EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

"Allah'ım bu dünya çok karanlIk"

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> DÜNYA BİR İNKILÂP BEKLİYOR
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Sal Ekm 21, 2008 9:58 pm    Mesaj konusu: "Allah'ım bu dünya çok karanlIk" Alıntıyla Cevap Gönder

“KÖPEK ÖLÜSÜ GİBİ ATTILAR”
13 Ocak 2018



Meclis önünde geçim sıkıntısı nedeniyle kendisini ateşe veren Sıdkı Aydın konuştu: Aydın, daha önce Erdoğan’a oy verdiğini, kimsenin sesini duymadığını ve kendisini dinlemediğini anlattı.
Dün Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) önünde kendisini ateşe vererek yakan Sıtkı Aydın isimli inşaat işçisinin geçirdiği iş kazası sonucu 5 yıldır işsiz olduğu ve geçim sıkıntısı nedeniyle ruhsal bunalıma girdiği ortaya çıktı. Aydın asıl amacının kendisini yakmak olmadığını, sesini duyurmak için böyle bir eylem gerçekleştirdiğini de anlattı.

İleri Haber’den Tuğba Özer’e konuşan işçi Sıtkı Aydın, amacının kendisini yakmak olmadığını, darbeye karşı sokağa çıktığını ve daha önce Erdoğan’a oy verdiğini söyleyen işçi, daha önce kimsenin sesini duymadığını ve kendisini dinlemediğini anlattı.

‘3’ÜNCÜ KATTAN YERE ÇAKILDIM’

“Ben Samsun Çarşamba doğumluyum. Vatani görevimi dört dörtlük yaptım. Vatandaşlık görevimi de dört dörtlük yaptım. 2013 yılında Sinpaş Altınoran’da iş kazası geçirdim. 3. Kattan sırtüstü yere çakıldım. Zaten yaşamam bir mucize. 7 kaburgam kırıdı, beynimde travma oluştu. Dava açıldı, şahitlerim dinlendi. 2013 yılından bu yana ancak mahkeme atıyorlar. İki hakimden birisi FETÖ’cü çıkmış. Diğeri tatile çıkmış. Ancak mahkeme erteliyorlar.

‘BORÇLARDAN DOLAYI BUNALIMA GİRDİM’

‘Adaletin tecelli etmesi için iki kere kredi çektim, avukata para verdim. Bir kısmını ödeyebildim geriye kalanını ödeyemedim. Psikolojik bunalıma girdim. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne 3 defa dilekçe yazdım. Kendileri bizzat verdi. Faks numarasını. 4 ay oldu dilekçelere yanıt gelmedi. Kadir Topbaş’ı da Gebze’de gördüm. Derdimi anlattım. Yardımcı olacağız deyip telefon numaramı aldılar. O da lafta kaldı.”

‘AMACIM KENDİMİ YAKMAK DEĞİLDİ’

” Yasal olarak kendimce uğraştım. Bir şey yapamadım. Borçlardan dolayı ruhsal bunalıma girdim. Meclis önünde sesimi duyurmaya çalıştım. Benzini aldım, kendimi yakmak değildi amacım. Öyle bir girişimde bulundum. Etrafımı kuşattılar, uzak durun benden dedim. İçeriden milletvekili mi çağırıyorsunuz, Tayyip Erdoğan’ı mı çağırıyorsunuz. Buraya ben sesimi duyurmaya geldim.”

‘HAYATIMDAN BIKTIM DEDİM’

“2013 yılında iş kazası geçirdim. Hayatımdan bıktım. Ruhsal bunalımdayım’ dedim. Onlar beni sağdan-soldan almaya çalışınca çakmağı tetiklemişim. Eğer müdahale etmeseler, sakin ol deseler tetiklemeyecektim çakmağı.”

‘OYUMU TAYYİP’E ATTIM’

“Ben oyumu daha önce Tayyip’e attım. Tecavüz suçlusu olsa, adam vursa öbür kapıdan çıkıyor. Ben alnımın teriyle çalışmışım, 3. Kattan yere çakılmışım. Müzice eseri hayattayım. 5 sene oldu benim evraklarım görüldü, şahitlerim dinlenildi ama hala sonuçlanmadı.”

‘KÖPEK ÖLÜSÜ GİBİ KAPIYA ATTILAR’

6 ay kendi işimi yapamadım. 3 ay sadece dört duvarı gördüm. Sinpaş köpek ölüsü gibi kapıya bırakıp çekip gitti. Bir ay sonra muhasebecim arayarak size para yatırdık dedi. Bankaya gittim 300 TL yatırmışlar. Ben de dava açtım.”

‘BİR MİLLETVEKİLİ GELSİN İSTEDİM’

İnşaat işçisi Sıtkı Aydın, İnşaatiş.org’a verdiği röportajda ise tek amacım, bir milletvekili gelsin, sorunlarımızı dinlesin istedim” dedi.

“TBMM önüne sadece sesimi duyurmak için gittim. Giderken kendimi yakmak gibi bir niyetim yoktu. İstiyordum ki sadece bir milletvekili gelsin, inşaat işçisinin sorununu dinlesin, yaşadıklarımızı bir bilsin. Bir milletvekili gelseydi hiç bir şey olmayacaktı. Sırtımı duvara dayadım, elimde benzin bidonuyla bekledim. Ben bir milletvekilini beklerken, apar topar polisler üzerime geldiler. Hiçbir şey yapmayacaktım aslında. Polisleri öyle görünce, ben de dayanamadım. Üzerime benzini döküp çakmağı çaktım, kendimi ateşe verdim. Sadece bir milletvekili ile görüşmek için illa ölmek mi gerekiyor?”

Kaynak: Adımlar dergisi

40 günlük bebeğini denize atan kişi ve sevgilisi tutuklandı
26.01.2017



40 günlük bebeğini denize atan kişi ve sevgilisi tutuklandı
İstanbul Eminönü'nde 40 günlük bebeğini denize atarak öldüren anne Fatma K. ile sevgilisi Mustafa T. sevk edildiği mahkeme tarafından tutuklanarak cezaevine yollandı.

Fatma K. emniyetteki ifadesinde, çocuğun babası Mustafa K.'nın bakacak durumları olmadığını söyleyerek kendisine, "Bebekten kurtul" diye baskı yapması nedeniyle olayı gerçekleştirdiğini söylerken verdiği ek ifadede imam nikahlı eşini cinayetle suçladı. Fatma K, ile sevgilisi Mustafa T, çıkarıldıkları mahkemece 'nitelikli kasten adam öldürme' suçundan tutuklandı.
BirGün

Belçikalı bir anne çocuklarını diri diri yakıp çığlık seslerini babalarına dinletti
14 Şubat 2015

Çocuklarını diri diri yakıp çığlık seslerini dinletti Belçika'da yaşanan vahşi olayda 35 yaşındaki kadın üç kız çocuğunu bir kulübeye kilitleyip ateşe verdi.

Belçika'da Lennik şehrinde 35 yaşındaki kadın üç kız çocuğunu bir kulübeye kilitleyip ateşe verdikten sonra 38 yaşındaki baba Hellmut Ulin arayıp çocukların çığlık seslerini dinletti.

"ONLARI KURTARAMAYACAKSIN"

Babalarına çocuklarının çığlıklarını dinleten gözü dönmüş kadın, kocasına "Onları kurtarmak için acele etsen de çok geç kalmış olacaksın. Onları kurtaramayacaksın" dedi.

"ON DAKİKA ÇIĞLIK ATTIKTAN SONRA SESLERİ KESİLDİ"

Telefondan sonra eve koşan baba gördükleri karşısında şok geçirdi. Baba eve vardığında 2 yaşındaki Omy, 4 yaşındaki Abbygail ve 6 yaşındaki Madyson'un yanmış cesetleriyle karşılaştığını dile getirdi. Baba Hellmut, olay yerine vardığında annelerinin bahçede sakince sigara içtiğini ve kendisine "On dakika çığlık attıktan sonra sesleri kesildi" dediğini belirtti.

Kan donduran bu durum karşısında çaresiz kalan koca, "Ona icrayla ilgili bir mektup göndermiştim. Ama onu sadece korkutmak için yaptım" dedi.
Karşı Gazete

Malta'da batan göçmen gemisinde 100'ü çocuk 600 insan öldü
17 EYLÜL 2014



Uluslararası Göçmenlik Örgütü (IOM)'a göre Malta'da göçmenleri taşıyan geminin batması sonucu yaşanan faciada ölen 500 kişiden 100'ünün çocuk olabilir.
Geçen hafta batan bottan kurtulan göçmenler IOM'a konuşarak, insan kaçakçılarının göçmenlerin daha küçük bir gemiye geçmelerini istediğini, yolcuların güvenlik gerekçesi ile bunu reddetmesi üzerine çıkan tartışmada, tacirlerin gemiye vurarak batmasına sebep olduklarını söyledi.

