dağları'nın iki ülke arasında ulusal sınırlarla bölünmüş olmasından dolayı, Bulgaristan ve Türkiye'nin "işbirliği" için mükemmel fırsat oluşturduğu belirtilirken iki ülkenin "koordinasyon mekanizmaları" kurmasını öngörüyor.

"Bölgede kalıcı kalkınma planı"

AB kaynaklarında daha detaylı bilgi bulmak mümkün. Projenin AB tarafındaki danışmanlarından birisi olan Bulgar ACG OOD isimli şirket ise projenin "kalıcı kalkınma planı hazırlama" amacı taşıdığını şöyle belirtiyor:

"Projemizde Stranca/Yıldız Dağ bölgesinde kalıcı kalkınmanın teşvik edilmesi amacı ile Kalıcı Kalkınma Planı'nın hazırlanması ve "Stranca-Yıldız Yeşil Ağı" adlı Bulgar-Türk işbirliği ağının yaratılması öngörülmektedir. Kalıcı Kalkınma Planı bölgedeki kalıcı kalkınmayı destekleyecek ve aynı zamanda finansmanını sağlanmak için diğer yerel belgelerin içine girebilecek önlemler içerecektir."

Bulgaristan'daki Stranca Doğal Parkı genişletilecek

Projenin AB uzantılı (.eu) resmi internet sitesinde Türkiye ve Bulgaristan arasındaki işbirliği protokolü tam metin olarak veriliyor. Protokolün (memorandum) amaç ve görevler başlıklı bölümü "sınır-ötesi yönetim mekanizmalarının mükemmelleştirilmesi" hedefini koyarken, proje merkezinin ve asıl yürütücünün Bulgaristan'daki Stranca Doğal Park Müdürlüğü olduğunu ortaya koyuyor.

AB ve Bulgaristan kaynaklarına bakıldığında Yıldız Dağları Biyosfer Projesi'nin, Stranca Doğal Parkı'nın Türkiye topraklarına doğru genişletilmesi anlamına geldiği açığa çıkıyor. Bilindiği gibi Yıldız Dağları'nın Bulgaristan sınırlarında kalan kısmına Stranca veya Strandzha adı veriliyor. Yıldız Dağları'na bu nedenle Türkçe'de Istranca Dağları da deniyor. Bulgaristan'daki Stranca bölgesi 1995'te "doğal park" ilan edilmiş ama bölgenin büyük kısmı Kırklareli'nde bulunduğu için uzun yıllar Türkiye'nin "adım atması" beklenmekteydi.

Kırklareli-Vize'nin Tarihsel Önemi !...

Konuyla ilgili olarak 4 Mart 2005 tarihinde Bulgar Ulusal Radyosu'na (BNR) konuşan Bulgaristan Ulusal Orman Dairesi uzmanı Georgi Tınçev, Türkiye'de bulunan Stranca bölümünün zengin tarihi ve kültür varlıklarına sahip olduğunu söylüyordu. Tınçev daha 4 yıl önce Avrupa Birliği'nin Stranca Doğal Parkı'na büyük önem verdiği ve ciddi miktarda fon ayırdığından söz ederken Türkiye'nin "hala atılacak adımları tartıştığı"ndan yakınıyordu.

Türkiye ve Bulgaristan arasındaki Sİ'nin Stranca Doğal Parkı'nın ortaklaşa kurulmasında yardımcı olacağını öne süren Tınçev, 2004 yılında Edirne ve Kırklareli'de parkın propagandasına yönelik olarak fotoğraf sergisi açtıklarını anlatıyordu. Tınçev'in bir diğer dikkat çekici vurgusu ise Kırklareli'nin Vize ilçesinin önemine ilişkindi. Georgi Tınçev, Vize'nin (eski adıyla Viza) Antik çağda MÖ 4.yy'a kadar varlığını sürdürmüş Trak'ların başkenti olduğunu belirtirken Stranca Doğal Parkı ile beraber burada ciddi kazı çalışmaları yapılabileceğini duyuruyordu.

Projenin "Sivil" şebekesinde CHP'liler

Projenin resmi internet sitesinde bulunan Faaliyet Yönetmeliği'nde "Yeşil Ağ" adı verilen bir proje iletişim grubundan bahsediliyor.

Yönetmelikte "Yeşil Ağ"a resmi ve yerel kurumlar dışında "dinsel örgütlerin" ve gerçek kişilerin de katılımcı olabilmesi hükme bağlanıyor. Kendisini "gayrı resmi işbirliği yapısı" olarak tanıtan Yeşil Ağ'ın temel finansman kaynağının Stranca Doğal Park Müdürlüğü bütçesi olması dikkatlerden kaçmıyor.

İrtibat yeri olarak ACG OOD şirketinin adres ve telefonlarının verildiği Yeşil Ağ'ın Bulgaristan adına katılımcıları ağırlıklı olarak Stranca bölge belediyeleri ve birkaç danışman şirketten oluşuyor.

Türkiye'deki Yeşil Ağ üyeleri ise Kırklareli Ticaret Borsası ve Edirne Ziraat Odası'nın yanısıra CHP'li Edirne Belediyesi'nin çeşitli kademeden yöneticileri. Edirne Belediyesi Çevre Koruma Müdürü Erdal Uygun, Belediye'nin AB ve Uluslararası İlişkiler Bürosu yetkilileri Ebru Erolu ve Hikmet Çavuşoğlu resmi görevliler olarak "Yeşil Ağ"da yer alırken CHP Edirne Belediye Meclis Üyesi Hakan İnci de Edirne Genç İşadamları Derneği adına "Ağ"ın içinde.

Emin Çölaşan'ın "AB zengini" kardeşi proje danışmanı

Yıldız Dağları Biyosfer Projesi'nin ACG OOD'den başka AB tarafı adına ilginç bir danışman şirketi daha var.

Brüksel merkezli Agrifor Consult, AKP hükümeti döneminde Türkiye devletiyle bir hayli iş yapmış. "Ölüm Nedeni İstatistiklerinin AB'ye Uydurulması" (Ekim-2007 - Mart-2008), "AB İletişim Stratejisi İçin Teknik Yardım" (Ekim-2007), "Marmara Depremi Rehabilitasyon Programı" (Mart-2003 - Temmuz-2004) ve "Çevresel Bilgiye Erişimin Kurumsallaştırılması" (Ocak-2004) gibi projeler Agrifor'un Türkiye'de yürüttüğü ve refarans olarak sunduğu bazı projeler.

Projenin Türkiye adına danışmanları arasında ise gayet ilginç bir şirket göze çarpıyor. Agrin Consult adındaki danışman şirket, gazeteci Emin Çölaşan'ın kardeşi Refik Çölaşan'a ait.

"AB zengini" olarak birkaç defa basında yer alan kardeş Çölaşan, Mayıs-2004'te GAP kapsamındaki 47 milyon Avro'luk bir AB projesini alarak uzunca süre konuşulmuştu.

Açık İstihbarat

CHP'nin Kalesi Rüşvetle Sallandı
25 Eylül 2008 20:28

CHP'nin kalesi sayılan Çankaya Belediyesi rüşvetin belgesi olmaz sözünü tarihe gömdü. Çankaya Belediye Başkanı Eryılmaz'ın ses kaydı, dinleyenleri şoke etti!

Ankara'nın Çankaya Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz'ın rüşveti anlattığı ses kaydı, gündeme bomba gibi düştü! Eryılmaz, belediyedeki rüşvet çarkını birer birer anlatırken CHP'li meclis üyelerine de küfürler yağdırıyor.

CHP'li Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz'ın Çankaya'daki rüşvet çarkını anlattığı ses kaydı gündemi yerle bir etti! Kanal 7'nin yayınladığı ses kaydında Eryılmaz, rüşveti anlatırken Allahım şaştı diyor ve CHP'li meclis üyelerinden şikayet ediyor.

İşte o ses kaydından bazı başlıklar;

-Gayri resmi bir spor kulubümüz var. Biz bazen oraya yardım istiyoruz, oraya araba aldırıyoruz. Mütahitlerden alınanlar ise belediye meclis üyelerine dağıtılıyor. Bu para ayda 100-150 bin YTL'yi buluyor.

-Şimdi biz burada... Şeylerle, yamyamları onları doyurmak için benim dört ayrı eski Muzzafer olmam gerekiyor. Bunlara para bulmak için 50 takla atıyorum.

-100-150 milyar borç alında meclis üyelerine verilecek

-Yani bizim burada bunu yaparken de bunların bazıları dilleniyor tabi.

-Ama yapılan burada esas şey, imar konuları var. İmarda adam diyor ki benim yerim şurada var. Diyoruz ki git, kulube bağışla, minibüs al falan...

-Var yüksek rakam ondan büyük işte. Adamlar imar komisyonunda... Her gelen dosyanın üzerinde atıyor. Ben buradan ne götürürüm. Hergün koltuğunda dosya..

-Dışarı çıkıyor diyor ki işini hallettim şu kadar ver. Ben burada son dört ayda adam bizde resmen tehdit etti.

-Ben 10 gündük benim Allah'ım şaştı. Ben hiçbir işe bakamıyorum. Bu herifler için gidip mütahitten rica ettik, 75 bin dolar borç alıp, 50 laptop dağıttık.

-Cumhuriyet'e destek veriyoruz. Yani gazetelerini alıyoruz, dağıtıyoruz. Balbay'a 100 milyar ödememiz lazım ödememiz lazım ama yok ödeyemiyoruz.

-Personel dediğin işte bu tipler. Yani TİP'çi DEHAP'lı... Benim yanımda CHP'yi eleştiriyor. Burada partizanlık yapmıyorum ama partiliyim
aktifhaber

İşte CHP'yi korkutan rüşvetin belgeleri

CHP'nin Çankaya Belediye Başkanı Eryılmaz'ı savcılığa şikayet ettiren belgeyi Melih Gökçek ekranda sallamıştı. Peki o belgede neler var. İşte rüşvet çarkının dişlileri...
24 Aralık 2008

Ersin Çelik'in haberi

CHP’nin rüşvet aldığına dair ses kaydının ortaya çıkmasından 4 ay sonra Çankaya Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunması zihinlerde soru işaretleri bıraktı.

Kamuoyunda “yamyamlar” adıyla bilinen rüşvetle ilgili ses bandının ortaya çıkmasından 4 ay geçmesine rağmen bitmeyen soruşturmanın bir anda savcılığa taşınmasının arkasından Melih Gökçek’in, Kılıçdaroğlu düellosunda bir kısmını okuduğu daha sonra basın toplantısında gösterdiği karar defterinde yazanların etkili olduğu ortaya çıktı.

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in, “Çankaya Belediyesi’nde 5 imzalı yolsuzluk belgesi. Bunu basın toplantısıyla açıklayacağım” diyerek gösterdiği belgeden sonra telaşa düşen CHP yönetiminin, CHP’li Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunma kararı aldığı ifade ediliyor.

Gökçek’in elindeki belgede, Çankaya Belediyesi CHP Meclis Toplantısı’nda başkan Eryılmaz’ın emriyle imar komisyonundan geçen karar karşılığında alınan rüşvetin kavgası yazıyor.

BAŞKANIN EMRİYLE İMAR KARŞILIĞINDA GİMAT‘TAN RÜŞVET

CHP Çankaya Meclis Grubu ‘Karar Defteri’ne işlenen ve üzerinde beş imzanın bulunduğu 7 Haziran 2005 tarihli kararda, Çankaya Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz ve CHP’li yöneticilerin rüşvet kavgası yaptıkları açıkça görülüyor.

CHP’li Çankaya Belediye Başkanı Eryılmaz’ın, spor kulübüne para aktarmak şartıyla imar komisyonundan karar geçirdiklerine dair sözlerini doğrulayan belgede parti içinde yaşanan kavga ve karşılıklı rüşvet suçlamalar var. 7 Haziran 2005’de yapılan ve CHP Genel Sekreteri Önder Sav’ın Belediye Başkanı Eryılmaz ile Belediye Meclis üyelerine hitaben kendisinin yazdığı bildirinin dağıtılması ile başlayan Çankaya Belediyesi CHP Grup toplantısına GİMAT’tan alınan 200 milyar ve istenen 450 milyar damga vurmuş.

"ERYILMAZ BİR İSTEDİ BİZ YEDİ VERDİK"

Toplantıda söz alan İmar Komisyonu Başkanı Ali İhsan Türker 907 numaralı parsel için, Başkan Muzaffer Eryılmaz’ın emriyle, Gıda Ve İhtiyaç Maddeleri Ankara Toptancıları Derneği (GİMAT)’tan alınan rüşvetin boyutlarını anlatıyor. GİMAT’tan, 907 parsel için 200 milyar TL gıda yardımı alan Çankaya Belediyesi, spor kulübü için de 450 milyar TL daha isteyince, GİMAT yöneticileri, “Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz bizden bir istedi biz yedi verdik” diyerek bu talebini geri çevirmiş.

GİMAT ile rüşvet pazarlığına oturan ve daha sonra görevinden alınan Çankaya Belediyesi İmar Komisyonu Başkanı Zeki Kaşka da bu diyalogu doğrularken, Başkan Eryılmaz’ın sesiz kalarak herhangi bir tepki vermediği de karar defterine işlenmiş.

Rüşvet kavgasının ayyuka çıktığı CHP Meclis Grup toplantısındaki kavgalar sadece bununla sınırlı değil. Bu kavganın yaşanmasından bir gün önce yapılması gereken grup toplantısının çoğunluğun sağlanamadığı gerekçesiyle toplanamamasında Başkan Muzaffer Eryılmaz’ın etkisi olduğunu bizzat kendisi ifade ediyor.
Haber 7


Madde 69'a göre; 'CHP kapatılır'
22 09 2008
Alman Friedrich Ebert Vakfı’ndan 85 bin Avro bağış aldığı belgelenen CHP'nin Anayasa'nın 69. Maddesine göre kapatılması gerekiyor... Hukukçular, AK Parti’ye kapatma davası açan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’ya Anayasa’nın 69. maddesinin 9. fıkrasını hatırlattılar. Hukukçular. “Madde açık... Belge var. Deliller yeterli. Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden maddi yardım almak yasak. O zaman Yalçınkaya dava açmakta tereddüt etmemeli” dediler.

“GÖREVİNİN GEREĞİNİ YAP YA DA ÇIK SİYASET YAP”
Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı (TGTV) Genel Başkanı Avukat Necati Ceylan: “Türkiye’de maalesef her şey ideolojik duruşa göre değerlendiriliyor. Yargı, kişi ve kurumlara göre farklı uygulanıyor. RP ve Fazilet Partisi konusunda hemen harekete geçenlerden, Kanaltürk hadisesinin üzerinden uzun süre geçmesine rağmen hâlâ ses yok. Millet adına karar verdiğini ileri süren bir kurumun başında bulunan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalnıçınkaya, 69. madde gereği görevini yapmalı, CHP hakkında inceleme başlatmalı ve harekete geçmeli. Madem kamu adına, millet adına görev yapıyor. O zaman gereğini yapmalı. Yok, yapmıyorsa o zaman emekli olsun, siyasi siyaset yapsın. Vatandaşın özgürlüğe, adalete ve refaha ihtiyacı var.”

“BAŞSAVCI DAVA AÇMAK ZORUNDA”
Anayasa Profesörü Mustafa Kamalak: “Alman Vakfı’nın CHP’ye fon ayırdığı ile ilgili belge ortada. CHP’ye bir Alman Vakfı’ndan para aktarıldığı iddiası çok büyük bir iddiadır. Eğer doğruysa hem Anayasa’ya göre hem de Siyasi Partiler Yasası’na göre CHP kesin kapatılır. Başkaca hiçbir gerekçeye gerek yoktur. Bunun belgelenmesi kesin kapatma sebebidir. Vakit’te ise bu belge yayınlanmıştır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, CHP’ye para aktarıldığının belgelenmesi halinde dava açmak zorundadır. Başsavcı iddiaları incelemeye almıştır diye düşünüyorum.”

SKANDAL GÖRMEZLİKTEN GELİNEMEZ
Adalet-Der Genel Başkanı Avukat Emre Yurtalan: “Demokrasi gereği parti kapatılmasına karşıyız. Ancak burada büyük bir skandal söz konusu... AK Parti’ye açılan kapatma davasının delillerinin birçoğu malum medyanın ürünüydü ve tekzipliydi. Somut eylem olmadığı gibi Başsavcı’nın hazırladığı iddianamede birçok eksiklik ve yanlışlık göze çarpıyordu. Maalesef dava açıldı, görüşüldü ve AK Parti cezalandırıldı. Şimdi, ortada bir belge var ve Anayasa’nın 69. maddesi açık. Belgeyi Vakit gazetesi yayınladı. Yani delil sanal değil, resmen somut. Vakit gazetesi görevini yaptı, sıra Sayın Başsavcı’da. Anayasa’da 69. maddenin 9. fıkrası, ‘Yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden maddî yardım alan siyasî partiler temelli olarak kapatılır’ diyor. Biz de Sayın Başsavcı ne diyecek merak ediyoruz.”

367’NİN MİMARI KANADOĞLU SESSİZ
Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, 367 tartışmalarında ve AK Parti’ye açılan davada ‘taraf’ olduğunu ilan ederek millet düşmanlığı yapmaktan çekinmezken, İP hakkında dava açmayan Yalçınkaya hakkında şimdiye kadar hiçbir yorum yapmadı. “CHP’nin Alman Ebert Vakfı’ndan 2005’te 85 bin Avro para yardımı aldığını” hatırlatarak, “CHP’ye kapatma davası açılmalı mıdır, Anayasa bu konuda ne diyor, Yalçınkaya ne yapmalı?” şeklinde yönettiğimiz soruları cevapsız bıraktı. Kanadoğlu, bu konularda hiçbir açıklamasının olmayacağını bildirdi.

ERGENEKONCULARIN PARTİSİ İP’E DOKUNMAMIŞTI
AK Parti’nin temelli kapatılması talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne dava açan Başsavcı Yalçınkaya’nın, İşçi Partisi’nin; Ergenekon terör örgütü üyesi olduğu iddiasıyla tutuklanan ve ‘silahlı terör örgütü kurmak’, ‘cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmak veya görev yapmasını engellemeye teşebbüs’ ve ‘patlayıcı madde bulundurmak, atmak, bu suçlara azmettirmek’ suçundan yargılanan 7 yöneticisi bulunmasına rağmen, uyarıda bile bulunmaması hukukçuların tepkisine yol açmıştı.

CHP’nin Alman Ebert Vakfı’ndan 2005’te 85 bin Avro para yardımı aldığını gösteren belgeyi ortaya çıkaran Vakit’in haberleri üzerine ise Ergenekon’un avukatlığını yapan Baykal’ın CHP’si hakkında dava açıp açmayacağı merak konusu oldu.
Vakit

CHP'li kadın milletvekili şehit uzman çavuşun cenaze namazında erkeklerle birlikte saf tuttu
24 Eylül 2008
Aydın'ın Koçarlı ilçesinde Şehit Uzman Çavuş Ragıp As'ın cenaze törenine katılan CHP Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu, cenaze namazında erkeklerle birlikte saf tuttu.
Koçarlı Cumhuriyet Meydanı'nda kılınan cenaze namazında protokol üyeleri ve diğer erkek vekil arkadaşları ile birlikte başı açık halde saf tutan bayan vekilin başlama tekbiri almadan namaza durduğu görüldü. Önce ellerini erkekler gibi göbeğinin üzerine bağlayan bayan vekil, daha sonra ellerini göğüs hizasına çıkardı.
netgazete

Takvim Gazetesi Baykal'ı Vurdu
11 Eylül 2008 14:34CHP Lideri Baykal, Çalık Grubu hakkında ithamlarda bulunmuştu. Grup, bir numaralı gazetesinden değil, iki numaralı gazetesi Takvim'den daha ağır ithamda bulundu.

İşte Takvim Gazetesi'nin Baykal hakkındaki "kıyak" haberi:

Tatlı kâr!

CHP lideri Baykal'ın tarla olarak aldığı arazinin değeri imara açıldıktan sonra 5 milyon YTL birden yükseldi.

Plan 2 kez değişti
CHP Genel Başkanı Baykal, 1987 yılında 65 milyon liraya Antalya'da 24 dönümlük bir 'tarla' satın alır. 1991'de bölgede yapılan plan tadilatıyla Baykal'ın arazisinin ortasından 30 metrelik Termessos Bulvarı geçirilir. 1998'de de plana son şekli verilir ve Baykal'ın arazisinin değeri de bu şekilde katlanır.

40-50 daire alabilir
Mimarlara göre 0.80 emsalli bölgedeki iki imarlı parsel üzerinde toplam 7 bin 300 metrekarelik inşaat yapılabilir. Bu da 150 metrekarelik 40-50 daireye karşılık geliyor. Bölgedeki daire fiyatlarının 100 bin YTL olduğu düşünülürse Baykal bu araziden 4 ila 5 milyon YTL arasında gelir sağlayacak.

***

Tarladan 5 milyon YTL

Baykal'ın 1987'de 65 milyona tarla olarak aldığı, daha sonra imara açılan arsanın bugünkü müteahhit değeri 5 milyon YTL'ye yükseldi.

AKP'li Dengir Fırat'ın gündeme getirdiği "Baykal'ın tarlası" zaman içinde kaydettiği "yükselen değer"le dikkatleri çekiyor. CHP lideri Deniz Baykal, Antalya'da 1987 yılında 65 milyon liraya 24 dönümlük bir "tarla" aldı.

'Hamza taş bulvarı' ikiye böldü
4 Ekim 1991'de plan tadilatı yapılarak bölgeden 30 metrelik Termessos Bulvarı'nın geçirilmesi kararlaştırıldı. Ardından ilk kademe belediye olarak kurulan Muratpaşa Belediyesi, 30 Aralık 1998'de, ada derinliğini ortaya çıkaran son plan tadilatını yaptı. Eski adıyla Termassos, yeni adıyla Hamza Taş Bulvarı, Baykal'ın tarlasının ortasından geçince, arazinin 3 bin 326 metrekarelik bir bölümü yolun sağına, 2 bin 59 metrekarelik bölümü de soluna düştü. Tarlanın 15 dönümlük bölümü ise arka taraflarda tarım alanı olarak kaldı. Mimarlara göre 0.80 emsalli bölgedeki iki imarlı parsel üzerinde toplam 7 bin 300 metrekarelik inşaat yapılabiliyor. Bu da her biri brüt 150 metrekare olan 40-50 daire anlamına geliyor.

Dairelerin fiyatı 100 bin YTL
Emlakçılara göre, bölgedeki dairelerin fiyatları ortalama 100 bin YTL. Baykal kendisi inşaat yaparsa burada 4-5 milyon YTL değerinde binaya sahip olacak. Eğer Baykal arsayı müteahhide verirse bu kez iki parselden 16-20 daire alabilecek. Bunun da maddi değeri de 1.6-2 milyon YTL
aktifhaber

Büyük Vurgunda 'Oğul' Ayrıntısı
11 Eylül 2008 15:36

CHP'li Bayram Meral, milletvekili seçildikten sonra 'işçi parası yediğine' dair iddialara cevap verdi. Ancak açıklamadan bir de oğul Meral çıktı..
İlgili Haberler
Bayram Meral'den Büyük Vurgun

CHP İstanbul Milletvekili Bayram Meral, 30 yıl hizmet ettiği Yol-İş Sendikasının, kendisine "ahde vefa" olarak danışmanlık önerdiğini ancak milletvekilliği nedeniyle bunu kabul etmediğini, oğlu Mustafa Meral'i önerdiğini söyledi.

Meral, milletvekilliğinden önce başkanlığını yaptığı Yol-İş'ten 5 bin YTL maaş bağlattığı, işçilerin parasıyla 120 bin YTL'lik araç aldığı haberlerine ilişkin, TBMM'de basın toplantısı düzenledi.

Yol-İş'te 30 yıl emeği bulunduğunu, milletvekili seçildikten sonra buradan gözyaşları arasında ayrıldığını anlatan Meral, ayrılırken arkadaşlarının, "30 yıl emeğin var, burada oda hazırlayalım, danışmanlık ücreti bağlayalım, makam aracı verelim, elin üzerimizde olsun" dediğini söyledi. Meral, bunu, sendikanın "ahde vefası" olarak nitelendirdi.

Meral, milletvekili olması nedeniyle, "Benim kadar yetenekli, benim her zaman yanımda olan, mitinglere katılan oğlum var. Oğlum yardımcı olsun" diyerek, oğlunu danışman olarak önerdiğini belirtti. Meral, Sendika Yönetim Kurulunun, Meral'in oğlu Mustafa Meral ile 1 Kasım 2002 tarihinden itibaren 5 yıl süreyle uzman-danışmanlık sözleşmesi yapılması, aylık 3 bin 730 YTL ücret ödenmesine ilişkin aldığı kararın bir örneğini gösterdi.

Mustafa Meral'in, "5 yıl boyunca sözleşmeyi imzalamak için bile olsa Yol-İş'e uğramadığı" iddialarına işaret eden Meral, sözleşmede oğlunun imzasının da bulunduğunu kaydetti.

Danışmanlık hizmeti dolayısıyla kendisine tahsis edilmek üzere 120 bin YTL'lik araç alındığı, daha sonra Yol-İş yönetimine baskı yaparak aracı 60 bin YTL'ye üzerine aldığı iddiaları üzerine de Meral, 4 yılın doldurulması halinde araçların yarı fiyatına satıldığını, diğerlerine sattıkları gibi kendisine de bu şekilde sattıklarını söyledi. Meral, araca kendisinin binmediğini, oğluna bıraktığını ifade etti.

Oğlunun eğitim durumunun sorulması üzerine Meral, Mustafa Meral'in kolej mezunu olduğunu, üniversite son sınıfta okuduğunu söyledi. Bir gazetecinin, "Bu konum, babadan oğula geçiyor gibi olmuyor mu?" sorusuna Meral, oğlunun sendikacı değil, personel olduğu karşılığını verdi. Oğlunun işletme fakültesinde okuduğunu ifade eden Meral, "Okulu herhalde bitti zannediyorum" dedi.
aktifhaber

Alevi Dedelerinden Sav'a Tepki
15 Haziran 2008 08:34

Hz. Muhammed ve Hac ile ilgili sözlerinden dolayı CHP'li Önder Sav'a, bir tepki de Alevi dedelerinden geldi.

Sav'ın sözlerinin küstahça olduğunu söyleyen dedeler, "özür dilemeli" dedi.Merkezi İzmir'de bulunan Samed Dede Cemevleri Derneği Genel Başkanı Veli Güler, dernek üyeleri olan Alevi dedeleri Zeynel Sevim ve Lütfü Çevik, dernek merkezinde basın toplantısı düzenledi. Toplantıda konuşan Güler, bazı yabancı ülkelerde zaman zaman Hz. Muhammed hakkında birtakım çirkin sözler edildiğini, karikatürler çizildiğini hatırlattı.

Saygı bir meziyettir

Bunu yapanları, Müslüman olmadığı için çok ciddiye almadıklarını, ancak CHP Genel Sekreteri Önder Sav'ın Hz. Muhammed ile ilgili sözlerine çok üzüldüklerini belirten Güler, şunları söyledi: ''Türkiye'mizin yüzde 99'unun Müslüman olduğu düşünülürse, Türkiye'nin en büyük partilerinden olan ve Atatürk tarafından kurulan CHP'nin genel sekreterinin alay eder şekilde yüce Peygamber'imize dil uzatması, Alevi toplumunu rahatsız etmiştir. İnanç yoksa bile inananlara karşı saygı göstermek bir meziyettir. En azından bir özür dileme meziyetini bile gösteremediler.''

Küstahça bir davranış

Alevi dedesi Zeynel Sevim ise Hz. Muhammed'e çirkin saldırılar yapıldığını öne sürereik, Atatürk'ün kurduğu ve Alevilerin bugüne kadar itibar ettiği, oy verdiği CHP'nin genel sekreteri Sav'ın Hz. Muhammed ile küstahça alay etme cesaretini gösterdiğini ileri sürdü. Alevi toplumunun Atatürk'e bağlılığı nedeniyle her şeye rağmen CHP'ye oy verdiğini belirten Sevim, ''Yine bilinmelidir ki Alevi toplumu Müslümandır. Hz. Muhammed'e, onun ehl-i beytiyle Kur'an-ı Kerim'e bağlıdırlar. Bu değerler, Aleviliğin kutsal değerleridir. Önder Sav'dan özür dilemesini bekledik. Ancak bir açıklama gelmedi'' dedi.
aktfhaber

CHP'nin 'Dine, imana, dindara hakaret'ler dolu olan mazisi..!

Önder Sav'ın Hz. Muhammed'e yönelik sözleri için en azından bir özür bekleme iyimserliğinde olanlar, CHP'lilerin mazisindeki hakaretleri duyunca Ö.Sav'ı hemen unutacaklar
09 Haziran 2008


Tacettrin Ural'ın haberi

CHP Genel Sekreteri Önder Sav'ın Peygamber Efendimiz'e yönelik edep dışı sözleri, ufukta bir “özür” hazırlığı da görülmediği için içimizi acıtmayı sürdürüyor. Bu partinin çok sayıdaki mensuplarının mazisindeki benzer densizlikler ise olup bitenin adeta “fikren ırsî” ve bu nedenle de “taammüden” olduğu intibaını uyandırıyor.

“İslâmiyet denince benim aklıma çorap kokusu gelir”… Bu zavallı sözlerin sahibi, CHP'nin ideologlarından, uzun yıllar bu partiden milletvekilliği yapmış Falih Rıfkı Atay'dan başkası değil. Bu neviden ideologlarla yola düzülen bir siyasî kervanın; zaman içerisinde daha pek çok defosunun olması ise elbette kaçınılmazdı, nitekim öyle de oldu. Biz de, CHP'nin Günâh Galerisi”nde sık sık 'haşa' diyerek bir gezinti yaptık. Gezerken de gördük ki, Önder Sav'ın özrü kabahatinden büyük gerekçesi “kameraların açık olduğunu bilmiyordum”a karşılık, selefleri ise “kayıt”tan hiç mi hiç çekinmemişler. Meclis kürsüsü, konferans, köşe yazısı bodoslama gitmişler…

“BEŞ VAKİT NAMAZ YOKTUR”

İsmail Habib Sevük, bir yandan CHP milletvekilliği yaparken bir yandan da Cumhuriyet'te köşe yazıyordu. Bir yazısında, “sınırları” çok ama çok zorlamıştı: “Namaz Mekke devrinde yoktur. Mekke âyetlerinde ibadetten müphem bahsedilirdi, bu da sırf Muhammed'e tevcih edilmişti. Müminlere değil. Namaz müminlere Medine'de teşmil edildi. O da üç vakitte; fecirde, grupta, geceleyin. Beş vakit namaz Muhammed İslâmlığı'nda katiyen yoktur.”

“ONDÖRT ASIRLIK SAKAT İNANÇ”

“Devlet idaresindeki kaba sofuların elindeki dine kutsallık tanımak, bana göre Afrika zencilerinin çömlek ve taş parçalarına tapmalarından fazla bir anlam ifade etmez. Birinci olayla ikinci olay arasındaki fark, ilki kuruntuya dayanan bir inanç, ikincisi de bir toprak parçasına güvenmekten ibarettir. Türk medeni kanunu yürürlüğe girdiği gün, milletimiz ondört asırdır kendini çeviren sakat ve karışık inançlardan kurtulmuş olacaktır.” Bu ve buna benzer sözleri sık sık Meclis kürsüsünden dillendiren bir isimdi CHP'li Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt.

“YARATILIŞ HİKÂYEDİR”

1930'lu yıllarda, Ankara Türk Ocağı salonundaki sayısız konferanslarından birisindeydi. Anlatıyordu: “İshak, İbrahim, Nuh, İdris ve Şit vasıtasıyla ebül beşer Âdem'e gelir dayanırdı. Ondan ötesi yoktu; zira Âdem'i bizzat Hallâk-ı Cihan, çömlek gibi çamurdan yoğurup yapmış ve içine kendi ruhundan nefyetmişti. Ezcümle 'Hilkât- kâinat' ve 'Hilkât-i beşer' kısımları, mucize ve kerametler, hakiki vakalar gibi hikâye ediliyordu.” Adı Yusuf Akçura'ydı, o da CHP'li vekildi.

“ÇÖKEN İSLAM DİNİ”

CHP'li Mehmet Şeref, Meclis kürsüsünde “medenî kanun”u savunma babında “İslâm'ın çöktüğüne” inandırmaya çalışıyordu kendisini de, dinleyenleri de: “Yakılan ve ebediyen çöken Arap-Acem dinî ve tasavvufî tahakkümdür. Giden, kaynağı dinî ve ilâhî olan hukuktur. Artık, karşısındakini ilzam için 'âyet ve hadis' saymakta manâ yoktur.”

“MAYMUN ATALARIM DİNİ”

CHP'li diğer bir vekil Celal Nuri İleri'nin derdi ise başkaydı: İleri gazetesindeki köşesinde şöyle yazıyordu : “İnsan hayvandan ayrılınca bir nevi maymun ailesiydi. İlk atalarımız şüphesiz ormanların içinde sürü halinde serseriyane dolaşıyorlardı.” “İslâm'la mahvoluruz”

Hepsi de partinin önde gelenlerindendi. Yeni anayasa yapacaklardı, “çok nazik bir konu” tartışıyorlardı. Merhum Kazım Karabekir, hem tarih, hem Allah indinde “tezkiye”sini yapmıştı. Ya, diğerleri? “- Tevfik Rüştü Aras: Ben kanaatimi millet kürsüsünden de haykırırım. Kimseden korkmam. Teşkilât-ı Esâsiyemizde dinimiz apaçık yazılmalıdır. - Kazım Karabekir: Teşkilât-ı Esâsiye'de dinimizin İslâm olduğu yazılıdır. Tevfik Rüştü Bey, hangi kanaati haykıracak, hangi dini yazdıracaksın? Hıristiyanlığı mı? - Mahmut Esat Bozkurt: Evet Hıristiyanlığı… Çünkü İslâmlık terakkiye manidir. Bu dinle yürünmez, mahvoluruz ve bize de kimse ehemmiyet vermez.”

“ÂYETLER BİZİ ALAKADAR ETMEZ”

Mehmet Âkif merhumun; dindarlığına, edebine bakıp da, “Benim Şemseddin'im” diyerek taltif ettiği genç, orta yaşlılığında ise bambaşka havalardaydı: “Bu milletin kafasından din fikrini sökmek için bize daha otuz sene lazım. Benim dinsizliğim taassup derecesindedir. Komünizm ve din zehirlerinin tesirine karşı demokrasiye aykırı sayılabilecek kanunlar var. Ancak bunların zarurî bir tedbir olarak yaşaması lâzım. Şeriat kaidelerinin mahiyeti, o zamanki mahallî şartların icabının yerine getirilmesinden ibarettir. Bu kaideler, bin küsur yıl sonra başka başka muhit şartları içinde yaşayan milletlerin hayatına esas olamaz. Peygamberin Medine'de koyduğu âyetler devletçiliğe aittir, bizi alâkadar etmez.“

“ALLAH, GERÇEKTE YOK”

İleri gazetesinde köşe, Meclis'te sandalye sahibiydi Kılıçzade Hakkı. “Onun Allah'ı”; sadece zor zamanların kurtarıcısıydı, üstelik “sanı”ydı da: “Allah'ın varlığına iman etmek, o gerçekte var olduğu için değil, bizim sıkıntı içinde olduğumuz zamanlarda moralimiz yükseltmek için gereklidir.”

“AHİRET SAADETİNİ KAYBETTİM”

Romanlarında, halkın din kaynaklı saf inanışlarıyla “satirik” (iğneleyici) bir üslupla alay ederdi daima. Belki de o yüzden güldüğü şeylere inanmaması normaldi. Bir derginin, “Ahirete inanır mısınız?” sorusuna, “Dünyaya gözleriniz kapar kapamaz sevdiğimiz şeyleri orada bulacağımızı ümit etmek çok güzel bir şeydir. Fakat ben bu saadeti çoktan kaybettim” cevabını vermişti CHP'li vekil Reşat Nuri Güntekin.

“DİNİ NEŞRİYATA TARAFTAR DEĞİLİZ”

Matbuat Umum Müdürü Vedat Nedim Tör, bir bürokrattı ama Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Şevket Süreyya Aydemir'le birlikte CHP'ye ideolojik yön hazırlayan Kadro dergisinin de kurucularından birisiydi. Dolayısıyla zımnen bağlı olduğu partisine uygun genelgeleri vardı: “Biz her ne şekil ve surette olursa olsun memleket dahilinde dinî neşriyat yapılarak dinî bir atmosfer yaratılmasına ve gençlik için dinî bir zihniyet fideliği vücuda getirilmesine taraftar değiliz.”

'Mekke'li Yobaz'

1932'de ölen Abdullah Cevdet, bir yazısında Peygamber Efendimiz'e “Mekke'li Yobaz” diyerek hakaret emiş, bu nedenle mahkemeye verilmişti. Altı dönem CHP'den milletvekilliği yaparken bir yandan da Akşam gazetesinin başyazarlığını yürüten Necmettin Sadık Sadak ise bu olay üzerine köşesinde şunları yazmıştı: “Abdullah Cevdet, hala Mekke'li yobazların pençesinde. Taassup akımına göre suç sayılan bir fikir mücadelesi için bugün mahkûm olursa gerçekten tuhaf olacaktır.”

CHP'li şair vekillerden

“Allah'ı da, Sultan'la birlikte tahtından indirdik / Bizim mâbedlerimiz fabrikalardır.” Refik Ahmet Sevengil - “Sen takıl peşine de baldırı çıplak Arabın / Korkma gir kanına hikmetin aşkın şarabın.” Osman Nuri Çerman - “İnsanız en şerefli mahlûkuz / Deyip de pek fazla / Övünmek haksız / Atamız elma çaldı cennetten / Biz o hırsızın çocuklarıyız.” Orhan Seyfi Orhon - “Umduğun değilse Tanrın ey beşer / Gönül tercih eder yoğu vara” Mim Kemâl Öke - “Cehennemim var diye / Kurum etme ey Tanrım / Bağrımdaki ateşle / Seni bile yakarım” Aşık Yusuf (Falih Rıfkı Atay)

Yeni Şafak - Pazar

Sav, CHP'li Ünal'a Karşılaşınca...
29 Haziran 2008 18:11

Sav,hacca gitme isteğiyle alay ettiği CHP'li Mustafa Ünal'la karşılaşınca bakın ne yaptı...

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile birlikte Ayaş'ta düzenlenen Dut Festivali'ne katılan CHP Genel Sekreteri, hacca gitme isteğiyle alay ettiği CHP'li Mustafa Ünal'la tokalaşmadı. Ünal, Sav'ın kendisiyle ilgilenmemesi üzerine protokolden ayrıldı.

Elmadağ'da 70 yaşındaki CHP'li Mustafa Ünal'ın hacca gitme isteğiyle alay eden Sav, Ayaş Dut Festivali'ne katılan Mustafa Ünal'la tokalaşmadı.

CHP Genel Başkanı Baykal'ın alana geldiğini görerek yanına giden Elmadağ'lı Mustafa Ünal ve eşi bir süre Baykal'la görüştü.

Baykal'ın hemen yanındaki Sav ise, başka şeylerle meşgul olmaya başladı.

Mustafa Ünal'ın yanlarına geldiğini gören Sav, ilk olarak Mustafa Ünal'ın eşiyle tokalaştı.

Sav, tokalaştığı kişinin Mustafa Ünal'ın eşi olduğunu anlayınca başka yöne bakmaya çalıştı.

Baykal'la tokalaşan Mustafa Ünal ise, Sav'ın kendisine ilgi göstermemesi üzerine eşiyle birlikte protokolden ayrıldı.
aktifhaber



CHP lideri Baykal'ı sardı bir telaş!
26 Haziran 2008
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal bugünlerde oldukça sıkıntılı. Atina'da yapılacak toplantı için rest bile çekti, 'Bu girişimi engelleyin yoksa gelmem" dedi..
Almanya, Fransa ve İsveç'in 30 Haziran-2 Temmuz'da Atina'da yapılacak Sosyalist Enternasyonal toplantısında "CHP sosyal demokrat değil" diyerek CHP'ye yükleneceğinin ortaya çıkması kriz yarattı. CHP lideri Baykal, "Böyle bir durumda toplantıya katılmam" resti çekti.

Toplantıya kısa bir süre kalmasına rağmen Baykal'ın programının belirlenmemesi ve CHP liderinin geziye onay vermemesi krizi ortaya çıkardı. SABAH'ın edindiği bilgiye göre Baykal, Almanya, Fransa ve İsveç'in "CHP sosyal demokrat parti değil. Uyarılsın" diye önerge vereceğini öğrenince, Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'i Sosyalist Enternasyonal Başkanı Yorgo Papandreu ile görüşmesi için Atina'ya gönderdi.

BASKI VE TEHDİT

Baykal, Öymen aracılığı ile "Bizim içeride yürüttüğümüz politikalarımıza bu denli karışılması doğru değil. Bu kadar baskı ve tehdidi kabul etmiyoruz. Söz ve eylemlerimizi sosyal demokrasi karşıtıymış gibi göstermek büyük haksızlık" dedi ve "Başkan olarak bu girişimi önlemezseniz toplantıya gelmem" resti çekti. Aynı zamanda Sosyalist Enternasyonal Başkan Yardımcısı olan Baykal'ın programını netleştirmemesinin nedeninin de Papandreu'dan gelecek haberi beklemesi olarak ifade edildi.

AKP KULİS YAPIYOR

Baykal'ın aracı olarak Atina'ya gönderdiği Onur Öymen, "Parti olarak bizim yaptığımız yanlış bir şey yok. Türkiye'de laikliği ve demokrasiyi savunuyoruz. Eleştirilere anında yanıt veririz" dedi. Öymen, şöyle konuştu: "Sosyalist Enternasyonal ile ilişkilerimizi bozmak için AKP'nin kulis yürüttüğünü biliyoruz. İç politikayı yurt dışına taşıyorlar. 'Türkiye-AB ilişkilerini bozan CHP' diyorlar. Avrupa'ya gidip 'bunlar sosyal demokrat değil' diyorlar. Halbuki bizim sıkıntımız bazı sosyal demokrat partilerin tutumlarından kaynaklanıyor. Kimi 'Ermeni soykırımı', kimi 'Kıbrıs' diyor. Türkiye'nin çıkarları dışında görüş bildiriyorlar."

sabah

Erbakan davası CHP için emsal olur
29 Haziran 2008

CHP yöneticileri parti hesaplarındaki 1 milyon YTL'lik usulsüzlükten yargılanacak. Hukukçulara göre, 'kayıp trilyon' davası emsal alınırsa, Baykal'da yargılanabilir.
Metin Arslan'ın haberi

Eski RP'liler kararı izlemeye alırken Şeref Malkoç, 'kayıp trilyon davası'nı hatırlattı: "Genel başkan harcamadan sorumlu tutulamaz, dedik. İtibar etmediler. CHP'ye farklı davranılırsa Erbakan için iade-i muhakeme imkânı doğar."

Hesaplarında yaklaşık 1 milyon YTL'lik usulsüz harcama tespit edilen CHP'yi 'kayıp trilyon davası' endişesi sardı. Anayasa Mahkemesi'nin suç duyurusu kararı ile ilgili gerekçesini açıklamasının ardından yargı süreci başlayacak.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın başlatacağı soruşturmanın sonucuna göre, sorumluluğu bulunan yöneticiler hakkında ceza davası açılacak. Suçlananlar arasında CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın yer alıp almayacağı ise merak konusu oldu.

Hukukçulara göre kapatılan Refah Partisi'nin Genel Başkanı Necmettin Erbakan'ın yargılandığı 'kayıp trilyon davası'nın emsal alınması durumunda genel sayman ve malî işlerden sorumlu parti yöneticilerinin yanı sıra Baykal da yargılanabilir.

Aksi durumda ise Erbakan'a iade-i muhakeme imkanı doğacak. Bu yüzden Saadet Partisi, gelişmelerle yakından ilgileniyor. Partinin Genel İdare Kurulu üyesi Mustafa Kamalak, mahkemenin CHP'nin usulsüz harcamalarından Deniz Baykal'ı da sorumlu tutup tutmayacağını bilmediğini ifade ederken, kayıp trilyon davasını hatırlatıyor ve "Harcamalar bilgisi olmadan yapılamaz."


En son admin tarafından Cmt May 15, 2010 8:51 pm tarihinde değiştirildi, toplam 17 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pzr Mar 30, 2008 12:20 am    Mesaj konusu: CHP'nin teflon lideri Alıntıyla Cevap Gönder

İnönü'nün annesi irticaya nasıl geçit vermişti?
Mustafa Armağan
21 Eylül 2008
Zaman

Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın beyaz tülbentli resmini her Atatürk köşesinde gördüğümde şu fikre kapılırım: Acaba İnönü'nün şevket devrinin önü 1950'de kesilmemiş olsaydı bugün biz okul köşelerinde Zübeyde Hanım yerine Cevriye Hanım'ın resmini mi görecektik?
Cevriye Hanım da kim mi? İsmet İnönü'nün siyah başörtüsünü son nefesine kadar çıkarmayı reddetmiş olan sevgili annesinden bahsediyorum. Bir: Okullarımızın olmazsa olmazı 'Atatürk köşesi', büyük ölçüde 27 Mayıs'tan sonra yaygınlaşan nevzuhur bir uygulamadır. İnönü devrinde yoktur. İki: İnönü'nün, kendi resimlerini Atatürk'ünkiler yerine resmi dairelere astırdığı gibi, eğer kendisinden önce 'Atatürk köşesi' uygulaması olsaydı bunu da derhal 'İnönü köşesi'ne çevireceğinden kuşkunuz olmasın. Üç: Orada oğullarının iki yanında Ali Rıza Efendi ile Zübeyde Hanım'ın resimleri yerine Reşit Efendi ile Cevriye Hanım'ın resimlerini görüyor olacaktık. Cumhuriyeti kuran büyüklerimizin, Atatürk ve İnönü'nün hayatları hakkında çok sayıda yayın yapıldı gerçi ama eşlerine sıra gelince, bir iki derleme dışında yayın yoktur neredeyse. Hele anneler? Bir Zübeyde Hanım biyografisi neden yoktur? Ya Cevriye Hanım neden gözlerden saklanır ısrarla? Başı örtülü olduğu için olmasın sakın! Kimdir Cevriye Hanım? Torunu Gülsün Bilgehan'ın yazdığı "Mevhibe" isimli kitaptan öğrendiğimize göre Rumelili bir aileye mensup. Babası, bugünkü Bulgaristan'ın Razgrad şehrinde medrese hocası. Bitlis'te Kürümoğulları diye bilinen bir aileden Hacı Reşit Efendi'yle 1880'de evlenmişler. İsmet ailenin ikinci evladı. Kocası Reşit Efendi 1920'de ölünce Cevriye Hanım dul kalıyor. Bilgehan, ninesini şöyle takdim ediyor: "Hepsini [yani bütün aileyi], akıllı, otoriter bir Osmanlı kadını olan Cevriye Hanım yönetirdi." Bunu bir kenara not edin, zira Cevriye Hanım öyle kolay pes edecek bir kadın değildir; oğlu üzerindeki nüfuzunu da son yıllarına kadar sürdürecektir. Tabii gelini Mevhibe Hanım'ı huysuzlukları ve hükmetme tutkusuyla nasıl çileden çıkardığını da öğreniyoruz kitaptan. İşte bu Cevriye Hanım, 1949 yılında öyle bir olayın altına imza atmıştı ki, kelimenin tam manasıyla ortalığı 'duman etti'. Bunun nasıl olduğunu görmek için 13 Ekim 1949 tarihli "Hürriyet" gazetesine uzanmamız gerekecek. Türkiye CHP iktidarının ellerinden hızla kaymakta, Batı Bloku'nun de zorlamasıyla ilk kez tek dereceli ve hür seçimlere doğru gitmektedir. Bu sırada CHP'lilerin nasıl dini bütün Müslüman kesildiğini imam-hatipleri açmaktan türbelerin kapısına vurulmuş olan paslı kilitleri sökmeye kadar pek çok olayda gözlemlemek mümkün. Müslümanlığı Demokratlara kaptırma telaşı bacayı sarmış durumdadır anlayacağınız. İslamî konulardaki serbestleşmeye basın da ucundan kıyısından ayak uydurmuş, eskiden geçiştirilen Ramazanlara, hacca geniş yer ayırmaya başlamıştır. İşte "Hürriyet" gazetesinden Hikmet Feridun Es, o yıl özel olarak hacca gönderilmiş ve "Hürriyet" reklama asılmış, okurlarına yılın yazı dizisi olarak duyurmuştur hac hatıralarını. Yayın başlamıştır ama daha ilk günden bomba da patlamıştır. Hikmet Feridun Es Kabe'nin anahtarcıbaşısı Şeyh Şeybî ile görüştükten sonra onun şu sözlerini aktarmıştır: "Cumhur Reisiniz İsmet Paşa'nın validesinden bir mektup aldım. Kâbe örtüsünden bir parça istemiş!.. Güzel bir parça hazırlatıp gönderdik." Kâbe örtüsü eskiden beri halk arasında her derde deva olarak bilinir. İnanışa göre görmeyen gözleri açıyor, tutmayan ellere ayaklara hareket getiriyormuş. Bunu yapan halktan biri olsaydı CHP'lilerin tavrı malumdu. Basardınız batıl inançlı, hurafeci, üfürükçü… damgasını, olur biterdi. Ama iş, kendi genel başkanlarının annesine gelip dayanınca fena halde sıkışmışlardı. Fakat bu hava içinde hiç yapılmaması gereken bir şey yapıldı ve hükümet Cevriye Hanım'ın Kâbe örtüsünü istediği ve örtünün geldiği haberini resmen yalanladı. 6 Aralık tarihinde Başbakanlık'ın yayınladığı resmi tebliğ, aslında CHP'nin nasıl büyük bir panik içinde olduğunun en güzel belgesiydi. İşin garip tarafı, bu haberin hükümeti ilgilendirmiş olmasıydı. Hadi Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği bir açıklama yapıp yalanlasa anlaşılabilirdi ama hükümetin, cumhurbaşkanının annesiyle ilgili konularda resmi tebliğ yayınlamaması da ne demek oluyordu? Nitekim konu TBMM'ye intikal etmiş ve Afyon Milletvekili Hasan Dinçer, "Bir gazete ile bir vatandaşı alakadar eden bu işe bir devlet olayı mahiyeti verilerek resmi tebliğ neşredilmesinin sebebi nedir?" diye sözlü bir soru önergesi vermiştir. Hikmet Feridun Es ise cevap olarak aynı yazı dizisinde haberinin arkasında olduğunu duyurmuştur. Bu arada olay şaşırtıcı bir mahiyet almıştır. Cevriye Hanım'ın Kâbe örtüsü istediğini okuyan dertli insanlar yazara mektup yağdırarak ondan kendilerinin nasıl edineceklerini sorarlar. Bunun üzerine Hikmet Feridun Es şu muzip cümleleri döktürür gazeteye: "Acaba İnönü'nün pek sayın anneleri -ki hakikaten hayırsever bir hanımefendi olduğunu daima işitiriz- bu dertlilere, getirttikleri örtüyü taksim edemezler mi? Benim aldığım mektupları bu sayın hanımefendi okumuş olsa, eminim ki tereddüt dahi etmez; ve bunu yaparsa Kâbe'ye gitmiş kadar sevaba gireceğine ve hudutsuz dua kazanacağına eminim. Nihayet kendisi için bir kere daha örtü isteyebilir. Zaten Şeyh Şeybî ile gıyabî ahbaplık tesis etmiş sayılır." Bitmedi. Bu defa yeni bir skandala açılır bu kapı. Aylar sonra, 16 Ocak 1950'de Fevzi Çakmak'ın not defterine yazdığı bir cümleye dayanarak seçim sath-ı mailine girilen Türkiye'de CHP'lilerin Cevriye Hanım'ın Kâbe örtüsünden yararlanmak istediklerini ve dine ne kadar bağlı olduklarını cumhurbaşkanının annesini örnek göstererek seçim propagandası yaptıklarını öğreniyoruz. Ah iktidar, sen nelere kadirsin. Yıllar yılı ninelerimizi, analarımızı hurafeci diye diye aşağıla, sonra kendi devlet başkanının annesi aynısını yapınca bunu üstelik kullanmaya kalk.
zaman

Ali ÇAKIROĞLU
"Dinci-lik" ve "dinci-sizlik!"

Bazı siyasetçilerin ağzından sürekli olarak “dinci”, “dinciler” ve “dinci parti” gibi sözler duyarız.

Hatta bir takım medya unsurları da kendi dışındakileri medyayı “dinci medya” veya “dinci gazete” olarak tanımlarlar.

Bu bir “aşağılama”, (!) “suçlama”(!) veya “hakaret” (!) değildir elbette!

Bir tanımlamadır sadece!

Ancak, birilerini “dinci” olarak tanımlamak bir hakaret ve suç olmadığına göre ‘mefhum-u muhalif’ ve ‘mütekabiliyet’ ilkesine göre bunu yapanları da “dinsiz” veya “dinci-siz” şeklinde tanımlamada da bir sorun olmasa gerek.

Bizim amacımızda da bir “aşağılama”, (!) “suçlama”(!) veya “hakaret” (!) yoktur elbette!

Bir tanımlamadır sadece!

Bundan sonra bizde lafı fazla uzatmayız ve kimlerden söz ettiğimiz kolayca anlaşılsın diye kimleri kast ettiğimiz kısaca ifade ederiz “dinci-siz” diye!

“Dinsiz parti”ler “dinsiz medya” ve “dinsizler”…

Eh artık kendileri “dinci olmayanlar” bundan darılmazlar hatta mutlu bile olurlar herhalde!

***
Ama yoook…

“Dini duyarlılık sahibi”, “dindar”, “mütedeyyin” insanları, onların bu tanımlamadan hoşlanıp hoşlanmadıklarına bakmaksızın “dinci” olarak tanımlayanlara siz “dinsiz” veya “dinci-siz” diyemezsiniiiiiz!

Derseniz bundan da rahatsızlık duyarlar. Dincilik, bölücülük ve bilmem necilik yapmış olursunuuuz!

Gerçi bu onların “dinsiz” olmaktan gerçek anlamda rahatsızlık duyduklarından değildir.

Dinsiz tanımlamasının insanlar arasındaki negatif anlaşılmasındandır rahatsızlıkları.

Yoksa özel ortamlarında, dinden ne kadar uzak oldukları ve hatta ne kadar azgın bir dinsiz oldukları bir övünç vesilesidir onlar için.

***

İşte bundan dolayı özel yaşamın ve iletişimin gizliliği çok daha farklı bir anlam ve önem taşır bazı CHP’liler için.

Önder Sav’ın “hac ibadeti” konusunda halk arasında söylemiş olduğu bir takım çirkin sözlerden, onların çok “özel ve özgür ortamlarda”(!) ne kadar “dinci-siz”(!) olabildiklerini öngörebilirsiniz siz!

İşte ondandır Önder Sav ve CHP bu dinlenme tedirginliği ve hata korkaklığı!

Yoksa, dinlenmekten korkmalarının tek sebebi devletin bir valisinin bir mahalle muhtarı gibi CHP’ye çalışmış olduğunun duyulmuş olması değildir.

“Ya diğer söylediklerimiz de başkalarının kulağına gittiyse!” korkusudur bu gün CHP’yi ve bir takım “dinci-siz” leri saran.

Ergun BABAHAN
Kurbağa ve CHP
29 Haziran 2008
Sabah

La Fontaine'in ünlü bir masalı vardır, inek olmaya çabalarken şiştikçe şişen, sonunda da patlayan kurbağayı anlatır. CHP de bugün geldiği noktada bu kurbağaya benziyor. Aslında Kemalist ama kendini sosyal demokrat sanıyor.

Bu ne demek? Geçen gün Mehmet Altan'ın Star'daki köşesinde vurguladığı gibi, kendini emek-sermaye çelişkisi üzerine değil, laiklik-şeriat ikilemi üzerine oturtması demek.
Böyle olunca önceliği demokrasi değil, Kemalist düzen oluyor.
O zaman da adı Cumhuriyet Halk Partisi olmasına rağmen halkın değil, bürokrasinin sözcülüğünü yapmak zorunda kalıyor.

Bu, İttihat ve Terakki'den gelen ve temeli toplumu kendi doğrultusunda değiştirmek olan bir partinin en temel özelliği.

Kendi içimizde bunun sakıncası, hiçbir zaman güçlü bir halk desteğine sahip olamayacağı için iktidar alternatifi yaratamaması, iktidar değişimi için anti-demokratik yöntemlere dört elle sarılması oluyor.

Korku üzerine kurulu politikayla elde edilen yüzde 20'lik bir destek cılız bir ana muhalefet olmaya yetiyor, bu da partinin lider kadrosunu tatmin ediyor.

Ama bu gidişattan memnun olmayanlar var.

Kim mi? Sosyalist Enternasyonal'in gerçek sosyal demokrat üyeleri.

CHP'nin son yıllarda izlediği reform karşıtı, azınlıklara tanınan haklardan rahatsız tutum, Sosyalist Enternasyonal'de rahatsızlık yaratıyor.
CHP'nin bu kurumda yeri olmadığına inanıyorlar.

Deniz Baykal gelen tehlikeyi gördüğü için geçen hafta Onur Öymen'i Atina'ya gönderip Sosyalist Enternasyonal'in başkanı Papandreu'nun desteğini almaya çalıştı.

Ama istediği sonucu elde edemedi.

O yüzden de Atina'ya gitme cesareti gösteremedi.

Sosyalist Enternasyonal, kurbağaya "Sen kurbağasın, inek olmaya çalışman bu gerçeği değiştirmeye yetmez" diyecek.

Böylece kendini kimilerine sosyal demokrat diye tanıtan partinin gerçek kimliği ve ait olduğu dünya net bir şekilde ortaya çıkacak.

Belki de Türkiye'de gerçek sosyal demokrat bir partinin, Sosyalist Enternasyonal'e üye olmaya layık bir partinin yolu da böylece açılacak.Bu
Sabah


05 Haziran 2008 Perşembe
aktifhaber

CHP'li belediye başkanı tutuklandı 2

4 Haziran 2008 22:15
Çorlu'nun CHP'li Belediye Başkanı Altan Ersin tutuklandı. Ersin'in beraberindeki 10 kişi de cezaevine yollanırken, bazı vatandaşlar başkan lehine slogan attılar:

"Çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve ihaleye fesat karıştırmak" suçlarından yargılanan Başkan Ersin, belediye başkan yardımcıları Soner Demir, Hüseyin Alan ve 8 belediye görevlisi çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklandı.

Başkan Ersin ve beraberindeki 10 kişi, Tekirdağ Kapalı Cezaevi'ne gönderildi.

Başkan Ersin'in cezaevine götürüldüğü sırada vatandaşlar, adliye önünde "En büyük başkan bizim başkan" şeklinde sloganlar attı.
haber7

O YILLARI BİLİR MİSİNİZ?
30 Mayıs 2008 08:50

Valilerin aynı zamanda CHP il başkanı olduğu yıllardan kalan dava dün sonuçlandı.

CHP, 1943 yılında Ağrı Valiliği tarafından satın alınan ve altında Ağrı Valisi aynı zamanda CHP İl Başkanı olarak Niyazi Mengen'in imzası bulunan binanın CHP'ye geri verilmesini istedi.

Yerel mahkeme CHP'nin talebini yerinde bularak Halk Eğitim Merkezi binasını CHP'ye iade etti. Yargıtay ise Maliye Bakanlığı'nın itirazı üzerine Ağrı Halk Eğitim Merkezi binasının devrini reddetti. CHP, Ağrı'daki il örgütü için 1943 yılında satın alınan ve 1951 yılında halk eğitim merkezine geçirilen bina için açtığı davayı Ağrı Asliye Hukuk Mahkemesi'nde kazandı.

Maliye Bakanlığı ise Hazine'ye ait olan binayla ilgili verilen karara Yargıtay'da itiraz etti. Yargıtay, Maliye Bakanlığı'nın talebini yerinde bularak Ağrı Halk Eğıitim Merkezi'nin CHP'ye verilmesine ilişkin yerel mahkeme kararını bozdu. Yargıtay kararında, zamanaşımı nedeniyle CHP'nin olduğu iddia edilen binanın devlete geçtiği için geri verilemeyeceği belirtildi.

VALİLERİN CHP İL BAŞKANI OLDUĞU DEVİRLER
Çok partili hayata geçilmeden önceki yıllarda yani 40'lı yıllarda, Türkiye çok ilginç bir sistem uyguluyordu. Valiler aynı zamanda bulundukları ilin CHP İl Başkanı'ydı. Kaymakamlar da CHP ilçe başkanı olarak görev yapıyordu.

Çok partili hayata geçip DP iktidara gelince valilerin geçmişten gelen CHP'li kimliği nedeniyle iktidar ve bürokrasi arasında çatışma başlamış ve günümüze kadar sürmüştür.
aktifhaber

CHP'Lİ BELEDİYE BESMELE'Yİ KAZIDI !


23 Ağustos 2008 12:45
CHP'li Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk'ün bir marifeti daha ortaya çıktı
Göztepe'ye cami yapımına engel olmasıyla halkın tepkisini üzerine çeken CHP'li Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk, ‘bu kadarına da pes' dedirtecek bir icraata daha imza attı.

Birkaç ay önce Kadıköy Belediyesi'nin yeniden tasarımlama ve restorasyon işlemlerini yapmak üzere etrafını iskele ile kapattırdığı III. Selim döneminde yapılan tarihi Halitağa Çeşmesi'nin Besmele-i Şerif ve tuğralarının restorasyon sırasında kazındığı ortaya çıktı. Bölge esnafının ihbarı üzerine ortaya çıkan skandal işlemle ilgili olarak Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk konuşmazken, Özel Kalemi pişkinlik ve umursamazlık örneği sergileyerek “Vatandaşlar kazımıştır” şeklinde konuştu.

İSKELE KURUP ETRAFINI BRANDAYLA KAPATTILAR

1794'te III. Selim tarafından inşa ettirilen, etrafı kaplamalar ve levhalarla süslenen tarihi Halitağa Çeşmesi'nin restorasyon sırasında dört levhasının kazındığı ve bu kazımanın iskeleyle gizlenerek yapıldığı ortaya çıktı. Tuğra düşmanlığına şiddetli tepki gösteren bölge esnafı ve semt sakinleri, restorasyon öncesinde kurulan dev iskele ve iskele etrafına çekilen branda ile tuğraların kazınma işleminin gizlendiğini iddia ettiler. Kamil Kocakaya isimli vatandaş, tarihi Halitağa Çeşmesi'nin karşısında oturduğunu ve tuğraların kazınma işlemine şahit olduğunu belirtti. Kocakaya, “Çeşmenin hemen karşısında oturuyorum. Çocukluğum burada geçti ve bu çeşmenin suyundan içtiğim dönemleri hatırlıyorum. Bence bu sistemli bir politikanın neticesi, çünkü tek partili dönemde de CHP aynı Osmanlı düşmanlığını yaptı. Halitağa Çeşmesi'nden Osmanlı'nın izlerini silmeye önce suyunu keserek başladılar, sonra ilgisizlik ve bakımsızlığa terk ettiler ve bir gün Belediye Başkanı Selami Öztürk ‘restore ediyoruz, onarıyoruz' yaygaraları kopararak etrafını çevirttirdi. Yüksek bir iskele kurup etrafını kapattılar. Evim yüksekte olduğu için kurulan iskelenin üstünü görebiliyorum. Çeşme üzerinde bulunan 4 levhanın kazındığını gözlerimle gördüm. Çalışan kişi elinde bir keski ile tuğralar ve Besmele-i Şerif'le uğraştı, ama bu kadar ahlaksız olunabileceğini tahmin etmediğim için kimseye şikayette bulunmadım” şeklinde konuştu.

Esnaf ise çeşmenin etrafı iskeleyle kapatıldığı için ne yapıldığını göremediklerini, ancak açılıştan sonra durumu fark ettiklerini anlattı.

BELEDİYE YETKİLİLERİ TELEFONA DAHİ ÇIKMADI

Esnafın “Osmanlı hazımsızlığı” olarak tanımladığı Halitağa Çeşmesi'nin tuğralarının tahrifatı ile ilgili aradığımız Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk ise konuyla ilgili konuşmazken, Basın Danışmanı Arife Avcu ilk önce, bunun mutlaka bir yanlış anlaşılma olduğunu belirtip ilgileneceği sözünü verirken, daha sonra telefonlarımıza çıkmadı.

“SUÇLU VATANDAŞ KARDEŞİM, BAŞKANIMIZ MI GİDİP KAZIMIŞ?”

Rezaletin ikinci perdesine ise Kadıköy Belediyesi Özel Kalemi imza attı. Kadıköy Belediyesi Özel Kalemi'nde görevli Ahmet isimli belediye yetkilisi ise suçun kendilerinde olmadığını, suçlunun vatandaş olduğunu iddia etti. Özel kalem görevlisi “Restorasyonu yapan firma veya belediye zarar vermiş olamaz. Vatandaş zarar vermiştir. Suçlu vatandaştır kardeşim. Şimdi Başkanımız mı gidip orayı kazımış?” diye gülünç bir ifade kullanarak tarihi çeşmenin tahrifatı konusundaki duyarsızlıklarını ortaya koydu.
vakit

Mümtaz'er Türköne
CHP'nin teflon lideri
Economist'in Baykal için kullandığı "CHP'nin teflon lideri" benzetmesi, herhalde Türkiye'de kimsenin akl ına gelmezdi.

Zira bizler teflonu, sadece bir tava cinsi olarak tanıyoruz. Bu yüzden, "teflon tava ile Baykal arasında kurulacak benzetmenin ilham kaynağı, Batı'ya özgü androjen kültür olabilir" hükmüne kestirmeden ulaşabiliriz.

Bir elinde kalem, diğerinde tava olanların dünyası...

Halbuki teflon birçok mutfak gerecinde de kullanılan PTFE adı verilen bir tür plastiğin adı.

Özelliği ise yüksek ısıya ve neme dayanıklı olması, sürtünme katsayısının çok düşük olması ve hiçbir maddeye yapışmaması. Bu özellikleri yüzünden çok yaygın bir kullanım alanına sahip.

Meselâ, elektrikli aletlerde yalıtkan madde, makine sanayiinde sürtünmeye dayanıklı parçalar halinde, ısıya dayanıklı conta veya bant olarak kullanılıyor.

Hammaddesi plastik olduğu için mutfak aleti olarak kullanılmasının sağlığa zararlı olduğu yolunda bir kanaat giderek yaygınlaşıyor.

Teflon, 300 dereceyi aşan ısıda kanser riskine yol açıyor. Bu yüzden ABD'deki teflon üreticisi DuPont firmasına çok fazla sayıda tazminat davası açılmış durumda.

Normal bir tavada, -kalaylı bakır veya çelik bir tavada- omlet yapmaya kalktığınız zaman, zemini bütünüyle yağlamanız gerekir. Aksi takdirde yumurta tavaya yapışır. Teflon tavada ise yağ sürmenize gerek kalmaz. Çünkü teflon maddesi yapışmayı önlediği için, tavanın sapını sallayarak omletin altını üstüne kolaylıkla getirebilirsiniz.

O zaman Economist, Baykal'a hiçbir şeyle tepkimeye girmeyen, temas ettiği her şeyi yabancılaştıran, kokmaz, bulaşmaz ve yapışmaz bir lider demiş oluyor.

Bu çıkarsamalar sadece teflon benzetmesine dayanmıyor. Yazı, uzun uzun Baykal'a isnat edilen bu özellikleri temellendiriliyor.

Her şeyden önce yazı, "Etkisiz muhalefet" başlığını taşıyor. 1992 tarihinden beri 10. defa genel başkanlık koltuğuna oturan Baykal'ın bir kere bile seçim kazanmaması, hatta 1999 seçimlerinde partisini Meclis dışında bırakması, bir "teflon" nitelik olarak kaydediliyor.

Sonra, siyasete askerlerin yaptığı müdahalelere sesini çıkartmaması, 27 Nisan e-muhtırasına itiraz etmemesi, 301 değişikliğine karşı çıkması ile bu partinin sosyal demokrat bir parti olma niteliğini kaybettiği ve Sosyalist Enternasyonal'den çıkartılmasının tartışıldığı kaydediliyor.

"Teflon" benzetmesi ile Baykal "etkisiz bir eleman" olarak resmediliyor. Doğru mu?

Dışarıdan görünen CHP ve Baykal manzarası böyle. Lagendijk'in önceki gün İzmir'de söylediği "CHP bir felaket. Avrupalı sosyal demokratlar CHP'den utanç duyuyor." sözlerini de Economist'in "etkisiz muhalefet" yazısına eklediğimizde, bu manzaranın genel kabul gördüğü anlaşılıyor.

İçeriden görünen manzara nasıl?

CHP siyaset yapmıyor, iktidara aday olmuyor, politika üretmiyor.

Baykal, devlet içindeki bürokratik iktidarın basın sözcülüğünü yapıyor.

Bir siyasî partinin lideri değil, bürokratik iktidarın parlamentodaki uzantısı.

Teflon gibi üzerine hiçbir şeyin bulaşmamasının, hiçbir iz bırakmamasının sebebi de bu.

Sorunumuz, demokrasinin asgari sınırları içinde iş gören muhalefetin eksikliği.

Akla gelebilecek her şey gibi demokrasi de bu teflon muhalefetin üzerinden kayıp gidiyor.

zaman

Kürşat Bumin
CHP niçin iktidar olmaktan söz etmiyor?

Bir kongre daha geride kaldı. Dikkat ettiyseniz ,"yaşam boyu genel başkan" saatler süren kongre konuşmasında hemen her şeye ("Milli Görüş"e bile, hem de az biraz nostalji ile!) temas etmesine rağmen, "iktidara gelmemiz yakındır" türünden küçük-büyük hemen her siyasi parti kongresinde karşılaşılan bir "umut"tan hiç söz etmedi. O hâlâ, CHP'nin yüzde 4.7 oy aldığı yıllardan bugünlere nasıl geldiğini hatırlatıyor.

Kongre haberleri arasında "muhaliflerden" Ali Kemal Kumkumoğlu özetle şöyle dediği de yer alıyordu: 22 temmuz seçimlerinde CHP'nin aldığı yüzde 20'lik oyu başarı olarak göstermek yanlıştır.

Makul bir eleştiri; CHP gibi orta sıklet bir partinin "iktidar" umudu yok mu? Yoksa bile bu umut bir biçimde dile getirilmez mi?

Peki neden böyle; CHP neden "iktidar olmak"tan hiç söz etmiyor?

Bana göre bu partinin söz konusu umuttan hiç söz etmemesi kendisine "ebedi ana muhalefet partisi" kimliğini çok yakıştırmış olmasındandır. Bu çerçevede belki de şöyle akıl yürütülmektedir:

"İktidar" olup ne yapacağız; "iktidar" olanlar bir biçimde iktidardan uzaklaştırılmıyor mu? Ama bakın, değişmez ana muhalefet partisi olarak biz benzer bir risk altında değiliz. Bizim işimiz "iktidar" olanların bir biçimde uzaklaştırılmasına omuz vermekten ibaret. Majoriteyi ele geçirip "siyasal iktidar" olup da ne yapacağız; majoriteyi ele gecirenlerin yuvasını yapmaya çalışan bir minoriter bir parti olarak kalmak çok daha kazançlı değil mi? Ayrıca "siyaset" ya da "siyasal iktidar" dediğiniz nedir ki? Bugün var yarın yok; oysa değişmez "ana muhalefet partisi" olmak böyle mi?

Sizi bilmem ama bana göre CHP'nin ülkedeki "yelpaze" içinde kendisine seçtiği yer, rol ve işlev böyledir. Bu "sınırlı ve sorumlu" rol sadece parti yönetimince kabul görmüş değildir. CHP seçmeni de (bana göre) büyük ölçüde partilerini "küçük ama rejimin sigortası" olarak değerlendirmektedir. Elde birkaç büyük belediye yönetimi olsa fena olmaz tabii ki; ama hepsi bu kadar. Onun dışında işte size "devlet protokolu"nda iktidar partisinden hiç de geri kalmayan bir pozisyon ile "ana muhalefet". Hatırlayın: CHP seçmenlerinin yoğun olarak katıldıkları geçen yılın sokak gösterilerinde üzerinde "CHP Göreve" yazılı tek bir pankartla karşılaştık mı? Oysa –yine iyi hatırladığınız gibi- "Göreve" çağrılan başkaları eksik değildi.

Takdir edersiniz ki, bir siyasal partinin (küçük-büyük fark etmez) ağzına "iktidar olmak" umudunu-dileğini almadan siyaset yapması gayri tabii bir durumdur. Küçük-büyük her parti –tabii ki- günün birinde "iktidar" olunca neler yapıp edeceğini sıralamakla işe başlar ve bu amacında -kendi dışında tek bir kişi bile inanmasa- ısrar eder. CHP örneğinde olduğu gibi bir partinin yatıp-kalkıp sistemin "değiştirilemez ilkeleri"ni hatırlatmasının neresi gerçek anlamda siyasettir. Çünkü "siyaset" dünyanın her yerinde "değişmezler-değiştirilemezler" takıntısı ile değil, değişen hemen her şeye nasıl yetişilebileceğini anlamak, anlatmak ve bunun için mücadele etmekle oluşan bir kuram ve pratiktir. (Yanlış anlaşılmasın; "değiştirilemezler"in değişmesi gerektiğini söyleyen yok. "Değiştirilemezler"ler adı üstünde zaten değişmiyor. Mesele değiştirilemezler yanı başında inanılmaz bir hızla değişenlerle ilgilenmek değil midir?)

Toparlayacak olursak: CHP'nin iktidara gelmek gibi bir umudu, dileği hatta niyeti yok. O halinden çok memnun. Çünkü o kendisine görev olarak sadece, "değiştirilemezler"in değiştirilemeyeceğinin sürekli hatırlatılmasını seçmiş. Bu partinin bu çemberden çıkabilmesi belki, "ana muhalefet"i bir başkasına kaptırmasıyla mümkün olabilir. Ama doğrusu bu senaryo da iç açısı değil, çünkü sırada CHP'yi de "aratması" ihtimal dahilinde olan üçüncü büyük parti var...

yeni şafak

Askerlerle Baykal'ı Devirme Sohbeti
25 Nisan 2008 12:01
M. Ali Kışlalı, aralarında görevde olanların da bulunduğu askerlerle CHP&Deniz Baykal'la ilgili yaptığı çarpıcı diyaloğu köşesine taşıdı.
M. Ali Kışlalı/Radikal

Sıklet merkezi CHP

Geçen yıl ilkbaharda Türkiye genel seçim havasına girerken, yarım asrı bulan, Türkiye genelini kapsayan önemli görevlerini ya tamamlamış ya da sonuna gelmiş üç akil adamın konuşmalarını izlemiştim. En kıdemlileri görevi sırasında ülkeyi büyük bir badireden kurtarma hususunda önemli rol oynamıştı. Yaklaşan seçimlerde çıkış noktasının CHP'nin desteklenmesiyle bulunacağını söylüyordu.

Söylediklerini ilgiyle dinledik. Kıdem durumu bakımından üçüncü konumdaki akil adam susarken, ikinci emekli görüşünü açıklamış, "Bana gelenler Deniz Baykal varken CHP iktidara gelemez, diyorlar" demişti.

Öneriyi yapan görüşünü askeri deyimle savunmuştu, "Savaşta ilk hedef önemlidir. Kuvvetinizi bu hedefe yönelterek sıklet merkezi oluşturmanız gerekir. Hedef seçimde CHP'nin başarılı olmasıdır. Baykal sonraki hedeftir" demişti.

CHP'nin Baykal liderliğinde şekillenmiş olan konumunun, onun çizdiği sınırlar içinde bir sıklet merkezi oluşturmaya izin vermediği görülüyor.
Akil adamlar şimdi yeni çıkış yolları arıyorlar.

En az 250 delegenin onayını alarak genel başkanlığa aday olmak isteyen iki adayın bunu başarıp başarmayacağı belirsiz. Bu yöntemin Türkiye'nin içinde bulunduğu kaosta CHP'yi dikkat çekecek, umut bağlayacak bir sıklet merkezi haline getirip getiremeyeceği irdelenedursun, bir başka formülün işe yarayabileceğini düşünenler var.
Deniz Baykal'ın kurultayda, tüm kamuoyunun dikkatini CHP üzerinde toplayacak bir açıklama yaparak, şimdiye kadar, ne sebeple olursa olsun, CHP'den ayrılmış olanlara partinin kapısını açtığını ilan etmesi öneriliyor.

Bu önerinin yaratacağı sıklet merkezinin ortaya çıkaracağı gücün düzenlenmesiyle ilgili ayrıntılara girilmeksizin, sadece davetin bile CHP'ye sağlaması olası dinamizm üzerinde duruluyor.

CHP'nin kapılarının Baykal tarafından böylesine açılması olasılığının hiç gerçekçi olmadığını, tam hayal ürünü bulanlar bile, dinamizmini ve büyük kitleler için umut olma vasfını yitirmiş olduğunu düşündükleri parti için başka çıkış yolu bulunmasının kolay olmadığını kabul ediyorlar.

Bu sırada Baykal'ın kimi partiden kopmuş eski şahsiyet ile temas aradığından da söz ediliyor.

Türkiye tam bir yol ağzında görülüyor.
Bir yanda bilinen yöntemleri kullanarak topladığı oylar ve onlara dayanarak kimi dış çevrede sağladığı destekle Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bu yana sağladığı kazanımları özümsemediğini gösteren siyasi iktidar.

Diğer yanda Cumhuriyet'in laik, demokratik, sosyal ve hukuk temellerinin muhafaza edilmesine inanan kitleler ve kurumlar. Şimdiye kadar birinci grubun yarattığı tehdidi ortadan kaldırmayı bilen bir gücün pasifize edildiği inancını ve umutsuzluğunu yaymaya çalışanlar.

Onların yerine meşru zeminde görev üstlenebileceklerini ortaya koyan yüksek yargı sistemine karşı yıpratma çabalarının giderek güç kazanmakta olduğunu düşünenler.
Bulmakta güçlük çekmeyeceğiniz başka kaygı yaratacak unsurların, ülkenin demokratik yapısında, birbiri peşi sıra belirmekte oluşları...

CHP gibi Cumhuriyet'in kaynağından gelen bir siyasi parti kendisini mücadelenin önemli bir parçası yapacak itici gücü ve öncülüğü gösteremezse mücadele için sıklet merkezi nerede oluşturulacak?

Bu soruya yanıt aramadan önce CHP'nin kurultayının neticesini, orada bir mucizenin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini görmek gerekecek.

Bir CHP'liden ağır CHP eleştirisi...

CHP'nin özellikle AK Parti'ye yönelik politikalarına eleştiri yine yılların CHP'lisinden geldi. Türkiye'nin CHP'ye ihtiyacının kalmadığını söyleyen Tarhan Erdem, "Anayasa'nın özüne dokundurtmayız" diyen Baykal'ı, "5 generalin yaptığı Anayasa'yı savunmak sanamı kaldı" diyerek eleştirdi.

AK Parti'ye yönelik yaptığı muhalefetle eleştirilen CHP'ye özeleştiri geldi. 1952'den beri CHP'li olduğunu dile getiren Tarhan Erdem, Türkiye'nin artık CHP'ye ihtiyacının kalmadığını söylüyor ve sözkonusu partiye yönelik ağır eleştiriler getiriyor. Aksiyon Dergisi'nde yer alan söyleşisinde, CHP'nin 1972'den bu yana politika üretmediğini kaydeden Erdem, "CHP’nin başına kim gelirse gelsin bugünkü CHP’yi devam ettirir; örgütü ve personeli budur. Dolayısıyla Türkiye’de yeni parti arayışı içinde olanların yapması gereken şey, işlerine ‘CHP yoktur’ diye başlamaktır. Yani CHP’yi varsayarak bir siyasi parti arayışı yanlıştır." diyor.

RESTORASYONLA OLMAZ
Mevcut sağ partilerin iş göremez hale gelmesinin ardından bir merkez sağ partiye olan ihtiyacın AK Parti'nin kurulmasına yol açtığını hatırlatan Erdem, "Mevcut sağ partiler bir hamle yapabilecek olsalardı AK Parti’nin kurulmasına gerek yoktu zaten. Burada verilmesi gereken karar, AK Parti’nin karşısına ciddi, halka dayalı bir siyasi parti çıkartmaktır. Buna ihtiyaç varsa, bu mevcut partilerin motivasyonu, değişimi ve restorasyonuyla olmaz. Çünkü CHP’yi restore etseniz de o bina sizin işinize yaramaz. Yeni bir binaya ihtiyaç var."

"Neden?" sorusuna Erdem, "O bina başka bina hâline gelmiş. İçi dışı her şeyi değişmiş. Türkiye’nin öyle bir binaya ihtiyacı yok. Yeni binaya ihtiyaç var." cevabını veriyor. "Şu anda Türkiye’nin CHP politikalarına ihtiyacı yok mu?" şeklindeki soruya ise Erdem, "Yok" diyor.

ÜRETTİĞİ POLİTİKA TESADÜF
Bülent Ecevit'in "Ortanın solu" fikrini ortaya atarak , İsmet İnönü'yü devirip genel başkanlığa seçildiği 1972 yılından bu yana CHP'nin politika üretemediğine dikkat çeken Erdem, üretilen politikaların da tesadüfi olduğunu söylüyor. "Tabi temel tercihi politika üretmek değil, oy kazanmak" diyen Erdem, "Ama onu da kazanamadı. Çünkü böyle oy kazanılmaz. Hele CHP hiç böyle oy kazanamaz." ifadelerinde bulunuyor.

AK PARTİYE OY VERMEMEK İÇİN CHP’YE VERİYORLAR
"İnsanlar CHP’yi eleştiriyorlar, beğenmiyorlar; ama diyorlar ki bu, cumhuriyeti kuran bir parti, biz ona oy vereceğiz." şeklindeki bir soruya cevap veren Erdem, CHP'ye oy veren pek çok kişinin AK Parti'ye oy vermek istemediği için verdiğini söylüyor. 11 kez halkın çoğunluğunun tarafından değil tersi tarafta oy verdiğini açıklayan Erdem, ancak seçimlerde halkın doğru karar verdiğini düşüncesinde.

5 GENERALİN ANAYASA’SINA DOKUNDURMAMAK SANA MI KALDI?
CHP'nin sivil anayasa çalışmalarına karşı sert muhalefetni de eleştiren Erdem şunları söylüyor: "MHP ile yarışıyor. Ben CHP olsam derim ki, AB yerel yönetimler şartının altındaki çekinceleri azaltalım, mümkünse hiçbirini çekince olarak saymayalım. Anayasa’nın 126. maddesindeki “vesayeti”, “yetki genişliğini” kaldıralım, şöyle bir yönetim kuralım demesi gerekirken diyor ki, "Anayasa’nın özüne dokundurtmam." Ben de diyorum ki, 5 tane generalin Anayasa’sının özüne dokundurmamak sana mı kaldı kardeşim! 5 general bir Anayasa yaptırmış, 24 sene sonra bunun özünü savunuyoruz. Ben hemen değiştirilmesi gerektiğine inanıyorum. Bu Anayasa değişmeli; bu işin aması maması yok!"
"AK Parti hazırlasa bile mi?" sorusuna Erdem, "Doğru, kim yaparsa yapsın; halka dayalı bir parti ne de olsa… " cevabını veriyor.
8 SUTUN
25/03/2008

34 Yıldır İktidar Olamıyoruz
18 Nisan 2008 15:54

CHP'li Oran, ''Parti olarak yaklaşık 34 yıldır iktidar olamıyoruz, kurultayları kazanıyoruz ama ülkeyi kaybediyoruz..."

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Adayı Umut Oran, ''Parti olarak yaklaşık 34 yıldır iktidar olamıyoruz, kurultayları kazanıyoruz ama ülkeyi kaybediyoruz. Artık Türkiye'nin kaybedecek zamanı olmadığını düşünüyorum'' dedi.

Bölge toplantısına katılmak üzere özel uçakla Van'a gelen CHP Genel Başkan Adayı Oran, Van il örgütünde partililerle bir araya geldi.

Partililere seslenen Oran, yıllarca devam eden Kürt sorunu gerçeği olduğunu savunarak, bu sorunun çözümü ile ilgili 1989 yılından itibaren hazırlanan önemli çalışmaların olduğunu söyledi.

Oran, bu çalışmaların artık raflardan indirilerek hayata geçirilmesi gerektiğini dile getirerek, ''Kürt sorunu vardır ve bunun gereğinin yerine getirilmesi gerekir. Çözüm temennilerinin söylemden eyleme geçmesi gerekiyor. Aksi takdirde, sadece bölge değil Türkiye kaybediyor'' iddiasında bulundu.

Konuşmasında ekonomiye de değinen Oran, ''Ekonomimizin durumu ortada, batıyoruz. Gemideyiz ve gemi hızla su alıyor. Türkiye kötü yönetilmektedir. Türkiye'nin bazı temel unsurları ile oynanmaktadır. Aslında ateşle oynanmaktadır'' diye konuştu.

CHP'nin bu ateşi söndürme hedefi ve iradesinde olması gerektiğini dile getiren Umut Oran, şöyle konuştu:

''Bu bir iktidar hedefidir. Parti olarak yaklaşık 34 yıldır iktidar olamıyoruz. Kurultayları kazanıyoruz ama ülkeyi kaybediyoruz. Artık Türkiye'nin kaybedecek bir zamanın olmadığını düşünüyorum. Partimizin yeni bir yönetime, akla ve kadroya ihtiyacı vardır. Bu kadro hedefi yüksek tutmalıdır.
aktifhaber

CHP'li Arıtman'a 'Fahişe' Benzetmesi
03 Mayıs 2008

Başörtüsünü eskiden fahişelerin taktığını' söyleyen Arıtman'a aynı sertlikte cevap geldi.

TBMM'de milletvekili odalarına "ücretsiz" dağıtılan "Tohum" adlı dergide, CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman "fahişe gibi giyinmekle" suçlandı.

TBMM Başkanı Köksal Toptan 'a mektupla şikâyette bulunan Arıtman, dinci basının sürekli kendisini hedef gösterdiğine dikkat çekerek "Bu tür yayınların Meclis'te dağıtılması için özel olarak imkân mı tanınıyor" sorusunu yöneltti.

"KENDİSİ DE FAHİŞELER GİBİ GİYİNİYOR"

TBMM'de birkaç gün önce milletvekili bankolarında ücretsiz olarak dağıtılan "Tohum" adlı derginin mart-nisan sayısında, derginin "imtiyaz sahibi" olarak da görülen Yusuf Ziyaettin Sula' nın, "Sık sorulan Sorular ve Muhtemel Cevaplar" başlıklı yazısında Arıtman'a da hakaret içeren ifadeler yer aldı. Sula, imam hatip ve türbanla ilgili "sıkça" sorulan sorulara kendince verdiği yanıtların yer aldığı yazısında şu görüşleri savundu: "Canan Arıtman isimli milletvekili, bir açıklamasında başörtüyü eskiden fahişelerin örttüğünü söylemek seviyesizliğini göstermiştir. Biz de kalkıp onun kıyafetinin bugünkü fahişelere benzediğini söyleyecek kadar seviyemizi düşüremeyiz."

CHP'li Arıtman ise Cumhuriyet 'e yaptığı değerlendirmede, kendisinin zaten dinci basın tarafından hedef gösterildiğine, şimdi de Meclis'te ücretsiz dağıtılan bir dergide kendisine hakaret edildiğine işaret etti. Dergide sözü edilen açıklamasının da son derece çarpıtılarak yansıtıldığını kaydeden Arıtman, bu sözleri nedeniyle AKP'li Fatma Şahin'in kendisi hakkında dava açtığını, ancak davanın mahkemece reddedildiğini anımsattı.

TBMM Başkanı Toptan ' a mektup yazarak bu yayının engellenmesini isteyen Arıtman, " Meclis önüne gelenin istediğini hedef gösterip hakaret edeceği yayınların dağıtıldığı bir yer olmamalıdır. Bu yayınların dağıtılması için özel imkân mı sağlanıyor, özel olarak koruma altına mı alınıyor" dedi.
asktifhaber

ASKERE VE BAŞSAVCIYA MEKTUP
28 Haziran 2008 09:33R

TÜK'ün üç üyesi Genelkurmay Başkanı ve Yargıtay Başsavcısı'na mektup gönderdi.

RTÜK’ün üç CHP’li üyesi TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’i Yargıtay Başsavcısı ile Genelkurmay Başkanı’na şikayet etti. Şahin’i, TRT1‘de asker, CHP ve Anayasa Mahkemesi’ne yapılan saldırılara göz yummakla suçladı

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) üyeleri Şaban Sevinç, Hülya Alp ve Mehmet Dadak, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’i şikayet ettikleri bir mektubu Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın yanı sıra Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ve Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’ya da göndermesi ilginç bulundu. Üç üyenin yazdığı çok adresli şikayet mektubu AK Parti’ye karşı açılan kapatma davasına ek delil sağlama girişimi olarak değerlendirildi.

CHP KONTENJANI

CHP kontenjanından RTÜK üyesi olan Sevinç, Alp ve Dadak ‘skandal’ mektuplarında ‘TRT’nin devletin temel kurumlarına karşı yürütülmekte olan karalayıcı kampanyaya katkı yapmaya başladığı’nı ileri sürerek Devlet Bakanı Mehmet Aydın’dan Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun görevlendirilmesini istedi.

HAŞİM KILIÇ’A DA

ŞİKAYET mektubu Aydın, Büyükanıt ve Yalçınkaya’nın dışında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ve RTÜK Başkanı Zahit Akman’a da iletildi. Mektup, AK Parti’ye açılan kapatma davasına ek delil sağlama çabası olarak da değerlendirildi.

‘Başta Türk Silahlı Kuvvetleri ve Anayasa Mahkemesi olmak üzere ana muhalefet partisi ile diğer muhalefet partileri de TRT 1’den yapılan yayınlarla ‘demokrasi karşıtı-darbeci- hukuk dışı ve çetecilik yapmakla’ suçlanır hale gelmiştir’’ görüşüne yer verilen mektupta, TRT 1 televizyonunda yayımlanan bazı programlara dikkat çekildi.

TEFTİŞ TALEBİ

Mektupta, TRT’nin bürokratik hiyerarşi içinde Başbakan adına idari yönden Devlet Bakanı Aydın’a bağlı olduğu hatırlatılarak, söz konusu yayınlarla ilgili olarak TRT içinde gerekli soruşturma ve teftiş mekanizmalarını çalıştırmayarak, programların devamını sağladığı gerekçesiyle TRT Genel Müdürü hakkında Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun harekete geçmesi istendi. Mektupta, şu görüşlere yer verildi:

İŞLEM YAPILMALI

‘HEM TRT Genel Müdürü’nün görevden alınması konusundaki hukuki durumun belirlenmesi ve hem de yukarıda açıklanan devletin temel kurumlarına yönelik saldırgan, suçlayıcı ve bölücü yayınlara izin verdiğinden TRT Genel Müdürü hakkında gerekli işlemlerin yapılabilmesi için Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun görevlendirilmesi hususunda gereğini saygılarımızla arz ederiz.’
aktifhaber

CHP'de Şantaj İddiası[/b
]15 Eylül 2008 11:30

CHP Manisa örgütü karıştı. Eski Merkez İlçe Başkanı, İl Başkanı'nın kendisine şantaj yaptığını söyledi..

CHP Manisa İl Disiplin Kurulu tarafından görevinden alınan ve ömür boyu partiden ihracı istenen eski merkez ilçe başkanı Hamza Kopal, İl Başkanı Cahit Kaplan’ın kendisine şantaj yaptığını iddia etti. Kopal, “İl başkanı restoranda konuştuklarımızı ses kayıt cihazıyla kaydetmiş. Kendisi sonra bunu aktardığı CD’yi bana gönderdi, görevimden istifa etmemi, aksi taktirde hakkımda ömür boyu ihraç istemiyle dava açacağını söyledi” dedi.

Kaplan ise iddiaların asılsız olduğunu savunarak, “Bu parti içi konu. Ben tehdit edeceksem neden kayda alayım. Bunların gerçekle ilgisi yok. Kendisi kayda almıştır” diye konuştu.

CHP Manisa’da bir yıl önce seçimle gelen CHP Merkez İlçe Başkanı Hamza Kopal, CHP İl Başkanı Cahit Kaplan tarafından genel merkezden gelen paraların usulsüz harcandığı iddiasıyla, il disiplin kurulu kararıyla görevinden alındı ve iki yıl tedbirli olarak partiden uzaklaştırıldı. CHP Genel Merkezi'nden gelen 5 bin YTL’lik paranın usulsüz olarak harcandığı gerekçesiyle de İl Başkanı Cahit Kaplan, Kopal’ı kısa süre önce partiden ömür boyu ihraç istemiyle İl Disiplin Kurulu’na sevk etti.

Hamza Kopal ise Merkez İlçe Başkanlığı binasında basın toplantısı düzenleyerek il başkanını suçladı. Kopal, İl Başkanı Cahit Kaplan’ın kendisini akşam yemeğine davet ettiğini, yemekte CHP ile ilgili konuşulanları kaydederek şantaj yaptığını öne sürdü, şunları söyledi:

“Sayın Kaplan 9 Ağustos'ta benimle görüşmek istedi. O gün saat 22.00'de bir restoranda kendisiyle görüştüm. Burada bazı konuşmalarımı kaydetmiş. CD’yi görüşmeden iki gün sonra posta kutumda buldum. O CD’deki kayıttan da anlaşılacaktır ki, sayın il başkanı şahsıma karşı art niyetlidir. O görüşmede Sayın İl Başkanı görevimden istifa etmemi, aksi taktirde hakkımda ömür boyu ihraç istemiyle dava açacağını söyledi. Söz konusu CD’de suç unsuru hiçbir şey olmadığını biliyorum. CHP Manisa tarihinde ilk kez böyle bir olay meydana geliyor. İl başkanı başkanlığa yakışmayan bir tavırla hareket ediyor, şantaj yapıyor.”

Eski Merkez İlçe Başkanı Hamza Kopal’ın iddialarına yanıt veren CHP Manisa İl Başkanı Cahit Kaplan, bunların gerçeklikten uzak olduğunu söyledi. Kaplan, “Daha önce kendisi ile ilgili iddialar basın yoluyla duyuruldu. Bu konuda yorum yapmak istemiyorum, ancak Sayın Hamza Kopal’ın iddiaları gerçeklikten uzaktır, gerçek değildir” dedi.
aktifhaber

[b]CHP'li Belediye Yardım Dağıtırsa..

26 Eylül 2008 12:08
CHP'li İzmir Büyükşehir Belediyesi, AKP'li Belediyelere özenip "Ramazan Yardımı" dağıtmaya başladı ama öyle bir hata yaptı ki baltayı taşa vurdu.

Son günlerde arsenikli su yüzünden çıkan tartışmalarla sıkıntılı günler geçiren İzmir Büyükşehir Belediyesi, Ramazan yardımlarında ilginç bir uygulamaya imza attı.

AKP'li belediyelere özenen ve Ramazan Paketi dağıtmaya başlayan İzmir Büyükşehir Belediyesi, sıradan dağıtıma başladı ancak zengin fakir ayrımı gütmedi. Sokaklara giren belediye görevlileri lüks konutlar dahil herkese erzak bıraktı.

O kadar ki yardım ekipleri AKP Buca İlçe Başkanı Beytullah Selman'ın evine bile erzak bıraktı.
aktifhaber

10 Aralık 2009 14:27
Mevlit Basan CHP'li Başkana Ağır Ceza
Mevlit okutulan evi belediye işçileriyle basan ve "Evinizi taşlattırıp, sizi linç ettireyim mi?" diyen CHP'li Belediye Başkanı Ölmez hapis cezasına çarptırıldı...

Afyonkarahisar'da, mevlit okutan vatandaşları taciz ettiği, belediye araçlarını koydurduğu sokaklardaki vatandaşlara "Evinizi taşlattırıp, sizi linç ettireyim mi" şeklinde tehditte bulunduğu öne sürülen Sultandağı ilçesine bağlı Yeşilçiftlik beldesinin CHP'li Belediye Başkanı Zekeriya Ölmez, 13 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Sultandağı Asliye Hukuk Mahkemesi, makam ve belediye araçlarıyla evin bulunduğu sokağın girişlerini kapatıp, vatandaşların çıkışlarını engellediği ileri sürülen Ölmez'e yardım eden 5 belediye işçisine de "tehdit, cebir veya hile ile kişiyi hürriyetten yoksun bırakma, suçta kamu aracını kullanma, kişinin malını kullanmasını engelleme ve kamu görevini usulsüz üstlenilmesi" suçundan 2 yıl 6'şar ay ile 2 yıl 9 ay 10 gün arasında değişen hapis cezası verdi.
aktifhaber

15 Aralık 2009
Kılıçdaroğlu'na Eski Vekil Şoku
Tekel işçilerinin eylemine katılan CHP'li Kılıçdaroğlu, eski vekil Seydaoğlu'nun şok çıkışı karşısında eylem alanını terketmek zorunda kaldı...Çeşitli illerden 80'in üzerinde otobüs ile Ankara'ya gelen ve AK Parti genel merkezi yakınında 4/C eylemi yapan TEKEL işçilerine, CHP'li Kemal Kılıçdaroğlu da destek verdi.

Kılıçdaroğlu, eylem alanına, ANAP Diyarbakır eski Milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu ile birlikte geldi. Kılıçdaroğlu ve Seydaoğlu, konuşma yapmak için birlikte kürsüye çıktı. Kılıçdaroğlu, konuşmasında hükümeti eleştirerek, işçilere, "AK Parti haklarınızı çalıyor." diyerek seslendi.

Kılıçdaroğlu'ndan sonra konuşma yapan eski Milletvekili Seydaoğlu ise CHP'yi eleştirdi. CHP'nin siyasi şov yaptığını söyleyen Seydaoğlu, "Sizin oylarınızı almak için burada başka, Meclis'te başka konuşuyorlar. Sakın bunların oyununa gelmeyin." dedi.

Kılıçdaroğlu'nun, Seydaoğlu'nun konuşmasını tamamlamasını beklemeden, eylemin yapıldığı alandan ayrıldığı görüldü.
aktifhaber

AHMET HAKAN
GATA ile cami arasındaki farklar

ANTALYA Büyükşehir Belediye Başkanı CHP'li Prof. Mustafa Akaydın şöyle demiş:

"Camiye ayakkabı ile giriliyor mu ki GATA'ya türbanla girilsin?"

Söyleyin şimdi hangisine yanalım?

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un bile sahip çıkmadığı uygulamaya bir CHP'linin sahip çıkmasına mı?

Yoksa...

Üniversite profesörü bir belediye başkanının "mantık" dersinden çakmasına mı?

Ya da...

Hiçbirine yanmayıp "GATA" ile "cami" arasındaki farkları anlatmaya mı çalışmalıyız?

Hadi bakalım...

"Gayret bizden / başarı Allah'tan"...

* * *

GATA: Kul yapısıdır...

CAMİ: İlahi yapı...

GATA: Burada "Hop! Hemşerim giremezsin" diyene, "Niye ki birader" diye çıkışılır...

CAMİ: Burada kural koyucuya çıkışmaya kalkarsan akıl sağlığından kuşku duyulur...

GATA: Buraya her dinden, her renkten, her sınıftan insan "vatandaş" kimliği ile girer...

CAMİ: Buraya her dinden, her renkten, her sınıftan insan, "kurala uyarak" girer...

GATA: Hastaya kimlik sorulmaz...

CAMİ: Mümine kıyafet sorulur...

GATA: Kuralları kullar koyar...

CAMİ: Kuralları yaratıcı koyar...

GATA:Bu kurum ile "inanç" arasında hiçbir bağlantı yoktur.

CAMİ: Bu kurum baştan sona "inanç" ile ilgilidir...

GATA: Hasta ziyaretine gelen bir insanın giysisine karışılmasının mantığı yoktur.

CAMİ: Ayakkabıyla girersen halıları kirletirsin...

GATA: Mabet değil hastanedir.

CAMİ: Devlet kurumu değil mabettir...

* * *
Son söz:

Eğer "ayakkabı" ile "başörtüsü" arasında hiçbir fark gözetmezsen sittin sene iktidara gelemezsin...
Hürriyet

CHP'lileri Çılgına Çeviren Pankart

Kılıçdaroğlu'nun Elmadağ'da yaptığı miting sırasında bir pankart yüzünden arbede yaşandı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Elmadağ'da yaptığı miting sırasında bir pankart yüzünden arbede yaşandı.

Bir apartmanın çatısına asılan ve üzerinde 'Kılıçdaroğlu bize de halk tipi havuzlu villa yaptırsana' yazılı pankart miting alanında bulunan CHP'liler tarafından tepkiyle karşılandı.

Polis, CHP'li gençlerin pankart asanlara müdahale etmek istemesini güçlükle önledi.

Kılıçdaroğlu, Kırıkkale'deki mitinginin ardından Ankara'nın Elmadağ ilçesi Kemalpaşa Mahallesi'nde vatandaşlara hitap etti.

'BİZE DE HALK TİPİ HAVUZLU VİLLA'

CHP liderinin konuşmasını bitireceği sırada, mitingin yapıldığı alanın yakınındaki bir binanın çatısın 2 kişi tarafından 'Kılıçdaroğlu bize de halk tipi havuzlu villa yaptırsana' yazan pankart asıldı.

Pankartı gören CHP'li gençler, apartmanın çatısına çıkmak istedi. Bu arada alanda görevli polisler apartmanın önünü ablukaya alarak, CHP'lilerin binaya çıkışını engelledi.

Merdivenin üzerindeki pencereden apartmana girmek isteyen gençlerle polis arasında kısa süreli arbede yaşandı.

CHP'li yöneticilerin de araya girmesiyle apartmandan indirilen pankartı astıkları iddia edilen 2 kişi polis ekipleri tarafından gözaltına alındı. Olayın ardından alanda çeşitli sloganlar atan CHP'li gençler, partililer ve polis tarafından ikna edilerek dağıldı aktifhaber

'Asıl Yolsuzluk Ortaya Çıktı'
16 Ağustos 2010
Kılıçdaroğlu'nun havuzlu villası olduğunu ve SSK genel müdürlüğü döneminde 71 akrabasını işe aldığını ortaya çıkaran Gökçek, CHP lideri hakkında yeni iddialar gündeme getirdi
"SSK'nın başındayken yurtdışından ithal edilen 25 dolarlık kalp stentlerini, kuruma 2 bin 450 dolar gibi fahiş fiyatlara mal etmiş. 900 dolarlık bir kardiyoloji cihazı da 4 bin dolara alınmış. Stentlere yaklaşık 100 kat fazla fiyat verilmesine nasıl müsaade ettin?"

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu köşeye sıkıştırmaya devam ediyor. Kılıçdaroğlu'nun havuzlu villası olduğunu ortaya çıkaran Gökçek, SSK genel müdürlüğü döneminde bütün akrabalarını işe aldığı, ihalelerde yolsuzluk yaptığı, 7 daire sahibi olduğu, evinin duvarlarındaki 8 tablonun en ucuzunun 70 bin lira değerinde olduğu ve 850 liralık ayakkabı giydiği iddialarıyla gündem oluşturmuştu. Dün CHP lideri ile ilgili yeni iddialar ortaya attı. Kanaltürk televizyonunda Politika Pazar programına canlı yayın konuğu olan Gökçek, Kılıçdaroğlu'nun SSK genel müdürlüğü dönemine ait bazı belgeleri paylaştı. Buna göre Kılıçdaroğlu, yurtdışından ithal edilen 25 dolarlık kalp stentlerini, kuruma 2 bin 450 dolar gibi fahiş fiyatlara mal etmiş. Ayrıca 900 dolarlık bir kardiyoloji cihazı da 4 bin dolara alınmış. Bu bilgileri, dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan tarafından hazırlatılan raporlardan aktaran Gökçek, CHP liderine hitaben, "Mitinglerde 'Kul hakkı yemeyeceğim, bizim boğazımızdan haram lokma geçmedi.' diyen Sayın Kılıçdaroğlu, hangi dürüstlükten bahsediyorsun?" diye sordu.

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, yaklaşık 100 kat fazla fiyat verilen stentlerle ilgili olarak, "Nasıl müsaade ettin? Sen insan sağlığını bu kadar mı ucuz zannediyorsun? İnsanların sağlığı üzerinden ticaret yapılmasın. Bu stentin alınmasına göz yuman Kılıçdaroğlu, hangi dürüstlükten bahsediyorsun? 'Bizim boğazımızdan haram lokma geçmedi.' diyorsun. Bu mu dürüstlük?" şeklinde sorular sıraladı. O dönemde SSK'nın zararının 1 milyar 111 milyon lira olduğunu belirterek, Kılıçdaroğlu'nun ülkeyi yönetmeye talip olmasını garip karşıladığını ifade etti.

Melih Gökçek'in gündeme getirdiği bir diğer yeni iddia da Kılıçdaroğlu'nun Ankara'daki kooperatif eviyle ilgili. Buna göre, Murat Karayalçın'ın Ankara Büyükşehir belediye başkanlığı döneminde, belediye memurlarının ev sahibi olabilmesi için Akçalı Yapı Kooperatifi kurulur. Bu kooperatife de sembolik bir fiyata belediye arazisi tahsis edilir. Sözleşmeye, belediye memurları dışında hiç kimsenin buradan ev sahibi olamayacağı şeklinde özel bir de hüküm konulur. Fakat kendi mal beyanına göre CHP liderinin de burada bir hissesi görünüyor. Hissenin şu anki fiyatının 85 bin TL olduğunu bildiren Gökçek, "Sen nasıl oldu da anlaşmaya aykırı bir şekilde buradan hisse aldın? Evi derhal belediyeye teslim et." diye seslendi.

CHP'liler, duvarlara 'Tayyip gidecek, Gökçek gelecek' yazarken yakalandı

Ankara'da dün sabah saatlerinde hareketli dakikalar yaşandı. AK Parti Genel Merkezi'nin çevresi başta olmak üzere, şehrin işlek caddeleri üzerindeki duvarlara CHP Gençlik Kolları üyesi bir grup tarafından, sprey boyalarla, 'Tayyip gidecek, Gökçek gelecek' şeklinde yazılar yazıldı. İhbar üzerine harekete geçen polisler, şahısları gözaltına almak istedi. Ancak uzun süren kovalamacanın ardından, polis 3 kişiyi gözaltına alabildi. Balgat 10 Nisan Polis Merkezi'ne götürülen şüphelilerin ifadeleri alındı. Karakola gelen CHP Gençlik Kolları Genel Başkanı Umut Tunç, Melih Gökçek'in, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na 'saldırıları' olduğunu iddia ederek, "Gökçek, Tayyip Erdoğan'ın '2011'den sonra bırakacağım' sözlerinden sonra kendisini başbakan olarak görmek istiyor." ifadelerini kullandı. Melih Gökçek ise olaya tepki gösterdi. Ortaya attığı iddialar doğru çıktıkça Kılıçdaroğlu'nun yaldızlarının dökülmeye başladığını ve AK Parti içerisinde fitne çıkarmaya çalıştıklarını dile getirdi. Gökçek, duvarlara yazı yazanlar hakkında para cezası keseceklerini, bu paranın tahsilatının da CHP'den yapılacağını belirtti. aktifhaber

CHP'li Vekile Çarpan Şoföre Dayak
25 Ağustos 2010
Hatay'da yürüyen CHP PM Üyesi Nihad Matkap'a çarpan şoför, partililerce fena halde dövüldü.
Hatay’a giden CHP PM Üyesi Nihad Matkap'a yaya olarak yürüdüğü esnada bir otomobil çarptı. Matkap, kazada hafif yaralanırken, partililer otomobilin sürücüsünü dövdü. aktifhaber

Gandi Bu Kez Köşeye Sıkıştı
25 Ağustos 2010
Torununun 10 aylıkken sigortalı yaptırılması ile ilgili sorulara ‘torunumun velayeti bende değil' cevabı veren Kılıçdaroğlu'na bu kez cevap vermekte zorlanacağa benzeyen bir soru geldi...
Torununun 10 aylıkken sigortalı yaptırılması ile ilgili sorulara ‘torunumun velayeti bende değil' cevabı veren Kılıçdaroğlu'na soruyoruz: 14 yaşında ilköğretim öğrencisiyken, üstelik okulların açık olduğu mart-mayıs dönemlerinde sigortalı yapılan oğlun Kerem'in velayeti sende değil mi?

10 aylıkken sigortalı yapıldığı ortaya çıkan torunu Duru Nadir'in usulsüz sigortasını, ‘velayeti anne-babasına ait' diyerek geçiştiren Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 1983 doğumlu oğlu Kerem'in 14 yaşında ilköğretim okulunda okurken sigortalı yapılması skandalı gündeme gelince ise, hiçbir mantıklı izahta bulunamıyor.

Bir televizyon kanalında konu ile ilgili “Oğlum yasadışı bir iş mi yaptı? Oğlum çalıştı. Büyük bir şirket olduğu için sigortasını yaptılar. Daha önce Didim'de çalışmış fakat sigortası yapılmamıştı” diyen Kemal Kılıçdaroğlu, konunun ayrıntılarını kamuoyundan gizleyerek işin içinden sıyrılmaya çalışmıştı. Çünkü Kerem Kılıçdaroğlu'nun, CHP lideri olan babasının iddia ettiği gibi gerçekten çalışmasına imkan yok.

Sigorta kayıtlarına göre 14 yaşında bir ilköğretim okulu öğrencisiyken ve okulların açık olduğu bir dönemde İstanbul'daki bir şirkette çalışan olarak gösterilen Kerem Kılıçdaroğlu, sigortalı yapıldığı 1 Mart-1 Mayıs 1997 döneminde babası Ankara'da Çalışma Bakanlığı'nda Müsteşar Yardımcısı olduğu için Ankara'da ikamet ediyor.
Sigorta kayıtlarına göre 3402199706528 sicil numaralı Kerem Kılıçdaroğlu, 1997 yılında yani 8. sınıf öğrencisiyken İstanbul'da faaliyet gösteren Ekinciler Holding'te tam gün sigortalı gösterilmiş.
Kerem'in 1997/1 döneminde 60 gün, 1997/2 döneminde ise 1 gün sigortasının ödendiği görülüyor. SSK kayıtlarına göre 1 Mart 1997'de söz konusu şirkette çalışmaya başladığı görülen Kerem Kılıçdaroğlu, 1 Mayıs 1997'de sözde işten ayrılmış. Kerem'in sigortalı yapıldığı sürelerin okulların açık olduğu döneme denk gelmesi de dikkat çekiyor.

1997 yılında okullar 20 Haziran'da tatile girerken Kerem'in 1 Mart-1 Mayıs 1997 günleri arasında ya okulunda ya da İstanbul'daki Ekinciler Holding'te işinin başında bulunması gerekiyor. Ekinciler Holding'in Ankara bürosunda çalışmış olabileceği ihtimali, sözkonusu şirketin Ankara'daki bürosunda muhasebeci olarak görev yapan Ali bey tarafından, “Ben 1997 yılında buradaydım Kerem diye birisi bizimle çalışmadı” sözleri ile çürümüştü.

Milli Eğitim Bakanlığı'nda Kerem Kılıçdaroğlu'nun söz konusu dönemde devamsızlık yaptığına dair kayıt da bulunmuyor. Bu durum, Kılıçdaroğlu'nun Kerem'in gerçekten çalıştığı yönündeki tezinin hiçbir tutarlılığının kalmadığını ortaya koyuyor. Kemal Kılıçdaroğlu ise, bütün tutarsızlıklara rağmen oğlunun gerçekten çalıştığını ileri sürüyor.

İŞ KANUNU NE DİYOR?
Madde 71: On beş yaşını doldurmamış çocukların çalıştırılması yasaktır... Ancak ilköğretimi tamamlamış çocuklar hafif işlerde çalıştırılabilirler. aktifhaber

CHP''liler Başörtülü Eşime Saldırdılar
AK Parti Kırklareli Milletvekili Gökhan Sarıçam dün akşam Ramazan yardımı dağıtan eşinin, alkollü CHP'li grubun sözlü ve fiziki saldırısına uğradığını iddia etti.

Partisinin Kırklareli il binasında basın toplantısı düzenleyen Ak Parti Milletvekili Gökhan Sarıçam, partiden hariç kendisi ve eşi adına hazırladıkları 1000 koli Ramazanyardımının dağıtımı için Emniyet Müdürlüğü karşısında boş bir dükkan kiralıklarını söyledi. Dün akşam iftar sonrası eşi Nihal Sarıçam'ım yanında bir grup akrabası kadınla bu dükkana gittiğinde sözlü ve fiziki saldırınıng erçekleştiğini ileri süren Sarıçam, şunları söyledi:

"Eşim Nihal ve yanındaki akrabaları yardım dağıtmak için kiraladığımız dükkana gidiyor. 'Ak Parti adına yardım dağıtıyorlar' diye bizleri şikayet ettiğini duyduğumuzda CHP İl Başkanı Vecdi Gündoğdu, Merkez İlçe Başkanı ve 10 kişiden oluşan alkollü genç geliyor. Gençler bayanları fotoğraflamaya çalışıyor ve alkollü gençler ağza alınmayacak hakaretlerde bulunuyor. Bu olaylar Kırklareli Emniyet Müdürlüğü'nün karşısında yaşanıyor. Araçların içini açarak içindeki yardım paketlerini yerlere boşaltıp içlerinde parti amblemi ve broşür arıyorlar. Başörtülü kadınlardan birinin eşi Nihal Sarıçam olduğunu fark edince kaçıyorlar. O esnada emniyet görevlileri geliyor. Eşim olaydan sonra ciddi anlamda fiziki ve psikolojik bir sıkıntı yaşıyor. Haplarla tansiyonu düşürülmeye çalışan eşim gece doktor raporu almak için Devlet Hastanesi'ne gidiyor. Emniyete ifadesini verdikten sonra şikayette bulunuyor."

Savcının olayla ilgili işlem başlatmadığını ileri süren Gökpan Sarıçam, "Savcılığın dün gece saat 02.00'de hastaneye gidip rapor alan ve suç duyurusunda bulunan vatandaşının milletvekili eşi olmasını bir tarafa bırakıyorum şikayetini hali hazır niye hala dikkate alıp gerekli işlemleri soruşturmayı ve ifade almayı başlatmadığı bence burada tereddütlere sebep olmaktadır" dedi
aktifhaber

"Kaset Doğru Komplo İçerden"
05 Eylül 2010
CHP’li Hamzaçebi, birlikte mahrem görüntüleri yayınlanan Safiye Küçük’e “insani zaafıdan faydalanarak komplo kurduğu” iddiasıyla dava açtı.
CHP’de ‘2. Kaset Skandalı’ diye anılan olayın taraflarından CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi “Safiye Küçük kişisel zaafiyetimi kullanarak komplo kurdu” iddiasıyla savcılığa suç duyurusunda bulundu. Komplonun CHP kurultayının 2. gününde kurulduğunu iddia eden Hamzaçebi, Deniz Baykal gibi komployu kuran adresi muğlak bırakmadı ve adres olarak birlikte görüntüleri yayınlanan Safiye Küçük’ü gösterdi.

GÖRÜNTÜLER 2 TEMMUZ GÜNÜ ÇEKİLDİ

CHP Grup Başkanvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, 9 Ağustos 2010’da internete düşen uygunsuz görüntüleriyle ilgili birlikte görüldüğü Safiye Küçük hakkında; “özel hayatın gizliliğini ihlal”, “kişisel verilerin izinsiz kaydedilmesi”, “verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme” suçlarından suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusunda olayı ‘komplo’ olarak niteleyen Hamzaçebi, komplonun, Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçildiği Kurultay’ın 2. gününde kurulduğunu ve failinini de Safiye Küçük olduğunu iddia etti. Küçük’le kongre salonunda kongerinin ikinci günü tanıştığını anlatan Hamzaçebi, görüntülerin 2 Temmuz’da çekildiğini söyledi.

BAYKALCI KANAT HEDEF GÖSTERİLDİ

Olay günü Küçük’ün kendisini önce dışarıya kahve içmeye sonra da da evine çağırdığını anlatan Hamzaçebi, evde iki saat kaldığını, bir daha da hiç yüz yüze buluşmadıklarını söyledi. Hamzaçebi, komplonun kurulmaya CHP Kurultayı’nda başladığını ifade ederken, kulislerde Safiye Küçük’ün sıkı Baykalcı olan Yılmaz Ateş’le tanışıyor olması nedeniyle Kılıçdaroğlu kanadının komplonun adresi olarak Baykalcı kanadı gördüğü belirtiliyor.

Ortaklarını bulun

CHP’li Hamzaçebi kaseti Safiye Küçük’ten başkasının çekmiş olamayacağını, ancak komplonun içinde başka isimlerin de bulunabileceğini bu nedenle, eylemin gerçekleşmesinde, planlanmasında, kurgulanmasında yeralan, iştiraki bulunan diğer kişi ya da kişilerin de bulunarak cezalandırılmasını istedi.

Anlık insani zaaf

Suç duyurusu dilekçesinde Safiye Küçük’ün Hamzaçebi’nin anlık zaafından faydalandığı şu şekilde ifade edildi: “Şüphelinin evinde başkaca kimsenin bulunmadığı bir ortamda müvekkilinin şüpheli tarafından evine çağrılması ve müvekkilin anlık insanı zafiyetinin kullanılması suretiyle” denilmesi dikkat çekti.

Küçük konuşmadı

Safiye Küçük ise komplo iddiaları ve Yılmaz Ateş’le tanışıp tanışmadığı sorularına karşı “bu konuda konuşmak istemiyorum” demekle yetindi.

Kaynak: Star

Mücahit Küçükyılmaz
Siz Hâlâ Annemizin Başörtüsünü mü Kullanıyorsunuz?

Tarihsel anlamda Türkiye topraklarındaki modernleşme, Osmanlı son döneminde başlayan ve halen devam eden bir süreçtir.

Harcıâlem bakışın gördüğü gibi, modernleşmeyi Osmanlı karşıtı bir perspektife oturtup Cumhuriyete mal etmek, en basitinden Osmanlı münevverlerinin konuya dair çok zengin tartışma ve devasa birikimlerinden bihaber olmakla açıklanabilir. Ancak özellikle İlber Ortaylı’nın vurguladığı bir gerçek de var: Ona göre, Cumhuriyet modernleşmesinin radikalizmi, bir bakıma Osmanlı modernleşmesinin yeterince radikal olamamasıyla bağlantılıdır. Cumhuriyet modernleşmesi, özünde tepkisel/reaksiyoner bir nitelik barındırır; ancak onun asıl öne çıkan özelliği, alabildiğine biçimsel, sembolik ve sloganik olmasıdır. Bunu anlamak için, modernleşme tartışmalarında kılık-kıyafetin en baştan, ta II. Mahmut devrinden beri, merkezî bir konum işgal ettiğini; inkılâpların ilk yıllarında ise serpuşa muhalefetin bile “kelle alacak” önemi haiz olduğunu görmek yeterlidir. Modernleşme kuramı ve tarihiyle ilgilenenler, onun her şeyden önce toplumsal bir standart oluşturmayı hedeflediğini ve bugün Avrupa’da oluşan “birlikte yaşama” kültürünün bir uzlaşma ve “benzeşme” neticesinde doğduğunu bilirler. Bizde ise modernleşme, toplumsal benzeşmenin sağlanması olarak değil, daha çok toplumu “benzetme” üzerine kurgulanıyor. Böyle olunca da, modernleşmeci seçkinler nazarında İslam ve onun yüzyıllardır ürettiği toplumsal pratik, sürecin işleyişinde karşılaşılan en ciddi direnç noktalarını teşkil ediyor.

“Türkiye’de başörtüsü sorunu YÖK’tür”

Bugün türban, bu direnç noktalarının en açık, simgesel ve -kadınlara özgü oluşuyla- en kırılgan tezahürlerinden biri olarak, devlet aygıtının en tepesindeki Çankaya’daki varlığına rağmen, hâlâ modernleşme karşısında ideolojik bir anti-sembole dönüştürülmek isteniyor. Buna karşılık, “annelerin örtüsü” başörtü, özellikle CHP sözcülerinin diliyle kutsanıyor. Türbanın bir umacı ve karşı-simge olarak sunumu, her daim ülke gündemini gerilime sokmanın en kolay yolu olarak sıkça kullanılıyor. Oysa türbanda siyasal-dinî sembolizm vehmeden yasakçı “sembolik” modernlerin gözden kaçırdığı iki önemli çelişki var: Birincisi, yasağa mesnet olarak gösterilen Anayasa Mahkemesi’nin 7 Mart 1989 tarihli iptal kararı “annelerin başörtüsü”nü de kapsıyor; hatta bilhassa onun için verilmiş bir hüküm. İkincisi, bugün tu kaka ettikleri türban, 12 Eylül askerî yönetiminin ürünü bir kurum olan YÖK’ün o zamanki başkanının icat ettiği, Müslüman kadınlara uzak bir kavram ve nesne; hatta gayet “modern” bir sembol aslında. Üstelik yasa(k) koyucuların başörtüsünden kaçarken dolandıkları türban, daha önce de birkaç vesileyle dile getirdiğim gibi, etimolojik olarak Fransızlara, ontolojik olarak Hintlilere, pragmatik olarak YÖK’e ait bir şey. Bu bakımdan “Türkiye’de başörtüsü sorunu yoktur” diyemesek de, “YÖK’tür” diyebiliriz! Zaten bu durumun farkında olan mevcut YÖK yönetimi de, üzerine düşeni yaptı; fiili yasağı fiilen serbest hale getirdi.

Fakat referandum öncesinin toz ve gaz bulutlarıyla kaplı havasına kendisini kaptıran çiçeği burnunda CHP liderinin “Türban sorununu da biz çözeceğiz” diye coşması, durumu farklı hale getirmişti. Bu “iyi hal”, iyimser olanlar için bile fazlasıyla kısa sürdü; zira CHP, seçim barajı, dokunulmazlıklar filan gibi ön şartlarla işi yokuşa sürdü. Yani türban “out”, başörtüsü “in” olmuşken; muhalefet konumundaki “devletin partisi” CHP, “annesinin örtüsü”ne sahip çıkmayı yaman bir pazarlık konusu haline getirebildi.

Habermas’ın Kuyuya Attığı Taş

Millet; iradesinin tecellisini Meclis’ten bekleyedursun, “kamusal kişiliklerin sihirli dokunuşlarıyla” oluşan kamusal alanlar da daralıp genişlemeye, eğilip bükülmeye ve yarım ağızla gevelenmeye devam ediyor. Ne Anayasa’da, ne kanunlarda yer alan; aslında siyaset felsefesine ait olan kamusal alan kavramı, Jürgen Habermas’ın bizim kuyuya attığı taştır. Ne var ki, “kamu”dan “halk”ı anlayan insanların yaşadığı başka diyarlarda bu taş gediğine oturmuşken; bizde, bize mahsus bir ters okumayla vatandaşın, hadi açık söyleyelim, dindar Müslüman’ın, hadi daha açık söyleyelim, dindar Müslüman kadının başına düşmüştür. Bu durumda insan, Türkiye’deki yasak koyucuların genel olarak din ile mi, yoksa özel olarak ve sadece İslam ile mi sorun yaşadıklarını sormadan edemiyor. Ancak yasağa, başörtüsünün aynı zamanda “gösterişçi” (ostentatoire) bir giysi olduğu gerekçesiyle karşı çıkan Fransızlara göre, Türk muadillerinin siyasal-dinsel simge argümanının biraz güdük kaldığını itiraf etmek gerek. (Bu da bir Türk olarak insanı rencide ediyor tabii!) Bildiğimiz kadarıyla bu ülkede siyaset ya da din yasak değil; kendisi baştan ayağa sembollerle donanmış modernite için de, sembollerin yasak olması düşünülemez. O halde, bireyin dinsel ya da siyasal kimliğini kamusal alanda simgelerle açığa vurmasından daha doğal ne olabilir? Rozetler, bayraklar, bıyıklar, saçlar, tişörtler, desenler, renkler, jestler, mimikler, kelimeler… Hepsi yerine göre masum birer siyasal ya da dinsel simge değil mi?

Devlet Aklı Seliminin Vakti Gelmedi mi?

Türkiye’de modernleşme, Batılılaşma gibi süreçleri yukarıdan tanzim etmeye çalışan devlet aklı, bu süreçlere bağlı olarak tebellür eden sorunların ise hep gerisinden geldi; bir türlü vaktinde işlemedi. İşl


En son Ekim tarafından Pts Şub 08, 2010 8:39 pm tarihinde değiştirildi, toplam 3 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Cum Tem 11, 2008 10:24 pm    Mesaj konusu: Polis CHP'yi Böyle Protesto Etti Alıntıyla Cevap Gönder

Biz Türk'üz, tam anlamıyla Türk'üz. İşte o kadar. Bize iyi müslüman olmak yeter. Asya ve Avrupa için bizim kanunumuz aynıdır: Dostlara sahip bulunmak. Tam bağımsızlığımızı korumak. Her şeyi Türk cephesinden düşünmek.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
http://www.ordumillet.com/

Bunu hak ettiniz Kemal Bey
Ahmethakan
5 Ekim 2010/Hürriyet

Sen tutar da “Biraz perçem görülsün” dersen...
Sen tutar da “Baş örtme modelleri” üstüne ahkâm kesersen...
Sen tutar da meseleyi özgürlük meselesi olarak görmediğini hissettirecek şeyler söylersen.
Sen tutar da tam özgürlük yerine ıvır zıvırla uğraşırsan.
Sen tutar da 28 Şubat’ın generalleri gibi kadınlara başlarını nasıl örtmeleri gerektiğini anlatmaya kalkarsan...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da...
Seninle kafa bulur, samimiyetsiz olduğunu ilan eder, “İran modeli sunuyor” der ve sen de böyle ne diyeceğini bilemez hale geliverirsin.

Derya Sazak
Milliyet Gazetesi
19 Kasım 2009
Atatürk kalkanı

Dersim meselesinde “Gandi Kemal, Öymen savaşı”nı Meclis Grubu’na CHP lideri Baykal ile gelen ve “Partimizde Atatürk’e sahip çıkmak gibi bir suç yok. Biz o defteri kapattık” diyen Onur Öymen’in kazandığı anlaşılıyor.
CHP yönetimi, katliamı öven Öymen’in arkasında durduğuna göre, “gereğini yapmak” Kemal Kılıçdaroğlu’na düşecek! Aslında bu tercihte çok da şaşılacak bir durum yok. CHP’de eksen kayması, “sözde değil özde” bir sorun.
27 Mayıs 1960 ihtilalinden bu yana parti elli yıldır, 1930’ların Kemalist çizgisi ile 1965 seçim yenilgisinin ardından Ecevit’in partiye kazandırmaya çalıştığı “sosyal demokrat” kimlik ve ideolojisi arasındaki sancıları yaşıyor. Kadro ve program tercihleri arasında bocalıyor.
2002 seçimleriyle Türkiye’nin bir İslamcı rejime sürükleneceğinden kaygı duyan ordunun, 28 Şubat sürecinin aksine bu kez sivil toplum örgütleri, üniversiteler, medya ve partiler üzerinden başlattığı muhalefetin taşıyıcı gücü CHP oldu. Meclis’e “iki parti” girmişti. AKP yıprandıkça doğal olarak CHP yükselecekti. Bu süreçte “yasaklı olan” Tayyip Erdoğan dışarıda kalmasın diye CHP’nin desteğiyle anayasa değişikliği yapıldı. Erdoğan, Baykal’ın desteğiyle başbakan oldu!
AKP’nin ağır ekonomik ve sosyal sorunların altında ezileceği, ABD’nin Irak’ı işgal planı, Kıbrıs, AB gibi dış politika tercihlerinde boğulacağı ve 2007 seçimlerinde iktidarı kaybedeceği düşünülüyordu. 2007’deki Cumhurbaşkanlığı seçimi de önemli bir “kriz” noktasıydı. Ancak bu hesaplar tutmadı.
1 Mart tezkeresi TBMM’den geçmeyince Batı’da ABD’nin “Truva atı” gibi görülen Türkiye’ye AB yolu açıldı, Kıbrıs üzerinden yeni bir müdahaleye-muhtıraya zemin hazırlamaya çalışan generallerin 2003-2004’teki Ayışığı, Sarıkız gibi planları tutmadı. Erdoğan ya da Gül dışında, -Vecdi Gönül formülü- bir ismin Çankaya’ya çıkarılması için verilen “e-muhtıra” ve 367 krizi de tutmayınca seçime gidildi. Cumhuriyet mitingleriyle CHP’nin MHP ile birlikte iktidara geleceği umulurken AKP oyları yüzde 47’ye çıktı.
Öymen, “Biz o defteri kapattık” derken haklı. CHP bugün Ecevit’in 12 Mart’a 12 Eylül’e karşı çıkan “sosyal demokrat” partisi değil. Daha çok 27 Mayısçı, 28 Şubatçı bir parti. “Ergenekoncu”ların etkisinde.
Genelkurmay “andıç”larına baktığımızda nelerin hayata geçtiğini görebiliyoruz. Sadece Kuzey Irak’a müdahale politikası yeterli kanıttır! Ancak bu kadronun Atatürk’ü “kalkan” yapmasına gerek yok.
Dersim katliamını öven Öymen’in işlediği suçun “Atatürk’ü sahiplenmekle” ilgisi yok. Bir insanlık suçundan, ırkçı ve faşizan bir yaklaşımdan söz ediyoruz ki, CHP tüzüğü bunu “suç saymasa” bile CHP’nin üyesi olduğu Sosyalist Enternasyonal’de şiddet ve nefret söylemi suçtur! Çağdaş demokrasilerde bunlar savunulamaz.

CHP'li Başkan İmamı Gönderdi
04 Ekim 2008

CHP'li Başkan, vatandaşlardan gelen talep üzerine Diyanet'in atadığı imamı kabul etmedi. Gerekçesi ise 'burası ibadethane değil kültür merkezi'..

Bir cafeye düzenlenen bombalı saldırıda hayatını kaybeden iş adamı İbrahim Çiftçi'nin İzmir'in Ödemiş ilçesine bağlı Birgi beldesinde yaptırdığı külliyede imam tatsızlığı yaşandı.

Diyanet İşleri Başkanlığı, vatandaşlardan gelen talep üzerine külliyenin içinde yer alan mescide imam atadı. Birgi Belediye Başkanı M. Cumhur Şener, "Burası ibadethane değil, kültür merkezi" diyerek, belediye kontrolündeki mescide atanan imamı kabul etmedi. Diyanet, bu gelişme üzerine din görevlisini başka bir camiye atadı.

Müftülük çalışanlarının verdiği bilgiye göre imam ataması, külliyeye ziyarete gelen vatandaşların talebi üzerine gerçekleşti. Türkiye'nin değişik yerlerinden gelen ziyaretçiler, cami şeklinde dizayn edilen mescit için defalarca imam talep etti. Vatandaşların isteği, ilçe ve il müftülüğünün yazışmalarıyla Diyanet İşleri Başkanlığı'na kadar ulaştı. Diyanet, Ahmet Arık'ı 1 Eylül 2008 tarihinde mescide imam olarak atadı. Külliyeye gelen Arık, mescidin anahtarı kendisine teslim edilmeyince hayal kırıklığı yaşadı. Arık, şu bilgileri verdi: "Teravih namazı kılınacak diye Birgi'ye pazar günü gittim. Görevli geldiğimi anlatıp ibadethanenin anahtarlarını istedim. Görevliler sevindiler, ancak kendilerine talimat verildiğini belirterek, beni başkana gönderdiler. Başkanın makamına çıktım, durumu anlattım. İlçe müftüsüyle görüşeceğini söyleyerek, beni gönderdi. Müftülük daha sonra beni Emirli Köyü Akçeşme Mahallesi'nde görevlendirdi."

Mescidin yapımında emeği geçen vatandaşlar, imamı kabul etmeyen başkana tepki gösteriyor. Binayı yaptıran dernekte görev yapan Musa Uysal "Orasını cami olarak yaptırdık. Vatandaşlardan toplanan parayla yapıldı. Rahmetli Çiftçi'nin kemikleri sızlar." dedi. Diyanet Çalışanları Sendikası İzmir İl Başkanı İsmail Yıldız, merhum Çiftçi'nin oraya cami yaptırdığını belirterek, "Durum vahim. Tarihe uygun bir cami yaptırıldı ama imamı yok. Birgi'yi Türkiye tanıyor. Bu işin peşini bırakmayacağız." diye konuştu. Diyanet-Sen Ödemiş ilçe Başkanı Cahit Girengir, "Burada yıllardır namaz kılınıyor. Kandil geceleri sabaha kadar kalınıp ibadetler yapılıyor. İbadethane başka nasıl olacakmış? Biz başkanın Kur-an kursunu kapatıp huzurevi yaptığını da biliyoruz." şeklinde konuştu. Hüseyin Çoban ve İsmail Gökçoban isimli vatandaşlar da " Burada yaşayanlar imam istiyor. Cami olursa vatandaş serbestçe girer, belediye gelir elde edemez. Meselenin sebebi bu." ifadelerini kullandı. Belediye, külliye, kadınlar mescidi, erkekler mescidi, şadırvan, mezarlık, şehitlik ve İmam-ı Birgivi'nin mezarının bulunduğu alana giren vatandaşlardan 1.5 YTL giriş ücreti alıyor.

Birgi Belediye Başkanı M. Cumhur Şener, "Burası ibadethane değil, kültür merkezi." diyerek kendini savundu. 2006 yılında belediye meclisinde bölgenin kültür merkezi olduğuna karar verdiklerini ifade eden Şener, "Tabii ki burada ibadet yapılıyor. Burası belediyemize tapulu olan 40 bin metrekarelik bir alan." dedi. Şener, şöyle devam etti: "Minare yok, ezan okunmuyor. Birgi'de ayrıca üç tane cami var. Burada imamın görev yapması bence israf."

Külliye, olarak adlandırılan 40 bin metrekarelik alanda kadınlar mescidi, erkekler mescidi, şadırvan, mezarlık, şehitlik ve İmam-ı Birgivi'nin mezarı bulunuyor. Kompleks ile ilgili inşaat çalışmaları, İmam-ı Birgivi'nin mezarının da bulunduğu yerde Aydınoğulları Mehmet Bey Camii ve Dini Eserleri Koruma Yaptırma ve Yaşatma Derneği tarafından başlatıldı. 1994'te başlayan inşaat, İbrahim Çiftçi'nin demir, çimento ve işçilik yardımları, belediyenin hafriyat desteği ile 1998-1999 yılında bitirildi. İki katlı külliyenin üst katında bayanlar için şadırvan ve ibadet odaları bulunuyor. Binanın alt katında ise erkeklerin ibadet etmesi cami büyüklüğünde bir mescit yer alıyor. Külliyenin kapısında 'Burası ibadethanedir, yemek içmek yasaktır' yazısı bulunuyor.

İzmir Kordon'da, Ekim 2006'da Aslan Cafe adlı işyerine düzenlenen bombalı saldırıda, İzmir'in tanınmış iş adamlarından İbrahim Çitfçi de yaşamını yitirmişti. Daha önce Çiftçi'nin şoförlüğünü yaptığı ve olayın faili olduğu ileri sürülen Erdinç Utaş yakalanmış, el bombalarını temin ettiğini ve kendisini yönlendirdiğini iddia ettiği eniştesi M.K. de gözaltına alınmıştı. İstanbul Ümraniye'de bir gecekonduda ele geçirilenlerle Çitfçi'nin öldürüldüğü olayda kullanılan el bombası aynı seriden çıkmıştı.
aktifhaber

22 Eylül 2008 ..
Şamil Tayyar/Star
Baykal’ın borsa oyunu

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat’ın, borsa macerasıyla ilgili CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a yönelttiği soruların cevaplarını tam 3.5 yıl önce kaleme almıştım. Ne herhangi bir siyasi parti ne de medya ilgilendi.

Gerçi Fırat, Baykal’a ‘Açıkla yoksa ben açıklarım’ dedi ama cevaplar zaten ortada. Kavgaya gerek yok, yeniden anlatalım herkes öğrensin.

Hadise şu: CHP, 18 Nisan 1999 seçimlerinde barajın altında kalınca, milletvekili maaşı dışında bir geliri olmayan Deniz Baykal, sadece partisini değil düzenli gelir kaynağını da kaybetti. En azından bize anlatılan böyledir.

Kim ‘akıl’ verdi bilmiyorum; Baykal, aktif siyasetin dışında kaldığı o dönemde gidip İş Bankası’nın Farabi Şubesi’nde aile adına bir ‘Fon Hesabı’ açtırıyor. Bankaya verilen talimata göre; Hesabı sadece Deniz Baykal, eşi Olcay Baykal ve kızı Aslı Baykal kullanabiliyor. Bu hesap üzerinden kimi zaman borsada işlem yapılıyor, kimi zaman hazine bonosu ve döviz alınıyor.

Elimizdeki belgelere göre; Bu fon hesabı üzerinden operasyonlar 2000 yılı şubat ayında başlıyor. Öncesi varsa bilmiyorum, çünkü elimde farklı belge yok.

Operasyon başlıyor

17 Şubat 2000 tarihinde Olcay Baykal, Aslı Baykal, Cemal Kantaş ve Sevgi Alyanak adlarına 250’şer lot olmak üzere toplam 1000 lot ‘Anadolu Hayat’ hissesi satın alınıyor ve aile hesabından 26 milyar TL (26 bin YTL) çekiliyor.

Yine aynı günlerde, Deniz Baykal adına 500 lot ‘Nuh Çimento’ hissesi alınıyor ve karşılığında 7.5 milyar TL (7 bin 500 YTL) ödeniyor. 21 Mart 2000 tarihinde Aslı Baykal, Cemal Kantaş ve Sevgi Alyanak adına 1400’er lot olmak üzere toplam 4 bin 200 lot ‘İş Finans’ hissesi alınıyor. Deniz Baykal’ın hesabından çıkan para ise 14.7 milyar TL (14 bin 700 YTL) olarak belirleniyor.

Sonra? Alımlar sürüyor.

13 Nisan 2000’de Deniz Baykal, Cemal Kantaş ve Sevgi Alyanak adına 700’er lot, toplam 2 bin 100 lot ‘Soda Sanayi’ hissesi satın alınırken, Deniz Baykal’ın hesabından 15 milyar 120 milyon TL (15 bin 120 YTL) çıkıyor.

26 Mayıs 2000’de Cemal Kantaş, Olcay Baykal ve Deniz Baykal adına 1000’er lot, toplam 3 bin lot ‘Sınai Yatırım’ hissesi satın alındığında Deniz Baykal’ın hesabından çekilen para 9 milyar 300 milyon TL’yi (9 bin 300 YTL) buluyor.

Özetle; Sadece elimizdeki belgelere göre, 2000 yılında toplam 10 bin 800 lot hisse alımı yapılıyor ve o günkü kur üzerinden 72 milyar 600 milyon TL (72 bin 600 YTL) ödeniyor. Başka ne tür alımlar yapıldı, bununla sınırlı mı, belli değil.

Nuh Çimento Meclise girdi

Burada dikkat çekici olan, Baykal ailesinin hisse alımı yaptıkları ‘Nuh Çimento’ şirketinin sahibi Muharrem Eskiyapan’ın 3 Kasım 2002 seçimlerinde CHP listelerinden (1. sıra) Kayseri Milletvekili seçilmesidir. Hisseleri alırken aktif siyasetin dışında olan Baykal, aday listeleri oluşturulurken genel başkandı.

Zihinleri bulandıran bir başka nokta ise şu: Hisse alımı yapılan İş Finans, Anadolu Hayat ve Sınai Yatırım, İş Bankası’nın iştirakleri. Fon hesabının açıldığı yer, İş Bankası’nın Farabi Şubesi. İş Bankası’nın 4 yönetim kurulu üyesi de CHP tarafından atanmış isimler.

Devamı var.

Üzerine hisse alımı yapılan Cemal Kantaş, CHP kontenjanından İş Bankası Yönetim Kurulu Üyeliği’ne atanan Enis Tütüncü’nün o dönemdeki şoförü. Sevgi Alyanak ise Enis Tütüncü’nün avukat eşi Gönül Tütüncü’nün sekreteri.

Bu durumda, Baykal ve ailesinin bu ‘karmaşık’ ilişkilere açıklık getirmesi zorunludur. 3.5 yıl önce sordum, yine soruyorum: Enis Tütüncü’nün rolü nedir? İnsider Trading yapıldı mı?

‘Borsa oynadım’

Bu iddiaları o tarihte kaleme almadan önce CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı arayıp ona da sormuştum. Baykal, ilk kez borsa oynadığını kabul etti ama ‘meşrudur’ dedi: ‘1999 seçimlerinden sonra CHP barajın altında kalmıştı, benim de milletvekili maaşım kesilmişti. Mali durumumuzu yeniden düzenlemek için bir gayrimenkul sattım, o parayla İş Bankası’nda aile adına bir fon hesabı açtırdım. Bu hesapta, döviz de vardı, hazine bonosu da vardı, hisse senedi alımı da vardı. Bu hesap tamamen meşru, kayıt altında bir hesaptır. Gölgeli bir durum asla yoktur.’

Baykal’ın ‘spekülasyon’ iddialarına cevabı ise şöyle oldu: ‘O tarihte milletvekili değildim, genel başkan da değildim. Asla herhangi bir spekülasyon yapmadım, spekülasyon peşinde koşmadım. Zaten bu hesapla arkadaşlar ilgileniyordu. Yeri geldi onlara bile itimat etmedim. Bu işlemlerin hepsi kayıtlıdır, Takasbank’tan bunu öğrenmek mümkündür. Öyle sık sık al-sat yapmadım. Dikkat edilirse yapılan işlemler hep uzun sürelidir, öyle al-sat şeklinde değildir. Uzun süre satılmamıştır. Hukuk dışı, gayri meşru, bizi mahcup çıkaracak, güvensizlik yaratacak bir durum sözkonusu değildir.’

Üzerinden hisse alımı yapılan Cemal Kantaş ve Sevgi Alyanak’a gelince... Baykal, bu konuda ise şunları söyledi: ‘Bunlar, işlemi yapan, yani aracı olan insanlardır. Bir daha söylüyorum. Gayri meşru hiçbir durum sözkonusu değildir.’

14 Şubat 2005 günü ilk kez kamuoyuna duyurduğum bu iddialar üzerine ne Baykal’ın başka bir açıklaması oldu, ne Enis Tütüncü’den ne eşi Gönül Tütüncü’den ne diğer aracılar Sevgi Alyanak ve Cemal Kantaş’tan cevap geldi.

Artık konuşma zamanı... Haydi, Deniz Bey...

Soyadını Niye Kılıçdaroğlu Yaptı?
27 Eylül 2008

CHP'nin son dönemdeki yıldızı Kılıçdaroğlu'nun mazisi aydınlanmaya başladı. Eskiden soyadı Kılıçdaroğlu değilmiş, değiştirmiş. Değiştirmeden önce neler yapmış?

CHP’li Kılıçdaroğlu, SSK Genel Müdürlüğü döneminde onlarca yakınını kurumda işe almış.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat ile canlı yayında girdiği tartışma ile gündeme damgasını vuran CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun SSK Genel Müdürlüğü döneminde 70 akrabasını işe yerleştirdiği belirlendi. 1966 yılında Karabulut olan soyadını değiştiren Kemal Kılıçdaroğlu, SSK Genel Müdürlüğü’ne atandığı 1992 yılından 1998’e kadar eski soyadını taşıyan akrabalarını işe aldı. Kılıçdaroğlu bu dönemde Karabulut soyadlı 31 yakınını işe başlattı.

EN SEVİLEN AKRABA

Kılıçdaroğlu'nun annesinin kızlık soyadı olan Gündüz soyadlı 26 yakınını da işe alırken eşinin hısım ve akrabalarını da ihmal etmedi. Kızlık soyadı Düzgün olan eşinin 13 yakını da Kılıçdaroğlu döneminde işe başladı. Kılıçdaroğlu döneminde işe alınan Karabulut, Gündüz ve Düzgün soyadlı 70 civarında personelin hala kurumda çalıştıkları öğrenildi.

LİBYA PRİMİ SKANDALI

Kılıçdaroğlu Libya’da işçi çalıştıran müteahhitlere Yargıtay kararlarında aksi belirtilmesine rağmen Libya’daki prim oranını uygulayarak kurumu o dönem 4.5 trilyon TL zarara uğratmakla suçlandı.

İhaleleri yakınlarına dağıtmış

Kılıçdaroğlu'nun icraatları yakınlarını işe almakla da sınırlı kalmadı. Anılan dönemlerde Kılıçdaroğlu’nun SSK ihalelerini yakınlarına ve CHP’lilere verdiği de konuşuldu. Bu ihalelerden bazıları şöyle:

SSK İstanbul Kartal Hastanesi Onarım İnşaatı: 1992 yılı birim fiyatlarıyla ilk keşif bedeli 12.7 milyar TL. 1998 birim fiyatıyla 1.9 trilyon lira ödendi. İhaleyi Kılıçdaroğlu’nun yakını olduğu ifade edilen Şahin Güven aldı.

SSK Göztepe Hastanesi Genel Onarımı: 1992 birim fiyatıyla ilk keşif bedeli 24 milyar TL. 1998 birim fiyatlarıyla 3 trilyon TL ödendi. İhale Ali Özcan adlı CHP İl Başkanı’na verildi.

Tunceli Sağlık Meslek Lisesi İnşaatı: 1993 fiyatıyla keşif bedeli 28.5 milyar TL. 1998 fiyatlarıyla müteahhide 1 trilyon 100 milyar TL ödendi. İhale Ali Rıza Olcay adlı Kılıçdaroğlu’nun yakınına verildi.
Kaynak: Star

Engin ARDIÇ
Emekli Ayşe Amca
02 Ekim 2008
Sabah

Sayın Aydın Doğan'ın "organı", vargücüyle Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nu parlatmaya girişti...

