EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Şehit-gazeteci-dava adamı Ünsal Zor

 
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> İZ BIRAKANLAR
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cum Mar 27, 2015 7:57 pm    Mesaj konusu: Şehit-gazeteci-dava adamı Ünsal Zor Alıntıyla Cevap Gönder

ALİ ÖZSOY: ÜNSAL ZOR, VATANI İÇİN, DAVASI İÇİN HAYATINI FEDA ETMİŞ BİR İNSAN
25 Mart 2017



Türk Solu Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve aynı zamanda Gökçe Fırat’ın kumpas sonucu tutuklanması sonrası Ulusal Parti Genel Başkanvekilliği görevini sürdüren Sayın Ali ÖZSOY’un, Ünsal ZOR’un şehâdeti üzerine bugün sosyal paylaşım sayfasında kaleme aldığı paylaşımını alâkalarınıza sunuyoruz.

Bu vesile ile Sayın Ali Özsoy‘un şahsında Türk Solu’nun kıymetli kadrolarını selâmlıyor, dün saldırıya uğradığımız günlerde inanan-vatansever Gökçe Fırat’ın liderliğinde olduğu gibi, kahpe saldırının bugünkü yıldönümünde şehîdimizin kabri başında düzenlediğimiz programa katıldıkları için ayrıca teşekkür ediyoruz.

Çürümüşlüğün bütün kesimleri sardığı hengamede ilkeli, ahlâklı ve dik durabilen dostlara selâm olsun.

ADIMLAR Dergisi

ÜNSAL ZOR, VATANI İÇİN, DAVASI İÇİN
HAYATINI FEDA ETMİŞ BİR İNSAN

25 Mart 2015 tarihinde Adımlar Dergisi saflarında mücadele eden Ünsal Zor Kürtçü-Amerikancı teröristlerin Adımlar dergi bürosuna bombalı saldırısı sonucu hayatını kaybetti. Ünsal Zor sadece Adımlar’ın değil aynı zamanda Türk milletinin şehididir.

Adımlar Dergisi 2002’den itibaren ABD uşağı AKPKK ihanetine istisnasız ve amasız karşı çıkan tek İslamcı çevredir. 29 Ekim 2014’te RTE ve Davutoğlu Türk milletine binlerce yıllık tarihinde görmediği bir utanç yaşattılar. ABD’nin Barzanici ve PKK’lı kiralık katilleri Habur’dan Türkiye’ye sokuldu. Türkiye üzerinden Arapgözü / Ayn-El Arap’a (kürt şovenistlerine göre Kobane) sınırötesi operasyon düzenlediler. PKK bu tarihten itibaren ABD uçakları ve askerleri eşliğinde Suriye’de Türkmen ve Arap soykırımı uygulamaya devam ediyor.

Adımlar Dergisi bu tarihte önemli bir çıkış yapmış ve gerçek Müslüman tavrı ortaya koyarak AKPKK-Haçlı seferine açıkça meydan okumuştu. Adımlar Dergisi’ne bundan sonra saldırıldı. Saldırıyı üstlenen adı duyulmamış bir örgüt olsa da aslında bence bu bir PKK-CIA-MİT ortak operasyonuydu. Adımlar’ın suçu AKP‘nin hem dini kullanan hem de Kürt şovenisti ve ABD-İsrail uşağı olan politikasını açığa çıkarması ve ABD emperyalizmine 1991 Irak saldırısından itibaren Ortadoğu’da karşı çıkmasıydı.

Adımlar ile ideolojik referanslarımız çok farklı, belki bazı noktalarda zıt. Ama Türk Solu olarak ABD 2003’te Irak’ı işgal ettiğinde “Dayan Irak, Dayan Saddam, Türk milleti ve ezilen uluslar seninle” diye sokakalara çıktığımızda, çok büyük saldırılara maruz kaldık. 14 yıldır da her türlü provokasyon, hapis ve baskıya rağmen ayaktayız. “Büyük Kürdistan”a karşı çıkmak Türkiye’de gerçek vatanseverliğin de, milliyetçiliğin de, Atatürkçülüğün de, devrimciliğin de, İslamcılığın da püf noktasıdır. İlk şartıdır. Sonuçta vatanımız saldırı altında. Bu konuda ideolojik bir tartışma olamaz. Bu bir Ulusal Kurtuluş Savaşı‘dır. Ama kimse açıkça bu meydana inemiyor. İnenler de bedel ödüyor.

Bugün vefatı dolayısıyla Ünsal Zor‘un hayatıyla ilgili bir belgesel izledim. Bizim ile bambaşka bir cephede, bambaşka bir ideolojik kutupta ama vatanı için, davası için hayatını feda etmiş bir insan gördüm. Duygulandım. Bu ülkenin her şeyden önce dava, iman ve kavga insanlarına ihtiyacı var. Hangi cepheden olursa olsun. Oysa her kulvarda zübükler, dönekler egemen.

Aşağıda Ünsal Zor‘un Gezi Direnişi sırasındaki fotoğrafını paylaşıyorum. Dava insanının kararlılığı ve temizliği yüzüne yansımış. Hiçbir ideolojik önyargı, kibir ve yobazlık duygusuna mahkum olmadan, Gezi’de direnen milyonların yanında duran biri görüyorum bu fotoğrafta. Çünkü “zulmün karşısında susmayı dilsiz şeytan” olmakla bir görmüş gerçekten. Kabataş yalancılarının, münafıklarının, hırsızların, paraya tapanların değil Ali İsmaillerin safında olmak gerçek Müslümanlıktır demiş belli ki.

“Hayatını feda” etmek derken belki de yanlış ifade ettim. Fani ömrünü bir ülküyle, bir davayla taçlandırmış her insana helal olsun. Bu tür “feda”dan güzel bir ödül nasip olabilir mi bir insan için? Tekrar Allah’tan rahmet diliyorum.

İktibas: Türk Solu Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ali Özsoy
Adımlar Dergisi

AV. HARUN YÜKSEL: ÜNSAL’DA, AKINCI VASIFLARININ HEPSİ VARDI
31 Mart 2016



25 Mart 2015 tarihinde dergi büromuza düzenlenen bombalı saldırıda şehîd olan gönüldaşımız Ünsal ZOR hakkında hazırlanan belgesel çalışması için Av. Harun YÜKSEL’in verdiği röportajın görüntülü kaydı ve yazılı metnini sunuyoruz.
ADIMLAR Dergisi


“Ünsal Zor” deyince, bir şehîdden bahsediyoruz her şeyden önce… Resûllerden sonra ve Resûlullah Efendimizin Ashâbından sonra insanoğlunun varabileceği en büyük makamlardan birine varmış olan birisinden bahsediyoruz.

“Ölüp te ölmeyenler”, “ölmeden önce ölenler”… Birisi şehîdlik şehâdet, diğeri velâyet. Şimdi burada, Allah, şehîdlik nasib ettiği kullarına aynı zamanda sevgisini de izhar ediyor. O makamı ona vermekle… Yani, Allah’ın sevdiği bir insandan bahsediyoruz!

Şimdi Allah’ın sevdiği bir insandan bahsedince gerisi hep ufak meseleler kalıyor, ayrıntı kalıyor. Yani Allah ona şehâdet nasib etmekle en büyük makamı verdi. Biz de onu tanımakla “Allah’ın sevdiği bir insan”ı tanımış olduk.

Çok genç yaşlarda tanıdım ben Ünsal’ı. O zaman biz de gençtik, o bizden daha gençti. Şöyle bir “Ünsal” imajı var bende: Akıncı, bildiğimiz tarihî “Akıncı”nın 20. yüzyıldaki tezahürlerinden bir tânesi diyeyim Ünsal için. Akıncının vasıfları nedir? Allah rızası için canını vermeye hazır, gözükara, şehâdet arayan, fedakârlık ahlâkına sahip insan tipi. Akıncı o… Ünsal’da bu vasıfların hepsi vardı! Yani, gözükaraydı, yiğitti, dava ahlâkına sahipti, fedakârlık ahlâkına sahipti.

Onlar, (Ünsal ve Nuray Zor) eşiyle birlikte, benim için çok özel insanlar. Gelecek nesillere de, bugünkü nesillere de örnek olması gereken insanlar. Örnek bir hayat yaşadılar. Bu açıdan da onlar etrafında yaptığınız bu şeyler, onlara bir faydası yok ama kalanlara çok faydalı olacak şeyler. Onlar zaten Allah’ın lütfuna, rahmetine ermiş durumdalar. Kıyamete kadar diri bir hayat içerisinde yaşayacaklar. Ölmeyecekler yani kıyamete kadar.

Bu çerçevede Halk Edebiyatımızda Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Yusuf ile Züleyha, Leyla ile Mecnun –gerçi Leyla ile Mecnun sonra Fuzulî tarafından Divan Edebiyatına da dahil edildi- örnek teşkil edecek, örnek teşkil etmesi gereken, örnek olabilecekleri bir hayatları vardı. Bu çerçevede düşünürken Hakan Yaman geldi benim aklıma. Tanıdıklarım içerisinde Edebiyata vakıf tek insan o. Belki başkaları da vardır, onlara da söylüyorum: Yani Halk Edebiyatı formatında, söylediğimiz hikâyeler formatında biraz şiir, biraz destan, biraz hikâye, biraz roman bir tür hâlinde günümüze taşıyabilecek birisi olursa, çok olağanüstü bir eser çıkabilir bu çerçevede diye düşünüyorum.

Onların cezaevi içinde de dışında da faaliyetleri ayrıca Mücâdele Tarihi’ni yazacak insanlar tarafından ayrıntılarıyla değerlendirilmesi lazım. Yazılması lazım… İlk operasyonda (1 Şubat 1991) gözaltına alındık. O gözaltı süreci, çok şey bir süreçti. Bugünkü gibi değildi o zaman işler. 15 gün süre alıyorlardı. O 15 günün bir haftasını işkenceyle geçiriyorlardı, kalan bir haftasını da işkence izlerini yok etmek için ilaçlar sürüyorlardı, izler kaybolsun diye. Duruşmaya çıkarmadan. Çok yoğun işkencelere tanık olduk orada. Meselâ Ali Osman’ın (Zor) o Şubat soğuğunda “tazyikli su” işkencesine tâbi tutulduktan sonra hücrelere getirildiğinde. Nefes almakta insanlar zorlanıyorlar, o soğuk dolayısıyla damarlar filân daralıyor herhâlde. Saatlerce, o zorla nefes aldığı sesler halâ zihnimde benim. Meselâ insanlar yürüyerek götürülüyorlar sorguya, ondan sonra iki tâne işkenceci kollarına giriyor, getirip hücresine çuval gibi atıyorlar.

