EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

‘Batı medeniyeti bir krizle çökebilir’

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> BATI DÜNYASI
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cmt Oca 16, 2010 12:41 am    Mesaj konusu: ‘Batı medeniyeti bir krizle çökebilir’ Alıntıyla Cevap Gönder

Jim Rogers: ‘Batı medeniyeti bir krizle çökebilir’
25 Haz, 2017
E. Devrim Zelyut – M. Birol Güger



James Beeland Rogers ya da medyada sıkça telaffuz edildiği şekliyle Jim Rogers; finans medyasının gözünü ayırmadığı, dünyanın en ünlü yatırım uzmanı ve aynı zamanda dünya çapındaki ‘Turuncu Devrimler’in finansörü George Soros’un da Kuantum Fonundaki eski ortağı.

2008 mali krizini öngören ve AB para birimi Avronun bir 10 yıl daha varlığını sürdüremeyeceğini söyleyen Rogers, geçtiğimiz günlerde dünyayı sarsan açıklamalarına bir yenisini ekledi. Dünya tarihinin en büyük buhranlarından birinin bu yılın sonunda ya da en geç önümüzdeki yıl gerçekleşeceğini ifade eden Rogers, “Batı medeniyetinin çöküşünü getirebilecek potansiyeldeki bu krizin”, alınan tüm önlemlere rağmen durdurulamayacağını söyledi.

Aydınlık, uluslararası basında deprem etkisi yaratan bu iddiaları ve yükselen Asya’nın umut dolu hikayesini bizzat Jim Rogers’tan dinledi. “Akıllı insanlar 1807’de Londra’ya, 1907’de ise New York’a taşındılar. 21. yüzyıl ise Asya’nın yüzyılı olacak” diyerek Singapur’a yerleşen Rogers’ın Aydınlık’a mesajı netti:
500-600 yıl önce İspanyol ve Portekizli denizciler, 200 yıl önce de demiryollarının inşası dünyanın ve ticaretin kaderini değiştirdi. 21. yüzyılın en önemli olaylarından biri olan ‘Bir Kuşak Bir Yol’ girişimi ise bu köklü değişimi bu defa Avrasya’da tekrarlayacak.

YÜKSELEN FAİZLER ŞİRKETLERİ BATIRACAK

Aydınlık: Borsa balonları ve borç bataklarına dayanarak tarif ettiğiniz ‘Batı çökecek’ tezinizin asıl temelleri nereye dayanmaktadır?
Jim Rogers: Bu olağandışı bir ifade değil. Örneğin, ABD’de Cumhuriyetin ilanından bu yana her 4-8 yıl arasında bu tür ekonomik sıkıntılar yaşadık. Bu tür sıkıntılar olmak zorunda değil ancak her zaman bir şekilde ortaya çıkıyorlar. Sonuncusundan bu yana 8 yıl geçti. 2008’deki sorun, birikmiş çok fazla borçtan kaynaklanıyordu. Onca yıldır borçlanmayan Çin’de bile borç oranları son derece yüksek. Tarihi bir şekilde düşük olan faiz oranları yükseldikçe [Batılı şirketlerin] bir çoğunu mahvedecektir.
Kıta Avrupası ve ABD arasında derinleşen ekonomik çelişkilerin Batı’daki ekonomik sistemin çöküşünde bir rol oynayacağına inanıyor musunuz? Bu çöküş Asya pazarında da domino etkisi yaratabilir mi?
Jim Rogers: Derinleşen anlaşmazlıkları kastediyorsanız, evet. Dünyanın en büyük ekonomisi sorun yaşadığında bundan hemen hemen herkes etkilenir.

‘KIZLARIMI ASYA YÜZYILINA HAZIRLIYORUM’

Bugün Çin’de bile borç yığılmasının oldukça üst boyutlarda olduğunu ifade ediyorsunuz. O halde neden Asya’ya taşınmayı tercih ettiniz?
Jim Rogers: ABD de 1930’larda herkes gibi kötü bir şekilde incindi, ancak yine de yükselmeye devam etti. 21. yüzyıl, Asya’nın yüzyılı olduğundan dolayı kızlarımı da buna hazırlıyorum.
Asya’yı dünyanın geri kalanından daha güvenli yapan nedir?
Jim Rogers: Daha az borç, daha sıkı işçilik, daha iyi eğitim, daha fazla disiplin vb. sebepler Asya’yı ekonomik anlamda dünyanın geri kalanından daha güvenli kılıyor.
Bugünkü Çin ile 90-92 yılları arasında, 160 bin kilometrelik bir motosiklet turunun sonunda ulaştığınız Çin arasındaki temel farklar nelerdir? Bu zaman dilimi içerisinde neler değişti?
Jim Rogers: Daha açık bir ekonomi, çok daha fazla refah, çok daha fazla eğitim ve daha açık bir toplum.

21. YÜZYILIN EN ÖNEMLİ OLAYLARINDAN BİRİ: BİR KUŞAK BİR YOL

Bir Kuşak Bir Yol Projesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Jim Rogers: Bir Kuşak Bir Yol Projesi 21. yüzyılın en önemli olaylarından biri. Coğrafyanın değişmesi genelde rastlanan bir durum değildir. Ancak, İspanyol ve Portekizli denizciler 500-600 yıl önce coğrafyayı değiştirdiler. Demiryollarının inşası da bunu 200 yıl önce tekrarladı.
‘Bir Kuşak Bir Yol’ dünya ekonomisini nasıl etkileyecek?
Jim Rogers: Ticaret ve toplumlar köklü bir şekilde değiştikçe bir çok insan servet edinecek. Diğerleri de servetlerini yitirecek. Demiryolu olmasaydı Chicago ve Denver olmayacaktı. Bu şimdi Avrasya’da tekrarlanacak.
***
SOROS’LA ORTAKLIĞI VE KUANTUM FONU

Rogers, ilk defa 22 yaşında Wall Street’e adım attı ancak geleceğini şekillendirecek en önemli aktörlerden birini 1970 yılında, New York’taki Arnhold and S. Bleichroder yatırım bankasında çalışırken tanıdı. Bu kişi uluslararası piyasaların karanlık sesi George Soros’tan başkası değildi. Rogers ve Soros 3 yıl sonra birlikte Kuantum Fonunu kurdular. Her ne kadar fonun hissedarları gizli tutulmuş olsa da, Rothschild gibi Avrupa’nın kaymak tabakasını oluşturan bazı seçkinlerin bu çok kazandıran fona yüklü miktarda yatırım yaptıkları bilinmekte. Öyle ki, ABD merkezli uluslararası kredi değerlendirme kuruluşu S&P 1970-80 yılları arasında %47 gelişme gösterirken, Kuantum Fonu bu süreçte %4200 değer kazandı.

ÇİN’E YOLCULUK

Kimilerine göre yatırım gurusu, aynı zamanda da bir seyahat rekortmeni olan Rogers bol serüvenli bir iş yaşamının ardından 1979 yılında, 37 yaşındayken emekliliğini ilan etti. 1990-92 yılları arasında motosikletle 160 bin kilometre yol katederek Çin’e ulaştı. Bu seyahatiyle birlikte Guinnes Rekorlar Kitabı’na girdi. Rogers, Aralık 2007’de New York’ta bulunan 16 milyon dolar değerindeki malikanesini satarak, ‘Asya pazarı altın çağını yaşayacak’ öngörüsüyle Singapur’a taşındı. Röportajlarında sık sık iki kızının da akıcı bir biçimde Mandarin (Çincenin en çok konuşulan lehçesi) konuştuğunu ve bunun çok akıllıca bir tercih olduğunu dile getiriyor. Rogers bir kısmını seyahatleri sırasında yazdığı, ‘Çin’de Bir Boğa’, ‘Çocuklarıma Bir Hediye’, ‘Yatırım Sürücüsü’ ve ‘Macera Kapitalisti’ gibi çok satan kitapların yazarı.
Aydınlık

Trende İncil okuyan adam panik yarattı: Yolcular dışarı atladı
03 Ekim 2017



"Ölüm, bir son değildir"

İngiltere'nin başkenti Londra'daki Wimbledon bölgesinde bulunan bir tren istasyonunda ‘İncil paniği' yaşandı. Trende yüksek sesle İncil'den bölümler okuyan bir kişi nedeniyle saldırı olacağı endişesine kapılan bazı yolcular, trenin kapılarını açıp atlamaya çalıştı.

Londra'da günün en yoğun saatlerinde bir yolcu, bindiği trende sesli olarak İncil'den bölümler okumaya başladı.

Wimbledon istasyonu yakınlarında başlayan olay, yolcular arasında paniğe yol açtı.

"Ölüm bir son değildir"

Sputnik'in BBC'den aktardığına göre, trendekilerden biri tarafından susması ve insanları korkutmaması için uyarılan adam, susup başını önüne eğdi. Ancak bu durum paniği sona erdirmedi. ​Tren istasyona yaklaştığı sırada yolcular kapıları açmak için zorlayıp kaçmaya başladı.

Yolculardan biri, adamın İncil'deki "Ölüm, bir son değildir" cümlesini okuduğunu ifade etti.

Olayda ölen veya yaralanan olmazken, tren tarifelerinin 12 saat aksadığı belirtildi. İngiliz Ulaşım Polisi, konuyla ilgili herhangi bir gözaltı olmadığını söyledi.

T24
ETİKETLER
İngiltere londra İncil tren okuma panik korku

Papa Francis: Avrupa Birliği kendini sorgulamalı
25.03.2017



Avrupa Birliği'nin temellerinin atıldığı Roma Antlaşmaları'nın 60. yıldönümü töreni için Roma'ya gelen AB liderleri bu akşam Vatikan'da Papa Francis ile görüştü. Papa, Avrupa Birliği'nin (AB) kendini sorgulaması gerektiğini söyledi.

Papalık Sarayı'nda yapılan görüşmeye, geçen yıl bir referandumla AB'den ayrılma kararı alan İngiltere dışındaki 27 AB ülkesinin liderleri ve AB kurumlarının temsilcileri katıldı.

Liderlere hitaben bir konuşma yapan Papa, AB'nin bugün karşı karşıya olduğu krizleri yenebilmesi için kendisini sorgulaması gerektiğini söyledi.

2014'te Avrupa Parlamentosu'nda yaptığı konuşmada AB'yi "artık doğurgan olmayan bir büyükanneye" benzeten Papa, bu akşamki konuşmasında da Avrupa'nın yaşlılık hastalıklarından mustarip olduğunu söyledi.
Papa, "Bugün artık uzayan insan ömründe 60 yıl olgunluğun zirvesidir, kendimizi sorgulamaya çağrıldığımız kritik bir yaştır. AB'nin de bugün kendisini sorgulaması, yaşın kaçınılmaz olarak getirdiği hastalıklarını tedavi etmesi ve yeni yollar bulması gerekiyor" diye konuştu.

'İNSANI MERKEZ ALMALI'

Roma Antlaşması'nın imzalanmasının ardından geçen 60 yılda dünyanın çok değiştiğine dikkat çeken Papa, bugünün krizlerine yanıt verebilmek için Avrupa kurumlarının "insanı merkez alması" gerektiğini, AB'nin "bir kurallar ve protokoller bütününden ibaret olamayacağını" söyledi.
Sputnik

Merkel: İlerlemezsek kurduğumuz her şey yıkılabilir
07.03.2017



Almanya, İtalya ve İspanya başbakanları ile Fransa Cumhurbaşkanı'nın katılımıyla Versailles Sarayı'nda düzenlenen dörtlü mini zirvede konuşan Angela Merkel, "AB olarak ilerlemeye devam etmemiz gerekiyor. Zira ilerlemezsek kurduğumuz her şey yıkılabilir" ifadelerini kullandı.

Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, Versailles Sarayı'nda, Almanya Başbakanı Angela Merkel, İspanya Başbakanı Mariano Rajoy ve İtalya Başbakanı Paolo Gentiloni'yi kabul etti.

AB Dörtlü Gayriresmi Liderler Zirvesi sonrası yapılan ortak basın toplantısında konuşan Hollande, AB'nin kuruluş anlaşması olan 1957 tarihli Roma Anlaşması'nın yıl dönümünden kaynaklanan perspektifle bir araya geldiklerini söyledi.

HOLLANDE: DIŞ SINIRLARIMIZI KORUMALIYIZ

Sığınmacı sorununa saygın bir çözüm üretilmesine ihtiyaç olduğunu vurgulayan Hollande, "Hukuk devleti ve barış ortamının tehdit altında olduğu belirsizlikler çağında yaşıyoruz. Avrupa'nın birinci önceliği güvenliğini sağlamak olmalı. Risk ve tehditlere karşı dış sınırlarımızı korumalıyız" diye konuştu.

AB ülkelerinin geleceğe yönelik bir yol çizmesi gerektiğini belirten Hollande, "Halklarımızın bizden talebi, ilerlemeye, büyümeye ve geleceğin sanayisine dayalı bir Avrupa'nın kurulması yönünde. Birlik, tek tip olmak anlamına gelmiyor. Ülkelerin daha ileri gitmesi için farklı iş birliklerinin de yapılması gerekiyor" ifadelerini kullandı.

MERKEL: AB, BİR REFAH BİRLİĞİ OLMALI

Merkel ise AB'ye üye ülkelerin sorumluluklarına dikkati çekerek, "AB olarak ilerlemeye devam etmemiz gerekiyor. Zira ilerlemezsek kurduğumuz her şey yıkılabilir. 27 üye ülke olarak AB'nin kuruluş ilkelerinin gereklerini yerine getirmeyi sürdürmeliyiz" dedi.

Savunma konusunda AB ülkeleri arasında işbirliğinin geliştirilmesi gerektiğini vurgulayan Merkel, "Küreselleşme ve iklim değişikliğinin getirdiği sonuçlar, terörle mücadele ile sığınmacı akını konuları, güvenlik açısından önem taşıyor. İç tehdit olarak artan işsizliğe dikkat etmek gerekiyor. AB, bir refah birliği olmalı" değerlendirmesinde bulundu.
Sputnik

Juncker: Rusya ve Türkiye olmadan Avrupa’yı inşa etmek mümkün değil
24.02.2017

Rusya’yla işbirliği olmadan Avrupa’yı inşa etmenin mümkün olmadığını söyleyen AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker, Avrupa mimarisini yeniden kavramak için AB’nin komşu ülkelerle çalışması gerektiğini kaydetti.

Louvain Katolik Üniversitesi'nde konuşan Juncker, "Avrupa mimarisini yeniden kavramamız gerektiğini düşünüyorum, çünkü mevcut yolda ilerlememiz mümkün değil. Ve Avrupa mimarisinin uyması gerektiği belli başlı noktaları komşularımızla koordine etmemiz gerekiyor" dedi.

"Rusya'yla ilişkilerde mevcut tüm sorunlara rağmen şunu anlamamız lazım ki Rusya olmadan Avrupa'yı inşa etmek imkansız. AB anlamında değil kıta anlamında diyorum" diyen Juncker, bunun Türkiye ve Türk dünyasının büyük bir kısmı için geçerli olduğunu belirterek, "Çünkü onlar da bizim komşularımız" diye ekledi.
Sputnik

ABD'nin AB elçisi adayı Malloch: Euro Bölgesi 18 ay içinde dağılabilir
26 Ocak 2017



ABD Başkanı Donald Trump'ın Avrupa Birliği (AB) Büyükelçisi olması beklenen Profesör Ted Malloch, BBC Ekonomi Editörü Kamal Ahmed'e konuştu.

ABD'nin yeni Avrupa Birliği (AB) Büyükelçisi olması beklenen Profesör Ted Malloch, Euro Bölgesi'nin önümüzdeki 18 ay içinde dağılabileceğini söyledi.
BBC Ekonomi Editörü Kamal Ahmed'e konuşan Malloch, para biriminin düşeceği öngörüldüğü için satış aksiyonu almak anlamına gelen 'euro için kısa pozisyon' almanın doğru olacağını söyledi.

Amerikalı akademisyen, "Bence para birimi sadece ölmek üzere değil, büyük bir problemi de var, önümüzdeki 1,5 yıl içinde çökebilir. Bu fikre sahip olan tek ekonomist ben değilim. Joseph Stiglitz adındaki ünlü Dünya Bankası ekonomisti, bu konu üzerine kocaman bir kitap yazdı" dedi.

ABD'nin yeni başkanı Donald Trup'ın ekibi, İngiltere'de bulunan Henley Finans Okulu'nda çalışan Malloch'u bu ayın başında ABD'ye çağırdı ve onunle bir mülakat yaptı.

Malloch'un yakında resmen göreve atanabileceği belirtiliyor.

'90 günde İngiltere ile anlaşma yapabiliriz'

Bu haftanın sonunda ABD'ye gidecek olan İngiltere Başbakanı Theresa May, Trump ile buluşacak ilk dünya lideri olacak.

Malloch, İngiltere'nin ABD ile 90 gün içinde her iki tarafın da lehine olacak bir ticaret anlaşması imzayalabileceğini düşünüyor.

ABD'li akademisyen, "Tarihte en iyi birleşme ve satın alma anlaşmaları genelde 90 gün içinde gerçekleşmiştir" diyor.

Malloch, May'in bu ziyaretinde nihai anlaşmaya varılmasa da bir çerçevenin belirlenebileceği görüşünde.

AB yetkilileri İngiltere'nin AB'den ayrılmadan ticaret anlaşması yapmak için görüşmelere başlayamacağını vurguluyor.

Malloch ise AB'nin İngiltere'yi bu açıdan engellemeyi çalışmasını, "Karınızın sizi aldatmasını engellemek istersiniz, ona ilişkisini bitirmesini söylersiniz ama bu çoğu zaman karınızı engellemez" benzetmesiyle açıkladı.
BBCT

Joschka Fischer,: 'Batı gözlerimizin önünde çökecek’
14 Ara, 2016



Almanya’nın Eski Dışişleri Bakanı ve Eski Başbakan Yardımcısı Joschka Fischer, Washington’un artık Avrupa’nın güvenliğini sağlayamayacağını, küresel ölçekte yükselen gücün ise Çin olduğunu söyledi. Fischer, Atlantik Bloku’nun da fiilen sona erdiğini vurguladı.

Almanya Eski Dışişleri Bakanı ve Eski Başbakan Yardımcısı Joschka Fischer (1998-2005), Almanya’nın önde gelen gazetelerinden Süddeutsche Zeitung’da 12 Aralık’ta yayımlanan “Batı’nın sonu” başlıklı makalesinde çarpıcı tespitlerde bulundu. “ABD ve Avrupa Birliği kaybediyor, Batı dünyası gözlerimizin önünde çöküyor” tespitinde bulunan Fischer’ın makalesi özetle şöyle:
Trump’ın yönetimindeki ABD, içine kapanacak. Soru bunun ne kadar hızlı ve radikal olacağı. Bildiğimiz Batı dünyası çökecek.
Donald Trump’un ABD’nin 45. Başkanı seçilimesiyle artık bu iş bitmiş gibi, “şimdiye kadar” bildiğimiz “Batı”ya veda kesinleşmiş gibi. Transatlantik dünyayı kapsayan Batı kavramı, 20. yüzyıldaki iki dünya savaşı ve devamında 40 yıl süren Soğuk Savaş döneminde şekillenmişti. Batı, günümüze değin dünyaya hâkimdi.

ABD İÇ VE DIŞ POLİTİKASI RAHATSIZ EDECEK

(…)Batı’nın temelleri ortak siyasi, toplumsal ve kültürel değerlerin yanı sıra, ABD tarafından sağlanan ortak güvenlik politikalarına dayanıyor. Çekirdeğinde transatlantik bölgenin yer aldığı Batı, tam olarak Kuzey Atlantik’tir. Kuzey Amerika olmadan ama Avrupa olmadan da Batı, Batı olmaz. Mesele tam da burada düğümleniyor. ABD, artık bu [garantör] rolünü oynamak istemiyor. Trump’ın seçilmesi ABD demokrasisi için neler getirecek, zaman gösterir. Seçim vaatlerinden neleri yerine getirecek, neleri yerince getirmeyecek zaman gösterir. Ancak iki hususu bugünden büyük ölçüde öngörebiliyoruz. Trump’un başkanlığında ABD’nin iç ve dış politikası tahminlerin de ötesinde son derece rahatsız edici olacaktır. Trump sadece ABD demokrasisinin yazılmayan kurallarına karşı kazanmadı, aynı zamanda karşısındaki son derece profesyonel rakibini ve Cumhuriyetçilerin ana akımını de yenmeyi başardı. Peki Trump, bu başarı reçetesinden neden geri adım atsın ki?

‘ABD’Yİ YENİDEN BÜYÜK YAPALIM’ SÖYLEMİ

Ne olursa olsun, kim gelirse gelsin, Trump, “ABD’yi yeniden büyük yapalım” temel söyleminden vazgeçmeyecektir. Ronald Reagan da 1980’li yalların başında, Sovyetler’e karşı verilen mücadelede bu vaatte bulunmuş, emperyal bir yanıt geliştirmişti: Sovyetler Birliği’ni ölümüne silahlandırılmak ve ABD’de bizzat devlet borçlarının şişirilmesi ile ekonomik açıdan şahane bir zaman yaşatmak.

‘ABD ARTIK DÜNYA HAKİMİ ROLÜNÜ İSTEMİYOR’

Emperyal seçenek artık Trump için yok. Özellikle seçmenleri, George W. Bush yönetiminin Ortadoğu’da onca kaybedilen, anlamsız savaşlarından sonra, artık içe doğru geri çekilmek istiyor ve dünya hakimi rolünü üstlenmek istemiyor.

ABD, kuşkusuz dünyanın en güçlü küresel kuvveti olmaya devam edecek. Ancak artık Batı’nın güvenliğini sağlayan garantör rolünde olmayacak, liberal dünya düzeninin ve serbest ticarete dayanan dünya ekonomisinin lideri olmayacak. Trump yönetimindeki ABD, içine kapanacak (isolasyonizm) ve milliyetçiliğe yönelecek.

Beyhan Yıldırım / Berlin
Aydınlık

SPD lideri: Avrupa Birliği dağılabilir
9 Oca, 2017



Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD) Genel Başkanı Sigmar Gabriel, Avrupa Birliği’nin dağılma ihtimalinin ufukta belirdiğini söyledi.

Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partilerinin hükümet ortağı Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) Genel Başkanı da olan Gabriel, Spiegel dergisine yaptığı açıklamada, Avrupa’da bir dönüşüme ihtiyaç duyulduğunu ifade etti.
Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble’yi eleştiren Gabriel, Almanya’nın Euro Bölgesi’nde sadece tasarruf politikalarının uygulanmasını istediği için Avrupa’nın her zamankinden çok daha fazla bölünmüş bir durumda olduğunu ileri sürdü.

Reformlar yapan Fransa ve İtalya gibi ülkelerin, bütçe açığının yarım puan daha yüksek olmasına izin verilmesi için büyük çaba harcadıklarını ifade eden Gabriel, Yunanistan’da “birazcık” bütçesi fazlası çıktığında ve bunun fakir emeklilere dağıtılması istendiğinde Merkel ve Schaeuble’nin buna karşı harekete geçtiğini savundu.

“Yunanlılar gibi yapsaydık, Almanya’da halk ayaklanırdı”

Gabriel, “Yunanlıların yaptığı gibi, Almanya’da yaptığımız reformlarda emekli ücretlerinde ve kamu maaşlarında birazcık kısıtlamaya gitseydik burada muhtemelen halk ayaklanması olurdu.” ifadesini kullandı.

“Merkel hala bana bir cevap borçlu”

Başbakan Merkel’e bir kez “Almanya için Fransa’ya yarım puanlık bütçe açığına izin verilmesi mi yoksa Marine Le Pen’in cumhurbaşkanı olması mı daha pahalı olur?” şeklinde bir soru yönelttiğini aktaran Gabriel, “Hala bana bir cevap borçlu.” dedi.

AB dağılabilir

Bu tür tartışmaların çok popüler olmadığını bildiğini vurgulayan Gabriel, “Ancak AB’nin ne durumda olduğunu da biliyorum. AB’nin parçalanması artık daha düşünülemez değil.” ifadelerini kullandı.

“Merkel’in hedefi seçmeni uyutmak”

Hükümet ortağı Angela Merkel’in siyaset yapma şeklini de eleştiren Gabriel, Merkel’in ilkesinin sorunların üzerine örtmek ve bir pozisyon belirlememek olduğunu savundu. Gabriel, “Merkel’in hedefi seçmeni uyutmaktı. Ancak şimdi yüksek derecede politize olmuş seçmenler var.” değerlendirmesinde bulundu.

İlkKurşun

Hüseyin Vodinalı'dan Brexit yorumu: Mal Doğu'ya kayıyor Pax-Capitala'nın sonu
25.06.2016



İngiltere'de ayrılık kararı çıkacağını Soros gibi sıcak paracı kapitalistler iyi biliyorlardı ki referandum öncesi parayı altına bastılar. Ama halkı sahte anketlerle kandırdılar.

Bu sonuç, bir kilometre taşı konumundadır. 2008 yapısal küresel ekonomik krizi ile çatırdayan kapitalist nizamın sonunun başlangıcıdır.

Burada dağılmakta olan sadece AB değildir. Batı kapitalizminin "Pax Capitala"sı yani kapitalist dünya nizamı çöküşe doğru gidiyor.

Büyük laf ettiğimin bilincindeyim. Ancak giderek mafyalaşan, sıcak paracı dolar soygunu haline dönüşen kapitalizm, can çekişme noktasına doğru ilerliyor.

Mesela ABD ve Avrupa basını Brexit depremini hep "aşırı sağın", "yabancı düşmanlığının" yükselişi olarak lanse ediyorlar. Oysa bu tam olarak doğru değil. Sistemden memnun olmayanlar, liberal olmayan solcular ve küreselleşme kurbanı ulusalcılar da özünde bir sermaye örgütlenmesi olan AB veya IMF yahut NATO türü kurumlara karşılar.

AB'nin alternatifi faşizm gibi gösterilmesini doğru bulmuyorum. Mesela AKP, şimdi karşıymış gibi görünse de askında tamamen ABD-AB ittifakı Atlantikçi bir proje olarak dayatılmıştır bize.

[img]BREXIT'İN SONUÇLARI[/img]

1-Türkiye açısından: İlk ve en acil sonucu Gümrük Birliği sözleşmesinden hemen çıkma gereğidir. Mülteci konusunda da tavizsiz politika izlenmesi ve AB'nin PKK ve Ermeni Soykırım Yalanı dayatmalarına sert yanıtlar vermek şarttır. Türkiye için bundan sonra AB değil, Almanya veya Fransa gibi asli ülkelerle eşit ilişki geliştirme durumu ortaya çıkmıştır.

2-Şanghay İşbirliği Örgütü, son Özbekistan Zirvesi'nde Hindistan, Pakistan ve İran'ın üyeliğine yeşil ışık yaktı. Çin ve Rusya'nın lokomotifi olduğu örgüt giderek etkinliğini arttırıyor. AB ise zayıflıyor. Almanya'nın Rusya ve Çin ile özel ilişkileri ABD'nin hiç hoşuna gitmiyor. Yani gelecek Asya'da, Avrasya'da. Türkiye'nin de artık şapkayı önüne koyması gerek. Ancak Liberal yazarların aksine şunu söylemem lazım; Türkiye AKP ile ŞİÖ'ye giremez. Ancak NATO'da piyade olur. Atatürkçü bir rejimle ancak Asya'daki yerini alabilir.

3- Bölgemiz yani Ortadoğu açısından bakıldığında Brexit ilk başta alakasız gibi görünse de, ABD'nin elini zayıflatmıştır. Rusya'nın ise elini güçlendirmiştir. ABD İngiltere'nin AB'den çıkmasının domino etkisi yapacağını görüp buna karşı çıkmıştı. Ulusalcı akım güçlenecek bundan sonra.

Odatv.com

Mehmet Ali Güller’den ‘Brexit’ yorumu: Trans-Atlantik ittifakın bölünmesi
25 Haziran 2016



Büyük Britanya’nın AB’den ayrılma kararı alması, 2008’de başlayan ve hâlâ süren büyük kapitalist küresel krizin sonucudur.

Büyük Britanya AB’yle mali ilişkilerde yılda 7 milyar dolar zarara uğramaktadır. Büyük Britanya’nın AB’yle ticareti son 15 yılda yüzde 60’dan yüzde 47’ye düşmüştür. Büyük Britanya AB’yle ticaretinde 78 milyar dolara varan açık vermektedir.

AB’nin genişlemesi, Britanya ekonomisini olumsuz etkilemiştir. Ayrıca 2008 küresel krizinin AB’nin zayıf ülkeleri Yunanistan, İspanya ve Portekiz’de yarattığı tablo ve bunun AB ülkelerince fonlanması, Britanya’yı daha da zorlamıştır.

BÜYÜK BRİTANYA’NIN DAĞILMA RİSKİ

AB’den ayrılmak isteyen toplamda Büyük Britanya’dadır fakat aslında İngiltere ve Galler’dir; yoksa Kuzey İrlanda ve İskoçya’da AB’de kalma yönünde bir sonuç çıkmıştır.

Haliyle bu sonuç Büyük Britanya’nın da dağılabileceği riski taşımaktadır. Daha şimdiden Kuzey İrlanda’da Serbest İrlanda ile birleşmek ve AB’de kalmak, İskoçya’da da bağımsızlık fikri seslendirilmeye başlamıştır.

Kaldı ki Büyük Britanya’nın AB üyeliği ne para birliğini ne de Şengen’i kapsamaktaydı. Kuzey İrlanda ve İskoçya en azından bu noktada bir girişimde bulunabilirler.

ÇEKİRDEK AB İNGİLTERE’DEN KURTULDU!

Peki, İngiltere’nin AB’den ayrılmasını AB’nin dağılması diye yorumlayabilir miyiz? Kuşkusuz AB’den ayrılan, hele de İngiltere gibi önemli bir ülke ise, buna nesnel olarak AB’nin bölünmesi, dağılması, küçülmesi diyebiliriz.

Fakat diğer yanıyla bu, AB’nin “çekirdek Avrupa” yönelimine dönmesi ve hatta AB’nin daha da sağlamlaşması demektir.

Yani olayın bir yönü İngiltere’nin AB’den çıkması ise de, diğer yönü AB’nin İngiltere’den kurtulması demektir. AB’nin İngiltere’den kurtulması ise ABD’ye karşı “bağımsızlaşması” demektir!

Zira İngiltere ABD’nin AB içindeki Truva atıydı. Ya da ABD’li yetkililerin tanımladığı haliyle, ABD’nin AB’ye açılan penceresiydi.

Dolayısıyla İngiltere’nin olmadığı bir AB, ABD’den daha bağımsız hareket edebilecektir. Bunun pek çok ekonomik ve siyasi sonucu olacaktır.

ABD ‘DAHA GENİŞ BATI’ İNŞA EDEMEDİ

Gelelim meselenin ABD’yi etkileyen boyutuna…

Washington, 21 yüzyılda da küresel liderliğini sürdürebilmeyi, “daha geniş batı” inşa edebilmeye bağlamıştı. Zira hızlı gelişen Çin’e karşı liderliği koruyabilmek bunu gerektiriyordu.

“Daha geniş batı” ise sadece AB ülkelerini ve SSCB’den kopan Baltık ile Doğu Avrupa ülkelerini değil, bizzat Rusya ve Türkiye’yi bile içeriyordu. Türkiye’nin AB kapısına bağlanması da, bir süre devam eden NATO-Rusya ya da AB-Rusya yakınlaşmaları da Washington’un bu hedefinin gereğiydi. Yani Rusya ve Türkiye Asya’ya yöneleceğine, Batı’nın dış halkasında tutulmalıydı.

Fakat 2008 küresel krizi bu hedefi tersine çevirdi. Rusya “daha geniş batı”nın dış halkası olacağına, tersine Çin’le daha da yakınlaştı ve siyaseten de ABD’yle Ukrayna ve Suriye cephelerinde doğrudan karşı karşıya geldi.

TÜRKİYE İÇİN GÜMRÜK BİRLİĞİ’NDEN ÇIKMA FIRSATI

Ya Türkiye?

Türkiye için İngiltere’nin kararı büyük bir fırsattır. Ankara bu fırsatı Gümrük Birliği’nden çıkarak kullanmalıdır.

Fakat AKP Hükümeti bu fırsatı değerlendirebilecek noktada değildir. Tersine AB Bakanı Ömer Çelik, İngiltere’nin AB’den ayrılmasına üzüldüklerini açıklamaktadır. Fakat daha vahimi Çelik’in bu karardan hareketle “AB ile Anadolu birleşmelidir” diyebilmesidir!

Yani AKP Hükümeti İngiltere’nin AB’den ayrılmasını Gümrük Birliği’nden çıkma fırsatına dönüştürmek yerine, tersine bir fırsat olup olmadığını kollamaktadır!

KÜRESEL SAVAŞ RİSKİ

Yukarıda da belirttiğimiz gibi İngiltere’nin AB’den ayrılması, Almanya-Fransa eksenli kara Avrupa’sının ABD’den daha bağımsız siyasetler yürütebilmesinin yolunu açacaktır.

ABD’nin Rusya’ya yaptırım kararından etkilenen Avrupa ülkelerinin eli rahatlayacaktır. Bunun öncelikle Ukrayna krizine bir siyasi etkisi olacaktır.

Fakat yine de şu risk vardır: Yaşananlar büyük küresel kapitalist krizin yansımalarıdır ve 8 yıldır süren bu krizden çıkışı ancak ve ancak küresel bir savaşta gören büyük tekeller vardır!

Mehmet Ali Güller
25 Haziran 2016

Kaynak: https://mehmetaliguller.com/2016/06/25/trans-atlantik-ittifakin-bolunmesi/

AB'den İngiltere'ye: Çıkış süreci gecikmemeli
24.06.2015



AB liderleri İngiltere'deki referandumu AB'den çıkma yanlılarının kazanmasının ardından, Londra'nın vakit geçirmeden birlikten ayrılma müzakerelerine başlamas gerektiğini söyledi ve gecikmenin belirsizliği uzatacağını vurguladı.

AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker "Kalan 27 üyenin birliğinin devam edeceğini" söyledi.

İngiltere'de dün yapılan referandumda AB'den ayrılma yanlıları yüzde 52'lik oy oranına ulaşırken, birlikte kalmak isteyenler yüzde 48'lik oy oranında kaldı.

Bu arada Başbakan David Cameron başbakanlık görevini Ekim'de bırakacağını söylerken, Lizbon Anlaşması'nın AB'den ayrılma sürecini başlatacak 50. maddesini işletmenin, bir sonraki başbakanın görevi olacağını vurguladı.

"Brexit" olarak da adlandırılan ayrılma kararı üzerine dünya genelindeki borsalarda çiddi düşüşler olurken, İngiliz sterlini önemli oranda değer kaybetti.

Avrupa'dan karara tepkiler

Brexit kararının ardından Juncker sabah saatlerinde Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk ve Hollanda Başbakanı Mark Rutte'yle kriz görüşmeleri yaptı.

Kriz görüşmelerinin ardından İngiltere'nin kararını üzüntüyle karşılandığı, ancak saygı duyulduğu vurgulanarak, "İngiltere hükümeti, süreç ne kadar acılı olursa olsun İngiliz halkının bu kararını en kısa zamanda uygulamalı. Gecikmeler belirsizliği gereksiz şekilde uzatır" denildi.

Açıklamada ayrıca "Avrupa Birliği'den çıkışı konusundaki koşulları hızla müzakere etmeye hazır bekliyoruz" denildi.

AB yetkilileri Başbakan Cameron'la geçen Şubat'ta varılan anlaşmanın da artık ortadan kalktığını ve "yeniden müzakere edilmeyeceğini" de vurguladılar.

Almanya Başbakanı Angela Merkel karardan "büyük üzüntü duyduğunu söyledi ve "Bu Avrupa ve Avrupa'nın birleşme sürecine bir darbe oldu." dedi.
Merkel, AB Konseyi Başkanı Tusk, Fransa Cumhurbaşkanı Francois Hollande ve İtalya Başbakanı Matteo Renzi'yle Pazartesi günü Berlin'de bir araya geleceğini söyledi.

Domino etkisi kaygısı

Hollande ise oylamanın "Avrupa'yı ciddi bir sınava soktuğunu" söyledi ve "Bu acılı tercihe saygı duyuyorum. Fransa bu dost ülkeyle birlikte çalışmaya devam edecek" dedi.

Avrupa Parlamentosu da Salı günü yapılacak özel bir toplantıda, İngiltere'deki oylamayı değerlendirecek.

Rusya lideri Vladimir Putin de kararın İngiltere'nin göç ve güvenlik konularındaki mutsuzluğunu gösterdiğini ifade etti.

Bazı Avrupalı siyasetçiler de İngiltere'deki kararın domino etkisiyle tüm AB'yi tehdit edebileceği kaygılarını dile getirdi.

Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda, başka ülkelerin birlikten ayrılmaması için elden gelen her şeyin yapılması gereketiğini söyledi.

Fransa, Hollanda ve İtalya'daki AB karşıtı partiler vakit geçirmeden kendi ülkelerinde de referandum yapılması talebinde bulundu.
BBCT

Brexit: AB'de aşırı sağ liderler ülkelerinde referandum istiyor
24 Haziran 2016



İngiltere’nin AB'den ayrılma kararının ardından üye ülkelerdeki aşırı sağ partiler de benzer bir referandum yapılması çağrısı yapmaya başladı.

Fransa'da aşırı sağ #Frexit istiyor

AB uzmanlarına göre, birliğin önde gelen ülkelerindeki kaygılardan biri de referandumun diğer üyelere de yayılabilecek bir domino etkisi yaratması.
Fransa’dan aşırı sağcı lider Le Pen Twitter hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, “Özgürlüğün zaferi. Yıllardır söylediğim gibi şimdi aynı referandumu Fransa ve diğer AB ülkelerinde de yapmalıyız” dedi.

Le Pen, 2017 yılında yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin önde gelen adaylarından biri, ancak anketler cumhurbaşkanlığı için yeterli oyu bulamayacağına işaret ediyor.

"Fransa'nın AB'den ayrılmak için daha çok sebebi var"

Geçen Cuma günü Viyana’da aşırı sağcı partilerin bir araya geldiği toplantıda yaptığı konuşmada Le Pen, “Fransa’nın muhtemelen, AB’den ayrılmayı istemek için İngilizlerden bin tane daha fazla nedeni var” dedi.
Le Pen ayrıca AB’nin yüksek işsizlik oranlarından ve “kaçakçıları, teröristleri ve ekonomik göçmenleri” dışarıda tutmayı sağlayamamaktan sorumlu olduğunu söyledi.

Wilders: Biz de sözümüzü söylemek istiyoruz

Hollandalı göçmen karşıtı siyasetçi Geert Wilders "Şimdi sıra bizde" dedi.
Hollanda’daki Özgürlük Partisi’nin lideri Geert Wilders ise yaptığı yazılı açıklamada, “Kendi ülkemizi, kendi paramızı, kendi sınırlarımızı ve kendi göçmen politikamızı kendimiz yönetmek istiyoruz” dedi.

Wilder, “Olabilecek en kısa zamanda Hollandalıların da, Hollanda’nın Avrupa Birliği üyeliği ile ilgili sözlerini söyleme fırsatının olması gerek” dedi.

Hollanda önümüzdeki yıl Mart ayında genel seçimlere gidiyor ve anketler partinin liderinin önde olduğunu gösteriyor.

Wilders, “Eğer ben başbakan olursam, Hollanda’nın Avrupa Birliği’nden ayrılması konusunda bir referandum olacak. Kararı Hollanda halkı versin” dedi.

Yakın zamanda yapılan bir araştırma Hollanda’da halkın yüzde 54’ünün referandum yapılmasını istediğini gösteriyor.

İtalya’dan aşırı sağcı Kuzey Ligi partisi de “Şimdi sıra bizde” dedi.

İsveç'ten Akesson: İsveç halkı karar vermeli

Avrupa Birliği'ne mesafeli bir politika izleyen İsveç Demokrat lider Jimmie Akesson da İsveç'in referanduma gitmesi gerektiğini söyledi.

Akesson, "İsveç Demokratları bundan sonra hükümet üzerinde daha fazla baskı uygulamaya başlayacak ve İsveç'in hemen kendini bağlayan anlaşmaları yeniden müzakere etmeye başlamasını talep ediyoruz" dedi.

Akesson, İsveç halkının AB üyeliğinin geleceği ile ilgili görüşlerini bir referandumda söyleme fırsatının onlara verilmesi gerektiğini belirtti.

İngiltere'deki referandum kampanyasının önde gelen isimlerinden, AB'den ayrılma yanlısı aşırı sağcı UKIP'in lideri Nigel Farage, “AB’nin ölmekte olduğunu” söyledi.

Almanya’dan birliğe mesafeli bir politik bakışı olan AfD partisinin lideri Beatrix von Storch, referandum sonucunu “Birleşik Krallık için bağımsızlık günü” olarak niteledi.
Storch, “Avrupa Birliği siyasi bir birlik olarak başarısız oldu” dedi.
BBCT

İki AB ülkesi daha 'ayrılma' kararı mı alıyor? "Sıra bize geldi"
24 Haziran 2016



Birleşik Krallık'ta dün gerçekleştirilen AB referandumundan ayrılma kararı çıkmasının ardından Fransa ve Hollanda'daki aşırı sağcı partilerin liderleri referandum sırasının kendilerine geldiğini söyledi.

Birleşik Krallık'ta gerçekleştirilen AB referandumundan ayrılma kararı çıkmasının ardından Fransa'daki aşırı sağcı parti Ulusal Cephe'nin genel başkanı Marine Le Pen, Fransa ve diğer AB ülkelerinin de birlikten ayrılmayı oylamak üzere referanduma gitmesi gerektiğini ifade etti.

Partinin genel başkan yardımcısı ise sosyal medya hesabında paylaştığı mesajda Birleşik Krallık'ı aldığı karar sebebiyle tebrik ederek referandum sırasının kendilerinde olduğunu söyledi.

Reuters'ın haberine göre, Hollandalı göçmen karşıtı lider Geert Wilders de kendi ülkelerini, paralarını, sınırlarını ve göç politikalarını kendilerinin yönetmek istediğini söyleyerek Hollanda'nın da bir an önce benzer bir referandum yapması gerektiğini ifade etti.

Kaynak: Cumhuriyet

Volkswagen'in emisyon hilesinin sebep olduğu zarar 55 milyar dolara ulaştı
30 Eylül 2015



Firmanın 11 milyon aracı geri çağırmaya hazırlandığı bildiriliyor.

Quartz'ın haberine göre emisyon testlerinde hile yaptığı ortaya çıkan Volkswagen'in sebep olduğu zarar 55 milyar dolara ulaştı. Firmaya güvenin çöktüğü bildirilen haberde 11 milyon aracın da geri çağrılmaya hazırlandığı söyleniyor.

Henüz diğer araba üreticileri açık olarak testlerde hile yapmak sebebiyle suçlanmazken, diğer firmaların da benzer hileler yapmış olduğu düşünülüyor.

Volkswagen'in hisse değerinin %40'ı olan 30 milyar doları kaybettiği söylenirken, diğer araç firmalarının hisselerindeki düşüşle birlikte toplam zararın 55 milyarı bulduğu ve Volkswagen krizinin Avrupa'nın araba endüstrisini çökertmekte olduğu bildiriliyor.
Kaynak: SoL

Yunanistan halkı AB dayatmalarına 'hayır' dedi
5 Tem 2015



El Cezirenin haberine göre; Yunanistan, yeni kurtarma paketi karşılığında kemer sıkma tedbirlerine 'evet' ya da 'hayır' demek için sandık başına gitti. Oyların yüzde 87’si sayıldı. ‘Evet’ diyenlerin oranı yüzde 39 civarında kalınca 'hayır' diyenler kutlamalara başladı.

'Hayır' diyenler sokaklara çıkarak ilk sonuçları kutladı.

Yunanistan'dan gelen ilk sonuçlara göre halk yeni kurtarma paketi karşılığında kemer sıkma tedbirlerine 'hayır' diyor. Oyların yüzde 87’si sayıldı. Oy verenlerin yüzde 61'inden fazlası 'hayır’ diyor.

YUNANİSTAN NEYİ OYLADI?

Yunanistan hükümeti, Avrupa Birliği (AB), Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) nakit akışının yeniden sağlanması karşılığında öne sürdüğü koşulları halka oylatmaya karar verdi. Bu koşulların başlıcaları neler?
- Mali yardım için de daha fazla vergi alınması, erken emeklilik olanaklarının kısıtlanması ve emeklilik primlerinin yükseltilmesi şart koşuluyor.
- Tarım sektörüne tanınan vergi ayrıcalıkları ve diğer sübvansiyonlar, Yunanların reform paketini onaylaması durumunda sona erecek.
- Atina Uluslararası Havalimanı’nın yanı sıra 39 bölgesel havalimanı da özelleştirilecek. Ayrıca telekom operatörü OTE, petrol şirketi Hellenic Petroleum HELPE, 35 devlet binası, piyango şirketi, birçok otoyol ve liman da özelleştirilmesi istenen kurumlar.
- Devlette çalışan kişilerin maaşları beceri, performans ve sorumluluğa göre gelecek yıldan geçerli olmak üzere düzenlenecek. Ayrıca yevmiye, yan ödeme, yolluk ve kıdem tazminatları gibi ödemeler de yeniden belirlenerek kısıtlamaya gidilecek.
- Gelecek yılın bütçesinde askeri harcamalarda 400 milyon avro kısıtlama olacak. Asker sayısı da düşecek.

Yunanistan Başbakanı Alexis Tsipras, televizyondan halka seslendi. “Bugünkü zor şartlarda çok cesur bir tercih yaptınız. Bana verdiğiniz yetkinin Avrupa’dan kopuş için değil, sürdürülebilir çözümü sağlama yönünde pazarlık gücümüzü artırmak için olduğunun tamamen farkındayım” dedi.

'Gerçek görüşmeler bu akşam başlamalı'

Kreditörlerle bir an önce anlaşma sağlamak istediklerini söyleyen Yunan hükümeti sözcüsü Gabriel Sakellaridis, “Yunan halkı, hükümete pozisyonunu koruması için yetki verdi. Gerçek görüşmeler bu akşam başlamalı. Görüşmeler hemen -hatta 48 saat içinde- sonuçlanmalı. Bunun için elimizden gelen bütün çabayı göstereceğiz” dedi.

Yunanistan Maliye Bakanı Yanis Varufakis, halkın ‘hayır’ demesinin demokrasi ve sosyal adaletten yana olduklarını gösterdiğini söyledi. “Yarın itibariyle Yunan halkının bize verdiği bu cesur ‘hayır’la borç verenlere bir yardım eli uzatacağız. Ortak bir zemin bulmak için hepsine sesleneceğiz. Bugünün ‘hayır’ı yarının demokrat Avrupa’sına büyük bir ‘evet’tir” diye konuştu.
İspanya’daki solcu Podemos partisinin lideri Pablo Iglesias, Twitter hesabından açıklama yaparak “Bugün Yunanistan’da demokrasi kazandı” dedi.

Muhalif lider istifa etti

Eski Başbakan Antonis Samaras, Yeni Demokrasi Partisi'nin liderliğinden istifa edeceğini açıkladı. “Partimizin yeni bir başlangıca ihtiyacı var” dedi.
Euro değer kaybetti

İlk sonuçların ardından Euro, ABD Doları karşısında değer kaybetti. 22.15 itibariyle 1 Euro, 1.0987 ABD doları seviyesine geriledi. Euro, Cuma gecesine göre ABD Doları karşısında yüzde 1,2 değer kaybetmiş oldu.
Haber 93

260 bin Avusturyalı AB'den çıkmak için imza attı
03 Temmuz 2015



260 bin Avusturyalı, ülkenin Avrupa Birliği'nden çıkması için imza attı. Mecliste referandum tartışılacak.

260 binin üzerinde Avusturyalı, ülkenin Avrupa Birliği'nden çıkması için imza topladı. Avusturya yasalarına göre 100 binin üzerinde imza toplanan taleplerde, meclisin referanduma gitmeyi tartışması gerekiyor.

AB'den çıkmak isteyenlerin en yoğun olduğu yerin Aşağı Avusturya olduğu belirtilirken, dilekçenin 66 yaşındaki emekli bir çevirmen olan Inge Rauscher tarafından yazıldığı söyleniyor.
Sol



AB, Kıbrıs’ın Euro Bölgesi’nden çıkmasından korkuyor
Sputnik/ Sergey Yelkin
14.02.2015

Euro Bölgesi Maliye Bakanları Konseyi (Euro Grup) uzmanları, Yunanistan ve Kıbrıs ekonomilerinin çok fazla iç içe olduğunu ve Atina’nın Euro Bölgesi’nden çıkması durumunda Lefkoşa’nın da onu takip etmek zorunda kalacağını dile getirdi.

Der Spiegel’in haberine göre, Yunanistan’ın Euro Bölgesi’nden vazgeçmesi olasılığıyla ilgili çeşitli senaryolar üzerinde duran uzmanlar, bu durumun Kıbrıs’ı ulusal paraya geri dönmek için teşvik edeceği kararına vardılar.

Euro Grup’un ilgili çalışmasına, Avrupa ülkelerinin ulusal maliye bakanlıkları temsilcilerinin yanı sıra, AB Komisyonu ve Avrupa Merkez Bankası uzmanları da katıldı.

Haberde, Avrupa İstikrar Mekanizması (ESM) Başkanı Klaus Regling’in, “Yunanistan’ın Euro Bölgesi’nde çıkışı, olası tüm çözümler arasında en pahalısı olacak” sözlerine yer verildi.

Kaynak: http://tr.sputniknews.com/avrupa/20150214/1013963547.html#ixzz3RfuaAOyT

İspanya’nın SYRIZA'sı PODEMOS’tan Madrid’de gövde gösterisi
31 Ocak 2015



İspanya’da, Yunanistan’da seçimi kazanarak iktidara gelen Radikal Sol Koalisyon’u (SYRIZA) örnek alan Podemos Partisi, İspanya’nın başkenti Madrid’de büyük bir miting düzenledi

Partinin “Değişim Yürüyüşü”ne katılan on binlerce kişi kentin merkezindeki Puerta del Sol Meydanı’nda toplandı.

Mitingde bir konuşma yapan Podemos lideri Pablo Iglesias, ekonomide kemer sıkma dönemine son verme vaadiyle iktidara gelen SYRIZA’yı övdü.

Pablo Iglesias, Avrupa’da değişim rüzgarının esmeye başladığını söyledi.

Madrid’deki BBC muhabiri Tom Burridge, katılımın çpk fazla olduğu mitingin bir karnaval havasında geçtiğini aktardı.

Miting, Podemos’un bugüne kadar düzenlediklerinin en büyüğü.

Bazı kamuoyu araştırmalarında önde

İspanya’da, Podemos Partisi’nin kurulmasının üzerinden bir yıl bile geçmedi.

Ülkede bu yıl genel seçimler yapılacak.

Yapılan bazı kamuoyu araştırmaları Podemos’u önde gösteriyor.

Podemos’un 36 yaşındaki lideri Pablo Iglesias, iktidara gelmesi halinde İspanya’nın borcunun bir kısmının silinmesi için çalışacaklarını söylüyor.

İspanya Başbakanı Mariano Rajoy ise ülke halkını Podemos’u destekleyerek “Rus ruleti oynamamaları” yolunda uyardı.

Rajoy, partinin “ayı ve güneşi vaat ettiğini” ancak verdiği sözleri yerine getiremeyeceğini söyledi.

İspanya geçen yıl 2008’deki mali krizden bu yana ilk kez resesyondan çıkmıştı.

Ancak ülkede işsizlik oranı hala yaklaşık yüzde 25.
Kaynak: BBC Türkçe

Avrupa'yı siyasi depremler bekliyor
21.01.2015



Avrupa 2015 yılında siyasi depremlerle karşılaşabilir. Economist Intelligence Unit, yükselişe geçen popülist partiler arasından seçimi kazananlar olabileceğini, bunun da ana akım siyasi partileri daha önce hiç akla gelmeyecek ittifaklara zorlayabileceğini bildiriyor.

BBC Türkçe - Economist Intelligence Unit'e göre, Avrupa'nın 'demokrasi krizi' elitler ve seçmenler arasındaki uçurum. "Avrupa politikasının merkezinde büyük fikirlerin olması gereken yerde, büyük bir boşluk var" deniyor. Seçimlere katılım oranlarının düşük olması ve geleneksel partilerin üye oranlarının düşmesi bunun başlıca nedenleri arasında. Economist araştırmacılarına göre, Mayıs ayında sandık başına gidecek olan İngiltere "uzama potansiyeli bulunan bir siyasi istikrarsızlık döneminin eşiğinde". Hem muhafazakarlardan hem de İşçi Partisi'nden populist UKIP partisine oy kayması olacağını tahmin eden araştırmacılar, seçimlerden istikrarsız bir hükümet çıkması olasılığını her zamankinden yüksek görüyor.

Seçmen tercihlerindeki bölünme ile İngiltere'nin seçim sistemi bir araya geldiğinde, alışılageldiği gibi parlamentoda çoğunluğu elinde bulunduran tek partili hükümetler kurmayı giderek zorlaştırıyor araştırmacılara göre. Ancak Avrupa'da artan popülizmin sandıklara nasıl yansıdığını ortaya koyacak ilk siyasi gelişme Yunanistan seçimleri olacak. Parlamentonun Aralık ayında yeni cumhurbaşkanını seçmekte başarılı olmaması nedeniyle Yunanistan'da 25 Ocak'ta genel seçime gidiliyor. Kamuoyu yoklamaları, aşırı soldaki popülist Syriza partisinin seçimden en büyük parti olarak çıkabileceğini gösteriyor. Economist araştırmacıları "Eğer bu gerçekleşir ve Syriza bir hükümet kurabilirse, Avrupa Birliği'ne şok dalgaları gönderir ve başka yerlerde de siyasi kargaşayı tetikler" yorumunu yapıyor.

"Yunanistan'da bir Syriza hükümeti kurulması, hem ülke içine hem de bölgesel olarak büyük bir istikrarsızlık unsuru yaratır. Partinin temel politikalarından birisi, borçların silinmesi olduğundan, Yunanistan'ın borç aldığı uluslararası kurumlarla ilişkisinde de neredeyse kesin diyebileceğimiz bir kriz başlatır." "2015'te seçime gidecek olan, kurulu düzen karşıtı partilerin yükselişte olduğu diğer ülkelerde, Yunanistan'da bir kargaşa dönemi daha yaşanmasının etkileri önemli olabilir." Önceden tahmin edilmesi güç sonuçlar alınabilecek diğer Avrupa seçimleri arasında Danimarka, Finlandiya, İspanya, Fransa, İsveç, Almanya ve İrlanda seçimleri sıralanıyor. Economist araştırmacıları, bu ülkelerdeki ortak paydanın popülist partilerin yükselmesi olduğunu belirterek "Euro bölgesi ile AB genelinde kurulu düzen karşıtı duygular arttı, siyasetin kesintiye uğrama riski ve kriz potansiyeli yüksek" diyor.

Araştırmacılara göre, solda, sağda ve her iki taraftan da olmayan popülist partiler, eski siyasi partiler ile geleneksel sosyal tabanları arasında açılan boşluğa yerleşiyor. Brüksel'den yönetilmeye olan itirazlar, göç ve kemer sıkma önlemleri, bu partilerin çoğunun sarıldığı konular. Popülist hareketlerin zemin kazanmasının yanı sıra, dünyanın birçok yerinde de son yıllarda protesto gösterilerinin arttıığı gözlendi. Araştırmacılar protesto nedenleri arasındaki farklılığa dikkat çekerek, "bazıları ekonomik güçlüklere karşıydı, bazıları diktatörlüğe isyandı. Bir kısmı halkın siyasi elitlere sesini duyurma arzusunun ifadesiydi, bir ısmında hızla büyüyen gelişen ekonomilerde ortaya çıkan yeni orta sınıfların beklentilerini yansıtıyordu" diyor. Bütün bu gelişmeler, ya bunların demokrasiye tehdit oluşturup oluşturmadığı sorusunu gündeme getiriyor, ya da demokrasinin 'ayakta ve iyi olduğunu' gösteriyor.

Arap Baharını, olmadığı bir bölgede demokrasinin sıçrama tahtası olarak değerlendirirsek, şimdiye kadarki sonuçları tabii ki son derece sınırlı bir demokratik değişim ve büyük oranda kargaşa oldu. Demokrasi yanlısı hareketin örneğin Hong Kong'taki etkisi ise henüz açıklığa kavuşmadı. Protestocular, Pekin'in Hong Kong'un kendi liderini seçme şekline dair önerilerini 'sahte demokrasi' diye niteliyor. Dünyanın en büyük nüfuslu ülkesi Çin'de ise batı tarzı bir demokrasi ufukta görünmüyor. Şimdilik, "eski" demokrasilerin önceden tahmin edilmesi güç kaderinin, dünyanın her yanındaki hükümetler ve her siyasi görüşten eylemciler tarafından dikkatle izleneceği kesin.
BBCT

Avro bölgesinde deflasyon dönemi
13.01.2015

Avro Bölgesi olarak adlandırılan Avrupa Merkez Bankası bölgesine dahil 19 ülkede Aralık ayında fiyatlar yüzde 0.2 ucuzladı. Bu Avro bölgesinin deflasyona girmesi olarak değerlendirildi.

Geçtiğimiz yılın Aralık ayında Avro Bölgesinde enflasyon, eksi yüzde 0,2 oldu. Avrupa Merkez Bankası bölgesi olarak adlandırılan Avro Bölgesi, böylece korkulan döneme girmiş oldu. Bölge ekonomilerindeki zayıflık ve düşen petrol deflasyonun temel nedenleri olarak görülüyor.

19 ülkeli Euro Bölgesi'nde tüketici fiyatları Aralık ayında yıllık bazda yüzde 0,2 ucuzladı. Yani Euro Bölgesi'nde deflasyon başladı. Bir diğer ifade ile de fiyat istikrarsızlığı yaşanır oldu.

Eurostat'ın açıkladığı verilere göre Euro Bölgesi 2010 Avrupa borç krizinden bu yana ilk kez deflasyona girdi.

2010 yılında Yunanistan krizinin yayılmasıyla İspanya, Portekiz ve İtalya gibi Euro Bölgesi ülkeleri de krize girmiş ve Euro Bölgesi 5 ay boyunca eksi enflasyonda kalmıştı.

Özellikle geçen yılın Mayıs ayından bu yana 115 dolar seviyesinden 50 dolara kadar düşen petrolün varil fiyatı ve zayıf ekonomik aktivite deflasyonun başlıca nedeni olarak görülüyor.

Enflasyonun tersi olan deflasyon, ekonomistler tarafından olumsuz bir durum olarak kabul ediliyor. Gerekçe ise deflasyonla birlikte büyümenin de darbe alması ve şirketlerin yaptığı satışlarla üretim maliyetlerini karşılayamaz hale gelme riski. Uzun süreli deflasyonun ekonomik büyümeyi de eksi bölgeye çekebileceği ve durgunluk başlatabileceği uyarıları yapılıyor.

DRAGHİ NE YAPACAK?

Euro Bölgesi'nde deflasyonun başlamasıyla birlikte yatırımcılar ise Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) bir sonraki adımına odaklandı.

ECB Başkanı Mario Draghi, geçtiğimiz hafta "Fiyat istikrarını sağlama görevimizi başaramama riskimiz, altı ay öncesine göre daha fazla" demişti.

Bankanın Euro Bölgesi ülkelerinin tahvillerini satın almaya başlayarak piyasadaki Euro likiditesini artırmaya başlaması ve ekonomik aktivite canlanandıracak bir enflasyon yaratması bekleniyor.

ECB'nin Euro likiditesini artıracağı beklentisiyle Euro/Dolar paritesi ise gerilemeye devam ediyor. 1,20 seviyesinin altına inen paritede Societe Generale gibi kurumlar 1,10'lu seviyelerin çok da uzak olmadığını düşünüyor.

ECB'nin yıllık enflasyon hedefi yüzde 2 seviyesinde.

Kaynak: BBC Türkçe

Uzakdoğu'dan iki füze
Erdal Şafak
20 Aralık 2011



Zamanın durduğu ülkede, yani Kuzey Kore'de, halka "21'inci yüzyılın güneşi" diye belletilen Başkan Kim Jong İl'in ölümünün açıklandığı saatlerde, dünyanın bu en kapalı ülkesinin büyük komşusu Çin'in başkenti Pekin'de bir adam bir ekonomik forumda konuşuyordu. Konu: Genelde küresel ekonomik durum, özelde "Euro Bölgesi" krizi. O adam, Dominique Strauss-Kahn'dı. New York'taki Sofitel Otel'de bir kat görevlisiyle zorla cinsel ilişkiye girmesi sonucu koltuğundan olan, dahası bir süre cezaevine konulan IMF eski Başkanı Dominique Strauss- Kahn. Ardından Fransa'daki seks rezaletleri defterinin açılmasıyla saygınlığının son kırıntılarını da yitiren ve Sosyalist Parti'nin en güçlü cumhurbaşkanı aday adaylığından bir anda canlı cenazeye dönüştürülen Dominique Strauss-Kahn...

***

Sofitel rezaletinden bu yana ilk kez dünya kamuoyu önüne çıkan -son derece parlak iktisatçı- Dominique Strauss-Kahn'ın çizdiği Avrupa tablosu, Noel ve yılbaşı arifesinde herkesin içini daha da karartmaya yeterli:

"Avrupa ülkeleri bir kurtarma planından öbürüne, bir son şans zirvesinden öbürüne geçip duruyor. Ama ne kayıplarını kabul ediyor, ne ekonomilerin büyümesinin önünü açabiliyor ve ne de güven ortamını geri getirebiliyor.

Euro Bölgesi ırmağın azgın sularında yalpalayan bir sala benziyor. Sal şu sıralar ırmağın tam ortasında ve bütçe birliğinin gerçekleştirilememiş olması nedeniyle sulara gömülmek üzere..."

***

Bir de o salda can derdine düşenlerin çığlıklarına kulak verseniz; uykularınız kaçar.

İtalya'ya, İspanya'ya, Portekiz'e kadar gitmeye gerek, komşunun çığlıkları bile euro salının kaçınılmaz sonunu kestirmeye yeterli.

Buyurun, Yunanistan'dan son haberler:

Atina'da ve Selanik'te binlerce apartmanın yönetimi, ortak giderlerde tasarruf için bu kış kaloriferleri yakmamaya karar verdi. Birinci sonuç: Halk odun sobalarına yöneldi. Oduna talep patlayınca, fiyatlar iki katına çıktı. İkinci sonuç: Odun alamayan halk zaten iyice azalmış olan ormanlarda kaçak ağaç kesimine başladı.

Fransa'daki "Marianne2" sitesine düzenli olarak Yunanistan'dan haberler gönderen antropolog ve blogçu Panagiotis Grigoryusur'un son yazısından bir bölüm: "PASOK Milletvekili Spiros Kuvelis, 23 Kasım gecesi otomobiline binerken bir grubun saldırısına uğradı. Saldırganlar Kuvelis'i epey tartakladılar, özel eşyalarını çaldılar ve eylemi ertesi gün Yunan basınına duyurdular. Kendilerini 'Meçhul Anarşistler' diye tanımlayan saldırganlar olayı şöyle anlattılar: '23 Kasım gecesi Kuvelis'i süper lüks bir Lexus'e binerken gördük. Büyük olasılıkla araba kendisinindi. Hiç duraksamadan saldırmaya karar verdik. Eşek sudan gelinceye kadar dövdük, üstündekileri çaldık. Ne de olsa o da halkı soyanlardan biriydi. El koyduğumuz çantasında bir dizüstü bilgisayar, lüks dolmakalemler, hesaplarında 90 bin euro bulunduğunu gösteren banka kartları, milletvekili kimlik kartı gaspettik. Bizi en çok şaşırtan, çantasında epeyce prezervatif de bulunmasıydı!' Anarşistler, açıklamalarını 'Eylemimiz her gün karşılaştığımız şiddete bir tepkidir' diye noktaladı." Bu olaydan sonra Atina caddelerinde turlayan lüks araç sayısı gözle görülür biçimde azaldı.

***

Daha İngiltere ile Fransa arasında her geçen gün daha da sertleşen ağız dalaşı var.

Daha, İspanya'dan sonra Fransa'da da bazı dükkânların ve kafelerin eski ulusal paraları (İspanya'da peseta, Fransa'da frank) yeniden kabul etmeye başlamaları var.

Daha, İrlanda'nın "Euro Bölgesi"nde kalıp kalmamayı referanduma götürmeye hazırlanması var.

***

Başkan Kim Jong İl'in ölümünün açıklandığı gün, Kuzey düşmanlarına gözdağı vermek için iki kısa menzilli füze denemesi yaptı.

Kuzey Kore'nin kısa menzilli füze denemesi yaptığı saatlerde, Dominique Strauss-Kahn da Pekin'den Avrupa'ya uzun menzilli bir füze gönderdi: "Benim uçkurumla uğraşacağınıza, batmakta olan salınızı kurtarmaya çalışın."
Sabah

Euro(pa) Batıyor!
15 Ocak 2010
Ana Haber

Euro Bölgesindeki 16 ülkeden bazılarının derin bir kriz içine sürüklenmesi, Avrupanın ortak para birimi euroyu, 1999'daki kabulünden bu yana en zor sınavıyla karşı karşıya bırakıyor.

Wall Street Journal'da yayımlanan bir haber analizde, kıtadaki bazı ekonomilerin yaşadıkları ciddi
ekonomik sorunlar yüzünden değer kaybettiğine değinildi. Ancak Euro Bölgesi ortak para biriminin yaşadığı bu düşüşün bir bozgun işareti olmadığına dikkat çekildi.

Yunanistan ve İrlanda gibi ülkelerin borç notları kredi derecelendirme kuruluşları tarafından daha fazla düşürülürken, kur piyasaları bu ülkelerin borçlarını geri ödeyemeyeceğine ciddi olarak inanmıyor.

Aynı şekilde yatırımcılar da ülkelerin kurtarılmasına yönelik tartışmaların ortak para biriminin değerini büyük oranda düşüreceğine inanmıyor.

Haber analizde görüşlerine yer verilen Londra merkezli hedge fon BlueGold Capital yatırımcılarından Stephen Jen, “Geçen 50 yılda, hükümetler Euro Bölgesi ekonomisini kırılma noktasına getirecek kadar çok sermaye harcaması yaptı” diyor.

Jen aynı zamanda, ekonomisi zayıf olan Euro Bölgesi ülkelerinde enflasyon oranlarının, güçlü ekonomilerden farklı yönlerde seyredeceğine dikkat çekiyor. Analist bu ülkeler için ortak bir para politikası belirlemenin zor olacağını dile getiriyor.

Portekiz, İtalya, İrlanda, Yunanistan ve İspanya’da deflasyon yaşanabileceğini söyleyen Jen, birliğin güçlü ekonomileri Almanya ve Fransa’da ise enflasyon ihtimaline dikkat çekiyor.

YUNANİSTAN VE PORTEKİZ TEHLİKEDE

Kredi derecelendirme kuruluşu Moody's’in Yatırımcılar Servisi’nin Çarşamba günü bölgeye yönelik yayımladığı kamu finansmanı raporunda, rekabet güçlerinin düşük olması ve yüksek bütçe açıklarından dolayı Yunanistan ve Portekiz’in ekonomilerinde büyük sıkıntılar görme risklerinin olduğu belirtildi.

Öte yandan Avrupa Komisyonu ve Avrupa Merkez Bankası (ECB), birlik dahilindeki bütün ülkelerin sorunlarını çözmek zorunda olduğuna dikkat çekti ve doğrudan yardımın birliğin kurallarınca yasaklandığını söyledi.

Ancak ekonomistler, son çare olarak kurumların doğrudan yardım gerçekleştirebileceklerine inanıyor.

Moody's de Euro Bölgesi’ndeki güçlü ülkelerin, sıkıntı içindekilere yardım eli uzatacağını düşündüğünü belirtti. Kredi derecelendirme kuruluşu aynı zamanda, kredi akışı gibi dolaylı yardımların da gerçekleşebileceğine dikkat çekti.

13 Şubat 2010
ABD ve AB'ye Kötü Haberleri Var!
Dr. Kıyamet' lakaplı yatırımcı Marc Faber, Avrupa ve ABD'de borç sorununun büyüyerek devam edeceğini söyledi.
Dr. Kıyamet' lakaplı yatırımcı Marc Faber, Avrupa ve ABD'de borç sorununun büyüyerek devam edeceğini söyledi. Faber'e göre Türkiye'nin durumu 'nispeten' daha iyi...

Borç batağındaki Yunanistan'ı kurtarmak için Avrupa ülkeleri kolları sıvadı. Mali yardıma yönelik hala belirsizlikler var ama ülkeler yardım için siyasi iradeyi ortaya koymuş durumda. Avrupa'nın borç ateşi son birkaç gündür düşüyor. Ama borç korkusu, bu kez de Atlantik'in öte yakasında, krizin merkez üssü ABD'de daha fazla hissedilmeye başladı.

Uzmanlar daha yüksek sesle ABD eyaletlerinin yüksek bütçe açıkları nedeniyle zor günler geçireceği uyarısında bulunmaya başladı. İşte o uzmanlardan biri de olan 'Dr. Kıyamet' lakaplı Marc Faber... Faber, Avrupa'daki borç sorununun henüz bitmediğinin altını çizdikten sonra ekliyor: "Borcun asıl kaynağı ABD. Bunun altından tıpkı Avrupa gibi ABD de kalkamayacak. ABD bir şirket olsaydı çoktan iflas etmişti. Tahvilleri beş para etmezdi." Kötümserliği ile tanınan Faber, Türkiye konusunda ise nispeten iyimser. "Türkiye'nin durumu elbette diğerleri kadar kötü değil" diyen Faber, "Nispeten daha iyi durumda olmanızın temel nedeni, hanehalkı borçluluğunuzun düşük olması. Bu en büyük avantajınız" değerlendirmesinde bulundu.

'BANKALAR BOĞAYA MAHKÛM'
ABD hükümetinin ekonomik müdahalelerini ve genişleyen para politikasını sert bir dille eleştiren Faber, uygulamaların güçlü bir büyümeye olanak sağlamayacağı görüşünde. 'Amerika'nın üstün üretim ve verimlilik mucizesi' görüşünün bir efsane olduğunu belirten Faber, ancak dünyanın ABD ile ilgili bu imaja hâlâ inandığını söyledi. Krizin ortaya çıkması ve devam sürecinde ABD Merkez Bankası Fed'in aldığı kararlar ve hükümetin müdahalelerinin önemli bir sorumluluk payına sahip olduğunu kaydeden Faber, "Daha kötü olan gerçek ise Fed'ten aldıkları kolay para ile yoluna devam eden büyük bankaların açgözlü boğa piyasasına bağımlı kalması, bu çok tehlike hale geldi" dedi. Şubat ayında hazırladığı raporda Goldman Sachs'ın CEO'su Lloyd Blankfein için de 'Bay Piyasa' lakabını kullanan Faber, Wall Street devlerinin açıkladığı son çeyrek kârlarının 'Tanrı'nın işi'ni yaptıklarını savunanlar için başarının kanıtının olmadığını söyledi.

Dr. Kıyamet'ten inciler...

SAĞDUYULU ve kişisel gözlemlerin yatırım başarısındaki etkisi büyüktür.
SOKAKTAKİ insan, ekonominin durmunu çoğu kez politikacı, üniversite profesörü ve sıkça seyahat eden finansal analistlerden daha iyi okur.
ÜLKELERİN sosyal ve ekonomik canlılığını en iyi, o ülkelerin bar, restoran ve alışveriş merkezlerinde görebilirsiniz.
ABD hükümetinin ekonomiyi canlandırmak adına her vatandaşı için hazırladığı harcama çeki ile Wal-Mart'tan alışveriş yapsak para Çin'e gider, benzin alsak Araplara gider, bilgisayar alsak Hintlilere, sebze-meyve alsak Meksika'ya gider. Bunların hiçbiri Amerikan ekonomisine yardım etmez. Bu parayı ABD'de tutmasının tek yolu, çekleri ABD'nin ürünü olan bira ve hayat kadınına harcamak.

ABD eyaletlerinin bütçe açığı alarm veriyor

ABD Başkanı Barack Obama'nın bütçe açığı ve borçlara karşı bütçede kesintiye giderek tasarruf planını uygulamaya koyacağını açıklamasının ardından New Jersey Valisi Chris Christie de, eyalette 'mali tehlike' ilan etti. Gloom Boom & Doom'un kurucu editörü olan Marc Faber, şubat ayı yatırım raporunda, kırmızı alarm veren eyaletlerin bütçe açıklarını yayımladı. Bütçe açığı krizi kapısında olan ABD eyaletlerinin de yakında birer birer New Jersey gibi 'mali tehlike' ilan etme riski olduğunu savunan Faber, ekonomisi zor durumda olan eyaletlerin başında Kaliforniya'yı gösterdi. Bütçe açığı yüzde 49 olan eyaleti, yüzde 47 ile Ilinois, yüzde 41 ile de Arizona takip ediyor. 2.2 milyar dolar bütçe açığı nedeniyle kamu harcamalarını dondurma kararı alan New Jersey Valisi Chris Christie, okul ve hastanelere aktarılan yardımları azaltma kararı aldı. Christie, yaklaşık 750 milyon dolar tasarruf sağlamayı hedefliyor.

'İşler karışacak' demişti

FABER, Kasım 2009'da verdiği demeçte, "2-3 ay içinde işler iyice karışacak. Merkez Bankaları para basmaya devam edecek" demişti. Türkiye'de gayrimenkul sektörünün önemli fırsatlar sunduğuna dikkat çeken Faber, nakitte kalmanın tehlikeli olduğunu belirtmişti. Faber, ekonomik gücün hızla doğuya kaydığına vurgulayarak Türkiye'nin de doğuya yönelmesi gerektiğini savunmuştu.
aktifhaber

b]Borç Saklama ve Gelirlere El Koyma Operasyonları[/b]
Açık İstihbarat Özel
19.01.2010

Avrupa Birliği'nin bugünlerde başında dolaşan bir bela var. Yunanistan'la başlayıp, İspanya'ya sıçramasından korkulan borç krizi.

AB kriterleri açısından GSMH'nın %3'ü oranında kalması gereken borç stoğu, Yunanistan için iyimser tahminler %12 civarlarında dolaşıyor. Avrupa Birliği kapısına dayanan bu borç krizinin Euro'nun altını oymasından endişeli ve şımarık çocuğu Yunanistan'a kızgın. Bu kızgınlığın arkasındaki sebeplerden biri borç krizi olduğu kadar, diğeri Yunanistan'ın bu borcu "yaratıcı" yöntemlerle saklamış olması.

Bu borcun nasıl saklandığının hikayesi ise bizim açımızdan daha önemli.

Yunanistan'ın defterlerinde borcu olduğundan daha az gösterme başarısının arkasında bir firma var : Goldman Sachs.

Küresel finans şebekesinin başat firmalarından olan Goldman Sachs'ın ; ABD merkezli dünyaya yayılan ekonomik krizde, ABD sigorta devi AIG'nin batışında nasıl bir rol oynadığı ortaya çıkmıştı.

Goldman Sachs'ın o dönemde ; ekonominin batacağı, hisse senetlerinin çökeceği üzerine pozisyon aldığı ve aynı zamanda AIG'yı sigortalattığı mortgage türevlerine karşı daha fazla para ödemeye zorladığı ortaya çıktı.

Yunanistan örneğinde ise Goldman Sachs'ın oynadığı rol farklı.

Alman Der Spiegel dergisinin haberine göre ; Goldman Sachs Yunanistan'ın borçlarını saklaması için 2002 yılında özel bir türev anlaşması hazırladı ve Yunanistan'a milyar dolarlık bir "currency swap" anlaşması yaptırdı. Ve bu anlaşmanın konusu olan para Yunanistan'ın defterinde borç olarak gözükmedi.

Basitçe özetlemek gerekirse; bu tür anlaşmalarda, farklı kaynaklardan farklı zamanlarda gelecek olan nakit akışları değiş tokuş ediliyor.

Times'ın 16 Şubat tarihli haberine göre ise; Goldman Sachs Yunanistan'ın borcunu gizlemek için yaptırdığı anlaşmalara Yunan mitolojisinden isimler verdi.

Rüzgarların tanrısı Aeolos'un adı verilen anlaşma uyarınca, Yunanistan , havaalanlarının gelecekteki gelirlerini ipotek ederek nakit para elde etti. Ariadne adlı başka bir anlaşma uyarınca ise; Goldman Sachs, ülkenin milli piyango gelirlerini ipotekledi.

Bu karmaşık ve gizli anlaşmaların hiç biri Yunanistan'ın kayıtlarında borç olarak gözükmediği için, Yunanistan'ın borcu da olduğundan az gözüktü.

Goldman Sachs'ın Türkiye'nin borçları ile ilgili olarak da benzer anlaşmalar yapma ve bu yolla Türkiye'nin gelirlerini uzun vadeli ipoteklemiş olma ihtimalini gözönüne alarak; kaldıysa, araştırmacı gazetecilerin şu soruların peşine düşmesi lazım:

1) Goldman Sach, Türkiye'de benzer faaliyetlerde bulunuyor mu?

2) Türkiye, Yunanistan benzeri , gizli türev anlaşmalara imza atmış durumda mı?

3) Bu özel anlaşmalar nedeni ile, Türkiye'nin gelirlerine uzun vadeli ipotek konulmuş durumda mı?

4) Türkiye'deki özelleştirme takvimini ve içeriğini bu gizli anlaşmalar mı belirliyor?

AB'de Nezle, Türkiye'de Grip
Mustafa Sönmez
15.01.2010
Avrupa Birliği’nin zayıf halkaları Yunanistan, Portekiz ve İspanya’nın zor durumda olmalarının dillendirilmesi, bir anda piyasaları altüst etti.

Dolar talebi zirve yaptı, borsalar düştü. Bugün parite 1.35’e yaklaşmış durumda. Oysa, düne kadar Avro’nun dolar karşısında müthiş bir yükselişi vardı.

Dolardan kaçanlar rezerv para olarak Avro’ya sarılıyorlardı. Bunlar konuşulduğunda 1 Avro kabaca 1.4 ile 1.5 dolar aralığında bir pariteye sahipti. Avrupa ekonomilerinin içinde bulunduğu sıkıntılı durumun Avro’yu ciddi biçimde etkilemesi bir süre daha devam edeceğe benzer.

Avro karşısında dolardaki yükseliş ise ABD ekonomisinin iyileşmesi ile ilgili değil. Henüz kimse Amerikan ekonomisinin toparlandığını söyleyemiyor.

Ne var ki, AB ve Japonya’nın “dibi daha kara” olduğu için ABD ekonomisi göreli olarak daha iyi konumda algıla


En son Ekim tarafından Prş May 27, 2010 12:33 am tarihinde değiştirildi, toplam 2 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cum May 07, 2010 9:43 pm    Mesaj konusu: Bu kriz savaş çıkartır! Alıntıyla Cevap Gönder

Hür Savaşçı’dan Notlar: AMERİKA VE AVRUPA BİRLİĞİ ETRAFINDA
Nihan Öztürk
1 Mart 2017

“Hür Savaşçı” ile hafta içinde telefonlaşmış ve “Die Zeit” (Zaman) Gazetesinin Karl Marks’ın resmiyle birlikte attığı “Yoksa Marks haklı mıydı?” manşeti çerçevesinde sohbet etmiş ve hafta sonuna randevulaşmıştık.