Göçmenlerden Eylül ayı başında yola çıktıları Mısır'dan bu yana üç kez gemi değiştirmeleri istenmiş.
Kurtulanlardan biri "Gemiye vurduktan sonra battığından emin olana kadar beklediler, gülüyorlardı" diyor.
"Gemiye ilk vurduklarında yolculardan biri kendisini asarak yaşamına son verdi" dedi.
Göçmenlerin her biri İtalya'ya gidebilmek için insan kaçakçılarına 2 bin dolar ödemiş. Kurtulan dört kişi IOM'a kaçakçıların Mısırlı ve Filistinli olduğunu aktarmış.
IOM şimdiye kadar aralarında iki yaşında bir kız çocuğunun da olduğu 9 kişinin batan gemiden kurtulduğunu söyledi.
Gemi Sudanlı, Filistinli, Mısırlı ve Suriyeli göçmenleri taşıyordu.
Bu arada Pazar günü Libya açıklarında batan göçmen gemisinde ise 200'den fazla kişinin öldüğü sanılıyor.
Geçen yıl Ekim ayında İtalya'nın Lampedusa adası açıklarında batan gemide 366 kişinin öldüğü açıklanmıştı. Ağustos ayında yine Libya açıklarında batan bir başka gemide ise 170 göçmen hayatını kaybetmişti.
BBCT

ABD'de kan donduran aile katliamı
19 Eylül 2014



ABD'nin Florida eyaletine bağlı Bell kasabasında, 51 yaşındaki Don Spirit, aile katliamı gerçekleştirdi.

Spirit, aralarında 3 aylık bebeğin de bulunduğu 6 torununu ve torunlarının annesi kızını öldürdükten sonra intihar etti. Don Spirit'in 2003 yılında da, bir av sırasında öz oğlunu vurarak öldürdüğü, ancak olayın cinayet değil kaza olarak işlem görmesinin ardından, 3 yıl hapis yattıktan sonra çıktığı belirtildi.
Yaklaşık 350 kişinin yaşadığı kasabada meydana gelen aile katliamının nedeni ve kurbanların kimlikleri henüz açıklanmadı.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/121001/ABD_de_kan_donduran_aile_katliami.html


BM: Mülteci sayısı 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana en yüksek seviyede
20 HAZİRAN 2014



Birleşmiş Milletler verilerine göre savaş, işkence ve kötü muamele nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalan insan sayısı 2013 yılı itibarıyla tüm dünyada 50 milyonu aştı. Bu rakam 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana ilk kez bu seviyede.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin hazırladığı rapora göre sayı 51.2 milyonla bir önceki yılda mülteci olan insan sayısını 6 milyon geçmiş durumda.

Komiserliğin başkanı Antonio Guterrees BBC'ye sayıdaki yükselişin yardım kuruluşları için "ciddi bir zorluk" olduğunu söyledi.

Suriye, orta Afrika ve Güney Sudan'da yaşanan çatışmalar mülteci sayısındak yükselişe sebep oldu.

Guterres "Çatışmaların sayısı gün geçtikçe artıyor... ve aynı zamanda eksi çatışmalar sanki hiç bitmeyecekmiş gibi" diyor.

Sayılar arasında dikkat çeken bir diğer ayrıntı ise tahminen 6.3 milyon kişinin yıllardır hatta on yıllardır mülteci durumunda oldukları.

BM'nin tanımı ile uzun bir süredir mülteci konumunda yaşayanlar arasında 2.5 milyon Afgan da var. Afganlar halen dünyanın en büyük mülteci grubunu oluştururken, komşuları Pakistan dünyadaki tüm ülkelerden daha fazla mülteciye ev sahipliği yapıyor. Tahmini sayı 1.6 milyon.

Dünyada bugün neredeyse unutulmuş çatışmalar nedeni ile mülteci konumuna düşen binlerce kişi, hayatlarının en iyi kısımlarını mülteci kamplarında geçirdi. Tayland ile Burma sınırında, Burma'nın Karen azınlığına mensup 120 bin kişi 20 yıldan uzun bir süredir mülteci kamplarında yaşıyor.
BM mültecilerin geri dönmeye zorlanmamaları, güvenli olmadığı ve geri dönecek bir evleri olmadığı takdirde geri dönmemeleri gerektiğini söylüyor.
Aralarında Kenya'nın Dadaab kampında yaşayan 300 binden fazla çoğunluğu Somalili mültecinin de olduğu bu insanlar için, güvenli bir gelecek uzak bir hayal.

BM bazı kampların artık kalıcı hale geldiğini söylüyor. Okulları, hastaneleri ve işletmeleri ile. Ancak onlar evin yerini tutamazlar tutmamalılar da.

Ancak mültecilere sayı olarak yaklaşan bir başka grup ise kendi ülkeleri içinde yerlerinde edilenler. Bu kişiler evlerinden kaçmaya zorlanıyor ancak kendi ülkelerinden ayrılmıyorlar.

Sadece Suriye'de 6.5 milyon kişi bu şekilde yerinden edilmiş durumda.

Ülkedeki çatışma, birçok aileyi sadece bir kez değil birden fazla kez yerinden etmiş durumda. Gıda, su, barınma ve sağlığa erişimleri halen ileri derecede kısıtlı ve çatışmalı bölgelerde bulundukları için yardım kuruluşlarının onlara ulaşması oldukça zor.

BM'nin tahminlerine göre tüm dünyada yerinden edilen insan sayısı 33.3 milyon.

Büyük sayıda mülteci ve yerinden edilmiş insan akışı kaynaklara yeni kısıtlar getirebilir ve onarı misafir eden ülkenin ya da bölgenin istikararını bozabilir.

Suriye krizi boyunca Lübnan, Ürdün ve Türkiye kapılarını mültecilere açtı.

Lübnan şu anda 1 milyondan fazla Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyor. Bu rakam Lübnan nüfusunun dörtte birinin Suriyeli mültecilerden oluştuğunu gösteriyor.

BM mültecilere ev sahipliği yapma yükünün giderek daha az kaynak sahibi ülkelerin omuzlarına biniyor olmasından enişe duyuyor. Gelişmekte olan ülkeler mültecilerin yüzde 86'sına ev sahipliği yaparken, refah seviyesi yüksek olan ülkeler ise sadece yüde 14'ünü barındırıyor.

Her ne kadar Avrupa sığınma isteyen insan ve göçmenlerin sayısındaki artıştan endişe duysa da, gelişmiş ülkelerin misafir ettiği mülteci sayısı ile gelişmekte olanların misafir ettikleri sayı arasındaki fark açılıyor. Bundan 10 yıl önce gelişmiş ülkeler mültecilerin yüzde 30'una ev sahipliği yapıyordu. Yüzde 70 ise diğer ülkelerdeydi.

Guterres Avrupa'nın daha fazlasını yapabileceğini, yapması gerektiğini söylüyor.

Guterres ortak bir Avrupa dayanışması gösterilmeli diyor.

BM'nin yardım kuruluşlarını rahatsız eden en büyük konu ise, her geçen gün daha fazla mülteci ile ilgilenmek zorunda kalırlarken, BM'nin siyasi kolu olan Güvenlik Konseyi'nin çatışmaları çözmek ya da çıkmalarına engel olmak konusunda yetersiz kalıyor gibi görünmesi.

Guterres, "Dünya her geçen gün daha fazla şiddetle doluyor ve daha fazla insan kaçmaya zorlanıyor" diyor ve insani yardım kuruluşlarının bununla başetmek için kapasitesi ve kaynağı olmadığını söylüyor. "Bu sorunlara insani bir çözüm yok... Tüm bu krizler çıkarken Güvenlik Konseyi'nin felç olduğunu görmek, çok da anlaşılır birşey değil."

Guterres, "Beni en çok öfkelendiren şey, insanların acı çekmesi, birçok masum insanın ölümünü görmek, bir sürü masum insan kaçtığını hayatlarının tamamen paramparça olduğunu görmek ve dünyanın bu saçmalığa bir son veremediğini görmek."
BBCT

Lağım çukurunda 800 bebek cesedi
04.06.2014



İrlanda'da lağım çukurunda bulunan 800 bebek cesedi ülkeyi karıştırdı. Dünyayı ayağa kaldıracak bu skandaldaki bebeklerin gayri meşru ilişkilerden olduğu ortaya çıktı.

Yaklaşık yarım yüzyıl önce kapatılan manastıra ait lağım çukurunda 800 bebek cesedi bulundu. Tuam'daki eski manastır 1925 ile 1961 yılları arasında rahibeler tarafından yönetiliyordu.