O dönem öyle bir dönemde ve bu risklerine rağmen Ünsal dönmedi! Ünsal’ın en güzel özelliklerinden bir tânesi de o; yani, maddî ihtiyaçları olmasına rağmen kendisini satmadı! Davasından dönmedi! Son nefesine kadar da davasının askeri olarak kaldı. Bunların hepsi güzel ahlâkın getirdiği vasıflar. Örnek vasıflar yani bunlar. Ve kolay taşınabilir yükler değil. Tâ o zamandan günümüze kadar…

Dava adamı olduğunuzda, davanıza sahip çıktığınızda, dava ahlâkının gereğini yerine getirdiğinizde bir çok şeyden kendinizi mahrum ediyorsunuz, bir çok riski göze alıyorsunuz, bir çok acıya katlanıyorsunuz… Resulullah Efendimize bir Sahabî geliyor, “Sizi çok seviyorum Yâ Resûlallah!” diyor. O da diyor ki, “o zaman yoksulluğa hazırlan!” Ondan sonra başka bir Sahabe geliyor, “Allah’ı çok seviyorum Yâ Resulallah!” diyor. O da diyor ki, “belâlara hazırlan!” Şimdi burada, “imtihan dünyası” olduğu için Allah, bizi varlıkla da yoklukla da, belâyla da, hoşluklarla da imtihan ediyor. Yani, sadece bizim başımıza belâ gelmesi imtihan değil. Sadece yoksulluk imtihan değil. Sadece sevdiklerinden ayrı kalmak imtihan değil. Yani, varlıklı olmak da imtihan.

Ben onları (Ünsal Zor) Ali Osman’la yapışık ikizler gibi görürdüm. Onları hiç ayrı düşünemiyorum, ikisini. Bir nevi Ali Osman’ın yardımcısı gibiydi. Ali Osman’ın yetişemediği yerlere gider, onun işlerini görür bilmem ne yapar filân. Böyle bir abi-kardeşlikten öte bir bağları vardı onların. Dava arkadaşlığı diyelim ona biz… Böyle bir portre var yani; Ünsal aklıma geldiği zaman Ali Osman da aklıma geliyor, Ali Osman aklıma geldiği zaman Ünsal da aklıma geliyor. Ayıramıyorum yani ikisini birbirinden. Aileleri de öyle, aile bağları da öyle. Rahmetli Nuray hanım destanlık bir hayat yaşadı, gitti.

Hiç şikâyetçi olduğunu görmedim ben ikisinin de. Sıkıldıklarını görmedim yani dava yükünden filân. Enteresan bulunan insanlardı. Zor bulunan insanlardı. Ve güzel insanlardı… Yani, ahlâk insanı güzel kılar. Allah, bizi ahlâkımızla seviyor, gerisini zaten O yarattı. Yani biz O’nun ahlâkına tâbi olacak mıyız, olmayacak mıyız? Güzel ahlâk sahibi insanlardı.

Rahmetle anıyorum! Allah’ın rahmetine gark olduklarını zaten zannediyorum da… İnşallah hepimize örnek olurlar!

Kaynak ve video için: http://www.adimlardergisi.com/av-harun-yuksel-unsalda-akinci-vasiflarinin-hepsi-vardi/

Ünsal ZorUn şehadetinin 1. Yıldönümünde Adımlar Dergisi'nin basın açıklaması
26 Mart 2016



Adımlar Dergisine 25 Mart 2015 tarihinde düzenlenen bombalı saldırının ardından bugün yıl dönümünde basın açıklaması yapıldı.

Açıklamada Adımlar Platformu sözcüsü Cem Türkbinerin: ‘Bizler, batılı emperyalistler ile müttefikleri kime ve kimlere saldırıyorsa hiçbir ön şart koşmadan ve komplekse kapılmadan onlarla omuz omuza vermeye ve bölgemizdeki işbirlikçi yapılara karşı durmaya devam edeceğiz.’ vurgusu dikkat çekti.

Ayrıca Türkbiner 25 Mart 2015 Adımlar Dergisine yapılan hain saldırının soruşturmasıyla ilgili de yaptığı açıklamada, ‘Emniyet bizi herhangi bir gelişmeden haberdar etmemiş ve sanki bu hadisenin suçlusu bizmişiz gibi patlama sonrası bürodan topladığı cihazlarımızı da iade etmemiştir. Bir soruşturma sürüyor mu, sürüyorsa ne aşamadadır biz de bilmiyoruz.’ dedi.

Cuma namazından sonra Çağlayan Adliyesi önünde Adımlar Platformu sözcüsü Sn. Cem Türkbiner’in okuduğu basın açıklamasını aynen yayınlıyoruz.

BASINA VE KAMUOYUNA

Bugün burada, din, millet ve vatan davamız adına kutlu, bu değerlerin düşmanları adına ise dünya ve ahiret hesabı sorulacak hain bir olay üzerine toplanmış bulunmaktayız..

Hatırlanacağı üzere ADIMLAR Fikir, Kültür, Siyaset Platformu bünyesinde yayımlamakta olduğumuz dergimizin bürosuna geçtiğimiz yıl bugün yapılan saldırı sonucunda dört gönüldaşımız yaralanmış ve Ünsal Zor gönüldaşımız şehid olmuştu.

Gönüldaşımızın şehadeti, “ADIMLAR” markası altında Batı Emperyalizminin dayattığı hayat tarzına ve onun bölgedeki işbirlikçilerine karşı tutulan mevziden kaynaklanmıştır. Gönüldaşımızın şehid olmasıyla sonuçlanan bu saldırının sebebleri ve saldırganların kimliği hakkında akıl sahibi her insan yayınlarımızdan ve faaliyetlerimizden yola çıkarak fikir sahibi olabilir.

Adımlar Dergisi, bölgemizde yürütülen bütün planların ifşacısı ve bu saldıralara karşı insanımızın hem koruyucusu hem de ifadecisi olmuştur. Kurulmuş domuzlar diktatoryasının gözünde bu şuurdan büyük bir suç olamaz..

Nitekim yakın tarihte, Hızır Hocaefendi’nin şehadeti ile başlayan bu dönem, Esad Coşan ve Bayram Ali Öztürk Hocaefendilerin şehadeti ile sürmüş ve Ünsal Zor’un şehadeti ile de devam etmektedir. Bu dava uğrunda göze alınacak en küçük tehlike ölümdür diyen bir liderin çocukları olarak biz de biliriz ki bir mücadeleyi zaman ve mekân üstü kılan şey şehadettir. Gerçek ve derin bir müminin aklının, fikrinin, ilminin, okumasının ve yazmasının, kısaca bütün hayatının gayesi şehadet mertebesine ulaşmaktır.

Kısaca bu saldırı, özellikle son 25 yıldır bölgemizde Amerika öncülüğünde Hıristiyan-Yahudi Batı Emperyalizmi tarafından yürütülen saldırıların bir örneğidir. Ve bu saldırı ile başlayan yeni dönemde, ülkede, bölgede ve nihayet dünyada savaş her yere sıçramış ve insanlar için güvenli tek bir nokta kalmamış bulunmaktadır.

Bizler, batılı emperyalistler ile müttefikleri kime ve kimlere saldırıyorsa hiçbir önşart koşmadan ve komplekse kapılmadan onlarla omuz omuza vermeye ve bölgemizdeki işbirlikçi yapılara karşı durmaya devam edeceğiz. Barbar Batı saldırganlığının karşısında Büyük Doğu coğrafyasının kurtuluşu için gerekli örnek tavrı ortaya koymaya devam edeceğiz. İslamcılık iddiası ile yola çıkıp batının bölgedeki siyasi iradesi haline gelenler ile solculuk ve özgürlük gibi iddialarla yola çıkıp nihayet batının bölgedeki askeri gücü haline gelmiş yapıların sahteliklerini ve hazin serüvenlerini yüzlerine vurmaya da devam edeceğiz.

Tüm korkuları İslamın yeniden yükselişine dairdir. Yereliyle küreseliyle tüm faaliyetleri de kalplerindeki bu korkudan kaynaklanmaktadır.

Bugün batının istediği savaşın olmaması değil, kendi topraklarında olmamasıdır. Hatta diğer coğrafyalarda olan savarşların da bizzat suçlusudur. Dolayısıyla savaşın diğer taraflarının da savaşı batı topraklarına taşımak istemesinde şaşılacak bir durum yoktur.

İşin adli kısmına gelince.. Emniyet bizi herhangi bir gelişmeden haberdar etmemiş ve sanki bu hadisenin suçlusu bizmişiz gibi patlama sonrası bürodan topladığı cihazlarımızı da iade etmemiştir. Bir soruşturma sürüyor mu, sürüyorsa ne aşamadadır biz de bilmiyoruz.

