EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

AydIn Doğan

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> ÇÖPLÜK
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Sal Nis 15, 2008 8:47 pm    Mesaj konusu: AydIn Doğan Alıntıyla Cevap Gönder

BEYAZ BAYRAK FALAN DEĞİL, DOĞAN'IN BİTİŞ DÜDÜĞÜ
Yavuz Baydar
12 Ocak 2016



Meslektaşlarım uzunca bir zamandır uyarıyordu.

"Doğan grubunu yazmayalım, zor durumdalar, sektördeki yer ve payları önemli, medyaya yönelik zulüm karşısında takınacakları tavrın nasıl olacağı çok önemli çünkü bizim meslek onuru ve özgürlük mücadelemizde belirleyici olacak."

Gerçekten de haklılık payı vardı bunda.

7 Haziran seçimlerine kadar Doğan'ın seçmen üzerinde etkili TV kanalları, gerçekten de hakkaniyetli yayıncılığa tüm baskılara rağmen özen göstermiş, muhalefete - bu arada HDP'ye - herhangi bir demokratik ülkede olduğu gibi söz hakkı tanımıştı.

Başkanlık rejimi hayallerini tuzbuz eden 7 Haziran seçimi sonrasında hakkaniyetli yayıncılığın etkisinin AKP'de nasıl algılandığı, 7 Haziran sonrasında havuz medyasında başlatılan şeytanlaştırma kapmanyasıyla açık seçik görüldü.

Madem başta Demirtaş olmak üzere HDP'yi ekrana çıkarmış ve o partinin söylemini halka duyurmuştu, madem yüzde 13'e katkıda bulunup başkanlık hayallerini yerle bir etmişti, Aydın Doğan ve şirketler grubunun burnundan fitil fitil getirilmeliydi.

Sözlü tehditler, Hürriyet gazetesine saldırı, cam çerçeve, ardından da grupta çalışan bir gazetecinin dövülmesi bunların üzerine eklendi.

Medyanın dört kolunda hapis, mahkeme, soruşturma ve işten atmalarla mağduriyet üzerine mağduriyet yaşanırken, elbette ki bağımsız medya gözlemcileri olarak asli görevimiz, Doğan'ın kayda geçmiş hata ve yanlışlarını bir yana bırakıp, onun hak ve onurunu korumaktı.

Aynı hassasiyeti kendileri gösterdi mi, emin değilim. Geçen sonbaharda Türkiye'yi ziyaret eden, 7 uluslararası gazetecilik örgütünün oluşturduğu karma heyet (ki böyle bir karma oluşum ilk defa oluyordu, ülkede durumun kırmızı alarm seviyesinde olması dolayısıyla) pek çok medya kesimi gibi Doğan'ı da ziyaret etmiş, sektörde yaşanan eziyetlerle, siyasi baskılarla ilgili görüşlerini almak istemişti.
Heyetten bir meslektaşla sonradan konuşurken, sıkıntılı bir yüzle, Doğan grubu mensupları ile görüşmesi konusunda şunu söylemişti:

"Yaşananlardan rahatsız ve endişeliler ama sadece kendilerinden bahsediyorlar. Varsa yoksa inen cam çerçeve... Sanki Türkiye'de büyük bir medya kesimine yapılanlar, Kürt gazeteciler, cemaat basını vs onları hiç ilgilendirmiyor. Dudak büküyorlar. Ben sektörel dayanışma konusunda olumlu bir izlenim edinmedim."

Geldik Ocak 2015'e ve şimdi resim çok daha net.

Grubun bazı omurgasız yazarlarının bukalemun gibi 1 Kasım seçim sonucu ardından renk değiştirerek, aynı refleksle, yani sanki kendileri de bir siyasi parti temsilcisiymiş gibi HDP'ye karşı bayrak açmaları, Güneydoğu'yu saran ateş çemberi ile ilgili yoğun otosansür, resmi bülten ve "zırhlı araçtan izlenimler" haberciliği, grup tepesinde gerçekleşen kritik atamalar, ardından patlak veren Ayşe Öğretmen olayı, bir turnusol kağıdı.

Önce gruptan alelacele yapılan, 'hadise sehven olmuştur' manasında, 'devletin yanındayız' açıklaması, yetmiyormuş gibi sunucu Beyaz'ın 'ben ne ettim, ben ettim siz etmeyin' özürü grubun nereye kadar savrulduğunu, büyük olasılıkla dönüşü olmayan bir yola girdiğini, varoluşunu iktidarın merhametine endekslediğini kuvvetle düşündürüyor.

Asıl vahim gelişme, Doğan'a sert iddialarla yüklenen HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ın söyledikleri ve ona karşı Doğan adına Ahter Kutadgu imzasıyla yayınlanan 'cevap'.

Demirtaş, bir yat limanı sözleşmesi nedeniyle Doğan ile resmi makamlar arasındaki ihtilafı gündeme getirdiği önceki günkü açıklamasında, ihtilafın "Saray'a taşındığını", buna karşılık "Saray'ın" Doğan Grubu'na karşı dört şart koştuğunu söylüyor.

Şöyle açıklıyor bu koşulları Demirtaş:

"Birincisi, ‘Yayın grubunun başındaki CEO’yu değiştirip, bizim istediğimiz kişiyi atayın’ diyorlar. İkincisi; ‘26 kişilik liste vereceğiz. Onları işten çıkarıp, bizim istediğimizi işe alacaksınız.’ Üçüncüsü; ‘Bütün yayınlarınızda AKP lehine ve HDP aleyhinde propaganda yapacaksınız.’ Dördüncüsü ise ‘Ahmet Hakan’ı işten çıkarmayacaksınız, gece gündüz AKP propagandası yaptıracaksınız.’ Saray 4 şartı Doğan Medya’ya sunuyor. Bodrum grubunu işleten Doğan Grubu’dur. Hükümet medyayı bu şekilde satın alıyor.”

Grup adına yapılan açıklamada bu dört koşulla ilgili iddiaların doğru olmadığı vurgulanıyor. Grup cevap hakkını kullanmış oluyor ki, bu gayet normal.

Ama açıklamanın son bölümü tüyler ürpertici.

Şöyle deniyor o metinde:

"Geçmişte ülke birliğimiz adına çözüm sürecini desteklemiş olan Grubumuz, bugün ülkemizin birliğini ve bütünlüğünü, vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini ve özgürlüğünü tehdit eden PKK terörünün karşısındadır. Grubumuz ayrıca, devletimizin Anayasa ve yasalarla kurulu düzeni dışında, kendi özel amaçları için yapılanmış paralel oluşumu da açıklıkla reddeder ve bu gibi yapılarla hukuk içinde mücadele edilmesi gereğine inanır. Grubumuz, gerek PKK ve diğer terörist odaklar ve paralel yapılarla mücadelenin Anayasal bir görev ve sorumluluk olduğuna inanır ve destekler."

Ne alaka?

İlkokul eğitimi düzeyindeki herhangi bir okur bile, bu bölümün Demirtaş'ın sözleriyle en ufak bir alakası olmadığını, medyayı cendere içinde yavaş yavaş boğan bir iktidar yapısına karşı "bizi kullanın, sifonu çekmeyin" yalvarması ve güzellemesi olduğunu anlar.

Terörün her türlüsünün herkes karşısında.

Ayrıca size ne?

Sizin işiniz halka haber vermek, halkı doğru ve dürüst bir habercilikle bilgilendirmek.

Sizin işiniz iktidar karşısında - sebebi ne olursa olsun - eğilip bükülmek, yaltaklanmak, kendini küçük düşürmek değil.

Sizin işiniz her ne ise aldırmadan, şerefli bir duruşla onun gereğini, ahlaktan vicdandan sapmadan yapmak.

Bitmiyor.

"Devlet içine yapılanmış paralel oluşum" lafları da gene iktidarın tepesine yaltaklanmak için sos olarak yerleştirilmiş.

Nereden biliyorsunuz bunu?

Siz polis misiniz, yargıç mı?

Sizin işiniz, aynen Cumhuriyet gazetesinin TIR haberinde yaptığı gibi, haber değeri taşıyan bir hadiseyi - varsa paralel yapılanma kanıtlarını bularak - haber yapmak.

Peşin hüküm vermek, yargısız infaz yapmak değil.

Bu kadar.

Madem terörün her türlüsünün karşısındasınız...

Güneydoğu'da çocuklar, kadınlar ölürken, oradaki çapraz ateşte "devlet adına iş yapan JİTEM türevi yapılara" dair iddiaları neden haberci gibi izlemiyorsunuz?

Devlet gücünü ve yaltakçı medyayı alabildiğine kullanan AKP'nin, Ayşe Öğretmen olayında görüldüğü gibi, en temel insanlık değerleri adına ağzını açan herkesi aforoz ettirip, topyekun susmuş bir toplum yaratmak istediğini, sizin de bu "özür üzerine özür"le bu kötülük değirmenine pis su taşıdığınızı, ülkeye hasar verdiğinizi görmüyor musunuz?

Bu toplumda vicdanını satmayan, satmayacak yığınla insan var.

Bunların öfkesini nasıl çektiğinizi, eziyet gören insanların nasıl ahını aldığınızı anlamayacak mısınız?

Şimdi...

Bin 100 akademisyen, aynen Ayşe Öğretmen gibi, "durdurun artık insan öldürmeyi, barış masasına dönün" dedi hep beraber.

İktidara göre bunlar terör yardım ve yatakçısı.

Belki de işten atılacaklar. Onu da göze almışlar.

Hadi o zaman son açıklamanıza sadık kalın ve bunların haberini de - vermeye cesaretiniz varsa tabii - "terörist akademisyenler suları bulandırdı, gene paralel kokusu" vs gibi başlıklarla verin.

"Paralel"miş.

Şu anda hapiste yatan Erdem Gül ve Can Dündar aylardır "paralel" olmakla suçlanıyor. Muhtemelen iddianamenin bir yerine bunlar da sokuşturulacak.

İyi o zaman, siz de madem iktidarınıza söz verdiniz, öyle "Dündar ve Gül de paralelci çıktı" diye verirsiniz bu haberleri.

Zaten bu saatten sonra başta Gül, Dündar ve Baransu olmak üzere, hapisteki 30 küsur, hakkında hakaret davası açılmış yüzlerce gazeteci, Doğan'a "aman gölge etme başka ihsan istemez" diyecektir, keskin bir acıma duygusuyla.

Korkunuz bu kadar mı büyük?

"İktidarınız" bu korku üzerinden, korkuyu satın alanları şebek maymununa çevirmiş durumda.

Fırıl fırıl ortalık.

Bakın, Hürriyet gazetesinde 7 haziran öncesinde demokrasi naraları atan, HDP'nin meşruiyetine karşı övgüler yağdıran başyazar kılıklı biri bugün utanmadan arlanmadan ne yazmış:

"PKK, kanlı eylemleri, hendekleri, özerklik saçmalıkları ile 7 Haziran’ı mahvetti...
Şimdi ‘Beyaz Show’a, üç metrekare kalmış eğlence kantonlarımıza da hendek kazmaya çalışıyor.
Olayın özeti budur..."

Evet, gelinen noktada bir grubun özeti budur.

Bu bazılarının yazdığı gibi "beyaz bayrak" filan değildir.

Bu, çok kritik bir zamanda, ifade ve medya özgürlükleri bakımından (kendini aşarak) çok kritik, etkili ve olumlu rol üstlenebilecek bir büyük medya grubunun "biz bittik, ruhumuza el fatiha" düdüğünü çalma hadisesidir.

Bunun sonuçlarını da acı içinde izleyeceğiz.

Kaynak: HABERDAR

Aydın Doğan: Bu hükümet bağımsızlığı kabul etmiyor
03 Ekim 2015



Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan, son dönemde basın kuruluşları ve medya mensuplarına yönelik baskı ve saldırıları sıkıyönetim döneminde bile görmediğini söyledi. Basın özgürlüğüne vurgu yapan Doğan, “Biz bağımsızız. Bizi illa benim yanımda olacaksın… Ben hükümet yanlısı olmaya mecbur değilim. Ama hükümet karşıtı da değilim. Bu hükümet bağımsızlığı kabul etmiyor." dedi.

Aydın Doğan, evinin önünde 4 kişinin saldırısına uğrayan Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan’ı Nişantaşı'ndaki evinde ziyaret etti. Çıkışta açıklama yapan Aydın Doğan, “Ben 40 yıla yaklaşan yayıncıyım. Bizim mesleğimizde 30 yıl devamlılık arz eden gazete sahipliği yapan yoktur. Bu 40 yıllık süre içerisinde birçok olay gördüm. Nuruosmaniye’deki gazete binamı mafya astı. İlan servisimizde çalışan kızlarımızı yerde sürüklediler. Ama polise haber verdik, polis geldi yakaladı götürdü ve sebebi anlaşıldı. Mafya dedi ki ‘siz bizim aleyhimize haber yaptınız biz de sizi bastık’ Karanlık kalmadı olay. Gazetem daha evvel toplatıldı olaylar belliydi ne olduğu. Gazetem kurşunlandı, hepsinin sebepleri çıkarıldı. Gazetem sıkıyönetim tarafından kapatıldı, 14 gün sonra öğrenebildim, Metin Toker’in yazısından dolayı kapatıldığını. Tüm bunları yaşadım. Sıkıyönetim yaşadım, baskı dönemlerini gördüm. Ama bu dönemdeki gazetecilere yapılan baskıyı ilk defa görüyorum. Çünkü gazeteciler gazetecilere baskı yapıyorlar. Bir taraftaki gazeteciler diyor ki 'aman öbür taraftaki gazetecileri dövün' diyor. 'Sizi sinek gibi ezeriz' diyor. Bir de kendi grubunda olanlara diyor ki 'sen niye bunların aleyhinde yazmıyorsun? Böyle yayıncılık olur mu ya? Sen gazeteci misin parti komiseri misin, militan mısın? Hepsi militan! Bir de kendilerine millicilik uydurmuşlar. Kim milli? Milli benim ben!” diye konuştu.

Bir gazetecinin “Bugüne kadar bu süreci yaşamadım dediniz, neden bugün bu hale gelindi?” şeklindeki sorusuna Doğan, “Maalesef mesleğimiz öteden beri muhafazakar gazeteciler vardı; hem bağımsız gazeteciler vardı, hem liberaller vardı, hem hükümet yanlısı hem hükümet karşıtı olan gazeteciler vardı. Ana akım medya vardı ama hiçbir zaman hükümet yanlısı medya mensupları, ‘sizi ezeriz, sizi sinek gibi ezeriz, sizi döveriz, niye duruyorsunuz kaçın memleketten, biz milliyiz siz değil.’ Böyle bir şey yoktu. Zaten meselenin aslı bunu söyleyenlerin birçoğu bakıyorum gazeteci değil. Ben 40 yıldır meslekteyim, yeni türediler bunlar. İki senedir ortaya çıktılar bunlar. Kendilerine yazar diyorlar. Her gün bir yalan bir uydurma cevap verince de mektup yazdı diyorlar. Ne yapayım? Yargıya gidiyoruz, yargıdan sonuç alamıyoruz maalesef.” diye cevap verdi.

KİM YÖNLENDİRDİ YÖNLENDİRENLERİN ORTAYA ÇIKARILMASINI İSTİYORUM

Ahmet Hakan’a yapılan saldırıya değinen Aydın Doğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Ahmet’in işinde benim beklediğim; kim bunu yaptı? Yok trafik sıkıştı, böyle basit şeylerle çocuk kandırmayın. Geldi dört tane mafya bozuntusu mu deyim ne deyim Ahmet’i dövdü. Kim yönlendirdi bunu? Yönlendirenin ortaya çıkmasını istiyorum. Son zamanlardaki basında açıklanamayan iki şey var; bir başka gazete yöneticisi kurşunlandı gündüz 18 tane kurşun attılar. Adam yara almadı gitti ama hala kim yaptı bunu belli değil. Ben diyorum ki 40 yılda çok şey yapıldı gördüm. Rakip gazetenin genel yayın yönetmeninin kurşunlanma olayının açıklanması lazım. Polis öyle ‘ucunu bulamadık, gidemedik’ diyemez. Eğer bu basına karşı yapılan bir baskıysa hep birlikte elimize bayrakları alalım, yürüyelim. Ama ne olduğu açıklanmayan olaylar. Bu Ahmet’in meselesi de kim yaptı? Niye yaptı? ‘Van’ın bir kazasından geldik, biz yaptık’ derlerse bu inandırıcı değil.”.

‘VİCDANLI HÜKÜMET YANLISI SİYASETÇİLERİN BU KONUDAN RAHATSIZ OLDUĞUNU BİLİYORUM’

“Sizi siyasilerden arayan oldu mu?” sorusuna Doğan, “Yani hükümet yanlısı kimse beni aramadı. Başbakan ortaya bir beyanat verdi. ‘Basına karşı yapılan saldırıları kınıyorum’ dedi. Onun dışında bizi arayan olmadı ama bazı hala vicdanlı hükümet yanlısı siyasetçilerin de bu konudan rahatsız olduğunu biliyorum.” cevabını verdi.

‘BU HÜKÜMET BAĞIMSIZLIĞI KABUL ETMİYOR’

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yazdığı mektupların sürüp sürmeyeceğinin sorulması üzerine Doğan, “Hayır! ben meydan okumak ya da başka şey için değil. Cumhurbaşkanını da yalancı çıkarmak değil. Benim Cumhurbaşkanıyla işim değil. Daha doğrusu haddim de değil. Yüzde 52 oy almış, halkın seçtiği birisi. Ama ‘ben böyle bir şey söylemedim’ diyorum. Yanlış mı hatırlıyor? Olayları mı karıştırıyor? Ben onun için yazdım. Cumhurbaşkanı bunu daha evvel de açıkladı. Baktım ki tahammül edilir gibi değil. Her defasında da biraz yanlış katarak açıkladı. Ben de onun için yazdım. Cumhurbaşkanıyla bir polemiğe girmek niyetinde değilim. Ne Cumhurbaşkanıyla ne ailesiyle… Dikkat ederseniz benim yayın grubum hem Cumhurbaşkanının şahsına karşı, hem de ailesine karşı Türkiye’de en dikkatli olan bir yayın grubudur. Ama biz bağımsızız. Bizi illa benim yanımda olacaksın… Ben hükümet yanlısı olmaya mecbur değilim. Ama hükümet karşıtı da değilim. Bu hükümet bağımsızlığı kabul etmiyor. Yanında olmayan herkese ‘bunlar karşımda’ diyor. Bir takım adamlar da türedi, nerden türedi? Nereden çıktı? bilmiyorum.” ifadelerini kullandı.
Cumhuriyet

Hocaefendi'nin Prensleri Aydın Doğan'ı Kurtaramadı
Fatma Sibel Yüksek
Açık İstihbarat
13.09.2009

Doğan Yayın Holding’e kesilen muazzam vergi cezası, bugünlerde medyadaki züğürtlerin çenesini acayip yoruyor. Çenesini yormayanların başında –züğürt olmadığı için olsa gerek- her zamanki gibi Hürriyet gazetesi Genel Yayın Müdürü Ertuğrul Özkök geldi.. Cezanın açıklandığı gün, umreye gittiği için içkiyi bırakıp bırakmayacağına dair bir yazı yazan Özkök, ertesi gün olaydan hiç bahsetmemenin biraz tuhaf kaçacağını düşünmüş olmalı ki açıkça “Batabiliriz” mesajı veren başka bir yazı kaleme aldı.

Peki, Aydın Doğan’a “Efendim, Tayyip Bey aldı başını gidiyor. Ne CHP, ne MHP, ne de TSK artık onu durduramaz. Kasımpaşalı’yı frenleyebilecek iki odak var. Biri Utah’taki, diğeri Çankaya’daki…Gelin biz Tayyip’in şerrinden Hocaefendi’ye sığınalım” aklını veren kim?

Tabii ki Ertuğrul Özkök…

Nasıl sığınılacaktı Hocaeefendi’nin himayesine?

“Aracılar” vasıtasıyla…

Kimdi o aracılar?

Kim olacak, jöleli Eyüp ile Akif…

Jöleli için, “Aydın Bey, bu çocukta istikbâl var. Hem Hocaefendi ile arası çok iyi, biliyorsunuz yeni trend cemaatçilik. Gelin biz bu yetenekli arkadaşı yazarlarımız arasına katalım” diyen kim?

Şarapsever Ertuğrul…

Aydın Bey’in “Yahu kimdir bu çocuk, tanımam etmem” şeklindeki yaklaşımı üzerine Eyüp Can’ın Zaman’dan Hürriyet’e devşirilmesi tehlikeye girmesin diye Doğan’ın kızlarına Jöleli için kulis yapan kimdir?

Yine Şarapsever Ertuğrul…

Şarapsever’in gazına gelen kızlar, Aydın Bey’e gidip “Baba, biz bu Eyüpcan’ı çok sevdik, n’ooolur alalım onu” diye şirinlik yaparak babalarının kalbini yumuşatmışlar mıdır?

Yumuşatmışlardır.

Peki, işler karışmaya ve grup üzerindeki baskılar artmaya başlayınca, gemiyi Utah limanına yanaştırma politikasının mimarı Şarapsever Ertuğrul ne yapmıştır?

Eyüp Can’ı gazetede üst düzey yetkili konumuna getirmiş, “Bir de takviye yapmak lazım” diyerek o günlerde Başbakan tarafından azarlanmaktan ve getir götür işlerine koşturulmaktan depresyona girmiş olan Akif’i Radikal gazetesine yamamıştır…

Başbakan’dan şamar yedikçe Başbakanlık muhabiri döven Akif’in tek marifeti, “Ne güzel azarlandın Akif” dedirtecek hareketler değildir.

Kendileri, ABD’de Kanal-7 temsilcisiyken, “Ülkenin gezilip görülecek yerleri” kapsamında Türkiye’den gelenleri Hocaefendi ile buluşturma görevini de üstlenmişlerdir.

Örneğin, bugün Ergenekon davasının sanıklarından olan eski AKP ve Genç Parti milletvekili Emin Şirin, vaktinde ABD’de Hocaefendi ile Akif’in aracılığı sayesinde bir araya gelebilmiştir. Bu ziyaretler sırasında Akif, gözleri yere dikili ve bacakları dizden bitişik şekilde oturmakta, Hocaefendi izin vermedikçe söze karışamamaktadır. Gelenlere gül suyu dökme işini yaptığı da söylenmiştir ama ben bunun tezvirat olduğunu düşünenlerdenim…

Şarapsever'in strateji dehâsına göre bu ikisi, Edi ile Büdü gibi, Aydın Bey’in başı sıkıştıkça Hocaefendi’ye koşup lojistik ve manevi destek alacaklar, böylece Tayyip Bey’in kontrolsüz öfkesine set vurulacaktı.

Bu dahiyâne planın bir diğer “yandan çarklısı” da hürriyet.com.tr'nin başına getirilen Fatih Çekirge olup, kendisi Doğan Medya’nın Çankaya şubesi olarak vazife yapmaktadır.

Hürriyet’in internet sitesinde Abdullah Gül ile ilgili haberlerin altına eleştirel yorum bile alınmamaktadır. Bu arkadaşın, Star gazetesindeki meşhur “Hikmetyar’la dizdize” manşetinin mimarı olduğunu hatırlatmaya bilmem gerek var mıdır? Tayyip Bey’in tüylerini diken diken eden bu şahsın, Abdullah Bey tarafından baş tacı edilmesi belki de sadece tesadüften ibarettir; kim bilir?

Gelinen noktada Aydın Bey, TÜSİAD’ı ve Koç Grubu’nu bile lâl eden büyük bir vergi cezasıyla karşı karşıya kalmıştır, Şarapsever'in planı çökmüş, “Hocaefendi’nin prensleri” ünvanıyla makam, mevki, para sahibi yapılanlar çürük çıkmıştır.

Bu ikisi ya Hocaefendi nezdinde itibarları olmayıp Aydın Bey’e kakalanmışlar, ya da Şarapsever'in planının tam tersine (Belki Şarapçı’yı da aralarıan alarak) karşı casusluk faaliyetinde bulunmuşlardır.

Kısacası, Aydın Doğan kandırılmış, Jöleli’nin karısının zorlama kitaplarına ödenen trilyonluk telifler başta olmak üzere bir sürü avanta da sokağa atılmıştır.

Şimdi ne yapıyorlar?

Hiç. Şarapsever, “Valla batacak gibi görünüyoruz” şeklinde ortadan felaket tellallığı yapan yazılar döşeniyor.

Jöleli, kendini “gazeteciliğe” verdi. Doğan Medya Grubu hakkında 3.755 milyar TL ceza öngören rapor ile Citibank’a verilen cezanın raporunu aynı kişinin yazdığını ortaya çıkıp müthiş bir gazetecilik yaptı!

Kardeşim, seni “gazetecilik” yapasın diye mi oraya getirdiler?

“Akif ne yapıyor “ diye soracak olursanız, kendisi “Medya grubunun Aydın Doğan sonrası yeniden yapılandırılması konusunda kafa yoruyor.

Geçenlerde “Medya Efendilerinin Raconu” diye bir yazı yazarak,

“Bedelini Aydın Doğan’ın ödeyeceği bir kavgayı başlatma, büyütme, sürdürme hakkı kimindir?” sorusunu gündeme getirdi.

“Efeyi efe yapan, kızanlarıdır. Kolpacı çakalların düşmanlığı değil, dostluğu bozar efeyi.
Etrafında toplandıkları gün, efenin kirlenmeye başladığı gündür.Efelerin değişmez yasasıdır.

Töreye, racona karşı gelinmez.O töre der ki; tuzak kurmayacaksın, pusu atmayacaksın... Arkadan hançerlemeyecek, kiralık katil tutmayacaksın.Talihsiz efelerin akıbeti, çakal-meşrep kızanların eline düşmektir.O tarz kızanların talihsizliği de, bir gün efelerinin tepesinin atacak olmasıdır.Benden söylemesi” dedi…

Söyledikleri de doğru hani..

“Kolpacı çakal” lafından bir tek Ahmet Hakan alındı nedense..

Allah geçinden versin ama bu olaylar Aydın Bey’in yaşlı kalbini yorabilir. “Godfather”ın lokması döküldükten sonra “Utah’a yanaşalım” siyasetinin sorumlularından ve arabayı duvara toslatanlardan kim hesap soracak dersiniz?

Aydın Doğan, Doğan Grubu Başkanlığı'nı bıraktı
Doğan Şirketler Grubu Holding A.Ş'nin Kamuyu Aydınlatma Platformunda (KAP) yayımlanan açıklamasında, şöyle denildi: "Yönetim Kurulumuzun bugün yapılan toplantısında Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Aydın Doğan yönetim kurulu başkanlığı ve üyeliğinden 1 Ocak 2010 tarihinden geçerli olmak üzere ayrılmış olup, yönetim kurulu üyeleri arasında yapılan yeni görev dağılımında Sayın Arzuhan Yalçındağ'ın bu tarihten itibaren Yönetim Kurulu Başkanı olarak görevlendirilmesine karar verilmiştir." 30.12.2009 İSTANBUL netgazete

Erdoğan, isim vererek Aydın Doğan'a savaş açtı: Plan tadilatını reddettim, bana kampanya açtı
06 Eylül 2008
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP ile birlikte kampanya yürüttükleri gerekçesiyle Doğan Medya Grubu ve Aydın Doğan'a sert tepkilerde bulunarak, "Erdoğan'ı o pazarlığa oturtamadığın için bu çılgınlıkları yapıyorsun, şu ana kadar olan bütün kampanyalarının arkasında yatan gerçek budur" dedi.
Başbakan Erdoğan, partisinin Güngören İlçe Kongresi'nde yaptığı konuşmada, Türkiye'yi mutlu ve müreffeh yarınlara taşımak için aynı azim ve kararlılıkla gayretlerini sürdüreceklerini söyledi.
Özellikle bir konu üzerinde durmak istediğini vurgulayan Erdoğan, son zamanlarda AK Parti'yi yaralayamayan ve kirletemeyenlerin, AK Parti üzerinde yalan yanlış iftira kampanyalarıyla bir şeyler yapma gayreti içine girdiklerini kaydetti.
Erdoğan, kendisinin bunu şu ana kadar sessizlik içinde takip ettiğini ifade ederek, şunları söyledi:
"Ama artık yetti. Bunu bir medya grubu, Doğan Medya Grubu, yani açık söylüyorum Aydın Doğan grubu üstlenmiş vaziyette. CHP'yle beraber bu kampanyayı sürdürüyor. Ben bunu bu kadar açık söyledikten sonra tabii diyecek 'Başbakan beni hedef gösterdi' veya 'Benim grubumu hedef gösterdi...' Sen AK Parti'yi hedef göstereceksin olacak, Başbakan partisine saldırı yapan bu gazeteyi gösterdiği zaman olmayacak; var mı öyle? Kimse AK Parti'ye kalkıp da yolsuzluk çamurunu atamaz; yolsuzluk çamurunu atanlar kendileri o çamurun içinde boğulur ve bugüne kadar atanlar aynen bu şekilde boğulmuşlardır."
Başbakan Erdoğan, son 2 gündür Doğan Grubunun Gaziantep ile uğra ştığını, orada yolsuzluklar yaşandığını yazdığını dile getirerek, bu konuyu bizzat kendisinin incelediğini ve inceleme sonucunda olayın hiç de gazetelerde anlatıldığı gibi olmadığını belgeleriyle belediye başkanından öğrendiğ ini belirtti.
Erdoğan, "AKP'li dediği kişinin ki AKP diye bir şey yok zaten. O demektir ki başka bir parti. Bizim partimiz AK Parti" sözleri üzerine partililer "Vur vur inlesin, Aydın Doğan dinlesin" sloganları attı. Erdoğan, "Duyacak kulağı varsa dinler ama duyacak kulağı yoksa nasıl dinlesin" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bir taraftan bana iyi niyet elçileri göndereceksin, 'görüşelim' diyeceksin, 'barışalım' diyeceksin, ondan sonra da her türlü iftirayı gazetelerinde, televizyonlarında şahsıma, aileme, partime atacaksın. Kusura bakma, ondan sonra da 'Tayyip Erdoğan çok sinirli, asabi' diyeceksin ve daha da ileri giderek, 'şu anda ABD'de başkanlık mücadelesinde bulunan McCain'in yardımcısı olan bayan, Erdoğan'ın metodunu kullanıyormuş' diyeceksin. Ne yapıyormuş? Erdoğan, metodu ile medyaya ve zengin iş çevrelerine saldırıyormuş . Ben şunu çok açık ve net söylüyorum; AK Parti, alışılmış siyasi partilerden, bundan önceki siyasi partilerden biri değil. Şunu da bil; Tayyip Erdoğan da bu alışılmış başbakanlardan biri değil. Onlar Aydın Doğan ile pazarlığa oturmuş olabilirler ama Tayyip Erdoğan'ı pazarlığa oturtamadığın için bu çılgınlıkları yapıyorsun ve şu ana kadar olan bütün kampanyaların arkasında olan gerçek bu. Açık söylüyorum, şimdi Hilton Oteli'nde istediği plan tadilatlarını bana ve belediye başkanıma yaptıramadığı için bu adımları atmaktadır; bu kadar açık söylüyorum. Bizzat bana ve belediye başkanıma bunu teklif etmiştir ve istediğini alamadığı için de bu kampanyaları sürdürmektedir."
Başbakan Erdoğan, başka şeyler de olduğunu ancak hepsini bugün bitirmek istemediğini ifade ederek, "Desteklediği gazeteleri hangi metotlarla destekliyor, onları da duyacaksınız ve ondan sonra o gazeteler nasıl kendisine tetikçilik yapıyor, onları da açıklayacağız. Bundan sonra artık saygılı götürelim, gizli götürelim yok, her şeyi açık ve net millete duyuracağız" şeklinde konuştu.
Ramazan ayında bu konuları konuşmak istemediğini ancak günlerdir, haftalardır sürdürülmekte olan bu kampanyanın artık cevapsız kalmaması gerektiğini belirten Erdoğan, onun için bugün cevap verdiğini, daha sonra farklı cevaplar olabileceğini söyledi.
Erdoğan, bu kampanyada kendi adının Almanya'da Deniz Feneri Derneği ile alakalı şeylerin içerisine de konulduğunu anımsatarak, şöyle devam etti:
"Başbakan Tayyip Erdoğan olarak bana teslim edilmiş olan bir para mı var? Ben böyle bir para mı almışım? Ben Doğan Grubuna, Aydın Doğan'a sesleniyorum: Eğer bunu ispat edemezseniz, ahlaki değer noktasında nasibini alamamış birisiniz. Tayyip Erdoğan ne böyle bir para almıştır, ne de böyle bir paranın sahibi ile tanışmıştır. Asla... Tsunami ile alakalı Tayyip Erdoğan'ın eli paraya, akçeli işe karışmamıştır."
Bu konuda Başbakanlığın bir hesabı olduğunu ve buraya yatırılan paraların Kızılay eliyle Açe'de yardım olarak dağıtıldığını ve oralarda evler yaptırıldığını anlatan Erdoğan, konuşmasını şöyle tamamladı :
"Bunu hangi yüzle, hangi anlayışla söylüyorsun? Birileri bizim adımızı, Başbakanlığın makamını, nitekim şu anda Almanca yazılar da geldi, adımı zı vererek orada bir şeyler yapmış olabilirler ama sen nasıl olur da bizim adımızı, ismimizi kullanırsın? Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'na nasıl olur da böyle bir çamur atmaya yeltenirsin. Kusura bakma Aydın Doğan, sen bu çamurları kabullenebilirsin ama biz kabullenemeyiz. Yine aynı grubun yayın organına göre, biz Alman makamlarına baskı yapmışız. Nitekim bugün aynı gazetenin bir başka köşesinde 'Hiçbir Türk makamından bize baskı gelmemiştir. Zaten bize de baskı yapamaz' diye açıklama yazıyor. Bunlar ne garip insanlar, anlamak mümkün değil. Üstü Şişhane, altı kaval. Hak yerini er geç bulacaktır. Vurdukça güçleniyoruz. Onlar bize iftira atıyor, biz güçleniyoruz."

"'SOYKIRIM ANITINA GİTSİN ÇELENK KOYSUN' İFADESİ ÇOK ÇİRKİNDİ"

Türkiye'nin dış politikada çok büyük bir görev icra ettiğine değinen Erdoğan, Kafkaslarla ilgili icra edilen bu görevin ses getirmeye başladığını söyledi. Başbakan Erdoğan, "Rusya'yı, Gürcistan'ı, Azerbaycan'ı ziyaret ettik. Bu ülkelerin dışişleri bakanları, Sayın Babacan'la İstanbul'da bir araya geldi. Cumhurbaşkanımız Ermenistan Cumhurbaşkanı'nın daveti üzerine Ermenistan'a gitti. Dışişleri Bakanımız da orada olacak. Onlar bakalım bu konuya ne diyor. Eğer onlar da bizim bu teklifimize evet diyorlarsa,
oluşturulacak Kafkasya istikrar ve işbirliği platformunun altyapı çalışmalarını başlatmış olacağız. Sayın Cumhurbaşkanının Ermenistan'a gidişi sebebiyle ana muhalefet partisi liderinin çirkin yaklaşımları oldu. 'Soykırım anıtına gitsin çelenk koysun' ifadesi çok çirkindi. Bu tabii sayın Baykal'ın karakterini, kimliğini gösteriyor. Cumhurbaşkanı'nın nereye çelenk koyacağını, nereye koymayacağını çok iyi bildiği halde böyle bir ifadeyi kullanmasını bizim doğru bulmamız, sessiz kalmamız mümkün değil. Yıllar
yılı bu ülkede özellikle sözde soykırıma karşı mücadele vermiş olan Cumhurbaşkanımıza karşı böyle bir yakıştırmayı yapmasını tasvip edemeyiz. Ama herhalde aynaya bakarak böyle konuşuyor. Cumhurbaşkanı nereye çelenk koyacağını en az Baykal kadar iyi bilir. Biz, atmak istediğimiz her adımda CHP'nin takoz olduğunu görüyoruz. Ülkenin gelişmesi, kalkınması diye bir dertleri yok. Ülkede dikili bir ağaçları yok. Haftalardır sürdürdükleri bu kampanya cevapsız kalmamalıydı" açıklamasında bulundu.
Doğan Grubu'nun, Almanya'daki Deniz Feneri Derneğiyle alakalı iddialara kendi ismini de dahil ettiğini belirten Erdoğan, duruma sert tepki gösterdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Almanya'daki Deniz Feneri Derneği ile alakalı şeylerin içine benim adımı koyuyorlar. Bana teslim edilmiş olan bir para mı var. Ben böyle bir para mı almışım. Aydın Doğan'a sesleniyorum. Eğer bunu ispat edemezseniz, ahlaki değerler noktasında nasibini almamış birisisiniz. Tayyip Erdoğan, ne böyle bir para almıştır, ne böyle bir
paranın sahibiyle tanışmıştır. Asla. Tsunamiyle alakalı Tayyip Erdoğan'ın eli paraya, akçeli işe karışmamıştır. Başbakanlığın hesabı vardır, bu hesaba yatırmak isteyenler paralarını yatırmışlardır. Kızılay eliyle de o paralar yardım olarak dağıtılmıştır. Bunu hangi yüzle söylüyorsun. Birileri adımızı vererek orada öyle şeyler yapmış olabilirler. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına sen nasıl böyle çamur atabilirsin. Aydın Doğan, sen bu tür çamurları kabullene bilirsin ama biz kabullenemeyiz. Yine aynı grubun
yayın organında diyor ki, biz Alman makamlarına baskı yapmışız. Bugün Alman savcı aynı gazetede başka bir köşede de 'bize baskı gelmemiştir' diye açıklama yapıyor. Bunlar ne garip insan, anlamak mümkün değil. Üstü şişhane altı kaval. Hak yerini er geç bulacak. Vurdukça güçleniyoruz. Daha iyi olacak" diye konuştu.

"BİZE O BÜYÜK ACIYI YAŞATAN TERÖRİSTLERİ BİR KEZ DAHA LANETLİYORUZ"
Erdoğan, konuşmasında ayrıca Güngören'deki saldırıları hatırlatarak, "Hain saldırının ardından halkın umut ve heyecanının hiç eksilmediğini görmekten büyük mutluluk duyuyorum. Güngören nice güzel günler görecektir ama Güngören'e o büyük acıyı yaşatanlar, bunun utancını üzerlerinden atamayacaklardır. Olayda hayatlarını kaybeden kardeşlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz. Bize o büyük acıyı yaşatan teröristleri bir kez daha lanetliyoruz. Masumiyete tuzak kuranlardan daha zararlı kim olabilir. Türkiye
üstüne oyun oynayanlar, Türkiye'mizin üstünde kara bulutları dolaştırmak isteyenler, ne kadar çirkin tuzaklar, tezgahlar içerisinde olduklarını bu eylemleriyle ortaya koymuşlardır" şeklinde konuştu.
Kimsenin, milletin aydınlık yarınlara yürüyüşünü engelleyemeyeceğini belirten Başbakan Erdoğan, "Masum insanların, yaşlıların, çocukların canlarına kast eden o menfur girişimler bu ülkenin değişim iradesinde en ufak bir zafiyet noktası oluşturamayacak. Milletimiz bombaların asıl hedefinin bu ülkenin huzur ve istikrarı, insanların birlik ve beraberliği olduğunu bizler biliyoruz. Millet olarak bu oyunları çok gördük. Bunları da birbirimize inanarak, hedeflerimize doğru adımlarımızı daha da sıklaştırarak
atlatıyoruz. Türkiye geride bıraktığı karanlıklara asla geri dönmeyecek" dedi.
Erdoğan, değişime direnen zihniyetlerin bile gerçeği görmek zorunda kalacağını söyledi. Türkiye'nin her alanda gelişen, geleceğini planlayabilen bir ülke haline gelmesinin, milletin en büyük beklentisi olduğunun altını çizen Başbakan Erdoğan, AK Parti'nin Türkiye'yi daha ileriye taşıyabilmek için yola çıktığını, iktidarda 6 yıla yakın zaman içinde bu anlayışında ne kadar samimi olduğunu gösterdiğini belirtti.
Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin hak etmediği tablolarla karşı karşıya bırakıtlığını ifade ederek, "Sorumsuz, çapsız kifayetsiz yönetimlere 'dur' dedik. Kısa zaman içinde Türkiye'yi içine düştüğü girdaptan çıkarttık. Artık halkın kendine özgüveni var. Eğer birbirimize ve ülkemize inanırsak, enerjimizi ortak hedeflerde birleştirirsek Türkiye'nin büyük şahlanışını kimse durduramaz. Türkiye'nin hızına uyum sağlayamayanlara takılıp kalmayacağız. Onların Türkiye'si daima bir kabuslar ülkesiydi. Bizim
milletimizle birlikte yürüyüşümüze yetişemeseler bile arkadan gelecekler" açıklamasında bulundu. netgazete

Aydın Doğan ne yapmaya çalışıyor

`Doğan Medya Grubu bunu neden yapıyor?` sorusuna verilecek çok cevap var ama şu ana dek bilinenlerin dışında bir gerekçe daha var dense sizce o nedir? Yeni Şafak`tan Taha Kıvanç, son günlerin önemli olayını yorumladı...

Yeni Şafak Gazetesi`nden Taha Kıvanç`ın bugünkü köşe yazısı...

Gerçeğin ortaya çıkma huyu vardır

Doğan Medya Grubu bunu neden yapıyor?` sorusuna cevap olarak manşetleşen `CNN-Türk`ün frekanslarını TNT kanalına vermişti grup, şimdi başka bir kanalın frekanslarına talip CNN-Türk için; Deniz Feneri haberleriyle Zahid Akman`ı hedefe koyarak RTÜK`ü baskı altına alıyor ki, istediği sonuca varabilsin` gerekçesinin doğru olduğuna inanmıyorum.

Düne kadar inanabilirdim, ama dünkü Hürriyet çok daha farklı sebep(ler) aranması gerektiğini düşündürdü bana.

Grup Star kanalını aldığında Rekabet Kurulu`na `Bu son` teminatını vermişti. TNT`ye verilen frekanslar başka bir yolla CNN-Türk`e dönerse grup o teminatı çiğnemiş olur. Bu yüzden RTÜK`e bile gelmeden Rekabet Kurulu tarafından önlenir el değiştirme. Aydın Doğan`ın Rekabet Kurulu`nda ikinci adam konumunda bir hemşehrisi var; sanıyorum kendisine `Boşuna müracaat etme` uyarısında çoktan bulunmuştur.

Rekabet Kurulu`ndan, hatta RTÜK`ten geçse bile el değiştirme olayı, bu ülkede bir medya grubunun bu denli çok sayıda kanal sahibi olmasını engelleyecek yasalar ve onları uygulamakla görevli mahkemeler var.

`Deniz Feneri üzerine gidilmesi CNN-Türk frekansları yüzünden` gerekçesi hafif kalıyor; daha köklü, daha etkili bir sebebi olması gerekir sergilenen tavrın...

Dünkü Hürriyet`te konuya değinen yazıları okuduğunuzda bunu seziyorsunuz zaten. Medyada bugüne kadar oluşturdukları bütün ittifakları yıkmayı göze almış görünüyorlar. TV Yayıncıları Derneği`ni, Basın Konseyi`ni, TÜRKSAT`ın elindeki antenleri teslim almak için oluşturulmuş şirketi... Bütün bu kazanımlarını riske atmayı göze aldıracak kadar önemli olmalı sebep...

Doğan Medya Grubu yurt içi ve dışında ne kadar meslekî kuruluş varsa onlarda ağırlıklı temsil edilmek, mümkünse hepsinde liderliği elde tutmak amacını başarıyla sürdürdü bugüne kadar. Basın Konseyi, Televizyon Yayıncıları Derneği(TVYD), Basın İzleyici Araştırma Kurulu(BİAK), Televizyon İzleyicileri Araştırma Kurulu (TİAK), Uluslararası Reklamcılık Derneği(IAA) Türkiye Başkanlığı, IPI (Uluslararası Basın Enstitüsü) Türkiye Derneği... Bunlar grubun öndegelen isimlerinin güdümünde olan örgütler...

Örgüt dediğiniz yalnızca tek bir gruptan oluşmuyor ve işler kendi kendine çözülmüyor... Sözgelimi Kanal-7 bu örgütlerin çoğunda Doğan Grubu üyeleriyle birlikte hareket ediyor. Grup bugüne kadar her adımı Kanal-7 ile birlikte atmaya özel çaba göstermişti. Bugüne kadar oluşturduğu bütün ittifakları yerle bir etmeyi göze alacak kadar önemli bir sebep olmalı bu son ataklarda...

Özellikle RTÜK Başkanı Zahid Akman`ı hedef alan yayınları Almanya`daki Deniz Feneri davası üzerinden yürütenler, konuya ilgilerinin gazetecilik dürtüsü olduğuna inanmamızı istiyorlar. Külâhıma anlatsınlar. Davanın kolları bütün dünyaya uzanan bir yardım derneğinin o kollarını budamak amaçlı açıldığını herkes görüyor. Özellikle de yardımlarıyla bu faaliyetin başarıya ulaşmasını sağlayan sıradan vatandaşlar... Görüyor ki, o adla yapılan bütün etkinlikler her gün biraz daha artan ilgiyle karşılanıyor...

Almanlar, amaçlarının, kendi ülkelerinde kazanılmış paraların dünyanın dört bir tarafına yardım olarak gitmesini durdurmak olduğunu en baştan beri gizlemiş değiller zaten...

Onları anlıyoruz, Almanlar`ın hassasiyeti normal de, bizimkiler bu işe neden balıklama atlıyor? Hem de Deniz Feneri adı altında yapılan dev organizasyonları, dünyanın neresinde bir âfet varsa oraya ulaşan yardım elini yakından tanıdıkları, yaptıklarını da bildikleri halde? Deprem, tsunami gibi doğal âfetlere ilk koşan, açlıkla mücadele eden, yüzbinlerce çocuğun okuyacağı onbinlerce derslik inşa eden bir örgüt Deniz Feneri...

Bugüne kadar dünyanın dört bir köşesinde yaptıkları asırlık yabancı kuruluşların yaptıklarından çok daha fazla. O hizmetlerin gerçekleştiği her mekânda bayrağımız gururla dalgalanıyor...

Bu durumu yabancılar yadırgayabilir, hayırlı faaliyetlerin önüne geçmeye çalışabilirler. Fırsat ele geçmişken muteber insanların itibarlarını yoketmek, mümkünse işin içine siyasilerin adlarını da bulaştırmak isteyebilirler... Bunlar yabancılar için anlaşılabilir davranış biçimleri... İstediğini elde etmek için sisteminde bulunan bütün baskı unsurlarını kullanır ve arzu ettiği sonuca varabilir...

Peki bizimkilerin derdi ne?

`CNN-Türk`ün frekans derdi` demeyin bana lütfen. `Gazetecilik yapıyorlar` gerekçesini de kabul edemem. Hatta `Aydın Doğan böyle istiyor` da kulağıma doğru gelmiyor; yıllar boyu kurduğu ittifaklarını kendi eliyle berhava eder mi akıllı bir patron?

Merak etmeyin, gerçekler mutlaka ortaya çıkar.
(Yenişafak)

Aydın Doğan, Akşam'ın yazı dizisini durdurdu. Çukurova, haberleri Tercüman ve Güneş gazetelerinde sürdürdü
22 Ağustos 2008
Pamukbank'a el konulma olayıyla ilgili belgelerin ardında başlayan ve tam gaz devam eden Doğan-Çukurova savaşına fren Sarıyer Asliye 2. Hukuk Mahkemesi'nden geldi. Akşam Gazetesi'nin "Aydın Doğan nereye koşuyor?" yazı dizisi durduruldu. Dizinin son bölümünü baskıya veren Akşam Gazetesi akşam saatlerinde ulaşan mahkeme kararı üzerine taşra baskısı sırasında değişikliğe gitti. Akşam, gelişmeyi ilk sayfasından duyururken, okuyucularından "En heyecanlı yerinde kesmek zorunda kaldık" diyerek özür diledi. Ancak durdurma kararı yalnızca Akşam Gazetesi'ne geldiğinden Çukurova haberlerini Güneş ve Tercüman Gazetelerinde yayınlandı. Güneş Gazetesi'nde 518 milyon doları nasıl Doğan'ladı sürmanşetiyle yazı dizisini sürdürürken, Tercüman Gazetesi ilk sayfasından Aydın'da büyük panik başlığıyla yayın yasağı koydurulduğunu duyurdu. Tercüman'ın ekonomi sayfasında ise "Çukurova'nın büyümesini önleme operasyonu" haberi yer aldı. netgazete

Aydın Doğan 3 Milyar Dolar Terliyor
15 Nisan 2008
Aydın Doğan'ın cebine 3 milyar dolar sokacak "küçük değişiklik" yine duvara tosladı. Aydın Doğan için kabus gibi 6 aylık süreç yeniden başladı...

İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi, tarihi arazideki inşaat alanını 6 kat artıracak imar planı değişikliğini Şişli'ye iade etti...

DOĞAN Grubu, 43 bin metrekare olan kapalı inşaat alanını 240 bin metrekareye çıkarmak için 2 yıldır mücadele ediyordu. Aydın Doğan, 3 milyar dolarlık rezidans projesi hazırlamıştı. Ancak, Büyükşehir Belediye Meclisi, Doğan'ın dosyasının ayrılmasını istedi. Şişli Belediyesi talebi tekrar görüşecek. Dosya en az 6 ay sonra Büyükşehir Meclisi'ne getirilecek.

Aydın Doğan'ın, Büyükşehir Meclisi'nden geçirmeyi planladığı dosyası geri gitti. Doğan Grubu, imar planında değişikliğe gidip, yeşillikler içindeki tarihi Hilton arazisine 3 milyar dolarlık bir rezidans kondurmayı planlıyordu.

Doğan Grubu'nun iki yıldır üzerinde çalıştığı Hilton Oteli'ne rezidans yapımına imkan veren plan tadilat dosyası, Şişli Belediyesi'ne geri gönderildi. Böylece Hilton Oteli arazisine Doğan tarafından istenen imar plan değişikliği de suya düştü. Doğan, Hilton Oteli'nin de içinde bulunduğu 63 dönümlük araziyi aldığı sırada 43 bin metrekare olan kapalı inşaat alanının yaklaşık 240 bin metrekareye çıkarılmasını talep etmişti. Doğan böylece rezidans projesini hayata geçirmeyi planlıyordu. Doğan'ın talebi, yapılan itirazlara rağmen Şişli Belediye Meclisi'nce kabul edilmişti.

İBB'DE YENİDEN GÖRÜŞÜLECEK

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Planlama Müdürlüğü, plan değişikliği dosyasının bölünerek, ayrı ayrı dosya olarak gelmesi talebiyle Şişli Belediyesi'ne gönderdi. Şişli Belediye Meclisi dosyayı tekrar görüşecek ve karara bağladıktan sonra İBB'ye gönderecek. Doğan, 2005 yılında Emekli Sandığı'nın Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'nca yapılan ihaleye katılarak, Hilton Oteli arazisini 255 milyon dolara almıştı. Ardından da 63 dönümlük arsada 0.7 olan emsalin 2.7'ye çıkarılması için başvuruda bulunmuştu. Doğan ayrıca rezidans ve iş merkezi yapımına imkan veren ve otel-motel alanı olarak satılan Hilton Oteli arazisinin, 'turizm-konut-ticaret' alanına çevrilmesini talep etmişti.

İnşaat alanı artacak

DOĞAN'ın dosyası İBB'ye geldiğinde de, AKP'li Sefer Kocabaş'ın başkanı olduğu, 5 AKP, 2 CHP ve bir ANAVATAN'lı üyeden oluşan 9 kişilik İmar ve Bayındırlık Komisyonu görüşecek ve bir rapor hazırlayacak. İmar Komisyonu'nun hazırladığı rapor 348 meclis üyesinin oluşturduğu İBB Meclisi'nde görüşülecek. Meclis üyelerinin vereceği karar doğrultusunda Aydın Doğan'ın rezidans yapması isteği karara bağlanacak. Doğan'ın talebi, 43 bin metrekare olan kapalı inşaat alanının 6 kat artması demek.

Bölge SİT alanı olarak ilan edilmişti

BU arada İstanbul II. Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, 11 Nisan'da aldığı kararla, bölgeyi SİT alanı ilan ederken, Hilton Otel Binası'nı da taşınmaz kültür varlığı olarak da tescil etti. Bu kararla uzmanlar, hem otel binasına hem de araziye bir çivinin bile çakılamayacağını ifade ediyor.
Haber: Nebahat Koç/Akşam

PAMUKBANK’ı işte böyle gasp etmişler

Ergenekon iddianamesinin ek dosyasından tüyler ürperten deliller çıktı. Doğan Medya Grubu’nun bir yönetim kurulu üyesi (rumuz ismi Veli Dural), 6 yıl önceki Pamukbank’a el koyma işini bir BDDK üyesiyle (rumuz ismi Ali Vural) adım adım planlayarak organize etmiş.

Telefon konuşmalarında Aydın Doğan, Mesut Yılmaz ve Kemal Derviş’in Pamukbank’ın sahibi Çukurova Grubu’nu bitirmek için anlaştığı ifadesi geçiyor. BDDK bürokratı el koyma operasyonu öncesi Doğan Grubu’nun yöneticisinden medya desteği rica ediyor .

Dinlemeye takılan bir bürokrat, BDDK’nın el koyma işlemini “Çukurova Holding’in sahibi Karamehmet’i bir daha bankacı olamayacak” şekilde yaptığını anlatıyor. Doğan Grubu yetkilisi bu müjdeli haber üzerine “Aydın Bey bu iyiliği kesinlikle unutmaz” diye gülüyor...

Ergenekon iddianamesinin delilleri arasında 2002’de yaşanan Pamukbank’a el koyma işleminin “Ekonomi’nin Ergenekonu” olacak nitelikte bir operasyon olduğu ortaya çıktı. O dönem Başbakan Yardımcısı olan Mesut Yılmaz ve dönemin Ekonomi Bakanı Kemal Derviş’in Doğan Grubu’nun sahibi Aydın Doğan ile anlaşarak BDDK Başkanı Engin Akçakoca ve bazı üyelerle Pamukbank’a el koyduğu belirlendi. Pamukbank operasyonu öncesinde Ali Vural rumuzlu dönemin BDDK Başkan Üyesi ile Doğan Medya Yönetim Kurulu üyesi Veli Dural rumuzlu iki aracının yaptığı tüm telefon görüşmeleri iddianame dosyasına girdi. Görüşmelerde Ali Vural kod adlı kişinin Pamukbank operasyonuyla ilgili gelişmeleri gün gün Veli Dural kod adlı kişi aracılığı ile Aydın Doğan’a aktardığı ortaya çıktı. Vural, Pamukbank’ın sahibi Çukorova Holding’in ‘başa bela olduğunu’ söyleyen Citibank Baş Danışman Yardımcısı Mr. Anderson’a da ‘Her şeyi Mesut ve Aydın Bey ayarladı, merak etmeyin’ diyor.

Ergenekon ek dosyasına giren kayıtlar tam 27 CD... Doğan Grubu kendi haber ajansı DHA aracılığıyla, ‘isimler hayali’ dedi. Yılmaz ve Doğan bu isimlerin rumuz olduğu gerçeğini geçiştirdi...

O iş olacak, merak etmesin Beyefendi’ye çok çok selam

16.06.2002, Saat: 17:32 Konuşanlar: Ali VURAL rumuzlu BDDK üyesi: A.V.

Veli DURAL rumuzlu Doğan Medya Grubu Yönetim Kurulu Üyesi: V.D.

A.V.: Abi merhaba...

V.D.: Merhaba kardeş, n’apıyon?

A.V.: Sağol abi, senden ne var, ne çok?

V.D.: İyi be dünya hali.

A.V.: Abi; “O konu”*da işler yolunda mı?

V.D.: Merak etme sen, Beyefendiye** olayın muhakkak biteceğini söyle zaten öyle de olacak. Endişe edecek bir durum yok yani.

A.V.: Sorun çıkmaz di mi abi?

V.D.: Çıkmaz, çıkmayacak da zaten merak etme ve etmeyin.

A.V.: Tamam abi sana güveniyoruz. Aman abi; sorun filan çıkarsa önce beni ara. Gözünü seveyim. Tamam mı? Görüşürüz. Saygılar.

V.D.: Saygı bizden, Beyefendiye çok selamlar...

NOTLAR:

* O konu: Pamukbank’a el konulma çalışması.

** Beyefendi:

Aydın Doğan

Aydın Bey sıkıntılı dediler bana

16.06.2002, Saat: 19:28 Konuşanlar: Ali Vural rumuzlu BDDK üyesi: A.V.

Mesut Yılmaz: Başbakan Yardımcısı, ANAP Genel Başkanı: M.Y.

A.V.: Sayın Başkanım iyi akşamlar...

M.Y.: Seni dinliyorum. TOBB’un toplantısı var ona katılacağım. Çıkmam lazım.

A.V.: Az önce ben Cevdet Bey’le görüştüm bilmiyorum size arz etti mi?

M.Y.: Geldi bir şeyler söyledi.

A.V.: Aydın Bey’in sıkıntılı olduğundan bahsettiler bana.

M.Y.: Eeeee...?

A.V.:“O”* konuda kendisine merak etmemesi konusunda Veli Bey aracılığıyla endişelerinin yersiz olduğundan bahsettim.

M.Y.: Tamam ben konuşurum. Gelişmeler ne alemde?

A.V.: Sessiz ve derinden gidiyoruz efendim.

M.Y.: Güzel güzel Engin** beni bir arasın.

A.V.: İleticem efendim. Memnun olmanıza sevindim.

M.Y.: Diğer konular ne oldu, saatin önemi yok evden de ararsın.

A.V.: Anladım efendim.

M.Y.: OK.

A.V.: Hörmet ederim, hanfendiye de saygılarımı iletin efendim.

M.Y.: İletirim. Bilgi bekliyorum.

A.V.: Arz edicem efendim.

NOTLAR:

* “O” konu : Muhtemel Pamukbank’a el konulma çalışmaları.

** Engin: Engin Akçakoca, Dönemin BDDK Başkanı.

DÖNEMİN DOĞAN HOLDİNG YÖNETİM KURULU ÜYELERİ

Yönetim Kurulu Başkanı: Aydın Doğan. Üyeler: Işıl Doğan, İmre Barmanbek, M.Tufan Darbaz, M.Çetin Hacaloğlu, Bora Gemalmazoğlu, Mustafa Aysan, Orhan Karabulut, Arnold Hornfeld, Arzuhan Yalçındağ ve Taylan Bilgel.

ŞAİBE ALTINDAKİ O BDDK ÜYELERİ

Yönetim Kurulu Başkanı: Engin Akçakoca. Üyeler: Prof. Dr. Kemal Çevik, Yusuf Ziya Önder, Ali Akın Tarı, Atilla Taşdemir, Mehmet Nuri Doğulu.

Bu holding başa bela olacak kadar büyüdü

18.06.2002 Saat: 07:45 Ali Vural rumuzlu BDDK Üyesi: A.V. Mr. Anderson: Citibank Başdanışman Yardımcısı

A.V.: Mr. Anderson, rahatsız etmedim değil mi?

Mr.A.: Hayır,hayır lütfen....

“Pamukbank” konusunda her şey yolunda öyle değil mi?

A.V.: Evet, merak edecek bir şey yok.

Mr.A.: Biliyorsunuz. Temsil ettiğim insanlar var. Ve onların beklentilerini boşa çıkaramam.

A.V.: Biliyorum beyefendi.

Mr.A.: Engin Bey’le de az önce konuştum.

A.V.: Evet

Mr.A.: Tüm planlar yolunda gidiyor.

A.V.: Tamamıyla efendim.

A.V.: Bizler endişe etmeyiz, sizler endişe edersiniz.

Mr.A.: Niye pek anlamadım?

Mr.A.: Bir ülkenin tekrardan yapılanması kolay değildir, derin sancılar çekilir. Türkiye’nin içinde bulunduğu durum bu durumdur. Sizin gibi bürokratlar ve vatanseverler sayesinde çok çabuk ve dinamik bir şekilde Derviş ve ekibiyle ayağa kalkacaktır.

A.V.: Sağolun efendim

Mr.A.: Konustuğumuz olay bir ülkenin tekrar yapılanmasıdır. Ve bu holding başımıza ileride bela olabilecek kadar büyüdü ve iştah kabartır hale geldi. Temsilcisi olduğum insanlar durumdan rahatsız. Dolayısıyla beklenen ve muhtemel bir ölümden sonra her şeyin konuştuğumuz gibi olması gerekmektedir. Bu arada ortaya çıkacak sinerjiyi çabuk ve dikkatli olarak boşaltmamız gerekir.

A.V.: Biliyorum efendim.

Mr.A.: Şirket planladığımız gibi dağıtılacak. Ama bir sorun var. Birleşmek istedikleri yolundaki talep yazıları gelmiş olmalı. Bu konuyu biraz sürümcemede bırakacaksınız bildiğim kadarıyla. Karşı taraf Türkiye’de etkin bir isim. Hukuki yönden bu planları boşa çıkartırlar mı? Veya çıkarmak için çabaları nasıl önleyeceksiniz?

A.V.: Beyefendi o konuları siz hiç merak etmeyin. Tüm işler bizzat Mesut Bey ve Aydın Bey tarafından ayarlandı.

Mr.A.: Türk insanını tanırım; deli doludur. Kendince bir vatansever bu sürece müdahale etmemelidir.

A.V.: Siz hiç merak etmeyiniz beyefendi. Zaten bu konu adli tatile kadar muallakta kalacaktır. Tatil filan derken zaman geçecek ve “O” iş bittikten sonra anlaşılana kadar biz ‘Pamukbank’ı satacak pozisyona getiririz. Ve olay bitecek.

Mr.A.: Konunun garantörlüğünüz altında olduğunu biliyorum. Satış sürecinin de çok hızlı olması gerekliliği konusunun altını Engin Bey’le yaptığım konuşmada da dile getirdim.

A.V.: Aynen konuştuğumuz gibi olacak efendim.

Mr.A.: Endişem sadece ve sadece olayın hukuki boyutu; bunu yinelemekte yarar görüyorum.

A.V.:Efendim, gereken herşey yapıldı.

Mr.A.: Nasıl yapıldığı hakkında biraz bilgi verirseniz iyi olur, Engin Bey’le konuyu değerlendiremedik. Bilgi vermem gereken yatırımcılar olduğunu söylememe gerek yok herhalde.

A.V.: Efendim ayrıntıları telefonda konuşma uygun değil ama....

Mr.A.: Kısaca lütfen...

A.V.: Aydın Bey senelerdir her büyük faaliyetini toplantının yardımıyla istedikleri adamlar yerleştirilmistir. Kıramazlar kendilerini. Ayrıca etkin yerlerdeki adamlar alınamamışsa 2. adam durumundakiler yerleştirilmiştir. Dolayısıyla daha da olmazsa satın alınacaktır.

Mr.A.: Ya satın alınmazsa

A.V.: Herkesin bir bedeli vardır. Bunu siz daha iyi bilirsiniz.

Mr.A.: Bir deli çıkarsa sizi mesul tutacağımızı bilmenizi isterim.

A.V.: Merak etmeyin efendim. Relax olun lütfen.

Mr.A.: Tamam. Peki. Satranç zor bir oyundur.

A.V.: Mat edeceğiz efendim.

Mr.A.: Mat olmamamız dileklerimle...

A.V.: Hoşçakalın efendim.

Unutmadan

Mr.A.: Buyrun.

A.V.: Yapılacak olan operasyon hızlı olacağı için dikkat çekecektir. Fonda bu kadar banka varken filan nasıl oluyor diye sorular gelecektir. Kamuoyunu yanımıza almamız için sizin desteğinize ihtiyacımız var.

Mr.A.: Tamam gereken destek verilecektir.

A.V.: Zaten Aydın Bey buradan bastıracaktır. Ama sizin de ufak bir yardımınız gerekli.

Mr.A.: Anladım birinci ağızdan olmaz da hallederiz.

A.V.: Saygılar sunarım.

Mr.A.: Teşekkürler,tekrar görüşmek üzere.

Haber borsayı düşürür, yolumuzu buluruz

18.06.2002, Saat: 08:30 Konuşanlar: Ali Vural rumuzlu BDDK Üyesi: A.V.

Engin AKÇAKOCA Dönemin BDDK Başkanı: E.A.

A.V.: Buyrun beyefendi.

E.A.: Kiminle konuşuyorsun bi saattir?

A.V.: Mr. Anderson aradı.

E.A.: Benimle de konuştu ne pimpirikli herif yav.

A.V.: Sadece bizi iyi tanıyor hepsi bu.

E.A.: Ben çıkıyorum.

A.V.: Sen de gel. Ne konuştunuz değerlendirip bilgi vericem bakana, sen de ara bilgi ver Mesut’a.* Salak salak konuşuyor benim canımı sıkıyor.

A.V.: Siz aradınız mı geçen gün?

E.A.: Aradım aradım.

A.V.: Sizi sorarsa ne diyim?

E.A.: Ne bileyim canım at bir şeyler. Uydur.

A.V.: Peki efendim.

E.A.: Ben iş yerine geçiyorum hemen gel. Son gözden geçirmeleri yapalım birlikte.

A.V.: Tamam efendim.

E.A.: Unutmadan bi seyler duydum. Şu İsviçre bankasından para getirmişsin yine. Yavrum şu işin arifesinde yapmasana şöyle şeyler. Gerçi Tantan** yok ama biri anlayacak. Peşine düşecek.

A.V.: Merak etmeyin siz bir

şey olmaz.

A.V.: Nasıl olsa bu haberden sonra borsa düşecek biraz yolumuzu bulalım.

E.A.: Karılarla az ye oğlum parayı sen de.

A.V.: Valla yalan.

E.A.: Hadi len. Çabuk gel...

A.V.: Tamam efendim. Şimdi çıkıyorum.

NOTLAR:

(*) Mesut YILMAZ: Başbakan Yardımcısı.

(**) Sadettin TANTAN:Eski İçisleri Bakanı.


Derviş bugün Devlet’e bilgi verecek, Özkan zaten biliyor

18.06.2002 Saat: 08:52 Ali VURAL rumuzlu BDDK üyesi: A.V.

Mesut YILMAZ Başbakan Yardımcısı: M.Y.

A.V.: Günaydın beyefendi.

M.Y.: Günaydın.

A.V.: Az önce Mr.Anderson’la görüştük.

M.Y.: Eeeeee... Ne dedi?

A.V.: Endişelerini ve iyi niyet dileklerini iletti.

M.Y.: Evet.

A.V.: Endişelerin yersiz olduğundan bahsettim.

M.Y.:Anladım. Niye senle konuştu? Engin’le de görüşmüş mü? Niye beni aramamış? Engin niye bu konuda aramıyor beni?

A.V.: Bilemiyorum efendim.

M.Y.: Doğru söyle Engin nerde? Engin de bitti. Değiştireceğim zaten onu.

Seni yerine düşünüyorum.

Ne dersin?

A.V.: Siz nasıl uygun görürseniz efendim.

M.Y.: Ölmedi ki p...venk yav.

A.V.: Haklısınız efendim.

M.Y.: Nerde Engin?

A.V.: Efendim benim aramamı söyledi. Sizin sorularınızdan sıkılıyormuş.

M.Y.: Demek öyle şehzadenin burnunu sürtmeli biraz şu işi bir bitirsin hele ben soracam ona.

(Bir müddet konuşma olmaz, sonra tekrar başlar)

M.Y.: Desteği unutmayacaklar di mi?

A.V.: Yok efendim hemen verecekler. Endişe etmeye gerek yok.

M.Y.: Şu Çevik’i** hiç süphelendirmeyin tamam mı?

A.V.: Hiçbir konudan haberi yok efendim. Çok saşıracak.

M.Y.: Haaaa (Gülüyor) Çooook hem de pek çokkkkkk...

M.Y.: Bugün Devlet *** ile Özkan’a **** brif verecek Derviş... ***** El koymamız lazım filan diyecek.

A.V.: Biliyorum efendim. Kendisiyle görüştük.

M.Y.: Özkan’ın zaten haberi vardı.

A.V.: Evet efendim.

M.Y.: Engin ****** şehzadeye söyle ulaşsın bana.

A.V.: İleteceğim efendim

NOTLAR:

(*) Bülent Ecevit (Başbakan)

(**) Kemal Çevik: MHP kontenjanıyla BDDK Başkan Yardımcısı

(***) Devlet Bahçeli Başbakan Yardımcısı

(****) Hüsamettin Özkan Başbakan Yardımcısı

(*****) Kemal Derviş Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı

(******) Engin Akçakoca BDDK Başkanı.

Telefonda ‘hortumcu sınıfına soktuk bankacılığı bitecek’ diyor, ertesi gün aynı ifade Hürriyet’e manset oluyor!

Doğan Grubu gazeteleri bugün ve yarın Ergenekon iddianamesi dosyasına giren bu kayıtlar ile delillerin ‘yalan ya da uydurma’ olduğunu iddia edecek. Oysa bu konuşmaların gerçek olduğu o günkü başlıktan apaçık ortada

Ergenekon iddianamesine giren bu telefon kayıtları bugün büyük olasılıkla Doğan Grubu’nun kendi gazetelerinde ‘yalan ve uydurma’ başlıkları ile inkar edilecek. Kamuoyunda tartışılan bu iddianame için elbette Hürriyet’in kendini baltalaması beklenemez. Oysa konuşmaların gerçek olduğunun çok önemli bir kanıtı var.

18 Haziran gecesi yapılan konuşmada ‘Çukurova’nın patronu, bu el koyma ile “Hortumcu” sınıfına girecek’ deniliyor. Nitekim ertesi gün Pamukbank’a el konulma işlemi o dönemki Bankacılık Yasası’na göre 14’üncü maddeye sokuluyor. Bir gün sonra da Aydın Doğan’ın Hürriyet gazetesi hem birinci hem de iç sayfasından “Karamehmet’in artık bankacılık yapamayacağı”vurgusunu yapıyor.

18 Haziran, 23.23’teki telefon kaydı

İki gün sonra kamuoyuna duyurulacak “El koyma” öncesi telefon kaydı. Konuşanlar: Ali Vural rumuzlu BDDK Üyesi ile Veli DURAL rumuzlu Doğan Medya Yönetim Kurulu Üyesi

V.D. : Haaa Haaaaaa...

A.V.: Kararı aldık tamamdır bu iş... Olay bitti gözümüz aydın...

V.D. : Ciddi misin? Şok olacaklar abi

A.V.: Çevik hâlâ şokta oğlum

V.D. : Ne zaman el koyacaksınız?

A.V.: Koyduk bile yavrum. Sadece açıklamak kaldı

V.D. : Anladım abi. Ne zaman açıklayacaksınız demek istemiştim.

A.V.: Hemen Aydin Bey’i arayayım. Haber vereyim. Sevinsin garip....

V.D. : Engin vermiştir yavrum.

A.V.: Olsun.... Ben yine yalakalığımı yapayım.

V.D. : Sen bilirsin yalaka kardeşim.

A.V.: Sağol kardeş görüşürüz.

V.D. : Abi nerdesin gel bir şeyler içelim.

A.V.: Yok yok gelmiyim. Çeyrek geçe toplantıdan çıktık. Hemen toplandım çıktım, arabadayım. Zaten ihmal ettik dalga yüzünden karıyı...

V.D. : Haklısın abi. 14-4’le 3’e mi soktunuz?

A.V.: Evet evet, hortumcuya soktuk, kitlemek lazım yoksa başımıza bela olur onlar. Ne diyecem... Aydın Bey bu kıyağı unutmaz di mi?

V.D. : Yok abi kesinlikle unutmaz. Merak etme sen. İyilikler unutulur mu hiç.... Abi ben Keops’tayım. Eğer gelirsen beklerim. Erdal’lar filan var. Otururduk hani. Bu olayı kutlardık.

A.V.: Yok güzelim ben çok yorgunum direkt eve giderim. Yarın ki fırtınaya dinç olarak kalkmalıyım.

V.D. : Tamam abi.

İyi geceler.

Telefonda A.V rumuzlu BDDK üyesi Doğan Grubu’nun V.D rumuzlu yöneticisine “Bankacılığını bitirecek şekilde bir karar çıkardık” müjdesi veriyor. Böylece iki gün sonraki Hürriyet’in başlığı hazır...

14.08.2008
Akşam

Aydın Doğan'dan İlginç Kaçış
23 Nisan 2009

Ergenekon operasyonunun Bedrettin Dalan'a ait Yeditepe Üniversitesi ve İstek Vakfı'na ulaşması ilginç gelişmelere yol açtı. Aydın Doğan kaçışa geçti..

Ergenekon Terör Örgütü operasyonunun Bedrettin Dalan'ın sahibi olduğu Yeditepe Üniversitesi ve İstek Vakfı'na ulaşması ilginç gelişmelere yol açtı.

Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan, Ergenekon soruşturması kapsamında Yeditepe Üniversitesi ve İSTEK Vakfı'nın aranması üzerine, Yeditepe Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyeliğinden ayrıldı. Aydın Doğan, Yeditepe Üniversitesi'nin kuruluşundan beri üniversitenin mütevelli heyeti üyesi olarak yer alıyordu.

MÜTEVELLİ HEYETİNDE KİMLER VARDI?

Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi ve Diş Hastanesi'nin internet sitesinde, (http://www.7tepedis.com/mutevelliheyeti.aspx) Yeditepe Üniversitesi Mütevelli Heyeti'nin başkanlığını Bedrettin Dalan'ın yaptığı, Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan, Koç Holding Yönetim Kurulu eski Üyesi İnan Kıraç, 500. Yıl Vakfı Başkanı Jak Kamhi, eski Başbakan Bülent Ulusu, Danıştay 3. Daire eski Başkan Yardımcısı N. Ülker Turgut, Danıştay ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu eski Üyesi Zuhal Çokar, T.C. Merkez Bankası eski Başkanı Yavuz Canevi ve Yeditepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Serpil'in de mütevelli heyet üyesi olduğu bilgisine yer veriliyor.
Sitede, Mütevelli Heyeti Başkanı ve üyelerinin birlikte çekilen fotoğrafı da bulunuyor. Aydın Doğan, gülümseyerek poz vermiş.

AYDIN DOĞAN'IN YERİNE, NAMIK KEMAL İZLER GETİRİLDİ

Ergenekon Terör Örgütü kapsamında, 7 Ocak 2009 tarihinde, Bedrettin Dalan'ın sahibi ve Mütevelli Heyeti Başkanı olduğu Yeditepe Üniversitesi ve Başkanı olduğu İstek Vakfı'nda arama yapılmasının ardından, Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan, Yeditepe Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyeliğinden ayrıldı. Aydın Doğan'ın üyelikten ayrılmasının ardından, yerine Eczacıbaşı Holding İnşaat Grup Başkanı Namık Kemal İzler getirildi. Yeditepe Üniversitesi'nin internet sitesinde (http://www.yeditepe.edu.tr/) Aydın Doğan'ın üyelikten ayrıldığı açıkça görülüyor.
Kaynak: Kenan Kıran/Vakit

Flaş gelişme! Aydın Doğan ile Akın İpek; Milliyet, Vatan ve Star TV'nin satışında anlaşmaya vardı
14 Aralık 2009
Doğan grubu ile İpek-Koza Grubu arasında yılın en büyük medya operasyonu için el sıkışıldı. Her an açıklama yapılması bekleniyor... Gazeteciler.com'un haberine göre; şu anda muhasebeciler harıl harıl devir işlemleri için çalışıyor... Milliyet, Vatan ve Star TV'nin satışında son pürüzlerde aşıldı. İpek-Koza Grubunun başkanı Akın İpek bundan sonrası için yol haritasını da çizdi...

İSTEYEN KALABİLECEK

İsteyen herkes kanal ve gazetelerdeki görevlerine devam edecek... Akın İpek kadrolarda köklü bir değişikliğe gitmeyi düşünmediği gibi kimsenin işine son vermeyi de planlamıyor. Bunun bir nedeni de çalışanların yüklü miktarlarda tutan tazminatları... Bu nedenle mevcut kadrolar korunacak... Gitmek isteyenlere ise "kal" denilmeyecek...

DÜNDAR VE ÖZDİL GİTTİ

Satış konusunda el sıkışılması üzerine Uğur Dündar ile Yılmaz Özdil Star TV ile bağlarını koparma kararı aldı. Her ikisi de Doğan grubu içinde kalacaklar...
netgazete

Doğan Neden İsrail'e Vurdu?
Yahudi Axel'in ortağı Doğan'ın İsrail'e yüklenmesi şaşırttı. Herkes Ne oldu diye soruyor. Bu değişikliğin nedeni Fehmi Koru'ya söylendi. İşte verdiği cevap...
14 Ocak 2010
İsrail'le kriz kızdırdı diye Ayrılık dizisini topa tutan İsrailli Axel'in ortağı Doğan Grubu'nun kanalı Star TV'de İsrail'i kızdıran görüntüler yayınlandı. TRT 1'de yayınlanan Ayrılık dizisine manşetten çakan Doğan gazeteleri, Kurtlar Vadisi krizinde İsrail'e yüklendi.

Peki Doğan'daki bu şaşırtan değişim normal mi?

Kanal 7 Haber Saati'nde Erhan Çelik, Fehi Koru'ya 'Axel Doğan Grubu'nun ortağı ve kendisi kurumsal sitesinde İsrail'in çıkarlarını korumanın bir numaralı görevi olduğunu açık bir şekilde deklare ediyor. Ve kriz çıkaran bu yayın da Doğan Grubu'na ait bir televizyon kanalında yayınlanıyor, İsrail bayrağına kan sıçratan bir görüntü vererek. Siz bunu bozulan bir ilişkiye mi bağlarsınız? Ne düşünüyorsunuz bu konuda? Yani Doğan Grubu'nun bir kanalında bu şekilde yayın yapılmış olması size normal geliyor mu?' diye sordu.

İşte Fehmi Koru'nun bu soruya verdiği cevap:

"Herhalde bana değil de o görüntü, Almanlara yani o grubu para yatıranlara biraz ters gelmiştir. Axel Spinger grubu 2. Dünya Savaşı sonrası yeni kurulan dünya düzeninde Almanya'da yayın yapmasına ilk izin verilen gruptur. Ve o grup o izni 2. Dünya Savaşı sonrasında altı milyondan fazla Yahudi'nin öldürüldüğü bir ülkede verildiği için, daha alırken kendi ilkeleri arasına kurulacak olan İsrail devletini de dahil olmak üzere hiç bir şekilde Yahudiler'in aleyhine tavır alınmasına müsade etmeyeceğini genel ilkeleri arasına yazdı. Dolayısıyla da bugün o ilkeler içerisinde devam eden bir yayın grubu olarak parasını yatırdığı bir grubun televizyonunda herhalde böyle birşeyin yapılmasını arzu etmezdi. Muhtemelen de rahatsızlardır.

Ama bu rahatsızlık nereye varır, çünkü Star televizyonu olduğu için, satış noktasına doğru hızla giden bir görüntü veriyor. Eğer böyle bir satış olursa belki Almanlar da İsrail'e karşı verdikleri bu sözü, artık o televizyon bizim değil diyerek kendi ortaklarına bir şekilde ispat etmiş olurlar"
aktifhaber
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Cmt Eyl 06, 2008 11:56 pm    Mesaj konusu: AydIn Dogan Alıntıyla Cevap Gönder

Serdar Akinan
Tencere dibin kara

Başbakan Erdoğan, Aydın Doğan’a bugüne kadar hiç kimsenin ver(e)mediği ölçüde ayar veriyor...

Tüm Türkiye oturduk adeta Muhammed Ali’nin boks maçını izliyoruz...

İlk raunt; Erdoğan sağlı sollu dağıttı...

İkinci rauntta Aydın Doğan hiç kapanmadan kroşelerle rakibini uzak tutmaya çalıştı.

Üçüncü raunt; Erdoğan saydırdı...

Gözler dördüncü rauntta...

Erdoğan’ın Aydın Doğan’a bu kadar açıktan ve eyvallahsız yüklenmesi karizmasına muazzam bir popülarite yüklüyor.

Erdoğan, Baykal’a vurduğunda bu kadar ses çıkar mıydı?

İmkânı yok...

Erdoğan’dan hazzetmeyen insanlardan bile, “Ağzına sağlık... Aydın Doğan’a bile kafa tuttu ya, vallahi helal olsun..!” sözlerini işitiyorum.

Meselenin iki tarafının da sütten çıkmış akkaşık olduğunu söylemek mümkün mü?

Değil elbette...

Türkiye’de siyasal iktidarlar ve yolsuzluk ikiz kardeştir...

Fakat bu savaşı önemsemek gerekir.

Zira bugüne kadar Doğan Grubu’na bulaşıp da ayakta kalan iktidar görmedim.

Aydın Doğan’ın Başbakan’a verdiği yanıt... Daha doğrusu Ertuğrul Özkök’ün kaleme aldığı “demokrasi, basın özgürlüğü, iktidar ve medya ilişkisi” vurgulu anlayış ne kadar doğru...

Kulağa ne hoş geliyor. Değil mi?

Ama hiç kimsenin vicdanında bu şekilde yankılanmıyor... Söyleyenden ötürü...

Doğan Grubu yıllardır toplumsal kredibilitesini öylesine yıprattı ki hiçkimse bu savunmaları karşısında samimi bir duruş göremiyor.

Başbakan o kadar doğru bir yerden yakaladı ki, tek bir cümlesi ile, koskoca Doğan Grubu’nu yerden yere vurabiliyor...

“Madem Hilton arazisi Belediye’nin işi o zaman neden bana geldin ey Aydın Doğan?”

Neden?

Başbakan’ı bu kadar öfkelendirecek nasıl bir şey planladı, söyledi veya ima ettiler ki köprüler atıldı?

Aydın Doğan bu saatten sonra hükümetle ilgili ne söylerse söylesin kredibilitesindeki sıfır çarpandan ötürü etkisiz olacaktır.

Başbakan Erdoğan ise karşısında bir Uzan olmadığını biliyor... Yani varlıklarına yönelik bir adım atmayacaktır.

Ancak burada gazetecilerin görmesi gereken bir nokta var... Kamuoyunun da anlaması gereken...

Başbakan’ın Hilton’la ilgili Aydın Doğan’a yüklenmesinin satır aralarına baktığınızda, “bundan sonra gizli saklı yok... Her şeyi açık açık konuşacağız” diyor.

Yani düne kadar vardı...

Şecaatini arz ederken, sirkat “noktası”nda sıkıntı oluyor...

Hilton arazisiyle ilgili emsal meselesi tıpkı Şaban Dişli konusunda olduğu gibi onlarca yerde, şu anda, yaşanmıyor mu?

Deniz Feneri Davası’nın Kanal 7 ve ilgili çevrelerle alakasız olduğunu savunmak ne denli ahlaki ve vicdani olabilir?

Ama mesele burada Aydın Doğan’dır...

Tencere dibin kara...seninki benden kara...

Valla bugüne kadar Aydın Doğan’a dokunan hep yandı...

Başbakan, davasında yerden göğe kadar haklıdır...

Bu pisliğin Türk medyasından temizlenmesi ve kazındığı yerin tuz ruhu ile temizlenmesi gerektiğini düşünüyorum...

İktidarlar gelip geçer...

Ama Aydın Doğan gibi insanlar orada oturuyor ve demokrasiyi ele geçiriyor...

Bu savaş önemli...

Çok önemli...

Anayasa ile güvence altına alınan bir gücün özgürlüğü işgal altında...

Aydın Doğan’ın bu gücü işgal ettiğini ilk kez en yetkili ağız haykırıyor...

“Hodri meydan” diyor... Açıklanmaması gereken şeyleri söylüyor... Bu ülkenin medya-siyaset-ticaret ayağındaki kirli ilişkileri ifşa ediyor... Birinci ağız ifşa ediyor...

Başbakan’ın adı Recep Tayyip olduğu için bu gerçekleri görmezden gelemezsiniz.

Kaldi ki Doğan Grubu’nun saygın kalemlerinin sadece suskunluğu bile bir vicdan ayaklanmasıdır...

Simbiyotik bir ilişki içinde olan Aydın Doğan ve Ertuğrul Özkök’e açık mesajdır...

akşam

Aydın Doğan, ''Oruç tutamıyorum. Çünkü günde 9 tane ilaç alıyorum. Ama Ramazan'da evimizde mukabele okunur. Sema, devamlı namazını kılar, orucunu tutar. Ben de Ramazan'da ve kandillerde içki içmem''

31 Ağustos 2008 Pazar 10:15

İSTANBUL - - Doğan Grubu'nun patronu Aydın Doğan, Zaman Gazetesi'ne konuştu. Ergenekon iddianamesinin eklerinde yer alan bir belgede "Pamukbank'a el konulmasında Aydın Doğan'ın dahli olduğu yolundaki" iddialar iki medya grubunu yine karşı karşıya getirdi. Suçlamaları kabul etmeyen Aydın Doğan, Çukurova Grubu'nun bu süreçte dile getirdiği iddiaları Nuriye Akman'a değerlendirdi. Akşam gazetesinin 'Hiçbir şey üretemeyen bir işadamı nasıl bu hale geldi?' şeklindeki sorusuna, her gün iki buçuk milyon gazete ürettiğini belirterek cevap veriyor: "Ben gecekondu bir işadamı değilim."

Söyleşide yeni polemikler açmaktan kaçınan Aydın Doğan, geçmişte muhalefetin, gazetelerine yolsuzluk dosyaları getirdiğini itiraf ederek, CHP'nin kendilerini yeteri kadar enforme etmediğinden yakınıyor. "Askerin 27 Nisan bildirisinden ders çıkardığı kanaatinde" olduğunu kaydeden Doğan'ın, siyasîler üzerinde baskı kurduğu suçlamalarına cevabı ise ilginç: "İspat ederlerse şapka çıkarırım." AB konusunda seferberlik çağrısı yapan Doğan, "Medya ve iş çevresi hükümetle beraber Türkiye'yi AB'ye taşımalı." diyor. Günde 9 ilaç aldığı için oruç tutamadığını belirten medya patronu, hacca gitmeyi düşünüyor ancak tarih vermiyor. AK Parti'nin kapatılmamasını nasıl karşıladınız?Partinin kapatılmaması bence isabetli bir karar. Eğer parti kapatılsaydı Türkiye'de ciddi ekonomik sıkıntılar ve siyasi çalkantılar olacaktı. Ülkemizin dış dünyadaki görüntüsü bundan olumsuz etkilenecekti. Sonuçları olarak da değişen bir şey olmayacaktı. AK Parti daha fazla oy alacaktı. Nitekim kapatma davasından sonra oyları artmaya başladı. Ben kapatılmamasını samimiyetle arzu ediyordum. Bu karar, kendilerine de bazı yanlışları konusunda bir nevi uyarı olmuştur. Ben dua ediyorum ki, Tayyip Bey 22 Temmuz akşamı balkondan yaptığı üsluba dönsün. Türkiye'nin menfaatleri bakımından, gelişmesi bakımından, ülkedeki gerginliklerin ortadan kalkması bakımından bunu yapması lazım. Elinde güç bulunduranlar adil olmak mecburiyetindedirler.


Buna siz de dahilsiniz değil mi?

Evet. Ama ben siyasi güçten bahsediyorum. Tabii herkes elindeki gücü adil kullanmalı. Kimse hakkaniyet ölçülerinin dışına çıkmamalı. Devlet gücü mutlaka adil kullanılmalı. Adil olmayan hiçbir devlet faydalı olamamıştır. Olamaz da. Bu benden, bu karşıdan gibi ayrımlar yaparak giderlerse ülke kaybeder. Siyasi hayatımıza da baktığımız zaman görüyoruz ki bütün siyasi iktidarların kaybetmeleri, hatta ihtilaller, hatta darbelerin hepsi adaletsiz yönetimlerin sonucu çıkmıştır. Eğer yönetim adilse, herkese eşit davranıyorsa, o hükümet faydalı olur.

Sonuç olarak ne beklersiniz Tayyip Bey'den?

Bekleyen reformların bir an önce hızlandırılması lazım. Bütçe disiplini ve dış ticaret açığına daha fazla önem vermeliler. İşsizlik halen Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri. Herkese eşit davranmasını beklerim. AB konusunda ben de onlar gibi düşünüyorum. Avrupa konusunda yeni bir seferberlik başlatması lazım, medyamız da, iş çevremiz de, tabii hükümetle beraber Türkiye'yi AB'ye taşıması lazım. Türkiye'yi fukaralıktan, çekişmelerden kurtarmak, Türkiye'yi uygar dünya içinde hak ettiği yere taşımanın yolu AB'ye girmekten geçiyor. Biz yayıncı olarak da, işadamı olarak da Türkiye'nin AB'ye girmesi için çok gayret sarf ettik. Bir ara hükümet konuyu biraz gevşetti. Bizim de ümidimiz kesilmişti. Şimdi görüyoruz ki hükümet yeni bir hızlanma peşinde. Biz de elimizden geldiği kadar bu konuda katkıda bulunmaya hazırız. AB müzakerelerinin bir maddesi de biliyorsunuz asker-sivil ilişkileri. Bu konunun AB standartlarına çekilmesi bayağı sancılı gelişiyordu. Şimdi yeniden bir çalışma yapıldı. Ve söz verdi hükümet, çekileceğine dair... AB standartları Türkiye'de getirilecekse öncelik asker meselesi değil. O standart da mutlaka getirilmelidir. Ama birinci standart olarak bunu alırsanız, şu çıkıyor ortaya. Bunların gayesi AB değil, askeri zayıflatmak. Topyekûn yapılırsa bu iş, tabii askerler de AB standardına geleceklerdir. Askerin siyasete müdahale etmesine ben hep karşı oldum. Zaten askerler de siyasete karışmak istemiyorlar. Askerlerin tek endişesi cumhuriyetin niteliklerini korumaktır. Cumhuriyetin nitelikleri konusundaki kaygı ortadan kalktığı zaman gayet iyi bir ordumuz vardır. Çok iyi yetişmiş, vatanperverdir hepsi. Çok disiplinlidir. Sivil iktidarın emrinde olduğunu bütün Genelkurmay başkanları kamuoyuna ilan etmişlerdir.

27 Nisan bildirisi ile başlayan süreçte çok aktif olarak siyasete katıldılar ama...

27 Nisan bildirisinin isabetli olmadığı konusunda galiba artık genel bir mutabakat hasıl oldu Türkiye'de. Ben askerlerin gerekli dersleri çıkarttıkları kanaatindeyim.

CHP'nin performansından memnun musunuz?

Daha önce de söyledim. Ben bütün partilere eşit mesafedeyim. Maalesef iktidar da muhalefet de bizden mutlu olmazlar. Daima onların gözüyle bakmamızı isterler olaylara. Biz bunu işimizin gereği saydığımız için yüksünmüyoruz. Ne iktidara karşı bir kan davamız var ne de muhalefete karşı bir bağımlılığımız var. Muhalefetin performansından memnun değilim tabii. Geçmişte muhalefet gazetelerle işbirliği yapar, ona belgeler verirdi. Yolsuzluk dosyaları getirirdi. CHP bizi yeteri kadar enforme etmemiştir. Bizde yayınlananlar, bizim gazeteci arkadaşlarımızın kendi buldukları haberlerdir.

Solda yeni oluşum ihtiyacı var mı size göre?

Solda mı bilmiyorum ama yeni bir partinin kurulması gerektiğine dair bir tartışma Türkiye'nin gündeminde hep var. Bunu söylemekle yetinmem doğru olur. Çünkü bir medya patronu olarak bu konuda konuşmam yanlış anlamalara yol açabilir. Ama şurası da bir gerçek ki, AK Parti bayağı güçlü tabanında ve kamuoyunda. Buna rağmen yeni bir parti kurulursa tutar mı, buna çok ihtimal vermiyorum. Bu sabah yürüyüşte bir arkadaşım anlattı bana çok ilginç geldi. Artık diyor bir SSK'lı olarak eczaneye gittiğimde eczacı benim ilacımın bitmesine bir hafta varsa, daha senin ilacının bitmesine bir hafta var, bir hafta sonra gel diyor. İlacımı gününde veriyor. Eğer ben bugün alacağım, seyahate gideceğim dersem parasını istiyor. Hastanelerden telefonla randevu alabiliyor SSK'lı diyor. AK Parti'nin başarısında bunlar da var.

Turgay Ciner, yeni bir gazete çıkarıyormuş. Tutar mı, tutmaz mı?

Bütün dünyada gazete pazarı sıkışıyor. Özellikle internet, gazetelere zarar vermeye başladı. Gazetelerin geleceği sıkıntılı gözüküyor. Türkiye'de yeni bir gazetenin tutması kolay değildir. Ama medyaya girmiş, mürekkep kokusu almış insanların bunu denemek istemelerini de anlıyorum. Bu noktada bize düşen, centilmenlik içinde kendilerine başarılar dilemektir. Ama işleri zor görünüyor.

Sabah'ı çıkaran Çalık Grubu'nu nasıl buluyorsunuz?

Sabah, yayın politikasında bir değişiklik yaptı. Çok açık bir şekilde hükümet yanlısı oldular. Eskiden daha bağımsız, daha tarafsızdılar. Dünyanın her yerinde hükümet yanlısı yayınlar vardır. Bizim rekabetimiz devam ediyor. Tiraj kayıpları var. Ama diğer gazeteler de tiraj almakta hep zorluk çekiyorlar. Sabah'ın fiyatı bayağı ucuz. Türkiye'nin yarısında 25 kuruşa satıyor. Bence o fiyat Sabah'ın hak ettiği bir fiyat değildir. Karar, sahiplerinin kararıdır. Ahmet Çalık'la bir problemim yok. Gazete alındığı zamanki kredi olayları ve hükümet tarafından korunmaları dolayısıyla gazetelerimizde haberler yapıldı. Onlar buna yanlış şekilde hücum ederek cevap verdiler. Ben Babıali'ye girdiğimde beş yıl beni araştırdılar. Kimdir bu adam, ne iş yapar, nasıl aldı, kaça aldı diye. Ahmet Çalık için de bunlar soruldu. Genel olarak iyi davrandı bize. Bir kötülüğünü görmedim. Bende makul bir insan olduğu izlenimi bıraktı. Gazete ile fazla meşgul olmuyor gördüğüm kadarıyla.

Ertuğrul Bey ile birlikte umreye gideceğiniz doğru mu?

Hacca gidecektim ben ablam Nuran'la beraber. AK Parti iktidara gelince ablam dedi ki, 'sen gelme benimle.' 'Neden gelmeyeyim?' dedim. "Şimdi bunu polemik yaparlar. Derler ki AK Parti iktidara geldi de hacca gitti. Ben gideyim." dedi. 'Ya abla tek başına sen nasıl gideceksin?' 'Ben giderim benim arkadaşlarım var.' dedi. O gitti, ben kaldım. "Ne zaman gideceğim peki ben?" dedim. Dedi ki: "Bunlar iktidardan gittiğinde gidersin." Dedim ki: "Bunlar uzun süre iktidardan gitmeyecekler galiba." O zaman 'gizli git' dedi. Ertuğrul ile umreye gitme programım yok. Ama hac programım Allah nasip ederse her zaman var. Ama ne zaman gideceğimi söylemem.

Akşam Grubu'yla kavganız, onların yayınlarına tedbir koydurmanızla bitmiş görünüyor. Daha sonra tekrar alevlenir mi?

Ben yayıncı olarak tedbir alınmasına hep karşı çıkmışımdır ama yayıncılar da bu gibi uydurma yayın yapanlara karşı kendilerini koruyacaklardır. Bizim onlarla hiçbir zaman kavgamız olmadı. Bankaların hortumlandığı dönemde gazetelerimiz bütün hortumcuları ayrım yapmadan haber yaptı. Elinde yayın organı olan bütün hortumcular, haberlerimizin yanlışlığını iddia etmedi. Sadece bu haberleri yazmamamız için bize baskı ve şantaj yaptılar. Bizi akılları sıra korkutacaklardı. Ergenekon dosyasında çıkan ve bizim Pamukbank'a el koydurduğumuzu iddia eden o belge tamamen uydurmadır. Bu belgede adı geçen kişiler yok bizim çalışanlarımızın arasında, yalan bu dedik. Ertesi gün rumuz bunlar, kod adı bunlar dediler. Baktık ki belgenin aslında rumuz lafı da yok kod adı da. Onlar bankayı batırmanın sebebi olarak bir suçlu aradılar ve bizi buldular. Dünyanın hiçbir yerinde intikam almak veya menfaat temin etmek için yayın yapan kuruluşlar uzun ömürlü olamazlar. Bankalarını batıran biz değiliz. Herkesi haber yaptık, Uzanlar'ı da haber yaptık, onları da. Uzanlar da çok ateş açtılar bize ama gerçek ortaya çıktı. Kendilerine göre bir komplo kurdular. Biz de haberle kendimizi savunduk, gerçekleri anlattık. Üstelik haberlerimizin hepsi devletin resmi belgelerine, örneğin Devlet Denetleme Kurumu ve BDDK raporlarına dayanıyordu. Bu raporları sansür mü edecektik? Şimdi yeni bir durum olur, yeni bir unsur gelirse yine haber yaparız. Ama haber yoksa ben her gün masa başında haber üretip de birilerini karalatmam.

Siz medya gücünüzü kullanarak siyasiler üzerinde bir baskı kurmadınız mı?

Bunu kim ispat ederse ona şapka çıkarırım. Böyle şey olur mu? Ben medya sahibi olduğum için devamlı zarar etmişimdir. Türkiye'deki birçok büyük firmaya bakıldığı gibi bakılmamıştır bize. Çünkü siyasiler devamlı benim yayın organlarım üzerinde etki yapmak istemişlerdir. Ben de etkiye boyun eğmedim hiçbir zaman.

Diyor ki Akşam, Aydın Doğan nereye koşuyor? Hiçbir şey üretemeyen bir işadamı nasıl bu hale geldi?

Ben her gün iki buçuk milyon gazete üretiyorum. Eğer üretimden kasıt imalat sanayiyse, o da var bizde. Gümüşhane'de süt üretiyorum. Niğde'de rot üretiyorum. İzmit'te çelik halat üretiyorum ve dünyanın birçok ülkesine satıyorum. Böyle deli saçması olur mu? Ben Türkiye'nin en iyi televizyonlarında program üretiyorum. 24 bin tane adam çalıştırıyorum. Rusya'da, Kazakistan'da, Ukrayna'da, Macaristan'da, Polonya'da, Hırvatistan'da, Belarus'ta ilan gazetesi üretiyorum. Geçen yıl 1 milyar 275 milyon dolar vergi veren bir gruba hiçbir şey üretmiyor demek deli saçması. Babamın yanındaki çıraklık döneminden sonra, kendi adıma vergi dairesine kaydolmamın üzerinden 50 yıl geçti. Ben gecekondu bir işadamı değilim ki. 50 yılda geldim buraya.

Vatandaşın gözünde bu kavgalar nasıl değerlendiriliyor sizce?

Ben kendi işimi düzgün yapmaya çalışıyorum. Vatandaşın bunlardan hoşlandığı kanaatinde değilim. Ama herhalde iyi ile kötü, namuslu ile namussuz vatandaş tarafından algılanıyor. Benim yayın organlarıma daha çok iltifat ediyorlarsa, reklam benim yayın organlarıma daha çok geliyorsa, tiraj benim yayın organlarımda daha fazlaysa, bu bana güvendiklerinin kanıtıdır.

ORUÇ TUTAMIYORUM AMA İÇKİ İÇMEM
Ramazan geliyor. Aranız nasıl?

Maalesef oruç tutamıyorum. Çünkü günde dokuz tane ilaç alıyorum. Ama Ramazan'da evimizde mukabele okunur. Sema, devamlı namazını kılar, orucunu tutar. Ben de otuz gün Ramazan'da ve kandillerde içki içmem. Onun dışında içerim.
Zaman

DOĞAN'IN YOLSUZLUK DOSYASI AÇIKLANIYOR

7 Eylül 2008 15:22
Aydın Doğan Grubu'nun adının karıştığı öne sürülen ve SPK'nın soruşturma başlattığı yolsuzluk dosyaları bu akşam açıklanıyor
Kanal 7 Haber, Aydın Doğan Grubu'nun adının karıştığı öne sürülen ve SPK'nın soruşturma başlattığı yolsuzluk dosyalarını açıklayacağını duyurdu.

Kanal 7 Haber, Aydın Doğan dosyasını açıyor. Aydın Doğan'ın Sermaye Piyasası Kurulu tarafından soruşturma başlatıldığı iddiasını gündeme getiren Kanal 7 Haber, bir dizi soruyu gündeme getirdi:

Kanal 7 Haber'in gündeme getirdiği sorular şunlar:

"- SPK, Doğan Medya Grubu'na 60 milyon dolarlık kağıt kaçakçılığı soruşturması açtı mı?

- Son günlerde Dğan Medya Grubu'nun başlattığı iftira kampanyasının arkasında bu soruşturma telaşı mı var?

- Küçük yatırımcı, bu kaçakçılıktan ne kadar zarar etti?

- SPK, Doğan Medya Grubu'ndan 60 milyon dolarlık kağıt kaçakçılığıyla ilgili savunma istedi mi?

- Doğan Medya Grubu, Borsa'da işlem yapan küçük yatırımcıyı kandırdı mı?

- Kanal 7 Haber, Doğan Medya Grubu yetkililerinden açıklama bekliyor?"

Kanal 7 Haber, akşam saatlerinden itibaren bu soruları ekranlarına taşımaya başladı.

haber10

YAZMAYALIM MI?

7 Eylül 2008 08:48
Başbakan Tayyip Erdoğan, dün Almanya Deniz Feneri e.V. davasının iddianamesinde kendisine para gönderildiği yolundaki iddiaların iftira olduğunu söyledi. Erdoğan, bu iddiaların üzerine gideceğine, yine hedef şaşırtarak bunları gündeme getiren ve haber yapan gazeteleri ve iddiaların, doğru olup olmadığını soran CHP Lideri Baykal’ı çok ağır bir dille suçladı.
Frankfurt Bölge Mahkemesi’nde görülen Almanya Deniz Feneri e.V. davasının 6350 Js 203391/06 No’lu iddianamesinde, ’Türk hükümeti tarafından defalarca siyasi etki yapılmaya çalışıldığı’ vurgulanıyor. Ayrıca Euro 7 Genel Müdürü Mehmet Gürhan, parayı, Türkiye Başbakanı’na, tsunamiden zarar görmüşlere dağıtması için, vermek üzere aldığını söylüyor. İşte o bölümler:

İDDİANAME SAYFA 42

Tutukluluğa mani olunmaya çalışıldı

C) Siyasi yönü

(Dosyanın 1432, 1723, 2034. sayfaları)

EURO 7 nin kuruluşunun nedeni, sanık Ermiş’in görüşüne göre, Almanya’da yaşayan Türklere Milli Görüş’ün ve daha sonraları AKP nin siyasetini aşılamakmış. Şirketler de, para kazanmak için kurulmuşlar. Frankfurt am Main’da kurulan şirketlerin amacı, elde edilen paraları yıkamaya ve daha sonraları da islamın yaygınlaştırılmasına yönelikmiş. Bundan herhangi birisinin kendine maddi avantaj sağlayıp sağlamadığını bilmiyormuş, ancak tahmin ediyormuş. Şirket sahipleri, Türkiye’deki iktidarla iç içeymişler, Milli Görüş ve AKP’ nin siyasetine sıkı sıkıya bağlıymışlar.

Soruşturma davası süresince, soruşturmalara defalarca siyasi etki yapılmaya, bilhassa Türk Hükümeti tarafından devam etmekte olan tutukluluğa mani olunmaya çalışılmıştır.

İDDİANAME SAYFA 164

Başbakan için para alındı

02.02.05 tarihli ’Empfangsbestitigung 2’ olarak nitelendirilen alındı belgesinde (Empfangsbescheinigung) herhangi bir meblağ yazılı olmamasına rağmen Mehmet Gürhan, Firdevsi Ermiş’ten parayı, Türkiye Başbakanı’na, (2003 yılından bu yana Recep Tayyip Erdoğan) Doğu Asya’daki tsunamiden zarar görmüş, yardıma muhtaçlara dağıtması için, vermek üzere, aldığını tasdik etmiş. Bu konu, sanık Ermiş’ in 7. kez ifadesi alınırken sorulmuş ve doğruluğu tasdik edilmiştir.

AYDIN DOĞAN'IN AÇIKLAMASI

Ahlak konusunda sicil amirim Başbakan değil

Başbakan’ın konuşmasını hayretle dinledim.Sadece hayretle değil, aynı zamanda Türkiye’de basın özgürlüğünün geleceği açısından da çok derin bir endişeyle dinledim.

Deniz Feneri ile ilgili haberleri gazetelerden, televizyonlardan izliyorum.

Neymiş olay?

İnsani yardım toplama amacıyla kurulmuş bir dernek, topladığı paraları, birtakım şirketler aracılığıyla şahıslara vermiş.

Tabii bu çok önemli bir olay.

Çağımızda insani dayanışmayı, yardımlaşmayı sağlayan kuruluşların büyük sorumlulukları var.

İnsanlardaki yardım duygusunu istismar etmek, bana göre günahların en büyüğüdür.

Çünkü o duyguyu yok ettiğiniz, yardımlaşma amacıyla çalışan insanlara ve kuruluşlara olan güveni sarstığınız takdirde insanlığa çok büyük zarar vermiş olursunuz.

Bu olayı kim ortaya çıkarmış?

Alman polisi ve makamları.

Kim yargılıyor?

Alman yargısı.

Peki bizim gazetelerimiz, televizyonlarımız ne yapıyor?

Mahkemenin safahatı hakkında bilgi veriyor.

Başbakan kime kızıyor?

Bu haberleri veren gazetelere ve televizyonlara.

Hatta onlara da değil, direkt beni hedef alıp bana kızıyor.

Tarih, demokrasi

değil diktatörler

sayfasına yazar

Bunun bir mantığı var mı?

Şahsıma karşı bu saldırıyı mantıkla, vicdanla, adalet duygusuyla izahı mümkün mü?

Sanıklardan biri, toplanan paraların Başbakan’a verilmek üzere birisi tarafından alındığını söylüyor.

Bu ifade tutanağa da geçmiş.

Peki bu ifadeyi kim dile getiriyor?

Anamuhalefet partisi başkanı.

Hem de nerede?

Televizyonlarda canlı yayında.

Tekrarlayayım.

İddia sahibi Alman yargısı.

İddiayı Türkiye’de dile getiren, anamuhalefet partisi başkanı.

Bunu yayınlayan NTV Televizyonu.

Söyler misiniz ben bunun neresindeyim?

Kendi gazetelerime bakıyorum, hepsi bunu Deniz Baykal’a atfen vermişler.

Başbakan bize yükleniyor.

Herhalde bu yolla susturmak istiyorlar.

Devlet bütün kurumlarıyla ellerinde.

Bize yapmadıkları kötülüğü bırakmayabilirler.

Zaten yapıyorlar ve yapmaya devam edecekler.

Ama hür basını susturmaya tam teşebbüs eden bir başbakanı tarih, demokrasi defterine değil, diktatörler sayfasına yazar.

Ahlakımın

hesabını alnımın

akıyla veririm

İddia sahibi ben değilim, ama Başbakan bunun hesabını senden sorarım diyor.

İddia doğru çıkmazsa, seni ahlaksız ilan ederim diyor.

Ben bu yaşıma kadar ahlakımla ve şerefimle geldim.

Ahlakım konusunda sicil amirim Başbakan değildir.

Ahlakımın hesabını hem bu dünyada hem öteki dünyada alnımın akıyla veririm.

Bir başka nokta daha var ki, bundan söz etmekten hicap duyuyorum.

Başbakan, gazetelerde ne zaman hoşuna gitmeyen bir haber görse hemen Hilton ipine sarılıyor.

Kendisine açık açık şunu söylüyorum:

Hilton konusunda yasalara aykırı bir talebim varsa, bunu reddetmek kamu otoritesinin görevidir.

Ama vatandaş olarak haklı bir talepte bulunuyor ve bunu yerine getirmiyorsa, bu da suçtur.

Türk kanunları, başbakanlara suç işleme hakkı vermiyor.

Bir de şunu merak ediyorum:

Hilton konusu Başbakan’ı neden bu kadar ilgilendiriyor?

Ben Hilton konusunun İstanbul Belediyesi’nin yetki sınırları içinde olduğunu sanıyordum.

Yoksa İstanbul Belediyesi’nin yönetimi de mi Başbakanlığa geçti?

Her fırsatta Hilton’u diline dolamasından, bu konuyu artık şantaj aracı haline getirdiği sonucunu çıkarıyorum.

Şantaj

Başbakanlara

yakışmaz

Şantaj, başbakanlara yakışan bir şey değildir.

Ayrıca suçtur.

Yine de benim açımdan bu konuşmanın asıl vahim yanı, basın özgürlüğüne yönelik ağır tehdidin artık iyice su yüzüne çıkmış olmasıdır.

Başbakanımız eleştirilmekten hoşlanmıyor.

Hoşlanmayabilir.

Ama elindeki gücü de kullanıp bunu şantaj aracı haline getirme hakkı yoktur.

Bana göre bu tutumu ağır bir anayasal suçtur.

Çünkü Anayasamız, basın özgürlüğünü teminat altına almıştır.

Dünkü konuşması Türk basın tarihinde çok tehlikeli bir dönemin başladığının en somut işaretidir.

Şimdiye kadar ellerinden gelen baskıyı yapıyorlardı. Demek ki baskıları daha da ağırlaşacak.

Benim söyleyeceğim bundan ibarettir.

HÜRRİYET

Doğan atını Tempo'yla koşturmuş
27 09 2008 20:20
Yeni Şafak
Aydın Doğan'ın, at yarışlarını Hipodrom TV'ye nasıl aldığı ortaya çıktı. Önce Tempo dergisi TJK'daki yolsuzlukları yazdı, yayını aldı dut yemiş bülbül oldu.



Aydın Doğan Tempo ile bakın kime vurmuş..

Bazı gazeteler yıllardır “Mutfakta yangın var” diyerek iktidarın kapısının önünde yatıp kalkıyor ve özellikle üçlü koalisyon hükümetine yatıp kalkıp dua ediyordu.

Üstelik bununla kalmayıp önce "İşi nasıl pişiririm?" diyor, işi pişiremediği zaman da pişmiş aşa su katıyordu.

Ama aşa su katmadan önce işi sulandırmak gerekiyordu.

Elhak, aşı sulandırırken “yağlamayı” da ihmal etmiyordu. Bir de alttan “gazı” verdin mi iş bitiyordu.

Şimdi bazıları Erdoğan-Doğan kavgasını “basın özgürlüğü” ile açıklıyor ya, bir basın mensubu ve özgürlüğü çok önemseyen biri olarak hakikaten kahroluyorum.

Şimdi çok somut bir soru soruyorum: “Doğan Grubu, Mersin Rafinerisi iznini aldı mı? Almadı..

RTÜK’ten CNNTürk için karasal yayın hakkını aldı mı? Almadı..

Peki yukarıdaki iki paragrafı yazarken ben bir hata yaptım mı? Evet yaptım.

Evet ben ki onun bunun yazı hatasına gönderme yapan birisi olarak kendi yazımda büyük bir “halt” işledim.

Çünkü yukarıdaki soruların cevabını verirken “Almadı” sözcüğündeki ‘l’ harfi ile ‘m’ harfi arasına ‘a’ harfini koymadığımı fark ettim.

Almadı ile alamadı arasındaki fark herhalde rezidans izni olan bir Hilton arazisi ile bu izin verilmemiş olan Hilton arazisi arasındaki fark kadar büyük bir farktır!

“Canım tek bir harf bu kadar önemli olur mu?” demeyiniz..

Demeyiniz; çünkü bunu derseniz siz ya Hz. Ali’nin “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” sözünü duymadınız ya da “oh” ile “oha” arasında bir fark olmadığını düşünüyorsunuz.

O zaman da ben kalkar dört tane ‘a’yı yan yana getirmek suretiyle size “Aaaa.. Çok ayıp..” derim!

Evet bu “a” çok stratejik bir harftir; bu harf tamam alfabenin ilk harfidir ama aynı zamanda son tartışmaların niçin başladığını gösteren acayip sembolik bir harftir.

Evet bu kadar uzun bir girişi ben niye yaptım? Şunun için yaptım..

Hani alfabeyi sökebilmek için çocuklar ilk önce “a” dan başlar ya.

Ben de bu tartışmaların niçin başladığını tespit edebilmek için önce bu girişi yaptım.

Bu girişi yapmadan meseleyi analiz etmek, imar izni olmadan Hilton arazisini satın almaya, aldıktan sonra da gelecek olan 2,5 milyar dolardan olmaya benzer!

Şimdi size bu “şantaj” haberciliğinden, paragrafı küçük ama önemi devasa bir haber aktaracağım.

Biliyorsunuzdur; at yarışları diye bir yarış türü var ve bu yarışların, niçin hasta olduklarını anlayamadığım “hastaları” var.

Bu yarışlar yıllar boyunca TRT’de yayınlanırdı.. Ta ki 1 Eylül 2006’ya kadar..

Hipodrom TV adı altında bir kanal kuran Doğan Grubu 1 Eylül 2006 tarihinde sözleşme yaparak bu yarışları yayınlamaya hak kazandı.

Peki bu yayın hakkını TRT ya da hükümete bağlı herhangi bir kurum mu sattı? Hayır..

Bu yayın hakkını satan Türkiye Jokey kulübünden başkası değildi.

Yine peki, TJK böyle bir hakka sahip mi? Elbette sahip, istediğine istediği fiyattan satar.

Sorun bu değil; sorun şu..

Bursa Karacabey'de bulunan at yetiştirme çitliğinin önünden geçenler bilir; TJK'ya ait bu haranın etrafı çitlerle çevrilidir ve bu çitlerde birer metre arayla binlerce TJK amblemi içeren levha vardır.

Acaba birer metre arayla değil de ellişer metre arayla bu levhalar yer alsaydı TJK'nın kasasında kaç lira birikirdi?

İşte parayı “hara”da har vurup harman savuran bu TJK ile ilgili olarak satış sözleşmesinden bir yıl kadar önce Tempo dergisinde büyük bir yolsuzluk dosyası haberi yer almıştı.

Hatta o dönem Hürriyet gazetesi TJK aleyhine ilan bile yayınlamıştı.

İşte bu grubun dergisinde, Türkiye Jokey Kulübü hakkında çok ağır iddialara ve ithamlara yer verilmişti.

Olayın 2. İSKİ skandalı olduğu belirtiliyor ve “bu işin içinde kabine üyelerine kadar uzanıyor” deniliyordu.

(Fakat derginin haberciliği o kadar berbattı ki, “İşte TJK merkez binası ile Kanal 7 ve deniz Feneri Derneği’nin binaları yan yana..” şeklinde bir fotoğrafa bile yer vermemişti!!)

İşte o haberler yapıldığında başkan Ahmet idi, başkan gönderildi, yerine Mehmet geldi, geldikten sonra “2. İSKİ skandalı unutuldu”.

Çünkü “1. Koşu tamamlanmıştı”!

Evet oysa at yarışı için Doğan Grubu’nun bir çaba sarf etmesine gerek yoktu.

Çünkü Hürriyet gazetesinin bazı köşe yazılarında ve bazı sayfalarında zaten çığırtkanlık “dörtnala” koşuyor, pespayelik “gemi azıya alıyor”, mantıksızlık “şaha kalkıyor”, şuursuzluk “cirit atıyordu”.

Kimliksizlik ise pek tabii ki “kişnemeye” devam ediyordu!

Fikri AKYÜZ / Yeni Şafak
fikri70@gmail.com

Aydın Doğan'a Almanya Liyakat Nişanı

Almanya'nın Federal Liyakat Nişanı, bu yıl Aydın Doğan'a verildi. Ödülün Doğan'a veriliş gerekçesi ise gurbetçilerimizin Almanya'ya uyumunda yaptığı katkı...

21 Temmuz 2009

Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan, Almanya Federal Cumhuriyeti tarafından Federal Liyakat Nişanı ile onurlandırıldı.

Doğan'a nişanı Almanya'nın Türkiye Büyükelçiliği'nin Tarabya'daki Tarihi Yazlık Rezidansı'nda düzenlenen resepsiyonda Almanya Büyükelçisi Eckart Cuntz tarafından verildi.

