EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Tüm detaylarıyla Varlık Fonu

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> İKTİSADÎ HABERLER
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Çrş Arl 23, 2015 10:28 pm    Mesaj konusu: Tüm detaylarıyla Varlık Fonu Alıntıyla Cevap Gönder

TVF’nin 3 milyar TL’sini hatırlayan var mı?
Çiğdem Toker



Türkiye Varlık Fonu (TVF) Başkanlığı’na, BIST Başkanı Himmet Karadağ vekâlet ediyor.

AA’ya açıklama yapan Karadağ, TVF’nin kuruluş döneminde “anlamsız eleştirilere maruz kaldığını” söylemiş. TVF’nin düşük maliyetli kaynak yaratacağını, KÖİ müteahhitleriyle görüştüğünü belirtmiş. “Uluslararası sistemden hak ettiğimiz finansmanı hak ettiğimiz maliyetle alamıyoruz” demiş. Ve sormuş: “Varlık Fonu olarak sahibi olduğumuz şirketlerden başlamak üzere uluslararası piyasalardan 5 yerine 3’e fon getireceksem veya fonlama maliyetini yüzde 20 ucuzlatacaksam neden böyle bir konseptikullanmayayım?” Uzun açıklamaların arasında, şu soruların cevaplarını bulamadım:
Türkiye Varlık Fonu 1 Milyar TL'yi ne yaptı?
- Başbakanlık, sekiz ay önce Stratejik Plan’ın yakında açıklanacağını duyurmuştu. Gecikmenin nedeni nedir?
- TVF bünyesindeki kamu şirketlerinin değerleme çalışmasını kim, kaç TL bedel karşılığında yapıyor?
- TVF’nin bağımsız denetimi ne durumda?
Türkiye Varlık Fonu o kurumlara ‘çökmemiş!’
- Artık TVF kapsamındaki kuruluşların Sayıştay raporlarını göremiyoruz. TVF,Ziraat Bankası ve Halk Bankası ile nasıl bir ilişki içinde?
- Son torba kanun ile TVF, Hazine’den kaynak mı kullanacak?
- TVF, kurulduğundan bu yana ne kadar harcama yaptı? Yönetim kurulubaşkan ve üyelerinin maaşları kaç TL? Akmerkez kirasını kim ödüyor?
- Son vergiler için bize “savunma harcamaları” gerekçe gösteriliyor. TVF, bir OHAL KHK’si le Savunma Sanayi Fonu’ndan aktarılan 3 milyar TL’yi nerelereharcadı?

Cumhuriyet

Varlık Fonu’nda yine neler oluyor?



Geçen hafta TBMM Adalet Komisyonu’nda görüşülen bir kanun tasarısı da TVF ile yakında ilgiliydi. İçinde TVF geçmiyordu ama besbelli, şirketin isteğiyle kurgulanmış bir maddeydi.

Çiğdem Toker'in yazısından alıntı:

Türkiye Varlık Fonu (TVF) memleketin bütün ekonomik varlıklarını satabilme yetkisiyle kuruldu.
Gelin görün ki, bu kadar geniş yetkiyle donatılan şirket, bir sır kutusu gibi çalışıyor. TVF’nin neler yaptığı konusunda fikir sahibi olmak ancak dolaylı yollarla mümkün. Yoksa kendilerinin, faaliyetleri konusunda kamuoyuna açıklama yapmak gibi bir sorumlulukları bulunmuyor.
Geçen hafta TBMM Adalet Komisyonu’nda görüşülen bir kanun tasarısı da TVF ile yakında ilgiliydi. İçinde TVF geçmiyordu ama besbelli, şirketin isteğiyle kurgulanmış bir maddeydi.
Konuya geleyim. İş mahkemeleriyle ilgili yasa tasarısına eklenen bir maddeyle, KİT’lerde görev yapan ancak toplu iş sözleşmesine tabi olmadıkları için “kapsam dışı personel” olarak nitelenen personelin statüsü zayıflatılıyor.
Kapsam dışı personel, eğer madde Genel Kurul’da da kabul edilirse, bundan böyle idari yargıya değil, iş hukukuna tabi olacak. Yani, resen emekli edilen bir BOTAŞ çalışanı artık hakkını idare mahkemesinde değil iş mahkemesinde arayacak. Oysa bundan 21 yıl önce Uyuşmazlık Mahkemesi, bu konudaki tartışmayı noktalamış ve kapsam dışı personelin kamu görevlisi sayılması gerektiğini, bu nedenle de idari yargıya tabi olduğunu karara bağlamıştı.
Bu konunun TVF ile ilgisi ise başta BOTAŞ, TPAO, kamu bankaları olmak üzere pek çok kamu şirketinin geçen şubatta çıkarılan OHAL KHK’siyle Fon’a devredilmiş olması. Dolayısıyla bu kurumlarda çalışan personelin durumu da TVF ile ilişkili.
Tasarı kanunlaşırsa, BOTAŞ ve TPAO’nun yanı sıra Kıyı Emniyeti, TEMSAN, Şeker Şirketi gibi kurumlarda da çalışan personel, idari yargı kapsamından çıkarılacak. Bunun anlamı ise bir gece binlerce kişinin resen emekli edilme ihtimali.
Peki binlerce personel yıllardır çalıştıkları kurumdan emekli olmalarına uzun yıllar varken neden çıkarılmak istenir?
TVF’nin, enerji şirketlerine dair planları olduğu ve yüzlerce çalışanının resen emekli edilmiş bir BOTAŞ veya TPAO’yu daha rahat dizayn edeceği anlaşılıyor.
Yine de bu sorunun cevabını herhalde Akmerkez’deki yeni dairelerine yıllık 1.5 milyon TL kira ödenen TVF’nin yöneticileri biliyordur.
Cumhuriyet

Resmiyet kazandı: İkinci Hazine geldi..
4 Haziran 2017



Böylece bu dört Fon ile TVF kuruluşu sırasında dile gelen “ikinci Hazine”, resmiyet kazanmış oldu.