Söz konusu dönemde evlilik dışında hamile kalan bir kadın doğum yapmak için bu manastıra yönlendiriliyordu. Doğumu burada yapan bekar anneler bebeklerini rahibelere teslim ediyordu.

Ortaya çıkan tarihi belgelere göre bu bebekler ağır bir şekilde gözardı edilmişti. Zar zor karınları doyurulan bebekler neredeyse yaşamak için savaşıyordu.

ZENGİN AİLELERE SATILIYORLARDI

Skandalın en tepki çeken kısımlarından biri de bakımsızlık sebebiyle bebeklerin kızamık, tüberküloz veya zatüree gibi dönemin en zor hastalıklarına yakalandıktan sonra ölüme terk edilmiş olması. Bir de içlerinden sadece sağlıklı olanlara yaşama şansı tanınanların da çocuksuz ve zengin ailelere satılması.

Ülkeyi derinden sarsan olayı yaşayan bu bebeklerin anneleri The Home adı verilen kurum için bir soruşturma başlatılmasını istiyor. Katolik kilisesi ise 800 çocuğun adının yer aldığı bir anıt dikeceklerini açıkladı.
http://dunya.milliyet.com.tr/lagim-cukurunda-800-bebek-cesedi/dunya/detay/1892523/default.htm
Ahirzaman fitnesi böyle bir şey
26.08.2013



Ahirzaman fitnesi böyle bir şey. Kimin eli kimin cebinde, kim kimin altında kim kimin üstünde belli değil, o yüzden düşman olurken de, dost olurken de çok dikkatli olmak lazım... Yoksa fitne fırtınasının önünde bir saman çöpü gibi savrulur gidersin:

''İran, Esad'ı destekliyor.

Körfez ülkeleri ise Esad'a karşı.

Esad, Müslüman Kardeşler'e karşı.

Müslüman Kardeşler ve Obama, General Sisi'ye karşı.

Ama Körfez ülkeleri Sisi'yi destekliyor. Dolayısıyla Müslüman Kardeşler'e karşılar.

İran, Hamas'ı destekliyor, Hamas da Müslüman Kardeşler'i.

Obama, Müslüman Kardeşler'i destekliyor ama Hamas ABD karşıtı!

Körfez Ülkeleri ABD yanlısı. Ama Türkiye ve Körfez ülkeleri Esad'a karşı ama Türkiye aynı zamanda Müslüman Kardeşler tarafında, General Sisi'ye karşı.

Ama General Sisi, Körfez ülkeleri tarafından destekleniyor.

Ortadoğu'ya hoşgeldiniz, iyi günler dileriz.''
haber1001

Cinnet kültürü yaygınlaşırken....
Gazeteboyut Başyazı
nfazilkurt@gmail.com
29.03.2011

Okuyacağınız yazı, her hadisede kusur aramaya hevesli bir kişinin olumsuz bakışından kaynaklanmıyor. Bilakis, gördükleri karşısında, “Keşke görmez olaydım!” diyen bir gözlemcinin hayıflanarak yazdıkları ile karşı karşıyasınız. Peki nedir bu hayıflanılacak olan? Eminim ki bu yazıyı kaleme alan kişi kadar sizleri de derinden sarsan ve dehşete düşüren bir toplumsal yarılmadır bizleri yaralayan, karamsarlığa iten.

Son günlerde yazılı ve görsel medyayı takip edenlerin kanını donduran olaylara tanık olmaktayız. Annesini öldüren gencin soğukkanlı itiraflarından, özürlü kızının canına kıyan babaya kadar geniş bir yelpazede çeşitlenen bu dehşet olaylarına son eklenenler ise tam bir sapmanın habercisi.

Önce, Kayseri’de 3 yıl önce kaybolan üç çocuğun başlarına gelenler sökün etti medyada. Ardından satır satır ve öfkelenerek katilin itiraflarını okuduk, dinledik. Ve dün gerçekleşen çocuk katli. Bir üvey annenin dokuz yaşında bir yavrucağızı öldürüp parçalaması. Aman Yarabbi! Biz nerede yaşıyormuşuz meğerse! Milli ve manevi değerlerimizden, halkımızın mayasının temizliğinden söz ederken, orada burada pıtrak gibi canavarlar yetişmekteymiş de, haberimiz yokmuş.

Elbette halkımızın büyük kısmı hala değerleri doğrultusunda yaşamaya gayret etmekte. Fakat, dehşete düşüren hadiselerin topluca gerçekleşmesi zaten mümkün değildir. O ancak, Batılı korku filmlerinde olur. Bu tür sapmaların azı bile, alarm zillerinin çalması, köklü bir muhasebeye girişmek için yeterlidir. Soru da basittir aslında: Biz nerede hata yapıyoruz/ yaptık?

Bu olaylar ancak, parçalanmış, birbirinden kopuk yaşayan, değer yargılarının etkisi azalmış ve her kesimde maddiyatın manevi dokuya baskın çıktığı toplumlarda gerçekleşir. Denetimsiz yaygınlaşan medya etkinliği ve bilinçsiz kullanılan internet ortamı, değerlerin yıkılması ve insani hassasiyetlerin tahribatı açısından ne kadar büyük tehlike içerdiğini yaşayarak görüyoruz.

Böylesi şiddet olaylarının yaygınlaşması, karşılaşılan her türlü caniliğin kanıksanması gibi bir sonuç doğuruyor. Yaşanan cinneti daha vahim kılan, bu örnekler karşısında toplumun şaşırma refleksini yitirmesi. İşte bu, cinnetin onaylanmasına kadar varacak bir duyarsızlığın ilk adımıdır. Bundan 20 yıl önce her gün insanlar ölüyor diye darbe yapılan bir ülke iken, bugün ölümleri dizi takip eder gibi izliyoruz.

Ahlak, son tahlilde bir değerler toplamıdır. Konuşanı kalmayan dil ne kadar dil ise, toplumun işleyişini belirlemeyen değerler topluluğu da o kadar ahlaktır. Sanal dünyaların dipsiz ve yapay tabiatına terk edilen bir topluluğun varacağı yerin cinnet hali olması hiç de şaşırtıcı değildir. Hele de hedefi olmayan, eğitimin diploma almaya indirgendiği, nesillerin ahlak kaygısına binaen tanımlanmadığı toplumlarda, nihai bir çözülüş ve çöküş kaçınılmazdır.

Topluma yön veren liderlerin birbirlerini boğazlayacakmışçasına yürüttükleri siyasi kavgalar, manevi değerleri geri plana iten maddiyatçı dünya tasavvuru, ahlaka en çok vurgu yapan dindarların kendi hayatlarını örnek kılmak yerine maddiyatçı bir anlayışı benimsemeleri, geleceğe daha kaygılı bakmamıza yol açmaktadır. Toplumsal yapının her alanında olduğu gibi ahlak meselesinde de köklü bir anlayış değişikliğine gidilmesi, bizi Batılı toplumlardan ayıran özelliklerimizin genç kuşaklara hatırlatılması ve eğitimin “verimli vatandaş” yetiştiren bir sistem olarak görülmekten çıkarılması şarttır.

Birkaç ay evvel Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, “Ne yazık ki gençlerimizin bir Kızıl Elması, bir hedefi yok” diye yakınıyordu. Kendisini hala sivil toplum örgütü temsilcisi zanneden bu bakanımıza, gençlik ve eğitim sorununu Milli Eğitim Bakanıyla konuşmasını tavsiye etmekten başka çaremiz yok. Belki o zaman, bu şiddet sarmalının neden yaygınlaştığı ve nasıl önlenebileceği konusunda başta Milli Eğitim Bakanı olmak üzere devlet idarecileri harekete geçer.

Toplumsal cinnet kültürünün bu kadar yaygınlaşması umarız ki, Başbakanın Arena stadından üç dakika yuhalanmasını bir hafta tartışan pek çok yetkilimiz için önemli bir konudur. Eğer öyle değilse, durum gittikçe vahimleşecek demektir.

http://www.gazeteboyut.com/Yazar/Gazeteboyut-Basyazi/Cinnet-kulturu-yayginlasirken.php

"Bugün ayrıldık. Onu çok seviyordum. Allah'ım bu dünya çok karanlık" yazdı, kendisini astı
10:15 - Bilecik'in Bozüyük ilçesinde, anne ve babasıyla aynı apartmanda oturan G.K. (40) yakınları tarafından evinde ölü bulundu. Kendini tavana asarak intihar ettiği belirlenen G.K'nın konutunda yapılan incelemede, bir günlük bulundu. Günlüğüne "Bugün ayrıldık. Onu çok seviyordum. Çok acı çekiyorum. Allah'ım bu dünya çok karanlık" yazdığı öğrenilen G.K'nın intiharına, bir ayrılığın neden olduğu şüphesi ağırlık kazandı. Yakınları, uzun süre önce Almanya'da işçi olarak çalışan eşinden boşanan G.K'nın bir kişiyle ciddi ilişkisi olduğunu, tekrar evlenip yuva kurmanın hayalini kurduğunu söyledi. 21.10.2008 BİLECİK netgazete

11’inci kattan atladı
10 Ağustos 2010
Sel ve toprak kayması felaketleriyle boğuşan Çin Halk Cumhuriyeti’nin Anhui Eyaleti’nin başkenti Hefei’de, psikolojik sorunları olduğu belirlenen bir kadın, yaşadığı apartmanda intihara teşebbüs etti.