Bu noktada bizi üzen esas bir şey varsa o da, bu saldırıdan önce olduğu gibi bugün de müşahede etmekte olduğumuz gevşeklik hâlidir. Milletçe içinde olduğumuz şartların bir türlü idrak edilmemesi ve bütün kesimlere sinmiş olan bu ciddiyetsizlik hâli… Bu çerçevede herkesi bağlısı olduğunu iddia ettiği değerlere ciddiyetle sarılmaya davet ediyoruz…
Haber 93

ÖLÜM ODASI -B YEDİ-: ŞEHİDLE GELEN...
SALİH MİRZABEYOĞLU

LEVHA: (…) 1991… Yer Eminönü… Ben, Köprü’nün karşısında Karaköy tarafındayım. Yanımda, tanımadığım veya kim olduğunu hatırlayamadığım birisi var. YENİ CÂMİ’ye doğru bakıyorum. Câmi’nin önünde küçük bir kalabalık, yeşil bir tabut taşıyor. Yanımdakine, tabutu küçük bir kalabalık taşıdığı için, cenazenin kime âit olduğunu soruyorum; o da bana, “Peygamber Efendimiz”in olduğunu söylüyor. Aklıma, Hacca gidenlerin durumu geliyor ve “o zaman Hacca gidenler boşa gidiyorlar, çünkü O’nun naaşını buraya getirmişler!” şeklinde bir şeyler söylüyorum. (Nuray Zor)

LEVHA: (…) Ocak 1999… Yıllar önce gördüğüm yukarıdaki rüyâmı Kumandan’a anlatıyorum, çok güzel olduğunu söylüyor. Rüyâda tabut görmenin, OTURMAK demek olduğunu belirttikten sonra, “çok güzel bir rüyâ” diye tekrarlıyor. Fakat, OTURMAK bizim bildiğimiz mânâda “oturmak” demek değilmiş, daha farklı ve önemli bir mânâsı varmış. Yanımdakilere, Kumandan’a yıllardır tâbirini merak ettiğim rüyâmı anlattığımı ve onun da rüyâmı güzel bulduğunu söylüyorum; rüyâ içinde rüyâ… Daha sonra Kumandan’ın evindeyiz, fakat ev bizim ev, Kumandan Terörle Mücadele Şubesi’nden (TEM) yeni çıkmış. Ben, çekyatın üzerinde Hayran Hanım’la konuşurken, dikkatimi nereden geldiğini ve kim olduğunu bilmediğimiz 9-10 aylık bir bebek çekiyor. Bebek bir takım sesler çıkarıyor. Kumandan karşılık veriyor, yâni karşılıklı konuşuyorlar. Bebek çekyatta yatmış, Kumandan oturur vaziyette ona eğilmiş. İçimden bebeğin SÜRYANİCE konuştuğunu geçiriyorum. Birden Kumandan’ın da bebekle konuşması dikkatimi çekiyor. Aklıma HIRKA-İ TECRİD’deki bir mevzuyla ilgili bölüm geliyor. “Süryanice’yi artık kimsenin bilmediğini ve sadece Allah tarafından velilere öğretildiğini” söylüyorum. Sır olan hâdiseye şâhid olduğum için, içimi büyük bir sevinç kaplıyor. (Nuray Zor)

Arnavutça, VARES-Tabut: 278: RAHMAN Suresi, 20. âyet… Süryanice, QESERO-Gök mavisi: 278: ARVASÎ… NECİB Fazıl Kısakürek: 1417: MUSA Mirzabeyoğlu. “Salih Mirzabeyoğlu”… Süryanice, YATBO-Oturma: 417: ETEDBAH-Süryanice, “Şehîd olmak”… MUARRİF-Tarif edilmiş, anlatılıp bildirilmiş. (Kı’de-Bir oturma tarzı. Halı. “Haliç”: 179=1178: Mutlak. Hürriyetine kavuşmuş, bir kayıt altında olmayan… Süryanice, Dufno-Tabut: 146: Rahman Suresi, 19. âyet-“Meâli: Allah, taşkın iki denizi salmış birbirlerine kavuşuyorlar”… Rahman Sûresi’nin 19 ve 20. âyetlerinin bir tefsiri de, kasdın Hazret-i Ali ile Hazret-i Fatıma’nın izdivacı olmasıdır… Nuray Zor: 480: Tekennî-İsim alma… Süryanice, Knoyo-İsim alma: 178: Ünsal… “Şehîd” Nuray Zor ve “Şehîd” Ünsal Zor)… ÜNSAL ZOR: 391: ŞAFÎ-Bir şey üzerinde el yürüten. “Şefaat eden”. (Allah cümlemizi, şehîdlerimizin şefaatine nail etsin!)

ÜSTADIM’ın 1969 senesinde, –tıpkı ADIMLAR dergisine konulan–, bir patlayıcı ile MTTB’de şehid olan MUSTAFA Bilgi için verdiği hitabeden: Hedef, Mustafa’nın şahsında ikidir: Evvelâ İSLÂM, sonra İslâm’ı en derin, en gerçek, en titiz ve yüzde yüz HEPÇİ mânâda temsil ve topyekûn Kâinat ve insanlığa karşı tatbik ehliyeti yolunda ilerleyen yeni gençlik… Yani siz! (…) Mustafa Bilgi o şehîdtir ki, kendi müslümanlık hisleriyle öz nefsi hesabına değil, ayrı ayrı herbiriniz adına, yeni gençliğin yekûnlük imân hissesi uğruna can vermiştir. Mustafa Bilgi bu kadar büyük bir mânâya lâyık mıydı? Bu ince nokta üzerindeki hikmeti araştırmayınız ve Allah’ın, kapalı kalblere gömülmüş belirsiz cevher olarak bir kuluna lâyık gördüğü mânâyı siz de başınıza taç ediniz! (…) Onu öldürenler, topyekün yeni imân gençliğini kastetmişlerdi. Size düşen karşılığın da aynı çapta olması gerektiğine göre, siz büyük inşânızı tamamlamaya bakınız! O zaman topyekün küfür yığınını o binanın temelleri altında ezilmiş ve kemikleri tebeşir lekesi hâline gelmiş bulacaksınız! Elverir ki Allah, “OL!” desin. (1975 senesinde: Dava çilekeşinin “nerdesin?” feryadına, “murad edilenin GÖLGESİ kabul edilebilirsek burdayız. Gayemiz aslı gibi olmaktır!” diye çıkan meşhur GÖLGE dergisi… O tarihte Şehîd Ünsal Zor, 5 yaşlarında idi; 15-16 yaşlarından başlayarak, İBDA tarihinin 40. senesinde, hayatı dışarıda ve Hapishâne’de hep mücadeleyle geçmiş ve 45 yaşında ADIMLAR dergisinin mensubu olarak şehîd olmuştur. Onun mücahidliği, bilinen… Süryanice, Catlo-Zor: 440: Lahto-Süryanice, “Avuç”… Süryanice, Mcas-Seğirmek: 104: HvoSohdo-Süryanice, “Şehîd”… Zor Şehîd: 544: Şirdil-Cesaretli. Cesur. Aslan yürekli)

Süryanice, ETENĞES-Şehîd: 1513: DURBAŞ-“Uzak ol!” mânâsına gelen bir emir. Nefyetme, olumsuzlama, leysî. Â’sa… Süryanice, ŞROĞO-Lâmba. (Misbah: Lâmba… Misheb: Siyah at. Murad): 1512: SAFRYONO RABTO-Süryanice, “Büyük Doğu”… Süryanice, MEŞTANDONO-Şehîd: 858=1857: EL-KUBTAN KUSTO MÜSLİM-Arabça, “Kaptan Kusto Müslüman”… SEYYİD MUHAMMED SALİH-Seyyid Taha Hazretleri ve SeyyidFehîmArvasî Hazretleri arasında bir yan lâhika: 857: DERVİŞ MUHAMMED Mührü… Süryanice, SOHDO-Şehîd: 84: SİYAHA-Suyun akması.

Süryanice, BOBO-Bebek: 16: TAHA-Bulut… YAKAZA-Uyku ile uyanıklık arasında görülen suretler, hayalimsi: 16: HÜVVE-Derinliği, genişliğinden fazla olan çukur. “Hakikat. Hüviyet”… BÎD-Yok olmak. “Leysî”: 16: HİCCE-Bir defa Hacca gitmek… YONESQO-Bebek. “Safiyet”: 138: MAHS-Hâlis olmak… HANEF-İstikamet, doğruluk: 138: FEHİM-Kömür. “Anlayış. Ululuk”… Kürtçe, QALEV-Toplamak, kilo almak. (Levha: … Ocak 2005… Elimde beyaz bir dosya kâğıdı var. Sahibini görmediğim bir ses, kâğıdı kastederek, “Bu, kilo aldırır!” diyor. Mektubat-ı Rabbanî’yi kastederek de “bu da mânevî kilo aldırır!” diyor… Not: Berzah isimli eserim için, rahmetli Ahmed Ustaosmanoğlu Hoca’nın 3 sefer yaptığı istiharede gördüğü hep aynı rüyâ): 138: SÜLEYMAN MAHZUMOĞULLARI-Hâlid bin Velîd Hazretleri’nin kendisi ile aynı “Ebu Süleyman: Horoz” lâkablı, oğlu… Süryanice, YALUDO-Bebek: 57: TEDMURTO-Mucize.

KANI ZAYİ OLMADI

LEVHA: 25 Mart’tan birkaç gün önce, 2015… Bana birisi kısa bir kırmızı kaftan hediye ediyor, Nuray’a gösteriyorum… Çok sinirleniyor ve “böyle kaftan mı olur!” diye söyleniyor, ama alıp kendisi giyiyor… O kaftanla kızgın kızgın, bir bina yıkıntısı içinde dolaşıyor ve konuşuyor. (Nurcan Pektaş, Şehîd Nuray’ın ablası)

ZOR ŞEHÎD: 544: MÜŞACİR-Sözle niza eden, çekişen… MUANNİF-Şiddetle azarlayan: 240: KÜRK-Kızıl, kırmızı. (Firas-Çok kırmızı, kırmızı nesne: 371: Şken-Süryanice, “Oturmak”. Metanet. Sabit… Fars-Şark kavimleri. İran. “Tabut, neşeli olmak”: 340: Karm-Değerli insan)… KAMİS-Gömlek: 240: MEVT-Ölüm. “Feyz”… Süryanice, ESFAYNİCO-Kırmızı: 221: MUZAFFER-Düşmanı yenmek. (Bütün Fikrin Gerekliliği. Rûmî)… SAKAYN-İkiz kenar. “İki zor”: 221: İNAK-Birbirinin boynuna sarılma, kucaklaşma… Süryanice, SUMOQO-Kırmızı: 123: NEAB-Karga yavrusu. “Siyah”. (Keraker-Karga. Kuzgun: 441: Kısakürek… Tahattüm-Hatem, yüzük takınmak. Ariflerin gönlüne Allah’ın vurduğu mühür. “Derviş Muhammed-332”: 1441: Salih Mirzabeyoğlu… Derviş Muhammed: Adem Aleyhisselâm’dan bütün Peygamberlere kadar hepsini sancağı altında toplamakla, o zamandan bu zamana erenleri, sahabîleri, tâbîleri, velileri, mücahidleri ve bütün mümin ve müslüman toplulukları ihata eden, Mürşidi Allah, Allah Sevgilisi. O’nun ümmetinden ve Hacegan silsilesinin 21. kahramanı, O’nun ruhaniyetine Varis… “Derviş Muhammed Semerkandî-442” mührü: 7725=732: Abdülhakîm Koltuğu… Şehîdlerimiz bu kumaştan Allah’ın takdir ettiği)

LEVHA: 25 Mart’tan önce, 2015… Ünsal’ın rahmetli babası, siyah bir elbise giymiş kızgın kızgın evlerinin etrafında dolaşıyor, sanki tavaf ediyor… Eve gir!” diyorlar, girmiyor! (Nadide Mutlu)

Süryanice, ŞALMUM-Siyah. “Ululuk rengi”. (Arnavutça, Zi-Siyah: 17: Zi-Sahib anlamında ön ektir… Kamer menzillerinden “Zi-Ze, Zu, Sahib”; Ze harfi, Allah’ın “Hayy-Diri” ismi, Hava mertebesi ile ilgilidir… Arnavutça, ZEZE-Siyah renk: 20: Kef harfinin ebced; Allah’ın Şekür ismi, Kürsî mertebesi, Kamer menzillerinden “Nesre” ile ilgilidir): 417: NECİB Fazıl Kısakürek… Süryanice, SIFAR MELE-Kamus. Lûgat. Denizin derin yeri. Kâinat nizamı. Yazıda başlık. (Kaptan Kusto Müslüman… Naslıhan Kerimem-Mektub başlığı: 832: Hbituto-Zor): 417: BAR ROZO-Süryanice, “Sır ortağı”.