Çiğdem Toker'in yazısından alıntı:

İkinci Hazine geldi

Türkiye Varlık Fonu (TVF) dört alt fon kurdu ve bunu Ticaret Sicil Gazetesi’nde yayımladı.
- Piyasa İstikrar ve Denge Fonu
- KOBİ Finansman Fonu
- Lisans ve İmtiyaz Fonu
- Maden Alt Fonu.
Duyumlar gerçek oldu, Türkiye Varlık Fonu Akmerkez'e taşındı
Karar 13 sayfa. Tamamı sermaye piyasası terminolojisiyle yazılmış. Borsayı bilmeyenin anlaması pek zor. Zaten A.Ş. olmanın avantajı da bu.
Resmi Gazete’de yayımlama derdinden kurtuluyorsun. Oysa Resmi Gazete’de yayımlansa, 1 Haziran’dan bu yana yüz binlerce kez okunacak ve tartışma zemini çok daha yaygın olacaktı.
Ticaret Sicili gazetesinde “Yatırım Komitesi” üyelerinin özgeçmişleri de var. Misal Yiğit Bulut’un hangi gazetelerde köşe yazarlığı, hangi TV’lerde yöneticilik yaptığı, CNN’deki Parametre programı, halen Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığı görevini, Ticaret Sicili’nde görmek biraz enteresan. Yatırım komiteleri ayda en az bir kere toplanıp alacakları yatırım kararını konuşacakmış.
Faiz bile 'Örtülü': Varlık fonu pozisyonu mu?
Resmen müdahale edecek
Böylece bu dört Fon ile TVF kuruluşu sırasında dile gelen “ikinci Hazine”, resmiyet kazanmış oldu. Şimdi para ve sermaye piyasalarına resmen müdahale edilecek. Fakat belirsizlik azalmak yerine büyüyor. Zira bilen bilir ki, sermaye piyasası araçları kâr getirirken iyidir. Ama riskler ortaya çıktığında ne olacağının cevabı yok.
Güvendiğim bir bankacıyı görüşü için aradım. Çok endişeli olduğunu söyledi. İki başlıkta özetliyor:
Varlık Fonu, hangi danışmanlık şirketiyle anlaşıyor?
- Artık bir değil iki borçlanma otoritesi var.
- Yabancı bankalar her yıl bütçe yaparken her bölge ve ülke için bir fon ayırır. Türkiye’nin fonu da bellidir. Şimdi kritik soru şu: Yabancılar Varlık Fonu işlem yapacak diye, örneğin Türkiye’ye 100 milyon dolar ayırdıysa, bunu 150’ye çıkarıyor mu?
Sonra cevabı kendisi verdi: Şu ana kadar hayır. Bankacı dostumuzun dediği süreklilik kazanırsa, bize (ülke ekonomisine) bu işin sadece riski kalabilir.
Dikkat ve açıklık zorunlu.
Cumhuriyet
Etiketler:
Türkiye Varlık Fonu TVF


İzzettin Önder: Tüm detaylarıyla Varlık Fonu nedir ne değildir esas amaç ne
08.02.2017

Türkiye Varlık Fonu, dünya uygulamaları çerçevesinde maddi temelden yoksun olması nedeniyle, ekonomik işlevden çok, siyasi amacı ile ele alınmalıdır...

Liberalizm çılgınlığının son aşaması olan neoliberal politikalar döneminde her vesile ile devlet küçültülmeye, hatta çökertilmeye çalışıldı. Devletin ranta yol açtığı, etkin olmadığı ve yozlaştığı gibi savlarla yıllardan süzülerek gelen kamusal kurum ve kurallar tedricen terk edilerek, etkin ve verimli olduğu iddia edilen özel işletme kuralları kamu kesimine hâkim kılındı. Salt Türkiye’ye özgü olmayan söz konusu süreç, kapitalizmin olduğu kadar ulusların temeli olan devletin de giderek çöküşünün görüntüsü ve göstergesi olduğu halde, kamu ve özel kesimlerin işleyişleri karşılaştırmasında etkinlik söyleminden vazgeçilmedi. Kamu bütçelerinin yetersizliği ve devamlı açık veriyor olması siyasal erk açısından risk oluşturduğu gibi, bütçelerin seçim konjonktüründe elverişli kullanılamaması de siyasilerin elini kolunu bağlıyordu. Bu durum karşısında siyasal erkin çıkış yolu bütçenin sıkı uygulama ve denetim sürecinden kaçmaya çalışmak olageldi. Genel kamu bütçesi dışında oluşturulan fon hesabı, biri gelir ve kaynak tabanı olan anlamlı ve olumlu fon ya da fonlar, diğeri ise sağlam tabana dayanmayan, açık bütçe uygulamasının yaygın olduğu ülkelerde siyasi amaçla oluşturulan olumsuz fon ya da fonlar olarak ikiye ayrılır.

BURADAKİ AMAÇ...

Olumsuz olarak oluşturulan bütçe dışı fonlara en iyi örneği Özal döneminde uygulanan ve 2000 yılında IMF programı ile bütçeye alınan yüzün üzerinde fon demeti oluşturur. İktisat yazımında sadece bir-iki makalenin konusunu oluşturan bu kategorideki fonların amacı, bütçe gelirlerinin bir bölümünü fon adı altında bir amaca yönelik hesapta toplayarak, ilgili harcama kalemine genel harcama eğilimi dışında harcama yapabilme olanağı yaratmaktır. Açıktır ki, buradaki amaç siyasi rant elde etmektir.