Sayın Kılıçdaroğlu'nun önümüzdeki mart ayında CHP'nin İstanbul belediye reisi adayı olması için hava yaratılıyor. Sayın Kılıçdaroğlu, henüz CHP'nin değil ama Sayın Aydın Doğan'ın adayı.
Kimsenin günahını almayalım, aralarında bir "Hilton mevzuu" geçti mi, bilemeyiz.
Önce bir "Deniz Baykal'ın yerine geçirebilir miyiz?" oltası atıldı, CHP İstanbul İl Başkanı Sayın Gürsel Tekin "eyvah, bizim patrona rakip çıkıyor" diye tutuştu, konuyu belediyeye çevirdi. Bu da elbette Sayın Doğan'ın daha çok işine gelir.
Fakat bu adam milletvekilliğinden, meclis grup başkanvekilliğinden vaz mı geçecek de belediye reisliğine fit olacak?
Sayın Kılıçdaroğlu, ufak tefek, halim selim bir adam. Cerbezeli bir politikacıdan çok, küçük bir şirketin muhasebecisini andırıyor. (Büyük şirketin muhasebecisi, Sayın Mustafa Özyürek.)
Zaten Maliye Bakanlığı'nda hesap uzmanıymış eskiden, Gelirler Genel Müdürlüğü, Bağ-Kur ve SSK Genel Müdürlüğü deneyimleri de var, tipik bir "kır kökenli Ankara bürokratı" ... İstanbul'da pek yaşayamaz, rahat edemez. Bizim burası ona kalabalık, gürültülü ve pahalı gelir.
Altmışlı yıllarda ortalıkta beyaz gömlek, kara bıyık ve düğmeli hırkayla dolanırdı bu çocuklar... Ellerinde "bir bayrak gibi açtıkları" Cumhuriyet gazetesi... İçki içmezlerdi, çokça çay içerlerdi... Bir de, Birinci sigarası...
Kendisinde bir "Emekli Ayşe Amca" tipi de yok değil, Güngör Uras'ı etkileyeceğinden eminim. Böylece yalnız Hürriyet gazetesini değil, Milliyet gazetesini de arkasına alacaktır. Elbette, Turgay Ciner'in yeni çıkaracağı gazete de "hükümete uyuzluk olsun diye" onu destekleyecektir.(Karamehmet'in adamları da aynı fikirdeler.)
Hakem Uğur Dündar'ın yönettiği ve televizyondan naklen yayınlanan şu ünlü Ankara Şampiyonlar Ligi maçında hiç de öyle "karizmatik" falan görünmedi... Ama gene de Sayın Nurettin Sözen'den daha "nurlu" bir görünümü olduğu söylenebilir.
Belediyecilik alanındaki başarıları şimdilik Şaban Dişli ve Dengir Mir Mehmet Fırat'la "uğraşmak" ile sınırlı.
Kendisi Dersim'liymiş.
Büyük dedesi eşkıyaymış.
Gençliğinde ülkücülerden dayak da yemiş.
Oğlu "rock" müziğiyle uğraşıyormuş ama kendisi türkü seviyor.
Bu iki eğilimi birleştirip "Anadolu rock" yapabilirler baba-oğul, fakat içinde libido olmayacak, tarım ürünleri sıralanacak, bir de kelime tekrarları bulunacak: Ana baba, bacı kardaş, epil epil, ılgıt ılgıt, toprak gibidir, buğday gibidir!
Böylece, İstanbul'da sol oyları toplama ihtimali varmış, Alevi ve Kürt vatandaşlarımızın sola oy verecekleri varsayılınca... Alevi ve Kürt olmayan vatandaşlarımız daha kalabalık olduklarından, bu girişim gene bir hüsranla sonuçlanabilir!
Sayın Aydın Doğan'ı bilemeyiz ama, CHP "köylülük" kartını oynamakla yanlış yapar.
Çünkü gerçek köylü, CHP'den çok daha köylüdür!
İstanbul'da köylünün CHP ile işi bitmiştir, muhabbet seksenli yılların sonlarıyla doksanlı yılların başlarında kalmıştır.
Eh, "şehirlilik" kartı da CHP'yi hiçbir yere götüremez. "Uzaylılara" oynasalar daha iyi ederler

CHP'de Toplu İstifa Şoku!
22 Eylül 2008
CHP'de toplu istifa şoku yaşandı. Muğla Milas'ta 80 kişi CHP'den istifa etti. Gerekçeleri ise şöyle:

MUĞLA'nın Milas İlçesi'ne bağlı Ören Beldesi'nde, Belediye Başkanı Kazım Turan ve beraberindeki 80 kişi, partileri CHP'den istifa etti.

İstifaların nedeni olarak, eski Anavatan Parti'li Mesut Tiryaki'nin CHP ilçe teşkilatına üye olarak kaydedilmesi ve yerel seçimlerde belediye başkan adayı gösterileceği iddiaları gösterildi.

Milas'a bağlı Ören Beldesi'nde, CHP'ye üye olan eski Anavatanlı Mehmet Tiryaki'nin ilçe örgütü tarafından gelecek yerel seçimlerde belediye başkan adayı ilan edileceği iddiası ortalığı karıştırdı. Bugün saat 10.30'da Ören Belediye Parkı'nda yaklaşık 700 kişinin katıldığı bir açık hava toplantısı düzenleyen Ören Belediye Başkanı CHP'li Kazım Turan, partisinden istifa etti.

4 dönemdir CHP'den Ören belediye başkanlığını yürüten Turan ile birlikte, Ören CHP Belde Teşkilatı'nda bulunan 93 üyeden 80'i de partileriyle yollarını ayırdı. Ayrıca, 9 üyesinden 6'sı CHP'li, 3'ü AKP'li olan Ören Belediye Meclisi'ndeki 5 CHP'li üye de partilerinden istifa etti. İstifa edenler arasında, belediye meclisi üyelerinden Hüsamettin Aktaş, İbrahim Barbaros, Kamil Özmen, Zeynep Ayla Kınış ve Ramazan Uğur'un yanı sıra Ören CHP Belde Teşkilatı Başkanı Mehmet Gökmen'in de yer alması dikkati çekti.

Basın açıklaması, kalabalık tarafından sık sık ‘Kazım Başkan nereye biz oraya’ ve ‘Baykal istifa’ sloganlarıyla kesilen Başkan Turan, “Verdiğimiz tepki Atatürk'ün kurduğu partiye, yani CHP'ye değil. CHP'ye yakışmayan, bir zamanlar CHP'lilere kan kusturan kişileri partiye üye yapan yöneticileredir. Siyasetimizi ve halka hizmeti bir başka sol parti altında gerçekleştirmeye devam edeceğiz” dedi.

Milas CHP İlçe Başkanı Muhammet Tokat ise bir üyenin partiye kayıt edilmesine bu kadar sert tepki gösterilmesine anlam veremediğini belirterek, “Herhangi bir vatandaş istediği bir partiye üye olmak isteyebilir. Partinin yetkili ve ilgili kurumları buna görüşerek karar verir. Kimse partilerüstü bir şekilde ‘bu üye olmasın, şu olsun’ diyemez. Bu nedenle Örenlilerin verdiği karara saygı duymakla birlikte kararda acele ettikleri görüşündeyim.

Bu hareket partimize zarar vermez. Kaldı ki henüz belediye başkanı olarak kimse adaylığını açıklamadı. Tiryaki’yi Ören’de belediye başkan adayı olarak göstermiş değiliz. Ayrıca bu benim uhdemde olan bir şey de değil. Partimizin yetkili kurulları buna karar verir” dedi.
aktifhaber

'İstifa Etme Şerefsizim De'
21 Eylül 2008
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dengir Mir Mehmet Fırat'ın, CHP lideri Baykal'a yaptığı çağrıyı hatırlattı ve hala yanıt gelmediğini söyledi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dengir Mir Mehmet Fırat'ın, CHP liderine yaptığı çağrıyı hatırlattı ve hala yanıt gelmediğini söyledi.

Fırat'ın Baykal'a meydan okuduğuna işaret eden Erdoğan, "Dengir bey, davet yaptı, 'Hadi gel çıkalım baş başa ekrana. Eğer sen bunu ispatlarsan ben siyasetten çekileceğim, milletvekilliğinden. Ama sen ispatlayamazsan ben milletvekilliğinden çekilmeni istemiyorum. Çıkıp televizyona 'Ben namerdim, şerefsizim, müfteriyim' demeni istiyorum' dedi" şeklinde konuştu.
aktifhaber

Sisi ve İdiz'in İlginç Buluşması
21 Eylül 2008
Ergenekon zanlıları Seyhan Soylu ile Nurseli İdiz, Balıkesir'deki bir otelde kiminle görüştü?

Ergenekon zanlıları Seyhan Soylu ile Nurseli İdiz'in toplantı yaptıkları Balıkesir'deki bir otelde CHP Milletvekili Ergun Aydoğan'la da görüştükleri ortaya çıktı.

Ergenekon Operasyonu'nun 8. dalgasında gözaltına alınan "Sisi" lakaplı Seyhan Soylu ile oyuncu Nurseli İdiz'in Balıkesir Doruk Otel'de bir toplantı yaptıkları, bu toplantıya da CHP Balıkesir Milletvekili Ergun Aydoğan'ın da katıldığı ortaya çıktı. 5 - 6 Eylül tarihlerinde iki gün süreyle otelde konaklayan İdiz ve Soylu'nun bu dönemde CHP'li vekil Ergun Aydoğan ile görüşmeler yaptığı belirlendi.

Karşılaştım ve ağırladım

CHP'li Aydoğan görüşmeye ilişkin BUGÜN Gazetesi'nin sorusu üzerine şunları söyledi:

"Balıkesir Doruk Otelde, Sisi ve Nurseli İdiz ile toplantı yapmadım. Sadece sanatçılarla görüştüm, fakat içeriği özel olan bir konu görüşülmedi. Ben Balıkesir milletvekiliyim, onlar da bu ülkenin sanatçılarıdır, tamamen insani olan bir diyalogun dışında bir şey konuşulmadı. Bölgeme gelen sanatçıları karşıladım ve kendilerini ağırladım. Ben bölgeme gelen herkesle görüşebilirim, Doruk Otel benim bölgemdeki bir işletme, burada bir yemek esnasında kısa süreli bir görüşme oldu. Ancak, tüm bunların ötesinde özel bir toplantı ve gizli kapalı kapılar ardında yapılmış bir görüşme olmadı. Benim ailemin ve eşimin de bulunduğu bir yemekte karşılaştığım sanatçılar ile sohbet etmenin ötesinde bir şey değil. Kimse konuyu yanlış yerlere çekmeye çalışmasın."

Şantaj kasetleriyle ünlenmişti

28 Şubat döneminin aktörlerinden Sisi lakaplı Seyhan Soylu'nun Strateji Dergisi'nde görev yaptığı yıllarda, birçok ünlü siyasetçi, işadamı ile bürokratın içki ve kadın alemlerindeki görüntülerini gizli kameraya kaydettiği ve bunlarla şantaj yaptığı belirlenmişti. Son dalgada gözaltına alınan Soylu ve İdiz'in birtakım şantaj kasetleri hazırladıkları yönünde bulgular elde edilmişti.
(Bugün)

BAKALIM BUNA NE DİYECEKSİNİZ?
20 Eylül 2008
Cumhuriyet Halk Partisi ile ilgili ortaya atılan son iddia ortalığı karıştıracağa benziyor... CHP'nin Alman vakıflarından para aldığı iddiasına 2003'te takipsizlik kararı veren Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı bakalım buna ne diyecek
CHP’nin, Alman İstihbaratı ve partileri tarafından desteklenen ve daha önce “Türkiye’nin ulusal birliğini ortadan kaldırmak için faaliyet yürüttüğü” iddialarıyla gündeme gelen Friedrich Ebert Vakfı’ndan 2005’te para yardımı aldığı ortaya çıktı. Alman Dışişleri Bakanlığı’ndan Ebert’e, Ebert’ten de CHP’ye 85 bin Avro yardım yapılmış.

İLİŞKİLERİ GENİŞLETMEK İÇİN

İşte, Alman Dışişleri Bakanlığı’nın “Alman Devleti Vakfı” olarak bilinen Friedrich Ebert Vakfı’na gönderdiği 03.12.2005 tarihli yazı. Resmi yazıda, “Türk Sosyal Demokrasi Partisi” olarak söz edilen CHP ile ilişkileri genişletmek amacıyla bu partiye finansal yardım yapılacağı, vakıfa CHP’ye aktarılmak üzere 85.000 Avro ödeme yapılacağı bildiriliyor. Ödemenin Bank Für Sozialwirtschaft üzerinden gerçekleştirileceği kaydediliyor. Yazının Türkçe'si şöyle: “İlişkileri genişletmek ve projelerini desteklemek için Türk sosyal demokrasi partisi CHP’ye finansal yardım yapacaktır. Türk sosyal demokrat partisi olan CHP, Sosyalist Erternasyonal üyesidir. Bu vesileyle de bu projenin tarafımız tarafından teşvik edilmesi iyi bir işbirliğinin ortaklararası desteklenmesidir. Bu konu için 85 bin Avru’luk bir yardım öngörülmüştür. Bu projenin sonuçlanmasıyla ilgili 2006’nın Haziran ayına kadar yazılı şekilde projenin neticelenme sonucunu bize yazılı olarak bildirin. Ödememiz banka üzerinden yapılacaktır.”

BUNA NE DİYECEKSİNİZ?

2003’te CHP ile LDP’nin Alman vakıflarından yardım aldığı iddialarıyla gelen ihbarlar üzerine dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok tarafından bu partiler hakkında soruşturma başlatılmış, soruşturmada iddialar yeterli görülmeyerek, söz konusu partiler hakkında temelli kapatma davası açılmasına gerek olmadığına karar verilmişti.

KAPATILMASINI GEREKTİRİR

Anayasa'nın 69. maddesinin 10. fıkrası yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyruklu olmayan gerçek ve tüzel kişilerden maddi yardım alan siyasi partilerin temelli kapatılacağını öngörüyor.

DSP’LİLER BİLE ŞU GÖRÜŞTE: EBERT, TÜRKİYE’Yİ PARÇALAMAK İSTİYOR

2001’de iktidardaki DSP’nin İstanbul Milletvekili Erol Al, İçişleri ve Dışişleri Bakanlıkları ile Vakıflardan Sorumlu Devlet Bakanlığı'na verdiği soru önergelerinde, aralarında Ebert’in de bulunduğu Türkiye’deki Alman vakıfları hakkında şok iddialarda bulunmuştu. DSP’li Al, şöyle diyordu: “Alman İstihbaratı ve siyasal partileri tarafından desteklenen Konrad Adenauer Vakfı, Friedrich Ebert Vakfı, Heinrich Böll Vakfı ve Friedrich Naumann Vakfı'nın Türkiye'nin ulusal birliğini ortadan kaldırmak, yeraltı zenginliklerini değerlendirmesini önleyerek ekonomik olarak çökertmek, sivil itaatsizlik çağrıları ile kitlelerde kamu düzeni, devlet otoritesi, aleyhine başkaldırı refleksinin oluşturulması gibi düşmanca etkinliklere önayak olduklarına dönük ciddi iddialar bulunmaktadır.”

HABLEMİTOĞLU’NUN DA HEDEFİNDEYDİ

Suikast sonucu öldürülen gazeteci-yazar Dr. Necip Hablemitoğlu’nun yazdığı “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası” adlı kitapta da aralarında Ebert’in de bulunduğu Türkiye’deki Alman vakıfları hakkında ağır suçlamalar yer alıyordu.

CHP’YE ÇALIŞAN AİLE: KAPATMA SUÇU

Yıllarca Avrupa’da CHP için çalışmış bir ailenin mensubu olan Araştırmacı Yazar Talip Doğan Karlıbel, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nı göreve çağırarak, “Bu para ilişkisi CHP’nin kapatılmasını gerektirir” dedi. Karlıbel, DSP İstanbul eski Milletvekili Zafer Güler de dayısının oğlu. CHP’nin Avrupa Kolu olarak faaliyet yürüten Halkçı Devrimci Federasyonu’nun (HDF) 1982’ye kadar Güney Almanya Başkanlığı’nı yapan ve 1980’de HDF kontenjanından CHP’den milletvekili adayı olan Salim Orhan Karlıbel’in oğlu Talip Doğan Karlıbel, “Yargıtay önceki yıllarda ‘deliller yetersiz’ diyerek bu ilişkinin üstünü örtmüştü. CHP’nin Alman vakıfları ile olan bu ilginç ilişkisinin üzeri daha fazla örtülemez. Kanunsuz ilişki çok açık ortada. Vakit’in ortaya koyduğu bu belge üzerine, CHP hakkında hemen inceleme başlatılmalı ve kapatma davası açılmalıdır. Bu, Anayasa gereğidir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcımızı göreve çağırıyorum” dedi.

CHP’NİN ATATÜRKÇÜLÜĞÜ SAHTE

Karlıbel şöyle devam etti: “CHP ve Baykal Oligarşisi nasıl oluyor da bir Alman vakfı ile hem de böyle bir vakıfla proje çalışması adı altında işbirliği yapıyor. Bu, CHP’nin gerçek yüzünü göstermektedir. Ergenekon’un avukatlığını yapan Deniz Baykal bu çalışmalara dahil edilerek, bazı projelerde bu anti Türkiye çalışmalarını desteklemişlerdir. İşin en ilginç tarafı ise Atatürkçülük ve laiklik savunması yapan CHP ile Oligartları, 2001 yılında Atatürk’e ve Kemalizm’e hakaretler içeren açıklamalar yapan Friedrich Ebert Vakfı’yla ne amaçlı işbirliği yapmaktadır. Evet. Bu bir gerçek. 15 Eylül 2001 tarihinde Almanya’nın Lingen kasabasında düzenlenen sempozyumda Friedrich Ebert Vakfı’nın Türkiye Temsilcisi, Atatürk ve Türk Devleti’ne, Türk ulusuna hakaretler yağdırmıştır.”
VAKİT

CHP'Lİ BAŞKAN'A İMAM TEPKİSİ
16 Eylül 2008
Diyanet, imamlar siyasete karışıyor, halkı yönlendiriyor diyen CHP'li başkana sert tepki gösterdi

CHP Trabzon İl Başkanı Necip Yıldız'ın imamlara yönelik söylediği sözlere Diyanet camiası tepki gösterdi. Yıldız'ın din görevlileri üzerinden siyaset yaptığını dile getiren imamlar, CHP'nin başarısızlığını imamlara ve köylülere yüklemeye çalıştığını söyledi.

Diyanet-Sen Trabzon Şube Başkanı Ömer Tutuş, CHP'lilerin milletin kutsallarına saldırmaktan yorulmadığını kaydederek, "CHP seçimi kaybediyor, suçlusu imamlar. CHP Genel Sekreteri hacca gitmek isteyen bir üyesi ile alay ediyor ve bu vesile ile Hazreti Peygamberimize hakaret ediyor, başka bir CHP'li müezzinleri aşağılıyor. Biz bunlara cevap vermekten yorulduk, onlar bu milletin kutsal değerlerine saldırmaktan yorulmadılar." dedi.

CHP İl Başkanı'nın siyasetteki başarısızlıklarını imamlara ve köylülere yüklemeye çalıştığını savunan Tutuş şöyle devam etti: "Şu anlaşılıyor ki, Yıldız'ın üreteceği projeleri ve alternatif siyasetçiliği kalmamış, gündeme gelebilmek için dini, dindarı, Kur'an-ı, Diyanet'i, din görevlilerini siyasete alet ederek kendinden söz ettirmeye çalışıyor. Sanki köylü vatandaşlarımızın Türkiye'de olup bitenden haberi yok, her şey kapalı kutu ve imam arkadaşlarımızın yönlendirmesi ile oylarını veriyorlar. Oysa hemen hemen her köye ve mahalleye günlük gazetelerin girdiğini, internetin olduğunu unutuyor."

Tutuş, Yıldız'ın, 'taşımalı eğitimden dolayı köylerde öğretmen kalmadığı, halkın sadece imamlarla baş başa bırakıldığı' yönündeki değerlendirmelerine de, "Buradan şu anlaşılıyor; demek ki sayın Yıldız köylerdeki öğretmenleri kendi yandaşı sayıyor ve kendi partisine çalıştıklarını ima ediyor." cevap verdi.

Yıldız'ın 'Bugün Türkiye'de İslam'ın Kur'an da yazıldığı gibi yansıtılmadığı' iddialarında bulunduğunu hatırlatan Tutuş, "Görüyoruz ki, sayın Yıldız imamlığımızı da elimizden almaya çalışıyor. Kur'an'dan tevil yapıyor. Ezanı aslı gibi okutanları idam sehpalarında astıranları, üniversitedeki başörtüsü serbestisini mahkemelere taşıyanları, İmam-Hatip Lisesi öğrencilerinin önünü tıkayanları, hacca gitmek isteyen vatandaşımla dalga geçenleri, bu vesile ile Peygamberimize hakaret edenleri ve daha bir çok mütedeyyin insanınızın rencide edilişini elbette milletimiz unutmayacaktır." şeklinde konuştu.
haber10

CHP'Lİ BELEDİYEDEN İFTAR ÇADIRINA ENGEL
1 Eylül 2008
Mersin'de CHP'li Büyükşehir Belediyesi'nin zabıta görevlileri ile AK Partili Huzurkent Belediyesi görevlileri, iftar çadırı nedeniyle tekme tokat birbirlerine girdi. Kavga sırasında zabıta görevlilerinden biri yere düşerken, zabıta ekipleri AK Partililere tekmelerle saldırdı

Sevigen spikeri hastanelik etti
24 Ağustos 2008
CHP İstanbul Milletvekili ve Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen, bir açılış töreninde spikerle kavga edince ortalık savaş alanına döndü.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'la birlikte Bornova ilçesinde bir kapalı pazaryerinin açılışına katılan Genel Sekreter Yardımcısı Sevigen, açılışı sunan spiker Erhan Öner'i hastanelik etti.
haber7

Polis CHP'yi Böyle Protesto Etti
11 Temmuz 2008
şehidin cenazesinde Emniyet Mensupları CHP'ye tavır koydular. Peki polisler bu tavrı neden gösterdiler, yaptıkları şey neydi.

ABD Başkonsolosluğu'na yönelik saldırıda can veren üç polis memuru için İstanbul'da tören düzenlendi. Törende, gözyaşları dualara karıştı..

Ancak törenin en ilginç anlarından biri CHP Çelengi kriziydi.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal tarafından yollanan ve Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ile Genelkurmay Başkanlığı çelenklerinin yanında duran çelenk, emniyet personeli tarafından ön sıradan kaldırılarak kalabalığın arkasına gönderildi.
aktifhaber

Muhtara, CHP'li vekile arsa dayağı!
19 Ağustos 2008
Çankaya Ahlatlıbel Mahalle Muhtarı Nizam Yılmaz, bir yeşil alanın, CHP K.Maraş Milletvekili Durdu Özpolat'a tahsis edilmesine karşı çıktığı için darpedildi. Ahlatlıbel Mahallesi Muhtarı Nizam Yılmaz, mahalledeki bir yeşil alanın, CHP Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özpolat'a tahsis edilmesine karşı çıktığı için Çankaya Belediyesi ekipleri tarafından darp edildiğini iddia etti. Çankaya Belediye Başkan Yardımcısı Nuri Telek ve beraberindeki belediye çalışanlarının saldırısına uğradığını öne süren muhtar Yılmaz, jandarmaya giderek şikayetçi oldu.

Yılmaz yaptığı yazılı açıklamada, Ahlatlıbel Mahallesi'nde, Öysekent üyeleri tarafından alınıp özel imar planı ve altyapısı yaptırılan, parkları ağaçlandırılan yeşil alanların, Çankaya Belediyesince özel okullara tahsis edildiğini ve çevresinin dikenli tel ve çitle kapatıldığını ifade etti. Alanların, ''kamuya ait yeşil alan'' olduğunu savunan Yılmaz, muhtarlığın başvurusu üzerine, Çankaya Kaymakamlığının yaptığı inceleme sonucu bu alanlarda ''müdahalenin önlenmesi''ne ilişkin karar alındığını kaydetti.

KARŞI ÇIKTIM DİYE TACİZ EDİYORLARDI

Ahlatlıbel Mahallesi Muhtarı Yılmaz, Çankaya Belediyesi'nin mahalle içindeki yeşil alanın özel okul yaptırmak üzere Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özpolat'a tahsis edildiğini ileri sürerek, bu tahsise karşı çıktıkları için sürekli belediye tarafından taciz edildiklerini iddia etti. Yaklaşık 3 bin nüfusu olan ve son seçimlerde halkın yüzde 60'ından fazlasının CHP'ye oy verdiği mahallede yeşil alanların yok edilmesine karşı mücadele ettiklerini söyleyen muhtar Yılmaz, "Bugün zabıta ekipleri bana fiili saldırıda bulundu. Gömleğim yırtıldı. Gömleğimi yırtan Başkan Yardımcısı Telek'tir. Bana sahip çıkmaya çalışan mahalleliye de saldırıda bulunuldu. Okula tahsis edilecek parkların mahalleli tarafından sahiplenmesi yüzünden bu olaylar oldu" dedi.

Muhtar Yılmaz, Başkan Yardımcısı Telek ve Çankaya Belediyesi'nden davacı olacaklarını dile getirerek, "Çankaya Belediyesi'nin bugüne kadar buraya diktiği bir tane bile fidan yoktur. Bu mahalleye bir metre asfalt yapmadı. Yıllardır buraya hizmet gelmiyor. Bu kolej belediye ile işbirliği içinde çalışıyor. Bu operasyonu yönlendiren CHP Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özpolat'tır" iddiasında bulundu.

Ahlatlıbel Mahallesi sakinleri ise yaşananlara tepki göstererek, "Çankaya Belediyesi mahalle üzerinde baskı kuruyor. Bugün belediye zabıtaları mahallede bulunan marketin önünde muhtara saldırmıştır. Bizi yıldırmak için taciz ediliyoruz" diye konuştular.

Öte yandan elde ettiğimiz bilgilere göre CHP’li Çankaya Belediyesi yetkililerince dayak yediğini ileri süren muhtar Nizam Yılmaz’ın, CHP’li bir grup tarafından ziyaret edildiği öğrenildi. Mahalle sakinlerinin de doğrualdığı dayak olayında tartaklanan muhtar CHP’lilerin ne görüştüğü ise öğrenilemedi.
haber7

Eski vekilin yeğeni öldürüldü
22 Ağustos 2008
Mersin'de CHP'li eski vekil Şefik Zengin'in yeğeni bıçaklanarak öldürüldü. Alınan bilgiye göre, Mersin'in Gözne beldesinde bir fırında çalışan Ceyhun G. (17) ile Hayrettin Zengin (27) arasında hırsızlık meselesi yüzünden çıkan tartışma kavgaya dönüştü. Kavga sonucu Ceyhun G., CHP'li eski vekil Şefik Zengin'in yeğeni Hayrettin Zengin'i bıçakladı.

Zengin, ambulansla hastaneye getirilirken yolda hayatını kaybetti.

Olaydan sonra kaçan Ceyhun G. ise Jandarma ekipleri tarafından yakalandı.
haber7

Sav 1 Milyon'u Örgüte Fatura Etti
15 Eylül 2008
Anayasa Mahkemesi’nin hesaplarında yaptığı incelemelerin ardından 1 Milyon YTL’yi Hazine’ye ödemeye mahkum edilen CHP’de, yönetim harekete geçti.

Anayasa Mahkemesi’nin hesaplarında yaptığı incelemelerin ardından 1 Milyon YTL’yi Hazine’ye ödemeye mahkum edilen CHP’de, yönetim harekete geçti ve harcamalar konusunda örgütleri uyardı. CHP Genel Sekreteri Önder Sav, örgütlere gönderdiği genelgede, çalıştırılan personel ile ilgili sigorta primleri, birikmiş kira ve telefon paraları ile araç vergilerinin geciktirilmesi durumunda Genel Merkez olarak ödeme yapmayacaklarını bildirdi. Sav, harcamalar konusunda sorumsuz hareket edecek yöneticilerin genel ve yerel seçimlerde adaylıkları gündeme geldiğinde de bu konulara özen gösterecekleri mesajı verdi.

Anayasa Mahkemesi’nin, CHP’nin hesaplarında yaptığı mali denetimde 1 milyon YTL usulsüzlük tespit etmesinin ardından bir dizi önlem alan CHP yönetimi, bu konuda örgütü de uyardı. CHP Genel Sekreteri Önder Sav, il ve ilçe başkanlıklarına gelir kaynakları ve harcamalarla ilgili bir genelge gönderdi. Genelgesinde Anayasa Mahkemesi'nin mali denetim kararlarına dikkat çeken Sav, bu konuda parti tüzüğünde yer alan hükümlerin “etkin ve düzenli” işleyişinin sağlanmasını konusunda talimat verdi.
aktifhaber

Haydi Savcım Kim Tutar Seni: Baykal Torunlarıyla Camiye Gitti
30 Eylül 2008
CHP Lideri Baykal, torunları Alican ile Mehmet'i de yanına alarak dedesinin imamlık yaptığ camiye gitti ve Bayram Namazını kıldı. Çıkışta şöyle konuştu...

Bayram namazını Antalya'da dedesinin imamlık yaptığı Paşa Camii'nde kılan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal, çıkışta birlik beraberlik mesajları verdi. İslamiyet'in değerlerinin, ilkelerinin, özünün hatırlanması ve diğer kişilere de hatırlatılması gerektiğini söyleyen Baykal, ülkemiz ve milletimiz için daha güzel günlerin geleceğinden umutlu olduğunu aktardı.

Bayram'ı memleketi Antalya'da karşılayan CHP Lideri Baykal, dedesinin imamlık yaptığı camide kıldığı namazın ardından çıkışta vatandaşlarla bayramlaştı. Deniz Baykal, daha sonra basın mensuplarna kısa bir açıklama yaptı. İslam aleminin ve bütün vatandaşların bayramını kutlayarak sözlerine başlayan Deniz Baykal, güzel bir Ramazan ayının daha geride kaldığını söyledi. İdrak edilen bayramların kişinin kendi kendisini sorgulaması için güzel bir fırsat olduğunu aktaran Baykal, "Bayramlar, hepimiz için kendimizi sorgulamamız açısından bir fırsattır. Böyle değerlendirmek lazımdır. Dinimizin değerlerini ilkelerini özünü hatırlamamız için bir Fırsat olmalıdır. Çok acı günler yaşadık ve büyük sıkıntılar içinden geçiyoruz. Böyle bir ortamda hepimizin birbirimize olan görevlerimizi ve sorumluluklarımızı, kendimize olan sorumluluklarımızı hatırlamamız lazım." şeklinde konuştu.

"İslamiyet'in gerçek değerini, ilkelerini, yaşam biçimini yaşamalı ve birbirimize hatırlatmalıyız." diyerek konuşmasını sürdüren Baykal, insanların çok fazla günlük hesapların içine daldığından yakındı. İnsanların kendi çıkarlarını, iktidar ve servet hırslarını önplana çıkardığını belirten Baykal, bunların sorgulanması gerektiğinin bir kez daha altını çizdi. Bayramların bunun için büyük bir fırsat olduğunu bildiren Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü: "Hepimizin daha mütevazi, adil ve güzel bir yaşamı birbirimize sunabilmemiz lazım. Bunun içinde kendi kendimizi sorgulamamız lazım. Bayram bunun vesilesi olur inşallah. Bu duygular içindeyim. Bütün vatandaşların, bütün Müslümanların bayramını yürekten kutluyorum. İnşallah gelecekte her şey çok daha güzel olacak. Yaşadığımız olaylardan ders alacağız. Daha güzelini hep beraber gerçekleştireceğiz."
aktifhaber

İşte Kemal´in Tüm Mal Varlığı
CHP lideri Kılıçdaroğlu, Melih Gökçek´in ortaya çıkardığı havuzlu villayı satılığa çıkardı. Gökçek, ‘Aidatı ödeyemiyorum´ diyen Kılıçdaroğlu´nun son 7 yılda satın aldığı evleri nasıl aldığını sordu...
Havuzlu villada oturmayacağım” diyen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun havuzlu villası olduğunu Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, fotoğraflarıyla ortaya çıkardı. Kılıçdaroğlu'nun Milliyet'teki röportajında ‘Aidatı ödeyemiyorum. Evi 163 bin TLye satılığa çıkardım' sözlerini eleştiren Gökçek şöyle konuştu: “Mal beyanına bakıyorsunuz, 2003'te Çukurambar'da 142 bin TL'ye ev satın almış, yetmemiş aynı yıl Akyurt'ta 15 bin TL'ye arsa almış, sonra 2007'de bu havuzlu villa kooperatife girmiş, 163 bin 500 lira ödemiş. Madem paran yoktu, bu paraları nereden buldun, nasıl satın aldın?”

GÖMLEK İÇİN VİLLASINI SATACAK

Gökçek, kurultay öncesi Etro gömlek, ayakkabı, ceket ve pantolona 3 bin 500 lira ödeyen CHP Liderinin “Aidatı ödeyemiyorum” demesinin de inandırıcı olmadığını belirterek “Bir gömlek için villasını satan başkan olarak tarihe geçer” dedi.

7 EV SAYDI AMA 8 EVİM YOK DEDİ

Kılıçdaroğlu ayrıca, “Hiçbir zaman 8 dairem olmadı” dedi, ancak ardından “İstanbul'da 1, Ankara'da 2, Tunceli'de bir, Burhaniye'de tartışılan havuzlu villa ve ayrıca iki kooperatif üyeliği” olduğunu belirterek, toplam 7 ev saydı.

AİDATI ÖDEYEMİYORUM

Kılıçdaroğlu aylık 1.500 TL'lik taksitlerini ödeyemediği villasını 163 bin TL'ye satılığa çıkardığını söyledi.

Kılıçdaroğlu'nun MAL VARLIĞI

• İstanbul İçerenköy'de bir daire

• Ankara Balgat'ta bir daire

• Ankara Akyurt'ta bir daire

• Tunceli'de bir daire

• Akçalı Yapı Kooperatifi'de bir daire

• Gökyurt Yapıı Kooperatifi'nde bir daire

• İpekkum Yapı Kooperatifi'nde havuzlu villa

• Ankara'da bir adet arsa

• Aralarında Fikret Otyam'ın da bulunduğu çeşitli sanatçılara ait 8 adet orjinal yağlı boya tablo
Anayurt haber

"Toplumun bir derdi varsa oturalım, akılla mantıkla onu çözelim diyoruz."

18 Eylül 2010
Miting meydanlarında türban sorununu çözmeyi vaat eden Kılıçdaroğlu Brüksel’den hükümete ilginç bir çağrıda bulundu "Toplumun bir derdi varsa oturalım, akılla mantıkla onu çözelim diyoruz."
Avrupa’da temaslarını sürdüren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu dün Brüksel’deki bir lokalde Belçikalı Türkler ile biraraya geldi. Türk toplumunun sorunlarını dinleyen ve çözüm önerilerini anlatan Kılıçdaroğlu, “başörtüsünü çözeceği” yönündeki açıklamalarının hatırlatılması üzerine şunları söyledi:

İLGİSİZ KALAMAYIZ: Türkiye’de bir sorun var mı? Evet, bir başörtüsü sorunu var. Bu soruna karşı biz ilgisiz kalabilir miyiz? Hayır. Sen siyasetçisin, varsa bir sorun çözeceksin. Onun için diyoruz ki ’Biz bu sorunu çözeceğiz.’ Bizim AKP ile aramızdaki fark şu: AKP olayı siyasallaştırdı ve siyasallaştırdığı için de çözemiyor. Oysa biz siyasallaştırmıyoruz, farklı bir anlamda bakıyoruz.

SORGULANMAMALI: Yani o insanımız ister inancı nedeniyle ister sosyal nedenlerle ister geleneksel nedenlerle ister aileden gördüğü şekliyle giyinebilir. Kimse kılık kıyafeti dolayısıyla sorgulanmıyor da zaten. Sorgulanmamalı da. Ayrıca kılık kıyafetler yasa konusu da olmaz. Yasalarla kılık kıyafeti düzenleyemezsiniz. Bakın şapka kanunu var, şapka takan var mı? Bir dönem fes giymek mecburiydi. Sonra fesi çıkarmak sorun oldu. O nedenle bunları toplum aşar. Biz de aşacağız. Ama biz olaya siyasi açıdan bakmıyoruz, hak ve özgürlükler açısından bakıyoruz.

EK SORUNLAR ÇIKIYOR: Sayın Başbakan dedi ki ’Çözersen gel çözelim.’ Bizim açımızdan sorun yok. Biz bir siyasetçiye önyargıyla yaklaşmıyoruz. İlla kavga edelim diye düşünmüyoruz. Hep uzlaşma ve barışla toplumun sorununu çözmek için yaklaşıyoruz. ’Toplumun bir derdi varsa siyasetçiler olarak oturalım, akılla mantıkla onu çözelim’ diyoruz. Ama birileri sorunu çözelim derken ek sorunlar yaratıyorsa o da doğru değil. Gelinen olayda ek sorunlar çıkıyor, ama biz bu sorunu çözmeye talibiz.
Kaynak: Vatan

Ali Atıf Bir
Bu kafayla CHP 2111'e kadar zor
1 Aralık 2010

Wikileaks'ten sızan bilgilerin yorumlanmasını "paparazzi köşe yazarı" arkadaşlara bırakıp gelecekte Türkiye siyasetini etkileyecek daha önemli konulara dalayım diyorum.
Olayı Milliyet'in haberinden öğrendim. İzmir CHP İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu Özel İdare'ye ait Balçova Termal Tesisleri'nde İstanbul İlim Yayma Vakfı'nın düzenlendiği Risale-i Nur'un Doğuş ve Neşir Yılları Bediüzzaman Sergisi'ne karşı çıkmış.
Gerekçe:

Balçova Termal Tesisleri'nin Özel İdare tarafından kiralanması amaçlarına aykırı olmak!

Hemen Vali'ye gitmişler. Vali de şöyle bir yanıt vermiş:

Orası bir ticarethanedir. İsteyen kiralar, sözleşme gereklerine uydukları sürece de sorun yoktur!

CHP İl Teşkilatı'nın yanıtı:

Biz Özel İdare'ye ait yerlerin ticarethane olduğunu düşünmüyoruz!

Bu kafayla CHP bırakın 2011'i 2111 yılında bile iktidara gelemez.

Hangi kafayla!

Yasakçı, demode, eskiye ait şemalarla düşünüp dine ait her şeyi engellemeye çalışan kafayla!

Yasalara uygun çalışan "misyoner" nitelikleri olan bir vakıf yasal çerçevede İl Özel İdaresi'ne ait bir tesis kiralıyor. Bir etkinlik düzenliyor. Burada sakıncalı olan ne?

Din ve devler işleri mi ayrıştırılamadı?

Özel İdare'ye ait sosyal tesisler de mi kamusal alan sayılıp "türban giremez" kapsamında değerlendirildi?

Ne oldu da neye karşı çıkıyorsunuz?

Yoksa birtakım insanların sizden daha örgütlü bir şekilde inandıkları konuları yaymalarından mı rahatsız oldunuz?

O zaman yapacağınız bir toplantı da sizin düzenleyip Özel İdare'ye başvurmanız. Eğer Özel İdare yönetimi Balçova'daki tesislerde sizin toplantınıza yer vermez, zorluk çıkarırsa işte o zaman ortalığı ayağa kaldırırsınız.

Gerisi CHP'yi "öcü" olarak göstermekten başka bir işe yaramıyor. Haksız mıyım Sayın Kılıçdaroğlu?

Bugün



CHP'li Yağ'ın katili yakalandı
17:00 - Adana'da yaklaşık 2 ay önce mezarlıkta öldürülen eski Seyhan Belediye Başkanı ve CHP'li Meclis Üyesi İmar Komisyonu Başkanı Ahmet Cevdet Yağ'ın katil zanlısını polis aileyi ikna ederek teslim olmasına sağladı. Katil zanlısı adliyeye sevk edilirken, "Şerefsiz kafamı bozdu. Meclis üyeleri akıllı olsun tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyorlar onları yakarım" diye bağırdı. 11.03.2011 ADANA netgazete
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Sal Ekm 14, 2008 10:17 pm    Mesaj konusu: SAYI$TAY'DAN CHP'YE KÖTÜ HABER! Alıntıyla Cevap Gönder

ALEVİLERE TEMEL SORULAR

19 Kasım 2008 09:37
gerek miting gerekse seslendirilen istekler, Alevilik konusundaki temel sorulara cevap vermekten uzak kaldı - Avni Özgürel'in yazısı
CHP, değişim ve Alevi meselesi

Geçtiğimiz hafta bir grup başörtülü, çarşaflı hanımın Deniz Baykal’ın da iştirak ettiği törenle CHP’ye üye kaydedilmesi, ifade ettiği mana bakımından hak ettiği oranda irdelenmedi.

Elbette üç-beş farklı sosyal kesimden insanın katılmasına bakıp hükme varmanın ve ‘CHP değişti’ demenin mümkün olmadığının farkındayım. Ama bu katılım İstanbul gibi Türkiye’nin barometresi/aynası olan bir kentte partinin il yönetimine hâkim zihniyetin işaretlerini taşıyorsa ve Genel Başkan Deniz Baykal tarafından reddedilmeyip aksine sahipleniliyorsa önemsemek gerektiğini düşünüyorum.

Şaşırdım mı? Evet! İnançlı bir kişi olduğunu bildiğim Deniz Baykal’ın şahsı değil, siyasi parti olarak CHP söz konusu olduğu için şaşırdım... Dün denecek kadar yakın zaman önce Hz. Muhammed hakkında nezaket dışı sözler kullandığı kamuoyuna yansıyan kişilerin yönetim mevkiindeki konumlarını korudukları bir parti söz konusu olduğu için şaşırdım.

Bu süreç nerede ve nasıl noktalanır, onu bilemem... Ama bu yaklaşım yaklaşan yerel seçimler öncesi şıklık olsun diye yapılmamışsa ve bir anlayış değişikliğini yansıtıyorsa, söz konusu fotoğraf CHP’nin parti programına yansıyana kadar herhalde fazla iddialı laflar etmemek gerekir.

Geçmişte bir vesileyle yazdım; Türkiye’nin sinir düğümü meselelerine CHP’nin çözüm üretmesi zor; lakin bunları CHP’siz çözmek ondan da zor..

CHP din ya da demokrasi söz konusu olduğunda donup kalan, biraz üstüne gidildiğinde insiyaklarıyla tepki veren bir parti. Bu manada kendini Atatürk’e nisbetiyle ifade ediyor olmasının fazla bir anlamı yok. Zihniyet dokusunun özü belli: Adına Kemalizm denilen İnönücülük!

Değişir mi bu parti; Baykal bu değişimi gerçekleştirebilir mi derseniz, itiraf edeyim ki zor.. Zira CHP insanı bildiğinden soğutan, değişim ümidini yok eden, bu iddiayla geleni pes ettirip kaçırtan, gitmeyeni kendine benzetmeye programlanmış bir parti. Bülent Ecevit’li yılları hatırlamak dahi bu hükme varmak için yeter. Karaoğlan CHP’nin zorlamaya gelmeyen zihniyet yapısına yedi yıl zor dayanmış, sonunda 12 Eylül darbesinin diğerleriyle birlikte CHP’yi de kapatmasına şükredecek hale gelmişti. Baykal ise hem genel başkan olarak alternatifsiz hem basit çekişmeler dışında iç kavgadan uzaklaşmış bir partiyi yönetiyor.. Ve şüpheniz olmasın ki, o ne yapsa, ne dese CHP kabullenmek, ayak uydurmak zorunda... Baykal’ın geçen hafta çarşaflı, örtülü hanımların partiye üye kaydedildiği toplantıda yaptığı konuşmaya göz atın, görürsünüz.. İsmet İnönü ya da Bülent Ecevit bunları söylese CHP ne milli şefliği ne Karaoğlanlığı dinler dünyayı başlarına yıkardı...

Bana kalırsa Baykal tavrının göstermelik olmadığını kanıtlamak için vakit geçirmeden bir adım daha atmalı... Başı örtülü genç kızların üniversiteye devamının önündeki engeli kaldırmak için bir kanun teklifi hazırlayıp TBMM’ne sunmalı..

Böyle bir çıkış CHP’den oy kaçışına yol açar mı? Hayır. Olsa olsa laiklik konusunda fazla hassas kitlelerde burukluğa yol açar, belki sandığa gitmede biraz hevessizlik doğurur, o kadar. Ancak siyaset bilimci Baykal’ın göz önüne alacağı farklı göstergeler de olmalı diye düşünürüm.

***

Malum miting ve seslendirilen talepler dolayısıyla Alevilik meselesi bir kere daha gündeme geldi. Gazete yazısı hacminin sınırlı olması sebebiyle lafı uzatmadan hemen ifade edeyim ki, gerek miting gerekse seslendirilen istekler, Alevilik konusundaki temel sorulara cevap vermekten uzak kaldı.

Cevap bekleyen birinci soru şu: Alevilik ne? İslam’dan ayrı bir din mi, İslam bünyesinde mezhep mi, İslami bir tarikat mı, yoksa herkesin kendi meşrebince içini dolduracağı, sahnede, miting meydanlarında sergilenebilir foklorik nitelikte semahtan ibaret bir kabının adı mı? İkinci soru: Alevilik denildiğinde ‘inanç’ sözcüğü kullanıldığına göre, üzerinde Alevilerin ittifak ettiği bir ilmihal kitabı var mı? Yoksa neden yok?

Üçüncü soru: Aleviliğin Hz. Ali’yle bir münasebeti var mı? Varsa Hz. Ali’nin iman, ibadet ve İslam anlayışı Alevilerce makbul mü? Şayet Hz. Ali’yle bir münasebeti yok ise, Ayin-i Cem’in şartlarına dahil olduğunu bildiğimiz Hz. Ali ve Ehlibeyt’e ilişkin hususların manası ne?

Avni Özgürel - Radikal

CHP Genel Saymanı Mustafa Özyürek, CHP Genel Merkezi’ne mescit açılacağı yönündeki haberleri yalanladı..

CHP Genel Saymanı ve İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek, CHP Genel Merkezi’ne mescit açılacağı yönündeki haberler için, “CHP’nin gündeminde genel merkezine mescit yapılması yoktur” dedi.
saktifhaber

Kılıçdaroğlu telefonlara çıkmıyor!
11 Kasım 2008 23:05
Ülke TV'de Almanya'daki ilginç ziyaret ve bağlantıları gündeme gelen CHP Kılıçdaroğlu dün akşamki iddialar için cevap hakkını kullanmak istedi.


Ülke TV'de gazeteci Turgay Güler'in hazırlayıp sunduğu 'Sıradışı' programında, hakkıda şok iddialar gündeme gelen CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu cevap hakkını kullanmak istediğini söyledi.

Dün akşam Araştırmacı Gazeteci Talip Doğan Karlıbel'in, Almanya'daki ilginç bağlantılarını ileri sürdüğü Kılıçdaroğlu bugün Ülke TV'ye arayarak Karlıbel'e cevap vereceğini söyledi.

Karlıbel, dün akşam Almanya'da Deniz Feneri e.V davasını izlemek için Almanya'ya giden CHP'li Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP'li Ali Kılıç'ın burada beraberlerindeki 2 kişi ile genelev tarzı bir sauna kulübe gittiğini, buradan çıkışta yapılan polis kontrolünde Kılıçdaroğlıu ve Kılıç'ın yanındaki kişilerin uyuşturucu kaçakçısı ve PKK'lı olduğunun ortaya çıktığını ileri sürmüş ve bunu belgeleri ile ispatlayabileceğini söylemişti.

Programın hemen başında Turgay Güler, Kılıçdaroğlu'nun öğle saatlerinde kendisini arayarak cevap hakkını kullanmak istediğini söyleyerek programa davet etti.

Ancak şu saat itibariyle Kılıçdaroğlu'na henüz ulaşıllmış değil.
haber7

Ahmet Hakan

Vazgeç Baykal vazgeç

BU etrafını çevrelemiş kaba softa/ham yobazlarla...

Bu kılık kıyafet zaptiyeleriyle...

Bu görüntü fetişleriyle...

Bu ikna odası mucitleriyle...

Bu türban görünce "öcü" görmüş gibi olan yandaşlarınla...

Bırak "esaslı bir inkılap" atılımını, "idare-i maslahat" bile yapamazsın...

Bu yüzden vazgeç Baykal vazgeç...

* * *

Kendilerinin aydınlanmışlıklarından zerre kadar kuşku duymayarak, "çarşaflı-türbanlı kadınları önce aydınlat/sonra partine kaydet" diye akıl verenlerinle...

"Çarşaflı-türbanlı kadınlar CHP’ye oy verebilir ama üye kaydedilemez" şeklinde dáhiyane fikirler ileri süren yoldaşlarınla...

"Erkek kıyafeti konusunda kanun çıkaran Atatürk’ün kadın kıyafeti konusunda bırak kanunu, herhangi bir yönerge bile çıkarmadığını" bildikleri halde, çarşaflı-türbanlı kadına Atatürk üzerinden düşmanlık yapan dostlarınla...

Senden yüzde 70’i dışlayıp, yüzde 30 üzerinden siyaset yapmanı talep eden akıl hocalarınla...

Nereye kadar gidebilirsin ki?

Bu yüzden vazgeç Baykal vazgeç...

* * *

Etrafın...

Yolsuzluklara gark olmuş bir iktidarı, "türbanlı bir iktidar"a tercih edecek denli türbandan nefret eden azgın ve seçkinci azınlık tarafından çevrilmiş...

Onları küstürmeden hiçbir şey yapamazsın...

Bu yüzden vazgeç Baykal vazgeç...

Etrafın, zihninin arka planında, "CHP, çarşaflının-türbanlının oyuyla iktidara geleceğine, bizim steril, laik, modern ama az oylarımızla muhalefette kalsın daha iyi" düşüncesini saklı tutan sözde yandaş kalemlerle çevrilmiş...

Onları azdırmadan hiçbir şey yapamazsın...

Bu yüzden vazgeç Baykal vazgeç...

* * *

Bak, işte...

Şimdiden "cici çarşaflı/kaka çarşaflı" ayrımları yapmaya başladın...

Şimdiden "evinde Atatürk resmi bulunan çarşaflı/evinde Atatürk resmi bulunmayan çarşaflı" demeye başladın...

Şimdiden "o kadar da ileri gitmiyorum" edasıyla Necla Arat’ların, Nur Serter’lerin yüreklerine su serpmeye başladın...

Sen etrafını çevreleyen bu kılık kıyafet zaptiyelerine teslim oldukça...

Hiç merak etme, "AKP süreci" bin yıl daha sürer...

Sen etrafını çevreleyen bu maskeli balo meraklılarına uydukça...

Yine senin payına yenilgi düşer...

Yine seçimde sonra 10 gün evinden dışarı çıkamazsın...

Yine en sadık müritlerin bile "Baykal istifa" diye haykırır...

Olacak olan budur ve bu yüzden boşuna çırpınma Baykal...

Sen iyisi mi vazgeç, titre ve özüne dön!

Özüne, yani yüzde 20’ne...

hürriyet

Hasan KARAKAYA
Tepki kime, Üzmez’e mi, Vakit’e mi?
06 Kasım 2008
Vakit
O başlığı atmadan önce, "Yayın Kurulu"nda çok tartıştık... "Olayı en güzel yansıtan" başlık ne olmalıydı?.. Yayın Kurulu üyelerimizden bazıları, "Ergenekon avukatlığına soyunan CHP'liler, Silivri'den sonra gazetemizi de bastı" ifadesinin öne çıkarılmasını isterken, bir kısmı da "CHP'li eylemciler"in "CHP'li belediyelerin resmi plâkalı araçları" ile taşınmasına vurgu yapılarak, "Resmi araçlarla provokasyon" başlığının kullanılmasını teklif ettiler...

Bazı arkadaşlarımız ise; "CHP'li yaşlı kadınlar"ın derdinin "Baykal'ın dostu Hüseyin Üzmez" değil, doğrudan "Vakit" olduğunun ortaya çıktığını ifade ederek, "CHP'nin derdi Vakit" başlığının kullanılmasını istediler... Ancak, ortada bir "saldırı" vardı... CHP'liler, idare binamızın önüne sanki "gösteri" için değil, "saldırı" ve "arbede" için gelmişlerdi...
Öyle ya; hem "muhabirlerimizi" iteklemeye, hem de yazarımız Ali İhsan Karahasanoğlu'na saldırmaya cür'et etmişlerdi... O halde, bu durumu yansıtan bir başlık kullanmalıydık... Sonunda, "CHP'den şirretlik" başlığını uygun bulduk... Zira, 100-150 kadar "bindirilmiş tayfa"nın dün yaptığı, resmen ve alenen "şirretlik"ti!

HÜSEYİN ÜZMEZ’İ HİÇ SAVUNMADIK Kİ!

Evet, hem "şirretlik"ti, hem “çirkeflik”ti...
Çünkü yaptıkları eylem, bir "kınama" eylemini aşmış, açık ve net bir "saldırı"ya dönüşmüştü!..
Hem, niye "Vakit önünde eylem" yapıyorlardı ki?.. "Protesto" ettikleri Hüseyin Üzmez ise, niye onun evinin önüne gitmiyorlar da, bizim kapımıza geliyorlardı?..
Kaldı ki, bu gazete; Hüseyin Üzmez'in yaptığı iddia edilen "cinsel taciz"i de, tahliye edildikten sonra çıktığı "televizyon ekranları"nda yaptığı "konuşma"ları da "onaylamadığını" ve kesinlikle "tasvip etmediğini" deklâre etmiştir!..
Sadece bununla yetinmemiş, "Üzmez'in tutuklanışı"ndan bu yana geçen "6 aylık süre"de, Hüseyin Üzmez'e "tek bir yazı dahi" yazdırmamış, yazdırmayı da düşünmemektedir!..
Bütün bunlara rağmen, gerek "CHP'li provokatör"lerin, gerek "başkaları"nın; doğrudan Hüseyin Üzmez'i hedef almak yerine hâlâ Vakit'e saldırması; sadece ve sadece "kuyruk acılarının tatmini" olsa gerek!..
KANAL D SAPIĞINA GIKLARI ÇIKMADI
Küçük kız çocuklarına taciz "suç"tur ve "ahlâksızlık"tır da, "erkek çocukları"na tecavüz suç ve ahlâksızlık değil midir?.. Tecavüzle suçlanan kişi "Kanal D çalışanı" olunca "tepki gösterilmez" de; "Vakit'le yollarını ayıran" bir kişi olunca mı tepki gösterilir?..
Bir ayrıntı daha:
Biraz önce ifade ettiğimiz gibi; "kesinlikle tasvip etmediğimiz olay"dan bu yana, "Hüseyin Üzmez lehinde" bir tek satır çıkmadı bu gazetede...
Dahası; "6 aydır, bir tek yazısını da yayınlamadık!"
Peki, bizi "Üzmez aleyhinde haber yapmamak"la suçlayanlara sormak lâzım değil mi;
Hürriyet gazetesi, "Kanal D'nin sapık kameramanı" hakkında kaç haber yaptı acaba?..
Bilebildiğim kadarıyla, "3. sayfadan üç-beş satırla tutuklandığını" yazdılar, o kadar!..
O haberde de; kameramanın "5 yaşında bir çocuğa tacizde bulunduğu"ndan hiç bahis yoktu, iyi mi?..
Tabiî, "CHP'li bağyanlar"a şunu da sormak lâzım: Tamam, "14 yaşındaki kız çocuğuna cinsel taciz"den dolayı Hüseyin Üzmez'e, daha doğrusu "Hüseyin Üzmez üzerinden Vakit'e" saldırıyorsunuz, "Vakit binasına baskın" düzenliyorsunuz da; aynı eylemi, meselâ "Kanal D önünde" niye yapmadınız?..
Öyle ya; "Kanal D kameramanı" olan bir sapık, "14 yaşında bir kıza" değil, hem de "5 yaşındaki bir erkek çocuğu"na "tecavüz"de bulunmak isterken, "suçüstü" yakalanmış, tutuklanmış ve mahkeme tarafından "suçlu" bulunarak "mahkûm" edilmişti!..
Peki, sormaz mıyım ben şimdi;
"CHP'li eylemciler"in ve "Ergenekoncu medyatörler"in bu çifte standartlı tavrı, en az "taciz" kadar "iğrenç, pespaye, müptezel ve alçakça" değil midir?..

ALİ KIRCA’YI NİYE PROTESTO ETMEDİNİZ?

"CHP'li bağyan"lara ve elbette "ahlâksızlığın sembolü" oldukları halde başımıza "ahlâk bekçisi" kesilen "medyatör"lere şunu da sormak hakkımız değil mi?..
"Ahlâk" konusuna madem bu kadar önem veriyorsunuz, madem "taciz ve tecavüz"e karşı çıkıp, bunun "çok büyük bir ayıp" olduğunu söylüyorsunuz, o halde cevap verin:
"Zina suç olmasın!.. Zina serbest bırakılsın!" diye bas bas bağıran sizler, yani "CHP'liler" ve "karteloz"lar değil miydi?..
Neredeyse "zinaya özgürlük" kampanyası yürüttüğünüzü unuttuk mu sanıyorsunuz?..
Sorarım sizlere;
"Taciz", "tecavüz" ve "zina"nın mağduru olanlar, sonuç itibariyle "kadın"lar değil midir?..
Öyle ya;
Kadınlar hem "taciz" edilmekte, hem "tecavüz"e uğramakta, hem de "eşleri tarafından aldatılmakta" ve dolayısıyla "büyük bir travma" yaşamaktadır!..
Heeeyyy CHP'li hanımlar; "taciz, tecavüz ve zina"ya karşı madem bu kadar "duyarlı"sınız, peki Ali Kırca, hem de "döve döve kadın severken(!)" neredeydiniz? Yoksa, “regl partisi”ne mi gitmiştiniz!..
Evet, evet; 2006 Ağustos'unda internet sitelerinde yayınlanan "porno görüntü"lerde Ali Kırca, yatak odasında "seviştiği" kadına hem "şaplak" indiriyor, hem eline, koluna, yüzüne vuruyor ve hem de "kalça"sını tokatlıyordu!..
Ali Kırca "sadist", kadın "mazoşist" olmalı ki, tepki yok!.. Kimbilir, belki bu da "cinsel bir fantezi"dir!..
Ama, ortada bir gerçek var:
"Ali Kırca, o an eşini aldatmaktadır!"
Hayır, "o an" da değil, bir "gece kulübü"nde tanıştıkları 2005'in Ağustos ayından 2006'nın Mayıs ayına kadar sürdürdükleri ilişki boyunca, Ali Kırca; "defalarca" aldatmıştır karısını!..
Peki, "CHP'li bağyanlar" o zamanlar neredeydi?.. "Ali Kırca'nın aldattığı karısı"na niye sahip çıkmadılar?.. Ya da, "karısını aldattığı" için Ali Kırca'yı niye protesto etmediler?..
Ne yani;
Bir başkasına "haram" olan sapıkça ilişkiler, Ali Kırca'ya "helâl" midir?..
Ne ilginç değil mi;
"Karısını aldattığı"ndan dolayı başta CHP'liler olmak üzere hiçbir kadın kuruluşunun tepkisine maruz kalmayan Ali Kırca, olaydan birkaç hafta sonra "işbaşı" yapıp ekranlara döndü ve hiç kimseden de "gık" çıkmadı ama, "Hüseyin Üzmez'e sayfalarını açmadığı" halde, hâlâ Vakit'e saldırıyorlar ya, "çifte standart"ın böylesine yuh olsun!..

ÜZMEZ, BİR BAYKAL HAYRANI!

Kaldı ki;
Gerek "şuyuu, vukuundan beter rezalet"ini , gerek "ekranlardaki sözleri"ni kesinlikle tasvip etmediğimiz, bunu da açıkça deklâre ettiğimiz Hüseyin Üzmez, bizim değil "Baykal'ın dostu"dur!..
Evet, evet;
"Hüseyin Üzmez, Baykal'ın dostudur!"
"Vakit'in hiç onaylamadığı" bu dostluk o kadar "ileri boyutta"dır ki; işte o "övgü"lerden bir cümle:
¥ "Sayın Deniz Baykal'ı takdir ediyorum... Açık, net ve mert!" (30.07.1997)
¥ "Sayın Deniz Baykal'ın ismi, hiçbir pisliğe karışmadı... Dürüstlüğünden ve yurtseverliğinden kuşkumuz yok!" (13.05.2005)
¥ "Bizim bildiğimiz, CHP'ye; Sayın Baykal kadar dine saygılı bir genel başkan gelmemiştir" (05.06.2005)
¥ "Bizce Sayın Baykal, adı pisliklere karışmamış, yüzde yüz yerli, temiz bir Anadolu çocuğudur. Bugün Ana Muhalefet olan CHP'nin başında bulunması da milletimiz için bir şanstır." (12.10.2005)
Üzmez’in; Baykal hakkında bunun gibi, daha nice "yıkama-yağlama" ve övgü yazısı var...
Ama, "Hüseyin Üzmez'in dostluğu"ndan "Deniz Baykal'ın da ne kadar memnun olduğunu" gösteren son bir örnek vereyim:
Yazan Hüseyin Üzmez... Tarih, 15 Şubat 2008.
¥ "Sayın Baykal'ın nezaketi - 13 Şubat Çarşamba günü, saat 20.00 sularında CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal telefonla beni aradı. 12 Şubat Salı günü de Sayın Emin Çölaşan aramıştı. Bu iki dostun, birer gün arayla, art arda aramaları doğrusu beni memnun etti.
O konuda ‘Birer gün arayla iki dost aradı’ başlığı altında bir yazı yazdım. Ancak her iki dostun söylediklerini köşeme sığdıramadım. Onun için bu yazıyı yazıyorum. Sayın Baykal zaman zaman kendileri için yazdığım yazıları okuyormuş...
Onun için beni aramış. Konuşmamız epeyce uzun sürdü. Sağ olsun. Bana teşekkür ediyordu."
Sadece yukarıdaki şu satırlar, "Üzmez-Baykal dostluğu"nun hangi boyutlarda olduğunu görmeye ve göstermeye herhalde yeterlidir!..
Bu, "ne yaman çelişki"dir ki;
Hüseyin Üzmez'i ilk protesto edenler, "CHP'li dostları" oldu!..
Eee, ne demiş atalarımız;
"Besle kargayı, oysun gözünü!"
Sen, "CHP ve Baykal ile bu kadar dost olur" isen ve hemen her yazında "Baykal dostluğu"nu beslersen, sonunda olacağı budur!..
Bu da Üzmez'e "kapak" olsun!..
RESMİ ARAÇLARLA PROVOKASYON!
Dünkü olayın, bir de "CHP'li provokatörlere tahsis edilen belediye otobüsleri" boyutu vardı ki, ona da değinmeden geçemeyeceğim...
Malûm;
Danıştay, daha 2 ay kadar önce, Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi'nin, "Ankara'da gönüllü kuruluşlarca açılmış, kâr amacı gütmeyen öğrenci yurtları ile Diyanet'e bağlı Kur'an Kurslarına destek olmak üzere kış mevsiminde yakacak ve giyim yardımı" yapılmasına imkân sağlayan kararının yürütmesini durdurmuştu!..
Evet durdurmuştu, çünkü;
"Gariban çocukları"na yapılacak "yakacak ve giyecek yardımı"nda "kamu yararı yok"tu!!!.
Ben demiyorum, bunu mahkeme diyordu:
"Kamu yararı yok!.. Dolayısıyla, belediyenin imkânlarını yurt ve kurslara tahsis edemezsiniz!"
Şimdi sormak istiyorum;
"Belediye imkânlarının gariban öğrencilere tahsis edilmesi"ne karşı çıkan Danıştay, bakalım "CHP'li Belediyelerin, CHP'li provokatörlere otobüs tahsis etmesine" ne diyecek?..
Hesap mı soracak, yoksa "Olur böyle vakalar" deyip geçiştirecek mi?..
Bekleyelim ve görelim...

BU SALDIRILAR KUYRUK ACISINDAN MI?

Ama, bazı gerçekleri görmek için beklemeye herhalde gerek yok!..
O gerçeklerden biri şu:
CHP'li bağyanlar, dün "kimi ve neyi protesto" etti?.. Eğer "Baykal'ın en büyük dostu Hüseyin Üzmez'i protesto" ettilerse, niye Hüseyin Üzmez’in evinin önüne gitmediler de, "Vakit'in önü"nde höykürdüler?!?..
Yoksa, yaşadıkları "kuyruk acıları"nın intikamını mı almak istiyorlar Vakit'ten?
Aynı soru, "Üzmez bahanesiyle Vakit'e saldıranlar" için de geçerlidir!..
"Altı aydır Vakit'te yazmayan" bir adama, hâlâ "Vakit yazarı" demenin sebebi nedir acep?..
"Kuyruk acısı" olanlar parmak kaldırsın!..
İki “şehvet” birleşince!
Ben olsam; "suçlu" olarak gördüğüm adamla yan yana gelmekten mümkün olduğu kadar kaçınır, yüzüne bile bakmam!..
Ama "kartel televizyonları" ve "kartel gazeteleri" ne yapıyor?.. Hem "Üzmez'i ayıplıyorlar", hem de "kendisini ekranlara konuk, sözlerini gazetelerine manşet" yapıyorlar!..
Sorarım size; bu durumda, "Hüseyin Üzmez'e sahip çıkan" kimdir?.. "Ona yazı yazdırmayan Vakit" mi, yoksa ona ayıplarını anlattıran "kartel medyası" mı?..
Şu hale bakın; "ekran şehveti" duyanlarla "reyting şehveti" yaşayanlar bir olmuşlar, "ayıpta işbirliği" yapıyorlar ama "suçlanan" yine biz oluyoruz!.. Ya hu, Üzmez'i hem "afaroz" edip, hem de ekranlara çıkaran siz değil misiniz?..
Eee, bizim suçumuz ne?..
Evet, Hüseyin Üzmez 6 ay önce "yazarımız"dı, ama şu anda "Vakit yazarı" değil... Bundan sonra olacak da değil!..
O halde, "Vakit'e saldırı" niye?..
Yoksa, bu da "Ergenekoncu taktikleri"nden biri mi?..

Hasan Karakaya - Vakit

hasankarakaya@vakit.com.tr


HÜRRİYET YAZARI SEÇİM SONUCUNU YAZDI

4 Kasım 2008 13:35
CHP'nin yılmaz savunucularından Hürriyet yazarı Yılmaz,yaklaşan yerel seçimler öncesi hem Baykal'ın hem de Karayalçın'ın moralini bozacak.
Yılmaz'ın yazısının ilgili bölümü:

Ben seçimlere kadar beklemeden sonucu söyleyeyim: Karayalçın’ın adaylığı, CHP’nin seçimi kaybetmesinin garantisi sayılmalıdır.

Karayalçın’a kişisel bir karşıtlığım yok. Sadece yanlış bir hesap yapıldığına dikkat çekmek isterim.

Son seçimde Karayalçın ve CHP adayı Yılmaz Ateş’in aldıkları oyların toplamı Gökçek’in oylarının yarısına ancak erişebiliyordu.

Şimdi ne değişti de, Karayalçın’lı CHP’nin seçimi kazanabileceği bekleniyor?

Karayalçın, iyi bir belediye başkanlığı dönemi geçirmişti. Ama o artık "tarih" oldu. Bugün oy kullanacakların en az yarısı o dönemde çocuktular ve o günleri hatırlamıyorlar. (1989-1993 arasındaki dört yıldan söz ettiğimi hatırlatayım.)

Murat Karayalçın, Ankara halkının karşısına seçilmek için iki kez çıktı. (1999 ve 2004) ve iki kez seçim kaybetti. Ankara halkı daha önce iki kere seçmediği bir siyasetçiyi bu kez neden seçecek? Bunun tatmin edici bir yanıtı var mı?

CHP’nin geleneksel seçmeni, önümüzdeki seçimde kim aday olsa zaten oyunu ona verecek. Ancak bu seçim kazanmaya yetmez.

MEHMET Y.YILMAZ-HÜRRİYET


Emre AKÖZ
Atatürk cahilleri
31 Ekim 2008
Sabah

Turkcell firması, Atatürk'ün özel hayatını da anlatan 'Mustafa' adlı filme sponsor olmadığı, daha doğrusu önce niyetlenip sonra vazgeçtiği için Aydın Doğan medyası tarafından topa tutuldu.
( Not: Bu eleştiriyi yapmalarının nedeni " fevkalade Atatürkçü " olmalarından değil. Turkcell, Doğan Grubu'na reklam vermiyor, ona köpürüyorlar.

Madem o kadar Atatürkçüler kendileri niye desteklemedi? Hem verdikleri para da yabana gitmezdi: Yönetmen Can Dündar kendi çalışanları.)

Turkcell çekinmekte haklı. Filmi destekleseydi, bu kez de " Vay efendim, Atatürk'ün özel hayatına giren bir filme nasıl arka çıkarsınız " diye laf edilirdi.
Siz bakmayın Doğan medyasının Turkcell'e vurabilmek için ' Mustafa'yı çok önemli bir filmmiş gibi göstermelerine.
Tersi olsaydı, yani Turkcell filmi destekleseydi; bu kez de önce filme çamur atar, sonra " Böyle bir filme nasıl sponsor olursunuz, siz Atatürk düşmanı mısınız " derlerdi.
Çünkü bunların amacı 'gerçek' değildir.
Onların gözünde gerçek ikiye ayrılır.
1) Çıkarlarına yarayan gerçek.
2) Çıkarlarını zedeleyen gerçek.

Mesela CHP Başkanı Deniz Baykal ne diyor?
- " Atatürk günde bir büyük rakı içen, kadınlara zaafı olan birisi olarak gösterilmiş. Zaafları olabilir. Ancak, Atatürk gibi bir adamın sofrası bu resim olamaz. Atatürk'ün sofrası Cumhuriyet coşkusunun yaşandığı bir sofradır. "
Deniz Baykal da biliyor o sofrada yaşanan tuhaflıkları. Mesela koca koca bürokratlar ve bilimciler; Atatürk'ün sorularına " onu tatmin/mutlu edecek bir cevap veremeyip fırça yiyecekleri korkusuyla " birbirinin ardına saklanırdı.
O sofrada " cumhuriyet coşkusu " yaşandı elbette. Ama tavana kurşun da sıkıldı, davetliler olur olmaz güreştirildi de! (Vereyim mi başka örnekler?)
- Şu cümle de Baykal'a ait: " Böyle bir filmde Atatürk için önde gelen algılama zaafları değil, eserleri olmalıydı. " Her gün bu ülkede Atatürk'ün eserleri anlatılıyor. Anaokulundan başlayıp ölene dek aynı şeyleri dinliyoruz. Bıkmadınız mı? Sıkılmadınız mı? Bazıları da başka gerçeklerden, yani sizin saklamaya çalıştığınız olaylardan söz etsin.
- " Atatürk kendi döneminin tüm liderleri diktatör olduğu halde bu yönde hiçbir eğilimi olmayan bir liderdi. Hep çoğulcu demokrasi istedi " diyor Baykal.
Madem Atatürk hep demokrasiyi istedi; niye Terakkiperver ve Serbest fırkaları kapattı? Niye çok partili yaşama geçmedi? ( Osmanlı bile son döneminde çok partiliydi!)
Niye en azından bir " hedef olarak " CHP'nin 6 Ok'unda 'Demokrasi' yok? Hadi eskiden olmadı, şimdi niye yok?
Baykal da biliyor söylediklerinin uydurma olduğunu. Ama işine böyle konuşmak geliyor.
- " Filmde, cumhuriyeti kurmak için birlikte hareket ettiği arkadaşlarını sonradan yemiş, onlara ihanet etmiş gibi gösteriliyor. Bunlar gerçek değil. Arkadaşlarına saygı duymuş, sevmiş ama devrimler sırasında yolları ayrılmış " diyor Baykal.
Milli Mücadele döneminin kalburüstü simalarından sadece ikisini çevresinde tutmuştur Atatürk. Bunlar İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak'tır.
Ortak özellikleri şunlardır: 1) İkisi de Kurtuluş Savaşı'na önceleri inanmamıştır. (Yani zaafları vardır.) 2) İkisi de Atatürk'e yürekten bağlıdır. Onun verdiği kadar yetkiyle yetinirler. 3) İkisi de statükocu tiplerdir; atılım yapabilmek için Atatürk'e muhtaçtırlar.
Ne demiş şair: " İnsanoğlu gerçeğin fazlasına tahammül edemez. "
EMRE AKÖZ - SABAH
emre.akoz@sabah.com.tr

CHP'DE TOPLU İSTİFA ŞOKU

27 Ekim 2008 10:21
İzmir'in Dikili ilçesi CHP örgütünden 350 kişi istifa etti. Gerekçe ise...
CHP'li İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Kocaoğlu, CHP'ye zarar vermekle suçladığı İl Başkanı Karataş için, "Yeni kamplaşmalara yol açan böyle bir il başkanıyla, CHP yerel seçimlerden nasıl zaferle çıkabilir?" dedi

CHP'li İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Aziz Kocaoğlu, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın basın toplantısı yapacağı salona kendisini almak istemeyen CHP İl Başkanı Kemal Karataş'ı sert sözlerle eleştirdi. Kocaoğlu, "Partideki birlik ve beraberliği pekiştireceği yerde, yeni kamplaşmalara yol açan böyle bir il başkanıyla, CHP'nin, yerel seçimlerden nasıl zaferle çıkabileceği sorusunu, kamuoyunun ve partimin yetkili organlarının takdirine sunuyorum" dedi. Daha önce, ikili arasında Büyükşehir Belediyesi Meclisi komisyon seçimlerinde yumruklaşmaya vardığı belirtilen kavga çıkmış, Kocaoğlu'nun Karataş'a küfrettiği ileri sürülmüştü. Kocaoğlu, ancak, Mehmet Sevigen'in araya girmesiyle toplantı masasındaki yerini alabilmişti. Karataş, Kocaoğlu'nun konuyla ilgisine tepkisini, "Aziz bey, sinirlendiği zaman küfür ediyor. Bu durumdan partim adına büyük üzüntü duyuyorum" sözleriyle yorumlamıştı.

Sistemli yıpratma

Kocaoğlu, Karataş'a dün yazılı açıklamayla şöyle yanıt verdi: "Bir il yönetimi, güvenlikçi dikerek, bir belediye başkanının parti genel başkanının toplantısına girmesini engelleyemez. Parti örgütü, sadece il başkanından ibaret değildir. Kişisel hırs ve ihtiraslarını her şeyin üzerinde tutan ve bu nedenle örgütü kucaklamaktan çok uzak olan insanların, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Başkanı'nı sistemli bir şekilde yıpratmaya çalışmak istemesi, bütün bunların, tüm siyasi ve ahlaki değerler ve CHP'nin teamülleri göz ardı edilerek bir kural tanımazlık içerisinde yapılması, son derece üzücüdür." Kocaoğlu, Karataş'ın ismini kullanmadığı açıklamasını şöyle sürdürdü: "'İl başkanı, Saat Kulesi ile Hükümet Konağı'nın yer değiştirilmesi ve Yeşildere'de gondol seferlerinin başlatılması' gibi herkesin tebessümle karşıladığı, ayakları yere basmayan, 'Zihni Sinir projelere' bile taş çıkartacak hayallerle, CHP'nin itibarını zedelememelidir... İzmirlilerden ciddi bir destek gören Başkan, ne yazık ki, kendi partisinin il yönetiminin 'ben merkezli' yapısı tarafından yıpratılmaya çalışılmıştır." Kocaoğlu, "CHP'nin yerel seçimlerdeki başarısına zarar vermektedir. Parti örgütünü sadece 'il başkanı ve geleceğe dair ikbal beklentisi içindeki çevreler' olarak algılayanlar, seçimlerde, çalışacak yurtsever bulamayacaklardır" ifadesini kullandı.

Dikili CHP’de deprem

İzmir'in Dikili ilçesi CHP örgütünden 350 kişi, SHP'li Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven'in yerel seçimlerde CHP'den aday gösterileceği gerekçesiyle istifa etti. CHP Dikili İlçe Başkanı Veli Karaman, "Örgüt Özgüven'i istemiyor" dedi. Karaman ve yönetim kurulunun da istifa etmeye hazırlandığı öğrenildi.

Hürriyet


CHP'de iç savaş! İzmir'in Çiğli Belediye Başkanı ile eski ilçe başkanı birbirini vurdurmaktan ifade verdi


21 Ekim 2008

İzmir'in CHP’li Çiğli Belediye Başkanı Ensari Bulut ve CHP İzmir eski Milletvekili Vezir Akdemir, Temmuz 2006’da A.E’nin bıçaklı saldırısında hafif yaralanmıştı. İzmir Emniyeti, bu olaya ilgili düzenlediği ‘Tırpan 1’ operasyonunda çıkar amaçlı suç örgütü kurdukları iddiasıyla 12 kişiyi gözaltına almış, zanlılardan 3’ü tutuklanmıştı. Star gazetesinin haberine göre, 6 ay sonra CHP Çiğli eski İlçe Başkanı Ali Rıza Koçer, evinin önündeki saldırıda tabancayla 5 el ateş edilerek vuruldu. Saldırının ardından yapılan ‘Tırpan 2’ operasyonunda 13 kişi gözaltına alındı, iki zanlı tutuklandı.

BULUT DA REDDETTİ
Cumhuriyet Savcısı Murat Gök, geçen hafta Başkan Bulut’un ifadesini aldı. Bulut, eski İlçe Başkanı Koçer’in vurulmasında azmettirici olduğu iddialarını reddetti. Savcı Gök, bazı sanıkların ifadelerinden yola çıkarak önceki dün de Çiğli eski İlçe Başkanı Koçer’in zanlı olarak ifadesini aldı. Soruşturmada, CHP eski İlçe Başkanı ve CHP’li Belediye Başkanı’nın, birbirini öldürmeleri için adam tuttukları öne sürüldü. Koçer’in A.E’ye Başkan Bulut’u bıçaklattığı, Başkan Bulut’un da 50 bin YTL’ye anlaştığı kimliği belirlenemeyen zanlıya Koçer’i vurdurttuğu iddia edildi.

SAVCI YENİ DAVA AÇACAK
Bulut'un, Koçer’i vurmak için anlaşıp 50 bin YTL verdiği bir başka sanık A.H.T’nin ise Koçer’i vurmaktan vazgeçip durumu anlattığı, Koçer’in isteğiyle A.H.T’nin bu kez Ensari Bulut’un kardeşi Kasım Bulut’u vurduğu ileri sürüldü. Savcı Gök, Ensari Bulut’dan sonra Koçer’in de belediye başkanını yaralamaya azmettirmekden ifadesini aldı. Koçer de suçlamaları kabul etmedi. Savcı Gök’ün yeni bir iddianame hazırlayıp, dava açacağı öğrenildi. İZMİR/star

KOÇER: BU BİR KOMPLO
CHP Çiğli Eski İlçe Başkanı Ali Rıza Koçer, ‘İki başkan birbirini vurdurttu’ iddialarının gerçeği yansıtmadığını söyledi. Bulut’la siyaset yaptıklarının altını çizen Koçer, ‘O benim arkadaşım. Birlikte siyaset yaptık. Bunlar siyasi komplolar. Asıl mağdur benim. 1,5 yıl önce silahlı saldırıya uğradım, hala aydınlanmadı. İddiaları reddediyoruz. Bulut da benimle aynı görüşte. Basın toplantısı düzenleyeceğiz ve komplolara cevap vereceğiz’ dedi.
netgazete

CHP''li üyenin fuhuş parası RTÜK'ten

Trabzon'daki bir eğitim seminerinde CHP kontenjanından RTÜK üyesi olan bir ismin, kaldığı otelde Ukraynalı kadına yatak açtırıp parasını kuruma ödettirdiği ortaya çıktı.


16 Ekim 2008 11:50

CHP kontenjanından RTÜK üyesinin, kaldığı otelde Ukraynalı kadına yatak açtırıp parasını kuruma ödettirdiği ortaya çıktı. Skandal, Haziran 2007'de Trabzon'da düzenlenen eğitim semineri sırasında yaşandı.

Güneş gazetesi, Gana Rekstina adlı Ukraynalı kadın için yapılan harcamanın devlete fatura edilişini şöyle anlattı; "RTÜK, 22 Temmuz seçimlerinden önce seçim yasakları konusunda radyo ve televizyonları bilgilendirmek için ülke genelinde bir dizi konferans ve eğitim semineri düzenledi. Ankara, İstanbul, Gaziantep ve Trabzon'da yapılan konferans ve seminerlere çok sayıda gazeteci, bürokrat ile CHP kontenjanından kurul üyeliğine seçilen bir bürokrat da katıldı.

2 BİN YTL İNDİRİM
Kurumun, bu seminer trafiğinde konaklama ve ulaşımı sağlaması için açtığı ihaleyi de, Ultra Turizm firması 17 bin 670 YTL bedelle kazandı. Ultra Turizm, etkinliğin sonunda, seminere katılmayanlar olduğu ve bu yüzden masrafın düştüğünü belirterek, 17 bin 670 yerine toplam 15 bin 790 YTL'lik fatura kesti. Faturayı inceleyen RTÜK yetkilileri, bir kalemi görünce şaşırdı.

Faturada 'Room ekstra, D... M... 214' olarak gösterilen bu harcamada, 30 euro'luk bir fazla harcama tespit edildi. Bunun, otel odasında açılan ekstra yatak için alındığı belirlendi. Otel yetkilileri, Ultra Turizm'e, bu harcamanın, 1979 doğumlu Ganna Rekstina adlı Ukraynalı kadın için açılan ekstra yatağın bedeli olduğunu bildirdi. Delil olarak da, Ukraynalı kadına ait pasaportun fotokopisini gönderdi.
http://www.rotahaber.com/haber/20081016/CHPli-uyenin-fuhus-parasi-RTUKten.php

RTÜK'te Fuhuş Kesinleşti Gibi
18 Ekim 2008 10:22

CHP'li RTÜK üyesinin devletin parasıyla otelde oda açtırıp, sonra da "hukuksal yardım sundum" dediği Ukraynalı kadın, fuhuştan sınırdışı edilmiş.

CHP’li RTÜK üyesi Dadak’ın otel odasında ‘hukuki yardım sunduğu’ kadının fuhuştan iki kez sınır dışı edildiği belirlendi.

RTÜK üyesi Mehmet Dadak’ın seminer için gittiği Trabzon’da kaldığı otelde ekstra yatak açtırdığı ortaya çıkan Ukraynalı Ganna Rekstina’ya Trabzon polisi tarafından fuhuş işlemi yapıldığı ve sınırdışı edildiği ortaya çıktı.

CHP kontenjanından seçilen Dadak’ın bir seminer için gittiği Trabzon’da odasına açtırdığı 30 Euro ek yatak ücretini RTÜK’e ödetmek istediği ortaya çıkmıştı. Dadak’ın hukuki danışmanlık için odasına çıkardığını söylediği Rekstina’nın hayat kadını olduğu belirlendi. 1979 doğumlu Gana Rekstina’nın Trabzon Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü Ahlak Büro Amirliği tarafından gözaltına alındığı belirlendi. Hakkında fuhuş suçundan işlem yapılan Rekstina’nın doktor kontrolünden geçirildikten sonra yabancılar polisine teslim edildiği ve sınırdışı edildiği öğrenildi. Rekstina’nın daha önce de fuhuş suçundan alındığı ve sınırdışı edildiği belirtilirken isim değişikliği yaparak tekrar Türkiye’ye giriş yaptığının tespit edildiği öğrenildi.
aktifhaber

SAYIŞTAY'DAN CHP'YE KÖTÜ HABER!

14 Ekim 2008 10:41
Rüşvet iddialarının ardından sıkıntılı günler geçiren CHP'ye kötü bir haber de Sayıştay'dan geldi.
Çankaya Belediyesi'ndeki rüşvet iddialarının ardından sıkıntılı günler geçiren CHP'ye kötü bir haber de Sayıştay'dan geldi. CHP'li Kadıköy Belediyesi'ndeki yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarını araştıran Sayıştay uzmanları, burada haksız ihaleden arazi işgallerine kadar bir dizi usulsüzlük ve yolsuzluk tespit etti. Belediye, işgal ettiği arazilerden elde ettiği gelirleri belediye bünyesinde kurulan vakfa ait şirketlere peşkeş çekerken, belediyeye ait gayrimenkullerden gelen gelirleri ise doğrudan şirket hesaplarına geçirmiş. Hazineye ödemesi gereken stopaj paralarını da kaçıran CHP'li belediye, şirketlerin çıkardığı gazete ve dergilere bina tahsis edip personel görevlendirmiş. Belediye bu yolla devleti milyonlarca YTL zarara uğratmış.

Kadıköy Belediyesi'ndeki yolsuzluk ve usulsüzlükler, kamuoyundan gelen yoğun şikâyetler üzerine TBMM Araştırma Komisyonu'nun talebi doğrultusunda harekete geçen Sayıştay denetçilerinin yaptığı araştırma sonucu ortaya çıktı. 2006 ve 2007 yılları arasında Kadıköy Belediyesi Sağlık ve Sosyal Dayanışma Vakfı İktisadi İşletmesi (KASDAV)'ne ait evrak ve muhasebe kayıtlarında inceleme yapan Sayıştay uzmanları, çok sayıda yolsuzluk ve usulsüzlük rapor etti. CİHAN

CHP'Lİ BELEDİYE ÖNÜNE GELEN YERİ İŞGAL ETMİŞ

Toplam dört uzman tarafından kaleme alınan 20 sayfalık raporda dikkat çeken usulsüzlüklerin başında arazi işgalleri geliyor. Selami Öztürk'ün başkanı olduğu Kadıköy Belediyesi, mülkiyeti Hazine ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne ait çok sayıda arazi ve otoparkı işgal etmiş.

Buna göre belediye, Kadıköy'de bulunan ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne ait 5 bin 535 metrekarelik alanı izinsiz olarak çevirip yıllarca otopark olarak işletmiş. İşlemlerin üzerinden yürütüldüğü KASDAV, bu işten dolayı 2002'de 327.375 YTL, 2003'de 458.358 YTL, 2004 yılında 552.903 YTL, 2005'de 684.887 YTL ve 2006'de 792.913 YTL olmak üzere toplam 2 milyon 816 bin 439 YTL gelir elde etmiş. KASDAV bunun için İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne ise herhangi bir ödeme yapmamış. Sayıştay raporlarına 'işgal' olarak geçen bu durum için uzmanların tespiti şöyle: "Kadıköy Belediyesi'nin ismini alan ve dolaylı da olsa kamu kaynağı kullanan KASDAV şirketince işgal edilmesi ve karşılıksız bir şekilde otopark olarak işletilmesi yersiz bir uygulamadır. Bu uygulama nedeniyle, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne ecrimisil ödemelerinin yapılması gerekmektedir."

Kadıköy Belediyesi'nin yaptığı arazi işgali bununla sınırlı değil. Konuyla ilgili inceleme yapan denetçiler, yine İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne ait 277 bin metrekarelik Salıpazarı Otopark'ı da 2002'den 2005'e kadar haksız bir şekilde işletilmiş. Bu işletme nedeniyle toplam 1 milyon 404 bin YTL'lik gelir elde edilirken, İstanbul Büyükşehir Belediyesi adına tahakkuk ettirilen toplam 571 bin YTL ecrimisil ödenmemiş. Yine Bostancı'daki 7 bin 61 metrekarelik bir hazine arazisi KASDAV şirketleri tarafından işgal edilerek otopark olarak işletilirken, 368 bin 394 YTL'lik gelir elde edilmiş.

'AL GÜLÜM, VER GÜLÜM' YAPMIŞLAR

Kadıköy Belediyesi'ndeki yolsuzluk ve usulsüzlükler sadece arazi işgalleriyle sınırlı değil. Yaptığı iş ve işlemlerde yasaları hiçe sayan belediye, kendisine ait tesisleri de hukuki dayanağı olmadan KASDAV'a kullandırmış. Bu tesislerden biri de Kadıköy Belediyesi Zemin Araştırmaları Labaratuarı. Tesis, ihale yapılmadan sadece bir protokolle KASDAV'a verilmiş. Aynı yöntem belediyeye ait Katı Atık Ayrıştırma Tesisi için de söz konusu. İşletme 19.07.2001 tarih ve 56/2 sayılı Encümen kararıyla KASDAV işletmesine herhangi bir ihale yapılmadan protokol yöntemiyle verilmiş. Vakıf şirketleri, bu iki tesisten 2002-2003 yıllarında toplam 400 milyon YTL'lik gelir elde etmiş. Bu durum, raporda açıkça eleştiriliyor:

"2886 Sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 1'nci maddesinde, belediyelerin alım, satım, hizmet, yapım, kira, trampa, mülkiyetin gayri ayni hak tesisi ve taşıma işlerinin yazılı hükümlere göre yürütüleceği öngörülmüştür. Bu nedenle, herhangi bir ihale yapılmaksızın belediye ile KASDAV arasında imzalanan bir protokol yöntemiyle bahse konu vakfın iktisadi işletmesine verilmesi mümkün değildir."

BİNA VE PERSONEL BELEDİYEDEN, GELİR ŞİRKETLERE

Kadıköy Belediyesi'nin dikkat çeken kanunsuz uygulama ve yolsuzluklarından biri de personel ve yer tahsisi. KASDAV'a bağlı şirket ve Kadıköy Belediyesi ile yapılan protokol doğrultusunda çıkartılan 'Gazete Kadıköy' ve 'Kadıköy Yaşam Dergisi'nin bina ve personel ihtiyacı belediye tarafından sağlanmış. Daha çok belediyenin etkinliklerine yer veren gazete ve dergi, üstelik sürekli olarak zarar etmiş. Sadece 2003 ila 2006 yılları arasında meydana gelen zararın miktarı yaklaşık 500 bin YTL olurken, raporda bu zararların sürdüğü belirtiliyor.

FAKİR ÖĞRENCİLERDEN ALINAN PARALAR

Kadıköy Belediyesi'nde tespit edilen çarpıcı yolsuzluklardan biri de öğrenci yurdu üzerinden sağlanmış. Üstelik burada birden fazla yolsuzluk var. Buna göre, Kadıköy Belediyesi'nin mülkiyetinde bulunan 3 bin 53 metrekarelik alan ihale edilmeden ve herhangi bir bedel alınmadan Belediye Meclisi'nin 07.11.2001 tarih ve 2001/123 sayılı kararıyla 25 yıllığına KASDAV'a tahsis edildi. Yapılan protokol gereği daha çok Anadolu'dan gelen fakir öğrencilere hizmet vermek amacıyla yapılan 300 öğrenci kapasiteli Kadıköy Belediyesi Aysel ve Abdullah Öğücü Kız Öğrenci Yurdu, 2003-2004 eğitim ve öğretim yılında hizmete açıldı. Öğrencilerden 2003 ve 2006 yılları arasında toplam 1 milyon 360 bin YTL tahsil edildi. Alınan bu paraların tamamı vakfa aktarıldı. Yine yapılan protokol gereği 'kapasitesinin yüzde 20'si oranında fakir, öksüz, kimsesiz gençlerin tahsili için kullanılacak' şartı da yerine getirilmedi. Belediyenin, fakir öğrenciler için inşa edildiğini belirttiği proje, Danıştay raporuna şöyle yansıdı: "1580 Sayılı eski ve 5393 Sayılı Belediye Kanunu hükümlerine bakıldığında Belediye Meclisi veya Belediye Başkanlığı'nın mülkiyeti Belediyeye ait olan bir taşınmazı, bedelsiz olarak tahsis etmelerine imkân tanıyan herhangi bir hüküm bulunmadığı görülmektedir."
aktifhaber

CHP Kasasından Çeteye Ödeme
21 Eylül 2010
CHP Sakarya eski İl Başkanı Vahit Serbes'in oğlu Serhat Serbes'in de tutuklandığı suç örgütüne yönelik soruşturmada CHP ile ilgili yeni bir gelişme ortaya çıktı.
Soruşturma savcısı, CHP'nin kasasından Serbes'e 150 bin lira aktarıldığını tespit etti. BDDK raporuyla da teyit edilen konuyu Serbes'in de kabul ettiği öğrenildi.

Mayıs ayında Sakarya, İstanbul, Düzce, Kocaeli, Siirt ve Şanlıurfa'da yapılan eş zamanlı operasyonlarda CHP Sakarya eski İl Başkanı Vahit Serbes'in oğlu, müzik şirketi sahibi Serhat Serbes ile birlikte 39 kişi gözaltına alınmıştı. Savcılık sorgularının ardından Serhat Serbes 'silahlı çeteye üye olmak ve küçük yaşta çocuğa taciz' suçlarından tutuklanarak cezaevine gönderilmişti.

İstanbul Cumhuriyet Savcısı Hikmet Usta tarafından yürütülen soruşturmada, çetenin finansörlüğünü yaptığı iddia edilen Serhat Serbes'le ilgili şok iddialar ortaya çıktı. Sakarya İl Başkanlığı'nın kasasından 'çetenin üyesi olmak' suçundan tutuklanan Serbes'e 150 bin TL aktarıldığı tespit edildi.

Savcı Usta, çetenin gelir kaynaklarını tespit etmek için BDDK'dan rapor hazırlamasını istedi. Savcılığa ulaşan BDDK raporunda Serbes'e, CHP Sakarya İl Başkanlığı'nın kasasından 150 bin lira aktarıldığı belirtildi. Söz konusu para aktarımının teknik takiple ortaya çıkarıldığı belirtildi. Serbes'in telefon görüşmelerine de yansıyan bu iddialarla ilgili CHP Sakarya İl Başkanlığı'ndaki görevlilerin de ifadesi alındı. İfadelerinde, Serbes'e para verildiğini doğruladıkları öğrenilen CHP'li görevlilerin, "Serhat Serbes'in maddi durumu çok iyiydi. Her zaman partiye para yardımı yapardı. Bizden para istediğinde 'çeteye para verme' olarak düşünmedik. Parayı verdik. Zaten böyle bir çetenin varlığından haberimiz yoktu." dedikleri öğrenildi.

Savcı Usta, sorgu sırasında bu iddiayı Serbes'e de sordu. Serbes'in CHP Sakarya İl Başkanlığı'ndan 150 bin TL aldığını kabul ettiği ifade edildi. Serbes'in harcamalarının fişlerinin soruşturma dosyasında olduğu da öğrenildi.

Çete ile birlikte oğlu Serhat Serbes'in de gözaltına alınıp tutuklanmasının ardından Vahit Serbes'in CHP Sakarya İl Başkanlığı görevinden istifa ettiği belirtildi.

Savcı Usta, çeteye ilişkin soruşturmasını tamamlamak üzere. Ancak Usta'nın CHP'den Serbes'e para aktarımına ilişkin iddiaları dosyadan ayırıp Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığı'na göndereceği öğrenildi.

SİYASİ PARTİLER KANUNUNA GÖRE SUÇ

Siyasi partiler kanununun 72. maddesinde, 'Siyasi partiler, üyelerine ve diğer gerçek ve tüzel kişilere hiçbir şekilde borç veremezler.' ibaresi bulunuyor. Aynı kanunda söz konusu hükümlere aykırı olarak kredi veya borç veren veya alanlar ile bu krediyi veya borcu alan veya veren parti sorumlusunun altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı belirtiliyor. aktifhaber
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pts Ksm 24, 2008 1:24 am    Mesaj konusu: Bizi irtica ile suçlayanlar Alıntıyla Cevap Gönder

Umur Talu

Sosyalist, enternasyonalist, solcu, sosyal demokrat, cumhuriyetçi, halk...

Çok ilginç...

"Sosyalist Enternasyonal" üyesi...

"Sosyal Demokrat" sıfatlı...

"Sol" lakaplı...

"Özgürlük, eşitlik, kardeşlik" soyundan gelme "Cumhuriyet" ön adlı...

"Hangi kökenden olursa" olsun "Halk" göbek adlı CHP'yi...

Bu açılardan asla eleştirmeyen bir partili ve seçmen çoğunluğu var CHP'nin.

Sorun tek başına "Genel Başkan"da değil vallahi...

Önemli "bir grup" parti yetkilisi, parti etkilisi, parti üyesi, parti tabanı ve kimileri merkez liberal, milliyetçi sağ ile CHP arasında dolaşıp dursa da, çok sayıda seçmeni zaten CHP'nin hakikaten "Sol" bir parti olmasını istemiyor.

Bir tür "Laiklik" yorumuna "Solculuk" demeyi yeterli buluyor.

"Sol" bir talepleri yok ondan.

Yok, o da yok

Partiyi, hatta "sabitleşmiş" lideri eleştirdikleri asıl ve asil noktalar arasında asla...

Onun "Sosyalist Enternasyonal" üyesi bir parti olarak, oradaki çok parti gibi "sosyal enternasyonalist" olmaması yok mesela.

CHP'nin "sosyal" olamaması, sık sık "demokrat" olabilmekten uzaklaşması, bir türlü "sosyal demokrat" olduğunu kanıtlamaması yok.

Özgürlüklere titizlenmemesi, ne pahasına ve kim olursa olsun, özgürlükleri savunmaması asla yok.

Eşitlik idealine inanmaması, bunun bu toplumlarda dahi bin ufuk halinde hayatın farklı anlarında ve yanlarında ısrarla savunulmaması yok.

Kardeşlik konusunda CHP'nin mümkün hiçbir adımı atmaması yok ama iki gıdım "açılım" yaptığında yüzüne gözüne bulaştırılması, burnundan getirilmesi var.

Cumhuriyet denen kavramın bir özünün de "en azından Mustafa Kemal'in aldığı, okuduğu, bulundurduğu kitaplar"da aranması, neden "Her türlü imtiyaz ve zümre egemenliğine karşı olmak" meselesinin "cumhuriyetin özü" olduğunun sorgulanması, partinin bu yönden sarsılması yok.

Halk tek tip homojen bir kitle değildir ki siz ona böyle şeyler dayatasınız diye bir alfabe zaten yok. Misal, "halka dini, etnik dayatma" ya karşı çıkarken dahi, başka türlü bir "dini, etnik dayatma" yapılıp yapılmadığının tartışması, eleştirisi, özeleştiri yok.

Cumhuriyet yok

O zaman, arındıracak, bazı kavramlara gölge yapmayacaksınız en azından.

Çünkü, "cumhuriyetçilik" bu kadar kısır olamaz.

"Özgürlük, eşitlik, kardeşlik" ideallerini boş verip;

Tam tersine özgürlükleri kısıtlamayı;

Eşitlik yerine tepeden bakmayı, seçkinci olmayı;

Kardeşlik ne kelime, milliyetçi, ulusalcı ayrımcılıklarla, üstünlük iddialarıyla, kardeşlik imkanlarına çelme atmayı, "enternasyonal" bir kardeşlikten zaten nasipsiz kalmayı "cumhuriyetçilik" saymayacaksınız.

Ne sosyal, de demokrat olmasına izin verdiğiniz, zaten böyle bir şey de beklemediğiniz bir partiyi "sosyal demokrat ve solda" sanmaktan ve sunmaktan vazgeçeceksiniz.

Halk da gitsin

Orada...

Orta yerde...

Her yerde...

Binbir biçimde...

İnancı veya inançsızlığı yüzünden...

Kökeni yüzünden veya kökeni istismar edilerek...

Emeğine, alınterine tükürüldüğü için...

Göz nuru oyulduğu için...

Köle gibi zincirli çalıştırıldığı için...

İşsizlikle boğulduğu için...

Tehditle, baskıyla, korkuyla yıldırıldığı için...

Sessizliğe mahkum edildiği için...

Ürünü çalındığı, üç kuruşluk birikimi alındığı için...

Çocukluk umutları da, çocuğuna umutları da yağmalandığı için...

Köyde, şehirde, varoşta; en ilkel şartlarda da en modern koşullarda da, dağ başında da, dağ gibi plazalarda da, bir sürü tokat yediği için...

Bazen kılığı, bazen dili, bazen şivesi, bazen tahsili, bazen ürkekliği, bazen umudu, bazen başı, bazen saçı, bazen örtüsü, bazen tercihleri, bazen kimliği, bazen kişiliği hor görüldüğü, aşağılandığı, ya çoğunluk linçine ya azınlık zulmüne maruz kaldığı için...

Bazen piyasanın sopasını, bazen devletin copunu yediği; bazen patronun, ağanın, beyin, şeyhin, hocanın, üstün, herhangi bir otoritenin tahakkümünde ezildiği için mağdur milyonlarca milyonlarca "Halk" var.

Her seferinde orada, her birinin yanında olmayacaksınız, kendinizi "Halk Partisi" de saymayacaksınız.

Parti dursun

Ciddi bir kısım partili ve seçmenin talebi uyarınca... Onların cumhuriyeti, demokrasiyi, halkı ve partiyi "Tek Parti" telakki etmekteki ısrarıyla...

Tüm sıfatları, lakapları bir kenara koyacak; elinizde kalan "Parti" ile yetineceksiniz...

Tabii ki, bir "Parti" olabilir; sol, sosyal demokrat, enternasyonal, hakiki cumhuriyetçi olması şart değil; "her türlü" halk da şart değil.

sabah



UMUR TALU
Sevsinler sizi!

Basının 'kıssa' tarihi
Sevsinler sizi!
İşte bu.
Tamamen bunu diyordum.
Burası "mucizeler diyarı".
Siz böyle bir şeyi aklınıza getirir miydiniz?

Bakın ne oldu?
"Milliyetçi, Atatürkçü" MHP lideri, "Atatürkçü, cumhuriyetçi, ulusalcı, laikçi" CHP liderini "Ilımlı İslam'a oynamak"la suçladı...
O CHP lideri de o MHP liderini "Türban için Anayasa değişikliğine destek veren siyasi pusucu" olmakla.

Düşünebiliyor musunuz...
"İrticaa karşı bekçi" misyonu da yüklenen iki devletçi, rejimci, kanuncu parti, şu sıra AKP'yi değil, birbirlerini "odak" olmakla suçluyor.
Bir yaşınıza daha girin...
O yaşınızdan çıkın...
Sonra birine daha girin.
Böyle böyle ömür geçiyor işte!

Son genel seçimde, "Acaba İslamcı AKP'ye karşı, CHP'ye mi oy versem, MHP'ye mi" diye papatya falı bakan, siyasi bilinci çok yüksek, tarih bilgisi engin, ideolojik açıdan aşırı tutarlı, elde bayrak meydanlara bile koşmuş, sağa sola hamasi şablon mail mesajları yağdıran, ne Sol'a gelen ne Sağ'a sığan, ama gönlü darbeye bile kayan "özel bir tür aydınlanmış seçmen" e saygılarla sunulur.
İşte Paşam MHP!
İşte Paşam CHP!

Hale bakın...
Meclis'te, "başı örtülü kıza üniversite hakkı" için "samimi" oy verdiği sanılan MHP, "örtülü" birkaç kişiyi partiye aldı diye CHP'yi "Ilımlı İslam'ın sol ayağı" diye paylıyor...
CHP de onu "türban değişikliği ile siyasi pusu kuran" diye azarlıyor.
Farkındasınız, değil mi?
Baykal'ın suçlamasının meali şu:
Bu MHP, türban için Anayasa değişikliğini ortaya atarak Anayasa Mahkemesi'nde AKP'yi kapatılma yoluna sokan bir siyasi pusu kurdu.
İyi de Hocam; bu tahlili niye zamanında esirgedin hem "Cumhuriyet"ten, hem "Halk"tan, hem "Parti"den.
Madem bu "pusu" idi; neden Altaylar'dan gelir gibi, Ergenekon'u deler gibi, darbecilerle oynaşır gibi, kapatmayı bayram sayar gibi davrandın?
Neden "pusu"yu teşhir etmedin, neden "pusu"da debelenen iktidarın infazını bekledin?

Ben bir de şu tespite bayılıyorum.
Hemen ayılıp şu satırlara da yayılıyorum:
"Yasalar çerçevesinde, insanların kılık kıyafetleri ne olursa olsun, istedikleri partide yer alma ve siyaset yapma hakkına saygı gösterilmesini istemek bir temel hak ve özgürlük konusudur".
Baykal' ın, doğru biçimde, dediği bu.
Ölürsün valla!
Azıcık değiştirdim.
Ölmezsin valla!
"Yasaları değiştirerek, yeni yasalar çerçevesinde, genç kızların kılık kıyafetleri ne olursa olsun, istedikleri, kazandıkları, hak ettikleri üniversitede yer alma ve eğitim görme hakkına saygı gösterilmesini istemek bir temel hak ve özgürlük konusudur".
Hakikaten ilke milke diyorsanız, özgür siyaset de, özgür üniversite de kamu için kamusal alandır ve ilke budur işte!
İşte budur!
Yoksa, hemen paçalarınızı bir kontrol edin...
Mutlaka cılk, cıvık bir oportünizm akıyordur.
Sevsinler hepinizi!
Sabah

DSP'li Sezer'den CHP'ye: Bizi irtica ile suçlayanlar, bugün kara çarşafa rozet takar hale geldi
13:50 - DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, "AKP'yi gönderme zamanı gelmiştir. AKP'yi gönderecek olan da sözüm ona muhalefet koltuğunda oturup, tavırlarıyla AKP'yi destekleyenler değil, Demokratik Solculardır" dedi. DSP'nin 23. kuruluş yılı, Büyük Anadolu Oteli'nde düzenlenen törenle kutlandı. Sezer, tören sonrasında, gazetecilerin "CHP'ye çarşaflı kişilerin üye yapılmasına" ilişkin soruları üzerine, "Biz (inançlara saygılı laiklik) dedik diye bizi irticacı olmakla suçlayanlar, bugün kara çarşafa rozet takar hale gelmişlerse düşünülmesi lazım. Bunu halkımızın sağduyusuna
havale ediyorum" dedi. 23.11.2008 ANKARA netgazete

BİRAND 3 MİLYAR $ İÇİN KONUŞTU
27 Ocak 2009 09:27

Bu Doğan Grubu'nun 3 Milyar Dolar için verdiği savaşın hikayesidir..

Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP adaylığı kesinleşince akşam Kanal D, Star ve Show TV'de haber bültenlerine konuk oldu. Sadece Star'da canlıydı diğer ikisinde ise banttan.

Mehmet Ali Birand'ın Kılıçdaroğlu'yla yaptığı söyleşide ilk cümlesi “Kemal Bey tekrar tebrikler. İnşallah kazanacağız…” oldu.

Bu bir gaf değil, Doğan Grubu'nun İstanbul Büyükşehir için duruşunu gösteriyordu, çünkü yayın banttandı. Yani bu kısım atılabilirdi ama atılmadı.

BU DESTEĞİN SEBEBİ HİLTON MU?

Aylar öncesinden Doğan Medya Grubu'nun televizyonları ve gazetelerinde parlatılan Kılıçdaroğlu, bu gruba bağlı gazetelerde çıkan anketlerde de İstanbul'un en güçlü ismi diye telafuz edildi. 'Belgeli mahalefetin öncüsü' olarak takdim edilen Kılıçdaroğlu isminin Doğan Gburu tarafından yoğun şekilde desteklenmesinin ardında ise Aydın Doğan'ın Hilton ile Çubuklu'daki sorunlu arazilerin olduğu öne sürüldü.

PLAN ŞÖYLE İŞLEDİ

Kılıçdaroğlu'nn adını 'Belgeli muhalefetin öncesi' ilan eden Doğan Medya Grubu, üst üste anketler yayınlayarak, Kemal Kılıçdaroğlu'nun İstanbul'daki en güçlü aday olduğu vurgusu yapıldı. Anketlerde CHP hep AK Parti'nin gerisinde yer alamsına rağmen, 'Kılıçdaroğlu aday olursa CHP İstanbul'u alır' tezi verilerek Kılıçdaroğlu ismi CHP yönetimine adeta dayatıldı. Doğan grubu televizyonlarının, daha önce hiç görülmemiş bir biçimde Kılıçdaroğlu'nun adaylık açıklamasını da canlı yayında duyurması dikkat çekti.

DOĞAN İÇİN TANIDIK BİR İSİM

CHP Milletvekili Kemal Kılıçdardoğlu icraatları ile Doğan Grubu'nun yakından tanıdığı bir isim. Doğan Grubu'nun İş Bankası ile ortak olduğu İş-Doğan ortaklığının 1,4 milyar dolarlıık zararını POAŞ'ın sırtına yükleyen kararın altında İş Bankası'nda CHP kontenjanından yönetim kurulu üyesi olan Kemal Kılıçdaroğlu'nun izması bulunuyor. İş Bankası'nın elindeki POAŞ hissesinin yüzde 44'ünü 600 mlyor dolara Aydın Doğan'a satılmasına onay verenler arasında da iyne Kılıçdaroğlu'nun imzası var. Aydın Doğan, 6 ay sonra bu hisselerin yüzde 34'ünü 1 milyar dolara Avusturyalı OVM'ye satmıştı.

ZARAR POAŞ'A KAR DOĞAN'A

Doğan Holding'in yüzde 50, İş Bankası'nın ise yüzde 40 ortaklığı ile oluşturulan İş-Doğan ortaklığının 1.4 milyar dolarlık zararı borsada işlem yapan küçük tasarrufçunun sırtına yüklenirken, borçlarından kurtulan Aydın Doğan bir süre sonra İş Bankası ile de yollarını ayırdı. İş Bankası'ndan alırken 1 milyar 300 milyon dolar değer biçilen POAŞ, Aydın Doğan satarken yüzde 220 değerlerenerek fiyatı 2 milyar 940 milyar dolara çıktı.


Belgeli soyguna göz mü yumdu


Yolsuzluklara karşı belgeli savaş açtığı iddiasında bulunan Kemal Kılıçdaroğlu, İş Bankası Yönetim Kurulu Üyesi olduğu dönemde İş-Doğan ortaklığının zararının Petrol Ofisi'ne yüklenmesine ise onay verdi. Yolsuzluklarla mücadele konusunda sembol isim haline getirilen Kılıçdaroğlu'nun altında imzası bulunan POAŞ operasyonunun 1.4 milyar dolarlık faturası hakkında ise suskun kalması dikkat çekiyor.

3,5 miyon TL cezayı ödemedi

Doğan Grubu'nun İstanbul'daki bir diğer sorunlu projesi de Çubuklu'daki POAŞ'a ait dolum tesisinin bulunduğu bölge. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 56 dönümlük arazinin POAŞ tarafından işgal edildiği gerekcesiyle mahkemeye başvurdu. Mahkeme, Petrol Ofisi AŞ'ye araziyi işgal ettiği için 3,5 milyon YTL ödemesi gerektiğine karar verdi. Ancak Petrol Ofisi AŞ, ödemeyi yapmadı. POAŞ'ın avukatlarının itirazı üzerine konu Yargıtay'a gitti. Ancak Yargıtay kararı onadı. Eğer POAŞ avukatları karar tashihine gitmez ise POAŞ kullanım bedeli olarak Büyükşehir Belediyesi'ne 850 bin YTL'yi faiziyle yaklaşık 3 milyon YTL olarak ödeyecek ve belediye arazisi üzerinde kalan tesisleri yıkacak.


Hilton projesi rafa kalktı

Aydın Doğan'ın 2005'te 254 milyon dolara satın aldığı Hilton Oteli'nin arazisinden elde edeceği 3 milyar dolarlık kazanç SİT'e takıldı. Şişli Belediyesi tarafından 0.7'den 2.7'ye çıkarılan emsal oranı ile, 63 dönümlük arazide inşaat alanı 233 bin metrekareye çıkıyordu. Ancak Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu bölgeyi SİT alanı ilan etti. Böylece Doğan'ın arazi üzerinde inşaat yapma şansı kalmadı. Resmi bir açıklama olmasa da, Aydın Doğan'ın planının, 6 binadan oluştuğu ve rezidans ile iş merkezi yapımını öngördüğü belirtiliyordu. SİT'in kalkması için bölgeye İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin koruma amaçlı plan yapması ve ardından yapılan planı kurulun görüp onaylaması gerekiyor. Belediyenin değerlendirmesinden sonra da kurul projeye bakıp, onaylar veya reddeder.
aktifhaber

Kılıçdaroğlu'nun Genelev Belgesi
26 Kasım 2008 10:05

Karlıbel, CHP'li Kılıçdaroğlu ile Ali Kılıç'ın, polis katili ve uyuşturucu kaçakçısı iki PKK'lıyla geneleve gittiğine ilişkin noter tasdikli belgeyi açıkladı..

Araştırmacı yazar Talip Doğan Karlıbel, Ülke TV'de 'Sıra Dışı' programına katılarak, CHP'li Kemal Kılıçdaroğlu ve Ali Kılıç'ın Almanya'da iki uyuşturucu kaçakçısı PKK'lı ile genelev olarak çalışan bir saunaya gittiğine ilişkin iddiasının belgelerini açıkladı.

POLİS KATİLLERİYLE BİRLİKTE

Bir dönem Alman emniyetinde görev yapan Karlıbel'in ekranda gösterdiği noter tasdikli Alman polisine ait tutanağın altında, CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Merkez Karar Yürütme Kurulu Üyesi Ali Kılıç ve Nevzat Rıdvan, Mustafa Güler'in isimleri var. 8 Eylül 2008 Pazartesi günü 'genelev' tarzı bir saunadan çıkan Kılıçdaroğlu ve Kılıç'ın bindiği araçta Nevzat Rıdvan, Mustafa Güler isimli PKK'lıların da bulunduğunu kaydeden Karlıbel, bu şahısların 12 Eylül öncesinde birçok cinayete imza attığını ve Osman Tekin ve Hilmi Kaya isimli polisleri öldürdüklerini ileri sürdü.

PROGRAMA KATILMADI

Karlıbel'in bu iddialarından sonra ÜLKE TV'ye arayarak cevap hakkını kullanmak istediğini söyleyen Kılıçdaroğlu için özel program yapılmış fakat Kılıçdaroğlu programa katılmamış ve telefonunu kapatmıştı.

AKP'li Bakan: Çarşaf Çağdışı
06 Aralık 2008 09:24

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, son günlerde Baykal'ın gözdesi haline gelen çarşaflı giyinmeyi topa tuttu. "Çağdışı" dahil herşeyi söyledi..

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, çarşafı "çağdışı giyim tarzı" olarak nitelerken, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ı da "oy avcılığıyla" suçladı. CHP'de bir dönem genel sekreterlik görevi de yapan Günay, çarşaf, zorunlu din dersi, Madımak Oteli, Alevi dedelerine maaş bağlanması gibi konularda SABAH'a çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Baykal'ın, değişik zamanlarda çeşitli konularla ilgili 'açılımlar' yaptığına dikkat çeken Günay, 'Şeyh Edibali' örneği verdi ve "Sayın Baykal, Edibali'nin sözlerinden, 'Öfke size sükunet bana' bölümünü hatırlamadı. 'Hata size, bağışlamak bana' bölümünü hatırlamadı. Baykal, neyi hatırladı, 'Ey oğul bey oldun'. Aklında sadece bu kaldı. Oysa, 'Bey olmak o bey olmak değildir. 'Hizmetkâr olmaktır" dedi. Günay'ın değerlendirmeleri şöyle:

UNUTULMASI GEREKEN GİYİM
* Siz 17 yaşındaki bir çocuğun başı örtülü olduğu için üniversiteye gitmesini engelleyeceksiniz. Sonra neredeyse, insanların kimliğini gizlemesine yol açan en eski giyim tarzı, bugün çağdışı kalmış olduğu söylenebilecek giyim tarzı için bağırarak, güya bir özgürlük açılımı yaptığınızı iddia edeceksiniz. İstanbul'un en küçük kenar mahallesinin yüzünü sıkı sıkı kapatmış kadınlarının yakasına CHP rozeti takacaksınız. Buna kimse inanmaz. Çok ayıp.

* Çarşaf, bu çağda unutulması gereken bir giyim tarzıdır. Partimde bu söylediklerime dudak bükenler çıkacaktır. Cesaretle söylüyorum; Çarşaf çağdışı. Çarşaf mı kalmış bu çağda?

* Kelimenin, tam anlamıyla sömürü. Oy avcılığı. Aslında bunu açılım olarak görmüyorum, tam bir istismar olarak görüyorum. 20 yıldır giyim tarzındaki özgürlüğü savunuyorum. Bunu, çarşafa dolaşmak, dolanmak olarak sayıyorum. Özgürlükçülük, açılım insanların giyim tarzına, yaşam biçimlerine saygı, çok daha başka alanlarda kendini gösterir.

* Buna 'günaydın akşam yemeğinden sonra' derler. Tek parti döneminin katı laiklik anlayışıyla olmaz. Toplumu yukarıdan şekillendirme ve toplum mühendisliği ile olmaz. Yakın zamana kadar çocuklarının üniversitelerde, askeri okullarda diploma törenine gidemeyen anne babalar var.

* Ben sevgili Baykal'a soruyorum: '1940'lı yıllarda yaşanan bu sorunu eleştiriyorsunuz. Çok haklısınız. Anne ve babalar, orduevlerine, kutlama gibi diploma törenlerine, konsere alınmıyor. Başı kapalılar sadece çocukları şehit olduğunda her yere giriyorlar. Onlara devlet o zaman her türlü saygıyı gösteriyor. Buna ne diyorsunuz. Peki, bugün aynı anlayışı sürdürmek isteyenlere ne diyorsunuz. Onlardan yana mısınız, değil misiniz?'

* 1970'lerin CHP'si bu tür açılımlara uygun partiydi. Benim çocukluğumda toplumla barışmak, toplumun değerlerine saygı göstermek vardı. Ancak, 1980, 1990 ve son dönemde radikal tavırlarıyla toplumun değerlerine karşı şartlandılar.

* Çankaya ilçesinde oturuyorum. AKP üyesi olduğum için değil, hiç hizmet olmadığı için katiyen oyumu CHP'ye vermem. Komşularımızı dinliyorum. Yerel seçim günlük yaşamla birebirdir. Hizmet ön plandadır.

Canan Arıtman: "Selanikliyim"

22 Aralık 2008 09:50
Canan Arıtman'ın "Aşırı Ermeni düşmanlığı"yla başlayan tartışmalar sonrası bumerang kendisini vurdu. Arıtman kökenini açıklarken, ilginç bağlantılar çıktı.

CHP Milletvekili Canan Arıtman, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ailesinin kökeniyle ilgili başlattığı polemikte kendi kökenini anlattı.

Sabah Gazetesi'nde Pazar günü yeralan sözlerinde "Ben 7 ceddimi araştırmadım." diyen Canan Arıtman şöyle konuştu: "Benim soy kütüğüm çok merak ediyorlarsa, Orta Asya Türklerinin Kayı Boyu'ndan olan Bozdoğan aşiretidir. Anne tarafım ise Selanikli'dir." dedi.

ARITMAN'IN EŞİ TAPINAK ŞOVALYESİ
Geçtiğimiz aylarda CHP'li Canan Arıtman'ın eşi Yetkin Arıtman, Türk ve Yunan masonları biraraya getiren büyük Rodos toplantısını organize etmişti. Bu Masonlar arasında Türkiye&Yunanistan bölgesinde ortak hareketin temelini atan çok kritik bir toplantıydı. Toplantı için Rodos'taki kadim tapınağın bakımının yapılmasında da Arıtman'ın emeği vardı.

Türk ve Yunan biraderlerin Rodos adasındaki Tapınak Şövalyeleri'nin mabedinde ilk kez biraraya geldiği tarihi ayini CHP'li Canan Arıtman'ın eşi Yetkin Arıtman organize etmişti. Yetkin Arıtman, üst düzey yöneticileri arasında bulunduğu 'İzmir Vadisi' ayin için gerekli izni vermeyince, buluşmaya karşı çıkan 'biraderleri'ni ikna etmişti.

Yetkin Arıtman, İzmir Vadisi'nde 4 yıl Üstad-ı Muhteremlik (İzmir ve bölgesinin başkanı) görevinde bulundu. Eşi Canan Arıtman milletvekili olunca, "üstadı muhteremlik" görevini bırakarak, Loca'da karar alma komisyonlarında üst düzey görevler almaya başladı.

ÖNCE AYİNE İZİN VERİLMEDİ

'Bodrum Locası', Rodos adasındaki Kleoveolos Locası'ndan aldığı davet teklifini, geçen yıl Nisan ayında bağlı bulunduğu İzmir Vadisi'ne bildirdi. 'İzmir Vadisi' ise davete sıcak bakmadı. Özellikle Türk ve Mason localarının farklı ritinlere (İngiliz-İskoç) bağlı olduğu için aynı mabette ayin yapamayacaklarını savunan mason yöneticiler gerekli izni vermek istemediler.

İZİN İÇİN 'LOCA'DA LOBİ YAPTI

Büyük buluşma için izin sorun olunca Masonlar arasında yenilikçi fikirleriyle bilinen Yetkin Arıtman devreye girerek diğer yöneticileri ikna etti. Arıtman, Türk masonların "Yunanlı biraderleri" ile buluşması için Bodrum Locası'na gerekli iznin verilmesinden sonra 21 masonla birlikte 22 Nisan 2007 günü Marmaris'ten Rodos adasına geçti. 22 Nisanı 23 Nisana bağlayan gece, Tapınak Şovalyeleri'nden kalma büyük mabette Yunan masonlarla Türk masonlar ilk kez biraraya gelerek, tarihi ayini gerçekleştirdiler.

Yunanlı masonlarla yapılan toplu ayini 'Yunanistan Büyük Üstadı' yönetmişti. İzmir'de doktorluk yapan Jinekolog Op. Dr. Yetkin Arıtman ile bütün uğraşlarımıza rağmen görüşme imkanı bulamadık. Yetkin Arıtman'ın Rodos'a giden 21 mason arasında bulunup bulunmadığı bu nedenle netlik kazanmadı.


Masonların yenilikçi yüzü

Geçtiğimiz günlerde "Meclis'te türbanlı kadın kuaförü açılıyor" diyerek kuaföre baskın düzenleyen CHP'li Canan Arıtman'ın eşi Yetkin Arıtman, Türkiye Büyük Mason Locası'nın "İzmir Vadisi Üstad-ı Muhteremi" olduğu dönemde, masonluğun kapalı kapılar ardından kurtulması gerektiğini savundu ve halen bu fikri savunan grupla ortak hareket ediyor. Arıtman, kadınların da mason olabileceği fikrini de destekleyen nadir masonlar arasında bulunuyor. Arıtman ayrıca mason localarının yaşlı ve karamsar yapılarından sıyrılıp gençlerle daha yakın diyaloglar kurulmasını savunanlara verdiği destekle biliniyor. Yetkin Arıtman, bu görüşlerini 'İzmir Vadisi'nde zaman zaman pratiğe de geçirmişti. Arıtman, 12 Ocak 2003 günü bir gurup genci İzmir Vadievi'nin C Mabedinde ağırlamış ve burada gençlerin masonluk hakkındaki sorularını bizzat cevaplandırmıştı.

ERMENİLERLE GERİLİMİ KÖRÜKLEYEN GİZLİ GÜÇ

Türkiye ve Ermenistan arasındaki gerilimin sürekli olarak Türkiye dışı faktörlerden ve özellikle de Mason localarından körüklendiği biliniyor. İki ülkenin yakınlaşmasına Mason Locaları sakıncalı bulurken, aynı yöntemin Türkiye ve Yunanistan'ın yakınlaşmaması için de kullanıldığı belirtiliyor.

Bireysel özellikler açısından birbirine çok yakın olan Türkiye ve Yunanistan halkları arasında sorun yokken tepede böyle sorunlar olması da Türkiye ve Yunanistan'da çok güçlü olan "Selanikliler" faktörüne bağlanıyor.

Özellikle Medya dünyasında, Ermenistan ve Yunanistan'la ilişkilerde aşırı sert söylemlere sahip isimlerin Mason Locaları'na üye oldukları belirtiliyor
aktifhaber

Baykal BU FOTOĞRAFA ne diyecek
CHP binasında AKP kömürü!

04 Ocak 2009 / 18:38


ENSONHABER.com/ÖZEL
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Müdürlüğü'nün fakir ve muhtaç ailelere dağıttığı kömür torbalarının CHP Atakum İlçe Binası'nın deposuna girmesi kameralara böyle yansıdı.

YEREL GAZETE GÖRÜNTÜLEDİ
Samsun'da yayımlanan yerel 'Samsun Halk Gazetesi'nde yayımlanan fotoğraf, Başbakanlık tarafından dağıtılan ve CHP tarafından sık sık eleştirilen kömür yardımının CHP Atakum İlçe Başkanlığına ait depoya taşınırken görülüyor.

YARDIMA MUHTAÇ VATANDAŞLARA DAĞITILIYOR
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Müdürlüğü'nün fakir ve muhtaç ailelere dağıttığı kömür yardımı CHP tarafından sert şekilde eleştirilirken dün ortaya ilginç bir manzara çıktı. Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Müdürlüğü'nün fakirlere dağıttığı ve üzerinde para ile satılamayacak ibaresi bulunan kömürlerin Atakum CHP İlçe Teşkilatı çevresinde boş bir araziye bırakıldığı ihbarı üzerine bölgeye giden Halk Gazetesi, kömürlerin CHP İlçe Binası'nın deposuna taşınmasını saniye saniye görüntüledi.

ÖNCE BOŞ ARAZİYE KONULDU, SONRA PARTİYE TAŞINDI
İlk önce CHP binasının 20 metre yanındaki boş araziye bırakılan kömürler daha sonra, teker teker CHP binasının altında bulunan depoya konuldu. Yapılan kömür yardımlarının AK Parti`nin seçim yatırımı olarak kullanıldığını ileri süren CHP'nin deposuna konulan kömürler konusunda CHP lideri Baykal'ın parti teşkilatına ne şekilde tepki göstereceği merak ediliyor.
ensonhaber

Aşağılayarak CHP'ye Oy İstedi
14 Ocak 2009 07:56

Emekli Tuğgeneral Şerif Saraoğlu, aşağılayarak ve yalvararak CHP'ye oy istedi: "CHP'li adayı seçmezseniz 'yuh' olsun..."

Eski Kütahya Hava Er Eğitim Tugayı Komutanı emekli Tuğgeneral Şerif Saraoğlu, yerel seçimler öncesinde tartışılacak bir çıkış yaptı. Kütahyalı seçmenlerden CHP'li aday için oy isteyen Saraoğlu, "Seçmezseniz 'yuh' olsun Kütahya'ya." dedi.

Yazar Ferihan Beşli'nin 40. sanat yılı sebebiyle önceki gün düzenlenen 'onur gecesi' tartışmalı geçti. Geceye Kütahya Valisi Şükrü Kocatepe, Hava Er Eğitim Tugay ve Garnizon Komutanı Tuğgeneral Sami Fındıkoğlu, emekli Tuğgeneral Şerif Saraoğlu ve Belediye Başkan Yardımcısı Nejat Özturan katıldı. Tören sırasında söz alan Saraoğlu, milli iradeyi küçümseyen ifadeler kullandı. Saraoğlu şunları kaydetti: "Yapılacak seçimler hayırlara vesile olsun. Bu kafayla giderseniz Kütahya çok hayırlara vesile olur.

Bu memleketi insan edecek insanı seçmenizi çok rica ediyorum. 2 dönemdir Akşehirli'yi belediye başkanı seçtiniz. Utanın. Kütahyalılar utansın. Bunu alkışlamanızı rica ediyorum. Bu memlekete hizmet edeni seçin. Ben işaret ediyorum. CHP belediye başkanı adayı İsmail Hakkı Düğer'i seçin. Seçmezseniz 'yuh' olsun Kütahya'ya." Bu konuşma üzerine Belediye Başkan Yardımcısı Nejat Özturan ve bazı davetliler salonu terk etti.

Saraoğlu, Kütahya Hava Er Eğitim Tugay ve Garnizon Komutanlığı görevi sırasında yaptığı 'laiklik duası' ile dikkat çekmişti. 1999 yılında başörtülü olduğu gerekçesiyle bir öğretmene ödülünü vermemişti. 2001 yılındaki bir törende ise Fazilet Partili Kütahya Belediye Başkanı Süleyman Canan'ı protokole almamıştı.

(Zaman)

Sultanahmet eski imamı, Sultanbeyli CHP adayı oldu
17:00 - CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK), Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığına daha önce açıklanan Soner Çetin'in yerine Adana Sanayi Odası Başkanı Ümit Özgümüş'ün aday gösterilmesine karar verdi. MYK, Adana'nın ilçelerine yönelik çalışma sonucunda ise Seyhan'da Turan Özer, Yüreğir'de Turgay Develi, Çukurova'da da Yıldıray Arıkan'ı belediye başkan adayı olarak belirledi. CHP, çarşaf açılımının ardından İstanbul, Sultanahmet Camii eski imamı Osman Nuri Bedir’i Sultanbeyli İlçesi’nden belediye başkan adayı olarak resmen açıkladı. CHP, Sancaktepe'de ise türkücü Arif Sağ'ı aday gösterdi. 01.02.2009 ANKARA - netgazete

Çankaya Belediyesi'ne 2. Şok!
03 Şubat 2009 14:01

Daha önce 'yamyam' tartışmasıyla gündeme gelen CHP'li Çankaya Belediyesi'ne bir şok daha. Belediye hakkında soruşturma başlatıldı..

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Cumhuriyet vb. mitinglerde Çankaya Belediyesi'nin ihale usulüyle aldığı bayrakların tamamını dağıtmadığı ve alım ihalesinde bazı yolsuzluklar yaptığı gerekçesiyle, belediye hakkında soruşturma başlattı.

Çankaya Belediyesi, bu iddiaya karşılık olarak, dağıtılan bayrak karşılığı toplanan imzaları 8 klasör halinde savcılığa sundu. Savcılık, belediye yetkililerini de ifade vermek üzere davet etti.
aktifhaber

Önder Sav'dan istifa resti !
10 Ekim 2010
Ankara Milletvekili Ateş, "Baykal" deyince "Önder Sav" meydan okudu, istifa ederim dedi. İşte o diyalog;

CHP Genel Sekreteri Sav ile Ankara Milletvekili Ateş'in atışması damgasını vurdu. CHP Kampı'nın ikinci gününde son kurultayda PM'ye giren Enver Aysever'in “10. yıl marşını bırakıp , 100. yıl marşını bestelememiz lazım, andımız yerine Rakel'in mektubunu okutalım çocuklara” sözleri eleştiri konusu oldu.
İstanbul Milletvekili Ali Topuz, Baykal ekibinin eleştirilerine göndermede bulunarak “Yönetimi sık sık değiştirelim, parti içi demokrasiyi yaygınlaştırmış oluruz” dedi. Topuz, “Çarşafa rozet takarak ya da 10. yıl marşını söylemeyelim diyerek yenileşmeyi kanıtlamaya kalkışmaya ihtiyacımız yok” eleştirilerini de dile getirdi.

Edinilen bilgiye göre, Baykal'a en yakın isimlerden Yılmaz Ateş “Deniz Bey'e haksızlık ve saygısızlık yapılıyor. Nereye gitse, ‘onu karşılamayın' talimatı veriliyor, karşılayanlar görevden alınıyor” dedi. Genel SekreterÖnder Savbu sözlere “Böyle bir şey olmadı. Hala senden daha yakın arkadaşıyım. Benim bir tek kişiye Deniz Bey'le ilgili, şöyle yapın, böyle yapın, dediğimi ispatlarsanız istifa ederim” diye tepki gösterdi. Sav ayrıca “Seçime giderken kurultaya ihtiyaç yok” dedi.

Sav, PM üyesi Aysever'in sözleriyle ilgili olarak da adını anmadan “Bazıları haddini aşan konuşmalar yapıyor. Partinin çizgisinde değişiklik yok. Kemalist çizgimizden , ideolojimizden sapmamız, vazgeçmemiz sözkonusu olamaz. Kimse altı oktan bir ikisini kıramaz, buna izin vermeyiz” diye konuştu.

Vatan

Baykal kasedini sızdıranları açıklıyoruz!
28/01/2011

Rotahaber, CHP eski Genel Başkanı Baykal'ı koltuğundan eden seks kasedinin arkasındaki kişileri açıklıyor.

AHMET MEMİŞ / ROTAHABER - ÖZEL

CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal'ın istifa etmesine neden olan seks kasedini sızdıranlar belli oldu. Yaşanan bu gelişme CHP'yi hem karıştıracak, hem de partide dengeleri tamamen değiştirecek.

CHP'yi sarsacak bu gelişme, bugün Ülke TV'de Turgay Güler, Ahmet Kekeç ve Şamil Tayyar'ın hazırladığı 'En Sıradışı' programında Turgay Güler tarafından açıklandı. Turgay Güler, Baykal'ı koltuğundan eden seks kasedini yayınlayanların isimlerini bildiğini belirtti, ancak ayrıntıya girmedi.

Olayın ayrıntılarını ise kendisiyle görüştüğümüz Turgay Güler Rotahaber'e açıkladı. Söz konusu bilgiyi şu an CHP'de aktif görev yapan ve Baykal'a yakın bir ismin kendisine ilettiğini belirten Turgay Güler, bu kişilerin kimler olduğunu da ilk kez Rotahaber'e açıkladı.

İŞTE KASET OLAYININ KAHRAMANLARI

Deniz Baykal'ı koltuğundan eden kasedi sızdıranlar 3 kişi ve bunlardan ikisi parti içinden. Bu 2 kişiyi CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu göreve getirdi ve halen partide üst düzey yönetici olarak görev yapıyorlar. Kasedi sızdıran üçüncü isim ise, CHP'ye yakın bir haber sitesinin sahibi.

KASET PARA KARŞILIĞI ÇEKİLDİ

Söz konusu kaset, para karşılığında çektirildi ve çekenlerin de kimler olduğu Baykal'a yakın isim tarafından biliniyor. Bu isim yine aynı zamanda kamuoyuna açıklanacak.

İDDİALARIN BELGESİ DE VAR

Turgay Güler, söz konusu kişiler ve iddiayla ilgili belgelerin bulunduğunu ve yakın bir zamanda açıklanacağını kaydetti.

*Söz konusu kişilerin isimleri Rotahaber'de bulunuyor. Bu isimleri şu anda belgeler yayınlanmadığı için açıklamıyoruz.

ROTAHABER / ÖZEL


En son Ekim tarafından Sal Mar 31, 2009 9:35 pm tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Prş Şub 05, 2009 11:54 pm    Mesaj konusu: CHP eski milletvekili oglunu mu öldürttü? Alıntıyla Cevap Gönder

Dayak Yiyen Çarşaflı Konuştu
02 Mart 2009 16:48

Kılıçdaroğlu'nun gezisinde CHP'lilerin adeta linç ettiği Nimet Özgür isimli çarşaflı kadın konuştu. Bakın CHP'lilerin hışmına uğrayan kadın ne dedi...

Bağcılar'da Kılıçdaroğlu'nun seçim gezisinde CHP'liler tarafından AKP'li sanıldığı için dövülen ve küfredilen 65 yaşındaki Kıymet Özgür CHP üyesi çıktı ve 'Çarşaftaki samimiyetlerini gördük' dedi.

CHP'li Kemal Kılıçdaroğlu'nun Bağcılar'daki seçim gezisinde çarşaf skandalı yaşandı. Seçim otobüsüne binip Kılıçdaroğlu ile görüşmek isteyen çarşaflı kadın bir süre sonra partililerce zorla aşağıya indirildi.

Yaşlı kadın önce tartaklandı, sonra küfürler edilerek çarşafı açıldı. Skandal üstüne skandalın yaşandığı olayın şoke eden görüntüleri televizyonlardan yayınlandıktan sonra gelen tepkiler ve neden bu davranışın yapıldığını CAFESİYASET araştırdı ve olaylara neden olan kadını buldu.

Bir süre önce çarşaf açılımı yaparak Türkiye siyasetinde devrim yapan CHP'de partililer telafisi çok zor bir olaya imza attı. CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Bağcılar'daki gezisinde seçim otobüsüne binen Kıymet Özgür isimli yaşlı kadın, üzerindeki çarşafıyla provokasyon yaptığı iddia edilerek linç edilmek istenmişti.

PROVOKATÖR DEĞİL PARTİLİ

Özgür, Cafesiyaset’e konuşarak bu hareketinin nedenini anlattı. Üç dönemdir CHP’den Milletvekili aday adayı olan ve 15 yılık partili olduğunu söyleyen Kıymet Özgür, bize sürekli açılım sunuyorlar, bu açılımlarda ne kadar samimi olduklarını kamuoyuna göstermiş oldum dedikten sonra sözlerini şöyle sürdürdü: “ Ben Kılıçdaroğlu’nun otobüsü gelmeden kalabalığın arasında uzun süre dolaştım. Benimle adeta dalga geçtiler. Teyze burada çarşaflıların işi yok dediler. Elime bayrak verip sallattılar. Bende salladım. Onlar benimle dalga geçtiğini zannediyordu oysaki ben onların ne olduğunu anladım. Ben partinin üyesiyim. İşte üyelik kartım” diyerek kartını gösteriyor.

KILIÇDAROĞLU’NA KUR’AN-I KERİM HEDİYE EDECEKTİ

Kılıçdaroğlu’nun seçim otobüsü gelince ona binmek istediğini söyleyen Kıymet Özgür o an bana provokatör diyerek engel olmaya çalıştılar. Oysaki ben Kılıçdaroğlu’na “Kur’an-ı Kerim” hediye edecektim ardından da Yasin Suresinden ayet okuyup bir konuşma yapacaktım. CHP’nin bu açılımında ne kadar samimi olduğu da böylece herkes görmüş oldu.

Özgür yaşadığı olayları ise şöyle açıkladı “Ben konuşunca ilçe yönetiminden Kasım Erdoğan yanlış hatırlamıyorsam beni tanıdı. Ve bana provokatör muamelesi yaptılar. Beni aralarına alıp vurdular. Ben kimseden korkmam. Onlardan da korkmuyorum. Ben CHP Bağcılar’ın nasıl olduğunu, CHP’nin neden büyümediğini anlattım herkese.”

BEN CHP’LİYİM AK PARTİ’Lİ DEĞİLİM

KIYMET Özgür otobüsün önünde yaşanan arbededen sonra otobüse bindirildiğini ancak ondan sonra da Kemal Kılıçdaroğlu ile görüştürülmesine kendisinin tepki göstererek oradan indiğini belirttikten sonra tepkisini şöyle dile getirdi “ Kılıçdaroğlu sürekli basında elinde dosya basın önünde tartışıp duruyor. Sürekli birilerinin dosyasını açıyor. Gelsin önce CHP’nin dosyasını tartışalım. Elimde biriktirdiğim yıllardır oluşturduğum dosyalarımdaki çelişkileri görelim birlikte ondan sonra başkalarının dosyalarını tartışalım. Kimseye proje sunmadan İstanbul’da seçim mi kazanacağız. Kılıçdaroğlu’nun projelerini tartışalım. Var mı böyle proje?

ÜÇ DÖNEMDİR CHP’DEN MİLLETVEKİLİ ADAY ADAYIYIM

Kıymet Özgür 1999,2002,2007 yıllarında CHP’den Milletvekili aday adayı olarak ortaya çıkmış ve o dönemlerde kimlerle aday adayı olduysa hepsinin dosyasını da tek tek tutmuş Özgür “Ben CHP’liyim ve onların Çarşaf açılımında samimi olmadıklarını gördüm. Sesimi duyurmak içinde böyle bir yol denedim Bırakın saygıyı onlar benim çarşafımı yırttılar. Çarşafımın yırtıklarını herkes gördü. Göğsüm açıldı. Her yanım titriyor. Eteklerimi yırttılar” diyerek üzüntüsünü dile getirdi.

İKİ KEZ GÜRSEL TEKİN’DEN RANDEVU İSTEDİM BANA GERİ DÖNMEDİ

“CHP ilde kadınlarla yapılan bir toplantı da ve Bağcılar ilçe teşkilatında olmak üzere 2 kez ondan randevu istedim ama o bana geri dönmedi. Bunlar kadınları ne kadar önemsiyor sanıyorsunuz? Ben hala ondan haber bekliyorum.” diyen Kıymet Özgür partisinin durumunun kötü olduğunu da belirtti.


İLÇE BAŞKANI ÖZÜR DİLEMEYE GELDİ

“Bana böyle saldırgan davrandıktan sonra beni yaka paça Evren Polis Karakoluna götürdüler. Polis anladı tabi benim provakotör olmadığımı beni saldı hemen. Ama ben onları savcılığa vereceğim. Bu yaptıklarını savcılığa anlatacaklar. Olayın ardından CHP Bağcılar ilçe Başkanı Zeki Çetin eşimin iş yerine gelerek benimle görüşüp özür dilemek istemiş. Yanında da kamera varmış. Ama ben onlarla görüşmeyeceğim.”

BUNDAN SONRA NE YAPACAK?

Gazetecilerin karşısına açık olmasına rağmen artık böyle çarşaflı çıkacağını söyleyen Özgür, ben sesimi duyurdum bundan sonrasını onlar düşünüp hatalarını düzeltsinler.

Ben samimiyetsizliklerini özellikle gösterdim. diyerek yapmış olduğu hareketinin de nedenini anlatmış oldu.

(Cafesiyaset)

CHP'DE PROVOKASYON VAR
03 Mart 2009 09:33

CHP'de çarşaf provokasyonu çıkartan ama aslında açık olan kadının şok bağlantıları...

CHP otobüsüne çarşafla binince yaka paça indirilip, tartaklanan ve çarşafı açılan kadın aslında çarşaflı değilmiş. Üstelik de CHP’liymiş…

Kıymet Özgür isimli kadın, olaydan sonra bütün televizyon kanalları ve gazetelere konuşup, yaptığının bir ‘samimiyet testi’ olduğunu, CHP’nin çarşaf açılımının oy için yapıldığını ispat için bunu yaptığını, Baykal’ın aslında çarşafı istemediğini göstermek istediğini ve bunu ispatladığını söylüyordu.

CHP’nin çarşaf açılımında samimi olmadığını rakip partilerden birinin ispat çabasına girmesi anlaşılabilirdi. Ancak bir CHP’li üstelik de CHP’den milletvekili adayı olacak kadar ileri düzeyde bir CHP’li bunu neden yapmış olabilirdi?

Üstelik kendisini tartaklatacak kadar gerilimi yükseltmesi ve kendi partililerinin kamuoyundan sert tepki almasına neden olmasını bir CHP’li neden yapar?

ADD VE RUHAT MENGİ’YLE SAMİMİ

Kıymet Özgür, CHP’den İstanbul 2. Bölge 4. Sıra Milletvekili aday adayı olmuştu. Ayrıca kendisi bir CHP üyesi…

Haberimizin içinde Kıymet Hanımın seçim çalışmaları sırasında hazırladığı pankartı ve CHP üye kimlik kartını görüyorsunuz. Peki bir CHP’li partisini üstelik seçim öncesi neden böylesine zor durumda bırakır?

Bu olayı anlamak için Vatan Gazetesi’nin bir süredir sürdürdüğü kampanyayı hatırlamakta fayda var. Vatan Gazetesi, ilginç biçimde CHP’li Mehmet Sevigen hakkında yolsuzluk kampanyası başlatmış ve sonunda Sevigen partisindeki görevlerden istifa etmek zorunda kalmıştı.

Sevigen istifa ederken, Vatan Gazetesi’nin kurucusu Zafer Mutlu’nun Bakırköy Belediye Başkan Adayı’yla ilgili isteğini yerine getirmediği için hakkında bu yayınların yapıldığını iddia etmişti.

CHP, daha doğrusu Baykal bu olayda oldukça zor durumda kalmıştı. Şimdi de Baykal’ı zor durumda bırakan ve çarşaf açılımının hikaye olduğunu ispata çalışan Kıymet Özgür ortaya çıktı.

Kıymet Özgür’ün bağlantılarına bakınca da ortaya ilginç bir tablo çıktı. Kıymet Özgür, ADD’yle sıkı irtibat halinde. Hemen hergün ADD'de görülüyor. Ergenekon Tutuklusu Org. Şener Eruygur’un Başkanı olduğu ADD, çarşaf açılımına sert tepki göstermişti. Hatta ADD adına Cumhuriyet Mitinglerini organize eden Necla Arat, şimdi milletvekili olduğu CHP’de çarşaf açılımına en sert tepkiyi koyan isimdi. Genel Başkanı Baykal’a bayrak açmıştı.

Kıymet Özgür’ün ikinci bağlantısı ise Vatan Gazetesi yazarı Ruhat Mengi… İkilinin pekçok kez beraber görüldüğü ve ilişkilerinin samimi olduğu biliniyor. Sevigen’i infaz eden Vatan’ın şimdiki hedefinin çarşaf açılımının mimarı olan Gürsel Tekin olduğu anlaşılıyor.

Kıymet Özgür’ün binip provoke ettiği CHP otobüsünde CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin vardı. Tekin olaydan hemen sonra yaptığı açıklamada, Kıymet Özgür’ün CHP üyesi olduğunu neden böyle bir olaya başvurduğunu anlamadığını söylemişti.

Vatan Gazetesi ve ADD, Baykal’a doğru ilerleyen bir operasyon yürütüyor…

CHP’yi çarşaf veya benzeri başka bir açılım yapamayacak halde statükocu çizgide tutmak isteyen bu oluşum, parti içi provokasyonlara başlamış durumda. Baykal için alarm zilleri çalıyor…
aktifhaber

CHP eski milletvekili oğlunu mu öldürttü?

Başkentte CHP eski milletvekili Osman Ceren'in oğlu Tacettin Ceren'in 14 yıl önce öldürülmesi olayı ile ilgili bir kişi gözaltına alındı. Zanlı, cinayetin aile meclisi kararı ile işlendiğini iddia etti.05 Şubat 2009 11:05


CHP eski Kırıkkale Milletvekili Osman Ceren'in oğlu Tacettin Ceren 14 yıl önce Dikmen'de evinde vurularak öldürülmüştü. Tacettin Ceren, 28 Şubat 1976'da bir generalin eşini ve kızını dövdüğü için tutuklanması ile tanınıyordu. Ankara polisinin yıllar süren çalışmaları sonucunda cinayet faili meçhul olmaktan kurtulamadı. Bu sürede eski milletvekili Osman Ceren ve olayda adı geçen Osman Ceren'in kardeşi Fahrettin Ceren eceliyle hayatını kaybetti.

Ankara Emniyet Müdürlüğü Cinayet Büro Amirliği ekipleri ellerinde yeni faili meçhul dosya olmaması nedeniyle geçmişe dönük faili meçhul dosyaları çözmek için bir çalışma başlattı. Bu kapsamda Tacettin Ceren cinayeti yeniden gündeme geldi. Cinayet Büro Amirliği ekiplerinin Ankara ve Kırıkkale'de sürdürdükleri çalışmalar sonucunda zanlı Demirhan Ç. (45) gözaltına alındı.

Zanlı yapılan sorgulamasında Tacettin Ceren'in sürekli sorun çıkardığı, ailesini döven, sorunlu bir kişi olduğunu belirterek eski Milletvekili Osman Ceren ile kardeşi Fahrettin Ceren'in aile meclisini toplayarak olay tarihinde 45 yaşında olan Tacettin Ceren'in öldürülmesi karar verildiğini iddia etti. Bunun üzerine ailenin Kırıkkale'de kendisi ile irtibat kurduğunu öne sürdü.

Bunun üzerine Tacettin Ceren, amcası Fahrettin Ceren ile birlikte evde alkol aldıklarını iddia eden zanlı bu sırada tabanca ile Tacettin Ceren'i vurduğunu söyledi. Zanlı, Tacettin Ceren'in ölmemesi üzerine amcası Fahrettin Ceren'in bıçakladığını iddia etti. Zanlı, cinayette kullandığı silahı Kızılırmak Nehri'ne attığını itiraf etti.

Zanlı adliyeye gönderilirken Tacettin Ceren'i babası ve amcasının öldürdüğünü iddia ederek kendisinin de cinayet sırasında bulunduğunu söyledi. Polis sorgusu tamamlanan zanlı adliyeye sevk edildi.
haber7

8 DAKİKA SES KAYDI KİMİN?
07 Şubat 2009 08:55

Mehmet Sevigen 8 dakikalık sır ses kaydında nasıl bir yönlendirme yapıyor?


Haber: Erol Metin/Aktifhaber

CHP Genel Sekreter Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’le ilgili "8 dakikalık ses kaydı" ve 600 bin dolar rüşvet iddiası, gündeme bomba gibi düştü.

Sevigen hakkındaki "8 dakikalık ses kaydı" ve "600 bin dolar rüşvet" iddialarını Vatan Gazetesi yazarı Mustafa Mutlu ortaya atmıştı.

Konuyla ilgili yazılı bir açıklama yapan CHP’li Sevigen bu iddiaları yalanladı ama Sevigen’in açıklamasında ses kaydıyla ilgili farklı bir yönlendirme yaptığı ortaya çıktı. Mehmet Sevigen, kendisiyle ilgili iddiaların tamamen gerçek dışı olduğunu, ''ne 600 bin dolar ne de iddia edildiği gibi ev istediğini'' bildirerek, var olduğu öne sürülen ses bandının hiç vakit kaybetmeden ortaya çıkarılmasını istedi.

Açıklamanın devamında ise Sevigen, “Altını çizerek bir kez daha vurguluyorum, var olduğu öne sürülen ses bandı hiç vakit kaybetmeden hemen ortaya çıkarılmalı ve açıklanmalıdır. Bu konuda (hodri meydan) diyorum. Eğer o bantta benim rüşvet talep ettiğim, 600 bin dolar istediğim kayıtlı ise 20 yıllık siyasi hayatımı hemen bitirir, üzerime düşeni yaparım” diyor.