Hafta sonu bizi bekleyen başka bir süpriz vardı. Kar yağmış ve her yer bembeyaz olmuştu. İnsan, karda yürürken çıkan sesleri bile özleyebiliyormuş.

Alışveriş, ev ahalisi ile haşır neşir ve bir kaç işin ardından akşamı getirmiş, geç kalmamak üzere anlaştığımız saate doğru erkenden yola çıkmıştım. Önceden haberleştiğimiz Mehmet, Barış ve Onur arkadaşlarla evin önünde buluşup beraberce içeri girdik.

– “Hoşgeldiniz gençler. Sizi tekrar hep beraber görmekten mutlu oldum.“

Mehmet;

– “Siz de hoş geldiniz efendim. Özlettiniz kendinizi. Geçen sefer kısa vadeli ve programımız olduğu için gelemedik ama sağolsun Nihan arkadaş bize sohbetinizi özetledi. Bugün bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.”

– “Rica ederim ne demek. İmkân dahilinde olduğu sürece size her dâim kapım açık gönüldaşlar.”

Barış;

– “Ben de bugünü iple çektim. İnşallah afiyettesiniz?”

“Hamd olsun. Bir yaramazlık yok. İyice dinlenmek nasip oldu ve geçen bu yakınlara gelen kızımı da görmüş oldum. Sen nasılsın delikanlı?”

En gencimiz ve bu konulara yeni merak saran Onur, biraz kısık ve utangaç bir sesle cevap verdi;

– “İyiyim, sağ olun. Okuluma devam ediyorum ve cep harçlığım için ufak çaplı çalışıyorum.”

– “Aferin. Allah zihin açıklığı ve sabır versin. Bu zamanda okumak daha da zorlaştı. Ne okuyorsun sen?”

– “İnformatik efendim, yâni Bilgisayar Bilimi.”

– “Güzel. İnşallah kendi yazılımımızı yapanlardan olursun.”

Hepimiz “Âmin!” dedik.

Neşesi gayet yerindeydi. Kızını uzun zaman sonra görmesi ve hasret gidermesi de moral vermiş olmalı. Bu da bizi her zaman olduğu gibi sohbet öncesi rahatlaşmıştı. Kalkıp çaylarımızı aldık ve yerlerimize kurulduk.

Hür Savaşçı söze devam etti;

– “Batı’nın Kapitalist Yeni Dünya Düzen’inin nefesi kesiliyor. Biliyorsunuz, kapitalizm, giremediği topraklara üstündeki ve altındaki canlı veya cansız ne varsa herşeyi ile birlikte düşman olur. İster devlet çapında olsun, isterse bölgesel kesim, buna karşı direnenleri öcüleştirir ve terörist ilân eder. Mesela bir ülke bunların bir markasını yasaklansın, sanki kolları kopmuş gibi acı çeker ve ciyaklamaya başlarlar. Bizim gibi, neleri varsa rahatça sokabildikleri ülkelere ise kolay lokma gözüyle bakarlar. Yani Sayın Salih Mirzabeyoğlu‘nun dediği gibi “Amerika ve Avrupa’nın birbiriyle rekâbet ortamı içinde de olsa bizim gibi ülkelere biçtikleri parya statüsünde müşterek, bir hegemonya sistemidir.”

Batı’nın bize zorla dayattığı sistemler mâlum… Birde müzikleri, elbiseleri, romanları, filmler ve, teknolojik âletleri göz önüne alın. Mesela, en azından müzik konusunda o kadar iğrenç şeyleri, haber kanallarında bile konu edip ilgi uyandırma çabası. “Dinlemiyorsan cahilsin” damgası… Aslında şu deniliyor:

-Batı’ya uzaksan, insan bile değilsin!

Böyle bir hengâmede bütün bunlara karşı Doğu’nun kalitesini gerçek mânâda ortaya koyacak millî buluşlara açız. Bekliyoruz. Gençlerin aksiyonunu istiyoruz. Bizim musîkiye bir düşmanlığımız yok. Düşmanlığımız kültürel yozlaşmaya. Severek dinlediğim Vivaldi gibi değil, daha da iyisini yapacak sanatçılar istiyoruz. Kaliteye hasretiz. Bugün bu kaliteyi sadece dijitâl olarak sinemada, müzikte bulmamız hiçbir şey ifâde etmez. Diğer yandan giyim kuşamımızın ve romanımızın hâlleri, kullandığımız teknolojik âletlerin bizi esir etmişliği ortada. Şair kalmadı piyasada şair! Eskiler olmasa, bu düzenden neredeyse bir tane şiir çıkmaz vehmini yaşıyor insan.”

Mehmet müsade isteyip sordu;

– “Afedersiniz sözünüzü kesiyorum. Bütün bunlara sebep olan şey nedir sizce? Neden bizde hep bir eksiklik var da, bir orjinalite yok?”

– “Şöyle cevaplamaya çalışayım. Vatanı, Milleti ve bu gibi çalışmaları omuzlayacak gençlere musallat olan, kendi kafasını bile omuzlarında zor taşıyan fikirsiz ve hamlesiz tipler yüzünden. Devletin bir medeniyet anlayışı olmadığı zaman, bu gibi kuru kafaların asıl meseleler etrafında gösterdikleri cılızlık ve kibir gösterişleri etrafında zevk ve hassasiyet zayıfladıkça zayıflar. Bu yapılan da memleketin geleceğine karşı gerçekleştirilen en büyük ihanetlerden bir tanesi değil de nedir? Ne demek istediğimi anlıyorsunuz değil mi? Yâni bu hain zihniyet sahteye ve kalitesiz olana büyük imkânlar verirken, sahici ve ciddi olana daima burun kıvırmak gibi bir gafletin içinde çırpınmaktan başka birşey yapmıyor.”

Söz aldım;

– “Efendim mâlum önümüz de bir referandum var. Sizce Avrupa veya Amerika bu “Başkanlık” meselesine nasıl bakıyor?”

– “Pek de umurlarında değil diye düşünüyorum. Onlar için yönetim biçimi değil, kendi politikalarının rahatlıkla güdülebilmesi önemlidir. Merkel geliyor, CIA’in başı geliyor, Kültür Bakanı İsrail’e gidiyor, ABD ile işbirliğine devam açıklaması yapılıyor. Her şeyin, herkesin istediği gibi olduğu gayet rahat bir ortama benzemiyor mu?”

Mehmet;

– “Sanırım biraz da Trump’ın başa gelmesiyle alâkalı… Mesela Almanlar birden Erdoğan’ı bırakıp hergün Trump’ı konuşmaya başladı. NATO ve AB ile alâkalı bazı açıklamaları bayağı bir tedirgin etmiş anlaşılan.”

Söze girdim;

– “Müsade varsa çok kısa olarak birşey paylaşmak istiyorum sizinle. Alman iş arkadaşım daha yeni New York gezisinden döndü. Buradan giderken biraz korkuyordu, çünkü Alman medyası öyle bir korku algısı veriyordu ki, ister istemez Alman vatandaşları da, bu arkadaş da tedirgin oluyor ve Trump’ı öcü gibi görüyordu. Ki bu hâlâ geçerli bir durum. Neyse, geri geldikten sonra Amerika’da her şeyin sakin, Avrupa medyasının saldığı korku propagandasının ise asılsız olduğunu söyledi.”

Hür Savaşçı;

– “Avrupa derken, aslında Avrupa Birliği’nin çok rahatsızlık duyduğunu söyleyelim. Trump’ı daha çözmüş değiller ve ne yapacağını tam olarak kestirememeleri, doğal olarak çıkarlarına düşkün ağır topları, yâni belli başlı siyasi, ticari ve pazar localarını muazzam korkutuyor. Bu sebeple bunu medya ayağı ile Avrupa halkına da yansıtmak istiyorlar ki, kamuoyunun desteğini alsınlar.

Netice de Avrupa Birliği’nin yükünü Almanlar taşıyor değil mi? Zaten en fazla Almanya’dan ses çıkmasının nedeni de bu. Dikkat ettiyseniz, Amerika’da ki seçimleri sabaha kadar canlı verdiler ve sabah sonuçlar açıklanırken suratlarının ifadesinden herşey anlaşılıyordu.”

Onur’a doğru dönerek “çaylarımızı tazelermisin genç?” dedi ve devam etti;

– “Genel olarak Avrupa’yı kısaca ele almaya çalışalım. Avrupa’nın pek çok düşünürünü ve tarihçisini “bir Avrupalı Kimliği yok ki Avrupa Birliği olsun!” sonucuna götüren meseleleri analiz etmeden ele alamayız. Bugünki Avrupa’ya baktığımız zaman Latinler gitti, Bizans gitti. Klasik Avrupa yapısı da yok, karman çorman. Atina, Sparta falan. O zaman da bütün Dünya Yunanistan zaten. Aristo’nun Batı’yı ve Doğu’yu toparlama yâni filozofik ve kültürel birleştirme gayreti buralardan ibaret. Şimdinin Avrupa Birliği’ne bakalım, hep birbirine râkip Devletler. İşte Fransa, İngiltere, Almanya, İtalya vesaire. Adamlar, işçileri bir inşaatta toplamışlar gibi durum. İyi de işçileri bir araya getirerek bir aile oluşturulmaz ki. İşçi dediğin, yarın menfaatini başka bir yerde bulur ve çeker gider değil mi?

Türkiye’de bir rüzgâr esiyor. İster milliyetçi, solcu, liberal olsun, bütün partileri katarak söyleyelim, bir AB merakı başlıyor. Biz ise AB’ye karşıyız çok şükür.

Ama Avrupa Birliği’nin dağılacağını bizzat Merkel söylüyor. Neticede İspanya’nın, İtalya’nın, Yunanistan’ın durumları ortada. Sonra Avrupa’nın yamacında Kuzey Afrika hikâyesini çıkaran Fransa. Bu gibi meselelere İngiltere de sinsi olarak tek başına giriyor, Fransa da… Herkes çaktırmadan bir iş peşinde… Avrupa’nın durumu bu… İngiltere zaten Avrupa Birliği’ni bıraktı, biliyorsunuz. AB’nin birde Balkan ülkeleri gibi, neden katıldığı mâlum açıkgözleri var. Romanya ve Bulgaristan gibi… Bu da AB’nin teorik olarak da çöktüğünü gösteriyor. Dağılmış vaziyetteler. Şimdi bu çerçevede söylersek, İslâm’ın müesseseleri var… Hilâfeti var… Hilafete tâbilik var, vesaire. Bu yüzden İstiklâl Savaşı sırasında anlatırlar ya, Hindistan‘daki Müslümanların Hilâfeti kurtarmak için servetlerini İstanbul’a aktardıklarını… Anlıyorsunuz değil mi?”

Mehmet,

– “Evet efendim!.. Peki Trump veya Amerika’ya gelecek olursak, sizce Trump ile birlikte Amerika’nın durumu ne olacak?”

– “Trump’a gelindiği zaman, netice olarak Amerika artık eski Amerika değil. Eski Amerika, meselâ dünya jandarmalığına soyunan tek küresel güçtü falân. Şimdi Trump diyor ki; “İşe yaramayan yerleri bırakın, işe yarayan yerlere saldırın.”

Zamanın Gölge Dergisi’nde yayınlanmıştı… 100 küsür sene önce İngiliz tarihçi Toynbee, dönemin şartlarını gözönünde bulundursak tam da keşifler döneminde, şöyle demişti:

“Amerika, ilerde içe kapalı bir tarım toplumu olacak, İngiltere de küçük balıkçı köylerinden ibaret kalacaktır.“

Bunu şu şekilde de anlayabiliriz… Ki, Türkiye’de bulunan Amerikalı hocaların sözleridir bunlar: Amerika’daki entel tipler Amerika’dan kaçıyor. Yavanlıktan… Yâni Trump’un hâli şundan komik, çünkü Amerikalı diye birşey kalmadı. Hâlbuki Amerika’ya da müthiş bir göç var ve güya vasıflı insanlar geliyor. Amerika bunları vasıflı olarak alıyor ama bunlar çorbayı iyice sulandırıyor. Çünkü Amerika’nın da bunları eritecek bir yapısı yok ki… Dünya’nın dört bir tarafından insanlar Amerika’ya gidiyor, peki Amerikalı nereye gitsin? Demin bahsettiğim Hocalar gibi çizgisi olan kişiler de üç beş seneliğine Türkiye’ye geliyor, buradan Mısır’a gidiyor filân. Buraları merak ediyorlar. Bunlar bir şey arayan, bir şey isteyen insanlar… Ama buradan Amerika’ya gidenler de rahat etmek için gidiyorlar ve sonuçta lastik balon misâli uygunluk çerçevesinde eriyorlar.

Hatırlarsanız Sayın Salih Mirzabeyoğlu “Adalet Mutlak’a” isimli konferansında Alman bir profesörün sözünü aktarmıştı:

“İkinci Dünya Savaşı sırasında bizim için mutluluk bir tas çorba idi. Şimdi oğlumun her şeyi var ama mutsuz… Ben böyle söyleyince, her şeyim var diyerek şiddetle reddediyor. Ben bunu yeni yeni farkettim.“

Hani şu “ruhî ihtiyaç” meselesi var ya!

Trump’ın bende bıraktığı izlenim zaten “tombalacı” bir tip olması…

Dolayısıyla Amerika’yı şöyle anlatalım. Ortada insanların bütün ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir Amerikan kültürü yok ki!.. Yâni kendi kendine de yok… “Bu, tamamen sanal” diyorlar ya şimdi, uyduruk bir şey… Film medeniyeti, mercek medeniyeti, yâni sun’i rüyâ medeniyeti… Anlatabiliyor muyum?!. Yâni derinliğine hiçbir şey yok!.. Onun için Trump’ın yapacağı pek bir şey de yok… Ama önemli olan ve kesinlikle gözden kaçırmamamız gereken şey şu: Düşmanın fenâlığı senin iyi olmanı göstermez!

Üstad Necip Fazıl muhtelif yerlerde dile getirmiştir. Her yerde şu oluyor bu oluyor, yani bunlar, olgunluğunda çökenler… Hani “bir ilmin yanlışı müntehâsında belli olur” hadisesi var ya… Bunlar ilerliyor, gidiyor falân derken, bir yerde lap diye düşüyor. Şimdi bunların hâli bu… Ama bu demek değildir ki, sen aman ne ilim sahibisin… Senlik bir şey yok! Onlar kendi kendine çöktü. Bizim problemimiz ayrı. Bizim için de sözkonusu olan kendi iç oluşumuzu tamamlamak… Ama bu bir fırsattır. İnşallah Türkiye için hayırlı olur!”

“Âmin!” diye mukabele ettikten sonra Mehmet:

– “Avrupa halklarının durumu da içler acısı Efendim. Sizin de ifâde ettiğiniz üzere Almanya başta olmak üzere Batı’da insanların herşeyi var ama mutsuzlar. Bir arayış içerisindeler. Nereye gideceklerini de bilmiyorlar, bir yol gösterecekleri de yok aslında. Avrupa halkının düştüğü durum bu.”

– “Bu Fransa, meselâ tarihsel sürecinde Almanya ile ciddi savaşları var değil mi? Şimdi Fransa ile Almanya böyle bir olabilirler mi, o da belli değil. Demin bahsettiğimiz gibi İngiltere zaten bıraktığını söyledi. Ortada Avrupa Birliği diye bir şey kalmadı ki zaten. Bir de NATO mato meselesinde şu enteresan: İtalyanlar NATO üyesi ama bugün pilot yollamıyorlar. “Müsait değiliz” diyorlar ve göndermiyorlar. Eskiden her yere gidiyorlardı. Türkiye’ye ders oluyordur inşallah. Ayrı hadisede Fransa “NATO’dan ayrı bir Askeri güç kurmamız lâzım” diyor.”

Mehmet:

– “Ek ve bilgi olarak söylememe müsade ederseniz, “bir Avrupa Ordusu kuralım” diyorlar da, “Nerde Birlik?” konusu ile alâkalı, bu askeriyenin hangi dili konuşacağını tartışıyorlar.”

– “Şimdi, hangi dili konuşacaklar, bu doğru. Ama daha doğru olan bir şey var: Meselâ “Birleşmiş Milletler askeri” deniyor. BM askeri bir yerde harp etmiyor ki!.. Bir yerde iki taraf savaşırken falân güyâ araya giriyor… Aslında kuvvetliyi temsil ediyor filân… Üniformayla dolaşıyor, harp etmiyor ki… Demin bahsettik ya; Avrupalı kimliği diye bir kimlik yok ki, bu kimliğin askeri olsun… Aynı mahallede oturuyoruz diye, göz ucuyla tanıdığın kişilerle takım kuruyorsun… Derme çatma gibi bir şey… Mümkün değil tabii…

Allah müslümanların yolunu açsın diyelim.”

Hep birlikte heyecanla “Âmin!” dedik.

– “Bugünlük bu kadar gençler. Aza çoka bakmadan mücâdeleye devam… Hem Kurtuluş savaşında, minicik elleriyle cepheye mermi taşıyan bebelerin hiç mi hatırı yok?”

Mehmet:

– “Haklısınız efendim. Bizi tekrar ağırladığınız için çok teşekkür ederiz. Bir sonraki buluşmamız da Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun konferansı üzerine bir sohbet gerçekleştirmek isteriz. Sizce de uygun mudur?”

– “İyi fikir! Dilimizin döndüğünce ve anladığımız kadarı ile memnuniyetle… Fakat hakkını vermek kolay iş değil. Onlarca meseleye değinildi. Siz başlıklar hâlinde bir çalışma yapıp bir şeyler hazırlarsınız, bende kendi ev ödemim olarak konferansı tekrar izlerim. Takıldığımız yerleri, gerekirse bilgisayardan beraber izleriz.”

ADIMLAR Dergisi

b]Yunanistan'a yaklaşan neoliberal kasırga[/b]
Nihal Kemaloğlu
nihal.kemaloglu@aksam.com.tr

Küresel ekonominin içine düştüğü çıkmazın derinliğini, Yunanistan'ın 300 milyar euroluk borcu gösterdi.
Aşırı borç sarmalının euoroda yarattığı 'ekonomik şiddet', Yunanistan kıyılarını dövüyor.
Uzmanlar 'euro bölgesi' Avrupa'nın finans krizinden euronun yenilgisiyle çıktığına dikkat çekiyorlar.
Yunanistan Başbakanı Papandreu, hafta başında yardım talebiyle ABD'yi ziyaret ederek 'yıkıcı spekülatif finansı' şikayet etti.
Küresel piyasaların finans saldırılarının Avrupa'daki adresi Yunanistan, AB'de tam bir şok etkisi yaratmıştı.
Almanya'nın başını çektiği AB'nin yaylım ateşine tutularak 'şamar oğlanı' haline getirilmişti.
Euronun ifşa olan dayanıksızlığından suçlu bulunan Yunanistan, Almanya patronajındaki AB'den sıkı fırça yedi.
Hem IMF'nin hem de AB'nin acı reçeteleri Yunanistan için hazır ve ülke ekonomik vesayet altına alınacak.
Bu arada IMF'ye şüpheli bakan üyeleriyle AB de Avrupa Para Fonu kurmaya karar verdi.
Euronun geleceğini sağlama almak için Avrupa Para Fonu yeterli olabilecek mi?
Kumarbaz spekülatörlerin euroyu sarsıp dolara koşarkenki zafer sarhoşlukları hala sürüyor, kar rekortmeni 'şişman kedi' Goldman Sachs'ın Yunanistan'ın borçlarını gizleyerek iflası tetiklediği açığa çıktı.
Çünkü spekülatif finansın 28 Ocak gecesi Atina'da Yunanistan'ın ipini çektiği ve kutlama yaptığı yazıldı.
Yunanistan krizinden cebini dolduranlar şimdi de onarım dönemi için de pusuda bekliyorlar.
Çünkü gerek AB'nin gerekse IMF'nin ülkede girişeceği köklü operasyonlar tamamen Yunan halkının ödeyeceği toplumsal faturalardan oluşuyor.
Kamu kaynaklarının ve birikimlerinin el değiştireceği, küresel finansın yeniden 'oyun alanına' dönüşecek olan bu ülkeye şimdiden adalarını satması tavsiye ediliyor.
Yunan halkının güçlü sosyal hakları ve çalışma koşulları da acilen 'yapısal reformlarla' katledilecek.
'Müsrif Yunanlı' algısına kendini kaptıran Almanlar, 'erken kalksınlar, onların emekliliklerini biz mi ödeyeceğiz' derken neoliberal kasırga Yunanistan'a yaklaşıyor.
Piyasalaşmanın ayak sesleri kuvvetleniyor.
AB'nin de IMF'nin de hedefinde Yunan halkının geniş sosyal hak ve kazanımları var!
Yunan hükümetinin, 'kamu maliyesinden başlayarak ücretleri indirecek, emekli maaşlarını donduracak, vergileri artıracak' radikal tedbirleri bile yeterli bulunmadı.
Önümüzdeki üç ay içinde 25 milyar euroyu bulması gereken Yunanistan'ın, geçen hafta 5 milyar euroluk tahvil ihracına 14 milyar euroluk talep gelmesi bile 300 milyar borcu olan ülkede ortalığı yatıştırmadı.
Yunanisan'da 15 gün içinde yapılan iki genel grevde halk 'faturayı zenginler ödemeli' diye gösteriler yaptı.
Akşam

Kriz, 4 milyondan fazla AB'liyi işinden etti
15 Mart 2010
Küresel kriz nedeniyle geçen yıl AB'de 4 milyondan fazla çalışan işini kaybetti.
AB istatistik kurumu Eurostat'ın verilerine göre AB'de 2008 sonunda 225 milyon 120 bin kişi olan toplam çalışan sayısı geçen yıl 4 milyon 20 bin düşüşle 221,1 milyona indi.
Geçen yıl 16 üyeli Avro Bölgesi'nde istihdam edilenlerin sayısı da 2,7 milyon azalarak 144,3 milyona geriledi.
AB ve Avro Bölgesi'nde küresel krizin etkisiyle 2008'in ikinci yarısında başlayan istihdamdaki daralma 2009 boyunca etkili oldu. AB'de toplam istihdam 2008'in 3'üncü çeyreğinde binde 2, son çeyreğinde binde 3 ve 2009'un ilk çeyreğinde binde 8, 2'nci çeyreğinde binde 6, 3'üncü çeyreğinde binde 5 ve son çeyreğinde binde 3 düştü. netgazete

500 BİN MÜHENDİSE İHTİYAÇ VAR

26 Ağustos 2010
Almanya'da çalışan nüfusun 2030 yılına kadar 6 milyon kişi azalacak olması iş piyasasında çözüm arayışlarını arttırdı.
Hükümet çevreleri işsizlerin ve gençlerin eğitimle kalifiye hâle getirilmesini isterken, işverenler kalifiye eleman ihtiyacının yurtdışından karşılanmasını talep ediyor. Almanya'da her yıl 37 bin kişi mühendis olurken, 45 bin mühendis ise emekli oluyor.

Almanya'nın kalifiye eleman açığına çözüm arayışı devam ediyor. Hükümet çevreleri işsizlerin ve gençlerin eğitimle kalifiye hâle getirilmesini isterken, işverenler kalifiye eleman ihtiyacının yurtdışından karşılanmasını talep ediyor. Almanya'da nüfusun yaşlanmasıyla birlikte 2030 yılına kadar çalışan sayısında 6 milyon azalma olması bekleniyor. Bu iş gücü açığının kapatılması için ise hem hükümet tarafından hem de işverenler tarafında yoğun arayışlar devam ediyor. İşgücünün yanı sıra yeni teknolojiler alanındaki yetişmiş eleman sıkıntısı ise çözülmesi gereken bir başka sorun olarak hükümetin önünde duruyor. Hastabakıcılık gibi bazı meslek dallarına ise gençlerin ilgi göstermemesi de kalifiye eleman açığının nedenlerinden birini oluşturuyor.

Alman Sanayi ve Ticaret Odaları Birliği (DIHK) ise firmaların eleman bulmakta zorlandığını ve genç sayısının azalmasının problemi içinden çıkılmaz hale getirdiği iddia ediyor. Göçün önündeki engellerin kaldırılmasını isteyen DIHK Avustralya ve Kanada gibi göçmen ülkelerin örnek alınmasını istiyor. Yurtdışından mühendis ve yazılım uzmanı getirebilmek için Almanya ve Avrupa söz konusu pozisyona uygun bir eleman olmadığının gösterilmesi gerekiyor. Bu sürecin uzun sürdüğünü kaydeden DIHK başkanı Hans Heinrich Driftmann ayrıca getirilecek elemana yıllık ödenmesi gereken 64 bin Euro maaşın yüksek olduğunu ve düşürülmesi gerektiğini kaydetti.

Hükümet ise iş gücü sıkıntısına uzun vadeli çözüm bulmak istiyor. Gençlerin eğitim sürecini başarılı bitirmesini sağlamak isteyen hükümet işsizleri de istihdam piyasasının ihtiyacına göre eğitime tabi tutmak istiyor. Çocuklar için kreş ve anaokulu imkanlarını arttırarak çalışan annelerin işini kolaylaştırmayı planlıyor. İşsizlik oranı yüksek olan 55 yaş ve üstündeki insanların istihdamını arttırmayı isteyen hükümet ancak bu adımları attıktan sonra göçe yeşil ışık yakmayı düşünüyor.

En yoğun eleman sıkıntısı ise sanayisi ile ön plana çıkmış Almanya'da mühendislik alanında yaşanıyor. Eleman eksikliğinde dolayı son üç yılda mühendis maaşlarının yüzde 15 oranında arttığını belirten uzmanlar şirketler arasında daha yüksek maaş teklifiyle eleman transferinin artış gösterdiğine dikkat çekiyor. Temmuz ayı rakamlarına göre 61700 mühendis pozisyonu doldurulmayı beklerken iş arayan mühendislerin sayısı ise sadece 25 bin civarında. Tüm mühendisler bir işe yerleştirilse dahi 36 bin pozisyonun boş kalacağını vurgulayan uzmanlar her yıl artış gösteren bu sayının sadece geçen yıldan bu yana yüzde 12 oranında arttığını kaydediyor. İhtiyaç duyulan otomotiv, inşaat, elektronik ve endüstri mühendislerinin sayısının gelecek on yılda 200 bine tırmanması bekleniyor. Almanya'daki 1,4 milyon mühendisin 800 bini kendi sahasında çalışıyor. Yaş ortalaması 50 olan mühendislerin ise önümüzdeki on yıl içinde 450 bin kadarının emekli olması bekleniyor. Alman üniversitelerinden yılda ortalama 37 bin mühendis mezun olurken emekli olan mühendislerin sayısı ise ortalama 45 bin olarak gerçekleşiyor. Öte yandan gayrisafi milli hasılanın yüzde üçünü araştırma ve geliştirmeden elde etme hedefi koyan hükümetin bu hedefine ulaşabilmesi için yılda 70 bin yeni mühendise daha ihtiyaç var. Mühendis yetiştiren üniversiteler ise kaliteyi düşürmemek için öğrenci sayısını arttıramıyor. Buna ek olarak demografik değişimler neticesinde üniversite yaşına gelmiş gençlerin sayısı da her geçen gün azalıyor. Uzmanlar bayan öğrencilerin mühendisliğe ilgisinin arttırılması ve yabancı öğrencilere kapıların açılmasıyla mühendis sıkıntısının hafifletilebileceğini belirtiyor. haber10

Immanuel Wallerstein
Avrupa çöküyor mu?

Avrupa bütünleşmeye doğru uzun yola çıkalıberi, buna karşı çıkanlar hiç eksik olmadı. Bunu mümkün görmeyen birçokları oldu. Bunu arzu etmeyen de birçok kişi vardı. Yine de, 1945’ten beri aldığı bu uzun ve dolambaçlı yolda, birlik projesi dikkate değer bir ilerleme kaydetti. Ne de olsa, Avrupa, İkinci Dünya Savaşı’na da yol açmış 500 yıllık bir milliyetçi çatışma ile bölünmüş durumda. İntikam baskın duygu olarak kalmış gibi görünüyor. 2010 itibariyle AB, 16 ülkede ortak bir para birimini, Euro’yu kullanıyor. Vizesiz serbest dolaşıma izin veren Schengen bölgesi ise 25 ülkeyi içeriyor. Merkezi bir bürokrasisi, insan hakları mahkemesi var ve ortak bir başkan ve dışişleri bakanı sahip olma yolunda.

Tüm bu yapıların gücü abartılmamalı fakat Avrupa çapındaki özellikle en güçlü ülkelerin bazılarında milliyetçi direnci kırmadaki rolü azımsanmamalı. Yine de Avrupa’nın kimi önemli yanlardan çöküyor olduğu gerçeği de karşımızda. Bu çöküşün anahtar kelimeleri: “Yunanistan” ve “Belçika”.

Yunanistan, tüm dünyanın bildiği üzere, şiddetli bir borç krizi içinde. Moody’s Yunan hazine bonolarını “değersiz” ilan etti. Başbakan George Papandreou, neoliberal reformları beraberinde gerektirmesi de beklenen IMF’ye borçlanma olasılığını, gönülsüz de olsa ifade etti. Bu fikir Yunanistan’da hiç de popüler değil zira Yunan gururuna, egemenliğine ve cüzdanına darbe vurulması anlamına geliyor. Aynı zamanda, bir dizi Avrupa ülkesinde Yunanistan’a diğer AB üyelerinden önce yardım etmenin gereğine inananlar bunu endişe ile karşılar.

Bu senaryonun anlamı gayet basit. Yunanistan’ın bütçe açığı büyük. Yunanistan Eurozone’un parçası olduğunu için, sorunu hafifletmek için devalüasyona gidemiyor. Bu yüzden finansal desteğe ihtiyacı var. Yunanistan Avrupa’dan yardım talep etti. En büyük ve en zengin Avrupa ülkesi Almanya böyle bir yardımı yapmakta en hafif tabirle hiç de gönüllü değildi. Alman kamuoyu Yunanistan’a yardıma, özellikle de Avrupa’da gerginliğin olduğu bir dönemde verdiği korumacı refleksle şiddetle karşı çıktı. Yunanistan’a bu yardım yapılırsa arkasından (Portekiz’den, İspanya’dan, İrlanda’dan ve İtalya’dan) benzer taleplerin gelmesinden korkuyorlar.

Alman kamuoyu bu durumun tamamen geçmesini ya da Yunanistan’ın her nasılsa Eurozone’dan çıkarılmasını istiyor. Bunun hukuki olarak imkansız olması bir yana, sonucundan en fazla zarar görecek ülke Yunanistan’dan sonra, ekonomisi Eurozone’daki güçlü ihracat pazarına dayanan Almanya’dır. Şimdilik bir çıkmazdaymışız gibi görünüyor. Piyasanın akbabaları, borç tehlikesi konusunda egemenliğini koruyan Eurozone ülkeleri üzerinde uçmakta.

Tüm bunların arasında, Belçika’da bir yılı dolduran kriz ise akut bir biçimde yükselişe geçti. Belçika bizatihi pan-Avrupa siyasetinin sonucunda meydana gelmiş bir ülke. 5. Charles’ın Habsburg hükümdarlığının yıkılması Burgundy Hollandası denen bölgenin kuzeydeki Birleşik Eyaletler ve güneyde Avusturya Hollandası’na bölünmesiyle sonuçlandı. Napolyon Savaşları bu iki tarafı tekrar Hollanda Krallığı altında birleştirdi. 1830’da Avrupa’daki çatışmalar bu iki parçanın tekrar ayrılmasına neden oldu ve hemen hemen eski Avusturya Hollandası dahilinde, dışarıdan gelme bir kralla Belçika oluştu.

Belçika her zaman Flemenkçe konuşan “Flamanlar” ve Fransızca konuşan “Valonlar”ın kusurlu bir (kuzey ve güneyde olmak üzere) coğrafi bileşkesi oldu. Bunun yanında Almanca konuşulan küçük bir bölge de vardı.

1945’e kadar Valonlar daha eğitimli ve zengin taraftı ve ülkenin önemli kurumlarını kontrol ediyorlardı. Flaman milliyetçiliği bundan payını alamayanların ekonomik, politik ve dilsel haklarının mücadelesinden doğdu. 1945’ten sonra Belçika ekonomisi yapısal bir yükselişe geçti. Valon bölgesi güç kaybederken, Flamanlar güç kazandılar. Belçika siyaseti sonuç olarak, daha fazla siyasal hak -güçlerin en son amaç olarak Belçika’nın ikiye bölünmesine varacak şekilde yeniden dağılımı- elde etmeye çalışan Flamanların bitmeyen mücadelesine dönüştü.

Flamanlar azar azar ilerleme kaydetti. Bugün, Belçika ortak monarşi, ortak bir dışişleri bakanı dışında pek fazlasına sahip değil. Bu düzenlemenin açmazı Belçika’nın bugün iki değil üç bölgeli bir konfederal devlete dönüşmesidir: Flaman, Valon ve Brüksel (başkent).

Brüksel sadece Belçika’nın başkenti değil. Avrupa Komisyonuna ev sahipliği yapması ile Avrupa’nın da başkenti. Brüksel aynı zamanda çok dilli bir kent. Flamanlar bunu azaltmak için ısrar ediyor. Sorun şu ki, Belçika’nın çözülmesine karşı düzenlemeler yapılsa da Brüksel’in kaderini yönlendirmek kolay değil.

En son müzakereler öyle çetin geçti ki, Belçika’nın önde gelen Fransızca gazetesi Le Soir, “22 Nisan 2010’da Belçika’nın öldüğünü” ilan etti. Başyazarı “bu ülkenin varlığının artık anlamı var mı” diye yazdı. Şu sıralar kral, nafile de olsa yeniden hükümet kurmaya çalışıyor. Yeni seçimlerin yapılmasını, sonuçta farklı bir parlamentonun ortaya çıkmasını pek ummasa da talep edebilir. 1 Temmuz’da Belçika altı aylığına AB’nin başkanlığını üstlenecek ve bu başkanlığı yürütecek bir Belçika başbakanı olup olmayacağı belli değil.

Yunanistan’ın sorunu yayılma sorunu. Yunanistan’ın yaşadığı güçlükler Avrupa’nın başka bir yerinde tekrarlanmayacak mı -ya da tekrarlanmıyor mu? Euro kurtulabilecek mi? Belçika sorunu ise yayılma sorunundan daha büyük olsa da varlığını sürdürüyor. Belçika parçalanırsa ve her iki parçası da AB’nin üyesi olursa, diğer devletlerde de bölünme düşüncesi oluşmaz mı? Ne de olsa birçok Avrupa ülkesinde bölünme yanlısı hareketler var. Belçika’nın krizi rahatlıkla Avrupa’nın krizine dönüşebilir.

Bu iki çöküşten Yunanistan’ın temsil ettiği sorunu çözmek daha basit. Çözüm temelde Almanya’nın, ihtiyaçlarının Alman korumacılığındansa Avrupa korumacılığını gerektirdiğini fark etmesine bağlı.

Belçika krizi ise daha köklü bir sorunmuş gibi duruyor. Avrupa şu an gerçek bir federal devlete doğru ilerlemeye hazır olsaydı, bölünmek üzere olan bir devleti uzlaştırabilirdi. Ne var ki şimdiye kadar hazır değildi. Tüm son seçimlerin gösterdiği gibi, dünyanın kolektif ekonomik zorlukları hemen hemen Avrupa’daki her ülkede, dar milliyetçi unsurları güçlendirdi. Güçlü bir Avrupa federasyonu olmadan ayrılıkçı sele karşı koymak çok güç. Bu siyasal düzensizliğin ortasında Avrupa değerini kaybedebilir.

ABD’li siyasetçiler arasında Avrupa’nın içinde bulunduğu güçlüklerle ilgili kesin bir mutluluk hakim. Ne var ki, Avrupa’yı çöküşten kurtaracak olansa Birleşik Devletler’de gittikçe artan çöküş tehdidi. Avrupa ve Birleşik Devletler’i tahterevalliye binmiş gibi düşünebiliriz. Bu oyun önümüzdeki iki ila beş yılda nasıl oynanır, kesinlikle net değil.

[binghamton.edu adresindeki İngilizce orijinalinden Açalya Temel tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]

Bu kriz savaş çıkartır!
İbrahim KARAGÜL
ibrahimkaragul@gmail.com

Yunanistan'daki krizinin Avrupa'yı yayılacağı, aslında bunun bir Avrupa krizi olduğu konusunda neredeyse herkes hemfikir. Birçok çevre, Atina'nın içinde bulunduğu durumun, buzdağının görünen kısmı olduğunu, çok yakında Akdeniz ülkelerinin benzer durumlara sürüklenebileceğini biliyor. Nitekim; bu çevreler Portekiz, İtalya, İspanya ve İngiltere gibi ülkeleri daha şimdiden sıraya koydu ve tehlikeyi açıkça ilan etti.

2010 Avrupa için belki siyasi tarihinin en büyük kırılmalarından birine tanıklık edecek. Birlik projesi ya da Euro'nun geleceğine ilişkin endişeler artarken, Güney Avrupa ülkelerinin AB'ye inancı tartışılır hale gelirken, sadece devletlerin değil, batık ülkelere kredi veren, alacağı olan büyük bankalar için de iflas beklentisi gizlenemez oldu. Ayrıca, bu ülkeye verecekleri kredilerin çözüm olamayacağına da kimsenin inandığı yok. Öyle ki, 2010, özellikle ikinci yarı Avrupa'da ülke ve şirket iflaslarıyla geçebilir.

Geçtiğimiz yıl ABD'de, bu yıl da Avrupa'da yaşanan krizin bundan sonrası artık "ekonomik" bir gelişme değil. Siyasal ve sosyal sonuçları, belki ekonomik krizden çok daha derin olacak bir süreç yaşıyoruz. Öteden beri jeopolitik çözülme, güç kayması olarak nitelendirilen sürecin bundan sonraki aşamalarına, özellikle Türkiye gibi ülkelerin çok daha ilgiyle yaklaşması gerekiyor.

Korkulan, böylesine büyük bir bunalımın ciddi bölgesel gerilimlere, çatışmalara yol açması. 1929'dan bu yana yaşanan en büyük ekonomik krizse bu, ki öyle, o tarihten bu yana yaşanan savaşları, çatışmaları yeniden düşünmek lazım. Avrupa 11 Eylül'den sonra çok kültürlülük, bir arada yaşama projesini çöpe attı. Krizle birlikte sosyal politikaları çöpe atmaya başladı.

Bu kadarla kalacak mı? Krizden kurtulmak için büyük gerilimler tezgahlanabilir mi? Veya kaynak savaşları, pazar savaşları yaşanabilir mi? Bir şekilde, bu süreci etkileyecek bölgesel krizlerin çıkma ihtimali var mı? ABD ve Avrupa, Soğuk Savaş'tan sonra, ideolojik kamplaşmayı kaynaklara yönelik büyük bir kampanyaya dönüştürdü. Kriz, bu kampanyayı yoğunlaştırır çok daha tehlikeli hale getirir mi? Bunların hepsine evet demek mümkün. Öyleyse, yeryüzünün birçok bölgesinde kaynaklara odaklanan çatışmaların çıkması muhtemel görünüyor.

Şu an için en yakın tehlike, İran ve İsrail'i merkeze alan, iki ülkenin nufüz alanlarında da hissedilebilecek bir çatışma beklentisi. Her ne kadar İran'a yönelik bütün caydırıcı yöntemler başarısız olsa, askeri seçenek devre dışı kalmış gibi görünse de İsrail için hiç de öyle değil. Bütün endişeler, ABD ve Avrupa'nın, İsrail'in İran'a yönelik bir provokasyonunu önleyememesi üzerinde yoğunlaşıyor. Hemen her gün, İsrail'den ABD ve Avrupa'ya yönelik "İran'ın durduralım" çağrılarını, Suriye ve Hizbullah'a yönelik yeni iddialarını izliyoruz. İsrail Savunma Bakanlığı, İran ve Suriye'nin Hizbullah'a Scud füzelerinden sonra Hizbullah'a M600 füzeleri verdiğini öne sürdü. Onlara göre Hizbullah 2006'daki gücüyle ölçülemeyecek bir ateş gücüne ulaştı ve füze menzili Tel Aviv'e kadar uzanıyor.

Elbette bu bir propaganda savaşı. Ve elbette ABD ve Avrupa, İsrail'i durdurma konusunda hiç de samimi değil. Bölge genelinde yoğun stres birikimi hissedilirken ABD'den İsrail'e askeri destek devam ediyor. Almanya ile İsrail arasında denizaltı ve silah trafiği giderek büyüyor. İsrail'in böyle bir provokasyonuna yapılan yatırım riyakarlıkla gizlenemez hale geldi.

Philip Giraldi, "A Timetable For War" başlıklı yazısında, karamsarlık suçlamasını da göze alarak, böyle bir savaşın muhtemel olduğuna dair gerekçeleri ciddiye alınacak türden.

ABD Savunma Bakanı Robert Gates ve Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'un sözleri, Barack Obama yönetiminin aslında savaş istemediği inancını ortadan kaldırıyor. İsrail savaşı "varoluşsal" bir zorunluluk görüyor ama opsiyonları sınırlı. Washington'ın savaşı durdurma konusunda İsrail üzerinde yeterli nüfuzu yok. Ayrıca, Beyaz Saray, böyle bir savaşta İsrail'e askeri desteği kesmeyeceğini açıkladı. Savaş başladığında Kongre ve medya, Washington'ın İsrail'in yanında savaşa grimesini isteyecektir. Sonuç olarak İsrail, ABD'yi savaşa ikna edemese de, kendisi savaşı başlatıp ABD'yi savaşa sürükleyecektir...

Bu senaryo tutar mı tutmaz mı bilinmez. Ama İsrail merkezli bir çatışma beklentisi bu sıralarda çok yüksek. İran'ı açıkça karşısına alamasa da Güney Lübnan ya da Filistin üzerinden bir tahrik uygulanabilir.

Burada sorulacak soru şu. Böyle bir savaş, ekonomik kriz içinde boğulan ABD ve Avrupa'yı nasıl etkiler? Yakın tarihin ekonomik buhranları hep savaşla devam etmiştir. Benzer bir durum kuvvetle muhtemel. Ancak, böyle bir savaş, Pakistan'dan Akdeniz kıyılarına kadar bütün bölgeyi ateşe verecek olsa bile, Batı için çözüm olmayacak, onu bugünkünden çok daha tehlikeli bir noktaya sürükleyecektir.

7 Mayıs 2010
Yenişafak

Salih Selçuk
Kriz ve devletlerin zincirleme çöküş mekaniği

Ekonomik kriz, 2007 Temmuz ayından beri dünyanın bir numaralı gündem maddesi. Krizin başladığı yıl yirmidokuz bine yakın çalışanıyla, dünyanın en büyük bankalarından Lehman Brothers iflas edince, bankanın verdiği genel zararın elli ile yetmişbeş milyar Dolar arasında olduğu tahmin edilmişti. Diğer bankaların da batma korkusu, endüstrileşmiş zengin ülkeleri harekete geçirdi. 2008 sonunda ABD, AB ve Japonya'da -halkın vergilerinden oluşan- keselerin ağzı açıldı ve özel bankalar paraya boğuldu. Bankalara aktarılan paraların miktarı konusunda çelişkili sayılar telaffuz edilmekle birlikte, yardımın iki trilyon ile dört trilyon Dolar arasında olduğu söyleniyor. Bu sayede bankaların, birbiri ardından çöküp, reel ekonomiyi de beraberlerinde çöküşe sürüklemeleri (-kısa bir süreliğine) önlendi.

Şimdi asıl konu, bankalara verilen bu olağanüstü miktarlardaki paranın ne olduğu (ve bu kadar çok paranın -ekranlardaki sayılara yeni sıfırlar eklenivermediyse- nerden geldiği). Mayıs başında yaşanan ürkütücü borsa düşüşleri, bu önemli konuyu yeniden gündeme getirdi. Dünya basınının popüler gazeteleri ve dergileri ilk kez devletlerin zincirleme çöküşü ihtimalinden bahsettiler (mesela bkz. Der Spiegel 3.5.10). ilk önce gündeme gelen elbette Yunanistan oldu (ondan çok önce gündeme gelmiş olan İzlanda, İrlanda gibi ülkeler unutulmuş görünüyor) Durum biraz “garip.” Ortada/piyasalarda dolaşan devasa miktarlardaki paranın yatırım yaptığı alanlardan hiçbirinde yüklü kar edilememesi gibi bir durum söz konusu. Ve paranın gittiği, yatırım yapılan bu alanlar arasında reel ekonomi alanını sayan yok!

Bankalara trilyonlarca Dolar para pompalanmasının amacı, reel ekonominin canlandırılmasıydı. Bankalar, paraya sıkışan reel ekonomiye irili ufaklı krediler vermeliydiler -ki, yatırımlar artsın, istihdam olsun, geniş kesimlerin eline yeteri kadar para geçsin, -ki üretilen onca ürün tüketilsin, böylece (reel) ekonomi dönsün.

Ama sistemin mantığına uyan, beklentilere uymayan bir şey oldu ve bankalara verilen para reel ekonomiye değil sanal ekonomiye aktı. Çünkü reel ekonomiye yatırım yapıp kısa sürede yüksek miktarlarda kar etmek, 1970'li yıllardan beri düşen bir eğri çizmektedir. Günümüzde reel ekonomiye yatırım yaparak kar etmek oldukça zordur ve meşakkatlidir, ama borsada oynamak çok kolaydır. Bilgisayar faresinin bir tık ötesinde, birilerine maaş ödemeden çabuk kazanç elde etmek... Bunun sonucu şöyle oldu:

Sırf vahşi spekülasyon nedeniyle petrol fiyatları geçen yıl ikiye katlanmıştı. Aynı şekilde altın fiatları yüzde 30 artmıştı -artış hızla devam ediyor. Spekülasyon sonucu fiyatı en çok yükselen kalemlerden biri de portakal suyu konsantresidir mesela. Çok aranan ürün olmasından değil, sırf spekülatörlerin para sevdası yüzünden fiyatı yüzde 80 artmıştır. Vahşi piyasa ruhunu aynen devam ettiren bankaların kazançları ise inanılmazdır.

Amerikan Yatırım bankası Goldman Sachs'ın 16 Ekim 2009'da yaptığı açıklamaya göre banka, sadece Temmuz ile Eylül ayları arasındaki 3.2 Milyar Dolar kar etmişti (bir önceki yıldan dört misli fazla). 11 Kasım 2009'daki verilerine göre Britanyalı Barclays bankası üçüncü çeğrekte 4.4 milyar Pfund Sterlin ile bir yıl öncesine göre karını ikiye katlamıştır. (Die Zeit, 14.1.10) Bankalara verilen paralar sayesinde çökmekten kurtarılan global ekonominin halka pek yararının olmadığı gibi bir durum çıkmıştır ortaya. Haberlere göre sadece 2009 Aralık ayında ABD'de 85.000 iş pozisyonunun üzeri -başta rasyonalleştirme olmak üzere- çeşitli nedenlerle çizildi (Telgraph, 8.1.10). Bunun tek anlamı işsizliktir. Amerikan Hazine Bakanı Timothy Geithner 2010 yılında ABD kamu borcunun 1.6 trityon Dolara erişeceğini söyledi. Geçen yıl 1.4 trilyon Dolardı ve bu miktarın 300 milyar Dolarlık kısmı Ekim-Kasım aralığı içinde, yani bir ay içinde yapılmış borçlardı. Büyük bankalar sıkışınca devletlerden devasa paralar aldılar ve çökmekten kurtuldular. Fakat bu borçlar ortadan kalkmadı, devletler tarafından üslenilmiş oldu. Şimdi borçlanan devletler sıkışıyor ve borçların döndürülemez/çevrilemaz olabileceği bir aşamaya doğru ilerliyorlar. Bankalar borçlarını devletlere yüklemişlerdi. Ama devletlerin sıkışınca borçlarını yükleyebilecekleri bir yer yok. Borçlanmalar, alacaklı-verecekli devletleri karşı karşıya getirebilirler.

Krizin daha başında, (Kasım 2008'de) bankaların kurtarılması olayının, “borçların devletleştirilmesi” anlamına geldiğinden söz etmiştik (Bkz. Haber10'daki “İyimserlik katsayısı, 'güven endeksi' ve ekonomik kriz” başlıklı yazı). Halen ABD için çevrilebilir olduğu düşünülen bu devasa borç miktarının büyüme mekaniğinin, büyümeye nereye kadar izin vereceği önemli. Geçen yıl ve geçtiğimiz haftalarda iflasın eşiğine gelen Yunanistan örneği ve onu Portekiz, İspanya, Ukrayna, hatta İtalya gibi ülkelerin izleme ihtimali, krizin yeni aşamasında devlet borçlanmalarının kritik bir sınıra dayanmakta olduğunu gösteriyor. Mütemadiyen artan ve geriye ödenmesi artık imkansızlaşan borçlar daha nereye kadar sürdürülebilir? Globalleşmenin bir sonucu olarak giderek daha az vergi toplayabilen, varlıklarını özelleştiren ve esasen borçlanmalar özerinden dönebilen devletler, daha nereye kadar dönebilirler? Borçlanma sınırı neresi?

İspanya devleti 19'uncu yüzyılda borçlerinı ödeyemeyip tam ondokuz kez iflas etti. Osmanlı İmparatorluğu'nun iflası ve Düyun-u Umumiye de henüz unutulmadı. Fakat kapitalizmin ilk dönemlerindeki devlet çöküşleri, dünyanın bütününü etkilemiyordu. Çünkü ekonomiler aslen kendi milli sınırları içerisinde/dahilinde işliyordu. Bu yapı, zincirleme çöküşlere karşı bir garantiydi. Şimdi ulusal sınırlar ötesi global bir ekonomi var. Son zamanda sistem eski vahşiliğini yitirdiyse de, devletler birbirine bağlı, hatta bağımlı olmaya devam ediyor. Devlet iflaslarının bir domino etkisi yapması ve düşen bir devletin beraberlerinde başka devletleri de sürüklemesi gibi tehlikeli bir durum söz konusu. Sistem bir yerinden çökmeye başlarsa, bunun etkilerinin nereye kadar gidebileceği bilinmiyor -çünkü bu konuda edinilmiş bir tecrübe henüz yok. Mesela Yunanistan'daki olası bir devlet iflasının ve çöküşün boyutlarının -Türkiye veya İtalya açısından veya başka bir devlet açısından- ne olacağını kimse bilmiyor. AB'nin Yunanistan'a mutlaka yardım etmek zorunluluğunun ardında böyle bir haklı korku yatıyor. Bu nedenle Yunanistan gibi görece önemsiz bir ülke de olsa, çöküşü engellemek için azami çaba göstermek büyük önem kazanıyor. Ama galiba asıl soru şu: Bıçak sırtında seyreden bu durum nereye kadar sürdürülebilir? Ardından başka ülkeler gelirse -ki gelmesi bekleniyor- o zaman ne olacak, ülke nasıl kurtarılacak?

Kriz mekaniği bize, milli sınırlar içinde işleyen ve 'Yeni Milli Ekonomi' denebilecek ekonomilere dönüş istikametinde reformlar yapmadan devletlerin zincirleme çöküşünü önlemenin hiç de kolay olmayacağını gösteriyor. Henüz kimse kulak asmasa da, kronik işsizliğin hüküm sürdüğü yerlerden başlayarak alternatif milli ekonomik sistemleri devreye sokmanın zamanı geliyor. Bunlar da sır değil. Özelleştirmeleri durdurmak, ve mümkün olduğunca az para kullanan yerel kamusal mal/hizmet değiştokuşu/üretimi sistemleri örgüyleyerek (ve belki bazı kamulaştırmalarla) “işe” başlanabilir. Giderek ölümcül bir tuzağa dönüşen global ekonominin zincirleme reaksiyonlarından korunmak konusunu ciddiye almak ve o zinciri bazı yerlerinden kırmaya hazırlanmak gerekiyor.

Salih Selçuk
selcuksalihcaydi@gmail.com
www.konstantiniye.blogspot.com

AB Üyeliğinin Maliyetleri
Korkut Boratav
Bir Gün
10.05.2010


2008-2009 krizinin sınıfsal yansımalarına karşı en hacimli ve sert tepki Yunanistan’daki son genel grevle gerçekleşti.

Bu grevden birkaç gün önce Makroekonomik Politika Enstitüsü adını taşıyan Almanya kökenli bir kuruluş, “Yunan krizi”ne karşı AB’nin ve özellikle Almanya’nın izlediği politikaları eleştiren bir metni internette dolaşıma soktu ve imzaya açtı.

Açık mektup, Yunanistan’daki mali çöküntünün nedenlerini inceliyor; AB’nin tepkilerini, Almanya’nın sorumluluğuna odaklanarak eleştiriyor. Kısaca gözden geçirmek yararlı olabilir.

***

Açık mektubun yazarları, Yunanistan’daki çöküntüyü dört neden bağlıyorlar:

(1) Devletin (özellikle vergi toplamadaki yetersizliğine bağlı ve istatistiklerle oynandığı için uzun süre gizlenen) malî krizi.
(2) Rekabet gücünün zayıflaması sonunda cari açığın sürekli artması.
(3) Uluslararası krizin kamu maliyesini fazlasıyla sarsması.
(4) Spekülatif saldırıların da etkisiyle Yunanistan’ın borçlanma faizlerinin dramatik boyutlarda artması…

IMF istatistikleri, bu saptamaların doğru olduğunu gösteriyor.

Örneğin, milli gelire oranla Yunan cari açığı 2004’te yüzde 5.8 iken, her yıl kesintisiz olarak artmış ve 2008’de yüzde 14.6’ya ulaşmış; kamu sektörü borçlanmasının milli gelire oranı da 2009’da yüzde 12.9’a tırmanmıştır.

Almanyalı iktisatçılar açık mektuplarında, Yunan hükümetlerinin bu dört etkenden yalnız ilkinde tamamen “suçlu” olduğunu düşünüyorlar.

Onlara göre diğer etkenler dışsaldır; büyük ölçüde Avrupa-kökenlidir ve bu nedenle çözüm de sadece Yunanistan’da değil, tüm Avrupa’da aranmalıdır.

Mektubun yazarları, özellikle Yunanistan’ın dış açıkları üzerinde duruyorlar.

Onlara göre, bu ülkenin (ve benzer biçimde Portekiz, İspanya ve İrlanda’nın) dış açıklarının kriz öncesinde sürekli olarak artmış olması, avro-bloku içinde sürekli olarak dış fazlası artan ülkeler olmasaydı gerçekleşemezdi.

Ve bu ikinci grubun başında, blokun en büyük ekonomisi olan Almanya gelmektedir. (Gerçekten de öyledir: Almanya, 2002-2003’te milli gelirinin yüzde 2’sini oluşturan cari işlem açığını sonraki yıllarda kesintisiz artırarak 2007’de yüzde 7.6’ya ulaştırmıştır.)

Yunanistan’ı dış açıklara sürükleyen rekabet gücündeki gerileme, verim düşüklüğünden ve “tembellikten” kaynaklanmamıştır. Avro-bölgesinde en uzun yıllık çalışma süreleri Yunanistan’dadır ve son yıllardaki verim artışları Almanya’nın iki misli üzerinde seyretmiştir.

Almanya’lı iktisatçılara göre, Yunanistan’ın sorunu, ücretlerin verim artışlarının üzerinde seyretmesi; bu farkın da fazlasıyla fiyatlara yansımasıdır. Avro-bölgesinin üyesi olduğu (yani, ulusal parası olmadığı) için, rekabet gücündeki aşınmayı döviz kurunu ayarlayarak (devalüasyonla) çözememektedir.

Almanya ise, ücret hareketlerini, iç talebi sınırlamış; deflasyonist bir politikayı hayat tarzı haline getirmiş; istikrarın sosyal bedelini işsizliği ihraç ederek avro-bölgesinin zayıf halkalarına ödetmiştir.

Açık mektup, Yunanistan’ı dramatik bir mali daralmaya, küçülmeye ve deflasyona sürükleyen reçetelere karşı çıkmaktadır; zira, bunlar avro-bölgesinin diğer ucuna (özellikle Almanya’ya) hiçbir sorumluluk yüklememektedir.

Evet, Yunanistan ücret ve fiyat hareketlerini frenlemelidir; fakat Almanya’da da ters yönlü bir uyum gerçekleşmeli; bu ülke abartılı istikrar saplantılarını terk etmelidir.

Avro’nun kabulüyle başlayan para birliği, ülkeler arası politikalarda koordinasyon içermediği için sakattır; düzeltilmesi gerekir.

Yazarlar, “1920’li yılların Almanyası’nda izlenen ve daha sonra malûm felâketlere de yol açan politikalar” ile bugün “Yunanistan’da uygulamaya konan daraltıcı politikalar arasındaki benzerliklere” dikkat çekiyorlar ve ekliyorlar:

“Avrupa’nın tümüne baktığımızda 1929 buhranının hataları tekrarlanmamıştır; ama, bu hatalar ulusal düzlemlerde (Yunanistan, Portekiz, İspanya’da) tekrarlanmaktadır.”

***

Almanyalı yazarların eleştirileri sınırlı kalıyor; AB sisteminin temel sakatlıklarını göz ardı ediyor.

Avrupa’nın siyasi birliğine geçişin en stratejik adımı olarak gösterilen avro’nun kabulünün vahim sonuçları, Yunanistan kriziyle ortaya çıktı.

Bir devleti tanımlayan ana öğelerden biri, ulusal bir paraya sahip olmaktır.

Para basma yetkisini, uluslar-üstü bir bankaya devrederseniz; iç borçlanma, dış borçlara dönüşmüş olur. Üstelik para birliğini oluşturan ekonomilerin (Yunanistan gibi) zayıf halkalarından birini oluşturuyorsanız, borçlanarak büyüyebilirsiniz; ama, dış ortam bozulup da alacaklılar kapınıza geldiğinde çaresiz kalırsınız; özellikle sistemin patronu (Almanya), sizi sahiplenmezse…

Ulusal bir paranız olsaydı, iç borçlarınızı para basarak (borç senetlerinin değerini bu sayede düşürerek); borçları tek yönlü bir kararla uzun vadeye yayarak; yerli alacaklılarınıza bir servet vergisi uygulayarak borç yükünüzü hafifletebilirdiniz.

Bütün borçlarınız avro ile olduğu için bu seçeneklerden yoksunsunuz. İflâs bile geçerli bir çözüm değildir; zira, başbakanlık binasının elektrik faturalarını ancak Avrupa Merkez Bankası’nın bastığı bir parayla ödemek zorundasınız.

Avro-bölgesi, bir siyasi birlik olmadığı için, “büyük patron Almanya”, Yunanistan’a “sopa” atarak, kendi eyaletlerine ise öz evlâdı gibi davranıyor.

Schleswig-Holstein eyaletinin başkenti Kiel’in belediye başkanı Torsten Albig şunları söylüyor:

“Benim kentim, Yunanistan kadar borç batağı içindedir. Ne var ki, biz federal devletin itibarına dayandığımız, desteğini aldığımız için yeni baştan ve ucuza borçlanabiliyoruz. Bize Yunanistan muamelesi yapılsaydı, halka açık yüzme havuzlarımızı kapatmamız gerekirdi. Kreşlere, okullara ödeyecek paramız kalmazdı.”

İzzet ve ikballe; sonra katılanlardan esirgenen bol kaynak aktarımlarıyla üye yapılan, uzun süre “AB’nin şımarık çocuğu” rolüne soyunan Yunanistan, emperyalist sistemin metropolünde yer almadığını böylece farkediyor.

Yunan emekçileri ise, bu algılamanın kendilerine yüklediği ağır maliyetlere karşı direnmeye başlıyorlar ve belki de komşularına, başka halklara örnek oluyorl


Avrupa'daki kriz, kısa vadede çözülmez
14:35 - Orion Menkul Değerler Yönetim Kurulu Üyesi Murat Salar, "Avrupa'daki sorunun kısa vadede çözümünün kolay olduğunu düşünmüyorum" dedi. Salar, ''Bu problemler ekonomik kararlarla çözülecek gibi gözükmüyor. Siyasi karar ve iradenin işin içine girmesi gerekiyor. Avronun geleceğinin nasıl olacağına karar verilmesi gerekiyor. Eğer Avrupa avro ile devam edecekse dalgalanmanın devam edeceğini düşünüyoruz. Yunanistan dışında diğer ülkelerin de devlet borçlar ının itfa döneminde sorunların büyüyeceği gözüküyor.'' dedi. 07.05.2010 İSTANBUL netgazete

Sterlin, son bir yılın en düşük değerinde
13:35 - ABD'de New York Borsası'ndaki ser düşüşlerle başlayıp, Asya ve Avrupa borsalarındaki düşüşler, dünya borsalarının yı lbaşından bu yanaki kazançlarının erimesine neden oldu. Bu arada, avronun ardından, İngiliz Sterlini de değer kaybetti. Sterlin, 1,4596 dolar ile Nisan 2009'dan bu yanaki en düşük düzeye indi. 07.05.2010 LONDRA netgazete

'AVRUPA'DA EN DERİN KRİZ YAŞANIYOR'

15 Mayıs 2010
BERLİN - Avrupa Merkez Bankası Başkanı Jean-Claude Trichet, Avrupa ekonomisinin 2. Dünya Savaşından, hatta 1. Dünya Savaşından bu yana en derin ekonomik krizi yaşadığını söyledi.
Almanya'da yayımlanan haftalık Der Spiegel dergisine yaptığı açıklamada Trichet, ekonomik krizin başladığı 2008 yılından bu yana çok dramatik anlar yaşadıklarını ve yaşamaya devam ettiklerini belirtti.

Trichet, Avrupa ekonomisinin şüphesiz 2. Dünya Savaşından belki de 1. Dünya Savaşından bu yana en güç dönemini yaşadığını kaydetti. haber10

Avrupa borsaları tepe taklak!
12:15 - Avrupa borsaları, kıt'anın borç sorunu ve ekonomisine yönelik kaygılar yüzünden, güne büyük düşüşlerle başladı. İngiltere'de FTSE 100 Endeksi güne yüzde 2,68 düşüşle başlarken, Almanya'da DAX Endeksi yüzde 2,81, Fransa'da borsa yüzde 3,40 değer kaybetti. 19.05.2010 LONDRA netgazete

KATOLİKLERİN 'KASA'SINA EL KONULDU!

24 Mayıs 2010
Lehman Brothers'ın batmasının ardından ABD ve İngiltere'de çok sık duymaya alıştığımız bir gelişme şu sıralar İspanya'da yaşanıyor.
İspanya Merkez Bankası, zor durumdaki tasarruf bankası CajaSur'a el koydu ve yönetimini görevden aldı. Banka, bir Katolik rahip tarafından yönetiliyordu.

İspanya Merkez Bankası bu kararı CajaSur'un daha sağlıklı ve daha büyük bir banka olan Unicaja ile birleşme görüşmelerinin sonuçsuz kalmasının ardından aldı. Roman Katolik kilisesine ait olan CajaSur, İspanyol devleti tarafından finanse edilen banka kurtarma fonu FROB'a devredildi. FROB, CajaSur'u yeniden sermayelendirecek ve faaliyetlerinin devamı için gerekli likiditeyi sağlayacak.

CajaSur, İspanya'da global finansal krizin başından bu yana batan ikinci banka oldu. Mart 2009'da da Caja Castilla-La Mancha'ya Merkez Bankası tarafından el konmuştu.

KORKUTUCU MALİYET

Bu kararın ardından bir İspanyol gazetesi, (Business Daily Expansion), el konulan bankanın içinin temizlenmesinin 1.5 milyar Euro yani 1.85 milyar doları bulabileceğini yazdı.

Kaynak:Habertürk

Büyük Avrupa'ya elveda

24 Mayıs 2010, 10:53Anadolu Haber

NATO'nun tam da Avrupa'nın merkeziliğini kaybettiği bir dönemde kendini yenilemeye çalışması ne kadar da ironik. Transatlantik ilişkilerdeki çatlak, Avrupa'nın ekonomik sorunları nedeniyle daha da büyüyecek gibi görünüyor. Avrupa 'büyük güç' kimliğini şimdiden kaybetti

NATO’nun, tam da Transatlantik ilişkilerin 1930’lardan bu yana hiç olmadığı kadar önemsizleştiği bir dönemde yeni bir stratejik bağlam tanımına kendisini vakfetmesi epey ironik kaçıyor. Bu gelişme bir yanıyla Avrupa’nın başarısını yansıtıyor. Avrupa 20. asır tarihinin büyük kısmında, hem dünya savaşlarının hem de Soğuk Savaş’ın asıl alanı ve başlıca sahnesiydi, fakat bugün büyük ölçüde sakin. Fransız-Alman bölünmesinin yerini, kıtanın AB dahilinde daha kapsamlı entegrasyonu almış durumda ve odağında da Fransa’yla Almanya var. Avrupa büyük oranda sağlam ve özgür. 21. asrın gidişatını artık Avrupa içinde yaşananlar belirlemeyecek.

Fakat Avrupa’nın merkeziliğini yitirmesi başarısızlıkları da yansıtıyor. Avrupa projesi çöküyor. En çok dile getirilen sorun Yunanistan; bu, Yunanlıların kendi hovardalığının yanı sıra zayıf bir AB
liderliğinin bu ülkenin imkânlarının ötesinde yaşamasına ve avronun inşa edildiği koşulları ihlal etmesine göz yummasından kaynaklanıyor. Fakat kriz, Almanya’nın tereddüdü ve Avrupa kurumlarıyla hükümetlerinin ilk başta verdiği ürkek tepkilerle daha da vahim hale geldi. Bunun kurbanlarından biri de avro olabilir.

‘Birleşik Avrupa’ ilgi çekmiyor
Krizin imkânlarının ötesinde yaşayan diğer ülkelere de yayıldığına dair işaretler var; bu ülkeler borçlarını ödeyememekten mustarip, fakat aynı zamanda ülke içi siyaset ve avro üyeliği nedeniyle ellerinden çok da fazla bir şey gelmiyor. Kabul edilen 750 milyar avroluk kurtarma paketi zaman kazandıracak, fakat sorunun merkezindeki iflası ortadan kaldırmayacak. Avrupa’nın sağalması, somut ve görece koşullar altında sancılı ve cılız olacak.
Avrupa şu an dünyanın en büyük ekonomisi, ABD’den biraz daha büyük ama bu durum çok uzun sürmeyecek.

Avrupa bu ekonomik krizden önce de siyasi bir krizle zayıflamıştı. Birçok Avrupalı AB kurumlarını revize etmeye kafa yoruyor, fakat Lizbon Anlaşması’nın tekrar tekrar reddedilmesi birleşik bir Avrupa fikrinin artık kıtanın birçok sakininin ilgisini çekmediğini gösteriyor. Avrupa örgütlerinin cansız liderliği bu ivme kaybının hem nedeni hem de sonucu.
Bu koyvermişliğin ardında acı bir gerçek yatıyor:
Avrupalılar Avrupa’ya hiçbir zaman inanmadı, bunun en büyük nedeni de milliyetçiliğin etkisinin sürmesi. Avrupalılar büyük bir güç haline gelmek konusunda ciddi olsaydı, Britanya ve Fransa’nın BM Güvenlik Konseyi’ndeki daimi üyelikleri Avrupa’nın daimi üyeliğine dönüştürülürdü. Böyle bir şeyin lafı bile edilmiyor.

Avrupa’nın koyvermişliği kendisini askeri açıdan da gösteriyor. Bütçelerinin yüzde 2’sini bile savunmaya ayırmaya istekli olan Avrupa ülkesinin sayısı epey az ve paralarını boş işlere harcayıp duruyorlar. Harcamaları ulusal siyaset ve ekonomi dayatıyor, bu yüzden önemli olan meselelere para ayrılmıyor ve ihtiyaç duyulan alanlara pek az yatırım yapılıyor. Bütünde ortaya çıkan, parçaların toplamından az oluyor.
Örneklerden biri Afganistan. Avrupa’nın buraya yaptığı katkı kayda değer; bu ülkeye AB üyelerinden 30 bini aşkın asker konuşlanmış durumda. Fakat adaletsiz bir katılım söz konusu, zira askerlerin yaklaşık üçte biri Britanya’dan geliyor. Birçok durumda roller, hükümetlerin görevleri sınırlandıran ‘çekinceleriyle’, ekipman eksikliğiyle ve görev süresine dair belirsiz taahhütlerle sulandırılıyor. Avrupa siyasi kültürü, bedelini kanıyla ödemeye gönüllü ordular seferber edilmesini zorlaştıran bir yere evrilmiş durumda; ABD savunma bakanı bu durumu ‘Avrupa’nın demilitarizasyonu’ diye tanımlıyor.
Buna göre, “Genel kamuoyunun ve siyasetçilerin büyük kesimleri askeri güce ve bunu kullanmanın risklerine karşı isteksizlik duyuyor.” Bütün bunlar NATO’nun gelecekteki rolünü sınırlıyor, zira NATO’nun anlamı büyük ölçüde, istikrarlı bir kıtada yatan bir ordu olmasından değil, istikrarsız bir dünyada denizaşırı sefer kuvveti olmasından kaynaklanıyor.
Zaman ve demografi de durumu iyileştirmeyecek. Avrupa’nın nüfusu 500 milyon civarına indi ve hızla yaşlanıyor. Asrın ortasına gelindiğinde 65 yaş üzerindeki Avrupalı yetişkinlerin oranının ikiye katlanacağı tahmin ediliyor. Çok daha azı askerlik çağında olacak; daha azı emeklileri desteklemek için çalışıyor olacak.

NATO önemini kaybetti

Tarih burada da iş başında. ABD-Avrupa ilişkileri ve NATO, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden dolayı zayıflamaya yazgılıydı. Tehditler ve yükümlülüklerle ilgili kestirilebilirliğin ve konsensüsün olduğu dönemlerde ittifaklar kurulur ve gelişir. Soğuk Savaş ve 11 Eylül sonrası dünya, bundan çok daha değişken bir görünüm arz ediyor.

Yapısal ekonomik kusurlarla siyasi dar kafalılık ve askeri sınırlar bir araya geldiğinde, bu Transatlantik çatlağı hızlanacak. Zayıflayan Avrupa’nın sesi daha cılız çıkacak ve daha ufak bir rol oynayacak. NATO artık Amerikan dış politikasının varsayılan ortağı olmayacak. Tam aksine, ABD belli tehditlerle başa çıkmaya istekli olanlarla ittifaklar kuracak. Bu gruba bazen Avrupa ülkeleri de girecek, ABD NATO’ya da AB’ye de nadiren bir bütün olarak bakacaktır. Daha bunların hiçbiri başlamadı, ama Avrupa’nın 21. asırda büyük bir güç olduğu an şimdiden sona ermiş görünüyor.

(ABD merkezli düşünce kuruluşu Dış İlişkiler Konseyi’nin başkanı, 13 Mayıs 2010)

Financial Times/

Batan geminin malları bunlar!
AIG'den sonra bir dünya devi daha Avrupa'daki hayat sigortası birimini satıyor
14 Haziran 2010

BARIŞ ERKAYA
HABERTURK.COM
EKONOMİ SERVİSİ
berkaya@haberturk.com

Avrupa'da yaşanan kriz, dünya sigorta devlerinin odak değiştirmesine neden oluyor. Uzun bir süredir gelişmekte olan ülkelerdeki yatırımlarına hız veren dünya sigorta devleri, yatırımı artırdıkları coğrafyalara odaklanmak için doymuş pazarlardan da uzaklaşmanın yollarını arıyor. Avrupa'da son yaşanan kriz de bu odak değişikliklerinin hızla fiiliyata dönüşmesine neden oluyor.

4 MİLYAR STERLİN'E SATIYOR
Geçtiğimiz aylarda Avrupa birimini satışa çıkaran dünyanın en büyük sigorta şirketlerinden AIG'yi bugün bir diğer ezeli rakibi, AXA izledi. Avrupa'nın ikinci büyük sigorta şirketi olan AXA, İngiltere'deki hayat sigortası birimi hisselerini Clive Cowdery Resolution'a satmak için görüşmelere başladığını açıkladı. AXA'nın pazarlığa konu olan rakamın büyüklüğünü ise 2.75 milyar Sterlin, yani 4 milyar dolar olarak ilan etti. Üstelik AXA'nın satışa konu ettiği hisseleri almaya çalışan Clive Crowdery, bir sigorta şirketi değil, bir yatırım şirketi. AXA'nın bu satıştan kasasına 2.25 milyar Sterlin nakit para koyacağı tahmin ediliyor. AXA'nın İngiltere'deki hayat sigortası birimi, İngiliz sigorta pazarının sekizinci büyüğü olarak kabul ediliyor.

AIG 15.5 MİLYAR DOLARA SATMIŞTI
Geçtiğimiz haftalarda da bir diğer dev AIG, Avrupa Birimi Alico'yu 15.5 milyar dolara, MetLife'a satmıştı. Bir diğer İngiliz devi olan Prudential ise AIG'nin Asya birimini almak için uzunca bir uğraş göstermiş fakat Prudential'ın istediği indirimi AIG Yönetim Kurulu kabul etmediği için bu satış suya düşmüştü. Standard Life, St James's Place ve Legal&General Group da İngiltere'deki hayat sigortası birimlerini satmıştı.

AVRUPA'DA HAYAT KALMADI
Yani bir süredir, sigortaya doymuş Avrupa pazarı yerine sigorta şirketleri hızla Asya ve Doğu Avrupa gibi ülkelere odaklanıyor. Son yaşanan krizle birlikte Avrupa'da alınan kemer sıkma tedbirlerinin sigorta faaliyetlerini de hızla vuracağı tahmin ediliyor. Batmamak için direnen Avrupa'nın bu durumu da, dünya devi sigorta şirketlerinin Avrupa'daki varlıklarını satarak Asya ve gelişmekte olan ülkelerdeki varlıklara odaklanmasına neden oluyor. habertürk


Soros'tan Euro Çökecek Kehaneti
23 Haziran 2010

Uluslararası yatırımcı ve Soros Fon Yönetimi Başkanı George Soros, Avroda yaşanan çöküşün artık inkar edilemeyecek seviyede olduğunu.....
Uluslararası yatırımcı ve Soros Fon Yönetimi Başkanı George Soros, Avroda yaşanan çöküşün artık inkar edilemeyecek seviyede olduğunu vurgulayarak, Almanya'nın izlediği ve riskleri artıran bütçe tasarrufu politikasının Avrupa projesini yerle bir edeceğini, avroyu ise tamamen çökerteceğini iddia etti.

Soros, Almanya'da haftalık yayınlanan Die Zeit Gazetesi'ne verdiği mülakatta, ekonomistlerin eleştirilerine hedef olan Almanya'nın yeni ekonomik planı ve avrodaki değer kaybı tartışmalarını değerlendirdi. Soros, Almanya'nın izlediği yeni ekonomik planı değiştirmediği takdirde Almanya'nın Avro birliğinden çıkmasının Avrupa'nın geri kalanı için yararlı olacağını söyledi.

Almanya'nın komşularını uzun dönemde ekonomik durgunluğa itecek deflasyon içine çektiğini de savunan Soros, bunun milliyetçilik, sosyal patlamalar ve yabancı düşmanlığına yol açabileceğini, yine bunun başlı başına demokrasiyi tehdit ettiğini ifade etti.

Soros, ''Almanya dünyadan tecrit oldu. Almanya niye ücretleri yükseltmiyor, niye diğer Avrupa ülkelerinin ekonomik olarak canlanmasına yardım etmiyor'' şeklinde konuştu.

Almanya Başbakanı Angela Merkel'in açıkladığı yeni ekonomik plan, gelecek dört yıl içinde 80 milyar avro (107 milyar dolar) bir bütçe kesintisi öngörüyor, Merkel yeni paketle Almanya'nın bütçe açığını 2013 yılı itibariyle Avrupa Birliği'nin belirlediği seviyeye çekmeyi planlıyor.

Merkel geçen günlerde, uygulanan yeni ekonomik planda ihracata yüksek oranda bağımlı kalındığı eleştirilerini fazla önemsemediklerini belirterek, bütçe açığını azaltmaya yönelik planı savunmaya devam etmişti
aktifhaber

İTALYA’DA 100 BİNLER SOKAKLARDA

25 Haziran 2010
İtalya’da hükümet devletin borç yükünü hafifletmek ve borçlarını ödemek gerekçesiyle sosyal kısıtlamalara gitti.
25 milyar Euro’yu bulan paket, 100 binlerce italyanı sokaklara döktü

Sabah saatlerinde başlayan eylem, başta başkent Roma olmak üzere birçok şehirde devam ediyor.

Grev çağrısını altı milyon üyesi ile İtalya’nın en büyük sendikası olan İtalyan Sendikalar Birliği CGİL yaptı.

Bir eylemci:

‘‘Risk altındayız. İş sözleşmelerimiz yenilenmiyor. Çoğumuzun sözlerşmeleri yandı bile. Bütün bu faktörler bizi sokaklara döktü. Gidişat bizi bu paketi protesto etmeye itti.’‘

Grevde ayrıca, hükümetin tasarruf tedbirleri kapsamında, ücretleri 2013 yılına kadar dondurması ve kamu sektöründe 400 bin işyerinin tasfiye edilmesi protesto ediliyor.

Havaalanında mahsur kalan bir İngiliz:

‘‘Bizim ülkemiz İngiltere’de de böyle bir daraltmaya gittiler. Kesintiler çok acımasız. Birçok insanı dramatik bir şekilde etkileyecek. Ama gerçekten düşünüyorumda merdivenin üzerinden yukarı doğru çıkmamız lazım. Sanırım tüm Avrupa’nın bunu yapması gerekiyor.’‘

Kamu sektöründe memurlar 24 saatliğine iş bıraktı. Özel sektör çalışanları ise dört saat greve gitti. Havaalanları, trenler ve otobüsler hizmet vermezken, hayat durma noktasına geldi.

EURONEWS

ROMANYA'DA HALK SOKAĞA DÖKÜLDÜ

25 Haziran 2010 23:15
Romanya’da öfkeli kalabalıklar sokaklara döküldü. Onları sokaklara dökense, hükümetin bütçe açıklarını kapamak için almaya çalıştığı olağanüstü tedbirler.
Buna göre hükümet çalışanların maaşlarında yüzde 25, emeklilerinkindeyse yüzde 15’lik kesintiye gitmek istiyor. Bununla birlikte anayasa mahkemesi, hükümetin bu uygumalarını anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal etti. Ülkenin IMF ile işbirliğini yürütmesi için muhakkak açıkları azaltması gerekiyor.

Bugünkü gösterilere yaklaşık 600 kişi katıldı. Romanya’nın eski diktatörü Çavuşesku’nun sarayı önünde hükümetin kesinti planını protesto eden kalabalık, yer yer polisle de çatıştı. Yeni önlemler paketi açıklayacağını ilan eden hükümet, bütçe açığını istenen seviyeye indiremezse, IMF kredisinin ikinci dilimini alamayacak.

EURONEWS

Alman halkının yarısı, Mark'a dönmek istiyor
21:05 - Almanya'da yapılan bir araştırma, ülkede yaşayan yaklaşık her iki kişiden birinin eski para birimi olan mark'a dönmek istediğini ortaya koydu. Halkının yüzde 51'i mark'ı istiyor. Halkın yüzde 30'u avro'dan memnun olduğunu belirtirken, yüzde 19'u da bu konuda kararsız olduğunu söylüyor. Yapılan araştırmada özellikle yaşlı insanlar mark'ı istiyor. 30.06.2010 KÖLN netgazete

Fransa'da Memur Maaşları Dondurulacak!
01 Temmuz 2010

Bütçe açığını düşürmek için 2011 yılında memur maaşları dondurulacak...
Fransa, bütçe açığını düşürmek için 2011 yılında memur maaşlarını donduracak. Hükümet, memur maaşlarına, 1 Temmuz itibarıyla yüzde 0,5 zam yapıldığını, ancak 2011 yılında maaşlarda artış olmayacağını açıkladı. Hükümet, yaklaşık 5 milyon civarındaki memurun maaşlarına zam yapmayarak, bütçe açığının düşürülmesini hedefliyor.