Fon uygulamasına olumlu örneği ise, Norveç, Çin, Rusya, Katar vb gibi doğal zenginliklerine ya da sistematik fazla veren bütçe yapılarına bağlı olarak kurulan, gerçekten adının anlamına uygun olan fonlar oluşturur. Bu tür anlamlı fonlar yoluyla doğal kaynak getirileri ve bütçe fazlaları bazı büyük kamu yatırımlarının finansmanında ya da özel yatırımlara destek sağlamada kullanılır. Böylesi fonlar kaynak yaratma endişesi taşımadan ve ileriye yönelik borçlanmaya gitmeden, var olan kaynakların genel bütçe harcamalarını aşan bölümünün büyük kamusal ya da özel yatırımlar gibi özel amaçlara tahsisine yöneliktir. Bu nedenle, söz konusu fonların ‘varlık fonları’ vb gibi adlarla oluşturulmaları kaynaklarına ve amaçlarını uygundur. Şöyle ki, söz konusu fonlar sair kullanım alanlarından çekilen alternatif maliyeti olan kaynaklarla değil, var olan varlık üzerine kurulur.

ERBAKAN'IN TASARLADIĞINA BENZER ŞEKİLDE

Türkiye Varlık Fonu (TVF) adı ile bu yıl, 26 Ağustos tarihinde uygulamaya koyulmuş olan fon ismi ile tamamen uyumsuz bir yapıya sahiptir. İlgili kamu kurumlarının kendi amaçları doğrultusunda kullanılabilecek kaynakların aktarımı ile kurulan fon varlık fonu olarak nitelendirilemez. Çin, Norveç, Kuveyt ya da Rusya gibi zengin doğal kaynaklarla beslenmeyen, üstelik sistematik açık bütçeye sahip bir ekonomide farklı kurumsal amaçlarla kullanıma gidecek olan kaynaklara el koyularak oluşturulan fon, açıktır ki siyasi amaçlıdır. Buradaki siyasi amaç, bir zamanlar Erbakan’ın tasarladığına benzer şekilde kamu kuruluşlarının varlıklarının bir havuzda toplanarak, kimi kuruluşların açıklarının perdelenmesine ve geçici süre için ortadan kaldırılması olduğu kadar, ileriye yönelik borçlanarak seçim vb gibi kritik dönemlerde siyasetçinin elini kolaylaştırmaktır. Yanlış ad ile ihdas edilen fon, kaynakları ve amacı yönünden daha tasarı kanunlaşırken genişletilmiş, geçen hafta yayınlanan Bakanlar Kurulu kararı ile iki dev kamu bankası yanında, PTT, TPAO, BOTAŞ gibi büyük kamu kuruluşları ve bazı kamu taşınmazları da fona devredilerek, adeta özel işleyiş kurallarına tabi, hukuki statüsü muğlak melez statülü kaynak tomarı haline dönüştürülmüştür.

ÖZAL DÖNEMİNDE NASIL OLMUŞTU

Türkiye Varlık Fonu, Özal dönemi fon yönetiminden çok değişik bir statüye sahip kılınmıştır. Fonun yönetimi anonim şirket statüsünde oluşturulan kuruma verilerek, işleyiş tümü ile piyasa kuralları içine alınmıştır. Öyle ki, varlıklarını değerlendirerek yönetecek olan fon, aynı zamanda yerli ve yabancı şirketlerin hisselerinin alım satımı işine girebilecek, her türlü ticari ve finansal işlemlerde bulunabilecek ve tüm işlemlerini ulusal piyasalarda olduğu kadar, uluslararası piyasalar-da da sürdürebilecektir. Başta Sayıştay Yasası olmak üzere, kamu kurumları ve işleyişle ilgili yaklaşık on sekiz yasaya uymayacak olan fon kamusal fonların yetkisizce kullanılması anlamına gelmektedir. Özel sektörde faaliyet gösteren şirketler zarar ettiklerinde zararı sineye çeker, hatta iflas edebilir. Söz konusu zarar fon yönetiminde yaşandığında ise, el koyular kaynakların erimesi dışında özel şirketlere benzer durumların ortaya çıkması beklenmez. Çeşitli kamusal kurumlardan toplanan kamu kaynaklarını bu denli riskli ve yaşamsal işlemlere sokabilen fonun kamusal hesapların denetçisi olan Sayıştay denetiminden vareste kılınması kamusal kaynakların üzerinde siyasal erkin sorumsuz tasarrufu anlamına gelir. Yüksek eğitim şartı aranmayan, sadece asgari beş yıl hukuk, ekonomi, maliye ve finans gibi ilgili alanlarda çalışma deneyimi olan elemanlardan oluşan yönetim kuruluna böylesi dev finansal yapının terki ve Sayıştay denetiminden uzak tutulması kamusal sorumlulukla bağdaşır basiretli siyasi karar olarak görülemez. Fon yaptığı işlemlerden sağladığı kazanç üzerinden vergi vermeyerek faaliyet artıklarının dahi bütçe dışında tutulması hedeflenmektedir. Bütün bunların üzerine, oluşturulan varlıklar karşılığında iç ve özellikle de dış kaynaklı borçlanmalara da gidilebilecek olması, var olan siyasi yapıya siyasi rant yolunu açarken, gelecek nesiller iradeleri dışında inanılmaz boyutta borçlu konuma sokulmuş olacaktır.