Almanya Büyükelçisi Cuntz, burada yaptığı konuşmada nişanın politik, ekonomik, kültürel ve manevi alanlardaki başarıları ödüllendirmek üzere Federal Almanya Cumhuriyeti tarafından verilen birinci sınıf Federal Liyakat Nişanı olduğunu belirterek, Aydın Doğan'ın da Türk kökenli Alman vatandaşlarının Alman toplumuyla uyumu ve kaynaşması yönünde yaptığı katkılardan dolayı layık görüldüğünü söyledi.

Büyükelçi Cuntz, ''Almanya Cumhurbaşkanı bugünkü liyakat nişanıyla Aydın Doğan'a, Doğan Medya Grubunun Almanya'da farklı kökenlerden gelen insanların iyi bir şekilde bir arada yaşamaları, Almanya ile Türkiye ve Almanlarla Türkler arasındaki dostluk konusundaki olağanüstü sorumluluk bilinci için teşekkür etmek istiyor'' diye konuştu.

Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan da Alman hükümetinin entegrasyon için başlattığı hamleleri takdirle karşıladığını ifade ederek, ''Doğan Grubu olarak Almanya'daki gazete ve televizyon kanallarıyla ülkedeki Türkler'in bir yandan kendi kültür ve değerlerine sahip çıkmalarına yardımcı olurken, diğer yandan Alman toplumu ile uyum içinde yaşamalarına yardımcı oluyoruz'' dedi.

Konuşmasında Türkiye'nin AB üyelik sürecine de değinen ve bu konuda Almanya'dan destek isteyen Doğan, Türkiye'nin Batı değerlerini ve demokrasisini benimsediğini, girdiği yolun tek hedefi ve istikametinin Avrupa Birliği'ne tam üyelik olduğunu, imtiyazlı ortaklık gibi kavramların Türk kamuoyunda büyük hayal kırıklığı yarattığını, ahde vefa ilkesinin herkes için sarsılmaz bir güvence ve moral olması gerektiğini vurguladı.

Doğan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin AB'ye üyelik yönündeki tüm gayretlerine Doğan Grubu'nun samimi bir destek verdiğini ve bu desteğin devam edeceğini belirtti.

haber7

31 Aralık 2009 12:58
Doğan'ın Dört Kızını Tanıyalım
Ertuğrul Özkök'ten sonra Aydın Doğan da başkanlık görevini bırakarak grubu kızlarına emanet etti. Doğan'ın '4 ası'nı tanıyalım...

Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan, bu görevinden istifa etti. Grubu kızlarına emamet etti. Kızlarını biraz tanıyalım...

Vergi cezalarıyla 2009'da adından çokça söz ettiren Doğan Holding'in patronu Aydın Doğan, başkanlık görevini kızlarına bıraktı.

Aile bireyleri icrai faaliyetlerini altı ay içinde profesyonel CEO'lara devredecek. Peki Aydın Doğan'ın '4 ası' olan kızları kimler?

İşte kariyeri başarılarla dolu olan iş kadınları...

Arzuhan Doğan Yalçındağ

Boğaziçi Üniversitesi'nden mezun olan Yalçındağ, iş hayatına 1990'da Milpa bünyesinde Alman Quelle ile birlikte Mail Order şirketini kurarak başladı, 1992'ye kadar burada yöneticilik yaptı. Alternatifbank'ın kurluuş çalışmalarına katıldı ve daha sonra yönetimde yer aldı.

1995-1996 arasında, Milliyet Dergi Grubu'nun yönetiminde görev aldı, 1996'da Kanal D'de çalışmaya başladı. 1999'da CNN International ile birlikte haber kanalı kurulması için çalışmaları başlattı.

Halen Doğan Holding Yönetim Kurulu Üyeliği yürüten Yalçındağ, TÜSİAD'ın ilk kadın başkanı olarak tarihe geçti. Doğan Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Ali Yalçındağ ile evli.

Vuslat Doğan Sabancı

Bilkent Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra eğitimine yüksek lisansını Uluslarası Medya ve İletişim alanında yapan Sabancı, bir yıl The New York Times'ın yazıişleri bölümünde çalıştı. The Walf Street Journal'da Asya İş Dünyası Haberleri Kanalı ve The Wall Street Journal Latin Amerika Edisyonu'nun kurulması çalışmalarında görev aldı.

1996'da Reklamdan Sorumlu Başkan Yardımcısı olarak Hürriyet'e katıldı. Üç yıl sonra Pazarlama Operasyon Grup Başkanı oldu.

Hürriyet'in İcra Kurulu Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyesi olarak görevini sürdüren Vuslat Doğan sabancı, stratejik planlama, iş geliştirme ve gazetenin idari faaliyetlerinden sorumlu. Pegasus Havayolları ve Esas Holding'in patronu Ali Sabancı ile evli.

Hanzade Doğan Boyner

London School of Economics'te eğitim gören Doğan Holding Yönetim Kurulu Üyesi Boyner, iki yıl Goldman Sachs'ta finansal analizci olarak çalıştı. Doğan Gazetecilik A.Ş.'nin İcra Kurulu Başkanlığı ve Doğan Online Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptı.

Boyner Sanayi İcra Kurulu Başkanı Osman Boyner ile evli.

Begümhan Doğan Faralyalı

Ailenin en sakin ve iddiasız üyesi olarak tanınan Begümhan Doğan Faralyalı, iş hayatına 1998'de New York'ta Arthur Andersen'da danışman olarak başladı. 2005'ten bu yana DYP Yurtdışı Yatırımlar ve İş Geliştirme projelerinden sorumlu Başkan Yardımcılığı yapıyor.

Eski Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Ersin Faralyalı'nın oğlu Ahmet Faralyalı ile evli.
aktifhaber

Doğan Yayın Holding'e Cezası Tebliğ Edildi

Doğan Yayın Holding A.Ş, 2006 yılı Hesap Dönemi Kurumlar Vergisi ve Cezası ile ilgili 334 milyon 611 bin 60 lira tutarında gecikme faizinin bugün tebliğ edildiğini duyurdu.
Doğan Yayın Holding A.Ş'nin Kamuyu Aydınlatma Platformu'nda (KAP) yayımlanan açıklamasında, 2006 yılı Hesap Dönemi Kurumlar Vergisi ve cezası ile ilgili olarak, toplam 713 milyon 304 bin 328 lira tutarındaki davanın bağlı ortaklığı Doğan TV Holding A.Ş aleyhine sonuçlandığı 18 Ağustos 2010 tarihinde kamuya açıklandığı anımsatıldı.

Açıklamada, şunlar kaydedildi:

''Söz konusu 713 milyon 304 bin 328 lira tutarındaki bu dava ilgili olarak, 334 milyon 611 bin 60 lira tutarında gecikme faizi/karar harcının da hesaplandığı 2 No'lu Vergi/Ceza İhbarnamesinin adı geçen şirketimize bugün tebliğ edildiği öğrenilmiş bulunmaktadır. Aleyhte neticelenen söz konusu vergi davası sonucu, yürütmenin durdurulması talebini de içerecek şekilde temyiz edilmektedir.

Diğer taraftan, 18 Ağustos 2010 tarihli açıklamamızda da yer aldığı üzere; Doğan TV Holding A.Ş. ve bağlı ortaklıklarında 'kısmen lehte ve kısmen aleyhte' sonuçlanan 2 milyar 245 milyon 547 bin 755 lira tutarındaki davalardan yukarıda belirtilen ve dava sonucu yazılı olarak tebliğ edilen 713 milyon 304 bin 328 lira tutarında aleyhte ve 1 milyon 318 bin 413 lira tutarında lehte sonuçlananlar hariç, geriye kalan 1 milyar 530 milyon 925 bin 14 lira tutarındaki davalar ile ilgili olarak ise henüz tarafımıza yazılı bir tebligat yapılmamış olup, yazılı tebligat yapıldığı takdirde ayrıca açıklama yapılacaktır.''
aktifhaber


En son admin tarafından Cmt Eyl 27, 2008 9:40 pm tarihinde değiştirildi, toplam 2 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Pts Eyl 08, 2008 5:33 pm    Mesaj konusu: AYDIN DOGAN Alıntıyla Cevap Gönder

KILIÇLAR KININDAN ÇIKTI
08 Eylül 2008 07:58



Başbakan Erdoğan ateşi körüklüyor, Aydın Doğan geri adım atmıyor.. İşte duellodaki sözler..

İŞTE BAŞBAKAN'IN SUÇLAMALARI

Başbakan Erdoğan, Aydın Doğan’ı hedef almaya dün de Bayrampaşa’da devam etti. “Bu hamur daha çok su kaldırır” diyen Erdoğan, Doğan’a gazetelerinden açıklaması için 5 gün süre verdi, hafta sonu ilçe kongrelerinde cevabını vereceğini söyledi. Doğan Medya Grubu Başkanı Aydın Doğan ve Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün, Güngören’deki konuşması üzerine cevap verme yarışına girdiğini ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:

YAZMA DİYEN Mİ VAR: Yönetmen diyor ki, ‘İnsani duyguları sömürenleri yazmayalım mı?’ Yazma diyen mi var. Yaz da doğruları yaz, yalan ve iftira yazma.

MAKBUZUM NEREDE?: Düne kadar Baykal’la paslaşma halinde ‘toplanan yardım paralarının Başbakan Erdoğan’a verildiğini gösteren makbuz’ diyordunuz. Peki ne oldu o belgeye? Kayıp mı oldu, bir gecede değişimiverdi? Nerede? Ben ispatlayın deyince başbakanlığa verildiğini söylüyorsunuz. Baştan doğrusunu yazsaydınız ya!

İFTİRAYA YATAKLIK: Hukukta yataklık etmek diye bir olay var; Sayın Doğan şu anda bir iftiraya yataklık ettiğinin farkında mısın? Önce bunu öğren. Hani sen Türkiye’nin bir numaralı medya grubusun ya! Sor bakalım Başbakanlığın basın müşaviri var, ‘Böyle bir şey duyduk, doğru mu?’ diye. TC Başbakanı’na kara leke atmanın ne denli çirkin olabileceğini hiç aklının ucundan geçirmiyor musun? Yoksa eski komünistlerin yaptığı gibi ‘Tutmasa da iz bırakır’ mantığıyla mı hareket ediyorsun?

HANGİNİZE İNANACAĞIZ: Tutanak dediğiniz ama yayınlayamadığınız şey, üzerinde imza ve rakam olmayan bir makbuz. ‘Başbakanlık üzerinden tsunami bölgesine göndermek üzere teslim aldım’ diyor. Benim adım da unvanım da yok. Mahkeme safahati hakkında böyle mi bilgi veriyorsunuz. Bak yayın yönetmenin ‘Başbakanlık’ diye yazıp duruyor, sen hâlâ ‘Başbakana verilmiş’ diyorsun. Biz hanginize inanalım şimdi? Şimdi ben bunun neresini düzelteyim. Bu kadar ucuz mu bu iş?

ŞIRACININ ŞAHİDİ BOZACI: Deniz Baykal’ın yalancısıyım, diyor. İyi de Baykal’a sorunca, o da Aydın Doğan’ın gazetelerinin yalancısıyım diyor. Hani var ya, şıracının şahidi bozacı, oyun oynuyoruz ya!

BEŞ GÜN SÜRE: İnsanları önce suçlu ilan edeceksiniz, sonra kendilerini aklamalarını isteyeceksiniz. Buna hakkınız yok. O işi mahkemelere bırakın. Karar aşamasına gelen bir dava var; gerçekler ortaya çıkacak. Sizin bu telaşınız ne? Bu saldırganlığınızın altında ne var, siz asıl onu söyleyin. Altında muhakkak açıklamadığınız bir şey var. Bunu ben biliyorum, açıklayın. Önümüzdeki hafta cumartesi pazar kongreleri için yine İstanbul’dayım. Açıkladın açıkladın, açıklamadın ben açıklayacağım. Çünkü nedenini biliyorum.

ZAHİD AKMAN’LA NE İŞİN VAR: RTÜK ile hangi işiniz var? Bir menfaat davanız mı var? Açıklamadığın takdirde açıklayacağım. Görülmekte olan davanın sonuçlanmasını bekleyemeyecek kadar ne acelesi var. RTÜK Başkanı’nı peşinen suçlu ilan etmenin çıkar hesaplarınızla alakası var mı yok mu? Açıkla! CNN’in karasal yayın talebiyle alakası var mı yok mu açıkla. Gerçekleri yazacaksanız önce bunları yazın. Yazmadınız, ben açıklayacağım.

BÖYLE Mİ GAZETECİLİK YAPIYORSUN: Siz değil misiniz önce ‘Alman mahkemesine Tayyip Erdoğan baskı yaptı’ diye yazıp sonra da ‘Pardon doğru değilmiş’ diye yazan? Alman yetkili diyor ki, ‘Siyasi baskı söz konusu olmadı.’ Bunu Alman söylüyor. Size ne oluyor? Madem yazacaksın, al sana delil diye dosyaya eklenen belge. Bunun kupürünü neden gazetelerine koymuyorsun? Böyle mi gazetecilik yapıyorsun sen? Nasıl olsa köşe yazarların avukatlığınızı yapıyor. Onlar patronlarını savunmakta bayağı mahirler.

Cevreci Doğan sevsinler seni!

AYDIN Doğan’ın yazılı açıklamasında yer alan “Özgür basını susturmak istiyor” iddiasına Erdoğan şöyle cevap verdi:


SARIGÜL DE YANLARINDAYDI: Diyor ki, ‘Hilton ile ilgili konuyu ben belediyenin sorunu olarak biliyordum.’ Peki bana niye getirdin? Niye yardım istedin? Şimdi teferruatını açıklayacağım. Benim milletim kimin doğru söyleyeceğini çok iyi bilir. Sayın Doğan, Hilton’un önündeki devasa yeşil alanı rezidans yapmak üzere benden ricada bulundu. Dedim ki, ‘Mümkün değil.’ Benden sonra Büyükşehir Belediye Başkanım ile de bir görüşme yaptı, bir yemek de yediler. Yanlarında Şişli Belediye Başkanı da vardı. Gazetelerin çevreci çevreci dolaşıyor ya, işte ben de diyorum ki, çevreci Doğan sevsinler seni.


‘BOŞUNA MI PARA VERDİM’ DEDİ: Şişli Belediyesi’nden herhalde işini halletmişti. Ama Büyükşehir’den 5 binlikler noktasında işini halledemedi. Kullandığı ifade de şu, ‘Ben boşuna mı o kadar parayı Hilton’a verdim?’


BİZİ İZLEMEYE DEVAM EDİN: Bunlar köşeyi böyle döndüler. Bugüne kadar iyi yürütüyorlardı, bizden bunları temin edemedikleri için rahatsızlar. Önce köşeye sıkıştıracaklar. Gazetelerinin tekniği de taktiği de budur. Köşeye sıkıştırdıktan sonra ver! Alamadıkları için çılgına dönüyorlar. Dedim ya, bu hamur daha çok su kaldırır. Biraz sabırlı olacaksınız, bizi izlemeye devam edeceksiniz.


YAZDIKÇA AÇIKLAYACAĞIM: Doğan grubu yazdıkça ben açıklayacağım. Çünkü bu hamur su kaldıracak. Daha çok vaktimiz var. O yazacak biz açıklayacağız. Bütün o kara kaplı defterleri ortaya çıkacak. Bir dakika ya, sen eleştirirken, hakaret ederken senin hakkın da, senin bu hakaretlerine siyasetçi olarak en önemli sermayesi konuşmak olan bizler susacağız öyle mi? Kusura bakma. Attığın her iftiranın cevabını alacaksın.


BENİM PARALI SİLAHŞORUM YOK: Diyorum ki Doğan grubuna, eğer demokrasi diyorsanız o zaman sana bir katkım olsun. Bunu da iyi öğren: Demokrasilerde konuşma hakkı sana da senin gazetelerine de mahsus değildir. Gazete sahibi olmak bir gazete patronunu veya köşe yazarını la yüs’el (sorgulanamaz) yapmaz. Eleştirmek istiyorsan eleştirilmeyi de göze alacaksın. Ne kadar tahammüllü olduğunu, cevap hakkına ne kadar saygılı olduğunu zaten yaptırdığın yayınlarla ortaya koyuyorsun. Çünkü senin maaşlı köşe yazarların, silahşorların var. Benim o kadar köşe yazarım, silahşorum yok.


TAHAMMÜL KONUSUNA GİRME: Sen en iyisi bu eleştirilere tahammül konusuna pek girme. Önce git dersini çalış. Bir yayıncının ilk öğrenmesi gereken cevap hakkına saygıdır. Bunu öğrendiğin zaman seninle bir daha görüşürüz. Ama cumartesi pazarlar hariç. Hafta içerisinde doğrular yazılsın, çizilsin, bize de cumartesi, pazara böyle bir şey kalmasın. Devamı halinde cumartesi pazar yine İstanbul ilçe kongrelerindeyiz, orada gerekli cevaplar verilmeye devam edecektir.

İŞTE AYDIN DOĞAN'IN CEVABI
"BEN BİAT ETMEM"

Doğan Yayın Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan, Başbakan Erdoğan'ın iddiaları üzerine yaptığı açıklamada, "Sayın Başbakan, 'ben açıklayacağım' diyor. Bana göre bir hafta kalmasına gerek yok, hemen açıklasın" dedi.
Doğan, Başbakan'a Hilton arazisiyle ilgili olarak değil Ceyhan'da rafineri kurmak istediğini söylemek için gittiğini, o görüşmede Hilton'a ne yapılacağını Erdoğan'ın sorduğunu belirtti. Erdoğan'ın Ceyhan'a rafineri işinin Çalık Grubu'na söz verildiğini söylediğini de anlatan Doğan, Başbakan'ın bağımsız basını ve demokrasiyi içine sindirmesi gerektiğini vurguladı. Erdoğan'a seslenen Doğan, "Eğer bizden biat medyası kültürü bekliyorsan bizim medya grubumuz biat etmez" dedi.
Kanal D'de Mehmet Ali Birand'ın sorularını yanıtlayan Doğan'ın açıklamaları şöyle:

ALMAN MAHKEMELERİ DAVA AÇMIŞ
"Şimdi evvela Tayyip Bey'in tutumuna hayret ettim. Alman medyası birtakım yolsuzlukları bulmuş, fakir fukarayı kandırmışlar. Topladıkları paraları da çeşitli yollarla şirketlerine, Türkiye'deki yandaş medyaya aktarmışlar. Alman mahkemeleri de iddianame hazırlayıp dava açmış. Bizim oradaki gazetecilerimiz de iddianamede ne varsa onu yazıyorlar.

BAŞBAKAN KARIŞTIRIYOR
Ben diyorum ki bunu, seninle (Erdoğan) ilgili meseleyi ben yayımlamadım, NTV'de canlı yayında Baykal söyledi, oradan alıntı yaptık, yayımladık. Bugün diyor ki, 'Sen öyle diyorsun ama Baykal da senden aldığını söylüyor.' Deniz Baykal'ın böyle bir şey söylediğine kesinlikle ihtimal vermiyorum. Bence Başbakan olayları birbirine karıştırıyor veya gelip ona yanlış enformasyon veriyorlar veya bir kahramanlık edip, birilerini dövüp konuyu değiştirmek istiyor, gündemi değiştirmek istiyor.

HİLTON İÇİN BAŞBAKAN'A GİTMEDİM
(Hilton olayı) çok ucuz bir polemik. Yani bir ülkenin Başbakanı'nın bu kadar ucuz polemiğe girmesi, hakikaten beni son derece rahatsız ediyor. Ben bu ülkede yaşayan, 24 bin adam çalıştıran, bir sürü şirketleri olan bir grup olarak her gün devletle müracaatlarımız, işlerimiz var. Hilton'da ben eğer onlardan yasal olmayan bir şey istedimse zaten vermemeleri lazım, ben yasal olmayan bir şeyi de istemedim. Yasal bir şeyi istedim de vermiyorlarsa, burada da onlar suç işliyorlar. Diyor ki, 'bana geldi.' Ben Başbakan'a Hilton için gitmedim.

ÇALIK'A SÖZ VERDİK DEDİ
Ben ona gittim ama Hilton için gitmedim. Başbakan karıştırıyor olayları. Ben Başbakan'a 'Sayın Başbakan 2.5 milyar dolar paramız var, biz bu ülkede yatırım yapmak istiyoruz. Siz Hyundai'ye 'Çek Cumhuriyeti'ne gitme, gel Türkiye'ye sana teşvik verelim' diyorsunuz.
'Ben sizden ne teşvik istiyorum, ne yatırım indirimi istiyorum, ne kredi istiyorum. Ben sadece bir ruhsat istiyorum, o ruhsatla yatırım yapacağım, direkt 2 bin kişiye, 2 bin 500 kişiye iş vereceğim, endirekt yolla 15 bin kişiye iş vereceğim ve üç yılda da bu işi bitireceğim, rafineri kuracağım' dedim. 'Nerede kuracaksın' dedi? 'Ceyhan'da' dedim, 'hayır' dedi, 'orayı bizim Çalık istiyor, ona söz verdik' dedi. Dedim ki, 'Çalık da kursun, ben de kurayım' dedim.

İŞİN İÇİNDE PUTİN, BERLUSCONI VAR
'Petrol dağıtıcısıyım, Çalık müteahhit, Ceyhan-Samsun arası hattını yapıyor...' 'Yok' dedi, 'bu işin içinde Putin var' dedi, 'bu işin içinde Berlusconi var' dedi, 'Eni var' dedi. 'Ocak ayında bu iş konuşulacak, bir daha ocak ayında konuşalım' dedi. 'Peki' dedim. O arada kendisi bana sordu, 'Hilton'u ne yapacaksın' diye? Ben de kendisine, 'Valla Hilton'u aldık, biz bunu aileye bir mülk olarak aldık, şu anda ne yapacağımı bilmiyorum ama bu haliyle Hilton demode olmuş, yenilenmesi lazım. Rantabl olması için yanına bazı ilave şeyler yapılması da lazım' dedim. O da 'Ben belediye başkanıyla konuşayım' dedi. Ben Başbakan'dan bir şey istemedim. sadece o sordu, ben de anlattım.

KORUMA ALTINA BEN ALDIRDIM
Belediye başkanıyla görüştüm. Dedim ki 'Başkan ben buraya modern bir tesis yapmak istiyorum, tesisi koruyarak, aynı yerde olmasını temin ederek. Bugün bazı yayın kuruluşları diyor ki, koruma altına alındı, koruma altına alınmasını ben istedim. Ben Hilton'u yıkıp da yerine gökdelenler yapmak gibi bir niyetim yok. Bu tamamen marjinal medyanın iddiaları. Belediye Başkanı'na da 'Ben burada inşaat yapmak istiyorum, ama siz bana burada eğer halkı çevreyi ve şehri rahatsız edecek, bir fazla rant getirecek bir imar verecek olursanız, ben onu zaten kabul etmem. Ne kendi ismime, ne aileme böyle bir şey getirtmem' dedim.

SİYASİ ŞANTAJDIR
Evvela Şişli Belediyesi, orada imar tadili yapmış, benim arsamı koymamış.' Benimle beraber 300 kişi itiraz etmişiz. Ondan sonra Şişli Belediyesi de imar planlaması içerisine almış. Ben onlardan ne 'bana iki emsal verin, dört emsal verin' diye bir şey istedim, ne de böyle bir şey oldu. Ne demek 'benden bir şey istedi vermedim, onun için yayın yapıyor?' Ucuz siyasi şantaj yapıyorlar, bunun sonucu siyasi şantajdır, polemiktir.

TÜRKİYE KRALLIKLA MI İDARE EDİLİYOR?
(CNNTÜRK'ün RTÜK'ten talebi) Siz hükümetsiniz, siz devletsiniz. Ben de Türkiye'de yayıncılık yapan bir grubum. Devletten bir şey isteyeceğim. Evet, ben RTÜK'e müracaat ettim. 'CNN'e karasal hak verin' dedim. RTÜK dedi ki, 'bu bizim işimiz değil, Rekabet Kurumu'nun işi. Rekabet Kurumu'na gittik, onay çıktı geldi. Şimdi RTÜK'te. Biz de onun çıkmasını bekliyoruz. RTÜK, bizim arkadaşlarımıza, 'Rekabet Kurumu onay verirse biz de veririz' dedi. Anlıyorum ki Başbakan talimat vermiş, 'vermeyin' diye. Bu ne hukuktur ne haktır. Ben Türkiye krallıkla mı idare ediliyor yoksa demokrasiyle mi onu öğrenmek istiyorum.

ELİNDE DOSYA TUTUYORSAN SUÇ
Ben 50 yıldır bu memlekette iş yapıyorum. Sayın başbakan, 'ben açıklayacağım' diyor. Bana göre bir hafta kalmasına gerek yok, hemen açıklasın. Niye mahkemelere verilmiyor benimle ilgili bir şey varsa? Elinde dosya tutuyorsa o da şantaj. İkisi de suç. Böyle şey olabilir mi? Yani bunları konuşan bir ülkenin başbakanı. 'Ben onun her hafta bir şeyini açıklayacağım.' Sen beni hemen hâkimleri, savcıları getireceksin, polisini adliyeni getireceksin, tutuklatıp hapsettireceksin. Bu zulümdür, böyle şey olur mu?

YOLSUZLUK DİZ BOYUNA ÇIKTI
Öfkenin sebebi bana göre şu; 2002 yılında geldi, 'ben bütün bu yolsuzlukların üzerine gideceğim' dedi. Vurgun, yolsuzluk diz boyuna çıktı. Daha bir ay içerisinde Şaban Dişli olayı patladı. Peşinden Gaziantep olayı patladı. Peşinden Deniz Feneri, peşine Batman olayı...
Bunlara bir suçlu arıyor. Türkiye'de gündemi değiştireyim, bir suçlu bulayım. Doğan Yayın Grubu'nu buldu. Bizim grubumuzdan başka da yandaş olmayan grup aşağı yukarı kalmadı. Onun için de seni susturacağım diyor.

TÜRKİYE'Yİ AB'YE GÖTÜR
Ben buradan Tayyip Bey’e diyorum ki, 'Tayyip Bey sana yakışmıyor.' Bana göre bu ucuz şeyler. Sen başarılı genç yaşında Başbakan oldun. Başarılısın da, ülkede güzel şeyler yaptın. Bırak bizimle böyle uğraşmayı da sen Avrupa Birliği'ne Türkiye'yi götür. Biz de sana yardımcı olalım. Eğer bizden biat medyası kültürü bekliyorsan bizim medya grubumuz biat etmez. Bizim kültürümüzde biat yok. Bizim grubumuzda yansızlık var, bağımsızlık var, doğrular var...

ÖZGÜR BASINI İÇİNE SİNDİR
Sen beni susturmaya çalışıyorsun. Peki beni susturursan, tek sesli bir medya demokrasi mi olur? Tayyip Bey sen demokrasi ürünüsün, demokrasi seni doğurdu, bu hale geldin. Bak Rize'nin Güneysu ilçesinden ve Kasımpaşa'dan çıktın Başbakan oldun, şapka çıkarıyorum, helal olsun. Ama demokrasi olmasaydı sen bunu yapamazdın. Eğer bu ülkede demokrasi varsa mutlak suretle özgür basın olmalı. Tek gözlü medyayla demokrasi olmaz. Özgür basına, yansız basını içine sindirmen lazım.
Senin rakibin de değilim. Maalesef 'Benim ailemle uğraşıyor' diyor. Kesinlikle benim kültürümde böyle bir şey, ailesiyle uğraşmak yoktur. Ama şimdi ben nasıl uğraşmayayım. Tayyip Bey’in damadı, kardeşi, ortak şirkette ve benim bir numaralı rakiplerim. Her gün benim aleyhime yayın yapıyorlar. Bu da kimin talimatıyla oluyor? Neyle oluyor? Yani bu mantığa sığan bir şey değil.

TEHDİTLE OLMAZ
Ben son noktayı yine tekrardan söyleyeyim. Biat kültürü yok bizde. Biz biat etmeyiz. Dua ediyorum Tayyip Bey de demokrasiyi içine sindirsin. Bağımsız basını içine sindirsin. Ülkenin büyük meselelerini çözmek için biz de elimizden geldiği kadar yardım edelim. Parti kongrelerinde rakiplerini eleştir, medyayla ne işin var? Türkiye'nin AB'ye girmesi için biz de elimizden geleni yapalım. Gel Türkiye'nin ekonomik meselelerini çözmek için ne gerekiyorsa yapalım. Yalan yanlış iftira ne varsa düzeltmeye amadeyiz. Ama tehditle şantajla, baskıyla olmaz, bunun adı demokrasi değil. Bunun adı olsa olsa diktatörlük rejimidir. Başka türlü olmaz."



‘Bize her gün baskı yapıyor’
Ben ne Cumhuriyet Halk Partisi'nin yandaşıyım ne AKP'nin. Ben bu ülkenin bağımsız yansız medyasıyım. Benimle Tayyip Beyin övünmesi lazım. Demesi lazım ki, 'benim ülkemde bağımsız, yansız, uluslararası standartlarda bir medya grubu var.' Sen kalkıp da beni her gün 'onu yazdın' diye 'bak ben sana ne yaparım, devletin müfettişlerini, maliyenin görevlilerini, hepsini üstüne gönderirim...' Her gün baskı yapıyor her gün. Kan kusuyoruz kızılcık suyu içtik diyoruz. Bugüne kadar hükümetin bize yaptığı hiçbir baskıyı yayın politikamıza getirmedik. Yasal yollarla mücadale edelim... ama artık tahammül edilmez boyutlara da getirdi. Şimdi ben kalkıp hakkımı Avrupa Birliği'nde mi arayacağım?

Böyle bir şeyi Avrupa Birliği'nde konuşsak gülerler. Bir medya grubunu, Başbakan, parti kongresinde 'vur vur inlesin Aydın Doğan dinlesin' diye yuhalatır mı? Ben gazete sahibiyim ya, ben siyasi parti değilim. Ben başbakanın ne rakibiyim ne yandaşıyım ne de hasmıyım. Doğru yaptığı şeylerde yanındayım. Yanlış olduğu şeylerde de yazmak zorundayım.

aktifhaber

AYDIN DOĞAN'I "ÇILDIRTAN" PLAN


08 Eylül 2008 07:38
İşte Başbakan Erdoğan'ın "bunun için çıldırıyorlar" dediği Aydın Doğan'ın planı...

Aydın Doğan'ın 2005'te satın aldığı Hilton Oteli'nin arazisinde, proje sayesinde sağlayacağı kazancın, 3 milyar doları bulacağı belirtiliyordu

Şişli Belediyesi tarafından 0.7'den 2.7'ye çıkarılan emsal oranı ile, 63 dönümlük arazide inşaat alanı 233 bin metrekareye çıkıyordu

Ancak Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu bölgeyi SİT alanı ilan etti. Böylece Doğan'ın arazi üzerinde inşaat yapma şansı kalmadı.

Başbakan Tayyip Erdoğan ile Aydın Doğan arasında yaşanan ve son günlere damgasını vuran sert tartışmanın odağında, Hilton Oteli'nin İstanbul Taksim'deki arazisi yatıyor. Peki, özellikle Başbakan'ın dünkü son açıklamaları ile iyice gündeme oturan "Hilton sürecinin" etapları ve Aydın Doğan'ın Hilton planı neydi?.. İşte bazı satırbaşları ile planın ve sürecin detayları...


1-Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan 2005 yılında Hilton Oteli'nin arsasını 255 milyon dolara satın aldı. Daha sonra Şişli Belediyesi'ne plan değişikliği yapılması için başvurdu. Şişli Belediyesi Şişli Merkez ve Çevresi Nazım İmar Planı çerçevesinde hazırladığı planlarda Hilton Oteli arsasındaki yerüstü yapılaşma emsali olan 0.7'yi 3.5 kat arttırıp 2.7'ye yükseltti.

233 BİN METREKAREYE İNŞAAT
2-Aydın Doğan'ın istediği plan tadilatı değişikliği Şişli Belediyesi tarafından yapıldı. Böylece 63 dönümlük arazi üzerindeki 43 bin metrekarelik yerüstü inşaat alanı, emsalin 3.5 kat artırılması sonucu 233 bin metrekareye çıkartılmış oldu. Uzmanlara göre bu plan değişikliği, Aydın Doğan için 3 milyar dolar değerinde bir kazanç anlamına geliyordu.

3-Şişli Belediyesi, Hilton Oteli ile ilgili plan tadilatı değişikliği teklifini hazırladıktan sonra Şişli Merkez ve Çevresi Nazım İmar Planı içinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne (İBB) sundu. Planlama Müdürlüğü'nün 5545 no'lu teklifi ile Hilton planı İBB Meclisi'ne ilk kez Ocak 2007 tarihinde geldi.

TEMASLARINI SIKLAŞTIRDI
4-İBB Meclisi, kendilerine gelen ve 3.5 kat fazla yapılaşma istenen plan tadilatı teklif dosyasını, 444 gündem numarasıyla İmar Komisyonu'na havale etti. İmar Komisyonu ise dosyayı değerlendirmek için İBB Planlama Müdürlüğü'ne gönderdi. Bu arada Aydın Doğan da Hilton Oteli planını hayata geçirebilmek adına, seçim sürecinde Büyükşehir Belediyesi İmar Müdürlüğü nezdinde yürüttüğü temaslarını daha da sıklaştırdı.

NİSAN 2007'DE RESMEN SİT OLDU
5-Bu sırada İstanbul 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu bazı sivil toplum kuruluşlarının müracaatını değerlendirerek, Hilton Oteli'nin de bulunduğu bölgeyi SİT alanı ilan etti. Hilton Oteli binasını da taşınmaz kültür varlığı olarak tescil etti. Bu da, arazi üzerinde hiçbir şey yapılamayacağı gibi otel binasına da dokunulamaması gerektiği anlamını taşıyor. Dolayısıyla Doğan'ın planı da hayata geçemiyor.

6-Planların İBB'ye gönderilmesinden ve detayların ortaya çıkmasından hemen sonra itirazları değerlendiren İstanbul 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, bölgeyi 1759 No'lu Yapı Adası Kültür Varlığı olarak 11 Nisan 2007'de onayladı.

Hilton Oteli ve çevresindeki yeşil alan, proje ile betona boğulacaktı

Resmi bir açıklama olmasa da, Aydın Doğan'ın planının, 6 binadan oluştuğu ve rezidans ile iş merkezi yapımını öngördüğü belirtiliyordu. Ancak yapının Boğaz'ın silüetini dahi bozacağını belirten çevreler, projeye sert tepki gösterdi. SİT'in kalkması için bölgeye İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin koruma amaçlı plan yapması ve ardından yapılan planı kurulun görüp onaylaması gerekiyor. Belediyenin değerlendirmesinden sonra da kurul projeye bakıp, onaylar veya reddeder.

ARAZİ NASIL SİT ALANI OLDU
İstanbul 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun SİT alanı ilan ettiği bölge, Hilton Oteli'nin yanı sıra 11 Mart Vakası'nın yaşandığı Taşkışla gibi önemli tarihi noktaları da barındırıyor. Harbiye'de, tarihi, mimarı, estetik özellikleri nedeniyle değer taşıdıkları için taşınmaz kültür varlığı olarak tescil edilen; Radyoevi, Açıkhava Tiyatrosu, Lütfi Kırdar Spor Sarayı, Harbiye Askeri Müze ve Kültür Sitesi, Demokrasi Parkı içindeki yapı ve yapı kalıntıları, Küçük Çiftlik yapıları, havuz ve bahçeleri ile Dolmabahçe Sarayı'nın aydınlatılması için yapılmış olan binalar da yer alıyor. Kısmen imara açılmış olmasına karşın, 1937 tarihli ve Mustafa Kemal Atatürk'ün de onayladığı 'Prost' planda da, Dolmabahçe, Maçka, Taşkışla, Harbiye arasında planlanan yeşil alanların günümüze gelebilen, Beyoğlu Kentsel SİT alanının devamında yer alan bölgenin, tarihi ve kentsel SİT alanı olarak belirlenmesine karar verildi. Alınan bu karar 11 Nisan 2007'de resmiyete dönüştürülerek yürürlüğe girdi.
aktifhaber


08 Eylül 2008 08:14
Şamil Tayyar/Star

3.5 ay bekletilen şantaj dosyası

İyi gazete okurları, Doğan Medya Grubu’na bağlı gazetelerde siyasi sonuçları olan her manşetin kendi içinde gizli, kimi zaman açık mesajlar taşıdığını bilir. Yani, siyasi içerikli hiçbir manşet ‘masum’ değildir. Bazen bir açıklamayı büyütmek veya sayfalara gizlemek ya da kurgu başlıkla örmek bile mesajdır.

Alman Savcı Kerstin Lotz’un Deniz Feneri ile ilgili hazırladığı iddianamenin ‘kampanyaya’ dönüştürülmesi, bazı sanıkların ifadeleri üzerinden Başbakan Erdoğan ve Kanal 7 yöneticilerinin ‘vurulmak’ istenmesi, bunun somut örneğidir.

Denebilir ki, bu iddianamenin hiç mi haber değeri yok? Evet, var. Ama siz; Yakın karanlık tarihi deşifre etme yolunda en önemli merhale olan Ergenekon iddianamesini ‘ikna olmadım’ diyerek görmezlikten gelirseniz, aylar önce ele geçirdiğiniz dosyayı bekletip talepleriniz yerine getirilmediği an servise koyarsanız, burada habercilik refleksinden değil menfaatçilikten söz edilir.

Kaldı ki, Savcı Lotz’un cumartesi günkü Vatan’da açıklaması var: ‘Türk hükümetiyle hiçbir temasımız olmadı. Ne bana ne arkadaşlarıma böyle bir siyasi baskı yapılmadı. Zaten böyle bir siyasi baskı sözkonusu olamaz, burası Almanya...’

Aynı gün Radikal, Milliyet ve Hürriyet’te Alman savcıya AK Parti iktidarının baskı yaptığı iddiası yer alıyordu.

Yazılarımı yakından takip edenler hatırlayacaktır. Vatan’ın 22 Mayıs günü Yargıtay Başkanlar Kurulu Bildirisi’ni ‘Dilediğin her şeyi yapamazsın uyarısı’ kurgusuyla manşete taşımasını eleştirdiğim 23 Mayıs tarihli yazımda, Vatan’ın devlet görmüş bir yazarı ile Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı Turan Erol arasında bir görüşmeye yer vermiştim.

Yazar: Bizim iş neden uzuyor? Şu işi bir an önce bitirin. Yoksa büyük sıkıntı olabilir. Aynı durumda bir özel TV kanalı (ismini vererek) ile ilgili dosya var elimizde ama biz bu dosyayı yayınlamıyoruz. Bir an önce kararınızı verin.

O gün yazmadım, artık tarihe not düşme zamanı. O yazar Prof. Dr. Aydın Ayaydın’dı. Ellerindeki dosya ise ‘Kanal 7’ dosyasıydı.

Malum, Vatan Gazetesi Doğan Grubu’na borçlarıyla birlikte satıldı. Rekabet Kurulu, bu satış sözleşmesi üzerinde titiz bir çalışma yaptıktan sonra ‘2 yıl içinde üçüncü şahsa satılması’ şartıyla onay verdi.

Halka açık bir şirketin, Vatan’ı zararıyla birlikte satın alması, Doğan hisseleriyle borsada işlem yapan küçük yatırımcı için ağır fatura demekti. Bazı yatırımcılar bu durumdan şikayetçi olunca SPK yeniden değer tespiti yapmaya başladı. Haliyle bu süreç, Vatan’ı, dolayısıyla patronları germeye başladı.

Aradan 3.5 ay geçtikten sonra ‘Kanal 7’ dosyası patladı. Oysa Deniz Feneri davası yeni değildi, dosya da aylar önce ellerindeydi. Bu sürede hükümetle ilave ne gibi pazarlık yapmak istediler? Erdoğan’ın dediği gibi Hilton arazisi mi? İddiaa mı? Yeni bir dağıtım ihalesi mi? Naklen yayın hakkı mı? Vatan’ın devri mi? CNN Türk’e karasal yayın izni mi?

Öyle ya, böylesine büyük bir haberi bekletmek için Aydın Doğan’ın makul bir sebebinin olması lazım.

Ergenekon'daki Aydın Doğan
08 Eylül 2008 08:18

Doğan Grubu gazetelerinde medya etiği ve "ben gerekirse patronumu bile yazarım" sözleri yükseliyor. Peki Ergenekon İddianamesi'ndeki bu bölümleri niye görmediler?

Şamil Tayyar/Star

Gölge iktidar

Doğan medyasına bakıyorum, Başbakan Erdoğan’a suçlamada bulunan bir sanığın ifadesinin yer aldığı bölümün fotokopisini yayınlıyorlar. Ergenekon soruşturması kapsamında ifade veren Mustafa Balbay’ın sorgulanmasını ‘Ne sorgu ama’ manşetiyle sulandıran, iki emekli orgeneralle ilgili iddiaları ‘deli saçması’ olarak gören Hürriyet, ne hikmetse o sanığın Erdoğan hakkındaki ifadelerini ciddiye almış.

Ayrıca Alman Savcı Kertsin Lotz işini iyi yapmış, Türk Savcı Zekeriya Öz sanıkları gereksiz konuşturmuş!

Temel kaygı habercilik olsaydı, çizgide kırıklık olmaması gerekirdi. Devlet büyükleriyle ilgili aslı astarı olmayan her iddiayı manşete taşıyabiliyorsanız size birkaç örnek vereceğim. Mesela darbe günlüklerinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’la ilgili çok ağır ithamlar var. Kullanabilir misiniz?

Yahu, o günlüklerin gerçek olup olmadığı belli bile değil!

O zaman Ergenekon davasına eklenen bir MSN (24.7.2005) yazışmasından (Gölge İktidar, sayfa 301) örnek verelim. Sanık Ümit Sayın diyor ki: ‘Eğer Başbuğ 1. Ordu’ya gelirse ve HT (Hurşit Tolon) emekli olursa ordunun sigortası yok demektir.’

Kesmediyse ve ‘ben gerekirse patronumu bile yazarım’ külhanbeyliği modundaysanız, Aydın Doğan’la ilgili olsun.

Hatırlayın Fatih Altaylı ve Serdar Akinan, 1 Temmuz günü Sky Türk’teki açıklamalarında Aydın Doğan’ın Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanabileceğini söylediler. Aynı gün İstanbul Başsavcısı Aykut Cengiz Engin, soruşturma savcılarını arayıp (Gölge İktidar, sayfa 149) ‘Aydın Bey’i de mi alacaksınız?’ diye sordu.

Aydın Doğan’ın Ergenekon’la bağlantısının olup olmadığı şüphesi, soruşturmada sanık ve tanıklara yöneltilen sorulardan biriydi. Savcı Doğu Perinçek’e (Gölge İktidar sayfa 67, Aydınlık Dergisi 27 Nisan 2008) şunu sordu: ‘Veli Küçük’ün talimatıyla Aydın Doğan’la görüştünüz mü? Görüştüyseniz neler konuştunuz?’

Doğan medyasında tek satır haber bile olmadı.

O nedenle, Ergenekon’da sınıfta kalan Doğan medyasının Alman savcının hazırladığı iddianamedeki bir sanık ifadesi üzerinden iktidarı kuşatma altına alma çabası ve Tansu Çiller’i hatırlatmasını habercilik refleksiyle açıklamaya çalışmak, Komedi Dükkanı’nda bile prim yapmaz.

Önce kirli geçmişinizi temizleyin sonra gazetecilik dersi verin. Unutmayın, bu kez karşınızda ‘Çiller lokması’ yok.

Baykal'dan Doğan'a Destek

08 Eylül 2008 14:59
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Aydın Doğan arasında yaşanan tartışmaya katıldı..

CHP lideri Deniz Baykal, Deniz Feneri Derneğiyle ilgili iddialar hakkında bir basın toplantısı düzenledi. Baykal, daha önce gündeme getirdiği ve Başbakan Erdoğan'ın sert tepkisine yol açan iddialarında ısrar etti.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Aydın Doğan arasında yaşanan tartışmaya katıldı. Baykal Alman savcılığının hazırladığı iddianameye göre konuştuğunu söyledi.

"Paralar özellikle Almanya'daki müslüman Türklerden toplandı. İnsanlar iyi duygularla, vatan hasreti içinde dini dayanışma duygusu içinde yardımları gerçekleştirdiler. Dini, insani duygular istismar edilerek gerçekleştirilmiştir. Daha sonra bu toplanan paranın Almanya'dan Türkiye'ye aktarıldığı, şirketler kurulduğu, kuryelerin seferber edildiği ve Almanya'daki yardım paralarının Türkiye'ye intikal edildiği Alman makamları tarafından tespit edildi.

Paraların Türkiye'ye gönderildiği, iktidara yakın bir yayın kuruluşunun ihtiyaçlarına harcandığı, televizyon katındaki 3. kata getirildiği savcılığını yaptığı çalışmalarla ortaya kondu. Kaynak aktarma sonucu bazı kimselerin iddia ediliyor. Olay ciddi bir olaydır. Para toplanıyor amacından tamamen uzak şekilde kullanılıyor. Bu çok önemli bir tablodur. Bir süre önce belli şirketler gelir vadederek yanıltarak aldatarak dini duyguları istismar ederek yatırıma harcamadılar. Aslında yolsuzluk mekanizması olduğu ortaya çıktı. Bu para yardım amacıyla toplanmadı. Şimdi açık şekilde aldatmaca vardır. Bu gerçekleşmiştir. Bunu nerden öğreniyoruz Almanya'dan öğreniyoruz.

Yardımı toplayanlar türk, para Türkiye'de kullanıldı. Çok sayıda kişinin adının geçtiği bir olaydır. Soruşturmalar etkin şekilde işlemedi ve Almanya çerçevesinde aydınlatıldı. Biz bilgilerimizi Alman savcılığının iddianamesinden alıyoruz.

Alman savcılığı resmi bir Türkçe iddianame hazırladı. Bu bizim elimizde. Bu iddianamede açıyoruz ve okuyoruz.

Burada Milli Görüş ve AK Parti çizgisinde insanlar olduğu yazıyor. Bu kimin iddiası Alman savcının iddiası. Nerde görüyoruz. Almanya'da hazırlanan iddianame. Burada Türk hükümeti ilgili. Bunlar iktidar ile yakın ilişki içindeler. Bunların tahliyesi için Türk Hükümeti çaba sarfediyor' diyor.

2005 tarihli nitelendirilen alındı belgesinde herhangi bir meblağ yazmasada Türkiye başbakanına Doğu Asya'daki tsunami felaketindeki insanlara verilmek üzere teslim edildiği söyleniyor. 7 defa soruluyor ve 7 defa söylüyor. Mehmet Gürhan'a soruyorlar ve o da aldım diyor. Bana verildi ben de aldım diyor. Bu dünyanın her yerinde büyük bomba bir haberdir. Bunun görmezden gelinmesi basın açısından etik değildir.

Almanya'da tutuklu iki sanık başbakana bu parayı verdim diyor ve savcı da bunu iddianamesine alıyorsa bu bir haberdir. Basın özgürlüğü olan bir ülkede bunun örtülmesi doğru mudur?

Ortada tutuklular var, paralar var, bu paraların nerede harcandığına dair bilgi var bunlar görmezden gelinebilir mi?

Bu olayın kahramanı Mehmet Gürhan ben bunun için aldım diyor parayı. Başbakan ben Mehmet Gürhan'ı tanımıyorum dedi. İki gazetemiz bu fotoğrafı haber yaptı. Başbakanla yan yana. Bu kişi AK Parti'nin yanında başrolde olan bir kişi.

AKP'li pek çok kişi onu yakından tanır. Evinde yatan kişiler var. Bu fotoğraflar ana medyada neden yayınlamıyor. Sorulması gereken soru Alman iddianamesinde geçen ayrıntılar niçin kapsamlı şekilde ortaya konulmuyor. Başbakan bu parayı almıştır yada almamıştır bu bizi ilgilendirmez. Ama bu para toplanmıştır. Başbakanın ismi orda geçmektedir. Elbette bu haber değeri taşır.

Biz Alman savcısının iddianamesini söyleyince haber oldu. Bu acı bir tablo. Olayın bir boyutu bu. Deniz Feneri yolsuzluğu. Bunu yapan insanların siyasi bağlantıları. Sorun şu Türk yargı makamlarının Türk adliyesinin somut bir adım atmamasıdır.

İkinci boyutu Başbakan bu tablo karışısnad telaşa kapıldı. Bir biri ardından yolsuzluk iddiaları ortaya döküldü. Başbakan panikte ve telaşta. Şimdi bunları nasıl haber yaparsınız diyor. Bunların haber yapılması değil yeteri kadar yapılmaması sorun. Basın özgürlüğü sorunu ile karşı karşıyayız. Başbakan'ın işine gelenler yazılacak gelmeyenler yazılmayacak. Böyle demokrasi olur mu?

Türkiye geri zekalı mı?

Sayın Aydın Doğan'a bir hafta süre veriyor. Beni kızdıran yayınlar yapmaya devam edersen neler söyleyeceğim diyor. Bir haftada kendini toparla diyor. Beklediğim yayıncılığı yaparsan üstüne gitmem diyor. Yoksa bir hafta sonra görürsün diyor. Bunun adı hukukta 'şantaj'dır. Yani Başbakan'a şantaj yapmak yakışır mı?

Bu olayın temel ikinci boyutudur. ikinci boyutu da Başbakan'ın şantaj yapma çabalarıdır. ikinci temel boyutu da budur. Başbakan olayın bu boyutunu saklayarak olayı kişisel sürtüşmeye çekmeye çalışıyor.

Türkiye'de akıl tutulması yaşanıyor. Herşey oluyor ve hiç birşey olmamış gibi davranıyoruz. Başbakan Türkiye'de rafineri kurma girişimi ile ilgili olarak yabancı devlet adamlarının isimlerini işin içine sokarak bir gruba nasıl destek olduğunu ilan ediyor. İnanılır gibi değil.

Şimdi bu tablo karşısında başbakan işin esası ile ilgili olarak kamuoyuna net açıklamalar yapmalıdır. Deniz Feneri ile ilişkisini net olarak açıklamalı, Mehmet Gürhan'ı tanıyor mu, para kendisine mi geldi, başbakanlığa mı geldi tüm bunların aydınlığa kavuşturulması gerekiyor. Başbakanlık ayağının netleşmesi gerek. Bu ilişkiler aydınlatılmalıdır. Bu konuda başbakanın söyledikleri gerçeği yansıtmıyor. Yani başbakanlıkta bu olayın neresinde duruyor bunun aydınlatılması gerekiyor. Putin, Berlusconi olayını bir de Başbakan'ın ağzından dinlemek isteriz."

SORULAR

- Hiç şüphe yok. Bunu meclisin açılışı ile birlikte gündeme getireceğiz. Tüm ayrıntıları ile bunu takip edeceğiz. Demokrasi ve hukuku içine sindiren insanların boynunun borcudur. Süreci dışardan seyredemeyiz. Direncimizi kararlılığımızı sürdürüyoruz.

- Bir sınav veriyoruz. Bu kadar demokrasi ve hukuku boş bulan bir davranışa boyun mu eğeceğiz. Bu bir demokrasi ahlakıdır. Bazı AKP'ye yandaş gazetecilerin de rahatsız olduğunu görünce mutluluk duyuyuorum. Olay AKP CHP olayı değildir. Olay yolsuzluk olayıdır. Kimse bu olayı bir medya grubu ile iktidar arasında çatışma banane birbirlerini yesinler istediği gibi sindirsin memnun olurum hesabı yapmasın. Olayın sonu yok prensibi önemli. Bana ne falan grubun işi ben bundan zevk alırım dememeli. İşin prensibinde yolsuzluk ve yanlış var.
aktifhaber

ÜÇ BANKADAN DOĞAN'A ŞOK
09 Eylül 2008 09:32

İş Bankası, TEB ve Yapı Kredi, Doğan Grubu'nu şoka sokacak kararlarını açıkladılar.

İş, TEB ve Yapı Kredi: Doğan Grubu’ndan uzak dur

Borsada hisseleri çöken Doğan Grubu’na bir darbe de bankalardan geldi. Türkiye’nin önde gelen bankaları İş Bankası ve TEB, son dönemdeki haberler yüzünden Doğan Grubu şirketlerinin hisselerini öneri listesinden çıkardıklarını açıkladılar.

İş Bankası’nın iştiraki İş Yatırım dünkü bülteninde Doğan Grubu hisselerinden uzak durulması gerektiğini belirtti. İş Yatırım bülteninde ‘Son gelişmeler göz önüne alındığında, Doğan Grubu şirketlerinin risk primlerinin arttığını düşünüyoruz’ denildi.

Doğan Yayın Holding’i tavsiye listesinden çıkardığını açıklayan TEB de buna sebep olarak şunları gösterdi: Doğan Yayın ağustos başında tavsiye listemize eklenmişti.

Doğan Grubu hükümet ile tartışmaya girdi. Sonuç olarak, ucuz değerine rağmen hisselerin endeksin üzerinde işlem görmesini sağlayacak bir şey yok.

Müşterileri için hazırladığı Model Portföyünde değişikliğe giden Yapı Kredi; yaptığı açıklamada; portföyündeki Hürriyet'i (HURGZ) tavsiye listesinden çıkardığını açıkladı. Başbakan ile Doğan Grubu arasında yaşanan gerginlik nedeniyle tavsiye listelerinden çıkardıklarını açıklayan banka; Palmali& Socar tarafından yüzde elli hissesi satın alınan TKFEN'i; HURGZ yerine koyduklarını belirtti.
aktifhaber

'KOVULDUK EY HALKIM UNUTMA BİZİ'

8 Eylül 2008 19:30
'Kovulduk ey halkım unutma bizi' kitabıyla hükümeti eleştirdiği için Doğan grubundan çıkarıldığını söyleyen Emin Çölaşan bu son tartışma ile ilgili neler söyledi?
Başbakan Erdoğan ile Aydın Doğan arasında başlayan büyük kavgayı, en iyi analiz edebilecek isim olan ve 22 yıl çalıştığı Hürriyet gazetesindeki işine son verilen Emin Çölaşan, Gazeteport'ta kısmen yayınlanan yazısında şunları vurguluyor:

"Başbakan ve Maliye Bakanı aleyhinde yazmamam için en büyük baskıyı ben gördüm. Direndim ve kovuldum. Şimdi özgür basın ve demokrasi diyorlar. Evet özgür basın, herkese lazımdır. Korkunç yolsuzluk ve usulsüzlüklerin üzerine gitmek için de lazımdır. Aydın Doğan da, Ertuğrul Özkök de bunu anladı, ama geç anladı.’’
aktifhaber

Doğan Grubu Böyle Hortumlamış
09 Eylül 2008 09:08

Her fırsatta "hortumcuların" üzerine gittiğini ilan eden Doğan Grubu'nun, batık bankalarda çevirdiği işlerle ilgili "gizli" ibareli bir rapor ortaya çıktı.

Hortumların üzerine gittiğini söyleyen Aydın Doğan’ın batık bankalardaki 100 milyon dolarlık kredisini düşük faizle öteleyip aynı dönemde Demir Halk Bank’a ortak olduğu ortaya çıktı

Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın arşivlerinde, ‘her fırsatta hortumların’ üzerine gitmekle övünen Doğan Grubu’nun, batık bankalardaki kredilerinin nasıl ötelendiğini anlatan gizli ibareli rapor ortaya çıktı. 2004 yılında Başbakanlık Teftiş Kurulu müfettişleri tarafından hazırlanan raporda, Doğan Grubu’nun 2000-2001 yıllarında batık bankalarda bulunan 100 milyon dolarlık kredisinin, takibe alınmak yerine, faizleri düşürülerek yeniden yapılandırıldığı vurgulandı. Raporda ‘Doğan Grubu’na ait 100 milyon dolardan fazla kredi borcu farklı tarihlerde 2008 yılına kadar libor artı 2.5 faiz üzerinden ötelenmiştir’ denildi.

İDDİALAR!

AK Parti Hükümeti döneminde kurulan TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu’nun çalışmaları sırasında, Doğan Grubu’na ait bazı kredilerin dönemin BDDK ve TMSF yöneticileri tarafından, faizleri düşürülerek off-shore bankalara aktarıldığına ilişkin iddialar gündeme geldi. Bunun üzerine Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından Doğan

Grubu’nun, batık bankalardaki kredileri ile ilgili bir inceleme yapılması istendi. Rapor, Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından 2004 yılı içinde tamamlanarak Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da onayına sunuldu.

100 MİLYON DOLARLIK KIYAK

Raporda, Doğan Grubu’nun Demirbank el konulmadan önce bankadan kullandığı yaklaşık 100 milyon dolarlık krediyle ilgili yapılan işlemler ve yine Doğan Grubu’nun Cıngıllıoğlu Grubu ile Demir Halk Bank’ı satın alması ayrıntılı olarak anlatıldı. Raporda, Demirbank başta olmak üzere o dönemde el konulan bankalardaki krediler, ‘takip masasına’ aktarılarak buradan takip edilirken, Doğan Grubu’na ait Demirbank kredilerinin yeniden yapılandırılarak, takibi zor olan off-shore şubelere aktarıldığı vurgulandı. Raporda, BDDK ve TMSF eski yönetiminin 2001 yılı sonunda aldığı bir kararla, Doğan Grubu’nun kredileri ile ilgili aldığı bu kararın devlet çıkarlarını ön planda tutan bir uygulama olmadığı vurgulandı. Raporda, ‘Doğan Grubu’na ait 100 milyon dolardan fazla kredi borcu farklı tarihlerde 2008 yılına kadar libor artı 2.5 faiz üzerinden ötelenmiştir’ denildi.

Doğan Grubu’nda çalışıyorlar

Doğan Grubu’nun 100 milyon dolarlık borçlarının yeniden yapılandırılarak ötelenmesi ve Demir Halk Bank’ın Doğan-Cıngıllıoğlu Grubu’na satılması BDDK eski Başkanı Engin Akçakoca döneminde gerçekleşti. O dönemde, Kamu Bankaları Ortak Yönetim Kurulu Başkanlığı Vural Akışık, TMSF Başkanlığı ve BDDK Başkan Yardımcılığı görevi de Nebil İlseven tarafından yürütülüyordu. O dönemde üst düzey kamu görevlisi olarak çalışan Nebil İlseven ve Vural Akışık halen, Doğan Grubu’nun üst düzey yöneticiliğini yürütüyor.

Borclar ötelenirken banka satın alındı

Aynı raporda, Doğan Grubu’nun aynı dönemde Cıngıllıoğlu Grubu tarafından Hollanda’daki Demir Halk Bank’ın yüzde 70’lik hissesini satın almalarıyla ilgili süreç de anlatıldı. Raporda, Doğan Grubu’nun 100 milyon dolarlık borcu ‘nakit sıkıntısı’ nedeniyle düşük faizle ötelenirken, aynı tarihlerde grubun banka satın alacak parayı nereden bulduğunun anlaşılamadığı kaydedildi. Raporda, söz konusu satışın ve ötelemenin ‘kamu menfaatine ve etik kurullara’ uygun olmadığı vurgulandı. Demirbank’a el konulmasıyla birlikte Demirbank’ın Hollanda’da bulunan bankası Demir Halk Bank da satışa çıktı. Halen Doğan Grubu’nun üst düzey yöneticilik görevi yapan Vural Akışık’ın, o dönemde Halk ve Ziraat Bankası’nın ortak yönetim kurulu başkanlığı görevini yürütüyordu. Akışık, Demir Halk Bank’ta öncelik haklarını kullanmayacaklarını belirterek, Demir Halk Bank’ın satış ihalesinin önünü açtı. Ardından da, Doğan Grubu Demir Halk Bank’ı aldı.
aktifhaber

BELGELER AYDIN DOĞAN'I VURDU
09 Eylül 2008 08:5
5Aydın Doğan "istemedim" dedi ama "istediği" belgelendi.

Aydın Doğan'ın Hilton Oteli ile ilgili olarak "Onlardan bana 3 emsal, 4 emsal verin, 1 emsal verin diye bir şey istemedim" açıklamalarının doğru olmadığı belgelendi.

Aydın Doğan'ın Hilton'u alan Ortadoğu Otomotiv şirketi 2006'da Şişli Belediyesi'ne emsalin 2.7'ye çıkarılması için başvuruda bulunmuş. Doğan Grubu şirketlerinden Ortadoğu Otomotiv, Hilton arazisini 2005'te 255 milyon dolara Özelleştirme İdaresi'nden satın aldı. O dönem arazinin inşaat yapılması için emsal oranı 0.7'yken Doğan bu oranın 2.7'ye çıkarılmasını istedi. Böylece 255 milyon dolara satın alınan arazinin değeri bir anda 3 milyar doları aşacaktı. Nitekim şirket, Aydın Doğan'ın "Benim Hilton'la ilgili bir talebim olmadı" açıklamanın aksine Şişli Belediyesi'ne 25 Ağustos 2006'da başvuru yaptı. Şişli Belediyesi, İmar ve Planlama Müdürlüğü'ne Ortadoğu Otomotiv adına yapılan müracaatta yapılaşma koşullarının tümünde değişiklik istendi. Doğan müracaatında, Şişli 93 pafta, 1759 ada 56 parseldeki malikin sahipleri olduğunu belirterek şu talepte bulundu: "Günümüzde parsel içindeki tüm yapılaşmanın yaklaşık 0.7 emsale denk geldiği, bunun da şehrin, çevrenin ve komşu parsellerin elde ettiği haklar ve şehrin gelişim dinamiğine aykırı ve yetersiz olduğu açıklıkla görülmektedir. Yukarıda açıklanan gerekçelerle, şu an belediyenizde askıda bulunan planlarda parselimiz için aşağıdaki düzenlemelerin yapılmasını istemekteyiz: Tüm parsel alanımızın turizm, konut ve bu fonksiyonlara hizmet edecek ticaret, alışveriş, hizmet alanları yapılacak şekilde imar planı ile tanımlanması, parsel üzerindeki mevcut kütlede dahil edilecek şekilde tüm parsel alanını yapılaşma şartlarının E-2.7 şeklinde düzenlenmesi..."

EMSAL 2.5 OLDU
2005'te gerçekleştirilen ihalede 63 bin 277 metrekare olarak gözüken Hilton Oteli arazisinin emsali 0.7 olarak planlara işlenmişti. Doğan'ın talebini Şubat 2007'de görüşen Şişli Belediyesi, emsali 2.5 olarak belirledi. Bu da alana 233 bin metrekare inşaat yapılması anlamına geliyordu. Şişli Belediyesi, düzenlemeden sonra planları İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne gönderdi. Kişiye özel parsel değişikliğinden haberdar olan Büyükşehir teklife, "Hayır" diyerek dosyayı İmar Komisyonu'na oradan da Planlama Müdürlüğü'ne gönderdi.

KOT FARKI RANTI
Aydın Doğan'ın bu projedeki önemli kazanç noktalarından birisi de kot farkı rantı olacaktı. Çünkü Harbiye Orduevi'nden kot alınıp, en düşük nokta olan Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nun olduğu bölgeye kadar kazı yapılacaktı ve Doğan, yer altına da istediği kadar inşaat yapabilecekti. Burada da emsal dışı yapılan inşaatlardan yaklaşık 3, 3.5 milyar dolarlık bir rant yaratılacaktı. Eğer Şişli Belediyesi'nin yaptığı imar değişikliği Hilton Oteli, Aydın Doğan'a satılmadan önce gerçekleşseydi; milyarlarca dolar Doğan'ın cebine değil 10 milyon sigortalısı olan Emekliği Sandığı'nın kasasına girecekti.

BİR KOYUP ON ALACAKTI
Emekli Sandığı'nın mülkiyetindeki Hilton Oteli arazisini 255 milyon dolara satın aldıktan bir yıl sonra Şişli Belediyesi'ne giden Doğan'ın bir koyup on alma operasyonunu İstanbul Büyükşehir Belediyesi bozdu. Şişli'nin merkez planları içinde, "uyanıklık yapılarak" araya sıkıştıran belediye yetkilileri ve Doğan'ın hesabı tutmadı. Planı askıya alan İBB Başkanı Kadir Topbaş'la görüşmek isteyen Doğan'ın imdadına Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül yetişti. Sarıgül, Doğan ile Topbaş'ın buluşmasını sağladı. Ancak bu buluşmadan Doğan'ı tatmin eden sonuç çıkmadı.

AYDIN DOĞAN NE DEMİŞTİ?

AYDIN Doğan, önceki gün yaptığı açıklamada şöyle konuşmuştu: "Benim Hilton'u yıkıp da yerine gökdelenler yapmak gibi bir niyetim yok. Bu marjinal medyanın şeyleri. Belediye Başkanı'na burada inşaat yapmak istiyorum ama siz bana eğer halkı, çevreyi ve şehri rahatsız edecek bir fazla rant getirecek bir imar verirseniz onu zaten kabul etmem. Ne kendi ismime, ne aileme böyle bir şey getirtmem..." "Demişiz ki, burada bizim de gayrimenkulümüz var. Burayı da imar planlaması içerisine alın. Ondan sonra da Şişli Belediyesi imar planlaması içerisine almış. Ben ne onlardan bana 3 emsal, 4 emsal verin, bir emsal verin diye bir şey istemedim..."

aktifhaber

Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Sal Eyl 09, 2008 7:27 pm    Mesaj konusu: Dogan Tehdit Mektubu mu Gönderdi Alıntıyla Cevap Gönder

Fatih Altaylı; "Aydın Doğan’ı, Doğan yapan CHP'nin yönetiminde bulunduğu İş Bankası’dır."

10 Eylül 2008 Çarşamba 13:35

İSTANBUL - - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Hilton planı”nı ifşa etmesiyle zor günler geçiren Aydın Doğan’la ilgili bir dönem en yakınında yer almış bir isim olan gazeteci Fatih Altaylı’dan dikkat çeken değerlendirmeler geldi. Altaylı, Doğan'ın Türkiye'nin en büyük medya grubuna sahip olacak kadar zenginleşmesini CHP'nin sağladığını söyledi. Vakit gazetesine konuşan Altaylı, “Doğan'ı Doğan yapan CHP'nin yönetiminde bulunduğu İş Bankası’dır. İş Bankası’yla yaptığı ortaklıklar Doğan medya grubunu Türkiye'nin en zenginlerinden biri yapmıştır. Elbette Aydın Doğan da bunun karşılığını, CHP'nin siyasi rakiplerini yıpratarak ödemek durumundadır” dedi. Altaylı, Aydın Doğan'ın bu fırsatı iyi kullandığını ve elinde bulunan medya gücünü de çıkarı için şantaj makinesine dönüştürerek servetine servet kattığını söyledi.

BAŞBAKAN ANLADI Kİ AYDIN DOĞAN’IN GÖZÜ DOYMUYOR
Başbakan’ın Aydın Doğan'la CHP işbirliğine gönderme yapmasının doğru bir tespit olduğunu dile getiren Altaylı, Erdoğan’ın Aydın Doğan'ın şantaj ve isteklerinden yorulduğunu, Doğan'ın hırs ve isteklerinin bitmeyeceğini gördüğü için de 'Hodri Meydan' diyerek rest çektiğini söyledi. Altaylı, şöyle devam etti: “Aydın Doğan’ın yine istekleri birikmiş olmalı. Rafineriye lisans, Hilton arazisine imar ve ucuza kapatılan bir televizyonun karasal yayın izni lazım. Seçim zamanı hükümet sıkıştırılırsa bunlar hallolur diye düşünmüş olmalılar. Beklettikleri şantaj dosyalarını çıkararak başladılar bastırmaya ve Başbakan’a vurmaya. E tabii bu işten CHP de memnun. Baktı ki Başbakan bu adamın gözü doymak bilmiyor, bugün bunları verse yarın başka isteklerle gelecek. En sonunda Başbakan patladı.”

SABAH’A EL KOYMA ŞARTLARINI AYDIN DOĞAN HAZIRLADI
Altaylı, “Sabah grubuna el konulma şartlarını Aydın Doğan hazırlamıştır. Hatta Sabah’a el konulmasını şampanya patlatarak kutladıklarını da biliyorum. Doğan tamamen tekel oluşturma mantığıyla hareket ederek rakibi olan medya gruplarını yok etmek için epey uğraştı ve kısmen başardı da. Şimdi kalkmış basın özgürlüğünden bahsediyor. O yüzden Aydın Doğan’ın samimiyetine inanmıyorum ve elindeki medya araçlarını şantaj ve çıkar amaçlı kullanan Aydın Doğan’ın yanında olamıyorum. Halbuki bizim basın mensupları olarak basın özgürlüğünden yana tavır koymamız gerekirdi. Bu kadar işleri yapan bir adamın hâlâ daha ahlaktan bahsediyor olması tuhaf geliyor açıkçası” dedi.

27 NİSAN MUHTIRASIYLA VERGİ CEZASINDAN YIRTTI
Doğan’ın olmadık zamanlarda imdadına yetişen olağanüstü şartlarla köşeye sıkışma durumlarından kurtulduğunu söyleyen Altaylı, “27 Nisan e-muhtırası, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve erken genel seçim imdadına yetişti. 3 milyar dolar yerine 275 milyon YTL ödediler. İş kapandı. Doğan medyası seçimlerde AKP’yi destekledi” diye konuştu. “Gazete her şartta doğruları yazmalıdır” diyen Altaylı, Doğan medyası için gazeteciliğin sadece, medya aracılığıyla bilek bükmek, haksız rekabet yapmak, ticari avantaj sağlamak, Aydın Doğan’ın çıkarlarını korumak olduğunu söyledi.



Kekeç açtı ağzını yumdu gözünü
09 09 2008

Kekeç, "Biat istiyorlar biz Bağımsız medyayız’ diyen Doğan gubunu 'darbecilere biat ediyorsunuz, başkasının ‘testis’inden medet umabiliyorsunuz' diye eleştirdi
Ahmet Kekeç'in köşe yazısı

Önce, ‘Yazar efendi, şu konuyu ne zaman yazacaksın? Dişli olayına ne zaman gireceksin’ diyen ağzı bozuk serseri takımına bir çift söz söylemek istiyorum:

Hırsızın dinlisi dinsizi olmaz tosunum.

Hırsız hırsızdır.

Bizim hırsız, sizin hırsız da olmaz.

Hırsız Deniz Feneri Derneği’ne de sızabilir, Atatürkçü Düşünce Derneği’ne de...

Din ve merhamet duygularını da sömürebilir, vatan duygularına da...

Sonuç değişmez.

Hırsızdır.

Suistimal yapan da ‘Dişli’ de olsa, ‘Dişsiz’ de olsa suçludur.

Doğan görünümlü de olsa suçludur, Şahin görünümlü olsa da suçludur.

Dolayısıyla, Deniz Feneri Derneği’ndeki hırsızlar da tez elden ayıklanıp en ağır cezaya çarptırılmalıdır. İster Başbakan’ın tanıdığı olsunlar, ister Ahmet Hakan’ın eski arkadaşları...

Bu kadar basit...

Bu kadar basit bir şeyi neden mi yazmıyorum?

Bu kadar basit bir şeyi neden yazayım?

Bugüne kadar bu köşede mahkemece onanmamış hangi ‘yolsuzluk’ haberini okudunuz? Kime sataşıldığını, kimin parasıyla puluyla uğraşıldığını, kimin düşünce ve yaşam tercihinin sorgulandığını gördünüz?

İşte Aydın Doğan’ın müesseseleri yazıp duruyor.

Deniz Feneri Derneği’nde yolsuzluk yapılmış.

E, yapıldıysa, konu Alman adli makamlarına intikal etmiş, ince bir biçimde soruşturuluyor... Daha ne?

Üstelik, yeni bir olay da değil.

El değiştirmeden önceki Kanal Türk’ün izleyicileri, Deniz Feneri Derneği olayının yeni olmadığını, bir yıldır Almanya’da bu meselenin konuşulduğunu bileceklerdir.

Kanal Türk’ün bir sene önceden duyduğu ve duyurduğu bir olayı, Türkiye’nin en büyük ‘medya grubu’ yeni mi haber aldı?

Bu ne aymazlık!

Bu ne genişlik!

Hatta, bu ne sünepelik!

Davut Dişli, siyasi nüfuzunu kullanarak ve tabii imar planını değiştirterek, ortakları için satın aldığı arsaya değer kazandırmıştı. Bir tür nüfuz suistimali yapmıştı. Bundan da arsanın ilk sahibi zarar görmüştü. Daha doğrusu, yeterince kár elde edememişti.

Deniz Feneri’ni yeni duymuş gibi yapan medya patronu da, Şişli Belediyesi’ne imar planını değiştirtmek suretiyle, Hilton arazisine birtakım çirkin apartmanlar kondurmak istiyor.

Buna izin vermeyen siyasilere de, Davut Dişli ve Deniz Feneri olayıyla şantaj yapıyor.

Bunu ben söylemiyorum.

Başbakan söylüyor.

Hilton arazisi 255 milyon dolara satılmıştı. İmara kapalı cari değeri üzerinden...

İmara açıldığında, bu değer 10’a katlanacak ve medya patronu 2.5 milyar dolar tatlı kar elde edecek. Dolayısıyla, halkın vergileriyle kurulmuş Emekli Sandığı 2.5 milyar dolar zarara uğramış olacak.

Bütün karın ağrıları bu işte...

Bir de, ‘Başbakan bizden biat etmemizi istiyor. Biz Bağımsız bir medya grubuyuz’ türünden laflar ediyorlar.

Darbecilere biat ediyorsunuz ama...

Elinize tutuşturulan her metni sormadan, soruşturmadan, doğruluğunu test etmeden yayınlayabiliyorsunuz...

Karargahta pişen ‘andıç’ları perva göstermeden manşete çekebiliyorsunuz...

Başkasının ‘testis’inden medet umabiliyorsunuz...

Grup çıkarları için her türlü ‘asparagasa’ tevessül edebiliyorsunuz...

Sonra da utanmadan ‘Biz Bağımsız bir medya grubuyuz’ diyorsunuz ve bizden buna inanmamızı bekliyorsunuz.

akekec@stargazete.com

(Star)

Taha Kıvanç
'Biat medyası'ndan son haberler
10 09 2008
Yeni Şafak

'Biat medyası' biz oluyoruz, ancak bu adla andıkları gazetelerde konuya hiç bulaşmayan yazarlar, ya da Aydın Doğan'a hak veren yazılar var;

buna karşılık kendilerinin 'yansız ve tarafsız medya' olduğu iddiasını seslendiren Aydın Bey'in gazetelerine tek seslilik hakim...
Yalnız gazeteleri mi? Grupta çalışanların etkili olduğu bütün örgütler Başbakan ile medya patronu arasındaki kavgada yerlerini almış bulunuyorlar. Tabii, patronlarının yanında...

Biraz ayıp olmuyor mu? Okur dediğiniz kitle bu kadar kolay kandırılır insanlardan mı oluşuyor sanıyorsunuz?

Dünkü gazeteler kavganın borsaya yansımasını “Bir günde 1 Hilton kaybetti” başlığıyla sundular. Hürriyet de bu kayıp yüzünden Başbakan Erdoğan'ı suçladı. Borsada kayba sebep olmak suçmuş çünkü. Bu iddiayı içeren bir dosyanın aylardan beri Sermaye Piyasası Kurulu'nda (SPK) masadan masaya devrolduğunu işitiyorum. Konunun kendisi odağında hatırlanmasından hareketle, Başbakan Erdoğan, o suç dosyasını kamuoyuyla paylaşsa iyi olacak.

Biraz kavganın gelişi ve Başbakan Erdoğan'ın üslubundan, kıyametin Hilton arazisine rezidans dikme çabasından koptuğu bir kanaat olarak yerleşti. Savunmasını yaparken Mehmet Ali Birand'a itiraf ettiği gibi, Aydın Doğan bu arzusunun gerçekleşmesini çok istiyor. Kim istemez ki? Hilton'u özelleştirme ihalesinden 255 milyon dolara satın aldı Aydın Bey'in şirketi; rezidans yapımına imkân sağlayacak imar değişikliğiyle birdenbire en az üç milyar dolarlık bir büyük projeye dönüşecek aynı arazi...

Deniz Feneri'nde Alman savcının zorlamayla iddianamesine koyduğu 'kayıp para'nın kaç bin katı oluyor 3 milyar dolar, hesap edebilir misiniz?

Elbette tatlı bir kâr, hoş bir para. Taş taşıyıp da kol yorulmadan kazanıldığı için ayrı bir keyif de vereceğine emin olabilirsiniz... Geçmişte bu yolla az zengin olunmadı bu ülkede. Merter'de yol kenarındaki bir araziyi küçük bir imar değişikliği hamlesi sonrasında Migros'a hayli kârlı bir fiyata satmıştı Aydın Bey. Bedrettin Dalan'ın belediye başkanlığı döneminde...

Şaban Dişli'nin adının karıştığı olay da böyle bir şey miydi? “Bu durumda, kendini savunurken neden geçmişteki Merter arsası konusunu gündeme taşımadı Şaban Bey?” mı dediniz? O kadar yakın olduğu Doğan Grubu'nun kendisini bir çırpıda harcamasından duyduğu şaşkınlık Şaban Bey'in basiretini bağlamış olmalı.

Hilton arazisi elbette önemli, Aydın Bey'in savunmasından da bunu öğrendik, ancak bütün ittifaklarını yerle bir edecek değerde gibi görünmüyor benim gözüme. “Hilton orada nasıl olsa duruyor, bugün olmazsa yarın” diye düşünür akıllı patron... Hele cebinde nereye harcayacağını bilemediği 2 milyar dolar varsa... Aydın Doğan gibi...

Sanki bu duruma gelişte daha farklı hisler rol oynamışa benziyor. Birilerine söz vermiş de yerine getirememiş gibi bir his... Hakkında ne düşündüklerini önemsediği birilerinin gözünden düşmeye bir itiraz, isyan, başkaldırı gibi... Başıma belâ açılacağını bildiğimde öyle huzursuz olurum ben.

Bu yılın Mart ayında Aydın Doğan'ın Başbakan Tayyip Erdoğan'a bir mektup yazdığını gündeme taşımıştım, hatırlayacaksınız. Merakım, kapatma davasının hemen öncesinde gönderilen mektupta ne yazıldığıydı. Sonra, haziran ayı içerisinde, mektubun yarı içeriğini öğreniverdik: Meğer Petrol Ofisi'nde (PO) ortaklık kurduğu Avusturyalı OMV şirketinin en tepe yöneticisi, Avrupalı işadamları grubuyla beraber Başbakan Erdoğan'la görüşmüş ve “Bize Mersin'de petrol rafinerisi açma izni neden vermiyorsunuz?” diye sormuş...

Aydın Bey, mektubunda, Başbakan Erdoğan'ın Avusturyalı ortağı OMV'nin yöneticisi Wolfgang J. Ruttenstorfer'a söylediklerinden hareketle kendi görüşlerini aktarmış...

Bu olay sanki Hilton'dan daha önemli... Aydın Bey, Birand karşısında savunmasını yaparken de esas bu konuyu dert ediniyormuş gibi geldi bana.

OMV Avusturya merkezli bir şirket; Almanlar'la da bağları var. Enerji konusuyla ilgili. Aydın Doğan'ın yüzde 50'sini 530 milyon dolara satın aldığı PO hisselerinin sadece yüzde 34'ünü, kısa süre sonra, OMV'ye neredeyse 1 milyar Euro'ya sattığı biliniyor.

Şirketin hissedarları Wolgang Bey'in kellesini isteyip duruyorlar hisse alım fiyatının yüksekliği yüzünden... Ne desin adam, “Bu paraya bir de rafineri izni koparılacaktı” mı? Aydın Bey Avusturyalı ortağına böyle bir söz vermemiştir herhalde...

İster versin ve yerine getiremesin, ister vermesin ve rafineri kurma izni koparamasın, bu durumun Avusturya-Almanya iş dünyasında imajını zedelediğini düşünü-yor olabilir Aydın Bey...

Her taşın altından Almanya çıkıyor, değil mi? Almanya bağlantısı önemli...

TAHA KIVANÇ - YENİ ŞAFAK

tahakivanc@hotmail.com



A.Doğan bundan sonra ne yapar?
09 09 2008 10:25

Başbakan Erdoğan sert tepkilerine maruz kalan Aydın Doğan'ın, medyada tek güç olmak istedğini söyleyen Altaylı, bundan sonra neler olacağını anlattı. Aydın Doğan'ın medyadaki en sert muhaliflerinin başında gelen gazeteci Fatih Altaylı'ya göre Aydın Doğan mutlaka geri adım atacak ve uzlaşma yolunu deneyecek.

Habertürk kanalında Saynur Tezel'in konuğu olan Fatih Altaylı, Aydın Doğan'a dair çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Doğan Medya Grubu'nun, Erdoğan'ın tepkisinden sonra suçu NTV ve Baykal'a atmasının gazeteciliğe sığmadığını söyleyen Fatih Altaylı, haberleri ilk olarak Doğan Grubu'nun yazdığını, NTV ve CHP lideri Baykal’ın konuya sonradan dahil olduğunu belirtti. Altaylı, Doğan Grubu'nun gelen tepkilerden sonra " Biz yapmadık. Aman bize bulaşmayın, NTV saldırın" diyerek cepheyi genişletmeye çalıştığını ifade etti.

Aydın Doğan'ın daha önce Tansu Çiller ile de tartıştığını ve kendimi Taksim Meydanı'nda asarım dediğini fakat daha sonra uzlaşmaya gittiğini söyleyen Altaylı, Doğan'ın şimdi de uzlaşma içine girebileceğini söyledi...

Aydın Doğan'ın, "Başbakan tek gözlü medya istiyor" sözlerine tepki gösteren ve bunun komedi olduğunu dile getiren Altaylı, asıl tek gözlü medyayı bir zamanlar beraber çalıştığı Aydın Doğan'ın istediğini ve yıllardan beri bunun mücadelesini verdiğini dile getirdi.

Doğan'ın kendisi ile barışık olmayan medyanın batması için elinden geleni yaptığını ve Sabah Grubu'na el konulması konusunda sahte belge üreten Dinç Bilgin'le ortak hareket edip, Sabah Grubu'na el konulduktan sonra şampanya patlattığını söyleyen Altaylı, "Aydın Doğan; Türkiye'de tek gözler medyanın, kartelin, tekelin adı" diye konuştu...
haber7


Doğan Tehdit Mektubu mu Gönderdi
09 Eylül 2008 12:52

Başbakan Erdoğan'ın "Açıklarım" dediği, Aydın Doğan'ın paniğe kapıldığı şey ortaya çıktı. Aydın Doğan, Erdoğan'a tehdit mektubu göndermiş. Ayrıntılar..

Erhan Çelik/Bugün

Başbakan'ın 'açıklarım' dediği şey...

Aydın Doğan'ın, Başbakan'a bir mektup göndererek 'Ayağını denk al yoksa başına iş gelir' kabilinden bir şeyler yazdığı biliniyor. Bu mektuptan çıkan iki enteresan sonuç var; Birincisi, Aydın Doğan, AKP hakkında açılacak kapatma davasının ayrıntılarından haftalar önce haberdar olmuş.

İkincisi, Başbakan, Aydın Doğan tarafından 'Ayağını denk al' şeklinde bir tehdide maruz kalmış. Bugüne kadar ne Aydın Doğan yalanladı bunu ne de Başbakan...

Bilakis, 17 Şubat 2008 tarihinde ATV'de yayımlanan bir programın reklam arasında Başbakan stüdyoda bulunan dört gazeteciye bizzat kendisi anlattı mektup olayını. Ama hepsi bu kadar. Mektupta neler yazıyor; işte bu, tam bir sır.

İçeriğe dair en ufak başka bir bilgi yok. Aydın Doğan'ın Başbakan'a 'Ayağını denk al' diyebilecek cesareti nereden bulduğu sorusunun yanıtını içeren mektup hâlâ Başbakan'ın elinde ve açıklanmayı bekliyor.

İşte... Son günlerde Deniz Feneri e.V. davasıyla ilgili yaptırdığı maksatlı haberlerin altında ne olduğunu söylemesi için Başbakanın, Aydın Doğan'a verdiği sürenin bitiminde kamuoyuna açıklayacaklarından biri de yukarıda bahsettiğim o 'sır' mektubun içeriğidir!

Bu durumda Aydın Doğan, haftalar öncesinden AKP için açılan kapatma davasından hangi yolla haberdar olduğunu ve Başbakan'ı tehdit edecek cüreti nereden bulduğunu açıklamak zorunda kalacak! Günlerdir kendi grubunun gazetelerinde Başbakan'ın sözlerine cevap olarak yaptığı açıklamalarda en ufak bir şekilde değinmediği bu mektup, şu günlerde Doğan'ın en büyük karın ağrısı olmalı! Bakalım bu 'ağrı' neye dönüşecek?!

EN SERT MANŞET
10 Eylül 2008 09:06

Erdoğan & Doğan savaşında Hürriyet bugün en sert manşetini attı.

Deniz Feneri iddianamesinin tamamı elinde olmasına rağmen Hürriyet Gazetesi, Deniz Feneri'nden Erdoğan'a da para gönderildiği şeklindeki iddiayı kendi yazmamış, Baykal konuyu açıkladıktan sonra sayfalarına taşımıştı.

Hürriyet dün de benzerini yaptı ve kendi söyleyemediğini başkasına söyletti.

MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin açıklamaları Hürriyet'te manşete çekildi. Üstelik "DİKTA HEVESLİSİ" başlığıyla.

Normalde Bahçeli'nin açıklamalarını manşetine neredeyse hiç çekmeyen Hürriyet'in "DİKTA HEVESLİSİ" manşetini veriş biçimi, aslında Hürriyet'in bunu söylemek istediği gibi duruyordu.
aktifhaber

Doğan'a Bir Darbe de Topbaş'tan

10 Eylül 2008 08:23
Başbakan Erdoğan'ın Doğan Grubu'yla ilgili çarpıcı açıklamalarından sonra şimdi de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı konuştu...

Kadir Topbaş, Aydın Doğan'ın kendisiyle Hilton konusunda yaptığı görüşmenin detaylarını açıkladı...
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan'ın ''Hilton arazisini değerlendirmek istediği ve bunun için aldığından bahsettiğini'' belirterek, ''Kendisine, böyle bir yoğunluğu bu bölgenin kaldırmayacağını söyledim'' dedi.

Topbaş, Lüksemburg Ekonomi ve Dış Ticaret Bakanı Jeannot Krecke'nin ziyaretinin ardından basın mensuplarının çeşitli konulardaki sorularını cevaplandırdı.

Topbaş, bir gazetecinin ''Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Aydın Doğan arasındaki Hilton Oteli arazisi ile ilgili tartışma var. Size araziyle ilgili bir talep geldi mi?'' şeklindeki sorusu üzerine, konuyla ilgili gerekli açıklamaları Başbakan Erdoğan'ın yaptığını, bu hafta sonunda da zaten başka bilgiler verileceğinden bahsettiğini hatırlattı.

Topbaş, şöyle devam etti:

''Kendilerinin de bahsettiği gibi Şişli Belediyesinden oy birliğiyle geçen 2.7 tarzındaki bir emsal talep, Şişli planlarına yapılan itirazla belediyemize gelmiştir. Belediye İmar Komisyonu, bu talepleri inceleyip Şişli Belediyesine geri gönderdi. Bu talepler var tabii ki. Bu talepler yok değil. Aydın Doğan da bu Hilton arazisini değerlendirmek istediğini ve bunun için aldığından bahsetmiştir. Böyle bir yoğunluğun kabul olmasının mümkün olamayacağından kendilerine bahsetmiştim. Çünkü orası bir kentsel SİT alanı. Aynı zamanda kentin soluklanabildiği yeşil alandır. Yani bir noktada kentin oksijen alanları. Biz bu alanlara hassasiyet gösteriyoruz. Kentin değerlerine, yaşam alanlarına saygı göstermek gerekiyor. Dikkat etmemiz gerekiyor. Böyle bir yoğunluğu bu bölgenin kaldıramayacağını, bir gök kafese benzer, kentti rahatsız edici yapıların burada yeşeremeyeceğini söyledim.''
aktifhaber

AYDIN DOĞAN'IN TABELA ŞİRKETİ
10 Eylül 2008 08:40

Aydın Doğan'ın tabela şirket yoluyla yaptıklarını Sermaye Piyasası Kurulu tespit etti.

Sermaye Piyasası Kurulu, hisseleri borsada işlem gören Doğan Yayın Holding'in, İngiltere'de kurduğu tabela şirketlerinden aldığı kağıdı, grubun halka açık şirketlerine sattığını tespit etti. Çalışanı dahi olmayan şirketlerin kar hanesine yazılan 60 milyon dolar, borsadaki küçük yatırımcının cebinden çıktı.

Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Doğan Yayın Holding'in Hürriyet ve Milliyet gazeteleri için yaptığı kağıt ithalatı işlemlerine ilişkin başlattığı incelemeleri tamamladı. İncelemede holdingin kağıt alımlarını İngiltere'de kurduğu 'tabela' şirketler üzerinden yaptığı ve Türkiye'de gruba bağlı halka açık şirketlere sattığı belirlendi. Yüksek fiyattan yapılan satışlarda, halka açık olarak borsaya kote edilmiş Doğan Holding'in 60 milyon dolar vurgun yaptığı tespit edildi.

AİLESİ ADINA TABELA ŞİRKETLERİ KURDU

SPK'nın yaptığı incelemeye göre 1997 yılından itibaren gazetelerine kâğıt almak için farklı bir yöntem deneyen Doğan, İngiltere ve off-shore ülkelerde Falcon Purchasing, Shawcliff Trading, Sortal Trading ve Eurozone Trading Limited unvanlı şirketleri üzerinden alım yapmaya başladı. Ancak incelemede bu şirketlerin tümünün Aydın Doğan, eşi Işıl Doğan, kızı Arzuhan Doğan (Yalçındağ), kızı Vuslat Doğan (Sabancı), kızı Begümhan Doğan ve Doğan Holding Başkan Vekili İmre Bermanbek'e ait olduğu anlaşıldı. İncelemeleri sürdüren SPK, 1997 yılında başlayan ithalatla 2003 yılına kadar 30 milyon dolar kazanç sağlandığını belirledi. İncelemede en çarpıcı sonuç ise şirketlerin hiç birinde çalışan personel görünmeyişi oldu.

Küçük yatırımcı zarara uğratıldı

SPK'nın yaptığı incelemeye göre, Doğan halka açık olan gazetelerine, halka açık olmayan "yabancı tabela şirketleri" aracılığıyla kendi kendine alım yaptığı için, vatandaşın kazancını da kendi cebine atmış oldu. Doğan piyasa fiyatlarının çok üstünde rakamlarla kendi firmasından kağıt ithalatı yaptığı için, halka açık şirketlerine kağıt satıp küçük yatırımcıyı da zarara uğratmış oldu. İncelemede Doğan'ın, Başkan Vekili olan İmre Barbanbek'e de 200 bin dolar verildiği tespit edildi. Uzmanlar tarafından yapılan hesaplamada ise bu süre içesinde Doğan'ın yurt dışındaki kendi "tabela" şirketlerinden yaptığı kağıt ithalatında 60 Milyon dolarlık kazanç sağlandı.

SPK'nın cevap beklediği sorular

1997 yılından 2007 yılına kadar devam eden 10 yıllık kağıt ithalatı 2008 yılı başında sonlandı. İlişki bittiğinde ise Doğan, SPK'nın incelemesine takıldı. 17 Ağustos 2008 tarihinde SPK tarafından Aydın Doğan adına bir yazı gönderildi. Yaklaşık 1 ay önce gönderilen ve 16 soruluk dökümanda Doğan'ın sorulara yanıt vermesi istendi. Halen Aydın Doğan'ın elinde cevap bekleyen soruların önemli satırararı şöyle;


1997-2007 yılları arasında gerçekleştirilen gazete kağıdı, ve baskı malzemesi, ithalatlarının doğrudan veya dolaylı olarak hakim ortağı veya yöneticisi olduğu Falcon Purchasing, Shawcliff Trading, Sortal Trading ve Eurozone Trading Limited ünvanlı şirketleri üzerinden gerçekleşmesinin gerekçesi nedir açıklayınız?


Söz konusu şirketlerin kurulu oldukları yerde (yabancı ülkelerde) ödemiş oldukları yıllık toplam vergi tutarlarını ayrıntılı olarak açıklayınız. İlgili bilgileri ibraz ediniz.


Adı geçen şirketlerle 2007 yılı ortalarında ithalata son verilmiş olmasının gerekçesi nedir? Bu konuya ilişkin öneri, karar, onay kime aittir? Ayrıntılı olarak açıklayınız.


Malta Lüksemburg, İngiltere, İrlanda, İslands ve Biritish Virgin Islands'tan temin edilen belgelerle adı geçen şirketlerin gazete kağıdı ve baskı malzemesi ithalatı yapmasına rağmen bahse konu şirketlerin herhangi operasyonel yetisinin bulunmadığı anlaşlımmıştır. Öte yandan bu şirketlere Aydın Doğan, Işıl Doğan, kızı Arzuhan Doğan Yalçındağ, Vuslat Doğan Sabancı, Begümhan Doğan,İmre Bermanbek, Ali Rıza Temuroğlu ve Şener Mustaoğlu'nun ortak ya da yöneticisi oldukları, Eurozone Trading Limited tarafından İmre Barmanbek' 200 bin USD, kızlarınıza 261 bin 899 USD tutarında ödeme yapıldığı tespit edilmiştir.
aktifhaber

Engin Ardıç/Sabah
Aydın Doğan'ın Ana Günahı
6 Ekim 2010
Aydın Doğan'ın basın ve yayın organlarının satılacağına dair haberler çıkıyor. Adamları bunu sürekli yalanlıyorlar ama onlara kimse inanmıyor.

Aydın Bey, "hepsini satacak değilim, ortak arıyorum" demeye getiriyor. "Vergi cezalarımı ödeyebilmem için acilen para lazım" demiyor tabii.
Medyadan "tümden" mi çekilir, yoksa bir kıyısından tutunup kalmaya mı çalışır, o kadar da önemli değil. Öyle ya da böyle, Aydın Doğan bitmiştir.
Belki başka işler de yapar, kızları ve damatları işlerini sürdürürler, ya da herşeyi onlara devredip emekli olur, parası da torununun torununa yeter ama bir "medya patronu" olarak bitmiştir. "Fonksiyonu" kalmamıştır. Şu anda "uzatmaları" oynuyor.
Kızının TÜSİAD yönetiminden "gönderilmesi" (kibarcasını söyledik) bunun böyle olduğunun göstergesiydi. Aydın Doğan, kızı vasıtasıyla dolaylı da olsa, artık büyük burjuvaziyi temsil etmiyor, onun önderliğini sürdüremiyordu.
Geldi ve geçiyor... Bir kuyruklu yıldız gibi diyebilmeyi çok isterdim...
Ama onun gelip geçişi, biraz yatağından taşıp ortalığı dağıtan sel gibi oldu.
Aydın Bey, sekiz yıldır körü körüne çok sert, hatta "vahşi" muhalefet yaptı. Kimi adamları ruhlarının "puşt" eğiliminden, kimi adamları da "solculuk falan ettiklerini" sanarak bu vahşi muhalefete destek verdiler, bayrağını taşıdılar.
Fakat günahı bu değildir. Sonuçta, muhalefet herkesin anayasal hakkıdır.
Aydın Doğan'ın günahı, "ticari çıkarları için sürdürdüğü muhalefete 'laiklik ve Atatürkçülük kavgası' kılıfını uydurmaya çalışmak" olmuştur.
Bunu yutan da çok oldu...
Aydın Bey kuldan korkmadı, bravo. Ama, Allah'tan da korkmadı! Hükümete diş geçiririm sandı, geçiremedi. Deviririm sandı, deviremedi. Devirmeye çalışan başkalarına arka çıkarım sandı, çıkamadı.
Aydın Bey'in adamları Türkiye'yi gerdiler de gerdiler, gerdiler de gerdiler... Ruh sağlığımızla oynadılar.

(..)
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Prş Eyl 11, 2008 10:19 pm    Mesaj konusu: Hürriyet, Türkiye’nin sahiplerinin gazetesidir Alıntıyla Cevap Gönder

16 Eylül 2008 Salı
Utanmanız için bu kadarı yeterli değil mi?
Ahmet Kekeç
Star
akekec@stargazete.com

Herkes hayal kırıklığına uğramış... Dişleri pis olduğu yüzüne vurulduğu için utanıp yerin dibine giren, 'Bunu okuyunca çılgına döndüm... Ama yazılanlar doğruydu. Benim gibi estetik düşkünü biri nasıl bu şekilde televizyona çıkardı?' diyerek hasmına çiçek gönderen arkadaşımız da hayal kırıklığına uğramış.

Başbakan'ın konuşmasını işaret ederek, 'Bu muydu?' diyorlar.

Bu muymuş?

Başbakan'ın sözleri bundan mı ibaretmiş?

Daha ne olacaktı?

Baskıcılığınız, şantajcılığınız, elinizin altındaki medya imkanını ne amaçla kullandığınız birinci ağızdan ifşa edildi, daha ne olmasını bekliyordunuz?

Bir de mektup yazmışlar Başbakan'a.

Muhteviyatını bilmiyoruz ama, anlıyoruz ki aba altından sopa göstererek (daha doğrusu, ellerinin altındaki 'medya imkanı'nı hatırlatarak) birtakım meşru olmayan taleplerde bulunmuşlar.

İki adet şapkaları varmış...

İşadamı şapkası, gazeteci şapkası...

Dişleri pis olduğu yüzüne vurulduğu için utanan arkadaşımızın kaç şapkası var acaba?

Hatırlarsanız, kararmış dişlerini göstere göstere, 'Biz hangi olayda alamadığımız bir ihale için hükümete yüklenmişiz? Bunun örneği var mı?' diyordu.

Hiç utanmıyordu.

Elimde bir yargı kararı var.

Bu karar, zımnen de olsa, Doğan Grubu'nun, kamu ihalelerini almak için hükümete baskı uyguladığını doğruluyor.

Kuva-yı Medya dergisinden aynen alıntılıyorum:

Turkish Daily News gazetesinin Aydın Doğan tarafından satın alınmadan önce 13 Kasım 1997 tarihli nüshasında, 'Medya Patronları Enerji Projelerini Almak İçin Baskı Uyguluyor' haberi ile aynı tarihli İlnur Çevik tarafından kaleme alınan 'Medya Patronları Ülkeyi Yönetmeye Başladığı Zaman' yorumlarında 'Doğan Grubu'nun İstanbul'un elektrik projesini elde etmek için hükümete şiddetli baskı yaptığı, Doğan Holding'in elektrik ihalesini kazanmak amacıyla her türlü yöntemden yararlandığı, basın karteli oluşturan medya baronlarının medyalarını, cazip enerji ihalelerini kendilerine vermesi için hükümete yoğun baskı yapmakta kullandıkları' yazıldı.

Bu yazılarla 'yayın yolu ile kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu' gerekçesiyle mahkemeye başvuran Doğan Grubu'nun başvurusunu değerlendiren İstanbul Asliye 5. Hukuk Mahkemesi Turkish Daily News gazetesinin Doğan Grubu'na 4 milyar TL tazminat ödemesine hükmetti.

Turkish Daily News'un bu karara itirazı üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Doğan Grubu hakkında yayınlanan yazıların 'somut olgular' olduğu gerekçesiyle bu yazılardan dolayı verilen tazminat cezasının haksızlığına hükmederek kararı bozdu.

Bu bozma kararı ile Turkish Daily News gazetesinde Aydın Doğan ve Doğan Grubu hakkında yazılan sert ifadeli yazılar Yargıtay tarafından onanmış oldu.

Küçük özetle tekrarlayalım isterseniz:

Turkish Daily News, Aydın Doğan'ın 'şantaj gazeteciliği' yaptığını iddia ediyor.

Doğan Grubu, 'hakarete uğradık' gerekçesiyle mahkemeye başvuruyor ve iddia sahibini tazminat cezasına çarptırıyor..

Bir üst mahkeme, 'iddialar somut olgulara dayanmaktadır' diyerek kararı bozuyor ve zımnen de olsa 'şantaj gazeteciliği' iddialarını doğruluyor.

Belge istiyordunuz.

Alın size belge.

Bakalım bunu tevil etmek için hangi şapkanızın altına gireceksiniz!


ERDOĞAN'IN AÇIKLAYAMADIĞI SIR
16 Eylül 2008 08:21

Erdoğan'ın Doğan'ın mektuplarını açıklayacağını bilen gazeteciden, ikinci bomba..

Bugün Gazetesi'nden Erhan Çelik'in "Başbakan'ın açıklayamadığı şey" başlıklı yazısının ilgili bölümü:

Şimdi gelelim Aydın Doğan'ın Başbakan'a yazdığı mektubun ayrıntılarına...
Aydın Doğan, Vatan Gazetesi'ni Alevi cemaatinden bir gruba satmak için pazarlık masasına oturduğunda, görüşmenin yapıldığı salonda yalnızca dört kişi vardı. Ve satış sonuçlanıncaya kadar anlaşmanın duyurulmaması için görüş birliğine varılmıştı. Ancak ben, bu buluşmayı hemen ertesinde yazıp, Vatan Gazetesi'nin Alevi cemaatine satış hazırlığında olduğunu duyurunca, Aydın Bey durumdan rahatsız olup, gazeteye talip olan işadamlarıyla arasına mesafe koydu. Satış da gerçekleşmedi zaten.

Oysa satış bilgisi bana Vatan Gazetesi'ne talip olan işadamlarından gelmemişti. Başbakan'ın söylediği gibi yerin kulağı var. Daha da önemlisi Aydın Bey'in en yakınında ağzında bakla ıslanmayan pek çok kişi mevcut. Doğan Grubu'nun 'Türkiye bizden sorulur' havası içindeki bu yöneticilerinden biri bugünlerde bomba gibi bir iddiayı fısıldıyor sağa sola...

Ona göre Aydın Doğan'ın yazdığı mektubun tümünün açıklanması mümkün değil! Çünkü mektupta ülkenin gizli anayasası olduğu iddia edilen kırmızı kaplı kitaba dair atıflar bulunuyor. Aydın Doğan, aylar öncesinden AKP için kapatma davası açılacağını Başbakan'a bu manidar mektupla bildiriyor ve bazı taleplerinin yerine getirilmesi halinde hükümetle birlikte omuz omuza mücadele edebileceğinin sinyallerini veriyor. Partisine kapatma davası açılacağını ilk kez Aydın Doğan'ın mektubuyla öğrenen Başbakan ise teklifi geri çeviriyor.

Ancak mektupta 'devlet sırrı' mahiyetinde çok gizli bilgilere ilişkin imalar bulunduğundan, Başbakan Aydın Doğan'ın satırlarının tümünü kamuoyuna açıklayamıyor. Ben bu sözleri, Başbakan'ın Aydın Doğan'ın mektubuna değindiği hafta sonu konuşmasından birkaç saat önce duydum.

Başbakan'ın mektuba değinip, içeriğini tam olarak açıklamadığını ve hemen ardından Aydın Doğan'ın Erdoğan'a cevap verirken mektubun yalnızca bir bölümünü kamuoyuyla paylaştığını görünce de dehşete düştüm.

Başbakan'ın açıklayacağım dediği şeyin Aydın Doğan'ın mektubu olduğunu beş gün öncesinden söyleyen Doğan Grubu yöneticisi, şimdi de, mektuplara değinip, açıklanmıyor olmasını kırmızı kaplı kitaba bağlıyordu. Acaba bu iddiası da doğru çıkabilir mi? Cevap basit.

Eğer gerçekten de, ne Başbakan ne de Aydın Bey mektubun tam metnini kamuoyuyla paylaşmazlarsa, o zaman iddia büyük ölçüde doğrulanmış olacak. Bekleyip, göreceğiz!
aktifhaber

Doğan’ın büyük kötülüğü

Tarih ileride yazıldığında bu dönem, AKŞAM gazetesinin tam tarafsız, bağımsız, vicdanları hür ve kalemleri özgür gazeteciler tarafından her gün çıkarılması sürecinde çok önemli adımların atıldığı bir dönem olarak yazılacak. Buna eminim ve adımın şerefini koydum ben bu yola ve hedefe...

Başbakan Erdoğan ile Aydın Doğan arasındaki söz düellosunu umarım izlemektesiniz. Nasıl sonuçlanır ne zaman biter, bunları bilemiyorum ama bildiğim, gördüğüm şu ki; Doğan Medya Grubu bu ülkeye büyük zarar vermiş durumda.

Nedenini de açıklayacağım ama ilk önce bir noktayı açıkça belirtmem gerekiyor. Biliyorsunuz, içinde AKŞAM’ın da bulunduğu grubumuzun, Doğan Holding ile arası pek iyi değil.

Bunun geçmişten kaynaklanan birçok nedeni var. O geçmiş hakkında bilgilendikçe hem şaşırdım hem de üzüldüm ve de kızdım.

Bugün yazacaklarım, o öfkenin bir sonucu değildir. Zaten okudukça bunu sizler de göreceksiniz. Diyeceklerim çok daha genel bir saptama içeriyor.

Daha önce çok yazdım, yine tekrarlayayım... Geçmişte Türkiye’de iktidarlar ile medya arasında birçok kirli ilişki kuruldu. Bu ilişki, medyanın hükümetler kurması ve bakanlar atamaya girişmesine hatta ‘darbe yapacak halde değiller’ diyerek 28 Şubat türünden darbeler planlamasına kadar gitti.

Bütün bu acayip ilişkiler ağının tam göbeğinde Doğan Medya Grubu’nun amiral gemisi ve yanındaki muharip gemiler vardı.

O ilişki nedeniyle Türkiye’de insanlar, bazı gazetelerin attıkları manşetlere inanmamaya başladılar. Çünkü atılan her manşetin altında ‘acaba ne tür ekonomik çıkar arayışı yatıyor’ diye sormaya başladılar.

Bir dönem (özellikle Hüsamettin Özkan’ın da bulunduğu dönemde) Doğan Grubu’nun Ankara temsilcilerinin tek işi, o bakanın makamında oturmaktan ibaret hale geldi.

Bu tuhaflıklara, kendisi bizzat işadamı olmaya heveslenen yayın yönetmenlerini de eklerseniz, karşınıza yayıncılık ile işadamlığını birbirine tamamen karıştırmış insanlar topluluğu çıkar.

AKP’yi hızla iktidara taşıyan ortamda, halkın bu tür insanlara duyduğu büyük tepki de yatıyordu. Tabii ki bunu da en iyi bilen insanların başında Başbakan Erdoğan geliyor. Dolayısıyla onun Doğan’a savaş açmasının altında bu bilginin yatmakta olduğuna da eminim.

Asıl nedenin ne olduğu benim açımdan hiç önemli değil. Beni asıl ilgilendiren geçmişten gelen o kirli ilişki kurma âdetinin bizlere de büyük zarar vermesidir. Başbakan onların attığı her manşetin kasıtlı olduğunu ve altında mutlaka bir sebep aranması gerektiği türünden konuşmalar yaptı, kuşkular yarattı ya; bunların dışında kalan bizlerin mesleğimizi hakkını vererek yapmamızın önünü kesti.

AKP hükümetinin büyük hataları var, tam da bir medya kontrolünün ihtiyacını duymaktalar. Bir kontrol mekanizması olmazsa kendilerini iyice kaybedecekler. Bizler işimizi hakkını vererek yapmak istiyoruz ama Doğan-Erdoğan arasındaki kavga nedeniyle biz de korkar olduk. Art niyeti olmayan haberler yapsak bile bize çamur sıçratacaklar diye çekiniyoruz.

Çekiniyoruz da duracak mıyız? Hayır aksine... Bu gibi durumlarda yapılacak en iyi iş, alınacak tek olumlu tavır, mesleğimizin ilkelerine sığınmak. Taviz vermeden bu ilkeleri uygulamak. Olayları tüm tarafların görüşleriyle eksiksiz vermek, kimse için torpilli manşet atmamak... Bu bizim sığınağın ‘olmazsa olmazları’dır.

Zaten bir süredir bunları uygulamaktaydık da ortalık toz duman olduğundan kimin eli kimin cebinde, o belli olmadığından bu ilkelerimizi ve sığınağımızın kapısında asılı olan davranış kuralları listemizi sizlerle de paylaşmak istedik.

Bu süreçten, bu gazete alnının akıyla çıkacak. Üzerimize sıçratılmak istenebilecek tüm çamurlardan korunmak için veriyorum ben mücadeleyi. Tarih ileride yazıldığında bu dönem, AKŞAM gazetesinin tam tarafsız, bağımsız, vicdanları hür ve kalemleri özgür gazeteciler tarafından her gün çıkarılması sürecinde çok önemli adımların atıldığı bir dönem olarak yazılacak. Buna eminim ve adımın şerefini koydum ben bu yola ve hedefe. Bunu da bilin.

Serdar Turgut
Akşam


Etyen Mahçupyan/Taraf

Deniz Feneri, Hilton... Darbe!

Hiçbir şey yeni başlamamıştı ama her şey zamanını bekliyordu... Hürriyet gazetesinin Almanya’da yargı sürecine intikal eden Deniz Feneri skandalına ait haberleri sürmanşet yapmasıyla birlikte tartışma da Türkiye’nin gündemine oturdu. Öncelikle şunu belirtmekte yarar var: Deniz Feneri 10 yılını bitirmiş ve birçok başarılı yardım kampanyasına imza atmış olan bir örgütlenme. Ama bu işleri yaparken Türkiye dahil birçok Avrupa ülkesinden resmî ve gayriresmî para kullanma potansiyeli de hayli yüksek. Sanırım hepimizin kişisel deneyimi böyle ortamlarda kendi çıkarına yönelik dar kapsamlı organizasyon peşinde olan birçok grubun ortaya çıkabileceğini tahmin eder. Dolayısıyla Deniz Feneri’nin önayak olduğu para akışlarından nasiplenen kimsenin olmaması gerçekten şaşırtıcı olur...

Ancak bu haberin böylesine ‘değerli’ bulunmasının nedeni muhafazakârların da yasadışı ekonomik faaliyetlere bulaşmaları olamaz. Çünkü bu hiç de yadırgadığımız bir durum değil. Hürriyet’in bu habere yönelik iştahının arkasında bir fırsatçılık okunuyor. Görünüşe bakılırsa Doğan Grubu’nun Hilton Oteli’nin arazisinde ‘rezidans’ yapma girişimi gerçekleşmeyince, Başbakan’a olan tepkilerini böyle göstermek istemişler. Aydın Doğan’ın “aksi halde bu kadar parayı niye Hilton’a verdim?” mealinde olduğu söylenen cümlesi durumu yeterinde açıklıyor. Nitekim geçmişte ellerindeki medya gücünü kullanarak diğer işleri için imtiyaz kopartan basın patronlarını gayet iyi biliyoruz ve Doğan Grubu’nun da gerçekten ‘başarılı’ bir medya holdingi olduğunun farkındayız.

Şimdi salt ekonomik ve çıkar endeksli gözüken bu çekişmenin nasıl bir arkaplana oturduğu üzerinde duralım... Pazartesi günkü yazısında Yasemin Çongar’ın çok isabetli iki paragrafı vardı: “Başbakan’ın Doğan Grubu’na yüklenmesinde, kendisine ve partisine karşı hazırlanan ya da hazırlanabilecek yeni kampanyaların sezgisi, bunların önünü kesme çabası da pekala etken olabilir... Başbakan ‘hükümet olabilirsin ama iktidar olamazsın’ kuralının işlemesine; sandığın değil askerî ve bürokratik vesayetin rejime hâkim olmasına dayalı bir düzenin taşıyıcısı saydığı Doğan Grubu’na, bu grup üzerinden de vesayet sahiplerine savaş açmakla iktidar arıyor; iktidar olmaya yöneliyor.”

Bu paragrafların isabetini kavrayabilmek için Genelkurmay Başkanı’nın ayağının tozuyla attığı adımları düşünmek yeterli. Hapishanedeki emekli darbe girişimcisi komutanlara sahip çıkıldığını ima eden ziyaret ile Diyarbakır’da seçilmiş bazı sivil örgütleri muhatap alan direktifler, Ergenekon’un hedefinin TSK tarafından taşınma ihtimalini akla getiriyor. Çünkü bilindiği üzere çeteleşmeyi de içeren bu örgütün temel amacı, sivil toplumu hareketlendirerek AKP aleyhine bir ortam yaratmak ve bundan yararlanarak iktidarı değiştirmekti. Tabii ki TSK’nın anayasal bir kurum olarak bu uğurda her türlü yöntemi mubah sayabileceğini varsaymak doğru olmaz. Ancak işin cinayetlere varan çeteleşme yönünü bir yana bırakırsak, ‘yapılacak iş’ konusunda fazla bir görüş ayrılığı da olmayabilir. Nitekim tutuklu olan komutanlardan Tolon, kendilerinin gayet huzurlu olduğunu ama ‘dışarıda’ bulunanların pek öyle olmadığını münasip bir dille ifade ederek kendince mesajlar vermişti.

Eğer bu tespitler gerçekliğe aykırı değilse, önümüzdeki dönemde TSK’nın ‘yasal bir Ergenekon’ gibi davranması kimseyi şaşırtmamalı. Yani hukuk çerçevesinden çıkmayan, ama bu iktidarın gitmesi için de fırsat yaratmaktan ve kullanmaktan çekinmeyen bir askeriye... Ne var ki böyle bir stratejinin başarılı olması, çoğu zaten şaibeli olan birtakım sivil toplum örgütlerinin hareketlendirilmesi ile sağlanamaz. Bu işe medya desteği lazım... Daha açık söylemek gerekirse bu işe Doğan Grubu lazım, çünkü diğer büyük basın organları artık devletçiliğe bu denli yatkın değiller.

Öte yandan Doğan Grubu’nun da manipülasyon açısından pozitif etkisi sınırlı olacaktır. Bu grubun devlet ve asker yanlısı olduğu son yıllarda o denli bariz hale geldi ki, örneğin ‘laiklik haberleri’nin artık pek bir etkisi yok. Ancak tersi yönde son derece etkili bir hareket alanı bulunuyor: Diğer bir deyişle mesele AKP’nin yıpratılması olduğu zaman söz konusu medya organlarının inandırıcılığı kendiliğinden artıyor, çünkü bu hükümetin gitmesine yönelik psikolojik ihtiyaç sürmekte...

Bu durumda iktidarın değişmesine yönelik stratejinin Doğan Grubu üzerinden hayata geçirileceği ve esas olarak AKP’nin iktisadi ve siyasi zaafları üzerinde yoğunlaşacağı açık... Başbakan’ın da benzer bir analiz yaptığını son çıkışlarından anlıyoruz. Çongar’ın işaret ettiği üzere, darbeyi engelleme ve kendi iktidarını sağlama alma mücadelesi veriyor... Kısacası yüzeyde deniz fenerleri ve otel bahçeleri olabilir, ama derinde konumuz hâlâ darbe...
aktifhaber

Tamer KORKMAZ
''Avukatlar''ın asıl derdi ne?
15 09 2008
Yeni Şafak

Başbakan Erdoğan, kendisinden yazdığı mektuplarla “imtiyaz” talep eden Aydın Doğan'a şöyle seslendi:

“Haksız taleplerini karşılasaydım, bugün bunları konuşur olur muyduk? Dost olurduk o zaman! Taleplerine bundan sonra da olumlu cevap alamayacaksın…”
Doğan medyasının son dönemde Erdoğan'a yüklenmesinin temel nedenlerinden biri Başbakan'ın sözünü ettiği husus; gelgelelim hepsi bundan ibaret değil…

Bakınız, Doğan Grubu çokları gibi AKP'nin kapatılacağını öngörüyordu.

Evdeki hesap çarşıya uymayınca da “harekat” başladı…

Erdoğan'ın kavgaya açıktan girmesiyle gündem adeta esir alındı; Ergenekon davası “restleşme gündemi”nin gerisinde kaldı. Ergenekon hadisesinden karnı ağrıyan Doğan Grubu da bir nebze olsun nefes aldı.

Şu unutulmamalı ki, Ergenekon çok uzun sürecek bir film yani bu dava daha ne gündemler görecek…

Doğan Grubu'nun peşini bırakmayacak, Ergenekon gündemi!

* * *
Erdoğan, Doğan'a “Neden Baykal'ın malvarlığının peşine düşmüyorsunuz?” diye sorarken “Birbirinizin avukatlığını yapmayın, şıracı-bozacı gibi şahitliğe girişmeyin” diye seslendi.