METRİS-Koruma, kollama ve “bana düşmeyeceği kaydıyla” en tabiî bir hakkıymış gibi her hizmeti bana sunan, hatta bu hususta sanki başkasını kıskanan, sonra Kartal Cezaevi’nde ne kadar olursa o kadar bunu sürdüren bir gazi, ahiret komşusu olmayı dilediklerimden: 710: ŞEHÎD Ünsal Zor-Şimdi “başka bir hayatla diri olan”… HAMİS-Perşembe günü. (25 Mart 2015’te şehîd oldu, ertesi gün, Perşembe, Adlî Tıb’da otopsi yapıldı): 710=1709: TOPRAK-Cuma günü toprağa verildi. (Meşhud: Cuma günü. Görünen. Şehadet edilen. Allah Sevgilisi’nin bir ismi. Kıyamet)… BÜRGÜS-Pire. Zirve. Leysî. Nil. Yokluk. (Rüyâda gelen mânâ; Muhyiddin-i Arabî Hazretleri, benim için “Bit ve pire hakkında en çok yazan odur!” demiş; bu yazıyı okuyorum… Süryanice, Şıhur-Nil nehri. Mavi Nil: 524: Hırka-ı Tecrid): 1708: TEŞEHHÜD-Şehadet getirmek. Namazda, Ettahiyat okumak. (Ka’de: Ettahiyat okumak. Oturmak.)
HALIDAKİ DESENDEN
LEVHA: (…) Ekim 2014… Dikdörtgen bir halı. Açık alanda, sanki bir duvara asılmış gibi, ama onun öyle durmasını sağlayacak hiçbir şey yok. Rengi, tahin gibi bir kahverengi; iki tonu halıda hâkim. İlk bakışta açık kahverengi, onun daha da açığı renkte kumlu bir desen. Tüyleri normalden biraz uzun, düzensiz, karışık… Salih geliyor ve sağ eli ile halının sağ üst köşesinden başlayarak yavaş yavaş ve sıvazlaya sıvazlaya düzeltiyor. Tüyler düzeldikçe, desen ortaya çıkıyor. Klasik bir desen. Halıyı çerçeveleyen bir boşluk ve sonra kenarlara doğru su. Koyu renkli su, aşağı kısımda açık renkte. Halının sol alt köşesine gelince, orayı sıvazlamıyor ve şehadet parmağı ile imzasını atıyor. (Hayran Erdiş)

Süryanice, MŞAMYO-Dikdörtgen. (Abdullah İbn-i Mesud’tan rivayet: “Allah Resûlü elindeki bir çubukla KARE çizdi. Sonra bu şeklin ortasından dışarıya doğru bir uzun çizgi çekti.Bu uzun çizgiyi kare içindeki dikey olarak kesen küçük çizgiler çekti ve şöyle buyurdu: Şu karenin merkezinden dışarıya çıkıp –sonsuzluğa doğru– uzanan çizgi de, insanın emel ve arzularıdır. Bu küçük çizgiler de insanın başına gelecek kaza ve belâlardır. Eğer bunlardan birini atlatırsa öbürüne yakalanır ve onu da atlatan ölüm çemberini aşamaz!”… Ecel-İleride olacağı şübhesiz olan. Allah’ın takdir ettiği ömür. Ölüm: 34: Ecell-Neam, evet, olumlama. Çok güzel, çok büyük. En üstün. “Kâfirin küfrü kesilir, Müslüman Allah’a kavuşur!”… Üstadım’dan: Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber / Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber!): 463: BİSAT-Halı. Seccade. “Haliçe: Halı, seccade. Hâliç”… BÜTÜN FİKRİN GEREKLİLİĞİ-Hayatın iki yüzü, Dünya ve Öte Dünya için: 2154: MEHDÎ MUHAMMED-Allah Resûlü ve Varisi. (Herşeyi yerli yerince eden, Hakîm-Allah, Allah Sevgilisi, Varisler: 78: İbda’… Süryanice, Omelo-Halı: 78: Hikemî-Hikmetle muttasıf)

RIHAL-Büyük halı: 240: (Levha: 24 Şubat 1988… Parmaklarımla saya saya “Bismillah” çekiyorum ve 240’a tamamlıyorum!)… RUM. (Düşmana galib gelmek için okunan Sûre: Rum Sûresi): 240: MAKSİM-Taksim edilecek, dağıtılacak yer. Suyun kollara ayrılma yeri… KKM-Kaptan Kusto Müslüman: 240: MUKANNEN-Zaman ve miktarı hiç şaşmayan. Muntazam. Tertibli. Kanunla vacib olan. Tertibe dahil olarak kararlaşmış olan… MAKSUD-Kasdedilen, arzu, istek, gaye: 1240: AĞZİROYO-Zor… Kürtçe, BİRDOZİ-İdeoloji. “İslâma muhatab ruh, anlayış ve sistemi”: 239: RAHIL-Ölen. “Feyz alma”… KI’DE-Halı. Bir oturma tarzı. (Rabbe’-Dikdörtgen yapmak, kare yapmak, dört parçaya bölmek, dört kat etmek. Bağdaş kurup oturmak: 272: Ra’b-Doldurmak. Efsun… Kıdde-Tarikat. Taksim etmek: 1109: “Derviş Muhammed 332” mührü, büyük ebcedle… Süryanice, HvoSohdo-Şehîd: 104: Kadd-Boy bos): 179: MUTALSIM-Tılsımlanmış. Esrarengiz hâle gelmiş… ÜNSAL-“Zor”: 178: MÜLHAK-Zam ve ilâve olunmuş, eklenmiş. İlhak olunmuş.

Süryanice, QATİFTO-Halı: 902: DEVLET-İ EBED MÜDDET. (Bütün Fikrin Gerekliliği: 2154= 156: Ninum-Sümerce’de, “Bir dokuma tezgâhı” demek)

KAYNAK: ADIMLAR DERGİSİ

KUMANDAN CARLOS: ŞEHİDİMİZİN RUHU ŞÂD OLSUN!
15 Nisan 2015



Esselâmü aleyküm. Hayat nasıl gidiyor? (Av. Güven Yılmaz, iyi olduğunu söylüyor, Carlos’a kendisinin nasıl olduğunu soruyor.) Avukatlarımdan birinden bir...
(..)
Avukatlarımdan birinden bir bilgi aldım, o da CNN’den ve Sabah gazetesinden almış.

ADIMLAR dergisine yapılan saldırıyı öğrenince şok oldum ama meselenin tafsilâtını o ân bilmediğim için yorum yapmak istemedim.

Ancak şimdi, ilk olarak, bu cesur aylık derginin kadrosundan Ali Osman Zor ve tüm diğer kardeşlerimizle dayanışmamı tekrar ifâde etmek istiyorum. Aynı şekilde, Ali Osman Zor ile şehidimiz Ünsal Zor’un ailesiyle dayanışmamı ve dualarımı paylaşmak istiyorum.

Diğer yandan; polis orada ne yapıyor bilmiyorum ama hükümetin bu işte dahlinin olmadığını tahmin ediyorum. Demokratik yollarla seçilmiş meşrû devlet başkanı Erdoğan ile ona bağlı hükümetin bu hâdiseye dahil olmasında bir çıkar göremiyorum.

Failler, Türkiye’nin düşmanları, hükümetin düşmanları, İbda Hareketi’nin düşmanları, devrimin düşmanları olmalı. Muhtemelen yabancı istihbarat servisleri veya mahallî servisler vardır arkasında.

Bu vesileyle, sol kanattan mahallî devrimcilerin böyle bir şeye karışacaklarını da düşünmüyorum. Şayet herhangi bir şekilde bu işe karışmışlarsa, kendilerine sızılmış ve artık CIA veya Mossad gibi yabancı istihbarat servisleri için çalışıyorlar demektir.

Hâdise hakkında benim görüşüm, benim tahlilim bu şekilde.

Bu vesileyle; yakın zamanlarda gönüldaşlarımızdan çoğu cezaevinden çıktı. Malî imkânlarınızın sınırlı olduğunu biliyorum, ancak tehlike altındaki tüm insanlarınızın hükümetten silâh taşıma ruhsatı alması lâzım. Yine, güvenilir gönüldaşlarınızdan oluşan kendi muhafızlarınızın olması da!

Bunun çok temel bir mesele olduğunu düşünüyorum. Sadece Kumandan Mirzabeyoğlu değil –ki, çok çok iyi korunması şarttır-, Ali Osman Zor gibi olan diğer herkesin ve dergisindeki tüm gönüldaşların da korunması gerekiyor. Öncelikle, kendi gönüldaşlarınız tarafından korunmaları gerekiyor.