Başbakan Francois Fillon, 2009 yılında memura yüzde 3,6 oranında zam yapıldığını ve düşük enflasyon oranıyla, memurun alım gücünde azalma yaşanmadığını söyledi. Küresel mali krizle birlikte, Fransa'da geçen yılki bütçe açığının 138 milyar Avro'ya çıkmıştı.

Bu rakam, 2008 yılındaki bütçe açığına oranla 81,7 milyar Avro artış göstermişti. Hükümet, bütçe açığının düşürülmesi için ilk etapta kamudaki 24.500 civarındaki kadronun kaldırılmasını düşünüyor. Fransa, kamu borçlarını düşürmek için devlete ait 1.700 taşınmazı satışa çıkartmayı kararlaştırmıştı. Fransa'da, 2010 yılında sosyal güvenlik sistemindeki açık 26,8 milyar avro civarında olması bekleniyor. aktifhaber

Real Madrid ve Barcelona'yı da kriz vurdu!
01:10 - Transfere geçen sezon harcadığı astronomik rakamlarla gündemde olan Real Madrid ve Barcelona, bu sezon ekonomik krizin etkisiyle ciddi kısıntıya gitti. Madrid ekibi, transfer listesinde 1 numara olarak gösterilen Brezilyalı Maicon'u "yüksek bonservis bedelinden" dolayı alamıyor. Bu arada, Barcelona'nın uzun zamandır istediği, Arsenalli Fabregas'ın durumunun ise kısa zamanda çözüleceği belirtiliyor. 23.07.2010 MADRİD netgazete

British Airways'te zarar 164 milyon sterlin
01:20 - British Airways, İzlanda'daki volkanın püskürttüğü küllerin yol açtığı bulutlar ve grevler nedeniyle bu yıl ikinci çeyrekte vergi öncesi zararının geçen yıl aynı döneme göre yüzde 10,8 artışla 164 milyon sterlini bulduğunu açıkladı. Şirket, geçen yıl aynı çeyrekte 148 milyon sterlin zarar etmişti. 31.07.2010 LONDRA netgazete

NOBELLİ EKONOMİSTTEN AVRUPA'YA UYARI

24 Ağustos 2010
Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Stiglitz, Euro Bölgesi hükümetleri bütçe açıklarını azaltma adına harcamalarını kıstığı için bölgenin çift dipli resesyona girme riski taşıdığını söyledi.
Bloomberg'in haberine göre Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Joseph Stiglitz, Dublin merkezli RTE Radyosu'na yaptığı açıklamada, ''Sadece bütçe açığının resmini
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Çrş Mar 01, 2017 10:41 pm tarihinde değiştirildi, toplam 3 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pzr Ksm 14, 2010 7:25 pm    Mesaj konusu: Yunanistan borçlarının ertelenmesini istedi Alıntıyla Cevap Gönder

Ve korkulan oldu
29.11.2010
Avrupa'da günlerdir konuşulan domino etkisi etkisini gösteririken büyük ağabeylerinde başı dertte

Avrupa tarafında son gelişmeler devleri de tehdit eder hale geldi.
İzlanda ile başlayan dalgada Yunanistan, İrlanda ard arda devrilirken gelecek yeni büyük balığın İspanya olacağı artık sesli şekilde ifade ediliyor.
Bunlar uzun zamandır biline gerçekler yeni olan ise bu yardımlara her daim temkinli yaklaşan ve bir noktada Euro Bölgesi’nin emniyet kemeri olan Almanya’da artık tehdit altında.
Avrupa salgın bir hastalık gibi hızla yayılan borç krizi birliğin dev ekonomisi Almanya, Fransa ve Hollanda’yı da artık ciddi şekilde tehdit ediyor.
CDS'LER KORKU SAÇIYOR
Kurtarılmayı bekleyen ülkelerin sayısı arttıkça onları kurtarması beklenen büyük ağabeylerinin de risk primlerinin yükselmesine neden oldu. Piyasa uzmanlarının önemle takip ettiği CDS’ler bu ülkelerde de ciddi şekilde tırmanmaya başladı.
Euro Bölgesi’nin en güçlü ekonomisi Almanya’da zorda olan banklar için kurtarma planı oluşturulmaması halkın korkularını tetiklerken yatırımcılar daha güvenli liman olan altın ve gümüşe yöneldi. Franfurt Üniversitesi Profesörlerinden Wilhelm Hankel, gelişmelerin Alman halkında 1 948 ve 1923 yılındaki kötü hatıraları canlandırdığını kaydetti.

ÖNEMLİ MERCİLERDEN UYARI GELDİ
Alman maliye bakanı Wolfgang Schauble’ın da geçtiğimiz hafta yaptığı açıklama korkuları haklı çıkartan cinsten. Schauble Alman Merkez Bankası’nda yaptığı açıklamada “Para içinde yüzmüyoruz borçta boğuluyoruz” demişti.
Almanya tarafında kamu ve özel borçlar ciddi sayılacak boyutlarda olmasa da ülkenin genel performansına bakıldığında tehlike arz eder boyutta.
GİZLİ PLAN
Avrupa tarafında B planı da gözlerden uzak şekilde hazırlanıyor. Avrupa Birliği 440 milyar dolarlık bir paketin planlarını üzerinde konuşuyor. Henüz iddia olarak kulaktan kulağa dolaşan bu gelişme Brüksel tarafından yalanlansa da Avrupa Finansal stabilite Komisyonu tarafında çalışmalar İrlanda, Portekiz ve İspanya için çalışmalarını sürdürüyor.
Lüksemburg Devleti Başbakanlığı görevini yürütmekte, aynı zamanda Avrupa Birliği ve Avrupa Komisyonu başkanlarından Jean Cluade Juncker’da Almanya için korkularını dile getirmekten çekinmiyor. Juncker Almanya’nın birliğinin ruhunu kaybettiğini de sözlerine ekledi.
(Gazeteport/Ekonomi)

Bu bir kabus olmalı
19.11.2010

Avrupa'da yeniden gündeme gelen kriz korkuları tetikliyor.[/size]

Ülkelerin büyük bütçe açıkları ile birlikte bankaların kırılgan duruşu Avrupa^nın en büyük finans kuruluşu Unicredit'te de endişelerin artmasına neden oldu.
Italyan bankacilik kuruluşu Unicredit CEO'su Federico Ghizzoni, yaptığı açıklamada yaşananları "kabus" olarak nitelendirerek, " Euro bölgesinin itibarı ve Euro'nun gücü ciddi tehlikede ve Avrupa'nın borç sorununu acil bir biçimde çözme yeteneğinden şüphe duyuyorum" dedi.

gazeteport

İşsizlik Avrupa'da da tavan yaptı!
Euro bölgesinde işsizlik oranları Ekim ayında yüzde 10,1'e ulaşarak son 12 yılın en yüksek düzeyine çıktı.

07 Aralk 2010

İşsizlik oranları İtalya'da yükselirken Fransa ve Almanya'da bir miktar azaldı, İspanya'da ise değişmedi.

AB istatistik kurumu Eurostat'ın verilerine göre bu oran, 1998 yılının Temmuz ayından bu yana görülenlerin en yükseği olarak kaydedildi.

Euro bölgesinde işsiz sayısı 80 bin artarak 15 milyon 950 bine; 27 üyeli AB genelinde ise 84 bin artarak 23 milyon 150 bine çıktı.

Farklı veriler, 16 ülkeli Euro bölgesinde enflasyonun Kasım ayında değişmeyerek yüzde 1,9'da kaldığını gösterdi.

Avrupa Merkez Bankası, orta vadede enflasyonu düşük ancak yüzde 2'ye yakın seviyede tutmak istiyor.
BBC

Yunanistan borçlarının ertelenmesini istedi
14 Kasım 2010
ATİNA - den alınan borçların ödeme süresinin geciktirilmesini istediklerini açıkladı.
Papandreu, Atina'da yayımlanan To Proto Thema gazetesindeki demecinde, ülkedeki mali kriz konusuna değinerek, ''Hükümetin bu konuda aldığı önlemlerle güvenilirliğini, değişme konusundaki niyetini ve tembel olmadığını kanıtlayarak, kredi konusunda IMF ve AB ile imzalanan anlaşmayı yeniden müzakere edebilecek duruma geldiğini'' söyledi.

Atina'nın, ekonomik soruna daha adil çözümler bulma amacıyla, anlaşmada değiştirilmesinin ihtiyaç olduğunu düşündüğü bazı maddeleri yeniden müzakere ettiğini ifade eden Papandreu, ''Bu çerçevede, Destek Mekanizmasından alınacak kredileri ödeme süresinin geciktirilmesini gündeme getirdik'' dedi. haber10

İspanya'da borçlanma maliyeti arttı
20:20 - İspanya Merkez Bankası'ndan yapılan açıklamaya göre hazine, ortalama faiz oranı yüzde 4,6 olan 10 yıllık tahvil ihalesinde 2,59 milyar dolarlık satış yaptı. En son Eylül ayında düzenlenen 10 yıllık tahvil ihalesinde getiri, yüzde 4,1 olmuştu. İspanya hazinesi, 30 yıllık tahvil ihalesinde ise 1,07 milyar avro borçlanırken, tahvillerin ortalama faiz oranı yüzde 5,5 oldu. Ekim ayında düzenlenen bir başka 30 yıllık tahvil ihalesinde faiz oranı yüzde 4,8 olarak belirlenmişti. 18.11.2010 MADRİD netgazete

İrlanda resmen "bizi kurtarın" dedi!
21.11.2010
Finansal krizle boğuşan İrlanda'nın maliye bakanı, kurtarma paketi için AB ve IMF'ye resmen başvurdu. Paketin büyüklüğünün 80 milyar euroya yaklaşması bekleniyor.

Uzun süredir piyasaların gündemindeki en büyük bilinmezlerden biri olan İrlanda'nın borç krizinde Avrupa Birliği ve piyasaların istediği oldu.
İrlanda Maliye Bakanı Brian Lenihan, ülkesinin IMF ve Avrupa Birliği'ne resmi olarak yardım başvurusunda bulunduğunu açıkladı.
Lenihan'ın açıklamasında yardım paketinin büyüklüğü konusunda net bir bilgi verilmedi, ancak rakamın 80 milyar euro civarında olduğu konuşuluyor.
Bu rakamın 15 milyar euroluk bölümünün bankacılık sektörünün ihtiyaçları doğrultusunda hemen sağlanacağı, geri kalan 60 milyar euronun üzerindeki bölümün ise ülkenin borçlanma sorununun aşılması için kullanılacağı belirtildi.
İrlanda Başbakanı Brian Cowen, yüzde 8'lere ulaşan borçlanma maliyetinin çok yüksek olduğunu, hükümetin muhtemelen Yunanistan'ın izlediği yolu tercih edeceğini söyledi.

Yunanistan, AB ve IMF'den aldığı kurtarma paketinin önemli bir bölümünü borçlanma güçlüklerinin aşılmasında kullanmıştı.

(Gazeteport / Ekonomi)


Kriz ve Avrupa Birliği'nde hegemonya mücadelesi
23 KASIM 2010
BBC Türkçe

İrlanda, küresel finans krizinin ardından dış yardıma muhtaç hale gelen ilk Avrupa ülkesi değil.
Uzmanlara göre, AB'nin kurtarması gereken son euro ülkesi de olmayacak.
İlgili Konular
Avrupa, Avrupa Birliği, Ekonomi, İngiltere, Almanya, Fransa
Yunanistan'la başlayan ve İrlanda ile devam eden sürecin Portekiz ve İspanya ile sürebileceği öngörülüyor.
Belçika ve İtalya gibi ülkeler de sorunlu ekonomiler kategorisinde.
Peki, AB ve özellikle euro bölgesinin geleceği açısından karamsar bir tablo çizen bu durum, AB içinde Almanya ve Fransa gibi güçlü aktörlere hegemonya mücadelesi için yeni bir fırsat mı sunuyor?
Almanya euro bölgesi içinde mali birlik üzerinden nüfuzunu perçinleyecek mi?
İrlanda krizi ve euro bölgesinin geleceğini Londra'da King's College'daki Avrupa Çalışmaları Merkezi'nin direktörü Alex Callinicos'la konuştuk.
Güney Yıldız: İrlanda hükümet kurtarma paketi müzakerelerinde uluslararası şirketlere sağladığı düşük vergi avantajını aynen koruma konusunda anlaşmış görünüyor. Dolayısıyla krizin faturası çokuluslu şirketlere çıkmayacak. Peki kredinin gizli ve açık bedellerini kim ödeyecek?
Alex Callinicos: İrlanda halkı büyük bir bedel ödeyecek. Şimdiden üretimin beşte birini yok eden ve özellikle de kamu sektöründeki maaşlarda çok önemli kesintiler yapılmasına yol açan bir kriz yaşadılar. Bu sözde kurtarma planı karşılığında da daha büyük bedeller ödemeleri beklenecek. Bir kaç ay önceki bir IMF raporunda İrlanda'nın, maaşları rekabetçi düzeylere çekebilmesi için bir devalüasyon yapması gerektiğinden bahsediliyordu. Dolayısıyla İrlanda halkından şimdiye kadar yaptıklarından daha da fazla fedakârlık yapmaları istenecek.
BBC: Kesintiler, İrlanda'da öğrenci ve işçi hareketini Yunanistan ve Fransa benzeri protestolara yöneltebilir mi?
Alex Callinicos:Ekonomik krizin hemen ardından, hükümet 2008 sonbaharında emeklilik sistemine saldırma tehdidinde bulunduğunda büyük protestolar yaşanmıştı. O zamandan bu yana, özellikle de hükümet ve sendikalar arasındaki ilişki dolayısıyla da az sayıda büyük protestolar yapıldı. Ancak şimdi eylemciler başbakanlık binasının etrafını sarmış halde. Dolayısıyla bu, çok daha büyük gösterilerin başlangıcı.
BBC: Yunanistan'ın ardından İrlanda’yla devam eden süreç euro bölgesinin geleceği hakkında ne gibi ipuçları veriyor?
Alex Callinicos: Euro bölgesinin temel problemi birbirinden oldukça farklı boyutlardaki, özelliklerdeki ve rekabet gücündeki ulusal ekonomileri bir araya getirme fikri üzerine inşa edilmiş olmasından kaynaklanıyor. Bu, farklı tüketim biçimlerinin yani yaşam biçimlerinin bir araya getirilmesini de içeriyor. 1999'dan yani Euro bölgesinin ortaya çıkmasından bu yana euro para birimini kullanmaya başlamış ulusal ekonomiler arasındaki farklılıklar azalmadığı gibi artmakta. Özellikle Almanya ekonomisinin, diğer ülke ekonomileri arasından sivrildiği gözlemleniyor. Bunun, Almanya'da diğer ülkelerin aksine reel ücretlerin düşük tutulması gibi birçok farklı sebebi vardı. Ancak neticede Alman ekonomisi diğerlerine göre çok daha avantajlı bir pozisyona yerleşti. Gelinen bu noktada euro bölgesi ekonomileri arasındaki bu büyük dengesizliği azaltmanın yolu olarak tasarruf önlem paketleri gündeme geldi. Daha önce Yunanistan'da gördüğümüz gibi, bugün İrlanda'da yaşanan gibi. Ancak bunun çözüm getirmeyeceği çok açık.
BBC: Peki sizce euro bölgesinde yaşanan kriz Almanya'nın Avrupa Birliği'nde finansal mekanizmalar üzerinden hakimiyetini perçinlemesi için bir fırsat sunabilir mi?
Alex Callinicos: Evet böyle bir olasılık kesinlikle söz konusu. Almanya Birlik üzerindeki etkisini, gücünü artırmaya gayret ediyor ve bunu oldukça sert finansal yöntemlerle yapmayı deniyor. Mesela Angela Merkel'in Birlik bünyesinde kurumsallaştırmak ve kalıcı hale getirmek için yoğun çaba gösterdiği "uzun vadeli ülke kurtarma programı" bunun bir örneği. Öte yandan, ekonomik kriz yaşayan ülkelere Almanya tarafından bu şekilde dayatılan kurtarma paketlerinin, birlik içinde gerilim yarattığı da açıkça ortada.

Portekiz'de genel grev
24 KASIM 2010

Meclis Cuma günü kemer sıkma programını oylayacak
Portekiz'de sendikalar hükümetin maaş ve ücretlerde kesintiye gitme planına tepki olarak genel greve gitti.
20 yılı aşkın aradan sonra Portekiz'de ilk kez düzenlenen genel grev, ulaşım, eğitim ve sanayi faaliyetlerini ciddi biçimde sekteye uğrattı.

Grev parlamentonun hükümetin kemer sıkma programını oylayacağı oturumun iki gün öncesine rastlıyor.
Söz konusu önlemler, Portekiz'in kamu harcamaları ve bütçe açığıyla ilgili uluslararası kaygıları yatıştırmayı amaçlıyor.
Kemer sıkma programı kapsamında kamu çalışanlarının maaşlarında kesintiye gidilmesi, emeklilik maaşlarının dondurulması ve vergilerin artırılması planlanıyor.
Grev nedeniyle ülkenin iki ana sendikası, ortak hareket etme kararı aldı.
Sendika yetkilileri, greve hem kamu hem de özel sektörden geniş katılımın gerçekleştiğini söylüyor. Grev nedeniyle yüzlerce uçak seferi iptal edildi, limanlarda hizmetler aksadı.
Ancak ekonomi uzmanları, bu eylemlerin kemer sıkma programının yürürlüğe konmasını engelleyemeyeceğine dikkat çekiyor.
Zira muhalefet, kamu maliyesindeki ciddi sorunlar nedeniyle oylamada çekimser kalacağını açıkladı.
Portekiz euro bölgesinin en zayıf ekonomilerinden biri. Lizbon hükümeti, uluslararası yatırımcıları, İrlanda ve Yunanistan gibi bir kurtarma paketine ihtiyacı olmadığını ikna etmeye çalışıyor.
Hükümet bu çerçevede 2011'de bütçe açığının gayrisafi yurtiçi hasılaya oranını yüzde 7,3'ten 4,6'ya indirmeyi planlıyor.
BBC Avrupa ekonomisi muhabiri Nigel Cassidy, Portekiz'in 1999'da euroya geçtikten sonra verimliliği artıramadığına dikkat çekiyor.
Muhabirimiz, euronun Çin para birimi yuan karşısında değerinin yüksek olması nedeniyle, Portekiz'in bir zamanlar çok güçlü olduğu tekstil ve ayakkabı sektöründe Çin'le rekabet edemediğini vurguluyor.
BBC

İrlanda'da kemer sıkmaya "hayır"
27 KASIM 2010


Hükümetin kemer sıkma politikaları geniş çaplı tepki çekiyor
İrlanda hükümetinin dört yıllık kemer sıkma programını açıklaması ardından on binlerce kişi başkent Dublin sokaklarında protesto gösterisi yaptı.
Protestocular bunun gösteriler serisinin ilki olduğunu söylüyor.
İlgili Konular
Ekonomi
Gösteri, İrlanda hükümetinin sorunlu bankalarını kurtarmak için Avrupa Birliği liderliğinde bir paket üzerinde anlaşmaya varmaya çalıştığı bir döneme rastlıyor.
İrlanda hükümeti, Avrupa Birliği ve IMF'den alacağı yardım için şart koşulan kemer sıkma programını açıkladı.
Hükümet ülkenin içinde bulunduğu krizden çıkması için önümüzdeki dört sene boyunca bütçe açığının yirmi milyar dolarlık kısmını kapatmayı hedefliyor.
Kesintiler sosyal devlet, kamu çalışanları, asgari ücret ve emeklilik gibi alanları kapsıyor.
Hükümet ayrıca vergi artışı da yapılacağını açıkladı.
İrlanda Başbakanı Brian Cowen tarafından açıklanan kesintiler İrlanda'nın bir milyar doları geçmesi beklenen uluslararası kurtarma paketine hak kazanmasını sağlayacak.
İrlanda'da emlak sektöründe yaşanan kriz, bankaları zora sokmuştu. Kriz ardından bankaların ve hükümetin borçlanma maliyeti artmıştı.
Uluslararası şirketleri cezbeden düşük kurumlar vergisinin de katkısıyla hızla büyüyen İrlanda, bir dönem Kelt Kaplanı olarak anılıyordu.
İrlanda, alacağı yardımla 2014'e kadar bütçe açığını gayri safi yurtiçi hasılasının yüzde 3'ü düzeyine çekmeyi hedefliyor.
Bazı ülkelerin tepkisini çeken yüzde 12,5 oranındaki kurumlar vergisi ise yükseltilmeyecek.
İrlanda özellikle bu koşul nedeniyle yardım paketine direniyordu.
BBC

Kriz tüm Avrupa'ya yayılıyor
28 Kasım 2010

İspanya bütçe açığını azaltma konusunda kararlılığını açıklarken, İtalya ve İrlanda'da halk, hükümetin önlemlerini protesto için sokaklara döküldü.

Ekonomik kriz ve etkileri, Avrupa’da gündemde...

İtalya’nın başkenti Roma’da binlerce gösterici, kentin iki farklı noktasından başladıkları eylemlerinde San Giovanni meydanında buluştu.

Ülkenin dört bir yanından trenler ve 2 bin 100 otobüsle başkente taşınan göstericiler, hükümeti protesto etti. Göstericilere, eğitim reformuna karşı çıkan öğrenciler de destek verdi ve ’Gelecek gençlerin, daha çok hak, daha fazla demokrasi’ yazılı pankartlar taşıdı.

İrlanda’nın başkenti Dublin’de de binlerce kişi, hükümetin ekonomik kriz karşısında açıkladığı yeni kesintileri ve vergi artırımlarını protesto için sokaklardaydı.

Hükümetin gelecek dört yıl için öngördüğü kesintilerin yaklaşık 90 bin kişinin işine son verilmesine neden olacağını söyleyen göstericiler, ’daha iyi ve adil bir yol var’ yazılı pankartlar taşıdılar.

İspanya’da ise, piyasa baskısı yaşayan Başbakan Jose Luis Rodriguez Zapatero, ülkenin önde gelen işadamlarıyla görüştü. haber10

İflâs sırası Kıbrıs Rum Kesimi'nde mi?
17:47 - Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşu Standard and Poor's'un (S&P), Kıbrıs Rum Kesimi'nin "A " olan kredi notunu, geçtiğimiz hafta "A"ya indirmesi, uluslararası piyasalarda Yunanistan, İrlanda, Portekiz ve İspanya'dan sonra sırada Kıbrıs Rum Kesimi'nin olduğu tartışmalarının başlamasına neden oldu. 28.11.2010 LEFKOŞA netgazete

Avrupa'dan İrlanda'ya 45 milyar avroluk yardım
03:30 - İrlanda'nın borç sorununu aşmak için oluşturulan toplam 85 milyar avroluk Avrupa Birliği-IMF yardım paketinde, Avrupa'nın katkısı 45 milyar avro olacak. 16 üye ülkeli Avro Bölgesi de 27 üyeli Avrupa Birliği de pakete ayrı ayrı 22,5 milyar avro katkı sağlayacak. İngiltere'nin 3,8 milyar avroluk, İsveç'in 600 milyon avroluk ve Danimarka'nın 400 milyon avroluk ikili krediler çerçevesinde yapacağı yardım da Avrupa Birliği'nin 22,5 milyar avroluk yardımına dahil edildi. 30.11.2010 DUBLİN netgazete

Sürpriz çizmeden gelecek
01.12.2010

Avrupa batak listesine sokacak yeni ülke arıyor. En son isim ise Goldman Sachs yöneticilerinden Jim O'Neill'den geldi

Cadı avına çıkan Avrupa elinde meşalelerle yeni batacak ülkeyi arıyor. İsmi öne atılan ülke çatlak bulundu düşüncesi ile yıpratılırken yatırımcılar yeni ülkeler üzerinde bahse tutuşmuş durumda.
Yeni çıkan isim ise bu kargaşada çok telaffuz edilmeyen bir ülke
İtalya.
İspanya ve Portekiz tarafında ilk kim yardım alacak diye bakılırken Goldman Sachs varlık yönetiminden Jim O'Neill İtalya’nın sıradaki ülke olabileceğini ortaya attı.
CNBC’ye yaptığı açıklamalarda O’Neill Avrupalı politika yapıcıların borç krizini kontrol altına almak için birlikte hareket etmeleri gerektiğini aksi takdirde İtalya gibi yapısal açıdan hayati önem taşıyan bir ülkenin kurtarılmaya zorlanma riski olduğun belirtti.
O'Neill, ''Politika yapıcılar hızla hareket etmeli. Endişe verici olan İtalya'nın ilk defa böyle bir darbe alması. İtalya'nın borcu Avrupa GSYH'sinin yüzde 25'i kadar. İtalya'da aynı sorunlar olursa durum çok daha ciddi olacak. Bunu durdurmaları gerek." dedi.
O'Neill'e göre İtalya tahvillerinde artan maliyetler Avrupalı yetkililer için bir uyarı işareti olmalı.
İrlanda'nın da kurtarılmasıyla borç krizinin Euro Bölgesi'nin tamamını ilgilendirir hale geldiğini belirten O'Neill diğer Avrupa ekonomileri ile birlikte Almanya'nın da Avrupa Parasal Birliği'nin ayakta kalmasını isteyip istemediğine karar vermesi gerektiğini kaydetti.
O'Neill, "Parasal birlik istiyorlar mı, istemiyorlar mı? İstiyorlarsa, ki istediklerini sanıyorum, bunun bir yolunu bulmalılar." dedi.
Almanya'nın halkı Alman bankalarının durumu için en iyi seçeneğin parasal birliği desteklemek olduğuna inandırması gerektiğini belirten O'Neill, ECB'nin Euro Bölgesi'ni desteklemek için harekete geçeceğini ama tüm ülke yetkililerinin bir araya gelmesi gerektiğini söyledi.

Gün sonunda bakıldığında Avrupa tarafında yatırımcını yakında takip etti risk primleri yeni rekorlara imza atmış görüldü.

İtalya'nın 5 yıllık CDS'leri 30 baz puan artarak 274 baz puana çıkarken, Almanya'nın 5 yıllık CDS'leri 8 baz puan artarak 59 baz puana çıktı
Batacak büyük balık olarak görülen İspanya'nın 5 yıllık CDS'leri 34 baz puan artarak 383 baz puana çıkarken aynı senaryoda ismi geçen Portekiz'in 5 yıllık CDS'leri 36 baz puan artara 575 baz puana çıktı.

Belçikan'nın ise 5 yıllık CDS'leri ilk kez 200 baz pua seviyesini aştı.

(Gazeteport/Ekonomi)

85 milyar avro da yetmedi
01.12.2010

AB-IMF’nin İrlanda’ya yönelik 85 milyar avroluk yardım paketine rağmen piyasalar düzelmiyor. Borsalardaki kayıp artıyor, avro kendine gelemiyor


Avrupa Birliği (AB) liderlerinin İrlanda’ya yapılacak 85 milyar avroluk yardım paketinin piyasalardaki ilk sınavından başarısız çıktı. Avrodaki değer kaybı sürerken, İtalya ile İspanya’nın borçlanma maliyetleri artmaya devam etti. Haftasonu açıklanan İrlanda kurtarma planına rağmen haftanın ilk işlem gününde bütün piysalarda renk kırmızıydı. Kasım ayının muhtemelen gelişmekte olan piyasa tahvillerinde Lehman’ın iflasından bu yana en büyük düşüşün görüldüğü ay olarak kayıtlara geçeceği belirtildi. Son iki yılın en büyük düşüşlerinde Avrupa’da borç krizinin kötüleşebileceği endişelerinin etkili olduğu açıklandı. İrlanda’daki krizin Avrupa’ya yayılabileceği endişelerinin artması, Portekiz ve Belçika’nın da borçlanma maliyetlerinde artışa neden oldu. Yatırımcılar, pazar günü açıklanan ve AB’nin gelecekteki krizlerle baş etmeyi öngören mekanizmasının avro ülkelerini borçlarını geri ödeme kabiliyetlerini riske attığını kaydetti.

İtalya ve İspanya hedefte

Öte yandan, gözler ekonomik çöküş yaşamak için çok büyük oldukları kabul edilen İtalya ve İspanya’ya çevrilmiş durumda...Merkez Bankası’nın verilerine göre 1.85 trilyon avro ile Avrupa’nın en büyük ülke borcuna sahip olan İtalya’da, merkez sağ hükümet yıl sonunda bütçe açığını yüzde 5 azaltmayı amaçlıyor. Ancak piyasalar Başbakan Silvio Berlusconi hükümetinin kişisel sorunlarının süresiz politik belirsizliğe neden olabileceği ve kemer sıkma politikasının başarısız olmasından endişe duyuyor.

Dünyanın en büyük tahvil fonunu yöneten Pimco’nun CEO’su Muhammed El-Erian ise, Avrupa’nın Avro Bölgesi’ndeki sorunlu ülkelere borç ödeme yeterlilikleri konusunda bir destek sağlamak konusunda umduğundan daha erken harekete geçmesinin gerekebileceğini bildirdi.

Erian da “işe yaramaz” dedi

Financial Times’e bir makale yazan El- Erian, Avrupalı liderlerin ödeme yeterliliği sorunu için gerçek bir çözümü devreye sokmak için hâlâ 2013’e kadar beklemeyi planladıklarını belirterek, “Bu çok uzun olabilir, özellikle kriz İrlanda’nın ötesine Portekiz ve İspanya’ya sıçrarsa” ifadelerini kullandı.

El-Erian, makalesinde, “İrlanda paketi, oyunu değiştirici değil. Paket, bölgesel bir çözüm çerçevesi ortaya konana kadar krizin çevre ülkelere yayılması risini azaltacak. Ancak, İrlanda’nın orta vadeli büyüme ve istihdam görünümlerini ciddi şekilde iyileştirmeyecek” ifadelerine yer verdi.

İspanya: Yardım istemez

Bu arada hedefteki ülkelerden İspanya’nın Merkez Bankası, ülkenin dış yardıma ihtiyacı olmadığını bildirdi. Bankanın Hizmet Direktörü Jose Luis Malo de Molina, İspanya’nın finansal sisteminin temelde sağlıklı olduğunu, İspanyol ekonomisindeki sorunların dış finansal yardımla çözülemeyeceğini ifade etti. Piyasalar, 10 yıllık ülke tahvillerinin getirisi yüzde 5.5’e çıkan İspanya ekonomisi konusunda kaygılanmayı sürdürüyor. Bu arada, Almanya’daki ekonomik canlanmadan dolayı ülkede işsizlerin sayısının azaldığı bildirildi. Kasım ayında işsizlerin sayısının ekim ayına göre 14 bin azalarak 2 milyon 931 bine gerilediği ifade edildi.

Piyasalar allak bullak

85 milyar avroluk kurtarma paketine rağmen piyasalar kısa süreli bir toparlanmanın ardından yeni şoklara doğru yelken açtı. JPMorgan Chase’in EMBI+ Endeksi gelişmekte olan ülkelerin dolar cinsi tahvil ihraçlarının yüzde 2.9 azaldığını gösteriyor. Rakam bu yılki toplam artışın yüzde 13 düzeyine indiği anlamına geliyor. Rakamın azalmasına yüzde 5.2 düşüşle Venezuela tahvilleri öncülük etti. Brezilya ve Rusya tahvilleri yüzde 3.0 düşerken Çin tahvillerinde de yüzde 0.9 düşüş yaşandı. New York Wall Street Borsası da, günü düşüşle kapattı.

Para piyasalarında da ciddi hareket yaşanıyor. Önceki gün 1.51’e kadar çıkan dolar TL yeni günde bankalararası piyasada satışta dolar kotasyonları en düşük 1.5060 lira, en yüksek 1.5090 lira seviyelerinde tutundu, günü de böyle kapattı. Yine önceki gün 1.97 lira seviyelerinde bulunan avro ise yeniden 1.97’nin altına indi. İMKB 100 Endeksi ise dün üç günlük aradan sonra yükseliş gösterdi ve 65 binin üzerine çıktı. Uluslararası piyasalarda ise avro, eylül ayı ortalarından bu yana ilk kez 1.30 doların altına indi.

Bu arada, beklenmedik bir şekilde politika faizini arttıran Macaristan yüzde 2.5 ve Türkiye yüzde 3.1 ile en fazla kayıp veren hisse senedi piyasaları oldu. Tahvil piyasasında, işlem hacmi düşük kalırken, getiriler 10-15 baz puan yükseldi.

Taraf

İspanya hükümeti grevcileri işbaşı yapmaya zorladı
4 ARALIK 2010

İspanya hava sahasının kontrolü orduya devredildi
İspanya'da hükümetin "alarm durumu" ilan etmesi ardından, grevci hava trafik kontrolörlerinin çoğunluğu işbaşı yaptı ve ülkenin hava sahası yeniden uçuşlara açıldı.
Ülke çapında "alarm durumu ilanı, kontrolörlerlerin çalışmaya zorlanabilmesi anlamına geliyor.
Başbakan Yardımcısı Alfredo Rubalcaba, bunu reddeden grevciler hakkında yasal sürecin başlatılabileceği tehdidinde bulunmuştu.
Alarm durumu çerçevesinde, işbaşı yapmaya reddeden grevciler askeri mahkemede yargılanabilir.
Hükümet alarm durumu ilan ederek, eski İspanya diktatörü General Fransisco Franco'nun 1975 yılında ölmesinden bu yana kullanılmayan bir yetkiyi kullandı.
Hükümet işbaşı yapılmaması halinde, hava trafiğinin kontrolünü ordunun üstlenmesine izin verileceğini bildirmişti.
Dün ordu ülkenin hava sahasının kontrolünü devraldı ancak ordu hava trafiğini yönetemiyor.
Kontrolörlerin iş saatleri ve koşulları konusunda zaten anlaşmazlık vardı ancak hükümetin cuma günü kabul ettiği kemer sıkma önlemleri sendika için bardağı taşıran damla oldu.
Yeni önlemler uyarınca hava kontrol sisteminde kısmi özelleştirme kararı alınmıştı.
İspanya'da hava trafik kontrolörlerinin greve gitmesi nedeniyle uçuşların büyük kısmı iptal edilirken, yüz binlerce yolcu havaalanlarında mahsur kaldı.
Geniş kitlelerin seyahate çıkmaya hazırlandığı uzun ulusal tatil öncesinde, hava trafik kontrolörlerinin beklenmedik grevi sebebiyle bir çok havaalanından uçuşlar durdurulmuştu.
BBC


Almanya Euro'dan çıkıyor mu?
AB zirvesinde, akşam yemeği sırasında Merkel ile Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu arasında sert bir tartışma yaşandı.

05 Aralk 2010

Ekim ayında Brüksel’de yapılan ve ağırlıklı olarak euro krizi ve İrlanda kurtarma planlarının tartışıldığı bir AB zirvesinde, akşam yemeği sırasında Merkel ile Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu arasında sert bir tartışma yaşandı.

Merkel’in amacı Lizbon Antlaşması’nın yeniden değerlendirilmesi ve kurtarma fonları ve yatırımcıların kayıpları için kalıcı bir sistem oluşturulmasıydı. Almanlar ayrıca kurtarılan ülkelerin AB meclislerinde oy haklarını kaybetmesini de istiyordu.

Brüksel’de 28 Ekim tarihinde düzenlenen ve AB’nin 27 üyesinin devlet ve hükümet başkanları ile Avrupa Komisyonu, Avrupa Konseyi ve Avrupa Merkez Bankası başkanlarının katılımıyla gerçekleşen akşam yemeğindeki tartışmaya tanık olanlar Papandreu’nun Merkel’i “demokratik olmayan” teklifleri masaya getirmekle suçladığını belirtti.

10 AY İÇİNDE İLK KEZ
Yemeğe katılan, Almanya dışındaki ülkelerin yöneticilerine göre Merkel, “Eğer euro böyle bir kulübe dönüşüyorsa, o zaman belki de Almanya buradan ayrılmalı” dedi. Euroyu kurtarma mücadelesi 10 aydır sürüyor. Ancak Merkel’in bu sözleri Avrupa ekonomisinin itici gücü ve euronun hayatta kalmasının temel dayanağı olan Almanya’nın ortak para birimini terk etme yönündeki ilk açıklaması oldu.

Merkel’in sözcüsü Steffen Seibert, bu sözlerle ilgili açıklama yapmayı reddetti ancak tehdidin “akla yakın olmadığını” söyledi. Seibert, Başbakan’ın euroyu Avrupa’nın en önemli projesi olarak gördüğünü, kormuak ve savunmak istediğini ve hükümetin kesinlikle eurodan çıkmak gibi bir düşüncesi olmadığını belirtti. Sözcü, “Almanya euroya koşulsuz ve kesin bir biçimde bağlıdır” dedi.

milliyet

En kötüsü hala gelmedi
07.12.2010
Yılın sonuna yaklaşılırken Avrupa tarafında hala sonuç alınamadı. Piyasa uzmanları euro bölgesi için olumsuz raporlara devam ediyor.

Avrupa tarafında uzmanlar umutlarını henüz geri kazanmış değil. Yapılan açıklamalar daha bu sıkıntılı günlerin henüz sonuna gelinmedi yönünde.
Euro tarafında 2005 yılından beri görülen en kötü performans bu yıl sergilendi. Standard Chatered’ın öngörülerine gör yeni yılın ortalarına doğru euro tarafında 1.20’li seviyeleri görmek mümkün. Westpac Banking kısa süreli ayı piyasası rallisi yaşanacağını kaydetti.
16 ülkenin oluşturduğu birliğin ortak para birimi en son Kasım’ın 5’inde dolar karşında değer kazanmıştı. Euro dolar son 6 yılın en kötü seviyesinde. Haftanın ilk işlem gününde euro bölgesi maliye bakanları bir araya gelerek yardım fonunu genişlemeyi planlarken korkularda yeniden açığa çıktı.
Son gelişmeler ise İspanya ve İtalya alman bundları karşısında en yüksek seviyeye çıktı. CDS'ler ve tahvil faizleri yükseldi. İrlanda CDS'leri 19 baz puan artışla 560 baz puana, İspanya CDS'leri de 11 baz puan artışla 310 baz puana geldi. Portekiz CDS'leri 8 baz puan yükseldi ve 440 baz puana geldi. 10 yıl vadeli İspanya hazine tahvillerinde faiz yeniden yüzde 5.12'ye çıktı.
Ülke borçları ile büyüyen Avrupa krizinde bankalar yeni sıkıntı kaynağı olarak görülüyor. Euro Bölgesi bankalarının geçtiğimiz Mayıs’tan itibaren en yüksek borçlanmayı gerçekleştirdiğini kaydeden piyasa uzmanları iki yıllık çapraz kurda eksi 51.8 baz puana gelindiğini dile getirdiler.
Birlikten kopuş olabileceği de endişeleri arttıran bir diğer konu. Almanya’nın eurodan çıkabileceği söylentileri haftanın ilk işlem gününde yalanlansa da yatırımcı için hala bir bilinmez olarak duruyor.
(Gazeteport/Ekonomi)

'Ya tarih yazacağız, ya da tarih bizi silecek'
19 Aralık 2010
Yunanistan Başbakanı Papandreu: Ya tarih yazacağız, ya da tarih bizi silecek.

Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu, PASOK meclis grubunda ekonomik krizle mücadele kapsamında yapılan çabalara değindiği konuşmasında, "Ya tarih yazacağız, ya da tarih bizi silecek" ifadelerini kullandı. Papandreu, sert ekonomik tedbirleri eleştirenlere ise "savaştayız" diye seslendi.

Başbakan Papandreu, bugün parlamentoda ele alınmaya başlanan ve gelecek hafta çarşamba gecesi oylanması beklenen 2011 yılı bütçe görüşmeleri öncesi yaptığı konuşmada, hem ekonomik krize ilişkin son gelişmeleri değerlendirdi, hem de sosyalist PASOK'un krizle mücadele yönteminden rahatsız olan milletvekillerine cevap verdi.

"2013 yılında krizin geçmişte kalacağını" savunan Papandreu, şöyle konuştu: "Kelleyi koltuğa alan bizleriz. Ülkeyi bağımlılık ve vesayetten çıkaracağımıza kesin olarak inanıyorum."

Kamunun borç yükünü her geçen gün arttıran KİT'lerdeki son düzenlemeler ve 2013 yılına kadar yapılan 7 milyar Euro'luk özelleştirme programına ilişkin Papandreu, "KİT'lerle savaş halindeyiz." dedi. Papandreu, şunları söyledi: "Aldığımız çok zor kararlardan sonra 2013 yılında AB-IMF programından çıktıktan sonra vatandaşın gözlerine bakabilmeyi istiyorum."

habertaraf

Avrupa Merkez Bankası'nın İrlanda kaygısı
20 ARALIK 2010

Avrupa Merkez Bankası'nın kaygıları, borcun geri ödenmesiyle ilgili teminatlardan kaynaklanıyor
Avrupa Merkez Bankası, Avrupa Birliği ve Uluslararası Para Fonu'nun İrlanda için açıkladığı 85 milyar euro'luk kurtarma paketinin, aynı para birimini kullanan zor durumdaki diğer ülkelere yardım etme kabiliyetini etkileyebileceği uyarısında bulundu.
Bankanın internet sitesinde yer alan açıklamada, bu endişenin sağlanan kredinin geri ödenmesi için verilen teminatların niteleğinden kaynaklandığı ve anlaşmayla ilgili yasal mevzuatta belirsizlikler olduğu kaydedildi.
Avrupa Merkez Bankası'na göre, anlaşmayla ilgili olarak hazırlanan yasa tasarısı, Maliye Bakanı Brian Lenihan'a alacaklıların haklarına ciddi oranda müdahale fırsatı veriyor.

İrlanda Parlamentosu, hükümeti bütçe açığını kapamak için kemer sıkma programı uygulamaya mecbur eden kurtarma paketini geçen hafta onaylamıştı. Geçen Cuma da uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's İrlanda'nın kredi notunu beş kademe birden indirmişti.

Bu kararın zaten zor durumda olan İrlanda bankaları üzerindeki baskıyı artırabileceği belirtiliyor.

Geçen hafta Uluslararası Para Fonu IMF, İrlanda'ya 22,5 milyar tutarındaki üç yıllık kredi dilimini serbest bırakmıştı.

İrlanda Hükümeti, kurtarma paketindeki şartlar uyarınca toplam büyüklüğü 15 milyar euro olan bir tasarruf programı açıklamıştı. BBC

24 ARALIK 2010
Euro bölgesine dair analiz
Independent, sayfalarında "2010 yılına bakış" dosyalarına geniş yer ayırıyor.
Bu dosyalardan biri de "Büyük hayal bulaşıcı hastalığı atlatabilecek mi?" başlığıyla verilen Euro bölgesine dair analiz.

Haberde öne çıkan satırlar şöyle: "Bu yıl Euro'nun kurtarıldığı ve belki hatta dünyayı kurtardığı, bir rezerv para birimi ve sürekli stres altında olan doların yerine geçecek değer olarak öne çıktığı yıl olmalıydı. Ancak bunun aksine, 2010 Euro'nun birkaç defa ölümden döndüğü, Atina, Dublin, Lizbon, Madrid ve dünyanın çeşitli para piyasalarında kabusların yaşandığı ve Euro'nun sonuna dair sohbetlerin ortak para birimine şüpheyle yaklaşan grupların ötesine geçtiği bir yıl oldu."
Haberde, yaşanan sorunun, bazı Euro üyesi ülkelerin borçlarını geri ödeyebileceğine dair güvenin kaybedilmesi ve Euro bölgesinin gerçek bir siyasi birlik gibi hareket edememesi olduğu da belirtiliyor. BBC

"AB çökmeye mahkÛm



Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, gençliği ve yeraltı kaynaklarının tükenmesi ve ortak para birimine geçmesi nedeniyle Avrupa Birliği’nin batmaya mahkûm olduğunu vurguladı.

Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, yıllar öncesinden Avrupa Birliği’nin çökeceğini ilan ettiğine işaret ederek, bu çerçevede Avrupa Birliği’nin tükenen yeraltı kaynaklarına ve yaşlanan nüfusuna işaret etti. Avrupa ülkelerinin ‘madenler’ açısından altının boş olduğuna işaret eden Prof. Dr. Baş, şunları söyledi: “AB’nin devam etmesi hiç mümkün değil.

Gençliği bitti. Bunun devam etmesi bu yönden de mümkün değil. Müşterek paraya geçti. Ortak paraya geçildiğinden, üye ülkeler Gayri Safi Milli Hâsılası’na göre oradan para alıyor. Her ülke basılan parayı tarafına transfer etmek için çaba sarf ediyor. Yılın içinde adamlara para lazım oldu. Para basma hakkına sahip olmayan Avrupa Birliği devletleri, Yunanistan gibi borç para da tedarik edemediği için batmaya mahkûm olacaktır. Şimdi bunu Haydar Hoca gördüyse, Haydar Hoca çok bir şeyi tespit etmedi ki.

Gelişmeler ortada. Gençliği olmayanın, yer altı kaynağı olmayanın, müşterek parası olup adaletsiz bir şekilde senyorajı (para basmayı) hayata geçiren ülkelerin ayakta kalması asla mümkün olamaz. Bir de bunlar tarihte her gün savaşmışlar. Şimdi bize nispet ederek, bir araya geldiler. Şimdi bizimkiler de diyor ki, ‘Bizi de oraya alın.’ Bu Birliği bize karşı kurdular."

Aramızda ‘çok fark’ var

Avrupa Birliği’nin çöküş nedenlerini bu şekilde anlatan BTP genel Başkanı Prof. Dr. Baş, şöyle konuştu: “Bizi almaları mümkün değil çünkü aramızda medeniyet farkı var, kültür ve siyaset farkı var, örf ve gelenek farkı var. Biz çok farklıyız. Medeniyetleri buluşturma adı altında bunlar, Türklerin İslamlığının içini boşaltıyorlar ve bizi Hıristiyanlaştırmaya çalışıyorlar, haberiniz var mı? Onun için İbrahim’de buluşmak, Hz. Muhammed’i dışlamak, ‘bütün dinler müsavidir’ demek adet oldu. Vatandaşlar da bu işlerden anlamadığı için ‘herhalde öyledir’ diyor. Müslüman Türk kimliği milletimizden yavaş yavaş tecrit ediliyor.”

Türkiye parçalanmaya sürükleniyor

Hükümetin dış politikayı ABD, iç politikayı AB’nin talepleri doğrultusunda yönlendirdiğini ifade eden Prof. Dr. Baş, açılım projesine dikkat çekerek, şunları kaydetti: “Ülke ayaklarımızın altında gidiyor. Ülke bölünüyor, adam ‘açılım yaptım, yapacağım’ diyor. Nedir açılım? İmtiyaz yasaları… Kürdüne, Lazına ayrı verecek, Çerkezine ayrı verecek. Sen birine verdin mi, öteki ayağa kalkar. Öyle değil mi? Ayağa kalktı mı, ne olur? Bölünmek olur. En ehveni federe yapıya gidilir. Türk toplumu da öyle federe yapıda durmaz. Anadolu Beylikleri gibi birbirine girerler. Sonunda parçalanır, gideriz. Buna son vermeye var mısınız?”

http://www.haberortadogu.com/index.php/2010/10/05/ab-cokmeye-mahkum.html

İspanya’da işler iyi gitmiyor
Aralık 27, 2010

İspanya’da işsizlik oranları beş ayın ardından ağustosta ilk defa yükseldi.

Çalışma bakanlığının açıkladığı verilere göre; ülkede işsizlerin sayısı bir önceki aya göre yüzde 1,5 yani 61 bin kişi yükseldi. Yine de bu rakam geçen sene ağustostaki 85 bin kişilik artışın gerisinde kaldı.
Küresel ekonomik krizden en fazla etkilenen alanlarından biri olan inşaat sektöründe işsizlerin sayısı yükselmeye devam ederken en büyük iş kaybı, yaz sezonun sona ermesiyle iş gücünün yüzde 12’sini oluşturan turizm sektöründe yaşandı. İmalat sanayinde işsizlerin sayısı yüzde 1.9 oranında arttı.
İşsizlerin sayısının gerilediği tek alansa hasat mevsiminin gelmesiyle tarım sektörü oldu. Bakanlık yaptığı açıklamada işsizlikteki artışın yıl sonuna kadar son bulacağını ve istihdamın tekrar yükseleceğini belirtti.
Avrupa Birliği’nin istatistik kuruluşu Eurostat da akdeniz ülkesindeki temmuz ayı işsizlik oranının yüzde 20,3 olduğunu açıkladı. Bu oran Euro bölgesi ortalalaması olan yüzde 10’un iki katından daha yüksek.
http://www.haberortadogu.com/

İngiltere'de işsiz sayısı 2,7 milyona çıkacak
29 ARALIK 2010
2011'de İngiltere'de işsizliğin son 17 yılın en yüksek seviyesine yükselmesi bekleniyor.

İş dünyasının önde gelen meslek kuruluşlarından Chartered Institute of Personnel and Development'ın (CIPD) araştırmasına göre, gelecek yıl çalışabilecek durumda olup da işsiz olanların nüfusa oranı yüzde 7,9'dan yüzde 9'a çıkacak.
CIPD'nin tahminine göre kamuda 120 bin, özel sektörde ise 80 bin kişi işini kaybedecek.
Uzmanlara göre beklenenden iyi bir tablo.
CIPD'nin baş ekonomi danışmanı John Philpott, "2010'da yakalanan güçlü ilerleme sürdürülebilirse, istihdam piyasası hükümetin kamu harcamalarında gittiği kesintiler ve vergilerdeki artışla, işsizlikte çok büyük artış olmadan başa çıkabilecektir" diye konuştu.
Ancak bu senaryonun pamuk ipliğine bağlı olduğunun altını çizen Philpott, ekonominin genelinde işlerin beklenenin az da olsa dışına çıkması durumunda işsizliğin yükseleceğini belirtti.
Phillpott her iki durumda da, resesyonun 2008-2009'daki en kötü günlerine dönüşün söz konusu olmadığını dile getirdi.
CIPD ayrıca ortalama kazancın 2011'de yüzde 2 yükseleceği tahmininde bulundu.
Ancak hükümetin kemer sıkma politikaları nedeniyle toplumsal huzursuzluğun artabileceği uyarısında bulundu. BBC

Bu ikili korkutacak
08.01.2011
Iceberg gibi bir çıkan bir kaybolan Avrupa kabusu bu kez Portekiz'le başlıyor.

Almanya ve Fransa, borçları nedeniyle diğer bölge ekonomilerini tehdit eden Portekiz'a acil yardım iste çağrısında bulundu.

Her iki ülkenin hükümete yakın kaynakları Der Speigel'e yaptıkları açıklamada, borçlanma maliyeti giderek artan ve bu sorunu kendi başına çözmekte zorlanan Portekiz'e acil yardım edilmesi gerektiğinin altı çiziliyor.

Bu haberle birlikte Avrupa'da Yunanistan'dan sonra İrlanda ile devam eden sürecin Portekiz ve İspanya ile devam edeceğine yönelik spekülasyonlarda netlik kazanmaya başladı.

Portekiz'in yaratacağı Avrupa'da yaratacağı depremin en çok İspanya'yı etkileyeceği konuşulurken İspanya'da Portekiz'i yardım istemeye çağırdı.

İspanya tarafından yapılan açıklamalarda Portekiz'in uçurumun kıyısında olduğu ve piyasalarda Portekiz'e karşı yaşanan güvensizliğin İspanya'yı zora soktuğu dile getiriliyor.
KORKUSU İSPANYA'YI SARDI
Portekiz hükümetinin, önümüzdeki hafta 1 milyar avrodan fazla 3 ve 10'ar yıllık hazine bonosu ihalesi gerçekleştirmesi gerektiği ancak bunun zor gözüktüğü belirtilirken, yaşanan büyük kaygıdan dolayı geçtiğimiz cuma günü 10 yıl vadeli hazine bonosu faizinin yüzde 7,3'e çıkmasının tüm Avrupa'yı alarma geçirdiği ifade edildi.
Avrupa'daki ekonomi gazetelerindeki yorumlarda, Portekiz'in mali yardım alacağına "kesin gözüyle bakıldığı" kaydedilirken, bu olasılığın gerçekleşmesi halinde en kötü etkilenen ülkenin İspanya olacağı vurgulandı. Uzmanlar, İspanya'nın durumunun mali yardım alan Yunanistan ve İrlanda ile yardım alması beklenen Portekiz'den çok farklı olduğunun altını çizse de her türlü halde Portekiz'e yapılacak bir yardımın yatırımcılar arasında güvensizlik yaratacağını ve bankacılık sektörü için bir tehdit oluşturacağını söyledi.
Avrupa Merkez Bankasının, hazine bonosu alarak Portekiz'in borçlarını satın alma programını tekrar harekete geçirdiğini kaydeden uzmanlar, bunun sadece kısa vadede etkili olabileceğini, çözüm getirmediğini savundu. gazeteport

Avrupa'da 10 tedaviden biri hatalı
10 Ocak 2011
Avrupa'da 10 tedaviden biri hatalı; 37 bin kişi hastane enfeksiyonlarından ölüyor.

Sosyal sistemi gibi, sağlık sistemi de dünyada parmakla gösterilen Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde durumun artık sanıldığı kadar parlak olmadığı, sağlıktaki kalitenin hızla düştüğü ortaya çıktı. Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde yapılan her 10 doktor tedavisinden birinin hatalı yapıldığı tespit edildi. Avrupa Birliği (AB) Komisyonu'nun verdiği bilgilere göre; Avrupa'daki klinik ve hastanelerde yapılan her 10 tedaviden biri hastaya zarar verecek nitelikte hatalı yapılıyor. Verilen bilgilere göre ayrıca, sadece hastane enfeksiyonlarından yılda 37 bin kişi ölüyor.

AB Komisyonu, aralarında Almanya'nın da bulunduğu AB ülkelerinde, tedavi hizmetlerinde kalitenin düşmesini eleştirdi. AB Sağlık Komiseri John Dalli, Die Welt gazetesine yaptığı açıklamada "AB içinde, hastanelerdeki her 10 tıbbı tedaviden biri hastaya zarar verecek nitelikte gerçekleşiyor. Bu tıbbı tedavi yanlışlarının birçoğu engellenebilir şeyler." dedi. Çözüm konusunda tavsiyelerde de bulunan Dalli, hastanelerde daha iyi bir yönetim, daha iyi yönetim ve hastane personelinin daha iyi bir meslek içi eğitimi gerçekleşmesini talep etti. Almanya'ya da çağrıda bulunan Dalli, "Biz yetkililerden, tıbbi tedavi hatalarını kayıt altına almalarını ve bu konuda davacı olabilmenin, zarar görenlerin tazminat alabilmesinin kolaylaştırılmasını talep ediyoruz." diye konuştu.

Yetkililer Almanya'da, tıbbi tedavi hatası konusunda hak talep etmenin oldukça zor olduğuna vurgu yapıyor. Almanya'da, "Hastayı koruma yasası" türü bir yasa bulunmadığını hatırlatan yetkililerden CSU'lu Hastalar Sorumlusu Wolfgang Zöller kendisinin uzun süredir bunu talep ettiğini hatırlatarak, "Ben, hastanın sağlık sistemi için bir partnerden öte konuma geleceği bir hastalar yasası istiyorum" ifadelerini kullandı. Tıbbi tedavi hatalarının kayıt altına alınmasını da talep eden Zöller, "Bizim, tıp alanında yeni bir "Hata kültürü'ne ihtiyacımız var." şeklinde belirtti.

Hastanelerdeki hijyen durumunun da alarm verdiğini bildiren AB Sağlık Komiseri Dalli, "AB içinde yılda 37 in kişi, hastane enfeksiyonları yüzünden ölüyor. Yılda 4,1 milyon kişiye hastane mikropları bulaşıyor." bilgisini verdi. Sorunların temelinde, sağlık sektöründeki tasarruf tedbirlerinin yattığı ima eden Dalli, birçok hastane artan şekilde finansal baskı altında olsa bile bu alanda tasarruf edilemeyeceğinin altını çizdi.

Öte yandan Alman Hastaneler Hijyen Birliği sözcüsü Klaus-Dieter Zastrow ise, "Bir çok tıbbı tedavide, hijyen koşullarındaki düşük standardın önüne geçilemiyor, sonuçları engellenemiyor. Bu nedenle, ölmemesi gereken birçok insan ölüyor." dedi. Hastanelerin acil servislerinde, özellikle geceleri yeterli personel bulunmadığına dikkat çeken Zastrow, yeterli personelin bulunmamasından dolayı hastaların gerekli hijyenlerinin sağlanamadığını, hastalar için hijyenin garanti altına alınamadığını bildirdi. Almanya genelinde geçerli bir yönetmelik talep eden Klaus-Dieter Zastrow, "Bakteriler her yerde aynı. Bakteriler için eyaletler arasında bir fark yok ki." diye konuştu. Personel ve doktor eksikliğinden yakınan Zastrow, "Almanya'da hijyen için, 450'den fazla hasta yatağına bir uzman doktor düşüyor. Ayrıca hijyen konusunda bir yıl eğitim görmüş hemşirelerin istihdam edilmesi gerek." değerlendirmesinde bulundu.

Diğer yandan Almanya'daki hastanelerde hijyen konusunda kuşku uyandıran araştırma sonuçları söz konusu. Hastane hijyeni konusunda önemli bir belirleyici olan "yara mikrobu MRSA" (Wundkeim MRSA) ile ilgili yapılan bir araştırma, Almanya'daki hastanede bu tür mikroplara, Hollanda'daki hastanelere göre 20 kat daha fazla rastlandığını ortaya koydu. habertaraf

Daily Telegraph gazetesi, "Gençler arasında işsizlik rekor seviyelerde" diye yazıyor.
20 OCAK 2011

Ulusal İstatistik Bürosu'nun verilerine göre 25 yaşın altındaki her beş gençten biri işsiz. Bu bir milyon gencin işsiz olduğu anlamına geliyor. İşsizliğin 'bütün bir nesli kurutacağı' uyarıları yapılıyor.
Veriler, İngiltere'de işsiz sayısının bir önceki çeyreğe göre 49 bin kişi artarak iki buçuk milyona ulaştığı bir sırada açıklandı. Daily Telegraph bunun, özel sektörün, tazminat verilerek emekli edilen ya da işine son verilen çalışanların yerine, yeterli istihdam yaratmakta zorlandığına bir işaret olduğunu söylüyor.
Gazetelerin pek çoğunda, işsizliğin gelip dayandığı bu tablo karşısında bankacılık sektöründekilerin hala en yüksek maaşları alıyor olmalarına tepki büyük. Guardian gazetesi, "İngiltere'nin gençleri iş bulmak için mücadele ededursun, Goldman Sachs, çalışanlarına maaş ve ikramiye olarak toplam 10 milyar sterlin ödedi." diye yazıyor. BBC

İngiltere'de enflasyon yükselişte
22 MART 2011

İngiltere'de enflasyon Şubat ayında da artmaya devam etti.
Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) Ocak'taki yılda yüzde 4'lük artış oranından yüzde 4,4'e yükseldi.

Artış gıda, yakıt ve giyim sektörlerindeki fiyatların yükselmesine bağlanıyor.
Kaydedilen bu oran son iki yılın en yüksek enflasyon oranı.
Konut kredilerinin faiz ödemelerini de kapsayan Toptan Eşya Fiyatları Endeksi (TEFE) ise son 20 yılın en yüksek düzeyine çıktı.
Şubat ayında yıllık artış, yüzde 5,1'den yüzde 5,5'e yükseldi.
İngiltere'de TÜFE 15 aydır merkez bankasının 'sağlıklı bir ekonomi' için hedeflediği yüzde 2 oranının üzerinde seyrediyor.
Kaydedilen artış ise beklentilerin üzerinde.
İngiltere'de enflasyon en son 2008 Ekim ayında bu düzeyi görmüştü; bu durumun Merkez Bankası üzerinde faizleri artırma baskısı yaratması bekleniyor.
Bu beklenti sterlinin de dolar karşısında değer kazanarak son bir yılı aşkın zamandır en yüksek değerleri görmesine yol açtı.
Sterlin 1,639 dolar ve 1,154 euro düzeyinden işlem görüyor.
Borç beklenenin neredeyse iki katı
İngiltere'nin kamu borçlanması da Şubat ayında rekor düzeye ulaştı.
Ulusal İstatistik Dairesi'nce açıklanan verilere göre, hükümetin borcu 11 milyar 800 milyon sterlin düzeyinde.
Bu tutar ekonomistlerin öngördüğü 6,9 milyar sterlinlik borç tahmininin çok üzerinde.
Bu durum, Maliye Bakanı George Osborne'un yarın açıklayacağı bütçede manevra alanını sınırlayabilir.
BBC ekonomi editörü Stephanie Flanders, açıklanan rakamların Başbakan Cameron için kötü haber olduğunu belirtiyor.
BBC

Erdal Şafak
Vah Portekiz, vah!
8 Nisan 2011



Yazık; komşu AB'de ve "Euro Bölgesi" nde kader ortağı Portekiz'le şimdi bir de "Kriz kardeşi" haline geldiklerine ilişkin haberleri öğrenemeyecek.

Yunan meslektaşlarımız greve gittiler.

Yunanistan'da devlet kanalları ve ajansı dahil tüm gazeteler, televizyonlar, radyolar, internet haber siteleri sustu. Yaklaşık 7 bin gazeteci iş ve ücret güvencesi talebiyle eylem başlattılar.

Akdeniz'in öbür ucunda ise Portekizliler can derdine düştüler. Başbakan Jose Socrates aylar boyunca "Bizim yardıma da, kurtarılmaya da ihtiyacımız yok" diye çırpındıktan sonra beyaz bayrağı salladı.

Daha doğrusu, sallamak zorunda kaldı. İki nedenle:

1- Peş peşe 3 kemer sıkma paketi açtı. Sonuç? Devletin borç yükü daha da arttı.

2- Bankalar sonunda rest çekti: "Bundan böyle hazine borçlanma kâğıtlarını almayacağız!"

Oysa küresel ekonomik kriz önce bankaları vurduğunda Portekiz hükümeti kesenin ağzını sonuna kadar açarak kendi finans kurumlarını kurtarmıştı. Devletin parasıyla batmaktan kurtulan bankalar şimdi devleti batırıyorlar! Küreselleşme biraz da böyle bir şey işte!

Neyse... Portekiz'in biraz soluklanabilmek için en az 80 milyar euro'ya ihtiyacı var. Bunun üçte ikisi AB'den sağlanacak, kalanı da IMF'den.

Böylece, Portekiz'in yönetimi de, dizginleri de "Troyka"ya; AB, Avrupa Merkez Bankası ve IMF temsilcilerinden oluşan kurula geçecek.

Bütçe harcamalarını onlar denetleyecek.

Vergi oranlarını onlar belirleyecek.

Onlar emredecek, hükümet uygulayacak: "Emekli maaşlarını indir...", "Kamuda personel sayısını şu kadar azalt...", "Sağlık harcamalarını şu kadar kıs...", "Şunları özelleştir...", "Şunlara zam yap..."

Yoksa? "Kredinin birinci dilimini unut..."

Bu emirler yerine gelecek ama bir süre sonra bakılacak ki, kamu borç yükü de, bütçe açığı da istenen düzeye indirilememiş...

Haydi bir reçete daha: "Benzine, toplu ulaşım araçlarına, elektriğe, suya zam yap...", "Sağlık giderlerini biraz daha kıs, ilaç bedellerini ödeme...", "Devletten şu kadar daha adam çıkar..."

Yoksa? "Kredinin ikinci dilimini vermeyiz..."

Yunanistan'da bu senaryo yaşandı, yaşanıyor, kim bilir daha kaç yıl yaşanacak. İrlanda'da bu senaryo kısmen de olsa yaşanıyor...

Portekiz senaryonun üçüncü oyuncusu ya da kurbanı oldu.

Sırada başka aday var mı? Yanlış soru. Doğrusu "Sırada kim var" olmalı.

Herkesin işaret parmağı aynı yönü gösteriyor: "İspanya."

Maazallah... Yunanistan, Portekiz ve İrlanda'nın büyüklükleri toplamı, AB'nin gayrisafi milli hasılasının topu topu yüzde 7'sine denk geliyor.

İspanya öyle mi? Tek başına AB'nin gayrisafi milli hasılasının yüzde 12'sini temsil ediyor.

İspanya'nın da batması, euro'nun çökmesi demek... İspanya'nın da diz çökmesi, AB'nin sonu demek...

Bir daha maazallah!

Portekizliler'e bir tutuklunun, bir hükümlünün cezaevine girerken, gardiyanların ve hapishane arkadaşlarının haykırdıkları dileği tekrarlamaktan başka bir şey gelmiyor elimizden: "Allah kurtarsın!"

Ve de "Beterinden korusun" diyeceğiz ama o duanın tutacağından pek emin değiliz.

Çünkü Avrupa'da bugün dünden beter; yarın ise bugünden kötü olacak...

Sabah

İspanya'da görülmemiş rekor!
Halk etten tavuğa geçti!
09 Mayıs 2011

İspanya'da ekonomik kriz KOBİ'leri de büyük oranda etkilerken, 2011'in ilk çeyreğinde rekor artışla 1.803 KOBİ iflas bayrağını çekti.

İspanya Ulusal İstatistik Enstitüsü'nün (INE) açıkladığı rakamlara göre, 2010'un ilk çeyreğine oranla 2011'de iflas açıklayan şirketlerin oranında yüzde 5,9'luk rekor bir artış oldu. Verilen bilgilerde, bu yıl ilk çeyreğinde iflasa sürüklenen sektörlerin başında inşaat ve emlak geldiği kaydedildi. INE, iflas eden şirketlerin yüzde 74,9'unun 49 kişiden az işçi çalıştırdığını ifade etti.

Bu arada işsizliğin 5 milyon kişiye ulaştığı İspanya'da insanların günlük alışkanlıklarının da değişmeye başladığı öne sürüldü. El Pais gazetesi, ''İspanyollar etten tavuğa geçti. İşsizlik ve ekonomideki güvensizlik ailelerin gıda alışkanlığını değiştiriyor'' başlığı altında verdiği haberde, ciddi ekonomik sıkıntı yaşayan halkın daha ucuz olan gıda ürünlerine yöneldiğini yazdı.

İstatistiklere göre, satışlarda dana etinde yüzde 3,4 kuzu etinde yüzde 10, domuz etinde yüzde 4,8 azalma yaşanırken, tavuk etinde yüzde 1,5'luk bir artış görüldü. Ayrıca, tazesinden daha ucuz olan dondurulmuş balık ve et ürünlerinin de satışında artış oldu.

Konuyla ilgili görüşü sorulan İspanya Ticaret Konfederasyonu Başkanı Manuel Garcia Izquierdo, ''Henüz dibe vurduğumuzu sanmıyoruz. Dayanıklıymış gibi görünsek de, et satışlarının daha da ineceğini düşünüyoruz'' dedi.
habertürk

Anahtar Kelimeler
İspanya, KOBİ

İspanyollar krizin faturasını ödetmeye kararlı
18 Mayıs 2011
İspanya’nın başkenti Madrid’de binden fazla kişi Salı gecesini sokakta geçirdi.

Madrid’in dışında diğer kentlerde de toplanan göstericiler, ekonomik krizle boğuşan ülkede sosyal ve siyasal reform istedi.

Facebook ve Twitter gibi sosyal ağlar aracılığıyla çağrısı yapılan protesto gösterisinde taşınan pankartlarda ve atılan sloganlarda, krizin faturasının faturasını sadece sorumlularının ödemesi istendi.

Önceki gece de toplanan protestocular, “ellerimiz silahımızdır” şeklinde slogan atmış ve “daha az polis, daha fazla eğitim” istediklerini belirtmişlerdi.

Twitter aracılığıyla yapılan eylem çağrısı, dünyada “trending başlık” oldu Bazı kullanıcılar, Madrid’deki eylemle, Arap ülkelerindeki başkaldırılar arasında benzetme yaptı.

Önceki gece düzenlenen gösterilerde 150 kişi alandan polis zoruyla çıkarıldı.

Müdahale sırasında yaralanan olmadı, gözaltına alınan birkaç kişi de serbest bırakıldı.

euronews

Çok tatil yapan Euro'dan çıksın
18 Mayıs 2011
Almanya Başbakanı Merkel, borcu fazla olan ülkelerde insanların daha fazla ve daha uzun bir süre çalışması gerektiğini söyledi.

Almanya Başbakanı Angela Merkel, genel başkanlığını yaptığı Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) tarafından Meschede kentinde düzenlenen bir toplantıda yaptığı konuşmada, Avrupa'da borcu olan ülkelerde insanların Almanya'da olduğu kadar fazla ve uzun çalışması gerektiğini belirterek, "Birisi çok fazla, diğeri ise daha az tatil yaparken ortak bir para birimine sahip olamayız" dedi.

Euro para biriminin kullanıldığı tüm ülkelerin, borçlarından kurtulmak için yoğun şekilde çaba harcaması ve tüm kurallara uyması gerektiğini ifade eden Merkel, "Almanya yardım ediyor, ama Almanya sadece diğer ülkelerin de gerçekten çaba harcaması durumunda yardım eder. Bu da ispatlanmalı" diye konuştu.

Önemli olanın sadece borçlanmamak olmadığını kaydeden Merkel, "Aynı zamanda Yunanistan, İspanya ve Portekiz gibi ülkelerde Almanya'da olduğundan daha erken yaşlarda emekli olunmaması da önemli. Herkes aynı şekilde çaba harcamalı, bu önemli" dedi.
haber10


"Yunanistan iflas ettiğinde..."

İngiliz Telegraph gazetesinde yer alan bir makalede, Yunanistan iflas ettiğinde neler yaşanabileceğine dikkat çekti.

04 Haziran 2011
Anadolu Haber

Yunanistan'ın iflas etmemesinin olasılık olarak görünmediğini, yalnızca ne zaman gerçekleşeceğinden emin olunmadığını belirten ekonomist, şu sözleriyle dikkat çekti: "Ederse değil, ettiğinde. Finans piyasaları sadece ne zaman iflas edeceğini kestiremiyor. Yarın da olabilir, bir ay ya da bir, iki yıl içinde de (ama bundan daha uzun sürmeyecek"

İFLAS SONRASI OLACAKLARI YAZDI

Avrupa Merkez Bankası'nın İrlanda'yı da koruması altına alarak elindeki son kartı oynadığını söyleyen ekonomist, Yunanistan iflas ettiğinde olacakları şöyle sıraladı:

"-Yunanistan'daki bütün bankalar batacak"

"-Atina hükümeti ülkedeki bütün bankaları kamulaştıracak"

"-Hükümet, bankadan para çekilmesini yasaklayacak"

ARJANTİN'DE OLDUĞU GİBİ..

"-Yunanistan'da bankalardan alacakları olanların sokaklara inmesini engellemek için, Arjantin'in 2002'DE yaptığı gibi (ki o zaman Arjantin devlet başkanı, göstericilerin öfkesinden kaçmak için evinin çatısından bir helikopterle ülkeden uzaklaşmıştı), bir genelge yayımlayacak"

"-Yunanistan bütün borçlarını "Yeni Drama" ya da yeni para birimi ne olacaksa, ona çevirecek. (Bu borcunu ödeyemeyip, iflas eden bütün ülkelerin başına gelecek kaçınılmaz sondur.)

PARASININ DEĞERİ YÜZDE 70 ERİYECEK

"-Yeni Drahma'lar yaklaşık yüzde 70 daha değersiz olacak"

"-İrlandalılar, birkaç gün içinde, bankacılık sistemlerindeki borçtan kurtulmak isteyecekler"

"-Portekiz hükümeti, daha sonra iflas etmeye karar vermeden önce Yunanistan'daki kaos yaşanıp yaşanmadığına bakacak"

"-Bir grup Fransız ve Alman banka, sermaye yeterliliğini karşılayamadıkları için büyük ölçüde zarar edecek"
AVRUPA MERKEZ BANKASI DA İFLAS EDECEK

"-Elindeki Yunan tahvilleri, Yunanistan ve İrlanda'nın bankacılık sistemindeki varlığından ötürü Avrupa Merkez Bankası da iflas edecek."

"-Fransa ve Almanya, ECB'nin sermayesini yenilemek ya da bankanın iflastan çıkmak amacıyla para basmasına izin vermek için bir araya gelecek. (Çünkü, ECB diğer bankalara kıyasla, dış piyasalarda çok büyük pozisyonlara sahip değil. Aslında para basabilir ancak bu ECB kurallarına göre yasak bir işlem. Diğer yandan, Avrupa Birliği Antlaşması, normalde Yunanistan, Portekiz ve İrlanda için kullanılan kurtarma şekillerini yasaklıyor.)

"-Avrupa'da liderler, kendi bankalarını yeniden yeniden sermayelendirecek ve bütün kurtarma paketlerinin sona erdiğini açıklayacak."

"-Piyasalarda, İspanya bankacılık sektörü tahvillerinde bir kıyım yaşanacak."

İngiltere'de genel grev tehdidi

18 HAZİRAN 2011

İngiltere'nin en büyük sendikalarından biri, hükümetin kamu sektörü emeklilik düzenlemelerinde çalışanlar aleyhine yapacağı değişikliklerin, 1926 yılındaki genel grevden bu yana en büyük grev dalgasına neden olacağı uyarısında bulundu.
Unison lideri David Prentis sendikaların belirsiz bir süre boyunca sürekli greve hazır olduklarını belirtti.

Sendikalar Birliği TUC'den yapılan açıklamada da, Prentis'in açıklamalarının, sendikal hareketin tümüne hakim olan 'gerçek bir öfkenin' yansıması olduğunu kaydetti. BBC

İngiltere, Yunanistan'a kapıyı kapadı
20 Haziran 2011
İngiltere, Yunanistan ekonomisini "kurtarma paketine" kesinlikle yardım etmeyeceğini açıkladı.

AB ülkeleri Ekonomi Bakanları toplantısı için Lüxemburg'da olan İngiltere Ekonomi Bakanı George Osborne buradan yaptığı açıklamada, "İngiltere, Yunanistan ekonomisini kurtarmaya yönelik hiçbir girişimin içinde yer almayacak." diyerek ülkesinin bu konudaki düşüncesini net bir şekilde ortaya koydu.

Başbakanlık ofisinden yapılan açıklamada da İngiltere'nin Yunanistan'a destek verecek 17 AB ülkesi içinde yer almadığı belirtildi. Yunanistan'ı kurtarmak için hazırlanan taslakta İngiltere'nin yer almadığını kaydeden Başbakanlık Sözcüsü, "AB ülkelerinin desteğini içeren yardım planında İngiltere yer almamaktadır" şeklinde açıklamada bulundu.

"İngiltere'nin yardım etmesi teklif edildiğinde cevabınız ne olur?" şeklinde soruya ise Başbakanlık Sözcüsü, "Böyle bir teklifin gelmesi söz konusu değil" diye cevap verdi. haber10

Dünya'yı bu kez İtalya Korkutuyor!

Bugün Yunanistan'ın durumunu görüşmek için bir araya gelen Avrupa Birliği'nin üst düzey yöneticilerinin kafasındaki esas sorunu İtalya ile ilgili artan endişeler oluşturuyor.Gelişmeler euroyu aşağı çekerken, dolar yükselişte.

12 Temmuz 2011
Anadolu Haber
Euro bölgesi Maliye Bakanları'nın toplantısı öncesinde Avrupa Konseyi Başkanı Herman Von Rompuy, Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Jean-Claude Trichet ve Eurogroup Başkanı Jean-Claude Juncker'in acil olarak bir araya gelmesi İtalya'nın borç krizindeki yeni kurban olacağıyla ilgili korkuları tetikledi.

Van Rompuy'un sözcüsü Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barros ve Avrupa Komisyonu'nun Ekonomik ve Parasal İşlerden Sorumlu Üyesi Olli Rehn'in de katılacağı toplantının, "kriz değil, koordinasyon toplantısı" olduğunu ve İtalya'nın gündemde olmadığını açıkladı. Ancak, önde gelen AB yetkilileri, İtalyan medyasının sert varlık satışlardan sonra 'Kara Cuma' olarak tanımladığı bir işlem günü sonrasında, birliğin üçüncü büyük ekonomisinin gündemde olmaması için 'imkansız' değerlendirmesi yaptı.

ENDİŞELER EUROYU VURDU

İtalya'ya yönelik endişeler euroya da darbe vurdu. Euro, dolara karşı yüzde 1.5'ten fazla kayıpla, 1.4020'li seviyelere gelerek son altı haftanın en düşüğünü gördü. İçeride ise euro/TL, 0.6'lük düşüşle 2.31'nin altına indi. Dolar/TL ise yaklaşık yüzde 0.8'lik yükselişle 1.64'ün üzerine çıktı.

Yunanistan: AB yardımı gecikti ‘tercihli iflas’ı düşünebiliriz
Yorgo KIRBAKİ/ATİNA
15 Temmuz 2011

Avrupa’daki krizi en derin şekilde yaşayan Yunanistan’ın Başbakanı Yorgo Papandreu, ikinci kurtarma paketi tartışmalarının uzaması ve 3 uluslararası kredi derecelendirme kuruluşunun ülkenin notunu iflas seviyelerine çekmesinin ardından dün ilk kez ‘iflas’ seçeneğini telaffuz etti.

Yaklaşık iki yıldır borç krizi nedeni ile sıkıntılı bir süreçten geçen Yunanistan’ın ‘Borçlarımı ödeyemiyorum, yeniden yapılandırılmasını talep ediyorum’ anlamına gelen ‘tercihli iflas’ı seçmesi gerektiği bir süredir finans çevrelerinde tartışılıyordu.

2 hafta içinde olabilir

Papandreu Financial Times Deutschland’a yaptığı açıklamada, Yunanistan’ın kısmen de olsa borçlarının ödenememesi olasılığının incelenmesi gerektiğini belirterek, “Teorik olarak, böyle bir durum iki hafta gibi kısa bir süre için de olabilir, çok daha uzun da sürebilir. Uzun sürerse zarar çok büyük olur. Mevcut ortam krizden çıkmamıza yardımcı olmuyor. AB ikinci yardım paketi için kısa sürede karar verip Yunanistan’ı korumazsa, reform ve istikrar programımız torpillenmiş olur” diye konuştu. Hürriyet

Fitch Rum Kesimin Notunu Düşürdü
10 Ağustos 2011

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Kıbrıs Rum kesiminin kredi notunu indirdi.
Fitch yaptığı açıklamada, Kıbrıs Rum kesiminin ''A-'' olan kredi notunu iki kademe birden düşürerek ''BBB''ye çektiğini, kredi notunun görünümünün ise ''negatif'' olduğunu bildirdi.

İndirimle birlikte Kıbrıs Rum kesiminin kredi notu çöp seviyesi ''junk''ın sadece iki kademe üzerinde bulunuyor.

Fitch kredi notunun indiriminin ''gerçek ve beklenen mali gerilemeyi'' yansıttığını ve Kıbrıs Rum kesiminin borçlarını yeniden finanse etmek için uluslararası borç piyasasında kaynak bulmasının zor olacağını beklediğini belirtti.