CHP ve Doğan Grubu'nun birbirinin avukatlığını yapmasında anlaşılmayacak veya beklenmedik bir durum yok.

Baykal, “Ergenekon'un avukatı” olduğunu ilan etmişti…

Doğan medyası Ergenekon'un avukatlığını adı konulmamış bir biçimde zaten yapıyor…

En çarpıcı ortak yönleri Ergenekon örgütünü savunmak!

Başka?

AKP'nin kapatılmasını canı gönülden istiyorlardı.

Hatta, kapatma davası açılacağından Hürriyet'in kaptanı ile CHP'nin önde gelen bir yöneticisi haberdar edilmişti.

Önümüzde ise “Sivil Anayasa” konusu var…

CHP de, Amiral Gemisi de anayasa değişikliğinin telaffuz edilmesinden dahi rahatsızlık duyuyorlar.

CHP “akla ziyan” bir durumda; “Sivil Anayasa yapılırsa bunun adı irtica olur” demeye getiriyor!

* * *
Doğan Medyası, bugünkü konjonktürde Baykal'la tandem oynuyor.

Oysa yakın zamanlara kadar kazın ayağı çok farklıydı.

Doğan Grubu, üç yıl önce CHP Kurultayı'nda Deniz Baykal'ı gönderebilmek amacıyla Mustafa Sarıgül'e acayip destek vermişti.

Baykal, kurultayda Doğan Grubu'na şu cümlelerle yüklenmişti: “Onların desteklediği iktidarlar döneminde Türkiye 80 milyar dolarlık bir banka hortumlamasının kurbanı oldu. Bu medya grubu günlerdir adeta CHP kurultayıyla yatıp kalkıyor. CHP yönetimine karşı bir Haçlı Seferi başlatılmıştır!”

Deniz Bey, 1 Mart tezkeresine de atıfta bulunarak, Doğan Grubu'nun “harekatı”nın ardında “Washington Desteği”ni ima ediyordu.

Baykal, o vakitler Doğan Grubu'nun çok büyük desteğine rağmen “Sarıgül Suikastı”nı savuşturmuştu. Günümüzde ise AKP hükümetine Doğan Medyası ile kol kola ateş ediyorlar.

Doğan Grubu, kurultaydaki desteğinin karşılığında Hilton arazisinde “yapılaşmayı artırıcı” imar iznini Mustafa Sarıgül'ün belediyesinden koparmıştı. Ne var ki “hükümet engeli”ni aşamadılar.

* * *
Sahi, Doğan Grubu şimdilerde yolsuzlukların mı, yoksa hükümetin mi üzerine gidiyor? Şunun için soruyorum:

28 Şubat'ın en büyük destekçisi Doğan Grubu, malum süreçte tam 57 milyar dolar hortumlanırken zerre kadar oralı olmamıştı.

TAMER KORKMAZ - YENİŞAFAK

korkmaz@yenisafak.com.tr

Aydın Doğan'ın Almanya Kontağı
12 Eylül 2008 13:35

Deniz Feneri bombası "Erdoğan"ın ismi bulaştırılarak neden Almanya'da patlatıldı. İşte Aydın Doğan'ın şok Almanya bağları...

Aydın Doğan’ın Gözden Kaçan Almanya bağlantısı…

Türkiye’de Başbakan Erdoğan ile Doğan grubu arasında fırtınalar kopmasına sebep olan Deniz Feneri davasının Alman Savcısı Kertsin Lotz, “Dava sürecinde Türkiye hükümetinin hiçbir baskısına maruz kalmadık. Bu ifadeler iddianameye nasıl girmiş anlamadım” diyor.


İddianameyi kaleme alan isim, günlerdir gündemimizi işgal eden iddiadan bi-haber. Sanıklar da duruşmada ne Başbakan’a ne de Başbakanlığa bir para aktarmadıklarını belirtiyorlar. Öyleyse bu olanlar neyin nesi…

Yeni Şafak gazetesinin çok okunan yazarı Taha Kıvanç (Fehmi Koru), “Biat medyasından son haberler” başlıklı 10 Eylül tarihli köşe yazısını, “Her taşın altından Almanya çıkıyor, değil mi? Almanya bağlantısı önemli...” uyarısıyla bitiriyor. “Komplo” teorilerine oldukça açık bir hedef bu.

Almanya bağlantısı… Hem Doğan hem de son dönemde gündemi hayli işgal eden Ergenekon için son derece önemli. Bir kere, Doğan Medya grubunun yüzde 25’i Alman Axel Springer grubuna ait. Kasım 2006’da imzalanan bu ortaklık sonrası, Doğan Medya Grubu’nun yönetiminde sürekli bir Alman yönetici var.

Axel Springer grubunun Almanya’da en çok satan gazetesi Bild yayın yönetmeni ile Hürriyet’in yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök, karşılıklı birbirlerinin yönetim kurullarında yer alıyorlar. Birbirleriyle haber ve röportajlar paylaşıyorlar. Axel, Almanya’nın en büyük medya kuruluşlarından. 10 bin çalışanı var. Televizyon, gazete, radyo, dergi ve internet siteleri var.

Gelelim öteki Almanya bağlantısına…Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ün avukatlara dağıttığı ek cd’de bu konuda ilginç bilgiler mevcut. Savcı Öz, Talip Doğan Karlıbel’in çeşitli medya kuruluşlarında yer alan Ergenekon-Almanya bağlantılarına ait açıklamalarına yer veriyor.

Karlıbel, Veli Küçük ve Kerinçsiz’in sık sık Almanya’ya geldiklerini ve Alman faşistleriyle toplantılar yaptıklarını ifade ediyor. Yine, Ergenekon terör örgütünün Alman faşist grupların oluşturduğu derin devlet yapısıyla benzer özellikler gösterdiğini ifade ediyor. Ergenekon tutanaklarında, başka Almanya bağlantılarına ulaşmak da mümkün.

Ergenekon ile Doğan grubu arasında bir bağ olmadığı(!) için, Almanya’daki bu bağlantılar da bir anlam ifade etmiyor. Olsa olsa bir rastlantı olabilir! Her ne kadar MİT’in Ergenekon Savcısı’na gönderdiği metin de Aydın Doğan, Ertuğrul Özkök, Enis Berberoğlu ve Bekir Çoşkun’un adları medya ayağındaki isimler arasında geçse de, MİT bu bilgileri sadece bir “ihbara” dayandırdığını belirtiyor zaten…

Yazının başında, Almanya bağlantısının “komplo”ya açık olduğunu belirttik. Türk medyasının “komplo ustası” Taha Kıvanç’ın Almanya’yı hedef göstermesi boşuna değil…Diyelim Doğan ve Ergenekon’un Almanya’da güçlü bağlantıları var, tutup savcının iddianamesine “Başbakanlık” ile ilgili bilgileri onlar koydurtmuş olabilir denilemez. Bu kadar komployu Taha Kıvanç bile kaldıramaz…Bu düşünce hukuken “buhtan” olur…

Madem yazının belkemiğine bir gazeteciyi, Taha Kıvanç’ı oturttuk, finali de bir gazeteci ile yapalım. Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde danışmanlığını yapan Can Aksın, 9 Eylül tarihli Bugün gazetesinde yayınlanan “İkinci Başbakanlık Meydan Muharebesi” başlıklı yazısında, Çiller hakkında açılan savcılık soruşturmasıyla ilgili bir anısına yer veriyor. Soruşturmayı açan Erzurum Cumhuriyet Başsavcısı Hasan Erbil, gelişmelerin ardından şu açıklamayı yapmış:

“Milliyet Gazetesi Ankara Bürosu’ndan, Ersan olduğunu belirten kişi 8.4.1999 tarihinde, belirli aralıklarla 3 defa Özel Kalem’i aramış, saat 16.30’da, telefonla, DYP Genel Başkanı Çiller’in 6.4.1999 tarihinde yapmış olduğu konuşmaların (Ezan sesinin kesildiği, İmam Hatipler’in kapatıldığı, kendisinin din ve diyanetin kefili olduğu, dinin bekçisi olduğu) Anayasa’nın 24’üncü maddesine aykırılık teşkil ettiğini belirterek, savcılığın işlem yapıp yapmadığını sormuştur. Bu durum suç ihbarı olarak kabul edilmiş, gereği yapılmak üzere bu tutanak tanzim edilmiştir.”

Başbakanın dediği gibi “Bu hamur daha çok su götürür”... İyisi mi “Almanya bağlantısı” üzerinde hiç durmamak. Öyle değil mi Sayın Ertuğrul Özkök?
aktifhaber

DOĞAN GRUBU-ERDOĞAN KAVGASINA DAİR..

12 Eylül 2008 00:16
Hürriyet okunmaz, takip edilir. Hürriyet’in söylediğinin, haberinin gerçekliği önemli değildir. Hürriyet’in kendisi bir siyasi hakikattir. Hürriyet’in kendisi bir siyasi güçtür. Hürriyet, Türkiye’nin sahiplerinin gazetesidir.
İşte size ‘normalleşme’

Gökhan Özgün - 11.09.2008-Taraf

Türkiye Türklerindir grubunun Türkleri kimdir? Cevabı basit. Onlar Türkiye’nin sahibi olan Türklerdir. Onların Türkiye’nin sahibi olmasına itirazı olmayanlar, Türk’tür. İtirazı olanlar, Türk değildir. Hürriyet gazetesinin Türklük tanımını iyi okumak lazım. Bu Türklük, bildiğiniz diğer Türklüklerden biraz farklıdır.

Bu grubun gazeteleri ‘siyasete müdahale’ aygıtının bir uzantısıdır. Bir ‘siyasete müdahale’ makinesidir. Başından beri böyle tasarlanmıştır. Mükemmel tasarlanmıştır.

Bu grubu satın alan, bu makineyi satın almış olur. Bu yüzden bu makine her önüne gelene teslim edilmez. ‘Aile’ içinde el değiştirir. Neyin satıldığı, neyin alındığı, gayet iyi bilinir.

Hürriyet okunmaz, takip edilir. Hürriyet’in söylediğinin, haberinin gerçekliği önemli değildir. Hürriyet’in kendisi bir siyasi hakikattir. Hürriyet’in kendisi bir siyasi güçtür. Hürriyet, Türkiye’nin sahiplerinin gazetesidir.

Basın görüntüsü altındaki bu garip siyasi oluşum, Türkiye’de tanınır. İşadamı onun gücünü bilir. Gücünü tanır. Siyasetçi onun gücünü bilir. Gücünü tanır. Onun gücünü bilmeyenler, saftır. Çocuktur.

Bu siyasetin şefi Ertuğrul Özkök, bir cumhurbaşkanı adayına köşesinden Abdullahım Gülüm bir ‘şövalyelik’ yap, sen vazgeç bu sevdadan diyebilir. Küçük Abdullah’ın başını okşayarak, onunla köşesinden ‘tete a tete’ konuşabilir. Kendinde bu hakkı, bu gücü görebilir, bulabilir. Bu müstehcen gücü açık etmekte bir beis görmez. Çünkü ‘aklı başında’, gerçekçi herkes zaten bunun farkındadır. Hatta, bu durumu içselleştirmiştir.

Türkiye Türklerindir siyasetinin şövalyesi olmayanlara ne olur? Normalde yok olurlar.

Ama bu kez yok olmadılar. Takiye kampanyaları, Malezya baskınları, Ergenekon pişkinliği ve imparatorun bütün askerleri, bu kutsal görevi, Türkiye Türklerindir şövalyeliğini geri çevirenleri yok edemedi.

Buraya kadar her şey güzel gidiyordu. Neredeyse bir umut vardı. Ambardaki malzemeyle siyasete müdahale eden grubun ambarındakiler tükendi. Bu arada Tayyip Erdoğan her gün gazeteden takiyeci, yani büyük riyakâr ve yalancı ilan edildi. Tınmadı. Umursamadı. Sükûnetini korudu. Ne zaman ki ambardaki ‘seri numaralı’ cephane tükendi, Türkiye’nin sahibi Türkler son çare olarak biraz olsun ‘normal’ gazeteciliği denemeye başladı. Ortalıkta evraklar, belgeler uçuşmaya başladı. Ve işte o zaman, Tayyip Erdoğan hiddetlenmeye başladı. Ve bir medya grubunu muhalefet ilan etti. Daha doğrusu, gerçek muhalefetin Türkiye’nin sahipleri Türkler olduğunu açık etmeye karar verdi.

Bu meydan savaşını başlatmadan birkaç gün önce “Türkiye bundan böyle üç tarafı denizle dört tarafı düşmanla çevrili bir ülke değildir”, “Biz herkesle sorunumuzu masada konuşarak çözeriz” tarihî cümlesini telaffuz eden başbakan niye bir günde buralara düştü?

Çünkü başbakan bu ülkeye büyük hizmet etmişti. Birkaç yılda büyük tabuları yıkmıştı. Kıbrıs artık Türkiye’nin sıkıştığı yer değildi. Irak meselesi Ertuğrul Özkök’ün jetlerinden, Barzani’nin kellesini isteyenlerin elinden özenle alınmış, sükûnete kavuşmuştu. Ermenistan ziyaretiyle tarih yazılmıştı. Bunlar gerçekten büyük şeylerdi.

Zamanında Özal’ın kırdığı putları hatırlatıyordu. Ama bu arada Türkiye büyük bir gerçeği unutmuştu. Yemek servis edilmiş, Türkiye huzura kavuşmuştu. Ve, bunun tabii ki bir bedeli olacaktı. AKP, tıpkı Özal’ın zamanında çıkardığı gibi, bu hizmetleri karşılığında kallavi bir hesap çıkartacaktı. Türkiye’nin hesabı ödeme vakti gelmişti.

Erdoğan hesabı tam halkın masasına koymaya hazırlanıyordu ki, Türkiye Türklerindir grubu maraza çıkardı. Onlar bu hesap kitap işinden çok iyi anlarlar. Hiçbir şeyin değerini bilmez, ama her şeyin fiyatını çok iyi bilirler. Elinde hesap pusulasıyla Erdoğan’ı yakaladılar.

Hesap kesme işlerine biz bakarız dediler. Bizim onayımız olmadan bu memlekette kimse kimseye hesap kesemez. Her hesap pusulasının üzerinde Türkiye Türklerindir grubunun ve onların himayesi altındakilerin soğuk damgası vardır. Savaş, bunun savaşıdır.

Bir kere başbakana bir sorum var. Madem böyleydi, niye Anayasa Mahkemesi kararının tam arifesinde, böylesine ‘hassas’ bir günde, Türkiye Türklerindir gazetesinin BaşTürk’üne röportaj verdiniz? Bu röportajın o gazetenin iyice zayıflamış prestijini, inandırıcılığını, ‘değerini’ ve gücünü ne kadar arttırdığını bilmiyor muydunuz?

Tabii ki biliyordunuz.

Sonra ne oldu? Asıl siz bunu açıklayın. Sonra ne oldu?

Onların hanutu olmadan hesap kesilemez, işte bu oldu.

Eski tarife fazla mı geldi? Bütün bu peşrev yeni tarife için mi?

Kırk katır, kırk satır, bin hatır memleketi.

Her şey normalleşti. Bu arada Baykal siyasetten silindi. Bir dipnot haline geldi. Türkiye Türklerindir partisinin dipnotu.

Zamanında bir filozof şöyle demişti. Hakikatin ne olduğu değil asıl mesele. Mesele, ne kadar hakikati taşıyabileceğimiz.

Sahi, daha ne kadar hakikat taşıyabiliriz?

Taraf

Doğan'dan Peş Peşe Özür Geldi
13 Eylül 2008 13:55

Milliyet'in, Erdoğan'ın sözlerini çaprıttığını kabul ederek özür dilemesinden sonra Radikal'den de 'Gaziantep yolsuzluğu' itirafı geldi..

Radikal Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan, Gaziantep Belediyesiyle ilgili yayınladıkları "arazi burgunu" haberinin yanlış olduğunu kabul etti. Berkan, Gaziantep'te 14 tirilyon alınıp 87 trilyona satıldığını öne sürdükleri araziyle ilgili olarak yayınladıkları haberlerin gerçeği yansıtmadığını itiraf etti.

İşte, Berkan'ın özür beyan eden yazısı:

Gaziantep bulmacasını çözmeye çalışırken

Hasan Celal Güzel’in önceki gün Radikal’de çıkan yazısı, Radikal için ağır ithamlar içeriyordu; çünkü Güzel’in sözünü ettiği Gaziantep’le ilgili haber 6 Eylül günü Radikal’de ‘Gaziantep’te arazi rantı: AKP’de bu kez insider krizi’ başlığıyla yayımlanmıştı.

Doğan Haber Ajansı muhabiri Ahmet Kaya’nın Gaziantep’ten gönderdiği habere göre Nuri Üysen isimli bir işadamı, Gaziantep Güvenevler mahallesinde yer alan 119 bin metrekarelik çok sayıda varise bölünmüş olan bir tarım arazisini toplam 14 trilyon liraya satınalmış, üç gün sonra aynı araziyi Lüksemburg merkezli PD Three Gayrımenkul Yatırım Şirketi’ne 87.5 trilyona satmıştı. Satıştan kısa bir süre sonra Gaziantep Büyükşehir Belediyesi bu araziyi tarım alanı olmaktan çıkarıp ‘ticari alan’ haline getirmişti. Bu arada arazinin yüzde 55’i de Büyükşehir Belediyesine ve arazinin yer aldığı bölgenin sorumlusu Şehitkamil Belediyesi’ne bağışlanmıştı.

Ben haber anlatıldığında yazıişleri masasındaydım ve burada imar yolsuzluğu olduğu kanısına varamadım, onun yerine arazi sayesinde AKP’ye yakın bir işadamının ‘içerden bilgi alarak’ 14 trilyonunu üç günde 87.5 trilyona yükseltme ‘becerisi’ gösterdiğine kanaat getirdim, haberi de buna göre verdik. DHA’ya abone diğer gazetelerin haberi nasıl verdiğine çok dikkat etmedim açıkçası.

Haber önümden geçip gittikten sonra benim için konu kapanmıştı aslında, taa ki önceki güne kadar. Hasan Celal Güzel’in yazısını okuyunca hemen DHA Genel Müdürü Uğur Cebeci’yi aradım, beni bu konuda bilgilendirmesini rica ettim. Ondan öğrendim ki Hürriyet de haberden şüphelenmiş ve bu sebeple tecrübeli gazeteci Tarık Devrim’i Antep’e, olayı soruşturması için göndermişti.

Kısa süre sonra DHA bana konuya ilişkin bir dosya gönderdi. Dosyada Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey’in basın toplantısının tam dökümü de vardı ve ben ilk kez önceki gün Güzelbey’in bu haberi yalanlamak için günlerce çırpındığını ama sesini duyuramadığını farkettim, bu benim ayıbım.

Başkan Güzelbey, basın toplantısında arazinin tam öyküsünü anlatıyordu. Onun anlatımına göre belediye tam o bölgede daha önce 40 dönüm kadar bir araziyi kamulaştırmış ve sonra da imar durumunu ‘ticari alan’ olarak tadil etmişti. Bu 40 dönümü pazarlamak, buraya yatırımcı çekmek için yurtdışı seyahatler bile yapılmış ve en sonunda halen İskenderun ve Hatay’da Türk ortaklarıyla iki adet alışveriş merkezi inşa etmekte olan Türk ve Alman sermayeli Lüksemburg merkezli PD Three Gayrımenkul Yatırım Şirketi araziyle ilgilenmişti. Ancak bu şirket de araziyi küçük bulmuş, ‘Bize en az 100 dönüm lazım’ demişti. Belediye bunun üzerine şirkete dönüp, ‘Biz yapamayız ama siz etraftaki arsaları satın alır sonra da bizi 100 dönüme tamamlayacak kadar arsayı bağışlarsanız olur’ cevabını vermişti.

Bunun üzerine Alman şirketin Türkiye’deki ortağı olan Nuri Üysen, gidiyor ve bölgede 119 bin metrekarelik bir arsa buluyor. Arsa 19 varise bölünmüş bir arsa. Üysen, bu 19 kişiyi tek tek dolaşıyor ve arsanın tamamını almayı başarıyor.

Hatırlayın, Üysen DHA’nın haberine göre 14 trilyona alıyordu arsayı. Oysa Belediye Başkanı, arsa hissedarlarının 6 ayrı grupta toplandığını ve her gruba 14’er trilyon, yani toplamda 84 trilyon lira ödendiğini söylüyor.

Tabii bir özel şahsın bir araziyi kimden kaça satın aldığını bilmek de, biliyorsa ilan etmek de belediye başkanının işi değil ama bizim başkan bunu yapıyor. Tarık Devrim’in Gaziantep’te yaptığı araştırma, bir yanıyla belediye başkanı Güzelbey’i doğrular nitelikte, tapu kayıtlarına göre 19 hissedar arsalarını toplamda 84 trilyona satmış gözüküyorlar. Yani DHA’nın haberi yanlış!

Ama bir dakika... Dün bu 19 kişi çıkıp basın toplantısı yaptı, banka dekontlarını gösterdi ki, onlara arsa için yapılan ödeme 14.9 trilyon lira. Bu 19 kişinin tapuda 84 trilyon aldıklarına dair attıkları imzalar var. 19 kişi bu imzalar atılırken o belgede bu rakamların yazmadığını öne sürüyor. Bu haliyle bir dolandırıcılık iddiası bu, herhalde savcılıklar konuyla ilgilenir.

Fakat esas önemlisi, bu 19 kişinin gerçekten 84 değil 14.9 trilyon lira almış olması. Parayı ödeyen Nuri Üysen, 19 hisseli bu tapuyu tek tapuya dönüştürüyor ve üç gün sonra kendisinin da ortak olduğu şirkete 87.5 trilyon liraya satıyor.

Biz gazeteciler kamu tarafından yapılan yolsuzluk veya kayırmalara alışığız da özel kişilerin kendi şirketlerini dolandırmasına çok alışık değiliz. Burada durum sanki buymuş gibi gözüküyor: Yani Nuri Üysen, gerçekte 14.9 trilyon ödediği arsasını tapuda 84 trilyon gösteriyor, doğan vergi ve harç farkını da ödüyor, sonra da gerçekte 14.9 trilyon olan arsayı kendisinin de ortağı olduğu Alman şirketine 87.5 trilyona satıyor, yani yaklaşık 72.5 trilyon lira kazanç elde ediyor.

Tabii bu kazancın bir bölümünü düşmek lazım, diyelim Üysen şirkette yüzde 50 ortaksa
o zaman kazancı yarı yarıya azalıyor, yüzde 30 ortaksa yüzde 30 azalıyor vs.
Bu çok ilginç dolandırıcılık öyküsünde belediyenin yeri nedir? Şu: Belediye esasen artık 100 dönümlük bir arsanın sahibi. Bu arsanın ticari imarı da var. Yani arsayı bu yatırımcılara değil ama belki başkasına satarak yine gelir elde edilebilinir ve bu gelirle de Antep’in raylı sistemi hâlâ yapılabilir.

Hasan Celal Güzel’i de gazetem adına düzeltmem gerek: Ortada kasıtlı olarak yapılmış bir yalan haber yok, anlatmaya çalıştığım gibi fevkalade karmaşık yapısı olan bir dolandırıcılık hadisesi var. Herhalde bundan sonrası Nuri Üysen’le Alman ortakları arasında ve hukuk zemininde halledilecek şeyler...
aktifhaber

Milliyet Erdoğan'dan Özür Diledi
13 Eylül 2008 10:52

Milliyet Gazetesi, Başbakan Erdoğan'ın içkiyle ilgili sözlerini çarpıttığını kabul etti ve özür diledi.

Milliyet Gazetesi, Başbakan Erdoğan'dan özür diledi. Erdoğan'ın içki içmeyenleri kadeh tokuşturmaya çağıranlarını eleştirdiği konuşmasını Milliyet, dünkü sayısında 'Başbakan Erdoğan içki içenlere çattı' başlığıyla okuyucularına duyurmuştu.

İşte Milliyet Gazetesi'nin Başbakan'dan Özür dilediği yazısı:

Milliyet'in dünkü şehir baskılarında Başbakan Tayyip Erdoğan'ın açıklamaları 'Başbakan içki içenlere çattı' başlığıyla çıktı. Erdoğan önceki günkü konuşmasında "Ben diyorum ki, 'Aynı masada oturalım, sen iç ben içmeyeyim' ama 'Yok' diyor, 'Sen de bir kadeh tokuştur' Ben mecbur muyum sen tokuşturuyorsun diye tokuşturmaya?" demişti. Bu sözleriyle Başbakan'ın içki içenleri değil, içmeyenleri kadeh tokuşturmaya çağıranları hedef aldığı görülüyor. Maksadını aşan başlığı düzeltir, özür dileriz.
aktifhaber

İşte Aydın Doğan'ın Vasiyeti!
12 Eylül 2008 21:30Dün akşam Fox TV'de yayınlanan Objektif programının yapımcısı Kadir Çelik, programın sonlarına doğru Aydın Doğan'ın ilginç vasiyetini açıkladı.

Dün akşam Fox TV'de yayınlanan Objektif programının yapımcısı Kadir Çelik, programın sonlarına doğru Aydın Doğan'ın ilginç vasiyetini açıkladı.

Yaklaşık 5-6 gün önce Aydın Doğan'la bir görüşme yaptığını bildiren Çelik, Doğan'a, "Emin Çölaşan'ın Hürriyet'e dönmesi mümkün mü?" diye sorduğunu anlattı.


Çelik, bu soru üzerine Aydın Doğan'ın, "Ben yaşadığım sürece, Emin Çölaşan'ın dönmesi asla mümkün değil. Hatta kızlarıma da vasiyetim var. Ben öldükten sonra kesinlikle kapıdan içeri girmesin" dediğini iddia etti.

Programda yayınlanan bandta Emin Çölaşan'a da aynı soruyu soran Çelik'e ünlü gazeteci, "Ben ayrıldıktan sonra Bekir Coşkun üzerinden bana Milliyet'e yazmam için teklif getirdiler. Ama Doğan Grubu'na bir daha asla dönmem" yanıtını verdi
aktifhaber

İşte Aydın Doğan'ın Vasiyeti!
12 Eylül 2008 21:30

Dün akşam Fox TV'de yayınlanan Objektif programının yapımcısı Kadir Çelik, programın sonlarına doğru Aydın Doğan'ın ilginç vasiyetini açıkladı.

Dün akşam Fox TV'de yayınlanan Objektif programının yapımcısı Kadir Çelik, programın sonlarına doğru Aydın Doğan'ın ilginç vasiyetini açıkladı.

Yaklaşık 5-6 gün önce Aydın Doğan'la bir görüşme yaptığını bildiren Çelik, Doğan'a, "Emin Çölaşan'ın Hürriyet'e dönmesi mümkün mü?" diye sorduğunu anlattı.


Çelik, bu soru üzerine Aydın Doğan'ın, "Ben yaşadığım sürece, Emin Çölaşan'ın dönmesi asla mümkün değil. Hatta kızlarıma da vasiyetim var. Ben öldükten sonra kesinlikle kapıdan içeri girmesin" dediğini iddia etti.

Programda yayınlanan bandta Emin Çölaşan'a da aynı soruyu soran Çelik'e ünlü gazeteci, "Ben ayrıldıktan sonra Bekir Coşkun üzerinden bana Milliyet'e yazmam için teklif getirdiler. Ama Doğan Grubu'na bir daha asla dönmem" yanıtını verdi
aktifhaber

Aydın Doğan'ın Hikayesi
15 Eylül 2008 13:39

Doğan Grubu'nun Hükümetlerle kavgası yeni değil. Hepsini tek tek bitirdi. Önce iyi ilişkiler kurdu, sonra vurdu. Sırada AKP mi var, yoksa kazın ayağı bu sefer farklı mı?

Konunun temeli, Türkiye'deki medyanın sahiplik yapısında yaşanan ciddi dönüşüme kadar uzanıyor. Hep konuşulan medya-siyaset-ticaret üçgeninden bahsediyoruz.

Türkiye'nin tam da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün tarihî Ermenistan ziyaretine kilitlendiği gün patladı olay. İki ülke ilişkileri açısından bir ilkin ve bölge açısından da çok önemli bir dış politika gündeminin yaşandığı gün, Başbakan Tayyip Erdoğan, partisinin Güngören Gençlik Kolları kongresinde yaptığı konuşmada, Doğan Medya Grubu sahibi Aydın Doğan'a çok sert eleştiriler yöneltti.

Başbakan'ı bu kadar öfkelendiren, bir süredir Doğan Grubu gazetelerinde manşetlerden inmeyen Almanya'daki Deniz Feneri Derneği davası ve iddianamesiyle ilgili haberlere adının karıştırılmasıydı. Haberlerde Başbakan'ın dernekten para aldığı imalarına yer veriliyordu.

Erdoğan bu iddialara karşılık hodri meydan dedi ve karşı atağa geçti: "İspatlayamazsanız ahlaki değerler noktasında nasibini almamış birisisiniz."

Bununla da yetinmedi, bu haberlerin Doğan Grubu'nun yasal olmayan ticari taleplerine olumlu cevap vermediği için yazılıp çizildiğini söyledi, somut örnekler eşliğinde...

Hilton arazisinde plan tadilatı izni, Ceyhan'da rafineri projesi ve CNN Türk'ün karasal yayın talebi gibi...

Türkiye çok tanıdık bir kavgayı yeniden yaşıyor şimdi.

Bu meseleyi iyi anlayabilmek için, sadece güncel tartışmayı izlemek yeterli değil. Konunun temeli, Türkiye'deki medyanın sahiplik yapısında yaşanan ciddi dönüşüme kadar uzanıyor. Hep konuşulan medya-siyaset-ticaret üçgeninden bahsediyoruz. Başbakan'ın Güngören konuşması, bu üçlü sacayağından kaynaklanan sorunların göstergesiydi aslında. Konu, bir medya patronunun talepleri; ama talep edilenler, medyaya ait işler değil!

İŞ ADAMLARININ MEDYAYA GİRİŞİ

Gelinen noktayı analiz edebilmek için iş adamlarının medya sektörüne girişini ele almak gerekiyor. Gazetecilikte Bab-ı Âli dönemi yaşanırken, medya patronlarının mesleği de gazetecilikti. Hürriyet'in eski sahibi Simavi ailesi ile Milliyet'in eski patronu Karacan ailesi, bir zamanların efsane gazetesi Tercüman'ın kurucusu Kemal Ilıcak, bunların en meşhurları. Medya sektörünün 'Bab-ı Âli' diye anıldığı zamanlar durum böyleydi; ancak 80'lere gelindiğinde tablo değişmeye başladı. Dışa açılan ve zenginleşen Türkiye'de, iş adamları için iki yeni sektör gözde hâle geldi: finans ve medya. Bazı iş adamları hem basın hem de banka patronu olma yarışına girdi. Aydın Doğan ismini de o dönemde duydu kamuoyu.

Bugün Türkiye'deki medya iktidarının temsilcisi konumundaki iş adamının yükselişi, kurucusu olduğu vakfın internet sitesinde şöyle anlatılıyor: "1936 Gümüşhane Kelkit doğumlu Doğan, 1956-60 yılları arasında İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret Mektebi'nde okurken ticarete atıldı. Nakliyecilik, müteahhitlik, otomobil, ticari araç, iş ve inşaat makineleri gibi değişik sektörlerde ticaret yaptı. 1961'de ilk şahsi şirketini kurdu. 1970'e kadar şirket toptan ticaret alanında varlık gösterdi. 1974'te yeni şirketi ile sanayi alanına adım attı. 1974'ü izleyen yıllarda İstanbul Ticaret Odası Meclis ve Yönetim Kurulu Üyeliği'ne, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Yönetim Kurulu Üyeliği'ne seçildi. 1979'da Milliyet Gazetesi'ni devralarak basın ve yayıncılık dünyasına girdi."

Aydın Doğan'ın medyaya girişi, medya-siyaset-ticaret ilişkilerindeki kırılmanın da başlangıcıdır aynı zamanda. Onun öncesinde de medyaya dışarıdan girmiş patron örnekleri var elbette; ama onların etkisi sınırlıydı. Yeni Sabah Gazetesi sahibi Safa Kılıçlıoğlu, mensucat işinden basına girmiş bir patron. Yeni İstanbul Gazetesi'nin sahibi Habip Edip Törehan'ın asıl işi ise tütün tüccarlığı. Akşam Gazetesi'nin eski patronu Malik Yolaç ise bir armatör. Bu üçünden sadece Safa Kılıçlıoğlu'nun Adnan Menderes ile bir kavgasını yazıyor basın tarihi... Dışarıdan medya sektörüne giren en etkili aktör kuşkusuz Aydın Doğan. Özellikle 1994'te Erol Simavi'den Hürriyet'i de satın aldıktan sonra en büyük medya gücü hâline gelen Doğan'ın, o tarihten bugüne siyasetle ilişkileri hep tartışmalı oldu.

'DOĞAN GRUBU'NA VERİLEN TEŞVİKLER' MİTİNGİ

Tansu Çiller, 10 Mayıs 1997 Sultanahmet mitinginde, aynen Başbakan Erdoğan'ın yaptığı gibi doğrudan Doğan Grubu'na yüklendi ve medyaya verilen devlet teşviklerini açıkladı. O dönem, 'Tansu Çiller-Aydın Doğan Birinci Meydan Muharebesi' diye alaya alınan kavga, 18 Nisan 1999 seçimleri öncesinde de devam etti. NTV'de canlı yayına katılan DYP lideri, Milliyet Gazetesi'yle ilgili bir iddiayı dile getirmiş, Doğan da canlı yayına bağlanarak "Bunu ispatlasın, kendimi Taksim Meydanı'nda asarım!" demişti. Çiller daha sonra iddiasını belgelerle ispatladı. Sonuçta bu kavgada galip gelen Doğan Grubu oldu. Çiller bugün siyaset sahnesinde yok.

Bu konuya değinmişken, Çiller'in ispatladığı iddiayı hatırlatmakta da yarar var. 9 Nisan tarihli Milliyet'te, Çiller'in Erzurum mitingindeki sözleriyle ilgili savcılık incelemesi başlatıldığı haberi yer aldı. Çiller ise NTV'ye çıkarak 'önce ihbar ediyorlar, sonra haber yapıyorlar' deyip incelemenin Milliyet muhabiri Ersan Atar'ın ihbarıyla başlatıldığını savundu. Bunun üzerine programa bağlanan Doğan, "Muhabirin ihbar ettiği ispatlanırsa, kendimi Taksim'de asarım." dedi ve olaydan birkaç gün sonra, incelemenin, muhabirin savcılığa konuyla ilgili açtığı telefonların suç ihbarı kabul edilmesiyle başlatıldığı ortaya çıktı.

Çiller-Aydın Doğan kavgasındaki ilginç ayrıntılardan biri, Doğan'ın kullandığı üslupta saklı aslında. Bugün Erdoğan'a, 'biat medyası olmayacağız' diyen Doğan, o zaman da Çiller'e benzer bir jargonla karşı çıkıyordu. 10 Nisan 1999 tarihli Milliyet'te açıklaması yayımlanan Doğan, "Sayın Çiller, Türk basınının tarafsızlık hakkını elinden almaya çalışıyor. İktidarı eline geçirince baskı uyguluyor; ama Türk basını asla köle olmayacaktır." diyordu. Görünen o ki, 'biat etmeme-köle olmama' sözleri, bu kavgalarda Doğan Grubu'nun klasik silahları.

ECEVİT DE NASİBİNİ ALDI

Türkiye'yi 2002 erken genel seçimlerine götüren sürecin başbakanı ve DSP Genel Başkanı merhum Bülent Ecevit de Doğan Grubu ile karşı karşıya kalmış, hatta partisi içeriden bölünmek istenmiş bir lider. Literatüre 'hastane darbesi' diye geçen girişimde Ecevit zorla emekli edilmek istenirken, Doğan Grubu'nun rencide edici yayınları dikkat çekmişti. Hastalığı medyada sıkça konu edilen ve vazifeden çekilmesi istenen Ecevit'in yerine uygun görülen isimse Hüsamettin Özkan'dı. Ecevit'in ekonomiyi düzeltmesi için Amerika'dan transfer ettiği Devlet Bakanı Kemal Derviş, seçimler öncesinde İsmail Cem ve Hüsamettin Özkan'la birlikte yeni oluşumu başlattı. İsmail Cem'in liderliğinde kurulan Yeni Türkiye Partisi, en büyük desteği Doğan Grubu gazetelerinden gördü. Hatta o dönem Hürriyet'te yayımlanan anketlerde yeni oluşum hemen ilk sıraya yükselmişti bile! Belli ki yeni dönemin başbakanı olarak İsmail Cem uygun görülüyordu ama demokrasilerin nihai karar mercii halk olduğu için, proje kısa sürede çöktü ve 2002 seçimleri ülkenin 11 yıllık koalisyonlar dönemini sona erdirdi. Merhum Ecevit'in partisi ise bir önceki seçimde aldığı yüzde 22 oya karşılık, 2002'de sadece yüzde 2 oy alarak Meclis dışında kaldı.

Ecevit, daha sonraki birçok konuşmasında o dönem partisinin nasıl içeriden yıkıldığını anlattı. Yeni Şafak yazarı Taha Kıvanç, 9 Eylül'deki yazısında o dönemi şöyle anlatıyor: "Tansu Çiller'le geçinemedi de, 'Karaoğlan' lâkaplı Bülent Ecevit'le geçindi mi sanki Aydın Bey? 1999 sonrasındaki hükümetlerde başbakanlık yaptığı sırada epey bir süre iyi gitti Ecevit-Doğan ilişkileri; hastalığının artık iyice saklanamaz hale geldiği bir dönemde, Bülent Bey, sabahlara kadar Meclis'te nöbet tutup RTÜK Yasası'nı Aydın Bey'in isteği doğrultusunda çıkartmıştı. Ölmeden az önce, henüz başbakanlık koltuğunda otururken Bülent Ecevit aleyhinde de kampanya yürütmüştü DMG'nin gazete ve TV'leri... Bülent Ecevit de mi Aydın Doğan'ın basın özgürlüğüne göz dikmişti acaba? Yoksa Aydın Doğan mı Bülent Ecevit'in koltuğunu terk edip yerini Hüsamettin Özkan'ın almasını istediği için, seçim (2002) sonrasında da Kemal Derviş'in başbakan olmasını sağlama hevesiyle Ecevit karşıtı bir çizgi izletiyordu?"

Doğan Grubu'nun siyaseti dizayn etme ve yeni başbakanlar çıkarma girişimleri İsmail Cem ve Kemal Derviş'le sınırlı değil. Çiller'le kavga edilen dönemde, yeni lider adayı diye, Demirel'in bakanlarından Nuri Bayar'ın oğlu Mehmet Ali Bayar parlatılmıştı. Türkiye'nin Washington Büyükelçiliği müsteşarıyken istifa ederek Demokrat Türkiye Partisi'nin başına geçen Bayar'ın başbakanlığı projesi başlamadan sona erdi. Yeni dönemde ise aynı senaryo Abdüllatif Şener için uygulandı. AK Parti'ye alternatif diye sürekli parlatılan, Tayyip Erdoğan'ın eski dava arkadaşından da artık umudunu kesmişe benziyor Doğan Grubu. Bütün bu başarısızlıklara rağmen Doğan Grubu'nun siyaseti biçimlendirme ve başbakan belirleme alışkanlığını devam ettirmesi bekleniyor!

TAYYİP ERDOĞAN'A DA AYNI SENARYO

Bu dönemin medya-siyaset ilişkileri açısından akılda kalan en ilginç yönü, Doğan Grubu'nun önce desteklediği siyasetçilerle, daha sonra kavga etmesi oldu? Acaba değişen neydi? Benzer bir durum Tayyip Erdoğan döneminde de yaşanıyor. AK Parti'nin ilk yıllarındaki bahar havası, son dönemlerde yerini ağır bir kış mevsimine terk etti. Özellikle kapatma davası sürecinde Doğan Grubu yayın organlarının aldığı tavrı, 'gemileri yakma' diye değerlendirilmişti. Belli ki grup kapatma davasının Erdoğan'ın siyasi hayatının sonu olacağı tezinden hareket etmişti ama evdeki hesap çarşıya uymadı! Kavgayı Gazeteport'a yazdığı bir makale ile değerlendiren eski Hürriyet yazarı Emin Çölaşan, başlangıçta Erdoğan'a verilen desteği şöyle anlatıyor: "Doğan Grubu, Tayyip iktidarına yıllar boyu en büyük desteği verdi. Hürriyet'te yazarken bunu bana açık seçik, yüzlerce defa söylediler: 'Başbakanı, Maliye Bakanını, TMSF'yi fazla eleştirme. Bizim onlarla önemli işlerimiz var' diye."

Başlangıçta AK Parti'ye destek veren Doğan Grubu'nun şimdi tam cephe alması acaba sadece iktidar partisinin tavrını değiştirmesiyle açıklanabilir mi? Kapatma davası sürecinde başlayan ve Ergenekon sürecinde artan muhalif tavır, Deniz Feneri olayıyla patlamış vaziyette. Kapatma davasında AK Parti'ye 'başsavcı' edasıyla yüklenen Doğan Grubu, hatırlanacağı gibi Ergenekon iddianamesini neredeyse hiç görmedi. 'Duayen yazarlar' iddianameden haber yapılır mı bile dedi o zamanlar. Şimdi çarşaf çarşaf manşetlere çekilen Deniz Feneri haberleri de aslında Alman savcının iddianamesinden yapılıyor! Peki iki iddianame arasındaki fark ne? Bu yüzden olsa gerek Başbakan, Doğan'ın geldiği noktayı, 'bir çılgınlık hâli' diye nitelendiriyor.

Bu noktada Başbakan Erdoğan'ın eleştirilmesi gereken noktalar var. 'Bildiklerimi açıklarım' tavrı, siyaseten doğru olabilir ama hukuken yanlış. Bir başbakanın elinde, bir medya patronuyla ilgili, onun kanunsuz işlerine dair bilgi varsa, yapılması gereken hemen bunları ilgili makamlara iletip, gereğinin yapılmasını sağlamaktır; süre verip topu karşı tarafa atmak değil! İkincisi, Başbakan Erdoğan'ın kavgadaki üslubu bir devlet adamı ciddiyetini yansıtmıyor.

HANGİ MAKSATLA GAZETECİLİK YAPIYORSUNUZ?

Gazeteci Can Dündar'ın da tespit ettiği gibi, Türkiye'de özel sektörün bütün gelişmişliğine ve büyüklüğüne rağmen devlet hâlâ ekonomide çok etkin. Kamu ihaleleri yoluyla kısa sürede yeni zenginler üretmek mümkün. Durum böyleyken, devletle her gün işi olan medya patronları hangi bağımsızlıktan söz edebilir ki! Elbette bütün bu sakıncalar, Sabah Gazetesi'ni alarak medya sektörüne giren Ahmet Çalık, Akşam Grubu'nun sahibi M. Emin Karamehmet, Star Grubu Başkanı Ethem Sancak ve Yeni Şafak'ın sahibi Albayrak ailesi için de geçerli. Onların da asıl zenginliği medya dışı işlerden geliyor. Kimbilir belki de farklı hükûmet yapılarında bu p
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Prş Eyl 18, 2008 11:53 pm    Mesaj konusu: Postadan ÇIkmayan Mektup Alıntıyla Cevap Gönder

15 Kasım 2008
Taha Kıvanç/Yenişafak
Buna kimse dayanamaz

“Başkaları kavga ederken araya giren zararlı çıkar” kuralını bilirim elbet. Bir bakarsınız, başkası için hazırlanmış bıçak size saplanıvermiş... Bazen iki kavgacının kendilerini ayırmak isteyene karşı işbirliği yaptıkları da görülmüştür; ikisi bir olup üçüncü kişiyi pataklarlar...

O sebeple kavga edenlerin arasına girmek gibi bir âdetim hiç olmadı. Beklenenin tersine, tırnaklarımı birbirine sürterek kavganın sertleşmesini isteyen tiplerden de değilimdir. “Kavgada yumruk sayılmaz” sözünü bildiğim için bir kenarda durup seyretmeyi yeğlerim...

Bunca yıldır basında kavgaları izlerim, son zamanlarda Aydın Doğan adına kavga çıkartanların neyi amaçladıklarını ben bile anlayabilmiş değilim... Kavga ediyorlar etmesine, ama kavgayla ne elde etmeyi amaçlıyorlar? Dün burada star gazetesi ve patronuna saldırı amaçlı yazılarını aktardım; suçladıklarından çok kendilerine yakışıyordu suçlama satırları...

İnsan hiç kendisini zayıflatacak, çaptan düşürecek bir kavgayı kendisi çıkarır mı? Hele bunun için, irili-ufaklı bunca grup gazetesi dururken, 'amiral gemisi' olmakla övünen en büyük yayın organını cepheye sürer mi? Yoksa grup adına kimse silâhı eline almıyor da, ortalık çarnâçar Hürriyet'e ve 'imza atamayan silâhşora' mı kaldı?

Ne kadar garip...

Daha da garip bir iddiayla, meslek hayatının önemli bir bölümünü Aydın Doğan'ın yanıbaşında geçirmiş birinin yazısında karşılaştım. “Aydın Doğan'a güvenilmez, Aydın Doğan'la dostluk kurulmaz” diye biten yazının kavgayla ilgili bir tezi var: “Belli ki” diyor, “Ethem Sancak'la bir sorun yaşıyor; büyük ihtimalle Sancak'ın Başbakanla olan yakınlığını, Aydın Doğan lehine kullanmamasından rahatsız.”

Meğer star gazetesinin patronu ile Aydın Bey çok yakın arkadaş imiş... Anadolu'nun değişik illerinde yapılan Hürriyet toplantılarının çoğunda 'onur konuğu' Ethem Sancak olmuş... Hayvancılık alanına yatırıma da Aydın Bey teşvik etmiş kendisini...

Şimdi ise, Aydın Bey'in 'amiral gemisi' patronun dostu Ethem Sancak'a akıl almaz sıfatlar kullanarak saldırıyor... Dostuna bunu yapan?

Güçlü kişilere yakın olmanın sürprizlere açık olmayı gerektirdiğini yaşayarak bilenlerdenim. Başka gruplardan gazetecilerin çağrılmadığı Doğan Medya'nın uluslararası toplantılarına davet edilmem, Aydın Bey ve önemli adamlarıyla birlikte bayramda Rodos'a gitmem, Almanlar'ın 'altın ödül' vermesinden esinlenerek hükümetin de -varsa- vergi cezasını affetmesi temennime dava açmasını engellemedi Aydın Bey'in…

Yoksa Aydın Bey'in içinde bulunduğu durum normal şartlarda kendilerinden vazgeçmeyeceği dostlarını harcamasını gerektirecek kadar mı vahim?

Şaban Dişli olayını hatırlayınız. Şaban Bey uzun yıllar Aydın Doğan'ın Hollanda'daki bankasının başındaydı. Politikaya da onun teşvikiyle girdiği konuşuluyordu. Ak Parti içindeki en yakını Şaban Dişli'ydi Aydın Bey'in; sıkça buluşup görüş alış-verişinde bulundukları da biliniyordu.

Birden Doğan gazetelerinden açılan salvo ateşiyle sarsıldı Şaban Bey... Bir ara dışişleri bakanlığı ve başmüzakerecilik pozisyonları için düşünülmüştü, yayınlardan sonra partisinin genel başkan yardımcılığı koltuğunu terk etmek zorunda kaldı.

Aynı tez onun için de söz konusu muydu acaba? Hani, Aydın Doğan'la uzun yıllar birlikte çalışmış kişinin “Büyük ihtimalle Başbakanla olan yakınlığını Aydın Doğan lehine kullanmamasından rahatsız” tezi vardı ya, Şaban Dişli'nin düşüşüne yol açan da aynı sebep miydi?

“Beni başbakanla yakınlaştırın” talebinin yerine gelmemesi ülkemizin en büyük medya patronunun Başbakan'a yakın bilinen kişileri topun ağzına koymasını mı getiriyor? Teze göre durum bu...

Oysa Başbakan Tayyip Erdoğan 'farklı' bir politikacı; kanaat sahibi olduğu konularda yakın bildiği kişilerin araya girmesini kabul etmiyor. Zorlamalara hiç gelmiyor.

Ne yapsın Ethem Bey böyle bir durumda, ne yapsın Şaban Bey?

Bir dostumun olan-biteni yorumlamada farklı bir tezi var: Bütün bunlar kendisine yakın birileri tarafından Aydın Doğan'a rağmen yapılıyor... Ülkemizin en büyük medya patronu duruma hâkim değil; yoksa dostlarına bunları reva görmezdi.

Grubun gazeteleri rakip gazetenin patronunu suçlayıcı haberler yaptılar günler boyunca, suçladığı kişinin gazetesi de benzer bir haberle karşısına çıkınca, kavga, bu defa imzasız başyazılar yoluyla verilmeye başlandı. Bununla da sonuç alınamayınca ne olacak?

Eskiden bırakın 'amiral gemisi'nin devreye girmesini, kıytırık bir gazetesi bile birini manşetten asınca o kişi için helva siparişi vermek gerekirdi; şimdi dişe diş mücadelede Hürriyet zavallı bir duruma düşüyor...

Kim yapıyor bunu?

Doğan'a Yakışmayan Vurgun
31 Ekim 2008

Aydın Doğan'ın Avrupa'da yayın yapan Euro Star adlı televizyonu, 'Avrupa Starını Arıyor' adlı yarışmayı 1 milyon 440 bin avro topladıktan sonra iptal etti.

Avrupa'da yayın yapan Aydın Doğan'a ait Euro Star Televizyonu, 'Avrupa Starını Arıyor' adlı 'pop star' yarışmasını, 3.5 ay tanıtım yaptıktan sonra iptal etti. 3 bin 600 adaydan toplanan 1.4 milyon euro adaylara geri ödenmedi. Euro Star kanalı, adayların, yarışmayı düzenleyen ve kanalın ortaklarından Fermanajans'ın sahibi Feyman Yaramış'tan paralarını alabileceklerini duyurdu. Ancak Doğan Grubu, Yaramış'ın açtığı davada 2 kez haksız bulundu.

Kanal, başvuru için 400'er euro veren adaylara, yarışmayı düzenleyen ve kanalın ortaklarından Fermanajans'ın sahibi Feyman Yaramış'tan paralarını alabileceklerini duyurdu. Ancak Yaramış, Doğan Grubu aleyhine dava açtı. Yaramış'ın 2 kez kazandığı dava şu anda temyiz aşamasında.

ÜNLÜLERİ KULLANDILAR

İddialara göre Euro Star'daki 'pop satar vurgunu' şöyle gelişti: Doğan Grubuna ait Euro Star Televizyonu, Avrupa'da yayınlanması planlanan bir ses yarışması başlatacağını duyurdu. 400 euro başvuru ücreti belirleyen kanal, paraların programın yapımcısı ve aynı zamanda kanal ortağı olan Ferman Yaramış'a ait Fermanajans'ın banka hesabına yatırılmasını istedi. 3 bin 600 başvuru sahibinden toplam 1 milyon 440 bin euro toplandı.

Tanıtım bantları 3,5 ay Euro Star ekranlarında yayınlanan yarışma, paralar toplandıktan hemen sonra iptal edildi. "Avrupa Starını Arıyor, Avrupa Starına Kavuşacak" sloganları ile yapılan tanıtımlarda programın juri üyeliğini Muazzez Ersoy, Mahsun Kırmızıgül, Yavuz Bingöl, Suavi gibi sanatçıların yapacağı da belirtildi.

AJANS: KANAL DOLANDIRDI

Yaklaşık 3,5 aylık başvuru süresinin ardından Euro Star televizyonu yarışmanın iptal edildiğini ve adayların başvuru ücretlerini Fermanajans'tan geri alacaklarını duyurdu. Fermanajans'ın sahibi Ferman Yaramış, kendisinin ve 3 bin 600 adayın Doğan Grubu tarafından dolandırıldığını iddia ederek, Belçika'daki Doğan Grubu'na ait Milenyum Televizyon ve Yayıncılık Şirketi alehinde dava açtı.

TEHDİT VE RÜŞVET

Yaramış ayrıca 2 kez davayı kazandığını fakat Doğan Grubu'nun 3. kez temyize gittiğini ve şu an mahkemenin son kararını beklediklerini belirtti. Ferman Yaramış, mahkeme süresince davadan vazgeçmesi için Euro Star Televizyonu Genel Müdürü Selçuk Dönkal ve Kanal D Genel Müdürü Murat Saygı tarafından kendisini para teklif edildiğini fakat bu teklifleri reddettiğini anlattı. Aydın Doğan tarafından dolandırıldığını iddia eden Ferman Yaramış, söz konusu tekliflerin ardından Selçuk Dönkal tarafından tehdit edildiğinin de altını çizdi.

MÜDÜR GÖREVDEN ALINDI

Doğan Grubu'nun, 1.4 milyon euro'yu bulduğu iddia edilen vurgunun ardından Ferman Yaramış'la programı yapan Euro Star Genel Yayın Yönetmeni Selçuk Dönkal'ı 2006'da görevden aldığı öğrenildi. Euro Star'ın başına şu anda da görevde bulunan Burak Koca getirildi.

PARAMIZ DA HAYALLERİMİZ DE BİTTİ

Belçika'da yaşayan Kayim Hoke, Almanya Recklinghausen'dan Muhammed Vurgun, Viersen'den Meltem Yıldız ve Mönchengladbach'dan Yıldırım Acar; Aydın Doğan grubu ve Euro Star televizyonunun teşvikleri ile ve onlara olan güvenleri nedeni ile böyle bir yarışmaya katıldıklarını, bunun için 400 Euro başvuru ücreti yatırdıklarını ancak yarışmanın iptali ile hem paralarından olduklarını hem de hayallerinin suya düştüklerinden şikayet etti.

Kanal 'paranı ajanstan al' diyor

Mağdurlarda Metin Yaranış, ilk basta jurideki isimleri güvenmediği için yarışmaya katılmak istemediğini, ancak Mahsun Kırmızıgül'ün adı geçince karar değiştirdiğini söyledi. Yaranış, 'Bana Fermanajans'a parayı yatırmamı söylediler. 400 euro yatırdım. Bir yıl geçti aradan, hala açıklama yok. Kanalı arıyorum, bana git paranı Ferman'dan ya da juriden al diyorlar. 3 bin kişiyle alay ettiler” dedi.

Mağdur olan varsa paraları iade ederiz

Kanal D Genel Yayın Yönetmeni Murat Saygı, Euro Star'daki 'pop star vurgunu' ile ilgili Yeni Şafak'a konuştu. Saygılı'nın konuyla ilgili açıklamaları şöyle: 'Euro Star'da paralı yarışma yapıldığını bir ay sonra duyduk. Yarışmanın organizasyonunu yapan Ferman Yaramış'ın Türkiye'ye girişi de yasak. Bizim bu kişiyle iddia edildiği gibi bir ortaklığımız yok. Biz ilan vererek, paraları iade edeceğimizi duyurdu. Sadece 6 kişi geldi. Eğer 3 bin 600 kişi varsa Ferman bey bize listesini versin, onların da paralarını verelim.'

(Yeni Şafak)

DOĞAN'IN TV'LERİ ELDEN GİDİYOR!

28 Ekim 2008 16:38
RTÜK, öyle bir karar aldı ki ortalık bir hayli karışacak. Dünkü üst kurul toplantısında Doğan'ın 11 TV kanalı birden kapatıldı.
RTÜK, Aydın Doğan'ın D-Smart'taki 11 televizyon kanalı ile karasal yayın lisansları bulunmayan bazı TV kanalları için kapatma kararı aldı.

Radyo Televizyon Üst Kurulu, dün yapılan üst kurul toplantısında şaşırtan bir karar aldı ve 28 TV kanalının yayını durdurma kararı aldı. Kapatılan televizyon kanallarından 11'i D-Smart'ta yer alan Doğan Grubu'na ait TV kanalları olurken, 3'ü Digitürk'te, 14'ü ise Türksat'ta yayın yapıyor. Öte yandan RTÜK, Türksat'ta yayın yapan ancak karasal yayın lisansı bulunmadığı halde, bazı illerde yayın yaptığı belirlenen TV 5, Kanal 1, TV 8, Net TV, Tempo, Tatlıses, Kon TV, Marmara FM ve Ses TV'nin de vericilerinin kapatılmasına ve yöneticileri hakkında da suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi.
haber10

Doğan'a SPK'dan suç duyurusu
27 Ekim 2008 18:50

Kağıt skandalından sonra, SPK ile başı derde giren Aydın Doğan, köşeye sıkıştı. Küçük yatırımcıya dağıttığı kar payları incelendi ortaya müthiş tablo çıktı.
Vergi cenneti ülkelerde kurduğu şirketlerden kağıt ithal ederek küçük yatırımcıyı zarara uğrattığı gerekçesiyle Doğan Grubu hakkında suç duyurusunda bulunan Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), gruba yönelik yeni bir inceleme başlattı.

Star gazetesinde yer alan habere göre, SPK bu kez Doğan Grubu’nun 2002-2007 arasında küçük yatırımcıya dağıttığı temettü oranlarını mercek altına aldı. Yapılan incelemede, Doğan Grubu’nun halka açık şirketlerinin 2002-2007 arasında en düşük temettü dağıtan şirketler olduğu saptandı.

KARIN SADECE YÜZDE 5'İNİ DAĞITTI

Alınan bilgiye göre Doğan Grubu’nun söz konusu dönemde dağıttığı nakit temettünün net kara oranı yüzde 5 oldu. Aynı dönemde, Koç Grubu’nun halka açık şirketlerinin dağıttığı nakit temettünün net kára oranı ise yüzde 47, Sabancı Grubu’nun da yüzde 36 oldu. Yine aynı dönemde Turkcell’in dağıttığı temettünün oranı da yüzde 35 olarak gerçekleşti.

İncelemeye göre, Doğan Grubu 2002-2007 yılları arasında 5 milyar 370 milyon YTL net kar elde etti. Bu karın 347 milyon YTL’si hisse senedi olarak, 295 milyon YTL’si de nakit olarak dağıtıldı. Yani beş yılda 5.3 milyar YTL’lik net karın 642 milyon YTL’si küçük yatırımcıya dağıtıldı. Aynı dönemde, Koç Grubu 14.1 milyar YTL’lik net karından 7.3 milyar YTL, Sabancı da 14 milyar YTL’lik net kardan 4.9 milyar YTL, Turkcell de 5.9 milyar YTL’lik kardan 2 milyar YTL temettü dağıtımı yaptı.

DİĞER ŞİRKETELERE GÖRE ÇOK DÜŞÜK

Nakit ve hisse senedi olarak dağıtılan temettüler dikkate alındığında ise Doğan Grubu yine diğer grupların çok altında kaldı. Bu dönemde, Koç Grubu’nun dağıttığı temettülerin net kara oranı yüzde 52’ye, Sabancı Grubu’nun yüzde 35, Turkcell’in ise yüzde 45.7’ye ulaşırken, Doğan Grubu’nun oranı ise yüzde 11.96’da kaldı. Böylece, hisse senedi ve nakit olarak dağıtılan temettülerin toplamının da, diğer grupların çok altında kaldığı tespit edilmiş oldu.

KÜÇÜK YATIRIMCI DAVA AÇABİLİR

SPK’NIN Doğan Grubu şirketleri hakkında yaptığı temettü incelemesi, küçük yatırımcılar için büyük önem taşıyor. Bu dönemde grubun hisse senetlerine yatırım yapan küçük yatırımcılara, dava açma hakkı doğuyor.
Star

Sermaye Piyasası Kurulu’nun savcılığa suç duyurusu yatırımcıları tedirgin etti! İMKB'de; Doğan Gazetecilik % 17, Doğan Yayın Holding % 14.63, Hürriyet Gazetecilik % 15.04'e şok düşüşler yaşadı

16 Ekim 2008 - Doğan Grubu hisselerinde SPK şoku yaşanıyor. Sermaye Piyasası Kurulu’nun (SPK), ‘haksız çıkar sağlama’ suçlamasıyla savcılığa başvurmasının ardından yerli ve yabancı yatırımcılar tedirgin oldu. Bunu etkisiyle Doğan Grubu hisseleri borsa endeksindeki düşüşün üç katından daha fazla değer kaybetti.
Doğan Gazetecilik hisseleri yüzde 17’ye varan rekor düşüş kaydederken, İMKB’deki düşüş % 6 olarak gerçekleşti.Grubun tüm hisselerinde yüzde 15’e varan kayıplar yaşandı. Doğan Holding günü yüzde 15 gibi şok düşüşle kapatırken, Doğan Yayın Holding yüzde 14.63 geri çekildi. Suç duyurusu dilekçesinde ismi geçen Hürriyet Gazetecilik yüzde 15.04, ismi Doğan Gazetecilik olarak değiştirilen Milliyet Gazetecilik ise yüzde 17.22 gibi beklenmedik kayıplara uğradı.
Borsacılar, SPK’nın suç duyurusu nedeniyle Doğan Grubu hisselerinde satışların arttığını ve yatırımcıların tedirgin olduğunu belirtiyor.

Şirket ismi.....................................Kapanış..........................Değişim (%)
Doğan Holding............................1.07................................. -15.08
Doğan Yayın Holding.................1.05.................................. -14.63
Hürriyet Gazetecilik.....................0.96.................................. -15.04
Doğan Burda...............................1.13.................................. -16.30
Doğan Gazetecilik......................1.25.................................. -17.22
Ditaş Doğan................................1.66.................................. -6.21
Çelik Halat...................................2.96.................................. -4.52
Milliyet Pazarlama......................0.84................................... -16.00

5 YILA KADAR HAPİS İSTENİYOR
SPK, Doğan Grubu ile ilgili kararı dünkü kurul toplantısında aldı. SPK, Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş. ve Milliyet Gazetecilik A.Ş.'nin, gazete kağıdı ve baskı malzemelerinin alımına ilişkin olarak yapılan inceleme sonucunda haksız olarak çıkar sağlanmasında sorumluluğu bulunduğu belirlenen ''Aydın Doğan, İmre Barmanbek, Hanzade Vasfiye Doğan Boyner ve Ali Rıza Temuroğlu'' hakkında Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi.
SPK'nın suç duyurusunun ardından Doğan ailesine yönelik haksız kazanç iddiası savcılık tarafından da incelenecek. Haksız kazanç temini 2499 sayılı SPK kanununun 47'nci maddesi kapsamına giriyor ve bu madde 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası öngörüyor.
netgazete

Doğan Hakkında Suç Duyurusu!
15 Ekim 2008 20:40Sermaye Piyasası Kurulu Aydın Doğan hakkında suç duyurusunda bulundu.

Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş. ve Milliyet Gazetecilik A.Ş.'nin, gazete kağıdı ve baskı malzemelerinin alımına ilişkin olarak yapılan inceleme sonucunda haksız olarak çıkar sağlanmasında sorumluluğu bulunduğu belirlenen "Aydın Doğan, İmre Barmanbek, Hanzade Vasfiye Doğan Boyner ve Ali Rıza Temuroğlu" hakkında Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi.
SPK'nın haftalık bültenine göre kurul, Hürriyet Gazetecilik ve Milliyet Gazetecilik A.Ş.'nin (yeni unvanı Doğan Gazetecilik A.Ş.) gazete kağıdı ve baskı malzemelerinin alımına ilişkin olarak yapılan incelemeye ilişkin şu kararı verdi:

"Hürriyet Gazetecilik ve Doğan Gazetecilik A.Ş.nin (Doğan Gazetecilik) ihtiyacı olan gazete kağıdı ve baskı malzemelerinin Doğan Grubu şirketlerinden Doğan Dış Ticaret ve Mümessillik A.Ş. tarafından 1997-2007 döneminde doğrudan üretici firmalar yerine kamuoyunda vergi cenneti olarak bilinen off-shore ülkelerde kurulu bulunan, Doğan Ailesinin sahibi olduğu/kontrolünde olan, herhangi bir personeli ve müştemilatı bulunmayan, günlük işlemlerini ve faaliyetlerini yine yurtdışında kurulu bulunan ve Doğan Ailesinin kontrolünde olan Falcon Purchasing Services Ltd.'den alınan hizmetler aracılığı ile yürüten Eurozone Trading Limited, Sortal Trading Company Limited ve Shawcliff Trading Limited unvanlı şirketler üzerinden yüzde 30'a varan fiyat farkları ile ithal edilmesi suretiyle maruz kalınan ek maliyetler dolayısıyla hisse senetleri İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş. ve Doğan Gazetecilik A.Ş.'nin zarara uğratılması nedeniyle; Hürriyet Gazetecilik ve Doğan Gazetecilik A.Ş.'nin ihtiyacı olan gazete kağıdı ve baskı malzemeleri ithalatı işlemlerinin, Doğan Ailesinin sahibi olduğu/kontrolünde olan Eurozone Trading Limited, Sortal Trading Companry Limited ve Shawcliff Trading Limited unvanlı şirketler üzerinden gerçekleştirilmesi suretiyle, hisse senetleri İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören Hürriyet Gazetecilik ve Doğan Gazetecilik aleyhine bahse konu şirketlere haksız olarak menfaat sağlanmasında sorumluluğu bulunan 'Aydın Doğan, İmre Barmanbek, Hanzade Vasfiye Doğan Boyner ve Ali Rıza Temuroğlu' hakkında, Sermaye Piyasası Kanununun ilgili maddesi kapsamında işlem yapılmak üzere, Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulmasına karar verildi".
aktifhaber

05 Ocak 2010
Doğan'ın İddianamesi Kabul...
Aydın Doğan ve kızı Hanzade Vasfiye Doğan Boyner'in de aralarında bulunduğu 4 kişi hakkında hazırlanan iddianame kabul edildi...

İşadamı Aydın Doğan ve kızı Hanzade Vasfiye Doğan Boyner'in de aralarında bulunduğu 4 kişi hakkında ''Sermaye Piyasası Kanununa muhalefet'' suçundan hazırlanan iddianame kabul edildi.

Alınan bilgiye göre, Sermaye Piyasası Kurulunun (SPK) şikayeti üzerine haklarında soruşturma başlatılan Aydın Doğan, Hanzade Vasfiye Doğan Boyner, İmre Barmanbek ve Ali Rıza Temuroğlu hakkında ''Sermaye Piyasası Kanununa muhalefet'' suçundan İstanbul Cumhuriyet Savcısı Sadi Yoldaş tarafından hazırlanan iddianame, İstanbul 15. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından incelendi.

Mahkeme, bazı eksiklikler olduğu ve bunların giderilmesi gerektiği kanaatine vararak, iddianameyi kabul etmedi ve dosyayı savcılığa geri gönderdi.

Savcı Yoldaş'ın, iddianamede eksiklikler bulunmadığını belirterek, dosyanın kabul edilmemesine itiraz etmesi üzerine dosyayı inceleyen İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi, savcının itirazını yerinde buldu. Mahkeme, dosyayı İstanbul 15. Asliye Ceza Mahkemesine geri yolladı.

Duruşma gününün belirlenmesinin ardından Aydın Doğan ve diğer 3 kişinin yargılanmasına İstanbul 15. Asliye Ceza Mahkemesinde başlanacak.

İddianamede, Aydın Doğan, Vasfiye Hanzade Doğan Boyner, İmre Barmanbek ve Ali Rıza Temuroğlu'nun, eylemlerine uyan 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 47/A-6 ve TCK'nın 43/1. maddesi gereğince 2 yıl 8 aydan 8 yıl 9 aya kadar hapisle cezalandırılmaları isteniyor.
aktifhaber

AYDIN DOĞAN NASIL GAZETECİ OLDU?

26 Eylül 2008 21:35
TOFAŞ ve AYGAZ bayisi olan Aydın Doğan, sırrı daha çözülemeyen İpekçi cinayetinden sonra Milliyet'i satın aldı. Katil Ağca Doğan'ın ismini verdi fakat...
Hürriyet'in satışında bomba tesadüfAydın Doğan nasıl gazeteci oldu?

Bugün Türkiye'nin en büyük medya devi olan Aydın Doğan, işadamları Babıali'ye prensip olarak giremezken çok istediği Milliyet'i nasıl satın aldı? İşte çarpıcı bilgilerin ışığında, Apdi İpekçi cinayeti dosyasına kadar giren gazete satışı ve Aydın Doğan'ın medyadaki yükselişi...

1979 yılında kadar Türk basınında Babıali dışında medya patronu yoktu. Patronluk babadan oğla geçer, dışarıdan kimsenin gazete patronu olmasına izin verilmezdi. Gazeteler de patronları ile değil yayın çizgileriyle anılırdı. Bu çizgiyi belirleyenlerse genel yayın yönetmenleriydi. Milliyet Gazetesi’nde bu isim Abdi İpekçi’ydi. Milliyet’in patronu Ercüment Karacan rahatlığı sebebiyle gazeteyi satmak istiyordu fakat Genel yayın Yönetmeni İpekçi buna karşı çıkıyordu. İpekçi’ye büyük güveni olan karacan Milliyet’i satmadı ancak idareden elini eteğini çekti. Ta ki, 1979 yılında o korkunç cinayet gerçekleşene kadar. Abdi İpekçi düzenlenen bir suikast sonucu öldürüldü. İşte bu süreden sonra Babıali’de dengeleri alt üst ederek, gelenekleri yok sayacak bir olay gerçekleşti. İpekçi’ni ölümünden kısa bir süre Milliyet en büyük talibi olan Aydın Doğan’a

Mehmet Ali Ağca Roma’da verdiği ifadede: "Kemal Deringök’ün Milliyet Gazetesi’ni satın almak istediğini biliyordum. Bir başka şahıs daha yani gazetenin şimdi sahibi Aydın Doğan da o zamanlara gazeteyi satın almak istiyordu. İpekçi, gazetenin her ikisine de satılmasına şiddetle karşıydı.” dedi...

satıldı. “Buzdolabı fabrikası da kurabilirdim. Ancak bu iş bana statü kazandırdı” diyen Aydın Doğan, TOFAŞ ve AYGAZ bayisi iken bir anda medya patronluğuna yükseldi.

Katil Ağca, Aydın Doğan'ın adını verdi!

Abdi İpekçi cinayeti yıllarca konuşuldu. Türk basının önemli kalemleri meslektaşlarının ölümün arkasında siyasi bir olayın değil, ticari sır olduğunu öne sürüyorlardı. Bu isimlerin başın da, tıpkı İpekçi gibi suikaste kurban giden Uğur Mumcu geliyordu. Mumcu iki yazısında, cinayet dosyasındaki ifadelere dayanarak bu konuya dikkat çekti ve İpekçi’nin Milliyet’in satışına engel olduğu için öldürülmüş olabileceğini yazdı… Uğur Mumcu, İpekçi’yi öldüren Mehmet Ali Ağca’nın ifadesine, “Papa Mafya Ağca” kitabında yer verdi.

Mehmet Ali Ağca, İstanbul Sıkı Yönetim Komutanlığı Müşaviri Hava Yargıç Önder Ayhan ve Tunç Okan’a 17 Haziran 1983 günü Roma’da verdiği ifadede şöyle diyordu: Kemal Deringök’ün Milliyet Gazetesi’ni satın almak istediğini biliyordum. Bir başka şahıs daha yani gazetenin şimdi sahibi Aydın Doğan da o zamanlara gazeteyi satın almak istiyordu. İpekçi, gazetenin her ikisine de satılmasına şiddetle karşıydı.”

Uğur Mumcu ve Aydın Doğan mahkemede karşı karşıya…

Uğru Mumcu’nun yazılarını ihbar kabul eden Sıkı Yönetim Komutanlığı 1983 yılında dosyayı yeniden açtı. Mahkemeyi çağrılan en önemli isim, adı Ağca’nın ifadesinde işaret ettiği Aydın Doğan oldu. Uğru Mumcu’nun da ifade verdiği mahkeme sonunda Aydın Doğan delil yetersizliğinden suçsuz bulundu.

Yine cinayet yine bir satış...

Bu davadan delil yetersizliğinden dolayı aklanan Milliyet’in patronu Aydın Doğan daha sonra gözünü Simavi ailesinin, 'babadan oğlu geçen yönetimle' idare ettiği Hürriyet’te dikti. Acı tesadüfler bu satışta da Aydın Doğan’ın yakasını bırakmadı. Türk basının saygın gazetecilerinde Çetin Emeç, Genel Yayın Yönetmeni olduğu Hürriyet’in satılmasına şiddetle karşı çıkıyordu. Milliyet’in satışındaki sır perdesi burada da iniyordu. Aydın Doğan, Hürriyet’e de Çetin Emeç’in 1990 yılında bir suikaste kurban gittikten 4 sene sonra sahip olabildi…

(Haber 7)

Tamer KORKMAZ
Postadan Çıkmayan Mektup
18 09 2008
Yeni Şafak

“-Babam Milliyet'i satmaya mecburdu. Abdi Amca öldürülmüştü. O, hayattaki en yakın arkadaşıydı. Çok kırıldı, küstü.

Devamlı öldürüleceğiz veya kaçırılacağız endişesiyle yaşıyordu. Üzerimize titrerdi. Babamın Milliyet'i satmasındaki en büyük neden başımıza bir şey gelebilir diye bizi korumak istemesidir.” (Sabah/ 13 Ocak 2007)

Bu sözler, Milliyet'in eski sahibi Ercüment Karacan'ın oğlu Ömer Karacan'a ait…

1979 Şubat'ında uğradığı suikast sonucu hayatını kaybeden Abdi İpekçi son nefesini verinceye kadar Milliyet'in satışına engel olan isimdi.

İpekçi öldürüldükten sonra Karacan iyice karamsarlaştı, sonunda da pes etti.

*

Gazetenin yeni sahibi o dönemde pek tanınmayan “sanayici” Aydın Doğan'dı. Doğan, Milliyet'in sahibi olmadan önce (8 Ekim 1979) başkanlığını Ercüment Karacan'ın yaptığı 'yeni' yönetim kuruluna girmişti.

Doğan, nasıl olmuştu da Milliyet'i satın alabilmişti?

“Statüko”nun “en muteber simalarından” Vehbi Koç'a yakınlığının bu süreçte etkisi olmuş muydu?

Bu hususu yıllar yılı hep reddetti: “Koç'un benim yayın grubumla hiçbir ilişkisi yoktur” dedi.

Milliyet, 12 Eylül'le birlikte “Statükocu” yörüngeye yerleşti. Giderek Ordu'da en çok tutulan iki gazeteden biri oldu.

“Statükonun Amiral Gemisi” Hürriyet'in 1994'te Aydın Doğan'a satılması, Milliyet'in vaktiyle yaşadığı el değiştirme hadisesi hakkında da yeterince fikir vermişti.

Hürriyet'in “Devlet Gazetesi” rütbesi zirveye çıkmıştı.

12 Eylül Kavşağı'nda Milliyet'i, on dört yıl sonra da Hürriyet'i “Statüko”nun kontrolü dışındaki sermayenin alabilmesi elbette mümkün değildi; buna izin verilmezdi!

*

Darbe destekçiliği, “Gizli Egemenler”in “psikolojik harekat” merkezi gibi çalışmak gibi “görev”ler, Doğan Grubu'nun başını çektiği Egemen Medya'nın temel işleviydi.

Doğan Medyası'nın siyasi iktidarlarla ilişkisini aslında “Gizli İktidar”ın “hükümetlere çektiği hareketler veya kimi zaman yaptığı ince ayarlar” bağlamında da düşünmek gerekir.

Grubun, 28 Şubat sürecinde 57 milyar dolar hortumlanırken sessiz kalması; adı uzun süre yolsuzluk dosyalarıyla birlikte anılmış kimi “Statükocu” siyasilerle birlikte hareket etmesi fazlasıyla manidardı.

Son dönemde, Statüko'nun hakimiyetini yitirmiş olması Doğan Grubu'nu çok zor durumda bıraktı.

Türkiye'nin gidişatını belirleme “ayrıcalıklarını” yitirdiler; siyasal süreçleri dizayn etme “iktidar”ından uzaklaştılar…

En önemlisi, Abdullah Gül'ün Çankaya'ya çıkmasını engelleyemediler…

“AKP'nin kapatılmayışı”na fena içerlediler…

Aydın Doğan başbakanlara mektup yazmayı öteden beri seviyordu. Ne yazık ki, artık “mektup yazarak” bir başbakana “ayar” çekmesi mümkün olamıyor!

Ne yapıyor? Erdoğan'ın konuşmalarına “En son 12 Eylül döneminde böyle sarf sözler ediliyordu” diye göndermede bulunuyor. Radikal'indeki Mehmet Ali Kışlalı da “bu gibi durumlarda adetten olduğu üzere” 27 Mayıs'ı hatırlatıyor…

“Eskiden bize hareket çekenlerin başına bakın neler gelmişti?” demeye getiriyorlar, her ikisi de…

Alışkanlıkları depreşiyor, eskiden olduğu gibi “darbelerle korkutmaya” çalışıyorlar; ama nafile…

“Kaybeden Statüko”nun kadim destekçileri 2008 Türkiye'sinde fevkalade zordalar…

Her “Ergenekon” bahsi açıldığında nedense ödleri kopuveriyor!

*

Aydın Doğan, Reuters'a “Tartışmanın ne kadar süreceği hükümete bağlı” diyor. “Başbakan'la kavgamız Ergenekon gündeminin ne kadar üzerini örterse o kadar iyi olur” diyecek değildi, ya!

Ya, Başbakan?

Almanya'daki Deniz Feneri davasında beklenen karar dün açıklandı. Derneğin üç yöneticisi “dolandırılıcılık” suçundan muhtelif hapis cezalarına çarptırıldılar. Dava dosyası Türkiye'ye intikal ettiği vakit, AKP hükümeti üzerine düşeni yerine getirmeye/gereğini yapmaya mecburdur.

TAMER KORKMAZ - YENİ ŞAFAK

tkorkmaz@yenisafak.com.tr

*Hürriyet'te uzun yıllar çalışan Fatih Altaylı eski patronunu yerden yere vurdu; "Aydın Doğan'a güvenilmez. Onunla dostluk kurulmaz"

14 Kasım 2008 - Uzun yıllar Aydın Doğan'ın Hürriyet gazetesinde çalışan Fatih Altaylı, haberturk.com'daki köşesinde Ethem Sancak'la Aydın Doğan arasında yaşanan kavgayı yazdı. Altaylı, eski patronu için, "Aydın Doğan'a güvenilmez. Aydın Doğan'la dostluk kurulmaz." ifadelerinde bulundu.
İşte Fatih Altaylı'nın yazısının o bölümü:

Sancak-Doğan kavgası
Medyanın yeni küçük patronlarından Ethem Sancak ile Aydın Doğan arasındaki savaşı gülerek izliyorum.Çünkü Ethem Sancak yakın zamana kadar Aydın Doğan'ın ve Doğan Grubu'nun yakın dostları arasındaydı. Eski Aydınlıkçı komünist Ethem Sancak'ın zengin olmasından sonra Doğan Grubu bu zatı muhtereme kol kanat gerdi. Doğan Grubu'nun düzenlediği Anadolu Toplantılarının başkonuğu hep Ethem Sancak'tı. Doğan Grubu adına konuşmalar yapardı. Sancak'ı hayvancılık sektörüne sokan Aydın Doğan oldu. Medyaya girmesini hep destekledi. Hatta bir ara Sabah-ATV'ye talip olduğunda kendisini destekleyeceğini söyleyen de Aydın Doğan'dı. Sancak, Doğan'a "Abi abi" der, peşinde dolanırdı. Ama işler nedense bozuldu. Ethem Sancak'ın Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz tarafından sorgulandığını aylar önce Habertürk'te Sevilay Yükselir yazdı. Doğan Grubu bu haberi görmezden geldi. Ama şimdi ne olduysa oldu, birdenbire kapıştılar.
Doğan Grubu hep yaptığı gibi aylar önce görmezden geldiği haberleri çekmeceden çıkarıp Ethem Sancak' saldırmaya başladılar. Sancak da kendi çapında boş durmadı ve gazetesi Star'ın manşetinden Aydın Doğan'ı hedef alarak "Ergenekon kapsamında neden gözaltına alınmıyor" diye sordu. Belli ki, Aydın Doğan Ethem Sancak'la bir sorun yaşıyor. Büyük ihtimalle Sancak'ın Başbakanla olan yakınlığını, Aydın Doğan lehine kullanmamasından rahatsız. Belki de daha derin meseleler var. Bu nedenle Doğan Grubu çekmecede beklettiği haberleri şimdi kullanıyor.
Buna da gazetecilik diyor.Aynen Deniz Feneri'nde yaptığı gibi haberleri okurun bilmesi gereken zamanda değil, Doğan grubunun çıkarlarının gerektirdiği zamanlarda piyasaya sürüyor.Bunlar bilinen şeyler ve Doğan Grubu benim umurumda değil.Ancak şunu herkesin görmesi lazım.
Aydın Doğan'a güvenilmez. Aydın Doğan'la dostluk kurulmaz.. Ethem Sancak'ın başına gelenler herkese ders olsun.
netgazete

Hasan KARAKAYA
Vakit
Dâvâlar ve tehditlere rağmen susmayacağız!

Yayın hayatımıza atıldığımız günden bu yana “çok yoğun sözlü ve fiili saldırılara” maruz kaldığımızı biliyorsunuz... Bu baskıların kimi “yasal kılıflı” baskılardı, kimi de “illegal” saldırılar... “Ölüm” temalı “tehdit telefonları”nı zaten saymıyoruz... Merkez binamızın önüne “el bombası” bırakıldı, geceyarısı “Kaleşnikof”tan kurşunlar sıkıldı, “400 polis, iki panzer ve keskin nişancılar” eşliğinde “baskın”lara maruz kaldık!.. “Mafya bozuntusu” kişilerin “iftira”ları üzerine “gözaltı”lar yaşadık...

Ve, son olarak da; değil Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, dünya tarihinde bile eşi-benzeri görülmemiş bir “dâvâ”ya, evet “312 General Dâvâsı”na ve Aydın Doğan tarafından açılan “trilyonluk tazminat dâvâsı”na muhatap olduk... Kısacası; yayın hayatımıza atıldığımızdan bu yana; hem “linç girişimleri”ne, hem de “yargısız infaz” teşebbüslerine maruz kaldık... Ama, her “sözlü ve fiili saldırı”nın ardından, bir tek söz söyledik:
“Susmayacağız!”
“Bizi susturamazsınız!”
Çünkü, biz “yerli”yiz!.. Çünkü biz “bu ülkenin evlâtları”yız!.. Çünkü bizim arkamızda “Hak ve halk” var!..
Hatırlarsınız;
Yayın hayatımıza atıldığımız ilk gün “Halkın gören gözü, işiten kulağı ve haykıran sesi” olacağımıza söz verdik... Sözümüz hâlâ geçerli...
Belki de bu yüzdendir ki;
Yukarıda da özetlediğimiz gibi; “legal ve illegal yoğun saldırılara” maruz kaldık.

KİM, NİYE SALDIRIYOR VAKİT’E?

Peki, niye saldırıyorlar Vakit’e?..
Çünkü Vakit, birilerini rahatsız ediyor!.. Kâh “kafa konforlarını” bozuyor, kâh “kovan”larına çomak sokuyor, kâh “rahatlarını ve rantlarını” bozuyor, kâh “yolsuzluk ve soysuzluk”larını deşifre ediyor!..
Ama, en önemlisi “saltanat”larını sallıyor!..
“Saltanatının tehlikede olduğunu” görenlerden biri de Aydın Doğan olmalı ki; Vakit’i “linç” edebilmek için tam “1 Trilyon 355 Milyar Liralık tazminat dâvâsı” açtı...
Bu dâvâ; hep “sansür”den yakınan ve “basın özgürlüğü”nü dilinden düşürmeyen Aydın Doğan’ın uyguladığı “sansür”ün dikalâsıdır!..
Bu dâvâ, “susturma operasyonunun zirvesi”dir!..
Ve “Türkiye’de bir ilk”tir!..
Hayır, Türkiye’de değil, “dünyada bir ilk!”
Çünkü, dünyada;
Bir “gazete” hakkında açılmış “1 Trilyon 355 Milyar Lira”lık başka bir dâvâ örneği yoktur!..

VAKİT’İN YAŞADIĞI “İLK”LER!

Sadece “Aydın Doğan’ın açtığı dâvâ” değil, Vakit, daha nice “ilk”lere maruz kaldı!..
Meselâ;
“Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilk” olarak, “Vakit’in susturulması” için “Yunanistan’dan kanun ithal edilmesini” isteyen Vural Savaş gibi Yargıtay Başsavcıları’na tanık olduk!..
Yine, “Türkiye Cumhuriyeti’nde bir ilk” olarak, “400 polis, 2 panzer ve keskin nişancılar” eşliğinde “baskın”a maruz kaldık!..
Bırakın Türkiye’yi, dünya tarihinde rastlanmamış bir rekor kırdık... Evet, Vakit aleyhinde “bir günde 40 dâvâ” açıldı!..
“312 General tarafından açılan dâvâ” da, dünyada eşi-benzeri görülmemiş bir dâvâdır ve “ilk”tir!..
“Almanya” örneğinde olduğu gibi, Vakit; “bir dış ülkede yayını yasaklanan ilk ve tek gazete”dir!..

VAKİT, KİMLERLE, NEDEN UĞRAŞIYOR?

Peki, kim ve niye, bu kadar uğraşıyor Vakit’le?..
Kim, niye “rahatsız” oluyor Vakit’ten?..
Bu soruya cevap verebilmek için, öncelikle “Vakit’in kimlerle uğraştığı”nı gözler önüne sermek gerekir...
Gerçekten de, kimlerle uğraşıyor Vakit?..
“Sarıyer ormanları”nı talan edip, oraya “para makinası üniversite” kuran ve o üniversiteyi, darphane olarak kullanan Koç’larla uğraşıyor Vakit!..
“Halkın inancı ve giyimi-kuşamı” aleyhinde kararlar veren “Brifingli yargı” ile uğraşıyor!..
“Tüyü bitmemiş yetimin hakkı”nı umursamayıp, “milletin alın teri”ni ona-buna “peşkeş” çeken “bürokrasi” ile uğraşıyor!..
“Milletin giydirdiği üniforma”nın şerefine sahip çıkamayıp, ne idüğü belirsiz şaibeli kişiler önünde “esas duruş”a geçen komutanlarla uğraşıyor Vakit!..
“Şehit cenazeleri”nde sırtını sıvazladığı “başörtülü şehit anaları”nı “askerî garnizon”lara almayan, evlatlarının yemin törenini “tel örgüler ardından izlettiren” generallerle uğraşıyor!..
Mehmetçik PKK ile çarpışıp şehit olurken, “golf” oynamaya devam eden komutanla uğraşıyor!..
“Aktütün karakolunu ödenek olmadığı için taşıyamadık” deyip de “para yokluğu”ndan şikâyet eden, ama “askeri helikopterle pikniğe giden komutanlar” ile uğraşıyor Vakit!..
“On yıl sonrasını görebiliyoruz” deyip de, “burunlarının ucunu görmekten aciz” oldukları, “2001 Krizi” ile ortaya çıkan “işadamı” sıfatlı “İstanbul dükaları” ile uğraşıyor Vakit!..
“POAŞ’lama”larla, “Hiltonlama”larla, “kağıt üçkağıdı” yapanlarla uğraşıyor!..
“Kadına şiddet ve taciz”in edebiyatını yapıp “Lolita yarışmaları” düzenleyen “namussuzlar”la uğraşıyor!..
Listeyi uzatmak mümkün!..
Ama, kısaca ifade etmek gerekirse;
Kim ki “Hak düşmanı”dır, kim ki “halk düşmanı”dır ve kim ki “halktan kopuk”tur, Vakit, işte onlarla uğraşıyor, onlarla boğuşuyor!..

VAKİT’İ, KİMLER LİNÇ ETMEK İSTİYOR?

“Vakit’le uğraşanlar”ın, “Vakit’e saldıranlar”ın, “Vakit’i linç etmeye kalkanlar”ın ve “Vakit’e iftira atanlar”ın kimliğine gelince...
Hiç şüphe yok ki;
“Vakit’i bir kaşık suda boğmak isteyen” odak ve mahfiller, “kökleri dışarıda” olan “siyonist loca”lar ve onların “yerli işbirlikçileri”dir!..
Bunun en çarpıcı örneği de, yazarımız Abdurrahim Karakoç’un 17 Ağustos 2004 tarihli yazısında; “Ha Hitler, ha Şaron!.. İkisi de zalim!..” diye yazmasına gösterilen aşırı ve agresif tepkilerdir!..
Hatırlıyor olmalısınız;
Bu yazıdan 4 gün sonra, “Vakit ve Karakoç aleyhinde bir kampanya” açılmış, Vakit ve Karakoç, “6 ayrı köşe yazarı”nın saldırılarına maruz kalmıştı!..
Sonradan ortaya çıkmıştı ki;
Köşe yazarlarının yazıları “kendi ifadeleri” değil, “Yahudi Hahambaşı İshak Haleva’nın mektubu”dur!..
Evet evet;
Hahambaşı Haleva, kartel yazarlarına yol gösterip, “Vakit’e nasıl saldırılması gerektiği”ni anlatan bir “mektup” yazmış, “özgürlükçü(!) ve bağımsız(!) geçinen köşe yazarları” da, bu mektubu köşelerinde yayınlamışlardı!..
Evet evet;
“Düğmeye basan” kişi, Türkiye Hahambaşılığı idi...
Yazarlar da “komuta hazır robot” ya, anında üstlenmişlerdi “Saldır Co” görevini!..
Uzun lafın kısası;
“Kampanya”ya dönüşen “topyekun saldırı”nın perde gerisinde “Hahambaşı” vardı!.. Sizlerin perde önünde “kalem oynatıyor” zannettikleriniz ise “emre amade kukla”lardan başkası değildi!..
İşin hazin tarafı;
“Haham’ın gizli emelleri”ne alet olan bu meslektaşlarımız, “İsrail tarafından uygulanan devlet terörü”nü ya görmemiş, ya da görmezlikten gelmişti!..
Hem de;
İsrail’in, dünyada ilk defa “Bakanlar Kurulu kararıyla cinayet” işleyip, felçli ve yaşlı Şeyh Ahmed Yasin’i füze ile vurduğunu bile bile!..

ALMANYA’DA NİYE YASAKLANDIK?

Felçli, yaşlı ve “tekerlekli sandalyeye mahkûm” Şeyh Ahmed Yasin’i hem de “sabah namazı çıkışı”nda füze ile vurup susturan İsrail, Almanya’da da gazetemiz Vakit’i susturdu. Evet evet, İsrail susturdu Vakit’i!..
Olayı biliyorsunuz...
Vakit’in Almanya baskısı yasaklandı...
Hem de, hiçbir “yasal gerekçe” ve “mahkeme kararı” olmadan!..
Sebep şuydu:
“İsrail karşıtı, ABD ve Batılı yaşam tarzı aleyhinde yayınlar yapmak!..”
Evet, evet; “İsrail karşıtı” yayınlarından dolayı, “İsrail güdümündeki Alman Hükümeti” tarafından susturulduk!..
“İsrail’in, Avrupa’nın ve ABD’nin güdümüne girmediğimiz için” susturulduk!..
“Siyonistler ve onların işbirlikçileri” tarafından susturulduk!..
Hiç şüpheniz olmasın ki;
Almanya’da “Vakit’e düşman” olan odak ve mahfiller kimlerse, Türkiye’de Vakit’le uğraşanlar, Vakit’in sesini kesmek isteyenler de, o mahfil ve odakların “yerli işbirlikçi”leridir!..

BİR KAVGADIR BU, SÜRECEK!
Ne var ki;
Yayın hayatına atıldığı günden bu yana nice “badire”ler atlatan, nice “saldırı”lara maruz kalan, hakkında nice “dâvâ”lar açılan, nice “tehdit” ve “şantaj”ların hedefi olan, nice “iftira”lara uğrayan Vakit, bundan böyle de “Hak bildiği yolda ilerlemeye” devam edecek, “millet düşmanlarının güdümü”ne girmeyecektir!..
Bu gazeteyi; ne “trilyonluk dâvâ”lar döndürür yolundan, ne de silahlı “tehdit” ve “saldırı”lar!..
Biz, yolumuza devam edeceğiz...
Korkmadan!.. Yılmadan!.. Tırsmadan!..
Ve de, “hiçbir kişi, kuruluş, mahfil, loca ve odağın güdümüne girmeden!..”
Çünkü, taaa kuruluşumuzda söz verdik:
“Türkiye’nin tek bağımsız, bağlantısız ve güdümsüz gazetesi olacağız!”
Sözümüz söz...
Susmayacağız!..
Çünkü biz “yerli”yiz!..
Çünkü biz, “bu ülkenin sesiyiz!”
“Kökü dışarıda”larla kavgamız var bizim!..
Bu kavga; bu asil millet için!..
Bu kavga, bu güzel ülke için!..
Çünkü biz;
Ülkemizi ve insanımızı çok seviyoruz!..

==================
Öfkenin zirvesi
Hani biraz yaşlananlar, eski enerjilerini kaybedip elden-ayaktan kesilince, kahvelerde oturup “nostalji” yaparlar ya!.. “Ahh, ahh nerede o eski günler” deyip, iç geçirirler ya... Sanıyorum, Aydın Doğan da, şu anda iç geçirip, “Ahh, ahh, nerede eski günler” diyor olmalıdır!.
Öyle ya; eski günlerde “yalan” nedir, “doğru” nedir test eden gazeteler yoktu!.. Eski günlerde, “iftira” da atsalar, “çamur” da püskürtseler, “kara” da çalsalar, karşılarında duracak bir gazete yoktu!..
Eski günlerde; “Susurluk’a düşmandınız, Ergenekon’a niye dostsunuz?” diye hesap soran yoktu...
“POAŞ” nedir, “Hilton” nedir, “kâğıt üçkâğıdı” nedir bilen yoktu ki, hesap sorsun!.
Eski günlerde ne güzeldi şu gazetecilik...
Ne kakalarsan onu yutuyordu millet!..
Ama şimdi, Vakit var... “Yalan”ları gözlerine çarpan, “gerçek”leri gözler önüne seren ve “dolap”ları deşifre eden bir Vakit!..
Bana sorarsanız; Aydın Doğan’ın Vakit’e açtığı “1 Trilyon 355 Milyarlık Dâvâ” neyin işaretidir biliyor musunuz?..
Bu dâvâ, Aydın Doğan’ın “öfke desibeli”nin göstergesidir!...
Ahh, ahh, eski günlerde ne rahattı, şu gazetecilik!..
Hasan Karakaya - Vakit

Aydın Doğan'ı Yerin Dibine Soktu

27 Kasım 2008 13:41
Fatih Altaylı, eski patronu olan Aydın Doğan hakkında çok ağır sözler sarfetti. Bakın Altaylı neler neler söyledi...

Vakit gazetesi, Aydın Doğan'ın kendilerine açtığı yüklü tazminat davası ile ilgili gazetecilerin görüşlerini sordu, ortaya ilginç cevaplar çıktı...

İşte gazetecilerin Aydın Doğan'ın Vakit gazetesine açtıkları dava ile ilgili yorumları...

Gazeteci Fatih Altaylı: "Aydın Bey'in üzerine bu kadar giderseniz olacağı budur. Gerçi Aydın Bey bu sıralar hiç çekinmeden belgeli ispatlı haberlere bile dava açıyor. Vakit'e de 'Allah kahretsin uğraşmayalım şu herifle' dedirtmek ve yıldırmak için davalar açmıştır. Açıkça 'Benle uğraşmayın, üstüme gelmeyin' diyor. Siz de son zamanlarda bir sürü yolsuzluğunu ortaya çıkardınız. Pornoculuktan sabıkalı olduğunu zaten dile getirip duruyorsunuz. Size saldırmasın da kime saldırsın adam! Aydın Doğan'ın psikolojisi bozuldu. Kolay mı, bütün Türkiye'nin gözü önünde rezil oluyor. Aydın Doğan'ın son zamanlarda gergin olduğu çok açık.

Vergi rekortmeni olduğuyla övünürken, vergi kaçakçısı olduğu ortaya çıktı. Gazete patronluğuyla övünürken, gazetelerini çıkarı için kullandığı ortaya çıktı. Gerçi o, bunları takacak kadar şerefine pek düşkün değildir ama özellikle bu tür işleriyle gündeme gelmesine fena bozuldu. Çünkü Aydın Doğan ve ekibi her şeyi kendilerine hak görürler. Yıllardır kendisini dokunulmaz hissediyordu. Bu döneme kadar hükümetlerle içli dışlıydı ve bir dediği iki edilmezdi. Bürokrasi bunlara dokunmazdı. Aydın Doğan ve holdingleri her zaman korunur ve gözetilirdi. 'Aydın Doğan kazansın' diye POAŞ ihalesi yeniden yapılmadı mı? Şimdi yıllardır süren bu dokunulmazlık konumu değişmeye ve kendine dokunulmaya başlanınca neye uğradığını şaşırdı.

Bu kadar ayrıcalıklı bir konumdan hesap sorulan konumlara düşünce çıldırdı. Aydın Doğan ibretlik bir örnektir. Medya işi yapanlar sırtlarını birilerine dayamamalı. Ben Vakit'i bu yüzden takdir ettiğimi her fırsatta dile getiren birisiyim. Sırtını kimseye dayamadığı için de ezilip büzülmeden herkesin üzerine gidebiliyor ve doğru bildiklerini çekinmeden ortaya koyuyor. Aydın Doğan, Basın Konseyi denen kurumu kendi lehine kullanarak da kendisinin yolsuzluklarını ortaya koyan gazete ve gazeteciler üzerinde baskı oluşturmaya çalışıyor. Hürriyetin başyazarı olan Oktay Ekşi vasıtasıyla zaten resmi bir sıfatı olmayan bu kurumu kendi çıkarı için kullanıyor.

EKŞİ: GÖRÜŞ VERMEM

Basın Konseyi Başkanı ve Hürriyet Başyazarı Oktay Ekşi: Vakit gazetesine görüş vermiyorum. Vakit gazetesi, Basın Konseyi'ni illegal ilan ediyor. Vakit ile aynı dili konuşmuyoruz. Görüş veremem.”

Gazeteci Nazlı Ilıcak: Bir medya patronunun bu kadar yüksek meblağlarla davalar açmasını doğru bulmuyorum. Özellikle daha küçük sermayelere dayanan medya organları bundan çok olumsuz etkilenir. Kendi gazetelerinde de her gün birçok insan hakkında olumsuz haber ve yazı yayınlanıyor. Herhalde kendisi bu davaları karşılayabilecek maddi güçte. Aydın Doğan daha hakkaniyetli ve daha uzlaşmacı davranmalı.

Gazeteci Mehmet Barlas: Aydın Doğan yirmi küsur yıllık çalışma arkadaşı Emin Çölaşan'a bile dava açtı. Gergin ortam. Dileğim bu davaların artık açılmamasıdır. Basının basına karşı hele de muhalif duruş gösterdikleri için bu şekilde bir dava ile cezalandırılmaya çalışılmasını yanlış buluyorum. Okuyucu köşesindeki bir yoruma dahi 50 bin liralık bir dava açılmışsa, açılan davaya bakacak hakim bunun binde birini bile vermez. Bu meblağlar ile açılan davalar göz korkutmak için açılmıştır. Manevi baskı uygulanmaya çalışılmaktadır.

Prof. Dr. Toktamış Ateş: Tabii neden özellikle Vakit'e dava açtığı konusunda bir bilgim yok ama ben şahsi bir hakaret olmadığı müddetçe basın kuruluşlarını susturmaya ve yıldırmaya dönük bu tür davaların açılmasını doğru bulmuyorum.
aktifhaber
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Prş Arl 25, 2008 11:34 pm    Mesaj konusu: Maliye, Dogan'In faturasInI böyle kesti! Alıntıyla Cevap Gönder

DOĞAN'A 826 TRİLYON CEZA

18 Şubat 2009 11:15Vergi Denetmenleri incelemelerini tamamladılar ve Doğan Grubu'na eski parayla 826 trilyon, yeni parayla 826 milyon lira ceza kestiler.

Doğan Yayın Holding'e (DYH) toplamda yaklaşık 826,3 milyon TL'lik vergi/ceza ihbarnamesi tebliğ edildiği bildirildi. Ceza Halkalı Vergi Dairesi tarafından kesildi ve dün itibariyle şirkete tebliğ edildi.

DOĞAN'DAN İLK AÇIKLAMA
Doğan Grubu Halkalı Vergi Dairesi'nin kesip gönderdiği 826 trilyon cezayla ilgili ilk açıklamasını IMKB'ye yaptı...

Doğan Yayın Holding'den İMKB'ye gönderilen yazıda, Halkalı Vergi Dairesi tarafından dün şirkete, 2004, 2005 ve 2006 yıllarına ilişkin olarak vergi inceleme raporları dayanak gösterilerek 132 milyon 921 bin 473 TL tutarında vergi asli ödemesiyle, 693 milyon 179 bin 4 TL tutarında vergi ziyaı ve 165 bin TL tutarında özel usulsüzlük cezalarını içeren toplamda yaklaşık 826 milyon 265 bin 477 TL'lik vergi-ceza ihbarnamelerinin tebliğ edildiği belirtildi.
aktifhaber

914 milyon TL için Doğan Yayın'dan teminat istendi
18:15 - Doğan Yayın Holding A.Ş, Halkalı Vergi Dairesi Müdürlüğünden bugün şirkete tebliğ edilen yazı ile 826 milyon 100 bin 522 TL tutarındaki vergi aslı ve vergi zıyaı cezası, özel usulsüzlük cezası ve gecikme faizi olmak üzere toplam 914 milyon 820 bin 334 TL'yi bulan tutar için şirketten teminat gösterilmesinin talep edildiği ve bunun için 15 günlük süre verildiğini bildirdi. 23.02.2009 İSTANBUL
netgazete

Doğan'da haciz korkusu! 862 milyon liralık vergi cezası için şirkete "ihtiyati haciz" uygulanabilir


22 Şubat 2009 Doğan Yayın Holding'in, 862 milyon TL vergi cezasının ardından yaptığı açıklamalarda Maliye'yi suçlayan ağır ifadeler kullanması, yeni bir davayı gündeme getirdi. Maliye Bakanlığı Hukuk Müşavirliği, Doğan Grubu gazete ve televizyonlarında 18 Şubat'tan bu yana verilen ilan, haber ve açıklamaları hukuki yönden değerlendirmeye aldı. Sabah gazetesinde yer alan habere göre, Maliye, içinde hakaret unsuru taşıyan açıklamaları ve haberleri yapanlar hakkında suç duyurusunda bulunmaya ve tazminat davası açmaya hazırlanıyor.

UNAKITAN BEKLENİYOR
Doğan Grubu, vergi cezasının ardından, Maliye'nin "haksız ve kasıtlı" hareket ederek iftira atıldığını, "İnsafsız, kanunsuz ceza kesildiğini, olayın Maliye tarihine vicdansızlık olarak geçeğini" savunmuştu. Maliye yetkilileri de "Bakanlığımızı ve denetim elemanlarını hedef alan, kin ve husumet içeren çirkin suçlamalara ve hakarete kalkışılmasının hiçbir vicdana ve insafa sığmayan kanunsuz bir tutum olduğu açıkça ortadadır" açıklaması yaptı. Edinilen bilgiye göre, müşavirlik dava açmak için hafta başında ABD'de ameliyat olan Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın olurunu alacak. Yargı sürecinde, Doğan Grubu'nun en büyük kaygısı, 862 milyon TL'lik vergi cezası nedeni ile ihtiyati haciz uygulanması veya teminat talep edilmesi riski. Henüz gündemde olmamakla birlikte raporu düzenleyen kontrolörlerin talebi veya Halkalı Vergi Dairesi'nin girişimi ile Gruba ihtiyati haciz uygulanabileceği, gerekli görülürse teminat istenebileceği belirtiliyor. Nitekim bu kaygı DYH Başkan Yardımcısı Soner Gedik tarafından da dile getirildi. Gedik, cuma günkü basın toplantısında, "Dava kaç yıl sürer bilmiyorum. Bir mükellef itibarlı değilse, mal varlığı yoksa kaçar diye ihtiyati haciz uygulanır. Maliye'nin başka art niyeti yoksa bizden ihtiyati haciz ya da teminat istenmez. Grubumuz geçen yıl 6.8 milyar TL vergi ödedi" demişti.

Yabancı basın: "Aydın Doğan pek inandırıcı değil"
Almanya'da yayınlanan Der Tagesspiegel gazetesi, "Basın özgürlüğüne darbe mi?" başlıklı haberinde, Başbakan Erdoğan ile Aydın Doğan'ın bir zamanlar iyi anlaştıklarına işaret ederek, "Bu ilişkilere bakıldığında Aydın Doğan, basın özgürlüğünün kendi çıkarlarını düşünmeyen savunucusu rolünde pek de inandırıcı değil. Ama Erdoğan da, basındaki her eleştiriyi kendisine saldırı olarak kabul ediyor" diye yazdı.

aktifhaber

DOĞAN'I SARSACAK SES KAYDI
24 Şubat 2009 11:38

Doğan Grubu'nun iki numarası ve Gelir İdaresi Başkanı arasında şok ses kaydı.
İlgili Haberler
Doğan Grubu'ndan Kaçış Başladı

Doğan Yayın Holding Başkan Yardımcısı Soner Gedik ile Gelir İdaresi Başkanı Mehmet Akif Ulusoy'un "vergi cezası" üzerine yaptıkları sohbetin ortam dinlemesi internete düştü.

İkilinin Doğan Grubu'na kesilen cezanın miktarını düşük bir rakama indirmek için karşılıklı olarak anlaştıklarını ortaya çıkartan ses kaydında, özellikle Gelir İdaresi Başkanı Ulusoy'un sözleri kan donduran cinsten.
Ulusoy, kendi personeline baskı yapacağını, denetlemenin 2003 ve 2004 yılı dışında taşmamasını sağlayacağını ve en önemlisi ise "uzlaşmada" rakamı "çekirdek parası"na indireceğini söylüyor.

Soner Gedik ise, Ulusoy'a "bugüne kadar olan oldu" deyip, bundan sonrası için "makul bir rakam çıkartılmasını, devamının getirilmemesini" söylüyor. Ulusoy, bir amiriyle konuşur gibi Soner Gedik'e "merak etmeyin onu temin etmeye çalışıyorum, uzlaşmada halledeceğiz" diyor.

İkilinin sohbetleri inanılmaz boyutlara varıyor ve Ulusoy&Gedik ikilisinin devletin 1 Milyar TL'lik vergi alacağını kuşa çevirmek için izleyecekleri ortak taktikle ilgili konuşmaları yaklaşık 6 dakika sürüyor...

İşte o konuşmalar

Akif: Şu ana itibariyle doğrudan müdahale edilebilecek bir durum yok gibi görünüyor. Yaptığın yanlıştır, şöyledir denilebilecek bir durum yok gibi. Pazarlayacağız uzlaşmada bir şeyler konuşacağız.

Soner: Oraya yazarlar o ne istiyorsa yazsın, Bülent'te onu diyor anladığım kadarıyla...

Akif: Bülent'in görüşlerine itibar ederim o üç tane ana konudan biri konusunda bayağı yüksekçe oradan tereddüdü vardı. O yüksek olan tutar konusunda da bende olsam yazarım ama gene de yazılanı görmek lazım. Ben şunu yapacağım üstat, raporu işleme konulmadan önce Bülent'e okutturacağım...

Soner: İşleme konmadan bir okusun ya, objektif bakınca kimseye böyle bir rapor yazılmamış, yazılmıyormuş. Bu bir iddia olabilir ama böyle bakınca da hiç yazılmayanın, maliyenin iddia etmediği bir hususu zorlama yazılıyor gibi geliyor bize ve herkese yazılsa bende ki rakam çok küçük kalıyor. Ama işleme konmadan el atabilirsen yani şu konu üzerinden ilgini kaybetmezsen memnun olurum...

Akif: Yok merak etmeyin o şekilde talimat verdim.

Soner: Ben senle konuştuğumu hiç söylemedim öyle şeyleri hiç bahsetmedim..

Akif: İyi ettin iyi ettin...

Soner: Ya dedi ki bazı durumlarımıza göre dedim bir ihbar olduğunu biliyoruz dedim. İhbar kâğıtla ilgiliymiş 2-3 tane konu varmış dedim sonra. Fakat bildiğim kadarıyla o konularda da bir şey çıkmamış dedim ondan sonra dolayısıyla gelen arkadaşlar öyle bir ifadelerde bulundular ama şimdi başka şeylere bakıyorlar... Ama şimdi baktıkları şeylerde çok zorlama geliyor dedim. Yani onlarda kendilerine vazife çıkartıyorlar gibi geliyor dedim. Bu bütün şirketlerin bütün 5 yıllarından, hani böyle linç politikası gibi ve dedim Aydın Bey'e en sonunda ben size söyleyeyim üstat dedim 8 tane hesap uzmanı 8 tane mali müşaviri hepimizi işten atacak dedim.

Akif: Buna sevindim şöyle bir iki cümleme müsaade buyrun bu iyi zemine gelmiş bunun en sonunda şunu yapmak lazım ya fazla uzatmadan, fazla yıllara genişletmeden hadi 2003'ü incelediniz 2004'ü de bitirin geri kalanına da artık burnunuzu sokmayın noktasına getirmek lazım en hesaplısı rakamsal boyutları da otururuz bir uzlaşmayla neticeye varırız

Soner: Ya bundan sonrası yazılmasın bari yazılacağını yazmış o rakamlar da büyük…

Akif: Yok be üstat o kadar yüksek değil çekirdek parasına dişe diş mücadele ederiz. Üstat konuları tek tek konuşuruz, yani dişe dişten kastım yanlış anlaşılmasın konular itibariyle ayırttırdım arkadaşlara detayını bizim haklılık payımız çok yüksek bir şeylerde uzlaşılır...

Soner: Ama zorlayınca her yerden bir şey bulunur, yani bugüne kadar olan oldu deyip bundan sonrasına da makul bir şeyler yapacak da tamam senin de dediğin gibi bizim istediğimiz de öyle olan oldu, artık bundan sonrasına makul bir şey yapalım diyelim… Bundan sonrasında fazla bir şey yapmasınlar bu tarihe kadar yazdıklarında da uzlaşalım bir şeyler yapalım.

Akif: Öncesinde ve sonrasında ayrı ayrı beraber olsak iyi olacak üstat. Konular itibariyle tam not almış şu şöyle durumda şu söyle diyecek değilim.

Soner: Ya bunları bari öbür raporlarda yazılmasın ya.

Akif: Onu temin etmeye çalışıyorum söyledim arkadaşlara üstat.

Soner: Onun öbürküleri de uzlaşma diyorsa da yapılacak bir şey yok.

Akif: Çok bastırdığınızda da başka türlü sıkıntılar çıkıyor ya onlarla, fazla karışıp kurcalamayın artık da.

Soner: Evet işte buralarda rakam da yükse şey de yüksek hep stresler artıyor.

Akif: Yok arkadalar bayağı bir sonraki yıllarla ilgili olarak bayağı makuliyet çizgisine gelme noktasına büyük adımlar attılar dedim tabiri caizse...

Soner: Bundan sonra gelecekler daha makul diye düşüneceğiz…

Akif: Ben o söylediğiniz şeyi temin etmeye çalışıyorum üstat...

Konuymanın linki şöyle: http://video.google.com/videoplay?docid=-4799812251565266290&hl=tr

Kaynak: Sonsayfa.com


AYDIN DOĞAN HAPSE ATILABİLİR
20 Şubat 2009 08:23

Aydın Doğan'ın yediği 826 milyon TL'lik cezanın dışında hapse atılması gündemde.

Gelirler kontrolörleri, Doğan Yayın Holding'e 826.3 milyon TL rekor cezayı "vergi kaçağı"ndan kesti. Holding'e bağlı 5 şirkette Mart 2008'de başlayan incelemelerde, iştirak hissesi satışında usulsüzlük ve muhasebe hilesi saptandı

Kontrolörler inceleme raporunu, "vergi kaçakçılığı suçuna" bağladı. Bu nedenle dosya, mali sorumluluğun yanı sıra ceza davası açılması için savcılığa gönderilecek. Bu suç için 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor

oğan Yayın Holding'e 826.3 milyon TL'lik rekor ceza "vergi kaçağı"ndan kesildi. Holding'e bağlı 5 şirkette Mart 2008'de başlayan incelemelerde iştirak hissesi satışında usulsüzlük, muhasebe hilesi ve matrah farkı saptandı. Kontrolörler inceleme raporunu, "vergi kaçakçılığı suçuna" bağladı. Bu nedenle mali sorumluluğun yanı sıra ceza davası açılması için Cumhuriyet Savcılığı'na gönderilecek. Maliye kontrolörlerinin Doğan Yayın Holding'e (DYH) ait 5, Doğan Grubu'na ait 2 şirkette yaptığı incelemelerin 2003-2006 yıllarına yönelik detayları ortaya çıktı.

CEZA 3 KATINI BULDU
Maliye'nin, DYH'ye kestiği ceza, asıl vergi borcunun 3 katını buldu. Bu uygulama Vergi Usul Kanunu'nun 359'uncu maddesine dayanıyor. Bu madde kaçakçılık suçunu düzenliyor. Hakkında kaçakçılıktan rapor düzenlenen mükellefin Maliye ile uzlaşma görüşmesine oturma hakkı bulunmuyor. Olayın meydana geldiği tarihte geçerli olan hükme göre 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. Maliye ile DYH arasındaki en önemli ihtilaf, iştirak hissesi satışından kaynaklanıyor. DYH, Kasım 2006'da Alman Axel Springer'e hisse satışı için görüşmelere başladığını ancak nihai devir işleminin Ocak 2007'de gerçekleştiğini savunuyor. Kontrolörler ise satışın aslında 2006'da tamamlandığını, dönem atlatılarak 2007 yılına kaydırıldığını bu yolla muhasebe hilesi yapıldığını belirtiyor.

DYH'DEN AÇIKLAMA
Raporda, DYH'nin hisse satış gelirinin muhasebeleştirilmesinde vergi kaçağı yaratıldığı sonucuna varılıyor. Buna göre hisse satışından net 591 milyon TL kar eden DYH, bu tutarın yüzde 75'inin Kurumlar Vergisi'nden istisna edildiğini ve yasal işlem yapıldığını vurguluyor. Kontrolörler ise satış gelirinin elde edildiği tarihi 2006 sonu olarak dikkate alıyor. Ayrıca hisse satış gelirinin, ayrı bir hesapta izlenmesi veya sermayeye eklenmesi halinde istisna hükümlerinden yararlanabileceğini, DYH'deki durumun kanundaki istisnalara uymadığını ifade ediyor. Raporda, cezanın bir bölümü hisse satışında KDV ödenmemesi ile finansman giderlerinin vergi matrahında indirilemeyeceği ve hisse satış zararının kurum kazancından düşürülemeyeceği gerekçesi üzerine kuruldu. DYH ise grup gazetelerine verdiği tam sayfa ilanlarla cezayı "vicdansızlık" olarak nitelendirdi. "Ödenmiş vergi için vergi kaçakçısı dediler. Tüm yasal haklarımızı kullanacağız" açıklaması yaptı.

VERGİ İNCELEME RAPORU
Holdinge bağlı şirketlerin yurtdışındaki iştirakleri aracılığıyla "örtülü sermaye transferi" yapıldığı belirlenen vergi inceleme raporundaki bazı tespitler şöyle:

* Doğan Yayın Holding'in, bağlı ortaklığı Doğan TV Holding AŞ'de sahip olduğu ve Doğan TV Holding AŞ sermayesinin yüzde 25'ini temsil eden hisse senetlerinin Axel Springer AG'nin yüzde 100 iştiraki olan Dreiundvierzigste Media Vermögensverwaltungsgesellschaft GmbH'a satışı 2007 yılında değil, 2006'da gerçekleştirildi. Bu hisse satışının 2006 yılı kayıtlarına alınmaması ile Kurumlar Vergisi Kanunu'nun "iştirak hissesi satış kazancı" istisnasından yararlanılması mümkün değil.

* İştirak hisselerinin satın alınmasına ilişkin finansman giderleri (kur farkı ve faiz giderleri) gider yazılamaz.

* Doğan Raks Satış Pazarlama ve Dağıtım AŞ hisse senedi satışından doğan zararı, kurum kazancından indirilemez.