Çırılçıplak soyunarak apartmanın 11. katında pencere kenarına çıkan kadın. yetkililerin ve komşuların tüm ikna girişimlerine rağmen, kendini boşluğa bıraktı.

İzleyenlerin dehşet çığlıkları arasında hızla aşağı düşen kadın, itfaiye ekiplerinin yere kurduğu hava yastığı sayesinde ölümden kurtuldu.

Hemen hastaneye kaldırılan kadının, intihar girişiminden bir gece önce eşiyle tartıştığı öğrenildi. habertürk

Vahşet! 33 günlük bebeğini 28 yerinden bıçakladı
10:50 - Kağıthane'de psikolojik tedavi gördüğü öne sürülen 25 yaşındaki anne, 33 günlük kızını bıçaklayarak öldürdü. Olay, sabaha karşı meydana geldi. netgazete

04 Ocak 2010 21:05
Öğretmen Annenin Vahşeti

Kocaeli'de yeni doğan bir bebeğin boğazı kesilerek çöpe atıldı

Çöpten gelen sesler üzerine çevreki bir vatandaş tarafından bulunan bebek, sağlık ekiplerinin tüm müdahalelerine rağmen kurtarılamadı. Bebeğin kolundaki doğum bileziğinden yola çıkan polis ekipleri, anneye ulaştı. Anaokul öğretmeni olduğu öğrenilen anne, polis tarafından gözaltına alındı.

Kocaeli'nin Yahyakahtan Mahallesi'nde geçimini çöp ve hurda toplayarak sağlayan Yaşar Tokmak isimli vatandaş, bir çöp konteynerinden gelen inleme sesini duydu. Konteynere bakan Tokmak, battaniyeye sarılmış kanlar içerisinde bir bebek buldu. Bebeğin hareket ettiğini farkeden vatandaş, hemen polis ekiplerine haber verdi. Olay yerine gelen polis ve 112 Acil ekipleri, çöp konteynerine atılmış ve yeni doğduğu anlaşılan bir bebek bedeniyle karşılaştı. Boğazı biraz kesilen bebeğin bedeninin sıcaklığını tespit eden sağlık ekipleri, yaşadığını anlayınca olay yerinde ilk müdahaleyi yapıp, daha sonra Alikahya Kadın Doğum Hastanesi'ne götürdü. Burada yapılan tüm müdahalelere rağmen cinsiyeti kız olan bebek kurtarılamadı. Bebeğin, kolundaki doğum bileziğinden yola çıkan polis ekipleri, bebeğin annesini yakaladı. Anaokul öğretmeni olduğu öğrenilen anne Selin S. (28) gözaltına alındı.
aktifhaber

Her İsveç'te artan tecavüzler kadınları korkutuyor
İsveç'in Örebro kentinde son aylarda artan tecavüz olaylarının failini yakalamak amacıyla polis, bölgede oturan erkekleri DNA testi için kan vermeye çağırdı. Başkent Stockholm'e iki saat uzaklıkta bulunan Örebro kentinde son aylarda çok sayıda tecavüz vakası görülürken kadınlar sokağa yalnız çıkmaya korkar hale geldi. 02.08.2010 haber1001

Alışveriş merkezinde el bombalı intihar 1 ölü

Rusya'daki bir kişi Moskova’nın kuzey doğusunda Pyatyorochka adlı bir marketin önünde kendisini el bombası ile havaya uçurdu. Olayda ölen yada yaralananın olmadığı bildirildi
26 Şubat 2011
Lüks bir araba ile marketin önüne gelen bir kişi marketin girişinde fişini alıp yırttıktan sonra üzerindeki el bombası ile kendisini havaya uçurdu. Olayda yaralanan ve ölen başka kimse olmaz iken patlatmayı gerçekleştiren kişinin olay yerinde öldüğü bildirildi.
Bu arada Domodedovo havaalanında meydana gelen patlama sonrası yaralananlardan birisinin tüm müdahalelere rağmen yaşamını yitirdiği ve ölenlerin sayısının 37’ye yükseldiği bildirildi.
Patlama sonrası ardı ardına gelen asılsız bomba ihbarları ile Moskova polisi adeta uyumuyor. Bomba ihbarlarının tamamını ciddiye alan Moskova polisi alışveriş merkezleri başta olmak üzere tüm tren garlarını ve metro istasyonlarını didik didik arıyor. Milliyet

GDO'da Somut Rapor

Çapar Kanat
Bilgi Ağı

Hukuk’ ta kuşku sanık lehine yorumlanır. Bu Roma hukukunun temelidir. İnsan vicdanında da kuşku sanık lehine yorumlanması gerekir. Bu yorum insanlar içindir.

Hepimiz hukukçu olmasak, hukuk fakültelerinde okumasak bile hemen hemen sosyal bilim lisansı veren fakülteleri bitirenlerimiz azıcık da olsa almış oldukları yarım veya bir dönemlik hukuk dersinin verdiği mantığı GDO’ ya yanlış olarak uyguluyor ve soruyorlar :

(Sanık sandalyesine oturttuğunuz) GDO’ da somut rapor var mı ? diye sorgular iken bizi savcı veya mağdurların avukatı yerine, kendilerini de Hakim yerine koyuyorlar.

Bilgi edinmek maksadı ile soranları hariç tutalım.

Bereket elimizde veya bilgi dağarcığımızda delil (rapor) var hemen anlatıyoruz: Tarım zararlılarına karşı genetiğine bakteri eklenen Mısır tohumunun ekiminde aynı bakterinin toprağa geçtiği konusunda tesbit ve rapor var.

Toprağa geçen o bakterinin insana geçtiği konusunda kuşkuluyum ve GDO’ ya hayır diyorum.

Hakim soruyor:

Toprağa geçen bakterini insana geçtiğine dair bir rapor var mı elinde?

Efendim yok çünkü GDO üreten firmalar artık kendi ürünleri konusunda herhangi bir araştırma yapılmasına müsaade etmiyorlar.

Hakim soruyor, başka deliliniz var mı?

Efendim bir de gdo’ lu ürünlerden yedirilen fare deneyi var. Farelerde anormallikler görülmüş.

Sanığın avukatı hemen söz alıp:

Efendim bu araştırma küçük bir araştırma, çapraz ve daha başka bilimsel bir aleyhte araştırma yoktur.

Mağdurların avukatı söz alıyor:

Hindistanda dekara 50 kğ pamuk verimsizliği elde eden hintli çiftçiler intihar etmişti.. vs.

Eldeki delil durumunda yeterli kanıt olmadığından beratine karar veriliyor. Bu berat kararını verenler arasında ülkemizin Tarım Bakanlığı’ da var!

Hukuktaki ‘’ şüphenin sanık lehine yorumlanması’’ mantığı maalesef gdo’ da demagoji yapılarak uygulanıyor. Şüphenin üzerine gitmekle şüphe ortadan kaldırılabilir, hukuktaki gibi şüphenin şüpheli lehine kendi fikir dağarcığımızda gdo için yorumlanması ile değil.

Buzdolabına koymayı azıcık bir zaman için unuttuğumuzda yemeği yemeden önce bir tadına bakarız.

İşte o tadına bakmadan önceki tatma isteğimiz şüphedir. Şüpheyi ortadan kaldırmanın yolu araştırmadır. Biz tüketici olarak o şüpheli gıdayı test edemiyor isek veya o gıdanın tohumuna,ürününe insan sağlığına aykırılığının araştırılmasına izin verilmiyor ise şüphemiz daha da büyüyor.

Biz de diyoruz ki gıda da şüphe ondan uzaklaşmamızı gerektirir.

Sevgide de şüphe bizi sevdiğimizden uzaklaştırmıyor mu?

Haydi insani ilişkileri bir yana bırakalım. İlimde şüphe, şüphe edilen şey üzerinde ilim adamlarını araştırmaya sevk ettiğinden dolayı bilim ilerliyor.