“Kanunî” yollarla korunmalarını kastediyorum elbette ve sanıyorum imkânsız da değildir bu. Cumhurbaşkanı Erdoğan hükümetinin, bu militanların, bu sahici müslümanların, bağımsız Türkiye’den ve Doğu’nun İslâm toprakları bütününden çıkmış bu hakiki militanların kendilerini savunmasına engel olacağını zannetmiyorum.

Silâhla kendilerini “savunmasına” diyorum, “saldırmalarına” demiyorum.

Bence temel meseledir şu ân bu.

Neyse…

Şehidimizin ruhu şâdolsun, Allah rahmet eylesin. Allah, yaralı gönüldaşların da yâr ve yardımcısı olsun.
(..)

Kaynak: Adımlar Dergisi

Şehit-Dost-Gazeteci-Dava Adamı Ünsal Zor
Harun Yüksel
29.03.2015



“Ünsal Zor" dediğimizde...

“İyi insanlar iyi atlara binip gitti”kten sonra kötülere kalan bir dünyayı...

Kötülüğün ülke ülke, şehir şehir, mahalle mahalle, sokak sokak, ev ev kuşattığı bir dünyayı...

İnsanların bu dünyada yaşamak, nefes almak, karnını doyurmak, barınmak, gibi en temel ihtiyaçları için bile, kötülüğe boyun eğerek, kötülere mahkûm, mecbur, esir ve köle olmak zorunda kaldığı bir dünyayı...

Yeniden iyi insanların...

İnançlarından, namuslarından, şeref ve haysiyetlerinden taviz vermeden gönül ve vicdan huzuru içinde yaşayabilecekleri bir iyilik mekânı haline dönüştürecek “Büyük zuhur” öncesi ve bu “zuhurun” yolunu açmak üzere geri dönen “İyilik savaşçıları”nın “ilklerinden”, yiğit bir akıncıdan...

45 yıllık ömrünün yaklaşık dörtte birini işkencehanelerde, hücrelerde, cezaevlerinde, direnişlerde, açlık grevlerinde, sokaklarda, meydanlarda protestolarda, basın açıklamalarında geçirmiş...

İşkence görmüş, tutuklanmış, yargılanmış, cop yemiş, dipçik yemiş, mermi yemiş, gaz yemiş ama asla boyun eğmemiş, sinmemiş, sindirilememiş, devşirilememiş, teslim olmamış, teslim alınamamış, şerefli bir insandan bahsediyoruz...

Kötülüğe “eliyle, diliyle ve kalbiyle” karşı çıkan

Bir iyilik erinden...

Bir akıncıdan...

Bir dava adamından..

Bir gazeteciden...

Bir yazardan söz ediyoruz...

Bir dosttan...

Bir kardeşten...

Ve...

Şimdilik çok nadir bulunan bir insan türünden bahsediyoruz...

Onun davası, kavgası ve mücadeledeki azim ve kararı anlaşıldıkça çığ gibi büyüyecek bir iyilik savaşçıları neslinin öncülerinin birinden bahsediyoruz...

-Bütün dertleri para pul, makam, mevki, lüks, israf ve şatafat hırsından ibaret kötüler dünyasının...

İnsana sadece sureten benzeyen AVM kemirgenlerinin...

Rezidans zararlılarının...

Lüks mekân parazitlerinin...

Beton aşıklarının...

Yeşil rengi sadece ABD dolarının üzerinde seven kazmaların...

Ölümcül bir hastalık olan ve bu hastalığı durmadan yayan, sayısız Batıcı hayat tarzı çukurlarından herhangi birinde kan ve irinle, alkol ve uyuşturucuyla beslenen ve hayatı da bundan ibaret sanan, kötülük kurbanlarının asla anlayamayacakları iyi bir insandan, bir iyilik savaşçısından bahsediyoruz...

İnsan olmakla, bir şeylere malik olmak arasındaki derin anlam uçurumunu bile farkedemeden...

Kapitalizmin model, marka, fiyat tuzağında debelenmeyi yaşamak zannederek...

Yiyen, içen, gülen, oynayan, yatan, kalkan, osuran, sıçan, hoplayan, zıplayan, bunlardan daha fazlasını yapanları gördükçe kıskançlık krizleri geçiren, başkasının elindekileri kapmak için kumpaslar kuran, denk getirdiğine kazık atan. kazık yediğinde deliye dönen...

Hiç ölmeyecekmiş gibi ölçüsüz endazesiz sefil bir hayat yaşamayı özgürlük kabul eden...

Hazlarına esir düşmüş insan suretindeki neoliberal tüketim canavarlarına

hiç benzemeyen birinden sözediyoruz..

“Başını bir gayeye satmış bir kahraman gibi” yaşayan birinden...

Ünsal Zor...

Bu kötülüğe boğulmuş dünyanın unuttuğu bir insan türünün ilklerinden...

Hani merhum Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in ömrünün son demlerinde Salih Mirzabeyoğlu’nu tanıdıktan sonra “Geliyorlar...” diyerek:

“Gözleri kara, alınları fikir çizgili, kalpleri ceylân, iradeleri çelik, imanları volkan, irfanları tarla, idrakleri bıçak, edaları şiir, diyalektikleri ipekten örgü, geliyorlar .”

Müjdesini verdiği...

İyilik savaşçıları neslinin ilk habercilerinin birinden bahsediyoruz...

Ben onun avukatıydım...

Tanıdıkça onun ne kadar güvenilir ve iyi bir insan, bir dost, bir arkadaş olduğunu anladım...

Aramızda bir dostluk oluştu...

Zamanla bu, bir ağabey kardeş ilişkisine dönüştü...

Sırtınızı döndüğünüzde arkanızdan hançerlemeye, tökezlediğinizde ilk tekmeyi sallamaya, yüzünüze gülüp arkanızdan kuyunuzu kazmaya hazır soysuz çıkarcılar tarafından kuşatılmış bir dünyada bunun, ne büyük bir nimet olduğunu bilenler bilir...

20 yıla yakın tanışıklığımız içinde ne bir kabalık etti, ne saygıda bir kusur...

Satmadı...

Kazık atmadı...

İftira etmedi...

Dedikodumu yaptığını hiç işitmedim...

Yardıma ihtiyacım olduğunda elini uzattı...

Verdiği sözü tuttu...

Emanete ihanet etmedi...

Yalanına, dolanına hiç şahit olmadım...

Yani “münafıklık” alâmetininin hiçbiri onda yoktu...

"Fedakârlık ahlâkı"nın canlı bir numunesi gibiydi...

İnsan bir dostundan daha ne bekleyebilir ki?

Ve...

Bugünün dünyasında böyle bir insanla dost, arkadaş, kardeş olma şansı kaç kişiye nasip oluyor ki...

Bu açıdan kendimi çok şanslı hissediyorum...

Allah, belki de ona bu iyi vasıfları taşıdığı için şehitliği nasip etti...

İnsanoğlu’nun Allah katında kazanabileceği en büyük iki rütbeden biri olan şehitliği...

Onu “ölüp de ölmeyen” şanslı insanlar kervanına kattı...

Allah’ın sayısız nimetleri şehitlere daha ilk damla kanı toprağa düşmeden verilmeye başlanıyor ya...

Belkide ilk sürpriz, eşi şehit Nuray Zor hanımefendiye kavuşmakla başlamıştır...

Artık o, kabir suali, kabir azabı, ölüm, acı, yokluk, sıkıntı, keder, hastalık, ayrılık hüznü, rızk endişesi, hesap derdi, Sırat Köprüsü sıkıntısı olmayan bir hayat içinde mahşere kadar yaşayacak...

Güneşin bir mızrak boyu aşağı ineceği o çetin mahşer günü, diğer şehitler ve salih insanlarla birlikte o sıkıntılı günü hiçbir sıkıntı çekmeden atlatacak...

Bir de...

Şehitlerin bazı gazalara iştirak ettiklerine dair keşif ve müşahade rivayetleri var ki...

Öyleyse...

Onu katleden kahpeler ondan kurtulalım derken başlarına nasıl bir dert sardıklarını asıl o zaman görürler...

45 yaşında şehit düştü...

Babadan kalma bir gecekondudan ve ikinci el satın aldığı bir motosikletten (Habertürk’ün haberine göre o motosikleti alırken de kazık yemiş, plakası sahte mi neymiş) başka hiçbir malı mülkü olmadı...

Şehit düştüğünde cebinde üç beş paket sigara parasından fazla bir parası olduğunu da sanmıyorum...

Bankada hesabı, borsada kağıdı, yastık altında dövizi, küpte altını da yoktu..

Harama tenezzül etmedi...

Aç gözlü değildi...

Çok iftiralar attılar...

Çok dedikodusunu yaptılar...

Yani bol bol günahını aldılar...

Daha ne diyeyim...

Kaç tane böyle iyi insan tanıyoruz ki?

Allah’ın O’nu bu dünyada şehitlik nimetiyle mükafatlandırması bile onun iyiliğine tek başına yeterli bir delil iken...

“Bunca lâfı niye ettin” derseniz...

İyi insan olmaya niyet edenlerin somut örneklere, rol modellere ihtiyacı var...

Kötülüğün hakim olduğu bir dünya da “elimizle, dilimizle ve kalbimizle” kötülüğe karşı çıkmanın formülünün, Ünsal Zor gibi yiğit bir ”iyilik savaşçısı” olmaktan geçtiğini göstermek için...

Yani...

Böyle bir dünyada “İyi insan” olmak için sadece niyet yetmiyor; o niyetin arkasına canımızı, malımızı, sevdiklerimizi, rahatımızı kaybetme riskini de koymak gerekiyor...

Şehitlik nimetine nail olduğu için, O’nun adına çok seviniyor olsam da, böyle bir dosttan ayrılmanın hüznüne de engel olamıyorum...

Böyle güzel bir insana hangi kahpeler kıydıysa, onları yakalayıp adalet huzuruna çıkarmak için maaş alan her düzeyde görevlilere sesleniyorum: Bu katilleri hemen bulun...

Katillere dair teşhisi saldırıda yaralanan Adımlar dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ali Osman Zor, o yaralı haliyle yaptı:

"Ortalığı bulandırmak için aslı olmayan haberlere lütfen itibar edilmesin! Bizce saldırıyı gerçekleştirenlerin adresi bellidir:Bomba, CIA veya MOSSAD işi!"

CIA veya MOSSAD’a gücünüzün yetmeyeceğini biliyoruz...