* KDV Kanunu'nun, Kurumlar Vergisi Kanunu'na doğrudan atıf yaptığı, iştirak hissesi satışında, KDV istisnası uygulanması bu olayda uygulanamaz.

* ANS Uluslararası Yapım Yayın Reklamcılık AŞ hisse senedi satışından doğan kazançlar iştirak hisseleri satış kazancı istisnasından faydalanamaz.

HİSSELERDEKİ ERİME SÜRÜYOR
Maliye Bakanlığı'nın Doğan Yayın Holding'e (DYH) tebliğ ettiği 826.3 milyon liralık vergi cezası Doğan Grubu'nun İMKB'de işlem gören şirketlerini olumsuz yönde etkiliyor. DYH hisseleri iki gün içinde yüzde 177.74 oranında değer kaybederken, ana şirket konumundaki Doğan Holding'in kaybı da yüzde 15.63 olarak gerçekleşti. Aydın Doğan'ın medya ile bağlantılı diğer şirketleri Hürriyet Gazetecilik A.Ş iki günde yüzde 12.07 ve Doğan- Burda Yayıncılık yüzde 12.50 kayba uğradı. Grubun amiral gemisi olarak kabul edilen akaryakıt dağıtım şirketi Petrol Ofisi de yaşanan bu dalgalanmadan olumsuz etkilendi. Şirket iki günde yüzde 7.26 oranında değer yitirdi.

AKP'DEN CEZA YORUMU
AKP TBMM Grup Başkan Vekili Nurettin Canikli Doğan Grubu'na kesilen cezada önceki cezalarda olduğu gibi bir uzlaşma imkânının olmadığını söyledi. Canikli, Meclis'te düzenlediği toplantıda, Türkiye'de herkesin vergi yükümlülüğünü yerine getirmek zorunda olduğunu belirterek, "Yazılan para cezasıyla ilgili uzlaşma yoluna gidilmesi imkânsız" dedi.

ADIM ADIM REKOR CEZA

Vergi Usul Kanunu'nda, yaygın olarak kayba uğratılan verginin bir katı ceza uygulanıyor. "Kaçakçılık suçları ve cezaları"nı düzenleyen 359. maddede ise durum değişiyor. Bu durumda vergi aslının 3 katı kadar ceza kesiliyor ayrıca 6 aydan 3 yıla kadar (olay tarihindeki hüküm) hapis cezası isteniyor.

* Maliye'ye göre hisse satışlarının 2006'da yapılması nedeniyle, "vergi aslı" 115 milyon 299 bin TL, Kurumlar Vergisi tutarı üzerinden 3 katı olarak 345 milyon 899 bin TL "vergi ziyaı cezası" kesildi. Mahsup dönemi geçtiği için aslı talep edilmeyen Geçici Vergi'nin 3 katı olarak hesaplanan "vergi ziyaı cezası" 311 milyon 308 bin TL olmak üzere, vergi aslı ile birlikte toplam talep edilen tutar 772 milyon 506 bin TL oldu.

VERGİ ZİYAI CEZASI

* İştirak hisselerinin satın alınmasına ilişkin finansman giderlerinin kur farkı ve faiz gideri yazılamayacağı gerekçesiyle vergi aslı 4 milyon 792 bin TL ve vergi ziyaı (kaybı) cezası da 6 milyon 225 bin TL olmak üzere 11 milyon 17 bin TL oldu.

* İştirak hissesi satışından doğan zararın kabul edilmeyerek kurum kazancından indirilemeyeceği tespitiyle ilgili olarak da "vergi aslı" 2 milyon 96 bin 143 TL, Kurumlar Vergisi tutarı üzerinden 3 kat olarak hesaplanan "vergi ziyaı cezası" 6 milyon 288 bin TL ceza kesildi. Bunun da mahsup dönemi geçtiği için aslı talep edilmeyen Geçici Vergi'nin 3 katı oranında hesaplanan "vergi ziyaı cezası" 5 milyon 296 bin 367 TL olmak üzere, vergi aslı ile birlikte toplam talep edilen tutar 13 milyon 680 bin 939 TL hesaplandı.

SATIŞ KAZANCI İSTİSNASI

* Hisse senedi ile temsil edilmesine rağmen, hisselerin satışında KDV hesaplanması gerektiği ile ilgili olarak talep edilen "vergi aslı" 3 milyon 497 bin 297 TL ve "vergi zıyaı cezası" da 3 milyon 497 bin TL olmak üzere toplam 6 milyon bin TL oldu.

* İştirak hisseleri satış kazancı istisnasından faydalanılamayacağı iddiasına dayanarak da "vergi aslı" 1 milyon 6 bin TL ve "vergi zıyaı cezası" da 2 milyon 211 bin TL olmak üzere toplam 3 milyon 217 bin TL ceza kesildi.

KARŞILIKLI GÖRÜŞLER

1- Hisse satışında KDV: Doğan Yayın Holding Gelirler Kontrolörleri'nin iştirak hissesi satışına KDV tahakkuk ettirdiğini, ancak bu uygulamanın KDV Kanunu'nun 17/4-g hükmüne aykırı olduğunu ve vergi alınamayacağını savundu.
2- Hissede Finansman Gideri: Gelirler Kontrolörleri, iştirak hisselerine ilişkin finansman giderlerinin kurum kazancından indirilemeyeceğine hükmetti. DYH ise 2006'da yürürlüğe giren 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 5. maddesinin son fıkrası gereği faiz kur farkı gibi unsurların kurum kazancının tespitinde gider olarak indirilebileceğini ileri sürdü.
3- Kurumlar Vergisi İstisnası: Kontrolörler, DYH'nin, iştirak hissesi satışında vergi avantajı sağlayan istisna hükümlerinden dönemsellik ilkesi gereği yararlanamayacağını belirtti. DYH ise hisse satışının kontrolörlerin ileri sürdüğü gibi 2006'da değil, 2007'de gerçekleştiğini vurguladı.
4- Hisse Senedi Satış Esası: Kontrolörler, DYH'nin iştirak hisselerini öne sürdüğü gibi Ocak 2007'de değil, Aralık 2006'da tamamladığını savundu. DYH ise Türk Ticaret Kanunu'nun 415 ve 416. maddeleri gereği senedin devir alana teslim edildiği tarihte işlemin gerçekleştiğini hatırlattı. Maliye'nin yanlış yorum yaptığını açıkladı.
5- Hisse Satış Tarihi: Kontrolörler, iştirak hissesinin 2006'da satıldığı sonucuna varınca satış gelirine 2007 yılında istisna hükümlerinin uygulanamayacağını ifade etti. DYH ise gerek hisse devrini gerekse satış bedelinin Ocak 2007'de gerçekleştiğini dolayısıyla 2006'da veya 2007'de yapılan satışlar bakımından istisna hükümlerinin farklı bir yoruma tabii tutulamayacağını dile getirdi.
aktifhaber

Doğan Grubu'ndan Kaçış Başladı
24 Şubat 2009 14:13Doğan Grubuyla ilgili ortaya çıkan ses kaydı, ortalığı sarstı. Doğan Grubu'nda kelleler kopmaya başladı. İlk giden isim en tepeden...

Doğan Şirketler Grubu Holding A.Ş Yönetim Kurulu Başkan Vekili A. Vural Akışık'ın görevinden ayrılacağı duyuruldu.

Doğan Şirketler Grubu Holding A.Ş'den İMKB'ye yapılan açıklamada, şirketin Yönetim Kurulu Başkan Vekili A. Vural Akışık'ın, kişisel nedenlerle Yönetim Kurulu üyeliğinden 28 Şubat 2009 tarihi itibariyle ayrılacağını bildirdiği kaydedildi
aktifhaber
A. İhsan KARAHASANOĞLU
Vakit
Doğan bir alıyor, bir satıyor; bunu hep yapıyor!
22 Şubat 2009

Doğan Grubu, bugüne kadar meydanı boş bulmuş, istediği gibi at koşturuyordu. Şimdi yeni yeni, devran dönmeye başladı. Yavaştan yavaştan, bir şeyler olmaya başladı. Meydanın boş olmadığı, boş bırakılmayacağı söylenmeye başlandı.. Uzun süredir merak eder dururum. Doğan Grubu’nun, borsada yaptığı alışverişlerin anlamını kavrayan biri var mı diye?..

Konuya hakim olan tanıdıklarıma da sürekli sorarım.. Edindiğim kanaat, ne yapıldığını tam olarak kavrayan hiç kimse yok!
Bir gün alır, bir gün satar. Ertesi günü tekrar alır.
Niye alır, niye satar.. Tekrar geri niye alır? Bu arada neler olur? Kimsenin tam olarak bildiği yok!
Çok küçük bir örnek vereyim.
Son günlerde gündem olan konu, Doğan TV Holding A.Ş.’nin hisse satışı ya.. Ben de aynı şirketten örnek vereyim.
İMKB’ye gönderilen açıklamalara şöyle bir göz gezdirdim.. Doğan Yayın Holding 04.08.2004 tarihinde, Doğan TV’den bir alım yapmış..
Ne almış?
AlpGörsel (Kanal D’nin sahibi olduğu şirket) şirketinin hisselerini.
Alp Görsel, Doğan Grubu’nun.. Doğan TV, Doğan Grubu’nun... Doğan Yayın Holding, yine Doğan Grubu’nun..
Birbirlerinden alım yapıyorlar.. Maksat ne ise?
Olabilir, “Şirketlerin birleşmesi veya bir çatı altında toplanması gerekebilir. Şirket hissesi satmak, almak yasak mı?” denilebilir...
O zaman biz de bu yapılana, şimdilik “Eyvallah” diyelim.
Ama bir sene bile dolmadan, 19.04.2005 tarihinde, aynı hisselerin, satın alınan şirkete tekrar satılması olayını, gelin de izah edin.
İzah edebilirseniz eğer..
Evet, yanlış okumuyorsunuz..
Doğan Yayın Holding, 04.08.2004’de satın aldığı Alp Görsel hisselerini, 19.04.2005 tarihinde, tekrar Doğan TV’ye satmış. Öyle 1-2 hisse falan da değil.. Alırken de % 99’unu satın almış, satarken de yine % 99’unu satmış!
8 ay önce satın alıyorsunuz...
8 ay geçiyor.. Aldığınız hisselerin tamamını, önceki sahibine tekrar satıyorsunuz!
Bir defa daha hatırlatayım.. Satan şirket Doğan Grubu’na ait.
Alan şirket Doğan Grubu’na ait. Satılan hisse, Doğan Grubu’na ait!..
“Alan razı, satan razı, satılan razı.. Sana ne?” diyebilirsiniz.
Mi acaba?..
Bu arada, vergi değerleri ne oluyor? Bu arada borsada işlem gören hisseler ne oluyor. Şirketlerin bilançolarında neler oluyor?
Var mı bunları, kenarından köşesinden değil de, bütün olarak komple takip eden?
İMKBder ki; “Ben sadece borsada işlem görenlerle uğraşırım.Diğerleri beni ilgilendirmez.”
Vergi dairesi der ki; “Ben aldığım vergiye bakarım, diğer alım-satımlar beni ilgilendirmez..”
Ama bu arada neler oluyor; bu alış-satışlarda kimler, neler elde ediyor; devlet adına komple bir denetim yapılmaz!..
Yapılmayınca da, durduk yerde büyüyen suni devler oluşur!
Hükümet kurup, hükümet yıkan medya organları oluşur!
Ben, Alp Görsel şirketinin hisselerinin önce satılıp, sonra aynen geri alınması örneğini verdim ama, aslında bu işi, sadece ülke içindeki firmalarla da yapıyor değiller.
Alın; hâlâ tartıştığımız., katrilyonluk ceza kesilmesine sebeb olan Axel’e hisse satışı olayına bakalım.
Maliye diyor ki; 22.11.2006’da Doğan TV’nin % 25’ini Axel’e sattınız. Doğan Yayın Holding de diyor ki; 02.01.2007’de sattık. O tarihte veya bu tarihde. Tarih tartışmasını bir kenara bırakalım.. Bir başka ayrıntıya bakalım.. Doğan Yayın Holding, % 25’ini 2006 sonunda veya 2007 başında Axel’e sattığı hisselerin % 5’ini, 27.11.2008 tarihinde geri alıyor!
Bir satıyor, bir alıyor. Hayır, başka şirketlere falan değil.. Kime satıyorsa, ondan alıyor. Kimden aldı ise, ona satıyor!
Kafanız karıştı değil mi?
Kafalar karışsın diye yapıyorlar zaten bunları..
Kafalar karışsın, aradan onların işler görülsün!
Yapılanların bir kısmını görüp, “Burada bir anormallik var” diyerek ceza kesilince de, “Bu, tarihte görülmemiş bir ceza” diye basıyorlar yaygarayı!..
İyi de, sizin yaptığınız işlemlerin, tarihte bir örneği var mı?
Sizin yaptığınızın örneği yok ise, kesilen cezanın da bir örneği olmaz tabiî ki!


A. İhsan KARAHASANOĞLU
Vakit
Doğan ve hükümet, yine uzlaşacak mı?
19 Şubat 2009

Dün; Doğan Yayın Holding’in borsaya yaptığı açıklamaya göre, 826 milyon TL ceza ihbarnamesi almışlar!

Dile kolay!

826 milyon TL!

132 milyon TL’si ana para.. 693 milyon TL’si vergi ziyaı cezası..

Merak ediyorum, Aydın Doğan’ın yanında, maaşla yazı yazan büyük gazeteciler, bu “rekor vergi kaçağı” hakkında ne yazacaklar?

Ne yazabilirler ki?

Hiçbir şey yazamazlar!

Bırakın patronlarını eleştirmeyi, patronlarının savunmasını bile yapamazlar!

2x2=5 eder denilir mi hiç?

Patron için de olsa, vergi kaçağını savunabilirler mi hiç?

Nasıl olsa vatandaş dikkat etmez.. Kendileri bu haberi vermez, gündemde tutmazlarsa, diğer gazeteler de ne kadar yazarsa yazsın, geçiştiriverirler zaten!

Onlar da çok iyi biliyorlar, patronun vergi konusundaki uyanıklıklarını..

Dün yapılan açıklamada, “Konuya ilişkin geniş bir açıklama ayrıca yapılacak olup” deniliyorsa da, eminim o “geniş açıklama” bir türlü yapılamayacaktır!

Aslında “geniş açıklama” onlar yapmasalar da, Maliye Bakanlığı’nın yapması gerekir. İlgili vergi dairesinin yapması gerekir!

Hayır; isteğim tek taraflı bir açıklama da değil.. Ama halkın bilmesi gerekir, vergi dairesi ne gerekçe ile bu cezayı kesmiştir! Ceza kesilen vergi mükellefi, hangi gerekçe ile bu cezanın yanlış olduğunu iddia etmektedir.
Bilelim.

Kim uyanıktır bilelim.. Kim, kimi aldatıyor öğrenelim.

Günlerdir Doğan Medya Grubu’ndaki kriz haberlerini dikkatle izliyorum.. Bu bağlamda, son atakları, işsizlik haberleri üzerinde yoğunlaştı...

İşsizlik üzerine öyle bir yayın yapıyorlar ki, dersiniz ki bu hükümet döneminde işsizlik oranı ikiye katlanmış! Önceki gün, Milliyet gazetesi birinci sayfasının tamamını işsizliğin arttığı konusuna ayırmıştı.

Öyle uyanıklar ki, verdikleri haberlerde, tek taraflı bakış açısını ustalıkla kullanıyorlar! Toplumu kaos ortamına sürüklüyorlar!

Evet, son aylarda işsiz sayısı arttı. Bu doğru.. Ama bu haber verilirken, onun yanında, son yıllarda uygulamaya geçilen, “İşsizlik maaşı”nın, işsizliğin zararlarını azaltıcı rolünü de, bir satırla da olsa hatırlatmak gerekmez mi?
Bazıları “hükümet yalakalığı yapıyorsun” diyecek olsa da, dürüst olarak söylememiz gerekirse; işsiz sayısının artmasının bir sebebi de, aslında çalışıyor olup da, işsizlik maaşı almak için, “kâğıt üstünde işsiz görünenler”in olduğu gerçeği değil mi?

Haberin tüm olumlu ayrıntılarını gizleyerek veriyor Doğan medyası..

“Yandık bittik, mahvolduk, işsizlik oranı arttı” diyor! Güngör Uras’ından tutun, ekonomi ile hiç ilgisi olmayan yazarları bile aynı çizgide yazılar döktürüyor!

Öyle ise böyle buyurun..

Buyurun beyler, patronunuzun sadece bir şirketinden, kaçırdığı vergi sebebi ile devletin tahakkuk ettirdiği amme alacağı ile, kaç işsize maaş ödenir, birlikte hesaplayalım..

826 milyon TL’yi, asgari ücret üzerinden kabaca hesaplarsanız, 1.5 milyon işçiye bir ay maaş ödersiniz!
Yani, bugün medyaya hakim olan büyük patronun sadece bir şirketinin kaçırdığı verginin bugün ulaştığı rakam, 1.5 milyon insanın, bir ay boyunca çalışıp alacağı maaşa eşit!

Madem işsizlikten bu kadar şikâyetçisiniz, elinizi taşın altına koysanıza beyler!

Hemen yarın, gidip ödeyin o vergiyi.. Tabii cezası ile birlikte. Ödeyin ki, 1.5 milyon işsizin maaşı, haksız yere kasalarınızda kalmasın.

Tam aksine, dar gelirli, hatta işsiz vatandaşın mutfağına girsin o para!

Aydın Doğan ve etrafındaki 10 kişinin kasasına değil, 1.5 milyon işsizin evine girsin.. Evine ekmek götüremeyen gurebanın cebine girsin o para!

Ama eminim, Doğan’ın yanında çalışan o Ertuğrul Özkök’ler, o Oktay Ekşi’ler, o Yalçın Doğan’lar, o A. Hakan’lar, o Güneri Civaoğlu’lar, o Güngör Uras’lar, o Sedat Ergin’ler olduğu müddetçe, patronun o cezayı tam olarak ödemeyeceğinden eminim.

Öyle ise, bir çağrı da hükümete yapalım.

POAŞ’ta sergilediğiniz tavrı, bari bu sefer tekrarlamayın. 1.1 katrilyonluk vergi cezasını, 270 trilyona kapattınız! Fakir fukaranın hakkını, bir çırpıda siliverdiniz.

826 milyon TL’lik cezada bari, % 25 ile uzlaşmaya gitmeyin!

826 milyonluk vergi kaçağını, 300-400 milyon ile kapatmaya kalkışmayın!

Ödesin şu patron! Ödesin vergisini..

Tam olarak ödesin!

Ali İhsan Karahasanoğlu - Vakit
akarahasanoglu@vakit.com.tr

İŞTE AYDIN DOĞAN'IN SAHTE FATURASI
24 Şubat 2009 08:33

İşte Doğan'ı "vergi kaçakçılığından" içeri attıracak "sahte-naylon" fatura.

Maliye, DYH'ye kestiği 826 milyon TL'lik vergi cezası için gruptan 914.8 milyonluk teminat isterken eski Doğan çalışanı Hasan Şek'in verdiği itiraflar Doğan Raks'ın sahte faturayla satıldığını ortaya çıkardı..

Maliye, Doğan Yayın Holding'in (DYH) iştiraki Doğan TV'nin yüzde 25'ini Alman Axel Springer'e 375 milyon euroya satışında vergi ziyaı ve kaçakçılığı iddiasıyla kestiği 826 milyon liralık ceza keserken Halkalı Vergi Dairesi ceza ve faizle birlikte toplam 914.8 milyon TL'lik teminat istedi.

Ancak Doğan Grubu gündeme sahte faturayla yapılan satışla da gelecek görünüyor. DYH'nin yüzde 89 hissesine sahip olduğu Doğan Raks Satış Pazarlama AŞ'de Doğan Grubu'nun eski çalışanı Hasan Şek'e sahte faturayla satış yapıldığı ve konuyla ilgili suç duyurusu yapıldığı öğrenildi. Bir dönem Doğan Grubu dergilerinden Atlas'ın teknik kısmında çalışan Hasan Şek'in Maliye'nin yaptığı denetimler sırasında sahte fatura dahil her şeyi itiraf ettiği öğrenildi. Şek'in 1 Ocak 2009'daki ifadelerine göre hileli hisse devrinde öncelikle mevcut Doğan Raks hisselerinin değeri 2006'da 6.4 milyon liradan 50 bin liraya TL'ye düşürülüyor.

Kağıt üzerinde değeri düşürülen şirket görünürdeki sahibi Hasan Şek'e satış yoluyla devrediliyor. Şek, Ticari Sicil Gazetesi'nde yönetim kurulu başkanı atanmasına rağmen hiçbir toplantıya çağrılmadığını, ne olağan ne de olağanüstü hiçbir yönetim kurulu toplantısına katılmadığını, kendisine bu hisse devrinin güvenilir bir kişi olması nedeniyle kağıt üstünde yapıldığını belirtti. Şek yalnızca kendine gönderilen evrakları imzaladığını, şirket üzerinde hiçbir tasarrufu olmadığını belirtiyor.

Şek'in ifadesine göre, bu işlem esnasında satış çek karşılığı yapılmış gibi gösterilerek çek imzalatılıyor. Ancak denetmenlerce gerçekte böyle bir ödeme yapılmadığı tespit ediliyor. Ayrıca Hasan Şek'e ileride bir problem çıkar diye tarih kısmı boş bırakılan bir sözleşme imzalatıldığı da edinilen bilgiler arasında... Bu arada 2003'teki bu operasyonun 5 yıllık zamanaşımı süresi 2008'de dolmasına karşın medya gruplarına yönelik özel hesap dönemi nedeniyle zamanaşımının Mart 2009'da dolduğu ortaya çıktı. Dolayısıyla yargılanmasının önünde engel bulunmuyor.

GEDİK: ŞEK’LE İŞBİRLİĞİMİZ VAR

Doğan Yayın Holding Başkan Yardımcısı Soner Gedik olayı doğrulayarak, Maliye’nin bu yüzden 15 milyon liraya yakın bir ceza kestiğini söyledi. Gedik ‘Maliye 6.4 trilyon lira sermayesi bulunan şirketin 50 milyar liraya satışının geçerli olamayacağını bunun vergi kaçırmak için yapılan bir muhasebe hilesi olduğunu iddia ediyor’ dedi. Gedik, söz konusu şirketin düşük değerle satışını da ‘Şirketin özsermayesi eksideydi. Yani birikmiş zararı vardı. Bu yüzden daha düşük bir bedele satıldı’ sözleriyle açıkladı. ‘Satış neden sizinle iş bağlantısı olan Hasan Şek’e yapıldı? Sizin gibi dev bir holding böyle bir işlem yapınca paravan kullanmış izlenimi doğmuyor mu?’ sorusuna ise Gedik şu sözlerle yanıt verdi: ‘Hasan Şek’le işbirliğimiz vardı. Bazı dergi işlerimizi yapıyordu. Ancak yapılan işleme baktığımızda satılan şirket toplam varlıklarımız içinde çok küçük bir yer tutuyor. Burada bir muhasebe hilesinden çok, şirket değerlemesine yönelik bir sorun olabilir.’

Soner Gedik tüm bu soruların yanıtının mahkemelerde verileceğini de sözlerine ekledi.

Doğan Yayın Holding 18 Şubat’ta İMKB’ye yaptığı bildirimde Vergi İnceleme Raporu’nu özetleyerek, iddialara yanıt vermişti. Doğan Raks satışı sadece rapor özetinde ‘Hisse senedinden doğan zararın kurum kárından düşülemeyeceği’ maddesiyle geçiştirilirken, savunma yazıları bölümünde hiç yer verilmemişti.
aktifhaber

LOGODA ESRARENGİZ DEĞİŞİM

27 Ocak 2009 13:43
Doğan grubunun amiral gemisi Hürriyet'in logosunda geçen Cuma sessiz sedasız bir şeklide esrarengiz bir değişiklik yapıldı. Taha Kıvanç o değişikliği yazdı,
İşte Taha Kıvanç'ın yazısı: Hürriyet'in logosu

Olacağını pek sanmadığım gelişme meğer gerçekmiş: Hürriyet logosundan duyurduğu 'Kurucusu: Sedat Simavi 1896-1953' bilgisini kaldırıvermiş... Masamın üstündeki desteden iki Hürriyet ayırdım; çarşamba duyuru var, cumartesi yok...



Daha önce de bir vücut çalımıyla 'Simavi Ödülleri' adıyla yapılan değişik alanlardaki yarışmalar grup dışına çıkartılmış, yerini Hürriyet'in yeni sahibinin daha büyük rakamlarla desteklediği 'Aydın Doğan Ödülleri' almıştı...

Demek şimdi de kurucusunun adını alnının ortasında taşımaktan vazgeçti Hürriyet... Gelin de merak etmeyin bakalım: Niçin acaba?

Aynı durum bizim gazetede yaşansaydı benzer bir merakı Aydın Doğan'ın da duyacağına eminim. Meraklı biri Aydın Bey; hatta bazen yanındaki 'gazeteci' kimlikli çalışanlardan daha meraklı... Bu sebeple de benim “Niçin acaba?” merakımı mazur görecektir.

Tuhaf bir kaderi var Hürriyet gazetesinin... 1948 yılında yayıma başlayınca rakipleri önce “Yahudi sermayeli” demişler, sonra da sahipleri hakkında 'Selânikli' dedikodusunu çıkartmışlar... Bazı yazarları şu yakınlarda kökeniyle ilgili tartışmalarda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün verdiği tepkiyi yadırgadıklarını defalarca yazdı ya, o duruma düşürülen Sedat Simavi, benzer iddialara müthiş feveranla cevap vermişti: “Bu gazeteye on paralık yabancı sermaye sokmadım; ben yüzde yüz su katılmamış Türk'üm ve Türklüğün ideallerini tahakkuk ettirmek için bu gazeteyi çıkarıyorum...” (11 Aralık 1949)

Aydın Doğan öncesi Hürriyet'in kapsamlı öyküsünü 'Simavi Ailesi' adıyla kaleme alan İrem Barutçu, logodaki “Türkiye Türklerindir” sloganı ile Türk bayrağının gazeteye 1949 Kasım ayında konulduğunu, bu girişimin Babıali kulislerinde “Sedat Simavi Burla'ya borcunu ödedi” şeklinde yorumlandığını Bedii Faik'in ağzından yazar.

'Yahudi sermayesi' dedikodusunun, sürekli dergi çıkarmış ve çıkardığı dergilerin hepsini batırmış Sedat Simavi'nin birdenbire en son teknolojiyle donatılmış bir gazeteyi yayına sokup tutturması üzerine yaygınlaştığını sanıyorum... Sedat Simavi'nin “Yıllarca dergi çıkardım, oradan artırdıklarımla Hürriyet'i kurdum” cümlesi kimseye inandırıcı gelmemiş olmalı.

O dedikodu ve yakıştırma doğru olsaydı, 1990'ların başlarında, Erol Simavi gazeteyi elden çıkarmayı kafaya koyduğunda, Robert Maxwell'in değeri ikiye katlayan iştah kabartıcı rakamına “Evet” derdi. Erol Bey sonuna kadar götürdüğü pazarlık sırasında kiminle görüştüyse görüştü ve son dakikada “Kusura bakmayın” dedi.

1991 yılında bir gece yarısı yatının güvertesinden denize düşerek ölen Maxwell ilginç bir gazete patronuydu. Siyonistti. Cenazesi Kudüs'te İsrail devletine en büyük hizmeti vermiş liderlerin yanına kaldırıldı. Hürriyet'i teklif ettiği kışkırtıcı rakama rağmen Maxwell'e satmadı, satamadı Erol Simavi...

“Neden?” diye sormayın, çünkü anlatacağım başka bir öykü var.

Öykü, logodaki Türk bayrağı ve “Türkiye Türklerindir” cümlesiyle ilgili... Hani, hemen yanıbaşındaki “Kurucusu: Sedat Simavi” duyurusunun geçen hafta kaldırıldığı logo ve sloganla... 'Türkiyelilik' kavramının kapsayıcı bir kimlik olarak tartışma gündemine girdiği günlerde, Hürriyet yönetmeni şu satırları karalamıştı:

“PATRON BİLE / Bazen çok liberal çevrelerde, 'O cümleyi çıkarmayı düşünmüyor musunuz' sorularıyla karşılaşırım. / Her defasında verdiğim cevap şudur: / 'O cümleyi oradan çıkarmaya ne benim, ne de Hürriyet'in sahibinin gücü yeter.' /İstesek de çıkaramayız.”

İlginç değil mi? Robert Maxwell'e yüklü bedel ödemeyi teklif ettiği halde satılamayan Hürriyet'in logosundaki görüntü ve slogan hakkında “Ben de çıkaramam, patron da...” itirafında bulunuyor gazete yönetmeni...

“Allah, Allah” demez de ne yaparsınız, böyle bir durumda.

Zaman'dan Nuriye Akman 2002'de Aydın Doğan'la görüşmeye “Hürriyet nasıl bir gazete, devletle ilişkisi ne?” sorusuna cevap almak üzere gitmiş besbelli. Bir yerde “Hürriyet'i parası olan herkes satın alabilir mi?” diye soruyor, aldığı cevap atlatmaca. Daha sonra, “Milliyet mek parmak soldaysa, Hürriyet nerede?” diye sorunca şöyle bir karşılıklı konuşma geçiyor:

A. Doğan- Hürriyet devlet gazetesi daha çok. N. Akman- Güzel! Demin devlet gazetesi olduğunu kabul etmiyordunuz, şimdi itiraf ettiniz. (Kahkahalar) A. Doğan- Bunun için fazla konuşmamak lazım. (Kahkahalar) Ben bir kadeh içmiş olsaydım, sen beni felaket konuşturacaktın demek. N. Akman- Hürriyet'i herkese verirler mi derken, bunu demek istiyordum. A. Doğan: İyi ediyordun. (Kahkahalar) Ne diyeyim.”

Sedat Simavi'nin kurucu olduğu notu çıkınca bayrak ve slogan da gider diye endişe edenlere duyurulur: Onlara patronun bile dokunamadığı bir gazetedir Hürriyet...

TAHA KIVANÇ-YENİ ŞAFAK


Maliye, Doğan'ın faturasını böyle kesti!
Diğer EKONOMİ haberlerini okumak için tıklayınız...

Doğan Yayın Holding'e bir darbe de Maliye'den geldi. Doğan'ın ödemediği 15,7 milyon YTL'lik vergi borcu; 19,4 milyon gecikme zammı ve 40 bin YTL'de 'vergi ziyaı' ile tebliğ edildi.25 Aralık 2008 17:41


Doğan Yayın Holding A.Ş, toplam 15 milyon 731 bin 189 YTL tutarında ''vergi aslı'' ödemesi ile 19 milyon 451 bin 322 YTL tutarında ''vergi ziyaı'' ve 40 bin YTL tutarında özel usulsüzlük cezaları içeren vergi/ceza ihbarnamelerinin şirkete tebliğ edildiğini duyurdu.

Doğan Yayın Holding'den İMKB'ye yapılan açıklamada, 1 Nisan 2002/31 Mart 2003 hesap dönemine ilişkin olarak, Halkalı Vergi Dairesi tarafından gönderilen 19 Aralık 2008 tarihli ''vergi inceleme raporları'' dayanak gösterilerek toplam 15 milyon 731 bin 189 YTL tutarında ''vergi aslı'' ödemesi ile 19 milyon 451 bin 322 YTL tutarında ''vergi ziyaı'' ve 40 bin YTL tutarında özel usülsüzlük cezaları içeren vergi/ceza ihbarnamelerinin dün şirkete tebliğ edildiği belirtildi.

Açıklamada, vergi inceleme raporlarında özetle, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun geçici 10. maddesinin, 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununa (KVK) doğrudan atıf yaptığı, iştirak hissesi satışında KDV istisnasının uygulanmasının mezkur madde hükümlerine göre uygulanmasının mümkün olmadığı, dolayısıyla hisse senedi ile temsil edilmesine rağmen KDV kanunu uygulamasında iştirak hissesi olarak değerlendirilmesi gereken ve 5422 sayılı KVK'nın geçici 28. maddesi ile KDV Kanununun geçici 10. maddesinde yer alan istisna şartlarını taşımayan iştirak hisselerinin satışında (İMKB ve SPK'ya şirket tarafından bildirilen 25 Şubat 2003 tarihli İMKB özel durum açıklaması) KDV hesaplanması gerektiğinin yer aldığı hatırlatıldı.

İDDİALAR

Raporlarda ayrıca, iştirak hisselerinin satın alınmasına ilişkin finansman giderlerinin (kur farkı ve faiz giderlerinin) gider yazılamayacağının, iddia edildiği savunularak, şöyle denildi:

''İlk iddia (hisse senedi ile temsil edilmesine rağmen, hisselerin satışında KDV hesaplanması gerektiği) ile ilgili olarak talep edilen vergi aslı 10.655.172 YTL ve vergi ziyaı cezası da 10.655.172 YTL olmak uzere toplam 21.310.344 YTL.

İkinci iddia (iştirak hisselerinin satın alınmasına ilişkin finansman giderlerinin, kur farkı ve faiz giderleri, gider yazılamayacağı) ile ilgili olarak talep edilen vergı aslı 4.960.177 YTL ve vergı ziyaı cezası da 4.960.177 YTL olmak üzere toplam 9.920.354 YTL''dır. Yukarıdaki iki iddiaya bağlı olarak kurumlar geçici vergi hesaplaması ile ilgili olarak da 3.720.133 YTL tutarında vergi ziyaı cezası hesaplanmıştır. Dolayısı ile sadece söz konusu iki iddia ile ilgili olarak talep edilen toplam tutar 34.950.831 YTL olmaktadır.''

Bu iddialara karşı görüşe de yer verilen açıklamada, senede bağlanmış hisselerin satışında KDV hesaplanmasında, genel kabul görmüş ve yerleşik uygulamalar dikkate alındığında, senede bağlanmış hisselerin satışında KDV hesaplanması gerektiği yönünde bir yorumla ilk kez karşı karşıya kalındığı vurgulandı.

''MALİYE BAKANLIĞININ BİRDEN FAZLA MÜKTEZASI VAR''

Vergi inceleme raporundaki iddia kabul gördüğü takdirde, son beş yılda iştirak hissesini satmış bir çok gerçek ve tüzel kişi için vergi matrah farkı ve vergi ziyaı cezası hesaplanmasının gündeme geleceğine işaret edilen açıklamada, iştirak hisselerinin alımına ilişkin finansman giderlerinin gider yazılması konusunda Maliye Bakanlığının birden fazla muktezası bulunduğuna dikkat çekildi.

Açıklamada şu görüşler yer aldı:

''Görüldüğü üzere, söz konusu vergi inceleme raporlarında yer alan iddialar, başta hisseleri İMKB'de işlem gören şirketler olmak üzere, yüzlerce şirketin ve onlarca holdingin son beş yıl içerisinde gerçekleştirmiş olduğu hisse alım ve satım işlemlerinin akibetini yakından ilgilendirmektedir. Vergi inceleme raporlarındaki iddiaların kabul görmesi halinde, bu kapsamdaki şirketlerin milyarlarca YTL mali yükümlülük altına girmesi kaçınılmazdır.

Vergi inceleme raporlarında eleştiri konusu yapılan şirketimiz uygulamalarının, yasal düzenlemelere ve Maliye Bakanlığının tebliğ, sirküler ve müktezalarına uygun olduğu düşünülmekte olup, düzenlenen vergi inceleme raporlarında yer alan iddialara karşı her türlü yasal hakkımız kullanılacaktır.''

haber7

Doğan hisselerinin yüzde 60'ı eridi

Ekonomik kriz Aydın Doğan'ı da derinden etkilemeye başladı! Doğan holding ve Hürriyet gazeteciliğin kredi notları düşürülüyor! İşte nedeni...25 Aralık 2008 16:20


Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Doğan Yayın Holding (DYH) ve Hürriyet Gazetecilik A.Ş'nin kredi notunu düşürdü.

Fitch, DYH'nin döviz ve yabancı para cinsinden BB- olan kredi notunu B+ düzeyine çekti, görünümünü de durağandan negatife çevirdi.

Fitch'ten yazılı açıklamada kredi notunda yaşanan değişimin gerekçesi de ayrıntılı şekilde anlatıldı.

Doğan Yayın Holding'in brüt borçlarının yüzde 97'sinin döviz cinsinden olduğuna dikkat çekilen açıklamada "Buna karşın şirketin gelirlerinin YTL cinsinden olması endişelere yol açıyor" denildi.
Holding'in toplam borçlarının 104 milyon dolara ulaştığı kaydedilen açıklamada özellikle yurtdışındaki iştiraklerin şirketin nakit akışı üzerinde ciddi bir baskı oluşturduğunun altı çizildi.

Kuruluş, Doğan Grubu'nun İMKB'de işlem gören bir diğer iştiraki Hürriyet Gazetecilik'in kredi notunu da BB'den BB- 'ye indirdi.

İndirime gerekçe olarak, DYH'nin içinde bulunduğu sıkıntılı mali durum gösterildi.

Hisseleri Eriyor

Post Medya

Doğan Grubunda İlk Halka Koptu
27 Aralık 2008 14:11
Zor günler geçirmeye başlayan Doğan Grubu'ndan ilk halka koptu. Doğan Grubu 25 yıldır devam ettirdiği bir medya organını kapattı...

25 Yıllık Tempo Dergisi Kapatıldı

Doğan Grubu, haftalık yayınlarından 'Tempo' ve 'Seda Magazin' dergilerini kapatma kararı aldı. Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama AŞ adına İMKB'ye gönderilen yazılı açıklamada, "Söz konusu dergilerin kârlılığımız üzerinde önemli bir etkisi bulunmamaktadır.

Ayrıca Ocak-Eylül 2008 döneminde net satış gelirlerimiz içindeki payı yaklaşık yüzde 5'tir." denildi. Yayın durdurma kararı dün sabah yapılan toplantıda çalışanlara tebliğ edilirken; dergilerde görev yapan gazetecilerin durumuyla ilgili herhangi bir açıklama yapılmadı.

Yaklaşık 25 yıldır yayınlanan haber dergisi Tempo, gelecek hafta çıkacak son sayısında okurlarına veda edecek. Ortalama tirajı 6-7 bin arasında değişen dergi, yüzde 10'luk bir pazar payına sahipti. Derginin başında Hürriyet yazarı Mehmet Y. Yılmaz'ın yeğeni Çınar Oskay bulunuyordu.
aktifhaber

Dalan'a Kaç Diyen Aydın Doğan
12 Ocak 2009 17:51

Tekirdağ Şarköy 95. Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral Nurettin Işık'ın, Aydın Doğan'a "Dalan'ı alacaklar" dediği ve Doğan'ın Dalan'a "kaç" dediği belirtiliyor.

Tekirdağ Şarköy 95. Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral Nurettin Işık'ın, son Ergenekon dalgası öncesi Aydın Doğan'la görüştüğü iddia ediliyor.

Vakit Gazetesi'nin haberine göre; Tuğgeneral Nurettin Işık'ın, 24 Ekim 2008 günü saat 15.30'da, resmi bir araçla geldiği Doğan Medya Center'da Aydın Doğan'la bir süre görüştüğü bildirildi. Tuğgeneral Işık'ın bu görüşmede Aydın Doğan'a Bedrettin Dalan'ın Ergenekon operasyonu kapsamında gözaltına alınacağı bilgisini verdiği öne sürüldü. Aydın Doğan'ın da bu görüşme üzerine Bedrettin Dalan'ı uyardığı ileri sürülüyor.

DOĞAN UYARDI DA DALAN KAÇTI MI?
Nurettin Işık'ın Aydın Doğan'la yaptığı görüşme sonrası operasyonun yapılacağını aylar öncesinden haber alan Bedrettin Dalan'ın da, etrafına Ankara'ya gideceğini duyurarak o gün gizlice İngiltere'ye kaçtığı bildirildi. Bir süre İngiltere'de kalan Dalan'ın oradan da İsrail'e uçtuğu, daha sonra da Amerika'ya kaçtığı savunuluyor.

IŞIK'IN YEĞENİ UYUŞTURUCUDAN YARGILANIYOR
Aydın Doğan'a Bedrettin Dalan'ın Ergenekon operasyonu kapsamında tutuklanacağı bilgisini verdiği iddia edilen Tuğgeneral Nurettin Işık'ın ise Balıkesir'de görevde bulunduğu dönemde yeğeninden dolayı sıkıntı çektiği ortaya çıktı. Nurettin Işık'ın yeğeni Enis Işık'ın, 28 Kasım 2007 tarihinde uyuşturucu ticaretinden yakalandığı ve halen yargılandığı bildirildi.

ALTAYLI: DALAN'I BÜYÜK BİR MEDYA PATRONU UYARDI
Operasyonun ilk günüde Bedrettin Dalan'ın kaçış hikayesini ve arkasındaki detayları kaleme alan Fatih Altaylı, Dalan'ın, yakalanacağı yönündeki bilgileri büyük bir medya patronu olan dostundan aldığını yazmıştı. İşte Altaylı'nın o yazısı…
“Operasyonun en önemli hedeflerinden biri olan Eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve İSTEK Vakfı Başkanı Bedrettin Dalan da bu operasyonu biliyor ve bekliyordu… Dalan, uzunca bir süredir Savcı Zekeriya Öz'ün projektörleri altındaydı. Bunu Dalan da biliyordu. Ve Dalan birkaç ay önce yurtdışına çıktı. Ne nereye gittiği belliydi ne de nerede olduğu. Bilinen cep telefonlarını da kapattı ve ortadan kayboldu. Dalan'ın yakın dostu olan bir medya patronu tarafından “Seni de alacaklar” diye uyarıldığı ve bunun üzerine yurtdışına çıktığı fısıldanıyordu.”

aktifhaber

BİRAND 3 MİLYAR $ İÇİN KONUŞTU
27 Ocak 2009 09:27

Bu Doğan Grubu'nun 3 Milyar Dolar için verdiği savaşın hikayesidir..

Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP adaylığı kesinleşince akşam Kanal D, Star ve Show TV'de haber bültenlerine konuk oldu. Sadece Star'da canlıydı diğer ikisinde ise banttan.

Mehmet Ali Birand'ın Kılıçdaroğlu'yla yaptığı söyleşide ilk cümlesi “Kemal Bey tekrar tebrikler. İnşallah kazanacağız…” oldu.

Bu bir gaf değil, Doğan Grubu'nun İstanbul Büyükşehir için duruşunu gösteriyordu, çünkü yayın banttandı. Yani bu kısım atılabilirdi ama atılmadı.

BU DESTEĞİN SEBEBİ HİLTON MU?

Aylar öncesinden Doğan Medya Grubu'nun televizyonları ve gazetelerinde parlatılan Kılıçdaroğlu, bu gruba bağlı gazetelerde çıkan anketlerde de İstanbul'un en güçlü ismi diye telafuz edildi. 'Belgeli mahalefetin öncüsü' olarak takdim edilen Kılıçdaroğlu isminin Doğan Gburu tarafından yoğun şekilde desteklenmesinin ardında ise Aydın Doğan'ın Hilton ile Çubuklu'daki sorunlu arazilerin olduğu öne sürüldü.

PLAN ŞÖYLE İŞLEDİ

Kılıçdaroğlu'nn adını 'Belgeli muhalefetin öncesi' ilan eden Doğan Medya Grubu, üst üste anketler yayınlayarak, Kemal Kılıçdaroğlu'nun İstanbul'daki en güçlü aday olduğu vurgusu yapıldı. Anketlerde CHP hep AK Parti'nin gerisinde yer alamsına rağmen, 'Kılıçdaroğlu aday olursa CHP İstanbul'u alır' tezi verilerek Kılıçdaroğlu ismi CHP yönetimine adeta dayatıldı. Doğan grubu televizyonlarının, daha önce hiç görülmemiş bir biçimde Kılıçdaroğlu'nun adaylık açıklamasını da canlı yayında duyurması dikkat çekti.

DOĞAN İÇİN TANIDIK BİR İSİM

CHP Milletvekili Kemal Kılıçdardoğlu icraatları ile Doğan Grubu'nun yakından tanıdığı bir isim. Doğan Grubu'nun İş Bankası ile ortak olduğu İş-Doğan ortaklığının 1,4 milyar dolarlıık zararını POAŞ'ın sırtına yükleyen kararın altında İş Bankası'nda CHP kontenjanından yönetim kurulu üyesi olan Kemal Kılıçdaroğlu'nun izması bulunuyor. İş Bankası'nın elindeki POAŞ hissesinin yüzde 44'ünü 600 mlyor dolara Aydın Doğan'a satılmasına onay verenler arasında da iyne Kılıçdaroğlu'nun imzası var. Aydın Doğan, 6 ay sonra bu hisselerin yüzde 34'ünü 1 milyar dolara Avusturyalı OVM'ye satmıştı.

ZARAR POAŞ'A KAR DOĞAN'A

Doğan Holding'in yüzde 50, İş Bankası'nın ise yüzde 40 ortaklığı ile oluşturulan İş-Doğan ortaklığının 1.4 milyar dolarlık zararı borsada işlem yapan küçük tasarrufçunun sırtına yüklenirken, borçlarından kurtulan Aydın Doğan bir süre sonra İş Bankası ile de yollarını ayırdı. İş Bankası'ndan alırken 1 milyar 300 milyon dolar değer biçilen POAŞ, Aydın Doğan satarken yüzde 220 değerlerenerek fiyatı 2 milyar 940 milyar dolara çıktı.


Belgeli soyguna göz mü yumdu


Yolsuzluklara karşı belgeli savaş açtığı iddiasında bulunan Kemal Kılıçdaroğlu, İş Bankası Yönetim Kurulu Üyesi olduğu dönemde İş-Doğan ortaklığının zararının Petrol Ofisi'ne yüklenmesine ise onay verdi. Yolsuzluklarla mücadele konusunda sembol isim haline getirilen Kılıçdaroğlu'nun altında imzası bulunan POAŞ operasyonunun 1.4 milyar dolarlık faturası hakkında ise suskun kalması dikkat çekiyor.

3,5 miyon TL cezayı ödemedi

Doğan Grubu'nun 
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Çrş Şub 25, 2009 12:01 am    Mesaj konusu: Tufan abimiz de Alıntıyla Cevap Gönder

Maliye'den Doğan'a haciz mi gelecek?

Doğan Gurbu'na kestiği vergi cezasına karşı istediği teminatı alamayan Maliye, marka teminatını da kabul etmedi15 Mart 2009 05:15


Doğan Grubu'nun verdiği hisse senedi teminatından sonra marka teminatı da kabul edilmedi.Gelirler kontrolörleri, 2003- 2006 yıllarına ilişkin vergi incelemeleri sonucunda 132.9 milyon lirası vergi aslı, 693.18 milyon lirası vergi kaçakçılığı cezası olmak üzere 826 milyon lira ödemeye ilişkin ihbarnameleri DYH'ye 18 Şubat'ta tebliğ etmişti. DYH, ilk etapta Star TV ve Kanal D hisseleri ile sınırlı gayrimenkul teminatı göstermişti.

Bu değerler, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre Maliye tarafından geçerli kabul edilmemişti. Bunun üzerine DYH, toplam değeri 1.12 milyar lira olan "Kanal D" (590 milyon lira) ve "Star" (530 milyon lira) tescilli markaları teminat gösterdi. Maliye, 1.1 milyar lira değerindeki her iki televizyonun markalarını da teminat olarak dikkate almadı. Bu durum, DYH'ye yazıyla bildirilecek.

TEDBİR YAZILARI

DYH, geçerli teminat sorununu çözemezse, vergi raporuna istinaden başlatılan ihtiyati haciz işlemi önemli mali sonuçlar yaratacak. Grup, bankalardaki varlıkları ile tapuya kayıtlı gayrimenkulleri üzerinde serbestçe tasarrufta bulunamayacak.

Bu nitelikteki tedbir yazılarının da finans kurumları ile tapu idaresine gönderilmesine başlandı. Teminat sorununu aşamayan DYH'in, itibarlı bir şahsı müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu göstermesi imkanı var. Ancak, şahsi kefaleti ve gösterilen şahsı kabul edip etmemek maliyenin kararına bağlı. Grubun ihtiyati haciz işlemine itirazı da mümkün. İtiraz başvurusu da reddedilirse "ihtiyati tahakkuk" aşaması başlayacak. DYH, bu işlemi ancak Danıştay kararı ile kaldırabilecek. O karara kadar, mali açıdan kıpırdaması mümkün olmayacak.

(SABAH)


AYDIN DOĞAN'I YAKAN 7 DELİL
02 Mart 2009 11:22

Doğan Grubu yöneticileri "ceza haksız" diyor ama ortaya çıkan 7 delil, bütün tartışmaları bitiriyor.... İşte Doğan Grubu'nu yakan 7 delil...

Doğan Grubu'na kesilen yaklaşık 1 milyar TL'lik cezanın en tartışmalı konusu olan ve Doğan Grubu'nun ısrarla reddettiği anlaşmanın yapıldığı tarihin belgesini Vakit ele geçirdi. Şok belgeye göre Axel'e hisse satışı, Doğan Grubu'nun iddia ettiği gibi 2007 yılında değil 2006 yılında yapılmış.

SKANDAL BÖYLE ORTAYA ÇIKTI
Doğan Yayın Holding A.Ş.'ye bağlı ortaklığı olan Doğan TV Holding A.Ş. sermayesinin % 25'ini temsil eden 90.854.185 adet hisseyi Alman Axel Springer firmasına 584.183.826.YTL'ye satmıştı. Doğan Grubu, bu satışın 2007'de yapıldığını ve vergilendirilmesinin 2007 hesapları üzerinden yapılması gerektiğini belirtmişti. Oysa denetçiler, satışın 2006'da gerçekleştiğini ortaya çıkardılar.

KÜÇÜK YATIRIMCIYA TEMETTÜ YOK
Hisselerini Axel'e satan şirket 2006 yılında zararda gösterilmiş, bu nedenle hem vergi verilmemiş, hem de küçük yatırımcıya kar payı dağıtılmamıştı. Denetçiler, söz konusu şirketin 2006'da zararda gösterildiğini, oysa satışın 2006'da gerçekleştiğini, satış geliri sebebiyle şirketin 2006'da karda olması gerektiğini, bu karın vergisinin verilmesi gerektiğini ve halka açık olan şirkette, hissedarlara yani küçük yatırımcıya kar payı dağıtılması gerektiğini rapor ettiler. Maliye denetçileri, satışın yapılış yılında skandal oynamayla kaçırılan vergi miktarıyla birlikte küçük yatırımcının mağdur edildiğini kaydettiler.

RAPORDA SATIŞ DELİLLERİ
Raporda satışın 2006'da gerçekleştiği, ‘kamu kurumlarıyla yapılan yazışmalar, DYH'nin söz konusu dönemde aldığı satış onayları, şirket yetkililerinin imzaladığı belgeler, denetim şirketi açıklamaları ve bildirimleriyle' delillendirilip ortaya konuyor.

İŞTE O DELİLLER
Delil 1- Şirket, İMKB'ye önce 06.11.2006'da iştirak hisselerinin satışına ilişkin olarak görüşmelerin başladığını, daha sonra 16.11.2006 tarihinde de sözleşmenin imzalandığını bildiriyor. Bildirimde, “hisse devir işlemi sonucunda yasal kayıtlarımızda bugün itibarıyla yaklaşık 584.183.826 YTL iştirak hissesi satış karı oluşmaktadır” denilerek satışın gerçekleştiği DHY tarafından açıkça belirtiliyor. Hatta, “iştirak hissesi satış karının tam olarak hesaplanılma çalışmalarına da gün itibarıyla başlandığı” belirtiliyor. Satış karının hesaplanması ve kamuoyuna bu durumun açıklanması, satışın gerçekleştiğinin delili. DYH'nin iddia ettiği 02.01.2007 tarihinde ise şirket tarafından İMKB'ye bu duruma ilişkin herhangi bir bildirimde bulunulmuyor.

DOĞAN GRUBU ISRARLA REDDETMİŞTİ
Şirket yetkilileri Soner Gedik ve Mehmet Ali Yalçındağ da, satış sözleşmesini satışın iddia edildiği gibi 02.01.2007 tarihinde değil, 16.11.2006 tarihinde imzalıyorlar. Satış sözleşmesi imzalanmasından sonra 22.12.2006 tarihinde de İMKB'ye satış işleminin tamamlandığı bildiriliyor.

Delil 2- Şirket, iştirak hisselerin satışına ilişkin olarak Rekabet Kurumu'ndan izin istiyor, kurum da 15.12.2006 tarihinde hisse devrine izin veriyor.

Delil 3- SPK'dan konu hakkında bilgi talep edilmiş ve kurum da satışın 2006 yılında gerçekleştiğini bildirmiş.

Delil 4- Şirket yönetim kurulu 26.12.2006 tarihinde aldığı kararla 16.11.2006 tarihinde imzalanan satış sözleşmesini onaylıyor.

Delil 5- Yönetim kurulu kararıyla satışın onaylandığı tarih olan 26.12.2006'da şirket, satışa ilişkin defterlerine kayıt yapıyor.

Delil 6- Şirketin bağımsız denetimini yapan Pricewaterhouse denetim şirketi, 17.01.2009 tarihinde kendi internet sitesinde Türkiye'deki en büyük 20 satın alma işlemini açıklamış ve bu satın almalar içinde 20. sırada Doğan TV hisselerinin Alman Axel Springer firmasına satışına yer vermişti. Satış işleminin tamamlanma tarihi de 16.11.2006 olarak belirtiliyor.

Delil 7- Şirket yine aynı şekilde Aralık ayında başka bir iştirakini satıyor. Yapılan tüm işlemler tıpa tıp Doğan TV'de olduğu gibi. Para yine 2007 yılında tahsil ediliyor. Ancak burada çok ilginç biçimde, satışın gerçekleşme tarihi olarak 2007 yılında ısrar edilmiyor. Defter kayıtlarında düzeltme işlemi yapılmıyor ve satışın 2006'da yapıldığı kabul edilerek “istisnadan” faydalanılıyor. Sıra 585 milyonluk hisse devrine gelince işler değişiyor ve finansal operasyon başlıyor.

826 milyon TL'lik cezanın kamuoyuna yansıması sonrası, Doğan Grubu adına açıklama yapan Grup Başkan Yardımcısı Soner Gedik, “16.11.2006 tarihinde yapılan satış sözleşmesinin prensip sözleşmesi olduğunu ve sözleşmenin tamamlanması için 6 ay öngördüklerini” açıklamıştı. Ancak sözleşmenin kendisi, Rekabet Kurumu'ndan alınan izin, İMKB'ye yapılan açıklamalar (16.11.2006 tarihinde yapılan açıklamada satış karı bile kamuoyuna duyurulmuş), yönetim kurulunun sözleşmeyi onayladığı 26.12.2006 tarihli kararı, bağımsız denetim firmasının internet sitesindeki bilgiler ve şirket defterleri Soner Gedik'i yalanlıyor.

SATIŞ İŞLEMİNİN 2006 YA DA 2007'DE OLMASININ FARKI NE?
Doğan Grubu, ceza sonrası yaptığı savunmada satış işleminin 2006 ya da 2007 olmasının vergi bakımından farkı olmadığını iddia etti. Maliye kaynakları şirketlerin yıllık kar zarar durumlarının hesaba katılması gerektiğini, satışla gelecek para nedeniyle vergilendirilmede satış zamanın çok önemli olduğunu belirtiyorlar.

KENDİ YAZARLARI KENDİLERİNİ YALANLIYOR
Hisse senedi satış karının 2006 veya 2007 yılında gerçekleşmesinin vergi açısından farklı olduğunu Prof. Şükrü Kızılot 21.02.2009 tarihli makalesinde verdiği örnekle ortaya koyuyor. Kızılot özetle; ‘Satış 2006 tarihinde olursa oluşan geçici vergi 17 Şubat 2007'de, satış 2007 tarihinde olursa oluşan geçici vergi 17 Mayıs 2007 tarihinde ödeniyor, yani yıl farklılığı verginin ödenmesinde üç ay fark ortaya çıkarıyor' diyor.

Haber: Yener Dönmez/Vakit


Demirel Aydın Doğan'a Fısıldadı
27 Şubat 2009 07:35

Süleyman Demirel, Vergi kaçakçılığından Maliye'nin 826 milyon TL ceza kestiği Aydın Doğan'a güvence verdi. Bakın Demirel Doğan'ın kulağına ne fısıldadı...

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Aydın Doğan'a, 'Merak etme birşey olmaz' dedi. Demirel'in, bu sözünün Maliye'nin vergi kaçaklığı dolayısıyla Doğan'a verdiği 826 milyon TL ceza ile ilgili olup olmadığı merak ediliyor.

Maliye'nin vergi kaçaklığı dolayısıyla 826 mliyon TL ceza verdiği Aydın Doğan'a, eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, “Merak etme birşey olmaz' dedi. Demirel'in, bu sözleri söz konusu ceza ile igili söyleyip söylemediği merak ediliyor.
Koç Vakfı tarafından bu yılki Vehbi Koç ödülü Türkan Saylan'a verildi. Ödül İş Kuleleri'nde düzenlenen geniş katılımlı toplantı ile verildi.

KOÇ'UN SÜNNET HEDİYESİ MERKEP

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de ödül törenine katıldı. Demirel, Rahmi Koç'un ülkenin en önemli sanayicileri arasında yer aldığını ifade etti.

Demirel “Rahmi Koç'a babası sünnet hediyesi olarak merkep almış. O Rahmi Koç bir dükkanda temizlikçi olarak başladığı ticaret hayatına Türkiye'nin en önemli sanayicisi olarak geçti' diye konuştu. Ödül sonrası yemeğe geçildi. Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan Demirel'in tam karşısında sandalyede yerini aldı. Masada Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, CHP İstanbul Milletvekili ve Demirel'in damadı İlhan Kesici gibi isimler yeraldı.

KARDEŞ DEMİREL YAN MASADA

Yan masada ise TMSF'nin Egebank'tan doğan borçların tahsil edildiği kardeş Şevket Demirel yer aldı. Kardeş Demirel Marmara Grubu Vakfı Başkanı Akkan Suver ile koyu bir sohbet etti. Şevket Demirel'in kızı Neslihan Demirel'de yan masada yerini alırken Aydın Doğan kızı TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ'ı da bu masada oturmasını istedi. Fakat Yalçındağ Demirellerin olduğu masaya oturmayayı tercih etti.

MERAK ETME BİRŞEY OLMAZ

Yemek sonrası eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in masadan kalkması ile tüm masadaki davetliler ayağa kalktı. Demirel çıkışa doğru ilerlerken ani bir manevra ile Aydın Doğan'a yaklaşarak, kulağına 'Merak etme birşey olmaz' dediği duyuldu. Doğan, Demirel'in bu sözlerine kahkaha atarak karşılık verdi. Doğan ile Demirel'in samimi konuşması diğer davetlilerin gözünden kaçmadı. Demirel'il bu sözleri, Maliye'nin vergi kaçaklığı dolayısıyla Doğan'a verdiği 826 mliyon TL ceza ile ilgili olup olmadığı merak ediliyor.

Milliyet'in arşivi Maliye'yi doğruluyor

Doğan TV Holding'in satışında usulsüzlük gerçekleştirildiği gerekçesiyle 826 milyar liralık cezaya çarptırılan Doğan Yayın Holding ile ilgili her geçen gün yeni gelişmeler yaşanıyor. Doğan Grubu'nun "Satış 2 Ocak 2007 tarihinde gerçekleşti" açıklamasına rağmen grubun önemli gazetesi Milliyet'te 26 Kasım 2006 tarihinde yayınlanan haber kafaları karıştırdı.

SATIŞI 2006'DA

Söz konusu tarihli Milliyet gazetesinde yer "Geçen hafta Axel Springer ile Doğan TV Grubu'nda ortaklığa giden Doğan Yayın Holding, Almanya'da toplam beş televizyon kanalına sahip ProSiebenSat.1 Medya AG'nin ihalesine girme kararı aldı" ifadeleri yer aldı. Haberde Doğan TV Holding hisselerinin 26 Kasım 2006 tarihinden bir hafta önce satışının gerçekleştiği belirtilirken, Milliyet arşivlerindeki bu haber Doğan Holding CFO'su Soner Gedik'in "anlaşmazlık gün kavramından kaynaklanıyor. Biz satışı 2007 yılında bitirdik" sözlerini de yalanlamış oldu.

(Yeni Şafak)

Doğan medyasının IMF ısrarının arkasında, 915 milyon liralık vergi cezasına af beklentisi çıktı

27 Şubat 2009 DOĞAN Grubu medyasının IMF anlaşmasına ilişkin ısrarının ardından 915 milyon liralık rekor vergi cezasına yönelik af beklentisi çıktı. Star gazetesinde yer alan habere göre, gruba bağlı gazeteler dün Başbakan Erdoğan’ı IMF’nin istediği ‘Gelir İdaresi özerkliği’ni kabul etmemekle eleştirdi. Grup gazetelerinde Gelir İdaresi’nin özerkleştirilmesiyle vergi cezasının kaldırılabileceği beklentisi dile getirildi. 4 Doğan gazetesinde yer alan haberlerde IMF’nin isteklerinin haklı olduğu dile getirildi. Böylece TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ’ın vergi cezasının tebliğinden kısa süre önce Başbakan Erdoğan’la görüşüp ‘IMF’ye destek veren açıklamalarının ardından IMF ısrarında yumuşayan grup gazetelir dün yine bir ‘U’ dönüşü yaparak anlaşmanın ‘kaçınılmaz olarak’ yapılmasına yönelik haberlere yer verdi. Doğan Grubu yazarlarından Erdal Sağlam Hürriyet’teki köşe yazısı ve Referans’taki haberinde konuya geniş yer verdi. Sağlam ‘IMF şartları açıklandı, vergideki siyasi baskı tescillendi’ başlığıyla Hürriyet’te yazdığı köşede IMF’nin Gelir İdaresi’nin yeniden yapılandırılmasıya ilgili şartını Doğan Grubu’na kesilen cezayla ilişkilendirerek ‘Başbakan vergi silahını elinde bulundurmak istiyor’ ifadesini kullandı.

IMF ŞARTLARI KABUL EDİLSİN!

Grup gazetelerinden Vatan ise dünkü ekonomi sayfasının manşetinde IMF anlaşmasıyla ilgili olarak ‘Hele hele şartları zor değil’ başlığını attı. Haberde ‘Başbakan Erdoğan’ın ‘Hele hele iki madde var ki’ şeklinde tepkisine neden olan IMF isteklerinin nihayet gün yüzüne çıktığı belirtildi. Gazete iş dünyasının söz konusu taleplerin kabul edilmez bir nitelik taşımadığı yönünde düşündüğünü dile getirdi. Radikal’den Murat Yetkin ise ‘Erdoğan, Doğan ve IMF şartı’ başlıklı yazısında Başbakan’ın ters gelirse imza koymayız dediği şartlar arasında ‘Gelir idaresi özerk olsun’ maddesinin de bulunduğunu belirterek, konuyu Doğan’a kesilen cezaya getirdi. Yazısında Doğan Yayın Holding Başkan Yardımcısı Soner Gedik ile Gelir İdaresi Başkanı Mehmet Akif Ulusoy arasındaki telefon görüşmesine de değinen Yetkin ‘Anlıyoruz ki Başbakan Erdoğan ve şimdi (Allah şifa versin) Maliye Bakanı Kemal Unakıtan açısından Gelir İdaresi önemli bir kontrol aygıtı’ ifadesini kullandı.

IMF’nin vergi şartı son dakikada geldi

BAŞBAKAN Erdoğan tarafından açıklanan, IMF’nin kabul edilmeyen üç şartından birisi olan Gelir İdaresi Başkanlığı’nın yeniden yapılandırılması konusundaki talebinin ayrıntıları netleşti. IMF’nin öncelikle üç yıl önce ayrılmasını istediği, ‘Gelir İdaresi Başkanlığı’ ile ‘Gelir Politikaları Genel Müdürlüğü’nün şimdi de birleştirilmesini talep ettiği belirtildi. IMF’nin ayrıca, görüşmelerin sonunda, Maliye’nin üç denetim biriminin tek çatı altında toplanmasını öngören ‘tek çatı yasa tasarısının’ da Meclis’te kabul edilmesini istediği kaydedildi.

star’ın edindiği bilgilere göre, ekonomi yönetimi ise, IMF’nin bu talebinin kısa vadede tahsilatlar üzerinde bir etkisinin olmayacağını belirterek, kurum içinde ise rahatsızlıklara yol açacağı ve teşkilat üzerinde olumsuz etki yaratacağını öne sürdü. Ekonomi yönetimi bu yüzden birleşmenin zamana yayılmasını talep etti. IMF ile yapılan pazarlıklar sonucunda, ekonomi yönetiminin talebi kabul edilerek uzun vadede, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın yeniden yapılandırılması ve güçlendirilmesi konusunda uzlaşmaya varıldı. Ancak tam uzlaşmaya varıldı derken görüşmelerin sonuna gelindiğinde ise IMF heyeti bu kez Maliye Bakanlığı denetim elamanlarının tek çatı altında toplanmasını öngören tasarıyı gündeme getirdi. Bu durum IMF heyetine konuyla ilgili olarak bazı kesimlerin ‘talepte bulunmuş olabileceği’ endişesinin doğmasına neden oldu.

netgazete
AYDIN DOĞAN'IN UMUDU: UYAP
26 Şubat 2009 08:51

Aydın Doğan'ın 1 Milyar TL'lik vergi cezasını kuşa çevirecek tek yol: UYAP...

Fatih Altaylı'nın Habertürk'te önceki gün yayınlanan yazısının ilgili bölümü:

Muhafazakar gazetecilerin Tophane’de başlayan gariban işi fasılları AKP yükseldikçe 5 yıldızlı otellere taşınmış.

Sonuncusu Eresin Otel'de, Fatih Belediye Başkanı’nın sponsorluğunda yapılmış.

Sponsorluk belediye kaynaklarından mı, başkanın cebinden mi bilmiyorum.

Bunun sorgusuna da girme niyetim yok.

Aydın Doğan ilk kez bu fasıla katılmış.

Ev sahibi Cumhurbuşkanı’nın yakın dostu, AKP döneminin parlayan yıldızı Fehmi Koru, onur konuğu Aydın Doğan.

İlginçtir. Aydın Doğan’ın yanında onu gölgesi gibi takip eden Ertuğrul Özkök yok, muhafazakar dünyanın kodlarını iyi bilen Ahmet Hakan var.

Herkes Aydın Doğan’ın bu yemeğe katılmasını konuşuyor ama Aydın Doğan’ın geçen hafta katıldığı daha önemli bir yemek var.

Biliyorsunuz, Doğan’a bir kez daha vergi cezası geldi.

Bu kez uzlaşma yolu kapalı olduğu için POAŞ’ta olduğu gibi 830 milyon TL’lik cezanın kuşa çevrilmesi olasılığı yok.

Olay mahkemeye intikal edecek.

Bana gelen bilgilere göre Aydın Doğan’ın yediği yemek işte bu mahkeme safahatı ile ilgili.

Aydın Doğan’ın vergi konusunu nasıl halledeceğiz konulu yemeğinde çok önemli isimler var.

Bu isimlerden en dikkat çekici olanı Ahmet Kurutluoğlu.

Kurutluoğlu, yargıda etkin bir isim.

Pek çok önemli davada ciddi sonuçlar elde eden Kurutluoğlu Aydın Doğan’a bu davanın kazanılabileceğini, UYAP’ta davanın düşeceği mahkemenin önemli olduğunu söylemiş.
aktifhaber

70 BİN KİŞİNİN HAKKI ARANIYOR
26 Şubat 2009 12:13

SPK, Doğan Yayın Holding'in zarara uğrattığı 70 bin küçük yatırımcının hakkının peşinde.

Doğan Yayın Holding'e kesilen vergi cezası SPK'yı da harekete geçirdi. SPK şirketin 2006 hesaplarını inceleme altına aldı. SPK 70 bin küçük yatırımcının hakkını arayacak...

Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanı Mehmet Akif Ulusoy ile Doğan Yayın Holding Başkan Yardımcısı Soner Gedik arasındaki telefon görüşmesinin yankıları büyüyor. Doğan Yayın Holding’e kesilen 914.8 milyon liralık vergi cezası öncesinde Ulusoy ile Gedik arasındaki uzlaşma görüşmeleri, tedavi için ABD’de bulunan Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’a da iletildi.

Doğan Grubu’na kesilen vergi cezasıyla ilgili Unakıtan’a başından beri bilgi veren bürokratların, Ulusoy ve Gedik arasında geçen ve önceki gün internete düşen ses kasetindeki konuşmaları da detaylarıyla aktardığı öğrenildi. Ulusoy’un görevden alınabileceği konuşuluyor, ancak son kararı ise Bakan Unakıtan verecek.

ÇEKİRDEK PARASININ AYRINTILARI

Ulusoy’un, Gedik’le arasındaki konuşmada ‘Çekirdek parasına indiririz’ dediği uzlaşma dosyasının ayrıntıları da netleşti. Söz konusu dosyadaki vergi cezasının gruba 25 Aralık 2008’de tebliğ edildiği bildirildi. Dosyada talep edilen verginin ise, 15.7 milyon TL’si vergi aslı 19.4 milyon TL’si de vergi cezası olmak üzere toplam 35.1 milyon TL olduğu kaydedildi. Dosyada, 2002 ve 2003 döneminde grubun, hisse senedinin satın alınması için kullandığı finansmanları gider yazarken bu konuda usulsüzlük yaptığı öne sürülüyor. 35.1 milyon liralık vergi cezasıyla ilgili uzlaşma talebinin de Maliye Bakanlığı ile irtibata geçen Doğan Grubu’ndan geldiği ifade ediliyor.

Dosya kabarıyor, SPK Doğan’ın hisse satış zararını gözaltına aldı

DOĞAN Yayın Holding hakkındaki ‘vergi kaçakçılığı suçu’ ve 915 milyon TL’lik vergi cezasını içeren dosya genişliyor. Sermaye Piyasası Kurulu, (SPK) Maliye’den kesilen cezayla ilgili dosyayı isterken bir yandan da şirketin 2006 yılındaki hesaplarını mercek altına aldı. Şirketin SPK ve İMKB’ye yaptığı bildirimler de incelemeye alındı. Ayrıca holdingin hisse satışının gerçekleştiği yıl açıklanan 23.2 milyon TL’lik zararın da gerçek olup olmadığı araştırılıyor. Maliye’nin tespitleri doğrultusunda, satış işlemi 2006 yılında tamamlanmış olsaydı holding aynı yıl 23 milyon TL’lik zarar yerine 560.9 milyon TL kár açıklayacaktı. Böylece şirketin yaklaşık 70 bin küçük ortağı da bu kárdan faydalanacaktı. Ancak zarar açıklandığı için, küçük yatırımcı hisse satışından elde edilen gelirden 2006 yılında yararlanamadı. SPK uzmanlarının yaptığı değerlendirmeye göre, holding yöneticileri 2006 yılı hisse satışı gelirini gizleyerek Sermaye Piyasası Kanunu’nun 44./B maddesinde yer alan ‘belgede sahtecilik’ suçlarını işlemiş oluyorlar. Bu maddenin ihlali halinde, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis istemiyle yargılanmaları gündeme gelecek. Yasa bu cezanın yüzde 50 artırılmasını da öngörüyor.

Haber: Hüseyin Özay/Star


A. İhsan KARAHASANOĞLU
Vakit
Tufan abimiz de, patronu gözden çıkarmış!
24 Şubat 2009

Hürriyet’teki kalemşörler sessizliğe büründü. 200 TL’lik, 300 TL’lik yolsuzluk haberlerini manşete taşıyanlar, küçücük usulsüzlükler üzerine günlerce köşe yazısı kaleme alanlar, şimdi kendi patronlarının 900 trilyonluk vergi kaçağı haberi hakkında, ciddi hiçbir şey yazamıyorlar!

Yazanlar da, ne kadar büyük bir çaresizlik içinde kıvrandıklarını açığa vuruyorlar!
Hürriyet’in en eski, sadık (!) çalışanlardan Tufan Türenç, dün yazdıkları ile, resmen abondone durumunda olduklarını itiraf etmiş oldu.

Bakar mısınız, Türenç bey abimiz, ne yazmış, patronunu savunma adına: “Toplumda korku giderek büyüyor. AKP iktidarında Uzanlar’ın, Çukurova Grubu’nun, Cavit Çağlar’ın, Şevket Demirel’in ve daha birçoklarının başına gelenler... Hangi hukuka sığar? Erdoğan’ın 3 ilkesi ’hukuk, hürriyet ve hizmet’ mi?! Türkiye’de insanlar tek güvenceleri olan yargıya da güvenemez hale geldiler.”
“Vay canına” dedim, yazıyı okur okumaz!
“Kendilerini; kendilerine kesilen cezayı, ‘Uzanlar’a yönelik uygulamalar’la bir tuttuklarına göre, bunlar gerçekten ayvayı yemişler!” dedim.
Sizce de öyle değil mi?

Düne kadar bağırıp çağırıyorlardı: “Bizim patronumuz vergi rekortmenidir” diye..
Uzanlar’dan da, Çağlar’dan da, Egebank batağının faili Demirel’den de ayrı tutuyorlardı patronlarını..
Doğrusunu söylemek gerekirse, devlet de Doğan’a, ismini verdiğimiz patronlara karşı aldığı tavrı tekrarlamıyordu..
Ufak tefek usulsüzlükler varsa, cezasını kesiyor, sonra bir şekilde uzlaşılıyor, öylece işler idare ediliyordu.
Şimdi patronun en değişmez adamı Türenç bile, “Uzanlar” ile, “Çağlar” ile, kendi patronunu yan yana koymuş!
Demek ki patronunu öyle görüyor.

Ben şahsen, düne kadar Aydın Doğan’ı o gözle hiç görmemiştim.
Kendi gazetesinin yazıişleri müdürü öyle tanımlayınca ben de hayret ettim doğrusu!
İsterseniz şaşkınlığımı biraz açayım.
Yerim o kadar uzun değil..

Hürriyet’in manşetlerini tek tek sıralayacak değilim.. Alıntılamada bulunduğumuz Tufan abimizin bir yazısından aktarımda bulunalım, siz de benimle aynı şaşkınlığı yaşayacaksınız.
Hürriyet gazetesinin 7 Kasım 2003 tarihli nüshasında, bakın Tufan bey abimiz Uzanlar hakkında neler yazmış: “Hortumun tutarı 6 milyar dolar (8.4 katrilyon lira). Yurtdışına kaçırılan bu parayı yoksuluyla, varlıklısıyla bu toplum ödeyecek. Bu aile, sahip olduğu halka açık şirketlerinde pay sahibi olanların da haklarını yedi. Devlete karşı olan yükümlülüklerinin hiçbirini yerine getirmedi. Vergilerini ödemedi. Yine devletin belirlemelerine göre her işleri yasalara aykırı.”

Bu ifadeler, birebir Türenç’e ait..
Türenç, 5.5 sene önce böyle tanıttığı Uzanları, dün patronu ile yan yana koymuş.
Artık ben ne diyebilirim ki?
2003 tarihli Uzanlar hakkındaki yazının devamında, şöyle diyor Tufan abimiz: “Bu aile, bu felaketi tamamen kendi hazırladı. Kazanma, daha çok kazanma hırsı onları hukuk ve yasa tanımazlığa ittiği için bu noktaya geldiler.”
O zaman böyle diyordu ama, dün “Belki Uzanların da desteğini alarak bu hükümeti yıkarız. Tek başımıza bu işi yapamayacağız herhalde” düşüncesi ile olsa gerek, Uzanların haksızlığa maruz kaldığını iddia ediyor Tufan abimiz!
Egebank batağındaki Demirellerin oyunlarını, Cavit Çağlar’ın İnterbank ve Etibank batağındaki oyunlarını defalarca manşetten veren Hürriyet’in yazıişleri müdürü, şimdi bu batakçılardan medet umuyor!

Nerede ise toplu bir kıyam çağrısı yapacaklar..
“Hepiniz gelin, bu hükümeti yıkalım” diyecekler..
İyi de, kime bu çağrıyı yapıyorsunuz Tufan bey..
Bu adamları hortumcu olarak tanıtan siz değil misiniz?
Ne oldu da şimdi, bu hortumcular haksızlığa uğramış işadamları haline dönüşüverdiler?
Ne oldu da bu hortumcuların başına gelenler, “Hangi hukuka sığar” diye ifade edilmeye başlandı?

Buyurun açıklayın Tufan bey abi..
Gerçekten Uzanlar’a yapılanlar “Hukuka sığmaz mı?”
6 yıldır kaçak yaşayan o dolandırıcıların başına gelenler, “Hukuka sığmayan” işler mi Tufan abi?
Nedir bu hortumculara sahip çıkma gayreti?
İşin sonunda, akıbet; onlarınkine benzer diye mi korkuyorsunuz?
Ben öyle görmüyordum, durumun o kadar vahim olduğunu sanmıyordum ama, kendi yazarları bunu itiraf ediyor artık..
Hele hele, Maliye’nin dünkü teminat isteği de açıklanınca, bizim bilmediğimiz çok ciddi usulsüzlüklerin var olduğu kanaati, bende daha da kuvvet buldu..
900 trilyonu aşan bir teminat.. Öyle ha deyince verilebilinecek bir teminat değil.. Öyle hikayeden kesilen cezalarda istenilecek bir teminat değil.
İsteniyorsa eğer, bu sefer işler ciddi demektir..
Patron öyle diyor. Sadık çalışanları öyle yazıyor. Maliye o yönde işlem yapıyor..
Haydi hayırlısı..

Ali İhsan Karahasanoğlu - Vakit
akarahasanoglu@vakit.com.tr

DOĞAN GRUBU SES KAYDINI DOĞRULADI
25 Şubat 2009 08:12
Video.Google'a düşen Doğan Grubu'nun üst düzey ismine ait ses kaydı olay yarattı.

video.google.com adresli video paylaşım sitesine, Doğan Yayın Holding Başkan Yardımcısı Soner Gedik ile Gelir İdaresi Başkanı Mehmet Akif Ulusoy arasında geçen ses kaydı düşmüştü.

Görüşmenin içeriğinde Gedik ve Ulusoy, Doğan Grubu'na verilecek cezayla ilgili konuşuyor, cezanın düşürülmesi ve 2003, 2004'ün dışındaki yılların denetlenmemesi konusunda anlaşıyorlardı.

Söz konusu ses kaydının internette hızla yayılması üzerine büyük tepki oluşmuştu. Ses kaydının içeriğini bugün Sabah Gazetesi dahil pekçok gazete yayınladı.

Doğan Grubu ise Milliyet Gazetesi üzerinden sert tepki gösteren bir haber yayınladı. Ses kaydının yasa dışı olduğunu belirten Milliyet Gazetesi, bu görüşmenin Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın bilgisi ve izniyle gerçekleştirildiği belirtti. Böylece Milliyet ses kaydındaki konuşmanın yapıldığını doğrulamış oldu.

aktifhaber

DOĞAN'IN, ÇOK ÖZEL VURGUN RİCASI!

25 Şubat 2009 09:52
Sermayesi 6.4 trilyon olan Doğan Raks’ı (D&R) 50 milyara Doğan Yayın'dan kağıt üstünde alan eski Hürriyet çalışanı Hasan Şek’in olayı ayrıntılarıyla itiraf ettiği ve 'O bir ricaydı' dediği belirtiliyor
MALİYE Bakanlığı’nın Doğan Grubu’na vergi kaçırma iddiasıyla kestiği 914.8 milyon liralık ceza dosyasında önemli bir yer tutan Doğan Raks Pazarlama’nın (D&R) 2003’te yapılan satışı sırasındaki işlemlerle ilgili şok iddialar ortaya çıkmaya devam ediyor. Maliye’nin 6 trilyon lira sermayesi olan şirketin eski bir Hürriyet Dergi Grubu çalışanına 50 milyar liraya satıldığı gerekçesiyle ‘muhasebe hilesi’ saydığı ve 15 milyon liraya (15 trilyon) yakın ceza yazdığı işlemlerin odağındaki ismin kritik açıklamalar yaptığı belirtiliyor.

ŞEK: O İŞ BİR RİCAYDI

DOĞAN Raks Pazarlama’yı satın alarak yönetim kurulu başkanı olmasına rağmen şirkete hiç gitmediği kaydedilen eski Hürriyet çalışanı Hasan Şek’in tüm olayları Maliye müfettişlerine itiraf ettiği kaydedildi. Hürriyet’e bağlı Atlas Dergisi’nde 1991-1996 arasında teknik koordinatör olarak çalışıp daha sonra kendi işini kuran Hasan Şek’in satışla ilgili olarak ‘O bir hatır ve rica işiydi’ dediği öğrenildi.

BOŞ MUKAVELE İMZALATTILAR

ŞEK’İN konuyla ilgli olarak Doğan Grubu’yla güvene dayalı ilişkileri olduğunu vurguladığı belirtilirken, D&R’ın hisselerini satın alışıyla ilgili olaya, Doğan Grubu yöneticilerinden birinin ricasıyla girdiğini belirttiği ifade ediliyor. Şek’in söz konusu yöneticinin zarardaki bir şirketlerini devredecekleri güvenilir bir adam aradığını söylediği, bu yüzden kendisini seçtikleri de kaydediliyor. Şek’in satışı kabul etme nedeninin Doğan Grubu’yla ilişkilerinin iyi olmasının işlerini açacağı düşüncesinden kaynaklandığı vurgulanıyor. Şek’in Maliye müfettişlerine, anlaşmayı kabul ettikten sonra Doğan Grubu yöneticilerinin kendisine getirdikleri 50 milyar liralık bir çek ve D&R şirketini kendisinden geri almalarını sağlayacak boş bir mukavele imzalattıklarını söylediği belirtildi. Şek’in satış işleminden sonra D&R Yönetim Kurulu Başkanı olmasına rağmen şirketin genel kurul ve yönetim kurulu toplantılarına hiçbir zaman katılmadığını da ifade ettiği belirtiliyor. İddialara göre Şek ayrıca söz konusu şirketi 2005 yılında yine aynı yönetici arkadaşının ricasıyla Doğan Grubu şirketlerinden birine devrettiğini de söylüyor. EKONOMİ SERVİSİ

Şek’e satış belgesinde ünlü isimler yer alıyor

MALİYE’NİN vergi kaçakçılığı cezası kestiği D&R’ın zararına satış işlemleri sırasındaki kanıt niteliğindeki resmi belgeleri de elde ettiği belirtiliyor. Buna göre söz konusu belgeler arasında Doğan Yayın Holding’in satışla ilgili yönetim kurulu kararı, hisse devir mukavelesi ve fatura da bulunuyor. Belgelerin altında Doğan Yayın Grubu’ndan yönetim kurulundaki tanınmış isimlerin imzaları yer alıyor. Begelerin Doğan Grubu’na giden dosyada olduğu ifade ediliyor.

Star

Ertuğrul Özkök'ü Belgeyle Vurdu
01 Mart 2009 15:14Habertürk yazarı, Başbakan Erdoğan'ı 'yalan' söylemekle itham eden Ertuğrul Özkök'ü belgeyle vurdu...

Güntay Şimşek/Habertürk

Kim yalan söylüyor? Başbakan mı, Özkök mü?

Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ı ‘yalan’ söylemek itham ederken, acaba kendisi ne kadar doğruları ifade ediyor?

Özkök’ün kamuoyunu yanılttığına, gerçek yalanları kendisinin söylediğine dair elimde çok önemli belgeler var. Acaba Özkök, bu tip belgelerden gerçekten bilgi sahibi değil mi, yoksa yalan mı söylüyor?

‘Başbakan doğru söylemiyor’ şeklinde ifadeleri, bugün ki yazısında kullanan Ertuğrul Özkök, Aydın Doğan’a, Mehmet Ali Yalçındağ’a, gurubun avukat Barbaros Çağa’ya bir sorsun bakalım;

Hangi gazeteye, televizyona, medya gurubuna el konulması, mecra değiştirilmesi, köşeye sıkıştırılması için girişimde bulunmuşlar? Ne tip gizli anlaşmalar yapmışlar?

Eğer Özkök, yeterli bilgi ve belgeye ulaşamaz ise ben bir örnek belgeyi aşağıda kendisine sunacağım. Daha fazlası içinde destek vermeye, belge sunmaya hazırım. Yeter ki, doğru yazsın, manipülasyon yapmasın.



Bilgin’den Doğan’a ‘Taahhüt’

Mesela Özkök, ‘Başbakan doğru söylemiyor’ vurgusunu yaparak, Başbakan’ın Van’da yaptığı konuşmasındaki ‘Rakip medya kuruluşlarını yok etmek için yapmadığınızı bırakmadınız.’ Gibi en hassa konuya dikkat çekerek, şu cevabı veriyor;


‘Evet. Biz zaman zaman rakip medya kuruluşlarıyla tartışmalara, çatışmalara girdik.

Hepsi karşılıklıydı. Bugün de bizimle kavgaya girenler var.

Ama insaflı olun.’


Başbakanı insafa davet eden Özkök’ün, kendisi insafa davetlik konumda. Birebir yaşadığım, adım gibi emin olduğum bir konu, ancak bu kadar başka mecralara çekilip çarpıtılabilir.

Ancak, ben, Başbakan’ın yukarıdaki sözlerinin altına elimdeki belgelerle, gönül rahatlığıyla imzamı atarım.

Çünkü Sabah-ATV’ye el konulmasını bizzat Doğan Gurubu organize etti. Dinç Bilgin’i mahkemeden dönen elindeki sahte belgelerle Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) Başkanı Ahmet Ertürk’e gönderen de Doğan Gurubu değil miydi?

Özkök soruyor;

‘Dinç Bilgin’in bankasına biz mi el koyduk?’

Ben kendisine başka bir soru sorayım;

Elinizde alenen el koyma imkânı olsaydı, ne yapardınız?

Evet, siz el koymadınız, ama el koyma sonrası süreci çok iyi yönettiniz. Aşağıda, Dinç Bilgin’in Aydın Doğan’a taahhüdünü içeren belge bu konuda yeterli ipuçları verecektir.

Doğan Gurubu’nun medyaya çeki düzen verme, kimisini yok etme, bazısını tarihe gömme çalışmalarına yönelik yaptıkları protokoller, ‘Yeddi emin sözleşmeleri’ tarihi birer vesika olarak duruyor.

Ertuğrul Özkök, Aydın Doğan’a şunu sorsun;

Sabah-ATV’ye el konulması için Dinç Bilgin ile Aydın Doğan arasında yapılan ‘Yeddi Eminlik Sözleşmesi’ sonrası Bilgin’e aylık 125 bin dolar ödendi mi?


Ahmet Ertürk Açıklasın

TMSF Başkanı bu süreci çok iyi biliyor. Sahte belgelerle Ahmet Ertürk’e giden kimdi? Ertürk’e Sabah-ATV el koyması için baskı yapan kimlerdi?

Bu süreçte yani Sabah – ATV el konulması ile ilgili olarak Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın kesinlikle bir katkısı, ilgisi, bilgisi yoktu. Ben bunu böyle biliyorum.

Bu durumda Ertürk’e Sabah-ATV’ye el koyması için baskı yapan, Dinç Bilgin’e maddi ve manevi destek veren birisinin olması gerekmez mi? Peki bunun Doğan Gurubu olmadığını kim, nasıl izah edecek?


Sabah – ATV el konulması sonrası Ciner Gurubu Bölge İdare Mahkemesi’nde yürütmeyi durdurma karı almasına rağmen neden uygulanmadı?

TMSF’ye kim baskı yaptı?


TMSF Başkanı Ahmet Ertürk açıklasın, öğrenelim.

Doğan Gurubu adına savunma yapan Özkök’ün taktiği Başbakan’ı ithama yönelik. Ancak bu konulara açıklık getirecek önemli bir isim var.


Sabah-ATV el konulması, Bölge İdare Mahkemesi kararlarının uygulanmaması gibi medyanın şekillenmesinde etkin olan sürece dair en doğru bilgilere Ahmet Ertürk sahip. Zira her şey onun gözleri önünde cereyan etti.

Haydi, Sayın Ahmet Ertürk, bir flaş açıklama daha yap da gerçekleri öğrenelim…

DİNÇ BİLGİN'İN AYDIN DOĞAN'A TAAHHÜDÜNÜ İÇEREN BELGE



aktifhaber

Sabah gazetesi eski Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan, "Doğan Grubu her kavgayı kaybediyor"


03 Mart 2009 Sabah gazetesinden ayrıldıktan sonra Kanal 24'te program yapmaya başlayan Ergun Babahan, bugün Doğan Grubu'yla ilgili çarpıcı değerlendirmeler yapdı. Sabah'ta iken Fehmi Koru’ya cazip bir teklif yaptığını ancak Koru’nun bunu kabul etmediğini söyleyen Babahan, “Sayın Koru, AK Parti’nin 22 Temmuz seçimlerini kazandığından beri, Doğan Grubu yazarlarının ya da yönetimini Türkiye’yi doğru değerlendiremediğini yazageldi. Bence de bu doğru bir şey” dedi.
Ergun Babahan, Doğan Grubu’nun 2000 yılından beri Türkiye’yi doğru okumadığını savunarak, “Kendi istedikleri Türkiye’yi yaratmakta başarısız oldukları, girdikleri bütün kavgaları Cumhurbaşkanlığı seçimi dahil, kaybettikleri çok net bir şekilde görünüyor” diye konuştu.

netgaze

HAKAN, KORU'YU ÇOK KIZDIRDI

3 Mart 2009 10:59
Sakin üslubuyla bilinen Fehmi Koru'yu Ahmet Hakan kızdırdı. Koru, Doğan Grubu'nda gözü olduğuna dair yazı yazanların hastalıklı bir zihne sahip olduğunu belirtti
Fehmi Koru, Doğan Grubu’nda gözü olduğu yönündeki Ahmet Hakan’ın ısrarlı yazısına ‘İtiraf ediyorum: Gözüm var’ başlığıyla cevap verdi.

Ahmet Hakan’ın anti-depresan kullanıyorum açıklamasına göndermede bulunan Koru, “Yazdıklarımdan 'Bu adamın gözü Doğan Medya Grubu'nda; Hürriyet'in başına gelmek istiyor' sonucu çıkar mı? Öyle bir sonuç çıkartanlardansanız hasta bir zihne sahipsiniz demektir... Takıntılı, sıkıntılı, gergin, hastalıklısınız. Ne kadar anti-deprassan içerseniz için, günü zor çıkartırsınız...”

Fehmi Koru'nun Taha Kıvanç mahlasıyla yazdığı yazı:

İtiraf ediyorum: Gözüm var

Ülkemizin en büyük medya grubu Maliye Bakanlığı tarafından 'vergi kaçakçılığı' yaptığı için cezalandırıldı; mahkeme de uygun görürse grubun ödemesi gerekecek ceza 1 milyar TL'yi bulabilecek... Böyle durumlarda 'teminat' istenmesi âdettenmiş; cezayı kesen bir ay içerisinde ödenmesi gerektiğini hatırlatarak teminatı da hemen talep etti.

Ciddi bir durum bu...

Böyle bir durumla karşı karşıya kalan, yurtdışı bağları bulunan, değişik yabancı şirketlerle ortak bir büyük medya grubu olmasa yediği darbeden sonra iflâh olmayacağı ileri sürülebilirdi. Grubun borsadaki hisse senetleri değerleri müthiş düştü; tabii sahip olduğu varlıkların değeri de... Forbes 500, bu cezadan önce hazırlanan listesinde, “Türkiye'de 1 milyar dolarlıklar” liginden düşürmüştü bile Aydın Doğan'ı....

“Sana ne?” deseniz de fark etmez; Aydın Doğan çeşitli ortamlarda birlikte olduğum, mahremini benimle paylaşma özverisi göstermiş bir patron... Biraraya geldiğimiz ortamlarda, kendisinden maaş alanlardan fazla güvendiği hissini bana verdiğini de buraya kaydedeyim.

Kocaman bir medya grubunun zora düşmesi 'domino etkisi' ile benim gazetemi de vurur; neme lâzım, gazeteler azalmamalı, çoğalmalı...

Yazdıklarımdan “Bu adamın gözü Doğan Medya Grubu'nda; Hürriyet'in başına gelmek istiyor” sonucu çıkar mı? Öyle bir sonuç çıkartanlardansanız hasta bir zihne sahipsiniz demektir... Takıntılı, sıkıntılı, gergin, hastalıklısınız. Ne kadar anti-deprassan içerseniz için, günü zor çıkartırsınız...

Ülkede hasta çok... Patronlarının acısını hafifletmek, bir parça akılları varsa ona çıkış yolu göstermek varken, hâlâ müthiş takıntılı yazılar yazmak, Allah vermesin, istenmeyen sonuçlara bile yol açabilir.

Gerçekten “Asiye nasıl kurtulur?”

Dün ajanslar, “Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ameliyat sonrası dinlenme dönemini de tamamladı, yurda dönüyor” sevindirici haberini geçti. Kemal Bey dirayetli bir bakan olduğu kadar 'hesap uzmanı' kökenlidir de; vergi konularını iyi bilir... Kendisi gibi 'hesap uzmanı' kökenli bir kadroyla çalışıyor Maliye Bakanlığı'nda. Müsteşar Hasan Basri Göktan da, Gelirler Genel Müdürü Mehmet Akif Ulusoy da 'hesap uzmanı' kökenli...

Aydın Doğan Grubu'nda da aynı dili konuşan, sorun çözme konusunda becerikli 'hesap uzmanı' kökenli eski Maliye Bakanlığı mensupları mutlaka vardır...

Görüyorsunuz, ne kadar ince noktalara kadar düşünüyorum ülkemizin en büyük medya grubunun sorununu... Acaba, sürekli “Koltuklarınız ve sütunlarınızda gözüm yok” diye yazdığım halde, “Var, var” diye korkularını dillendirmekten geri durmayanlar haklı olabilir mi? Belki kendime bile itiraf edemediğim bir tutkudur Hürriyet'i yönetmek...

Dostlarım, “Seni lâyık gördükleri yer fena değil, bırak yazsınlar” deyip duruyor zaten...

Kötüsü şu: Verilen cezanın 'vergi kaçakçılığı' yüzünden olması çözümü neredeyse imkânsız kılıyor. Başka bir sebeple verilseydi ceza, 'uzlaşma' kapısı açık olacak ve Maliye'nin hesap uzmanları medya grubundaki eski üstadlarla karşı karşıya gelip 'uzlaşma' arayacaklardı. Petrol Ofisi'ne kesilen ceza 1 milyar TL'nin üzerindeydi, çetin bir pazarlık sonucu 275 milyon TL'ye 'uzlaşma' sağlandı. O uzlaşma, Maliye'yi temsil eden bürokratın siyasi ikbal yolunu kapattı, erken emekliliğine mâl oldu, ama olsun...

O yol bu cezada kapalı. 'Vergi kaçakçılığı' kapsamına giren suçları işleyenler 'uzlaşma' yoluyla cezayı hafifletemiyorlar...

Grubun bir üst düzey yöneticisiyle Gelirler Genel Müdürü arasında geçen telefon konuşması bu sebeple beni şaşırttı. Grubun yöneticisinin gelmekte olan cezanın 'kaçakçılık' yüzünden olacağını bilmemiş olması doğal da, Genel Müdür rapordaki bu özelliği nasıl olur da bilmez? Yoksa ikili daha başka bir cezalı işlemden mi söz ediyorlardı?

Vergi cezalarıyla ilgili yargılama süreci, anlaşıldığına göre, öyle bir-iki yılda sona ermiyor; yedi yıla kadar varanı da oluyormuş. Bilenler, “Ortalama beş yıl sürüyor” bilgisini veriyorlar. O miktarda teminatın beş yıl süreyle dosyada durması bile yıkım değil midir?

Bir çıkış yolu olmalı, ama ne?

Konuya âşina bir dostum, “Tek çıkış yolu, 'kaçakçılık' cezasına da 'uzlaşma' yolunu açmak veya bu tür cezaları bütünüyle affetmek olabilir; bu da ancak yasa çıkartarak gerçekleşebilir” dedi bana.

Eee, bunu kim yapacak? Halkın önünde muhalefet partileri kadar Aydın Doğan'ı ve gazetelerinde yazanları suçlayan Başbakan Tayyip Erdoğan mı?

Şimdi ben bunları düşünüyorum diye gözümün kendi koltuğunda olduğunu sanan yayın yönetmeni ile onun korkularını yansıtan yazarının uykuları yine kaçar mı? Aman, kaçarsa kaçsın.

Yoksa gazetelerine yönetmen dışarıdan baskılarla mı atandı hep?

Taha Kıvanç - Yeni Şafak

YARIN EPDK'YA DİKKAT
12 Mart 2009 08:06EPDK'nın yarınki toplantısında "milyar dolarlık" cezalar kapatılabilir...

TÜBİTAK; geçtiğimiz yıl EPDK tarafından alınan akaryakıt numunelerinde, başta Doğan’a ait Petrol Ofisi olmak üzere birçok firmanın ulusal marker değerlerinin altında ve kaçak akaryakıt kullandığını tespit etmişti.

Özellikle Petrol Ofisi'nin sahibi Doğan Grubu'nun TÜBİTAK’a yönelik ‘Darwin’ kampanyasının arkasında Tüpraş, Petrol Ofisi, Shell ve Opet gibi büyük firmaların kaçak akaryakıt kullandığının TÜBİTAK tarafından ortaya çıkarılmasının rol oynadığı iddia edildi.

TÜBİTAK, PETROL OFİSİ’NİN KAÇAKÇILIĞINI TESPİT ETTİ
Bilindiği gibi, Maliye Bakanlığı ve Enerji Piyasası Denetleme Kurulu (EPDK) tarafından akaryakıt istasyonlarından alınan numuneler TÜBİTAK tarafından inceleniyor. TÜBİTAK, geçtiğimiz yıl EPDK tarafından alınan akaryakıt numunelerinde başta Aydın Doğan’ın Yönetim Kurulu Başkanı olduğu Petrol Ofisi olmak üzere birçok firmanın kaçak akaryakıt kullandığını tespit etti. Ancak TÜBİTAK’ın raporları doğrultusunda EPDK’nın ceza kesmesi gereken Petrol Ofisi ve diğer büyük firmalarla ilgili herhangi bir işlem yapılmadı.

TÜBİTAK İNCELİYOR, EPDK İSTEDİĞİNE CEZA VERİYOR
Akaryakıt istasyonlarında satılan benzinin EPDK tarafından belirlenen kalite standartlarına uygunluğunun (ulusal marker) TÜBİTAK tarafından incelendiği ve bu incelemeler sonucunda bazı firmaların kaçak akaryakıt kullandığı ortaya çıkarılırken, sadece küçük firmalara ceza kesilmesi dikkat çekiyor. TÜBİTAK’ın incelemeleri sonucunda aralarında Petrol Ofisi, Tüpraş, Shell ve Opet’in de bulunduğu büyük firmaların kaçak akaryakıt kullandığının tespit edilmesine rağmen, EPDK sadece küçük firmalara cezai işlem uyguladı.

SADECE KÜÇÜK FİRMALAR İŞLEME KONULDU
Maliye Bakanlığı’nın koordinasyonunda 25-28 Mart 2008 tarihleri arasında yapılan denetimler sonucunda ulusal marker (EPDK’nın belirlediği kalite standardına uygunluk) içermeyen, kaçak akaryakıt sattığı tespit edilen başta Tüpraş, Petrol Ofisi, Opet, Shell ve bazı küçük firmalara cezai işlem uygulanmasına yönelik raporlar, EPDK’nın gündemine alındı, ancak TÜBİTAK’ın hazırladığı bu raporlardan sadece üç küçük firmayla ilgili olanları işleme konuldu.

BÜYÜK FİRMALAR İÇİN TÜBİTAK RAPORU KABUL EDİLMEDİ
EPDK, kaçak akaryakıt kullandığı TÜBİTAK tarafından belirlenen firmalardan sadece Enerji Petrol Ürünleri Pazarlama Anonim Şirketi ile Termopet Akaryakıt Nakliyat ve Ticaret Ltd. Şti firmalarına Aralık 2008’de 600 bin TL para cezası, Siyam Petrolcülük San. ve Tic. A.Ş’ye de teknik düzenlemelere aykırı akaryakıt ikmalinden dolayı 250 bin TL para cezası kesti. Aynı denetimler sonucu alınan numunelerin TÜBİTAK tarafından incelenmesi sonucu, Petrol Ofisi, Shell, Opet ve Tüpraş gibi firmaların da kaçak akaryakıt kullandığı tespit edildi, ancak bu firmalara cezai işlem uygulaması EPDK tarafından “Detaylı çalışma yapma” gerekçesiyle geri çekildi.

TÜBİTAK’IN BİLİMSELLİĞİNİ TARTIŞMA KONUSU YAPTI
EPDK, bugüne kadar yapılan analizler sonucu küçük bayilere ceza uygulanmasında TÜBİTAK’ın incelemelerini bilimsel rapor olarak kabul ederken, büyük firmalar için TÜBİTAK’ın hazırladığı raporların bilimselliğini tartışma konusu yapması ise dikkat çekiyor.

YARIN TOPLANIYORLAR
Öte yandan kendilerine haksızlık yapıldığını öne süren akaryakıt dağıtıcı dernekleri yarın EPDK ve TÜBİTAK yetkilileriyle bir araya geliyor. TÜBİTAK’ın raporlarına rağmen EPDK’nın büyük firmalara cezai işlem uygulamasından kaçındığını iddia eden küçük firmaların, toplantıda bu konudaki sorunlarını dile getirmesi bekleniyor.

EPDK YETKİLİLERİ BÜYÜK FİRMALARDA ÇALIŞTI
Bu arada, Maliye Bakanlığı’nın koordinasyonuyla EPDK Denetim Dairesi Başkanlığı tarafından kesilen cezaların büyük firmalara uygulanmaması, EPDK Başkanı ve üyelerinin daha önce bu büyük firmalarda çalışmasına bağlanıyor.
aktifhaber

Türkiye'nin 'Aydın Doğan' Sorunu
12 Mart 2009 16:59

Doğan Medyası, zor dönemde freni patlamış kamyon gibi, sureti haktan gözüküp rampadan aşağı toplumun üzerine geliyor.

İbrahim Öztürk/Zaman

Kur hareketleri ve Türkiye'nin "Aydın Doğan" sorunu

Geçen hafta Amerika'da bankacı City Grup, arabacı General Motors ve sigortacı AIG 200 milyarı aşan dev zararlar açıkladılar.

İngiltere korkunç zararlar açıklayan dev bankalarına el koymaya devam ediyor. IMF'yi vasi olarak ensesinde bulan Doğu Avrupa ise adeta toptan iflasın ve temerrüdün eşiğindeyken AB toplandı ve kısaca "ne halin varsa gör" dedi. Dahası, Türkiye'de ortağı olan birçok yabancı banka Türk ortaklarından yardım istiyor. Evet, duyun ve şaşırın. Devlet bu durumu dikkatle takip etmeli. 2008'de tam 13,3 milyar TL kâr açıklayan bizim bankalar ise Ocak 2009'da da net kârını tam % 23 artırdı, 1,6 milyar TL kârı cebine indirdi.

Yani dünya uçurumdan aşağı düşmüş. Bütün gayretlere rağmen bilhassa Doğan Medyası, zor dönemde freni patlamış kamyon gibi, sureti haktan gözüküp rampadan aşağı toplumun üzerine geliyor. Adeta gaz bidonunu eline almış toplumun üzerine döküyorlar. Her zaman olduğu gibi "nasıl olsa bir kibrit çakan çıkar" der gibi bir halleri var. İğneyle kuyu kazarcasına "bir kötü haber daha" diye adeta "afet sergisi" açıyorlar.

Tahmin edeceğiniz gibi, seçimden önce "AK Parti'ye vurulabilecek son darbeyi de indirelim de gerekirse kaos çıksın." şeklinde bir pozisyon almışlar. Derdim elbette AKP değil, hakikat ve ülkemin geleceği. "AKP gitsin, 28 Şubat düzeni dönsün" arayışı devam ediyor. Akıl bunun neresinde? Gemiyi batırma kararlılığında adeta yine, yeniden, bilmem kaçıncı kez "akıl tutulmasına" maruz kalmışlar. En aklı başında yazar Taha Akyol bile önceki gün "ekonomi yazmaya" karar vermiş. Koroya katılmış yani. Çok yazık.

Açıkçası Doğan Grubu tam bir Rus Ruleti oynuyor. Aydın Doğan, Erdoğan ile kavga ediyor da, Tansu Çiller ile yaka paça olmamış mıydı? "Altın tepsi içinde sunulan iktidar koltuğunun" bedelini almak üzere Mesut Yılmaz'ı evinin bahçesinde Dalton pijamaları ile karşılayan kimdi? İstediğini aldı da doydu mu? Gazetesinin manşetleri karargahlardan ısmarlanırken "emrin olur" diyenler şimdi sahte basın özgürlüğü havarisi kesildi. Hukuktan anladıkları ise "biz çalalım, vuralım, devlet sırlarımızı dinlemesin, deşifre etmesin" düzeyinde. Suça mahremiyet istiyorlar. Açıkçası olay artık partiler üstü hale gelmiştir. Türkiye'nin bir "Aydın Doğan" sorunu vardır.

Bu bağlamda geçen hafta dünya sarsılınca bizde para piyasalarında faiz ve borsa müthiş bir direniş sergiledi. Ancak kurda bir sıçrama oldu. Doğan Grubu, borçları döviz cinsinden olmasına rağmen adeta yangına körükle giti. Halkı tedirgin edip döviz büfelerinin önünde kuyruğa sokmak istedi. Geçen cuma dolar 1,79 TL bandını görünce ben bu oyunu fark ettim. Hiç adetim olmadığı halde gün ortasında Samanyolu Haber'e canlı yayına çıktım. "Dolar pazartesi 1,80'i de, 1,90'ı da aşabilir, ancak sakın halkımız bu düzeyden dolar almasın, oyuna gelmesin, zarar etmesin, tam tersine satış fırsatı olarak kullansın, zira Merkez Bankası'nın "müdahale ederim" demesi bile yetecek. Hele hafta başında zaten 50-100 milyon dolarlık "minik" bir müdahale bile dövizi yerine döndürecek." dedim. Öyle de oldu.

Bunu derken gerekçem de şu: ABD ve AB'nin sorunu ile Türkiye'ninki aynı değil. Bizim finans sistemimiz çok sağlam. Döviz piyasalarımızda derinlik fazla. Satış ve alım yönündeki ihtiyaçlar birbirini dengeliyor. Halkımız sakin. "Sürü halinde" alım yönünde bir psikoloji yok. Bu da sisteme olan güveni gösteriyor. Bizim dünyadan ayrıcalığımız da ilk defa bu "güven."

Keza Merkez Bankası'nın döviz rezervi 68, bankacılığın ise 50 milyar doların üzerinde. Ayrıca Türkiye'de aşırı bir döviz talebi yok. Zira cari açık gerileme sürecini bitirip tersine fazlaya geçti bile. Keza varlık barışından beklentilerin üzerinde 13,5 milyar TL'lik bir kaynak girişi oldu. Dalga geçenler bile şimdi pişkin pişkin "süreyi uzatın" diyorlar. Kısaca döviz için içeride talep cephesinde bir sıkıntı olmadığı gibi arz cephesinde de bir sıkışma yok.

Sorun şu ki, yerli büyükler ve borçlandıkları yabancı ortakları döviz istiyor. Bu durumda seslerini kesip sükuneti temin etmeleri gerekirken, yukarıda dediğim nedenle ilgili çevreler öldürücü bir romantizm içinde, "namluyu şakağına dayamış" vaziyette, halkı sokağa çekip, sosyal patlamaya davetiye çıkarmaya çalışıyor. Dünya krizini, "1000 yıl sürdürmek istedikleri" cunta düzenine eklemlemek istiyorlar.

Soruyorum, bunların çığırtkanlığı nedeniyle 1,82 düzeyinden döviz alan halkımızın kayıplarını kimler ödeyecek?

Doğan, Star ve Kanal D'yi gözden çıkardı mı?

Doğan'a kesilen rekor vergi cezasındaki teminat sıkıntısı 'bilinçli' şüphesi zihinleri kurcalıyor! Bu iki sorunun cevabı ise belirsizliğini koruyor Doğan; Kanal D ve Star'ı gözden çıkardı mı? Servetini yurt dı
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pzr Mar 22, 2009 1:16 am    Mesaj konusu: Dogan Medya Alıntıyla Cevap Gönder

Fatma Sibel YÜKSEK
«Açık İstihbarat»
fasibel@gmail.com
Kurt Kocayınca Hocaefendi'nin Maskarası Olurmuş (Aydın Doğan'ın Yeni Kıblesine Dair)

Dikkat ettiniz mi Aydın Doğan'ın gazete ve televizyonları Tayyip Erdoğan'ın tacizleri karşısında nasıl da alttan alıyorlar, nasıl da korkuyorlar. N'oldu?
21 Mart 2009 Cumartesi

Aslan gibi kükrerdiniz karşınızda Ecevit, Çiller , Erbakan veya Mesut Yılmaz olsaydı. Siz öyle «medya savaşlarına» girmeye çekinecek takımından değildiniz, n'oldu? Nedir bu suskunluğunuz, puskunluğunuz? Hani kavgada zayıf olan taraf, «Karşılık verirsem daha çok vurur» diye kendisini yumrukların gelişine terk eder ya, aynen o pozisyonda Aydın Bey..

Aydın Doğan'ı en son iki sene kadar önce Flash Tv'de Erhan Göksel'i ağlatırken gördük. Gücü sadece Flash tv'ye ve Erhan Göksel'e yetiyormuş demek ki. Aslan gibi kükreyen o Aydın Doğan gitmiş, yerine kedi gibi uysal bir ihtiyarcık gelmiş. Güya o kadar «demokrat» , o kadar elindeki medyayı kişisel çıkarları için kullanmayan bir patron ki derdini gidip yirmi bin tirajlı Taraf gazetesine anlatıyor; Amberin Zaman'a ağlaşıyor. Bu arada, kendi gazete ve televizyonları «kavgadan uzak» bir görüntü veriyorlar. Aydın Bey'in ağlak açıklamaları, «herhangi bir işadamının açıklaması ne kadar yer alırsa» o kadar yer alıyor Doğan grubunun gazetelerinde . Gazetelerin internet baskılarında bu tür haberlerin altına yorum bile alınmıyor. Belli ki bu konuda enine boyuna düşünüp bir tavır belirlemişler kendilerince. Böylece Tayyip Bey'e, «Bak biz ne kadar etik insanlarız, kamusal bir meslek olan gazeteciliği kendi meselelerimize alet etmiyoruz» mesajı veriyorlar. «Mesajı verene» ve «mesaj verilene» bak Allaşkına? İkisinin de sicili birbirinden «iyi» durumda(!)

Gören de Aydın Bey'i hayatında hiç siyasi iktidarlarla kavgaya girişmemiş, hiçbir takım kumpasların içinde olmamış, medyasını hiç kendi menfaatleri için kullanmamış zanneder…

Tayyip Erdoğan açıktan yüklendikçe, bunlar «biz medeni insanlarız, kavga etmeyeceğiz» ayaklarına yatıp bir yandan da sayfa eteklerinde sinsi sinsi çakıyorlar.AKP hükümetine…Aydın Bey böyle manşetlerden gazete eteklerine, satır aralarına düşecek adam mıydı? Düşmez kalkmaz bir Allah işte..

Papuç pahalı…Papuç pahalı, risk büyük..Aydın Bey'in başı sıkışınca el altından randevu alıp gizlice Ankara'ya gideceği, gittiğinde kendisine kapıları açacak bir «ordusu» , bir yargısı, bir bürokrasisi yok artık..Aydın Bey'in yıllardan besleyip büyüttüğü, sırlarına ortak ettiği, telaffuz edilmesi güç rakamlarla maaşa bağladığı köşe yazarları, genel yayın yönetmenleri var mı peki? O da şüpheli… Bizleri aptal zannediyorlar ama «Plaza'da» herkesin gizliden gizliye kendi ikbalini aramaya giriştiği, «yandaş medya» diye aşağıladıkları yeni baronlara inceden yağ çekme eğilimine girdikleri çıplak gözle ta buradan bakınca bile görünüyor. Tabii ki Ergenekon üzerinden!

Ne yapacak Aydın Doğan, kime sığınacak? Yolun sonuna gelmiş gibi bir kere.. Haydan gelen huya gider Aydın Bey, niye telaş yapıyorsunuz ki? Gelmişsiniz 80 yaşına, hayatınızın bundan sonraki kısmını F Tipi'nde geçirseniz n'olur, Londra'daki malikanenizde geçirseniz n'olur? Medya patronluğunun Erol Simavi'den size geçmesi de böyle olmadı mı? «Bunlar ne anlar gazetecilikten?» diye Başbakan'ın damatlarını aşağılayanlar, sizin kendi halinde bir «yedek parçacıyken» birden bire medya baronu oluverişinizi nasıl da unutmuş görünüyorlar…

Damat mamat…

Bütün kurumların olduğu gibi medyanın da el değiştirme anı gelmiş demek ki. Milletinizin çıkarlarını koruyan, değerlerini gözeten bir yayıncılık yapmış olsaydınız, şimdi arkanızda bir «millet» olurdu hiç değilse. Ama siz toplumu kimliksizleştiren, kişiliksizleştiren yayın politikalarını tercih ettiniz. Futbolcudan köşe yazarı, tele kızdan müteffekir icat ettiniz.

Şimdi sığınacak liman arıyorsunuz…

Çok akıllısınız ya…

Bulup bulabildiğiniz liman da Fethullah Hocaefendi'nin şefkatli kolları oluyor…

Ne kadar hazin, ne kadar düşündürücü ve ne kadar güldürücü biliyor musunuz sırf «Acaba Hocaefendi ile temas etmemi sağlayabilir mi?» umuduyla Akif Beki gibi ikinci el bir adamdan medet umuşunuz …

Oysa «Bayram değil, seyran değil, Akif Beki'nin Radikal'de ne işi var?» sorusunun peşine düşenler ne kadar da çabuk buldular bu sorunun cevabını..Tabii ya, Başbakan'ın kovduğu bir memuru işe alarak ne yapmaya çalışıyor olabilirdi ki bir medya patronu? Oysa Akif Beki'nin yıllar önce Washington'daki resmi görevinin «Kanal 7 Temsilciliği» olduğunu bilenler, gayrı resmi görevinin de «Hocaefendi'nin mihmandarlığı» olduğunu biliyorlardı. Akif Beki'nin Tayyip Erdoğan'ın yamacına Hocaefendi tarafından sokulduğu da Ankara'da kimse için sır değildi.

«Koskoca Aydın Doğan'a bak..Başbakan'ın kovduğu adam üzerinden Hocaefendi'ye sığınmaya çalışıyor» derler diye hicap bile duymadınız. Durumunuz o kadar vahim yani…

E faydası oldu mu bari Akif Beki'nin? İstediğiniz istikamette çaba sarfederek hak ediyor mu verdiğiniz ballı maaşı? Aman dikkat edin, Tayyip Bey'i daha fazla sinirlendirmesin bu iş.

«Kovulmuş memur Akif» imajı yeterli olmamış ki bir diğer «Prensle» , Elif Şafak'ın kocası ile tamamlamaya çalışıyorsunuz şimdi de «Hocaefendi'ye ulaşma timini» ..Eyüp Can'ı da Referans'tan Hürriyet'e taşıyarak taltif ettiniz. Yakında «ekonomi» yazıları yazacakmış arkadaş. Birinci sayfadan şık bir anons da yaptınız. Yakışır, O da Hocaefendi'nin prenslerindendir. Hem de «kovulmuş memur Akif'ten» daha muteber bir yeri var bildiğimiz kadarıyla. Haydi hayırlısı, bakalım ikisi bir olup Hocaefendi'den bir randevu koparabilecekler mi sizin için…

Bu arada…Çankaya'dakini de boş bırakmıyormuşsunuz… «Tayyip Bey'in şerrinden bir sana bir hocaefendiye sığınırım» diye mesajlar gönderip duruyormuşsunuz… Çankaya'daki de kendine has kayıtsız gülümseyişi ve «derin şeyler düşünüyormuş» gibi yaparak «hele seçimleri bir atlatalım» haberleri gönderiyormuş size ha?

Kurt kocayınca gerçekten maskara oluyormuş..Valla..Bunu bir kez daha gördük..

