EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

TC'deki sağlık skandalları

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> SAGLIK HABERLERi
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Sal Hzr 24, 2008 10:10 pm    Mesaj konusu: TC'deki sağlık skandalları Alıntıyla Cevap Gönder

Yandaş Medikal'e hükümet kıyağı: Devlete 4 katına satıyor
6 Mayıs 2017



Sağlık Uygulama Tebliği’nde (SUT) Invamed Medikal adlı hükümete yakın tıbbi malzeme şirketinin ürünlerine, SUT'ta yüksek fiyat değeri gösterilerek devlet bütçesinden daha çok pay alması sağlanıyor

Devletin sağlık ile ilgili sosyal politikalarının uygulamasına imkan veren, fiyatlandıran, düzenleyen ve diğer tüm uygulama detaylarını içeren Sağlık Uygulama Tebliğ'inde (SUT) yandaş bir medikal şirketine rant sağlandığı ortaya çıktı.
Invamed Medikal adlı hükümete yakın tıbbi malzeme şirketinin ürünlerine, SUT'ta yüksek fiyat değeri gösterilerek devlet bütçesinden daha çok pay alması sağlanıyor.
PİYASADA BİN, ÖDENEN DÖRT BİN!
SUT'ta, Sosyal Güvenlik Kurumu'nca (SGK) karşılanan sağlık hizmetleriyle ödenecek bedeller bildiriliyor. Kalp ve Damar Cerrahisi'nde kullanılan ve uzmanların bildirdiğine göre adet fiyatı 200-300 lira arasında değişen tıbbi malzemeler 'Embolizan' ve 'Kateter'in SUT'ta bildirilen fiyatları toplam 4 bin 290 lira görünüyor.
Oysa uzmanlar, damar ameliyatlarında 2 Embolizan+1 Kateter kullanıldığını, toplam bedelin 1000 lira dolayında olması gerektiğini
belirtiyor. SUT sisteminde ise tedariğini Invomed Medikal'in sağladığı Embolizan 1800 TL, Kateter ise 690 TL gösteriliyor. Invomed Medikal, ürünü devlete (1800x2+690) 4290 TL'den satarak kârını katlıyor. Duruma diğer medikal şirketlerinin itiraz ettiği ancak Invamed Medikal'in politik bağlantılarla korunduğu belirtiliyor.
FÜZE HIZIYLA BÜYÜDÜ
Yönetim Kurulu Başkanlığını Raşit Dinç'in yaptığı Invamed Medikal şirketi 2015 yılında kuruldu. Şirket kurulduğu günden bu yana hızlı büyümesi ve yaptığı yüksek kârla dikkat çekiyor.
Kurulduğu ilk yıl Kalp Damar Cerrahi Kongresi'ne yaklaşık bir milyon 900 bin TL ödeyerek sponsor olan Invamed Medikal, 2016'da ise açılışını Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın yaptığı Dünya Müslüman Sağlık Toplulukları Kongresi'ne 'Platin Sponsor' oldu. Söz konusu sponsorluk için ise 2 milyon TL dolayında bir meblağ ödendiği belirtiliyor.
Genç bir girişimci eliyle kurulan ve füze hızıyla büyüyen şirketin internet sitesinde, Başbakan Binali Yıldırım, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ve Danıştay Başsavcısı Halil Yılmaz'ın Dinç'le fotoğrafları, sunulan plaketlerin bilgisi yer alıyor.
REFERANDUM ÖNCESİ DEĞİŞTİRİLDİ
Tepki üzerine Hükümet 16 Nisan halkoylaması öncesinde ani bir değişikliğe giderek fiyatları düşürdü. 25 Mart 2017 tarihli yayımlanan Resmi Gazete'nin 'Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğe' göre işlem puanı toplam bin 779
TL'ye çekildi. Değişiklik, Hükümet'in seçim öncesi diğer medikal şirketlerinin tepkisini dindirmek ve 'evet'e ikna etmek için yapıldığıbiçiminde yorumlandı.
Turan salcı/Aydınlık

‘140 lira için öldü’ iddiasına soruşturma
28 Ağu 2016

Sağlık Bakanlığı, 30 yaşındaki Rabia Çiçek’in 140 liralık muayene ücretini ödeyemediği için İzmir’deki özel bir hastanenin acil servisinde öldüğü iddiası hakkında soruşturulma başlatıldığını duyurdu.

İzmir'de, şiddetli sancı şikayetiyle gittiği hastanede, 140 liralık muayene ücretini ödeyemediği için öldüğü iddia edilen tüberküloz hastası Rabia Çiçek'in (30) ablası Tuba Piren (32), gazetecilere konuştu. 18 Ağustos'ta öğle saatlerinde kardeşinin rahatsızlandığını bunun üzerine İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Yeşilyurt Eğitim ve Araştırma Hastanesine gittiklerini anlattı.

Acil servisteki görevli doktora kardeşinin tüberküloz hastası olduğunu, başka bir hastanede 2 ay önce tedavi gördüğünü söylediğini aktaran Piren, ''Doktor, kardeşimin tüberküloz hastası olduğunu duyunca, 'Bunun maskesi nerede?' diye sordu. Ben de 'Acil çıktığımız için unuttuk' diye cevap verdim. Hastanede 4 saat kadar bekledik. Bazı tetkikler yapıldı. Görevli doktor, tetiklerden sonra kardeşimin ağrılarının psikolojik olduğunu söyledi'' diye konuştu.

‘140 lira muayene ücreti ödenmezse bakılmayacak’

Piren, bunun üzerine Buca'daki bir özel hastaneye acil servisten sedyeyle girdiklerini, kardeşinin muayene odasına alınmasının ardından kendisinin hastane görevlilerince vezneye yönlendirildiğini ifade etti.

Kardeşinin sancılar içinde bağırış seslerini duyduğunu anlatan Piren, veznedeki görevlinin 140 lira muayene ücreti istediğini söyledi. Taksiyle geldikleri için üzerinde 50 lira para bulunduğunu belirten Piren, şöyle konuştu:

''Eşimle telefonda konuşmuştuk, evden para almaya gitmişti. Kardeşimi taksiyle getirdiğim için üzerimde 50 lira vardı. Görevliye 'Bu kadar param var, eşim birazdan burada olur geri kalanını öderiz' dedim. Görevli bir yere telefon açtı ve bana 'Bu parayı ödemezseniz doktor muayene etmeye gelmeyecek' dedi. Bir anda yıkıldım. Boynumda altın kolye vardı. Çocuğuma verip bozdurttum, o da 50 lira değerindeymiş. Vezneye toplam 100 lira verdim. Eşim hastaneye paranın kalan kısmını getirinceye kadar kardeşimle ilgilenmediler.''

‘Kardeşim sedyede acılar içinde öldü’

Piren, paranın tamamlanmasının ardından doktorun muayene için geldiğini, ancak yaklaşık yarım saat sonra kardeşinin krize girdiğini belirtti. "Sedyeyle götürülüşünü gördüm. Daha sonrada öldüğü bildirildi. Kardeşim sedyede acılar içinde öldü. Hastane, ölümünün ardından 'Siz acil servisten girmişsiniz, yanlış anlaşılma olmuş' diyerek paramızı iade ederek, içeriğini bilmediğim bir belge imzalattı. Hastaneler ilgilenmediği için şikayetçi olduk. 'Biz başkasının da bu şekilde canı yanmasın istiyoruz. Benim kardeşim göz göre göre ölüme gitti. Sedye üzerinde 'Abla bu acı beni öldürecek' diyordu. Ben de 'Kurtulacaksın' dedim. Ama kurtaramadık Rabia'yı.' ifadelerini kullandı.

‘Adalet istiyorum’

Yedi çocuğundan birini kaybeden anne Selime Bakır (61) da kızının ihmal sonucu yaşamını yitirdiğini söyledi. ''Adalet istiyorum, anne olarak içim yanıyor içim parçalanıyor. Başkasının yanmasın istiyorum. İnanıyorum ki adalet yerini bulacak. İhmal ettiler yavrumu. Allah merhamet versin öylelerine. Ömrüm yeter mi yetmez mi bilmiyorum ama Allah'tan dilerim ki adalet yerini bulsun'' dedi.

‘Sonuçları itibarıyla ahlâken ve etik manada bir cinayet’

Ailenin avukatı Melih Dikayak da savcılık tarafından olayla ilgili soruşturma açıldığını belirterek, teknik anlamda bir cinayet olmasa da sonuçları itibarıyla ahlâken ve etik manada bir cinayet bulunduğunu ileri sürdü.

Sağlık Bakanlığı: Soruşturma başlatılmıştır

Sağlık Bakanlığı habere konu olan iddiaların yakından takip edildiğini belirtti:

"Söz konunu olayla ilgili Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın talimatıyla müfettiş görevlendirilerek soruşturma başlatılmıştır. Yapılacak soruşturma sonucunda, ihmal ya da kusur tespit edilmesi halinde gerekli yasal işlemler uygulanarak kamuoyuyla paylaşılacaktır."
Kaynak: El Cezire

Hastane kılıflı, rezidanslı büyük soyguna soruşturma
24 Şubat 2015

Sağlık Bakanlığı’nın hastane yapma gerekçesiyle bir işadamından kiralanan, uzun süre boş tutulan, devletin 42.5 milyon lira zarara uğratılmasına neden olan bina için savcılık soruşturma başlattı.

Ankara Cumhuriyet Savcılığı, Ankara Çayyolu-Yaşamkent semtinde bulunan Twin Towers binasının 10 yıllığına 36 milyon (KDV ile birlikte 42 milyon 480 bin) liraya kiralanması nedeniyle Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu eski Başkanı Hasan Çağıl, eski Başkan Yardımcısı Ahmet Çakır, Yenimahalle Devlet Hastanesi Başhekim Yardımcısı Meltem Şimşek ve Hastane Müdürü Enver Verep’i şüpheli olarak ifadeye çağırdı.

YEMENLİLER, SUDANLILARA HASTANE!

AKP’ye yakın bir işadamının rezidans (lüks konut) olarak yaptırdığı, satamayınca Sağlık Bakanlığı’na kiralatıldığı belirtilen bina için gösterilen resmi gerekçe de soruşturmayla birlikte netleşti.

Cumhuriyet’ten Alican Uludağ'ın haberine göre; dönemin Sağlık Bakanı Recep Akdağ; Yemen, Sudan, Pakistan, Filistin, Ürdün, Libya gibi ülkelerden gelen yabancılara özel Ankara’da “Klinik Konukevi” projesi başlattı. Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin yetersiz kalmasını gerekçe de gösteren bakanlık, hastane yapmak için uygun bina arayışına girdi. Gazetelere verilen ilan sonucunda kendisine yapılan başvuruları değerlendiren Sağlık Bakanlığı, tüm karşı çıkmalara karşın Yaşamkent semtinde bulunan Twin Towers binasının sahipleri ile 9 Ağustos 2012 tarihinde sözleşme imzaladı. Bakanlık, içinde 182 daireyi barındıran 17 katlık iki kuleden oluşan binanın giriş katları hastane, daireleri ise gelen yabancıların konaklaması için otel yapılacaktı.

HASTANE İÇİN UYGUN DEĞİLMİŞ

Bakanlık, kira sözleşmesini imzalarken mülk sabine de binada bazı yatırımlar yaptırdı. 26 bin 140 metrekarelik binayı devralan Sağlık Bakanlığı, binlerce TL harcayarak taşınmaza ısıtma-soğutma ve havalandırma sistemleri kurdu. Fakat sonradan binanın hastane kurmak için uygun olmadığı anlaşıldı. Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu, boş durumda olan binaya boşu boşuna kira ödememek için çareyi bazı birimlerini buraya taşımakta buldu. Bir yıl boyunca kira ödendi.

2013 başında bakanlık koltuğuna oturan Mehmet Müezzinoğlu, Akdağ dönemindeki tüm projeleri iptal etti. Bu kapsamda, söz konusu kira sözleşmesi de tek taraflı feshedildi. Bina sahipleri, uğradıkları zararın giderilmesi için dava açtı. Bakanlık, icraya verildi. Davalar ise sürüyor.

Bina sahipleri, Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu’na ihtarname çekti ve “ihtilaf konusu taşınmazdaki klima düzeneği ve yemekhane ekipmanlarının 7 gün içerisinde taşınmaza zarar vermeyecek şekilde iade alınması, aksi halde kendilerinin söküp iade edeceği” uyarısında bulundu.

Bu ihtarname, Sağlık Bakanlığı’nı karıştırdı. Bakanlık kiralanan binanın haklarını elinde bulunduran Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin teknik servisi, söz konusu cihazların kendileri tarafından sökülmesinin teknik olarak mümkün olmadığını bildirdi, bunu cihazları takanların sökmesini istedi.

SÖKMEK İÇİN BİLE İHALE YAPACAKLAR

Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yöneticisi Prof. Dr. Safa Kapıcıoğlu, bu görüş uyarınca Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu’na bir yazı gönderdi. Binanın eski haline getirilmesi talebinin sözleşmeye aykırı olduğunu öne süren Kapıcıoğlu, hastane teknik ekibinin söküm işlemini yapamayacağını bildirdi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ise, söz konusu kiralama işinde kamunun zarara uğratıldığı iddiasıyla soruşturma başlattı.

KİRAYA SERVET ÖDENMİŞ

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’nun soru önergesini yanıtladı. Bakan, kiralanan binaların kira bedellerinin bahse konu taşınmazları satın alabilecek ölçüde yüksek olduğu, bazı kesimlere özel olarak çıkar sağlandığı ve böylece devletin kasten zarara uğratıldığı iddiaları gerçeği yansıtmadığını öne sürerken “Yeni hizmet binamız tamamlandığında Bakanlık ve bağlı kuruluşların merkez teşkilatlan için herhangi bir kiralık binaya ihtiyaç kalmayacaktır” dedi.

Müezzinoğlu, Sağlık Bakanlığı’nın binaya 3 yılda 27 milyon 257 bin 296 TL kira ödendiğini de açıkladı.
Gazeteciler Online

SAĞLIK SEKTÖR OLDU, SİSTEM HALKI SÜRÜNDÜRÜYOR
21 Ocak 2011
2011’in ilk ayında arka arkaya gelen sağlık haberleri Türkiye’nin sağlık sisteminin çöküşünün ilanı gibi… 2011’in ilk haberlerinden biri, yoksulluğun 2.5 aylık Kübra bebeğin hayatına mâl olduğu haberiydi. Adana'da bir hastanede ise yürüme engelli, yaşlı ve hasta bir kadın onlarca kişinin gözleri önünde, sürüne sürüne muayene olmaya gitti.

Vatandaş sevdalısı ve bağımlısı olduğu dizileri zevkle izlemeden önce başrolünü kendisinin oynadığı gerçeklerle dolu bir başka diziyi her akşam ana haber bülteni adı altında izliyor.

Her haber bir skandal.

Haberlerde kantin zammını protesto eden çocuklarını ve onlara idari soruşturma açılmasını, bebeklerinin açlıktan ölmesini, yaşlı ve engelli annelerinin hastane koridorlarında yerlerde sürünmesini izleyen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları aynı haberlerde Tunus’ta sabrı taşan bir halkın yılların diktatörünü nasıl kovaladığını da izliyor.

Türkiye’de halk ekran başında günde en az bir öğün haberlerini alıp ardından dizilerini izliyor ve sonra da yatmaya gidiyor.