Kuruluş, Kıbrıs Rum kesiminin elektriğini sağlayan Vasiliko elektrik santralinin devre dışı kalmasına yol açan 11 Temmuz'daki patlamanın ekonomiyi olumsuz etkileyeceğini, böylece bütçe açığının bu yıl gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 7'sine yaklaşmasının beklendiğine işaret etti.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's de geçen ay Kıbrıs Rum kesiminin ''A2'' olan kredi notunu iki basamak düşürerek ''Baa1''e indirmişti. aktifhaber


_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Cum Ekm 28, 2011 9:49 pm tarihinde değiştirildi, toplam 5 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pzr Hzr 19, 2011 8:18 pm    Mesaj konusu: "Almanya ateşle oynuyor" Alıntıyla Cevap Gönder

Daily Mail: 2018 yılına kadar AB ülkeleri yeni bir dünya savaşına girişebililir"



İngiliz Daily Mail Gazetesi, 2018 yılına kadar Avrupa ülkelerinin yeni bir dünya savaşına girişebileceğini öne sürdü.

Dominic Sandbrook imzalı haberde, Almanya Başbakanı Angela Merkel'in hafta içinde yaptığı açıklamada yer alan “Kimse Avrupa'ya bir yarım yüzyıl daha barışın hâkim olacağına inanmamalı... Eğer Euro çökerse, Avrupa da çöker. Bu olmamalı” şeklindeki sözlerinden yola çıkarak önümüzdeki 7 yıl içerisinde kıta genelinde yaşanabilecek olası felaket senaryoları irdelendi.

Senaryo, Avrupa Birliği ülkelerinin “Euro'yu kurtarma” girişimlerinin gelecek 20 ay içerisinde bir kez daha başarısız olmasıyla başlıyor.

2012 başlarında Yunanistan Parlamentosu'nun öfkeli vatandaşlar tarafından işgali ve tüm ülkeye yayılan sokak olayları nedeniyle Fransa ve Almanya, Atina yönetimine yardım etmek için 5 bin barış gücü gönderecek.

Yaz aylarına doğru bu kez İtalya'da benzer olaylar patlak verecek. İtalya'yı Almanya, İrlanda ve İngiltere takip edecek.

Irkçılık artacak Rusya yayılacak

Bozulan ekonomiler, işsizliğin ve sosyal kargaşanın giderek yayılmasına yol açarken, kıta genelinde ırkçılık ve yabancı düşmanlığı da güç kazanacak. Göçmenlere yönelik saldırılar artacak. Ekonomik krizin en büyük darbesini 2014'te Letonya alırken, “imparatorluk” günlerine dönmenin hayalini kuran Rusya Lideri Vladimir Putin, Letonya'daki Rusları korumak adına bu ülkeyi işgal edecek. Letonya'yı 2016'da Estonya, Litvanya, Belarus ve Moldova izleyecek.

FRANSA İNGİLTERE'YE SALDIRACAK

ABD'nin 2. Dünya Savaşı öncesinde olduğu gibi kendini izole etmesiyle yalnız kalan İngiltere, AB'den çekilme kararı alınca, Rusya'dan güç alan Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy askerlerini harekete geçirecek. Ve böylece Merkel'in 7 yıl önce yaptığı uyarı gerçekleşmiş olacak.

Kaynak: Habertürk

IMF: Avrupalı bankaların açığı 200 milyar avro
2 Eylül 2011
Uluslararası Para Fonu (IMF), Avrupalı bankaların 200 milyar avroluk (290 milyar dolar) sermaye açığını bulunduğunu ve bu açığı kapatmak için sermaye artırımına gitmesi çağrısı yaparken, Avrupalı siyasetçiler bu çağrıyı reddetti.

IMF Başkanı Christine Lagarde, geçen hafta Kansas City Fed'in ABD'nin Wyoming eyaletinin küçük bir kasabası Jackson Hole'da düzenlediği toplantıda, ''Avrupalı bankaların, Avrupa'nın borç krizinin daha fazla ülkeye yayılmasını önlemek adına sermaye artırımına gitmesi gerektiğini'' söylemişti.

IMF, Uluslararası Muhabese Standartları Kurulu ve bankacılık sektörü uzmanları, Avrupalı bankaların sermaye açığı konusundaki kaygılarından bahsederken, Avrupalı bir kaynak Reuters'e dün yaptığı açıklamada, IMF'nin, Avrupalı bankaların 200 milyar avro sermaye açığıyla karşılaşabileceğini tahmin ettiğini söyledi.
haber10

"Almanya'nın ateşle oynuyor"

19 HAZİRAN 2011

Euro bölgesi Maliye Bakanları grubunun başkanı Yunanistan'daki krizin en az beş diğer Avrupa Birliği üyesinin ekonomileri için tehlike arzettiğini söyledi.

Lüksemburg Başbakanı Jean-Claude Juncker Almanya'nın krize çözüm planını 'ateşle oynamak' olarak niteledi.

Merkel, yükün önemli bir kısmını özel kredi şirketleri ve hisse sahiplerinin sırtlaması gerektiğini düşünüyor.
Lüksemburg başbakanının yorumları, euro bölgesi maliye bakanlarının konuyu ele almak üzere bugün yapacağı toplantının hemen öncesinde geldi.
Bakanların IMF ve AB'nin oluşturduğu 12 milyar euroluk acil fonun serbest bırakılmasına onay vermesi bekleniyor.
Yunanistan'ın önümüzdeki aylarda borç geri ödemelerini yapamaz duruma düşmemesi için bu fona ihtiyacı var.
Yunan hükümetinin tahvillerinin yüzde 55'i bulan bölümü Alman ve Fransız bankalarının elinde.
Bu nedenle iki ülke olası bir temerrüt yani geri ödeyememe durumunda en büyük darbeyi alacak.
Tahvillerin büyük bölümü de Fransa'nın üç büyük bankasının ellerinde.
Merkel Sarkozy görüşmesi
Geçtiğimiz günlerde, Almanya lideri Angela Merkel ve Fransa cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy de Yunan krizini ele aldı.
Ancak, Yunan hükümetinin girişimlerine destek verdiklerini söyleyen iki lider, yapılması gerekenler konusunda hemfikir değil.
Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy varolan ortamda kaybedecek vakit olmadığını söyleyerek Yunanistan için hazırlanan paketin en kısa zamanda onaylanması gerektiğini belirtti.

Avrupa'nın en büyük ekonomileri durumundaki iki ülkenin Yunanistan'ın borç yükünün nasıl hafifletileceği konusunda önerdikleri çözümler farklılık gösteriyordu.
Ancak Angela Merkel, görüşme ardından yaklaşan AB zirvesinde hızla çözüme ulaşılması için uzlaşmaya vardıklarını kaydetti.
Merkel, Yunanistan'ın borç vadelerinin uzatılmasını sağlayacak bir takas düzenlemesi halinde bankaların daha fazla fedakarlık yapması gerektiğine inanıyor.
Liderlerin görüşmesi ardından Paris ve Avrupa Merkez Bankası'nın önerdiği daha esnek bir formül üzerinde anlaştığı kaydediliyor.
Her iki lider de Avrupa Merkez Bankası'nın desteğinin herhangi bir anlaşma için kilit önemde olduğunu vurguladı.
Borsalara kaygı hakim
Avrupa borsaları, Yunanistan'ın ekonomisiyle ilgili devam eden endişler nedeniyle cuma günü de düşüşteydi.
Sabah saatlerinde, İngiltere, Fransa ve Almanya borsalarında işlem gören hisseler yaklaşık yüzde 1 oranında değer kaybetti.
Yunanistan borçlarını ödeyebilmek için AB ve IMF tarafından hazırlanan kurtarma paketinin yeni taksidinin aktarılmasına ihtiyaç duyuyor.
Ülkenin borçlarını ödeyemez hale gelmesinin Avrupa çapında yayılabilecek zincirleme bir etki yaratmasından endişe ediliyor.
Avrupa Komisyonu'nun ekonomiden sorumlu üyesi Olli Rehn, Papandreu hükümetinin yeni bütçe kesintileri ve özelleştirmeleri ay sonunda önce meclisten geçirebilmesi durumunda, bir sonraki ödemenin planlandığı gibi Temmuz ayında yapılacağını söylemişti.
İspanya'da yapılan bir tahvil satışı sırasında yatırımcıların daha yüksek geri dönüş oranları talep etmesi de endişeleri artırdı.
Bir gün önce de, Asya piyasalarındaki düşüşü Avrupa borsalarındaki düşüşler izledi.
Almanya, İngiltere ve Fransa borsalarında ana endeksler yüzde bir civarında düştü.
Euro da ABD doları karşısında son üç haftanın en düşük düzeyine gerileyerek, 1.4090'dan işlem gördü.
Yunanistan'ın kaotik bir ortamda borçlarını ödeyemez hale gelmesinden çekinen piyasalar, bunun finans piyasasında büyük iflaslara yol açmasından kaygılı.
Kabus senaryosu
Yunanistan'ın borçlarını ödeyememesi sadece Yunan hükümeti ve ekonomisi açısından değil, euro'nun itibarı ve alacaklı durumdaki pek çok Avrupa bankası için bir kabus senaryosu olarak görülüyor.
İspanya'nın son tahvil ihalesi de endişeleri körükledi. Yatırımcılar İspanya'ya borç vermek için talep edilen faizi iyice yükseltti.

Ancak Merkel ve Sarkozy'nin uzlaşma işaretleri 2009 yılından bu yana çalkantılı bir seyir izleyen euro'nun son günlere göre değer kazanmasını sağladı.
Yunan tahvilleri ve aynı sepette değerlendirilen Akdeniz ülkelerinin tahvilleri için istenen faizler ise az da olsa geriledi.
Yunanistan'da kabinenin yenilenmesi ardından Yunan borsasında endeks yüzde 2 yükselirken banka hisselerinde değer artışı yüzde dördü buldu.
Başbakan Yorgo Papandreu kabinedeki düzenleme ile AB ve IMF'nin özelleştirme girişimlerine ve çalışma yasalarının esnekleştirilmesine direnen çevre ve çalışma bakanlarını görevden aldı.
Papandreu son kesinti paketine halktan yönelen tepkiler ışığında önce bir birlik hükümeti kurma fikrini gündeme getirdi, ancak bu girişime destek verilmemesi üzerine kabine üyelerini yenilemeye gitti.
Büyük bir borç yükü altında olan Yunanistan'ın geri ödemelerini yapabilmek için kaynağa ihtiyacı var.
Papandreu, Avrupa Birliği ve IMF'nin bu kaynağı sağlaması karşılığında ekonomide büyük kesintilere gitmek durumunda.
Yunanistan hükümetinin geçen yıldan bu yana uygulamaya koyduğu ücret ve ikramiye kesintileri, kamu harcamalarındaki sınırlamalar ve vergi artışları sendikaların tepkisini çekiyor.
Kemer sıkma politikaları
Hükümetin 2012-2015 dönemini kapsayan ek önlem paketi 28 milyar euro tutarında kesintiler yapılmasını öngörüyor.
Ayrıca önümüzdeki dört yıl için 50 milyar euro'luk bir özelleştirme programı hazırlandı.
Gerekli adımlar atılmazsa ülke ABD ve IMF'nin oluşturduğu 110 milyar euro'luk ek yardım paketinden yararlanamayacak.
Yunanistan ekonomisinin itibarına son darbe ise Standard&Poor's kredi derecelendirme kuruluşundan geldi.
Kuruluş hafta başında Yunanistan'ın notunu üç kademe birden düşürerek ülkeyi en alt basamağa yerleştirdi.

Dahası ekonomi için öngörülen önlemler hükümet saflarında tartışma yaratıyor.
Bazı iktidar milletvekilleri son paketin aleyhinde tavır aldı.
Papandreu'nun Sosyalist Partisi PASOK, 300 sandalyeli parlamentoda beş sandalyelik bir çoğunluğa sahip.
Sosyalistler iktidara geldiklerinde ülkenin yıllardır gerçek borçlanma ve bütçe açığı rakamlarını gizlediği ortaya çıkmıştı.
Ancak önlemler Sosyalistlere desteği baltaladı.
Hafta sonunda düzenlenen bir anket, ana muhalefetteki Yeni Demokrasi'yi Sosyalist PASOK'un dört puan önünde gösterdi.
Ülkede bir sonraki genel seçim 2013 Ekim'inde yapılacak.
Ancak PASOK'a yönelen baskılar bazı çevrelerde erken genel seçimin olasılığının tartışılmasına yol açtı.
Bazı basın kuruluşları, planın onay alamaması halinde 24 Temmuz'da erken seçime gidilebileceğini öne sürüyor.
BBC

Papandreu: "Tek Yol Tasarruf"
01.07.2011
Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu, ülkenin içinde bulunduğu dönemi atlatabilmesi için tek yolun tasarruf tedbirleri olduğunu söyledi.

Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu, parlamentoda kabul edilen tasarruf tedbirlerini, "ülkenin kurtuluşu için gerekli yükümlülükler" olarak nitelendirdi.
Atina’da düzenlenen Sosyalist Enternasyonel Konsey toplantısında konuşan Papandreu, tasarruf tedbirlerini, ücretlilerin maaşlarının ödenebilmesinin tek yolu olarak gösterdi.

Ülkenin içinde bulunduğu dönemin atlatılması için dostlara ihtiyaç duyduğunu vurgulayan Papandreu, verdikleri destekten dolayı Avrupa halklarına teşekkürlerini sundu.

Büyük tartışmalar eşliğinde onaylanan tasarruf paketi, özelleştirme ve vergi artırımının yanısıra kamu harcamalarında önemli ölçüde kesinti içeriyor. TRT

Avrupa'nın Korktuğu Başına Mı Geliyor?
Yunanistan'dan sonra Portekiz de zor durumda. Ülkenin kredi notu 4 basamak birden düşürüldü.

06 Temmuz 2011
Anadolu Haber

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's, Portekiz'in kredi notunu 4 basamak birden düşürdü.

Kuruluştan yapılan açıklamada, Portekiz'in ''Baa1'' olan kredi notunun ''Ba2'' olarak belirlendiği, kredi notlarına ilişkin görünümün ise ''negatif'' olduğu kaydedildi.

Portekiz'in ikinci bir kurtarma paketine ihtiyaç duyabileceği uyarısında bulunulan açıklamada, ülkenin bütçe açığını düşürmeyi ve istikrarı sağlamayı başaramayacağına ilişkin kaygıların arttığı, hükümetin harcamaları dizginleme planının sağlık, kamuya bağlı işletmeler, bölgesel ve yerel yönetimlerin olduğu sektörlerde tam olarak uygulanmasının güçlüğüne dikkati çekildi.

Kuruluş, Portekiz'in 2013 yılının ikinci yarısından itibaren ve sonrasında sermaye piyasalarından sürdürülebilir oranlarda borçlanmasının mümkün olmayabileceği ihtimalinin arttığını belirterek, Portekiz'in piyasalara dönmeden önce ikinci bir resmi finansal yardıma ihtiyaç duymasıyla ilgili risklerin arttığı ve bu yardımda özel sektör katılımının önkoşul olarak istenebileceği kaydedildi.

Moody's, Portekiz'in ''A3'' olan uzun vadeli kredi notunu nisan ayında bir kademe düşürerek ''Baa1'' olarak belirlemişti.

Nisan ayında Portekiz, Yunanistan ve İrlanda'nın ardından Avro Bölgesi'nden kurtarma yardımı isteyen üçüncü ülke oldu. Bu çerçevede ülke mayıs ayında 3 yıl vadeli 78 milyar avroluk AB/IMF yardımı aldı.

Diğer uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları Standard & Poor's ve Fitch'in, Portekiz'e ilişkin notları ''yatırım yapılabilir'' seviye sınırında bulunuyor.

Euro Bölgesi Lego Gibi Dağılır mı?

Kriz Yunanistan ile Başladı, Yayıldı, Şimdi İtalya'da... Ve Avrupa Panikte!

Piyasaların “Euro Bölgesi’nin dağılması” senaryosunu değerlendirdiği bir dönemde AB liderleri 440 milyar euro’luk kurtarma paketini yukarı doğru revize etme peşinde

13 Temmuz 2011

Yunanistan’ı krizden kurtarma adına yeni önlemler için yoğun mesai harcayan Avrupalı liderler krizin başta İtalya olmak üzere Euro Bölgesi’ndeki diğer ülkelere yayılmasını önlemek için cuma günü zirve düzenliyor. Olağanüstü zirve kararının yatırımcılar arasında “Euro Bölgesi dağılıyor mu?” sorusunun sıkça sorulduğu bir dönemde alınması analist cephesined bölgeyle ilgili endişelerin daha da artmasına yol açıyor. İtalya’nın 10 yıllık tahvillerinin getirisi dün 1997 yılından bu yana ilk kez yüzde 6’nın üzerine çıktı. Bu da yatırımcıların euro bölgesi borç krizinin yayılmakta olduğu yolundaki kaygılarını doğrular nitelikte görülüyor.

Yatırımcıya ‘hazırlıklı olun’ mesajı

Credit Suisse, bazı yatırımcıların euro bölgesinin dağılması olasılığını açıkça değerlendirdiklerini duyurdu. Bir Japon aracı şirketinin ise yatırımcılara böyle bir duruma karşı hazırlıklı olmalarını tavsiye ettiği bildiriliyor.

Credit Suisse ve Japon Mitsubishi UFJ Securities’in müşterilerine gönderdiği notlar arasında Mitsubishi’ninki en sert olanı. Şirket açıkladığı notta, “Euro bölgesinin çevre ülkelerinden başlamak üzere, euro’dan çıkışlar görülmesi mümkündür” dedi. Şirket, Belçika, İtalya, İspanya gibi orta bölge euro devletlerinin tahvillerini değerlendirirken yatırımcıların, euro bölgesinden çıkış senaryolarını ve bunun getireceği devalüasyonun boyutlarını dikkate almaları gerektiğini kaydetti.

Kemer sıkma için acil koduyla Roma’ya döndü

İtalya Maliye Bakanı Giulio Tremonti, 40 milyar euro tutarındaki kemer sıkma tedbirlerinin parlamentonun onayına sunulması için dün Brüksel’deki AB Maliye Bakanları toplantısından acil olarak ayrıldı ve Roma’ya döndü. İtalya’da merkez sağ koalisyon hükümeti, kemer sıkma tedbirlerinin Perşembe günü parlamentonun üst kanadı olan Senato’da, Pazar günü de parlamentonun alt kanadında oylanması çağrısı yaptı.
Kemer sıkma politikası, memur maaşlarında üç yıl zam yapılmamasını, yüksek maaşlı memurların maaşlarının kesilmesini ve yerel hükümetlere ayrılan bütçede kesintiye gidilmesini öngörüyor. Önlemler sayesinde İtalya ’nın bütçe açığının 2012 ’ye kadar AB standartlarına indirilmesi planlanıyor.
milliyet

Yunanlılardan Sonra Rumlar da Batıyor
16 Temmuz 2011



Zor günler geçiren Yunanistan'dan sonra onların uydu yönetimi olan Rum Kesimi de iflas noktasına geldiği iddia edildi.
Kıbrıs Rum kesiminde Rum Milli Muhafız Ordusu'nun (RMMO) Zigi'deki Evangelos Florakis deniz üssünde 11 Temmuz'da meydana gelen patlama ve hemen ardından Vasiliko'daki elektrik santralının yanarak devre dışı kalması sonrasında Rum tarafına baş gösteren enerji krizi, zaten zorda olan Rum ekonomisini ''çökme'' noktasına getirdi.

Kıbrıs Rum kesiminin olağanüstü hal durumunda bir ülke görünümünde olduğu, iş sahiplerinin ümitsizliğinin hat safhaya ulaştığı bildirildi.

Fileleftheros gazetesi, eczanelerden mahalle bakkallarına kadar her yerde, çoğu zaman tüketicilerin sağlığını ve güvenliğini etkileyen sorunlar yaşandığını duyurdu.

Habere göre, Rum tarafındaki her iş sahibinin hali hazırda büyük zararı var ve piyasada tamamen dağılma sinyalleri görülüyor; ''ertesi gün'' ise korku yaratıyor. Rum tarafındaki ekonomik faaliyet yelpazesinin her noktasındaki iş sahipleri ''olağanüstü hal durumunda bulunuyoruz'' görüşünde birleşiyor. Habere göre, yaşanan enerji krizi nedeniyle gıda sektörü çöküyor, gıdalar buzluklarda bozuluyor, tonlarca sebze ve meyve çöpe gidiyor, tıbbi ilaçların elektrik kesintileri nedeniyle bozulması tehlikesi var ve tıbbi operasyonlar yarıda kalıyor.

-''EN İYİMSER SENARYO İLE ZARAR 3,1 MİLYAR AVRO''-

Alithia gazetesi de 11 Temmuz felaketinin maliyetinin 3 milyar 100 milyon avro olduğunu ve bunun, 1974'ten sonra en büyük ekonomik zarar olduğunu yazdı.

Gazete, Rum tarafındaki ''Kıbrıs Avrupa Üniversitesi'' okutmanı Dr. Aleksandros Apostolidis'in yaptığı, deniz üssünde meydana gelen patlama ve ardından yaşanan felaketin ekonomiye etkisiyle ilgili araştırmanın sonuçlarına yer verdi.

Gazeteye göre, araştırmada, üste meydana gelen patlamanın yarattığı zarar en iyimser senaryo ile 3 milyar 100 milyon avroya ulaştı. Bu, Kıbrıs Rum kesiminin 2010 yılı GSYH'nin yüzde 17'sine tekabül ediyor.

Apostolidis, miktarın büyüklüğüne rağmen bunun, en iyimser senaryo olduğunu, çünkü hazırladığı zarar tablosunda en muhafazakar rakamlara yer verdiğini söyledi.

Apostolidis, araştırmasında, Vasiliko elektrik santralinin yeniden inşa maliyetine; Rum Elektrik İdaresi'nin (AİK) ve elektrik kullanımına bağımlı olan diğer devlet birimlerinin gelirlerinin azalmasına; işletme, sanayi ve turistik tesislerin gelirlerinin azalmasına; elektrik fiyatları dolayısıyla ev ve işyeri giderlerindeki artışa; çalışma saati kayıplarına; polis, itfaiye ve güvenlik hizmetlerindeki ek mesai giderlerine; elektrik kesintisi dolayısıyla hassas ürünlerin bozulmasına; talep artışı nedeniyle akaryakıt fiyatlarının artışına yer verdi.
aktifhaber

Sarkozy: Tek engel Alman egosu
20 Temmuz 2011
Yarın Brüksel’de yapılacak Euro zirvesi öncesinde Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy bugün Berlin’de biraraya geliyor.

AB’nin iki önemli lideri Euro’nun geleceği ve Yunanistan krizi konularında mutabakat sağlamaya çalışacak. Ancak görüşme öncesinde Sarkozy’nin “Çözümü Alman egosu engelliyor” çıkışı gündemde.

Yaz tatili planlarını erteleyen Avrupalı liderleri yoğun bir hafta bekliyor. Euro Bölgesi üyesi 17 ülkenin devlet başkanı ve başbakanlarının yarın Brüksel’de kritik bir zirvede bir araya gelecek. İki gün boyunca Euro krizine kafa yoracak AB liderleri, borç batağındaki Yunanistan’a yapılacak ikinci yardım paketini ele alacaklar.

Zirve öncesinde sızan “kurtarma planı” taslağına göre Atina’ya fon aktarma yerine Yunan bankalarına uzun vadeli kredi verilmesi öngörülüyor. Ayrıca AB’nin 440 milyar Euro olan kurtarma fonunu yükseltilmesi talep ediliyor. Ancak zirve öncesinde beklemeyen bir çıkış yapan Alman başbakanı Angela Merkel, çözüm umutlarını boşa çıkardı.

Merkel’in “Zirve için kimse beklenti içerisi girmesin. Çünkü Euro ülkelerinin içinde oldukları mali krizini çözebilecek sürpriz bir öneri çıkmayacak” sözlerinden ardından Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy devreye girdi. Dün telefonla görüşen “AB’nin motoru” olarak görülen iki ülkenin lideri, Brüksel’deki zirve öncesi bugün Berlin’de görüşme kararı aldı.

‘TEK SORUN ALMAN EGOSU’

İç politikada son seçimlerde kan kaybeden, kamuoylarında sevilmeme başlayan, hatta Libya müdahalesi yüzünden araları açık olan Merkel ve Sarkozy bugün Berlin’de akşam yemeğinde bir araya gelecekler. Ancak görüşme öncesinde Fransız basınına sızan bir haberde Sarkozy’nin son krizler nedeniyle Almanya’ya ciddi şekilde kızgın olduğu belirtildi.

Le Canard Enchaine gazetesi, Fransız liderin yakın çevresine “Yunanlar ellerinden geleni yapıyorlar ve baya mesafede kat ettiler. Eksik olan dayanışma, buna da Alman egosu izin vermiyor” dediğini yazdı. Bakanlar kurulu toplantısı öncesi Sarkozy’nin devamla “Alman egosu suçlu ve bu krize yol açıyor” dediği öne sürüldü.

Bir yandan Merkel’in ‘mucize beklemeyen’ şeklindeki zirveyi boşa çıkartan çıkışı, diğer yandan Sarkozy’nin Almanları suçlayan sözlerinin yarattığı gergin ortamda biraraya gelecek her iki liderin nasıl bir mutabakat sağlayacağı merakla bekleniyor. Ancak krizin aşılması konusunda şu üç seçeneğin masaya geleceği tahmin ediliyor:

Schäuble planı: Yunan tahvilleri bir kereye mahsus ve gönüllü olarak 7 yıl vadeli tahvillerle takas edilecek. Böylelikle Euro bölgesi ülkeyi tekrar kalkındırmak için zaman kazanacak. Ancak Alman Maliye Bakanı Wolfgang Schäuble’nin planın tehlikeli olduğu ve Yunan banka sistemini çökerteceği belirtiliyor.

Sarkozy planı: Fransız bankları Yunanlı alacaklıların borçlarının yüzde 30’dan vazgeçmeli. Kalan yüzde 70’nin yüzde 50’si ise yüzde 7-8 faizle 30 yılllığına uzatılmalı. Borçların geri kalan yüzde 20’si ise yüzde Euro ülkelerindeki birinci sınıf tahvillere aktarılmalı. Fransız liderin önerisi şu ana kadar dile getirilen planlar içindeki en mantıklısı olarak görülüyor.

Borçların satın alınması: “Euro’yu kurtarma kalkanı” olarak kurulan Avrupa İstikrar Mekanizması'nın (EFSF) Yunan tahvilleri piyasa değerinin altında satması. Tahviller karşısında da EFSF’nin Euro ülkelerinin garantisiyle Atina’ya yeni kredi vermesi. Bu plana sıcak bakılmazken doğabilecek krizlere karşı EFSF’nin 700 milyar Euro’luk acil durumlar fonunun 1,5 trilyon Euro’ya çıkartılması bekleniyor. haber10

Euro krizi yayılırken finans piyasaları düşüşte
4 AĞUSTOS 2011

Euro bölgesinde hissedilen ekonomik kriz yayılma eğilimi gösterirken küresel finans piyasalarında ikinci gün üstüste düşüş yaşadı.
New York'daki Dow Jones endeksi erken saatlerde yüzde 2 düşüş yaşadı.

Barroso: Euro krizi çevreden merkeze doğru yayılıyor
İtalyan ekonomisini kurtaracak anahtar AB'nin elinde

Avurpa'daki Frankfurt Dax ve Londra FTSE 100 endeksleri ise yüzde 3'ten daha fazla düşüşle kapandı.

Finans piyasalarında yaşanan düşüş, Avrupa Komisyonu başkanı Jose Manuel Barroso kamu borcu krizinin yayılma eğilimi gösterdiği açıklamasıyla ard arda yaşandı.

Amerika'dan gelen olumsuz istihdam verileri de, ülkedeki ekonomik toparlanmanın boyutu hakkında olumsuz bir tablo çizdi.

Bu arada altın değeri zirve yaparak bir onsu 1677 dolar'dan işlem gördü.

"Kamu borcu krizi yayılıyor"

Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, Avrupa'daki borç krizinin, euro bölgesi çevre ülkelerinin ötesine de sıçramaya başladığı konusunda uyardı.
Barroso Avrupa hükümetlerine gönderdiği mektupta, ülkeleri euro bölgesindeki krizi aşmak için "tam destek vermeye" çağırdı.
Hükümetlerin Avrupa Mali İstikrar Fonu'nu (EFSF) yeniden gözden geçirerek, krizin euro bölgesinde yayılması riskini azaltmaya çağırdı.
Avrupa Mali İstikrar Fonu, euro bölgesi hükümetlerinin Yunanistan'daki krize karşı 21 Haziran'daki anlaşma ile kurduğu yardım fonunun adı.
Fon, henüz tek tek tüm üye devletler tarafından onaylanmış değil.
Barroso, ESFS'nin bir an önce yürürlüğe gitmesi için onay prosedürlerinin hızlandırılması gerektiğini belirtti.
Avrupa Birliği komisyonu başkanı ayrıca bono piyasalarının İtalya ve İspanya'ya yaklaşımlarının da kaygı verici olduğunu ifade etti.
Bono piyasaları ülkeleri zorluyor
Şimdiye kadar Yunanistan, Portekiz ve İrlanda kurtarma paketine ihtiyaç duyduklarını açıklamıştı.
Euro bölgesinin çevre ülkeleri olarak anılan bu üç ülkenin ardından İtalya ve İspanya'nın da krizin içine çekilme tehlikesi, Avrupa Komisyonu'nun bir kurtarma paketini karşılayamayabileceği endişesi yarattı.
İtalya ve İspanya para birimi olarak euro kullanan bölgenin üçüncü ve dördüncü en büyük ekonomileri.
Devletlere borç veren uluslararası bono piyasaları, Yunanistan, Portekiz ve İrlanda'dan sonra İtalya ve İspanya'nın da borçlarını ödemeyememesinden kaygı duyduğunun işaretlerini vererek bu ülkelerin borçlanma maliyetlerini artırmıştı.
BBC


'Belçika da kriz riski altında'
5 AĞUSTOS 2011

Guardian'ın başyazısı, Avrupa Komisyonu başkanı Jose Manuel Barroso'nun Avrupa Komisyonu başkanı Barroso'nun "euro bölgesinin çeper kısmının genişliyor olması kaygı verici" tespitini hatırlatıyor, İtalya ve İspanya'dan sonra Belçika'nın da bu gruba dahil olabileceğini söylüyor.
Belçika'nın bir hükümeti olmadığının hatırlatıldığı yazı, bu nedenle kimsenin acil durum uygulamalarını yürürlüğe koyacak meşruiyete sahip olmadığını da ekliyor.

Başyazı, piyasaları etkisi altına alan paniğin iki nedenini ise şöyle tespit ediyor:
"2008–2009 yılındaki teşvik uygulamalarından bu yana piyasaları en çok kaygılandıran ekonominin benzinin bittiği ve hala ivme kazanamadığı.
"Daha aciliyetli olan kaygı ise İspanya ve İtalya'nın sürdürülebilir olmayan faiz oranlarıyla borçlanıyor olduğu ve Yunanistan'ın karşı karşıya kaldığı yavaş çekim temerrüde doğru ilerledikleri.
"Borsalarda yaşanan düşüşler ve faiz oranlarındaki ani artışlar da büyük ölçüde yatırımcı risklerinin yeniden hesaplanmasının sonucu."
Kriz karşısında yapılması gerekenlerin ise Avrupa bankalarının desteklenmesi, İspanya ve İtalya için düşük faizli acil durum kredisi oluşturulması ve piyasaya para sürülmesi olduğu tespitiyle sona eriyor Guardian'ın başyazısı.
BBC

Euro bölgesinde 'sırttan bıçaklamalar'
5 AĞUSTOS 2011
Uluslararası borsalarda yaşanan düşüş ve euro bölgesinin borç krizine ilişkin artan kaygılar da İngiltere basınında geniş yer buluyor.
Financial Times, borsalardaki düşüşü manşetine taşıyor. Gazetenin haberine göre, yaşanan kriz Avrupa ve Japonya Merkez Bankaları'nın müdahalelerinin kaygıları gidermekte yetersiz kaldığını gösteriyor. Haber ayrıca Avrupa Merkez Bankası'nın krize müdahalesinin bankanın güvenilirliğini sarstığını da ekliyor.
Times gazetesi ise, euro bölgesiyle ilgili kaygıların gerekli adımların atılmasını önleyen bir felce ve arkadan bıçaklamalara yol açtığını söylüyor.
Ekonomi muhabiri Kathryn Hopkins tarafından kaleme alınan analizde krizin euro bölgesi üyeleri arasında zedeleyici bölünmelere yol açtığı tespiti yapılıyor.
Bu bölünmelere ilk örnek olarak İtalyan Maliye bakanı Tremonti'nin Avrupa Merkez Bankası'nın İtalyan tahvillerini almama kararına verdiği sert tepki gösteriliyor.
Hopkins, Avrupa Merkez Bankası'nın tahvil alım kararının oybirliği değil çoğunluk olarak alınmasının da kaygı verici olduğunu yazıyor.
Haberde ekonomist Howard Archer'ın şu görüşlerine de yer veriliyor: "Avrupa Merkez Bankası'nın tahvil alımına devam etme kararının çoğunluk kararı olduğunun ima edilmesi bankanın programa olan bağlılığına ilişkin spekülasyonlara yol açtı. Merkez Bankası'nın müdahil olmasının ve etkisinin kısıtlı olabileceği düşünülüyor."
Hopkins, tahvillerin İtalya ve İspanya yerine İrlanda ve Portekiz'den alınacağı söylentisinin dolaştığını, bunun da yetkililerin yardımını alabilmek için İtalya ve İspanya'nın borçlarını azaltmaları gerektiği mesajını verdiğini yazıyor.

Guardian'ın başyazısı, Avrupa Komisyonu başkanı Barroso'nun "euro bölgesinin çeper kısmının genişliyor olması kaygı verici" tespitini hatırlatıyor, İtalya ve İspanya'dan sonra Belçika'nın da bu gruba dahil olabileceğini söylüyor.
Belçika'nın bir hükümeti olmadığının hatırlatıldığı yazı, bu nedenle kimsenin acil durum uygulamalarını yürürlüğe koyacak meşruiyete sahip olmadığını da ekliyor.
Başyazı, piyasaları etkisi altına alan paniğin iki nedenini ise şöyle tespit ediyor: "2008-2009 yılındaki teşvik uygulamalarından bu yana piyasaları en çok kaygılandıran ekonominin benzinin bittiği ve hala ivme kazanamadığı. Daha aciliyetli olan kaygı ise İspanya ve İtalya'nın sürdürülebilir olmayan faiz oranlarıyla borçlanıyor olduğu ve Yunanistan'ın karşı karşıya kaldığı yavaş çekim temerrüde doğru ilerledikleri. Borsalarda yaşanan düşüşler ve faiz oranlarındaki ani artışlar da büyük ölçüde yatırımcı risklerinin yeniden hesaplanmasının sonucu."
Kriz karşısında yapılması gerekenlerin ise Avrupa bankalarının desteklenmesi, İspanya ve İtalya için düşük faizli acil durum kredisi oluşturulması ve piyasaya para sürülmesi olduğu tespitiyle sona eriyor Guardian'ın başyazısı.
BBC

Fileleftheros: Kriz Büyükelçilikleri vuruyor
8 Ağustos 2011
Güney Kıbrıs ekonomisi ülkede yaşanılan krizden dolayı zor günler yaşıyor. Ekonomik kriz nedeniyle Rumların yurtdışındaki misyonlarının da kapatılması ihtimalinin olduğu haber verildi.

Fileleftheros gazetesi "Kriz Büyükelçilikleri Vuruyor... Kıbrıs Cumhuriyetinin Diplomatik Temsilciliklerinin Kapatılması İhtimal Dahilinde..." başlıkları altında verdiği haberinde, eski Dışişleri Bakanı Markos Kiprianu'nun, geçtiğimiz Perşembe ve Cuma günü, Güney Kıbrıs'taki Büyükelçilerle yaptığı toplantısında Güney Kıbrıs'ın büyükelçiliklerinin de kapatılması ihtimalinden bahsettiğini yazdı.

Gazete Büyükelçiliklerin çalışması konusunun yeninden inceleneceğini ve yeni Dışişleri Bakanı Erato Kozako Markulli'nin bu konuyla ilgileneceğini belirtti. Milli meseleleri olan Güney Kıbrıs gibi ülkelerin büyükelçilikler kapatmasının zor olduğuna dikkat çeken gazete, konunun açık bir şekilde ekonomiyle ilgili olduğunu, ancak konunun kimi zaman siyasi boyutunun da bulunduğunu kaydetti. "Devletin fakir akrabası" olarak nitelendirilen Dışişleri Bakanlığında başka kesintilerin yapılması gerektiğinin kesin olduğunu belirten gazete, öte yandan Güney Kıbrıs'ın AB'ye katılımın ardından göz ardı edemeyeceği görev ve sorumluluklarının arttığına dikkat çekti. haaber10

'Tedirgin bekleyiş'
8 AĞUSTOS 2011
Financial Times'ın manşetinde ise, haftanın ilk gününde küresel ekonomiye ilişkin kaygılar var. ''Euro için kritik bir hafta, Amerika'nın kredi notu düşürüldü. Yatırımcılar da piyasalarda kargaşayı göğüslemeye hazırlanıyor'' diyor Financial Times.
Independent de krizi geniş şekilde irdelediği haberinde, Avrupa Merkez Bankası'nın euro bölgesi krizini kontrol altına alma çabası içinde gece boyunca olağanüstü toplantılar düzenlediğini aktarıyor. Toplantıların gündeminde ise, İtalya'nın hazine bonolarını aşırı faizlerin oluşmasını engellemek için piyasalar açılır açılmaz satın alıp almamak vardı diyor Independent.
Gece geç saatlerde Avrupa Merkez Bankası'ndan yapılan açıklamada, borç sorunu yaşayan ülkelerin tahvillerinin satın alınacağı duyuruldu.
Adları verilmedi, ama kastedilenlerin İtalya ve İspanya olduğu çok açıktı.
Gazetenin ekonomi editörü Sean O'Grady'ye göre, ''nasıl tarif edilirse edilsin, bu yeni bir kurtarma paketi. Finansmanının yükü ise, büyük ölçüde Almanya'nın sırtında olacak.
BBC

Avro Bölgesi ekonomisi büyüyemiyor
16 AĞUSTOS 2011
Nisan ve Haziran ayları arasında yüzde 0,1 olarak kaydedilen büyüme, ekonomistlerin tahmin ettiği yüzde 0,5 oranının çok daha altında gerçekleşti.
Bunun yanısıra, Almanya'da yılın ilk çeyreğinde yüzde 1,5 olarak gerçekleştiği açıklanan büyümenin de uzmanlar tarafından tekrar gözden geçirildiği ve yüzde 1,3'e çekilmesi gerektiği bildirildi.
Bu açıklama ardından Avrupa borsaları günü değer kaybıyla geçirdi. Değer kayıpları yüzde 0,5 ile 1,5 arasında değişti.
Euro bölgesinde toplam ekonominin yüzde 30'unu temsil eden Almanya'da büyüme rakamlarının düşmesi, Avrupa'nın diğer başkentlerini de ciddi biçimde kaygılandıran bir durum.
Geçen hafta Fransa'nın ekonomisinin de yılın ikinci çeyreğinde yüzde 0'da kalarak hiç büyümediği ortaya çıkmıştı.
İki lider, euro bölgesindeki borç krizinin İtalya ve İspanya'ya da sıçrayabileceği kaygılarını gidermeye çalışırken, kendi ekonomilerinden gelen olumsuz sinyallerle de başetmek zorunda.
Bugün büyüme rakamları açıklanan bir diğer ülke İspanya'ydı.
İspanya'da yılın ilk çeyreğinde yüzde 0,3 olarak kayıtlara geçen büyüme oranının ikinci çeyrekte yüzde 0,2'ye gerilediği belirtiliyor.
BBC

Sarkozy ve Merkel piyasaları yatıştıramadı
17 AĞUSTOS 2011

Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Almanya Başbakanı Angela Merkel'in dünkü görüşmelerinden sonra yaptıkları açıklamalar, piyasaları tatmin etmedi.

Yatırımcılar Merkel ve Sarkozy'den özel önlemler bekliyordu

İki lider yatırımcıların Euro Bölgesi'ndeki kamu borcu krizinin yayılacağı yönündeki endişelerini gideremedi.
Frankfurt, Paris ve Londra Borsaları güne kayıplarla başladı.
Altı fiyatları da yeni bir rekor kırdı. Bu durum, piyasalardaki belirsizlik ortamının bir işareti olarak tanımlanıyor.
Sarkozy ve Merkel, daha yakın bir ekonomik işbirliği için çalışma konusunda uzlaştıklarını söyledi.
Ancak krizle mücadeleye yönelik özel bir önlem açıklamadılar.
Bankalardan alınması planlanan mali işlem vergisi de, bankaların hisse senetlerinin düşmesine yol açtı.
Deutsche Bank, BNP Paribas ve Barclays'in hisseleri Londra Borsası'nda yüzde 3 dolayında değer kaybetti.
Mali işlem vergisi, gelecekte ihtiyaç duyulabileck kurtarma planlarının maliyetini karşılamak için gündeme getirildi.
Mali işlem vergisi
Ancak İngiltere sözkonusu vergiye karşı.
İrlanda Maliye Bakanı Michael Noonan, 'Dublin'de mali işlem vergisinin bulunduğu ama Londra'da olmadığı bir durum düşünülemez' dedi. Avrupa piyasaları bu nedenle geçen haftayı çalkantılı geçirdi.
BBC

Piyasalar neden kaygılı?
Christian Fraser
BBC Paris muhabiri
19 AĞUSTOS 2011

Avrupa'da banka hisseleri, borç krizinden doğan kaygıların arttığı bir ortamda son iki buçuk yılın en düşük seviyesinde seyrediyor.

İtalya, Yunanistan ve İspanya'nın borçlarına maruz kalmış olmalarından dolayı kaygılanan yatırımcıların asıl yükünü taşıyan Fransız bankalarıydı.
Fransa ve Almanya borsaları sabah satışları sonrasında yüzde 3 oranında düştü.
Amerika ve Avrupa'da resesyon tehlikesinin yeniden gündeme gelmesinden kaygı duyan ve küresel ekonominin beklentilerin üzerinde yavaşladığını gören yatırımcılar hisselerini elden çıkarıyor.
Piyasalardaki kaygının sebebini öğrenmek istiyorsanız - Avrupa'da son zamanlarda yayımlanan anketlerden ikisine bakmanız yeterli.
Bu kamuoyu anketlerinden Almanya'da yapılanı, halkın dörtte üçünün Başbakan Angela Merkel'e inancının ya hiç olmadığını ya da pek az olduğunu gösteriyor.
Fransa'da haftasonunda yapılan benzer bir anket ise Sarkozy'nin verecek bir karşılığı olduğuna inananların yüzde 33'ü geçmediğini gösterdi.
Diğer bir deyişle piyasalar seçmenin korku ve kaygılarını yansıtıyor.
Hisseler bugün de düşüş sergiledi.
Genelde riskten kaçınma eğilimi sergileyen Fransız bankaları, devlet tahvillerine yüklü yatırım yaptı.
Bu da İtalya, Fransa ve Yunanistan'daki borçlara büyük ölçüde maruz kalmaya açık olmaları anlamına geliyor.
İtalyan hükümeti daha büyük sıkıntı içine düşerse, Fransa'nın "AAA" olan kredi notu düşürülebilir ve bunun bedelini de ağır şekilde bankalar öder.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard and Poor's (S&P), Fransa'nın ''AAA'' olan uzun vadeli kredi notunu ve ''durağan'' olan not görünümünü dün teyit etmişti.
Uluslararası piyasalarda geçen hafta kredi derecelendirme kuruluşlarının Fransa'nın kredi notunu düşürebileceği söylentileriyle sert düşüşler görülmüştü.
Ama piyasalardaki endişe aynı zamanda Salı günü Paris'te yapılan zirveden duyulan hüsranı yansıtıyor.
Fransız ve Alman liderler şimdiye dek belli vaatlerde bulundular, daha fazla vergiden, bürokrasiden ve kemer sıkma önlemlerinden bahsettiler.
Ama borç krizini durdurmak için tek yol olarak birçok yatırımcı tarafından görülen acil mali önlemler hakkında çok az şey var.

BBC

Avrupa borsaları haftayı kayıpla kapadı
19 AĞUSTOS 2011


FTSE 100 endeksinde bir ayda hisseler yüzde 13, Fransız borsasında yüzde 18,3 Alman borsasında yüzde 24 oranında değer kaybetti.

Avrupa borsaları bu haftayı da kayıplarla kapadı.

Küresel ekonomideki büyümenin yavaşlayacağı, büyük ekonomilerin yeniden resesyona sürükleneceği ve Yunanistan'a yardımın tehlikeye girebileceği yolundaki kaygılar nedeniyle Londra Financial Times 100 endeksinde hisseler ortalama yüzde 1 oranında değer kaybetti.

Paris Cac endeksinde kayıp yüzde 1,9, Frankfurt Dax endeksinde de yüzde 2,2'lik düşüş yaşandı.
Böylece FTSE 100 endeksinde bir ayda hisseler yüzde 13, Fransız borsasında yüzde 18,3 Alman borsasında yüzde 24 oranında değer kaybetti.
Schroders' Group'un yatırım sorumlusu Alan Brown, "bunaltıcı bir haftayı geride bıraktıklarını" söyledi.

Yunan Maliye Bakanı Evangelos Venizelos'un piyasaları rahatlatma çabası beklendiği kadar etkili olmadı.

Finlandiya, Yunanistan'a 109 milyar Eoru'luk ikinci yardım paketine katılmak için Atina'dan garanti isteyince Avusturya, Hollanda, Slovenya ve Slovakya da aynı izlemek istediğini açıklamıştı.

Bu durum kurtarma paketinin zora girebileceği endişelerine neden olmuştu.

Morgan Stanley de Perşembe günü ABD ve Avrupa'nın "tehlikeli bir şekilde resesyona yakın olduğunu" savunmuştu.
BBC

Avrupa basınından AB borsalarındaki büyük düşüş yorumları
Selçuk Salih Caydi
06 EYLÜL 2011

Pazartesi günü Frankfurt, Paris ve Milano borsaları, yüzde beş kadar düşüş gösterdi. Euro bölgesi sinyal veriyor. Konu hakkında Avrupa basını teşhisi doğru koymuş görünüyor.

Fransa'nın Le Monde gazetesi, bankaların büyük tehdit altında olduğuna dikkat çekiyor. Euro değil ama Avrupa bankalarının çökme ihtimalinin olası siyasi sonuçlarına da dikkak çekiliyor. Bankaların birbiri ardından batma ihtimalinin çok bariz bir nedeni var. Avrupa bankaları, Yunanistan'ın, Portekiz'in, İrlanda'nin, İspanya'nın borçlarını taşıyorlar. Bu ülkelerin borçlarını ödeyememe ihtimali yükseliyor. Bazı bankaların bu tehlikeli durum karşısında, mali piyasalar tarafından dışlanmaları mümkün. Sistemin bütününü korumak için, bir kısmının devre dışı bırakılması durumu sonucunda olabilecekleri bir uzman Le Monde'a (6.9.2011) şöyle yorumluyor: "Bankalarda parası olanlar, tıpkı 2001'de Arjantin'de olduğu gibi bankalara hücum ederler ve bir tür bankalar Fukushima'sı yaşanır."

İtalyan La Stampa gazetesi, Avrupa'da Euro'nun en zayıf olduğu ülke İtalya'daki siyasi zayıflığın da bu krizde Avrupa'ya zararı dokunabileceği üzerinde duruyor. Finans piyasalarının İtalya'dan uzak duruşunu, ülkenin büyüklüğüne bağlayan gazete, Avrupa Merkez Bankası'nın yapacağı yardımın İtalya'da hemen buharlaşacağı ve pek bir işe yaramayacağını ima ediyor.

İspanyol La Vanguardia gazetesi, krizin ilk aşamasını çok daha yerinde yorumlamış. Gazete, krizin başladığı dört yıl öncesinden beri yanlış politikalara dikkat çekerek, en büyük yanlışın, bankaların devlet parasıyla kurtarılmaları olduğunu yazmış. Gazetenin esas dikkat çektiği ve övülmesi gereken yorumu, bu paraların bankalara verilmesi sırasında hiçbir şart öne sürülmediğini görmesi ve bu şartı dört yıl aradan sonra da olsa kocaman yazmış olması: "Devletler büyük paraları bankalara verirken, bu paraların ailelerin/vatandaşların ellerine geçmesini, yani paranın halka inmesini şart koşmalıydılar."

Evet, öyle olmalıydı...

http://konstantiniye.blogspot.com/

İngiltere AB'den uzaklaşıyor mu?
10 EYLÜL 2011

İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague, ülkesinin AB ile bağlarını yeniden düşünmesi çağrısı yaptı.
Hague, İngiliz Times gazetesine verdiği mülakatta, para birimi konusunda olduğu gibi başka konularda da AB'den uzaklaşılabileceğini kaydediyor.

AB bünyesinde mali birlik sağlanmadan ortak para uygulamasına geçmenin hatalo olduğunu en başından beri savunduğunu belirten İngiliz bakan 'sık sık hata yapmışımdır ama euro konusunda haklı çıktım' diyor.
Hague, Euro konusundaki kuşkuların doğru çıktığını, gelecekte başka konularda da böyle olabileceğini belirtiyor.
İngiliz bakan, 'aslında dışarıda bulunduğumuz için öne geçebiliriz" diyor.
Dışişleri Bakanı Hague AB'ye devredilen yetkilerin İngiltere'ye iadesini görmek istediklerini kaydediyor.

Times, Hague'in 2001 yılında Muhafazakar Parti genel başkanıyken, son 30 yılın AB konusundaki şüpheleri en saldırgan biçimde dile getiren seçim kampanyasını yürüttüğünü hatırlatıyor.
Gazeteye göre, Hague'in bakan olduktan sonra izlediği çizgi ise partisinin AB karşıtı kesimlerinde düşkırıklığı yaratmış.
Hague, hükümetin küçük ortağı Liberal Demokrat Partililer nedeniyle, Avrupa konusunda istediklerini yapamadığına ve bu konuda Liberal Demokratlarla uzlaşmanın gerekliliğine dikkati çekti.
AB ile ilişkiler İngiltere'deki iktidar koalisyonu içinde gerilime neden olan konulardan biri.
Hükümetin büyük ortağı Muhafazakar Parti içinde gçilü bir AB karşıtı akım var.
Koalisyon ortaklarıolan Liberal Demokratlar ise AB yanlısı bir parti, özellikle de Liberal Demokrat Parti'nin lideri olan Nick Clegg güşlü bir AB dostu olarak biliniyor.
Bazı Muhafazakar Partili milletvekilleri Başbakan David Cameron'ı, Başbakan Yardımcısı Clegg'in Avrupa yanlısı görüşlerine "fazla kulak vermekle" eleştirmişti.
İngiltere, 1973 yılında AB üyesi olmuş, ancak Para Birliği için gereken koşullara sahip olmasına rağmen, kendi para birimini koruyarak euroya geçmemişti.
BBC

Yunanistan ve Fransa, Avrupa Borsalarını

12 Eylül 2011
DüşürdüYunanistan'ın iflasını açıklayacağı spekülasyonu ve Fransa'da yaşanan nükleer patlama Avrupa borsalarını düşürdü...

Yunanistan'ın iflasının açıklanacağı spekülasyonu dünya borsalarını düşürdü.
Avrupa borsalarında kayıplar yüzde 4'ü aştı.
İstanbul Borsası Ulusal-100 Endeksi, haftanın ilk işlem gününü 298 puanlık düşüşle 55 bin 604 puandan tamamladı.
Böylece hisse senetleri günlük ortalama yüzde sıfır virgül 53 oranında değer yitirdi.
Serbest piyasada Amerikan Doları 1 lira 80 kuruşa kadar çıkarak son 2 buçuk yılın en yüksek seviyesini test etti.
Dolar daha sonra 1 lira 78 kuruşa indi. Avro, 2 lira 45 kuruştan işlem gördü.
Tahvil ve bono piyasasında gösterge tahvilin bileşik faizi ise yüzde 7 virgül 93'e yükseldi.
Uluslararası piyasalarda altının ons fiyatı bin 842 dolara indi.
Kapalıçarşı'da Cumhuriyet altını 716 liradan alıcı buldu.
TRT

Yunanistan'ın 3 Haftalık Parası Kaldı
12 Eylül 2011

AB'nin hayat öpücüğü verip nefes aldırdığı Yunanistan yine iflasın eşiğinde. Komşu'nun 3 haftalık parası kaldı..
Finans piyasalarının gündeminde yine Yunanistan'ın iflas etme olasılığı var.

Cuma günü çıkan "Yunanistan hafta sonu iflas açıklayabilir" söylentisi gerçek olmadı. Ancak Almanya'nın bu ihtimali artık yüksek sesle tartışmaya başlaması, Atina'nın geleceğinin sorgulanmasına neden oluyor.

YUNANİSTAN EURO BÖLGESİ'NİN TERK EDEBİLİR

Alman Die Welt gazetesine konuşan Başbakan Yardımcısı Philipp Roesler, Euro'nun istikrarıiçin ortada artık tabuların olmaması gerektiğini, buna Yunanistan'ın iflasının da dahil olduğunu söyledi. İktidar ortaklarından hür demokratların lideri Christian Lindner ise daha da ileri giderek, partisinin Yunanistan'ın Euro Bölgesi'ni terk etme ihtimalini gözardı etmediğini ifade etti.

Alman Der Spiegel dergisindeki haber de, Almanya'nın Yunanistan'ın iflas etmesi durumunda meydana gelecek olası etkiler üzerinde çalıştığını ortaya koydu. Habere göre, Almanya'nın göz önünde bulundurduğu senaryolar arasında Yunanistan'In Euro'yu bırakıp drahmiye geri dönmesi de var.

IMF VE AB YİNE GELİYOR

Piyasaların yeniden iflastan bahsettiği bir ortamda, Yunanistan ayakta kalabilmek için büyük çaba harcıyor. Avrupa Birliği, IMF ve Avrupa Merkez Bankası heyetleri, Yunanistan'daki incelemelerine bu hafta yeniden başlayacak.

HÜKÜMETTEN YENİ ÖNLEMLER

Papandreu hükümeti 8 milyar Euro'luk kredi dilimini alabilmek için, heyetlerin ziyareti öncesi yeni bir önlem açıkladı. Buna göre, Yunanistan iki yıl geçerli olarak yeni emlak vergisiyle 2 milyar Euro gelir elde edecek. Hükümet, tahsilat sürecini, vergiyi elektrik faturalarına yansıtarak hızlandıracak. Yunanistan yeni vergiyle, kredi dilimi şartlarını yerine getirmek için kapatması gereken 1.7 milyar Euro'luk açığı gidermiş olacak.

EKİM'E KADAR PARASI KALDI

Yunanistan Maliye Bakanı Filippos Sachinidis, ellerinde Ekim ayına kadar yetecek nakit kaldığını açıkladı. Sachinidis'in açıklaması, Yunanistan'ın AB ve IMF'den gelecek 8 milyar Euro'luk kredi dilimine ne kadar ihtiyacı olduğunu gösterdi.
aktifhaber

Moody's Fransız bankalarının notunu düşürdü
14 EYLÜL 2011

Fransa'nın en büyük bankalarından ikisinin kredi notları, ellerindeki Yunan tahvillerinin yarattığı risk gerekçe gösterilerek düşürüldü.

Kredi derecelendirme kuruluşu Moody's, Societe General bankasının notunu Aa1'den Aa2'ye, Credit Agricole'un notunu Aa2'den Aa3'e indirdi.

Böyle bir karar alınabileceği söylentileri, her iki bankanın hisselerinde hafta başından bu yana değer kaybı yaşanmasına yol açmıştı.

Bu yılın Şubat ayından bu yana da Societe General hisseleri yüzde 60, Credit Agricole hisseleri ise yüzde 65 değer kaybetti.

Ülkenin diğer bankacılık devi BNP Paribas'da ise aynı dönemde değer kaybı yüzde 53 oldu.

BNP Paribas 'izlemede'

Moody's üç bankayı 15 Haziran'da olası bir not düşürme adımı için izlemeye almıştı. BNP Paribas için bu statü devam ediyor.

Kuruluşun açıklamasında BNP'nin notunun da bir kademe düşürülebileceği kaydedilmekle birlikte, bankanın sermaye ve gelirlerinin Yunanistan'dan kaynaklacak olası bir kaybın yanında Portekiz ve İrlanda ekonomilerinden kaynaklanan sorunları da aşmaya yeteceği belirtildi.

BNP Paribas'nın elindeki Yunan tahvilleri ve bu ülkeye açılan kredilerin tutarı 8,5 milyar euro'yu buluyor.

Notu düşürülen bankalardan Societe General'in Yunanistan yatırımları 6,6 milyar euro olurken, Credit Agricole'un elindeki tutar 27 milyar euroyu buluyor.

BBC Paris muhabiri Christian Fraser, Fransa hükümetinin de Amerikan ve İngiliz hükümetleri gibi gerekirse bankalarına destek için devreye girip girmeyeceğinin merak edildiğini söylüyor.

Yunanistan'ın borçlarını vadesinde ödemesi konusundaki kaygılar sürerken, Almanya ve Fransa liderleri, bugün Yunan Başbakanı Yorgo Papandreu ile tıklayın telekonferans yöntemiyle görüşmeye hazırlanıyor.
BBC

Yunanistan'a kredi yine gecikiyor
16 EYLÜL 2011

Euro bölgesi maliye bakanları, Yunanistan'a sekiz milyar euroluk yeni kredi dilimini verme konusundaki kararı gelecek aya bıraktı.
Borç ödemelerini yapmakta zorlanan Yunanistan'ın bu fona acilen, en geç Ekim ayı ortasında ihtiyacı var.

Ancak ülkenin aldığı bütçe önlemlerinin yeterli olup olmadığını değerlendiren bir Avrupa Komisyonu raporu Eylül sonundan önce hazır olamıyor.

Avrupa muhabirimiz Chris Morris bazı ülkelerin kaygıları nedeniyle geciken kredinin gelecek ay başındaki bir toplantıda onaylanmasının beklendiğini çünkü euro bölgesinin Yunanistan'ın borç moratoryumu ilan etmesinden doğacak sonuçlara hazır olmadığını söylüyor.

Almanya, Finlandiya ve Slovakya'da kamuoyunun bu tür kurtarma operasyonlarına karşı çıkmaya başladığına dair işaretler var.

Avrupalı maliye bakanları, euro bölgesindeki krizi görüşmek üzere bugün Polonya'nın Wroclaw kentinde toplanmıştı.
Bakanlar Yunanistan'ın yükümlülüklerini yerine getirme konusunda verdiği yeni sözleri ve gösterdiği kararlılığı övdü ancak krediye beklenen onayı vermedi.
Avrupalı bakanlar, İrlanda ve İspanya'nın gereken reformları hayata geçirebileceğine duydukları güveni de dile getirdi.
Bakanlar ayrıca Avrupa kurtarma fonunun miktar ve esnekliğinin artırılması konusunda oybirliğiyle varılan anlaşmayı memnuniyetle karşıladıklarını ve değişikliğin en kısa zamanda yapılmasını umduklarını belirtti.
Piyasaya dolar sürüldü
Toplantının öğleden sonraki oturumuna AB'den diğer maliye bakanları ile birlikte ABD Hazine Bakanı Tim Geithner de katılıyor.
Geithner'in bir hafta içinde ikinci kez Avrupa gezisine çıkmasının, Amerikan yönetiminin derin kaygılarını yansıttığı yorumları yapılıyor.

Ülkesinin euro bölgesi bakanlarına vaaz verme niyetinde olmadığını söyleyen Geithner'in kapalı kapılar ardında "Euro krizi küresel ekonomiyi de etkilemeye başladı" mesajını verdiği tahmin ediliyor.

Borsalarda birkaç gün üst üste görülen sert düşüşler yüzünden aralarında ABD ve İngiltere merkez bankalarının da bulunduğu bir grup merkez bankası dün piyasaya yüklü miktarda dolar sürme kararı almıştı.

Amaç dünya bankacılık sistemine nakit para akışını canlandırarak gündelik operasyonların durmasını engellemek.
Bankaların riskten kaçınmak için birbirine borç vermemeye başladığından endişe ediliyordu.

Avrupa'da pekçok bankanın Yunanistan'a borç verdiği ve bunları geri alamazlarsa zor durumda kalacakları biliniyor.

Avrupa Birliği ve Uluslararası Para Fonu IMF, Mayıs ayında Yunanistan'a 110 milyar euro kredi sağlama kararı almıştı.
Temmuz'da da 109 milyar euroluk ikinci yardım paketi üzerinde uzlaşma sağlandı. Ancak bu paketin, bazı üye ülkelerin parlamentolarında onaylanması gerekiyor.
BBC

AB federalizme mi gidiyor?
14 EYLÜL 2011
[img]http://wscdn.bbc.co.uk/worldservice/assets/images/2011/07/22/110722073124_papandreu_barrozu_rompuy_304x171_reuters.jpg [/img]
AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, Euro Bölgesini oluşturan 17 ülkenin borçlarına ortak garanti verilmesini resmen önerecek.
Barroso 'Komisyon euro tahvillerin hayata geçirilmesine ilişkin seçenekleri yakında sunacak' dedi.

Komisyon Başkanı'na göre 'bu seçeneklerin bazıları şu anki AB anlaşmaları çerçevesinde hayata geçirilebilir, diğerleri ise yeni anlaşmalar gerektiriyor'.
Barroso bu önlemin de tek başına AB'nin borç krizine çözüm olmayacağı kanısında.
Komisyon Başkanı Avrupa'nın kurtuluşunun 'federalist bir ruhtan' geçtiğini söylüyor.
Barroso, 'bu Avrupa'nın siyasi ve iktisadi geleceğine ilişkin bir mücadeledir; bu entegrasyon uğruna verilen bir savaştır' diye konuştu.

Komisyon Başkanı önceki gün Berlin'de Almanya Başbakanı Angela Merkel ile görüştükten sonra gazetecilere yaptığı açıklamada, borç krizinin en sert etkilediği ülke olan Yunanistan'a taahhütlerini yerine getirmesi çağrısında bulunmuştu.

Barroso, 'Yardım sadece, kendi evinde düzeni sağlamak için tüm çabayı harcayanlara verilebilir' diye konuştu.
Kriz durumlarında Avrupa'nın birliğine çok daha fazla ihtiyaç duyduklarını kaydeden Barroso, Avrupa'nın entegrasyonunun derinleştirilmesiyle gelecekte borç krizlerinin önlenebileceğini belirtti.
Barroso, vatandaşların ve mali piyasaların siyasi kararlılık ve ekonomik disiplin beklediğini, AB'nin de bunları sağlaması gerektiğini sözlerine ekledi.

Avrupa Komisyonu'nun Ekonomik ve Parasal İşlerden Sorumlu üyesi Olli Rehn de, Yunanistan'ın Euro Bölgesi'nden çıkması ya da temerrüte düşmesinin sonuçlarının dramatik olacağını söyledi.

'Avrupa artık statükoyu sürdüremez' diyen Olli Rehn, krize çözüm üretmek için Avrupa Birliği'nin daha fazla entegrasyona ihtiyacı olduğuna dikkat çekti.
BBC

"Yunanistan'ı atalım, Türkiye'yi alalım"
22 Eylül 2011
Almanya'nın önde gelen haftalık haber dergisinden ilginç önerig

Almanya'nın önde gelen haftalık haber dergilerinden Focus'ta "Yunanistan'ı Euro'dan atalım yerine Türkiye'yi alalım" başlıklı bir yoruma yer verildi.

Focus yazarlarından Uli Dönch imzasıyla yayımlanan makalede "Yunanistan'ın tutsağı olacağımıza Türkiye'nin ortağı olalım." ifadeleri yer aldı. Zaman'da yer alan haberde Yunanistan'ın en geç ekim ayına kadar iflas edeceğini iddia eden Dönch, Türkiye'nin Avrupa'nın kıyısında Çin kadar büyüme performansı gösterdiğini belirtti.

2005 yılından beri AB'ye giriş müzakereleri yürüten Türkiye'nin Almanya'da halen bir tarım ülkesi olarak tanındığını vurgulayan Dönch, Türkiye'nin üye pek çok ülkeden daha fazla Avrupa Para Birliği üyesi olmayı hak ettiğini kaydetti. Nüfusu yaşlanan Avrupa'nın Türkiye'ye ihtiyacının, Türkiye'nin Avrupa'ya olan ihtiyacından daha fazla olduğunu savunan Alman yazar, Türkiye'nin muhteşem ekonomik verilere ve dünyanın her yerinde çalışabilecek eğitimli ve gayretli genç nüfusa sahip olduğuna işaret etti.

Batılı ekonomi uzmanlarının Türkiye'yi 'kapımızın önündeki Çin' olarak tanımladıklarını hatırlatan dergi, Türkiye'nin uzun süre Avrupa'nın kapısında beklemeyeceğini ifade ederek, ülkenin bir an evvel kazanılması gerektiği vurguladı.
http://www.haberzoom.com

Soros Uyardı: Avrupa'da 2-3 ülke iflas edebilir
22.09.2011

Ünlü yatırımcı George Soros, Euro Bölgesi'nde iflasların yaşanabileceğini belirtti. Soros, iflasa ülkelerin kendilerinin karar vermesinin ve bu sürece hazırlanmasının çok önemli olduğunu söyledi.

CNBC-e- Ünlü yatırımcı George Soros, Euro Bölgesi'nde birkaç ülkenin iflas edebileceğini belirtti. CNBC'nin sorularını yanıtlayan Soros, iflasın ve Euro Bölgesi'nden çıkışın düzenli olmasının önemini vurguladı.

Soros "Bence Euro Bölgesi'nde iki veya üç küçük ülke iflas edebilir veya para birliğinden çıkabilir. Ama buna iyi hazırlanılmalı ve bu organize bir şekilde gerçekleşmeli. Hazırlıklı bir iflas olmadığı takdirde küresel piyasalarda çalkantı yaşanabilir. Hazırlıklı bir iflas halinde bu ülkeler gerçek bir seçim yapmış olacaklar. Euro Bölgesi'nde kalarak acı çekmeye veya birlikten çıkmaya kendileri karar vermiş olacaklar" dedi.

Avrupa'daki borç krizinin dünya ekonomisi için Lehman Brothers'ın çöküşünden bile daha tehlikeli olduğunu belirten Soros, "Bence yetkililer yolun sonuna geldiklerinde sistemin dağılmasını önlemek için ellerinden gelen her şeyi yapacaklar. Çünkü bu işin alternatifine kafa yormak çok daha zor" diye konuştu.

Doların yükselişinin altında likidite sorunu yattığını kaydeden Soros şunları kaydetti: "ABD'de problemler olmasına rağmen doların güvenli liman olarak görülmesi bence bir likidite problemi. Bu karışık bir durum ve birazcık açmamız gerekiyor. Avrupa bankaları gelişmekte olan piyasaların ana kredi kaynağı. Bu yıl Mart ayına kadar baktığımızda, gelişmekte olan piyasalara, Avrupa bankaları 3.5 trilyon dolar, ABD bankaları 740 milyar dolar ve Japon bankaları ise 310 milyar dolar kredi kullandırdı. Yani Avrupa'nın, gelişmekte olan piyasaların en büyük kredi kaynağı olduğunu görebilirsiniz."
haber10

Barroso: AB ateşle imtihan ediliyor
28 EYLÜL 2011

Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, Avrupa Parlamentosu'na yaptığı konuşmada Yunanistan'ın para birliğinden ayrılmayacağını söyledi, ancak birliğin zorlukların en büyüğü ile karşı karşıya olduğu uyarısında bulundu.

Avrupa Parlamentosu'nun Strasbourg'daki oturumunda yıllık durum değerlendirmesi konuşmasını yapan Barroso, "Yunanistan euro bölgesinin üyesidir ve öyle de kalacaktır" dedi.

Yunanistan'da süregiden ekonomik kriz karşısında sabırlı olunmasını isteyen Barroso, "Bu sprint değil, bir maraton" diye konuştu.

Komisyon Başkanı, "Bence bir nesil boyu ateşle imtihan ediliyor olacağız" dedi.

Euro tahvilleri ve daha fazla entegrasyon

"Ortak bir para birimine, ortak pazara ekonomi ve bütçe siyasetlerini ulusal yaklaşımlarla yönetirken sahip olabileceğimizi düşünmek, bence bir yanılgıydı."

AB'de ekonomik entegrasyonun güçlendirilmesini isteyen Barroso, teminatı tüm birlik üyeleri adına verilecek 'euro tahvilleri' oluşturulması çağrısında bulundu.

Barroso, euro tahvillerinin AB'ye avantaj sağlayacağını söyledi.

"Euro bölgesi hem entegrasyon hem de disiplin sağlamak için gerekli araçlarla donatılmıştır. Ortak borçlanma araçlarının piyasaya sürülmesi de doğal ve avantajlı bir adım olarak görülecektir" dedi.

Hükümet düzeyinde borçlanmakta zorlanan üyelere destek için euro bölgesini oluşturan ülkelerin, hep birlikte güvence verecekleri bir tahvil oluşturması fikri uzun süredir tartışılıyor. Ancak Birliğin en büyük ekonomisi Almanya'nın buna karşı olduğu biliniyor.

Mali işlemlere vergi uygulanması gerektiğini savunan Barroso, bu şekilde mali hizmetler sektörünün de kriz ortamında "üzerine düşen katkıyı yapmış olacağını" ifade etti.

Komisyonun tahminlerine göre mali işlem vergisi, yılda 57 milyar euro (80 milyar dolar) gelir sağlayabilir.
Barroso'nun özellikle Yunanistan konusundaki açıklamaları milletvekillerinin alkışlarıyla karşılandı.

"Yunanistan taahhütlerini tam olarak ve zamanında uygulamalı" diyen Barroso "Buna karşılık, euro bölgesinin diğer üyeleri de Yunanistan'ı ve birbirlerini destekleme sözü vermiştir" dedi.

AB'nin icra kolu olan Komisyon'un Başkanı, "Bugün Birliğimiz tarihinin en büyük zorluğu ile karşı karşıya" diyerek durumun ciddiyetine dikkat çekmeye çalıştı.

Ancak bunu aşmanın "mümkün ve gerekli" olduğunu kaydetti.

AB'nin ekonomide daha güçlü bir merkezi yönetime ihtiyacı olduğunu savunan Barroso, aksi halde birliğin çözülüp hizipleşebileceğine dikkat çekti.

"Ortak bir para birimine, ortak pazara ekonomi ve bütçe siyasetlerini ulusal yaklaşımlarla yönetirken sahip olabileceğimizi düşünmek, bence bir yanılgıydı" diye konuştu.
Bu konuda farklı görüşler olduğunu kabul eden Portekizli yetkili, Nelson Mandela'dan alıntı yaparak "bazı şeyler daima, yapılana dek imkansız görünür" dedi.

Para birliğinin ekonomik birlik ile tamamlanacağını savunan Barroso, Komisyon'un bu konudaki planlarını önümüzdeki haftalarda sunacağını açıkladı.

Ancak bu planların hayata geçebilmesi için öncelikle üye ülke hükümetlerinden destek alması gerekiyor. Bazı üyelerin Brüksel'e deha fazla inisiyatif verilmesine şiddetle karşı olduğu biliniyor.

Atina'da görüşmeler sürüyor

Avrupa Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası ve IMF yetkililerinden oluşan 'troyka', borçlarını ödemekte güçlük çeken Yunanistan yönetiminin attığı adımları incelemek için Atina'da görüşmeler yapıyor.

Atılan adımların yeterli olduğu görüşüne varıldığında, geçen yıl hazırlanan kurtarma paketinden 8 milyar dolarlık bir dilim daha Atina'ya aktarılacak.

Ancak son günlerde euro bölgesini oluşturan 17 ülke arasında Yunanistan'a nereye kadar destek sağlanması gerektiği üzerinde görüş ayrılıkları olduğu yolunda haberler alınıyor.

Financial Times gazetesi üst düzey Avrupalı yetkililere dayanarak, bazı ülkelerin Yunanistan'ın borçları yeniden yapılandırılırken özel yatırımcıların getiri beklentilerinden daha fazla fedakarlıkta bulunmalarını istediğini bildiriyor.

Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu dün, çok katı kesinti ve tasarruf önlemleri uygulayan ülkesinin 2010'da bütçe açığını yüzde 5'ten fazla düşürdüğünü açıklamıştı.

Ancak tüm bu adımlara rağmen darboğazdaki Yunan ekonomisinin istikrarı konusundaki kaygılar giderilmiş değil.

BBC

48 saatlik ulaşım grevi Atina'yı kilitledi
28 EYLÜL 2011

Yunanistan'ın başkenti Atina'da ikinci gününe giren ulaşım sektörü grevi, kent trafiğinin bir kez daha kilitlenmesine yol açtı.

Otobüs, tramvay, tren ve taksi hizmetlerinin durmasına yol açan grev dolayısıyla, binlerce kişi gidecekleri yere otomobilleri ve bisikletleri ile ya da yaya olarak ulaşmaya çalıştı.

Bu durum kentin ana arterlerinde trafiğin tıkanmasına neden oldu.

Pire Limanı ve Atina Havalimanı'ndan giriş yapan turistler, kent merkezine turistik gezilerde kullanılan minyatür trenlerle taşındı.

Grevler, hükümetin mali krizle mücadele gerekçesiyle aldığı kesinti kararlarına tepki niteliğinde.

Taksi şoförleri ve toplu taşıma çalışanlarının Sintagma Meydanı ve Ulaştırma Bakanlığı önündeki gösterilerinde polisle eylemciler arasında zaman zaman gergin anlar yaşandı.

Polis dün de buradaki göstericilere karşı gözyaşartıcı gaza başvurmuştu.

Mücadeleci İşçi Sendikaları Cephesi PAME, akşam saatlerinde Atina ve Selanik'te protesto gösterileri düzenleyeceğini duyurdu.

AB ve IMF ile yeni görüşme turu

Avrupa Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası ve IMF yetkililerinden oluşan 'troyka', borçlarını ödemekte güçlük çeken Yunanistan yönetiminin attığı adımları incelemek için Atina'da yeni bir görüşme turuna başlıyor.

Atılan adımların yeterli olduğu görüşüne varıldığında, geçen yıl hazırlanan kurtarma paketinden 8 milyar dolarlık bir dilim daha Atina'ya aktarılacak.

Yunanistan hükümeti dün, bütçe açığını kapatacak kaynak yaratmak için yeni bir emlak vergisini yürürlüğe koydu. Vergiyi ödemeyenlerin elektriği kesilecek.

Ülkede binlerce kişi gelir vergisinin artması ve emekli maaşlarının kesilmesi gibi önlemleri de içeren yeni paket aleyhinde eylemler düzenlemişti. Ancak Papandreu yönetimi önlemlere parlamentodan onay aldı.

Hükümet ayrıca 730.000 kişilik memur kadrosunu beşte bir azaltmayı, bu şekilde maaş ödemelerini yüzde 20 düşürmeyi de öngörüyor.

Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu dün, çok katı kesinti ve tasarruf önlemleri uygulayan ülkesinin 2010'da bütçe açığını yüzde 5'ten fazla düşürdüğünü açıklamıştı.
Tüm bu adımlara rağmen darboğazdaki Yunan ekonomisinin istikrarı konusundaki kaygılar giderilmiş değil.
BBC

İspanya'da 3 banka kamulaştırıldı
30.09.2011
İspanya'da yeni sermaye gereksinimlerini yerine getiremeyen sorunlu 3 bankanın kamulaştırıldığı, böylece finans sektörünün yeniden yapılandırılması sürecinin sona erdiği bildirildi.

Madrid - İspanya'da "cajas" olarak bilinen küçük tasarruf bankalarının birleşmesinden oluşan Unnim, CatalunyaCaixa ve NovacaixaGalicia adlı üç bankaya nakit sağlamasının ardından devlet, bankaların hisselerinin yüzde 90'ına sahip oldu.

Ülkede yeni sermaye gereksinimleri hükümet tarafından şubat ayında açıklanmıştı. İspanya Merkez Bankası kamulaştırılan bu üç bankanın sermayesi ile finans sektörünü yeniden yapılandırmak için 7,5 milyar Avro (10,2 milyar dolar) harcadığını bildirdi. haber10

" 'Avro'dan Çıkmak Felaket Olur"
02 Ekim 2011



Eski Başbakan Simitis: ''Yunanistan avrodan çıkması durumunda ifade edilemez felaketlerle karşılaşacak''

Yunanistan'da, eski başbakanlardan Kostas Simitis, ''Yunanistan'ın Avro Kuşağı'ndan çıkması olasılığının bulunduğunu'' belirterek, ''böyle bir durumda ülkenin boyutu ifade edilemez felaketlerle karşılaşacağını'' söyledi.
Simitis, Atina'da yayımlanan Kathimerini gazetesindeki makalesinde, çeşitli merkezlerden yapılan, Yunanistan'ın, Avro Kuşağı'ndan çıkarılmasının mümkün olmadığı yönündeki açıklamalara rağmen böyle bir olasılığın mevcut olduğunu belirtti.
Yunanistan'ın, üstlendiği yükümlülükleri yerine getirmemesi durumunda avrodan çıkarılması riski bulunduğuna dikkati çeken Simitis, ''Antlaşmalarda, gerçekten bir ülkenin avrodan çıkarılması cezası öngörülmüyor. Ancak, bunu gözönüne alarak, Yunanistan için bir tehlike bulunmadığına sadece gerçekleri görmek istemeyenler inanabilir'' dedi.
Simitis, Yunanistan'ın avroda kalmasını ya da çıkmasını ''AB'nin işlemesiyle ilgili gerçeklerin belirlediğini'' ifade ederek, ''yeni oluşturulan Avrupa Finansal İstikrar Fonu'nda (EFSF), Avro Kuşağı'ndan çıkmamızla ilgili kurallar belirlendi. Yunanistan'ın geleceğinin ne olacağı en geç 2012 yılının sonuna kadar belirlenecek'' diye konuştu.
Yunanistan'da olası bir para birimi değişikliğinin, ülkede boyutu tahmin edilemeyen olumsuz sonuçlar doğuracağını anlatan Simitis, böyle bir durumda, dış ülkelerle iş yapan Yunan şirketlerinin borçlarının bir gecede iki katına çıkacağını, devletin borcunun ise, ifade edilemez boyutlara yükseleceğini belirtti
TRT

Basında, hedonist İtalya'nın sembolü Berlusconi'nin sonu[/size:44e25cad
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Prş Ksm 10, 2011 5:44 pm tarihinde değiştirildi, toplam 5 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pts Ekm 03, 2011 8:56 pm    Mesaj konusu: Yunanistan'dan acı itiraf Alıntıyla Cevap Gönder

Yunanistan'dan acı itiraf
3 EKİM 2011



Yunan hükümeti bütçe açığını azaltmaya yönelik hedeflerini ne bu yıl, ne de gelecek yıl tutturabileceğini açıkladı.
Alınan tüm sıkı tasarruf tedbirleri ve kesintilere rağmen, bütçe dengelerini istenen noktaya getirmek mümkün görünmüyor.
İlgili Haberler
Atina'da Troyka ziyaretine protestolu karşılama
Merkel'in parlamentoda euro sınavı
Barroso: AB ateşle imtihan ediliyor
Devamı için tıklayın
İlgili Konular
Balkanlar, Ekonomi, Avrupa, Avrupa Birliği, Küresel Mali Kriz
Hükümet, bu durumu ekonominin başta tahmin edilenden çok daha kötü durumda olması ile açıklıyor.
Yunan ekonomisinin bu yıl yüzde 5,5 oranında küçülmesi bekleniyor. Bu oran, bir kaç ay önceki öngörülerin neredeyse iki katı.
Hükümet Pazar akşamı düzenlediği olağanüstü toplantı ardından 2012 yılı için bütçe taslağını onayladı ve yeni bir dizi kesinti ve vergi artışını hayata geçireceğini duyurdu.
Ancak yapılan son açıklamalara göre, Yunanistan'ın hesaplarında bu yılki açık GSYH'nin yüzde 8,5'ine denk gelecek.
Bu geçen yılki yüzde 10,5'lik orana göre bir iyileşme ifade etse de AB ve IMF'nin talep ettiği yüzde 7,6 hedefine göre yüksek.
Atin ve Lüksemburg'da durum değerlendirmesi
Bu açıklama IMF, AB ve Avrupa Merkez Bankası yetkililerinin Yunanistan'a aktarılacak bir sonraki kredi dilimi için koşulların yerine gelip gelmediğini inceledikleri bir döneme rastladı.
Yunanistan'ın gelecek ay vadesi gelen ödemelerini yapabilmesi, 8 milyar euro tutarındaki kredi diliminin vaktinde hazineye aktarılmasına bağlı.