Ancak zaten Mehmet Sevigen’in kendisinden 600 bin dolar istediğini, bunu kabul etmeyince ev istediğini iddia eden Emin Atmaca, böyle bir ses kaydının kendisinde bulunduğunu söylemiyor. Üstelik Mustafa Mutlu da köşesinde aktardığı "8 dakikalık ses kaydı" iddiasını, Atmaca’nın rüşvet iddiasıyla bağlantılı olarak sunmuyor.

Mutlu’nun köşesinden aktardığına göre, Sevigen’le görüştükten sonra Atmaca’yı arıyor ve Atmaca ‘600 bin dolar ve ev’ açıklamasını yapıyor.

Vatan yazarı Mutlu köşesinde, “Mehmet Sevigen, telefon ederek benimle görüşmek istediğini söyledi ve öğle saatlerinde gazeteye geldi. Kendisine “8 dakikalık bir ses kaydı”ndan söz ettim. Böyle bir ses kaydından haberi olup olmadığını sordum.

Önce bembeyaz oldu, sonra da yemin ederek kimseyle akçeli bir işe girmediğini söyledi” diye olayı aktarıyor.

Sevigen’den sonra Emin Atmaca’yı telefonla aradığını yazan Mustafa Mutlu, ondan sonra Atmaca’nın rüşvet iddialarına köşesinde yer veriyor.

Sevigen ise açıklamasında, sanki ses kaydından Atmaca bahsetmiş havası yaratarak “hodri meydan” diyor. Halbuki Emin Atmaca sadece ‘600 bin dolar rüşvet ve ev’ iddiasında bulunuyor. “8 dakikalık ses kaydı” ise Mutlu’nun, kendisini ziyaret eden Sevigen’e soru olarak yönelttiği başka bir iddia.

ZATEN SES KAYDINDAN BAHSETMEDİM

Konuyla ilgili Aktifhaber’e konuşan Emin Atmaca, ses kaydının kendisinde olmadığını, zaten böyle bir şey de söylemediğini, Mustafa Mutlu’nun köşesinde bahsettiği “8 dakikalık ses kaydı”nın farklı bir konu olduğunu belirtti.

EMİN ATMACA MUSTAFA MUTLU’YA NE DEMİŞTİ

Emin Atmaca Vatan yazarı Mustafa Mutlu’ya şunları söylemişti: “600 bin dolar istedi. Bunu parti için kullanacaklarını belirtti. Ben ise böyle bir parayı vermem durumunda, seçimi kazandıktan sonra Eyüp halkına fatura çıkarmak zorunda kalacağımı, böyle bir talebi asla kabul edemeyeceğimi söyledim. Sonra benim Göktürk’te ev yaptığımı ve o evlerden birini almak istediğini dile getirdi. Hatta İl Belediye Meclis Üyesi Muhittin Aker’le şu anda da yanımda olan benim ekibimden Hadi Işık da bu görüşmelere tanık oldu. Sonra Göktürk’e gidip evleri gezdi. Ben indirim yapmaya hazırdım; ama onun para vermeye niyeti yoktu. Ev olayı da olmayınca, o güne kadar beni aday göstereceklerini söyleyen Sevigen vazgeçti ve aday olamayacağımı söylemeye başladı. Bu arada partinin Eyüp örgütünün hesabına 50 bin lira yatırmamı istemişti, ben gerisini daha sonra tamamlamak üzere 5 bin lira yatırmıştım. Aday olmadığım kesinleştikten sonra iade ettikleri bu paranın dekontu elimde.”



TUNCAY GÜNEY: MEHMET SEVİGEN’İ ARAŞTIRIN

Geçen hafta Kanada'da yayınlanan CanadaTürk gazetesine konuşan Ergenekon'un kara kutusu Tuncay Güney, "CHP'li Mehmet Sevigen'i, Susurluk ve Ergenekon'un üstünü örtmeye çalışan Mesut Yılmaz'ı araştırın. 2001'den bu yana Ergenekon'un üstünü kimlerin örttüğüne ulaşırsınız. CHP'de çok Ergenekon malzemesi var" demişti.

CHP’NİN ÇARŞAF AÇILIMINI BİTİREN ADAM

CHP'nin çarşaf açılımını başlattığı Eyüp'te belediye başkan aday adayı olan Emin Atmaca, CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen'in kabul edilemez şahsi talepleri nedeniyle adaylıktan çekildiği açıklamıştı. Atmaca’nın açıklamasından sonra Baykal’ın CHP rozeti taktığı çarşaflı ve başörtülü kadınlar da rozetlerini iade ederek CHP'nin kendilerini kandırdığını söylemişti.

Bir basın toplantısı düzenleyerek neden adaylıktan çekildiğini açıklayan Atmaca, Sevigen’le ilgili çarpıcı açıklamalarda bulunmuştu. Sevigen’in bizzat kendisine adaylık teklifinde bulunduğunu belirten Atmaca, “Sevigen beni bazı yerlere bağışlar yapmam konusunda yönlendirdi. Etik olmayan bir takım ucuz siyasi hesaplar peşinde koşan Sevigen'in bu talepleri karşısında şok oldum. Şahsi çıkarların ön planda olduğu bir zeminde siyaset yapamayacağımı belirterek 10 Ocak 2009'da başkan adayları açıklanmadan adaylığımı geri çektim" açıklamasını yapmıştı.

Atmaca’nın bu açıklamasından sonra çarşaflı ve başörtülü yakınları, CHP rozetlerini iade etmiş ve basın toplantısının yapıldığı salonda “Hırsız Sevigen, Hortumcu Sevigen” şeklinde sloganlar atılmıştı.

O SESİ KİM KAYDA ALDI?

CHP, son dönemde ‘böcek’ skandallarıyla çalkalanıyor. CHP'de önce Önder Sav'ın telefonunun açık mı kaldığı dinlendiği mi şeklinde bir skandal patlamıştı. Daha sonra Çankaya Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz'ın kendi partililerini yamyam olarak suçladığı ses kaydı ortaya çıkmıştı. Genel Sekreter Önder Sav’ın parti içindeki muhaliflerinin, Sav’ın oğluna ait uygunsuz görüntüleri şantaj olarak kullandıkları iddia edilmişti. Bu iddiada Sevigen'in ismi geçmişti.

CHP’li Algan Hacaloğlu ve Mesut Değer'in, genel merkezdeki odalarında dinleme cihazı bulunmuştu. CHP yönetiminin, genel merkezde bulunan dinleme cihazıyla ilgili suç duyurusunda bulunmayıp konuyu kapatması dikkat çekiciydi. Bu durum odasında ‘böcek’ çıkan Hacaloğlu’nun da tepkisini çekmişti. Sevigen’in de parti içi kavganın sonucu kayda alındığı üzerinde duruluyor.

aktifhaber

Mustafa ÜNAL
Zaman
Önder Sav Yatılı Kur'an Kursu
08 Şubat 2009

CHP'nin Kocaeli Büyükşehir Belediye başkan adayı Sefa Sirmen'in 'Her mahalleye Kur'an kursu' vaadi ciddi; ama gelin görün ki işi şakaya vuranlar da var. Bir de Türk siyaseti mizahtan yoksun denir.

Espriler kulislerde çoktan dolaşıma girdi bile. Üstelik sadece rakip partilerde değil, CHP içinde de mizah konusu. Yanlış anlaşılmasın, bir iki CHP'li dışında siyasi çevrelerde Sirmen'e destek tam. Cesaretini 'hayranlık verici' bulanların sayısı hiç de az değil. Ben de onlardan biriyim, ayrıca beni heyecanlandırdı da. CHP'yi halkın kutsallarıyla barıştıracak dev bir hamle. Çarşaf açılımında da söylemiştim; 'Türkiye için küçük, CHP için büyük adım'.

Böylesine ciddi projelerin esprisine sıcak bakmasam da kulislerde kulağıma çarpanları sizinle paylaşmak istedim. Neler mi konuşuluyor? 'Parti büyüklerinin ismi açılacak kurslara verilsin' deniyor sözgelimi. Türk siyasetinde âdettir, başkanlar inşa ettikleri köprü, park ve cadde gibi eserlere partilerinin önde gelenlerinin adını yazar. Hemen her şehirde sıkça örneklerine rastlanır.

'Karşıyaka Kemal Anadol Kur'an Kursu'... İsim olarak fena değil, kırmızı zemin üzerine altı okla beraber tabelada iyi de durur. Tabelada 'Çankaya Önder Sav Yatılı Kur'an Kursu' isminin daha şık duracağını söyleyenler var. 'Kadıköy Nur Serter Kız Kur'an Kursu' ismini ihmal etmeyin diyenler de az değil. Serter, Önder Sav ve Kemal Anadol gibi eski bir isim değil, CHP'ye yeni katıldı ama partiye en az onlar kadar hizmeti dokundu. Hem çarşaf açılımına da destek verdi.

Parti büyüklerinin isimlerini daha uzun ömürlü yaşatmak için yerinde bir teklif. Sirmen'in seçimi kazanması durumunda uygulamaya niye dönüşmesin? Veya bir başka CHP'li belediye başkanı da hayata geçirebilir. İzmir veya Çankaya pilot bölge seçilebilir.

Kur'an kursu açılımına bir AK Partilinin tepkisini anlamakta zorlandım. 'Haberiniz olsun bunların dindarlığı da tehlikelidir.' dedi. Şaşırdım, 'Ne alakası var?' demeye kalmadan sözlerini sürdürdü; 'Tıpkı laiklik anlayışı gibi CHP'nin dindarlığı da çok keskin olur. Radikallikte herkesi sollarlar. Eğer bu hızla devam ederlerse her mahalleye açacakları Kur'an kurslarından geçmeyenlerin yüzüne bakmazlar'. Şaka mı yaptı yoksa ciddi mi söyledi anlamadım. Herhalde ironi yapmıştır, yoksa bir AK Partili CHP'nin açılımlarından niye rahatsız olsun ki...

Şimdilik Kocaeli'nden başlayan CHP'nin Kur'an kursu açılımı espriye gelmeyecek kadar ciddi bir proje aslında. Baykal'ın Radikal'den Murat Yetkin'e söyledikleri işin şakaya vurulamayacağını ortaya koyuyor. CHP liderinin açılıma 'din istismarı' gerekçesiyle karşı çıkanlara tepkisi çok sert: 'Kur'an öğretilsin demek din istismarı sayılır mı? Bu çok tehlikeli bir laiklik anlayışı. Hangi sapık zihniyet böyle anlar? Böyle anlayanı tedavi etmek lazım'.

Baykal farkında mı bilmiyorum. Memlekette tedavilik derecesinde zihniyeti sapık olanların sayısı hiç de az değil, alt alta sıralamaya kalksak devasa bir kitap olur. Hele 28 Şubat sürecine bu gözle bakarsak Ankara'da sağlıklı devlet adamı bulmakta zorlanırız.

Bugün gazetelerde demeçlerini okuduğum iki isme dikkat çekmek istiyorum sadece. Sabih Kanadoğlu CHP'nin açılımını yorumlarken şunları söylemiş; 'Siyasi partiler oy uğruna misyonlarına ihanet ediyor. Oy kazanmak için bu misyondan sıyrılanları tarih de affetmeyecektir, sizler de affetmeyin'. Acaba Kanadoğlu'nun durumu tedavi gerektirir mi?

Eski Başsavcı Vural Savaş'ın tepkisi de Kanadoğlu'ndan geri değil; 'Her parti dini siyasete alet ediyor. Biz Atatürkçüler dini siyasete alet edenleri vatan haini olarak kabul ediyoruz. Hangi partiden olursa olsun'. Savaş açıkça Kur'an kursu projesini istismar olarak yorumluyor. Onun da 'tedavilik' olduğunu söylemek herhalde yanlış olmaz. 'Durumları tedaviye cevap vermeyecek denli ağır' diyenler de çıkabilir. Teşhisi koyacak olan da Baykal, çaresini arayacak olan da Baykal. O düşünsün.

Farkındayım, işin esprisi de ciddiyeti de birbirine karışmış durumda. Neylersin ki, CHP'nin son açılımının böyle bir özelliği var, bundan kaçınmak da pek mümkün değil. Ben ne yapayım, şakası şaka gibi, ciddiyeti de ciddi gibi değil. Acaba bu karmaşık durum projeden mi yoksa partiden mi kaynaklanıyor, kararı siz verin...

Mustafa ÜNAL / Zaman
m.unal@zaman.com.tr

Ahmet HAKAN
MEHMET SEVİGEN’İN ÇILDIRMASI GEREKİYOR
08 Şubat 2009 07:12

DİYORLAR ki: CHP Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen, adaylıkları satışa çıkardı... Diyorlar ki: Mehmet Sevigen, bir aday adayından 600 bin dolar talep etti... Diyorlar ki: DİYORLAR ki:

CHP Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen, adaylıkları satışa çıkardı...

Diyorlar ki:

Mehmet Sevigen, bir aday adayından 600 bin dolar talep etti...

Diyorlar ki:

Mehmet Sevigen, bir aday adayından ev talep etti...

Diyorlar ki:

Mehmet Sevigen, tek bir aday adayından değil, başkalarından da para istedi...

* * *

Bu iddialar karşısında...

Cılız yalanlama demeçleriyle yetinilemez...

Geçiştirme yapılamaz...

Şunlar yapılmalıdır:

BİR: Mehmet Sevigen, yeri göğü inletmelidir... Çıldırmalıdır... Taksim’e çıkmalıdır... Hesaplaşmalıdır... Davalar açmalıdır... Kendisini savcılıklara ihbar etmelidir... "Yeryüzünün bütün denetleme kurulları"nı harekete geçirmek için yalvar yakar olmalıdır... İddia sahiplerini düelloya davet etmelidir... Kabına sığmamalıdır... Kendinden geçmelidir...

İKİ: Deniz Baykal, bu olaya derhal el atmalıdır... Milletin kalbinde belirecek en küçük kuşkuyu bile hesaba katarak, "Oğlum Mehmet, neden bir tek senin hakkında böyle iddialar ortaya atılıyor?" diye sormalıdır... İçi kan ağlasa da yapmalıdır bunu... Mehmet’i çok sevse de yapmalıdır bunu...

ÜÇ: CHP’nin bütün yetkili kurulları, bütün işi gücü bırakıp, "Mehmet Sevigen" konulu bir gündemle acilen toplanmalıdır... "Biz muhalefetteyken partimizin üst düzey yetkilisi hakkında yolsuzluk iddiası ortaya çıkıyorsa, partimiz iktidara gelebilir mi?" denilerek yapılmalıdır bu...

DÖRT: Yolsuzluklar konusunda verdiği mücadeleyle star haline gelen Kemal Kılıçdaroğlu, bütün prestijini ortaya koyarak, "Mehmet Sevigen olayı"nı mesele haline getirmelidir... "Benim bütün kozum dürüstlüğüm... Kozumun elinden alınmasına izin vermem" demelidir...
hürriyet

Yuvacık Barajı davasındaki beraat kararı bozuldu
15:20 - Yargıtay 5. Ceza Dairesi, İzmit Büyükşehir Belediyesi Kentsel ve Endüstriyel Su Temin Projesi (Yuvacık Barajı) ile ilgili "Devlet alımına fesat karıştırdıkları" iddiasıyla yargılanan ve aralarında Gama Yönetim Kurulu Başkanı Erol Üçer, Güriş Yönetim Kurulu Başkanı İdris Yamantürk ve eski İzmit Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Kadri Veziroğlu'nun da bulunduğu 10 kişi hakkında verilen beraat kararını bozdu. 12.03.2009 ANKARA netgazete

DARBE GÜNLÜKLERİNDE BAYKAL
22 Mart 2009 09:09

Mustafa Balbay'ın darbe günlüklerinde CHP lideri Balkal da var. İşte günlüklerdeki Baykal...

sıkı dur paşam

Mustafa Balbay'ın günlüklerinin CHP lideriyle ilgili bölümleri de yayınlandı. Notlara göre Baykal, darbe hazırlıkları yapan Şener Eruygur'u arayarak "Sizde bir sarsılma var" diyor. Baykal'ın aradığı diğer komutanlar da "Siz yüzde 65'siniz. Mücadeleye devam" mesajı veriyor.

Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay'ın günlüklerinin 4. bölümü de Aydın Doğan'ın sahibi olduğu Tempo 24 internet sitesinde yayınlandı.
Günlüklere göre CHP lideri Deniz Baykal, başörtülü katılım nedeniyle boykot ettiği 2003'teki tartışmalı 23 Nisan resepsiyonuyla ilgili darbe hazırlıkları yapan emekli Orgeneral Şener Uygur'un da aralarında bulunduğu dönemin kuvvet komutanlarını tek tek arıyor.

SİZDE SARSILMA VAR

Baykal, Eruygur'a "Sizde bir sarsılma var" diyor. Eruygur ise "Olur mu canım, Atatürk'ün partisi sen oraya nasıl gideceksin... Şimdi bir dönem başladı denebilir. Bundan sonra uygun platformlarda gereken şeyler söylenir. MGK da da gereken söylenecek, MGK iyi geçe- cek. Tek neden türban değil" cevabını veriyor.

MGK'DA ÇÖZERİZ

(25 Nisan 2003 tarihli Eruygur-Balbay görüşmesi)

İyi oldu katılmamamız iyi oldu ama, neler çektik, sorma... O gün Baykal'ı aradım. Sonra o beni aradı. 'Sizde bir sarsılma var' dedi, 'ben yok' dedim. Derken onlar da öyle davrandı. Olur mu canım, Atatürk'ün partisi sen oraya nasıl gideceksin...

ŞİMDİ BİR DÖNEM BAŞLADI

Şimdi bir dönem başladı denebilir. Bundan sonra uygun platformlarda gereken şeyler söylenir. MGK'da da gereken söylenecek, MGK iyi geçecek. Tek neden türban değil. Ama bunlar ona indirgiyor. Yahu bunlar seks manyağı mı? Kadını görünce akıllarına hemen açık-kapalı yerleri geliyor. MGK'da, millet affetmeyecek, ne demek (Erdoğan söylemişti) onu da soracağız işimiz zor ama, bunlarla mücadele edeceğiz. Resepsiyona 5-6 kişinin türbanlı gelmesi isteniyor. Onlar emir almış gibi türbanlı geliyor...

KOMUTANLARA TELEFON

(13 Ocak 2003 tarihli görüşme / Balbay-Eruygur görüşmesi)

Baykal, komutanlarla ayrı ayrı görüştü. Bunların kafasının bir tarafı çürümüş. Bunların normal olması, normal kararlar vermesi mümkün değil, olamaz... Baykal'a da söyledik, siz yüzde 65'siniz dedik... Bunlarla yılmadan mücadele. Biz jandarmaya gönderdiğimiz dergide çağdaş bir hayat için mücadele ediyoruz.

RESEPSİYON BOYKOTU

23 NİSAN 2003’te dönemin TBMM Başkanı Bülent Arınç tarafından Meclis’te verilen ‘23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’ resepsiyonuna dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök ve kuvvet komutanları, Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin, CHP Lideri Baykal, Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya katılmamıştı. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur’un, 1. Meclis’teki törene katılması ancak konuşma yapan Arınç’ı alkışlamaması da dikkat çekmişti.


Özkök değişmezse Ege'den başlarız

Balbay'ın günlüklerinin 'düşsel bir öykü' başlığı taşıyan bölümünde Mehmet Sakin adlı kişiyle yapılan bir söyleşiye yer veriliyor. Söyleşide darbeye karşı çıkan dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün 'ya değişeceği ya gideceği' belirtiliyor:

Değişmezse ne yapacaksınız?
Değişme olasılığı yüzde 50'nin altında. Öyle düşünüyoruz. Ama değişik gayretlerle olabilir diyoruz. Mesela o yazsa diyoruz. Durumu anlatsa diyoruz. Sallanır burası. Bizim takvimlememiz marta kadar. Martta bunların gerçek yüzleri de ortaya çıkacak. O zamana kadar değişmezse biz değiştireceğiz. Ya değişecek ya gidecek.

ÇEVİK BİR: KASIM İYİDİR

Ayrılanlar ne düşünüyor?
Bir tek ÇEBİR (Çevik Bir) var. Onun dışında olumsuzluk yok. O da Amerika'ya gitti. Sonra 13-14 Avrupa ülkesine gitti. Hepsine KASIM iyidir dedi. Destekleyin dedi.

ÇEBİR neden böyle bir davranış içinde olmuş olabilir?
Bu konuda siz ne düşünürsünüz. Biz tam çözemedik. Herhalde ona öyle dediler

Peki marta kadar başkanın olum-suzluğu devam ederse ne yapacaksınız?
O zaman Ege Denizi'nden başlayıp konuşacaklar. Organize bir durum yokmuş gibi.
aktifhaber

Reuters'ten Baykal Analizi
23 Mart 2009 14:03
Dünyanın en güçlü haber ajanslarından Reuters, Deniz Baykal'ı analiz etti.

Dünyaca ünlü haber ajansı Reuters, yayınladığı analizde CHP lideri Deniz Baykal’ın yeni bir yenilgiyle karşı karşıya olduğunu yazdı.

Ajans muhabiri Alexandra Hudson, CHP’nin Yalova mitingini izledikten sonra yazdığı yorumda şu ifadeleri kullandı:

“Partililer coşkuyla bayrak sallayıp bağırıyor ama dört genel seçim kaybeden veteran (gazi) lider Baykal konuşmaya başladığında ortama bir umutsuzluk havası hakim oluyor. Baykal ve partisinin hataları nedeniyle, ortada güvenilir bir muhalefet olmadığı duygusu yayılırken, AKP de üstünlüğünü korumak istiyor. AG araştırma şirketinin yöneticisi Adil Gür ”Ekonomik kriz nedeniyle iktidarın oylarının düşeceğine zannedebilirsiniz. Ama seçmenler başka alternatif bulamıyor“ diyor. Kriz Türkiye’yi sert vurdu. Ancak Baykal hükümetin krize geç müdahale etmesini eleştirmek yerine, 17 yıllık söylemini tekrarlayarak Erdoğan’ı laikliğin altını oymakla suçladı. Baykal her yenilgi sonrası destekçilerini misyonlarının daha önemli hale geldiğini söyleyerek ikna ediyor. Muhaliflerine göre, Baykal kendini ”Erdoğan ülkeyi batırınca ortaya çıkacak bir mehdi“ gibi görüyor. Ancak bir yandan üniversitelerde türbana karşı çıkarken, bir yandan çarşaflı kadınları partiye üye yaptı. Bu davranışlar partinin bir yönü olmadığını gösterdi.”
aktifhaber

Fazıl Say'dan Baykal'a Mektup
01 Nisan 2009 08:48

Müzisyen Fazıl Say seçimin hemen ertesi günü Deniz Baykal'a bir mektup yazdı.. İşte "AKDENİZ'DEKİ ORDULAR" diye başlayan çok tartışılacak mektup...

Müzisyen Fazıl Say seçimin hemen ertesi günü Deniz Baykal'a bir mektup yazdı..

DENİZ BAYKAL'A "MUZİK ÖRNEKLİ İKTİSAT" MEKTUBU

Mustafa Kemal Atatürk,bugün bu saatte yaşıyor olsaydı, muhtemelen: "AKDENİZ'DEKİ ORDULAR!!İLK HEDEFİNİZ, ANADOLUDUR! İLERİ!!!"emrini verirdi...
Ülkenin deniz kenarındaki hemen hemen bütün şehirleri AKP'nin elinden geri alındı dünkü seçimde...
Ege, Akdeniz tamamen...
Karadeniz'in ve Marmara'nın da çoğu...
Büyük kısmı CHP de toplanarak...
Batı Anadolu . (İzmir mesela) kilitlenmiş durumda...Ezici bir üstünlükle.
Güneydoğu,
Kürtler,...
Çok haklı olarak DTP de karar kıldılar..
Onlarınki de ezici üstünlük...
Orta ve Doğu Anadolu ve tabiki Ankara ve İstanbul'un milyonlarca nüfuslu varoşları ,
iktidar partisi AKP de...
Bu da %39 demekmiş tam olarak...
Ak Parti'yi zor bir 3 yil bekliyor..
Ama unutmayın: Tayyip Erdoğan usta bir liderdir..
En azından bu elindeki %39 u asla kaybetmiyecektir,
ve siz gelip %39 dan fazlasını almadığınız sürece de
biz burada boşuna dil döküyor olacağızdır...
Ülkenin batısı Yunanistan
doğusu Afganistan gibi...
İnsanları da öyle...
Atatürk:"Ben halkı niye dinleyeyim? Halk beni dinlesin!" diyen, cesur tip bir liderdi...
Bu ama,"tarihe not düşen" büyük liderlerin uslubudur..
Kendisinden sonra
öyle bir lider gelmedi...
Büyük bir bağlama üstadı olan Arif Sağ'ın:
"Ben sazımı ne dinleyeyim? Sazım beni dinlesin!"
demesi gibi...
Aynı şekilde,Arif Sağ'dan daha iyi bağlama çalan henüz yok...
Ludwig van Beethoven ,sağırlığında bile bütün insanlığa kendini dinletmekte...
Niye???
Deniz bey,
" Toplanalım psikolojisi"nde size destek vermekteyiz...
"Bölünmeyelim,ufalmayalım,ezilmeyelim, mahvolmayalım" psikolojisi...
Ne sizin parti başkanlığınız,
ne Kemal Kılıçdaroğlu'nun İstanbul liderliği ,
umurumuzda değildi ...
Derdimiz endişelerimizdi...
Ve onlar hala varlar...
Kılıçdaroğlu'nun dürüstlüğü...
Düşünün ki bir Sezen Aksu var,
sürekli Tarkan ve Ajda Pekkan'ı eleştiriyor,
"Kirli söylüyorlar" diyor(yolsuzluk yapıyorlar der gibi misali örnek),
"dürüst değiller" diyor (playback yapar onlar der gibi keza) vesaire...
Ama eninde sonunda halk da Sezen Aksu'ya soracaktır:
"Peki ya sen ne yaptın?" diye...
Biz de sadece beklemedeydik,
Kılıçdaroğlu kazansaydı neler yapacaktı diye...
Yöntemi ama: "Müthiş bir şey" değildi! Hem de hiç değildi...
Zaten kazanamadı da...
Yazık oldu, görmek isterdik,
"gelse ne yapardı?"yı...
Sayın Baykal,
Eskişehir,Ordu ve İstanbul-Şişli'nin laik oy olmasına ,
ama seçim haritasındaki renginin farklı olmasına
üzülmediniz mi siz??
Artık ne zaman Türkiye'nin sol-laik oy bölünmesinden kurtulacağız??
Ne zaman??
1980'ler ve 90'lar da kaç kere fırsat tepildi bu sebepten???...
Sırf bu bile "huzursuzluk"...
hepimizde...
Ben Eskişehirli olsam mesela :
şehrimde mucizeler yaratmiş bir Büyükerşen'den asla vazgeçmem.
Ama Türkiye genelinde DSP'nin %2 oy alacağını da bilerek...
Hazin bu... Sorumlusu sizsiniz...
Anadolu şehirlerinde ise endişeler iyice artmakta,
Elazığ??
Sivas?? (Aşik Veysel'in Sivas'ı...
uzun ince bir çıkmaz sokaktayım!!
benim sadık yarim %2 CHP!!)
laiklik tamamen unutulmuş durumda...
Neden???
AKP'nin yoğun olduğu yerler özellikle...
Kadınlarımız etekle dolaşamıyor,
marketlerde bira bile satılmıyor,
bilim ve sanat zaten yok...
tarikatlar çoktan almış başını gitmiş,
dinci siyaset başa geçmiş...
Neden???
Neden karşı siyaset üretilmemiş???
Neden sahaya çıkılıp bu mücadele verilmemiş??
Neden??
Var mı iktisadi açılımlarınız??
bu şehirlerin insanlarına hitap etmek konusunda?
Eğer yoksa, CHP'nin başına ,sizin yerinize, "iktisadi ve gercekçi fikirleri-projeleri olan" birisini istiyoruz.
Açık ve net...
Çünkü ülkemizin de, hayatlarımızında, en kritik , en belirleyici yıllarndayız...
Varsa fikirler,
ne ala ,
uygulamaya geçilmesini hemen isteriz...
Deniz bey,
Mevzubahis konusu olan şey yaklaşik 2o-3o milyon insanın endişeleridir..
Ve bu endişeler gerçekten ciddi boyuttadır...
Bu şaka bir rakam değildir...
3o milyon :
3 kere Macaristan,
5 kere İsviçre
16 kere Estonya eder...
Bu muhim bir güçtür...
Ve bizler ,atılım görmek istiyoruz...
Otekileşmekten kurtulmak,
Ergenekon vs gibi paranoyalardan
ve şeriat gibi travmalardan çıkmak ,
normal bir ülkede mutlu bir şekilde yaşamak istiyoruz...
Türkiye'nin öteki yüzü de aynı şeyleri istiyor elbet...
Var mı ikisini toparlayacak gerçekçi bir iktisadi fikir???
Piyano ile "Ney" fevkalade güzel beraber müzik yapabilir Deniz bey...
Yeter ki beste iyi olsun...
Ve buradaki iyiden kasıt ,
iki enstrumanı da cok iyi tanımaktan geçer...
Piyano ile Ney beraber müzik yaparken,
nelere dikkat edilmesi gerektiğini bilmekten geçer...
Ortaya bir ilk çıkabilir
ve bu muhteşem olabilir...
Varoşlar ???
Ordaki insanlar için ne yapacaksınız???
Su anda tamamen toplanmiş olan laik birlikten alacağınız destek ile büyük şehirlerimizin( adini bile duymamış olduğumuz semtlerinde yasayan ) yeni sahiplerine
neler sunmak istiyorsunuz?
Var mı "eğitim projeleri"niz??
İşsizliğe çözüm??
Kültür sanat projeleri??
Bunlara destek olacak "sivil toplum örgütleri"...
ya da "sponsorlar" ???
O insanlara AKP'den daha fazla şey sunacak mısınız ???
bu 3 yıl içinde???

Güneydoğu'da oyunuz sıfır!
Sıfır aslında iyi bir başlangıç noktasıdır...
Tabi fikirler varsa...
Kürtlere nasıl yardımcı olacaksınız?
Kürt sorununa nasıl çözümler getireceksiniz???
Deniz bey,
Bu mektubumu okuyan insanlar muhtemelen
mektubun altına kendi sorularını da ekleyeceklerdir...
Ve size sorulacak cok soru var..
Ama bir sey gerçek:
Yapmak zorundasınız...
Yapamıyorsanız da yerinizi
en saygın bir şekilde
bu işlerin üstesinden gelebilecegine inanan
genç bir yeteneğe bırakın...
Bizler uzun zamandır "inanç" görmedik..
Cok uzun zamandır...
Seçim mitingleri sırasında,Tayyip Erdoğan'ın dil sürçmeleri sonucu çıkmış yanlış cümleleri üzerinde (kronometre ile tutmak zorunda kalmıştım) tam 52 dakika konuştunuz..
Sürekli bir "eşek" tartışması...
Katır... At... İnek...
Her mitingde...
Kendimi haftalarca 3 yaş zekasının içinde buldum
ve cok sinirlendim bu duruma...
Size oy veren %24 bu zekanın çok üstünde.
Bunları bilin isterim..
Bu yazımın altına muhtemelen yüzlerce kişi kendi eleştirilerini de yazacaktır...
Hepsini okuyun...
Size verilen %24 oy asla "size" değildi...
Toplandik biz...
Endişelerimizden ötürü...
(Bu betimlememin kısmen haksız olduğunu biliyorum, burada belediye seçimleri söz konusu olan...Çok başarılı cok değerli belediye başkanlarınız da kazananlar arasındadır... Haksızlık yapmak istemezdim..Ama Antalya örneği , bu seçimin genel itibariyle mahalli değil siyasi oldugunun en güzel örneğidir.Senden benden daha laik ve şehrine cok güzel hizmetler hediye etmiş bir başkan idi Menderes Türel... ta ki , AK Parti'ye Antalyalıların şu ortamda daha fazla oy veremeyeceği asıl gerçek olandır...)
Her zaman dostlukla...
saygıyla içtenlikle

hep aynılar bunlarbozok
Ben varım, benden başka kimse olmasın zihniyeti. Bunların demokrasiyle alakası yok. Demokrasi bunlar için bir araç. iktidara gelmek için daha çook beklersizin. Ak Partinin aldığı oyu rüyanızda görürsünüz...
01 Nisan 2009 Çarşamba 08:57
ZAVALLIYAVAŞŞŞ
SEN ZAVALLININ BİRİSİN...YAZIK !ANADOLU HALKINI SIRF BENİM GİBİ DÜŞÜNMÜYOR DİYE AŞAĞILAYAN ... HERİF! UMARIM BU KİN VE NEFRETİNDE BOGULURSUN...BAŞKACA SÖZEDE DEĞMEZSİN...
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:05
EVET....dogukan BATI
degerli kardesime sonuna kadar katılıyorum.türkiye cumhuriyetinde suanda azda olsa olan demokrasi;bugun chp de hiç yoktur.ben baykalcıyım ve kendimi bildigim gunden beri ve oncesinde baykal hep ordaydı.evet chp ye ve bu ülkeye cok faydalı oldu.ama artık yeter bırak atatürkün partisine senden baska sahip cıkacak genç dinamik demokrat cok var bu ülkede.yeter sayın baykal siz artık ailenize torunlarınıza zaman ayırın.lütfen genç chp lilere şanns verin.lütfen.bu ülkenin chp ye acil ihtiyacı var..
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:07
PARA KAZANMA TAKTİĞİEROL AYDIN
BU FAZIL SAY DENİLEN ADAMI AVRUPADA HİÇ KİMSE PARA VERİP DİNLEMİYOR, PARASIZ KALDIĞI ZAMAN TÜRKİYE YE GELİP, TANGIR TUNGUR PİYANO ÇALIP, YANDAŞIM DİYE GEÇİNDİĞİ KİŞİLERİN PARASINI ALIP, BİR DE MAZERET ÜRETMİŞ AKP VARSA BURDA KALMAM DİYE NE GÜZEL BAHANE KONSERDEN PARAYI TOPLADIKTAN SONRA YEMEK İÇİN DOĞRU AVRUPAYA, PARA BİTİNCE GÜNDEME GELİP TEKRAR BİR KONSER TOPLA PARALARI GİT NE GÜZEL TEZGAH, ACABA DENİZ BAYKALI HİÇ GÖRMÜŞLÜĞÜ VARMI
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:09
Zavallı Fazıl Sayf.sızan
Kedi ulaşamadığı ciğere mındar dermiş..Ak partiye oyverenleri cahil cühela varoş diye adlandırıyo..onlara göre ülkenin kıyısında yaşayanlar sadece eğitimliş kültürlü..neden?chp ye oy verdikleri için..gülüyorum Fazıl Sayın sığlığına:))
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:09
Beğenmiyorsan,gidersin...TURAN
Ben bu seçimde özellikle oy kullanmadı,akp li de değilim ama oyumu icraata, iş yapana, politika yapana, sorun çözene verirdim...halk da oyunu aynı şeyi yapana veriyor.dsp nin %2 alacağını bile bile Büyükerşen' e oy verdikleri gibi. FAzlı Say senin gibi embesilce düşünmüş olsalardı akp ye oy vermeleri gerekirdi.sen ve senin zihniyetindekiler daha çok çatlayıp patlayacaksınız. Lakin bu politikalarla bir arpa boyu bile yol alamazsınız bunu böyle bilesiniz.Sen de darbeci marjinal zihniyetin de...
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:14
SEN DEMİ BRÜTÜSBRÜTÜS
BENCE SAADET VE MHPLİLER BU MEKTUBU ÇOK ÇOK İYİ OKUMALIDIR. SAYIN BEKAROĞLU BİZ CHPLİLERDENDE OY ALDIK DİYE DURSUN, İLİN OĞLU İŞTE BÖYLE YAPARLAR. BENCE BU ADAM KENDİNİ BİR ŞETY ZANNETİYO VE pkkLILARI BİLE AKPLİLERDEN DAHA AŞĞIYA SEVİYEYE DÜŞÜRÜYOR. ACABA pkkLILARLA BİR DOSTLUĞU MU VAR?????
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:17
Say Kaale bile alınmazA.Rıza
Bir diğeride "Beyaz Türklerin Dönüşü" olarak yorumlamış.Bir muhalefet düşünün 3-5 puan oy artırımı ile başarılı olduğunu zannediyorsa daha çok başarı sağlamaları gerek.Kimse AKP'nin belediye başkanlığını kaybettiği illerde İl Genel Meclisi oylarında birinci parti olduğunu yazmıyor.İktidara alternatif olan partilerin Ülkenin her bölgesinin siyasetinde etkin olmaları gerek.13 il başkanlığı almış olan bir parti başarısızdır.
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:18
say fazıl saykenan
Say fazıl say 70 milyonun kaçı senin gibi düşünüyor kaçı senin fikirlerinin aksi yönde düşünüyor Gerçi piyano saymada matematik kullanılıyormu matematiğin nasıl bilmem ama sayabildiğin kadar say en fazla bir milyona kadar sayabiliyorsan 5 tane bir milyon say... Bırakın bu ergenekon hikaye, irtica endişesi şahane hesaplarını.. akp oy kaybedebilir % 5 lerede düşebilir ama bilmem ne kp si çıkar ve chp ilelebet % 20 lerde sürünür. Zira senle aynı kafada yöneticisde oy verenide
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:19
bay say'ımaslanım fazılım
yine reklamamı ihtiyacın var.aslanım fazılım. bu ülkeye yabancı yapyığı müzik kilise müziği olan aslanım fazılım bu müziği yapan asıları varken senin gibi taklitlerin tabiki reklama ihtiyacı var. reklama devam!!!!!!!!
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:19
BeslemeKaan Türkoğlu
Fazıl beslemesi. "Ben halkı dinleyeceğime halk beni dinlesin" diyen zihniyet bir daha hortlamamak üzere gömüldü.% 20 lerde ancak ........ Tüm BESLEMELERE duyurulur...
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:21
Sanatın Estetik Olmayan TarafıJosef KA
Sanatçı kimliğine sahip insanların pejoratif bir siyasi dille güncel siyasi hareketlenmelere ilişkin yaptığı yorumlar eminim dinleyicilerini oldukça üzüyordur. Hiç mektep görmemiş Neşet ERTAŞ'ın röportajlarını okuyanlar sanatçının siyasi duruşunun nasıl olması gerektiğini görebilirler. Mektepli Fazıl Say belki iyi piyano çalıyor olabilir ama sanatçılık düzeyi henüz çiğ bile sayılımıyıcak bir durumsuzlukta
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:22
Hayret bir şey yahu?Hamdi
Hastalıklı zihninden geçenleri bir bir sıralamış durmuş. Ne biçim insan bunlar? Anadolu'da mesela Erzurum'da iki yerin haricinde herkes Akp'ye oy vermiş. Diğer iki yerde de sağcı partiler kazanmış zaten. Şimdi bu insanlar huzurlu ise sanane kardeşim? Gidip zorla Chp'yi mi seçtireceksin? Kendisine sorsak 'Evet' der bu sakat! İstenmiyorsunuz, yenilgiyi de kabul etmiyorsunuz... Hayret bir şey yahu!
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:25
göster büyüklüğünü !kasım duman
ülkesinini seven,halkına karşı sorumluluk hissiyatı olanlar için ne güzel yazmşsnz,yeni filizlenmekte olan fidanları düşünüyrsa belki.....
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:25
Nerdesin.....? Atam....Duygu Munzurlu
Sevgili Fazıl Say'ın yazmış olduğu mektup sadece kendisini değil bütün laik türk milletini Atatürk'ün Türkiye'sini anlatyor. AKP denen bir parti almış başın götürüyor. Bu ülkede neye inanacağımızı şaşırdık.Evet Baykal'da çok büyük hata yapıyor. Onun için sadece batı kesimi ilgilendiriyor. Ben doğuda yerel basında çalşan genç bir muhabirim. Lütfen Denize Baykal "Artık Anadolu ben geldim" desin hemşerim Kılıçdaroğlu Tunceli'nin gurur kaynağ oldu. CHP'nin 2. aydn yüzü oldu.
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:27
ÇalgıcıAtilla
Bu Çalgıcıya Sanatçı Demek, sanatçılara hakaret olur. Ozaman tüm Org Çalanlarada Sanatçı demek lazım. Bu hangi Köyün......olduğunu Zannediyorda ülke siyaseti hakkında fikir beyan ediyor.
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:30
Yuh olsunKDD
Anadolu halkını hor gören, hatta düşman sayan hormonlulara yuh olsun.
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:32
ENTERESAN.EROL.
SANATÇI OLDUĞUNU SÖYLEYEN İNSANLAR NEDEN SANATLA UĞRAŞMIYORLARDA SİYASETE BULAŞIYORLAR BİR TÜRLÜ ANLAMIYORUM.
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:33
habis insanlar..Mehmet islamoğlu
muzisyen olmak sanatçı olmak demek değil.entellektüel demek benim düşünce sadece var diğerleri yok edilmeli iktidar olamaz seslendirilmez demek deomokrasi değil...bunu anlamayacak kadar cahilsin FAZIL.köydeki çoban bile senden entellektüel.her universite mezunu ve okumuş entellektüel değil.
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:37
oldu canım!!!feridun
Ben halkı niye dinleyeyim? Halk beni dinlesin! bu nedir şimdi.ben Atatürkün böyle saçma bir cümleyi kullandığını sanmıyorum.acaba bu fazıl şimdi müziği bırakıp Atatürk üzerinden antidemokratik atasözleri mi uydurmaya başladı.Atatürk cumhuriyetin kurucusudur.cumhuriyet halk iradesidir demek yani halkın tercihine uymak halka kulak vermek demek yani kelimenin tam anlamıyla halkı dinlemek demek.şimdi bu darbeci zihniyetin ortaya fırlattığı bu çocuk ne diyor.halk bizi dinlesin.oldu başka????!!!
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:38
SEN BARİ YAPMA BUNUkarel
NE OLUR ELEŞTİRİRKEN BİRAZ DÜŞÜN,KIRICI ELEŞTİRİ YAPMA LÜTFEN!!!!KIRMA BAYKALIMI
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:39
konuşun konuşuncumhur
aysun kayacı sen bekir minekonuşun..bakalım nolcak seçimlerde siz konuştukça akparti güçleniyor
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:40
DÜŞÜNCELERİNİZ GERÇEĞİ YANSITIYORFARUK
EVET FAZIL BEY BEN VE BÜYÜK ÇEVREM SİZİN GİBİ DÜŞÜNÜYORUZ.ATATÜRK'E LAF ATAN, HALA GEÇMİŞİ PADİŞAHLIK DÖNEMLERİNİ ÖRNEK GÖSTEREREK YAŞAYAN GERİCİ ZİHNİYET BİRGÜN İLELEBET DÜŞÜNCELERİ İLE BİRLİKTE YOKOLUP GİDECEKLER.DENİZ BEY İÇİN DÜŞÜNCELERİNİZE DE AYNEN KATILIYORUM ZATEN O BU PARTİNİN BAŞINDA OLMASA İDİ AKP DİYE BİR PARTİ DİPLERE GÖMÜLÜRDÜ.ACİL SN BAYKAL'IN GÖREVİNİ YENİ GENÇ BEYİNLERE BIRAKMASI GEREKİYOR.BUNU CANI GÖNÜLDEN İSTİYORUZ.
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:42
sanatçı olmuşsun ama!!!ahmet ua
aslında burada gerçekleri görmesi gereken "sağ seçmendir". çünkü sol seçmen bu seçimde tamamen ideolojik oy kullandı. sağ seçmen bence durumun tam ciddiyetinin farkında değil. bu da bizlerin kulağına küpe olsun. bir de şu sol görüşlü arkadaşların kendilerini üstün yetenekli ve akıllı görme alışkanlığı artık gülünç kaçıyor. etrafımda şuana kadar aklı selim bir solcuya nedense denk gelemedim.
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:44
Diyene değil, ne dediğine bakın yahu..Halil GÜR
Fazıl SAY belki de hayatının en doğru eleştirilerini getirmiş. Tamamen olmasa da,doğru söylüyor. Ve vicdan, doğruya "doğru" demeli.Fakat tespit eksik. Soldaki bu vizyonsuzluk sadece Baykal'dan kaynaklanmıyor. Fazıl da dahil, solun gerçek sol olamadığını görmesi lazım. Solun vizyonu ve porjesi yok, toplumun büyük çoğunluğunun değerlerine karşı..Bu, Baykal'dan öte ve temel bir sorun:düşünce yapısı hastalıklı...
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:44
hata bizdeartist
sanat eğitimi almış bir insan olarak diyorum ki:muhafazakar kesim olarak estetik anlamda kendimiz nasıl daha iyi yerlere getirmeliyizi sormalıyız kendimize.bu ülkede yaşayan ortlama insanlar sanat denilince akıllarına fazıl say gibi showman leri masturbasyon yaptığı peçeteyi sözüm ona sanat diye sergileyen bedri baykamları hatırlamamalı.çünki ne diyordu düşünür 'sanat beni tanrıya götüren bir yol.'evet sanat bir zikir gibi bir ibadet gibi.yaratıcıyı tesbih etmek sanat.sanatı doğru anlamamız şart
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:47
şimdi de,hedefimiz ak ve ege denizidir:Celal Erdem
Atatürk anadolu (Türk)halkının desteği ile istalaya uğramış olan batı(ege)ve güney(akdeniz)sahillerinin kurtuluşu için "ordular ilk hedefini akdenizdir" emrini vermiştir. Bu toprakları işgallerden kurtaran ruh, hala anadoluda mevcuttur. Bu asil Millet T.C Devletini asla senin arzu ettiğiğn soysuzlara asla teslim etmeyecektir. Senin de bu ülkede işin olamaz...
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:47
MANİFESTO YAZMIŞKOCAKURT
Bu adam sanatçı değil siyasetçi ve düşünür olmalıynış, bendenizde CHP ye biraz yardımcı olayım, CHP nin ta başından beri yaptığı, bozmak yıkmak ve eleştirmekten ibarettir, zorla yapılan devrimler halk tarafından kabul görmedi, zor gevşedikçe halk özgür kaldıkça kendi devletine ve değerlerine sahip çıktı, CHP nin İSLAMA, TARİHİMİZE, DIŞA AÇILMAYA KARŞI ÖNERİSİ NEDİR cevap sıfırdır, CHP ye düşen şey MIZMIZ ÇOCUKLAR gibi eleştirmekten ibarettir, CHP sürecin nihayetinde azınlık partisi olmaya mahkum
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:49
sende kıymetli oldunyaömer
sende bu memlekette kymetli oldun ya daha ne diyelim hah
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:49
fazıllkaan
fazıl say paşalar gibi konuşmuş maşallah.paşa olsa zaten direk bu mektubu yazmaya gerek bile görmezdi.halk onu dinlemye süngüyle cuntacılıkla yapardı.bilim ,sanatı sokaktaki mini etekle gezmekle eş tutuyor anlamadım gitti.yok sivas böle yok çorum böle sen bi kere gelipde dolaştınmı bu sokaklarda.anca akşam konseri verip basıp gidersin.herkes seninle aynı düşünmek zorundamı.sen halkın notasını bilmiyorsun müzik çalmaya kalkıyorsun.meselelerinde haklı olduğuna inanıyorsan çıkıp siyaset yap
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:49
Düşünce Konformizi Solun hastalığıdır...Halil GÜR
CHP'li (sol değil) oldu anlaşılan arkadaşların yorumlarını okuuyunca bunların iflah ve islah kabiliyetinin yerlerde süründüğünü daha iyi anlıyor insan. Hangi projei, düşünce açılımını, vizyonu... ortaya koydu CHP'li aydınlar.. ve Baykal kabul etmedi? yok böyle bir şey. Aynı hikayeleri okuyup duruyorlar. bu kafadan kurtulun. hastalıklı düşüncelerinizi sorgulayın biraz..yenilikçi olun..iyileşin.
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:52
Fazıl zihniyetiKaan Türkoğlu
Besleme fazılın zihniyeti feyz aldığı zihniyetle birlikte yerin yedi kat altına bir daha hortlamamak üzere gömülmüştür. Gün gelir bu halkın tükürüğü bile size yetecektir...
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:55
MANİFESTO - 2KOCAKURT
CHP ye oy verenlerin kimliklerine dikkat edin, CHP sahiller hariç tüm Anadoludan sürüldü neredeyse, Anadolu insanı kendi iradesine ve değerlerine açık bir şekilde düşmanlık eden partiyi yıllar içinde terk etmiştir, sürecin sonu CHP için Anadoluda yok olmaktır CHP ittihat ve terakkiden miras seçkinler ile azınlıkların partisi olmaya mecbur ve mahkum etmiştir kendisini, bu mutlaka olacaktır, tek çıkış yolu MİLLET İRADESİ VE DEĞERLERİ İLE BARIŞMAKTIR, SAY gibiler varken bunu başarmakta CHP için zor
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:57
Ayaklar baş olamaz:cuma ziya
Bu Milleti temsil eden Fazıl Say diye biri asla ihtiyacı yoktur. Adamın Türk tarihinden haberi bile yok. Kurtuluş savaını, Atatürkün önderliğinde anadolu TÜRK halkı vermiştir. Senin batı ve güney dediğin bölgeler düşmana teslim olmuş ve anadolu insanı kazma-kürklerle savaşarak denize dökmüştür. Sen denize dökülenlerden olduğun şüphe götürmez, hangi millette isen oraya git. Bu milletin senin gibilerle işi olamaz. Bu Asil Milletin, yeni lideri Recep Tayyip ERDOĞAN'dır, onu da iyi bil..
01 Nisan 2009 Çarşamba 09:57
say fazıl sayfazıl ödelek
1 2 3 4 say fazıl say biz toplandık kaç kişiyiz say büyümüşte denize nutuk atarmış milleti unutan batarmış ta batarmış piyanonun kaç teli var hadi sayalım 1 2 3 4 say fazıl say iki tuşa dokunan kendini sanatçı sanırmış hakiki kaç sanatçı varmış 1 2 3 4 say fazıl say ...................... yaşar mı SAYgısı olmayan insanla yaşar mı TOPlandık bay Fazıl FAZla SAY 1 2 3 4 say fazıl say
aktifhaber

[siz
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pzr Nis 05, 2009 8:06 pm    Mesaj konusu: 3 trilyon Alıntıyla Cevap Gönder

CHP Kütahya İl Başkanı eşini öldürüp intihar etti
Hediye Uçar (53) ile aralarında uzun süredir geçimsizlik bulunan ve ayrı yaşayan CHP İl Başkanı Sebahattin Uçar (60), 75. Yıl Mahallesi Anıl Sokak'taki evlerine gelen eşini 2 el ateş ederek öldürdü. Ardından kafasına ateş ederek intihar ettiği öne sürülen Uçar, olay yerinde hayatını kaybetti. Hediye Uçar'ın Sebahattin Uçar'a boşanma davası açtığı bildirilirken, çiftin 2 çocuğunun bulunduğu öğrenildi. 08.05.2009 netgazete

CHP'ye Son Demeç Darbesini Tanrıkulu Vuracak
Açık İstihbarat
08.02.2011

Seçimlere bir kaç ay kala CHP'deki dağınıklık görüntüsü evlere şenlik. "Her tarladan bir ot" prensibi ile oluşturulan vitrini Kemal Kılıçdaroğlu'nu kontrol etmekte hayli zorlandığı ve hatta kontrol edemediği gözleniyor.

Bu dağınıklık tablosu da tabi gündem mühendisliği konusunda yabancı danışmanları sayesinde iyice pişmiş olan AKP'nin ekmeğine yağ sürüyor.

Son olarak Süheyl Batum'un sözleri , CHP'nin uyumsuzluğunu bir kez daha ayyuka çıkardı.

Genelkurmay'ı yaklaşık 8 senelik bir gecikmeyle yeni idrak ettiği anlaşılan Süheyl Batum çok büyük bir tespit yaparcasına o sözleri sarfedince bu ülkede orduyu savunmak ta Bülent Arınç ve Mümtazer Türköne gibilerine kaldı.

"Bu paşalarla iyi ki savaşa girmemişiz" diyen Bülent Arınç...

"Bu orduyu lağvedelim" diyen Mümtazer Türköne...

Kıyamet alameti olarak mı algılarsınız yoksa Genelkurmay'ın AKP'nin dümenine oturtulduğu Yeni Osmanlı projesinde artık hizaya geldiği olarak mı bilemeyiz.

Ama başına çuval geçirilirken susan, her türlü hakareti yerken susan bir yapının Batum'un sözleri karşısında "kükremesine de" ancak tek bir şey denebilir...

"Hadi oradan....siyasetin ta göbeğinde yeralıp, siyaset yapmayı yüzünüze gözünüze bulaştırırken neredeydiniz?"

Sorun artık zaten Genelkurmay sorunu olmaktan çıkalı çok oldu. Yeni sorun Yeni CHP sorunudur. AKP karşısında inandırıcı, tutarlı bir siyaset üretemeyen ve AKP'nin yumuşak karnına değil sürekli nasırlaşmış uzuvlarına vuran CHP.

Mustazaf derneğini ziyarete takarken; "Van'da bakan Çelik'in kardeşleri hakkında konuşulanları duysanız" diye genel başkan ağzından mırıldanıp bunun üzerine gitmeye cesaret edemeyen CHP...

AKP'nin ekonomi politikalarını eleştirip, AKP'nin ekonomi politikalarının mimarı Kemal Derviş'le danseden CHP...

"Ergenekon" davalarındaki sanıkları sahiplenip, daha sonra bu davalarda sanıklar aleyhine müdahil olmak isteyen Sezgin Tanrıkulu'nu parti üst yönetimine atayan CHP...

Hangi birini sayalım.

Yeni CHP'yi kim dizayn ettiyse helal olsun. Mahir Kaynak'ı sol muhalefetin başına lider olarak yerleştirme projesi çöktüğünden bu yana ne Mahir Kaynak'lar yetişti de saman altından haberimiz olmadı. Ve bugün bu projenin artık iyice olgunlaştığını tahlil edebiliriz.

Yeni CHP'den AKP'nin değirmenine su taşıyacak yeni salvolar bekleyin...

İsa Gök ve arkadaşları , Tunus ve Mısır'la gaza gelip, salondan sokağa ayaklanma çağrısı yaparak kendilerine güldürdüler ve Tayyip Erdoğan'a "bunlar eşkiyalık peşinde" propagandası için malzeme sundular...

Süheyl Batum , o çok konuşan hali ile, AKP'yi orduyu savunur konuma getirmeyi başardı....

Sırada Sezgin Tanrıkulu var....

Bu zattan da, seçim öncesinde zamanlaması çok iyi ayarlanmış bir şekilde gündeme bomba gibi düşecek bir söz bekleyin.

Bu öyle bir söz olacak ki, kıyı bölgelerindeki CHP tabanından insanları MHP 'ye ve yine CHP'yi dizayn edenler tarafından yedekte tutulan bir kaç "ulusalcı" görünümlü marjinal partiye kaydıracak. Tabi bu da AKP'ye yarayacak.

Bu öyle bir söz olacak ki; parti içindeki farklı fay hatlarını birbirleri ile karşı karşıya getirip , parti içindeki çalkantıyı seçim öncesinde arttırıp, "bu CHP'den bir halt olmaz" psikolojisini pekiştirecek.

İçimizden bir ses de zaten Barzanici kanada yakın Sezgin Tanrıkulu'nun bu partiye monte edilmesinin sebebinin seçimler öncesinde yaratacağı CHP'ye oy kaybettirecek bu tartışma olduğunu söylüyor.

Kim dizayn ettiyse CHP'ye helal olsun. Siz bu işi biliyorsunuz arkadaşlar. Mahir Kaynak'tan bu yana tecrübelerinize tecrübe katmışsınız belli.

Devletin partisi AKP'yi, devletin muhalefeti CHP ile destekleyip kitlelere sergilediğiniz bu siyaset parodisine devam edeceksiniz. Türkiye'de siyaseti devletin ve içindeki çatışmaların birebir uzantısına dönüştürmenin bu ülkenin ufkunu körelttiğini istediğimiz kadar yazalım, boş.

Kemal Bey'in yanında siz, Devlet Bey'in yanında siz, Ahmet Bey'in yanında siz, Tayyip Bey'in yanında siz. Bu gidişle bu millet hep size oy atacak.

Görülmemiş Eş Kıyağı Bitti
06 Haziran 2009

Belediye Başkanlığı koltuğuna oturur oturmaz, eşi Gamze Akkuş'u iki dairede birden müdür yapmıştı. Olay patladı, Gamze abla istifa etti..

Ataşehir Belediye Başkanı olan eşi Battal İlgezdi tarafından belediyede iki müdürlük görevi birden verilen Gamze Akkuş, iki görevinden de istifa etti.

İstanbul'un yeni ilçelerinden Ataşehir'de 29 Mart'tdaki seçimleri kazanarak belediye başkanlığı koltuğuna oturan CHP'li Battal İlgezdi, göreve gelmesinin ardından, bir süre önce evlendiği Gamze Akkuş'u belediyenin Sağlık İşleri ile Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü'ne getirdi.

EŞİ BENZERİ YOK

"Bu kadar da olmaz" dedirten olayı ilk kez kamuoyuna duyuran Yeni Şafak'ın haberi, gündemde uzun süre kalmış ve tartışılmıştı. Tüm bu haberler üzerine İlgezdi'nin çiçeği burnunda müdür eşi Akkuş'un görevinden istifa ettiği öğrenildi. Marmara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi'ni bitiren Akkuş'un, "Gelecek Diye..." adını taşıyan bir de müzik albümü bulunuyor. Öte yandan CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen'in Beşiktaş Belediyesi Yazı İşleri'nde görevli olan baldızı Arzu Özendi de, Ataşehir Belediyesi Yazı İşleri Müdürü olduğu belirtildi.
aktifhaber

Yüzyılın Atatürk İstismarcılığı
10 Mayıs 2009

CHP'li Mezitli Belediyesi, yıllarca baz istasyonunu Atatürk posterleriyle kamufle etmeyi başardı. Ancak şiddetli fırtına gerçeği ortaya çıkardı. İşte ilginç olay...

Vakit gazetesinde yer alan haber...

Baz'a Atatürk'ü kalkan yapmışlar: Mersin'in merkez ilçelerinden Mezitli'de bulunan sanat evinin çatısına kurulan baz istasyonunun, Atatürk posterleri ile kamufule edildiği belirlendi. Fırtınada poster düşünce, Atatürk posterleri ile baz istasyonunun gizlendiği ortaya çıktı. Binanın sahibi ise CHP'li Mezitli Belediyesi.

Mersin'de Atatatürk'ün rantçılar tarafından nasıl malzeme yapıldığı ilginç bir olayla kanıtlandı.Mersin merkez ilçelerinden Mezitli'de belediyeye ait sanat evinin çatısında bulunan baz istasyonun Atatürk posterleri ile kamufule edildiği belirlendi. Dört tarafı Atatürk posterleriyle kapatılan bir GSM operatörüne ait baz istasyonunun maskesini, çıkan şiddetli fırtına düşürdü. Fırtına Atatürk posterinin bir cephesini düşürünce, Atatürk posteri ile baz istasyonunun gizlendiği gün yüzüne çıktı. Sanat evi binasının CHP'li Mezitli Belediyesi'nin olduğu belirlendi.

SENELERDİR BİZİ KANDIRMIŞLAR

Mezitli semt sakinleri Atatürk posterleri arasında bulunan baz istasyonunu görünce şok oldu. Yaşanan olaya büyük tepki gösteren vatandaşlar; “Biz onu sadece Atatürk resmi zannediyorduk. Baz istasyonu olduğunu bilseydik tepkimizi gösterirdik, meğer senelerdir orda bir baz istasyonu varmış. Fırtına olup da posterlerden birinin düşmesinden sonra baz istasyonunu gördük. Yerleşim yerinin ortasında böyle bir baz istasyonunu istemiyoruz” dediler. Mezitliler şaşkınlıklarını şu cümlelerle dile getirdiler: “Buna kim, nasıl izin vermiş bilmiyoruz. Meğer bizim çocuklarımız orda senelerdir baz istasyonunun altında kurs alıyorlarmış. Bazı aileler çocuklarını kurstan aldı.. Meğer Atatürk posterleri neyi örtüyormuş” ifadelerini kullandılar.

Başkan da yeni öğrenmiş!

Mezitli'nin CHP'li Belediye Başkanı Uğur Yıldırım ise konu ile ilgili Vakit'e şunları söyledi: Baz istasyonu benden önceki arkadaşım tarafımdan bir GSM operatörü ile yapılan protokol sonucu oraya konulmuş. Atatürk posterlerinin altında baz istasyonu olduğunu şahsen ben bilmiyordum. Fırtına sonrası ortaya çıkan manzaradan çok rahatsız oldum. Hemen arkadaşlara talimat verip kaldırılmasını istedim. Baz istasyonun kim, nasıl koymuş, nasıl bir protokol yapılmış onu araştırıyoruz” dedi.
aktifhaber

CANLI YAYINDA DARWİN TARTIŞMASI
13 Mayıs 2009
TV8'de yayınlanan 'Erkan Tan ile Başkent'ten programına Darwin tartışması damgasını vurdu.
Programa konuk olan CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen gündeme ilişkin soruları cevapladı. AK Parti'nin eğitim politikalarını eleştiren Öymen, lise öğrencilerinin yüzde 32'sinin Darwin teorisine inanmadığını belirtince programın ateşi birden yükseldi. Program sunucusu Erkan Tan, Öymen'in bu iddiasına ben de Darwin teorisine inanmıyorum sözleriyle karşılık verdi. Beklemediği bir tepkiyle karşılaşan CHP'li Öymen neye uğradığını şaşırdı.

İşte hararetli tartışmanın yaşandığı ve CHP'li Öymen'de soğuk duş etkisi yapan o video:
http://www.haber10.com/haber/167810/

CHP''li belediye başkanın ilk icraatı! Herkül heykeli dikmek oldu
15:15 - Zonguldak'ın Ereğli ilçesinde 2006 yılında ANAP'dan Belediye Başkanı olan Halil Posbıyık tarafından sahil bandına konulan Yunanlıların mitolojik kahramanı Herkül heykeli, 2008 yılında AK Parti'den Belediye Başkanı olan Murat Sesli tarafından gece yarısı yerinden sökülerek Cehennemağzı Mağaraları'nın girişine konulmuştu. Bu kez CHP'den seçime girip kazanan Halil Posbıyık, AKP'li Sesli tarafından kaldırılan Herkül heykelini eski yerine koydurdu. 30.04.2009

CHP'li milletvekili eşleri, türbelerde dua etti

13:10 - 1 Mayıs kutlamalarına katıldıktan sonra Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Derneği'ne konuk olan CHP'li milletvekili eşleri, şehir turunda önce Çorum Müzesi'ni ziyaret etti. İl Başkanı Tufan Köse'nin rehberliğinde müzeyi gezen milletvekili eşleri; Kerebi Gazi, Suheyb Rumi ve Ubeyd Gazi türbelerinde dua ettiler. CHP'nin en kısa zamanda iktidar olması için her fırsatta dua ettiklerini dile getiren Çiğdem Sav, "İktidar olacağımız günler çok yakın, fazla uzak değil. Gruptaki bazı arkadaşlarımız CHP'nin iktidarı için adak adamışlar. İktidar olduğumuzda tekrar buraya gelip dua edeceğiz." dedi. 03.05.2009 ÇORUM netgazete


Baykal, konuşmak isteyen kadını boynundan itekledi

18:10 - CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, CHP'den yeniden Mersin Büyükşehir Belediyesi binasına girerken çok sayıda partilinin sevgi gösterisiyle karşılandı. Belediye binasına geldiği sırada, Reyhan Kaş adlı bir kadın, önce Deniz Baykal'a seslendi. Yanıt alamayan Kaş, Baykal'ın yakasından tutarak konuşmak istedi. Bunun üzerine partililerle kadın arasında itişme yaşandı. Baykal da bu sırada kadını boynundan itekleyerek kendisinden uzaklaştırmaya çalıştı. Kaş, daha sonra görevliler tarafından uzaklaştırıldı, Baykal da belediye binasına girdi. 10.04.2009 MERSİN
netgazete

MENGÜ ÖZKAN'DAN FATURA İSTEMİŞ
05 Nisan 2009
CHP'nin 'kayıp 3 trilyon'la ilgili T. Özkan'dan istediği fatura iddianamede... Teknik takibe takılmış...

CHP’nin ‘kayıp 3 trilyonu’na uydurulan kılıf teknik takibe takıldı. Kanaltürk’e ödenen 3 trilyonla ilgili Anayasa Mahkemesi devreye girince CHP’li Mengü, Özkan’dan hemen belge hazırlanmasını istemiş.

CHP’NİN kayıp 3 trilyon nedeniyle kapatma davası açılmasından kurtulmak için Ergenekon Terör Örgütü (ETÖ) tutuklusu Tuncay Özkan’dan Anayasa Mahkemesi (AYM) belge isteyince fatura aldığı ortaya çıktı. İkinci ETÖ iddianamesinde, Maliye Bakanlığı ve AYM’nin de incelemesine konu olan CHP ile Tuncay Özkan dönemi Kanaltürk’ü arasındaki ilişkinin detayları da yer aldı. Teknik takibe takılan telefon görüşmelerinde CHP’nin, Anayasa Mahkemesi inceleme başlattıktan sonra Özkan’dan ödenen paralarla ilgili belge hazırlamasını istediği ortaya çıktı.

MAHKEME İSTİYOR, HAZIRLA!

ANAYASA Mahkemesi’nin kayıp trilyonla ilgili başlattığı soruşturmanın ardından, Anayasa Mahkemesi raportörünün CHP’den Kanaltürk’e ödenen paralarla ilgili belge istediği öğrenildi. Anayasa Mahkemesi’nin talebi üzerine CHP’nin Manisa Milletvekili Şahin Mengü aracılığıyla Tuncay Özkan’dan ödenen paralara ilişkin acilen belge hazırlamasını istediği, Özkan’ın da bu isteği yardımcısı ETÖ sanığı Merdan Yanardağ’a ilerterek alınan CHP’den paralarla ilgili hemen bir belge hazırlanıp CHP’ye gönderilmesi talimatı verdiği belirlendi.

SABAH İSTİYOR, ÖĞLEYİN HAZIR

İDDİANAMEDE, teknik takip altındaki Tuncay Özkan’ın, 28 Mayıs 2008 günü ETÖ sanığı ve Kanaltürk’teki yardımcısı Merdan Yanardağ’la yaptığı telefon konuşmaları, da yer aldı. Anayasa Mahkemesi raportörünün kayıp trilyonlara ilişkin sorusu üzerine, Şahin Mengü’nün sabah saatlerinde Özkan’dan paraların kullanımını yasal gösterecek belgeler için yardım istediği, Özkan’ın da ‘öğleye kadar’ bu belgeleri hazırladığı görülüyor. İddianamede, Ergenekon savcıları tarafından bu ilişkiye ait notlar şu şekilde aktarıldığı görüldü:

TAMAM... O RAKAMI BULURUZ...

‘(Tuncay Özkan) Şahin Mengü aradı beni. Anayasa Mahkemesi Raportörü bu bizim belgeselle ilgili olarak CHP’den savunma istemiş.. Bunu kaç paraya hazırladınız işte ne yaptınız falan filan gibi şey bunun prodüksiyonunu nasıl oluşturduk, seslendirmesi dahil şey bi setin kullanımı dahil 10.000 saatlik filim çekimi dahil ropörtajlar dahil falan filan böyle bir hesaplama, yani neler yapıldı bu filim nasıl hazırlandı noktasında. Kameralar Ankara işte diğer geziler dahil bununla ilgili olarak hani o satın alınan görüntüler dahil şeyden piyasadan bunlarla ilgili olarak bi şey hazırlar mısın lütfen.. Öğleden sonra istiyorlarmış... hazırla da Şahin Mengü’ye yolla’ dediği, Merdan Yanardağ’ın ‘Sadece not olarak istiyorlar de mi bilgi notu olarak istiyorlar benden’ dediği, kendisinin ‘Tam ne olduğunu yani not olarak istediği şey şey resmi değilmiş gibi yaz o yazıp gönderecek’ dediği, Merdan Yanardağ’ın ‘Tamam .. O rakamı buluruz..’, kendisinin ‘Yani bir trilyon, bir trilyon ikiyüz de şeyi olur, karı olur işte...sekiz yüz bir trilyon karı olur, üstüne koyarsız biraz, tamam..’ diyor...’

Ahlaksız sözleşme

CHP, Tuncay Özkan’la imzaladığı sözleşme ile Kanaltürk’ü para karşılığı 4 yıl boyunca ‘bağımlı-yandaş medya’ haline getirmişti.

ANAYASA Mahkemesi ve Maliye Bakanlığı tarafından da incelenen CHP’nin kayıp 4 trilyonuyla ilgili ilginç gelişmeler yaşanmıştı. CHP’nin, 4 trilyon liralık ödeme karşılığında Tuncay Özkan dönemi Kanaltürk’ünü bağımlı-yandaş medya haline getirdiği ortaya çıkmıştı. Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı, CHP’nin Kanaltürk’e aktardığı 4 milyon YTL’lik para ile ilgili başlattığı incelemede yaklaşık 3 milyon YTL’lik bölümününün faturalandırılamadığını tespit etmişti. Bu haberlerin medyada yeraldığının ortaya çıkması üzerine Kanaltürk, 2004 yılında aldığı paranın faturasını 2007 yılında keserek CHP’ye göndermişti. CHP de ödenen paranın ‘Atatürk’ün Kurduğu Parti’nin Öyküsü’ belgeseli için ödendiğini açıklamıştı. CHP 4 trilyona yaptırdığı belgeseli ise hala gösterime sokmadı.

İŞTE O SÖZLEŞME

ANCAK tüm bunlar yaşanırken, CHP’nin kanaltürk’e ödediği 4 trilyonun ne için yapıldığını gösteren Ahlaksız Sözleşme ortaya çıkmıştı. CHP ile Kanaltürk arasındaki Ahlaksız Sözleşme’de CHP Genel Sekreteri Önder Sav ile Tuncay Özkan’ın imzaları bulunuyordu. İşte o sözleşmeden ilginç satır başları:

1- CHP’nin tanıtım ve reklam filmleri izlenme oranı yüksek olan yayın kuşağında (prime time’da) 4 yıl boyunca bedelsiz yayınlanacak.

2- CHP’nin belirleyeceği partili uzmanlar, spordan müziğe her programa konuk edilecek. CHP’nin önerdiği bu kişiler haftada en az 7 saat ekranda tutulacak.

3- CHP lideri veya CHP’nin yetkili kılacağı bir yönetici haftada en az bir kez programa çıkarılacak.

4- CHP liderinin tüm yurtdışı gezileri Kanaltürk tarafından takip edilecek ve yayınlanacak.

5- Kanaltürk, prodüksiyon ve yayınlarda parti görüş ve programına uygun davranacak.

6- CHP’nin göstereceği bir isim Kanaltürk İcra Kurulu Üyesi olarak görev yapacak.

7- Şirketin yüzde 40’ı CHP’ye rehin edilecek. Sözleşme bedeli kadar senet CHP’ye verilecek.

8- Kanaltürk 4 yıl süresince başka parti, kişi veya oluşumla sözleşme yapamayacak.

9- CHP bu hizmetler karşılığında Kanaltürk’e 24 Aralık 2004’te 2 milyon dolar, 1 Nisan 2005’te 1 milyon dolar ve 1 Nisan 2006’da 500 bin dolar ödeyecek.

aktifhaber

Yargıtay'ın CHP davasına Almanya zırhı

Yargıtay Başsavcısı Yalçınkaya'nın, Ebert Vakfının CHP'ye 85 bin euro yardım yapıp yapmadığı konusundaki talebine Almanya'dan ret yanıtı geldi.

30 Nisan 2009

Yargıtay ile Berlin Eyaleti Adalet Bakanlığı arasında CHP krizi yaşanıyor. Friedrich Ebert Vakfı'nın CHP'ye yardım ettiği iddialarına ilişkin soruşturmada, Alman tarafı Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı'nın yardım talebini reddetti..

Türkiye-Almanya ilişkileri, iki tarafın da dışa vurmaktan kaçındıkları, ancak diplomatik çevrelerde yüksek sesle dillendirilmeye başlanan gerilimli bir dönemden geçiyor. Almanya'nın, Türkiye'nin AB sürecini başka üyelerin ardına gizlenerek tökezletmeye çalışması ve NATO Genel Sekreterliği krizinde Türkiye'ye karşı cephe alması, iki ülke arasındaki sorunların en taze örnekleri olarak gösteriliyor. Gerginliğe son olarak hukuki bir boyut da eklendi. Yargıtay ile Berlin Eyaleti Adalet Bakanlığı arasında CHP krizi patlak verdi.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, medyada yayınlanan "Merkezi Almanya'da bulunan Friedrich Ebert Vakfı'nın CHP'ye 85 bin euro yardım yapıldığı" haberlerini ihbar kabul ederek "Re'sen" başlattığı inceleme çerçevesinde, Dışişleri Bakanlığı kanalıyla, Berlin Eyaleti Adalet Bakanlığı'ndan bazı soruların yanıtlanmasını ve bazı belgelerin örneklerinin gönderilmesini talep etti. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, CHP hakkındaki incelemenin sonuçlanabilmesi için Almanya'dan beklediği yardımları şöyle sıraladı:

* Friedrich Ebert Vakfı aracılığıyla CHP'ye 85 bin euro yardım yapıldığına ilişkin 3 Aralık 2005 tarih ve 2005/49682 sayılı belgenin Federal Almanya Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı'nca düzenlenip düzenlenmediğinin, bu belgenin gerçek olup olmadığının bildirilmesi.

* Bu belgeyi düzenlediği belirtilen Dr. Alexander Kaminski'nin 3 Aralık 2005 tarihinde veya farklı tarihlerde Federal Almanya Dışişleri Bakanlığı'nda yetkili olarak görev yapıp yapmadığının, görev yaptıysa belgedeki imzanın kendisine ait olup olmadığının tespitinin yapılması. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Kaminski imzalı belgenin gerçek olduğunun anlaşılmasından sonra Federal Almanya Dışişleri Bakanlığı'na ve Friedrich Ebert Vakfı yetkililerine bazı sorular yöneltilmesine ve bazı belgelerin örneklerinin istenmesine karar verdi. Bu talep 12 Kasım 2008 tarihli ve 963 sayılı yazıyla Dışişleri Bakanlığı'na iletildi. Yazıda girişimin yasal zemini de şöyle sıralandı:

* 1970 tarihli "Hukuki ve Ticari Konularda Yabancı Ülkelerde Delil Sağlanması Hakkında Lahey Sözleşmesi".

* 1954 tarihli "Hukuk Usulüne Dair Lahey Sözleşmesi"nin yürürlükten kaldırılmamış maddeleri.

* "Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Devleti Arasında Hukuki ve Ticari Mevaddı Adliyeye Müteallik Münasebatı Mütekabiliyeye Dair Mukavelename" hükümleri.

Dışişleri Bakanlığı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın bu yazısını vakit yitirmeden Berlin Eyaleti Adalet Bakanlığı'na ulaştırdı. Almanya'nın cevabı gecikmedi: Ret! Dışişleri Bakanlığı, Yargıtay'a gönderdiği 13 Mart 2009 tarihli yazıya göre, Berlin Eyaleti Adalet Bakanlığı'nın yardım taleplerini geri çevirmesini şu gerekçelere dayandırdı: "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talebi, siyasi parti yasaklama davasıyla ilgili incelemelere konu teşkil ediyor. Böyle bir konuda adli yardım talebi yerine getirilemez. Çünkü 28 Mayıs 1929 tarihli 'Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Devleti Arasında Hukuki ve Ticari Mevaddı Adliyeye Müteallik Münasebatı Mütekabiliyeye Dair Mukavelename' ve 1970 tarihli 'Hukuki ve Ticari Konularda Yabancı Ülkelerde Delil Sağlanması Hakkında Lahey Sözleşmesi' istenen bu yardımların yapılmasına imkân vermiyor. O nedenle adli yardım evrakı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na iade edilmiştir."

Berlin Eyaleti Adalet Bakanlığı'nın bu cevabıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın CHP hakkında yürüttüğü inceleme çıkmaza girmiş oldu. Gelişmelerin hukukçuların yorumlamakta zorlandıkları bir ayrıntısı var: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talebini dayandırdığı uluslararası sözleşmeler ve Türkiye ile Almanya arasındaki ikili anlaşmalar ile Berlin Eyaleti Adalet Bakanlığı'nın ret kararına gerekçe gösterdiği uluslararası sözleşmeler ve Türkiye ile Almanya arasındaki ikili anlaşmalar aynı! Bir başka deyişle, iki taraf da iddialarını aynı hukuki metinlere dayandırıyor. Berlin'in bu yanıtından sonra incelemenin nasıl bir seyir izleyeceği merakla bekleniyor.

Friedrich Ebert Vakfı: Sosyal Demokratlar'ın düşünce kulübü

Hitler öncesi dönemde Alman Sosyal Demokrat Parti'nin genel başkanlığını yapan Friedrich Ebert'in kurduğu, o nedenle de onun adını taşıyan vakıf, kendini bir "Sivil toplum örgütü" diye tanımlıyor ve tüzüğünde amaçlarını şöyle sıralıyor: "Demokrasi ve çoğulcu topluma destek, yetenekli gençlere eğitim fırsatları sağlanması, uluslararası işbirliği ve anlayış ortamının güçlendirilmesi." 500'ü aşkın kadrolu çalışanı, Almanya dışında 100 civarında temsilciliği bulunan vakıf, Türkiye'deki şubesini 1988'de açtı. Federal devlet ve eyalet yönetimlerinin fon sağladıkları vakfın bütçesi 150 milyon euroya yaklaşıyor.

"CHP'ye yardım yapıldı" iddiası 2005'in Aralık ayında ortaya atıldı

Friedrich Ebert Vakfı aracılığıyla CHP'ye yardım yaptığı iddiaları, basında yayımlanan, Alman Dışişleri Bakanlığı'nın 3 Aralık 2005 tarihli yazısıyla başladı. Bakanlık görevlisi Dr. Alexander Kaminski'nin imzasıyla vakfa gönderilen yazıda, CHP'ye 85 bin euro finansal destek sağlanmasına karar verildiği, paranın "Bank Für Sozialwirtschaft üzerinden Friedrich Ebert Vakfı'na aktarılacağı belirtiliyordu. İddia üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı "Re'sen" inceleme başlattı. Siyasi Partiler Kanunu "Türk uyruklu olmayan gerçek ve tüzel kişilerden maddi yardım alan" siyasi partilerin 'Temelli kapatılması'nı hükme bağlıyor.

SABAH

CHP’li Başkan, Şeyh Semerkandi Türbesi’nde
12:40 - Ankara’nın Yenimahalle ilçesinin CHP’li Belediye Başkanı Fethi Yaşar, Kızılcahamam’ın Çamlıdere ilçesine giderek bir türbe, bir de mezar ziyaretinde bulundu. Şeyh Ali Semerkandi Türbesi’ni ziyaret edip dua eden Yaşar, Yenimahalle eski Belediye Başkanı Abdurrahman Oğultürk’ün mezarını ziyaret etmeyi de unutmadı. 18.06.2009 ANKARA netgazete

Bir gün de dik durun yahu!
Ahmet KEKEÇ
akekec@stargazete.com
23 Ekim 2010

Mesut Yılmaz, Başbakanlığı döneminde, neredeyse her hafta “muhtıra” yerdi.

Koskoca Başbakan neredeyse işaretlerle konuşur hale gelmişti... “Sessiz sinema” ve “gözlerine bakın anlarsınız” deyimi, o dönemden andaçtır.

Peki, Paşa niçin böyle yapıyordu?

Postmodern darbe hayırlısıyla hayata geçirilmiş, ilerici güçler bütün mevzileri tutmuş, 1000 yıl sürecek 28 Şubat uygulamaları gerici unsurları püskürtmüşken, sırası mıydı?

Üstelik, olabildiğince uyumlu bir Başbakan vardı...

Kimseyi üzmüyordu.

Hiçbir komutanını refüze etmiyordu.

İlaveten BÇG’yi meşrulaştırmış, “Biz daha iyisini yaparız” diyerek BTK adlı kardeş bir “irticayla mücadele örgütü” kurmuştu. Arkasına da 28 Şubat uygulamalarını göğsünde yumuşatıp “gollük pas” haline getiren Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i almıştı.

Ne lüzum vardı muhtıraya?

Biz, “sığ” ve “kıt” aklımızla böyle diyorduk, siyasetin masuniyetini savunuyorduk ama muhtıranın “alışkanlık”tan öte bir şeye işaret ettiğini göremiyorduk.

Devletin kırmızı çizgileriydi muhtıra.

İstiap haddini bildiriyordu.

Nerede durmamız gerektiğini söylüyordu.

Demokrasi çıtasını nereye kadar yükselteceğimizi hatırlatıyordu.

Mesut Yılmaz, evet, 28 Şubat’ın ürünü olarak Başbakanlık makamına kuruldu, Paşa’nın bir dediğini iki etmedi, Demirel’i hiç üzmedi, soygun sürecine göz yumdu ya da göz yummak zorunda bırakıldı ama daha da “cüretli” bir işe kalkıştı, “irticayla mücadele” hakkını askerin elinden aldı yahut almaya yeltendi...

Buna güç yetiremedi, yeterli direnci gösteremedi, zihniyeti el vermediği için partisini “etkili güçlerin” stepnesi olmaktan kurtaramadı, ayrı...

Sonucunu hep birlikte gördük.

Herkes Özal ve Erdoğan olamıyor.

Muhtıra bir göstergeydi de aynı zamanda. Muhtıra sayısına ve yoğunluğuna bakarak siyasetin nereye doğru evrildiğini görüyorduk. Kimin kaç kez muhtıra yediğine bakarak da hangi siyasi partinin sahih siyaset temellerinden yükseldiğini anlıyorduk.

Belki CHP bu yüzden siyasi bir parti değildi.

Belki bu yüzden sahici ve sahih olamıyordu.

Belki bu yüzden “gerçek muhalefet” yapamıyordu.

Belki bu yüzden bağımsız hiçbir seçimim kazanamamış ve bundan sonra da kazanamayacaktı.

Bu parti, çünkü, muhtıra verenlerin gücünü arkasına alarak siyaset alanında “ispatı vücut” etmeye çalıştı. Halkın taleplerini değil, devletin kırmızı çizgilerini gözetti. “Özgürlükleri” değil, “özgürlük kaybı” olarak dönen olağanüstü uygulamaları savundu.

Karaoğlan dönemini saymazsak, hiçbir muhtıraya, hiçbir tazyike, neredeyse hiçbir tekzibe muhatap olmadı...

Hep “sistemin uslu çocuğu” oldu.

İşbu uslu çocuk, üç gün önce, ilk muhtırasını, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’dan yedi ve neye uğradığını şaşırdı.

İlk kez başına böyle bir şeyle geldiği için de, telaşla uygun bir muhatap arayışına girişti ve buldu:

Bu muhtıra, “başörtüsü sorununa çözüm arayan” iktidar partisine verilmişti.

Kemal Anadol, “Başsavcı haklı. Başsavcıya katılıyoruz” diyordu...

Başsavcıya katılıyorsun da, “Bu işi çözeriz” diyen sensin.

Bütün o İran modeli örtme biçimi, Sencer Moda Evi uygulamaları, Grup Başkanvekillerini seferber etme çabaları senin başının altından çıkıyor.

Bir gün de dik durun yahu!

Bir gün de, uyduruktan da olsa, “Yasama yetkisi parlamentonundur” diye bir demeç patlatın...

Ölür müsünüz!
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pzr Hzr 21, 2009 10:23 pm    Mesaj konusu: Arıtman Washington'da yapılacak olan camiye karşı çıktı Alıntıyla Cevap Gönder

"Bu ulkede ilericiliği ve çağdaşlığı resmi veya özel davetlerde alkollü içki içip içmemeye indirgeyen sapık bir zumre var"

26 Haziran 2009 15:25
Meclis'de ödül töreni vardı. Törende ödül alıp konuşma yapan TV8 spikeri Erkan Tan, "sapık" kelimesini kullanınca kıyametler koptu. Ona en sert tepki ise CHP'li vekilden geldi. Konu da içkiydi...
Madde bağımlılığı ile mücadele edenlere katkısı bulunanlara meclis başkanı Köksal Toptan tarafindan TBMM de ödül verildi. Ödüle layık görülen TV8 Ankara program müdürü ve spiker Erkan Tan törende yaptığı konuşmada "Bu ulkede ilericiliği ve çağdaşlığı resmi veya özel davetlerde alkollü içki içip içmemeye indirgeyen sapık bir zumre var bunlarla nasıl mücadele edeceksiniz bilmiyorum" deyince kıyamet koptu.

Tan törenden sonra yaptığı konuşmadan dolayı salondaki davetliler tarafindan kuşatılarak tebrik edildi. Tam bu esnada yanına yaklaşan CHP milletvekili, Tan'ı yaptığı konuşmadan dolayı eleştirdi ve "Sapık diyemezsiniz" dedi.

Tan ise şaşkınlığınğ gizleyemedi ve "Siz de mi onlar gibi düşünüyorsunuz sayın vekilim" yanıtını verince tartışma alevlendi.

zaman / internet


Mehmet Barlas
Sabah
mbarlas@sabah.com.tr
Cumhuriyet Halk Partisi mi, yoksa Cumhuriyet Yargı Partisi mi?
19 Temmuz 2009

Başbakan Erdoğan geçen ay "AK Parti" yerine "AKP" diyenlere dönük öfkeli tepkisini seslendirmişti ya.
Önceki akşam Bodrum denizine karşı daldan dala uçuşan konularda çeşitlemeler yapan bir dostlar meclisindeydim.
Sonunda konuşmalar bu konuya kilitlendi.
Başbakan Erdoğan'ın öfkeli tepkisinin nedenini bu topluluktaki insanlardan çoğunun anlamadığını gördüm.
Buna karşı Erdoğan'ın parti isimlerine dönük daha farklı tepki ve öneriler seslendirebileceğini söyleyenler çıktı.
Bir dost şöyle dedi:
- Aslında "Adalet" kelimesinin AK Parti tarafından kullanılması tartışılmalıdır. Çünkü baktığınız zaman "Adalet" onların değil CHP'nin en fazla kullandığı ve hatta sığındığı kavramdır. Baksanıza... TBMM'den ne tür bir karar çıkarsa çıksın bunu hemen adalet mekanizmasına taşıyorlar. Başbakan da CHP'nin tam 33 defa Anayasa Mahkemesi'ne gittiğini söylemedi mi?
Bu sözleri dinleyenlerden biri itiraz etti:
- Yanlış yaklaşıyorsun olaya... CHP "Adalet"e değil "Yargı"ya sığınıyor.
Mesela Cumhuriyet Halk Partisi yerine "Cumhuriyet Yargı Partisi" deseler daha doğru olurdu.

Hangi darbe iyidir?
Bu konuşmaları hepimiz gülerek dinliyorduk.
Hangi partiye ne tür isim verilmesi gerektiği konusu tabii ki sonsuza kadar üzerinde spekülasyon yapılabilecek nitelikteydi. Söz bu kez dönüp dolaşıp hangi darbenin hangi siyasi parti tarafından kutsandığı konusuna geldi.
Bir fıkra anlatıldı bu sırada.
Sonsuz yolculuğun yapıldığı "Sessiz Gemi"nin yolcularından olan İran Şahı ile Adnan Menderes karşılaşmışlar.
Menderes Şah'a "Neden devrildin" diye sormuş.

Şah tek kelime ile cevap vermiş:
- Kısmet!
Bu defa Şah Menderes'e "Sen neden devrildin" diye sormuş.
Menderes de tek kelime ile cevap vermiş:
- İsmet!
Bu sırada topluluktan biri konuşmalara katıldı:
- 27 Mayıs'ı genellikle CHP'nin desteklediği inancı yaygındır. Eski Cumhurbaşkanı Evren bile Baykal'ı "Yıllarca 27 Mayıs resmi bayram olarak kutlanırken CHP susuyordu" diye eleştirmedi mi? Acaba buradaki büyülü şifre "27" sayısı içinde mi gizlidir? Çünkü CHP son olarak "27 Nisan e- Muhtırası" nı da desteklemedi mi?

Olmazsa yargı darbesi
Bu sözlere hemen itirazlar geldi topluluktan.
Bugünkü CHP yönetim kadrosu için, demokrasiye müdahale edildiği dönemlerde darbenin veya muhtıranın türünün, tarihinin önemli olmadığı, "Askeri darbe olmazsa yargı darbesi de olabilir" mantığının işlediği hatırlatıldı.
Cumhurbaşkanı seçimi Anayasa Mahkemesi'ne taşınırken de, AK Parti'nin kapatılması istemli dava sürerken de CHP'nin "Kurtların Sessizliği" içinde bulunduğu ve Baykal'ın "Ben Ergenekon'un avukatıyım" doğrultusundaki sözleri hatırlatıldı.
Bodrum denizinin dalgaları sahile vuruyor ve ay hilal şeklinde doğuyordu.
Aslında bu dostlar meclisinin böyle rüya gibi bir ortamda siyasete kilitlenmesi çevreyle pek uyumlu değildi.
Ama konuşmaların başka zemine kayması da artık imkânsızdı.

Genel seçim olmasın da
Bir soru atıldı ortaya...
- CHP'nin içinde bulunmaktan hiç hoşlanmayacağı olay ve tarih ne olabilir?
Hemen herkes aynı anda atılıp bu soruyu cevapladılar:
- Genel seçimlerin yapıldığı herhangi bir tarih CHP için mutsuzluğun da tarihidir. CHP'nin bugünkü yönetim kadrosu genel seçimde kazanıp iktidar olmak için değil, CHP Kurultayı'nda seçim kazanıp yönetimde kalmak için siyaset yapar...
Mehtaba ve denize karşı böylesine yoğun siyaset konuşulması beni sıkmıştı.
iPod'uma sığınmaktan başka çare yoktu.
Sevgili Alaeddin Yavaşça'nın, güftesi M. Müeyyed Berkman'a ait olan Nihavent şarkısını İnci Çayırlı'nın kristal sesinden dinlemeye başladım:
"Ne bildim kıymetin, ne bildin kıymetim
Reva mı şiddetin, reva mı hiddetim?
Zulmeden sen misin, bilmem ki ben miyim?
Kader mi, talih mi, ağyar mı acep kim?"

Arıtman Washington'da yapılacak olan camiye karşı çıktı: Tunçtan Atatürk heykeli dikelim

21 Haziran 2009 13:21ABD'ye giden CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, Washington'da yapılacak olan camiye karşı çıktı. Bakın Arıtman ne dedi...
İlişkili HaberlerTüm Haberler
'Yediği Biberin Acısını Unutamamış'Canan Arıtman ABD'de AçıldıSaylan'ı Aday Bile Göstermemiş

ABD’ye giden CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, “Hükümetin, Washington’da 25 milyon dolara mal olacak bir cami yaptıracağını öğrendim. Arazi falan satın alınmış” dedi.

Arıtman, 27 Mayıs-12 Haziran arasında yaptığı ABD seyahatine ilişkin izlenimlerini şöyle anlattı:

“Hükümetin, Washington’da 25 milyon dolara mal olacak bir cami yaptıracağını öğrendim.
Arazi falan satın alınmış. 60 milyon dolar bulup mayını temizleyemiyoruz ama camiye 25 milyon doları veriyoruz. Ben Washington’da cami yapılmasına karşı değilim ama Türk Büyükelçiliği’nin hemen yanındaki binada kocaman bir cami var zaten. Oradaki Türklerden aldığım bilgiye göre arazi satın alınmış, inşaat başlamak üzereymiş.
Bütün ülkelerin büyükelçiliklerinde önemli şahsiyetlerin heykelleri bronzdan. Biz de Atatürk’ün heykelini koymuşuz ama bizimki bronzdan değil plastikten.
Üstelik çatlamış, boyaları kabarmış, Atatürk’e de benzemiyor. Cami için 25 milyon dolar bulan bir ülke bronz heykel yaptırmıyor. Ben hakikaten üzüldüm. Bu ülkenin kurucusuna ne kadar değer verdiğimizi orada gösterebilmeliydik.

Kaynak: Milliyet

CHP hesaplarındaki usulsüzlüğe Savcı el koydu
13:00 - Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Anayasa Mahkemesinin, CHP'nin hesaplarında usulsüzlük olduğu iddiasıyla yaptığı suç duyurusu üzerine başlattığı soruşturmada, partinin eski Saymanı Mahmut Yıldız, eski Muhasebe Müdürü Ertuğrul Kaya ve Muhasebe görevlisi Ersin Şenol hakkında dava açtı. İddianamede, sanıkların, "hizmet sebebiyle güveni kötüye kullanma", "özel evrakta sahtecilik", "parti defter ve kayıtlarının tutulmaması" suçlarından cezalandırılmaları talep edildi. 03.07.2009 ANKARA netgazete

Fehmi Koru
Şaşkın ördek

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, tatile çıkmadan önce fazla mesai yapan TBMM'nin son faaliyetlerini gözden geçirdi ve gereğini yerine getirdi. Meclis'ten çıkan ve askeri yargının yetkilerini sınırlayan iki maddelik yasa değişikliğini onadığını biliyorsunuz.

Biliyorsunuz, çünkü CHP konuyu gündemden düşürmedi ve CHP yandaşı kalemler de Cumhurbaşkanı Gül üzerinde 'veto baskısı' teşkil edeceğine inandıkları her argümanı sütunlarına taşıdı; onama sonrasında ise kimi “Gül tarihi fırsatı kaçırdı”, kimi de “Ne yapacağını sanıyordunuz ki!” serzenişinde bulundu. CHP pazartesi günü yapacağı toplantısında değişikliğin iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurmayı tartışacak.

Oysa, Cumhurbaşkanı Gül, aynı günlerde 5920 sayılı 'Geçici İşçi Çalıştırma Yasası'nı veto etti. Eğer işsiz değilseniz, ya da emek konusunda duyarlılığınız yoksa bu vetodan haberiniz olmaması doğal; doğal çünkü 'sosyal demokrat' iddialı CHP yasaya itiraz için küçük parmağını kaldırmadığı gibi, CHP'li kalemler de iki satırla bile konuya değinme ihtiyacı duymadılar.

Sendikaların 'modern kölelik yasası' diye karşı çıktıkları yasa onansaydı kurulacak 'özel istihdam büroları' birer köle ağası gibi çalışacaktı; işçiler bürolarda iş bekleyecek, işçiye ihtiyacı olan patronlar da bürodan -emekçi orada çalışmak istemese dahi- istediğini seçip istihdam edecekti.

Yanlış bir yasa Çankaya'dan dönmüş oldu.

CHP'nin şaşkın ördek tavrı, aynı hafta içerisinde onaya sunulan biri onanıp diğeri veto edilen bu iki düzenlemeyle iyice görünür hale geldi. 'Sosyal demokrat' bir partiye düşen, işçi ve emekçi haklarıyla taban tabana zıt bir düzenlemeye şiddetle karşı çıkmak, onama safhasındayken veto için yeri-göğü inletmek, buna karşılık asker-sivil ilişkilerinde varolan dengesizliği düzeltmeyi ve demokrasiye ara verme alışkanlığını geride bırakmayı amaçlayan düzenlemeye de arka çıkmak olmalıydı.

Tam tersi oldu: CHP emekçi haklarıyla ilgili yasayı görmezden geldi; darbelerin önünü tıkama amaçlı yasayı ise Anayasa Mahkemesi'ne götürüp iptal ettirme hazırlığında...

Emekçiyle irtibatsız, askerden medet uman bir siyasi parti her sıfatla tanımlanabilir ama herhalde 'sosyal demokrat' olma iddiasında bulunamaz. Bulunduğunda, dünyanın dört bir tarafı bu çelişki ve tezadın farkına varır.

Şu soruyu önemli bulanlar var: CHP yöneticileri Türkiye'nin artık 'darbe' yapılamayacak bir ülke haline geldiği kanaatiyle düzenlemeye karşı çıkıyor olmasın?

Türkiye artık darbe yapılamaz bir ülke mi? Pek çoğumuzun yüreği 'evet' cevabından yana; bunu benim yüreğim de öyle attığı için biliyorum... Ancak, 'Türk Silâhlı Kuvvetlerine en yakın gazeteci' diye bilinen Radikal yazarı Mehmet Ali Kışlalı'nın önceki günkü 'Darbe korkusu ve TSK' başlıklı yazısını okuyunca yürek-akıl çelişkisi ortaya çıkıyor ve darbeci heveslerin her an dışa vurabileceğini fark ediyorum.

Kışlalı şöyle diyor yazısında: “Türkiye, daha önceki TSK müdahalelerinde olduğu gibi demokratik yöntemlerle yönetilemez de ülkeye kaos havası egemen olursa, ya da herhangi bir isimle 'devrim' adına, özümsediğimiz demokrasi-özgürlükler rejimine karşı içten ya da dıştan gelecek tehdit önlenemezse, görev TSK'ya düşebilir. Bunun adına darbe denmeyecektir.”

“Konuya doğru yaklaşım” diyor Kışlalı, “TSK'nın emir-komuta zinciri içinde ülkenin yönetimine el koymasıdır.” Bir tanımı daha var: “TSK'nın geleneksel disiplini içinde 'yönetim üstlenmesi' gündeme gelebilir.” Yani, lütfen 'darbe' demeyin de ne derseniz deyin...

'Askere yakın gazeteci' askerlerin demokratik sisteme istedikleri zaman müdahale edebileceğine dair 'bilirkişi' görüşünü açıkladıktan sonra, demokrasinin kendini korumak için tedbir almasına nasıl karşı çıkar CHP?

“Darbeler iyidir” demiyorsa tabii...

Yenişafak

Sağlar: Baykal Ergenekoncu
29 Eylül 2008 16:36

Eski Kültür Bakanı Fikri Sağlar, Baykal ile ilgili ilginç bir iddiada bulundu. Sağlar İllegal yapılanmaların üzerine giden siyasetçilerin nasıl bitirildiğini anlattı..

Kültür eski Bakanı ve Susurluk Komisyonu'nun en aktif üyelerinden biri olan Fikri Sağlar, Deniz Kuvvetleri Eski Komutanı Özden Örnek'e ait darbe günlüklerinin Ergenekon soruşturması kapsamına alınmaması halinde devlet içindeki illegal yapılanmaların ortaya çıkartılamayacağını söyledi.

Sağlar, "Ergenekon'un avukatıyım" diyen CHP Lideri Deniz Baykal'ın devlet içindeki illegal yapılanmanın adamı olduğunu öne sürdü.

Today's Zaman'ın hafta sonu eki Sunday's Zaman'da yayınlanan haberde Ercan Yavuz'un sorularını cevaplayan Fikri Sağlar, Ergenekon soruşturmasının sonuca ulaşmasının Türkiye'nin bağımsızlığı anlamına geleceğini vurguladı. Kürt sorununun silahla çözülemeyeceğini belirten Sağlar, "PKK'yı yaşatan Türkiye'deki siyasi yanlışlıklardır. Şiddetin, silahlı mücadelenin sürmesi için her şey yapılıyor." dedi. İşte röportajdan çarpıcı bölümler;

-Türkiye, devlet içindeki bu illegal yapıları neden ortaya çıkaramıyor?

Kontrgerillanın varlığını ilk bilen Bülent Ecevit'ti. Bunu bilmek başına bir sürü işler getirdi. Zaten bununla mücadele eden çok siyasetçinin başına çok işler geldi. Benim de başıma geldi. Biz bu düzenin yarattığı siyasetçiler değiliz. Bu yapılarla mücadele etmeye başladığımızda da bizim siyaset yapmamızı engelleyen bir güçler oluşuyor. Bu çabayı hala gösterdikleri açık. Bugün Deniz Baykal'ın hal ve hareketlerine bakın, hangi taraftan olduğunu görürsünüz. Deniz Baykal ve beraberindeki yöneticiler bizim gibi bu düzene karşı olan, Ergenekon yapılanmasının oluşturduğu derin devlet anlayışı yerine hukukun üstünlüğünü, demokrasinin bütün kurum ve kurulları ile bir arada olmasını, egemenliğin kayıtsız ve şartsız millete ait olmasına, bürokratik militer devlet yerine hukuk devletini savunan siyasetçilere geçit vermiyorlar.

-Bu tür siyasetçiler nasıl engelleniyor?

Kontrgerilla ile ilgili parlamentoda Meclis araştırması açılmasını isteyen, bunun için önerge veren siyasetçilerin hiç biri bugün siyaset sahnesinde değil. Bu bir tesadüf değildir. Sağda da böyle solda da böyle. Faili Meçhul Cihayetleri Araştırma Komisyonu Başkanı Sadık Avundukluoğlu, Susurluk Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış yok, Sabri Ergül yok. Susurluk Komisyonu Raportörü Hâkim Akman Akyürek, 9 Aralık 1997'de İstanbul'da geçirdiği kazada hayatını kaybetti. 21 Kasım 1999'da da TBMM Susurluk Komisyon Sözcüsü Fazilet Partili arkadaşımız Bedri İncetahtacı, Ankara Esenboğa Havalimanı yolunda geçirdiği trafik kazasında can verdi. Akman Özyürek'in evinde değişik pasaportlar, kimlikler bulundu. Bu yapıya karşı olanların ciddi bir şekilde etrafı çevrilmiştir.

-Sizin başınıza ne tür olaylar geldi?

Ben de 1999 yılında iki ölümcül kaza geçirdim. Ama CHP'den ihraç edilme serüvenini anlatırsam bunu anlayabilirsiniz. 6. Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi Susurluk'ta devlet içinde bir çete yapılanması olduğunu, bu çetenin lideri Korkut Eken olduğuna karar verince televizyon kameralarına konuşan Eken, "Bizim ceza almamızı sağlayan Fikri Sağlardır, biz onunla hesaplaşacağız" demiştir. İki gün sonra CHP benim ihraç edilmem doğrultusunda çalışmaya başlamıştır. İhraç edilmemin gerekçesini şimdi CHP'ye sorsanız cevap veremiyorlar.

-Bu yapının CHP içinde uzantıları da mı var?

Bugün CHP, e-muhtırayı kabul edilen, darbeleri kabul eden bir anlayışının yerleştiği bir noktadadır. 301 maddeyi savunan, 1982 Anayasasını koruyan, darbe Anayasa'sına sahip çıkan bir çizgiye gelmiştir. Yani hukuk devleti, demokrasi, hak ve özgürlükler karşısında siyaset yapan bir yapıya dönüşmüştür. Maalesef böyle bir partiye sol bir parti denemez. CHP'nin tabanı böyle değildir, yöneticileri bu anlayıştadır.

-CHP'yi oy verenler hala CHP'nin sol parti olduğuna inanıyor...

CHP, Atatürk'ün kurduğu, emperyalizme karşı mücadele veren cumhuriyeti kuran parti olması sebebiyle hala sol parti olarak biliniyor. CHP'ye sol parti değildir dediğiniz zaman, yerine yeni bir parti koymanız gerekiyor. Ama onu da koyamıyorsunuz. Erdal İnönü'nün siyaseti bırakmasından sonra solun birinci partisi her zaman DSP olmuştur. Eğer CHP o dönemde gerçek bir sol parti olabilseydi, Ecevit, 1995 ve 1999 seçimlerinde solun birinci partisi olamazdı.

-Susurluk'ta neden sonucu gidilemedi?

Susurluk meselesinde devletin yasadışı faaliyetlerine katılmamış tek parti Milli Nizam çizgisinden gelen partilerdi. Onlar her zaman devlet tarafından dışlanan partilerdi. Hatta bu yapılar biraz da onlara karşı mücadele için kurulmuştu. Refah Partisi'nin en büyük şanssızlığı DYP Lideri Tansu Çiller'in hükümet ortağı olmasıydı. Erbakan o gün Susurluk için 'faso fiso, gulu gul dansı, mum söndü oynuyorlar' demeseydi devletin kurumlarını çalıştırsaydı, birçok şey sıcağı sıcağına bulunacaktı. Ama maalesef ortağının sözünü dinledi. Bu işlere bulaşmış ortağını korumak adına bunu reddetti. Sonra 28 Şubat geldi. O yapı 28 Şubat'ı gerçekleştirdi, 28 Şubat'a da karşı koyamadığı için bugün Ergenekon'a geldik.

-Tüm partilerin içinde bu yapının temsilcileri var mı?

Özel Kuvvetler Komutanlarından bir tanesi, "Parlamentoda her partiden milletvekillerimiz var. CHP içinde bile milletvekillerimiz vardı' itirafında bulunmuştu. Bu yapıların sağcısı solcusu yok. Bu yapı her taraftan korunuyor. Bu yapılar için solcu bulmak eskiden zordu. Vatan millet diyerek sağcılar daha kolay bu yapılar içine sokuluyordu. Ama şimdi solcusu sağcısı kalmadı. Hepsi işin içinde.

-Soğuk Savaştan sonra PKK ile mücadele de bu yapının korunması için gerekçe olarak kullanılmadı mı?

PKK'yı yaşatan Türkiye'deki siyasi yanlışlıklardır. Şiddetin, silahlı mücadelenin sürmesi için her şey yapılıyor. Kürt sorunu silahla çözülemez. Sonuçta onlar sizin vatandaşınız. O vatandaşları silahla yola getirmeye çalışmanın mantığı olamaz. Terörle mücadele yeni düşmanlar yarattı. Böylece bu yapılar saflarını sıklaştırdı. İçerde bölündüğünüz, toplumsal barışı tam olarak sağlamadığınız sürece bu yapılara fırsat verir, güdülürsünüz. Toplumda bir düşman yaratma çabası tüm hızıyla sürüyor. Kürt- Türk, Alevi-sunni, laik-anti laik, şehirli-köylü, hatta mahaller bile ayrıştırılıyor. Demokrasi yerine biat kültürü egemen kılınıyor. Ayrışma olduğu, kavga kültürü var olduğu sürece demokrasi yerine bu yapılara hizmet ederiz. Mesela Güneydoğu'da kirli savaşa yıllarca batıda doğan çocuklar götürülüp savaştırıldı. Bu Kürt-Türk ayrıştırmasını tetikledi. Bilinçli olarak bu noktaya getirildi.

-Ergenekon Soruşturması'ndan umutsuz görünüyorsunuz.

Aksine umutla bekliyorum ama endişeliyim. Başbakan'a karşı veya hükümet karşı kim muhalefet yapıyorsa bu dosyanın içine şöyle veya böyle yerleştiriliyor intibasının yerleştirilmesi Ergenekon'un çözülmesi önündeki en büyük engel. Kim bu hükümet karşı çıkıyorsa onları tutukluyorlar görüntüsünün verilmemesi lazım. Bunlardan kaçınılmadığı takdirde çözümü engelleriz. Herkesi tutuklayıp içere atıp, sonra tek tek serbest bırakmaya başlarsanız, asıl suçluyu bulamazsınız. Bir kısmını tutup, diğerlerini serbest bırakmaya başlarsanız gerçeği ortaya çıkaramazsınız. 2400 sayfa iddianame 10 bilerce sayfa ek, sürekli yeni dalgalarla insanları içeri alırsanız o zaman bu iş çözülmez. Siyasi irade bunu ortadan kaldırma konusunda çok kararlı olmalı.

-TSK tarafından Eruygur ve Tolon'a cezaevinde yapılan ziyaret ne anlama geliyor?

Tüm askerlerin askeri cezaevleri yerine sivil cezaevlerinde tutulması önemlidir. Askerler trafik suçu işleyen mensuplarını bile askeri cezaevlerinde gözaltında tutarlar. Asker bunu talep etti mi, etmedi mi bilmiyorum. TSK adına yapılan ziyaret iki generalle sınırlı. Eruygur ve Tolon ziyaret edilmiştir. Aynı cezaevinde bulunan bir başka general olan Veli Küçük ziyaret edilmemiştir. Veli Küçük de silah arkadaşları ve generaldi. Onu niye ziyaret etmediler? Bunu çok anlamlı buluyorum.

-CHP misyonunu tamamladı mı?

CHP'nin bugünkü mevcut yöneticileri CHP'nin programına ihanet ediyorlar. Her birinin partiden ihraç edilmesi gerekiyor. CHP'nin programı sosyal demokrat programdır. Her yerinde hak, hukuk, insan hakları, evrensel haklar vardır. Ama bugün, devletçi, hatta demokrasi dışı bir yapıyı ve yönetim anlayışına sahiptir. CHP'nin tabanı ile oy verenleri arasındaki kurumsal kimlik arasında büyük bir çelişki vardır. CHP yöneticileri CHP içinden atıldığında CHP gerçek kimliğine kavuşur. Çünkü CHP, Türkiye'nin en eski ve en köklü partisidir. CHP yöneticileri bugün Diyarbakır'a Karadeniz'e gidemiyor. Sadece Ankara ile Antalya arasında gidip gelebiliyorlar. Ankara'nın içinde bile dolaşamamaktadırlar. CHP yöneticileri Keçiören'de dayak yiyen kişinin kurtarıcılığına ABD'nin üçüncü sınıf kâtiplerini çağırıyor.

-CHP'yi gerçek sol kimliğine kavuşturmak mümkün değil mi?

Bu kadroya devirmek imkânsız. Bu kadronun seçicileri de bu kadro tarafından atanıyor. Orada bir kısır döngü var. Bu döngüyü durduracak tek güç halktır. Halk CHP'ye oy vermezse CHP yöneticilerini iktidarlarını sürdüremezler.

-CHP barajın altında kalmasına rağmen liderleri koltuğunu korumayı başarıyor.

Askerlerin hazırladığı Andıç adı verilen raporda, CHP Liderlerinden bir tek Deniz Baykal'ın terör örgütünün düşüncesine sahip olmadığı, kendi düşüncelerine uygun hareket ettiği vurgulanmıştır. CHP'nin tek lideri Baykal değil; Erdal İnönü, Murat Karayalçın, Altan Öymen, Hikmet Çetin de lideriydi. Kürt rapo

Kılıçdaroğlu'nu karşılama konvoyunda kaza: 1 ölü
18:05 - Havayoluyla Erzincan'a gelen CHP İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nu karşılamak için yüzlerce araçtan oluşan konvoy, Erzincan Havaalanı'na doğru hareket etti. Konvoyda bulunan Duran S. yönetimindeki otomobil, Mehmet Ali Sağış yönetimindeki motosiklete çarptı. Çarpmanın şiddetiyle yaralanan motosiklet sürücüsü ambulansla hastaneye kaldırıldı. Yaralı sürücü hastanede tıbbî müdahalelere rağmen kurtarılamazken, kazanın ardından kaçan sürücünün ise kısa süre sonra polise teslim olduğu öğrenildi. 25.07.2009 ERZİNCAN
netgazete

Arıtman Yine 'Çok Milliyetçi'
28 Temmuz 2009 11:45

Atatürk'ün yasakladığı,gayrı milli kurum olan Masonlar Büyük Locası'nda Üstad-ı Muhteremin eşi Canan Arıtman 'milliyetcilik'i yine kimseye bırakmadı.
İlişkili HaberlerTüm HaberlerArıtman ABD'deki Camiye El AttıCHP AKP'nin 'Yargı'sını AlmalıCHP: Adli Tıp Kurumu AraştırılsınCHP'li Belediyeler CezalandırılıyorCHP'ye Mahkemeden Kötü Haber

Millet bilinci silinmek isteniyor

ARITMAN, “Ne mutlu Türk’üm diyene” yazılarının silinmesiyle ilgili ilk önerinin de Gül’den geldiğini hatırlatarak “Bu, AKP zihniyetinin genel görüşü. Bir millet olma duygumuzu, ortaklıklarımızı bitirmeye, millet bilincimizi silmeye çalışıyorlar” dedi.

Genelkurmay onayı gerekli

AKP’li vekillerin parti yönetimine sunduğu raporda yer alan “Ne mutlu Türküm diyene, yazıları silinsin” önerisinin gerçekleşebilmesi için Genelkurmay Başkanlığı’nın onayı gerekiyor. Çünkü silinmesi istenen yazıların birçoğu askeri bölge içinde.

Irkçı ilan ediliyor
CHP’li Arıtman, millet olma bilincini yitiren ulusların ulusal ve üniter yapıyı da yitirmiş olacağına dikkat çekerek “Demek ki az yazmışız dağlara. Daha fazla yazmamız gerekiyormuş. Atatürk yıllar önce bu oyunları görmüş ve demiş, ’Ne Mutlu Türküm Diyene’ diye. Şimdi ise, Türküm demek bir ayıp olarak nitelendiriliyor. Türküm diyene saldırılıyor, ırkçı ilan ediliyor” yorumunu yaptı.

Kaynak:Yeniçağ

İşçi, su şişesi fırlattı, Baykal'ı boynundan vurdu
16:30 - 78. İzmir Enternasyonal Fuarı'nın açılışına katılmak üzere İzmir'e gelen CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın Adnan Menderes Havalimanına gelmesinden önce, çıkacağı VIP kapısı önünde Kent AŞ'den 120 gün önce atılan işçiler ve aileleri pankart açtı. Tepkilerini dile getiren slogan atan işçiler ve ailelerini, Çevik Kuvvet polisleri barikat kurarak engelledi. Otobüsünün önünü kesmeye çalışan işçiler, "Baykal dışarı" şeklinde slogan attı. Bu arada, bir işçinin attığı plastik su şişesi, kapısı açık halde halkı selamladığı parti otobüsünün içindeki Baykal'ın boynuna isabet etti. Çevik kuvvet ekipleri biber gazı sıkarak işçileri durdurmaya çalıştı. 28.08.2009 İZMİR netgazete

Eski RTÜK Üyesi Fena Yakalandı
03 Eylül 2009 16:20

RTÜK Üyeliği sırasında sürekli hukuktan bahseden Şaban Sevinç'in büyük bir hukuksuzluğu ortaya çıktı. Konu kavgalı olduğu TRT'yle ilgili...


Eski RTÜK Üyesi Şaban Sevinç’in 3 yaşındaki oğlu Devrim Can’ı görev süresi bitmesine rağmen TRT kreşine verdiği ortaya çıktı.

CHP muhabiriyken, CHP kontenjanından RTÜK üyesi olan Şaban Sevinç’in ismi, ilginç çıkışları ve RTÜK toplantılarında konuşulanları basına sızdırdığı iddialarıyla gündemdeydi.

RTÜK üyeliği sırasında sürekli “hukuk”tan bahseden ve şikayet dilekçeleri yazan Şaban Sevinç’in, bu kez kendisinin “hukuksuz bir eylemin” içinde olduğu belirlendi.

TRT yönetimiyle sürekli kavga eden Sevinç oğlunu TRT kreşine veriyormuş.

RTÜK üyelerinin TRT kreşini kullanmasına iki kurum arasında yapılan protokol ile izin veriliyor. Ancak RTÜK üyeliği kura sonucu düşen Sevinç oğlunu TRT kreşine göndermeye devam ediyor.

Sevinç’in, oğlu Devrim Can Sevinç’in bu yılda kreşi kullanması için baskı yaptığı iddia ediliyor. Kurallara göre Şaban Sevinç’in oğlu için TRT kreşini kullanmasının imkanı yok. Çünkü Sevinç şu an TRT personeli ya da RTÜK üyesi değil.

Şaban Sevinç’in TRT kreşinde ısrar etme sebebinin eşinin TRT’ye yakın Ziraat Bankası’nda memur olarak çalışıyor olması olduğu öne sürülüyor.
aktifhaber

Yaşa varol İnönü!
Engin Ardıç

Başlığa bakıp da "herif kafayı yedi" ya da "küfürlere dayanamayıp döndü" diye düşünmeyiniz... Çünkü bu bir "alıntıdır", ben yazmadım, zikrettim.

Bu bir "mahya"... Ramazan mahyası... Dinle imanla ilgisi olmayan, "bu yıl hac mevsimi Kurban Bayramı'na denk geldi" diye düşünebilen "alakasız" vatandaşlar için açıklayayım: Hani şu Ramazan aylarında bir minareden öbür minareye uzatılan çeşitli yazılar... Hani iftar vaktinde, ezan okununca ışıkları yanar... Saati olmayan, ezanı duymayan bile ışıkları görünce "iftar topunun atıldığını" anlar hani... (Minare nedir diye soracaksanız, müezzinin "şarkı söylediği" yerdir diyebilen şaşkınlar da yaşıyor bu ülkede!)

Mahya, başka bir Müslüman ülkesinde yok, bir tek bize özgü... Eskiden yağ kandilleriyle yapılırdı bu ışıklandırma işi, günümüzde elbette elektrik ampulleriyle yapılıyor.

Bir tür televizyon haber bülteni, bir tür pano gibi, diyebilirsiniz. O çağın kitle haberleşme aracı.

Günümüzde, artık gereksiz, fakat "şirin" bir uygulama, hoş bir gelenek, "couleur locale"...

Artık hiçbir işlevi kalmamış Ramazan davulcusu gibi bir şey.

Fakat ne yazılır bu mahyalarda? "Hoş geldin ey on bir ayın sultanı" gibi şeyler... "Bismillah, maşallah" gibi kelimeler...

Yani dini içeriği olan, "İslami" mesajlar verilir. Bu da çok doğaldır. Hiçkimse Selimiye'ye "Jesus Christ" yazacak değildir ya...

Ama "Kızılay'ı unutma" yazılmıştır bir zamanlar.

Peki, biz şimdi bir imamla anlaşsak, ya da Diyanet İşleri Başkanı'nı, müftü efendileri ikna etsek, diyelim Süleymaniye minarelerine reklam versek... Yarın akşam ezan okununca siz de denizin ortasından bile şakır şakır şu cümleyi görseniz: "Ey iman edenler, SABAH Gazetesi okuyunuz!"... Böylece "camilerarası" çekişme de başlasa... Fatih Camii de "Hürriyet ekibi Mekke'yi keşfetti" mahyasını patlatsa... Derken Sultanahmet minarelerinde "şampiyon Cimbom", Beyazıt'ta "bastır Kanarya" mahyaları belirse... Sinan Paşa Camii'nde de "çarşı her şeye karşı" mahyasını okusak tabii.

Böyle rezillik olur mu? Olmaz.

Ama bir zamanlar, cumhuriyetin şu anlı şanlı "ilk döneminde" mahyalara neler yazılmış neler...

En çarpıcı olanı "VAR OL İNÖNÜ"...

Yarın bir imam aşka gelip "yaşa Recep Tayyip" yazdırsa, tozunu atarlar tozunu, kemiklerini sıyırırlar...

Ama bakın "şanlı ordu" yazarsanız kimse ağzını açmayacaktır.

Daha başka sloganlar da atılmış otuzlu ve kırklı yılların mahyalarında: "Para biriktir", "yerli malı kullan" gibi şeyler.

"Tayyare" bile çizilmiş ayyıldız içine... Türk Hava Kurumu, ya da "Türkkuşu" reklamı...

Hiçkimse ağzını açamamış, çünkü ağzını açmak yasakmış.

Fakat "karşıdevrimciler" bu mahya "platformunu" kendilerine yontmamışlar. Hiçbir caminin hiçbir minaresinin hiçbir mahyasında "varol Celal Bayar" ya da "kurtar bizi Menderes" gibi bir slogan görülmemiş.

İsteseler yapamazlar mıydı? "Devletin sürekliliğini" halka göstermek için canım, hani İnönü'nün paralardan Atatürk'ü kaldırıp kendi resmini koydurması gibi?... Bu, devletin sürekliliğini gösterirmiş, İnönü şakşakçıları öyle diyorlar.

Yapmadılar. "Dini" mesajlara, mahyanın asıl amacına geri döndüler, "hoş geldin ey mübarek Ramazan", falan filan.

Onun için de uğramadıkları hakaret kalmamıştır o günden bugüne...

Halkın niçin CHP'ye oy vermediğini hâlâ merak ediyor musunuz? Etmeye devam ediniz.

Sabah

14 Eylül 2009 07:41
Cumhuriyet'e 300 Bin TL AktardıCHP'li İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, belediyenin kaynaklarını Cumhuriyet Gazetesi'ne bakın nasıl peşkeş çekmiş...

CHP'li İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'nun, belediyenin kaynaklarını yandaşlarına peşkeş çektiği ileri sürüldü. İzmirli Gazeteci-Yazar Halit Tunç tarafından ortaya atılan iddiaya göre Kocaoğlu, yazarları Ergenekon sanığı olan Cumhuriyet gazetesine 300 milyar, H.S isimli bir işadamına ise ilansız ihale yoluyla yaklaşık 6 trilyon para aktardı.

ERGENEKON “CUMHURİYET”İNE 300 MİLYAR

Tunç, “Cumhuriyet Gazetesi'ne 300 milyarcık ödenmiş” başlıklı yazısında, İzmir Büyükşehir Belediyesi şirketi İzmir Fuarcılık Hizmetleri Kültür ve Sanat İşleri Ticaret A.Ş. (İZFAŞ) üzerinden Cumhuriyet gazetesine ek, kitap ve CD basımı adı altında 300 bin TL para aktarıldığını iddia etti. Tunç, peşkeşi şöyle anlatıyor: “Cumhuriyet Gazetesi 19 Mayıs 2008'de 100 bin TL karşılığında ‘Mustafa Kemal'in Yolu' isimli CD'yi basıp dağıtmış. CD'lerin adedi burada 150 olarak belirtilmiş. Aynı tarihte Cumhuriyet Gazetesinin satışı ise 80 bin dolayında. 9 Eylül 2008'de 200 bin lira bedelle de bu kez ‘Cumhuriyetin İzmir'i' adlı ek basılmış. Bu sayıdaki baskı ve dağıtım adedi de yine 150 bin adet basılmış görünüyor. Aynı günkü Cumhuriyet gazetesinin toplam satışı 84 bin dolayında. 70 bin CD, 66 bin ek nerede, nasıl dağıtıldı, gerçekten basıldı mı, yoksa fatura mı şişirildi orası bilinmiyor. İşin içine ‘Cumhuriyet' girince herkes susuyor.”

YANDAŞA İLANSIZ İHALELER

Kocaoğlu'nun belediye ihalelerini aynı isme, üstelik ilansız olarak verdiği iddia edildi. Tunç, “İzmir'de Belediye İhaleleri Aynı Adrese” başlıklı yazısında, “İzmir Büyükşehir Belediyesi, ‘kentliyi eğlendirmek' amacıyla Ramazan ayında ve gençlerin koliler dolusu alkol tükettiği peş peşe düzenlenen konserlerin ihalelerini ilansız olarak H.S. isimli bir kişiye verdi” dedi. 20'nin üzerinde ihale dosyasına ulaştığını belirten Tunç, “600-900 bin TL'lik işlerin tamamı ihalesiz biçimde hep aynı şahsiyetin şirketlerine verilmiş. Eski parayla 6 trilyona (6 milyon TL) yakın bir rakama ulaştım. 6 ihale daha varmış. Onlar daha büyükmüş” diye yazdı.


KOCAOĞLU, CEVAP VERMEKTEN KAÇINDI

Yazarları Ergenekon terör örgütü sanığı olan Cumhuriyet gazetesine aktardığı 300 milyar ve ilansız olarak verdiği yaklaşık 6 trilyonluk belediye ihaleleriyle ilgili iddialar üzerine aradığımız CHP'li İzmir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, telefonlarımıza çıkmaktan kaçındı. Bıraktığımız notlara da cevap vermeyen Kocaoğlu'nun tavrı dikkat çekti. “Cumhuriyetin İzmir'i” adıyla çıkan ekte yorum yazan Kocaoğlu, bu işin imece usulüyle basıldığını belirtiyor ve Cumhuriyet Gazetesi'ne teşekkür ediyordu.

İNCELEME BAŞLATILDI
Edinilen bilgiye göre İzmir Büyükşehir Belediyesi hakkındaki iddialar, İçişleri Bakanlığı'nın gündemine de geldi. Söz konusu ihalelerle ilgili bakanlığın inceleme başlattığı öğrenildi.

YANDAŞA VERİLEN O İHALELER
İşte, CHP'li İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin, yandaşı H.S'ye ilansız olarak verdiği ihalelerden bazıları:

* Konser, İlansız ihale bedeli: 109 bin 800 TL
H.S.'nin firması 109 bin TL teklif verip işi alıyor. Sözleşme 26.08.2009 tarihinde imzalanıyor.

*Etkinlik, İlansız ihale bedeli: 411 bin 150 TL
H.S.'nin firması 405 bin TL teklif verip işi alıyor. Sözleşme 01.12.2006 tarihinde imzalanıyor.

* Türk Müziği Konseri, İlansız ihale bedeli: 120 bin 750 TL
H.S.'nin firması 117 bin TL teklif verip işi alıyor. Sözleşme 01.12.2006 tarihinde imzalanıyor.

* Kent Orkestrası Konseri, İlansız ihale bedeli: 225 bin 625 TL
H.S.'nin firması 183 bin TL teklif verip işi alıyor. Sözleşme 29.03.2006 tarihinde imzalanıyor.

* Sanat Konseri, İlansız ihale bedeli: 263 bin 150 TL
H.S.'nin firması 260 bin TL teklif verip işi alıyor. Sözleşme 31.01.2007 tarihinde imzalanıyor.

* Konser Hizmeti, İlansız ihale bedeli: 110 bin TL
H.S.'nin firması 110 bin TL teklif verip işi alıyor. Sözleşme 03.08.2007 tarihinde imzalanıyor.

* Sanat Konseri, İlansız ihale bedeli: 605 bin TL
H.S.'nin firması 600 bin TL teklif verip işi alıyor. Sözleşme 22.04.2008 tarihinde imzalanıyor.

* Sanat Konseri, İlansız ihale bedeli: 518 bin 500 TL
H.S.'nin firması 500 bin TL teklif verip işi alıyor. Sözleşme 22.04.2008 tarihinde imzalanıyor.

* Konser İçin Hizmet, İlansız ihale bedeli 130 bin TL
H.S.'nin firması 110 bin TL teklif verip işi alıyor. Sözleşme 03.08.2007 tarihinde imzalanıyor.

* Konser İçin Hizmet, İlansız ihale bedeli: 367 bin TL
H.S.'nin firması 360 bin TL teklif verip işi alıyor. Sözleşme 05.10.2007 tarihinde imzalanıyor.

* Sanatsal Etkinlik, İlansız ihale bedeli: 183 bin 667 TL
H.S.'nin firması 183 bin 500 TL teklif verip işi alıyor. Sözleşme 18.09.2008 tarihinde imzalanıyor.

* Sanat Organizasyon Hizmeti, İlansız ihalenin bedeli: 479 bin 367 TL
H.S.'nin firması 427 bin 500 TL teklif verip işi alıyor. Sözleşme 23.01.2009 tarihinde imzalanıyor.

* Konser Hizmeti, İlansız ihale bedeli: 279 bin TL
H.S.'nin firması 278 bin TL teklif verip işi alıyor. Sözleşme 05.03.2009 tarihinde imzalanıyor.

Kaynak: Vakit

CHP'li vekil İnce'nin evinden 3 ruhsatlı silâh çalındı
17:05 - CHP Yalova milletvekili Muharrem İnce'nin evine giren hırsız ya da hırsızlar, 3 ruhsatlı silahı çalarak kayıplara karıştı. İnce, "Yalova'da olduğum için kendi memleketimde silaha da gerek duymuyordum. Bu gün yatak odamdaki dolaba baktığımda silahlarımın hepsinin çalındığını gördüm" dedi. TBMM'de verdiği yolsuzluk soru önergeleriyle dikkat çeken CHP Yalova milletvekili Muharrem İnce'nin otomobili, 2007 yılında Ankara'da soyulmuş, bagajda sakladığı Sağlık Bakanlığı'na ilişkin yolsuzluk iddiaları ve TÜBİTAK'a ait bazı belgeler çalınmıştı. 15.09.2009 YALOVA netgazete

16 Eylül 2009 12:33
İzmir'de Ezan Sesine Kısıtlama
İzmir'in Selçuk ilçesinde, ezanın daha iyi duyulması için vatandaşların talebiyle yerleştirilen hoparlörler zabıta ekipleri tarafından söküldü..

İzmir'in Selçuk ilçesinde, bazı mahallelerde ezanın daha iyi duyulması için vatandaşların talebiyle yerleştirilen hoparlörler söküldü.

Ezan sesinden rahatsız olan kişilerin şikayet dilekçesi verdiği iddia edilen belediye zabıta ekipleri, 14 Mayıs ve Cumhuriyet mahallelerinin, bir elektrik direğindeki ortak hoparlörünü aldı. Zabıtalar, Zafer Mahallesi'ndeki hoparlörü ise bir evin çatısında bulunması sebebiyle sökemedi.

Özellikle ramazanda iftar ve sahur vakitlerinde önemli bir ihtiyacı gideren hoparlörler sökülerek mahallelerinin ezan sesinden mahrum bırakılmasından rahatsız olan vatandaşlar ise uygulamanın devam etmesi için imza kampanyası başlattı. Şimdiden binin üzerinde imza toplandı. Bir yıl önce vatandaşların talebiyle müftülük tarafından takılan ezan hoparlörlerinin çoğunluk tarafından memnuniyetle karşılandığını ifade eden mahalle sakinleri, yetkili makamlardan konuya duyarlılık göstermelerini istedi.

14 Mayıs Mahallesi Muhtarı Niyazi Bakıcı, müftülüğün müsaadesiyle yerleştirilen telsiz bağlantılı ses düzeninin, belediyenin izni olmadığı gerekçesiyle zabıta tarafından söküldüğünü belirtti. Muhtar Bakıcı, bölgede ezan sesi duyulmasını isteyen bin 400 kişinin imzaladığı dilekçeyi de kaymakamlığa gönderdiklerini kaydetti. netgazete

Şehir merkezine, kumdan Venüs heykeli dikiyorlar
00:15 - Antalya Büyükşehir Belediyesi, şehir merkezine Altın Portakal Film Festivali'nin simgesi olan venüs heykelini kumdan yaptırıyor. Heykeltıraş Fırat Uysal, Antalya Büyükşehir Belediyesi'nin isteği doğrultusunda, eski Vakıf İşhanı'nın olduğu alana kumdan venüs heykelini yapmaya başladı. Uysal, heykelin pazartesi günü biteceğini söyledi. 20.09.2009 ANTALYA netgazete

27 Eylül 2009
Son Dönemin En Büyük Uyuşturucu Operasyonunda CHP'li Okay'ın Kardeşi DE Aranıyor

Deprem etkisi yaratan uyuşturucu operasyonu CHP Grup Başkanvekili Okay'ın kardeşi M. Fehmi Okay'a uzandı. Polis kayıplara karışan Okay'ı her yerde arıyor...

Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan ile iki emniyet müdürünün de tutuklandığı son dönemin en büyük uyuşturucu operasyonunda şok bir ismin daha arandığı ortaya çıktı.

CHP Grup Başkan Vekili Hakkı Suha Okay'ın kardeşi Mustafa Fehmi Okay captagon baronu Habib Kanat'ın sağ kolu ve imalathanenin yöneticisi olmakla suçlanıyor. Polis, Okay'ın hassas burun olarak bilinen kimyager Hüseyin Fehmi Işık ve imalathanedeki işçilerle yaptığı görüşmeleri tek tek kayda aldı. Telefonda "Kazanlar hazır", "Kazanlar ısındı" şeklinde görüşmeleri saptanan Fehmi Okay, soruşturma kapsamında her yerde aranıyor.

İstanbul'da 2 milyar liralık uyuşturucu operasyonunun perde arkası şaşırtmaya devam ediyor. Şebekeyle bağlantılı olduğu iddia edilen polis müdürleri tutuklanarak cezaevine gönderildi. Ancak firarda oldukça ilginç isimlerin bulunduğu ortaya çıktı. CHP'li Okay'ın kardeşi Mustafa Fehmi Okay ile H. Otobüs Firması'nın sahipleri firari sanık sıfatıyla her yerde aranıyor. Polis zanlıları yakalamak amacıyla İstanbul ve Gaziantep'in de aralarında bulunduğu çok sayıda ilde operasyonlar düzenledi.

200 milyon captagon imal edilebilecek uyuşturucu maddenin yakalandığı operasyonda telefon takibine alınanlar arasında Mustafa Fehmi Okay da yer aldı. Okay'ın özellikle Tuzla ve Pendik'teki uyuşturucu imalathanesinde kimyager Hüseyin Fehmi Işık ile işçilere talimatlar verdiği öne sürülüyor. Okay'ın talimatları bir buçuk yıl süren takip boyunca tek tek kayda alındı. Şebekenin şemasını çıkaran polis, captagon baronu Habib Kanat'tan sonra örgütte ikinci isim olarak Mustafa Fehmi Okay'ı gösterdi.

Habib Kanat ile Hüseyin Fehmi Işık'ın gözaltına alındığı operasyonda Okay için de yakalama kararı çıkartıldı. Ancak, Okay operasyonun başlamasıyla birlikte sır oldu. Polis, Okay'ı bulmak için İstanbul ve Ankara başta olmak üzere 6 ayrı adrese baskın düzenledi. Yapılan tüm aramalara karşın zanlı Okay bulunamadı. Okay'ın yurtdışına kaçacağı duyumu üzerine de harekete geçildi. Emniyet, bu çerçevede başta bütün havalimanları ile sınır kapılarına Okay'ın resminin de bulunduğu yazılı uyarı gönderdi.

Sevkiyatı turizm şirketi üstlenmiş

Bu arada, Tuzla ve Pendik'teki imalathanede ele geçirilen 'amfetamin' maddesi ile imal edilecek captagonun Ortadoğu ülkelerine sevk edileceği değerlendiriliyor. Uyuşturucuyu Ortadoğu'ya bir turizm şirketinin ulaştıracağı saptandı. H. Turizm'in sahipleri Ş.H., Ş.H. ve İ.H.'nin operasyon başlamasıyla birlikte tıpkı Mustafa Fehmi Okay gibi kayıplara karıştığı belirlendi. Firma sahipleri ile Okay'a operasyon bilgisini kimin sızdırdığı incelemeye alındı. Dinlemelerde, İstanbul'da yaşayan Ş.H.'nin babası ile kardeşini arayarak, "Acilen geziye çıkın. Uzun bir gezi olsun. Para bulunca ben de gelicem. İstanbul'da deprem var." dediği belirlendi.

"Senin ne iş yaptığını biliyorum"

Teşekkül oluşturarak uyuşturucu kaçırmak, uluslararası uyuşturucu kaçakçılığı yapmak, uyuşturucu imal etmek iddialarıyla suçlanan çetenin gece hayatı da savcılık oluruyla dinlenen telefon kayıtlarına yansıdı. Zanlılardan bazılarının kamuoyunun yakından tanıdığı mankenlerle ilişkide olduğu anlaşıldı. Y.E., T.Ö., A.C., P.E., E.G., B.D. ve A.K. adlı mankenler ile yapılan görüşmeler kayda alındı. Hüseyin Fehmi Işık'ın bu isimlerle Çırağan Sarayı'nda bir araya geldiği belirtiliyor. Y.E.'nin bir görüşmesinde Işık'a, "Senin ne iş yaptığını çok iyi biliyorum. Bak beni kızdırma açıklarım haa." dediği belirlendi. Soruşturmanın ilerleyen safhalarında savcılığın özellikle Işık'a yakınlığıyla bilinen Y.E.'nin ifadesini alacağı bildirildi.

--------------------------------------------------------------------------------

Tutuklanan emniyetçi Emin Arslan, Susurluk'ta da ifade vermiş

Geçtiğimiz gün iki emniyet müdürü ile birlikte İstanbul Adliyesi'ne getirilerek burada tutuklanan Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan'ın, daha önce de TBMM Susurluk Komisyonu tarafından bilgisine başvurulduğu anlaşıldı. Komisyon raporlarında, Arslan'a uyuşturucu kaçakçılığı ile suçlanan Yaşar Öz'le ilgili bilgisinin sorulduğu, Emin Arslan da, amirlerinden aldığı talimat gereği Öz'ün pasaport işlemlerinin çabuklaştırılmasına yardımcı olduğunu söylediği görülüyor. Emin Arslan'ın ifade verdiği bir başka soruşturma ise Korkmaz Yiğit'in Yüce Divan'a sevk edilmesinden sonra, Alaattin Çakıcı ile ilişkisinin sorgulanması sırasında yaşanmış. Arslan'a, Çakıcı'nın bilgilerinin neden geç ulaştırıldığına dair soru yöneltilmiş. Arslan'ın ismi, Yargıtay üyesi Osman Paksüt'ün aracının takip edildiği iddiası sırasında da gündeme gelmişti. Paksüt, ailece görüştüğünü ifade ettiği Emin Arslan'ın ekibini arayıp özür dilemişti. Son olarak Danıştay saldırganı Alpaslan Arslan'ın silahının teslim edildiği emniyet görevlisi olarak gündeme gelen Emin Arslan, bu konudaki iddiaları yalanlamıştı.
Aktifhaber

Baykal iptal ettirdiği bursla övündü
29 Eylül 2009
İlköğretim ve lise öğrencilerine burs vermekle övünen Baykal'a, “Neden Anayasa Mahkemesi’ne gidip üniversite öğrencilerinin bursunu kestiniz?” sorusu yöneltildi. Baykal'ın çıkışı ilginç oldu.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Deniz Baykal, 29 Mart yerel seçimlerinde İstanbul’da kazandığı ilçelerde seçim gezisi yaparken, “hiç beklemediği bir soru karşısında” şaşkınlığa uğradı.

Baykal’ın, Beşiktaş Belediyesi’ni ziyaretinde Belediye Başkanı İsmail Ünal, ilköğretim ve lise öğrencilerine burs vermekle övündü. Bir gazetecinin, “İsmail Bey konuşmasında belediyenin İlköğretim ve lise öğrencilerine verdiği burstan bahsetti.

Peki, CHP neden Anayasa Mahkemesi’ne gidip Üniversite öğrencilerine burs verilmesini kestirdi?” sorusuna karşılık şok olan Baykal, “Oooo o halledilmiş olan bir konu. Biz burs verilmesini önlemek için değil, tam tersine devletin bütün kurumlarının burs vermesini güvence altına almak için bu girişimi yaptık. Burs verme işini bütün kurumların vermesini istiyoruz. Belediyeler de burs verebilsin, belediye dışındaki kurumlarda verebilsin. Maalesef AKP’nin getirdiği düzenleme Kredi ve Yurtlar Kurumu’nun tekeline sokmaya yönelik girişimdi. Bunların hepsi boş sözler, bir çelişki yakalama çabası, yapay gayretler, bundan hiçbir şey çıkmaz” şeklinde cevap verdi.

Gazetecinin Baykal’a devamında; “Şu anda üniversite öğrencileri mağdur oldu bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?” Sorusunu sorması üzerine Baykal sinirlenerek; “Anlaşıldı, anlaşıldı. Senin derdin ayrı. Sen o derdini başka bir şekilde götürdün” diyerek karşılık verdi ve konuyu geçiştirdi.

Haber7.com

Bakan Ertuğrul Günay'ın CHP'li Hakkı Süha Okay'ın kardeşi ile ilgili yorumunu mikrofon açık kalınca herkes duydu

30 Eylül 2009 Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, CHP Grup Başkanvekili Hakkı Süha Okay'ın kardeşi Mustafa Fehmi Okay'ın uyuşturucu operasyonundan tutuklanmasıyla ilgili yorum yaptı. Günay’ın dün Müzeler Genel Müdürlüğü’ndeki toplantısında mikrofon açık kalınca ilginç bir diyalog duyuldu. Vatan gazetesinin haberine göre; o diyalog şöyle...

Bakan Günay: Ne oldu bizim bu Hakkı Süha’nın kardeşi, kuvvetli iş...

Yanındakiler: Dinleme kayıtlarına göre öyle. Organizasyonun içinde..

Bakan Günay: Bravo. Müteşebbis bir aile demek ki..

Yanındakiler: Alemci tarafında o.

Bakan Günay: Öyle mi? Neyse.

Yanındakiler: Hakikaten öyle. Organizasyonun içinde ama yiyelim, içelim, eğlenelim tarafında..

netgazete

30 Kasım 2009 08:57
Kılıçdaroğlu Katliamı Savundu
Öymen'i skandal konuşması sırasında alkışlayan Kılıçdaroğlu'nun Dersim katliamıyla ilgili sözleri şok etti: "O dönemde devrim koşulları vardı"

CHP Genel Başkan Yardımcısı Öymen’in Dersim katliamı sözlerini değerlendiren Kılıçdaroğlu, “O dönem devrim koşulları vardı. Sadece bize özgü değil dünyada çok benzeri var’ diyerek savundu
aktifhaber


Etiketler: chp içki laiklik yolsuzluk deniz baykal ihale Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Cumhuriyet Gazetesi darbe yolsuzluk silah zina fuhuş kumar ezan kur'an din türban uyuşturucu operasyon aranıyor


En son Ekim tarafından Pts Ksm 30, 2009 8:35 pm tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Çrş Ekm 07, 2009 9:07 pm    Mesaj konusu: CHP'nin Adayı Bir Mason Üstadı Alıntıyla Cevap Gönder

CHP'nin Adayı Bir Mason Üstadı
CHP'li Kılıçdaroğlu'nun listesinde yer alan Parvus Efendi'nin kim olduğun öğrenince çok şaşıracaksınız. Bilgiler mason üstadlığıyla sınırlı değil...

Atılgan Bayar/Akşam

CHP'nin Parvus Efendi'sinin gerçek adı Alexander Israel'dir ve...

Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Tayyip Erdoğan'a nispet yaptığı açılım listesindeki bir ismi görünce gözlerim yerinden oynadı:
Parvus Efendi!
Kim yahu bu, diyeceksiniz... Anlatayım...
Bu adamın gerçek adı, Alexander Israel Helphand.
Adından da anlayacağınız gibi, bir Yahudi. Ama bu Alman/Rus vatandaşının Yahudi kimliğinden çok daha farklı vasıfları var.
Bir kere Alman, Rus ve Osmanlı ihtilallerinde bu ülkelerde bulunuyor ve ihtilalleri kışkırtıyor.
Aktif bir Bolşevik teoriysen.
Ve fakat, 2. Meşruiyet'ten sonra Osmanlı'da, hem ülkeyi bölünmeye götüren İttihat ve Terakki'yi; hem de daha sonra Türk Milliyetçiliği'nin kurucularını doktrine ediyor.
Ziya Gökalp, Yusuf Akçura ve Tekin Alp (Moiz Kohen)'e teorik ağabeylik yapıyor. Milliyetçi yayınlarda, yazılar yayınlıyor.
İttihat ve Terakki üzerindeki etkisiyle, Osmanlı'nın Almanya'nın yanında 1.Dünya Savaşı'na girmesini kışkırtıyor.
Savaş süresince silah ticareti yapıyor, dünyanın sayılı zenginlerinden biri oluyor ve Lenin devrimini finanse ediyor.
Lenin ise, devrimden sonra, ortalığı karıştırabileceği endişesiyle onu ülkeye kabul etmiyor.
1924 yılında, dünyanın en zengin adamlarından biri olarak ölüyor.
Buraya kadar okuduklarınız gözünüzün önüne bir profil getirmiştir.
Şimdi daha ileri gidelim ve Kılıçdaroğlu'nun açılım listesindeki Parvus Efendi, yani Alexandre Israel Helpland hakkında İLK KEZ BU SÜTUNDA OKUYACAĞINIZ BİLGİLERE GEÇELİM:
Parvus Efendi aynı zamanda büyük bir Mason üstadıydı. Ama o devirdeki Masonluğu bugünkülerle karıştırmayın. Dönemin Mason localarında gizli ama doğrudan siyaset planlaması yapılıyordu.
Moskova'daki Uranis locasına üyeydi.
Türkiye'de Abdülhamit'in devrilmesinde büyük rol oynayan ve merkezi Rusya'da olan Astrea locasını, Abdülhamit'in burnunun dibinde oluşturmuştu.
Keza, kendi yetiştirmesi Jalobinsky, ilk Siyonist örgüt olan Meskala'yı İstanbul'da kurmuştu.
Tarihte şöyle bir baktığımızda; Osmanlı'yı Filistin'i kaybedeceği bir savaşa girmesi konusunda teşvik eden bu adamın, tesadüf bu ya, o topraklarda yeni bir devlet kurulmasının teorik altyapısına da aynı zamanda katkıda bulunmuş olduğunu görüyoruz.
Türk sosyalistleri ve milliyetçileri ise Parvus Efendi'yi çok sevmişti. Değil mi ki, hem bolşevikti hem de Türk Milliyetçiliği'ne teorik katkılarda bulunuyordu... O vakit Lenin ona kapıları kapatsa da, iyiydi... Parvus Efendi onlara 'anti-emperyalist' yüzünü göstermişti sadece...
Peki CHP'nin açılım listesinde hangi niteliğiyle yer alıyor Parvus Efendi?
Bu soruya da, Kılıçdaroğlu cevap versin, zahmet olmazsa...

Parvus Efendi
Engin Ardıç
Sabah

Başbakan partisinin kongresinde bir konuşma yaptı, "sahip çıkılması gereken değerli kişiler" listesi verdi, muhalif basın üç gündür tartışıyor... Başbakan'a uyuzluk olsun da torba dolsun...
Nasreddin Hoca'nın "şuna değdi, buna değmedi" hesabı gibi, "şu var da bu neden yok" geyiği ayyuka çıktı.
Başbakan'ın listesini, Kemal Kılıçdaroğlu da beğenmemiş. Beğenmesi beklenemezdi.
Ancak Sayın Kılıçdaroğlu, bu gibi durumlarda hemen akla gelen Yaşar Kemal, Aziz Nesin "harcıalem" isimleri saydıktan sonra, bu listede "Parvus Efendi"yi de görmek istediğini belirtmiş.
Kılıçdaroğlu, Parvus Efendi'yi, Tatyos Efendi, ya da Yorgo Bacanos gibi birisi sanıyor olmalı!...
Üstelik Parvus "Efendi" ha... "İttihatçı ağzıyla" söylenişi... Liman von Sanders "Paşa", Von der Goltz "Paşa", Yarbay Lange "Bey" gibi bir şey...
Bu adamın asıl adı, Alexander Helphand.
Türk olmadığı gibi, "Osmanlı tebaı" falan da değildir.
Kendisi bir Alman ajanıdır.
Aynı zamanda silah taciridir.
O dönemin Alman gizli servisi tarafından "sosyalist rolü oynamakla" görevlendirilmiştir, hani bizim Mahir Kaynak gibi...
Nitekim, 1917 yılında Rusya'nın daha da karıştırılması, büsbütün çökertilmesi ve savaştan çekilmesi için Lenin ve arkadaşlarını Zürih'ten hani o ünlü "mühürlü trenle" Almanya'yı dikine geçerek İskandinavya üzerinden Petersburg'a gönderen de bu adamdır! Pazarlığı o yürütmüştür.
Düşman topraklarından düşmanla anlaşarak rahatça geçen, "Alman smokiniyle devrim gerdeğine giren" Lenin'i eleştirmek doksan yıldır hiçbir komünistin aklına gelmemiştir, işin o yanını geçelim şimdi...
Parvus "namıyla maruf" Helphand, İstanbul'da uzun süre bulundu.
Görevi, Almanya'ya domalmış İttihat ve Terakki büyüklerine akıl öğretmekti.
Savaşı kazanırsak bir Alman sömürgesi haline gelecek olan Türkiye'yi buna hazırlamak... Özellikle, İttihatçılar'ın "Turancılık" ideolojisini iyice körüklemek... (Rus İmparatorluğu parçalanıp Enver Kafkasya'ya dalsın ki Bakû petrolleri Almanlar'a kalsın!)
İttihatçılar bu adama "izzet ve itibar" ettiler, el üstünde taşıdılar. Ağzının içine baktılar. Şimdi de, İttihat ve Terakki'nin mirasçısı olan Cumhuriyet Halk Partisi mi bakacak yani?
Meraklısı bilecektir: Parvus, Kemal Tahir'in romanlarında, özellikle Yorgun Savaşçı'da da "Carlos Çorbacı" olarak geçer...
Buraya kadarını Google'a bakmadan, bu adamın dilimize de tercüme edilmiş biyografisine yeniden şöylesine bile bir göz atmadan, hafızamdan, kafadan yazdım sevgili dostlar... Bir densiz işgüzar çıkıp da "araklıyor" demesin diye... Merak eden açar bakar, okur. Doğum tarihini, ölüm tarihini falan da öğrenir. Burası ansiklopedi sayfası değildir. Bize düşen, değinmektir.
Fakat Kılıçdaroğlu bu potu cahilliğinden kırdıysa kötü... Bilerek konuştuysa, o daha da kötü...
Benim söyleyeceğim şudur: Parvus'u "kültür mozaiğimiz" içinde kabul eden Kemal Kılıçdaroğlu'na, değil oy vermek, günahımı bile vermem

Şamil Tayyar
Star Gazetesi
Hakkımı helal ettim, söz hakkı da verdim
23 Ekim 2009

İki bini aşan Ergenekon davalarında aslan payına sahip rekortmen savcı Ali Çakır ile dün gece 32. Gün programındaydık.