‘TEK ADAM-TEK GÜÇ’ MODELİ YAVAŞ YAVAŞ İNŞA EDİLİRKEN

İleriki dönemlerde, özellikle de KHK yöntemi ile sınırlarının her an genişletilebileceği ortada olan varlık fonu, adı ile uzaktan yakından ilgisi olmadığı gibi, siyasal erke sermaye ve iç burjuvaziye karşı güç sağlama avantajı sağlayabilir. Kapitalizmin üçlü kalesi olarak görülebilecek sermaye, emek ve siyasal erk, fonun ihsas ettiği gizli amaçla ciddi olarak sarsılabilir. Böylece, ülkenin tüm kurumlarını birer birer tahrip eden AKP yönetimi, karşısında güç görmemek histerisi ile zaten oldukça cılız olan sermayeyi de iğdiş etme yoluna girmeye çalışmaktadır. ‘Tek adam-tek güç’ modeli yavaş yavaş inşa edilirken, aynı zamanda devlet özelleştirilmiş olmaktadır. Özel kesimin piyasa çalkantıları karşısında devleti yanına aldığını hatırlarsak, devlet olmaktan çıkan muazzam varlıkların özelleştirildiği ve piyasa sarsıntılarına açık hale getirilmesi önce devlet yapısı, saniye tüm ulus varlığı için çok büyü tehlike oluşturur. Siyasal erk fonların muazzam kaynaklarıyla büyük yatırımlara girişirken, aradaki kurumlar kalkmış olduğundan, tahsislerin hangi merkezlere yapılacağı konusu, yandaş oluşturma ve parsa toplama yöntemi olarak, merkezi direktif ve denetimine girmiş olur. Diğer yandan, muazzam varlığa dayalı borçlanmalara bağlı olarak, itfa zamanında varlık kaynaklarının yerli ya da yabancı alacaklılara geçmesi söz konusu olabilir.

FEVKALADE TEHLİKELİ BİR GELİŞME

Hukuksal ve mekanik yönü çeşitli medya kuruluşlarında oldukça etraflıca verilmiş olan Türkiye Varlık Fonu, dünya uygulamaları çerçevesinde maddi temelden yoksun olması nedeniyle, ekonomik işlevden çok, siyasi amacı ile ele alınmalıdır. Siyasi diktatörlüğe yönelmiş ülkemizde, ekonomik gücün siyasal erkin elinde denetimsiz olarak temerküzü, demokrasi açısından olduğu kadar, ülke malvarlığının bekası açısından da fevkalade tehlikeli bir gelişme olarak görülmelidir.

Odatv.com

Geçmişi 71 milyar dolara sattık, geleceğimizi de 100 Milyar Dolara satıyoruz
9 Mayıs 2017



Varlık Fonu acayip işler yapıyor. Ne mi yapıyor? Valla çok bilmiyoruz ama galiba “acayip” işler oluyor.

İbrahim Kahveci'nin Karar'daki yazısındna alıntı
100 milyar dolar ister misiniz?
Bir haber vardı... Güya Almanya’dan ekonomik yardım istemişiz.
Tabii ki, Bild’in haberini yalanladık.
CAY-KUR hisselerinin teminat verildiği haberleri çıktı. Güya hisseleri teminat verip, karşılığında döviz almışız.
Tabii ki, medyamızda çıkan haberleri de yalanladık.
***
Son aylarda dolar bütün dünyada adeta perişan oldu. Trump’ın duvar öreceğim dediği Meksika Pesosu bile, 22,0 seviyesinden 19,0’un altına geriledi. Ama Lira 3,90’ı gördükten sonra 3,55’in altına düşemiyor.
Bir çok gelişmekte olan ülke para birimi dolar karşısında, 2016 başındaki zirvenin altında işlem görüyor. Bakın bazı rakamlar vereyim:
2016 başında G. Afrika Randı dolar karşısında 16,90’ı gördü. Şimdi 13,57 seviyesinde.
2016 başında Brezilya Reali dolar karşısında 4,15’i gördü. Şimdi 3,18 seviyesinde.
2016 başında Rus Rublesi dolar karşısında 80,0 seviyesinin üzerine çıktı. Şimdi 58,3 seviyesinde.
2016 başında Endonezya Rupisi dolar karşısında 14,0 seviyesinin üzerine çıktı. Şimdi 13,30 seviyelerinde.
Ya TL...?
2016 başında diğer paralar o zirveleri gördüğünde TL’de 3,07’yi gördü. Normalde diğer para birimlerine göre şu anda 2,5-3,0 lira arasında olması gerekiyordu. Oysa hala 3,55-3,60 arasında dolaşıyor.
Ve de düşemiyor.
Ayrıca unutmayalım ki, Merkez Bankamız örtülü faiz artırımı ile gecelik fonlama faizini bu tarih aralığında 400 baz puan artırmasına rağmen.
***
Galiba bizim yabancıların parasına diğerlerinden daha çok ihtiyacımız var. Ama biliyorsunuz ki, referandum sürecinde o yabancılarla çok acayip kavga ettik. Ortada ne Haçlı kaldı, ne de Nazi...
Oysa sonradan gördük ki, meğerse o yabancılar bize bu süreçte para da akıtmış. Meğer bizi uçurmuşlar bile.
Gerçi KARAR Gazetesinde biz ısrarla bu noktaları verdik.
Karar Gazetesinde “yabancılardan gelen sermayeyi “ yazarken çamur atanlar, referandum bitince 4 ayda gelen para ile yabancılar bize güvendi ve bizi uçurdu manşetleri attılar. Ben okuyucunun bu kadar “hafızasız” yerine konmasına şaşırdım.
Neyse, konumuz daha başka.
Lira, dolar karşısında hızla değer kaybetti de ne oldu?
İlk 2 ayda dış ticaret açığımız -5.614 milyon dolar. Cari işlemler açığımız da -5.287 milyon dolar. Son 12 aylık cari açığımız ise 33 milyar 747 milyon dolar.
Galiba bizim yabancı sermayeye ihtiyacımız var. Ne dersiniz?
***
Son 12 ayda (şubat 2016-şubat 2017) ülkemize 24 milyar 542 milyon dolar yabancı sermaye gelmiş. 9,2 milyar dolar da nereden geldiği belli olmayan döviz gelmiş. Böylece açığımız finanse edilmiş oluyor.
Ama dolar yine de bir türlü düşmüyor.
Çünkü yerliler dediğimiz yurt içi piyasada, acayip bir dolar talebi oluştu. Ocağın ikinci haftasında 170 milyar dolar olan yabancı para mevduatı, şimdi 196 milyar doları geçti. Asıl alımlar ise referandum sonrasında arttı.
Kısaca, “dış mihraklar” diye suçladığımız yabancılar döviz getirdikçe, yerliler döviz aldı. Ve dolar bir türlü düşmedi.
***
Gelelim işin son bölümüne.
İstanbul finans merkezi olacak.
Varlık Fonu acayip işler yapıyor. Ne mi yapıyor? Valla çok bilmiyoruz ama galiba “acayip” işler oluyor.
Konut sertifikası ile sukuk ortaklığına falan gidiyoruz. Ben bunları “Gelecek satışı” başlığında vermiştim.
Geçmişi 71 milyar dolara sattık. Ama geleceğimiz çok daha yüksek fiyat ediyor. Şimdi onları pazarlıyoruz. Hayırlı olsun.
Ama ben size çok ama çok daha sağlam ve garantili para kaynağını açıklayayım mı? Hem de 100 milyar doların üzerinde bir kaynak söz konusu.
O zaman açıklamaya başlayalım.
***
Türkiye son yıllarda adeta dünyada tek başına yap-işlet-devret projeleri yapıyor. Bu projelere çok yüksek oranda da devlet hazine garantisi veriyor.
Mesela 2,5 milyar dolara köprü yapıyorsunuz, devlet 12,5 milyar dolar garanti veriyor. Siz köprünün fiyatını kimse geçmiyor diye 90 liradan 60 liraya indiriyorsunuz ama devlet 160 liralık fiyattan sayıyor ve üstünü kasadan ödüyor.
Mesela şehir hastaneleri var. Kurulanlara 30 milyar dolar kira hazineden garanti edilmiş. Kurulacaklar ve verilecek garanti daha sırada bekliyor.
Otoyol yapıyorsunuz ki km başına 0,08 sent hazineden garanti. Boğazı deliyorsunuz ama git 14 lira, dön 14 lira hazineden garanti var.
Kalkınma Bakanlığı raporunda şu ana kadar 50 milyar dolar civarı maliyetli projelere 120 milyar dolar civarı hazine garantisi görülüyor.
Bence YİD modeli ve hazine garantili bu işleri diriliş gibi filimler yerine düzgün bir filmle halka açalım. Böylece de Türk Halkı köprüyü geçerken ödediği parayı kendine alsın. Ortada ne bir hesap farkı ne de bir şeffaflık dışı şey kalır. Kasaya da 100 milyar doları attık mı, iş bitti demektir.
Ne dersiniz!
Etiketler:
Varlık Fonu acayip işler yapıyor