Yunanistan'ın borçlarını ödeyemeyerek temerrüde düşmesi euro bölgesi üzerindeki baskıları artırabileceği yaratacağı gibi, dünya ekonomisi açısından da olumsuz sonuçlar yaratabilir.
Euro'yu ortak para birimi olarak kullanan 17 ülkenin maliye bakanları bugün Lüksemburg'da bir araya gelerek Yunanistan'ın durumunu ve AB bünyesinde oluşturulan kurtarma fonu konusunda yapılacak düzenlemeleri değerlendirecek.
Yunan Maliye Bakanlığı halkın tepkisini çeken kemer sıkma önlemlerini uygulama dışında bir çözüm olmadığını savundu.
"2011'in bitmesine 3 kritik ay var ve devlet mekanizmaları ile vatandaşlar üzerlerine düşeni yaparsa GSYH'nin yüzde 8,5'u oranında açık şeklindeki son tahminler gerçekleştirilebilir." denildi.
Açıklamada, 2012 bütçe açığı için de AB ve IMF'nin koyduğu GSYH'nin yüzde 6,5'i yerine, yüzde 6,8'lik bir hedef verildi.
Onbinlerce memur kızağa çekiliyor
Kabine toplantısında ayrıca 30 bin memurun sene sonuna dek 'istihdam yedeği' statüsüne alınması kararlaştırıldı.
Bu memurlar, sene sonuna dek maaşlarının yüzde 60'ını alacak; 2011 sonu itibariyle yeni bir görevlendirme yapılamaması halinde ise kadroları kapatılacak ve işsiz kalacaklar.
Yunan anayasası memurların doğrudan işten çıkarılmasını engelliyor. Kızağa çekme uygulaması, buna alternatif olarak görülüyor.
Yorgo Papandreu hükümetinin aldığı kesinti kararları aleyhinde aylardır protesto gösterileri ve grevler düzenleniyor.
BBC

Twitter'den dumanı tüten ekonomi yorumları: Sıcak sıcak!
Millî Birlik Ruhu
04.10.2011

SelimAtalayNY Selim Atalay
Avrupada bankalar birbirlerine en temel krediyi vermiyor. Sonra da siyasilerden ağız dolusu yalan-dolan dinliyoruz. Olmayan sistem tıkandı
59 dakika önce Favorilere ekle Retweeti geri al Yanıtla

SelimAtalayNY Selim Atalay
Dexia'yı bugüne kim getirdi? Euro bölgesindeki bütün diğer bankalar... Kredi line'larını keserek Dexia'yı nefessiz bıraktılar.

SelimAtalayNY Selim Atalay
** Dexia Bank, para bulmak için Denizbank'ı satışa çıkartabilir - FT

SelimAtalayNY Selim Atalay
AB yi artık -AB Baharı- değil, 1789 Fransız İhtilalinin siyasi çözüm mekanizması kurtarır: Giyotin.

SelimAtalayNY Selim Atalay
Karamsarlık yaratan bir gelişme de: Brezilya Maliye Bakanı Mantega'nın saçma sapan konuşmaya yeniden başlaması. Car.. car... car.... zarar!

SelimAtalayNY Selim Atalay
Wall ST 1998 den beri en kötü Ekim açılışı yaptı

SelimAtalayNY Selim Atalay
Aylardır ilk kez yayında -aybaşı nedeniyle portföye yeni para girişi...- demedik. Öyle bir durum zaten yoktu. Dow-S&P 52 hafta dibinde

SelimAtalayNY Selim Atalay
NY Borsasının bugün kapanış çanını çok lazımmış gibi Deutshe Bank çaldı.. Sonra da yandaki kiliseye gidip duasını edecekler.

SelimAtalayNY Selim Atalay
Wall St kapandı: S&P 1099... Yarın piyasayı açmasak da olur... Ya Yunstan'ı kapatın, ya da biz burayı kapatacağız. İş o noktaya geldi.

SelimAtalayNY Selim Atalay
Fırını, ister bu Perşembe euro toplantısına, ister hafta sonuna, isterseniz gelecek çıkmaz ayın son Merkel-Sarko görüşmesine kadar ısıtın

SelimAtalayNY Selim Atalay
Patlıcan Oturtma: Büyükce 3 Yunan bankasını akşamdan tuzlu suya yatır. İç olarak Fransız bankalrnı kıyma niyetine suyunu çekene kadar kavur

SelimAtalayNY Selim Atalay
Mutfakta birşeyler atıştırıyordum, dışarıda bir gürültü oldu... S&P 1101 vurmuş...EUR-$ 1.31 küsur. Daha altı kırılmadıysa, o da şimdilik

İtalya'nın kredi notu üç kademe düşürüldü
5 EKİM 2011

İtalya hükümetinin Moody's kuruluşu nezdindeki kredi notu, Aa2'den A2'ye düşürüldü.
Bu karar üç kademelik bir gerileme anlamına gelirken, İtalya'nın notunun Estonya gibi küçük bir ekonomininkinin altına indiğini gösteriyor.

Ülkenin notu konusundaki görünüm ise 'negatif' olarak tutulmaya devam ediyor.

Kredi derecelendirme kuruluşu, kararına gerekçe olarak 'euro bölgesi için uzun vadeli finansman risklerinin somut şekilde artmasını' gösterdi.

İtalyan yönetiminin halihazırda fazla kaynağa ihtiyaç duymadığını, kamu sektöründeki borçlanma düzeylerinin de yüksek olmadığını kabul eden Moody's, piyasalardaki genel hissiyatın ise euro aleyhine döndüğünü kaydetti.

İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi böyle bir kararı beklediğini söyledİ.

Kararın yansımaları

A2 düzeyi hala ülkenin yatırıma uygun olduğunu ifade ediyor ve temerrüt riski görmüyor.

Ancak uzmanlar ülkenin notunu düşürme kararını, İtalyan bankalarının notlarının aşağı çekilmesinin izlemesini olası görüyor. Bu da bankaların borçlanma olanaklarına olumsuz etki edebilir.

Notların düşürülmesi hem İtalya'nın yatırım için daha az cazip hale gelmesine, hem de borçlanmak için ödenmesi gerekecek faizlerin yükselmesine yol açacak.

Moody's açıklamasında İtalya'nın büyümesi, euro bölgesindeki sorunlar ve küresel ekonomideki yavaşlama konusunda da uyarılarda bulundu.

Kuruluş, gündemdeki siyasi ve ekonomik kararlar açısından da "uygulama riskleri" bulunduğunu kaydetti.

Euro bölgesine dahil olan ülkelerin Temmuz ayında kabul ettiği kurtarma paketini genişletme kararı, piyasalarca yeterli bulunmamakla birlikte, hala ulusal parlamentoların hepsinden onay almış durumda değil.

Not düşürme kararının İspanya gibi benzer sorunlar yaşayan ülkeler için de kaygı verici olduğu yorumları yapılıyor.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor's da geöen ay sonunuda İtalya'nın kredi notunu A+'dan A'ya düşürmüştü.
bbc

Nobel ödüllü ekonomistten çok ilginç bir uyarı: Euro Trichet'nin itibarına feda ediliyor
07 Ekim 2011

HABERTURK.COM EKONOMİ SERVİSİ

Nobel ödüllü ekonomist Paul Krugman, New York Times'a yazdığı makalede ECB'nin bu yıl içinde yaptığı faiz artırımlarının 2008 yılında yapılan hataların tekrarı olduğunu söyledi.

ECB'nin 2008 yılında emtia fiyatları artarken ve ekonomi resesyona giderken faiz artırdığını ifade eden Krugman, ECB'nin şimdi de aynı şeyi yapmakta olduğunu vurguladı. Krugman, ECB'nin Euro için yıkıcı olacak ikinci hatası olarak ise çok düşük enflasyon hedeflenmesini gösterdi.

Avro Bölgesi'nin geneli için düşük bir enflasyonun Euro Bölgesi çerve ülkeleri için yıkıcı deflasyon anlamına geleceğini savunan Krugmann, ECB'nin gelecek 5 yıl için yüzde 1'den biraz daha fazla enflasyon öngören piyasa bekleyişleri hedefleyen politikalar izlemesi halinde, Euro projesini bir bütün olarak ölüme mahkum edebileceğini vurguladı. Krugman, "ECB şimdi Trichet'in itibarını kurtarmanın yolu olarak bu açık faiz hatasını geri almayı reddediyor" dedi
habertürk

Belçika'nın notunu da...
SelimAtalayNY Selim Atalay
08.10.2011
Moodys, Belçika notunu kırmak üzere izlemeye aldı.
twitter.com

KRİZ BİTER Mİ ?
08.10.2011
SelimAtalayNY Selim Atalay
Altıncılar: Analist diyor ki, -Altın şimdi 2000$ olmalıydı, olmadı, çünkü nakit kral-.. Haklı #sarisin
3 saat önce

SelimAtalayNY Selim Atalay
Bu -anlaşamama- haberleri sıkışık Fransa'yı gösteriyor. Dexia, SocGen'e vs'ye bir kozalak mesafesinde (orman yangınını kozalaklar taşır)
3 saat önce
»

SelimAtalayNY Selim Atalay
Sabah da Fransa'nın genel banka operasyonu üzerinde Almanya ile anlaşamadığı bildirildi. Fransa'nın haddi değil Almanya ile anlaşamamak
3 saat önce Favorilere ekle Retweetle Yanıtla

SelimAtalayNY Selim Atalay
KRİZ BİTER Mİ ? WSJ şu an bildiriyor: Fransa ve Belçika, Dexia konusunda anlaşamıyor. (Batıklar dert oldu tabii ki )
twitter.com

Sokaklar İtalya'da da ısınıyor
09 Ekim 2011 -

Avrupa'daki borç krizi, yaz aylarında İspanya, İtalya ve Portekiz'de bir dizi reform paketinin devreye sokulmasını gündeme getirmişti. Paketlerin uygulamaya konmasıyla birlikte halkın tepkisi büyüyor. İtalya'da on binlerce kişi sokaklara döküldü

Ekonomik kriz Euro Bölgesi'ni borçlanma krizleriyle etkisi altına alırken, protestolar çok sayıda ülkede geniş kitlelerce yapılmaya başladı. İtalya'da Berlusconi hükümetinin yaz aylarında kararını aldığı kemer sıkma paketlerine karşı halk sokaklara döküldü.

Milano ve Roma'da gerçekleşen eylemlere yüz bine yakın kişi katılırken, kamusal alanın tasfiye edilmesi ve neoliberal politikalar başlıca tepki alanlarını oluşturdu.

7 Ekim günü de lise ve üniversite öğrencileri eğitim alanında yapılan piyasacı politikalar karşısında eyleme çıkmış, okulları boykot etmişti.

300 bin kişi işten çıkarılacak
Berlusconi hükümetinin yaz aylarında kararını aldığı, eylül ayında ise meclisten geçirdiği reform paketi uygulamaya konuluyor. 2013 bütçesinin dengelenebilmesi için kamuda istihdam edilen çok sayıda kişinin işten çıkarılması gündemde.

60 milyar euro'luk tasarruf sağlanması amacıyla 300 bin kişinin işten çıkarılacağı belirtilmişti.

15 Ekim'de büyük eylemler var
Kamusal alanlardaki kesintilerin mağdurları olan sağlık emekçileri, öğretmenler, öğrenciler ve diğer kamu emekçileri 15 Ekim'de ortak bir eylem gerçekleştirecek.

Sendika.Org

Yunanistan'da krizin faturası: İntihar, eroin, HIV
10 EKİM 2011



Bilim adamları, Yunanistan'daki ekonomik krizin halk sağlığına büyük darbe vurduğunu söylüyor:

Tıp dergisi Lancet'te yayınlanan araştırmaya göre Yunan parlamentosundan alınan gayrıresmi veriler, geçen yıl intihar oranının 2009'a göre %25 arttığını ortaya koyuyor.

Buna göre bu yılki artış daha da fazla olacak. Yunan sağlık bakanlığı bu yılın ilk altı ayındaki intihar vakalarının, geçen yılın aynı dönemine oranla %40 daha fazla olduğunu bildirdi.
Araştırmada ayrıca kriz başladığından beri eroin kullanımının arttığı ve pekçok bağımlığının uyuşturucu alabilmek için seks işçiliğine yöneldiği belirtildi.
Bu yüzden de HIV vakalarında bu yıl %50'den fazla artış olması ve hasta sayısının 900'ü aşmasının beklendiği bildirildi.
Toplumda sağlık sorunları artarken, tedavi olabilen hasta sayısı ise azalıyor -- çünkü ailelerin bütçesi ile birlikte sağlık hizmetlerinin bütçesi de daralmış durumda.
Yunan hükümeti kriz yüzünden pekçok ilaca daha düşük fiyat ödeyeceğini ve nakit yerine tahvil vereceğini duyurarak ilaç üreticilerinin tepkisi çekmişti.

Kanser ilaçları

İsviçreli Roche grubu ülkede borçlarını ödemeyen bazı hastanelere kanser ilaçları satmaya ara verdiğini duyurdu.
Ayrıca sokakta yaşayanlar ve uyuşturucu bağımlıları için önleyici programlarda da büyük kesintiler var.
"Yunanistan'daki deneyim resesyon yüzünden sağlık bütçesinde büyük kesintiler olursa neler yaşanabileceği konusunda bir uyarı niteliğinde"
Araştırmacı Martin McKee
Lancet'teki araştırmayı yapan sosyologlardan Cambridge Üniversitesi öğretim görevlisi David Stuckler, "Yunanistan'daki sağlık tablosu endişe verici." dedi.
Stuckler'a göre bazı uyuşturucu bağımlılarının ayda 700 euroya varan devlet yardımını alabilmek ve uyuşturucu tedavi programlarına daha çabuk kabul edilebilmek için AIDS'e yol açan HIV virüsünü kasten kapmaya çalıştığı yolunda haberler var.
Raporda ayrıca 2007-2009 döneminde cinayet ve hırsızlık vakalarının neredeyse ikiye katlandığı belirtiliyor.
Tek iyi haber ise alkol kullanımı konusunda.
Yunanistan'da kriz döneminde alkol kullanımının ve alkollü yakalanan sürücü sayısının azaldığı kaydediliyor.
Resesyonun iki yıldır sürdüğü ülkede borcunu döndürmekte zorlanan hükümet, mali yardım karşılığında sert kemer sıkma önlemleri içeren bir AB-IMF planını kabul etmek zorunda kaldı.
Plan kamuda maaşların azaltılmasını, çok sayıda memur ve işçinin işten çıkarılmasını, vergi toplama yöntemlerinin iyileştirilmesini öngörüyor.
Özel sektörün de kemer sıkmasıyla birlikte ülkede işsizlik %16'yı aşmış durumda.
Araştırmacılardan Londra Hijyen ve Tropik Tıp Okulu öğretim görevlisi Martin McKee, ekonomileri aynı şekilde çalkantılı seyreden diğer Avrupa ülkelerinin bu sonuçları iyi incelemesi gerektiğini söyledi.
McKee "Yunanistan'daki deneyim resesyon yüzünden sağlık bütçesinde büyük kesintiler olursa neler yaşanabileceği konusunda bir uyarı niteliğinde." diye konuştu.
BBC

Slovakya kurtarma fonunun büyümesini veto etti
12 EKİM 2011

Bu konuda BBC'nin haberi şöyle:

Slovakya parlamentosu Euro Bölgesi'ndeki borç krizi için hayati önemde görülen Avrupa Mali İstikrar Fonu'nun genişletilmesi planlarını reddetti.

Başbakan İveta Radikova, önlemlere destek verilmesi çağrısında bulunmuştu

İktidardaki koalisyon, oylamayı aynı zamanda bir güvenoyuna değiştirince hükümet de düşmüş oldu.
Planların yürürlüğe girebilmesi için, euro kullanan 17 ülkenin hepsi tarafından onaylanması gerekiyordu.
Slovakya da planların oylandığı son ülkeydi.

Önlemlerin onaylanması için 21 'evet' oyu daha gerekiyordu.
Ancak merkez sağ koalisyonun küçük ortağı Özgürlük ve Dayanışma Partisi'nin oylamaya katılmayacağı bilindiğinden, bu sonuç bekleniyordu.
Parti, Slovakyalı vergi mükelleflerinin daha zengin ülkelerin borçlarını ödemesine karşı çıktığını belirtiyordu.

Ancak ikinci oylama için herhangi bir tarih belirlenmedi.

Geçen Temmuz ayında üzerinde uzlaşılan planlara göre, Avrupa Mali İstikrar Fonu'nun 440 milyar euroya çıkarılması öngörülüyor.
Ayrıca fonla zor durumdaki euro bölgesi ülkelerinin borç tahvillerinin satın alınması ve üye ülkelerle, bu ülkelerin bankalarına kredi verilmesi öngörülüyor.
Ancak şimdi bu planlar da yetersiz bulunuyor.
Piyasalar fonun etkili olabilmesi için, fondaki rezervin 2 trilyon euroya yükseltilmesi gerektiğini belirtiyor.
Piyasalar şimdi euro kriziyle başa çıkmak için daha kapsamlı önlemler bekliyor.

Oylama konusunda twitter'daki ilginç yorumlardan bazıları ise şöyle:

SelimAtalayNY Selim Atalay
Slovak Başbakanı, en fedakarane şeyi yapıp, euro oylamasını güvenoyuna dönüştürdü ve kaybetti. Güvenoyundan öte köy yok. Buna rağmen geçmedi

SelimAtalayNY Selim Atalay
Bu oylamanın bir doğrudan mesajı, hükümetlere: Yunanlılar yüzünden iktidardan olabilirsiniz...
haber1001

SelimAtalayNY Selim Atalay
Neticede gördüğümüz şudur: Bugün ya da bir gün: Euro bir kesekağıdı patlamasına bakıyor.

SelimAtalayNY Selim Atalay
Yanılmayalım. Efsf ye oy vermemenin AB de hiçbir yaptırımı yok. Hür meclisin demokratik iradeyle kararı. Yunstani atamadılar. Hiç bişi olmaz

SeyfiGenc Seyfi Genç
SelimAtalayNY tarafından@
@SelimAtalayNY SMER Socialna Demokracia, (Yön Sosyal Demokrasi) aynı bizim CHP gibi. sosyal demokrat görünüp temelde sağcı bir partidir.

SelimAtalayNY Selim Atalay
Slovak oylamasının euro paniği yaratmaması için müthiş bir PR kampanyası var. Yatıştırıcı yorumlar vs ondan. Tamam panik olmayın... ama...
haber1001

İspanyol bankalarına kötü haber
11.10.2011
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları Fitch ve Standard&Poor's İspanyol bankalarının notunu düşürdü. Standard&Poor's 10, Fitch ise 6 İspanyol bankasının notunu düşürürken, ayrıca Standard&Poor's İspanyol bankalarının küresel boyuttaki gücünü de, 1'dan 10'a kadar olan sıralamada 3'ten 4'e geriletti.

Bu gerilemeyle İspanyol finans sistemi, Meksika, Güney Kore, Çek Cumhuriyeti, İsrail veya Slovakya ile aynı düzeye geldi.

Standard&Poor's, İspanyol bankalarından Santander ve Banesto'yu AA'dan AA-'ye, BBVA'yı AA-'den A+'ya, Caixabank'ı A+'dan A'ya, Banco Popular ve Sabadell'i de A-'den BBB+'ya düşürdü.

Yapılan açıklamada, İspanyol bankalarının notunun düşürülmesi, "kısa vadede büyüme öngörülmemesi, emlak piyasalarındaki sarsıntının devam etmesi, yazdan itibaren sermaye piyasalarındaki dalgalanması sürmesi" gösterildi.

Standard&Poor's, "İspanya'daki dengesizliğin İspanyol bankalarına olan olumsuz etkisinin gelecek 15 ya da 18 ayda daha devam etmesinin beklendiğini ve emlak satışında ciddi sorunlarla karşı karşıya kalınacağını" savundu.
haberx

S&P İSPANYA NIN kredi notunu AA dan AA EKSİ ye düşürdü
14.10.2011
SelimAtalayNY Selim Atalay
*** S&P İSPANYA NIN kredi notunu AA dan AA EKSİ ye düşürdü. Görünüm olumsuz.
http://twitter.com/

Euro krizinde Fransız-Alman düğümü
21 EKİM 2011

Euro bölgesindeki krize son vermek için Almanya ve Fransa liderleri arasında bu ay başında varıldığı ilan edilen anlaşma yılan hikayesine döndü.
Başbakan Angela Merkel ve Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, 9 Ekim'de bir açıklama yaparak euro bölgesine "önemli değişiklikler" getirecek kapsamlı bir plan hazırladıklarını, bu planı ay sonundaki liderler zirvesinde kamuoyu ile paylaşacaklarını duyurmuştu.
İlgili Haberler
Almanya borsaların umudunu söndürdü
Euro krizinde Merkel-Sarkozy uzlaşması
Almanya istikrar fonunun artmasına 'evet' dedi
Devamı için tıklayın
İlgili Konular
Avrupa Birliği, Küresel Mali Kriz, Ekonomi, Almanya, Fransa
Ancak bu planın Pazar günkü AB zirvesine kadar hazır olmayacağı ve liderlerin Çarşamba günü yeniden toplanmak zorunda kalabileceği bildiriliyor.
Berlin'deki muhabirimiz Steve Evans'a göre taraflar, halen 440 milyar euro tutarında olan ancak artırılması düşünülen kurtarma fonunun nasıl işleyeceği üzerinde anlaşamıyor.
Fransa bu fonun bir bankaya dönüştürülmesini ve böylece gelecekte Avrupa Merkez Bankası'ndan borç alabilmesini istiyor.
Ancak vergi mükelleflerine kurtarma fonundaki 211 milyar euroluk paylarının artmayacağı sözü veren Almanya buna karşı çıkıyor.
Merkel hükümeti ayrıca devletlere borç vermenin Avrupa Merkez Bankası'nın işi olmadığını, bunun bankanın tarafsızlığını zedeleyeceğini söylüyor.
Bankalara baskı
İki ülkenin anlaşamadığı ikinci konu ise Yunanistan'a borç veren bankaların, bu borçların ne kadarından feragat etmeye zorlanabilecekleri.
Bankalar %21'lik bir kaybı kabul etmişti ancak bu rakamı artırma baskısı ile karşı karşıyalar.
Bu noktada Almanya özel sektörün daha fazla yük kaldırmasını isterken, Fransa ve Avrupa Merkez Bankası bunun bankacılık sektörünü sarsacağı ve krizi kötüye götüreceği kaygısını dile getiriyor.
Anlaşmazlıkların ortaya çıkması ardından Avrupa Komisyonu'nun Ekonomiden Sorumlu Üyesi Ollie Rehn bugün iki başkente farkılılıkları bir an önce giderme ve küresel finans sistemine istikrarsızlık getirebilecek bir krizi önleme çağrısı yaptı.
Bunun üzerine Başbakan Merkel endişeleri yatıştırmak için harekete geçti ve "planın ana hatlarında anlaştıklarını, ayrıntıların tartışıldığını" söyledi.
Oysa Merkel hafta başından beri anlaşma beklentilerini frenleyecek açıklamalar yapıyordu.
Pazar günkü AB liderler zirvesinin gündeminde şu maddeler var:
Yunanistan'a verilecek ikinci kurtarma paketinin onaylanması,
Ödenmeyecek borçlar yüzünden zor durumda kalan Avrupalı bankalara sermaye desteği,
Kurtarma fonunun güçlendirilmesi.
BBC

İtalya'nın euro ile kısır döngüsü
27 EKİM 2011
Laurence Knight
BBC Ekonomi Muhabiri



Avrupalı liderlerin euroyu kurtarma zirvesinde gündeme Yunanistan kadar sık gelen ülkelerden biri de İtalya.

Peki İtalya, Yunanistan'ın borç krizinden neden etkileniyor?

Yunanistan'ın borç krizinin boyutları ve çözülmezse krizin olası sonuçları kestirilebiliyor. Ayrıca, Yunan ekonomisi, Atina borçlarını ödemezse bile euro bölgesinin idare edemeyeceği kadar büyük değil.

Asıl korkulan ''krizin yayılması.''

Yunan krizinin daha büyük ekonomileri etkileyecek bir mali felakete dönüşmesi endişe kaynağı.

Bu nedenle Avrupalı liderler, Ekim ayında Avrupa Mali İstikrar Fonu'nun hacminin genişletilmesinde uzlaşmışlardı.

Şimdi görünen o ki, borç krizinin sıçrayacağı ve istikrar fonundan yararlanacak ülke, daha önce tahmin edildiği gibi İspanya değil, İtalya olacak.

Almanya Başbakanı Angela Merkel'e göre, ''İtalya büyük bir ekonomik güce sahip. Ancak, Roma'nın ağır borç yükünü güvenilir bir şekilde azaltması gerek.''

Avrupalı liderler, İtalya'nın da Yunanistan vakasında olduğu gibi çözümün harcama kesintileri ve vergi artışlarından oluşan kemer sıkma önlemleri olduğuna inanıyor. Ancak bazı ekonomistler, bu değerlendirmeye katılmayabilir.

İtalya hükümetinin borcu gayrısafi yurtiçi hasılanın yüzde 118'i düzeyinde; yüksek bir oran bu.

Ama biraz daha derine bakıldığında tablo değişiyor.
İspanya ve İrlanda'da olduğu gibi konut kredileri sorunu yaşamıyor İtalya. Ayrıca İtalyanların bireysel borçları çok yüksek değil.

Hükümet de, kamu hizmetleri ve sosyal ödemeler için vergiden kazandığından daha az harcıyor.

Ama İtalya halihazırdaki borçların ana parası ve faizlerini ödeyebilmek için borçlanmaya devam etmek zorunda.

Krizde kısır döngü

Peki İtalya neden sorun yaşıyor?
Birincisi ekonomisi çok zayıf. Kötü mevzuat, çıkar gruplarının etkinliği, yaşlanan nüfus ve yetersiz yatırım gibi etkenler ülkenin üretimi arttırma yeteneğini baltalayan unsurlar.

Son 15 yıldır İtalya yüzde 0,75'le büyüyor; bu ödediği borçların faizlerinden çok düşük bir oran.


Bu da kamu borç yükünün İtalyan ekonomisinin göğüsleyebileceğinden daha ağır hale gelmesi riski yaratıyor.
Bu risk geçmişte İtalya'daki yüksek enflasyon oranları sayesinde vergi gelirlerinin artmasıyla yıkıcı hale dönüşmedi. Avrupa'nın güneyindeki diğer ekonomilerde olduğu gibi krizsiz yıllarda işçi ücretleri arttı.

Bu da Almanya ve diğer kuzey Avrupa ülkelerine karşı rekabet sorunu yarattı.

Şimdi ekonominin rekabet edememesi İtalya'da emek ücretlerinin uzunca bir süre zayıf büyüme ve düşük enflasyona neden olacak; İtalyan işçilerinin de, Alman işçileri karşısında fiyat avantajını yeniden elde edecek düzeye ulaşana kadar, maaşlarının kesilmesi ya da dondurulması riski doğuracak.

Ama düşük büyüme ve enflasyon bir anda, İtalya'nın borçlarının sürdürülemez olduğu görüntüsü de yaratıyor.

Kamu kesintileri de, Yunanistan'ın keşfetmeye başladığı gibi, ekonomiye daha ağır bir darbe vurabilir. Dahası, işsizlik artarsa, bu, kamunun borçlanma ihtiyacına olumsuz bir etki yaratabilir.

Bu korkutucu tablo da, piyasalarda kaygı yaratınca borç verenler daha yüksek bir faiz talebiyle çıkıyorlar hükümetin karşısına.

Borcu kapatmak için borç

Faizlerin artması da borçların ödenmesini daha zorlaştırıyor. Piyasaların İtalya'ya güveni kayboluyor.

Eğer, İtalya kimseden borç alamazsa o zaman borçlarını ödeyemeyecektir. Borçlarını ödeyemezse kimseden borç da alamayacaktır.

Sonunda da, piyasalarda bir panik yaşandığını piyasalar İtalyan tahvillerine değil, örneğin daha güvenli gördükleri Alman tahvillerine yönelmeyi tercih edince, İtalya da, 440 milyar euroluk Avrupa Mali İstikrar Fonu'nu zorlayacak bir ihtiyaçla karşı karşıya kalıyor.

Zaten bu kaynağın ciddi bir bölümü de, Yunanistan'ın kamu harcamalarını desteklemek için ayrılmış durumda.
İşte varılan anlaşma, bu senaryoyu önlemeyi hedefliyor.
Avrupalı liderler, Avrupa Mali İstikrar Fonu'nu 1 trilyon euroya çıkarmakta uzlaştı. Şimdi beklenti, bu garantinin İtalya'nın daha düşük faizle borçlanmasının önünü açabilmesi.
Ancak bunun İtalya'ya maliyeti de yok değil. Roma'nın borçlarını kontrol altında tutabilmek için yeni kemer sıkma önlemlerine ihtiyacı var.

Berlusconi hükümetinin bu ek kesintileri nasıl uygulayacağı da belirsiz.

Ayrıca, eğer ekonomik büyüme sağlanamazsa, Yunanistan'da olduğu gibi İtalya da borçlarını ödemekte zorlanacak. O zaman yatırımcılar da, bu borçların garantisinin nerede olduğunu, borçları sigortalamanın maliyetlerini sonunda kimin ödeyeceğini sormaya başlayacak.

Ekim'de varılan anlaşma mali istikrar fonunun kaynağının nereden sağlanacağına ilişkin ayrıntılar içermiyordu.
BBC

İspanya'da işsizlikte yeni rekor
28 EKİM 2011



İspanya'da işsizlik son 15 yılın en yüksek seviyesine ulaştı.
Son veriler ülkede işsizlik oranının yarım puan artarak %21,5'e yükseldiğini işaret ediyor.

46 milyon nüfuslu ülkede 5 milyona yakın işsiz var. Hiç kimsenin çalışmadığı hane sayısı da 1-1,5 milyona yaklaştı.
İspanya sanayileşmiş ekonomiler arasında en fazla işsizin bulunduğu ülke.

17 ülkenin üye olduğu Euro grubunda da İspanya işsizlik oranında birinci sırada.

Resmi verilere göre işsizlik Temmuz-Eylül aylarını kapsayan üç aylık dönemde %0,5 oranında arttı.

Bu rakamlar, üç hafta sonra yapılacak genel seçimler öncesinde hükümeti daha da zora soktu.

İktidardaki sosyalistlerin 20 Kasım'daki seçimlerde ağır bir darbe yemesi bekleniyor.
2008'deki küresel krizde milyonlarca İspanyol işsiz kalmış ve emlak sektörü çökmüştü.
İspanya hükümeti bütçe açığını kapatmak için bir dizi kemer sıkma önlemine başvurmuştu.
Ancak buna karşın, bu yıl sonundan önce ekonominin istihdam yaratacak hale gelmesi beklenmiyor.
BBC

S&P, Rumların kredi notunu düşürdü
28 Ekim 2011

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard ve Poors, Rum kesiminin kredi notunu düşürdü.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard ve Poors, Kıbrıs Rum kesiminin kredi notunu düşürdü.

Rum kesiminin BBB- olan kredi notunu BBB'ye indiren Standart ve Poors, Rum kesiminin kredi notunu birkaç ay içinde birkez daha indirebileceği uyarısında da bulundu.

Kıbrıs Rum kesiminin negatif olan kredi izleme statüsünü değiştirmeyen kuruluş, Rum bankacılık sisteminin Yunanistan'daki ekonomik krizden önemli ölçüde etkilenmesi nedeniyle not indirimine gidildiğini belirtti.

Kıbrıs Rum kesiminin kredi notunun çöp (junk) seviyesine düşmesine böylelikle iki not indirimi kalmış oldu.

Standard ve Poors, ağustos ortasında Kıbrıs Rum kesimini negatif izlemeye alarak, notunu düşürebileceği uyarısında bulunmuştu.
haber10

Yunanistan'a uyarı: Euro bölgesinden ayrılmanız gerekebilir
2 KASIM 2011



Almanya, Fransa ve Yunanistan, Avrupa Birliği'nin kurtarma planının geleceği konusunda acil durum görüşmelerine hazırlanırken, Almanya paketin yeniden müzakere edilmesinin söz konusu olmadığını kaydetti.

Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle "Geçen hafta üzerinde uzlaştığımız noktalar yeniden masaya getirilemez" dedi.

Avrupa Birliği, Balkanlar, Küresel Mali Kriz

Alman Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble de anlaşma halk oylamasında reddedilirse, Yunanistan'ın euro bölgesinden ayrılması gerekebileceğini söyledi.

Kurtarma paketini referanduma sunacağını ilan eden Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu, ilerleyen saatlerde birliğin en büyük iki ekonomisi olan Fransa ve Almanya'nın liderleri ile bir araya geliyor.

Nicolas Sarkozy ve Angela Merkel, kendilerini hazırlıksız yakalayan ve şaşkınlığa uğratan bu adım konusunda Papandreu'dan açıklama isteyecek.

Yunan parlamentosu, Papandreu'nun paketi halk oyuna sunma planına destek verdi. Halk oylaması, Aralık ayında yapılacak.

Ancak bu karar, AB'nin uzun pazarlıklar sonrasında onayladığı paket konusunda soru işaretleri yaratıyor.

Beklenmedik referandum kararı, Avrupa borsalarının endekslerinde ani düşüşlere yol açtı.

Papandreu yola devam için halk desteği istiyor

Başbakan Yorgo Papandreu referandum dışında bir seçeneği olmadığını, pakete muhalefetin bir diğer olası sonucunun erken seçime varabileceğini savunuyor.

Yunan hükümeti hakkında Cuma günü parlamentoda bir güvenoylaması düzenleniyor.

İktidardaki Sosyalist PASOK partisinden bir milletvekilinin daha istifası ile Papandreu'nun parlamentodaki sayısal çoğunluğu ikiye düştü.

Partinin altı üyesi ise Papandreu'ya istifa çağrısı yaptı.
İki yıldır ülke hazinesinin sanılandan çok daha boş olduğu gerçeğine çözüm arayan Papandreu hükümeti, AB'den aldığı destek karşılığında hükümeti yakın geçmişte görülen en ağır ekonomik taleplere maruz bırakmakla suçlanıyor.

Papandreu Avrupalı ortaklarının paket karşılığında talep ettikleri adımları atabilmek için 'halkın kendisine net bir yetki vermiş olması gerektiğini" söylüyor.

Görüşme öncesinde AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso "tüm samimiyetimle Yunan halkına milli ve siyasi birlik çağrısı yapıyorum" dedi.

AB ve IMF tarafından desteklenen paket üzerinde uzlaşma sağlanmazsa, Yunan halkı için yaşam koşullarının çok daha zorlaşacağını savundu.

Belirsizlik geri döndü

Avrupalı liderler referandum fikri konusunda kendilerine önceden haber verilmemiş ve danışılmamış olmasından rahatsız.

Bu durumun ortak para birimi euro'nun durumunu yeniden belirsizliğe sürüklediğinden şikayetçiler ve Papandreu yönetiminin destek alamaması halinde Birliğin geri kalanını zorda bırakmasından endişe ediyorlar.

Almanya ve Fransa hükümetleri dün yaptıkları ortaklaşa açıklamada, geçen hafta varılan anlaşmanın 'en kısa zamanda ve tam olarak uygulanması" çağrısı yaptı.

Sarkozy ve Merkel, açıklamalarında zirvede alınan kararların 'hiç olmadığı kadar zaruri" olduğunu kaydetti ve "Fransa ve Almanya bu anlaşmanın Yunanistan'ın sürdürülebilir büyüme ortamına dönmesini sağlayacağına kanidir" dedi.

Yunan yetkililer ise, referandumu kazanacaklarına inandıklarını belirtiyor.

Referandum tartışması, G20 ülkelerinin Cannes'da yapacağı zirvenin hemen öncesine rastladı.

BBC diplomasi muhabiri James Robbins, gelişmelerin G20 zirvesini de daha başlamadan karışıklığa sürüklediğini söylüyor.

Cannes'da düzenlenen toplantıya ev sahipliği eden Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, paketi diğer büyük ekonomilere özellikle de Çin'e sunarak, başka ülkelerin de fona desteğini istemeye hazırlanıyordu.

AB liderleri geçen haftaki zirvelerinde, 100 milyar euro'luk bir paket oluşturmuş, Yunanistan'ın borçlarının yüzde 50'sinin de silineceğini duyurmuştu.

Buna karşılık Yunanistan'dan kamu harcamalarında yüklü kesintiler yapması, emeklilik haklarını daha da sınırlaması, işçi ve emekli maaşlarını düşürmesi ve binlerce memur kadrosunu kapatması isteniyor.
BBC

10 yılda solan Euro düşleri
4 KASIM 2011
Paul Moss
BBC Muhabiri, Atina



Aslında yaptığım pek hoş bir espri değildi.

Atina Havalimanı'nda tren bileti almak için kuyruk bekliyordum. Önümde bekleyen kişiye, 'makine çalışıyor mu?' diye sordum.

"Evet" dedi "ama sadece euro kabul ediyor."

"Tamam o halde" dedim "bu kuyrukta yeterince beklersem, Drahmi ile ödeyeceğim."

Bir anda yüzü düştü. Süngüsü düşmüş, yılgın ifadesi bir zamanlar bir Atinalı esnafın yüzünde, euro'ya katılmaktan bahsettiği sırada gördüğüm o mutlulukla parlayan ifadeye taban tabana zıttı.



Sene 2001 idi. Yunanistan'a ülkenin Ortak Para Birliği'ne katılma planları konusunda haber yapmak için gelmiştim. Kiminle karşılaştıysam sırf Euro'ya katılmayı desteklemekle kalmıyordu, bu fikir onları hakikaten havalara uçuyor gibiydi.
Dürüst olmak gerekirse, para biriminde reform dünyanın en cazip konularından biri değil. Ama belli ki yeni kağıt ve madeni paralar kullanacak olma fikri burada bütün bir ulusu derin duygulara gark etmişti.

Mutluluk sarhoşluğu

Atina'da karşılaştığım dükkan sahibi gibileri yerlerinde duramıyordu.



"Artık kabul görüyoruz", dedi bana, "artık diğerleri gibi muamele göreceğiz. Yunanistan normal bir ülke olacak."

İkinci Dünya Savaşı'nı, Yunan iç savaşını ve bunu izleyen fakruzarureti yaşamış, görmüş, yaşlıca bir esnaftı.

Ülkesinin askeri bir cunta tarafından yönetilişine, Albaylar iktidardan indirildiğinde toparlanma mücadelesine tanıklık etmişti.

Onun için ülkesinin Fransa ya da Almanya ile aynı para birimini kullanacak olması, rüyalarını süsleyen bir fikirdi.
Ortak para birimi fikrine, hele İngiltere'de sıkça yöneltilen beylik itirazı sordum ona: İnsanlar kararların "Frankfurt'ta meçhul bir bankacı" yerine kendi seçtikleri siyasetçilerce alınmasını tercih etmez miydi?

Bana 'deli misin?' der gibilerden baktı: "kararları Frankfurt'ta bir banker alacak öyle mi, hem de bizim beş para etmez milletvekilleri yerine? Ne şahane bir fikir!" dedi. Gözlerine güzel bir hayalin parıltısı düştü.

Bir süreliğine gerçekten de hem benim esnafın hem de yurttaşlarının yüzünü güldürecek pek çok şey vardı. İnsanlar satın aldıkça, kredi aldıkça, Yunanlıların yaşam standartları yükseldi. Ama şimdi bunun faturası ortaya çıktı ve bir Yunan tavernasında nahoş bir hadise patlak vermişçesine herkes hesabı kimin ödeyeceği konusunda didişiyor.

Şu ortamda buraya dönmüş olmak hiç eğlenceli değil, kriz hakkında böyle bir espri de yapmamış olmam gerekirdi.

Ortama kasvet hakim

Değişen havayı havalimanında bile görebiliyorsunuz. Koca bir danışma masasında çalışan kimse yok.

Bilet gişesinde ise tek bir memur var, bu yüzden bozuk parası olmayanlar kente ulaşacak bileti almak için uzun bir kuyruk beklemek zorunda.

Bu satırları trenle kente inerken, dizüstü bilgisayarımda yazıyorum.

Solumda ergenlik çağında bir genç oturuyor, dünyanın tüm ergenleri gibi yüzü asık. Ama bu vagondaki herkes en az onun kadar bedbaht görünüyor.

Eğer 10 yıl öncesinde yaptıklarımı tekrarlasam diye kuruyorum kafamda; on yıl önceki o dükkanı ve neşeli sahibini bulsam, belki onun yüzünde hala bir tebessüm olabilir.

Ama buradaki koşulları düşününce, aslında bu da hayli imkansız görünüyor...

Ne büyük mutluluktan, ne büyük ızdıraba....

BBC

Merkel'den Kötümser Avro Tahmini
05 Kasım 2011
Almanya Başbakanı Angela Merkel, avro krizinden sonra yeniden iyi bir konuma gelmeleri için en az 10 yıl daha geçeceğini söyledi.

Merkel, başbakanlığın resmi internet sayfasında yayınlanan haftalık video mesajında, borçların onlarca yıldan beri birikmiş olduğunu, bu nedenle borç krizinin bir anda çözülemeyeceğini belirtti.
Angela Merkel, "Daha iyi durumda olacağımız güne kadar 10 yıl geçecektir" şeklinde konuştu
TRT

Berlusconi çoğunluğu kaybetti
8 KASIM 2011

İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi, parlamentodaki bütçe oylamasını kazandı, ancak merkez sağ koalisyon hükümeti meclisteki mutlak çoğunluğunu kaybetti.

Berlusconi oylamanın ardından geleceğine karar vereceğini söylemişti

Berlusconi hükümeti, gelecek yılki bütçenin oya konulması için bir önkoşul olan, geçen yılki kamu harcamalarının onaya sunulduğu oylamada 308 parlamenterin desteğini kazandı. Bir milletvekili oylamaya katılmazken, muhalef oylamayı boykot etti.
Berlusconi hükümetinin kazandığı oy, İtalyan parlamentosunda mutlak çoğunluk olan 316'nın altında kaldı.
Bu sonuç merkez sağ koalisyonu çok zayıf bir konuma düşürdü.
Ana muhaletteki Demokratik Parti'nin Lideri Pier Luigi Bersani, "Hükümetin artık bu mecliste çoğunluğu yok" dedi ve Berlusconi'ye istifa çağrısında bulundu.
Berlusconi'nin başlıca koalisyon ortağı Kuzey Birliği Partisi'nin lideri Umberto Bossi de, oylamadan önce başbakana istifa çağrısı yapmıştı.
Bossi, Berlusconi'nin yerine eski Adalet Bakanı Angelino Alfano'nun geçmesi gerektiğini söyledi.
Bütçe oylaması, Berlusconi'nin siyasi kariyeri açısından önemli bir güvenoylamasına dönüşmüştü.
Berlusconi'nin dün gece kendi partisinden isimler ve Kuzey Birliği Partisi liderleriyle yaptığı görüşmenin ardından, ne yapacağına karar vermek için oylama sonucunu beklemeye karar verdiği belirtiliyordu.
Rekor borçlanma faizi
Bu arada, İtalya'da devlet tahvillerinin faiz oranları rekor bir seviyeye, yüzde 6,73'e yükseldi.
İtalya'nın euro bölgesi borç krizinin bir sonraki kurbanı olacağı endişeleri giderek yayılıyor.
Borçlanma konusunda zorlanan İtalya'nın hazine tahvillerine uygulanan faiz oranları ülkenin borçlarını ödeyemeyeceği kaygısı nedeniyle yüksek düzeylere ulaştı.
Görevde bulunduğu süre içinde çok sayıda güvenoylamasını atlatan Berlusconi dün istifa etmeye hazırlandığı iddialarını reddetmişti.
Bütçe açığının Yunanistan'a göre daha düşük olduğu İtalya'da, 1.9 trilyon doları bulan yüksek borç ve düşük büyüme oranlarının borç krizini derinleştirmesinden korkuluyor.
BBC

Basında, hedonist İtalya'nın sembolü Berlusconi'nin sonu
Selçuk Salih Caydi
10.11.11



Tarihi günler yaşıyoruz. Neoliberal ahlaksızlığın sembolü, bunga-bunga partilerinin ve "yandaş basın"ın mucidi Silvio Berlusconi istifa edeceğini açıkladı. AB'nin üç numaralı ekonomisi İtalya'nın 17 yıllık baş siyasi figürü Berlusconi ile birlikte bir devir sona eriyor.

Berlusconi çarşamba günü La Stampa'da çıkan mülakatında (9.11.11), Şubat ayında yapılacak erken seçimlere işaret etmiş ve seçimlerde adaylığını koymayacağını söylemişti. Çarşamba günü İtalyan Devlet Başkanı Giorgio Napolitano, piyasaları sakinleştirmek için, Berlusconi'nin istifa edeceğini söyledi.

Ama piyasalar allak bullak. İtalyan devlet tahvillerinde faiz oranı, kritik yüzde 7 eşiğini aştı. Böyle bir durumda AB'nin müdahale etmesi gerekiyor. Borçlanma maliyeti yüzde 7'nin üzerine çıkan bir ülke, kredi bulmakta zorlanır.

Yunanistan'dan sonra sıranın İtalya'ya geldiği anlaşılıyor.
Sol eğilimli İspanyol ekonomi gazetesi Cinco Dias, durumu "İtalya'yı kurtarmak artık mümkün değil" diye özetlemiş (10.11.11).

Gazete, ekonomi bir kere bozuldu mu, Başbakan'ın istifasının da gidişatı kurtarmadığını yazmış, ama istifa etmemesinin daha kötü olacağını yazmamış. Bu ölçüde borçlu bir ülkeye piyasaların yeniden güvenmesi zor. "Güven endeksi"ne göre işleyen sistemi için, feci bir durum. (Ama sistem yakında güvenecek bir yer bulamayabilir. O zaman ne olacak? Bu henüz tartışılmıyor!)

İtalya'nın büyük ekonomi gazetesi Il Sole 24 Ore, Olağan dışı bir (teknokratlar) Hükümetinin, finans piyasalarını sakinleştireceğini düşünüyor. "Milli Birlik Hükümeti bir zorunluluk" diyen gazete, bu yolla İtalyanların "dünyanın güvenini" yeniden kazanacağını ileri sürüyor -da bir hata yapıyor: Dünya İtalyanlara güveniyor (İtalyanlara güvenmeyenler finans piyasaları). Fransız ekonomi gazetesi Les Echos (10.11.11), Avrupa Merkez Bankası'nın İtalyanlara karşı daha anlayışlı olmasını taleb ediyor. Amerikan Merkez Bankası FED'in krize müdahale ederek kötüleşmesine nasıl engel olduğu örneğine bakarak, Avrupa Merkez Bankası'nın da benzeri rol üslenmesi gerektiğinin altını çiziyor. İsveç'te yayımlanan Sol eğilimli Aftonbladet de, sorunu ancak Avrupa Merkez Bankası'nın çözebileceği fikrinde (10.11.11). Bu istikamette düşünenler çoğunlukta.
http://konstantiniye.blogspot.com/

'Euro bölgesi büyüme oranı sıfıra yakın olacak'
10 KASIM 2011

Avrupa Birliği, euro bölgesinin 2012'deki ekonomik büyüme oranı tahminini yüzde 1,8'den yüzde 0,5'e düşürdü.
Avrupa Komisyonu'nun ekonomi ve mali işlerden sorumlu üyesi Olli Rehn konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada Avrupa'da büyüme hızının bir hayli yavaşladığını ve yeni bir küçülme riskinin söz konusu olduğunu söyledi.

Avrupa, Avrupa Birliği, Ekonomi, Küresel Mali Kriz
Büyümenin azalması Avrupa'nın yaşanmakta olan borç krizinden çıkışını güçleştirecek bir faktör olarak görülüyor.
Son günlerde gittikçe belirsizleşen İtalya'nın mali durumunun etkisiyle finans piyasalarındaki gerginlik sürüyor.
Büyüme oranı öngörülerini gözden geçiren Avrupa Komisyonu, İtalya'da siyasi bir değişim yaşanmaması halinde, yüzde 120,5 olan kamu borçlarının gayrı safi yurt içi hasıla oranının 2012'de azalmayacağı uyarısında bulundu.
Komisyon İtalya'nın kamu borçlarının gayrı safi yurt içi hasıla oranının 2013'de 118.7'ye inmesini bekliyor.
Avrupa Komisyonu'nun Yunanistan'ın borç oranına dair 2012 tahmini ise yüzde 198.3 olarak açıklandı.
Avrupa bölgesinde süregelen mali sorunlar sebebiyle Uluslararası Enerji Kurumu da petrol talebine dair öngörülerini değiştirdi.
Kurumdan yapılan açıklamada, Avrupa merkezli ekonomik problemlerin finans piyasalarına etkisi ve küresel ekonomik küçülmeye yol açma ihtimalinin, petrole olan talebin azalmasına yol açmasının beklenebileceği söylendi.
BBC

Sarkozy: "Papandreu bir deli"
11 Kasım 2011

TRT'nin haberi:

Sarkozy'nin Obama ile mikrofonların açık olduğunu fark etmeden yaptığı görüşmede İsrail Başbakanı Netanyahu'yu eleştirmişlerdi. Aynı görüşmede farklı bir detay daha ortaya çıktı. Sarkozy'nin Yunanistan Başbakanı Papandreu için de söyledikleri de gün yüzüne çıktı.

Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin, ABD Başkanı Barack Obama ile mikrofonların açık olduğunu fark etmeden yaptığı görüşmede Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu için de ‘ O bir deli’ dediği ortaya çıktı.

Le Parisien’de yayınlanan görüşmenin detaylarında, Sarkozy’nin kesintiler için referanduma gideceğini açıklayan Papandreu için Obama’ya "Bu deli adam Papandreu referandumla karşımıza çıktı. Çünkü O’nun canı sıkkın. O’na zorluk çıkarmanın anlamı yok, Zaten dizleri üzerine çökmüş.” dediğini yazdı.

Sarkozy ile Obama’nın daha önce çıkan gizli konuşmalarında Sarkozy İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’yu ‘yalancı’ olmakla suçlamış, Obama’da kendisinin Netanyahu ile her gün uğraşmak zorunda olduğunu söylemişti.
TRT

İspanya'nın borçlanma maliyeti yükseliyor
17 KASIM 2011

İspanya'da seçimlere az bir süre kala, ülkenin borçlanma maliyeti rekor düzeylere ulaştı.

İspanyol Hazinesinin düzenlediği 10 yıl vadeli hazine tahvili ihalesinde ortalama faiz oranı yüzde 6,975'e yükseldi.

1997'den bu yana en yüksek düzeyine ulaşan bu oran Ekim ayında yüzde 5,433'ti.

Borçlanma maliyeti 'sürdürülemez oran' olarak görülen yüzde 7'ye çok yakın.

Gelişmeler ardından, yedi yıldır iktidarda olan Sosyalist Parti'nin 20 Kasım'daki seçimleri kaybetmesi bekleniyor.
2008'deki küresel krizde milyonlarca İspanyol işsiz kalmış ve emlak sektörü çökmüştü.

Kredi derecelendirme kuruluşları Standard & Poor's ve Fitch geçen ay İspanya'nın kredi notunu bir derece düşürmüştü.
Kararın gerekçesi olarak büyümenin zayıf olması ve yüksek düzeydeki özel sektör borçlanması gösterildi.

Özellikle yüksek işsizlik ile mali koşullar, yüksek özel sektör borçları ve İspanya'nın ihracat yaptığı ülkelerde yaşanması muhtemel ekonomik yavaşlama nedeniyle kredi notunun düşürüldüğünü belirtildi.

Bu tür kredi derecelendirme notları ülkelerin borçlanırken ödedikleri faizler konusunda belirleyici oluyor.

Standard & Poor's, aralarında ülkenin en büyük iki bankası olan Santander ve BBVA da olmak üzere, 10 finans kurumunun da kredi notunu düşürmüştü.

Fitch ise 6 İspanyol bankasının notunu düşürdüğünü açıklamıştı.

Diğer taraftan İspanya'da işsizlik son 15 yılın en yüksek seviyesine ulaştı.

Son veriler ülkede işsizlik oranının yarım puan artarak %21,5'e yükseldiğini işaret ediyor.

46 milyon nüfuslu ülkede 5 milyona yakın işsiz var.
Hiç kimsenin çalışmadığı hane sayısı da 1-1,5 milyona yaklaştı.
İspanya sanayileşmiş ekonomiler arasında en fazla işsizin bulunduğu ülke.

17 ülkenin üye olduğu Euro grubunda da İspanya işsizlik oranında birinci sırada.

İspanya hükümeti bütçe açığını kapatmak için bir dizi kemer sıkma önlemine başvurmuştu.

Bu yıl sonundan önce ekonominin istihdam yaratacak hale gelmesi beklenmiyor.
BBC

Fitch Portekiz'in notunu 'çöp'e indirdi
24 KASIM 2011

Not düşürme açıklaması genel grevle aynı güne rastlıyor.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, ülkenin bütçe açığını kapatmak için aldığı önlemlere rağmen 'çöp' olarak tanımlanan seviyeye düşürdü.
'Çöp' statüsü Portekiz hükümeti tahvilleri satın alan yatırımcıların paralarını geri alamayabileceklerine işaret ediyor.

Fitch, not düşürmenin gerekçesi olarak Portekiz'in büyüme potansiyelinin zayıflığını ve bu nedenle bütçe açığını kontrol etmekte zorlanacak olmasını gösteriyor.
Portekiz, Yunanistan ve İrlanda ile birlikte Avrupa Birliği'nden yardım fonu almıştı.
Portekiz'in kredi notunun düşürüldüğü haberi ülkede günlük yaşamı durduran 24 saatlik genel grevle aynı güne rastlıyor.
Derecelendirme kuruluşunun not düşürmesi, Portekiz'in gelecek dönemde borç almakta daha da zorlanacağı anlamına geliyor.
Portekiz'in kredi notu BBB- derecesinden BB+'ya indirildi ve ülkenin not görünümü 'negatif' olarak belirlendi.
BB+ uluslararası yatırım dünyasında 'çöp' olarak tabir ediliyor.
IMF ve AB'den yaklaşık 80 bin euro yardım almış olan Portekiz, 2013 yılına kadar piyasalardan borç almak zorunda kalmayacak.
Portekiz yüzde 9.1'lik bütçe açığını 2013 yılına kadar euro bölgesinin sınırı olan yüzde 3 seviyesine indirmeye çabalıyor.
BBC

Macaristan'ın notu da 'çöp' oldu
25 KASIM 2011

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's Macaristan'ın kredi statüsünü 'çöp' olarak tabir edilen düzeye indirdi.

Moodys'in notu, ülkenin yüksek borç düzeyine, zayıf büyüme potansiyeline ve hükümetin ekonomi için önüne koyduğu hedeflere ulaşıp ulaşamayacağına dair belirsizlik değerlendirmelerine dayanıyor.
Hükümet ise kredi derecelendirme kuruluşunun açıklamalarını Macaristan'a karşı girişilen mali saldırıların bir parçası olarak gördüğünü belirtiyor.
Bir başka kredi derecelendirme kuruluşu olan Standart & Poor's ise daha önce Macaristan'ın kredi notunu Avrupa Birliği ve Uluslararası Para Fonu (IMF) ile görüşmelere kadar düşürmeme kararı almıştı.
Macar hükümeti geçen hafta Avrupa Birliği'nden yardım talep edebileceğini ancak IMF'den yeni borç almayacağını açıkladı.
Macaristan Ekonomi Bakanlığı kuruluşun not düşürme kararının hiçbir temeli olmadığını ve dışarıdan kaynaklanan tüm zorluklara rağmen son bir buçuk yılda Macaristan ekonomisinin birçok alanında olumlu değişimler yaşandığını belirtti.
'Çöp' statüsü Macaristan hükümeti tahvilleri satın alan yatırımcıların paralarını geri alamayabileceklerine işaret ediyor.
Moody's Macaristan'ın notunu 'yatırım yapılabilir' seviyenin hemen altında olan Ba1 düzeyine indirdi.
BBC

OECD'den Avrupa'da resesyon uyarısı
8 KASIM 2011

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD dünya ekonomisinin geleceğine ilişkin karamsar bir tablo çizdi.
OECD küresel büyüme tahminini aşağı çekerek, İngiltere ile Euro bölgesinin resesyona girebileceği uyarısında bulundu.

Kuruma göre İngiltere bu yılın son çeyreğinde yüzde 0,02 önümüzdeki yıl başında da yüzde 0,14 küçülecek.
OECD tarafından yayımlanan raporda, Euro bölgesi borç krizinin bütün dünyayı tehdit ettiği bildirildi.
Merkezi Paris'te bulunan OECD'nin son raporunda, bütün siyasetçilerin, Euro bölgesi borç krizinin dünyayı etkilemesine karşı hazırlıklı olmaları uyarısı yapıldı.

Raporda, Yunanistan'la başlayan ve İtalya'ya uzanan Euro bölgesi borç krizinin, ''geniş bir hızla yayılabileceği ve büyük zararlarla sonuçlanabileceği'' bildirildi.
OECD raporda, Avrupa Merkez Bankası'nın krizin giderilmesinde daha aktif rol alması ve euro kurtarma fonunun güçlendirilmesi istendi.
Küresel ekonomik büyümenin 2012 yılında da yavaşlamaya devam edeceği hatırlatılan raporda, bu yıl için yüzde 3,8 2012 için de yüzde 3,4 oranda ekonomik büyüme öngörüldü.
Raporda, Almanya, Fransa ve İtalya gibi üç önemli AB ülkesinin gelecek yıl ''hafif bir resesyona'' gireceği tahmini yapıldı.
OECD, Mayıs ayında Euro bölgesi içinde yüzde 2 oranında ekonomik büyüme tahmini yapmıştı.
Şu anki tahmin ise, bu yılın son çeyreği için yüzde 1, bir sonraki çeyrek için yüzde 0,4'lük bir daralma.
Raporda, ABD için de 2012 yılındaki ekonomik büyüme oranı tahmini yüzde 3,1'den, yüzde 2'ye revize edildi.
BBC

Merkel: "Avro bölgesindeki borç krizine kalıcı bir çözüm bulunması yıllar alacak"

2 ARALIK 2011

BBC'nin haberi:

Merkel: Euro bölgesinde mali birlik kurmalıyız

Almanya Başbakanı Angela Merkel euro bölgesindeki borç krizine kalıcı bir çözüm bulunmasının yıllar alacağını söyledi.

Kendilerini uzun bir sürecin beklediğini belirten Alman lider, Avrupa Birliği'nin bu süreçte parçalanmasını engellemek için geçmiş AB anlaşmalarının değiştirilmesi gerektiğini kaydetti.

Almanya parlamentosunda yaptığı konuşmada, Angela Merkel, ortak para birimi euroyu kullanan ülkelerin bütçelerinin sıkı biçimde kontrol edildiği bir mali birliğe ihtiyaç duyulduğunu ve bu doğrultuda çalışmaların başladığını söyledi.

Buna göre, mali birlik kurallarını çiğneyen hükümetler cezalandırılacak.

Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy de daha fazla entegrasyona ve mali disipline gerek duyulduğunu kaydetti.

Pazartesi günü bir araya gelmeleri beklenen Fransız ve Alman liderlerin bu açıklamalarının öncesinde, dün Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi, Avrupa ekonomisinin görünümünde aşağı yönlü risklerin arttığı uyarısında bulundu.

Draghi, Avrupa Parlamentosu'nda yaptığı konuşmada, Avrupa Merkez Bankası'nın kamu borçlarını satın alma kapasitesinin sınırlı olduğunu kaydetti.

Avrupa Merkez Bankası Başkanı, temel görevlerinin enflasyonun kontrol altında olmasını sağlamak olduğunu vurguladı.

Draghi uygulayacakları para politikasının, Euro Bölgesi'nde orta vadede fiyat istikrarını sürdürmeyi amaçladığını belirtti.
Merkez Bankası Başkanı Draghi, bu politikanın fiyat istikrarı için her yönde uygulanacağını ifade etti.
Avrupa Komisyonu'nun ekonomiden sorumlu üyesi Ollie Rehn, borç krizini çözmek için zamanın giderek daraldığı uyarısını yapıyor.

Sarkozy - Cameron görüşmesi

Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Euro Bölgesi için Fransa ile Almanya'nın kurtarma planını görüşmek üzere İngiltere başbakanı David Cameron'la Paris'te bir araya geldi.
Cameron görüşme sonrasında, beklemekte olan gazetecilerin sorularını yanıtlamadı.
İngiltere hükümeti Euro Bölgesi ülkelerinin sorunlarını çözebilmek için beraber çalışmaları gerektiğini, ancak kendisinin bunun bir parçası olmak istemediğini belirtmişti.

Nicolas Sarkozy Ekim ayında İngiltere'nin diğer Avrupalı ülkeleri eleştirmesinden onların görüşmelerine müdahale etmesinden usandığını söylemişti.

S&P, 15 Avro Bölgesi ülkesinin kredi notunu düşüreceği uyarısında bulundu
06 Aralık 2011

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard and Poor's (S&P), 15 Avro Bölgesi ülkesinin kredi notunu düşüreceği uyarısında bulundu.

S&P, yaptığı açıklamada Avro Bölgesinin kötüleşen borç krizinin bölgenin güçlü ülkelerini etkilediğini belirterek kredi notu AAA olan Almanya, Lüksemburg, Avusturya, Finlandiya, Fransa ve Hollanda ile diğer 9 ülkenin kredi notunu muhtemel indirim için izlemeye aldığını belirtti.

Standard and Poor's, bu karara Avro Bölgesinde son haftalarda artan sistematik stresi gerekçe gösterdi.

Avro Bölgesi'nin diğer iki ülkesi Yunanistan, en kötü kredi notuna sahipken Kıbrıs Rum Kesimi'nin kredi notu da izleme altında bulunuyor.
habertürk

S&P'den bir not şoku da EFSF'ye!
6 Aralık 2011
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor's (S&P), Avrupa Finansal İstikrar Fonunun (EFSF) kredi notunu negatif izlemeye aldı.

S&P Avrupa Finansal İstikrar Fonunun kredi notunu negatif izlemeye aldı

S&P, yaptığı açıklamada, EFSF'nin ''AAA'' olan uzun vadeli kredi notunu düşürebileceği uyarısında bulundu. Kuruluş, EFSF'nin kredi notunu bir ya da iki kademe düşürebileceğini bildirdi.

S&P, dün de, AB liderlerinin cuma günü düzenlenecek zirvede Avrupa'nın borç krizini nasıl çözecekleri konusunda ikna edici bir anlaşmaya varamaması halinde Avro Bölgesi üyesi 15 ülkenin kredi notlarını düşürebileceği uyarısında bulunmuştu.
haber10

Güney Kıbrıs: Sonumuz felaket olabilir
6 Aralık 2011
Kıbrıs Rum yönetimi merkez bankası başkanı Athanasios Orfanidis, ekonomik kriz yaşayan Rum yönetiminin, Avrupa İstikrar Mekanizmasına girmesinin ''felaket olabileceğini'' söyledi.


Orfanidis, ''Aynı zamanda bu yönde ilerlemekten kaçınmanın tamamen kendilerinin elinde olduğunu'' belirtti.

Rum meclisinin maliye komitesinin oturumuna katılan Orfanidis, yaptığı açıklamada, geçen cuma günü, Rum yönetimi lideri Dimtris Hristofyas başkanlığında yapılan toplantıda hükümetle muhalefetin, ek tasarruf tedbirleri alınmasında görüş birliğine varmasını memnunlukla karşıladığını, bunun çok olumlu bir adım olduğunu ifade etti..

Orfanidis, ''Cuma günkü anlaşmadan sonra bu tedbirlerin hemen uygulanmasını bekliyorum. Bu yeni tedbir paketinin bize güvenilirlik kazandırıp kazandırmayacağını görmek için piyasaların tepkilerini çok yakından gözlemlemeliyiz'' dedi.

Rum merkez bankası başkanı, herkese sorumluluk ve ciddiyet gösterme çağrısında bulunarak, ''Piyasaları inandıramazsak daha sonra alacağımız tedbirler daha sert olabilir'' diye konuştu.

Orfandis, ''Avrupa İstikrar Mekanizmasına girmek Güney Kıbrıs için felaket olabilir. Bu yönde ilerlemekten kaçınmak da tamamen kendi elimizde'' ifadesini kullandı.

haber10

"Rum ekonomisi çöpe atılacaklar kategorisine girebilir"

Uluslararası kredi derecelendirme kurumu Fitch Ratings'in, dün akşam yaptığı, Güney Kıbrıs'ı menfi izlemeye aldığı ve kredi notunu 1 veya 2 puan daha düşürebileceği açıklaması Rum gazetelerinde geniş yer buldu. Fitch'in Rum ekonomisini "çöpe atılacaklar kategorisine koymakla tehdit ettiği" yorumu yapıldı. 18.12.2011 00:10 haberx

Saab İflas Başvurusu Yaptı
19 Aralık 2011
İsveçli otomobil üreticisi Saab, mahkemeye iflas başvurusunda bulundu.

Vanersborg Bölge Mahkemesi, Saab Automobile'in sahibi Hollandalı Swedish Automobile'in Üst Yöneticisi Victor Muller'in, mahkemeye iflas başvurusunda bulunduğunu açıkladı.
Swedish Automobile, mahkemenin iflas başvuru dosyasını onaylamasını ve kısa sürede Saab Automobile için yediemin atamasını beklediğini bildirdi.
Saab, Eylül ayında da iflas korumaya başvurmuş, Vanersborg Bölge Mahkemesi, para sıkıntısı çeken şirketin, daha fazla fonu nasıl garanti edeceği ve operasyonlarına nasıl devam edeceğinin açık olmadığı ve iflas koruma başvurusunun işlemeyeceği gerekçesiyle başvuruyu reddetmişti.
Tedarikçileri, ödeme yapılmadığı için yedek parça teslimatlarını durdurunca Saab, nisan ayında İsveç Trollhattan'daki fabrikasında üretimi askıya almak zorunda kalmıştı.
Saab, geçen yıl General Motors tarafından Swedish Automobile'e 74 milyon dolar nakit, 326 milyon değerinde imtiyazlı GM hissesi karşılığında satılmıştı.
Şirket, geçen yıl yalnızca 30 bin araç satabilmişti.
TRT

"Avro Birliği'ne hayır!"
29 Mart 2012



Ekonomik krizle mücadele eden İspanya'da, yaklaşık 100 gün önce iktidara gelen sağcı hükümetin çıkardığı iş reformununu protesto için yapılan genel grev kapsamında, ülkenin dört bir yanında geniş katılımlı gösteriler düzenlendi.

Ülkenin iki büyük işçi sendikası CC.OO. ve UGT'nin çağrısıyla gerçekleşen ve sendikalara göre, katılımın yüzde 77 oranında olduğu genel grev nedeniyle Madrid, Barcelona, Valencia, Sevilla gibi büyük kentlerde gösteriler yapıldı.

İşten çıkarmaları kolaylaştıran ve tazminatları azaltan iş reformu ve ekonomik krize karşı aldığı diğer önlemlerle hükümeti ''Herkesin işini bitirmek istiyorlar'' diye suçlayan sendikalar, geri adım atması için hükümete yaptığı diyalog çağrılarını yineledi.

Başkent Madrid'deki gösteride, ''Suç, sağlıkta kesintidir'', ''Eğitim; yatırım gerektirir'', ''Ekmek olmadan barış olmaz'', ''Adalet'', ''Kesintilere hayır'', ''Avro Birliği'ne hayır'', ''Sosyal paktı deliyorsunuz'' yazılı pankartlar taşındı.
http://www.timeturk.com/

İspanya bütçesinde 27 milyar euro kesinti
30 MART 2012
İspanya hükümeti, bugün tarihinin en ağır kemer sıkma önlemlerini açıklayarak kamu harcamalarında 27 milyar euro kesintiye gideceğini bildirdi.

Kesintiler kamu çalışanlarının maaşlarının dondurulması ve bakanlık bütçelerinin yaklaşık yüzde 17 oranında küçültülmesini de içeriyor.

Hükümet bu yıl kurumlar vergisinde büyük işletmelerin vergilerine getirilen artışla ek 12,3 milyor euro gelir sağlayacağını söylüyor.
İspanya Başbakan Yardımcısı Soraya Saenz de Santamaria ülkenin çok sıradışı bir dönem geçirdiğini söyleyerek, "önceliğimiz kamu maliyesine çeki düzen vermek" diye konuştu.
Fakat iktisatçılar kesintilerin İspanya'nın Avrupalı ortaklarını tatmin etmeye yeterli olup olmayacağını sorguluyor.
İspanya Başbakanı Mariano Rajoy geçen ay Avrupa Komisyonu ile İspanya'nın bütçe açığını 2012 yılında Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'nın yüzde 5,3'üne indirme konusunda anlaşmaya varmıştı.
Madrid'deki IESE Ticaret Akademisi'nde iktisat profesörü olan Javier Diaz Gimenez BBC'ye "Bu ikna edici görünmüyor. Brüksel ile anlaşmaya vardıkları yüzde 5,3 hedefini tutturamayacaklar çünkü büyümeye ilişkin tahminler göz önüne alındığında yapılan kesintiler yeterli değil" diye konuştu.
Resmi tahminlere göre İspanya ekonomisinin bu yıl yüzde 1,7 küçülmesi bekleniyor.
Bütçe konusundaki brifinge katılan İspanya enerji bakanı Jose Manuel Soria 1 Nisan'dan itibaren elektrik fiyatlarına yüzde 7 zam yapılacağını açıkladı.
Perşembe günü, sendikalar çalışma koşullarında değişiklik yapan ve işten çıkarmayı kolaylaştıran yeni yasal düzenlemeleri protesto amacıyla genel greve gitmiş, grevcilerle polis arasında yer yer çatışmalar yaşanmıştı.
Yüksek işsizlik
İşsizliğin en yüksek olduğu Avrupa ülkesi olan İspanya'da hükümet bütçe açığını kapaması için euro bölgesi liderlerinin baskısı altında.
İktisatçılar, mali koşullarda düzelme olmaması halinde İspanya'nın da Yunanistan gibi bir dışardan kurtarma paketine ihtiyaç duyabileceğini söylüyor.
İspanya'daki gelişmelerden bağımsız olarak euro bölgesi liderleri Avrupa Birliği bütçesindeki kurtarma fonlarını 800 milyar euroya çıkarma kararı aldı.
İtalya ya da İspanya'nın yardıma ihtiyaç duyabileceği kaygısıyla yatırımcılar şu anda 500 milyar euro olan bu fonların 1 trilyon euroya kadar artırılmasını istemiş, ancak miktar Almanya'nın direnişiyle karşılaşmıştı.
Yeniden resesyona giren İspanya'da işsizlik yüzde 23 oranında. 25 yaşın altındakilerde bu oran yüzde 50'ye çıkıyor.

Alternatif formatta oynat
Başbakan Mariano Rajoy liderliğindeki sağcı hükümet işten çıkarmayı kolaylaştıracak düzenlemelerini, bu suretle emek piyasasını esnekleştirerek istihdamı artıracağı gerekçesiyle savunuyor.
Şubat ayında kabul edilen yasa, halen çalışılan her yıl için 45 gün temel alınarak hesaplanan kıdem tazminatı ödemesini 33 günle sınırlıyor.
Grev ve Çatışma
Sendikalar bu yasaya genel grevle karşılık verdi.
Sendikalara göre, Barselona'daki gösterilere 800 bin kişi katıldı. Polis ise eyleme 80 bin kişinin katıldığını savundu.
Protestocuların bazı binaların camlarını kırdığı ve çöpleri ateşe verdikleri görüldü.
Polis göstericilere göz yaşartıcı gaz, cop ve plastik mermilerle müdahale etti.
Grev sırasında başkent Madrid ve diğer kentlerde de protestolar düzenlendi.
Genel grev nedeniyle karayolu, demiryolu ve hava ulaşımı etkilenirken iç hat seferleri ve Avrupa kentlerine yapılan uçuşların çoğu iptal edildi.
Amerikan kahve zinciri Starbucks, kafelerinden birinin de ateşe verildiği bildiriliyor.
Sendikalara göre Madrid'de gösterilere katılanların sayısı ise 900 bin.
Muhabirlerimiz Perşembe günü yapılan gösteriler ve greve katılımın boyutlarının kemer sıkma önlemlerinin şimdiden bir çok kişinin sabrını zorladığına işaret olduğunu söylüyorlar.
BBCT

"Çöküşe en önde giden ülke, Yunanistan. Ama İspanya'ya yönelik tehdit çok daha büyük"
23 Mayıs 2012

Guardian yazarlarından Seamus Milne, bugünkü makalesinde Euro Bölgesi'nde ya kal ya terket şeklindeki başarısız olmuş modelden vazgeçilmesi gerektiğini savunuyor.

Avrupalı seçkinlerin Yunanlıları ve İrlandalıları tasarruf önlemlerini ses çıkarmadan kabullenmeye zorladıklarını vurgulayan yazara göre "Avrupa ekonomisini bozguna uğratan bu durumun asıl sorumlusu, onlar." Şöyle devam ediyor Seamus Milne:

"Çöküşe giden yolda en önde giden ülke, Yunanistan. Ama ekonomisi vurgun yiyen İspanya'ya yönelik tehdit çok daha büyük boyutlarda."
HABER1001

Kıbrıs AB'den kurtarma paketi istiyor
25 HAZİRAN 2012

Güney Kıbrıs finansal yardım için başvuru yapma niyetini AB'ye iletti.

Kıbrıslı yetkililer AB'nin temsilcilerini bilgilendirirken, söz konusu kaynağa bankacılık sektörünü desteklemek için ihtiyaç duyulduğunu ifade etti.
Kıbrıs'taki Rum bankaları Yunanistan'daki krizden olumsuz etkilendi.
"Mali sektörü Yunan krizi vurdu"
Hükümet sözcülerinden Stefanos Stefanou, istenecek kredi miktarını belirlemek için önümüzdeki günlerde AB ile müzakereler yapacaklarını söyledi.
Güney Kıbrıs, kurtarma paketi isteme niyetinde olduğunu kısa bir açıklama ile duyurdu.
Açıklamada "Mali sektörün yüzünün Yunanistan ekonomisine dönük olmasından dolayı olumsuz etkilerin (Kıbrıs'a) ulaştığından" söz ediliyor.

_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Pts Hzr 25, 2012 7:39 pm tarihinde değiştirildi, toplam 5 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Sal Arl 20, 2011 11:09 pm    Mesaj konusu: Üç yüz yılın en büyük çöküşü! Alıntıyla Cevap Gönder

İbrahim Karagül
Üç yüz yılın en büyük çöküşü!

"Piyasa Gurusu" diye ün yapan Robert Prechter, piyasaların son üç yüz yılın en büyük düşüşünü yaşayacağını öne sürerek, küresel ekonomik krizle ilgili oldukça ürkütücü bir tablo çiziyor. Ona göre; beş-altı yıl içinde borsalarda görülmemiş bir düşüş yaşanacak. Bu senaryo gerçekleşirse, bildiğimiz dünyadan eser kalmayacak demektir.

Böyle bir düşüşün sarsıcı etkileri, sadece piyasaları ve sadece ekonomiyi değil, dünyanın siyasi haritasını da değşitirecek, askeri güç dengelerini tepetaklak edecek, devletlerin/milletlerin çöküşünü ya da tarih sahnesine çıkışını hazırlayacak demektir. Senaryonun inandırıcı bulunmayacağını biliyor olmalı ki, "Ben kış geliyor, bir palto alın diyorum. Diğerleri size çıplak gezmenizi tavsiye ediyor. Eğer benim görüşüm yanlışsa size birşey olmaz, ama onlar hatalıysa ölürsünüz. Bu belli bir süre güvende olmak için verilmiş oldukça şefkatli bir tavsiye" diyor.

Küresel ekonomik kriz konusunda, milyarlarca insanı felakete sürükleyecek büyük bir yalanla karşı karşıyla olduğumuz bir gerçek. "Paniği önlemek" gibi masum bir gerekçeyle kamufle edilen bu yalan, paniği önlemenin çok ötesinde, varolan güç dengesini koruma, bazı ülkelerin gücün ve küresel iktidarın ellerinden kayıp gtimesini önleme kaygısına dayanıyor.

Krizle ilgili her türlü senaryo tartışıldı bugüne kadar. Ancak hiç bu kadar kötüsü söylenmemişti. Son aylarda, dünya genelinde görülen nisbi iyileşme işaretleri, aslında çok daha büyük bir sarsıntı öncesi sessizlikten başka bir şey değil. Sanki ABD'yi 2009'da vuran kriz bitmiş gibi, Yunanistan kurtuluşa ermiş gibi, İspanya ve İtalya paçayı kurtarmış gibi bir görüntü oluşturuluyor.

Bırakın Federal yönetimi, ABD'nin otuzu aşkın eyaleti batmış durumda. Borç 14 trilyon doları aştı. Avrupa'da, bırakın küçük ekonomileri, bazı büyük ekonomiler batmış durumda. Büyüme yüzde sıfıra doğru seyrediyor. Kamu borçları kontrol edilebilir düzeyini çoktan aştı.

Ve en önemlisi; bu son baharda Avrupa'da çok büyük şok dalgaları bekleniyor. Şirket batışlarının yanı sıra, ülke batışlarına tanık olacağız sanki. Türkiye, her ne kadar büyüme rekoru kırıyor olsa da, sonbahar şokunu nasıl atlatır, düşünmek lazım.

Her zaman söylediğimizi tekrarlayalım: Bu bir ekonomik kriz değil. Dünyanın güç haritasını değşitirecek bir buhran. Dünyada jepolitik çözülmelere, ülkelerin temel politikalarında radikal değişikliklere, bölgesel gerilimlere, sosyal patlamalara yol açabilecek bir buhran. Ve "büyük yalan"a inanıp sakın krizin atlatıldığını düşünmesin kimse. Daha şok edici gelişmelere hazır olmayı önermek, belki bu aşamada söylenebilecek tek sihirli cümle olacaktır.
Yeni Şafak

İspanya'da Katalan ayaklanması!
İspanya’da Anayasa Mahkemesi’nin ülkede özerklik haklarında kısıtlama yapması Katalanlar’ı ayaklandırdı
12 Temmuz 2010

Yaklaşık 1 milyon Katalan kararı “Biz bir ulusuz. Geleceğimize kendimiz karar veririz” sloganlarıyla protesto etti. Katalanlar’ı en çok sinirlendiren ise Katalonya’nın kendisini bir ulus olarak tanımlayamayacağı kararı oldu. Barcelona’da toplanan protestocular, ellerinde “Biz bir ulusuz, biz karar veririz” yazan pankartlar taşıdı.