Ülkemizde GDO konusnda kamu bürokratlarının ortaya koyduğu mantık şu;

Gıda da gdo zaralı olsa hiç Avrupalılar, Amerikalılar kullanılmasına izin verirler mi?

Verirler verirler bal gibi verirler; Efsa’ nın başındakiler ile GDO üreten firmalar irtibat kurduklarından , FDA’ nın (Amerikan Gıda Ve İlaç Kurumu) başına getirilen insan o GDO’ lu sektörden atanırsa GDO’ nun zararlı olmadığına dair ‘’ilimsel’’ fetvayı kolaylıkla verirler.

İlimleri yetmiyor ise ellerine tutuşturulan bildiriyi kolaylıkla okuyarak insan sağlığını hiçe sayıyorlar.

Toz DDT yi, sulu Endrini tarımda yıllarca kullandık. Kullanma fetvasını veren sevgili batı ülkeleri idi.

DDT’ yi Endirini kurtçuklara karşı kullandık. Hem kurtçukları hem kuşları öldürdük hem de ddt ile toprağı zehirledik. O kutçuklar kuşların yemleri idiler.

Şimdi kene mücadelesi için tabiata kuş bırakıyorlar. Şimdi de o batı ülkeleri gdo’ nun azıcığı, ABD ise tamamı zararsız diyen ‘’ilimsel’’fetvalarını dünya’ ya yayıyorlar.

Gıdada kuşku ondan uzaklaşmayı gerektirir.

Gdo’ üreten firmaların GDO ürünleri hakkında araştırma yapılmasını yasaklamaları bu kuşkuyu daha da artırıyor.

Geçtiğimiz yıllarda fikir ve telif, patent, sınai mülkiyet hakları yasasının ülkemizde çıkarılması için ABD’ nin baskısının ABD’ li yazar çizer takımının edebiyat eserlerinin telifsiz basımı, sanayi mallarının taklidinin yapılmasında ziyade gdolu ürünlerde araştırma yapılmasının da önünü tıkamış oldu!

Ülkemizde telif hakları yasası patentli gdo’ lu veya patentli gdo’ suz tohumların kopyalanmasını (ertesi sene tekrar çiftçilerce kullanılması) yasaklıyor.

Ama aynı yasamızın insan sağlığına aykırılığı konusunda araştırma yapılmasını yasakladığı yok. Yani ülkemizde bu gdo’lu ürünler ile ilgili araştırma yapılmasının önünde ülkemiz kanunlarınca bir yasaklama yok.

Amerika’ da var olması, ilgili firmanın Amerikan mahkemelerinde ülkemizde yapılan bir araştırmaya mahkeme açmasının ise önünde bir engel olmamakla beraber mahkeme sonuçlarını ülkemizde uygulama imkanları yok.

Uygulama imkanlarının olabilmesi için ABD ve Türkiye arasında bu doğrultuda karşılıklı bir anlaşma olması gerekir.

Hoş, ülkemizde bu yönde yapılacak araştırmaya Tarım Bakanlığı’ nın veya Tubitak’ ın bütçe ayıracağına inanmıyorum. Çünkü GDO ‘ lu ürünlere iktidarımızın maalesef tüketicilerin kuşkularına aldırış ettiği yoktur.

GDO’ nun ortaya çıkış amacı 15-20 yıl sonra şimdiki üretilen gıda’nın yetmeyeceği verim artırıcılık sağlama, tarım toprakları miktarı sabit kalırken insan nüfüsunun artmakta olduğu, bu sebebten üretilecek gıda miktarının ancak GDO ile mümkün olabileceği.

Yaşadığımız şu günlerde ve geçmişte Afrika’ da veya çok geri kalmış bölgelerde bir deri bir kemik insan ve çocuk fotoğrafları hepimizin hem bilgisayarlarımızın hem de kendi hafızamızda var iken GDO gladyatörlerinin açlığı umursadıkları konusunda bu tür açıklamaları gözlerimi yaşartmıyor iğrendiriyor!

Hayvansal gübre veya bitkisel artıkla toprak islahının % 100 lük verim artışı bilinmekte iken bu husus göz ardı edilmektedir.

GDO’ lu tohum üreten firmaların toprak islahında çıkarları yoktur. Kendi ürünleri hayvan tezekleri değil GDO’ lu tohumlardır. Hayvan tezekleriyle verim artışından bir kazançları olamayacağından insanları timsahın sahte göz yaşlarıyla ‘’ İnsanlık 20 yıl sonra aç kalacak’’ sloganıyla ürünlerini her ülkede yerleştirmeye çalışmaktadırlar.

Hangisinde var hangisinde yok ayrımına gitmeksizin Mısır, mısır nişastası, mısır unu, mısır glikozu, mısır glikozundan yapılan baklava, tatlılar (pastahaneler de), çikolata, kolalı ve asitli içecekler, hazır mantı (kıyma yerine soya koymaktalar), şekerlemeler( mısır glikozu koymaktalar ucuz olduğundan) Cipsler (cipsler de kullanılan gdo’ lu pateteslere yeni izin verildi) ‘ den uzak duruyorum.

İşte gdo’ lu ürün yememeye ‘’ GDO ‘’ orucu denilmektedir. FSD (Fikir sahibi damaklar) ve Slow Food Grubu bu ‘’ GDO Orucu’’ nu başlattı, devam ediyor, devam da edecek. GDO’ lu ürünlerin üretimi ülkemizde yasaklanana kadar!

Genetiği Değiştirilmiş ürünler yemememiz, ‘’Gdo Orucu’’ tutmanız dileklerimizle.

İntihar Vakalarında Korkutan Tablo

Dünyada her 3 saniyede 1 kişi intihar girişiminde bulunurken, her yıl yaklaşık 1 milyon kişi intihar sonucu ölüyor. Türkiye'deki tablo da ürkütücü...

Yayına Giriş: 10.09.2010

Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, her yıl yaklaşık 1 milyon kişi intihar sonucu hayatını kaybediyor, her üç saniyede bir kişi intihar girişiminde bulunuyor. Uzmanlar, Türkiye’de de son 30 yılda intihar edenlerin sayısının yüzde 440 artış gösterdiği uyarısında bulunuyor.

Dünyada sonlandırılmış intiharların yanı sıra yine her yıl, yaklaşık 10 ila 20 milyon kişinin intihar girişiminde bulunduğuna dikkat çeken Yeşilbursa, "Bu, her 3 saniyede 1 kişinin intihar girişiminde bulunduğu anlamına gelir" diye konuştu.

"Türkiye’de Son 10 Yılda 25 Bin Kişi İntihar Sonucu Hayatını Yitirdi"

İntihar oranlarının Türkiye’de giderek artış gösterdiğini ifade eden Yeşilbursa, şöyle devam etti:
"Son 30 yılda intihar edenlerin sayısı yüzde 440 artış göstermiştir. Son 10 yılda Türkiye’de toplam 25 bin kişi intihar sonucu kaybedilmiştir. İntihar oranları endüstriyel ülkelerden daha düşük olmasına rağmen aradaki farkın hızla kapandığı dikkati çekmektedir. Son veriler, her yıl yaklaşık 2 bin 800 kişinin ülkemizde intihar sebebiyle kaybedildiğini göstermektedir. Bu rakam trafik kazalarında ölenlerin yarısı kadardır. Özellikle genç yaşta intihar oranları giderek artmakta ve bu yaş grubu için intihar ilk 4 ölüm sebebinden birini oluşturmaktadır. Tüm dünyada 15-24 yaş grubu intiharların en fazla görüldüğü gruptur. Birçok önleme çalışmasında dikkatlerin bu yaş gruplarına odaklandığı gözlenmektedir; Ancak intiharın her yaş grubunda görülebildiği, hatta 75 yaş üzerinde oranların yine yükseldiği gerçeğini gözden kaçırmamak gerekir."
TRT

Dakikada 15 Çocuk Yoksulluğa Yeniliyor

Dünyada çocuk ölümlerinin önüne geçilemiyor. Kayıpların % 70'ini bir yaş ve altındakiler oluşturuyor.
20.09.2010

Dünyada geçen her dakikada, beş yaşın altında 15 dolayında çocuk önlenebilir niteliklerden dolayı hayatını kaybediyor. Bazen açlık, bazen basit ancak bakım gerektiren hastalıklar, bazen de, ilaç ya da tıbbi müdahaleden yoksun kalma, ölümlere yol açıyor. Bunların yüzde 70’ini, bir yaş ve altındakiler oluşturuyor.
Dünyada çocuk ölümlerinin aşağıya çekilmesi, 2000 yılında 189 ülkenin imza koyduğu Birleşmiş Milletler Binyıl Kalkınma Hedefleri’nden biri. Birleşmiş Milletler Binyıl Kalkınma Hedefleri’nde 15 yıllık sürecin üçte ikisi geride bırakılmış durumda. Geçen yıllar içinde ilerleme kaydedilse de, ölü sayısındaki gerileme, hedefe ulaşmak için yeterli hızda değil.