Biliyorsunuz, Ali Çakır aynı zamanda
1 yıl 3 ay hapis cezası aldığım davanın mimarıdır.

Tartışmanın hararetli bölümleri vardı, tansiyonun düştüğü anlar oldu.

Savcı, hakkındaki tüm iddialara cevap vermeye çalışırken çelişkilerden kurtulamadı. “Veli Küçük ile tekzip için geldiğinde birkaç defa görüştüm” dedi. Güvenlik kameraları satan Hasan Çetin için Veli Küçük’e ricacı olmasını, yardımseverlik duygularına bağladı.

Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi Başkanı Taner Ünal’ı, hakkındaki haberleri tekzip için yanına geldiğinde tanıdığını söyledi.

Yazar İpek Çalışlar ile Taner Ünal’ın tesadüfen odasında karşılaştıklarını, ortam gerilince dışarıya çıkardığını anlattı.

Taner Ünal’ın yardımcısı Ahmet Cinali ile tanışmasının da tesadüf olduğunu anlatan savcı, Cinali’nin telefonundan görüştüğü ve Vali olduğunu sandığı şahsa “Mevkutelerin canına okuyoruz” dediğini kısmen doğruladı.

Ergenekon sanığı Güler Kömürcü ile özel bir hukuku olmadığını, ancak sık sık yanına gidip geldiğini anlatırken, Ergenekon ile uzaktan yakından ilgisi olmadığını söyledi.

Ancak “Herhangi bir tarikat gösterisine katıldınız mı” sorusunu cevapsız bıraktı.

Çakır’a hakkımı helal ettim

Program bittikten sonra yanıma gelen Ali Çakır, “Şamil Bey, seninle beş dakika çay içelim, sonra gidersin” dedi.

“Sakın başıma bir iş gelmesin” diye takılınca, “Korkma, ben yamyam değilim” karşılığını verdi.

Kısa süre sonra, Doğan Yayın’ın kafeteryasındaki bir küçük masanın etrafında bulduk kendimizi. Çayları da 32. Gün ekibi ikram etti.

Çakır sohbete, “Programda bana, hakkını helal etmediğini söyledin. Buna çok üzüldüm. Ben inançlı bir insanım. Kul hakkı yemekten korkarım” sözleriyle başladı.

Güldüm: “Haksız yere o kadar davayı neden açtınız o zaman?” Sohbet uzadıkça Çakır ısrarla “Hakkını helal et. Yoksa seni bırakmam” diye ısrar etti.

Allah’ın adını anınca, ısrara dayanamayıp hakkımı kişisel olarak helal ettim. Tabii, haklarında dava açtığı diğer gazeteciler ne düşünür bilemem.

Savcı - sanık ilişkisi helalleşme
boyutu kazanınca, laf dönüp dolaşıp programda cevapsız kalan soruya geldi.

Tecavüz davası açınca!..

Savcı, hiç tarikat gösterisine katılmış mıydı?

“Programda söylemedim, ama şimdi sana anlatayım, sen de yaz” deyip başladı anlatmaya:

“1992 - 1995 arasında Mardin’de Cumhuriyet Savcısıydım. O tarihte Mardin Hastanesi Başhekimi Mahmut Duyan’dı. Sanıyorum 1994 yılıydı, bir hemşire, Duyan’ın kendisine cinsel tacizde bulunduğunu, sonra da tecavüz ettiğini anlatarak, ailesiyle birlikte şikayetçi oldu .”

Mahmut Duyan, önce DYP’den, sonra CHP’den milletvekili seçilmiş birisidir. Şu anda CHP Parti Meclisi üyesidir. İddia ağır olunca tekrar sordum. Savcı devam etti:

“Soruşturma sonucunda, Mahmut Duyan hakkında ağır ceza mahkemesinde dava açtım. Mahmut Bey, bu yüzden benimle uğraşmaya başladı.”

“Peki, ne yaptı?”

Çakır: “Adalet Bakanlığı’na şikayet etti. Dinci, tarikatçı olduğumu iddia etti. Oysa benim hiçbir tarikatla bağlantım söz konusu değildi. Sadece Cuma namazına giden biriydim.”

6-7 hakim-savcı gittik

Tarikat gösterisinin bu işle ne alakası var?

“Şimdi, oraya geleceğim” deyip ekledi: “Müftülüğün bulunduğu Reyhaniye Camii’nde bir gün, Kadiri Tarikatı’nın şişli, kılıçlı gösterisi olacağını duyduk. Merak ettik, İl Müftüsü, Özel Harekat Şube Müdürü, Milli Eğitim İl Müdürü, birçok bürokrat, 6 -7 hakim ve savcı hep birlikte yatsı namazı vakti camiye gittik .”

Yani, devlet oradaydı?

Çakır: “Tarikat üyeleri kendilerine şiş batırıyormuş, hiçbir şey olmuyormuş. Gerçek mi diye meraktan gittik. Yatsı namazını kıldık. Namazdan sonra cami içinde zikir halkası oluşturuldu. Şeyhleri minberde oturuyordu. Önce, tef çaldılar. Sonra değişik ritüeller oldu. Ardından, şişleri çıkardılar. Sonra şeyh bu şişleri, önündeki herkese batırıyordu .”

Size de şiş batırdılar mı?

Savcı, devam etti: “Hayır, ama şişlerin ucuna elimi dokundurdum. Gerçek mi diye anlamaya çalıştım. Hakikaten gerçekmiş.”

4 yıl soruşturma geçirdim

Sonra?

Savcı: “O sırada, caminin üst katından biri görüntüleri kameraya alıyormuş. Kameraya aldıran Mahmut Duyan’dı. Kaseti, Ali Kırca’ya vermişler. Bizim de tarikatçı, Hizbullahçı olduğumuzu iddia ettiler. O tarihte Adalet Bakanı Mehmet Moğultay’dı. Hakkımda soruşturma açtılar. 4 yılım bu soruşturmayla geçti .”

Ceza aldınız mı?

Çakır: “Hakkımda ceza davası açılmadı. Ancak ihtar verdiler. Bu terfim için bir engel olmadı. Şu anda birinci sınıf savcıyım. Yargıtay üyesi dahi olabilirim. Tarikat ayinine katıldığım iddiası bundan ibarettir. Gerisinde, CHP’li Mahmut Duyan vardır .”

Bu anekdotun ardından cep telefonumu alan Çakır, kendi cep telefonunu da bana lütfetti. 32. Gün programında düello yaptığımız savcı ile program sonrası kanka olduk!

Hapis cezası ve devam eden davalar yanımıza kar kaldı!

13 Kasım 2009 16:57
CHP'li Öymen'e Siyah Çelenk...
CHP Genel Başkan Yardımcısı Öymen'in Dersimlileri terörist gibi göstermesine tepkiler giderek büyüyor. Aleviler TBMM ve CHP önüne siyah çelenk bıraktı...



CHP'li Öymen'in Dersimlileri terörist gibi göstermesi protesto edildi.

Öğle saatlerinde Alevi vatandaşlar, Meclis'in Dikmen kapısı önüne siyah çelenk koyarak Öymen'in Dersim'le ilgili sözlerini protesto etmişti. Ankara Tuncelililer Derneği üyesi bir grup da CHP Genel Merkezi önünde protesto gösterisinde bulundu.

Ankara Tuncelililer Derneği üyesi bir grup, CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in TBMM'deki konuşmasını protesto etmek amacıyla CHP Genel Merkezine siyah çelenk bıraktı.

CHP Genel Merkezi önünde toplanan grup, burada zılgıt çekerek "Dersim Onurdur, Onuruna Sahip Çık", "Yaşasın Barış, Yaşasın Kardeşlik", "Dersim'e Uzanan Eller Kırılsın" şeklinde sloganlar attı.

Ankara Tuncelililer Derneği Başkanı Bülent Akdağ, yaptığı açıklamada Öymen'in "Türkiye'de ayrımcılığı körüklediğini" iddia etti. Kendilerinin barıştan yana olduğunu ifade eden Akdağ, "CHP de böylece barış ve kardeşlikten yana olmadığını ortaya koymuştur. Onur Öymen'in Dersimlilerden alması gereken ders insan sevgisidir" dedi.

Seçimlerde CHP'ye kendi illerinden oy verilmemesi çağrısında bulunan Akdağ, CHP'deki Tuncelilileri de istifa etmeye davet etti. Akdağ, ayrıca Munzur Vadisi'nde yapılması planlanan baraj projesinin de yanlış olduğunu, burada doğaya karşı suç işlenmesinin önüne geçilmesi gerektiğini söyledi.

"Dersim Onurumuzdur, Onurumuza Sahip Çıkalım" yazılı dövizler taşıyan grup, daha sonra, zılgıt ve alkışlar eşliğinde siyah çelengi CHP önüne bıraktı. Grup, burada çeşitli Kürtçe sloganlar da attı.
aktifhaber

dersimlilerealkan unalarkadaşlar, siden özür diliyorum ama söylemek zorundayım: kerizleniyorsunuz. şimdi özür dileyecekler, biz öyle demedik aslında diyecekler. siz de seçimde yine gidip chp ye oy vereceksiniz. bu kerizlenmek diyorum ben. değil diyorsanız adını siz koyun.
13 Kasım 2009 Cuma 17:06
KANI BOZUK FASO CHPcheALEVILER FASO CHP DEN ARTIK ISTIFA EDIN YOKSA SIZLER BIRDAHA BIRTANE OY BILE ALAMZSINIZ BIZ ALEVILER ARTIK CHP DE BIRTANE ALEVI INSAN GÖRMEK ISTEMIYORUZ EYER O PARTIDE KALIRSANIZ ALLAH SAYIDIM OLSUNKI AKLI BAINDA BIRTANE ALEVININ OYUNU ALAMAZSINIZ
13 Kasım 2009 Cuma 17:07
CHP den Alevilere satışZafer DemirKörü körüne sadakat Alevileri fena cuvalladı.yıllarca CHP sırf Ortak İnançlarımız laikliktir desturudur diyen şimdi gerçek yüzleri ortaya çıkmıştır.bir birlerinin boğazına sarılıyorlar.ALLAH ıslah etsin sol görşte faşizim olmaz ama DKPC MKP bunlar yapar halkı haraça keser derği gazete satar sıkıysa alma ilk eylemde araban veya dükkanın yanar.Devlet sarığazide gaziosmanpaşada yok bunlar var devetin güçü yetmez geptoları durdurmaya
13 Kasım 2009 Cuma 17:08
Anlaşıldı artık.Sameto cenabet oylarınız CHP nin kişiliğine hiç uymuyordu zaten.Alın gidin.Allahını vatanını bayrağını seven milyonlarca oy CHP ye yeter.
13 Kasım 2009 Cuma 17:14
Samet EfendiMehmet AktasCenabetlikden ancak islamin sarti olan gusul ile kurtulursun Efendi, Simdi soruyorum sana !!! Alevilere cenabet diyonda, Alni bir kere secdeye gelmeyen, her firsatda Islamiyete saldiran bir CHP ye ne diyorsun merak ettim heri :-)) Külli cenabet ? Bence öyle :)))
13 Kasım 2009 Cuma 20:21
CHPTUNCAYBUYRUN SİZE CHP 1. SÜNNİ TÜRK DÜŞMANI 2.SÜNNİ KÜRT DÜŞMANI 3.ALEVİ TÜRK DÜŞMANI 4.ALEVİ KÜRT DÜŞMANI 5.DEMOKRASİ VE BARIŞ DÜŞMANI 6. İNSANLIK DÜŞMANI ARTIK BU ÜLKEDE CHP Yİ TANIMAYACAK KADAR HAYVAN OLAN HİÇBİR KESİM KALMADI
13 Kasım 2009 Cuma 20:24
sabetayist imamın takkesi düştüOzan MazlumAtatürk'e Büyük İftira!!!!! Bakın Asıl Faturayı Kime Kesti; ATATÜRK'ü de KATİAMCI, SOYKIRIMCI Gösterdi: CHP'nin Beyni Onur Öymen; iddialarında hala ısrarlı: Ben değil; Atatürk katliam yaptı !..Meclis’teki demokratik açılım görüşmelerinde yaptığı konuşmada “Atatürk terörle böyle mi mücadele etti” diyerek, Dersim olaylarını örnek gösteren, CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, tepki çeken konuşması ile ilgili Bugün’ün sorularını yanıtladı....
13 Kasım 2009 Cuma 20:32
Alevilere Gunaydin!AleviGunaydin! Bu zamana kadar daha kimleri desteklediginizi bilmiyor muydunuz?
13 Kasım 2009 Cuma 20:40
alevilerzardersim katliamını atatürk e rağmen inönü yapmıştır ve baltayı taşa vuran chp ye bundan böyle oyum yoktur ne chp ne k.kılıçdaroğlu na bitti, böylelikle chp nin oyu önümüzde ki günlerde anketlerde de görülecek ki % 12 lerde olursa şaşırmasınlar tabii ki baraj altında da kalabilirler ümidim bir alevi partisi kurulur yok sa bu ülkede faşit partilere verecek oyumuz yoktur mecburiyetten chp ken şimdi ne chp ne de diğer partilerdir bu ülkeyade alevi partisi gerektir faşist zihniyetlerle bir yere var...
13 Kasım 2009 Cuma 20:53
sametzarcanın okurum senin sülalen cenabettir faşizmle nereye varacağınızı sanıyorsunuz alevi düşmanı ortalık karıştığında senin gibilerine aman verirse namerdim...
13 Kasım 2009 Cuma 20:56
Mesut DeğereDiyarbakırlı RemziDiyarbakırlı Mesut Değer CHP de daha ne kadar kalmaya devam edecek merak ediyorum. Mesut istifa edip Diyarbakır a onurlu bir mesaj vermese bir daha sakın Diyarbakırlıların önüne çıkmasın tükürüğe boğarız...
13 Kasım 2009 Cuma 21:45
http://www.aktifhaber.com/news_view_comment.php?id=255264

13 Kasım 2009 11:02
İyice Battı, Atatürk'e Sığındı!
Dersimlileri terörist yapan CHP'li Öymen, savunma yaparken iyice battı. Geri adım atmayan Öymen Atatürk'e sığındı. 'Cesareti olan Atatürk'e itiraz etsin' dedi.

Meclis’teki demokratik açılım görüşmelerinde yaptığı konuşmada “Atatürk terörle böyle mi mücadele etti” diyerek, Dersim olaylarını örnek gösteren, CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, tepki çeken konuşması ile ilgili Bugün’ün sorularını yanıtladı.

Konuşmamı iyi okuyun

Öymen “Atatürk’ün partisine mensup birisi olarak Atatürk’ün yaptıklarından utanç mı duyacağım” diyerek başladı. Atatürk, devlete karşı silah çekenlerle mücadele etti. AKP gibi dağa silahla çıkanlarla, devlete silah çekenlerle müzakere etmedi. Benim konuşmamın iyi okunması lazım. Ben Atatürk’ün devlete silah çekenlerle nasıl mücadele ettiğini anlattım. İtiraz edenler bana niye itiraz ediyor. Atatürk’ün yaptıklarını anlattım. Cesareti olan Atatürk’e itiraz etsin, Atatürk hata yaptı desin, Atatürk bile bile yanlış yaptı deyin. Atatürk müzakere etti diyen varsa, buyursun desin" dedi.

Operasyon yapılmayacak mı?

Devletin sonuna kadar terörle mücadele etmesi gerektiğini de vurgulayan CHP Genel Başkan Yardımcısı ”Aslında sıkıntı, hükümetin açmazlarını ortaya koymamız. Hangi hükümet analar ağlamasın diye devletini koruyacak operasyondan çekindi. Ecevit analar ağlamasın dese Kıbrıs’a girilmese ne olacaktı? 500 şehit verdik orada. Analar ağlamadı mı? Devlete yönelik silahlı saldırıda onu yapmak zorundasın" diye konuştu.

Her dönemde acı yaşanır

Öymen, Dersim olaylarının yaşandığı dönemde halka yönelik bazı uygulamaların eleştirildiğinin anımsatılması üzerine, “Her dönem eleştirilen şeyler var. Silahlı mücadelelerde sıkıntılar olur. Acı olaylar yaşanır. Acı olayların sorumlusu devlet mi, devlete silahla başkaldıranlar mı? Kaç tane ayaklanma oldu Türkiye’de. Atatürk bu ayaklanmaları bastırırken yanlış mı yaptı” dedi.

Müzakere mi etti, mücadele mi?

11Kasım'da Onur Öymen'in Meclis'teki “Dersim” konuşması tutanaklara şöyle geçti: "Siz bu tarihi Atatürk'ün yaptığının tam tersini yapmakta olduğunuzu ilan etmek için seçiyorsunuz. Atatürk terörle böyle mi mücadele etti? Atatürk terörle müzakere mi etti? Atatürk Şeyh Sait ile müzakere mi etti? Dersim İsyanı’nı yapanlarla müzakere mi etti, mücadele mi etti? Hem 'Atatürkçüyüm' diyeceksiniz, hem Atatürk'ün yaptığının tam tersini yapacaksınız, bunu da millete kabul ettirmek için Atatürk'ün öldüğü günü tercih edeceksiniz, o günü seçeceksiniz. Bu kadara olamaz."

BUNLARA KARNIMIZ TOK!

CHP’li Öymen kendisini eleştirenlere ise, “Dersim olaylarının yaşandığı dönemde Atatürk Cumhurbaşkanı, İnönü Başbakan, Fevzi Çakmak Genelkurmay Başkanı. Bunların hepsi yanlış mı yaptı?” sorusuyla cevap verdi. Öymen konuşmasını şöyle sürdürdü: “O dönemdeki uygulamaları hatırlattım sadece. Hatırlatanı niye eleştiriyorlar. Herkes oturup okusun. Atatürk’ün dediklerini, Meclis tutanaklarına baksın. Çakmak’a gönderdiği telgrafa baksın beni eleştirmeden önce" dedi. Öymen, kendisine yönelik faşist suçlamasını da “Bu eleştirilere karnımız tok" diyerek reddetti. Parti yönetiminden hiç tepki gelmediğini de ifade eden Öymen, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın da kendisini tebrik ettiğini belirtti.

TUNCELi ÖRGÜTÜ KARIŞTI

Onur Öymen’in açıklamaları CHP Tunceli il örgütünü de sıkıntıya soktu. Parti il örgütüne, Tuncelili vatandaşlardan tepki yağdı. Ankara’ya gelen İl Başkanı Hüseyin Güneş, tepkileri genel merkeze ileterek, düzeltilmesini istedi.
aktifhaber

ALEVİLER TEKİN'E PATLADI
14 Kasım 2009

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in açılımı eleştirirken Dersim İsyanı'nı örnek göstermesine Alevi derneklerinin tepkisi sürüyor. CHP İstanbul Başkanı Gürsel Tekin, il binası önünde yuhalandı. Tekin'in kalabalığı teskin etmek için verdiği karanfiller de geri atıldı.
Tunceli Dernekleri Federasyonu ile Alevi Bektaşi Federasyonu üyeleri, CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in 10 Kasım'da TBMM'de yaptığı konuşmayı protesto için CHP İstanbul İl Başkanlığı önüne siyah çelenk bıraktı. Kalabalığı, cadde girişinde karşılamak isteyen CHP İl Başkanı Gürsel Tekin ve beraberindekiler yuhalandı. Tekin'in verdiği karanfilleri geri atan kalabalık, CHP'lilerin üzerine yürüdü. Gerginlik, partililerin uzaklaşması ile sona erdi. Grup, 'CHP Munzur'da boğulacak', 'Irkçı CHP-Irkçı Öymen', 'Faşit CHP Dersim'den defol', 'Irkçı Öymen hesap verecek' şeklinde sloganlar attı.

SUÇ DUYURUSU

Ankara Tuncelililer Derneği üyesi bir grup da Ankara'da CHP Genel Merkezi'ne siyah çelenk bıraktı. İnsan Hakları Derneği Tunceli Temsilcisi Barış Yıldırım, Öymen hakkında suç duyurusunda bulundu. Öymen ve CHP, İstanbul ve Ankara dışında da birçok yerde protesto edidi.

Bu sözleri unutmayız

Öymen'i sert şekilde eleştiren Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız, “CHP katliamların mı yanında? Bilmek istiyoruz” dedi. Balkız, bu sözleri hiç unutmayacaklarını söyledi.
haber10

"Dersim isyanında ordu, zehirli gaz kullandı" diyen eski bakanlardan İhsan Sabri Çağlayangil, bu itirafı CHP'li Kemal Kılıçdaroğlu'na yapmış


14 Kasım 2009 - CHP Genel Başkan Yardımcısı Milletvekili Onur Öymen'in 10 Kasım'da Meclis'te görüşülen Kürt açılımına karşı çıkarak Dersim olaylarını kastedip “Atatürk müzakere etmedi, gereğini yaptı” sözleri üzerine dönemin Malatya Emniyet Müdürlüğü'nde görevli olan eski bakanlardan İhsan Sabri Çağlayangil'in verdiği bir röportajda “Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içinden. Bunları fare gibi zehirledi” şeklindeki sözleri yeniden gündeme geldi.

Röportajın ses kaydının bir bölümü çeşitli internet sitelerinde yayımlandı. Çağlayangil ile bu röportajı yapan ise tanıdık bir isim çıktı. İddiaya göre, röportajı kendisi de Tuncelili olan CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu yaptı. İddianın sahibi olan Tunceli eski Baro Başkanı avukatı Hüseyin Aygün Taraf gazetesine konuştu.

SUSUNCA KONUŞTUM

Bu bilgiyi bizzat bir yıl önce Tunceli'ye gelen Kılıçdaroğlu'ndan duyduğunu söyleyen Aygün, “Kılıçdaroğlu Tunceli merkezde bulunan akrabalarının evine gelmişti. Orada sohbet ediyorduk. Dersim tarihiyle ilgili konuşmaya başladık. Bu konuda yazdığım kitaplarımı biliyordu. Kılıçdaroğlu'nun Dersim'e duyarlı biri olduğunu biliyorum. Bana, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'in aracılığıyla, eski bakanlardan Çağlayangil ile 1987 yılında Bursa'daki evinde bir röportaj yaptığını anlattı. Ben de merak ettim. Kendisine sordum. Yaptığı röportajı uzun uzun anlattı. Ses kaydı internet sitesine de düşen röportajın bir bölümünde geçenleri bana anlattı. Zaten ses kaydını dikkatle dinlerseniz soru soran kişinin Kılıçdaroğlu olduğu anlaşılır” dedi.

Öymen'in Dersim'e ilişkin sözlerine rağmen Kılıçdaroğlu'nun sessiz kalması ve hiçbir tepki vermemesinden dolayı bu bilgiyi kamuoyu ile paylaşmaya karar verdiğinin söyleyen Aygün, “Bu çok önemli gerçeği ortaya çıkaran Kılıçdaroğlu gibi yakından tanıdığımız bir siyasetçinin Öymen'e büyük bir tepki göstermesi gerekiyordu. Öymen'i eleştirmemesi bizi çok üzdü. Çünkü Kılıçdaroğlu Dersim'de devletin bize ne yaptığını iyi biliyor. Bu konudaki sessizliğe üzüldüğümüz için bunları anlatma gereği duydum”dedi. Aygün, “38 Dersim”in kendileri için hala kanayan bir yara olduğunu söyledi.

netgazete

15 Kasım 2009 15:53
Aleviler Öymen'e Karşı Ayaklandı

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in Meclis Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmaya tepkiler büyüyor. Yurdun değişik yerlerinde CHP ve Öymen protesto edildi.

BEYOĞLU'NDA CHP VE ÖYMEN PROTESTOSU

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in Meclis Genel Kurulu'nda yaptığı konuşma bir grup Tunceli ve Alevi dernekleri tarafından Beyoğlu'nda protesto edildi. Galatasaray Meydanı'nda toplana yaklaşık 500 kişi, Taksim'e kadar sloganlar atarak yürüdü. CHP Beyoğlu ilçe binası önünde bir süre oturma eylemi yapan grup ,Taksim Meydanı'nda basın açıklaması yaparak olaysız bir şekilde dağıldı.

Tunceli Dernekleri Federasyonu ile çeşitli Alevi derneklerinden oluşan yaklaşık 500 kişilik grup, CHP ve Onur Öymen'i protesto etmek için Galatasaray Meydanı'nda toplandı. 'Arşivler açılsın 37-38 Dersim katliamının hesabı verilsin', 'Seyit Rıza ve arkadaşlarının mezar yeri açıklansın', 'Açalım kızıl sancağı, gitsin zulmedenin çağı, elimizde dost bıçağı, görelim bakalım nic'olursa olsun', 'Dersim isyanının bastırılma yönetimini savunuyor ve övünüyorsun. Bak Onur Öymen bak biz ölmedik buradayız. Adolf Hitler. (Onur Öymen)' yazılı pankartlar taşıyan grup, İstiklal Caddesi'nden Taksim'e doğru yürüyüşe geçti. 'Irkçı Öymen Irkçı CHP', 'Gün gelecek devran dönecek CHP halka hesap verecek', 'Katil devlet hesap verecek', 'Dersim onurdur onuruna sahip çık' şeklinde sloganlar atan grup, cadde üzerinde bulunan CHP Beyoğlu ilçe binası önünde bir süre oturma eylemi yaptı. Polis, ilçe binası önünde güvenlik önlemi aldı. Grup burada 'İşte burası faşist yuvası', 'Onur Öymen nalet şero to' şeklinde slogan attı. Grup daha sonra tekrar yürüyüşe geçerek Taksim Meydanı'na geldi.

Grup adına açıklama yapan Avukat Ali Rıza Aydın, 72 yıl önce Tunceli bölgesinde yaşanan olayların tarihçesini anlattı. Dersim bölgesinde 10 bilerce insanın öldürüldüğünü ve insanların başka bölgelere sürgüne gönderildiğini belirten Aydın, "O günkü yaşanan bir katliamın bugün faşist CHP tarafından çözüm önerisi olarak sunulması resmi ideolojinin tekerrürüdür. Dersimliler bu utanç önerisini asla unutmayacaklarıdır." şeklinde konuştu. Grup basın açıklamasının ardından dağıldı. (CİHAN)

DİYARBAKIR'DA LASTİK AYAKKABILI PROTESTO

Diyarbakır'daki 25 sivil toplum kuruluşu, Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in 'Dersim isyanı' ile ilgi sözleri nedeniyle CHP'yi protesto etti.

İl Teşkilatı önüne siyah lastik ayakkabılı siyah çelenk bırakan kalabalık, CHP aleyhine slogan atarak, il yönetimini istifaya çağırdı.

Sivil toplum kuruluşları adına açıklama yapan İnsani Hak ve Hürriyetler Derneği Sözcüsü İbrahim Gökdemir, CHP'nin insanlık ve hukuk dışı uygulamaların kaynağı haline geldiğini söyledi.

CHP'yi geçmişi ve gerçeklerle yüzleşmeye çağıran Gökdemir, Çanakkale Savaşı ile Kürt isyanlarının aynı kefeyi koymanın "düşmanı ve kendi halkını aynı görmek" olduğunu savundu.

Öymen'in sözlerinin "imha et, inkar et, asimile et" anlamına geldiğini ileri süren Gökdemir, şöyle devam etti: "CHP zihniyeti halkın haklı ve meşru taleplerini inkar et, karşı çıkanları öldür, geride kalanları sustur, sindir ve asimile et. Bu CHP'nin özetidir. Çok partili sisteme geçildiği zaman halk, onları bir daha iktidar yapmadığı için CHP şu an halktan intikam almaya çalışıyor. CHP yönetimi geçmişte halka yaşattıklarından ve Öymen'in sözlerinden dolayı tüm halkımızdan özür dilemelidir."

Diyarbakır halkı ve STK'ları adına CHP il yönetimine de seslenen Gökdemir, "Onurlu bir duruş göstererek istifa edin. Diyarbakır halkının CHP'yi sandığa gömdüğü gibi, sizden de CHP amblemini Fiskaya'dan tarihin çöplüğüne atmanızı bekliyoruz." çağrısını yaptı.

Açıklamanın ardından kalabalık olaysız bir şekilde dağıldı.

CHP ADANA İL BAŞKANLIĞI BİNASINA SİYAH ÇELENK

Adana'da siyasi parti ve sivil toplum kuruluşlarından oluşan bir grup, CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in ''demokratik açılım'' konusunda TBMM'de yapılan ön görüşmelerdeki sözlerine tepki göstererek, CHP il binası önüne siyah çelenk bıraktı.

Aralarında Tunceliler Derneği, Alevi Bektaşi Federasyonu Adana Bileşenleri, Demokratik Toplum Partisi (DTP) il başkanlığı ile bazı sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinin bulunduğu grup, İnönü Parkı'nda toplandı.

Burada grup adına açıklama yapan Tunceliler Derneği Adana Şubesi Başkanı Kafi Doğdu, TBMM genel kurulunda toplumsal barışın oluşmasına katkı sunacağını umut ettikleri bir görüşme sırasında, tam tersi gelişmelerin yaşanmasının kendilerini son derece üzdüğünü söyledi.

Doğdu, ''CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in söz konusu yılları konuşmalarına referans yapması, fiziki imha anlamına gelen bir tarihi desteklemesi ve savunması utanç vericidir'' dedi.

Grup, daha sonra İnönü Caddesi üzerinden yürüyüşe geçti ve çeşitli sloganlar ile taşıdıkları dövizlerle CHP il binası önüne geldi.

Bina girişine siyah çelenk bırakan grup, daha sonra olaysız şekilde dağıldı.

CHP MERSİN İL BAŞKANLIĞI BİNASINA SİYAH ÇELENK

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in, Meclis'teki demokratik açılım ön görüşmeleri sırasında yaptığı konuşmada Dersim katliamını savunmasına Mersin'de de sert tepki gösterildi.

Öymen'e tepki göstermek için Tunceliler Derneği Federasyonu, Mersin Özgür Demokratik Alevi Hareketi İnsiyatifi ve Demokratik Toplum Partililer ayrı ayrı yürüyüş yaparak, CHP İl Başkanlığı önüne siyah çelenk bıraktı.

Çankaya Mahallesi'ndeki 111. Cadde üzerinde toplanan DTP'liler, Öymen'i protesto eden sloganlar atarak yürüyüşe geçti. Öymen'i Hitler'e benzeten posterler açan kalabalık, ellerindeki siyah çelengi CHP İl Başkanlığı önüne bıraktı.

Burada açıklama yapan DTP İl Başkanı Serhat Ölmez, Türkiye'nin son derece önemli bir süreçten geçtiğini, bu süreçte 'Demokratik Açılım' çalışmalarının herkes tarafından tartışıldığını ve çözüm arayışlarının güçlendiğini belirtti.

TBMM Genel Kurulundaki 'Demokratik Açılım' çalışmaları sırasında CHP meclis grubu adına söz alan Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in, Dersim'de yaşananları meşru göstermeye yönelik bir takım açıklamalar yaptığını ifade eden Ölmez, ''Söz konusu açıklamalar imha ve inkar politikaları hakkında CHP'nin tutumunu açıkça ortaya koymuştur" diye konuştu.

Tunceli Dernekleri Federasyonu üyeleri ise dernek binasından başlayarak, CHP il binasına yürüyüp siyah çelenk bıraktı. Grup, daha sonra Dersim olaylarında hayatını kaybedenler için bir dakikalık saygı duruşunda bulundu. Federasyonun Mersin Şube Saymanı Binali Akgönül, Dersimlileri CHP'den istifa etmeye çağırdı.

Mersin Özgür Demokratik Alevi Hareketi İnsiyatifi üyeleri ise İnsan Hakları Derneği şube binası önünde basın açıklaması yaptı. Basın açıklamasını okuyan Ali Tanrıverdi, yıllardır baskı ve katliamlara maruz kalan herkesin artık demokratik ve barışçıl bir ülkede yaşamak istediğini vurguladı.

ALEVİLER ONUR ÖYMEN'İ İSTİFAYA ÇAĞIRDI

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in, Meclis'teki demokratik açılım ön görüşmeleri sırasında yaptığı konuşmada Dersim katliamını savunmasına tepkiler çığ gibi büyüyor. Alevi kesimin temsilcileri, Öymen'in, "Dersim isyanında analar ağlamadı mı?" sözüne tepki göstermek için İzmir, Konak eski Sümerbank önünde toplanarak basın açıklaması yaptı. "CHP Munzur'da boğulacak", "Irkçı Öymen hesap verecek" yazılı pankartlar taşıyan grup üyeleri, Onur Öymen'i istifaya davet etti.

Tunceli Dernekleri Federasyonu adına bir açıklama yapan İzmir Dersim Kültür ve Dayanışma Derneği üyeleri, CHP Genel Başkan Yardımcısı Öymen'e tepki için yürüdü. Basın açıklamasını yapan Dernek Başkanı Kemal Mutlu, Öymen'in demokratik açılım çerçevesinde son dönemde yaşanan olayları teröre taviz vermek olarak değerlendirdiğini, müzakerelere ilişkin verdiği örnekle Dersim katliamını meşru göstermeye çalışmasının utanç verici olduğunu belirtti. Mutlu, "Dersim'de yaşananları savunmak tam bir ahmaklıktır." dedi. Kendini sol ve sosyal demokrat olarak nitelendiren bir partinin genel başkan yardımcısının, ülkede akan kanın durdurulması ve problemlerin akıl yoluyla çözülmeye çalışılması için insanların verdiği çabayı görmezden gelmek istediğini belirten Kemal Mutlu, "Öymen'in tarihî gerçekleri çarpıtarak değerlendirmesi, katliamları meşru bir zemine oturtma çabası insanlık dışıdır." şeklinde konuştu. Öymen gibi bir siyasetçinin, kendini "sol" olarak adlandıran bir partinin üst düzey yöneticilerinden olmasının düşündürücü olduğunun da altını çizdi. Mutlu, CHP çatısı altında siyaset yapan insanların onurlu bir duruş sergileyerek Öymen'le ilgili gereğini yapmasını istedi.

Onur Öymen'e bir tepki de Diyarbakır'dan geldi. Diyarbakır'da 43 sivil toplum kuruluşu, Öymen'in Dersim konulu açıklamasının Meclis tarihine 'kara bir leke' olarak geçtiğini kaydetti. Şiddeti ve savaşı dayatanların, tarihin karanlık sayfasında insanlık ailesi tarafından 'lanetlenmiş kişilikler' olarak yer aldığı belirtilen açıklamada şunlar kaydedildi: "CHP sözcülerine hatırlatmak gerekir ki, annelerin evlat acısının, akan kardeş kanının üzerinden statükolarını ve iktidarlarını sürdüren hiçbir siyasal anlayış varlığını sürdürememiştir. Meclis'te yaptığı açıklamayla şiddet ve çatışma ortamını körükleyerek, daha fazla evlat acısının yaşanmasını isteyen, vicdani duygulardan yoksun Onur Öymen'i ve onu alkışlayan zihniyeti kınıyoruz. Başta CHP'nin bölge örgütleri olmak üzere, sosyal demokratları CHP'den istifaya çağırıyoruz."
aktifhaber

Ya Kılıçdaroğlu ya da Öymen gidecek!

17 Kasım 2009 Kendisinden istifa etmesini isteyen Kılıçdaroğlu'na sert cevap veren Onur Öymen, Alevileri ayağa kaldıran sözlerinden sonra en çok alkışlayanlardan birinin de Kılıçdaroğlu olduğunu söyledi. Kılıçdaroğlu'nun cevabı da gecikmedi.
CHP Başkanvekili Onur Öymen, TBMM'de yaptığı konuşmada 'Dersim İsyanı'yla ilgili sarf ettiği sözlere Kılıçdaroğlu'ndan gelen eleştiriye sert cevap verdi. Fatih Çekirge'ye konuşan Öymen, "Konuşmadan sonra en çok alkışlayanlardan biriydi şimdi niye istifaya çağırdı anlayamadım" diye tepki gösterdi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, Hurriyet.com.tr Genel Yayın Yönetmeni Fatih Çekirge’ye konuştu. Dersim tartışmalarıyla ilgili CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin’in istifa çağrısına yanıt verdi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, istifa etmeyi düşünmediğini ve Kılıçdaroğlu’nun kendisini istifaya davet etmesini anlayamadığını belirtti ve sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ben bu konuşmamı bitirdiğimde dikkat ettim, en hararetli alkışlardan bir tanesi de Kılıçdaroğlu’ndan geliyordu. Konuşmayı alkışladıktan sonra beni istifaya çağıran bir konuşma yaptı, anlayamadım”

Fatih Çekirge’nin, Onur Öymen’e “Deniz Baykal’ın bu konuya nasıl baktı? Size sitem etti mi” sorusuna ise şu yanıtı verdi:

“Evet ben Deniz Bey ile konuştum. O bana bir sitem iletmedi. Hatta geçmişi bırakalım diyerek bu tartışmanın uzamasını engellemek istedi”
haber7

17 Kasım 2009 15:47
Alevi Vatandaşı Dövdüler!
Baykal'ın kürsüde konuştuğu sırada Alevi bir vatandaşın yönelttiği soru olay çıkardı. Soruyu soran kişi tartaklanarak dışarı çıkarıldı...

CHP Meclis Grup toplantısında Onur Öymen’in açıklamalarına yönelik Dersim protestosu yaşandı.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Meclis’te partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmayı bitirmeye hazırlanırken, partili olduğu belirtilen bir vatandaş ayağa kalkarak, “Ben bir Alevi vatandaşıyım. Sayın Genel Başbakan, bu Onur Öymen’in söyledikleri ile ilgili hiç bir söylemeyecek misiniz?” tepki gösterdi.

Salonda kısa bir şaşkınlığın yaşanmasının ardından, Meclis görevlileri partili kişinin ağzını kapatmaya çalıştılar. Bunun üzerine Baykal, kürsüde, “Bırakın kapatmayın ağzını. Bırakın konuşsun. Biz o konu ile ilgili söyleyeceğimizi söyledik. Konuyu kapattık” dedi.
Bunun üzerine bazı partililer, Öymen’i protesto eden kişiyi tartaklamaya başladılar. Kısa arbedenin ardından partili vatandaşı görevliler dışarıya çıkardılar.

Onur Öymen ise Baykal’ın sözlerine benzer sözleri söylerken, Atatürk’e sahip çıktığına yönelik sözlerini tekrar ederek, “Partiye ve Atatürk’e sahip çıkmak suç değil” dedi.

aktifhaber

ISPARTA CHP'DE TEPKİ İSTİFASI

17 Kasım 2009 21:35
CHP Isparta İl Başkanlığı'nda 14 üye `demokratik açılım' müzakeresinin yapıldığı TBMM'deki oturumu CHP'lilerin terk etmesini ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in tepkilere neden olan sözlerini kabullenemedikleri gerekçesiyle partilerinden istifa etti
CHP eski Isparta İl Başkan Yardımcısı Atilla Soydemir, CHP eski gençlik kolları başkanlarından Gülsüm Gülçin Yıldırım ve Oğuz Çiftçi ile CHP eski il ve merkez ilçe yönetim kurulu üyeleri Ramazan Sağdur, Lokman Yıldırım, Elif Yıldırım, Hatice Özel, Savaş Ursavaş, Mehmet Atasoy, Mehmet Soydemir, Murat Göncü, Cenk Saygıvar, Osman Çiftçi ve Hülya Özses partilerinden istifa etti. CHP eski Isparta İl Başkanı Soydemir, 10 Kasım'daki `demokratik açılım' görüşmelerinin yapıldığı TBMM'deki oturumu CHP'lilerin terk etmesini ve Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in tepkilere neden olan sözlerini kabullenemedikleri gerekçesiyle istifa ettiklerini söyledi. CHP'lilerin TBMM'yi terk ederek, sadece partilileri değil, tüm halkı dilsiz bıraktığını belirten Soydemir, Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in, Tunceli halkı ve Aleviler'in tepkisine neden olan açıklamaları nedeniyle de istifa kararı aldıklarını kaydetti. Soydemir, şöyle konuştu:

"Onur Öymen'in Tunceli halkını, bebek katili PKK terör örgütüyle bir tutan açıklamaları, Tunceli'deki hemşehrilerimizi olduğu kadar bizleri de derinden yaralamıştır. Öymen'in parti menfaatlerini düşünerek istifa etmesi gerekirken, bunun tersi doğrultusunda yaptığı açıklamalar bizleri zor durumda bırakmıştır. Emek, demokrasi, parti menfaatlerinin üstünlüğü, eşitlik gibi temel değerlerin tekrar partimizde hüküm sürdüğü güne kadar, parti büyüklerimizi uyarmak adına 'Ata Partimiz' olan CHP'den üzülerek istifa ediyoruz."
haber10

18 Kasım 2009
Öymen Ve CHP'yi Bombaladı
Avrupa'daki Alevi kuruluşları, Dersim katliamıyla ilgili skandal sözler sarfeden Onur Öymen ve ona sahip çıkan CHP'ye ağır bir dille yüklendi...

Avrupa'daki Alevi kuruluşları, Dersim katliamını normal gösteren CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'e ateş püskürerek, Öymen'in aslında partisinin görüşlerini dile getirdiğini bildirdi.

"CHP'yi demokratikleşmenin önünde engel olarak görüyoruz" diyen kurumların yöneticileri, CHP'nin Sosyalist Enternasyonal'dan ihracı için çalışacaklarını açıkladı.

Avrupalı Aleviler, Dersim katliamını savunan CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen ve onun arkasında duruyor görüntüsü veren CHP lideri Deniz Baykal'a ateş püskürdü. Avrupa'daki en büyük Alevi organizasyonu olan Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF), Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu (FDG) ve Avrupa Koçgirliler Birliği (AKB), Köln'de bulunan AABF Genel Merkezi'nde ortak bir basın toplantısı düzenleyerek Onur Öymen ve CHP'si sert şekilde eleştirdi.

AABF İkinci Başkanı Ali Ertan Toprak, Genel Sekreter Hüseyin Mat, FDG Genel Başkanı Yaşar Kaya ve AKB Başkanı Kudrettin Çimen'in katıldığı basın toplantısında önce ortak basın bildirisi okundu. Genel Sekreter Hüseyin Mat'ın okuduğu basın bildirisinde, gelen tepkiler üzerine Onur Öymen'in "yarım ağızla" bir özür dilediği, bu özrün samimiyetsiz bir özür olduğunun ikinci konuşmasında ortaya çıktığı vurgulandı.

CHP'nin de sert şekilde eleştirildiği açıklamada şu ifadelere yer verildi: "CHP yönetimi yıllarca Alevileri yalnızca oy deposu olarak görmüş ve onların haklı taleplerini karşılamak için hiç bir girişimde bulunmamıştır. Onur Öymen, Koçgiri katliamını yapan Sakallı Nurettin Paşa, Dersim katliamını yapan Sakallı'nın damadı Abdullah Alpdoğan geleneğinin günümüzdeki temsilcisidir. Dersim katliamını öven Onur Öymen milletvekilliğinden derhal istifa etmelidir. Öymen yalnızca Dersim halkına ve Alevilere değil, insanlığa karşı suç işlemiştir. Dünyanın hiç bir ülkesinde katliamları açıktan savunan bir kişi milletvekili olarak görev yapamaz. CHP, Dersim halkından ve tüm Alevi/Kızılbaşlardan hem 1938'deki katliam, hem de Öymen'in açıklamaları için özür dilemelidir. Biz Avrupa kurumları olarak CHP ve Onur Öymen'in açıklamaları hakkında başta Avrupa Birliği (AB), Sosyalist Enternasyonal ve ülke parlamentoları nezdinde girişimlerde bulunacağız."

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a da çağrıda bulunulan açıklamada, şöyle devam edildi: "Başbakan Erdoğan 'Dersim katliamını savunanlar insanlıktan nasibini almamıştır' dedi. Sözlerinde samimi ise 72 yıl önce idam edilen Dersim Seyitleri'nin mezarlarının yerini açıklamalı, döneme dair arşivler açılmalıdır. 1938'de evlatlık veya Çocuk Esirgeme Kurumları'na teslim edilen Dersimli yetim çocukların tam listesini açıklamalıdır."

"ÖYMEN, CHP'NİN ASIL YÜZÜNÜN ORTAYA ÇIKMASINI SAĞLADI

Daha sonra gazetecilerin sorularını cevaplayan Avrupalı Alevi örgütleri yöneticilerinden AABF İkinci Başkanı Ali Ertan Toprak, "Bu ifadeler yanlışlıkla söylenmiş ifadeler değildir. Onur Öymen kendi başına bu konuşmayı yapmamış, CHP adına açıklamalar yapmıştır. Öymen CHP'nin makyajını silerek asıl yüzünün ortaya çıkmasını sağlamış, bu yapılan CHP'nin gerçek zihniyetini ortaya çıkarmıştır. Biz CHP'yi demokratikleşmenin önünde bir engel olarak görüyoruz." dedi.

CHP'nin solculukla ilgisinin olmadığını belirten Toprak, "CHP'nin Sosyalist Enternasyonal'dan atılmasını talep edeceğiz. Bunun için görüşmelere başladık. Almanya'da SPD ile iletişime geçeceğiz. Bundan sonraki hiç bir etkinliğe CHP temsilcilerini davet etmeyeceğiz. Onur Öymen istifa etmezse Alevi ve Kürt kökenli milletvekilleri CHP'den istifa etmeli. Aleviler yıllardır tek yanlı bir aşk ve umutla CHP'ye oy verdi. Ancak CHP'nin hiç bir zaman demokratik ve sol bir parti olmadığı umarım şimdi Alevilerin kafasına dank eder." diye konuştu.

Öymen'in Atatürk'ün arkasına sığındığını söyleyen Toprak, "Atatürk sonuçta bir insandı. Onun her yaptığı doğrudur anlayışı çağdışı bir anlayıştır. CHP çağdışı bir anlaşın temsilcisidir." dedi.

CHP'deki Alevi milletvekillerine de görevler düştüğünü bildiren Genel Sekreter Mat ise, "Dersim milletvekilleri kendi ataları Seyit Rıza gibi mi tavır alacaklar yoksa yeniden seçimle kaygısıyla mı hareket edecekler bunu göreceğiz. Alevi seçmeni bu milletvekillerinin tavrına göre gelecek dönemde onlara oy verecektir." dedi.

aktifhaber

19 Kasım 2009 14:20
Süleyman Demirel'e Rakip Çıktı
Kılıçdaroğlu Dersim'i sattı! Öymen'i alkışladı, tepki gelince istifasını istedi. Baykal sahip çıkınca u dönüşü yaptı. Şimdi de sert ilginç bir açıklama yaptı. İşte açıklama.

Dersim isyanıyla ilgili açıklamaları nedeniyle CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'i istifaya çağıran CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu, "CHP'de AKP'deki gibi biat kültürü yoktur" dedi.

Yazılı bir açıklama yapan Kemal Kılıçdaroğlu, CHP'lileri, "AKP-DTP işbirliği ve yandaş medya tetikçiliğine karşı uyanık olmaya ve tahriklere kapılmamaya" çağırdı.

CHP'nin "yandaş medya ve AKP-DTP ittifakının haksız saldırısı altında" olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, "CHP'nin tüzel kişiliğine yönelik bu sistemli saldırının temel amacının, AK Parti'nin, tüm yurtta yarattığı korku ve sindirme operasyonunun gizlenmek istenmesi" olduğunu savundu.

Bu operasyonun, dış dinamiklerin desteğiyle yürütüldüğünün de açıkça ortada olduğunu kaydeden Kılıçdaroğlu, "Irk ve din siyasetine odaklı AKP-DTP ittifakının gerçek yüzünü biz CHP'liler çok iyi biliyoruz. Türkiye'de yaşanan ağır sorunların çözümsüzlüğü içinde CHP'nin kurumsal kimliğine saldırarak çıkış yolu arayan AKP ve yandaş medya, halkın gerçekleri görmesini asla engelleyemeyecektir. CHP geleneğinde AKP'deki gibi biat kültürü yoktur. Biat kültürünü içselleştirmiş olanlar bunu anlayamazlar. CHP'liler ve yurtseverler düşüncelerini özgürce açıklarken, AKP-DTP ve yandaş medyanın bu çirkin tuzağına düşmeyeceklerdir" dedi.

CHP yönetimi Onur Öymen'in sözlerinin çarpıtıldığını belirterek Öymen'e sahip çıkmış; Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarının ise anlayışla karşılandığını belirtmişti.
aktifhaber
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cum Ksm 20, 2009 12:23 am    Mesaj konusu: Tepkiler çığ gibi Alıntıyla Cevap Gönder

Dersim: “Evlâd-ı Kerbelâyımi, be günayımi, ayıbo, zulimo, cinayeta”
Oğuz Gürses



[Olay Genelkurmay belgelerinde de “Dersim tedip ve tenkil harekatı” olarak adlandırılır. Dersim katliamı 1935’de, memleketimizin adının “Tunç Eli” olarak değiştirildiği “Tunceli Kanunu” ile başlamıştır. O dönemde hazırlanan tüm raporlarda Dersim “çıbanbaşı” olarak adlandırılmış, nasıl yok edileceğine dair her biri diğerinden korkunç, tüyler ürperten önermeler yapılmıştır. Sonuçta, bir tür “sömürge valisi” sıfatıyla, Kürt, Ermeni ve Alevi düşmanı olarak nam salmış Sakallı Nurettin Paşa’nın damadı General Abdullah Alpdoğan 4. Umumi Müfettiş olarak 1937’de bölgeye atandı ve katliam başladı. Aynı yılda Dersim’in inanç önderlerinden başta Seyit Rıza olmak üzere 8 kişi Elazığ’da, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir yargılama sonucunda idam edildi. Şu kadarını söyleyeyim; Seyit Rıza’nın 18 yaşından küçük hasta oğlu Resik Hüseyin, babasına seyrettirilerek asılmıştır. Köyler yakılıp yıkılmış, kadın, çocuk ve yaşlıların da olduğu binlerce insan toplu katliama maruz kalmıştır. İhsan Sabri Çağlayangil’e ait olan ve yalanlanmayan ses kaydına göre, mağaralara doldurulan insanlar “kimyasal gaz” kullanılarak, Çağlayangil’in ifadesiyle “fare gibi” öldürülmüşlerdir.] (*)

Dersim katliamı baştan sona bir CHP operasyonudur...

Operasyon, başından sonuna kadar CHP’nin bütün kurucu kadrosuun içinde bulunduğu bir ekip tarafından planlanmış yürütülmüş ve sonuçlandırılmıştır...

Yakın tarihimizdeki “Olağanüstü hal Valiliği” ve buna bağlı olarak yapılan (yargısız infazlar, işkenceler, gözaltına alındaıktan sonra buharlaşıveren insanlar... Yakılan köyler... Göçe zorlanan insanlar... vb..) ahlâk dışı, hukuk dışı, insaf dışı ve insanlık dışı uygulamaların tümü CHP’nin “Dersim Modeli”nin devamıdır...

Cafer Solgun haklı...

CHP durup dururken mutad uygulamalarının bile çok ötesine geçerek “Tunceli Kanunu”nu çıkarmış ve bu Kanun çerçevesinde bölgeye bir “olağanüstü/sınırsız yetkileri” olan vali tayiniyle işe başlamıştır...

Olgun’un “sömürge valisi” tabiri de yanlış değil; bilakis bu tabir, bu valiliğin hem kuruluş gayesini hem de sınırsız yetkilerini gayet iyi anlatıyor...

Aktüel dergisinin şu satırları bu sınırsız yetkilerin nasıl bir vahşet doğurduğunu belgeliyor:

[Albay Hulusi Yahyagil, Dersim İsyanı sırasında Elazığ'daydı. Birliği isyanı bastırmak için Tunceli'ye gitmişti. Yahyagil çatışmalara katılmasa da kendilerine verilen emri net bir şekilde hatırlıyor; Dersimlilerin topyekûn imhası. Arkadaşı "Yüzbaşı Şevki"nin hatıralarında ise yakılan, yok edilen köyler, süngülenen bebekler var. (..)Yahyagil de Elazığ'da görev yapıyordu. Gelen emre göre de taburuyla birlikte Dersim İsyanı'nı bastıracak birliklerin arasında yer alacaktı; "Ben Elaziz (Elazığ)'de tabur komutanlığı yapıyordum. 1938 Dersim İsyanı'nın sebep olduğu facia hadisesi neticelenmek üzere idi. Bizi de Dersim İsyanı'nı önlemeye ve bastırmaya memur ettiler. İsyan dedikleri şey de, bazı dağ köylerinin o yıl vergi vermeme meselesi idi. Aslında hadise basitti. Fakat nedense onu büyüttüler ve umumileştirdiler." Çok basit önlemlerle, belki hiç can kaybı yaşanmadan çözülecek bir olay kısa sürede bölgeyi etkisi altına aldı. Dersim yani Tunceli ve çevresi alev alev yanıyordu. Yahyagil'e göre bu sırada gelen emir netti: Abdülkadir Badıllı, (..)Malatyalı emekli yüzbaşı Şevki Bey'in söylediklerini naklediyor (..)"Dersim İsyanı'nda isyan eden bazı insanlarla askerler harp ederken, isyancılar yavaş yavaş çekilip dağın zirvesine doğru gitmişler. Bizim askerler onlara ulaşamıyor ve bir şey yapamıyorlardı. Bu defa herhalde gelen emirler mucibince, Hulusi Bey'e de verilen emir gibi, geri dönüp masum çoluk-çocuk, ihtiyar demeden katletmeye başlamışlar. Hatta hınçlarını alamayarak, bazı taburlar topladıkları çoluk-çocuk, kadın ihtiyar, bünah masumları büyük avlulu surlu bir evin içine doldurmuşlar ve birçok teneke gazyağı döküp bunları ateşe vermişlerdi. Bu ateş içinde yükselen feryatlar ve çığlıklar ortasından, bir kadın kucağındaki bebeğini ateşte yanmaması için surun üstünden dışarıya fırlatmış. Fakat bir yüzbaşı o bebeği süngüleyerek, süngü ile tekrar surun üstünden ateşin ortasına atmıştı. Gözümle gördüm."
Kitabın yazarı Abdülkadir Badıllı, dipnotta anlattığı bu acı hatıranın yanına, bu olayın Necip Fazıl Kısakürek'in çıkardığı Büyük Doğu dergisinde 1951 yılında yayımlandığını da belirtmiş.]


Merhum Üstad Necip Fazıl Kısakürek, “Son Devrin Din Mazlumlar”ı isimli eserinde şunları söylüyor:

[En aşağı 50.000 müslümanın kanını ve canını ihtiva etmesi bakımından, kalın hatlarıyle bir harita gibi çizdiğimiz ve şu anda yalnız ana prensip ve mânasıyle tesbit ettiğimiz bu facianın, tarihte bir benzeri gösterilemez.

Babalarını arayan ve yanına gitmek istediklerini söyleyen iki mâsum çocuğun Hozat Kaymakamı tarafından süngületilerek babalarının yanına gönderilmesi... Kendisinin öğretmen ve köy halkıyle alâkasız bir şahıs olduğunu iddia ederek alevler içinden fırlamak isteyen bir gencin, kalasla itilip alevler içine atılması ve karşı -sında sigara içilmesi... Buğday sapları üstünde yakılan, daha evvel kurşunlanmış bütün bir köy halkı... Annesinin karnından sivri uçlu âletle çıkartıldıktan sonra yaşamakta devam eden ve
hala topuğunda bu sivri uçlu âletin izini taşıyan çocuk... Bir dere içinde boğazlanan ve bu fiili yerine getiren cellâdın bulunması bir hayli zorluğa yol açan yirmi mâsum... Ve buna benzer daha neler, daha neler!..
Cesetleri değil, mânaları muhakeme ve idam eden tarih, bakalım bu 50.000, çocuk, genç, ihtiyar, kız, kadın, hasta, alil müslüman cesedine karşılık kaç ferdin mânası üzerinde ebedî idam karari verecektir?
Elâzığ Ortaokulunda okuyan iki çocuk... Tatili geçirmek üzere memleketleri olan Hozat'a geliyorlar ve facianın tam üstüne düşüyorlar. Hozat yakınlanndaki köylerine geldikleri zaman babaları Yusuf Cemil'in öldürtülmüş olduğunu öğreniyorlar ve ağlama ya başlıyorlar. Onlara şu karşılık veriliyor:
"-Sizi de onun yanına götüreceğiz!"
Çocuklar odadan sürükletilerek çıkartılıyor ve jandarma muhafazasında gittikleri yolda süngületiliyorlar. Böylece babalarnin yanına gönderilmişlerdir.
Her evi ayrı ayrı tutuşturulduktan sonra dört bir etrafı ayrıca çalı çırpı içine alınıp alev alev yakılan bir köyden, deli gibi bir adam çıkıp, çalı yığınları gerisinde manzarayı seyredenlere doğru ilerliyor ve haykırıyor:
"Durun, ben köy ahalisinden değilim! Muallimim! Müsaade edin, kendimi size isbat edeyim!"
Fakat sözüne mukabele, bir kalasla itilerek alevler içine atılması oluyor. Adam, evvelâ göğsünün kılları tutuşarak alev alev yanarken, çalı yığınlari gerisinde âmir, zevk ve istihza ile sigarasını içmektedir. (Bu vak'a, bana, 1944 yılında, Eğridir'de askerliğimi yaparken, resmî şahıslar huzurunda, yanan adama karşı sigarasını zevkle içtiğini söyleyen Amirden bizzat dinleyenlerce anlatılmıştır.)
Yusuf Cemil'in köyünden 200 kadın ve çocuk öldürtülmüş ve bunların cesetleri buğday sapları üzerinde yakılmıştır. Öldürülenler arasında, Elâzığ'da askerliğini yapan ve o sırada izinli olarak köyünde bulunan Rüstem adında biri de vardır. Bu zavallı, mezun olduğunu ve isterlerse hüvviyet ve izin kâğıdını da gösterebileceğini söylediği halde derdini dinletemiyor ve dört çocuğu ile seksenlik anası arasında, onlarla berabır, kurşunlanıyor.
Hozat'ın Karaca köyünden Cafer oğlu Kasım... Bu adam, o tarihten 30 sene kadar evvel Amerika'ya gitmiş, orada 15 yıl kalmış, epeyce para kazanmış ve sonra köyüne dönmüştür. Kasım, Amerika dönüşünde, Birinci Dünya Harbinde Kafkas cephesi Köprüköy muharebesinde şehit düşen kardeşi Yüzbaşı Şükrü'nün iki çocuklu karısı Şirin Hatun'la evlenmiş, Hozata gelip yerleşmiş, orada bir mağaza açmış ve ticarete başlamıştır. Hükûmetle de bazı taahhüt işlerine girişmektedir. Dersim hareketi esnasında, işbu Cafer oğlu Kasım, taahhüt bedelinden alacağı olan 6.000 lirayı tahsil etmek üzere Ovacık Kaymakamlığına müracaat ediyor. Muamelesini tekemmül ettirip parayı kendisine veriyorlar.
Muamele biter bitmez "Seni Hozat'tan çağırıyorlar!" diyerek,onu, mahfuzen yola çıkariyorlar. Cafer oğlu Kasım, kasabadan ayrıldıktan bir saat sonra jandarmalara öldürtülüyor. Koynundaki 6.000 lira da, iki alâkalı idare âmiri arasında taksim ediliyor.
Zavallının zevcesi Şirin Hatun, o esnada, dört çocuğuyla birlikte, komşularına oturmaya gitmiştir. Kadın, evine döndüğü zaman bir de görüyor ki, kapısı kırılmiş ve bütün eşyası etrafa dökülüp saçılmıştır. Haykırmaya başlıyor:
"-Yetişin, evimize eşkiya girdi!.."
Bu feryadına karşılık olarak kadın, kapısının önünde, çocuklarıyla beraber öldürülüyor ve dolgun miktarda altını, parası ve eşyası yağma ediliyor.
Bu arada Hozat'ın Zımbık köyünde (Şekspir)in hayaline bile taş çıkartacak, bir vak'a cereyan etmektedir. Erkekleri tamamıyle doğranmış olan köyün 100 kadar kadın ve çocuğu, sivri uçlu âletle (süngü) öldürülüyor. Ölüurülen kadinlar arasinda biri doğurmak üzere bir gebedir. Bu kadının karnına giren sivri uçlu alet, barsaklarını yere döküyor, rahmini parçalıyor ve kendisini öldürüyor. Tehlike geçtikten sonra gizlendikleri yerden çıkan birkaç kadın, ölüleri gözden geçirirken, bu kadının rahminden düşen çocuğun sağ olduğunu dehşetler içinde görüyorlar. Muazzam bir kader cilvesi olarak yaşamakta devam eden çocuğu alıyorlar, emzirtip büyütüyorlar ve ona "Besi" adını koyuyorlar. Bu kız bugün hâlâ aynı köyde ve hayattadır. Sivri uçlu alet annesinin karnına girip rahmini deldiği zaman da onun topukçuğunda bir yara açmıştır ve kız hâlâ bu yarayı topuğunda taşımaktadır.

(24 yıl evvelki Büyük Doğu'lardan)

Hozat'ın Dolantanır köyünden Veli isminde bir genç, Elâzığ Muallim Mektebinde okuduktan sonra öğretmen olarak Trakya'ya gönderilmiş, orada evlenmiş, 3 çocuk sahibi olmuş ve tam da Dersim hareketi başlamak üzereyken, karısı ve çocuklarıyle, yaz tatilini geçirmek üzere köyüne gitmiştir. Genç muallimin köyü, erkekli ve kadınlı, çocuklu ve ihtiyarlı doğranırken, kendisi, karısı ve çocukları da aynı âkıbete mahkûm edilmiş ve cesetleri yakılmıştır.
Mazgirt Tersemek nahiyesinin halkı doğranmakta... Merhamet sahiplerinden biri, birle on yaşı arasında 20 kadar çocuğu alıp bir derenin içine saklamıştır. Vazivet birden haber alInIyor.
Çocuklarin öldürülmeleri emri veriliyor. Fakat bu emri yerine getirebilecek kimse zuhur edemiyor. En katı yürekliler bile, böyle müdafaasız mâsumlara silâh kullanamayacaklarını söylemeye mecbur kalıyorlar. Tecrübe birkaç defa akamete uğruyor ve hayli sıkıntı mevzuu oluyor. Nihayet en kara yüzlü çingenelerden daha karanlık suratlı bir adam bulunuyor ve bir dere içinde titreşe titreşe bekleyen 20 mâsumun işi bitiriliyor.
Murat suyunun kandan kıpkızıl aktığını görenler olmuştur.
Celâl Bayar'ın Başvekil ve Mareşal Fevzi Çakmak'in Genelkurmay Başkanı bulunduğu 1938 yılında cereyan eden Dersim faciası, bütünleştirilmesini okuyucularımızın hayaline ve istikbâldeki tarihçinin kalemine bıraktığımız birkaç teferruat çizgisi halinde budur! Dayandığı tek sebep de birtakım âsâyişsizlik ve itaatsizlik bahanesi altında, bütün Doğu Anadolu'yu kapsayıcı olarak, o mıntıkanın bir türlü sulandırılamayan koyu İslâmi rengidir.
Bir kıvılcım halinde gösterdiğimiz Dersim yangınının kömürleştirilmiş 50.000 cesedinde, kutup şahsiyetler dışı bir yığın olarak din mazlumluğuınun en çarpıcı levhasını seyredebilirsiniz.]


Dersim işte budur...

Bu vahşetin sorumlusu da o günkü CHP yöneticileri ki; bunlar aynı zamanda CHP’nin kurucu kadrolarıdır...

Bugünkü CHP’nin zihniyet olarak 70 yıl önceki yerde durduğunu ise CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen bakın nasıl ikrar ve itiraf ediyor: “Atatürk’ün partisine mensup birisi olarak Atatürk’ün yaptıklarından utanç mı duyacağım? Atatürk, devlete karşı silah çekenlerle mücadele etti.. Ben Atatürk’ün devlete silah çekenlerle nasıl mücadele ettiğini anlattım. İtiraz edenler bana niye itiraz ediyor? Atatürk’ün yaptıklarını anlattım. Cesareti olan Atatürk’e itiraz etsin, Atatürk hata yaptı desin, Atatürk bile bile yanlış yaptı deyin.." (13 Kasım 2009 gazeteler)
50 bin’den fazla sivil insan en vahşi usuller kullanılarak katledilmiş...
Bunda ne gibi bir hata olabilir ki (!)

Monşer Öymen bunu anlayamıyor...

Çünkü “bunu Atatürk yaptı, Atatürk’ün yaptığı bir şeye nasıl yanlış diyebilirsiniz ki?” diye düşünüyor...

“Cesareti olan Atatürk’e itiraz etsin, Atatürk hata yaptı desin, Atatürk bile bile yanlış yaptı deyin.” Diye meydan da okuyor...

“Yanlış” ve “doğru” yapana göre muhtevası değişen kavramlar mıdır? Onların “yapan”dan bağımsız muhtevaları olması gerekmez mi?

Yahu bu CHP’liler ve onların TSK, yargı ve bürokrasi içindeki uzantıları “Atatürk” denilince; “benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacak” diyen bir “ölümlü”den değil de “her şeye kaadir olan ancak benim” diyen bir tanrıdan sözettiklerini ne zaman anlayacak?

Atatürk böyle saçma bir iddiada bulundu mu? Bulunduysa böyle bir iddiayı ne zaman ve nerede yaptı? Yapmadıysa böyle saçma bir iddiayı ona atfetmek, hem haksızlık hem de iftira değil midir?

Onun “yanlış yapması mümkün olmayan bir bir tanrı” değil de Her an yanlış da doğru da yapması mümkün olan bir “insan” olduğunu anlamak bu kadar mı zor?

Bu ne kadar vahim, ne kadar perişan, ne kadar zavallı bir zihniyettir böyle?

Normal bir toplumda bir insana tanrılık atfeden insanların yeri; siyasetin, bürokrasinin medyanın veya sivil toplum örgütlerinin üst makamları mıdır, yoksa tımarhaneler mi?

Ama Dersim mevzuunda tuhaflık bu kadar değil ki?

Alevîlere bakın...

Dersimde vahşice katledilen 50 bin insanın çoğunluğu Alevîdir...

Gelin görün ki Sivas’ta Aziz Nesin’e karşı girişilen bir toplumsal protesto eyleminde, Alevî oldukları için değil, o sırada Aziz Nesin’le aynı otelde kaldıkları için; çıkan yangında ölen 33 kişi için “Sivas Katliamı” diye yeri göğü inleten alevî örgütleri...

Sıra dünya tarihinin gördüğü en vahşî katliamlarından birinin yaşandığı Dersim’e geldiğinde derin bir suskunluğa gömülüyorlar...

Sadece suskunluğa gömülmekle kalmıyorlar, bir de gidip o katliamın mimarı ve uygulayıcısı CHP’ye oy veriyorlar... Destek oluyorlar...

Cemevlerinde Hz. Ali’nin resimlerinin yanıbaşına aynı büyüklükte Mustafa kemal’in resimlerini de asıyorlar...

Dersimdeki katliamı “Laik CHP”nin hükûmeti” planlayıp uygulamamış gibi “Laikliklik mitingleri"nde CHP zihniyetine kendilerini dolgu malzemesi olarak kullandırtıyorlar?

Mazlum Seyit Rıza’nın 70 yıl önce ölüm karşısındaki şu dik duruşu bugünün Alevîlerine hiç mi bir şey söylemiyor:

[Fındık Hafiz'ın idamı bitti. Seyit Rıza’yı meydana çıkardık. Hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu. Ama Seyit Rıza meydan insan doluymuş gibi, sessizliğe ve boşluğa hitabetti.

- “Evlad-ı Kerbelâyımi, be gunayımi, ayibo zulimo, cinayeta. (Evlad-ı Kerbelâyız, gunahsızız, ayıptır, zulümdur, cinayettir.)” dedi. Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap - rap yürüdü. Çingeneyi itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağıyla tekme vurdu. İnfazı yaptı.]
(Dönemin Emniyet Müdürü Şükrü Sökmensüer)

Alevîlerin bu CHP aşkı; “celladına aşık olmak” gibi sapkın ve problemli bir sevgi değilse nedir?

Kaynak: Baran dergisi

14 Kasım 2009
CHP'li Öymen'in Dersimlileri terörist gibi göstermesine tepkiler çığ gibi büyüyor.

Öymen istifaya çağrılırken, öfke pankartlara yansıdı. İşte o pankartlar...

TBMM’de Kürt açılımının ön görüşmeleri yapılırken Dersim isyanının bastırılma yöntemini öven CHP Genel Başkan Yardımcısıı Onur Öymen’e tepki yağıyor. Gösteriler yapan Tunceliler, CHP önüne siyah çelenk bırakıp Öymen’i istifaya çağırdı.

10 Kasım’daki TBMM oturumunda partisi adına söz alan Öymen, hükümetin demokratik açılım çalışmasını “Şeyh Sait isyanında, Dersim isyanında analar ağlamadı mı? Kimse ‘analar ağlamasın, mücadeleyi durduralım’ dedi mi? İlk siz diyorsunuz. Çünkü sizin terörle mücadele cesaretiniz yok” demişti.

Bu sözlere tepki gösteren Tuncelililer Derneği üyesi bir grup, dün CHP Genel Merkezi’nin önüne siyah çelenk bıraktı. Zılgıt çekerek sloganlar atan grup adına konuşan Ankara Tuncelililer Derneği Başkanı Bülent Akdağ, Öymen’in “Türkiye’de ayrımcılığı körüklediğini” söyledi.

İstanbul’da ise Tunceli Dernekler Federasyonu’na bağlı 400 kişilik bir grup dün Taksim Tünel’de toplandı ve CHP aleyhinde sloganlar attı. Tuncelili sanatçılar Emre Saltık ve Aydın Öztürk’ün de destek verdiği grup, Öymen’in istifasını istedi. Daha sonra Şişhane’deki CHP İstanbul İl Başkanlığı’na yürüyen grup, Öymen’i istifaya çağırdı.

CHP İstanbul İl Başkanlığı önüne gelen grubu İl Başkanı Gürsel Tekin karanfillerle karşılamak istedi. Tekin’i yuhalayan grup karanfilleri kabul etmezken, bina önüne siyah çelenk bıraktı.

Alevi vatandaşlar Meclis'in Dikmen kapısının önüne de siyah çelenk bırakarak Öymen'e tepki gösterdi.

aktifhaber

19 Kasım 2009 15:48
DTP'den Kılıçdaroğlu'na Yanıt
DTP, Dersim isyanı tartışmalarıyla ilgili kendilerini AKP'yle işbirliği yapmakla suçlayan Kılıçdaroğlu'na sert cevap verdi...

DTP Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş, CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı açıklamada DTP’yi AKP’yle işbirliği yapmakla suçlamasına tepki gösterdi. Demirtaş, “CHP, suçüstü yakalanmış olmanın yarattığı telaşla DTP’yi suçlayıp ‘katliam savunuculuğundan’ sıyrılma taktiğini devreye koymuştur. Sayın Kılıçdaroğlu’na düşen şey, partimizi değil, bu katliamcı zihniyeti mahkum etmektir“ dedi.

Demirtaş yaptığı yazılı açıklama ile CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu’na yanıt verdi.

‘Dersim katliamı’ konusunda bugüne kadar tek kelime etmeyen Kılıçdaroğlu’nun DTP’yi suçlayarak katliam konusunda bir kez daha sessiz kalmayı tercih ettiğini belirten Demirtaş şunları söyledi:

“CHP, suçüstü yakalanmış olmanın yarattığı telaşla DTP’yi suçlayıp ‘katliam savunuculuğundan’ sıyrılma taktiğini devreye koymuştur. Sayın Kılıçdaroğlu’na düşen şey, partimizi değil, bu katliamcı zihniyeti mahkum etmektir. Partimizi AKP ile ittifak içindeymiş gibi göstermek, herhalde Alevileri ve Kürtleri Dersim katliamı konusunda ikna edecek cümleler değildir. Partimiz DTP, hiçbir iktidarla ittifak içinde olmadı olmayacak. AKP ve CHP’nin aynı resmi ideolojiden beslendiği, birbirinin karşıtı değil besleyeni olduğu halkımızca iyi biliniyor. AKP’yi de CHP’yi de izlemiş oldukları politikalarıyla birlikte mahkum edeceğimizden kimsenin kuşkusu olmamalıdır.“

-“DERSİM KATLİAMI MAĞDURU DERSİMLİ”-

Demirtaş, ‘Dersim katliamı’ mantığının günümüzde bile sürdüğünü savundu. Kılıçdaroğlu ve CHP’nin katliamları savunma ve uygulama konusunda yalnız olmadıklarını söyleyen Demirtaş, “Bu gün bu politikalar bizzat AKP eliyle yürütülmektedir. Gösterilerde öldürülen sivil vatandaşlar, kadınlar ve çocuklar bunun en açık göstergesidir. Sayın Kılıçdaoroğlu ve CHP’nin, partimize yönelik haksız ithamlarını yadırgadığımızı belirtiyor, Dersim katliamı dosyasının bir kez daha kapatılmaya çalışılmasını ve bunun bizzat bir Dersim katliamı mağduru Dersimli eliyle yapılmasını tarihe geçecek bir trajedi olarak niteliyoruz. Dersim katliamı ile yüzleşmeye başlayan toplumun, geleceğe daha iyi bakabilmesi için Şeyh Sait İsyanında yaşananları da Ağrı-Zilan katliamlarında yaşananları da öğrenmesini artık engelleyemeyeceksiniz. Bu acıları toplumumuza yaşatan zihniyet bizatihi CHP zihniyetidir, AKP iktidarı da bunun takipçisidir. Biz de bu katliamcı zihniyetin teşhirinin takipçisi olmaya devam edeceğiz“ dedi.

aktifhaber

Kürşat Bumin
Yeni Şafak Gazetesi
Kılıçdaroğlu niçin bu tavizi verdi?
21 Kasım 2009

Geçen gün bir televizyon programında da anlatmaya çalıştım.

“Soğuk ideoloji”nin “soğuk ideologu” olarak nitelediğim Onur Öymen'in malum sözleri etmesinin ardından Kemal Kılıçdaroğlu'nu izlemeye başlamıştık. CHP Grup Başkanvekili, Öymen'in sözlerine karşı yükselen büyük tepkiyi paylaşır göründü ilk gün. Bu çerçevede -sözcüğü telaffuz etmese de- CHP Genel Başkan Yardımcısını “istifa”ya çağırdığına da şahit olduk.

Ancak bildiğiniz gibi bunun arkası gelmedi. Hatta Kılıçdaroğlu'nun, bırakın başlattığı işin arkasını getirmeyi, attığı bu küçük adımlardan süratle çark ettiğini gözledik. Bu öyle bir çark edişti ki, işi Ak Parti ve DTP'den “ırk ve din siyasetine odaklı partiler” olarak söz etmeye kadar vardırdı. Tamam, Ak Parti söz konusu olduğunda ifade edilen “din siyasetine odaklı” nitelemesi bir yenilik değildi; ama doğrusu –hatırladığım kadarıyla söylüyorum- CHP yöneticilerinin (Öymen de dahil!) bugüne kadar, DTP'den doğrudan “ırk siyasetine odaklı parti” olarak söz etmesiyle ilk kez karşılaşıyorduk. Demek kısmet bugüne imiş…

Kılıçdaroğlu'dan söz edince, CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin'i hatırlamadan olmaz. Çünkü biliyorsunuz, bu ikili son yerel seçimlerde CHP'nin İstanbul'da oy oranını yüzde 10 artırabilme başarısının altında imzası olanların başında geliyor. Müthiş bir başarıydı doğrusu; İstanbul gibi seçim sonuçlarının çok şey ifade ettiği bir şehirde yüzde 10'luk bir artış mucize gibi bir şeydi.

Peki o zaman soralım: CHP'nin İstanbul'daki bu büyük başarısı genel merkezin (dolayısıyla “politbüro”nun!) zihnini ne kadar zaman ve ne ölçüde meşgul etti?

Bu konuda ortada hiçbir belirti olmadığı için bir ölçü verebilmek imkansız. Ama bu suskunluk ve kayıtsızlıktan kalkarak şöyle bir tahminde bulunabiliriz belki: İstanbul başarısı (unutmayalım: %10'luk bir artış) belki de genel merkezi rahatsız etti! “Nasıl olur, bir genel merkez ülkenin en kalabalık şehrinde yakaladığı bu skordan nasıl rahatsız olur?” diyenler, Türkiye eğer siyasi partilerin olması gerektiği gibi roller üstlendiği bir ülke olsa idi tamamen haklı çıkarlardı. Ancak biliyoruz ki, bizde işler böyle yürümüyor. Bizde siyasi hayat-siyasi partiler de tamamen “oligarşik” bir yapılanma içinde olduklarından, bir büyük siyasi başarı partinin “merkez”i tarafından, sırf onun doğrudan kendi eseri olmadığı için sırasında adam yerine koyulmayabiliyor.

İstanbul başarısının CHP Genel Merkezi tarafından böyle değerlendirildiğini tahmin ediyorum ben. Böyle olmalı, yoksa “normal” bir parti işleyişi olsa, söz konusu başarının genel merkez tarafından şimdiye kadar yüz kere “masaya yatırılmış” olması gerekirdi. Şu soruya cevap aramak için tabii ki: İstanbul'da yakalanan bu skor hangi farklı siyasetin ürünüdür; bunun nedenlerini açık seçik olarak tespit edelim ki, bu skorların arkası gelebilsin…

Ben bu çerçevede CHP'ye yakın birkaç kişiden dinlediğim şu yorumu da ciddiye almıştım: Söz konusu başarının (İstanbul başarısı) altında imzası olanlar, CHP'nin “Baykal sonrası” –böyle diyorlardı, çünkü “Baykal dönemi”nin aklı çalışanları elimine etmek yönündeki gayreti çerçevesinde “öncesi”nde bu yönde en ufak bir umudun olmadığını hatırlatıyorlardı- dönemi için hazırlanıyorlar. Doğrusu, bu yorumları da memnuniyetle karşılamıştım. CHP'nin bir gün iktidar olmasını temenni ettiğim için değil tabii ki; sadece ve sadece, ülkenin daha ciddi ve güçlü muhalefet partilerine ihtiyacının had sayfada olduğunu düşündüğüm için.

Ama görüyorsunuz, bu “hayal” de büyük bir hayal kırıklığı ile son bulmuş görünüyor. Kılıçdaroğlu, sanılanın aksine genel merkeze “biat etti.” Gürsel Tekin deseniz, o da, son olarak Tuncelililer Dernekleri Federasyonu yöneticileriyle bir araya geldiği toplantıda söylediği gibi, “CHP'nin kurumsal kimliğini” genel başkanın temsil ettiğini söyleyerek, tartışmayı uzatmak istemediğini hissettirdi.

Kimsenin hakkını yememek için şu hususu da bir soru olarak ifade edelim:

Acaba, Kılıçdaroğlu ve CHP İstanbul örgütü, Öymen'in açıklamaları karşısında sergilemeye başladıkları ilk günkü tepkilerinde ısrar etseler –ve hatta bunu bir kaldıraç gibi kullansalar- sonuç ne olurdu? Genel merkezin gazabına uğramak da var bu işin içinde tabii ki… Ama unutmayalım ki siyasetçinin de farklı bir şeyler yapabilmesi, farklı iddialar taşıyabilmesi için belli riskleri göze alabilmesi gerekiyor.

19 Kasım 2009
Emre Aköz
Bu şartlarda CHP'nin arka bahçesi olmaya devam edilebilir mi?

Dünkü yazının son cümlesinde "Bir şey sorabilir miyim" demiştim, "Dersim harekâtını Atatürk'ün bizzat yönettiği söyleniyor. Doğru mu bu?"
Bazı okurlarımız, sağ olsunlar, benim beceriksizce yapılmış 'tecahül-ü arifane'me cevap vermiş.
Yine de binlerce teşekkür. Burada birlikte bir şeyleri öğreniyor ve paylaşıyoruz. Çok mutlu oluyorum.
Önce sorunun cevabına değinelim. Daha sonra büyük resme bakarız...
***
Dersim (Tunceli) harekâtını o sırada Başbakan olan Celal Bayar şöyle anlatıyor:
"Mareşal, Erkân-ı Harbiye Reisi, ben başbakanım. Atatürk malum... Üçümüz Dersim'de yapılan büyük ordu manevralarındayız. Manevranın da sonuna gelmek üzereyiz.
Üçümüz bir arada 'Ordunun emniyeti bakımından strateji ne olmalıdır', onu görüşüyoruz. İkisi de Birinci Cihan Harbi'nde muharebe etmişler.
Ben daha çok izleyiciyim. Malumatları geniş... Oradaki her şeyi biliyorlar. Hatta şahsen casusları bile biliyorlar. Dersim'in o halde kalırsa her zaman ordunun emniyeti bakımından tehlikeli olacağını görüşüyorlardı...
O sırada biz konuşurken, Dersimlilerin jandarma karakollarımızdan üç-dört tanesini bastıkları haberi geldi. Atatürk'le göz göze geldik.
Birbirimizi anlıyorduk. Atatürk benim yüzüme baktı. 'Ne olacak' dedi. Anlıyorum, orada emniyet tesis edilecek. Ne olursa olsun bana hitap edecekler. Hükümet reisi benim. 'Anlıyorum efendim, bana hitap edişinizin manasını' dedim. Atatürk: 'Sorumluluğu üzerime alıyorum, vuracağız Dersim'i' dedi ve vurduk..."
Yani işin başında Cumhurbaşkanı Atatürk ve GK Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak var. Sivil kökenli Başbakan Bayar da "üstüne düşeni" yapıyor.
Haritayı da unutmayalım: Harekâtta yapılanları Atatürk'ün kendi eliyle işaretleyerek gösterdiği harita, Trabzon'daki müzede durmakta... 'Buradan girdik, şuradan vurduk' diye anlatmış.
***
Bayar ve Çağlayangil'in anılarını yan yana getirdiğinizde (daha niceleri var) manzara ortaya çıkıyor:
Operasyonu Atatürk ve Çakmak yürütüyor. En tepede onlar var. Diğerleri emirleri uyguluyor.
Ama emri verenin de, uygulayanın da vicdan azabı çektiğini, pişmanlık duyduğunu gösteren işaret pek yok:
Zehirli gaz da kullanarak, suçlu/suçsuz ayrımı yapmadan, kadın/çocuk demeden, toptan yok etmeyi, doğru ve meşru bir eylem olarak görüyorlar.
***
Bu ve benzeri olaylardan çıkan bazı sonuçlar şunlar:
* Şimdiye kadar okullarda okutulan cumhuriyet tarihi koca bir yalandır. Her şey çarpıtılmış ve sansürlenmiştir.
* "O vakit öyle düşünülmüş, öyle yapılmış" diyerek 'geçmişi' mazur gösterenler, o dönemi 'bugün' niye savunduklarını anlatsınlar da öğrenelim. İnsanlık suçuna niye sahip çıkıyorlar?
* Şimdi de aynı şeyi mi yapmak istiyorlar? Evet, istiyorlar. CHP'li Onur Öymen tam da bunu dedi.
* Gerçeklerin ortaya çıkması için 'Atatürk'ü Koruma Kanunu'nun da kaldırılması gerekir.
* "Bazı" Alevilere sormak gerek: Madem Dersim'de yapılanları biliyordunuz... Niye 2006'da bin köye, bin Atatürk büstü dağıttınız? Kemalist darbecilerin organize ettiği Cumhuriyet mitinglerini niye desteklediniz? Ve niye, Reha Çamuroğlu'nun ifadesiyle, CHP'nin arka bahçesi oldunuz? Peki, olmaya devam edecek misiniz?

Sabah

22 Kasım 2009 17:22
CHP'ye Yumurtalı Protesto
Sultangazi Dersim Kültür Derneği üyeleri, Dersim ile ilgili konuşmasından dolayı CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen ve partisi CHP'yi protesto etti.

Gazi Cem Evi önünde toplanan yaklaşık bin kişilik grup, Sultangazi CHP İlçe Başkanlığı'na yürüdü. CHP İlçe merkezine yumurta atan grup, daha sonra üzerinde "Kınıyoruz" yazılı siyah çelengi parti girişine bıraktı. Grubun binaya taş atması, protesto yürüyüşünü düzenleyen organizatörler tarafından engellendi.

TBMM'de yaptığı konuşmada; Dersim olaylarını bastırmak için verilen mücadeleyi terörle mücadeleye örnek gösteren CHP Genel Başkanı Yardımcısı Onur Öymen, Sultangazi'de yaşayan Tunceliler tarafından protesto edildi. Gazi Mahallesi Cem Evi önünde toplanan yaklaşık bin kişi, pankart ve dövizler açarak kortej oluşturdu. 'Irkçı CHP, ırkçı Öymen, Dersim onuruna sahip" şeklinde sloganlar atan grup, alkış ve zılgıtlar eşliğinde Sultangazi CHP ilçe Başkanlığı önüne kadar yürüdü.

Burada polisin aldığı güvenlik önlemi ile karşılaşan grup binaya yumurta attı. Protestocu grup arasında bulunan bazı kişilerin binaya taş atmak istemesi gerginliğe neden oldu. Protesto yürüyüşünü düzenleyenlerin engellemesi ve polisin araya girmesi ile eylemciler CHP İlçe başkanlığına yanlarında getirdikleri yumurtaları attı. Bina önüne üzerinde "Kınıyoruz" yazılı çelenk bırakan Dernek Başkanı İbrahim Elyak, daha sonra basın açıklaması yaptı. Elyak, "Terörle mücadelede cesaretimiz yok diyerek çözüm önerisi olarak katliam yapmayı öneren Onur Öymen gibi bir siyasetçinin kendisini sol olarak adlandıran bir partinin en üst makamında olması düşündürücüdür. 1938'de yaşanan bu utanç verici olayı haklı gören katledilen insanlardan terörist diye söz eden bunun da ötesinde bugün en demokratik haklarını talep eden insanların çözüm arayışlarını görmezden gelerek 38'de yaşanan olayların tekrarlanması gerektiğini savunan CHP'li Onur Öymen'i ve buna sessiz kalan CHP'yi şiddetle kınıyoruz." dedi.

Elyak CHP içinde çeşitli kademelerde siyaset yapanlara da bulundukları makamlardan derhal istifa etmeleri çağırısında bulundu.

Basın açıklamasının ardından grup, polis ve protesto yürüyüşünü düzenleyenlerin ikazları ile dağıldı.
aktifhaber

22 Kasım 2009 17:10
Kılıçdaroğlu'na 2. Protesto Şoku
CHP Grup Başkan Vekili Kemal Kemal Kılıçdaroğlu, Avusturya'nın başkenti Viyana'da Alevilerin yoğun protestosuyla karşılaştı.

Viyana Alevi Birlikleri'nin toplantısına katılmak üzere Avusturya'nın başkenti Viyana'ya gelen CHP Grup Başkan Vekili Kemal Kemal Kılıçdaroğlu, Alevilerin yoğun protestosuyla karşılaştı. Kürsüye davet edilen Kılıçdaroğlu, yoğun protesto sonucu konuşmadan inmek zorunda kaldı.

Kontrolü sağlamakta zorlanan dernek görevlileri polis çağırmak zorunda kaldı.Protestocular, salonda "Faşist CHP" diye slogan attı.

Kemal Kılıçdaroğlu, dün de Almanya'da protesto edilmişti. Kılıçdaroğlu, Alevi Kültür Merkezi'nin davetlisi olarak katıldığı Münih'te katıldığı bir toplantıda Onur Öymen'i savununca salon karışmıştı. Avrupa Alevi Federasyonu yönetiminden Mahmut Akgül, "Öymen'in açıklamalarını şiddetle kınıyoruz. Dersim katliamını öven sözlere göz yummak ilkesizliktir. Kendisine Aleviyim, devrimciyim, demokratım diyenlerin CHP'de, durmaları ilkesizliktir. Protesto ediyor, toplantıyı terk ediyoruz." diyerek, Kılıçdaroğlu'nun konuşmasını bölmüştü.
aktifhaber

23 Kasım 2009 16:11
Sav'ın Kahkahaları Boşa Gitti!

Önder Sav'ın vefat eden CHP'li başkanın arkasından attığı kahkahalar boşa gitti. Çiğli Belediye Başkanlığı'nı AKP'nin desteklediği aday kazandı...

CHP'li Çiğli Belediye Başkanı Ensari Bulut'un cenaze töreninden sonra içkili yemekte buluşan CHP kurmayları, kahkahalar eşliğinde Bulut'tan sonra başkanlık koltuğuna kimin oturacağını masaya yatırmıştı. Cenaze töreninden sonra çekilen kahkahalı fotoğraflar büyük tepki toplamıştı.

İçkili yemeğe CHP Genel Sekreteri Önder Sav, Genel Başkan yardımcıları Yılmaz Ateş ve Bihlun Tamaylıgil, Grup Başkan Vekili Hakkı Süha Okay, MYK Üyesi Mesut Değer, milletvekilleri Kemal Anadol ve Ahmet Ersin, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, CHP İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu ve ilçe belediye başkanları katılmıştı.

Atılan kahkahalar boşa gitti. Çünkü Çiğli Belediye Başkanlığı'nı AKP'nin desteklediği aday kazandı.

KAHKAHALI FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYIN
http://www.aktifhaber.com/gallery.php?id=733&no=1

Çiğli Belediye Başkanı Ensari Bulut'un vefatının ardından olağanüstü toplanan belediye meclisi, başkanlığa Metin Solak'ı seçti.

Üç adayın katıldığı seçimin 3'te 2 çoğunluk aranan ilk iki turunda sonuç alınamaması üzerine salt çoğunluğun yeterli olduğu üçüncü tura geçildi. AK Parti adayı Sıddık Soysal, oylama öncesi adaylıktan çekildi. Seçim Solak ile Şeref Bektaş arasında yapıldı. Solak, 31 oyun yarıdan bir fazlası olan 16 oyu alarak başkan oldu.
aktifhaber

Tartıştığı kocası, aracı 70 metrelik uçuruma sürdü
15:40 - Bursa'da, eşinin kullandığı otomobilin 50 metrelik uçuruma yuvarlanması sonucu hayatını kaybeden 23 yaşındaki Esra Aşlar (küçük fotoğrafta), gözyaşları arasında toprağa verildi. 7 aylık genç anneden geriye acılı bir aile, eşi ve düğünde çekilmiş mutluluk fotoğrafları kaldı. Anne Fatma Ayaz'ın, "Benim bayramım zehir oldu, sen ölmüş olamazsın" sözleriyle tabuta sarılması herkesin yüreğini burktu. Kazada ağır yaralanan sürücü Batuhan Aşlar hakkında savcılık tarafından hakkında, "Kasten öldürme" suçundan soruşturma başlatıldı. Baba CHP eski Bursa İl Başkanı Hakan Aşlar, çiftin arasında bir anlaşmazlık olmadığını söyledi. 23.11.2009 BURSA netgazete

Hakkı Devrim
Radikal Gazetesi
CHP'den kime ne hayır gelir!
24 Kasım 2009

Deniz Baykal’ın son yaptığı bir jest-davranıştı. Beklenen etkiyi yarattığı izlenimini almadım ben. Laf kıtlığında asmalar budadığı günün ferdasında, bir toplantı salonuna girdiler ki (Neresiydi, çıkaramam şimdi. Ama partililerin bulunduğu bir salondu...) Deniz Bey yarım adım önde giden hami (koruyucu), Onur Öymen onun sol yanında ve yarım omuz gerisinden gelen mahmi (korunan), yüzlerinde ipe gerilmiş çamaşır ifadesizliğiyle onları seyredenleri fark etmez göründüler.
Ne denir benzer ahvalde?
Bu defa kimsenin içinden gelmedi zahir. Çevremde de:
– Ee adam evladıymış, güç durumda kalan yardımcısına sahip çıktı. Bak onu yanından ayırmıyor, diyen bir kişiye rastlamadım.
Tayyip Bey’in Abdullah Gül’le, Bülent Arınç’la ilişkisine, Necmettin Erbakan’a muamelesine dikkat ediyor musunuz? Derununda ne olduğunu bilmem, ama uzaktan bakarak adamlarını kolay harcıyor, diyemezsiniz. Tam aksine, sahip çıkıyor ve bunu böyle yaptığını herkes fark etsin için gerekeni de ihmal etmiyor. Liderliğin lazım şartıdır ve dahi şânındandır, kınamıyorum.
Deniz Bey’in böyle bir şöhreti var idiyse de, ben pek farkına varabilmiş değilim.
CHP’li dostlarımın, ki zaten endişeli, huzursuz ve ümitsiz idiler, büsbütün keyfi kaçtı:
– Sağlam kaynağımız Alevîler kalmıştı. Bu adam saçmalayarak onları da CHP’den uzaklaştırdı, diye dertlenirler.
Söylesem bana da kırılacaklarını, dışa vurmasalar da içlerinden küsüp darılacaklarını biliyorum.
– Canım, her doğru bildiğini, karşındakinin hoşuna gidermiş gitmezmiş hiç bakmadan söylemen gerekmez ki, diyenleri bugüne kadar dinlemedim. Ve bundan ben zarar gördüm, onlara bir zarar verdiğimi sanmıyorum.
Mazanne-i hayır (yani «kendisinden iyilik beklenen») kimselerden söz etmiyoruz.
– Bu gidişle partiyi batıracaklar, diye dertlenen CHP’li dostlara bari buradan söyleyeyim.
Hepiniz de şahit olun.
CHP gündemden düşeli bence 59 yıl geçi. 1950 CHP’nin sonuydu. Darılmayın, gücenmeyin! Zorla ayakta tutacağız diye, tarihî bir kuruluşu hortlağa döndürdünüz. Bu Onur belası aslında hayra alamet sayılır. Zemini boşaltma kararına varın ki, sahici bir muhalefet de neşvünemâ («gelişip büyüme») imkânı bulsun.

Nihal Kemaloğlu
nihal.kemaloglu@aksam.com.tr
Dersim 2009

Tarihle aramızdaki marazi ilişki hazırlıksız bir anda nüks etti.
Siyasi dil sürçmesini aşan densizlik, bizi 1938'in itinayla saklanan loşluğuna savurdu.
Toplumsal uzlaşmayla neredeyse bir giz gibi, "mırıldanarak anlatılan Dersim" hayatımıza sökün etti.
71 yıldır evlerde dahi konuşulamayan, dedelerle, amcalarla ilgili akıbet yazılmaya başlandı.
Mühürlenmiş zamanın Dersim üzerindeki hükmü çözüldü.
Ketumiyet yükünü atıyor "Dersim hakikatinin" örtüsü açıldı.
2009'a kadar resmi tarihin gölgelediği Dersim bütün suretleri ve insan hikayeleriyle
sessizliği bozdu..
Soy kütüğünü sakıncalı bir künye gibi yaşayan herkesin "üveyliği" bitiyor.
Suskunluğun sardığı 71 yıllık giderilmeyen öksüzlük ve yetimlik biraz teskin oldu.
Kayıp mezar sahibi büyükler bugünün vefasıyla en azından hatırlandı ve anıldı.
Resmi tarihin kişisel tarihlerimize uyumsuzluğu bilinse de hayatı kesen zulmün bugün bile inkarı
insan haysiyetinin de inkarı. olmuyor mu?.. .
Dersimli üç neslin ruhlarına açılmış derin uçurumdan aşağıya şimdi siyasiler düşüyor.
Dersim olaylarını 2009 yılında bile telaffuz edemeyen siyasi körlük ve hafıza yetmezliği başta Dersimliler'i yok saydı.
Savaş eskizlerine yaslanan siyasi taassup, tahripkar imalarından ödün vermedi..
Kaba ve şematik tarih söyleminin fanatikleri için "Dersim'i" anlamak ve kavramak mümkün değil.
Kimse kutsal tarih mitosunun sarsılmasını istemiyor, çocuksu zihniyet kıyımlara gerekçe icat ediyor.
Oysa yüceltilmiş rasyonel ve uygar aklın bulanık suları çekildikçe, insanlık enkazları görünür.
"Uygarlaştırma şiddeti",her zaman serinkanlı siyasi bir mantıktır.
Bu siyasi mantık "kendini ilahlaştırdıkça" meşruluğunu sağlamlaştırır.
Tarihi ilerleyen bir düz çizgi addeden "insansız kronoloji", bugüne yetemiyor, mitoslar pul pul dökülüyor.
Dersimliler'in hiçbir zaman "hınca" "sürüklenmemiş ahlaki duruşlarının yanında, siyasilerin bağnazlığı hepimize ağır bir uyarı!
Irkçı-milliyetçi kaskatı zihin hala insan kıyım cenderesi rolünü bırakmadı.
71 yıl sonra bile üretilen otoriter-statükocu dili her dem adaletsiz.
Ahlaki sorumluluğunu unutan "kibirli duygusuzluk" diretiyor.
Dersim insanının kin ve kan davasını reddeden tevekküllü tutumu da bu ülkeye başka bir ders.
Bu derste, mazlumluk ve kurbanlık psikolojisinin kavramlarına aktarılamayan kadim ve bilge vicdanın insanı kutsayan, yaşamı evetleyen geleneği var..
Kin tohumları atmadan, nefret söylemleri kurmadan bugünlere gelen Dersimliler'i toptancı şıhlık, şeyhlik modelleriyle değil, içlerinde yeşerttikleri kadim değerlerle anlayabiliriz.
Başka insanlardaki "insanlığı"öldürmenin insanlığa yapılmış zulüm olduğuna inanırlar.
Onlar bugünlerde sadakat ve bağlılıkla destekledikleri "siyasetçileri" acı acı seyrediyorlar.
İnsan acılarını tartmayan siyaset terazisine bu defa arkalarını dönmeye niyetliler.

Akşam

‘BU ÖFKE İKTİDARA KÜRTLERE DEĞİL!’

1 Aralık 2009 08:01
ESKİ TKP’li, daha da eski İzmirli Güner?Eliçin, 'Göçle gelenlerin işlerini ellerinden aldığını düşünüyorlar.?AKP’ye olan öfkelerini Kürtlere yöneltiyorlar' diyor...
İZMİR Gönüllü Kadınlar Hareketi içinde olan Ayla Karadeniz de, Kürt-Türk diye bir gerilimin olduğunu düşünmüyor. Kürtlere taş atanların AKP’ye kızgın olduklarını söylüyor...

Boyoz paketlerinin çay tıkırtısıyla açıldığı deniz kenarı kahveleri çoğalırken limanda, İzmir ‘Sol’un kalesi’ olmaktan sadece ‘CHP’nin kalesi’ olmaya doğru evriliyordu. İsimlerini İzmirlilerin bile bilmediği tepelerdeki gecekondular çoğaldıkça da solculuk ‘Atatürkçülüğe’ dönüşüyor, kendilerini ‘ilerici’ olarak tarif edenler onlardan niye öfkeyle ‘statükocu elit’ diye bahsedildiğini anlayamıyordu. ‘Temiz, modern, çağdaş İzmir’ giderek bir siyasi fırtına içinde ‘denize dökülmekten’ korkmaya başlıyordu.

Sağ muhafazakâr, ama her nasılsa sol söylem parçalarını da kullanan bir siyasi hareket Türkiye’yi değiştirirken kendini ülkenin ‘yol göstericileri’ olarak görenler birden ‘eski rejimin kalıntılarına’ dönüşür gibiydi. Tıpkı Sovyetler yıkıldıktan sonra pazarlarda 5 kuruşa satılan Lenin rozetlerini hâlâ inanarak taşıyan ihtiyar sosyalistler gibi... Daha olup biten anlaşılmadan bir de ‘faşist’, ‘darbeci’, ‘orducu’ damgası yiyorlardı. Yeni politika onlara yabancıydı ve tepkilerini nerede, nasıl dile getireceklerini de artık kestiremiyorlardı.

Senatörle buluşma

İşte bütün bunlar olup biterken CHP Senatörü Şeref Bakşık, Kurban Bayramı’nın ikinci günü lacivert takım elbisesini giyiyor, kravatını bağlıyor, beyaz saçlarını tarıyor ve ‘demokrat İzmir’in Kürtlere neden taş attığını nasıl anlatacağını düşünüyordu. Tarihin tuhaf bir oyunu olarak, onun da oturduğu İnönü Caddesi’nde olmuştu olaylar ve Senatör Bakşık siyasete İsmet İnönü ile başlamıştı...

“Doğrusu bu saldırıyı Ülkü Ocakları’nın yaptığını sanmıştım. Ama gördük ki öyle değil. Meşru bir partiye sopa, küfür ile saldırmak kaba, yavan, sakil bir hareket. Ama kışkırtma da olmuş. Yine de İzmir’e faşist damgası yakışmaz.”

Salondaki büyük kütüphanede bir senatörün kitaplığı... Kalburabastıyı Bakşık’ın kızı yapmış olsa da, burası herhangi bir kiralık (!), orta halli ev olsa da herhalde şu anda hâkim siyasi kültürün ‘elitist’ demeye can atacağı bir figür Bakşık. Bunu soruyorum ona; tarih derslerimizde öğretilen ‘azınlıkları denize dökme’ söyleminin, Cumhuriyet kuşağının halkı bilinçlendirme kibrinin hiç mi payı yok olup bitenlerde?

Atatürk ırkçı mıydı?

“Onlar Kurtuluş Savaşı heyecanı içinde söylenmiş sözlerdir. Fakat elitizme gelince... Biz halkımızı içtenlikle sevdik ama halk dalkavukluğu yapmadık.”

Ya CHP? Onur Öymen’in söyledikleri? Taş atanların ‘Atatürkçüyüz’ demesi?

“Ne demek istediğini söylemiş, ne demek istemediğini söylememiştir. Fakat CHP’yi hep eleştiriyoruz. Partinin içi 12 Eylül Konseyi gibi! 4-5 genel başkan yardımcısı bütün partiyi belirliyor. CHP’nin ön seçimleri iptal edilebilmeli. Öte yandan, Ahmet Türk’le aynı dönemde parlamentodaydık. Zarif, alçakgönüllü bir insandır. Fakat bir lider sürüklenmez, sürükler. Her iki taraf da hatalıdır bu olayda. Atatürkçülük bu değildir. Çanakkale’de ölen düşman askerlerinin annelerine ‘Sizin çocuklarınız bizim topraklarımızda öldüğüne göre bizim çocuklarımızdır’ demiş bir lider ırkçı olamaz.”

‘Biz halktan hep korktuk’

“Hayır, hayır! Öyle değil. Biz hepimiz öyle ya da böyle Kemalisttik ve Kemalizm gizli faşizmdir!”

Güner Eliçin, eski TKP’li ve daha eski İzmirli. Şimdi, eski solcu arkadaşlarındansa ‘dindarlarla’ daha iyi anlaştığını söylüyor, onların kafalarının daha açık olduğunu. İzmir’in politik olarak nasıl gericileştiğini anlatırken şu tahlili yapıyor:

“Ekonomik umutları bitince İzmir umutsuz bir kent haline geldi. Ne turizm, ne sanayi, ne tarım, ne kültür şehri olamadı. Geleceğe umutla bakamayınca terk ve tecrit edildi. Bu küskünlüğün üzerine göç geldi. AKP’den de umutları yok. İzmirlilerin psikolojileri bozuk şu anda. Göçle gelenlerin işlerini ellerinden aldığını düşünüyorlar. AKP’ye olan öfkelerini Kürtlere yöneltiyorlar.”

Peki İzmir’in meşhur Sol’u ne yapıyor bu konuda?

“Biz en başından beri halktan korktuk.”

Güner Bey ve eşi İlknur Hanım’la namlı İzmir balkonlarından birine çıkıyoruz. Devasa bir bayrak dalgalanıyor geride, Güner bey o kadar kızmış ki olanlara ve CHP’ye, ‘Artık Kürtlere oy vereceğim!’ diyor.

Dikili’nin Chavez’i

Halktan hiç de korkmayan ama bedava su, ekmek, ulaşım sağladığı için bazılarını epey ‘korkutan’ Dikili’nin ünlü CHP’li Belediye Başkanı Osman Özgüven’le Pasaport kahvesinde oturuyoruz. Ona Dikili’nin Chavez’i diyorlar ama bakla falı bakan kadın, Özgüven’in eski moda bıyığından olacak, “İmparator gibisin maşallah!” diyor. Falımıza bakabilmek için beni de ‘Türkan Şoray’ olmakla taltif ediyor. Biz kendi falımıza kendimiz bakıyoruz:

“Açılımı, Ege’den mi başlatmak lazımdı acaba? Buraların daha çok ihtiyacı var belki.”

Ege milliyetçiliğinden nasibini alan Özgüven, Yunan-Türk dostluğu için verilen Abdi İpekçi Ödülü’nü 1990’da Midilli adasında aldıktan sonra ‘vatan haini’ damgası yedi, 1988’de de CHP’nin Kürt raporlarından birini hazırlamış, eleştirilmişti. Her ne kadar şimdi “Faşist damgası İzmir’e yakışmaz” dese de dünkü Kürt çocuklarının “İzmir’de öğrendik Kürt olduğumuzu” sözü için şöyle diyor:

“Kürt çocuklarını bu kadar sertleştiren bizleriz. Adi kavgalar bile Türk-Kürt kavgasına dönüşüyor. İzmir’de olanlar Türkiye’nin başka yerlerinde bu dönemde olabileceklerden çok daha yumuşaktır yine de. Ama bizim bir şeyler yapmamız lazım. Bu iş böyle gitmez.”

Taşıma bilinçle değirmen dönmez

Ayla Karadeniz, ‘bir şeyler yapan’ biri. Bakıp bakıp kederlenmektense çalışan. TSİP geleneğinden geliyor ve şimdi CHP’li. İzmir Gönüllü Kadınlar Hareketi içinde. Son seçimler öncesinde eski solcu kadınların şehrin varoşlarına gitmesi ile başlattığı bir hareket var. ‘Sadaka değil, dayanışma; üstten davranmak değil tam eşitlik’, buna inanıyor. Eşit bir ilişki içinde paylaşmak, göçle gelenleri şehre ‘entegre’ etmek değil, ortak bir kültür yaratmak, derdi bu. 150 kadınla başlayan, giderek çoğalan bir hareket bu. Ayla Hanım, emekli Türkçe öğretmeni.

Peki bunca yıl şehrin varoşlarından uzak kalan solcu kadınlar ne yaşadılar oralarda?

“Kafamıza dank etti! Orada insanların bakışlarında hissettim. Öfke ve kırgınlık, yalnız bırakılmışlık. O zaman bunca zamandır yanlış yaptığımızı hissettim. 12 Eylül’ün de payı var, sırf bizim günahımız değil. Örgütsüz kaldık. Tek başına nasıl gideceksin? Kendi insanımıza gidemedik. Ama artık oraya ‘bilinç götürmüyoruz’, onlarla birlikte arayış içindeyiz.”

‘Günahımızı ödeyelim’

Ya İzmir’in ‘ilerici’ kadınları? Onlar neler gördüler Kürtlere, varoşlara, ‘geriye’ bakınca?

“Başlangıçta ‘Biz oraya gitsek bir şey değiştirebilir miyiz?’ diyorlardı. Ben de dedim ki ’30 yıldır gitmemişsiniz. 1 yıl gideceksiniz, her şeyin değişmesini mi istiyorsunuz? Biz hiç değilse günahlarımızı ödemeye başlayalım.”

Ayla Hanım, Kürt-Türk diye bir gerilimin olduğunu düşünmüyor İzmir’de. Kürtlere taş atanların AKP’ye kızgın olduklarını söylüyor. “DTP ile bayramlaşmaya gitmeyen bir partinin barış projesine inanmıyor İzmirliler. Bu şehir, din ve dil arasında çekiştirilip duruyor. Bu öfke, çekiştirilmekten. Başbakan kardeşlikten söz ediyor ama İzmir’le kardeş olamıyor. Nasıl inanalım!”

‘Taş atanlar’ niye attıklarını anlatıyorlar gazetelerde. Öfkeliler. O taşın niye atıldığını atmayanlar daha iyi anlatıyor. İzmir, görüldüğü gibi, yolunu arıyor. Çekiştirilirken, suçlanırken, tecrit edilirken... Peki benim gibiler... Eski arkadaşlar?

‘Hatırladın mı burayı?’

Şimdi konservatuvarda hoca olan Cenk, ofisinin olduğu yeni binayı gösterip benim şaşkın etrafa bakınmamı izlerken gülmeye başlıyor:

“Kızım bizim sigara içtiğimiz yıkıntı! Restore ettiler!”

Anadolu Lisesi’nin arkasında, bizim okuldan kaçtığımız yolun sonundaki bina, şimdi sevgili dostum Cenk’in ‘hocalık’ ettiği yer:

“Kadere bak!”

Sadece okulu kırıp peşimizden koşan muavinlerden kaçmak için kullandığımız yolda yürüyoruz. Cenk, kendine Polat Alemdar’ı örnek alan öğrencilerini anlatıyor, yeni İzmir’i.

“Seni beni şaşırtacak insanlar tuhaf tepkiler veriyor. Biz lisedeyken Bornova’nın nüfusu 50 bindi, şimdi 500 bin. Biz mülkiyet duygusu bilmezdik. Bana ne, tabii gelecek insanlar İzmir’e. Ama öyle değil. Benim arkadaşlarım bile gecekonduları gösterip ‘Bak bu adamlar iki yıla ev sahibi olur, biz yine evsiz kalırız’ diye bakıyor olaya. Kızgın yani.”

Ya faşizm suçlaması?

“Hakikaten öyle bir bölüm var İzmir’de. Ama şimdi benim bile adını bilmediğim 25 mahalle var şehirde. Otobüslerin üzerine bakıyorum, ‘Neresi ya Limontepe?’ diyorum mesela. Bu karmaşa da basit kimlikler üretiyor. ‘İzmirliyim’ ben diyor mesela, ‘Milliyetçiyim’ diyor. Ama mezun olunca ne olacağını bilmiyor. Geçmiş olsun!”

Öğrencileri nasıl?

“Onların bizim gibi abileri, ablaları yok. Cafeleri ve dizileri var. Biz nelerden konuşurduk, onlar Aşk-ı Memnu dizisinden konuşuyor. Delirirsin duysan. Ama herkes gitti buradan. Terk edildi İzmir. Mesele biraz da bundan çıkıyor.”

Biz Bakunin’den söz ederdik ama Fuzuli’yi de bilirdik. Şarap içerdik, ama 1 Mayıs’a topluca giderdik. Okuldan kaçardık ama hepimiz ne olacağımızı bilirdik. Okula otostopla gider ve her şeyi komün olarak tüketirdik. Bakıyorum yola. Belli ki artık çocuklar okuldan hiç kaçmıyor!

Belli ki artık çocuklar okuldan kaçmıyor

Cenk, şimdi bir konservatuvarda hoca... Bizim sigara içtiğimiz yıkıntıyı restore etmişler. Orayı gösteriyor... Yeni öğrencileri şöyle anlatıyor Cenk:?“Onların bizim gibi abileri, ablaları yok.?Cafeleri ve dizileri var.?Biz nelerden konuşurduk, onlar Aşk-ı Memnu dizisinden konuşuyor.

Ece Temelkuran - İzmir'deki Türklerin ve Kürtlerin hikayesi
Milliyet

03 Aralık 2009 18:25
Çetin'den Tekin'e Sert Cevap

CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin'in CHP'nin eski isimlerine 'Çekip gidin' demesinin ardından, Hikmet Çetin'den, Tekin'e çok sert cevap geldi..Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit

CHP İl Başkanı Gürsel Tekin'in CHP'nin en eski isimlerine 'Çekip gidin' demesinin ardından gözler eski ağır toplara çevrildi.

Tekin'in hedefindeki isimlerden eski TBMM Başkanı ve başbakan yardımcılarından Hikmet Çetin, CNN Türk yayınında Gürsel Tekin'e yanıt verdi.

CHP için hiçbir zaman sorun çıkaran adam olmadığını belirterek Gürsel Tekin benim muhatabım değil. Onun partiye yaptığı katkı da belli benim ülkeye yaptığım katkı da.

Ben başkaları gibi CHP'ye üyeyken ne hizipçilik ne de ayrımcılık yaptım. CHP'de kalmayı düşünmüyorum. Gereğini yapacağım.

Vatan

05 Aralık 2009 18:35
CHP'de İstifa Depremi
Çiğli Belediye Başkanlığı seçiminde sıkıntılı günler geçiren CHP, şimdi de istifalarla sarsıldı.

Çiğli Belediye Başkanlığı seçiminde sıkıntılı günler geçiren CHP, şimdi de istifalarla sarsıldı. CHP İlçe Başkanı İsmail Arıcı, Yönetim Kurulu üyeleri Kadim Akgün ve Hilmi Pektaş'la birlikte istifa etti. Arıcı, İzmir İl Başkanı Rıfat Nalbatoğlu'nu belediye başkanlığı seçimi sürecini iyi yönetmemekle eleştirdi.

Eski başkan Ensari Bulut'un ölümüyle CHP'de başlayan tartışmalar devam ediyor. CHP'li Metin Solak'ın, partisinin grup kararına uymayarak aday olduğu belediye başkanlığı yarışını kazanması, partide eleştirileri arttırdı. Süreci iyi yönetmemekle eleştirilen İlçe Başkanı Arıcı, beş kişilik geçici yönetimden iki arkadaşıyla birlikte istifa etti.

İsmail Arıcı, istifa gerekçesi olarak İl Başkanı Nalbantoğlu'yla delege seçimleri konusunda fikir ayrılıkları yaşamasını gösterdi. Arıcı, "Biz geciken delege seçimlerini yapmak için karar defterini hazırladık. İl Başkanı Nalbantoğlu, Çiğli'nin delege seçimlerine uygun olmadığını ve seçimlerin yapılmaması gerektiğini belirten bir yazı yolladı. Kendisiyle görüştüm ve mahallelilerin delege seçimleri için hazır olduğunu belirttim.

İkna edemedim. Muktedir olmadığım bir koltukta oturmanın Çiğli'ye fayda sağlamayacağını düşündüğüm için istifa etmeye karar verdim." dedi.
aktifhaber

06 Aralık 2009 08:41
Öymen Örnek'i Bile Şok Etmiş!
Dersim katliamını savunan Onur Öymen'in darbe ortamı hazırlamak için yaptığı öneri Oramiral Özden Örnek'i bile dehşete düşürmüş...



Örnek’in günlüklerinde, CHP’li Onur Öymen’in, darbe heveslisi komutanlara verdiği AK Parti iktidarını düşürmek için üniversiteleri kullanma taktikleri geniş yer buldu. Aynı Öymen önceki gün üniversitede protesto edildi

Ankara Üniversitesi’nde önceki gün protestolarla karşılaşan CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in AK Parti’ye devirme stratejisini aslında üniversiteler üzerine kurduğu ortaya çıktı. Özden Örnek’in ‘Darbe Günlükleri’nde ismi sık sık geçen Onur Öymen’in AK Parti’yi devirmek için üniversitelerin kullanılması konusunda oldukça ısrarlı olduğu görülüyor. Öymen’in bu tavrı karşısında şaşkınlığa kapıldığını yazan günlük sahibi Özden Örnek, bu durumu “dehşete düştüm” kelimeleriyle özetliyor.

VERDİĞİMİZ MESAJLARI BAYKAL’A İLETECEK

İşte Darbe Günlükleri’ndeki Öymen;

• 23 Aralık 2003: Bugün Gündüz Aktan ile Perşembe günü Onur Öymen ile Cuma günü Bilal Şimşir ile ve bulacağım bir fırsatta da Mümtaz Soysal ile görüşeceğiz.

• 25 Aralık 2003: Öymen kuvvet komutanları ile ortak bir görüşü benimsediğini söyledi ve “Tamam mesajınızı ilgili yerlere ulaştıracağım” diyerek CHP yönetimini etkileyeceğinin garantisi verdi.

HABERİ YOKTU BİZ DE DURUMU İZAH ETTİK

• 5 Şubat: Dün akşam Jandarma Genel Komutanı bana Kara Kuvvetleri Komutanı’nın Salı günü Onur Öymen ile toplantı yapacağını ve gelmemi istedi. Ben de gelemeyeceğimi söyledim. Ama eve dönünce Kara Kuvvetleri Komutanı beni telefonla ardı ve muhakkak gelmem gerektiğini anlatınca bende peki dedim.

• İşte bugün bu durumu görüştük Onur Öymen’in bu konudan haberi yoktu kendisine izah ettik. Ama ben bunu öğleden sonra TBMM’de yapacağım konuşmada kullanamam’ dedi. ‘Konunun esas muhatapları tekzip edici bir açıklama yapsınlar’ dedi.” diye yazıya döküyor.

• Onur Öymen’i sonunda yapacağı konuşmada ima yolu ile de olsa bu konuya dokunma konusunda ikna ettik. Belki ertesi günü basın bu konunun üzerine giderek daha fazla işleyebilirdi. OÖ’den öğrendiğimiz bir ifade bizi bayağı şaşırttı. ABD’nin AKP’yi desteklemek üzere Türk basının yönlendirmek üzere 200 milyon dolara yakın bir yatırım yaptığına dair bazı bilgiler varmış.

ÖYMEN GERÇEKLERİN FARKINDA DEĞİL

• Onur Öymen’in darbe konusundaki hevesini “Beni dehşete düşürdü” sözleriyle tanımlayan Örnek, “Onur Öymen, Genelkurmay Başkanı’nın tenkit etti ve artık kimsenin ordudan bir şey beklemediğini ve ordunun bir şey yapacağını da sanmadıklarını ayrıca Genelkurmay Başkanı’nın adeta partinin bir adamı gibi hareket ettiğini çok yaygın bir kanaat olduğunu belirtti. Dikkatimi çeken ve beni dehşete düşüren diğer bir konuda Onur Öymen gibi bir kişinin hala gerçeklerini farkında olmamasıydı. Hala İşçiler ve talebelerden medet umuyordu.
aktifhaber

16 Aralık 2009 07:30
'Atatürk'ün Tanımı Tarih Öncesi'
Meclis'teki bütçe görüşmeleri renkli diyaloglara sahne oldu. Erdoğan'ın Atatürk'ün kimlik tanımını hatırlatmasına Baykal'dan 'tarih öncesi' cevabı geldi.

Meclis'te önceki gün başlayan bütçe görüşmelerine rakamlardan çok liderler arasındaki renkli diyaloglar damga vurdu.

Özellikle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşması sırasında hararetli dakikalar yaşandı. Erdoğan demokratik açılım konusunda kendilerine yöneltilen eleştirilere CHP'nin 1996 tarihli Tunceli Raporu ve Nutuk'tan bölümlerle cevap verdi. "Kimlik" tartışmalarına Atatürk'ün sözlerini referans gösteren Başbakan'ın Nutuk'ta yer alan "Meclis'i oluşturanlar yalnız Türk, Çerkez, Kürt değil hepsinden mürekkep anasır-ı İslamiyedir." sözleri, CHP'lilerin tepkisiyle karşılaştı. CHP lideri Deniz Baykal, önce bu sözlerin tarihini sordu. Erdoğan'dan "1920" cevabını alınca da Atatürk'ün kimlik tanımını "tarih öncesi" diye nitelendirdi. Başbakan Erdoğan'ı da '1920'lerde kalmakla' suçladı.

Meclis'te liderlerin sahne aldığı bütçe görüşmeleri renkli diyaloglara sahne oldu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşması sırasında Meclis sıraları hareketlendi.

Bütçe görüşmeleri Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Deniz Baykal arasında bugüne kadar olmayan karşılıklı söz düellosuna sahne oldu. Başbakan Erdoğan'ın kendisine sürekli laf atan CHP'lileri uyarması için TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin'e dönerek, "Sayın Başkan, siz mi susturacaksınız, ben mi susturayım?" sözü ortamı hareketlendirdi. CHP lideri Baykal'ın bu söze ilk tepkisi, "Gel sen sustur! Hadi gel!" oldu.

Başbakan Erdoğan'ın CHP'nin son 20 yılda yayınladığı Kürt raporlarını gündeme getirmesi anamuhalefet partisinin hoşuna gitmedi. Baykal, Erdoğan'ın elindeki kitapçıktan okuduğu pasajların çoğunu kabullenmedi; parti görüşleri olmadığını savundu.

Meclis tutanaklarına yansıyan diyaloglardan bazıları şöyle:

SAYIN BAŞKAN SİZ Mİ SUSTURACAKSINIZ, YOKSA BEN Mİ SUSTURAYIM?

Erdoğan: Sayın Başkan, siz mi susturacaksınız, ben mi susturayım? Başkan: Sayın Erdoğan, lütfen Genel Kurul'a hitap edin. Deniz Baykal: Gel sen sustur! Hadi gel! Başkan: Lütfen oturur musunuz?.. Kemal Anadol: Beni nasıl susturacaksın, nasıl susturacaksın? Başbakan Erdoğan: Otur yerine. Sayın Başkan grubuna hâkim ol. Deniz Baykal: Sen kimi susturacaksın! Neyle susturacaksın! Başbakan Erdoğan: Grubuna hâkim ol. Acziyet içerisinde olma. Deniz Baykal: Haddini bil, haddini! Ali kıran baş kesen misin sen?

SİZİN ATATÜRKÇÜLÜĞÜNÜZ, ATATÜRK ÖLENE KADAR

Başbakan Erdoğan: (Nutuk'u okuduktan sonra).. Değerli arkadaşlarım, bakınız, ben bunu daha önce de burada sizlere takdim etmiştim.

Mustafa Özyürek (CHP): O 1920'den sonra bir ulus devlet kuruldu, onun farkında değilsin sen.

Başbakan Erdoğan: Ne oldu? Ret mi ediyorsunuz? Devlet kurulabilir ama bakın bu ifadelerin sahibi kim?

Deniz Baykal: Ne zaman yaptı?

Başbakan Erdoğan: O devleti bu Meclis kurdu.

Deniz Baykal: Ne zaman?

Başbakan Erdoğan: 1920.

Deniz Baykal: Sonra ne oldu?

Başbakan Erdoğan: Nasıl ne oldu? Bu ifadeler iptal mi oldu?

Deniz Baykal: Sen kafanda 1920'yi takmışsın hedef diye, anasırı

İslamiyet peşinde koşuyorsun.

Başbakan Erdoğan: Geçmişini sorgulamayalım mı?

Deniz Baykal: Sen tarih öncesine gitmeye kalkışıyorsun.

Başkan: Sayın Baykal, sataşma nedeniyle söz istersiniz, kürsüde cevap verirsiniz, lütfen..

Deniz Baykal: Sen gerçek anlayışını itiraf ediyorsun.

Başbakan Erdoğan: "Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri" buyur.

Başbakan Erdoğan: Siz var ya... Sizin bu mantığınız neye benziyor biliyor musunuz? Atatürk ölene kadar Türk paralarının üzerinde Atatürk'ün resmi, öldükten sonra İnönü'nün resmi. Siz busunuz! Deniz
aktifhaber

10 Ocak 2010 12:10
CHP'li Vekile Yumruklu Saldırı
Ankara Umum Otomobilciler ve Şoförler Odası'nın Olağan Genel Kurulu olaylı başladı.CHP Çorum milletvekili Derviş Günday, bir grubun saldırısına uğradı.



CHP Çorum milletvekili Derviş Günday, bir grubun saldırısına uğradı. Çıkan arbedede Günday, yüzüne yumruk darbesi aldı, ceketinin düğmeleri koptu.

Atatürk Kapalı Spor Salonu'nda, Oda'nın çalışma raporunun okunduğu sırada, salona tribün kapısından CHP Çorum milletvekili Günday, beraberinde bir grupla beraber girdi. Günday'ın salona girmesi ile birlikte çevredekiler "yuhalayarak" tepkili protesto gösterisi yaptı.

Odaya üye olduğu belirtilen bir grup ise Günday'a yaklaşarak ceketinden çekiştirdi ve yumruk attı. Çıkan arbedede hafif bir şekilde yüzünden yaralanan ve ceketinin düğmeleri kopan Günday, salona bir sonra gelen Emniyet güçleri tarafından koruma altına alındı.

aktifhaber

26 Şubat 2010
CHP'NİN "SIRRI" ÇILDIRTTI
Sırrı Sakık: "1999 seçimlerinden önce CHP 20 militanı bizden aday gösterin" dedi.

CHP Grup Başkan Vekili Hakkı Suha Okay'ın, partisine yönelik suçlamaları üzerine söz alan Sakık, 1999'da Deniz Baykal'ın HADEP ile ittifak yapmak istediğini anlattı. Sakık, dönemin CHP Genel Başkan Yardımcısı Eşref Erdem'in evindeki görüşmeyi şöyle aktardı: "Erdem ve birkaç kişi, 'İttifak yapmaya hazırız.' dedi. Ben, Ahmet Türk, Murat Bozlak ve CHP'den bir heyet, oturduk konuştuk. Baykal, bize 'Türk'ü, Sakık'ı, Sedat Yurttaş'ı, Bozlak'ı kaldıramam; 20 tane militan gönderin, onları aday yapayım' mesajı gönderdi. Elimizin tersiyle ittik. Canlı tanığımız var." Söz konusu iddiaya, CHP'li Mustafa Özyürek, "Teröre bulaşan hiç kimseyle görüşmeyiz." diye itiraz edince Sakık ikinci kez kürsüye geldi: "Kimin hangi terör örgütüyle ilişki içinde olduğu belli. Sizin yeriniz neresi? Silivri, Erzincan..."

Sırrı Sakık, Meclis'te büyük yankı uyandıran konuşmasını, "Biz o gün neysek, bugün de oyuz. O gün bizimle ittifak kurmak isteyenlerin bugün üstümüzden siyaset yapmalarına izin vermeyiz." sözleriyle tamamladı. Görüşmenin Eşref Erdem'in evinde yapıldığını belirten Sakık, o dönem de PKK'ya 'terör örgütü' demediklerini hatırlattı. CHP'nin BDP geleneğinden gelen partilerle yaptığı tek görüşme 1999'da olmadı. CHP'nin selefi SHP, 1991'de HEP ile uzun görüşmeler sonrası seçim ittifakı yapmıştı. Ayrıca Baykal'ın başdanışmanlığını yapan Murat Karayalçın, CHP'li yöneticilerin 2004 yılında DEHAP yöneticileriyle ittifak görüşmesi yaptıklarını açıklamıştı.
ak
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cmt Şub 27, 2010 10:32 pm    Mesaj konusu: CHP Kongresinde Kavga Alıntıyla Cevap Gönder

03 Mart 2010 16:29
Mersin'de CHP'li kadınlar halifeliğin kaldırılışının 86. yıldönümünde kara çarşafları yırtarak kutladı...

CHP bir önceki seçimde İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin öncülüğünde çarşaf açılımı yapmış ve bu açılım kamuoyunda çok tartışılmıştı. CHP Lideri Deniz Baykal da, Tekin'in bu açılımına destek vererek bizzat çarşaflı üyelere rozetini takmıştı.

MERSİNLİ CHP'Lİ KADINLAR ÇARŞAF YIRTTI

CHP Mersin Teşkilatı'nın kadın üyeleri halifeliğin kaldırılmasının 86. yıldönümünü kara çarşaf yırtarak kutladılar. Genel Merkez'in Mersinli kadın üyelere vereceği tepki şimdiden merak konusu...


27 Şubat 2010 16:54
CHP Kongresinde Kavga
CHP 33. Olağan İzmir İl Kongresi sakin başladı, kavgayla son buldu.Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit

Polisler, divan kurulunun oturduğu platformun önünde set oluşturdu.

Kongre öncesinde CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın desteklediği 78 yaşındaki Ekrem Bulgun ile Gaziemir İlçe Başkanı Yüksel Demirsoy adaylıklarını açıkladı. Demirsoy, aday olabilmek için yeterli imza toplayamayınca seçime, "Ekrem Abi" olarak isimlendirilen Bulgun'un listesiyle gidildi. Böylece Bulgun, CHP'de il başkanlığı koltuğuna sekizinci defa oturdu.

"İktidara Yürüyüş" adı verilen İzmir il kongresi, ilçe kongreleri gibi gergin geçti. Kavga geleneği burada da bozulmadı. Sakin başlayan kongrede, milletvekilleri ve parti yöneticilerinin konuşmalarından sonra söz delegelere gelince bazıları, CHP Genel Merkezi'nin seçimlere müdahale etmesini eleştirdi. Bunun üzerine konuşmalar için "yeterlilik" önergesi verildi. Adaylardan Demirsoy başta olmak üzere bazı delegelerin itirazına rağmen Divan Başkanı Kemal Anadol, önergeyi çok hızlı bir şekilde, "Kabul edenler, etmeyenler" diyerek oyladı ve kabul edildiğini bildirdi.

Son yerel seçimde İzmir'de yüzde 50'ye yakın oy alan CHP'nin il kongresi, partililerden beklenen ilgiyi görmedi. Salonun büyük bölümü boş kaldı. İlgi olmaması, genel merkezin seçime müdahalesi olarak değerlendirildi. Bu durum, gerginliğin de sebebi oldu. Yeterlilik önergesi verilmesinden sonra adaylardan Yüksel Demirsoy ve arkadaşları, konuşmaların devam etmesini istedi. Divan Başkanı Kemal Anadol söz vermeyince tartışma çıktı. Bazı delegeler, divanın bulunduğu platforma çıkarak konuşmak istedi. Kargaşa yaşanması üzerine Anadol, bir lehte ve bir de aleyhte söz hakkı vereceğini belirtti. Ayrıca delege olmayanların salondan çıkarılmasını istedi. Özel güvenlik ekiplerinin delege olmayanları çıkarmasından sonra Ali Yılmaz, yeterlik önergesinin aleyhinde söz aldı. Yılmaz, parti içi demokrasi olması ve herkese söz hakkı verilmesi gerektiğini ifade etti. Yılmaz, "Sizin içinizden geçen kişiyi ne aday gösterebiliyorsunuz ne de seçebiliyorsunuz. İçinizde gömülü kalıyor. Gelin özgürleşelim. Sizler özgürleşirseniz, Türkiye'de iktidara el koyacaksınız. Kapı kulluğunu bırakın. Ya sosyal demokratlar gibi davranın ya da kapı kulu olmaya devam edin." dedi. Lehte konuşan CHP Karşıyaka İlçe Başkanı Ertam Özen ise gösterilen tepkiler üzerine, "Beni susturamazsınız. Siz nasıl konuştuysanız, ben de burada konuşacağım." dedi.

aktifhaber

03 MART 2010, ÇARŞAMBA
CHP'li Edirne Belediye Başkanı'na 8 yıl 4 ay hapis

CHP'liEdirne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi, şehir içi içme suyu şebekesi imtiyaz ihalesi ve ihaleye danışman alınmasına ait iki ayrı suçlamadan toplam 8 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. Sedefçi daha önce de belediye spor sahası ihalesine fesat karıştırmaktan 4 yıl 2 ay ceza almıştı. haber101

09 Mart 2010
Öğrencilere Prezervatif Servisi
CHP'li Kadıköy Belediyesi bünyesinde düzenlenen Liseler Arası Müzik Yarışması’na katılan 13-17 yaşları arasındaki öğrencilere prezervatif dağıtıldı.Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit

Kadıköy Belediyesi Sağlık ve Sosyal Dayanışma Vakfı’nın düzenlediği ve İstanbul’da özel ve devlet liseleri öğrencilerinin yarıştığı 13. Liselerarası Müzik Yarışması’nda bir skandala imza atıldı.

Yarışmaya katılan 115 liseden 13-17 yaş arasındaki 150 öğrenciye sponsor firma tarafından prezervatif dağıtıldığı ortaya çıktı.

Önceki günkü Kadıköy Bostancı Gösteri Merkezi’nde düzenlenen etkinlikte dağıtılan promosyon hem öğrencilerde hem ailelerinde şok etkisi yaptı.

Yarışmayı izlemeye gelen aileler, öğrencilerin ellerinde paketlerinden çıkan prezervatifleri görünce büyük tepki gösterdi.

AİLELER TEPKİ GÖSTERİP SALONU TERK ETTİ

Küçük kızıyla yarışmayı izlemeye gelen bir anne, yapılan uygulamanın ahlaksızlık olduğunu söyledi. İsmini vermek istemeyen bir öğrenci velisi ise, “Çocukların ellerinde o şeyleri görünce şaşırdım. Böyle rezillik olmaz. Buradaki çocuklar daha 13-14 yaşlarında. Onları ne amaçla dağıttılar anlam veremiyorum” ifadelerini kullandı.

Müzik yarışmasında okuluna destek olmak için gelen B.T. adlı öğrenciyse giriş kapısında kendilerine uzatılan prezervatifleri görünce şaşkınlık yaşadığını söyledi.

B.T, “Herkese veriyorlardı, ben de aldım. Burası öğrencilerin katıldığı bir etkinlik. Burada bunların dağıtılması çok yanlış” dedi. Yarışmayı izlemeye gelen ailelerin birçoğu rezaleti görünce salonu terk edip gitti.

SİLAN: SPONSOR FİRMA DAĞITTI

KASDAV Basın sorumlusu Bircan Silan ise sorularımıza verdiği cevapta eleştirilerin haksız olduğunu söz konusu prezervatiflerin sponsor firma tarafından Milli Eğitim Bakanlığından alınan izinden sonra dağıtıldığını iddia etti.

Eğitimciler de tepki gösterdi

Kadıköy Belediyesi Sağlık ve Sosyal Dayanışma Vakfı (KASDAV) tarafından 13.’sü düzenlenen Liselerarası Müzik Yarışması’na katılan öğrencilere prezervatif dağıtılmasına eğitim sendikasından tepki gecikmedi.

Kadıköy Bostancı Gösteri Merkezi’nde yapılan Liselerarası Müzik Yarışması’ndaki skandalla ilgili açıklama yapan Eğitim Bir Sen Şube Başkanı Ali Yalçın, “Utandıran hediyeden utanması gerekenler; edepli, hayalı aileler ve çocuklarımız değil, Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk ve KASDAV’ın sorumluluk makamında bulunan büyük(!)lerdir” dedi.

Yarışmayı izlemeye çocukları ile giden velilerin tepkisine neden olan “Utandıran Hediye” konusunda Kadıköy Belediye Başkanı ve KASDAV yetkililerine tepki gösteren Eğitim Bir Sen İstanbul 4 No’lu Şube Başkanı Ali Yalçın, “Yapılan densizlik cezasız kalmamalıdır.

KASDAV’ın öğrencilere yönelik faaliyetlerinde bu tutumlar göz önüne alınmalıdır” diye konuştu. Ali Yalçın, “Belediye öğrencilerden tam olarak ne yapmalarını istiyor? Neyi tetiklemeye çalışıyor, 4 yılda okullarda 169 cinsel saldırı, Belediye ve KASDAV tarafından az mı bulunmuştur” diye sordu. Yalçın; Belediye Başkanı Selami Öztürk ve KASDAV yetkililerini ailelerden ve kamuoyundan özür dilemeye davet etti.

Kaynak: Vakit

13 Mart 2010
CHP Kongresinde Kavga Çıktı
CHP'nin olaylı kongrelerine bu kez de Şanlıurfa sahne oldu.. Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit

Şanlıurfa'da, DSİ konferans salonunda devam eden CHP 33. Olağan Kongresinde olay çıktı. Polisin salonda müdahalesiyle güçlükle yatışan olaylarda bazı partililer yaralandı. Olay üzerine salona Çevik Kuvvet polisleri çağırıldı.

CHP 33. Olağan Kongerisinde oy çoğunluğuyla aday olan Yusuf Köse ile CHP İl Başkanı Aziz Aydınlık seçimlere katıldı. Sabah saatlerinde DSİ konferans salonunda başlayan kongre akşam saatlerine yumruklaşmalara sahne oldu. Toplam 125 delegenin oy kullandığı oylamada Yusuf Köse 63 oy alırken, Aziz Aydınlık ise 51 oy alınca her iki adayın yakınları arasında önce sözlü tartışma çıktı. Tartışmanın büyümesi üzerine her iki grup birbirlerine tekme-tokatla saldırdı.

Yaklaşık 100 kişinin karıştığı kavga üzerine salonda görevli polislerin anonsu üzerine çok sayıda polis kongrenin yapıldığı salona sevk edildi. Panzer ve Tohmo araçlarıyla kongrenin yapıldığı DSİ bahçesine gelen polis kavgaya karışan gruplara copla müdahalede bulundu.

Çıkan olaylarda 4 kişi çeşitli yerlerinden yaralanırken, 6 kişi gözaltına alındı. Polis DSİ çevresinde yoğun güvenlik önlemi alırken, kongrenin yapıldığı salon boşaltıldı. Çıkan olaylarda salonda maddi hasar oluştu. Olayla ilgili olarak soruşturma sürüyor.

sanliurfa.com

Kılıçdaroğlu'na Muş'ta Dersim tepkisi
23:30 - Muş'un Varto ilçesine gelen Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu'na, Onur Öymen'in "Dersim olayları" açıklaması nedeniyle bazı vatandaşlar tepki gösterdi. Konferans salonunda bir anda arbede yaşandı. Kılıçdaroğlu'na tepki gösteren gençler, daha sonra partililer tarafından apar topar konferans salonundan çıkartıldı. 13.03.2010 MUŞ netgazete

14 Mart 2010
CHP Kongresinde Kan Aktı
Konya CHP İl Kongresi'nde kavga çıktı. CHP eski İl Başkanı Musa Akgül, yüzüne aldığı yumruk darbesi ile kan içinde kaldı.

Konya CHP İl Kongresi'nde kavga çıktı. CHP eski İl Başkanı Musa Akgül, yüzüne aldığı yumruk darbesi ile kan içinde kaldı. Görüntü almak isteyen bir basın mensubu da darp edildi.

CHP Tekirdağ Milletvekili Faik Öztırak'ın divan başkanlığını yaptığı CHP Olağan İl Kongresi, Rixos Otel'de yapılıyor. Yaklaşık 1 saat geç başlayan kongrede, bazı delegelerin, isimlerinin bulunduğu kağıtlara başkasının adına da imza attığı ileri sürüldü. Kongrede bu yüzden tartışma çıktı. Sözlü atışmalarla başlayan tartışma, kısa sürede kavgaya dönüştü. Kavgada CHP eski İl Başkanı Musa Akgül yaklaşık 10 kişi tarafından araya alındı. Yumrukların konuştuğu kavgada Akgül darp edilerek yüzü kanadı.
aktifhaber

Yeni Anayasa önerisine 'dinci' muhalefet
Emre AKÖZ

Türkiye'nin şaşırtıcı gerçeklerinden biri de şudur: Nüfusun büyük çoğunluğu Müslüman olmasına karşın, kendisine "laik" diyen insanlar, İslam tarihini pek bilmez. Bu konudaki bilgileri okul sıralarında verilen bilgiden ibarettir.

Laikliği, "yol gösterici bir ölçüt" olarak değil de, bir "yaşam biçimi" gibi savunan bu laikçiler, siyasi konuları analiz ederken, örneğin Hz. Muhammed'in yaptıklarını bir referans noktası olarak görmez.

Diyelim ki CHP'li bir siyasetçi, "Biz o dönemde Hz. Muhammed'in Hendek Savaşı'nda uyguladığı taktiği uyguladık" gibi bir laf etmez.

İşin ilginç yanı, Anadolu kökenli muhafazakâr siyasetçiler de bu tip göndermelerden uzak durmaya çalışır.

Çünkü o tarz bir laf ettiklerinde, "Bunların dinci olduğu referanslarından belli" gibi bir suçlama ile karşılaşacaklarını bilirler.

***

Ancak bu durumun ilginç bir istisnası vardır: Laikçiler bazı durumlarda, İslam tarihinin belli bir bölümünü hatırlayıverir.

Örneğin geçen gün CHP Başkanı Deniz Baykal, yeni Anayasa önerisinin yargıyla ilgili bölümlerine ilişkin olarak birden geçmişi gündeme getirdi ve şöyle dedi:

"İslam tarihinde yargıya yönelik ilk müdahale Emeviler döneminde yapılmıştır. Onlar da yargıyı yönlendirmek istemiştir. Özel mahkemelerle muhalifler sindirilmiştir. Hz. Peygamber'in ailesini hedef alan uygulamalar yapılmıştır."

***

Buradaki kritik söz hiç kuşkusuz "Emeviler" kelimesidir. Bu kelime belli bir inanç grubunun, yani Alevilerin dikkatini çekmek için kullanılmıştır.

Baykal'ın amacı Anayasa değişikliği konusunda Alevileri, deyim yerindeyse seferber etmektir.
İşte ilginç dediğim nokta bu...

Dikkat ederseniz, pazar günü de yazdığım gibi, tartışma şimdiye kadar "seküler" tabirlerle yürütüldü.

Anayasa önerisi yüksek yargıyı, çeşitlendirerek çoğulcu hale getirmeye çalışıyor.

Kemalist bürokrasi ise kendi konumunu yani statükoyu korumak için uğraşıyor.

Bu çekişmede taraflar, örneğin, "ele geçirmek" gibi "seküler" kelimeleri kullanıyorlar.

Eskiden olduğu gibi "Bu dinciler şeriatı getirecek" gibi laflar edilmiyor(du).

***

Ama görüyoruz ki bu tavır "iki yönden" değişiyor: Örneğin CHP'nin önde gelen polemikçilerinden biri "İslam faşizmi" artık neredeyse "arkaik" denecek laflar etmeye başladı.

Burada amaç, dini terimler kullanarak karşı tarafı damgalamak ve töhmet altında bırakmak.

Evet, iki ayaklı stratejinin ilk ayağı, rakibi şeriatçılıkla suçlamayı amaçlıyor.

Diğer ayak ise destekçilere hedef göstermeyi amaçlıyor: Yeni Anayasa'yı Emevilikle nitelendirmek, Alevilere, "İşte hedefiniz, saldırın" demekle aynı şey.

Eski bir siyasi numara bu: Kendisine laik diyenler, aniden belli bir dini terminolojiyi kullanmaya başlıyor.

Bugün ağızlarından "laiklik, çağdaşlık, aydınlık" gibi (seküler) kelimler eksik olmayanlar... Ertesi gün, "Emeviler, Muaviye, Yezid" diye konuşmaya başlıyor.

Yani şartlar laik görüntüyü kazıdığında, altından bir dini inanç sistemi çıkıveriyor.

O zaman bazı modern değerlerin, akılla değil, inançla benimsendiğini anlıyoruz.

Böylece yeni Anayasa, "rasyonel tartışmanın" değil, "dogmatik bakışın" konusu oluyor. Fikirler değil, inançlar çekişiyor.

Peki, buna dincilik demeyeceğiz de, ne diyeceğiz?

1 Nisan 2010-Sabah
10 Nisan 2010 16:46
CHP Isparta İl Kongresi'nde kürsüye çıkan 85 yaşındaki partili, kalp krizi sonucu hayatını kaybetti.

Halı Sarayı Düğün Salonu'nda gerçekleştirilen CHP Isparta İl Kongresi'nde, "Dilek ve Temenniler" bölümünde söz alan CHP Aksu İlçe Teşkilatı üyelerinden 85 yaşındaki Nuri Aydemir, ülke yönetimine yönelik eleştirilerini dile getirirken aniden fenalaşarak, yere yığıldı.

Partililer tarafından Şevket Demirel Kalp Merkezi'ne kaldırılan Nuri Aydemir'in, olay yerinde kalp krizi sonucu öldüğü anlaşıldı.
aktifhaber

05 Mayıs 2010
Tecavüzde CHP'ye Büyük Şok
Siirt'teki “toplu tecavüz” rezaletinin failleri arasında CHP Siirt İl Yönetim Kurulu üyesinin de olduğu ortaya çıktı

Konuyu siyasi rant haline dönüştürme gayretine girişen CHP, olayı takip etmek üzere milletvekilleri Ahmet Ersin ve Malik Ejder Özdemir'i Siirt'e göndermişti.

CHP, bu olayı siyasi rant haline getirirken, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf'ın istifalarını istedi. Cinsel taciz olayındaki 15 failden birinin, CHP Siirt İl Yönetim Kurulu Üyesi Orhan Çelik olduğu öğrenilirken, CHP'nin, olayın iç yüzünü basından saklayarak siyasi rant sağlamaya çalıştığı kaydediliyor.

CHP'nin taciz olayının faili İl Yönetim Kurulu Üyesi Orhan Çelik hakkında işlem yapmazken, konuyu basından saklamaya çalıştığı gözleniyor. CHP'nin toplu tecavüz faili üyesini neden basından sakladığı, olayın üzerini neden örttüğü, 2 Bakan'ı fail gibi göstermeye çalışırken, kendi yöneticisini neden sakladığı merak konusu oldu.

CHP'Lİ ERSİN, HAYLİ TERLEDİ

CHP'nin bölgeye giderek olayla yakından ilgilenen milletvekili Ahmet Ersin, ulaştığımız bu bilgiyi teyit etmek için görüştüğümüzde, önce “Onlarla hiç meşgul olmadık. AKP'li bir milletvekilinin yakını da var diyorlar. Bunlarla ilgilenmedik biz. Hiç araştırmadım” dedi.

Ardından, Orhan Çelik'i tanımadığını ileri sürdü. CHP Siirt İl Yönetim Kurulu Üyesi olduğunu hatırlattığımızda ise “Faillerden birinin öyle olduğu söyleniyor ama tanımıyorum ben onu” dedi. “Tutuklu mu peki” şeklindeki sorumuz üzerine de “Tutuklu olabilir galiba, tam şeyini bilmiyorum” ifadesini kullandı. CHP'li Ersin, ardından ise tecavüz olayının faili yöneticilerinin yakın bir zamanda AK Parti'den geçtiğini söyleme gereği duydu.

Kaynak:Vakit

07 Mayıs 2010 18:59
Vakit'e BAYKAL Baskını
Deniz Baykal'ın Nesrin Baytok'la seks görüntüleri CHP'yi sarstı. CHP, HSYK üzerinden savcılarla temasta. Baskın kararı çıktı...
Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit


Habervaktim sitesinde yeralan habere göre, CHP yönetimi HSYK nezdinde girişimde bulunarak Ankara Adliyesi'ni ayağa kaldırdı.

Habervaktim ve Vakit Gazetesi'nin Ankara Bürosu'nun basılması için karar çıkartıldı.

Karar doğrultusunda Vakit'teki bütün belge ve bilgisayarlara el konulması bekleniyor.

Vakit Gazetesi, CHP Lideri Deniz Baykal ve CHP Ankara Milletvekili Nesrin Baytok'un seks kasetini yayınladı. Kasette Baytok'un kocasının da görülmesi infial yaratmıştı.

Medya son baskını Nokta Dergisi'nde görmüştü. Nokta Dergisi, Genelkurmay tarafından bastırılmıştı. Bu Nokta'nın sonu olmuş, yoğun baskı üzerine patronu dergiyi kapatmıştı.
aktifhaber

07 Mayıs 2010
CHP'den İlk Açıklama Geldi
Bazı CHP'liler herhangi bir açıklama yapmadan olayı sadece yasal zemine taşırken, bazıları da bu komplonun üstüne gidilmesi gerektiğini savunuyor...