İşte adı artık sektör olarak anılan sağlık sistemimizin son halini gözler önüne seren dört haber:

1. HABER ÇANKIRI

Çankırı'da eksik dozlu kızamık aşısı yapıldığı iddiasıyla 6 yaşındayken felç olan ve yatağa bağımlı hale gelen 11 yaşındaki ikizlerin ailesinin yaşamı kabusa döndü. www.cnnturk.com/2011/turkiye/01/21/eksik.dozlu.asi.ikizlerin.hayatini.karartti/604127.0/index.html

2. HABER KARABÜK

Sağlık Bakanlığı, Karabük Şirinevler Devlet Hastanesinde, 'bir hastanın yanlış bacağının kesildiği' iddiaları üzerine başlatılan soruşturma sonuçlanıncaya kadar, ameliyatları yapan hekimin görevinden uzaklaştırıldığını bildirdi. yenisafak.com.tr/Gundem/

3. HABER İSTANBUL

İstanbul'daki bir hastanede ölen kişinin kefeninde bir bebek cenazesi ile kesik kadın bacağı bulunması üzerine soruşturma başlatıldı. http://www.cnnturk.com/2011/turkiye/01/20/hastane.morgunda.rezalet/604011.0/index.html

4. HABER ADANA

Adana'da bir hastanede yürüme engelli, yaşlı ve hasta bir kadın onlarca kişinin gözleri önünde, sürüne sürüne muayene olmaya gitti. Hastabakıcıların yaşlı kadına tekerlekli sandalye vermemesine sinirlenenler o anları "ibret olsun" diye cep telefonlarıyla kaydettiler... http://www.cnnturk.com/2011/turkiye/01/20/engelli.kadin.surune.surune.muayeneye.gitti/603998.0/index.html

İyi seyirler ve iyi uykular Türkiye…

İşte Adana’da hastane koridorlarında yerde süründürülen yaşlı kadının görüntüleri:

www.mizikacilar.com/VideoDetay.aspx

Kaynak: http://www.mizikacilar.com/HaberDetay.aspx?ID=700

OKULLARI DEĞİL HASTANELERİ KAPATIN
Yılmaz Özdil

Daracık koridor.

Kasvet.

3 ampul var tavanda...

2’si yanmıyor.

Damarına bağlı serum şişesini eline almış, ayaklarını sürüye sürüye tuvalete gitmeye çalışan pijamalı bitkin bir amca... Tuvalet ortak. Kapısında şalvarlı bir teyzecik, terlikli... Onun elinde kutu. İşeyecek, ki, tahlil yapılsın. Hava yağmurlu, ziyaretçilerin ayakkabıları çamurlu, yerler leş. Simitçi tablası gibi açık, seyyar bir araba duruyor o koridorda... Üst rafında hastaların yemekleri, yağları donmuş, alt rafında kurumuş yemek artıklı tabaklar. Ağır bi koku, burnunun direği kırılır... Bi de varil var. Hastabakıcı tabakları oraya boşaltıyor. Varil mi daha pis, hastabakıcının önlüğü mü, tam kestiremiyorum... Giriyorum bir odaya, 6 yatak, içerde 16 kişi var, hepsinin suratı sarı, hangisi hasta, hangisi refakatçi belli değil. Yedek iç çamaşırları naylon poşetlere tıkıştırılmış, yatakların altında... Pencereler kapalı, biri çivilenmiş, çivi paslı, camlarda iki parmak kir, dışarsı görülmüyor. Çarşaflar, miden bulanır. Analiz ettirmene filan gerek yok, bildiğin safra ve kan lekeli. Özetle... Bok götürüyor.

*

Devlet hastanesi burası.

Ücra köşede değil...

İstanbul’da.

*

Bakın, güya önlem alıyorlar, salgın yayılmasın diye okulları kapatıyorlar... Okullardan virüs kaptığı için ölenlerin sayısı mı fazladır? Hastanelerden virüs kaptığı için ölenlerin sayısı mı?

*

Daha bu sene nur topu gibi doğmuş 40 küsur bebeği, öldürüp, bisküvi kutusunda verdiler... Hani okul?

*

İddia ediyorum... Okulları kapatacağınıza, hastaneleri kapatın, salgın daha az yayılır!

*

Çünkü...

Sırf üniversite sınavında fazla puan aldı diye, sahip olunacak bir vasıf değildir doktorluk... Sırf yandaş olduğu için, her badem bıyıklıyı başhekim yapmaman gerektiği gibi.

*

Dolayısıyla, domuz momuz hikâyedir, ahalimize illa aşı yapılacaksa, “idrak aşısı” yapılsın kardeşim... “İdrak yolları enfeksiyonu” tedavi edilene kadar, durmak yok, gömmeye devam.”
Hürriyet

7 HASTANEDE YER YOK!

11 Nisan 2009 18:30
Manisa'nın Turgutlu ilçesinde 3. kattan düşerek ağır yaralanan, ilk götürüldüğü hastanede hayati tehlikesi bulunduğu belirlenen 2,5 yaşındaki çocuk, yer olmadığı için başka hastaneye sevk edilemedi. Bunun üzerine, çocuk, ailesi tarafından hastaneye götürülmek üzere yola çıkarıldı.
Albayrak Mahallesi Plevne Sokak'ta oturan Emine (28) ve Coşkun Özdemir'in (33) çocukları Batuhan Ramazan Özdemir (2,5), 3. katta evlerinin balkonunda oynarken dengesini kaybederek düştü.

Ağır yaralanan çocuk, ailesi tarafından Turgutlu Devlet Hastanesine kaldırıldı.

Hayati tehlikesi olduğu bildirilen çocuğun Celal Bayar, Ege ve Dokuz Eylül tıp fakültesi hastaneleri ile İzmir'deki Behçet Uz Çocuk Hastanesi, Tepecik Araştırma Hastanesi, Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinin yanı sıra Manisa Devlet Hastanesine sevk edilmesi için girişimde bulunuldu ancak nöbetçi doktorların girişimlerinden sonuç alınamadı.

haber10

TC'de yılda en az 19 bin kişi TIBBÎ hata sonucu ölüyor

Kalitesiz ve sahte ilaçların yüzde 77’sinin kalkınmakta olan ülkelerde olduğunu söyleyen Dünya Sağlık Örgütü (WHO)rakamlarına göre Türkiye'de yılda 19 bin kişiyi tıp öldürüyor

03 09 2009 06:05

Milliyet gazetesi yazarı Metin Münir bugün ilginç bir yazı dizisi başlattı ve öldüren TIP hatalarını kaleme aldı. Dünya sağlık Örgütü (WHO) rakamlarının Türkiye'ye uyarlandığında en az 19 bin kişinin TIP hataları sonucu öldüğünü ileri sürüyor yazar.

"Tıbbi hata yüzünden ölen hastalar, hâlâ hastanelerin en karanlık sırları arasında..." diyen Metin Münir 1991’de ABD’de yapılan araştırmaya göre, Colorado ve Utah’ta hastaneye başvuran hastaların yüzde 2.9’u, New York’ta yüzde 3.7’si hatalar nedeniyle ters olaylara maruz kaldığını ve bunların Colorado ve Utah’ta yüzde 6.6’sının, New York’ta 13.6’sının öldüğüne dikkat çekti.

"Türkiye’de 2008 yılındaki 9.9 milyon yatışa en düşük ölüm oranı yüzde 6.6’yı uygularsak, 18 bin kişinin tıp hataları nedeniyle ölmüş olduğunu varsayabiliriz. Eğer büyük çarpan 13.6 kullanılırsa ölüm sayısı 50 bine çıkar" çıkar diyor yazar.

Münir'e göre, gelişmiş Batılı ülkelerde yapılmış çalışmalardan yola çıkılarak Türkiye’de hastanelerde tıbbi hatalar yüzünden en muhafazakâr tahminlere göre her yıl 19.000 ile 34.000 arasında kişi hayatını kaybediyor. Bu rakamın çok daha yüksek olması da mümkün..."

Tıbbi hata nedir? Ve neden bu iki rakam arasında bu kadar fark var? Yazar bu sorunun cevabını da şöyle veriyor: "Tıbbi hata, doktor veya hastane personelinin yaptığı önlenebilir hatalar nedeniyle, hastaneden sağ çıkması gereken hastaların ölü çıkması veya zarar görmesidir"

"Türkiye için verdiğim tahmini ölüm rakamlarına, başka ülkelerde elde edilen bulguların uygulanmasıyla Türkiye’deki hasta rakamlarına ulaşıldı" hatırlatmasını yapan yazarın verdiği bilgilere göre: " Tıp hatalarını doktorların aralarında fısıltıyla konuştuğu bir konu olmaktan çıkarıp sağlık kurumlarıyla ilgili sorunların en başına oturtan ülke ABD’dir. Bu ülkede, ilki 1991’de olmak üzere yapılan iki büyük araştırma, konunun üzerindeki giz perdesini kaldırmış, sorunu dünya kamuoyunun dikkatine getirmiştir"

Dünya sağlık Örgütü (WHO)'nun raporuna ışığında ortaya çıkan rakamları baz alan yazar yazısının bir bölümünde şu bilgileri veriyor: " Ters olay hastanın hastalığından değil ona hastanede yapılan yanlış müdahaleden meydana gelir. Ameliyat geçiren bir hasta, elini yıkamayan bir hastabakıcıdan zatürre mikrobu kapıp ölürse bu ters bir olaydır. ABD’de 1997’de hastanelere başvuran hasta sayısı 33.6 milyondur. Yukarıdaki oranlar toplam başvurulara uygulandığında, Amerika’da 1997 yılında en az 44.000 en çok 98.000 kişinin tıp hataları yüzünden hayatını kaybettiği ortaya çıkıyor.

Oranların en küçüğü bile tıp hatalarını Amerika’nın sekizinci en büyük ölüm nedeni yapıyor. Bu nedenle ölenlerin sayısı otomobil kazası, göğüs kanseri ve AIDS ölümlerinden fazladır. Bazı araştırmalar tıp hatalarından dolayı meydana gelen ölümlerin yüzde 1’e kadar çıktığını gösteriyor"

Türkiye'deki tahmini rakamlar

WHO'nun kalitesiz ve sahte ilaçların yüzde 77’si kalkınmakta olan ülkelerde olduğunu belirttiğine dikkat çeken yazar, şu bilgileri veriyor:

"Anadolu Sağlık Merkezi Tıbbi Hizmetler Direktörü Profesör Metin Çakmakçı bu oranları Türkiye’ye uyguladı:
Geçen yıl Türkiye’de hastanelere 9.9 milyona yakın hasta yattı. Bunların 6.2 milyonu Sağlık Bakanlığı hastanelerinin 1.4 milyonu üniversite hastanelerinin, 2.3 milyonu özel hastanelerin hastasıydı.
“Bu 9.9 milyon yatışa Batı’daki en düşük ölüm oranını (6.6) uygularsak, 2008 yılında ülkemizde yaklaşık 19.000 kişinin tıp hataları nedeniyle ölmüş olduğunu varsayabiliriz” diyor Çakmakçı.
“Eğer büyük çarpanı (13.6) kullanırsak ölüm sayısı yaklaşık 50.000, yüzde 1 çarpanını kullanırsak 99.000’dir.”
“Rakamlar doğal olarak kesin ve çok tutarlı değil” diyor konuyla uzun zamandır yoğun olarak ilgilenen Çakmakçı. “Rakamlar arasında çok fark var. Ama şu kesin ki, en düşüğü bile çok yüksek!”

Gönüllü bildirime tabi

Gerçi Türkiye için yapılmış araştırma yok ama bazı hastanelerin iç verileri var. Türkiye’nin en büyük ve iyi hastanelerinden biri olan Hacettepe 2005’ten bu yana tıbbi hataları bertaraf etmek için iyileştirme programı uyguluyor, veri topluyor. Ancak yapılan hatalar zorunlu değil gönüllü bildirime tabi olduğu için gerçeği yansıtmıyor.
Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Kalite Koordinatörü Prof. Koray Boduroğlu’ndan aldığım bilgiye göre Ankara merkezli hastane geçen sene 950.000 hasta baktı. Bildirilen hata sayısı ise 500.

“Beş yüzden çok fazlası eminim var” diyor Prof. Boduroğlu. “Kayıt altına alınanlar buzdağının üstü. Büyük bir kısmı saklı kalıyor.”

Boduroğlu “Bizimki gibi hastanelerde yatan hastaların yaklaşık % 4-7’si tıbbi hataya maruz kalıyor” dedi. “Kırk bin hasta yattığını düşünürseniz sayı 1.600 ile 2.800 arasındadır. Bunu, ölüme neden olanlar şeklinde düşünmeyin. Çok büyük bir kısmı hastaya zarar vermeden önce bertaraf edilen veya hastaya ulaşmayan hatalardır.”
Peki, Türkiye’de tıp hataları yüzünden yılda 19.000 ile 50.000 arasında kişinin hayatını kaybettiği doğru olabilir mi?
“Ben öyle bir hesap yapmadım (ama) doğrudur” diyor Prof. Boduroğlu...

Diğer tıp adamları da bu değerlendirmeyi teyit ediyor.

ABD’deki bulgular uygulandı

“Modellediğiniz zaman bu rakamlar doğru” diyor İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği Başkanı Profesör Erdal Akalın.
Hacettepe Üniversitesi direktörlerinden Profesör Mustafa Özmen de ABD’deki bulgular uygulandığında Türkiye’deki tıbbi hata ölümlerini doğru kabul etmek gerektiği düşüncesinde. “İstatistiksel olarak doğru olması mümkün” diyor o da.

Aslında, Amerika’daki tıp kalitesinin dünyanın en iyilerinden biri olduğunu düşünecek olursak, bizdeki tablo daha iyi değil, muhtemelen daha da kötüdür.

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) bulguları bu olasılığı destekliyor. WHO’ya göre kalitesiz ve sahte ilaçların yüzde 77’si Türkiye gibi kalkınmakta olan ülkelerde tüketiliyor. Bu ülkelerde kullanılan tıbbi teçhizatın en az yarısı kullanılmayacak veya kısmen kullanılacak durumdadır. Ameliyat sonrası bakım kalitesi düşüktür.
Bu ve bunun gibi etkenler kalkınmaktaki ülkelerdeki hasta riskini çoğaltıyor.

“Bizdeki tıbbi uygulamaların bu konuda özel bir üstünlüğü olmadığını dikkate alıp uluslararası oranlara bakacak olursak Türkiye’de her yıl en az 23.000 civarında hastanın tıp hatalarından dolayı ölmesi lazım” diyor Prof. Çakmakçı ve ekliyor: “Gerçek rakam bunun üzerinde bile olabilir.”

Metin Münir'in yazısının tamamını okumak ve yazı dizisinin devamını takip için bu linki kullanabilirsiniz
http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1134964&AuthorID=57&Date=03.09.2009&ver=10
(Haber 7 - Milliyet)

Hastane masrafını ödeyemedi, 32 ay hapis yatacak
Sakarya'nın Serdivan ilçesinde polisler tarafından sokakta baygın bulunarak hastaneye kaldırılan Nihat Kumru, 156 liralık hastane masrafını ödemediği gerekçesiyle 2 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı. Kumru, kendi kimlik bilgileri yerine ağabeyi Fuat Kumru'nun (58) kimlik bilgilerini vererek hastaneden ayrıldı. Duruşmada ifade veren Kumru, polisler tarafından yarı baygın olarak bulunup hastaneye getirildiğini belirterek, "Hastaneden çıkarken benim yanımda kimliğim yoktu. Ben kendi ismimi söylememe rağmen hastanedeki görevli kişi yanlışlıkla ağabeyimin adını yazmış. Bu da borcun ödenmesi sırasında ortaya çıktı" dedi. 14.03.2009 SAKARYA
netgazete

Yanık tedavisi gördüğü hastanede, HIV taşıyan kan verilen 2 yaşındaki çocuk, hastaneye kaldırıldı
Şanlıurfa'da yanık tedavisi gördüğü hastanede HIV taşıyan kan verilen ve 9 aydan bu yana tedavi gören 2 yaşındaki çocuk, "mide bulantısı ve ishal" şikayetiyle hastaneye kaldırıldı. Şanlıurfa'ya bağlı bir köyde ailesiyle birlikte yaşayan Y.K, sabaha karşı kusmaya başladı. Ailesinin Yardımcı Köyü Sa ğlık Ocağı görevlileriyle irtibata geçmesi üzerine eve bir sağlık ekibi gönderildi. İl Sağlık Müdürlüğü yetkilileriyle irtibata geçen görevliler, çocuğun durumu hakkında bilgi verdi. Bunun üzerine köye gönderilen ambulansla Şanlıurfa Çocuk Hastalıkları Hastanesine getirilen Y.K, acil serviste yapılan tetkiklerin ardından müşahede altına alındı. 26.12.2008 ŞANLIURFA netgazete

Bursa'da bebek ölümleri şoku
26 Kasım 2008
Bursa'da, Şevket Yılmaz Devlet Hastanesi Yenidoğan servisinde 12 saatte art arda 4 bebeğin öldüğü açıklandı.
haber7

Yoğun Bakımda 12 Bebek Öldü
21 Eylül 2008
İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tedavi gören 12 bebeğin, yaşamlarını yitirdikleri bildirildi.