Katalonya Bölgesi’nin liderleri de yürüyüşe katılırken 250 metrelik Katalonya bayrağı açıldı ve özgürlük sloganları atıldı. ön saflarda katıldı.

Anayasa Mahkemesi’nin kararı şiddetli bir şekilde protesto edilirken Katalonya’nın İspanya’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan etmesini isteyen Katalanlar İspanya Hükümeti’ne de ateş püskürdü.

İspanya Anayasa Mahkemesi geçtiğimiz hafta “İspanyol ulusundan başka bir ulus tanımadığını” açıklamıştı. habertürk

Volvo otomobillerinin sahibi artık Çin'li firma
00:20 - Çinli otomotiv üreticilerinden Zhejiang Geely Holding Group Co. Ltd. (Geely Holding Group), Volvo Car Corporation'ın tamamının Ford Motor Company'den satın alınması işleminin bugün tamamlandığını bildirdi. 04.08.2010 İSTANBUL netgazete

YUNAN EKONOMİSİ 2. ÇEYREKTE DARALDI

12 Ağustos 2010
Yunanistan ekonomisi bu yıl ikinci çeyrekte ilk çeyreğe göre yüzde 1,5 daraldı.
Ulusal İstatistik Bürosu, ekonominin bu yılın ikinci çeyreğinde ilk çeyreğe göre yüzde 1,5, geçen yıl ikinci çeyreğe göre de yüzde 3,5 daraldığını açıkladı. Yedi çeyrektir daralan Yunanistan ekonomisi, yılın ilk çeyreğinde de yüzde 0,8 küçülmüştü.
İstatistik Büro

Fitch, görünümünü indirdiği dört ülkenin bankalarını da elden geçiriyor
21 Aralık 2011

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, aralarında Societe Generale, Santander ve Intesa Sanpaolo'nun da bulunduğu 7 İtalyan, 8 İspanyol, 4 Fransız ve 2 Belçika bankasının kredi not görünümünü ''durağan''dan ''negatif''e çevirdi.

Kuruluş yaptığı açıklamada, bankalara ilişkin kararda, özellikle Avrupa olmak üzere pek çok küresel bankanın karşı karşıya bulunduğu yapısal tehlikelerin ve 16 Aralık'ta Euro Bölgesi'ne üye 6 ülkenin kredi not görünümlerin ''durağan''dan ''negatif''e düşürülmesinin etkili olduğunu vurguladı.

Fitch, kredi not görünümleri ''durağan''dan ''negatif''e düşürülen Fransız bankacılık gruplarının Societe Generale, Groupe BPCE, Dexia Credit Local, La Banque Postale; İtalyan bankalarının Banca Monte dei Paschi di Siena (MPS), Banca Popolare di Sondrio (BPS), Banco di Desio e della Brianza (BDesio), Banco Popolare, Iccrea Holding, Intesa Sanpaolo ve Unione di Banche Italiane - UBI Banca; Belçika bankalarının KBC Group, Deixa Bank Belgium; İspanyol bankalarının ise Santander, BBVA, Caixabank, Bankia, Caja Laboral, Banco Cooperativo Espanol, La Caixa ve la confederation des caisses d'epargne CECA olduğunu kaydetti.
habertürk

Merkel: '2012,2011'den daha zorlu olacak'
1 OCAK 2012



BBC'nin haberi

Avrupa yeni yıla kaygı içinde giriyor

Avrupa yeni yıla geleceğe yönelik derin kaygılarla girdi.
Bir çok ekonomist 2012'de resesyon yaşanacağı uyarısında bulunurken, Avrupalı liderler yeni yılın zorlu geçeceği kanısında.

Almanya Başbakanı Angela Merkel Avrupa'nın 'onlarca yıldır tecrübe ettiği en zor sorunlarla karşı karşıya olduğunu' söyledi.

Merkel Almanya'nın görece iyi ekonomik performansına karşın 'önğmğzdeki yılın 2011'den daha zorlu olacağını' kaydetti.

Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy krizin hala bitmediğini söylerken, İtalya cumhurbaşkanı daha fazla fedakarlık çağrısında bulundu.

Borç krizi yüzünden hükümetlerin kamu harcamalarında kapsamlı kesintilere gitmesi ardından Avrupa'da ekonomik büyüme durmuş halde.

Liderlerin yeni yıl mesajları BBC'nin ekonomistler arsında yaptırdığı ankette olumsuz beklentilerin dile getirildiği bir sıraya rastlıyor.

BBC'nin anketine katılan ekonomistlerin büyük bölümü gelecek yıl Avrupa'da resesyon yaşanacağını düşünüyor.
Euro bölgesinin en büyük ekonomile arasında olan İtalya ve İspanya'nın borçlanma maliyetleri sürdürülebilirliği sorgulanan düzeylere tırmandı.

İtalya'nın dev borçlarının Avrupa'da ikinci bir mali krize yol açmasından korkuluyor.

Fransa'nın Kredi Notu Düşürüldü
13 Ocak 2012

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s’un (S&P) Fransa'nın notunu düşürdüğü bildirildi.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor's'un (S&P) Fransa'nın notunu düşürdüğü belirtildi. Kurum daha önce bugün bazı Euro Bölgesi ülkelerinin kredi notlarını düşürelebileceğini açıklamıştı.

Fransız kanallar, Fransa'nın notunun düşürüldüğünü açıkladı. S&P, geçen yıl Aralık ayı başında, 15 euro bölgesi ülkesinin kredi notunu düşüreceği uyarısında bulunmuştu. Kuruluş, euro bölgesinin kötüleşen borç krizinin bölgenin güçlü ülkelerini etkilediğine işaret ederek, kredi notu AAA olan Almanya, Lüksemburg, Avusturya, Finlandiya, Fransa ve Hollanda ile diğer 9 ülkenin kredi notunu muhtemel indirim için izlemeye aldığını bildirmişti.

S&P DAHA ÖNCE UYARMIŞTI

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor's'un (S&P) bugün bazı Euro Bölgesi ülkelerinin kredi notlarını düşürebileceği bildirildi.

Euro Bölgesi'nden üst düzey yetkili, S&P'nin bugün, Almanya hariç birkaç euro bölgesi ülkesinin kredi notlarını düşürebileceğini açıkladı. Yetkili, hangi ülkelerin kredi notlarının düşürülebileceğine ilişkin bilgi vermedi. İlk kurbanlar ise Fransa ve İtalya oldu.
aktifhaber

Şimşek: Sürpriz Değil, Geciken Bir Karar



Avrupa'daki kredi notu şokunu bu sözlerle yorumlayan Şimşek, "Avrupa zemin kaybederken, Türkiye'nin yıldızı parlayacak" dedi.

Bazı Avrupa ülkelerinin kredi notlarının düşürülmesini yorumlayan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, bunun bir sürpriz olmadığını Avrupalıların bundan sonra da zemin kaybetmeye devam edeceğini söyledi.
Mehmet Şimşek, şöyle konuştu:
"Avrupa'da çok ciddi bir kamu borç krizi var. Bu kriz bankacılık sistemine de sirayet etmiş durumda. Dolayısıyla bu not düşüşü aslında çok gecikmiş bir karar. Onun için hiç süpriz değil yani. Avrupalılar bundan sonra da zemin kaybetmeye devam edecektir. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler ise yükselen yıldız olmaya devam edecek-"
TRT

İki AB Ülkesinde AB Karşıtı Gösteriler
14 Ocak 2012



Hırvatistan ve Macaristan'da Avrupa Birliği karşıtı gösteriler düzenlendi.

Hırvatistan'da başkent Zagreb'in merkezinde toplanan göstericiler 22 Ocak'ta Avrupa Birliği'ne üyelik konusunda yapılacak referandumun ertelenmesini talep etti.

Göstericiler, "Hırvatistan'ı seviyorum, AB'ye Hayır" yazılı pankartlar açtı.

Avrupa Birliği karşıtı bir sivil toplum örgütü ile bazı partiler tarafından düzenlenen edilen eylemde, Hırvatistan'ın Birlik'e katılmasıyla derin bir ekonomik krize girileceği iddia edildi.

Avrupa Birliği ile katılım müzakerelerine 2005 yılında başlayan Hırvatistan, 9 Aralık 2011 tarihinde katılım anlaşması imzalamıştı.

Macaristan'da da AB Protestosu

Macaristan'da da Avrupa Birliği karşıtı 2 gösteri düzenlendi. Aşırı sağcı Jobbik partisi tarafından düzenlenen gösteride, Avrupa Birliği'nin Macaristan'a yönelik eleştirileri protesto edildi.

Birlik, bazı yasalarının kendi düzenlemelerine uygun olmadığı gerekçesi ile Macaristan'a karşı hukuki tedbir alabileceğini açıklamıştı.

Bu açıklamaya tepki gösteren Jobbik partisinin lideri Gabor Vona, birliğe üyelik konusunun referanduma götürelmesini istedi.

Göstericiler daha sonra Avrupa Birliği bayrağını yaktı.

Öte yandan "Macaristan İçin İnsan Zinciri" adlı bir gruba bağlı göstericiler de parlamento binasının önünde Avrupa Birliği karşıtı gösteri yaptı.
haber1001

İflasa giden Spanair, hafta sonunda 22 bin yolcuyu havaalanlarında bıraktı
28 Ocak 2012



İspanyol havayolu şirketi Spanair'in, ödemelerini yapamayacak duruma gelmesinden dolayı tüm uçuşlarını durdurmasıyla hafta sonunda seyahat etmeyi bekleyen 22 binden fazla yolcu havaalanlarında kaldı.

İFLAS KUYRUĞU!

Hafta sonunda İspanya'daki havaalanlarında kayıtlı toplam 382 uçuşu bulunan Spanair'in ana uçuş noktası Barcelona'daki El Prat havaalanı, Spanair bileti olan mağdur yolcularla doldu. Spanair mağdurlarına yardımcı olabilmek için İspanya'daki diğer havayolu şirketleri İberia, Air Europa ve Vueling 3 Şubat tarihine kadar ortak yardım kararı alsa da, yolcular biletlerin çok pahalı olmasından yakındı. Sorunlarını çözebilmek için muhatap bulmakta zorlanan yolcular, en azından bilet paralarını geri almaya çalışıyor.

Havaalanında bekleyen yolcular İspanyol basınına yaptıkları açıklamalarda, ''Uçmak için tek yol business bilet almak. Ayrıca dönüş bileti için de hiçbir kolaylık sağlanmıyor'', ''Gideceğim yere şu anda başka direk uçuş yok. Başka şirketlere gitmemi söylediler ama onlar da bir bilete 500 avro istiyor'', ''Santiago'ya (İspanya'nın kuzey batısındaki bir kent) gidebilmek için İberia'ya 400 avrodan fazla ödemem ve Madrid aktarması yapmam gerekiyor'', ''Telefonlara kimse çıkmıyor. Sadece yolculara yardımcı olsun diye bir bilgilendirme notu verdiler o da bir işe yaramıyor. Herkes kendi başının çaresine bakacak'' şeklinde konuştular. Verilen bilgilerde ayrıca, Spanair'in hafta sonunda kayıtlı olan 32 yurt dışı noktasına olan uçuşlarının da iptal edildiği kaydedildi.
habertürk

İspanyol havayolu şirketlerinden Air Nostrum, 2 yıllığına iş durdurdu
08 Şubat 2012

İspanyol havayolu şirketlerinden Air Nostrum, 2 yıl boyunca çalışanlarının iş akdinin feshedilmesi için başvuruda bulundu.

İspanyol havayolları İberia'ya bağlı olan Air Nostrum, mevcut ekonomik krizden dolayı uğradığı zararı ve yakıt ücretlerinin pahalılığını gerekçe göstererek, bin 800 kadar çalışanının 2 yıllık iş akdinin feshedilmesi için gerekli yasal başvuruyu yaptı.

Valencia merkezli olan Air Nostrum'da işçiler ile işveren arasında görüşmelerin hemen başlatılacağı, anlaşma sağlanamaması halinde son kararı Çalışma Bakanlığının vereceği bildirildi.

SPANAIR MAĞDURLARI
Bu arada, diğer bir İspanyol havayolu Spanair'in iflasından dolayı mağdur durumda kalan çalışanların gösterileri devam ediyor.
habertürk

Maastricht Can Çekişiyor
08 Şubat 2012



Maastricht Anlaşması'nın 20 yıl önce imzalandı. Avrupa, bu anlaşmayla birlikte büyük umutlarla yola çıktı, ama ekonomik kriz yolu kesti.


Avrupa'yı daha fazla bütünleştirmeyi amaçlıyan, düzenlendiği yerin adıyla anılan Maastricht Anlaşması Avrupa Birliği'nin temellerini attı.

Ortak para biriminin doğumunu müjdeleyen anlaşmadan 20 yıl sonra Avro hayatta kalma mücadelesi verirken, Avrupalı liderler bu defa Avro'yu kurtarmak için tarihi kararlara imza atıyor.

1992'de İmzalanmıştı

1992'de imzalanan Maastricht Anlaşması'yla, Avrupa Topluluğu Avrupa Birliği'ne dönüşürken ortak para birimine geçilmesi kararlaştırılmıştı. Bir kriz mekanizmasına yer verilmemiş; önleyici tedbirlerle yetinilmişti.

27 Birlik üyesinden 17'sinin para birimi olarak kullandığı Avro çok zaman geçmeden ağır bir krize sürüklendi. Kriz o kadar derin ki Avro hayatta kalma mücadelesi veriyor.

Avro bölgesinde resesyon kaygıları derinleşiyor.

Yunanistan'daki krizin diğer ülkelere sıçraması endişesi artıyor.

Fransa ve Almanya Yeni Bir Anlaşma İstiyor

Avrupa'nın iki büyük ülkesi Fransa ve Almanya, ekonomik krizin yarattığı sıkıntılardan kurtulamayan Birlik için yeni bir anlaşmaya ihtiyaç duyulduğunu, Avrupa'nın yeniden tasarlanması gerektiğini savunuyor.

İngiltere hariç, 26 üye ülke Almanya ve Fransa'nın planı çerçevesinde gelecek dönemde bütçe konusunda birliğin sıkı kurallarına uymayı kabul etti.

Sönük Kutlama

Avro rüyasının bitmemesi için seferber olunurken temelini atan anlaşmanın yıldönümünde gösterişli kutlamalardan uzak duruldu.
TRT

Yunan hükümetinde istifalar
10 ŞUBAT 2012



Yunanistan'da dört bakan hükümetin Avrupa Birliği'nin baskısıyla onayladığı yeni kemer sıkma önlemlerini protesto için istifa ederken, başkent Atina'da eylemciler polisle çatıştı.

İstifa dört bakanın üçü aşırı sağcı Loas Partisi, biri de Sosyalist PASOK partisine üye.
Yunan halkının Almanya tarafından aşağılandığını savunan koalisyonun küçük ortağı Laos Partisi, parti üyesi 15 milletvekilinin kemer sıkma önlemlerine onay vermeyeceğini duyurdu.

Bu arada, sendikaların ilan ettiği 48 saatlik grev sonrasında başlayan protestolar sırasında göstericiler polise taş ve molotof kokteyli fırlattı. Polis göstericilere göz yaşartıcı gazla karşılık verdi.

Parlamento'nun yeni önlemleri Pazar günü oylaması bekleniyor.
Pakette neler var?
Söz konusu önlemler iş yasalarının serbestleştirilmesini, 751 euro olan asgari ücretin 600 euroya düşürülmesini, bankalarla borç silme müzakerelerine başlanmasını ve emeklilik sisteminin yeniden düzenlenmesini içeriyor.

Euro bölgesi maliye bakanları Yunanistan'ın kurtarma fonundan 130 milyar euro alabilmesi için bu önlemleri onaylamasını şart koşuyor.

Maliye bakanları ayrıca Yunanistan'dan bütçede 325 dolarlık ek kesintiye gitmesini istiyor.

AB yetkilileri buna ek olarak Yunanistan'daki koalisyon hükümetinin programa güçlü siyasi destek vermesini talep ediyor.

İşsizlik yüzde 20
Maliye bakanları Perşembe günü Brüksel'de yaptıkları toplantıda bu koşulların Çarşamba gününe kadar yerine getirilmesini istedi. Bakanlar Çarşamba günü yine toplanacak ve bu krediyi serbest bırakıp bırakmayacağını karara bağlayacak.

Yunanistan içine düştüğü mali kriz nedeniyle muazzam bir büyüklüğe ulaşan borçlarını ödeyemiyor. Yunanistan'ın iflasını Avrupa'nın mali istikrarını sarsabileceği ve hatta euro bölgesinin dağılmasına neden olabileceği endişesi var.

Ülke hala bir önceki kurtarma paketi için uygulanan kemer sıkma önlemlerinin sarsıntısını yaşıyor. Kesintiler, büyük bir sosyal huzursuzluğa neden olmuş ve büyük çaplı protesto eylemlerinde çatışmalar çıkmıştı.

Derin bir resesyonda olan Yunanistan'da işsizlik oranı yüzde 20'inin üzerinde.

Sendikalar yeni kemer sıkma önlemlerin halkın sıkıntılarını daha da artıracağı uyarısında bulundu.
BBC

Yunanistan Drahmi'ye dönerse ne olur?
13 ŞUBAT 2012



Yunanistan'da parlamentonun kemer sıkma önlemlerini kabul kararı kısa vadede iflas tehlikesinin savuşturulmasını sağlamış olabilir, ama aşırı borcunu azaltmaya çalışan ülke yıllarca sürecek ekonomik krizlerle karşı karşıya.

Ülkenin euro öncesindeki para birimi drahmaya dönmesi fikrine destek artarken, Avrupa liderleri de Yunanistan'ın eurodan ayrılması durumunda para birliğinin hayatta kalabileceğini söylüyor.

Peki Yunanistan yeni bir para birimine geçerse ne olur?
Euro bölgesi krizi sadece siyasi anlaşmalar ya da ekonomik analizlerden ibaret değil. İşin bir de insanların cebindeki paraya olan güven boyutu var.

Euronun her euro bölgesi vatandaşı için daha bütünleşmiş ve istikrarlı bir Avrupa kıtası yaratması umuluyordu.
Ancak eğer tek para birimi parçalanmaya başlar, bir ülke kendi ulusal para birimini yaşama geçirmeye girişirse euro bölgesinin tamamı bundan etkilenecek.

Yunanistan'a ilişkin borç paketi pazarlıkları devam ederken, ülkenin içindeki siyasi kriz de artıyor. Kemer sıkma önlemleri can yaktıkça krizin yakın zamanda çözüleceğine inanan pek yok.

'B Planı'nda ne var?

Euro bir arada kalamazsa ne olacağı sorusuna, hararetli tartışmalarda özel sohbetlerde yanıt aranıyor.
Euronun tarihi konusunda bir kitabı olan ve merkez bankası konularıyla ilgilenen bir düşünce kuruluşundan David Marsh, euro'nun kilit oyuncularıyla da yakın temasta. ''Bir B Planı bulunduğuna ikna olmuş durumdayım. İnsanlar bana böyle bir plan olduğunu söylediler'' diyor, ama planın gizli olduğunun da altını çiziyor.

Gizliliğin nedeni ise panik yaratmama arayışı. Yunanistan'da zaten mevduat sahipleri kitlesel biçimde olmasa bile bankalara akın etmişlerdi krizin ilk aşamalarında. Paralarını çekmiş ya da yurtdışına transfer etmişlerdi.

Siyaset bilimci Aristotle Kallis, ''İnsanlar birşeylerin korkunç bir şekilde ters gitmesinden endişeli. Ya Yunanistan euro'dan çıkacak ya da çıkarılacak korkusu'' diyor.

Ardından da, yeni para birimiyle gelecek olan bir devalüasyon, varlıklarının değer kaybetmesi, daha da ağırlaşacak bir yoksullaşma.

Yeni para birimi

Euro'dan ayrılmayı planlayan bir hükümet, muhtemelen öncelikle uluslararası darphanelerden biriyle, örneğin İngiltere merkezli matbaa De La Rue'ye âcil bir telefon edecektir.
Şirket, İngiliz sterlininden Irak'ın yeni parası dinara kadar çok geniş bir portföye sahip.

Peki yeni banknotlar ve bozuk paraları yürürlüğe sokmak ne kadar sürer?

De La Rue'nün danışmanlarından Mark Crickett, ''Dört aydan daha kısa süreceğini zannetmiyorum'' diyor.

Ama siparişi verecek hükümet, paniğin yayılması kaygısıyla sipariş ve teslimat işlerini olabildiğince gizli bir şekilde yapacaktır.

Euro'nun işlemden çekilmesi, muhtemelen âni bir şekilde duyurulacak ve geçici bir süreliğine, mesela dört aylığına geçici bir para birimi kullanılacaktır.

Yeni para birimi eğer Drahmi olacaksa, bir euro'ya eşit bir değerde ortaya çıkması, ardından da hızla devalüe edilmesi beklenebilir.

Yunanistan'daki sermaye kontrolü, Yunan halkının eurolarını devalüe edilmiş bir kurdan yerel paraya çevirmeyi sınırlayacak, eski euroları yastık altlarında bulunduranlar ise muhtemelen sınıra doğru hareket edecektir.

Mark Crickett, böyle bir durumda ise hükümetin önünde, paranın çıkışını önlemek için ''sınırları kapatmak'' gibi bir seçenek olabileceğini söylüyor. Bu ise insanların, malların ve hizmetlerin serbest dolaşımı esası üzerinde kurulan Avrupa Birliği projesinin sorgulanması anlamına gelecek.
Ayrıca hareket sınırlaması diğer euro üyelerinde de paniğe neden olacak.

Euro bölgesinin dağılmasının ne anlama geleceği soruları üzerine çalışmaları bulunan, UBS'in baş stratejistlerinden, Larry Hatheway, ''Düşünün, Portekiz vatandaşısınız, birileri gelip size, 'gördün mü, Yunanistan euro bölgesinden ayrılmış.' diyor. Mantıklı hareket, kişisel servetinizi, paranızı Portekiz'de tutup tutmamayı gözden geçirmektir.'' şeklinde konuşuyor.

Eğer euro bölgesi dağılırsa, kıtanın para birimi bir belirsizlik dönemine girecek ve insanlar siyasetçilerinin hatalarının bedelini ceplerinden ödeyecekler.
BBC

Moody's İngiltere ve Fransa'yı negatif izlemeye aldı
14 ŞUBAT 2012



Amerikan kredi derecelendirme kurumu Moody's İngiltere, Fransa ve Avusturya'nın ekonomilerini negatif izlemeye aldı. Moody's, İngiltere ve Fransa'nın, Avrupa'da yaşanan borç krizinin yarattığı ekonomik zayıflıkla başetmeleri konusunda kaygı duyulduğunu kaydetti.

Moody's ayrıca İtalya, Portekiz ve İspanya'nın kredi notlarını da düşürdü. Geçen ay da diğer kredi derecelendirme kurumu Standard and Poor's, Fransa'nın da aralarında bulunduğu 9 Avrupa Birliği ülkesinin notlarını düşürmüştü. Bu ülkeler arasında İngiltere yer almıyordu.

İngiltere'nin negatif izlemeye alınması, Moody's kurumunun, gelecek 18 ay içinde İngiltere'nin AAA olan kredi notunun kırılması olasılığını yüzde 30 olarak gördüğü anlamına geliyor.
BBC

Yunanistan Avro Bölgesinden Çıkarılabilir
17 Şubat 2012
Yunanistan'da teknokratlar hükümeti 325 milyon avroluk ek tasarruf paketini de kabul etti.

Yunanistan hükümeti, gece geç saatlerde, bütçesinde 325 milyon avroluk ek tasarruf yapılmasını kabul etti.

Kararı protesto eden öğrenciler, Atina'da parlamento binası önünde polisle çatıştı.
Avrupa Birliği maliye bakanları, pazartesi günü toplanarak 130 milyar avroluk ikinci yardım paketini karara bağlayacak.
Uzmanlar Yunan ekonomisinin düze çıkmaması halinde ülkenin Avro bölgesinden çıkarılacağını söylüyor.
Yunanistan'ın Avro bölgesinden çıkması ise sadece ülkenin geleceğini değil Avrupa'nın zor durumdaki diğer ekonomilerini de tehdit ediyor.
Yunanistan nefesini tutmuş Avrupa Birliği'nin kurtarma paketini bekliyor, ancak Almanya başta olmak üzere Avrupa'da Yunanistan'a daha fazla yardım yapılmamamsı görüşü giderek ağırlık kazanıyor.
TRT

"İşçiye ekmek yoksa, patrona da huzur yok"
20 ŞUBAT 2012



BBCT'nin haberi:

İspanya'da iş yasası reformlarına tepki

İspanya'da binlerce kişi, hükümetin son kemer sıkma önlemlerinin işçi haklarını zedelediği gerekçesiyle sokaklara döküldü.

İspanyol sendikalar, protesto gösterisine bir milyon kişinin katıldığını söylüyor.
.
Bir çok kentte eş zamanlı düzenlenen gösterilerin en büyüğü başkent Madrid'deydi.

Protestocular, "İşçiye ekmek yoksa, patrona da huzur yok" yazılı pankartlar taşıdı.

İspanya'da geçen Kasım ayında iktidara gelen muhafazakar hükümet, yüzde 28'e varan işsizlik oranlarının düşürülebilmesi için reformların şart olduğunu savunuyor.

Çalışanlar ise haklarının korunmadığına dikkat çekiyor.
En fazla tepkiyi ise işverenlerin, işten çıkardıkları çalışanlara yapacakları tazminat ödemelerine ilişkin planlar çekti.
İspanya'da işsiz sayısı 2011'in son çeyreğinde 5 milyon barajını aştı.

Ulusal İstatistik Enstitüsü, Aralık sonu itibariyle İspanya'da 5,3 milyon kişinin işsiz olduğunu açıkladı.

17 üyeli Euro bölgesinde en yüksek işsizlik oranına sahip olan İspanya'nın bu yıl tekrar resesyona girmesi bekleniyor.

"Euro'nun kısmen ya da tamamen çökmesinin 'akla yakın' bir ihtimal"
8 MART 2012



BBCT'nin haberi:

'Euro çöküşüne karşı güvenlik stratejisi çizilsin'

İngiltere'de hükümete ulusal güvenlik stratejisi konusunda danışmanlık yapan bir karma komisyon, euro bölgesinin dağılması olasılığına karşı acil durum planları hazırlanması çağrısında bulundu.

Milletvekilleri ve Lordlar Kamarası üyelerinden oluşan karma komisyon, ilgili bakanların 'ivedilikle' strateji geliştirmesi gerektiğini kaydetti.

İngiltere, Avrupa Birliği, Ekonomi, Amerika Birleşik Devletleri
Ulusal Güvenlik Stratejisi Komisyonu, Avrupa ortak para biriminin kısmen ya da tamamen çökmesinin 'akla yakın' bir olasılık olduğuna inanıyor.

Bunun, ekonomik gerekçelerle göç edenlerin sayısında artışa, siyasi gerilim ve toplumsal kargaşaya yol açabileceği kaydediliyor.

Üyeleri arasında İngiliz iç istihbarat teşkilatı MI5'ın eski yöneticisi Eliza Manningham-Buller'ın da olduğu komisyon Euro Bölgesi'nde istikrarsızlığın AB bünyesinde pek çok ülkenin savunma harcamalarını önemli oranda azaltmasına neden olabileceğini kaydetti.

"Başlıca savunma ve güvenlik ortaklığımız çıkarları bizimkisinden giderek ayrışan bir müttefik ile ise, çok temel sorular sormamız gerekiyor."

Komisyon ekonomik istikrarsızlığın İngiltere'yi "kendisini savunmaktan aciz durumda" bırakabileceğinden söz ediyor. İngiltere, AB ve NATO'nun duruma eğilmesi çağrısında bulunuyor.

Hükümet ise çağrıya uzun vadeli güvenlik unsurlarının dış politika değerlendirmelerinin odağında yer aldığını söyleyerek yanıt verdi.

ABD ile 'özel ilişki' tekrar düşünülsün

Komisyon hükümetin çizdiği ulusal güvenlik stratejisini, 2010 Stratejik Savunma ve Güvenlik Raporu ile yayınlamasını memnuniyetle karşıladı; ancak henüz çatı oluşturacak kapsayıcı bir strateji oluşmadığından yakındı.

Komisyonun başkanlığını yapan, eski dışişleri bakanı Margaret Beckett "İyi bir stratejide büyük meseleler net ve gerçekçi biçimde tartışılır, seçeneklerin gelişmesine rehberlik edilir. Burada bu yok" dedi.

Beckett, İngiltere'nin nasıl bir ülke olmak istediği, öngördüğü harcamalar doğrultusunda hedeflerinin gerçekçi olup olmadığı noktasında toplumsal bir tartışma açılmasını istedi.

BBC'ye bir açıklama yapan Beckett, hükümete Libya ve Suriye gibi vakalarda aldığı kararlarda Ulusal Güvenlik Stratejisi'nin rehberlik ettiğine dair hiç bir işaret bulunmadığını savundu.

Stratejinin 2010'da genel seçim sonrası alelacele hazırlandığını savunan Beckett, 2015'teki gözden geçirmenin çok daha dikkatli şekilde yapılması gerektiğini kaydetti.

Komisyon ayrıca, Washington yönetimi odağını Avrupa'dan Asya-Pasifik bölgesine çevirirken, İngiltere'nin de ABD ile ilişkisini gözden geçirmesi gerekeceğini kaydetti.

ABD'nin değişen öncelikleri ışığında "başlıca savunma ve güvenlik ortaklığımız çıkarları bizimkisinden giderek ayrışan bir müttefik ile ise, çok temel sorular sormamız gerekiyor" denildi.

Raporda, "orta ve uzun vadede İngiltere'nin güç ve nüfuzunun azalmasını beklememek bütünüyle gerçekdışı olur" deniyor.

Bu nedenle komisyona göre, "sınırlı kaynaklar" devrinde, İngiltere dış ilişkilerinde ortaklığa dayalı bir rol oynamak durumunda.

Hükümet sözcüsü ise açıklamalar ardından hükümet üyelerinin yaşanan değişimleri müteyakkız şekilde, dikkatle izlediğini ve değişen küresel ortam ve İngiltere'nin güvenliğine yönelik tehditlerin enine boyuna gözden geçirildiğini belirtti

Atina'da yardım kuyruğu
Matthew Price
BBC Atina
9 MART 2012



Yunanistan'daki ekonomik kriz nedeniyle işsizler ve evsizler ordusuna katılanların sayısı her geçen gün artıyor. Yunanlılar artık geleceğe daha karamsar bakıyor.

Orta Doğu, Afrika ya da Karayipler'de gıda yardımları yadırganacak birşey değil. Ama bir Batı Avrupa başkenti için durum farklı.

Atina'da birçok kişi her gün bir kutu fasulye konservesi ve çorba için kuyruğa giriyor.

Eczacı Sotiris Triantafilu da onlardan biri. Triantafilu, iyi giyimli, ciddi görünümlü, 30'lu yaşlarda biri.

Ekonomik kriz nedeniyle iki ay önce sekiz yıldır çalıştığı işyerinden ayrılmış.

Yedi yaşındaki kızı hastalanmış. İlaç almaya gelmiş. Gıda yardımını kolunun altına sıkıştırmış. "İşsizim. Başka türlü ayakta kalma şansımız yok" diyor.

Kuyrukta ağlayan çocuk, sessizliği bozuyor. İnsanlar floresan ışığının altında sessizce sıranın kendilerine gelmesini bekliyor.

Kapı her açıldıkça içeri soğuk giriyor. Atina'nın yoksul mahallelerinden birinde bir klinikteyiz.

Bazı çocuklara aşı yapılıyor. Bir odada, yandaki hastanede mesaisini bitirdikten sonra burada gönüllü olarak çalışan bir doktor hasta muaeyene ediyor.
Maaşlar kesiliyor
Ağzında maske olan bir hemşire hastalardan birinin adını çağırıyor.

Bir kadın ayağa kalkıyor. Onun da kolunun altında yiyecek yardımı kutusu var.

Dimitra Kulizu, bir yardım örgütünün posteri altında sabırla sırasını bekliyordu.

Fotoğraf az gelişmiş bir ülkede çekilmiş. Açlıktan bir deri bir kemik kalmış bir çocuk posterde şaşkın gözlerle objektife bakıyor.

Dimitra Kulizu bir emekli. Devlet hastanesinde bakınmaya bile parası yok. Onun öyküsü de farklı değil.

Şimdiye kadar devletten 600 euro emeklilik maaşı alıyormuş. Bu parayla iş bulamayan oğlu dahil tüm aileyi geçindiriyormuş. Şimdi yardımları kesilmiş.

Yeni kemer sıkma önlemleri kapsamında hükümet bu ay, emeklilik maaşlarının yüzde 20 oranında kesileceğini açıkladı. Bu 120 euro demek.

Kulizu "Bu adil değil" diyor ve parası kesilirse ailenin daha da zora gireceğini söylüyor. Burada herkes bu korkuyu yaşıyor.

Yunanistan'da halkın üçte birinin yoksulluk sınırının altında yaşadığı tahmin ediliyor. Ama bunların çoğunluğu çok kötü durumda değil.

Evsiz ya da sokakta değiller. Aslında bir çoğunun gıda yardımına da ihtiyacı yok.

Ancak neredeyse herkesin işi kaybeden ya da maaşı kesilen bir tanıdığı var.

Ve insanlara doğalından güvence sağlayan geleneksel yardımlaşma da yavaş yavaş ortadan kalkıyor.

Örneğin, bir ailenin kızı ya da oğlu işsiz kalınca tüm aile yardımlarına koşarmış. Ama iki-üç çocuğun da hiçbir geliri yoksa bir emekli maaşı yetersiz kalıyor.

İşte Yunanistan'da asıl endişe yaratan şey de bu.

Nüfusun krizle başedebilme kapasitesi düşüyor.

Bazıları artık organik sebze-meyve alamamaktan yakınıyor. Ama bazılarının sıkıntıları daha büyük. Fakat hepsi geleceğe endişeyle bakıyor.
BBCT

Euro bölgesinde işsizlik rekor düzeyde artarken üretim düşüyor
2 NİSAN 2012



BBCT'nin haberi:

Euro bölgesinde işsizlik rekor düzeye ulaştı

Euro kullanan ülkelerde işsizlik oranı Şubat ayında %10.8'e yükseldi.
Bu, ortak para birimine geçilen 1999 yılından bu yana ölçülen en yüksek işsizlik oranı oldu.

Ocak ayında Euro ülkeleri işsizlik oranı % 10.7 olarak açıklanmıştı.

Şu anda İspanya %23.6 ile Euro bölgesinin en yüksek işsizlik oranına sahip.
Aynı zamanda ayrı bir rapor Şubat ayında Avrupa'da üretim faaliyetlerinde daralma yaşandığını ortaya koydu.

Satın Alma Yöneticisi Endeksi üst üste 8 ay boyunca 50'nin altında kaldı.
Endeksin 50'nin altına inmesi satın alma faaliyetlerinde bir daralma olduğu anlamına geliyor.

" Sefil Mart "

Fransa'nın durumu özellikle dikkat çekiyor.

Mart ayında Fransa'da üretim faaliyetleri yaklaşık son üç yılın en düşük seviyesine indi.

Satın Alma Yöneticisi Endeksi'ni yayınlayan Markit Grubu'nun baş ekonomisti Chris Williamson, '' Euro bölgesi sanayicileri üretimde yaşanan yeni düşüş nedeniyle yılın ilk iki ayında edindikleri marjinal kazanımları da kaybederek sefil bir Mart ayı geçirdiler.'' dedi.

Willamson'a göre '' Yılın ilk çeyreğinde sanayii sektöründe yaşanan daralma muhtemelen Euro bölgesinde ekonomik büyümeyi aşağı çeken bir etken oldu.
Üretimdeki düşüş geçen yılın son çeyreğine kıyasla daha az oldu, ancak yine de ekonominin yeniden resesyona sürüklenmesini engelleyemedi.''

Başka ekonomistler de Euro bölgesinin muhtemelen resesyonda olduğu konusunda Williamson'a katılıyor.

IHS Global Insight'ın Avrupa Bölgesi Baş Ekonomisti Howard Archer, ''Euro bölgesinin Gayri Safi Yurtiçi Hasılası'nın 2012'nin ilk çeyreğinde yeniden daralması ve bölgenin resesyona girmesi ihtimali yüksek görünüyor. 2012'nin ikinci çeyreği ile ilgili tahminler de umut verici değil.'' dedi.

Avrupa borç krizi Avrupalı iş adamlarının güven duygusunu zedeledi.
Bölgenin Maliye Bakanlarının umudu, borç krizi ile mücadele fonunun hacminin artırılması ile ilgili kararın iş dünyasının güvenini pekiştirmesi.

Bölgenin maliye bakanları Cuma günkü toplantılarında borç kriziyle mücadele fonunu 668 milyar dolardan, 1,1 trilyon dolara çıkardı.

HSBC 'İngiltere'de 2 bin kişiyi çıkarıyor'
25 NİSAN 2012

Uluslararası bankacılık şirketi HSBC'nin yarın bir açıklama yaparak İngiltere'deki işyerlerinde 2 bin kişiyi işten çıkaracağını açıklaması bekleniyor.
Avrupa'nın en büyük bankası HSBC İngiltere'de 50 bin kişi çalıştırıyor.

HSBC yöneticisi Stuart Gulliver daha önce 2013 yılına kadar dünya çapında 30 bin kişinin işten çıkarılacağını ve böylelikle yıllık masrafların küresel düzeyde 3,5 milyar dolar kısılmış olacağını söylemişti.
HSBC İngiltere'deki işten çıkarmalarla ilgili olarak basına sızan haberler hakkında yorum yapmaktan kaçındı.
Geçen yıl banka dünya çapında 7 bin kişiyi işten çıkarmıştı.
BBCT

Avrupa'da İsyan korkusu büyüyor




BBC'nin yorumu:

'Avrupa Baharı'na mı giriyoruz?
30 NİSAN 2012
Gavin Hewitt
BBC Avrupa Editörü

Mayıs'a giriyoruz ve bu ayla belki de bir 'Avrupa Baharı'na. Euro Bölgesi için Mayıs çalkantılı bir ay olacağa benziyor.

Fransa'daki cumhurbaşkanlığı yarışı, Avrupa'daki mücadelenin başlangıcı durumunda.

Fransa'daki seçimleri kazanması beklenen sosyalist aday François Hollande, bilinçli olarak kemer sıkma politikalarına karşı hareketin liderliğine soyundu.

Böylece Angela Merkel önderliğindeki Almanya yönetimini düelloya davet etmiş oldu.

Hollande, mali anlaşma olarak bilinen ve Euro Bölgesi'nde bütçenin disiplin altına alınmasını öngören anlaşmanın içeriğini yeniden müzakereye açma sözü verdi.

Kriz başladığından bu yana başka hiçbir yasal düzenleme, Merkel için bu kadar önemli olmamıştı.

Alman lider geçen hafta bu anlaşmanın "yeniden ele alınamayacağını" bildirmişti.

Hollande ise, "Almanya, Avrupa'nın bütünü için karar veremez" diyerek buna iğneli bir cevap verdi.

Fransa'daki seçimleri Hollande kazanırsa, Berlin'e "sizin yönteminiz tutmadı ve Fransız halkı kararını verdi" diyecek.

Hollande, vurguyu yeniden ekonomik büyüme üzerine yapacak.

Bu nedenle iki ülke liderinin ilk görüşmesi gergin olacak.

Fransa ve Almanya, İspanya sorunu üzerinde yoğunlaşacak.

Bir İspanyol bakan ülkesinin "büyük bir kriz içinde olduğunu" söyledi.

İspanya'yı Titanik'e benzeterek Almanları uyardı: "Gemi batarsa, birinci sınıf yolcular da birlikte batar."

Direniş artıyor

Piyasalar İspanya'nın kamu sektörü açığını, gayri safi milli hasılanın yüzde 5,3'ü düzeyine indireceğine inanmıyor.

İspanyol bankalarının, konut sektöründeki balonun patlaması sonucu ortaya çıkan ve milyarları bulan karşılığı olmayan alacakları var; yılın ilk üç ayında 367 bin kişi işsiz kaldı.

Kemer sıkma politikalarına karşı direniş artıyor.

Geçen hafta sonu, sağlık ve eğitim alanındaki kesintilere karşı protesto gösterileri yapıldı.

Perşembe günü Avrupa Merkez Bankası'nın Barcelona'da yapacağı toplantı sırasında da protesto gösterilerinin yapılması bekleniyor.

Geçen yıl meydanları işgal eden "öfkeliler" grubu, benzer eylemleri Mayıs ayı ortasında da tekrarlayabilir.
Gelecek parlak görünmüyor

Avrupa'da hali hazırda kurtarma paketine maruz kalmış üç ülkenin ekonomik büyüklüğünün iki katı büyüklüğe sahip olan İspanya da, kurtarma paketi güzergahına doğru ilerliyor; en azından bankalarının yardıma ihtiyacı olacak.


Pazar günü Yunanistan seçimlere gidecek. Geçen ay verilmesi kararlaştırılan ikinci kurtarma paketinin gereği olarak, hâlâ uygulamaları gereken bazı kemer sıkma önlemleri söz konusu.

Seçilen milletvekillerinin çoğu muhtemelen daha fazla kesintiye karşı çıkacaktır. Yunanistan yeniden krize girebilir.

Mayıs ayı sonunda İrlanda halkı referanduma giderek bu mali anlaşmayla ilgili kararını açıklayacak.

İtalya'da da yerel seçimler yapılacak.

Avrupa halkı, kemer sıkma politikaları hakkında düşüncesini ifade etme şansı bulacak.

Bu sorun, geçen hafta Avrupa'da iki hükümetin, Hollanda ve Romanya hükümetlerinin düşmesine neden oldu.

Olan bitenler, Almanya Başbakanı Merkel'in mali anlaşmasındaki büyük çatlakları gözler önüne seriyor.

Bu öncelikle demokratik olmayan bir anlaşma. Gelecekteki hükümetlerin elini kolunu bağlıyor. Zaten çıkış amacı da buydu; fakat seçmenlerin kesintilere karşı çıkmasına son verme gücüne sahip değil.

Euro Bölgesi'nde bütçe açıkları küçülüyor; fakat birçok ülkede borçlanma, artarak devam ediyor.

Ekonomik büyüme neredeyse sıfır. İspanya ve İtalya gibi ülkeler yeniden resesyona girdi.

Alman ekonomisi ile güney Avrupa ülkeleri arasındaki uçurum giderek büyüyor.

İsyan korkusu büyüyor

Avrupa Birliği'nin merkezi Brüksel'de, kesintilere karşı isyanların gündeme geleceğine dair korkular da giderek artıyor.

AB, kemer sıkma politikalarının uygulayıcısı haline geldi.

Bazı yetkililer, buna karşı gelişecek bir tepki girdabına düşmekten korkuyor.
Geçen haftaki seçimlerde Fransız seçmenlerin yüzde 30'dan fazlası, AB karşıtı partileri desteklemişti.

Birçok eleştiriye verilen standart cevap gibi bu sonuçlar da 'popülist' olarak değerlendirildi; fakat bu gerçek insanların düşüncesini ifade ediyordu.
Ekonomist Nouriel Roubini, Euro Bölgesi krizini "ağır çekimde bir tren enkazı"na benzetiyor.

Mayıs ayına girerken, kemer sıkma politikalarına karşı gelişmekte olan bir isyanın belirtilerini görüyoruz.

Bu isyan gerçekleşirse, Euro Bölgesi krizinin yeni ve öngörülemez bir aşamasına girmiş olacağız.

"Avrupa'da ipin ucu kaçarsa kıta çapında birdevrim yaşanabilir"
4 MAYIS 2012



Financial Times yazarı Philip Stephens, Fransa'da Hollande'ın zaferinin yeni bir Fransız devrimi olmayacağını ama Avrupa'da ipin ucu kaçarsa kıta çapında bir devrim yaşanabileceğini belirtiyor.

Yazar, şöyle diyor:

"Avrupa demokrasinin yeni bir örgütlenme varsayımı var. Vatandaşlar zaman zaman liderlerini değiştirebilir ama seçimlerin yön değişikliğine yol açmayacaklarına kanaat getirmeleri koşuluyla. Sol ya da sağ, Euro bölgesi içinde ya da dışında, yönetici seçkinler kemer sıkma sunağında tapınıyor. Hiçbir hükümet, mali kuralların doğruluğunu sorgulamaya cesaret edemiyor. Hollande'ın birkaç uçuk fikri var. Zenginlerden yüzde 75 vergi alınması belki solcuları biraz iyi hissettirebilir. Ama bunun ekonomiye bir faydası olmaz."

"Kamu harcamalarını şimdiki yüzde 56 seviyesinden yukarı çekmek de riskli. Ama bunların hiçbiri Hollande'ın hâkim inanışa karşı çıkamayacağı ya da çıkmaması gerektiği anlamına gelmez. Ekonomik büyüme sol bir fikir değil. Bunu İtalya'nın teknokrat Başbakanı Mario Monti'ye sorun. Monti'nin ekonomiyi liberalleştirme ve açık kapama programı durgunluktan çıkış hedefine dayalıdır. Bugünün Avrupası'nda en tehlikeli olgu büyümeye ilişkin tartışma değil, işlerin hiçbir şey olmamış gibi devam edeceğini düşünmektir. Resesyonla bütçe açığını kapama arasında bir köprü olmalıdır. Bu köprü kurulamazsa kıta şimdi Fransa'da olmasa bile gerçekten devrim riskiyle karşı karşıya kalacak."
haber1001

Avrupa kemer sıkma politikalarını sandıkta reddetti
8 MAYIS 2012
Gavin Hewitt
BBC Avrupa Editörü

Berlin'deki bir protestoda göstericiler Merkel ile Hollande'ı sembolik olarak evlendirdi.

Fransa ve Yunanistan seçimleri ardından ortaya çıkan tablo piyasaları rahatsız etti.

Seçmenler sandıkta kemer sıkma politikalarını reddetti.

İlgili Konular

Avrupa, Avrupa Birliği, Fransa, Almanya, Küresel Mali Kriz
Bütçe kesintileri Almanya'nın borç krizini çözmek için ortaya attığı başlıca çözümdü.

Fransa'nın yeni Başkanı François Hollande ise önceliğinin büyüme olduğunu söyleyerek bu sisteme karşı çıkıyor.

Hollande zafer konuşmalarından birinde ''kemer sıkma politikalarını sona erdireceğini'' söyledi.

Almanya ise bugün için sorunlara yaklaşım tarzında herhangi bir değişiklik yapmayı reddediyor.

François Hollande'ın talep ettiği gibi bütçe düzenlemeleri yeniden tartışmaya açılmayacak gibi görünüyor.

Almanlar pakete bir büyüme eklentisi koymaya hazır görünüyor ancak Euro ülkelerinin harcamaları artırmak için daha fazla borç para almasına sıcak bakmıyorlar.

Peki uzlaşma nasıl sağlanabilir?

Almanlar Avrupa Birliği yapısal fonlarından gelecek ve büyük çaplı alt yapı projelerinde kullanılacak ödenekleri destekleyecektir.

Ayrıca borç azaltma hedeflerini az da olsa geri çekmeyi kabul etmeleri de beklenebilir.

Berlin yeni Fransa liderini ''kollarını açmış beklediğini'' söyledi ancak Fransa ve Almanya arasındaki farklılıklar kolayca ortadan kaldırılabilecekmiş gibi görünmüyor.

Almanların biraz esneklik göstermesi gerekiyor ancak Merkel'in Eurp bölgesinin harcama politikaları konusundaki sert tavrından vazgeçmesi de beklenmiyor.

Yunanistan'da belirsizlik

Yunanistan'da seçmenler kemer sıkma politikalarına karşı oy verirlerse Euro bölgesinden atılabilecekleri söylenerek tehdit edildi.

Fakat bu bir fark yaratmadı.

Euro bölgesinden çıkmanın uzun süre için büyük fakirlik anlamına geleceği söylendi.

Bu da Yunan seçmenin umurunda olmadı.

Yunanlıları zaten her halükarda zorlu yıllar bekliyor.

Avrupa Birliği ve IMF kurtarma paketi karşılığında Yunanistan'dan harcama kesintisi yapmasını talep etti.

Kesintiler zamanla daha da artacak gibi görünüyor.

Şimdi Atina'da politikacılar kurtarma paketinin şartlarını Avrupa Birliği ile yeniden tartışmayı planlıyor.

Almanlar ve AB'nin geri kalanı ise buna kesinlikle sıcak bakmıyor.
Yunanistan bir kez daha Avrupa'nın problemi.

Tatminsizlik yayılıyor

İspanya'nın endüstriyel üretimi bu yılın ilk çeyreğinde geçen yıla kıyasla %7.5 düştü.

Bu ülke ekonomisindeki problemlerin derinleştiğinin göstergesi.
Bu hafta içinde Madrid hükümetinin bankalara yardım etmek için yeni düzenlemeler getirmesi bekleniyor fakat ülkenin yakında bir kurtarma paketine ihtiyaç duyacağı yönündeki korkular giderek şiddetleniyor.

İtalya'da da kemer sıkma politikalarına karşı çıkan adaylar yerel seçimlerde iyi bir başarı gösterdi.

Özellikle Beppe Grillo adlı bir aday, bir komedyen, Euro bölgesinden çıkmak istediğini söyleyerek bolca oy topladı.

Sonuç olarak Euro bölgesi ekonomik politikalarının işe yarayıp yaramadığını anlamaya çalışırken harcama kesintileri ve zor hayat koşulları seçmenlerin sabrını taşırdı.
BBCT

Hollanda'da ekonomik kriz çocukları da etkiliyor
Hollanda'da son yıllarda giderek büyüyen ekonomik kriz çocukları da olumsuz etkilemeye başladı. Ülkedeki çocukların yaklaşık yüzde 10'unun yoksuluk sınırının altında yaşadığı belirtildi. Leiden Üniversitesi'nin Sosyal ve Kültürel Planlama Bürosu'yla ortak hazırladığı çocuk haklarına ilişkin raporla ilgili açıklamada bulunan Çocuk Ombudsmanı Marc Dullaert, yarım milyona yakın çocuğun çeşitli hak ihlallerine maruz kaldığını ve bu durumun endişe verici olduğunu söyledi. 16.05.2012 LAHEY netgazete

AB KORKU TÜNELİNDE…
18 04 2012



Avrupa’da borç krizinin aşılması giderek daha küçük bir olasılık halini alıyor…

Avrupa krizi henüz aşamadı. Aşması da giderek güçleşiyor. Zaman zaman iyimserlik artsa da, genel durum hala kaygı veriyor. Birlik, bütün çabalara rağmen öngördüğü başarıyı sağlayamadı. Avrupa, krizin sadece birkaç yıl süreceğini iddia ediyordu. Ayrıca krizin kritik döneminin atlatıldığını savunuyordu…

Çok sayıda özel zirve düzenlendi. Sayısız resmi ve gayri resmi üst düzey toplantılar, görüşmeler, buluşmalar yapıldı. Hem Avrupa Merkez Bankası hem de Uluslararası Para Fonu yoğun çalışmalar yürüttü. Avrupa’nın maliye bakanları elinden gelen hemen her şeyi yaptı. İstikrar fonuna yeni kaynak da sağlandı. Ama bu yüksek performansa rağmen ufukta yine kara bulutlar toplanıyor ve gök gürültüsü duyuluyor…

Avrupa Birliği’nde kriz ile mücadele için atılan neredeyse bütün adımlar sadece büyük krizi ertelemeye yönelik oldu. Birlik’te büyük üyeler var, küçük üyeler var. Güçlü üyeler var, zayıf üyeler var. Bütün bu üyeler aynı ekonomi düzeninde, aynı para birimiyle, aynı finansal sistemde yer alınca, herhangi bir çözümün bulunması ve uygulanması kolay değil.

Avrupa Birliği bu sorunlu süreci daha hafif sancılarla atlatabilirdi. Ama Birlik öncelikle, bu krizi kıtanın siyasi entegrasyonuna, bütünleşmesine fayda sağlaması için kullanmayı seçti. Ortak para biriminin ve ortak mali politikaların ardından ortak maliye yönetimi bu sayede mümkün oldu, hala sorun sürüyor.

Karmaşık bürokratik yapı, kurumlar arasındaki garip görev dağılımı ve hantal sistem her şeyi daha da zor hale getiriyor. Bunun somut bir örneği ise Avrupa’yı iki kurumun birden yönetmesi. AB Komisyonu ve AB Konseyi… Halbuki bunlardan sadece bir tanesi görevi üstlense, her şey daha kolay olabilir. Bunun gibi pek çok örnek vermek mümkün.

Krizi aşmak için daha fazla siyasi bütünleşme faydalı olabilir. Veya aksine zarar da verebilir. Borç krizi siyasi nedenlerle başlamadı ve o nedenle siyasi gelişmelerle bitmeyebilir. Zaten bir gerçek var; Avrupa Birliği’nde daima zengin kuzey ve fakir güney birbirini kaygıyla izlerdi. Her iki grup da kullanılmaktan endişe ederdi. Özellikle Yunanistan’ın Birliği dolandırması ve ardından iflası her şeyi daha kötü bir hale getirdi. Bugün sadece Yunanistan değil, diğer güney ülkeleri Portekiz, İspanya ve İtalya da kritik bir durumda. Birliğin yükünü taşıyan ve diğerlerinin borçlarını ödemek zorunda kalan kuzey ülkeleri bu vaziyetten çok rahatsız…

Bu sebeple siyasi bütünleşme için gereken ahenk ve itimat olması gereken seviyenin çok altında. Kuşkusuz Avrupa Birliği üyeliği sadece dipsiz bir kuyuya balyalar halinde anlamsız biçimde para atmak anlamına gelmiyor.

Fırtınaya Hazırlık…

Hiçbir ülke krizi tek başına aşamaz. Uluslararası işbirliği olmadan krizle mücadeleden sonuç alınamaz. Ama IMF’nin de çabaları “krize karşı zafer” için garanti içermiyor. Ayrıca IMF Başkanı Christine Lagarde da küresel durgunluk tehlikesinin atlatılmadığını ifade ediyor. Christine Lagarde’a göre, dünya ekonomisinde düzelme var. Ama bu düzelmeyi bozabilecek bazı riskler var. Bunlar ise şöyle sınırlanıyor; Avrupa'daki kriz, kamu borçları, artan işsizlik ve petrol fiyatlarındaki artış…

Christine Lagarde’ın açıklamasının devamında yer alan bazı hususlar ciddi anlamda herkesin tüylerini diken diken etmeye yetiyor. Lagarde, IMF’nin finansal yapısının güçlendirilmesi gerektiğini vurguladı. Bunun gerekçesi ise, IMF’nin bütçesinin durgunluk geçiren ekonomileri desteklemeye yetmediği gerçeği!

Geçtiğimiz dönemde Avrupa Birliği Avro Bölgesi ülkeleri de IMF'ye 150 milyar EUR ek kaynak aktarılacağını açıkladı. Ayrıca Avrupa’da krizle mücadele için Avro Bölgesi maliye bakanları, borç kriziyle mücadele fonu miktarının 1 trilyon USD seviyesine (800 milyar EUR) çıkarılması konusunda anlaşmaya vardı.

Onun yanı sıra IMF’nin krizdeki ülkelere yardım bütçesi 400 milyar USD seviyesinde bulunuyor. Daha önce Lagarde, “etkili hareket edebilmek için” 1 trilyon USD bütçeye ihtiyaç olduğunu açıklamıştı.

IMF çatısı altında ve Avrupa’da harcanan çabalar ve yapılan hazırlıklar, genel olarak ufuk çizgisinde biriken kara bulutların çok büyük bir fırtınayı getirdiğine işaret ediyor. Bunu doğrulayan başka veriler de mevcut;
Fransa’da Şartlar…

Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday olan Nicolas Sarkozy ekonomik programını açıkladığında, Fransızlara tatlı hayat veya mutlu gelecek vaat etmedi. Sarkozy seçmenlerine tasarruf, yapısal reform, kamu harcamalarında kısıntı sözü verdi. Sarkozy, esas olarak kamu açıklarını azaltacağı mesajını verdi. Sarkozy, ülkesinin kamu borcunun 2013'te GSYH'nin %89,4'üne vararak artmaya devam edeceği ve sonra, 2017'de %80,2 oranına ineceği iddiasını dile getirdi. Bunlar gerçekten rahatsızlık verici rakamlar.

Ama bir detay resmin bütününe ışık tutuyor. Sarkozy Fransa'nın Avrupa Birliği’ne yaptığı katkıyı donduracağını ilan etti. Sarkozy bu sayede her yıl 600 milyon EUR tasarruf edeceğini ilan etti. Bu vaat içeriksiz ve boş bir vaat... Ama yine de Fransa’nın ekonomik durumu uluslararası sahalardaki sorumluklarını, altına imza koyduğu taahhütlerini ve sözünü göz ardı etmeyi akla getiriyorsa, korkmak lazım!

Yunanistan Bir Kez Daha İflas Ederse…

Yunanistan’daki şartlar da kötüye gitmeye devam ediyor. Atina’nın borç stokuna yapılan “saç tıraşı”, piyasaların kuşkularını sona erdirmedi. Uluslararası ekonomi basını Yunanistan için ikinci defa “saç tıraşı” geleceğini öne sürüyor. Yunanistan Mart 2012’de alacaklıları ile kısmi borç affı üzerinde anlaşmıştı. Bazı alacaklılar yatırımlarının sadece %30’unu kurtarabildiler.

Ama yine de Yunanistan’ın ikinci defa “saç tıraşı” istemesi ihtimali çok yüksek. Alacaklılar ise sorunun masada ve müzakereyle çözülmemesi durumunda her şeyi yitirme riskiyle karşılaşacağı için çözüm istiyor. Ama bankalar, finans kuruluşları, yatırım fonları ve sigorta şirketlerinin zarar ettiği “birinci saç traşının” ardından, sıra esas büyük alacaklılara yani devletlere gelirse, “ikinci saç traşı” Avrupa’da büyük gürültüye neden olabilir.

Hangisi Daha Kötü; Borç Krizi Mi? İşsizlik Krizi Mi?

Hemen her ülkenin krizden kendi payına düşeni yaşadığı bu dönemde, Avro Bölgesi’nde işsizlik oranı ortalaması son 15 yılın en yüksek seviyesine yani %10,8'e yükseldiği günlerde, kimse vergi mükelleflerinin anlayışlı ve iyiliksever olmasını talep edemez.

Avrupa İstatistik Kurumu Eurostat’ın verilerine göre Şubat 2012’de Avro Bölgesi ülkelerinde işsizlik oranları ortalaması 1997 yılından sonraki en yüksek düzeye ulaştı. Mevcut veriler, Avrupa Birliği ülkelerinde toplam 24,5 milyon işsiz olduğunu gösteriyor. İşsizlik özellikle genç nüfus için en büyük sorun konumunda. Avrupa Birliği genelinde 25 yaş altı grubun %22,4’ünün işsiz olduğu belirtiliyor. Yunanistan ile İspanya’da her iki gençten birisi işsiz…

Kronik işsizlerin oranı da artış eğiliminde! En yüksek işsizlik %23,6 ile İspanya’da. Yunanistan %21 ile İspanya’nın bir adım gerisinde. Ama Yunanistan’da işsizlerin sayısının yılın kalan kısmında -söz verilen tedbirlerin ve reformların uygulamaya konulmasıyla beraber- sert biçimde artması bekleniyor. Listenin devamında Portekiz %15 ile yer alıyor. İtalya %9,3 ile Avro Bölgesi ortalamasının altında, resesyon İtalya’da işsizliği artıracak gibi görünüyor.

İspanya’da Vaziyet Kritik…

İspanya’nın “bir sonraki Yunanistan” olarak görülmesinin haklı nedenleri var. Burada sadece yüksek işsizlik sorunu yok. İspanya'nın borçlanma maliyeti yıl boyunca arttı ve artmaya devam ediyor. İspanya hem giderek daha pahalı borçlanıyor hem de tahvil satışlarında öngördüğü rakamları temin edemiyor.

Bu arada bir detayın altını çizmek lazım; İspanya'nın sorunu Yunanistan’ın aksine kamu borçları değil, banka borçları. İspanya'da kriz en yoğun biçimde banka sisteminde yaşanıyor. Çünkü İspanya'da bankalar her şeylerini “patlamaya hazır” bir emlak balonuna bağlamışlar. Şimdi de bunun zalim sonuçlarının verdiği acıyı yaşıyorlar. Hükümet ise izlediği politikalar ile hem emlak piyasasını hem de finans sektörünü kendi doğal işleyişine terk etti.

İspanya ekonomisi 2012 yılında %1,7 daralıyor. Rajoy hükümeti ülkenin borç oranını 2012’de Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla’nın %8,5'inden %5,3'üne indirmek için 27 milyar EUR düzeyinde harcama kesintisi ve vergi artışı gerçekleştirdi. Rajoy’un planı tutarsa borçlar 2013’te % 3’e inecek. Ama risk halen çok yüksek…
Kaynak: http://www.diplomatikgozlem.com/TR/belge/1-9075/ab-korku-tunelinde.html

Almanya'nın Avro'yu kurtarmak için Üstlendiği risk: 1 Trilyon Avro
18 Mayıs 2012



Yani Yunanistan, İspanya ve Portekiz'in iflas etmesi halinde Almanya'nın ayakta kalması çok zor. AB'nin taşıyıcı kolonu Almanya çökerse ne AB kalır ne Avro...

Kısaca ufukta dev bir kaos görünüyor.

TRT'nin haberi

1 Trilyon Avro Zararın Eşiğinde Olan Avrupa Ülkesi

Yunanistan, İspanya ve Portekiz'in iflası en çok bu ülkeyi etkileyecek.

Almanya'nın saygın ekonomi enstitülerinden IFO'nun başkanı Prof. Hans- Werner Sinn zayıf AB ülkelerinin iflas etmesi ve buna bağlı olarak da Avro bölgesinin çökmesinin Almanya açısından "mega" düzeyde zarar anlamına geldiği uyarısında bulundu.
Ekonomisi sallantıda olan Yunanistan, İspanya ve Portekiz'in iflas etmesi halinde Almanya'nın uğrayacağı zararın 700 milyar avro ulaşacağını belirten Prof. Sinn, Federal Merkez Bankası'nın tahsil edemeyeceği meblağın da 300 milyar avroya varacağını kaydetti.
Rheinische Post gazetesine konuşan IFO Başkanı, "Avroya kurtarmak için halihazırda devasa bir risk almış durumdayız. Yunanistan'ın bize kaybettireceği 80 milyar avro bu rakamın yanında çok küçük kalıyor." diye konuştu.
Prof. Sinn Yunanistan'ın avro bölgesinden çıkarılması gerektiğini belirterek, "Zaten bundan iki yıl önce Yunanistan'ın bunu kendi çıkarı için gerektiğini söylemiştim. Yunanistan, avro bölgesi içinde, iktisadi bunalımdan çıkmak için ihtiyaç duyduğu rekabet kabiliyetini elde edemeyecek." ifadelerini kullandı.
Yunanistan'da bu ay yapılan seçimlerin ardından hükümet kurma çalışmaları başarısızlıkla sonuçlandığı için seçimler gelecek yıl yinelenecek. Yapılan anketler seçimlerde bu kez AB ve IMF'nin talep ettiği tasarruf planlarına karşı çıkan siyasi kanadın oylarını arttıracağını gösteriyor. Bu ise ekonomi çevrelerinde Yunanistan'ın iflas edebileceği ve bunu takiben de eski para birimi 'drahmi'ye geri dönülebileceği endişesinin yaşanmasına yol açıyor.
TRT

AB acil durum senaryosuna hazırlanıyor
18 MAYIS 2012

Avrupa Birliği ve Avrupa Merkez Bankası'nın Yunanistan'ın euro bölgesinden olası bir ayrılığına karşı plan yaptığı ortaya çıktı.
Avrupa Komisyonu'nun ticaretten sorumlu üyesi Karel De Gutch böyle bir planın Yunanistan'ın euro bölgesinden ayırlması durumda ortaya çıkabilecek 'domino etkisini' en aza indireceğini söyledi.

Karel De Gutch açıklamayı Belçika'da yayınlanan De Standaard gazetesine verdiği röportajda yaptı.
Reuters haber ajansına konuşan Avrupa Merkez Bankası yönetim kurulu üyesi Jose Manuel Gonzales-Paramo ise ülkenin euro bölgesinde kalmasını istediklerini söyledi.
Euro krizi boyunca Brüksel bir yandan Yunanistan'ın mali yardım programına uygun olarak kesinti vaatlerini yerine getirmesini isterken diğer yandan ülkenin euro bölgesinde kalması gerektiği konusunda ısrarcı olmuştu.
De Gutch "Bugün, Avrupa Merkez Bankas'ında olsun, Avrupa Komisyonu'nda olsun tüm servisler Yunanistan'ın euro bölgesinde ayrılmasıyla ilgili acil durum senaryoları üzerine çalışıyor" diye konuştu.
BBCT

Norveçli kamu çalışanları 28 yıl sonra grevde
24 MAYIS 2012

Norveç’te on binlerce kamu çalışanı, ödemelerle ilgili anlaşmazlık üzerine greve gitti. Norveçli devlet memurları en son 1984’te grev yapmıştı.
Yaklaşık 30 bin belediye ve hükümet çalışanın greve gitmesi, okul, hapishane ve anaokullarını da etkiledi.

Görüşmeler başkent Oslo’da devam ederken, Tromsoe, Bergen ve Trondheim kentlerinde memurlar grevdeydi.
Sendikalar, maaşların özel sektörle uyumlu olmadığı gerekçesiyle ödemelerde yüzde 4’lük artış talep ediyor, çalışma şartlarının da geliştirilmesini istiyor.
Huzur evleri, vergi büroları ve polis Perşembe günkü grevden etkilenen kamu kuruluşları arasında yer alırken polis, Breivik’in davasının etkilenmeyeceğini duyurdu.
Birçok Avrupa ekonomisine kıyasla Norveç ekonomisi petrol geliri sayesinde büyüme kaydetti. Norveç, 2012 yılının ilk üç ayında yüzde 1,4 oranında büyüdü.
Norveç televizyon kanalı NRK’ye konuşan Norveç’in İdari İşler Bakanı Rigmor Aasrud, “Teklifimizin kabul edilmemesi bizi şaşırttı. Üzgünüz” dedi.
Aasrud, üstü düzey kadın devlet memurunun maaşının 20 bin kroner, yani yaklaşık 2 bin 600 euro arttırıldığını söyledi.
Unio işçi sendikasından Arne Johannessen, Norveç’in merkez sol hükümetini müzekerelerde ‘profesyonel’ davranmamakla suçladı.
Anlaşma sağlanamazsa, ülkedeki 600 bin kamu çalışanı da greve katılabilir.
Norveç medyası Unio, LO ve YS işçi sendikalarının hükümetle müzakereleri kestiğini, profesyonel dernekleri temsil eden Akademikerne sendikasının görüşmelere devam ettiğini duyurdu.
BBCT

İspanya bankalarına 'kurtarma paketi'
9 HAZİRAN 2012



Euro bölgesi maliye bakanları telekonferansla İspanyol bankaları için olası kurtarma paketini görüşmeye başladı.
Avrupa Birliği kaynakları, Madrid'in zor durumdaki bankalar için resmen yardım talebinde bulunabileceğini belirtiyor.

Uluslararası Para Fonu IMF, İspanya bankalarının en az 40 milyar euro desteğe ihtiyacı olduğunu tahmin ediyor.

IMF Cuma günü, stres testinin sonuçlarına dayanarak İspanyol bankalarının iyi idare edilmelerine rağmen kırılgan konumda olduklarını belirtmişti.

Avrupa Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Vitor Constancio, Portekiz radyosuna mülakatında "İspanya'nın, sadece bankaları için yardım talep etmesi bekleniyor" dedi.

Constancio, 'İspanyol bankaları için böyle bir programın uygulanabilmesi için irade beyanı olması gerekir. Bunun da çabuk yapılması lazım" diye konuştu.

BBC Madrid muhabiri Tom Burridge, İspanya'nın bir an önce, muhtelemen de Yunanistan'da gelecek hafta yapılacak seçimlerden önce harekete geçmesi için Brüksel'in baskısı altında olduğunu vurguluyor.

Yunanistan'da 16 Haziran'da yapılacak seçimlerin favorisi olarak görülen sol ittifak Siriza, IMF ve AB'nin yardım paketi karşılılığında Yunanistan'a dayattığı koşullara karşı çıkıyor.

İspanya Başbakanı Mariano Tajoy, bu ku konudaki bir kararın ancak bağımsız denetleme raporunun yayımlanmasından sonra alınabileceğinde ısrar ediyor.

İki hafta içinde yayımlanması beklenen raporda, İspanyol bankalarının desteklenmesi için ne kadar paraya ihtiyaç duyulduğu açıklanacak.
BBCT

Kıbrıs AB'den kurtarma paketi istiyor
25 HAZİRAN 2012

Güney Kıbrıs finansal yardım için başvuru yapma niyetini AB'ye iletti.

Kıbrıslı yetkililer AB'nin temsilcilerini bilgilendirirken, söz konusu kaynağa bankacılık sektörünü desteklemek için ihtiyaç duyulduğunu ifade etti.
Kıbrıs'taki Rum bankaları Yunanistan'daki krizden olumsuz etkilendi.
"Mali sektörü Yunan krizi vurdu"
Hükümet sözcülerinden Stefanos Stefanou, istenecek kredi miktarını belirlemek için önümüzdeki günlerde AB ile müzakereler yapacaklarını söyledi.
Güney Kıbrıs, kurtarma paketi isteme niyetinde olduğunu kısa bir açıklama ile duyurdu.
Açıklamada "Mali sektörün yüzünün Yunanistan ekonomisine dönük olmasından dolayı olumsuz etkilerin (Kıbrıs'a) ulaştığından" söz ediliyor.
Fitch'in gözünde kredi itibarı "çöp"
Lefkoşa'daki Rum yönetimi yardım almak için harekete geçeceğini teyit ederken, uluslararası kredi değerlendirme kuruluşu Fitch, ülkenin kredi notunu “çöp” derecesine indirdi..
Bankaları Yunanistan’a yüksek seviyede bağımlı olan Güney Kıbrıs’ın bankalarına destek olması için 4 milyar euroya ihtiyacı olacak.
Kıbrıs’ın hali hazırda bu Cuma gününe kadar Cyprus Popular Bank’in sermaye yapısını yeniden düzenlemek için 1 milyar 800 milyon euroya ihtiyacı var.
Kıbrıs cumhurbaşkanı, seçenekleri tartışmak için Salı günü siyasi parti liderleriyle görüşeceğini belirtti.
Kredi notunun “çöp” olmasıyla uluslararası piyasadan Kıbrıs’ın almak isteyeceği borca uygulanacak faiz çok yüksek olacak.
Kıbrıslı yetkililer daha önce Euro bölgesindeki diğer ülkelerden, Rusya’dan veya her ikisinden de borç almaya çalışacaklarını söylemişti.
Güney Kıbrıs, sert koşullarından dolayı bankaların sermaye yapılarını değiştirmek için gereken paranın tümü için Euro Bölgesi kurtarma paketine başvurmaktan çekiniyor.
Fitch, Güney Kıbrıs’ın ihtiyacı olan olası kurtarma paketinin, ülkenin yıllık toplam üretimin neredeyse dörtte birine denk olduğunu tahmin ediyor.
Fitch, kredi puanının düşürülmesinin ülkenin üç ana bankasının –Kıbrıs Bankası, Cyprus Popular Bank ve Hellenic Bank- Yunanistan’a bağımlı olmasından kaynaklandığını açıkladı.
Kurum “Yunanistan Euro bölgesinde kalsa da Kıbrıs bankaları daha fazla borç kaybına uğrayacaktır. Bunun nedeni de Yunanistan ekonomisinin orta süreçte küçülmesi ve yurtiçi varlıkların değerinin düşmesi.”
Fitch ayrıca, Yunanistan’daki durumun daha da kötüleşmesi halinde kredi notunun daha da kırılabileceği uyarısında bulundu.
Fitch’den önce diğer kredi değerlendirme kuruluşları Moody's ve Standard & Poor's da Güney Kıbrıs’ın kredi notunu düşürmüştü.
BBCT

Yunanistan'da banka çalışanları grevde
30 TEMMUZ 2012



Yunanistan'da tarımla ilgili kamu bankası ATEBank'ın çalışanları özelleştirilme planlarını protesto amacıyla 24 saatlik greve çıktı. Grevlerin seri halinde tekrarlanması bekleniyor.
Associated Press Ajansı, posta kuruluşu Hellenic Post'un çalışanlarının da gereve destek için Merkez Bankası binası önünde toplandıklarını haber everiyor.

Yunanistan hükümeti Cuma günü yaptığı açıklamada ATEBank'ın karşılıksız olarak Piraeus Bank'a devredileceği ve zayıf olan yatırımların devlet denetiminde kalacağı bildirilmişti.
Banka çalışanları sendikas
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Pts Tem 30, 2012 7:46 pm tarihinde değiştirildi, toplam 3 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Çrş Hzr 06, 2012 8:30 pm    Mesaj konusu: AB en az hasarla nasıl dağılabileceğini araştırıyor Alıntıyla Cevap Gönder

AB en az hasarla nasıl dağılabileceğini araştırıyor
4 HAZİRAN 2012

BBCT'nin haberi:

Euro Bölgesi ne şekilde parçalanabilir?

Wolfson Ekonomi Ödülü, Euro Bölgesi'nde yaşanabilecek bir dağılma durumunun en iyi şekilde idare edilebilmesi için en uygun planı sunacak ekonomiste 250 bin sterlin para ödülü vaat ediyor. Yarışma için sorulan soru şu:

"Üye ülkelerin Ekonomik ve Parasal Birlik'ten ayrılması durumunda, ileriye yönelik büyüme ve mevcut üyelerin refahını sağlamak için izlenecek en uygun ekonomik süreç nedir?"

Ödül için yarışan beş öneri ise, özetle şöyle:


1. Yunanistan ya da başka bir üyenin ayrılması
Mark Pragnell, Capital Economics

Euro Bölgesi'ndeki parçalanma bakımından en gerçekçi senaryo, Yunanistan'ın ya da zayıf durumdaki başka bir ülkenin euro'dan ayrılması ve kendi para birimine dönmesi durumunda, bu para biriminin hızla değer kaybetmesi ve devlet borçlarının büyük bir bölümünü silmek zorunda kalmasıdır.
Euro'dan çıkış hazırlıkları gizli yapılmalı ve hemen harekete geçilmelidir. Ayrılmadan önce, bankaların ve ATM'lerin geçici bir süre kapatılması gibi bazı sermaye kontrolleri zorunlu hale gelecektir.
Yeni banknotların basılması zaman alacağından euro banknotları ve madeni paralar, küçük çaplı işlemlerde kullanılmaya devam edecektir.
Yeni para birimi, euro ile bire-bir değerde olmalıdır; fakat kısa süre sonra yüzde 30-50 oranında değer kaybederek Yunanistan'ın uluslararası rekabet gücünü arttıracak etkide bulunacaktır.
Hükümet, borçlarını yeni para biriminde yeniden ele almalı ve borç koşullarını yeniden müzakere etme niyetini açıktan ifade etmelidir.
Enflasyonu kontrol altında tutmak için sıkı tedbirler ilan etmelidir; fakat bu durumda da piyasalar, ayrılan ülkeye yeniden orta vadede borç verebilir.
En önemlisi, ayrılan ülke, elini kolunu bağlayan borç yükünden kurtulma fırsatı bulur.

2. Keskin ama kısa süreli acı
Jonathan Tepper

Birçok ekonomist, herhangi bir ülkenin euro'dan ayrılmasının felakete yol açacak sonuçlar doğurmasını bekliyor.
Oysa son yüz yılda, 69 ülke herhangi bir para biriminden çıkma olayı yaşamış ve bunun hiç de ekonomik çalkantıya yol açacak sonuçlar doğurmadığı görülmüştür.
Para biriminden çıkmak, karmaşık fakat mümkün bir durum olduğu gibi, çıkış haritası sunacak tarihi örnekler de vardır.
Avrupa'daki asıl sorun, çevre ülkelerin dış borç seviyelerinin, daha önceki birçok yükselen piyasa krizinden daha yüksek olması ve çekirdek konumdaki komşuları ile aralarında çok ciddi ücret ve fiyat farkları bulunmasıdır.
Avrupa'da, gelişen piyasalarda görülen ödemeler dengesi krizinin klasik özellikleri söz konusudur.
Durum böyle olunca da, esas sorun ayrılma mekanizmasından öte, ciddi ve gerekli bir uyumun sağlanması sorunu oluyor.
Bu uyum, ya hızlı bir şekilde euro'dan ayrılma ve devalüasyon yoluyla, ya da yavaş biçimde ücret ve fiyatlarda düşüş yoluyla mümkündür.
Euro'dan ayrılma ve devalüasyon, büyük sancı yaratmakla beraber, bu samcı kısa süreli ve keskin olacaktır.
Ayrılma durumunda iflaslar artacak, fakat esnek döviz kurları yoluyla rekabet gücünü artırmak için güçlü bir politika aracı sağlayacaktır.
Devalüasyonla eşzamanlı yürütülen düzenli bir temerrüt ve yeni borç ödeme planı, kaçınılmaz olmakla beraber istenen bir şeydir de.
Bu durumda, daha düşük borç seviyesi ve rekabet gücü, daha yüksek döviz kurları sayesinde, Avrupa'nın çevre ülkeleri yeniden hızla büyümeye başlar.
1931'de İngiltere ve Japonya, 1934'te ABD ve 1936'da Fransa'nın altın standardını bırakması ve daha yakın geçmişte, 1997'de Asya'nın, 1998'de Rusya'nın, 2002'de Arjantin ve 2008'de İzlanda'nın borç erteleme ve devalüasyon sonrasında yaşadığı tecrübeler, bu yönde olmuştur.

3. Herkesin kendi para birimine dönmesi
Neil Record

Almanya gizli bir çalışma grubu kurarak herhangi bir ülkenin yakında Euro Bölgesi'nden çıkması durumunda uygulanacak bir plan hazırlatmalıdır.
Bu plana göre Euro Bölgesi'nin 17 ülkesinin liderleri acil toplantıya çağrılmalı ve Almanya başbakanı herkese, topluca derhal euro'dan ayrılma ve giriş tarihindeki kur üzerinden kendi ulusal para birimlerine geçme teklifini getirmelidir.
Avrupa Merkez Bankası lağvedilerek, işlevi, ulusal merkez bankalarına aktarılmalıdır.
Her üye ülkenin banka hesapları, mal varlıkları, borçları ve yükümlülükleri, derhal ulusal para birimleri üzerinden yeniden hesaplanmalıdır.
Hangi ülkeye mensup olduğu tespit edilemeyen mal varlıkları, borçlar ve türev sözleşmeler ise, Avrupa Merkez Bankası hisselerine göre değerleri belirlenen yeni para birimlerini ifade eden "Avrupa Para Birimi ECU" üzerinden yeniden hesaplanacaktır.
Bütün üye ülkeler kendi sınırları içinde ikamet eden bankalara sınırsız likidite sağlamaya razı olacak, bunların çoğu da sermaye yapısının yeniden düzenlenmesi işlemine tabi olacaktır.
Euro banknotları ve madeni paralar, onları basan ulusal merkez bankalarının para birimleri üzerinden yeniden hesaplanacaktır. (Euro banknotlarının üzerinde, basım yapılan ülkeyi temsil eden seri numaraları bulunur.)
Ulusal para biriminin banknotları da en kısa zamanda basılmalıdır.
Zorunlu tatil ilanının ardından piyasalar yeniden açılacak ve örneğin yeni drahmi, resmi euro değişim oranının yüzde 60 altında, Alman markı ise, örneğin bu oranın yüzde 20 üstünde değerden işlem görecektir.
Böylece güney ülkelerine toparlanmaları için zaman tanınmış olacak ve Almanya'nın Euro Bölgesi ile sürekli haldeki ticaret fazlası engellenecektir.
Bu yol, sarsıntılı olacak fakat sonunda krize son verecek ve yeni Avrupa'nın temellerini atacaktır.
Almanya başbakanı, isteklerine uyma konusunda herkesin hemfikir olmaması durumunda, Almanya'nın kendi euro'dan ayrılma planını uygulayacağını açıklayacaktır.