Deniz Baykal’a ait olduğu iddia edilen gizli kamera görüntülerinin internet sitelerine düşmesinin ardından CHP kurmayları durum değerlendirmesi yaptı. Bazı CHP'liler herhangi bir açıklama yapmadan olayı sadece yasal zemine taşımayı uygun bulurken, bazıları da bu komplonun üstüne gidilmesi ve sorumluların muhakkak ortaya çıkarılması gerektiğini savunuyor.

CHP Sözcüsü Mustafa Özyürek, "Şu aşamada bir şey söyleyemeyeceğim ama akşam saatlerinde bir açıklama yapmayı düşünüyoruz" dedi.

CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen de, olayın adi bir komplo olduğunu belirterek şunları söyledi: "Böyle ahlaksızlık, şerefsizlik olmaz. Referandum öncesi adi ayak oyunu oynamaya başladılar. Çok ahlaksızca bir komplo. Bu rezaletin sorumlularını ortaya çıkarıp hesap sormak gerekiyor."
CHP Manisa Milletvekili Şahin Mengü ise, "Ahlaksız oyuna alet olmayalım. Hukuki dava açıldı. Gerekli yasal işlemler yapıldı. Olayı daha fazla kaşımaya gerek yok" dedi
aktifhaber

07 Mayıs 2010
CHP'de Gizli Kamera Şoku
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, CHP lideri Deniz Baykal'a ait olduğu iddia edilen görüntülerle ilgili olarak soruşturma başlattı.

Telekulak olaylarının son noktası CHP'de ortaya çıktı. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın bir ilişki kasetinin görüntüleri dün gece bir gazetenin internet sitesinde yayınlandı. Kısa bir süre sonra ise yayından çekildi. Ardından da bu görüntüler Youtube'a konuldu.

Baykal'ın gizli kamerayla çekilmiş videosunda CHP milletvekili N.B. ile görüntüleri yer alıyor. Baykal'ın yakın çevresine "Büyük bir hukuki mücadele başlatacağım" dediği belirtiliyor.

SORUŞTURMA BAŞLATILDI

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'a ait olduğu iddia edilen ve bazı internet sitelerinde yayımlanan görüntülerle ilgili olarak soruşturma başlattı.

Baykal'ın avukatları, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunarak, sorumluların cezalandırılmasını ve söz konusu görüntülere erişimin engellenmesini talep etti.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, suç duyurusu üzerine soruşturma başlattı.

Cumhuriyet Savcısı Bülent Yücetürk tarafından yürütülecek soruşturma, TCK'nın 134. maddesinde düzenlenen “özel hayatın gizliliğini ihlal”, TCK'nın 135. maddesinde yer verilen “kişisel verilerin kaydedilmesi” ve TCK'nın 125/1. ve 2. maddelerinde düzenlenen “hakaret” suçları kapsamında gerçekleştirilecek.

Savcı Yücetürk, soruşturma çerçevesinde ilk olarak CHP Genel Başkanı Baykal'a ait olduğu iddia edilen görüntülere erişimin engellenmesine karar vererek, bunun uygulanması için Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına (TİB) talimat verdi.
aktifhaber

Nesrin Baytok web sitesini kapattı

Deniz Baykal’a ait olduğu iddia edilen aşk kaçamağı görüntülerinde adı geçen CHP Ankara Milletvekili Nesrin Baytok kişisel web sitesini kapattı.


Baykal’ın 18 yıl özel kalem müdürlüğünü yapan evli ve bir çocuk annesi Baytok, söylentiler üzerine www.nesrinbaytok.com.tr adresli web sitesini yayından kaldırdı.

Bilindiği gibi görüntülerde adı geçen CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da evli, iki çocuk sahibi ve torun sahibi.

HaBertaraf.com

KİM ÇEKTİ KİM SERVİS ETTİ

07.05.2010
Odatv ilkeli duruşunu hiç bozmayacak.
Kim hakkında olursa olsun...
Ne sızdırılan telefon kayıtlarını ne gizli video çekimlerini önemseyecek.
Bunları yayınlamadı ve yayınlamayacak.
Bunu yapanları da ahlaksızlıkla itham etmeye devam edecek.
Gelelim şimdi Baykal'ın özel hayatını gizlice videoya kaydedip bunun medyaya servis edilmesi olayına...
Bakınız...
Bunu salt özel hayatın gizliliğini ihlal meselesi olarak görmeyiniz.
Hedefteki isim sıradan biri değildir.
11 milyon kişinin oy verdiği bir partinin lideridir.
Önümüzdeki seçimde iktidara gelmesi beklenen bir partinin genel başkanıdır.
Dürüst, namuslu kimliğiyle tanınır.
Yıllardır bazı medya organları tarafından ısrarla yapılan "Baykal CHP'den gitsin" psikolojik harbini yenmiş, bu savaştan galip çıkmış deneyimli bir politikacıdır.
Son günlerdeki çıkışlarıyla hayli artı puanlar kazanan bir siyasetçidir.
O halde...
Bu gizli video meselesini farkı değerlendirmek zorundayız.
Evet, "birileri" herkesi gözlüyor.
Bu "birileri" Ergenekon'u, Balyoz’u, Kafes'i planlayanlardır.
Kafalarında hala soru olanlar, Baykal'ın videosunun nasıl çekildiğine ve medyaya servis edildiğine bakmalıdır.
Bu basit bir olay değildir.
Bu bir yere gizli kamerayı koyup gizlice çekim yapma hadise değildir.
Bunu kimler planlıyor; taşeronları kim?
Bunun lojistiği birkaç günde yapılamaz.
Bunu ancak güçlü bir kurum yapabilir.
Kim bunlar?
Güçlerini nereden alıyorlar?
Bunlar herkesi çekiyor.
Biz bazılarını görüyoruz, bazılarını çektikleri kişilere gizli karanlık odalarda gösteriyorlar belki.
Kaç önemli kişi gizli kaset olaylarıyla teslim alındı acaba?
Buna demokrasi diyorlar.
Buna özgürlük diyorlar.
Buna açılım diyorlar.
Oysa...
Bunun adı faşizm.
Ne yazık ki hala birileri bunu görmemekte ısrar ediyor.
Tehlikenin farkında mısınız; biri sizi gözetliyor...

Odatv.com

Baykal, kaset ve cemaat
Necdet PEKMEZCİ
necdetpekmezci@avazturk.com

07 Mayıs 2010Cuma
CHP Genel başkanı Deniz Baykal ve bir kadın milletvekiline ait olduğu iddia edilen gizli çekim görüntüleri internet sitelerinde yayınlandı. Habervaktim.com yaptığı açıklama ile görüntülerin Metacafe adlı siteden aldıklarını söyledi ve savunmasını yaptı.

Baykal’ın görüntüleri gerçektir, montajdır, tartışılacak, konuşulacak, üzerinde tezvirat ve komplo teorileri üretilecek.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’liler itidal gösterip, hatta feveran ettiler. AKP’nin samimiyetine inanıp inanmamak da insanların kendi tercihi…

Eğer kaset gerçekse ve gerçekten böyle bir ilişki varsa hem Deniz Baykal, hem de olayda adı geçen kadın vekil birinci dereceden eşlerine karşı sorumlu.

Bu ilişkiyi izah etmeleri gereken kişilerde öncelikle eşleri, çok da kamuoyu ile alakalı bir şey değil.
Sonuçta insanların tercihleridir, bedel ödemeleri gerekirse sanırım ödeyecekler.

Durduk yere nereden çıktı bu görüntüler, kim tarafından servise konuldu ve amaçları neydi?

Baykal’ın gözden düşmesi kimin işine gelir?
AKP'nin mi?
sanmıyorum...

Eğer belden aşağıya vurma furyası başlarsa nerede duracağı belli olmaz!

Bugün olaydan faydalandıklarını düşünenler tam aksine bir sürecin içine de girebilirler…

Burada kişisel intikam olasılığı söz konusu olabilir mi? Siyasetten ve diğer tüm teorilerin ötesinde?

Mümkündür…

Ama asıl konu CHP’nin iki hafta sonra yapılması planlanan kongresi.

İşte burada durmak ve gelişmeleri buna göre değerlendirmek gerekiyor. Muhalefet,Baykal'ı, statükonun yanında olmak, partiyi büyütememekle, iktidar yapamamakla eleştiriyor.

Ve daha büyük bir itham Ergenekon’un avukatı(Ki bu olasılık da bir yana bırakılmalı)

Deniz Baykal’ı kongre ile tasfiye etmek mümkün değil. Muhalefet bunu biliyor.

Dolayısıyla muhalefetin (muhalefet olmayanları ve heves edenleri de dahil edelim) da bu çaresizliğinin önün açmak için onlara rağmen bir gücün devreye girmesi mümkün mü?
Mümkün olabilir?

Fethullah Gülen’i itham etmek gibi bir çabam ve arayışım yok. Söylemeye çalıştığım daha önceki yazılarımda da dile getirdiğim gibi, Fethullah Gülen’e rağmen Gülen adına hareket eden bir ekibin varlığı.

Yaşayışı, düşünüşü, giyimi, kuşamı cemaat ile iltisaklı kişilere benzemeyenler.

Ve tabiî ki CHP’nin popüler isimlerinden birinin 6 ay önce ABD’de Fethullah Gülen’i ziyaret etmesini de bir yana bırakalım.

Bakacağımız tek olgu kongrede Deniz Baykal ne yapacak?

Ya da durumdan vazife çıkaranlar olacaklar mı?

Baykal, sağlık sorunlarını gerekçe göstererek tek adaylıktan çekilip çekilmeyecek mi ya da en azından belli kadroları CHP’nin vitrinine alacak mı almayacak mı?

Bir de parti dışı muhalefeti de dikkate almak gerekiyor.

CHP’li muhalifler bundan fayda elde edemezse kim elde eder….
avaztürk

Baykal Görüntülerine Dair Teknik Bir Ayrıntı
Açık İstihbarat
01.03.2010

Görüntüler bir kaç saat içinde çalı ateşi gibi yayıldı. Sansür çabaları her zamanki gibi yaramadı, işe yaramayacak. Kimileri zevksiz, kimileri esprili, kimileri politik, kimileri taktik yorumlar yapıldı. Sarıgül'den girildi; AKP'den çıkıldı.

Tahmin ettiğiniz gibi Deniz Baykal'ın bir bayan milletvekili ile "özel" görüntülerinden söz ediyoruz.

Bu olayı "bir liderin özel hayatı kimseyi ilgilendirmez" çizgisinde değerlendirmek mümkün olmadığı gibi, bu olaya karşı en büyük hassasiyeti gösterenlerden birinin Tayyip Erdoğan olmasının arkasındaki psikolojik etmenlerin de incelenmesi gerektiğini düşünenlerdeniz.

"Baykal'ın tek farkı ; bu tarz görüntülerin sızmasını önceden önleyebilecek bir şebekeye sahip olmaması mı?"

sorusunu sorular silsilemize ekliyoruz.

Bu yorumlar silsilesine katkıda bulunmak değil amacımız.

Trajedi ile komedi arasında bu kadar hızlı ve sık salınan bir ülkenin vatandaşları olarak kütüphaneler dolusu sessizlik birikiyor toplumda ve sonra kulakları sağır eden bir gürültü ile üzerimize yıkılıyor bütün biriken bu sessiz yığınlar.

Açık İstihbarat olarak; sessizlik biriktirmeyi bu ülkenin geleceği için yıkıcı buluyoruz. Gürültücü kalabalığın tefini çalmayı ise zul sayıyoruz.

O yüzden bir yerden bulup buluşturup izlediğinizi düşündüğümüz (ne de olsa You Tube yasaklarını delmeyi teşvik eden demokrat bir Başbakanımız var) bu video ile ilgili farklı bir ayrıntıya dikkatinizi çekmek istiyoruz

Görüntülerdeki kaymalar ve cızırtıların işaret ettiği bir ayrıntı.

Sözkonusu görsel kayma ve cızırtıların üç mantıklı açıklaması var:

1) Kamera görüntülerini kayıt eden cihazın donanımı veya yazılımı ile ilgili bir sorun
2) Çok eski kayıtlarda oluşabilecek görüntü bozulmaları
3) Kamera ile kamera kayıt cihazının aynı yerde olmayıp, görüntülerin kablosuz olarak görüntü kayıt cihazına aktarılmış olması

"Cemaat korumacılığı" refleksine (Bkz : Benimki açıksa sansürle, seninki açıksa yay!) sahip olmadığımız için, kimse kusura kalmasın, montaj olasılığını dördüncü olasılık olarak değerlendirmiyoruz. Gerçekten uzaklaşma pahasına sarınılan bu tarz refleksleri değerli refiklerimize bırakıyoruz.

Eğer görüntü kayıt cihazı ile kamera aynı mekanda/bütünleşik olsaydı; bu iki cihaz arasında veri iletişimi bu kadar kayıplı olmaz ve bu kadar görüntü kayması ve cızırtısına rastlanamazdı. Ayrıca ; kamera ile kayıt ayağını birleştiren bir cihazın yakalanma olasılığı boyutları nedeni ile daha fazla olurdu.

Türk siyasi tarihine geçecek bu tarz bir çalışmayı yapanların; sözkonusu mekana arızalı bir donanım/kamera yerleştirme ihtimali ise çok düşük. Bu birinci maddenin olasılığını da azaltıyor.

Kayıtlardaki cızırtıların görüntülerin eski olmasından kaynaklanması da sözkonusu değil . Çünkü görüntülerdeki bayan milletvekilinin saçlarını milletvekili olduktan sonra o kadar kısa kestirdiği ve daha yeni milletvekili olduğu gözönüne alınırsa; sözkonusu zaman diliminde dijital görüntülerin bu kadar bozulması çok olası değil.

Üçüncü olasılık en yüksek olasılık.

Kamerayı yerleştirenler ; kablosuz iletişim yeteneğine sahip bir kamerayı yerleştirdiler ve kaydı canlı olarak uzaktan yaptılar. Bu arada kablosuz iletişimden kaynaklanan "iletişim cızırtıları" görüntü de kalite kaybına neden oldu.

Sözkonusu kablosuz iletişim yapan kameraları yandaki bir daireden de, sokaktaki bir araçtan da izleyebilirsiniz. Elinizdeki teknik ekipmanın gücüne bağlı olarak mesafe değişebilir.

CHP'nin zamanında gündeme getirdiği ve sonradan peşini bıraktığı, resmi kayıtlara girmeyen özel takip/dinleme araçları bu tarz bir kayıt için ideal platformları oluşturabilir. Yan odadan basit bir cihazla da bu görüntüler kaydedilebilir.

CHP'nin yine benzer bir olayda, genel merkezindeki bir telekulak vakasının üzerine gitmediğini hatırlayalım. Cep telefonunu açık unuttuğu için kendini muhabire dinleten Önder Sav'ın vakasını ise telekulak olarak değerlendirmemiz mümkün değil. O bir tele....k vakası.

Sanırız kişisel , toplumsal ve siyasi olarak geldiğimiz noktayı bütün çıplaklığı ile ortaya koyan bu görüntüler CHP'nin üzerine gitmeyeceği son uzaktan dinleme/görüntüleme vakası olacak.

Yine uzak bir zamanda patlamak üzere içimizde sessizlikler birikecek; videoyu izlerken yaptığımız bütün gürültücü şakalara ve yorumlara rağmen.

Açık İstihbarat



08 Mayıs 2010 15:09
O Kasetteki 297 Milyarlık Sır
Deniz Baykal'ın seks kasetindeki Nesrin Baytok'un kocasına geçtiğimiz günlerde 297 Milyarlık haciz geldiği ortaya çıktı. Bu bilgi bütün dengeleri değiştirdi.

CHP Lideri Deniz Baykal’ın Nesrin Baytok’la yatak odası görüntüleri gündeme bomba gibi düşerken, CHP kulisleri tarihte görülmemiş biçimde kaynıyor.

Önder Sav, kameralar karşısına geçti ama kasetle ilgili hiçbir soruya cevap vermeyerek, Baykal’a suikast yapılacağıyla ilgili gelen ihbar e-mailiyle ilgili konuştu. İhbar mailinde geçen Mustafa Sarıgül ismini özellikle okuyan Önder Sav, lafı “yatak odası kasetini de Sarıgül servis etti” demeye getirdi.

CHP Kulislerinde bu iddialar kaynıyor, çünkü görüntülerin çekiliş biçimi içeriden birisini işaret ediyor.

KASETTEKİ BAYANIN EŞİNE 297 BİN TL’LIK HACİZ
Bu arada parti yönetimine şok bir bilgi sunuldu. Görüntülerdeki Nesrin Baytok’un kocası Can Baytok’a kısa süre önce 297 Bin TL Haciz geldiği ve ağır bir borç tablosuyla karşı karşıya olduğu yönündeki bu bilgi bütün dengeleri değiştirdi.

Çankaya Belediyesi’nden de çok sayıda iş alan Can Baytok’un asıl bağlantılarının İstanbul’da olduğu biliniyor. Baytok’un Şişli Belediyesi’nden çok sayıda iş aldığını bizzat Mustafa Sarıgül, Vatan Yazarı Mustafa Mutlu’ya açıklamıştı.

CHP yönetimine sunulan bu bilgi sonrası şimdi parti yönetimi faili yakalamak için yoğun çaba sarfediyor. Çünkü parti yönetimi görüntüleri Baytok’un en yakınındaki kişinin çektiğine emin.

Ama ittifak kurduğu kesimin tespiti konusunda netlik henüz yok. CHP yönetimi görüntülerin başına ve sonuna yerleştirilen “ahlaki” vurgulu görüntülerin çok acemice olduğu ve hedef şaşırtmak için yapıldığını düşünüyor. Görüntülerin sağ kesimden çıkmış gibi gösterilerek, asıl parti içi işbirlikçilerin kendilerini gizledikleri ve bu amaçla kasten ilk önce Vakit’e verildiği dile getiriliyor.

Bu arada özellikle il başkanlıklarına gelen yoğun tepkileri dindirmek ve Baykal’ın istifasını engellemek için de yoğun çaba sarfediliyor.
CHP Yönetiminin zaman kazanmak için suikast imasını diri tutacağı ve fail bulunduktan sonra parti içi yoğun bir temizliğin başlayacağı belirtiliyor.
Bu arada Nesrin Baytok’un da ortadan kaybolması yönünde karar alındı.

Kaynak: Turktime

YILMAZ ÖZDİL YIKILDI TESELLİ DÜNDAR'DAN

9 Mayıs 2010 09:40
Deniz Baykal'a hayranlığı ile bilinen Yılmaz Özdil, o görüntüler sonrası sonrası adeta yıkıldı, kendisini odasına kapattı!
Teselli ise kankası Uğur Dündar'a düştü!Yılmaz Özdil’in CHP Lideri Deniz Baykal’ın ahlak anlayışı ve dürüstlüğüne hayran olduğunu bilmeyen yoktur. Bu nedenle Yılmaz Özdil’in haberciliğinde ve köşe yazılarında Deniz Baykal’la ilgili pozitif davrandığı bilinir.

Hatta 2007 seçimlerinden önce Yılmaz Özdil’in Baykal’ın bu yönü üzerine yazdığı yazı, CHP’nin seçimde dağıttığı el ilanlarına konmuştu.

Özdil, Baykal’ın aile hayatına, eşi Olcay hanımı korumasına da defalarca değindi ve övgü dolu satırlar aktardı.

Baykal’ın siyasi geleceğine de umutla bakan Özdil, geçen ay Hürriyet’te yayınlanan Ayşe Arman’la yaptığı röportajda bu duygularını açıkça dile getirdi..

Yılmaz Özdil, Baykal’a olan hayranlığını dile getirdi ve şöyle bir diyalog ortaya çıktı:

Arman: Deniz Baykal için bir cümle söylemenizi rica etsem...

Özdil: Başbakan olacak.

Arman: Şaka yapıyorsunuz!

Özdil: Hayır. Hem de ilk seçimde?

İşte Yılmaz Özdil’in özellikle ahlak ve dürüstlüğü nedeniyle eleştirilme ve “Baykal Yandaşı” yaftası yeme pahasına savunduğu CHP Lideri Deniz Baykal kaseti sonrası yıkıldığı öğrenildi.

Özdil’in Baykal’ın eşi Olcay hanımı, kendi milletvekili, eski özel kalem müdürü ve en önemlisi evli bir kadınla aldatması karşısında şoka girdiği ve önceki gün adeta kendini odasına kapattığı öğrenildi.

Özdil’i Uğur Dündar’ın teselli etmeye çalıştığı belirtiliyor.

postmedya

09 Mayıs 2010 08:56
Nesrin Baytok CHP'deki Yükselişi
Deniz Baykal ile görüntülendiği iddia edilen Nesrin Baytok, partinin kapısından 1990'da kitap satıcısı olarak girdi. Sonra ise...

Deniz Baykal ile görüntülendiği iddia edilen Nesrin Baytok, partinin kapısından 1990'da kitap satıcısı olarak girdi. Sonra hep Baykal'ın yanında oldu. Özel Kalem Müdürlüğü'nün ardından milletvekili seçildi

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile Ankara Milletvekili Nesrin Baytok'a ait olduğu iddia edilen özel görüntüler siyasi arenaya bomba gibi düştü. Milletvekilliği öncesinde Baykal'ın özel kalem müdürlüğünü yürüten ve "sırdaşı"olarak bilinen Baytok, CHP lideriyle hep yakın çalıştı. Baykal'ın güvenini kazanan Baytok, genel başkanın onayıyla Temmuz 2007'de Ankara Milletvekili olarak parlamentoya girdi. Şok görüntülerle patlak veren tartışmalarda en çok merak edilen konulardan birini, Baykal ile Baytok'un geçmişe uzanan mesai arkadaşlıkları oluşturdu. Baytok'un 20 yıl önce, o dönem Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) olan partinin Genel Merkezi'nin kapısından girip, Genel Başkan katına tırmanması, oradan parlamentoya uzanıp bugün en çok tartışılan kadın siyasetçi olmasına kadar uzanan öyküsü şöyle: nHalen Ankara Milletvekili olan Nesrin Baytok'un yükseliş öyküsü 1989-1990 yıllarında başladı. O tarihte SHP Genel Merkezi'ne gelen genç kadın kitap pazarlaması yapıyordu. İlk olarak, o sırada partinin etkili isimlerinden olan Erol Çevikçe ile tanıştı ve bir süre sonra Genel Merkez'de işe başladı.

DEDİKODU YAYILDI
ODTÜ Maden Mühendisliği mezunu olan Baytok, 1991-1992 döneminde Baykal tarafından keşfedildi. SHP Genel Sekreteri Baykal'ın özel kaleminde görev aldı. Baykal, merhum Erdal İnönü'ye karşı liderlik yarışını kaybettiğinde, Ankara Köroğlu Caddesi'nde kurduğu "Gölge Genel Merkez"de Baytok'a da iş verdi.
12 Eylül darbesinin ardından yürütülen hukuk mücadelesi sonuçlandığında CHP, Hazine'den mallarını geri almayı başardı. 1992 yılında Cumhuriyet Halk Partisi'nin açılması ile birlikte Nesrin Baytok, CHP'deki konumunu güçlendirdi.
Tarsuslu olan Baytok, iddialara göre Kafkas kökeni sayesinde CHP'nin ağır toplarından Önder Sav'ın da desteğini aldı.
Baytok ile Baykal arasında yakınlaşma olduğu dedikoduları parti çevrelerinde yıllar önce yayıldı. Aralarında eski Genel Sekreter Adnan Keskin'in de bulunduğu bazı önde gelen isimler, Genel Başkan Deniz Baykal'a dostça uyarılarda bulunmayı ihmal etmedi.
Dedikodular, Deniz Baykal'ın eşi Olcay Baykal'ın da kulağına gitti. Aile içinde gerilim yaratan bu konunun dışarıya sızmamasına özen gösterildi.
Nesrin Baytok partide neredeyse karar verici konuma geldiğinde, mühendis olan eşi Can Baytok henüz işsizdi. İlk olarak bir şirket kuruldu ve partinin kırtasiye ve bilgisayar sarf malzemesi temini işine girildi.
Bir süre sonra CHP'li Bakırköy, Kadıköy, Şişli ve Mersin Belediyeleri ile İzmir Belediyesi'ne bağlı şirketlerin yazılım, güvenlik kamerası, fiber optik kablo işlerini de Can Baytok üstlendi ve ailenin mali durumu düzeldi.

VEKİLLİK TARTIŞMASI
Baytok ile ilgili kritik süreç Temmuz 2007 seçimlerinden önce gündeme geldi. Baykal, sürpriz bir biçimde Nesrin Baytok'u Mersin'den milletvekili adayı yapmak istedi. İddialara göre Nesrin Hanım, Mersin'i beğenmedi ve Ankara'dan aday olmak istediğini söyledi.
Baytok'un vekilliğine CHP Genel Sekreteri Önder Sav'ın şiddetle karşı çıktığı, Baykal'ın ise "Nesrin Hanım'ı Ankara'dan aday gösterelim. Bunun dışında Ankara listesini sen yap" diyerek Önder Sav'ı ikna ettiği öne sürüldü.
22 Temmuz 2007'de Ankara Milletvekili seçilen Nesrin Baytok'la ilgili ikinci kriz parti yönetiminde çıktı. Baytok'un Genel Başkan Yardımcılığı beklediği kulislere yayıldı. Ancak Baykal'ın partinin etkili isimlerinden gelen uyarılar karşısında Baytok'a Genel Başkan Yardımcılığı teklif etmediği, bunun yerine Bilim Yönetim Kültür Platformu Başkanlığı'na getirdiği kaydedildi.

NE YAPACAK?
- Nesrin Baytok'un, CHP'nin önümüzdeki günlerde yapılacak kurultayının ardından Genel Merkez yönetimine girerek Genel Başkan Yardımcısı olması öngörülüyordu. Artık son olay üzerine böyle bir görevlendirme beklenmiyor. - Baytok'un sağlık raporları alarak bir süre Meclis'e uğramayacağı belirtiliyor. Kurultay'a da katılması beklenmeyen Baytok'un 2011 seçimlerinde de aday olmayacağı konuşuluyor.

TBMM ALBÜMÜNDEKİ NESRİN BAYTOK ÖZGEÇMİŞİ
20 Nisan 1960'ta Mersin Tarsus'ta doğdu. Babasının adı Mustafa, annesinin adı Esma'dır. Maden Mühendisi; Orta Doğu Teknik Üniversitesi Maden Mühendisliği Bölümü'nü bitirdi. Özel sektörde çalıştı. Cumhuriyet Halk Partisi'nde Özel Kalem Müdürlüğü görevinde bulundu. Finansal Forum ve Forum Diplomatik gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Orta düzeyde İngilizce bilen Baytok, evli ve 1 çocuk annesidir.
Kaynak : Sabah

Ergun Babahan
Star Gazetesi
CHP’nin 28 Şubat’ı Baykal’ı tasfiye planı
09 Mayıs 2010

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, dün sabah gazeteleri alıp birinci sayfalarına baktığında, kendisine bu kirli tezgahı kimin kurduğunu anlamıştır.

Ben bakar bakmaz anladım.

Çünkü kendisiyle CHP Genel Merkezi’nde başbaşa yaptığımız görüşmeleri hatırladım.

Zaten meslek hayatının önemli bölümünü Türkiye’nin o dönem en büyük gazetesinin mutfağında geçirmiş biri olarak anlamasaydım, meslek büyüklerimden epey fırça yerdim.

En zordaki gazete en ağır manşeti atmıştı.

Bu operasyonun tek adı vardır, Deniz Baykal’a Ali Kalkancı muamelesi yapmak.

Bunun lamı cimi yoktur.

Çıkıp aksini söyleyen olursa, “Bize de mi lolo” cevabını veririm.

Peki neden sistem iktidara karşı en büyük silahı olan partinin, kendisini her koşulda koruyan liderini bir anda satıyor?

Neden defterini dürüp kapı önüne koymak istiyor.

Çünkü Sayın Deniz Baykal’da vücut vuran Kemalist çizginin yolun sonuna geldiğini görüyor.

Bu çizgi İzmir, İstanbul’un laikçi semtleri, Ege kıyıları, Antalya derken yüzde 20’nin üstüne çıkamıyor.

Bu çizginin önce yumuşatılması, sonra kırılması gerekiyor.

Kürtlere özerklik tanınacaksa, biz tanırız mantığı.

Bunun için ilk hedef, Baykal’ın tasfiye edilmesi.

Bugünkü Siyasi Partiler Yasası da, partilerin yapısı da, eğer ebleh değilse, parti başkanının kongre kaybetmesini imkansız hale getiriyor.

Medyada istediğiniz kadar çakın, genel başkanı okurlarınız değil, delegeler belirliyor.

Onun için özel hayatın dokunulmazlığı, özel hayata saygı geyiklerine inanmayın.

Baykal haberini büyüten gazetelerdeki istifa çağrılarına kulak kesilin.

Kimin bundan sonra ne yazacağına dikkat edin.

Şimdi F Tipi, cemaat, polis teşkilatı çekti sızdırdı geyikleri de artacak.

İnanmayın.

Bu olayın tezgahcısı ile Ali Kalkancı olayının tezgahcısı aynıdır.

Ali Kalkancı’yı ve onun üzerinden hükümeti hedef alan kimler idiyse, o tezgaha hangi medya destek olduysa, bugün de değişen bir şey yoktur.

Bu kirli, iğrenç bir tezgahtır.

Tezgahın düzenleyicileri, pazarlayıcıları ortadadır.

Zanlı aramayın, mürekkep izleri ellerinde.

Osman Can’a yapılanın benzeridir Sayın Baykal’a yapılan muamele.

Bir kısım medya, ıslak imzaya gösterdiği özenin onda birini bu kasete göstermemiş ve doğru ilan etmişse bir nedeni vardır.

Bu neden yukarıda da belirttiğim gibi, Baykal’ın AK Parti’nin yolunu kesmek de yetersiz görülmesidir.

AK Parti’nin parayla yapılmışlar dışındaki anketlerde yüzde 40’lar seviyesinde görünmesi, belli merkezlerde panik havası yaratmış.

Bu çok açık.

İktidarı biçimlendiremiyoruz, bari muhalefeti biçimlendirelim anlayışı hakim olmuş.

Bu seçim öncesi Baykal gider, Kemal Kılıçdaroğlu gelir, CHP yüzde 30’lara tırmanır ve bir CHP-MHP koalisyonu kurulur hesabı açık şekide görülüyor.

Bu sistemde vefa bozacının adı.

Kentli küçük orta sınıflar, hızla yaşlanan bürokratlar dışında oy tabanı kalmayan CHP’de değişim olması kaçınılmaz.

Ama bunu gerçekleştirmek için böylesi iğrenç yollara başvurulması, aklın, vicdanın kabul edeceği bir durum değil.

İşlevinizi tamamladınız mı defteriniz dürülür.

Baykal’a kurulan tezgahta başka saik aramayın, olay budur.

Bu manşetler aslında, Erdal İnönü’nün hacizden kaçırdığı iddia edilen yalısı ile birebir aynıdır.

O zaman CHP’nin önünü açmak için İnönü bir kalemde harcanmıştı.

Şimdi kendilerini kurtarmak için Baykal harcanıyor.

Ayıptır, yazıktır, günahtır.

Utanın biraz.

Haşmet Babaoğlu
Sabah Gazetesi
Baykal komplosu ve üç soru!
10 Mayıs 2010

Birinci soru...

Komplo alçaklıktır. Komploya direnmek alçaklığa direnmektir! O halde en Baykalcı, en CHP'li görünen medyacılar neden bir gün bile beklemeden "Baykal istifa" diye bağırmaya başladılar?

Dikkat!

Sakın bu isimler 2001'de Ecevit elden ayaktan düşünce hemen "Ecevit istifa" diye bağıranlar olmasınlar!..

Tam da bu nedenle "Baykal istifa" çığlıklarında samimi bir "temiz siyaset ve ahlak" arayışından çok bir "toplum mühendisliği" operasyonunun izleri görünüyor.

İkinci soru şu...

Böyle olaylarda "görüntülerin teknik tahlili yapılmadan bir şey söylemek yanlış olur" demesini beklediğimiz kesimler, "imza ıslak mı, kuru mu?" sorularını pek sevenler neden hiç beklemeden tepki gösterdiler?

Görüntülerin net olmaması ve kasette epeyce montaj yapılmasına karşın Baykal'ı nasıl tanıyıverdiler? Bu da bayağı ilginç bir nokta!

Üçüncü soruya gelince...

Önder Sav'ın alttan alta "kasetin şifresi" hakkında adres göstermek üzere yaptığı suikast açıklaması CHP önderliğindeki bozgun havasını mı gösteriyor, yoksa çarpışma kararlılığını mı?

Hepsi bir yana 15 Nisan'a ait bir e-mail ihbarını konu alan bu garip "açıklama" aslında CHP'nin yıllardır ne kadar kötü bir ekip tarafından yönetildiğini göstermiyor mu? Bizim koyu CHPli medya kalemlerimiz şimdi Sav'la dalga geçiyorlar. Merak ediyorum akılları bugüne kadar neredeydi?

Sabah

CHP'Lİ NESRİN BAYTOK KONUŞTU

15 Mayıs 2010 19:41
CHP Ankara Milletvekili Nesrin Baytok, Deniz Baykal ile görüntülerinin yer aldığı iddia edilen kaset olayıyla ilgili kamuoyuna açıklama yapıp yapmayacağına ilişkin bir soru üzerine, "Geleceğe yönelik hiçbir planım yok dedi..
Baytok: Zor bir süreç yaşıyorum. Kendime o süreci yaşamak için izin verdim" dedi. Baytok, zaman zaman Baykal ile görüştüğünü ve destek aldığını da kaydetti.

SHOW TV'ye konuşan Baytok, "Nasılsınız" sorusuna, "İyiyim. Bir sınavdan geçiyoruz" yanıtını verdi. "CHP'de yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine Baytok, "Yakından izliyorum. Ama bunları haberlerden, medyadan takip ediyorum" diye konuştu.

Zor bir süreç yaşıyorum "Kamuoyuna çıkıp açıklama yapmak istiyor musunuz?" sorusuna ise Baytok, "Geleceğe yönelik hiçbir planım yok. Zor bir süreç yaşıyorum. Kendime o süreci yaşamak için izin verdim" yanıtını verdi. Eşi ve kızının yanında olduğunu ve hiç dışarı çıkmadığını belirten Baytok, kendisine destek verenlere teşekkür ederek, "Bu destekle kendimi büyük bir ailenin parçası gibi hissettim" dedi. "İstifa edecek misiniz?" sorusu üzerine ise Baytok, "Bunların hepsi sonraki konular" dedi. Baytok, zaman zaman Baykal ile görüştüğünü ve destek aldığını da kaydetti. haber10

Ahmet Hakan
Eğri oturdum, doğru yazdım

TAMAM, “ahlak bekçiliği” kınanacak bir davranıştır.

Ama söyleyin bakalım:

Siyaset yapanların özel hayatlarına dikkat etmeleri gerekmez mi?

Ne yani? Bir siyasetçinin, bir rock şarkıcısı gibi davranma lüksü olabilir mi?

Hadi isim verelim:

“Rock’çı Teoman” ile “Siyasetçi Deniz” arasında yaşam tarzı bakımından bir fark olmayacak mı?

İşin aslı şudur: En liberal toplumlarda bile sıradan insanlara mubah görülen bir davranış, siyasetçi söz konusu olduğunda dikkat çeker, “skandal” olarak yorumlanır.

* * *

Ama durum böyle diye her skandalın üzerine de sorgusuz sualsiz balıklama atlanmaz.

“Alçakça bir yöntem siyasette yol olmasın” denir.

“Mahremiyete el uzatılmasın” denir.

“Çirkin bir ahlak tartışmasının başlamasına izin vermeyelim” denir.

“Yatak odaları siyaset meydanına dönmesin” denir.

“Leke büyümesin” denir.

“Gizli kameralar eliyle pusular kurulmasın” denir.

* * *

“Baykal vakası”nda bunların hepsi fazlasıyla dendi.

Ve fakat...

Son zamanlarda ipin ucu da kaçtı.

Bazıları neredeyse “kaset olayı”ndan bir büyük kahramanlık destanı çıkaracak noktaya geldi.

Olay “ilkeli ve dikkatli davranmak” noktasını aştı, neredeyse “Türkiye seninle gurur duyuyor” noktasına geldi dayandı. hürriyet


Kılıçdaroğlu'nun Da İmzası Var
03 Temmuz 2010

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun 2 yıl önce başörtüsünün kaldırılması için üniversitelere talimat gönderdiği gerekçesiyle YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan hakkında dava açtığı ortaya çıktı
CHP'nin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na yaptığı başvuruda CHP Grup Başkanvekillerinin yanı sıra Kılıçdaroğlu'nun da imzası bulunuyor.

CHP Grup Başkanvekilleri Hakkı Süha Okay, Kemal Anadol ve Kemal Kılıçdaroğlu, 24 Şubat'ta, başörtüsü yasağının üniversitelerde kaldırılması için yaptığı açıklama ve bunun için üniversitelere gönderdiği genelge nedeniyle YÖK Başkanı hakkında dava açılması için başvuruda bulunmuş.

"Görevi kötüye kullanma" suçlaması yapılan başvuruda, 5237 Sayılı TCK'nın 257. maddesindeki "Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gerekleriyle aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız kazanç sağlayan kamu görevlisinin hükmü bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." hükmüne atıf yapılarak Özcan'ın cezalandırılması isteniyor.

27.02.2008 tarihli şikâyet başvurusunda "Şüpheli söz konusu fiili ile yani üniversite rektörlerinden yukarıda açıklanan talimatı göndererek, YÖK Başkanlığı'nın gereklerine aykırı davranarak kamu zararına neden olduğundan görevi kötüye kullanma suçu işlemiştir. Bu uygulama ile tam bir bölünme yaşanmaktadır. Böyle bir bölünmesinin ise kamu zararına olduğu açıktır." ifadeleri yer alıyor.

Başvuruda kışkırtma niteliği taşıdığı iddia edilerek şu görüşlere yer verilmiş: "Diğer taraftan şüphelinin söz konusu talimatının kişilerin şu ya da bu yönde giyinip başını örtmeye yöneltilmesi sonucunu doğuracağından ayrı ve hatta aynı dinlerden olanlar bakımından ayrılık yaratacağından dil ve din birliği yanında önemli toplumsal bağlar kurmuş toplulukların devletle olan hukuksal bağlarının koparacak bir girişimi kışkırtma niteliği de taşıdığını kamunun zararına neden olduğu yadsınamaz.

Şüpheli YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, 24 Şubat 2008 tarihli açıklaması ile üniversitelerde türban yasağının kaldırılmasını istemesi ve bu yönde uygulama için talimat göndermesiyle kanunlara uymaması için tahrik suçu işlemiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle kamu görevlisi şüphelisi hakkında açıkladığımız nedenlerden ötürü 2547 sayısı kanunun 53 maddesi uyarınca soruşturmanın yapılarak gerekli kamu davasının açılmasını saygıyla arz ve talep ederiz."

Kemal Kılıçdaroğlu, ulusal bir gazeteye verdiği röportajda, iktidarlarında okumayan kızın kalmayacağını belirterek, başörtüsü sorununu çözeceklerini kaydetmişti. Kılıçdaroğlu, aynı gün ancak akşam saatlerinde yaptığı açıklamada, kızların üniversitelere başörtülü girebilecekleri şeklinde bir açıklaması olmadığını belirtmişti.
aktifhaber

Jandarma CHP ilçe başkanını gözaltına aldı

Balıkesir İl Jandarma Komutanlığı, Bigadiç ilçesindeki bor maden işletmelerindeki ihalelerde yolsuzluk yapıldığı gerekçesiyle bir operasyon dü zenledi.
[img]Haber7 http://image.haber7.com/haber/118380.jpg[/img]
18 Mayıs 2008

3 aylık takip neticesinde gerçekleşen operasyonda, aralarında 3 kamu görevlisi ile CHP Bigadiç İlçe Başkanı'nın da yer aldığı toplam 23 kişinin yakalanarak gözaltına alındığı bildirildi.
İl Jandarma Komutanlığı'ndan alınan bilgiye göre, Eti Bor Bigadiç Maden İşletmeleri'nde temizlik, yemek ve benzeri hizmet alımlarıyla ilgili ihalelerde yolsuzluk yapıldığı ihbarı alan İl Jandarma Komutanlığı ekipleri harekete geçti. İstihbarat Şube Müdürlüğü ekipleri ile Bigadiç İlçe Jandarma Komutanlığı ekiplerinin birlikte yürüttüğü çalışmada 3 aylık takip yapıldı. Delillerin toplanmasının ardından gerçekleştirilen eş zamanlı operasyonlarda Bigadiç Eti Bor Maden İşletmesi'nin muhasebe müdürü ile laboratuar ve ihalelerden sorumlu memur ve işletmenin güvenlik görevlisinin olduğu 3 kamu görevlisi ile CHP İlçe Başkanı Türker Yılmaz ve tanınmış işadamlarının da bulunduğu toplam 23 kişi yakalanarak gözaltına alındı.
Jandarmadaki sorgulamalarının ardından 2 kişi savcılık talimatıyla serbest bırakılırken, 21 kişi ise bugün adli makamlara teslim edildi. Savcılık tarafından CHP Bigadiç İlçe Başkanı ile birlikte toplam 12 şüpheli tutuklanmaları talebi ile mahkemeye sevk edildi. Diğer şahısların ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldıkları bildirildi. Jandarma, operasyon kapsamında aranan 2 kişinin firar ettiğini, şahısların yakalanmasına çalışıldığını bildirdi. Eti Bor Maden İşletmesi'ndeki ihalelere fesat karıştırıldığı iddiasıyla gerçekleşen, "Bor" operasyonuyla ilgili soruşturmanın genişletilerek devam ettiği bildirildi. haber7
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Sal May 11, 2010 3:48 am    Mesaj konusu: AHLÂK, HUKUK, SİYASET VE BAYKAL Alıntıyla Cevap Gönder

AHLÂK, HUKUK, SİYASET VE BAYKAL

Alihaydar Can

“Ele, bele, dile, ihanet olmaz
Keserler fermani imanım kıyarlar cane.”
Akıncı türküsü’nden


Ahlâkın bir toplumun “iyi-güzel-doğru”larını belirleyen temel değerler sistemi olduğundan yola çıkarsak; ferdî alandan sosyal/içtimaî alana kadar bu alanları belirleyen ne kadar disiplin (hukuk, iktisat siyaset, sanat, estetik vb.) varsa...

Ahlâkın, bu disiplinleri temellendiren, şekillendiren ( yapılandıran/müesseleştiren/kurumlaştıran) prensip/ kanun/ kural/kaidelerin dayanağı olan “üstsistem”in ismi olduğunu kolayca anlarız...

Böyle bir ahlâkın bugün, bu toplum ve bu devlet için sözkonusu olup olmadığı bir yana...

Böyle bir “üstdeğerler sistemi”ne dayanılmadan ne doğru bir devlet yapılanması, ne de iyi bir toplumsal dokunun teşekkülü ne de güzel insanların varlık sebebleri söz konusu olamaz...

“İyi-güzel-doğru”yu belirleyen temel değerler sistemine (ahlâka) sahip olmayan devletler ve toplumlarda genel bir “kötü-çirkin-yanlış” algılaması da tabiî olarak oluşamaz...

Ne ne ye göre "iyi-doğru-güzel", ne neye göre “kötü-çirkin-yanlış”?

Bunun “bana göre-sana göre-ona göre”si olmaz; ancak “bize göre”si olabilir. Bu da ancak “bana göre, sana göre, ona göre”ye müştereklik sağlayacak “üsttdeğerler sistemi” olan bir ahlâkı benimsemekle mümkün olur...

“Ben güzel Ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim” diyen bir Peygambere 1000 küsur yıl ümmetlik ettikten sonra sen tut bunu “gericilik/irtica” olarak nitele ve yerine de hiç bir şey koyma...

Doğru veya yanlış hiç bir ahlâkı yok CHP’nin...

Allah’ın Resulü’mün yukarıdaki Hadisi “Güzel Ahlâk”ın yanında “Güzel olmayan/ çirkin ahlâklar" olduğunu da işaret etmiyor mu?

CHP’nin güzel veya çirkin hiçbir ahlâkla hiçbir bağı veya bağlamtısı olduğunu duyup işiten var mı?

Varsa yoksa laiklik...

Başka da bir şey yok...

CHP, TC’yi kuran parti...

Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana hem ferdî hem içtimai alanda bir çok hukukî, iktisadî, siyasi, sosyal değişim dönüşüm (adına devrim de denilen) gerçekleştirildi. Bunlara dayalı olarak bir çok yapı ve müssseler oluşturuldu. Yasalar çıkarıldı, kararname, tüzük, yönetmelikler yapıldı, kararlar alındı, emirler verildi...

Bütün bunlar yapılırken “ahlâkî” bir tercih/ihtiyaç belirten bir tek yetkili-etkili şahısı hatırlayan var mı?

Matbuat Umum Müdürlüğü’nün bütün gazete ve dergilere yolladığı “Bundan böyle her türlü neşriyatta Allah ve Ahlâktan bahsetmek yasaktır.”(1) emri ise tek başına ne demek istediğimizi açıkça anlatıyor...

Kuruluş döneminde ahlâk bir ihtiyaç olarak değil, acilen kurtulunması gereken bir yük olarak görülmüştür.

Osmanlı’dan devraldığımız “İslâm ahlâkı”nın değerler sistemi ile CHP ileri gelenlerinin gerçekleştirmek istedikleri devlet ve toplumu kurmaları mümkün müydü?...

Bakınız bu Konuda Prof. Dr. Şerif Mardin ne diyor:

[Prof. Dr. Şerif Mardin, (..), Osmanlı'da mahallenin gerçek bir bilim olduğunu ve toplumu temsil ettiğini hatırlattı. Mahalleyi oluşturan unsurların başında camilerin geldiğini anlatan Şerif Mardin, Cumhuriyet'le birlikte caminin yerini alan okulların iyiye, güzele ve doğruya yönelik derinlemesine felsefeler üretemediğine dikkat çekti. Mardin, "Avrupa'da insanlar dindar olsun olmasın, iyiye, güzele ve doğruya dair felsefe üretmişlerdir. Binlerce sayfa yazı üretmişlerdir. Bizim Cumhuriyet öğretimizde iyi, doğru ve güzeli derinlemesine araştıralım diye bir şey yok. Orada binlerce sayfa tartışma bulamazsınız. (..)" açıklamasında bulundu. (..) 'Yurtta Sulh Cihanda Sulh' sözlerinin derinlikli bir felsefenin ürünü olmadığını aktaran Şerif Mardin, Kemalizmi kuru bir ideoloji şeklinde tanımladı. Kavramın Türkiye'de tartışılmasının bugüne kadar mümkün olmadığını belirten Mardin, tartışan kişinin hayatının kalan günlerini hapishanede geçireceğini iddia etti: "Kemalizm hakkında uzun çalışınca ne kadar kuru bir ideoloji olduğunu rahatlıkla anlayabiliyorsunuz. Bu ideoloji topluma iyi, güzel ve doğru hakkında hiçbir şey verememiştir." (..) Prof. Dr. Mardin, Laikliği tartışmaktan korkuyoruz. Yani laikliği tartışırsanız günlerinizi hapiste geçirebilirsiniz.'' Dedi] (2)

Bir uzman olarak Şerif Mardin Hoca, CHP’nin ideolojisi olan Kemalizmin “topluma iyi, güzel ve doğru hakkında hiçbir şey vereme”diğini çok açık ve net olarak ifade ediyor...

Buna göre partisine mensup evli bir kadın milletvekiliyle zina ettiği belgelenen CHP genel Başkanı’nın Partiden niçin bir kahraman gibi uğurlandığını, istifasının niçin “onurlu bir davranış" olarak değerlendirildiğini rahatlıkla anlayabiliriz...

Çünkü bir siyasi parti olan CHP’nin bağlı olduğu herhangi bir ahlâkî sistem yok...

CHP’nin ahlâk hakkında en belirhgin görüşü “İslâm ahlâkı”nın “gericilik/irtica” ve bu ahlâka bağlılı olan(müslüman)ların da“gerici-mürteci” olduğudur.

Başka da bir şey yok...

“Çağdaşlık, ilericilik, laiklik” gibi içi boş üç beş kelime...

Öyle de olunca bütün semavî dinlerin müştereken yasakladığı zina fiili hakkında CHP’lilerin niçin olumsuz bir tavır al(a)madıkları ortaya çıkıyor:

“İyi-Güzel-Doğru”n olmayınca “kötü-çirkin-yanlış”ın da olmuyor...

Geriye kaba bir hedonizm kalıyor:

Haz veren herşey meşru(iyi-güzel-doğru)dur....

***
Bu komploymuş...

Olabilir...

De...

Senin Genel Başkanınla Milletvekilini zinaya zorlayan bir dış tehdit (Silah zoru, şantaj vb.) var mı?

Yok...

İlaçla, uyuşturucu ile veya zorla içki içirilerek iradeleri zaafa uğratıldı mı?

Yok...

Bu iki kişi yatağa kendi rızalarıyla girip Zina etmeselerdi böyle bir kaset ortaya çıkabilir miydi?

Yok...

Peki kardeş...

Bu görüntüleri alanlar iyiniyetli değiller; eyvallah da...

Güle oynaya yatağa girenlerin bu “komplo”ya hiç mi katkıları yok?

Bizi bu gibi durumlarda tuzağa düşmememiz için “Hırsızın hiç mi kabahati yok” diye uyaran Nasreddin Hoca’yı da mı hatırlayanınız yok?..

***

Başa dönecek olursak....

İster devlet kuralım... İster bakkal dükkanı açalım... İster kanun yapalım... İster eğitim sistemi dizayn edelim... İster siyasî parti kuralım... İsterse başka herhangibir şey yapalım...

Bunun “İyi güzel doğrusu”nun NASIL yapılacağını bize gösterecek olan şey ahlâktır...

Böyle bir ahlâk yoksa...

Ne yapılırsa yapılsın yapılan şey keyfî/ilkesizdir.

Genel bir geçerliiliği/meşruiyeti yoktur...

İktidar olursun...

AKP gibi...

İlk yaptığın icraatlardan biri “zinayı suç olmaktan çıkarmak” olur...

Sonra da zina yaparken cürmü meşhut/suçüstü yakalanan Ana Muhalefet Partisi Liderinin bu durumuma ne diyeceğini bilemezsin...

Yalandan “Üzüldük müzüldük” gibi bir şeyler gevelersin ve içinden bildiğin bütün duaları okursun ki; bir densiz gazeteci çıkıp su soruyu sormasın:

-Hangisine efendim? Baykal’ın Partili bir milletvekiliyle zina yapmasına mı? Yoksa Zina yaptıklarının ortaya çıkmasına mı?

Zina suç değilse neyine üzülüyorsun?

Üzülünecek birşeyse, suç olmaktan niye çıkardın?..

Veya ana muhalefet partisi lideri olursun...

Oy depolarından biri olan Alevî-Bektaşîleri kafaya almak için her yıl Hacı Bektaş Şenlikleri’ni kaçırmayıp Hünkâr’ın huzurunda el bağlarsın?

Ama onun “eline, beline, diline hakim olmak” tarzında formüle ettiği İslâm ahlâkına tam zıd bir fiili işlerken kameralara yakalanırsın...

“Yahu şeytana uyup ettik bir halt. Özür dilerim..”. demek yerine “Bu bir komplodur” demeyi tercih ederek sadece “BELİNE” değil, aynı zamanda “DİLİNE” de hakim olamadığını açık etmiş olursun...

Şu işe bak ki...

Partidaşların olan “Alevî-Bektaşî”ler de Hünkâr Hazretleri'nin bu formülünü nedense o an hatırlayamaz ve seni alkışlarla, gözyaşlarıyla ve “inadına Baykal” sloganlarıyla uğurlarlar...

Zinaya alkış tutan ve zinakârın arkasından gözyaşı dökenleri Hünkâr Hazretleri görseydi acep ne derdi?


Dipnotlar:
1- Chp'li Şükrü Saraçoğlu imzasıyla basına "Allah ve ahlâktan bahsetmek yasaktır!" tamimi gelir. Bu tamimi bir Fransız görür ve şöyle der: «Yeryüzünde hiçbir hükümet, hiçbir rejim bu kadar alçalmamıştır!» Hasan Ali Yücel Merhum Üstad'a "Akademideki hocalığınızla Büyük Doğu'dan birini seçmenizi ihtar ederim!" fermanını o sıralarda yazar ve Üstaddan:"Elli kişilik bir sınıftansa bütün vatana hitap edici kürsüyü, yani Büyük Doğu'yu seçtiğimi ihtarınıza karşı ihtar ederim!" cevabını alır. Bunun üzerine Üstad o sıralarda ders verdiği Akademiden kovulur. Ve kanunsuz olarak askere alınır. Yıl 1943-1944... Kaynak: Necip Fazıl Kısakürek’in " Hesaplaşma" isimli konferansı.

2- Zaman gazetesi, 24 Mayıs 2008.


11 Mayıs 2010
Nesrin Baytok'un Maaşına Haciz

Kaset iddialarının ikinci ismi Nesrin Baytok eşinin kredi borcu ile sarsıldı

CHP Genel Başkanlığı'ndan istifa eden Deniz Baykal ile birlikte olduğu iddiasıyla sarsılan CHP Ankara Milletvekili Nesrin Baytok'un maaşına haciz konulduğu öğrenildi.

Habertürk gazetesinin haberine göre, Nesrin Baytok'un eşi Can Baytok ve kayınbiraderi Cem Baytok'un yüzde 50'şer oranında ortak olduğu Odesa Bilişim bir bankadan geçmişte kullandığı krediyi ödeyemedi. Borcu Odesa Bilişim adına ödemek zorunda kalan Kredi Garanti Fonu, Nesrin Baytok ve Cem Baytok hakkında haciz işlemi başlattı.

KGF avukatları 275 bin 969, 78 liralık borç nedeniyle Nesrin Baytok'un maaşına haciz konulduğunu belirttiler. aktifhaber

Yılmaz Özdil/Hürriyet
Benden söylemesi...

O koltuğa oturan...

Fırsattan istifa'de edendir.


*

O koltuğa oturan...

Bu komplonun ürünü olacaktır.

*

O koltuğa oturan...

İstediği kadar “istemedim” desin, “istemem yan cebime koy” diyendir.

*

O koltuğa oturan...

Ne kadar hisli ağıt yakarsa yaksın, timsah gözyaşları dökmüş olacaktır.

*

O koltuğa oturan...

Ömrünün sonuna kadar, aynanın karşısına geçip, kendine bile soracağı, “yoksa, tezgahın tezgahtarı mıyım acaba” merakının muammasıdır.

*

O koltuğa oturan...

Bileğinin hakkıyla değil.

El kasediyle gerdeğe girendir.

*

O koltuğa oturan...

Liderini ardı arkası kesilmeyen yalanlarla, iftiralarla, sahte belgelerle oradan göndermek isteyenlerin zaferidir.

*

O koltuğa oturan...

Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir hesabı, “durmak yok yola devam” diyendir.

*

O koltuğa oturan...

“İstifa istifa” diye linç çığlıkları atıp, amacına ulaşanların rehinesidir.

Kucağa oturur.

*

O koltuğa oturan...

İktidarın doğrularını bile desteklese, gizli işbirlikçi olmakla suçlanacaktır.

*

O koltuğa oturan...

Haksız kazancının hesabını kendi vicdanına bile veremeyeceği için, başkasına hesap soramaz.

*

O koltuğa oturan...
(Uyarmadın demeyin.)

O koltukta oturamaz.

*

O koltuğa bu şartlarda oturmaya kalkan, mezar soyucusudur... O koltuğu, sahibine, yani Deniz Baykal'a geri vermeyenin, Anıtkabir'e girmesi yasaklanmalıdır

11 Mayıs 2010
CHP'den Kaset İle İlgili Yeni İddia
Deniz Baykal ile Nesrin Baytok'un görüntülendiği kaset iddiası için önce Sarıgül sonra da hükümet suçlanmıştı. Şimdi ise CHP'den yeni bir iddia geldi...

CHP Adana Milletvekili Tacidar Seyhan, CHP Genel Başkanlığından istifa eden Deniz Baykal'a ait olduğu ileri sürülen görüntülerde iki ayrı kadın figürünün kullanıldığını söyledi.

Aynı zamanda bilişim uzmanı da olan Seyhan, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Seyhan, görüntüleri defalarca incelediğini, teknik olarak ayrıştırmasını yaptığını ifade ederek, şunları söyledi:

“Bu görüntülerin farklı ortamlarda farklı kameralarla çekildiği belli. Bu görüntülerin tamamı belli bir frekanstan yayın yapan mikro kamera ile yapılmıştır. İki ayrı yere yerleştirilen kamera vardır. Bu frekansı alan büyük bir ihtimalle araca yerleştirilmiş bir de alıcının olduğu, bu alıcının da videoya hızlandırarak kaydedildiği görülüyor. Daha sonra bu, yüzde 15 oranında karartılmış, yüzde 21 oranında eskitme uygulanmış. Görüntüyü detaylı olarak incelediğimizde 43 parçadan oluştuğunu görüyoruz. Aynı video çekimi içerisinde kullanılan bayan figürünün iki ayrı figür olduğu görünüyor.

Olayın gerçekleşme biçimi, oluşturma biçimi bireysel olarak görünmüyor. Kurumsal bir görüntü. Çekimin biçiminden kurumsal araçlar tarafından yapıldığını düşünüyorum. Bu sistem sadece oralarda var. Bu birinin yerleştirdiği hafızalı kamera değil. Zamana, günlere yayarak yapılan çekimlerin birleştirilmesidir. Bu bir araç teşkilatıdır. Eğer bu tür araçlar kişilerin elinde dolaşıyorsa bu da kurumsal suçtur. Ama (ülkeye bunlar şahısların elinde girmez) diyorsanız, buradaki işlemin kurumsal işlem olduğunu düşünebiliriz.”

'İKİ KADIN MI VAR?'

“İki kadın mı var” sorusuna Seyhan, “Hayır. İki ayrı kadın figürü kullanılmış. Aynı kamerada boyutlar çok farklı” yanıtını verdi.
“Kişilerin kim olduğunu söyleyebilir misiniz? Yani Deniz bey mi oradaki görüntü” sorusunu ise Seyhan, şöyle yanıtladı:

“Bunu benim söylemem çok doğru olmaz. Çünkü, o kadar çok montaj var ki... Üzerinde çalışıyoruz. Tespit ettiğimizde bunu da paylaşacağız. Çalıştığımız görüntüler internet üzerinden alınmış görüntülerdir. Çekim aslını bulmak gibi iktidarın bir görevi vardır. O asıl bize ulaşırsa nerelerden birleştirme yapıldığını gösterebilme imkanına sahibiz. Büyütme, karartma, eskitme kullanılmış. Farklı zamanlarda çekildiği belli. Uzaktan frekansla alış yapan profesyonel bir cihazla yapıldığı belli, bir VHS kasete kaydedilerek. Oradan hızlandırılarak yeniden çoğaltıldığı belli. Oradaki şahıslar hiçbir zaman aynı ortamda bulunmamışlardır. Aynı sürelerin çekimi değildir bu.”

“Mekan aynı mekan mı” sorusu üzerine ise Seyhan, “Birinde şüphem var. Aslını görmek lazım” dedi. aktifhaber

11 Mayıs 2010
Alevi Hizip Çerkezleri Bitirdi
CHP'de olanların bir de Alevi&Çerkez kapışması yönü var. Çerkez olan Baykal-Sav-Baytok üçlüsü; Alevi Gruptan büyük bir darbe aldı. Alevi grupta kimler var..

Deniz Baykal Çerkez... Kasetteki bayan vekil Nesrin Baytok Çerkez... Önder Sav Çerkez... Bu ekip şimdi büyük darbe yedi.

Şimdi önü açılan ve genelbaşkanlığa ilerleyen ekip ise Kemal Kılıçdaroğlu, Gürsel Tekin ekibi... Bu ekip ise Alevi...

Talat Atilla/Turktime

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın Nesrin Baytok’la kasetinin 8 veya 7 sene önceye ait olduğu öne sürülürken kasetin çok daha yeni olduğunu iddia edenler vardı.

Sonunda Baykal çıktı ve 2 haftalık dedi…

Önder Sav, Baykal’ın ameliyat olduğunu ve ameliyat olduktan sonra kasetteki gibi yürümeye başladığını söyleyerek, kasetin daha yeni olduğunu etrafına günlerdir belirtiyordu…

Kasetin bu zamanlamayla servisinde Baykal’ın halk tabanında AKP’ye alternatif olacak güce ulaşamayınca, Sarıgül ya da İstanbul Ekibi’nin partinin başına geçmesi için böyle bir derin operasyon yapıldığı yönünde şüpheler artmıştı…
Bu şüpheleri hala taşıyanların sayısı az değil.

EN KRİTİK AÇIKLAMA

Baykal’ın istifası sonrası Gürsel Tekin’in yaptığı açıklama aslında her şeyi anlatan çok ama çok kritik bir cümle içeriyordu. Buna yazımızın sonunda geleceğiz.

Farklılıkların Partisi olarak bilinen CHP’de bilindiği gibi en derin ve güçlü hizipler; Çerkezler ve Aleviler’den oluşuyor. Partinin Güneydoğu söylemleri nedeniyle Kürt hizip yıllar içinde eriyip gitti. Dolayısıyla iki hizip iyice baş başa kaldı.

Çerkez olan Baykal ve Önder Sav ikilisi partide Çerkez ekibini güçlü tuttu. Ancak Kemal Kılıçdaroğlu ve İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin bu zinciri kırdı. Son yerel seçimde Kılıçdaroğlu ve Tekin adeta şov yaptılar. Hem parti tabanında hem de halk nezdinde bir rüzgar estirerek Baykal ekibini zorladılar. Onur Öymen’in Dersim Olaylarıyla ilgili söyledikleri bu ekibi kendi içinde iyice biledi.

Çerkez olan Nesrin Baytok’un Baykal’ın yakın çalışma arkadaşı yapılmasında da Önder Sav referansı olduğu biliniyor. Şimdi Çerkez grubu büyük bir operasyon yedi. Baykal’ın devrilmesi halinde, Kongre’de ibrenin kimden yana döneceği, daha doğrusu tek lider adayının kim olduğu biliniyor. Şu an CHP’de Gürsel Tekin&Kemal Kılıçdaroğlu ikilisinin önünde durabilecek hiçbir güç yok.

Üstelik Baykal ekibi büyük bir tuzağa daha düştü. Kaset sonrası Bütün ağır toplar Baykal’ın yanında sıra dağlar gibi dizildi. Yani hepsi Baykal’a yapıştı. Düzenlenen basın toplantısında Önder Sav ve diğerlerini bütün Türkiye aynı safta gördü.

Bu ekibin Baykal’a iyice yapışması, kongrede tasfiyenin de toptan olmasını kaçınılmaz kılıyor.

Burada tek çatlak vardı. O karede Kemal Kılıçdaroğlu yoktu. Zaten Deniz Baykal bugün Akşam Gazetesi’nden Ersin Bal’a yaptığı açıklamada; Kılıçdaroğlu’nun telefonuna çıkmadığını açıkça söylüyor. Bu yediği ve yiyebileceği golden şüphe duyduğu anlamına geliyor. Ayrıca kendisinin devrilmesinden sonra kime gün doğacağına vakıf olmasından kaynaklanıyor.

SAV BAYTOK’UN İSTİFASINI İSTEDİ

Kulislere ilk olarak Baykal’ın görüntülerin çekim ya da el değiştirme aşamasında Bilişimci olan Baytok’un eşinin parmağı olabileceği bilgileri düştü. Tüm Genel Başkan yardımcıları da aynı yönde düşündüler. Kasetin 297 milyarlık haczin de etkisiyle el değiştirdiği bilgisi kulislere dalga dalga yayıldı.

Önder Sav’ın bu olaydan hemen sonra Nesrin Baytok’un istifasını istediği, Baytok’un “Buraya gelmek için 20 yıl çalıştım, istifa etmem” dediği belirtiliyor.


ÖNDER SAV’IN YENİ YAPILANMA DÖNEMİ

Şu notu aktarmakta fayda var; Önder Sav, bir süredir partide eski günlerini arıyordu.

Üst üste yaşadığı olaylar nedeniyle arka plana itilmişti. Ancak Baykal kasetle birlikte mecburen Önder Sav’a sarılmak ve onunla çalışmak durumunda…

Sav muhtemelen bunu çok iyi değerlendirecek ve kongrede kendisine yüzde yüz bağlı bir yapı oluşturacaktır. Ve partinin bütün ipleri artı Sav’ın eline geçecektir...

Sav ya zayıflamış Baykal’la yola devam edecektir, ya da hazırladığı yeni lider adayıyla ölene kadar partinin iplerini elinde tutacak yapıyı kuracaktır. Baykal’a bağlı bazı genel başkan yardımcılarının tasfiyesi de bu nedenle kaçınılmaz bir kader.

Sav, Kılıçdaroğlu’nun adaylık kararı alma ihtimalini göz ardı etmiyor. Kılıçdaroğlu’nun SSK Genel Müdürlüğü dönemiyle ilgili derinlemesine bir çalışma yaptırıldığı yönünde bir bilgi de var....

Sav’ın henüz renk vermeme sebebi Anayasa Mahkemesi’ne gitmek için 110 imza kozunu kaybetmeme düşüncesi...

Bu garantilendikten sonra şuan karşı hizipten yediği golü parti içi usta hamlelerle tersine çevirecek olan Önder Sav, Çerkez yapıyı yeniden güçlendirebilir. Sonrasında “devlet”le güçlü bağlar eskiden olduğu gibi Sav üzerinden kurulabilir.

Böylece Baykal ya da yeni lider, Aslı Aydıntaşbaş’ın yazdığı gibi “devletten” böyle bir operasyon yemeyecek.

Kastedilen devletin renginin “haki” olduğu herkesin malumu zaten….

DÖNELİM TEKİN’İN İLK AÇIKLAMASINA

Şimdi tekrar Gürsel Tekin’in Baykal’ın istifası sonrası yaptığı ilk açıklamaya dönelim. Tekin diyor ki; “Başkanımız artık bize ağabeylik, babalık yapacak.”

Kilit cümle bu…

Tekin, Baykal’ı görmek istediği konumu şak diye açıklamış. Tabi bunu yaparken döktüğü göz yaşları, partideki Baykal severlerin sempatisini de diri tutmasını sağlıyor.

Kongrede İstanbul ekibinin bu desteğe de ihtiyacı olacak…

Tüm bu gelişmelere rağmen benim kişisel tahminim; Baykal’ın kurultaya katılmamasına rağmen yeniden genel başkan seçileceği yönünde…

VE FİNAL;

Fethullah Gülen’e güvendiğini, hükümete güvenmediğini açıklayan Baykal’a belli ki çok ciddi bir bilgi verilmiş.

“BUNU HÜKÜMET YAPTIRDI…”

Baykal bu bilgiye yürekten inanıyor.

Bu bilginin ete kemiğe bürünüp/bürünmeyeceğini beklemekten başka çaremiz en azından şimdilik yok…

Ahmet Altan/Taraf
Pardayanlar

Çok uzun yıllar önce Mehmet Güreli gazetecilikten kazandığı birkaç kuruşla Nisan diye harika bir edebiyat dergisi çıkarırdı.

Bir sayısını da Michel Zevaco’nun ünlü şövalye romanı Pardayanlar’a ayırmıştı.


Pardayanlar, on ciltlik bir seriydi.

O zaman ben de o dergiye yazdığım yazıda, “insanlar ikiye ayrılır,” demiştim, “Pardayanlar’ı okuyanlar ve okumayanlar”.

Aradan yıllar geçti ama hâlâ buna inanıyorum.

Çocukluğunda Şövalye Pardayan’ın maceralarını okuyanların “değerleri ve ölçüleri” genellikle diğer insanlardan biraz daha farklıdır.

Onlar, “zor durumda kalan düşmanlarına” yardım ederler, düşene vurmazlar, başkalarının acılarına sevinmezler, güçlülerle dövüşmekten kaçınmazlar, başlarına gelecek belaya razı olup güçsüzü savunurlar, kendi çıkarlarını önde tutmazlar, kalleşlik yapmazlar, düelloyu kazanmak için hileye sapmazlar, bir kadının onurunu korumak için gerektiğinde hayatlarını ortaya koyarlar, dostlarını satmazlar ve onlar için “isimleri” hayatlarından kıymetlidir, isimleri kirleneceğine ölmeyi tercih ederler.

Kendi “değerlerine” aykırı her davranış da onların “ismini” kirletir.

Şövalyeliğin bu “değerleri” aslında her kültürde karşılığını bulur, “kabadayılıkta” da, “delikanlılıkta” da, “beyefendilikte” de, “hanımefendilikte” de bu ölçüler aynen geçerlidir.

Gerçek bir şövalyeye, gerçek bir kabadayıya, gerçek bir delikanlıya, gerçek bir beyefendiye, gerçek bir hanımefendiye her zaman güvenebilirsiniz.

Bizde de bu değerler önemliydi.

Kürtlerin feodal ahlakında da, dindarların mütevazı tevekkülünde de, Alevilerin “insanı kutsayan” değerlerinde de, kabadayıların “raconunda” da, beyefendilerin dirençli “çelebiliğinde” de, solcuların “başkaları için mücadele eden” devrimciliğinde de bu “şövalyeliğe” rastlardınız.

Şimdi bu “değerler” eskiyor, “düşmanına” zarar verebilmek ve kazanmak için her yolu mubah gören, kendi değerlerine aldırmayan, vicdanı yıpranmış, ismini “kirletmekten” korkmayan bir insan türü yaygınlaşıyor.

Bazen bende “tiksinti” duygusu yaratan, kaçıp gitme arzusu uyandıran mektuplar alıyorum.

Dağda vurulmuş gencecik bir gerillaya “oh olmuş teröriste” diyen Türklere, bir baskında ölen bir askere “biz çok çektik, elbette onlar da ölecek” diye bakan Kürtlere, siyasi rakipleri ahlaksızca bir komploya uğradığında buna sevinebilen “dindarlara”, “skandallar” üstünden politika yapmaya kalkan beyefendilere, Sünni genç kızlara yapılan baskılara “onları ezmek lazım” diye destek olan Alevilere rastlıyorum.

Böyle davranan herkes, kendine, kültürüne, inancına, dinine ihanet ediyor bence.

“Böyle davranmanın” gerçekçilik olduğunu söyleyeceklerin, “hayat vahşi bir dövüşten ibarettir” diyeceklerin, “bana ne kardeşim onun başına gelenlerden, oh olmuş” diye homurdanacakların çok olacağını tahmin ediyorum.

Haklı da olabilirler.

Ama onların “çirkin” haklılığını ve gerçekçiliğini paylaşmaktansa, “hayatı” anlamayan akılsız biri olmayı tercih ederim.

Ben mücadele etmeyi de, kazanmayı da severim.

Mücadele ve galibiyet ancak “kendi değerlerime sadık kaldığım” sürece önemlidir benim için, kendi değerlerime ihanet ederek kazanacağım her kavgada aslında kaybedeceğimi bilirim çünkü.

Şu son “Baykal olayında” da çirkin gerçekçiliğin her türlüsüne rastladık.

Baykal’a kızanlar, onu hedefleyen komplonun alçaklığını görmezden geldiler, Baykal’ı partinin başından göndermek isteyen “dostları” onu herkesten önce sattılar.

Ama beni en çok Baykal şaşırttı.

Özel hayatını teşhir ederek kendisini zor durumda bırakan “skandaldan” dolayı istifa ederken, bu olanlardan “hükümeti sorumlu” tutarak, kendi “özel hayatı” üzerinden siyasi bir tartışma başlattı.

Şimdi o korkunç “kaset” de, Baykal’ın özel hayatı da, Baykal’la birlikte bu olayın mağduru olan hanım da siyasi tartışmaların gündemini oluşturacak.

Baykal’ın “kendi kaseti” üzerinden vurmaya çalıştığı siyasi rakipleri, aynı kaset üzerinden Baykal’ı vuracak.

Siyasi bir çıkar sağlayabilmek için bunu yapmaya, kendi özel hayatını “siyasetin” ortasına atmaya değer miydi?

Bence değmezdi.

Kendisi bir haksızlığa uğrayan Baykal, çok daha şövalyece duran Erdoğan’a haksızlık etti ve kendini çamurlu bir kavganın orta yerine bıraktı.

Pardayanlar’ı okumayanların çoğunlukta olduğu bir ülkede yaşıyoruz, sadece Pardayanlar’ı değil, velilerin, dedelerin, mir’lerin, devrimcilerin hayatlarını da okumuyorlar.

Kendi isimlerini, kendi hayatlarını daha kıymetli kılacak bir ölçüleri, kendilerine örnek alacakları bir kahramanları yok.

Kirli bir öfke, kalleşçe bir intikam arzusu, lekeli bir çıkarcılıkla yaşıyorlar.

Pardayanlar’ı okumuş olsalardı, böyle bir hayatın “ölümden” beter olduğunu anlarlardı.

12 Mayıs 2010
CHP'den Şampanyalı Kutlama!
Star yazarı Şamil Tayyar, Baykal videosunun ortaya çıktığı süreçten sonraki gelişmelerle ilgili çarpıcı iddialar ortaya attı.

Şamil Tayyar, Baykal videosunun ortaya çıktığı süreçten sonraki gelişmelerle ilgili çarpıcı iddialar ortaya attı.

Bugün TV'de yayınlanan Temsilciler Meclisi programında Baykal'a ait olduğu iddia edilen seks kaseti ve beraberinde yaşanan gelişmeler masaya yatırıldı.

CHP'liler şampanyalı kutlama yaptı

Programa, Star Gazetesi Ankara Temsilcisi Şamil Tayyar'ın yapmış olduğu açıklamalar damga vurdu. CHP'li bir başkan yardımcısının gazetelerin yayın yönetmenlerini arayıp olayın gazetelerin manşetten büyük vermesini ve Türkiye'nin gündemine düşmesini istediği yönünde şahitlerin olduğuna vurgu yapan Tayyar: ''Pelit Kafe'de CHP'li ünlü bir ismin bu kaset olayının ardından 'artık önümüz açıldı diyerek şampanya ile kutlama yaptı'' sözleriyle yeni bir tartışmayı gündeme getiridi aktifhaber

Sevilay Yükselir / Sabah
Eyyy CHP'liler! Uyanın artık! Çünkü kral çıplak!

Yazdım daha evvel değil mi? "Yatak odaları odaların içerisinde en mahrem olan alanlardır. Bu nedenle bu odaları kah dürbünle, kah anahtar deliğinden izlemek büyük alçaklıktır! Hele de insanları donlu veya donsuz gizli kameralara çekip seyretmek ya da seyrettirmek şerefsizliktir! Günahtır! Adiliktir!" diye.

Son birkaç günde yazılanlara, konuşulanlara, yorumlara bakınca da, bütün toplumun bu konuda hemfikir olduğundan yana zerre kadar şüphem de kalmadı artık.

Tabii ki hepimiz çok üzüldük, Deniz Baykal'ın siyasi kariyerinin böyle alçakca bir tuzak ve saldırı ile sonlandırmış olmasına.

Ancakkkk...

"Keşke daha dikkatli olsaydı. Keşke böyle bir zafiyetin içerisine düşmemiş olsaydı. Keşke o görüntülerdeki kadın TBMM'ye taşıdığı 19 yıllık özel kalemi, sekreteri Nesrin Baytok değil de, Ornella Mutti ya da Sophia Loren olsaydı..." dedik mi, demedik mi eyyy sevgili CHP'liler?

Dedik!

Pekiiii... Bunun yanı sıra, "Bu skandal, CHP'de yıllardır siyaset yapan ancak rozet taşımaktan, pankart sallamaktan, slogan attırılıp meydanlarda yürütülmekten başka bir iş yaptırılmayan CHP'nin onurlu, şerefli, haysiyetli kadınlarının hakkının yendiğini gün gibi ortaya çıkarmıştır!" tartışmasını yaptık mı, yapmadık mı?

Dahası, "Baytok milletvekili olmadan evvel, burnundan kıl aldırmayan, yeri geldiğinde asan, kesen, her seçim öncesi aday adaylarının Baykal ile görüşme taleplerinde kendi önceliklerini ortaya koyan, gözüne kestirdiğini isterse milletvekili, isterse belediye başkanı adayı yaptıran ve hatta Baykal'ın hangi partili ile ilişkiye gireceğine, hangisini seveceğine, sevmeyeceğine karar veren, canını sıkanın ipini çektiren, onu ciddiye almayan adamın anasını belleyen, burnundan fitil fitil getiren, özel kalem müdiresi olmaktan çok Genel Başkan'ın ruh ikizi gibi davranan Nesrin Baytok çok siyasinin ahını almıştır. Çok can yakmıştır geçmişte. Acaba bütün bu yaşadıkları ilahi adaletin bir tecellisi midir?" diyerek sorgulamadık mı kendi aramızda?

Allah aşkınıza doğruyu söyleyin. Zamanında, kocası Can Baytok'un Odesa adlı bilişim şirketine aralarında Şişli'nin de olduğu CHP'li belediyelerden verilen milyon dolarlık ihaleleri öğrenince öfkelenmedik mi?

Baykal ve Baytok arasındaki yasak ilişkiye dair dedikodularımız kulisleri çalkalamadı mı?

Onu 2007 seçimlerinde milletin vekili olarak Meclis'e taşıdığında, "Ohaaaa! Bu kadarı da fazla! Millet yıllarca çalışıp didinsin bu parti için bir halt olamasın. Baytok ise Baykal'la kurduğu özel ilişki sayesinde tereyağından kıl çeker gibi Meclis'te koltuk kapsın! Olmaz böyle rezalet! Olmaz böyle adaletsizlik!" diyerek isyan etmedik mi?

Sevgili CHP'liler. Kaçınız, "Baykal'a kendini kabul ettirmenin yolu Nesrin'den geçer" deyip, genel merkeze gidince ilk onun kapısını çalmadınız? El etek önünde durup, "Nesrin Hanım bugün yine çok güzelsiniz! Harikasınız! Memleketten size bal, tereyağı, kayısı kurusu, tarla domatesi, kendi üretimimiz olan ayakkabılardan getirdim" demediniz? Onun gazabına uğrayıp, "siyasi hayatım kararmasın" düşüncesiyle kaçınız Baytok'un odasına girerken besmele çekmediniz?

Ayrıca birçok defalar, birçoğunuz kendinizi yerden yere atıp, "Bu kadın eni sonu Genel Başkanımızın başını yiyecek! Bir an evvel genel merkezden uzaklaştırılmalı!" demediniz mi birbirinize? Şimdi ne oldu peki?

Hakikaten dediğiniz oldu! Nesrin, Erdal İnönü, Aydın Güven Gürkan, İsmail Cem, Ertuğrul Günay, Hikmet Çetin, Erol Tuncer, Hasan Fehmi Güneş, Bedri Baykam, Mehmet Moğultay, Erol Çevikce, Tarhan Erdem, Murat Karayalçın, Gürbüz Çapan, Mustafa Sarıgül, Adnan Keskin, Seyfi Oktay, Celal Doğan, Onur Kumbaracıbaşı, Hurşit Güneş ve Ercan Karakaş gibi kurt siyasetçilerin bile yıllarca uğraşıp, didinip yiyemedikleri genel başkanınızı topu topu 5 dakikalık bir filmle yedi! Ve bitirdi! Hepinize geçmiş olsun...

Şimdi size yakışan, o gidince kaybedecekleri mevki ve koltukların derdine düşen Baykal yandaşı adamların gazına gelip, "Geri dön... Geri dön..." şarkısının ritmine ayak uydurmak değildir. Sizden beklenen, Türkiye solu adına önünüze bakıp, evrensel sol değerlere sahip çıkan, genç, dinamik ve uzun yol adamı olan bir genel başkan için çalışmaktır.

Çünkü eski kral artık çıplak yakalanmıştır! Yeniden giydirseniz bile, halk nezdinde o çıplak silüeti asla ama asla unutulmayacaktır!

Fatih Altaylı/Habertürk
KOCANIZ VE KARINIZ OLSAYDI DA BÖYLE Mİ DÜŞÜNÜRDÜNÜZ?

BURASI gerçekten acayip bir ülke oldu ve ben bu ülkeyi, bu ülke halkını anlamakta ciddi biçimde zorluk çekiyorum.

Tamam, kabul ediyorum Deniz Baykal’a yapılan bir komplodur.

Gizli kapaklı yürütülen bir ilişkinin bir şekilde kayda alınıp yayınlanması büyük ayıptır. Rezalettir. Ancak tartışmalar ve yorumlar artık bunun ötesine kaydı.

Bazı yazarlar ve o yazılara yorum yapanlar işin cılkını çıkardılar.

Mesela dün bir yazı ve yorum okudum. Nesrin Baytok’un bir fotoğrafı altında şöyle diyor: “Yalnız ve mağrur kadının halini düşünen yok” ve altında bu mealde yorumlar. Eh be kardeşim.

Tamam partizanlık gözleri kör etmiş ama bu kadar mı?

Peki aynı hanımefendi, bu yorumları yapan hanımefendinin eşiyle bir ilişki yürütmüş olsaydı ya da bu yorumları yazan beyefendinin eşi olsaydı aynı yorum yazılacak mıydı?

Hep ifratla tefrit arasında gidip geliyoruz. Bu ilişki hiçbirimizi ilgilendirmezdi. Ahlak bekçisi falan da değiliz ama ortada onurlu ve masum bir durum da yok doğrusu.

Bazıları da ısrarla görüntülerin montaj olduğunu vurguluyor.

Yahu olayın başaktörü ilişkinin varlığını kabul ediyor ve “Görüntüler eski değil yeni” diyor. Size ne oluyor.

Üstelik başaktör çok da düzgün bir davranışla istifasını veriyor.

Ne yapmamız bekleniyor?

Bu ilişkiyi alkışlamamız mı?

Diyorum hep, ahlak bekçisi falan değilim.

İsteyen istediği ilişkiyi yaşar.

Ama bu ilişki, ortaya çıktığı zaman bir bedel ödenmesi gereken türden bir ilişkiyse o bedeli öder. Bir siyasetçiyse halka da öder, siyasetçi değil sıradan bir vatandaşsa eşine, ailesine, yakın çevresine öder.

Bir bedel ödenmesi istenmiyor ve durum aynen kabulleniliyorsa da ödemez.

Ama kimse bizden böyle bir ilişkiyi ve ilişkinin aktör ile aktrisini alkışlamamızı beklemesin.

Kusura bakmayın!

Günay'dan "kaset, parti içinden sızdı" iddiası
13 Mayıs 2010


Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, kaset skandalı sonucu istifa etmek zorunda kalan Deniz Baykal'la ilgili şok açıklamalarda bulundu. Baykal'ın istemesine rağmen CHP liderliğine "dönemeyeceğini" iddia eden Günay, kaseti parti içerisinden birilerinin sızdırdığını ima etti: "Siz insanların demokratik yollarını tıkamışsanız başka yollardan sizden bunun öcünü alırlar. Öyle kıyımlar olmuştur ki, O kıyımlar da böyle saygısız ve acımasız misillemelere insanları götürmüş olabilir."

CHP'de bir dönem Genel Sekreter olarak Deniz Baykal'la yakın çalışma arkadaşlığı yapan Ertuğrul Günay, Gazeteci Ömer Şahin'in sunduğu Kanal A'da Görüş Farkı programında eski partisinde yaşanan gelişmeleri değerlendirdi. Baykal'ın sonunun bu şekilde olmasına üzüldüğünü söyleyen Günay, Baykal'ın yeniden dönüp dönmeyeceğine ilişkin soruya, "Dönmek istediğini hissediyorum ama dönemez. Baykalın siyaset anlayışından arınmış bir CHP'nin yeniden parti olma şansı vardır. Parti bunu bir miktar hissedecektir ve artık dönmesine izin vermeyecektir." cevabını verdi.

Ertuğrul Günay, Baykal'ın "komplo" iddialarına yanıt verirken olayın Hükümet'le ilgisi olmadığını, "Böyle bir şey olabilir mi? Bu işin nerelerden kaynaklandığına dair kamuoyunda herkes herşeyi konuşuyor ve biliyor. Bizimle hiç ilgisi yok, herkes Allah'tan korksun" sözleriyle açıkladı.

Kasetin CHP içerisinden sızdırıldığını iddia eden Günay şöyle devam etti: "Siz insanların demokratik yollarını tıkamışsanız başka yollardan sizden bunun öcünü alırlar. Bu hesaplaşmanın nerden kaynaklandığı nerden topluma verildiği herkes bunu biliyor yani. Bence bunu kaşıyarak başka şeyler söylemek zorunda kimseyi bırakmasınlar. Siz insanların demokratik söz söyleme hakkını insanlara kapatırsanız insanların hak-hukunu çiğner ve olmayacak birtakım mekanizmalar kurarsanız sizi de böyle acımasızca çıkar birileri böyle hesaplaşır. Öyle kıyımlar olmuştur ki, O kıyımlar da böyle saygısız ve acımasız misillemelere insanları götürmüş olabilir. Öyle insanlar çizilmiş,haksızlıklar yapılmıştır ki Size de men Dakka dukka."

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, yıllar önce dile getirdiği "CHP kapatılsın, Vakıf olsun" görüşünü de yineledi. İş Bankası'ndan aldığı parayla birlikte CHP'nin Cumhuriyet tarihini araştırma merkezine dönüştürülmesinin daha saygılı bir davranış olacağını söyleyen Günay, "Çok ağır tepkiler almıştım ama doğru bir öneriymiş. CHP müze olmasın; Kültür Bakanı olduğum için bana bulaşır. Vakıf olabilir." dedi.

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, İsmet İnönü'nün Atatürk'ün ölümünden bir gün sonra Cumhurbaşkanlığı'na askeri darbeyle seçildiğini öne sürdü. Günay, "11 Kasım 1938'de askeri müdahale ile İsmet Paşa işbaşına gelmiştir. Parlamentoya kalsa İsmet Paşa gelemiyordu. Atatürk'ün dışladığı bir isimdi." diye konuştu.

Başbakan Erdoğan ile Deniz Baykal arasında yaşanan İnönü-Hitler polemiğine de değinen Günay, İsmet İnönü'nün tek parti diktatörlüğüne gitmesinde dönemin şartlarının etkili olduğunun altını çizdi. Günay, tek parti dönemini övenlere hatırlatmalarda bulunan "Sol'un fetiş haline getirdiği Nazım Hikmet, İsmet İnönü'nün işbaşında olduğu dönemi hapiste geçirmiştir. Menderes'in affıyla dışarı çıkmıştır." hatırlatmasında bulundu.
habertaraf

14 Mayıs 2010
CHP'den Baykal'a İlk Şok !!!
Genel başkanlıktan istifa eden ve parti yönetimi tarafından geri dönmesi istenen Deniz Baykal'a parti içinden ilk eleştiri İstanbul Milletvekili Ali Topuz'dan geldi.

Baykal'ın istifa ettiğini hatırlatan Topuz, şimdi Baykal'ın geri dönüş yollarını aradığını, eğer dönerse partiye zarar vereceğini söyledi.
Habertürk TV canlı yayınında eleştirilerini sıralayan Topuz, Deniz Baykal’ın genel başkanlığa geri dönmesinin partiye zarar vereceğini söyledi.

Topuz, Baykal’ın istifa ederek güzel bir iş yaptığını ancak daha sonra geri dönüşün yollarını aramaya başladığını ifade etti.

Baykal’ın geri dönüşünün partiye hiç bir yarar sağlamayacağını kaydeden Topuz, bu mesele halledilene kadar Baykal’ın önünün açılma ihtimalinin bulunmadığı ve CHP’nin Baykal’ın geri dönüşünü düşünmemesi gerektiğini söyledi.

Yeni genel başkan seçiminde Baykal ve parti üst yönetiminin etkili olmaması gerektiğini söyleyen Topuz, “Bu yapılırsa üzerinde büyük bir ittifakla yeni bir genel başkan seçilecektir. Bu sayede parti yenilenebilecek ve toplumla kucaklaşabilecektir. Bu olursa CHP kesin iktidar adayı olacaktır” diye konuştu.

Baykal'ın geriye dönmemesi gerektiğini söyleyen Topuz, şöyle dedi:

“Yapay şeylerle, zorlamalarla olmuyor. Bir durum var, kendi seyrinde seyretmeli. Ambargo koymak, yasaklamak, icazet almayı hoş bulmuyorum. Bir olay olmuştur. Bunu geriye döndürmenin bir olanağı yoktur. Deniz Bey istifa etmiştir. Yeni genel başkanımızı seçeceğiz, önümüze bakacağız. CHP’de ‘hiç kimsenin yeri doldurulamaz’ diye kabul edilemez.”

"KENDİ GELECEKLERİ İÇİN BAYKAL'A 'DÖN' DİYORLAR"

Cihan Haber Ajansı'na da konuşan Topuz, Deniz Baykal'ın istifa etmekle hem kendisi, hem de CHP için en doğrusunu yaptığını söyledi. Ancak bu hareketi gölgelemeye dönük çabaların olduğunu ileri süren Topuz, "Fakat bu hareketi örselemeye gerek olmadığını, yeniden dönme gayreti olursa bu doğru olmaz. Partide bazı arkadaşlarımız sırf kendi gelecekleri ile ilgili olarak Deniz Baykal'ı dönmeye tahrik ediyorlar. Onlar çok yanlış yapıyorlar. Deniz Baykal'ın da bunlara uymaması gerekir. Bu akıllı bir dostun tavsiyesi değildir. Sayın Baykal'ın yapacağı bu işi burada bitirmektir. Bu kurultayı lider vesayetinden çıkartarak özgür iradesine bırakması gerekir."

"CHP İÇİN TARİHİ FIRSAT"

Yaşananları, CHP'nin yeni bir başlangıç yapması içir tarihi bir fırsat olarak nitelendiren Topuz, şunları söyledi: "Parti bu fırsattan yararlanarak kendisini yenileyebilmelidir. Bu durumu partinin yenileşmesi ve iktidar adayı olabilmesi için bir fırsat olarak değerlendiriyorum. Deniz Baykal'a düşen bir görev vardır. Bundan sonra da katkı vermek için yeni dinamik ve genç bir yönetim kadrosu için görevini yapmalıdır."

"CHP'DE PARTİ İÇİ DEMOKRASİ YOK"

"CHP'nin başına geçecek isim konusunda henüz bir netlik yok. Kılıçdaroğlu'nun ismi öne çıkıyor" sorusuna Topuz, "Bu isim çıkar. Bu çok da önemli değil. Bu Deniz Baykal baskısı azaldıkça adayların ortaya serbestçe çıkması zor olur. Çünkü herkes 'acaba genel başkan döner mi' diye düşünüyor. Baskı var. Zaten CHP parti içi demokrasiyi işletmeyen lider hakimiyetinin olduğu partidir. Herkes korkuyor. Ama bu lider ben yokum deyip Antalya'ya giderse parti delegeleri özgür iradeleri ile mantıklı düşünüp doğru yolu bulmakta zorluk çekmeyeceklerdir."

CHP'de yıllarca siyasetçi yapmış tecrübeli biri olarak kafasında bir isim olup olmadığı sorusuna ise Topuz, "Bunu söylemek istemiyorum. Çünkü yanlış anlaşılır. Ama isimleri geçen tüm arkadaşlarımız bu işi yapabilir. Burada bakılan halk benimsemeli. Halk Baykal'ın yerine benimsemedi. Bu işi hakikaten yapabilir mi tecrübesi var mı? Bir de örgüte sempatik gelmeli. Bu isimlerden biri de Kılıçdaroğlu'dur." cevabını verdi.
aktifhaber

14 Mayıs 2010
Evde Temizlik Yapıldığı İddiası...

Deniz Baykal’ın “komplo” demesine rağmen, komployu ortaya çıkarmak için videonun çekildiği adresi vermemesinin ilginç ayrıntılarından söz ediliyor

CHP’nin istifa eden lideri Deniz Baykal’ın kaset olayıyla ilgili “komplo” demesine rağmen, komployu ortaya çıkarmak için videonun çekildiği adresi vermemesinin ilginç ayrıntılarından söz ediliyor Ankara kulislerinde…

Baykal’ın adresi vermesi halinde, özellikle videonun yerleştirildiği yerde parmak izi incelemesi yapılabilecek, ayrıca etraftaki kamera kayıtlarından şüpheli şahıs incelemesi yapılabilecekti…

Ancak, konuyu araştıran CHP’nin kaset skandalıyla görevli kurmayları bunun sakıncalarını da yönetimin önüne koydular. Savcılığın adresi aldıktan sonra olay Yeri İnceleme Ekibi’ni görevlendireceği ve bu ekibin çok geniş kapsamlı araştırma yaptığı belirtiliyor.

OLAY YERİ EKİBİ NASIL ÇALIŞIYOR?

Ekip, çalışma prensipleri gereği olay yerindeki bütün parmak izleri, saç örnekleri, doku örnekleri, kan, tükrük, sperm, vücut sıvısı, gibi örnekleri topluyor. Bunlar tek tek ayrıştırılıyor ve buradan zanlıya ulaşılmaya çalışılıyor.

Bu delillerden DNA’ya bile ulaşılabiliyor. İncelemenin sonucunda Deniz Baykal ve Nesrin Baytok’un (kaset şayet doğru ise) DNA’larının da çıkması söz konusu.

Ayrıca evin uzun süredir kullanılıyor olması nedeniyle başka CHP’lilere ait izler bulunması ihtimali de var.

EVDE TEMİZLİK Mİ YAPILIYOR?

Bu riskler nedeniyle savcılığa o mekanın adresinin verilmediği konuşuluyor Ankara’da…

Uzmanlar, bu delillerin normal temizlik sonucunda bile kaldığını ancak kimyasal temizleyiciler kullanılarak yapılacak detaylı bir temizlikte yok olacağını belirtiyorlar.

Ankara’lı gazetecileri şaşırtan konu, CHP’nin kaset skandalı ile bilgilerin yine CHP cenahından gazetecilere ulaştırılması. Son dedikodu yine CHP Kulislerinde konuşuluyor;

Turktime'a gelen iddialara göre söz konusu evde, kameranın takıldığı bölüm hariç hummalı bir temizlik sürdüğü belirtiliyor. Bu kapsamda özellikle yatak örtüsü gibi bazı eşyaların değiştirildiği ve tüm bu çalışmaların bitiminde söz konusu evin güvenlik güçlerine açılacağı öne sürülüyor…

CHP'deki Skandalın Çok Özel Şifreleri...

“Nesrin Baytok’u CHP’liler yakından tanır. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın özel kalem müdürüyken, Hikmet Çetin, Erol Tuncer, Celal Doğan, Gülsüm Bilgehan gibi isimleri bir çırpıda geride bırakıp Ankara birinci bölgeden parti büyükleri Önder Sav ve Eşref Erdem’in ardından listeye girip milletvekili seçilmişti. Görev yaptığı sırada birçok milletvekili ve partili tarafından, “İstediğini genel başkanla görüştürür istediğini görüştürmez” şeklindeki çalışma biçimiyle eleştiri odağı olmuş ancak yine de ipi önde göğüslemişti. Baykal’ın sırdaşı ve çok yakını olan Baytok sonunda parti grubundaki işleyişe de müdahaleye başladı. “

Yukarıdaki satırlar 11 Ağustos 2007’de yayınlanan ve CHP’de deprem etkisi yaratan Turktime’ın özel haberine ait…

Haberde, milletvekilleri yemin kuyruğundaydı. CHP’den Kayseri’den tek milletvekili seçilen işadamı Mehmet Şevki Kulkuloğlu törene Sami Kumser’le birlikte gelmesine Nesrin Baytok’un gösterdiği tepki sonrası gelişen olaylar anlatılıyordu.

“NESRİN HANIMIN TALİMATI…”

Milletvekili Kulkuloğlu’na daha yemin sırası gelmemişken yanına CHP grubunda “kemik Baykalcı” bir isim olarak tanınan Çanakkale milletvekili Ahmet Küçük yaklaştı ve kulağına eğilerek, “Sayın vekilim. Nesrin hanımın talimatı var. Sami Kumser’i hemen kulisin dışına çıkarın ve yanınızda bir daha getirmeyin” sözlerini fısıldadı. Buna Kulkuloğlu ve Kumser büyük tepki gösterdi.

Tepki o kadar büyümüştü ki sonunda Kumser Baykal’ı aramış ve Nesrin Baytok’u şikayet etmişti. Ancak Baykal Baytok’u savunmuştu.

Haberimizin son cümlesinde Kulkuloğlu’nun dilinden dökülen: ““Partinin gerçek genel başkanı Nesrin Baytok’muş herhalde…!” cümlesine yer vermiştik.

Olayın baş aktörlerinden biri de Önder Sav’dı olayda Önder Sav da etkin rol almıştı. Hatta Sav’ın bazı sözlerini Sami Kumser, Baykal’a söylemiş ve sıkıntı çıkmıştı. O diyaloğu da sayfalarımıza taşımıştık.

Haberimiz o dönemde ses getirirken, CHP içindeki Nesrin Baytok faktörü giderek büyüdü. Bilinen telefon kaydı ve Peygambere hakaret sözleri sonrasında Baykal Önder Sav’ı ikinci plana attı ve CHP’de dengeleri değiştiren bir yol izledi.

Sonraki süreçlerde her kongre öncesi benzer ses kayıtları ve belgeler ortaya çıkarken, Baykal’ın yeni ekibi hep güçlendi ve eski ekip giderek silikleşti. Bu durum hep Nesrin Baytok’un değirmenine su taşıdı.

Baytok partide inanılmaz biçimde güçlendi.

Ve sonunda olanlar oldu. Bütün dengeleri değiştirecek çirkin bir kaset ortaya çıktı. Ve ne hikmetse yine bir kongre öncesi.

CHP’nin kongresi iki hafta sonra 22-23 Mayıs’ta yapılacak. Dün akşam yaşanan kaset hassas dengeler içeriyor.

İPİN DİĞER UCUNDA İSE SARIGÜL VAR

İpin diğer ucunda ise Mustafa Sarıgül yeralıyor. Yine bir arşiv taramasıyla hatırlayalım…

Baytok ailesi Baykal ve Sarıgül arasındaki gerilimi ilk olarak Mustafa Mutlu Vatan Gazetesi’ndeki köşesine taşımıştı. Mutlu, Baytok ailesinin Baykal’ı kullanarak CHP’li Belediyelerden ihale aldığını iddia ettiği yazısına şöyle girmişti:

“Cumhuriyet Halk Partisi'nin son kurultayında genel başkanlığa aday olan Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'e, "CHP İstanbul İl Başkanı Şinasi Öktem'in aile şirketine, Deniz Baykal'ın Özel Kalem Müdiresi Nesrin Baytok'un eşi Can Baytok'un Genel Müdürü ve hissedarı olduğu Odesa Bilişim adlı firmaya hiç iş verdiniz mi?" diye sormuştum”


Daha sonra Baytok’ların ve CHP Genel Merkezi’nin açıklamalarını koyan Mustafa Mutlu ikna olmamış ve konuyu Mustafa Sarıgül’e sormuştu.

Sarıgül’ün yanıtı çok çarpıcıydı. Mustafa Mutlu şöyle yazmıştı:

“Sarıgül: Baykal, Baytok için 'Destekleyelim' dedi

Dün bu açıklamaları Mustafa Sarıgül'e sordum…. ‘Can Bey, devamlı Sayın Baykal'ın yanındadır. Baykal bize her defasında 'Can Bey'e sahip çıkalım, destekleyelim' demiştir. Can Bey de ihalelerimize girmiş ve kazanmıştır.’ “

Mustafa Mutlu yazısını: “Keşke Sayın Baykal da konuşsaydı ve "Hayır... CHP yönetimi hiçbir belediyeye siyasi baskı yapmamıştır" deseydi... Ama olmadı” şeklinde bitirmişti.

ATEŞ GİBİ KONGRE

Evet, CHP çok kongre gördü, çok kavgalar çok gerilimler yaşandı. Ama bu kongre hiçbirisine benzemeyecek. Ankara’yı ateş gibi bir kongre bekliyor… Parçaları sanırım birleştirdiniz!

Kaynak:Türktime

Ahmet Altan / Taraf
Karar

Yüksek Seçim Kurulu’nun referandumla ilgili verdiği kararı görünce, bazı CHP’lilerin Baykal’a neden bu kadar öfkeli olduklarını, neden sürekli olarak başkanlıktan çekilmesini istediklerini daha iyi anladım.

Yüksek yargı organlarının “hukukla” ilişkilerini iyice kestiklerini bir kez daha kanıtlayan bu karar, bütün yasa maddelerini birbirine karıştırıp zorlama bir sonuca varıyordu.

Kurul, “seçimle referandumun aynı şey olduğuna” karar vermiş ve referandum tarihini 120 gün sonraya atmıştı.

Profesör Serap Yazıcı, kendisine bu konuda sorulan soruya cevap verirken, “hukuk fakültesi öğrencilerinin bile böyle bir hata yapmayacağını” söylüyordu.

“Seçim başka,” diyordu, “referandum başka”.

Ama kurulun böyle “ayrıntılarla” uğraşacak hali yoktu.

O, referandumu mümkün olduğu kadar uzak bir tarihe atıp, Anayasa Mahkemesi’ne “anayasa reformunu” durdurma zamanı sağlama peşindeydi.

Eylüle kadar geçecek sürede Anayasa Mahkemesi reform paketini iptal edecek ve halkın anayasa konusunda karar vermesi engellenecekti.

İstenen ve beklenen buydu.

Bu sonuca ulaşmak için de hukuku bir kenara itmek gerekiyorsa, hukuk bir kenara itilirdi.

Ordu, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Yüksek Seçim Kurulu ve adlarıyla işlevlerini henüz yeterince bilemediğimiz nice kuruluş CHP ile birlikte değişimleri engellemek için büyük bir savaş veriyordu.

Ve, bunca elbirliğine, bunca hukuksuzluğa rağmen “değişimler” engellenemiyordu.

CHP yandaşı olan medyayı da kızdıran buydu sanırım.

Böylesine “büyük bir koalisyonla” bile değişimlerin önünün kesilememesinin, Ergenekon soruşturmasının durdurulamamasının faturasını Baykal’a çıkarıyorlardı.

Başka biri olsa, arkasındaki bu güçle “değişimi” engelleyebilirdi.

Onlara göre Baykal’ın yerine “biri gelecek” ve halkı “demokratikleşmenin, gelişmenin, çağdaşlaşmanın” çok kötü bir şey olduğuna ikna edecekti.

Halkın “aptal” olduğuna öylesine yürekten inanıyorlar ki o “aptal halkı” kandıramamanın tek sorumlusu olarak Baykal’ı görüyorlar.

Öfkeleri ve çaresizlikleri gerçekten acıklı.

Ne yaparlarsa yapsınlar “sorunu” çözemeyeceklerini bir türlü göremiyorlar.

İki büyük yanılgıları var.

Birincisi, “halkın aptal olduğuna” dair “aptalca” inançları.

Halk aptal değil.

Ezilmekten, horlanmaktan, azarlanmaktan, yok sayılmaktan, sömürülmekten bunalmış vaziyette.

Çocuklarını alıp götürür askerde öldürürler hesabını soramaz, “bedelli askerlik” ister amacına ulaşamaz.

Seçimde oy verir, oyunu yok sayıp darbe yaparlar.

Bu ülkenin sahibi, bu ülkede yaşayan insanlar.

Ve, artık bu gerçeği biliyorlar.

Generallerle yargıçların kendilerine “efendilik” taslamasına izin vermeyecekler.

Ordu ya da yargı darbesini destekleyen her parti, “başkanı” kim olursa olsun kaybedecek.

Ayrıca bu halk iyi bir hayat yaşamak istiyor.

Hastanede, belediyede, okulda iyi muamele görmek istiyor, iş bulmak, para kazanmak, zengin olmak, çocuklarını iyi eğitmek istiyor.

Bunları yapacağına projelerle halkı ikna edemeyen de oy alamaz.

İkincisi de dünya değişiyor.

Barış çağındayız ve yeryüzünün en kritik noktalarından birinde bulunan Türkiye’nin bir “barış merkezi” olması gerekiyor.

Her türlü barışçı girişimi destekleyen bir parti kendini bu dünyaya, bu çağa, bu koşullara nasıl kabul ettirecek?

Kürt sorununun, Ermeni sorununun, Kıbrıs sorununun çözümünü engelleyen parti nasıl “bu çağın partisi” olarak varlığını sürdürecek?

Bu sorunları çözmekte “başarısız” kalan AKP’yi çözümden uzaklaştırmaya uğraşan değil, tam tersine AKP’nin yapamadıklarını “yapabileceğini” söyleyen bir partiye ihtiyaç var.

Bütün sorunların çözümüne karşı çık, darbe anayasasını destekle, halkı ezen bir hukuk sistemini savun, insanların daha mutlu ve zengin olması için hiçbir proje geliştirme, ordunun halkın temsilcilerine “muhtıra” vermesini alkışla sonra da halktan oy al, bu olamaz.

İstediğiniz kadar generaliniz, “yüksek” kurulunuz, yargıcınız olsun “değişimi” önleyemezsiniz, o değişim sizi de ezer geçer.

Sorun Baykal’da değil.

Sorun, 1923 model bir diktatörlüğü özleyen, halkın “aptal” olduğuna inanan bu zavallı zihniyette.

Siz bu akılla “kurullarınızı” da yanınıza alıp daha çok kıvranırsınız.

Y.N. Öztürk'ün Eşi Fena Çaktı

Yaşar Nuri Öztürk'ün eşi Canan Öztür, Baykal'ın istifasına neden olan skandal kasedi, 5N 1K programında değerlendirdi. Öztürk çarpıcı tespitlerde bulundu...


Aktifhaber

Yaşar Nuri Öztürk'ün eşi Canan Öztürk, Deniz Baykal'ın istifasına yol açan seks kasitini, katıldığı 5N 1K programında değerlendirdi. Canan Öztürk yaşanan kaset skandalında kimin madur durumda olduğunu ve toplumumuzun aile yapasını tekrar gözden geçirmesi gerektiğini vurguladı...

İşte Canan Öztürk'ün konuşmalarından satır başları...

- Yaşanılan bu olayda her zaman aldatılan madurdur ve bu gibi olayları sağa sola çekmenin bir anlamı yoktur...

- Sayın Başbakanımıza, yapmış olduğu önemli açıklamalar için; gerçek madurlar adına, çeşitli baskılar nedeniyle kendini ifade edemeyenler adına, mücadele gücü olmayanlar adına ve hepsinden önemlisi parçalanan aileler adına çok çok teşekkür ediyorum.

- Ben, evlat ve torun sahibi olan biri olarak kısaca şunu söylemek istiyorum, bir an önce aile yapımızı sorgulayalım. Bu çekirdek yapıya ne kadar özen gösteriyoruz, bu çekirdek yapı bizlerden neler istiyor bilmemiz gerekiyor. Ayrıca evlilik birlikteliği başlarken bir takım sorumluluklar alıyoruz bu sorumlulukların bilincinde miyiz?

- Toplum olarak, birey olarak aile yapımızı biraz inceleyelim. Son yıllarda ailelerde şöyle bir anlayış yaygınlaşmaya başladı, ben bunu bir virüs gibi görüyorum, "ben yaparım olur" karşı tarafta ya kabul eder yada çeker gider. Bu mantık çok ağır ve yanlış bir mantık. Bu mantık toplumda çok büyük bir kara deli olurşturuyor ve buraya çocuklarımız atılıyor. Aile bağları gevşedikçe toplumun bağları da gevşiyor....

ANAN ÖZTÜRK'ü tebrik ediyorum..Serdaroglu
Yerli Oryantalist İlahiyatçı Prof.Yaşar NURİ ÖZTÜRK tarafından andatılmış Canan Hanım yorumunda sonuna kadar haklı.Kendisini gönülden tebrik ediyorum.Bu arada e.eşinden öğrendiği Refommist dini görüşler varsa onlarıda ayrıca gözden geçirsin.Eşlerine ihanet edenler,potansiyel suçludur.Onları savunmak ,savunanıda aynı safta yapar.
15 Mayıs 2010 Cumartesi 17:28
AHLAKSIZLIGI SAVUNMAKEMEKLI ÖGRETMEN
YABANCI ÜLKELERDE BILE BÖYLE BIR SEY OLSA COK ABES GÖRÜLÜYORDA MÜSLÜMAN BIR ÜLKEDE TOPLUMUN AHLAKINI BASIN VE YAYIN YOLU ILE BOZMAYI ILKE EDINMIS BIRILERININ GIZLI SILAHSÖRLERI TARAFINDAN NORMAL GÖRÜLÜYOR.TABI BU KADINLARIN TUZU KURU NEDENINI YAZMAYACAGIM.
15 Mayıs 2010 Cumartesi 16:56
KIYAMET KOPARSA SASIRMAMALI HAYDAR
ESINI ALDATANLARIN BU ÜLKEDE KAHRAMAN ILAN EDILDIGI CAGDAYIZ ARTIK.
15 Mayıs 2010 Cumartesi 16:45
nereye gidiyoruz?ahbe hayat
bu kadınlar hangi memlekette yaşadıklarını sanıyorlar. orda kadın türk toplumunun yapısında olanların ne anlama geldiğini anlatmaya çalışırken çağdaş ve avrupalı!!!!!!!!!!!! oldugunu sanan hanım efendiler çıkmış sekx hayatından dem vurmaya çalışıyorlar. kaldıki onlar neyi savunacağını dahi bilmeden yorum yapıyorlar. unuttukları bir şey var hemcinsleri mağdur edilmiş aldatılmış. göremiyorlar kaldıki hanımlar tek bir cevap var burda nüfusun %99 deniyor ama nüfusu %80 olan bir ülkedeyaşıyorsunuz
15 Mayıs 2010 Cumartesi 15:45

stediğini alamamanın hüsranıemre
kadıncağız aslında yarayan bir kana var buna temas etmek istiyor ama cüneytin derdi bu değilki reyting gençler çocuklar aileler o derin ahlaksızlık çukuruna atılmış kimin umurunda bence herkes günün birinde ihtiyarlayıp sonrada bu dünyadan geçip gideceğini düşünsün ve inanıyorsada vereceği hesbı iyi yapsın bir ömürde ben kendime ne yaptım topluma ne yaptım hayatımı sadık ve temiz yaşadımmı sonuç 2m kefen 1 mezartaşı taşın üstünde falan oğlu/kızı ruhuna fatiha veya bir buket çiçek gerisi lafıgüzf
15 Mayıs 2010 Cumartesi 10:47
tersyüzfatih koca
son SON BAYKAL OLAYI BİR DAHA GÖSTERDİKİ AHLAKİ AÇIDAN TOPLUM ÖZELDE DE CHP ZİHNİYETİ İFLAS ETMİŞ DURUMDA KARISINI VEKİLİYLE ALDATAN ADAMI KAHRAMAN YAPTILAR AZİZ BAYKAL OLMASINA AZ KALDI AHLAK NOKTASINDA TAŞLARIN BAĞLANDIĞI KÖPEKLERİN SALIVERİLDİĞİ SAHİPSİZ KÖYE DÖNDÜK
15 Mayıs 2010 Cumartesi 11:06

Zalime arka çıkmakTalha
Mağdur aldatılansa aldatan haksız zalim günahkar asi şahsiyetsiz hak hukuk gözetmeyen demektir. Peki sorarım size Fethullah Gülen neden mağdur için üzüntülerini belirtmedi de zalim günahkar hak hukuk gözetmeyen için ÜZÜNTÜLERİNİ SUNDU? Bunu açıklayabilecek bir baba yiğit varmı? Fethullah Gülen hakıza arka çıkan biri mi? Fethullah Gülen 10000lerin lideri Öyle ise onun hareketlerini iyice incelemek lazım. Çünkü tabiler genelde taklit eder. Onun bir yanlışı 100bin yanlış demektir
15 Mayıs 2010 Cumartesi 11:59
duyduklarım gerçek olamazsemina
inammıyorum şok halindeyim.baykalın yaptığı çirkin bir fiildir(binkerede yüzbin kerede bu böyledir)bu insanlar baykalı aklamak için kelimeleri ne kadarda dikkatli seçiyorlar.eeee kem küm.yazıklar olsun hepside kadın yani.gazeteci albayrak bir şeyler söylemeye çalışıyor hemen ağzına lafı tıkıyorlar.bakın burda basit bir aldatma yok.bu fiilden yola çıkarak top yekün bir aldatma var.halkı, seçmeni p.teşkilatlarını eşleri aldatma var.başka bir yönü belkide bu kasetle yapılan şantajla baykal ülkenin

CHP; Tuncelililer partisi mi olacakSerdar
CHP'de mezhepçiler çok hırslı...Ancak Rumelililer, Arnavutlar, Abhazlar, Çerkesler, Gürcüler, Lazlar, Sünni Yörükler; mezhepçilere karşı müthiş öfkeli..Kemal Kılıçdaroğlu, Yılmaz Ateş, Gürsel Tekin, Ali Topuz vs. adeta Baykal'ı ablukaya aldılar...Baykal ise CHP'nin başına mezhepçilerin geçmesi durumunda partinin dörde bölüneceğini düşünüyor..Bu nedenle yeniden CHP'ye dönecek..Ancak ALDATMA Olayı; bu defa aile çevresinde ciddi sorun olmaya başlayacak gibi..Hem Baykal, hem de Baytok ailesinde.
15 Mayıs 2010 Cumartesi 12:44
......
baykal iktidar olmadan ne meziyetleri çıktı. bir de iktidara laf söylüyor. yok yetim hakkı yok dürüstlük yok hukuk diyor. kendi bir de iktidar olursa yani yetkiyi milletten alırsa siz düşünün milletin halinii...götürülmedik bir kulak arkamız kalır sanırım.
15 Mayıs 2010 Cumartesi 12:47
Çöküyoruz!Onur
Türk Ailesi resmen dağılıyor.Aldatma, ihanet, alkol kullanımı, boşanmalar çığ gibi..Değer yargıları alt üst oluyor! Kimse kimseyi güvenmiyor!..Herkes korku içinde…Sevgi ve hoşgörü yerine nefret ve çatışma körükleniyor..Fitne, fesat şebekeleri her yerde fink atıyor; 5.kol faaliyetleri ve psikolojik savaş had safhada, tam gaz.Türk Milleti ve Devleti içten çökertilmeye çalışılıyor! TV’lerimizde ALDATMA ve ŞİDDET konulu haftada tam 250 DİZİ FİLM gösteriliyor! Aile reisi, artık AŞK-I MEMNU; zina!

kim bunlarali veli deli
bunlarda kim oluyorki ekrana çıkıp bu ülkenin ahlak yapısı ile dalga geçiyor.herşeyden önce cüneyt denen adamı kendi istediği doğrultuda konuşmadığı ve başbakan erdoğana teşekkür etti diye kısa sürede telefon görüşmesini kesip lafını daha bitirmeyen kadının bağlantısını kestiği için kınıyorum.diğer bayanlarda hangi ülkede yaşadıklarını sanıyorlar da baykalın sex ilişkilerinin kime ne zararı var diyorlar müslüman bir ülkede yaşıyorsunuz sexi o kadar çok seviyorsanız porno yıldızı olun.b
15 Mayıs 2010 Cumartesi 13:06
aktifhaber

15 Mayıs 2010
Sarıgül'den Baykal'a Şok Suçlama
Sarıgül'den Baykal'a: ''Senin başkalarına karşı kurdurttuğun komplo ne olacak? Bir komplo, başka bir komplo ile kapatılabilir mi?"

Türkiye Değişim Hareketi Lideri Mustafa Sarıgül, CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal'ın kendisi ve Ankara Milletvekili Nesrin Baytok'a ait olduğu ileri sürülen görüntüleri "komplo" olarak değerlendirdiğini hatırlatarak, "Komplo varsa lanetliyoruz. Ama senin başkalarına karşı kurdurttuğun komplo ne olacak? Bir komplo, başka bir komplo ile kapatılabilir mi? Bize yönelik iftira da çirkin bir komplodur" dedi. aktifhaber

17 Mayıs 2010 20:44
Genç 'Gandi' İçin Ne Dedi?
TBMM'nin gündemden hiç düşmeyen vekillerinden biri olan Tunceli Bağımsız Millet Vekili Kamer Genç, hemşehrisini adaylığı için bakın ne dedi?

TBMM'nin gündemden hiç düşmeyen vekillerinden biri olan Tunceli Bağımsız Millet Vekili Kamer Genç, katıldığı Star ana haber bülteninde, CHP Genel Başkanlığına adaylığına koyan Kemal Kılıçdaroğlu'nun kararını değerlendirdi.

Aynı zamanda hemşehrisi olan Kılışdaroğlu'nun adaylığını fazlasıyla destekleyen Genç, Kılıçdaroğlu'nu övmekten yere göğe sığdıramadı. Genç programda yine yapacağını yaptı ve konuşmasını biraz fazla uzatınca Uğur Dündar, Genç'e müdahale etmek zorunda kaldı...

...
aklı selim
adamın dostlarına bak hizaya gel.
17 Mayıs 2010 Pazartesi 23:35

KARİYERİ ERİYEN DÜNDAR
!ERTUGRUL POLAT
YAŞIM 22 İDİ OYSA SENİ ÖRNEK ALMIŞTIM MERT HABERCİLİGİN DÜRÜST GÖRÜŞÜN ŞAŞIRTDI BENİ ! YAŞIM 33 AMA SEN SİYASETİN ÇÖPLÜGÜNDE HABER YAPIYON YANLI HABER YAPIYON HAKSIZ OLAN TARAFTA SIRF O İNSANI HAKSIZ OLDUGU HALDE KAHRAMAN YAPMAYA ÇALIŞIYON OYSA O KİŞİNİN ANKETLERDE HALK NEZHİNDEKİ DURUMUNA DURUŞUNA BAK YAZIK SENDE O SİYASET ÇÖPLÜGÜNDE ERİYİP GİDİYOSUN FARKINDA DİİLSİN CHP NİN SIRTINI , DÖNDÜGÜ GİBİ SENDE HAKKI HAKEDENİN DİİL BAŞKALARININ YANINDA YER ALIYOSUN OYSA ANADOLU SENİ NE ÇOK SEVMİŞTİ
17 Mayıs 2010 Pazartesi 22:29

Alevi dayanışması
Hamdi
Alevi olduğu için destekliyor.
17 Mayıs 2010 Pazartesi 20:56

yazık
biloin
kılıçdaroğlu seçilirse genç tunceliden 1. sıra ,dündar da 2. sıra milletvekili adayı garanti
17 Mayıs 2010 Pazartesi 21:03

CHP; Tunceliler partisi olacak!
Bora E. Erman
K. Kılıçdaroğlu'nu tercih eden CHP'li 58 Vekilin Baykal'a Büyük İhaneti; herkes şaşkın: Dersim’in rövanşı...dış destek ve örgüt bağlantıları. ... çok dedikodular var... kemal, chp'nin çok başını ağrıtır... medyatik efsane Kılıçdaroğlu, medyatik star bugün….Ancak CHP’de Rumelililer, Arnavutlar, Çerkesler, Gürcüler, Lazlar, Sünni Türkmenler, Yörük infial içinde..CHP; Tuncelililer Partisi oluyor! Mezhep partisi oluyor! Batı, Nato’cular Kılıçdaroğlu’nu istiyor!
17 Mayıs 2010 Pazartesi 20:52

BAYKAL tasfiye ediliyor!
Hasan
Duyduk duymadık demeyin: Resmen Baykal tasfiye ediliyor! CHP; bir mezhebin hizbi, partisi haline getiriliyor! Bu Proje DIŞARIDA hazırlandı, içeride piyasaya sürüldü...Baykal'ın AVUKATLIĞINI yaptığı kesimler, Müvekkili tasfiye ediyor! Kaderin cilvesine bakın! Bu Derin Devletçilerin, NATO-Gladyo örgütlenmesinin hiç mi hiç vefası yok! Uğur Mumcu'dan, Ahmet Taner Kışlalı'ya, Muammer Aksoy'dan Necip Hablemitoğlu'na kimleri tasfiye etmediler ki..
17 Mayıs 2010 Pazartesi 21:16

doganmedya
bilo
bu milletin en büyük düsmanidir,tuncelili kilicdaroglunu secen secsinde,aydin dogan,kilicdaroglu isbirligiyle,cember tamamlandi,chp ele geciriliyor,burokratikoligarsiden,suriye usulu darbe isteyenlere
17 Mayıs 2010 Pazartesi 21:44

aktifhaber

07 Haziran 2010
Baykal'ın Kasetine Şok Yorum
Balçiçek Pamir’le Söz Sende’nin bugünkü konuğu CHP Genel Sekreter Yardımcısı Gülsün Bilgehan’dı

Bilgehan programda 2007 seçimlerinde kendi yerine Nesrin Baytok’un aday gösterilerek milletvekili seçilmesi ve kendisinin alt sıralara konulduğu için seçilememesi ve Baykal’ın istifasından sonra şimdi üst yönetimde görev almasını ilginç bir cümleyle yorumladı.

Balçiçek Pamir’in “2007 yılında seçim bölgeniz değiştirildi. Yerinize Nesrin Baytok konuldu. Ardından siz ikinci bölgede alt sıralara yerleştirildiniz ve sonrasında da seçilemediniz. Biliyorsunuz Deniz Baykal ve Nesrin Baytok’la alakalı tatsız da bir olay yaşandı. Sonrasında genel başkan değişti ve siz şimdi partide yönetimdesiniz. Nasıl yorumluyorsunuz, buna ne diyorsunuz?” sorusuna Gülsün Bilgehan tek cümleyle cevap verdi: “Kaderin garip bir cilvesi diyorum. Hatta bazen neler oldu, nasıl oldu diye de düşünüyorum.”

Delegeler İşte Bu İsimleri ÇİZDİ
Kılıçdaroğlu'nun listesindeki 6 isim, yeterli oy alamadıkları için Parti Meclisi'ne seçilemedi. İşte o isimler..
6 üye ise yeterli oy alamadıkları için PM'ye giremedi. PM'ye giremeyen isimlerin aldığı oylar şöyle:

Nuran Yıldız: 632

Nurcan Şanlı: 602

Selçuk Şafak Demirbulak: 569

Ali Tezel: 568

Alper Taşdelen: 529

Servet Ünsal: 523
aktifhaber
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Cmt Arl 18, 2010 10:13 pm tarihinde değiştirildi, toplam 2 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Sal May 18, 2010 12:41 am    Mesaj konusu: ASIL MAĞDUR OLCAY HANIM Alıntıyla Cevap Gönder

AHLÂK, HUKUK, SİYASET VE BAYKAL-2-

Alihaydar Can

“Kedi fareyi tutarken arslan gibidir ama kaplanla karşılaşınca fareye döner.”
Şeyh Sadi




Henüz olayın dumanları tüterken kaleme aldığımız yazının birinci bölümünde hadisenin köpürtülen magazin ve küçük siyasî hesaplar tarafına hiç bakmadan doğrudan doğruya ahlâkî temelden yola çıkarak yorum yapmayı tercih ettik...

İyiki öyle yapmışız...

Yoksa gündem, işin köpürtülen magazin ve küçük siyasî hesaplar yanıyla meşgul edilip işin bir facia olan “ahklâkî” yanı gürültüye getirilecekti...

RTE=AKP bile, bizim yazıdan kaç gün sonra uyanıp, “üzüldük müzüldük” gibi timsah gözyaşı dökmekten kurtuldu da adam gibi konuşmaya başladı...

***

Yine aynı çizgide olayı yorumlamaya devam edelim...

Bu olayda tek ahlâksızlık evli bir adamla, evli bir kadının zina etmesi değildir...

Bu hadisenin bir yönü...

Hadise içiçe/zincirleme ahlâksızlıklardan oluşuyor...

Hadiseden sonra medyaya dökülenlerden öğrendiğimize göre...

Bu iş Baykal’ın dediği gibi “Bir haftalık” bir mevzu değil...

Zülfü Livanelli “Kasetin 8 yıllık” olduğunu söylüyor (3)...

Yine CHP çevrelerinden medyaya sızan/sızdırılan bilgilere göre CHP’de bu “iş”den haberdar olmayan kimse yok gibi...

Kadın, Kitap pazarlamacısı olarak girdiği CHP binasında sadece kitap satmakla kalmıyor... Hemen bir sekreterlik işi ayarlıyor... Ardından Baykal’ın özel kadem müdireliği gibi çok stratejik bir makama yükseliyor... Orada ali kıran başkesen kesiliyor ve onun istemediği hiçbir partili Baykal’la görüşemez hale geliyor...

“Ben milletvekili olmak istiyorum” diye tutturunca Baykal, Sav’a “Nesrin’i seçilebilecek bir yerden listeye koy” emri veriyor. Yıllarını partiye vermiş o kadar kıdemli üye, aday adayı bile olamazken; Önder Sav Mersin’den seçilebilecek bir yer ayarlıyor... Baytok “Hayır” diyor, “Ben Ankara’dan aday olmak istiyorum”... Sav herhalde içinden koca bir “ohaaa” çektikten sonra Baykal’a "Ankara’nın mümkün olmayacağını” anlatmaya çalışıyor... Ama nafile...

Baykal “Nesrin’i Ankara’dan seçilebilecek yere koy, gerisine karışmayacağım Ankara listelerini sen hazırla” diyor...

Bunları magazincilik yapmak için anlatmıyorum...

Bunlar zaten o amaçla yazıldı çizildi anlatıldı...

Göstermek istediğim şey burada ahlâka aykırı olan tek fiilin “zina” olmadığı...

Başka ne mi var?

Sevilay Yükselir çok açık anlatıyor:

[(..)Pekiiii... Bunun yanı sıra, "Bu skandal, CHP'de yıllardır siyaset yapan ancak rozet taşımaktan, pankart sallamaktan, slogan attırılıp meydanlarda yürütülmekten başka bir iş yaptırılmayan CHP'nin onurlu, şerefli, haysiyetli kadınlarının hakkının yendiğini gün gibi ortaya çıkarmıştır!" tartışmasını yaptık mı, yapmadık mı?
Dahası, "Baytok milletvekili olmadan evvel, burnundan kıl aldırmayan, yeri geldiğinde asan, kesen, her seçim öncesi aday adaylarının Baykal ile görüşme taleplerinde kendi önceliklerini ortaya koyan, gözüne kestirdiğini isterse milletvekili, isterse belediye başkanı adayı yaptıran ve hatta Baykal'ın hangi partili ile ilişkiye gireceğine, hangisini seveceğine, sevmeyeceğine karar veren, canını sıkanın ipini çektiren, onu ciddiye almayan adamın anasını belleyen, burnundan fitil fitil getiren, özel kalem müdiresi olmaktan çok Genel Başkan'ın ruh ikizi gibi davranan Nesrin Baytok çok siyasinin ahını almıştır. Çok can yakmıştır geçmişte. Acaba bütün bu yaşadıkları ilahi adaletin bir tecellisi midir?" diyerek sorgulamadık mı kendi aramızda?
Allah aşkınıza doğruyu söyleyin. Zamanında, kocası Can Baytok'un Odesa adlı bilişim şirketine aralarında Şişli'nin de olduğu CHP'li belediyelerden verilen milyon dolarlık ihaleleri öğrenince öfkelenmedik mi?
Baykal ve Baytok arasındaki yasak ilişkiye dair dedikodularımız kulisleri çalkalamadı mı?
Onu 2007 seçimlerinde milletin vekili olarak Meclis'e taşıdığında, "Ohaaaa! Bu kadarı da fazla! Millet yıllarca çalışıp didinsin bu parti için bir halt olamasın. Baytok ise Baykal'la kurduğu özel ilişki sayesinde tereyağından kıl çeker gibi Meclis'te koltuk kapsın! Olmaz böyle rezalet! Olmaz böyle adaletsizlik!" diyerek isyan etmedik mi?
Sevgili CHP'liler. Kaçınız, "Baykal'a kendini kabul ettirmenin yolu Nesrin'den geçer" deyip, genel merkeze gidince ilk onun kapısını çalmadınız? El etek önünde durup, "Nesrin Hanım bugün yine çok güzelsiniz! Harikasınız! Memleketten size bal, tereyağı, kayısı kurusu, tarla domatesi, kendi üretimimiz olan ayakkabılardan getirdim" demediniz? Onun gazabına uğrayıp, "siyasi hayatım kararmasın" düşüncesiyle kaçınız Baytok'un odasına girerken besmele çekmediniz?
Ayrıca birçok defalar, birçoğunuz kendinizi yerden yere atıp, "Bu kadın eni sonu Genel Başkanımızın başını yiyecek! Bir an evvel genel merkezden uzaklaştırılmalı!" demediniz mi birbirinize? Şimdi ne oldu peki?
Hakikaten dediğiniz oldu! Nesrin, Erdal İnönü, Aydın Güven Gürkan, İsmail Cem, Ertuğrul Günay, Hikmet Çetin, Erol Tuncer, Hasan Fehmi Güneş, Bedri Baykam, Mehmet Moğultay, Erol Çevikce, Tarhan Erdem, Murat Karayalçın, Gürbüz Çapan, Mustafa Sarıgül, Adnan Keskin, Seyfi Oktay, Celal Doğan, Onur Kumbaracıbaşı, Hurşit Güneş ve Ercan Karakaş gibi kurt siyasetçilerin bile yıllarca uğraşıp, didinip yiyemedikleri genel başkanınızı topu topu 5 dakikalık bir filmle yedi! Ve bitirdi! Hepinize geçmiş olsun...]
(4)

Yukarıda kısaca değindiğimiz ama günlerdir medyanın her türlüsünde binbir çeşidini okuduğunuz, izlediğiniz, dinlediğiniz ayrıntılara bakıldığında...

Bu zinanın kadın tarafının siyasette füze hızıyla yükselişine dair ipuçları vermiyor mu?

Bu nedir?

Buna “Bedenini rüşvet olarak ikram etmek/rüşvet olarak almak” olarak niteliyor Açık İstihbarat yorumcusu: “Bir siyasi liderle, o siyasi liderin verdiği kararla milletvekili olan bir kadının arasındaki cinsel ilişkinin görüntüleri seks değil, rüşvet görüntüleridir.Baykal'ı bir odada rüşvet alırken gösteren bir görüntü olsaydı nasıl buna"özel parasal hayatı" kılıfı takılamayacaksa; rüşvetin tenle ödenen versiyonuna da "özel cinsel hayatı" bahanesi uydurulamazdı.” (5)

Haksız mı?

Rüşveti veren de... Alan da...

Bu rüşvet her ne olursa olsun yerleşik ahlâk ve hukuk kurallarını ihlal etmiş olmuyor mu?

Hadi rüşveti veren kendi “bedeni”nden verdi...

Peki bu rüşveti alan karşılığında ne verdi?

Partinin statejik bir makamı olan özel kalem müdüreliğinden sonra Ankara Milletvekilliği...
Biri partinin öbürü partililerin kesesinden...

Rüşvet almak bir ahlâksızlık mı?
Evet...
Perki aldığın rüşvetin karşılığını bari kendi cebinden ödesen?
Yok...
Partinin ve partililerin kesesinden ödüyorsun...

Bu nedir?

"Bu skandal, CHP'de yıllardır siyaset yapan ancak rozet taşımaktan, pankart sallamaktan, slogan attırılıp meydanlarda yürütülmekten başka bir iş yaptırılmayan CHP'nin onurlu, şerefli, haysiyetli kadınlarının hakkının yendiğini gün gibi ortaya çıkarmıştır!" diyor ya Sevilay yükselir...

Haksız mı?

Haklıysa...

“CHP'nin onurlu, şerefli, haysiyetli kadınlarının hakkının yendi” ise...

Bu hak yenmesi olayı zinadan ayrı bir haksızlık/ahlâksızlık değil mi?

Bu Zinanın birinci dereceden mağdurları olan eşlerin, çocukların, torunların, ailelerin, hısım ve akrabaların yaşadıkları acılar, üzüntüler nasıl telefi edilecek?

Buna bakan bile yok...

Varsa yoksa CHP genel başkanlık koltuğuna kim oturacak?

Baykal geri dönsün diyenlerle, Kılıçdaroğlu gelsin diyenler boğazboğaza dövüşüyor...

CHP’nin ahlâkî bir problematiği asla yok...

“Kaseti o mu sızdırdı bu mu sızdırdı?” kısır döngüsündre tartışılıyor her şey...

Halbuki basında yazılanlardan görüyoruz ki bu kasetin içeriğinden neredeyse bütün CHP yöneticileri ve delegeleri haberdar...

Öyle ki 32 dakikalık bir kaset olduğunu bile biliyorlar...

Yani kaset ortaya çıkmasaydı, içeriği/muhtevası “no problem”...

İşte anlatmaya çalıştığımız şey bu...

Zinadan da, rüşvetten de, bir kötülüğe siyasi ikbal veya rant için katlanmaktan da beter olan şey bu: Ahlâkın ferdi ve toplumsal/içtimaî hayatın olmazsa olamaz/temel unsuru oluşundan bile habersiz olan insanların bu ülkenin yönetiminde 86 yıl boyunca iktidar veya muhalefet olarak söz sahibi olmaları....

Ahlâk bizi insan yapan... Bizi hayvanlardan, bitkilerden ve cansız objelerden ayıran en önemli unsur...

Ferdî ve içtimaî/toplumsal hayatın “temelyapıtaşı”...

Onsuz ne insan olur, ne toplum ne de devlet ne de “insanca hakça bir düzen”...

O olmazsa pis bir oportünizm/fırsatçılık kalır ortada ki, bununla kurulsa kurulsa bugünkü gibi bir “kapkaç düzeni” kurulur...

Bu yüzdende en azından Hıristiyan ahlâkının genel kabul gördüğü ABD’de aynı türde bir skandal ortaya çıktığında bakın ne oluyor:

[ABD Kongresi Indiana eyaleti milletvekili Mark Souder, 18 mayısta kendi sekreteriyle ilişkisi olduğuna dair seks kaseti ortaya çıktı. Mark Souder, gelen tepkiler üzerine yaptığı basın toplantısında, "30 yıllık eşimi aldattım, Amerika halkını aldattım. 20 Mayısta (bugün) milletvekillikten istifa edeceğim"dedi.
Souder, açıklamalarında ilişki içinde olduğu kişinin adını ve detaylarını vermedi. Eşinin ve ailesinin kendisiyle birlikte basın mensuplarının karşısına çıkmak istediğini söyleyen Souder, ancak hatanın kendisinde olduğu ve bu sorumluluğu tek başına taşımak istediği için basının karşısına yalnız çıktığını söyledi. Souder, "Sevdiklerimi incittiğim için çok utanıyorum. Birçok dostumu ve benim için çalışan insanları hayal kırıklığına uğrattığım için çok üzgünüm" dedi. Souder'in ilişki içinde bulunduğu kişinin ise Tracy Jackson olduğu ABD basınında yer alıyor. 2004 yılında yarı zamanlı olarak Souder'in Indiana'daki bölge ofisinde çalışmaya başlayan Jackson'ın daha sonraki yıllarda Souder'in yanında çeşitli görevlerde bulunduğu bildirildi.]
(6)

ABD Kongresi Indiana eyaleti milletvekili Mark Souder, kendi sekreteriyle ilişkisi olduğuna dair seks kaseti ortaya çıktıktan iki gün sonra “30 yıllık eşimi aldattım, Amerika halkını aldattım” diyerek istifa ediyor...

Bizimklerin erkek olanı Parti genel başkanlığından istifa ettiğini açıkladıktan hemen sonra geri dönüş için kolları sıvayıp çalışmaya başlıyor...

CHP tabanının bu ahlâksızlığı içine sindiremeyeceği anlaşılıp da yeni bir genel başkan adayı ortaya çıkıncada “kaderine küsüyor”...

Her ikisi de halen Milletvekili maaşı dahil milletvekilliğinin bütün imkânlarını kullanıyor...

“Ne eşimi aldattım” diyen var, ne “Türkiye halkını aldattım” diyen...

Kızarma özelliğini kaybetmiş bir yüzle ne anlam yükledikleri belirsiz bir “komplo” teranesi tuutturmuşlar bununla aklanabileceklerini zannediyorlar......

Tam bir oportünizm/fıesatçılık örneği...

Buradan da anlıyoruz ki; ortada bir komplo varsa; o, internete düşen görüntüler değil, CHP’nin kendisidir...

Haa bir de CHP’ye umut bağlayan gariban takımı var ki onların halini de Haşmet Babaoğlu bakın nasıl anlatıyor:

[(..) Siyaset konu olduğunda bizim medya sokağı unutur. Ta ki seçim günü akşamı tokadı yiyinceye kadar!
Yoksa "halk" dedikleri kendi okur kitleleri ve patronun, yöneticilerin, yazarların yaşadıkları mahallelerin genel atmosferidir.
(..)
***

Şimdi CHP için de aynı şey oluyor!
CHP'ye oy veren kitlelerin günlerdir neler yaşadığını iki satır olsun değerlendirmeye almıyor medya!
Medyanın birdenbire ortaya çıkan koyu CHP'lilerine göre Kılıçdaroğlu'nun aday olmasıyla her şey hale yola koyuldu.
Delegeler şöyleymiş, il başkanları böyleymiş, MYK'da şöyle olmuş, "Kılıçdaroğlu'na Gandi demek yakışırmış" falan...
Hepsi yazılıyor, sabahlara kadar tartışılıyor da...
Sade CHP'liye ne oldu, soran var mı?
CHP'li falan olmayan; sokaktaki insanın ideolojisini gözlemleyip analiz etmekten öte siyasete epeydir bir yakınlık duymayan ben söyleyeyim mi?..
Deniz Gezmiş'le Deniz Baykal'ı yan yana getirecek aymazlıktaki "bindirilmiş kıtaları" bir yana bırakın! Ama gerçek şu...
Sokaktaki CHP'liler şoktalar!
***

Kaset komplosundan başlamadı bu şok hali! Hayır!
Baykal'ın Pensilvanya mesajıyla başladı.
Hafiften sıkılsalar bile Baykal'a hep bağlı kalan; hoşlarına gitmeyen her gelişmeyi "cemaat"e bağlayan; kabul günlerinde bile "Sarıgül'ün arkasında F-tipi destek varmış" dedikodusu yapanlar bir anda dağıldılar.
Kılıçdaroğlu'nun çıkışı bu "dağılma"yı sona erdirdi sanıyorsanız, yanılıyorsunuz.
(..)
Kafalarında kurup yıllar içinde pekiştirdikleri ve içinde güvenli hissettikleri "Türkiye, siyaset ve CHP" üzerine analizleri bir anda paramparça oldu.
Kendilerini hiç iyi hissetmiyorlar! Ama bu gerçek Gandi Kemalci medyanın umurunda değil!
(..)]
(7)

Yazıya noktayı koymadan bir gıdımda günübirlik siyasete girelim:

Babaoğlu haklı... Bu Pensilvanya meselesi CHP tabanını gerçekten şoka soktu...

Düğün değil, bayram değilken Baykal Pensilvanyalı Hocasına ne diye selâm çaktı?

Pensilvanyalı Hoca’nın Türkiye distribütörü Hüseyin Gülerc,e Baykal Pensilvanyalı muhabbetinin yeni olmadığını gizliden gizliye uzun yıllardır devam etiğini Vatan Gazetesinde yayınlanan röportajında açıkladı...

Ne iş?

Gariban CHP’liye “F tipi aşağı, F_tipi yukarı" muhabbetti yaparken gizliden gizliye Pensilvanyalı ile öpüşüp koklaş?

Kasetle beraber de bu gizliliği açık et...

Ya kasetin 32 dakikalık tekmili birden orijinali Pensilvanyalı da veya o kaseti elinde tutanlarla Pensilvanyalı arasında bir bağ var ki...

Baykal alenen selâm çakıyor...

Bu selâmla...

“Sen şu kaset mevzuunu bağla... Ben de senin her istediğini yapayın” demek mi istiyor?

Bilmiyoruz...

Ama o kadar kıdemli gazeteci kuyrukta beklerken... AB-D’nin fırlama tetikçisi Rasim Ozan Kütahylı’ya verilen randevyu da, Pensilvanyalı Hoca mevzuuna iliştirirseniz...

Kasetin orijinalinin Okyanus ötesindeki bir emperyalist ülkede olduğunu ve onlar tarafından servis edildiğini, içeriğinin de yüzdeyüz gerçek olduğunu, bu yüzden de Baykal’ın Varan-2’nin yayınlanmaması konusunda girişimler yaptığını da düşünebilirsiniz...

“Kasetin devamını yayınlamayın da ne isretseniz harfiyyen yapayım..” mesajı göndermeye çalışırken zart diye Kılıçdaroğlu’nun ortaya çıkarılması karşısında ise üzerinin çizildiğini anlayarak “kaderine küstüğünü” de düşünebilirsiniz...

Siz ne düşünürseniz düşünün plan yürürlüğe konmuştur...

Baykal’la başlayan tasfiye, CHP ve Kemalizmle onu koruyup kollayan asker ve sivil bütün unsurları da kapsayarak sürecek gibi görünüyor...

Bu iyi bir şey midir?

O “iyilik”ten ne anladığınıza bağlı...

Yani doğrudan ahlâkınızla ilgili..

Şeyh Sadi’nin sözünü bu yüzdenen başa aldık...

Gariban halka “gericiler yobazlar cumhuriyet ve Atatürk düşmanları” diye üst perdeden Arslanlar gibi kükreyen kedilerin, Pensilvanya Kaplanı karşında fareler gibi kem küm edişlerini ıskaladık sanmasınlar diye...

Hele sık kullandıkları bir sözleri var ki:

“Ne yani sen cumhuriyete, onun kurucu değerlerine(yani bize-CHP’ye demek istiyor) meydan mı okuyorsun?”

“Evet meydan okuyorum. Sence bir sakıncası mı var” diye bir karşılık almayacağıdan emin olarak yapılan bu küstahlığın sahiplerine soruyorum:

“Dersim İsyanı”nı CHP kanla bastırmadı mı?

Dersim halkının çoğunluğu Zaza kökenli Alrvîlerden oluşmuyor muydu?

Katliamdan kurtulan Dersimlileri kitleler halinde batıya sürgün eden de CHP değil miydi?

Peki Şimdi CHP’nin başına kim geliyor?

Zaza kökenli Dersimli bir Alevî dedesi...

Bu, “Cumhuriyete ve onun kurucu değerlerine(yani CHP’ye) açık bir meydan okuma” değise nedir?

Burada meydan okuyan kimdir ki; sizler kaplanla karşılaşmış zavallı bir kedi gibi tir tir titriyorsunuz?

Dipnotlar:
3- Zülfü Livaneli, “O kaset 8 yıllık”, 09 Mayıs 2010 , Vatan.
4- Sevilay Yükselir, “Eyyy CHP'liler! Uyanın artık! Çünkü kral çıplak!” , Sabah
5- Bkz: http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=8846
6- “Kasedi çıkan Amerikalı milletvekillikten istifa etti”, 19.05.2010, Netgazete

7- Haşmet babaoğlu, “Sokaktaki CHP'linin halini soran var mı?”, 20 Mayıs 2010, Sabah


ASIL MAĞDUR OLCAY HANIM

17 Mayıs 2010 10:59
Başbakan'ın, 'Eşini aldatan mağdur olamaz' açıklaması skandalın ahlaki boyutunu yeniden gündeme getirdi.
Kadın örgütleri temsilcileri asıl mağdurun Baykal'ın aldattığı eşi Olcay Hanım olduğuna dikkat çekerken kadınların yok sayılmasını ise eleştirdi.

Başbakan Erdoğan, skandal kasetin hükümet komplosu olduğunu ileri süren eski CHP lideri Deniz Baykal'a cevap verirken "Eşlerine ihanet edenleri biz hiçbir zaman bu toplumun içinde kalkıp da mağdur olarak göremeyiz" demişti. Kadın örgütleri temsilcileri de Baykal'ın ahlakı siyasete değişmesini eleştirirken, asıl mağdurun eşi Olcay Baykal olduğuna dikkat çektiler.

TAVRI ÇOK UTANÇ VERİCİ

İş ve Meslek Sahibi Kadınlar Derneği Arzu Özyol, skandal kaset kadar, kamuoyunda Baykal'ın tek mağdurmuş gibi gösterilmesinin utanç verici olduğunu söyledi. Özyol, Baykal'ın eşi Olcay Baykal ile milletvekili Nesrin Baytok'u kastederek, "Neden hiç kimse kadınların mağduriyetinden bahsetmiyor. Erkek egemen Meclis'in üyeleri, niçin kadının mağduriyeti konusunda sessiz kalmayı yeğlemektedirler?" dedi.

AĞZINA BİLE ALMADI

KADER Yönetim Kurulu Başkanı Çiğdem Aydın da skandal kasetin ortaya çıkmasından sonra kadınların yok sayılmasını eleştirdi. Aydın şöyle konuştu: "Baykal skandalla ilgili açıklamasında eşi dahil olaydan zarar gören kadınları ağzına bile almadı. Nesrin Boytak'tan bile 'o kişi' diye bahsetti. Baykal'ın kullandığı dil gerçekten çok acı. Bizi görüntülerin içeriği ilgilendirmiyor. Ancak üslup ve bakış açısı asıl mağdurların kadınlar olduğunu gösterdi."

Eşini yok sayıyor

Ayrımcılğa Karşı Kadın Derneği Genel Sekreteri Neslihan Akbulut, Baykal'ın Baytok'tan 'o kişi' şeklinde bahsetmesinin vahim olduğunu belirterek, "Bundan daha da vahimi Baykal'ın eşinin asıl mağdur olmasıdır" dedi. Akbulut, Nesrin Baytok'un eşinin de mağduriyetten nasibini aldığını söyledi. Akbulut "Baykal skandalı siyasi bir ayak oyunu olarak gösteriyor. Ahlaki yanına hiç değinmi-yor. Ortaya çıkan ilişkisi kadar bu durum da eşini mağdur etmektedir" diye konuştu.

Dördü de psikolojik destek almalı

Skandal kasetin ortaya çıkmasından sonra Baykal'ın ortaya koyduğu tavrı değerlendiren Psikiyatrist Prof. Nevzat Tarhan Baykal için "Duruşunda samimiyet yok. Hem suçlu hem güçlü gibi davranıyor" ifadesini kullandı. İnsanların hata yapabileceğini ancak hatayı savunmanın hatadan büyük bir yanılgı olduğunu anlatan Tarhan, "Eşini aldatan siyasetçi toplumu da ülkeyi de aldatmış olur. Siyasette insan ilişkilerinde güven en önemli unsurdur. Başbakanın etik olarak bu konuda açıkça uyarması önemlidir" diye konuştu. Baykal'ın eşinden hiç söz etmeyerek, Nesrin Baytok'tan da 'o kişi' diye bahsetmesinin "Bastırılmış, ezilmiş bir kişilik" belirtisi olduğunu söyleyen Tarhan "Olcay Hanım'ın sessizliğini korumasının iki sebebi olduğunu düşünüyorum. Ya çok seviyor ya da ciddi bir baskı hissediyor" değerlendirmesini yaptı. Tarhan, skandalda ismi geçen dört kişinin de toplum içinde başı dik dolaşabilmesi için psikolojik yardım alması gerektiğine dikkat çekti.

'Ben yaparım olur' anlayışı

Benzer bir olayda mağdur olan eski CHP milletvekili ve HYP Genel Başkanı Yaşar Nuri Öztürk'ün eşi Canan Öztürk de Başbakan Erdoğan'ın gerçek mağdurlara dikkat çekmesinin önemli olduğunu söyledi. Bir televizyonun canlı yayınına katılan Öztürk, "Son yıllarda ailelerde şöyle bir anlayış yaygınlaşmaya başladı, ben bunu bir virüs gibi görüyorum, 'ben yaparım olur' karşı taraf ya kabul eder ya da çeker gider. Bu mantık çok ağır ve yanlış bir mantık. Bu mantık toplumda çok büyük bir kara delik oluşturuyor ve buraya çocuklarımız atılıyor. Aile bağları gevşedikçe toplumun bağları da gevşiyor" dedi.