Patronlar Dünyası

Varlık Fonu uçurumdan önceki son virajdır
Agah Oktay GÜNER
09.02.2017
(..)
Ne yazık ki Türkiye'yi yönetenler tam bir panik yaşıyor.
Döviz fiyatlarının yükselmesi bu paniği körükleyen ateştir.
Kriz psikolojisine kapılan hükümet, ekonomi yönetimi ve bağımsız kurumlar paniktedir.
Merkez Bankası faiz kararıyla "panik içindeyim" demiştir.
Hükümetin  her akşam  her sabah ayrı bir karar vermesi içine girdiği kriz savrulmasını gösteriyor.

Bu iktidar döneminde ekonomi bürokrasisi dağıtıldı, yetkileri elinden alındı Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) mezarlıklar müdürlüğüne çevrildi. 

Ülkenin bunca yetişmiş, dünyayı tanıyan, ekonomiyi bilen kadroları varken Türkiye ekonomisi savruluyor. Şu anda Türkiye'nin ekonomi bürokrasisini başta DPT olmak üzere kurmak ve ayağa kaldırmak Anayasa Referandumundan bin kat önemlidir.

Ülke ekonomisi demokratik planla yönetilirken bu tip kriz hallerinde derhal bir geçiş programı yapılır devletin ve özel sektörün yapması gereken işler rakamlara bağlı olarak gerekçeye kavuşturulurdu.

Şimdi bütün bu güçlü araçları terk etmiş bir Türkiye var. Yandaş medyanın davullar çalarak "Türkiye Varlık Fonu ile  zirveye oynayacak", "200 milyarlık fon geliyor" manşetleri ekonomideki savrulmamızın son virajlarıdır.

Türkiye'de böyle bir fon kurulmasının ulusal yatırım fonu "UYF" zemini ve malzemesi yoktur. Genel olarak bu fonlar cari işlemler fazlası ve bütçe fazlası veren ülkeler tarafından kuruluyor. En çok da enerji ve emtia kaynaklı yüksek döviz geliri bulunan devletler UYF'lere  yöneliyor. Böylelikle hem bu fon fazlalarını uluslararası piyasalarda değerlendirme fırsatını yakalamak istiyorlar hem de emtia fiyatlarının yüksek oynaklığa sahip olduğunu göz önüne alarak risklerini azaltmaya çalışıyorlar. (Prof. Dr.H.Kozanoğlu)               

Önde gelen fonlar petrol gelirlerini veya başta Çin olmak üzere Asya ülkelerinde yüksek sanayi malları ihracat gelirlerine dayanıyor.  Rusya da çok sayıda fonla doğalgaz ve petrol gelirlerini yurtdışı portföy yatırımlarına yönlendiriyor.               

2007 krizi sonrası faizlerin düşmesi likiditenin artmasıyla bu fonların getirileri iyice geriledi. Enerji ve emtia fiyatlarındaki düşüş ise gelir kaynaklarını kuruttu.               

Türkiye ise bilindiği gibi kronik cari işlemler açığı veren, bütçe açıklarını sınırlamaya çalışan Merkez Bankası'nın kısa vadeli yükümlülüklerini karşılamak için sahip olduğu döviz rezervlerinin yeterliliği tartışılan bir ekonomik yapıya sahiptir. Sorumlular sürekli bir biçimde tasarruf yetersizliğinden şikayet etmektedir. Ülkemiz ne yazık ki cari açığını yabancıların tasarruflarıyla finanse eden bir konumdadır. Hükümetimiz başta körfez monarşileri, hükümetleri nezdinde Türkiye'ye yatırım yapmaları için sürekli ricacı konumundadır.