Birleşmiş Milletler verileri, 1990 yılında dünya genelinde yaklaşık 12 buçuk milyon çocuğun beş yaşına basmadan hayatını kaybettiğini ortaya koyuyor. Hedef, 2015 yılında 1990 yılı rakamlarına göre üçte iki azaltmak.

2009 yılında, ölüm sayısının sekiz milyon 100 bine gerilediği belirtiliyor. Rakamlara göre, geçen 19 yılda çocuk ölümleri yüzde 34 buçuk aşağıya çekildi. Bu, her ne kadar ciddi bir ilerleme olsa da, ulaşılan nokta hala hedeflenenin gerisinde.

Yani hedefe ulaşılabilmesi için önümüzdeki beş yılda, açlıkla mücadeleden çocuk ölümlerinin aşağıya çekilmesine, farklı mücadele alanlarında çalışmaların hız kazanması gerekiyor.

Dünya genelinde bakıldığında çocuk ölümü oranının en yüksek olduğu ülkeler, Sahra altı Afrika ülkeleri. Söz konusu ülkelerde her sekiz çocuktan biri beş yaşına gelmeden ölüyor. Bu oran, gelişmiş ülkelerdeki ortalama çocuk ölümü oranının neredeyse 20 katı.
TRT

Organlarını bağışlayıp, canına kıydı

Mersin'de yaşayan Ahmet Kuzucuoğlu (24), evlerinin ikinci katında babasına ait av tüfeğiyle intihar etti. Silah sesi üzerine eve gelen güvenlik güçleri, intihar eden gencin "Artık her şey kötüye gidiyor. İçinden çıkılmaz bir hal aldı. Organlarımı ihtiyacı olanlara bağışlayın" yazılı not bıraktığını belirledi. 06.04.2011 MERSİN netgazete

Irak, ABD'ye tazminat ödeyecek
2 Mayıs 2011
ABD işgaliyle paramparça olan ülkenin parlamentosu, "1. Körfez Savaşı'ndan zarar gören Amerikalılar için" 400 milyon dolar tazminat ödeme kararı aldı.

İster Evde... Bilgi için Tıklayınız...Irak Parlamentosu, 1990-91 yılındaki Körfez Savaşı'ndan zarar gören Amerikalılar için 400 milyon dolar tazminat ödeme kararı aldı. Irak'ın sonunda akıbeti idam olan devrik lideri Saddam Hüseyin 1990 yılında Kuveyt'i işgal ettiği zaman Baba Bush, Irak'a askeri operasyon kararı almış ve Birinci Körfez Savaşı adı verilen operasyon süresince Saddam bomba yağmuruna tutulmuştu. ABD'nin Patriot'larına karşı Scud füzeleriyle cevap veren Saddam, ayrıca savaş sırasında esir aldığı Amerikalılar'ı da kritik askeri hedeflerin yanına konuşlandırararak canlı kalkan olarak kullanmıştı. Irak'ta Saddam rejiminin devrilmesinden sonra açılan davalar, ABD ile Irak'ın yeni hükümeti arasında varılan uzlaşmayla sonuçlandı. Irak Parlamentosu, Körfez Savaşı'nda "travma yaşayan, yaralanan, canlı kalkan olarak kullanılan, işkence gören" Amerikalılar'a 400 milyon dolar tazminat ödemesi hakkındaki kararı onayladı. Hükümetten yapılan açıklamada BM Kalkınma Fonu'nda Irak için ayrılan bütçenin bu davalar nedeniyle bloke edilme tehlikesi altında olduğu, tazminat ödemesiyle birlikte bu riskin de ortadan kalkmasını ümit ettikleri belirtildi. Sadr Partisi 'hayır' dedi Meclis oylamasında Irak'taki Şiiler'in radikal lideri Mukteda el Sadr'ın partisi olumsuz oy kullandı. Karar, Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin imzasının ardından hukuki geçerlilik kazanacak. Bağdat, tazminat ödemeleri için petrol gelirinin yüzde 5'ini ayırıyor. Bu miktarın büyük bir kısmı Kuveyt'e veriliyor. Şimdiye dek Kuveyt'e ödenen miktarın 880 milyon doları bulduğu belirtiliyor. Körfez Savaşı için Irak'ın ödeyeceği toplam miktar ise 32.2 milyar doları bulacak. Irak Dışişleri Bakanlığı ve Merkez Bankası, 2003 yılındaki İkinci Körfez Savaşı'ndan kaynaklanan tazminat için Iraklılar'ın ABD'ye dava açılabileceğini belirtmişti.
http://www.diyanethaberler.com/

40 saniyede bir kişi intihar ediyor
14 Eylül 2014
Dünya Sağlık Örgütü, (WHO) Cenevre'de yapılan 'intihar' konulu panelde her 40 saniyede bir kişinin intihar ettiğini duyurdu.

Dünya Sağlık Örgütü'nün Yönetim Kurulu Üyesi Margaret Chan panelde yaptığı konuşmada intihar vakalarının artmasının dünya sağlığını olumsuz etkilediğine dikkat çekti.

Chan, "İntihar vakaların önlenmesi gerekiyor. Bunun için dünya ülkeleri daha ciddi çalışmalar yürütmeliler. En çok intihar olayları Güney Amerika'nın kuzey kıyısında yer alan 860 bin nüfuslu Guyana'da yaşanıyor. İntihar teşebbüsünde bulunan veya intihar edenlerin oranı Guyana'da yüzde 44,2 oranında. Bunu Kuzey Kore yüzde 38,5, Güney Kore yüzde 28,9, Sri Lanka ve Litvanya yüzde 28 oranıyla takip ediyor. İntihar nedenlerinin başında ayrımcılık, dışlanma, fakirlik ve bunalım geliyor.

AVRUPA'DA FRANSA İLK SIRADA

Avrupa ülkeleri arasında ise intihar olayları en çok Fransa'da yaşanıyor. Fransa'da her gün ortalama 28 kişi, yılda 10 bin 500 kişi intihar ediyor. Fransa'da trafik kazalarında hayatını kaybedenlerin sayısı, intihar edenlerin sayısının 3'te biri oranında.

Fransa'da intihara teşebbüs edenlerin sayısı ise yılda 220 bin civarında. Dünya intihar vakalarında yaşları 15-29 olan genç nesil ikinci sırada yer alırken, yaşlılarda intihar vakaları ilk sırada yer alıyor. İntiharların önlenmesi için ülkelerin medya aracılığıyla halkın bilgilendirilmesi öneriliyor.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/119163/40_saniyede_bir_kisi_intihar_ediyor.html

Öğrencileri taşıyan otobüs uçuruma yuvarlandı: 8 ölü, 19 yaralı
25 Ekim 2014



Süleyman Demirel Üniversitesi Yalvaç Meslek Yüksekokulu öğrencilerini taşıyan otobüs, Afyonkarahisar'ın Çay İlçesi Karamık Köyü yakınlarında kaza yaptı. Kazada 8 öğrenci öldü, 19 öğrenci de yaralandı.

Yusuf Z. idaresindeki üniversite öğrencilerini taşıyan 32 YV 436 plakalı midibüs, Afyonkarahisar'ın Çay ilçesine bağlı Karamık köyü yakınlarında sürücüsünün direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sonucu uçuruma devrildi.
Cumhuriyet

Hastaneye saldırı: 7'si hemşire 8 ölü
20 Kasım 2014

Çin’in kuzeyindeki Hebei eyaletinde bulunan bir askeri hastanenin kadınlar yurduna yapılan bıçaklı saldırıda 7 hemşire ile bir çalışanın öldüğü bildirildi.

Resmi Xinhua ajansına göre, Qinhuangdao şehrinin Beidaihe ilçesindeki 281 Numaralı Hastane’de sabahın erken saatlerinde hemşirelerin uyuduğu sırada düzenlendi. Saldırgan Li Xiaolong’un (27) eskiden psikolojik tedavi gördüğü ve saldırıyı gerçekleştirdiği hastanenin kantininde çalıştığı, saldırının ardından polis tarafından yakalandığı kaydedildi. Saldırıda, başka bir hemşirenin de yaralandığı ifade edildi.