Yenisafak

18 Mayıs 2010 07:21
CHP'DE KILIÇLAR ÇEKİLDİ
Kurultaya günler kala CHP'de kılıçlar çekildi. Grup Başkan Vekili Kemal Kılıçdaroğlu, genel başkanlığa aday olduğunu açıkladı. Ortalık karıştı...

Parti genel merkezinde basın toplantısı düzenleyen Kılıçdaroğlu'na grup başkan vekilleri Hakkı Suha Okay ve Kemal Anadol ile 58 milletvekilinden destek gelirken, bunların arasına sürpriz bir isim daha katıldı. Genel Sekreter Önder Sav, Deniz Baykal yeniden aday olsa bile Kılıçdaroğlu'nu destekleyeceğini duyurdu ve Baykal'la siyaseten yollarının ayrıldığını söyledi. Söz konusu gelişmeler parti içinde büyük bir tartışmaya yol açtı. CHP Merkez Yönetim Kurulu, oyunun rengini belli eden Önder Sav'ı istifaya çağırdı. Kararı, Mustafa Özyürek açıkladı.
Kurultaya günler kala CHP'de kılıçlar çekildi. Dün parti içinde sürpriz gelişmeler olurken taşlar da yerinden oynadı. Sabah saatlerinde Grup Başkan Vekili Kemal Kılıçdaroğlu, genel başkanlığa aday olacağını açıkladı. Genel Sekreter Önder Sav, grup başkan vekilleri ve 58 milletvekili de kendisine destek verdi. Öğleden sonra toplanan Merkez Yönetim Kurulu (MYK), buna karşı çıktı. Kurul, hem Baykal'ı hafta sonu aday olmaya çağırdı hem de Sav'ın istifasını istedi.

Parti genel merkezinde basın toplantısı düzenleyen Kılıçdaroğlu, grup başkan vekilliğinden istifa ettiğini ve genel başkan adayı olacağını duyurdu. Gazetecilerin, adaylık konusundaki fikrinin neden değiştiğini sorması üzerine, 90 yıllık köklü bir geçmişi olan CHP'nin adaysız, eli kolu bağlı olmasının düşünülemeyeceğini söyledi. Bugünkü il başkanları toplantısından ne mesaj çıkarsa çıksın adaylık kararından vazgeçmeyeceğini de vurguladı. Kılıçdaroğlu'na, "İsminiz üzerinde bir uzlaşma sağlandı mı?'' sorusu da yöneltildi. Çünkü Baykal'la geçtiğimiz cuma günü Angora'daki evinde yaptığı görüşmede, eski genel başkanından, "Partinin tabanı ve tavanı ile uzlaş." mesajını almıştı. Kılıçdaroğlu, bu yöndeki soruya, parti yöneticilerini ziyaretinin ardından daha net cevaplar verdi. Basın toplantısından sonra CHP Genel Başkan Vekili Cevdet Selvi, Genel Sekreter Önder Sav ve grup başkan vekillerini ziyaret eden Kılıçdaroğlu, hepsinin desteğini aldı. Çıkışta gazetecilerin, "Buradan Baykal'ın da destek verdiği sonucunu çıkarabilir miyiz?'' sorusuyla karşılaştı. "Onu bilemiyorum. Ciddi bir uzlaşma zemini yakaladığımıza inanıyoruz. Sayın Baykal da uzlaşmadan yana bir tavır takınmıştı. Öyle anlaşılıyor ki Sayın Baykal'ın da önerisi aşama aşama gerçekleşmiş oluyor.'' karşılığını verdi.

Öğleden sonraysa hava değişti. Olağanüstü toplanan MYK'nın gündemi Kılıçdaroğlu'nun adaylığıydı. Baykal'a yakın isimlerden oluşan Kurul üyeleri, Kılıçdaroğlu'nu destekleyen Önder Sav'ı hedef aldı. Alınan bilgilere göre MYK üyesi Savcı Sayan, "Genel Başkanımıza yönelik kaset komplosunun içinde uluslararası güçler olabilir ama bugün anlaşılıyor ki bu işin içinde siz de varsınız." diyerek Önder Sav'a yüklendi. Sav'ın "Bana böyle bir suçlamayı yöneltmek şerefsizliktir." cevabına, Sayan, "Asıl bunları yapmak şerefsizliktir." karşılığını verdi. Diğer MYK üyelerinin de Sayan'a destek vermesi üzerine Önder Sav, "Tek başıma kalsam da Kemal'i destekleyeceğim" diyerek toplantıyı terk etti. Ardından bazı il başkanlarıyla görüşerek Kılıçdaroğlu'nun adaylığı için imza toplamaya başladı. Çıkışta basın açıklaması yapan CHP Sözcüsü Mustafa Özyürek ise, Baykal'a çağrıda bulunarak, "Kurultayda yeniden genel başkanlığa getirilmesinin ülkemizin ve partimizin geleceği açısından vazgeçilmez bir zorunluluk olduğuna inanıyoruz." dedi. Özyürek, Önder Sav'ı da, 'Kurul üyelerine danışmadan ve kurulun geri kalan üyelerinin tümünün görüşüne aykırı biçimde görüş açıklaması' nedeniyle istifaya davet etti. İstifa çağrısının altında, Sav hariç bütün kurul üyelerinin imzasının olduğunu bildirdi. Fakat Genel Sekreter, istifa etmeyeceğini açıkladı.

CHP'li 58 vekil ise Tekin Bingöl'ün sözcülüğünde Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylığına destek verdiklerini açıkladı.

Baykal'la siyasette yollarımız ayrıldı

CHP Genel Sekreteri Önder Sav, Kemal Kılıçdaroğlu'nu desteklediğini açıkladı. Deniz Baykal'ın tekrar genel başkanlığa aday olması durumunda da fikrinin değişmeyeceğini söyledi. Baykal ile siyasette yollarının ayrıldığını belirterek, "Sayın Baykal benim 53 yıllık arkadaşım. Siyasette yollarımız ayrılabilir ama dostluklar sürer. Dostlukla siyaseti birbirinden ayırmak lazım. Elbette Sayın Baykal ile dostluğumuz devam edecek." dedi. Duygularla yaşamak yerine sorumluluk bilinciyle hareket ettiğini dile getiren Genel Sekreter, bütün parti yönetimi ve örgüte de bu çağrıyı yaptı. Bugün yapılacak il başkanları toplantısı için de şu çağrıda bulundu: "CHP ailesine yakışır ölçüde, duygulardan uzak, içinde bulunduğumuz hassasiyeti değerlendirerek, il başkanı arkadaşlarımın da düşüncelerini şekillendireceğine inanıyorum."

Ardından gazetecilerin sorularını cevaplayan Sav, Kılıçdaroğlu'nun iki gün önce aday olmayacağını açıkladığının hatırlatılması ve geçen zamanda neyin değiştiğinin sorulması üzerine, "Hiçbir şey değişmedi. Elbette her şeyi kamuoyuyla bölüşecek değildi." diye konuştu. "Baykal ile bir uzlaşma sağlandı diyebilir miyiz?" sorusuna "Sayın Baykal ile konuşarak bu görüşlerimi ifade etmiş değilim." karşılığını verdi. Sav, kurultayda Baykal'ın adaylığının söz konusu olması halinde tavrının ne olacağına ilişkin soruyu ise şöyle cevapladı: "Benim tavrım değişmez. Ben ne düşündüğümü kararlı bir şekilde söyleyen bir siyasetçiyim. Hiç hedef saptırmam. Bundan sonra kim aday olursa olsun benim tavrım hiç değişmez."

Kemal Kılıçdaroğlu, Sav ile görüşmesinin ardından TBMM'ye gelerek grup başkan vekilleri Hakkı Suha Okay ve Kemal Anadol ile buluştu. Anadol, görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, adaylığı sevinçle karşıladıklarını belirterek Kılıçdaroğlu'nun kamuoyu ve parti örgütünden destek aldığını ifade etti. Anadol, "Biz de kendisini bütün gücümüzle destekleyeceğiz." dedi. Okay da aynı destek ifadelerini tekrarladı.

8 Mayıs 2010 07:21
CHP'DE KILIÇLAR ÇEKİLDİ
Kurultaya günler kala CHP'de kılıçlar çekildi. Grup Başkan Vekili Kemal Kılıçdaroğlu, genel başkanlığa aday olduğunu açıkladı. Ortalık karıştı...
Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit


İlişkili HaberlerTüm Haberler
Kılıçdaroğlu'ndan Flaş Açıklama
Kılıçdaroğlu'ndan AYM Savunması
Kimler Gidecek Kimler Kalacak
Baykal A Takımını Değiştiriyor
Gözü Baykal'ın Koltuğunda
Yılmaz Ateş: Bu bir iç darbe, sırtımızdan vurulduk

CHP Genel Başkan Yardımcısı Yılmaz Ateş, Kılıçdaroğlu'nun adaylığına sert tepki gösterdi. Katıldığı bir televizyon programında bunun CHP'yi sırtından hançerlemek olduğunu savunan Ateş, Kılıçdaroğlu'nun adaylığını açıklamasını yalnızca CHP'ye değil tüm Türkiye'ye karşı düzenlenen bir komplo olduğunu ileri sürdü. Kılıçdaroğlu'nun sadece Önder Sav'ın dedikleriyle hareket ettiğini belirterek, "MYK'nın iradesini yok saydı. Bu bir iç darbe. Sırtımızdan hançerlendik." dedi.

Önder Sav da bu sözlere sert bir dille karşılık verdi. CHP Genel Merkezi'nden çıkışında gazetecilerin sorularını cevaplandıran Sav, Ateş'in yaşananları 'Önder Sav operasyonu' olarak değerlendirmesi hakkında şunları kaydetti: "Yılmaz Ateş'in, Önder Sav'ın çapına gelebilmesi için çok fırın ekmek yemesi lazım. Yılmaz Ateş daha CHP'liliği bilmeden başka kulvarlarda yüzerken Önder Sav, CHP'de siyaset yapıyordu, yapmaya da devam edecek. Çok Yılmaz Ateş'leri biz cebimizden çıkardık. Zaten bu telaşın temelinde yaklaşan kurultayda yok olacaklarını görmeleri yatıyor. Belki bu binadaki arkadaşlarımız kör ama toplum kör değil. Ben de kurultaya kadar görevimin başındayım. Güçleri yetiyorsa Parti Meclisi'ni toplasınlar, hep beraber hesaplaşalım, beni görevden alsınlar."

Baykal için afişler asıldı, evinin önünde miting yapıldı

Türkiye'nin çeşitli illerinden Ankara'ya gelen Cumhuriyet Halk Partililer, genel başkanlıktan istifa eden Deniz Baykal'ın geri dönmesi için dün de miting düzenledi. İlk mitingi cumartesi günü yapan partililer, dün genel merkez önünde toplandıktan sonra otobüslerle Beysukent'e geçti. Grup daha sonra kortej oluşturdu ve sloganlar eşliğinde yaklaşık 5 kilometre yürüyerek Baykal'ın Angora Evleri'nde bulunan konutunun girişinde toplandı. Partilileri burada CHP Milletvekili Mehmet Sevigen ve diğer yetkililer karşıladı. Yaklaşık 2.500 CHP'li, "Biz senin için geldik sen de bizim için dön", "Yağma yok Kemalizm var" gibi dövizler açtı ve "İnadına Baykal inadına sol" sloganları attı. Yürüyüş sırasında CHP Milletvekili Savcı Sayan da gruba eşlik etti. Partililer, Deniz Baykal'ın evine yürümek isteyince parti yöneticileri araya girerek grubu engelledi. Öte yandan cumartesi günü yapılacak kurultay öncesinde Ankara'da bilbordlara asılan parti ilanlarında Deniz Baykal'ın resimleri yer aldı. 22-23 Mayıs tarihlerinde Atatürk Kapalı Spor Salonu'nda yapılacağı duyurulan kurultay ilanlarında, son günlerde yaşanan olaylara atıfta bulunularak, "Fitne; Fesat; Son Bulacak'' ibaresi yer aldı. Baykal'ın geri döneceği şeklinde algılanan afişlerde, eski CHP liderinin sağ elinin havada olması dikkat çekti.

Baykal'a en büyük sürpriz, en yakınındaki isimden geldi

Deniz Baykal'ın istifasıyla boşalan CHP genel başkanlığı için ilk aday Kemal Kılıçdaroğlu oldu. Genel Sekreter Önder Sav'dan, "Aday ol, destek vereyim." şeklinde sürpriz bir mesaj alan Kılıçdaroğlu, dün harekete geçti. Baykal'a rağmen adaylığını açıkladı. Angora'daki evinden gelişmeleri izleyen Deniz Baykal'ın gelişmeleri şaşkınlıkla izlediği belirtiliyor.

Alınan bilgilere göre Baykal'ın dönmesini istemeyen Önder Sav, kendi adayını çıkarmak için hafta sonu yoğun bir görüşme trafiği yaptı. Önce kendisine yakın bir ismin adaylığı üzerinde duran Sav, parti içinde ve kamuoyunda Kemal Kılıçdaroğlu'nun adının öne çıktığı sonucuna ulaştı. Bunun üzerine ilk başlarda soğuk baktığı Kılıçdaroğlu'nun adaylığına yeşil ışık yaktı. CHP Grup Başkan Vekili ile yaptığı görüşmede, Baykal'ın geri dönmesinin partiye zarar vereceğini savunan Sav, eski liderinin, "Partinin üzerinde uzlaştığı bir isme ben de destek veririm." açıklamasına işaret ederek, "Parti olarak senin ismin üzerinde uzlaşabiliriz." teklifinde bulundu. Önder Sav, bu tavrıyla 53 yıldır birlikte çalıştığı Deniz Baykal'a en büyük sürprizi yapan isim oldu.

ÖNDER SAV'A KIZGIN: BANA KOMPLO KURDULAR, ÇARPIŞARAK DÖNECEĞİM

Hakkındaki komplo iddiaları nedeniyle mağdur olduğunu düşünen ve kurultayda daha güçlü bir şekilde dönmeyi planlayan Baykal'ın ise bu ani gelişmeleri şaşkınlıkla karşıladığı ifade ediliyor. Partili yöneticilere her fırsatta, "Ortak aday bulun, destekleyeyim." diyen, ancak kendi dışındaki bir isim üzerinde uzlaşılacağına ihtimal vermeyen Baykal'ın, hiç beklemediği bir tablo ile karşı karşıya olduğu aktarılıyor. Yakın çevresine yaptığı değerlendirmede, varılan kararları 'kendisini tasfiye operasyonu' olarak nitelendirdiği öğrenildi. Yakın kurmaylarına, "Arkadaşlar bana komplo kurdu. Çarpışarak döneceğim." mesajı verdiği bilgisine de ulaşıldı. Baykal, bu durumun parti tabanının vicdanı tarafından kabul edilmeyeceğine inanıyor. Genel başkanlığa dönme yolunda bugünkü il başkanları toplantısını 'son umut' olarak gören Baykal'ın, toplantıdan güçlü bir destek çıkmaması durumunda adaylıktan vazgeçeceği öne sürülüyor. Dün gün boyu sessiz duran Baykal'ın bugünkü il başkanları toplantısından çıkacak karar doğrultusunda bir tavır belirlemesi bekleniyor. Toplantıda Baykal'a destek amaçlı bir bildiri hazırlanması bekleniyor. Ancak kaç il başkanının bu bildiriye destek vereceği merak ediliyor. İmza sayısının 50'nin üzerinde olması durumunda Baykal'ın adaylığını açıklayacağı belirtiliyor.

OKAY VE ANADOL’DAN BÜYÜK DESTEK

Kılıçdaroğlu’nun moralini yükselten açıklamalar bununla da sınırlı kalmadı. CHP Grup Başkanvekilleri Kemal Anadol ve Hakkı Suha Okay da destek açıklaması yaptı. Anadol, kararı sevinçle karşıladıklarını belirterek, ‘’Kılıçdaroğlu’nun kamuoyu ve partiden destek aldığını’’ ifada etti. Anadol, ‘’Kendisini bütün gücümüzle destekleyeceğiz’’ dedi. Okay da Anadol’un sözlerine aynen katıldığını ve Kılıçdaroğlu’na destek vereceklerini söyledi.

57 VEKİL ORTAK AÇIKLAMA YAPTI

Öğle saatlerinde de CHP’li 60’a yakın milletvekili, Kılıçdaroğlu’na destek açıklaması yaptı. Parlamentoda düzenlenen basın toplantısında, grup adına açıklama yapan Tekin Bingöl, “Özgür irademizle arkadaşımızın adaylığını destekliyoruz” dedi. Kılıçdaroğlu’nun adaylığına destek veren isimlerden Şahin Mengü de “Doğru bir karar. Bu durum, Sayın Baykal’a sonuna kadar sahip çıkmayacağımız anlamına gelmiyor. O, parti üstü bir onursal genel başkan olarak, Almanya’daki bir Willy Brandt modeli olarak, her zaman daha büyük katkılarda bulunacaktır. Taban bunu istiyordu” diye konuştu. İsa Gök de “Kurultay’dan sonra sanıyorum Kılıçdaroğlu genel başkanımız olacak” dedi. Bugün toplanacak olan il başkanlarının da Kılıçdaroğlu’na destek vereceği, ancak Baykal’ın rencide edilmemesi için bir destek bildirisi yayınlayabileceği ifade ediliyor.

Baykal'ı sildi, tarihe gömdüler!
Fatih
CHP MKYK; Önder Sav dışında hala Baykalcı! 58 Milletvekili ve 77 il başkanı Kemal'ci! CHP MKYK ne yapacak? Ya istifa edecekler topluca.Ya da 77 il başkanını görevden alacaklar.İstifa ederlerse; Baykal bir darbe daha yiyecek; artık CHP'ye onursal Başkan bile olamayacak! Ergenekoncular, Süheyl Batum,Tufan Türenç vs. adamları; Baykal'ı fena halde tuzağa düşürdüler..Çok kötü harcadılar..Baykal; bu gece büyük bir manevra yapıp geri dönerse tamam, yoksa artık o da tarih oldu! Kötü bir jübile ile.
18 Mayıs 2010 Salı 17:55

BAYKAL tasfiye ediliyor!Ersan
Duyduk duymadık demeyin: Resmen Baykal tasfiye ediliyor! CHP; bir mezhebin hizbi, partisi haline getiriliyor! Bu Proje DIŞARIDA hazırlandı, içeride piyasaya sürüldü...Baykal'ın AVUKATLIĞINI yaptığı kesimler, Müvekkili tasfiye ediyor! Kaderin cilvesine bakın! Bu Derin Devletçilerin, NATO-Gladyo örgütlenmesinin hiç mi hiç vefası yok! Uğur Mumcu'dan, Ahmet Taner Kışlalı'ya, Muammer Aksoy'dan Necip Hablemitoğlu'na kimleri tasfiye etmediler ki..
18 Mayıs 2010 Salı 18:02

Nusayri darbesine Ö.Sav örtüsüEkrem
Baykal, sırtından hançerlendi..Mandacı masonik dış güçler ve onların içerideki uzantıları ve tabii ki Aydın Doğan medyası; Türkiye'yi yeni bir KEMAL DERVİŞ rezaleti yaşatmak için maceraya, CHP'nin başına genel başkan seçmeye soyundular...Yarın da Hükümeti yıkıp yeni bir Hükümet kurmaya yeltenecekler..Planları bu! CHP'li delegeler; il başkanlarının, il başkanları da mandacı masonik lobi kuruluşlarının ve medyanın baskısı altında..CHP mezhepçilerin eline geçiyor! Tuncelililer partisi oluyor!
18 Mayıs 2010 Salı 20:01

ARŞİVCİ KEMAL İŞ BAŞINDA.-1-m.öztürk
Kılıçdaroğlunun yıldızı nasıl parladı ? Elinde dosyalarla kanal kanal gezen,bazı siyasetçilerin istifasına neden olan,doğru-yanlış bilgilerle birilerine çamur atmayı siyaset zanneden biri olarak tanıdık onu.Ansızın gelen bir kaset,Baykalın istifasını getirdi.Bu hiç tahmin edilmeyen,beklenmeyen bir durumdu.Önder Sav,kılıçdaroğluna açık destek vererek, şüpheleri biraz daha artırmış oldu !Siyasi rakiplerine karşı kullandıkları şantaj ve komplo taktiğini,
18 Mayıs 2010 Salı 08:46
ARŞİVCİ KEMAL İŞ BAŞINDA.-2-m.öztürk
kendi genel başkanlarını bitirmek için de mi kullandılar ?Bu sorunun cevabı için evet demek henüz erken ama iş oraya doğru gidiyor gibi..Medyanın desteğine bakacak olursak,kılıçdaroğlunun derin güçler tarafından da desteklendiği sonucuna varıyoruz.Bir halk kahramanı,halktan biri,mütevazi,alçakgönüllü gibi sunulmaya çalışılıyor.Zorlama rollerle gerçekler bir değildir.Bu taktiğin tutmayacağı ortadadır.Herkes lider olamaz.Liderlik için gerekli olan alt yapının yaratılıştan gelmesi gerekmektedir.
18 Mayıs 2010 Salı 08:47
ARŞİVCİ KEMAL İŞ BAŞINDA.-3-m.öztürk
Kılıçdaroğlu aday oldu olmasına da, genelbaşkan olsada olmasada bölünmeyi,parçalanmayı engelleyemeyecektir.

amaç
bilal öz
Bir partinin amacı menfaat ve ahlaksızlık,milli manevi duygulara karşı mücadele olursa orada kavga döğüş küfür,hertürlü bizans oyunu beklenir kendilerinden bekleneni yapıyorlar CHP bitmiştir. vatana millete hayırlı olsun..ama kendi kendilerini bitirmişlerdir..ancak tuncelinin yerel seçimlerinde seçim kazanabilirler..
18 Mayıs 2010 Salı 08:56

rakipsiz kaldi AKP
memet
baykal bütün muhafazakar acilimlara ragmen sadece sahil kesiminden ve belirli yerlerden oy aliyordu. kilicdaroglu bu milletden kesinlikle baykal kadarda oy alamaz. bölücülüge hayir ama bu halk liderinin memleketine inancina kesinlikle bakar. bu yüzden basbakanimiz ve akp gelecek 10 yilda rakipsiz.referandunda gecer secimide alir rahat. CHP sadece cankaya belediyesini almaya ugrasir.son kale orasi. dersimli kilicdarooglunu bu halk ikdidar yapmaz kesinlikle bu kadar basit. dogudan bile oy alamaz
18 Mayıs 2010 Salı 10:06

kılıçtaroğlu başkan olsun
İZMİR ALSANCAK
çünkü baykaldan daha komik,daha çok güleriz.
18 Mayıs 2010 Salı 14:24

Baykal'a Ergenekoncu darbe !
İsmail
Tıpatıp Suriye-Nusayri Devrimi örnek alındı ve BAYKAL tek başına, yapayalnız bırakıldı. İnanılmaz vefasızlık! Dümbüllü Kemal'e dünyanın her yerinden destek yağıyor..Alman-İsrail İstihbarat operasyonuna Amerikan Neo-Con, Amerikan ve İngiliz Siyonist, mason çevreler de yoğun destek veriyor!..CHP; artık Tuncelililer partisi oluyor...CHP'nin mezhepçilerin karşı devrimiyle ele geçirilmesine 77 il başkanı da destek verdi! Baykal'ın has adamları bir bir döndü! Rumelililerve Kafkas kökenliler öfkeli. 18 Mayıs 2010 Salı 16:53

Ey TÜRK MİLLETİ
LAZZOTTİ
Koskoca CHP oldu marjinal ALEVİ partisi 18 Mayıs 2010 Salı 20:38

AKTİFHABER

20 Mayıs 2010
GANDİ-SAV SAVAŞI ERKEN BAŞLADI
Kemal Kılıçdaroğlu ile Önder Sav arasında 'liste savaşları' erken başladı...

Deniz Baykal'ın sessizliğe gömüldüğü Angora'nın aksine, parti genel merkezi ve Meclis'te bambaşka bir hava hakim. Cevdet Selvi'nin ifadesiyle Baykal, iki haftada yaşanan olaylar nedeniyle 'kaderine kırgın'. Diğer taraftaysa hummalı bir kurultay hazırlığı var. Kemal Kılıçdaroğlu ile Önder Sav arasında 'liste savaşları' başlarken yüzlerce isim de yeni yönetimde görev alabilmek için yoğun bir trafik yürütüyor.

CHP 33. Olağan Kurul-tayı'na 48 saat kala partideki mücadelede yeni bir safhaya geçildi. Deniz Baykal'ın dönüş ihtimali büyük oranda ortadan kalkarken Kemal Kılıçdaroğlu'nun kurultaya tek aday olarak girmesi bekleniyor. Fakat bu sefer de 'liste savaşları' başladı. Genel Sekreter Önder Sav, Kılıçdaroğlu'nun 'değişim' vaatlerine karşılık 80 kişilik Parti Meclisi (PM) listesini kendisine yakın isimlerden oluşturmak istiyor. Kılıçdaroğlu'na destek veren isimlerse yeni yapılanmada görev bekliyor. 97 milletvekili başta olmak üzere delegeler ve parti dışındaki eski CHP'liler de PM'ye girebilmenin hesabını yapıyor. Ancak herkesi memnun edebilecek bir liste hazırlamanın mümkün olmadığı ortada. Gelişmeleri Angora'daki evinden takip eden eski Genel Başkan Deniz Baykal'sa şaşkın. Dün kendisini ziyaret eden Genel Başkan Vekili Cevdet Selvi'nin, "Sayın Baykal kaderine kırgın." ifadesi içinde bulunduğu durumu özetliyor.

Yeni süreçte Kemal Kılıçdaroğlu'nu bekleyen ilk ciddi sınav, kurultaydaki liste savaşları olacak. CHP'de her kurultay öncesinde olduğu gibi "PM listesi çarşaf mı olsun blok mu?" tartışması yaşanıyor. Çarşaf liste uygulamasında isteyen her üye PM'ye aday olabiliyor ve delegeden en yüksek oyu alan 80 kişi bu listede yer alıyor. Blok liste uygulamasında ise genel başkan adayları 80 kişilik bir PM listesini delegenin oyuna sunuyor. Listedeki isim çok düşük oy alsa dahi seçilmiş sayılıyor. 2003'ten beri uygulanan bu yöntemle Deniz Baykal'ın istemediği hiçbir isim listeye giremiyordu. Kemal Kılıçdaroğlu, yeni dönemde çarşaf liste yönteminin uygulanmasını ve delegenin en çok oyunu alan isimlerin PM'ye girmesini istiyor. Ancak Önder Sav'ın "Blok liste olsun" ısrarı nedeniyle bu görüşünü kısık sesle ifade ediyor. CHP Tüzüğü de kurultaylarda blok liste uygulamasını öngörüyor.

CEVDET SELVİ: BAYKAL KADERİNE KIRGIN

CHP'de genel beklenti kurultay delegesine sunulacak PM listesinin Önder Sav tarafından hazırlanması. Önceki gün Sav'a 'istifa' çağrısı yapan 19 Merkez Yönetim Kurulu (MYK) üyesinin yeni PM'de yer alabilmeleri zor görünüyor. Baykal'a destek veren mevcut PM üyelerinin de yeniden aynı kurulda yer alamayacakları belirtiliyor. Bu isimlerden boşalacak yerlere ise Önder Sav'ın güvendiği isimlerin yerleştirileceği ifade ediliyor. Deniz Baykal döneminde partiden uzaklaştırılmış solun önemli isimlerine de yeni listelerde yer alma şansı tanınmıyor. Bu beklentiler, Kılıçdaroğlu'nun 'değişim' vaatlerinin gerçekleşmesinin zor olduğunu gösteriyor. Önder Sav'ın değişim taleplerinin karşısında durma gerekçesi ise şöyle: "Partide çatlak ses olmasın. CHP için en önemli şey, partinin birlik ve beraberlik görüntüsü vermesidir."

Bu nedenle kulisler son hızıyla devam ediyor. Listeye girmek isteyenler, CHP'nin TBMM'deki grup odalarında çalışmalarını sürdüren Kılıçdaroğlu'ndan çok CHP Genel Merkezi'ndeki makamında bulunan Önder Sav'ı ikna etmeye çalışıyor. Öte yandan CHP Genel Başkan Vekili Cevdet Selvi, Deniz Baykal'ı ziyaret ederek baş başa bir görüşme yaptı. Selvi, Baykal'ın partiye bir kırgınlığı olmadığını aktarırken, "Kimseye kırgınlığı yok. Kaderine kırgınlığı vardır. Yoksa insanlara, partisine her zamanki gibi sorumlu bir biçimde yaklaşmaktadır." ifadelerini kullandı. Selvi, Baykal'ın il başkanlarına randevu vermemesinin söz konusu olmadığını belirterek bir yanlış anlama olduğunu söyledi.

Tekin, genel başkan yardımcılığına hazırlanıyor

Kemal Kılıçdaroğlu'nun en büyük destekçilerinden olan ve il başkanlarının ikna edilmesi noktasında Önder Sav'la birlikte kritik rol oynayan İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin'in, yeni seçilecek yönetimde yer alması bekleniyor. Tekin'in, tüzüğün değişmesi halinde de değişmemesi halinde de genel başkan yardımcısı olacağı iddia ediliyor. Alınan bilgilere göre, tüzüğün değişmesi halinde örgütlerden ya da yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcılığı görevini üstlenecek. Değişmemesi halinde de Merkez Yönetim Kurulu'na (MYK) girerek yine genel başkan yardımcılığına getirilecek.

Gürsel Tekin'in örgütlerin başına getirilme fikrinin ardında, partinin Doğu ve Güneydoğu'da hiçbir varlığının olmaması yatıyor. Partinin bölgede sadece tabela düzeyinde temsil edilmesi ve birçok il başkanının görevli olduğu yerlerde değil de İstanbul ve İzmir'de oturması bunun en önemli nedeni. Kılıçdaroğlu'nun adaylığını açıkladıktan sonra sürekli bölgenin önemini vurgulaması da bu yöndeki çalışmaların ön planda tutulacağı söylemini güçlendiriyor.

Bu arada Kılıçdaroğlu genel başkanlığında oluşacak olan yeni yönetimde de önemli değişiklikler bekleniyor. Savcı Sayan, Mesut Değer, Yılmaz Ateş ve Onur Öymen gibi Baykal'a yakın isimlerin tasfiye olacağı iddia ediliyor. Yine Deniz Baykal'a en yakın isimlerden İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen'in de partideki durumunun kritik olduğu dile getiriliyor. aktifhaber

Masum Türker: "Kılıçdaroğlu önce CHP'yi toplasın"
14:00 - Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Masum Türker, Rahşan Ecevit'in CHP çatısı altında toplanma çağrısına tepki göstererek, "Ecevit'in partisi Demokratik Sol Parti'dir, genel başkanı da benim" dedi. Kemal Kılıçdaroğlu'nun solu toparlayacağı iddiaları hatırlatılan Türker, "Önce CHP'yi bir toparlasın" açıklamasını yaptı. 22.05.2010 İSTANBUL netgazete

23 Mayıs 2010
Saylan'ın Namazını Kıldıran Listede
Eski ÇYDD Başkanı Türkan Saylan'ın vasiyeti üzerine cenaze namazını kıldıran İlhan Özkes, Kılıçdaroğlu'nun listesinde yer aldı
Türkan Saylan'ın cenazesinde yaptığı konuşmayla gündeme oturan emekli Beyoğlu Müftüsü İhsan Özkes de CHP Parti Meclisi listesinde. aktifhaber

23 Mayıs 2010
Arıtman'dan Liste Yorumu
CHP İzmir Milletvekili Arıtman, Parti Meclisi listesinin bütünleştirici değil ayrıştırıcı bir liste olduğunu belirtti...

CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, Parti Meclisi listesinin bütünleştirici değil ayrıştırıcı bir liste olduğunu belirterek, "Bu liste ile iktidara yürümek çok zor." dedi.

Baykal'a yakın isimlerden Savcı Sayan, Parti Meclisi listesinde CHP Genel Sekreteri Önder Sav'ın gücünün arttığı bir liste olduğuna işaret ederek, "Kılıçdaroğlu'nun etkisini göremiyorum listede. Sadece listede Gürsel Tekin'in olması benim umutlarımı artırıyor. Baykal ve ekibinin tasfiyesi gibi bir liste." değerlendirmesini yaptı.

Yaşasın Neo-Kemal'izm !Ozan
CHP’de Suriye-Nusayri Modeli veya Soros’vari mandacı-masonik darbe!...CHP’de Neo-Kemalizm Dönemi başladı!...Meğer Deniz Baykal'ın bir KOMPLO KASETLİK canı varmış..Kirli bir oyunla CHP Genel Başkanlığından düşürülen Baykal'ın yerine; akıllara ziyan bir medyatik şovla, SOROS'vari bir kampanyayla BEKLENEN MEHDİ Dümbüllü Kemal getirildi.Böylece CHP'de mandacı-masonik cephe; yeni bir Ergenekoncu operasyonla kan tazeledi.Avukat değiştirdi.KEMALİZM ÖLDÜ, YAŞASIN NEO-KEMALİZM!
23 Mayıs 2010 Pazar 23:35
aktifhaber

Serdar Turgut/Akşam
Kılıçdaroğlu seçilir ama bu ülkeyi yönetemez
23 Mayıs 2010

(..)

Kemal Bey'in seçilse bile bu ülkeyi yönetmesinin mümkün olmadığını düşündüğümü açıklamama geldi sıra.
Kurultay gösterdi ki Kemal Bey'in kendisine gösterilen ve önümüzdeki günlerde artacağı da belli olan aşırı sevgi yüzünden bir yerden diğerine gidebilmesi mümkün değildir.
Kurultay girişinde yaşanılanlar Kemal Kılıçdaroğlu başbakan seçildiğinde de başına gelecektir.

Onu çok seven ve sevecek insanların yaratacağı izdiham nedeniyle Kılıçdaroğlu'nun evinden çıkıp başbakanlığa gidebilmesi mümkün olamayacaktır.

Evinden çıkmaya cesaret gösterse bile adamcağızın kurultay kapısında olduğu gibi şehit olmak tehlikesi yaşaması ihtimali büyüktür.
Eh Türkiye gibi bir ülke evden çalışılarak yönetilemeyeceğine ve Kılıçdaroğlu sevgi besleyen kalabalıklar nedeniyle evden çıkamaycağına göre seçilmesi ülkeyi fiilen başbakansız bırakacaktır.

İktidar partisi başbakanının güvenliğini sağlar, onu başbakanlık binasına ulaştırır diyenler varsa bu düşüncenin ne kadar da yanlış olduğunu görmeleri için kurultayın ilk gününde yaşananları görmüş olmaları yetmiş olmalıdır.

CHP iyidir güzeldir de nedense kurultay salonlarını uzun yıllardır bir türlü düzgün örgütleyememektedir.

Bu kurultay salonu düzensizliği CHP'nin bir geleneğidir.
Deniz Baykal, yıllardır kurultay girişlerinde hayati bir tehlike yaşamaktan kurtulmak için üstüne çıkmaktan pek hoşlanmadığını tahmin ettiğim bir takım omuzlara alınmayı kabul etmek zorunda kaldı. Öylesine omuz mağduru oldu ki bir defasında kurultay salonuna bir merdivenle yukardan indi, inerken de istemeden Ricky Martin'e benzedi.


CHP bu konuda beceriksiz olduğundan, başbakan seçilen başkanlarını da evlerinden başbakanlık binasına götürmeyi başarabilecekleri çok şüphelidir.
Eğer Kemal Bey'in başbakan olmasını çok istiyorsak, yapacağımız en önemli iş sevgimizi düzgün olarak, özellikle sevdiğimizi öldürmeden göstermeyi bir an önce öğrenmemiz gerekiyor.

Kemal Bey iyi ki Rana ile evli değil


Kılıçdaroğlu'nun sakin duruşu hayli ilgi çekiyor.
Bu duruşunun onu çok popüler yapacağı belli.
Onu seyrederken dün içimden Rana ile iyi ki Kemal Bey yerine ben evliyim, CHP ve Türkiye ucuz kurtuldu diye geçirdim.
Çünkü Rana'nın evli olduğu adamın sinirlerini germek konusunda büyük uzmanlığı var. Hatta kocası sinirlerini aldırmış olsa bile Rana, o aldırılan sinirler yerine özel sinir nakli yaptırır ve yeni nakledilmiş o sinirleri bile gerer. Onunla uzun süre evli kalan bir adamdan sağlam bir şeyler çıkması mümkün değil

Benim yerime Kemal Bey Rana ile evli olsaydı, kurultay için evden çıkışında karısı onun sinirlerini mutlaka bir şekilde laçka edip salardı kocasını evden dışarıya. Adamcağız tam çıkmak üzereyken öyle bir laf eder, öyle bir hareket yapardı ki daha bir dakika kadar önce her şeye rağmen sakin durmaya çalışan kocası zincirinden yeni koparılmış bir şizoid olup çıkıverirdi.
O durumdaki bir Kemal Bey de kurultay girişinde kendisine geçit vermeyen sevenlerine en azından kafa atardı ve bir kaçını da mutlaka öldürüverirdi oracıkta. O durumda kurultay salonuna kesinlikle düzen gelirdi ama Kılıçdaroğlu'nun sakin lider imajı da bayağı zedelenirdi sanıyorum.
Akşam

3 Mayıs 2010
Tekin Ve Sav Şok Oldu
CHP 33. Olağan Kurultayı, Parti Meclisi(PM) ve Yüksek Disiplin Kurulu(YDK) üyelikleri için yapılan seçimin sonuçlarının açıklanmasıyla sona erdi.

Gürsel Tekin ve Önder Sav, PM'ye en az oyla giren iki isim oldu.

CHP'nin Atatürk Spor Salonu'nda yapılan 33. Olağan Kurultayı'nda, 80 kişilik PM ve 15 kişilik YDK üyelikleri seçim sonuçları açıklandı.

Gürsel Tekin ve Önder Sav, 1000 altında oy alan iki kişi oldu...

Buna göre, 80 kişilik PM'ye, Bilim, Yönetim ve Kültür Platformu listesinden 12 kişi girdi. Yüzde 20 kadın kotasının da uygulandığı platform üyeleri ve aldığı oylar şöyle:

Engin Altay (835), Ufuk Ataç (797), Berhan Şimşek (751), Turgut Dibek (744), Osman Coşkunoğlu (743), Rıza Yalçınkaya (736), Seyhan Erdoğdu (727), Ali Koçal (717), Derviş Günday (711), Sema Kendirci (702), Faruk Demir (680), Birgen Keleş (514).

PM'nin diğer üyeleri ise şu isimlerden oluştu:

Oya Araslı (1091), Necla Arat (1100), Metin Arifağaoğlu (1108), Yücel Artantaş (1092), Deniz Pınar Atılgan (1102), Sencer Ayata (1113), Işık Bildacı Ayata (1112) , Enver Aysever (1112), Aydan Baran (1111), Süheyl Batum (1108), Gülsün Bilgehan (1110), Tekin Bingöl (1096), Mevlüt Coşkuner (1112), Behçet Çağlar (1112), Asuman Çakmakçı (1110), Hikmet Çelik (1098), Soner Çetin (1110), İzzet Çetin (1097), Mesut Değer (1030), Mahmut Duyan (1105), Didem Engin (1109), Nevin Gaye Erbatur (1097), Ali Rıza Ertemur (1112), Abdurrezzak Erten (1094), Mehmet Faraç (1113), Neriman Genç (1111), İsa Gök (1094), Gökhan Günaydın (1100), Mehmet Zeki Gündüz (1113), Hurşit Güneş (1109), Hülya Güven (1109), Mehmet Kaban (1111), Sait Korkmaz Karaca (1107), Eşref Karaibrahim (1111), Hüseyin Karakoç (1111), Haluk Koç (1107), Nihat Matkap (1104), Şahin Mengü (1110), Rıfat Nalbantoğlu (1091), Hakkı Suha Okay (1103), Kerem Ekrem Oktay (1095), Melda Onur (1108), Umut Oran (1105), Oğuz Oyan (1082), Ensar Öğüt (1091), Malik Ecder Özdemir (1114), Abdullah Özer (1114), İhsan Özkes (1063), Mehmet Ali Özpolat (1108), Faik Öztrak (1080), Atilla Sav (1080), Önder Sav (978), Çetin Soysal (1084), Murat Fehmi Sönmez (1111), Mehmet Süne (1105), Veli Gündüz Şahin (1102), Halide Jale Tamzok (1109), Semra Tanülkü (1113), Fatma Füsun Tatlıdil (1113), Gürsel Tekin (814), Cahide Tunç (1106), Ayhan Yalçınkaya (1107), Hüseyin Yaşar (1107), Azmi Yıldız (1109), İrfan Hüseyin Yıldız (1102), Nuran Yıldız (1109), Sacid Yıldız (1101) ve Alaattin Yüksel (1096)

-YDK ÜYELERİ-

YDK da şu isimlerden oluştu:

Polat Akbulut, Mehmet Boztaş, Kemal Cengizoğlu Avni Çelebi, Göksel Demirtaş, Gökhan Durgun, Orhan Eraslan, Selçuk Eratkuş, Füsun Gökçe, Selahattin Öcal, Murat Haluk Öncel, Seyit Özanarat, Türkan Öztekin, Saliha Ülkü ve İbrahim Yılmaz.
aktifhaber

KILIÇDAROĞLU FENA YAKALANDI

24 Mayıs 2010 09:34
'Halktan biriyim' sloganıyla yola çıkan CHP'nin yeni liderinin kurultayda piyasada 495 TL'ye satılan İtalyan Etro marka gömlek giydiği ortaya çıktı.
CHP'nin 33'üncü Olağan Kurultayı'nda delegelerin oylarının tamamını alarak "Halkçı Kemal" sloganları altında Genel Başkan seçilen Kemal Kılıçdaroğlu'nun ilk 'falso'su internetin sosyal paylaşım platformu Twitter'da ortaya çıktı. Kurultaya neden kravatsız geldiğine yönelik sorulara, "Kendimi böyle daha halka yakın hissediyorum" diye yanıt veren CHP'nin yeni liderinin partililerin karşısına 495 TL'ye satılan Etro marka İtalyan gömlekle çıktığı sanal alemdekilerin gözünden kaçmadı. Milano merkezli ünlü İtalyan markasının Türkiye'de sadece seçkin mağazalarda satıldığına dikkat çeken kullanıcılar, "Halkçı Kemal gitti, yerine Etro Kemal geldi" diye CHP liderini eleştirdi. Sabah başlayan tartışma akşam saatlerine kadar devam etti. Gömlekle ilgili 1000'e yakın mesaj gönderildi. Türk basının ünlü kalemleri de twitter'daki tartışmaya dahil oldu.

Vatan

25 Mayıs 2010
HalkTV: Zina Boşanma Sebebidir

Düne kadar Baykal'ın yanında yer alan ve yayınlarında Baykal'ın tüm konuşmaları veren Halk TV, şimdilerde sadece Kılıçdaroğlu haberleri veren CHP endeksli kanal haline geldi.

Sav kasetin devamı gelir diyerek Baykal'ın siyasete dönüşünün önünü tıkarken Halk TV'de zina konusunu bir programında gündeme getirdi. "Cumhuriyet Kadınları" isimli programda zinanın boşanma nedeni olduğu belirtilerek Olcay Hanıma üstü kapalı göndermelerde bulunuldu.

haber101

Haşmet Babaoğlu
Sabah Gazetesi
Bu MYK Kılıçdaroğlu'nu da götürür!
31 Mayıs 2010

Önder Sav yine ipleri eline geçirince...

Yeni MYK listesini görünce... "Halka gitmek" yerine "halk olmak" gerektiğini partide en iyi bilenlerden biri olan Gürsel Tekin'e yol görününce...

Bir kez daha net biçimde anladım ki...

"Devlet partileri"nde vitrinden ötesi yenilenmez! O gider, bu gelir ama statükoculuk baki kalır.

O yüzden de...

Halkçı olduğunu iddia eden bir partinin yeni liderinin hâlâ hiç sıkılmadan "halka gitmek"ten söz edebilmesinde bir tuhaflık yoktur.

Tabii ki, o lider iş güvencelerinden uzun uzadıya söz ettiği başörtülü kızların eğitim hakkı üzerine tek bir laf edemeyecektir.

Tabii ki, o lider "Kürt" demekten çekinecek ve sorunu konuşmayı 1970'lerin bakış açısıyla geçiştirmeye çalışacaktır.

Bilir ki...

Ayağını denk almazsa...

Seçim propagandası için bir taktik malzeme olarak kullanmakla görevlendirildiği "yoksullar ve yolsuzluklar" konusuna demokratikleşme ve özgürleşme taleplerini de eklemeye kalkışırsa...

Bu yönetimle, bu MYK'yla, bu kafayla...

Onu da çok tutmazlar iktidarda!

Geçen hafta Fikret Bila'ya söyledikleri yüzünden Kılıçdaroğlu'nun geleceğinden korktum mesela...

* * *

28 Şubat hakkında...

"Erbakan direnmeliydi; direnseydi toplumdan ve siyaset kurumundan destek görürdü" demiş Kılıçdaroğlu ve şunu eklemiş; "27 Nisan 2007'de hükümet direndi ve siyaset rayına oturdu."

Eminim, bu sözleri Önder Sav, Süheyl Batum, Berhan Şimşek, Şahin Mengü falan bir kenara "kırık not" olarak kaydetmişlerdir.

Belki de Fikret Bila'ya şaka yapmıştır CHP'nin yeni lideri!

Aslına bakarsanız, alışığız da...

CHP Grup Başkanvekiliyken Dersim gafı nedeniyle Onur Öymen'i istifaya çağırmıştı da, genel başkanı kaşlarını çatınca, susmuştu.

"Barış için genel af gerekebilir" açıklaması yapmıştı. Kapalı kapılar ardında ne olduysa, ertesi gün sözünü geri aldı.

Şimdi Kılıçdaroğlu'nun başında Deniz Baykal yok ama tutuculukta onu hiç aratmayacak bir MYK var.

Göreceğiz bakalım, neler olacak!

CHP'de Gandi & Sav Gerginliği
27 Haziran 2010
CHP'nin gölge lideri Önder Sav ile Kemal Kılıçdaroğlu arasındaki buzdağı her geçen gün biraz daha büyüyor.
Kurultaydan çıkan CHP'de, Gençlik Kolları Genel Başkanı Yunus Emre'nin hafta içi istifa etmesi, merak uyandırdı. Yunus Emre, istifa gerekçesini "babasının sağlık sorunları" diye açıklıyor. Ancak Kafe Ankara'ya ulaşan bilgilere göre, istifada, CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal'ın geri dönmesi için Angora Konutları'ndaki evinin önünde partili gençler tarafından yapılan eylem etkili oldu. Kurultay sürecinde Gençlik Kolları, İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve Genel Başkan eski Yardımcısı Yılmaz Ateş'in de devreye girmesi ile eski lider Baykal'a geri dön mitingi yapmak istemiş, beklenen kalabalık toplanamasa da eylem gerçekleşmişti.

Öğrendiğimiz kadarıyla Sav, bu eyleme şiddetle muhalefet etti. Otobüs ve para için izin vermedi. İşte bu olay, Önder Sav ile Yunus Emre'yi karşı karşıya getirdi. Yunus Emre'nin, Baykal'a destek eylemine Sav'ın izin vermemesine "Ben, sizi adaletli bilirdim. Siz hukukçusunuz. Adalet bilir misiniz? Sizinle ilgili çok yanılmışım" tepkisi gösterdiği konuşuluyor.

Bu olayın ardından Sav'ın, Emre'yi görevden alma kararı aldığı ancak Yunus Emre'nin babasının sağlık sorunları nedeniyle bir süre ertelediği belirtiliyor. Denilene göre, Sav, görevden almamış ama Yunus Emre üzerindeki baskı da artmış. Gerilim sonunda da Yunus Emre, Perşembe akşamı istifasını sundu. Aslında bu olay, partide Kılıçdaroğlu ile Sav arasında yaşanan başka bir anlaşmazlığı da ortaya çıkardı.

5 YILDIR KURULTAY TOPLANMIYOR

Gençlik ve kadın kollarına özel önem verdiğini söyleyen Kılıçdaroğlu'nun genel seçimlerden önce kadın ve gençlik kolları kurultayını toplamak istediği biliniyor.

Ancak Sav, atama yöntemi ile görevlendirmenin yapılmasından yana direniyor. Kadın ve Gençlik Kolları Kurultayı, 2005 yılından bu yana toplanmıyor. Kadın Kolları'na ayrıca 2007'den beri atama da yapılmıyor. Bu nedenle parti içinde kamuoyuna yansımayan gençlik ve kadın kolları krizi yaşanıyor. Bakalım Kılıçdaroğlu'nun mu Sav'ın mı dediği olacak?

Bugün

Ahmet İnam
ahmet.inam@aksam.com.tr
Gönlümle aradığım eleştirdiğim Mustafa Kemal'e doğru

Benim anarşist gönlüm farklı, çok yönlü, zengin Atatürk yorumlarından yanadır. Hayatımızı olanca zenginliğiyle yaşayabilmemiz için.
Mustafa Kemal bugün hayatımızda nasıl yaşıyor? Elbette çetin bir soru. Bir çırpıda cevap vereyim yanlış anlaşılma tehlikesini göğüsleyerek.
Okulumuzda, eğitim düzenimizde, tarih kitaplarımızda yaşıyor. Bu yaşayışını geleceğe yönelik umutlarım ve beklentilerim açısından heyecan verici bulmuyorum. Zorla okutulan inkılap tarihi derslerinde nasıl bir Atatürk yaşıyor? Genç insanların umutlarına, inançlarına ne katıyor? Gülümsüyor mu Atatürk derslerde? Çiçek açıyor mu? Atatürk genç insanların gönlünde çiçek açıyor mu? Bana sorarsanız, Atatürk'ü rahatsız ediyoruz, tedirgin ediyoruz. Onu yaşayışımıza yakışan bir biçimde yorumlama gücümüzün noksanlığından, yaptığımız bir yığın işin haklı kılınmasında onun ardına saklanmaya çalışmamızdan. Atatürk'ü önce devlet tedirgin ediyor. Milli Eğitim Politikası. Her kitabın kapağına resmini koyarak. Gerekli gereksiz adını anarak. Aklımıza esen yolda yürüyor, 'İzindeyiz Atam' diyoruz. Bir açıdan doğru: Nicedir Atatürk'ü düşünmemek ve yorumlamamak için tatil yapıyoruz.
Onu sağlıklı bir biçimde yorumlayıp, eleştirmemekle, onu yaşadığımız kapkaççı düzenin bekçisi durumuna getirmekten daha kötü ihanet düşünemiyorum.
Atatürk'ü eleştirenler yok değil. Küfredenleri bir yana bırakalım. Ciddiye alınacak yanı yok küfrün. Onu orduyla, dolayısıyla baskıcı bir yönetim biçimiyle özdeşleştirenler var. Özgürlükleri yok ederek, tartışmayı, düşünmeyi, eleştiriyi öldürerek Atatürk'ü canlı tutamazsınız. Atatürk'ü bu adreste aramaktan yana değilim. (Düşündükleri ve yaptıklarıyla toplumların kaderinde önemli roller oynamış tarihteki her insanın özel yaşamından, karakter özelliklerinden yola çıkarak onu yerden yere vurma olanağımız vardır. Bunu neden yaptığımız ya da yapmadığımız o kişinin bugünkü hayatımızdaki yerini nerede nasıl gördüğümüzle ilgilidir.)
Atatürk'ü 'tek dişi kalmış', geleneksel değerlerimizin, maneviyatımızın, dini inançlarımızın düşmanı olarak görülen olumsuz anlamda Batı'yla özdeşleştiriyorlar. Hz. Muhammet'le Atatürk'ü karşı karşıya getirmenin anlamı nedir? Ben dindar olmayan biriyim. Buna rağmen Atatürk'ü din düşmanı olarak algılamanın tehlikeli bir yanlış olduğunu görüyorum. İlericilik, solculuk adına dinin küçümsenip aşağılanmasına karşıyım. Anadolu'nun binlerce yıllık kültür tarihine karışmış zenginliğiyle inançlarını yaşamak isteyen bu toprakların insanına neden düşman olunsun ki? Ben dindar olmayan biri olarak neden dindar insanların düşmanı olayım ki? Bu kültürün, bu tarihin insanıyım, Yurdumu, geçmişimi seviyorum. Kendimi tarihinden sorumlu duyuyorum. Geleceğimden. Bu sorumlulukla düşünüyorum, düşlüyorum. Gönlüm bu yurdun gönlüdür. Bu insanın gönlüdür. Dinsiz insanların da ahlaklı olabileceğini, inançlı olabileceğini anlar benim tarihim. Anlayamazsa gönlüme zulmedilmiş olur. Dini beni yok etmek için kullanan arkadaşlar ezebilir beni, farklı düşüncelerim, düşlerim olduğu için Atatürk adını kullanarak bazı dostlarım baskı uygulayabilir gönlüme.
Tekrar edeyim: Din-Atatürk karşıtlığı yaşadığımız hayatın anlaşılmasına, canlandırılmasına katkıda bulunabilecek bir karşıtlık değildir. Bunun ardında yatan 'sahici' karşıtlıkları arayalım. Atatürk Türkiye'sine bu yakışır.
Elbette eleştirilebilecek yerleri çoktur, unutmayalım ki Atatürk devrimciydi. Pragmatik düşünceli bir devlet adamıydı. Hayatın içindeydi. Akla ve 'koşullara' uygun davranmaya inanırdı. Bize özgün olan bakışı, yaşama biçimini araştırırdı. Taklitçi değildi. Ben Atatürk'ü gönlümüzü uyandırmaya çalışan bir kişi olarak yorumluyorum. Gönlümüz ise, tekrar edeyim, en azından dört öğesiyle uyanık kalabilir: 1. Özgürlük, 2. Özgünlük, 3. Özerklik, 4. Özgüllük. Toplumumuzun gönlünün uyanık kalması, bilim ve sanatta, yaşama biçiminde yaratıcı olabilmesi, o toplumda yaşayanların özgürlüğü ile olanaklıdır. Toplumsal, siyasal, ekonomik açıdan bağımsızlığımız (özerklik), yaratıcılığımıza (özgünlük), bize özgü, bize has (4. koşul, özgüllük!) bir kültürün oluşması tarih sahnesinde toplumumuzun dirilişini sağlayacaktır.
Atatürk'ü eleştirmek, Atatürkçü olmamak da Atatürkçülüğe aykırı değildir. Ben inanıyorum ki Atatürk, 'Ben Atatürkçü değilim' dediğimde beni anlar ve bana kızmazdı.
Gönlü zengin insanların yaşadığı bir kültürün insanlarıyız, sakın ola gönlümüzü yoksullaştırmayalım. Mustafa Kemal'i tedirgin etmekten kaçınalım...

Akşam

Prof.Dr. Nurşen Mazıcı: "Baykal belasını buldu, ekibi de bulur inşallah”

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Nurşen Mazıcı'dan Baykal ve ekibine ağır eleştiri.

29 Ekim 2010

Bunun üzerine, “Anadolu'yu tenzih ediyorum” diyen Prof. Dr. Mazıcı, yaşadığı bir olayı anlatarak eleştirisini sürdürdü. Prof. Dr. Mazıcı, “Ben 17 yaşımdan 47 yaşıma kadar CHP üyesiydim. Bizim Coğrafya Fakültesi'nden 6-7 profesör, Nesrin Baytok'un 6 ay randevu vermesini bekledi. Geçtiğimiz yerel seçimler öncesi CNN Türk'ten programa davet edildim. Konu, partilerin oy potansiyeliyle ilgiliydi. Beşiktaş'tan geçerken MHP'ye uğradım, ‘Bana parti programınızı verir misiniz?’ dedim, verdiler. AKP'ye girdim, soğuk sular koymuşlar kapının önüne. ‘Soğuk gazoz da ikram edelim’ dediler. Programı da verdiler. CHP'ye gittim, ‘bizim seçim programımız yok’ dediler. ‘Siz bilirsiniz. Ben siyaset bilimcisiyim. CNN Türk'te akşam program var, anlatacağım bunu’ dedim. Adam masanın altından çıkardı verdi seçim programını. Ben profesör olduğum halde, 30 yıldır CHP üyesi olduğum halde böyle bir olayla karşılaştım. Baykal belasını buldu, ekibi de bulur inşallah” diye konuştu.

www.anadoluhaberim.com

CHP nereye?
Mustafa ÜNAL
m.unal@zaman.com.tr
5 Kasım 2010

Ne 'kriz' ne de 'deprem', CHP'de yaşananları en iyi anlatan kavram 'iç savaş'... Ya da 'saray darbesi'. Seçime 8 ay kala CHP'nin hali içler acısı. Yaşanan, Türkiye'de iktidar olma kavgası değil, parti içi mücadele... CHP'de iktidar kavgası.

Kemal Kılıçdaroğlu ile Önder Sav birbirine girdi. İkili yapı sürdürülebilir değildi zaten. Ortalık toz duman. Bir yanda partinin genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, diğer yanda eski genel s
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cmt Eyl 04, 2010 8:32 pm    Mesaj konusu: CHP Türbanı Böyle Çözüyor!!! Alıntıyla Cevap Gönder

CHP'NİN UMUDU BU MU
Mehmet Ali Güller
17.10.2010



CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Kemal Derviş’le iki saatlik özel bir görüşme yapması herkesi şaşırttı! Derviş’in “Bize destek olmanızı bekliyoruz” diyen Kılıçdaroğlu’na “Ne isterseniz emrinizdeyim” dediği kamuoyuna yansıdı. (Milliyet, 16 Ekim 2010)

Aslında Kılıçdaroğlu’nun Derviş’le buluşmasından şaşırılacak bir şey yok. Çünkü Derviş, CHP’de yeni dönemde etkin pozisyonlara getirilen ekip üyeleri nedeniyle, zaten CHP’nin en tepesinde!

DERVİŞ EKONOMİYİ ÇÖKERTTİ

Atlantik merkezli 2001 krizinin sözde çözüm mimarı olarak ABD’nin ülkemize ihraç ettiği Derviş, anımsanacağı gibi “en yetkili bakan” olarak Türkiye’yi serbest piyasa ekonomisiyle bütünleştirmek adına kamu ekonomisini ortadan kaldırdı! Bununla yetinmeyen Derviş, önce DSP’yi böldü, ardından da AKP’yi iktidara getiren 3 Kasım 2002 seçimlerinin önünü açtı. Bu arada altını çizmekte yarar var; Derviş DSP’yi bölerken birlikte parti kurma sözü verdiği ekibi de yüzüstü bıraktı ve CHP’ye geçti!

Derviş bir dönem milletvekilliği yaptıktan sonra, Türkiye’den ayrıldı ve BM Kalkınma Programı’nın başkanlığına getirildi. Derviş şu anda, ABD’de, Demokrat Parti’nin kontrolü altındaki Brooking Enstitüsü’nün “küresel ekonomi ve kalkınmadan sorumlu” genel başkan yardımcılığını yapıyor.

Derviş’in 2001 krizi sonrası ekonominin başına geçtiğinde kurduğu ekibin önemli isimleri, Kılıçdaroğlu döneminde CHP’de etkili pozisyonlara getirildiler.

DERVİŞ’İN HAZİNE MÜSTEŞARI: FAİK ÖZTRAK

Örneğin Faik Öztrak! CHP İstanbul Milletvekili Faik Öztrak, 22 Temmuz 2007 genel seçimleri öncesinde milletvekili adayı olurken bile CHP tabanında ciddi soru işaretleri taşıyan bir isimdi. Derviş’in “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” çerçevesinde birlikte çalıştığı isimlerden biri olan Faik Öztrak o dönemde Hazine Müsteşarı olarak atanmıştı.

Öztrak bu görevinin ardından TÜSİAD-Koç Üniversitesi Ekonomik Araştırma Forumu direktörlüğü yaptı. Öztrak’ın dikkat çeken bir diğer çalışması da Avrupa Politikaları Çalışmaları Merkezi için yazdığı Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliğini savunduğu makalelerdi…

Kılıçdaroğlu’nun Kurultay konuşmasında AB üyeliğini bir çağdaşlaşma projesi olarak savunmasında Öztrak’ın büyük rolü var.

Öztrak’ın AB savunuculuğunun temelini aslında dünya sermaye piyasalarıyla bütünleşme çizgisi oluşturuyor. Bakınız Faik Öztrak 2004 İktisat Kongresi’nde ne diyor: “Türkiye’nin uluslararası sermayenin alıştığı boyutta bir oyun alanına kavuşacağının en önemli teminatlarından bir tanesidir Avrupa Birliği üyesi olmasıdır”.

Acaba diğer teminatlar neler?

Bu konuda bir ipucu Öztrak’ın, CHP’nin AKP dönemi en önemli başarısı sayılan 1 Mart tezkeresine bakış açısı olabilir mi acaba? Öztrak 12 Eylül 2006 tarihli Milliyet Gazetesi’ndeki köşesinde “1 Mart dersleri” başlıklı makalesinde tezkerenin reddini her iki ülkenin, Türkiye ve ABD yetkililerinin hatalarına bağlıyor!

Aslında Öztrak’ın ekonomik duruşunu anlamamızı sağlayacak en önemli özelliği, 2008 yılında Mustafa Koç, Ferit Şahenk ve Zeynep Göğüş’le birlikte Bildergberg toplantısına katılmış olmasıdır…

İşte bu özelliklere sahip Faik Öztrak, Kılıçdaroğlu’nun yeni CHP’sinde önce PM üyesi, sonra MYK üyesi ve Genel Saymanı oldu!

DERVİŞ’İN DÜŞÜNSEL TAKIMINDAN HURŞİT GÜNEŞ

Derviş’in ekibinde yer alan ikinci önemli isim de Hurşit Güneş’tir.

İktisatçı Hurşit Güneş, CHP’nin Altı Ok’u reddeden 70’lerdeki ideologlarından Turan Güneş’in oğludur. Güneş, Kemal Derviş’in Asaf Savaş Akat, Deniz Gökçe, Taner Berksoy’la birlikte “düşünsel takım”ında yer almaktadır.

Hurşit Güneş sonuna kadar serbest piyasacıdır! 19 Eylül 2008 tarihli Milliyet Gazetesi’ndeki köşesinde, üstelik serbest piyasacılığın çöktüğünün görüldüğü günlerde bakın nasıl savunuyor Güneş sistemi: “Piyasa ekonomisi bir genel sistem olarak elbette tercih edilmeli. Çünkü ekonomiye canlılık, dinamizm sağlar”.

Güneş’in ekonomi Nobel’i getirmese de ekonomi çevrelerinde büyük ilgi gören bir analizi var. Rusya’da 500 bin hayat kadını olduğunu, bunun yüzde 10’unun Türkiye’de bulunduğunu “hesaplayan” Güneş şu sözleriyle ekonomide çığır açtı: “50 bin kadının her birinin Rusya’ya ayda 1000 dolar gönderdiğini hesaplarsak ayda 50 milyon dolar, yılda 600 milyon dolar ediyor. Dışarıya 600 milyon ne parası ödüyoruz? O… parası yolluyoruz. Nasıl Almanya’dan işçi dövizlerimiz geliyor 1.5 milyar dolar. Geliyor ama onun yarısı kadar parayı da Nataşalara ödüyoruz. Bizim ekonomistler konuşuyor, ‘Efendim, işçi dövizlerimizi yazdık, açık şu kadar oldu’. İşçi dövizlerini yazıyorsun ama Nataşa’nın parasını yazmıyorsun. Onu da düş içinden bakayım. O zaman denge değişiyor tabii. Ama bunu konuşmuyoruz, konuşmamız lazım”.

Güneş, artık yeni CHP’nin Parti Meclisi PM üyesidir!

CHP’nin ekonomi politikalarının AKP’den farklı olmayacağının, ABD ve AB nezdinde en önemli teminatı, Öztrak ve Güneş’in CHP’deki etkili konumlarıdır.

DERVİŞ YIKICIDIR!

CHP’lilerin, Haziran 2011 gibi Türkiye’nin en önemli dönemecine girilirken, “Ne isterseniz emrinizdeyim” diyen Derviş’ten, ne partilerine ne de Türkiye’ye bir hayır beklememesi gerekir!

Çünkü Derviş, “yıkıcılığın” sembolüdür.

Normalde Kılıçdaroğlu’nun, “Ne isterseniz emrinizdeyim” diyen Derviş’ten sadece “gölge etmemesini” istemesi gerekmektedir!

Odatv.com

03 EKİM 2010, PAZAR
CHP, artık yüzüncü yıl marşını bestelemelidir

CHP'nin yeni yüzü yazar Enver Aysever ile röportaj yaptıktan sonra manşete karar vermekte zorlandım. Çünkü Aysever aslında CHP'de değişimi simgeleyen pek çok başlık verdi. 'Rakel Dink özgür değilse biz de özgür değiliz' diye ezber bozmakla kalmadı, sabahları okullarda ant içtirmeye karşı olduğunu da söyledi. Aysever, milliyetçilikten uzaklaştıkça büyüyeceğini düşündüğü CHP'nin yoluna 10'uncu değil 100'üncü yıl marşını besteleyerek devam etmesi gerektiği görüşünde.

Yıllardır kitaplar yazıyor. Edebiyat ödülleri alıyor, televizyonda tartışma programlarına imza atıyor Enver Aysever. Şimdi Kemal Kılıçdaroğlu'yla birlikte yürüyor. Ona inanıyor, kendi kafasındaki 'enternasyonal sol'un Türkiye'de Kılıçdaroğlu'yla hayata geçirileceğini düşünüyor. CHP Parti Meclisi üyesi Aysever, röportajında CHP'lilerden duymaya alışık olmadığımız cümleler kurdu. Aysever'le CHP'ye katılma nedenlerini, nasıl bir CHP düşlediğini konuştuk.
- Önce Türkiye'de merkez sağ ve merkez sol konuşulmaya başlandı. 'Sol' kısmını konuşalım istiyorum...
Sol üçe ayrıldı. Biri, dünyadaki iktisadi saldırı karşısında milliyetçileşti ve bunun adı ulusalcılık oldu.
- Bunun Türkiye'deki karşılığı kim?
Sosyal Demokrat Halkçı Parti'den sonra Cumhuriyet Halk Partisi. Ama CHP, yine de kitle partisi olması nedeniyle farklılıkları içinde barındırdı. İdeolojik ve üst yönetim olarak, yani Deniz Baykal, Onur Öymen, Mustafa Özyürek çizgisi Türk-laik ve homojen bir yapıyı tarif etti. Bunun da her seçimde yüzde 20'yi geçemeyeceği görüldü. Bence burada ciddi bir ideolojik sorun var. İkinci grup, 'liberal sol' denen aslında basbayağı soldan vazgeçip, küreselleşmeyle savrulanlar. Üçüncüsü ise benim kendimi içinde saydığım halen Türkiye'de karşılığı neredeyse hiç olmamış olan 'enternasyonal sol.' Bu üçe bölünmüşlük aslında Türkiye'nin zihin haritasının entelijansiyasını kurdu. AKP'yi, bu soldan devşirme liberaller dilsizlikten bir dile taşıdı.

CHP, MÜZAKERECİ KİMLİK KAZANMALI
- Kılıçdaroğlu'ndan ne bekliyorsunuz?
Bence şunu yapmalı. En azından ben şunun için buradayım. Kılıçdaroğlu'ndan beklediğimiz cumhuriyetçi partiden sosyal demokrat partiye dönüşmüş CHP'yi Batı tipi özgürlük talep eden bir sosyal demokrat parti yapması. Yani sadece sınıfsal değil, bireyin de ön planda olduğu dil, din, inanç özgürlüklerini de savunan, anayasal dengeye bağlayan, yerel yönetimleri güçlendiren, örgütlü toplumu talep eden bir CHP...
- Başbakan ve Kılıçdaroğlu çok özlenen bir fotoğraf verdi. Artık CHP eskisi gibi hırçın muhalefet yapmayacak diyebilir miyiz? Yani taşın altına elini koyan bir parti olacak mı?
CHP'nin artık onuncu yıl marşıyla alabileceği bir yol yoktur. CHP, Kemal Bey'in kişiliğinde yüzüncü yıl marşını bestelemeye talip olmalıdır. Oradaki yeni toplumsal armoniyi gören bir parti olmalıdır.
- Yüzüncü yıl marşında ne olmalı?
Bir kere CHP'nin hiçbir müzakereden kaçmayan, yani hem AB ile hem Erdoğan'la, hem BDP ile her alanda müzakere eden, masada olan, olduğunda da kendi fikirlerini ısrarla savunan, ama hak verdiği yerde, 'Haklısınız, biz de elimizi taşın altına koyuyoruz' diyebilecek gerçek Batı tipi bir müzakereci kimlik kazanmalıdır. Hep ben haklı olamam, siyaset böyle bir şey değil. Haklılığınızı savunan ama ikna olmaya hazır bir duruş sergilemelisiniz. Bu müzakereye açık yapı, zaten Kılıçdaroğlu'nun kimliğinde var.

KALEMLE SİLAH ARASINDA KALEMİN TARAFINDAYIM
- Yakın geçmişe bakarsak, CHP nerede yanlış yaptı?
Eğer Hrant Dink özgür değilse, Türkiye'de hiç kimse özgür değildir. CHP, artık bunu savunmalıdır. Ben isterdim ki Deniz Baykal, 'Hepimiz Ermeniyiz' diyen grubun en önünde yürüyen kişi olsaydı. Rakel Dink onun koluna girseydi, sistemin değil, demokrasinin teminatı olarak onu görseydi. Elif Şafak ile Orhan Pamuk'a 301. maddeden dolayı yumurta atanların tarafında duran CHP'nin aslında Türkiye'de olmasının da bir anlamı yoktur. Elif Şafak ve Orhan Pamuk'a göğsünü siper eden bir CHP'ye ihtiyaç vardır. Benim gibi düşünmesine gerek yok. Ama kalemle silah arasındaki ilişkide ben kalemin tarafındayım. Yani ben Kemal Kerinçsiz'in temsil ettiği hukuk değerlerinin yanında değilim. CHP'nin de bu tarifi yapması lazım. CHP, milliyetçilikten uzaklaştıkça büyür.
- Bu süreçte Kemal Kılıçdaroğlu olsaydı, CHP bu duruşu sergilemez miydi? Sonuçta bir de etkin kadrolar var ki, hala CHP içinde hakimiyetini sürdürüyor...
Böyle olmazdı. Algı yönetimi diye bir şey var. Nihayetinde algı yönetimi genel başkanın tutumuyla şekillenir. Genel başkanın yaptığı, kamuoyunu dönüştürecek bir tutum olarak algılanır. Bakın başka bir sorun daha var. 'Ne mutlu Türküm diyene' meselesi... Mustafa Kemal'in bunu dile getirdiği dönemde devrimci bir söylemdi. Çünkü dünyada ırkçılığın yürüdüğü bir ortamda 'Ne mutlu Türk doğana' diyebilirdi. Öyle demedi, 'Ne mutlu Türküm diyene' diyerek buradan bir millet yarattı. Bunu ilerici bir adım olarak görmek gerekir. Ve o güne aittir. 21. yüzyıla geldiğimiz zaman Büyükanıt'ın 'Sözde değil özde demokrasi' sözünün arkasından 'Ne mutlu Türküm diyene' gibi otoriter bir anlayışın dillenmiş olması talihsizliktir. Biz 'Ne mutlu Türküm' söyleminin ötesinde bir adım atmalıyız. Ayrışmayı değil, birleşmeyi sağlayan bir tutum takınmalıyız. 'Türküm, doğruyum, çalışkanım' diye başlayan meselenin de artık çocukları okul bahçesinde toplayıp, askeri bir nizam içerisinde bütün bir toplumu kışlaya benzeterek uygulanması doğru değildir.
- Sabahları 'ant okutulmamalı mı?
Kız çocuklarını bile böyle bir baskı altında tutan zihniyetin tarafında olamaz CHP ve sosyal demokrat zihniyet. Gelişmiş birey zaten kendi etik ölçülerini ortaya koyar. Bir ant gereksinimi cumhuriyetin kuruluşunda yurttaşlık bilinci yaratmak için gerekli olabilir ama bugün internetin, cep telefonlarındaki iletişim organizasyonunun geldiği boyutlara baktığınız zaman zaten toplumda bir ahlaki çözülme varsa bunu sabahları çocukları tıkıştırıp, askeri bir nizam içerisinde tüm Türkiye'yi garnizona dönüştürerek yapamazsınız. Orada bir ileri adım atmamız gerekir. Demokrasiyi bütün kurumlarıyla işler hale getirmek için bir başka dile ihtiyaç var ve işte o dil Kemal Kılıçdaroğlu'nun bugün temsil etmesi beklenen dildir. Andımız yerine Rakel Dink'in 'sevgilim' diyen mektubunu okutmalıyız belki de. Bir bebekten katil yaratan düzeni sorgulatacak bir metindir o.

DÜŞÜNCELERİMİ CHP'DEN KAÇ KİŞİ DESTEKLİYOR BİLMİYORUM
- Bu röportajdan sonra ne tepki alacağınızı benimle paylaşırsanız sevinirim, merak ediyorum gerçekten. Siz böyle düşünen kaç kişisiniz?
Bilmiyorum. Ben bu röportajda kendini yazar olarak ifade etmiş biri olarak CHP'ye katılma gerekçelerim ve beklentilerimi dillendiriyorum. Bunu sadece size değil, Kılıçdaroğlu'na da dillendiriyorum. CHP'den kaç kişi tarafından bu düşüncelerin desteklendiğini bilmiyorum ama toplumdan gelen ilgi ve onay beni heyecanlandırıyor.
- Hiç umutsuzluğa düştüğünüz bir dönem oldu mu CHP'ye girdiğinizden beri? Çünkü CHP'nin ezberini bozan cümleler bunlar... Üstelik parti içinden belki de tepki göreceksiniz bunları söylediğiniz için, değil mi?
Evet, belki de birilerinden tepki görebilirim. Ama ben bunları söylemek ve böyle olacağına inandığım için Kılıçdaroğlu'nun yanındayım. O yoksa ben de yokum, bunu rahatlıkla söyleyebilirim.
- Kadrolar yeniden şekillense, kimler olmalıdır yeni CHP'de?
Bence yeni CHP şöyle olmalı. Sezgin Tanrıkulu CHP'nin milletvekili ya da Diyarbakır'ın Belediye Başkanı olmalı. Mehmet Bekaroğlu, CHP'de siyaset yapabilip, muhafazakarların da vicdanını temsil edebilmeli. Aysel Çelikel, laiklerin yeni dünya görüşünün temsili olarak burada olmalı. Süleyman Çelebi mutlaka bulunmalı. Sosyalist solun önemli isimleri mutlaka Meclis'e taşınmalı.
- Hiç Ahmet Altan'ları, Mehmet Altan'ları saymıyorsunuz ama?
Bizim ideolojik zeminimiz çok şükür sağlam. Ben herkes olsun demedim dikkat ederseniz. Solcu olması gerekmiyor ama solun vicdanını taşıyacak, birlikte yaşama kültürünü savunacak kişiler bizimle olmalı.
- İlhan Kesici istifa etti. Bir kaynama var mı partide? Devamı gelir mi istifaların?
Hiç sanmıyorum, kişisel bir karar.

Türbanlı kadın rol modelimiz değil ama...
- Türban meselesine gelmek istiyorum, o konuda da görüşlerinizi merak ediyorum. Kılıçdaroğlu, bu meseleyi de Başbakan'la birlikte çözmek için girişimde bulundu. Ancak daha önce CHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne itirazında kendisinin de imzası olması bir güven problemi olarak şekil buluyor. Bu konuda ne söyleyeceksiniz?
Dün Anayasa Mahkemesi'ne götürerek sandıkta yenilgiye uğradıysak, bugün çözümü getiriyoruz. Türban meselesini biz neo-liberal politikalar üreten, liberal siyasetçilerin ya da Tayyip Erdoğan'ın diliyle tartışmayacağız. Biz türbanlı kadınlarımızı rol model olarak topluma önermiyoruz. Bunun altını çiziyorum. 'İnsanların giyim kuşamına karışmak ayıptır' diyoruz. Arada fark var. Biz böyle bir cumhuriyet kadını tipi hayal etmiyoruz. Ama kendini böyle konumlandıran insanları da reddetmiyoruz.
- Nasıl çözeceksiniz?
Benim kanaatim türban sorununun çözümü gayet basittir. YÖK'ün ortadan kalkmasıyla başlayacaktır. YÖK ortadan kalkacak, üniversiteler, öğretim üyeleri ve öğrencilerin önüne sandık koyacak, kendi rektörlerini kendileri seçecekler. Mütevelli heyetler kurulacak. Eğer o okulda ibadethaneye ihtiyaç varsa, mütevelli heyet bunu çözer. Eğer cemevi, kilise ihtiyacı varsa onu da tespit ederler. Düşünce özgürlüğünün önündeki engeli de kaldırmakla yükümlü olurlar. Hemen bugün yapalım, ne türban sorunu kalır ne özgürlük sorunu... Anayasada bağlama tarifi yaparak bunu çözemezsiniz.

CHP, Başbakan'ı işgal kuvvetleri komutanı olarak görmekten vazgeçmeli
- Endişeler de değişti. Baykal dönemine baktığımızda endişenin adı laiklikti. Kılıçdaroğlu, geçen hafta Berlin yolunda gazetecilere 'Laiklik ile ilgili bir endişemiz yok' dedi. Yeni endişenin adı ne?
Laiklikle ilgili bir endişemiz yok ama otoriterlikle ilgili bir endişemiz var. CHP, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı işgal kuvvetleri komutanı olarak görmekten vazgeçmeli. Bence Kılıçdaroğlu'nun topluma verdiği en önemli mesaj bu. Recep Tayyip Erdoğan, Anadolu coğrafyasının yetiştirdiği bir siyasetçi. Biz onu dindar olduğu, muhafazakar siyaset yaptığı için değil, biz onu otoriter bir dil kullandığı için eleştiriyoruz. Mağdurken, zalim olduğu için eleştiriyoruz.

İPEK ÖZBEY
ipek.ozbey@aksam.com.tr

CHP Türbanı Böyle Çözüyor!!!

http://www.aktifhaber.com/images/news/133418.jpg
Kemal Kılıçdaroğlu, üniversitelerde türban sorununu biz çözeriz dedi.. Gelelim uygulamaya: Nur Serter, YÖK'ün 'türbanlı öğrencinin tutanaksız sınıftan atılmaması gerektiğini' bildiren kararına böyle ateş püskürdü...

YÖK KARARINA 'İKNACI' SERTER BÖYLE TEPKİ GÖSTERDİ

Öğrenciyi sınıftan çıkardığı halde “tutanak” tutmayan öğretim üyesi hakkında disiplin işlemi uygulanacak. CHP İstanbul Milletvekili Nur Serter, “Amaç öğretim üyelerini bu konuda baskı altına almak” dedi.

YÖK Başkanlığı’nın geçen hafta İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’ne gönderdiği bir yazı, başta tıp fakülteleri olmak üzere üniversitelerde türbanlı öğrencilerin sınıftan atılması konusunda yeni bir uygulamayı ortaya koydu. Bir öğrencinin şikâyeti üzerine hazırlanan YÖK’ün 23.07.2010 tarih ve 025309 sayılı yazısına göre, türban başta olmak üzere öğrenciler artık kıyafetleri nedeniyle sınıftan atılırken tutanak tutulacak.
CHP İstanbul Milletvekili Serter, “Bugüne kadar tıp fakültelerindeki uygulama öğrencilerin sınıflara başlarının açık girmesiydi. YÖK bu yazısıyla bugüne kadarki kuralları uygulayan hocaları suçlu konuma düşürüyor. YÖK, türbanla üniversiteye girilebileceği anlayışını böyle uygulamalarla soğutarak yürürlüğe sokuyor. Hâlâ Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararlar doğrultusunda öğrencilerin üniversitelerde başı açık eğitim yapmaları koşulu var. Ama YÖK bu uygulamayla bunu iptal etmiştir” dedi.

YÖK yetkilileri ise yazının, bir şikâyet ve üniversiteden ne yapılacağına ilişkin görüş sorulması üzerine gönderildiğini belirterek, “İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde yaşanan bir olayın ardından bu yazıyı bir göndermişiz. Türbanlı öğrenci olsun veya olmasın bir öğrenciyi kılık kıyafeti veya davranışları nedeniyle dersten çıkarmak isteyen hoca tutanak tutmak zorunda” diye konuştu. aktifhaber

Gökçek Gandi'yi Öyle Bir Suçladı Ki!
05 Eylül 2010

Melih Gökçek'den CHP Lideri Kılıçdaroğlu'na çok sert iddialar geldi: Yasadışı örgüt üyelerini işe aldı...
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu arasında yeni bir kavganın fitili ateşlendi. Önümüzdeki günlere damgasını vuracak gibi gözüken kavgada,ortaya atılan iddianın sahibi ise Melih Gökçek.

Kanaltürk Ankara Temsilcisi Sami Dağdağlıoğlu'nun sunduğu Pazar Politika programına kabarık bir dosyayla gelen Melih Gökçek, Kılıçdaroğlu için yeni iddialar ortaya attı.

İşte Dağdağlıoğlu'nun soruları ve Gökçek'in yanıtları...

Bu dosyayı kim hazırladı sayın Gökçek?

Bu dosya sayın Kılıçdaroğlu'nun avukatlığına soyunduğu Ergenekoncular tarafından 28 Şubat sürecinde Başbakanlık'taki Takip Kurulu tarafından hazırlandı. Bu Ergenekoncular bizler hakkında rapor hazırlayabilirler. Çünkü biz onların görüşlerine ters insan olarak niteleniyoruz. Sayın Kılıçdaroğlu hakkında öyle bir dosya hazırlamışlar ki insanın tüyleri diken diken oluyor. Bu dosya benim televizyonda anlattığım herşeyi doğruluyor.

Kendisi de çıkıp bunun gerçek olmadığını ispatlayabilir değil mi?

Ben pek ihtimal vermiyorum ama kendisini savunma hakkı var. Kolay kolay aksini ispat edemeyeceğini düşünüyorum. Ben kendisine 'Sen kendi oğlunu 14 yaşındayken sigortalı gösterdin, torunun 10 aylıkken 2 günlüğüne sigorta yaptırdın' dedim.

Bununla ilgili cevap geldi ama...

Ben yapmadım damadımla kızım yaptı diye açıklama yaptı. Bana tatmin edici gelmedi. Kızını Emlak Bankası'na imtihansız soktu mu sokmadı mı? Kendisinden cevap geldi mi? Gelmedi. Hastanelerde yapmış olduğu onarımlardaki fiyat farklarını teker teker saydım. Buna da cevap gelmedi. Sayın Yaşar Okuyan'ın ortaya attığı bir iddia vardı. Kılıçdaroğlu zamanında hastanelere alınan cihazlar var. Okuyan'ın iddiasına göre bu cihazlara senede 62 bin dolar para verilmiş. Cevap geldi mi gelmedi...

Sayın Kılıçdaroğlu'nun sizin ortaya attığınız iddialarla ilgili 'O kim ben böyle birisini tanımıyorum' diye cevapları var. Tartışmanın kökeninde görülmemiş bir hesabınız var galiba...

Evet bana karşı o kelimelere kullandı. Gerçekten beyefendinin kimyası bozuldu. Bu sorulara cevap veremiyor. Bu dürüstlük lafta kalmış. 'Ben Melih Gökçek'i tanımıyorum' derken hafıza kaybına uğramış. Sayın Kılıçdaroğlu yarın sandıkta evet oyu verirse şaşmayalım. Düne kadar gayet iyi tanıyordu. Gökçek'in peşini bırakacağını mı zannetti?

Bu yeni iddialar kimler tarafından hazırlanmış bu dosya?

28 Şubat sürecinde Başbakanlık'taki Takip Kurulu tarafından hazırlanmış. Netice itibarıyla o dönemin Ergenekoncuları. Yani Kılıçdaroğlu'nun bugün avukatlığını yaptığı kişiler tarafından hazırlanmış. Önce özetini okuyalım: Adı geçen şahıs Ermeni kökenli olduğu ifade edilmektedir. Gerçek soyadı Karabulut olup daha sonra Kılıçdaroğlu olarak değişmiştir. Kılıçdaroğlu 1992-1998 yılları arasında 10 bine yakın kişiyi SSK'ya memur olarak atamıştır. Bu kişiler Tunceli-Erzincan-Sivas kökenlidir. Kurumu adeta bölücü örgütlerin yuvası haline getirmiştir. Bölücülerin o bölgelerdeki faaliyetlerine zemin hazırlamıştır. Akrabalarından Düzgün ve Gündüz soyadlı kişileri işe almıştır. Kılıçdaroğlu yakını olan Kürt Alevisi müteahhitlere 15 milyon liraya yakın ihale vermiştir. Rotasyon Yönetmeliği'ni çıkararak kurumun başarılı elemanları çıkarak kurumun verimini düşürmüştür. Büyükşehirlerde yüzde 50 eksik Tunceli, Sivas, Amasya'da Alevi kökenli elemanlar alarak yüzde 80'den fazla istihdam yaratmıştır. Bu iddialar çok vahim ve çok ciddi. Kemal Kılıçdaroğlu yolsuzluk ve adam kayırma ile suçlanıyor. Kılıçdaroğlu CHP'li belediyelerde görevli Kürt asıllıları SSK'ya yatay geçişini sağlamıştır. Kılıçdaroğlu'nun göreve başlattığı kimseler PKK, KDP, TKPM'li kişilerdir. aktifhaber

Kılıçdaroğlu'na 'Yeni Çelme'
15 Ekim 2010

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “başarısını engellemek” için peş peşe tezgahlar düzenleniyor.
12 Eylül 2010 tarihinde yapılacak referandum öncesi İstanbul Avcılar’da yaşanan “rahibe afişi skandalı’’na ilişkin kaleme aldığım yazıda bir tespitte bulunmuş ve ‘’Kılıçdaroğlu’na çelme takılıyor” demiştim. Yakın tarihe “rahibe afişi skandalı’’ olarak geçen gelişmenin detaylarını anlatırken, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “başarısını engellemek” için peş peşe tezgahlar düzenlendiğini söylemiştim.

O tezgahlar ne yazık ki bitmedi. Kılıçdaroğlu’nu ‘itibarsızlaştırma’ operasyonu tüm hızıyla sürüyor. Bu operasyon bazı CHP’lilerce yürütülüyor. Kılıçdaroğlu’nu genel başkanlık koltuğundan indirmek isteyenler, “Seninle artık işimiz bitti” mesajı vermeye çalışıyor. Sahaya ise yeni isimler sürülüyor. 2011 Genel Seçimleri’nde milletvekili listesini “tek başlarına hazırlamak isteyenler” Kılıçdaroğlu’nu genel başkanlıktan indirme planlarını “ideolojik kılıf” altına gizlemeye çalışıyor.

Dün CHP’de yaşanan skandal, kimin hangi planlar içinde olduğunu açıkça gösteriyor.

Kılıçdaroğlu’nu ‘ilk günden beri hazmedemeyenler’ 29 Ekim Resepsiyonu’nu gerekçe göstererek, CHP Genel Başkanı’nı açıkça tehdit ediyor. CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce, ortada bir ‘parti kararı’ yokken, Genel Sekreter Önder Sav’dan aldığı talimat doğrultusunda ortaya çıkıyor ve “Resepsiyona katılmayacağız” diyor. Ankara’da oturduğu halde, Sav’ın isteği üzerine yolunu dahi bilmediği Manisa’dan aday gösterilen ve üst üste iki kez milletvekili seçilen (bu da CHP’nin ayıbı) Şahin Mengü, talimatla hareket ederek Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün gönderdiği davetiyeyi ‘geri yolluyor.’

Cumhurbaşkanı tarafından tam 14 kez ‘şikayet edilmiş’ davalık olmuş, hapsi istenmiş ve soruşturmaya uğramış bir gazeteci olarak söylüyorum: Davetiyeyi geri yollamak, siyasi bir tavır değildir. Asgari nezaket ölçüleri içinde değerlendirilemez. En hafif deyimle ayıptır. Bu tavır, CHP’yi büyütmez.

Şahin Mengü ile Muharrem İnce’nin dün ortaya koyduğu tavır, CHP’nin nasıl bir ‘akıl tutulması’ içinde olduğunu göstermesi açısından da önem taşıyor. Gül’ün davetiyesini geri gönderen, resepsiyona katılmayacağını açıklayan iki vekil, o halde neden daha üç gün önce Gül salona girerken TBMM’de ayağa kalktı? Üç gün içinde ne değişti de Gül’ün resepsiyonuna gidilmemesi gerektiğini ‘düşündüler.’ Abdullah Gül, üç gün içinde mi değişti? Gül’ün cumhuriyetin değerleriyle problemi olduğu yeni mi fark edildi?

Bu düşüncenin sebebi, sakın Önder Sav’ın odasında ÇARŞAMBA GÜNÜ YAPILAN GİZLİ TOPLANTI olmasın… Sav, Çarşamba günü Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı sonrası, Kemal Anadol, Hakkı Suha Okay ve Muharrem İnce’yi odasına çağırarak ne yapmaları gerektiğini açık açık anlattı. ‘Görev bölüşümü’nü yaptıktan sonra, her zamanki gibi ‘geri çekildi.’ Kılıçdaroğlu’nu itibarsızlaştırma operasyonu için ‘siyaseten üstü olan’ Genel Başkan Yardımcısı Hakkı Suha Okay’a da talimat yağdırdı. İlk görev ise Mengü’ye verildi. Davetiyeyi geri yollayacağını açıklayan Mengü’den hemen sonra bu kez devreye Muharrem İnce girdi. İnce, Kılıçdaroğlu’nun gazetecilerle yapacağı toplantı öncesi basın mensuplarına “Resepsiyona katılmıyoruz” dedi.

Bu tavır, Kılıçdaroğlu’nun toplantısını ‘sabote’ etmeye yönelikti. Çünkü; Kılıçdaroğlu, Radisson Otel’de düzenlenen toplantıda, gündem değiştirecek açıklamalar yapacak ve ‘iktidar hedefi’nin yol haritasını açıklayacaktı. Ancak öyle olmadı. Sav’ın talimatıyla konuşan İnce, Kılıçdaroğlu’na, daha doğrusu CHP’ye ‘büyük bir çelme’ taktı.

Peki ne uğruna?

Tabii ki; ‘önemsemiyorum’ dediği koltuk uğruna… Çünkü; Muharrem İnce, Hakkı Suha Okay, Kemal Anadol ve ÖNDER SAV, Kılıçdaroğlu’nun ‘milletvekilliği listelerini ön seçimle belirleyeceğim’ açıklamasının hemen ardından büyük bir panik yaşamaya başladı. Saydığım isimlerin tamamı, kesinlikle ve kesinlikle bir ‘ön seçim’ istemiyor. ‘Ön seçim’ yapıldığı taktirde, listelerden çıkamayacaklarını düşünüyorlar. ‘’Yaklaşan tehlike’’yi görenler, Kılıçdaroğlu’na ‘fren yaptırmak’ için “ideolojik kavga veriyorlar” görüntüsüne girmeye çalışıyor. Koltuk sevdası, CHP’yi büyük bir krize sürüklüyor. Bir daha milletvekili olamayacakları korkusunu yaşayan Sav ve ekibi, “Cumhuriyet’in ve CHP’nin sahibi pozları’’na giriyor. Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının “İkinci Cumhuriyetçi” olduğu yalanı el altından piyasaya sürülüyor. Sav ise, “CHP’nin hafızası - büyük hukuk adamı’’ olarak takdim ediliyor.

Peki hiç sormazlar mı? Kılıçdaroğlu sizin iddia ettiğiniz üzere, ‘‘İkinci Cumhuriyetçi” ise, ‘CHP’nin hafızası’ Önder Sav, bunu bilmiyor muydu? Bunu hiç biriniz mi fark etmediniz? Yoksa, her zaman yaptığınız gibi ‘’Canım koltuğa oturalım da gerisi fark etmez” mi dediniz?

Bir kere şunu söylemek gerekiyor: Kılıçdaroğlu, Sav ve çevresinin iddia ettiği gibi, İkinci Cumhuriyetçi değil… Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet’in değerlerine bağlı bir isim. Bunu konuşmaya dahi gerek yok. Sav ve arkadaşları, ‘türban’ üzerinden bir tartışma yaratıp Kılıçdaroğlu’nu ‘teslim almak’ istiyor. Muharrem İnce ve Şahin Mengü de bu operasyonda rol üstleniyor. Parti tabanının desteğinin alınabilmesi için de “Bakın biz cumhuriyet değerlerini savunuyoruz” deniliyor.

Eğer Sav ve arkadaşları cumhuriyet değerlerini savunuyorsa, bunun yolu o değerleri yaşatmak için iktidar olmayı gerektirir. İktidar olabilmenin temel yollarından biri de “parti içi demokrasi” ve “ön seçim’’dir. Sav ve arkadaşları, neden ‘ön seçim’den kaçıyor. Önder Sav, Abant’ta neden “Ön seçim olmaz’’ diyor? Bunun anlamı, CHP’yi, delegesine dahi güvenmeyen bir grubun yönettiğidir.

Eğer Sav ile arkadaşları, kendilerine çok güveniyor ve “CHP’nin sahibi biziz” diyorsa, neden kurultaya gitme cesaretinden yoksunlar? Bakın, günlerdir yazıyorum. CHP önümüzdeki günlerde büyük bir krizle karşı karşıya kalacak. Yargıtay’ın başlattığı soruşturma tamamlandığında, CHP belki de ‘kapatma davası’na muhatap olacak. 23 Mayıs’taki kurultayda, ‘Yeni tüzük’ü erteletmek için Siyasi Partiler Yasası’na aykırı bir değişiklik yaptırtan Önder Sav, ‘hiçbir şey yokmuş’ gibi davranarak, CHP’yi bir felakete sürüklüyor. Genel Sekreterlik makamını kaybetmemek adına, Yargıtay’ın soruşturmasını Kılıçdaroğlu’ndan saklayan Sav, hukuki açıdan sıkıştığını hissedince, yeni planlar devreye sokuyor. Çünkü; belki de kısa bir süre sonra, CHP’nin, ‘’kurultayını dahi yapamayan’’ bir parti olduğu açığa çıkacak.

Bugüne kadar –Deniz Baykal’ın da katkılarıyla- CHP tabanını susturan, baskı altına alan, konuşturtmayan Sav, artık siyaseten yolun sonuna geldiğini görüyor. Kurultayda yaptırttığı hatanın, affedilemez ve kabul edilemez olduğunu biliyor. Bu yüzden, hem koltuğunu kaybetmemek, hem de Kılıçdaroğlu’nu rahat yönetebilmek adına, aba altından sopa gösteriyor. Muharrem İnce gibi milletvekilleri, TV’de Kılıçdaroğlu’nu tehdit ediyor.

Mesele aslında çok açık:

CHP’de yaşanan bir ‘’ideolojik kavga değildir.” Sav, ‘ön seçim’de kararlı olan Kılıçdaroğlu’nu ‘zaptu rapt’ altına almaya çalışıyor. Bunu da ‘cumhuriyetçilik’ kılıfıyla örtmeye çabalıyor. Yargıtay’ın soruşturmasını gizleyen ve partisinin başını belaya soktuğunu fark eden CHP Genel Sekreteri, “kavga ortamı’’ yaratarak, olan – biteni saklamaya çalışıyor. Kılıçdaroğlu’nun genel başkan adaylığına ilk günden beri itiraz eden, Baykal’a “Kemal’den genel başkan mı olur?” dedikten sonra kendisinin genel başkan olmak istediğini deklare eden Önder Sav, hayaline kavuşmak için ‘vaktin geldiği’ni düşünüyor. Sav’ın planına göre, önce Kemal Kılıçdaroğlu koltuktan indirilecek. Yerine ise Hakkı Suha Okay ya da Muharrem İnce getirilecek. (Haluk Koç da bu plana dahildi, devre dışı bırakıldı) Bir sonraki aşamada ise, koşullara bakılacak. Koşullar uygunsa, Sav Cumhurbaşkanı adayı olacak. Yok eğer koşullar uygun değilse, Önder Sav, CHP Genel Başkanlığı ile yetinecek.

Ancak tüm bunların olabilmesi için, Kılıçdaroğlu faktörünün ortadan kaldırılması, itibarsızlaştırılması, hakkında şaibe yaratılması gerekiyor. Hakkında “Kukla Genel Başkan” görüntüsü yaratılmaya çalışılan Kılıçdaroğlu, Gürsel Tekin’i yardımcısı yaparak, bu tezgahın bir ayağını boşa çıkardı.

Ancak kavga henüz bitmedi…

Kaynak:Gerçekgündem

Kriz değil, savaş var
Ahmet KEKEÇ
akekec@stargazete.com
16 Ekim 2010

Pardon pardon... Kılıçdaroğlu 29 Ekim resepsiyonuna katılmayacaklarını adamlarına açıklattırmadı...

Meğer “adamlarının” işgüzarlığıymış.

Kemal Bey, önceki gün, “Daha önümüzde 14 gün var... Bakalım ne olacak” diye bir açıklama yaptı.

Demek ki, Muharrem İnce’nin ağzından medyaya yansıyan “CHP resepsiyonda yok” ifadesi gerçeği yansıtmıyormuş ve yapılanlar sadece “çarşı karıştıracak” bir işgüzarlık girişimi değilmiş.

İşin içinde başka bir şey varmış...

Ergenekon sanıklarının “Şahin abisi” olarak bilinen Manisa milletvekili Şahin Mengü, “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı mı, Türkiye Cumhurbaşkanı mı?” dilemmasını gerekçe göstererek “Ben yokum” demişti...

Ben, Yalovalı Muharrem İnce’nin gerekçesini merak ediyorum.

Muharrem Bey niye olmayacak?

Kişisel bir tasarruf mu?

Sufle edilmiş bir karar mı?

Sufle edilmiş bir kararsa, neden bunun arkasında durmuyor?

Kişisel bir tasarrufsa, neden açıklamasını bütün bir partiyi bağlayacak biçimde yapıyor? Muharrem Bey üstelik, herhangi bir milletvekili değildir, adlı adınca Grup Başkanvekilidir ve “Katılmayacağız” ifadesinin, riyasetindeki grubu da bağlayacağını, bağlaması gerektiğini bilecek zekâda bir adamdır.

Bir de “çuvallama” hadisesi var...

Şahin Mengü’nün sorun yaptığı “Türkiye Cumhurbaşkanı” ifadesi Muharrem Bey’i de irite etmiş... Bunun Abdullah Gül dönemine ait bir uygulama olduğunu sanıyor. Davetiyelerin bu şekilde basıldığını, Ahmet Necdet Sezer dönemindeki uygulamanın da böyle olduğunu bilmiyor.

Hadi bunu bilmiyor... Genel Başkan’ın iradesinden bağımsız, parti adına grup kararı alınamayacağını da mı bilmiyor?

Dün gece bir televizyon kanalına telefonla bağlandı ve “partisi adına” değil, “şahsı adına” bu kararı aldığını, dolayısıyla yaptığı işin bir emri vaki sayılmayacağını söyledi.

İnce böyle söyledi ama CHP’de olup bitenleri “içeriden” izleyebilen Barış Yarkadaş adlı arkadaş başka şeyler söylüyor.

Okuyalım: “Kılıçdaroğlu’nu ilk günden beri hazmedemeyenler 29 Ekim Resepsiyonu’nu gerekçe göstererek, CHP Genel Başkanı’nı açıkça tehdit ediyor. CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce, ortada bir ‘parti kararı’ yokken, Genel Sekreter Önder Sav’dan aldığı talimat doğrultusunda ortaya çıkıyor ve ‘Resepsiyona katılmayacağız’ diyor. Ankara’da oturduğu halde, Sav’ın isteği üzerine yolunu dahi bilmediği Manisa’dan aday gösterilen ve milletvekili seçilen (bu da CHP’nin ayıbı) Şahin Mengü, talimatla hareket ederek Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün gönderdiği davetiyeyi geri yolluyor...”

Demek ki neymiş?

Demek ki, “resepsiyon krizi” olarak bilinen olay, artık gizlenemeyen boyutlara gelmiş bir “Önder Sav-Kemal Kılıçdaroğlu” kapışmasıymış.

Demek ki kriz değil, savaş varmış...

Dün de yazmıştım:

Kılıçdaroğlu büyümek istiyorsa, liderliğini tehdit eden unsurları temizlemeli, “statükonun adresi” olarak gösterilen Önder Sav ve adamlarından kurtulmalıdır.

Buna niyet ederse, işe Yalovalı Muharrem İnce’den başlar diye tahmin ediyorum.

İyi de eder...
(..)

"Yıllarca 'babam hafız' demeye utandım"
17 Ekim 2010



"‘Babam hafızdı’ demeye utanırdım” diyen en önemli yazarlarımızdan Adalet Ağaoğlu'dan çarpıcı itiraflar: Elinde tespih olanı küçümsüyordum. Cumhuriyetin ilk kuşağı olarak böyle düşünmem gerektiğini sanıyordum

Erdinç Akkoyunlu'nun haberi

İslam’ın cumhuriyetten beri küçümsendiğini belirten Adalet Ağaoğlu, babasının hafız olduğunu söylemeye utandığı dönemleri anlattı.

BÖYLE DÜŞÜNMEM GEREK SANIYORDUM

‘Başörtülüler kamuya giremez’ ve ‘Cumhurbaşkanı’nın eşi türbanlı, oraya gitmem’ sözlerini sakıncalı bulan ünlü edebiyatçı, “İslam cumhuriyetten beri küçümseniyor. ‘Babam hafızdı’ demeye utanıyordum. Eli tespihli adam gördüğüm zaman, onu küçük görüyordum. Oralardan geliyorum. Cumhuriyetin ilk kuşağı olarak böyle düşünüyordum. Böyle düşünmem gerektiğini sanıyordum. 1960’ta da ‘Ordu millet el ele’ diyenlerdendim. Fakat darbeden sonra; darbecilerin yaptıklarını görünce iğrendim ve ürktüm. Annem de başörtülü bir insandı. Hatta ben okula başlayacağım zaman annem teyzeme ‘Nallıhan’a giderken bu kızın başını örtecek miyiz’ diye sormuştur” diye konuştu.

DÜN BAŞKA BUGÜN BAŞKA SÖYLÜYOR

Anayasa referandumuna ‘evet’ diyen aydınların başında yer alan Ağaoğlu ‘başörtüsü ve çözüme yönelik siyasilerin açıklamalarıyla ilgili de şunları söyledi: “Yıllardır sorun haline gelen türban meselesinde, yasağa karşıyım. ‘Başörtülüler kamuya giremez’ ve ‘Cumhurbaşkanı’nın karısı türbanlı, oraya gitmem’ denmesini çok sakıncalı buluyorum. Başörtülüler kendi haline bırakılsa, küçük görülmedikleri ve itilip kakılmadıkları için daha sağlıklı bir yol arayacaklardı. Boğaziçi’nde herkes girdi çıktı, kıyamet mi koptu? ‘Başları örtülü mü değil mi’ diye bakmasızın onları okula almak lazım. Öyle bir sistem kurulsun istiyorum. Kılıçdaroğlu ‘Biz çarşafı çözceğiz’ dedi. Buyur çöz bakalım. Bugün böyle söylüyor başka gün başka türlü söylüyor.”

Adalet Ağaoğlu, "bu memleket benim. Kendi dilimde yazıyorum. Anadilimde daha iyi yazıyorum. İngilizce yazıp da, başka dile çevrilmeyi bilmiyorum. Kendi anadilimde yazabiliyorum. Ekmek param da burada, her şeyim burada.” diye konuştu.

CHP ülkedeki değişime ayak uyduramadı

CHP’nin kendisini topluma tümüyle mal edemediğini belirten Ağaoğlu, “Türkiye’nin toplumunun değişimine ayak uyduramadı. Hep kendini üstün ve en üstte görüyor. Kuruluşu neyse aynen öyle gidiyor. Hep yanlış karta oynuyor. Bütün mesele, değişimi iktidar partisinin yaratması. İktidar partisinin yaptığı her şey, onlara göre kötü. İktidar olsa, CHP o zaman ne yapacak? Kapıdan emir mi verecek yine. CHP, iktidar olamama telaşı ile yanlış karta oynuyor. CHP, Cumhuriyet resepsiyonu hakkında bile bir görüş oluşturamıyor. Gideriz, gitmeyiz diyorlar. Önce iç meseleleri halletsinler. Kendileri doğru dürüst yolları seçsinler. Başörtüsü konusu da dahil eskiye yaranacağız yeniye yaranacağız diyerek bu iş olmaz” dedi.

Boğaziçi’nde herkes girdi kıyamet mi koptu

Genç kızların iki türlü baskı altında olduğunu söyleyen Ağaoğlu, “Hem aile baskısı, hem de toplum baskısı var. ‘Okula başörtüsü ile git’ diyen var, ‘gitme’ diyen var. En yakın arkadaşı başı açık giriyor, başörtülü kız üzülüyor. Başı açık giren de, arkadaşı giremiyor diye üzülüyor. İnsan onuruna ne aykırıysa o kalksın ortandan. Serbest bırakılsın. Boğaziçi’nde herkes girdi çıktı, kıyamet mi koptu?. Bu anayasa meselesidir. Darbe anayasası değişsin. 1982 Anayasası’nda herkes emir kulu. Bu böyle olmaz. Anayasayı değiştirmeyi, bunun için istiyoruz. Anayasa değişmezse neler olabileceğinin romanını yazabilirim” dedi.

Star gazetesi


'Kemalist Türkiye'den Faşist İtalya'ya selam'
Cumhuriyet Gazetesinin 22 mayıs 1932 tarihli ilk sayfası ve manşetini haber ile birlikte yorumsuz olarak sizlere sunuyoruz.

19 Ekim 2010, 00:39
Anadolu Haber



Cumhuriyet Gazetesi 22 Mayıs 1932

“İtalya’da İtalyan milletini asrın en mütekâil bir cemiyeti haline yükselten Faşizmin gittikçe artan takdirlerine ve muhabbetlerine mazhar olmaktan kuvvet buluyorduk. Zâhirde hatta biraz hissi bile görünebilecek olan bu mütekabil itimat ve muhabbettir ki Büyük İtalyan milleti ile inkılâpçı ve behemehal teceddüt ve itilâya azimkar Türk milleti arasında en sağlam bir dostluğa müntehi olmuş oldu. Başvekilimizin Roma’yı ziyareti bu büyük dostluğun pek tabii bir neticesi olduğu kadar onu en samimi ve en parlak şekilde tes’it edecek bir tezahürdür de. Roma’da yekdiğerini müsaraat ve hararetle sıkacak eller, mensup oldukları milletlerin selâmet ve saadetleri kadar Akdeniz’de sulh ve müsalemeti de temin edecek kudretli manivelâlardır. Bundan her iki tarafın zimamdarları ne kadar memnun ve müftehir olsalar haklıdırlar.”

Cüneyt Özdemir / Radikal
CHP hisseli türban kumpanyası

Star yazarı Esra Elöne, CHP'nin türban politikasını Red Kit ve Daltonlara benzetmiş. İtiraf edelim, komik söylemiş ama yanlış teşhis! Siz CHP'nin türban konusunda ne dediğini anladınız mı?

CHP çelik çekirdeğine, yani yasakları ekranlarda can hıraş savunan Nur Serterlere, Canan Arıtmanlara bakarsanız türban konusunda 'CHP cephesinde yeni bir şey yok'.

“Restimi çeker giderim” diyen Muharrem İnce'ye bakarsak Hayrünnisa Gül'ün türbanına bile tahammül yok.

K.Kılıçdaroğlu daha tuhaf, bir öyle diyor, bir böyle.

Dün AKP ile görüşmelerden sonra Kemal Anadol açıklama yapmış. “CHP türban meselesini çözecek dedik ama iktidara gelince çözecek” diyor.

Ben şimdiden 'ah yanardöner acayipsin'i mırıldanmaya başladım bile...

Uzatmadan basit bir soru soralım, CHP'nin türban politikası var mı, varsa nedir?
CHP'de iç savaş: Tornistan Kemal kazanır inşallah!
Emre AKÖZ

Hürriyet gazetesinin başyazarı (ki okurdan bilgi kaçırdığı için ben ona "başyazmaz" derdim) Oktay Ekşi' nin, yaptığı terbiyesizlik yüzünden istifa etmek zorunda kalması, CHP'li Kemalist gençleri derinden etkilemişi benziyor.
Öç alma havasına girip "Biz de kelle isterük" diyerek harekete geçtiler.
Hedef olarak da, sürekli fikir değiştiren, bir dediği diğer dediğini tutmayan Kemal Kılıçdaoğlu'nu "dansöz" kıyafetiyle çizen Salih Memecan'a yüklendiler...
Neymiş, CHP liderine hakaret edilmiş.
Hadi canım sen de!

***
Bu arkadaşlara biraz sanat-kültür dersi vermek şart oldu. Ama önce kendi pozisyonumu ortaya koyayım da, "Arkadaşını koruyor" diyemesinler.
Hatırlarsınız: Cumhuriyet yazarı Musa Kart, Başbakan Erdoğan'ı "iplere dolanmış küçük kedi olarak" çizmişti.
Başbakan da Kart'a "hakaret" davası açmıştı.
Ben karşı çıktım: Musa Kart'ın amacı Erdoğan'a hakaret değil, Başbakan'ın sorunlar yumağı içinde bunaldığına işaret etmekti.
Bunun üzerine Penguen dergisi, "Hayvanlar Âlemi" başlığıyla Erdoğan'ı çeşitli hayvanlar biçiminde çizdi. Başbakan ona da hakaret davası açtı. (Tartışma sürerken Leman da Başbakanı patlıcandan kabağa, çeşitli sebze ve meyveler şeklinde çizmişti.) Ben o davaya da karşı çıktım.
Hatta eğer Penguen mahkemeyi kaybederse, cezayı ödemeleri için katkıda bulunacağımı ilan ettim.
Niye böyle yaptım?
Çünkü karikatürcünün amacı hakaret etmek değildir. (İçinden öyle geçse dahi!) Bizim yazıyla ya da sözle anlattığımız bir meseleyi, karikatürcü çizgiyle ifade eder.
Bunu yapabilmek için yararlandığı temalardan biridir hayvanlar: "İnatçı" demez de bir "keçi" çizer karikatürcü...
Saldırganlığı "kurtla", sürekli kavga edenleri, "dalaşan kedi ve köpekle" anlatır.
Aynı şekilde meslekleri ve aileyi de kullanır:
Kasap, asker, manav, otomobil yarışçısı, futbolcu... Baba-oğul, anne-kız, gelin-damat ilişkileri gibi...
Siyasi karikatürün büyük ustası Bedri Koraman (ki 6 Ok'çudur) dönemin SHP Başkanı, rahmetli Erdal İnönü'yü "gelin" olarak çizmişti.
Bülent Ecevit'i leylek, Süleyman Demirel'i tilki, Rahşan Ecevit'i papağan, Turgut Özal'ı kanguru, Bedrettin Dalan'ı yunus yapmıştı Koraman.
Kimse de "Vay bizim liderimize nasıl hakaret edersin" dememişti.
Çünkü herkes kastedileni anlıyordu!

***

Tekrar Kemal Bey'e dönersek...Kılıçdaroğlu beş aylık yoğun başkanlık performansında sabah söylediğini, akşam geri alan bir lider oldu.
Onun gibi böyle fikrinden sürekli dönenler, tüm karikatür tarihi boyunca "dansöz" olarak çizilmiştir.
Ben de bazı yazılarımda, "bir ileri, bir geri" adım attığı için "Tornistan Kemal" demiştim.
Ne olmuş yani?
Hakaret değil, Kemal Bey'i eleştirmek amacıyla yapılan söz ve çizgi oyunları bunlar.
Kemal Bey'in dansözlük yapmasını, tornistan etmesini değil, sözünde durmasını istiyoruz biz. (Örneğin türban sorununu çözme sözü.) CHP'li gençler ise Kılıçdaroğlu'nun sürekli fikir değiştirmesini normal buluyor olmalılar ki dansöz benzetmesine kızıyorlar!
Not: Ben bu yazıyı kaleme aldıktan sonra CHP'de önemli gelişmeler oldu. Belli ki Kılıçdaroğlu ile Önder Sav fena halde kapışacak.
Benim gönlüm Kemal Bey'den yana.
Çünkü her şeye rağmen 'Yeni Türkiye'ye o daha yakın...

4 Kasım 2010 Sabah

CHP nereye?
Mustafa ÜNAL
m.unal@zaman.com.tr
5 Kasım 2010

Ne 'kriz' ne de 'deprem', CHP'de yaşananları en iyi anlatan kavram 'iç savaş'... Ya da 'saray darbesi'. Seçime 8 ay kala CHP'nin hali içler acısı. Yaşanan, Türkiye'de iktidar olma kavgası değil, parti içi mücadele... CHP'de iktidar kavgası.

Kemal Kılıçdaroğlu ile Önder Sav birbirine girdi. İkili yapı sürdürülebilir değildi zaten. Ortalık toz duman. Bir yanda partinin genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, diğer yanda eski genel sekreter Önder Sav. Koalisyon beş buçuk ay sürdü. Deniz Baykal, henüz sahada değil. Olup biteni tribünden izliyor. Ama 'şimdilik'...

Kavganın çıkış noktası; koltuk... Ama giderek ideolojik nitelik kazandığını söylemek mümkün. Kılıçdaroğlu yeniliğin temsilcisi, Sav ise eski klasik katı çizginin tarafı. Karşılıklı atışmalara yansıdı. Kılıçdaroğlu'nun 'Yeni CHP' vurgusuna Sav tarihî referans yaptı ve 'Eski yeni yok, tek CHP' sloganıyla cevap verdi.

Salı akşamı ikili arasında tüzük krizini kurultaysız çözme konusunda mutabakat sağlanınca, CHP Genel Başkanı yardımcılarını atamak için harekete geçti. Sav'a üç numaralı koltuğu önerdi; seçim ve hukuk işlerinden sorumlu genel başkan yardımcılığını... Diğer isimleri müzakere etmeyeceğini söyledi.

Örgüt ve siyasi işleri Gürsel Tekin'e bıraktı. Sav'ın Tekin'e bakışı olumlu değil. Kavganın nedeni bu... Eğer Sav'ı iki numaralı koltuğa oturtsaydı kavga bir başka krize değin ertelenecekti. Hesaplaşma belki seçimden sonraya, belki de kurultaya bırakılacaktı. Erken patladı. Zaten fay hattında enerji ziyadesiyle birikmişti.

CHP'de kılıçlar çekildi. Kılıçdaroğlu, cesaretini toparladı ve kuşatılmışlığı yarmak için huruç harekâtı başlattı. Artık geriye dönüş yok. Karşılıklı hamleler... Kılıçdaroğlu'nun MYK'sı, Sav'ın ise PM'si var. PM'siz partiyi yönetmek imkânsız. PM'de saf değiştirenler, Sav'ın yanından ayrılıp Kılıçdaroğlu'na dümen kıranlar var. Dengeler henüz oturmuş değil.

Sürekli yeni haberler televizyon ekranlarına 'son dakika' bilgisi olarak yansıyor. Takibi bile güç. Sav il başkanlarını hafta sonu Ankara'ya çağırdı. Hangi sıfatla? Sade bir PM üyesi olarak yetki sahibi değil. Çok geçmeden Gürsel Tekin'in açıklaması geldi: 'Partimizin böyle bir çağrısı yok.' Genel Merkez'den devamlı yeni haberler akıyor...

Bir yandan da gözler Yargıtay Başsavcısı'nda. Yargıtay'a hem Kılıçdaroğlu'nun hem de Sav'ın başvurusu gitti. Başsavcı'nın kararı, gelişmelerin seyrini de etkileyecek. Bu süreci tetikleyen de Başsavcı... Üst üste 'yeni tüzüğü uygulayın' uyarısı yazdı. İşte bir son dakika haberi daha... Abdurrahman Yalçınkaya, Kılıçdaroğlu'nun listesini onayladı.

Bu, Sav'ın yargıda pes edeceği anlamına gelmesin. Değişik kanallardan itirazlarını sürdürecektir. Sürpriz yeni yargı kararlarına açık olmak lazım. Ayrıca tüzük krizinin hukuken çözülmesi 'iç savaşı' bitirmiyor. Kavga hukuk zemininde başladı ama siyasi alana sıçradı...

CHP bu haliyle yönetilemez. Seçimli kurultay en güçlü seçenek. Önce Deniz Baykal seslendirdi. Ardından Önder Sav aynı çizgiye geldi. Kılıçdaroğlu da kapıları kapatmadı. Henüz değerlendirme aşamasında.

Gelinen noktada parti yönetiminin yeniden belirleneceği olağanüstü kurultay kaçınılmaz görünüyor. Sav, Kılıçdaroğlu'nun karşısına aday çıkarmayı deneyecektir. Sonucu Deniz Baykal'ın tavrı belirler. 6 ay önce Baykal'a karşı Kılıçdaroğlu-Sav koalisyonu oluşmuştu.

Şimdi koalisyonun bir tarafında Baykal'ın olacağı kesin. Baykal aday değil. Kamuoyuna deklare etti. Ancak yeni yönetimde söz sahibi olmak isteyecektir. Tekrar dönüşünü ise seçim sonuçları belirler. Baykal, Kılıçdaroğlu'na daha yakın duruyor. Çok geçmeden rengini belli edecektir. Önder Sav'a karşı Baykal-Kılıçdaroğlu koalisyonu güçlü ihtimal.

CHP nereye? Gidiş kurultaya... Türkiye iktidarı mı? CHP, bütün enerjisini parti içi iktidara harcamakla meşgul. Seçime mecali kalacak mı? Bekleyip göreceğiz...

Zaman

Ben Bu Kılıçdaroğlu'ndan Korktum
Ersin Tokgöz

Gerçekten korktum. En güçlü erkek dikilse karşıma kılım kıpırdamaz. Ama bilirim ki güçsüzlüğüne sarılmış bir kadınla mücadele edilemez. Kendini o güçsüz sunumu karşı konulamaz bir güçtür çünkü. Bilsem de baş edemem.

Önder Sav’ın ve Şahin Mengü’nün açıklamalarını izlediniz mi bilmiyorum. Hani hepimiz dalga geçiyorduk Kılıçdaroğlu ile; “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın gönderdiği yazıdan dünyanın haberi oldu ama bir tek Kılıçdaroğlu’nun haberi yok” diye.

Nasıl da acımış, Politbüro’nun bu zavallı adamı ne yaman cendereye aldığını, Genel Başkan olmasına rağmen bir yazıdan bile haberi olamayacak kadar yetkisiz ve etkisiz kılındığını görüp her zaman mazlumdan yana ağır basan tarafımızı harekete geçirerek tüm merhametimizi üstüne boca etmiştik.

O merhameti en başından beri tekeline almıştı aslında.

Baykal’la görüşmeden çıkıp “Aday olmayı kesinlikle düşünmüyorum” dedikten bir gün sonra aday olmasındaki tutarsızlığı da ona ciro etmedik, herkesi hayır demeye çağırırken kendi oyunu kullanamaması komedisini de.

Hep suçlu başka birileriydi çünkü. Baykal’ı Sav satmıştı, oy kullanamaması partideki başıbozukluğun eseriydi. Fırdöndü hallerine de kılıf bulmuştuk: Zavallı adamcağızı çalıştırmıyorlardı ki canım.

Meğer nasıl da merhamet dilenciliği yaparken hem örgütü elinde tutan Sav’ı, hem tüm medyayı, hem de kamuoyunu ince ince kekliyor, Sav ve arkadaşlarına iyice öfke birikmesini örgütlüyormuş.

Yüzünde her zaman asılı duran o müstehzi ifadenin bir anlamı varmış meğer. O ifade “Akıllı köylü büyük efendinin önünde yerlere kadar eğilirken sessizce osurur” Etiyopya atasözünün canlı-kanlı ifadesiymiş.

Hep memur diye küçük görüldü ya. Değilmiş. Akıllı bir köylü olarak sessizce işini görürken duyduğu hazdanmış o bitmek bilmez gülümseme.

Köylü o kadar akıllı ki, hiç yapılmayanı yaptı. Güce âşık bu millete güçsüz lider imajı ile sattı kendini.

Tamam, belki önce Önder Sav’ın eteğinde gördü işini, sonra Yalçınkaya’nın. Ama sonuçta tuttuğu yolun raconu buydu. Güçsüzlüğü güce çevireceksen gücünü sömüreceğin birileri olmalı hep.

Sömürdü ve oldu.

Gerçi artık stratejisi açığa çıktı ama başa çıkmak imkânsız. Neden mi? Bakınız: Kadın metaforu.

İşte tam da bu yüzden… Ben bu Kılıçdaroğlu’ndan gerçekten korktum.

Kaynak: Ersin Tokgöz-Turk Time

ENGİN ARDIÇ
Mevlid şairi Behçet Çelebi

Bugün Pazar... Azıcık da eğlenelim... Hem de kısa yazalım da okuyucuyu baymayalım... Ne yapalım? Çok sağlam temeller üzerine kurulu cumhuriyetimizin ilk döneminden edebiyat örnekleri verelim (o dönemde Fazıl Say henüz doğmamış olduğundan müzik örnekleri veremiyorum.)
Elbette bunların başında "seninle gönlümüz her an temasta, Atatürk dendi mi doğrulur hasta" vecizesiyle tıp biliminde de yeni ve derin ufuklar açmış olan büyük sanatçımız Behçet Kemal Çağlar gelecektir...
Merhumun bir "mevlid" yazmış olduğunu bilir misiniz?
Hem de, çok sağlam birtakım temeller üzerine oturmayı alışkanlık edindiğinden, aruz vezniyle!
"Nebevi" değil tabii, dünyevi!
Bakalım bu mevlidinde milli şair Behçet Çelebi neler demiş:
***
"Ger dilersiz bulasız oddan necat,
Mustafa-yı ba Kemal'e essalât!
Ol Zübeyde Mustafa'nın anesi,
Ol sedeften doğdu ol dürdanesi!
Gün gelip oldu Rıza'dan hamile,
Vakt erişti hafta ve eyyam ile.
Geçti böyle nice ay nice sene,
Vakt erişti bin sekiz yüz seksene."
Bakalım mevlidin "merhaba faslında" da neler demiş:
"Merhaba ey baş halaskâr, merhaba!
Merhaba ey ulu serdar, merhaba!
Hak Teala çün yarattı Türk'ü ilk,
Dedi 'üç kıta da olsun ona mülk...'
Mustafa nurunu alnına koydu,
'Bil, Kemal'in nurudur ol nur!' dedi.
Ger dilersiz bulasız oddan necat,
Mustafa-yı ba Kemal'e essalat!"
***
İmdi... Cumhuriyet Halk Partisi'nin niçin hiçbir seçimi kazanamadığını gene de merak eden varsa, dönüp yazıyı bir daha okusun.

Sabah

‘Cellatlarına aşık bazı Aleviler var’
20 Kasım 2010



Tunceli Munzur’da, Sürdürülebilir Yaşam Derneği’nin başkanı olan Mehmet Yürek, hemşerisi Kemal Kılıçdaroğlu’nu, CHP’yi ve Alevi derneklerini çok sert sözlerle eleştirdi.

ASLAN DEĞİRMENCİ’nin haberi

CHP’de yeni yönetimle birlikte ‘değişim başladı’ diyerek bazı Alevi derneklerinin Kılıçdaroğlu’na destek açıklamaları yaptığını hatırlatan Yürek, “Kılıçdaroğlu, çıkıp ‘ben Tunceliliyim’ bile diyemezken, bazı Alevi dernek ve federasyonların destek açıklamasında bulunmaları statükodan faydalanma çabasıdır” dedi.

BU ALEVİLER CELLATLARINA AŞIK OLMUŞLAR

“Kılıçdaroğlu ile birlikte CHP’ye destek verenlerin tek derdi, CHP’de siyaset yapma gayretidir” diyen Yürek, “Bunlar bir şebekedir. Alevilerin omzuna basarak kendilerini pazarlama derdindeler. Alevilerin sorunları ile değil, kendi çıkarları ile ilgilenirler. Zaten Alevilerin sorunlarını da meydana getirenler bunlardır. Celladına aşık olan Alevileri kınıyorum. Baksanıza Dersim katliamını unutmuşlar. Çete mantığıyla hareket ediyorlar. Bizler gerçek cellâtlarımızın CHP içinde olduğunu biliyoruz. Aslında onlar da biliyor ama koltuk aşkları ağır basıyor” diye konuştu.

CHP FAŞİST DİKTATÖR BİR PARTİDİR

CHP’de yaşanan sorunun lider değil zihniyet sorunu olduğunu vurgulayan Yürek, “Kılıçdaroğlu gelince birileri toplum mühendisliği yapmaya başladı ama boşuna. Baksanıza çarklara… Başörtü konusunda ne dedi ne yaptı? Kürt sorunu raporu ne oldu? CHP asla demokrasiye geçemez. Bunu Kılıçdaroğlu ile hiç yapamaz. Sahilde kaldılar işte. Ortada bir vesayetçi sistem var. Kılıçdaroğlu da o sistemin bir parçası. O sistem özgürlüklerden yana olmaz. Özgürlüklerle hep savaş halindedir. CHP faşist diktatör bir partidir. Batı Hitler ve Mussolini’den nasıl kurtulduysa bizim de CHP’den kurtulmamız gerekiyor. Bu olmadıkça ülkeye demokrasi gelmez” ifadelerini kullandı.

Yeni Akit

'Akaydın'ın Eşi Gazeteciyi Kovdurdu' İddiası
03 Aralık 2010
Antalya'da yerel yayın Manşet gazetesinin İstihbarat Şefi Şükrü Ağırman, Başkan Mustafa Akaydın'ın eşi Günseli Akaydın tarafından Büyükşehir Belediyesi'nden kovulduğu iddia etti.
Antalya Büyükşehir Belediyesi'nin CHP'li Başkanı Mustafa Akaydın'ın adı bu kez eşi Günseli Akaydın'ın karıştığı iddia edilen bir olayla gündeme geldi. Haber görüşmesi için gittiği Büyükşehir Belediyesi'nde bir gazeteci ile Genel Sekreter Mehmet Rıfkı Aktekin'i beklerken yanlarına gelen Günseli Akaydın'ın bir süre sohbet ettikten sonra kendisine, "Tanıyamadım, siz kimsiniz?" diye sorduğunu, adını öğrenmesi üzerine Hangi yüzle buraya geliyorsun?" diye çıkıştığını ileri süren Şükrü Ağırman, "İşte bu yüzle geliyorum dedim. Günseli Akaydın, başkanlık katına çıkıp, karşısına çıkan üst düzey belediye yöneticilerine, 'Bu adamı kovun' talimatı verdi. Şaşkın belediye yetkilileri, talimatı yerine getirmekten başka çare bulamadı!" iddiasında bulundu.

BELEDİYE:İDDİA ASILSIZ

Konuyla ilgili Büyükşehir Belediyesi'nden yapılan açıklamada olayın gerçeği yansıtmadığı, gazetecinin belediyeden kovulmasının söz konusu olmadığı savunuldu. aktifhaber

Nevşin Mengü'nün TRT Görüntüleri

18 Aralık 2010
CHP'li Milletvikili Şahin Mengü, kızının TRT'de çalışmadığını eğer böyle bir şey ispat edilirse milletvekilliğinden istifa edeceğini söylemişti. İşte Nevşin Mengü'nün o görüntüleri.
Nevşin Mengü'nün Twitter'da yayınladığı "Hükümet bana zengin koca bulsun" mesajı çok konuşuldu. Ancak Nevşin Mengü, babası CHP'li Şahin Mengü'nün meclis kürsüsünde söylediği: “ Kızımın TRT’de çalıştığını ispatlasınlar milletvekilliğinden istifa ederim.!” sözlerine hiç girmedi.

Şahin Mengü kızının TRT’de çalışmadığında çok ısrarlı. Mengü kızının One Haber Ajansı’nda çalıştığını iddia ediyor.

Peki gerçekler nedir? Şahin Mengü doğru mu söylüyor?

Gerçekler çok açık: Şahin Mengü’nün kızı Nevşin Mengü tam bir buçuk yıl boyunca TRT’nin Tahran temsilciliğini yaptı ve yüzlerce canlı yayın gerçekleştirdi. Tabii ki yüzlerce canlı yayında da elinde TRT MİKROFONU vardı.

Neviş Mengü’nün memuriyeti olmadığı için TRT’ye One Haber Ajansı üzerinden geçiş yaptı. Yani Neviş Mengü’ye maaşını TRT, One Haber Ajansı üzerinden verildi.
Soruyoruz; TRT’de çalışmayan Nevşin Mengü 1 buçuk yıl boyunca niçin TRT mikrofonu taşıdı?

TRT çalışmayan Nevşin Mengü TRT TÜRK ekranlarında yüzlerce kere çıkarken hangi sıfatla haber ve program yaptı.

TRT’de çalışmayan Nevşin Mengü niçin Tahrandaki tüm resmi birimlere kendini TRT temsilcisi olarak tanıttı.

TRT’de çalışmayan Nevşin Mengü’nün kullandığı kartvizit niçin TRT’ye aitti.
TRT’de çalışmayan Nevşin Mengü One Ajans adına Tahranda duruyorsa TRT dışında bir gün bir tek haber yapmış mıdır? (Yapamaz çünkü TRT çalışanıdır One Ajans onu TRT adına çalıştırdığı için TRT adına yetki kullanır ve eğer başka bir yere haber yaparsa suç işlemiş demektir)

“Kızı yüzlerce kez "TRT TÜRK TAHRAN BEN NEVİŞ MENGÜ” diyen Şahin Mengü, bu görüntülerin ortaya çıkmasıyla iyice zor durumda kalacak. Çünkü Nevşin Mengü, TRT'de çalışmış ve TRT kimliğini kullanmıştır.aktifhaber


Kurultay Bitmeden Mahkemelik Oldu
CHP'deki Tüzük tartışmaları seçim kuruluna taşındı
8 Aralık 2010
CHP'deki kadın kotası sebebiyle seçim sonuçlarına itiraz geldi. Bazı Delegeler Çankaya İlçeSeçimKuruluna itiraz ettiler . Seçim Kurulu PM ile ilgili kararını verecek. aktifhaber

Sol mu hangi sol?
Serdar AKİNAN
8 Ocak 2011

Suat Parlar son yıllarda dikkatle takip ettiğim çok önemli bir düşün adamı... Türkiye siyasetini, küreselleşme ölçeğinde, tüm dinamiklerle okuyan ve zihin açıcı analizlerle bizi besleyen bir kalem... Geçtiğimiz günlerde mizikacilar.com'da yayınlanan bir söyleşisi bu anlamda çok önemli detaylar içeriyordu.'Yeni sermaye ruhçuluğu' şeklinde formüle ettiği kavramı bakın nasıl açıyor:

'Özal'ın ruhu CHP üzerinde dolaşıyor.' Küresel sermayenin dünya pazarı diktatörlüğü, tüm politikaları iktidarsızlık oyununa dönüştürürken, devlet kimliğini yitiriyor. CHP ise bu yitirişte, üzerine düşeni neo-liberal gündemle yerine getiriyor. Çok açık bir biçimde kimlikçilik siyasetini uygulamaya koyuyor. Barzani CHP içerisinde bir temsilcilik elde ediyor. Neo liberal ideoloji, 'gereksiz yurttaş' kategorisini politikanın odağına yerleştiriyor. CHP'nin bu konuda da itirazı yok. Çünkü küresel sermayenin Türkiye'ye saldırısı milyonlarca yurttaşı 'gereksiz yurttaş' kategorisine sokuyor. CHP ise bu noktada yeni bir sosyal güvenlik ağı şekillendireceği vaadinde bulunuyor. O ağın temelinde 'Dünya Bankası solculuğu'nun çarpık ideolojisi yatıyor. Kaybedenlere, ezilenlere, sömürülenlere, mağdur edilenlere 'Dünya Bankası solculuğu' işaret ediliyor. Küresel piyasa sömürgeciliği 'demokrasi' bayrağını üzerimizde dalgalandırıyor ve bu bayrak 'uzlaşma' söylemiyle rengini kazanıyor. 'Uzlaşma' söylemini TÜSİAD'dan, MÜSİAD'a bütün büyük sermaye kuruluşları savunmakla kalmıyorlar, hararetle bunu tüm partilere olduğu gibi, CHP'ye de düellonun temel ölçütü olarak sunuyorlar. Elbette enternasyonal desteklerle... Çünkü bunun temelinde dünya finans oligarşisinin istemlerinin yerine getirilmesi yatıyor. 'Uzlaşma' tam da bunun adı oluyor. CHP tıpkı Avrupa Birliği'ndeki sosyal demokrat ve sosyalist partiler gibi piyasa sömürgeciliğinin -ne yazık ki- Off-shore projelerini savunuyor. O partilerin ne olduğunu biliyoruz. Hepsi iktidarı sırayla denediler. Halka acı ilacı içirdiler. Off-shore uyum programlarını uygulamaya koydular. Sonuç; tekelci burjuvazinin onların işlerini tamamlamasından sonra, hepsini birden 'Sosyalist Enternasyonal' adı altında tarihin çöplüğüne göndermesi oldu. Halkların 'Sosyalist Enternasyonal'den bekleyeceği hiçbir şey yoktur. 'Sosyalist Enternasyonal', kapitalist enternasyonalin insan yüzlü maskesini takınmış politik kalpazanlar topluluğudur. Dünya Bankası solculuğu, devletin kamu maliyesi parçalanırken yoksulluk yönetimi için esnek bir mekanizma kurmayı amaçlıyor. Kendi sözlüğünü ve kavramlarını yaratıyor. Yoksulluk bir yönetim kavramı içerisinde ele alınıyor.

Sağlık ve eğitim hizmetleri özelleştirilirken, 'sosyal proje'cilik yoluyla sorunları çözmenin ne kadar verimli olduğunu ortaya koyan çalışmalar, CHP'nin içine işliyor. Emeğin örgütlü bir güç olmasının önüne geçen istihdam projelerinin neo-liberal militanları, CHP'de ön plana çıkıp genel başkan yardımcılığına kadar tırmanabiliyorlar. Uluslararası yardım programları tarafından finanse edilen sivil toplum örgütleriyle iç içe geliştirilen sosyal güvenlik ağı projeleri, CHP'yi 'Dünya Bankası solculuğu'nun temsili kurumuna dönüştürüyor. Bu gidişi 'vahim' bulan Suat Parlar'ın yazısı buraya sığdıramayacağım kadar uzun ama bir o kadar da önemli... O nedenle mutlaka okuyun derim... Anlamak için...

Akşam

CHP'li Başkana Hakkında Hapis İstemi!
17 Ocak 2011
İZMİR’in Çeşme İlçesi’ne bağlı Alaçatı Beldesi Belediye Başkanı CHP’li Muhittin Dalgıç hakkında 185 yıl hapis istemi.
İZMİR’in Çeşme İlçesi’ne bağlı Alaçatı Beldesi Belediye Başkanı CHP’li Muhittin Dalgıç ve 35 kişi hakkında, örgüt kurma ve ihaleye fesat karıştırdıkları iddiasıyla İzmir 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın görülmesine başlandı. 185 yıl hapis cezası istenen Dalgıç, suçlamaları kabul etmedi, "Alaçatı gelişen bir bölge. Ben de Alaçatı’yı güzelleştirmek için elimden geleni yasalar çerçevesinde yaptım" dedi.

Alaçatı Jandarma Komutanlığı’na, 2008 yılında gelen telefon ihbarıyla Alaçatı Belediyesi yakın takibe alındı. O dönem çok sayıda operasyona imza atan eski Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Murat Gök’ün talimatıyla, bir yıl sonra, 2009’da Alaçatı Belediyesi’ne yönelik olarak "Fare Kapanı’ adı verilen operasyon gerçekleştirildi. Jandarma Belediye, Başkan Muhittin Dalgıç’ın villası, 80 ev ve işyerine baskın yaptı. Belediye Başkanı Muhittin Dalgıç’la birlikte, meclis üyeleri, bürokratlar, işadamları, turizmciler ve esnafın da aralarında bulunduğu 41 kişi ’ihaleye fesat karıştırma’, ’rüşvet ve yolsuzluk’ suçlamalarıyla iddiasıyla gözaltına alınıp, Adliye’ye sevk edildi.

Zanlılardan, aralarında Alaçatı Belediye Başkanı Muhittin Dalgıç’ın da bulunduğu 6 kişi tutuklandı. Tutuklamalara yapılan itiraz üzerine 10 gün sonra Başkan Dalgıç da dahil olmak üzere 6 kişi tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Mehmet Sait Demiröz’ün hazırladığı 77 sayfadan oluşan iddianamede Alaçatı Belediye Başkanı Muhittin Dalgıç ile birlikte toplam 36 sanık suçlandı. İddianamede, Alaçatı Belediye Başkanı Muhittin Dalgıç hakkında, "tehdit, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, ihaleye fesat karıştırmak, görevi kötüye kullanmak, mala zarar vermek ve kıyı kanununa muhalefet etmek’ suçlarından ve bazı suçları birden fazla işlediği iddia edilerek, toplam 185 yıla kadar hapis cezası istendi.

İddianamede sanıkların, yeşil alan olarak ayrılan yerlere kendileri ve akrabalarının kaçak olarak inşaat yaptıkları, ticarethane açtıkları ve haksız gelir elde ettikleri, kendi akrabalarına ve Alaçatılı vatandaşlara öncelik tanıdıkları, belediyenin alması gereken harçları almadıkları, belediyeye ait iş makinelerini özel işlerde kullanılmasını sağladıkları, Port Alaçatı Projesinde denizi doldurarak kıyı kenar çizgisinin yeniden dolgu yapılan yere göre belirlenmesinin sağlandığı önesürüldü. İddianamede Başkan Dalgıç’ın Alaçatı Venedik Evleri’ni yapan şirketin yönetim kurulu başkanı olduğu, bu evlerin yapılması ve ihalelerinde usulsüzlükler olduğu, başkan Dalgıç’a ait değeri 1.5 miyon TL’yi bulan evinin bulunduğu ve bu proje kapsamında usulsüzlüklere göz yumulması için makam aracı alındığı iddia edildi. Ayrıca Belediye’deki emlak şefi M.G.’nin belediyede 15 yıldır çalıştığı ve çok zengin olduğu, aldığı maaş ile serveti arasındaki orantısızlık bulunduğunun tespit edildiği yer aldı. aktifhaber

CHP Başörtüsü Sorununu Çözdü(!)
21 Ocak 2011
Başörtüsü sorunu biz çözeriz diyen Kılıçdaroğlu, Danıştay'ın ALES sınavına "başörtülü girilemez" kararına destek verdi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Danıştay'ın Akademik Personel ve Lisans Üstü Eğitim Sınavı için getirdiği başörtüsü yasağına destek verdi.

Erzurum'da gazetecilerin konuya ilişkin sorularını cevaplayan Kılıçdaroğlu, "Yargı kararına herkes saygı duyacak. Karara bizim itiraz etme şansımız yok." dedi. CHP lideri, Ergenekon tutuklusu Mehmet Haberal'ın hastanedeki odasında yargı kararıyla yapılan aramaları ise eleştirdi. Kılıçdaroğlu, "Her isteyen elini kolunu sallayarak yoğun bakıma giremez. Türkiye zaten bir hukuk devleti olmaktan süratle uzaklaşıyor. Bunları da artık olağan karşılamaya başladık." yorumunu yaptı.

Kemal Kılıçdaroğlu, 30 yılı aşkın süredir partisinin milletvekilli çıkaramadığı Erzurum'da ise muhafazakar kesime yönelik mesajlar verdi. Dadaşlara, "Naim Hoca, bizim de Naim hocamız artık. Beraber bu ülkeyi aydınlığa çıkaracağız. Türbanlı, çarşaflı diye bölünmeyin, AKP'nin tuzağına düşmeyin. Türbanlı, paltolu, çarşaflı; inançlarıyla, düşünceleriyle, etnik kimlikleriyle birer insandır." diye seslendi. aktifhaber

'Hanefi Avcı Aday Olursa İstifa Ederim'

26 Mart 2011
Edirne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi, ''Hanefi Avcı CHP'den aday olduğu an ben istifa ederim, çok net söylüyorum'' dedi. aktifhaber
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Cmt Mar 26, 2011 10:56 pm tarihinde değiştirildi, toplam 4 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cmt Arl 18, 2010 10:16 pm    Mesaj konusu: Delegeler İşte Bu İsimleri ÇİZDİ Alıntıyla Cevap Gönder

İklim Bayraktar Olayını Anlamak-Odatv'nin ve CHP'nin Yanlışları
Fatma Sibel Yüksek
11.03.2011

İklim Bayraktar olayının ne CHP ve muhalif kesimlerin öne sürdüğü gibi bir "Cemaat-AKP komplosu", ne de iktidar çevrelerinin empoze etmeye çalıştığı gibi "Ergenekon kumpası" olduğuna inanmıyorum. Her iki taraf da ezberlerden hareket ediyor ve seçim öncesi herkes bu olaydan kendince bir biçimde post çıkarmaya çalışıyor.

Karşımızdaki olay keşke "organize bir komplo" olsaydı. En azından doğru ipuçları yakalamaya çalışır ve bu vesileyle zekâlarımız belki biraz daha gelişirdi. Bu ülkede ne yazık ki olaylar, büyük filmlere, romanlara konu olacak boyutta yaşanmıyor. Çapsız insanlar, ucuz senaryolar, dedikodu, cahillik, belden aşağı vuruşlar ortasında hepimiz her geçen gün biraz daha kirleniyoruz.

İklim Bayraktar olayı, iktidarından muhalefetine, ordusundan medyasına bütün kurumların nasıl çürüdüğünün, kaliteli insanların nasıl tasfiye edildiğinin ve ortalığın nasıl beş para etmez şahıslara kaldığının resmidir.

38 yaşına kadar gazetecilikte dikiş tutturamamış, on beş yaşında çocuk annesi bir kadın, afili bir CV yazıp sanki gazetecilikte iş böyle aranırmış gibi Ankara'da o gazete senin, bu televizyon ben dolaşıp duruyor. İletişim Fakültesi'ni yeni bitirmiş bir genç, CV yazarak stajyerlik talebinde bulunabilir ama 38 yaşına kadar gazetecilikte kendisini gösterememiş birinin CV ile anlatacak neyi olabilir ki? Ankara'da bütün gazeteciler uzaktan veya yakından birbirini tanır, herkesin yaptığı işler ,yazdığı haberler bilinir. Diyelim bir kuruma CHP muhabiri mi alınacak; bu işi yapan gazeteciler zaten bellidir, hepsi yılların muhabiridir. Ya mevcut kurumlarda çalışanlardan biri transfer edilir, ya da o anda işsiz olanlardan biri seçilir.

Siyasi parti muhabirliği öyle kolay bir iş değildir. Bir kere Meclis ayağını izleyemezseniz alanınıza hakim olamazsınız. Sadece Genel Merkez'den gazetecilik yapılamaz. Meclis'i izleyebilmek için ise katı kurallar mevcuttur. En az 5 yıldır basın kartı taşıyor olmanız gerekir, o da yetmez çalıştığınız kurumun sizin için parlamento muhabiri kartı çıkarttırması gerekir. Kurumun ve gazetecinin beyanına da bakılmaz, mesleki kıdem durumu Basın Enformasyon Genel Müdürlüğü'nden düzenli olarak sorgulanır. Aynı şartlar Başbakanlık, Genelkurmay, Yargı muhabirleri için de gereklidir. Ankara'da gazetecilik en alt basamaktan başlayan bir kıdem ve ihtisas anlayışına dayalı olduğu için öyle istediğiniz zaman ortaya çıkıp "Ben CHP muhabiriyim", "Ben Başbakanlık muhabiriyim" diyemezsiniz.

CHP'yi Ankara'da yıllardır izleyen Türey Köse (Cumhuriyet), Sema Bingöl Ecer (CNN-Türk), Sibel Erdem (NTV), Okan Konuralp (Hürriyet), Zihni Erdem (Radikal), Abdürrezak Oral (Akşam), Hale Gönültaş (Vatan), Hülya Karabağlı (Sabah), Süleyman Kurt (Zaman) gibi muhabirler vardır.

Hepsi de mesleklerini etik kurallara uygun biçimde yıllardır sürdüren gazetecilerdir. Düşünün, bu deneyimli muhabirlerin hiç birisi CHP'de kafasına göre at koşturamıyor- koşturmuyor ama kim olduğu belirsiz, basın kartı bile olmayan bir şahıs, son derece lâubali ve cıvık bir tarz içinde o kat senin,bu oda benim gezip duruyor. Hem eski Genel Başkan Deniz Baykal ile, hem de Kemal Kılıçdaroğlu ile odalarında görüşüp abuk subuk konular açıyor, gazetecilik sınırlarını tamamen ortadan kaldırıp bayağılığın dibine vuruyor.

Gazetecilik hareketli, gözönünde olunan, kişinin sosyal etkisini güçlendiren bir meslektir. Dolayısıyla, taliplisi çoktur, aklı hırsının yüz fersah gerisinde bazı tipler bu mesleğe sık sık musallat olurlar. Gazeteciliği böyle tiplerden koruyacak olan öncelikle kurumların başındaki yöneticilerdir. Tecrübeli gazete ve televizyon yöneticileri her "gazeteciyim" diyene kapıları açmazlar. Eğer gençse potansiyeline bakarlar ve staj imkânı tanırlar, İklim hanım gibi yaşı geçkin olanların da daha önce nerelerde çalıştığına, hangi haberleri yaptığına, basın kartı olup olmadığına, varsa kaç yıldır taşıdığına vs. bakılır.

Odatv'de yayımlanan "yarı resmi açıklamadan" anlaşıldığına göre bu hanım , bütün gazeteleri dolaşırken bir CV de ANKA Ajansı'na bırakmış. Ben bilmiyordum ama aynı zamanda Odatv'nin Ankara Temsilcisi olan Mümtaz İdil, anlaşılan şu anda o ajansın yöneticilerinden birisi. Mümtaz İdil, CV'ye bakmış ve "Seni ANKA'da değil ama istersen Odatv'de çalıştırabiliriz" demiş.

Mümtaz İdil'e Allah acil şifalar versin, kendisi Ankara'da sevilip sayılan bir entellektüeldir. "Entellektüeldir" diyoruz çünkü aslında gazeteci değil edebiyat eleştirmenidir. Özellikle Rusça klasik eserler üzerine yazılmış değerli makaleleri mevcuttur. Ankara'da, İstanbul'da olduğu gibi "edebiyat eleştirmenliği" diye bir meslekten ekmek yemek pek mümkün olmadığı için bu alanlarda uzmanlaşmış insanlar da gazetecilik potası içinde eritilirler.

Basında yöneticilik tecrübesi olmayan İdil, sadece cafcaflı yazılmış bir CV'ye bakarak karar verirken eminiz CHP'nin ve Odatv'nin başına gelecekleri düşünemezdi. Keşke, Anka Ajansı'nın deneyimli Genel Müdürü Veli Özdemir'in fikrini sorsaydı.