İzmir İl Sağlık Müdürlüğü'nden yapılan açıklamada, dün saat 20.00 ile bugün saat 07.00 arasında Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Hastalıkları Kliniği'nde tedavi gören immatür ve prematüre (ağırlıkları 800-1200 gr arasında) 12 bebeğin yaşamlarını yitirdikleri belirtildi.

Konuyla ilgili incelemelerin sürdürüldüğü bildirilen açıklamada, şunlar kaydedildi:

"Hem hastalarımızdan hem de yeni doğan birimimizden örnekler alınmış olup laboratuvar sonuçları beklenmektedir. Sabah saat 07.00'den bu yana yeni bir bebek kaybımız olmamıştır. Konuyla ilgili bakanlığımızca 1 müfettiş ve bilimsel inceleme heyeti oluşturulmuş olup çalışmalarına yarın başlayacaktır."
aktifhaber

Okulun duvarından düşen çocuk, kalpten öldü
Konya'da, Ahmet Haşhaş ilköğretim Okulu 6. sınıf öğrencisi Yunus Emre Orhan (11), 2 gün önce okulun duvarından düştü. Hastanede tedavi olunan öğrenci, daha sonra taburcu edildi. Sabah saatlerinde rahatsızlanan Yunus Emre Orhan, ailesi tarafından kaldırıldığı sağlık ocağında tıbbi müdahaleye rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetti. Yunus Emre Orhan'ın otopsisinde, akciğer ve kalbindeki sağlık problemlerinden dolayı hayatını kaybettiği belirlendi. Yunus Emre'nin annesi Hanife ile babası Harun Orhan ise Konya Numune Hastanesi morgu kapısında taziyeleri kabul etti. 21.10.2008 KONYtA negazete

19'undaki Dila'nın öldüğü; Muzaffer Kuşhan'ın zayıflama merkezi, bakanlıktan izin almamış

09 Eylül 2008 Salı Sağlık Bakanlığı'ndan, Polonezköy'deki merkezde Dila Kurt adlı 19 yaşındaki kızın ölümüne ilişkin yayınlanan açıklamada, "Söz konusu merkezin sağlık tesisi olarak açılması ve işletilmesine ilişkin bakanlığımızca verilmiş bir izin belgesi bulunmamaktadır" denildi.
Sağlık Bakanlığınca, bugün bazı basın yayın organlarında yer alan "19 yaşındaki Dila'nın ölümü" haberleriyle ilgili yazılı açıklama yayınlandı.
Söz konusu merkezin sağlık tesisi olarak açılması ve işletilmesine ilişkin sağlık bakanlığınca verilen bir izin belgesi bulunmadığı belirtilen açıklamada, ''bakanlığımızın konuyla ilgili açtığı soruşturmanın derinleştirilerek devam ettiği ve sonucunun da en kısa sürede kamuoyuna duyurulacağı'' bildirildi.
netgazete

Hastaneden taburcu oldu, eczaneden ilaçlarını aldı, evine giderken kalp krizi geçirip öldü

13 Ekim 2008 Eskişehir'de bir kişi, hastaneden taburcu olduğu gün eczaneden ilaç aldıktan sonra kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti.
Edinilen bilgiye göre, 6 gün önce kalp rahatsızlığı sebebiyle Yunus Emre Devlet Hastanesi Kardiyoloji Sevisi'nde tedavi altına alınan emekli İsmail Öztaş (66), bugün taburcu edildi. Eşiyle geldiği İki Eylül Caddesi'ndeki bir eczaneden ilaç alan Öztaş, kaldırımda yürüdüğü sırada aniden rahatsızlandı. Vatandaşların ihbarı üzerine olay yerine gelen sağlık ekibi, kalp krizi geçirdiği tespit edilen İsmail Öztaş'a elektro şok uygulamak istedi. Sağlık görevlileri, şok cihazın çalışmadığının anlaşılması üzerine
olay yerine başka bir ambulans çağırdı. Bunun üzerine olay yerine gelen ikinci ambulanstaki sağlık ekibi, şok uyguladıkları İsmail Öztaş'ın hayatını kaybettiğini belirledi. İsmail Öztaş'ın kaldırımdaki cesedi, bir süre sonra olay yerine çağrılan cenaze aracıyla morga gönderildi.
netgazete
[
b]Ameliyat olacak hastalar karıştırıldı [/b]
28 Ağustos 2008
Adları aynıydı, soyadları benziyordu. Aynı hastanede tedavi gördüler ama sağlık sorunları farklıydı. Birbiriyle karıştırılınca birinin yanlışlıkla rahmi alındı.

Denizli Devlet Hastanesi kadın doğum servisinde yan yana yatan ve adları aynı, soyadları benzer olan iki hastanın ameliyat ekibi tarafından karıştırıldığı öne sürüldü.

İdrar yolları tedavisi için bekleyen E.Ç. (36), rahmi alınacak E.Ç'nin yerine ameliyathaneye götürüldü. İdrar yolları operasyonu uygulanması gereken E.Ç'nin (36) yanlışlıkla rahminin alındığı, hastanın Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunduğu öğrenildi.

Durumun ortaya çıkması üzerine hastane yönetimi de ameliyat ekibi ve doktorlar Ü.Y. ile M.Ç. hakkında soruşturma başlattı.

Olayı doğrulayan Başhekim Ramazan Canural, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 13 Ağustos Çarşamba günü, isimleri aynı, soyadları benzeyen iki hastanın ameliyatlarının birbirine yakın zamanlarda yapılmasının planlandığını söyledi.

Rahmi alınacak hasta E.Ç'nin görevliler tarafından sadece adıyla hitap edilerek çağrıldığını ifade eden Canural, bu çağrıya idrar yolları tedavisi için bekleyen diğer hasta E. Ç'nin (36) 'benim' diyerek gittiğini ve idrar yolları tedavisi uygulanması gereken hastanın rahminin alındığını bildirdi.
haber7

Kanser mi yiyoruz?
25 Ağustos 2008

Önemli bir devlet yetkilisinin söylediği 'Ne yapsak önleyemiyoruz. Tarım ilaçları resmen kanserojen yayıyor' yönündeki itiraf gibi sözler hepimizin sağlığını ilgilendiren bu durumun ciddiyetini bir kez daha ortaya koydu.

Gerçekten de öyle…domates biber gibi basit görünen bu konu aslında, küçücük çocuklara sebze ve meyvalar aracılığı ile kanserojen maddelerin yedirildiği acı bir gerçek ve MGK dosyalarından da öte bir devlet sorunu.

Peki, Tarım Bakanlığı bu konuda ne yapıyor? Yurtdışına ihraç edilen ürünler güvenli çiftçi projesi adı altında kontrol edilirken içeride bir başıboşluk mu var?

Tarım Bakanlığı'nda bu kontrolün olup olmadığını bu işten birinci derecede sorumlu olan Koruma Kontrol Birimi Genel Müdür Yardımcısı Dr. Ahmet Aslan'a sorduk.

Durumun ciddiyetinin farkında olduklarını belirten Aslan, konu ile ilgili, çiftçilerin kullanacakları tarım ilaçları ile kimyasalları kayıt ve kontrol altına alacakları bir yönetmeliğin hazırlandığını ve başbakanlığın onayının ardından resmen devreye gireceğini söyledi.

Vatandaşın sağlığı adına ne yiyeceğini bilmesinin hakkı olduğunu belirten ve bu nedenle bugüne dek yurt çapında 16 bin analiz yaptıklarını belirten Ahmet Aslan şunları söyledi:

'Yeni yönetmelik sayesinde, çiftçiler tüm kullandıkları tarım kimyasallarını il ve ilçe teşkilatlarına bildirecek. Böylece, çiftçilerin kullanacakları tüm kimyasalları kontrol altına alacağız. Ancak, çiftçileri sadece verdikleri liste ve vicdanları ile de baş başa bırakmayacağız. Sürekli tarlada ve ürünleri üzerinde yerel teşkilatlarımızla çapraz kontrollerle bu beyanların doğruluklarını ve kanserojen madde içerip içermediğini test edeceğiz. Bunlara uymayanlara da ağır cezai yaptırımlar uygulayacağız.'

Durum böyle..Bu sözler eğer gerçekten bu kontroller hakkı verilerek yapılırsa gelecek için umut veriyor.

Ancak ortada bir gerçek var, o da, halen piyasada olan ve bugüne dek yediğimiz bir çok meyva ve sebzenin durumunun şüpheli olduğu.

Neyin ne olduğunu anlamak da zor…O zaman, geriye tek bir şey kalıyor…Ne yediğimiz konusunda olabildiğince seçici olmak.

Belki Tarım Bakanlığı vatandaşın içini rahatlatmak adına, bu konuda piyasada satılan meyva ve sebzeleri de kontrol edip, kaynaklarını ve temizliğini araştırabilir.

Ya da satış noktaları ile dev marketler incelemelere dayalı temiz analiz sonuçlarını astıkları panolarla vatandaşa ispat edebilir.
(HÜRRİYET)

b]Bu rezalete kim son verecek! Hastane bahçeleri refakatçilerin yatıp kalktığı 'açık otel' oldu[/b]

30 Eylül 2008 Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi'nde kalan hastalarına refakat edebilmek için hastane bahçesinde kalan hasta yakınları, bayramı buruk geçiriyor.
Bölgenin sağlık merkezi konumunda olması nedeniyle çevre illerden Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesine sevk edilen hastalarını getiren bazı vatandaşlar, kalacak yerleri olmadığı için hastane bahçesini mekan tutuyor.
Hastalarının ilaç, kan ve diğer ihtiyaçlarını gidermek için nöbetleşe uyuyan, danışma servisinden yapılan her anonsu da can kulağıyla dinleyen hasta yakınları, yazın sıcaktan, kışın soğuk ve yağmurdan korunmanın yollar ını arıyor.
Havaların giderek soğumaya başladığı bu günlerde, bahçeye serdikleri karton ve kilimlerin üzerine yatan hasta yakınları, battaniyelerle ısınmak zorunda kalıyor.
netgqazete

'Hastayı bırakıp Kurtlar Vadisi izledi'

24 Haziran 2008
Türkiye bugüne dek pek çok Kurtlar Vadisi haberi gördü ama böylesine ilk kez tanık oluyor. Eşi kalpten ölen kadın doktoru eşine bakmak yerine dizi izlemekten dava açtı!
Muhammet Taşçılar / ŞANLIURFA

Şanlıurfa’da, 56 yaşındaki Halil Ataş, kalp yetmezliği sonucu yaşamını yitiren eşi 42 yaşındaki Fethiye Ataş’ın, yanlış tedavi uygulaması ve hastanede doktor ve hemşirelerin ‘Kurtlar Vadisi’ dizisini izleyerek, ilgi göstermemesi nedeniyle öldüğü iddiasıyla suç duyurusunda bulundu.

Hayati Harrani Mahallesi’nde oturan Fethiye Ataş, 22 Nisan’da rahatsızlandı. Soğuk algınlığından yakınan Ataş, eşi Halil ve çocukları tarafından Balıklıgöl Devlet Hastanesi’ne götürüldü. Bronşit teşhisi konulan 11 çocuk annesi Ataş, ilaç tedavisi verilip, evine gönderildi. İlaçlarını kullanan Ataş, 26 Nisan’da kontrol için götürüldüğü aynı hastanede iyileşmeye başladığı belirtilince rahatladı. Ataş, bu kez çocukları tarafından sık kalp şikayetleri nedeniyle Kardiyoloji Servisi’ne götürüldü. İddiaya göre, H.Ö.’in muayene ettiği Ataş’a, tetkikler sonrası ‘Kalpte Sağ Yetersizlik’ teşhisi konulup, ilaç tedavisi verildi. İlaçları kullandıktan birkaç gün sonra vücudunda şişlikler oluşması ve nefes almakta zorlanınca kentteki özel bir tıp merkezine götürüldü. Burada da bronşit teşhisi konulan ve vücudundaki şiş nedeniyle karaciğerinde sorun bulunabileceğinden şüphelenilen Ataş, tahlil için bu kez Şanlıurfa Devlet Hastanesi’ne gönderildi. Tahliller sonrası, hastanın kalpten kaynaklanan problem nedeniyle karaciğer damarlarında aşınma tespit edildiği belirtilerek, Kardiyoloji Servisi’ne gösterilmesi gerektiği belirtildi.

Bu tetkik üzerine, Fethiye Ataş, 8 Mayıs’ta, yeniden Balıklıgöl Devlet Hastanesi’ne gidip, H.Ö.’e muayene oldu. Hastanenin Kalp Yoğun Bakım Ünitesi’ne yatırılan Ataş, 44 gün sonra yaşamını yitirdi.

AİLEDEN SUÇLAMA

Ataş ailesi, Fethiye Ataş’ın ölümünden Balıklıgöl Hastanesi Kalp Yoğun Bakım Servisi’nin doktor ve hemşirelerini sorumlu tuttu. Eşinin yoğun bakım ünitesine yatırıldığı ilk gece fenalaştığını, ancak, doktor ve hemşirelerin ‘Kurtlar Vadisi’ dizisini izleyerek, hastaya müdahale etmediğini ileri süren Halil Ataş, şunları söyledi:
“O gece doktor hastanede yoktu, nöbetçi hemşireler L.B. ile E.Y. doktoru telefonla arayarak hastanın fenalaştığını, acil müdahale etmesi gerektiğini söyledi. Doktor hastaneye gelmeyerek, telefonla hemşirelere talimat verip ağrı kesici yapılmasını söyledi. İğne yapan hemşireler odaya geçip ‘Kurtlar Vadisi’ izlemeye başladılar. O saatlerde eşim iyice fenalaşarak, ölümle pençeleşmeye başladı. Hiç kimse müdahalede bulunmadı. Gece saat 03.00 civarında eşimi yoğun bakım servisinden çıkarıp başka bir odaya aldılar ve ölüme terk ettiler. Eşim yalnız başına kaldığı odada fenalaşınca biz bağırmaya başladık. Acil servisteki doktorlar gelerek, kalbi duran eşime, şok cihazı bulunmamasından dolayı elle kalp masajı yaptılar ve hayata döndürdüler. Daha sonra da, doktorlar hayati tehlikesi bulunduğu için eşimi Harran Üniversitesi Tıp Fakültesine sevk etti. Bu süre zarfı içerisinde H.Ö. hiç gelmedi. Eşim, hastaya müdahale etmek yerine ‘Kurtlar Vadisi’ dizisini izleyen hemşirelerle, doktorun ihmali neden oldu. Başkalarının da canının yanmaması için doktor ve hemşireler hakkında savcılığa şikayette bulundum.”
Suçlanan H.Ö. ise, iddiaların asılsız olduğunu belirtip, “Fethiye Ataş, sağ kalp yetmezliği sonucu gelen, hayati tehlikesi bulunan, riskli bir hastaydı. Hemen yatırılmasını istedik. Hasta yakınları yatış istemiyordu. Israrımız üzerine hastayı yatırdık. Yoğun bakım ünitesinde kaldığı sürede kalbi durmuştu. Müdahale ile hayata döndürüldü. Ardından

Tıp Fakültesi’ne gönderildi. Hasta yakınları sık sık görevli doktorları rahatsız ediyor, cihaza bağlı hastayı odadan çıkarıp sigara bile içiriyorlardı. Sonuçta biz elimden geleni yaptık, bize yöneltilen suçlamaları kabul etmiyorum” diye konuştu.