Hiç olmazsa...

CIA veya MOSSAD bu saldırı için kimi veya kimleri tetikçi olarak kiraladıysa bari o şerefsizleri bulun...

Ünsal Zor'un Cenaze merasimine katılan Ulusal Parti Genel Başkanı ve Türksolu Dergisi Başyazarı Gökçe Fırat Çulhaoğlu’nun bu konudaki görüşleri de önemli:

“Basın özgürlüğünü savunacaksak, bu cinayetin biran önce aydınlatılması lazım. Adımlar dergisi. Kürtçülüğe, PKK'ya, Barzani çizgisine, Büyük Ortadoğu Projesine kökten karşı çıkan bir yayın organıydı. Bunun arkasındaki güçlerin aydınlatılması lazım "

Çulhaoğlu’nun bu tespitleri de Paris’te bir karikatür dergisi basıldığında “Hepimiz Carlie Hebdo'yuz” diye sokağa dökülen...

Ama...

İstanbul’un göbeğinde ve İstanbul Adliyesi'nin hemen yanında bir dergi havaya uçurulunca...

Ortalıkta hiç görünmeyen“ Basın özgürlüğü” aşıklarına kapak olsun...

“Basın özgürlüğünü savunacaksak, bu cinayetin bir an önce aydınlatılması lazım” diyen Fırat Çulhaoğlu’nun onurlu sesinden başka...

“Hepimiz Ünsal Zor’uz” diyen ne bir yazı, ne bir slogan, ne bir gösteri, ne ses ne de seda var...

Niye ki?

Dergisiyse dergi...

Saldırıysa saldırı...

Cinayetse cinayet...

Gazeteciyse gazeteci...

“Basın özgürlüğü”, saldırı yalnızca Paris’te olursa mı tehlikeye giriyor?

Son olarak...

Sırlar kitabı Tilki Günlüğü’nün (*) 2. cildinin ilk sayfası “Son gününe yetişen” başlığı altında “Levha 17 Ekim 1989 Ünsal Zor... ‘Ünsal’ın kelime mânâsı, ‘silahlanmış adam’ demekmiş... ‘Şöhretlenmek’ ile ‘silahlanma’ arasındaki alâkayı enteresan buluyorum!..” diye başlıyor...

Artık ne demekse?

Bilenler anlatırsa biz de öğreniriz...

* Salih Mirzabeyoğlu, Tilki Günlüğü, cilt 2, Sayfa: 9, Nisan1992, İbda Yayınevi, İstanbul.

"Ali Rıza şâhidsin… Ben Kumandan’ın Ünsal’ıyım!” / Av. Ali Rıza Yaman
08 Nis 2015



Anadolu’da “taht işi, baht işi” derlermiş.

Her iki cihânda da en büyük “taht” şüphesiz; şehâdettir.

Kavgayı bu “taht”a nispetle vermek; şuur işidir.

“Şuur”; maksatlılıktır.

Maksad belli: insan olmak.

‘İnsan olmak’ın usûlü, esası, sebebi, gayesi malûm: Gaye İnsan- Ufuk Peygamber.

İnsan olma mecbur ve memuriyetinde olan bizlerin önünde iki şık var:

Ya maksadına doğru ilerleyen “zaman”ın şâhitlik edilen dilimine en üst şuur seviyesiyle şâhitlik edip, onun hakkını verecek ve her ân İslâmlaşarak ‘zaman’ın şehîdi olacağız…

Yahut da şâhitlik edilen zamanın hakkını veremeyerek ‘zaman’ın rezîli olacağız.

Şehîtlik ile rezîllik arasında kıl kadar ince bir yol vardır ki, zıtlardan zıtlara geçiş ân meselesidir.

O yüzdendir ki bütün dava; istikamet davasıdır.

A. Kadîr Geylanî Hz.’nin malûm ve meşhur sözü: “En büyük keramet; istikamet.”
Her ân istikamet; ancak diri bir şuurla olur.

Diri bir şuur; ancak mücellâ bir kalple olur.

Mücellâ bir kalp; ancak Allah’ı zikretmekle olur.

İnsan; ancak mücellâ bir kalple eşyayı ve hâdiseleri İslâm’a nispetle teshir edebilir.

İ. Gazalî Hz.’i; “kalbin en büyük hususiyet ve yüceliği her ân değişebilmesinden gelir” der.

Her ân yaratılan bir kâinatta, her ân değişebilen bir kalple şâhitlik edilen zamanın hakkını vermekle mükellef olan bizlerin şâhitlik ettiği zaman; 15. İslâm Asrı’dır.

İslâm Asrı’nın bariz vasfı; FİKİR ÇAĞI olmasıdır.
Bu ‘çağ’ın ya hakkını verip şehît olacağız, yahut ‘çağ’ın dışına düşüp rezîl olacağız.

Bu satırların yazarı, ömrünü rezîl olma korkusuyla geçiren, bu korkudan dolayı her dem diri bir şuura sahip olan ve bu şuurdan dolayı şehîtlik ‘taht’ını kovalayan iki ‘baht’lı İNSAN tanıdı: Nuray ve Ünsal Zor.

Salih Mirzabeyoğlu’nun evlilere ve evlenecek olanlara yönelik daimi bir ikâzı ve duası vardır:

“Hem dünyanızda ve hem de ahîretinizde birbirinizin yardımcısı olun.”

Nuray ve Ünsal Zor birbirlerinin yardımcısı olmaları yönüyle muazzam bir ahenk, muazzam bir emsâl belirtiyorlar.

Bir defa ikisi de hiçbir zaman ‘bu dünya’ya âit olmadılar.

‘Bu dünya’ya o kadar iğreti duruyorlardı ki, gönüldaş Halil Kantarcı’nın dediği gibi, “şehîtlik onlara yakışıyor.”

Ünsal Zor’da müthiş bir istikamet kaygısı var.

Bir çok sohbetimizde hiçbir gösteriş tavrına bürünmeksizin, son derece hissî, son derece tabiî bir şekilde ve meşhur delişmen üslubuyla; “Ali Rıza Kumandan beni kovarsa ben ne yaparım… Ben ben olmam ki. Ben hayatta O’ndan başka bir şey bilmiyorum ki. O’nsuz bir hayat nasıl olur onu bile bilmiyorum. O yüzden Kumandan hiiiç kusura bakmasın. Kovsa da ben bir yere gitmem. (Gülerek) Ne de olsa ben deliyim. Mazurum. Kumandan beni mazur görür.” dedi.

Dışarıdan bakıldığında aynen söylediği gibiydi, mecnun bir hâli vardı. Mecnunluğu ve aşırılıkları yoğun hissîliğinden kaynaklanıyordu.

Nuray ablanın şehadetinden ve kendisi tahliye olduktan sonra evine ziyaretine gittiğimde sohbet ederken konu nasıl geldiyse Yaşamayı Deneme’ye geldi ve ben Yaşamayı Deneme’de geçen bir- iki mısraı ezbere okudum. Bir de baktım mecnun tavırlı, delişmen Ünsal Zor ağlamaya başladı. Hem Nuray ablayı ve hem de babasını kaybetmiş olmasına bağladım.

Karşısında artık nasıl bir kabalık sergilediysem, en insanî hâlini izâh etmek zorunda hissetti ve; “Ali Rıza, Kartal’dayken Kumandan koğuşun merdivenine oturup, senin okuduğun bu mısraları okumuştu. O günler aklıma geldi. ” dedi. Ardından da sunturlu ve orijinal bir küfür savurup, hakikatini dile getirdi: “Biz ne biçim adamız… Kumandan’ın sesini bile duyamıyoruz, O’nun sesine bile hasretiz. Bunun vebâlini nasıl öderiz?”

Övgüleri de tepkileri gibi uçlardaydı. Her faaliyetimize katılır, yazılarıma, konuşmalarıma, basın açıklamalarıma dikkat kesilir, çok çok güzel dualar ederdi:

“Ali Rıza çok güzeldi… Allah sana Hz. Ali’nin ilmini, belâgatini, yiğitliğini verir inşallah.”

Bu vb. konuşmaların geçtiği “yuva”nın kendine has bir kokusu vardı. O koku hiç kaybolmadı. Ev zaten ev değil, sanki tekkeydi. Bu davaya gönül verip, yolu İstanbul’a düşüp o ‘tekke’den, Nuray ablanın elinden çay-çorba içmeyen çok az kişi vardır.

Yuvaları o kadar ‘tekke’ydi ki, onlar bu dünyadaykende de, öbür dünyadaykende de birçok kimseyi ağırladı.

Malûm; aksiyonun tezâhürü çok yönlüdür; ayıklar, tefrîk eder, toparlar, dağıtır, sevk ve idare eder…vs. vs.

Başkasını bilmiyorum, ama ben 2000’den sonrasının en mümtaz aksiyon sahnelerine iki şehîdin cenaze namazında şahît oldum.

Bu iki şehîdin cenaze namazında S. Mirzabeyoğlu’nun ısrarla dikkat çektiği ve hissedilmesi için elinden geleni yaptığı gönüldaşlık ruhunun, rahmeti celbeden topluluk hakikatinin tecellî ettiğini hissettim.

Nitekim Ünsal Zor’un cenazesinde ilâhî rahmet, en görünür ve bilinir şekliyle, yağmur olarak tecellî etti.

Tabut açılıp, naaş kabire/ ‘beşik’e koyulacağı zaman o kadar tatlı, o kadar lâtif, o kadar serinletici bir yağmur başladı ki, o yağmur eminim benim gibi herkese büyük bir kalp genişliği vermiştir.

Zannediyorum İ. Gazalî Hz.’nde okumuştum; ölü kabire koyulup, insanlar dağılınca ölü hem yalnız kaldığı ve hem de yeni bir yere geldiği için mahzun olurmuş. O yüzden kabir başında biraz daha durmak gerekirmiş.

“Ünsal Zor ölü değil, şehîd. Bizim gibi ölülerin mekânla tahdit edilmesi hâlinden azâde. Ama olsun. Yine de yalnız kalmasın” diye düşündüm ve biraz daha kalıp, K. Kerîm okumaya başladım. Av. Harun Yüksel ağabey ve Mehmet Yüksel geldi. Aynı zamanda hafız olan Av. Mehmet Sarı Yasîn-i Şerîf okumaya başladı. Yavuz Uçum ve başka arkadaşlar da dahil oldu. Kur’an okuduk, dua ettik, ayrıldık… Ben ayrılırken Ü.Zor’a aramızdaki espriyi hatırlattım: “Abi ben şâhidim. Ama sen de bana şâhit olacaksın.”