Çalışılacak yerin bir internet sitesi olması, maaş falan verilmeyecek olması gibi durumlar da kararı kolaylaştırmış olabilir. Velhasıl İklim Bayraktar, Odatv'ye bu şekilde dalış yaptıktan sonra 5 ay gibi çok kısa bir sürede sitenin kendi deyimiyle "uçuşa geçmiş". Laubalilikte, densizlikte sınır tanımaz bir noktaya gelmiş. Bazı kadınlarda "Tacize uğradım, kadın olduğum için engelleniyorum" şeklinde bu işin gerçek mağdurlarının gözden kaçmasına neden olan klişe bir davranış vardır. Böyle bir sansasyon üzerinden meslek kollarında "kadın sorunu" yaratarak var olmaya çalışırlar.

Basında taciz yok mudur? Kuşkusuz vardır, ancak 38 yaşına gelmiş bir kadın bununla nasıl başedeceğini bilir. Ne insanları haksız töhmet alında bırkmadan, ne de kendisini rezil etmeden sorunu uzaklaştırır. Böyle aklı başında bir insana tacizde bulunmaya kimse de cüret edemez zaten.

Ama bu hanım her nasılsa, gittiği her yerde sürekli taciz ediliyor. Anlaşılan bunu da "güzel ve başarı potansiyeli yüksek" bir kadın olmasına bağlıyor. Tarzının kendisini ne kadar itici ve çirkin gösterdiğini bilmeden konuşuyor da konuşuyor. www.gazetecier.com'dan Hacer Alkan'ın da yazdığı gibi sanki Türk basını hayatında ilk kez güzel kadın görüyor!. Zannedersiniz ki millet girmiş sıraya, "İklim Bayraktar gelse de taciz etsek" diye birbirini eziyor...Burası Pakistan mı kardeşim?

Kendini bilmezlik, cahillik, meslek kültüründen yoksunluk had safhada. Bütün bu kepazeliğin üstüne bir de Fatih Altaylı'nın programına çıkıp "Ben aslına buraya 8 Mart vesilesiyle basını, medyada kadın sorunun konuşmaya geldim" diyor. Sen kimsin? Medyada kadın sorunun konuşmak sana mı kalmış?

Bunu söylerken de "Yemek" diye bir dergiyi çıkarıp gösteriyor. Daha önce bu dergide çalışmış...Güler misin, ağlar mısın...

Peki bu insan, kendisine "gazeteciyim" diyerek bu kadar pespaye bir biçimde ortalıkta dolaşırken Odatv'nin yetkilileri ne yapıyor?

Onlar büyük işlerle uğraşıyorlar.. "Büyük balıklar" kovalıyorlar... CHP'nin elindeki televizyon kanalını kelepire kapatıp sözüm ona "muhalif medya" yaratacaklar!

Soner Yalçın'ın yanında gezdirdiği "beyin takımına" bakar mısınız:

Hakan Aygün, Murat Ongun, Oray Eğin...

Oray Eğin, New York'un lüks barlarından çıkacak da "muhalif medya" diye kıvranan halkımızın yarasına merhem çalacak öyle mi?

Hakan Aygün'ün magazincilikten, ağzını yaya yaya haber sunmaktan, Ufuk Güldemir'den öğrenilmiş megalomanlıktan, abartıdan, şımarıklıktan başka nesi var?

Murat Ongun kimdir? Ülke paramparça edilirken, Cumhuriyet'in bütün mirası ayaklar altına alınırken "gazeteci" olarak hangi tavrı almış, hangi bedeli ödemiş de Odatv'den medet umacak hale gelmiş iyiniyetli, yurtsever kitle adına kapalı kapılar ardında pazarlık masalarına oturuyor?

Bu arada yazık edilen Odatv'nin fedâkar okuyucuları, yorumcularıdır. Orada "milli" bir nabız atıyor, bir feryat yükseliyor, ülkenin gün be gün elden gittiğini gören halk tabanı sarılacak yer arıyor. İsyanlar, kaygılar yorumlara dökülüyor ama gelin görün ki sadece istatistik değer olarak ve "şu kadar tekil kişi girişimiz var" adına pazarlık masalarına sürülmekten başka bir işe yaramıyorlar.

Odatv'nin dinamik yorumcularına baktığımızda, amigoluk yapan bir kaç kişi dışında çoğunun olup bitenleri doğru okuyan, bilinçli insanlar olduğunu görüyoruz. Gördükleri bütün yanlışlara rağmen, sırf böyle bir potansiyel hebâ olup gitmesin diye Odatv'yi desteklemekten vazgeçmiyorlar..

Ya bu arkadaşlar ne yapıyor? Onlar büyük oynuyor, büyük planlar yapıp büyük stratejiler üretiyorlar... Yalçın Küçük'ün Akşam gazetesine anlattığına göre "Teşvikiye'nin lüks lokantalarında buluşuyorlar. Aralarına kimi zaman Saba Tümer de şen kahkahalarıyla katılıyor"...

Elitleştikçe elitleşiyorlar, koptukça kopuyorlar. Toplumun feryadı arşa çıkıyor, Odatv'nin haberleri, ücretsiz çalışan amatör editörlere teslim ediliyor, hüküm-hükümet İklim Bayraktar gibi ne olduğu belirsiz insanların eline geçiyor. Kadın meydanı o kadar boş buluyor ki 88 yıllık partinin Genel Başkanı'na çat kapı çıkıp "Bana kayıt cihazı ver, belden aşağı görüntü çekeceğim" diyebiliyor...

Bu arada, ayyuka çıkan kepazelikler, ucundan kıyısından Soner Yalçın'ın kulağına gidiyor. O da telefonlarının dinlendiğini bile bile kadını arayıp "Nedir şu taciz olayı bi anlat bakiim" diyor. Kadın ballandıra ballandıra bir daha anlatıyor. Soner Yalçın daha sonra, "Doğan Yurdakul'la oturuyorduk, yanımıza geldi olayı anlattı. Hatta kendi aramızda espri yaptık" diyor. Esprisi yapılacak konu mudur bu? Senin kurumunun kimliğini kullanarak ortalıkta dolaşan bir kadın 50 yıllık siyasetçi hakkında olmadık iddialarda bulunuyor, duruma hemen el koysana. Bu kadın kimdir ki eşitinmiş gibi muhatap oluyorsun?

Düşünün, Ceyhun Bozkurt gibi başarılı bir muhabirin, Müyesser Yıldız gibi birikimli bir gazetecinin, Kıymet Nadir Bindebir gibi keyifli bir kalemin, Banu Avar gibi bir itibar abidesinin barınamadığı Odatv'de, İklim Bayraktar gibi bir çapsız cirit atıyor. Altı ayda siyasilerle ve kurum yöneticileri ile "sen" diye konuşacak noktaya geliyor. Uyduruk uyduruk yazıları "İklim Bayraktar yazıyor" anonsu ile ve de artistik pozlar eşliğinde çarşaf gibi sergileniyor.

Odatv yolgeçen hanına dönmüş, bırakalım İklim Bayraktar'ı Rafael Sadi bile orada kendisine bir köşe kapıp yazılar yazmaya, açık açık İsrail politikalarının propagandasını yapmaya başlıyor, yayınlanan haberleri yönlendiriyor. Rafael Sadi kimdir? Gazeteci görünümlü ama İsrail devletinin propagandasını yapmaktan memnun olduğunu bugün Odatv'ye yaptığı açıklama ile açıkça itiraf etmiş biridir.

Ya CHP'nin haline ne demeli?

"Ben Odatv'den geliyorum" diyen birine sırf bacakları uzun ve saçları sarı diye bütün kapılar açılıyor. 25 yıllık parti muhabirlerinin girmediği kapılara girip çıkmaya başlıyor. Baki Özilhan gibi eski bir kurtla bilgisayarının başına oturup mail atacak kadar yakınlaşabiliyor. Muharrem İnce gibi kendisinden siyasi tecrübe ve feraset beklenecek bir parti yöneticisi bile bu kadına bir AKP'linin "uygunsuz halleri" konusunda haber yaptırmaya kalkışıyor. Evine kadar gidip otomobiliyle alıyor. Sonra ikisi de ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar, haberi yapamadıkları gibi kamuoyu nezdinde kendileri perişan oluyorlar...

Kemal Kılıçdaroğlu'nun durumu derseniz iyice utanç verici. Ne idüğü belirsiz bir internet muhabiri ile muhatap olup, onun anlattığı seviyesiz şeyleri dinleyebiliyor. Konu ister Deniz Baykal, ister "üst düzey bir AKP'li" olsun, Kılıçdaroğlu bir parti başkanı olarak ağırlığını bilip bu kadınla muhatap olmamalıydı. "AKP'li hakkında malzeme getireceğim" dese bile ilgilenmemeli, ensesinden tuttuğu gibi dışarı atmalıydı. Sonra da "Bu kadın bir daha bu partiden içeri girmeyecek" diye talimat verip parti içinde o kadar rahat hareket edebilmesine fırsat verenlerden hesap sormalıydı. Böyle bir kadınla, hem de böyle çirkin konularda muhatap olarak CHP'yi, iktidar partisini zor duruma sokmak için olmadık insanlarla belden aşağı konularda işbirliği yapan bir parti konumuna düşürdü.

Ayrıca bu olaydan anlaşılıyor ki Kemal Kılıçdaroğlu'nun "dosya merakı" kendisi için bir zaaf haline gelmeye başlamış. "Elimde dosya var", "görüntü var", "kayıt var" diyen kapıdan destursuz girebiliyor. Böyle giderse, CHP liderini çakma bir dosyayla tuzağa düşürürler. "Büyük balık" yakalayacağım derken, elinde oltanın ipiyle kalıverir..

Bu olaydan şunu da anlıyoruz ki CHP ile Odatv arasındaki ilişkiler fazla girift hale gelmiş, mesafeler ortadan kalkmış. CHP, Odatv'yi istediği haberi pompalayabileceği bir mecra olarak görmeye başlarken, Odatv de "fırsat bu fırsat" deyip CHP'nin etinden, sütünden yararlanmaya kalkışmış. Eldeki televizyonu ucuza kapatıp voltranı oluşturmaya çalışmışlar...

Hâsılı, işin içinde haddini bilmez bir muhterisin şımartılması var, daha kendi kapısının önünü süpüremezken muhalefe partisine "medya stratejisi" sunmaya kalkışma var. Sarışın hatun görünce yamulan Türk erkeği var, yamulan Türk erkeğini görünce büyük yerlere geleceğini zanneden sarışın var, cin olmadan adam çarpmaya kalkışma var, basiretsizlik var, kötü yönetim var, "sen benim sırtımı kaşı, ben senin sırtını kaşıyayım" var.

Peki ne yok?

Akıl yok, izan yok, karakter yok, kamuoyuna karşı sorumluluk yok..

CHP, ses yalıtımlı odalarda toplantı yapıp "İşin içinde uluslararası boyutlar var" diye iri laflar edeceğine kendi içinde bulunduğu duruma bir baksın.

Odatv de öyle...

Son sözüm:

Örtün ki ölem...

http://www.acikistihbarat.com

Bir ANAP Var CHP'den İçeri
Sol Haber
22.12.2010

(Açık İstihbarat : Sol Haber'in başlığı tarafımızdan değiştirilmiştir)

Kurultaydan sonra tartışılan bir diğer konu ise, Kurultay salonundaki sol slogan ve pankartlardı.

Yandaş medya, CHP Kurultayı'ndaki bu pankartları

"Hâlâ eski sol kafanın düşüncelerinden kurtulamamışlar"

diye yansıttı.

Pek dikkat çekmeyen bir ayrıntı ise, bu pankartların çoğunun CHP'nin çeşitli teşkilatlarındaki gençlik kollarının imzalarını taşımasıydı. Örneğin medyada çok yer verilen "68 ruhuyla halk iktidarınız kuracağız" yazılı pankart, CHP Pendik Gençlik Kolları imzasını taşıyordu.

CHP'nin Gençlik Kolları'nın genel eğilim olarak partiden daha solda durduğu, buralarda birçok samimi solcu gencin bulunduğu bilinen bir gerçek. Kemal Kılıçdaroğlu da son kurultaydaki blok listesinde PM'yi gençleştirdi.

Ancak PM'ye alınan gençler, salondakilere pek de benzemiyor.

Yeni PM’nin en genç üyelerinden biri olan Faik Tunay da bu isimlerden biri. 1981 doğumlu Tunay, siyaseti kariyer olarak gören, siyaset basamaklarında hızla yükselmek isteyen hırslı bir genç profiliyle dikkat çekiyor.

Özal hayranı olduğundan siyasete girdi

Faik Tunay, siyasete nasıl girdiğini Ağustos 2009’da Akşam gazetesine verdiği röportajda şöyle anlatıyor:

“Politikaya hep ilgim vardı ve 18 yaşıma bastığımda aktif olarak siyasetin içinde olmak istedim. O süreçte, parti politikalarını da okuyarak ve biraz da o yıllarda yaygın olan klasik Özal hayranlığının etkisiyle ANAP'ta başladım siyasete. En alttan, ilçe gençlik kollarından başladım. 2002'de, Türkiye'de ilk kez gençlik kolları seçimi yapıldı. İçinde olduğum liste seçimi kazandı; Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı oldum.”

Tunay’ın devamında söyledikleri de, CHP yönetimi tarafından “tercih edilen” gençlerin yaklaşımlarını örneklemesi bakımından dikkat çekici:

“ANAP-DSP-MHP koalisyon hükümetinde Mesut Yılmaz, AB'den sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak AB Konvansiyon toplantılarına gidiyordu her hafta. O sırada Gençlik Konvansiyonu da toplanmaya başlamıştı. Ben de Mesut Yılmaz'la birlikte Gençlik Konvansiyonu toplantılarında ülkemi temsil ettim. Partimi ve ülkemi temsil ederken 21 yaşımdaydım.”

Dönünce Mustafa Sarıgülcü

ANAP seçimlerde barajın altında kalınca Faik Tunay biraz daha uğraştıktan sonra “siyasete ara verir”. Tunay, muhtemelen kariyeri açısından pozitif olacağını düşünerek yurtdışına çıkarak dil öğrenir.

Türkiye’ye geri dönen Tunay, siyaset basamaklarında yükselme arayışına Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün yanında devam etmeye karar verir. Geçen seneye kadar da Sarıgül’ün gözdelerinden biri olarak Türkiye Değişim Hareketi’nin önemli isimlerinden biriydi.

- Döndünüz mü? - Hayır, hâlâ sağcıyım


Tunay’ın Akşam’a verdiği röportajda bir diğer dikkat çekici kısım,

“Sarıgül yıllardır sol siyaset yapıyor, sizse sağdan geliyorsunuz. Nasıl birlikte çalışabildiniz?”

sorusuna verdiği yanıt. Tunay şöyle diyor:

“Mustafa Sarıgül ve kuracağı partinin merkezdeki boşluğu dolduracağına inanıyorum. Anavatan Partisi Özal'ın da hep övünerek söylediği gibi 4 eğilimi buluşturuyordu. Çizgimi değiştirmiş değilim. Bunu Başkan da biliyor. Bakın bugün artık sağ-sol keskin çizgilerle birbirinden ayrılmıyor. Mustafa Sarıgül, 70'lerden beri sol siyasetin içinde olan biri ama söylemlerine bakarsanız Turgut Özal'dan çok da farklı bir siyaset izlemiyor. Bu hareketin başında başka bir lider olsaydı ya da klasik sol anlayışa sahip olsaydı, kesinlikle birlikte çalışmam mümkün olmazdı.”

Tunay’ın “Klasik sol anlayışta bir liderle çalışmam kesinlikle mümkün olmazdı” görüşünü mü değiştirdiği, yoksa Kılıçdaroğlu’nu "solcu olmayan bir lider" olarak mı gördüğü henüz bilinmiyor.

Ancak, Tunay, seçim politikasını da “klasik solcu olmamaya” bağlayarak, Kılıçdaroğlu CHP’sinin sağa açılma modeline ne kadar uygun olduğunu şu sözleriyle gösteriyor:

“Şişli ilginç bir bölge. Küçük bir Türkiye. Ve siz 3 dönemdir burada kazanıyorsanız, klasik sol siyaset yapmadığınız içindir. Mustafa Sarıgül'e destek verenler arasında sağdan da soldan da insanlar var.”

Siyasi kariyer için gerekirse, serde makyavelizm de var

Öte yandan, Tunay’ın başka ifadeleri, siyaset kariyerinde basamakları tırmanmak için parti değiştirmeyi baştan kabullenmiş olduğuna işaret ediyor:

“Nihai hedefiniz nedir, kendinizi nerede görüyorsunuz?” sorusuna şöyle yanıt veriyor:

“Bir siyasetçi bunu açıklamaz. Elbette bir planım var ve bunun için çok çalışıyorum. Siyaset çok başka bir arena. Kendinizi çok iyi yetiştirmeniz, çok donanımlı olmanız, insanlarla iletişiminizin iyi olması, gelecek vaat etmeniz hiçbir şey ifade etmeyebilir.

Kendimi geliştirirken ve yukarılara doğru ilerlerken siyasetin bu yanını hep göz önünde bulundurdum. Çok iyi çalışırsınız, partiniz yarım puanla baraj altında kalır milletvekili seçilemezsiniz. Ama başka bir partide isminiz öylesine 15. sıraya konur, partiniz yüzde 40 oy alır ve siz Meclis'e girersiniz.”

Thatcher'la da arası pek iyi!

Faik Tunay, Soğuk Savaş’ın en önemli isimlerinden, İngiltere’de neo-liberalizmin öncülüğünü yapan eski İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher’ın kurucusu olduğu Uluslararası Genç Demokratlar Birliği’nde iki dönem başkan yardımcılığı yaptı.

Tunay, sosyal hizmet yasalarını değiştirerek, sendikaları etkisiz hale getirerek, ve kamu şirketlerini özelleştirerek İngiltere işçi sınıfına karşı ağır bir saldırı gerçekleştiren muhafazakâr Margaret Thatcher ile fotograflarını ve görüşmelerini gururla sergiliyor.


Facebook’ta hayran sayfası da var


Siyasette yükselmeyi kafasına koymuş olan Faik Tunay’ın şimdiden Facebook’ta bir hayran sayfası da var.

Yeni PM’ye alınmayan bir diğer “parlak genç” isim, Korkmaz Karaca’ydı. Facebook sayfasından Tunay’ı tebrik edenlerden biri olan ve Faik Tunay gibi ANAP’ta siyasete atılan Korkmaz Karaca, Cem Boyner ve Mustafa Sarıgül ekibiyle çalıştıktan sonra CHP’ye katılmış, Kılıçdaroğlu’nun önceki PM’sinde yer almıştı.

Ancak Korkmaz Karaca’nın bir televizyon programında CHP-BDP ittifakı tartışması üzerine konuştuğu sırada, programa telefonla bağlanan Gürsel Tekin, Karaca’yı azarlamıştı.

PM’nin dışında kalan Korkmaz Karaca’dan boşalan muhafazakâr-sağcı, batı hayranı genç PM üyeliği boşluğunu Faik Tunay dolduracak gibi görünüyor

Delegeler İşte Bu İsimleri ÇİZDİ
18 Aralık 2010
Kılıçdaroğlu'nun listesindeki 6 isim, yeterli oy alamadıkları için Parti Meclisi'ne seçilemedi. İşte o isimler..
6 üye ise yeterli oy alamadıkları için PM'ye giremedi. PM'ye giremeyen isimlerin aldığı oylar şöyle:

Nuran Yıldız: 632

Nurcan Şanlı: 602

Selçuk Şafak Demirbulak: 569

Ali Tezel: 568

Alper Taşdelen: 529

Servet Ünsal: 523
aktifhaber

CHP: "Mutlu Noeller"

CHP Kadıköy ilçe başkanlığı öyle bir rezalete adını yazdırdı ki bu hadiseye şahit olanlar hangi memlekette yaşıyoruz diye kendisine sormaya başladı.

24 Aralk 2010
Anadolu Haber

Avcılar Belediyesi'nin referandum öncesi astırdığı ve kamuoyunda büyük infiale neden olan rahibeli afişinin ardından bir skandal da yılbaşı öncesi Kadıköy'de patlak verdi.

Bağdat caddesinin orta yerine, "Mutlu Noeller" pankartı astıran CHP ilçe teşkilatı, ilçe halkının büyük öfkesine neden oldu.

Bağdat Caddesi'nin tam ortasına, Kadıköy İlçe Başkanlığı tarafından asılan pankartta 'Mutlu Noeller' ibaresi yer alınca tepkilerin ardı arkası kesilmedi..

Bağdat Caddesine CHP tarafından asılan "MUTLU NOELLER" afişi, konuyla ilgili tepkilerden yaklaşık 2 saat sonra kaldırıldı.

HRİSTİYAN OLDUK DA HABERİMİZ Mİ YOK?

Bölgede bulunan ve skandal pankartı gören vatandaşlar isyanlarını o pankartı haberleştirmek isteyen gazeteci.tv mubarine anlattı. Kimisi, "CHP böyle mi seçimi kazanacak?" derken kimisi de "Hristiyan olduk da haberimiz mi yok?" dedi. Eleştirilerin hedefinde ise Kadıköy'ün Belediye Başkanı Selami Öztürk ile İl Başkanı Berhan Şimşek vardı. Selami Öztürk'ün bu pankarta göz yumarak kendi ayağına sıktığını söyleyen de vardı, Berhan Şimşek'in inançlı kesimlerin dini hassasiyetlerine sinsice saldırdığını söyleyen de..

Gazetecitv.

Ben Bu Gidişle CHP'ye Oy Veremeyeceğim. Çünkü..."
07 Ocak 2011
Dün muhteşem bir yazı okudum. İktisat profesörü Yahya Sezai Tezel'in kaleme aldığı bu yazı, hocanın internet sitesinde yayınlandı.
Emre Aköz/Sabah

Başlığı şöyle: "Ben Bu Gidişle CHP'ye Oy Veremeyeceğim. Çünkü..."
Şahin Alpay sayesinde haberdar olduğum yazı, dün saat 15.00 sularında sadece 123 kişi tarafından indirilmişti.
Halbuki çok daha fazla insan tarafından bilinmeli ve tartışılmalıydı.

***

1941'de Trabzon'da doğan Tezel, TED Ankara Koleji'ni ve Mülkiye'yi bitirdi.
Yurtiçinde ve yurtdışında akademik çalışmalar yaptı. Üniversitede ve bürokraside görevler aldı. Ayrıca CHP'de de çalıştı.
Gelelim yazıya...
Yahya Tezel, liyakat ve ehliyet sahiplerine tahsis edilmesi gereken makamların, adeta görünmez bir el tarafından birilerine madalya gibi sunulmasından hep rahatsızlık duyduğunu söylüyor.
Osmanlı 'kapıkulu sistemine' uzanan bu 'haksız rekabetin', Cumhuriyet döneminde de sürdüğünü belirtiyor sonra...
Mesela Kemal Kılıçdaroğlu'nun son kurultayda bir araya getirdiği parti yönetimi...
"Gürsel Tekin gibi birkaç kişinin oluşturduğu farklılığa rağmen, CHP ağırlı olarak bir 'Paşazadeler Partisi' gibi görünüyor bana" dedikten sonra bu hali şöyle örnekliyor Yahya Tezel:


***

"Gülsün Bilgehan hanımefendi ki büyükannesi Mevhibe Hanım gibi hanımefendi bir insan olduğunu hissediyorum, İsmet İnönü'nün torunu olduğu için siyasette bulunuyor."
"Prof. Dr. Hurşit Güneş Bey, siyasete bileğinin gücüyle girmiş Turan Güneş'in oğlu olduğu için siyasette bulunuyor."
"Arasının iyi olmadığı söylenen eniştesi Prof. Dr. Sencer Ayata da, aynı Turan Güneş'in damadı olduğu için siyasette bulunuyor."
(Genel Başkan Yardımcılarından) "Faik Öztrak, Atatürk-İnönü dönemlerinde milletvekilliği, TBMM Başkanvekilliği ve Dahiliye Vekilliği yapmış olan Faik Öztrak'ın torunu ve İçişleri Bakanlığı yapmış olan Orhan Öztrak'ın oğlu ve gene taşıdıkları soyadlarından ötürü TRT Genel Müdürlüğü yapmış Adnan Öztrak'ın ve Devlet Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği yapmış İlhan Öztrak'ın yeğeni olduğu için siyasette bulunuyor.
"Kılıçdaroğlu'nun CHP'nin üst lider kadrosuna taşıdığı Osman Korutürk, İttihat Terakki'nin önde gelen isimlerinden olup Cumhuriyet'in kurucu kadrosunda da yer almış Salah Cimcoz'un torunu ve Altıncı Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün oğludur. Dışişleri'nde kendi bileğinin hakkı ile kariyer yapmış olsa da, Türkiye'nin dış politikası ile ilgili kamuya yansımış herhangi bir analizi, fikri olmayıp, siyasete getirilişinde siyasi faaliyetlerinin rol oynadığının söylenmesi imkânsız gibidir.

***

Sanırım yukarıdaki bölüm sayesinde yazının temel tezini anladınız:
Ankara ve İstanbul'da konuşlanmış bir "aileler şebekesi" var: Tezel'in örneklemesiyle; İnan'lar, Göle'ler, Öymen'ler...
Bu şebekenin (network, ağ) üyeleri, ehil olup olmadıklarına bakılmaksızın, çeşitli makamlara adeta gökten zembille indiriliyorlar.
Yahya Tezel şaşırarak (ve kızarak!) soruyor: "Partililerin tanımadığı ve partilileri tanımayan bir insanın, bir siyasi partinin genel başkan yardımcısı seçilmesi nasıl açıklanabilir?"
Örnek mi? Madem Kılıçdaroğlu ile mesela Osman Korutürk'ün... Korutürk ile de mesela Sencer Ayata'nın eskiye inen bir tanışıklıkları yok...
"Birbirlerini tanımayan bu insanları Kılıçdaroğlu'na kim telkin etti? Güya teknisyen bu 'beyzade' heyeti oluşturup öne süren ağ, Masonluk mu? Güçlü aileler ağı mı? Ne?"
"Bunun neresi Halkçılık? Bunun neresi siyaset?"
Not 1: Yahya Tezel'in yazısı, pazar günleri Radikal 2'de "Sosyal Demokrat Yeni CHP" teorisi yaparak, minareye kılıf uydurmaya çalışan siyaset bilimcilere kapak olsun mu?
Not 2: Gündem takla atmazsa, bu konuya yarın devam edelim.

CHP'nin Kanalı Halk TV Battı
03 Şubat 2011
Halka 600 TL maaş verme vaadinde bulunan CHP liderliğindeki CHP'nin kanalı Halk Tv, çalışanlara maaşları ödeyemiyor.
Geçtiğimiz aylarda yaptığı açıklamada herkese 600 lira maaş vadinde bulunan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, partinin yayın organı olarak bilinen Halk TV'de çalışan elemanların maaşını dahi ödeyemeyince, kanalın kapısına kilit vuruldu.

CHP'li Güneş'in 'Kürt Açılımı'

03 Şubat 2011
CHP Genel Başkan Yardımcısı Hurşit Güneş, Kocaeli'ndeki parti toplantısında, "Kürtler eninde sonunda bizim kucağımıza oturacak" dedi.
Geçen hafta Kocaeli'nde temaslarda bulunan CHP Genel Başkan Yardımcısı Hurşit Güneş, göreve yeni başlayan il yönetimiyle de toplantı düzenledi. Güneş'in gazetecilerin salondan ayrılmasından sonra söylediği sözler ise partilileri şok etti.

Toplantıda bir partili Kürtlerin CHP'ye neden ilgi göstermediğini sordu. Kürtlerin şu anda kendilerine uzak durduğunu kabul eden Güneş, ancak Kürtlerle ilgili bazı çalışmalar yaptıklarını söyledi.

Güneş sözlerini şöyle sürdürdü: "Kürtler sonuçta bize ilgi göstereceklerdir. Yeni politikalar geliştiriyoruz. Kürtler eninde sonunda bizim kucağımıza oturacaklar." Bu sözler üzerine salonda buz gibi bir hava eserken Kürt kökenli partililerin çoğu toplantıyı terk etti. Partililer bu sözleri genel merkeze ilettiler. Bu arada tartışma Kocaeli'nde yerel medyaya da yansıdı.

CHP Darıca Belediye Meclis Üyesi Öner Ayırkan, bir basın açıklaması yaparak Güneş'i kınadı. Yeni Şafak'ın sorularını cevaplayan Ayırkan, "Konuşmasına şahit olan arkadaşlar bana iletti. İl yönetimi de teyit ettikten sonra söz konusu açıklamayı yaptım. Kimsenin kimseye hakaret etme hakkı yok. Profesör olmuş ancak konuşmasını bilmiyor" dedi. aktifhaber

Sahte başörtülülerle Pursak çıkarması

Kılıçdaroğlu, CHP Gençlik Kolları Başkanı Umut Tunç'a "Ağzı laf yapan 2-3 üniversiteliyi tesettür mağazasından giydirip Pursaklar'da çalışma yapın" talimatı verdi. Ancak itiraz edilince, Tunç görevinden alındı.

06 ubat 2011
Anadolu Haber

CHP İzmir teşkilatına 'türban takıp evlere ziyaret yapın' diyen Kılıçdaroğlu'nun benzer bir skandala Ankara'da imza attığı ortaya çıktı. Kılıçdaroğlu, CHP Gençlik Kolları Başkanı Umut Tunç'a "Ağzı laf yapan 2-3 üniversiteliyi tesettür mağazasından giydirip Pursaklar'da çalışma yapın" talimatı verdi. Ancak Tunç projeye itiraz etti. Kılıçdaroğlu, projeye itiraz eden Tunç'u önce odasından kovdu sonra da görevden aldı.

Başörtüsü üzerinden oy devşirmeyi hedefleyen CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun geçtiğimiz Aralık ayında İzmir'de bir araya geldiği partililere "AK Parti oylarının yüksek olduğu semtlerde ev ziyaretleri yapın. Giderken yanınızda iki tane türbanlı bulundurun. Türbanlı yoksa aranızdaki iki kadın partilimiz taksın. Çıkınca türbanı çıkarırlar" talimatını verdiği ortaya çıkmıştı. Kılıçdaroğlu'nun benzer bir skandala Ankara'da da imza attı.

TUNÇ İTİRAZ ETTİ

CHP liderinin, Gençlik Kolları Başkanı Umut Tunç'tan 'başörtülü ekip' kurmasını istediği, itiraz üzerine ise Tunç'u görevden aldığı iddia edildi.

Baykal'ı koltuğundan eden kaseti parti yönetiminde bulunan bazı isimlerin tezgahladığını ileri süren gazeteci Turgay Güler, önceki gece Ülke TV'de yayınlanan 'En Sıradışı' programında yeni bir iddia ortaya attı. Güler, Star gazetesi yazarları Ahmet Kekeç ile Şamil Tayyar'ın da katıldığı programda CHP Gençlik Kolları Başkanı Umut Tunç'un Kılıçdaroğlu tarafından görevden alınmasının nedenini anlattı. Güler'in iddiasına göre Tunç, Ankara Pursaklar'da 'sahte başörtülüler' ile açılım yapmak isteyen Kılıçdaroğlu'nun kurbanı oldu.

MAĞAZAYA GÖTÜRÜP GİYDİRİN

İddiasını Tunç'a dayandıran Güler'in anlattıklarına göre skandal olay şöyle gelişti: Tunç, Kılıçdaroğlu'na Genel Başkanlık koltuğuna oturduktan sonra çalışmalarıyla ilgili odasında bilgi verdi. Tunç'u dinleyen Kılıçdaroğlu, "Ankara Pursaklar'da başörtülülerle parti çalışması yapın" talimatı verdi. Tunç'un "başörtülü üyelerimiz yok" itirazı üzerine Kılıçdaroğlu "CHP'li 2, 3 tane ağzı laf yapan üniversiteli kız öğrenci bul. Bir mağazaya götür başörtü taktır, pardösü giydir. Çalışmayı öyle yapın" dedi. Aldığı talimat karşısında şoke olan Tunç, bunun ahlaki olmayacağını söyledi. Öfkelenen Kılıçdaroğlu, Tunç'u odasından kovdu.

YAKIN ÇEVRESİNE DOĞRULADI

Kılıçdaroğlu, Tunç'u 29 Kasım 2010'da yapılan CHP Merkez Yönetim Kurulu toplantısında görevden aldı. Yerine de İrfan İnanç Yıldız'ı getirdi. Kılıçdaroğlu'nun sahte başörtülülerle açılım yapma projesini yeni yönetimle uygulayıp uygulamadığı bilinmiyor. Dün bütün gün cep telefonunu kapatan Umut Tunç'un ise yakın çevresine olayı doğruladığı öğrenildi.

İMAMA ÇİKOLATA GÖTÜRÜN

Genel başkanlık koltuğuna oturduktan sonra 'Başörtüsü sorununu biz çözeriz' çıkışını yapan ve her seferinde çark eden Kılıçdaroğlu, Aralık 2010'da ziyaret ettiği İzmir'de de benzer bir skandala imza atmıştı. Parti teşkilatından AK Parti oylarının yüksek olduğu bölgeyi ziyaret etmelerini isteyen Kılıçdaroğlu'nun "Ziyaretiniz sırasında yanınızda mutlaka iki türbanlı bulundurun. Türbanlı yoksa aranızdaki iki kişi türban taksın. Çıkınca türbanı çıkarırlar" tavsiyesinde bulunduğu ortaya çıkmıştı. Örgütten, cami cemaatine zaman ayırmalarını isteyen Kılıçdaroğlu, "Camiye gidin, imama çikolata götürün" demişti.

Kasetin mimarı parti içinde

Güler, geçtiğimiz haftaki programında da "Baykal'ı, koltuğundan eden kaseti kimlerin sızdırdığını biliyorum" demişti. Bu kişilerle ilgili bilgiyi CHP'de aktif görev yapan ve Baykal'a yakın bir ismin kendisine ilettiğini aktaran Güler, kaset skandalında üç kişinin olduğunu ve kaseti çeken kişinin ciddi bir para sıkıntısı çektiğini, bu kaseti de para karşılığında çektiğini anlatmıştı. Kaset skandalı nedeniyle yönetim kadrosu değişen CHP'den ise bu iddia karşısında aradan 1 hafta geçmesine rağmen ses çıkmadı.

Kaynak: Yeni Şafak

Hurşit Güneş hakkında suç duyurusu
7 Şubat 2011
'Kürtler kucağımıza oturacak' haberini yapan gazeteci, Hurşit Güneş hakkında suç duyurusunda bulundu

Bizim Kocaeli Gazetesi Genel Yayın Müdürü Güngör Arslan, kendisi hakkında yalancılık suçlaması yapan CHPGenel Başkan Yardımcısı Hurşit Güneş hakkında Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Arslan, Güneş'in 'Kürtler kucağımıza oturacak.' bilgisini getiren CHP'li yöneticilerin isimlerini de verdi. haber10

Kemalizm'in tıraşladığı akıl
Emre Aköz
Sabah



Her ideolojinin kurbanları vardır. CHP İzmir milletvekili Canan Arıtman da Kemalizm'in kurbanı...
(Bu satırları okuduğunda, "Keşke yaşasa da kurban olsam Atama" filan diyecektir.
Bence bir sakıncası yok!)

80 yıllık Kemalist eğitimin etkisiyle Arıtman'ın zihninde "Arap kadını" diye bir "kategori" oluşmuş.
Bu kadın, Arap erkeğinin dört eşinden biri olarak hayatını sürdürüyor. Eğitim seviyesi fevkalade düşük. Müslüman olan bu kadın, çarşaf giymeden sokağa çıkmıyor. Ehliyet alamıyor, oy kullanamıyor. Mirastan düşük pay alıyor.

Canan Hanım, "Biz bu kadına öykünemeyiz" diyor.

İki ciddi sorun var bu heyheylenmede:

1) Hiç kimse Arıtman'dan diğer kadınlara öykünmesini istemedi.
Peki, bu öykünme lafı nereden çıktı? Çok açık: Kemalizm denilen otoriter ideoloji, kadınlardan hayali bir "Avrupalı kadına" öykünmesini istiyor.
Ortada fol yok, yumurta yokken, "Ben Arap kadınına öykünmem" diye yaygara koparmanın altında bu yatıyor.

2) Daha önemlisi: Ortak özelliklere sahip bir "Arap kadını" yok ki şu dünyada! Hepsinin yaşam biçimi farklı...

Ancak Kemalizm tarafından akılları tıraşlanmış bu insanlar farkları görmüyor...
(Daha da beteri görmek istemiyorlar.)

***

Hemen bir anımı anlatayım:
Ağustos 2004. Boğaziçi Üniversitesi'ndeki törende Prof. Ayşe Soysal, rektörlüğü devralıyor.

Prof. Zafer Toprak konuşmasında Birleşmiş Milletler'in raporunu hatırlattı:

"Bizde kadın parlamenter oranı yüzde 4, Suriye'de ise yüzde 12" deyince... Salondaki Kemalistler, popolarına iğne batırılmış gibi oldu.

Hele hele "Bizde üst düzey kadın yönetici oranı yüzde 7, İran'da ise yüzde 13..." dediğinde çılgına döndüler.

Dönemin YÖK Başkanı Prof. Erdoğan Teziç hemen kürsüye çıkıp bin dereden su getirdi. Şöyleymiş de, böyleymiş de...

***

Kıssadan hisse: "Arap kadını", "İran kadını" ya da "Türk kadını" diye "tek bir kadın tipi" yok... Cumhuriyet hiç de sanıldığı kadar başarılı değil.

Yasaları da abartmayın:
TBMM'de üç-dört eşli sürüyle vekil var... Kadının işgücüne katılımında en geri ülkelerden biriyiz...

Saçını, başını açtı diye kendini Batılı sanan nice kadın, tam da Canan Arıtman gibi, demokrasiden hiç hazzetmiyor.

Fest Travel'a haber verelim de Canan Hanım'ı, Arap dünyasında bir kültür gezisine çıkarsın. İhtiyacı var.

Sabah

CHP'li İzmir belediye Büyükşehir Belediye Başkanı hakkında şok iddia: AK Parti İzmir Milletvekili İbrahim Hasgür, Konak ilçesi Gültepe Semt Merkezi'nde, ilköğretim öğrencilere yönelik misyonerlik faaliyeti yapıldığını iddia etti



17 ubat 2011
Anadolu Haber

Hasgür, geçen hafta gündeme gelen olayla ilgili bir açıklama yaparak, “Birçok öğrenci, 11 Şubat'ta başkanlığını Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'nun yaptığı İzmir Kent Konseyi ile Işık Kilisesi'nin ortaklaşa düzenlediği organizasyona davet ediliyor. Yer, Konak Belediyesi'ne ait Gültepe Semt Merkezi. Öğrenciler, Büyükşehir Belediyesi otobüsleriyle ücretsiz taşınıyor.” dedi.

Her şey ilk bakışta eğitici öğretici bir faaliyetin parçası gibi görünse de asıl gayenin başka olduğunu savunan Milletvekili Hasgür, ”Okuma bilincini geliştirme bahanesiyle Hristiyanlık propagandası yapan Kucak Yayıncılık'a ait dergi ve kitaplar dağıtılırken velilerin gözü önünde İncil'den bölümler okunuyor. Çocuk dergisinde, 'İsa Mesih bizler için Tanrı'nın mükemmel bir armağanıdır.' önsözü yer alıyor. Derginin 'Özdenetim' başlıklı bölümünde ise, 'Yüce Tanrı insanlara, yani bize bakarken üzülüp kızıyor. Luka ve Matta ayetlerini okuyun ve yıldızı boyayın.' ifadelerinin yer aldığı birçok bulmaca bulunuyor. Dergilerin yanısıra Hristiyan hikayelerinin anlatıldığı kitaplar da dağıtılıyor." şeklinde konuştu.

Laiklik ilkesini sadece İslam dinine karşı savunan CHP'nin, söz konusu Hristiyanlık olunca sakınca görmediğini söyleyen İbrahim Hasgür, "Düşünce dünyası yeni gelişen çocuklarımıza Hristiyanlık propagandası yapılmasına aracı olmakta da bir sakınca görmüyor. Kendileri ne isterse yapabilir, neye isterlerse inanabilirler ancak 5-10 yaşlarındaki yavrularımızı misyonerlik faaliyetlerine kurban edemezler. Onları otobüslere doldurup propaganda dolu toplantılara taşıyamazlar. Sahip oldukları hiçbir unvan, onlara bu hakkı vermez.” dedi.

Milletvekili Hasgür, çocukların adlarının içine "çağdaş" kelimesini koyarak göz boyamaya çalışan vakıf ve derneklerle birlikte hareket edilerek misyonerlere teslim edildiğini de öne sürerek, ”Büyükşehir Belediye Başkanı Kocaoğlu'nu kınıyorum. Milletin gözünün içine baka baka misyonerlerle hareket etmek, çağdaşlığı Hristiyanlık sanan, laik deyince İslam düşmanlığını algılayan ve bu algıyla başörtülü kızlarımıza paso vermemek için ayak direyen bu zihniyet ve bu başkan, en kısa sürede İzmir'in başından gitmelidir.” diye konuştu. Fikri hür, vicdanı hür yöneticilerin görev yaptığı bir İzmir özlemi içinde oldukların belirten İbrahim Hasgür, ”İnanıyorum ki İzmir halkı, yapılacak ilk seçimde bu misyonerlik taraftarlarına gereken cevabı verecektir.” dedi.

Arap kadını asaleti senden mi öğrenecek Arıtman?
Feride'nin günlüğü

Arap Kadını asaleti Hz. Hatice’den gördü, şerefi Hz. Ayşe’den bildi, sizin öğreteceğiniz cehaletten mahrum kalsınlar, hiç kayıp değil.. Sümerli fahişelerin örtüsü bile senin zihniyetinden temizdir.

Madem mesele kadın meselesi, madem ırkçılığın ve ayrımcılığın kıl köklerine kadar inip çuvaldızı da iğneyi de Arap Kadınlarına sapladınız bu başlığın acısına da katlanacaksınız!

Zihniyetinizin Arapça karşılığı torna vidadır. Arap Kadınının sıkı sıkıya bağlı olduğu inancını elitist manevralarla gevşetmeye bilemeye çalışmak tornası sizden sorulan işgüzarlığın faşizanlığın tezahürüdür.

Arap Kadınları gibi olmak istemiyormuşsunuz bakalım Arap kadınları sizin gibi olmak istiyor mu? Arap Kadınları kölelik ve cariyelik arasında gidip gelen siyahi pinpon topuna gururla benzemek isterler lakin size benzetilmeyi isteyecek kadar onursuz da değildirler.

Kılıçdaroğlu bir gün gelir demokrasi terminalinde çark ederse ki etmiştir bu durumda kılıç düşer Daroğlu Turizm şirketi kurup hac umre sefer işlerine dalarsa seni o topraklara hayrına götürsün aşağıladığın Arap Kadınlarıyla yüzleşince Türklüğünden mi utanacaksın kadınlığından mı? Çağdaşlığından mı utanacaksın yoksa dogma kültürü geniş cahilliğinden mi?

Eğer Arap Erkeklerinin bu kadınları kıstırdığını hapsettiğini düşünüyorsan sen de Türkiye’de başörtülü kadınları aşağılayarak kıyının öbür tarafına postalayarak zihninin erkek hormonlarıyla çalıştığını gözümüze sokan vekilsin.

Fark var mı? Başörtülü kadınlar evlerinde otursun diyen zihniyetinle kadın evde otursun diyen egemen Voltran erkek zihniyeti arasında bir fark var mı? Yok, yani erkek egemen toplumu lime-lime edip kafa göz gericiliğe dalıyorsunuz da onların despotluğunu aratmayacak yumruğunu neden kadın hakkı savunma torbası olarak yutturuyorsun sayın vekilim!

Muazzez İlmiye Çığ’ın vatandaşlık tepkilerim adlı kitabında bahsettiği, Sümerli fahişeler grubuna rahatlıkla koyduğu başörtülüleri vekilliğinin yağları eriyinceye kadar aşağıla. Aklın bağırsağında bile erimeyecek bu yakıştırmayı tarihi oyma referanslarla onaylamaya çalış, Başörtülü vatandaşın birine “seni beceririm seni parçalarım” diyerek üslupsuzluğun incilerini dök, sonra da o incileri toplamak için üslup ayarı ver!

Hık mık etme lügatine göre zönk bile olamazsınız. Arap Kadını asaleti Hz. Hatice’den gördü, şerefi Hz. Ayşe’den bildi, sizin öğreteceğiniz cehaletten mahrum kalsınlar, hiç kayıp değil..

Esra Elönü - Haber 7
eelonu@mynet.com

Sevilay Yükselir / Sabah
Birileri Kılıçdaroğlu'na Okkalı Bir Tokat Atsa
23 Şubat 2011

Geçen gün bir okurum gönderdiği mesajda diyor ki; "Hatırlar mısınız bilmem ama tam 1 yıl önce daha Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan değilken, genel başkanlığa adı bile geçmezken, daha Deniz Baykal en görkemli haliyle koltuğunda otururken bu köşede; 'O, CHP'deki statükoculardan farklı bir kafaya sahip! Ben Kılıçdaroğlu'nun demokrat ve liberal bir kişilik olduğuna adım gibi eminim!' şeklinde bir yazı yazmıştınız.Size itiraz etmiştim bir e-mail'le. 'Sevilay Hanım.Yapmayın Allah aşkınıza! Bilakis statükonun kuyrukçusu olan Kemal Kılıçdaroğlu'nu bize liberal, demokrat falan yutturmaya kalkmayın!' demiştim. Siz de cevaben bayağı öfkeli bir mesaj yollamıştınız bendenize. 'Önyargılı yaklaşımlarınızı kınıyorum. Kemal Bey cidden diğerlerinden farklı bir siyasi görüşe sahiptir.

İleride göreceksiniz!' demiştiniz. Hazır yeri gelmişken tekrar sormak isterim size Sevilay Hanım!

Merak ediyorum.

Acaba hâlâ aynı noktada mısınız Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili düşüncelerinizde? Hâlâ onun sol'dan bakan, sosyal demokrasiden ve evrensel değerlerden falan bakan bir siyasi olduğunu mu düşünüyorsunuz? Dersim katliamını bile, 'Seyit Rıza problemli bir adamdı. Devletin onu susturması gerekiyordu' deyip savunan, 'Yahudi düşmanlığı' ile üne kavuşmuş olan, bütün karanlık ve pis cinayetlerin çözüme ulaşmaması için kitaplarında yalan yanlış bilgileri döşenen, yazdıklarıyla, Ergenekon çetelerinin savunan, davanın sulandırılması için manipülasyon yapan, ırkçılık yapıp Kürtlerin tümünü 'bölücü' diyerek hedef gösteren, Alevileri potansiyel isyankâr olarak kabul ettiği için 'Size bu iktidarda hayat yok! Siz bunlar için 'öteki'den başka bir şey olamazsınız!' deyip habire gazlayan, milleti birbirine kırdırmaya çalışan, ülkede kaosun oluşması için hiç sakınmadan kalemini iğrenç bir şekilde kullanan, zararlı saydığı demokratları itibarsızlaştırmak için iftira atan, hakaret eden bir adam için, Sayın Kılıçdaroğlu'nun 'Kaya gibidir. Aslan parçasıdır. Sonuna kadar arkasındayız!' sözlerini sarf ettiğini duyunca ne düşündünüz?

Gerçekten merak ettim. Nasıl bir ruh haline girdiniz?"
Cevaben şöyle yazdım okuruma; sizinle de paylaşayım.

"Bunalıma girdim efendim. Ben de günlerdir kendi kendime Kılıçdaroğlu'nun bu yakın ilişkisinin nedenini çözmeye çalışıyorum. Ona yakın isimleri arayıp, 'Bu adam Kemal Bey'e nasıl bulaştı, nasıl aralarında bu kadar derin sempatik bir ilişki kuruldu?' diye sorup deşmeye çalışıyorum meseleyi. Ama onlar da bilmediği için bu samimiyetin, bu ilişkinin nereden geldiğini bir türlü sonuca varamıyorum.

İnanın, 'Bu bir kâbus. Lütfen bir son ver!' diye yalvarıyorum Tanrı'ya. Diyorum ki; Allah'ım, 'Yok mu bu adamın yanında, etrafında aklı başında birileri? Şöyle okkalı bir tokat atıp onu girdiği bu şoktan uyandıracak? Yok mu; 'Kemal Bey! Yeter ya kendine gel kardeşim! Kafayı mı sıyırdın sen? Memleketin en karanlık kalemine sahip çıkmak sana mı kaldı? Bırak adam zamanında kimin değirmenine su taşıdıysa, onlar sahip çıksın! Sana ne kardeşim! Sana ne!' diyecek us sahibi bir adam?"

Bunu diyorum ama sonra da diyorum ki kendi kendime bu defa; "Nerden biliyorsun Sevilay? Belki de bu adamlar onun değirmenine su taşımıştı zamanında? O da bunun karşılığını veriyor şimdi!"

Hülasa sevgili okurum...
Her neyse ne!
Ezcümle...

Efendim Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu kalbi kötü, ruhu kirli adamlarla dansından...
Arkasını, önünü düşünmeden hareket edip onlara sahiplik yapmasından... İnanın, utanç! Sadece utanç duyuyorum!

Protesto Açılışı İptal Ettirdi
26 Şubat 2011

İzmir'de CHP'li Konak Belediyesi'nde taşeron şirkete bağlı olarak çalışan temizlik işçilerinin protestosu nedeniyle Kemal Kılıçdaroğlu'nın yapacağı 'Sevgi Yolu' açılışı iptal edildi.
Günler öncesinden 'Sevgi Yolu'nun açılışının Kılıçdaroğlu tarafından yapılacağı duyuruldu. CHP'li belediyenin taşeron işçileri de bu açılışı fırsat olarak değerlendirmek istedi. Konak Belediyesi'nde çalışan yaklaşık 60 işçi, saatler öncesinden Kılıçdaroğlu'nun açılışını yapacağı 'Sevgi Yolu'na gelerek slogan ve açtıkları pankartlarla seslerini duyurmaya çalıştı.

Ödemiş ilçesindeki mitingin ardından 16.30'da Bornova'da Işık Spor Tesisleri'nin açılışını yapan Kılıçdaroğlu'nın 17.30'da Konak Belediyesi'nin yaptığı Sevgi Yolu'nu açması beklerken açılış ani bir kararla iptal edildi. Her fırsatta taşerona karşı olacağını ve iktidarları döneminde taşeronlaşmayı bitireceğini söyleyen Kılıçdaroğlu, Bornova'da katıldığı açılışın ardından oteline geçti. Sendikalı olmak isteyen İşçiler Kılıçdaroğlu'nun katılacağı açılışın iptal edilmesiyle hayal kırıklığına uğradı. 'Kölelik sistemi istemiyoruz' ve 'Birleşe birleşe kazanacağız' şeklinde slogan atan işçiler, "Konak Belediyesi'nde taşeron olarak çalışıyoruz. İki aydır maaşımızı alamıyoruz. Bu bardağı taşıran konudur. Ayrıca bize sendikal hak sözü vermişlerdi. Bu da verilmedi, onun için buradayız. Başkanımız da bizi tanımadığını söyledi, bizde tanısın diye buraya kadar geldik." dedi. Kılıçdaroğlu'nun katılacağı açılışın iptal edilmesi hakkında bilgilerinin olmadığını ifade eden işçiler, Kılıçdaroğlu'nu karşılamak için Sevgi Yolu'na geldiklerini belirtti. aktifhaber

Kılıçdaroğlu ile Baykal'a şantaj pazarlığı

Gazeteci İklim Bayraktarın, Kılıçdaroğlu ile yaptığı dehşet verici görüşme gün yüzüne çıktı.

07 Mart 2011
Anadolu Haber

Son Ergenekon operasyonunda gözaltına alınan gazeteci İklim Bayraktar Kaleli'nin, 'Kale' dediği CHP Genel Merkezi'nde Kılıçdaroğlu ile "Baykal'a şantaj pazarlığı" yaptığı ortaya çıktı. Kaleli'nin, kendisine tacizde bulunduğunu iddia ettiği Baykal'ı kayda almak için Kılıçdaroğlu'ndan destek istediği ileri sürüldü.

Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan İklim Bayraktar Kaleli'nin savcılık ifadesi ve teknik takibe takılan görüşmeleri şok bir pazarlığı gün yüzüne çıkardı. Kaleli'nin ifadeleri ve teknik takibe düşen konuşmaları kendisini taciz etmekle suçladığı CHP eski lideri Deniz Baykal'ı kayda almak için CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'yla görüşme yaptığını ortaya çıkardı. Telefon görüşmesinde 'Kale' olarak nitelendirilen CHP Genel Merkezi'ndeki görüşmede Kılıçdaroğlu'nun Kaleli'yi geri çevirdiği kendi ifadesiyle ortaya çıkıyor.

"Kendisini uyardım"

Skandal olay savcılık ifadesine yansıdı. Kaset skandalı nedeniyle CHP Genel Başkanlığından ayrılan Baykal ile röportaj yapmak için yanına gittiğini aktaran Kaleli, Baykal'ın odasına girdiğinde yaşadıklarını şöyle anlattı: "Ben odasına gittiğimde kendisi bana röportajı bırakmamı, hayatı hafife almamı, beraber yüzmeye gitmemizi, yemek yiyip sohbet etmemizi ve evinde kimsenin olmadığını söyledi. Ben bana karşı tacizde bulunduğunu anlayınca ben kendisini uyardım. Kalkıp odasını terk etmeye kalktığımda, kolumdan tutup 'tamam sakin ol, sen çok agresifsin' dedi. Ben daha sonra odadan çıktım."

"Gürsel Tekin'e anlattım"

Başına gelenler nedeniyle çok sinirlendiğini anlatan Kaleli, "Kendimizi kurtarmasını beklediğimiz kişilerin bu halde olduğunu görünce konuyu CHP'de üst düzey birisine iletmek ihtiyacı hissettim ve gittiğimde en yetkili olarak Gürsel Tekin'i gördüm. Kendisine iki olayı da ayrıntısıyla anlattım" dedi.

Genel Merkez'den ayrılmadan olayın Soner Yalçın'a ulaştırıldığını belirten Kaleli, bir süre sonra Soner Yalçın'ın kendisini aradığını söyledi. Yalçın'a konuyu anlatarak, "Sizinle böyle tanışmak istemezdim" dediğini aktaran Kaleli, konuyu eşine anlattığını eşinin de CHP'den üst düzey birisine anlatması gerektiğini söylemesi üzerine konuyu Tekin'e ilettiğini belirtti. Yalçın'la 26 Ocak 2011'de yaptığı bu görüşmede Baykal'la ilgili başka bilgiler de veren Kaleli, Baykal'ın kendisinden telefon beklediğini ev numarasını verdiğini "Temiz rahat konuşabiliriz" dediğini aktararak, "Yani ben şu an onu arayıp kayıta bile alabilirim bana bu yaptıklarını" diyor.

Kaleli, olaydan iki gün sonra Ankara'ya gelen Yalçın'la 40 dakika görüştüğünü söyledi. İfadesinde bu görüşmeyle ilgili de bilgi veren Kaleli, "Soner Yalçın, 2 gün sonra Baykal'la Halk TV'nin satışı için görüşme yapacağını, ancak bu olayın talihsiz bir olay olduğunu, manşetlerde Halk TV'yi almak için kadın gönderdi şeklinde haberler çıkabileceğini, Allah'tan benim Odatv muhabiri olduğumu bilmeden böyle bir olayın yaşandığını, kendisiyle alakalı herhangi bir iftira atılamayacağını ve benim için de bu konunun böyle olmasının daha iyi olduğunu söyledi. Ben de bu konunun hiçbir yerde haber yapılmamasını, yapılırsa benim çok kötü bir duruma düşebileceğimi söyledim" diye konuştu.

Eminağaoğlu'na itiraf etti

Gelişmeler üzerine Soner Yalçın'ın, İklim Bayraklar Kaleli'yi CHP lideri Kılıçdaroğlu'na gönderdiği öne sürüldü. Kılıçdaroğlu ile de görüştüğünü iddia eden Kaleli, Baykal'a karşı bir çalışma yapılması için destek istiyor

"Kale'de en üst kattaydım"

Konuyla ilgili detaylar ise Kaleli'nin YAR-SAV eski Başkanı Ömer Faruk Eminağoğlu ile 21 Şubat 2011'de yaptığı telefon görüşmesinde yer alıyor. Eminağaoğlu ile yaptığı telefon görüşmesinde Kılıçdaroğlu'na "Sana bu kadar büyük balık getirebilirim" dediğini onun ise "Git kendi şartlarınla yap getir" dediğini aktaran Kaleli; konuşmasının devamında "En büyük balığı getireceğim yardımcı ol. En azından bunun için ufacık da olsa alet lazım değil mi, bir şey lazım onu sağla. Tamam de. Destek ol güç ver. Yok olmaz deme. 'Ya da kendin yap'getir' de, ben yaptıktan sonra Youtube koyarım sana ihtiyacım yok ki" diyerek hal yanıyor.

Baykal'la yaşadıklarını anlatmak için Kılıçdaroğlu'na gittiği öne sürülen Kaleli, "Bak 4 saattir oradayım ya. 45 dakika görüşebilmek için 4 saattir onların içinde, orada 'Kale'de en üst kattayım ya. Ya yaşadıklarım gördüklerim, diyaloglar rehavet var ya. Böğüre böğüre ağlayacağım şimdi ya" sözleriyle 'Kale' olarak nitelendirilen CHP Genel Merkezi'nde yaşadıklarına diye isyan ediyor. Eminağaoğlu ile yaptığı görüşmede şok bir itirafta da bulunan Kaleli, "Sana bir şey söyleyelim mi. Ben bütün bunlan da kaydettim. Yasal değil yaptığım etik değil ama kaydettim" diyor. Kaleli telefon görüşmesinde Kılıçdaroğlu'na yönelik tepkisini de "Burnunun dibinde ne haltlar beceriyor yok mu senin ekibin adamın, bir belden vurma ekibin. Sen kur diyorum ya" şeklindeki dile getiriyor.

Bugün

Abdülkadir Selvi
Yeni Şafak
Meclis'ten 'İklim' izlenimleri
16 Mart 2011

(..)
Siyaset sevdi bir kez iklim konusunu.

Şimdiden hazır olun seçim meydanlarının en önemli malzemelerinden biri bu İklim konusu ve "Varan2" kaseti olacak.

Başbakan Erdoğan da değindi, "İklim" konusuna.

CHP'nin bir önceki Genel Başkanı Deniz Baykal'ın bir kaset komplosuyla gittiğini hatırlattı Başbakan.

Ardından sözü CHP'nin mevcut Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na getirdi. 'Bunu yeterli bulmamışlar ki yeni kaset komploları için görüşmeler yapıyorlar" dedi. Yetinmedi, "Bizzat kendileri gazeteci kimliği altında birtakım şahısları komplolarda kullanıyor" diye eleştirilerini sürdürdü.

Kaset işi çok karıştı. Yenileri çıkar mı bilmem ama. Şimdiden ayıralım.

Baykal'a ilgili "1. kaset" ortaya çıktığında Başbakan Erdoğan, "O odaya niye girdin açıkla" deyince, Önder Sav, "Bunun elinde başka bilgiler var" diye paniklemiş ve Deniz Baykal'ı tasfiye etmek için düğmeye basmıştı.

Başbakan Erdoğan'ın sözlerinden sonra, "Başbakan'ın elinde başka bilgiler mi var?" diye bu kez ben kuşkulandım.

Beni kuşkulandıran Başbakan'ın sözlerinden ziyade Kemal Kılıçdaroğlu'nun tavrı.

Bu olay ortaya çıktığı andan itibaren Kemal Kılıçdaroğlu anlaşılmaz bir şekilde panikledi.

ODATV İddianamesi kamuoyuna açıklandığı zaman birçok sorunun cevabını bulmuş olacağız. Acaba diyorum, Kılıçdaroğlu'nun bu denli paniklemesine yol açan bir konuşması mı var?

Belki bu sorulara yanıt bulabilirim diye CHP Grubu'na koştum. Bir yandan da Meclis'e mi gelecekler, yoksa ifade vermek için savcılığa mı gidecekler diye merak ediyordum.

CHP gibi köklü bir parti ne hallere düştü?

Eski Genel Başkanı Deniz Baykal, "Kaset 1"den gitti. "Kaset 2"den ise taciz mağduru.

Birinci kasetle gelen CHP'nin mevcut Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise ikinci kaset için ifadeye çağrılıyor.

Partinin ikinci adamı Gürsel Tekin ise ikinci kasetin tanık sıfatıyla ifadeye çağrılanı.

Ne parti ama, Unkapanı'nı geçti. Üçüncü kasette ise sanıyorum savcılık fezlekeye kısaca, "Partinin tümü" diye yazar.

CHP Grubu'na ulaştığımda Kılıçdaroğlu henüz gelmemişti. Umut Oran birkaç partiliyle konuşuyor, adaylık için kılıcı çekmiş gelmiş olan Azimet Köylüoğlu, eski mebuslara, "Kasım Gülek tuvalete bile telefon çektirdi. Parti yönetimindeysen çalışacaksın arkadaş" diye nutuk veriyordu.

Deniz Baykal o sırada geldi. Kameralar hazırdı, hemen önünü kestiler. İlk soru savcılıktan bir çağrı gelip gelmediği oldu. "Sözlü olarak çağrı aldım" yanıtını verdi Baykal. Ardından Kemal Kılıçdaroğlu geldi. Soru sorulmasına fırsat vermeden grup salonuna girdi. Partililer heyecanlıydı ama Kemal beyi pek gergin gördüm.

Öyle ki, partililerin, "Başbakan Kemal" sloganlarına bile usulen karşılık verdi.

"Relaks müdürüm, relaks" diyecek oldum. Ancak o kadar hukukum olmadığı için, susmayı tercih ettim. Neme lazım bu tür telkinleri, kahvaltı sofrasında buluştuğu gazeteciler yapsın kendisine.

Kemal bey, bir medya kuruluşunu ziyarette, "İktidar yürüyüşünü başlatıyoruz" demiş. Tecrübeli bir meslektaşımız, "Koşu deyin efendim koşu" diye araya girmiş. Kemal bey de, "O zaman iktidar koşusunu başlatıyoruz" diye beyanatı patlatmış.

Mehmet Baransu/ Taraf
CHP’ye kapatma davası...
21 Mart 2011

ODA TV’ci Soner Yalçın ve arkadaşlarına yapılan operasyonun ardından, CHP kanadındaki panik havasını hatırlarsınız. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu dinleniyoruz diye ortalığı ayağa kaldırmıştı. “Deliliniz var mı” diye soranlara da “Benim adım Kemal, delilim yok ama duyumum var” minvalinde cevaplar vermişti. Türkiye’de milyonlarca insan dinlendiğini düşünüyordu ama hiç kimse Kılıçdaroğlu gibi ortalığı ayağa kaldırmamıştı. Kamuoyunun bilmediği “Gandi’nin” bildiği ne olabilirdi acaba?

GANDİGATE FİLMİ VİZYONA GİRDİ

Bu sorunun cevabını öğrenmek için çok beklememize gerek kalmadı. Başrollerinde İklim Bayraktar, Kemal Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal ve Soner Yalçın’ın olduğu GANDİGATE filmi gösterime girdi. Yapımcılığını CHP’nin, yönetmenliğini ise Soner Yalçın yaptığı film, gösterime girdiği ilk gün izlenme rekorları kırdı. Bol aksiyonlu, şantajlı, kumpaslı filmin senaryo özgünlüğü, oyuncuların performansları izleyiciyi etkilemişti. Film sinemamızda bir dönüm noktası oldu.

Senaryo ve oyunculuğun mükemmel olduğu filmde, sinema salonlarından çıkan izleyicilerin şaşkınlıkları da gözlerden kaçmıyordu. Seyirci “kimin elinin kimin cebinde” olduğunu anlayamamıştı. Filmin ünü kısa süre sonra yurtdışına da taştı. Birçok ülkede gösterime giren film, gazetelerin manşetlerine konu oldu. Film “Siyaset” dalında Oscar’a aday da oldu.

CHP’deki paniğin, gösterimdeki film olduğu düşünülerken, parti üst yönetiminde panik ve korku yine devam ediyordu. Dinleniyoruz diyenler, bu kez de “Halk TV’nin bizimle ilgisi yok” demeye başlamışlardı. Halk TV’yle başlayan bir soru sorulduğunda, Kılıçdaroğlu’nun kimyası bozuluyordu. Odacı Soner ve Hakan Aygün arasında geçen “CHP’den para aldığımızı kimse duymasın” cümlesini ise Gandi Kemal duymak bile istemiyordu. Kamuoyunun yine bilmediği bir şeyler vardı ama ne?

Lafı hiç eveleyip gevelemeden söyleyelim. CHP’yi bu kadar rahatsız eden konu 12 Haziran seçimlerinin ardından haklarında Yargıtay Başsavcılığı’nca kapatılma davası açılma ihtimali. İhtimalin de ötesinde, parti üst yönetimi davanın açılacağına kesin gözüyle bakıyor. Nasıl mı?

Buyurun kısaca anlatalım…

Soner Yalçın ve ekibi, CHP’ye ait olan Halk TV’yi satın almak için Kılıçdaroğlu, Gürsel Tekin, Deniz Baykal, partinin mali işlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Hurşit Güneş ve birçok CHP’liyle görüştü. Bu görüşmelerin büyük bir bölümü de telefonda gerçekleşti. Yalçın, Ergenekon soruşturması kapsamında dinlendiği için tüm görüşmeler mahkeme kararıyla dinlemeye takıldı. İşte bu görüşmelerde, Halk TV’nin, partinin malı olduğuyla ilgili çok sayıda delil ele geçirildi. Hatta, Güneş’in Halk TV adına yaptığı bazı para transferleri de kayıtlara girdi. Kağıt üzerinde televizyon Baykal’ın kayınbiraderine ait görünüyordu ama mahkeme kararıyla dinlenen telefon kayıtlarında bunun tam tersini ortaya koyan yüzlerce belge ve bilgi ele geçirildi.

Peki bu ne anlama geliyor?

RTÜK ve Siyasi Partiler Kanunu’na göre bir parti TV kuramıyor ve ortak olamıyor. Bunun belgelenmesi durumunda siyasi parti hakkında kapatılma davası açılabiliyor. Halk TV’nin CHP’ye ait olduğuyla ilgili şu an savcıların elinde yeterince belge var. Soruşturma devam ettiği için de yeni belge, bilgi ortaya çıkabilir.

Savcı Zekeriya Öz’ün, Oda TV’yle ilgili iddianameyi üç ay içerisinde tamamlaması bekleniyor. Halk TV-CHP ortaklığıyla ilgili soruşturma dosyası da Ergenekon davasından ayrılabilir. Dosya, belgeleriyle birlikte suç duyurusunda bulunularak Yargıtay’a gönderilebilir. Dosyanın Yargıtay Başsavcılığı’na ulaşması, CHP hakkında kapatılma davası açılıp açılmayacağı sorusunu gündeme getirecek.

Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, CHP hakkında kapatma davası açabilir mi? Yalçınkaya’nın dava açmayacağını biliyoruz. Geçmişte Kanaltürk’le CHP arasındaki para trafiği belgelenmesine rağmen, Başsavcı kılını kıpırdatmamıştı. Peki Yalçınkaya’ya rağmen CHP’lileri tedirgin eden durum ne?

Yalçınkaya, 21 Mayıs 2007 tarihinde Başsavcılık görevine atandı. Dört yıllık sürenin ardından görevinden ayrılacak. Yeniden atanması mümkün ama AK Parti hakkında kapatma davası açtığı için buna pek ihtimal verilmiyor. Mayıs ayının sonunda yeni Başsavcı seçilecek. İşte CHP’yi korkutan da bu koltuğa oturacak isim. Statükonun isteklerini değil, hukukun gereğini yerine getiren bir ismin bu koltuğu doldurmasından CHP’liler korkuyor. Telefonda neler konuştuklarını, yapılan para transferlerini bildikleri için de tedirginler. Siyaseti özellikle de CHP’yi sıcak bir yaz bekliyor demek sanırım yanlış olmaz.

Kim bu kurye gazeteci

Söz kapatılma davasından açılmışken, size gazeteci kılıklı bir kuryeden bahsedeyim. AK Parti hakkında kapatılma davası açıldığında herkes iddianamenin Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya tarafından hazırlandığını sanıyordu. Ancak, iddianamenin büyük bölümünü İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek dışarıda kaleme almış, CD ve flash belleklerle iddianame parça parça Yargıtay’a ulaştırılmıştı. İlhan Selçuk-Yargıtay arasındaki kuryeliği ise bir gazeteci yaptı. Bu isim daha sonra siyasete soyundu. Önce gazetesi, ardından da siyasete girdiği partisi kendisini kapı dışarı etti. Şimdilerde çıktığı televizyon programlarında “basın ahlakından” söz ediyor. İnsanın kendisine “hadi oradan” diyesi geliyor.

Seçimler Öncesi CHP'de DERİN ÇATLAK
22 Mart 2011

CHP'deki sızıntı Fukuşima'daki nükleer santrali geçti. Parti'nin dört bir yanından gelen sesler CHP'deki derin çatlağı gözler önüne seriyor...
Analiz/Aktifhaber

Seçimlere doğru partiler saflarını sıklaştırırlar. Aile içindeki meseleleri bir kenera bırakıp yek vucüd olurlar. En azından seçmeni etkilemek, oy alabilmek için bu imajı kamuoyuna vermeye çalışırlar.

Ancak CHP’ye baktığımızda bunun tam tersi bir durum sözkonusu. Dışarıdan resmin bütününe baktığınızda CHP’deki derin çatlak hemen farkediliyor.

Aslında tam da bu nedenlerle Önder Sav’ı savan Kılıçdaroğlu, CHP’nin kaptan köşkünde derin çatlaklardan sızan muhalif seslere şimdilik gözlerini kapattı.

Neden mi bahsediyoruz? Anlatalım.

CHP’de parçalayıcı etkiye sahip olan derin sızıntıyı görmek için son birkaç gündeki CHP’lilerin verdikleri röportajlara biraz daha dikkatle bakmak yeterli...

Pazar günü Zaman’dan Nuriye Akman’a konuşan CHP’nin 53 gün dayanabilen Eski İl Başkanı Nebil İlseven, dün Yeni Şafak’a konuşan Parti Meclisi üyesi Ender Ayserver, yine CHP milletvekillerinden Prof. Dr. Esfender Korkmaz ve son olarak da Fikri Sağlar’ın CHP’ye üyeliğinin reddedilmesiyle ilgili “orada bir aksaklık oldu” diyen Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin’in açıklamaları…

Kılıçdaroğlu yönetiminde seçimlere giden CHP’nin dört bir tarafında derin çatlaklar oluşmuş.

Nebil İlseven’nden başlayalım:

Nuriye Akman’a konuşan Eski İstanbul İl Başkanı, Gürsel Tekin’i topa tuttuğu mülakatında CHP’nin yönetilme şeklini eleştiriyor. “Herşey bahane, kurt kuzuyu yedi” diyerek Gürsel Tekin’i yerden yere vuran Nebil İlseven, CHP'nin İstanbul'a verdiği önemi şu cümlelerle özetliyor: "İstanbul'da 20 bin tane adam var. Koyarız birini oraya il başkanı olarak" diyorsa bu o seviyede bir yöneticinin İstanbul iline atfettiği önemi gösterir.”

CHP’de derin çatlak oluşturan söylemlerden bir tanesi de CHP milletvekili Prof. Dr. Esfender Korkmaz’dan geldi.

Kılıçdaroğlu’nun büyük umutlar bağladığı “Aile sigortası” projesini "Halka balık dağıtmak yerine balık tutmayı öğretmemiz gerekir" sözleriyle eleştiren ve bu projenin insanları tembelliğe iteceğini belirten Esfender Korkmaz, CHP’de etnik ve mezhepsel ayrımcılık yapıldığını iddia etti.

Aile Sigortası projesinin hem de iktisat profesörü bir CHP’li vekil tarafından bu şekilde eleştirilmesi, seçmende bu projenin uygulanabilirliği konusundaki soru işaretlerini daha da artırdı.

CHP’deki derin çatlaklardan birisi de Ergenekon konusunda.

Bilindiği üzere Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP, Ergenekon sanıklarına kapıyı ardına kadar açtı. Kemal Bey, Baykal’dan bir adım daha ileri gitti ve “Ergenekon’a üye olacağım” dedi.

Mustafa Balbay, İlhan Cihaner, Sinan Aygün, Mehmet Haberal’ın CHP’den adaylıkları gündemde. Hatta bazılarının aday olacakları yerleri bile belli.

Dün Yeni Şafak’tan Murat Aksoy’a konuşan Parti Meclisi üyesi Ender Aysever, çarpıcı bir açıklamada bulundu ve Haberal’ın adaylığının doğru olmayacağını ifade etti. Aysever, “Milletvekili dokunulmazlığı yargıdan kaçmak için bir zırh olmamalıdır. Ben buna karşıyım. Eğer Haberal için böyle olacaksa yanlış olduğunu söylerim” dedi.

Aysever ayrıca CHP’nin Ergenekon’la değil halkla koaslisyon kurması gerektiğini de kaydetti.

Ve son olarak CHP’deki parti içi bölünmüşlüğe ve kırılmalara bir örnek’te dün Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin’den geldi.

Ergenekon soruşturmasına destek verdiği için CHP’de kara listeye alınan ve üyeliği reddedilen Fikri Sağlar’la ilgili Gürsel Tekin, “orada bir aksaklık oldu, onu en kısa zamanda gidereceğiz” dedi.

Yani Ergenekon sanıkları bir bir içeri buyur edilirken, Fikri Sağlar gibi bir ismin kapı dışında kalması CHP seçmeninde büyük sıkıntı yarattı…

İşte seçimler öncesi CHP’nin son hali…
aktifhaber
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cum Nis 01, 2011 10:05 pm    Mesaj konusu: CHP'nin ABD seferi: Onu alma, beni al! Alıntıyla Cevap Gönder





CHP'nin ABD seferi: Onu alma, beni al!
01 Nisan 2011
Anadolu Haber
Cumhuriyet Halk Partis imaj tazelemek için soluğu ABD'de aldı. Amerikalı yetkililerle ve çeşitli düşünce kuruluşlarıyla temasta bulunan CHP'liler biz kimseden icazet almayız.deyip AKP'yi ABD'ye şikayet ettiler.

Genel Başkan Yardımcıları Osman Korutürk, Gülsün Bilgehan, Umut Oran ve Faik Öztrak ile Genel Başkan Danışmanı ve Parti Meclisi üyesi Faruk Loğoğlu’dan oluşan CHP heyeti Washington’daki temaslarını tamamladı. Üç gün süren ziyaret boyunca CHP’yi ABD’ye “tanıtmak” için çabalandığı vurgulanırken, aslında “Yeni CHP”nin ısınma turları olarak değerlendiriliyor.

Heyetin ilk randevusu, ABD Temsilciler Meclisi eski Dış ilişkiler Komitesi Başkanı Demokrat Partili Howard Berman’laydı. Heyet, Berman’ın yanı sıra ABD’de 2000 yılında düzenlenen başkanlık seçimlerinde Demokrat Parti’nin başkan yardımcısı adayı Senatör Joe Lieberman, ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Cumhuriyetçi Ileana Ros-Lehtinen, ABD’nin eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Brent Scowcroft ve Ortadoğu Danışmanı Herro Mustafa ile görüştü. Ayrıca düşünce kuruluşu Center for American Progress’in Başkanı John Podesta ile de dörüşme yapıldı ve burada basın mensuplarıyla bir araya gelindi.

Son gün ise Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Avrupa Kıdemli Direktörü Elizabeth Sherwood-Randall ve ABD Kongresi’ndeki Türk Dostluk Grubu Eşbaşkanları Ed Whitfield ile Virginia Foxx ile görüşmeler yapan heyet, ABD Savunma Bakanlığında da temaslarda bulundu, Türk Dostluk Grubunun eski eşbaşkanı Robert Wexler ile bir araya geldi. Daha sonra Washington’daki düşünce kuruluşu Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezinde (CSIS) konferans veren heyet, Türk Politika Merkezi tarafından Fairfax Oteli’nde düzenlenen resepsiyona da katıldı.

‘İcazet almayız, ama verseniz de fena olmaz’

CHP heyetinin ABD temaslarında öne çıkan konu, AKP’nin Türkiye’yi bölgede ve dünyada zor durumda bıraktığı iddiası ve ABD’nin AKP’ye karşı tavrını değiştirip değiştirmeyeceği oldu.

İlk gün basın mensuplarının sorularını yanıtlayan CHP Genel Başkan Yardımcısı Osman Korutürk, “CHP’nin yanlış tanıtıldığını” iddia ederek şunları söyledi:

“Bir de tabii ki burada CHP’nin tanıtılışı da var; ’Bu parti gelişmelere karşıdır, AB’ye taraftar değildir, NATO ile ilişkilerin ilerlemesinden yana değildir’ gibi CHP’nin aleyhindeki çevreler tarafından bu tür şeyler söylenmiş. CHP’ye taraftar olmayan çevrelerin burada ve Avrupa’da CHP’yi kötü tanıtmak ve aleyhte propaganda yaparak dış desteği kendi üzerine çekmek, başkasından da o dış desteği almak üzere faaliyet yaptığını burada çok açık şekilde görüyoruz. Kendi politikalarımızı anlattıkça, çözüm önerilerimizi söyledikçe, bunun karşı tarafta çok büyük ilgi ve aynı zamanda heyecan yarattığını görüyoruz. Neticede biz Türkiye’de iktidara talibiz ve iktidar için güvenilir bir alternatifiz.”

CHP’nin ABD için güvenilir bir alternatif olup olmadığı yönündeki bir soruya, “Biz ABD için değil Türkiye için alternatifiz” cevabını veren Korutürk, ABD’nin AKP’ye başta verdiği desteğin devam edip etmediği hakkındaki bir soruya ise, “Demokrasi konusundaki kaygılar, Türkiye’deki uygulamalardan doğan kaygılar, Ortadoğu’da meydana gelen hadiseler gibi konular ABD’de bir arayış uyandırmış gibi gözüküyor.” yanıtını verdi. Korutürk, ABD’nin nasıl bir arayışa girdiği konusunda ise yorum yapmadı.

“CHP’nin kimseden icazet almaya ihtiyacının olmadığını” vurgulayan Korutürk, bugüne kadar CHP’nin imajını başkalarının yaptığını, partilerine dönük “Bu adamlar katıdır, jakobendir, ultra nasyonalisttir, darbe taraftarıdır, durgundur, gelişmelere taraftar değildir” gibi söylentiler yerine artık kendi imajlarını kendilerinin yapacağını belirtti.

CHP'den ABD’ye: AKP aramızı bozuyor

Türk Politika Merkezi tarafından Fairfax Oteli’nde düzenlenen resepsiyonda da konuşan Genel Başkan Yardımcısı Osman Korutürk, muhataplarının “hükümetin göreve başladığı sırada yeniliklere açık ve büyük harekete yönelik çok ümit verdiğini, ama şu anda gelinen noktada bu ümitlerin gerçekleşmediğini gördüklerini söylediklerini” söyledi.

Korutürk ABD’lilerin, “Hem iç hem dış politikada hükümetin durduğu nokta tereddütler uyandırıyor, biz bunu yakından takip ediyoruz ve anlamaya çalışıyoruz ama başlangıçta vermiş olduğu ümidi göremiyoruz” dediğini kaydederken, “Biz kendi partimizin iç ve dış politika, ekonomi hakkındaki görüşlerini anlatıyoruz. O zaman bizim Türkiye’nin yönetiminde alternatif olarak ortaya çıktığımızı anlamış oldukları izlenimi aldık.” dedi.

Bir diğer genel başkan yardımcısı Umut Oran da, ABD ile Türkiye arasındaki ekonomik ilişkilerin son 9 yılda kötü bir noktaya geldiğini söyleyerek, “Eskiden iki ülke olarak stratejik ortaklık konumundaydık, sonra model ortaklık denilen kavram oldu ama esas ortaklık karşılıklı bir şeylerin paylaşıldığı, dayanışma ve karşılıklı alışverişin olduğu bir süreçtir. Son 9 yıla baktığımızda ekonomi, siyaset, dış politika ve sosyal anlamda ABD-Türkiye ilişkilerinin esasında ortaklık kavramından çıktığını belirtmek istiyorum. İlişkiler çıkmaz sokağa girmiş durumda” dedi.

ABD’de Türkiye’ye karşı “belli bir önyargı oluştuğunu” da söyleyen Oran, ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin “ilerleyeceğine gerilediğini” iddia ederek “Bu üzücü bir şey” dedi. Ayrıca dış politikada da son dönemdeki Hamas, İran, İsrail ve Ermenistan ile ilişkiler ve Ortadoğu’daki gelişmelerin Türkiye’ye karşı bakışı olumsuz etkilediğini savundu.

Oran sözlerini şöyle bitirdi:

“Türkiye-ABD ilişkilerinde ciddi gerileme söz konusu. CHP olarak Türkiye’nin içindeki sorunları tekrar çözme yolunda irademizi ortaya koyuyoruz, aynı zamanda dış politikada, AB üyeliği sürecini ileriye taşıyacağımız gibi kendi bölgemiz ve ABD ile ilişkilerimizi yeniden gözden geçirip, daha iyi seviyeye ve hakikaten ‘yurtta barış, dünyada barış’ söylemine oturtmayı planlıyoruz.”

Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak da, “ziyaretin son derece olumlu ve faydalı geçtiğini” söylerken, “CHP olarak sadece ABD’de değil, Avrupa, Uzak Doğu ve Ortadoğu’da bu tür temasları sürdüreceklerini ve olaylara dair kendi bakış açılarını anlatacaklarını” belirtti.
(soL )

"CHP İsrail'e Selam Çakıyor"
28 Mayıs 2011
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Hatay mitinginde CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'na yüklendi. Erdoğan, CHP'nin dış politika anlayışını da sert bir dille eleştirdi.
Hatay mitinginde halka hitap eden Başbakan Erdoğan, CHP lideri Kılıçdaroğlu'na yüklendi. Erdoğan, ''Bir yıldır Genel Başkan. Şu ana kadar, İsrail'e selam çakmak dışında dış politika adına hiçbir girişimi, hiçbir adımı yok" dedi. aktifhaber

CHP’nin Nazi geçmişi
D. Barış Abbasoğlu
Şubat 04, 2011



İkinci Dünya Savaşının ilk dönemleri. Finlandiya bataklıklarında Gustaf Emil Mannerheim’in komutasındaki Fin ordusu kendisinin üç katı büyüklüğündeki Sovyet ordusuna karşı savaşıyor. Fin ordusunun pek fazla işe yaramayan 32 tankına karşı Sovyetler 3 bini aşkın tankla ülkeyi işgal peşinde. Fin ordusu kağıt üzerinde öyle acınacak durumda. Fin askerlerinin çoğu temel donanımlardan yoksun.

Dev Sovyet ordusuna karşı Fin ordusu gerilla taktiklerine başvuruyor. Rus mevzilerine sızarak yaptıkları saldırılarda yokluğunu en çok hissettiği donanım tabii ki el bombaları.

Sovyet-Fin savaşından altı ay önce sona eren İspanya İç Savaşı sırasında Cumhuriyetçilerin elindeki T-26 tanklarına karşı Franco birlikleri son derece etkili bir silah geliştirmişti. Bu silah ağzına bir çaput sıkıştırılmış içi benzin dolu bir cam şişeden ibaretti. Çaput ateşlenip tankın paletlerine atıldığı zaman, kauçuk olan T-26 paletleri işlemez hale geliyordu.



Bu basit silahı el bombaları olmayan Fin askerleri de Sovyet ordusuna karşı kullandı. Ve Sovyet ordusuna Finlandiya’ya saldırı emrini veren dönemin Sovyetler Birliği Başbakanı (Sovyetçe Halk Komiserleri Konseyinin Başkanı) Vaclashev Molotov’a atfen, “Molotov Kokteyli” adını verdi. Bir nevi Finlilerin Molotov’a ikramı.

Molotov kokteylini son derece etkili olarak kullanan Fin ordusu Sovyet ordusunu geri püskürtmeyi başardı ve 30 Kasım 1939′da başlayan savaş 1940 yılının Mart ayında barış anlaşmasıyla sona erdi.

Vaclashev Molotov 1941 yılına kadar Sovyetler Birliği’nin Başbakanlığını yürüttü. Aynı zamanda ülkenin Dışişleri Bakanıydı. Josef Stalin’in en güvendiği adamlarından biri olan Molotov, Sovyetlerin savaş dönemindeki diplomasisinin beyniydi.

Molotov’un uzun kariyeri boyunca sinirlerini en çok bozan meslektaşı Türkiye Başbakanı Şükrü Saraçoğlu’ydu. Hani şu Fenerbahçe futbol takımının stadyumuna adını veren CHP’nin has adamı Şükrü Saraçoğlu.



İkisinin ortak noktası Naziler ile oturup kalkmışlıklarının çok olması. İkisini ayıran nokta ise birinin Nazilerin can düşmanı haline gelmesi, diğerininse Nazi Almanyasının teslim olmasının ardından koltuğundan olması.

Ne zaman CHP demokrasiden, insan haklarından, halkçılıktan bahsetse aklıma ne hikmetse Şükrü Saraçoğlu gelir. Ve onun dünya demokrasi tarihine kazandırdığı “açık oy gizli sayım” ilkesi.

1942′de Başbakanlığa getirilen Şükrü Saraçoğlu’nun yaptığı ilk iş onyıllardır Türkiye’de süren CHP sultasını bir seçimle halka onaylatarak meşruiyetini pekiştirmekti. Ama hiç şüphesiz devlet idaresi “cahil” halkın tercihlerine bırakılamayacak kadar ciddi bir işti. Bu nedenle Saraçoğlu hazırladığı seçim kanununa “açık oy, gizli sayım” ilkesini koydurttu. Yani her seçmenin hangi partiye oy verdiği görülebilecek, oyların sayımı ise gizli yapılacaktı. 1946′da yapılan seçimlerde gizli sayımı yapan CHP seçimleri kazandığını duyurdu. 1946 seçimleri CHP’nin tek başına iktidar olarak kazandığı son seçimdi. (Bu büyük zaferi benim ailemde sadece anneannem hatırlıyor)

Bir Nazi Almanya’sı hayranı olan Saraçoğlu’nun ırkçı Varlık Vergisi kanunu başka bir hikayedir zaten. Bu yasaya göre Türkiye’de yaşayan Müslümanlar kazançlarının sekizde birini, dönmeler (yani sonradan Müslüman olanlar) dörtte birini, gayrımüslimler ise yarısını vergi olarak vermekle yükümlüydü. Saraçoğlu bu yasayı uygularken hangi ülkeyi model almıştı dersiniz? Tahmin etmek zor değil herhalde: Nazi Almanya’sı…

Saraçoğlu’nun Molotov’un sinirlerini bozan özelliği de Nazi hayranlığıydı işte. Saraçoğlu döneminde İngiltere ve Sovyetlerin tüm baskılarına rağmen Türkiye, Almanya’ya çeliğin hammaddesi olan krom satışını durdurmadı. Alman silah sanayisi için hayati önemde olan krom ihtiyacının büyük bölümü Türkiye’den sağlanıyordu. Bu şekilde üretilen silahlarla neler yapıldığını anlatmama gerek yok herhalde.

Bununla da kalınmadı. Kafkaslar ve Kırım’da Sovyet ordularına karşı savaşan Nazi ordularını gözlemlemek üzere Türk subayları gönderildi. Bu subaylar Nazi harekatlarına “gözlemci” sıfatıyla katıldı.

Ha bir de aynı dönemde Turancıların Sovyet ordularına karşı Nazi saflarında yer aldığını ve Türkmenistan, Tacikistan, Özbekistan, Kazakistan, Azerbaycan ve diğer Türki cumhuriyetlerden askerler toplanarak Alman üniformasıyla savaştırıldıklarını da unutmadan ekleyelim. Acaba Türk subaylarıyla Turancı bölüklerin aynı dönemde aynı cephede olmaları bir tesadüf müydü?

Bu dönemde memleketin başında “Milli Şef” CHP’nin iftihar kaynağı İsmet İnönü vardı. İnönü Saraçoğlu’nun bu faaliyetlerine karşı ne yapıyordu peki. Herhalde duymamazlıktan geliyordu. Yoksa onaylıyor muydu?

Savaşın sonunda Nazi Almanya’sının yenilmesinin ardından Saraçoğlu Başbakanlıktan ayrıldı ve 1950′de milletvekili seçilemeyince siyasetten çekildi, 1953 yılında da öldü. Geride utançla anılacak bir miras bırakarak.

Bizim memleketinin şimdiki “solcusunun” geçmişi de böyledir. Bununla hesaplaşmadan kitleleri sokağa döküp, iktidarı sallayıp “devrim” yapmak mı? Geçiniz bu bahsi efendiler, geçiniz.
Kaynak: http://www.devrimciproletarya.com/?p=4360

Tags: CHP, Nazi

CHP'li Mengü: “Her yerde Alevi adaylar öne çıkarıldı, CHP mezhep partisine dönüştü”

06 Nisan 2011
Önseçimlerde listeye giremeyen CHP'li milletvekilleri yönetime adeta ateş püskürdü. CHP Manisa Milletvekili Şahin Mengü: Her yerde Alevi adaylar öne çıkarıldı, CHP mezhep partisine dönüştü” dedi.
29 İlde yapılan önseçimde listeye giremeyen CHP’li vekiller yönetime ateş püskürürken, CHP Manisa Milletvekili Şahin Mengü; “Her yerde Alevi adaylar öne çıkarıldı, CHP mezhep partisine dönüştü” dedi.

“CHP, MEZHEP PARTİSİ HALİNE GETİRİLDİ”

CHP Manisa Milletvekili Şahin Mengü, önseçimle parti içerisindeki vatansever isimlerin tasfiye edildiğini belirterek, “Parti, mezhep partisi haline getirildi. Manisa’da birinci sıradaki aday dışında 9 tane Alevi aday var. Manisa’da 60-70 bin Alevi seçmen var, 850-900 bin Sünni seçmen var. CHP mezhep partisi değildir” dedi. CHP’nin mezhep partisi olamayacağını belirten Mengü, “Parti içerisinde mücadeleye devam edeceğim” diye konuştu.

“KEŞKE HER YERDE ÖNSEÇİM YAPILSAYDI”

Listeye giremeyen bazı isimler, her yerde önseçim yapılmamasını eleştirdi. Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal, Gaziantep Milletvekili Akif Ekici, Muğla Milletvekilleri Gürol Ergin ve Ali Arslan ile Edirne Milletvekili Rasim Çakır, önseçimi her zaman savunduklarını belirterek, özetle şu ifadeleri kullandı: “Keşke Türkiye’nin her yerinde önseçim yapılsaydı. Demokrasi konusunda eksikliklerimiz var. Bunları tartışmaya devam edeceğiz.”

“ÖNSEÇİME ŞAİBE KARIŞTI”

Bazı milletvekilleri ise illerinde yapılan önseçime şaibe karıştığını ileri sürdü. Aydın Milletvekili Fatih Atay, önseçimi kendisinin istediğini ancak seçimlerin adil yapıldığı konusunda şüphelerinin bulunduğunu söyledi. Atay, “Önseçim çok önemlidir. Ancak seçim adil mi yapıldı onu sormak lazım” diye konuştu. Bolu milletvekili aday adayı Hakkı Fidan, seçimlerde üyelere baskı yapıldığını belirterek, adaylıktan çekilmişti.

“12 HAZİRAN’DA GÖRECEĞİZ”

İsminin verilmesini istemeyen bazı milletvekilleri ise Gürsel Tekin güdümlü bir tasfiye operasyonuna maruz kaldıklarını belirterek, asıl operasyonun 12 Haziran sonrasında yaşanacağına dikkat çekti. Partinin ilkelerinden saptırıldığını ileri süren milletvekilleri, “Her şey 12 Haziran’dan sonra ortaya çıkacak. Önseçim mönseçim hikaye. Seçimden sonra göreceğiz kimin kimi tasfiye edeceğini” diye konuştular.

Yeni Akit

CHP üçe bölündü

Önder Sav ve ekibini tamamen silen Kemal Kılıçdaroğlu, Baykal'a yakın isimlerin de üzerini çizdi. Baykal Ankara'da tek başına kaldı.

12 Nisan 2011
Anadolu Haber

CHP'nin milletvekili aday listesinde gerçekleştirilen büyük tasfiye, partiyi üçe böldü.

Önder Sav ve ekibini liste dışı bırakan Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal'a yakın birçok ismi de aday göstermedi. 80 kişilik Parti Meclisi üyelerinden 48'i milletvekili adayı gösterilirken, mevcut vekillerden sadece 35'i listelerde yer bulabildi.

CHP lideri Kılıçdaroğlu, kendisine genel başkanlık yolunu açan eski Genel Sekreter Önder Sav'ı iki aşamalı bir planla partiden tamamen tasfiye etti.

3 Kasım 2010 tarihinde Sav'ı genel sekreterlik görevinden alan Kılıçdaroğlu, bu icraatını "Partideki korku imparatorluğunu yıktık" şeklinde açıklamıştı. Kemal Kılıçdaroğlu, Sav'a yeniden milletvekilliği yolunu da kapatarak tasfiye operasyonunu tamamlamış oldu.
Zaman gazetesinin haberine göre, Önder Sav'a yakınlığıyla bilinen Grup Başkan Vekili Kemal Anadol, eski Genel Başkan Yardımcısı Hakkı Suha Okay ve eski İstanbul İl Başkanı Berhan Şimşek de listelere alınmadı.

CHP'nin eski lideri Deniz Baykal ise kendine listede yer buldu ancak birçok arkadaşının tasfiyesine engel olamadı.

Baykal'ın ekibinde yer alan eski genel başkan yardımcıları Yılmaz Ateş, Onur Öymen, Mustafa Özyürek, Cevdet Selvi gibi isimler liste dışı kaldı. Eski yöneticilerden Mehmet Sevigen, Algan Hacaloğlu ve Fuat Çay da yeni dönemde yok.

CHP'de listeye alınmayan diğer önemli isimler ise Hikmet Çetin, Murat Karayalçın ve Mesut Değer.

ERGENEKON SANIKLARI
Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mustafa Balbay İzmir’de 2. bölgede 2. sıradan aday gösterildi. Mehmet Haberal Zonguldak’ta lise başı olurken Sinan Aygün Ankara 2. bölgede 3. sırada yer aldı. Gazeteci Tuncay Özkan ve eski Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek’e ise listelerde yer verilmedi. Eski Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner listeye giremedi.

SAĞDAN ADAYLAR
Listelerde Aygün ve Haberal’ın yanı sıra merkez sağdan bazı isimler de yer aldı. Yerel seçimlerde MHP’nin Beşiktaş belediye başkan adayı olan Cennet Süzer’in Gaziantep’te 4. sıradan kontenjan adayı gösterilmesi dikkati çekti. Eski ANAP’lı Aydın Ayaydın, eski Türkiye Partisi genel başkan yardımcıları Bülent Kuşoğlu ile Ali Arif Özzeybek, 28 Şubat sürecinin DYP’li Milli Savunma Bakanı Turan Tayan, eski DYP milletvekillerinden Aytun Çıray, Mehmet Ağar’ın danışmanlığını yapan din sosyoloğu Muhammed Çakmak listedeki sağ kökenli adaylar oldu. Aksaray ve Karabük’te de önseçimde eski DYP milletvekilleri Mahmut Öztürk ile Mustafa Eren liste başı olmuştu.

SOLDAN ADAYLAR
Listede DİSK Başkanı Süleyman Çelebi, SBF öğretim üyelerinden Seyhan Erdoğdu ile eski Tunceli Baro Başkanı Hüseyin Aygün gibi sol kökenli isimler yer aldı. Sendikacı İzzet Çetin, eski Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın ile SBF öğretim üyesi Birgül Ayman Güler de listede yer aldı.

KONTENJAN ADAYLARI
Genel başkan yardımcıları Faik Öztrak ve Volkan Canalioğlu Tekirdağ ve Trabzon’da kontenjandan aday gösterildi. Gaziantep’te 2. sıra kontenjanı kullanılmadı, 4. sıraya ise Cennet Süzer konuldu. Muğla’da 3. sıraya eski DGM savcısı Ömer Süha Aldan kondu. Aldan, DGM savcılığı döneminde bazı Yargıtay üyelerinin rüşvet alarak dosyaları görüştükleri iddiasıyla soruşturma başlatıp dava açmıştı. Aydın 2. sırada eski Süleyman Demirel Üniversitesi Rektörü Metin Lütfi Baydar, Manisa’da Özgür Özel, Sivas’ta 2. sırada ise Metin Keskin kontenjan adayı oldu. Çorum ve Denizli’de ayrılan kontenjanlar ise kullanılmadı. Böylece Denizli’de önseçimde ikinci sırada çıkan Melike Basmacı Kayhan 3. sıraya itilmemiş oldu.

LİSTEYE 'UCUBE' DAMGASI
Kars’ta Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “ucube” dediği heykeli yaptıran eski belediye başkanı Naif Alibeyoğlu liste başı oldu. Elazığ’da DP kökenli Feyzi Septioğlu’nun adı geçiyordu, ancak eğilim yoklamasından önde çıkan eski İstanbul İl Başkanı Ali Özcan aday gösterildi.

Erdoğan AB'ye kızdı CHP alındı
13 Nisan 2011
CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, Başbakan Erdoğan'ın Avrupa Komisyonu Parlamenterler Meclisi'ndeki sözlerine sert tepki gösterdi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Avrupa Komisyonu Parlamenter Meclisi (AKPM) Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmaya ilişkin, ''Başbakan, konuşması ile aslında zihin dünyasının demokrasiyle ne kadar örtüşmediğini ortaya koydu'' dedi.

Tanrıkulu, CHP Genel Merkezi'nde düzenlediği basın toplantısında, bir siyasetçi, insan hakları savunucusu olarak Başbakanın konuşmasını dinlerken irkildiğini söyledi.

Başbakanın ''demokrasinin temel ilkelerinden habersiz bir şekilde konuştuğunu'' ileri süren Tanrıkulu, şöyle dedi:

''Başbakan, konuşması ile aslında zihin dünyasının demokrasiyle ne kadar örtüşmediğini ortaya koydu."

Tanrıkulu, ''Ben Başbakana buradan sormak istiyorum: Türkiye'nin Alevi yurttaşları ibadetlerini nerede yapmaktalar?'' diye konuştu.

CHP'li 2 vekil adayı yarıştan çekildi
14 Nisan 2011
CHP Kahramanmaraş ikinci ve dördüncü sıra milletvekili adayları adaylıktan çekildi.

CHP Kahramanmaraş ikinci sıra milletvekili adayı Ayhan Çiftarslan yaptığı açıklamada, CHP Kahramanmaraş milletvekili aday adayları olarak, halen CHP Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın yeniden aday gösterilmemesini istediklerini, aksi takdirde istifa edeceklerini bildirdiklerini, ancak istemlerinin dikkate alınmadığını ve Özbolat’ın yeniden birinci sıradan aday gösterildiğini söyledi.

Çiftarslan, "CHP Kahramanmaraş dördüncü sıra adayı Kibar Özdemir ile birlikte istemimizin dikkate alınmaması üzerine genel merkezimize istifa dilekçemizi verdik. Bizden istifalarımızı elden Yüksek Seçim Kurulu’na vermemizi istediler. Biz de Yüksek Seçim Kurulu’na dilekçelerimizi vererek adaylıktan çekildik" dedi.

CHP Kahramanmaraş 4’üncü sıra milletvekili adayı Kibar Özdemir de açıklamasında, istifa kararını Kahramanmaraş’ta CHP’nin önünü açmak için aldıklarını bildirdi. haber10

Tuncay Özkan'dan Kılıçdaroğlu'na tepki
19 Nisan 2011
Ergenekon davası tutuklu sanığı Tuncay Özkan, cezaevinden gönderdiği basın açıklaması vasıtasıyla, kendisini milletvekili aday adayı göstermediği gerekçesiyle CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na sitem etti.

Ergenekon davasının tutuklu sanığı Tuncay Özkan'ın basın ve halkla ilişkiler işlerini yürüten Duygu Dikmenoğlu, Özkan'ın açıklamasını içeren bir maili basın ile paylaştı. Açıklamada, Tuncay Özkan'ın, Cumhuriyet Halk Partisi'nden milletvekili adayı gösterileceğine garanti gözüyle baktığı, gösterilmemesine ise sitem ettiği görüldü.

Silivri Cezaevi'nde 32 aydır tutuklu olduğunu ve bu süre içerisinde hep bu anı beklediğini belirten Özkan'ın, 18 Nisan tarihli dilekçesinde, "İki aya yakın süredir bir başıma tecrit hücresinde tutuluyorum. Çünkü Türkiye’yi savunma mücadelesinin bu kritik dönemecinde benim olmamamı, mücadele etmememi istiyorlar." ifadesini kullandı.

ÖZKAN'IN CHP SİTEMİ

12 Haziran genel seçimleri için CHP’ye, İstanbul 1. Bölge seçim çevresinden milletvekili adaylığı için başvuru yaptığını belirten Özkan, "Ama başvurum, MYK’da görüşülmeksizin ve en hazini PM’de dahi görüşülmesine izin verilmeksizin reddedildi. Arkasından neden aday gösterilmediğime dair açıklama dahi yapılmadı. Aylardır mahkeme heyetine ve savcılara sorduğum soruyu sayın Kılıçdaroğlu şimdi size soruyorum. Benim Suçum Ne? Benim adaylık başvurumu neden reddettiniz? Bu vefasızlık, bu sessizlik niye? Savcıların yapamadığını yapmak mı bunun adı? Halkın gönlünde de beni tecride koymak mı?" sözleriyle sitemini dile getirdi.

CHP, ÖZKAN'DAN KAYGI MI DUYDU?

Oysa amacının CHP'ye güç katma ve güç vermek olduğunu belirten Özkan, bağımsız adaylığını da şu sözlerle dile getirdi; "Anlıyorum ki, beni CHP’nin yetkili kurullarına sunmaktan bile kaygı duydular. Ya kabul edilirsem diye çekindiler. Ama inanın su akar ve yolunu bulur. Aynı şeyleri yaparak farklı sonuç almak mümkün değildir. Bunun için ben de Anadolu’dan yani İstanbul’un Anadolu yakasından 1. Bölge seçim çevresinden 'Bağımsız Milletvekili Adayı' oldum. İşte bunun için çağırıyorum dostlar. Bütün dostları; 12 Haziran günü, beni aşkla bağlı olduğum halkımla buluşturmamak için kapattıkları Silivri zindanını gömmek için sandığa, bana oy vermeye çağırıyorum. Ne yaparsanız yapın, Aşkımla, halkımla kucaklaşmamı, onların sesi olmamı engelleyemeyeceksiniz."
haber10

CHP'li adaydan YSK'ya Cihaner itirazı
21 Nisan 2011
CHP'nin Denizli'den 4. sıra milletvekili adayı Adil Demir, İlhan Cihaner'in Denizli'den kontenjan adayı olarak gösterilmesinin önünü açan kararın tekrar incelenmesi için YSK'ya başvuruda bulunduğunu söyledi.

YSK tarafından verilen kontenjan adayı gösterilmesi kararının ardından İlhan Cihaner'in aday gösterilmesiyle adaylık sıralamasında 4'üncü sıraya gerileyen Adil Demir, AA muhabirine yaptığı açıklamada YSK'nın bazı bağımsız adayların durumuyla ilgili yeniden değerlendirme yapmasının Denizli için emsal teşkil ettiğini savundu.

Bağımsız adayların itirazının kabul edilmesiyle ''onlar hakkında kesin olan kararın değiştiğini, YSK'nın görüş değiştirdiğini'' belirten Demir, şunları kaydetti:

''Denizli'de ikinci sıra için kontenjan aday kullanılması yönünde YSK'nın aldığı karar sonrasında, 16 Nisan'da CHP Genel Merkezi ve adaylar olarak biz, karar düzeltme isteminde bulunduk. Buna karşı YSK, karar düzeltme ve yeniden incelenme yoluna imkan vermemişti. İsteğimizin reddine karar vermişti. CHP bunun üzerine 3 ilde zorunlu olarak, ön seçime katılan adaylar dışındaki adayları kontenjan adayı olarak bildirmeye mecbur kaldı.

Bağımsız adayların veto edilmesinden sonra, kararın yeniden ele alınabileceği yönünde açıklamalar var. Bu, bizim için de YSK'nın vermiş olduğu 16 Nisan kararı hakkında ''görüş değiştirebileceği'' sonucunu ortaya çıkarır. Eğer bağımsız adaylar hakkında kararınızı değiştirirseniz bizim hakkımızda vermiş olduğunuz kararın da değişmesi gerekir. Bu nedenle kararın düzeltilmesi, öncelikli inceleme istemli başvuruda bulundum.'' haber10

Adem Yavuz Arslan/ Bugün
Cihaner olayı ve organize işler
25 Nisan 2011

(..) bir başka Ergenekon sanığı İlhan Cihaner bir yerlere mesaj yolladı ki bir anda YSK-CHP işbirliği ile 'Cihaner'i kurtarma operasyonu' hayata geçti.

(..)

Fakat CHP'nin Ergenekon adayları ile ilgili gelişmelerde sanki 'görünmez bir el' parti yönetiminin de iradesine ipotek koyuyor.

Mehmet Haberal, Sinan Aygün ve Mustafa Balbay olayı bir yana Ergenekon sanıklarından İlhan Cihaner'in son dakikada aday yapılması tam bir mühendislik eseri gibi duruyor.

Kemal Kılıçdaroğlu her sorulduğunda bakarız ederiz türü genel geçer cevaplar vermiş, YSK'ya teslim edilen aday listelerine de İlhan Cihaner'i almamıştı.

Ancak sonradan bir dizi tuhaflıklar oldu. Önce organize itirazlar yapıldı YSK'ya. YSK jet hızıyla toplandı, başvuruları kabul etti, CHP'ye uyarıyı yaptı, parti yönetimi de 'tabandan gelen talep üzerine!' Cihaner'i aday yaptı.

Sürecin detayları ortaya çıktıkça görüyoruz ki olay hiç de anlatıldığı gibi 'taban talebi' filan değil. Öncelikle Denizli teşkilatının Cihaner'den haberi bile yok. Kaldı ki Cihaner'in de Denizli'yle irtibatı gelip geçerken yediği alabalıkların ötesinde değil.

İddiaya göre Cihaner'i listede göremeyen YSK yönetimi, hemen devreye girip CHP'ye 'Denizli'de kontenjan adayı gösterin' uyarısı yapıyor. Oysa geçmiş kararları ve teamüllere göre YSK'nın böyle bir şey yapmaması gerekiyordu.

Fakat Cihaner çok önemli bir şahıs olduğu için her şey bir kenara bırakıldı. CHP bu durumda listede 2. sırada yer alan Melike Basmacı Kayhan'ı aday gösterdi. Fakat YSK bu adayı reddetti. Ayrıca kritik bir müdahale ile Cihaner'e sorun çıkartabilecek tüm adayları ekarte edecek bir karar aldı. Bu karara göre ön seçime katılan hiçbir aday kontenjan adayı olamayacaktı.

Bunun anlamı şu, 'Ey CHP yönetimi, Denizli dışından bir aday göstereceksiniz.'

CHP yönetimi ise bu esnada mail ve telefon yağmuruna tutuldu. Normal şartlarda hiçbir siyasi parti yönetimi mail ve telefon trafiği ile 'Taban baskısı büyük aday göstermek zorundayız' demez ama CHP 'O zaman adayımız Cihaner' dedi. Oysa aynı Cihaner için CHP Parti Peclisi toplantısında olumsuz görüş bildirilmişti.

Peki Cihaner neden bu kadar önemli?

Bu konuda kulislerde muhtelif senaryolar var. Bu tercihin altında Cihaner'in Erzincan'daki yürüttüğü operasyonların etkili olduğu konuşuluyor. Hatta o operasyonların başlaması için yapılan telkinler, destekler ve 'eylem planları'nın bu süreçten ayrı tutulamayacağı da kulislerde kendine yer buluyor.

Yani Cihaner'in son dakikada CHP'den aday yapılması siyasi getirisinden çok başka trafiklerin sonucu demek abartı olmaz. Ancak bu noktada bir başka soru da doğal olarak akıllara geliyor: Dayatmada bulunan güç, yarın bir gün CHP'de başka operasyonlara girişirse ne olacak?

CHP'li Belediye'den Müslümanlara İnanılmaz Hakaret!

Heykeltıraş Mehmet Aksoy'a destek vermek amacıyla açılan sergide, camiyi ucubeye benzetilen ve tesettürlü bir kadının ağzının, kadın iç çamaşırıyla kapatıldığı resim yer aldı.

28 Nisan 2011
Anadolu Haber

Eskişehir'in CHP'li Tepebaşı Belediyesi'nin açtığı resim sergisinde camiye ve tesettürlü kadınlara hakaret yağdı. Heykeltıraş Mehmet Aksoy'a destek vermek amacıyla açılan sergide, camiyi "ucubeye" benzetilen ve tesettürlü bir kadının ağzının, kadın iç çamaşırıyla kapatıldığı resim yer aldı.

Eskişehir Diyanet Çalışanları Derneği, bir açıklama yaparak, yaşananların İslam'a ve Müslümanlara ağır bir hakaret olduğunu söyledi. Gelen tepkilerin ardından sergideki resimler toplanırken, belediye yetkilileri ise açıklama yapmaktan kaçındı.

CHP'li Eskişehir Tepebaşı Belediyesi, Kars'taki heykeli yıkılmakta olan heykeltıraş Mehmet Aksoy'a destek vermek amacıyla "Ucube-Ebucu" adlı resim sergisi açtı. Belediye başkanlık makamının altında yer alan salondaki serginin açılışı Belediye Başkan Ahmet Ataç, heykeltıraş Mehmet Aksoy, eski Kültür Bakanı Ercan Karakaş, Ulusal Kanal'da program yapan mimar Oktay Ekinci tarafından yapıldı. Sergide çok sayıda sanatçının 100 eseri görücüye çıktı. Heykeltıraş Mehmet Aksoy ve CHP'li Başkan Ataç, sergiye eserleriyle katılan sanatçılara verdikleri destekten dolayı teşekkür etti.

Çeşitli olayların anlatıldığı ve bir hafta süreyle açık kalan sergideki iki resmin cami ve tesettürlü kadınlara hakaret içermesi dikkat çekti. Sergide, siyah zemin üzerine yapılan bir caminin iki minaresinin şerefeden sonraki bölümlerine karşılıklı olarak Kars'taki "ucube" heykeli yerleştirildi. Ayrıca, iki minare arasındaki mahyalara da büyük yazıyla beyaz bir renkle "ucube" yazıldı. Aynı zamanda, tesettürlü bir kadının ağzının ise kadın iç çamaşırıyla kapatıldığı resim de sergide yer aldı.
Öte yandan, söz konusu hakaret içeren resimler, dün akşam gösterimden kaldırıldı. Konuyla ilgili görüşü alınmak istenen belediye yetkilileri ise açıklama yapmaktan kaçındı.

Sinan Aygün Hakkında Çarpıcı İddia
28 Nisan 2011

AKP afişine konu olan Ecevit’i sert bir dille eleştiren CHP'nin “Başbakanlık yapamaz” diye mahkeme kayıtlarına geçiren milletvekili adayları var!
DSP Antalya örgütünün suç duyurusunda bulunduğu afiş için CHP’den de büyük bir tepki geldi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Samsun mitinginde afişten dolayı doğrudan Başbakan Tayyip Erdoğan’ı hedef alarak, “Sen kim Ecevit kim? Sen Ecevit’in tırnağı olamazsın. Adını ağzına alırken önce abdest al” dedi.

CHP Ecevit’i, Atatürk ve İnönü’den sonraki tarihsel lideri olarak savunacaksa bu görevin bazı yeni partililere karşı da icra edilmesi gerekecek. Zira CHP’nin, AKP afişine konu olan Ecevit’i “Başbakanlık yapamaz” diye mahkeme kayıtlarına geçiren milletvekili adayları var!

Hatırlatalım.

Tarih 5 Temmuz 2002. Bugün CHP’nin Ankara Milletvekili adaylarından olan Sinan Aygün “Ankara Ticaret Odası Başkanı” olarak elindeki dilekçeyi Ankara Adliyesi’nin Hukuk Tevzii Bürosu’na bırakıyor. Yapılan dağıtımda Ankara 16. Sulh Hukuk Mahkemesi’ne gönderilen dilekçesinde Aygün, Başbakan Ecevit’in sağlık durumunun kişisel ihtiyaçlarını bile karşılamaya elvermeyecek kadar bozuk olduğunu, makamına gelemediğini, toplantılara katılamadığını, ekonomiyi yönetemediğini belirtiyor ve ekliyor:

“Yurtdışında Türkiye’yi temsil edemiyor…”

Dilekçesinde "Başbakan’ın üstlendiği ağır görevler dikkate alındığında, Sayın Bülent Ecevit'in sorumluluklarını yerine getirip getiremeyeceğinin tespitinin gerekli olduğu düşünülmektedir" diyen Aygün, Medeni Kanun uyarınca Ecevit’in “vesayet altına alınmasını” talep ediyor.

Medeni hukuk uyarınca “kendisini yönetmekten aciz, akılca zayıf” ve benzer durumda bulunan kişilerin vesayet altına alındığını hatırlatalım.

Ne dersiniz, artık CHP’li olan Sinan Aygün, hatırası önünde Ecevit’in memnu haklarını iade etmişmidir?..
Doğan Akın / T24

Economist: CHP yenilecek ama uyumlu olacak
29 Nisan 2011
İngiliz The Economist dergisi CHP ve Kılıçdaroğlu için yaptığı yorumda "Genel seçimleri kaybedecekler ancak daha uyumlu bir parti olacaklar" dedi.

"Gandi'nin yükselişi" başlıklı analize göre, ana muhalefet partisi CHP Haziran'da yapılacak genel seçimleri kaybedecek ancak daha uyumlu bir parti haline de geliyor.

Yazıda öne çıkan cümleler şöyle: "1938 yılında Türk ordusu Tunceli ilindeki bir ayaklanmayı bastırdı. Köylüler canlıyken yakıldı ya da gazla zehirlendi. Yaşanan trajedi Türkiye tarihinin en karanlık sayfalarından. Atatürk hayattayken ve kurduğu CHP iktidardayken gerçekleştiği için de bir tabu olmaya devam ediyor. Tunceli sakinleri, bu nedenle, babası sürgüne gönderilen binlerce Alevi’den biri olan Kemal Kılıçdaroğlu'nun şimdi CHP'nin lideri olmasının mucizevi olduğunu söylüyor."

Kılıçdaroğlu'nun liderliğinde CHP'nin aşırı milliyetçi üyelerinin tasfiye edildiğini, yeni parti programının bir liberal manifestoyu andırdığını ve aday listesinde 109 kadının da olduğunu belirten yazı, Kılıçdaroğlu'nun ekonomik vizyonunun ise daha bulanık olduğunu ve dış ilişkiler politikasının henüz oturmadığını da ekliyor.
BBC

Gürsel Tekin, Birinci Bölge Seçim Merkezinde partililer tarafından protesto edildi ve arabası tahrip edildi
01 Mays 2011
Anadolu Haber
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, Kadıköy Kozyatağı'nda bulunan Birinci Bölge Seçim Koordinasyon merkezine gelişinde partililer tarafından protesto edildi.

Saat 19.00 sıralarında Kadıköy Kozyatağı'ndaki Seçim Koordinasyon Merkezi'ne gelen Gürsel Tekin'i, Ümraniye'den gelen öfkeli partililer karşıladı.

"Gürsel Tekin istifa", "Gürsel şaşırma, sabrımızı taşırma" sloganları atan öfkeli partililer, Gürsel Tekin'e saldırmak istedi. Bu sırada çevresindekilerin koruması arasında Kozyatağı'ndaki Carrefour'un yanında bulunan binaya güçlükle girebilen Tekin'e yönelik protestolar bitmek bilmedi.

Bu sırada CHP Seçim Koordinasyon merkezinin bulunduğu bina önüne güvenlik kuvvetleri geldi. Saat 20.00 sıralarında binadan çıkmak isteyen Gürsel Tekin'e protestolar yeniden yöneldi.

Bazı öfkeli partililer, Gürsel'e saldırmak istedi. Gürsel Tekin kendi aracı yerine bir başka araçla bina önünden uzaklaştırıldı. Tekin'in siyah Audi marka arabasının ise camları kırıldı.

PARTİLİLERİN ÖFKESİ NİYE?

CHP Ümraniye İlçe Başkanı Alparslan Çabuk ve yönetim kadrosu önceki gün görevden alındı. CHP Ümraniye Örgütü, Alparslan Çabuk ve ekibinin Gürsel Tekin tarafından görevden alındığı görüşünü savunuyor.

Rotahaber'e bilgi veren görevden alınan CHP yöneticileri, göreve getirilen Nurkal Dedetaş'ın Gürsel Tekin'le menfaat ilişkisi içinde olduğunu öne sürdü.

ROTAHABER

CHP milletvekili adayına dayak
Seyfettin Çelik'in CHP eski MYKY üyesi Savcı Sayan'ın akrabalarının saldırısına uğradığı iddia edildi.
05 Mayıs 2011

CHP'nin Ağrı 1. sıra milletvekili adayı Seyfettin Çelik'in Tutak İlçesi'nde seçim çalışmalarını sürdürdüğü sırada, CHP eski MYKY üyesi Savcı Sayan'ın akrabalarının saldırısına uğradığı iddia edildi. Saldırıyı hafif yaralarla atlattığını belirten Çelik, ''CHP'lileri oyuna gelmemeleri konusunda uyarıyorum" dedi. habertürk



İnönü'nün sattığı camii aslına dönüyor

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, tarihi eserlerimizi ihya etmeye devam ediyor. Taksim’de 350 sene namaz kılınan, ibadet edilen ancak 1941'de İsmet İnönü tarafından 4 bin liraya satıldıktan sonra “İstiklal Meyhanesi” adı ile dansözlü meyhane olarak kullanılan Katip Mustafa Çelebi Camii aslına döndürülüyor. Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde bulunan meyhanenin kullanım alanı “Dini Tesis Alanı” olarak düzenlendi.

Plan Değişikliğini Anıtlar Kurulu Onayladı

2863 sayılı kanun çerçevesinde hazırlanan Beyoğlu 1/5000 Ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı, Anıtlar Kurulu tarafından 7 Ocak 2009 tarih ve 2302 sayılı kararı ile onaylandı.

Plan, 15 Mayıs 2009 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nde kabul edildi. Anıtlar Kurulu’nun onayladığı, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nde kabul edilen imar planıyla “İstiklal Meyhanesi” kaldırılacak ve aslına uygun olacak Katip Mustafa Çelebi Camii ibadete açılacak.

Beyoğlu 1/5000 Ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı ile, Beyoğlu ilçesi Kâtip Mustafa Çelebi mahallesi Çukurçeşme Sokağı'nda bulunan meyhanenin kullanım alanı “Dini Tesis Alanı” olarak düzenleniyor. haber1001

İşte CHP'de Demirel'in adayları
Mahmut Övür/ Sabah
10 Mayıs 2011



Seçimlere bir ay gibi kısa bir süre kaldı ama hâlâ CHP'deki adaylık meselesi tartışılıyor.

Acaba bu listeleri kim yaptı?

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi mi?
Yoksa?

Sürekli yazıldığı gibi eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel mi?

Ya da "Beykoz Konakları" kod adıyla anılan eski Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan mı?

Aslında son siyasi sıkışma ve kutuplaşma dikkate alındığında AK Parti karşısında güçlü bir muhalefet arzusu tüm bu siyasi aktörlerin en önemli arzusuydu.
Bunu inkar eden de yok. Eski Cumhurbaşkanı Demirel, siyaset üstüyüm dese de CHP'ye sempatisini gizlemiyor. Sadece o da değil, eski Başbakan Mesut Yılmaz da bunu açıkça söyledi.

Hüsamettin Özkan'a gelince... O da Baykal döneminden bu yana CHP içinde buluşmanın doğru bir siyaset olacağını savundu.

Bütün mesele adı geçenlerin, CHP milletvekili listelerinde ne kadar etkili olup olmadığı... Bu o kadar merak ediliyor ki, gazete sayfalarından inmediği gibi siyaset kulislerinin de en çok sorulan sorusu.

Acaba CHP listelerinde Demirel'in kaç adayı var?
Sorunun cevabını kimse net bilmiyor. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu en son çıktığı bir televizyon programında şöyle diyordu:
"Demirel sıradan bir insan değil ama önerisi olmadı. Zonguldak konuşmamdan sonra arayıp kutladı. Şunu milletvekili yapın diye hiçbir önerisi olmadı. Demirel deseydi ki şunu aday gösterin diye bakardık MYK'ya götürürdük."

"İzin vermezdik"
1 Mayıs günü Taksim Meydanı'nda karşılaşıp sohbet ettiğim eski CHP'nin etkili ismi Mustafa Özyürek ise tam tersini söylüyordu.

Merkez sağ adaylar konusunda kaygılarını dile getiren Özyürek şöyle diyordu:
"Biz olsaydık böyle bir aday belirlemesine izin vermezdik. Benim tahminime göre Demirel'e yakın CHP listelerinde 14 aday var. Bu çok önemli bir rakam..."

Rakamın çok daha fazla olduğunu söyleyenler de var çünkü daha şimdiden bazı milletvekilinin çevresini saran danışmanlar, şaşırtıcı bir olasılığı savunuyor:
"Eğer CHP dik durmazsa seçimden sonra grup bile kurabiliriz..."

Bu olasılık yakın gelecekte mümkün görünmese de yine Demirel'in deyimiyle siyasette 24 saat uzun bir süre... 12 Haziran'dan sonra neler olacağını kimse kestiremiyor. Oy oranı kadar, CHP'nin izleyeceği "açılım"ın boyutu da bu durumu etkileyebilir.

Şimdi gelelim Demirel'e yakın duran CHP adaylarına... Bu adayların hepsi de DYP ve ANAP geçmişinden geliyor.

İlk sırada hiç kuşkusuz CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum var. İki yıl önce DP'nin başına geçmesi beklenen Batum, Deniz Baykal döneminde son dakikada rotasını CHP'ye kırmış ve Baykal gittikten sonra da hızla tepe noktaya çıkmıştı. Hatta adı genel başkan olacaklar arasında geçmişti.

CHP'deki Demirelcilerin kilit ismi ise Ergenekon davasından yargılanan Mehmet Haberal.
Haberal'ın başlattığı bu tartışmada adı geçenlerin sayısı 18'e kadar çıkıyor.

İşte onlardan isimlerini tespit ettiğimiz bazı adaylar; İstanbul'da Aydın Ayaydın, Ankara'da Sinan Aygün, Bülent Kuşoğlu, Aylin Nazlı Akat, İzmir'de Aytun Çıray, Turgay Bozoğlu, Bursa'da Turhan Tayan, Aydın'da Metin Lütfi Baydar, Zonguldak'ta Neriman Posbıyık, Adana'da Ümit Özgümüş, Karabük'te Mustafa Eren, Aksaray'da Mahmut Öztürk, Van'da Zahir Kandaşoğlu, Batman'da Faris Özdemir...

CHP Milletvekili listelerinde yer alan bu isimlerin hepsi eski merkez sağdan geliyor. Çoğunun Demirel'e yakınlıkları biliniyor. Hatta birkaçının seçim bürosunda Demirel'in fotoğrafları olduğu konuşuluyor.

Kısaca adını saydığımız isimlerin çoğu için daha şimdiden parti içinde bile "Demirel'in adayları" denildiği biliniyor.

Bilinmeyen tek şey, CHP ve Demirel ilişkisinin bu kadarla mı sınırlı kalıp kalmadığı... Onu da ileride göreceğiz.

CHP'li Süheyl Batum'un başörtüsü moda olarak takılırsa sorun olmaz sözlerine tepki yağıyor
12 Mays 2011
Anadolu Haber

CHP Genel Başkan Yardımcısı Batum’un ‘Başörtüsü moda olarak takılırsa sorun olmaz’ açıklamasına tepki gösteren insan hakları savunucuları “Damgalı başörtüsümü üretecekler. Batum hukuku katlediyor” diyor.

CHP’nin yeni anayasa çalışmalarını yürüten Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum’un, başörtüsüyle ilgili yaptığı “Üniversitelerde, başkaldırının hak ve özgürlüklerine karşı olmamak, laik devlet esasına aykırı olmamak ve kamu düzenine aykırı olmamak koşuluyla moda olarak baş örtülebilir” açıklaması büyük tepki topladı.

Batum’un Cumhuriyet Gazetesi’ne önceki gün verdiği röportajda “Dinin emrediyor’ diyerek takmayacaksın” sözlerini değerlendiren sivil toplum kuruluşları ‘damgalı başörtü mü takacağız?’ diyerek isyan etti.

28 Şubat sürecinde başlatılan ikna odaları fikrinin sahibi CHP milletvekili Nur Serter ise CHP’nin somut projelerle halkın önüne çıkması gerektiğini söyledi. Batum’un çözüm önerisene gelen tepkilerden bazıları şöyle: 

Somut ve gerçekçi projeler açıklansın

CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Nur Serter: “Başı örtmenin hangi nedenle olduğu kanıtlanabilseydi zaten şu an bir başörtüsü tartışması yaşanıyor olmazdı. Bence bunlar yerine daha somut ve gerçekçi olan projelerden bahsetmek gerek.”

ÖNDER Genel Başkanı Hüseyin Korkut: İflah olmaz laiklik anlayışının sonucudur bu. Süheyl Batum’un yaptığı bu açıklamayla modayı inancın önüne koyması gerçekten kabul edilebilir ve anlaşılır bir şey değil.

Mazlumder Başkanı Ahmet Faruk Ünsal: Bir hukuk profesörü olan Süheyl Batum, gerçek anlamda hukuğu katlediyor. Hukukta fiillerin niyetle ölçülemeyeceğini herkes bilir. Çünkü insanın aklını ve kalbini ölçen birteknolojihenüz ortaya çıkmadı. Bu açıklama gerçekten bir skandaldır.

Damgalı başörtüsü mü üretecekler

Özgür-Der Başkanı Rıdvan Kaya: Bu durumda moda için başını örtenlerin başörtüsünün kenarına bunu belirten bir yazı, dini emirler yüzünden takanların başörtüsünün yanına da bu durumunu belirten bir not konulacak. Seçimler yaklaşırken CHP gerçekten bir açmazın içerisine girmiş görünüyor.

CHP'de savaş çıktı!
13 Mayıs 2011
Kılıçdaroğlu, ülkeyi tek başına gezerken parti binasında şimdilerde katlar arası iktidar savaşı yaşanıyor...

Bir kaset skandalı ile genel başkanlık koltuğuna oturan Kemal Kılıçdaroğlu'nun, kendisine genel başkanlık yolunu açan iradenin tavsiyeleri ile şekillendirdiği genel başkan yardımcıları ile başı dertte olduğu öğrenildi. Her gün en az iki ilde seçim mitingi yapan Kılıçdaroğlu, ülkeyi tek başına gezerken genel başkan yardımcıları da 12 Haziran sonrası için genel merkezde çalışmalar yürütüyor. CHP'nin eski Genel Başkanı Deniz Baykal tarafından yaptırılan ve hizmete açılan parti binasında şimdilerde katlar arası iktidar savaşı yaşanıyor. Seçimler sonrası için ekiplerini hazırlayan ve 13 Haziran'da sahaya çıkarak Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığını tartışmaya açacak ekipler, gizliden gizliye taraftar toplama mücadelesi yürütüyor. Kılıçdaroğlu'na seçim mitinglerinde örgütün desteğini vermeyen ve sahte gerekçelerle seçimlerde çalışan örgütleri görevden alan yönetim, Kılıçdaroğlu'nu mitinglerden ve reklamlardan derleyeceği oylar ile küçük bir yüzdeyi toplaması için çaba gösteriyor.

REKLAMA 27 MİLYON LİRA

CHP, Hazine'den aldığı seçim yardımının hepsini halkla ilişkiler ve tanıtım için harcama planı yaparken, sadece televizyon reklamlarına bugüne kadar 27 milyon lira harcadı. Partinin reklamlarının televizyonlarda dönmesi ile yeterli oy alamayacağını bilen parti yönetimindeki 3 genel başkan adayı ile yönetim dışındaki iki grup sessizlik kuralı ile çalışmalarını yürütüyorlar. Seçimlere kadar birbirlerine dokunmamaya gayret eden bu gruplar, erken isyan bayrağı açmanın ise Kemal Kılıçdaroğlu'nun gücüne güç katacağını biliyor.

BATUM EN GÜÇLÜ ADAY

Baykal'ı göndererek CHP'yi şekillendirmeye başlayan iradenin ilk transferi olan ve bir dönem CHP Genel Sekreterliği koltuğunu işgal eden CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum, 12 Haziran sonrası genel başkan adayları arasında ilk sırada yer alıyor. Ergenekon sanıklarını partiden aday yapma başarısını gösteren Batum, geçmişinde merkez sağın başına DP aracılığı ile geçirilmek istenmiş ve başarı sağlanamayacağı görülünce de CHP'ye eklemlenmişti. Kurultaydan bir gece önce parti üyesi yapılan ve kurultayda parti yönetimine alınan Batum, arkasına aldığı Encümen-i Daniş ve Ergenekon sanıklarının desteği ile genel başkanlığın en güçlü adayları arasında yer alıyor. Batum, ulusalcı kesime yakın olması itibarı ile de dikkat çekiyor.

TEKİN HALK ADAMLIĞINA OYNUYOR

Yüksek Seçim Kurulu'na verdiği özgeçmişinde orta okul mezunu olduğu ortaya çıkan Gürsel Tekin'e, partinin ulusalcı ve okumuş kesiminde burun kıvrılsa da halk ile kurduğu yakın ilişkiler onun önünü açacak gibi görünüyor. Tekin, Baykal'ın peşinden göz yaşlarını salıverirken, Kılıçdaroğlu'na mesafeli durması ile Önder Sav'ın tepkisini çekmiş ve yönetime girmesi de türlü mücadelelerden sonra gerçekleşmişti. Teşkilat ve teşkilatlanmadan sorumlu genel başkan yardımcısı olması hasebiyle örgütü iyi ve yakından tanıyan Tekin de, Kılıçdaroğlu'nun genel seçimlerde beklenen oyu alamaması ve istifa etmesi durumunda ortaya çıkacak genel başkan adaylarından. Tekin, milletvekili listeleri hazırlanırken de her türlü ihtimal hesaplarını yaparak kendine yakın isimleri iyi ve seçilebilecekleri sıradan aday gösterme başarısına ulaştı.

ORAN BEKLİYOR

ÇYDD eski Başkanı Türkan Saylan'ın refere ettiği isimler arasında yer alan Umut Oran da CHP genel başkan yardımcısı olduktan sonra kendisini unutturdu. Oran, her ihtimale karşı ulusalcıların yedek genel başkan adayı olarak Batum'un ardından ikinci sırada yer alıyor. Ergenekon operasyonu çerçevesinde yapılan yasal dinlemelerde CHP ile ilgili siyasi pratikleri dinlemeye takılan Saylan, Batum ve Oran ikilisinin partinin başına geçmesini öneriyordu. Oran da 12 Haziran'ın ardından ya Batum ile birlikte hareket edecek ya da kendisine gelecek "öneri" ile tarafını seçecek ya da açıktan genel başkan adayı olacak. Oran daha önce de Baykal'a karşı genel başkan adayı olmuş ancak seçilememişti.

GÜNEŞ'İN ŞANSI AZALDI

CHP Mali İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Hurşit Güneş de genel başkan adayları arasında öne çıkan bir isim. Parti yönetimindeki isimlerle, kırdığı potların ardından arası açılan Güneş, parayı yönetmesi nedeniyle kendine taraftar grubu oluşturmaya çalışıyor. Güneş de Kılıçdaroğlu'na karşı çıkacak rakipler arasında dişli bir rakip olarak ortaya çıkıyor. CHP'nin mali işlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Güneş, seçim sonrasına yönelik çalışmalarını 9. kattaki odasından yürütüyor.

KATLAR KIYMETE BİNDİ

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun 12. katta bulunurken, diğer katlarda partinin çeşitli birimleri çalışıyor. CHP'nin Mali İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Hurşit Güneş 9. katta, Genel Başkan Yardımcıları Gürsel Tekin ve Süheyl Batum 11. katı, Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran ise 10. katı kendilerine üs olarak kullanıyor. Her bir aday da seçim sonrasında oluşacak durumdan faydalanarak 12. katın sakini ve partinin hakimi konumuna gelmek istiyor.
Yeni Şafak

Kılıçdaroğlu, İnan Kıraç’ın müdürü mü veya Sirkeci sarması!
Ergun BABAHAN
25 Mayıs 2011

Galatasaray’a Ünal Aysal başkan olsun’’ diyor oluyor.

Adnan Polat’a telefonda Galatasaray’a yanlış yapanların kafasının kopacağını söylüyor, kopuyor gerçekten de kafalar.

(İşin garibi Galatasaray’a şimdilerde CHP’ye destek veren Demirel’in gizli gözdesi Aysal başkan oluyor.)

“Yeni CHP yönetiminde Önder Sav, Onur Öymen ve Mustafa Özyürek yer almasın’’ diyor, Deniz Baykal kabul etmeyince bu üç arkadaşıyla birlikte yönetimden uzaklaştırılıyor.

Kendisini Koç Ailesi’nin damadı olarak biliyoruz ama İstanbul’un fısıltı gazetesi hep daha fazla bir şey olduğunu söylüyor.

Adını New York taksi ihalesi nedeniyle daha sık duyar hale geldiğimiz İnan Kıraç’tan sözediyorum.

İstanbul sermayesinin büyük ağabeyi denilen Kıraç’ın bir medya grubunun önemli hissedarı olduğu da söylentiler arasında.

Taraf’tan Mehmet Baransu’nun haberine göre İnan Kıraç, kaset skandalı patlamadan 3 ay önce Deniz Baykal’ı CHP Genel Merkezi’nde ziyaret ediyor.

Başbaşa gerçekleşen görüşmede Kıraç, Baykal’dan bir istekte bulunuyor.

Özel bir konumu, CHP ve siyasetle, medya ve bürokrasiyle özel bir ilişkisi olmayan bir işadamının kolay kolay cesaret edemeyeceği bir istek bu.

Kıraç, CHP’nin yönetimine doğrudan müdahalede bulunuyor.

Baykal’dan 3 yöneticisini tasfiye etmesini istiyor.

Normal şartlarda konuğuna kapıyı göstermesi gereken Baykal, konuğunun ‘’özel ilişkiler’’ ağı nedeniyle olsa gerek, üç arkadaşının da erdemli ve çalışkan olduğunu, partiye büyük katkıları olduğunu söylemekle yetiniyor.

Kıraç, bu üç ismin yerine Kemal Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin’i öneriyor mu, bilmiyorum ama sonraki gelişmeler önermiş olabileceğini gösteriyor.

İş burada kalsa, önemli bir işadamının gönül verdiği partisine destek çabası olarak görebileceğimiz bir olay.

Ancak, iş orada kalmıyor.

Kalmıyor çünkü Baykal’ın kaset skandalı patlak veriyor.

Tesadüfe bakın ki, bu skandalı Kıraç’ın bir dönem Sirkeci’den bayii olan ve o dönem birlikte büyük paralar kazandıkları bilinen bir arkadaşının gazeteleri manşet yapıveriyor.

Bu gazeteler, Baykal’a açıkça “Git” diyor.

Ardından başta Baykal olmak üzere Kıraç’ın CHP’de istemediği 3 isim de dahil olmak üzere tüm Baykalcı ekip tasfiye ediliyor.

Kimi kafalar koparılıyor yani.

İşin bir başka ilginç boyutu, Kıraç’ın Ergenekon zanlılarıyla iyice ünlenen Cumhuriyet Gazetesi’nin önemli bir hissedarı olması.

Şimdi başta Sirkeci’den eski arkadaşınkiler dahil birçok gazetede bu haberi ve yankılarını okumayacaksınız.

Hükümet medyaya baskı yaptığı için bu haberi sansürlemek zorunda kalacaklar! Yoksa onlara kalsa mutlaka yazarlardı.

Hükümet baskısı ne hale getirdi medyayı...

Siz o gazetelerde Kılıçdaroğlu’nun kaset komplolarının sorumlusunun AK Parti olduğuna ilişkin açıklamalarını okuyacaksınız.

Ergenekon’un hayali bir örgüt olduğu yorumlarını okuyacaksınız.

CHP’yi asker destekli İstanbul dükalığının değil de parti tabanının yönettiğine inanacaksınız.

Merak ettiğim asıl mesele ise şu; Kemal Kılıçdaroğlu her akşam İnan Kıraç’a günün bilançosunu veriyor mudur acaba?

Kemal Bey’in zigzagları

Baransu’nun haberinde sadece bu müthiş gelişme yok.

Kılıçdaroğlu’nun kaset skandalının ardından ortaya koyduğu performans da var.

İşin özü, siyaset bir sadakat işidir.

Her gün yeni bir ekip kuranlara bu dünyada güvenilmez.

Ancak kaset skandalı patladığında henüz genel başkan olacağını bilmeyen Kemal Kılıçdaroğlu’nun tam da böyle davrandığını görüyoruz.

Gelişmeler Kemal Bey’in İstanbul dükalığı ve Gürsel Tekin’in ortak projesi olduğunu gösteriyor.

Ancak Kemal Bey o dönem bunu bilmiyor.

Tıpkı Mehmet Haberal’ı milletvekili adayı yapmak zorunda olduğunu bilmediği gibi.

Yukarıdaki gelişmeler ışığında Haberal’ın adaylığının nasıl gerçekleştiğini daha iyi anlamışsınızdır zaten.

Evet, kendi durumunu bilmeyen Kemal Bey, ‘’Aday değilim. Baykal dönsün, beni listenize alırsanız sizinle çalışırım’’ diyor.

Ama İnan Kıraç’ınkine benzer bir koşul ortaya koyuyor ve ‘’Mustafa Özyürek, Önder Sav ve Onur Öymen varsa, ben yokum’’ diyor.

Ne tesadüf değil mi, ikisi de aynı üç isme karşı.

Ama Kemal Bey sonra Önder Sav’a gidip ‘’Sen genel başkan ol, ben genel sekreter olayım’’ diyor.

Sonra üçüncü denemede doğru yolu buluyor, kendisi genel başkan oluyor ve İnan ağabeyinin arzusuna uyup Sav’ı postalıyor.

Siz, böyle bir liderle yola çıkar mısınız?

Ben çıkmam açıkçası.
Star

'Odatv Namusuna Saldırsa da Destekle'
03 Haziran 2011



Sabah Yazarı Yükselir, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun Soner Yalçın ve Oda TV'ye verdiği sınırsız desteği açıkladı ve ben onun kadar 'Hafif' değilim dedi.
Sabah Yazarı Sevilay Yükselir, bugünkü 'Kılıçdaroğlu'nuz ile benim mezhebim aynı değil!' başlıklı yazısında CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile aralarında geçen bir telefon görüşmesine yer verdi.

Bahsi geçen telefon görüşmesinden sonra Kılıçdaroğlu'nun kendisi için bittiğini belirten Yükselir, CHP Liderinin Soner Yalçın ve Oda TV'ye herşeye rağmen nasıl sahip çıktığını anlattı ve ekledi: "Benim mezhebim onun o gösterdiği yolda hareket edecek kadar geniş değil! Hafif değil! Evet ben bir Alevi'yim... Peki ama böyle bir düşünce tarzına sahip olan bir insan Alevi olabilir mi?"

İşte Sevilay Yükselir'in yazısının ilgili bölümü:

Pardon ama Alevi olmanın şartları arasına ne zamandan beri CHP'li olmak şartı da getirilmiştir?

Değilim tamam mı?

Ben CHP'li falan değilim kardeşim.

Bir kere şunu bilin ki, zamanında, "Nihayet partiyi sosyal demokratlara emanet edecek bir adam çıktı" düşüncesiyle, o koltuğa otursun diye canhıraş desteklediğim Kılıçdaroğlu'nuzun benim politik dünyamda yeri yok!

Çünkü o Kılıçdaroğlu'nuz bana iftira atan, kadınlığımla, namusumla oynamaya kalkan çeteyle işbirliği yaptı bir dönem ve kalkıp, "Kaya gibidirler maşallah. Sonuna kadar Arkalarındayım" dedi.

Daha da beteri, o olaylar patlak verdiğinde bu yöndeki serzenişlerimi kendilerine ilettiğimde telefon görüşmemizde, "Sevilay sana yapılanları okudum. Biliyorum. Ama yerinde olsam, bütün bunlara rağmen onlara sahip çıkardım! Ve çıkar derdim ki; 'Evet Soner Yalçın ve Oda TV'si şerefime haysiyetime namusuma saldırdı ama buna rağmen ben bu arkadaşların gözaltına alınmasını içime sindiremiyorum bir meslektaş olarak'. İnan o zaman itibarın bin kat daha artardı!" dedi utanmadan!

İşte sizin Kılıçdaroğlu'nuz benim için o telefon konuşmasından sonra bitti kardeşim.

Çünkü benim mezhebim onun o gösterdiği yolda hareket edecek kadar geniş değil! Hafif değil! Evet ben bir Alevi'yim...

Peki ama böyle bir düşünce tarzına sahip olan bir insan Alevi olabilir mi?

Kimse kusura bakmasın ama olamaz!

Arıtman: Yeni CHP ABD projesidir

İngiliz The Economist dergisinin, son sayısındaki CHP ile ilgili yazı partide de derin çatlaklara neden oldu.

05 Haziran 2011
Anadolu Haber

Şimdiye kadar hiçbir partinin yapmadığı yapılarak, seçim beyannamesine halktaki Amerikan karşıtlığını giderme vaadi koyulduğunu hatırlatan CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, yeni CHP'nin bir ABD projesi olduğunu söyledi.

ECONOMİST'İN ÇAĞRISI ÜZDÜ

ABD'den destek alındığını iddia eden Arıtman, "CHP'yi Atatürk kurdu, ilk genel başkanı da Atatürk'tür. 'Benim iki önemli eserim vardır. Biri cumhuriyet, öteki Cumhuriyet Halk Partisi'dir.' demiştir. 'Bağımsızlık benim karakterimdir.' demiştir, yani CHP'nin en önemli ve vazgeçilmez özelliği, bağımsızlık ülküsüdür. Bugün bunu yitirdiğimiz görüyoruz. Yeni CHP söylemi, bir anlamda Atatürk'ü ve onun ilkelerini, devrimlerini reddetme olarak da karşımıza çıkmaktadır." şeklinde konuştu. Arıtman, CHP Genel Başkan Yardımcısı Sena Kaleli'nin, Atatürk ilke ve devrimlerinin savunucusu ve bekçisi olmayacağını, olmak istemediğini söylediğini de hatırlatarak, "Bu bir parti suçudur. CHP'li olmakla da bağdaşmaz ama yeni CHP başka bir şeydir." dedi. Canan Arıtman, gazetelerden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, The Economist'in çağrısından rahatsız olmadığını, aksine gurur duyduğunu okumanın kendisini çok üzdüğünü de söyledi: "Bundan dolayı hiçbir rahatsızlık duymamıştır, bu da işbirliğini gösterir. Yoksa bir CHP genel başkanının, Atatürk'ün koltuğunda oturan birinin, emperyalizmin ve kapitalizmin böyle bir desteğinden üzüntü ve utanç duyması, reddetmesi gerekirdi." Arıtman, yeni CHP ile Atatürk'ün kurduğu arasında çok büyük bir fark ve derin bir uçurum olduğunu sözlerine ekledi.

'BUNUN CHP'YE HİÇBİR KATKISI OLMAZ'

CHP Manisa Milletvekili Şahin Mengü de The Economist'in desteğini, "Bu lehimize olmaz. Benim gibi CHP'li de buna soğuk bakar. Onun işi mi benim neye oy vereceğimi söylemek? Ben bunu, içişlerime müdahele gibi kabul ederim." şeklinde değerlendirdi. Söz konusu sebebiyle Türk seçmenin oyunu CHP'ye vermeyeceğine de dikkat çeken Mengü, "Bunun bize hiçbir katkısı olmaz." dedi. Genel Başkan Kılıçdaroğlu'nun yazıyı olumlu karşılamasına da değinen Mengü, her liderin kendisi ve partisinin lehine yazılanları olumlu karşılayacağını ifade etti. Aynı derginin 2007'de AK Parti'yi, 2011'de ise CHP'yi desteklemesini de, "Bizim basın gibi çok kalıplaşmamışlar demek ki. Batıda basın yandaşlar, merkez medya ya da candaşlar diye bölünmemiş. Günden güne fikrini değiştiriyor. Böyle köşe yazarları yok mu dün başka, bugün başka şey söşleyen?" sözleriyle yorumladı. Yazıyı çok önemsemediğini ancak üstünde kıyamet koptuğunu kaydeden Milletvekili Mengü, CHP içinde de bu açıklamadan hoşlananlar olabileceğini, herkesin kendisi gibi düşünmek zorunda olmadığını vurguladı: "Herkes benim gibi düşünmek zorunda olsa ben listenin başında olurdum ya da bana kontenjandan bir yer verirlerdi."

"İnönü Zamanında Kur'an'ı Toprağa Gömdüm"

06 Haziran 2011
Ömer Çelik, Seyhan Belediyesi önünde 120 engelliye tekerlekli sandalye dağıtım törenine katıldı. Çelik’in yolunu 82 yaşındaki Zeki Demircan isimli bir vatandaş kesti.

Demircan, CHP döneminde Kur’an-ı Kerim'lerin toplatıldığını belirterek, “Ben İsmet İnönü zamanında Ağrı’da iken Kur'an'ı toprağa gömdüm. Cenazemiz oldu, kefen alamadık. Yorganımın yüzünü söküp cenazeme kefen yaptım. Sigara paketlerinin üzerindeki eski yazılara bile tahammülleri yoktu. ” diye konuştu.

Demircan'ı dinlerken çok duygulandığını aktaran Çelik, şöyle dedi: “CHP zihniyetini yaşamış canlı örnekler bunlar. CHP zihniyeti Kur'an'ı yasaklamış tek parti döneminde. Bu insanlar Kur'an'a bir halel gelmesin diye Kur'an'ı toprağa gömmüşler. Aynı örnekleri Beyli'de gördüm. Sigaranın üzerinde Osmanlıca yazıyı tehdit sayıyorlardı. Aynı zihniyet devam ediyor, işte canlı örnekler burada yaşıyor. “ aktifhaber

Kılıçdaroğlu'nu Yalanlayan Torpil Belgesi
06 Haziran 2011
"65 bin kişilik SSK’da akrabam olarak atadığım bir şube müdürü, şef, daire başkanı, genel müdür yardımcısı varsa adını açıklasınlar." diyen Kılıçdaroğlu, belgeyle yalanlandı.
"Yakınlarımdan hiç daire başkanı yapmadım" diyen Kılıçdaroğlu’nun, SSK Genel Müdürü iken çocukluk arkadaşı Ali Kaya’nın karısı Nurhayat Kaya’yı SSK’da Finansman Daire Başkanı yaptığı belgelendi.

“Yakınlarımdan hiç daire başkanı yapmadım” diyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, SSK Genel Müdürü iken çocukluk arkadaşı Ali Kaya’nın karısı Nurhayat Kaya’yı SSK’da Finansman Daire Başkanı yaptığı belgelendi. Akit’in ele geçirdiği belgelere göre Kılıçdaroğlu’nun Kaya’yı daire başkanı yapma süreci şöyle gelişti:

“ÇOK ACİL VE ZARURİ”
Ali Kaya, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Tunceli’den çocukluk ve okul arkadaşı ve aynı zamanda komşusu. Eşi Nurhayat Kaya ise Aralık 1994’e kadar Çankaya Belediyesi’nde müdür olarak görev yapıyordu. 28.11.1994 tarihinde çalıştığı Çankaya Belediyesi’ne emeklilik dilekçesi veren Nurhayat Kaya, Kılıçdaroğlu’nun SSK’da Daire Başkanlığı sözü vermesi üzerine dilekçeyi iptal ettirdi. Kılıçdaroğlu, Kaya’nın SSK’ya naklen atanması için Başbakanlık’tan izin alınması amacıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na talep yazısı gönderdi. Bu yazıda Kılıçdaroğlu, Nurhayat Kaya’nın atanmasının Başbakanlığın 1994/45 sayılı genelgesine istinaden “çok acil ve zaruri” olduğunu bildirdi.