Durum bu iken yönetimin Varlık Fonu kurma hamlesini nasıl açıklayacağız?

Yandaş medya herkesi kör alemi sersem sanan bir şaşkınlıkla "Dünyada Türkiye'den başka stratejik yatırım yapılacak ülke kalmadı" palavrasını sıkıyor.

İşin gerçeği ise İstanbul Kanal Projesi başta olmak üzere III. Köprü, Yeni Havalimanı, nükleer santraller, alt yapı projeleri gibi "mega projeler" için yabancı kaynak bulmakta hükümetin tam bir dar boğaza girmesidir. Kredi kuruluşları ABD'nin ve AB'nin Türkiye'yi jeopolitik yalnızlığa itebileceği korkusuyla çok çekingen davranıyor.

Bu durum Türkiye Varlık Fonu A.Ş kurmayı AKP rejimine kurtarıcı  can simidi olarak gösterdi. Sermayesi Özelleştirme Fonundan sağlanacak, böylece özel hukuk hükümlerine tabi olacak, Sayıştay denetiminden kurtulması sağlanacaktır.

Fon politikasında önce varlıklar ve gelirler bulunur, fon yönetimi daha yüksek gelir sağlamak için bu varlıkları kullanır. Halbuki elde bu fona bu imkanları sağlayacak kaynak malzemesi yoktur.

Öncelikle gözlerin işsizlik sigortası fonunda birikmiş emekçi paralarını hedef aldığı anlaşılıyor. Birikim 100 milyar lira sınırına dayandı. Varlık Fonu yeni usulsüzlük ve yolsuzluk dizilerinin kapısını zorlamaya adaydır. Kamu denetiminden ve şeffaflıktan uzak Türk halkının özellikle emekçilerin paralarıyla yeni maceralara girilmesinin anlamı ve lüzumu yoktur. Çare boş hayallerde değil, ülke gerçeklerini gören, üretimi artıran ciddi program ve uygulamadadır.
Kaynak: Yeni Çağ

Yolsuzluk almış başını gidiyor, vatanı ipotek ettiriyorlar!
23 Nisan 2017



Saadet Genel Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Türkiye Varlık Fonu (TVF) ile ilgili olarak “Ülkede kaynak bitti, peki nereden bulacaklar? Bir tane Varlık Fonu çıkarttılar. Ülkenin en kıymetli hazinelerini bundan sonra alınacak borç karşılığında ipotek ettiriyorlar" dedi. Karamollaoğlu, "IMF’ye borç kalmamıştı, bununla da iftihar ediyorlardı. IMF ne ya? Siz şimdi vatanın tamamını ipotek ettiriyorsunuz, Allah’tan korkun" ifadesini kullandı.
Milli Gazete'de yer alan habere göre partisinin Genel İdare Kurulu (GİK) toplantısında konuşan Karamollaoğlu, şunları söyledi:

"Yolsuzluk almış başına gidiyor"

“Türkiye’de yolsuzluk almış başını gidiyor. Parti teşkilatları ihale dağıtma mekanizmaları haline geldi. Bunu bilmeyen yok ki. Kafasını kuma sokup beni görmüyor diyenler de var. Savurganlık, israf, akıl almaz boyutlarda”

"Trump'ın aklıyla iş yapılmaz"

“Trump diye biri gelmiş, Amerika’nın başına bela… Yalanın bin para. Bu adamın aklıyla dış politika yapmaya çalışıyoruz. ‘Obama bizi aldattı, şimdi de bu adamla devam edeceğiz’ diyorlar. Allah rızası için bir delinin arkasından gidilir mi?”

"Savurganlık akla ziyan"

“Referandumdan önce yapılan çalışmalara dikkat edin; burada yapılan savurganlık bile akla ziyan. Maalesef tamamı da devlet kesesinden yapıldı. Son güne kadar milyarlarca lira israf edildi. Dibi delik bir çuvalın ağzını ne kadar sıkı bağlarsanız bağlayın, içinin boşalmasına mani olamazsınız”

“Ülkede kaynak bitti, peki nereden bulacaklar? Bir tane Varlık Fonu çıkarttılar. Ülkenin en kıymetli hazinelerini bundan sonra alınacak borç karşılığında ipotek ettiriyorlar. IMF’ye borç kalmamıştı, bununla da iftihar ediyorlardı. IMF ne ya? Siz şimdi vatanın tamamını ipotek ettiriyorsunuz, Allah’tan korkun"

"Böyle geldi, böyle gitmeyecek"

“Bizi esas endişelendiren, hem ülkemizin içerisinden geçtiği bu süreçte yaşadığı sıkıntılar hem de bölgemizde oynanan oyunların adeta son perdesinin sahnelenmeye çalışıldığına dair işaretlerdir. Israrla şunu söylüyoruz; deniz bitti, bu hükümetin bugüne kadar yaptığı yanlışların tamamı artık gözlerden gizlenecek bir durumda değil. Eğer hükümet bunu görür ama hâlâ eski politikada hadiselerin üzerini örtmek, kendi yanlışlarını düzeltmek için bir çaba göstermemeye ısrarla devam ederse, Allah sonumuzu hayretsin. Çünkü bizim şimdi her zamankinden daha fazla birliğe ihtiyacımız var. Her zamankinden daha fazla aklıselime ihtiyacımız var. Düşünmeye, bugün içerisinde bulunduğumuz problemlerin nereden kaynaklandığına ve ortadan nasıl kaldırılabileceğine ihtiyacımız var. Böyle gelmiş böyle gitmiyor. Bu sadece bir slogan değil, bu bir gerçek”

"Dost ve düşman ayrımı yapamıyor"