Saldırganın önce binanın temizlikçisini öldürüp, anahtarları alarak 3. kata çıktığı ve burada yataklarında yatan hemşireleri bıçakladığı iddia edildi.
Yurt Gazetesi

Öldürdüğü çocuklarının üstüne ‘Sizi seviyorum’ yazdı!
20 Kasım 2014

2013’te 3 çocuğunu öldüren ve daha sonra intihar eden İngiliz kadın hakkında yeni bulgulara ulaşıldı. İngiliz kadının olaydan bir gün önce kocasını bıçakladığı ve kocanın bu bilgiyi çocuklarının bakım evine gönderilmesini önlemek için polisten sakladığı saptandı.

Öldürdüğü çocuklarının üstüne ‘Sizi seviyorum' yazdı!
Geçen yıl 3 çocuğunu öldüren ve sonra intihar eden 23 yaşındaki İngiliz kadın hakkında yeni bulgulara ulaşıldı.

Cinayeti işlemeden bir gün önce kendisini aldatan eşi ile kavga ettiği belirlenen Fiona Anderson’ın o gün kocasını bıçaklayarak yaraladığı tespit edildi.

Yürütülen soruşturma kapsamında açıklamalar yapan yetkililer, cocukların vücutlarına “Sizi seviyorum” yazan ve çocuklarının adlarını da kendi vücuduna yazan hamile kadının çocukları 3 yaşındaki Levina, 2 yaşındaki Addy, ve 11 aylık Kyden’ı küvette boğarak öldürdüğü belirledi.

Kocasının bıçaklanma konusunda polise verdiği ifadede gerçekleri anlatmadığını saptayan yetkililer, kocanın daha sonra Anderson’ı korumak için yalan söylediğini itiraf ettiğini açıkladı. Ayrıca kocanın bu bilgiyi çocuklarının bakım evine gönderilmesini önlemek için polisten sakladığı saptandı.
Karşı Gazete

Yemen'de kaçakları taşıyan tekne batması sonucu 70 kişi hayatını kaybetti
07.12.2014



Yemen'in Taiz ili açıklarında, Afrikalı kaçakları taşıyan teknenin alabora olması sonucu 70 kişinin hayatını kaybettiği belirtildi.
Yemen İçişleri Bakanlığına bağlı enformasyon merkezinden yapılan açıklamada, Taiz'e bağlı Muha sahil kenti açıklarında Afrika Boynuzu bölgesinden gelen ve Etiyopyalı kaçakları taşıyan teknenin batması sonucu 70 kişi hayatını kaybettiği bildirildi.
Tekne sahibi Ahmed Salim el-Hilali'nin de kayıp olduğu kaydedilen açıklamada, teknenin olumsuz hava koşulları nedeniyle alabora olduğu ifade edildi.
Öte yandan Taiz'in Zubab ilçesi açıklarında 6 balıkçının bulunduğu teknenin batması sonucu 3 balıkçının öldüğü, 2'sinin kaybolduğu kaydedildi. Ülkenin doğusundaki El-Mahra ilinde ise 5 kişilik mürettebatıyla bir teknenin Yemen suları açıklarında kaybolduğu, balıkçıları arama çalışmasının devam ettiği bildirildi.
TRTTürk

Görülmemiş vahşet: Derin dondurucuda 5 çocuk cesedi
1 Mart 2015

Fransa’nın Bordeaux kentinin 50 km. güneyinde yaklaşık 700 nüfuslu Louchats köyünde yaşayan Fransız çiftin evinde soğutucuda 5 bebek cesedi bulundu. 13 ile 15 yaşlarında iki kız çocuğu olan anne (35), beş bebeğini öldürmekle suçlanıyor.
Cumhuriyet

Gıda krizi Ebola'dan daha ölümcül olabilir
23 Şubat 2015



Dünya Bankası ve BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Ebola salgınından etkilenen 3 ülkede gıda krizi tehlikesine dikkati çekti.

Haber görseliDünya Bankası ve FAO'dan yapılan ortak açıklamada, bu tehlikenin salgının yol açtığı kriziden çok daha tehlikeli olabileceği uyarısında bulunularak salgın nedeniyle ekim alanları kuruyan ya da tarlalarını terk etmek zorunda çiftçilere 15 milyon dolarlık yardım yapılacağını vurgulandı.

Dünya Bankası, Ebola salgınından etkilenen Gine, Liberya ve Sierra Leone'nin kırsal kesimlerinde yaşayan yaklaşık 200 bin kişiye ekim dönemi başlamadan, nisana kadar 10 bin ton mısır ve pirinç yardımında bulunulacağı kaydedildi.

Bankanın Başkan Yardımcısı Makthar Diop, tarımın bu ülkelerin ekonomisini ayakta tuttuğunu ve Ebola'dan en fazla etkilenen bölgelerde açlığın ortadan kaldırılması gerektiğini belirtti.

Açıklamada, pirinç üretiminin geçen yıl Liberya'da yüzde 12, Sierra Leone'de yüzde 8 ve Gine'de yüzde 4 azaldığına işaret eden FAO da bölgede yaklaşık 170 bin çiftçiye yardım için bu yıl 42,5 milyon dolara ihtiyaç duyulduğunu bildirdi.

FAO, bugüne kadar yapılan yardımla 10 milyon dolar toplandığına ve bu şekilde Gine, Liberya ve Sierra Leone'de 66 bin hane ile 200 kadın derneğine acil yardım sağlandığına dikkati çekti.

FAO ve Dünya Gıda Programı'nın (PAM) rekolte ve gıda güvenliğine ilişkin son raporuna göre, Ebola nedeniyle sadece Gine'de 470 bin kişi marta kadar açlık riskiyle karşı karşıya kalabilir.

Ebola salgınından önce Liberya'da zaten 3 kişiden 1'inin yetersiz beslendiği göz önüne alındığında uzmanlar gıda krizinin virüsten daha "ölümcül" olabileceğini belirtiyor.
Cumhuriyet
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pzr Ağu 25, 2013 10:33 pm    Mesaj konusu: Ahirzaman fitnesi böyle bir şey Alıntıyla Cevap Gönder

”Ahir Zaman fitnesi” bunlar...
Murad Salih
19-03-2013



Hazret-i Ali’nin rivayet ettiği bir Hadis:
“İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, kaygıları
mideleri, şerefleri malları, kıbleleri kadınları olacak.
Dinleri de altın ve gümüşleri olacaktır.
Bunlar halkın şerlileridir ve Allah’ın yanında
onların nasibleri yoktur.”


YDH'nin haberine göre ABD'nin, kendi kurduğu Ulusal Koalisyon adlı Suriye düşmanı örgütün uzun yıllar Amerika’da yaşayan Gassan Hito’yu başbakan seçmesini olumlu karşılamış.

Suriye'yi talan ettirmek üzere Ulusal Koalisyon adlı Suriye düşmanı çeteyi kurduran ABD...

Kurdurduğu bu çeteye, bazı çetecilerin bile muhalefetine rağmen başbakan seçtiren ABD...

Bu siyasî komedyanın son perdesi olarak Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland’ın sahneye çıkıp "Suriye Ulusal Koalisyonunun kurduğu geçici hükümete uzun yıllar Amerika’da yaşamış olan Gassan Hito’yu başbakan seçmesini olumlu" karşıladığını açıklaması yok mu?

İnsan gerçekten "kopuyor"...

Demek ki demokrasi denilen madrabazlık düzeni böyle bir şey...

Yuh yani...

ABD'den bakınca diğer dünya halkları bu kadar mı salak görünüyor?

Yoksa ABD yöneticileri kendilerini yeryüzü tanrıları olarak görecek kadar uçmuş durumdalar mı?

Karar veremiyorsunuz...

Ha bir de Victoria Nuland, Hito’nun ABD vatandaşı olup olmadığı konusunda açıklama yapmamış...

Değilse “değil” de...

Diyemediğine göre Hito, ya ABD vatandaşı veya Fetullah gülen gibi "verimli işçi"...

Bu işbirlikçi hain, şayet Esad devrilebilirse Suriye'ye başbakan yapılacak...

Bazı selefi örgütler de, 25 yıldır ABD'de yaşayan, muhtemelen ABD vatandaşı veya en azından ABD'nin "verimli işçisi" olan bir köpeği Suriye'nin başına geçirmek için elde silah "cihad" yapıyor.

Suriyeli Müslümanları yaşlı genç, kadın erkek, çoluk çocuk ayırmadan boğazlıyor...

1400 yıllık İslâm ülkesini harabeye çeviriyor...

İşte bunun bunun adı "Ahir zaman fitnesi"...

İyilerin kötü olarak karalanıp, kötülerin ıyı olarak pazarlanacağı zor zamanlar...

Resulullah Efendimizin 1400 yıl öncesinden haber verdiği “büyük fitne” dönemi..