4. Para birimlerinin değerinin yeniden belirlenmesi
Jens Nordvig

Euro Bölgesi'nin dağılması durumunda sözleşmelerin euro'dan yeni para birimlerine göre yeniden uyarlanması ihtiyacı sözkonusu olacaktır.
Bu ihtiyaç tahviller, borçlar, mevduatlar ve diğer finansal araçlar açısından geçerlidir.
Bu süreci karmaşık hale getiren çeşitli yasal sınırlamalar vardır. Farklı finansal araçlar farklı yasal düzenlemelere tabidir ve euro ile bağlantılı birçok araç, başta İngiliz hukuku olmak üzere yabancı hukuk kurallarına tabidir.
Euro Bölgesi hükümetleri, yabancı ülkelerin yasalarını değiştiremez ve yabancı hukuka tabi mal varlıklarını da, kolay kolay yeni para biriminden değerlendiremez. Yabancı hukuka tabi euro ile değer biçilen trilyonlarca sözleşme olması nedeniyle, bu büyük bir sorun teşkil edebilir.
Bu plan, tüm ayrılma senaryoları için düzenli işleyen bir yeniden değer biçme sürecini kolaylaştırmanın önemine vurgu yapmaktadır.
Bu, euro'yu ortadan kaldıracak bir tam dağılma durumunda, euro'ya dayalı başvuruları sonuçlandırmak üzere Avrupa Para Birimi ECU-2 adlı bir para potasının kurulmasını da içermektedir.
ECU-2 euro ile yeni ulusal para birimleri arasında geçiş sağlayacak, böylece keyfi para çevrimlerinden ve yeniden değer biçme knousundaki uzun yasal işlemlerden sakınılmış olacaktır.
Yeniden değer biçmeye dair etkili bir süreç işletilememesi halinde Euro Bölgesi'nin tümüyle dağılması aksatıcı sonuçların doğmasına ve küresel finansal sistemin tümüyle donmasına yol açabilir.

5. Para kaçışını engellemek için Euro Bölgesi'nin ikiye bölünmesi
Cathy Dobbs

Bu plan, Euro Bölgesi'nin düzenli bir geçişle iki ya da daha fazla bölgeye ayrılmasını ve böylece herhangi bir ülkeyi bölge dışına çıkmaya itebilecek spekülatif sermaye akışının engellenmesini öngörüyor.
Bu yeni bölgelerin kendi merkez bankaları, kendi para politikaları ve para birimleri olacaktır.
Bütün euro'lar eşit değerlendirilecek ve üzerinde anlaşmaya varılmış bir kur üzerinden yeni para birimlerine çevrimi sağlanacaktır.
Yani herkesin yeni para birimi potası olacak ve onların hangi para birimine çevrileceğine kendileri karar verecektir.
Euro üzerinden değeri belirlenmiş mevcut sözleşme ve borçların yeni para birimi üzerinden değerinin belirlenmesi için kur oranları ve yeni para birimlerinin göreli değerleri kullanılabilir.
Dağılma sonrası dönemde rakabet gücünü korumak için, ayrılan ülke(ler) kademeli devalüasyon ve yüksek nominal faiz ile enflasyon oranları kullanabilir.
Yüksek faiz oranları ani para birimi çöküşlerini ve para kaçısını önleyecektir.
Öte yandan borçların yeniden düzenlenmesi ve ertelenmesi durumları ayrıca ele alınabilir.
Ayrılan ülkelerdeki tasarruf sahipleri cezalandırılmış olmayacağı gibi spekülatörler de ödüllendirilmiş olmaz ve yeni para birimi rejimlerine akış için de zaman tanınmış olur.
Spekülatif sermaye akışını azalttığı için bu yaklaşım Euro Bölgesi'ni de birarada tutabilir.

İspanya'ya Kredi Notu Darbesi
07 Haziran 2012



Fitch, İspanya'nın kredi notunu çok önemli ölçüde düşürdü.


Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, İspanya'nın kredi notunu A'dan BBB'ye getirerek, üç basamak birden indirdi.
Fitch ayrıca, gündemde olan İspanyol bankalarında sermayenin yeniden yapılandırılmasının 60 milyar dolara mal olacağını, kötü bir senaryoda ise bunun 100 milyar dolara kadar çıkabileceğini savundu.
İspanya Başbakanı Mariano Rajoy da, İspanyol bankalarının sermaye yapılandırması için ne kadar paraya ihtiyacı olduğuyla ilgili soruları, ''IMF ve bağımsız değerlendirme kuruluşları bize görüşlerini bildirecekler. Rakam veremem'' şeklinde cevapladı.
TRT

Yunanistan için ürküten tahmin!
Ünlü ekonomist Nouriel Roubini, Yunanistan'da ekonominin depresyona girmesiyle kurulacak koalisyonun 6 ila 12 ay içinde dağılacağını ve ülkenin Euro'dan çıkacağını öngördü. Yunanistan'daki genel seçim sonucunda oluşan tablo piyasalar açısısından olumlu karşılansa da ülkenin geleceğine yönelik kaygılar dinmedi. 18.06.2012 İSTANBUL netgazete

Macar ekonomisi resesyona girdi
Tarık Demirkan
Budapeşte
14 AĞUSTOS 2012

Bugün açıklanan resmi rakamlara göre Macaristan ekonomisindeki büyüme, bu yılın ikinci çeyreğinde, geçen yılın aynı dönemine göre % –0,2, yıllık bazda ise % -1,2.

Yani Macar ekonomisi daralma ve küçülme gösteriyor.

Uzmanlar da bu durumu artık resesyon olarak tanımlıyorlar.
Hükümet, ekonomik göstergelerdeki düşüşü, Avrupa’da genel olarak ulusal ekonomilere hâkim olan gerilemenin bir parçası olarak yorumladı.
(..)
Uzmanlar ekonomideki resesyonun gerisinde düşen gelirler nedeniyle iç pazardaki, yani tüketimdeki gerilemenin, yatırımlardaki azalmanın ve de ihracattaki düşüşün rol oynadığı kanısındalar.

Bu gelişme uzmanlara göre, Macar hükümetinin öngörüleri hakkında da kuşkular yaratıyor. Çünkü Budapeşte’nin bütçe planlarına göre bu yılın toplamında Macar ekonomisinin % 0,1 büyüyeceği varsayılıyordu. Şu an ortaya çıkan veriler ise, Macar ekonomisinin önümüzdeki yıl en az % 1.5 gerileyeceğini ortaya koyuyor. Bu ise Macaristan cari dengesinde yaklaşık 2 milyar Euro dolayında bir açık oluşacağı anlamına geliyor.

Ekonomideki küçülme, dolaylı olarak devletin gelirlerini de azaltacağından, uzmanlar Macaristan ve IMF arasındaki görüşmelerin şimdi daha da önem kazanacağının altını çiziyorlar. AB’nin de gözlemleri altında sürecek olan bu görüşmeler planlara göre sonbaharda gündeme gelecek.
BBCT

AB çözülme sürecine girdi



Ekonomik sıkıntıya ilaveten şimdi de Avrupada, Avrupa Birliğine karşı muhalefet ve hoşnutsuzluk başladı. Bu akımın başını da Yunanistan, Macaristan, Romanya ve Sırbistan çekiyor.

II. Dünya Savaşının ardından Amerika Birleşik Devletlerinin “Ya birleşir, savaşmaktan vazgeçersiniz ya da ben size savaş yaralarınızı sarmanız ve kalkınmanız için yardım yapmayacağım” zorlaması ile 1951 yılında Fransa, Almanya, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg bir araya gelip, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'na adı altında şimdiki Avrupa Birliği’nin temellerini attı.

1957 Roma Antlaşması ile de iki yeni topluluk daha oluşturarak birlikteliklerini pekiştirdiler ve adını da Avrupa Ekonomik Topluluğu olarak değiştirdiler. 1967 yılında da imzalanan Brüksel Antlaşması ile Avrupa Topluluğu (AT) adı altında ayrı ayrı kurdukları toplulukları birleştirdiler. 7 Şubat 1992 tarihinde Maastricht Antlaşması yürürlüğe sokulunca Avrupa Birliği terimi kullanılmaya başlandı.

Avrupa Birliği ilerleyen yıllarda sürekli gelişme gösterdi ve yeni katılımlarla aşama aşama büyüyerek tüm Avrupa’yı kapladı.

İmparatorlukların yaşam süreçleri grafik olarak “Çan Eğrisi” ile gösterilir genelde. Kuruluşu, yükselişi, tepe noktasına doğru ilerleme, doruk noktasına ulaşım ve eğrinin aşağıya doğru yönünü değiştirerek düşüşe geçiş.

Yıkılma veya da dağılma bu süreçten sonra yavaş yavaş başlıyor.

Bana göre Avrupa Birliği’nin yaşam süreci grafiği doruk noktasını geçti ve aşağıya doğru dönüş yaptı.

Birliğin durağanlık ve iniş süreci 3 yıl önce Macaristan’la başladı. Kredi derecelendirme kuruluşları Fitch, Moody’s ve Standard & Poor’s sanki ağız birliği etmişçesine ekonomisi gayet kötü gitmeye başlayan Macaristan’ın kredi notunu bir gecede “Çöp” seviyesine indiriverdi.

Çok geçmeden Macaristan’ı İrlanda, Portekiz, Yunanistan, İspanya, Kıbrıs Rum Yönetimi ve İtalya izledi. Şimdi de sıraya Fransa girdi.

Fransız ekonomisi son dönemlerde iyice durağanlaştı. Devletin borçları Gayrı Safi Milli hasılasının neredeyse iki katı. Analistler bu borcun, kritik eşiği geçtiği ve ödenemez konuma dönüştüğü görüşünde.

Ekonomik sıkıntıya ilaveten şimdi de Avrupa’da, Avrupa Birliğine karşı muhalefet ve hoşnutsuzluk başladı.

Bu akımın başını da Yunanistan, Macaristan, Romanya ve Sırbistan çekiyor.

Yunanistan’da 6 yıl önce yapılan kamuoyu yoklamasında Almanya’ya karşı duyulan sempati yüzde 80’lerle ifade edilirken günümüzde bu oranın ters döndüğü ve Almanya’yı istemeyenlerin oranının yüzde 76’ya çıktığı görülüyor.

Macaristan’da ise durum farklı değil. Ekonomi o denli berbat ki, başkent Budapeşte’de 10 binden fazla evsiz sürünüyor sokaklarda. Macar hükümeti de bu kişilere yardım edeceğine sokakta yaşamayı suç olarak niteleyen bir yasa geçirdi. Ülkedeki işsizlik oranı ise yüzde 11’lerin üstünde, rakamsal olarak 550 bin kişi.

“AB bizi idare edemez” diyen Macaristan Başbakanı Orban, siyasi yapılaşma tek adamlığa doğru yöneldi. Dolayısıyla yakında Macaristan’da toplumsal bir kargaşanın çıkacağı öngörüsünde bulunmak yanlış olmayacak.

Romanya’da da aynı rüzgarlar esiyor. Romanya Başbakanı Ponta, Romanya’yı AB’nin sömürgesi olarak dillendirmeye başladı. Aynen Macaristan’da olduğu gibi işe Anayasa Mahkemesini ele geçirmekle başlayan Ponta da siyasi yapılaşmayı kendi tek adamlığı doğrultusunda hızlı ve emin adımlarla sürdürüyor. Romanya da iç huzursuzluk kapıda.

AB’nin aday ülkesi Sırbistan ise işi bitirdi. İflasın eşiğinde.

Bütçesinde yüksek oranda açıklar bulunan Sırbistan taze para bulamazsa memur ve emekli maaşlarını ödeyemeyecek. Bu ay, demir yolları inşası için Rusya’dan alınan 800 milyon dolarlık kredinin tümü maaşlara gitti. Gelecek ay maaşların ödenmesi Allah’a kaldı.

Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da yaşanan Arap Baharı’nın farklı bir versiyonu, “Avrupa Baharı” adı altında yakında Avrupa’da başlarsa hiç şaşmayacağız.

Özetle AB çözülme sürecine girdi ve bu çözülme de Doğu Avrupa’dan başlayacak gibi.

http://www.facebook.com/photo.php?fbid=416372348410091&set=a.177038499010145.36499.173304299383565&type=1&theater

İspanya paket koşullarını reddetti
11 EYLÜL 2012

İspanya Başbakanı Mariano Rajoy, olası bir kurtarma paketine ihtiyaç duyulması durumunda dış ülkelerin belirleyeceği koşullara uymayacağını söyledi.
Bunları, Başbakanlık koltuğuna oturduktan sonraki ilk televizyon röportajında söyleyen Rajoy, kurtarma paketi istenmesine yönelik bir girişimin yapılmadığını sözlerine ekledi.

Avrupa Merkez Bankası başkanı ise geçen hafta, borçlanmış olan ülkelerin devlet tahvillerini belli koşullarla satın alma planlarını açıklamıştı.
Mario Draghi, Avrupa Merkez Bankası'nın "etkili bir duvar" oluşturacağını söylemişti.
Programın hedefi, borçlanmış Euro bölgesi ülkelerinin tahvillerinin satın alınması suretiyle bu ülkelerin borçlanma maliyetinin düşürülmesiydi.
Açıklamanın hemen ardından İspanyol hükümetinin zımni borçlanma maliyeti büyük oranda düştü.
Emekliler etkilenmeyecek
İspanyol devlet televizyonuna konuşan Rajoy, "Herkesin makul olacağından eminim ama henüz bir karara varmadığımızı irdelemeliyim" dedi.
Başbakan sözlerine şöyle devam etti: "Koşullara bakacağım. Hangi giderlerden kesinti yapmamız gerektiğinin söylenmesini ne isterim, ne de kabul ederim."
Rajoy, kesintilerden emeklilerin etkilenmeyeceğine söz verdi.
Avrupa Merkez Bankası başkanı Mario Draghi'nin açıkladığı plan, ağır borç yükü altındaki Euro Bölgesi ülkelerinden sınırsız tahvil alınmasını öngörüyor.
Ancak bu ülkelere, resmen kurtarma paketini talep etmeleri ve anlaşma şartlarına uymaları şart koşuluyor.
BBCT

Avrupa'da işçiler eylemde
14 KASIM 2012



Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde onbinlerce işçi bugün eylem ve grevlerle artan işsizliği ve kemer sıkma önlemlerini protesto ediyor.

'Eylem ve Dayanışma Günü'nde, Avrupalı hükümet liderlerine büyüyen sosyal kaygıları giderme ve kemer sıkma önlemlerinden vazgeçme çağrısında bulunuluyor.



Borç krizindeki İspanya, Yunanistan, Portekiz ve İtalya'da greve çıkılırken; Belçika, Almanya, Fransa ve bazı Doğu Avrupa ülkelerinin aralarında olduğu 23 ülkede protestolar düzenleniyor.

Grevler nedeniyle birçok havayolu şirketi Avrupa'daki uçuşlarını iptal etmek veya ertelemek zorunda kaldı.

Özellikle İspanya ve Portekiz'de grevlerin etkili olduğu ve yüzlerce uçuşun iptal edildiği bildirildi.

Grev ve protesto çağrısı, Avrupa Sendikalar Konfederasyonu'ndan geldi.
Konfederasyon sözcüsü Judith Kirton-Darling BBC'ye yaptığı açıklamada, kesinti paketlerinin işe yaramadığını vurgulayarak, "Eşitsizliği artırıyor, toplumdaki sosyal dengesizliği artırıyor ve ekonomik krize çözüm getirmiyor." dedi.

Gözaltılar

İspanya ve Portekiz'deki sendikalar, ücretlerde, sosyal yardım ödemelerinde ve hizmetlerde kesinti, vergilerde ise büyük artış öngören kemer sıkma önlemlerini protesto etmek için gece yarısı greve başladı.
İşsizliğin yüzde 25'e ulaştığı, yani her dört yetişkinden birinin işsiz olduğu İspanya'da dün geceden itibaren yürüyüşler yapıldı.

Yürüyüşe katılan ev kadını Paqui Olmo iki oğluyla yaşadığını belirterek, "Biri yardım alıyor, diğeri 3 yıldır evde. Çalışmak istemediğinden değil, iş olmadığından." diye konuştu.

Madrid'deki bir durakta otobüsleri engellemeye çalışan grev gözcüleriyle polis arasında çatışma çıktı.

İçişleri Bakanlığı, Madrid'de ve başka bazı kentlerde çıkan olaylarda 30 kadar gözaltı olduğunu duyurdu.

Hükümet ülkede elektrik kullanımının %80 düzeyinde olduğuna işaret ederek, üretimin düşmediğini ve grevin etkili olmadığını savunuyor.
Sendikalar ise Danone ve Heineken'in de aralarında olduğu büyük şirketlerde de üretimin durduğunu belirtiyor.

Portekiz'de ise sabahın ilk saatlerinden itibaren başlayan yürüyüşlerde AB, IMF ve Avrupa Merkez Bankası'nı kınayan pankartlar taşındı.

Bu üç kuruluş, 78 milyar euro'luk kredi için Portekiz'e esaslı bir kemer sıkma paketini şart koşuyor.

Lizbon'daki BBC muhabiri Chris Morris, toplu taşıma hizmetlerinin durduğunu, okulların ve devlet dairelerinin kapandığını aktarıyor.

İtalya'da dörder saatlik dönüşümlü grevlerin kara, demiryolu ve hava trafiğini sınırlı ölçüde etkilediği haber veriliyor.
Yunan işçiler yine grevde

Yunanistan'da da işçiler, son iki aydaki üçüncü büyük grev eylemini gerçekleştirdiler.
Atina'nın Cuma günü 5 milyar euroluk bir borç ödemesi var ve hükümet iflas etmemek için kurtarma kredisine ihtiyaç olduğunu söylüyor.

Yunanistan, kurtarma paketinin 31,5 milyar euroluk son taksidini alabilmek için, ücretlerde kesinti, istihdam piyasasında reformlar ve çeşitli kesintiler öngören bir dizi önlem almak zorunda.

Atina'daki BBC Muhabiri Mark Lowen, emekli maaşlarının üst üste beşinci kez kesilmesi, emeklilik yaşının artırılması ve sosyal yardım ödemeleriyle sağlık alanlarında kesinti planlarının, Yunan halkının öfkesini artırdığını söylüyor.

Fransa'da da CGT sendikası grev çağrısında bulundu.

Yorumcular Fransa'daki grevin hükümet karşıtı olmadığı, Avrupa'daki işçilerle dayanışmayı sergilemek için yapıldığını vurguluyorlar.

Belçika'da ise, sendikalar greve gitmeme kararı aldı. Ancak bütün sendikalar, Almanya, İspanya, Yunanistan, Kıbrıs, Portekiz ve İrlanda'nın Brüksel Büyükelçilikleri önünde yapılması planlanan eylemlere destek verildiğini duyurdu.

İngiltere'den Belçika ve Fransa'ya giden Eurostar tren seferleri de grevlerden etkilendi. Bazı seferler gecikmeli yapılırken, bazıları da iptal edildi.
BBCT


14 Kasım Genel Grev - İspanya

İngiltere halkı AB üyeliğinden çıkmak istiyor
19 KASIM 2012

Financial Times'ta İngiltere ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilere mercek tutan haberler öne çıkıyor.
Gazetenin manşet haberinde, "AB İngiltere'yi bütçe görüşmelerinden men etme arayışında" deniliyor.
Birliğin 7 yıllık bütçesinde yapılması planlanan artışlar İngiltere'nin veto tehdidiyle karşılaşınca, geçen haftaki bütçe görüşmeleri tıkanmıştı.
Avrupa başkentlerindeki diplomat ve bürokratların, İngiltere dışındaki 26 üyeyi kapsayacak bir bütçe oluşturmak için hukuki formüller aradığını yazan gazete, "Bu plan, Başbakan David Cameron üzerindeki baskıyı artırmak için bir pazarlık taktiği olabilir" diyor.
Gazetenin bir başka haberindeyse, İngiliz halkının AB üyeliğine soğuk baktığı vurgulanıyor.
İktidardaki Muhafazakâr Parti içinde, AB üyeliğini referanduma götürmeyi önerenlerin sesinin yükseldiğine dikkat çekilen haberde, İşçi Partisi’nin birlik içinde kalmak için bastıracağı belirtiliyor.
İşçi Partisi kurmayları, AB üyeliğinin halkoyuna sunulmasının İngiliz ve Avrupa ekonomilerinin kırılgan olduğu bir dönemde piyasalarda güvensizlik yaratacağını söylüyor.
Başbakan Cameron’ın önümüzdeki ayki AB zirvelerinin ardından, bu konuda ayrıntılı bir konuşma yapması bekleniyor.
Bu arada, Observer gazetesinde dün yayınlanan bir ankette, İngilizlerin çoğunluğunun AB üyeliğinden ayrılmayı desteklediği görülüyor.
Opinium anketine göre, AB içinde yer almayı savunanlar yüzde 30’da kalırken, “kesinlikle veya muhtemelen ayrılmak için oy kullanacağını” söyleyenlerin oranı yüzde 56.
Muhafazakâr Partili Londra Belediye Başkanı Boris Johnson da, Daily Telegraph gazetesinde yayınlanan makalesinde, “AB’nin dilenci çanağına tek bir penny bile yok” çağrısı yapıyor.
BBCT

Euro bölgesinde işsizlik yeniden rekor kırdı
30 KASIM 2012

BBC'nin haberine göre: Euro bölgesinde işsizlik oranı Ekim ayında yeniden rekor kırdı, tüketici fiyatlarındaysa önemli bir yavaşlama gözlendi.
Ekonomik gerileme yaşayan Euro bölgesinde işsizlik oranı yüzde 11,7'ye çıktı. Enflasyon ise Kasım ayında % 2,5'tan % 2,2'ye indi.

Avrupa Birliği, Sosyoekonomik, Ekonomi
Son veriler, Avrupa Merkez Bankası başkanı Mario Draghi'nin "Euro bölgesi, gelecek yılın yarısından önce krizden çıkamaz" şeklindeki uyarısıyla aynı zamana denk geldi.

Draghi, hükümetlerin kamu harcamalarında yaptıkları kesintilerin kısa erimde büyümeyi olumsuz etkilemeye devam edeceğini kaydetti.
Euro bölgesinde işsizlik oranı düzenli olarak yükselmeye devam ediyor. Geçen yıl % 10,4 oranında olan artış, Eylül ayında % 11,6, Ekim ayındaysa % 11,7 oldu.
Euro bölgesinde 173 bin kişi daha işini kaybetti ve toplam işsiz sayısı 18,7 milyona ulaştı.
Bölge içinde kuzey-güney ülkeleri arasındaki uçurum giderek artıyor. İspanya'da işsiz oranı, bir önceki aya oranla, % 25,8'den % 26,2'ye çıktı. İtalya'daysa % 10,8'den, % 11,1'e yükseldi.

Bu ay yayımlanan veriler, Euro bölgesinde Eylül'e kadarki çeyrekte ekonomide görülen % 0,1 oranındaki küçülmeyle, yeniden resesyona dönüldüğünü gösteriyor.
İspanya ve İtalya gibi, borçlanmanın kontrol altına alınabilmesi için kamu harcamalarında ağır kesintilere gidilen ekonomiler, bir yıldan fazladır resesyonda. Ama Almanya ve Fransa'da da, ekonomilerin sadece % 0,2 oranında büyümüş olması düş kırıklığı yarattı.
Kasım'da Euro bölgesinde tüketici fiyatları endeksinin yüzde 2,2'ye inmesi de harcamalardaki zayıflamayı yansıtıyor.

Bir AB Ülkesi Daha İflas Ettiğini Açıkladı
06 Aralık 2012



Acı reçeteyi içi kan ağlayarak kabul ettiğini medya aracılığıyla ilan etti.

Rum ekonomisinin bankacılık sektörü nedeniyle yıkıma uğradığını ve iflas noktasına geldiğini belirten Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Hristofyas, acı reçeteyi içi kan ağlayarak kabul ettiğini medya aracılığıyla ilan etti.
Rum lider, IMF, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği tarafından hazırlanan kredi paketini imzalamaktan başka çare kalmadığını açıkladı. Ekonomik krizden ve bankaların batmasından eski Merkez Bankası Başkanı’nı sorumlu tutan Hristofyas yargı süreci başlatacağını açıkladı.
Televizyondan yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında Hristofyas, “1974’te yurdumuz tamamen yıkıma uğradığında, o gün gibi birlik içinde olursak, zorlukları aşabiliriz. Hepimizin çabasıyla bir kaç yıl içinde ülkemizi yeniden inşa etmiş ve ekonomimizi ayağa kaldırmayı başarmıştık, şimdi de aynı sorumlulukta elele verirsek bir mucize daha yaratabiliriz” dedi.

BAŞARILI OLAMADIK

Yunanistan’daki banka krizinden etkilendiklerini anlatan Hristofyas, gerek Rum merkez bankasının gerekse Kıbrıs’taki bankacıların yanlış kararları yüzünden sektörün iflas ettiğini ve milyarlarca Euro zarara uğradıklarını söyledi.

Krizden çıkış için gerekli olan yaklaşık 17 milyar Euro için finans kaynakları aradıklarını ancak başarılı olamadıklarını anlatan Hristofyas, Avrupa Birliği destek mekanizmasına başvurmak zorunda kaldıklarını, IMF, dünya bankası ve Avrupa Birliği’nden kurulu Troyka ile 11 buçuk milyar Euro borç alınması konusunda uzlaştıklarını belirtti.
Yunanistan’daki banka krizi sırasında Rum bankalarının 4 milyar Euro’luk Yunan tahvili satın aldığına işaret eden Hristofyas, ekonomiyi batma noktasına getiren darbeninse Rum Merkez Bankası'ndan geldiğini açıkladı.

HALKA ÇAĞRI YAPTI

Halka birlik çağrısı yapan Hristofyas, ilk etapta alınacak 11.5 milyar euroluk borçtan ve yüksek faizden ötürü başta emekliler ve düşük gelir grupları olmak üzere ülkedeki herkesin büyük sıkıntılar yaşayacağını ifade etti.ç Hristofyas ayrıca panik ve umutsuzluğun toplumsal parçalanmaya yol açacağı uyarısını yaptı.
TRT

Yunanistan'ın Kredi Notu Düşürüldü
06 Aralık 2012

S&P, Yunanistan'ın kredi notunu düşürdü.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor's Yunanistan'ın kredi notunu CCC'den seçilmiş temerrüt seviyesi olan SD'ye düşürdü.
Kuruluş tarafından dün geç saatlerde alınan karar Yunanistan'ın tahvil geri alım programını başlatmasının ardından geldi.
TRT

İtalya: Monti'nin istifası piyasaları vurdu
10 ARALIK 2012



İtalya Başbakanı Mario Monti'nin istifa etmeye hazırlandığını açıklaması ve eski başbakanlardan Silvio Berlusconi'nin yeniden aday olması, İtalya'da borsada keskin düşüşlere neden oldu.

İtalya borsası yüzde 3,1 gerilerken, Avrupa'nın diğer borsalarında da düşüşler yaşandı. En ağır darbeyi ise bankalar aldı.
Monti, 2011'de İtalyan ekonomisine ilişkin kaygıların yoğun olduğu bir dönemde kurulan teknokratlar hükümetinin başına getirilmişti.
Monti, İtalya'nın 10 yıllık hazine tahvillerine uygulanan faizlerin yüzde 7,48'e yükselmesinin ardından istifa eden Berlusconi'nin yerini almıştı.
Ülkedeki iktidar değişiminin ardından İtalya'nın borçlanma faizi düşerken, piyasalarda kaygıların odağına yerleşen ülkeler İspanya ve yeniden Yunanistan olmuştu.
Ancak Pazartesi günü, İtalya'nın 10 yıl vadeli hazine tahvillerine uygulanan faiz yüzde 0,3 oranında artarak yüzde 4,8'e çıktı.
İtalya borsasında da en çok değer kaybedenler bankalar olurken, Unicredit'in hisseleri yüzde 4,9, Banca Monte dei Paschi di Siena ve Banca Popolare di Milano'nun hisseleri yüzde 6 geriledi.
Avrupa bankalarından Alman Commerzbank'ın hisselerindeki değer kaybı yüzde 2,2, Fransız BNP Paribas yüzde 1,4 gerilerken, İspanyol Santander, Bankia ve BBVA da değer kaybetti.
Global Equities'den piyasa uzmanı David Thebault, Monti'nin İtalya'nın istikrar kazanmasını sağlarken Yunanistan krizinin bu ülkeye sıçramasını önlediğine dikkat çekerek, "Sürpriz istifası denkleme siyasi risk faktörünü ekliyor ki bir süredir unuttuğumuz bir şeydi bu" dedi.
İtalyan hükümeti Euro Bölgesi'nin en ağır borç yüküne sahip ülkelerinden.
Gayrısafi yurtiçi hasılasının yüzde 123'ü civarındaki borç yükü İtalyan ekonomisini piyasa güveni konusunda daha kırılgan hale getiriyor.
Zira yüksek borçlanma oranı, hükümetlerin borçlarını çevirebilmelerini zorlaştırıyor.
Rabobank'tan döviz stratejisti Jane Foley de, "İtalya'nın teknokrat başbakanının istifası eski siyaset sahnesine dönüş korkularını depreştirdi, bu da euro üzerinde yeni bir baskı yarattı" görüşünde.
Bütçe ve mali istikrar yasası geçirilecek
Atanmış isimlerden oluşan teknokratlar kabinesinin başındaki Monti, istifa etmeden önce bütçe ve mali istikrar yasasını geçirmeye çalışacağını söyledi.
Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano da yaptığı açıklamada, Monti'nin "göreve devam etmesini sağlayacak siyasi irade yokluğundan yakındığını" aktarırken, başbakanın yasa ve bütçe geçer geçmez istifa etmek istediğini duyurdu.
İşveren örgütü Confindustria ekonominin bu yıl yüzde 2,4 oranında küçüleceğini tahmin ediyor. İşsizlik ise yüzde 11 civarında.
Krizi tetikleyen gelişmelerden biri de, Berlusconi'nin başında olduğu Özgürlükçü Halk Partisi'nin hükümete desteğini çekmesi olmuştu.
Ekim ayında vergi dolandırıcılığı suçlamasından mahkum olan Berlusconi, kararı temyiz ediyor. Eski başbakan ayrıca reşit olmayan bir kadına seks karşılığında para ödemekle de suçlanıyor.
Hükümetin istifasından sonra en fazla 70 gün içinde seçime gidilmesi gerekiyor.
BBCT

AB'de İstihdam Yine Düştü
16 Aralık 2012

Avrupa Birliği hükümet ve devlet başkanları Brüksel’de ekonomik ve mali entegrasyon üzerinde anlaşmaya çalışırken piyasalardan liderleri üzecek haber geldi.

Kemer sıkma politikaları yüzünden büyüme sorunu yaşayan Avrupa Birliği’nde 2012 yılının üçüncü çeyreğinde de istihdam geriledi.

Avrupa Birliği istatistik kurumu Eurostat’ın açıkladığı verilere göre hem 17 ülkeli avro bölgesinde hem de 27 ülkenin yer aldığı Avrupa Birliği’nde istihdam düştü.

İstihdam birçok sektörde gerilerken en çok düşüş inşaat sektöründe gerçekleşti.

Geçen yılın aynı dönemine göre ise istihdamdaki düşüş avro bölgesinde yüzde 0,7 Avrupa Birliği’nde ise yüzde 0,5 oldu.

2012’nin üçüncü çeyreğinde en keskin düşüş Polonya’da gerçekleşirken krizin pençesindeki İspanya, Portekiz, Kıbrıs Rum Kesimi’nde de istihdam geriledi.

Avrupa’nın en büyük ekonomilerinden Fransa ve İtalya’nın da istihdamın düştüğü ülkeler arasında yer alması “kriz sona ermek bir yana, merkeze doğru ilerliyor” yorumlarının yapılmasına neden oldu.

Avrupa Birliği’nden aldığı yardımlarla ayakta duran Yunanistan’a ilişkin veriler ise açıklanmadı.
TRT

Euro Bölgesi'nde rekor işsizlik
8 OCAK 2013



Euro Bölgesi ülkelerinde ortalama işsizlik yeni açıklanan Kasım ayı sayılarına göre % 11,8'e yükseldi.

17 ülkenin üye olduğu Euro Bölgesi'nde Ekim ayı işsizlik ortalaması % 11,7 idi.

Derin bir ekonomik durgunluk içine giren İspanya, % 26,6'lık oranla işsizliğin en yüksek olduğu ülke.

Son verilere göre, Avrupa Birliği genelinde 26 milyon kişi işsiz.
Euro Bölgesi çapında bakıldığında ise işsizlerin sayısı Avrupa İstatistik Kurumu'nun rakamlarına göre 18,8 milyon.

Genç işsizliği daha yüksek

İşsizlik oranı en yüksek Euro Bölgesi listesinde ikinci sırayı da yüzde 20 ile Yunanistan alıyor.

Gençler arasında işsizlik ortalamasına ilişkin verilen çok daha vahim görünüyor.

Euro Bölgesi'nde gençler arasında işsizlik yüzde 24,4.

Avrupa Birliği genelinde ortalama çok düşmüyor ve yüzde 23,7'lerde görünüyor.

İşsizlik oranının en düşük olduğu ülkeler ise yüzde 4,5 ile Avusturya, yüzde 5,1 ile Lüksemburg ve yüzde 5,4 ile Almanya.

İşsizlik oranının gerilediği tek ülke ise İrlanda Cumhuriyeti.

Hükümetlerin kamu borçlarını düşürmek için kemer sıkma önlemlerine ağırlık verdiği Euro Bölgesi ve genel olarak Avrupa Birliği ekonomileri hâlâ ekonomik durgunlukla boğuşuyor.
BBCT

İngiltere AB'den neden ayrılmak istiyor?
Sedef Kınacıoğlu
BBC Türkçe
23 OCAK 2013

"Demir Leydi" Margaret Thatcher'ın 1990'da bir AB zirvesi dönüşü
parlamentoda Avrupa ile daha fazla entegrasyona "hayır, hayır, hayır!" dediği günlerden bu yana İngiltere'de fazla bir şey değişmedi. Thatcher'ın siyasi kariyerini bitiren Avrupa karşıtlığı, bu ülkede hala en fazla tartışma yaratan konulardan.

İngiltere'nin şimdiki başbakanı David Cameron, partisi seçimi tekrar kazanırsa, AB üyeliğini referanduma sunacağını söylüyor. Sunday Times'ta yayınlanan bir kamuoyu yoklamasına göre, böyle bir referandum yapılırsa, AB'de kalmak isteyenlerin oranı yüzde 40, 'hayır' diyeceklerin oranı yüzde 34 civarında.

Birliğin birçok uygulamasının dışında kalmayı tercih eden İngiltere'nin AB ile ilişkisi bitmek tükenmek bilmez iç politika polemiklerine konu olmaya devam ediyor.

Özellikle Muhafazakar Parti içinde AB'ye karşı olan önemli bir kesim var. Cameron'un referandum önerisinde ise, AB'den tamamen çekilmeyi savunan merkez sağ Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi'ne oy kaptırmasının rolü olduğu söyleniyor.

Ortak politikalara ve ortak para birimine itirazlarıyla sık sık "AB'nin sorunlu çocuğu" konumuna düşen İngiltere'nin sıkıntılarını birkaç soru ve cevapla şöyle özetlemek mümkün:

İngiltere AB'den ne istiyor?

Londra, bazı konularda Brüksel'e teslim ettiği yetkileri 'geri almak' istiyor. Hükümet bunları tespit etmek için çalışmalarda bulunuyor. Bu konulardan biri çalışma saatlerini düzenleyen AB yönergesi. Yönerge haftalık çalışma saatlerini kısıtlıyor ve çalışanların her yıl belli bir süre tatil yapmasını kurala bağlıyor. İngiltere, AB'nin güvenlik ve ceza hukukuna dair bazı önlemlerinin de dışında kalmayı istiyor. Muhafazakar Parti'nin 2010 manifestosunda, yasal haklar, ceza kanunu, sosyal haklar ve istihdam politikalarında yetkinin Londra'ya getirilmesi için çalışma vaadinde bulunuluyor.

AB kabul etmezse?

İngiltere'nin bu talepleri geri çevrilirse nasıl bir tavır alınacağı meçhul. Cevabı bilinmeyen birçok soru var. Avrupa Londra'nın isteklerine yanıt vermezse Başbakan Cameron Avrupalı ortaklarını AB'den çıkma referandumu ile mi tehdit edecek? Talepler kabul edildiği halde İngiltere halkı referandumda AB'ye hayır derse ne olacak?

Euro bölgesine ne olacak?

Euro kullanan ülkeler, son dönemlerde Avrupa gündemine damgasını vuran ekonomik krizi aşmak için daha fazla bütünleşmek gerektiği görüşünde. Bu gerçekleşirse euro kullanan ve kullanmayan AB üyeleri arasındaki uçurum büyüyecek. Cameron euro bölgesi entegrasyonunu kolaylaştıracak yeni bir AB sözleşmesi yapılması gerektiğini söylüyor. Bu sözleşmeye dair müzakerelerin de İngiltere gibi ülkelerin üyelik kurallarının tekrar tanımlanması için fırsat olacağı düşüncesinde.

İngiltere AB'den ayrılır mı?

İngiltere AB'ye 1973'te girdi. Başbakan Cameron, birlikten ayrılmaya karşı olduğunu söylemekle birlikte, BBC'ye verdiği bir radyo mülakatında bunu İngiltere için dünyanın sonu olmayacağını, ülkenin kendisine başka bir yol çizebileceğini eklediği de dikkatlerden kaçmamıştı. Ancak konuyu referanduma sunabilmesi için Cameron'un önce 2015 seçimlerini kazanması gerek.

Eski başbakan Thatcher 2002 tarihinde yayınlanan Devlet Yönetimi adlı kitabında Avrupa Birliği'ni "çılgın bir proje, aydınların kibir abidesi, başarısızlığa uğraması kaçınılmaz olan bir program" diye nitelemişti. Cameron gibi üyelik koşullarının tekrar müzakere edilmesinden yana olan Thatcher, aksi takdirde AB'den çıkıp Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi'ne girilmesi gerektiğini savunmuştu. Şu anda alternatif olasılıklardan pek bahsedilmiyor.

İngiltere'nin AB'den ayrılmasını isteyenler, ticari bağların korunacağı 'dostane bir boşanma'dan söz ediyor; Norveç ve İsviçre gibi, üye olmadan AB ile yakın çalışan ülkeleri örnek gösteriyor. Bir tür "light' üyelik denilen ikili anlaşmalar önerilmekte. AB yanlıları ise, Norveç ve İsviçre gibi ülkelerin karar mekanizmasına katılmadan bazı AB kurallarına tabi kaldığını hatırlatıyor.

AB treninden inmek

1963 yılında Türkiye ile o zamanlarki adı ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasındaki ortaklık anlaşması imzalanırken, dönemin başbakanı İsmet İnönü'nün konuya ihtiyatlı yaklaştığı söylenir.

Savaştığı güçlere egemenliği teslim etmekten kaygılanan İnönü'ye "Paşam, bu medeniyete giden bir tren, binmemiz gerek" dendiği anlatılır. İnönü'nün buna cevabı, "Peki ama, istediğimiz zaman inebilir miyiz o trenden" olmuştur.

İngiltere'nin yapması gereken ise, deyim yerindeyse elini-kolunu içeride bırakarak, ekonomik krizle 'karizması çizilen' bu eski trenden 'ne kadar inebileceğini' değerlendirmek gibi görünüyor.
BBCT

İspanya'da genç işsizliği rekor kırdı: Yüzde 55
24 OCAK 2013



İspanya'da gençler arasındaki işsizlik oranı modern zamanların rekorunu kırarak yüzde 55'e yükseldi.

Resmi rakamlar, ülkede işsizliğin 2012 yılının son üç ayında yüzde bir artarak yüzde 26'ya yani 5.97 milyon kişiye yükseldiğini gösteriyor.

1970'li yılların ortasından bu yana en yüksek düzeyine çıkan bu rakamlar, İspanya'nın uzun süre resesyon ve büyük kesintilerle karşı karşıya kalmasının sonrasına rastlıyor.

Ekonomik durumun en ağır etkisi ise 16-24 yaş arasındaki gençler için oldu.
İspanyol ekonomisi, emlak sektöründeki krizin ardından binlerce düşük kalifiye işçinin işsiz kalması ve ekonomideki genel düşüş nedeniyle, piyasaların bu ülkeye yatırım yapmayı azaltması üzerine resesyona girmişti.

Citigroup'ta yatırım bankacılığı stratejisti Jose Luis Martinez, "Henüz daha dibi görmedik, istihdam ilk çeyrekte de düşmeye devam edecek" şeklinde konuştu.

Ulusal İstatistik Enstitüsü'nün açıkladığı rakamlar, İspanya'da işsizlik oranının Avrupa Birliği ortalamasının iki kat üstünde olduğunu söylüyor.

İşsizlik rakamları, Başbakan Mariano Rajoy ve hükümeti için büyük bir darbe anlamına geliyor.

Hükümet, İspanya'da işsizlik oranının 2012 yılında yüzde 24.6 olacağını öngörmüştü.

Rajoy 2011 yılında iktidara geldiğinde, 5.27 ülkede milyon kişi işsizdi.
BBCT

İngiltere ekonomisinde daralma
25 OCAK 2013



İngiltere ekonomisi 2012'nin son çeyreğinde binde 3 oranında daraldı.
Son rakam, ekonominin yeniden durgunluğa gireceği endişesini artırdı.

Ulusal İstatistik Dairesi, üretimdeki düşüşün madencilik ve taş ocağı işletmelerindeki faaliyet gerilemesinden kaynaklandığını açıkladı.
Gerilemenin asıl unsunu olarak, İngiltere'nini Kuzey Denizi'ndeki en büyük petrol alanındaki bakım-onarım çalışmasının tamamlanamaması gösterildi.
İngiltere ekonomisi, Londra'daki olimpiyat oyunlarının da katkısıyla, bir önceki çeyrekte binde 9 oranında büyümüştü.
2012 geneline bakıldığında büyümenin sıfır seviyesinde olduğu görülüyor.
İstatistik Dairesi, inişli çıkışlı ekonomik faaliyetlerin ağır aksak bir eğim sergilediğini, imalatın yüzde 1,5 oranında gerilediğini, hizmet sektöründe “0” seviyesinde değişim olduğunu, inşaatçılıkta ise binde 3'lük artış olduğunu belirtti.
İmalat sektöründe madencilik ve taş ocaklarında üretim yüzde 10,2 oranında düştü. Bunun bu alanda 1997'den bu yana görülen en büyük düşüş olduğu belirtiliyor.
Ulusal İstatistik Dairesi'ne göre, petrol ve gaz üretiminin dahil edilmediği hesaplamayla gayri safi yurt içi hasıla geçen yıl sadece binde bir küçüldü.
Maliye Bakanı George Osborne bu rakamların İngiltere ekonomisinin zorlu bir dönemden geçtiğine işaret ettiğini söyledi.
Osborne, "Geçen yıl özellikle zorluydu. Bu hem içeride yıllarca borç birikmesinden hem de Euro bölgesindeki sorunlardan kaynaklanıyor. Büyük oranda ihracat yaptığımız Euro bölgesi derin bir resesyonda" dedi.
BBCT

Euro krizi?
20 Şubat 2013

Financial Times yazarlarından Martin Wolf, yazısında Euro bölgesindeki krizin henüz sona ermediğini söylüyor. Yazar şöyle diyor:

"Geçen yılın son üç aylık döneminde, Euro bölgesinde toplam hasıla, kriz öncesindeki zirve noktasından yüzde üç daha düşük. Aynı dönemde İtalya'nın gayri safi yurt içi hasılası 2000'lerdeki düzeyde. İspanya'nın gayri safi yurt için hasılası kriz öncesi dönemin yüzde 7,6 altında. Bu ülkede işsizlik yüzde 26'ya ulaştı. İrlanda dışında krizin vurduğu tüm ülkelerde ekonomi yıllardır düşüşte. İrlanda ekonomisi durgun. Almanya'nın gayri safi yurt içi hasılası ise kriz öncesindeki zirve noktasından sadece yüzde 1,4 daha fazla. Mal sattığı pazarlardaki ekonomik gerileme nedeniyle Almanya'nın ihracatı da zayıfladı."

Times gazetesi Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande'ın Yunanistan ziyaretinde "İlk savaşı kazandık. Euro bölgesi artık krizde değil. Bundan sonraki aşama büyüme ve istihdamı sağlamak yeni fedakarlıklarda bulunmak değil" dediğini aktarıyor.

Financial Times yazarı Tobias Buck da İspanya Başbakanı Mariano Rajoy'un bugün parlamentoda yapacağı yıllık konuşmasında halkı ekonominin düzlüğe çıkmaya başladığına ikna etmeye çalışacağını belirtiyor.

Yazıda özetle şöyle deniyor:

"Başbakan ekonominin durumunun iyi olmasa bile toparlanma işaretlerinin görülmeye başlandığını, bütçe açığının azaldığını, bankaların temizlendiğini, ihracatın artmaya başladığını ve yatırımcı güveninin geri döndüğünü söyleyecek."

Yazar, her dört kişiden birinin işsiz olduğu ülkede Rajoy'un halkın ikna etmesinin kolay olmayacağını, yolsuzluk iddialarının Başbakan'ın işini daha da zorlaştırdığını belirtiyor. İktidardaki Halk Partisi'nde yakın bir zamana kadar aralarında Rajoy'un da bulunduğu kimi parti ileri gelenlerine kayıt dışı binlerce Euro ödeme yapıldığı öne sürülüyor.
BBCT

'Euro bölgesi 2013'te de resesyonda kalacak'
22 ŞUBAT 2013

Avrupa Komisyonu'nun kış dönemi makroekonomik tahmin raporuna göre euro bölgesi ekonomik krizi 2013 yılında da devam edecek.
Komisyon'un tahminlerine göre euro bölgesi ekonomisi 2013'te % 0.3 daralacak.

Raporda, İspanya, Fransa ve Portekiz dahil olmak üzere euro bölgesindeki hükümetlerin bütçe açıklarını hedeflenen seviyeye indirmekte zorlandığı aktarılıyor.
2012 yılında İspanya'nın bütçe açığı Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'nın (GSYH) % 0.2 oranındaydı.
İspanya'nın 2014 itibariyle % 6.3 olarak belirlenen hedefi tutturamaması bekleniyor.
Komisyon'un daha önceki tahminlerine göre 17 euro bölgesi ekonomisinin bu sene % 0.1 büyüme göstermesi öngörülüyordu.
Ancak 2012 yılında ekonominin % 0.6 küçüldüğü tahmin ediliyor.
Kış dönemi makroekonomik tahminlerini yapan Avrupa Komisyon'unun Başkan Yardımcısı Olli Rehn, euro bölgesinde işsizlik oranının bu sene % 12.2 artacağını söyledi.
BBCT

AB sokağın sesini duyacak mı?
Güven Özalp
Brüksel
14 MART 2013



Avrupa Birliği’nin (AB), özellikle de Euro Bölgesi’nin krizden çıkma çabalarına rağmen üye ülke ekonomileri için zeminin hâlâ çok kaygan olması iki günlük bir zirve için Brüksel’de bir araya gelen Birlik liderlerinin stres düzeyinin düşmesine olanak tanımıyor.

İtalya’daki seçim sonuçlarının endişe düzeyini yükseltmesinin yanı sıra Avrupa Parlamentosu’nun (AP), AB liderlerinin üzerinde anlaştıkları 2014-2020 bütçesini mevcut haliyle kabul etmeyeceklerini yaptıkları oylamayla net şekilde ortaya koymaları, Brüksel’in işini iyiden iyiye zorlaştırmış durumda.

Birden fazla iç ve dış cephede mücadele etmek zorunda olan AB, Brüksel sokaklarında da kar altındaki 10 bin kadar gösterici tarafından protesto ediliyor.

AP’de yapılan oylama, ulusal çıkarlar ve Birlik içi “hassas dengeler” dikkate alınarak şekillendirilen 960 milyar Euro tutarındaki bütçe üzerindeki anlaşmanın beklendiği kadar hızlı şekilde sağlanmasının mümkün olmadığını net şekilde gösterdi.

AB liderlerine “Bizimle anlaşmazsanız onay zor” mesajı veren AP’de harcama limitiyle ilgili sorun olmasa da 2014 sonrasında kesintilerle ilgili gözden geçirme talep ediliyor. Harcanmayan fonların bir kalemden diğerine aktarılabilmesine olanak tanınması da bir başka isteği oluşturuyor.
Son dönemde çok sık kullanılması nedeniyle rutin hale gelen “daha fazla istihdam ve büyüme”, “mali konsolidasyon”, “rekabet edebilirlik” ve “daha fazla yapısal reform” bu zirvenin de vazgeçilmez konuları olacak.
‘İtalyanların kemer sıkma karşıtı mesajı alındı’

AB liderleri, bir kez daha kemer sıkma ile büyüme arasındaki dengeyi tutturma çabası içine giriyorlar. İtalya’daki seçimlerden kemer sıkma karşıtı bir partinin yüzde 25’e varan son derece önemli düzeyde bir oy oranıyla çıkması AB için de bir mesaj olarak algılanıyor. Bu mesajın alındığını ve alınmakla kalınmayıp iyi okunduğunu da söylemek mümkün.

İşsizlik oranının “kabul edilemeyecek kadar” yüksek olduğunun AB sonuç bildirisinde vurgulanmasının beklenmesi de sorunun sadece kemer sıkmakla aşılmasının mümkün olmadığını bir kez daha ortaya koyuyor.

AB’nin hedefini “büyüme yanlısı mali konsolidasyon” olarak özetlemek mümkün olsa da mevcut şartlarda bunu pratiğe dökmek hiç de kolay değil.
Ülkesinde işler pek de iyi gitmeyen Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande kemer sıkmanın ikinci plana itilmesi konusunda ısrarını sürdürürken Almanya da kemer sıkmanın odakta kalmasına yönelik pozisyonunu koruyor.

Ekonomik açıdan çok zor durumda olan ve kurtarma paketine ihtiyaç duyan Kıbrıs da AB liderlerinin değerlendireceği bir başka başlığı oluşturacak.

Yeni seçilen Rum lider Nikos Anastasiades’in ilk kez katılacağı zirvede, bu konuda somut sonuç alınması öngörülmüyor.

Kurtarma paketinin, zirvenin sona ermesinden sonra toplanacak Euro Bölgesi maliye bakanları tarafından bir kez daha masaya yatırılması gündemde.
Kurtarma paketinin beklendiği gibi 17 milyar değil 10 milyar Euro civarında olma olasılığı da giderek artıyor.

Rusya ile ilişkiler ve stratejik ortaklıkların da ele alınacağı zirvede en çok merak edilen konulardan birini ise geçtiğimiz günlerde AB’yi yine karşısına alarak Birlik ilke ve değerlerine uygunluğu tartışmalı adımlar atan Macaristan Başbakanı Viktor Orban’a yönelik tepki olup olmayacağı oluşturuyor.
BBCT

Bankaya 'buldozer'li baskın
17 Mart 2013
TIMETURK / Haber Merkezi



Avrupa Birliği'nin yardım karşılığında 'banka mevduatlarında vergi artışı' şartı koyması, Kıbrıs Rum Kesimi'nde yoğun tepkiye neden oldu. Bankalar, çok sayıda Rum'un paralarını çekmek istemesi üzerine işlemleri durdururken, Limasol kentinde bir çiftçi bankayı buldozerle bastı.

Ekonomik krizin giderek derinleştiği Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nde, AB ve IMF’nin istediği vergi reformu tepkilere neden oldu.

Mevduat vergilerinin artırılması talebi üzerine Rumlar, paralarını çekmek için ATM ve bankalara akın etti.

Hesap sahiplerinin yüksek miktarda para çekmesi nedeniyle bankalar, işlemleri durdurmak zorunda kaldı.

Limasol kentinde ise bankadaki parasını alamayan bir çiftçi, bankayı buldozerle bastı.


'MEVDUAT VERGİLERİ ARTIRILSIN'

İflastan kurtulmak için 17 milyar Euro talep eden Rum yönetimine 10 milyar Euro’luk bir destek verme kararı alan Euro Bölgesi Maliye Bakanları, açığın kapatılması için mevduat vergilerinin artırılmasını istemişti.

Buna göre, bankada 100 bin Euro ve üzerinde hesabı olan Rum vatandaşlarından en az 7 bin Euro vergi ödemesi istenecek.


'KÖTÜNÜN İYİSİ'

Bu talep halkı öfkelendirirken Rum Maliye Bakanı itidal çağırısında bulundu. Kararı "kötünün iyisi" olarak değerlendiren Rum bakan, "Ekonomik çöküşün önünü alabilmek için bu tip hamlelerin yapılması gerekli" diye konuştu.

BAŞKANLIK SARAYI ÖNÜNDE PROTESTO

Öte yandan gece saatlerinde Başkanlık Sarayı bir protesto gösterisine sahne oldu.

Binanın önünde toplanarak hükümet aleyhine sloganlar atan yaklaşık 150 kişilik bir grup polisin müdahalesiyle dağıldı.

http://www.timeturk.com/

Rum krizi derinleşiyor market rafları boşaldı
23 Mart 2013


Ekonomi Servisi
AB ile anlaşamayan Rum Kesimi’nde bankalar 8 gündür kapalı kalınca ticaret durdu. Tedarikçilerin sadece peşin parayla mal vermesi yakıt sıkıntısına ve marketlerin boşalmasına neden oldu.
Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nde, bankaların 8 gündür kapalı olması iç ticarette büyük sıkıntılara neden oldu, acil ihtiyaç dışındaki alışverişler durma noktasına geldi. Tedarikçilerin sadece peşin para karşılığında mal vermeleri ülkede yakıt sıkıntısına ve marketlerdeki rafların yavaş yavaş boşalmasına neden olurken, vatandaşlar da ellerindeki son paraları harcayarak süpermarketlerden yiyecek stoku yapıyor. Bu arada Rum Parlamentosu, Euro Bölgesi maliye bakanlarının kurtarma paketine alternatif olarak hazırlanan alternatif önlem paketiyle ilgili 9 yasa tasarısından en önemli 3 tasarıyı kabul etti. Ancak Rum bankalarındaki mevduatlarda yapılacak kesintilerle ilgili tasarının oylanması ise ertelendi.

IMF ile anlaşmazlık çıktı

Rum basınında ise IMF ile son anda çıkan anlaşmazlık nedeniyle Rum lider Nikos Anastasiadis’in, kredi anlaşmasının nihai şeklini belirlemek üzere dün gerçekleştirmesi planlanan Brüksel ziyaretini iptal ettiği belirtildi.
Star gazetesi

Kıbrıs'ın güneyinde kriz: Euro Bölgesi bakanları ile toplantı
24 MART 2013



Kıbrıs'ın güneyinde mali sistemin çökmesini önlemek için girişimler yapılırken Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiyedis Avrupa Birliği'nin merkezi olan Brüksel'e gitti.

tıklayın Bankacılık sisteminin büyük stres altında olduğu güneydeki siyasi tartışmalar "nasıl bir önlem alınabileceği üzerinde yoğunlaştı.

Banka işlemleri üzerinde kısıtlamalar uygulanıyor; şubeler de geçen hafta kapalı kaldı; bugün de bankalar bankamatiklerden çekilebilecek nakit miktarına günlük 100 euro sınırı getirdi.

Gelen haberlerden anlaşıldığı kadarıyla Kıbrıs Cumhurbaşkanı Brüksel'e bir öneri ile gitti.

Avrupa ortak para birimi euroyu kullanan yönetimi uyaran Avrupa Merkez Bankası, iyileştirici önlemler almaması halinde Lefkoşa'ya mali desteği yarın (pazartesi) itibarıyla keseceğini açıklamıştı.

"Sadece zor seçenekler"

Avrupa Birliği'nin yürütme organı niteliğindeki Komisyon'un ekonomiden sorumlu üyesi olli Rehn "sadece zor seçenekler kaldı" dedi.

Avrupa Birliği'nin 27 üyesi arasından 17'si euroyu kullanıyor.

Brüksel'de yapılması beklenen toplantıya bu 17 üyenin maliye bakanlarının katılması planlanıyor; toplantının TSİ 19'da başlaması bekleniyor.

Kıbrıs, Avrupa Birliği ve Uluslararası Para Fonu'ndan 10 milyar dolar kredi almak istiyor; Avruba Birliği içinde bu konuda tıklayın bir uzlaşma var ancak bu belli şartlara bağlı; bu çerçevede Kıbrıs'ın güneyindeki yönetimin yaklaşık 6 milyar dolarlık bir gelir kaynağı oluşturması isteniyor.

Böyle bir geliri oluşturma yolunda hazırlanan yasa tasarısı geçen hafta parlamentoda yapılan oylamada Kıbrıslı vekillerden destek alamadı.
Brüksel'de yeni bir öneri mi?

Söz konusu paketin merkezinde " tıklayın mevduat vergisi" bulunuyordu.
Mevduatlardan kesinti yapılması, bunun mevduatın büyüklüğüne göre orantılandırılması istenmişti.

Şimdi Brüksel'de olan Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiyedis'in çantasında yine böyle bir "gelir kalemi" olabileceği bildiriliyor.

Kıbrıslı liderler Brüksel'e gitmeden önce adada uluslararası görüşmeler yaptı.
Parlamentoda cuma günü yapılan oylamada emeklilik fonlarının millileştirilmesi yönünde karar alındı. Ayrıca, sorunlu bankalar sınıflandırması yapılması da kararlaştırıldı.

Ülkenin en büyük ikinci bankası olan ve Layki olarak anılan Kıbrıs Halk Bankası için bu tanımlamanının kullanılması gündemde.

Öte yandan, Avrupa Birliği ve Uluslararası Para Fonu IMF'den yetkililer ile görüşmeler oldu.

Üst düzeyli toplantı

Brüksel'deki görüşmeye Avrupa Birliği'nin yürütme organı niteliğindeki Komisyon'un ekonomik işlerden sorumlu üyesi Olli Rehn de katılıyor.
Toplantıya Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy başkanlık edecek; Komisyon başkanı Manuel Barosso'nun da katılacağı bildiriliyor.
BBCT

Güney Kıbrıs, 'halkının canı yakılarak' kurtarılıyor
Robert Peston
Ekonomi Editörü
25 MART 2013

Euro bölgesi hükümetleri ve Uluslararası Para Fonu, Kıbrıs'ın güneyini tıklayın kurtardı, ama bu pek de bir kurtuluşa benzemeyecek.

Ülkenin ikinci büyük bankası Laiki kapatılıyor. Bankanın kapanmasından doğacak milyarlarca dolarlık kayıp, hisse senedi sahipleri ile mevduatı 100.000 euro'yu aşan mudiler tarafından karşılanacak.

Böylece ekonominin önemli bir kredi kaynağı bir anda ortadan kalkmış olacak.
Mevduatı 100.000 euro veya bunun altında olanlar ise biraz rahat nefes alabildi, çünkü tasarrufları ülkenin en büyük bankası olan Kıbrıs Bankası'na devredilecek ve dokunulmadan kalacak.

Ancak Kıbrıs Bankası da yeniden yapılandırılıyor ve gelecekte güvende olması için yapılan değişikliklerin maliyetini, yine hesabı 100.000 euro'yu aşan mevduat sahipleri göğüsleyecek.

Bu nedenle mevduat sahipleri milyarlarca euro zarar edecek.

Yeniden yapılandırılması aylar sürecek olan bankanın, halka ve işyerlerine yeteri kadar kredi vermesi ihtimali düşük.

Krediyi unutun

Bu arada Kıbrıs'taki yabancı bankalar da büyük olasılıkla gidecek, çünkü şimdiden durgunluğa giren bir ekonominin çok yavaş büyüyeceği ve bu arada birçoklarının zararına yol açacağını biliyorlar.

Özetle, Kıbrıs'ta gelecek iki yıl içinde herhangi tür bir kredi almak neredeyse imkansız hale gelebilir.

Uzun vadede de ekonominin önünde büyük güçlükler var: vergiden kaçan Ruslara kucak açan offshore bankacılık sistemi, fiilen tamamen kapanacak.

Bütün kayıpların, mevduatı yüksek olanların sırtına yüklenmesi, başka seçeneği olan herkesin ömürlerinin sonuna kadar Kıbrıs'ta uzak durmasına yeter.

Bir başka deyişle Kıbrıs'ın 'kurtarılması' özetle şöyle olacak:

Krediden yoksun kalacak olan ekonomi, vatandaşların canını yakarak hızla küçülecek.

Başlıca sanayisi offshore bankacılık olan bir ekonomi bu kaynaktan mahrum kalacak.

Küçük mevduat sahiplerinden alınması düşünülen yüzde 6.7 oranındaki mevduat vergisinden vazgeçildi ama, Kıbrıs vatandaşları zaman içinde bu sözde kurtarma sonucunda yüzde 6.7'den daha fazla yoksullaşacak.

Kıbrıs'ın euro bölgesinde kalmasının bedeli, bölgenin borç yükü altında ezilen diğer ülkelerinden farklı olmayacak.

Euro bölgesi liderlerinin asıl düşünmesi gereken, mali güçlükler içindeki ülkelerin halkının 'euro'yu korumak için bu faturayı ödemeye değer mi' diye sorabilecek olmaları.
BBCT

Kıbrıs 'yurtdışına çıkarılabilecek parayı sınırlayacak'
27 MART 2013



Kıbrıs'ın önemli gazetelerinden Kathimerini, hüıkümetin ülke dışına çıkarılacak para miktarı konusunda önlemler alacağını yazdı.

Yetkililerin çek bozdurma konusuna da yasaklar getireceğini yazan gazete, hükümetin bankacılık sektörü için alınan önlemleri de açıklamaya hazırlandığını belirtti.

Kıbrıs Merkez Bankası haberin sadece taslak halindeki önerilere dayanılarak yazıldığını belirtti.

Bugünün erken saatlerinde Kıbrıs Bankası'nın yöneticisi görevden alınmıştı.
Avrupa Birliği, Avrupa Merkez Bankası ve Uluslararası Para Fonu'ndan 10 milyar euroluk kredi almayı amaçlayan Kıbrıs, bu yolda 5.8 milyar euroluk tasarruf önlemleri almayı hedefliyor.

Kıbrıs bankalarında 100 milyon eurodan fazla yatırımları bulunan kişilerin yatırımlarının yüzde 40'ının banka hisselerine çevrilebileceği belirtiliyor.

Financial Times gazetesine konuşan Kıbrıs Maliye Bakanı kontrollerin, yedi günden sonra tekrar gözden geçirilebileceği ve önlemlerin dışında bırakılan bankaların sayısının artırılabileceğini söyledi.

Basında çıkan haberlerde, Kıbrıslıların yurt dışına çıkarken yanlarına 3 bin eurodan fazlasını almalarına ve kişilerin kredi kartlarıyla 5 bin eurodan fazla harcama yapmalarına izin verilmediği yazıyor.

Kıbrıs Bankası Yürütme Kurulu Başkanı Yiannis Kypri ülkenin en büyük ticari bankasındaki görevinden alındığını bugün doğruladı.

Euro Bölgesi hükümetleri ve Uluslararası Para Fonu IMF ile yapılan anlaşma gereği yeni bir bankacılık rejimi kurmaya hazırlanan Güney Kıbrıs'ta bankalar geçici olarak kapatılmıştı.

BBCT

Avrupa'da kriz nedeniyle uygulanan kemer sıkma politikaları işsizliği tetikliyor
08 Nisan 2013

Avrupa küresel ekonomik krizin yaralarını sarmak amacıyla acı reçeteler uygulamak zorunda kalırken, bu reçeteler aynı zamanda işsiz sayısını da artırıyor.

Küresel ekonomik krizle mücadele eden Avro Bölgesi'nde ''acı reçeteler'' uygularken, bu reçetelerin acı sonuçları istihdam piyasalarında kendisini hissettiriyor. Bölge ekonomisinin başat sorunu olma yönünde ilerleyen işsizlik bu acı sonuçlardan belki de en çok dikkati çekeni.

Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) verilerinden yapılan derlemeye göre, Avro Bölgesi'ndeki işsizler ordusunun sayısı hızla yükseliyor. Bölgenin, 2012 yılının ilk çeyreğinde 17 milyon 800 bin olan işsiz sayısı, 2013 yılı Şubat ayı sonu itibariyle 1 milyon 271 bin kişi artarak 19 milyon 71 bin oldu.

Ekonomik gösterge ve tahminler ise süreç içerisinde bu rakamların daha da yükseleceği yönünde
TRT

Euro krizinde sıra Slovenya'da mı?
10 NİSAN 2013

Avrupa Birliği, ekonomileri alarm veren İspanya ve Slovenya'ya uyarıda bulundu.
Avrupa Komisyonu, bu iki ülkenin ekonomilerindeki dengesizlikleri en kısa zamanda gidermeleri gerektiğini bildirdi.

Komisyon, incelediği 13 ülke arasında durumu en kötü olanların İspanya ve Slovenya olduğunu kaydetti.

İspanya'nın bankacılık sistemini kurtarmak için daha önce önlemler alınmıştı.

Slovenya'nın ise borç yükünden kurtulmak için yakında yardım istemesi bekleniyor.

Avrupa Komisyonu İspanya'nın ay sonuna kadar 'kararlı' bir reform programı uygulaması çağrısında bulundu.

Komisyon, borç, işsizlik ve büyüme alanındaki dengesizliklerin uzun vadede ülkeye büyük zarar verdiğini söyledi.

Komisyon açıklamasında, Slovenya'daki bankaların içinde bulunduğu güçlüklere de dikkat çekildi ve bu konuda hükümetin acilen harekete geçmesi gerektiği belirtildi.

Slovenya'nın yeni başbakanı Alenka Bratusek ise hükümetin bankacılık sistemini kurtarmak için zaten 'gece-gündüz' çalıştığını söylüyor.

Avrupa Komisyonu, İspanya ve Slovenya kadar olmasa da ekonomik güçlük çeken diğer 11 AB ülkesini de Belçika, Bulgaristan, Danimarka, Fransa, İtalya, Macaristan, Malta, Hollanda, Finlandiya, İsveç ve İngiltere olarak sıraladı.
BBCT

İrlanda'da "Avrodan çıkalım" sesleri
14 Nisan 2013



Hükümeti protesto eden göstericiler, Avro bölgesinden çıkılmasını istedi.14

Hükümetin kemer sıkma politikalarını protesto eden göstericiler, Avro bölgesinden çıkılması çağrısında bulundu.

Avrupa Birliği maliye bakanlarının, İrlanda'nın borçlarının geri ödemesini ötelemesi de işe yaramadı.

İrlandalılar, Avrupa Birliği'nin 2010 yılında İrlanda'ya verdiği 85 milyar avroluk yardım paketine iliştirdiği şartlara öfkeli.

İrlanda hükümetinin, borcu geri ödeyebilmek için sosyal harcamaları kesmesini, vergileri artırmasını eleştiren göstericiler, son olarak öne sürülen ve 1 Temmuz'da yürürlüğe girecek olan binde 18 oranındaki yerel emlak vergisini ödemeyeceklerini açıkladılar.

Göstericiler, İrlanda'nın avro bölgesinden çıkarılmasını istedi.
TRT

HSBC 3166 kişinin daha işine son verecek
23 NİSAN 2013



BBC'nin haberine göre HSBC Bankası 3166 kişiyi daha işten çıkaracağını açıkladı.

Sendika temsilcileri "zaten son derece kârlı olan bankanın aldığı bu karara karşı grev oylaması yapmak niyetinde olduklarını" söyledi.

BBC'nin elindeki bilgiler, şirketin 2012 yılında 2200 kişiyi işten çıkardığını gösteriyor.

Banka, bu kesintileri harcamaları kısmak için yaptığını söylüyor.

Avrupa'nın en büyük bankası HSBC'nin İngiltere'deki teşkilatlanmasında 47 bin kişinin istihdam edildiği biliniyor.

HSBC üç yıllık bir çerçeve içinde kesinti programı uyguluyor.

Banka yönetiminin aldığı karara karşı duran Unite Sendikası ise grev kararı için üyeleri arasında grev oylaması yaptırmak istediğini açıkladı.

Unite yöneticilerinden Dominic Hook, "HSBC, elemanlarının sıkıntı çekmesine yol açıyor, ancak bunu daha büyük kârlar elde etmek için yapıyor. Banka, utanç verici bir tavır içinde." dedi.

haber1001

Macar başbakandan Merkel'e 'Hitler' benzetmesi
20 Mayıs 2013



Macaristan ve Almanya arasından soğuk rüzgarlar esiyor.
Macar Başbakanı Viktor Orban'ın açıklamaları Almanya'da soğuk duş etkisi yaptı.

Orban'ın Almanya Başbakanı Angela Merkel ile ilgili sözleri iki ülke arasında gerilim oluşturacak cinsten.

Macaristan Başbakanı Viktor Orban, bir radyo programında Alman Başbakan Merkel'in ülkesine yönelik politikalarını 1944 yılındaki Hitler'in Macaristan'ı işgal politikalarına benzetti.

Hitler, Mart 1944′te Macaristan'ı işgale karar vermiş ve bu ülkeye yönelik operasyonun adını da 'Operation Margarethe' koymuştu.

Macaristan'ın kamu radyosu Kossuth Radio'da 180 Dakika adlı programda haftalık konuşmasını yapan Orban, Merkel'in ülkesine yönelik açıklamalarına cevap verdi.

Orban, "Merkel'den ricamız, bizim ülkemize, süvari göndermemesi olacaktır. Bir zamanlar (Nazi işgali) bunun iyi bir fikir olmadığı anlaşıldı ve işe yaramadığı görüldü." şeklinde konuştu.

Alman Başbakan Merkel, Macaristan hükümetini demokrasi ve hukuk devletinden uzaklaşmakla eleştirmiş ve "Macaristan'ı yola getirmek için her şeyi yapacağız. Ama hemen bir süvari göndermeyeceğiz." demişti. Söz konusu süvari açıklaması Alman ana muhalefet partisi Sosyal Demokratların başbakan adayı Peer Steinbrück'e atfen söylenmiş bir kelimeydi.

Merkel'in söz konusu açıklamalarına Macaristan'dan gelen tepki, Almanya'da soğuk duş etkisi yaptı.

Orban, daha önce de Almanya başta olmak üzere Batı Avrupalı ülkelerin büyük şirketlerini "Alman şirketleri artık panzerlerle değil arabalarla geliyor." diyerek eleştirmişti.
TRT

Portekiz'de 24 saatlik genel gre
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Prş Hzr 27, 2013 10:16 pm    Mesaj konusu: Arjantin iflas etti, ABD'yi suçladı Alıntıyla Cevap Gönder

OECD: Euro Bölgesi'nde işsizlik iç karartıyor
16 TEMMUZ 2013



Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD, Euro Bölgesi ülkelerinde gençlerin yüksek işsizlik oranının ceremesini çekmeye devam edeceği uyarısında bulundu.

OECD'nin yıllık istihdam raporunda, ileri yaşlardaki çok sayıda işçinin de mali baskılarla karşı karşıya olduğu ve erken emeklilik hakkından yararlanamadığı vurgulandı.

Vasıfsız işçilerin ise bütün ülkelerde iş bulmakta zorlandığı ifade edildi.

Euro Bölgesi ülkelerinde ortalama işsizlik oranınının 2014 sonlarına doğru %12,3'ü bulacağı, Almanya'da %5 altına düşerken Yunanistan ve İspanya'da %28'e ulaşacağı belirtildi.
Aynı dönemde Fransa'da bu oranın %11, İtalya'da ise %12,5 olması öngörülüyor.

Euro Bölgesi'nde işsizlik oranı %12,2, OECD ülkeleri ortalaması ise %8,2 olarak kaydedildi.

Raporda, "OECD genelinde toplam 48 milyon kişi işsiz; bu rakam, krizin başladığı tarihten bu yana 16 milyon artışı ifade ediyor," denildi.

İş ve gelir kaybına uğrayan kesimler daha çok vasıfsız işçiler ve dar gelirli aileler oldu.

Raporda, yüksek işsizlik oranının birçok ülkede sosyal doku üzerinde baskı oluşturduğu vurgulandı.

Türkiye'de durum

OECD rakamlarına göre 2012 yılı itibariyle Türkiye'de işsizlik oranı %9,4 olarak gerçekleşti. Bir önceki yıl bu oran %10 olmuştu. Gençler arasındaki işsizlik oranı %17,5.

Türkiye'nin Gayri Safi Yurt İçi Hasılası'ndaki gerçek artış oranı ise 2011'de %8,8 iken 2012'de %2,2'ye düştü.

Bu durum istihdam artışına da yansıdı. Önceki yıl %6,6 oranında olan istihdam artışı 2012'de %2,9'da kaldı.
BBCT

Portekiz'de 24 saatlik genel grev başladı
27 HAZİRAN 2013


Portekiz’in önde gelen iki sendika konfederasyonu, hükümetin kesinti planları ve çalışma yaşamıyla ilgili reformlarını protesto etmek için bugün 24 saatlik bir genel grev düzenliyor.

Konferedarasyonlardan CGTP (Portekiz İşçileri Genel Konfederasyonu) sağcı Pedro Passos Coelho hükümetinin iki yıl önce kurulmasından bu yana dördüncü kez genel grev çağrısı yapıyor.

Ancak bu kez ilk kez, ılımlı bir sendika konfederasyonu olarak bilinen UGT (Genel İşçiler Sendikası) de greve katılıyor.

Birçok sendika sabah erken saatlerden itibaren işyerlerinin önünde çalışanları greve katılıma çağırmak için grev hatları kurdu.
Grevin en çok ulaşım hizmetlerini etkilemesi bekleniyor.
BBCT

'Yunanistan'ın 10 milyar Euro'ya ihtiyacı olabilir'
25 AĞUSTOS 2013



Yunanistan Maliye Bakanı Yannis Sturnaras, ülkesinin üçüncü bir yardım paketine ihtiyacı olabileceğini, ancak bunun karşılığında kemer sıkma önlemleri uygulanmasını kabul etmeyeceklerini söyledi.

Sturnaras, "Eğer Yunanistan'ın daha fazla desteğe ihtiyacı olacaksa yaklaşık 10 milyar Euro düzeyinde ya da önceki programlardan daha küçük olacak" dedi.

Yunanistan şimdiye kadar 240 milyar Euro'luk kurtarma paketi aldı.

Merkel'den borç affı uyarı

Bu arada, Almanya Başbakanı Angela Merkel, Yunanistan'ın daha fazla borcunu silemeyecekleri konusunda uyarıda bulundu.

Merkel borç affının, yıllar süren kaygıların ardından tüketici güvenini yeniden kazanmaya başlayan Euro bölgesi için kötü olacağını söyledi.

Merkel, "Borç indirimi konusunda açıkça uyarıda bulunuyorum. Bu, belirsizlikte domino etkisi yapar ve özel yatırımcıların Euro bölgesine yatırım yapma hazırlıkları sonuçsuz kalır" dedi.

Yunanistan'ın yeni bir kurtarma paketine ihtiyaç duyabileceği görüşünü ilk kez bu ayın başlarında Almanya Maliye Bakanı Wolfganf Schaueuble dile getirmişti.

Uluslararası Para Fonu IMF geçen ay Yunanistan'ın 2014-15'te 11 milyar Euro'ya ihtiyaç duyacağını belirtmişti.
Sturnaras Yunan gazetesi Proto Thema'ya demecinde yeni paketin önceki ikisinden küçük olacağını söyledi.
BBCT

Avrupa'da bankaya siber saldırı: Mağdurların bir bölümü Türkiye'den
25 HAZİRAN 2014



Bir Avrupa bankasına gerçekleştirilen siber saldırı sonrasında aralarında Türkiye'den müşterilerin de bulunduğu en az 190 hesaptan para çalındığı belirtildi.
Güvenlik şirketi Kaspersky, bir bankanın servis sunucularına bir hafta boyunca gerçekleşen saldırılar sonrasında yaklaşık 500 bin Euro’nun çalındığını söyledi.

Şirket mağdurların büyük bir kısmının İtalya ve Türkiye'den olduğunu açıkladı.

Sorunla ilgili yetkili birimlerin bilgilendirilmesine karşın şirket hırsızların izlerini takip edilmesini sağlayacak kayıtları sildiğini ifade etti.

Şirket bankanın adını açıklamaktan ise kaçındı.

Siber saldırganların trojan (Truva atı) bir program sayesinde sisteme girdiklerine ve böylece mağdurların hesaplarındaki parayı başka hesaplara gönderdiklerine inanılıyor.

Fakat paranın nasıl çalındığı ile ilgili soru işaretleri var.

Kaspersky siber saldırganların banka hesaplarına girerken Zeus isimde bir kötü yazılım kullanmış olabileceklerini söyledi.

İlk kez 2007 yılında keşfedilen Zeus isimli kötü yazılım, Windows işletim sistemi kullananların verilerinin çalmayı sağlıyor.

Daha önce bu yöntemle milyonlarca Euroluk siber hırsızlık gerçekleşmişti.
Kullanıcı hesaplarından bin 700 Euro ile 39 bin Euro arasında para çekildiği belirtiliyor.

Saldırganların tekrar benzer şekilde bir saldırı gerçekleştirebileceklerini belirten Kaspersky siber saldırı ile ilgili araştırmanın sürdüğünü belirtti.
BBCT

Yunanistan'da grev sırasında çatışma

Hükümetin kemer sıkma önlemlerini protesto eden çalışanlar bir gün greve gidilirken, başkent Atina'da göstericiler polisle çatıştı.
29 Haziran 2010
Yunanistan'da, hükümetin kemer sıkma politikalarını protesto için bir günlüğüne greve gidilirken, başkent Atina'da polisle göstericiler arasında çatışma çıktı.

Göstericiler meclis binası yakınında polise sopalar, şişeler ve taşlar atarken, polis göz yaşartıcı gaz kullandı.

Tersane işçileri sabah saatlerinde Pire Limanı'ndan Yunan Adaları'na turist taşıyan feribotların haraket etmelerini önledi.

Limanı abluka altına almaya çalışan tersane işçileri de göz yaşartıcı gazla dağıtıldı.

Yunanistan'ın milli gelirinin yüzde 20'sini oluşturan turizm sektörü, çalışanlara tepkili.

Kemer sıkma önlemleri meclis gündeminde
Avrupa Birliği ve IMF geçtiğimiz aylarda, yüksek bütçe açığını kapatamayan ve uluslararası piyasalardan borçlanmakta zorluk çeken Yunanistan'a 110 milyar euro tutarında bir yardım paketi sunmuştu.