Ataş’ın cenazesi, ailenin şikayeti nedeniyle yapılan otopsinin ardından Sağlık Köyü’nde toprağa verildi.
(Haber 7)

Bu rezalete kim son verecek! Hastane bahçeleri refakatçilerin yatıp kalktığı 'açık otel' oldu

30 Eylül 2008 Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi'nde kalan hastalarına refakat edebilmek için hastane bahçesinde kalan hasta yakınları, bayramı buruk geçiriyor.
Bölgenin sağlık merkezi konumunda olması nedeniyle çevre illerden Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesine sevk edilen hastalarını getiren bazı vatandaşlar, kalacak yerleri olmadığı için hastane bahçesini mekan tutuyor.
Hastalarının ilaç, kan ve diğer ihtiyaçlarını gidermek için nöbetleşe uyuyan, danışma servisinden yapılan her anonsu da can kulağıyla dinleyen hasta yakınları, yazın sıcaktan, kışın soğuk ve yağmurdan korunmanın yollar ını arıyor.
Havaların giderek soğumaya başladığı bu günlerde, bahçeye serdikleri karton ve kilimlerin üzerine yatan hasta yakınları, battaniyelerle ısınmak zorunda kalıyor.
netgazete

Kameramanı Odaya Kilitlediler
29 Eylül 2008

Kanal 5 televizyonunun kameramanı, zorla bir odaya kilitlendiğini, darbedildiğini ve kasetinin zorla alınmak istediğini öne sürdü.

Gaziantep'te, bölgesel yayın yapan Kanal 5 televizyonunun kameramanı Süleyman Doğan, hastane güvenlik görevlilerince zorla bir odaya kilitlendiğini, darbedildiğini ve kasetinin zorla alınmak istediğini öne sürdü.

İddiaya göre, kameraman Süleyman Doğan, Gaziantep Avukat Cengiz Gökçek Devlet Hastanesi Acil Servisi girişinde hasta yakınları ile hastanenin güvenlik görevlileri arasında yaşanan kavgayı görüntüledi. Hasta için istenen ambulansın gecikmesinden kaynaklanan kavgayı görüntülediği fark edilen Doğan, bir süre sonra güvenlik görevlilerince zorla hastanenin bodrum katına indirildi. Süleyman Doğan'ı bodrum kattaki bir odaya kilitleyen güvenlik görevlileri, görüntü kasetinin kendilerine verilmesini istedi.

Kaseti vermeyen ve bu nedenle darbedilen Süleyman Doğan, görüntüleri yayınlaması halinde bir daha hastanenin çevresine yaklaşamayacağı belirtilerek serbest bırakıldı.

-VALİ KAMÇI'YA ANLATTI-

Gaziantep Valisi Süleyman Kamçı, Gaziantep Çocuk Yuvası'nı ziyaretini izleyen kameraman Süleyman Doğan'dan olaya ilişkin bilgi aldı.

''Odaya kilitlendiğini'', ''tehdit'' ve ''darp'' edildiğini öne süren Süleyman Doğan, kilitlendiği odada yarım saat kaldığını belirtti.

Olaydan üzüntü duyduğunu belirten Vali Kamçı, yanında bulunan Vali Yardımcısı Mehmet Okur'a olayın soruşturulması için talimat verdi.

Vali Süleyman Kamçı, şöyle konuştu:

''Olanlar çok yanlış, üzüntü duydum. Basın hürdür ve biz basına görevini yaparken yardımcı olma çabası içindeyiz. Olayın soruşturulması talimatını verdim. O kişilerin orada görev yapmalarının önüne geçilecek.''

Olaydan üzüntü duyduğunu da belirten Vali Kamçı, kameraman Süleyman Doğan'a ''geçmiş olsun'' dedi.

Gaziantep Avukat Cengiz Gökçek Devlet Hastanesi Başhekimi Muhittin Aksoy da açıklamasında, iddialar üzerine vakit geçirmeden idari soruşturma başlattıklarını bildirdi.
aktifhaber

Sağlam böbreği alan doktordan 2. skandal

12 Ağustos 2008
Konya Numune Hastanesi'nde 5 çocuk annesi Gülizar Durmaz (57) isimli hastanın tümörlü sağ böbreği yerine sağlam olan sol böbreğini alan Dr. İskender Nesimioğlu'nun iki yıl önce de bir hastaya yanlış tanı koyduğu ve hastanın sol testisinin alınmasına neden olduğu ortaya çıktı.

TERS TUTUNCA...
Durmaz'ı ameliyat eden Op. Dr. İskender Nesimioğlu'nun tomografiyi incelerken ters tuttuğu ve hastanın sağ tarafında ağrı olduğunu belirtmesi üzerine de dosyasına sol böbrek tümörlü tanısı yazdırdığı tespit edildi. Doktor Nesimioğlu, sağlam böbreği aldığı için "aylıktan kesme", yanlış tanı sonucu testis alımına yol açtığı için de "bir yıl kademe durdurma cezası" ile cezalandırıldı.

'DERTLERİ PARA'
Dr. Nesimioğlu, iki yıl önce de A.G. isimli hastadan gerekli olan tetkik ve tahlilleri istemeyerek 1-2 dakikada yaptığı muayene sonucunda, yanlış tanı koyup ilaç yazarak gönderdi. Hastanın tedavi sürecinin gecikmesine ve bunun sonucunda da hastanın sol testisinin alınmasına neden oldu. Kusurlu bulunan doktora 1 yıl kademe durdurma cezası verildi. Dr. Nesimioğlu, sağlam böbreğin alınmasıyla ilgili, "Her türlü yardımı teklif ettim. Sanırım dertleri para" şeklinde konuştu.
netgazete

Bebek ölümleri ile ortaya çıkan acı gerçek!
156 yenidoğan merkezi var, uzman sayısı 103


16 Ağustos 2008- Sağlık Bakanlığı kayıtları, Türkiye genelinde yeni doğan ünitelerindeki tablonun, bebek ölümleriyle gündeme gelen Dr. Zekai Tahir Burak Hastanesi’ndeki tablodan farklı olmadığını gösterdi.
Referans hastane kabul edilen Dr. Zekai Tahir Burak Hastanesi’nde bebek ölümlerinin bir nedeninin de fazla hasta kabul edilmesi ve personel yetersizliği olduğu belirtilmişti; ancak Sağlık Bakanlığı verileri yetersizliğin sadece Dr. Zekai Tahir Burak Hastanesi’nde değil, tüm Türkiye’de olduğunu gösterdi. Verilere göre, 2008 itibarıyla Türkiye’de 156 adet yenidoğan merkezi bulunuyor. Bu merkezlerden 106’sı Sağlık Bakanlığı hastanelerine bağlı. Bakanlık, bu sayıyı 2010 yılına kadar 200’e çıkarmayı hedefliyor. 2008 itibarıyla Türkiye genelindeki yenidoğan yoğun bakım yatak sayısı ise 3 bin 306 olarak ifade ediliyor. Bakanlık bu sayıyı ise 2010 yılına kadar 4 bin 500’e çıkarmayı amaçlıyor.

-BAKANLIK 103 OLAN YENİDOĞAN UZMANI SAYISINI 525'E ÇIKARMAYI HEDEFLİYOR-
Sağlık Bakanlığı verileri, yenidoğan uzmanı sayısındaki yetersizliğe de dikkati çekiyor. Buna göre, Türkiye’de yenidoğan ünitesinde çalışan yenidoğan uzmanı sayısı 103. Yenidoğan yoğun bakım yatağı başına düşen hemşire sayısı ise 0.8. Bakanlık ise, yeni doğan uzmanı sayısını 525’e, yenidoğan başına düşen hemşire sayısını ise 2’ye çıkartmayı hedefliyor.
Öte yandan 2007 yılında tüm Türkiye’de yenidoğan ünitelerine 64 bin 986 bebek kabul edildi. Bu ünitelerdeki bebek ölüm oranı ise 2007 yılında yüzde 10 oldu. Yine 2007’de doğumların yüzde 92’si hastanede yapıldı. Bakanlık ise bu sayıyı 2012’ye kadar yüzde 100’e çıkarmayı hedefliyor. Yine 2007 yılında binde 10 olan yenidoğan ölüm hızının 2012’ye kadar binde 7’ye çekilmesi amaçlanıyor.

-DR. ZEKAİ TAHİR BURAK HASTANESİ’NDEKİ YENİDOĞAN UZMANI SAYISI 4-
Bakanlık, bir ayda 49 bebeğin yaşamını yitirdiği ve referans hastane olarak gösterilen Dr. Zekai Tahir Burak Hastanesi’ndeki durumu da gözler önüne serdi. Hastanede 2008’in ilk 7 ayı itibarıyla 122 yatak bulunuyor. Yenidoğan ünitesinde sadece 4 yenidoğan uzmanı mevcut. Yenidoğan ünitesinde çalışan hemşire sayısı 80 iken, yenidoğan yoğun bakım yatağı başına düşen hemşire sayısı ise 0.7 olarak belirtiliyor. Yenidoğan yoğun bakım yatağı başına düşen hemşire sayısının 1’i bile bulmadığı hastane, 2008’in ilk 7 ayında 3 bin 370 bebek kabul etti. Bu ünitede 2008’de görülen bebek ölüm oranı ise yüzde 7.5 oldu. 2007’ye bakıldığında ise, Ankara’da yenidoğan ünitesine kabul edilen 11 bin 428 bebeğin, 4 bin 944’ünün Dr. Zekai Tahir Burak Hastanesi’ne alındığı, bu ünitedeki bebek ölüm oranlarının yüzde 8 olduğu görüldü.

netgazete

Hastanede kör ediyorlardı
Zonguldak’ta bisikletten düşüp yaralanan çocuğunu hastaneye götüren ve onun tedavisi sırasında baygınlık geçiren Ayşe Ermiş (23), ayılması için yüzüne dökülen alkol nedeniyle az daha kör oluyordu.

Alkolün gözlerini yaktığını söylemesine rağmen kimsenin ilgilenmediğini söyleyen Ermiş'in, sol gözünde yüzde 60, sağ gözünde ise yüzde 20 görme kaybı olduğu tespit edildi. İlgililer hakkında soruşturma açıldı.

23.08.2008/Tercüman

Ambulans otomobille çarpıştı: 3 yaralı
23 09 2008
Pendik'te ambulansla otomobilin çarpıştığı kazada, biri doktor 3 kişi yaralandı.

Doğumda Bebeğin Başı Koptu
29 Kasım 2008
Doğum sırasında, doktorların sezaryen ile normal doğum arasında tereddüt etmesi nedeniyle, 5 kg ağırlığındaki bebeğin başının koptuğu iddia edildi.

Aydın'ın Nazilli İlçesi Devlet Hastanesi'ndeki bir doğum sırasında, doktorların sezaryen ile normal doğum arasında tereddüt etmesi nedeniyle, yaklaşık 5 kilogram ağırlığındaki bir kız bebeğin başının koptuğu iddia edildi

Ailenin ‘bebeğin ölmeden önce kafasının koparıldığı’ iddiası üzerine bebeğe otopsi yapıldığı ve soruşturma başlatıldı.

Aydın'ın Bozdoğan İlçesi'nde oturan 1 yıllık evli Selma ve Hasan Usul çiftinin çocuk hayalleri, yaşanan şüpheli ölümle yarım kaldı. 9 aylık hamile 19 yaşındaki Selma Usul kontrollerinin ardından önceki gün Nazilli Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı, sancıları artınca da ertesi gün nöbetçi doğum uzmanı Dr. Haluk Uçkan tarafından doğumhaneye alındı. Bir süre sonra yoğun bakım ünitesine kaldırılan Selma Usul'un ölü doğum yaptığı bildirildi. Yaklaşık 5 kilogram ağırlığındaki bebeğin morga kaldırıldığını duyan 24 yaşındaki baba Hasan Usul ise sinir krizi geçirip acil serviste tedaviye alındı.
Bebeklerine ‘Ayşegğül’ adını vermkeyi planlayan Usul ailesinin gertleri, bebeğin doğum sırasında başının koptuğunu iddia ederek, doğumun yaptıran Uzman Dr. Haluk Uçkan, operasyona katılan personel ve hastane yönetimi hakkında Nazilli Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Aile, olaya sezaryen ile normal doğum arasında yaşanan tereddütün ve ihmalin neden olduğunu öne sürdü.
İnşaat işçisi baba Hasan Usul, eşinin önce normal doğuma alındığını belirterek şu iddialarda bulundu:

“Sonrasında bebeğin oldukça kilolu geleceğinin anlaşılması üzerine sezaryen için hazırlıklara başlanmış. Bu sırada bebeğin rahimden başını çıkarmasıyla sezaryen işlemi yarıda kalmış. Sonrasında bebeği çıkarmak için uğraşan ekip, bebeğin iri olması ve rahim duvarına takılıp kalması nedeniyle doğumu gerçekleştirememiş. Sezaryene başlayan ekip, bu sırada bebeğin öldüğünü fark etmiş. Eşimi kurtarmak için de ölü bebeğin kafasının bedeninden ayırılarak doğumun sezaryenle tamamlandığı iddia ediliyor. Ama biz bebeğin başının ölmeden önce koparıldığını düşünüyoruz.”
Hastane yönetimi, olayla ilgili açıklama yapmazken, gerçeğin savcılık tarafından başlatılan soruşturma sonunda belil olacağı kaydedildi.
aktifhaber

22 defa ameliyat olduğunu, gelen mektupla öğrendi
14:45 - Rize'de Resul Doğan isimli kişi 22 kez ameliyat olup binlerce kez tedavi gördüğünü Sosyal Güvenlik Kurumu'ndan (SGK) kendisine gelen mektupla öğrendi. Sağlık sektöründe yaşanan suiistimal ve yolsuzlukların önüne geçmek isteyen SGK, geçtiğimiz aydan itibaren yıllık sağlık harcaması 10 bin YTL'nin üstüne çıkan SGK'lılara mektup göndererek yapılan sağlık harcamaları hakkında bilgi istemeye başladı. Uygulama kapsamında Rizeli Resul Doğan'a (58), SGK tarafından 2008 yılı içerisinde yapmış olduğu görünen 19 bin TL'lik sağlık harcamaları soruldu. SGK tarafından Doğan'a gönderilen mektupta 2008 yılı içerisinde 22 kez ameliyat olduğu, kendisi için 183 adet tıbbı malzeme alındığı, 3 bin 893 kez tedavi gördüğü bildirildi 23.05.2009 RİZE - netgazete

18 Aralık 2009
Kardeşler Yataklarında Ölü Bulundu
Hastaneye gittiler ilaçlarını alıp evlerine geldiler yattılar, ancak bir daha uyanamadılar...
Şanlıurfa’da soğuk algınlığı şikayetiyle dün babaları tarafından özel bir hastaneye götürülen ve ilaçlarını aldıktan sonra evlerine dönen 7 yaşındaki Hedal ile 5 yaşındaki Sait Ece kardeşler, sabah yataklarında ölü bulundu. Şüpheli ölümlerin domuz gribi (H1N1) virüsünden kaynaklanmış olabileceği kuşkusuyla iki kardeşten alınan örnekler laboratuvara gönderildi.