“O da ABD ve İsrail’dir. Ortadoğu’da oynanan oyunun rejisörleri bunlar. Siz bu rejisörlerle ittifak ederek, onların gönlünü güya kazanarak, bir yerlere geleceğinizi zannediyorsanız emin olun buna rıza gösterenlerin sülalesi bu vebalden kurtulamaz. Erbakan Hocamız Irak’a yapılacak müdahale için milletvekillerine şöyle seslenmişti: ‘Karara eğer müspet oy kullanırsanız siz değil, siz değil sülaleniz bile yetmiş yıl bu vebalden kurtulamaz’. O zaman Meclis’te biraz aklıselim hakim olmuştu. O zaman karar reddedilmedi, yeterli çoğunluğu alamamıştı. Ama hükümet o zaman bu kararın yok sayılabilmesi için hava sahamızı ABD ve Avrupa uçaklarına izin verdi. O günden bugüne kadar o yanlış hâlâ devam ediyor. Hâlâ bu hükümet dost ve düşman ayrımını yapamıyor. Günlük menfaat derdinde, kendisinin itibarını koruma derdinde. Eğer bir hükümet yanlışta ısrar ederse tarih bunu yazar ve bunları lanetler”

"Dibi delik şuvalın boşalmasına engel olamazsınız"

“Türkiye’de yolsuzluk almış başını gidiyor. En ciddi problemimiz yolsuzluk ne yazık ki. Parti teşkilatları ihale dağıtma mekanizmaları haline geldi. Bunu bilmeyen yok ki. Kafasını kuma sokup beni görmüyor diyenler de var. Savurganlık, israf, akıl almaz boyutlarda. Referandumdan önce yapılan çalışmalara dikkat edin; burada yapılan savurganlık bile akla ziyan. Maalesef tamamı devlet kesesinden yapıldı. Son güne kadar milyarlarca lira israf edildi. Dibi delik bir çuvalın ağzını ne kadar sıkı bağlarsanız bağlayın, içinin boşalmasına mani olamazsınız. Dibi delik bir çuval, bir taraftan yolsuzluk, bir taraftan savurganlık ve israf aldı gidiyor. Deniz bitti dedikleri bu. Gidecekleri kapı kalmadı. Vatandaşın üzerine daha fazla gidemezler vergileri artırarak o zaman tam bir zulüm devletine döner.”

"Vatanı ipotek ettiriyorlar"

“Ülkede para kalmadı, peki nerden bulacaklar? Bir tane varlık fonu çıkarttılar. Ne kadar kıymetli malımız varsa borç karşılığında ülkeyi ipotek etmeye hazırlar. Bunun vebalini ödeyemezler. Ülkenin en kıymetli hazinelerini bundan sonra alınacak borç karşılığında ipotek edilmesidir. IMF’ye borç kalmamıştı, bununla da iftihar ediyorlardı. IMF ne ya? Siz şimdi vatanın tamamını ipotek ettiriyorsunuz, Allah’tan korkun. Biz sadece sizi Allah’a havale ediyoruz, hakkımızı da helal etmiyoruz. Ta ki kendinizi düzeltene kadar, ta ki millet önünde af dileyene kadar”
Yeni Asya

FSKN: 'Türkiye, gölge ekonomisi nedeniyle AB'ye kabul edilmiyor’
23.12.2015

Rusya Federal Narkotik Denetim Servisi’nden (FSKN) yapılan 'Afganistan’da üretilen afyonun Türkiye’deki laboratuvarlarda eroinle karıştırılarak daha sonra Avrupa ve Rusya’ya sattığı' yönündeki açıklamasını değerlendiren Rus uzmanlar Türkiye’deki ‘gölge ekonomi’ye dikkat çekip, bunun AB üyeliği önünde engel olduğunu belirtti.

Rusya: Afgan afyonu Türkiye'de işlenip Avrupa’ya satılıyor

FSKN Başkanı Viktor İvanov dün bir açıklama yapmış ve Afganistan’da üretilen afyonun Türkiye’deki laboratuvarlarda eroinle karıştırılarak daha sonra Avrupa ve Rusya’ya satıldığını kaydetmişti.
Radyo Sputnik'te katıldığı programda İvanov'un sunduğu verileri değerlendiren Rusya Plehanov Ekonomi Üniversitesi öğretim üyesi Aleksandr Perenciyev, Türkiye'deki gölge ekonomi oranının yüksek olduğunun uzun zamandır bilindiğini ifade etti. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin 2011'de sunduğu raporda Türkiye'nin gölge ekonomisindeki artışa vurgu yapıldığını hatırlatan Perenciyev, "Raporda, gölge ekonominin GSYİH'in yüzde 50 ile 60'ına denk geldiği ve bunun da yaklaşık 40 milyara dolar tekabül ettiği belirtildi" dedi.

Gölge ekonominin her zaman için terör ve uyuşturucu trafiği ile bağlantılı olduğunu kaydeden Perenciyev, "Türkiye'de gölge ekonomi devletin kontrolü dışında olmasına rağmen, bu durum, çeşitli devlet yetkililerinin gölge ekonomi üzerinde kontrolü olmadığı anlamına gelmiyor" ifadelerini kullandı. Perenciyev ayrıca, AB'nin bu gölge ekonomi nedeniyle Türkiye'yi üyeliğe kabul etmekte aceleci davranmadığını savundu.

Kaynak: Sputnik News

Petrol ofisi Hollandalılara satıldı
12 Mar, 2017



Avusturyalı OMV, Petrol Ofisi’ni 1 milyar 368 milyon euroya Hollandalı Vitol Group’a satmaya karar verdi. Petrol Ofisi Türkiye’nin en büyük yakıt deposuna sahip.

Avusturya merkezli enerji şirketi OMV Petrol Ofisi’ni 1 milyar 368 milyon euroya (5.3 milyar TL) Hollandalı Vitol Group’a satmaya karar verdiği açıklandı. OMV’den yapılan açıklamaya göre, şirket Türkiye’deki iştiraki Petrol Ofisi’ni Vitol Group’a satacak.