“Büyük fitne” nin ülke ülke, şlehir şehir, köy köy, sokak sokak, ev ev her tarafı kuşatacağı zaman dilimi...

Bu fitnenin iki tane büyükbaşı var...

İkisinin de misyon sıfatları-İsimleri "Deccal"...

Şeytan'ın yeryüzündeki insan suretindeki baş vekili bunlar...

Alimlerin "Büyük Deccal" da dedikleri birincisi...

Hrıstiyanları ifsad etmek, bozmak yoldan çıkarmakla görevli...

Doğrudan Hristiyanlarla uğraşacağına göre de, muhtemelen Yahudi kökenli biri...

Bugün dünyayı ele geçirmeye çalışan en üst düzey siyonist örgütün en kıdemli üyesi kim ise; "Büyük Deccal" da o olmalı...

Hadislerdeki tariflerin zahirine bakarsak Eski ABD Dışişleri Bakanlarından birinin silüetini görür gibi oluyoruz...

Diğeri ise "İslâm Deccali"...

Müslümanları ifsad edecek, bozacak, yoldan çıkaracak ve "Büyük Deccal"a kul köle yapacak olan kişi...

Bir nevi “eşbaşkan”...

Diğeriyle karışmasın ve onun Müslümanların arasından çıkacağı belli olsun diye "Süfyan-Süfyani" olarak isimlendirilmiş...

İslâm ülkelerinin başına AB-D komplolarıyla geçirilmiş olan kifayetsiz muhterisleri şöyle bir gözünüzün önüne getirin...

Bir hayli aday var Süfyanlık için ve aralarında kıran kırana bir yarış, bir rekabet...

Büyük Deccal’in gözüne girip de Süfyan olmak için bir birlerini çiğniyorlar...

Az kaldı...

Yakında belli olur...

Bu dünyanın -geçici olarak- en çok kazananı görünüp de; öbür dünyanın en çok kaybedeninin kim olacağı...

Bediüzzaman Said Nursî hazretleri "Süfyan" hakkında "Müslümanalar için Büyük Deccal'den daha tehlikeli" ikazını yapıyor ve Hazret-i Ali kaynaklı Hadislerdeki Deccal’in, Süfyan olduğunu belirtiyor...

Yine rivayetlerde; Müslümanların çoğunluğunun Süfyani’nin fitnelerine aldanıp peşine takılarak helâke sürüklenecekleri, zulümlerine destek ve ortak olacakları, haksız savaşlarda ona askerlik yaparak hem bu dünyalarını, hem de öbür dünyalarını riske atacakları açıkça görünüyor...

Allah kalplerinde halâ iman taşıyan mü’minleri ahir zaman fitnelerinden muhafaza etsin..

Kâinatın Efendisi’nin nurlu sözleriyle başladık yine öyle bitirelim:

Sahabeden Ebüd-Derdâ Hazretleri rivayet ediyor:
“İnsanlar üzerine bir zaman gelir ki, adamın imanı soyulur da haberi olmaz. Halbuki onun imanı, gömleğinin soyulduğu gibi soyulmuştur.”

Hadis’deki “gömleğinin soyulması/çıkarılması” tabiri ne kadar ilginç...

Zamanın gayesi O’ydu...

Zaman da O’nun bildirdiklerini tasdik ede ede "ahirine-sonuna" doğru ilerliyor...

O’na salât ve Selâm olsun...

Umuda yolculukta Akdeniz'de 9 ayda 3 bin ölüm
29 Eyl 2014

Al Jazeera Türk'ün haberine göre, Sadece bu yılın ilk dokuz ayında, Akdeniz'i aşarak Avrupa’ya gitmeye çalışan göçmenlerden 3 bin 72’si zorlu yolculuk sırasında hayatlarını kaybetti. Bu, umuda yolculukta son 25 yıldaki en büyük insan kaybı.

Yasa dışı göç yolunda hayatını kaybedenlerin sayısı son 25 yılın en yüksek seviyesinde.

Uluslararası Göç Örgütü (IOM) Başkanı Frank Laczko, Birleşmiş Milletler’in (BM) Cenevre’deki ofisinde "Ölümcül Yolculuk: Göç Sırasına Hayatını Kaybedenlerin Takibi" başlıklı rapor hakkında basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

Laczko, yasa dışı göçmenler için Avrupa'ya giden yolun en tehlikeli yolculuk olduğunu ve 2000 yılından bu yana Avrupa'ya ulaşmaya çalışan 22 bin göçmenin Akdeniz'de hayatını kaybettiğini söyledi.

Laczko’nun açıklamasına göre Ocak 2014’ten bugüne kadar geçen 9 aylık süreçte hayatını kaybedenlerin sayısı ise 3 bin 72. Bu sayının son 25 yılın en yükseği olduğu söyleyen Laczko, "2014'te Akdeniz'de hayatını kaybeden göçmen sayısı, 1988'den beri bir yıl içinde yaşanan en yüksek sayı ve hâlâ eylül ayındayız; yıl daha bitmedi" diye konuştu.

IOM Başkanı, Akdeniz Bölgesi dışındaki bölgelerde 2014’te yaklaşık bin göçmenin öldüğünü, dünya genelinde ise 4 bin 77 göçmenin yaşamını yitirdiğini söyledi.

Laczko bu artışın sebebini, “Akdeniz ülkelerinde yaşanan sorunlar ve insanların daha güvenli yerlere gitme isteği” olarak açıkladı.

Göçmenlerin çoğu Suriyeli, Filistinli ve Mısırlı

IOM Başkanı Laczko, Akdeniz'de hayatını kaybeden mültecilerin, hangi ülkelerin vatandaşı olduğunu saptamakta zorluk çektiklerini ifade etti.
Laczko, 2014 yılında Akdeniz'de hayatını kaybedenlerin yüzde 30'unun Ortadoğu ve Kuzey Afrika (MENA) bölgesinden kaçan çoğunluğu Suriyeli, Filistinli ve Mısırlı insanlar olduğunu söyledi.

IOM raporuna göre, İsrail'in Gazze'ye düzenlediği askeri saldırılar sonrası Akdeniz'i geçmeye çalışan Filistinli mülteci sayısında artış yaşandı.
haber93

Akdeniz'de yine göçmen felaketi: En az 300 ölü
11.02.2015



Göçmenlerin kaçak yollarla başka ülkelere varabilmesi için bir geçiş yolu olan Akdeniz'de bir gemi kazasından İtalyan görevlilerce kurtarılan göçmenler.
Birleşmiş Milletler hafta sonundan bu yana 300'den fazla göçmenin Akdeniz'de tekneleri battıktan sonra kaybolduğunu açıkladı.

Libya'dan İtalya'ya lastik botlarla ulaşmaya çalışan göçmenlerin su ve yiyecek olmadan günlerce denizde kaldığı söyleniyor.

En az dört botun battığı ve bunlardaki göçmenlerin en az dörtte birinin Afrika'dan gelen kaçak göçmenler değil, Suriye'deki savaştan kaçanlar olduğu sanılıyor.

BM, Pazartesi günü Libya açıklarında küçük bir tekneden kurtarılan 29 göçmenin aşırı ısı kaybı nedeni ile öldüklerini açıklamıştı. Cenevre'de bulunan BM Mülteciler Yüksek Komiserliği İtalyan yetkililer tarafından kurtarılanlarla yaptıkları görüşmelere dayanarak açıklama yaptı.

Kurtulanlarla görüşen Komiserlik yetkilisi Frederico Fossi "Sahil güvenlik bu sabah iki lastik bottan dokuz kişiyi kurtardı. Kurtulanlardan ikisi, içinde 105 yolcunun olduğu bir botun, diğer yedi kişi ise içinde 107 yolcu olan başka bir botun yolcusu idi. Bu, 203 kişinin denizde kayboolduğunu gösteriyor" dedi.

Fossi, yine kurtulanlardan edinilen ancak henüz doğrulatamadıkları bilgilere göre dördüncü bir botun daha olduğunu ve içindekilerle beraber Akdeniz'de kaybolduğunu söyledi.

BM ölü sayısının artacağını tahmin ediyor.

BBC muhabiri Imogen Foulkes, Birleşmiş Milletler'in bu ölümlerin önlenebileceğine inandığını bildiriyor.

Foulkes, "BM, mültecilerin insan ticareti yapanların insafına kalmasını istemiyor" diyor.

BM Mülteciler Komiserliği son yaşanan ölümlerin AB ülkelerine mesaj olması gerektiğini, Akdeniz'deki arama kurtarma çalışmalarının yetersiz olduğunu ve AB politikalarının göçü kontrol etmekten hayat kurtarmaya yönelmesi gerektiğini söylüyor.
BBCT
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> DÜNYA BİR İNKILÂP BEKLİYOR Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com