Zavallı Aydın Bey, bilmiyorsunuz ki o «malum üçlü» kendi aralarında ne kadar sorun yaşıyor olurlarsa olsunlar, sizin harcanmanız söz konusu olunca mutabakata halel getirmezler.

Siz de böyle kovulmuş adamlarla, ikinci el

http://www.heddam.com/#Icerik

TAHA AKYOL DEŞİFRE OLDU
03 Nisan 2009 08:46

Taha Akyol da "iş takipçiliğine" başladı. Deşifresi yeni SPK Başkanı'nı da sarsacak.

Sevilay Yükselir/Sabah

Sıkıntıdaki Doğan Grubu yöneticilerinden SPK'ya yakın markaj!

2 gün önce... Çarşamba günü... Sabahın dokuzu... Atatürk Havalimanı CIP salonunda Ankara'ya uçmak üzere bekliyorum. Ortalık sakin. Güzel bir sabah çayı almaya yöneldiğim bir anda, Milliyet Gazetesi yazarı Taha Akyol'la karşılaşıyorum. Selamlaşıyoruz gülümseyerek, hal hatır sorma faslından sonra, ben geçip bir koltuğa yerleşiyorum, elimde gazetem ve çayımla birlikte.
Ancak az sonra hemen yanı başımda Akyol'un, kendisinden epeyce genç iki kişiye o TV programlarından bildiğimiz üslupla taktik verdiğini duyuyorum: "Bu fırsatı iyi değerlendirmek lazım!"
Gazetecilik merakı tabii. Soruyorum kendi kendime; "Hangi fırsat? Kim bu adamlar?" O dakikadan sonra habercilik refleksime engel olamıyorum! Koku işte...
Haberin kokusu... Uzatıyorum iyice kulaklarımı heyecanla. "Haklısınız Taha Bey. Olayları doğru anlatmak lazım" diyor bir ses. Kısa bir süre önce Gelirler İdaresi Genel Müdürü Mehmet Akif Ulusoy'la telefonda yaptığı pazarlık kayıtları internete düşüp, ortalığa saçılan Doğan Yayın Holding CEO'su Soner Gedik . İkilinin arasına Aydın Doğan'ın oğlu gibi sevdiği damadı Mehmet Ali Yalçındağ giriyor: "Aman hata yapmayalım!"

Bu işin sonunda haber var!
Gözümde güneş gözlükleri, gazeteyi yüzüme kapamışım pür dikkat aralarındaki konuşmanın kodlarını çözmeye çalışıyorum fakat canım mekândaki tek gazeteci ben değilim ya! Kahretsin ki fark ediyor Taha Akyol benim bu meraklı halimi ve yanındakileri uyararak derhal uzaklaşıyorlar yakınımdan.
Ama olsun. Kader bizi Ankara'ya birlikte uçurmak için örmüş bir kere ağlarını. Kaldı ki içimdeki o meşum ses, "Sevilay sakın bırakma bu üçlünün peşini. Seni güzel bir final bekliyor!" diyor durmadan. O sese kulak vererek bir an olsun gözümü ayırmadan amansız takibe devam ediyorum. Uçağın tekerlekleri Esenboğa pistlerine değdiği anda zıplıyorum ayağa. Çünkü ekip business class yolcusu, biz her zamanki gibi ekonomide seyir halindeyiz.
Onlar önde ben arkada çıkış yapıyoruz dışarı, hemen telefonumu açıp, Ankara büronun yolladığı aracın sürücüsüne ulaşmaya çalışıyorum.
Heyecan dorukta. Patron olmanın ayrıcalığı işte. Ekip çıkar çıkmaz atlıyor simsiyah konforlu Mercedes'ine.
Görmelisiniz. Nasıl bir hayıflanmak, nasıl bir dövünmek halleri bende.
Tam "Bitti Sevilay. Kaçırdın belki de büyük bir işi" dediğim anda ulaştırma dehası Yüksel yetişiyor imdadıma. Soluk soluğa bir çırpıda anlatıveriyorum derdimi. Yok böyle bir yetenek, yok böyle bir sürüş tekniği! Yüksel basıyor gaza. Ama nasıl bir dikkat!
"Gittiler ya! Kaçırdık Yüksel" diyorum ama bizim aslan parçası Yüksel umudunu yitirmiyor. Yine basıyor gaza...

İstikamet SPK
Çok değil, 10. kilometrenin sonunda Mercedes'i yakalıyoruz. Amansız takip başlıyor! Burun buruna. Belli ki aceleleri var. Saatin 11 olmasına da 7 dakika...
"Bunlar Ankara'daki bürolarına gidiyor olmasınlar Sevilay Hanım. Çünkü o yöne doğru yöneldiler" sözleriyle beni yaşama olasılığım yüksek hayal kırıklığına hazırlamaya çalışıyor Yüksel.
"Kendi bürosuna giden adam ne diye böyle acele etsin? Bir yere yetişmeye çalışıyorlar. Ama mühim bir yere" diyerek ayağını gazdan çekmemesi için telkinlerime devam ediyorum "kaptan pilotuma."
Az sonra müjdeli haberi veriyor: "Yok. Bürolarını geçtik. Galiba RTÜK'e gidecekler!"
Biraz sonra ise Mercedes yavaşlıyor, başlıyor sağ sinyalini yakmaya...
Yüksel bombayı patlatıyor:
"Sermaye Piyasası Kurulu'na giriyorlar Sevilay Hanım!"

Bu bir dejavu haberidir!
Bundan tam 2 yıl 3 ay önce yine bu gazetede, altına imzamı attığım
"Yakın Markaj" başlıklı bir haberimi okumuştunuz.
Hatırlarsanız, POAŞ'ın 1.2 milyar dolarlık vergi borcunun tartışıldığı bir dönemde şirketin CEO'su Jan Nahum ile Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın Beyoğlu'ndaki Hacı Abdullah Lokantası'nda çekilmiş birbirinden samimi fotoğraflarını ele geçirmiş, fotoğraflar sürmanşetten yayınlandıktan sonra Nahum görevini bırakmak zorunda kalmıştı.
Bugün de önüme gelen bu fotoğraf o günkünden hiç farklı değil aslında!
Yine Maliye Bakanlığı'nın faizleriyle birlikte 1 milyar TL'yi bulan cezası ve SPK'nın Maliye'nin raporları doğrultusunda Doğan Yayın Holding'de başlattığı ve neticesi henüz bilinmeyen incelemeler!
Şunu sormadan edemiyorum: "Grubun üst düzey yöneticilerinin böyle tartışmaların yaşandığı bir dönemde Sermaye Piyasası Kurulu'nda ne işi var?"
Elbette ki henüz 2 hafta önce SPK Başkanlığı görevine atanan Prof. Dr. Vedat Akgiray'ın, bu görüşmenin etik olup olmadığına dair mantıklı bir açıklaması olacaktır. Bundan hiç şüphem yok!
Ancaaak.. Üstat Taha Akyol'un bu tür patronaj ilişkilerine dahil olmasında hangi nedenler etkili olmuştur, kendisinin bu konuda nasıl bir yorumu olacaktır, bir fikrim yok. Tek bildiğim Akyol'un bu tür girişimlerinin gazeteci sorumluluğu ve etiğiyle ilgili sıkıntı yarattığının gün gibi ortada olmasıdır!

Aktifhaber'in Notu: SPK'nın bir önceki Başkanı Turan Erol, görev süresi döneminde üstün performansı, çalışkanlığı ve bu tür şaibeli görüşmelere çektiği setlerle dikkat çekmişti. Erol'un görev süresi boyunca sayısız operasyon yapılmış, kıyak çabalarına engel olunmuştu.

İki hafta önce atanan Yeni SPK Başkanı'nın milyar dolarların döndüğü bu piyasada daha şimdiden şaibeli görüşme tekliflerini kabul etmesi son derece ilginç bulundu...
aktifhaber

Doğan & SPK Sırrı Çözüldü
11 Nisan 2009 12:17

Taha Akyol ve Doğan Grubu kurmaylarının SPK'ya yaptığı ziyaret deşifre edilince, Grup çok kızmıştı. İşin içindeki iş nihayet ortaya çıktı..

Fatih Altaylı/Habertürk

Akşam eve giden yakalanmaktan korkmaz

Her zaman iyi bir muhabir olarak övdüğüm Sevilay Yükselir, bir süre önce ilginç bir habercilik yaptı.

Ankara'ya giderken uçakta Doğan Grubu yöneticileriyle karşılaştı ve muhabirlik dürtüsüyle nereye gittiklerini takip etti.
Doğan Grubu yöneticilerinin SPK'ya gittiklerini gördü ve bunu yazdı.
Aslına bakarsamz ortada bir anormallik yoktu.
Pek çok şirketi halka açık bir grup olan Doğan'ın yöneticilerinin SPK'ya gitmesinden daha sıradan bir şey olamazdı.

Ancak Doğan Grubu bu sıradan olaydan büyük "nem kaptı."
Ve bir gazetecinin yapması gerekeni yapan Sevilay'ı "ajanlıkla" suçladı. Üstelik bunu gazetelerinin manşetinden yaptı.
İşte o zaman anladık ki, bu ziyaret düşündüğümüz gibi "sıradan" bir ziyaret değil.

Sıradan ziyaretlerin ortaya çıkması kimseyi kızdırmaz.
Yani bir adamın akşam evine gitmesinin belgelenmesi o adamı kızdırmaz.
Ama akşam metresinin evine giderken yakalanırsa öfkelenir.

Doğan Grubu'nun SPK ziyaretine bu denli öfkelenmesi ortada bir "acayiplik" olduğunu gösterdi, ama yine de durumu tam olarak anlayamadık.

Ta ki, Doğan Grubu'nun kağıt alımlarıyla ilgili olarak SPK yönetiminin yaptığı suç duyurusunu, mahkeme, "Siz araştırın" diyerek SPK'ya iade edinceye kadar.

İşte o zaman Sevilay'ın ortaya çıkardığı SPK ziyaretinin Doğan Grubu'nu niye bu kadar kızdırdığını, Sevilay'ın neden ajanlıkla suçlandığını anladık.
Hele bir de SPK'nin yeni Başkanı'nın kayınpederinin Aydın Doğan'ın eski ortağı olduğu da ortaya çıkınca, "Ziyaret" iyice bir anlam kazandı.
Bunun ne getirip ne götüreceğini önümüzdeki günlerde daha iyi göreceğiz.

aktifhaber

"DOĞAN MEDYA" KİMİN MEDYASI

21 Mart 2009 13:19
Dörtte Biri Axel Springer Verlag şirketine ait olan Doğan medya'nın yayın çizgisiyle hangi uluslararası dengeleri gözettiği ortaya çıkıyor. İşte ilginç ortaklık serüveni

Doğan Medya'nın Türkiye çapında elinde bulundurduğu Basın ve Yayın kuruluşları yaygın olan bir ağa ve kitleye hitap ettiğinden dolayı zamanla çeşitli iktidarların ve partilerinde baskısına maruz kaldığı ve bu haberleri de yine kendi haber kanalları ile gazetelerinde 'Doğan Medya' günlerce mevzu-bahis etti..

Lakin Doğan Medya'nın son olarak Haciz kararının alınması sonrasında gelişen hadiseleri de bir yana atarak gerçekten Doğan medya'nın hangi ülkenin çıkarlarına hizmet ettiği sorusu gündeme geliyor.

Axel Springer Verlag AG -Nedir Kimdir ?

İkinci dünya savaşının hemen bitiminden sonra 1946 yılında kurulan Axel Springer Yayınevi Almanya ve dış ülkelerde 150 gazete ve dergiyi 27 ülkede çıkartıyor ve 11 binin üzerinde çalışanı bulunuyor. Springer yayınlarının sadece Almanya’da günde 35 milyona yakın okuru bulunuyor.

Almanya’nın içinde bulunduğu ekonomik krize rağmen Springer Verlag 2004 yılında operativ net kazancı 335 milyon 800 bin Euroya çıkartmasını başarabildi. 2003 yılında ise bu kar 215 milyon 400 bin civarında bulunuyordu.1985 yılından bu yana borsalarda hisse senetleri satılıp-alınan Şirketin yıllık geliri 2 milyar Euroyu aşıyor.

Çıkarttığı bazı büyük gazeteler: Bild (günlük) Bild am Sonntag (haftalık), Die Welt (günlük), Welt am Sonntag (haftalık), Hamburger Abendblatt ve Berliner Morgenpost.

2,5 milyar euroluk anlaşmayla Almanya’da en çok izlenen televizyon kanallarına sahip ProSieben, Sat 1Televizyon grubu tekrar Almanların eline geçti. Alman medyasını elinde tutan, aralarında 5 milyon tirajı bulunan Bild dahil olmak üzere 150 gazete ve dergiye sahip Axel Springer AG Yayınevi, Amerikalı medya devi Haim Saban’ın sahip olduğu ProSieben,Sat 1Televizyon grubunu satın aldı.

Şu ana kadar dünya sıralamasında 44. sırada bulunan Springer Verlag bu yeni durumla birlikte 24. sıraya yükselmesi bekleniyor. Bertelsman Medya gurubunu basın-yayın televizyon matbaacılık ve dünya çapında yayınevleri ağını elinde bulunduruyor.

Madde Madde Axel Springder ve Doğan Medya Ortaklığı.....

1 - Axel Springer Verlag AG nin tüm hisseleri Axel Springer isimli bir Alman Yahudisine aitti.

2- Axel Springer öldükten sonra acilan vasiyetinde Axel Springer Verlag AG nin tüm hisselerini bagışlamıştı

3-Yani Axel Springer Verlag AG nin % 100 hisseleri "İsrail" Devleti'ne aittir.

4-Axel Springer Verlag AG, Doğan Medya AŞ'nin % 25 hissesini satin aldi.

5-Yani Dogan Medya AS nin % 25 hissesi "İsrail" Devleti'ne aittir.

Geçtiğimiz yıllarda Alman Medyasında da yer edinen bu hadise ile ilgili haberi kaynaklandırırsak:

"Dogan Medya AŞ'nin % 25 hissesinin satisi 22.12.06 tarihinde yapılmış paranın tahsilatı ise 02.01.2007 tarihinde gerçekleştirilmiş."

Bu hususta geçtiğimiz dönem içerisinde Fatih Altaylı'da Doğan Medya ile olan husumetinden kaynaklanan bir gerçeği köşesinden açıklayarak kaleme alıyordu:

"Bild’in bağlı olduğu grup Almanya’nın en büyük medya gruplarından Axel Springer.

Axel Springer Türk kamuoyu için bilinmedik bir isim değil.

Doğan Grubu’nun en büyük yabancı ortağı.

Doğan Grubu Almana’da televizyon satın almaya kalkıştığı zaman, Doğan’ın bu işi Axel Springer adına yapmak istediği, Alman rekabet hukuku nedeniyle Springer tarafından satın alınması imkansız olan bu televizyonu Springer adına Doğan’ın alacağı konuşulmuştu.

Bild bu grubun gazetesi.

Ve grubun yayın ilkelerinin üçüncü maddesi “İsrail’in çıkarlarını Dünya üzerinde korumak” olarak yazılı. "

AXEL SPRİNGER'in ÇALIŞMA PRENSİBİ:

Yahudiler ver Almanlar arasındaki uzlaşma.

1946 yılında kurulan Axel Springer İsrail ve İsrail halkı ile bir dostluk kuracağını beyan etti.

Yahudilerle aralarında yaptığı bu uzlaşma İsrail halkının insan haklarını korumak yayın kuruluşlarının temel ilkesi olarak benimsenmiş.

Hala bugün Axel çalışanları bu ilkeyi bir gelenek olarak benimsemekte ve bu dostluğu korumaktadır.

2003’te başlatılan “Ernst Cramer Fellowship” vakfı.Genç alman gazetecilere İrail’de yerleşim ve çalışma imkanı sunmakta ve genç İsrailli gazetecilere Almanya’da çalışma ve yerleşme hakkı sunmakta.

Bunu haricinde 2008 yılında http://spree-aviv.de web projesi yine aynı alanlardaki İsrailli gençleri desteklemektedir.

İki halk arasındaki ilişkileri uzlaşmaları daha iyileştirme çabasında projeler yürütmekteymiş."

Anadolu Haber Günlüğü

Doğan Holding: ''Yahudi şirketle ortaklığımız yok! Olsa bile, grubumuzun yayın politikası etkilenmez''

07 Nisan 2009 Doğan Holding Grubu, İsrail'in Doğan Yayın Grubunda doğrudan veya Axel Springer AG ile dolaylı bir ortaklığı bulunduğu iddialarının "tamamen uydurma yakıştırmalara dayandırılan bir yalan olduğunu" duyurdu.
Doğan Holding Grubu Kurumsal İletişim Müdürlüğünden, Doğan TV Grubunun ortaklık yapısıyla ilgili, bir gazetede yer alan habere ilişkin yapılan yazılı açıklamada, Doğan TV Grubu'nun yüzde 25 hissesinin Almanya ve Avrupa'nın en büyük yayın kuruluşlarından biri olan Axel Springer AG'ye ait olduğu ifade edildi.
Axel Springer AG'nin hisselerinin, bu grubun kurucusu olan Axel Springer'in varislerinin yanında, 31 Aralık 2008 tarihi itibariyle yüzde 8,4 pay ile Deutche Bank'ın olduğu, şirket hisselerinin yüzde 23,1'inin Alman sermaye piyasalarında halka açık olduğu belirtilen açıklamada, bu hisselerin herhangi bir şekilde İsrail devleti veya kurumlarına ait olduğu yönünde hiçbir belge ve bilgi varolmadığı kaydedildi.
Dolayısıyla şirketin İsrail devleti veya başkaca bir devletle dolaylı veya doğrudan herhangi bir hissedarlık ilişkisi içinde olmasının söz konusu olmadığı belirtilen açıklamada, "Kaldı ki bu asılsız iddia doğru bile olsa, grubumuzun yayın politikasının herhangi bir şekilde etkilenmesi söz konusu değildir" ifadelerine yer verildi.
Doğan TV Holdingin yüzde 25 oranındaki hisselerinin satışıyla Axel Springer AG ile televizyon yayıncılığı alanında mesleki ve kurumsal niteliklere dayalı ticari bir ortaklık ve işbirliği zemini oluşturulduğu ifade edilen açıklamada, bu ortaklık ilişkisinin, Doğan Yayın Grubunun "kamuoyunca yakından bilinen, kendi özgür, bağımsız, dürüst yayıncılık ilke ve politikaları çerçevesinde kurulduğu, şirket faaliyetlerinin hisse oranlarına da bağlı kalınmaksızın Doğan Yayın Holding yönetiminde yürütüldüğü" belirtildi.
Açıklamada, "İsrail devletinin, Doğan Yayın Grubu'nda doğrudan veya Axel Springer AG ile dolaylı bir ortaklığı olduğu konusu, tamamen uydurma yakıştırmalara dayandırılan bir yalandır. Bu kampanya, kamuoyu iradesini grubumuz ve ülkemizin uluslararası ilişkileri konusunda çarpıtma ve kasıtlı olarak yanıltmaya yönelik bir çaba olup, Doğan Yayın Grubunun bu konuda yasal haklarından doğan gerekli girişimlerde bulunacağı doğaldır" denildi.

netgazete

Doğan'ın Axel'i İsrail'i böyle destekliyor

Doğan Grubu açıklamasında kelime oyunuyla Alman ortağı Axel Springer'in İsrail'le ortaklığı olduğunu yalanladı. Fakat Axel'in sitesinde yer alan kurumsal prensipler asıl amacı gizleyemiyor...08 Nisan 2009 00:01

[img]http://image.haber7.com/haber/haber7/photos/949420090204045206456.jpg [/img]

Hakan Göksel'in haberi

Doğan Grubu, "İsrail'in Doğan Yayın Grubunda doğrudan veya Axel Springer ile dolaylı bir ortaklığı bulunduğu iddialarının 'tamamen uydurma ve yalan" olduğunu duyurdu duyurmasına ama daha önce basında yer alan haberler ve Axell Springer’ın kurumsal sitesinde bulunan 'Liberal Dünya Görüşü İçin Şirket Prensipleri' başlığı'nın ikinci maddesi, Doğan Grubu’un bu açıklamasını yalanlıyor…

Doğan Holding Grubu Kurumsal İletişim Müdürlüğünden, Doğan TV Grubu'nun ortaklık yapısıyla ilgili, bazı gazetelerde yer alan haberlere ilişkin yapılan yazılı açıklamada: ''İsrail devletinin, Doğan Yayın Grubu'nda doğrudan veya Axel Springer AG ile dolaylı bir ortaklığı olduğu konusu, tamamen uydurma yakıştırmalara dayandırılan bir yalandır." dendi. Fakat kelime oyunuyla İsrail Devleti'nin direk ortaklığını kastetti. Ama şirketin internet sitesinde İsrail'in hayati çıkarlarının korunacağı ifade ediliyor... Burada kafaları kurcalayan diğer bir soru ise İsrail'le hiçbir ortaklığı bulunmayan şirket neden İsrail'in hayati çıkarlarını desteklesin?

Yine Doğan Grubu'nun açıklamasında, iddialarından tam da emin olmadıklarını bu ifadeyle ortaya koyuyor : ''Kaldı ki bu asılsız iddia doğru bile olsa, grubumuzun yayın politikasının herhangi bir şekilde etkilenmesi söz konusu değildir'' ifadelerine yer verildi...

Açıklamanın devamında Doğan Grubu, sözde ortağına ve kendisine karşı uydurma kampanya yürüttüldüğü iddiasıyla; amacın kamuoyu iradesini grup ve ülkenin uluslararası ilişkileri konusunda çarpıtma ve kasıtlı olarak yanıltmaya yönelik bir çaba olduğunu ve Doğan Yayın Grubu’nun bu konuda yasal haklarından doğan gerekli girişimlerde bulunacağını belirtiyor...

Doğan'ın ortağı Axell Springer'ın kurumsal prensipleri

Axell Springer'ın kurumsal sitesinde Şirket Prensipleri başlığında (http://www.axelspringer.de/en/artikel/Corporate-principles-for-a-liberal-world-view_40575.html ) linkinde 2'inci maddede yer alan "To promote the reconciliation of Jews and Germans and support the vital rights of the State of Israel." maddesi Doğan Grubu'nu tamamen yalanlıyor...

Şirket prensipleri arasında yer alan ikinci maddenin içeriği çevrildiğinde "Almanlar ve Yahudiler arasında mutakabatı uzlaşmayı sağlamaya teşvik etmek ve İsrail Devleti'nin hayati çıkarlarını korumak" ifadesi çıkıyor...


Haber 7


STAR'I ULUSAL KANALA ÇEVİR
26 Mart 2009 12:12

Aydın Doğan'ın, Uğur Dündar ve Yılmaz Özdil'i Star TV'nin başına geçirirken verdiği emir Ergenekon Terör Örgütü 2. İddianamesinde....

Aydın Doğan'dan Emir:

STAR'I ULUSAL KANALA ÇEVİRİN

Uğur Dündar, iddianamede eşiyle ilgili bölüme tepki gösterdi ama içinde Aydın Doğan'dan aldığı emirle ilgili şok bölüm var.

2. Ergenekon İddianamesi'nde Uğur Dündar'la ilgili pekçok bölüm var. Uğur Dündar, dün Star haberde eşinin sık sık Brezilya'ya gittiğiyle ilgili bölüme cevap verdi. Ama daha vahim bölümler var.

2. İddianamede "Ergenekon Terör Örgütü Üyesi Olmakla" suçlanan Hakan Yavuz Işıklar'la ilgili deliller arasında Aydın Doğan'ın Uğur Dündar ve Yılmaz Özdil'i çağırarak verdiği emirle ilgili çarpıcı bilgiler var.

İddianamedeki bilgilere göre Aydın Doğan, Uğur Dündar ve Yılmaz Özdil'i çağırarak, "Star TV'yi size veriyorum, burayı Ulusal Kanala çevirin" diyor.

Hakan Yavuz Işıklar'a göre Uğur Dündar ve Yılmaz Özdil bu emir doğrultusunda hareket ediyor. Yavuz Işıklar, "bu emri aldılar açılışı Baykal'la yapacaklar" diyor. Star'ın Ulusal Kanal çizgisine çevrilmesi için de Işıklar, "Turgut Özakman'ın" konuk edilmesi konusunda önden bilgiler veriyor.

Uğur Dündar ve Yılmaz Özdil aldıkları bu emri Turgut Özakman'ın evinde Hakan Yavuz Işıklar'a veriyorlar.

İDDİANAMEDEKİ O BÖLÜM ŞÖYLE

"Tape no: 6445, 17.03.2008 günü saat: 19.50 de Mehmet T. ile yaptığı görüşmede özetle; Halis Yavuz IŞIKLAR' ın “Ben geçenlerde Ankara daydım ya. Eee şey Turgut ÖZAKMAN ın evindeydim. Oraya Uğur DÜNDAR' la şey geldi, Yılmaz ÖZDİL geldiler Ondan sonra bu Star ı ondan sonra Aydın Doğan demiş ki ulusal bi kanala çevirin bunu demiş, size teslim ediyorum burayı demiş. Ondan sonra dinliyor musunuz Başkanım beni? Ondan sonra şeyi bu akşam Deniz BAYKAL' la ilk Uğur DÜNDAR açılışı yaptı, Eee Star ın çizgisi olduğu gibi değişmiş değişmiş, bir ana muhalefet ama şey yok CHP nin kanalı... Yani. Ana muhalefet kanalına getirmişler. Şimdi Star da o var, yarın akşam da haberlerde akşam haberlerinde Turgut ÖZAKMAN konuşacak Uğur DÜNDAR' la beraber... Onları izleyin sonra sizlerle görüşmem gerekli bazı konular var” dediği, Mehmet T.' ın “Tamam” dediği tespit edilmiştir."

Kaynak: Postmedya

Doğan Yayın Holding'in 2008 zararı 324 milyon TL
18:30 - Doğan Yayın Holding'in, net kur farkı zararlarının 347 milyon TL'ye ulaşmasıyla 2008 yılı net dönem zararı 324 milyon YTL olarak gerçekleşti. netgazete

Doğan Holding yöneticisi Tijen Mergen de gözaltında
17:00 - Doğan Gazetecilik A.Ş İcra Kurulu üyesi ve Pazarlama, Satış, İş Geliştirme Grup Başkanı Tijen Mergen "Ergenekon" soruşturması kapsamında gözaltına alındı. Mergen, Fatih Kamu Sağlığı Merkezi'nde yapılan sağlık kontrolün ün ardından İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne getirildi. 13.04.2009 İSTANBUL netgazete

Doğan'a Kıyak Görevinden Etti
14 Nisan 2009 20:24

Doğan Grubu'na reklam pastasından aslan payını verdiği iddia edilen İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Genel Sekreteri Özgüç, görevinden alındı.

Eyüp Özgüç'ün 'Sahne senin İstanbul' adlı reklam kampanyasında yüzde 60'lık reklam payını Doğan Grubu'na verdiği ileri sürülmüştü.

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti (AKB) Yürütme Kurulu Başkan Vekili Ahmet Emre Bilgili, Eyüp Özgüç'ün genel sekreterlik görevinin dün itibariyle sona erdiğini bildirdi.

Bilgili yaptığı yazılı açıklamada, İstanbul 2010 AKB Ajansının sürdürülmekte olan yeniden yapılanma sürecinde ve idari kadro organizasyonunun 5706 Sayılı Yasa çerçevesinde düzenlenmesi kapsamında, genel sekreterlik makamına yeni bir atamanın yapılmasının uygun görüldüğünü kaydetti.

''Eyüp Özgüç'ün genel sekreterlik görevinin 13 Nisan itibariyle sona erdiğini'' vurgulayan Bilgili, Özgüç'e, görevi süresince yaptığı hizmet ve katkılar için teşekkür etti.

Bilgili, şunları kaydetti:

''Önümüzdeki hafta yapılacak Yürütme Kurulu toplantısında, yeni genel sekreterin tayini gerçekleştirilecektir. İstanbul 2010 AKB projesi, her türlü kişisel tasarrufun üzerinde uzun soluklu, kolektif bir çalışmadır ve bir fırsat olarak değerlendirilmelidir. Bu anlamda, ajans da sağlam mevzuat altyapısı, her biri kendi alanında uzman olan ve kamuoyunun yakından tanıdığı onlarca danışmanı ve İstanbul'a yakışır doğru projeleri üretmek için özveriyle çalışan yaklaşık 100 kişilik ekibiyle, kentin tarihi ve kültürel değerlerini geleceğe taşıma ve kültür-sanat altyapısını geliştirme hedefine kararlı bir biçimde ilerlemektedir.''
aktifhaber

Tijen Hanım'a Tanıdık Avukat
15 Nisan 2009 13:01

Ergenekon'un 12. Dalgası'nda gözaltına alınan Doğan Gazetecilik A. Ş. İcra Kurulu Üyesi Tijen Mergen, kendini avukat olarak kimi seçti dersiniz?


Doğan Gazetecilik A.Ş İcra Kurulu üyesi Tijen Mergen'in avukatı Köksal Bayraktar’ın Ergenekon davası sanığı emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un da avukatı olduğu ortaya çıktı.

Tolon’un avukatı Bayraktar, aynı zamanda Doğan grubu dergilerinden Güncel Hukuk dergisinin de Genel Yayın Yönetmeni olarak görev yapıyor.

Kendisi Bayraktar Hukuk Bürosu’nun sahibi. Prof. Dr. Bayraktar Aydın Doğan"dan Dinç Bilgin"e, Turgay Ciner"den Cavit Çağlar"a, Korkmaz Yiğit"ten Ali Balkaner"e, Yahya Murat Demirel’den Cem Uzan’a kadar neredeyse bütün ünlü patronların avukatı.
aktifhaber

Petrol Ofisi'nin devlet ihalelerine girmesi yasaklandı
18:45 - Ambarlı Elektrik Santralinde kullanılmak üzere yapılan ikici ihalede 350 bin ton fuel-oil alımında sözleşmeye aykırı hareket edildiği gerekçesiyle yüklenici firma PO hakkında "1 yıl" süreyle tüm kamu kurum ve kuruluşlarının ihalelerine katılma yasağı getirildi. PO'nun fuel-oil 5 yerine kükürt oranı yüksek fuel-oil 6 verdiği belirlendi. Bu arada, ilk ihalede 500 bin ton fuel-oil 5 alımında yapılan teslimatların yüzde 80'inin fuel-oil 6 olarak gerçekleştirildiği iddiaları üzerine başlatılan soruşturmanın sürdürüldüğü bildirildi. 20.04.2009 ANKARA netgazete

Aydın Doğan'ın gazeteci Emin Çölaşan aleyhine açtığı 50 bin liralık manevi tazminat davası reddedildi

21 Nisan 2009 Doğan Şirketler Grubu Holding A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan'ın, gazeteci Emin Çölaşan aleyhine açtığı 50 bin liralık manevi tazminat davası reddedildi. netgazete

Merakla beklenen Aydın Doğan'ın evsahipliğindeki fasıl sonunda yapıldı! İlk defa içki servisinin yapıldığı geceye, Star gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu katılmadı

01 Mayıs 2009 Aylardır merakla beklenen Doğan Holding'in patronu Aydın Doğan'ın evsahipliğindeki fasıl, dün akşam Hilton Oteli'nde yapıldı. Doğan medyası çalışanları ile muhafazakar gazetecileri buluşturan fasıla, siyaset ve sanat aleminden de isimler katıldı. Cafesiyaset'in haberine göre; otelin 9. katındaki İstanbul Boğazı’na nazır salonda verilen ziyafete katılan isimler şunlar: Nazlı Ilıcak, Mehmet Ali Ilıcak ve eşi Meyra Ilıcak, Hüsamettin Özkan, Fatih Çekirge, Mehmet Barlas, Ahmet Hakan, Sedat Ergin, Derya Sazak, Vahap Munyar, Celal Toprak, Taha Akyol, Prof. Osman Müftüoğlu, Sezen Cumhur Önal, Aylin Taşçı, Kanal 7'den Erhan Çelik, Hasan Bilal Kahraman, Ahmet Ertürk, Alaattin Kaya, Mehmet Kamış, Selahattin Sadıkoğlu, Elif Çakır, Nursel Tozkoparan, Hakan Peker, nişanlısı Arzu Öztoprak, AK Parti İstanbul İl Başkan Yardımcısı Aziz Torunlar, Özlem Topal, Hakan Dikmen, Sami Aksu ve Samime Sanay.

FEHMİ KORU-AHMET HAKAN GERGİNLİĞİ
Daha önceki fasıllara katılan Star gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu ise, bu fasılda yoktu. Aydın Doğan, konuklarını kapıda karşılarken en büyük iltifatı Taraf gazetesinin başörtülü yazarı Elif Çakır’a yaptı: "Seni tanıdım. Geçen fasılı yazmıştın. Beni de yazmıştın. Seni takip ediyorum..." Birbirlerine ağır eleştiriler yönelten Ahmet Hakan ile Fehmi Koru, fasıl boyunca bir araya gelmemeye çalıştı. Konukların yerlerine oturmasından sonra yemeğe geçildi. Yemekte iki ayrı menü hazırlandı. Balık ve kırmızı et. Ve bugüne kadar yapılan fasıl etkinliklerinde olmayan bir şey gerçekleşti. İsteyene alkollü içki servisi yapıldı.

netgazete

Cevheri GÜVEN
Başbuğ'a Radikal vuruş...

Genelkurmay’la ilişkilerini sürekli sıcak tutan, bu uğurda Ergenekon haberlerini bile neredeyse görmeyen Doğan Grubu, bugün Radikal Gazetesi üzerinden ilginç bir hamle yaptı.

Radikal Gazetesi manşetinden Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’a yüklendi.

Radikal Gazetesi’nin bu manşetini anlamak için sürece dikkat etmek gerekiyor.

Radikal, “Orası Başbuğ’un bildiği gibi değil” başlığıyla verdiği manşet haberinde, üstü kapalı olarak Genelkurmay Başkanı’nı doğruyu söylememekle eleştiriyordu.

Genelkurmay Başkanı geçtiğimiz haftaki basın toplantısında; çeşitli silah ve mühimmatların bulunduğu İSTEK Vakfı’na ait Poyrazköy’deki araziyle ilgili şunları söylemişti: “Poyrazköy’deki arazi Milli Savunma Bakanlığı’na ait arazi değildir. Bir vakfa ait bir arazidir. Statüsü nedir. İkinci derecede askeri yasak bölge statüsündedir. İkinci derece askeri yasak bölgelere sadece yabancılar giremez. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı herkes girer. Hatta Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları imar iznini alırsa , TSK’dan da izin de alırsa; burada bina da yapar, oturur da, faaliyet de yapar.”

Başbuğ’un bu sözleri ertesi gün gazetelere “Başbuğ, Dalan’ı yalanladı” şeklinde girmişti. Çünkü Dalan, arazisinden silah çıktığı akşam yaptığı açıklamada “Orası askeri arazi ben bile giremiyorum, çıkan silahlardan haberim yok” demişti.

Dalan ve Başbuğ’un sözleri görüldüğü gibi birbirine zıt. O silahlardan biri birinci derecede sorumlu olacak. Ya arazinin sahibi ya da araziyi kontrol eden…

İhtilaflı her durumda TSK kaynaklı bilgiyi kesin doğru kabul ettiğini bildiğimiz Doğan Grubu, bu kez “söz söyleyen” Genelkurmay Başkanı olmasına rağmen, doğrulama için özel bir çabaya girdi.

Radikal Gazetesi, muhabirlerini bölgeye girip giremeyeceklerini test için İSTEK Vakfı’nın Poyrazköy’deki arazisine gönderdi.

Radikal’in manşet haberine göre muhabirleri bölgeye gittiler ama çeşitli yollar denemelerine rağmen araziye giremediler. Radikal bölge halkından aldığı görüşlerle de bu tezi güçlendirdi.

Genelkurmay Başkanı’na yalancı iması yapan bu haberi yapmaya ve manşetten vermeye, Radikal’in editöryal kadrosunun karar verdiğini düşünmek biraz saflık olur.

Muhabir özel olarak görevlendirilmiş, bölgeye gitmiş “tezi” doğrulamış ve gelmiş.

Şimdi bandı geri saralım….

Dalan’ın hakkında gözaltı emri çıktıktan sonra, yurt dışında olduğu anlaşılmıştı. O akşam Dalan’a ekranlarını en geniş biçimde açan Doğan Grubu olmuştu. Dalan Star TV’de Uğur Dündar’a hakkındaki iddialardan tek biri bile sorulmadan, zor sorular yöneltilmeden, uzun uzun konuşmuştu.

Dalan daha sonra hakkında çıkan hemen her haber sonrası Doğan Grubu ekranlarını istediği gibi kullanmıştı.

Ancak o günlerde daha dikkat çekici bir bilgi vardı. Operasyonun ilk günüde Dalan'ın kaçış hikayesini ve perde arkasını kaleme alan Fatih Altaylı, “Dalan'ın, yakalanacağı yönündeki bilgileri büyük bir medya patronu olan dostundan aldığını” yazmıştı.

Altaylı’nın bu iddiasının arkasındaki bilgiler ise daha sonra gazetelere ifşa oldu. Gazetelerdeki habere göre, şuan yeğeni uyuşturucu işinden yargılanan bir Tuğgeneral, 24 Ekim 2008 günü saat 15.30'da, resmi bir araçla geldiği Doğan Medya Center'da Aydın Doğan'la bir süre görüştü. Bu görüşmede yeni dalgada Dalan’ın da alınacağı konuşuldu. Tuğgeneral, Doğan Medya Center’dan çıktığında bu bilgi anında Dalan’a ulaştırıldı. Ve kuş uçtu…

Aydın Doğan’ın Dalan’ın sahibi olduğu Yeditepe Üniversitesi’nde mütevelli heyetinde olduğunu ve kısa süre önce ayrıldığını biliyoruz.

Dalan’ın İSTEK Vakfı’nın kuruluşunda da Aydın Doğan var. Dalan, Vakıf kurulurken Aydın Doğan’ı arar ve ‘Vakfı kuruyoruz, Milliyet Gazetesi de Vakıf Kurucuları arasında yer alıyor. Makbuzu gönderiyorum, parayı hazırla’ mesajını iletir…

Aydın Doğan, Dalan’a karşı neden böylesine bonkör davranır?

Doğan neden Poyrazköydeki silahlarda Dalan’ı kurtarma adına Genelkurmay Başkanı’nı karşısına alır?

Aydın Doğan’ın bu derece riske girdiği başka isim hatırlayan var mı?

05 Mayıs 2009 Salı
aktifhaber

Doğan'ın görmediği kaçakçılık dosyası

Deniz Feneri'nde yaşandığı öne sürülen tercüme sıkıntısını manşetinden düşürmeyen Doğan Grubu; kendi kağıt kaçakçılığı ile ilgili dosyanın 6,5 aydır çeviri beklediğini görmezden geliyor.

05 Mayıs 2009 09:08

Hüseyin Özay'ın haberi

Deniz Feneri’nde yaşandığı öne sürülen tercüme sıkıntısı, Doğan Grubu’na ait kağıt kaçakçılığı dosyasında da ortaya çıktı. Soruşturma yaklaşık 6.5 aydır tamamlanamadı.

SERMAYE Piyasası Kurulu (SPK), Doğan Grubu’nun kağıt ithalatına ilişkin yaptığı incelemeler sonucunda, grubun yurtdışındaki paravan şirketler aracılığı ile ithal edilen kağıtların fiyatını, piyasa fiyatının üzerinde gösterdiğini tespit etti. SPK bunun üzerine, ekim ayının ortasında Doğan Grubu yöneticileri hakkında Üsküdar Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Savcılık da, dosyada yer alan iddialarla ilgili Doğan Grubu’nun üst düzey yöneticilerinin ifadesini aldı.

Bu aşamada grup, klasörler dolusu savcılığa ek belge sundu. Yaklaşık 3 bin sayfadan oluşan belgelerin tamamının İngilizce olduğu görüldü. Savcılık da, gelen belgelerin incelenmesi için SPK’ya gönderdi. SPK uzmanları da, savcılığa sunulan ek belgeleri tercüme ederek yeniden incelemeye başladı. Belgelerin, tercüme edilerek yeniden incelenmesi nedeniyle, ek belgelerle ilgili SPK’nın raporu bir türlü tamamlanamadı. Rapor tamamlanamadığı için de, savcılık dava açılıp açılmaması konusunda yaklaşık 6.5 aydır karar veremedi.

Hukukçuların görüşü var

DOĞAN Grubu’nun, soruşturmayı yürüten savcılığa ek belgelerin yanı sıra Türkiye’nin önde gelen hukukçularından aldığı ‘kağıt kaçakçılığı yapılmadığı’ yönünde görüşlerini de sunduğu öğrenildi. Maliye’nin kağıt kaçakçılığı dosyasının üzerine başlattığı vergi incelemesi de, gelen ek belgeler nedeniyle tamamlanamadı.

Star

Doğan Grubu'nun savcılığa sunduğu 60 klasörlük belgeyi inceleyen SPK dava açmaya hazırlanıyor! Savcılığa gönderilen raporda, grubun kağıt kaçakçılığı yaptığına ilişkin görüşün güçlendiği belirtildi


08 Mayıs 2009 Sermaye Piyasası Kurulu’nun (SPK), Doğan Grubu’nun kağıt kaçakçılığı konusunda savcılığa sunduğu 60 klasörlük ek belgelerle ilgili incelemesini tamamlayarak, raporunu savcılığa gönderdi. Star gazetesinde yer alan habere göre raporda, SPK’nın ek belgeler üzerinde yaptığı incelemeler sonucunda da grubun kağıt kaçakçılığı yaptığı yönündeki görüşünün değişmediği, hatta belgelerin kağıt kaçakçılığı konusunda bulguları güçlendirdiği vurgulandı. Sermaye Piyasası Kurulu’nun raporunun ardından, savcılığın grup yöneticileri hakkında kağıt kaçakçılığından dava açması bekleniyor.

GECE GÜNDÜZ İNCELENDİ

SPK, Doğan Grubu’nun yurtdışında bulunan paravan şirketler aracılığı ile piyasa fiyatının üzerinden kağıt alarak küçük yatırımcılara zarara uğrattığı gerekçesiyle, ekim ayı ortasında Doğan Grubu yöneticileri hakkında Üsküdar Savcılığı’na suç duyurusunda bulunmuştu. Savcılığın, suç duyurusu üzerine başlattığı soruşturma sırasında, savcılığa yaklaşık 3 bin sayfadan oluşan 60 klasörlük ek belge sunmuştu. Savcılık da, belgeleri incelemesi için SPK’ya gönderdi. Çoğunluğu İngilizce olan metinlerin çözülerek yeniden incelenmesi uzun zaman aldığı için, kağıt kaçakçılığı nedeniyle yaklaşık 6.5 aydır dava açılamamıştı.

SPK uzmanlarının, tam 60 klasörlük ek belgelerle ilgili yaptığı incelemeyi gece gündüz çalışarak geçtiğimiz hafta tamamladığı belirtildi. Belgelerle ilgili hazırlanan raporda, hafta başında SPK Başkanı Vedat Akgiray tarafından onaylanarak, Üsküdar Savcılığı’na gönderildi.

SPK’NIN GÖRÜŞÜ DEĞİŞMEDİ

Üsküdar Savcılığı’na gönderilen ek belgelerle ilgili SPK raporunda, Doğan Grubu’nun paravan şirketler üzerinden piyasa fiyatının üzerinde kağıt ithal ettiğine ilişkin görüşünün değişmediği vurgulandı. Ayrıca raporda, savcılığa grup tarafından sunulan ek belgelerin, fahiş fiyattan kağıt alındığına ilişkin bulguları güçlendirdiği kaydedildi. Raporun ardından, savcılığın grup yöneticileri hakkında kağıt kaçakçılığından dava açması bekleniyor.

Ziyaret bile işe yaramadı değerlendirmesi

SPK Başkanı Vedat Akgiray’ın atanmasının ardından grup yöneticileri Mehmet Ali Yalçındağ ve Soner Gedik, SPK Başkanı Akgiray’ı ziyaret ederek, grupla ilgili yürütülen soruşturmalar konusunda görüşlerini aktarmışlardı. Bu görüşmenin ardından, SPK’nın ek belgeler üzerindeki incelemesinin askıya alınacağı öne sürülmüştü.

Ancak, görüşmenin ardından incelemenin kısa sürede sonuçlandırılması, kulislerde ‘ziyaret de işe yaramadı’ şeklinde değerlendirildi.

netgazete

Aydın Doğan ile Doğan Yayın CEO’su Soner Gedik'in, vergi kaçakçılığıyla ilgili olarak Maliye Bakanlığı’nın yaptığı suç duyurusu üzerine iki hafta önce Cumhuriyet Başsavcısına ifade verdiği ortaya çıktı


08 Mayıs 2009 Maliye Bakanlığı’nın Doğan Yayın Holding hisselerinin Alman Axel Springer’e satışı nedeniyle yaptığı suç duyurusu nedeniyle Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan ve Doğan Yayın CEO’su Soner Gedik savcılıkta ifade verdi. Habertürk gazetesinin haberine göre, Doğan ve Gedik’in ifade vermesine neden olarak vergi kaçakçılığı raporu gösterildi. Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcısı Abdullah Özaslan’ın odasının kapısında 10 dakika bekletilen Doğan ifadesinde ‘Şirketteki bütün muhasebe işlemlerini bilmem mümkün değil. İşlemler usulüne uygundur’ dedi.

DOĞAN: HERŞEYİ BİLEMEM

İKİ hafta önce gerçekleşen olay sırasında Doğan’ın Başsavcı Özaslan’a satış görüşmelerine 2006’da başlandığını, ancak işlemlerin 2007’de tamamlandığını söylediği öğrenildi. Aydın Doğan’ın ‘Doğan TV hisselerinin yüzde 25’inin Axel Springer’e satışı konusunda 2006 yılında görüşmeye başladık. O tarihte bu konuyla yetkili kurumlara bilgi verdik. Ancak satış 2007 yılında gerçekleşti’ şeklinde konuştuğu belirtildi. Doğan’ın ifadesinde ayrıca ‘Şirketteki tüm muhasebe işlemlerini bilmem mümkün değil. Ancak şirketimdeki tüm muhasebe işlemleri usule uygun olarak yapılmıştır. Hile yapılması söz konusu değildir’ dediği öğrenildi.

netgazete

PO Doğan'a geçti, vergide irtifa kaybetti

1997'den 2000'e kadar hep en yüksek vergi ödeyen ilk 10 kuruluş arasında bulunan Petrol Ofisi, Doğan’a geçtikten sonra, kurumlar vergisi rekortmenleri listesinde irtifa kaybetti.
Rakiplerinin de gerisinde kaldı

12 Mayıs 2009 20:06

2002-2005 arasında 4 yıl boyunca ilk 100’e giremeyen Petrol Ofisi, 2006’da 8. olurken, 2007’de 11. sırada yer almıştı. Dün açıklanan 2008 yılına ilişkin kurumlar vergisi listesinde ise Petrol Ofisi, ancak 70. sırada yer alabildi. Özelleştirildikten sonra 2001 yılında 190 milyon TL vergi veren Petrol Ofisi’nin, 2008 için ödeyeceği kurumlar vergisinin 20 milyon TL’de kaldığı görülüyor.

PAZARDA 5’E KATLADIĞI TOTAL’DEN BİLE AZ VERGİ VERECEK

Petrol Ofisi’nin devlete verdiği vergi miktarı yıldan yıla erirken, akaryakıt dağıtım payı Petrol Ofisi’nin beşte biri kadar olan Total’in verdiği vergi her geçen yıl artması dikkat çekiyor. Ocak 2009 itibariyle Türkiye’deki akaryakıt dağıtım pazarı oranlarına bakıldığında yüzde 31,7’nin ile Petrol Ofisi’nin açık ara önde olduğu görülüyor.

Petrol Ofisi, dağıtım pastasının üçte birine yakın bir dilimini elinde bulundururken, Shell-Turcas yüzde 21,7, Opet yüzde 15,7, BP yüzde 14,4 ve Total ise yüzde 5,7’sini elinde bulunduruyor. Buna rağmen Petrol Ofisi’nin 2008 için ödeyeceği kurumlar vergisi 20 milyon TL’de kalırken, Total’in ödeyeceği verginin 28 milyon TL olduğu görülüyor.

SHELL-TURCAS, POAŞ’IN ÜÇ KATI VERGİ ÖDEYECEK

Yüzde 21.7 ile dağıtım pazarının ikinci büyüğü olan Shell-Turcas, büyüklüğü paralelinde kurumlar vergisi ödemesinde bulunuyor. Pazar payı oranlarına bakıldığında Aydın Doğan’ın POAŞ’ına göre 10 puan daha küçük bir dağıtım pazarı bulunan Shell-Turcas’a geçen yıl için tahakkuk ettirilen kurumlar vergisi miktarı, neredeyse POAŞ’ın ödeyeceği kurumlar vergisinin üç katı. Shell-Turcas’ın 2008 yılı için ödeyeceği kurumlar vergisi miktarı 58.761.171 TL.

Bu arada, akaryakıt dağıtım pazarının yüzde 15’ine sahip olan Koç Grubu’na ait Opet’in 2008 kurumlar vergisi listesinin ilk yüz içinde yer almaması da dikkat çekti. Opet gibi İngiliz sermayeli BP de ilk 100 kişilik listede bulunmuyor.

PAZAR ÖDEYECEĞİ
ŞİRKET PAYI(%) VERGİ (TL)
Petrol Ofisi 31.7 20.925.679
Shell-Turcas 21.7 58.761.171
Opet 15.7 İlk yüzde yok
BP 14.4 İlk yüzde yok
Total 5.7 28.766.459

Vakit

Vakit gazetesinden Aydın Doğan'a şok suçlama: "Alman gizli servisiyle bağlantısı var"

01 Haziran 2009 Ergenekon sanığı Jandarma İstihbarat Dairesi eski Başkanı emekli Tuğgeneral Levent Ersöz ve Kıvanç Değirmenci ismiyle kodlanan SESAR Araştırmalar şirketi Başkanı İsmail Yıldız'ın AK Parti ve Genç Parti'nin durumu hakkında yaptıkları değerlendirme toplantısında Aydın Doğan ile ilgili skandal sözler sarf ettiği ortaya çıktı. Vakit gazetesinin haberine göre; Ergenekon iddianamesi ek delil klasöründe yer alan ve gizli ibaresi ile dikkat çeken Levent Ersöz'ün Cumhuriyet Çalışma Grubu'na sunulmak üzere hazırladığı ön çalışma raporunda Kıvanç Değirmenci'ye Aydın Doğan'ın durumu ile ilgili soru sorduğu, Değirmenci'nin ise Doğan Holding'in sahibi Aydın Doğan'ın Alman gizli servisleri ile bağlantısı olduğunu, Alman gizli servislerinin Aydın Doğan'ı ciddi anlamda şantaja tabi tuttuğunu söylediği ve Doğan'ın her an bu ilişkisinin deşifre edileceğinden korktuğunu belirttiği iddia edildi.

ŞANTAJA TABİ TUTULUYOR
İddianame eklerinde yer alan ve Levent Ersöz'ün komutanlara sunum yapmak için hazırlattığı çalışmalarda, Kıvanç Değirmenci isimli kişinin Genç Parti'nin durumu ile ilgili yaptığı değerlendirmede, Ersöz'ün medyanın istekleri doğrultusunda yönlendirilmesi ile ilgili "Peki Doğan da buna yanaşacak mı?" dediği, Değirmenci'nin ise Aydın Doğan'ın ilgili konuda yardımcı olamayacağına dikkat çektiği ve "Paşam o da zor durumda birçok açıdan. Yani kendisinin Alman istihbaratıyla olan ilişkisinin yavaş yavaş deşifre edildiğini öğreniyor mesela. Yani zorlandığını düşünüyorum ciddi anlamda. Kendisini ciddi anlamda şantaja tabi tuttuklarını düşünüyorum, Almanların ve içerideki bazı grupların. Yine dışarıdan bazı grupların. Her an ilişkisi deşifre edileceğine dair korkusu var Aydın Doğan'ın" dediği belirtildi.

netgazete

'Kavgayı Beyaz Türkler Çıkarıyor'

07 Haziran 2009 11:03

Yiğit Bulut: "İktidarla kavgayı, Doğan Grubu'ndaki bazı 'beyaz Türkler' çıkarıyor"
İlişkili HaberlerTüm Haberler
Yiğit Bulut Ecevit'e Borcunu Ödedi"Sizin Gibi Aydının 7'den 70'ini"Vatan Gazetesinde İlginç EylemVatan'da 'Karargah' EylemiAylin'i Para Dolu Tekne Yakmış

Röportaj: Önder Deligöz/Vatan

Vatan Gazetesi yazarı Yiğit Bulut, ilginç bir ekonomist. Güncel meselelere dair cesur çıkışlarıyla tanınıyor. Doğru bildiğini çekinmeden söylüyor. Bu tarz, bazen de başına iş açıyor tabii.

Geçtiğimiz günlerde 'Evrim teorisine inananlara inanamıyorum.' başlığıyla bir yazı kaleme aldı ve başını yine derde soktu! Oysaki yazısında dinî motif yoktu. Sadece 'big bang' teorisinin karşısına 'itici güç, yaratıcı zekâ' kavramlarıyla çıkmıştı. Hemen 'Mürteci misin?' sorusuyla karşılaştı. Bulut, köşesini kişisel zevklerine ayıran 'beyaz Türk' kimlikli yazar tayfasından hareketle "Şarabı yazmak serbest, millî-manevî değerleri tartışmak yasak!" diyor. Değerler ve beyaz Türk kavramlarından bahsetmişken Doğan Grubu'nun içinden biri olarak ilginç bir çıkış daha yapıyor. "Aynı değerlere sahipler." dediği Aydın Doğan ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasındaki kavgayı, araya giren grup içindeki bazı beyaz Türklerin tahrik ettiğini söylüyor. "Peki Aydın Doğan, bu tahrikçilere neden izin veriyor?" sorusuna "Bu gruba sızmış olabilirler ama mutlaka temizlenecektir." cevabını veriyor.

Doğan Grubu ile iktidar arasındaki kavgayı, beyaz Türkler çıkarıyor
'Evrim teorisine inananlara inanamıyorum' dediniz, mahalle karıştı...

Evet, ama ben yazımda hiçbir dinî motif kullanmadım. Sadece 'ilk itici güç' ya da 'yaratıcı zeka' dedim. Binlerce mesaj geldi. 'Siz mürteci misiniz, dinden bilime bakılır mı?' diye. Siz Türklükle, İslam'la ilgili bir şey söylediğiniz zaman kötü adamsınız. Değerlerimize sahip çıkmak ayıp mı? Ben bugün dini, yaratıcı kelimesini konuşurken korkuyorum. Anında bir saldırı başlıyor.

'Yazmasaydım keşke' dediniz mi?

Hayır. Bir şeylerin sorgulanması gerekiyor. O yazıyı olasılık hesaplarından, kuantum ve belirsizlik teorisinden yola çıkarak yazdım.

Yakın çevrenizden tepki aldınız mı?

İlk iki yazımda tepkiler geldi. Üçüncü yazımın sonrasında benim düşünceme transfer olanlar, 'kafam karıştı' diyenler oldu. Çünkü tek başına bilim, insanı hiçbir yere götürmez. Bugün klonlama yapabiliyoruz. Bana bir hücrenizi verin, Amerika'da sizden bir tane daha yaptırabilirim. Ama içindeki ruhu üfleyebilir misiniz? İnsanoğlunun, bilimin dolduramadığı tarafları dolduran bir mekanizmaya ihtiyacı var. Saygı duymuyoruz buna.

Saygı duyulmayınca da kamplaşmalar kaçınılmaz oluyor herhalde...

Türkiye'de farklı iki toplum var. Bir tarafta beyaz Türkler, bir tarafta başka bir toplum. Sentez toplumunu kuramadık. Çok sert Atatürkçülük yapanlar, diğerlerini dışladı. Atatürk öyle yapmadı ama. Atatürk'ün fotoğraflarına baktığınızda, sağında solunda, o karede mutlaka manevîyatı temsil eden biri vardır. Ama sonradan ortaya çıkan Atatürkçü kadrolar bunu anlayamadı. Bugünkü çatışma ortamına gedik.

Din, Atatürkçülük, çatışma demişken, irtica paranoyasının köpürtüldüğü dönemleri ekonomist gözüyle nasıl okuyorsunuz?

Adnan Menderes, istediği parayı bulamayınca 'Petrol Ofisi ve İş Bankası'nı satarım, yeni bir model oluştururum.' diye ortaya çıktığı zaman bir irtica dalgası çıktı. Menderes, gitti. Erbakan'ın en büyük günahı neydi biliyor musunuz? Dedi ki; 'Paramızı bankaya bir birimle veriyoruz, iki buçuk birim borçlanarak geri alıyoruz. Bir havuz sistemi kurun. Kamu bu havuz sistemini kullansın, kendi parasını çevirsin, bankalara faiz ödemesin artık.' Çok büyük bir günahtı bu! Bankalara giden yüksek faizin önünü kesmiş oluyorsunuz. Bir irtica tartışması patladı, Erbakan yok oldu gitti.

Ya Başbakan Erdoğan?

Başbakan Erdoğan, bugün bankacılık sektörüyle ilgili ne diyor? 'Neşter vurmamız gerekiyor.' diyor. 'Türkiye kan ağlarken bankalar katrilyon kâr edemez.' diyor. Peki Erdoğan'ın tepesinde dolaşan Demokles'in kılıcı ne? 'Mürteci!'

Erdoğan'la grup arasındaki tartışmayı nasıl görüyorsunuz?

Bugün aslında birbirine karşı görünen insanlar aynı kökten geliyor. Aydın Doğan, tam bir Anadolu insanıdır. İslam dininin gereklerini yerine getiren, manevî tarafı güçlü olan, ortak değerlerie saygılı olan biridir. Başbakan Erdoğan aynı şekilde... Aralarında sanki bir kavga varmış gibi görünüyor. Araya giren beyaz Türkler bu kavgayı çıkarıyor. Kalkıp da işte 'ben bunu haber yaparım, siz de benim patronuma saldırırsınız' diye ortalığı tahrik ederseniz, çıkardığı kavgadan nemalanan insan olursunuz. Doğan Grubu Türkiye'deki bütün ortak değerlere son derece saygılıdır. Ama araya giren bazıları bu kavgayı çıkarıyor, tahrik ediyor. Bu tuzaktan kurtulmamız gerekiyor.

Araya giren bu beyaz Türklerin tahriki niye peki?

Bu adamlar varlığını buna borçlu. Bugün Başbakan Erdoğan'la başkasını kavga ettirmek değil sadece. Geçmişteki hükümetlerle patronlar arasındaki kavgayı kimin çıkardığına bakın. Önce kavgayı çıkarıyor, kavgayı yönettiğini iddia ediyor, sonra yönettiği süreçten nemalanmaya başlıyor. Bu manevî bir nemalanma, makamsal bir nemalanma. Kavga çıkaran bu beyaz Türkleri aradan çekmemiz lazım. Bizim onlara ihtiyacımız yok. Bu, beni gerçekten çok rahatsız ediyor. 'Ben üzüm suyuyla yıkandım, sirkeyle duş aldım, şarap içtim, şu an beşinci kadehteyim, yazımı yazıyorum.' diyorsunuz Türkiye'de hiçbir şey olmuyor, 'Yaratıcı zeka var' diyorsunuz insanlar size saldırıyor. Ben bunlara 'babası üzüm olanlar' diyorum. Onlar Türkiye'de her türlü makama gelmek için ilerleyebiliyor ama kendini bu toplumun ortak dinamiklerinden görenler çok zorlanıyor.

Aydın Doğan bu tahrikçi beyaz Türk'lere karşı neden önlem almıyor? Tasfiye mesela...

Anlattıklarım şahsi fikirlerim. Kendisi olayı nasıl görüyor bilemem ama şunu söyleyebilirim: Siz çok büyük bir transatlantiğin sahibi olduğunuzu düşünün. O transatlantiğin içinde çarkçıbaşı hata yapacaktır, birinci kaptan hata yapacaktır... Büyük medya grupları içinde bu olaylara müdahale etmek çok kolay değil. Aydın Bey, medyada son derece objektif kriterlerle haber yapılmasını prensip edinmiş bir insan. Kendisi mutlaka yanlış gördüğü yönleri düzeltecektir. Bu grupta o tip insanlar araya sızmış olabilir ama orta ve uzun vadede mutlaka temizlenecektir.

Gruptan bahis açılmışken 'amiral geminin kaptanı değişecek' dedikoduları hiç dinmiyor. Yiğit Bulut'u Hürriyet'in başında görür müyüz?

Benim kendi kariyer planlamamda öyle bir iddiam yok. Tabii ki birileri 'Bu işi yapmamız gerekiyor' derse o zaman oturup düşünürüz. Benim kariyer planlamamda genel yayın yönetmeni olmak yok. Hürriyet'in genel yayın yönetmeninin değişimiyle ilgili tartışmalar piyasada devam ediyor. Şunu söyleyeyim. Bir yerde bir ihtiyaç hasıl olmuşsa onun tartışması olur. Boş yere çıkmış bir tartışma değildir.

Adaylarınız kimler?

Hürriyet grubu içinde genel yayın yönetmenliği koltuğunu doldurabilecek çok mükemmel insanlar var. Türkiye'nin ortak değerlerini yansıtan, Türkiye'nin milli manevi duygularına sahip çıkan mükemmel insanlar var. Hiçbir makam boş kalmaz. Aydın Doğan, yanlış karar vermez kesinlikle.

***

Ali Kırca'nın bir açıklama borcu var

28 Şubat sürecine dair Ali Kırca'nın bir açıklama yapması gerektiğini yazmıştınız...

Bir baktık Ali Kırca bir gün bir kaset çıkardı. Fethullah Gülen'le ilgili görüntü, arkasından yorumlar. Bu kasetler daha önceden yok muydu? Bilinmiyor muydu? Zaten Fethullah Gülen'in kendisi çektirmiyor muydu? Orda olmayanlar bu vaazları dinlesinler diye. Sonra başka haber müdürlerine geçti bu kasetler. Böylece bir manipülasyon ortaya çıktı. Burada önemli bir şey var. Haberin müdürü, patronunun haberi olmadan bu manipülasyonu başlatmış olabilir.

Dinç Bilgin'den habersiz mi 'düğmeye bastı' yani?

Dinç Bilgin'den, Aydın Doğan'dan hangi medya patronu varsa. Patronun haricinde haber müdürü bu süreci başlatmış olabilir. Çok manipülatif ve kurgulanmış bir süreçti. Çok iyi sorgulamak gerekiyor. Ali Kırca'ya bence çok büyük bir sorumluluk düşüyor. O kaseti nereden aldığını açıklaması gerekiyor. Zaten var olan kaseti montajlamışlar, tam psikolojik savaşın istediği şekle getirmişler. Ali Kırca'yı da suçlamıyorum. Kullanılmış da olabilir.

***

IMF, Türkiye'nin yararına değil

AB'yle ilgili olumsuz görüşlerinizi çok sert üslupla dile getirdiğiniz oluyor. Nedir sizi bu kadar kızdıran?

Hükümet, AB ve IMF konusunda ipe un seriyor. Bence de bu çok doğru bir taktik. IMF ile anlaşma Türkiye'nin yararına değil. AB ise hiç kimseden istemediğini Türkiye'den istiyor. Romanya ve Bulgaristan'ı tam üye yapıyorsunuz, Türkiye'ye 'bir dakika' diyorsunuz. Bulgaristan'da arabayı bırakın bir yere, yarım saat sonra geri dönün bakalım bulabilecek misiniz? Mümkün değil öyle bir ülkenin AB standartlarına ulaşması. Ama onlara göre Bulgaristan ulaşmış, Türkiye ulaşmamış. AB, Türkiye'ye karşı bazen kötü niyetli davranıyor. Mesela Alevîleri azınlık olarak tanıyacaksın, diyor. Sen kimsin de İslam dini içerisinde azınlık tanımlama yetkisini kendinde buluyorsun. Diyor ki; 'Kürtleri azınlık olarak tanıyacaksın'. Ama Fransa'da Korsika'dakilere, Basklara haklarını vermiyor. Devlet eliyle yapılan TRT Şeş öyle büyük bir adımdır ki! AB'de devlet eliyle yayın yapan bu türden hiçbir televizyon yok. AB projesi benim çizgime uymuyor.

***

Finansal Ergenekon'u da kırmak gerekiyor

Poyrazköy'deki mühimmat bulunduktan sonra fikirlerim farklılaştı. Çünkü gidip bölgeyi incelerseniz o mühimmatı sivil birinin oraya gömmesi mümkün değil. Ergenekon operasyonunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Türkiye'de yerleşik bir Ergenekon var. Terim olarak söylüyorum, finansal, siyasi, askeri Ergenekon var. Tayyip Erdoğan'ın başbakan seçilmesi yerleşik Ergenekon'un delinmesi demek. Seçilmişlerden oluşmuş bir sistemde bu makama gelmesi çok önemli bir şey. Yerleşik düzen içinde onlardan olmayan birinin bir güç odağı haline gelmesi onları rahatsız ediyor. Bakın çete olarak söylemiyorum. Mantık, yapı... Mantık açısından finansal Ergenekon'u kırmak gerekiyor. Eğer Tayyip Erdoğan'ı siyasi anlamda yok ederlerse sonuç alınamayabilir. Bütün başbakanların aforoz edildiği bir işi yapıyor çünkü. Çok tehlikeli sularda yüzüyor. Finansal Ergenekon'a çomak sokmaya çalışıyor.

Faize bulaşan sistem iflah olmaz

Bütün ekonomik çalışmalarım sonunda geldiğim nokta şudur: Bir sisteme faiz girmişse o sistem artık iflah olmaz. Birisi faize bulaşmışsa onun iflah olması mümkün değil. Boşuna 1400 yıl önce 'Faiz haramdır.' dememişler. 50 milyar dolar faiz ödüyoruz. Onun için bu prangadan kurtulmak gerekiyor. Belki de IMF ile anlaşmamak bunun ilk adımı olabilir. Tabii bu, AK Parti'yi seçimlerde yüzde 60'ın üstüne de taşıyabilir. Ama öyle bir finansal manipülasyon gelir ki, yüzde 10'un altına da itebilir.

Vatan

YAZIİŞLERİ SİLBAŞTAN DEĞİŞTİ
22 Haziran 2009

Ertuğrul Özkök,Hürriyet Gazetsi'nin yazıişlerindeki görev değişimini yazdı
BUGÜN Hürriyet’ten yeni haberleri vermeye devam ediyorum.Ancak bu defakiler, özel hayatlarımızla değil, Hürriyet’in künyesiyle ilgili haberler.

Hürriyet yazıişleri canlı bir organizma.

Dışarıdan bakıldığı zaman, belki çok değişmiyor gibi görünüyor ama aslında, yıllar boyunca çok yenilenmiş, gençleşmiş bir yazıişleri kadrosu var.

Şimdi bu kadro daha da güçleniyor.

Hürriyet’in ekonomi servisinden başlayıp, sonra Haber Koordinatörlüğü görevine gelen ve bu görevde, yeni haber merkezini kuran Ankara Temsilcimiz Enis Berberoğlu, şimdi ikinci bir görev daha yükleniyor.

Berberoğlu, bundan böyle Hürriyet’in en üst icra organı olan İcra Kurulu üyeliğini de yapacak.

Böylece Ankara temsilcilerinin gazete içindeki önemli rolü, daha da artacak.

Haber Koordinatörlüğü görevine ise, Eyüp Can Sağlık geldi.

Eyüp Can, Hürriyet bünyesinde çalışmaya 5 yıl önce Referans Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olarak başladı ve gazeteyi, ekonomi ve iş dünyasının vazgeçilmezleri arasına soktu.

Eyüp Can, bir süre önce Hürriyet’in ekonomi sayfalarında da yazmaya başladı.

Şimdi Hürriyet’in güçlü haber sistemini daha da güçlendirmek için çalışacak.

Yazıişleri müdürlerimizden Emre İskeçeli, hafta sonu eklerimizin yöneticiliğine getirildi.

Dördüncü önemli değişiklik ise, Temuçin Tüzecan’ın, Hürriyet Kurumsal İletişim Koordinatörü olarak künyeye girmesi oldu.

Tüzecan, bir süre Hürriyet’in okur temsilciliğini yaptı.

Daha sonra, "Aile İçi Şiddete Son" gibi çok başarılı sosyal sorumluluk kampanyalarına imza attı.

"Güldünya" şarkıları CD’si ve konseri onun projesiydi.

Tüzecan’ın en başarılı işlerinden biri de "Hürriyet İnsan Hakları Treni" oldu.

Şimdi eylül ayında başlayacak yeni tren projesi üzerinde çalışıyor.

Tüzecan, bundan böyle sosyal sorumluluk kampanyaları yanında, Hürriyet okurları ve Okur Meclisi’nin ilişkilerini sürdürecek.

61 yıldan beri Türk basınının amiral gemisi olarak tanımlanan Hürriyet, bir yandan kadrosunu güçlendirirken, bir yandan da yeni projelerle geleceği yeniden inşa ediyor.

Hürriyet’in yeniliklerini önümüzdeki günlerde sizlerle paylaşacağız.

ERTUĞRUL ÖZKÖK-HÜRRİYET

Doğan'ın 7 Yıl Hapsi İsteniyor
21 Temmuz 2009 08:40

SPK, Doğan Grubu'nun "vergi cennetleri"nde kurduğu tabela şirketlerinin adlarını, ülkeye verdiği 36,5 milyon zararların ayrıntılarını tek tek deşifre etti.
İlişkili HaberlerTüm HaberlerAydın Doğan İfade Verdi"Sizin Gibi Aydının 7'den 70'ini"Kritik Banka Sırlarını AktarmışDP'de Cindoruk Çatlağı BüyüyorVe Menderes İstifa Etti


36.5 milyon lira haksız kazanç

SPK, Doğan Grubu'nun "vergi cennetleri"nde kurduğu tabela şirketler üzerinden kağıt ithalatı yaparak nasıl haksız kazanç sağladığını gözler önüne serdi: Doğan Grubu, yüksek kârla gazete kâğıdı ithal ederek Hürriyet ve Milliyet'in küçük ortaklarını on yılda 36,5 milyon lira zarara uğrattı

50 bin sayfalık dev dosya

SPK, Üsküdar Cumhuriyet Savcılığı'na Aydın Doğan, İmre Barmanbek, Hanzade Vasfiye Doğan Boyner ve Ali Rıza Temuroğlu hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Üsküdar Savcılığı, yetkisizlik kararıyla dosyayı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdi. Dosyayı Savcı Sadi Yoldaş inceliyor

Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), 'haksız çıkar sağlama' gerekçesiyle hakkında suç duyurusunda bulunduğu Doğan Grubu'nun "usulsüz ithalat dosyası"na ilişkin raporunu hazırladı.

SPK Denetleme Dairesi'nin yedi yıllık uzun bir araştırma sonucunda hazırladığı rapor, Doğan Grubu'nun yurtdışındaki belirli tabela şirketleri üzerinden kâğıt ithalatı yaparak Hürriyet ve Milliyet'in (Doğan Yayıncılık) küçük ortaklarını nasıl zarara uğrattığını ayrıntılarıyla gözler önüne seriyor.

SPK'nın tespitlerine göre, Doğan Grubu, 2008 itibariyle yüzde 39,79'u halka açık olan Hürriyet ile 2007 yılı sonu itibariyle yüzde 41,39'u halka arz edilmiş olan Milliyet'i, Sermaye Piyasası Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında suç teşkil eden kâğıt ithalatı yöntemleriyle faiz hariç 36 milyon 500 bin lira zarara uğrattı.

Rapora göre, Hürriyet ve Milliyet'in küçük yatırımcılarının hanesine zarar olarak yazılan bu tutar, Doğan Dış Ticaret'in baskı makineleri de ithal ettiği göz önüne alındığında daha da büyüyor. SPK Denetleme Dairesi uzmanı Özkan Tekneci ve uzman yardımcısı Beyamil Öztürk tarafından hazırlanan 14 Ekim 2008 tarihli rapora göre, borsada işlem gören Hürriyet ve Milliyet, 1997 ile 2007 yılları arasında zincirleme olarak on ayrı tabela şirketi üzerinden ithalat yaptı.

Bu şirketler, İngiltere Ticaret ve Sanayi Bakanlığı'nın da doğruladığı üzere nihai olarak Aydın Doğan tarafından yönlendirilen şirketlerdi. SPK'nın tespitlerine göre on yıl boyunca herhangi bir personeli ve müştemilatı olmaksızın sadece tabela şirketi olarak faaliyet göstererek kâğıt ihtilatı yapan firmalar şunlar:
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Prş Tem 23, 2009 11:42 pm    Mesaj konusu: Doğan TV Holding'e ek ihtiyati haciz uygulandı Alıntıyla Cevap Gönder

Doğan TV Holding'e ek ihtiyati haciz uygulandı; şirketin çoğunluk hisseleri Maliye'nin kontrolüne geçti

23 Temmuz 2009 Doğan Yayın Holding A.Ş, Halkalı Vergi Dairesi'nin, hazırlatmış olduğu "bilirkişi raporunu" da dikkate alarak, bağlı ortaklığı Doğan TV Holding A.Ş hisse senetleri üzerinde ek ihtiyati haciz işlemi tesis ettiğini duyurdu.

Doğan Yayın Holding A.Ş'nin, Koordinatör Murat Doğu ve Yönetim Kurulu Üyesi Soner Gedik imzalarıyla Kamuyu Aydınlatma Platformunda (KAP) yayımlanan açıklamasında, söz konusu ek ihtiyati haciz ile birlikte, üzerinde ihtiyati haciz işlemi tesis edilen hisse senetlerinin Doğan TV Holding A.Ş sermayesine oranının yüzde 53,93 (önceki: yüzde 45,40) olduğu kaydedildi.

Açıklamada şöyle denildi:

"Söz konusu ek ihtiyati haciz işlemine karşılık, şirketimizin ihtiyati haciz kapsamında olan banka mevduatları, Merkezi Kayıt Kuruluşu ve aracı kurumlar nezdindeki ihraççı/yatırımcı hesaplarındaki hisseler (Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş., Doğan Gazetecilik A.Ş., Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş.), 'Kanal D' ve 'STAR' markası haklarımız ile hava ve kara taşıtları üzerindeki ihtiyati haciz uygulaması ise kaldırılmaktadır.

Hakim ortağımız Doğan Şirketler Grubu Holding A.Ş adına İstanbul İli, Beyoğlu İlçesi'nde kayıtlı, 11 adet bağımsız bölümü içeren İş Merkezi daha önce teminat olarak gösterilmiş olup, ayrıca Halkalı Vergi Dairesi lehine 405.000,-TL tutarında kati ve süresiz banka teminat mektubu verilecektir.

Halkalı Vergi Dairesi'nin konuya ilişkin 22 Temmuz 2009 (dün) tarih ve B.07.1.GİB.4.34.80.06/95 sayılı yazısı, şirketimiz tarafından 22 Temmuz 2009 (dün) tarihli Borsanız 2. Seans kapanışının ardından teslim alınmış olup, söz konusu yazıda, haczedilen hisse senetleri (Doğan TV Holding A.Ş. hisse senetleri) ve teminat olarak gösterilen 11 adet gayrimenkulün değerinin, hesaplanan vergi, ceza ve faizlerini karşılayacak tutarda olduğu ifade edilmektedir."

netgazete

Savcı Doğan İçin Böyle Direndi

01 Ağustos 2009 10:22
Doğan hisselerinin Axel Springer'a satışında usulsüzlük yapıldığı iddiasıyla Aydın Doğan ile 6 şirket yöneticisi hakkında 3 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı
İlişkili HaberlerTüm HaberlerAydın Doğan İfade VerdiDoğan'ın 7 Yıl Hapsi İsteniyorDoğan'a 10,5 Yıl Hapis CezasıKAFATASINDA İKİ KURŞUN'Fırsat Bulsalar İşini Bitirecekler'


DYH hisselerinin Axel Springer'a satışında usulsüzlük yapıldığı iddiasıyla Aydın Doğan'ın da aralarında bulunduğu 6 şirket yöneticisi hakkında 3 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı
Doğan Yayın Holding (DYH) hisselerinin yüzde 25'ini 2006'da Alman Axel Springer şirketine sattığı halde bir yıl sonra satılmış gibi göstererek vergisini geciktirmek amacıyla muhasebe kayıtlarında hile yaptığı öne sürülen Aydın Doğan'ın da aralarında bulunduğu 6 holding yöneticisi hakkında 'Vergi Usulü Kanunu'na Muhalefet'ten 3 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.

SAVCI DİRENDİ, DAVA AÇILDI
Küçükçekmece Cumhuriyet Savcısı Abdullah Siret Özaslan tarafından Mayıs ayında başlatılan soruşturma tamamlanarak, hazırlanan iddianame 7. Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. Mahkeme, "Hisse satışının yapıldığı dönemde, holding yönetiminde görev değişikliği olmuştur. Anonim ortaklığı bulunan şirkette görev dağılımına göre muhasebe işlemlerinden sorumlu kişi Soner Gedik ile Barbaros Hayrettin Çağa'dır. Aydın Doğan'ın da aralarında bulunduğu diğer yöneticilerin muhasebe işlemlerinden haberdar olmaları mümkün değildir. Dolayısıyla bu iddialarla ilgili sanık olamazlar" diyerek dava dosyasını Küçükçekmece Başsavcılığı'na iade etti. Savcı Özaslan'ın kararında direnmesi üzerine dava dosyası görüş ayrılığının giderilmesi için Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi, savcılığın hazırladığı gibi kabul edilmesi yönünde görüş bildirince iddianame kabul edildi ve dava açıldı.

'Muhasebe hatası ters kayıtla düzeltildi'

Maliye müfettişleri DYH hisselerinin Alman Axel Springer'a satışı sırasında vergiden kaçınmak için muhasebe kayıtlarına satış gelirinin yansıtılmadığını tespit etmiş ve holdingin yöneticileri hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Soruşturma kapsamında 6 yöneticinin ifadeleri alındı. Şüphelilerden Soner Gedik, kendisini "Muhasebe sisteminde SAP tekniği uygulanıp kayda giren bir işlemin Vergi Usulü Kanunu'nun 217. maddesine göre tekrar ters kayıtla kapatılması ve önceki kaydın silinmemesi esastır. Hisse satışıyla ilgili henüz bana bir bildirimde bulunulmadığı için ters kayıtla düzelttirdim. Ortada olsa olsa bir muhasebe hatası olabilir" sözleriyle savundu. Holdingin hukuk işlerinden sorumlu yönetim kurulu üyesi Barbaros Hayrettin Çağa da, yanlışın farkedilerek ters kayıtla düzeltildiğini, 2 Ocak 2007'de Almanya'ya gidip paranın Holding'in hesabına aktarıldığını söyledi. Aydın Doğan da hisse satışı ile ilgili detayları bilmediğini ileri sürdü.
aktifhaber

Doğan'dan Bir Dava Daha
04 Ağustos 2009 16:48

Gazetecilere açtığı rekor tazminat davalarıyla dikkat çeken Aydın Doğan'dan yeni dava...


Doğan Holding'in Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan, bir gazeteciye 10 milyon liralık tazminat davası açtı. İşte ayrıntılar...

Davayı açan medya patronu, Doğan Holding'in Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan. Davalı haberci ise SABAH'ın geçtiğimiz günlerde yayınladığı “Doğan'ın kâğıt dosyası” adlı yazı dizisinde imzası bulunan Abdurrahman Şimşek.

SABAH, Doğan Holding'in yurtdışındaki “vergi cennet”lerinde kurduğu aile şirketleri üzerinden ithalat yaparak haksız kazanç elde ettiği yönünde bilgilerin yer aldığı Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) raporuna dayanarak Hürriyet ve Milliyet'in küçük ortaklarının 36 milyon 500 bin lira zarara uğratıldığını iddia etmişti.

Aydın Doğan, yazı dizisini hazırlayan SABAH muhabiri Şimşek'in, kişilik haklarına saldırıda bulunduğu gerekçesiyle bu tutarın yaklaşık üçte biri oranında manevi tazminat ödemesini istiyor. Aydın Doğan'ın avukatları, Şimşek hakkında İstanbul Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesi'ne dört günlük yazı dizisi için bölüm başına 2,5 milyon liradan toplam 10 milyon liralık tazminat talebiyle suç duyurusunda bulundu. Doğan'ın bugüne kadar hiçbir gazeteci hakkında böyle rekor düzeyde tazminat talebiyle suç duyurusunda bulunmadığı belirtiliyor.
aktifhaber

İbrahim Kiras
Aydın Doğan Milliyet’i aldığı zaman

Ergenekon soruşturması dolayısıyla açılan tartışma alanının aynı zamanda “eski Türkiye” ile “yeni Türkiye” arasındaki nihai hesaplaşmanın da zemini olacağı anlaşılıyor.

Medyadaki aktörler de bu zemindeki konumlanışlarıyla nihai konumlanışlarını belirlemiş oluyorlar.

Dolayısıyla kimlerin “yeni Türkiye”de yeri olacak, kimlerin bir yeri olmayacak sorusu söz konusu tartışmanın tetikleyicisi olmak durumunda.

Haddizatında medya sektörünün Türkiye’nin değişimine ve bu çerçevede özellikle son dönemde hızlanan sosyal dönüşümlere ne derecede ayak uydurabildiği sorusunun ayrı bir önemli var. Çünkü medya sektörü mahiyeti itibarıyla sosyal hareketliliğin hem yansıtıcısı hem de aktörlerinden biri olmak durumunda.

Ne yazık ki Türkiye’deki medyanın dünyadaki teknolojik yenilikleri takip edebildiği oranda olsun, kendi toplumunun dönüşümünü kavrayabildiğini söyleyemeyiz.

Türkiye’de genel anlamda medya sektöründen bahsettiğimiz zaman ister istemez Doğan grubundan bahsetmiş oluyoruz. Bu gru

bun gazeteleri toplam gazete tirajının yüzde otuzu kadar satış yapıyor, ancak reklam gelirinin yüzde 60’ını elde ediyor. Yani rakiplerinden iki kat daha karlı bir işletmesi var Doğan’ın!

Bu bakımdan bugün medya sektörünün problemleri büyük ölçüde “Aydın Doğan’ın nereden nereye geldiğiyle” ilintilidir.

Aydın Doğan 1980’de Milliyet’i alarak medya sektörüne adım atmıştı. O zaman Türkiye’de evlerin % 99’unda telefon yoktu, tek bir televizyon kanalı vardı. Bugün 3G teknolojisiyle görüntülü arama yapabiliyoruz, kanalların sayısını bilen yok.

Aydın Doğan Milliyet’i aldığı zaman köylerde yaşayan nüfus şehirlerde yaşayan nüfustan fazlaydı. Bugün nüfusumuzun yüzde 70.5`i şehirlerde yaşıyor.

Aydın Doğan Milliyet’i aldığı zaman Türkiye’de kamu ağırlıklı ve dışa kapalı bir ekonomik sistem yürürlükteydi. Bugün dışa açık piyasa ekonomisi modeli uy

gulanıyor.

Aydın Doğan Milliyet’i aldığı zaman Türkiye’nin yıllık ihracat tutarı 3 milyar dolar bile değildi. Bugün 100 milyar doların üstünde.

O zaman bu ihracatın büyük kısmı tarım ve madencilik ürünlerinden oluşuyordu. Bugün toplam ihracatın % 90’a yakını sanayi ürünlerinden oluşuyor.

Aydın Doğan Milliyet’i aldığı zaman Türkiye’nin dört bir yanı düşmanla çevriliydi. Bugün “komşularla sıfır problem” politikası yürürlükte.

Aydın Doğan Milliyet’i aldığı zaman dünya iki kutuplu bir politik düzen içindeydi. Sovyet sisteminin çöküşünden sonra ABD Pax Amiracana diye adlandırılan tek kutuplu bir düzen dayatmak istedi, yapamadı. Bugün Rusya, Çin, AB gibi güçlerle işbirliği içinde çok kutuplu bir dünya sistemine yönelmiş görünüyor.

Örnekleri sayfalarca yazsak bitmez. Sözün kısası Aydın Doğan

Milliyet’i aldığı zaman dünya başka bir dünyaydı, Türkiye başka bir Türkiye’ydi.

Dünya değişirken, Türkiye değişirken Aydın Doğan da değişmiştir herhalde. Ama Aydın Doğan’ın yayın organlarında neredeyse her türlü değişime karşı takınılan hasmane tutum hiç değişmedi, değişmiyor. Öyleyse ya Doğan’ın profesyonellerinin değişimle ilişkilerinde profesyonellik dışı etkenlerin belirleyiciliği var; ya da bizzat patronajın konumlanışında.

Her halükarda grubu bekleyen tehlike giderek yakınlaşıyor.

Mesela, yayın organları “yeni Türkiye”ye karşı “eski Türkiye”nin savunuculuğunda ısrar ederken, Doğan’ın öteden beri “İstanbul merkezli geleneksel sermayenin sözcülüğü” şeklinde algılanan rolü de değişmek durumunda kalabilir.

star

'Aydın Doğan Büyük Kulüp Üyesi'
08 Ağustos 2009 10:48
Doğan Grubu'nun patronu Aydın Doğan'ın Büyük Kulüp üyesi olduğu yönündeki şok iddia Ergenekon iddianamesinde yer aldı...



Son Ergenekon iddianamesi, geçmişte yaşanan karanlık olaylara ışık tutarken, çok ilginç iddiaları da beraberinde getirdi. Ergenekoncu Yalçın Küçük ile Kadir isimli şahsın arasında geçen görüşmeler ise gündemi sarsacağa benziyor. İkili arasında geçen görüşmede medya üzerine uzun uzun değerlendirmeler yapılıyor. Görüşmede Aydın Doğan hakkında da tespitlerde bulunduğu görülen Yalçın Küçük'ün, “Aydın Doğan ile biz büyük oynarız. Aydın Doğan Büyük Kulüp üyesidir” diyor.

Teknik takibe takılan görüşmelere yer verilen iddianamede Ergenekoncu Yalçın Küçük ile Kadir isimli şahsın arasında geçen görüşmeler ise gündemi sarsacağa benziyor. İkili arasında geçen görüşmede medya üzerine uzun uzun değerlendirmeler yapılıyor. Görüşmede Aydın Doğan hakkında da tespitlerde bulunduğu görülen Yalçın Küçük'ün, “Aydın Doğan ile biz büyük oynarız. Aydın Doğan Büyük Kulüp üyesidir” diyor.

İfadesinde ise Küçük'e “Biz büyük oynarız Aydın Doğan'la” diyerek hangi konudan bahsettiği sorulduğunda, Küçük, ne için bu şekilde konuştuğunu bilmediğini iddia ediyor. Savcıların, “Büyük Kulüp”ün ne olduğu ve kulübün üyeleri sorulduğunda ise Küçük, Büyük kulübün her konuda çok etkili bir kulüp olduğunu, Aydın Doğan'ın da üye olduğunu belirttiği görülüyor.

28 ŞUBATÇILAR VE MASONLAR BİR ARADA

İngiliz Elçisi Sir Alfred Sandison tarafından kurulan “Büyük Kulüp” adlı derneğin As Başkanlık görevini 28 Şubat'ın en etkin isimlerinden olan dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir yürütüyor. Derneğin Disiplin Kurulu Başkanlığı'nı Ergenekon davasına karşı çıkan yargıdaki üst düzey birçok kimseyi göreve getiren ve “Refahçıları mı atasaydım” sözüyle tanınan CHP'li eski Bakan Mehmet Moğultay yaparken, Moğultay'ın yardımcılığını ise 28 Şubat sürecinde orduda darbeci tavırlarıyla ön plana çıkan 1. Ordu eski Komutanı Emekli Orgeneral Necdet Timur'un yaptığı biliniyor. Derneğe üye olanlar arasında Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Locası başkanlarının yanısıra, çok sayıda emekli asker ve bürokrat da bulunuyor.

Kaynak: Aslan Değirmenci/Vakit

Doğan'da Sessiz Dönüşüm...
12 Ağustos 2009 13:49

Doğan Grubu, sessiz sedasız büyük bir değişikliğe gitti. Grup, yayın organlarında 7 yıldır ısrarla sürdürdüğü bir tutumu terketti. İşte o tutum...


Doğan Grubu yayın organları AK Parti'ye artık "AKP" demiyor. Grup haberlerinde AK Parti ibaresini tercih etmeye başladı. Böylece, 7 yıldır ısrarla sürdürdüğü bir tutumu terketmiş oldu.

Başbakan Tayyip Erdoğan, bundan kısa bir süre önce partisinin isimlendirmesiyle ilgili sert bir çıkış yapmış ve AK Parti'ye AKP demekte ısrarı "düşmanlık" olarak algıladığını ilan etmişti. "AKP" ibaresinin kullanılmamsında "kötü niyet" olduğunu söyleyen Erdoğan, basını partinin resmi kısaltması olan "AK Parti"yi kullanmaya davet etmişti.

Doğan Grubu, Başbakan Erdoğan'ın çağrısına uydu. Gruba ait yayın organları "sessiz bir dönüşüm" geçirdi ve artık partinin resmi kısaltması olan AK Parti ibaresini kullanıyor.
aktifhaber

13 Ağustos 2009 Perşembe
HÜRRİYET'İN BEDAVA İSRAİL TANITIMI !



Aydın Doğan'a bağlı olarak yayın yapan Hürriyet Gazetesi internet sitesinde bugün günün ülkesi olarak İsrail seçilmiş.İsrail seçilmesine seçilmiş ama hiç bir savaş ve katliam görüntülerine yer verilmeyen fotoğraflarda İsrail isimli terör devleti ile ilgili tanıtım fotoğrafları adeta siyonist İsrail'in turizmine katkı sağlamak adına yapılmış slaytı andırıyor.

Bu görüntüler diğer sayılı ! basın ve yayın kuruluşlarında sergilense idi belkide bukadar çok dikkatimizi çekmeyecekti.Ama Yahudi şirketi axel-springer ile olan ortaklığı yüzünden geçtiğimiz aylarda 100'de 25'lik hissesinin dolaylı olarak bugün tanıtımını yaptığı İsrail'e ait olduğu basın ve yayında da yer alan Doğan Medya'nın Filistin ismi ile bir devletin tanıtımını yapıp yapmayacağını merakla bekliyoruz.

Hürriyet İSRAİL'İ günün Ülkesi seçmiş peki yıllardır ülkeleri işgal altında tutulan Filistin'i günün Ülkesi seçebilecek cesaretleri varmıdır ? Hürriyet ve diğer medya kuruluşlarının...

Hürriyet Gazetesi İsrail'i fotoğraflarla öyle bir yansıtmış ki görenler hayret eder.Plajlar,güneşlenen çıplak israilliler,doğa resimleri,deniz yani turizm için ne gerekli ise veya İsrail'in Turizm mekanları nereler ise oralar bu fotoğraflarda mevcut tabii yanında da barış ve huzur içerisinde yaşayan israil'li insanlar..Bunların yanında aralara serpiştirilmiş ve Filistin ile bütün İslam dünyasının özellikle intizam ve özen gösterdiği ve bugüne kadar müslümanlarını kanını dökerek şehid edildiği Mescid-i Aksa fotoğrafları ve cami resimleride Hürriyetin İsrail'i tanıtım sergisinde yer almış.

Özellik'le mescid'i aksa'yı kendi topraklarında göstermeye çalışan terör devleti İsrail bu şekilde bir propogandayı Türkiye'de istese de yapamaz.Yada istemesede birileri gönüllü olarak zaten yapmışlar: ....

Hürriyet 100'lerce fotoğraf yayınlamış ülke olarak gördüğü İsrail'i tanıtan 100'lerce resim..... dedik ya aralarında cami resimleri var.Bütün bunlar bile İsrail isimli yapılanmanın işgal ettiği mekanlar üzerine kurulduğunun kanıtı.Hürriyet bilmiyor olmalı ama biz hatırlatalım İşgal edilen topraklar üzerine İngiliz destekli olarak kurulan bu şer yapılanma hiç bir zaman ülke olma sıfatına erişmemiştir.*Filistin toprakları işgal'den kurtuluncaya dek'te bütün müslümanlar İsrail isimli yapılanma ile kavgalıdırlar ve Filistinli mücahitlerin yanındadırlar.Hamas'ın,Şehitlerin,ve elinde sapanı ile taş atan intifada'nın küçük çocuklarının yanındadırlar.


Tam 137 resim var galeride belkide hiç bir ülkeye bukadar yer ayrılmamış olabileceği aklımıza geldi.Aralarında ise sadece bir tane İşgal ve işkenceyi andıran yukarıda da gördüğünüz resim var..İşgalcinin kanlı yüzü yansıtılmamış ve sadece bu resimle Filistinli hatırlanmış.Oysa ki gazze'de binlerce insan katledildi daha dün!Filistin toprakları üzerine kan ile kurulmuş İsrail bu reimlerle hatırlanıyorken dünyada bu şekilde güzel İsrail! profili neden çizildi ki?
Belki Hürrriyet gazetesi genetiği ile oynanmış tohumları üreten İSRAİL''in o zehir saçan GDO'larından yiyerek bu hale gelmiş olabilir ama biz İsrail'in dünya'ya yaydığı ve bugün'de Hürriyet tarafından çok güzel bir biçimde reklam edilen o güzel imajını yerle yeksan eden Abdülhamid Han'ın torunlarıyız.

ve O büyük Padişah Abdülhamid Han gibi konuşarak İsrail ile İsrail'cilere cevap vermeyi kendimize onur sayıyoruz.

"Dünyanın bütün devletleri ayağıma gelse ve bütün hazinelerini kucağıma dökseler, size siyonistlik adına bir karış yer vermem. Ecdadımızın ve milletimizin kanıyla elde edilen bir vatan, para ile satılamaz. Derhal burasını terk edin.

Defolun!”
anadoluhaber

Doğan Grubunu Sarsan Dedikodu
18 Ağustos 2009 15:04

Doğan Grubu'nun krallar katı son günlerde bu skandalla çalkalanıyor. Bu dedikodular Aydın Doğan hariç herkesin dilinde...

Doğan Grubu'nun yönetim katında CNN Türk'te yayınlanan Parametre programıyla ilgili kriz yaşanıyor. Şu an Ciner Grubu'nda 'prens' pozisyonunda olan Yiğit Bulut'un, CNN TÜRK'teyken Parametre programında sponsordan elde ettiği gelirin büyük oranını kurumdan gizlediği dedikodusu Aydın Doğan hariç herkesin dilinde.

Krizi Mehmet Ali Yalçındağ'ın yönettiği konuşulurken iddialar şöyle:

Parametre programına sponsor olan Türk Telekom'un bunun karşılığında 610 bin dolar ödediği, bu paranın Analitik isimli şirketin hesabına geçirildiği belirtiliyor. Ancak Telekom'un ödediği 610 bin dolardan sadece 60 bin TL'si CNN TÜRK'ün kasasına girmiş.

Geri kalan para ise muamma.

İşte bu nokta dedikodu kazanının kaynadığı ve krizin patladığı nokta.

Programa Ankara'dan katılan Bilal Çetin ve Enis Berberoğlu'nun işin içinde olup olmadıkları tartışmanın bir konusu, olayın yargı boyutuna aktarılıp aktarılmama kararı tartışmanın diğer boyutu.

Yiğit Bulut'a öteden beri antipatiyle bakan Ertuğrul Özkök ve ekibinin olayın yargıya taşınması yönünde ısrar ettikleri ancak M. Ali Yalçındağ'ın kararsız olduğu belirtiliyor.

Olay Doğan Grubu'nda çok geniş kriz çıkarmış durumda.

Grubun televizyonlarından tek karlı olanı Kanal D. Diğer kanalların hemen hepsi zarar ediyor. Kanal D yeni sezonda da pek çok parlak proje ve fikir geliştirdi. Diğer kanallar zarardayken üstüne bir de böyle para sızdırma olaylarının yaşanması tartışma konusu.

CNN TÜRK'ten personel çıkartılması ve Habertürk'e geçecek personeli kaybetmemek için zam yapılması bile kriz konusu. Telekom'un ödediği paranın kayıp farkının tahsil edilmesi durumunda, personele yapılacak zam farkının birkaç yıllığına karşılanabileceği ifade ediliyor.

Kaynak: Postmedya

'Doğan Ve Baykal'ı Asarlardı'
01 Eylül 2009 16:48

Ergenekon davasıyla birleştirilen Danıştay davasının tutuklu sanığı Osman Yıldırım, talepler bölümünde şunları söyledi:

Ergenekon davasıyla birleştirilen Danıştay davasının tutuklu sanığı Osman Yıldırım, talepler bölümünde, savunmasının yeterince yapılamadığını söyledi.

Yıldırım, "Kemal Kerinçsiz gibi iki avukat savunmamı yapsaydı Aydın Doğan ve Deniz Baykal'ı asarlardı." diye konuştu.

Ergenekon davasının öğleden sonraki oturumunda Avukat Metin Çetinbaş'ın savunmasına ara verilerek taleplerin alınmasına başlandı. Tutuklu sanık Selim Akkurt itirafçı olması için cezaevinde görmediği zulmün kalmadığını savundu. Akkurt, "Bunun elbet hesabı sorulacaktır, kendisinden olmasa bile çocuklarından sorarlar." Dedi. Erzurumlu ve kan davası olan bir aileden geldiğini belirten Akkurt, "Üye hakim Sedat Sami Haşıloğlu da Erzurumlu. Kendisinin, benim kan davalı olduğum aileden gelip gelmediğinin sorulmasını istiyorum. Nedir bana yapılan bu zulüm?" diye sordu.

Birleştirilen Danıştay davasının tutuklu sanığı Osman Yıldırım da, bazı konulara açıklık getirmek istediğini belirterek konuşmasına başladı. Yıldırım, "Hayatım boyunca kimseyle yargı önünde hesaplaşmak istemedim. Olayı bu noktaya getiren hukuksuzluktur, hukukun işlenmesine engel olanlardır, bu suikasti yaptırıp benim üzerime yıkanlar ve yıktıranlardır. Ben karanlık ve kirli ilişkilere sahip olabilirim. Ben karanlıkta yürürken aydınlıkta olanlar bana yanlış yaptılar. Benim üzerimden Türkiye Cumhuriyeti'ne yanlış yaptılar. Deniz Baykal ve Aydın Doğan, kukla gibi kullanılarak bana saldırıyorlar. Beyni uyuşmuş avukatlarla hukuk sağlanamaz. Ben Cumhuriyet ve TSK için hayatımı seve seve feda ederken bu Cumhuriyeti savunanlar bana neden saldırıyor. Onların savunduğu Cumhuriyet hangi Cumhuriyettir? Kemal Kerinçsiz gibi iki tane avukat olsaydı, yanıma gelip savunmamı yapsaydı Aydın Doğan ve Deniz Baykal'ı burada asarlardı." şeklinde konuştu.

Sanık Osman Yıldırım, "Cumhuriyet Savcıları beni yönlendirmedi. Bana hiçbir vaatte bulunmadılar. İşlediğim suçlar için en üst limitten ceza verilmesini istedim. 3-4 iş adamına silahlı eylem yaptım. Onlardan yargılanmak istiyorum. Herkes akıllı olacak, haddini bilecek." diye konuştu.

Danıştay davasının diğer tutuklu sanığı Erhan Timuroğlu da, "Ne Cumhuriyet Gazetesi'nin bombalanması ne de Danıştay eylemine katıldım. Tek suçum Osman Yıldırım ile gezmek oldu. 4,5 yıldır bu nedenle tutukluyum. Tahliyemi talep ediyorum." dedi.

aktifhaber

Doğan Grubu'na Rekor Ceza
08 Eylül 2009 10:14

Doğan Yayın Holding'in doğrudan ve dolaylı bağlı ortaklıkları Doğan TV Holding, D Yapım, Doğan Prodüksiyon ve Alp Görsel İletişim'e rekor vergi cezası..
İlişkili HaberlerTüm HaberlerDoğan'ın Hisseleri Atağa Kalktı!Aydın Doğan'a Torpil Yok !Doğan'a Oh Dedirtecek Karar Doğan'a Usülsüzlük CezasıSPK'dan Aydın Doğan'a Kıyak


1.88 milyar TL vergi aslı, 1.88 milyar TL vergi ziyaı cezası, toplam 3 milyar 755 milyon TL ceza kesildi.

Doğan Yayın Holding: Bağlı ortaklıklarımıza 1.88 milyar TL vergi aslı, 1.88 milyar TL vergi ziyaı cezası, toplam 3 milyar 755 milyon TL ceza kesildi.

İŞTE ŞİRKETİN BORSAYA YAPTIĞI AÇIKLAMA

Doğrudan ve dolaylı bağlı ortaklıklarımız Doğan TV Holding A.Ş., D Yapım Reklamcılık ve Dağıtım A.Ş., Doğan Prodüksiyon Hizmetleri A.Ş. ile Alp Görsel İletişim Hizmetleri A.Ş.'nin 2005, 2006 ve 2007 hesap dönemlerine ait 10.08.2009 ve 25.08.2009 tarihli 15 adet Vergi İnceleme Raporu'nun, Maliye Bakanlığı Gelirler Kontrolörleri tarafından adı geçen Şirketlerimize tebliğ edildiği dün akşam saat 18:00 itibariyle öğrenilmiştir.

Söz konusu Vergi İnceleme Raporları; 1.877.454.857,-TL tutarında vergi aslı, 1.877.454.857,-TL tutarında vergi ziyaı cezası, 60.000,-TL tutarında usulsüzlük cezası ve 282.173,-TL özel usulsüzlük cezası içermektedir.

Vergi İnceleme Raporları'nda özetle;

1- Bağlı ortaklıklarımız arasındaki hisse değişim işlemlerinde, yönetim kontrolünün değişmemiş olduğu gerekçe gösterilmek suretiyle, hisse değişim işlemlerinin Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 19 ve 20'inci maddelerine uygun olmadığı; söz konusu işlemlerin sıradan hisse satış işlemi olduğu; bu çerçevede hisse devir işlemlerinin aktife kayıtlı değer yerine "Vergi İnceleme Raporu" ile belirlenen "emsal değer"den yapılması gerektiği iddia edilerek, saptanan "emsal bedelle" "defter değeri" arasındaki fark üzerinden Kurumlar Vergisi matrah farkı hesaplanarak cezalı Kurumlar Vergisi ile,

2- Sıradan hisse satışı olduğu iddia edilen söz konusu işlemler ile ilgili olarak ayrıca, "Vergi İnceleme Raporu" ile belirlenen "emsal değer" esas alınmak ve bu değer üzerinden hesaplanmak suretiyle cezalı Katma Değer Vergisi (KDV), talep edilmektedir.

Vergi İnceleme Raporları'nda yer alan söz konusu iddialara karşı görüşümüz ise şu şekildedir;

1- Vergi inceleme raporunda eleştiri konusu yapılan hisse değişimi işlemlerinde, iddia edildiğinin aksine, Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 19 ve 20'nci maddelerinde yer alan şartlar eksiksiz olarak yerine getirilmiştir. Vergi İnceleme Raporları'nda, Kurumlar Vergisi Kanunu'nda yer almayan şartların öne sürüldüğü ve genel kabul görmüş yaklaşımların ötesine geçilerek kişisel değerlendirmelere ağırlık verildiği gözlemlenmektedir. Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 19 ve 20'inci maddelerinde yönetim değişikliği olmayan hisse değişimi işlemlerinin istisnadan yararlanamayacağı yönünde bir düzenleme bulunmamaktadır.

2- Senede bağlanmış hisselerin satışında KDV hesaplanması;

a. Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 17/4-g maddesinde, hisse senedi teslimlerinin KDV'den istisna olduğu net olarak hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla tamamen karşılıklı hisse değişimi yapılarak gerçekleştirilen hisse senedi (ilmühaber) teslimi işleminde de KDV uygulanmaması gerektiği açık bir yasa hükmüdür. Maliye Bakanlığı'nın 232 sayılı GVK Genel Tebliği'nin 5'inci Bölümünde, "Geçici İlmühaberler" ile ilgili olarak; "bilindiği üzere geçici ilmühaberler anonim şirketler tarafından hisse senetlerinin yerini tutmak amacıyla çıkartılan menkul kıymetlerdir" denilmektedir.

Söz konusu Tebliğ'de ilmühaberler, sahiplerine genel kurul toplantılarına katılmak, oy kullanmak, kar payı almak vb. pay sahipliği haklarını kazandıran hisse senedi hükmünde menkul kıymetler olarak tanımlanmaktadır. Oysa, Vergi İnceleme Rapor'unda ilmühaberlerin kıyas yoluyla hisse senedi hükmünde sayılmayacağı iddia edilerek, hisse değişimi işlemi sıradan bir satış işlemi olarak değerlendirilmek suretiyle KDV'ye tabi tutulmuştur.

b. Genel kabul görmüş ve yerleşik uygulamalar dikkate alındığında, ilmühabere bağlanmış hisselerin değişiminde KDV hesaplanması gerektiği yönünde bir yorumla bilgimiz dahilinde ilk kez karşı karşıya kalınmaktadır,
Daha önce de kamuya açıkladığımız üzere; köklü bir şirketleşme kültürüne ve gelişmiş bir sermaye piyasasına sahip Ülkemizde, senede/ilmühabere bağlanmış hisselerin satışında KDV hesaplanması yönünde yapılacak yorumların, özellikle dış finansman ve kaynak ihtiyacının arttığı bir dönemde Ülkemiz için olumsuz sonuçlarının olması kaçınılmazdır.

Yurt dışında yerleşik yabancı yatırımcıların özellikle son beş yılda Ülkemize önemli yatırımlar yaptığı ve bu kapsamda, iştirak hissesi satın almak suretiyle, birçok şirketimize iştirak ettiği bilinmektedir. Vergi İnceleme Raporu'ndaki iddia kabul gördüğü takdirde, son beş yılda iştirak hissesini satmış birçok gerçek ve tüzel kişi için vergi matrah farkı ve vergi ziyaı cezası hesaplanması gündeme gelecektir.

Sonuç olarak tekraren önemle vurgulamak gerekirse; Vergi İnceleme Raporları'nda eleştiri konusu yapılan uygulamaların, yasal düzenlemelere ve Maliye Bakanlığı'nın tebliğ, sirküler ve muktezalarına uygun olduğu düşünülmektedir.

Vergi İnceleme Raporları'nda yer alan tüm iddialara karşı, uzlaşma dahil, her türlü yasal hak adı geçen bağlı ortaklıklarımız tarafından kullanılacaktır. Konuya ilişkin gelişmeler oldukça kamuya açıklanacaktır.

Yukarıdaki açıklamalarımızın, Kurul'un Seri: VIII, No: 54 sayılı Tebliğinde yer alan esaslara uygun olduğunu; bu konuda/konularda tarafımıza ulaşan bilgileri tam olarak yansıttığını; bilgilerin defter kayıt ve belgelerimize uygun olduğunu, konu ile ilgili bilgileri tam ve doğru olarak elde etmek için gerekli tüm çabaları gösterdiğimizi ve yapılan bu açıklamalardan sorumlu olduğumuzu beyan ederiz.

Saygılarımızla,

Murat Doğu Soner GEDİK

Koordinatör Yönetim Kurulu Üyesi

08.09.2009-08:45 08.09.2009-08:45

Yukarıdaki açıklamalarımızın, Sermaye Piyasası Kurulu'nun Seri: VIII, No:54 sayılı Tebliğinde yeralan esaslara uygun olduğunu, bu konuda/konularda tarafımıza ulaşan bilgileri tam olarak yansıttığını; bilgilerin defter, kayıt ve belgelerimize uygun olduğunu, konuyla ilgili bilgileri tam ve doğru olarak elde etmek için gerekli tüm çabaları gösterdiğimizi ve yapılan bu açıklamalardan sorumlu olduğumuzu beyan ederiz.

(Habertürk)

DOĞAN'I BİTİREN BELGELER
Suçunu kabul eden Doğan'ın rekor ceza almasına sebep olan işler...

Doğan Yayın Holding, üç hafta içerisinde hisseleri şirketten şirkete aktararak hem vergi kaçırmış, hem de RTÜK'ü aldatmış. Foyası ortaya çıkınca da uzlaşma istemiş

Maliye Bakanlığı Gelirler Kontrolörleri'nin Doğan Yayın Holding'e kestiği 3,7 milyar TL'lik (3 katrilyon 700 trilyon) cezanın gerekçesi olarak gösterilen hisse değişim işlemleri sırasında, Doğan Grubu yöneticilerinin 2006 yılının Aralık ayında üç hafta içerisinde hisseleri bir şirketten diğer şirkete aktararak hem vergi kaçırdığı hem de Alman Axel Springer'e yapılan hisse satışında RTÜK Kanunu'na aykırı davrandığı ortaya çıktı.

DOĞAN'I BİTİREN BELGELERİ GÖRMEK İÇİN TIKLAYIN

HER HAFTA BİR ŞİRKETE DEVRETMİŞLER
Vakit gazetesinin elde ettiği belgelere göre, Aydın Doğan'ın sahibi olduğu Doğan Yayın Holding'e kesilen vergi cezasının gerekçelerinde DYH'ye ait şirketlerin vergi kaçırmak için nasıl bir şirketten diğer şirkete atladığı gözler önüne seriliyor. Aydın Doğan'ı bitiren usulsüz hisse devri nedeniyle vergi kaçırma skandalı, Maliye Bakanlığı Gelirler Kontrolörlerinin dikkatli bir çalışması sonucu ortaya çıktı. Denetçiler, Doğan'a ait şirketlerin 2005, 2006 ve 2007 yılları hesaplarında yaptığı incelemelerde, holdingin Alman Axel Springer'e hisselerinin yüzde 25'ini satmadan önce bir dizi usulsüzlük yaptığını ortaya çıkardı.

DOĞAN, MALİYE'YE UZLAŞI ÇAĞRISI (T.Ö.U.) YAPMIŞ
Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı'nın 10.08.2009 tarihli vergi inceleme raporunda, Doğan Prodüksiyon Hizmetleri AŞ'nin, Maliye'den T.Ö.U. yani hesaplaşma öncesi uzlaşma talebinde bulunduğu ortaya çıktı. Bu durumda “Holdingimize haksız ceza kesildi” diye ortalığı ayağa kaldıran Doğan grubunun yaptığı vergi usulsüzlüğünü kabul ederek, Maliye ile uzlaşmaya gitmek istemesi dikkat çekti. Doğan Prodüksiyon Hizmetleri AŞ'nin, T.Ö.U. talebinde bulunması uzmanlar tarafından grubun vergi usulsüzlüğünü kabullendiği şeklinde değerlendiriliyor.

RTÜK'Ü AŞMAK İÇİN HOKUS POKUS OYNADI
Maliye denetçilerinin dikkatli incelemeleri sonucu kesilen vergi cezası şu gerekçelere dayandırılıyor: RTÜK Kanunu'nun 29. maddesi, bir özel radyo ve televizyon kuruluşunda yabancı sermaye payının en fazla yüzde 25 olabileceğini öngörüyor. Aynı zamanda bir yabancının birden fazla radyo ve televizyon kuruluşuna ortak olmasını da yasaklıyor. Doğan Yayın Holding'in yüzde 25'inin Alman AXEL şirketine satışı işlemi 26 Aralık 2006 tarihinde gerçekleştirildi. Satışa konu olan Doğan Yayın Holding bünyesinde 28 adet radyo-televizyon şirketi bulunuyordu. Doğan Yayın Holding'in satışı bu radyo ve televizyon şirketlerinin de satışı anlamına geleceğinden satışı RTÜK mevzuatına uygun görünüme sokmak gerekecekti. RTÜK mevzuatına aykırı olan durumu ana şirkette değilmiş gibi şirketler üzerinden göstererek gözden uzaklaştırmaya çalışılan işlemde; 2006 yılının Aralık ayında bir dizi hisse değişimi görünümlü alış satış işlemi gerçekleştirildi. Olağanüstü bir çaba neticesinde üç hafta içerisinde gerçekleştirilen şirketler arası pay devirleri ile Doğan Yayın Holding hisselerinin Alman AXEL şirketine satışı RTÜK mevzuatına da uygun hale getirilmiş gibi gösterildi.

VERGİ MUAFİYETİ ŞARTINA UYMUYOR
DYH'nin mali danışmanları şirketlerdeki pay devri işlemlerinde vergi maliyetini sıfırlamak için kurumlar vergisinin istisna tanıdığı işlemlerden “hisse değişimi” sistemini esas aldı. Kurumlar Vergisi Kanunu, hisse değişimi işleminin vergiden istisna olabilmesini bazı şartlara bağlıyor, ancak DYH'nin yaptığı devir şekli bu şartlara uymuyor. İstisna uygulaması bu şartların birlikte gerçekleşmesini zorunlu kılarken, kanunun aradığı şartlar şu şekilde belirtiliyor:

1- Yönetim ve hisse çoğunluğuna sahip olunmayan şirketin hisseleri devir alınmalı

2- Karşılığında bu şirketin hisselerini devreden ortaklara devralan şirketin sermayesini temsil eden iştirak hisseleri verilmeli

3- Değişim sonunda yönetim ve hisse çoğunluğuna sahip olunmalı

4- Öte taraftan hisse değişiminde, değişime konu hisselerin kaç yıl aktifte kaldığının önemi bulunmuyor.

HİSSELER EL DEĞİŞTİRİYOR AMA SAHİPLERİ HEP AYNI
DYH'nin Kurumlar Vergisi Kanunu'na dayandırarak vergiden muaf olma sistemini esas almasına rağmen, şirketlerdeki yönetim yapısının değişmemesi nedeniyle usulsüzlük yaptığı, denetçilerin incelemelerinde de ortaya konuluyor. Hisse değişimi işleminin vergi dışında bırakılmasının gerekçesi mevzuatta hisseleri toplayan şirketin hisselerini topladığı şirketin yönetim ve hisse çoğunluğunu elde etmesi amacına dayandırılıyor. Yani her değişim yahut her hisse değişimi değil, sadece önceden yönetim ve hisse çoğunluğu elde olmayan ve değişim sonucunda yönetim ve hisse çoğunluğu elde edilen bir şirkete ait hisselerin değişimi kurumlar vergisinden istisna edilebiliyor. Bu amacı gerçekleştirmeyen hisse değişimleri dolayısıyla kurumlar vergisine tabi oluyor. Kanunun aradığı şartı yerine getirmek için yapılan “hisse değişimi” işlemleri ile şirketlerdeki hisse çoğunluğu elde ediliyor gösteriliyor, ancak kanunun aradığı ikinci şart gerçekleştirilmiyor. Yani şirketlerin yönetimi değiştirilmiyor, şirketleri pay devri öncesi yönetim şirketleri yönetmeye devam ediyor.

AYNI HİSSELER ÜÇ HAFTADA DÖRT ŞİRKETE BİRDEN GEÇTİ
DYH, bir inanılmazı gerçekleştirerek, holding bünyesindeki şirketlere ait hisseleri 7 Aralık, 15 Aralık ve 27 Aralık'ta bir şirketten diğerine devrederek hem vergiden kaçırdı hem de RTÜK'ü aldattı. Holding yöneticilerinin yaptığı usulsüzlüğün birinci aşamasında yüzde 99'u D TV Holding'e ait olan 28 adet radyo ve televizyon şirketi 7 Aralık 2006 tarihinde D Yapım şirketine yüzde 99 hisse oranıyla “hisse değişimi” suretiyle devredildi. İkinci aşamada D Yapım şirketi, D TV Holding'den “hisse değişimi” suretiyle aldığı şirketleri 15 Aralık tarihinde Doğan Prodüksiyon şirketine devrediyor. Üçüncü aşamada ise Doğan Prodüksiyon, D Yapım şirketinden “hisse değişimi” suretiyle aldığı şirketleri 27 Aralık 2006 tarihinde Alp Görsel şirketine devrediyor.