Av. Mehmet Sarı “biz ayrıldıktan hemen sonra Ünsal ağabeyin kabrine bir serçe kondu” deyince ağzımdan irticâlen “Nuray abladır, kavuştular” cümlesi çıkıverdi.

Avukatlık ruhsatımı 28 Ekim 2007’de aldım. Ondan sonraki ilk Cuma gününde, 2 Kasım 2007’de de Salih Mirzabeyoğlu’na ilk ziyaretimi gerçekleştirdim. Yaptığım bu ilk ziyaretten tahliye olduğu 22 Temmuz 2014’e kadar hemen her Cuma günü S. Mirzabeyoğlu’nu Bolu F Tipi Cezaevi’nde ziyaret etmeye çalıştım.

Bu zaman zarfında kendilerinin ilettiği selâmları bekletmez, cezaevinden çıkar-çıkmaz ilgilisine aktarırdım. Ünsal Zor’la konuşmalarımız genelde aynı minvalde geçerdi:

Avukatım senden bugün, bu saatte telefon gelince kalbim duruyor. Kumandan nasıl?
Seni sordu.
Nasıl sordu, ne dedi?
“Bizim Ünsal ne yapıyor? Çok selâm söyle” dedi.
Kumandan “bizim Ünsal” demiş. Ali Rıza şâhitsin; ben Kumandan’ın Ünsal’ıyım.
Ben şâhidim; O, Kumandan’ın Ünsal’ı.

Hayatını “Kumandan’ın Ünsal’ı” olarak yaşamak isteyen ve öyle yaşayan, fâni hayata kahramanca vedâ eden “Kumandan’ın Ünsal’ı”nın şehâdetine sadece ben değil herkes şâhitlik etti.

Allah, onun ve bütün şehîtlerin himmetini üzerimizden eksik etmesin.

Allah, her evi onların evi gibi “yuva” hâline getirsin.

Allah, her aileye onlarınki gibi şehâdet nasip etsin.

Allah, herkese 15. İslâm Asrı’nın şehîdi olmayı nasip etsin.

Kaynak: https://millibirlikruhu.wordpress.com/2015/04/08/ali-riza-sahidsin-ben-kumandanin-unsaliyim-av-ali-riza-yaman/

EVET HEPİNİZ ÇARLİSİNİZ!
Şamil İĞDE



Genel bir savaş kaidesidir ki, savaşlarda düşman, karşı tarafın önce sinir sistemini ve reflekslerini teşkil eden unsurlarını yok etmeye; sinir sistemi ve reflekslerini teşkil eden unsurlarını yok ederek, karşı tarafı kitleler çapında hissizleştirmeye çalışır ve ilk saldırıları da bu amaç doğrultusunda planlar ve uygular…

Bu genel savaş kaidesi açısından baktığımızda da, Adımlar Dergisi’ne düzenlenen saldırıdan, magazin haberi değil, başka anlamlar çıkar…

Adımlar Dergisi kadrosunun, çok uzun zamandır inatla sürdürdüğü Batılı ve Batıcı işgal karşıtıçizgi, bu gün Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı tarafından da“etnik savaş tehdidi” , “İran tehdidi” ve “1. Dünya Savaşı henüz bitmedi” şeklinde dile getirilmekte. Söylediklerimizi tekrarlayarak dile getirdikleri bu tehlikelere karşı gerekeni yerine getirip getirmedikleri ise ayrı bir tartışma konusu olmakla beraber; 2 Müslümanın, Charlie Hebdo dergisine düzenledikleri saldırı için tüm Batılı devlet adamlarıyla aynı dili kullanarak İslamcı terörü(!)kınamalarına karşın, bu memleketin öz evlatlarının kafa yorduğu, fikir ürettiği, çözüm önerileri sunduğu Adımlar Dergisi‘ne düzenlenen saldırı karşısında sessiz sedasız oturup, hiçbir şey olmamış gibi davranmaları, dediklerinin gereğini ne kadar yerine getirip getirmedikleri veya getirip getirmeyecekleri açısından çok manidardır.
Bunları yan yana koyarsak…

Kim nasıl bakarsa baksın, kim nasıl görürse görsün; Adımlar Dergisi, Batılı ve Batıcı işgal planları karşısında bu gün vatanımızın ve vatanımızın da içinde bulunduğu coğrafyanın reflekslerinden biridir. Bu, Adımlar Dergisi’nin kendi kendisine atfettiği veya çocukça hislerle yakıştırdığı bir durum değil. Adımlar Dergisi’nin tavrının tüm dünya basını tarafından izlenmesi, hatta ABD Başkanı’nın güvenlik danışmanlarının makalelerinde, kendilerinin CIA ve Pentagon gibi ilgili kurumlarına “gereğinin yapılması” için “ispiyonlanmasından” bunu anlayabiliyoruz.

Hemen bağlayacak olursak…

Onlarca yıldır Irak, Libya, Suriye ve coğrafyamızın her yerinde yürüttükleri etnik savaşprojeleriyle milyonlarca Müslümanın kanını içen ABD ve ABD destekli siyasal Kürtçü örgütlerin aylardır Adımlar Dergisi’ni etnik savaş planlamakla itham ederek propaganda yapmasının ve hemen peşinden Adımlar Dergisi’ne bombalı saldırı düzenlenmesinin sebebi işte tam da budur.
Bu çerçevede şunu herkes iyi bilmelidir ki;

Eğer vatanımız içerisinde MOSSAD ve CIA gibi işgalci devletlerin istihbarat örgütleri veya (basında iddia edildiği gibi) siyasal etnik Kürtçülük, Müslümanlara bombayla saldırabiliyorsa…

Fransa’da yayınlanan Charlie Hebdo dergisi için ertesi gün süratle taziyeye giden yetkililer, saldırı İstanbul’da Müslümanlara yapıldığında sessiz kalıyorlarsa…

Irak’ta infaz edilen eli kanlı bir işgalciye ağıt yakan sözde Türk(!) basınının, İstanbul’da CIA ve MOSSAD tarafından konulan bombayla parçalanan bir Müslüman söz konusu olduğunda dili kıçına kaçıyorsa…

“Hepimiz Çarliyiz” diye haykıran “yabancılaşmış adamlar” şaka yapmıyorlar ve bir hakikati haykırıyorlar demektir.

Gerçekten hepsi Çarli demektir.

Ve artık vatanımızda BOP işgal planı bir dereceye kadar başarılı olmuş demektir.

Bu noktaya kadar anlaşılabiliyorsa, bu noktadan sonrakilerin de her halde anlaşılabilmesi gerekiyor…

Şöyle ki; tıpkı Irak’ta görüldüğü gibi, Türkiye’de de BOP işgal planının tüm yerli ve yabancı unsurlar eliyle bir dereceye kadar başarılı olması, tabii olarak (eğer varsa) tüm vatansever refleksleri harekete geçirecektir. Çünkü (eğer varsa) sağda, solda ve ortadaki tüm vatansever unsurlar, Adımlar Dergisi’ne düzenlenen bu saldırının anlamını herkesten önce görmüşlerdir. Ve muhtemelen, BOP işgalinin ve işbirlikçilerinin tıpkı Irak’ta Arap halkını hiçbir kaygı duymadan katlettikleri gibi, İstanbul’da da aynı şeyleri yapabilecekleri ihtimalinin artık çok uzakta olmadığını idrak etmişlerdir.
Uzatmadan sonlandırmak gerekirse…

Hiçbir meselesi kalmamış olan Çarliler, Çarliciler ve Çarlileşenler bu vatanı satmışlardır; bu artık çok net bir şekilde görüldü.

Bizimse temel meselemizse Türk, Kürt, Arap değil… Bu etnik unsurların tümü, Türk’ün temsil ettiği İslam Milleti’nin asli unsurlarıdır.

Mesele kapımıza kadar dayanmış olan Batılı ve Batıcı işgaldir. Irak’ta da meselemiz budur, İstanbul’da da meselemiz budur. Libya’da, Fiistin’de, Urumçi’de, Grozny’de, Rakka’da, Trablusgarp’ta meselemiz budur, Ankara’da da meselemiz budur.

Meselemizin takipçisi olmaktan da geri durmayacağız.

Yani trajikomik bir yüzsüzlükle Adımlar Dergisi’ni “etnik ve dini terör” hazırlığı ile itham eden 40 yıllık “etnik terörcülere” , onların uluslar arası hamilerine ve din ve vatan düşmanlarına değil toprağımızı, tırnak kesiğimizi bile vermeyeceğiz.

1919 yılındaki meselemiz buydu, 2015 yılındaki meselemiz de budur.
İslam’ın sancaktarı Türk’ün mukaddes yurdunu ne BOP işgal projesine, ne de işbirlikçilerine; kimseye yem ettirmeyeceğiz. Bütün dünya bu uğurda üzerimize yürüse geri adım atmayacağız.
“Yabancı adam” ve “yabancılaşmış adam” bunu böylece bilmelidir.

Kaynak: ADIMLAR Dergisi

Şehit gazeteci-dava adamı Ünsal Zor son yolculuğuna uğurlandı
27 Mart 2015



İslamcı -antiemperyalist- muhalif çizgideki Adımlar Dergisi'ndeki patlamada şehit olan gazeteci-dava adamı olan Ünsal Zor'un cenaze merasimi, kalabalık bir katılımla gerçekleştirildi.

Hürriyet'in haberine göre; Ünsal Zor'un cenazesine Kemalist çizgideki Türksolu Dergisi Başyazarı Gökçe Fırat Çulhaoğlu da katıldı.

Adımlar Dergisi'ndeki patlamada hayatını kaybeden Ünsal Zor'un için Okmeydanı Talatpaşa Merkez Camisinde cenaze töreni düzenlendi. Cenaze törenine Ulusal Parti Genel Başkanı ve aynı zamanda Kemalist tavrıyla tanınan Türksolu Dergisi Başyazarı Gökçe Fırat Çulhaoğlu da katıldı.