İnşaat malzemeleri satışı yapan Abdülrezzak Ece, dün akşam saatlerinde öksürük, ateş ve kusma gibi şikayetleri bulunan çocukları ilköğretim birinci sınıf öğrencisi Hedal ve anasınıfı öğrencisi Sait Ece’yi özel bir hastaneye götürdü. Burada serum takılan çocuklar, doktor tarafından ilaç yazılarak evlerine gönderildi. İlaçları alan Abdülrezzak Ece, çocuklarıyla birlikte eve döndü. Evde anneleri Hamse ve babaları tarafından ilaçları içirilen çocuklar, odalarındaki yataklarına yatırıldı.

SABAH CANSIZ BEDENLERİYLE KARŞILAŞTI
Sabah saatlerinde uyanan baba Abdülrezzak Ece, hasta olan çocuklarının durumunu kontrol etmek için girdiği odada, Hedal ve Sait’i uyandıramadı. Çocuklarının nabız ve kalp atışlarının durduğunu fark edince öldüklerini anlayan Ece, telefonla 112'yi arayarak yardım istedi. İhbarın ardından olay yerine gelen sağlık görevlileri yaptıkları incelemede iki kardeşin yaşamını ölmüş olduğunu saptayınca, konuyu polislere iletti. Olay yerinde incelemesini tamamlayan ve Hamse- Abdülrezzak Ece çiftinin ifadesini alan polis, çocukların kullandığı söylenen serum ve ilaçlara da el koydu. İki kardeşin cesedi, savcının da incelemesinin ardından otopsi için Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürüldü.

Domuz gribi ŞÜPHESİ
Hastane'de yapılan otopsilerinde ölüm nedenleri saptanamayan iki kardeşin domuz gribinden ölmüş olabilecekleri şüphesiyle vücutlarından kan ve doku örnekleri alındı. İki kardeşin kesin ölüm nedeni, alınan örneklerin gönderildiği Adana Adli Tıp Kurumu’nda yapılacak incelemenin ardından belli olacak.

BABA: SORUMLU VARSA ŞİKAYETÇİYİM
3 çocuğundan ikisini aynı anda kaybetmenin acısını yaşayan baba Abdülrezzak Ece, bir gün önce hastaneye götürdüğü çocuklarının ölümünün ardından gözyaşı döktü. Otopsileri tamamlanan çocuklarının cenazesini morgdan alan Ece, burada yakınları tarafından teselli edilmeye çalışıldı. Çocuklarının sağlıklı olduğunu ve ani ölümlerinin kendisini kuşkulandırdığını söyleyen Ece şöyle dedi:
“Çocuklarım benim her şeyimdi. Onları çok sever ve korurdum. Soğuk aldıkları için dün özel hastaneye götürdüm ve tedavilerini yaptırdım. Doktor serum verdi ve ardından sağlıklı olduklarını söyleyerek ilaç yazıp gönderdi. Eczaneden ilaçları alıp eve döndükten sonra doktorun yazdığı ilaçlardan verdik ve öksürmeleri kesildi. Sonra odalarına yatırdık. Sabah işe gitmeden kontrol etmek isteyince cansız bedenleriyle karşılaştım. Yanlış tedavi mi uygulandı, eczane ilaçları mı yanlış verdi bilmiyorum. Her şey otopside belli olacak. Otopsi raporunun ardından ihmali olan varsa suç duyurusunda bulunacağım.”
aktifhaber

Ambulans çamura saplandı, hastayı eşek taşıdı

Bitlis'te, hasta kurtarmaya giden 112 ambulansı çamura saplanınca hasta eşek sırtında taşındı. Nefes darlığı ve kalp yetmezliği olan hastaya ilk müdahale eşek sırtında yapıldı. 30.04.2010 BİTLİS netgazete

Küçük Jiyan’ı Ölümün Kucağına Attılar

16 Temmuz 2010
Adı Kürtçe'de "yaşam" anlamına gelen 7 yaşındaki Jiyan 6 saatte 5 hastane gezdi, yanlış teşhis sonucu hayatını kaybetti
Diyarbakır'da boğaz ve karın ağrısı şikayeti bulunan 7 yaşındaik Jiyan Çakan'a, kaldırıldığı özel hastanede farenjit teşhisi konuldu. Ancak evine gönderilen küçük kız bir saat sonra rahatsızlandı. 6 saatte toplam 5 hastane gezen küçük kız, sedye üzerinde hayatını kaybetti. Jiyan'ın ölümüne bağırsaklarında oluşan deliğin neden olduğu belirlendi. Acılı baba, çocuğuna yanlış teşhis koyduğu ve müdahale etmedikleri gerekçesiyle 5 hastane hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu.

6 saat içinde 5 hastane gezdi

Diyarbakır'da Zeki Çakan, 3 gün önce 7 yaşındaki kızı Jiyan Çakan'ı şiddetli boğaz ve karın ağrısı şikâyeti ile özel bir hastaneye götürdü. Farenjit teşhisi konulan çocuk, ağrı kesici ve antibiyotik verilerek ayakta tedavi edildi. Eve götürülen küçük kızın ağrı ve bulantısı devam edince aile küçük kızı bu kez başka bir hastaneye götürdü. Buradan Devlet Hastanesi Acil Servisi'ne, ardından da Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Acil Servisi'ne sevk edilen çocuk, 6 saat içinde 5 hastane gezdi. Şehit Sabri Kün İlköğretim Okulu 1. sınıf öğrencisi Jiyan Çakan, son olarak Dicle Üniversitesi Çocuk Acil Servisi'ne gönderildi. İddiaya göre önce burada yer olmadığı söylendi, sedye üzerinde fenalaşınca ise doktorlar müdahale etti. Ancak yapılan tüm müdahaleye rağmen Jiyan kurtarılamadı.

Bağırsağında 2-3 santimlik delik

Ailenin talebi doğrultusunda Devlet Hastanesi'nde yapılan otopside küçük kızın farenjit olmadığı, bağırsağında 2-3 santimlik delik oluşması nedeniyle hayatını kaybettiği belirlendi. Çakan ailesinin isteği üzerine kesin ölüm sebebinin belirlenmesi için alınan doku örnekleri İstanbul Adli Tıp Kurumu'na gönderildi.

Ben de kızdım ve otopsi istedim

Diyarbakır Orman İşletme Müdürlüğü'nde memur olarak çalışan 4 çocuk babası Zeki Çakan (45), kızını götürdüğü hastaneler hakkında Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Acılı baba Çakan, "Kızımı karın ağrısı şikâyeti ile Özel Hastaneye götürdük, burada ağrı kesici ve antibiyotik verildi. Eve getirdik, ancak ağrı ve bulantı devam etti. Taksiyle Sultan Hastanesi'ne götürdüm.

Kızımın kalbinin durduğunu söylediler, müdahale ile kızım yeniden canlandı. Bana hemen devlet hastanesine götürmem söylendi, götürdüm, ancak burada 'yapabilecek bir şey yok' dediler. Üniversite hastanesinin acil servisine götürdüm, buradan da çocuk acile götürmem istendi. Çocuk acilde ise önce 'yer yok' dendi ardından 112'yi aradım, bu sefer de müdahale etmediler. Sonra kızım can çekişmeye başlayınca müdahale ettiler, ancak kurtaramadılar. Sonra vakayı 'adli' diye yazdılar. Son durak Dicle Üniversitesi Çocuk Acil Servis olduğu için sorumluluk almamak için 'adli vaka' diye yazdılar. Ben de kızdım ve otopsi istedim. Otopside kızımın ölüm nedeninin bağırsaklarında bulunan delik olduğu tespit edildi" dedi. aktifhaber

BATMAN'DA HASTANEDE TACİZ

27 Temmuz 2010
Batman'da hastanede arkadaşının eşini taciz ettiği ileri sürülen sağlık memuru gözaltına alındı. Zanlının geçen yıl Gercüş Devlet Hastanesinde çalışırken bir kadını taciz ettiği iddiasıyla gözaltına alındığı öğrenildi.
Batman Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesinde sağlık memuru olarak çalışan S.S. (38), acil serviste bir kadına cinsel tacizde bulunduğu gerekçesiyle hastane görevlilerince polise şikayet edildi.

Hastaneye gelen polis ekipleri S.S'yi arkadaşının eşi olduğu öğrenilen kadını taciz ettiği iddiasıyla gözaltına aldı. haber10

Stajyer hemşirelerden inanılmaz hata!
Kütahya'nın Tavşanlı ilçesinde, hastanede yeni doğum yapan 2 kadın için hazırlanan iğnelerin, stajyer hemşireler tarafından bebeklerine yapıldığı iddia edildi. Bebekler, hayati tehlikeleri bulunmaları nedeniyle Eskişehir'e sevk edildi. 28.07.2010 KÜTAHYA netgazete

5. kez hastaneye gidişinde öldü

06 Ağustos 2010 İzmir'de, yüksek ateş şikayetiyle beş kez arkadaşları tarafından Karşıyaka Devlet Hastanesi'ne götürülen ve her seferinde iğne yapılıp 'sık sık ılık suyla duş alması önerilerek' gönderilen inşaat işçisi 26 yaşındaki Özgür Sivaz, son getirilişinde hayatınıı kaybetti. netgazete

Ambulanstaki hemşire bayılınca hasta öldü
12:25 - Kocaeli'nin Gebze ilçesinde viraja hızlı giren ambulansta görevli hemşire başını çarpıp yaralanırken, duran kalbi masajla yeniden çalıştırılan hasta ise ikinci ambulans gelene kadar hayatını kaybetti. 07.08.2010 KOCAELİ netgazete

Yarım saat kurtarılmayı bekledi, hastahânede öldü
Orhangazi-İznik karayolunda minibüsün köprü korkuluklarına çarpması sonucu ağır yaralanan sürücü Kadir Gökyay'ı çıkartmak için ekipler seferber oldu. Yarım saat kurtarılmayı bekleyen ve güçlükle çıkartılan Gökyay ve İbrahim Aydın, ambulansla önce Gemlik, daha sonra Bursa Devlet Hastanesi'ne sevk edildi. Minibüs sürücüsü Kadir Gökyay kurtarılamadı. 16.08.2010 BURSA
netgazete

Şanlıurfa'daki Rezalete Jet İnceleme
30 Ağustos 2010
Şanlıurfa Valiliği, ölü doğan bebeğin poşet içerisinde verildiği iddiaları üzerine harekete geçti.
Şanlıurfa Valiliği, Kadın Doğum Hastanesinde “ölü doğan bebeğin cesedinin poşetle” ailesine verildiği iddiasıyla ilgili gerekli inceleme ve soruşturmanın başlatıldığını bildirdi.

Valilik basın bürosundan yapılan yazılı açıklamada, bazı basın organlarında Şanlıurfa Kadın Doğum Hastanesinde dün meydana gelen bir ölüm haberinin yer aldığı ifade edilerek, şunlar kaydedildi:

“Habere konu olan olayla ilgili Şanlıurfa Valiliği tarafından gerekli inceleme ve soruşturma başlatılmıştır. İnceleme ve soruşturma sonucu elde edilen bilgiler neticesinde gerekli işlemler yapılacak ve sonucu kamuoyuyla paylaşılacaktır.”

Şanlıurfa'da Kadın Doğum Hastanesine, doğum için gelen bir kadına gerekli müdahalenin yapılmadığı ve ölü doğan bebeğin cesedinin de bir poşete konularak, aileye teslim edildiği iddia edilmişti. aktifhaber

Hastanede 'İhmal' İddiasi..
09 Eylül 2010
Sevdenur Karabağ'ın yanlış alçılama sonucu kangren olduğu öne sürülen bacağı kesildi Küçükçekmece'de geçen perşembe ...
- 3 YAŞINDAKİ SEVDENUR'UN DRAMI

* Sevdenur Karabağ'ın yanlış alçılama sonucu kangren olduğu öne sürülen bacağı kesildi

Küçükçekmece'de geçen perşembe bir otomobilin çarpması sonucu sağ ayağı kırılan 3 yaşındaki Sevdanur Karabağ'ın kaldırıldığı hastanede belden aşağısı alçıya alınarak, evine yollandı. Ertesi gün fenalaşınca tekrar hastaneye götürülen Sevdenur Karabağ, ailesinin iddialarına göre, 'durumu iyi' denilerek tekrar evine gönderildi. Aradan 3 gün geçtikten sonra tekrar hastaneye götürülen Sevdenur Karabağ'ın sağ bacağı kangren olduğu için diz altından kesildi.
Sevdenur Karabağ'ın amcası Resul Karabağ da, Sevdenur'a hastanede gerekli ilginin gösterilmediğini belirterek savcılığa başvuracaklarını söyledi. Resul Karabağ, "Diz kapağının altında bacağı kestiler ve kesik bacağı elimize verdiler. Niye verdiler, ne yapacağız? Herhalde bir yere gömeceğiz. Bu çocuğun sadece ayağı kırıktı. 'Tramva var' dediler. Travma olan ayağı neden alçıya aldılar? Ayak morarmaya başlayınca tekrar götürdük. Bizi yine evimize yolladılar. Durumu hastane yönetimine bildirdim ama ilgilenen olmadı" diye konuştu.

Sevdenur Karabay'ın babası Emrullah Karabay, yaşananlara isyan ederek, "Benim çocuğumun bacağı kırıldı. Kırık olarak geldiğimiz hastaneden kesik bacakla dönüyoruz. Kimse bizimle ilgilenmedi bile. İlk geldiğimizde çocuğun ayağında tramva olduğu belliydi. Neden belden aşağısı tamamen alçıya alındı?" diye sordu.
aktifhaber

İki Ayda Bu Kadar Eti Kim Yedi?
20 Eylül 2010
İmha edildiği kanıtlanamayan bakterili etlerin akıbeti belirsiz. Tarım Bakanlığı ve Başsavcılık, 12 ton zehirli etin piyasaya sürülüp sürülmediğini tesbite çalışıyor.
21.06.2010 tarihinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı’nca görevlendirilen Başmüfettiş Süleyman Çambaşı’nın Tarım Bakanı Mehdi Eker’e sunduğu raporda, 12 bakterili etin Kocaeli’de kurulu Fasdat Gıda Dağıtım Şirketi tarafından Balıkesir’deki Zeybek Katı Atık Merkezi’ne imha edilmek üzere gönderildiği vurgulanıyor.

Bakterili etler köpeklere yediriliyor

Zeybek Katı Atık Merkezi ise bu etleri imha etmek yerine Bursa Karacabey’de kurulu Madımak Kangal Köpeği Üretim Yetiştirme ve

Koruma Merkezi’ne gönderdiğini belirtiyor. Raporda ifade edildiğine göre, buraya 05.05.2010 tarihinde 11.195 kg ve 29.06.2010 tarihinde 430 kg olmak üzere bakterili etler hayvan barınağına teslim ediliyor.

Hayvan barınağında o sırada 40 dişi, 10 erkek, 5 yavru köpek bulunduğu kaydediliyor.

Raporun üçüncü maddesindeki ilgili bölümde bu bakterili etlerin hayvanlarda hastalık yapabileceği vurgulanıyor.

Ve bu 63 köpeğin 05.05.2010- 07.07.2010 tarihleri arasında ancak 3213 kg et tüketebilecekleri notu düşülüyor.