BİRİ DİĞERİNİN, DİĞERİ ÖTEKİNİN SAHİBİ!
Hisse paylarının üç haftalık bir sürede birinden diğerine devri öncesinde Doğan Yayın Holding, Doğan TV Holding'in sahibi, Doğan TV Holding de 28 adet radyo televizyon şirketi ve Doğan Prodüksiyon ve Alp Görsel şirketinin sahibiydi. Pay devirleri sonucu görüntü şöyle değişiyor: Doğan Yayın Holding Doğan TV Holding'in sahibi, Doğan TV Holding D Yapım şirketinin sahibi, D Yapım şirketi Doğan Prodüksiyon şirketinin sahibi, Doğan Prodüksiyon şirketi Alp Görsel şirketinin sahibi, Alp Görsel şirketi de 28 radyo ve televizyon şirketinin sahibi. Holding yöneticileri bu şekilde araya dört şirket sokarak RTÜK mevzuatını by-pass ederek Alman AXEL'e dolaylı satış yapıyor.

HİSSE DEĞİŞİMİNDEN YARARLANMAK İSTEDİLER
Gelirler Kontrolörleri denetçileri incelemelerinde, DYH'nin sadece RTÜK Kanunu'na aykırı davrandığını değil, hisse devirleri sırasında vergi kaçırdığını da ortaya çıkardı. DYH yöneticileri, hisse devri işlemlerini yaparken vergisel maliyeti de hesap ederek, Kurumlar Vergisi Kanunu 19. maddedeki hisse değişimi istisnasından yararlanarak ortaya vergi maliyeti çıkmasının önüne geçmek istedi. Ancak yapılan incelemelerde yapılan işlemlerin hisse değişimi kapsamında değerlendirilemeyeceği, dolayısıyla istisnadan yararlanılamayacağı ortaya kondu. Denetçilerin bu incelemesinde, pay devirleri işlemleri sonucu devletten kaçırılan kurumlar vergisi ve katma değer vergisi tutarı 1 milyar 525 milyon TL, bu rakam vergi cezaları da eklenince 3 milyar 370 milyon TL olarak hesaplandı.

HİSSELERİN FİYAT FARKLILIĞI...
Söz konusu Maliye raporunda, hisse değişimine konu şirketlerin hisselerin önceki zamanlardaki beher fiyatı ile hisse değişimi tarihindeki beher fiyatları arasındaki bariz farklılığa da dikkat çekiliyor. 2002'de DTV Holding hisselerinin beher fiyatını ailenin fertleri 21,68 TL'den alırken 2006 yılı Aralık ayında hisse değişiminde beher fiyat 5,73 TL olarak gerçekleşiyor. Yine 2002 yılında Eko TV Yayıncılık hisselerini 2,70 TL olarak aile bireyleri alırken 2006 yılı Aralık ayında hisse değişiminde fiyat 1,56 TL olarak uygulanıyor.

1,850 MİLYARLIK KAZANCI GİZLEMİŞ
Gelirler Kontrolörlerinin yaptığı incelemede ortaya çıkan bir diğer usulsüzlük de, Doğan TV Holding'in değişime konu hisselerinin değerinin kayıtlı değerinin üzerinde olması. Maliyeciler, hisselerin emsal değerini aynı tarihlerde Doğan Yayın Holding'in Alman AXEL şirketine yaptığı hisse satışında uygulanan fiyatla şirket içindeki emsalleri baz alarak hesapladı. Yaptıkları hesaplama sonucu değişime konu hisselerin değeri en az 2.474.964.598,31 TL olarak tespit edildi. Şirket ise hisse değişiminde kayıtlı değer olan 624.220.578,53 TL'yi esas aldı. Böylelikle 1.850.744.019,78 TL kazanç gizlenerek vergi kaçırıldı.

KENDİ KENDİLERİNE DÜŞÜK FİYATLA HİSSE SATMIŞLAR
Denetçilerin ortaya çıkardığı bu usulsüzlüklerde dikkati çeken bir başka husus ise aynı kişilerin sahip olduğu şirketlere devredilen hisselerin fiyatlarındaki düşüş. Hisse fiyatlarındaki bu düşüş, küçük yatırımcıyı zarara uğratırken, tüm şirketlerin sahibi olan DYH'yi kazançlı yapıyor. Denetçiler, hisse değişimi tarihinden yaklaşık 2 ay öncesinde Doğan'ın DTV Haber Görsel A.Ş.'nin bir kısım hissesini başka bir holdinge sattığını ve satışta her bir hisse için uygulanan fiyatın ortalama 18,80 TL olduğunu tespit etti. Bu durum, DTV Haber Görsel A.Ş'nin, hisselerini piyasa değerinin çok altında bir değerle D Yapım'a devrettiğini ortaya koydu. Maliye denetçileri bu şekilde; hisselerde uygulanan düşük fiyatın gerçek emsal bedelinden ziyade Doğan grubunca bilinçli ve amaca hizmet edecek şekilde tespit edilen fiyat olduğunu ortaya çıkardı. Şimdi kamuoyu “Doğan Grubu bu hisseleri grup şirketleri dışındaki kişi ya da şirketlere belirlediği düşük fiyatlar üzerinden satar mıydı?” sorusunun cevabını bekliyor.

DEVLETTEN BÖYLE VERGİ KAÇIRMIŞLAR
Maliye Bakanlığı'na bağlı Gelirler Kontrolörleri'nin yaptığı titiz bir çalışmanın neticesinde Doğan Yayın Holding'in devleti yüklü miktarda zarara uğrattığı da açığa çıkarıldı. Denetçiler, DTV Holding A.Ş.'nin devletten 357.311.370,24 TL kurumlar vergisi ve 291.000.000,00 TL katma değer vergisi kaçırdığını ortaya koyarak vergi cezası kesti. Gelirler Kontrolörleri yaptıkları incelemelerde bu işlemin kanuna aykırı ve katma değer vergisine tabi olduğunu, bu yolla devletin 444.338.922 TL vergi kaybına uğratıldığını tespit etti ve yapılan hesaplamalar sonucu ise D Yapım'a 2.474.022.573 TL matrah üzerinden 888.676.000-TL ceza kesildi. Devleti 431.456.138 TL zarara uğratan D Prodüksiyon'a da 2.396.987.108 TL matrahı üzerinden 862.912.000 TL ceza kesildi.

DOĞAN'IN NE YAPACAĞI MERAK KONUSU
Doğan Yayın Holding'in, faiziyle birlikte 5 milyar TL'yi bulan 3,370 milyarlık vergi cezası karşısında ne yapacağı şimdi merak ediliyor. Zira, kendisine kesilen vergi cezasının hukuki olmadığını savunan Doğan Yayın Holding'i, Maliye Bakanlığı'nın hazırladığı rapor yalanlıyor. Doğan'la ilgili denetçilerin hazırladığı raporda DYH'nin daha önceden uzlaşma zemini aradığı da ortaya konuyor. 10 Ağustos 2009'daki raporda DYH için “TÖU talebinde bulunmuştur” deniliyor. TÖU, vergi kaçıran şirketlerin, kendilerine kesilen cezayla ilgili olarak Maliye'ye uzlaşma çağrısı olarak biliniyor. Doğan Yayın Holding'in TÖU talebinde bulunmuş olması, incelemelerin doğruluğunu ortaya koyarken, “Ceza hukuki değil siyasi” söyleminin de siyasi ve kamuoyunu etkilemek amacıyla olduğu göze çarpıyor.

Daha önce de Doğan Grubu'nun, kesilen yaklaşık 1 milyar liralık vergi ve cezaya teminat göstermekte sıkıntı çektiği kamuoyuna yansımıştı. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın söz konusu cezalar için de teminat istemesi bekleniyor.

GRUP SESSİZLİĞE GÖMÜLDÜ
Söz konusu raporla ilgili yazılı olarak görüşlerine başvurduğumuz Doğan Yayın Holding yetkililerinin gazetemizin baskıya girdiği saate kadar bir cevap vermemeleri ise dikkat çekti.

“AXEL, ORTAKLIĞI GÖZDEN GEÇİRECEK”
Öte yandan, Doğan Yayın Holding'in ortağı Alman Axel Springer'in de Almanya'da hukuki boşluklardan yararlanarak kanunları lehine kullandığı ortaya çıktı. Axel'in Aydın Doğan'ın şu an yaşadığı akıbeti 1960'lı yıllarda Almanya'da yaşadığı belirtiliyor. Axel'in Doğan'ın başına gelen bu işlerin kendi başını da ağrıtacağını düşünerek ortaklığı yeniden gözden geçireceği iddia ediliyor.

Gazeteleri, Doğan'ı böyle savunduMaliye'nin Doğan Yayın Holding'e kestiği 3,7 milyar TL'lik ceza Doğan Grubu gazetelerini ayağa kaldırdı. Gruba bağlı gazeteler yaptıkları yayınlarla cezanın “haksız” olduğu savunması yaparken, Doğan'ın yazarları hükümetin Aydın Doğan Grubu'nu sindirmeye ve muhalif basını susturmaya çalıştığını iddia etti. Doğan Grubu'nun en büyük ve etkin gazetesi olan Hürriyet, rekor cezayı “Dünyada eşi görülmemiş ceza” başlığıyla sürmanşetten verdi. Başlığın altından, kesilen para cezası rakam ve yazıyla yazıldı. Milliyet ise cezayı sürmanşetten gördü ve “Dünya böyle ceza görmedi” başlığını kullandı. “Tepki çığ gibi” alt başlığını atan gazete, cezayı eleştiren kişilerin görüşlerine yer verdi. Doğan Grubu'nun tetikçi gazetesi olan Vatan da rekor vergi cezasını sürmanşetten görmeyi tercih etti. “Bu neyin cezası?” sürmanşetini atan gazete, iç sayfalarda iki tam sayfayla konuyu işledi. Radikal cezayı manşetten vererek “Görülmemiş ceza” başlığını kullanırken, Referans, vergi kaçağı cezasını “Kazancı olmayan işleme 3.8 milyar liralık ceza” başlığı ile az sayıdaki okuyucusuna duyurdu. Grubun bulvar gazetesi olan Posta ise vergi kaçağı cezasını manşetten verdi ve “Korkunç ceza” başlığını attı.

DOĞAN'I BİTİREN BELGELERİ GÖRMEK İÇİN TIKLAYIN:
http://www.aktifhaber.com/gallery.php?id=531&no=1

Kaynak: Vakit

Doğan'ın yayın lisansları tehlikede! Grubun 28 TV ve radyoyu, farklı şirketler üzerinden mevzuata aykırı şekilde Alman ortağı Axel'a sattığı ortaya çıktı


10 Eylül 2009 Doğan Yayın Holding kesilen rekor cezanın ardında Doğan'ın toplam 28 TV ve radyoyu farklı şirketler üzerinden RTÜK mevzuatına aykırı olarak Alman ortağı Axel'e sattığı ortaya çıktı.

Yeni Şafak'ta yer alan habere göre, Doğan Yayın Holding 2006 yılında Alman Axel şirketine hisse değişiminde hileli işlem yaptı. DYH'nin 2006 yılındaki satışı ile 28 adet radyo ve televizyon şirketinin de Alman Axel'e satışı yapıldı.

Şirket mevzuata aykırı bu durumu çözmek için 28 radyo ve TV'nin ana şirket olan DYH'de değilmiş gibi göstermeye çalıştı. Bu çerçevede 26 Aralık 2006'da bir dizi hisse değişimi görünümlü alış-satış işlemi gerçekleştirdiği tespit edildi.

3 AŞAMALI ALIŞ SATIŞ

DYH'nin Alman Axel şirketine satışı üç aşamada hayata geçirildi. İlk olarak yüzde 99'u Doğan TV Holding'e ait olan 28 adet radyo ve televizyon şirketi 7 Aralık 2006 tarihinde D Yapım şirketine yüzde 99 hisse oranıyla “hisse değişimi” suretiyle devredildi.

İkinci aşamada, D Yapım şirketi D TV Holding'den “hisse değişimi” suretiyle aldığı şirketleri 15 Aralık 2006 tarihinde Doğan Prodüksiyon şirketine devretti. Üçüncü aşamada ise Doğan Prodüksiyon D yapım şirketinden “hisse değişimi” suretiyle aldığı şirketleri 27 Aralık 2006 tarihinde Alp Görsel şirketine devretti.

KURŞUN KALEMLE YAZILMIŞ

Satışlar gerçekleştirilirken iki ilginç husus dikkat çekti. D Yapım, Doğan Prodüksiyon ve Alp Görsel şirketinin 7 Aralık 2006 tarihinde 28 adet radyo ve televizyon şirketin ortağı olarak Karar Defterine silinmeye müsait şekilde kurşun kalemle işlendi.

İnceleme elemanlarınca kayıtların mürekkepli kalemle yapılmayarak kurşun kalemle yapılmasının kayıtların her an duruma göre değiştirilebilir olmasını akla getirdi. İnceleme elemanlarının tespitlerinde 15 ve 27'sinde yapılan hisse değişimlerinin karar defterinde 7 Aralık tarihini içeriyor olması da bu durumu teyit etti.

KANUNA GÖRE İSTİSNA OLUŞTURMUYOR

Doğan Grubu yöneticileri geçici ilmühaberleri, hisse senedi ile aynı görüp ve geçici ilmühaberlerin KDV Kanunu 17 4-g uyarınca istisna olduğu gerekçesiyle KDV'sini ödemedi. Ancak Gelirler Kontrolörleri raporlarında geçici ilmühaberlerin; henüz çıkarılmamış hisse senetlerini temsil edeceği ve sahibine tüm ortaklık ve alacak haklarını sağlayabileceğini, ancak vergi hukuku bakımından hisse senedinin yerini tutmasının mümkün olmadığını ortaya koydu. Kurumlar Vergisi Kanunu'nun hisse değişimi işleminin vergiden istisna olabilmesini bazı şartlara bağladığına dikkat çekilen raporda, bu konuda aranan şartlar şöyle özetlendi:

“Yönetim ve hisse çoğunluğuna sahip olunmayan şirketin hisseleri devir alınmalı. Karşılığında bu şirketin hisselerini devreden ortaklara devralan şirketin sermayesini temsil eden iştirak hisseleri verilmeli. Değişim sonunda yönetim ve hisse çoğunluğuna sahip olunmalı.” Ayrıca, hisse değişiminde, değişime konu hisselerin kaç yıl aktifte kaldığının öneminin bulunmadığına da dikkat çekilirken, bu kapsamda Kanunun aradığı şartı yerine getirmek için yapılan “hisse değişimi” işlemleri ile şirketlerdeki “hisse çoğunluğu elde ediliyor” şeklinde gösterildiği değerlendirmesi yapıldı.

Lisansların bir bölümü iptal edilebilir

Pay devirleri öncesinde DYH, Doğan TV Holding'in sahibi, Doğan Tv Holding de 28 adet radyo ve televizyon şirketi Doğan Prodüksiyon ve Alp Görsel şirketinin sahibiyken, pay devirleri sonucu ise görüntü şöyle değişti:

“Doğan Yayın Holding Doğan TV Holding'in sahibi, Doğan TV Holding D Yapım Şirketinin sahibi, D Yapım şirketi Doğan Prodüksiyon şirketinin sahibi, Doğan Prodüksiyon şirketi Alp Görsel şirketinin sahibi, Alp Görsel şirketi de 28 radyo ve televizyon şirketinin sahibi yapıldı.” Yani araya dört şirket girmiş oldu ve Alman AXEL'e dolaylı satış yapıldı. Böylece RTÜK mevzuatı görüntüde by-pass edildi.

Yapılan bu işlemlerle hem birden fazla radyo televizyon şirketi yabancılara satılmış oldu, hem de RTÜK'ün belirlediği satılabilecek üst hisse sınırı olan yüzde 25'ten fazla hisse satıldı. DYH, bu “hisse değişimi”ni KDVK'nın hükümleri çerçevesinde, 604 milyon 553 bin 563 TL karşılığında Alp Görsel A.Ş.'ne devrederken, değişimi ile ilgili olarak da ayrıca fatura kesmedi. DYH'nin yaptığı bu ihlallerin cezasının ise RTÜK mevzuatına göre içlerinde Kanal D, CNN Türk, Star TV, Radyo D'nin de içinde bulunduğu 28 adet Radyo ve televizyonun lisansının iptalini gerektirdiğine dikkat çekiliyor.

Hisse devrinde kayıtlı ve satış değeri farkı...

Gelirler Kontrolörleri, hisselerin emsal değerini aynı tarihlerde Doğan Yayın Holdingin Axel şirketine yaptığı hisse satışında uygulanan fiyatla şirket içindeki emsalleri baz alarak hesapladılar. Yaptıkları hesaplama sonucu değişime konu hisselerin değerini en az 2.4 olarak tespit ettiler.

Hisse değişiminde kayıtlı değer olan 624.2 milyon TL'yi esas aldığını ortaya çıkararak, böylelikle 1.8 milyar TL kazancın gizlendiğini belirlediler. Raporda; hisse değişimine konu şirketlerin hisselerin önceki zamanlardaki beher fiyatı ile hisse değişimi tarihindeki beher fiyatları arasındaki bariz farklılığa da dikkat çekildi.

2002'de DTV holding hisselerinin beher fiyatını ailenin fertleri 21,68 TL'den alırken 2006 yılı Aralık ayında hisse değişiminde beher fiyat 5,73 TL olarak gerçekleştiği tespit edildi. Yine 2002 yılında Eko TV Yayıncılık hisselerini 2,70 TL olarak aile bireyleri alırken 2006 Aralık ayında fiyatın 1,56 TL olarak uygulandığı ortaya çıktı.

Değişim tarihinden yaklaşık 2 ay öncesinde Doğan'ın DTV Haber Görsel A.Ş.'nin bir kısım hissesini başka bir Holdinge sattığını ve satışta her bir hisse için uygulanan fiyatın ortalama 18,80 TL olduğunu tespit ettiler.

netgazete

Cebini kaşıyan adam
11 Eylül 2009
Şamil Tayyar
Star Gazetesi

Biz kızsak, tepki göstersek, halkı aşağıladığını düşünsek de Bekir Coşkun, Hürriyet okurları içinde en itibarlı olanı, en çok okunanıdır. Hakkını teslim etmek gerekir.

Şimdi Habertürk yolcusu, Hürriyet teknesini terk ediyor. Kendi ifadesiyle, bu karar, Doğan Grubu’na kesilen 3.7 milyar liralık vergi cezasından 15 gün önce verilmiş.

Yaygın iddia, Coşkun’un Habertürk’ün patronu Turgay Ciner’den en az 500 bin lira transfer ücreti aldığı yolundadır.

Rakam az mıdır, fazla mıdır, bilemeyiz. Kesin olan, Hürriyet’te 17 yıldır yazarlık yapan Coşkun’un tüm tazminat alacağını yakarak yer değişikliği yapmayacağıdır. Hürriyet’in iktidar baskısı altında olduğunu söyleyen Coşkun’un daha özgür ortamda gazetecilik yapacağı kaygısıyla Habertürk’e geçtiğini söylemek ise saflıktan öte anlam taşımaz.

Eğer, iktidar, otokratik yöntemle medyayı kuşatmışsa, herkes bilir, Turgay Ciner, Aydın Doğan’a göre daha kolay lokmadır.

Özetle, Coşkun’un yer değişikliği, kazan kazan modeline dayalı, bal gibi bir transfer faaliyetidir. Ahlaki midir? Boyutuna bağlı...

Bu transfer, Mehmet Emin Karamehmet’in Doğan Grubu’dan aldığı Tuncay Özkan’a (resmi açıklamalara göre) ödediği 3 milyon dolar transfer ücreti ve aylık 64 bin dolar maaş gibiyse, ahlaki değildir.

Türkiye ölçeğinde bu büyüklükte bir para, sadece gazetecilik faaliyeti için ödenmez. Bu tezin babası ise Habertürk’ün Sabah’tan transfer ettiği Umur Talu’dur.

Gazetecilik getirisiyle örtüşen bir transfer ve maaş sözkonusu ise son kuruşuna kadar hakkıdır, helal olsun.

İtirazım; milleti salak yerine koymasınadır, un ve patates çuvalı yüzünden AK Parti’ye oy verdiklerini iddia ettiği kesime “göbeğini kaşıyan adam” sıfatını takarken kabarık banka hesabı üzerinden siyaset yapmasınadır.

Bekir Bey’in 16 Ağustos 2007 tarihli yazısını hatırlayın. Can yoldaşı Emin Çölaşan Hürriyet’ten uzaklaştırılırken şöyle yazıyordu: “Biz bir kayıktaydık. Kürek arkadaşımı dalgalar aldı. Bizim ulaşmak istediğimiz bir yer vardı. Söylene söylene, sızlana sızlana, adeta kendimizi kürek mahkumu sayarak kürek çekiyorduk o yere doğru...”

Devamı var: “Emin Çölaşan artık yok... Bırakmalı mıyım kürekleri?.. Asılsam mı küreklere?...”

Aradan 2 yıl geçti. Tekneden inmedi, küreklere asıldı. Ta ki, Aydın Doğan’a yüklü vergi cezası yoldayken Turgay Bey’in davetine kadar... Bu durumda sormak hakkımız değil mi: Tekneyi önce kimler terk eder? Yoksa küreklere dolar mı sıkıştı?

Tasfiyesi istenen gazeteciler

Sevgili Talat Atilla yazmış. Aydın Doğan yakın çevresine demiş ki; “Hükümet Bekir’in (Coşkun), Melih’in (Aşık), Mustafa’nın (Mutlu), Yılmaz’ın (Özdil), Yalçın’ın (Bayer) gönderilmesini istiyor.” Bekir Çoşkun da 10 kişilik listeden söz ediyor.

Emin Çölaşan giderken de aynı iddialar gündeme gelmiş, sonradan bu ayrılığın iç çatışma olduğu ortaya çıkmıştı.

Aydın Bey, bu iddiayı şu ana kadar yalanlamadı. Söylemiş olabilir mi, mümkündür. Demişse eğer, Aydın Bey, yeniden yapılanmayı hükümete fatura etmek istemiş demektir.

Aksi halde, hem hükümet hem Aydın Doğan açısından, yukarıdaki iddianın hiçbir reel tarafı yoktur. Eğer böyle bir tasfiye listesi verilseydi, eminim, 10 gün içinde yerine gelirdi. Böyle bir liste peşinde koşacaksa hükümet, önce elinin al tındaki TRT Türk’e bakardı...

Ayrıca, çarpık siyaset-medya ilişkisi, günümüzün keşfi değildir. Türkiye’nin kronikleşen temel problemlerinden biridir. Devlet ihale dağıtmaya devam ederse, medya patronları ihaleyle beslenirse, bu çarpık ilişkiden sadece nesebi gayrisahih çocuk doğar.

İstediğim ihaleyi alırım, vergi mevzuatındaki boşluklardan yararlanır servetimi katlarım, kendi mahallemde başka kabadayı istemem deyip “basın özgürlüğü” altına sığınamazsınız.

İktidar gücünün “baskı aracı” olarak kullanıldığını düşünenler, iktidar nimetlerinden yararlanma hevesini de masaya yatırmalıdır.

Hangi siyasi parti veya hangi medya grubu olursa olsun, ekonomideki payı yüksek devlet ve hortumcu medya anlayışı üzerine yükselen siyaset-medya ilişkisi devam ettikçe, bu tür iddialar asla gündemden düşmez.

Önce bu göbek bağının kopması gerekir. Onun yolu ekonomide özgürleşmeden geçer. Şampanya patlatırken gülenlerin tokadı yiyince ağlaması anlam ifade etmez.

Kim haklı?

Maliye’nin Doğan Grubu’na kestiği vergi cezasına ilişkin şu ana kadar üç görüş ortaya çıktı: 1-Bu ceza haksızdır, sindirme operasyonudur, 2-Ceza haklı gerekçeye dayanıyor ama sadece Doğan Grubu’na kesilmesi hukuksuzluktur, 3-Maliye’nin rutin işlemidir.

Tartışmanın daha sağlıklı zeminde yürütülebilmesi için bu raporun yayınlanması zorunludur. Bildiğim kadarıyla mevzuat, Maliye’nin ceza raporunu açıklamasına engeldir. Görev, mükellefe düşmektedir.

Aydın Doğan, kendisine bağlı gazetelerde uzun açıklamalar yaptırtmak yerine, bu raporun geniş özetini yayınlatırsa, uzmanlar fikir sahibi olur, teknik açıdan kanaat oluşturulur.

İlk olarak şu ayrıntıyı belirtelim. Doğan Grubu, rapor henüz yazım aşamasındayken, usul de böyledir, “Tarhiyat Öncesi Uzlaşma” talebinde bulundu. Vergi uzmanları, bu talebi, “suçun kabulü şartıyla cezanın indirilmesi talebi” olarak değerlendirir.

Çünkü, tablo ortada.

Bünyesinde 28 adet radyo ve TV’yi barındıran, halka açık Doğan TV Holding, 7 Aralık 2006 tarihinde D Yapım Şirketi’ne, 15 Aralık 2006 tarihinde Doğan Prodüksiyon’a, 27 Aralık 2006 tarihinde Alp Görsel şirketine devredildi. Bu arada, 26 Aralık 2006’da Doğan Yayın Holding’in yüzde 25’i Alman AXEL grubuna satıldı.

Mevzuata göre, yabancı hissesi, yüzde 25’i geçemiyor. Hisse devirlerinde vergi muafiyeti var. Bu işlemler, hem vergiden kurtulma hem AXEL’in payını örtülü olarak arttırma imkanı doğurdu.

Ancak, muafiyet de şartlara bağlı. Maliye göre, devirde bu şartlar oluşmamış. Vergi kaybını belirleyip cezayı kesmişler.

Herkes yapıyor niye ben? Ahmet Altan da aynı düşüncede, “Herkes yaparken neden sadece ceza Doğan’a kesildi?” diye soruyor. Cevabını aradığımız doğru soru, bu değildir. Şeffaf yönetimse muradımız, “Beni de görmeyin” demek yerine, “Diğer suçluları da yakalayın” cesaretini göstermeliyiz.

Yiğit Bulut/Habertürk
Doğan Kendi Etti Kendi Buldu!..

Doğan Grubu'na kesilen son cezalar sonrası bazı gazetelerde ve internet sitelerinde çok ciddi iddialar içeren haberler çıkmaya başladı.

Ortaya atılanlar, grubun yöneticilerinin mal varlıklarına acilen el konmasından, son yıllarda yabancılara usulsüz hisse satılmasına hatta çapraz hisse değişimiyle sanal büyümeye kadar gidiyor.

Bütün bunlar olurken, Doğan Grubu yazarları da “Neden basın bize destek olmuyor” algısı yaymaya devam ediyorlar.

Sevgili dostlarım, o grubu iyi tanıyan biri olarak şunu söyleyebilirim: Bence “nedenleri” başkalarına değil kendilerine sormalarında yarar var!

Örnek mi vereyim? Onlarca yazabilirim ama yapmayacağım... Sadece Vatan Gazetesi ve Mehmet Yılmaz'ın köşesi kullanılarak “Sabah ve atv, Ciner Grubu'ndan alınsın” kampanyasına yani sadece Doğan'ın “attığı adımlara” değineceğim...

Hatırlayalım... Vatan Gazetesi 2007 Haziran ayında çok ilginç bir haber yaptı ve doğrudan “yargı” hedef gösterildi. Kaynağı belli olmayan haberde Vatan şu ifadelere yer verdi:

“...TMSF'nin el koyduğu Merkez Yayın Holding'in eski ortağı Turgay Ciner ile avukatı Kenan Tekdağ'ın, salı günü karara bağlanması beklenen 'yürütmeyi durdurma' davasına ilişkin yakın çevrelerine söyledikleri sözler, hukuk ve iş çevrelerinde şaşkınlık yaratıyor. Ciner ve Tekdağ, salı günü görülecek davayı kazandıklarını anlatıp, kararın gerekçesinin ne şekilde yazılacağını bile kelime kelime sıralıyorlar. İstanbul 6. İdare Mahkemesi, Merkez Yayın Holding'in eski ortağı Turgay Ciner'in açtığı yürütmeyi durdurma davasını büyük bir olasılıkla 26 Haziran Salı günü karara bağlayacak. Ciner'in Sabah ve atv'nin el konulmasına karşı yaptığı 3'üncü hamlenin sonucu merakla bekleniyor...”

Bu haberi o dönemde Doğan Grubu tarafından “organik” bağlarla yönetilen ama “bağımsız” görünen Vatan Gazetesi yaptı.

Hatırlatma 1: Bize “medya” neden destek olmuyor diyenler, bunu bir not alsınlar!

Olay bu kadar da “basit” değil! TMSF'nin “atv ve Sabah'ı geri alma kararına karşı başvurulan yargı yolunu tıkama hırsı” Doğan Grubu'nu bir kez daha ateşledi ve bu yazının yayınlandığı günü takip eden süreçte Doğan gazetelerinde aynı “algılamayı” yaratacak haberler yer aldı.

Hatırlatma 2: Bize medya neden destek olmuyor diyenler, bunu da notlarına eklesinler!

Gazeteler yazdı, konu kapandı mı?

Hayır! Sıra köşe yazarlarına geldi... Hürriyet yazarı Mehmet Yılmaz konuyu gündeme taşıdı ve Ciner Grubu'nun “yargıyı” etkilemek adına “açıklamalar” yaptığını iddia etti. Amaç çok net ve açıktı: Ciner'in, Sabah ve atv'ye el koyma gerekçesini ortadan kaldırmak için yaptığı başvuruyu inceleyen mahkemenin baskı altına alınması...

Sevgili dostlar, detayı burada kesiyorum ve bir not düşüyorum: Bunlar sadece Ciner'e değil, rakip olabilecek daha birçok isme ve şirkete yapıldı.
Şimdi diyeceksiniz ki; sen de o dönemde o grupta çalışıyordun, şimdi neden bunları hatırlatıyorsun? Şunun için hatırlatıyorum; burası çok önemli, çok dikkatli okuyun lütfen!

“Bize neden destek yok” diyen Doğan Grubu, benim orada bulunduğum süre içinde işini “doğru düzgün yapan” adamlara “hiçbir zaman” değer vermedi. Grup içinde her zaman bu vergi borçlarının baş sorumlusu olan Soner Gedik “tipi”, daha açık ifadesiyle “Hallederiz, onu da yaparız, bir yol buluruz, bunu da yıkarız” tipi adamlar “öne çıktı”.

Düzgün “adamlar” görülmedi. Uğur Dündar yıllarca “bekledi”. Enis Berberoğlu'na benim yanımda, “Evini bırak Ankara'ya git, iki yıl içinde genel yayın yönetmeni olacaksın” sözü verildi. Yıllarca her türlü “medya-siyaset” pazarlığında yıpranan Ertuğrul Özkök'e asla dokunulmadı. Zihniyet buydu. Soner Gedik tipi adamlar her zaman “makbuldü”! Hâlâ makbul! “İşimizi doğru yapalım” diyenler değil, “Umreye gidip halkı kandırırız, hallederiz” diyenler işi yürüttü!

Sevgili dostlar, uzun lafın kısası: Doğan Grubu'nun başına ne geldiyse; inanın ne siyasi otoritenin gazabından, ne de başkalarından geldi. KENDİNDEN ve zihniyetinden geldi.

Şimdi Ertuğrul Özkök, Soner Gedik gibi adamlar “temizlesinler” bakalım yıllarca “herkese” şahısları ve grup adına yaptıklarını...
Son bir not: Tek üzüldüğüm, borsadan hisse alarak bu şirkete paralarını koyanlar...

Günlerdir uyumuyorlar...

Bu İşi Çözene Aşk Olsun
DYH, 'kar yapmadık' demesine rağmen bünyesindeki şirkettleri birbirine devredip durmuş. Sebep ne acaba? Bu karmaşık durumdan çıkmak o kadar kolay değil...

28 şirketin yüzde 25'inin yüzde 99.99'u kaç eder?

DYH'nin "Faaliyet konumuz değil ve lisans yetkimiz yok" açıklamasına karşın holdingin sahibi olduğu Doğan TV'nin altında yer alan 28 şirket içinde Kanal D, CNN Turk ve Star da bulunuyor. Bu televizyon kanallarının yüzde 25'inin Alman Axel'e satılması "RTÜK Yasası'na aykırılık var" iddialarını güçlendiriyor

Doğan TV Holding'in, RTÜK yasasına aykırı şekilde yabancı ortağı Alman Axel Springer'e 28 radyo ve TV şirketinin yüzde 25'ini sattığı şeklindeki habere Doğan Grubu'ndan itiraz geldi. Doğan TV Holding'in tepesindeki şirket Doğan Yayın Holding'ten Kamuyu Aydınlatma Platformu'na gönderilen yazıda DYH'nin bağlı ortaklığı konusundaki Doğan TV Holding'in faaliyet konusunun, görsel ve işitsel medyada faaliyet gösteren ve içerik sağlayan şirketlere iştirak etmek olduğu belirtilerek şirketin görsel veya işitsel yayın faaliyeti olmadığı, yayıncılık yapma lisansı da bulunmadığı kaydediliyor. Açıklamada, buna bağlı olarak da RTÜK mevzuatına aykırı işlem yapılmadığına dikkat çekiliyor. Açıklamada yayın lisansına sahip tüm TV kuruluşlarının ortaklık yapılarının da yasaya ve mevzuata uygun olduğu belirtiliyor.

ŞİRKET ALTINDA ŞİRKET
DYH'nin çatısı altındaki lisansı olmayan Doğan TV Holding'in bir değil, aralarında CNN Turk, Kanal D ve Star TV gibi şirketlerin bulunduğu toplam 28 şirketi mevcut. Konu şöyle açıklanabilir:
1. Doğan TV Holding'in yüzde 25 hissesi 25 Aralık 2006'da Alman Axel Springer'e (Ticari adıyla Commerz Film GmbH) adlı yabancı şirkete devrediliyor.
2. Ancak bu işlemden önce Doğan TV'nin altındaki ve aralarında Kanal D, CNN Turk ve Star gibi kanalların olduğu 28 şirkette devir operasyonu başlıyor.
3. İlk işlem 7 Aralık 2006'da yapılıyor ve Doğan TV altındaki 28 şirket D Yapım AŞ'ye devrediliyor.
4. 15 Aralık'ta ise 28 şirket D Yapım'dan Doğan Prodüksiyona....
5. 21 Aralık'ta ise bu kez şirketler D prodüksiyon'un da altındaki Alp Görsel'e devrediliyor. Özetle, Doğan TV altındaki 28 şirket, önce D Yapım ardından Doğan Prodüksiyon ve son olarak Alp Görsel'in altına atılıyor. Ticaret Sicil kayıtlarında yaptığımız incelemeye göre devredilen her şirket bir üst şirketin yüzde 99.9999 oranında hissedarı. Bir başka anlatımla, Doğan TV'nin yüzde 25'ine sahip olan Axel, alttaki yüzde 99.99'una sahip oldukları şirketin de yüzde 25 hissedarı anlamına geliyor. Böylece Doğan TV'nin lisansı olmamasına karşın Kanal D, CNN Turk ve Star TV gibi televizyonların lisansının sahip olduğu şirketleri elinde tutuyor. Buna bağlı olarak da RTÜK yasasının 29'uncu maddesinin ı bendinde anlatılan yabancı bir kişi ya da kurum en fazla bir TV'ye sahip olabilir maddesine de aykırı olduğu ortaya çıkıyor.

FATİH ALTAYLI'NIN DÜNKÜ YAZISINDA CAN ALICI SORU
Fatih Altaylı'nın Habertürk'teki dünkü yazısının ilgili bölümü...

"Kafamı kurcalayan bir soru var.
Bunu sormak istiyorum.
Bu sorunun muhatabı Doğan Grubu yönetimidir.
Doğan Grubu, yaptığı açıklamalarda vergi cezasına konu olan grup için satış işlemlerinde şirketin hiçbir kazanç elde etmediğini söylüyor.
Doğan Grubu’na ait şirketler, grup içinde birbirine satılmış. Bu işlemler birkaç defa gerçekleştirilmiş ve grubun açıklamasına göre, bu işlemlerden hiçbir kazanç elde edilmemiş.
İşte benim merakım da tam burada başlıyor.
Dediğinizin doğruluğuna inanarak soruyorum:
“Peki o zaman siz, bu işlemleri niye yaptınız? Grup şirketlerini, grup içinde niye birbirlerine satıp durdunuz? Bu işlemlerin amacı neydi? Bunu neden yaptınız?”
Bu basit soruya yanıt verirlerse onu da yazacağım."

Kaynak: Sabah

DOĞAN GENELKURMAY KAPISINDA!

26 Eylül 2009 10:52
Taraf gazetesinden sarsıcı bir iddia daha.. Maliye'nin rekor cezasına karşı Aydın Doğan'dan yeni bir hamle mi?
Taraf gazetesinin haberine göre Aydın Doğan Maliye’nin kestiği rekor cezayı aşmak için askerin kapısını çalacak..

Buna göre Aydın Doğan Genelkurmay Karargahı’nda Başbuğ ile görüşecek..

Taraf gazetesinin sürmanşetten ‘Doğan karargaha gidiyor’ başlığıyla verdiği haberin spotunda “Maliye’nin verdiği ağır vergi cezalarından kurtulmanın yolunu arayan Aydın Doğan Genelkurmay Başkanı Başbuğla buluşacak” ifadeleri yer alıyor.

Haberde görüşmenin içeriği “özel bir konu” olarak kayı


En son Ekim tarafından Cmt Eyl 26, 2009 11:40 pm tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Prş Eyl 17, 2009 3:27 am    Mesaj konusu: Don lastiği gibi olunca Alıntıyla Cevap Gönder

Serdar Akinan
Medyada taşlar oynuyor

Bundan birkaç yıl önce Başbakan'a çok yakın iki isimle Cihangir'de bir kafede buluştuk.
Sohbet dereden tepeden şeklindeydi.
Fakat konuşmanın bir yerinde medyada şimdi çok etkin yerde olan isim, 'Sayın Başbakan'ın şunu görmesi gerek. Bugünkü medyada etkin olan sermaye yapısı ve medyanın gücü (Başta Doğan Grubu; büyük medyayı kastederek) hareketimiz açısından ordudan daha tehlikelidir. Önümüzdeki süreçte medyada etkinliği artırmak şart' mealinde bir cümle kurmuştu.
Çok da haklıydı... Hakim medya sermayesinin 'iman evreni' TÜSİAD'sa, AKP hareketininki aslında MÜSİAD'dı...

Bu süreçten sonra ne oldu?
Sabah el değiştirdi... Uzan'lar silindi...
İpek'ler, Çalık'lar medya mahallesinin yeni patronları oldular.
Şimdi Doğan'ın iki önemli gazetesindeki 'hareketi' bu anlamda mı okuyacağız?
İktidar, bir yandan medya sermayesini ele geçirirken, bir yandan da ele geçiremediği en büyük kaleyi vergi cezaları ile köşeye sıkıştırıyor ve bu grupta 'biat etmeye mi başlıyor?'
Yani köşeye sıkışan Doğan eline tutuşturulduğu iddia edilen 'tasfiye edilecek gazeteciler listesi'ni devreye mi alıyor?
Diyet mi ödüyor? Elbette hayır... Ben yapılan tasarruflardan bunu okumuyorum.

Tıpkı Çölaşan olayında okumadığım gibi.
Bu korkudan ötürü bir teslimiyet değil. Tersidir.
İki sebepten ötürü...
İlki Tayfun Devecioğlu hiç de 'yumuşak üsluplu, uzlaşmacı' bir profil çizmedi Vatan'da...Vatan agresif ve muhalif bir gazete oldu.
Yani Devecioğlu'nun Milliyet'in başına gelmesi 'AKP'ye zeytin dalı' değildir.
Mehmet Tezkan'ın Vatan gazetesindeki yazılarına retrospektif bir bakış fırlatalım.
Tezkan, Cumhuriyet'ten bu yana, mesleki siciline çizik attırmamış bir isimdir. Yani, ileride, 'AKP'li yıllar olarak' anılacak bu süreçte Tezkan adının 'dimdik durabilenler' listesinde yer alacağına şahitlik ederim.
Taşlar oynuyor bu kesindir. Medyada büyük taşların oynaması demek hareketin devamının geleceğinin işaretidir.
Endişem şu: Doğan Grubu, şayet bir uzlaşma olmazsa, parçalanabilir. Küçülebilir...
Burada temel kaygım; daima altını çizdiğim nokta; 'medya sermayesinin yapısı'dır.
İktidar, seçim sathına girerken, bence 'vuruşarak çekilme' kararı almış bir medya grubuna karşı, muhtemelen, daha da sertleşecektir.
Bunda başarılı da olacaktır. Gücün kontrolü onda...
Endişem şu: Yandaş bir başka anlayıştaki sermayeye peşkeş çekilecek buraları...

Oysa, ideali, AKP iktidarının yasal bir düzenleme yaparak, medya sermayesine açık iş kısıtları getirmesi ve Ankara ile olan her türlü ticari bağlarını kalıcı bir şekilde kesip atarak, Türkiye'nin bu en temel yapısal sorununa kesin bir çözüme kavuşturmasıydı...
Bu ilk olarak biz gazetecileri rahatlatırdı. Sonra da şeffaf ve bağımsız bir medya sermayesi yapısı altında yeşerecek ifade özgürlüğünün gerçek demokrasiye nasıl bir katkı sunacağı görülürdü.
Şimdi başka bir raya oturuyoruz.
Medya üzerinden çok çetin bir kavgaya şahit olacağız.
Bu taşların oynaması hayra alamet değil... Bunu bilin ve görün.
Akşam

Serdar Akinan
Doğan için kaçınılmaz son (mu?)

Doğan Grubu'yla ilgili olan bitene şahit olduklarımıza dair bugüne kadar herhangi bir yazı kaleme almadım. Ancak, gelinen aşama vahim.
İçeriğini bilemememden ötürü bir türlü kaleme alamadığım bu durum, artık sessiz kalınamayacak bir düzeye ulaştı. Aldığım duyumlar ürkütücü...
'Bu iş bitti. Aydın Bey ya Uzan'ların durumuna düşürülecek ya Dinç Bilgin'in... Yurt dışına yerleşebilir' gibi inanılması gerçekten güç sözler işitiyorum.

Daha önce bu sütunda Türkiye'deki mevcut yapısal sorunların temelinde yatan ana meselelerden birinin medyanın sermaye yapısı olduğunu açık açık defalarca yazmıştım. Geçtiğimiz günlerde Nuray Mert'in Radikal'deki yazısı tam da bu 'meselemi' ifade ediyordu:

'Lafı dolandırmaya gerek yok, asıl sorunun medya-ticaret-iktidar ilişkilerinin genel çerçevesi olduğunu düşünüyorum. Bu konuda hiçbir grubun patronu ile anlaşmamıza imkan yok. Zira, ben medya gruplarının başka ticari faaliyetlerinin olmasının kaçınılmaz olarak bağımlılık ilişkisi doğuracağını, bunun da özgür medya dediğimiz kavramı fazlasıyla zorlayacağını düşünüyorum.'

İdealler ve gerçekler elbette farklıdır.
Nuray Mert'in net ve tam şekliyle ifade ettiği tezi, meslek yaşamım içinde paylaştığım farklı medya patronları bu çerçeveye, çeşitli gerekçe ve örneklerle daima itiraz ettiler.
Bu ayrı bir tartışma konusu. Ama çok önemli...
Yalnız gelelim Doğan Grubu'nun muhatap olduğu duruma...
Bu açık bir hesaplaşmadır. 28 Şubat'ın ve sonrasındaki birçok haksız tavrın haksız rövanşıdır.
Yapılanlar; iktidarı perçinleme gayreti ve 'tarlayı düzleme çabası' bir yana; hiçbir vicdani, dini, ahlaki, ticari veya siyasi koda sığması mümkün olmadığına inandığım bir öfkenin kontrolsüz yansımasıdır.
Gerçekten ölçüsüz bir haksızlıktır.
'Efendim, ama Doğan da bu işleri yapmış... Bakın. Denetimlerde çıktı...'
Neye göre?
Aynı muamele Çalık'a, Albayrak'a ve daha onlarca gruba neden yapılmaz?
Tek bir lafım olacak. Dün mağdurdunuz... Bu muameleye tabi tuttuğunuz yapı ise bu mağduriyetin müsebbiplerinden biriydi. En azından algınız budur.
Ama, kültürünüzden ve geleneğinizden beklenen intikam mıdır?
Kaldı ki bu grubun hakim sermayesi yani 'aile' bu anlamıyla tasfiye edildiğinde ne olacak?
Gene 'racon' mu kesilecek?
Kamu kaynakları, 'usulsüzlük şaibeleri altında', size yakın anlayıştaki sermaye sahiplerine kullandırılarak bu etkili medyaların sahipliği mi değişecek?
Doğrusu, ticaret-siyaset-medya arasındaki zehirli ve kirli bağları koparmak. İletişim uzmanları, medya sermayelerinin başka ticari faaliyetlerde bulunmasının engellenmesinin de yeterli olmadığı inancında.
Zira, kamu ihalesine giremese bile mesela kağıt alımında sübvanse edilebilirler ve bu da bir iktidar bağıdır. Aslolan, devleti kontrol eden hükümetin ticaretten çekilebilmesi.
Bir aktör olarak bu sahneyi terk etmesi sorunu çözebilir. Ve elbette, bu kez devreye küresel şirketler
girecek. Başka çıkar ve iktidar alanları medyanın
özgürlüğü ve bağımsızlığı üzerinde gölge olacak.
İdealleri tartışabiliriz. Gerçekler tartışılamayacak
kadar ürkütücü ve düşündürücü.
Hakikaten bu ülke nereye götürülüyor?
Akşam

Şamil Tayyar
Don lastiği gibi olunca
Star
16 Eylül 2009

Yakın zamana kadar iktidarı destekleyen bir medya patronuna sormuşlar: “Turgut Özal'ı, Yıldırım Akbulut'u, Mesut Yılmaz'ı, Süleyman Demirel'i, Tansu Çiller'i, Necmettin Erbakan'ı, Bülent Ecevit'i, son olarak Tayyip Erdoğan'ı destekledin. Nasıl bir yayın politikan var? Her iktidarda değişiyorsun?”

Gülmüş patron: “Ben değişmiyorum ki, iktidardaki değişiyor. Ben her zaman iktidardan yanayım.”

Kimine göre, doğruluk payı olan bu fıkra gibi anekdot, son vergi tartışmasını özetleyen veciz bir hadisedir.

İktidarla ilişkiyi, nimet-külfet dengesinde nalıncı keseri gibi sürekli kendine yontarak biçimlendiren, denge aleyhte bozulduğu zaman “Atatürk”, “laiklik”, “basın özgürlüğü” gibi kutsal kavramlar üzerinden silahşörlüğe dönüştürenlerin hiçbir inandırıcılığı yoktur. Yalnızlıklarının temel nedeni de budur.

OKTAY EKŞİ TAM GAZ

Fikri Akyüz ne güzel derlemiş eski yazıları.

Hürriyet'in Başyazarı 17 Haziran 2003 tarihli köşesinde bakın ne yazıyor: “Bu adama (Uzan'a) dikkat edin. Adam şirketleriyle vatanı karıştırıyor. Uzan ailesi para ödemeyi sevmez. Ama asıl mesele elbet bu değil. Amaç çok açık: Ben kanun kural tanımam. Böyle bir zihniyete (kör topal da olsa) 'bir hukuk devletinde' yaşadığı ve 'herkesin yasalar karşısında eşit olduğu' öğretilmezse, bu ihmalin bedelini hepimiz üstelik çok ağır şekilde öderiz.”

Ekşi, öyle hınç dolu ki, hükümete, “bildirin kanun tanımaz adama haddini” diyor.

Ama aynı adam, Aydın Doğan'a ceza kesilince, 21 Şubat 2009 günü ne yazmış, okuyalım: “Doğan Grubu'na 'Sizi de bazıları gibi mahvedeceğim' diyor. Ceza haksız, merak edenler geriye doğru yaşanmışları okuyup öğrensinler. Oradan ders alsınlar. O zaman anlarlar niçin 'Bu filmi ikinci defa görüyoruz' dediğimizi.”

Hangi ikinci film? Uzan'ın kellesi uçarken, “film” demiyordunuz...

YANDAŞ TUFAN TÜRENÇ

Hadi, Tufan Türenç'e bir bakalım şimdi. Tarih 16 Haziran 2003. Şöyle diyor: “Uzanlar hakkında her siyasi parti böyle cesaretli bir karar alamaz. Bu operasyona Uzan Grubu dışında ciddi bir itiraz da yok. Keyfi fiyat uyguluyorlar. Uzan cephesinden bakarsak, onlar bu operasyonu ne yazık ki hukuka aykırı bir eşkıyalık olarak tanımlıyor. Daha durun neler neler olacak, neler...”

AK Parti'ye bir övgü, bir övgü... Ben yazsam, söylemedikleri kalmazdı.

Mevzu Aydın Doğan olunca, Tufan Bey'in kalemi hemen kıvrıldı, 20 Şubat 2009 günü şöyle yazdı: “Hükümetin görevlendirdiği vergi denetçisi bir şeyler bulmak talimatıyla geliyor. Türkiye'deki laik demokratik rejim hızla hukukun dışına kayıyor. AKP iktidarında Uzanlar'ın ve daha birçoklarının başına gelenlerden sonra şimdi de Aydın Doğan'ı yok etmeye çalışmak hangi hukuka sığar?”

O da Oktay ağabeyi gibi Uzan'ı hatırladı. Uzan'ın üzerine gidince “cesur parti” diyordun, şimdi neden çark ettin?

YALÇIN DOĞAN FARKLI MI?

İşte, bir Yalçın Doğan klasiği. 17 Şubat 2003 günkü yazısına bakalım: “Uzanlar'a ait ÇEAŞ ile Kepez Elektrik'e el konmasına dair cesareti bundan önceki hükümetler gösteremiyor. Konumu ve gücü ne olursa olsun, bundan böyle hiç kimse yasalar karşısında kabadayılık yapma hakkına sahip değil. Kimseye imtiyaz yok. Kimseden korkmadan, yasaları uygulamak gerek. Hukuk devleti, yerine ancak böyle oturabilir.”

Yandaşlığın bundan ötesi olur mu? Bir iltifat, bir iltifat hükümete...

Oklar Aydın Doğan'a dönünce o da döndü. 10 Eylül 2009 günü şöyle yazdı: “Tayyip Erdoğan Doğan Grubu'na hınç ve öfkeyle saldırıyor. Emsali görülmemiş hukuka aykırılıklar ve sadece tek bir gruba yönelik aykırılıklar birbirini izliyor. Şimdi ses çıkarmayanlar günün birinde sıra kendilerine geldiğinde artık çok geç olduğunu anlayacak ama iş işten geçmiş olacak. Ceza demokrasiye kesiliyor, hepimize kesiliyor. Karanlığın farkında mısınız?”

DEVŞİRME DE KARŞIYMIŞ

Eskiler öyle de devşirmeleri farklı mı?

25 Mayıs 2007 tarihli Ahmet Hakan'ın yazısı: “Bir adam düşünün. Bankasının içini boşaltmakla suçlanıyor. 10 milyar dolarlık bir hortumlamadan yargılanıyor. Üstelik Cem Uzan'ın her tarafı açık...”

Açıkça, Uzan için “Hortumcu” diyor.

Şimdi Nişantaşı'nda limon direnişinde... Aman dikkat, sıkmasınlar seni...

Aklınıza gelebilir, hepsi mi böyle? Elbette, hayır. Mesela Yılmaz Özdil. Her zaman istikrardan yanadır. Dün Cem Uzan'a yalakalık yapıyordu, bugün Aydın Doğan'a...

İşin garibi, yaptığı işi, “fazilet” sanıyor.

Sizi tatlı su özgürlükçüleri sizi, Halep ordaysa arşiv burada...

17 Eylül 2009
Emin Çölaşan önemli itiraflarda bulundu

Programa Bekir Coşkun bağlandı. Çölaşan sinek avlayan Obama'ya özendi. Tayyar ETÖ'ye değindi.

Ömer Şahin’in hazırlayıp sunduğu ve Kanal A'da yayınlanan “Görüş Farkı” programına katılan Emin Çölaşan ve Şamil Tayyar’dan bomba gibi açıklamalar geldi. Üç saat süren programda Çölaşan, yaşadığı bazı olayları ilk kez anlatırken, önemli itiraflarda bulundu. Hürriyet’ten ayrılıp Haberturk’e geçen Bekir Coşkun’da programa telefonla bağlandı ve ilginç açıklamalarda bulundu.

İŞTE ÇÖLAŞAN'IN AÇIKLAMALARI

HÜRRİYET’TE İKEN PATRONUNU NİYE ELEŞTİRMEDİ:

“Sözlü olarak söylerdim ama tabiî ki yazamazdım. Hangi köşe yazarı yazabilir, patronu hakkında yazı. Bir babayiğit köşe yazarı çıksın da patronunu eleştirsin, mümkün değil böyle bir şey. Eşyanın taabiatına aykırı.”

SANSÜRLENİP DE YAZAN ONURSUZ DEMİŞTİM,BAŞIMA GELDİ

O sözü rahmetli Yavuz Gökmen için söylemiştim. O zaman yazılarım sansür edilmiyor. Ben de yazısının sansürünü kabul eden onursuzdur diye. Aşırı boyuta kaçmış yazı yazdım. Yavuza hitaben yazmıştım, ondan sonra bizim başımıza geldi. Tartışma programında bana soruldu. Ya insansınız orda milyonlarca insan sizi izlerken “evet yazılarım sansürleniyor” diyebilir miyim? Ama sansürleniyordu yazılarım. Hiçbir babayiğit gazeteci o ortamda benim yazılarım sansürleniyor diyemez. Ama hürriyettekilerin hepsi bilirdi. Hürriyet’te yazılanların yüzde 90’ı çöpe gider. Hacı Ertuğrul alır makası eline, keser,biçer. Şükrü Küçükşahin yazı gönderir. Bir bakarsınız iki saat sonra başka bir yazı daha geçmiş. Niye deyince, “Abi Ertuğrul Bey, telefon etti. Maliye Bakanı’nın aleyhine yazma,yazını değiştir dedi” der. O da yeni yazı yazar”.Bana Hacı Ertuğrul defalarca torununun üzerine yemin etmesine rağmen sözünü tutmadı.


PİJAMAYLA KARŞILANAN BAŞBAKAN MI İSTİYOR?

Siz niye korkuyorsunuz Başbakan sizden korksun,her gün sizi arayıp “emriniz var mı “diye sorsun sözlerim mecaziydi. Abartılı bir cümledir. Denge kurun demek istiyorum. Benim elimde o kadar para,medya olacak ve yanlış gördüğüm şeyi yazmayacağım. Olacak şey değil,bunlar korkuyorlar

RÖPORTAJ YAPANLAR, NİYE İŞ TEKLİF ETMİYOR?

Açıkça yanıt vereyim. Akşam Grubu’ndan teklif almadım. AKP’nin ilk yıllarında 2002-2003’te o zamanki Ankara temsilcileri Nuray Başaran, patronları adına transfer teklif etti. “Hayır” dedim. Fatih Çekirge’de Cem Uzan adına tam 3 kez transfer teklifinde bulundu ona da “hayır” dedim. Hürriyet’i seviyordum.

HÜRRİYET’TTE 24 MİLYAR MAAŞ ALIYORDUM

Turgay Ciner’le aylık 25 milyara el sıkıştık. Hürriyet’te iken 24 milyar maaş alıyordum. Bunlar çok yüksek ama isme verilen paralar. Dahasını söyleyeyim. Bu piyasada 120 milyar aylık artı 20 bin dolar kredi kartı harcama yetkili gazeteciler var.

AYDIN DOĞAN, MUHALİFLERİ ATAMAZ. SİGORTALARI BENİM

“Niye başkaların kovmuyor? Ben hepsinin sigortasıyım.herhangi birtanınmış ismi,muhalifi kovarsa kıyamet kopar;.kovamaz. benden sonra ikinci yazarını kovamazdı. Hürriyette,doğan grubunda yazı yazan bütün muhalif yazarların sigortasıyım”


YAZAR GİTTİ DİYE HİÇBİR GAZETE BATMAZ

“Hiçbir yazarın ayrılmasıyla, hiçbir gazete batmaz.bu hayat tecrübesidir.

HÜRRİYET’TE YAŞADIĞIM HER OLAYI GÜN GÜN NOT ETTİM
Her yaşadığım olayı günlük not alırdım

GÜNLÜK TUTMAM TABİKİ ETİKTİR!

Etik tabii, onların özel yaşamını açıklamıyorum ki, dedikodu,rivayet yok. Birebir yaşadıklarımız

EVET İNSANLARI YAFTALADIM

Evet Yaptım,yaftaladım. Ne yazdıysam doğrudur.

ERDOĞAN-BÜYÜKANIT GÖRÜŞMESİ GİZLİCE KAYDA ALINDI!

Yüzde yüz eminim o görüşme birileri tarafından banda alındı. Birilerinin gizli kasasında,cebinde var.

Suçlamıyorum kimseyi,tahminlerimi söylüyorum. Bunu herkes söylüyo. O gizli görüşmede birseyler oldu.

ÇÖLAŞAN: BÜYÜKANIT’I OKUYUNCA 27 NİSAN’A SAYGIM AZALDI

27 Nisan’a destek verdim. Büyükanıt daha sonra tek başına bunu kaleme aldığını,geceyarısı internet sitesine koyduğunu söyledi. Biz bunu bilmiyorduk,askerlerin ortak görüşü olarak değerlendiriyorduk. Benim o zaman bu şeye saygım azaldı. Ben zannediyordum ki, silahlı kuvvetlerin kurumsal tavrıymış,değilmiş…

BİR ASKERİ DARBEDEN ALLAH KORUSUN!!

27 Nisan’ı destekledim. Sandıkla gelen sandıkla gitsin görüşüne de katılıyorum. Allah korusun ya birdarbe olsa,neler yaşanacağını,nasıl kargaşa yaşanacağını,21 nci yüzyıl dünyasında bunun nasıl fiyaskoyla sonuçlanacağını en iyi düşünecek insanlardan biriyim.

KENT OTEL TOPLANTILARININ TAMANINDA VARIM

Toplantılara ben hepsinde varım. Ayda 1 ortalama toplanırdı,yaz ayları hariç. Amacı neydi? İlhan abi İstanbul’dan Ankara’ya geliyor, o gelince Ankara’da yaşayan çoğunlukla bir takım insanlar Kent Otel’de yemeğe çağrılıyor. Fikir alışverişi için. Kocaman restoran,bütün masalar birleştirilir. Büyük dikdörtgen haline getirilir. Katılanlar 70-80 kişi olurdu. Seyyar bir mikrofon elden ele dolaşır. 7-8 tane de garson servis yapardı. Yemeğin parasını herkes kendi cebinden öderdi. O da 35-40 milyon du galiba.Ne olacak bu memleketin halini insanlar tartışıyor.Kim bu insanlar? Hepsi de AKP’ye karşı olanlar. Ergenekon sanıklarının bir kısmı da geliyordu. İlhan Abi matrak birisidir. Mikrofonu alır, her olayda ABD’yi suçlar. Kafasındaki suçlu mutlaka ABD’dir. Bir başkası söz ister, o konuşur. İş en sonunda AKP’ye karşı bir şeyler yapmalı olayına gelir. Biz bu işi CHP ile mi yapalım? Yoksa başka oluşum mu gerekir? Bu konuşulur. Orda bulunan CHP’li belediye başkanları Baykal’ı savunur. Bir kısmı Baykal ile olmaz der. Orda tek bir gün ne darbe konuşuldu, ne ima edildi.

MİNİK KUŞ EMEKLİ OLDU

Minik kuş emekli oldu.

BEKİR COŞKUN'UN AÇIKLAMALARI

BEKİR COŞKUN: 5 YILLIK GELECEĞİMİ SATARAK GİTTİM

Tabiî ki bedavaya gitmedi, aldığım para var. Gelecek beş yılımı satarak aldığım para. 3-5 milyon aldığımı konuşmak ayıptır. Aldığım paranın kuruşuna kadar vergisini verdim.Bunlara cevabımı ilk yazılarımda vereceğim.

TÜRKİYE FAŞİZMLE YÖNETİLİYOR, LAİK CUMHURİYET BİTTİ

Türkiye’de rejim değişiyor, faşist yönetim başladı. Bunu Ayşe Arman’da söylüyor. Hepimizin kefil olacağı Haberal,Balbay gibi insanlar şu anda hapisteler. Laik Cumhuriyet bitti. Türkiye değişiyor. Bu orman yangını gibi,lütfen uyanalım.

HÜRRİYET CUMHURİYET KURUMUDUR

Ben o kuruma nasıl kıyarım. Önemli Cumhuriyet kurumlarını saydığımız zaman, hürriyeti de saymak lazım. Hürriyet yıkılırsa rejim bitmişti.

ŞAMİL TAYYAR’IN AÇIKLAMALARI

ERGENEKON TOPARLANIRSA 1 NUMARA DEĞİŞİR

1 Numara değişmedi ama etkisi, gücü azaldı. Ergenekon’da büyük bir dalga beklemiyorum. Devletin zirvesinde yeni bir mutabakat olursa o zaman iş değişir. Ergenekon yeniden toparlanırsa 1 Numara değişir.

ERGENEKONCULAR TSK’DA GÜÇLENİYOR

Ergenekoncular son dönemde silahlı kuvvetlerin içinde güçleniyor. Dursun Çiçek karargah değil de Mersin’de bir subay olsaydı bu kadar destek bulamazdı.

aktifhaber

Doğan ve yöneticilerine suç duyurusu 26 Eylül 2009 00:30EKONOMİ 5 yorum2,843 okunmaA A A A A A Bu haberi yazdır Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), Aydın Doğan, İmre Barmanbek, Hanzade Vasfiye Dogan Boyner ile Ali Rıza Temuroğlu hakkında Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulmasını kararlaştırdı.
SPK'nın haftalık bültenine göre, Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş. (Hürriyet) ve Milliyet Gazetecilik A.Ş. (Milliyet), (Yeni unvanı Doğan Gazetecilik A.Ş.)'nin ihtiyacı olan gazete kağıdı ve baskı malzemelerinin doğrudan üretici/satıcı firmalar yerine, gazete kâğıdı ve baskı malzemesi tedarik işlemlerine fiili olarak herhangi bir katkısı bulunmayan ve Doğan Ailesine ait Sortal Trading Company Limited ve Shawcliff Trading Limited unvanlı şirketler üzerinden üretici/satıcı birim fiyatlarından daha yüksek bedellerle ithal edildiği kaydedildi.
haber7

27 EYLÜL 2009, PAZAR
Milliyet'te büyük operasyon

Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin'in yerine Vatan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Tayfun Devecioğlu getiriliyor. Devecioğlu ise yerini Mehmet Tezkan'a bırakıyor.

İSTANBUL- Doğan Grubu'na ait iki gazetenin başındaki isimler değişiyor. Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin'in yerine Vatan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Tayfun Devecioğlu getiriliyor. Devecioğlu ise yerini halen aynı gazetede köşe yazarlığı yapan Mehmet Tezkan'a bırakıyor.

Medyaradar'ın haberine göre, Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin, AK Parti muhalifliği nedeniyle Aydın Doğan'dan fırça yemiş ve bu konuda ayak diremesi üzerine ortadan kaybolmuştu. Önümüzdeki haftadan itibaren Doğan Medya Grubu'nda operasyon yapılacak. Operasyon kapsamında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin'in yerine Vatan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Tayfun Devecioğlu getiriliyor. Devecioğlu'nun koltuğuna ise halen Vatan'da köşe yazarlığı yapan Mehmet Tezkan oturacak. Tezkan'ın geçmişinde Sabah Genel Yayın Yönetmen Yardımcılığı ve atv haber genel yayın yönetmenliği bulunuyor.

ERGİN HÜRRİYET'E GİDİYOR
Ergin, Hürriyet Gazetesi'ne transfer oluyor. Ve operasyonun en önemli halkası da burada başlıyor. Çünkü AK Parti'nin en çok şikayet ettiği ve "tasfiye edilecek yazarlar" listesi olarak Aydın Doğan'a verilen listede birinci sırada bulunduğu belirtilen Oktay Ekşi'nin yerine "başyazar" olacağı belirtiliyor.
Bir diğer operasyonda Referans'ta yapılacak. Halen Hürriyet Gazetesi'nin Ankara temsilciliğini yürüten ve adı daha önce Hürriyet Genel Yayın Yönetmenliği için geçen Enis Berberoğlu Eyüp Can'ın yerine Referans Genel Yayın Yönetmenliği'ne getirilecek.
Akşam


Atamalar ne anlama geliyor?
Yiğit Bulut
Habertürk

Tek cümle ile arz edeceğim. Vatan Gazetesi'nden Milliyet'e yapılan atamaların bana göre iki net anlamı var:

1- Doğan medyasında sürecin yönetimi Zafer Mutlu ve tayfasına teslim edildi. Muhtemelen olay şöyle gelişti: Zafer Mutlu, patronaja "Ben hallederim ağabey" dediği için ihaleyi aldı! Bu ihalenin önemli bir "detayı var". Bu adım ile Doğan Ailesi süreçten havlu atarak, yönetimi tamamen Mutlu ve ekibine bırakmış oldular. Bir not daha düşeyim: Mutlu daha önce "Sabah'ta doğru mu yanlış mı tartışılabilecek çok ciddi radikal adımlara" imza attığı gibi, "Sabah'ın aynısını kurarız" diye Doğan'a Vatan'ı kurdurdu!

2- Doğan Grubu "uzlaşma ile çözemeyeceğini" anlayınca "savaş pozisyonu" almaya başladı. Yerler değiştirilmeye ve "güçlü toplara, güçlü kalemler" atanıyor...
Sevgili dostlar, yukarıdaki "medya analizi" Türkiye açısından çok önemli olmakla birlikte bana göre "Ne oluyor" diyenlere "üzerinde ciddi yeni ipuçları" elde edebilecekleri bir "veri tabanı"!

01 Ekim 2009
Doğan'ın 'Amatör' Kızları Gidiyor!
Doğan medya grubunda hareketlilik devam ediyor. İşi kıvıramayan Doğan'ın kızları medya yöneticiliğinden ayrılıyor. Doğan profesyonellere yöneliyor...

Vuslat Doğan Sabancı, Hürriyet'in icra kurulu başkanlığı görevini...

Hanzade Doğan Boyner ise, Milliyet'in İcra Kurulu Başkanlığı görevini bırakıyor.

Çok yakında gerçekleşecek olan iki ayrılmadan sonra...

Hürriyet'in başına bir CEO gelecek... Ancak bu isim henüz belirlenmedi...

Milliyet'in CEO'su ise Zafer Mutlu olacak...

Kaynak: Odatv


Taha Kıvanç
Yeni Şafak Gazetesi
Aydın Bey'in itirazı var
01 Ekim 2009

Her şey bizim yayın yönetiminin başının altından çıkıyor: 24 saatlik miadını kimse farkına varmadan sessiz sedasız dolduracak dünkü yazımı, fotoğraflarla allayıp pullayıp birinci sayfaya taşıyınca, olan bir bana bir de sizlere oldu.

Oda kapımın önüne bir güvenlik görevlisi dikip izin günümde bana bu yazıyı yazdıran yayın yönetimi; daha hoş başka uğraşlarda harcayacağınız on dakikanızı bu yazıyı okumaya ayırmanız da yine onlar yüzünden...

Efendim, Doğan Medya Grubu'nun patronu Aydın Doğan'ın itirazı var; itirazını gazetemizin yayın yönetmeni Yusuf Ziya Cömert'e bir mektupla iletmiş. Mektubu neden bana değil de ona gönderdiğini okuyunca anlıyorsunuz.

Aydın Bey kendisiyle Cem Uzan'ın karşılaştırılmasına, resminin Cem Uzan'la yan yana bir mizanpajla sayfaya konulmasına itiraz ediyor. İtirazında bence haklı da…

İtirazlarını üç madde altında sıralamış Aydın Bey; ben de tek bir sözcüğüne bile dokunmadan o maddeleri sizlere iletmek istiyorum:

1. Uzan ailesinin başına gelenler, sahibi bulundukları bankaların, o günkü tabiriyle 'hortumlanmasından' kaynaklanmıştır. Yani bankanın sahipleri, vatandaştan topladığı paranın üzerine oturmuş, tabiri caizse vatandaşı dolandırmıştır. O günlerde ben de Dışbank'ın sahibiydim. Benim bankam, halktan topladığı paraların üzerine mi yattı, Dışbank'ta parası batmış tek vatandaş, tek şirket var mı?

2. Uzan'lar devletin bütün kurumlarını hiçe saydılar. Mesela Rekabet Kurulu elemanları o dönemde bizim binalarımıza gelip bütün odalarımızda araştırmalarını yaparken, aynı yetkililer, Uzan'ların binalarının kapılarından içeri sokulmadılar, hatta güvenlik görevlilerince kovuldular.

3. Uzan'lar ellerindeki yayın organlarını toplumun her kesimine, siyasetçilere, iş adamlarına, sivil toplum kuruluşlarına karşı insafsızca kullandılar, terör estirdiler ve buna rağmen hiçbir mali denetim baskısı ile karşılaşmadılar. Oysa bizde ise hiçbir iktisadi faaliyet olmadan sadece şirketlerimizin kendi aralarındaki bölünmeden (tamamen kanuna uygun) kaynaklanan bir iş iken sonucu insafsız bir rapor yazılmıştır.

Her insaflı insan iki grup arasında bu alanlarda bir benzerlikten elbette söz edemez. Nitekim ben de yazılarımda "Uzanlar şunu yapmıştı, Doğan Grubu da şimdi aynısını yapıyor, onun başına gelen bunun da başına gelir" türü bir yakıştırmada bulunmadım.

Benim dediğim şu: Cem Uzan devletin kendisine yönelik girişimi başladığında, etrafındakilerin yönlendirmesiyle, siyasileri sorumlu tutan bir tavır sergiledi; yanındakiler, "Yargıdan döner" dediler, "Askerler izin vermez" dediler ve patronlarını kazanamayacağı bir savaşa sürüklediler. Şimdi de Aydın Doğan'a aynı akıllar veriliyormuş gibime geliyor.

Yazım ortada. Yazımın sonunda, "Eğer kurulan benzerlikler yanlış kabullere dayanmıyorsa, tek dileğim bu hikayenin sonunun farklı bitmesi" temennimi de dile getirmişim.

Aydın Doğan'ın başına gelen en küçük bir haksızlığa en fazla üzüleceklerden biriyim ben.

Grubun yanlış kabullerden hareketle yanlış bir hedefe karşı 'savaş kararı' aldığını düşünüyorum, bunun da yine gruba (ve tabii ülkeye de) zararı dokunacağına inanıyorum.

Zafer Mutlu benim eski dostum, o da arayıp "Yanlış düşünüyorsun" dedi. Grup içerisinde taşların yerinden oynaması, Milliyet'te yeniden yapılanma tamamen anlaşılabilir reflekslerin sonucuymuş. Satışı tatmin etmeyen bir gazeteyi daha fazla insanın alma ihtiyacı duyacağı bir gazeteye dönüştürme amacındaymışlar.

Bu konuda görevin Vatan'dan isimlere verilmesi ise bir araştırmayla yakından ilgiliymiş. Gazetelerin okur profilini saygın bir kuruma araştırtmış Grup ve şaşılası bir sonuçla karşılaşmış: Milliyet'in okurları arasında Ak Parti seçmeninin oranı yüzde 8 çıkmış; oysa bu oran Vatan'da yüzde 25 kadarmış…

"Vatan formülü Ak Parti seçmenini çekebildiyse, o formülün sahipleri Milliyet'te izleyecekleri politikayla onu da aynı kitle tarafından daha fazla okunur hale getirebilirler" diye düşünüldüğü anlaşılıyor.

Kendisiyle o kadar çok şey konuştuk ki, "Bizim savaşmak niyetimiz yok, hem iyi barışın iyi bir savaştan sonra gerçekleşebileceğini de unutma" cümlesini o mu sarf etti, yoksa ben mi görüşmemiz sonrası zihnimde böyle bir cümle kurdum, bilemiyorum.

Bu yazıyı kapıma görevli dikerek bana yazdırdılar ya, şimdi yazımı içerideki ferah fahur yerinde kendi haline bırakmaz, götürür yine birinci sayfaya taşır ve bir tepki daha gelmesini sağlar mı bunlar, sağlar…

Yazımın gazetede kullanılma biçiminin getirdiği sonuçlardan benim sorumlu olmadığını sizler bilin, benim için o kadarı yeter.

03 Ekim 2009 14:52
Doğan'ın Kızı Hüngür Hüngür

'İşi beceremediğinden' medya yöneticiliğinden çekilen Aydın Doğan'ın kızlarından Vuslat Doğan Sabancı, neden gözyaşlarına boğuldu?

Hürriyet İcra Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı bugün çalışma arkadaşlarıyla bir toplantı yaptı. Aydın Doğan'ın kızı gözyaşlarına hakim olamadı.

Vuslat Doğan Sabancı bugün çalışma arkadaşlarıyla yaptığı toplantıda 'görevi bıraktığı'nı resmen açıkladı.

Sabancı "Buraya birşey olur da gelirlerse bunlarla karşılaşmak istemiyorum. Bu yüzden görevi bırakıyorum. Yönetimde ailmizden kimse olmayacak. İleride herşey düzelirse tekrar birlikteyiz " dedi.
aktifhaber

Sabancı bu konuşmanın ardından gözyaşlarına hakim olamadı.

Milliyet Gazetesi Satıldı! İddiası
04 Ekim 2009
Milliyet gazetesi, Azeri işadamı Telman İsmailov ve AKP'li bir milletvekiline satıldı! İşte o iddianın ayrıtıları:
5 milyar dolarlık rekor ceza ile sarsılan Doğan Grubu'nun 2 numaralı gücü Milliyet'in Azeri işadamı Telman İsmailov'a satıldığı öne sürülüyor. Milliyet'i satın aldığı söylenilen Azeri işadamı İsmailov'un kendisine ortak olarak Torunlar Gıda'yı seçtiği belirtiliyor. Torunlar Gıda'nın büyük hissedarı ise AK Parti Bitlis Milletvekili Vahit Kiler...

KİLER, DOĞAN'A VERİLEN AKARYAKIT CEZASININ KOMİSYON BAŞKANI!

AK Parti Bitlis Milletvekili Vahit Kiler'in bir başka özelliği de Akaryakıt Kaçakçılığı Komisyonu Başkanı olması. Hatırlanacağı gibi Aydın Doğan'ın sahibi olduğu Petrol Ofisi ve ERK Petrol'e akaryakıt kaçakçılığı yaptığı gerekçesiyle toplam 1.8 milyon YTL ceza kesilmişti!

HÜRRİYET GAZETESİ DE MASADA

Milliyet'i satın aldığı öne sürülen İsmailov ve Torunlar Gıdanın Hürriyet için de görüşme yaptıkları iddia ediliyor. Kulislerde konuşulanlara gore İsmailov ve Torunlar Gıdanın Hürriyet için Doğan Grubu'na 2 ayrı teklif sundukları, Doğan Grubu'nun bu teklifleri değerlendirdikleri belirtiliyor.

TALAT ATİLLA - TÜRKTİME

05 Ekim 2009
Ali Karahasanoğlu/Vakit
6 Vergi’nin tılsımı ne?

İstanbul 6 nolu Vergi Mahkemesi’nin tılsımı ne?
Tılsım ne ki; Doğan Medya Grubu’nun vergi ile ilgili davalarının çok büyük bir çoğunluğu, mıknatıs gibi bir çekim etkisi altında kalıyor ve bu mahkemeye geliyor?
Şöyle bir internette gezindim.
Doğan Medya Grubu’nun açtığı vergi davalarının hangi mahkemelere düştüğünü araştırdım.
Bazı avukat arkadaşlara sordum.
Resmi kurumların internet sitelerinden bilgi topladım.
Sonuç şu:
Doğan Medya Grubu’na bağlı şirketlerin İstanbul Vergi Mahkemelerinde son 1 yıl içinde açtıkları davaların çok büyük bir çoğunluğu 6. Vergi Mahkemesi’ne düşmüş.
Birkaç tanesi de 1 ve 2. Vergi Mahkemelerine düşmüş.
Bunların dışındaki mahkemelere hemen hemen düşen dosya yok gibi..
Hemen soracaksınız.. “Kaç tane vergi mahkemesi var ki? 6 tane vergi mahkemesi varsa, zaten 3 tanesini saydın, illa hepsine dava düşecek diye bir zorunluluk mu var?” itirazında bulunabilirsiniz.
O zaman, İstanbul’daki vergi mahkemesi sayısını verelim..
İstanbul’daki vergi mahkemesi sayısı tam 11.
Yani, vergi mahkemesine hitaben herhangi bir dava dilekçesi hazırladığınızda, zorunlu olarak UYAP’a kayıt yapılıyor.. Bir anlamda bilgisayar kurası çekiliyor. Kura ile dava dosyası mahkemelerden birisine düşüyor.
Bir dava açtığınızda, o davanın mahkemelerden herhangi birisine düşme ihtimali, 11’de 1 ihtimal..
Ama ne hikmetse, Doğan’ın davalarının yarıya yakını 6. Vergi Mahkemesi’ne düşüyor.
Bunda bir insan unsurunun etkisi var mı, yok mu bilemiyorum...
Bunu UYAP yetkilileri cevaplandırabilir.
Bir de, davaları açan avukat arkadaşlar.
Cevap verirlerse, açıklamalarını buradan duyurmak bizim vazifemiz.
Vermezlerse de, biz yetkililere hatırlatmış olalım.
Aylarca süren incelemelerden sonra, binlerce safyalık raporlar hazırlanıyor. Sonra ihbarnameler, cezalar.. En sonunda gelinen nokta, mahkeme..
Bu açıdan; davaların hep belli mahkemelere düşmesi merak konusu olacak bir durum.. Ve burada bir ilginçlik var mı, yok mu, mutlaka incelenmesi gerekli bir konu..
Ve bu araştırmayı yaparken, ek bir bilgiye daha ulaştım.
Doğan Grubu, işine gelen bazı davaların tüm aşamalarını halka duyuruyorsa da, kendisi ile ilgili katrilyonluk davalarda bile, ne hikmetse pek ketum davranıyor.
Gidip bir yerden araştırma yapacak değiller. Muhabirlerini görevlendirip, araştırma yaptıracak değiller.
Avukatlarına gelmiş olmalı bu bilgi.. Ama avukatlarındaki bir bilgiyi kamuoyu ile paylaşmıyorlar..
Ne hikmetse?!.
Nedir o bilgi?
Doğan Grubu’nun, Mart ayında kendilerine kesilen 1 katrilyona yakın vergi ve ceza işlemi için açtığı davaların 10 Kasım’da duruşmaları olduğu bilgisi..
Öğrenebildiğim kadarı ile, 6 davanın birden duruşması 10 Kasım’a verilmiş.
Ve bir anlamda, 10 Kasım günü, İstanbul 6. Vergi Mahkemesi’nde, 1 katrilyona yakın vergi ve ceza tahakkuku ile ilgili ihtilafın düğümü çözülecek.
Ve diğer katrilyonluk vergi ve cezaların davalarında da, bu karar kısmen örnek olacak.
Doğan Grubu, kendisine tahakkuk ettirilen vergiyi de, kesilen cezaları da, ayrıntıları ile açıklamadı. Dava dilekçesi hazırlayıp mahkemeye verdi.
Dava dilekçesinde nelere dayandı, onu da açıklamadı.
Bakalım, duruşma günü neler yaşanacak. Muhabirlerin duruşmayı izlemeleri mümkün olabilecek mi?
Ve en önemlisi, Maliye cenahının; kendilerini engelleyen gizlilik kuralı gereği açıklamadıkları, Doğan Grubu’nun ise yaptıkları usûlsüzlüklerin kamuoyunca bilinmemesi için gizledikleri bilgiler, aleni duruşmada ne kadar ortaya serilecek?..
Önce 6’nın tılsımını araştırmaya devam edelim. Sonrasında da 10 Kasım’ı bekleyelim.
Onlar 3 liralık bir ihtilafı bile, dizi yapıp uzun uzun yayınlarken; kendilerinin 1 katrilyonluk vergi davasını kamuoyundan gizlemeye çalışsalar da, biz o davaları takip edeceğiz.
Takip edip, size aktaracağız!

05 Ekim 2009 18:30
Al Capone Benzetmesine Cevap
Başbakan Erdoğan, Wall Street Journal'a yaptığı açıklamada Aydın Doğan'ı Al Capone'a benzetti. Aydın Doğan'dan yanıt gecikmedi...

Başbakan Erdoğan, Aydın Doğan'a vergi incelemesi için "rutin" dedi, ABD'nin ünlü gangster Al Capone'a uyguladığı vergi cezasını örnek gösterdi. İşte Başbakan'ın Wall Street Journal'a yaptığı açıklama ve Doğan'ın bu açıklamaya verdiği cevap...

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Wall Street Journal'da yayımlanan söyleşide Doğan Yayın'a verilen rekor vergi cezasını savunarak bunu "rutin bir vergi incelemesi" olarak niteledi. ABD'de 1930 yıllarında yaşanan Al Capone olayına değinen Erdoğan, Rusya ile yapılan karşılaştırmalar için "çok çirkin ve uygunsuz" bulduğunu söyledi. Wall Street Journal da, "Türkiye'deki televizyon ve basın piyasasının yaklaşık yarısına sahip Doğan Yayın Holding'e getirilen vergi cezası, hem yurt içinde, hem de yurt dışında kaygı yarattı" diye yazdı.

Wall Street Journal gazetesi, Başbakan Erdoğan ile yapılan söyleşi yayımladığı haberinde Doğan grubuna getirilen 3.2 milyar dolar tutarındaki cezaya çok ağırlık verdi. ABD'li gazete, "Türk Başbakanı, Medya Vergi Mücadelesini Savunuyor" başlığını kullandığı haberde Başbakan Erdoğan'ın cezaya ile ilişkin değerlendirmelerin yanısına Doğan grubunun yöneticilerinin görüşlerini de aktardı ve yorumlarda bulundu. Ceza ile ilgili olarak "Konu rutin bir vergi incelemesi" diyen Erdoğan "ABD'de de vergi kaçırılması ile ilgili sorunları olan kişiler var. Akla Al Capone geliyor. Çok zengin idi ancak hayatının geri kalan bölümünü cezaevinde geçirmek zorunda kaldı. Bu olaylar olduğu zaman hiç kimse sesini çıkartmadı" diye konuştu. Doğan grubunun cezayı mahkemeye götürebileceğini ifade eden Erdoğan, davanın mahkemede görülmeden şirketin çöküşüne neden olan bir teminat talep edilmesinin hükümet açısından kabul edilir olup olmadığı yönündeki soru üzerine de mahkemenin bu konuda bir yürütme durdurma kararını verebileceğini ya da grubun önce bir uzlaşıya varabileceğini söyledi.

RUSYA İLE KARŞILAŞTIRMALARA SERT TEPKİ

Başbakan Erdoğan, Rusya'daki Yukos olayı ile yapılan karşılaştırmalara sert tepki göstererek bu yöndeki iddiaların, seçilmiş liderler olarak kendisi ve Vladimir Putin'e "saygısızlık" olarak gördüğünü de ifade etti. Erdoğan, karşılaştırmaları için "çok çirkin ve uygunsuz buluyorum" ifadesini kullandı. Doğan grubu konusunda yapılan işlemlerin, hükümetin, Türkiye'nin büyük kayıtdışı ekonomisine karşı daha kapsamlı mücadele politikasının bir parçası olduğunu, bu nedenle de İMF'nin vergi idaresinin siyasetten arındırılması talebine direndiğini belirterek, "Bu konuda vergi idaresi ile el ele çalışmalıyız" diye konuştu. Bu arada, gazete, Doğan grubu yöneticilerinin görüşlerine de yer verdi. Üst düzey bir yönetici, yapılan vergi talepleri için yasal bir temel bulunmadığını belirtirken, Maliye Bakanlığının talebinde israr etmesi halinde yargıya başvuracaklarını söyledi. Yönetici, vergi talebinin uygulanması halinde çalışamaz haline geleceklerini de vurguladı.

WALL STREET JOURNAL: "CEZA KAYGI YARATTI"

ABD'li gazete, haberde Doğan grubuna getirilen cezayı yorumlarken de "Türkiye'deki televizyon ve basın piyasasının yaklaşık yarısına sahip Doğan Yayın Holding'e getirilen vergi olayı, hem yurt içinde, hem de yurt dışında kaygı yarattı" diye yazdı. Gazete şöyle devam etti: "2.5 milyar dolarlık cezanın geçen ay açıklanmasından birkaç gün sonra, Brüksel'deki Avrupa Komisyonu, Türkiye'deki basın özgürlüğü için etkileri konusunda "ciddi kaygıları' dile getirdi ve olayın, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılma müzakelerine ilişkin olarak bu ayda yayımlanacak olan ilerleme raporuna dahil edeceğini söyledi. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü de kaygı ifade etti." Gazete, Doğan grubuna daha önce Alman Alex Springer'e yapılan hisse satışı konusunda 500 milyon dolarlık bir ceza çarpıtırıldığını anımsattı.

DOĞAN HOLDİNG'DEN YANIT

DOĞAN Holding, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın The Wall Street Journal Gazetesi'ne yayınlanan sözleri üzerine şu açıklamayı yaptı:

“Başbakan Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın 5 Ekim’de ‘The Wall Street Journal’ gazetesine verdiği mülakatta, Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Sn. Aydın Doğan ile Amerika ve dünyanın en büyük gangsteri olarak ün yapmış Al Capone arasında bir benzerlik kuran sözlerinin kastı aşan bir beyan olduğuna inanmak istiyoruz.

Al Capone, Amerika Birleşik Devletleri’nin en karanlık günlerinde adam öldürme, adam kaçırma, içki kaçakçılığı, haraç kesme, kumar gibi toplumsal ahlak açısından kabul edilemez suçlarla sivrilmiş, kurduğu suç örgütü ile uzun süre yasalardan kaçmış bir gangsterdir.

Doğan Holding kurucusu Aydın Doğan ise, 50 yıldır yasal zeminde tüm şeffaflığıyla ödediği vergi, yarattığı istihdam ve kurmuş olduğu vakıf aracılığı ile gerçekleştirdiği sosyal hizmetler ile Türk iş dünyasının saygın bir üyesidir. Aydın Doğan genç yaşından beri vergi ahlakını savunmuş ve yıllardır yüksek seviyede vergi ödeyenler listesinde yer almıştır.

Sn. Başbakan, kendisine atfen yapılan Al Capone-Doğan benzetmesinin Doğan ailesini ne kadar rencide edeceğini bilecek kadar aileyi yakından tanımaktadır.

Ayrıca, Doğan ailesinin hiçbir ferdi Sn. Başbakan ile Rusya Başbakanı Vladimir Putin arasında bir benzerlik imasında bulunmamıştır.”
aktifhaber

06 Ekim 2009 14:46
Doğan Grubu'na İkinci Şok !
Doğan Grubu’na vergi mahkemesinden ikinci şok! Doğan Grubu'nun vergi cezasına karşılık alınan ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına itirazı reddedildi.

Doğan Grubu’na vergi mahkemesinden ikinci şok! Maliye, Şubat 2009 tarihinde Doğan Yayın Holding’e 826.3 milyon TL’lik vergi/ceza ihbarnamesi tebliğ etmiş ve ihtiyati tedbir ile ihtiyati haciz kararı almıştı. Bu karara karşı yürütmeyi durdurma istemiyle Vergi Mahkemesine giden Doğan’a mahkemeden olumsuz yanıt çıktığı, Doğan Grubu’nun yürütmeyi durdurma talebinin reddedildiği öğrenildi. Edinilen bilgilere göre, Doğan Grubu bu karara da itiraz etti ve bu talebi de mahkemece kabul edilmedi.
Vergi cezayla ilgili nihai kararın, İstanbul 6. Vergi Mahkemesi’nde görülecek ve 10 Kasım’da duruşması yapılacak davaya kaldığı belirtiliyor.
Doğan Grubu'nun tüm gücüyle bu davadan sonuç almaya çalıştığı vurgulanıyor. Grubun gözü “kulağı” İstanbul 6. Vergi Mahkemesi’nden gelecek karara çevrilmiş durumda.

İdari Yargılama Usulü Kanunu, idare işlemin “vergi işleminin” açıkça hukuka aykırı olması ve telafisi imkansız zararların doğması halinde yürütmeyi durdurma kararı verebiliyor. Doğan Grubu yetkilileri, vergi cezası ve ihtiyati haciz ve teminat talepleri karşısında taleplerin eşi benzeri görülmedik şekilde haksız olduğunu iddia eden beyanlarda bulunmuşlardı. Vergi mahkemesinin yürütmeyi durdurma talebini reddetmesi, Doğan Grubu’nun işlemin hukuka açıkça aykırı olduğu iddiasını da geçersiz bırakıyor.

BORSAYA BİLDİRMEDİLER

Grubun, halka açık binlerce yerli ve yabancı yatırımcıyı ilgilendiren Doğan Yayın Holding ile ilgili mahkeme kararını henüz İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’na (İMKB) bildirmemiş olması da dikkat çekici... Yürütmeyi durdurma talebinin reddi üzerine Doğan Grubu’nda panik ve karamsarlık başladığı ve grubun bütün hukukçularını, maliyecilerini, yöneticilerini İstanbul 6. Vergi Mahkemesi'nde görülecek davada sonuç almak için seferber ettiği belirtiliyor.

826 MİLYON CEZA KESİLMİŞTİ

Doğan Yayın Holding’den 18 Şubat 2009 tarihinde İMKB’ye gönderilen yazıda, Halkalı Vergi Dairesi tarafından şirkete, 2004, 2005 ve 2006 yıllarına ilişkin olarak vergi inceleme raporları dayanak gösterilerek 132 milyon 921 bin 473 TL tutarında vergi asli ödemesiyle, 693 milyon 179 bin 4 TL tutarında vergi ziyaı ve 165 bin TL tutarında özel usulsüzlük cezalarını içeren toplamda yaklaşık 826 milyon 265 bin 477 TL’lik vergi-ceza ihbarnamelerinin tebliğ edildiği belirtilmişti.

Cezaya konu olan olay, Doğan TV Holding’deki Doğan Yayın Holding hisselerinin, Axel Springer A.G’ye devriyle ilgili. Maliye Bakanlığı yetkililerinin inceleme raporunda, devrin 2006 yılında tamamlandığı ve Doğan Holding’in hisse satışında KDV’yi ödemediği iddiası. Raporda, iştirak hisseleri satış kazancı istisnasından faydalanılamayacağı ve finansman giderlerinin gider olarak gösterilemeyeceği de vurgulanıyor.

HABERTÜRK

Erdoğan'ı Kızdıran Doğan Kızı

Erdoğan'ı kızdıran Putin benzetmesini Doğan ailesinden kimin yaptığı ortaya çıktı. Doğan'ın bu kızı Erdoğan'ı Yahudi cemaatinin etkili ismine şikayet etmiş.

ABD'de katıldığı özel bir toplantıda Yahudi Cemaati'nin etkili ismi Ariel Choen'e Başbakan Erdoğan'ı şikayet ederek 'Putin'e benzeten, Doğan ailesi üyesinin kim olduğu ortaya çıktı.

Aydın Doğan'ın kızı ve TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ'ın ABD'de katıldığı özel bir toplantıda Yahudi Cemaati'nin etkili ismi Ariel Choen'e Başbakan Erdoğan'ı şikayet ederek 'Putin'e benzedi' dediği ortaya çıktı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Wall Street Journal gazetesine verdiği mülakatta, kendisini Putin'e benzeten Doğan ailesi mensubunun TÜSİAD Başkanı ve Doğan Holding Yönetim Kurulu üyesi Arzuhan Doğan Yalçındağ olduğu ortaya çıktı. 15 Nisan'da Amerika'da George Marschall Foundation (GMF) isimli düşünce kuruluşunun yaptığı özel toplantıda konuşan Yalçındağ'ın 'Türkiye korku cumhuriyetine dönüştü. Düşünce özgürlüğü yok. Sokaklarda gezmeye korkuyoruz. Zaten (Erdoğan) Putin oldu. Tek adam diktatörlüğüne döndü. Basın özgürlüğü de yok" dediği öğrenildi. Konuşma sonunda salonda bulunan bazı Türk davetlilerin TÜSİAD Başkanı sıfatı ile konuşan Doğan'a bu sözlerinden dolayı sert tepki gösterdiği de kaydedildi.

AL CAPONE BENZETMESİ

Başbakan Erdoğan geçtiğimiz hafta ABD'nin etkili gazetelerinden Wall Street Journal'e verdiği mülakatta Doğan grubuna kesilen ceza ile ilgili açıklamalarda bulundu. Erdoğan açıklamasında, bunun rutin bir inceleme olduğunu ve Doğan Grubu'nun vergi cezasına mahkemede itiraz edebileceğini söyledi. Erdoğan mülakatta grubun Petrol Ofisi'yle ilgili bir meselesinin mahkeme dışında vergi uzlaşmasıyla çözüldüğünü de hatırlattı. Konunun bir vergi incelemesi olduğunun altını çizen Erdoğan, "ABD'de de vergi kaçırmayla ilgili sorunlar yaşayanlar oldu. Al Capone akla geliyor, Al Capone çok zengindi, ama sonra hayatının geri kalanını hapiste geçirdi... Bu olaylar olduğunda kimse sesini çıkarmadı" diye konuştu. Erdoğan, gazetenin, Doğan Holding davasını Rusya'da Vladimir Putin devlet başkanıyken petrol şirketi Yukos'u birikmiş vergileri nedeniyle iflas ettirmesine benzeten eleştirilerle ilgili olarak ise "Bunu çok çirkin ve yakışıksız buluyorum. Sanırım bu sözler Doğan Grubu'ndan bazı kişiler tarafından ifade edildi" şeklinde konuştu.

DOĞAN 'KİMSE PUTİN DEMEDİ' DEMİŞTİ

Başbakan Erdoğan'ın mülakatta verdiği vergi örneğinde Al Capone'yi kullanması Doğan Holding tarafından tepki gördü. Doğan Holding'ten yapılan açıklamada, “Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Sn. Aydın Doğan ile Amerika ve dünyanın en büyük gangsteri olarak ün yapmış Al Capone arasında bir benzerlik kuran sözlerin kastı aşan bir beyan olduğuna inanmak istiyoruz. Al Capone, Amerika Birleşik Devletleri'nin en karanlık günlerinde adam öldürme, adam kaçırma, içki kaçakçılığı, haraç kesme, kumar gibi toplumsal ahlak açısından kabul edilemez suçlarla sivrilmiş bir gangsterdir. Doğan Holding kurucusu Aydın Doğan ise, Türk iş dünyasının saygın bir üyesidir" denilmişti. Açıklamada ayrıca, Erdoğan'ı kızdıran Putin benzetmesiyle ilgili “Doğan ailesinin hiçbir ferdi Sn. Başbakan ile Rusya Başbakanı Vladimir Putin arasında bir benzerlik imasında bulunmamıştır” deniliyor.

GİZLİ OTURUMDA PUTİN BENZETMESİ

TÜSİAD heyetiyle birlikte ABD'ye giden Doğan Holding Yönetim Kurulu üyesi Arzuhan Doğan Yalçındağ 13-15 Nisan tarihleri arasında George Marshall Foundation'da 'özel' bir toplantıya katıldı. 1744 R Street NW Washington DC 20009 adresinde gerçekleştirilen toplantıya kamera ve kayıt cihazı alınmadı. Konuşmaların sızmayacağını düşünen Arzuhan Yalçındağ, Kırımlı Yahudi Ariel Choen'e Başbakan Erdoğan'ı şikayet etti.

SOKAĞA BİLE ÇIKAMIYORUZ

Choen'in 'Erdoğan'da Putinleşme tehdidi görüyor musunuz?' sorusuna Yalçındağ şu cevabı verdi: “Türkiye bir korku cumhuriyetine dönüştü. Düşünce özgürlüğü falan yok. Sokakta bile gezemiyoruz. Zaten Erdoğan Putin oldu. Tek adam diktatörlüğüne döndü ülke. Basın özgürlüğü de yok” TÜSİAD Başkanı Yalçındağ'ın Doğan Grubu temsilcisi gibi konuşması Türk heyetini şoke etti.
aktifhaber

08 Ekim 2009 14:26
Doğan'dan İki Gazeteye Tepki
Doğan Holding, haklarında haber yapan Sabah ve Vakit'e tepki gösterdi...

Doğan Holding dün Sabah gazetesinde ‘Doğan’dan oyun içinde oyun’ Vakit gazetesinde ise ‘7 saat ne konuştunuz’ başlığı ile birinci sayfanın manşetinden anonslanarak verilen ve grubun Maliye Bakanlığı’nın teminat isteminin yürütmesinin durdurulmasını sağlamak amacıyla davaları istedikleri mahkemelere düşürmek için çaba gösterdiklerine ilişkin haberlerin uydurma, kasıtlı ve yanlışlarla dolu olduğunu açıkladı.

Sabah ve Vakit gazeteleri hakkında yargıya başvurulacağını da duyuran Doğan Holding yaptığı yazılı açıklamada kamuoyu ile şu bilgileri paylaştı:
“Sabah ve Vakit gazetelerinin 7 Ekim 2009 Çarşamba tarihli nüshalarında geçen ‘Doğan’dan oyun içinde oyun’ başlıklı haberler uydurma, kasıtlı ve yanlışlarla doludur. Bu gazeteler hakkında derhal yargıya başvurulacaktır.

Amaç yargıyı etkilemek
Yargıyı ve kamuoyunu etkilemek amacıyla hazırlanan haberdeki konuların açıklığa kavuşması büyük önem arz etmektedir. Yapılmak istenen, Doğan TV’ye kesilen vergi cezası ile ilgili davayı Doğan TV kazanırsa, ‘hâkimler kazandırdı’, kaybederse ‘hukuk tecelli etti’ şeklinde Yargıyı ve grubumuzu zan altında bırakabilecek bir zemin oluşturmaktır. İddialar hakkındaki açıklamalarımız aşağıdadır:

Haberde yer alan NT ve NG kimdir bilmiyoruz: Bahsi geçen NT ve NG rumuzlu kişilerin kim oldukları bilinmemekte ve bu rumuzlara sahip olabilecek hiçbir kişi ile Doğan Grubu’nun danışman, vekil vb. her ne nam altında olursa olsun bir ilişkisi bulunmamakta ve yine bu rumuzlara sahip olabilecek hiçbir kişiden hizmet alınmamaktadır.

Nedim Türkmen gruptan 9 sene önce ayrıldı: Şayet Mali Müşavir NT olarak Vakit gazetesinde ismi yayımlanan Nedim Türkmen kastediliyorsa, anılan kişi yaklaşık dokuz sene önce Milliyet gazetesinde Mali İşlerden sorumlu olarak görev yapmış olup, halen Yeminli Mali Müşavirlik yapmaktadır.

Doğan TV ile uzak yakın hiçbir ilgisi olmadığı gibi, bu davalarla ilgili hiçbir şekilde görevlendirilmemiştir.
Dava tarihi yanlış: Yürütmeyi durdurma davası, iki gazetede yer alan haberlerde belirtildiği gibi, 2 Ekim Cuma günü değil, 29 Eylül Salı günü 15:02 saatinde sisteme verilmiştir.

Dava dosyalarını geri çekemeyiz çünkü: Doğan TV mahkemeye verdiği dava dosyalarını geri çekerse dava hakkını kaybedeceğini bilmektedir. Bunun dışında söz konusu işleme tekrar başvurması halinde ise elektronik sistemin dosyayı aynı mahkemeye yollayacağı açıktır.
Doğru takip edilebilmesi için vergi mahkemelerinde açılan davaların dosya ve evrak numaraları yanda yer alan tabloda sunulmaktadır.

Yasal hakkımızı kullanacağız
Kamuoyunun yanlış bilgilendirilerek yanıltılması yönündeki bu haberle ilgili olarak Doğan Holding ve ilgili iştirakleri her türlü yasal hakkını kullacaktır.
Bütün bu hem yasal, hem de etik olmayan yönlendirmelere rağmen, Türkiye’de hâkimlerin olduğuna, hukuka ve vicdanlarına göre karar verdiklerine inancımız tamdır.”

Sabah ve Vakit haberindeki iddialar
Sabah ve Vakit gazetelerinde dün çıkan haberlerde ‘mali açıdan zor günler’ yaşadığı iddia edilen Doğan Grubu’nun mahkemeden teminat talebinin yürütmesini durdurma kararı aldırarak hacizden kurtulmaya çalıştığı belirtilerek grubun bu konuda yargıyı etkilemeye yönelik girişimlerinin mali müşavir NT ve mali danışman NG tarafından yönetildiği öne sürdü.

Habere göre Doğan Grubu NT ve NG kanalıyla, dava dosyalarının görüleceği mahkemelerin bilgisayar ortamında otomatik olarak belirlendiği Ulusal Yargı Ağı’nı bay pas etmek için çeşitli yöntemlere başvuruyordu. Bu amaçla da davanın grup tarafından istenen mahkemeye düşmemesi durumunda başvurunun geri çekilip yeni başvuru yapıldığını öne sürülüyordu. Aynı kaynaklardan iki gazeteye sızdırılan ve gerçekdışı iddialarla dolu haberlerde kanıt olarak birinci ve dördüncü dava arasında 179 dosya bulunması gösteriliyordu. Ancak Türk hukuk sistemine göre davanın geri çekilmesi durumunda davacı dava hakkını kaybediyor. Bu da iddianın ne kadar mesnetsiz olduğunu gösteriyor. Ayrıca Doğan Grubu birinci davayla dördüncü dava arasında 179 dosya bulunmasının nedenini de davaların farklı mahkemelerde olmasından kaynaklandığı bilgisini veriyor.

Rüşvet verdiler iddiası
İki gazetenin haberinde de bilgi ve usul yanlışlarının yanı sıra ‘inanılmaz iddialar’ başlığı altında hiçbir somut bilgi ve belgeye dayanmayan çok sayıda suçlamaya da yer verildi. Söz konusu iki haberde grubun temsilcisi NT ve NG yürütmeyi durdurma davasının açıldığı 2 Ekim’de İstanbul Vergi Mahkemesi’nde Sabah gazetesi haberine göre 8 saat, Vakit’e göreyse 7 saat süren görüşmeler yaptı. Sabah gazetesi haberinde iddialarını bir adım daha ileri götürülüp yargı mensuplarını da hedef aldı. Haberde NT ve NG’nin davaları istedikleri mahkemelere düşürmek için görevli personele ‘bayram harçlığı’ adı altında ödeme yaptığı da iddia edilerek yargı mensupları töhmet altında bırakılıyordu.

‘Davalar farklı mahkemelerde açıldı, numaralardaki farklılık bundan’
Yandaki tablo ile ilgili daha açıklayıcı olmak adına, evrak numaraları elektronik sistemden otomatik olarak verilmekte dolayısıyla sıra takip etmektedir. Diğer yandan her mahkemenin dava sayısı ve dolayısıyla yeni davalara verdiği dosya esas sayısı farklı olur. İki farklı mahkemenin dava esas sayıları arasında fark olması ile arada başka davaların olduğu iddiasını ileri sürmek yanlıştır.
aktifhaber

İbrahim Karagül
ibrahimkaragul@gmail.com
09 Ekim 2009 Cuma
Doğan grubu ve Yahudi lobisi

Doğan Grubu'nun 3.7 milyarlık vergi cezası karşılığında 4.8 milyar liralık teminat göstermesi için süre bugün doluyor. Tam da bu sırada, TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ'ın ABD'deki Yahudi lobisine Türkiye'yi ve hükümeti şikayet ettiği, Başbakan Tayyip Erdoğan'ı Rus lider Vladimir Putin'e benzettiği haberi gündeme geldi.

Hemen söyleyelim: Aslında Putin benzetmesi Yalçındağ'dan önce yapılmıştı. Kimler tarafından mı? ABD'deki Yahudi lobisinin aşırı uçlarına mensup, İsrail'e bağlı çalışan ve aralarında Türkiyeli bazı isimlerin de bulunduğu kimseler tarafından. Biz bu konulara iki yıl önce çok yer verdik ve bu isimleri yazdık.

Mesele Putin tartışması değil. Mesele benzetmenin kimler tarafından yapıldığı, kimlerin bu benzetmeden medet umduğudur.

Bir zamanlar Tansu Çiller, aynı çevrelere gidip, "bizi desteklemezseniz şeriat gelir" şantajları yapardı. O zamanlar dünya konjonktürü ABD ve İsrail'in yeni geliştirdiği "İslamcı terör" paranoyasına kapılmış, bu yönde her şantaja, küçük hesaba boyun eğer, pirim verir durumdaydı. Yahudi lobisinin; hani yıllardır tanıtım adı altında Türkiye'nin milyon dolarlarını cebe indiren, bu paralarla geniş bir kesimi besleyen, Türkiye'de iç siyasete müdahil olan lobinin, Ermeni soykırım tezi üzerinden Türkiye'ye yaptıramayacağı hiçbir şey yoktu. Oradan beslenenlerin bir kısmı hala Washignton'dan Türkiye'ye verip veriştiriyor. Bazıları da burada, itibarlarını kaybetmiş halde dolaşıyor. Putin benzetmesini ilk yapanlar da o lobinin, daha doğrusu bu ülkenin insanlarının vergilerini cebe indirenlerin beslemeleriydi.

Çiller'in şantajının zamanlaması mükemmeldi. Çirkin bir durumdu ama başarılıydı. Küresel konjonktür, içerideki politik durum buna müsaitti. Ama bugün rüzgar ters yönden esiyor. Sadece Türkiye'de değil, bütün dünyada öyle.

Türkiye, son yıllarda zaaflarıyla kendisi yüzleşerek bir çok çevrenin elini boşa çıkarmaya başladı. Ermenistan'la çözüme yönelik girişimler 'lobi'nin işlevini azalttı. İsrail ve ABD'ye endeksli ülkeden, daha özgür hareket eden, kendi pozisyonunu tanımlamaya girişen bir Türkiye'nin ortaya çıkması bu ülke üzerindeki İsrail etkisini zayıflattı. Bu basit bir şey değil. 2005 yılından beri Türkiye'de darbe çağrısı, iç savaş kışkırtıcılığı yapanlar, Neocon çevre ve İsrail adına 28 Şubat darbesini yaptıranların çömezleri.

Aylardır Türkiye merkezli bazı derin değişimlere dikkat çekiyoruz. Türkiye etkinliğini artırdıkça İsrail'in alanının daraldığını, Türkiye-İsrail çıkarlarının artık örtüşmediğini, Türk-İsrail ekseninin anlamsızlaştığını örneklerle, olaylarla ele alıyoruz. Bu yüzden, Yalçındağ'ın şikayeti çok kötü bir zamanlamaya denk geldi ve sonuç doğurması çok zor.

Çünkü İsrail'in kendisi çıkmazda. Yahudi lobileri başarabilseler İsrail'in bu sıkışmışlığını giderecekler. Dünyada İslam karşıtlığı yerini daha ılımlı bakış açısına terk ediyor. Bu da İsrail'in ve lobinin elini zayıflatıyor. Dahası, ABD ile İsrail'in arasında sorunlar çıkmaya başladı. Sadece İran meselesinde değil, İsrail'in Ortadoğu'daki duruşunu etkileyecek yaklaşımların işaretleri alınıyor. Washington, İsrail'e endeksli bir İslam dünyası politikası yerine daha geniş bir perspektif edinmeçabası içinde görülüyor. Lobi için bu daha öncelikli bir konu olsa gerek.

En son dün yazdık, 1996'da yapılan bir anlaşmayla Konya Ovası'nda eğitim yapan İsrail savaş uçaklarına yasak getirildi. Lobi için bu daha önemli olsa gerek. Türkiye'nin Suriye ve Irak'la yaptığı, bazı alanlarda neredeyse entegrasyon olarak görülebilecek anlaşmaları engellemek de lobi için önemliydi.

İsrail ve Yahudi lobisinin nasıl dar alana sıkıştığını, kendi derdine düştüğünü bizzat onlardan öğrenelim.

İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, hani o bütün Filistinlileri nükleer silahlarla imha etmeyi isteyen adamın yaptıklarına bakalım: Jarusalem Post'un ele geçirdiği bir dışişleri raporuna göre Lieberman "tümüyle yeni dış politika anlayışı" olarak tanımlanan bir rapor hazırlamış. En belirgin değişim ise, ABD-İsrail ilişkilerinde. Lieberman'ın raporu, İsrail'in ABD'ye olan "mutlak bağımlılığını" kırmayı ve yeni müttefikler bulmak için "gelişmekte olan ülkelere yeni yükselen güçlere" odaklanmayı hedefliyor.

Görüyoruz ki, ABD-İsrail bağı da artık mutlak değil. Türkiye'nin kendini merkeze almasından sonra İsrail yönetimi de "açılım" çalışmaları başlattı. ABD koruması yeterli görülmüyor olmalı ki, yeni müttefikler arıyor. Peki neden yapıyor bunu? Çok dar bir alana sıkıştı ve bu alan her geçen gün daha da daralıyor.

Yalçındağ'ın, Doğan grubuna verilen cezayı Yahudi lobisine şikayet etmesinin zamanlaması hiç de isabetli olmadı. Bazıları çatışmadan güç devşirir. Ama bunu çok iyi bir hesapla yapar. Hesap yanlış ve bu kapıdan artık hayır gelmez. Çünkü küresel ve bölgesel eğilimler kadar, Türkiye'nin iç dengelerine de ters bir duruş bu. Çünkü zaman değişti, rüzgar tersine döndü. Çünkü şikayet, eski alışkanlıkların ürünü. Ne Türkiye'nin nereye gittiğini anlamış ne de dünyanın!
yeni şafak

Doğan Yayın Holding, son anda teminat gösterdi

Doğan Yayın Holding, vergi cezalarına ilişkin olarak talep edilen teminatı ilgili vergi dairelerine gösterdi. Hürriyet gazetesinin haberine göre, Doğan Yayın Holding'ten Kamuyu Aydınlatma Platformu'na yapılan açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

"Doğrudan bağlı ortaklığımız Doğan TV Holding A.Ş. ile dolaylı bağlı ortaklıklarımız D Yapım Reklamcılık ve Dağıtım A.Ş., Doğan Prodüksiyon Hizmetleri A.Ş. ve Alp Görsel İletişim Hizmetleri A.Ş.'den, 2005, 2006 ve 2007 hesap dönemlerine ait "Vergi İnceleme Raporları" ile ilgili olarak; vergi aslı ve vergi cezaları ile bunlara ilişkin olarak hesaplanan gecikme faizi tutarı için birlikte toplam 4.823.825.987,33,-TL tutarındaki teminatın 15 gün içerisinde gösterilmesinin ilgili Vergi Daireleri tarafından talep edildiği daha önce 25.09.2009 tarihinde kamuya açıklanmıştır.

Şirketimizin yukarıda adı geçen bağlı ortaklıklarının, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun'un 10'uncu maddesinde belirtilen türde teminatı, teminat olarak kabul edilmek üzere, ilgili Vergi Daireleri'ne gösterdiği öğrenilmiştir.

Bu çerçevede, doğrudan bağlı ortaklığımız Doğan TV Holding A.Ş. ve dolaylı bağlı ortaklıklarımız D Yapım Reklamcılık ve Dağıtım A.Ş. ile Doğan Prodüksiyon Hizmetleri A.Ş.'nin ayrı ayrı aktiflerinde kayıtlı D Yapım Reklamcılık ve Dağıtım A.Ş., Doğan Prodüksiyon Hizmetleri A.Ş. ve Alp Görsel İletişim Hizmetleri A.Ş. hisseleri, "Vergi İnceleme Raporları"nda Gelirler Kontrolörleri tarafından hesaplanan ve vergi aslı ve ceza ihbarnamelerine esas teşkil eden değerler üzerinden teminat olarak gösterilmiştir.

Diğer taraftan, 3'üncü kişilere (bunlar arasında Doğan Grubu bünyesinde faaliyet gösteren herhangi bir halka açık şirket bulunmamaktadır) ait 44 ayrı taşınmaz ile Alp Görsel İletişim Hizmetleri A.Ş. tarafından 2.693.114,65,-TL tutarındaki kesin ve süresiz "banka teminat mektubu" da teminat olarak gösterilmiştir."

09.10.2009
yeni şafak

12 Ekim 2009 12:10
Doğan'a Haciz İddiası
Doğan Grubu'nun 4.8 milyar liralık vergi cezası için gösterdiği teminat kabul edilmedi, vergi dairesi haciz işlemlerini başlattı..

Doğan Grubu'nun 4,8 milyar liralık teminat talebi için geçen hafta gösterdiği hisse senetlerinin kabul edilmediği öğrenildi.

Edinilen bilgiye göre, ilgili vergi dairesi haciz işlemlerini başlattı. Haciz mektuplarının hazırlanarak gruba gönderildiğini dile getirildi.

Doğan Grubu 4.8 milyar liralık vergi cezası için yine Amme Alacakları Yasası'nda teminat kabul edilmeyen hisseleri teminat olarak gösterdi.

Doğan Grubu 4.8 milyar liralık ceza için teminat olarak gösterdiği varlıklar arasında 44 taşınmaz, 2.7 milyon liralık teminat mektubu ve Doğan TV Holding, Doğan Prodüksiyon, D Yapım ve Alp Görsel adlı şirketlerinin hisse senetlerini de teminat olarak sayılması için Maliye'ye göndermişti.

Grubun borsaya yaptığı açıklamada, 4.8 milyar liralık borç için 25 Eylül 2009'da vergi dairelerinin teminat talebi hatırlatılarak 6183 sayılı yasaya göre teminat gösterilmesinin istendiği belirtilmişti.

Açıklamada, teminat isteğine karşılık Doğan Yayın Holding de söz konusu şirketlerinin hisseleri, vergi inceleme raporlarındaki değerler üzerinden teminat olarak verildiği duyurulmuştu.

Bu hisseler dışında isimleri belirtilmeden 3'üncü kişilere ait 44 ayrı taşınmazın da teminat olarak verildiği kaydedilen açıklamada bir diğer teminatın da Alp Görsel tarafından bankadan alınan 2 milyon 693 bin liralık banka teminat mektubu olduğu ifade edilmişti.

Grubun gösterdiği teminatları inceleyen vergi idaresi hisse senetleri teminat kabul edilmediği için haciz işlemlerini başlattı. Diğer taraftan teminat olarak gösterilen hisse senetlerinin daha önceki cezadan dolayı haciz uygulanan hisselerden oluştuğu öğrenildi.

Doğan Grubu, DTV'nin Alman Axel Springer'e satışından dolayı daha önce kesilen vergi cezası nedeniyle de hisse ve markalarını teminat gösterme isteğini Maliye geri çevirmişti.

Hatırlanacağı üzere DYH'nin yüzde 25'inin Alman Axel Springer'e satışında muhasebe hilesi yoluyla vergi kaçırdığı iddiasıyla Doğan Grubu hakkında daha önce düzenlenen raporlara istinaden 1.1 milyar lira teminat talep edilmişti.

Grup önce bazı gayrimenkulleri ile Star ve Kanal D markalarını teminat göstermiş ancak markalar teminat olarak kabul görmeyince Doğan TV Holding AŞ'nin yüzde 45.4'ünü teminat olarak teklif etmişti.

Ancak Maliye DYH'nin banka mevduatları ve Hürriyet Gazetecilik, Doğan Gazetecilik ve Doğan Burda Yayıncılık, Kanal D ve Star markaları ile her türlü araçlarına haciz de uygulamıştı.

Bu haczin kaldırılması karşılığında Maliye, teminat olarak verilen hisse oranları yüzde 45'ten yüzde 53.9'a yükseltilmişti. Dün gösterilen teminatların içinde daha önce yüzde 53.9'unda daha önceki vergi cezası nedeniyle ihtiyati haciz bulunan DTV Holding de bulunuyor.

Kaynak: Stratejikboyut

Civaoğlu Barda Rezalet Çıkardı

14 Ağustos 2010
Milliyet Gazetesi yazarı Güneri Civaoğlu Bodrum'da bir barda rezalet çıkardı. Barın kapısında elinde rakı kadehiyle etrafa küfürlerler savuran Civaoğlu, bununla da yetinmedi...
Belgesel fotoğrafçı Sinan Durdu, ünlü gazeteci, Milliyet Gazetesi yazarı Güneri Civaoğlu'nun Bodrum'da bir barda rezalet çıkardığını, elinde rakı kadehiyle etrafa küfürler savurduğu iddia edldi..