ÇULHAOĞLU : FİKRİNE BAKMADAN KARŞI OLANLARIN BİLE BURADA OLMASI GEREKİRDİ



Adımlar Dergisinin İslami camiada nadir rastlanan bir yayın organı olduğunu söyleyen Çulhaoğlu, "Bombalı saldırıya uğradı. Bence bütün gazetecilerin gelmesi gerekirdi. Fikrine bakmadan karşı olanların bile burada olması gerekirdi" dedi. Cenazeye katıldığı için olumsuz bir tepki almadığını söyleyen Çulhaoğlu,"Bu tür gruplaşmaları bir kenara bırakmak lazım. İnsanların acılarına ortak olmak lazım. Basın özgürlüğünü savunacaksak, bu cinayetin biran önce aydınlatılması lazım. Adımlar dergisi. Kürtçülüğe, PKK'ya, Barzani çizgisine, Büyük Ortadoğu Projesine kökten karşı çıkan bir yayın organıydı. Bunun arkasındaki güçlerin aydınlatılması lazım "diye konuştu.

ACZMENDİLER DE KATILDI

Cenaze töreninde Ünsal Zor'un tabutuna 3 hilalli mavi bayrak örtüldü. Patlamadan yara almadan kurtulan 2 dergi çalışanı da cenaze törenine katıldı. Bombanın Ünsal Zor'un kapıyı açtığı sırada patladığı bilgisini tekrarlayan çalışanlar ayrıntılı sorulara cevap vermedi. Adımlar Dergisi tarafından yapılan açıklamada, defin töreninin ardından dergi önünde basın açıklaması yapılacağı duyuruldu. Cenazeye bir grup Aczmendi de katıldı.

"İNTİKAMINA MEMUR ET"

Ünsal Zor'un cenazesi helallik alınması ve cenaze namazı kılınmasının ardından sloganlarla camiden çıkarıldı. "Ünsal ölmedi kavgamızda yaşıyor" şeklinde slogan atan grup zaman zaman da tekbir getirdi. Aynı grup cenaze ayrılırken " İntikamına memur et " diyerek bağırdı. Ünsal Zor'un cenazesi Yeniköy Mezarlığanda toprağa verildi.

MASKELİ BASIN AÇIKLAMASI

Ünsal Zor'un defnedilmesinin ardından kendilerine Adımlar Dergisi Platformu adını veren bir grup, patlamanın olduğu binanın önünde basın açıklaması yaptı. Patlamanın ardından tahrip olan dergi merkezine çıkan 2 kişi maske takıp, 3 hilalli mavi bayrak açtı. Aşağıda da kalabalık bir grup açıklamaya destek verdi. Açıklamada, "Gönüldaşımız bu binada, işgalci batı emperyalizmi ve onun işbirlikçilerine karşı tuttuğumuz mevzide şehit olmuştur" delinerek şu ifadeler kullanıldı:

"Bizim açımızdan bu saldırı, kesinlikle sürpriz değil. Aksine kolladığımız ve beklediğimiz bir karşılıktı. Ortaya çıkan tahribattan anlıyoruz ki, saldırganlar bütün gönüldaşlarımızı öldürmek istemişler. Saldırının biçimine bakıldığında istihbarat örgütlerinin işi olduğu bizim için kesinlik belirtmektedir. Dini, siyaseti, ideolojisi ne olursa olsun bu vatan bizim. Biz Müslümanız. İşbirlikçileri muhakkak kovacağız."

Açıklama sırasında Adımlar Dergisi taşıyan kalabalık, sık sık, "Yaşasın başyücelik devleti mücadelemiz. Batıcılar Batı'ya tüm iktidar İslam'a,Yaşasın Kumandan Mirzabeyoğlu" sloganları attı.
Haber 93

YENİ ŞAFAK HABERİ ÜZERİNE
29 Mart 2015



Camiamıza ve kamuoyuna duyurudur:

Yeni Şafak gazetesi, 29.03.2015 tarihi itibariyle http://www.yenisafak.com.tr/gundem/kilit-adam-kayip-2110668 web adresinde, Adımlar Dergisi ve Sayın Ali Osman Zor hakkında bir haber yayınlamıştır. Haberin içeriğinde, birbiriyle hiç alakası olmayan bir çok yalanın amatörce birbirine bağlanarak, Sayın Ali Osman Zor ve Adımlar Dergisi‘nin zan altında bırakılmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır.

Yeni Şafak gazetesinde kasıtlı olarak kurgulandığı hemen belli olan habere göre:

1- Adımlar Dergisi bürosunu M. Seyfullah Kılıç kiraladı.

2- M. Seyfullah Kılıç, İstanbul’daki Çeçen cinayetleriyle alakalı bir isim.

3- M. Seyfullah Kılıç halen Suriye’de Esad yanlısı olarak çalışıyor.

4- Adımlar Dergisi IŞİD yanlısı.

5- Salih Mirzabeyoğlu ile Ali Osman Zor yollarını(!) ayırdı.

Malum haberi yukarıdaki gibi listelediğimizde, görüldüğü gibi birbiriyle uzaktan yakından alakası olmayan, hatta neredeyse tümü gerçek dışı olan yalanların amatörce kurgulanıp, birbirine eklenerek yayınlandığı ve bu sayede akıllarda soru işaretleri bırakılmak istendiği anlaşılmaktadır.

İzah edecek olursak:

1- Adımlar Dergisi bürosunu adı geçen şahıs kiralamamıştır. Adımlar Dergisi ilgili vergi dairesinde kaydı olan, kiraları banka üzerinden ödenen, resmi kira kontratı beyan edilmiş olan legal bir platformdur. Mustafa Seyfullah Kılıç, kurulduğu günden bu yana Adımlar Dergisi’ne yalnızca birkaç kez misafir olarak gelmiş ve bu misafirliklerinden birinde de Suriye’deki savaş hakkında, misafir gazeteci sıfatıyla kısa bir güncel konuşma yapmıştır. Bunun dışında dergimizle ne politik ne de başka anlamda herhangi bağı yoktur. Ve neredeyse 1 yıldır da dergimize gelmemiştir. Bu husus daha önce de Adımlar Dergisi’nin sosyal medya hesaplarında ve web sitesinde yayınlanmıştır. Mustafa Seyfullah Kılıç’ın da aynı manada açıklamaları olmuştur.

2- Mustafa Seyfullah Kılıç’ın, İstanbul’daki Çeçen cinayetlerinde adının geçmesiyle Adımlar Dergisi’nin alakası yoktur. Bu polisiye bir hadisedir ve Mustafa Seyfullah Kılıç’ın şahsını bağlar. Hadisenin, Yeni Şafak gazetesi tarafından kasıtlı olarak habere karıştırıldığı zaten hemen belli olmaktadır.

3- Mustafa Seyfullah Kılıç’ın, Suriye’de Esad hükümeti adına faaliyet gösterdiğini veya göstermediğini Adımlar Dergisi bilmemektedir. Böyle bir merakı da yoktur. Yalan kurgunun bu kısmının da Adımlar Dergisi ile uzaktan yakından alakası yoktur ve yine aynı şekilde bu yalan malum kurguya dahil edilmiş, doğruluğu veya yanlışlığıyla sadece M. Seyfullah Kılıç’ın şahsını bağlayan bir durumdur.

4- Adımlar Dergisi, IŞİD veya bir örgütün taraftarı değildir. Adımlar Dergisi, Batılı ve Batıcı işgal karşıtı, kendine has politik bir çizgisi olan legal bir yayın organıdır. Küresel işgal sonucu hayatını kaybeden milyonlarca Müslüman hakkında tek bir kayda değer yayını bile olmayan Yeni Şafak gazetesi kadrosunun, Adımlar Dergisi’nin izlediği politik çizgiyi idrak edememesini anlayabiliyoruz. Ancak, küresel meseleler hakkında bilgi sahibi olabilmeleri ve daha kaliteli yayınlar yapabilmeleri için Adımlar Dergisi’ni daha fazla okumalarını tavsiye ediyoruz. Ayrıca, Yeni Şafak gazetesinin, mevcut siyasi “pozisyonu” itibariyle, taraftarlığın ne olduğunu bizden çok daha iyi bildiğine de eminiz.

5- Sayın Salih Mirzabeyoğlu, İBDA dünya görüşünün mimarı, İBDA kitaplığının yazarı ve İBDA’nın bizzat kendisidir. Bu anlamda, Genel Yayın Yönetmenimiz Sayın Ali Osman Zor da dahil olmak üzere hiç kimseyle ortak veya şerik değildir. Olmayan ortaklığın veya şerikliğin ayrılması da zaten mümkün değildir. Yeni Şafak isimli gazete, Adımlar Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ali Osman Zor hakkında kurguladığı yalan haber üzerinden ve haber içerisinde kullandığı kasıtlı ve asılsız cümleler üzerinden Sayın Salih Mirzabeyoğlu’na açıkça iftira atmakta ve bunu kasten yapmaktadır.

Kısaca özetleyerek bitirmek gerekirse;

Yeni Şafak isimli sözde muhafazakar gazete, kendi ürettiği bir çok yalanı birbirine bağlayarak yaptığı bu haber ile kamuoyunu ve Müslüman Anadolu halkını yanıltma gayreti içindedir.

İngiliz, Fransız, Amerikalı, Belçikalı ve Hollandalı gazeteler ve televizyonların ziyaretleri bizleri İngiliz, Fransız, Amerikalı, Belçikalı ve Hollandalı yapmayacağı gibi, Mustafa Seyfullah Kılıç’ın ziyareti de bu anlam içerisinde değerlendirilmelidir. Aksi halde Yeni Şafak Gazetesi’nin sahiplerinin de 72,5 milletle akrabalığı herhalde iddia edilebilir.

Adı geçen gazetenin, daha önce de Mahmud Efendi hakkında yalanlarla kurgulanmış haberler yayınladığını ve hatta Mahmud Efendi‘nin bu gazeteye “Albayrak’ın adamları” diyerek kızdığını da hatırlatır, yalan haber yaymakla meşhur bu gazetenin, dergimiz hakkındaki yayınlarına itibar edilmemesini rica ederiz.

Saygılarımızla.

Kaynak: http://www.adimlardergisi.com/yeni-safak-haberi-uzerine/
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> İZ BIRAKANLAR Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com