OMV, yüzde 100 hissesine sahip olduğu Petrol Ofisi’nin tüm hisselerini 1 milyar 368 milyar euroya satma kararı aldı. OMV’nin satıştan elde edeceği net gelir ise kur etkisiyle birlikte 1,1 milyar euro olacak. Söz konusu satış ve devir işlemlerinin bu yılın üçüncü çeyreğinde tamamlanması planlanıyor.

1.709 İSTASYON VAR

Petrol Ofisi’nin Türkiye’de bin 709 istasyonu var. Şirketin 2016’daki toplam satışları 10,68 milyon tona ulaşmıştı. Petrol Ofisi, 1 milyon metraeküp kapasiteyle Türkiye’deki en büyük yakıt deposuna sahip.
İlk Kurşun

MAHMURLUKTAN MIDIR ACEB?..
Atilla ÖZDÜR
9 Kasım 2017

Dadaloğlu Dadaloğlu, yarın kavga kurulur,
Öter tüfenk, davlumbazlar vurulur,

Nice koç yiğitler yere serilir,

Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir…

Sümmaniyem oldum tal’an,

Nice gurbet elde kalam,

Bir küçücek şevk’i balam,

Dadaş der de ağlar mo’la?



Dadaloğlu ve Sümmani’ler ve daha nicelerini orta mektep birinci sınıflardayken okuyup hocalarımızdan da anlam ve yorumlarını öğrendiğimiz, kimisi eşkıya kimisi de Evliya olan bu can dostlarıyla gıyaben tanımıştık…

Şimdilerde devletlüler maarifi ayaklarına çarşaf misali dolaştırdıklarından, yeni yetmeler, bırakın bu değerlerle tanışmayı, iki satırlık bir istida bile yazamıyorlar…

Her neyse, kafa şişirmeyelim…



Eskinin parlamenter sisteminde hükümetler bir tasarı hazırlar ve Meclis’e gönderirlerdi. komisyon ve Genel Kurulda uzun boylu kavgalı döğüşlü tartışmalar sonucu bu tasarılar kabul edilirdi…

Edilirdi edilmesine de, beğenilsin benimsenmesin, millet de bunun aslını astarını iyi kötü öğrenirdi…

Şimdi torbalı günlerde yüze yakın meseleler torbalanıyor ve bir iki gecede kanunlaşıveriyor. Kavga döğüş tartışılmadığından, nedir, ne değildir kimselerin pek haberi yok…



Meclis terzisi büyükçe bir torba hazırlıyormuş. Zonguldak Havzası, bunun içine sığdırıldığında mevcut faal ocaklarla, ocak açımı için uygun araziler özelleştirilecek. Gerektiğinde taşerona da devrolunacakmış. Söylentilere göre devlet bu işlerden de elini ayağını çekecek…

Devletin taş kömürü ocaklarında çalışan işçileri de, isyan anlamında değil, bu torbalamayı protesto anlamında maden ocaklarından bir süre çıkmadılar…



Atatürk, Cumhuriyet’in ilk fabrikalaşma döneminde Sümerbank’ı kurarken, bu gibi işler için büyük sermayeden bahseder. Özel kesim henüz fukara olduğundan büyük yatırımlara devlet teşebbüs eder, bilahare özel kesim zenginleştiğinde onlara devredilmesini ister.

Kısacası, özelleştirme, Atatürkçülüğün omurgasıdır…



Kırklı yıllardaki sıkıyönetimli rejim, kısmen de olsa Sümmani ve Dadaloğlu’nu tanıtırken, sola da sağa da şiddetle karşı idi ve bu değerleri es geçti…

Halk ise Müslüman olduğundan, Kiramen Katiplerinden mülhem, kendinin sağcılığına hükmetti. Akşamcı beynamaza da solculuğu bıraktı. Bu yanılgı hâlâ devam edip gider…

Sonraları servet düşmanlığıyla nikah kaçkınlığı, solculuğundan ötürü komünistlik sayıldı ve kundura tamirciliğiyle mahalle bakkallığı da helalinden kazanç sahası…



Her devirde devlet büyükleri, çevresindeki bazı kişileri ellerinden tutarlar. 20’li yılların Dadaloğlu ile Sümmani’lerin pek tanıtılmadığı günlerinde göze girmiş bir kısım bakkalların ellerinden tutulunca, bunlar, İzmir İktisat Kongresinindesteğiyle hadsiz hesapsız sermaye biriktirdiler…

Kendinin sağcılığına hükmeden muhafazakar halk, bilgisizliğinden olacak, bu birikim sahiplerini kundura tamircisi Ahmet Amca ile eş tuttu. “Allah Yürü Ya Kulum! demiş, helal olsun” temennisiyle, elinden tutulan Bakkal ve Bakkallarıkutsayıverdi…

Artık özel sektöre devredilecek devlet işletmelerinin devir zamanı, gelmişti.. Özelleştirmeler birbirleri ardından sıraya giyotine verildiler…



İlk zamanlar, Musallinin iktidar sahasından uzak tutulduğu ilk zamanlar, vasat muhafazakar kendini sağcı ve akşamcıyı da solcu bilirdi ya, sonra onlar da anladı ki, bu tasnifte bir terslik var!..

Bu sıralarda da İdris Küçükömer, bu kabil anlayışlardaki tersliği açıkça belirtti…

Solcular sağcılaştı, sağcılar da solcu olup çıktılar….

Peki, “Ya Atatürkçülük ne oldu?”…

2002’den bu yana yapılan özelleştirmeler, Atatürkçülüklerine toz kondurtmayan asker-sivil politikacıların devrinde yapılan özelleştirmeleri üçe beşe katlamış…

Aynı terslik Atatürkçülükte de söz konusu olmalıydı…

Yeni Akit
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> İKTİSADÎ HABERLER Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com