Dönemin SHP’li Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Nihat Matkap ise Başbakanlığa gönderdiği 14 Kasım 1994 tarih ve 6106 sayılı dilekçesinde Nurhayat Kaya’nın SSK’ya atanabilmesi için izin verilmesini istedi. Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü, Kılıçdaroğlu’nun talebini uygun gördü. Buna göre SSK Yönetim Kurulu’nu toplayan Kılıçdaroğlu, 1 Aralık 1994 tarihinde Çankaya Belediyesi’nde müdür olarak görev yapan aile dostu Nurhayat Kaya’yı, SSK Araştırma Planlama ve Koordinasyon (APK) Dairesi Başkanlığı’na “APK Uzmanı” olarak atadı.

YETERSİZ OLDUĞUNU İTİRAF ETTİ
APK uzmanı olan Kaya, Kılıçdaroğlu tarafından yaklaşık 1,5 yıl çalıştığı SSK Teftiş Kurulu Başkanlığı’nda görevlendirildi. Dönemin SSK Teftiş Kurulu Başkanı Mustafa Usalan, 24 Nisan 1996 tarih ve 1503 sayılı yazısı ile Kılıçdaroğlu’ndan, Nurhayat Kaya’nın konumuna uygun yapacak iş bulunmadığı ve çalışmalarından yeterince yarar sağlanamadığı gerekçesiyle başka bir birime verilmesini istedi.

Kılıçdaroğlu başkanlığında toplanan SSK Yönetim Kurulu, 8 Mayıs 1996 tarihli 18 sayılı kararıyla “çalışmalarından yeterince yarar sağlanamayan” Nurhayat Kaya’yı yeniden APK uzmanlığında görevlendirdi.

Yaklaşık 1 ay sonra Yönetim Kurulu’nu toplayan Kılıçdaroğlu, 7 Haziran 1996 tarihli toplantıda APK uzmanı olan Nurhayat Kaya’yı, Finansman Daire Başkanı olarak atadı. Kılıçdaroğlu atamanın usulsüzlüğünü örtmek için Kaya’yı uyararak dilekçe yazmasını istedi. Kaya, 11 Haziran 1996 tarihinde SSK Genel Müdürlüğü Personel Eğitim Dairesi Başkanlığı’na bir dilekçe yazarak, “APK Uzmanlığı kadrosunda görev yapmaktayım. Genel Müdürlüğünüzde boş bulunan 1. Dereceli Finansman Dairesi Başkanlığı kadrosuna atamamın yapılmasını arz ediyorum” dedi.

DEVLETE HER AY 700 TL YÜK!..
7 Haziran 1996’da Finansman Daire Başkanı olan Kaya, 20 gün sonra yani 27 Haziran’da emekliye ayrıldı. Kılıçdaroğlu’nun elinden tuttuğu Kaya, daire başkanı olarak emekli olduğu için şu anda aylık yaklaşık 1.850 TL maaş alıyor. Kaya müdür olarak emekli olsaydı yaklaşık 1.150 TL civarında emekli maaşı alacaktı. Buna göre devlet Kaya’ya her ay 700 TL fazladan maaş ödüyor. Kemal Kılıçdaroğlu, 13 Mayıs 2011 tarihinde, seçim çalışmaları kapsamında Kayseri’de parti otobüsünde gazetecilerin SSK Genel Müdürlüğü dönemine ilişkin sorularına şöyle cevap vermişti: “65 bin kişilik SSK’da akrabam olarak atadığım bir şube müdürü, şef, daire başkanı, genel müdür yardımcısı, belli bir yere getirdiğim kişi varsa adını açıklasınlar.”
Yeni Akit

Kemâl KILIÇDAROĞLU, "Sömürge Valisi" Francis RİCCARDİONE ile bir araya geldi:

Ricciardone, 'Her zaman muhalefetle temasta kalmak istiyoruz. Türkiye, büyük ve önemli bir demokrasi olduğu için bu çok önemli. Muhalefetin rolü çok önemli' dedi.

Kılıçdaroğlu'nun Ricciardone'ye, 'Son dönemde şehitlerimiz arttı. Terör saldırılarında etkin istihbarat paylaşımı olup olmadığını bilmiyoruz. Terörle mücadele konusunda ABD'nin Türkiye'ye yeterli desteği vermesi gerekiyor. Kamuoyunda yeterli destek verilmediği ve istihbarat paylaşımı yapılmadığı yönünde ABD'ye karşı bir algı var. Bu algı da terörle mücadeleye vereceğiniz destek ile düzelecektir' mesajını verdiği öğrenildi. Büyükelçi ise bu sitemi 'Bu konuda iki ülke beraber çalışmaktadır. Hükümet sizlerle terörle mücadele konusunda 2 ülkenin ne yaptığına dair bilgileri verebilir. ABD terörle mücadelenin tarafında durmaktadır' diye yanıtladı.

'Füze kalkanı İsrail'in korunması için kurulduğu gibi bir düşünce var. Füze kalkanı projesi NATO'nun değil, ABD'nin mi? Ortada karışık bir durum var yani' sorusunu da Ricciardone şöyle yanıtladı: 'Kalkan projesi NATO'nun parçasıdır.

Kılıçdaroğlu'nun görüşmede ayrıca 'Türkiye'de son yapılan düzenlemeler ile yargı bağımsızlığı ortadan kaldırıldı. Yargıçlar karar verirken hüküme
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Prş Eyl 13, 2012 12:14 am tarihinde değiştirildi, toplam 4 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pts Hzr 06, 2011 7:13 pm    Mesaj konusu: Economist CHP'ye Neden Oy İstedi? Alıntıyla Cevap Gönder

CHP Sözcüsü Selin Sayek Böke, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu suçladı ve CHP'deki görevlerinden istifa etti
6 Mayıs 2017



Selin Sayek Böke, açıklamasında ''Atılması gereken adımlar 16 Nisan gecesinden başlayarak gereken siyasi kararlılık ve netlikle atılmamıştır. Katılımcı demokrasiye, sosyal demokrasinin evrensel prensiplerine inanan ve Türkiye’nin özgürlükçü demokrasiye kavuşmasının yolunun bu değerlerden geçtiğini düşünen bir siyasetçi olarak, gelinen noktada mevcut yönetim anlayışının parçası olmayı uygun bulmuyorum. Bu sebeple CHP Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı ve Parti Sözcülüğü görevlerimden istifa ediyorum'' ifadelerine yer verdi.
Selin Sayek Böke'nin açıklaması şöyle;
''16 Nisan’da Türkiye’de seçmenlerin en az yüzde 50’si tek adam rejimine karşı çıkmış ancak gayrı-hukuki yollarla bu irade gasp edilmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi’ne düşen görev, gayrimeşru olanı meşrulaştırmamak ve ortaya konan bu demokrasi iradesini Türkiye gerçeğine dönüştürmek için halkla birlikte siyasi mücadele vermektir.
Referandumun gayrimeşru sonucunu kabullenerek hedefler ve politikalar oluşturmak, demokrasiye ve her şeyden önce demokrasi iradesini ortaya koymuş milyonlara haksızlıktır.
Demokrasinin yaşatılabilmesi için Mecliste verilen mücadelenin rejim değişikliğinin yeni koşullarına göre yeniden tarif edilmesinin yanı sıra, Meclis dışında meşru demokratik anayasal hakların kullanımını savunmak, desteklemek ve bu hakların kullanımına ortak olmak CHP’nin görevinin bir parçası olmalıdır.
ATILMASI GEREKEN ADIMLAR ATILMAMIŞTIR
Bu görevin gerekleri partinin karar organlarında ısrarla dile getirilmiş olmasına rağmen, atılması gereken adımlar 16 Nisan gecesinden başlayarak gereken siyasi kararlılık ve netlikle atılmamıştır.
Öte yandan, “Hayır” iradesini temsil eden en güçlü siyasi aktör olması gereken CHP’ye hakim olan yönetim anlayışı, demokrasi paydası etrafında birleşen milyonların sesini güçlendirmek yerine, parti içi demokrasiyi ve kurumsal yapıyı tartıştıran tutumlar sergilemiştir. Sosyal demokrat bir partide, parti yönetimlerinin görevi parti kurullarına siyasi ve disiplin kararlarını dayatmak değil, partideki farklı fikirleri sağlıklı bir biçimde karar süreçlerine dahil etmek ve parti kurullarını etkin çalıştırmaktır.
MEVCUT YÖNETİM ANLAYIŞININ PARÇASI OLMAYI UYGUN BULMUYORUM
Katılımcı demokrasiye, sosyal demokrasinin evrensel prensiplerine inanan ve Türkiye’nin özgürlükçü demokrasiye kavuşmasının yolunun bu değerlerden geçtiğini düşünen bir siyasetçi olarak, gelinen noktada mevcut yönetim anlayışının parçası olmayı uygun bulmuyorum. Bu sebeple CHP Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı ve Parti Sözcülüğü görevlerimden istifa ediyorum.
CHP AİLESİNİN BİR PARÇASI OLARAK MÜCADELE VERMEYE DEVAM EDECEĞİM
Bundan sonra da, dün olduğu gibi, CHP ailesinin bir parçası olarak ve bu aileyle birlikte, Türkiye’de demokrasi, özgürlük ve eşitlik için mücadele vermeye devam edeceğim. Hayal ettiğimiz Türkiye’yi var etme mücadelesine ortak olacağım. Birbirini ezen değil birlikte çoğalan bir CHP siyasetinin, ayrışan değil bütünleşen bir Türkiye’nin de temeli olacağına inancımla seçilerek gelmiş olduğum Parti Meclisi Üyeliği ve Milletvekilliği görevlerimi layıkıyla yerine getirmeye devam edeceğim.''
Patonlar Dünyası

CHP varmış gibi görünen bir ‘yok’tur
19/04/2017
MUSTAFA ALP DAĞISTANLI

CHP, Türkiye’ye, olduğu kadarıyla demokrasiye, demokratik mekanizmalara, seçmenine yaptığı fenalıklara, kurduğu tuzaklara bir yenisini ekledi. YSK’nın referandum sonuçlarına itirazları reddetmesi üzerine aldığı tavırla.

Parti Sözcüsü Selin Sayek Böke, “Referandumun şaibeli sonuçlarını tanımıyoruz, tanımayacağız. Referandum yenilenmelidir, tekrar edilmelidir. CHP bu süreçte üzerine düşen her şeyi yapacaktır” demişti.

Sonra CHP Grup Başkan Vekili Levent Gök, “Meclis’ten çekilecek misiniz” sorusunu şu cevabı verdi: “Toplumun değişik kesimlerinden CHP’ye böyle bir öneri gelmiştir ama yapılan MYK değerlendirmesinde böyle bir kararın uygun olmayacağı kararına varılmıştır.”

‘YSK’dan kararının gerekçesini istemekte aslan kesilen CHP, ‘böyle bir kararın uygun olmayacağı kararına varmış’ olmasının gerekçesini açıklama konusunda miyav bile demek istemiyor. Halbuki, bu, boynunun borcu.

Çünkü CHP’nin YSK’daki temsilcisi Mehmet Hadimi Yakupoğlu da 13 Nisan’da Sözcü’ye aynı özgüvenle konuşmuştu: “Seçmenlerin yapması gereken tek şey gidip oy kullanmak.”

Çünkü referandumdan bir gün önce CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet’e verdiği mülakatta şunları söylemişti: “Hiçbir vatandaş ‘Sandığa gidersem oyumu çalarlar’ endişesine kapılmasın. Sandıkların güvenliğinden CHP olarak biz sorumluyuz ve güvenliği de sağlayacağız.”

Çalmak ne kelime, hükümet her tür dolabı döndürdü, envayi çeşit madrabazlığa başvurdu. Evet, bu kadarını beklemiyordu belki CHP de. Beklemediği oldu. Gelgelelim, CHP’nin tavrında beklediğimiz oldu. Beklemediğiniz kadar ağır ihlaller olduysa yapacağınız şey süt dökmüş kediye dönmek midir? Sudan çıkmış balık kadar olmayı becerip çırpınma refleksi bile gösteremeyecek kadar körelmiş bir parti CHP.

Yarın hukukçularla görüşeceklermiş. Şimdiye kadar neden görüşmediniz acaba? Seçim hilelerinden birine (mühürsüz zarflar) kapıyı açıp teşvik eden YSK’ya YSK’yı şikayet ettiniz nihayetinde; öbür hilelere de itiraz etmenin yanısıra.

Başka hukuki yollar var, evet: Anayasa Mahkemesi’ne gidilecek, sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne.

En andavallılar bile, Anayasa Mahkemesi’nden de referandumu geçersiz kılacak bir karar çıkmasının büyük sürpriz olacağını biliyor; bu sürpriz için dua etmekten başka yapacağımız şey yok. Yine en ahmaklar bile biliyor ki, AİHM’den çıkacak kararı Tayyip Erdoğan tanımayacak. AGİT raporuna verdiği tepki de burnunuza kanca olsun!

Büyük kalabalıklar memleketin birçok şehrinde meydanları dolduruyor kaç gündür; oylarını istiyorlar; CHP liderinin dediği gibi onlar da referandumun hileli sonucunu kabul etmedikleri için. İktidarın gazeteleri, televizyon kanalizasyonları durmadan sokağa çıkanları tehdit ediyor, protestoları gayrimeşru bir şeymiş gibi gösteriyor. Korkuyorlar çünkü.

Fakat dünyada CHP’den ödlek bir parti hiç olmadığı için bu örgütlü pasiflik partisi, sokağın meşruiyetine sahip çıkmaktan, bu yöndeki çağrılara bir karşılık vermekten bile ödü patlıyor.

AKP de CHP’nin korkularıyla esir alınabileceğini bildiği için (dokunulmazlıkların kaldırılmasında olduğu gibi birçok kere test etmişti), “CHP meşru zeminde kalmalıdır” deyip duruyor. Protestonun gayrimeşru olduğu kabulüyle.

Kılıçdaroğlu, BBC’ye YSK’nın aldığı kararın her kesim tarafından protesto edilmesi gerektiğini söyledi, evet, “Protesto etmeye de hakları vardır. Eğer hukukun üstünlüğü kavramı varsa, bu karar çok önemliyse ve bu kavramın evrensel bir değeri varsa hiç kimse bu kavramı yerle bir edemez” dedi.

Fakat bu dilde gizli olan, aslında genetiğine işlemiş tavra dikkatinizi çekerim: “Hakları vardır”, “Her kesim tarafından protesto edilmesi gerekir.” Başkalarından söz ediyor; o başkalarının bir kısmı da kendi seçmeni. Onlarla ve ‘Hayır’ verip oyuna sahip çıkmak için meydanları dolduranlarla arasına mesafe koyarak.

Levent Gök’ün yukarıda andığım açıklamasının sonraki cümlesi daha da vahim: “CHP elindeki bütün meşru imkanları kullanarak Gazi Meclis’i sonuna kadar koruma kararı içerisinde olacaktır.”

Ne demek bu?! Bu dilde de sokak protestolarının gayrimeşru olduğu kabulü gizli, onu ima ediyor farkında olmadan ve CHP’nin genetik gerçeğini itiraf etmiş oluyor.

Havanda laf döven CHP ağızları, YSK’nın Meclis’in üstünde olmadığını, ona sıvandığını söylüyordu. Görünen o ki, kağıt üstündeki bu ilke AKP fiiliyatında işlemiyor, birçok başka ilkeler ve kanunlar gibi. Yani, kendi dedikleri gibi, YSK’nın itirazları ret kararıyla Meclis bir kere daha ezilmiş oldu. Bir posa olarak Meclis’i doldurmakla yetinen bir parti CHP.

Üç beş ay önce CHP örgütlü pasifliktir yazısında dediğim gibi, CHP varmış gibi görünen bir yok olduğu için varlığı bir tuzaktır. En ufak bir beklentiniz, boşluğa attığınız bir adımdır.

Bir ülkede ana muhalefet partisi liderinin, kadrolarının sokağa inmesi yabana atılır bir şey değildir, zaten bu yüzden korkuyor ve korkutuyor AKP. Ama sokak CHP’ye muhtaç değil ve boşluğa adım atmıyor.
Diken

"Seni o listeye yazanın..."
CHP İzmir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile CHP İzmir milletvekili Mehmet Ali Susam arasında gerginlik
10 Haziran 2011

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, CHP İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam'la körfezin pis kokusu yüzünden kavga etti.

Başkan Kocaoğlu, Susam'a "Utanmıyor musun? Sen bana hesap soracak adam mısın be, manyak. Delirtinceye kadar uğraşıyorsunuz. Sen bana hesap soracak adam mısın lan? Adam mısın? Terbiyesize bak ya" diyerek tepki gösterdi. Çiğli Belediye Başkanı Solak, Kocaoğlu'nu sakinleştirerek dışarı çıkarmaya çalıştı ama Başkan Kocaoğlu çıkarken elinin tutulmasına tepki göstererek itti.

Aziz Kocaoğlu'nun gergin anlarını izlemek için: http://video.haberturk.com/video/index/51509

Tarihi Havagazı Fabrikası'nda CHP İzmir İl Başkanlığı tarafından düzenlenen, tüm milletvekili adayları ve belediye başkanlarının katıldığı son değerlendirme toplantısı öncesinde Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile Milletvekili Mehmet Ali Susam arasındaki gerginlik damgasını vurdu. Toplantı öncesi bir araya gelen Susam ve Kocaoğlu arasında Körfez'in pis kokusu nedeniyle tartışma çıktı.

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'yla birlikte yapılan basın toplantısında bir muhabirin körfezin pis kokusunu sorması üzerine Başkan Kocaoğlu'nun çevresine bu soruyu sorduran kişinin Susam olduğunu söylediği öne sürüldü. Bu iddialar kulağına giden İzmir Milletvekili Susam konuyu toplantıda gündeme getirdi. Susam neden bu soruyla ilgili kendisinin adres gösterildiğini sordu. Bunun üzerine Başkan Kocaoğlu sinirlenerek, "Beni adım Kocaoğlu sen benden hesap soramazsın, senin ne mal olduğunu hepimiz biliyoruz. Sen kimsin ki benden hesap sormaya kalkıyorsun. Partiyi ve İzmir'i ne hale getirdiğiniz ortada. Seni listeye yazanın...hakkındaki dosyalarını biliyoruz. İkimizin hakkında da dosyalar, bunların ne olduğnu ortaya koyalım" dediği öğrenildi.
habertürk

İstifa mı edecek teneke mi takacak?
13 Haziran 2011
Seçim sürecinin etkin isimlerinden olan CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin’in, verdiği bir söz ve anket şirketlerini hedef alan çıkışı unutulmadı.

CHP’nin oylarını artırmasına rağmen koyduğu yüzde 40’lık hedefin çok gerisinde kalmasının ardından gözler Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin’e çevrildi.

Seçim sürecinin etkin isimlerinden olan CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin’in, verdiği bir söz ve anket şirketlerini hedef alan çıkışı unutulmadı.

Gürsel Tekin, bir televizyon programında CHP’nin oylarını yüzde 25’lerde gösteren anket şirketlerinin yanlı olduğunu söyleyerek “Buradan ilan ediyorum. 2011 seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu anketleri tarihe gömecek, kamuoyu araştırma şirketlerinin kıçına da teneke bağlayacaktır. Bunu burada öz güven içinde söylüyorum"” demiş ve araştırmacıların tepkisini çekmişti.

Tekin’e cevap veren Andy-Ar Şirketi’nin Başkanı Faruk Acar, CHP yüzde 25’lerde bir oy alırsa biz tenekeyi kimin neresine bağlayacağız?” diye konuşmuştu.

Gürsel Tekin’in akıllarda kalan bir de iddiası var. Taraf yazarı Rasim Ozan Kütahyalı ile siyasi kariyeri üzerine iddialaşan Gürsel Tekin, CHP yüzde 30’un altında kalırsa istifa edeceğini iddia etmişti. Gürsel Tekin’in Beyaz TV’deki programda “yüzde 30’un altını başarısız sayarım” demesi üzerine Rasim Ozan Kütahyalı, Tekin’e “CHP yüzde 30’un altında kalırsa istifa eder misiniz” diye sordu. Gürsel Tekin “gereğini yaparım neden istifa etmeyeyim” şeklinde cevap vermişti.

Gürsel Tekin Mayıs ayında HaberTürk'te katıldığı programda ise yüzde 40'ın üzerinde oy beklediğini söylemişti.
Anahaber

KEMAL KILIÇDAROĞLU İSTİFA ETMESİN; CHP BETONLAŞMIŞ, HAYATIN / ZAMANIN / ASRIN / KONJONKTÜRÜN OYUN DIŞINA İTTİĞİ ANAKRONİK İDEOLOJİSİNDEN İSTİFA ETSİN!



Ki ederse de etmezse de fark etmez esasen. Ederse kırılır, burulur, geriler, bölünür de yok olur. Etmezse kırılır, burulur, geriler, bölünür de yok olur...

Milleti öpmek için devleti -fason bir şavaşla- kurtarmayacak, Lozan Antlaşması'nı imzalamayacaktın Şef!

http://odatvninatladigihaberler.blogspot.com/

Taha Kıvanç
Olmaz demeyin, bal gibi olur
5 Temmuz 2011

CHP'de yaşananlar ile İMF başkanlığından zindana düştüğü halde avukatı tarafından ipten alınan Dominique Strauss-Kahn (DSK) olayı arasında varolan irtibatı yalnız ben mi

Oysa paralellik hemen kendini belli ediyor...

DSK'ın bir 'komplo'ya kurban gittiği daha ilk andan belliydi. Parayla almaya alıştığı bir hizmeti bedavaya getirmesi düşünülemez konumda biri o. New York'ta evi olduğu halde otelde kalması şaşırtıcıydı. Rakibi Nicolas Sarkozy ile yakın dost birinin otel zincirinin New York şubesini tercih etmesi ise akıl almaz bir gaflet...

Gitti, doğru avukatı buldu ve tabloyu tam tersine çeviriverdi. Şimdi bütün medya ilk elde "Namussuz DSK" diye haykırırken şimdilerde "Namussuz kat hizmetlisi" manşetleriyle olayı yansıtıyor...

Skandal yüzünden cumhurbaşkanı olma şansını yitirdiğini düşünenler durumu yeniden gözden geçirme ihtiyacı duyuyordur. Yokluğunda adaylığını ilan eden Jacques Delors'un kızı bile, "DSK adaysa ben yokum" deyip adaylıktan vazgeçebileceğini duyurdu.

Bir de bakmışsınız, en adi suçluların konulduğu Rikers cehennemine girmiş bir cumhurbaşkanı oluvermiş Fransızların... "Olmaz" demeyin bal gibi olur...

Olduğunu varsayalım bir an için; öyle bir durumda hangi olay 'komplo' sayılabilir? Kat hizmetlisine saldırdığı sanıldığı için cumhurbaşkanı seçilme şansının zedelenmek istenmesi mi? Yoksa yargının elinden kat hizmetlisi suçlanarak kurtarılması ve Fransız halkının gözünde mağdur kılınıp Elysee Sarayı'na girme noktasına gelmesi mi?

Yoksa becerikli bir çevre sayesinde birinci komplodan kurtarılan DSK, düştüğü zelilane durumu lehine çevirme komplosu mu kurdu gözlerden uzak çile çekerken?

ABD ile Fransa arasında yaşanan 'skandal-komplo' olayı, ilk bakışta, yemin boykotu yüzünden CHP'nin Meclis'te kendisini kilitlemesini pek andırmıyor. Ancak Türkiye'de yaşananı biraz deşeleyince bizdeki olayın oradakiyle benzediği fark edilebiliyor.

Deniz Baykal'ı CHP genel başkanlığından, Önder Sav ve arkadaşlarını uzun yıllar boyu oturdukları yönetici koltukları ve milletvekilliğinden eden 'kaset' bir komploydu. "Ben aday olmam" diyen Kemal Kılıçdaroğlu'nu ikna eden Önder Sav, genel başkan adayının "Sav ve arkadaşları Parti Meclisi'ne gireceklerse ben yokum" dediğini sonradan işittiğinde aklından kimbilir neler geçmiştir...

Kılıçdaroğlu'na "Onları Parti Meclisi'ne alma" aklını veren kişinin daha önce kendilerine "Kılıçdaroğlu'nu başınıza getirin" diyen kişi olduğunu Önder Sav artık biliyor.

CHP'den iyi haber alan meslektaşlar "Bu işler konaklarda kotarıldı" diyorlar. Daha önce de siyaset hayatında etkili bir odak CHP'den iktidar alternatifi çıkarmak için devredeymiş; önce "Baykal'la olmaz" demişler ve kaset çıkınca Kılıçdaroğlu'nu suyun başına getirmişler... Yeni genel başkanı CHP'nin başına getirmede kullandıkları kişileri yeni genel başkan eliyle tasfiye etmişler...

Müthiş komplolar bunlar...

Aynı meslektaşlar, şimdi de, "Kılıçdaroğlu'na önce 'Meclis'i boykot et', ardından 'Yeminden kaçın' aklını aynı odak verdi" iddiasını dillendiriyorlar. Konuyu Parti Meclisi'nde tartıştırmadan boykotu dayatmış Kemal Bey; en büyük desteği de partiyi geniş kitlelere açma projesinin mimarı Gürsel Tekin'den almış...

Geçen gün, "Süheyl Batum veya Muharrem İnce olsa hadi neyse, fakat Gürsel Tekin?" hayretimi burada dile getirmiştim. Beni bile şaşırtan bir kimlik sapması görülüyor CHP'de...

"Peki, öyle olsun, ama yine de CHP'de yaşananlar ile New York-Paris hattında DSK'nın başına gelenler arasındaki benzerlik ne?" diye sorduğunuzu işitir gibiyim. Komployu tersine çevirmeyi bilmişti DSK, CHP ise yemin boykotuyla kendisini kilitleyerek siyaseten batağa batmış görünüyor...

İMF'nin eski başkanının hayatının akışını değiştiren olayın kaderi avukatı eliyle farklı bir mecraya oturdu. CHP'de ise Kılıçdaroğlu'nu partinin başına getirip birkaç ayda anamuhalefet lideri yapanlar, şimdi zihinlerde onu 'Ergenekon' ile bütünleştirip siyasette işlevsiz hale getirdiler...

Fransa'nın tam tersi bir durum...

'Komplo' söz konusuysa şu yakınlarda yaşananlarda, Kılıçdaroğlu'na karşı bir 'komplo' olabilir ancak...

Ben de sizin gibi düşünüyorum. Galiba Kemal Bey CHP içerisindeki yükselişini borçlu olduğu odak tarafından, bilerek ve isteyerek, zor duruma düşürüldü... 'Yemin boykotu' CHP açısından tam bir dönüm noktası...

Düşünün bakalım: Kılıçdaroğlu'nun akıl aldığı, verdiği akıllarla CHP'nin sandıktan birinci parti çıkacağına kendini inandırmış, ona "Şunları, şunları parti yönetiminden tasfiye et" aklını vermiş kişi esas güç odağıyla barış çubuğu tüttürme girişiminde bulundu mu şu yakınlarda?

Nedamet çoğu kez pahalıya malolur.

Zaman

CHP Neye İknâ Oldu, Anlayan Var mı?
Fatma Sibel Yüksek
12.07.2011

Aslında neden bir çıkmaz sokak olduğu baştan belli olan "yemin etmeme" kararı almışlardı onu da anlayamamıştık...

"Yemin Krizinin Gölegesinde Otonom Parlamento" başlıklı yazıda CHP'nin bu kararını eleştirmiştik. (Yemin etmeme kararını CHP'ye "Ergenekon"un empoze ettiğini savunan Dede Korkut'lar bu durumdan bizi nereye koydular hâlâ biliyor değiliz; "Ergenekon'un yaramaz çocuğu "muyuz yoksa?)

Yemin etmeme kararını anlayamadığımız gibi şimdi de bu kararlarından neden ricat ettiklerini anlamakta güçlük çekmekyeyiz..

CHP neden milletvekili yemini etmeme kararı almıştı?

Yemin AKP'ye mi ediliyordu ki?

Bizim bildiğimiz, Meclis'in açılışında yapılan milletvekili yemininin anlamı, "vekilin" kendisine temsil yetkisi vermiş olan "milletine" kendisine duyduğu güvenden dolayı teşekkür etmesi ve onun belirlediği ilkelere bağlı kalacağını resmi olarak bildirmesidir.

Hukuksuz ve uzun tutukluluklar da dahil olmak üzere AKP'nin bütün antidemokratik uygulamalarının millet ile vekili arasındaki bu "akitleşme" ile alakası neydi ki yemin etmemek gibi bir karara varılmıştı?

"Milletin iradesi ile seçilen arkadaşlarımızı AKP tahliye ettirmiyor" diyorsanız bunda haklısınız ama "Biz yargının işine karışmayız" diyerek önünüze hiç de uygulamadıkları o kuvvetler ayrılığı ilkesini koyduklarında ne yapacaktınız?

Nitekim koydular ve hiçbir şey yapamadınız!

2010 YAŞ'ında Genelkurmay'ı tutuklama tehdidiyle kımıldayamaz hale getirdiklerinde bu tehdidi Milllet'in gözüne sokabildiniz mi?

Ortada dönen büyük küresel oyunun bir satırını çözümleyip ifşa edebildiniz mi? Ordu'nun tamamen yalanlar veiftiralar üzerine kurulu tutuklamalarla nasıl etkisiz hale getirildiğini sanık yakınları kadar olsun belgeleyebildiniz mi?

Bırakın böyle bir fikri takibi, sizin yemin parodisinde son sahneleri oynadığınız saatlerde Balyoz davası görülüyordu ve orada sanık avukatları Mahkeme heyetine çok önemli bir belge sundular."Amirallere suikast" davasında yargılanan teğmenlerden Sinan Efe Noyan'ın avukatı, ev aramaları sırasında polis kamerası kayıtlarını mahkeme salonunda izletti. Polislerden birisi "Buzdolabının arkasında poşet mi var?" diyen arkadaşına, "Şşşşt!, çaktırma..." diyordu.

Yani, içinde silah ve mermi bulunan o poşet buzdolabının arkasına önceden bırakılmış ve bu poşet teğmenlerin tutuklanma sebebi olmuştu!

Sizin bu kadar önemli bir gelişmeden bile haberiniz olmadı. Muhtemelen gazete de okumadınız ve vekillerinizin tutuklululuk halinin haksız yere sürdürüldüğünü savunan sizler, bu kadar önemli bir belgeyi elinize alıp kıyameti koparmadınız...

Sonra, yemin etmeyerek nereye gidileceğini sanıyordunuz ki?

Sırf hakimler siyasi talimatla hareket ediyormuş gibi olmasın diye, Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal'ın böyle bir eylemeden sonra bırakılacakları varsa bile bırakılmayacaklarını düşünemediniz mi?

AKP "Ben yargıya müdahale edemem" dedikçe, bu yaklaşım teoride doğru oldukça ve sizin gibi beceriksizler tarafından pratikte tersi kanıtlanamadıkça (üstelik ortalık bilgi ve belge kaynıyorken, davalar hukuken defalarca çökertilmişken) istikametin Tayyip Erdoğan'ın söylediği yere, yani "tükürdüğünü yalamaya " varacağı belli değil miydi?

Bu ve yazıyı uzatacağından dolayı sayamayacağımız yüzlerce mantıksızlığın cevabını henüz alamamıştı ki bu kez da "Flaş! Yemin krizi çözüldü!" diye bir haber geldi...

Anladığımız kadarıyla partinizin yetkilileri, AKP yetkilileri ile bir araya gelmiş. Burada bir ortak mutabakat metni hazırlanmasına ve bunun karşılığında CHP'nin yemin etmeme kararından vazgeçmesine karar verilmiş..

"Belki mutabakat metninde AKP büyük tavizler vermiştir, belki de Balbay'la Haberal'ı salıvermeyi kabul etmişlerdir..İyisi mi metnin açıklanmasını bekleyelim, belki CHP'nin nasıl iknâ olduğunu anlarız" dedik ve meşhur "mutabakat metninin" içeriğini beklemeye başladık.

Akşam üzeri metin açıklandı veya basına sızdı, bunun fazla önemi yok netice itibarıyla metin gazetelerin internet portallarına ve haber sitelerine düştü.

Düştü ki ne görelim!

"Sonuna kadar gideceğiz, AKP'ye diz çöktüreceğiz" diyen Kemal Kılıçdaroğlu'nun onayladığı metinde şöyle bir cümle var:

"Tüm siyasi partilerin ve milletvekillerinin, milletimizin kendilerine verdiği bu onurlu görevi yerine getirmeleri için TBMM’de olmaları gerektiğine inanıyoruz. 12 Haziran seçimleri sonrasında bazı milletvekillerinin yemin etmeyerek, yasama faaliyetlerine katılmamaları eksikliktir..."

"Milletvekilinin Meclis'te olması gerektiğine inanıyorsan, neden böyle bir eyleme kalkıştın" diye sormazlar mı insana?

Paragrafın ikinci cümlesi daha da ilginç; "12 Haziran seçimleri sonrasında bazı milletvekillerinin yemin etmeyerek, yasama faaliyetlerine katılmamaları eksiklik"mişmiş!

İyi de "bazı milletvekilleri" de nereden çıktı? Yemin etmeme kararı CHP'nin parti olarak resmi kararı değil mi? Başını da Genel Başkan Kılıçdaroğlu çekmedi mi?

Metni okumaya devam edelim:

"TBMM, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, Kurtuluş Savaşı’nı yöneten ve olağanüstü koşullarda dahi toplanarak, bugün yaşanılanlarla kıyaslanamayacak, çok daha büyük sorunların üstesinden gelen bir Meclistir. Halkın egemenliği ve milletin iradesi, seçilmiş ve vekalet verilmiş milletvekilleri aracılığıyla TBMM’de hayata geçirilir.


Bu çerçevede tüm siyasi partilerin ve milletvekillerinin, milletimizin kendilerine verdiği bu onurlu görevi yerine getirmeleri için TBMM’de olmaları gerektiğine inanıyoruz...."

Yani, 10 Temmuz 2011 Pazar günü itibarıyla inanmıyordunuz; 11 Temmuz 2011 Pazartesi günü itibarıyla inanmaya başladınız, öyle mi?

Peki neden?

Nedeni şu, yine metinden okuyalım:

"Son seçimlerle birlikte yüzde 95 seviyelerinde yüksek bir temsil oranını yansıtan TBMM, milletimizin yeni bir anayasa yapılması talebiyle birlikte birleştirilerek değerlendirildiğinde, tüm siyasi partiler için uygun bir uzlaşma zemini oluşturmaktadır. Ortaya çıkan bu tarihi fırsat, toplumsal sözleşme tanımına uygun bir anayasa yapılması hedefi için kullanılmalıdır...

Bu inançla, anayasa dahil, tüm mevzuatın hukukun üstünlüğü çerçevesinde ve kuvvetler ayrılığı ilkesi dikkate alınarak, özgürlükleri genişletici bir anlayışla yorumlanması ve uygulanması gerektiğine inanıyoruz."

****

Şimdi böyle bir rezalete imza atan CHP'lilere soracak olursak, "anayasa dahil tüm mevzuatın hukukun üstünlüğü çerçevesine ve kuvvetler ayrılığı ilkesi dikkate alınarak özgürlükleeti genişletici bir anlayışla uygulanması gerektiğine inanıyoruz' cümlesine dikkat edin" diyeceklerdir...

"Ne varmış bu cümlede?"

diye sorduğumuzda, krizi çözen sırrın bu cümlede yattığını, bu cümlenin AKP'nin tutukluluk süreleri de dahil yeni yasal düzenlemeleri kabul etmesi anlamına geldiğini savunmaya kalkışacaklardır.

Biz ne kadar "Hadi canım sen de!" desek da yarından itibaren CHP'nin gazete köşelerindeki resmi ağızları "İşte CHP'nin Başarısının sırrı", "Krizi çözen o paragraf", "AKP Pes Etti" gibi çanak yazılar yazacaklardır.

Oysa Tayyip Erdoğan ne demişti?

"Yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatıdır"

Sanki AKP, hukuksuzluklarını 8 yıldır yasalara dayandırıyordu?

Sanki, söz konusu olan Kaddafi'nin partisi bile olsa, bir siyasi partinin kamuoyuna "Anayasa dahil tüm mevzuatın hukukun çiğnenmesi çerçevesine ve kuvvetler ayrılığı ilkesi dikkate alınmadan, özgürlükleri daraltıcı bir anlayışla uygulanması gerektiğine inanıyoruz" şeklinde bir deklarasyonda bulunması söz konusu olabilirdi?

Bunlar zaten AKP'nin yıllardır laf olsun diye söylediği şeyler değildi...

Adına "mutabakat metni" denilen bu deklarasyon, CHP'nin cenaze namazından başka bir şey değildir. CHP, tutuklu milletvekillerini alamadığı gibi, Türkiye'yi federasyonlaşmaya götürecek Anayasaya ortak olacağın da baştan deklare etmiştir.

Biz herkesin ipininin birileri tarafından tutulduğunu ve bu iplerin uzunluklarının belli olduğunu zaten biliyorduk.

CHP'ye "Buraya kadar" denilmiştir...

Tarih, bütün bu detayların hiç birisini tabii ki kaydetmeyecek. Ama şunu kaydedecek:

"Yeminleri engellenen arkadaşlara yemin etme yolu açılmadıkça biz CHP vekilleri de yemin etmeyeceğiz. Bizim bu duruşumuz seçmene ve onun oyuna yani milli iradeye duyduğumuz saygının gereğidir." (Kemal Kılıçdaroğlu ,28.6.2011)

"Tükürdüklerini yalayacaklar, göreceksiniz..." (Recep Tayyip Erdoğan, 08.07.2011)

Kaynak: açık istihbarat

CHP camileri sadece ahır değil, meyhane de yaptı
14 Temmuz 2011
1935'de CHP hükümetinin çıkardığı kanunla bazı camiler kapatılarak çok başka amaçlarla kullanıldı!

CHP'nin cami düşmanlığı Cumhuriyetin erken döneminde başlar. 15 Kasım 1935'te TBMM çıkardığı 2845 numaralı kanunda ödenek dışında tutulan cami ve mescitlerin kapatılacağı veya başka bir şekilde istifade edileceği belirtilir.

Çorum, Amasya, Tokat, Kütahya, Kırşehir, Adana, Eskişehir'deki birçok cami ya kapatılır ya da başka bir amaçla kullanılır. Örneğin Tokat'ta Kabe mescidi uzun bir süre tuz deposu olarak kullanılır. Kanunda yapılan bir değişiklikle başka amaçlarla kullanılan camilerin vatandaşlar tarafından satın alınmasına izin verildiği için 10 yıl sonra tuz deposu olarak kullanılan camii satın alınır ve tekrar ibadete açılır.

İsmet İnönü döneminde başka amaçlarla kullanılan ve yıkılan camii sayısı 900'ü buluyor. Bu camilerin önemli bir kısmı depo, samanlık, ahır, CHP ocağı ve meyhane olarak kullanıldı. Bazı camiler de işyeri ve hana dönüştürüldü.

Kırşehir Çarşı Camii yıkılmak istenmiş fakat Kırşehir halkının tepkisi üzerine yıkılmaktan kurtarılmış dört yıl ibadete kapalı tutulmuştur. Bir süre de şehrin belediye başkanı tarafından tahıl ambarı olarak kullanılmıştır.

DEPREMİN YIKAMADIĞI CAMİYİ YIKMAK İSTEMİŞLER

Çorum'da Anadolu Selçuklu sultanı Aladddin Keykubat tarafından yaptırılan Alaaddin Camii yıkılmak istenmiş fakat vatandaşların karşı çıkması üzerine yıkılmaktan kurtularak kapalı tutulmuştur. 1509'da depremde Çorum Ulu camii yıkıldığı halde ondan daha eski Alaaddin Camii zarar görmemiş fakat CHP'li idareciler camiyi yıkmak istemişlerdi. Çorum'da kapatılan camilerden biri de Abdibey Camii'dir. Bu cami belirli bir süre kapalı tutulmuş daha sonra da tahıl ambarı olarak kullanılmıştır.

Bursa heykel meydanındaki Sarı Camii cemaati olmadığı gerekçesiyle 1939'da jandarma nezaretinde kazmayla yıktırılmıştır. Şehrin en işlek caddesinde yer alan camiinin bugünkü yerinde alış veriş dükkânları bulunmaktadır.

Mihri Şah Sultan tarafından yaptırılan Anadolu Hisarı'ndaki Göksu mescidi 1941'de çıkan bir kanundan faydalanarak CHP ocağına dönüştürülmüş ve camiinin giriş kısmını CHP'nin simgesi altı ok konmuştu. Adana'daki Alidede Camii'de yaklaşık 7 yıl CHP'nin il başkanlığı binası olarak kalmıştır.

Adana'da Siyavuş Paşa Cammi yıkılmak istenmiş fakat başarılamayınca han olarak kullanılmasına karar verilmişti.

Gaziantep'te Mehmet Paşa camii, Konya da Alaattin camileri de belirli bir süre ahır olarak kullanılmışlardır.

Divriği'deki Cedit Mustafa Camii'de CHP döneminde hapishaneye dönüştürülmüş, minberin önüd e mahkumların tuvalet yeri olarak kullanılmıştır.

TAKSİM'DEKİ KATİP MUSTAFA ÇELEBİ CAMİİ DE MEYHANEYE DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ

Taksim'deki ağa Camii ile aynı yıllarda yaptırılan Katip Mustafa Camii kadro dışı bırakıldığı ve ödenek ayrılmadığı için 1931'den itibaren kapalı tutulmuş daha 1941'de şükrü Bıkmaz adında birine satılmış cami daha sonra yıkılmış yerine üç katlı bir bina yapılmış ve binanın giriş katı meyhane olarak kullanılmıştır.

Sirkeci'deki Merzifonlu Kara Mustafa Camii'de CHP döneminde kapatılan camilerden biridir. Viyanayı kuşatan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa adına oğlu Ali Bey tarafından yaptırılan camii Anadolu Saz Evi adıyla bilinen bir eğlence şirketine kiraya verilerek uzun süre sazevi-payvon olarak işlev görmüştür. Ancak 1985'te vakıfların devreye girmesi ile camii restore edilmiş ve ibadete tekrar açılmıştır.

Dünya Bülteni / Tarih Servisi


Kemal Kılıçdaroğlu'nun Şeftaliyi Şitil Ettiği Görüşmenin Tutanağı
Kıymet Nadir Bindebir
20.07.201

Herkeslerin 'Sayın Başbakan' yazdığı yıllarda bile, ego balonunu patlatmak için 'Recep Bey' iğnesi dürttüm. Bazılarından yıllardır 'Hamdullah' diye bahsediyorum. Dalga geçmediğim, isim takmadığım siyasi kalmadı gibi.

Bu konuda sadece Kılıçdaroğlu'na ayrıcalık tanıdım. Parantez içinde 'ben herkese Sayın demem ama...' yazıp, kendisinden 'Sayın Kılıçdaroğlu' diye bahsettim.

Kılıçdaroğlu'nun dürüstlüğüyle, hesap soruculuğuyla, açık yürekliliğiyle Türkiye'ye 3 numara büyük geldiğini düşündüm. Gerçek demokrasilerde varolan siyasetçi tipi olduğunu, dokuz yıldır yoğunlaşan karşıdevrim saldırılarına Atatürk devrimlerini, tam bağımsız Türkiye'yi savunarak, karşılık vereceğini sandım.

Yanılmışım!

Öyle 'kanaat önderi' reytingli köşe yazarlarından değilim. Şuraya 60-80 kişi gelir okur gider. Kılıçdaroğlu hakkında yanılttığım okur varsa özür dilerim.

Kemal Kılıçdaroğlu-Hillary Clinton görüşmesinin haberini okurken, 'vah yazık' dedim... 'vah benim güzel ve sahipsiz ülkem...'

--

Clinton, "Yemin krizinin çözülmesinde CHP'nin duruşunu takdir ettik" diyor,

Kılıçdaroğlu, "Sayenizde, hapistekilerin durumu dünyaya yansıtıldı" diye cevap veriyor.

Burada Kemal Bey Clinton'a;

"Senaryoyu siz yazdınız, Ergenekon, Balyoz vs. gibi uydurma davalarla ABD'ye ve AKP'ye direnebilecek tüm aydınları, askerleri tutuklattınız. Her tutuklunun savunmasında, bu davalar defalarca çöktü. Ankara'ya yerleştirdiğiniz CIA ajanlarıyla F tipi polis arasında yaşanan tercüme hataları yüzünden çok açık verdiniz. Türkiye'de adalete, hukuka AKP marifetiyle darbe yapmaktan, vazgeçin."

diyebilirdi. Demeliydi! Kadın ayağına gelmiş, versene ayarı!

--

Clinton, "BDP'lilerin yemin etmeme sorunu yeni Anayasa'yla çözülür, yeni Anayasa'yı geniş katılımla yapın" talimatı verip, Kılıçdaroğlu'na "Nasıl bir Anayasa bekliyorsunuz?" diye soruyor.

Kılıçdaroğlu da, "Hukukun üstünlüğünü temel alan, güçler ayrılığını pekiştiren, temel hak ve özgürlükleri, kadın-erkek eşitliğini öne çıkaran bir Anayasa istiyoruz" diyor.

Yahu kadın turkuaz tayyörü giyip gelmiş. Hafiften morartsana suratının rengini tayyöre uyum sağlasın (blue baby diyoruz, kan dolaşımı durmuş, baby morarmış). Sorsana "Türkiye'nin yapacağı Anayasa seni, ABD'yi neden ilgilendiriyor? Bağımsız bir devletin yapacağı Anayasa'dan ne gibi bir beklentiniz olabilir?"diye...

--

Clinton-Kılıçdaroğlu görüşmesi 13 askerimizi ABD destekli, bölücü narko terör örgütüyle çatışmada kaybettiğimizin hemen ertesi günü gerçekleşiyor.

Kılıçdaroğlu Clinton'a diyor ki; "ABD terörle mücadelemize destek vermeyi sürdürmeli."

Yahu kadın dünyanın 1 numaralı terörist devletinin Dışişleri Bakanı! Kendi ayağınla düşmüş kapına. Desene orada

"PKK'ya destek vermeyi bırakın. Türkiye'nin haberleşmesi (Telekom) özelleştirilip yabancılara satılmadan, başına İngiliz istihbaratıyla irtibatlı bir genel müdür getirilmeden önce terörle daha sıkı mücadele edebiliyorduk. Pentagon'un sırf siber güvenlikle ilgili yeni daireler kurduğunu, haberleşme/sinyal güvenliğinin ihlal edilmesini savaş sebebi sayacak yeni düzenlemeler yaptığını biliyoruz. Biz haberleşme (sinyal) güvenliğimizi sağlayamadığımız sürece can kaybı devam edecektir. Kürtleri iyiliğini gerçekten istiyorsanız kendilerini ikaz edin. Bizim güvenlik güçlerimizden 1 kaybımıza karşılık onların kaybı 4'tür. Son bir ayda biz 13 askerimizi kaybettik, PKK 46 teröristi."

Ama tabii Clinton'la konuşan Kıymet Nadir değil Kılıçdaroğlu. KNB de zaten bu yüzden politikacı değil emekli ev kadını (Bağkur'dan şekerim! Evde hasır sepet, dantel falan örüp satıyordum).

Kılıçdaroğlu demiş ki;

"ABD, öncelikle Kandil'i durdurmalı. Terörle mücadele Türkiye'nin çok önemli bir konusudur. Bu mücadeleye herkes destek vermeli. ABD'nin Kandil'in durdurulması konusunda daha aktif olmasını bekliyoruz. Halkımızdaki algılama, ABD yönetiminin Kandil'i durdurmak için hiçbirşey yapmadığı yönünde.."

Tam bir denize düşen usturaya sarılır durumu. Teröristin ağababası-hanımağası lepiska saçlarını savurarak karşısında oturuyor ve

Kılıçdaroğlu "ABD ve NATO engellemediği takdirde Türk Silahlı Kuvvetleri Kandil'i ve diğer tüm kampları 24 saatte yerle bir etmeye muktedirdir. Türk halkı Ortadoğu'nun ve Türkiye'nin Güneydoğusunun işgaline ilişkin Amerikan planlarının farkında. 91 yıl önce bize yutturamadığınız Sevr'i bugün yutturabileceğinizi aklınızdan bile geçirmeyin (don't even think about it)." deyip kadının tansiyonunu 22'ye fırlatma fırsatını kaçırıp 'bize yardım edin' diyor.

Şeftaliyi şitil ettiniz halk partilileri fitil ettiniz Kemal Bey!

--

Clinton, Ermenistan'la imzalanan protokollerin neden bir türlü Parlamento'ya getirilmediğini soruyor, 'AKP, CHP karşı çıkıyor, o nedenle getirmiyoruz dedi' diyor,

Kılıçdaroğlu da "Hükümet protokoller konusunda bize hiç bilgi vermiyor. Üstelik sadece Ermeni protokolleri de değil; hükümet, iç ya da dış, pek çok konuda bize herhangi bir bilgi vermemeyi tercih ediyor..." diyerek, Amerika'nın kurdurduğu, beslediği AKP'yi Amerikan Dışişleri Bakanı'na şikayet ediyor.

Eline tutulan konuşma notuna boşverip desene;

"Büyük Ermenistan ve Büyük İsrail (Kürtlerin Kürdistan sandığı) projeleriniz için Türkiye'den toprak talep edeceğinizin, bu projeler için AKP'yi kurdurup Türkiye'nin başına musallat ettiğinizin farkındayız. AKP bize bilgi vermeyip size sürekli hesap verdiğine göre, Ermeni protokollerinin akıbetini siz bizden daha iyi biliyor olmalısınız."

--

Clinton 'Arap Baharı' adını verdikleri Ortadoğu'yu karıştırma projelerini soruyor,

Kılıçdaroğlu diyor ki; "Haritaların değişmesinden korkarız, ülkelerin toprak bütünlüğünün korunması çok önemli. Bir ülkenin başındaki kişiyi değiştirmeniz yeterli değil; devamını da getirip, onun tüm ekibini değiştirmek, ülkedeki anlayışı değiştirmek gerekir..."

Yani, eskinin 'Sayın Kılıçdaroğlu' şimdinin Kemal Bey'i Clinton'a diyor ki; "1 numarayı devirmen yetmeyebilir, tüm kadroyu da değiştirmen gerekir. İktidar diye tepeme diktiğin adamların yolu yol değil. Türkiye'yi böleceksiniz korkumuz var.."

Clinton da "Yeni Anayasa'yla bu sıkıntılar giderilir şekerim" diyor. Tercümesi: "Size öyle -vazelinli- bir Anayasa yazdıracağız ki, bölündüğünüzü farketmeyeceksiniz."

--

Sonra Türkiye'ye iltifat etmeye (!) başlıyor Clinton. "Ekonominiz ilerliyor gibi sanki..." diyor,

Kılıçdaroğlu da "Suudi Arabistan'dan, Amerika'dan pompalanan, AKP'nin yurtdışından getirip Türkiye'de akladığı kaynağı belirsiz karaparayla, gizlilik yemini ettirilmiş TÜİK personeli vasıtasıyla üzerinde oynanmış rakamlarla iyileşme varmış gibi gösteriliyor. AKP bile bu balonun yakında patlamasından korkuyor" demiyor da,

"Büyüme tüketime bağlı büyümedir, işssizlik yüksek" gibi açıklamalarda bulunuyor.

Yahu sende işsizlik yüksek olacak ki cerrahın, doktorun, mühendisin, kalifiye elemanın Amerika'da iş bulup oralara yerleşsin!..

Sende işsizlik yüksek olacak ki, Türkiye'de kalanın da Amerikan işgalcisine şoför olsun, kapıcı olsun, manikürcü, bakıcı olsun!..

Üçüncü dünya ülkeleri bu heriflerin alabalık çiftliği değil mi!..

TÜİK'in, YSK'nın üzerinde hopur hopur oynadığı rakamlarla ülkenin kaderini çizen sonuçları veren bilgisayar programlarını kim yazdı?

Sen o programları, yazılımı Türkiye'ye verilmeyen F16'ları hangi ülkeden satın aldın?

Kusura bakmasın Kemal Kılıçdaroğlu. Bundan böyle adının başına 'sayın' koyamayacağım. Bundan böyle Kemal Bey'dir. Bende 'makama saygı' adı altında boş mobilyaya saygı olamıyor.

Saygım ulusal düzeydeki hassasiyetlerle kazanılıyor veya kaybediliyor.

Fekat neden Kemal Bey neden?

Neden Hillary'nin kaşısına çıktığınızda 3 derin nefes alıp size verilen metnin dışına çıkamadınız?

Neden anti-emperyalist, anti-faşist cephenin neredeyse tüm oyunu alırken, bu insanların sesini meclise, ülke gündemine yansıtamadınız bir türlü?

Neden vatanseverleri küstürüp CHP'den uzaklaştırdınız?

Neden?

--

Son yıllarda bir Kılıçdaroğlu hakkında yanıldım, bir de İlker Başbuğ.

Bundan sonra Amerikan Büyükelçisinin (Ricciardone) işaret edeceği liderleri takip etmeye karar verdim.

Mr. Ricciardone geçende bir hediyelik eşyacıda halıya resmi dokunmuş Atatürk, İnönü, Fatih Sultan Mehmet gibi Türk büyüklerinin arasında Doğu Perinçek'in resmini göremeyince, satıcıya "Perinçek resimli halı yok mu?" diye sormuş. Satıcı "Yok!" deyince de çok şaşırmış.

Neden acaba? Neden Erbakan'ı, Kanuni Sultan Süleyman'ı ne bileyim Devlet Bahçeli'yi falan değil de Perinçek'i sormuş olmalı?

Perinçek'ten başka resmi halıya dokunması gereken, yaşayan Türk büyüğü olmadığından mı?

Bizim farkında olmadığımız kurtuluş reçetemizin Amerikalıların farkında oluşundan mı?

Ha! Geçende Amerikan Büyükelçisi'nden bir tiyö daha almıştım:

Recep Bey'le konuşurken 'Mistır Erdoğan' yerine yanlışlıkla 'Mistır Erbakan' demişti. Sultan I. Recep'ten sonra Sultan Bilemkaçıncı Fatih olarak Fatih Erbakan'ın tahta çıkması da mukarrer midir(*) acaba?
Kaynak: Baki Selamlar

Kamer Genç'e Yumurtalı Protesto
29 Temmuz 2011

Tunceli'nin Ovacık ilçesindeki festivalin açılışında konuşan CHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç'e yumurtalı protesto yapıldı.
Tunceli Belediyesi tarafından bu yıl 11'incisi düzenlenen ''Munzur Kültür ve Doğa Festivali'' kapsamında Ovacık ilçesinde konser etkinliği düzenledi.

Programa katılan Milletvekili Genç, Hükümet Meydanında düzenlenen açılış töreninde yaptığı konuşmada, kendisini de Hüseyin Aygün'ü de milletvekili seçtikleri için teşekkür ederek, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun selamını getirdiğini söyledi.

Bu sırada, festivale katılanlardan üç kişilik bir grup, ellerindeki yumurtaları Kamer Genç'in üzerine atarak, protesto etti. Üzeri yumurta olan Genç, güvenlik görevlilerinin gruba müdahale etmesi üzerine, ''Bırakın, müdahale etmeyin. Onlar yumurta atmakla beni yıldıramazlar'' dedi.
aktifhaber

Engin Ardıç/ Sabah
Ay inaanmıyoruum
07 Ağustos 2011

Kılıçdaroğlu,postalcı gazetelerden birine verdiği demeçte, "Genelkurmay'ın Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanmasını desteklediğini" söylemiş.

Aynı gazete emekli bürokrat İlker Başbuğ'la da uzunca bir söyleşi yayınlayacak, bakalım o neyi destekliyor? Ben gazeteci arkadaşın yerinde olsam kendisine söyleyeceğim şuydu: "Doktor sizin için 'bu saatten sonra neyi desteklerse desteklesin' dedi paşam"...

Aynı teşhis, Sabih Kanadoğlu ve Abdurrahman Yalçınkaya'dan başlayarak birçok bürokrat için de geçerli olurdu.

Ünlü "otuz beşinci maddeye" yani ordunun gerek gördüğünde yönetime el koymasına çanak tutan TSK İç Hizmet Yasası maddesine de karşıymış Kılıçdaroğlu.

"Darbe olursa da tankın üstüne çıkacakmış"... Güniz Sokak'a (Demirel'in sokağı) tank girmiyordu ama Söğütözü taraflarında manevra yapabiliyor demek ki...

Aman Kemal Bey dikkat et, kırarsın bir tarafını... Sen hiç tankın üstüne çıktın mı? Ben Isparta 40. Piyade Alayı'nda çıkmıştım, kayıyor, postalın kabarası bile tutmuyor, inene kadar anam ağladı. O zamanlar gençtik, şimdi ikimiz de yaşlandık Kemal Bey, kemikler kolay kaynamaz ha, orana burana teneke meneke takarlar...

Sayın Kılıçdaroğlu'nun söylediklerine, hemen belirtelim, inanmıyoruz.

Çünkü kendisi bir yıl gibi kısa bir sürede "siyasi yalancı" tanımını hak etmiş adamdır. Sabah ak dediğine akşam kara der.

"Neredeymiş bu Ergenekon örgütü, ben de üye olmak istiyorum" diye balkabağı şakası yapan adama mı inanacağız, yoksa "CHP'nin parti olarak Yunanistan'ı kurtarma projesi de vardır, dayan Yorgho geliyoruz" diye sallayan adama mı?

Yoksa "yüzde 30 kesmez, yüzde 40 oy alacağız" diyen politikacıya mı?
Şaka yapmıyorum.

Şaka yapsam ne yazar? "Aman kriz mriz çıkar da ben de sebeplenirim" diyerek paşalar istifa edince tatilini yarıda kesip Ankara'ya koşan adamın kendisi zaten kocaman bir şaka...

Partisi de fıkra... Fırka değil fıkra mübarek.

Tut ki şaka olsa... Partiyi Kemal Bey mi yönetiyor da bu söylediklerinin arkasında kaya gibi duracak?

Tut ki Kemal Bey durdu, partinin "faşizan" kanadı, yani Süheyl Batum, Emine Ülker Tarhan, programa ilaveten Canan Arıtman, Nur Serter gibi kişiler bırakacaklar mı?

Allah Allah, anlı şanlı CHP milletvekilleri Mehmet Haberal ile Mustafa Balbay ne düşünüyorlar bu hususta?

Kılıçdaroğlu'nun şaka yollu üye olmak istediği Ergenekon örgütü demokrasiye intisap etti de bizim mi haberimiz olmadı? Olur ya, "İslamiyet'i kabul eder" gibi demokrasiyi kabul edebilir kimileri, sıkıyı görmüş yüksek bürokratlar gibi...

"Ordu infaz edildi" diyen adam, ordunun siyasi otoritenin denetimi altına girmesini destekleyecek ha?

Hadi yürü Kemal Bey, yürü.

Sıcağın etkisiyle söylediklerini sinek pislemedik bir yere yazdık, günü gelince çıkarır hatırlatırız. Hele şu sonbahar hayırlısıyla bir gelsin de...

Yoksa bizi utandırır, yeni anayasaya da destek verir mi?

Onun adı Kemal, yapar mı yapar vallahi... Muhtaç olduğu kudret, "zikzak çizme" maharetinde mevcuttur.

CHP'yi Sarsacak ŞOK KASET İddiası!
27 Ağustos 2011
CHP Ankara İl Başkanlığı, Yenimahalle Belediyesi ve Gürsel Tekin üçgeninde süren 300 milyon dolarlık rant kavgası yeni bir boyut kazandı.
Yolsuzluğu ihbar ederek istifa eden İl Başkanı Tarık Şengül, üst düzey bir partili aracılığıyla gelen işadamı ile yaptığı görüşmeyi kayda aldığını açıkladı. "Üst düzey partili"nin ise Gürsel Tekin olduğu belirtiliyor.

CHP Ankara İl Başkanlığı, Yenimahalle Belediyesi ve CHP Genel Merkezi üçgeninde süren 300 milyon dolarlık rant kavgası yeni bir boyut kazandı. İddiaların sahibi olan eski Ankara İl Başkanı Tarık Şengül, bahse konu olan genel başkan yardımcısı ve müteahhit hakkında bilgi vermeyi reddederken, görüşmeyi kayda aldığını açıkladı.

BELGELERİ VERECEK

CHP'yi karıştıran iddialarla ilgili Kılıçdaroğlu da komisyon kuracaklarını açıkladı.

Kılıçdaroğlu, Şengül'den de belgelerle birlikte olayın raporunu istedi. Şengül ise dün yaptığı açıklamada, "Genel Başkan iddiaların ciddiye alınıp değerlendirileceğini söyledi. Ben de elimdeki bilgi, belge ne varsa bir kaç gün içinde Genel Merkeze ileteceğim" ifadelerini kullandı.

SORUŞTURMA GÖSTERMELİK

Şengül kendisine rüşvet teklif edilmediğini aksine iş takipçiliği yapmasının istendiğini de itiraf ederek, "O iş adamının ismini açıklamayacağım. Bunu muhatapları açıklasın" diye konuştu.

Fakat Şengül'ün gazeteci Can Dündar'a teklife ilişkin elinde bant kaydığı olduğunu açıklaması kafaları karıştırdı. Kasete rağmen bir komisyonun kurulacak olması incelemenin de göstermelik olacağı kuşkusunu doğurdu.

TEDİRGİN OLDUM

Şengül, CHP yönetimini zora sokacak şu açıklamayı yaptı: "Biz dosyayı incelerken mayıs ayında bir işadamı, üst düzey bir partili aracılığıyla randevu istedi. Tedirgin oldum. Çünkü gelen, Ankara'da müteahhitlik, arsa alım satım işleri yapan, siyasetle de uğraşan bir işadamıydı. Tuzak olabileceği korkusuyla görüşmeyi kayda aldırdım. İşadamı, Çayyolu'ndaki imar değişikliğine Şehir Plancıları Odası'nın açacağı davaya engel olmamı istedi. Karşılığında 'Seçim çalışmalarında kullanırsınız' diyerek maddi destek vaat etti. İşadamının çabası anlaşılır da, bizim siyasilerin aracılığını hazmetmek zor." Şengül, Çayyolu'ndaki arazi ile ilgili yapılan imar değişikliği sonucu 188 konut sayısının 5 kat civarında artarak 892'ye ulaşmasının sağlandığını ve ortada 300 milyon dolarlık bir rant oluşturulduğu iddiasında bulunmuştu.
aktifhaber

CHP Gürsel Tekin'i siler mi?
02.09.2011
Tarık Şengül'ün istifası ile ortaya çıkan rant kavgasının taraflarından Gürsel Tekin'e disiplin yolu mu görünüyor?

CHP eski Ankara İl Başkanı Tarık Şengül'ün istifası ile ortaya çıkan rant vurgununa aracılık yaptığı iddia edilen CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin'i 'disiplin' bekliyor.

CHP'nin kuruluş tarihi olan 9 Eylül'den bir gün önce İzmir'de bir otelde toplanacak olan Parti Meclisi'nde Tekin'in durumu ele alınacak. PM toplantısında Tekin'in 'tedbirli' olarak disipline sevki istenecek. Tekin'in gönderdiği belirtilen iş adamı A. B.'nin, "Biz Gürsel'le bu tür işleri yaparız. İstanbul'da ve Ankara'da..." cümlelerinin yer aldığı ses kaydı ise Şengül'ün raporunda yer aldı.

Öte yandan imar değişikliği kararının altında imzası bulunan Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi İmar ve Bayındırlık Komisyonu Başkanı Nadir Koç da Melih Gökçek tarafından görevinden alındı.

TEKİN İÇİN KADER GÜNÜ

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun iddiaları incelemek üzere kurduğu komisyon, Tarık Şengül'ün pazartesi günü vereceği raporu inceleyecek. Komisyonun raporu doğrultusunda ise CHP Basın ve Propagandadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin ile ilgili karar verilecek.

'TEDBİRLİ' DİSİPLİN

Parti Meclisi'nin gündemine alması veya PM üyelerinin önerge ile konuyu gündeme taşımaları yönteminden biri kullanılarak Gürsel Tekin'le ilgili 'rant' konusunun ele alınacağı kaydediliyor. Parti Meclisi'nin gündemini belirleme yetkisi CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nda bulunuyor. Şengül'ün raporunu incelemek üzere oluşturulan komisyonun hazırlayacağı raporun gereği olarak Tekin'in 'tedbirli' olarak disipline verilebileceği kaydedildi. Tekin'in tedbirli olarak disipline sevkedilmesi durumunda ise elindeki bütün yetkileri alınacak ve disiplin süreci tamamlanana kadar da normal bir parti üyesinden hiçbir farkı kalmayacak.

KOÇ'UN KELLESİ GİTTİ

CHP'yi sarsan 'ranta aracılık' tartışmalarının taraflarından biri olan Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi İmar ve Bayındırlık Komisyonu Başkanı Nadir Koç, görevden alındı. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Ema Havuzlu Konakları'nın yapıldığı bölgede imar planlarını değiştiren komisyonun başkanı Koç'u görevinden aldı. Çayyolu'ndaki arazi ile ilgili yapılan imar değişikliği ile 188 olan konut sayısı 892'ye çıkmış ve 300 milyon dolarlık bir rant oluşmuştu.

SKANDAL OLAY NASIL BAŞLADI
EMA İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Ali Yılmaz tarafından 2002 yılında temelleri atılan Ema Havuzlu Konakları, 2002 krizinin ardından yarım kaldı; firma da iflas etti. Sonraları birkaç firma daha siteyi bitirme girişiminde bulunsa da hiçbiri başarılı olamadı. Proje son olarak işadamı A.B.'nin firması tarafından devralındı. Yanına bir başka inşaat firması İCK'yı alan A.B., Büyükşehir Belediyesi'nde imar değişikliği yaptırarak, burada 300 milyon dolarlık bir rant oluşmasını sağladı. Büyükşehir Belediye Meclisi'nde imar değişikliğine 'hayır' oyu veren CHP'li üyeler, Yenimahalle Belediyesi Meclisi'nde ise imar değişikliğini hızlı bir şekilde onaylayarak düzenlemenin kabul edilmesini sağladılar. İmar değişikliğine karşı Şehir Planlamacıları Odası'nın dava açmasının önüne geçmek isteyen işadamı A.B.'yi CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, partisinin il başkanı Tarık Şengül'e gönderdi. Şengül ise 'tuzak' olma ihtimali ile görüşmeyi kaydederken, işadamı A.B. "Biz Gürsel'le bu tür işler yaparız. İstanbul'da ve Ankara'da..." sözlerini sarfetti. İl başkanına seçimlerde kullanmak üzere kaynak öneren ve bunun karşılığında Şehir Planlamacıları Odası'nın dava açmasına engel olmasını isteyen işadamı istediği yanıtı alamazken, yaptığı planlar da deşifre oldu.
http://www.haberform.com/

Bira Festivaline Protesto
25 Eylül 2011

Antalya BŞB Başkanı Mustafa Akaydın'ın öncülüğünde başlatılan bira festivali Oktoberferst'i, AKP Antalya İl Gençlik Kolları, ilginç bir eylemle protesto etti.
Antalya'da yapılan bira festivali,AK Partiİl Gençlik Kolları'nın yaptığı inekli eylemle protesto edildi.

Özdilek Park Alışveriş Merkezi önünde toplanan 20'ye yakın partili genç, Oktoberfest ile birlikte yeni ulaşım sistemini de protesto etti. Üzerinde 'Bedava bira, dolmuş 2.5 Lira', 'Sorunları alkolle unutturan belediyeyiz', 'Derdiniz alkol festivali mi, ulaşım mı', 'Belediye başkanı değil animatör' gibi yazıların olduğu dövizler taşıyan gençler, Başkan Akaydın aleyhinde sloganlar attı.

İl Gençlik Kolları Teşkilat Başkanı İsmet Senekci ile birlikte bildirisini okuyan Şahbaz, birinci festivalde 69 yaşındaki bir Almanın aşırı alkollü bir genç tarafından öldürüldüğünü, ikincisinde de 27 yaşındaki bir gencin aşırı alkol yüzünden öldüğünü söyledi. Bunlara rağmen festivalin üçüncüsünün yapıldığını belirten Şahbaz, "Akaydın, bu yıl da bu festival rezilliğini düzenledi. Eğer bu festival turistlere yönelik ise, neden 2 haftadırüniversiteve çevresinde festival broşürleri dağıtıldı" diye
konuştu.

"KÜLTÜRÜMÜZDE AYRAN İÇMEK VAR"

Turistlere yönelik bu tip etkinliklerin otellerde animatörler tarafından zaten yapıldığını vurgulayan Şahbaz, "Siz Antalya Büyükşehir Belediyesi Başkanı mısınız, yoksa animatör müsünüz? Belediyelerin görevleri artı 18 uygulamalı etkinlikler düzenleyip vatandaşları kötü alışkanlıklara yöneltmek değildir. Aksine sağlıklı yaşama, spora, sanata yönlendirmektir. Turistlere kültürümüzü anlatmak ülkemizi tanıtmak açısından daha faydalı olacaktır. Bizim kültürümüz Alman kızları elinden bira içmek değil, bindallı giymiş bacılarımızın elinden delikanlı içeceği ayran içmektir" dedi.

aktifhaber

Kemâl KILIÇDAROĞLU, "Sömürge Valisi" Francis RİCCARDİONE ile bir araya geldi:

Ricciardone, 'Her zaman muhalefetle temasta kalmak istiyoruz. Türkiye, büyük ve önemli bir demokrasi olduğu için bu çok önemli. Muhalefetin rolü çok önemli' dedi.

Kılıçdaroğlu'nun Ricciardone'ye, 'Son dönemde şehitlerimiz arttı. Terör saldırılarında etkin istihbarat paylaşımı olup olmadığını bilmiyoruz. Terörle mücadele konusunda ABD'nin Türkiye'ye yeterli desteği vermesi gerekiyor. Kamuoyunda yeterli destek verilmediği ve istihbarat paylaşımı yapılmadığı yönünde ABD'ye karşı bir algı var. Bu algı da terörle mücadeleye vereceğiniz destek ile düzelecektir' mesajını verdiği öğrenildi. Büyükelçi ise bu sitemi 'Bu konuda iki ülke beraber çalışmaktadır. Hükümet sizlerle terörle mücadele konusunda 2 ülkenin ne yaptığına dair bilgileri verebilir. ABD terörle mücadelenin tarafında durmaktadır' diye yanıtladı.

'Füze kalkanı İsrail'in korunması için kurulduğu gibi bir düşünce var. Füze kalkanı projesi NATO'nun değil, ABD'nin mi? Ortada karışık bir durum var yani' sorusunu da Ricciardone şöyle yanıtladı: 'Kalkan projesi NATO'nun parçasıdır.

Kılıçdaroğlu'nun görüşmede ayrıca 'Türkiye'de son yapılan düzenlemeler ile yargı bağımsızlığı ortadan kaldırıldı. Yargıçlar karar verirken hükümetin baskı ve etkisiyle karşı karşıya kalıyor' diyerek Deniz Feneri soruşturmasındaki gelişmeleri örnek verdiği öğrenildi.

Kaynak: http://www.facebook.com/BanuAVAR

CHP İstanbul İl Başkanlığı Düştü
18 Kasım 2011
CHP İstanbul İl Başkanlığı Yönetim Kurulu, Kadıköy ve Kağıthane İlçe Başkanları'nı görevden aldı. Karara tepki gösteren il başkanlığındaki iki üye ise istifa etti.
CHP İstanbul İl Başkanlığı'nda bugün yapılan toplantıda Kadıköy İlçe Başkanı Türer Ercan ile Kağıthane İlçe Başkanı Fevzi Şit görevden alındı.

Şit ile Ercan'ın görevden alınmasını protesto eden Yönetim Kurulu üyeleri Nadir Ataman ile Erol Şahin de istifa dilekçelerini verdi.

İki kişinin istifa etmesiyle birlikte, CHP İstanbul İl Başkanlığı Yönetim Kurulu da fiilen sona ermiş oldu.

Bilindiği üzere, CHP Tüzüğü, "atanmış" olan yönetimlerde "üye tam sayısı azaldığı"nda yedekleri olmadığı için" fiilen sona eriyor. Bu açıdan, CHP İstanbul İl Başkanlığı da bugün itibariyle görevini tamamlamış oldu.

Öte yandan, istifa eden ve dilekçelerini CHP Genel Sekreteri Bihlun Tamaylıgil'e sunan Erol Şahin ile Nadir Ataman'ın telefolarını kapattıkları ve kimseyle görüşmedikleri öğrenildi.

CHP'de Kemal Kılıçdaroğlu'nun genel başkan olmasından bu yana İstanbul İl Başkanlığı'na getirilen 5. ismin de görevi son buldu.

CHP tüzüğüne göre yönetimden bir ismin istifası dahi yönetimi düşürüyor. İstanbul İl Başkanlığı yönetimi de bu sebeple düştü.

Kılıçdaroğlu'nun 18 aylık genel başkanlığı süresinde İstanbul'da sırasıyla, Gürsel Tekin, Berhan Şimşek, Nebil İlseven, Bahri Şahin İstanbul İl Başkanlığı'na getirilmişti.
aktifhaber

İzmir'de 8 tutuklama!
İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne operasyon
25 Kasım 2011

İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne yönelik yapılan 'Körfez 2' isimli operasyon kapsamında gözaltına alınan 39 kişiden, 20'si işlemlerinin tamamlanmasının ardından adliyeye sevk edildi. İfade alma işlemleri sonrası Solfej firması şirket ortağı Oktay Sakur serbest bırakılırken, 19 zanlı tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildi. 19 zanlıdan 8'i tutuklanırkan, İZDENİZ ve İZULAŞ Başkanı Zeliha Gül Şener ile Karşıyaka Spor Kulübü Başkanı Hüseyin Çalışkan'ın da aralarında bulunduğu 11 kişi tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
habertürk

İzmir'deki Belediye Operasyonunda Tutuklu Sayısı Artıyor
11 Aralık 2011

İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne yönelik yolsuzluk iddiasıyla ilgili davada tutuklu sayısı 38'e ulaştı.

İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne yönelik olarak 22 Kasım'da düzenlenen yolsuzluk operasyonunda 11 kişi tutuklanmış, 26 kişi serbest bırakılmıştı.
Soruşturmayı yürüten Savcılığın itirazı üzerine mahkeme, söz konusu 26 kişiden 13'ünün tutuklanmasına karar verdi.
Belediyenin üst düzey bürokratlarından oluşan zanlılardan 7'si dün akşam saatlerinde çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı.
İstanbul’da gözaltına alındıktan sonra İzmir'e getirilen 3 kişi de, nöbetçi mahkemece haklarında verilen tutukluluk kararı yüzlerine okunarak cezaevine gönderildi.
Haklarında tutuklama kararı verilen 3 kişi ise aranıyor.
İzmir'de, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele 22 Kasım'da düzenlenen operasyonda gözaltına alınan 39 kişiden 11'i de daha önce tutuklanmıştı.
TRT

Meclis'te Bayan Gazeteciye Saldırı
16 Aralık 2011
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için çaba harcanan Meclis'te "bir bayan gazeteci" saldırıya uğradı.

CHP Gençlik Kolları Başkanı ile CHP'li milletvekilinin danışmanı, yaptığı habere tepki gösterdikleri Bugün Gazetesi'nin CHP muhabiri Ezelhan Üstünkaya'ya Meclis'teki bürosunda saldırdı.
Bugün Gazetesi CHP muhabiri Ezelhan Üstünkaya, CHP Gençlik Kolları Genel Başkanı İrfan İnanç Yıldız ile sosyal medya'da yer alan iddiaları haber yaptı.
Üstünkaya, haberini yaparken de Yıldız ile görüştü ve kendisinin " İddialar doğru değil" açıklamasını da haberine koydu.
CHP Gençlik Kolları Başkanı İrfan İnanç Yıldız, haberin Bugün Gazetesinde yayımlanmasının ardından muhabiri telefonla arayarak buluşmak istedi.
Yanına CHP İstanbul Milletvekili Faik Tunay'ın danışmanı Yavuz Demir'i de alan Yıldız, Üstünkaya'nın Meclis Basın Koridorundaki bürosuna gitti.
Burada hem Yıldız hem de Demir, bayan gazeteci Ezelhan Üstünkaya'ya sert sözlerle tepki gösterdi, sözlü saldırıda bulundu.
Tepkisini sertleştiren Yıldız ve Demir, gazeteci Üstünkaya'nın üzerine yürüdü. Olay o sıralarda basın toplantısını takip eden gazeteciler tarafından farkedildi ve Üstünkaya olası fiili saldırıdan kurtarıldı.
Meclis'te görevli polisler tarafından olayla ilgili tutanak tutuldu.
Olayın ardından CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ezelhan Üstünkaya'yı arayıp özür diledi, gereğini yapacağını söyledi.
Bu görüşmeden kısa süre sonra hem CHP Gençlik Kolları Başkanı İrfan İnanç Yıldız hem de milletvekili Tunay'ın danışmanı Yavuz Demir görevlerinden alındı.
TRT

Nur Serter Danıştay'a Başvurdu
21 Ocak 2012

İstanbul Üniversitesi rektör yardımcılığı döneminde 28 Şubat sürecinin yasakçı uygulamalarına tam destek veren CHP İstanbul Milletvekili Nur Serter, katsayı adaletsizliğini ortadan kaldıran YÖK kararını iptal ettirmek için devreye girdi.

Parti yönetimi, meslek lisesi öğrencilerini mağdur eden uygulamanın kaldırılması karşısında bu kez sessiz kaldı. Ancak Nur Serter, Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz ile birlikte Danıştay'a başvurarak kararın iptalini istedi. CHP üst yönetiminden bir yetkili, parti organlarında bu konuda herhangi bir karar alınmadığını, iki milletvekilinin kişisel olarak girişimde bulunduklarını bildirdi. Nur Serter, partiden herhangi bir yönlendirme olmadığını, davayı kişisel olarak açtığını söyledi.

Serter ve Yılmaz, Meclis'te düzenledikleri basın toplantısında katsayı uygulamasına ilişkin düzenlemenin, eğitimde fırsat eşitliğine aykırı olduğunu savundu. Meslek lisesi öğrencilerinin kendi alanında dikey geçiş, ek puan gibi çeşitli avantajlara sahip olduğunu ve meslekî tecrübe ile donatıldıklarını belirten Serter, ancak genel liselerde eğitim gören öğrencilerin bu tür avantajları bulunmadığını söyledi. Bu durumu 'eşitsizlik' olarak gören Serter, genel lise öğrencilerinin tek şanslarının sınavı kazanmak olduğunu kaydetti. Mevcut katsayı uygulamasının genel lise öğrencilerini mağdur edeceğini ileri süren Serter, öğrencilerin haklarını savunmak ve eğitimde fırsat eşitliğine aykırı olduğu gerekçeleriyle Danıştay'da iptal ve yürütmenin durdurulması yönünde dava açtığını söyledi.

Dilek Akagün Yılmaz ise katsayının ortadan kaldırılmasına yönelik kararın tamamen siyasî olduğunu iddia etti. Anadolu lisesi 10. sınıf öğrencisi olan kızının katsayı uygulamasının kaldırılmasından dolayı mağdur olacağını savunan Yılmaz, bu yüzden 'kızı mağdur olmuş anne' sıfatıyla Danıştay'da dava açtığını söyledi.
http://www.haberzoom.com/

Edirne'mize CHP'li EBelediye tarafından dikilen "çagdaş" Türk kadını heykeli...

heykel çırılçıplak bir kadının başörtüsünü atmasını anlatıyor.

Ben edirneliyim inanın Edirne'nin her sokağında dev gibi heykeller var m.kemal heykellerini zaten hiç söylememe gerek yok yani bu gericiler soyunmayı ve putperestliği çagdaşlık olarak görüyolar.

Yazık aranızda edirneli arkadaşlar varsa nedemek istediğimizi çok daha iyi anlarlar

Osmanlı imparatorluğu na yıllarca başkentlik yapmış olan bu şehir artık resmen putperes tapınağını andırıyor.

NOT: Edirne'de Chp'den Maymunu bile aday gösterseniz sırf chp'li diye ona bile oy verirler.
Ekleyen: Karakter Analizi

Kim demiş bu ülkede cami satılmadı diye!
27 Nisan 2012



Kastamonu'da, çok sayıda cami, mescit ve cami arsalarının ilana çıkılarak satıldığı ortaya çıktı.

Merkez Vakıflar Memurluğu'nun 1937 yılında dönemin yerel gazetelerine verdiği resmi ilanlarda, satılacak bazı cami ve mescitler ile cami arsalarının bilgileri ile satış fiyatları yer alıyor.

Kastamonu'da yayın yapan gazetelerin İl Halk Kütüphanesi arşivinde yer alan 1937 yılına ait nüshalarında, Merkez Vakıflar Memurluğu'nun bazı cami ve mescitlerin satışı için ilanlar verdiği görülüyor.

Araştırmacı Erdal Arslan, Kastamonu'da cumhuriyetin ilk yıllarında cami, mescit ve cami arsalarının satıldığının o zamanki resmi kurumların ilanlarında görülebildiğini söyledi.

Araştırmalarına göre, o tarihlerde Kastamonu'da 28 cami ve mescidin satıldığını dile getiren Arslan, resmi ilanla satılan camilerden birinin de Küpçüğez Camisi'nin olduğunu belirterek, "Bazı kaynaklarda bu caminin satın alınarak, depo ve ahır olarak kullanıldığı aktarılmaktadır" dedi.

Camilerin yanı sıra camilere ait mal varlıkları ve hayratlarının da o dönemde satıldığını anlatan Arslan, resmi ilanlarda Nasrullah Camii Vakfı'na ait bir odanın da satılması için ilan verildiğini ifade etti.

Arslan "Örnekleri çoğaltacak olursak; Ahir Ali Mescidi'nin, Medrese-i Atabey'in, Bey Çelebi Medresesi'nin, Alaca Mescit'in, Koyunlu Mescit'in kendisi ve arsası satılanlardan bazılarıdır" ifadesini kullandı.

28 MAYIS 1937 TARİHLİ GAZETE İLANI



Kastamonu'da yayın yapan ve haftada 2 kez çıkan Doğrusöz Gazetesi'nin 28 Mayıs 1937 tarihli sayısında yer alan ilan şu şekilde:

"Merkez Vakıflar Memurluğu'ndan:

Satış bedeli

muhammen (lira) Satılacak mahallin cinsi Mevkii

500 Tavuk Hasan Camii Sinanbey Caddesi'nde

150 Hasan Efendi " Yeni Mahalle'de

125 Arız " Çatlak kapuda

125 Bedirgazi " Şazibey Mahallesi'nde

100 Ahi Ali Mescidi Sığır pazarı

100 Seydiler " Alacamescit

200 Küpciğez " Küpçeğiz Mahallesi'nde

150 Hüseyin Çelebi Tabakhane köprüsü civ.

152 Medresei Atabey Kuru çayda, mektep karşısında

100 Bayçelebi Mescidi Kuru çayda

80 Alaca Mescit Alacamescit Mahallesi'nde

50 Sofular Mah. Sıçanlı Mes. Şazibey Mahallesi'nde

75 Şazibey Camii arsası Şazibey Mahallesi'nde

150 Takyacılar " " Oğalı pazarında

50 Koyunlu Mescidi arsası

Yukarıda cins ve mevkii yazılı cami ve mescitlerle arsaların, hizalarında gösterilen bedellerle satılmak üzere 25/5/947 (937) tarihinden itibaren açık artırmaya konulmuştur. İstekliler ihale günü olan 15/6/937 salı günü saat on beşte yüzde yedi buçuk teminat akçalar ile Vakıflar İdaresi'nde hazır bulunmaları ilan olunur."

Kaynak : http://www.internethaber.com/satilan-camiler-tek-parti-donemi-chp-kastamonu-camileri-ilanla-vakiflar-genel-mu-420655h.htm#ixzz1tBvw7xaD

CHP'yi Erbakan korkusu sardı
11 Temmuz 2008
Anayasa Mahkemesi'nin tespit ettiği usulsüz ödemelerin ardından CHP'de bir heyet oluşturuldu.
Heyet Baykal'ın da Erbakan gibi cezalandırılma riskine karşı 'Kayıp trilyon' davasını mercek altına aldı.Anayasa Mahkemesi'nin CHP'nin 1998, 2004, 2005 ve 2006 hesaplarına ilişkin mali denetimi sonucu ortaya çıkan birtakım usulsüz ödemeler, parti yönetimine harekete geçirdi. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın talimatı ile iki heyet oluşturuldu. Heyetten biri mali incelemelere başladı.

Diğer heyet ise Baykal'ın da Erbakan gibi cezalandırılma riskine karşı 'Kayıp trilyon' davasını mercek altına aldı.

Yargı süreci takipte

CHP Genel Saymanı Mustafa Özyürek, Yüksek Mahkeme'nin denetime tabi tuttuğu yıllardaki bazı hesap hareketlerini incelemeye aldı. Özyürek'in çalışması kapsamında, Yüksek Mahkeme tarafından "usulsüzlük" tespit edilen harcama kalemleri tek tek gözden geçiriliyor. Parti adına Anayasa Mahkemesi'ne hukuki başvuruları gerçekleştiren CHP'nin Meclis Grubu ise yargı sürecini takip ediyor.

_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Pts May 15, 2017 9:27 pm tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Sal May 09, 2017 10:50 pm    Mesaj konusu: CHP sine-i millet dahil hiçbir yere dönemez Alıntıyla Cevap Gönder

CHP kulisi: 'Sonunda Kılıçdaroğlu kazanır' lafı bu defa şaşabilir; İnce, alternatifsizlikten kaynaklanan umut
29 Ocak 2018



"Kocasakal'ın 120 imza alıp aday olması büyük sürpriz olur"

CHP'nin 3-4 Şubat'ta gerçekleştireceği ve genel başkan ile Parti Meclisi (PM) üyelerinin belirleneceği 36. Olağan Kurultay'da, mevcut Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu karşısında yarışa giren CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin 'alternatifsizlikten kaynaklanan bir umut' olduğunu kaydeden Habertürk yazarı Sevilay Yılman, “'Yine sonunda Kılıçdaroğlu kazanır' lafının ben bu defa şaşabileceğini düşünüyorum. Zira şunu görüyorum; CHP delegeleri de, tabanı ve seçmeni gibi yılmış kaybetmekten. Yılgınlık korkunç bir seviyede. Ve bu yüzden de yeni bir heyecan arayışında insanlar" dedi.

Yaklaşan kurultay öncesi CHP Genel Başkanlığı'na adaylığını açıklayan isimlerle ilgili bir değerlendirmede bulunan Yılman, bugünkü (29 Ocak) yazısında şunları kaleme aldı:

"Bu hafta sonu 36’ncısı gerçekleşecek CHP kurultayında kimin aday olup olmayacağı hemen hemen belli oldu gibi. Sonradan bir sürpriz olmazsa eğer, iki aday var bu defa da. Biri mevcut Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, diğeri ise Yalova Milletvekili Muharrem İnce. Biliyorum şimdi bazılarınız bu cümleleri okur okumaz, “Peki Ümit Kocasakal? Onu niye saymıyorsun! O da ‘Adayım’ demedi mi?” diyecek.

"Kocasakal'ın 120 imza alıp aday olması büyük sürpriz olur"

Sevgili okurlarım... Haklısınız. Evet. Kocasakal günler öncesinden CHP Genel Başkanlığı’nı arzuladığını söyledi ama CHP’de bu işler arzulamakla olmuyor. Kocasakal’ın genel başkanlığı alması için önce aday olması gerekiyor. Aday olabilmesi için de 120 delegenin imzasına muhtaç. O imzaları almadan bırakın aday olması, kurultayda çıkıp bir konuşma yapması ve hatta görüntü vermesi bile mümkün değildir.

Peki Ümit Bey alabilir mi 120 delegeden imza?

Samimiyetle söylüyorum çok iyi olurdu. En azından az da kalmış olsalar partideki Kemalist ideolojiyi savunan kesimin sözcüsü olarak bir konuşma yapmasını şahsen ben çok isterdim, ancak edindiğim izlenime göre şu an için öyle bir şansı yok. Haaa, eğer kurultay günü 120 imzayı alıp aday olma şansını elde ederse de büyük sürpriz olur bu partililere, şimdiden söyleyeyim.

"CHP delegeleri de, tabanı ve seçmeni gibi yılmış kaybetmekten"

Ben bu yarışın Kılıçdaroğlu ve İnce arasında geçeceğini varsayıp olasılıkları da bu iki isim üzerinden sizlere anlatmak istiyorum. Dün aldığım en son bilgiye göre Muharrem İnce 220 delegenin imzasını alarak adaylığını kesinleştirmişti. Kurultay gününe kadar bu sayı daha da artabilir. Dolayısıyla İnce’nin güçsüz bir aday olduğunu söyleyenlere pek aldırış etmeyin siz. Bu kez güçlü giriyor seçime Muharrem Bey. Ama sonunda kazanan o olur mu, işte orasını tahmin etmek zor şu anda. Çünkü CHP delegasyonu değişiktir. Renk vermezler son ana kadar. Yani ne yapacakları belli olmaz. Fakat bu seçim başka bir seçim olacak ona eminim. “Yine sonunda Kılıçdaroğlu kazanır” lafının ben bu defa şaşabileceğini düşünüyorum. Zira şunu görüyorum; CHP delegeleri de, tabanı ve seçmeni gibi yılmış kaybetmekten. Yılgınlık korkunç bir seviyede. Ve bu yüzden de yeni bir heyecan arayışında insanlar. Belki bu heyecanı istenildiği gibi yaratacak bir isim değil Muharrem İnce ama bir umut. Alternatifsizlikten kaynaklanan bir umut. O nedenle ben şans veriyorum kendisine. Kazanabilir yani. Kazanmasa bile zorlar. Çok az bir farkla kaybeder, ki bu da Kılıçdaroğlu açısından memnun edici bir tablo oluşturmaz. Çünkü böyle bir tablo eski gücünü ve etkisini yitirdiğinin kanıtı olur.

Bu arada bir iki sayı da vereyim sizlere. Kılıçdaroğlu’na yakın kaynaklarıma göre Muharrem İnce’nin 400 oyu geçmesi bile mümkün değil. Onlar öyle bakıyor meseleye ama yanılıyorlar, çünkü İnce’nin kaynaklarına göre de en kötü haliyle bile İnce bu rakamı geçiyor. Ki ben de aynı şeyi düşünüyorum zira geçen seçimde zaten 415 oy almıştı ve o seçimde de 179 delegenin imzasıyla aday olmuştu. Bu sayılara bakılarak bile İnce’nin bu kez sürpriz yapabileceğini görmemek biraz şapşallık olur. Dedim ya, CHP delegesinin ne yapacağı belli olmaz! Bu cumartesi Ankara’da yapılacak seçimi geçtiğimiz hafta yapılan Galatasaray Kongresi’nin sonucu gibi okumak durumunda kalabiliriz. Her şey mümkün yani. Her türlü olasılık..."

T24
ETİKETLER
chp muharrem ince kemal kılıçdaroğlu olağan kurultay genel başkan seçim

Deniz Baykal hakkında şok iddialar gündeme geldi
21 Ocak 2018

[img]https://iatkv.tmgrup.com.tr/e70f1c/616/321/0/0/960/500?u=https://itkv.tmgrup.com.tr/2018/01/21/sir-perdesi-1516518748678.jpg[/img]

Baykal, telefon açtığı eski vekile, “Önemli gelişmeler var. Cumhurbaşkanı’yla konuşacağım” dedi. Türkiye’ye döner dönmez rahatsızlandı

Cumhuriyet Halk Partisi eski Genel Başkanı Deniz Baykal, beyin damarındaki tıkanıklık sebebiyle 16 Ekim 2017 tarihinden beri tedavi altında tutuluyor. Baykal'ın, rahatsızlanmadan 2 gün önce Fransa'nın Strasbourg kentinden telefon açtığı CHP'li eski bir vekile "Pazartesi günü Cumhurbaşkanı ve Kılıçdaroğlu'ndan randevu isteyeceğim. Akşama da televizyona çıkıp çok önemli açıklamalar yapacağım. Türkiye ve Ortadoğu ile ilgili ciddi gelişmeler var" dediği öğrenildi. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi toplantısı için Strasbourg'da bulunan Baykal'ın, Türkiye'ye döndükten 1 gün sonra rahatsızlandığını belirten CHP'li eski vekil "Deniz Bey orada kimlerle ne görüştü bilmiyorum ama Türkiye'ye döner dönmez yoğun bakımlık olması bana şüpheli geliyor" iddiasında bulundu.

SON AKŞAM YEMEĞİ

Baykal'ın Türkiye'ye dönmeden önce Strasbourg'un ünlü balık restoranı L'Alsacee a Table'de CHP'li milletvekilleri Haluk Koç, İlhan Kesici ve Gülsün Bilgehan ile yemek yediği ve o akşam son derece sağlıklı ve zinde göründüğü öğrenildi. Baykal'ın yemekte 2019'daki Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili analizler yaptığı ve CHP'nin bir parti adayı yerine; geniş paydayı bir araya getirecek aday çıkartması gerektiğini söylediği belirtildi. Yemekte Baykal'a "Siz aday olacak mısınız" sorusunun da yöneltildiği, CHP eski liderinin, önemli olan yöntem. Adayın kolektif süreçle belirlenmesi" yanıtını verdiği öğrenildi.

Zafer ŞAHİN
Takvim
Etiketler: Deniz Baykal , CHP
.

Aydın Engin: CHP'li değilim, kimseye akıl verme niyetim yok, ancak...
18 Ocak 2018



"Kemalizm sosyal demokrasidir, CHP işte o yüzden sosyal demokrat olduğunu ilan etmiştir"
Aydın Engin

Pek çok, ummadığım kadar çok okur tepkisi geldi. Kimi övüyor, kimi sövüyor.

Canan Kaftancıoğlu’nun İstanbul il başkanı seçilmesi üstüne yazılan ve bunu CHP için bir fırsat olarak gören dünkü Tırmık’tan söz ediyorum. Övgülere, “Aydın Bey, ben de aynen böyle düşünüyorum” mesajlarına sevinirim.
Sövgülere sözüm yok. Alışkınım ve şerbetliyim.
Bu kadar çok tepki gelmesi elbette benim marifetimden değil; konunun özellikle CHP açısından çok yakıcı ve önemli olmasından kaynaklanıyor.
Okurların sövgü ya da övgülerine tek tek yanıt vermem olanaksız. Zaten gerek de yok. Ancak içlerinden cımbızladığım iki ilginç okur tepkisi üstüne birkaç paragraf yararlı olacak.
Buyrun...

İlk e-mektup bir kadın okurdan. Pek dostça değil. Ama önemli. Can alıcı paragrafı aktaracağım:
“... Aydın Efendi, elini CHP’den çek. Ben unutmam, sen yıllar önce, Cumhuriyet’te sosyal demokrasinin Marx ve Engels’e dayandığından, sosyal demokrat partilerin onları fikir babası olarak kabul ettiğinden söz eden bir yazı da yayımlamıştın. Ben de ‘Bunca yıllık sosyal demokratım böyle bir yalanı ilk kez duyuyorum’ diye seni kınamıştım. Sosyal demokrasi Atatürk’ün yoludur.Kemalizm sosyal demokrasidir. CHP işte o yüzden sosyal demokrat olduğunu,ortanın solunda konumlandığını ilan etmiştir...”

Önce bu belleğe şapka çıkarırım. Okur, benim elimden çıkmış, ama çoktan unuttuğum, Cumhuriyet’te yayımlanmış bir yazı dizisinden söz ediyor. Arayıp buldum. Okur haklı. Sosyal demokrasinin kökeninin Karl Marx ve Engels’e dayandığını, bütün sosyal demokrat partilerin “anası” kabul edilen Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin (bugünkü SPD) iki ünlü ve saygın Alman Marksisti Wilhelm Liebknecht ve August Bebel tarafından 1875’te kurulduğunu anlatıyor. Sosyal demokrasinin tarih içindeki değişimlerini, dönüşümlerini sergiliyor. Bütün Avrupa sosyal demokrat partilerin soyağaçlarının kökünde önce Marx ve Engels’in, sonra da Liebknecht ve Bebel’in yer aldığını gösteren çizimler de dizide yer alıyordu.
Anlaşılan “bunca yıllık sosyal demokrat”(!) okurun bana laf çarptırmak yerine biraz tarihe bakmasında yarar var. Bugün için bu çok da kolay. Google aleyhüsselam uzun uzun anlatıyor...
“Kemalizm sosyal demokrasidir” yargısına gelince...
Gelmeyelim daha iyi.
Kestirmeden “I-ıh, değildir” deyip geçelim...
Okur tepkileri arasından cımbızlayıp seçtiğim ikinci mesaj ise “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” ve “Mustafa Kemal’in yoldaşlarıyız” sloganlarında anlatımını bulan ayrışmaya değiniyor. Tuhaf cümleler eşliğinde görüşünü açıklıyor. O paragrafları aynen aktarıyorum:
“... Mustafa Kemal’in askeriyiz sloganı salt CHP sloganı değildir. Asi MustafaKemal’in ‘ayağa kalkın’ çağrısıdır. Kanlı Göztepe-KSK taraftarların, GS-FB-BJK taraftarlarının ‘bu amaçta birleştik’ çağrısıdır. Kim ki bu çağrıya uzak, bizden değildir...”
Ne diyeyim?
“Kim sizdendir, kim değildir”i ben bilemem.
Buna kim karar verir? Onu da bilemem. Ancak seçilmesine çok sevindiğini belirttiği Canan Kaftancıoğlu’nun “CHP için bir şans” olduğunu ileri sürüyor ve ardından ekliyor: “Bu yoldaş demek daha doğru safsatasından kurtulacaktır”.
Herhalde bir bildiği var ki bu kadar kesin ve keskin bir yargı veriyor.
Ben CHP’li değilim. Kimseye akıl vermek niyetinde de değilim. Benim işim değil bu. Ancak kişisel görüşümce “safsata”dan kurtulmak değil onu derinleştirmek gerekir.
Asker tartışmadan buyruklara uyandır. “Ateş” buyruğu gelince ateş eder, “ateşkes” denince parmağını namludan çeker. Tartışmaz. Buyruklara uyar.
Yoldaşlığın ise özgürce düşünüp farklılıklardan ürkmeyip faşizme karşı ya da diktatörce yönelimlere karşı yine de el ele tutuşmayı, omuz omuza vermeyi başarmak demek olduğunu düşünenlerdenim.
Bitirirken bir bilgi notu: Bütün (evet: Bütün) sosyal demokrat parti üyeleri, başkanından aday üyesine kadar birbirlerine yoldaş diye seslenirler. Sosyal demokrat CHP ne diyeceğine kendi karar verecek. Tartışma başladığına göre er geç vermek zorunda kalacak...

*Bu yazı ilk kez Cumhuriyet'ye yayınlanmıştır.

T24
ETİKETLER
aydın engin chp canan kaftancıoğlu akp mhmp afrin

CHP'li Ağbaba'dan Ümit Kocasakal'a: Ömründe partinin önünden geçmemiş biri kalkmış...
18 Ocak 2018



"Adalet Yürüyüşü'ne hakaret etmiş, parti üyelik kartına sahip olan ama parti kültür ve ahlakına sahip olmayan biri"


CHP'den genel başkanlığa adaylığını açıklayan Kocasakal'a tepki
CHP kulisi: Ümit Kocasakal'ın yeterli sayıda imza toplaması mümkün görünmüyor

CHP Genel Başkanlığı için adaylığını açıklayan Ümit Kocasakal'ın partiyle ilgili yorumlarına tepki gösteren CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, eski İstanbul Barosu Başkanı'nın 'partinin kapısından bile geçmediğini' belirterek "Yazık" yorumunda bulundu.

Kişisel Twitter hesabından Kocasakal'ın adaylığıyla ilgili açıklama yapan Ağbaba, "Ömründe partinin önünden geçmemiş, Dünyanın en barışçıl, en demokratik eylemi Adalet Yürüyüşü’ne hakaret etmiş, parti üyelik kartına sahip olan ama parti kültür ve ahlakına sahip olmayan biri kalkmış CHP Genel Başkanlığına aday oluyor. Açıklarken de partilileri suçluyor. Yazık" ifadelerini kullandı.

CHP Genel Başkanlığı’na adaylığını açıklarken ‘partiyi kimliğine, kurucu değerlerine, fabrika ayarlarına döndüreceğini’ söyleyen Kocasakal, Parti Sözcüsü Bülent Tezcan'ın da aralarında bulunduğu birçok CHP'linin tepkisini çekmişti.

Kocasakal, adaylığını açıklarken "Çıkış noktam şu: Oy vermeye tıpış tıpış değil koşa koşa ve heyecanla gidilecek. Özüne, kimliğine, fabrika ayarlarına geri dönen bir CHP" ifadelerini kullanmıştı.

T24
ETİKETLER
veli ağbaba chp ümit kocasakal genel başkan adaylığı

Erdoğan CHP'yi şeytanlaştırmıyor tersine kahramanlaştırıyor
Osman Çutsay
Frankfurt'
18.08.2017

Dışarıdan bakınca nasıl mı görülüyor? En geniş anlamda “dışarıdan” bakınca, neler mi göze çarpıyor?

Önce, bazı kavramların ısrarla kendini hatırlattığına tanık oluyoruz. Büyük çöküşlerde bunlar hep gündeme girer:Rakibi veya düşmanı şeytanlaştırmak (“demonise”), hatta insani özelliklerinden sıyırmak (“dehumanise”),sadece savaşta değil, günlük siyasette de en çok kullanılan bir yöntemdir. Karşıtınızı şeytanlaştırırsanız veya insanlık dışı bir şey gösterirseniz, hem onun ittifak kurmasının önünü kısmen almış olursunuz hem de imha etmenizin önünde bir engel kalmaz. Çünkü bu imha işlemini yerine getirecek olan cellatlar, vicdan azabına kapılmazlar. Sonuçta, imha edilen, bir tür haşerattır veya şeytanın bir hizmetkârıdır. Bir yanıyla böyle.

AKP istibdadı, şu sıralarda Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’yi “şeytanlaştırma” çabalarını yoğunlaştırmış görünüyor. Gülen cemaatine yaptığına benziyor, ama onun yine de kısmen dışında bir iş bu. Belki de tamamlayıcı unsuru. Tamam...

Tamam da, bizim bu çabaların arkasındaki asıl büyük hesabı görmemiz çok mu zor?

Ülke çöküş sürecinde, tamamen çöktüğü anda tüm AKP kadrolarından, parçalanma halinde bile hesap sorulacağı anlaşılıyor. Bu çöküş sürecinin on yıllara dağılacak şekilde yayılması, AKP Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın itiraz edeceği bir yöntem olamaz: “Ebedi âleme” göç ettiğinde burada (“maddi âlemde”) başkanlığı bırakmışsa veya onu kendine yakışır bir mirasçısına devretmişse, korkacak bir şeyi kalmaz.

Peki, ya tersi olursa? Ya büyük yıkımın bir numaralı temsilcisi olarak mahkeme önünde hesaba çağrılırsa?

MAJESTELERİNİN SADIK MUHALEFETİ KORUNMALIDIR

Bu olasılıkları düşünen, böyle angaje bir İslamcının, bazı önlemler alması doğaldır. AKP’nin 15 yıllık iktidarının, CHP gibi bir muhalefet odağına, daha doğrusu “majestelerinin sadık muhalefetine” çok şey borçlu olduğu artık iyice ortaya çıktı. Deniz Baykal-Kemal Kılıçdaroğlu çizgisi olmasaydı, örneğin CHP’ye Ümit Kocasakal gibi bağımsızlıkçı ve kamucu yüzü öne çıkan, entelektüel kapasitesi öncekilerden ve şimdiki parti yöneticilerinden daha büyük bir inat egemen olsaydı, Erdoğan ve cahil kadrosunun bu rahatlıkla hareket etmesi mümkün olmazdı. Hele bir de Kocasakal, Türkiye sosyalist hareketinde gerçekten Türkiyeci ve kamucu çevrelerle yakın siyasal bağlar kurmayı deneseydi, AKP’nin devam etmesi çok zor olurdu. Olur mu olurdu. Bilemeyiz.

İşte bunu AKP egemenlerinin, yani şu “cahil ve badem bıyıklı tüccar çetesinin” bilmemesi mümkün değildir. Kasaba kurnazıdırlar, kendilerine en yakışır düşmanı korumak isteyecek kadar dikkat sahibi olduklarını düşünmek durumundayız.

O nedenle -birbiriyle çatışmalıymış görüntüsü veren- Deniz Baykal-Kemal Kılıçdaroğlu çizgisinin CHP yönetiminden tasfiye edilmesi gibi bir risk, Erdoğan ve çevresindeki mafya tipi oluşumun kaldıracağı bir yük olamaz. Ama CHP’yi ve yönetim kadrolarını koruyarak iktidar olunamayacağını da biliyorlar. O zaman, CHP “ricalini” öldürmeyecek kadar yaralayıp etkili bir muhalefetin önünü kesecek kadar da güç sahibi (hatta “kahraman”) bırakmak istiyorlar. Gelişmeler, bu oyuna alet olanların niyetlerinden -herhalde- bağımsız bir kirli sahneye işaret ediyor.

Demek ki, kurulan, tuzak falan değildir; biz, gelişmelere tersinden de bakabilmeliyiz.

Misal: Almanya Başbakanı Angela Merkel’e, SPD’ye ve Cem Özdemir’li Yeşiller’e oy verilmemesini isteyen İslamcı bir lider, AKP Başkanı, acaba Almanya’daki aşırı sağcı AfD’yi, neoliberallikte zirve FDP’yi veya Sol Parti’yi mi desteklemek gerektiğini söylüyor? Tam bilemeyiz. Erdoğancıların Sol Parti’yi cinleri kadar sevmediğini, son üs ziyaretlerinden biliyoruz. Sol Parti milletvekillerini NATO üslerine bile sokmamakta kararlılar. Bu yüzden Berlin’le papaz oldular. O zaman, bunların, Türk ve İslam düşmanlığını gizlemeyen kadroların elindeki AfD ile Türkleri en fazla paspas olarak gören bir neoliberal zihniyetin partisi FDF’yi desteklemeleri doğaldır. Berlin’deki yerleşikliği şimdilik bu partilerin dağıtamayacağının farkındalar. Ama Merkel’e bir sinyal göndermeyi ihmal etmiyorlar.

EN BÜYÜK DESTEK KILIÇDAROĞLU ÇİZGİSİ

AKP’nin tamamen beyinsizlerden kurulu bir mafya çetesi olduğunu düşünmek, elbette doğru değil. Son 15 yıllık iktidar pratiklerine bakınca hele hiç mümkün değil. Cahil oldukları doğrudur, acımasızlıkları, hukuk dışılıkları da kesindir. Ama bir siyasi tilkilikleri var. Bu tilkilikle şunu düşünüyorlar: AKP’nin 15 yıllık iktidarında en büyük desteği Kemal Kılıçdaroğlu çizgisinden aldıklarının farkındalar. Korkunç bir hukuk skandalıyla içeride tutulan Enis Berberoğlu da böyle bir oyuna alet ediliyor. -Cumhuriyet gazetesi yöneticilerine de aynı hukuksuzluk hesabıyla yaklaştıkları anlaşılıyor.- Sonuçta, ne Kemal Kılıçdaroğlu ne de Enis Berberoğlu, bu ülkedeki muhalefetin iktidarı sarsacak politikalar geliştirmesini sağladı. Tersine: Erdoğan rejiminin oturmasına, tüm dar görüşlülükleriyle büyük destek verdiler. CHP’yle, Hürriyet gazetesiyle...

O zaman?

O zaman, bulundukları yerde kalmaları, CHP’nin de bu etkisizlikle, sol korkusuyla ve İslamcılığı hiç aratmayacak yönelimlerle (“Ekmeleddin Vak’ası”) Ankara’daki iktidarın devamını sağlaması gerekiyor. Sadık muhalefetin, AKP rejimini, ona karşı çıkarak ve onun tarafından “şeytanlaştırılarak”, ama gerçekte de muhalif kitleler nezdinde“kahramanlaştırılarak” ayakta tutması mümkün. İktidarı, onunla boğazlaşarak güçlendirmek, böyle“şeytanlaştırma-kahramanlaştırma” operasyonları sayesinde mümkün olabilir.

Erdoğan rejiminin CHP ve Kılıçdaroğlu’na yönelik saldırgan tutumunda, tasfiye değil, tersine, Kılıçdaroğlu-Berberoğlu çizgisinin tasfiyesini önleme endişesinin yattığı anlaşılıyor. CHP’de bu kadrolar ve bu yönetim kaldığı sürece, Erdoğan ve onu “İslamcı Türkiyesi” toplumun derinlerine nüfuz edebilir. Ama...

Ama siz Kılıçdaroğlu’ndan bir kahraman çıkarırsanız, onu biraz içeride tutarsanız, tıpkı “Adalet yürüyüşünde” olduğu gibi, parti içindeki pürüzleri ortadan kaldırmasına yardımcı, partiye de tamamen egemen olmasını sağlamış olursunuz. Baykal-Kılıçdaroğlu zihniyeti kaldıkça da, AKP ve türevleri bu Türkiye’yi bire kadar kırmayı, yazar Orhan Gökdemir’in güzel benzetmesiyle “öldürdükleri cumhuriyetin cesedine her gün tecavüz etmeyi”sürdürürler.

Tersinden iddia edelim: Erdoğan’ın CHP ve Kılıçdaroğlu’na, hatta Hürriyet’in başındayken İslamcıların kumpasıyla cezaevine atılan kendi yazarını bile hemen satmak gibi bir “hizmete sahip” eski gazeteci-yeni milletvekiline saldırmaması, onları şeytanlaştırmaması mümkün değildir. Erdoğan, CHP içinde bir zihniyetin tahkim edilmesini ve kendi iktidarını da onları “şeytanlaştırmak suretiyle kahramanlaştırarak” garantiye almaya çalışıyor.

Başarısız olacağını kim ileri sürebilir?

Dışarıdan, gerçekten de en geniş anlamıyla “dışarıdan” bakıldığında, siyaset sahnesi böyle bir görüntü de arz edebiliyor. Düşünelim.

Odatv.com

Soner Yalçın: Cemaat’in “CHP İmamı”
16 Haz, 2017



CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanması Sözcü yazarı Soner Yalçın’ın 1 Eylül 2016 tarihli yazısını akla getirdi, işte o yazı:

Can Dündar açıklama yaptı:
“Yazıda tırnak içinde alıntılanan cümle benim değil. Ne yazılı ne sözlü öyle bir cümle kurmadım. Hiç!”
Konu dünkü “Cemaatçi CHP’liler” makalem.
MİT TIR’ları görüntüsü hakkında şöyle yazdım: Can Dündar bilgileri-görüntüleri Enis Berberoğlu’ndan aldığını yazdı.
Tırnak içinde yazmadım. Tırnak içinde yazsaydım “solcu milletvekilinden aldığını yazdı” derdim.
Can Dündar gazetecilik namusuyla hareket ediyor; ve haber kaynağını bu kadar söylüyor.
Peki… Kim bu “solcu milletvekili?”
Herkes biliyor. Ama önce şunu belirtmeliyim:
Bu nasıl solculuk?..
Bu ülkenin solcuları darağaçlarında, işkence tezgahlarında, kör karanlık kuytularda can vermelerine rağmen hep hakikati savundular.
Bu sözümüz ona “solcu milletvekili” ise korkak; Can Dündar’ın tek başına hedef yapılmasını sessizce seyrediyor. O görüntüler büyük bir gerçeği ortaya çıkarmasına rağmen “Ben verdim hodri meydan” diyemiyor!
Bu nedenle “işin içinde iş var” diyorum.
“Solcu milletvekili” basın toplantısı düzenleyip gerçekleri kamuoyuna anlatacakken, görüntüleri neden sadece Can Dündar’a verdi? Amacı, Batı’da tanınan Can Dündar’ı hapse attırarak cezaevindeki Cemaatçi gazeteciler konusunu dünyaya duyurmak mıydı?
Bu sorunun yanıtı için, bu yüreksiz “solcu milletvekilinin” ortaya çıkıp görüntüleri kimden aldığını açıklaması gerekmiyor mu?
Susuyor.
Peki…
Kim bu korkak “solcu milletvekili”?
O korkak sensin
Soruyu yanıtlamadan önce şunu yazmalıyım:
CHP milletvekili Enis Berberoğlu da dünkü yazımla ilgili açıklama yaptı. Konuyla hiç ilgisi yok ama laf cambazlığıyla, “Madem gazeteci geçiniyorsun bana tek bir haberini söyler misin” dedi!
Konuyla ilgisi yok ama yazayım: Ve çok gerilere gitmeyeyim sondan başlayayım; sen Fethullah Gülen’e yaltaklanırken, ben Cemaat’in darbe yapacağını yazıyordum ısrarla.
Al sana haber!
Ayrıca…
Pensilvanya’ya gidip Fethullah Gülen’in önünde diz çöken sen mi gazetecilik dersi vereceksin bana?
Fethullah Gülen rahatsızlık geçirdi diye telefona sarılıp ağlak bir ifadeyle “geçmiş olsun” dileklerini ileten sen mi gazetecilik dersi vereceksin bana?
Fethullah Gülen’in uzaktan-yakından her yakını vefat ettiğinde başsağlığı mesajları gönderen sen mi gazetecilik dersi vereceksin bana?
Geç bu ucuz gazetecilik numaralarını; 30 yıllık gazetecilik hayatımızda ne yaptığımızı/yazdığımızı herkes biliyor. Hangimiz güç odakları ve hangimiz halk için haber-makale yazmışız bilen biliyor.
Meselem bu çocukça tartışma değil; ben bir hakikat peşindeyim.
Can Dündar’ı anlıyorum, “haber kaynağını” koruyor.
Sen neden çıkıp yiğitçe “solcu milletvekilinin” kendin olduğunu açıklamıyorsun? Oysa…
31 Mart 2016 tarihinde; “Eski bir gazeteci ve yeni siyasetçi sıfatıyla bu haberin tüm sorumluluğunu üstlenmeye hazırım” demiştin!
Hakkında iddianame yazılınca, 23 Ağustos 2016 tarihinde; “Can Dündar’ın kitabındaki tek satırla suçlandığıma göre ben de tek satırla cevap veriyorum: Suçlamaları kabul etmiyorum” dedin!
Enis Berberoğlu sen bir korkaksın!
Hakikati bile savunamayan bir zavallı!
Ama meselem senin kişilik zafiyetin değil.
Aradığım başka…
Hürriyet’in imamı
Bak Enis Berberoğlu!
Sen Hürriyet’in Ankara Temsilcisi olduğun günlerde -şimdi çoğu tutuklu olan Cemaatçilerle- genel yayın yönetmeni olmak için lobi yaparken (Cemaat’in Aksiyon gibi dergilerine, Ergenekon-Balyoz 2004’te darbe yapacaktı, diye demeçler verirken), Odatv’ye/bize bir haber geldi:
Ergenekon davası başlamadan önce, Cemaat organizasyonuyla soruşturmayı/kumpası yapan polisler, savcılar ile mahkemeye bakacak hakimler bir iftar yemeğinde bir araya getirilmişlerdi. Davanın tarafsızlığına gölge düşüren bu olayın bilgisi ve fotoğrafları önce Hürriyet gazetesine gitmiş ama yayınlamamıştınız. Biz korkmadık yayınladık ve beklediğimiz gibi benzeri haberlerimiz yüzünden Silivri zindanına atıldık.
O karanlık günlerde biz, hakikat yolundan hiç ayrılmadık; ısrarla gazetecilik yaptık.
Sen Enis Berberoğlu! Sen o dönem ne yaptın:
Cemaat lobisinin gücüyle Hürriyet’e genel yayın yönetmeni oldun! Ve…
17-25 Aralık 2013 Cemaat operasyonundan sonra, Hürriyet Cemaatle arasına mesafe koyunca 10 Ağustos 2014’te gazeteden kovuldun! Ve…
CHP’nin Tutuklu Gazeteciler Raporu’nda sertçe eleştirilen sen, CHP genel başkan yardımcılığına getirildin!
Herkes önseçime girerken sen kontenjandan milletvekili yapıldın!
Tüm bu koltuklara oturmak için darbeci Cemaatçilerle nasıl işbirliği yaptın, açıklamalısın?
Hem gazeteci…
Hem de siyasi kimliğin lekeli…
Uyduruk bir kumpas belgesinde adın geçince hapis korkusu seni teslim aldı.
Bu ruh halinden kurtulamadığın için gazeteciliği bırakıp Fethullah Gülen’in kanatları altına girdin. Bir de utanmadan; kendisini hâkim ve savcı yerine koyan polisleri şikâyet için Pensilvanya’ya gittiğini söyledin!
Korktuğun için Cemaat’in sana önerdiği sözde muhabirleri Hürriyet’e doldurdun!
Bir dönem Türkiye’yi sarsan kumpas ürünü “İrtica Eylem Planı” belgesini yayınlayan Taraf gazetesinin “bavulcu” muhabiri Mehmet Baransu, 16 Haziran 2009 tarihinde Habertürk tv’nin canlı yayınında şöyle dedi:
“Beni askerler ile Enis Berberoğlu tanıştırdı!”
Açıkla Enis Berberoğlu!
Açıkla… Hürriyet gazetesinin “Cemaat imamı” kim?
Açıkla… CHP’nin “Cemaat imamı” kim?
Mesele kişisel değildir.
CHP’deki Cemaatçiler kimler?
Kimler Cemaat ile örtülü işlere girdi?
Israrla aradığım bu…

Kaynak:İlk Kurşun

CHP sine-i millet dahil hiçbir yere dönemez (1)
MURAT SEVİNÇ
04/05/2017

(Başlarken özel bir not düşmek zorundayım sanırım: Sayın okuyucu, biz atılır atılmaz sayın kurumumuzun sayın yönetimi ilk iş olarak sayın internetimizi kesip sayın e-posta adreslerimizi kapattı! Hemen o gece, 7 Şubat gecesi. Dolayısıyla o akşamdan itibaren ‘politics’ adresime gönderilen hiçbir mesajı okuyamadım ne yazık ki. 21 yıldır aynı adresi kullandığım için, yazıştığım insanların adreslerinden de oldum. Düzenli sohbet ettiğimiz okur arkadaşların ve öğrencilerin bilmesini isterim.)

2 Mayıs 2017, tarihi bir gün olarak hatırlanacak. 1924 Anayasası döneminden bugüne (en son İnönü’ydü) ilk kez partili bir devlet başkanı ile karşı karşıyayız.

Erdoğan, seçildiği günden bugüne gönlünün bir partide olduğunu söylüyor ve arada bir küçük imalarda bulunuyordu. Tabii hiçbir zaman hangi parti olduğunu söylemedi, tarafsızlık ilkesi gereğince!

Kişisel olarak AKP’ye sempati duyduğu, duyabileceği yönünde bazı kuşkularım vardı doğrusu. Bunun emarelerini görüyor ancak tarafsızlığından ‘ödün vermediği’ için yine de önyargılı davranmak istemiyordum. ‘Niyet okuyor’ derler diye, bir şey de yazamamıştım! 2 Mayıs itibariyle sorun çözülmüş oldu neyse ki. Halihazırdaki Anayasa’ya göre ‘tarafsız davranacağına’ yemin eden ve bir siyasal partiye üye, ay sonuna doğru o partinin genel başkanı seçilecek; ezcümle, partilerden birinin başarısı/iktidarı için mücadele edecek bir ‘devlet başkanı’ var artık Türkiye’de.

CHP’ye geçmeden önce izninizle hemen ilk aşamada akla gelen bir soruyu da hatırlatmadan geçmeyeyim: Her şey bir yana, uzun süredir düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki en büyük engellerden biri olan ‘cumhurbaşkanına hakaret’ aracı, şimdi nasıl kullanılacak? Türk yargısına hiçbir şey ifade etmese de AİHM kararlarına göre zaten böyle bir suç olamaz, bunu bir yana bırakalım. Mayıs sonundan itibaren Erdoğan’a eleştiri yöneltenler, cumhurbaşkanına mı, yoksa bir iktidar partisi liderine mi yöneltmiş olacak. Eğer ilki kabul edilirse (ki muhtemeldir), muhalefet etmenin ‘kendisi’ artık bir TCK konusu haline gelecek. Ah, ne hoş bir ‘anayasa’ konusu daha!

Varlığıyla da yokluğuyla da sorun

Gelelim CHP ve sine-i millet meselesine. Uzun süredir farklı yurttaş örgütlenmeleri üzerinde duran ve klasik yapıların işlevlerini hızla yitirdiğini düşünen biri olarak, halihazırdaki partilerden herhangi birinden fazlaca beklentimiz olmaması gerektiğini savunuyorum. Bu yazıları çeşitlendireceğim için şimdi konuyu uzatmayacağım. Şu kadarını söylemek yeterli olur sanırım: CHP ya da bir başka siyasal parti, iletişim devriminin sermayenin içeriğini/bileşenlerini, toplumu ve dolayısıyla devleti dönüştürdüğü bir dünyada, bizlere ancak bir yüzyıl öncesinden, o yüzyılın araçlarını kullanarak seslenebilir. En hayati iletişim aracının radyo olduğu yüzyıldan. Daha fazlası, yapısal olarak pek mümkün değil.

Günümüzde giderek ‘partiler dışı’ yurttaş örgütlenmeleri popüler ve belirleyici oluyor; olacak da. Hâl böyleyken genelde partiler, özelde CHP üzerine yazılan her yazı, yapılan her değerlendirme, ister istemez elimizde başka bir araç olmadığından ve ‘doğmakta olan’ı henüz kestiremediğimizden. Okuduğunuz ve sonrasında gelecek diğer CHP yazıları da, geleceğe yönelik kurumsal beklentiler nedeniyle değil, önümüzdeki somut olgu bu olduğu için yazılıyor.

Bir süre önce Diken’de, değerli Mustafa Alp Dağıstanlı’nın CHP’ye tepkisini gayet güzel anlattığı yazı, CHP’nin bir ‘örgütlü pasiflik’ olduğu varsayımı üzerineydi. Katılmamak mümkün değil. CHP, varlığıyla da yokluğuyla da sorun olan bir parti. Ancak başka türlü olması da pek mümkün değil herhalde.

Öncelikle, yüzde 25 yani her dört seçmenden birinin oyunu alan bir partinin küçümsenmesi enayice bir tavır olur. Bu oranın içeriği ve niteliği başka bir yazının konusu olsun. Sayının kendisi başlı başına önemli. Çok partili yaşamda pek çok parti, yaklaşık olarak bu oranlarda oy alarak iktidar ya da iktidar ortağı olabildi. Hatta daha azıyla. Dolayısıyla CHP sistem açısından her zaman kilit önemde.

Ancak sol parti olarak bilinmesi, partinin solculuğundan değil, Türkiye’nin hayli sağ oluşundan kaynaklanıyor! Tarihi içinde birkaç büyük değişim geçirdi. Yani tek bir CHP’den söz etmek mümkün değil. Nitekim şu anki örgüt içinde dahi birden çok CHP faaliyette bulunuyor gibi. Güncel gelişmenin niteliğine göre o yüzlerden biri öne çıkıyor. Ancak parti içinde sol eğilimlilerin oluşu, eylemlilik açısından bir şey değiştirmeyebiliyor. Şu son YSK meselesi de açıkça gösterdi bunu…

İnsanlar sokağa çıkar ya da çıkmaz. Bu, sokağa çıkmak isteyen ya da istemeyenlerin bileceği iş. Ancak barışçıl gösteri yapmak isteyen yurttaş kesimlerine (CHP’li olan ve olmayan) karşı parti yönetiminin takındığı tavır (ki bu bazen hiçbir tepki vermemek şeklinde de olabiliyor!) örneğin Meral Akşener’den pek de farklı değil. Malum, Akşener “Sokak hak arama yeri değildir” buyurdu. Bu ülkenin yüzlerce fakültesinde ‘toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkı’, bir ‘anayasal hak’ olarak anlatılırken ve medeni dünyada milyonlarca insan söz konusu hakkı kullanırken! Ama ‘sağcılık’ en somut (ve anayasal) gerçeği dahi görmeyi engelleyebilen bir tür hastalık işte. Peki Akşener böyle düşünüyor da CHP ne diyor? O zaman Anayasa’dan bu hakları çıkarırsınız, siz de toplum da rahat eder. Buna mukabil o haklar orada durduğu sürece, hiç olmazsa böyle zırva sözler sarf edilmemeli.

Demokrat Parti’nin başardığı neydi?

Söz konusu tavır, Dağıstanlı’nın söz ettiği ‘pasifliğin’ o örgütlenmiş halinden. CHP tipi bir siyasal örgütlenme, sine-i millete dönemez. İstemez. İstese de yapamaz. Gerekli olup olmadığı başka bir konu tabii. Ancak DP (Demokrat Parti) yaptı; gerçi o da ‘lafını etmek’le yetindi ama bunu yapabilecek bir potansiyeli vardı ve nitekim çok etkili oldu.

Neydi DP’nin başardığı?

DP, kaçınılmaz olarak CHP içindeki muhalefetle kurulmuş bir parti. Doğumu, CHP parti grubu içinde dört önemli ismin (Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Celal Bayar, Refik Koraltan) verdiği önergeyle gerçekleşti. ‘Dörtlü Takrir’ diye bilinir. Tabii, 2’nci Dünya Savaşı ardından Türkiye’nin seçtiği yolda tek partiyle devam etmesi mümkün değildi. Bu nedenle İnönü, 1945’deki 19 Mayıs konuşmasında dolaylı bir anlatımla çok partili sisteme kapıyı aralamıştı. O önergeyi verenler, açılan yolda ilerledi. İnönü CHP’si çok partili yaşam yolunda cesaretlendirici adımlar atmayı sürdürdü ancak CHP’nin istediği, fazla baş ağrısına neden olmayacak bir muhalefet partisiyle ‘demokrasicilik oyunu’ sergilemekti.

İşte DP’nin özelliği, kurulduğu 7 Ocak 1946’dan itibaren CHP tarafından talep edilen ‘cici muhalefet’ rolünü reddetmesiydi. Kuşkusuz hukuk/düzen dışına çıkmamaya özen göstererek, son derce kararlı tavır sergiledi DP’liler.

Öylesine büyük bir halk (ve tabii aydın) iltifatıyla karşılaştı ki DP, CHP telaş içinde seçimleri erkene alarak 1946 seçim skandalına imza attı. Büyük rezaletlerin yaşandığı (açık oy gizli sayım gibi!) 1946 seçimlerinde CHP her yerde kazanmış görünmekle birlikte, bunun gerçeği yansıtmadığının farkındaydı. İşte sonrasındaki bir yıl, giderek güçlenen DP ile bundan ürken CHP arasındaki mücadeleye tanıklık edildi. Burjuvazinin iki kanadını (asker/sivil bürokrasi ile ticaret burjuvazisi/büyük toprak sahipleri) temsil eden partiler arasındaki mücadeleye.

Sine-i millet tartışması, bu gerilimli ve karşılıklı gövde gösterilerine sahne olan dönemin ürünü. CHP içindeki şahinlerin (başta Recep Peker olmak üzere) sürekli ithamlarıyla karşılaşan DP geri adım atmadı ve ilk büyük kongresinde ‘Hürriyet Misakı’nı kabul etti. DP’liler, güvenceli bir seçim yasasının yapılmasını, parti başkanlığı ve devlet başkanlığının ayrılmasını (!), idarenin yansızlığının sağlanmasını talep ediyordu.

Peki ya CHP kabul etmezse? İşte çarpıcı olan yan burası. Eğer bu talepler kabul edilemezse, DP Meclis’i terk edecek ve mücadeleyi milletin içine götürecekti. Türkiye’deki ilk parti monografisini yazan Prof. Cem Eroğul’un Demokrat Parti adlı eserinden aynen aktaralım: “…Bu hususta Demokrat Parti Meclis Grubu tarafından verilecek takrir kabul edilmediği takdirde meclis grubunu meclisten çekerek milletin sinesine dönmek kararını vermeye genel merkezi salahiyetli kılıyoruz. Bu takdirde CHP’yi kendi kader ve mesuliyetleriyle başbaşa ve büyük hâkim milletle karşı karşı karşıya bırakıyoruz.”

Son derece açık değil mi? İşte bu ‘demokratik tehdit’ sonrasında, iktidar her ne kadar çok tepki göstermiş olsa da hava tamamen değişti ve iki parti arasında arabuluculuk/yumuşatma çabaları sürerken İsmet İnönü, meşhur 12 Temmuz Beyannamesi’ni yayımladı. İnönü bu metinle muhalefete güvence verdi ve “Kendimi her iki partiye eşit derecede vazifeli görürüm” diyerek atmosferi bütünüyle değiştirdi. DP için iktidara giden yolda ‘olabildiğince’ rahat siyasi faaliyet imkanı doğdu ve bu arada başta seçim kanunu olmak üzere bazı önemli reformlar gerçekleştirildi.

DP, sonrasındaki tüm güçlü sağ partilerin öncüsü olarak iktidarı, ‘söke söke’ alan bir parti. O devirde İnönü CHP’sine sine-i millet tehdidini savurmak ve kararlılıktan ödün vermeden başarıya ulaşmak hiç kolay iş değildi.

CHP’de bulunmayan iki önemli nitelik

İşte bugün gündeme gelen, daha doğrusu gelir ‘miş’ gibi olan tartışmanın kökeninde böyle bir ‘inat’ ve ‘kararlılık’la kendine ve seçmene duyulan güven var. CHP’de bulunmayan iki önemli nitelik. CHP’nin gerçekleştiremeyeceği bir eylem bu. Parti içinde farklı düşünenlerin bulunması, sonucu değiştirmiyor. İçindeki muhalifleri de heyecanlı seçmen kitlesini de iki günde edilgin hale getirmeyi başarıyor o ‘müesses’ zihniyet. Memlekette işler böyle gitmeye devam ederse, ‘o’ CHP’liler yıllar sonra Türkiye’nin haline bakıp ‘Borsayı düşünmek zorundaydık, sorumluluk duygusuyla hareket ettik’ diyecekler…

Diken

Yılmaz Özdil: FETÖ’cülerle adalet aranmaz
17 Haz, 2017

Sözcü yazarı, FETÖ’den tutuklanan Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasını bahane ederek CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı yürüyüş için çarpıcı açıklamalarda bulundu.

İLK GÜN KARISI İKİNCİ GÜN OĞLAN BIRAKTI

Halk Tv’de katıldığı ‘ Halk Arenası ‘ programında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu sert sözlerle eleştiren Özdil “Bir adalet yürüyüşü yapılıyor. İlk gün karısı bıraktı ikinci gün oğlan da bıraktı. Bunu espri olsun diye söylemiyorum. Kitleyi sokakta yürütmek ciddi bir iştir.” dedi.

BÖYLE ADALET ARANMAZ

Özdil sözlerine şöyle devam etti;
“Bunu yaparken beraber yürüdüğümüz insanlara da dikkat etmemiz lazım. CHP güzel bir şey yaptı. İlk gün yanında AKP’den kovalama bir milletvekili, bir tane de KHK ile atılmış FETÖ’cü olduğu konuşulan birisi. Böyle adalet aranmaz.
HASAN CEMAL’İN NE İŞİ VAR?

Yanında Hasan Cemal var. Hasan Cemal hukuk adaletten bahsedecek son gazetecilerden biridir. Cemal ve türevi bu ülkede FETÖ’cüler cirit atarken Abdullah Gül’le Beşiktaş maçı seyredip makara ediyorlardı.”
İlk Kurşun

CHP'yi Erbakan korkusu sardı
11 Temmuz 2008
Anayasa Mahkemesi'nin tespit ettiği usulsüz ödemelerin ardından CHP'de bir heyet oluşturuldu.
Heyet Baykal'ın da Erbakan gibi cezalandırılma riskine karşı 'Kayıp trilyon' davasını mercek altına aldı.Anayasa Mahkemesi'nin CHP'nin 1998, 2004, 2005 ve 2006 hesaplarına ilişkin mali denetimi sonucu ortaya çıkan birtakım usulsüz ödemeler, parti yönetimine harekete geçirdi. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın talimatı ile iki heyet oluşturuldu. Heyetten biri mali incelemelere başladı.

Diğer heyet ise Baykal'ın da Erbakan gibi cezalandırılma riskine karşı 'Kayıp trilyon' davasını mercek altına aldı.

Yargı süreci takipte

CHP Genel Saymanı Mustafa Özyürek, Yüksek Mahkeme'nin denetime tabi tuttuğu yıllardaki bazı hesap hareketlerini incelemeye aldı. Özyürek'in çalışması kapsamında, Yüksek Mahkeme tarafından "usulsüzlük" tespit edilen harcama kalemleri tek tek gözden geçiriliyor. Parti adına Anayasa Mahkemesi'ne hukuki başvuruları gerçekleştiren CHP'nin Meclis Grubu ise yargı sürecini takip ediyor.

Baykal’a bilgi verilecek

CHP'deki titiz çalışmanın ilk işareti de grup yönetiminden gelmişti. Özyürek gibi temiz bürokrat geçmişi ile bilinen Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Anayasa Mahkemesi'nin denetiminin ardından, "Usulsüzlük saptanmışsa usulsüzlüğün gereği yerine getirilecektir. Eğer bir hatamız varsa bundan sonraki muhasebe ve işlemlerimizde hata yapmamaya özen gösterilecektir. Yargı kararlarına herkes saygılı olacaktır" açıklaması yapmıştı. CHP'deki bu inceleme, kapatılan Refah Partisi hakkındaki "kayıp trilyon davası" ile benzer hukuki sonuçların doğabileceği tezini akla getirdi.

Bazı hukukçuların, CHP ve DYP ile ilgili mali denetimlerin, RP'nin eski Genel Başkanı Necmettin Erbakan'a siyasi yasak getiren dava ile benzer şekilde sonuçlanabileceği görüşünü dilendirmesi üzerine partinin hukukçu milletvekillerinin bu iddiayla ilgili hukuki değerlendirme yaptığı belirtiliyor. CHP'deki tüm çalışmaların tamamlanmasının ardından Baykal'a, usulsüz ödemeler ve sorumlularla ilgili bilgi verilecek. Baykal'ın talimatının ardından sözkonusu partililerle ilgili işlem yapılması bekleniyor.

Yeni muhasebe sistemi

Bu arada CHP, bu incelemelerin yanı sıra muhasebe sistemi ile ilgili yenilemeye de gidiyor. Muhasebe sisteminin teknolojik imkanlarla güncellenmesi için çalışmalar başlatıldı. Yeni sistemle, para hareketlerinin takibinin kolaylaştırılması hedefleniyor.

SENiN HUKUKUNU BiZ SAVUNDUK

İzmir ziyareti sırasında Narlıdere'de belediye hizmet binasının açılışını yapan CHP lideri Deniz Baykal, ''giderayak'' birilerinin Türkiye'yi karıştırmak için elinden geleni yaptığını ve ülkede panik ve terör havası yaratmaya çalıştığını ileri sürdü. Başbakan Erdoğan'a ''devletin saygıdeğer insanlarını gözaltına aldığı için'' (Sen savcı mısın?) dediğini söyleyen Baykal, ''Temiz eller başlarsa sen savcı mı olursun, yoksa başka bir şey mi olursun?'' dedi.

Vekil bile olamıyordun

Çetelerle, mafyalarla uğraşan, temiz eller için çalışan kişilere karşı çıktığı için kendisine de ''avukatlık yaptığının söylendiğini'' belirten CHP lideri Baykal, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Evet biz avukatlık yapıyoruz, biz mazlum milletin, insan hakları ihlal edilen milletin avukatlığını yapıyoruz. Bundan da şeref duyuyoruz. Biz herkesin hukukunu savunuruz. Bundan da şeref duyarız. Senin de gün oldu, hukukunu biz savunduk. Sen milletvekili bile olamıyordun, başbakan olamıyordun. Senin başbakan olma hakkını, hukukunu CHP Genel Başkanı Deniz Baykal savundu. İnsan hakları konusunda engel çıkmasın diye mücadele ediyorduk. O zaman avukatlığımızdan şikayet etmiyordun. Şimdi sen zulmediyorsun, baskı yapıyorsun. Senin zulmüne baskına karşı çıkmak boynumun borcudur.''

Bugün

Erbakan davası CHP için emsal olur
29 Haziran 2008

CHP yöneticileri parti hesaplarındaki 1 milyon YTL'lik usulsüzlükten yargılanacak. Hukukçulara göre, 'kayıp trilyon' davası emsal alınırsa, Baykal'da yargılanabilir.
Metin Arslan'ın haberi

Eski RP'liler kararı izlemeye alırken Şeref Malkoç, 'kayıp trilyon davası'nı hatırlattı: "Genel başkan harcamadan sorumlu tutulamaz, dedik. İtibar etmediler. CHP'ye farklı davranılırsa Erbakan için iade-i muhakeme imkânı doğar."

Hesaplarında yaklaşık 1 milyon YTL'lik usulsüz harcama tespit edilen CHP'yi 'kayıp trilyon davası' endişesi sardı. Anayasa Mahkemesi'nin suç duyurusu kararı ile ilgili gerekçesini açıklamasının ardından yargı süreci başlayacak.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın başlatacağı soruşturmanın sonucuna göre, sorumluluğu bulunan yöneticiler hakkında ceza davası açılacak. Suçlananlar arasında CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın yer alıp almayacağı ise merak konusu oldu.

Hukukçulara göre kapatılan Refah Partisi'nin Genel Başkanı Necmettin Erbakan'ın yargılandığı 'kayıp trilyon davası'nın emsal alınması durumunda genel sayman ve malî işlerden sorumlu parti yöneticilerinin yanı sıra Baykal da yargılanabilir.

Aksi durumda ise Erbakan'a iade-i muhakeme imkanı doğacak. Bu yüzden Saadet Partisi, gelişmelerle yakından ilgileniyor. Partinin Genel İdare Kurulu üyesi Mustafa Kamalak, mahkemenin CHP'nin usulsüz harcamalarından Deniz Baykal'ı da sorumlu tutup tutmayacağını bilmediğini ifade ederken, kayıp trilyon davasını hatırlatıyor ve "Harcamalar bilgisi olmadan yapılamaz." gerekçesiyle Erbakan'ın suçlu bulunduğuna dikkat çekiyor.

Saadet Partisi'nin hukukçu kurmaylarından eski milletvekili Şeref Malkoç da CHP davasını yakın takibe aldıklarını ifade ediyor. Malkoç, "Genel başkanın harcamadan sorumlu tutulamayacağını savunmamıza rağmen mahkeme buna itibar etmedi. Yargı, CHP hakkında farklı davranırsa, Erbakan için iade-i muhakeme imkânı doğar." diyor.

Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi, parti harcamalarıyla ilgili herhangi bir imza ya da talimatı bulunmamasına rağmen RP hakkındaki 'kayıp trilyon davası'nda Necmettin Erbakan'a 'özel belgede sahtecilik' suçundan 2 yıl 4 ay hapis cezası verdi.

Mahkeme, gerekçeli kararında 'kayıp trilyon hadisesini' değerlendirirken partinin ilgili yöneticilerinin yanında Erbakan'ı da sorumlu saydı.

Gerekçe ise şuydu: "RP'nin genel başkanı sıfatı ile parti tüzüğü gereği bilgi ve denetimi dışında böylesi büyük bir meblağın illere dağıtılması mümkün değil." Yerel mahkemenin bu hükmünü Yargıtay da onadı.

Anayasa Mahkemesi'nin CHP hesaplarında bir trilyona yakın usulsüzlük tespit etmesi ilginç bir tartışmayı beraberinde getirdi. Şimdi cevabı aranan soru şu: Erbakan kararı, CHP lideri Baykal ve partinin hesaplarının incelendiği dönemdeki bütün yöneticileri için de emsal teşkil edecek mi, etmeyecek mi?

Erbakan'ın durumuyla aynı

Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Şentop da, "CHP'nin kayıp trilyonu, Erbakan'ın durumunun aynısı" görüşünü savunuyor. RP harcamalarında Erbakan'ın da imzasının bulunmadığını ancak mahkemenin verdiği cezayı Yargıtay'ın onayladığını hatırlatan Şentop, şöyle devam ediyor:

"Yargının bu kararına göre, genel başkan bütün faaliyetlerden olduğu gibi bu harcamadan da sorumludur. Bu yorumun Erbakan'a mahsus olup olmadığını göreceğiz. Erbakan'a mahsus değil ise Baykal için de aynı yorumun uygulanması gerekir. Faizini de hesaplarsanız yüksek meblağlar bunlar. Yargıtay'ın Erbakan emsali bunu gösteriyor."

Erbakan'ın ceza aldığı 'kayıp trilyon davası'nı yakından takip eden eski Milletvekili Şeref Malkoç, CHP hakkında hazırlanacak iddianame ve yargılamayı takip edeceklerini vurguluyor.

Saadet Partisi'nin hukukçu kurmaylarından Malkoç, "Biz yıllarca genel başkanın harcamadan sorumlu tutulamayacağını savunduk.

Ancak mahkeme ve Yargıtay 'sorumludur' dedi. Gerek savcılık ve mahkeme gerekse Yargıtay CHP hakkında farklı davranırsa, Erbakan için iade-i muhakeme imkânı doğar." ifadelerini kullanıyor.

RP davasında hukuk çiğnendi

Saadet Partisi (SP) Genel İdare Kurulu üyesi hukukçu Mustafa Kamalak da, Erbakan'ın imzası olmadığı halde suçlu bulunup mahkumiyetine karar verildiğini hatırlatıyor.

Bu mantıkla bakıldığında bir milyon YTL gibi bir harcamada Deniz Baykal'ın da bilgisinin olmamasının düşünülemeyeceğini belirten Kamalak, şu görüşü dile getiriyor: "Sayın Baykal'ın davaya dahil edilip edilmeyeceğini bilmiyorum.

Ancak Anayasa Mahkemesi'nin bu noktada suç duyurusunda bulunmuş olması mahkemenin uygulaması açısından doğrudur ve yerindedir.

Sürecin böyle işlemesi gerekiyordu. Bu süreç Refah Partisi için işletilmedi. Erbakan davasında işletilmedi. Anayasa çiğnendi, Siyasi Partiler Kanunu çiğnendi.

Anayasa Mahkemesi 'kayıp trilyon' davasında 40 yıllık içtihatları ters yüz etti. Kanaatimce hakkı savunan insanlar bu meseleyi Sayın Baykal'dan çok öne çekmeli. Baykal ceza alır mı almaz mı ayrı, ama önemli konu. Bir milyon YTL'den bahsediliyor.

Bu harcama Sayın Baykal'ın bilgisi, izni, talimatı olmadan yapılabilir mi, bunu bilmiyorum. Sayın Erbakan Hoca'ya Anayasa Mahkemesi, 'kayıp trilyon' davasında 'Hayır, izni olmadan genel başkanın, böyle bir harcama yapılamaz.' dedi.

Hocanın bilgisi, belgesi, imzası olmadan Erbakan cezalandırıldı en ağır şekilde."

Baykal da yargılanabilir

CHP'de 4 isim topun ağzında. Mahkeme'nin 1998'deki usülsüzlükler ilgili eski CHP Genel Sekreteri Adnan Keskin, eski Genel Sayman İsmet Atalay, 2000-2008 yılları için de Genel Sekreter Önder Sav ile eski Genel Sayman Mahmut Yıldız hakkında suç duyurusunda bulunacağı belirtiliyor.

RP davası emsal alınırsa Deniz Baykal'ın da yargılanması gündeme gelebilir.
Zaman

HALK TV'YE PARA AKTARMIŞ
25 Haziran 2008
CHP'nin, Halk TV'nin uydu ve yayın masrafları için milyonlarca dolar ödediği ortaya çıktı

Kanaltürk'e aktardığı 5,5 trilyonun hesabını veremeyen CHP'nin, 3,5 yıldır sadece Deniz Baykal'ın konuşmalarını yayınlayan Halk TV'nin uydu ve yayın masrafları için milyonlarca dolar ödediği ortaya çıktı.

Yenişafak Gazetesi'nin haberine göre Kanaltürk'e aktardığı 5,5 trilyonun hesabını veremeyen CHP'nin uydudan yayın yapan Halk TV'nin 3,5 yıldır uydu ve son bir yıl da Digitürk kirasını verdiği ortaya çıktı.

Aylık 18 bin dolar uydu kirası ödeyen Halk TV (Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş) şimdiye kadar hiç reklam ve sponsor desteği almadı. CHP'nin propaganda aracı olarak bilinen Halk TV'nin şimdiye kadar uydu için 702 bin dolar ve Digiturk için de 500 bin YTL kira ödediği belirlendi. Hesapları Anayasa Mahkemesi tarafından incelenen CHP'nin mahkemeye sunduğu harcamalar arasında Halk TV tarafından partiye kesilen faturalarda yer alıyor. Mart 2005'te yayına başlayan ve logosunda Atatürk'ün imzasını çağrıştıran italik harf karakterleriyle 'Halk' logosunu kullanan televizyonun kurulması için gerekli cihazlarla ile bugüne kadarki tüm yayın masraflarının CHP'nin kasasından karşılandığı öne sürülüyor.

SADECE BAYKAL VAR

Halk TV'ye ilk başlarda ödemeleri yaptığı için CHP Genel Saymanı Mahmut Yıldız'ın uzun süre televizyonun sahibi şeklinde algılandığı öğrenildi. Yıldız'ın, Baykal'la ters düşerek CHP yönetiminden ayrılmasından sonra harcamalarda Genel Sayman olan Mustafa Özyürek son söz sahibi olmaya başladı. Halk TV, Baykal'ın grup konuşması ile çeşitli etkinliklerde yaptığı konuşmaları tekrar tekrar yayınlarken, CHP'nin resmi internet sitesinde yer alan sözleri de televizyonda sürekli altyazı olarak geçiyor. 22 Temmuz'a kadar Baykal'ın özel kalem müdürü olan Nesrin Baytok'un program yaptığı kanalda çalışanların bir kısmının kadroları da CHP Genel Merkezi'nin üzerine bulunuyor. CHP Tunceli eski Milletvekili Sinan Yerlikaya'nın 1998 Miss Turkey'de dereceye giren kızı Sidal Yerlikaya da Halk TV'de çalışan partililer arasında bulunuyor.

ANAYASA MAHKEMESİ İNCELİYOR

Kanaltürk'e ödenen paraların faturalarını daha sonra Anayasa Mahkemesi'ne ibraz eden CHP'nin Halk TV adına kesilen faturaları da mahkeme tarafından inceleme konusu oldu. Anayasa Mahkemesi, 2005'ten bu yana çeşitli tarihlerde Halk TV'nin CHP Genel Saymanlığı'na düzenli olarak fatura kestiğini belirledi. Kanal yönetiminin profesyonele televizyonculardan değil de mali müşavir ve turizm işletmecilerinden oluşması da dikkat çekiyor. Halk TV'nin Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Haluk Akıltopu ve Genel Müdürü Ertuğrul Kaya. CHP Genel Merkezi, 'Halk Gazetesi' ismiyle 15 günde bir yayınlanan gazete de çıkarıyor.
haber10
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> ÇÖPLÜK Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com