Tarım Bakanlığı Başmüfettişi Süleyman Çambaşı işte bu noktada Bakan Eker’in onayından da geçen raporunda şu ifadeyi kullanıyor:

“...Gebze Cumhuriyet Başsavcılığı’nca değerlendirilmek üzere raporun bir nüshasının Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesinin gerektiği, Savcılığın incelemesi sonrası, insan sağlığına zararlı bu ürünlerin piyasaya sürüldüğünün tesbiti halinde 5179 Sayılı Kanun’da belirtilen cezai müeyyidelerin Kocaeli İl Tarım Müdürlüğü’nce uygulanması gerektiği...”

Tarım Bakanlığı yetkilisi, Bakan Eker’in de “olur”undan geçen bu sorusuyla 12 ton hastalıklı hamburger etinin iki aylık gibi bir süre içerisinde tüketilmiş olmasının mümkün olmadığını vurguluyor. Bakanlık yetkilisinin aklına takılan soruyu ise, “Bu etler piyasaya verilmiş olabilir mi?” oluşturuyor. Ve böylece bakanlık yetkilisi, Gebze Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilen raporu ile aklına takılan korkunç şüphenin aydınlatılması gerektiğini belirtiyor.

63 köpeğin iki aylık sürede 12 ton eti tüketemeyeceği ifadeleri ise, Hay. Sağ. Şb. Mdr. Erdinç İçigen, Veteriner Hekim Ceyhun Arabacı, Veteriner Hekim Mehmet Akdoğan

“BİLGİLENDİRME NOTUDUR” başlıklı Teftiş Kurulu Başkanlığı belgesinde yeralıyor.

Belgenin üçüncü maddesinde, şu ifadelere yer veriliyor:

Bu kadar et iki ayda yenemez

“Söz konusu ürünlerin dondurularak muhafaza edilmesi şartıyla 10-15 kg ağırlıkta bir adet yavru köpek için azami 200 gram, 50 kg ağırlıkta yetişkin bir köpek için azami 1000 gr et yedirildiği hesaplanacak olursa, 05.05.2010 ile 07.07.2010 tarihleri arasında 63 günde toplamda 51 kg/gün x 63 gün=3213 kg azami et tüketebilecekleri öngörülmektedir.”

Edinilen bilgiye göre, Tarım Bakanı Mehdi Eker’in söz konusu kayıp etler konusu ile yakından ilgilendiği belirtiliyor. Bakan Eker’in, kayıp hastalıklı etlerin akıbetinin ne olduğu konusunda kamuoyuna bir an önce sağlıklı bilgi vermek istediği ifade ediliyor.

Denetimler yetersiz

Kayıp 12 ton hastalıklı hamburger eti ile ilgili olayın hukuki boyutlarını değerlendiren Avukat Veysel Ok, “AB’ye girme sürecindeki Türkiye‘de mevcut gıda kontrol organizasyon yapısı ve mevzuattaki eksikler ile, uygun hijyenik ve teknolojik koşullara sahip olmayan gıda işletme ve işyerlerinin sayısının fazla olması ile toplumun ekonomik gücü ve benzeri nedenlerle gıda güvenliği yeterince sağlanamamaktadır” dedi.

Yaklaşık 5000 kişilik denetim memurları ile 70 milyon insanın gıda güvenliğini sağlamanın imkânsız olduğunu dile getiren Avukat Ok, sözlerini şöyle sürdürdü: “Avrupa Birliği mevzuaatının önemli bir bölümünü gıda güvenliği ve halk sağlığına ilişkin konular oluşturmaktadır. AB’ye girme sürecindeki Türkiye’de gıdalardan kaynaklanabilecek tehlikelerden halk sağlığının korunması için çiftlikten sofraya kadar olan tüm aşamalardaki kontrol ve denetimlerde ulusal mevzuatın AB mevzuzatına esas alınrak

Kaynak:Timetürk

Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Çrş Arl 10, 2008 10:46 pm    Mesaj konusu: Öldü sanIlan bebek, kürtaj masasIndan döndü! Alıntıyla Cevap Gönder

Hastane Yangınında can veren 8 hastanın kimliği belirlendi
Bursa'da, dün gece saat 02.00 sıralarında Şevket Yılmaz Hastanesi'nin 2. bodrum katında başlayan yangın sırasında hayatını kaybeden hastaların isimleri belli oldu. Yoğun bakım ünitelerinde tedavi gören hastalardan 7'si bahse konu hastanede, biri ise başka hastaneye sevk edilirken hayatını kaybetmişti. Ölen hastaların isimleri şöyle: İnciser Bulut (58), Fatma Yalçındağ (74), Hakkı Özdoğan (44), Gülbe Şahin (80), İsmail Uysal (56), Muhlis Karaağaç (77), İbrahim Turgut 63), Aliye Aktok. Otopsinin ardından cenazelerin ailelerine verilmesi bekleniyor. 26.05.2009 BURSA netgazete

Ambulanslı kazada 2. kişi de öldü
15 Ağustos 2009
Ordu'dan Trabzon'a hasta götürürken, Giresun'da otomobil ile çarpışan ambulansta bulanan ve yaralanan hasta da öldü. Böylece kazada ölenlerin sayısı 2'ye yükseldi. Haber7

Tümörlü yerine sağlam böbreği alınan kadın öldü

16 Temmuz 2009 Konya'da ameliyatta tümörlü olan yerine yanlışlıkla sağlam böbreği alındığı iddia edilen 5 çocuk annesi Gülizar Durmaz (57), böbrekten akciğere sıçradığı belirtilen kanser nedeniyle hayatını kaybetti.
Hayattayken Gülizar Durmaz'ın sağlık işlemleriyle ilgilenen oğlu Selahattin Durmaz (31), annesinin Konya Numune Hastanesinde yaklaşık bir yıl önce ameliyat olduğunu ve bu ameliyatta sağ taraftaki tümörlü böbrek yerine sağlam olan sol böbreğinin alındığını ve bir "sağlık skandalının" yaşandığını söyledi.
Başkent Üniversitesi Konya Araştırma ve Uygulama Merkezinde yapılan ameliyatta annesinin sağlam böbreğinin alındığının ortaya çıktığını anlatan Durmaz, daha sonra Ankara Yüksek İhtisas Hastanesinin de yapılan yanlışı teyit ettiğini vurguladı.
Hastalığının ilerlememesi için hayattayken annesinin böbreğinin bir kısmının alındığını dile getiren Durmaz, şunları kaydetti:
"Annem yapılan yanlıştan sonra sağlığı hiç düzen tutmadı. Doktorlar sürekli tümörün sıçrama ihtimalinin yüksek olduğunu söylüyorlardı. Çünkü tümör kötü huyluymuş. Annem son günlerinde öksürmeye başladı. Hemen Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesine götürdüm. Burada kemoterapiye girdi. Yaklaşık 3 ay önce böbrekten akciğere sıçrayan kanserden öldü. Yapılan yanlışı ilk öğrendikten sonra Savcılığa ve Sağlık Bakanlığına konuyla ilgili suç duyurusunda bulunmuştum. Son durumu da bildirdim. Savcılığın iddianameyi hazırlamasını bekliyoruz."
Durmaz, annesinin çok istemesine rağmen davanın sonunu göremediğini belirterek, "Annemin zaten dünyada hiç yüzü gülmedi. Babamı iş kazasında kaybetmiştik. Ağabeyim de öldürüldü. Bundan sonra hiçbir şey annemi geri getiremez. Ancak söz konusu doktorun başkalarına zarar vermemesi için bu olayın sonuna kadar takipçisi olacağım" dedi.
Meram Tıp Fakültesi Hastanesinde Gülizar Durmaz'ın tedavisiyle 3 ay ilgilenen doktor, böbrekten akciğere sıçrayan ve burada yayılan kanser nedeniyle hastanın hayatını kaybettiğini bildirdi.
Ameliyatı yapan doktor hakkında soruşturma açılmasına karar veren Selçuklu Kaymakamlığının raporunda iseşöyle deniliyor:
"Konya Numune Hastanesinde görevli Üroloji Uzmanı Op. Dr. İ.N, hakkında Sağlık Bakanlığı Başmüfettişi tarafından düzenlenen ön inceleme rapor ve eklerinin incelenmesi neticesinde; Opr. Dr. İ.N'nin Gülizar Durmaz isimli hastanın sağlam olan sol böbreğini alarak bu organın işlevinin yitirilmesine ve sağ böbreğinin de tümörlü olması nedeniyle sağlığının bozulmasına sebebiyet verdiği anlaşıldığından soruşturma izni verilmesine 4483 Sayılı Kanunun 6/2 ve 7/2 maddeleri gereğince karar verildi."
Hakkında soruşturma izni verilen doktor İ.N'nin bu karara itiraz ettiği, talebinin ise Bölge İdare Mahkemesi tarafından reddedildiği öğrenildi.
Durmaz ailesinin avukatı, gelişmeleri izlediklerini ve savcının olay hakkında iddianamesini hazırlamasını beklediklerini söyledi.
netgazete

Yanlış anestezi kurbanı kızını, ağlayarak uğurladı
17:15 - Konya'da 2002 yılında 2 yaşında iken ayağının aksaması nedeniyle babası tarafından götürüldüğü hastanede yanlış anestezi uygulaması sonucu bitkisel hayata giren 7 yaşındaki Sevgi Öz'ün durumu her geçen gün ağırlaştı. Annesi Dudu ve babası Muammer Öz tarafından mamayla beslenen küçük kız, dün hayatını kaybetti. 26.06.2009 KONYA netgazete

Başhekim, pahalı ilaç yazıp devleti dolandırmış
Isparta'nın Eğirdir ilçesindeki Kemik Eklem Hastalıkları ve Tedavi Rehabilitasyon Hastanesi Başhekimi Op.Dr İbrahim Etli, Mardin Kızıltepe Devlet Hastanesi'ne düzenlenen operasyonla bağlantılı olarak Eğirdir'de gözaltına alındı. İbrahim Etli'nin,Kızıltepe'de bulunduğu sırada "hastalara pahalı ilaç ve sağlık malzemesi yazıp devleti haksız yere milyonlarca TL zarara uğrattığı" iddiası ile gözaltına alındığı belirtildi. 09.06.2009 ISPARTA netgazete

Sebebi bilinmeyen hastalıktan 8 akraba 40'ında öldü
Manisa'nın Turgutlu ilçesine bağlı 150 haneli Sinirli Köyünde, amansız bir hastalığın kıskacında bulunan aile, bugüne kadar 8 üyesini, 40 yaşına gelmeden yakalandıkları ve sebebini bilmedikleri, aynı seyirli hastalık nedeniyle kaybetti. Alınan bilgiye göre, unutkanlıkla başlayıp, felce giden ve koma halini takiben ölümle sonuçlanan hastalığın fark edildiği ilk isim Ümmü Ünaldı oldu. 29.05.2009 MANİSA netgazete

Ölü diye reçel kutusuna konan bebek kurtarılamadı
Balıkesir'de, doğduktan bir gün sonra doktorların ölüm raporu verip bir reçel kutusu içinde ailesine teslim ettiği bebek, yaşadığının anlaşılması üzerine sevk edildiği Bursa'daki hastanede kurtarılamadı. Doktorlar, ölü olduğu düşünüldüğü süre zarfında tedavi altında tutulsaydı bebeğin yaşayabileceğini belirtti. Üçüncü defa ölüm haberiyle sarsılan baba Hüseyin Bölme ise ihmali olan herkesin adalet önünde hesap vereceğini söyledi ve talihsiz oğlunun cansız bedenini alarak Balıkesir'e gitti. 30.05.2009 BURSA netgazete

Ambulans skandalı
22 MAYIS 2009
Rize'nin Güneysu ilçesinde beyin kanaması geçiren hastayı Rize Devlet Hastanesine götüren ambulansın kapısı arızalandı. Dışarı çıkarılamayınca doktorların ambulansta müdahale ettiği hasta kurtarılamadı.

Alınan bilgiye göre, ilçeye bağlı Yeniköy'de oturan Mehmet Demirci'nin (55) rahatsızlanması üzerine yakınları 112 Acil Servis'i aradı.

Köye giden sağlık ekipleri, beyin kanaması geçirdiği belirlenen Demirci'yi, ambulansta yaptıkları müdahalenin ardından Rize Devlet Hastanesine getirdi.

Ambulansın arka kapısı açılmayınca, Acil Servis'ten gelen doktorlar Demirci'ye ambulansta müdahalede bulundu. Mehmet Demirci, müdahaleye rağmen kurtarılamadı.

Yakınları, Demirci'nin yaklaşık 15 dakika ambulanstan çıkarılamadığını, bu nedenle hayatını kaybettiğini öne sürdü.
Akşam

Korkunç olay! Morgdaki kadının kolunu kesip aldılar
Yüksek tansiyona bağlı beyin kanaması teşhisi ile Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırılan ve tedavi esnasında hayatını kaybeden 8 çocuk annesi Nahide Sal'ın (48) yakınları, cenazeyi almak üzere hastaneye gitti. İddiaya göre, hastane morgunda cenazeye son kez bakmak isteyen yakınları, Sal'ın bir kolunun dirsekten itibaren olmadığını fark etti. Polise intikal ettirilen olayın ardından hastane morgunda inceleme yapıldı. Yapılan incelemelerde, morg camının tornavida ile açıldığı tespit edildi. 23.02.2009 İSTANBUL -netgazete

Verilen kanla AIDS oldu; şimdi kimseler aramıyor
1 yıl önce yanık tedavisi için gittiği Şanlıurfa Devlet Hastanesi'nde HIV virüslü kan verilen 2 yaşındaki Y.Ç., Balıklıgöl'de balıklara yem attı. Balıkların attığı yemi yediğini gören Y.Ç.'nin mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Baba Mehmet Ç. daha sonra çocuğun kan tedkiki ve rutin muayeneleri için Ankara'ya gitti. Mehmet Ç., "Oğluma 500 yataklı devlet hastanesinde HİV virüslü kan verdiler ve tedavi için gidiyoruz. 1 yıl oldu. Kimse arayıp sormadı. Köylüler 'senin çocuğunda bulaşıcı hastalık var' diye bizi dışladılar. Bana 'masrafı sen yap SSK öder' diyorlar. Masrafı cebimden ödüyorum." dedi. 20.05.2009 ŞANLIURFA netgazete

Üniversiteli kızın ölümüne, 'ihmal' soruşturması
21 Ocak 2009
Erzurum'da kaldırıldığı hastanede 'Sınav stresinden' dolayı rahatsızlandığı belirtilip, sakinleştirici iğne yapılarak evine gönderildiği iddia edilen üniversite öğrencisinin ölümüyle ilgili soruşturma başlatıldı.
Atatürk Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü 3. sınıf öğrencisi Emine Baki(22), mide bulantısı ve kusma şikayetiyle, aynı evde kaldığı öğrenci arkadaşları tarafından Atatürk Üniversitesi Aziziye Eğitim Hastanesi Acil Servisi'ne kaldırıldı.
Rahatsızlığı sınav stresine bağlanarak sakinleştirici iğne yapılıp evine gönderildiği iddia edilen öğrencinin durumu ertesi sabah ağırlaştı. Emine Baki, arkadaşları tarafından götürüldüğü Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nden, Atatürk Üniversitesi Aziziye Araştırma Hastanesi'ne sevk edildi. Yoğun bakıma alınan genç kız, 3 gün sonra hayatını kaybetti.
Doktorun "Sınavlar nedeniyle psikolojik sıkıntı, sinir krizi geçirmiş olabileceğini" söylediğini iddia eden Baki'nin arkadaşları, "Doktor sakinleştirici iğne yaptıktan sonra bizi eve gönderdi" dedi.