Sinan Durdu sosyal paylaşım sitesi Twitter'de şunları yazdı:

"Olayın olduğu mekan; Marina Yacht Club, Bodrum... Güneri Civaoğlu; elinde rakı kadehi, tshirtü komple yırtılmış, yürümekte zorluk çekiyor. Hem ıslık çalip hem de küfür ediyor. Herkesin imrendiği ve önem verdiği Güneri Civaoğlu barın kapısında kusuyor. Herkesin keyfini kaçırdı. Güvenliğe küfür ediyor. Koskoca mı? Tshirtünün sol göğsü komple yırtılmış. Düşe kalka yürümeye çalışıyor. Gözgöze geldiği herkese küfür ediyor. Ben gazeteci değilim. Fotografını niye çekeyim adamın. Zaten görmesi gereken herkes gördü.Mekanın işletmecisine; G.C.'nin durumunu söyledim. Güvenliğe küfür ediyor dedim. Marina Aydın Doğan'ın birşey yapamam dedi!!!....

"Ayşenur yazıcı da, "Hay Allah! Koskoca Güneri Civaoğlu nasıl kusar bar kapılarında?? Bu sıcakta Allah muhafaza o kadar içki içilir mi?:(( " diye yazdı...
aktifhaber

Aydın Doğan'a ikinci şok
26.08.2010

Aydın Doğan, Emin, Çölaşan’ın ‘’'Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi'' adlı kitabı için açtığı davanın, Yargıtay aşamasını da kaybetti. Yargıtay, davayı reddeden mahkeme kararını, oy birliği ile onadı.

ANKARA- Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan, gazeteci Emin Çölaşan’ın ‘’'Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi'' adlı kitabı için açtığı 50 bin liralık davanın Yargıtay aşamasını da kaybetti. Kitabı eleştiri sınırları içinde bularak davayı reddeden mahkemenin bu kararı, Yargıtay 4. Hukuk Dairesince de uygun görülerek, oy birliği ile onaylandı.
Aydın Doğan, Çölaşan’ın yazdığı kitapta, kendisi ve Hürriyet Gazetesi hakkında yalan beyanlarda bulunduğunu ileri sürerek, tazminat davası açmıştı. Çölaşan’ın ‘’1986-2007 yılları arasında Hürriyet Gazetesinde her türlü imkan sağlanarak, baskı ve sansüre uğramadan çalıştığını’’ belirtmiş, kitabın gerçek dışı ve iftiralarla dolu’’ olduğunu savunmuştu.

BAB-I ALİ TANIK OLDU
Üsküdar 1. Asliye Hukuk Mahkemesindeki yaklaşık bir yıl süren davada, Hürriyet yazarları Ertuğrul Özkök, Tufan Türenç, Özdemir İnce ve Enis Berberoğlu, Aydın Doğan’ın tanığı olmuştu. O dönem Hürriyet yazarı olan Bekir Coşkun ile muhabir Kamuran Zeren de Çölaşan’ın tanığı olarak dinlenmişti. Bekir Coşkun ifadesinde, ‘’Çölaşan’a, Hürriyet’teki yazıları nedeniyle müdahale edildi. Yazıları makaslanıp, sansür uygulandı. Hükümet aleyhine yazmaması isteniyordu. ‘’ demişti.
Mahkeme, kitapta yazılanların eleştiri sınırları içinde olduğunu belirtip, davayı reddetmişti. Bunun üzerine Aydın Doğan, ‘’Yerel mahkeme kararı oluştururken, delilleri yeterince araştırmadı. Kitaptaki isnatlar, kişilik haklarına, namus, şöhret, vakar ve haysiyete saldırıdır’’ diyerek Yargıtay’a temyiz için başvurmuştu.

‘’TANTANA YAPAMADILAR’’
Çölaşan, karar üzerine GAZETEPORT’a yaptığı açıklamada şunları söyledi:
‘’Aydın Doğan önce kitapta yazdıklarımın yüzde 80’inin doğru


En son Ekim tarafından Pts Ekm 12, 2009 9:10 pm tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pzr Ekm 11, 2009 9:49 pm    Mesaj konusu: Aydın Doğan cephesinde son durum Alıntıyla Cevap Gönder

Aydın Doğan cephesinde son durum
Hasan KARAKAYA
11 Ekim 2009

Vah, vah... Hüngür, hüngür!.. Nerede benim mendilim?.. Getirin, gözyaşımı sileceğim?.. Demek bu kadar “acınacak” haldeler ha!..

Demek bu kadar korkmuşlar?.. Bunlar bir “panik” ifadesi mi, “merhamet istismarı” mı?.. Hani yolda-sokakta, iki gözü iki çeşme ağlayıp; “Abilerim, ablalarım” deyip, “merhamet avcılığı”na soyunan “uyanık”lar vardır ya!.. Hani, “Allah rızası için...” diye başlayıp; “Hastaneden yeni çıktım... Memlekete gideceğim ama otobüs biletine verecek param yok... Allah rızası için bir bilet parası!” diyenler vardır ya, bu “salya-sümük” halleriyle “günde 10 bilet parası” tokatlarlar ya; “kartel yazarları”nın yazılarını okuyunca, işte bu “merhamet avcıları” geldi gözlerimin önüne... Baktım, feryat, figan!.. Öyle bir ağlıyorlar ki; yürek dayanmaz!.. Hani, elimde olsa; “4.8 milyar da para mı?.. Alın şu parayı da, ödeyin vergi cezanızı!.. Ödeyin ki, kesin ağıt yakmayı!” diyeceğim...
Ama, ne yaparsın ki;
Cep delik, cepken delik!..
Üstelik de, bu “ağlaşma”ların “essah” mı, yoksa “numara” mı olduğundan emin değilim!..
Ama, itiraf edeyim;
Çok iyi ağlıyorlar!..
“Maaşlarımızı almaya devam edebilecek miyiz, edemeyecek miyiz? Bu işyerleri faaliyetlerine devam edebilecek mi, edemeyecek mi?
Tedirginiz!.. Fena halde tedirgin!.. Can sıkıcı bir ortamdayız!.. Moraller sıfır!.. Çünkü herkes gelecek endişesi yaşıyor!”
Essah mı, numara mı?..
Milleti kendilerine acındırıp, Maliye’ye telefon yağdırmalarını mı istiyorlar acep?..
Bu “ağlaşma”ları okuyunca gördüm ki;
“Karteloz”ların derdi “Aydın Doğan’ın haklılığı”nı veya “basın özgürlüğü”nü savunmak filân değildir!.. Onlar, “kendi geleceklerini garantiye alma”nın derdindedirler!..
Bütün mesele;
“İş” ve “aş” meselesi!..
KUYRUKLARINI DİK TUTANLAR!
Tabiî, bu arada, “eşekten düşse de türküyü kesmeyenler” ve “efelik” taslayıp, “kuyruğu dik tutanlar” da yok değil!..
Onlar da, “Batı medyası” üzerinden savunuyor “patron”larını!..
Meselâ, diyorlar ki;
“New York Times, Washington Post, Wall Street Journal gibi Amerikan basınının en önde gelen gazeteleri de, Avrupa demokrasilerinin birçok etkili yayın organları da, üstelik başyazılarla Başbakan Erdoğan’ı eleştirdiler.
Başta Uluslararası Basın Enstitüsü IPI olmak üzere dünyadaki basın kuruluşları da bu cezayı eleştiri gündemlerine oturttular.
Değişik başkentlerdeki iktidar sözcülerinden de eleştirel sesler yükseliyor.
Basın özgürlüğü ve hukuk devleti alanında Başbakan Erdoğan’a yönelik bu eleştiri dalgaları neden bu kadar yükseldi?”
Bunları yazarken; “O haber ve yazılar Doğan Grubu’nun oyunu” diyebileceklerin de çıkması ihtimaline karşı, peşin peşin cevap veriyorlar: “Batı’nın bin yıllık muteber yayın organları, hiç Doğan’ın oyununa gelirler mi?!?”
Oysa hemen herkes biliyor ki;
“Avrupa’da lobi şirketleri çok yaygın ve güçlüdür. Parayı bastırdıktan sonra istediğiniz gazetede, dilediğiniz haberi çıkartır, istediğiniz siyasi kurumu etkileyebilirsiniz.
Üstelik oldukça da iyi ve ciddi çalışır bu kurumlar.
Ama onların iyi bir iş çıkarmaları için sizin de işin raconuna uymanız ve açık vermemeniz gerekir.
Açığınız varsa; dünyanın en iyi lobi kurumu da olsa, etkisi bir yere kadardır.”
ONLARIN GÖRMEK İSTEMEDİĞİ YAZILAR
Sizin anlayacağınız;
Kartel cenahında, hemen herkes bir “rol” üstlenmiş... Kendilerine verilen “görev”leri yerine getirmeye çalışıyorlar... Kimi “ağlayıp-sızlayarak” ve de “acındırarak”, yani “merhamet avcılığı” yaparak, kimi de “kuyruğu dik tutarak” patronu destekliyor!..
Tabiî, onları okuyanlar, “Batı medyası”nın, “sadece onların saydıklarından ibaret” ve hepsinin de “Aydın Doğan’a destek” verdiğini zanneder!..
Oysa, “Aydın Doğan medyasının görmek istemediği” yorumlar da çıkıyor Batı medyasında!..
Meselâ, ünlü Der Spiegel dergisinin internet sayfasında, Businessweek Londra Büro Şefi Stanley Reed, Doğan Medya’ya kesilen vergi cezasını hatırlatarak, yerli şirketlerin birtakım yol ve yöntemlerle vergilerini ödememeleri durumunda, Türkiye’deki yabancı yatırımcıların rekabetten olumsuz etkilendiklerine dikkat çekerek, şunları yazıyor:
“Yatırımcılar, devletin Türkiye’nin en büyük medya kuruluşu olan Doğan Yayın'ı birikmiş vergilerinden ve cezalarından dolayı 2.5 milyar dolar cezaya çarptırmasının şokunu yaşıyor. Ücretlilerin yarısının kayıtdışı olduğu ve vergilerini ödemediği bir durumda vergi rejimi, telekomünikasyon gibi bazı sektörleri diğerlerinden daha fazla etkiledi. Bu durum, kurallara uyan uluslararası şirketleri yerel rakipleri karşısında dezavantajlı konuma getiriyor.”
Yunanistan’da yayınlanan İmerisia gazetesinde Yorgos Kapopulos imzasıyla yayımlanan haberde ise, Türkiye’nin son yıllarda dünya ölçeğinde bir atılım yaptığına dikkat çekilerek, geri planda ise Doğan Medyasının hükümeti sabote etmeye çalıştığı ve Ergenekon’a destek olduğu belirtiliyor...
Berlin’de yayınlanan Welt am Sonntag gazetesinin 4 Ekim 2009 tarihli sayısında, Martin Greive ve Sebastian Jost imzalarıyla yer alan yazıda ise; Türkiye’nin büyük bir atılım içinde olduğuna dikkat çekilerek, hükümetin, ülkenin bazı büyük şirketlerini karşısına alması pahasına vergi kaçakçılığını önlemeye çalıştığı vurgulanıyor...
Yazıda, hükümetin vergi kaçakçılığıyla yaptığı mücadeleye dikkat çekilerek, şöyle deniliyor:
“Yedi yıl önce sadece 1 milyar dolar yabancı sermayenin girdiği Türkiye'ye, 2007 yılında 19 milyar dolardan fazla sermaye girmiştir. Son olarak Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) ülkeye 34 milyarlık bir kredi vermesi söz konusuydu. Hükümet, bu krediyi kullanmak istemedi. Resmî olarak yapılan açıklamada, IMF'nin reform taleplerinin zaten karşılanmak üzere olduğundan söz edildi. IMF’nin Türk hükümetine bir vergi denetleme biriminin kurulması yönünde baskı yaptığı ve hükümetin buna karşı koyduğu söyleniyor. Bu durumda hükümetin Doğan Medya gibi vergi kaçıranları cezalandırmasının zorlaşabileceğinden söz ediliyor.”
VERGİ DENETİMİ ÖZERKLEŞİRSE!
İşte bu son cümle hayli enteresan!..
Hatırlarsınız değil mi;
Hükümetin “IMF ile pazarlık masasına oturmayı reddettiği” günlerde; aynı zamanda “TÜSİAD Başkanı” da olan “Babasının kızı Arzuhan Doğan Yalçındağ” hanımefendi, kürsülere çıkıp, bas bas bağırıyordu:
“IMF’nin öne sürdüğü şartlar kabul edilemez değildir... Meselâ, vergi denetiminin özerkleşmesinden söz ediliyor... Bu, kabul edilebilir bir şarttır... Çıkış yolu IMF ile anlaşmaktır. Yeni Stand-By’ın gecikmesini anlamakta zorluk çekiyoruz!”
Öyle ya;
“Hükümet IMF’nin şartlarını kabul edip anlaşmalı” ki, “vergi denetleme” işi Maliye’den alınsın, ayrı bir “vergi denetleme birimi” kurulsun!..
O günlerde, birçok STK temsilcisi ve yazar, “Arzuhan Hanım’ın sözleri”ni yanlış okumuş ve onun “IMF’den gelecek paralara göz diktiğini” söylemişti!..
Oysa, “Batı basını”nın da gördüğü gibi;
İşin içinde “gelecek dolarlar” değil, “birilerinin eline geçecek yularlar” var!..
Eğer vergi denetimi Gelir İdaresi Başkanlığı’nın elinden alınır da; zaten “Üst Kurullar Cumhuriyeti”ne dönüşen Türkiye’de, meselâ “Vergi Denetleme Üst Kurulu”na verilirse, yani vergi denetimini “özerk bir kurum” yaparsa; gel de kontrol et “vergi trafiği”ni!..
Böyle bir birim, ne Aydın Doğan’ı denetleyebilir, ne de bir başkasını!.. Hele de “gazete ve televizyonu” olan patronu, hiç denetleyemezler!.. Çünkü, öyle bir “medya baskısı”yla karşılaşırlar ki; feleklerini şaşırırlar!..
Uzun lâfın kısası;
Bütün bu aktardığım gelişmeler, “Aslında ne oluyor”un cevaplarıdır!.. Maliye’nin, Aydın Doğan’a “baskı” yaptığı doğrudur... Ama, bu baskı “haber atlatma”dan değil, “vergi atlatma”dan dolayıdır!..
Ceza, “fikre” değil, “şirkete”dir!..
Ağlasalar da, diklenseler de;
Bu “ceza”yı ödeyecekler... Başka yolu yok!
“Vuruşarak” mı öderler,
“Buruşarak” mı?..
Onu, bekleyip göreceğiz!..
Vakit

14 Ekim 2009 10:58
Hakimin Kızı Doğan'ın Spikeri

Doğan'ın 4. 8 milyarlık vergi cezasıyla ilgiili kararı verecek olan hakimin kızının Doğan'ın televizyonunda spiker olarak çalıştığı ortaya çıktı...Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit

Doğan davasında Doğan TV ile ilgili kararı, kızı Doğan TV de çalışan hakim mi verecek?

Doğan Grubu'nun 4.8 milyarlık ihtiyati teminat talebine karşı açtığı yürütmeyi durdurma istemli davalardan biri 9. Vergi Mahkemesi’nde görülecek. Davaların görüleceği diğer 2 mahkeme Halkalı Vergi Mahkemesi’ne savunma hazırlayabilmesi için 30 gün süre verirken, 9. Vergi Mahkemesi’nin bu süreyi bir hafta olarak belirlemesi dikkat çekmişti.
Vergi Dairesi bu sürenin ‘savunma hakkının kısıtlanması’ açısında yeterli olmadığını belirterek uzatılmasını talep etti. Gözler şimdi bu 9. Vergi Mahkemesi’nde. Mahkeme bu süreyi uzatacak ya da 7 günle sınırlı tutacak.
Ardından Halkalı Vergi Mahkemesinin savunması ile Doğan Grubu’nun yürütmeyi durdurma talebine ilişkin gerekçeleriyle birlikte değerlendirerek bir karar verecek. Çıkacak sonuç, Doğan Grubu’nun kaderini belirleyecek.
Ancak Doğan TV’yi de ilgilendiren bu kararı verecek mahkeme heyetine, kızı Doğan TV’de spiker olarak görev yapan bir hakimin de katılması etik açıdan tartışma yarattı. Hakim Gülşen Deringöl’ün kızı Doğan Şirketler Topluluğuna ait , DTV Haber ve Görsel Yayıncılık Şirketi’ne bağlı Beşiktaş TV’de çalışıyor.
AHT Muhabiri Tülay Acar’ın görüştüğü hakim Deringöl, Doğan Grubu’nun avukatları ile yemek yediğini ve mali müşavirleri ile de tanıştığını kabul etti. Deringöl bu durumun etik olduğunu düşünüyorum, henüz bir karara imza atmadım ama gerekirse üyelerle bir araya gelip karara imza atmayabilirim. Bu bizim bileceğimiz iştir” dedi.
Görüşme sırasında hakim Gülşen Deringöl ile birlikte odada bulunan 9. Vergi Mahkemesi Başkanı Mehmet Kirazgil ise, durumun kendisini rahatsız etmeyeceğini ancak bu kararın içinde Gülşen hanımın olup olmayacağına daha sonra karar vereceğini söyledi.
İşte o görüşme:
(Bu görüşme 9. Vergi Mahkemesi Başkanı Mehmet Kirazgil’in odasında yapıldı. Hakim Gülşen Deringöl de başkan Kirazgil’in odasında bulunuyordu)
Kızınızın Doğan Grubu bünyesinde görev yapan özel televizyon kanalında çalıştığı doğru mu?
Evet doğru.
Doğan Grubu’nun davalarından bir tanesi de sizin mahkemenizde görülecek. Grubun bir anlamda kaderini belirleyecek kararlarından birine imza atacaksınız. Ancak kızınız Doğan TV’de çalışıyor.
Evet doğru bu kimi ilgilendirir?
Bu durumun etik olduğunu düşünüyor musunuz?
Elbette etiktir. Ayrıca etik olmadığını tartışmak medyanın görevi değildir.
Kızınız bu grupta kaç yıldır çalışıyor, bu işe nasıl girdi, sizin bir yardımınız oldu mu?
İletişim alanında master yaptı. Daha sonra spikerlik eğitimi aldı. Kendi isteğiyle bu sektörün içine girdi. Bizim yardımımızı almadan iş başvurusu kabul edildi. Hepsi bu kadar. Önemli bir görevi yok. Düşük dereceli bir konumu var. Torpilsiz olarak girdi.
Önümüzdeki günlerde kızınızın görev yaptığı şirketlerin kaderini belirleyecek karara imza atacak mısınız? Bu durumun hakkınızda şaibe yaratacağını düşünüyor musunuz? Bu bağlantınızı heyetteki diğer arkadaşlarınız biliyor mu?
Bunu sorgulamak medyanın işi değildir. Bakın hanımefendi vergi mahremiyeti denilen bir konu var. O kişilerin dosyasındaki süreci de sizinle konuşamam.
Biz böyle bir talepte bulunmadık?
Bu davanın bizim mahkememizde açıldığı tarihlerde ben burada değildim. Raporluydum. Ayrıca henüz verilmiş bir karar yok. Dolayısıyla, karar verecek üyelerden bir tanesi olup olmayacağımı sorgulamak sizin işiniz değil. Bu karara katılırım katılmam, ona ben ve başkanım karar verir. Bir terslik varsa adalet bakanlığı müfettişleri karar verir.
Haklısınız, bu iddiayı araştıracak kurum biz değil Adalet Bakanlığı olacaktır. Ancak gazetecinin görevi kamu yararına olacak olayları araştırıp aktarmaktır. Biz de bu doğrultuda hakkınızdaki iddiayı araştırıyoruz. Sizi yargılamıyoruz.
Gelip bana sorduğunuzu için size ayrıca teşekkür ederim. Ancak bu konuyu ciddiye alıp haber haline getirmek ve beni töhmet altında bırakmanıza izin vermem. Bu çok çirkin olur.
Doğan Grubu’nda çalışan 15 bin kişi var. Kızım bu grupta torpilsiz olarak kendi imkanlarıyla girdi. Küçük bir görevi var. 15 bin kişinin içinde benim kızım çalışıyor olması beni neden altında bırakacakmış? Belgeleriyle aleyhte bir durum olduğu halde lehte karar veriyor olsaydım bunu sorgulamanızı anlarım. Ancak ortada böyle bir durum yok. Benim küçük bir kızım daha var. O da Kültür Üniversitesi’nde okuyor. O üniversitenin davaları da bize geldi. Red kararı verdik Dünya para veriyorum. O dosya Danıştay’da. Parasını veriyorum. Niye onu araştırmıyorsunuz? Bu konuyla geliyorsunuz? Mahkeme olarak verdiğimiz her kararda yüzde binbeşyüz haklıdır diyemiyoruz. Bizim bir üst mercimiz var. Danıştay var. Son merci ben değilim ki. Benim imzam hayatlarında nasıl bir değişiklik yaratabilir.
Kızınızın çalıştığı Doğan Grubu binasına gittiniz mi?
Elbette gittim. Sosyal hayatımın bir parçası. Neden gitmeyeyim? Müdürüyle de, arkadaşlarıyla da yemek yedim. Oradaki şefiyle muaviniyle avukatıyla yemek de yedim. Ancak o zaman bu durumlar ortada yoktu.
Bir başka iddia, eşiniz mali müşavir. Doğan Grubu müşavirleriyle bu dava öncesi görüşmeleri oldu mu kendilerini tanır mı, siz tanır mısınız?
Eşim asla tanımaz. Ancak ben tanırım. İçlerine girdim kızımı almak için o binaya girdim. Ancak abartmayın kızım orada düşük maaşla çalışan biri. Bakın bir örnek vermek istiyorum. Yıllar önce eşimin çalıştığı şirketiyle ilgili bir karar vermek gerekiyordu. Vicdanım rahatsız oldu, etik olmadığını düşündüm ve çekildim.
Aynı şey değil mi burada da kızınız çalışıyor. Bu dosyada benzer tutumu gösterecek misiniz?
Bakacağız. Dosyadaki belgeler neyi gerektiriyorsa ona göre karar veririm. Bir başkan iki üye ile verilecek ortak bir karar. Yalnızca benim görüşeceğim bir dosya yok ortada.
Sizinle bu görüşmeyi Vergi Mahkemesi Hakimi sayın Mehmet Kirazgil’in odasında yapıyoruz. Mesai arkadaşlarınız. Yaklaşık 8 saatinizi birlikte geçiriyorsunuz. Sonuçta bu dava ilgili de konuşarak kendilerini etkilemeniz söz konusu olmaz mı?
Olamaz. Kişisel olan hiçbir görüşmem yapmam. Onları etkilemem söz konusu olamaz.
AHT Muhabiri Tülay Acar, 9. Vergi Mahkemesi Başkanı Mehmet Kirazgil’e de şu soruyu sordu:
Doğan Grubu’nun açtığı dava ile ilgili karar verecek üyelerden birinin kızının aynı grupta çalıştığını biliyor muydunuz, bilmiyorsanız bizden öğrendiniz. Bu durumun etik olduğunu düşünüyor musunuz, bundan sonraki tutumunuz ne olacak?
Çalışıyor olması beni rahatsız etmez. Sonuçta bu dosya ilgili vergi mahkemesinden savunma istedik. Henüz üyelerle birlikte gelip bir karar vermedik. Ancak bu kararın içinde Gülşen hanımın olup olmayacağına daha sonra karar vereceğim.

Kaynak: Habertürk

Doğan'a bir şok daha
16 Ekim 2009 / 09:04

İstanbul 9. Vergi Mahkemesi'nden Doğan Grubu'na şok haber geldi. Yürütmeyi durdurma talebi reddedildi

İstanbul 9. Vergi Mahkemesi Doğan Grubu''nun yürütmeyi durdurma talebini oy birliği ile reddetti. Talebin görüşüldüğü mahkeme heyetine kızı Doğan TV'de spiker olarak çalışan Hakim Gülşen Deringöl, etik gerekçesiyle ve daha önceden raporlu olduğu için katılmadı. Böylece Doğan'ın önünde uzlaşmadan başka seçenek kalmadı.

Hacizden mal kaçırma kuşkusu

Haciz konulan varlıklar 4.8 milyarlık vergi cezası borcunu karşılamazsa, Doğan Grubu'nun para ve mal transferlerine geriye dönük inceleme yapılacak

Doğan Grubu'nun haciz konulan banka hesapları ve alacakları, 4.8 milyar TL'lik vergi cezası borcunu karşılayacak değerde değilse, geriye dönük bir inceleme söz konusu olacak.

Ankara'daki Maliye kaynaklarından edinilen bilgilere göre, böyle bir durumda Doğan Grubu'nun geriye dönük 2 ila 5 yıllık parasal transferleri, alacak temlikleri ve mal transferleri 'mal kaçırma' iddiasıyla mercek altına alınacak.

DOĞAN KARARI ÜST MAHKEMEYE TAŞIYACAK

Doğan Yayın Holding A.Ş, Doğan Prodüksiyon Hizmetleri A.Ş. tarafından İstanbul 9. Vergi Mahkemesi'nde ''yürütmenin durdurulması'' talebiyle açılan davada, mahkemenin verdiği ara kararında talebin kabul edilmediğini, bu karara karşı itiraz hakkının kullanılacağını duyurdu.

Doğan Yayın Holding A.Ş'nin Kamuyu Aydınlatma Platformunda (KAP) yayımlanan özel durum açıklamasında, Şirketin dolaylı bağlı ortaklığı Doğan Prodüksiyon Hizmetleri A.Ş. tarafından İstanbul 9. Vergi Mahkemesi nezdinde yürütmenin durdurulması talebiyle açılan davada, Mahkeme'nin almış olduğu ara kararda, yürütmenin durdurulması talebinin kabul edilmediğinin dolaylı olarak öğrenildiği belirtildi.

Açıklamada, şunlar kaydedildi:

''Bu karar, ara karar niteliğinde olup, 9. Vergi Mahkemesi nezdindeki dava süreci halen devam etmektedir. Mahkemenin almış olduğu bu karara karşı yasal itiraz hakkı süresi içerisinde kullanılacaktır.

Doğrudan ve dolaylı bağlı ortaklıklarımız hakkında düzenlenen Vergi İnceleme Raporları ile ilgili her türlü idari ve kanuni işlemin, bağlı ortaklıklarımızca takip edilmekte ve yerine getirilmekte olduğu daha önce kamuya açıklanmıştır. Bu çerçevede, bağlı ortaklıklarımız tarafından Vergi Dairelerince gösterilmesi talep edilen teminat ile ilgili olarak, yürütmenin durdurulması talebi ile dava açıldığının öğrenildiği de 6 Ekim 2009 tarihinde kamuya açıklanmıştır.''

kanalahaber

Lisansı iptal edilebilir
16 Ekim 2009 / 09:30
TÜBİTAK, ele geçirilen sıvının ulusal marker'ı ölçen cihazları yanıltan bir boya içerdiğini belirledi


Maliye'nin, Doğan Yayın Holding'e kestiği 4.8 milyar liralık vergi cezasıyla sıkıntılı günler geçiren Aydın Doğan'a bir kötü haber de POAŞ'tan geldi. Petrol Ofisi'nin Hatay'daki depolarında kaçak akaryakıtı engellemek için kullanılan ulusal marker'ı ölçen cihazı yanıltan bir sıvı bulundu.

Petrol Ofisi AŞ’nin (POAŞ) Hatay’daki depolarında 11 Haziran’da ele geçirilen 1 litrelik cam şişe içindeki mavi renkli sıvı, Ankara’yı alarma geçirdi. TÜBİTAK’a göre menşei belirsiz bu madde, akaryakıta yüksek miktarda eklenmesi durumunda ulusal marker özelliği gösteriyor. Olayın gelişimi şöyle oldu. Hatay İl Emniyet ekipleri, bulunan sıvıyı EPDK’ya gönderdi. EPDK da sıvının özelliğinin analiz edilmesi için TÜBİTAK’a yolladı. 15 Haziran’da EPDK-EGM 022940 mühür numaralı cam şişe içine depolardan alınan numune TÜBİTAK’a gönderildi. TÜBİTAK da, 17 Temmuz’da ilgili sıvıya ait analizi tamamlayarak tespitleri B.02.TBT5.0112.00.181.06.03- 1928 sayılı raporuna yansıttı. Rapordaki en önemli tespit sıvının, marker’ı ölçmeye yarayan saha kontrol cihazlarını yanılttığı oldu. Diğer bir deyişle ürün, bir çeşit ‘sahte marker’ çıktı. Bu durumda, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, raporları değerlendirip POAŞ’ın akaryakıt dağıtım lisans iptaline kadar varabilecek ceza öngörebilecek.

POAŞ’TAN ‘SIVI ALKOLDÜR’ SAVUNMASI

Akaryakıtta yıllık 3-4 milyar dolarlık vergi kaybının önüne geçmek üzere ‘ulusal marker’ (işaretleyici) uygulamasına geçildi. TÜBİTAK tarafından geliştirilen ulusal marker, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) öngördüğü koşullarda ve miktarda, akaryakıta ekleniyor. Marker, kaçak ile kayıtlı akaryakıtın birbirinden ayırt edilmesine yardımcı oluyor.

ALKOL KALINTISI BULUNMADI

Rafineri ve dağıtım şirketleri, ulusal marker’ı, akaryakıta enjeksiyon sistemiyle püskürterek ekliyor. POAŞ yetkilileri, ulusal marker enjeksiyon cihazı içinde bulunan söz konusu maddenin, cihazı süpürme sırasındakullanılan alkol ya da akaryakıt kalıntısı olabileceğini öne sürdü. Bu savunmaya rağmen TÜBİTAK söz konusu maddede, alkol kalıntısına rastlanmadığına işaret etti. TÜBİTAK, POAŞ tesislerinde ele geçirilen ürünün, kaçakla mücadele için geliştirilen akaryakıttaki ulusal marker’ı ölçen cihazları yanıltan boyaiçerdiğini belirledi. TÜBİTAK, bu maddenin akaryakıta yüksek miktarda eklenmesi durumunda ulusal marker özelliği göstererek, akaryakıtta yeterli marker olup olmadığını ölçen saha kontrol cihazlarını yanılttığını ortaya koydu.

TÜBİTAK: Bu sıvı marker’ı yanıltır

TÜBİTAK’ın konuya ilişkin hazırladığı raporunun sonuç kısmında “menşei belirsiz sıvı” ile ilgili şöyle denildi: “1-EPDK-EGM 022940 mühür numaralı cam şişe içindeki menşei belirsiz numune içinde; mineral yağ, motorin, benzin, eski ulusal marker bileşenlerinden birisi ve ulusal marker saha kontrol cihazlarını yanıltmayayönelik yanıltıcı boya içermekte, analiz edilen menşei belirsiz sıvı numunesi akaryakıta yüksek miktarda ilave edilmesi durumunda (104 ppm) ulusal marker özelliği göstererek saha kontrol cihazlarını yanıltmaktadır. Ancak, bu tür yanıltma çalışmaları ulusal marker referans cihazları ile güvenli olarak tespit edilebilmektedir. 2-Petrol Ofis AŞ yetkilileri, ulusal marker enjeksiyon cihazı içinde bulunan maddenin cihazı süpürme işleminde kullanılan alkol veya akaryakıt kalıntısı olabileceğinin savı, TÜBİTAK MAM 17 Temmuz 2009 tarih ve 12777 sayılı yazı ekinde sunulmuş raporu ile uyumlu olmadığı bilimsel verilerle teyit edilmiştir.”

Gazete Habertürk

Taha Kıvanç
Yeni Şafak Gazetesi
Kafanızı karıştıracağım için özür beyanı
17 Ekim 2009

Bir dostum var, nicedir "Demokrasiyi kesintiye uğratabilecek güçlerin önü ya birileri tarafından kesiliyor, ya da Tayyip Bey bunu bizzat yapıyor" iddiasında. Vergi cezası geliyor, dostum, "Gördün mü, bundan böyle demokrasiye kurşun sıkmak daha da zorlaşsın diye birileri devrede?" diyor... Askerden bir olumlu açıklama veya Meclis açılışına katılma gibi yeni tavırlar geldiğinde, "Tayyip Bey arayı düzeltmiş" yorumunu yapıyor...

Aynı dostum nicedir "İsrail ile ilişkilerin alacağı biçimi dış politika gerçeklerine bağlama, onun da bu denklemde yeri var" deyip duruyordu. Önceki gün Umur Talu, dün de Ruşen Çakır, dostumun kulağıma fısıldadığını akla getiren değinilerde bulundular.

Önce Ruşen Çakır'ın yazısının ilgili bölümü: "Habertürk'te Umur Talu'nun da yazmış olduğu gibi, İsrail ve ABD'deki bazı güç odakları Türkiye'de de işbirlikçileri bularak, AKP hükümetini devirebilmek için epey çaba sarf etmişler, ancak emellerine nail olamamışlardı. Bundan sonra olabilmeleri daha da imkansızdır."

Şimdi Umur Talu'nun yazısına göz atabiliriz: "Hesaplaşma. / Gazze'den ziyade, derinden bir iç hesaplaşma. / Şimdi bu, 'varsayım' tabii. Lâkin, 'varsayım'ı varsayalım: / Hükümet, (daha ziyade Erdoğan diye okunur), kendisini 'devirmek' istemiş yahut o kanaate vardığı birtakım kişi, kurum, ortam ve ilişkilerle hesaplaşıyor."

Tahlil bitmedi, Talu devam ediyor: "Bunların en açığı elbette 'Ergenekon' davası. Ayışığı, Sarıkız gibi askeri darbe tasarımları. Ve darbe ortamı hevesleri. / İkincisi 'birtakım büyük sermaye'; özel olarak 'birtakım büyük medya'. / Üçüncüsü, yukarıdaki (bana göre) bir yandan da Alman bağlantıları olan her ikisiyle de ilişkide ve her ikisine teşvikçi gördüğü, 'bir kısım Amerikalı, bir kısım İsrail devleti uzantısı Amerikalı, bir miktar da sağcı, şahin hükümetler elinde dolaşan İsrail devleti'... / O 'bir kısım Amerikalı' zaten doğal bir sürecin içinde Bush yönetimiyle birlikte eridi; 'benzer çizgide' başka İsrail ahbapları Obama yönetimi içinde bulunsa bile. / Geriye, 'İsrail'in kendisi' kaldı. Onları da mahkeme yargılayamayacağına yahut Maliye üstlerine gidemeyeceğine göre!.."

Bingo...

Dostumun bana anlatmak için kimbilir kaç seans yapma ihtiyacı duyduğu tez bu işte. O da bir yandan 'Almanya', bir yandan 'İsrail' diyor, bir punduna getirip "Kendini 'merkez' olarak takdim eden medya" diye bir tanımlama kullanıyor, en sonunda da 'demokrasiye karşı güçler' dediği bir cephede hepsini buluşturuyor...

Allah, Allah...

Biliyorum, dostumun Umur Talu ve Ruşen Çakır destekli tezi hakkında benim ne düşündüğümü merak ediyorsunuz. Tek cümleyle merakınızı gideyim: Bu tez beni aşar.

Evet, ben de nicedir demokrasisini sağlamlaştırma yönünde ciddi adımlar atılmakta olan Türkiye hakkında yurtdışından gelen çatlak sesler ile uluslararası medyaya da yansıyan patlak yorumlardan haberdarım. O seslerden biri Newsweek dergisini kullanıyor, WINEP adlı bir düşünce üretim merkezinde çalışıyor. Sürekli Türkiye'de bir 'darbe' ihtimalini gündemde tutuyor yazılarıyla, bazan kimsenin aklından geçmeyen ilintiler kurarak 'darbeye gerekçe' uydurduğu da oluyor.

"Neden Newsweek?" sorusu ilk bakışta abes kaçabilir, ama WINEP (açılımı: 'Washington Institute for Near East Policy'; kısaca 'Washington Institute') ile İsrail arasında yakın ilişki biliniyor.

Acaba hükümetin elinde kimselerin bilmediği başka ne tür bilgiler var?

Dostum, "Mossad" dedi, "İşadamlarının korunması" dedi, daha da devam edecekti ki ağzını kapattım. Buraya yazamayacağım türden iddiaları dinlemek de istemem ben. Neme lâzım?

Kafamda bu tez, dostumun kulağıma fısıldadıkları ve kendi bildiğim gerçekler ile her zamanki günlük gazete kıraatime başladım. "Kendini 'merkez' olarak takdim eden medya" tanımına uyan gazetelerde yer alan yazılara göz attığımda karın boşluğuma tekme yemiş gibi oldum.

Belli başlı gazetelerde Türkiye'nin kendi topraklarında yapılan bir askeri tatbikata İsrail'in katılmasına itirazına da, TRT'de gösterilen bir filme İsrail'in itirazına da hep tek gözlükle bakmışlar: İsrail gözlüğüyle...

Tezin galiba en zayıf halkası da bu: Ülkesinden çok başka ülkelerin yararını düşünenler ile demokrasinin önünü kesmek için gerekirse 'Şeytan' ile işbirliği yapmaya bile hazır olan herkes ve her çevreyle 'hesaplaşma' söz konusuysa, 'birileri'nin de Tayyip Bey'in de işi çok zor...

"Namussuzlar, ahlâksızlar" diye bağıran Bektaşi'nin pencerelerden uzanan başları görünce söylediği gibi... O kadar çoklar ki...

Maruzatım bu kadar.

18 Ekim 2009 12:07
POAŞ'A SAHTE MARKER SORUŞTURMASI
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Petrol Ofisi'ne soruşturma için düğmeye bastı.Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), Petrol Ofisi AŞ’nin (POAŞ) Hatay’daki depolarında ele geçirilen ‘sahte ulusal marker’ ile ilgili
soruşturma sürecini başlattı. Kurul, soruşturma müzekkeresini, cuma günü karara bağlayacak. Soruşturma açılmasına kesin gözüyle bakılıyor.
POAŞ’ın, Hatay’daki depolarında ele geçirilen ve TÜBİTAK’ın bir raporla, ulusal markerı ölçen cihazları yanılttığını’ ortaya koyan menşei belirsiz sıvıyla ilgili yeni bir aşamaya geçildi. POAŞ CEO’su Melih Türker’in, ‘POAŞ hakkında bu konuda bir inceleme yok’ açıklaması yaptığı saatlerde EPDK, TÜBİTAK’ın raporu kapsamında POAŞ’la ilgili soruşturma müzekkeresini hazırladı. Müzekkere, 23 Ekim Cuma günü yapılacak kurul toplantısında ele alınacak.

Kurul’un aynı gün POAŞ hakkında soruşturma açılmasına karar vermesine kesin gözüyle bakılıyor.

LİSANS İPTALİ GÜNDEMDE

EPDK yetkilileri, soruşturmanın açılmasının ardından POAŞ’tan konuyla
ilgili savunma isteneceğini belirterek, “Bu işlemlerin ardından POAŞ’a ceza verilip verilmeyeceği kesinleşecek” dedi. Yetkililer, bu tür bir suça verilecek cezaya ilişkin soruyu, “EPDK, bu suç kapsamında şirketlere 680 bin TL ceza kesiyor” sözleriyle yanıtladı. TÜBİTAK raporu, Hatay İl Emniyet Müdürlüğü’ne de gönderilecek. Rapor, Emniyet üzerinden Hatay’da ilgili cumhuriyet savcılığına iletilecek. Savcı, kanıtlar ve rapor çerçevesinde POAŞ hakkında ‘sahte ulusal marker’ kapsamında kaçak akaryakıt suçlamasıyla dava açılmasını gündeme getirecek. Dava kapsamında POAŞ’ın ilgili yöneticileri hakkında, 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası da söz konusu olabilecek. Birinci derece mahkemede verilecek bu yönde bir karar, Yargıtay’a gidecek. Yargıtay’ın kararı onaması durumunda, devreye EPDK girecek. Bu sürecin sonunda POAŞ’ın dağıtım lisansının iptal edilmesi gündeme gelebilecek.

‘İnceleme yok’ demişti

Petrol Ofisi CEO’su Melih Türker, HT Ekonomi’nin gündeme getirdiği
‘sahte marker’ olayı ile ilgili olarak yaptığı açıklamada, “Bu konuyla
ilgili herhangi bir soruşturma yok” demişti. Ancak Türker’in bu sözlerine
karşın EPDK, soruşturma müzekkeresini hazırladı. Son karar kurul gündeminde verilecek.

Kaynak: Habertürk

19 Ekim 2009 07:21
Doğan'ın Peçesi Kaldırılıyor

Gelirler kontrolörleri Doğan Grubu'nun yabancı oyununu RTÜK'e rapor etti, kurul Doğan'ın peçesini kaldırmak için harekete geçti. Doğan'ın foyası çıkıyor...Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit

Gelirler kontrolörleri, Doğan TV Holding için hazırladığı vergi raporundaki yabancıya hisse devrine yönelik oyunu RTÜK'e rapor etti
Kontrolörler, yasada yabancıların tek bir radyo- TV'ye, en fazla % 25 ortak olabileceğine dikkat çekerek "Hisse devirleriyle yasa dolanıldı" dedi
Rapora göre Doğan'ın radyo ve TV şirketlerindeki yabancı payı Aralık 2006 itibariyle yüzde 32.48

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Doğan Grubu'nun yayın alanındaki peçesini kaldırıyor. Gelirler kontrolörlerinin Doğan TV Holding, D Yapım, Doğan Prodüksiyon ve Alp Görsel AŞ hakkında hazırladığı vergi raporundaki hisse devirleri, RTÜK tarafından masaya yatırıldı. Yabancı hissedarların Doğan Grubu'na ait 28 adet TV-radyo şirketine ortaklığının gizlendiği bulgusu üzerine RTÜK de harekete geçti. Kontrolörler, RTÜK'e gönderdikleri yazıda, şirketler arası hisse devirleri ile yabancıların bir radyo veyaTV şirketinde yüzde 25'ten fazla pay sahibi olamayacağına ilişkin kanun hükmünün arkasından dolanıldığını anlattı. Doğan'ın radyo ve TV şirketlerindeki yabancı payı ise Aralık 2006 itibariyle yüzde 32.48 olarak hesaplandı.

İKİ SEÇENEK VAR
RTÜK'ün değerlendirmelerine göre, Doğan Grubu'nun önünde iki seçenek var. Doğan ya radyo ve TV şirketlerindeki yabancı payını yasal sınırlara çekecek ya da lisans iptali ile karşı karşıya kalacak. Alman Axel şirketine yapılan hisse devrinin gözden geçirilmesi de gerekecek.

RAPOR NE DİYOR?
RTÜK'ün, değerlendirdiği Gelirler Kontrolörleri'nin raporunda, Doğan Grubu'nun "mevzuatı peçeleme" işlemleri şöyle özetlendi:
Hisse değişim zinciri maliklik (sahiplik) kompozisyonunu değiştirmemiş, DYH AŞ ve DTV Holding AŞ'nin değişim sebebiyle hisse oranları değişmediği gibi yabancı hissedarların payları da hisse değişiminden etkilenmemiştir. Değişen tek şey vardır, o da yabancı hissedarların 28 TV-radyo şirketine ortaklığının peçeleme ile gözden uzaklaştırılmasıdır.
RTÜK Kanunu'nun 29'uncu maddesine göre bir özel radyo ve televizyon kuruluşunda yabancı sermaye payı yüzde 25'i geçemeyeceği gibi, bir özel radyo TV yayın kuruluşunda ortak olan gerçek veya tüzel yabancı kişi, başka bir radyo-TV kuruluşuna ortak olamaz. Ancak, devre konu edilen 28 adetTV-radyo şirketinde yabancı payı yüzde 25'i aşmıştır. nDoğan TV Holding A.Ş, D Yapım Reklamcılık ve Dağıtım AŞ, Doğan Prodüksiyon Hizmetleri AŞ ve Alp Görsel İletişim Hizmetleri AŞ'deki incelemeler sırasında 28 adet radyo ve TV kuruluşunun sermayesinde yüzde 25 oranını aşan yabancı hissesi olduğu ve bazı yabancıların bu TV ve radyo kuruluşlarında birden fazla ortaklığı bulunduğu tespit edildi.

HİSSE DEVİR OYUNU
Doğan TV Holding AŞ, Doğan Prodüksiyon Hizmetleri AŞ, Alp Görsel İletişim Hiz. AŞ ve 28 adet tvradyo şirketinin hisselerini D Yapım Reklamcılık ve Dağıtım AŞ'ye (D Yapım) devretti. (7 Aralık 2006) Buna mukabil, D Yapım'ın yüzde 99.9 oranında ortağı oldu.
D Yapım Reklamcılık ve Dağıtım AŞ, Doğan TV Holding'den aldığı Alp Görsel İletişim Hizmetleri AŞ ve 28 adet tv-radyo şirketinin hisselerini Doğan Prodüksiyon Hizmetleri AŞ'ye devretti. (15 Aralık 2006)
Doğan Prodüksiyon Hizmetleri AŞ, D Yapım Reklamcılık ve Dağıtım AŞ'den, aldığı 28 adet TV-radyo şirketinin hisselerini Alp Görsel İletişim Hizmetleri AŞ'ye devretti. (27 Aralık 2006) nDoğan Yayın Holding AŞ, 16 Kasım 2006'da Alman Axel şirketiyle hisse satış sözleşmesi imzaladı. DYH, yüzde 99.9 oranında sahibi olduğu Doğan TV Holding'in yüzde 25'ini, 26 Aralık 2006'da Alman Axel'e sattı.
DYH'in toplam sermayesinin yüzde 34'ünün İMKB'de işlem gördüğü, Aralık 2006 itibariyle, İMKB'de işlem gören hisseler dolayısıyla DYH'in yüzde 10.04'ünün yabancı kişilerin mülkiyetinde olduğu tespit edildi.

28 şirkette yabancı payı yüzde 32.48

KONTROLÖRLER, araya giren 4 şirkete rağmen (Alp Görsel, D Prodüksiyon, D Yapım, DTV Holding) yabancı ortakların TV şirketlerindeki payının yüzde 25'in üzerinde olduğunu, DYH'in halka açık hisselerinin yabancıların elindeki kısmı ile birlikte 28 TV-radyo şirketinde (Aralık 2006) yabancı payının yüzde 32.48'e ulaştığını hesapladı. Şirketlerin sahip olduğu TV'ler arasında Kanal D, CNN Turk, Star TV gibi markalar bulunuyor.

1- Eko TV AŞ 2- DTV Haber Görsel AŞ 3- Bravo TV AŞ 4- Tempo TV AŞ 5- Fun TV AŞ 6- Galaksi Rad. TV AŞ 7- Kanalspor TV AŞ 8- Milenyum TV AŞ 9- TV 2000 AŞ 10- Hürriyet Radyo AŞ (Rapsodi AŞ) 11- Foreks AŞ 12- Radyo Kulübü AŞ 13- Işıl TV AŞ 14- Altın Kanal AŞ 15- Doğa TV AŞ 16- Popüler TV AŞ 17- Stil TV AŞ 18- Dinamik TV A.Ş (Selenit AŞ) 19- Elit TV AŞ 20- Trend TV AŞ 21- Ekinoks TV AŞ 22- Dönence TV AŞ 23- Fleks TV AŞ 24- Meridyen TV AŞ 25- Planet TV AŞ 26- Deniz TV AŞ 27- Doğan TV Digital 28- Kutup TV AŞ
aktifhaber

Hürriyet gazetesi satılıyor

30 Ekim 2009 Haberturk'ün iddiasına göre, Doğan Grubu medya kuruluşlarını iki paket halinde satışa çıkarıyor. İşte ilginç haberin ayrıntıları... İştiraklerinin tamamını satmak ya da ortaklar almak için çalışma başlattığını 24 Ekim'de borsaya gönderdiği açıklama ile duyuran Doğan Medya Grubu'nun satış için görüşmelere başladığı öğrenildi.
Edinilen bilgiye göre, Doğan Grubu medya varlıklarını iki ayrı paket halinde satacak.
İlk pakette; Milliyet Gazetesi, Vatan Gazetesi, Radikal Gazetesi ve Star Televizyonu var.
İkinci pakette ise Hürriyet Gazetesi ile Kanal D yer alıyor.

netgazete

Etiketler: atatürk mustafa kemal kemalist atataürkçü laik içki alkol darbe mason kent otel asker emekli chp yargıtay gata Alemdaroğlu Hürriyet Atatürkçü, laik, Cumhuriyetçi şarapçı Ertuğrul özkök hac umre Tiraj Ahmet Hakan Şarapçı Takkeli Liboş Bekir Coşkun Emin Çölaşan Medya gazete televizyon tv gazeteci hürriyet milliyet cumhuriyet yeni şafak Doğan Medya Hasan Pulur ab Avrupa intihal Fuat Uğur Atv Ergenekon haberl nkavga Hıncal Uluç atatürk laiklik içki zina darbe cumhuriyet kemal alemdaroğlu Sezen Aksu 12 Eylül gecesi Genelkurmay Karargahı Demirel zorunlu ikamet 49 idam Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Hava Kuvvetleri Deniz Kuvvetleri ve Jandarma Genel Komutanı TBMM Lale Mansur protesto etti darbe muhsin yazıcıoğlu cia pentagon abd Cumhurbaşkanı Demirel GKB Mağdur yargısız infaz atatürk laiklik ı gkb genel kurmay ilker başbuğ abd ab nato ordu ihale pentagon askeri uçak diyarbakır adana kürt akp asker rte ölü er abd gkb tsk Asker Jandarma Komutan düşman selanik dönme Etiketler: Fuat Uğur Atv Ergenekon haberl nkavga Hıncal Uluç atatürk laiklik içki zina darbe cumhuriyet kemal alemdaroğlu Sezen Aksu Ahmet atatürk mustafa kemal kemalist atataürkçü laik içki alkol ndarbe mason kent otel asker emekli chp yargıtay gata Alemdaroğlu Hürriyet Atatürkçü, laik, Cumhuriyetçi şarapçı Ertuğrul özkök hac umre Tiraj Ahmet Hakan Şarapçı Takkeli Liboş Bekir Coşkun Emin Çölaşan Genel Yayın Yönetmeni namaz Altan Öymen Oktay Ekşi İsmail Tansu Ziya emin çölaşan Orhan Duru, Nilüfer Yalçın, Oktay Kurtböke, Mustafa Özkan, Mete Akyol, Mehmet Ali Kışlalı, Mustafa Ekmekçi, Yaşar Aysev, Erdoğan Tokatlı, Hıncal Öcal Uluç Ahmet Hakan Aydın Doğan Yalçın Doğan Mesela Yılmaz Cem Uzan

Doğan'dan Çok Önemli Toplantı
14 Eylül 2010
Referandumdan çıkan sonuç uzun süredir medya grubunda köklü bir değişime gitmeyi düşünen Aydın Doğan'ı harekete geçirdi.
Aydın Doğan uzun süredir yapması gerektiğine inandığı ancak bir türlü yapamadığı önemli değişimi gerçekleştirmek için nihayet harekete geçti.

Doğan, medya grubunun geleceğini yeniden şekillendirmek üzere bugün önemli bir isimle önemli bir toplantı yapacak.

Doğan’ın görüşeceği isim, referandum sonucunu yaptığı anketle en yakın şekilde tahmin eden birkaç isimden biri olan araştırmacı Tarhan Erdem.

Aydın Doğan’ın, uzun süredir medya grubunun özellikle de Hürriyet’in, halkın düşüncelerini doğru okuyamamasından şikayet ettiği biliniyordu.

Özellikle referandum sürecinde Hürriyet önderliğinde yürütülen stratejinin yanlışlığından rahatsız olan Doğan, grubun yanlış tarafta ve halkın karşısında yer aldığı fikrinde.

Tarhan Erdem’le yapacağı toplantıdan çıkan sonuca göre de medya grubunun geleceği yeniden şekillendirilecek. Tarhan Erdem de Doğan Grubu’nun geleceğini belirleyen önemli isimlerden biri olacak.

Bu konuyla ilgili başka bir önemli gelişme ise Tarhan Erdem’in siyasi partilerin oy oranlarına dair yaptırdığı son anketin sonuçları.

Erdem’in vardığı sonuçlara göre AKP yüzde 48’le yerini daha da sağlamlaştırmış görünüyor.

CHP ise yüzde 24’ü bir şekilde korumayı başarıyor. Ama MHP için alarm zilleri çalıyor.

MHP zar zor toparlayabildiği yüzde 10’la baraj sınırına tutunmaya çalışıyor.

Tarhan Erdem’in, toplantıdan önce bu sonuçları da Aydın Doğan’a bildirdiği belirtiliyor.

Aydın Doğan’ın referandum ve son anketin sonuçlarını nasıl okuyacağını ise toplantıdan sonra verilen kararlarında ve attığı adımlarda göreceğiz.

Kaynak: Liberalses

Doğan Grubu Petrol Ofisi'ni Sattı
OVM tarafından yapılan açıklamada Doğan Grubu hisselerinin 1 milyar euro bedelle satın alındığı duyuruldu
OMV'den yapılan açıklamada şöyle denildi:
22 Ekim 2010
OMV Doğan Holding'in Petrol Ofisi'ndeki yüzde 54.17'lik hissesini 1 milyar Euro karşılığında satın almıştır. Devrin tamamlanması Rekabet Kurumu da dahil olmak üzere ilgili resmi izinlerin alınması şartına bağlı olup bunun üç ay içinde tamamlanması beklenmektedir. OMV ve Doğan Holding arasında satış işlemi tamamlanmadan önce, Petrol Ofisi'ndeki hissedarlara kar payı dağıtılması konusunda uzlaşma sağlanmıştır. Şirketteki pay oranlarına göre OMV 203 mn USD, Doğan Holding 265 mn USD ve halka açık kısmındaki yatırımcılar ise toplamda 21 mn USD alacaklardır. aktifhaber

Aydın Doğan Türkiye’den gidiyor
11 Ocak 2011
Aydın Doğan sadece medyadan çekilmeyecek. Aynı zamanda iş bağlamında da Türkiye’yi terk edecek. Doğan'ın bir ekibi, bakın nerede aylardır üs kurmuş durumda?
Aydın Doğan sadece medyadan çekilmeyecek. Aynı zamanda iş bağlamında da Türkiye’yi terk edecek. Aydın Doğan'ın bir ekibi, bakın nerede aylardır üs kurmuş durumda? Türkiye'nin en büyük medya kuruluşlarının patronu olan Aydın Doğan Türkiye'den gidiyor mu? Yeniçağ Gazetesi'nden Sabahattin Önkibar, ''Aydın Doğan, medyasını satıp Rusya’da yatırım yapacak'' başlıklı yazısında ilginç bir bilgi veriyor.

''Başlıktaki ifadeler (Aydın Doğan, medyasını satıp Rusya’da yatırım yapacak), Aydın Doğan’a çok yakın bir ismin beyanıdır. Evet, Aydın Doğan sadece medyadan çekilmeyecek, aynı zamanda iş bağlamında Türkiye’yi terk edecek'' diyen Önkibar şunları söylüyor:
''Duyduğuma göre Aydın Doğan’ın yatırım yapacağı ülke de Rusya! Bu bağlamda Aydın Doğan’ın bir ekibi, aylardır Moskova’da üs kurmuş durumda! Peki niye mi Rusya? Aydın Doğan, medyadan çekilse bile AKP iktidarında Türkiye’de iş yapamayacağını düşünüyor.'' aktifhaber


En son Ekim tarafından Cmt Ekm 31, 2009 11:53 pm tarihinde değiştirildi, toplam 2 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pzr Ekm 18, 2009 11:28 pm    Mesaj konusu: Aydın Doğan'ın Ergenekon korkusu Alıntıyla Cevap Gönder

Aydın Doğan’ın Ergenekon korkusu
Mustafa YÜREKLİ

Bilmem Emin Karaca’nın “Bir Medya Patronunun Öyküsü” alt başlığıyla yayınlanmış “Plazaların Efendisi: Aydın Doğan” (2.Baskı, Karakutu Yayınları, 2003) isimli kitabını okuyanınız var mı? Bu kitapta, benim en çok dikkatimi çeken, daha doğrusu çok merak ettiğim soruların cevabını bulduğum bölüm, Aydın Doğan’ın Milliyet ve Hürriyet gazetelerini alışıyla ilgili bölümleri..

Sözü uzatmadan Aydın Doğan’ın Milliyet ve Hürriyet’i İnan Kıraç sayesinde aldığını söylediğini belirteyim: “İnan Kıraç’ın Milliyet’i almamda çok büyük manevi katkıları oldu. Hürriyet’i aldığım dönemde de bankalarından kredi aldım.” diyor. Bu büyük desteği, “dostlukla açıklıyor. Siz bu dostluğu “mason biraderliği” olarak anlayabilirsiniz.

Milliyet ve Hürriyet gazetelerinin satışının ünlü mason İnan Kıraç tarafından Almanya’da ayarlanışı, üzerinde durulması gereken bir ayrıntıdır. Aydın Doğan ve İnan Kıraç bugün Cumhuriyet gazetesi ortaklarındandır, aynı zamanda.

MİLLİYET’İN ALMANYA’DAKİ SATIŞINDA İKİ MASON

Cumhuriyet’in kuruluşundan beri Türkiye’de medya Selaniklilerin kontrolündedir. Medya, Yahudilerin, dönmelerin ve masonların iyi örgütlü oldukları, kale gördükleri ve ellerinde bulundurma konusunda savaş verdikleri bir alandır.

Gazetecilikte Bab-ı Âli dönemi yaşanırken, “medya patronlarının mesleği de gazetecilikti” edebiyatıyla saklanan bir husustur, bu Türk medyasının Selaniklilerin kontrolünde olduğu gerçeği. Hürriyet’in başında Sedat Simavi, daha sonra oğlu Erol Simavi, Cumhuriyet’in başında Yunus Nadi Abaloğlu, Vatan’ın başında Ahmet Emin Yalman, Milliyet’in başında Ali Naci Karacan ve Sabah gazetesinin başında Dinç Bilgin gibi dönmelikle mahut medya patronu şahısları burada anmakla yetineceğim.

Milliyet gazetesinin başına Ali Naci Karacan’dan sonra oğlu Ercüment Karcan geçer ve 1975 yılından itibaren gazeteyi satıp yurt dışına yerleşmeyi düşünmeye başlar. Hasan Pulur, Milliyet’in satışıyla ilgili anılarını anlatırken, “Gazetenin Ercüment Bey tarafından satılacağına dair söylentiler çıkmaya başlamıştı. Önce Kadir Has alacak dendi, Selahattin Beyazıt alacak dendi, daha bir sürü isimler atıldı ortaya. Biz bunların hepsini Babıâli dedikodusu olarak alıyorduk. Hatta o günlerde ben köşemde “Evet Milliyet satılıyor, her gün 1 liraya’ şeklinde bir yazı da yazmıştım. Ercüment Bey’in de hoşuna gitmişti.” diyor. (s. 62)

Ercüment Karaca’nın damadı ve gazetenin önemli yazarlarından Mehmet Ali Birand o günleri “1975’ten itibaren gazeteyi satmayı kafasına koymuştu. ‘Bıktım bu memleketten, bu ülkede yaşamaktan’ deyip duruyordu. O sıralarda bir de kal sorunu çıktı. Semiramis’in de üzerinde etkisi büyüktü.’Kalk gidelim Ercüment, dışarıda oturalım.’diye tutturmuştu. Ancak gazetenin satılmasına Abdi İpekçi en büyük engeldi.“ diyerek anlatıyor. (s. 62)

Bir başka Selanikli olan Abdi İpekçi’nin engellemesi sonucu, Milliyet böyle falana satılacakmış, yok filan talipmiş söylentileriyle dört yıl geçer, 1979 yılına girilir. Aydın Doğan, 1974 Kıbrıs Harekâtı ile 12 Eylül 1980 askeri müdahalesi arasındaki altı yıllık karışık dönemde tarih sahnesine çıkar ve ateşli bir şekilde Milliyet’e talip olur. Abdi İpekçi, “buzdolabı, çamaşır makinesi satıcısı”na gazetenin satışını engellemektedir. (s.65)

31 Aralık 1979 Çarşamba günü Abdi İpekçi, Ankara’da Başbakan Bülent Ecevit’le görüşüp İstanbul’a döner, Milliyet’e geçip “Durum” köşesini yazan Dış haberler Servisi Şefi Sami Kohen’le Humeyni’nin İran’a dönüşünü işleyen yazısına çalışıp “İran’da Beklenenler” başlığını koyduktan sonra patronu Ercüment Karacan’la buluşmak üzere gazeten ayrılır ve Nişantaşı’ndaki evinin önünde 19:30 gibi öldürülür.(s.64) Uğur Mumcu, Abdi İpekçi cinayeti üzerinde durur, Aydın Doğan’ı gündeme getirir. Aydın Doğan, Abdi İpekçi’yi öldürmeye azmettirmekten dolayı yargılanır. (s. 69) Uğur Mumcu, derin devletin, Kontur Gerilla’nın üzerine gittiği için 24 Ocak 1993'te Ankara'da Karlı Sokak'taki evinin önünde, arabasına konan C-4 tipi plastik bombanın patlaması sonucu suikaste kurban gitti. Suikastin failleri halen bulunamadı.

Refik Erduran’ın anlattığına göre, Ercüment Karaca, Abdi İpekçi’nin öldürülmesi üzerine, karamsarlığa düşer, panik yapar, bocalamaya başlar ve Milliyet’i Aydın Doğan’a satar. Milliyet’i satın alışını Aydın Doğan şöyle anlatıyor: “Benim çok yakın arkadaşım olan İnan Kıraç’a ‘Ercüment Karacan’ı tanıyor musun? Gazeteyi satıyormuş. Ben talibim.’ dedim. İnan’la müşterek bir dostumuz vardı: Vedat Urul. Vedat Urul Amerika’da mühendislik mektebinde okurken Ercüment Karacan’ın arkadaşıymış. Almanya’da oturuyordu o zamanlar. O hafta İnan Almanya’ya gitti. Vedat, havaalanında İnan’ı karşılıyor. Diyor ki ‘Ercüment de bizim evde, hadi, bize yemeğe gidelim.’ Yolda, İnan gazete işinden bahsediyor. ‘Aydın senin de dostun. Böyle bir mesele var. Ercüment Bey’e bahsetsen’ diyor. Vedat da Ercüment’e bahsediyor. Ercüment Bey’le (Karacan) İstanbul’da Abdullah Efendi Lokantası’na gittik, birlikte yemek yedik. Üç dört görüşme sonra da anlaştık. Bu iş böylece bitti.” (s.70, 71)

1979 Milliyet’i Aydın Doğan’a satması için Ercüment Karaca’yı Almanya’da İnan Kıraç ile Vedat Urul “ikna” etmişler. Milliyet’in satışını ayarlayanlar iki ünlü mason: İnan Kıraç, (d. 1937, Eskişehir) ünlü bir mason işadamı ve sanayicidir. Vehbi Koç'un kızı Suna Kıraç ile evlidir. Uzun süre Koç Holding'de üst düzey yöneticiliklerde bulunmuştur. Üst düzey masonlardan Vedat Urul ise 1992 yılında 63 yaşındaki eşinin İslamiyet’ten Hıristiyanlığa geçişiyle gündeme gelmişti.

EĞEMENLER ARASINDAKİ GÜÇ VE ÇIKAR İLİŞKİSİ

Cemil Ertem, Taraf Gazetesi’ndeki köşesinde (9 Eylül 2009) “Türkiye iktisat tarihini öğrenmek isteyenlerin, hangi dönemin ayrıntısına girmek isterlerse, o dönemin medyasının kimin elinde olduğuna ve ne yönde yayın yaptığına bakmaları gerekir. Bu anlamda bizdeki medya rekabeti aynı zamanda, egemenler arasındaki güç ve çıkar çatışmasıdır da.” demişti. Şimdi bakalım, medya tarihi Türkiye’nin ekonomik tarihini ne kadar yastıyor, diye.

Aydın Doğan ile Koçların damadı İnal Kıraç arasındaki ilişki hala sürüyor.

ETÖ iddianamesindeki bilgilere göre Rahmi Koç, İlhan Selçuk'la özel görüşmelerde bulunuyor ve Cumhuriyet gazetesinin yaşaması için elinden gelen her şeyi yapıyor… İlhan Selçuk da, Rahmi Koç'u, “Dostum” diye tanımlıyor. İlhan Selçuk, Rahmi Koç'un eniştesi İnan Kıraç'ı Cumhuriyet gazetesine destek veren Cumhuriyet Vakfı'nın Danışma Kurulu'na, Koç Grubu'ndan Hakan Gören'i de Vakıf Yönetim Kurulu üyeliğine getirmiş!.

Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi İlhan Selçuk, "Cumhuriyet gazetesinin şu anki hissedarlarını ve gazete yöneticilerinin kimler olduğunu" şöyle açıklıyor: "Cumhuriyet gazetesinin asli sahibi Cumhuriyet Vakfı'dır. Cumhuriyet Vakfı'nın iştiraki olan birden çok şirket vardır. Gazeteye finansman temin etmek amacıyla Vakıf bünyesinde Yenigün Holding A.Ş. isimli şirket, bu şirketlerden birisidir. Bu şirketin hissedarları; Turgay CİNER'den Mehmet Emin KARAMEHMET'e, Aydın DOĞAN'dan İnan KIRAÇ’a kadar yaklaşık 185 kişidir. Ancak bu şirketin söz ve yetki sahibi imtiyazlı ortağı Cumhuriyet Vakfı'dır." demişti.

Bilindiği gibi Mehmet Emin Karamehmet, Aydın Doğan ve İnan Kıraç, terör örgütü sanığı olarak gözaltına alınan İlhan Selçuk şartlı olarak serbest bırakıldığında, kendisine geçmiş olsun ziyaretinde bulunmuşlardı.

Aydın Doğan ile İnal Kıraç Yedi Tepe Üniversitesi Mütevelli Heyeti’nde de beraberler. Mütevelli Heyeti'nin başkanlığını Bedrettin Dalan'ın yaptığı Yeditepe Üniversitesi, resmi sitesinde Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan, Koç Holding Yönetim Kurulu eski Üyesi İnan Kıraç, 500. Yıl Vakfı Başkanı Jak Kamhi, eski Başbakan Bülent Ulusu, Danıştay 3. Daire eski Başkan Yardımcısı N. Ülker Turgut, Danıştay ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu eski Üyesi Zuhal Çokar, T.C. Merkez Bankası eski Başkanı Yavuz Canevi ve Yeditepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Serpil'in de mütevelli heyet üyesi olduğu bilgisine yer veriliyor. Sitede, Mütevelli Heyeti Başkanı ve üyelerinin birlikte çekilen fotoğrafı da bulunuyor. Aydın Doğan, gülümseyerek poz vermiş.

Bilindiği gibi Ergenekon Terör Örgütü İddianamesi'nde Rahmi Koç'un Ergenekon tutuklusu emekli Tuğgeneral Veli Küçük ile buluşmak istediği, Ergenekon zanlısı Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi İlhan Selçuk'la holding binasında sürekli görüştüğü yer alıyor. Ergenekon Terör Örgütü soruşturmasında yargılanan ve sağlık sorunları olduğu iddiasıyla tahliye edilen emekli Orgeneral Hurşit Tolon'un GATA'da önemli misafirler ağırladığı belirlendi. Koç Holding patronu Rahmi Koç'un GATA'da Hurşit Tolon'u ziyaret ederek bir saat görüştüğü ortaya çıktı. Daha önce Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan ATO Başkanı Sinan Aygün'ü ziyaret eden Mustafa Koç'tan sonra babası Rahmi Koç'un da GATA'da Hurşit Tolon'la görüşmesi akıllara birçok soru işaretleri bırakmıştı.

Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç'un sahibi olduğu Beko Ticaret A.Ş'nin, Tuncay Özkan'ın sahibi olduğu dönemde Ergenekon Terör Örgütü'nün sözcülüğünü yaptığı iddia edilen Kanaltürk'e kuruluş aşamasında 8.440.000 YTL'lik (8 trilyon 440 milyar Türk Lirası) ödeme yaptığı da ortaya çıkmıştı.

Kısaca Aydın Doğan, “Plazaların Efendisi: Aydın Doğan” kitabında anllatığı Milliyet ve Hürriyet gazetelerini satın almasında yardımcı olan İnal Kıraç ve Koç Ailesi, Ergenekon Terör Örgütü iddianamesinde adı geçen Hurşit Tolan, Bedrettin Dalan, İlhan Selçuk, Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’la aynı fotoğrafta buluşmaları manidar değil mi sizce de? Medyanın tepesindekilerle iş dünyasının zirvesindekilerin Ergenekon Terör Örgütü iddianamesindeki üst düzey isimlerle 1975’ten itibaren, son 35 yıldır iç içe olmaları, niçin kimseyi şaşırtmıyor acaba? Emin Karaca’nın ellerine sağlık, “Plazaların Efendisi: Aydın Doğan” kitabını zevkle okudum.. Aydın Doğan’ın en büyük korkusunun Ergenekon korkusu olduğunu düşündüm, bu ilişkilere bakınca. Bakalım zaman neler gösterecek..
haber7

20 Ekim 2009
RTÜK'den Doğan'a 3 Ay Süre
RTÜK, Doğan Medya Grubu içinde yer alan yayıncı kuruluşların sahiplik yapılarının uygun hale getirilmesini istedi.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Doğan Medya Grubu içinde yer alan yayıncı kuruluşların sahiplik yapılarının, 3984 sayılı Kanunun 29. maddesinin (h) ve (ı) bentlerindeki düzenlemelere uygun hale getirilmesi için 3 ay süre verdi.

RTÜK'den yapılan yazılı açıklamada, kurulun 13 Ekim 2009 tarihinde yaptığı toplantıda, Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığından 18 Eylülde gönderilen rapora ilişkin RTÜK uzmanlarının hazırladığı inceleme raporunun görüşüldüğü belirtildi.

RTÜK uzmanlarının, Gelir İdaresi Başkanlığı raporuna ilişkin yaptıkları incelemenin tamamlandığı hatırlatılan açıklamada, ''Uzmanlarımızca da yapılan tespitler neticesinde Doğan Medya Grubu içinde yer alan yayıncı kuruluşların sahiplik yapılarında 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun'un 29. maddesinin (h) ve (ı) bentlerindeki düzenlemelere aykırı durumun oluştuğu görülmüştür'' denildi.

Üst Kurul, inceleme raporundaki öneriler doğrultusunda, Doğan Medya Grubu içindeki yayın kuruluşlarına durumlarını 29. maddenin söz konusu bentlerine uydurmaları için 3 ay süre verilmesini kararlaştırdı.

''Üst Kurula lisans ve izin için müracaat etmiş ancak henüz işlemleri tekemmül etmemiş kuruluşların, ortaklık yapılarının söz konusu yasanın 29. maddesinin (h) ve (ı) bentlerine uygun hale getirerek Üst Kurula yeniden müracaat etmelerine, aksi halde taleplerin Üst Kurulca değerlendirmeye alınmasının mümkün olmadığının bildirilmesine'' karar verildi.

RTÜK ayrıca Türkiye'deki özel radyo ve televizyon kuruluşlarının, ''şirket sermaye yapılarındaki doğrudan veya dolaylı yabancı sermaye oranlarının sorulmasına ve gelecek bilgi ve belgelere göre işlem yapılmasına'' karar verdi.
aktifhaber

DOĞAN'IN ORTAKLIĞI BURAYA KADAR

21 Ekim 2009 12:00
Ahmet Hakan'ın İsrail'i eleştiren yazıları tesadüf mü?
Karar, Alman Axel Springer’le Doğan TV Holding ortaklığını fiilen bitiriyor. Ancak ortaklığın bitiş prosedürünün gerçekleştirilmesi için Doğan ve Axel’in 3 ay daha süresi var. Söz konusu karar Alman Axel Springer’in Türkiye’deki radyo-TV yatırımcılığı serüvenini en azından şimdilik sona erdiriyor. Bu durum aynı zamanda 2006 yılında yapılan anlaşma gereği Doğan Grubu’nun Alman devine 350 milyon Euro’yu geri vermesini gündeme getirecek. 2006’daki anlaşma gereği, Doğan Grubu söz konusu parayı şimdi vermese bile 2014 yılında kesin olarak ödemek zorunda.

RTÜK, Doğan kararını açıkladı: TV kanallarını Axel’den geri al

Neden böyle yazdık. Özetle açıklayalım:

Dün RTÜK’ün internet sitesine konulan açıklamada “Doğan Medya Grubu içinde yer alan yayıncı kuruluşların sahiplik yapılarında 3984 Sayılı Kanun’un 29’uncu maddesinin (h) ve (ı) bentlerindeki düzenlemelere aykırı durumun oluştuğu görülmüştür” deniliyor. Açıklamada ayrıca “Doğan Medya Grubu içindeki yayın kuruluşlarının durumlarını 29’uncu maddenin (h) ve (ı) bentlerine uydurması için 3 ay süre verilmesi kararlaştırılmıştır” sözleri de yer aldı.

ŞİMDİ NE OLACAK?

RTÜK’ün belirttiği 3984 sayılı Yasa’nın 29. maddesinin (h) fıkrasında bir özel radyo ve televizyon kanalında yabancı payının yüzde 25’i aşamayacağına hükmediliyor. Oysa, önce Maliye, daha sonra RTÜK uzmanlarının tespit ettiği bilgilere göre, Doğan TV Holding’de yabancı payı, borsadaki ‘dolaylı’ hisseler de eklenince, yüzde 32.48’i buluyor. (Borsadaki dolaylı hisseler, Doğan TV Holding’in ana ortağı olan Doğan Yayın Holding hisselerinden kaynaklanıyor).

Doğan’ın bu maddeye uymak, yani 28 adet radyo ve TV kanalındaki yabancı payını yasal limit olan yüzde 25’e çekmek için belirleyeceği yol haritasında iki seçeneği var.

Ya Axel Springer’in elindeki hisselerden bir bölümünü geri alacak... Ya da... Borsadaki Doğan Yayın Holding hisselerinden (Yabancı yatırımcının elinde bulunan bölüm) tek tek toplayacak.

Borsadaki Doğan Yayın Holding hisseleri geniş bir yabancı yatırımcı kitlesinin elinde bulunduğu için Doğan Grubu açısından ikinci seçenek daha zor. Alman ortağının doğrudan sahip olduğu yüzde 25’lik hissesinin yüzde 7.48’ini geri alarak yasaya uyum göstermesi ise daha olanaklı. Bu durumda Doğan Grubu bu işlemi yaparsa 3984 sayılı Yasa’nın (h) maddesi hükmü nedeniyle herhangi bir cezaya çarptırılmayacak.

ORTAKLIK NEDEN BİTTİ?

Ancak... Doğan’ın söz konusu işlemle durumu (h) maddesine uydurması pratikte hiçbir şeyi değiştirmiyor. Çünkü RTÜK, Doğan’ın yasadaki (ı) bendine de uymasını istiyor. Bu madde ise o kadar kritik ki Doğan Grubu’nun çıkış yolunu kapatıyor. Söz konusu madde ‘Bir televizyon ya da radyo kanalına ortak olan bir yabancının başka bir televizyon ve radyo kanalına ortak olamayacağını düzenliyor (Burada hisse oranının önemi yok).

RTÜK, Doğan Grubu’nun 2006 yılında yapılan anlaşmayla Axel Springer’i 28 adet TV ve radyo kanalına ortak ettiği tespiti yaparak işlemin düzeltilmesini istiyor. Bu hüküm uyarınca da Doğan Grubu’nun önümüzdeki 3 ay içerisinde iki seçeneği var. İlki Axel Springer’le ortaklığını bitirmek ve ortaklık anlaşması karşılığında aldığı 375 milyon Euro’yu ‘bir şekilde’ ödemek. Diğer bir seçenek ise Doğan ile Axel arasındaki TV ortaklığının tek bir kanal üzerinden devam etmesi (Bunun için de ayrıca RTÜK’e başvurulacak).

Aslında akla getirilmek istenmeyen bir yol daha var: RTÜK’ün TV’lerin fişini çekmesini beklemek...
haber10

23 Ekim 2009 09:41
İşte Hapsi İstenen Yöneticiler

Aydın Doğan'ın da aralarında bulunduğu Doğan Holding'in 8 yöneticisi hakkında hapis istemiyle açılan davanın görülmesine başlandı...

Aydın Doğan'ın da aralarında bulunduğu Doğan Holding'in 8 yöneticisi hakkında "Vergi Usul Kanunu'na muhalefet etmek" suçundan açılan davanın görülmesine devam edildi.

İşte haklarında hapis cezası istenen Doğan yöneticileri:

Küçükçekmece 2. Asliye Ceza Mahkemesindeki duruşmaya, Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık Yönetim Kurulu üyesi Ahmet Toksoy'la Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök ve taraf avukatları katıldı. Duruşmayı izlemek için adliyeye gelen basın mensupları, hakimin talimatıyla salona alınmadı. Duruşma sonunda adliyeden ayrılan Özkök, basın mensuplarının "Duruşmaya gazeteciler alınmadı sizin böyle bir talebiniz oldu mu?'' sorusuna "Hayır, öyle bir talep olmadı'' yanıtını verdi. Özkök, açıklama yapıp yapmayacağının sorulması üzerine de "Dava devam ediyor. Sonlandığında açıklama yapılır'' dedi.

HAPİSLERİ İSTENİYOR

Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığının suç duyurusu üzerine 18 Şubat 2009'de Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, sanıklar "defter ve kayıtlarda hesap ve muhasebe hileleri yapmak, gerçekçi olmayan veya kayda konu işlemlerde ilgisi bulunmayan kişiler adına hesap açmak veya defterlere kaydı gereken hesap işlemleri vergi matrahının azalması sonucunu doğuracak şekilde tamamen veya kısmen başka defter, belge veya diğer kayıt ortamında kaydetmek suretiyle 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'na muhalefet ederek vergi kaçakçılığı yapmak''la suçlanıyor. İddianamede, bu suçtan dolayı Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan, Yönetim Kurulu Başkanvekili İmre Barmanbek, Yönetim Kurulu üyeleri Mehmet Ali Yalçındağ ve Soner Gedik, Doğan Yayın Holding Yönetim Kurulu üyesi Barbaros Hayrettin Çağa ile Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık Yönetim Kurulu üyesi Ahmet Toksoy, Hürriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı ve Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün 1 ile 3'er yıl arasında

Doğan'dan Uzlaşma Talebi

Doğan Yayın Holding A.Ş, bağlı ortaklıklarının, kendilerine tebliğ edilen vergi ve ceza ihbarnameleri ile ilgili olarak, "tarhiyat sonrası uzlaşma' talebinde bulunduklarının öğrenildiğini bildirdi. Doğan Yayın Holding'in Kamuyu Aydınlatma Platformunda (KAP) yayımlanan özel durum açıklamasında, doğrudan bağlı ortaklığımız Doğan TV Holding A.Ş ile dolaylı bağlı ortaklıkları D Yapım Reklamcılık ve Dağıtım A.Ş, Doğan Prodüksiyon Hizmetleri A.Ş ve Alp Görsel İletişim Hizmetleri A.Ş'nin, kendilerine tebliğ edilen vergi ve ceza ihbarnameleri ile ilgili olarak, “tarhiyat sonrası uzlaşma” talebinde bulunduklarının öğrenildiği kaydedildi. Açıklamada, "Bağlı ortaklıklarımızın, kendilerine tebliğ edilen vergi ve ceza ihbarnamelerinin terkini amacıyla dava açmış oldukları da daha önce kamuya açıklanmıştır. Bilindiği üzere, uzlaşmanın vaki olmaması durumunda, dava süreci kaldığı yerden devam edecektir' denildi.
aktifhaber

24 Ekim 2009 08:29
Uzlaşırsa Ne Kadar Ödeyecek?
4.8 milyar liralık rekor vergi cezası için Maliye’ye uzlaşmak için başvuran Doğan Grubu’nun cezayı ne kadara indireceği belirlendi

4.8 milyar liralık rekor vergi cezası için Maliye’ye uzlaşmak için başvuran Doğan Grubu’nun cezayı ne kadara indireceği merak ediliyor. Maliye kaynakları uzlaşma sağlanırsa cezanın 1.2 milyara inebileceğini belirttiler

Doğan Grubu’nun, Maliye Bakanlığı Gelirler Kontrolörleri tarafından kesilen 4.8 milyar liralık vergi cezası için uzlaşma başvurusunda bulunmasıyla birlikte gözler, cezada ne kadar indirime gidileceğine çevrildi. Cezanın 250-300 milyon liraya kadar düşmesi beklenirken, Maliye Bakanlığı ise cezanın tüm indirimlerle birlikte 1-1.2 milyar seviyesine düşebileceğini tahmin ediyorlar. Uzlaşma talebiyle ilgili süreç şöyle işleyecek: Doğan Grubu’nun uzlaşma talebi Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından değerlendirilerek, uzlaşma toplantısı için gruba bir tarih bildirilecek. Başkanlık, uzlaşma için daire başkanlarından oluşan üç kişilik bir komisyon belirleyecek. Grup temsilcileri ile uzlaşma için tespit edilen günde pazarlık yapılacak.

TAKSİTLE ÖDEME İMKANI

Maliye kaynaklarının verdiği bilgiye göre, Merkezi Uzlaşma Komisyonu’na giren cezaların ne kadar düşeceğine ilişkin net bir kriter yok. Ancak, Merkez Uzlaşma Komisyonu’nun bugüne kadar aldığı kararlar, uzlaşmalar içinde birer kriter haline geldi. Buna göre, vergi cezalarının yüzde 90’ı, vergi asıllarının da ortalama yüzde 30 ile yüzde 50 arasındaki kısmı siliniyor. Bu kritere göre, 4..8 milyar liralık vergi cezasının 1 ile 1.2 milyar liraya düşmesi bekleniyor. Grup cezayı, 18 eşit taksit halinde ödeyebilecek.

OMV: PO’daki payımızı şu anda artırmayız

Petrol Ofisi’nin ortağı Avusturyalı OMV’nin CEO’su Wolfgang Ruttenstorfer, Petrol Ofisi’ndeki (PO) paylarını artırmanın şu anda kolay olmadığını söyledi. Ruttenstorfer “Ortağımız Doğan Holding’in vergi yetkilileriyle bazı sorunları var. Bu yüzden payımızı artırmamız kolay değil” dedi. Ruttenstorfer, OMV’nin durumu izleyeceğini ve riskleri daha iyi değerlendirebileceği bir anı bekleyeceğini kaydetti. Açıklama borsada Petrol Ofisi hisselerini vurdu. Dün ilk seansta yüzde 2.2 primli olan Petrol Ofisi hisseleri, OMV’nin açıklaması sonrası değer kaybetti. Hisseler günü yüzde 4.44 kayıpla 6.45 liradan kapattı.

Raporlar sağlam ceza çok düşmez

Maliye Bakanlığı kaynakları, kamuoyunda cezanın 250-300 milyon liraya kadar düşeceğine ilişkin iddiaların ise doğru olmadığını belirterek, kontrolörler tarafından hazırlanan vergi cezasıyla ilgili raporların sağlam delillere dayandığını belirttiler. Kaynaklar, bu nedenle dava açılması halinde idarenin kazanma şansının yüksek olduğunu bildirdiler. Maliye kaynakları, raporların sağlam olması nedeniyle, cezanın ifade edilen rakamlara düşürülmesinin mümkün olmadığını bildirdiler. PO’ya kesilen 1.2 milyar liralık cezada da uzlaşma hakkı kullanılmış ve uzlaşma sonucunda ceza tutarı 275 milyon liraya düşürülmüştü.
aktifhaber

Künye 16 Eylül 2009 Çarşamba
SON HABERLER

DÜNDAR'A TEPKİLER GİDEREK ARTIYOR

26 Ekim 2009 13:10
Sorumlu ve ilkeli habercilik sloganını kullanan Uğur Dündar’ın yönettiği Star TV Ana Haber Bülteni’nde yayınlanan 'Okuldan Cuma’ya' başlıklı haber 'sorumsuz haberciliğin zirvesi' olarak yorumlandı.
Haberde sanki suç işliyormuş gibi gösterilen öğrencilerin ders saatinde mi yoksa ders dışında mı camiye gittiği belirtilmedi. Öğrencilerin cuma namazı kılması üzerine işlenen haberin veriliş biçiminin insan haklarına ibadet özgürlüğüne, çocuk haklarına ve özel hayatın gizliliği ilkesine aykırı olduğu bildirildi.

İBADET EN DOĞAL HAK

İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım: Avrupa’da nasıl çocuklar her yaşta kiliseye gidiyorsa, Türkiye’de çocuklar camilere gidebilir, bu en doğal en temel insani haktır. Bu haberi yanlış buluyoruz.

KİŞİLİK HAKLARINA AYKIRI

Prof. Dr. Hüseyin Hatemi: Cuma namazına giden öğrencilerin gizli ve izinsiz görüntülenmesi ve haber yapılması özel hayatın gizliliği, ibadet özgürlüğü ve çocuk haklarına aykırı. Aileler, bu görüntülerden dolayı manevi tazminat davası açabilir.

ÖĞLE TATİLİNDE DİN YAŞANABİLİR

Genç Siviller üyesi Bedriye Altınyol: Din ile devletin birbirinden ayrılması ayrı, insanların inancına müdahale ayrı bir şey. İnsan inancını öğrenciyse de, kamu personeliyse de yaşamalı. Öğrenci öğle tatilinde gidiyorsa sorun yok.

ÖZGÜRDER Yönetim Kurulu Üyesi Hülya Şekerci: O öğrencileri namaz kılıyor diye ihbar edenler, Türkiye’deki eğitim sistemini uyuşturucu oranını şiddet ve alkol kullanımı konusunda araştırsınlar. Dersler bile ibadet saatine göre ayarlanmalı.

STAR GAZETESİ

09 Kasım 2009 22:20
Doğan Gazeteleri Satışa Çıkardı

Maliye'nin kestiği vergi cezası nedeniyle zor günler geçiren Doğan Grubu bazı medya şirketlerini satışa çıkarıyor..Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit İlişkili HaberlerTüm HaberlerDoğan'ın Hisseleri Atağa Kalktı!Doğan'dan Teminat İstendiDoğan'la Uzlaşma Zorda Doğan Hisselerinde Sert DüşüşDoğan Grubu'na Rekor Ceza


Maliye'nin kestiği vergi cezası nedeniyle zor günler geçiren Doğan Grubu bazı medya şirketlerini satışa çıkarıyor.. Satışa çıkarılacaklar arasında 4 önemli gezete de bulunuyor. Müşterisi ise belli:

Doğan Grubu ortak mı alacak, yoksa bazı mallarını elden mi çıkaracak diye beklenirken, beklenen an geldi. Doğan Grubu bazı medya şirketlerini sattı...

Medyatava'da yer alan habere göre, Doğan Grubu, Milliyet, Vatan, Posta ve Radikal'i elden çıkartıyor. Grup bu dört gazeteyi satma kararı aldı. Alıcı ise Doğan Grubu'nun ortağı olan Alman firması Axel Springer.

Doğan Grubu, bu dört gazetenin bağlı olduğu şirketi Axel Springer'e satacak. Konuyla ilgili Doğan Grubu'nun yarın sabah borsaya açıklama yapması bekleniyor.

star

19 Kasım 2009 17:04
DYH'nin Yüzde 29'u Satılıyor
Mali yönden zor günler yaşayan Doğan Yayın Holding hissesinin yüzde 29'unu satışa çıkarıyor...
Maliye'nin kestiği astronomik vergi cezası karşısında zor günler yaşayan ve medya grubunda bulunan şirketlerden birkaçını satacağı kamuoyuna yansıyan Doğan Yayın Holding, yüzde 29 hissesini satacağını duyurdu.

Doğan Yayın Holding'in Yüzde 29'unu satılıyor. Axel Springer, 356.7 Milyon TL'ye Doğan Yayın Holding'in Yüzde 29'unu satın alacağını duyurdu.
aktifhaber

Fahit Altaylı/Habertürk
Yine bir film çevriliyor

DOĞAN Yayın Holding’in yüzde 29’u Axel Springer’e satılmış. 357 milyon TL’ye.
Abidik gubudik bir durum var yine. Karmakarışık bir işlem.
Sözde bir satış var ama hesaplaşma 2016’da yapılacakmış.
Ne demekse.
Zaten iş, başından pis kokuyor.
Doğan-Axel ilişkisinde sürekli bir garabet var.
Birkaç yıl önce Doğan, aynı Alman grubuna Doğan TV’nin yüzde 25’ini satmıştı. 375 milyon Euro’ya. Yani 700 milyon TL’ye.
Şimdi 357’ye holdingin yüzde 29’unu satıyor.
Benzetme yapmak gerekirse, önce apartmandan bir daire sattılar 700’e. Sonra apartmanı satıyorlar 357’ye.
İkisinde de hesaplaşmalar “sonraya” bırakılmıştı.
Bu arada Doğan’ın İMKB’deki hisseleri 15 günde 4 kata yakın değer kazanmış.
Şirketin başı Maliye ile dertte.
Vergi cezası şirketin değeri kadar.
Ama hisseleri artıyor.
Kim alıyor çok merak ederim.
Axel’e yapılan bana göre “sözde” satışta da durum farklı değil.
Doğan Yayın Holding’in Maliye’yle başı dertte. Elin Yahudi kökenli Alman’ı, geleceği belirsiz şirkete para yatırıyor.
Üstelik de Doğan zarar üzerine zarar açıklarken.
Bu işin kokusu da bir gün çıkar elbet.
Ama belli ki, Doğan başına gelenlerden hiç ders almıyor.
Not: Çok isterdim ki, bu işlemler neyin nesi anlayayım ve anlatabileyim. Ama anlaşılır gibi değil. Belli ki, Doğan sorunlarını çokuluslu sorun haline gelmiş gibi göstermek istiyor.

Yeni Şafak'tan Taha Kıvanç DYH'nin satışı ve bu satışın Doğan yazarları üzerindeki etkisini yorumladı: "Doğan bir taşla birkaç kuş vuracak"
21 Kasım 2009

Yeni Şafak'tan Taha Kıvanç DYH'nin satışı ve bu satışın Doğan yazarları üzerindeki etkisi ile ilgili görüşlerini yazdı...

Bana ne, bana ne, bana ne...

Doğan Grubu gazetelerinde yazanların birbirine dokundurmalarına karışmama diye özetleyebileceğim bir ilkem var; birbirlerini bırakıp hiddetlerini benden çıkarıyorlar da ondan... “Selahattin Duman başka” diye düşündüğüm için geçende ilkemi bozdum, “Ben de farklı değilim” dercesine o da haddimi bildirdi.

Konuyu biliyorsunuz: Reha Muhtar'ın birkaç gün üstüste “Atatürk her zamankinden güncel” ve “Rahmetli çok yalnızdı, çook” diye özetlenebilecek yazılarına, Selahattin Duman ilginç bir cevap yazdı. Kurtuluş Savaşı'nı birlikte yürüttüğü çok sayıda arkadaşının başına geleni hatırlatıyor ve kimi asılan, kimi de asılmamak için ortalıktan çekilen isimleri teker teker saydıktan sonra şu iki soruyu soruyordu:

“Bunu da anlat bana Reha Abi? Asılanlar, sürülenler, kaçanlar olmasa o devrin Çankaya'sı daha şenlikli olur muydu, olmaz mıydı? / O sofranın güzelliklerini polislerden, garsonlardan, uşaklardan okuyacak yerde bu ağızlardan da dinler miydik dinlemez miydik?”

Şaşırtıcı bir yazıydı gerçekten. Tartışmayı açan Reha Muhtar'ın, Ruhat Mengi ve Mustafa Mutlu gibi 'Kemalist' Vatan yazarlarının Duman'ın yazdıklarına ne diyeceklerini merak ettiğimi burada belirttim.

Kimseden ses çıkmadığını sanıyordum ki, konuya Selahattin Duman yeniden girince, Reha Muhtar'ın cevap verdiğini öğrenmiş oldum. “Tarihi sadece bilmek yetmez, kişi o sonuçlardan sentez de yapabilmeli” cümlesiymiş verdiği cevap…

Ruhat Mengi sustu, Mustafa Mutlu ise, “Sakın ha Onur Öymen'i eleştirmeyelim, yoksa ekmeklerine yağ sürürüz” anlamına gelen yazısıyla dolaylı cevap vermiş oldu.

Selahattin Duman yazdıklarından pişmanlık mı duyuyor? Oysa Doğan Yayın Holding'in yüzde 29 hissesini 356.7 milyon dolara satın almaya niyetli Alman medya devi Axel Springer muradına ererse, onun çizgisi grupta daha hakim hale gelebilir.

Aman bana ne, durduk yerde kötü adam olmak istemem...

İçine düştüğü müzayakayı aşmak için Doğan Grubu yabancı ortak arayışındaydı ve nicedir piyasada “Almanlar devrede” deniyor ve Axel Springer ismi geçiyordu. Biraz da DYH yetkililerinin Borsa'ya gönderdikleri “Yok öyle bir şey” açıklaması yüzünden, “Aydın Doğan Almanlara satmaz” kehanetinde bulundum.

Gelişmeler yanıldığımı gösteriyor.

Yanılgımın sebebi, DYH yönetiminin devletin hassasiyetleri konusunda dikkatli davranacakları beklentimdi. Daha önce milli piyango ihalesine “Almanlar'la girer” tahmininde bulunduğumda, Aydın Doğan, “Yanılıyorsun” diyen bir uyarı mektubu göndermişti.

Doğan Grubu'nun Almanlar ile yakınlığına ilk işaret eden dostum, “Ne kadar da safsın” dedi son yazım üzerine. Onun tahmini, devletle anlaşarak içine düştüğü zorluğu aşmaya çalışacak olan Aydın Bey'in elindeki değerlerin kurtulmaya yarayacak kadarını Almanlara devredeceği... “500 milyon ise 500 milyon dolar, 2 milyarsa 2 milyar dolar Almanya'dan gelecek” diyor o dostum.

Ben ise, bunun devletin hassasiyetlerini gözardı etmek anlamına geleceğinden hareketle, bu denli aymazlığı Aydın Bey'e ve grup yöneticilerine yakıştıramıyorum.

Dostum, “Formülü cazip hale getirmek için Tayyip Erdoğan'a çok yakın bilinen bir işadamı devrede” demekte. Vaktiyle Ak Parti'de Tayyip Bey'in hemen yanındaki makam odasında oturan işadamı hayli zamandır ortalıkta yoktu. Şimdi Almanlar adına pazarlığı o yürütüyor ve onun devrede olması, taraflarca, bu alış-verişi iktidarın veya Tayyip Erdoğan'ın tasvibi olarak yorumlanıyormuş...

Amerika'da katıldığı bir toplantıda “Harcamayın bu adamı, delikten aşağıya süpürmeyin” gibi mantıksız bir cümle kurduğu için dile düştüğünde, “Bir daha ismini işitmeyebiliriz” diye yazmıştım o işadamı için... Şimdi Almanlar namına devredeymiş, gazeteler için pazarlık ediyor, televizyonlara talip oluyormuş...

Dostumun anlattıklarını olağanüstü ilginç buldum.

Önce inkâr ettikleri satış işlemini sonradan kendileri Borsa'ya bildiren DYH galiba bir taşla birkaç kuş vurmaya çalışıyor. Yasal çerçeve içinde kalarak üstelik... Grubun kâr etmeyen yayın organlarını elden çıkarmaya çalışarak hem zararları azaltıyor, hem satıştan gelen parayı kasasına koyuyor, hem de başına faiziyle birlikte 5 milyar dolarlık ceza getiren işlemin aynısını, bu defa duyura duyura aynı yöntemle yaparak, “Önceki ceza yerinde değildi” mesajını vermeye çalışıyor...

Cezaya konu olan satış işlemi 2006 Kasım ayında başlamış, 2007 Ocak ayında hesaba geçmişti; şimdiki satış da Kasım'da başlatıldı, Ocak ayında bitirileceğe benziyor.

Dostuma, “Almanlar söz hakkına kavuşunca Vatan'da Selahattin Duman mı, Reha Muhtar mı öne çıkar?” diye sordum. “Beni karıştırma” dedi.

25 Kasım 2009 18:18
Doğan Grubu Hisseleri Çakıldı
Maliye ile yürütülen 4.8 milyar liralık vergi borcunda anlaşma sağlanamaması Doğan Grubu hisselerini fena vurdu..

Maliye ile yürütülen 4.8 milyar liralık vergi borcunda anlaşma sağlanamaması Doğan Grubu hisselerini vurdu. Satışlar hızlandı, hisseleri yüzde 17'ye yakın değer yitirdi.

Doğan Grubu ile Maliye arasında dün başlayan ve 16 saat süren görüşmelerde sonuç alınamaması üzerine borsa yatırımcısı panikledi. Endeks güne yüzde 1 seviyesinde yükselişle başlarken Doğan Grubu hisseleri yüzde 10’a yakın değer kaybetti.

İkinci seans öncesi Alman Axel Springer'in, Doğan Grubu ile hisse alım işlemlerinin dondurulduğuna yönelik açıklaması üzerine İMKB, grubun tüm hisselerini işleme kapattı. 16.25'te yeniden işleme açılan hisselerde satışlar daha da hızlandı. Doğan Yayın Holding'de yüzde 17'ye varan düşüşler yaşanırken, grubun diğer hisselerinde yüzde 3 ila yüzde 11 arasında kayıplar yaşandı.

Doğan Grubu borsaya gönderdiği açıklamada 4.8 milyar liralık vergi borcunda anlaşma sağlanamadığını açıklarken, bu kapsamda açılan davaların devam edeceğini duyurdu. Ayrıca Hürriyet Gazetecilik’e kesilen vergi cezasıyla ilgili de dava açılacağı belirtildi.

İşte bu açıklamalardan sonra yatırımcı paniklerken artan satış baskısı, hisselerin taban seviyeye kadar gerilemesine neden oldu. Uzmanlar, dava süreci ve artan belirsizlik nedeniyle hisseler üzerindeki satış baskısının süreceğini öngörüyor.
aktifhaber

27 Kasım 2009 18:27
Doğan'ın Maliye'den Şok İsteği
3.8 milyarlık borç için uzlaşma masasına oturan Doğan Grubu, Maliye'den öyle bir talepte bulundu ki...

Doğan Grubu’nun Maliye ile 16 saat süren 3.8 milyar liralık vergi borcunda
uzlaşma pazarlığında “Borcu 500 milyon dolara çekerseniz ödemeyi 5 yıl vadeyle yaparım” teklifinde bulunduğu öğrenildi.

Maliye Bakanlığı ile Doğan Grubu’nu uzlaşma masasına oturtan vergi cezası, Gelirler Kontrolörlerinin Doğan Yayın Holding’e bağlı 4 şirkette yaptığı inceleme sonrası kesildi. Kontrolörler, 8 Eylül'de düzenledikleri 15 ayrı raporda, Holdinge toplam 3 milyar 755 milyon lira vergi aslı çıkardı.

Cezasıyla birlikte bu rakam 4milyar 823,8 milyon lira olarak belirlendi. Görüşmelere Doğan Grubu Doğan Yayın Holding Yürütme Komitesi Başkanı ve Doğan Holding Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Ali Yalçındağ başkanlığındaki bir heyetle katıldı.

Heyette, Holding Yönetim Kurulu Başkanvekili İmre Barmanbek de yer aldı. Heyetin borcun KDV istisnası ile ilgili olan bölümünde görüşmeler tıkanınca miktarı vadeye yayma üzerine gittiği ifade edildi. Borcun 2.3milyar liralık bölümü için Doğan Grubu’nun vadelendirme gibi böyle ilginç teklif götürmesi dikkat çekti.

Habertürk

Sabah yazarı Engin Ardınç, bugünkü köşesini Doğan Grubu'na ayırdı: "Aydın Doğan Beyefendi Hazretleri'nin bazı gazetelerine bir haller oldu, hemen ağız değiştirdiler"

28 Kasım 2009 - Sabah yazarı Engin Ardıç, bugünkü köşesini Doğan Grubu'na ayırdı

Ağız değiştirdiler!

Aydın Doğan Beyefendi Hazretleri'nin bazı gazetelerine bir haller oldu ki değme gitsin...

Yok canım, artık "bana bulaşmıyorlar" bir süredir, onu kastetmiyorum. Belki utandılar, belki sıkıldılar, bilemem.

"Hükümete ve gündeme bakışlarında" belirgin bir değişiklik var.
Dün sabah birini açtım baktım, aaa, san ki Taraf gazetesi mübarek!
"Kafes" operasyonunda önce verilmeyen, sonra da verilen "tutuklama kararlarına" övgüler düzmüşler... "Geç kaldıkları" için de "lisan-ı münasip" ile özür dilemişler...

İşin ciddiyet kazanmasını beklemişlermiş, onun için topa girmemişlermiş...
Gayrımüslim vatandaşlara saldırılar düzenlemeyi, azınlık gazetelerini okuyanları fişlemeyi, müzelere bomba koyup çocukları öldürmeyi planladığı ve bunu da "ülkede kargaşa yaratmak, hükümeti sarsmak ve Avrupa'yı Türkiye'den soğutmak" amacıyla düzenleyeceği ileri sürülen bir darbe örgütü söz konusu... Özellikle deniz kuvvetlerinde odaklanmış, içinde amiraller falan olan bir cunta... Ortada henüz karar yok tabii, soruşturma ve bazı albaylarla yarbaylar için tutuklama var.

Aydın Bey'in bir başka gazetesi, Mustafa Balbay'ın "ben Silivri'deyim, paşalar nerede" lafını pek beğenmiş, birkaç gündür yazıp duruyor.

Biz söylesek hakaret ederlerdi, Balbay "onlardan" ya, kıymete binmiş...
"Madem bizim arkadaşları yaktınız, onları da yakın" demeye getiriyorlar...
Hayrola beyler, gözünüze ne göründü?

Şimdi cuntacılar hakkında tutuklama kararı çıktı diye sevinen, konuyu "vakitlice yazamadığı" için özürler dileyen sizler, şu ünlü "cumhuriyet mitinglerine" elinde tuzlukla koşanlar değil misiniz?

Son üç-dört yıldır hükümete en ağır şekilde saldıran, bizlere de en ağır hakaretleri edenler kimlerdi?

Aydın Bey ve Zafer Bey istedikleri inşaat izinlerini koparabilsinler diye hükümeti devirmeye çalışan, Türkiye'yi durduk yerde babalayan, okuyucunun sinirlerini yay gibi gerdikçe geren, huzur kaçıran, "memleket ha battı ha batıyor" havasını yaratan kimdi? İstediği gibi at oynatabilmek için "zayıf koalisyon" fikrini sürekli işleyen kimdi?

Şimdi de "vallahi billahi biz çok demokratız" havaları...
Ne o yavrular, "yandaş" mı kesildiniz? Utanmıyor musunuz "liboşlara" destek olup "zinde kuvvetleri" yıpratmaya?

"Atatürk sağ olsaydı" bu yaptığınıza ne derdi bakalım?

Acaba bunda, birdenbire keşfettiğiniz "demokrasi aşkınızın falan" mı etkisi var, yoksa Aydın Bey'in vergi cezasını ödememek için çevirdiği bütün manevralar fos çıkınca sizde şafak attı mı?

"Belki kendimizi bu şekilde affettiririz" düşüncesi mi ağır basıyor, yoksa Aydın Bey'in gazeteleri ister istemez satacağı şimdi kafanıza dank etti de, "yeni gelecek patrona" hazırlık mı yapıyorsunuz?

İyi ama böyle küt diye de dönülmez ki yahu... "Basında Ertuğrul ilkelerini" mi uyguluyorsunuz? "Ben öyle bir dönerim ki dönme hızıma kimse yetişemez" demişti...

Bu kadar mı acil yahu durumunuz? Vah vah.

Aslında bu olup bitenlerde şaşılacak bir şey de yok. Bazı ciğerleri herkes tanır.
Yakın zamana kadar başınızda "bundan böyle vallahi billahi yalan haber yazmayacağız" diye manşet atmış bir adam yok muydu?

Ona bir şey olmaz. O gene kurtulur, siz yanarsınız... Söylemedi demeyin.

Engin Ardınç - SABAH

Sabah gazetesinden ilginç yazı dizisi,''Doğan Grubu'nda, Alman Axel Grubu'na satışta mevzuata uymak için 28 radyo ve TV el değiştirdi. Bu kontrolörlerin dikkatini çekti''

[img]http://www.netgazete.com/Images/News/652590_2.gif [/img]
30 Kasım 2009
İSTANBUL - - Sabah gazetesinde Doğan Grubu'na kesilen 4.8 milyarlık vergi cezası ile ilgili yeni bir yazı dizisi başladı. Yazıda,''Aralık 2006'da D TV'nin altındaki 28 radyo-TV'nin üst üste grup içi şirketlere devri başladı. Kontrolörler "Bu hisse değişimi değil, sıradan satış" deyip vergi hesaplayınca kesildi.'' ifadesi yeralıyor.

YAZI DİZİSİ ŞÖYLE:
8 Eylül 2009 Salı saat 08.45. Doğan Grubu'ndan borsaya yapılan açıklama, Türkiye'nin ekonomi gündemine bomba gibi düştü. Maliye'ye bağlı Gelir İdaresi Başkanlığı'nda görevli Gelirler Kontrolörleri, Doğan Yayın Holding'in (DYH) 2005-2007 hesap dönemlerini incelemiş ve bağlı ortaklıklar arasındaki hisse devrinde usulsüzlükler tespit edip Türk ekonomi tarihinin en büyük vergi cezalarından birini kesmişti: 3 milyar 755 milyon TL. Gelirler Kontrolörleri, Doğan Grubu'nun 28 radyo ve TV'sinin grup şirketleri içinde el değiştirmesi sırasında bir vergi doğduğunu söyleyerek kestiği 3.8 milyar liraya yakın cezaya karşılık Doğan Grubu "Bu bir hisse değişim işlemidir, vergi doğurmaz" diyerek karşı çıktı, çıkmaya da devam ediyor. Bugün gecikme faiziyle birlikte ceza 4.8 milyar liraya ulaştı. 8 Eylül'den bu yana süren tartışmalarda gelinen son nokta, tarafların geçen hafta ortasında Ankara'da Merkezi Uzlaşma Kurulu'na girmesiydi. Taraflar uzlaşamadı ve iş mahkemeye kaldı. Ancak taraflar onlarca kişiye bilgi almak için danıştı ve yazılan çizilen yüzlerce köşeyazısı, haber nedeniyle iş artık kamuoyunda aleniyet kazandı. Biz de kamuoyunu 3 aydır meşgul eden bu cezayla ilgili olarak bilinen bilinmeyen tüm bilgileri bu yazı dizisiyle alt alta koyduk. Bugüne kadar yazılan raporlardan derlenen bilgiler yanında Doğan Grubu'nun savunması da bu dizide yer alacak.

Gelirler Kontrolörleri, 28 Mayıs 2009'da kapısını çaldı Doğan Grubu'nun. Kontrolörler, Doğan Grubu'nun tüm belge ve defterlerini incelemek istediğini bir yazı ile bildirdi. Doğan Grubu da "İşyerine buyurun gerekli denetlemeleri yapın" diyerek kontrolörleri 11 Haziran'da Doğan TV Center'a davet etti. 12 Haziran'da binaya giden kontrolörler belgelerin henüz hazır olmadığını görünce süre vererek binadan ayrıldı. 17 Haziran'daki ziyarette de eli boş dönen kontrolörler defter ve belgeleri 22 Haziran'da alabildi. 15 vergi inceleme raporu 10 Ağustos 2009'da bitti. Raporlarda Doğan TV Holding, D Yapım, Doğan Prodüksiyon ile Alp Görsel'e toplam 3 milyar 755 milyon liralık vergi cezası kesti. Cezanın 1 milyar 877 milyon TL'si vergi aslı, 1 milyar 877 milyon lirası vergi ziyaı, 60 bin TL'si usulsüzlük cezası ve 282 bin lirası da özel usulsüzlük nedeniyle kesildi. Sonraki süreçte buna bir de gecikme faizi eklendi ve rakam 4.8 milyar liraya ulaştı. Peki 8 Eylül'den bu yana üç aydır büyük tartışma yaratan raporda 4.8 milyar liralık cezaya neden olacak neler yapılmıştı?

FİTİLİ SATIŞ ATEŞLEDİ
Fitili ateşleyen gelişmeler Kasım 2006'da başladı. Doğan Grubu, 16 Kasım 2006'da Doğan Yayın Holding'in yüzde 99.51 iştiraki olan Doğan TV Holding (D TV) hisselerinin bir kısmının devri için Alman Axel Springer'le görüştüğünü açıkladı. 26 Aralık 2006'da da D TV'nin yüzde 25'i Alman Axel Springer'e 375 milyon euroya devredildiği duyuruldu. Ancak Aralık'ta kontrolörlerin dikkatini Doğan TV Holding'te 7-27 Aralık 2006'daki hisse devirleri dikkat çekmişti. 28 radyo ve TV'nin yer aldığı şirketler Doğan TV'den 20 gün içinde sırasıyla D Yapım AŞ, DProdüksiyon ve Alp Görsel AŞ'ye devredildi Tarihi cezayı getiren olaylar da bu 20 günlük devirlerden kaynaklandı. Doğan Grubu, şirketlerin 'jet' devirlerini yeniden yapılandırmayla ilişkilendirdi. 2005'te Star TV'yi satın alan Doğan Grubu ve Doğan Yayın Holding altındaki D TV Holding bünyesinde onlarca TV ve radyo bulunuyordu. Elde edilen bilgilere göre yeniden yapılanmada hukuki, idari, finansman ve muhasebe işleri D TV Holding'e, iç ve dış yapımlar D Yapım AŞ'ye, pazarlama ise Alp Görsel'e verilmişti. Doğan Grubu, bu hisse devirlerini Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 19/c ve 20'nci maddesine dayanarak yapmıştı. Söz konusu maddelerin ilkinde yapılan devirlerin bir hisse değişimi olduğu belirtiliyor 20'nci maddede ise bu işlemlerden doğan kârın hesaplanmayacağını ve vergilendirilmeyeceğini iddia ediyordu.

DEVİR İSTİSNAYA UYMUYOR
Oysa Gelirler Kontrolörleri böyle düşünmedi. Onlara göre, hisse değişimi ve buna bağlı olarak vergi istisnası için; önceden yönetim ve hisse çoğunluğu elde olmayan bir şirkette yönetim ve çoğunluğu elde edilmesi gerekiyordu ve Doğan Grubu'nun devirleri bu istisnaya uymuyordu. Kontrolörler, şirketlerin yönetimlerinin hisse değişimi sonrası değişmediğinin altını kalın çizgilerle çizdi. Buna bağlı olarak da "Zaten yönetimi aynı ellerde. O halde hisselerin değişiminden doğan karlar vergilendirilmeli" sonucuna vardı. Özetle; kontrolörlere göre bu devirler alelade hisse satışıydı ve vergi ödenmeliydi. Doğan Grubu ise bunun bir hisse satışı değil hiçbir kar sağlamayan ve servet değişimi yaratmayan bir hisse değişim işlemi olduğunda ısrar etti, ediyor. Hisse değişimi olduğu için toplam defter değeri 624 milyon 220 bin lira olan 28 TV ve radyonun devirlerinde fatura da düzenlememişti. Devirler geçici ilmuhabere dayanılarak yapılmıştı. Çünkü ilmuhaber gerçek hisse çıkana kadar hisse senedi yerine geçebiliyordu. Doğan Grubu'na göre D Yapım 28 radyo ve TV'nin daha önce yönetim ve hisse çoğunluğuna sahip değildi. Doğan Grubu, 'Hisse değişimlerinin grup içi ve dışı olması arasında hiçbir fark yok' diyerek kendini savundu. Özetle, bunun hisse değişimi olduğunu ve vergi doğurmadığını söyleyen Doğan Grubu'na karşılık Kontrolörler "Bu alelade bir hisse satışıdır ve vergi doğmuştur" diyerek vergi hesapladı.

KURŞUNKALEMLİ İŞLEMLER PAY DEFTERLERİNE İŞLENMEDİ
Kontrolörlerin ayrıntılarda yakaladığı konulardan biri de 28 radyo ve TV'nin ortağı olarak yapılan işlemlerin kayıtlara kurşun kalemle geçilmesiydi. 28 TV ve radyo, 7 Aralık 2006'da geçici ilmuhaberle D Yapım'a, 15 Aralık'ta D Prodüksiyon'a, 12 gün sonra, 27 Aralık 2006'da da Alp Görsel'e devredilmişti. Hisse değişimleri 7, 15 ve 27 Aralık'ta yapılsa da pay defterlerine kurşun kalemle düşülen kayıtların biri 6 Aralık diğerleri 7 Aralık tarihliydi. Doğan Grubu, kurşunkalemle kayıt yapıldığını hiç yalanlamadı. Kaydın bulunduğu sayfanın noter tasdikli olduğunu belirtti. Gruba göre noter tasdikli bir sayfanın üzerinde kazıntı yapılamazdı ve kontrolörler bunu gözden kaçırıyordu. Kurşunkalem neden önemliydi? Çünkü kontrolörlere göre devirler şirket kayıtlarına kurşunkalemle işlenmişti. Ancak şirketlerin yeni ortakları pay defterlerine kaydedilmemişti. Kontrolörlere göre, ortak pay defterine işlenmese de olur ancak pay defterinde ismi olmayan ortak, şirketin yönetimine ilişkin hiçbir tasarrufta bulunamaz. Ticaret sicilindeki bilgiler şirketlerdeki hisse değişimi sonrası yönetim kurulunun değişmediğini gösteriyor. Bu noktadan yola çıkan kontrolörler, şirketlerin yönetiminin değişmediğini ve bunun Kurumlar Vergisi'nin istisnasını bozduğunu ve vergi doğduğunu iddia etti. Bu da hisselerin değişimiyle oluşması beklenen kârın, Kurumlar Vergisi matrahında dikkate alınması anlamına geliyordu.

netgazete

BUYUK HACİZ

Aydın Doğan a bağlı Doğan Yayın Holding in vergi borcunda uzlaşma sağlanamaması ve yapılan itirazın reddedilmesinden sonra bugün haciz için harekete geçildi. Doğan Yayın haciz uygulamasını böyle duyurdu.
01:07:58 2009-12-13
Doğan Yayın Holding’in Kamuyu Aydınlatma Platformu’na yaptığı açıklamaya göre;ilgili vergi daireleri D Yapım Reklamcılık ve Dağıtım A.Ş., Doğan Prodüksiyon Hizmetleri A.Ş. ve Alp Görsel İletişim Hizmetleri A.Ş. hisselerinin tamamı üzerinde ihtiyati haciz işlemi tesis edildi.

Doğan Yayın Holding A.Ş.’den, Yönetim Kurulu Üyesi Soner Gedik ve Koordinatör Murat Doğu imzasıyla yayımlanan açıklamada; doğrudan bağlı ortaklıklar Doğan TV Holding A.Ş. ile dolaylı bağlı ortaklıkları D Yapım, Doğan Prodüksiyon ve Alp Görsel A.Ş.’den 2005, 2006 ve 2007 hesap dönemlerine ait vergi inceleme raporlarıyla ilgili olarak vergi aslı, vergi cezası ve gecikme faizi tutarı için birlikte toplam 4 milyar 823 milyon 825 bin 987 lira teminat talep edildiği hatırlatıldı.

Açıklamada, şöyle denildi: Hisseler teminat gösterilmişti

“9 Ekim 2009’da, adı geçen bağlı ortaklıklarımızın ayrı ayrı aktiflerinde kayıtlı, D Yapım Reklamcılık ve Dağıtım A.Ş., Doğan Prodüksiyon Hizmetleri A.Ş. ve Alp Görsel İletişim Hizmetleri A.Ş. hisselerinin, ‘Vergi İnceleme Raporları’nda Gelirler Kontrolörleri tarafından hesaplanan ve vergi aslı ve ceza ihbarnamelerine esas teşkil eden değerler üzerinden teminat olarak gösterildiği; diğer taraftan, 3’üncü kişilere (bunlar arasında Doğan Grubu bünyesinde faaliyet gösteren herhangi bir halka açık şirket bulunmamaktadır) ait 44 ayrı taşınmaz ile Alp Görsel İletişim Hizmetleri A.Ş. tarafından 2 milyon 693 bin 114,65 lira tutarındaki kesin ve süresiz banka teminat mektubunun da ilgili vergi dairelerine teminat olarak gösterildiği kamuya açıklanmıştı.