Ancak bu yardım karşılığında Yunanistan'dan kemer sıkması, çalışma ve emeklilik düzenlemelerinde reform yapması talep edilmişti.

Bu düzenlemeler çerçevesinde emeklilik maaşlarının azaltılması, emeklilik yaşının yükseltilmesi ve şirketlerin işçi çıkarmasının kolaylaştırması öngörülüyor.

Çalışanlar protesto amacıyla greve giderken Yunanistan Parlamentosu da bugünden itibaren bir hafta süreyle bu düzenlemeleri görüşecek.

Daha önce uygulamaya konan kemer sıkma politikaları ve bunlara yenilerinin eklenecek olması nedeniyle, hükümet ile sendikalar arasındaki gerilim doruğa ulaşmış durumda.

Sendikalar greve geniş katılım sağlayıp, mümkün olduğu kadar çok insanı sokağa dökerek iktidardaki Sosyalist Parti milletvekillerinin yasaya karşı oy kullanmasını sağlamaya çalışıyor.

Bugün Atina'da düzenlenen protesto yürüyüşüne yaklaşık 12 bin kişinin katıldığı bildiriliyor.

Mayıs aynda düzenlenen gösteride ise bu sayı yaklaşık 50 bin kadardı.
BBC Türkçe

Varlık vergisi geri geliyor!
Kriz eski defterleri yeniden açtırdı. 70 yıl öncesinin ‘olağanüstü hal’ vergisi geri dönüyor
26 Mayıs 2010
HABERTURK.COM
EKONOMİ SERVİSİ

İspanya’nın yaşadığı kriz, Başbakan Jose Luis Rodriguez Zapatero’ya eski defterleri açtırdı. Katoliklerin bankasına el koymak zorunda kalan, dört tasarruf bankası birleşerek krizden çıkmaya çalışan, buna rağmen Avrupalı liderlerin her gün uyarmaktan vazgeçmediği İspanya, İkinci Dünya Savaşı döneminde Hitler Almanyası’nda uygulanmaya başlandığı söylenen bir vergiye sarılmayı planlıyor.
“Önümüzdeki birkaç hafta içerisinde ülkemizdeki yüksek gelir düzeyine sahip yurttaşlardan yüksek vergi almayı sağlayacak bir düzenleme için büyük bir çaba harcıyoruz” diyen Zapatero, konuyla ilgili başka bir ayrıntı vermeyi reddetti.

VARLIK VERGİSİ NEDİR?

Varlık Vergisi, Türkiye’de 11 Kasım 1942 tarihinde ve 4305 sayılı kanunla getirilmişti. Olağanüstü servet vergisi olarak adlandırılan vergi, hükümet tarafından "olağanüstü savaş koşullarının yarattığı yüksek kârlılığı vergilemek" olarak dile getirilmişti. Fakat dönemin başbakanı Şükrü Saracoğlu'nun partisinin grup toplantısında farklı gerekçeler söylediği ortaya çıkmıştı. Saraçoğlu’nun şu sözleri söylediği belirtilmişti: Bu kanun aynı zamanda bir devrim kanunudur. Bize ekonomik bağımsızlığımızı kazandıracak bir fırsat karşısındayız. Piyasamıza egemen olan yabancıları böylece ortadan kaldırarak, Türk piyasasını Türklerin eline vereceğiz. Bu memleket tarafından gösterilen misafirperverlikten faydalanarak zengin oldukları halde, ona karşı bu nazik anda vazifelerini yapmaktan kaçınacak kimseler hakkında bu kanun, bütün şiddetiyle uygulanacaktır.

Yasanın çıkarıldığı dönemde bu verginin özellikle zengin Yahudileri ve gayrimüslimleri hedef aldığı iddia edilmiş ve kanıt olarak da yasanın çıkarılmasından hemen önce basında sıkça gösterilmeye başlanan zenginlik karşıtı propaganda haberleri gösterilmişti. Fakat 12 Eylül 1942'de İstanbul defterdarlığı görevine atanan Faik Ökte'nin anılarında anlattığına göre, Maliye Bakanlığı savaş dolayısıyla fevkalade kazanç elde ettiği iddia edilen kimselerin cetvelinin yapılarak müslümanların M, gayrımüslimlerin G, dönmelerin D harfiyle işaretlenmesini talep etmişti.

11 Kasım'da Varlık Vergisi kanunu TBMM'de kabul edildi. Kanun her il ve ilçe merkezinde kimin ne kadar vergi ödeyeceğini belirleyecek servet tespit komisyonları kurulmasını, komisyon kararlarının nihai ve kati olmasını, vergi ödeme süresinin 15 gün olmasını, bu süre içinde tahakkuk eden vergiyi ödemeyenlerin mallarının haczedilerek icra yoluyla satılmasını, buna rağmen borcunu ödeyemeyen mükelleflerin borçlarını "bedenen çalıştırarak ödetmek" amacıyla çalışma kamplarına gönderilmesini öngörüyordu.

Çeşitli kaynaklardan edinilen bilgiye göre İstanbul'da kurulan üç komisyon tahakkuk eden vergi listelerini 18 Aralık 1942'de açıkladı. 4 Ocağa kadar vergisini ödemeyen mükelleflere birinci hafta için yüzde 1, sonraki haftalar için yüzde 2 gecikme zammı uygulanacağı ilan edildi.

İSTİKLAL CADDESİ’NİN MÜLKİYETİNİ BİLE DEĞİŞTİRDİ

Aralık 1942 ve Ocak 1943'te İstanbul'da binlerce taşınmaz mülk el değiştirdi. El değiştiren mülkler arasında İstiklal Caddesi'ndeki yapıların büyük bir kısmı bulunuyordu. 21 Ocak 1943'ten itibaren İstanbul'da binlerce ev ve işyeri haczedilerek satıldı.

27 Ocak ile 3 Temmuz 1943 arasında, 1229 kişi çalışmak üzere Erzurum Aşkale'ye yollandı. Bu kişilerin aileleri Aşkale'ye sürülenlerin "sağ dönmeyeceğini" iddia etti. Sürgünlerden 900 kişi 8 Ağustos 1943'te yük vagonlarıyla Eskişehir Sivrihisar'a nakledildi.

AŞKALE VE SİVRİHİSAR’A SÜRGÜN

9 - 13 Eylül 1943 tarihlerinde New York Times gazetesinde Cyrus Sulzberger imzasıyla Türkiye'deki Varlık Vergisi uygulamasını eleştiren bir dizi yazı çıktı. Bu yazılardan hemen sonra 17 Eylül'de toplanan TBMM, henüz tahsil edilmemiş olan Varlık Vergisi borçlarının silinmesine karar verdi. Aralık ayının ilk günlerinde Aşkale ve Sivrihisar sürgünleri yaklaşık on ay sonra evlerine gönderildi.

315 MİLYON LİRA TOPLANTI, GÖÇ PATLAMASI OLDU

Varlık Vergisi kanunu ile toplam 314.900.000 TL vergi tahsil edildi. Bu sayının yüzde 70'i İstanbul'da toplandı. Toplam tahsilat, 394 milyon TL olan 1942 devlet bütçesinin yüzde 80'ini buluyordu. 1935 sayımında Türkiye nüfusuna oranı yüzde 1,98 olan gayrımüslim azınlıklar, göç nedeniyle 1945'te yüzde 1,56'ya ve 1955'te yüzde 1,08'e düştü. Bu göçün sebebi olarak da bazı kesimler uygulanan varlık vergisini gerekçe gösterdi. habertürk

İngiltere, AB'yi halkına soracak

27 Mayıs 2010 İngiltere, parlamentoya ve halkına AB ile ilgili konularda söz hakkı tanıma kararı aldı.
6 Mayısta ülkede yapılan genel seçimin ardından kurulan koalisyon hükümetinin 18 aylık programını dün açıklayan İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth, AB ile ilgili konuların referanduma sunulması yönünde bir yasa tasarısı olduğunu söyledi. İngiltere artık Lizbon anlaşması gibi kararların onayı ya da Brü ksel'e yetki devirleri gibi konuları, referandumlarla parlamentosuna ve halkına soracak.
Kraliçe'nin konuşmasının ardından açıklama yapan Muhafazakar Partili yeni Dışişleri Bakanı William Hague, "yeni yasa tasarısının amacının AB ile ilgili karar verme aşamasında demokratik kontrolü, incelemeyi ve sorumluluğu geliştirmek olduğunu" söyledi.
Yeni İngiliz hükümetinin AB'de "daha aktif, olumlu ve faal bir oyuncu" olacağını da ifade eden Hague, geçen 13 yıllık İşçi Partisi iktidarında İngiltere'de AB'ye yönelik desteğin azaldığını kaydetti. Bu desteği ve ilgiyi artıracaklarını söyleyen Hague, "İngiltere'nin AB'deki ilgi alanlarının kuvvetli savunucusu olacağız" dedi.
İngiltere'nin yeni hükümeti ayrıca, AB dışından gelen göçmenlerin sayısına sınırlama getiriyor. Henüz bu sayı belirlenmese de Türkiye'den İngiltere'ye gelen göçmenlerin de yeni yasadan etkilenmesi bekleniyor.
"AB'ye şüpheci" yaklaşımıyla bilinen ve Başbakan David Cameron'ın lideri olduğu Muhafazakar Parti, "tüm yetkilerin Brüksel'in eline verilmesine" karşı çıkıyor. Koalisyon ortağı Liberal Demokrat Parti lideri ve Başbakan Yardımcısı Nick Clegg ise özellikle seçim kampanyaları döneminde AB yanlısı söylemleri ve "İngiltere'nin Avro bölgesine katılabileceğini" savunmasıyla dikkati çekmişti. Ancak koalisyon hükümetinin oluşturulmasının ardından "İngiltere'nin Avro bölgesine kurulan yeni hükümet döneminde katılma gibi bir niyetinin olmayacağı" açıklanmıştı.
netgazete

Euro'nun ruhuna 5 yıl içinde El Fatiha!
Dolar karşısında eriyen Euro'ya ömür biçildi
07 Haziran 2010
Yunanistan krizinin patladığı kasım ayından bu yana dolar'ın karşısında eriyen Euro'nunda geleceği ile ilgili yapılan tahminlere bir yenisi eklendi. Yeni yapılan tahmine göre AB'nin ortak parası 5 yıl içinde tarih olacak.
The Sunday Telegraph'ın anketine göre euro can çekişiyor

Yunanistan krizinin patladığı kasım ayından bu yana dolar karşısında eriyen euronun geleceği ile ilgili tahminlere bir yenisi eklendi. İngiltere'nin saygın pazar gazetelerinden The Sunday Telegraph'ın yaptığı ankete göre Avrupa Birliği'nin ortak para birimi euro 5 yıl içinde tarih olacak. Ankete katılan 25 ekonomistten 12'si euronun 5 yıl içinde tedavülden kalkacağını öngördü. Sekiz katılımcı bu görüşe karşı çıktı. 5 kişi ise kararsız kaldı. ABD'li akademisyen ve İngiltere Merkez Bankası'nın eski üyesi David Blancflower, Almanya'nın diğer euro bölgesi ülkelerine yardım vermeyi kabul etmeyeceğini ve eurodan çıkabileceğini ileri sürdü. habertürk

Portekiz de, Yunanistan gibi batabilir
AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, Portekiz'in durumunun ciddi olduğunu ancak, Yunanistan'ın borç krizinden farklı olarak, mevcut sorunlara karşı koyma yeteneğine sahip olduğunu söyledi. Barroso, Portekiz'in başkenti Lizbon'da, "Portekiz'in durumunun ciddi olduğunu düşünüyorum ancak birçok nedenle Yunanistan'dan farklı ve Portekiz, sorumluluklarıyla yüzleşmeli ve önlemleri kararlılıkla uygulamalı" dedi. 24.04.2010 LİZBON netgazete

Avrupa'da borç krizi yayılıyor
29 Nisan 2010

Avrupa'da borç sorunuyla baş etmeye çalışan Yunanistan'ın dışında Portekiz, İrlanda, İspanya, İtalya ve İzlanda da ciddi borç yüküyle karşı karşıya.
Yunanistan, borç krizinden kurtulmak için AB-IMF'nin 45 milyar avroluk yardım paketini kabul ederken, borç yükü nedeniyle Avro Bölgesi'nde bu ülkeden sonraki zayıf halka olarak görülen Portekiz'in geçen yıl son çeyrek itibariyle 548,4 milyar dolar borcu bulunuyor.
Dünya Bankası'nın geçen yıl son çeyrek toplam dış bor ç verilerine göre, bu ülkeler içerisinde 2 trilyon 595 milyar dolarla İtalya en fazla borç yüküne sahipken, bu ülkeyi 2 trilyon 546 milyar dolarla İspanya ve 2 trilyon 321 milyar dolarla İrlanda takip ediyor.
Yunanistan'ın 581,6 milyar dolar, Portekiz'in 548,4 milyar dolar borcu bulunuyor. İzlanda'nın uzmanların açıklamalarına göre, 136 milyar dolar dolaylarında dış borcu var.
İrlanda'nın geçen yıl bütçe açığı GSYH'nin yü zde 14,3'ü (23,3 milyar avro) olurken, bu yıl bu rakamın 14,7 olması bekleniyor.
Son 30 yılın kriziyle karşı karşıya kalan Yunanistan'ın geçen yılki bütçe açığı gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH) yüzde 13,6'sına (32,3 milyar avro) ulaştı. AB Komisyonu bu yıl bu açığın yüzde 12,2'ye düşeceğini tahmin ediyor. Geçen yıl İtalya'nın bütçe açığı GSYH'nin yüzde 5,3'üne (80,8 milyar avro) çıkarken, bu yıl bu rakamın değişmesi beklenmiyor.
İspanya'nın bütçe açığı geçen yıl GSYH'nin yü zde 11,2'si (117,6 milyar avro) olurken, bu yıl bu rakamın yüzde 10,1 olması öngörülüyor. Portekiz'in geçen yıl bütçe açığı GSYH'nin yüzde 9,4'ü (15,4 milyar avro) olurken, bu yıl bu rakamın yüzde 8 olacağı tahmin ediliyor. İzlanda'nın geçen yıl bütçe açığı ise GSYH'nin yüzde 11,9 olurken (1,09 milyar avro) olurken, bu yıl bütçe açığının yüzde 8,5 olması bekleniyor.
Bu arada Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütünün (OECD) Şubat 2010 verilerine göre, bu ülkeler arasında işsizlik oranında İspanya yüzde 19 ile ba şı çekiyor. Bu ülkeyi, yüzde 13,2 ile İrlanda ve yüzde 10,3 ile Portekiz izliyor. Ş ubat 2010'da İtalya'da işsizlik oranı ise yüzde 8,5 seviyesinde bulunuyordu.
Yunanistan'da işsizlik oranı Aralık 2010'da yüzde 10,2 ve İzlanda'da ise geçen yıl son çeyrek itibariyle yüzde 7,8 oldu.
IMF'nin Nisan 2010 "Dünya Ekonomik Görünümü" raporu, Dünya Bankas ı'nın geçen yıl sonu toplam dış borç verileri ve Eurostat'ın verilerine göre, bu ülkelerin 2009 ve 2010 yılı tahmini GSYH'leri, toplam dış borçları, toplam dış borcun GSYH'ye oranı, bütçe açıkları ve bütçe açığının GSYH oranı şöyle:

ÜLKE GSYH 2009(MİLYON DOLAR) GSYH 2010 (MİLYON DOLAR) TOPLAMDIŞ BORCU (DOLAR) BORCUN GSYH'YE ORANI (YÜZDE) BÜTÇE AÇIĞI (MİLYON AVRO)(2009) BÜTÇE AÇIĞININ GSYH'YE ORANI (YÜZDE)

YUNANİSTAN 330.780 325.083 581.685 175 32.300 13,6

İZLANDA(x) 12.133 12.532 136.000 1.021 1.090 11,9

İRLANDA 227.781 216.107 2.321.377 1.019 23.300 14,3

İTALYA 2.118.264 2.121.119 2.594.951 122 80.800 5,3

PORTEKİZ 227.855 225.972 548.454 240 15.400 9,4

İSPANYA 1.464.040 1.424.687 2.546.038 173 117.600 11,2

(x): İzlanda'nın toplam dış borcu ve borcun GSYH'ye oranı çeşitli açıklamalarda geçen tahmini rakamdır.
netgazete

Avro, Dolar karşısında 13 ayın en düşük seviyesinde
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's'in Portekiz'in kredi notunu, olası bir indirim için değerlendirildiğini açıklamasının ardından avronun değeri 1,29 doların altına indi. Böylece avro, dolar karşısında 13 ayın en düşük seviyesine kadar geriledi. 05.05.2010 NEW YORK netgazete

Yunanistan Mutlaka Batacak
06 Nisan 2010
Ana Haber
Yunanistan iflas edecek ama bu sene değil
Aldığı tüm önlemlere rağmen borçlarını ödeyememek, Yunanistanın kaçamayacağı kaderi gibi görünüyor.

Yunan hükümeti, son dönemde gerçekleştirdiği tahvil ihraçlarıyla, yüzde 6’lık faizle bile borçlanabileceğini herkese gösterdi. Ancak, kamu borcu dinamiklerine bakarak bir hesaplama yaptığınızda, ülkenin önünde sonunda borcunu ödeyemeyeceği gerçeğiyle karşılaşıyorsunuz.

Atina hükümetinin borç krizini önlemek için büyük çaplı bir önlem paketine ihtiyacı var. İskandinav ülkeleri 1980’li ve 1990’lı yıllarda, benzer büyüklükte önlem paketleri hazırlamış ve neticesinde başarıya ulaşmışlardı. Ancak onların iki büyük avantajı vardı. O tarihlerde küresel ekonomide bu kadar büyük daralma yoktu ve bu ülkeler, para birimlerinin değerini düşürerek, rekabet gücünü artırabildi.

Ancak, Yunanistan için aynı koşullar geçerli değil. Büyük bir parasal birliğin üyesi olarak Yunanistan bunu, fiyatların diğer ülkelere kıyasla düştüğü bir ortamda yapmaya çalışacak ve bu sonuçta ülkede deflasyon sürecini de beraberinde getirecek.

Deflasyon sürecinde ülkenin kamu borç stokunu azaltma çabaları nominal büyüme oranını da negatif seviyelere çekecek. Bu da hem kamu borcunun hem de özel sektör borcunu azaltmayı öngören planı tehlikeye sokacaktır.

Bu gelişmeler ışığında, Başbakan Yorgo Papandreu’nun bütün çabalarına rağmen, ülkenin borcunun gayri safi milli hasılaya oranını istikrarlı bir noktada dengelemesi imkansız hale gelecek.

YAPILACAK BEŞ ŞEY

Yunanistan’ın bu sıkıntıdan kurtulmak için yapabileceği beş şey var. Bunlardan ilki ve belki de en iyimser olanı, euronun değerinde önemli ölçüde düşüş görülmesi. Yani, euro dolar paritesini aşağıya geçmek. Bu, euro bölgesi genelinde de güçlü bir iyileşme ile yan yana geldiğinde en iyi koşulu yaratacaktır.

İkinci olarak, Yunanistan Avrupa Birliği (AB) ve Uluslararası Para Fonu’ndan düşük faiz oranlarıyla kredi alabilir. Büyük bir borç krizini engellemek özel sektör borcunda yeniden yapılandırmaya gidilmesi Atina hükümeti için üçüncü bir tercih.

Euro bölgesinden çıkmak dördüncü seçenekken, Atina hükümetinin son tercihi borçlarını ödeyemeyip, iflas etmek olacak.

Bu seçenekler tek tek değerlendirildiğinde, birinci tercihin gerçekleşmesinin imkansız olduğu görülüyor. İkinci tercih AB tarafından bertaraf edildi. Üçüncü tercih için Avrupalı bankalardan destek alınması gerekecek ancak böyle bir şey pek olası görünmüyor. Dördüncü seçenek Almanları fazlasıyla memnun eder ancak Yunanlılar euro bölgesinden çıkacak kadar 'aptal’ değil.

En nihayetinde Atina hükümetinin elinde sadece borcunu ödeyememe seçeneği kalıyor. Ancak Yunanistan’ın borcunu ödeyememesi, euro bölgesi içinde domino etkisi yaratacaktır. Çünkü İspanya ve Portekiz’in de benzer sorunlar yaşanıyor.

ŞİMDİLİK KURTULABİLİR

Yunanistan şimdilik, mükemmel borç yönetimi sayesinde büyük bir krizden kurtulabilir. Ancak, AB’nin ekonomi politiği göz önünde bulundurulduğunda, bu durum büyük bir dezavantaj yaratabilir.

Çünkü AB liderleri sadece krizin kaçınılmaz olduğu noktada devreye girme sözü verdi. Yunanistan’ın likidite pozisyonunun, borç ödeyebilme pozisyonundan daha iyi olması insanları aldatsa da ülke aşamalı ve pek de dikkat çekmeyen bir süreçte borcunu ödeyemeyecek gibi görünüyor.

'Yunanistan'ın borcu tahminlerin ötesinde'
23 Nisan 2010
Avrupa Birliği'nin istatisik kurumundan yapılan açıklamada, Yunanistan'ın bütçe açığının geçen yıl tahmin edilenden çok daha fazla olduğu ve daha da kötüye gidebileceği uyarısı yapıldı.

Atina'dan gelen yeni verilere göre, ülkenin, bütçe açığı Gayrı Safi Milli Hasılasının yüzde 12,7'si değil, 13,6'sı büyüklüğünde.

Eurostat'ın Yunanistan'dan aldığı yeni bilgiler ışığında yaptığı açıklama, euro ve Avrupa borsalarını olumsuz etkiledi.

Sigortacılık devi Fortis'ten ekonomist Nick Kounis, "Zaten korkunç olan bir durum, daha da kötüye gitti." şeklinde konuştu.

Yunanistan euroyu para birimi olarak kullanan ülkeler ve Uluslararası Para Fonu (IMF) ile bir kurtama paketinin detayları konusunda görüşmeler yapıyor.

Halihazırda 300 milyar euro borcu olan Yunanistan'ın bu yıl içinde de 54 milyon borç almaya ihtiyacı var.

Kamu çalışanları grevi

Bu arada, Yunanistan'da onbinlerce kamu çalışanı, hükümetin, ülkenin dev borç yükünü azaltmak amacıyla gündeme getirdiği yeni ekonomik önlemleri protesto amacıyla 24 saatlik greve gitti.

Grev, IMF ve Avrupa Merkez Bankası'ndan temsilcilerle Yunan yetkililerin başkent Atina'da kurtarma paketinin ayrıntılarını görüştükleri güne rastladı.

Göstericiler, Atina'da bu görüşmelerin yürütüldüğü yere çok uzak olmayan bir noktada dev bir protesto eylemi de düzenliyor.

Gösterilere, doktorlardan öğretmenlere, vergi memurlarından itfaiye işçilerine, çöpçülere hatta tiyatroculara dek kamu sektörünün her kesiminden işçiler katılıyor.

'Krizin bedelini zenginler ödesin'

BBC Atina muhabiri Malcolm Brabant'ın aktardığına göre işçiler mesajlarında "krizin bedelini işçilerin değil, Yunancada zengin ve güçlülerin iktidarı anlamına gelen plütokrasi’nin ödemesi gerektiğini" söylüyor.

Özellikle IMF'nin duruma müdahil olmasından rahatsız olan Kamu İşçileri Sendikası'nın başkanı, kurumun mevcut önlemlere ek başka reformlar talep etmesinden, emeklilik ödemelerini kesip emeklilik yaşını yükseltmesinden kaygılı.

Grev nedeniyle başkentte geniş güvenlik önlemleri alındı.

Son bir kaç aydır çıkan hükümet karşıtı protestolarda aralıklarla şiddet olayları yaşandı.
BBCT

Avrupa'da Derin Çatlak
Mart 2010
Avrupa Birliği liderleri, Perşembe günü yapılacak olan doruk öncesinde, Yunanistan'a yardım konusunda birbirine karşıt mesajlar veriyor.

İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi, "AB, Avro bölgesindeki bir ülkeye yardım etmeyecekse, AB'nin var olması için de bir gerek yok" derken, Almanya Başbakanı Angela Merkel ise, Yunanistan'ın, borç sorunlarını kendi başına çözmesi gerektiğini kaydetti. Berlusconi, "AB'nin Yunanistan'a kesinlikle yardım etmesi gerektiğini" belirtti.

Mayıs ayındaki eyalet seçimi sınavıyla karşı karşıya bulunan ve Yunanistan'a yardıma karşı çıkan kamuoyu baskısını hisseden Merkel, "bu ülkeye yardım yapılması konusunda AB'nin mali taahhüt altına girmemesi gerektiği" yönündeki tutumunu sertleştirdi.

Deutschlandfunk radyosuna konuşan Merkel, Yunanistan'ın şiddetli bir mali ihtiyaç içerisinde bulunmadığını belirtti. Merkel, AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso'nun, "AB liderlerinin, bu hafta yapılacak olan zirvede, bir standby yardım paketi üzerinde uzlaşmaları" yönündeki çağrısına da katılmadığını ifade etti.

Merkel, "Yunanistan'ın şu aşamada paraya ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum. Yunanistan hükümeti de bunu teyit ediyor. Bu nedenle, perşembe günü yapılacak olan Konsey toplantısına yönelik yanlış beklentiler yaratarak piyasalarda türbulansı teşvik etmememiz gerektiği konusunda uyarıyorum. Perşembe toplantısının gündeminde yardım olmayacak, çünkü Yunanistan'ın kendisi, şu anda yardıma ihtiyacının olmadığını açıkladı" dedi. aktifhaber

Avro-Dolar Savaşları
Ergin Yıldızoğlu
Cumhuriyet Gazetesi

“Yunanistan mali krizi Avro’nun geleceğini tehlikeye attı.”

Sorunu böyle koyunca, ister istemez, Yunanistan’ın mali dengeleri, Avro’nun zaafları öne çıkıyor. Ancak, bir boyutu daha var bu sorunun. O da yarım asırdan daha uzun bir süredir uluslararası rezerv para işlevi gören ABD Doları’nın, dolayısıyla hegemonyasının geleceğiyle ilgili.

Geçen yıl bu zamanlar /Geçen yıl bu zamanlar, mali piyasalara ilişkin tartışmaların odağında doların geleceğine ilişkin kaygılar vardı.

ABD dünya toplam nüfusunun yüzde 5’ini oluşturuyor. Dünya ekonomisinin yaklaşık yüzde 20’sini üretirken toplam savunma harcamalarının yüzde 50’sini gerçekleştiren ABD’nin parası dolar, küresel döviz rezervlerinin yüzde 65’ini oluşturuyor.

Buna karşılık ABD’nin dış ticaret ve bütçe açıkları kritik düzeylere ulaşmıştı, dış borçları, en güçlü jeopolitik rakiplerinin elinde yoğunlaşıyordu. ABD, bu borçlarla, savunma harcamalarını, toplumsal refahını ve küresel siyasi gücünü finanse ediyordu.

Doların değer kaybetmesi halinde, bu borçları elinde tutanların büyük kayıplar yaşama riski artıyordu. Diğer taraftan, bu borçları elinde tutanların en önemlileri ile ABD arasındaki siyasi ekonomik gerginlikler artma eğilimi kazanıyordu.

Geçen eylül ayında yayımlandığında büyük ilgi çeken bir analiz [Antonio Mosconi, “The world supremacy of dolar and the rendering” (1917-2008) http://www.centroeinstein.it/novita/17-the-world-supremacy-of-the-dollar-at-the-rendering-1917-2008], doların tarihini iki döneme ayırıyor, bu krizin öncekilerden farklı olduğunu, “doların uluslararası konumunun son spazmı” olduğunu savunuyordu.

Mosconi’nin başarıyla sergilediği gibi, dolar 1917-1968 arasında, önce sterline rakip olarak yükselmiş, onu devirdikten sonra en çok kredi veren (en güçlü) ülkenin parası olmuştu.

İkinci dönemde ise dolar artık “borç imparatorluğu”nun (Bonner ve Addison Wiggin, 2005) parasıydı.

Mosconi,

“Her gün eski borçları servis etmek, yenilerini oluşturmakla meşgul olan ABD yönetiminin uluslararası mali piyasaların denetlenmesini istemesini, tehlikeli spekülatif araçların sınırlanmasını kabul etmesini, neredeyse sonsuza doğru genişleyen kaldıraç oranlarına bir üst sınır koymasını beklemek boş bir hayaldir... ABD yönetimlerinin, piyasa köktenciliği özelleştirme/mülksüzleştirme, serbestleştirme gibi ıvır zıvırın altında esas gizlemeye çalıştıkları, asla ödemeye niyetli olmadıkları bir borç yükünü inşa etmekte olmalarıydı”

diyordu.

Mosconi’ye göre, eğer uluslararası sistem bir an önce radikal bir reformdan geçirilmezse, korumacılığa, savaş ortamına düşülebilirdi.

Geçen yıl bu zamanlarda, bu reformlara yönelik, taleplerin, çabaların da artmaya başladığı görülüyordu.

Örneğin, Çin’in ve Asya ülkelerinin petrol ihraç eden ülkelerin, uluslararası rezervlerini çeşitlendirmeye başladıklarına ilişkin haberler artmaya başlamıştı. Diğer bir deyişle, dolardan uzaklaşma eğilimi güçleniyordu.

Doların uluslararası rezerv para olarak kalmasının en önemli dayanaklarından biri, belki de en önemlisi enerji mallarının ticaretinin dolar üzerinden yapılmasıydı. Bu koşullarda OPEC ülkelerinin, petrol fiyatını, dolardan koparıp bir uluslararası döviz sepetine geçirme talepleri (ki bu fiilen başlamış bir olaydı) giderek güçleniyordu.

Çin açıktan açığa dolardan, “Özel Çekim Hakları” (Special Drawing Rigts) gibi birimlere geçmeyi öneriyordu. Asya Para Fonu’nun kurulmasına ilişkin çalışmalar yoğunlaşıyordu.

‘Bunların niyeti zaten kötüydü’

Avrupa Birliği’nin ekonomisi, ABD’ninki kadar büyük. Bu yüzden Avro başından itibaren, doların yerini almaya en güçlü aday olarak görüldü. 2008’de kriz başladığında, uluslararası varlıkların içinde doların payı yüzde 40 iken Avro’nun payı yüzde 30’a ulaşmıştı.

Uluslararası döviz işlemlerinde Avro’nun payı yüzde 20’ye ulaşırken dolarınki yüzde 44’e gerilemişti. Bu krizin içinde Avro öne geçebilirdi. O zaman ABD’nin dolar hegemonyası da sona erme sürecine girebilecekti. Buna karşılık Avro’nun aday olmaktan çıkması, doların rezerv para olarak kalma süresini uzatabilirdi.

Yunanistan krizi başladığında, dikkatler hemen ABD sermayesinin, Anglosakson medyasının üzerinde yoğunlaştı.

AB liderliği, “ateşe benzin döküldüğünden”, spekülatif saldırılardan yakınmaya başladı. Spiegel’ın özetlediği gibi Berlin başta olmak üzere AB liderliği, John Paulson, John Taylor, Jonathan Clark gibi büyük ABD spekülatörlerinin etkinliklerini, “istikrar bozucu manevralar, Avro’ya başından beri karşı olan Londra ve New York finans kurumlarının kasıtlı operasyonları” olarak görüyordu.

Bu liderler “belli ki Avro’nun düşmanları, öldürücü darbeyi vurmak için zamanın geldiğine inanıyorlar” diye düşünüyorlardı (Der Spiegel 09/03/2010).

Böylece AB, Berlin ve Paris’in önderliğinde hızla tedbir almaya, hatta misilleme yapmaya başladı.

Geçen hafta, Berlin ve Paris, “heç fonların”, spekülatif enstrümanların, özellikle kredi sigortalarının (CDS) denetlenmesi gerektiğini, bu talebin G20 toplantısı kararlarıyla uyum halinde olduğunu ileri sürdü, bu niyetlerini ABD yönetimine bildirdi.

İngiltere hükümetini de yanına alan ABD yönetimi adına cevap veren Maliye Bakanı Tim Geithner’in, “böyle bir girişimin korumacılık anlamına geleceğini” ileri süren tepkisiyse oldukça sert (Financial Times 11/03/10) oldu.

Cumartesi günü Washington Post, bu çatışmayı “ABD küresel düzenleme istiyor, Avrupa, ABD kaynaklı heç fonları yasaklamak istiyor” anlamına gelecek biçimde sunuyordu.

Geçen hafta, Yunanistan Başbakanı Papandreu, Brooking Institute’de, “spekülatörler demokrasiye karşı” başlıklı bir konuşma yapıyor, AB IMF’nin devreye girmesine karşı çıkıyor, Avrupa Para Fonu önerisi gündeme geliyordu.

Avro’nun korunma refleksi bunlarla da kalmıyordu. Alman Maliye Bakanı’nın ağzından Moody’s, Standard and Poors gibi reyting kuruluşlarını hedef alıyordu.

Bunlar hem kriz gelirken gözlerini kapamışlardı. Hem de sonra Güney Avrupa’ya gelip, ülke reytingini indirerek krizi derinleştirmeye başlamışlardı. Avrupa Merkez Bankası’na da ülke ekonomilerine ilişkin olarak, reyting yapma yetkisi verilerek ABD reyting kuruluşlarının tekelinin kırılmasından söz ediliyordu.

Bu karşılıklı gerginlik başka alanlara da sıçrıyor, Alman basını AB’nin dış ilişkiler temsilcisi Layde Ashton’u ilgili görevlere hep kendi ülkesinden uzmanları getirmekle suçluyordu.

İngiltere medyası Ashton’u savunmak için kolları sıvamıştı. Şubat ayında da AB Parlamentosu, ABD yönetiminde şok yaratan bir kararla, ABD güvenlik soruşturma kurumlarının SWIFT üzerinden AB bankalarının hesaplarına girmesine izin verecek olan yasa önerisini reddetmişti.

Geçen hafta Avrupa havacılık şirketi EADS, ABD ordusunun 35 milyar dolarlık 179 havada ikmal tankeri ihalesinden çekildi.

Fransız ve Alman yönetimleri ABD yönetimini Boeing lehine korumacılık uygulamakla suçladılar. İktidar ve muhalefet partilerinin liderlikleri, olayı “skandal” olarak nitelerken ABD’yi ikiyüzlülükle suçladılar.

Fransız Dışişleri de ABD yönetimine, “bunun etkilerini gözden geçireceklerini” bildiren sert bir mektup gönderdi.

Dünya ekonomisinin fay hatları üzerindeki basınçlar bu kez dolar-Avro rekabeti üzerinden artmaya devam ediyor

Yunanistan euro bölegesinden çıkarılacak mı?
Ekonomik krizle boğuşan Yunanistan'a bir kötü haber de Almanya Başbakanı'ndan geldi. Merkel, euro kullanan ülkeler içerisinde kurallara uymayanların birlikten çıkarılması gerektiğini söyledi.
17.03.2010
Merkel Almanya Parlamentosu'nda yaptığı konuşmada, Yunanistan'ın bütçe açığının yarattığı kriz karşısında, Euro bölgesinin yeni bir anlaşmaya ihtiyacı olduğunu dile getirdi.

Almanya Başbakanı bu yeni anlaşmanın, üyelerden birinin kuralları uzun süre ve sıklıkla ihlal etmesi durumunda, son çare olarak üyelikten çıkarılmasını da öngörmesi gerektiğini belirtti.

Yunanistan'ın bütçe açığının euro'ya olumsuz etkisini, para biriminin şimdiye kadar karşılaştığı en büyük sorun olarak nitelendiren Merkel, çözümün bir ülkenin yardımına acilen koşulması değil sorunun kökenlerine inilmesi olduğunu savundu.

Ancak Merkel hiçbir ülkenin Yunanistan'ın karşılaştığına benzer sorunlar karşısında yalnız bırakılmaması gerektiğine de dikkat çekti.

Gözlemciler Merkel'in bu sözlerinin, Avrupa'yı ve euro'yu koruma adına herşeyi yapmaya hazır olduğunun göstergesi olarak yorumluyor.

Avrupa Birliği içinde euro kullanan ülkelerin maliye bakanları dün Yunanistan'a içinde bulunduğu finansal krizden çıkması için nasıl yardım edecekleri konusunda anlaşmaya varmıştı.

Anlaşmanın detayları açıklanmazken, 16 ülkenin maliye bakanı Yunanistan ekonomisinin kurtarılmasına gitmeyeceklerini belirtti.

Ancak uzmanlar Yunanistan ekonomisindeki bir iflasın euro için bir felaket olacağını ve Almanya ile Fransa'nın isteksizliğine rağmen, Avrupa Birliği'nin bu ülkeyi kurtarmak için devreye girmesi gerekebileceğini söylüyor.
Kaynak: bbc
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Çrş Mar 01, 2017 10:45 pm    Mesaj konusu: NOBELLİ EKONOMİSTTEN AVRUPA'YA UYARI Alıntıyla Cevap Gönder

Rusya, AB'ye rest çekti
01 Temmuz 2017

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Avrupa Birliği'ne (AB) uyguladığı yaptırımların 31 Aralık 2018 tarihine kadar uzatılmasını ön gören kararnameyi imzaladığı bildirildi.

Rus haber ajansı Prime’da yer alan haberde Putin’in imzaladığı belgede “1 Ocak tarihinde Rusya Devlet Başkanının 6 Ağustos 2014 tarihli 569 numaralı ‘Rusya’nın güvenliğini sağlamak üzere bazı özel ekonomik önlemlerin alınması hakkında’ kararnamesinin geçerlilik süresi 31 Aralık 2018 tarihine kadar uzatılacak“ denildi.

İlgili kararname imzalandığı günden itibaren yürürlüğe girdi.

Ne olmuştu?

Belçika'nın başkenti Brüksel'de, AB ülkelerinin devlet ve hükümet başkanlarının katılımıyla gerçekleştirilen Avrupa Birliği (AB) Liderler Zirvesi'nde, Rusya’ya yönelik yaptırımların uzatılması kararı almıştı.

yurt gazetesi

NOBELLİ EKONOMİSTTEN AVRUPA'YA UYARI
24 Ağustos 2010

Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Stiglitz, Euro Bölgesi hükümetleri bütçe açıklarını azaltma adına harcamalarını kıstığı için bölgenin çift dipli resesyona girme riski taşıdığını söyledi.
Bloomberg'in haberine göre Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Joseph Stiglitz, Dublin merkezli RTE Radyosu'na yaptığı açıklamada, ''Sadece bütçe açığının resminin daha iyi görünmesi için yüksek getirili yatırımlarda ister istemez yapılan kesintiler gerçekten akılsızca'' dedi.

Bu yıl Yunanistan'ın borç krizinin Euro Bölgesi'nde yatırımcı güvenini aşındırmasından sonra Euro Bölgesi hükümetleri bütçe açıklarını, AB'nin gayri safi yurt içi hasılanın (GSYH) yüzde 3'ü olarak belirlediği seviyenin altına indirmek için çabalarını artırdı.

Stiglitz, ''Avrupa'da birçok hükümetin, bir gerçekliği olmayan yüzde 3 gibi suni bir rakama odaklanması ve bilançonun sadece bir tarafına bakması nedeniyle Avrupa çift dipli resesyona girme riski taşıyor'' diye konuştu.

Avrupa Komisyonunun Mayıs ayında açıkladığı tahminlere göre, Euro Bölgesi'nde geçen yıl GSYH'nin yüzde 6,3 seviyesindeki bütçe açığının bu yıl GSYH'nin yüzde 6,6'sına yükselmesi bekleniyor. Geçen yıl bütçe açığı GSYH'nin yüzde 13,6'sı olan Yunanistan'ın, bu açığı bu yıl yüzde 8,1'e ve 2014 yılında AB limitlerine indireceği tahmin ediliyor.

Komisyon, geçen yıl bütçe açığı GSYH'nin yüzde 14,3'üne ulaşan İrlanda'nın bu yıl banka kurtarma maliyetleri hariç açığı yüzde 11,7'ye indireceğini tahmin ediyor.

İrlanda'nın açıkça Avrupa'da ne olacağına karar vermek için çok küçük olduğunu belirten Stiglitz, ''Ancak Almanya, İngiltere ve diğer önemli ülkeler bu aşırı tasarrufçu tavrını sürdürürse İrlanda bundan zarar görür'' dedi.

Şirketlerin halen işçi çıkardığını, ekonomideki büyümenin kısa sürede güçlenmesini beklemediğini ifade eden Stiglitz, ''Sorun şu; biz bu mevcut krizden çok hızlı çıkamıyoruz'' diye konuştu.

AVRUPA BANKALARA SIK STRES TESTİ

Bu arada, AB Komisyonunun ekonomik ve parasal işlerden sorumlu üyesi Olli Rehn, ''Euro Bölgesi'nde bankacılık sektörüne güveni desteklemek için Avrupalı bankaların daha sık stres testine tabi tutulabileceğini'' söyledi.

Rehn, dün New York'ta Bloomberg Televizyonu'na verdiği demeçte, AB'nin, geçen ay sona eren bankacılık stres testinin tekrarı için ''bir tür zaman aralığı'' düşündüğünü belirterek, ''Bu, maliye bakanlarıyla üzerinde konuşmamız gereken bir konu'' dedi.

Avrupalı maliye bakanlarıyla 7 Eylül'de Brüksel'de görüşecek olan Rehn, stres testlerinin, şeffaf, sağlam ve eksiksiz bir analiz için güveni sağlamlaştırmak amacıyla çok kullanışlı bir araç olduğunu belirtti.

Avrupa'daki bankaların şoklara dayanıklılığını ölçmek amacıyla yapılan ve 20 ülkeden 91 bankanın dahil edildiği stres testini sadece 5 küçük bölgesel İspanyol bankası, Almanya ve Yunanistan'dan ise birer banka geçememişti. haber10

Ada sallanıyor!
İngiltere Merkez Bankası Başkanı King'ten şok açıklama!
15 Eylül 2010

Krizden çıkış seslerinin artmaya başladığı bugünlerde piyasaları tedirgin edebilecek bir açıklama Ada'dan geldi.
İngiltere Merkez Bankası (BOE) Başkanı Mervyn Allister King, İngiliz bankalarının durumunun iyi olmadığını açıkladı.
"Bütçe açıklarını azaltmak için bir yol bulmalıyız. Sözlü açıklamalar bunu yapmak için yeterli değil" diyen King, açıkların azaltılmasını geciktirmenin de kabul edilemez olduğunu söyledi.

King banka bilançolarının 'olağanüstü güçlü' olarak nitelendirilemeyeceğini de ekledi. habertürk

Yeni tehdit zombi binalar
17.09.2010
Ekonimiyi tehdit eden unsurlara şimdi de zombi binalar eklendi. Öyle ki krizin tetikleyicisi olan konut sektörü için ciddi tehdit oluşturuyorlar

Torre Lugano İspanya'nın en yüksek rezidansı, cam duvarlı asansörleri ve Akdeniz manzarası ile lüks bir yaşam vaat eden katalogları meraklılarının ve potansiyel alıcılarını etkiliyor.
Ama gerçekler çok farklı. Garajı su basıyor, pencereler sorunlu ve yedek tuvaletlerden lağım taşıyor. Cam asansör ise hiç gerçekleşemedi. Mülk sahipleri katlardaki tesisat çöktüğünden ortak bir alanda banyo yapmak zorunda kalınca müteahhit firmayı dava ettiler.
Torre Lugano İspanya'nın ekonomik başarı hayalleri ile yeni karamsar gerçekliği arasındaki farkın sadece bir örneği. 1.5 milyon tamamlanmamış, satılmamış ya da istenmeyen konut bulunuyor. Patlayan konut balonu hala İspanya'nın ekonomisini tehdit ediyor.
1990’larda başarılı euro Avrupa’nın tek parası olunca düşük İspanya faizleri zengin komşuların uzun dönemli yatırım adımlarına sahne oldu. Kriz sonrası dönemde ekonominin, iyileşme ve yeni normale abapte olma sürecinde İspanya çok zorlu bir dönemden geçiyor.
1.3 milyar euroluk ekonomisi ile Avrupa’nın 4’üncü büyüğü olan İspanya euro kullanan ülkeler arasında üretimin yüzde 11’nin karşılamakta. Buna karşın sıkınıtı yaşayan Yunanistan, İrlanda ve Portekiz’in toplamı üretimi ise yüzde 6 civarında sınırlı.
Berlisizlik İspanya kapasitesini olumsuz yönde baskılarken bu tedirginlik bono ve hisse piyasasında da kendini gösteriyor.
Ekonomistler yeni tehtidin ise yine konut tarafında olduğunun altını çiziyor. Piyasaların eski günlerine dönebilmesi için en az 3 yıla daha ihityaç duyduğunu kaydeden uzmanlar İspanya’da satılmamış konutların yeni konut krizini temellerini attığının belirtiyor.

Yüzde 20 işsizlik oranı hükümetin sert kemer sıkma politikları ile tüketicinin yakın dönemde alıma geçmeyeceği gözlenirken 2007’de ucuz krediler ile yabancı yatırımcıların inşa ettikleri yapılar hayalet şehirlere benzetiliyor. (Gazeteport/Ekonomi)

Euro çökebilir!
Sebebi ise 'gizli komite'
26 Eylül 2010

Ünlü ekonomi ve finans gazetesi The Wall Street Journal’in araştırması, Avrupa’da üye ülkelerin iflasını önlemek amacıyla gizli olarak kurulan komitedeki fikir ayrılığının, geçtiğimiz dönemde euro birliğini dağılmanın eşiğine getirdiğini gösterdi.

Gazetenin haberine göre Lehman Brothers’ın 2008 yılındaki çöküşünün ardından yaşanan finansal krizle birlikte, Avrupalı liderler benzer bir tehlikenin kendi başlarına gelmesini engelleyecek gizli bir görev gücü oluşturdu. Bu gizli komitenin görevi 16 üyeli euro bölgesinde olası iflas vakalarını daha baş göstermeden önlemekti.

FRANSA MALİYE BAKANI'NDAN İTİRAF
Gizli komite, Almanya ve Fransa'dan bakan seviyesinin bir alt kademesindeki yetkililer, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) üyelerinin katılımıyla oluşuyordu. Komitede ayrıca Euro bölgesi maliye bakanları kurulu başkanlığını yürüten Lüksemburg Başbakanı Jean-Claude Juncker de yer alıyordu.

Komite, oluşturulduktan bir yıl sonra Yunanistan borç krizine girdiğinde ise hazırlıksız yakalandı ve nasıl bir çözüm stratejisi izleyeceklerini belirleyemedi. Borç krizinin ilk aşamalarında yoğun fikir ayrılıklarının yaşandığı komite, euronun nasıl korunacağı konusunda bile uzlaşamadı.

Geçen Mayıs başlarında Almanya ve Fransa’nın sessizliğini bozup, ekonomik sıkıntılar yaşayan euro bölgesi üyelerine, trilyon dolarlık yardım fonu oluşturduklarını açıklamasından önce, konuya yakın kaynaklara göre Fransa Maliye Bakanı Christine Lagarde, kendi delegasyonuna euronun çöküşe çok yakın olduğunu söyledi.

Euronun ölüme yaklaşması, bütün dünyanın diken üstünde olmasına neden oluyordu. Euro bölgesindeki zayıf ekonomilerin teker teker borçlarını ödeyemediklerini açıklaması, uluslararası bankacılık sisteminde yeni bir krizi tetikleyebilirdi ve bu krizin faturası Lehman’ın çöküşünden de ağır olabilirdi.

MERKEL VE SARKOZY: KURTULUŞ UMUDU
Euronun geleceğini kurtarmaya çalışan iki önemli lider arasında bile zaman zaman gündem farklılıklarından kaynaklanan anlaşmazlıklar yaşandı.

Son günlerde kamuoyu desteği düşen Fransa’nın 55 yaşındaki Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Yunanistan’ın yaşadığı sıkıntıların euro bölgesini derinden sarsacağını fark etti. Bu konunun üzerine eğilen ve çözüm konusunda bastıran Sarkozy, bu şekilde kendi popülerliğini da artırdı.

Diğer önemli lider olan Almanya’nın 56 yaşındaki Başbakanı Angela Merkel için ise borç krizi kariyerinin en büyük sınavlarından biri oldu.

Temkinli kararlarıyla bilinen Alman lider, seçmenlerinin ve yasa koyucuların desteğini kaybetmekten korktu ve Yunanistan’a yardım konusunda sert bir olumsuz tavır takındı. Sarkozy’den gelen baskılara rağmen, hızlı bir müdahaleye yanaşmadı.
Daha sonraki anlaşma ise 1 trilyon Euro'luk bir fatura çıkardı.
habertürk

İrlanda ve Romanya devletleri iflasın eşiğinde mi?
SELÇUK SALIH CAYDI
30.9.10


Eylül 2010 ortasından beri özellikle İrlanda sinyal veriyor. İrlanda 21 Eylül'de para piyasasından sekiz yıllığına yüzde altı küsür faizle birbuçuk milyar Euro borç aldı. Bu faiz oranı, daha Haziran ayında 4.7 idi. İrlanda, Avrupa Birliği (AB) ülkeleri arasında en yüksek cari açığa sahip ülke -Yunanistan bile daha iyi durumda.

AB'nin onyıllarca akıttığı mali yardım sayesinde İrlanda, refah seviyesi en yüksek ülkelerden biri haline gelmişti. Para bolluğu, gayrimenkul piyasasının hiç olmadık ölçülerde şişmesine neden oldu. Durum öyle bir hal almıştı ki, devletin topladığı vergilerin üçte bir kadarı gayrımenkul piyasasından geliyordu. İrlanda o zamanlardan beri büyük baskı altında. Tüm büyük bankalar bir şekilde devletleştirilmiş durumda ve devlet, tüm çürük kredilerin dolaylı garantörü! Ama bütün bunlar, durumu kurtarmaya yetmedi. ABD'de ve dünyanın başka yapılan hata burada da tekrarlandı. Standard and Poor's'un hesaplarına göre, bankaları kurtarmak için İrlanda devletinin 90 milyar Dolara ihtiyacı var. İrlanda ekonomisinin üçte biri demek olan bu miktar, işsizlik oranının yüzde 14 olduğu bir yerde ne kadar işe yarar, onu kimse bilmiyor. İtalyan gazetesi Il Sole 24 Ore, "Henüz krizden kurtulamamış Yunanistan, çifte dip yapmak tehlikesi, İspanya'yı ve Portekiz'i, ardından İtalya'yı da tehdit ediyor" diye yazdı (tıklayınız).
Henüz kimsenin üzerinde durmadığı diğer ülke Romanya.
Başbakan Emil Boc, Eylül başında beş bakanını görevden alarak dikkatleri ülkesine çekmişti. Eylül ortasında mecliste bir konuşma yapıp, "Üzgünüm, Romanya'ya kimse kredi vermek istemiyor, para bulamıyoruz" dedi. Ülke, ödemelerini yapamayacak duruma gelmek üzere. Büyük tantanayla 2007'nin ilk saatlerinde AB'ye alınan ülke ondokuz ay içinde iki kere iflasın eşiğine geldi. Kredi bulmak sorunlarıyla buğuşan ülke, daha 2009'da AB'den yardım isteyip, ImF'nin kredi konusunda ikna edilmesini istedi. Kredi alıp alamayacağı belli değil. Romanya'nın prestijli gazetesi Adevarul'un haberine bakılacak olursa, Cumhurbaşkanı Traian Basescu Meclis'te bir konuşma yapıp, 2011'de mutlaka birkaç milyar Dolarlık kredi almak zorunda olduklarını söylemiş. Gazetenin yorumu ilginç. "Bu haber bile, devlet kurumlarının sorunları kendi başlarına çözmekten aciz olduklarını gösteriyor" diyor. Gazete, konjonktürün daha iyi bir geleceğe işaret etmediği gerçeği de gözönünde bulundurulduğunda, yeni bir IMF kredisinin, yatırımları başlamadan sonlandıracağı, iyileşme ihtimalini ortadan kaldırabileceğini savunan bir yorum yayımladı (tıklayınız). İrlanda ve Romanya'yı yakından izlemekte fayda var.
http://konstantiniye.blogspot.com/2010/09/irlanda-ve-romanya-devletleri-iflasn.html

General Motors, Opel fabrikasını kapatacak
Amerikan otomotiv devi General Motors (GM), Avrupa'daki yeniden yapılanma çerçevesinde satışa çıkardığı, Belçika'nın Anvers kentinde bulunan Opel fabrikasını yıl sonunda kapatacağını duyurdu. GM, kapatma kararıyla ilgili fabrikada çalışan yaklaşık 2 bin 600 işçiyi bilgilendirdi. 05.10.2010 BRÜKSEL
netgazete

Maaşı kesilen Romen öğretmenler ayaklandı
Romanya'da binlerce öğretmen ve eğitim çalışanı, hükümetin bütçe açığını kapatmak için aldığı önlemler çerçevesinde maaşlarında kesinti yapmasını protesto etti. Başkent Bükreş'te yapılan gösteriye katılan yaklaşık 5 bin öğretmen ve eğitim çalışanı, ücretlerinin iyileştirilmesini, eğitime daha fazla yatırım yapılmasını ve işten çıkarılmalara son verilmesini talep etti. 06.10.2010 BÜKREŞ netgazete

4 bin 500 çalışan işsiz kalacak
13 Ekim 2010
İngiltere'de Lloyds Bankacılık Grubu, 4 bin 500 çalışanı daha işten çıkaracak.

Lloyds Bankacılık Grubu, bilişim teknolojisi operasyonlarında 4 bin 500 çalışanın işine son vereceğini, bunlardan 1500'ünün daimi, 1150'sinin geçici ve sözleşmeli ve 1750'sini ise denizaşırı bölgelerde çalışanlar olduğunu açıkladı.Banka, Lloyds ve HBOS arasındaki bilişim teknolojileri operasyonlarının bütünleşmesi kapsamında yapılan işten çıkarmaların 2012 yılına kadar tamamlanacağını bildirdi.
The Accord sendikasına göre, banka Ocak 2009'dan bu yana 20 bin çalışanı işten çıkardı.

Lloyds'un 106 bin 500 çalışanı bulunuyor. haber10
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Pzr Tem 02, 2017 1:55 am tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Çrş May 17, 2017 11:37 pm    Mesaj konusu: Batı medeniyetini çöküşe götüren ne olacak? Alıntıyla Cevap Gönder

Batı medeniyetini çöküşe götüren ne olacak?
17 Mayıs 2017



Bazı medeniyetler büyük bir gürültüyle değil, sessiz bir gerileme sonucunda yıkılır

Tarihte her medeniyetin bir sonu ve bu sonu getiren birçok faktör olmuştur. Batı medeniyetinin yıkılmasına yol açabilecek etkenler neler olabilir?

Ekonomi politik uzmanı Benjamin Friedman, bir zamanlar modern Batı toplumunu, tekerlekleri ekonomik büyüme sayesinde sağlam ve düzenli dönen bir bisiklete benzetmişti. Bu ileri hareket yavaşladığında veya durduğunda toplumun temel taşları olan demokrasi, bireysel özgürlük, sosyal tolerans vb. değerlerde sarsılma başlar. Dünya, sınırlı kaynaklar için çekişmelerle çirkinleşir, kendi yakın çevremiz dışındaki insanlar dışlanır. Tekerlekleri yeniden ileri döndürecek bir yol bulunmazsa tam bir toplumsal çöküş yaşanacaktır.

İnsanlık tarihinde böyle çöküşler çok oldu ve ne kadar büyük görünürse görünsün hiçbir medeniyet, toplumu sona götürecek zayıflıklardan muaf değildir.

Bugün için her şey yolunda gidiyor görünse de durum her an değişebilir. Yeryüzüne göktaşı çarpması, salgın hastalık, nükleer yıkım gibi etkenleri bir yana bırakırsak, medeniyetin çöküşüne yol açan birçok etken vardır.

Bunlar nelerdir? Hangileri şimdiden gün yüzüne çıkmaya başladı? İnsanlığın bugün belirsiz ve sürdürülemez bir yolda olduğu aşikar, ama dönüşü olmayan yola girdik mi?

Geleceğe dair kesin öngörülerde bulunmak mümkün değilse de matematik, bilim ve tarih Batı toplumlarının uzun vadede devamlılığı bakımından bazı ipuçları sunabilir.

Güney Afrika'da eşitsizliğe karşı 2016'da yapılan gösterilerde polis araçları da ateşe verilmişti.
Güney Afrika'da eşitsizliğe karşı 2016'da yapılan gösterilerde polis araçları da ateşe verilmişti.

Maryland Üniversitesi'nden Safa Motesharrei küresel sürdürülebilirlik ve çöküşe götürecek mekanizmaları anlamak için bilgisayar modelleri kullanıyor.

Gelir dengesizliği

2014'te yayınladığı bulgulara göre, iki faktör önemli: ekolojik zorlama ve ekonomik katmanlaşma. Doğal kaynakların sınırlılığı ve iklim değişikliği ile daha da sınırlı hale gelmesi bakımından ekoloji faktörü kolay anlaşılır.

Fakat ekonomik etkenin çöküşe yol açabileceğinin ortaya çıkması biraz daha şaşkınlıkla karşılandı. Bu senaryoya göre, devasa miktarda zenginliğin elitlerin elinde toplanması ve sayıca çok daha fazla olan ve çalışarak onları besleyen kesimlere fazla bir şey kalmaması toplumu istikrarsızlığa ve sonunda çöküşe sürükleyebilir.

Çalışan kesimlerin paylaşması gereken zenginlik yeterli olmadığı için kendi aralarında çatışmaya girebilir, işgücünün azalması sonucu elitler de çöküşe gider. Ülkeler arasında ve kendi içlerindeki eşitsizlikler de buna işaret ediyor. Örneğin en yüksek gelire sahip yüzde 10, nüfusun geri kalanının payına düşenden fazla sera gazı salınımından sorumlu. Öte yandan dünya nüfusunun yarısı günde 3 dolardan az bir gelirle yaşamaya çalışıyor.

Motesharrei'ye göre, eşitsizliği, hızlı nüfus artışı ve doğal kaynak tüketimini azaltacak önlemler zamanında alınırsa çöküş kaçınılmaz olmaktan çıkar.

Roma İmparatorluğu'nun çöküşünden alınabilecek ders, karmaşık yapıların maliyetinin yüksek olduğudur.

Bazıları ise bu tür radikal kararların bizim siyasi ve psikolojik edimlerimizi aştığına inanıyor. Norveç İşletme Fakültesinde iklim değişikliği uzmanı Jargen Randers, iklim sorununa ilişkin bir çözümü bu yüzyılda göremeyeceğimizi, uzun vadeli çözümlerin masraflı olması nedeniyle bugünkü gidişatın aynen devam edeceğini söylüyor.

2052: Gelecek 40 Yıla Dair Küresel Öngörüler kitabını yazan Randers, "Bu konudaki Paris Sözleşmesi ve diğer vaatleri yerine getiremediğimiz için iklim sorunu giderek daha da ağırlaşmaya devam edecek."

Hepimiz aynı gemide olsak da dünyadaki yoksullar çöküşün etkilerini ilk hissedenler olacak. Örneğin Suriye'de bir zamanlar yüksek doğum oranları vardı. 2000'lerde şiddetli bir kuraklık oldu, tarımsal üretim geriledi. Çok sayıda genç erkek işsiz, çaresiz kaldı. Bunların birçoğu şehir merkezlerine aktı, mevcut sorunlar daha da büyüdü, şiddet ve çatışma unsurları daha da gelişti.

Kanada'daki Balsilli Uluslararası Olaylar Fakültesi'nden Thomas Homer-Dixon tarihteki birçok toplumsal çöküşte olduğu gibi, birden fazla etkenin devreye girdiğine inanıyor. Dixon, bu etkenlerin sessizce biriktiğini, toplumu dengede tutan mekanizmalara yüklenerek birden patlamaya yol açtığını söylüyor.

Suriye'de olanların yanı sıra tehlike bölgesine girdiğimizi gösteren bir başka örnek olarak Dixon, 2008 ekonomik krizi, IŞİD'in yükselişi, Brexit ve Donald Trump'ın seçilmesi gibi dünya düzeninde ani ve beklenmedik değişikliklere işaret ediyor.

Karmaşık sistemlerin maliyeti

Geçmişteki örnekler gelecek açısından da ipuçları sunabilir. Örneğin Roma İmparatorluğu'nun yükselişi ve çöküşü. ABD'nin Utah Üniversitesi'nde çevre ve toplum profesörü Joseph Tainter, Roma'nın çöküşünden çıkarılacak en büyük dersin, karmaşık yapının maliyetinin yüksekliği konusunda olduğuna inanıyor.

Karmaşık Toplumların Çöküşü kitabını da yazan Tainter'a göre, tıpkı fizikte olduğu gibi toplumda da karmaşık bir sistemi korumak için enerji gerekir. Üçüncü yüzyılda Roma sürekli büyüyor, bunlar kendi maliyetini de getiriyordu. Sonunda bu karmaşık yapıyı sürdürecek mali olanaklar kalmadı. İmparatorluğu çöküşe götüren, savaş değil, mali zayıflıklar oldu.

Batılı toplumların karşı karşıya olduğu sorunları çözmeye yönelik karmaşık yatırımlar bir noktadan sonra mali zayıflığa ve böylece çöküşe yol açabilir diyor Tainter.

Yine Roma ile paralellik kuran Dixon ise Batılı toplumların çöküşü öncesinde de nüfus ve kaynaklar bakımından bir geri çekilme yaşanacağı kanısında.

Göç sorunu

Çatışmalar ve doğal felaketler sonucu yoksul ülkeler dağılırken, bu bölgelerden göçen insanlar daha güvenli bölgelere sığınmaya çalışacağından büyük bir göç dalgası yaşanacak. Batı toplumları milyarlarca dolarlık duvarlarla, sınır güvenlik önlemleriyle bunu sınırlamaya çalışacak. Ve daha otoriter ve popülist bir yönetim tarzı gelişecek. Dixon'a göre, "bu ülkelerin üzerindeki baskılara karşı geliştirdiği bir bağışıklık sistemi tepkisine benziyor bu".

Bu arada, zaten bu tür zayıflıkları olan Batılı toplumlarda zengin ile yoksul arasında büyüyen uçurum da toplumu içeriden istikrarsızlığa sürükleyecek. "2050'de ABD ve İngiltere iki sınıflı toplumlara dönüşecek: küçük bir seçkinler grubu rahat bir yaşam sürerken, çoğunluğun hayat koşulları kötüleşip zorlaşacak," diyor Randers.

ABD'nin Suriye ve Venezuela'daki krizlere müdahalesini protesto için Arjantin'de toplanan göstericiler

İster ABD, ister İngiltere veya başka bir yer olsun, Dixon'a göre, korku ve hoşnutsuzluk arttıkça insanlar din, ırk, ulusa dayalı kendi grup kimliklerine daha çok sarılacak. Toplumsal çöküş ihtimali de dahil olmak üzere durumun inkârı ve verilere dayalı gerçeklerin reddi yaygınlaşacak. Sorunların varlığı kabul edilse de bu defa bunların sorumluluğu kendi grubu dışındaki insanlara yıkılacak ve kin artacaktır. "Kitlesel şiddetin psikolojik ve sosyal koşullarını oluşturuyorsunuz böylece" diyor Dixon. Sonunda bölgesel şiddet patladığında veya başka bir grup ya da ülkenin işgali olduğunda çöküşten kaçmak zorlaşacaktır.

Afrika, Orta Doğu ve Doğu'ya yakınlığı nedeniyle Avrupa bu sorunları ilk hissedecek bölge olacaktır. ABD ise okyanus ötesinde muhtemelen daha uzun dayanabilir.

'İnsani bir dünya'

Öte yandan Batılı toplumlar şiddet içeren bir dramatik sonla karşılaşmayabilir. Bazen medeniyetler sessiz sedasız çöker. Randers, 1918'den bu yana böyle bir yolda olan Britanya İmparatorluğu'nu örnek veriyor. "Batılı ülkeler çökmeyecek ama pürüzsüz işleyişi ve dostane özelliği kaybolacak, çünkü eşitsizlik patlamaya yol açacak. Demokratik, liberal toplum ortadan kalkarken, kazananlar Çin'deki gibi güçlü hükümetler olacak."

Bu uyarı işaretlerinin bir kısmı aşina gelebilir, zira bugünden yaşanıyor. Dixon 2006'da yayınladığı The Upside of Down kitabında bu öngörülerde bulunmuş, ancak bunlarla 2020 ortalarından itibaren karşılaşacağımızı tahmin etmişti.

Batı medeniyeti kaybedetmeye mahkum değil elbette. Mantıklı ve bilimsel kararlar almak, olağanüstü liderlik becerisi ve iyiniyet göstermek yoluyla toplumun daha ileri kalkınma düzeyine ilerlemeye devam edebileceğine inanıyor Dixon. Karşı karşıya olduğumuz iklim değişikliği, nüfus artışı ve enerji gibi sorunları atlatabilir, toplumlarımızı koruyup ilerletebiliriz.

Ama bunun için, bu tür sorunlar karşısında ortaya çıkan daha az dayanışmacı olma, daha az cömertlik gösterme ve mantığa daha az açık olma gibi tepkilere direnmek gerekir.

Dixon'a göre, "Sorun, bu değişiklikler sürecinden geçerken insani bir dünyayı nasıl sürdüreceğimiz sorunudur."
BBC Türkçe

ETİKETLER
batı medeniyeti çöküş

Putin’in danışmanı: Liberal Dünya Düzeni çöküyor, Büyük Avrasya Ortaklığı şart
21 Eki, 2017



Putin danışmanı Karaganov, Liberal Dünya Düzeni’nin çöktüğünü yerini ‘Büyük Avrasya Ortaklığı’nın alması gerektiğini belirtti
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in dış politika danışmanı Sergey Karaganov, Batı’nın askeri üstünlüğü ile kurulan Liberal Dünya Düzeni’nin çökmekte olduğunu ve “Büyük Avrasya Ortaklığı” temelinde yeni bir düzenin kurulması gerektiğini savundu.
Karaganov, MEMRI internet sitesinde yayınlanan “Gelecekteki Dünya Düzeni” başlıklı yazısında, Batılı ülkelerin askeri üstünlüğünü kullanarak diğer uluslar adına söz söyleme hakkını kendinde gördüğü “liberal düzenin” artık sürdürülemez duruma geldiğini kaydetti.
Yeni Şafak’ın aktardığına göre, Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile Batılı ülkelerin tek taraflı pek çok müdahaleye giriştiği, Irak ve Libya örneklerinde olduğu gibi, bu müdahalelerin daha büyük kaosa sebep olduğunun altını çizen Karaganov, Batı’nın “özgürlük” iddiasının içinin ise tamamen boş olduğunu belirtiyor.
Nükleer silah sahibi ülkelerin sayısındaki artışın güç dengelerini derinden sarstığını değerlendiren Karaganov, askeri güçle rakip devletlere diş geçiremeyen Batılı ülkelerin elinde tek silah olarak “yaptırımlar” kaldığını kaydediyor. Kremlin’in etkili danışmanlarından Karaganov önümüzdeki 15 yılla ilgili tahminde de bulunarak, nükleer ve siber silahların yeni küresel düzenin belirlenmesinde etkin rol oynayacağını dile getiriyor.
ATLANTİK İTTİFAKI’NIN YERİNİ ALACAK
Sergey Karaganov, Avrupa ile birlikte Rusya, Çin ve diğer yükselen Avrasya güçlerinin birlikte oluşturacağı Büyük Avrasya Ortaklığı’nın, Atlantik İttifakı’nın yerini alarak yeni küresel düzeni belirlemesi gerektiğini savunuyor. Batı’nın askeri üstünlüğünün sona ermesi ile Liberal Dünya Düzeni’nin de çöküşe geçtiğini belirten Karaganov, yeni güçlerin, öncelikle de Avrasyalı güçlerin, yeni düzende söz sahibi olması gerektiğini belirtiyor. Çin’in “Tek Yol Tek Kuşak” projesinin yeni ittifakın şekillenmesinde önemli rol oynayacağını belirten Kremlin Danışmanı, ABD’nin yeni düzene katkısının önemli olduğunu ama öncelikle içinde bulunduğu “toplu çılgınlık” durumundan çıkması gerektiğini vurguluyor.
LİBERALİZM ÇIKMAZA GİRDİ
Yazıda, Batılı ülkelerin her geçen gün kendi gündemlerini, kültürel ve siyasi değerlerini diğer ülkelere dayatmakta zorlandığına da dikkat çekiliyor. Diğer ülkelerden gelen direnişin, Batı’da derin bir hayal kırıklığına sebep olduğunun da altı çiziliyor.
Putin’in danışmanlık görevinde bulunan Karaganov, Avrupa’nın küresel rekabet gücünü kaybettiğini ve bunun ABD’yi de etkilediğini belirterek, söz konusu durumun “Trump fenomenini” de açıkladığını iddia ediyor. Karaganov, ABD’nin, Liberal Dünya Düzeni’nin çıkmaza girdiğini farkederek, Donald Trump’ın başkanlığa yükselişi ile bu çıkmazdan bir çıkış arayışı içinde olduğunu savunuyor.
15 YILI SİBER SİLAHLAR BELİRLEYECEK
“Gelecekteki Dünya Düzeni” adlı yazıda, önümüzdeki 15 yılı nükleer ve siber silah gücündeki yükselişin belirleyeceği de iddia ediliyor. Yeni düzenin üzerine kurulacağı askeri-siyasi yapıda da değişiklikler olacağı değerlendirilen yazıda, Kuzey Kore’nin nükleer güç olmasından sonra, Güney Kore ve Japonya’nın da hızla bu teknolojiyi elde etmek isteyeceğinin altı çiziliyor. İran’ın da üzerindeki baskı devam ederse, kısa sürede nükleer silah teknolojisini geliştireceği de yazıda iddia ediliyor. Karaganov, siber silahların da en az nükleer silahlar kadar etki oluşturma kabiliyetine ulaşacağını vurguluyor. Kremlin danışmanı, siber silahların etkisinin çok taraflı caydırıcılığın kurulmasını sağlayarak, yeni düzenin doğuşunu destekleyebileceğini iddia ediyor.
İlk Kurşun

AB'de Nezle, Türkiye'de Grip
Mustafa Sönmez
15.01.2010
Avrupa Birliği’nin zayıf halkaları Yunanistan, Portekiz ve İspanya’nın zor durumda olmalarının dillendirilmesi, bir anda piyasaları altüst etti.

Dolar talebi zirve yaptı, borsalar düştü. Bugün parite 1.35’e yaklaşmış durumda. Oysa, düne kadar Avro’nun dolar karşısında müthiş bir yükselişi vardı.

Dolardan kaçanlar rezerv para olarak Avro’ya sarılıyorlardı. Bunlar konuşulduğunda 1 Avro kabaca 1.4 ile 1.5 dolar aralığında bir pariteye sahipti. Avrupa ekonomilerinin içinde bulunduğu sıkıntılı durumun Avro’yu ciddi biçimde etkilemesi bir süre daha devam edeceğe benzer.

Avro karşısında dolardaki yükseliş ise ABD ekonomisinin iyileşmesi ile ilgili değil. Henüz kimse Amerikan ekonomisinin toparlandığını söyleyemiyor.

Ne var ki, AB ve Japonya’nın “dibi daha kara” olduğu için ABD ekonomisi göreli olarak daha iyi konumda algılanıyor ve bu algılamanın doların değer kazanmasında etkisi var. Ama daha çok da, dolara talep, sıcak para sahibi yatırımcının parasını alıp ülkesine dönme arzusuyla ilgili.

***

Güney Avrupa’daki sarsıntının tüm AB’ye yayılması, AB’deki nezlenin Türkiye’de grip olarak hissedilmesine yol açacağını gösteriyor. Türkiye’ye etkiler, Avro üstünden hissedilmeye başlandı ve hissedilecek.
Çok değil, daha Kasım 2009’da 1.49 ile zirve yapan Avro-dolar paritesi, bugün 1.35’e inmiş durumda.

Avro’daki bu değer düşüşü, AB’deki çalkantının sürmesiyle devam edecek. Peki, bu durum Türkiye ekonomisini nasıl etkileyecek?

AB, Türkiye için dış ticaret, doğrudan yabancı sermaye, sıcak para ve diğer borçlanma hareketleri açısından en önemli partner. Ayrıca Türkiye’nin turizm endüstrisi çarkı da büyük ölçüde AB rüzgârıyla dönüyor.

2009’da yüzde 23 azalsa da 102 milyar dolar olarak gerçekleşen ihracatta AB yüzde 46 pay aldı.

İthalatımızın ise yüzde 40’ı AB’den.

2009’da AB’den 56 milyar dolarlık ithalata karşılık, bu bölgeye 47 milyar dolarlık ihracat yapıldı.

Avro’nun düşüşü, Türkiye için TL cinsinden ihracat gelirinin azalması, ithalatın ise görece ucuzlaması demek.

AB’deki sıkıntının sürmesi ile AB’nin ihracat talebi düşmeye devam edebilir. Ama düşmese de, düşmüş Avro ile ihracat Türkiye’nin aleyhine.

Buna karşılık doların yükselişi, Türkiye ihracatçısı için iyi haber değil. Çünkü, ihracatçı, AB’ye sattığı otomotiv, beyaz eşya, giyim vb. malları, önce dolarla borçlanıp o dolarlarla Asya’dan ucuz girdi ithal ederek (içeride ucuz emek kullanarak) üretiyor ve AB’ye satıyor.

Yükselmiş dolar, hem borçlanma maliyetini, hem ithal girdi, dolayısıyla, üretim maliyetini arttıracağı için Türkiye ihracatçısının rekabet gücünü olumsuz etkiler ve onu biraz daha dampingli satışa mecbur bırakır. Bu da iyice yoksullaşmak demektir.

***

AB’deki sarsıntı, bölgedeki sıcak paranın çekilişini de getiriyor.

Türkiye de bundan nasibini alır ve sıcak para ufak ufak satıp çıkmaya başlar. Bu da doları yukarı iter. Doğrudan yabancı sermaye girişi zaten 2009’da çok düşmüştü. İnişe geçen Türkiye ekonomisi doğrudan yabancı sermaye girişlerini de bir başka bahara bekler.

Türkiye’nin 2009’un 9’ncu ayı itibarıyla dış borç stoku 275 milyar dolara yakındı ve bunun ancak 100 milyar doları Avro üstünden borçlanmaydı. Avro’daki düşüş, ancak dış borçların üçte birini olumlu etkiler, buna karşılık dolardaki yükseliş, kalan dış borç stokunun üçte ikisinin çevrilme maliyetini yukarı çeker.

Turizmde de 27 milyonu bulan turist girişinde AB’nin payı yüzde 52. AB’deki sıkıntı, turizm taleplerini bir sezon daha aşağı çeker ya da Türkiye turizmcisini bu yıl da fiyat kırmaya zorlar. Hem de Akdeniz çanağındaki rakiplerle dibe doğru yarışarak!.. Turizmci hem Avro’daki düşüşten hem de talep yaratmak için yapacağı dampingden dolayı iyice yoksullaştırıcı turizm batağına saplanabilir.

Bu etkenlerin toplamı, AKP iktidarını, IMF anlaşmasına biraz daha mecbur bırakan gelişmeler olarak da okunabilir.
Cumhuriyet Gazetesi

SPK Başkanı Akgiray: Avrupa son perdeyi oynuyor
Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Başkanı Prof. Dr. Vedat Akgiray, küresel ekonomik krizin ardından yavaş bir iyileşme olacağını, fakat bunun dünyaya homojen dağılmayacağını belirtirken, "Avrupa'nın halini biz iyi görmüyoruz, Avrupa biraz belki son perdeyi oynuyor" dedi. 17.02.2010 ANKARA netgazete

Bu Ülkeler Her An Batabilir!
Ünlü ekonomist Kenneth Rogoff, kamu borçlarından dolayı yakın zaman içinde birkaç ülkenin iflasını beklediğini açıkladı.
25 Şubat 2010
Ünlü ekonomist Kenneth Rogoff, kamu borçlarından dolayı yakın zaman içinde birkaç ülkenin iflasını beklediğini açıkladı. Rogoff isim vermese de gözler borç krizi yaşayan Yunanistan, Portekiz ve İspanya'ya çevrildi.

Dünyanın en ünlü ekonomistlerinden ABD’li Kenneth Rogoff, şişen kamu borçları nedeniyle birkaç ülkenin iflas bayrağını çekeceği öngörüsünde bulundu. Eski IMF başekonomisti olan ve şu an Harvard Üniversitesi’nde ekonomi profesörü olarak görev yapan Rogoff, “Bankacılık krizlerinin ardından genellikle birkaç yıl içerisinde bazı ülkenin iflasa sürüklendiğini görüyoruz. Bu kez yine aynısının olmasını bekliyorum” dedi.

Tokyo’da ekonomik bir forumda konuşan Rogoff, mali piyasaların faizleri yukarı iteceğini ve Yunanistan ile Portekiz gibi Avrupa ülkelerinin birçok sorun yaşayacağını dile getirdi.

Rogoff’un 2008 yılında ABD’nin büyük bankalarının iflasa sürükleneceği yönündeki öngörüsü doğru çıkmıştı. Mali felaketlerin tarihi üzerine bir kitabı da bulunan Rogoff, “Bu işin zamanını söylemek çok, çok zor ancak olacak” dedi.

Rusya’nın 5 katı borcu var

Rogoff, iflas öngörüsüyle ilgili ülke ismi vermese de gözler bütçe açığının gayrisafi milli hasılasına oranı yüzde 12.7 ve kamu borcunun GSMH’ye oranı yüzde 112.6’yı bulan Yunanistan’a çevrildi. Bu ülkeyle birlikte borç oranları Avrupa Birliği sınırlarının çok üzerinde olan Portekiz, İrlanda, İtalya ve İspanya da endişe yaratıyor.

Yunanistan’ın 2009 yılı sonunda borçları toplamı 300 milyar euro’yu buluyor. Bu rakam, 1998’de borçlarını ödeyemez duruma gelen Rusya ve 2001 yılında iflas durumuna gelen Arjantin’in boçlarının 5 katından fazla.

Rogoff, konuşmasında yatırımcıların ABD’de hükümetin harcamaları kısması için baskı yapacaklarını da belirtti. Japon Tokyo - Mitsubishi UFJ Bankası stratejisti Naomi Fink, “Yunanistan, karşı karşıya olduğumuz risklerden birisinin de ülke iflasları olduğunu hatırlatıyor. Ancak panik içinde olmamız ve kredilerin dondurulmasını gerektirecek bir senaryo da doğru değil” dedi.
Milliyet

MERKEL'DEN AVRO İÇİN TARİHİ İTİRAF
28 Şubat 2010
Almanya Başbakanı Angela Merkel, Avrupa'nın tek para projesinin, on yıl önce kabul edilmesinden bu yana en zor dönemiyle karşı karşıya olduğunu söyledi.
Merkel, ARD televizyonuna verdiği demeçte, Yunanistan'ın, yeniden güven kazanması için sorunlarının üstesinden gelmesi gerektiğini, bu ülkeye finansal destek sağlamak konusunda bir karar alınmadığını ifade etti.

Başbakan Merkel, ''Avro, kabul edilmesinden bu yana kesinlikle en zor dönemini yaşıyor. Bunun için bir yandan bu gerçeğin bilincinde olmamız, diğer yandan da sorunların nedenini gerçekten çözmeye ihtiyacımız olması çok önemli'' dedi.

Merkel, ''Sorun Yunanistan'ın yüksek bütçe açığı ve kaybedilmiş güvenilirliği. '' diye konuştu.haber10
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> BATI DÜNYASI Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com