AMBULANS GÖNDERİLMEDİ
Cumartesi sabahı Baki'nin durumunun ağırlaştığını ifade eden arkadaşları, "Emine'nin durumu ağırlaşınca ambulansla hastaneye götürmek istedik. 112 Acil Servis'i aradık. Arkadaşımızın durumunu telefona yetkiliye anlattık. Telefondakiler de bize Emine'nin psikolojik bir sorun yaşadığını ve pazartesi günü kendisini psikiyatra götürmemiz gerektiğini belirterek, ambulans göndermedi. Biz de bunun üzerine taksi tutarak arkadaşımızı Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne götürdük. Oradan doğrudan ambulansla Atatürk Üniversitesi Aziziye Eğitim Hastanesi'ne sevk edilen Emine'nin bilinci hastaneye geldiğinde kapanmıştı. Yoğun bakıma alınan arkadaşımız üç gün sonra hayatını kaybetti" diye konuştu.
Baki'nin cenazesini almaya gelen yakınları da genç kızın ihmaller yüzünden öldüğünü iddia etti.
İhmali olanlar hakkında şikayetçi olacaklarını söyleyen yakınları, "Öğretmen olmak isteyen kızımız yoğun bakım ünitesinde üç gün süren yaşam mücadelesini ihmaller sonucu kaybetti. Kızımızı öğretmen yapmak istiyorduk şimdi ise cenazesini alıyoruz. İhmali olanlar bunun hesabını vermelidir. İnsan hayatı bu kadar ucuz olmamalı" şeklinde konuştular.
Erzurum Cumhuriyet Savcılığı'nca Baki'nin ölümü ile ilgili soruşturma başlatıldığı ve genç kızın cenazesinin otopsi için Trabzon'daki Adli Tıp Kurumu'na gönderildiği belirtildi. Okul arkadaşları da Baki'nin cenaze törenine katılmak için genç kızın memleketi Trabzon'un Tonya ilçesine gitti. netgazete

Öldü sanılan bebek, kürtaj masasından döndü!
Mersin'de Talip Güzel (32), 6 haftalık hamile eşi Nuray Güzel'i (34) gece rahatsızlanınca hastaneye götürdü. Uzman hekim, kadını ultrasonografiye gönderdi. Uzman Doktor M.S, ultrasonografi cihazıyla muayenede, 6 haftalık bebek için (Ölü cenin) raporu verdi. Kürtaj için masaya yatırılan Güzel'i son defa başka bir ultarsonografi cihazıyla muayene eden kadın doğum uzmanı, bebeğin kalp atışlarını duydu. M.S, "Ben görevimi yaptım. O gün nöbetten çıktım. 40 hastaya baktığım için yorgundum, bebeğin kalp atışlarını göremedim. Bu bir hatadır, bunu kabul ediyorum" dedi. 10.12.2008 MERSİN netgazete

Doktorlar, ameliyatta beyin hasarı geçiren hasta için, 'taksirle yaralama' suçundan yargılanacak
Danıştay 1. Dairesi, "ameliyat sırasında, kalbi duran hastanın oksijensizliğe bağlı hücre ölümü nedeniyle beyin hasarı geçirmesine ve hayatını başkasının yardımına muhtaç sürdürebilir duruma düşürülmesine" sebeb oldukları iddia edilen İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden Ünsal Domaniç ile 4 araştırma görevlisinin, "taksirle yaralama" suçundan yargılanmalarına karar verdi. Osman Çolak, "bel eğriliği" hastalığı bulunan 1995 doğumlu kızı Neslihan Çolak'ın, ameliyatından sonra rahatsızlanması üzerine, Domaniç ile 5 araştırma görevlisi hakkında şikâyette bulunmuştu. 03.01.2009 ANKARA netgazete

"Doğumda bebeğimi yere düşürdüler, sakat kaldı"
İzmir'de genç bir anne, doğum yaptığı hastanede yere düşürülen bebeğinin sakat kaldığını iddia etti. Talihsiz aile mahkemeye başvurmak için hazırlık yaparken, İzmir İl Sağlık Müdürlüğü olayı yalanladı. Anne Esme Güler, "Doğum sonrası bebeğimin yere düşürüldüğünü gördüm ve seslendim. Bebeğimi hemen başka bir yere götürdüler ve bana düşmediğini söylediler. Bebeği yanıma getirdiklerinde mosmordu ve hiç emmiyordu. Behçet Uz Hastanesi doktorları bana bebeğimin hiç büyümeyeceğini ve bu şekilde kalacağını söyledi. 4 aylık bebeğim sanki yeni doğmuş gibi" dedi. 31.05.2009 İZMİR netgazete

Belediyenin haşere ilacı, köylüyü hastanelik etti

03 Haziran 2009 Adana'da merkez Çukurova ilçesine bağlı Şambayadı köyünde belediyenin haşerelere karşı kullandığı ilaç, köy halkını hastanelik etti. Belediye aracından dumanla birlikte yayılan ilaç, köylüleri zehirledi. Köylüler, ambulanslarla hastanelere taşındı.
Alınan bilgiye göre merkez Çukurova ilçesine bağlı Şambayadı köyünde, Çukurova İlçe Belediyesi tarafından gece saatlerinde haşerelere karşı ilaçlama yapıldı. Belediye aracından dumanla birlikte yayılan ilaç, evlerinde uyuyan köy halkında baş dönmesi, mide bulantısı ve halsizlik belirtileri göstermeye başladı. İlacın etkisi giderek yayılınca halk, köy meydanında toplanmaya başladı. Tarlalarından dönen çiftçilerde de benzer rahatsızlıklar görülünce durum "112 Acil Servis" hattına bildirildi. Bunun üzerine köye çok sayıda ambulans geldi. Sağlık görevlileri, rahatsızlananları Adana Numune Hastanesi, Çukurova Devlet Hastanesi ve diğer sağlık kuruluşlarına kaldırdı. Buralarda tedavi altına alınan hastaların bir kısmı kısa sürede taburcu edilirken, bir kısmı da gözetim altında tutuldu.
Köyün imamı Mustafa Öztürk de cami hoparlöründen seslendiği köylülere yoğurt yiyerek önlem almaları konusunda uyarıda bulundu.
Köylülerden 55 yaşındaki Orhan Türkmen, 50'den fazla kişinin zehirlenerek hastanelere kaldırıldığını, bir çok kişinin de hastanelere gitmeyerek kendilerince önlem almaya çalıştığını belirterek, "Sinek ilacı bugünden itibaren atılmaya başlandı. Belediye aracından yukardan başlanarak 3 sokakta zehirleme yapıldı. Şimdi millet hastanelerde tedavi görüyor" dedi.
Bazı köylüler de belediye aracından sıkılanın haşere ilacı olmadığını savunarak, "Bu sıkılan tarım ilacı da olamaz. Nefes alamıyorduk" diye konuştu. Hastanede tedavi edildikten sonra taburcu edilen köylüler de "Uyuyordum, bir anda öksürmeye başladım. Birçok kişi zehirlendi. Tüm köy zehirlendi nerdeyse" dedi. netgazete

16 doktor, devleti zarara uğratmaktan tutuklandı
Mardin'in Kızıltepe ilçesi başta olmak üzere birçok ilde düzenlenen operasyonlarda, organize şekilde suç işledikleri ve devleti zarara uğrattıkları iddiasıyla mahkemeye sevk edilen 16'sı doktor, 8'i Sosyal Güvenlik Kurumu memuru, 24 kişi tutuklandı. Hafta başında Mardin, Şırnak, Batman, Şanlıurfa, Gaziantep, Bursa, Diyarbakır, İzmir, İstanbul, Isparta, Kütahya, Antalya, Hatay, Eskişehir, Kocaeli ve Ankara'da yapılan operasyonlarda 136 kişi gözaltına alınmıştı. 11.06.2009 MARDİN netgazete

Taburcu edilen çocuk, eve dönerken öldü
Balıkesir'in Sındırgı ilçesinde önceki gün merdivenden düştüğü için kaldırıldığı hastaneden evine gönderilen, Batuhan Kocaer adlı 7 yaşındaki çocuk, yeniden fenalaşmasının ardından kaldırıldığı hastaneden evine sevk edilirken, yolda hayatını kaybetti. Ailesi, küçük çocuğun doktor ihmali sonucu öldüğünü iddia etti. Kocaer, acil serviste görevli pratisyen hekim ile hastane hakkında şikayetçi olacağını söyledi. 02.07.2009 SINDIRGI netgazete

Böyle Rezalet Görülmedi
05 Temmuz 2009
Bir kazada Yasemin Çoban öldü, Rabia E. yaralandı. Kazada yaralı ve cenazenin aileleri karıştırılınca ortalıkta karıştı. Gerçeğin ortaya çıkışı ve gelen tepkiler.

Kazada öldü diye kayda geçirilen genç kız ile aynı kazada ölen arkadaşının karıştırılması büyük bir skandala yol açtı. İzmir'de geçen ayın 23'ünde meydana gelen kazada, tarım işçilerini taşıyan kamyonet, Ödemiş ilçesinden Kiraz ilçesine giderken yoldan çıkarak devrildi. Kamyonet kasasındaki işçiler tarlaya savrulurken, aracın altında kalan Fatih Akar (17) ile 9. sınıf öğrencisi 16 yaşındaki Yasemin Çoban öldü. İçlerinde Rabia E'nin de bulunduğu 36 kişi yaralandı. Yaralılar ve yaşamını yitirenlerin cenazeleri, yakındaki Ödemiş Devlet Hastanesi'ne gönderildi. Durumu ağır olan Rabia E. de, ambulans helikopterle İzmir Yeşilyurt'taki Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne sevk edildi. Ancak bu sırada yapılan büyük bir hata sonucu Rabia E., kayıtlara "ölü" olarak geçti. Yaşamını yitiren ve yüzünde de yaralar bulunan Yasemin Çoban'ın cesedi de "Rabia E." denilerek ailesine teslim edildi. Hatta kazayla ilgili gazetelerde çıkan haberlerde de, kazada Rabia E.'nin öldüğü belirtildi. Çoban ailesine de kızları Yasemin'in İzmir'e sevk edildiği söylendi. Aile de hemen İzmir Yeşilyurt'ta bulunan Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne koştu.

"KIZINIZ DEĞİLİM"
Büyük acı yaşayan E. ailesi, cenaze hazırlıklarına başladı. Cenaze töreni sırasında ise ilginç bir tesadüf yaşandı. İlçedeki bir başka cenaze töreni nedeniyle, içinde Yasemin Çoban'ın olduğu, ancak Rabia E. sanılan cenaze aracı, farklı bir güzergâhtan geçirildi. Bu güzergâh takip edilirken, cenaze aracı Yasemin Çoban'ın evinin önünden de geçti. Birkaç gün sonra ise, Rabia E., yoğun bakımdan çıktı. Genç kız kendine geldiğinde Necdet ve İlkay Çoban başında bekliyordu. Rabia ısrarla, "Ben sizin kızınız değilim. Benim ismim Rabia" dese de Çoban çifti, "Kaza ve aldığı ilaçlar nedeniyle kızımızın yüzü şişmiş. Hafızası da yerinde değil. Bizi bile tanıyamıyor" diyerek, Rabia'nın söylediklerine inanmadı.

HASTANEYE GELDİ
Büyük karışıklık, Yasemin'in okul arkadaşı olan ve aynı kazada yaralanan Ali Tuna'nın ağabeyi Uğur Tuna tarafından ortaya çıkarıldı. Yasemin Çoban zannedilen Rabia'yı ziyarete giden Uğur Tuna, yatakta yatan başı sarılı genç kızı görünce şoke oldu. Rabia E., kendisini kızları sanan Çoban ailesini kast ederek, "Uğur beni bunlardan kurtar, beni kızları olmadığıma inandıramıyorum" dedi. Bunun üzerine Tuna, durumu hemen doktorlara haber verdi. Ardından da genç kızın Kiraz'daki ağabeyi Ümit E.'ye telefon etti. Tuna, kendisine inanmayan ağabey Ümit E'yi ikna etmek için cep telefonuyla çektiği Rabia'nın fotoğrafını da ağabeyine gönderdi. Kardeşinin fotoğrafını gören ağabey, durumu babası Metin E.'ye bildirdi. Baba, apar topar kardeşiyle birlikte İzmir'deki hastaneye polis nezaretinde odaya girdiğinde genç kız, "Babam" diye bağırdı.

Kızlarına yeniden kavuştular
11 gün boyunca taziyeleri kabul eden baba Metin E., yaşadığı inanılmaz saatleri şöyle anlattı: "Oğlum ısrar edince ve yaşananları anlatınca kardeşimle birlikte İzmir'e geldim. Hastanenin önüne geldiğimde ayaklarım titriyordu. Dudaklarım uyuşmuştu, konuşamıyordum. Hastanenin 9. katına çıkarken, asansörde geçen zaman bana çok ama çok uzun geldi. Kendimi bir rüyada sanıyordum, gözlerimi de kapatmıştım. İçeri girdiğim anda kızım Rabia'nın 'baba' ve 'amca' diye seslenişiyle gözlerimi açtım. Ancak kızıma sarılamadım bile, çünkü şoktaydım. Doktorlar ve polisler beni dışarı çıkardı. Dünyalar benim oldu. Allah kızımızı bize bağışladı. Ancak ölen Yasemin Çoban'a ve ailesinin o an yaşadığı duygulara çok üzüldüm." Kızı Rabia'ya kavuşan anne Leyla E. de büyük sevinç yaşadı. Leyla E, "Yasemin'e ve ailesinin yaşadıklarına çok üzüldük" dedi.
Yasemin'in babası DNA testi istedi
Kızının yaşadığını sanan diğer baba Necdet Çoban ise hastanedeki yüzleşme anında, olduğu yere yığılıp kaldı. 11 gündür iyileşmesi için başında beklediği kızın kendi kızı olduğuna inanan Necdet Çoban, polislere ve doktorlara "Bu benim kızım. Ama hafızasını kaybetmiş. Kendi kızımı tanımayacak mıyım?" diyerek, gerekirse DNA testi yapılmasını istedi. Hastanede de kimsenin inanamadığı olay sonrası jandarma, polis ve savcılık olaya el koydu.