İşlem için Borsa beklendi

Borsanın ikinci seansının kapanışının ardından, ilgili vergi daireleri; yukarıda bahsi geçen D Yapım Reklamcılık ve Dağıtım A.Ş., Doğan Prodüksiyon Hizmetleri A.Ş. ve Alp Görsel İletişim Hizmetleri A.Ş. hisselerinin tamamı üzerinde ihtiyati haciz işlemi tesis etti. Söz konusu hisselerin, konuya ilişkin ‘Vergi İnceleme Raporları’nda Gelirler Kontrolörleri tarafından hesaplanan ve vergi aslı ve ceza ihbarnamesine esas teşkil eden değerler üzerinden ihtiyati haciz işlemine tabii tutulduğu öğrenildi.”
habergunluk.com

Doğan ailesi, Doğan Grubu yönetiminden çekiliyor
16:25 - Doğan Holding ve Doğan Yayın Holding'in yönetim yapılarının sadeleştirilerek, mevzuat ile zorunlu kılınan haller hariç, iki holdingin ortak bir profesyonel ekip tarafından yönetileceği bildirildi. Doğan Şirketler Grubu Holding A.Ş'den yapılan yazılı açıklamada, Holding Yönetim Kurulu'nun, istikrar içinde büyümek, mevcut iktisadi gücü ve konumunu korumak,geliştirmek, ülke sınırları dışına taşan yatırım faaliyetlerinde güçlü yabancı ortaklıklar tesis etmek amacıyla yeni bir yapılanmaya gitme kararı aldığı kaydedildi. 30.12.2009 İSTANBUL netgazete

15 Ocak 2010 20:07
Doğan Davasında Flaş Gelişme
Aydın Doğan ve kızı Hanzade Boyner'in de aralarında bulunduğu 4 kişinin Sermaye Piyasası Kanunu'na muhalefet suçundan haklarında açılan davada flaş gelişme..Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit

Aydın Doğan ve kızı Hanzade Vasfiye Doğan Boyner'in de aralarında bulunduğu 4 kişinin Sermaye Piyasası Kanunu'na muhalefet suçundan haklarında açılan davada, yargılamanın durması yönünde karar veren İstanbul 15. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Sabri İge davadan çekiliyor.

İge, yargılamanın durması yönündeki kararına SPK avukatlarının yaptıkları itirazlarında 'emsal kararları katleder nitelikte” ifadesini kullanmaları üzerine aldı.Hakim İge, 'Tarafsızlığının şüpheye düştüğü'nü belirterek çekilme kararı aldı. Hakimin çekilme kararının yerinde olup olmadığını üst mahkeme değerlendirecek.

İstanbul 15. Asliye Ceza Mahkemesi, Aydın Doğan ve kızı Hanzade Vasfiye Doğan Boyner'in de aralarında bulunduğu 4 kişi hakkındaki iddianamenin üst mahkemenin kararıyla kabul edilmesinin ardından soruşturma şartı oluşmadığı gerekçesiyle yargılamanın durması yönünd karar vermişti. Kararın taraflara tebliğ edilmesi üzerine SPK avukatları, önceki gün mahkemeye itiraz dilekçesi sundu.

SPK avukatları itiraz dilekçesinde “Durma kararı gerekçesinde belirtilen Yargıtay kararlarının yönlendirici, yanlış, itiraz merciini yanıltmaya yönelik belirli kelimelerin seçilerek çıkartılması sonucunda hüküm tesisiyle emsal kararları katleder nitelikte” ifadeleri yer verdi.

İtirazı inceleyen 'yargılamanın durması kararını veren' Mahkeme Hakimi Sabri İge, dilekçede yer alan ifadelerin tarafsızlığına şüpheye düşürüleceğini belirterek, davadan çekilme kararı aldı. Hakim İge, kararında 'hükmün taraflar açısından her türlü şüpheden uzak olarak tesisi gerektiğinden davaya başka bir hakimin görevlendirilmesi gerektiğini düşündüğünü' bildirdi. İge, bu nedenle Doğan'ın davasından hakim olarak çekildiğini kaydetti.

Hakim Sabri İge'nin çekilme kararı ve SPK'nin yargılamanın durmasına yaptığı itiraz, dün üst mahkeme olan İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. 1.Ağır Ceza Mahkemesi, hakimin çekilme kararı ile SPK'nin itirazının yerinde olup olmadığına ilişkin değerlendirmesini önümüzdeki günlerde açılayacak.
aktifhaber

15 Ocak 2010
Hangi Dağda Kurt Öldü...
Doğan'a bir halle oldu. Doğan, hortumcu' dediği rakibi Karamehmet yayın ihalesini alınca gazetelerinde övgüler yağdırdı...

Naklen yayın ihalesinin ardından bugün medyada bir ilk yaşandı. Doğan Grubu yıllardır ‘hortumcu’ damgası vurmaya çalıştığı, tüm gazetelerinden eş zamanlı linç kampanyası yürüttüğü, haberlerini görmezden geldiği ya da yalnızca olumsuz yönleriyle gördüğü Mehmet Emin Karamehmet’e ilk kez övgüler yağdırdı.

Doğan Grubu, gazetelerinde yerden yere vurduğu Karamehmet’ten kendilerine reklam yağdırıp ‘Durun, yapmayın’ demesini beklerken tam tersi bir tepkiyle karşılaşmış, Turkcell dahil hiçbir şirketinin reklamını alamamıştı. Hatta grubun devrik genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök’e göre Turkcell'i 'küçücük' hissesiyle yöneten Mehmet Emin Karamehmet, Doğan Grubu'na ilan verilmesini engelleyerek ciddi bir suç işliyordu...

Yani Doğan Grubu açıkça;

"Karamehmet ve kurduğu şirketler batsın" diyordu.
Bugün manşetlere taşınan, övgüler yağdırılan D Smart'ın rakibi Digiturk yıpratılıyordu.
İddaa'yı alabilmek için türlü türlü oyunlar çevrildiğini gazeteler yazmıştı.
Turkcell'in diğer ortakları Rus Alfa ve Teliasonera'nın yönetimi devralması için Doğan Grubu yazarları ağız birliği etmişçesine mücadele ediyordu.

Peki bugün ne değişti?

Doğan Grubu belli ki gerileme döneminde rakiplerine zeytin dalı uzatıyor…

Kaynak: Habertürk

02 ŞUBAT 2010, SALI
Doğan 862 milyon liralık ilk davadan kurtuldu

Doğan Yayın Holding, Halkalı Vergi Dairesi aleyhine açtığı, 862,4 milyon liralık vergi aslı ve cezasının kaldırılmasıyla ilgili davanın kazanıldığını açıkladı

DOĞAN TV'nin yüzde 25'inin Axel Springer'e satışı sırasında 'yükümlülüklerini zamanında yerine getirmediği' iddiasıyla vergi kaçakçılığı cezası kesilen Doğan Yayın Holding (DYH), açtığı davayı kazandı. DYH'den Kamuoyunu Aydınlatma Platformu'na gönderilen açıklamaya göre, 657,2 milyon TL vergi cezası olmak üzere toplam 772,5 milyon TL vergi aslı ve ceza ihbarnamesinin terkini (kaldırılması) talebi ile açılan dava DYH lehine sonuçlandı.

DİĞER DAVALAR SÜRÜYOR
DYH'den kamuyu aydınlatma platformuna gönderilen açıklamada 'Şirketimizin Halkalı Vergi Dairesi aleyhine açmış olduğu davalardan [862,4 milyon TL vergi aslı ve ceza ihbarnamesinin terkini (kaldırılması) hakkında] önemli tutarda olan bir bölümünün, Şirketimiz lehine sonuçlandığı bilgisi hukukçularımız tarafından şirketimize iletilmiştir. Buna göre; bağlı ortaklığımız Doğan TV Holding A.Ş. hisselerinin Axel Springer AG'nin bir bağlı ortaklığına satışı ile ilgili olarak şirketimize tebliğ edilen, 115,3 milyon TL vergi aslı ve 657,2 milyon TL vergi cezası olmak üzere toplam 772,5 milyon TL vergi aslı ve ceza ihbarnamesinin terkini (kaldırılması) talebi ile açmış olduğumuz dava Şirketimiz lehine sonuçlanmış olmaktadır. Diğer taraftan, geriye kalan davalardan 4,4 milyon TL vergi aslı ve 7,5 milyon TL vergi cezası ihtiva edenlerin 'kısmen kabul, kısmen ret'; 8,2 milyon TL vergi aslı ve 22,9 milyon TL vergi cezası ihtiva edenlerin 'bekletme'; 632.240,-TL vergi aslı ve 632.240,-TL vergi, cezası ihtiva edenlerin ise 'ret' ile sonuçlandığı anlaşılmaktadır. Diğer davalarda ise yargı süreci halen devam etmektedir' denildi.

Haber geldi, hisseler coştu
HAFTANIN ilk işlem gününde Doğan'dan yapılan kamu bilgilendirme açıklaması ardından Doğan Yayın Holding hisseleri günlük bazda yüzde 21.05 yükseldi. Doğan Holding hisselerindeki prim ise dün yüzde 12.73 olurken, Milpa hisseleri ise 12.06'lık getiriye imza attı. Bu getirilerle birlikte dün en çok yükselen 10 hissenin 3'ü Doğan şirketlerinden oluştu.
Akşam

07 Şubat 2010
Köylülerin Aydn Doğan İsyanı!

Aydın Doğan'ın yüzde 50 ortağı olduğu Gümüştaş Madencilik şirketinin Niğde Ulukışla'da altın aramaya başlayacak .
Aydın Doğan'ın yüzde 50 ortağı olduğu Gümüştaş Madencilik şirketinin Niğde Ulukışla'da siyanürle altın arama konusunda geri adım atmaması, yöre köylerini siyanür tehdidi ile karşı karşıya bıraktı.

Hasangazi Köyü Derneği Başkanı Hüseyin Özçelik, şirket görevlilerinin, köyün göletinin de bulunduğu arazide yapılmak istenen siyanür havuzları için Pazartesi akşamı gizlice ölçüm yaptıklarını bildirdi.

Özçelik, “Aydın Doğan ve şirketin diğer ortağı ile defalarca görüşmek istedik; ancak reddedildik. Aydın Doğan, medya gücünü, parasını kullanıyor, istediğini yapıyor, bize sahip çıkan yok. Aynı sorunla karşılaşan Bergama köylüleri aylarca Doğan medyasında haber yapıldı. Şimdi o gazeteler, konu kendi patronları olduğu için bizim feryadımızı duymuyor” dedi.

GÖLETİMİZ SİYANÜR TEHDİDİNDE

Şirketin siyanür havuzlarının, köyün içme ve sulama suyu ihtiyacının karşılandığı Porsuk göletinin bulunduğu yerde yapılmak istendiğini ifade eden Özçelik, “Göletin olduğu arazi daha önce köylülerin mülküydü. Devlet bize gölet yapacak diye bu arazi istimlak edildi, köylüler de itiraz etmedi. Arazinin tapusu İl Özel İdaresi'ne geçti. İl Özel İdaresi de 27 dönümlük araziyi geçtiğimiz Eylül ayında ihaleyle bu şirkete sattı. Şirket yetkilileri siyanür havuzlarının çok iyi yalıtılacağını, sızma olmayacağını söylüyorlar. Ancak bizim bölgemiz birinci derecede deprem bölgesi. Yarın küçük bir sarsıntıda havuzlarda çatlama ve sızma olursa doğrudan gölet zehirlenecektir. Bunun olmayacağını kim garanti edebilir. Şirket emrivaki ile çalışıyor, bizim taleplerimiz dikkate alınmıyor” diye konuştu.

SİYANÜR HAVUZU, KÖYE 3 KM. UZAKTA KURULACAK

Siyanür tesisinin bölgede 13 köyü tehdit ettiğini anlatan Özçelik, siyanür karşıtı gösterilerde güvenlik güçlerine direndikleri için 32 köylünün mahkemelik olduğunu da anlattı.

Özçelik, “Madenin çıkarılacağı bölge bizim köyden 15 km. uzakta. Ancak siyanür havuzlarının kurulacağı yer bizim köye 3 km. mesafede. Buranın tercih edilmesinin bir sebebi de bol güneşli bir bölge olması. Zira siyanür, yağmurun etkisiyle havaya daha çok karışıyor, dolayısıyla insana daha fazla etki ediyormuş. Güneşli havada siyanürün etkisi daha geç hissedileceği için burası tercih ediliyor” diye anlattı.

2006 yılında Uşak Eşme'de siyanür sebebiyle binlerce insanın zehirlendiğini hatırlatan Özçellik, “Aynı olayın bizim başımıza da gelmeyeceğini kim garanti eder?” dedi.

KAYNAK: VAKİT

Uzan'ı bitiren bilgileri Başbakan'a Aydın Doğan servis etmiş
01 Mart 2010
Tuğçe Tatari
Akşam

Dün sabah “bomba” bir kitabı bitirip kütüphaneme yerleştirdim. Albenisiz kapağı, sarı rengi, minyon tipiyle bu alçakgönüllü kitaptan, bu kadar “bomba” bilginin döküleceğini tahmin edememiştim satın alırken.
Kitabın yazarı: Doğan Holding'in eski CEO'su Tufan Darbaz...

Kitabın adı: “CEO'luğa Uzanan Yol”.
“Hadi bakalım” diyerek başladım kitabı okumaya.
İlk 106 sayfa su gibi aktı. İş dünyasıyla bir alakam olmamasına rağmen birçok satırın altını çizerek okudum.
Etkileyici, dürüst, cesur ve yönetici koltuğuna oynayanlar için hap bilgiler içeriyor bu kitap... Ustalıkla yazılmış.
Genç işadamlarına ve adaylarına şiddetle tavsiye ederim.
Tufan Darbaz, tüm deneyimlerini, çalıştığı kurumların, patronların ve yaşanan olayların adını-tarihini açıkça yazdığı için hem ilgi çekici hem de inandırıcı olmuş.
Neyse...
Elbette benim bu kitabı “bomba” olarak nitelendirmemin sebebi bunlar değil.
Tufan Darbaz, medya deneyimini yani Doğan Holding günlerini, diğer çalıştığı büyük holdinglerde yaşadıklarını anlattığı kadar şeffaf ve cesurca kaleme almış.
Ve işte o cesur bölümlerden “bombalar”.
HİZMETLİDEN AL HABERİ
Tufan Darbaz'ın ilk “bomba” açıklaması Mehmet Ali Yalçındağ hakkında.
Önce Doğan Grubu'nda göreve başlamasının ardından Mehmet Ali Yalçındağ'ın tavırlarındaki değişimden söz ediyor Darbaz...
Ardından da bir gün masasında bulduğu zarfın içinden çıkan ve Aydın Doğan'a hitaben yazılmış Yalçındağ imzalı bir mektuptan.
Mektupta Yalçındağ, Tufan Darbaz'ın aileyi bölerek tüm yönetimi ele geçirmek arzusu içinde olduğundan söz ediyor ve kayınpederinden Darbaz'ın görevine son vermesini istiyor.
Tufan Darbaz, bu mektubu kimin oraya bıraktığı konusundaki fikirlerini Aydın Bey'le hiç konuşmuyor.
Hatta mektuptan haberdar olduğunu bile söylemiyor.
Ancak medya dünyasında kısa sürede oyunun nasıl oynandığını kavrayan Darbaz, enteresan “haber kaynakları” buluyor kendine.
Ve bir süre sonra Aydın Doğan'ın bu mektupla ilgili aileyi topladığını, “işini iyi yapıyor, bu tip iş dışı konularla müdahale etmenizi istemiyorum” dediğini Aydın Doğan'ın “bir hizmetlisi”nden öğreniyor.
Anlayacağınız Darbaz, kısa sürede medya dünyasında en temiz enformasyonun “hizmetlilerden” aktığını keşfediyor...
BAŞBAKAN'A BİLGİ-BELGE VERMİŞLER
Kitapta yer alan ilginç bilgilerden biri de şu: Aydın Doğan, 4 milyonluk bir yatırıma tavla oynarken evet demiş ve bu “evet” nedeniyle büyük zarar etmiş.
Ancak gelelim kitabın asıl “bomba” iddiasına...
Hepimiz bir dönem “Uzanlar” ve “Doğan Grubu” arasında yaşanan kıyasıya mücadeleyi atılan manşetlerden, yapılan haberlerden biliyoruz. Tufan Darbaz, o günleri şöyle anlatıyor:
“Uzan Grubu bel altı savaş seviyordu. Ancak biz onların karşısında hep kendini savunan, savunmaya geçen taraf olarak kalıyorduk. Mutlaka iyi bir çalışma yapıp karşı atağa geçecek bilgilere ulaşmalıydık. Yaklaşık iki aylık çalışmam sonucu iki tane yumuşak karın buldum. Bir:Çukurova Elektrik... İki:İmar Bankası... Topladıklarım tamamen resmi belgelere dayalıydı. Sayın Tayyip Erdoğan, yolsuzlukların üzerine gideceği iddiasındaydı. Biz dosyalarımızı kendisine ulaştırdık. O dosyalar anahtar oldu. Ve tarihimizin en büyük yolsuzluk olaylarından biri sona erdi”.
Açıkçası okuduklarımdan sonra acı bir şekilde gülümsedim:
“Demek Uzan'ın bitirilmesi için bilgiler, Başbakan'a Doğan Grubu tarafından iletilmiş” dedim.
Ve bugünlerde Başbakan Erdoğan ile Aydın Doğan arasındaki gerilimi düşündüm.
TUNCAY ÖZKAN'IN İLGİNÇ ÖNERİSİ
Tufan Darbaz'ın bir başka ilginç anısı daha var.
Yine Uzanlar ile gerginliğin yaşandığı günlerde Doğan Grubu'nda gazetecilik yapan Tuncay Özkan, patronu Aydın Doğan'a şöyle demiş:
“Patron, müsaade et, peşlerine iki tane eski MİT mensubu takayım”.
Aydın Doğan, bu teklifi derhal reddediyor. Daha sonra da Darbaz'a ret gerekçesini şöyle açıklıyor:
“Oğlum gazetecilere ve televizyonculara güven olmaz. Onlar bugün senin yanındadır yarın başkasının. Sonra bu tür şeyleri senin aleyhinde kullanırlar”.
İşin ilginç tarafı şu:
Tuncay Özkan, “patron”una yaptığı teklifin üzerinden sadece 2 hafta geçtikten sonra AKŞAM Grubu'na transfer oluyor.
Tufan Darbaz'ın bu olay üzerine yaptığı yorum ise şöyle:
“Medyada sadakat diye bir kültür yoktur. 'Baba' filmindeki gibi 'Düşündüğünü aile dışından kimseyle paylaşma' felsefesine bağlı yaşanmalıdır”.

Asıl şoku o zaman görün
Şamil TAYYAR
stayyar@stargazete.com
24 Mayıs 2010

22 Temmuz seçimlerinden önce Doğan Grubu’na mensup iki gazeteci, ellerinde kağıt kalem CHP ile MHP’nin nasıl bir Kızıl Elma Koalisyonu kuracağını anlatıyordu. Öyle bir oy kombinasyonu kurdular ki, neredeyse her sonuç, bu koalisyona çıkıyordu.

AK Partisiz iktidar hayaline inanmışlardı. Gel gör, Hilton bahçesindeki hesap seçim sandığına uymadı.

Daha sonra Aydın Doğan’a atfen kulislere şu sözler yayıldı: “Tayyip Bey benden nefret ediyor, önümüzdeki (2011) seçimlere benimle girmez.”

Bu sözlerle kastedilen, 2011 seçimlerinden önce Aydın Doğan’ın tümden tasfiye edileceği iddiasıydı. Hatta, Aydın Bey’in medyadan çekilerek yurtdışına yerleşeceğini söyleyenler bile oldu.

Bu iddiaların gerçeklik payı nedir, bilgi sahibi değilim. Ancak, Doğan’ın, AK Parti gitmeden huzura ermeyeceği kanaatinde olduğu konusunda hem fikirim. Tüm hesap, bu kanaate dayalıdır.

Sürekli kamuoyu yoklaması yapılıyor. Anket sonuçları titizlikle inceleniyor. Vergi cezasıyla ilgili yargıdaki gelişmeler yakından takip ediliyor. Bu sonuçlara dayalı grup stratejisi belirleniyor. İnanmayan damada (Mehmet Ali Yalçındağ) sorabilir.

Başlangıçta umutsuzlardı, bir süredir yüzleri gülüyor. Aydın Bey’in kimi kurmayları, önümüzdeki seçimde AK Parti’nin iktidardan düşeceğini ve vergi cezası davalarını kazanacaklarını düşünüyorlar.

Star TV ve Milliyet Gazetesi’nin satışıyla ilgili Koza grubuyla masadan ayrılmalarında bu beklentinin önemli rolü olduğu konuşuluyor. Hatta Aydın Bey’e akıl veren kimi yöneticilerin “Seçime fazla zaman kalmadı, biraz daha dişimizi sıkalım” dedikleri biliniyor. Bir ara “erken seçim” rüzgarı estirmeye çalıştılar ama yemedi.

Kemal Oyunu

Şimdi Kemal Kılıçdaroğlu üzerinden hesap görülüyor. Seks videosunun hemen ardından kurulan “Baykal istifa” korosu, bu hesabın izdüşümüdür. Deniz Baykal’ın Taraf Gazetesi’ne söylediği “Görüntülerden yarar ummak, bunun üzerinden medyatik bir dizayn operasyonuna girişmek, yapılanlar kadar çirkindir” sözleri, bu hesaba işarettir.

Kemal Kılıçdaroğlu’na verilen kayıtsız şartsız destek, Başyazar Oktay Ekşi’nin ayakta alkışları, Dalton Kardeşler pozu, Altan Öymen’in “Hem CHP’li hem gazeteci olarak izlenimlerim” diyerek dizdiği methiyeler, Kanat Atkaya’nın “Oyum Kemal Kılıçdaroğlu’na” taahhüdü ve benzeri gelişmeler, birbirinden bağımsız gibi gözükse de bu grubun ruh halini yansıtması bakımından önemlidir.

Varlıklarını korumanın tek yolu ol


En son Ekim tarafından Pts May 24, 2010 9:48 pm tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Sal Nis 06, 2010 8:54 pm    Mesaj konusu: Emin Çölaşan'ı Kim Harcadı? Alıntıyla Cevap Gönder

Milliyet ve Vatan gazeteleri satıldı
20.04.2011

Doğan Yayın Holding'e ait Milliyet ve Vatan gazeteleri, Demirören ile Karacan ortak girişimine satıldı.
Doğan Yayın Holding bünyesinde bulunan Milliyet ve Vatan Gazeteleri, tüm marka ve isim hakları ile internet siteleri ile birlikte toplam 73 milyon 960 bin dolar karşılığında Demirören ve Karacan Grubu'nun ortak girişim şirketi DK Gazetecilik ve Yayıncılık A.Ş.'ye satıldı.

Şirketten Borsa'ya gönderilen açıklama şöyle:

"Şirketimiz bünyesinde yayınlanmakta olan Milliyet Gazetesi'ne ait tüm marka ve isim hakları ile İnternet Sitesi alan adlarının KDV dahil 47.960.000,-ABD Doları bedel üzerinden, Şirketimizin 129.000.000,-TL sermayesinde %99,99 oranında pay sahibi olduğu ve bünyesinde Vatan Gazetesi'nin tüm marka ve isim hakları ile İnternet Sitesi alan adlarını barındıran Bağımsız Gazeteciler Yayıncılık A.Ş.'de sahip olduğumuz beheri 100,-TL nominal değerli 1.289.996 adet hisse senetlerinin tamamının 26.000.000 ABD Doları bedel üzerinden, Demirören ve Karacan Grubu'nun ortak girişim şirketi DK Gazetecilik ve Yayıncılık A.Ş.'ye satışı konusunda, bu akşam Şirketimiz ile DK Gazetecilik ve Yayıncılık A.Ş. arasında genel esaslarda mutabakat sağlanmıştır. Hisse devir sözleşmesinin imzalanmasını takiben ayrıca detaylı açıklama yapılacaktır."

Eski sahibine döndü

Aydın Doğan medyada küçülme kararı çerçevesinde, 1979 yılında Ercüment Karacan'dan aldığı Milliyet'i, şimdi oğulları Ali-Ömer Karacan-Demirören ortaklığına satmaya karar verdi. Ali-Ömer Karacan kardeşler, Number One grubunun sahibi. Demirören grubu da, 1979 -1980 döneminde Milliyet'e Aydın Doğan ile birlikte %25 ortak olmuş sonra payını Doğan grubuna devretmişti.
Zaman

27 Mayıs 2010 19:37
Gazeteleriniz Niye Kalleşlik Yapıyor
Taraf'ın bugünkü manşeti ilginçti. Ertuğrul Özkök ve Baykal'ın açıklamalarıyla kafalar daha da karıştı.

İşte Taraf'ta yayınlanan Rasim O. Kütahyalı'nın o haberi.

Dünkü Taraf'ta iki CHP milletvekilinin bana söylediklerine yer vermiştim. Bu CHP'liler "Kılıçdaroğlu-Sav ikilisi Aydın Doğan ile anlaştı. Bu proje sonunda CHP iktidara gelirse Doğan'ın vergi cezaları halledilecek, Hilton arazisine de imar izni çıkacak" demişlerdi. Bu CHP'li vekillerin iddiasına göre Önder Sav Aydın Doğan'a söz vermişti, Doğan da bu sözün üstüne Baykal'ı bitirmeye yönelik medya operasyonunu başlatmıştı.
Deniz Baykal'la da bu "medya operasyonu" konusunda ilk kez ben konuşmuştum. Baykal Taraf'a özel "Bu komplonun içinde medya da var izlenimindeyim" demişti. Bu açıklamaların ardından Ali Kırca bu konuyu canlı yayında Baykal'a sormuş, Baykal da "Medya operasyonu olduğu tarafını kimse inkâr edemez. Herkes kendisini biliyor. Siz de biliyorsunuz. Biz de biliyoruz" açıklamasını yapmıştı... Baykal isim vermiyor ama Doğan Medyası'na yönelik ciddi bir tepkisi olduğu çok açık.

Doğan: Kılıçdaroğlu ile mahkemeliğim, Önder Sav'ı bir kez bile görmedim
Dün CHP'lilerin "Kılıçdaroğlu, Aydın Doğan ile anlaştı" iddiasını yazmam üzerine Ertuğrul Özkök beni aradı, epey konuştuk... Aydın Doğan, bu iddiaya yönelik herhangi bir resmî açıklama yapmak istemiyor, haliyle çok öfkelenmiş. Özkök'ün ilettiğine göre Aydın Doğan Kılıçdaroğlu ile hayatında sadece bir kez görüşmüş, o da Kılıçdaroğlu'nun Doğan aleyhine yaptığı bir basın açıklaması vesilesiyleymiş. Şu an halen Aydın Doğan ile Kemal Kılıçdaroğlu arasında bir dava varmış. Kılıçdaroğlu "mali müfettiş" kimliğiyle Doğan aleyhine de bir şeyler yapmış zamanında, bunun üzerine de Aydın Doğan Kılıçdaroğlu'nu dava etmiş. Önder Sav'ı ise hayatında hiç ama hiç görmemiş Aydın Doğan. Dolayısıyla CHP'lilerin bu iddiasının baştan sona iftira, baştan sona yalan olduğu ifade ediliyor...

Ayrıca Ertuğrul Özkök, Aydın Doğan'ın Baykal'a düzenlenen komplodan ötürü çok üzgün olduğunu da ifade ediyor. Kalleş komplonun ortaya dökülüp, gündeme geldiği günlerde Doğan ile Özkök birlikteymiş. Aydın Doğan da Baykal'a yapılanın kalleş ve alçak bir komplo olduğu kanaatindeymiş. Bu komplo yüzünden Baykal'ın istifa etmesi gerektiği fikrine şiddetle karşıymış Aydın Doğan, kişisel görüşü bu yöndeymiş. Nitekim Ertuğrul Özkök de bu alçak komplo bahanesiyle "Baykal istifa etsin" çağrılarına karşı bir yazı yazmıştı. Onu da hatırlattı bana konuşmamızda.

Özkök: Baykal'ı nehrin kenarında şarap içmeye davet ediyorum
Dolayısıyla beyanlardan hareket edersek Aydın Doğan'ın Kılıçdaroğlu'yu desteklemek gibi bir tavrı yok, aksine bu süreçte Baykal'a büyük haksızlık yapıldığını düşünüyor... Peki, niçin Deniz Baykal, isim vermeden de olsa Doğan medyasını suçluyor? Komplonun patladığı günden bu yana Doğan'ın üç gazetesinin manşetleri ortada. Dolayısıyla Baykal çok haklı. Bu noktada Özkök "Gazetecilere karışılmaz Doğan grubunda" diyor. Özkök'e Hürriyet'in salı günkü yalan manşetini hatırlattım... "Emniyet 'Kasettekilerin kimliği tesbit edilememiştir' diyor ama sizinkiler Baykal ve Baytok'un kimliği tesbit edilmiş de, diğer başka kısımlar montajdır diye yazmışlar. Baykal tepkisinde haklı" dedim... Bunun üstüne Özkök "2 ocaktan beri yazıişlerine adımımı atmıyorum. Ben nehrin kenarındayım, Deniz Bey'e de buyurun nehrin kenarına her zaman beklerim, sizin için en iyi şarabımı açarım dedim, bu kriminal rapor konusunda da haklı Deniz Bey, orada bir karışıklık olmuş herhalde" diye cevap verdi...

Baykal'ın yakınları ise bu açıklamaları tatmin edici bulmuyor, onlara göre Deniz Baykal "Siyasete devam edeceğim" dediği için malum medya yıpratmaya yönelik manşetler attı. Baykal'ın yakınları Ciner medyasında çıkan haberleri de buna bağlıyorlar. Baykal'ın yakınlarının bu açıklamaları Baykal'ın bizzat söylediği "Bu sistemli bir medya operasyonudur" sözüyle de örtüşüyor...

Doğan medyası gereken ahlaki tavrı koyacak mı
Bu noktada bence Doğan medyasına düşen görev, bu kasetin tamamen bir tezgâh olduğunu manşetlerden daha net bir dille belirtmektir. Aydın Doğan'ın "Ben karışamam" deme lüksü yok. Ortada bir insanın onuru ve haysiyetiyle ilgili yapılmış bir yalan haber var. Üstelik Aydın Doğan da Baykal'a kurulan bu tezgâhı kalleşçe buluyor ve gerçekliğine inanmıyor. Oysa dün Hürriyet, Emniyet Kriminal'in gerçek raporunu çok küçük bir haber olarak gördü, birçok okurun aklında o yalan haber kaldı. Hürriyet, Milliyet, Vatan Baykal aleyhine manşet attı, şu gelişmelerden sonra "Kasettekilerin kimliği belirsiz" diye büyük manşet atmaları gerekmez mi? Medya ahlakı bunu gerektirmez mi?

Yalan habere tekzip yok
Özkök'ün ardından Baykal'la görüştüm. Özkök'ün Aydın Doğan'ın Baykal'a yapılanı kalleşlik olarak gördüğünü, çok üzüldüğünü ifade ettiğini söyledim. Baykal'ın bu konudaki açıklaması şöyle:

"Madem bu komployu kalleşlik olarak görüyor, niye bu tavır gazetelere yansımıyor? Benim aleyhime yazı yazılabilir, manşet atılabilir, benim bunlara lafım yok ama yalan haber yapılamaz. Oysa Aydın Bey'in gazetelerinde günlerdir bunlar yapılıyor. Hürriyet hakkımda yalan haber yaptı ve bunu tekzip etmedi. Aydın Bey bu duruma karışamayacağını söylemesin, kimse inanmaz. Resmî kriminal rapor "Görüntüdekilerin kimliği belirsiz" diyor, niye bunu manşete çekmiyorlar o zaman? Öbür yalan haberi çekmeyi biliyorlar. Dostları arasında bana yapılanın kalleşlik olduğunu söylemesi neye yarar? Milyonlar öbür haberleri okuyor, bu haberler de Aydın Bey'in kalleşlik dediği komplonun lehinde. O zaman bu gazetelerin bu komplonun içinde olduğu da söylenir elbette. Beni herkes eleştirsin ama yalan ve belaltı haber yapılamaz. Aydın Doğan da bunlara müdahale etmek zorundadır. Ahlaki görevi budur."

"Altaylı hâlâ yalan söylüyor"
Fatih Altaylı'nın "Deniz Baykal, 340 bin dolarak tekne aldı" iddiaları üzerine Deniz Baykal Taraf'a açıklamada bulunmuştu. "Bu baştan sona yalan bir haberdir" demişti. Baykal, Altaylı'ya özür dilemesi ve yazdıklarının yalan olduğunu itiraf etmesi için 24 saat süre tanımıştı. Altaylı dün de bu iddialarını sürdürdü, dahası "Baykal benden özür dilesin" bile dedi. Bunun üstüne Baykal'a bu konuyu sordum. Baykal bu konuya ilişkin Taraf'a şöyle konuştu:

"Kendisine 24 saat süre verdim. O ise yalan söylemeye devam etti. Avukatlarım yarın hem ceza davası, hem de tazminat davası açıyor. Bu yalan haberin tekzip edilmesi için hukuki süreci yarın başlatıyoruz. Bir zerre doğruluğu olmayan, baştan sona yalan ve uydurma bu haberi nasıl yazabildiklerini anlayabilmiş değilim. Utanmadan hâlâ yalan söylüyor. Hiçbir kanıtı yok, belgesi yok, varsa göstersin. Tamamen palavra, maksatlı, kötü niyetli yalan haber bu."

Altaylı'nın "Baykal benden özür dilesin" sözünü hatırlatmam üzerine Baykal "İnsaf diyorum, daha fazla konuşturma beni bu konuda" dedi...

KaynakTaraf

06 Nisan 2010
Emin Çölaşan'ı Kim Harcadı?
Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan, yazıları yüzünden 110 bin dolar tazminat ödediği Emin Çölaşan'ın Hürriyet'ten gönderilmesi konusunda ilk kez ayrıntılara girdi

Keşke yapmasaydım dediğim çok şey var" diyen Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan, yazıları yüzünden 110 bin dolar tazminat ödediği Emin Çölaşan'ın Hürriyet'ten gönderilmesi konusunda ilk kez ayrıntılara girdi.

Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan, yazar Emin Çölaşan'ın Hürriyet Gazetesi'nden gönderilmesi konusunda ilk kez net bir açıklama yaparak, "Emin Çölaşan 'ya gazete yönetimi ya ben' dediği için gönderildi. Kendisini son zamanlarda tanrı gibi görüyor, 'ben dokunulmazım' diyordu" dedi. Doğan, "Bu hükümete ne kadar daha dayanacaksınız?" sorusuna ise, "İçimdekileri söylesem dilime dolaşır, ızdırap olur" karşılığını verdi. Doğan, çok yanlışları olduğunu, keşke yapmasaydım dediği çok şey bulunduğunu da ifade etti.

Aydın Doğan, Bursa'da Gazeteciler Cemiyeti ile Nilüfer Belediyesi'nin işbirliğiyle düzenlenen Aydınlarla Yüzyüze Söyleşisi'ne konuk oldu. Söyleşide gazete sahibi olmaktan keyif aldığını dile getiren Doğan, "Gazeteciliğin zor tarafı yansız, bağımsız, tarafsız olmaktır. Şimdi moda yandaş ve karşıt medya. Biz ikisi de değiliz. Biz tarafsız şekilde gazetecilik yapıyoruz. Gazete patronu olmanın hazzını duyuyorum. Gazeteciliği meslek haline getirdik. Yayıncılığı birinci iş olarak kabul ediyoruz. Bu işten para kazanacağız diye yatırımlar yapıyoruz. Diğer işler için kullanmıyoruz. Biz bu işten para kazanıp, bu işte büyümek istiyoruz. Çocuklarıma da söylediğim bu işin birinci meslek haline getirilmesidir. İhale, siyasi baskı, okazyon için kullanmıyoruz. Eğer kullanırsanız tirajınız kalmaz. Şimdi yazılı medyanın yerini internet medyası almaya başladı. O konuda da Türkiye'nin önündeyiz. Yazılı basından kaybettiğimizi internette almaya çalışıyoruz" dedi.

Gazeteciliği parası az, fiyakası bol bir meslek olarak nitelendiren Doğan, "Eğer gazeteciliği adam gibi yaparsanız en şerefli meslektir. Haliyle gazete patronluğunun manevi hazzını yaşıyorum. Benim gibi 30 senedir bu işi sürdüren, aynı gazetenin sahibi olan kişi de kalmadı. Hangi siyasi görüşe sahip olursanız olun, objektif, kendi görüşünüzü katmadan yazmalısınız" diye konuştu.

Aydın Doğan, hükümeti eleştirirken doğru olanları da yazdıklarını ifade ederek, dış ilişkilerde komşularla olan gelişmeleri, ilişkileri başarılı bulduğunu kaydetti. Doğan, bir soru üzerine CHP'li bir aileden geldiğini, babasının CHP İlçe Başkanlığı yaptığını hatırlatarak, "1954'ten sonra kutuplaşma başladı. Ancak son zamanlarda arttı. O zamanlar bu oranda değildi. Bunda medyanın de kabahati var. Birinin ak dediğine diğeri kara diyor" şeklinde konuştu.

"EMİN ÇÖLAŞAN KENDİNİ TANRI GİBİ GÖRÜYORDU"

Aydın Doğan, "Emin Çölaşan ile neden yollarınızı ayırdınız?" sorusuna ise şu cevabı verdi:

"Emin Çölaşan içimde bir yaradır. Ailem, çevremdekiler karşı çıktı. Emin'in gazeteden uzaklaşmasının en önemli sebebi; 'ya ben ya gazete yönetimi' dedi. Satılık basın, mütareke basını diyordu. 'Emin çık söyle, bunu kime diyorsun. Bana diyorsan cevap vereyim' diyordum. Hürriyet için söylemiyorum diyordu. Tabiri caizse Babıali puştluğu yapıyordu. 30 yıl beraber çalıştık. Ama son zamanlarda gazeteyi tutsak almaya başladı. Kendisini tanrı olarak görüyor, ben dokunulmazım diyordu. Kesinlikle hükümet aleyhine yazı yazma demedim. 'İ. Melih yazıyorsun, 110 bin dolar tazminat ödedim. Her gün tazminat mı ödeyeceğim' dedim. 28 yıl aynı kaderi paylaştık, tasada sevinçte birlikteydik."

Doğan, bir soru üzerine kendisinin de çok yanlışları olduğunu kaydederek, "Çok yanlışlarımı biliyorum, keşke yapmasaydım dediğim çok şey var" şeklinde konuştu.

"BEN TARAF DEĞİLİM"

Doğan, "Bu hükümete ne kadar dayanacaksınız?" sorusuna ise, "Ne kadar dayanacağımı söylemek istesem içimdeki dilime dolaşır ızdırap olur. Ben taraf değilim, kimsenin karşısında değilim. Yayıncılık yapıyoruz. Tarafsız, adil, bağımsız olmaya gayret gösteriyorum" karşılığını verdi.

Doğan, vergi cezalarının son durumunun sorulması üzerine de, "Bana yazılan cezaların ahlaki, teknik ve hukuki tarafı yok. 4 dava açıldı. Bir tanesini kazandı. Diğer 3 tanesinin ne zaman görüleceği belli olacak. Dünya tarihinde bize yazılan ceza en büyük ceza. Bugüne kadar hiçbir medya kuruluşuna dünya çapında 5 milyar dolar vergi cezası kesilmedi" diye konuştu.

Doğan, son olarak 2009 yılını kriz sebebiyle zararda kapattıklarını, 2010 yılının ilk üç ayının güzel geçtiğini, umutlu olduğunu kaydederek, "Tekrar dünyaya gelsem gazete sahibi olmak istemezdim. Genel yayın yönetmeni, yazar, başyazar olmak isterdim. Hatta Enis ile yerlerimizi değiştirebiliriz" dedi.

Bursa Gazeteciler Cemiyeti Nuri Kolaylı'nın yönettiği söyleşinin ardından Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, Aydın Doğan'a teşekkür belgesi verdi. Söyleşiyi 20 ilin Gazeteciler Cemiyeti Başkanı'nın yan ısıra çok sayıda gazeteci ve siyasetçi de ilgiyle izledi. Aydın Doğan, daha sonra BGC'nin ödül törenine katıldı.
aktifhaber

Vergi rekortmeni 19 milyonla Aydın Doğan
04:15 - Türkiye'nin gelir vergisi rekortmenleri belli oldu. Aydın Doğan, 19 milyon 161 bin 631 liralık vergiyle rekortmenler listesinin başında yer aldı. 09.04.2010 ANKARA netgazete

10 Nisan 2010
Şirketleri Zarar Ediyor...

Vergi cezaları ve davalarıyla geçen 2009’da Doğan Grubu’nun medyadaki zararı 343 milyon lirayı buldu...

Doğan Grubu’nun borsaya açık medya şirketlerinden Hürriyet Gazetecilik’in 35 milyon TL ve Doğan Gazetecilik’in 16.2 milyon TL’lik zarar açıklamasının ardından Doğan Yayın Holding (DYH) de 2009 yılını 343 milyon lira zarar ile kapattı. Önceki gün açıklanan 2009 yılı gelir vergisi rekortmenleri listesinde 19.2 milyon liralık vergiyle birinci sırada yer alan Aydın Doğan’ın vergi davaları ve Alman Axel Springer ile ortaklık arayışlarıyla geçen 2009 yılı, medya şirketlerine yaramadı. 2008’i 753 bin lira zararla kapatan Doğan Gazetecilik’in zararı geçen yıl 20 kattan fazla artarak 16.2 milyon lira, satış gelirleri yüzde 21 düşen Hürriyet Gazetecilik’in net dönem zararı da 35 milyon TL oldu. Grubun medya şirketlerinden DYH’nin faaliyet zararı 34 milyon liradan yüzde 769 artışla 296.9 milyon TL’ye kadar çıktı. DYH’nin net dönem zararı ise 343 milyon lira oldu. DYH’den KAP’a yapılan açıklamaya göre, şirketin satış gelirleri yüzde 15 azalarak 2.4 milyar liraya geriledi. Açıklamada, geçen yılın son çeyreğinde yurtiçi reklam gelirlerinin sektördeki iyileşmenin etkisi ile yüzde 12 arttığı, yılın tamamında ise pazara paralel olarak yüzde 17 gerilediğinin belirtildi.

‘KARŞILIK AYRILMAMIŞ’

Sonuçları değerlendiren DYH’nin CFO’su Soner Gedik, 2009’da şirketin operasyonel kârlılığının yaşanılan global kriz sonrasında hızla normalize olabilmesi için tasarruf tedbirlerinin yanında ana faaliyet alanlarının dışında kalan bazı faaliyetlerden çıkarak
kendilerini hazırladıklarını söyledi. DYH’nin finansal tablolarına ilişkin bağımsız denetçi raporunda “Grup üzerinde uzlaşma sağlanmayan 4 milyar TL’lik vergi cezalarına ilişkin 31 Aralık 2009 tarihinde sona eren döneme ait konsolide finansal tablolarında karşılık ayırmamıştır. Vergi cezalarına ilişkin davaların sonuçları üzerinde önemli bir belirsizlik bulunmaktadır” denildi.

Holding de 2009 ile birlikte zarara döndü

Grubun dün 2009 yılı finansal sonuçlarını açıklayan şirketlerinden Doğan Şirketler Grubu Holding (DOHOL) de geçen yıl 114 milyon TL zarar etti. Holding, 2008’de 70.6 milyon TL kâr açıklamıştı. 2008’de 347 milyon TL faaliyet kârı açıklayan DOHOL, 2009’da 44.8 milyon TL faaliyet zararı elde etti. Doğan Şirketler Grubu Holding’in satış gelirleri de yüzde 17.5 düşüşle 10.3 milyar TL’ye geriledi.

Hisseler bir yılda uçtu

2009 yılındaki zararlar, grup şirketlerinin borsadaki hisse fiyatlarına yansımadı. Hürriyet Gazetecilik’in 2009 yılı başında 75 kuruş olan hisse fiyatı dün itibarıyla 1.68 TL’ye, Doğan Yayın Holding’in 74 kuruştan 1.59 TL’ye ve Doğan Gazetecilik’in de 1.69 TL’den 3.08 TL’ye kadar yükseldi. Vergi davalarının seyrinden etkilenmesne karşın aradan geçen sürede Hürriyet’in hisse fiyatı % 124, Doğan Yayın Holding’in % 115 ve Doğan Gazetecilik’in ise % 82 değer kazandı. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez, devletin bir
mahkeme heyeti hakkında tarafsız olmadığı gerekçesiyle “reddi hâkim” talebinde bulunduğu Doğan TV Holding hisselerinin Axel Springer AG’nin bağlı bir ortaklığına satışı ile ilgili olarak Doğan Grubu aleyhine açılan vergi cezası davasında, 772.5 milyon liralık kısım bu yılın şubat ayında grup lehine sonuçlanmıştı. DYH’nin iştirakleri arasındaki hisse devirleriyle ilgili işlemler nedeniyle geçen yılın eylül ayında kesilen toplam 4.8 milyar liralık ikinci vergi davası ise sürüyor.
netgazete

Kanal D'de Doğan'a Şok Tepki
Kanal D ana haber bülteninde eşine az rastlanır bir canlı yayın kazası yaşandı. Muhabire müdahe eden vatandaş Doğan Grubu'nu suçladı... /

Medyanın flaş gündemi haline gelen Siirt'teki tecavüz vahşeti ana haber bültenlerine de damga vurdu. Kanal D ana haber bülteninde ise eşine az rastlanır bir canlı yayın kazası yaşandı. Kanal D muhabiri Cem Tekel Siirt'ten canlı yayına bağlandı ve kentin yerel gazetecilerinden Cumhur Kılıçoğlu ile söyleşi yapmak istedi. Ancak canlı yayınlanan söyleşiye müdahale eden bir vatandaş Cem Tekel'e hayli zor anlar yaşattı.

Kentteki gerginliğin had safhaya çıktığı şu günlerde kabak Kanal D Haber'e patladı. Cem Tekel konuğu ile söyleşirken arkadan yaklaşan bir vatandaş müdahalede bulundu. Tepkili olduğu gözlenen vatandaş 'Bütün bunlar Doğan Holding'in pisliğidir' diyerek yayına müdahale etmek istedi. Ne yapacağını şaşıran Cem Tekel öfkeli vatandaşı uzaklaştırmak istedi ama ısrarla 'Hayır bir saniye, Doğan Holding'in pisliğidir bu olanlar' diyerek kameranın önünden ayrılmak istemedi. Çevreden de müdahe ile zorla uzaklaştırlan vatandaşın yüzü kadrajdan çıktı ama sesi duyulmaya devam edildi.

Söyleşiyi erkenden bitirmek zorunda kalan Kanal D muhabiri sözü yeniden Mehmet Ali Birand'a verdi. Kanal D böylece bünyesinde olduğu Doğan Grubu'na dönük sert bir tepkiyi canlı yayında ekranlara taşımış oldu.
aktifhaber

Sizi gidi "derin yalancı"lar!
Haşmet Babaoğlu
Sabah
03 Haziran 2010

İsrail saldırısının üzerinden birkaç gün geçti ve bütün tutuklular serbest bırakılıyor ya...
Bizim "merkez medya"nın saldırıyı zaten yarım ağızla ve korka korka kınayan malum isimlerinin bekledikleri günler geldi.
Şimdi Mavi Marmara eylemini suçlu çıkarmaya çalışıyorlar.
Mavi Marmara eylemini önlemeyen hükümete "sivil toplum inisiyatifidir diyerek işin içinden sıyrılamazsınız" diyorlar.
"Orada kadınların ve çocukların ne işi var" diyorlar?

***
Saçmalama pahasına okurlarını yanıltıyorlar.
Neden peki?
Cahiller mi? Hayır! "Ben tepkilerimi dürüstçe yazıyorum" diyorlar, sağduyudan bahsediyorlar ama yalan!
Zihinlerinde çok derin yalanlar saklıyorlar.
Şimdi gelin çok basit bir yoldan bunu analiz edelim!
Hürriyet'te, Milliyet'te, Radikal'de, Habertürk'te böyle yazanları gözünüzün önüne getirin ve içinizden şöyle sorun...
Gemi Greenpeace gemisi olsaydı...
İsrail komandolarının uluslararası sularda gemiye çıkıp öldürdükleri insanlar Greenpeace aktivistleri olsaydı...
Olaydan daha iki gün bile geçmeden aktivistleri suçlu, geldikleri ülkenin hükümetlerini sorumlu çıkartacak laflar etmeye kalkışırlar mıydı?
O gemilerde kadınların ne işi var, diye mi sorarlardı, yoksa kadın Greenpeace eylemcilerinin cesaretini yücelten laflar eder ve fotoğraflarını birinci sayfaya mı koyarlardı?
Ama iş İsrail-Filistin çatışmasına gelince...
Birdenbire günümüzde hem fiili olarak hem de uluslararası hukuk açısından "sivil aktivist" diye bir şey olduğunu unutuveriyor bu arkadaşlar!

***
"Derin yalanlar" dedim ya hani...
Bu unutkanlık, bu seçici körlük derin köklere dayanıyor çünkü.
Gerçek şu ki...
Ortadoğu'ya ruhen yabancı bunlar.
Uzaklar!
Hatta içten içe tiksiniyorlar o coğrafyadan!
1980'lerin ortalarından beri kalplerinden Filistin'i de sildiler.
O coğrafyada İsrail olmasa kafalarını çevirip Ortadoğu'ya hiç bakmayacaklar! (Ki dünyanın en fundamentalist ülkelerinden biri olan İsrail'i de pek tanımıyorlar; zamanında büyükelçilikte yaşadıkları bir iki resepsiyon ve şimdi Tel Aviv'e yerleşmiş eski Nişantaşılı bir iki arkadaşlarının yarattığı izlenimi İsrail'in tamamı sanacak kadar gerçeklerden uzaklar!)
Son zamanlarda bir "şark sit-com'u" olarak Beyrut'u seviyorlar amaHizbullah'tan uzak mahallelerini tabii..

***
İşte bu yüzden...
İsrail'in Mavi Marmara'ya yaptığı baskına duydukları öfke deyim yerindeyse "diplomatik" nitelikte!
Yoksa o öfkede, İzlandalı balıkçıların sorunları veya Kanada'nın foklara yaptığı zulüm karşısında gösterdikleri tepkideki samimiyetin kırıntısı bile yok!
Bu da insana özgü, anlaşılır bir şey elbet!
Üstelik çok tanıdık bir şey benim için. Çoğu arkadaşım, yakınım, meslektaşım.
Ama...
Kendilerine söyledikleri yalanları bize dürüstlük gibi sunmalarına artık tahammül edemiyorum.

Hilton Oteli ve çevresinde yeni yapılaşmanın yolu kapandı

20 Haziran 2010 İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Planlama Müdürlüğü'nün Şişli-Harbiye Tarihi SİT Alanı'nın 1/5000 ölçekli plan çalışmaları, İBB Meclisi'nde oybirliğiyle onaylandı. Yeni plana göre koruma altına alınması gereken eser olarak tescillenen Hilton oteli ve çevresinde yeni yapılaşmanın yolu kapandı.

HİLTON KORUNMALI

Sabah gazetesinin haberine göre; 2007'de 2 numaralı Koruma Bölge Kurulu, 1759 Ada 64 parsel'de yer alan Hilton Oteli'nin Türkiye mimarlığının geç modern uluslararası üslup özelliklerini taşıyan bir yapı olduğuna hükmetti. SİT alanı ilan edilerek yapılaşma sınırlaması getirilen bölgeyle ilgili planlama çalışmalarını yürüten İBB Şehir Planlama Müdürlüğü de kurul kararına istinaden hazırladığı 1/5000'lik imar planlarında koruma kurulunun tespitlerine uygun olarak Hilton Otelinin korunmasına karar verildi.

KARARA UYGUN PLAN

Büyükşehir Belediye Meclisi İmar ve Bayındırlık Komisyonu tarafından hazırlanan raporda Planlama Müdürlüğü'nün planı hazırlama gerekçesi olarak, 19.04.1996 tarih ve 421 sayılı ve 4.10.2006 tarih ve 720 sayılı ilke kararlarına göre Tarihi ve Kentsel SİT Alanı olarak belirlenmesi gösterildi. Hilton Oteli'nin yanı sıra içinde bulunduğu doğal çevreyle, bitki örtüsüyle birlikte Radyo Evi, Lütfi Kırdar Kongre Sarayı, Askeri Müze, Harbiye Açıkhava Müzesi ile Demokrasi Parkı da kurul kararıyla korunmaya değer varlıklar olarak tescillendi. Raporda ayrıca plan hazırlama aşamasında ilgili STK, üniversite, kamu kurum- kuruluş, meslek odaları, muhtarlık ve belediyelerin görüş ve önerileri de alındığına dikkat çekilerek, plan taslağı hakkında 2 Numaralı Kurul'un bilgilendirildiği kaydedildi. İBB Meclisi tarafından onaylanarak yürürlüğe girmesi istenen 1/5000 ölçekli plan oybirliğiyle kabul edildi.

"ŞİŞLİ BELEDİYESİNİ BAĞLAR"

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi'nde dört partinin grubu bulunuyor. AK Parti 178 üye ile mecliste çoğunluğu elinde bulundururken, CHP 130 üye ile ana muhalefet partisi konumunda. MHP'nin üç üye ile temsil edildiği mecliste Saadet Partisi'nin de 2 temsilcisi bulunuyor. Siyasi gözlemciler alınan bu kararın son derece önemli olduğuna işaret ederek, "Kararın oybirliğiyle alınması son derece önemli. Alınan karar bağlayıcı olduğu için Şişli Belediyesi de uymak zorunda. Hilton Oteli ve çevresiyle ilgili düzenlemeler bundan sonra alınan bu karara göre yapılacak" yorumunu yaptı. netgazete

Doğan Gazetecilik vergi ve cezasını ödedi

İSTANBUL- Doğan Gazetecilik A.Ş, şirkete tebliğ edilen ve üzerinde uzlaşma sağlanan vergi aslı ve cezasının bugün ödendiğini duyurdu.

Doğan Gazatecilik'in Kamuyu Aydınlatma Platformu'nda (KAP) yer alan açıklamasında, şunlar kaydedildi:

''Maliye Bakanlığı Gelirler Kontrolörleri tarafından şirketimize tebliğ edilen 2008 hesap dönemine ait, inceleme raporları ile ilgili olarak tarhiyat öncesi uzlaşma sağlanan 1 milyon 35 bin lira vergi aslı ve cezası, 356 bin 165 lira gecikme zammı ile birlikte toplam 1 milyon 391 bin 165 lira olarak bugün itibariyle vergi alacaklarımızdan mahsup edilmek suretiyle ilgili vergi dairesine ödenmiştir.'' habertaraf

Aydın Doğan, eniştesini toprağa verdi
15:10 - Doğan Holding Şeref Başkanı Aydın Doğan'ın eniştesi ve Ataman İnşaat'ın kurucusu Hasan Ataman'ın (84) cenazesi, İstanbul'da toprağa verildi. Lösemi rahatsızlığı neticesinde dün Arnavutköy'deki evinde vefat eden Ataman için Marmara Üniversitesi İlahiyat Vakfı Camii'nde cenaze töreni düzenlendi. 11.07.2010 İSTANBUL netgazete

Doğan'a Misyonerlik Fişlemesi

02 Ağustos 2010
Jandarma'nın, Aydın Doğan'ı da misyonerlik faaliyetleri çerçevesinde fişlediği iddia edildi!
Jandarmanın, Aydın Doğan’ı da misyonerlik faaliyetleri çerçevesinde "Yunanistan’da faaliyet gösteren Ortodoks Bank hesabından Aydın Doğan’ın sahibi olduğu Doğan Yayıncılığa 600 bin Dolar tranfer edildiği.. " şeklinde fişlediği ortaya çıktı.

YAŞ’da terfi bekleyen ve Balyoz davasında hakkında yakalama emri verilen Tümgeneral Halil Helvacıoğlu’nun İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığı yaptığı dönemde hazırlanan fişlemede, Aydın Doğan’ın misyonerlik faaliyetleri içinde kullanıldığı ve para aldığı iddia edildi.

Kaynak:Yenişafak

Doğan Holding CEO'sundan satış açıklaması

16 Ekim 2010 Doğan Holding'in, Doğan Yayın Holding (DYH) çatışı altında toplanan ve 8 günlük gazete, 25 dergi, 3 TV kanalı, 3 radyo, 7 basın tesisi ile Türkiye'nin en büyük medya dağıtım (Yaysat) şirketi gibi önemli medya varlıklarını satma kararı aldığına ilişkin haberler, grup tarafından tam olarak doğrulanmadıysa da, sürecin ilerlemekte olduğu, önümüzdeki dönemde Türkiye'de medya piyasasının oldukça hareketleneceğinin işaretini vermiş oldu.
Gazeteciler.Com'un haberine göre; muhtemel taliplilerin de (Alman RTL, ABD'li Time Warner, fon şirketi KKR ve 'fiyatı yüksek bularak çekildiği' yalanlanan Rupert Murdoch'un şirketi News Corp.) belirtildiği satışa ilişkin haberleri değerlendiren Hürriyet Gazetecilik Yönetim Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı'nın, Bağlayıcı olmayan bazı teklifler alındığı açıklaması, dün grup tarafından yapılan açıklamada da doğrulandı.
Dünya'nın haberine göre, Doğan Holding CEO'su Nebil İlseven'in, Yeniden yapılandırma süreci bazı varlıkların satışı seçeneğini kapsayacak şekilde gelişebilir şeklindeki açıklaması, grubun varlık satışına açık olduğunu, ancak bazı varlıkların mı, yoksa tamamının mı satılacağı gibi konularda bir yol haritasının netleşmediğini ortaya koyuyor. Bir konu kesin: Grupla ilgilenen talipliler var, bunlar grubu başvurduklarında, bağlayıcı olmayan teklifleri alınıyor ve prensip olarak çalışma yapan danışman şirkete (Goldman Sachs'a) yönlendiriliyorlar. Neyin, nelerin satılacağı konusu anlaşılan önemli ölçüde tekliflerin çekiciliği ile ilgili. Muhtemel taliplilerle masaya oturulursa, pazarlıkların, vergi cezaları ve dava süreçlerine bağlı ilerleyebileceğini de not etmek gerekir. netgazete

Doğan Grubu'na ŞOK Yargı Kararı
22 Ekim 2010
Doğan Grubu, 2006 yılı KDV ile ilgili davaların gerekçeli kararları bugün itibarıyla öğrenildiğini ve temyize gidileceğini açıkladı.
Doğan Yayın Holding A.Ş, dolaylı bağlı ortaklığı D Yapım Reklamcılık ve Dağıtım A.Ş.'deki 2006 yılı Katma Değer Vergisi (KDV) ile ilgili davaların gerekçeli kararlarının bugün öğrenildiğini duyurduğu açıklamasında, aleyhte sonuçlanan dava sonuçlarına göre KDV uygulamasının başladığı günden bugüne kadar ilk kez, ''hisse senedi yerine geçmek üzere çıkarılan geçici ilmühaber devirlerinde KDV hesaplanması'' gerektiği yönünde mahkeme kararı verildiğinin anlaşıldığı kaydedildi.

Doğan Yayın Holding'in Kamuyu Aydınlatma Platformu'nda (KAP) yayımlanan özel durum açıklamasında, ''Dolaylı bağlı ortaklığımız D Yapım Reklamcılık ve Dağıtım A.Ş.'deki 2006 yılı Katma Değer Vergisi (KDV) ile ilgili davaların gerekçeli kararları bugün itibarıyla öğrenilmiştir.

Aleyhte sonuçlandığı anlaşılan söz konusu dava sonuçlarına göre, KDV uygulamasının başladığı günden bugüne kadar ilk kez, 'hisse senedi yerine geçmek üzere çıkarılan geçici ilmühaber devirlerinde KDV hesaplanması' gerektiği yönünde mahkeme kararı verildiği anlaşılmaktadır'' denildi.

D Yapım Reklamcılık ve Dağıtım A.Ş'de, daha önce ''ara karar'' ve ''kısmen kabul/kısmen ret'' şeklinde sonuçlandığı kamuya açıklanan vergi davalarının gerekçeli kararlarının bugün öğrenildiği dile getirilen açıklamada, şunlar ifade edildi:

''Söz konusu gerekçeli kararlardan; 445.608.339,49 lira vergi aslı ve 445.608.339,49 lira vergi cezası olmak üzere toplam 891.216.678,98 lira tutarındaki meblağın (ayrıca gecikme faizi hesaplanacaktır) bağlı ortaklığımız D Yapım Reklamcılık ve Dağıtım A.Ş. aleyhine sonuçlandığı anlaşılmaktadır [dava konusu toplam tutar 1.114.020.848,73 lira (445.608.339,49 lira vergi aslı ve 668.412.509,24 lira vergi cezası) olmakla birlikte, vergi cezası tenzil edilerek 1,5 kat yerine 1 kat olarak uygulanmıştır].

Aleyhimize neticelenen vergi dava sonuçları, yürütmenin durdurulması talebini de içerecek şekilde temyiz edilmektedir.' aktifhaber


Bayram piyangosunda büyük ikramiye Doğan'a çıktı!

Hükümetin bayram arefesinde açıkladığı dev borç yapılandırma paketinden Doğan Grubu'na 3.4 milyar TL'lik piyango çıktı
15 Kasım 2010
Habertürk Gazetesi Ekonomi Servisi tarafından hazırlanan habere göre devlete faiziyle 4.8 milyar TL vergi borcu aslı ve cezası olan Doğan Yayın Holding uzlaşmaya katılırsa ödeyeceği tutarı 1.4 milyar liraya indirecek.

4.8 MİLYAR LİRALIK BORÇ 1.4 MİLYAR LİRAYA İNECEK
Su faturasından vergi borcuna kadar bir çok alanda indirime gidilerken vergi konusunda Maliye ile ihtilaflı alacaklar da yapılandırma kapsamına alındı. Buna göre mükellefin başvurması halinde vergi cezalarının tamamı silinirken asıl alacak tutarlarında da ihtilafın safhasına göre yüzde 50 ile 80 oranında indirime gidildi. Gecikme faizleri ise ÜFE baz alınarak yeniden hesaplanacak. İşte bu benzersiz uzlaşma şartlarına göre Doğan’ın 4.8 milyar TL’yi bulan borcu 1.4 milyara kadar inecek.

803 MİLYON LİRAYA AF YOK
Grup başvuru yaparsa Doğan lehine sonuçlanan 432 milyon liralık davada borcun yüzde 80’i silinecek. Yani borçlu asıl tutarın yüzde 20’sini ödeyerek kurtulacak. Vergi mahkemesinde Maliye lehine sonuçlanan toplamı 803 milyon lirayı bulan vergi aslında ise indirim yapılamayacak. Mahkemede ara karar alınan henüz sonucu alınmayan 566 milyon liralık cezada da Doğan’ın yüzde 50’lik indirim alma hakkı olacak. Böylece sadece anaparası 1.8 milyar lira olan ceza indirim sonrası 1.1 milyar liraya inecek. Bu tutardan da yıllık ÜFE üzerinden bileşiklendirilerek faiz hesaplanacak. 2006’dan 2010’a kadar yapılan hesaplamaya göre 1.1 miyar liralık cezanın faiziyle birlikte toplamı 1.3 milyar lira tutacak.

AXEL SPRINGER CEZASI DA SİLENECEK
Gruba Axel Springer’e hisse satışı nedeniyle kesilen ceza ve faizle birlikte 1 milyar lirayı aşan davasında da büyük bir indirim söz konusu olacak. Bu davada Doğan’ın lehine karar çıkmış Maliye bu kararı temyize götürmüştü. Eğer Doğan bu ödemeden de kurtulmak isterse cezası silinecek. Faiz de yeniden hesaplanacak. Üstelik anapara tutarı olan 386 milyon liranın da sadece yüzde 20’sini ödeyecek olan Grup bundan da kurtulacak. Bu tutar için 2005 yılından bu yana gecikme faizi hesaplandığında indirim sonrası 114 milyon liraya inecek. Böylece Doğan Grubu toplamda 1.4 milyar lira ödemesi halinde 4.8 milyar liralık vergi, cezası ve faizinden sıyrılmış olacak.

habertürk

Doğan Grubu Medyadan Çekiliyor
Doğan Grubu medyadan çekilecek. Soner Gedik, Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık'ın satışı için teklif toplandığını açıkladı.

13 Aralk 2010
Anadolu Haber

Soner Gedik Bloomberg'le yaptığı telefon görüşmesinde yüzde 66.6'sı Doğan Yayın Holding'in elinde bulunan Hürriyet'in daima satılabilir şirketler listesinde bulunduğunu söyledi.

DANIŞMAN GOLDMAN SACHS

Aydın Doğan'ın sahip olduğu Doğan Şirketler Grubu Holding, medya varlıklarını Doğan Yayın Holding çatısı altında satışa koyarak, danışman kuruluş olarak da Goldman Sachs'ı görevlendirdi.

Gedik, potansiyel yatırımcılara ilişkin kısa listenin de bir ay içerisinde netleşeceğini bildirdi.

SONER GEDİK: TÜM MEDYA VARLIKLARIMIZI SATMAK İSTİYORUZ

"Tüm medya varlıklarımızı doğru bir fiyatla satmak istiyoruz" diyen Soner Gedik satış anlaşmasını üç ay içerisinde tamamlamayı planladıklarını da ekledi.

Potansiyel alıcılar arasında özel sermaye şirketleri ve stratejik yatırımcıların bulunduğu, tüm teklif sahiplerinin yabancı menşeli olduğu da bildiriliyor.

Şirketin internet sitesinde yer alan bilgilere göre Doğan Yayın Holding'in Hürriyet Gazetecilik dışındaki diğer medya varlıkları, CNN Türk televizyonu, Kanal D televizyonu, Star televizyonu, Milliyet ve Posta gazeteleri ile çok sayıda dergiden oluşuyor.

Bloomberg'ün haberine göre Doğan'ın medya varlıklarıyla ilgilenenler arasında RTL Group SA, KKR&Co. LP, TPG Capital ve Time Warner Inc. bulunuyor.

(Habertürk)

Rekabet Kurulu'ndan, Doğan Medya Grubu'na ceza

05 Nisan 2011 Rekabet Kurulu, reklam pazarında rekabet ihlali yaptığı gerekçesiyle, Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş'ye 3,8 milyon lira, Doğan Gazetecilik A.Ş'ye 2,3 milyon lira, Bağımsız Gazetecilik Yayıncılık A.Ş'ye de 443 bin 509 lira idari para cezası verdi.
Habertürk Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş'nin şikayeti üzerine, Rekabet Kurulu tarafından, Doğan Yayın Holding A.Ş., Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş., Doğan Gazetecilik A.Ş., Bağımsız Gazeteciler Yayıncılık A.Ş., Doğan Daily News Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş. hakkında, "yazılı basında hakimiyettin dolayı reklam konusunda rekabeti ihlal edip etmedikleri" konusunda başlatılan soruşturmanın nihai sonucu açıklandı.
Rekabet Kurumu toplantı odasında kararı okuyan Rekabet Kurumu Başkan Yardımcısı Erkan Yardımcı, söz konusu şirketler hakkında 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunu ihlal edip etmediklerinin tespiti için soruşturma açıldığını hatırlattı.
Yardımcı'nın açıkladığı karara göre, Doğan Yayın Holding A.Ş. bünyesinde günlük gazete reklam yeri pazarında faaliyet gösteren Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş., Doğan Gazetecilik A.Ş., Bağımsız Gazeteciler Yayıncılık A.Ş., Doğan Daily News Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş. adlı şirketlerden oluşan ekonomik bütünlüğün, söz konusu pazarda hakim durumda bulunduğuna oy birliği ile karar verildi.
Söz konusu şirketlerin günlük gazete reklam yeri fiyatlarının oluşumunda uyguladığı indirim sistemleri ve medya planlama, satınalma ajansları ile akdettiği mutabakat veya sözleşmelerdeki prim uygulamaları yoluyla hakim durumunu kötüye kullandığı oy çokluğu ile kararlaştırılırken, 2010 mali yılı sonunda oluşan ve Kurul tarafından belirlenen yıllık gayri safi gelirlerinin takdiren binde 7,5'i oranında olmak üzere;
-Hürriyet Gazetesi'ne 3 milyon 804 bin 716,21 lira,
-Doğan Gazetecilik A.Ş.'ye 2 milyon 315 bin 585,68 lira,
-Bağımsız Gazetecilik Yayıncılık A.Ş.'ye de 443 bin 509,15 lira idari para cezası verildi. netgazete

Doğan'ın Ortağının Şaşırtan İlişkiler Ağı
24 Nisan 2011
"Siyasetçi Hüsamettin Özkan’dan şarkıcı Hakan Ural’a, öldürülen gazinolar kralı Ömer Lütfi Topal’dan firari Ergenekon zanlısı Bedrettin Dalan’a kadar pek çok isim Necati Kurmel’in ‘aile fotoğrafı’ içerisinde... "
Ergun Babahan/ Star

Doğan’ın ortağını tanıyalım veya kimin eli kimin cebinde

Hürriyet Gazetesi’nin dünkü manşetinde mutlu bir aile fotoğrafı vardı.
Başbakan Erdoğan’ın açılışını yaptığı Gümüşhane’deki madencilik tesisinin açılışına Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, Hürriyet Yönetim Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı, Doğan Holding İcra Kurulu Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ, işadamı Ali Sabancı katılmış.

Herkes mutlu.

Açılışta olmayan, en azından fotoğrafta görünmeyen mutlu iki kişi daha var, Aydın Doğan ve Necati Kurmel.

Bu Necati Kurmel ilginç bir işadamı.

Fotoğraf çektirmiyor, o yüzden açılışta vardı da fotoğrafa mı girmedi, yoksa hiç mi gitmedi bilemiyorum.

Kurmel’i tanımak lazım.

Kısa bir Google araştırması sonucu bazı çarpıcı bilgilere rastladım, adı Adana’da faizle para verme ve adam vurmayla sonuçlanan bir olayda anılıyor..

Yeni Aktüel Dergisi’ndeki şu portresi ise çok ilginç.

Bakın ve 170 kişiye ekmek kapısı açılmasında katkısı olan işadamını daha yakından tanıyın:

“Türkiye’nin en zengin 25 kişisi arasında olduğu konuşulan Necati Kurmel hep gizemli kalmayı seçti. Hiçbir gazeteye çıkmadı, kimseyle görüşmedi. İşte biz de bu mevcud-u meçhul isme büyüteç tuttuk. Ortaya ise şaşırtıcı bir ilişkiler ağı çıktı. Siyasetçi Hüsamettin Özkan’dan şarkıcı Hakan Ural’a, öldürülen gazinolar kralı Ömer Lütfi Topal’dan firari Ergenekon zanlısı Bedrettin Dalan’a kadar pek çok isim Necati Kurmel’in ‘aile fotoğrafı’ içerisinde...

Türkiye bugün farklı konuları tartışsa da ‘iddia olunan Ergenekon Terör Örgütü’ne yönelik operasyonlar ülke gündeminde uzun süre kalmaya devam edecek. Geçen haftalarda 12. dalgası gerçekleşen operasyonlar zincirinin son durağı İstanbul-Poyrazköy’de çıkartılan cephanelik oldu. Cephaneliğin çıkarıldığı arazi Ergenekon zanlısı Bedrettin Dalan’ın ABD’ye gitmeden kısa süre öncesine kadar mütevelli heyet başkanlığını yaptığı İstek Vakfı’na aitti. Ancak arazi ‘askeri bölge’ydi ve SAT ve SAS timleri tarafından kullanılıyordu. Zaten burada yapılan kazılardan sonra beşi subay olmak üzere sekiz kişi tutuklandı. Ancak asıl şaşırtıcı bilgi operasyondan kısa bir süre sonra Yeni Şafak gazetesine manşet oldu.

Statüsü tartışmalı bu araziyi Dalan, Necati Kurmel’den almıştı. Kurmel, Yeni Şafak’ın sorularına verdiği yanıtta arazinin askeri bölge olduğunu doğruluyordu. 27 yıl önce 20 milyon liraya aldıkları bu araziyi Dalan’a 17 milyon dolara satmışlardı. Üzerine bina yapamıyorlardı. Dalan ise eski belediye başkanı olmasından kaynaklanan bir girişkenlikle araziyi Kurmel ve ortaklarından satın almıştı. Böylece ilk defa Ergenekon’a yönelik yapılan operasyonlarda Necati Kurmel’in adı geçti. Kurmel ismi özellikle Susurluk skandalı sonrasında basın mensuplarının ajandalarına girmişti. Ancak Necati Kurmel hep gizemli kalmayı seçti. Hiçbir gazeteye çıkmadı, kimseyle görüşmedi.

Dalan yanında yetişti

1990’lı yılların sonunda “Türkiye’de en önemli politikacı kim?” diye sorsanız, hemen herkesin üzerinde ittifak edeceği isim Hüsamettin Özkan olacaktı. Bülent Ecevit’in sağ koluydu. DSP-MHP ve ANAP’ın kurduğu koalisyon hükümetinin mimarı ve gölge başbakanıydı. Hüsamettin Özkan, gücünün zirvesinde olduğu yıllarda hep başka bir isimle, Necati Kurmel’le birlikte anıldı. Tüm kamuoyu Kurmel’i Özkan’ın dayısı olarak bildi. Ne ketum Hüsamettin Özkan, ne de Necati Kurmel çıkıp tek bir açıklama bile yapmadılar bu yanlış bilgiyi düzeltmek için. Evet Özkan ile Kurmel akraba. Ancak bu akrabalık ilişkisi bir evliliğe dayanıyor. Özkan’ın ablası, Necati Kurmel’in ağabeyi Mustafa Kurmel ile evli.

Türk kamuoyu Necati Kurmel ismini ilk defa 1970’li yıllarda duydu. Kurmel, Saray Halı’nın sahibiydi. Türkiye’nin de en zengin 25 ismi arasında sayılıyordu. Saray Halı’nın yönetim kurulunda daha sonra siyasette yıldızı İstanbul Belediye Başkanlığı ile parlayacak olan Bedrettin Dalan da vardı. Dalan, önce ANAP’a kurucu olmuş, ardından da İstanbul Belediye Başkanlığı’na seçilmişti. Tüm bu görevlerden önce ise Kurmel’in şirketinin genel müdürlüğünü yapıyordu.

Bugün Dalan ile Kurmel’in evleri bile yan yana...

Gazetelere çıkmaktan hiç hoşlanmayan Necati Kurmel’i çeşitli haberlerin konusu haline getiren ise Susurluk skandalı oldu. Susurluk skandalında ismi geçen kim varsa bir şekilde Kurmel ile irtibatlıydı, çevresinde yer almıştı. Öldürülen ‘kumarhaneler kralı’ Ömer Lütfü Topal’ın en saygı duyduğu isim Necati Kurmel’di.”

Ergenekon’dan Ada toplantılarında hükümet devirme girişiminde olduğu iddia edilenlere kadar herkes var.

Ne renkli bir öykü değil mi?

İyi pazarlar, Ergenekon’u falan unutun günün keyfini çıkarın çünkü bence bu işlere kafa yorarsanız tadınız kaçabilir.
aktifhaber

Aydın Doğan imparatorluğu çöküyor mu?
28 Ağustos 2011

Bir dönemler başbakan değiştiren medya imparatoru Aydın Doğan yolun sonuna mı geldi? Tarihinin en zor dönemlerini geçiren Doğan Yayın Holding bakın ne kadar zarar etti...
Doğan Yayın Holding'in ikinci çeyrek zararı 677.5 milyon lira, ilk altı aylık zararı ise 1 milyar lira oldu...

Şirketin faiz, amortisman ve vergi öncesi karı (FAVÖK) ilk yarıda 171 milyon TL oldu.

Şirketin bilanço açıklamasının ardından Doğan Yayın Holding hisselerinde sert satışlar görüldü ve hisselerin kaybı yüzde 5'e ulaştı.

Analistler, şirket hisselerindeki düşüşün Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'nden men edilmesi sonrası, bu ligin yayıncısı olan Doğan Yayın için bu gelişmenin düşmesi muhtemel reklam gelirleri nedeniyle kısmen olumsuz olacağından da kaynaklandığını belirtiyor.

TEK KALEMDEN 915 MİLYON LİRA GİDER YAZILDI

Doğan Yayın Holding'ten mali tablolarla ilgili olarak yapılan açıklamada, "2011 yılının ilk yarısında ana ortaklık payına düşen net dönem zararı 1 milyar TL olarak gerçekleşti.

Bunun başlıca sebebi, 6111 sayılı Kanun çerçevesinde, matrah artırımı, kesinleşmemiş ve dava safhasında bulunan ihtilaflı vergi borçlarının yapılandırılması sonucunda toplam 915 milyon TL yalnızca bu senenin ilk yarısında gider yazılmıştır" denildi.

Haberturk

Aydın Doğan Star TV'yi Sattı
02 Ekim 2011
Doğan Yayın Holding bünyesindeki Star TV 4. kez el değiştirdi. Aydın Doğan uzun süredir elinden çıkarmaya çalıştığı Star televizyonunu sonunda sattı.
Cem Uzan'ın mal varlığına TMSF tarafından el konulmasından sonra TMSF'ye geçen ve oradan Aydın Doğan'ın sahip olduğu tv kanalı NTV, NTVSpor, Cnbc-e, e2, Kral TV gibi kanalları elinde bulunduran Doğuş Grubu'na satıldı.

Grup ile Star TV’nin sahibi olan Doğan Yayın Holding arasında bir süredir gizli olarak yürütülen görüşmeler olumlu sonuçlandı. Doğuş Grubu’nun patronu Ferit Şahenk ile Doğan Grubu’nun patronu Aydın Doğan’ın yaptıkları pazarlıkda Cuma günü son noktaya gelindi. Taraflar yaptıkları görüşmeler ve kanalın mali durumu konusunda yapılan incelemeler sonucunda Star TV’nin Doğuş Yayın Holding’e satılması konusunda anlaşmaya vardı. Satışa dair açıklamanın Pazartesi günü yapılması bekleniyor.
(medyaradar)

Star televizyonu satıldı!
Star TV, 327 milyon dolara Doğuş Grubu'na satıldı
18 Ekim 2011

HABERTURK.COM EKONOMİ SERVİSİ

Doğuş Grubu ile Doğan Grubu arasında Star TV'nin satışı konusunda bir süredir devam eden görüşmeler dün geç saatte tamamlandı. Doğan Yayın Holding tarafından Kamuyu Aydınlatma Platformu'na (KAP) bir açıklama gönderilerek anlaşma ilan edildi. KAP'a yapılan açıklamada, Işıl Televizyon Yayıncılık A.Ş. Hisse Senetlerinin satışı ve devri duyuruldu. Bu açıklamayla Doğan Yayın Holding, Star TV'yi 327 milyon dolara Doğuş Grubu'na sattığı kamuoyuna bildirildi.

KAP'ta yer alan açıklamada şu ifadeler yer aldı:
Bünyesinde Star TV'ye ait tüm hakları, yayın lisans ve ruhsatlarını, marka (Star TV, Eurostar vb.) ve isim hakları ile İnternet Sitesi alan adlarını vb. barındıran dolaylı bağlı ortaklığımız Işıl Televizyon Yayıncılık A.Ş.'nin tamamı ödenmiş 391.500.000,-TL olan sermayesinin %99,99'unu temsil eden hisse senetlerinin satışı ve devri konusunda Doğuş Yayın Grubu ile anlaşma sağlanmıştır.

SATIŞ BEDELİ: 327 MİLYON DOLAR
Işıl Televizyon Yayıncılık A.Ş.'nin 391.500.000,-TL olan ödenmiş sermayesinin %99,99'unu temsil eden beheri 1,-TL nominal değerli 391.500.000 adet hisse senetlerinin 327.000.000,-ABD Doları bedel üzerinden Doğuş Yayın Grubu'na satışı ve devri konusunda, Grubumuz ile Doğuş Yayın Grubu arasında "Hisse Alım ve Satım Esaslarına İlişkin Sözleşme"si ("Sözleşme"), bu akşam saat 19:00 itibariyle imzalanmıştır.

Söz konusu satış bedelinin 151.000.000,-ABD Dolarlık kısmı, gerekli yasal izinlerin alınmasını takiben, hisse senetlerinin satış ve devir işleminin kapanışının yapıldığı tarihte nakden ve peşin olarak; kalanı (176.000.000,-ABD Doları) ise 2 yıl vadeli ödenecektir.

RTÜK ONAYI GEREKİYOR
Hisse senedi satış ve devir işleminin sonuçlanması Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ve Rekabet Kurumu izinlerine tabidir.

Şirketimiz "Sözleşme"ye, Satıcıların Sözleşme tahtındaki tazmin de dahil tüm sorumluluklardan Satıcılarla birlikte mesul olmak amacıyla Müşterek Müteselsil Kefil ve Garantör sıfatıyla taraf olmuştur.

Işıl Televizyon Yayıncılık A.Ş.'nin "Ön Mali Kapanış" tarihine (31.10.2011) kadar elde edeceği her türlü gelir ve gider Doğan Grubu'na ait olacaktır. Diğer taraftan, "Ön Mali Kapanış" tarihi itibariyle, Işıl Televizyon Yayıncılık A.Ş.'nin alacak ve borçlarının mümkün olduğunca eşitlenmesi sağlanacaktır. Bunun mümkün olamaması durumunda taraflar, alacaklardan karşılanamayan borç tutarlarının hisse senedi devir bedelinden tenzilini veya alacakların borçlardan daha fazla olması halinde ise, alacaklar ile borçlar arasında bakiye tutarının satış bedeline ilave edilmesini kabul ve taahhüt etmişlerdir. Satış bedeli bu çerçevede revize edilebilecektir.

Işıl Televizyon Yayıncılık A.Ş. hisse senetlerinin devri sonrasında, ilgili bağlı ortaklığımızın yasal kayıtlarında, "kapanış" tarihindeki döviz kuruna bağlı olarak belirlenen ilk satış hasılatına göre yaklaşık 215.000.000,-TL tutarında "iştirak hissesi satış karı" (%75 Kurumlar Vergisi istisnasına tabidir) oluşacağı hesaplanmakta olup; hisse senedi satış ve devir işleminin SPK düzenlemeleri doğrultusunda UFRS'ye uygun olarak hazırlanan konsolide finansal tablolarımıza etkisi ise "kapanışı takiben" kamuya açıklanacak ilk finansal tablolarımızda yer alacaktır.
habertürk

Aydın Doğan Hizaya Dizdi.. (Size Artık "Can Pataklı" Diyebilir miyim?)
Açık İstihbarat
Tarih:03/03/2012



"Koskoca" medya patronu karşısında herkes hazırola geçti. "Saygılar abi" deyip savuştular... "Muhalefetin sesi" olarak kanaldan kanala koşan Can Ataklı "tanığıyım" dediği olayın arkasında duramadı.

"Kendime ucuz kahraman dedirtmem! Bağlayın Bahattin Yücel'i diyemedi. Ekran kararana kadar kem küm etmeyi tercih etti...

Geçen haftaya damgasını vuran olaylardan biri, Aydın Doğan'ın iki ayrı televizyon kanalına telefonla bağlanıp hakkında ortaya atılan iddialara cevap vermesi oldu.

Aydın Doğan, önce sahibi bulunduğu CNN-Türk'e bağlanıp Ahmet Hakan tarafından sunulan Tarafsız Bölge programını kasıp kavurdu. Daha sonra Beyaz-TV'ye geçti ve Nagehan Alçı ile Latif Şimşek'in yüreğini hoplattı.

İddialar, medyayı izleyen kamuoyunun malumu. Biz özet olarak tekrarlayalım:

CNN-Türk'te Tarafsız Bölge programının katılımcılarından Can Ataklı, 28 Şubat döneminde Turizm Bakanı Bahattin Yücel'in, o dönem Hürriyet ve Sabah gazetelerinin başında olan Ertuğrul Özkök ile Zafer Mutlu'nun tehditleri sonucu istifa etmek zorunda kaldığını söyleyince, 76 yaşında bir adam olarak gecenin o saatinde televizyon başında oturuyor olabileceğine ihtimal verilmeyen Aydın Doğan, canlı yayına bağlandı ve başta Can Ataklı olmak üzere programde yer alan herkesi tabiri caizse ip gibi sıraya dizdi.

Geceye dinamik başlayan medya patronu, oradan Beyaz TV'ye geçip Latif Şimşek tarafından sunulan Medcezir programına bağlandı ve eski ANAP milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu'nun "Aydın Doğan bana ya askerin yanında olursun, ya da seni on beş gazetemle infaz ederim dedi" şeklindeki iddiasını yanıtladı.

Tarafsız Bölge programı aslında son derece uyumlu ve şen şakrak gitmekteydi. Günün konjenktürüne uygun ancak "objektif" görüntüsü verilmiş bir 28 Şubat belgeseli ile medya dünyasında sükse yapan Mehmet Ali Birand ve çağrıldığı her programa gitme alışkanlığı bulunan Can Ataklı konuklar arasındaydı.

28 Şubat üzerine kötüleme yapmak ve anı anlatmak o kadar prim yapıyordu ki başta Can Ataklı olmak üzere herkes coştukça coştu. Ve Can Ataklı, duvara toslamasına neden olan o anısını anlattı:

Dönemin Turizm Bakanı Bahattin Yücel'in bir takım arsa tahsisatlarından dolayı "dürüst politikacı" imajı bir miktar şaibe altındaydı. Bu durumu fırsat bilen Ertuğrul Özkök ve Zafer Mutlu, Bakan'a haber yollamakta ve "haber yapıp siyasi hayatını bitiririz" şeklinde mesaj göndermekteydiler...

Kim aracılığıyla?

Anlaşılan o ki "Ben Bakan'a sadece duyduklarımı söyledim" diyen Can Ataklı aracılığıyla!

Aydın Doğan'ın koca koca gazetecilere kamuoyu önünde attığı dayağın hengamesinde kaynayıp gitti ama gecikmiş ve bir köşede kalacak da olsa biz soralım:

Bakanı tehdit etmek etik değildir de, bu tehditin aracılığını yapmak etik midir?..

Hasılı, Aydın Doğan pek hiddetlendi. Eğer böyle bir iş tutmuşlarsa Ertuğrul Özkök ve Zafer Mutlu'nun "namussuz ve haysiyetsiz" insanlar olduklarını söyledi. Öyle ağır söyledi ki "Namussuzluk ve haysiyetsizlik" gibi galiz suçlamaları defalarca başarıyla savuşturmuş bir medya yöneticisi olan Ertuğrul Özkök bile dayanamayıp ertesi gün köşesinde "açık istifa mektubu" yayımladı. Bahattin Yücel'in iddiaları doğrulaması halinde, istifasını işleme koyacağını beyan etti.

Aydın Doğan, tehdit suçunu işledikleri iddia olunan iki yöneticisi kadar iddiayı gündeme getiren Can Ataklı'ya da yüklendi. Ataklı'nın ne "hezeyanı", ne "ucuz kahramanlığı" kaldı.

Bu tür programlarda birbirlerinin ve telefonla bağlanan kişinin sözünü kesmekte, maraza çıkarmakta, "İspatlayamazsan şerrrrefsizsin" şeklinde meydan okumakta pek mahir olan zevat kılını kıpırdatamadı...

Ahmet Hakan yumruğunu çenesine dayayıp başını sola eğerek Kenan Işık modeline geçti ve Aydın Doğan'ın asıp kesmeleri biten kadar saygılı bir gülümseme ile dinledi..

Mehmet Ali Birand, biraz da konunun kendi dışında olmasının keyfi ile seyirciye tatlı tatlı kaş göz işaretleri yaptı..

Başına gelecek felaketi önceden kestiremediği için içten içe kendini suçladığı hissedilen Can Ataklı, kırmızı bir yüz, saygılı bir mahcubiyet ve vakur bir tebessüm eşliğinde Aydın Doğan'ın hakaretlerine göğüs gerdi.

Doğan'ın açıklamaları bitip de kamera kendisine dönünce de "Çok büyük bir saygı duyuyorum...Şu an gazeteciliğim bitebilir.." gibi ancak ateşli bir hastalıkta rastlanabilecek sayıklamalarda bulundu...

Velhasıl, "koskoca" medya patronu karşısında herkes hazırola geçti. "Saygılar abi" deyip savuştular. "Muhalefetin sesi" olarak kanaldan kanala koşan Can Ataklı "tanığıyım" dediği olayın arkasında duramadı. "Kendime ucuz kahraman dedirtmem! Bağlayın Bahattin Yücel'i diyemedi. Ekran kararana kadar kem küm etmeyi tercih etti..

(Olaydan 3 gün sonra köşesinde kaleme aldığı "zorunlu" bir yazı "başlıklı ürkek savunmaya ise kendisine saygı duymaya devam eden okurlarımızın hatırına hiç girmeyelim...)

Tarafsız Bölge'yi perişan eden Aydın Doğan, oradan Beyaz TV'de yayınlanmakta olan Medcezir adlı programa geçti. Burada da eski ANAP milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu'nun iddialarını çok sert bir dille reddetti. Eski milletvekilini hiç tanımadığını, karşılaşmadığını, aralarında böyle bir diyalogun gerçekleşmediğini öne sürdü.

Medya patronunun bağlanması üzerine Medcezir'deki halet-i ruhiye, Tarafsız Bölge'dekinden biraz farklı oldu.

Cevap verilen kişi direkt karşıda olmayınca, programı sunan Latif Şimşek ile o programın (ve de T.C sınırları içinde yayınlanan bütün programların daimi konuğu) Nagehan Alçı, nispeten daha rahattılar.

Uzun süredir CHP hakkında çeşitli iddialar ortaya atan ancak programına bir genel başkan yardımcısı bile bağlamayı başaramayan Latif Şimşek, tam bunalıma girmek üzereydi ki Aydın Doğan'ın bağlanmasıyla can suyu bulmuş gibi oldu.

Mağrur bir edayla seyircilere döndü ve olayla hiç bir ilgisi olmayan şu sözleri sarfetti:

"Gördüğünüz gibi, Türkiye'nin en büyük medya patronunun canlı yayına bağlanması da o programın başarısıdır.."

Tabii Latif Şimşek bu lafı ederken, Aydın Doğan'ın o geceyi "televizyonlara bağlanma günü" ilan ettiğinden ve az önce CNN-Türk'te bağırmakta olduğundan haberi yoktu...

Aydın Doğan'ın bağlanması Latif Şimşek'e öylesine bir doping oldu ki, az önce bağlanması için adeta yalvardığı Cengiz Çandar'ı o an unuttu. İçinden, "Aydın Doğan'ın bağlandığı yerde Cengiz Çandar'ın esamisi mi okunur" dedi ve hûşû içinde Aydın Doğan'ı dinlemeye başladı..

Aydın Doğan'ı bir süre önce yalı dairesinde (pardon, "yol yalısında"...Yalı dairesi münafıklar tarafından abartılıyormuş, kendi aldığı dairenin emlakçı literatüründeki ismi "yol yalısıymış"..Nagehan Alçı, Sabah gazetesine verdiği röportajda böyle dedi!) misafir etmiş olan Nagehan Hanım,

Latif Şimşek'ten daha 'cool' karşıladı Aydın Doğan'ın bağlanışını. Latif Bey'in evi Başbakan tarafından ziyaret edilmiş yoksul vatandaş heyecanı ile Nagehan Hanım'ın hayatı kodamanlar arasında geçen 'yalı kuşu Nagehan' havası programda hoş bir kombinasyon ve sınıfsal bir kaynaşmanın yaşanmasına neden oldu...

(Çalıkuşu Feride'den sonra Yalıkuşu Nagehan..Güzel bir roman ismi!)

Medcezir'de Tarafsız Bölge'ye nispeten başka farklılıklar da yaşandı. Örneğin, artık hiç bir televizyon kanalı ve gazete ile bağı kalmamış olan, dolayısıyla Aydın Doğan ile herhangi bir 'patronluk' ilişkisi bulunmayan Hulki Cevizoğlu o anda programın konukları arasındaydı ve Aydın Bey'e şu sıkı soruyu patlattı:

"Siz artık iktidarla kavganızdan sonra yorulmuş, yenilmiş, kaderine de razı olmuş, yaşını başını da almış, ‘Artık ben bu mücadelede yokum’, bir köşede oturacağım imajını vermiştiniz. Ne oldu da canlı yayına bağlandınız?"

Aydın Bey, bu soruya bir müddet gevrekçe güldükten sonra şöyle dedi:

"Söylediklerinizden yorulmuş, köşesine çekilmiş doğru ama yenilmişi kabul etmiyorum. İktidarla da bir kavga peşinde değilim. Ama belki küskünüm. artık köşeme çekildim..."

Oysa Cevizoğlu, Aydın Doğan'ın iktidarla irtibat kurma pahasına Rasim Ozan- Nagehan Alçı çiftinden medet umacak noktaya geldiğini bilmeliydi/biliyordu.

Dolayısıyla, bazı internet siteleri tarafından "cesur" olarak nitelenen o sorusu, pekala şu şekilde olabilirdi:

"Aydın Bey, siz iktidarla kavganızdan sonra iktidara yakın olduğunu düşündüğünüz çömezlerin bile ayağına gitmiştiniz.Hayrola yeterli olmadı mı? Kendinizi boş yere küçük düşürdüğünüzü mü gördünüz ki televizyonlara bağlanmaya başladınız?"

Tabii böyle bir sorunun getireceği risk de "Nagehancığım, Rasimciğim" şeklinde hitap edilen programlara çağrılmamak olabilirdi...

Sonuç itibarıyla, Aydın Doğan'ın "Türkiye'yi sarsan" canlı yayın bağlantıları, medya patronu hakkında ortaya atılan iddiaların doğruluğu ve yanlışlığı kadar

yandaşı, muhalifi ve hangi kanatta olursa olsun tutunmaya çalışan medya mensuplarının "KİŞİLİK HARİTASI" hakkında da tarihe geçecek bir fikir verdi...
Kaynak: Açık İstihbarat

Avrupa'da Doğan Medya'ya ait sadece Hürriyet gazetesi kaldı

08 Mayıs 2010 Avrupa'da 1972 yılından bu yana yayın yapan Milliyet ve Fanatik gazeteleri, yarın Avrupa baskılarına son verecek. Milliyet gazetesi Ren Bölgesi muhabiri Recai Aksu, çalışanlar olarak kapanma kararını nedeniyle üzüntülü olduklarını belirterek, "Dile kolay 38 yıl gece gündüz çalışan arkadaşlar olarak gazetemizi Türklerin evine konuk ettik. Eğitim, ırkçılıkla mücadele, işsizlik, vize sorunları, çifte vatandaşlık, eşit haklar için yerli ve yabancı cumhurbaşkanlarıyla, başbakanlarla, bakanlarla, milletvekilleri ile bir araya gelip sorunları iletip çözüm istedik. Solingen'de ve dinetgazeteğer kentlerde yaşanan acıları hep birlikte paylaştık. Alın teri ile kazanılan paraları hortumlayanları fakir fukaranın hakkını çalanları bulup adalete teslim edilmesini sağladık. Okuyucuların mutlu günlerinde dertli günlerinde yanlarında olduk. Tüm arkadaşlar olarak üzgünüz" diye konuştu.
Gazetenin kapanmasına gerekçe olarak ekonomik nedenler gösterilirken, yaklaşık 25 çalışan muhabir ve redaktör işsiz kalacak. Gazetede muhabir olarak Mehmet Aktan 30 yıl, Recai Aksu 27 yıl, İlhan Baba 20 yıl görev yapan isimler olarak öne çıkıyor

Yeni Radikal Taraf'la Cumhuriyet Arası Bir Şey!
05 Temmuz 2010
Eyüp Can suskunluğunu bozdu. Can, yeni Radikal'le ilgili beklenen açıklamayı bugün yaptı.
Radikal Doğan Gazetecilik bünyesinden ayrılıp Hürriyet çatısı altına girdi ve Referans gazetesi ile birleşti. Bunun üzerine de Radikal gazetesinin 10 yıllık Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan'ın yerine Gülen'in prensi Eyüp Can getirildi. Konuyla ilgili suskunluğunu koruyan Eyüp Can bugün beklenen açıklamayı yaptı ve madde madde yeni Radikal'i anlattı..

İşte Eyüp Can'ın açıklamasından satırbaşları:
REFERANS TARİH OLUYOR
-Referans tarih oluyor, çatıyı Radikal oluşturacak
-Gitmek isteyenler tüm haklarıyla birlikte gidecek
-Kalanlar hem muhabir hem editör hem de sayfa sekreteri olacak. Ayrıca dijital medyaya uyum için internete de haberlerini girecekler.
-Maaşlarda kademeli bir artış söz konusu olacak.

YENİ GAZETE TARAF İLE CUMHURİYET ARASINDA OLACAK
-Yeni gazete Taraf ile Cumhuriyetin arasında olacak. Bir nevi Türkiye'nin içinde bulunduğu sıkışıklığı aşacak.
-Bu süreçte herkesle tek tek konuşulacak. Kalanlar arasından da seçim yapılacak.

EYLÜL SONU PİYASADA
-Eylül ayının sonunda yeni gazete çıkacak.
-Medya sitelerine düşen haberleri çok önemsemiyoruz. Ama sonuçta bu açıklamayı bir ay erkene aldık. Bir takım şeylerin kesinleşmesini bekliyorduk.
aktifhaber

Aydın Doğan'a 1,8 Milyar TL'lik Şok!
Doğan Yayın Holding bağlı ortaklıklarına yönelik vergi davalarında sona geliniyor.

Doğan Yayın Holding bağlı ortaklıklarına yönelik vergi davalarında sona geliniyor. Holding’in şimdilik 1, 8 milyar Lira’lık cezası kesinleşirken, 2, 2 milyar TL’lik kısım ’kısmen lehte, kısmen ise aleyhte’ olarak sonuçlandı.

Doğan Yayın Holding’in (DYH) bağlı ortaklığı Doğan TV Holding ve bazı iştiraklerinin teminat dahil 4, 8 milyar liralık vergi ve cezalarının kaldırılması amacıyla vergi dairesi aleyhine açılan davanın önemli bir bölümü sonuçlandı. Doğan Yayın Holding’ten yapılan açıklamaya göre, davaların 864, 78 milyon liralık kısım lehte, 1, 8 milyar lira aleyhte ve 2, 25 milyar liralık kısmı ise bir bölümü lehte bir bölümü aleyhte sonuçlandı. Bu kısmın ne kadarının lehte ne kadarın aleyhte olduğuna ilişkin bilgi yer almadı.

900 MİLYON DAHA VAR

Holding ile ilgili vergi davalarında 875 milyonluk kısım ile ilgili sonuçlar ise hala belirsizliğini koruyor. Şirketten yapılan açıklamada, 333 milyon 7 bin 127 lira vergi aslı, 499 milyon 510 bin 690 lira vergi cezası olmak üzere toplam 832 milyon 517 bin 817 lira tutarındaki davada ara karar alındığı belirtildi. 24 milyon 683 bin 486 lira vergi aslı, 18 milyon 418 bin 531 lira vergi cezası olmak üzere toplam 43 milyon 102 bin 16 lira tutarındaki davalarda ise henüz duruşmaların yapılmamış olması nedeniyle sonuçlar belli değil.

MERAKLA BEKLENİYORDU

Doğan Yayın Holding açmış olduğu 862, 4 milyon lira vergi aslı ve ceza ihbarnamesinin kaldırılması hakkında vergi davalarının 772, 5 milyon liralık bölümü şirket lehine sonuçlandığı 1 Şubat 2010’da açıklanmıştı. Bunun ardından Doğan TV ve iştirakleri ile ilgili olan 4, 8 milyar liralık dava ile ilgili olarak piyasada olumlu beklenti oluşmuştu.
Yeni Şafak

VERGİ CEZASINDA YAŞANANLAR
13 Ağustos 2010
Doğan TV Holding ve iştiraklerine 2009 yılında gelen vergi cezası ile ilgili önemli aşamalar şunlar: 8 Eylül’de Holdingin iştirakleri olan Doğan TV Holding, D Yapım, Doğan Prodüksiyon ve Alp Görsel İletişim’e 2005, 2006, 2007 hesap dönemine ilişkin toplam 3.76 milyar liralık vergi cezası kesilmiş ve 25 eylülde vergi aslı, cezaları ve gecikme faizi için toplam 4.8 milyar lira teminat istenmişti. 3 gün sonra 4 bağlı ortaklığa toplam 4.8 milyar TL vergi ceza ve ihbarnamesi tebliğ edildi.

KARŞI ATAĞA GEÇTİLER

6 ekimde holding iştirakleri, vergi dairelerince gösterilmesi talep edilen 4, 8 milyar liralık teminat hakkında yürütmenin durdurulması talebiyle dava açtı. 16 Ekim’de bu talep reddedildi. 22 Ekim’de holding şirketleri, ceza ihbarnameleriyle ilgili olarak "tarhiyat sonrası uzlaşma" talebinde bulundu. 24 Kasım’da bir araya gelen taraflar arasında uzlaşma sağlanamadı ve sonuç olarak davada Holding şimdilik 1, 8 milyarlık kısmı ödeyecek. Griye kalan kısımdan ne kadarının holding lehine sonuçlanacağı ise merakla bekleniyor.

Beş yıllık hesap kapatılıyor

Doğan Yayın Holding’in doğrudan ve dolaylı bağlı ortaklıkları olan Doğan TV Holding, D Yapım Reklamcılık ve Dağıtım, Doğan Prodüksiyon Hizmetleri ile Alp Görsel İletişim Hizmetleri’ne tebliğ edilen 2005, 2006, 2007 ve 2008 hesap dönemlerine ait vergi inceleme raporları aleyhine 2009 yılında dava açılmıştı. Açıklamaya göre, toplam 832, 5 milyon lira tutarındaki davada ara karar alındı ve 43, 1 milyon TL tutarındaki davalarda ise henüz duruşmalar yapılmamış olması nedeniyle sonuçlar belli olmadı. Holdingin şimdilik 1, 8 milyar liralık cezası kesinleşirken, 2, 2 milyar liralık kısımdan ne kadarını ödemeye mahkum edileceği merakla bekleniyor. aktifhaber

Civaoğlu Barda Rezalet Çıkardı

14 Ağustos 2010
Milliyet Gazetesi yazarı Güneri Civaoğlu Bodrum'da bir barda rezalet çıkardı. Barın kapısında elinde rakı kadehiyle etrafa küfürlerler savuran Civaoğlu, bununla da yetinmedi...
Belgesel fotoğrafçı Sinan Durdu, ünlü gazeteci, Milliyet Gazetesi yazarı Güneri Civaoğlu'nun Bodrum'da bir barda rezalet
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Sal Oca 12, 2016 11:56 pm    Mesaj konusu: Aydın Doğan'a Kötü Haber Alıntıyla Cevap Gönder

Aydın Doğan'a Kötü Haber
27 Ocak 2010
İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi, SPK'nın itirazını kabul etti. Aydın Doğan ile kızı Hanzade Doğan Boyner'in de aralarında bulunduğu dört kişi SPK'ya muhalefetten yargılanacak..

Doğan Holding'in Yönetim Kurulu Başkanlığından bir süre önce ayrılan Aydın Doğan ile kızı Hanzade Vasfiye Doğan Boyner'in de aralarında bulunduğu dört kişinin Sermaye Piyasası Kanunu'na muhalefet suçundan açılan dava ile ilgili olarak İstanbul 15. Asliye Ceza Mahkemesi'nin "yargılamanın durması"na ilişkin kararı, Sermaye Piyasası Kurulu'nun itirazı üzerine üst mahkemece kaldırıldı.

Üst mahkeme, durdurma kararının usul ve yasaya uygun olmadığını belirtti. Kararla birlikte Aydın Doğan ve diğer şüpheliler hakkındaki yargılama kaldığı yerden devam edecek.

Sermaye Piyasası Kurulu'nun (SPK), Aydın Doğan'ın da aralarında bulunduğu 4 kişinin hakkında verilen "yargılamanın durdurulması" kararı üzerine yaptığı itirazı, üst mahkeme olan İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi değerlendirdi. Üst mahkemenin kararında, İstanbul 15. Asliye Ceza Mahkemesi'nin durma kararının usul ve yasaya uygun olmadığı ifade edildi.

5237 sayılı TCK'nin 44. maddesine göre aynı eylemle birden fazla suç işlenebilmesinin mümkün olduğu, eylemin oluşturduğu suçların farklı cumhuriyet başsavcılıklarınca farklı soruşturmalara konu olabileceği belirtildi. Soruşturmaya konu eylemin, hem 5237 sayılı TCK'nin 155.
maddesinde düzenlenen güveni kötüye kullanma suçu kapsamında kalabileceği, hem de özel yasa olan ve özel yetkiyle belirlenen 2499 sayılı SPK'nin 15/son maddesi delaletiyle aynı yasanın 47/A-6 maddesinde yazılı suç kapsamında kalabileceği vurgulandı.

Kararda ayrıca, Üsküdar Cumhuriyet Savcılığı'nca verilen kovuşturmama kararının, HSKY'nin özel yetki ile yetkilendirilen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Sermaye Piyasası Kanunu'na muhalefet suçundan yapılacak soruşturmasına engel teşkil etmeyeceği ifade edildi.

Özel usule tabi olan bu soruşturmaya SPK'nin de yazılı başvurusunun bulunduğu hatırlatılan kararda, "usul ve yasaya uygun bulunmayan İstanbul 15. Asliye Ceza Mahkemesi'nin kararının kaldırılması gerektiği yönünde vicdani kanaat oluştuğundan SPK tarafından yapılan itirazın kabulüne oy birliğiyle karar verildiği" belirtildi. Kararda, sanıklar hakkında verilen durma kararı öncesinden başlayarak yargılamanın kaldığı yerden devamına hükmedildi.

SPK İTİRAZ ETMİŞTİ

Aydın Doğan'ın da bulunduğu dört kişi hakkında SPK Kanunu'na muhalefet etmek suçundan 2 yıl 8 aydan 8 yıl 9 aya kadar hapis istemiyle hazırlanan iddianame, İstanbul 15. Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderilmişti.

Ancak mahkeme, iddianameyi eksik soruşturma nedeniyle redetmişti. Soruşturma Savcısı Sadi Yoldaş ise mahkemenin reddine itiraz etmişti. İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nce değerlendirilen itiraz yerinde bulunarak iddianamenin reddine ilişkin karar kaldırılmıştı.

Davayı esasına kaydeden İstanbul 15. Asliye Ceza Mahkemesi, bu kez de Üsküdar Cumhuriyet Savcılığı'nca verilen soruşturmaya yer olmadığına dair kararın itirazın reddedilmesi üzerine kesinleştiği, kesinleşmiş bir kovuşturmama kararı bulunduğu, yeni bir delil elde edilemediği sürece de aynı eylemden dolayı dava açılamayacağı ve aynı eylemden dolayı suç vasfı değiştirilerek dava açılamayacağını belirterek yargılamanın durmasına karar vermişti.

Yargılamanın durması kararına SPK avukatları, durma kararının hatalı ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu belirtilerek itiraz etmişlerdi. SPK'nin itiraz dilekçesinde tarafsızlığının şüpheye düşüldüğünü kanısına varan mahkeme Hakimi Sabri İge, davadan çekilme kararı almıştı. Ancak İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi hakimin çekilme kararının yerinde olmadığına hükmetmişti.
Habertürk

Doğan'ın Memurları Gitti
30 Ocak 2010
Aydın Doğan lehine UYAP sisteminde hile yaptıkları öne sürülen memurların görev yerleri değiştirildi...

İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Başkanlığı, Doğan Grubu'nun kendisine kesilen vergi cezalarına karşı açtığı davalarla ilgili olarak, "UYAP sisteminde hile yapmak"la suçlanan 3 memurun görev yerini değiştirdi. Başlatılan idari soruşturma kapsamında, G.S., S.Ö. ve Ş. E. isimli memurlar, Doğan Grubu'nun davalarına istenilen mahkemelere düşürmekle suçlanıyordu.

Doğan Grubu'na kesilen 824 milyon TL ve 4,5 milyar TL'lik vergi cezalarına ilişkin açılan davaların görüldüğü İstanbul Vergi Mahkemesi'nde sıcak saatler yaşanıyor. Söz konusu davaların açıldığı tarihlerde, Doğan Grubunun açtığı karşı davaları, istenilen mahkemelere düşürebilmek için UYAP (Ulusal Yargı Ağı Projesi) sisteminde hile yaptığı ileri sürülen 3 memurun görev yeri değiştirildi. İstanbul Bölge İdaresi Başkanlığı'nın, iddialar üzerine başlattığı idari soruşturma sürecinde inisiyatifini kullanarak görev yerini değiştirdiği 3 memurun akibeti soruşturma sonunda belli olacak.

Doğan Grubu için kritik günlerin yaşandığı süreçte, grubun bazı memurlardan yardım aldığı öne sürülmüştü. G.S., S.Ö. ve Ş. E. adlı memurların, Doğan Grubu'nun aleyhlerinde kesilen vergi cezalarına karşı açtıkları davaları, UYAP sisteminde hile yaparak grubun istediği mahkemelere düşürdüğü iddia edilmişti. Bu yöntemle, 11 mahkeme bulunan adliyede, davaların sadece 1., 6., 9. ve 11. Vergi Mahkemelerine düşmesi sağlandığı öne sürülüyordu.

AYDIN DOĞAN İÇİN GERİYE SAYIM

Öte yandan geçen yıl Şubat ayında kesilen 826 milyon TL'lik vergi cezasının iptali talebiyle Doğan Grubu'nun İstanbul 6. Vergi Mahkemesi'nde açtığı tarhiyat davası ile ilgili kararın açıklanması için geriye sayım başladı. İstanbul 6. Vergi Mahkemesi üyeleri, Aydın Doğan'ın kaderini belirleyecek tarhiyat davası ile ilgili karar verebilmek için müzakerelere başladı.
aktifhaber

12 Şubat 2010
Doğan'ın Villasında İrtica Brifingi
Çevik Bir, Erol Çakır, Hüseyin Eren ve Aydın Doğan... Tek bir amaçları var: 28 Şubat kararlarını dindar insanlar üzerinde en ağır şekilde nasıl uygularız...

1-28 Şubat'ın mimarlarından Org. Çevik Bir, Aydın Doğan'ın villasında, dönemin İstanbul Valisi Erol Çakır'a, uygulanacak baskılar konusunda 4 saat brifing verdi.

2 - O dönemde Sultanbeyli'de terör estirmeye başlayan Kaymakam Hüseyin Eren hakkında, 52 suç duyurusu yapıldı. Ancak, Vali Çakır bunları sümenaltı etti.

3 - Sultanbeyli'de uygulanan baskı ve hukuksuzluklar gündeme getirilirken, kartel medyası Kaymakam Hüseyin Eren'i ‘kahraman' ilan etti.

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin(ÇYDD) 2003 tarihli toplantısında, Sultanbeyli'de görev yaptığı dönemde demokratik ve hukuki olmayan yöntemleri kullandığını itiraf eden ve şimdilerde Bursa Vali Yardımcılığı görevine getirilen Hüseyin Eren ile ilgili çarpıcı gerçekler bir bir ortaya çıkıyor. 28 Şubat döneminde sözde başarıları ile laikçi çevrelerce yılın kaymakamı bile seçilen Hüseyin Eren hakkında rekor düzeyde suç duyurusu olduğu bildirildi. Yaptığımız kısa bir araştırmada, Eren hakkında cumhuriyet savcılığına 52 defa suç duyurusunda bulunulduğu, suç duyurularının tamamının o dönemde İstanbul'da mütedeyyin insanlara zulmeden Vali Erol Çakır tarafından soruşturma izni verilmeyerek engellendiği ifade edildi.

ÇEVİK BİR BRİFİNG VERMİŞTİ
Bilindiği gibi dönemin İstanbul Valisi Erol Çakır 10 Mayıs 1998 yılında 1. Ordu Komutanı Org. Çevik Bir ile, medya patronu Aydın Doğan'ın Çamlıca'daki villasında dört saat görüşmüş, post modern darbenin mimarı Çevik Bir tarafından baskı ve yasakları nasıl uygulayacağı yönünde brifing almıştı. Erol Çakır bu tarihten sonra il genelinde adeta bir kıyım yapmış, binlerce başörtülü kamu personelini işten atmış, İmam Hatiplerde dahi başörtüsü takılmasını yasaklamıştı. Çakır, Küçükköy İmam Hatip Lisesi'nde başörtülü kız öğrencilerin üzerine panzer yürüterek ün salmıştı. Avrupa yakasında özellikle Fatih Çarşamba, Anadolu yakasında ise kaymakam Hüseyin Eren vasıtasıyla Sultanbeyli ilçesinde yaşayan vatandaşlar hedef alınmıştı.

İDARE MAHKEMESİ DE DAVA AÇMAYA GEREK GÖRMEMİŞ
Sultanbeyli Kaymakamı Hüseyin Eren tarafından işten atılan kamu personeli ve mülkleri yağmalanan vakıf yöneticilerinin suç duyuruları Erol Çakır tarafından soruşturma izni verilmeyerek engellenince, birçok mağdur bu defada idare mahkemesine başvurduğu, burada da hakim engeline takılan mağdurların başvurularının reddedildiği öğrenildi. Hüseyin Eren ise, o dönem basına verdiği demeçlerinde aleyhinde yapılan suç duyurularını reddeden İstanbul'daki idare mahkemesi yargıçları ile İstanbul Valiliğine şükran borçlu olduğuna değiniyor.

SULTANBEYLİ'DE EYLEM GÜNÜ
Yaşanan zulüm ve baskılara tepki gösteren sivil toplum kuruluşları bugün Sultanbeyli'de eylem yapacak. Mazlumder, Sultanbeyli Platformu, Darbe Savarlar Birliği, Adalet Platformu ve aralarında Sultanbeyli eski Belediye Başkanı Ali Nabi Koçak'ın da bulunduğu çok sayıda kişi Cuma namazı sonrası Sultanbeyli Merkez Camii önünde bir araya gelerek 28 Şubat sürecinde Sultanbeyli'de yapılan hukuk dışı uygulamalar protesto edecekler. Protesto gösterisi saat 13.00'te başlayacak. Protesto gösterisi sonrasında Sultanbeyli Adliyesine gidilerek dönemin 2. Zırhlı Tugay Komutanı emekli Tümgeneral Doğu Silahçıoğlu ve dönemin Sultanbeyli ilçe Kaymakamı Hüseyin Eren hakkında suç duyurusunda bulunulacak.
Kaynak: Vakit

Aydın Doğan Umre Ziyaretinde
Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan, ailesiyle birlikte umre ziyareti yaptı.

Cihan muhabirinin edindiği bilgiye göre, Aydın Doğan, önceki gün öğleden sonra eşi Sema Işıl Doğan, kızı Hanzade Doğan Boyner ve damadı Osman Boyner'le birlikte özel jetiyle Medine'ye geldi.

Medine'de bir gece kalan Doğan ailesine Nüans Turizm yetkilileri rehberlik etti. Doğan ailesi Medine'de Uhud Dağı, şehitlik, Kıbleteyn Mescidi, Kuba Mescidi ve Cuma Mescidi'ni ziyaret etti.

Doğan ailesi, Medine'de Türk yatırımcısı Zeki Yetim'in 'Vadi Buthan' adlı hurma bahçesini de gezdi.

Cuma namazını Mescid-i Nebevi'de kılan Doğanlar, ihrama girip Mekke'ye hareket etti. Dün akşam saatlerinde umre yapan Doğan ailesi daha sonra dinlenmeye çekildi. Aydın Doğan ve beraberindekiler bu sabah Sevr Dağı, Arafat, Mina, Müzdelife ve Nur Dağı'nı gezdi.

DEDESİ CENNET-ÜL MUALLA'DA YATIYOR

Aydın Doğan'ın yıllar önce hacca gelen ve burada vefat ederek Mekke'deki Cennet-ül Mualla'da defnedilen dedesinin kabrini de ziyaret ettiği tahmin ediliyor.

Doğan ailesinin, bu akşam Cidde'de İslam Konferansı Teşkilatı Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu'nun verdiği özel yemeğe katıldığı öğrenildi.

Doğan Holding bünyesindeki Hürriyet gazetesi eski Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök ve yazar Ahmet Hakan'ın geçen yıl yaptıkları umre ziyaretleri medyada geniş yer bulmuştu.
aktifhaber
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> ÇÖPLÜK Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com