"O BİZİM KIZIMIZ"
Ödemiş Cezaevi'nde gardiyan olarak görev yapan 2 çocuk babası Necdet Çoban, olanlar karşısında şaşkına döndü. "Bu olay imkansız, bu kız benim kızım, oğluma bile 'ağabey' dedi, kaç kez görüştüler. Biz kaza nedeniyle yüzünün şiştiğini düşündük. Bu bizim kızımız Yasemin, bu olayın çözülmesi için DNA testi istiyoruz" dedi.
aktifhaber

ÜNİVERSİTEDE SKANDAL !
11 Ağustos 2009
Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Hastanesi Acil Servisine getirilen kadın hastaya tecavüz ettiği öne sürülen müstahdem tutuklandı.
AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, aşırı alkol aldığı için rahatsızlanarak bir kadın arkadaşı tarafından önceki gece saat 03.00 sıralarında AÜ Hastanesine getirilen İngilizce öğretmeni G.T, kusmak isteyince, AÜ Hastanesince özel bir şirketten hizmet alımı yoluyla istihdam edilen ve hasta taşıma işinde çalıştırılan Hayri Güçük tarafından, kusabilmesi için tuvalete götürüldü. İngilizce öğretmeni G.T, acil servis sorumlu hekimine, Hayri Güçük’ün tuvalette kendisine tecavüz ettiğini söyledi. Şikayet üzerine acil servis sorumlu hekimi durumu hastane polisine bildirdi. Gözaltına alınan Güçük, sorgusunun ardından çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.
haber10

Hastane kuyruğunda ölen kadın için soruşturma!
Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu, Elif Duru adlı vatandaşın Sakarya’da bir hastanede muayene sırası beklerken hayatını kaybettiği iddiasıyla ilgili soruşturma başlattı. Sağlık Bakanlığı’ndan yayınlanan açıklamada, Bakan Prof. Dr. Recep Akdağ’ın talimatıyla başlatılan soruşturma sonucunun daha sonra kamuoyuyla paylaşılacağını, olayda ihmali yahut da kusuru belirlenen kişiler hakkında da gerekli kanuni işlemlerin yapılacağını bildirdi. 12.09.2009 ANKARA netgazete

80'lik yatalak nine, hasta bezi için 3 saat dolaştırıldı
Diyarbakır’da, geçirdiği kalp rahatsızlığı neticesinde yatalak hasta olan 80 yaşındaki Muazzez Nine, sosyal yardım adıyla altına bağlanmak amacıyla verilen 80 liralık yaşlı bezi ücretini alabilmek için bankaya ambulansla getirildi. Yaşlı kadın, ağzındaki oksijen tüpüyle doktor gözetiminde banka, noter ve hastane arasında yaklaşık 3 saat dolaştırıldı. Noter görevlisi, alınan psikiyatri raporuyla gelen kadına vekaletname için evrak imzalattı. 02.10.2009 DİYARBAKIR netgazete

70'lik dedeye, sedye ile eşini taşıttılar
Adana Numune Hastanesi Acil Servisi'nde "sizin poliklinikte muayene olmanız gerekiyor" denilerek eline sedye verildiği iddia edilen 71 yaşındaki Mehmet Coşkunoğlu, eşi Elife Coşkunoğlu'nu sedyede tek başına taşıdı. Eşini güçlükte taşıyan Mehmet Coşkunoğlu, "Burada insanlık ölmüş bize kimse bakmıyor" diye isyan etti. 10.10.2009 ADANA netgazete

Hamile eşiyle birlikte hastane yolunda büyük çile!
Adana'nın Karataş ilçesine bağlı Dolaplı köyünde 4 yıl önce evlenen İsmet (küçük fotoğrafta-27) ve Neslihan Kurt (27) çifti ikinci çocuklarının dünyaya gelmesini bekliyordu. Neslihan Kurt, bugün sabaha karşı sancıları artınca eşi ve bir akrabasıyla Adana Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi'ne doğru yola çıktı. Ancak hastanede, Çocuk Hastalıkları Hastanesi'ne çevrildiği için tadilat yapıldığından hasta Çukurova Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi'ne yönlendirildi. Bunun üzerine İsmet Kurt, hastanenin yerini bilmediği için Adana Numune Hastanesi'nin yolunu tuttu. Hızla hastaneye ulaşmaya çalışan Kurt'a bir araç çarparak kaçtı. Neslihan Kurt ise korkuyla birlikte bebeğini aracın içinde dünyaya getirdi. Ancak bebek hastane yolunda hayatını kaybetti. 13.10.2009 ADANA netgazete

Ameliyatta kör edilen hastaya tazminat
14 Ekim 2009
Katarakt ameliyatından kör olarak çıkan vatandaş açtığı davayı kazanarak hastaneyi 140 bin TL tazminat ödemeye mahkum ettirdi.
Hastanede ameliyat sonrası kaptığı enfeksiyondan bir gözünü kaybettiğini iddia eden işitme ve konuşma engelli Naki Kurtkaya(37), Erzurum Atatürk Üniversitesi Süleyman Demirel Tıp Fakültesi Yakutiye Araştırma Hastanesi'ni yasal faiziyle birlikte 140 bin TL tazminat ödemeye mahkum ettirdi.

İşaret diliyle konuşan Naki Kurtkaya, hastanede yaşadıklarını "korkunç" ifadesiyle aktarırken anne Kurtkaya ise, "Katarakt gibi basit bir ameliyat sonrası kim kör olmuş?" diye sordu.

Sivas'ta ikamet eden işitme ve konuşma engelli Naki Kurtkaya'ya, Erzurum Yakutiye Araştırma Hastanesi'nde Prof.Dr. Orhan Baykal tarafından katarakt ameliyatı yapıldı. Hastanede enfeksiyon kapan Kurtkaya, sağ gözünü kaybetti. Yakutiye Araştırma Hastanesi yönetimi aleyhinde Erzurum 1. İdare Mahkemesi'ne tazminat davası açan Kurtkaya'nın dosyası, 6 kez Adli Tıp Kurumu'na gitti. İdare mahkemesi geçtiğimiz günlerde hasta lehinde karar verdi. Mahkeme, Yakutiye Araştırma Hastanesi'nin 'enfeksiyon sonucu bir gözünü kaybeden' Naki Kurtkaya'ya 62 bin TL tazminat ödemesini kararlaştırdı. Yasal faiziyle birlikte Kurtkaya hastaneden 140 bin TL almaya hak kazandı. haber7

Halterci taburcu oldu, öldü...
16 Ekim 2009
Tokat'ta yattığı ranzadan düşen 14 yaşındaki halterci, tedavisinin ardından taburcu edildikten 1 hafta sonra yaşamını yitirdi.

Elde edilen bilgilere göre, kent merkezi Uzunburun mevkisindeki Güreş Eğitim Merkezinde kalan Tokat Gençlik Spor Kulübü Halter Takımı sporcusu Cafer Tok (14), 9 Ekim Cuma günü merkezde kaldığı iki katlı ranzanın üst katından uyuduğu sırada düştü.

Görevliler tarafından Tokat Dr. Cevdet Aykan Devlet Hastanesine kaldırılan Tok, burada yapılan muayene ve tetkiklerden sonra taburcu edildi. Taburcu edildikten sonra tekrar rahatsızlanan genç sporcu 3-4 kez daha aynı hastaneye kontrole gitti.

Arkadaşlarına, rüyasında bir aracın kendisine çarptığını gördüğünü ve bu sırada düştüğünü söyleyen Cafer Tok, 2 gün önce akşam saatlerinde tekrar rahatsızlanınca görevliler tarafından Dr. Cevdet Aykan Devlet Hastanesine kaldırıldı.
kanalahaber

Hastanelerde skandal üstüne skandal
15 Kasım 2009
Anadolu Haber

İstanbul Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde çarşaflı olduğu için tedavisi yapılmadı. Bağcılara gitti, yaşamını yitirdi. Bu da yetmedi, hastanade cenazeler karıştı...

Soğuk algınlığı ve yüksek ateş nedeniyle İstanbul Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'ne getirilen Aynur Tezcan isimli vatandaşla uzun süre kimse ilgilenmedi. Görevliler hastanede yer olmadığını söylesede ailenin yakınları Tezcan'ın çarşaflı olduğu için tedavisi yapılmadığı görüşünde. Bu iddia üzerine harekete geçen Mazlum-Der ve Hasta Hakları Aktivistleri Derneği hastaneyi şikayet etti ancak 30 yaşındaki Aynur Tezcan, önceki gün Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde yaşamını yitirdi. Üzücü haberler sarsılan aile cenazeye almayı gittği hastane ikinci bir şok daha yaşadı. Kızlarının cenazesinin aynı hastanede ölen Mehmet Kılıç’ın cenazesi yerine Giresun'a gönderildiği ortaya çıktı. Baba Kalender Tezcan sorumluların cezalandırılmasını istedi.

Baba Kalender Tezcan, haberi alır almaz kızının cenazesinin Erzurum'a ulaşmadan Giresun’dan geri döndürdüklerini belirterek, “Akrabalarım bugün cenaze var diye toplandı. Her şeyi hazırladık. Ancak hastaneye gelince cenazelerin karıştırıldığını öğrendim. Şimdi biz acımızı mı yaşayalım. Yoksa burada yaşanan skandalla mı uğraşalım. Bu hatayı yapan kim ise cezasını çekmeli” diye konuştu.

Kızının ilk gittiği İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nde karşılaştıkları ilgisizlik nedeniyle hastane hakkında dava açtıklarını da belirten Tezcan, cenazelerin karışmasında ihmali olan Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi yetkilileri hakkında şikayetçi olacaklarını söyledi.

AYRIMCILIK SINIR TANIMIYOR

Hasta Hakları Aktivistleri Derneği ve MAZLUMDER İstanbul Şubesi, 23 Nisan’da Çapa Tıp Fakültesi’ne soğuk algınlığı ve ateş şikâyeti ile getirilen Aynur Tezcan’ın ihmal sonucu beyin ölümünün gerçekleşmesi üzerine, doktorlar ve sağlık personeli hakkında Fatih Adliyesi’nde suç duyurusunda bulundu ve konuyla ilgili bir basın açıklaması yaptı. Açıklamayı yapan Hasta Hakları Aktivistleri Derneği Genel Başkan Yardımcısı Mahir Orak şunları söyledi;

Başörtülü ve dindar insanlara karşı yıllardır ekilen ayrımcılık ve kin tohumları bir kez daha başak vermiş ve hayatının baharında bir genç kız yasakçı zihniyetin ektiği tohumların son kurbanı olmuştur.

Soğuk algınlığı ve ateş şikâyetiyle 23 Nisan 2009 tarihinde İ.Ü. Tıp Fakültesi Çapa Hastanesi acil servisine kaldırılan Aynur Tezcan sağlık hizmeti almak için gittikleri Hastaneye götürüldüğü andan itibaren birçok haksızlığa uğramıştır.

Aynur Tezcan’ın sağlık durumunun kötülüğü yanlış uygulamalar neticesinde geri dönülemez bir hal almış ve Tezcan’ın -tıpta ölüm olarak nitelendirilen- beyin ölümü gerçekleşmiştir.

Ambulansla Çapa’ya götürülen Tezcan’ı gören sorumlu servis doktorunun ambulans şoförüne mağdur ve beraberinde gelen annesinin kıyafetlerini göstererek azarladığı iddia edilmektedir. Bunun dışında 7 saat boyunca doktorların hastayla ilgilenmediği, yapılması gereken tıbbi işlemlerin ise alelade bir şekilde koridorda yapılmaya çalışıldığı, yapılmayan veya yapılmasında gecikilen müdahaleler sonucunda Tezcan’ın kalbinin durduğu ve elektroşok ile kalbinin çalıştırılmaya çalışıldığı, bütün bunlara rağmen acil hastalara yapılması gereken tıbbi teşhis ve tedavilerin uygulanmadığı, yer olmadığı iddiasıyla yoğun bakıma alınmadığı gibi somut iddialar bulunmaktadır.

Bütün bu olaylar neticesinde derneklerimize başvuran Tezcan ailesinin iddialarının ciddiliği, ilgili kişi ve kurumların suskunluğu karşısında görevli doktorlar ve sağlık personeli hakkında; Kasten (olası kast) İnsan Öldürme, Ayrımcılık, Görevi Kötüye Kullanma ve TCK’nin ilgili sair sevk maddeleri gereğince suç duyurusunda bulunma zorunluluğu hâsıl olmuştur.

Bu olay bir kez daha göstermiştir ki ayrımcılığın kimseye faydası olmadığı gibi yaşama hakkı gibi temel bir hakkın bile hiçe sayılmasına neden olmaktadır. En azılı suçlulara bile ayrımcılık yapılması en azından tıp etiği açısından mümkün değilken insanların kıyafetleri dolayısıyla karşılaştıkları ayrımcılıkların sınır tanımaz hale gelmesi çok acıdır.

HASTA HAKLARI AKTİVİSTLERİ DERNEĞİ
MAZLUMDER İSTANBUL ŞUBESİ

22 Kasım 2009
Sağlığımız Tehdit Altında
Türk Diş Hekimleri Birliği Genel Başkanı Prof. Dr. Murat Akkaya şok bir açıklamada bulundu. Diş hekimlerine gidecekler dikkat !..

Türk Diş Hekimleri Birliği Genel Başkanı Prof. Dr. Murat Akkaya ve Merkez Yönetim Kurulu üyeleri, sahte diş hekiminin çektiği diş nedeniyle 8 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra yaşamını kaybeden 17 yaşındaki Sinan Kahriman'ın evine taziye ziyaretinde bulundu.

Kahriman ailesine destek vereceklerini açıklayan Akkaya, Türkiye genelinde 3 bin civarında sahte diş hekimi bulunduğunu belirterek, "Diş hekimlerinin yaptıkları ihbarlar değerlendirilmiyor." dedi.

Yeşil Mahalle'de bulunan Sinan Kahriman'ın evine giden Türk Dişhekimleri Birliği Genel Başkanı Prof. Dr. Murat Akkaya, acılı baba Naim Kahriman'dan yaşanılan üzücü olay hakkında bilgi aldı. Baba Kahriman, 20 lira için oğlunun öldüğünü ifade ederek, devletin kendilerine sahip çıkmasını istedi.

Baba Kahraman, "Yemedim, içmedim oğullarımı için okutmaya çalıştım. Ama 20 lira için sahte dişhekimi oğlumun canını aldı. Basın kanalıyla tüm devlet yetkililerine seslendim ama sahip çıkan olmadı. Oğlum 20 lira için öldürüldü." dedi. Anne Ayten Kahraman ise, "Oğlumu geri istiyorum. Yavrumu geri getirin" diye ağıtlar yaktı. Daha sonra söz alan Türk Dişhekimleri Birliği Genel Başkanı Prof. Dr. Murat Akkaya, bu üzücü olay karşısında konuşmanın zor olduğunu belirterek, aileye destek olacaklarını kaydetti. Bu olayın takipçisi olacaklarını anlatan Akkaya, gazetecilerin sahte diş hekimleri ile ilgili sorularını cevaplandırdı.

Türkiye'de 3 bin sahte diş hekimi bulunduğunu ifade eden Akkaya, bu sorunun sadece Türkiye'de değil diğer ülkelerde de var olduğunu söyledi. Akkaya, diplomasız olarak yapılan müdahalelerin çok büyük sorunlara neden olduğunu belirterek, Türkiye genelinde diş hekimleri odalarının bu kişiler hakkında denetim yapılması için devletin kurumlarına ihbarlarda bulunduğunu, ancak sonuç alınamadığını kaydetti. Akkaya, "Sahte diş hekimlerine önceden daha az ceza veriliyordu. Şimdi ise 3-5 yıl hapis cezası veriliyor. Bu ceza paraya çevrilmiyor ve tecil edilmiyor. Bu ceza caydırıcı olmasına rağmen yine de yeterli değil. Denetimlerin sıkı yapılması lazım." diye konuştu.

Devlet'e ait ağız ve diş sağlığı kurumlarının ihtiyacı karşılayamadığını söyleyen Akkaya, 17 yaşındaki Sinan'ın para vermeden bir diş hekimine ulaşması halinde bugün hayatta olabileceğini söyledi. Akkaya, şöyle dedi:

"Devlet kendi kurumlarında ağız ve diş sağlığı hizmeti veriyor. Bunun sayısı vatandaşın ihtiyacını karşılayacak düzeyde değil. Bir vatandaş diş için devletin kurumuna gittiği zaman 120 veya 6 aya kadar beklemek zorunda kalıyor. Bu zaman içinde dişteki riskler de artıyor. Buna çözüm bulunmalı ve tedbirler alınmalı."

Sahte diş hekimleri konusuna ihbarda bulunduklarını, ancak bir sonuca ulaşamadıklarını ifade eden Akkaya, "Yaptığımız ihbarlara rağmen bu kişiler çalışmaya devam ediyor. O kadar ihbarda bulunmamıza rağmen dikkate alınmıyor ve değerlendirilmiyor." dedi. aktifhaber

"Hiçbir şeyi yok" denilen çocuk, ambulansta öldü

23 Kasım 2009 Ağrı'da doktorların, "Hiçbir şeyi yok" dediği iddia edilen çocuk, ambulansta hayatını kaybetti.
Kazım Karabekir Mahallesi'nde oturan Vural ailesi, rahatsızlanan 4 yaşındaki oğulları Umut Vural'ı Ağrı Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi'ne götürdü. Acil servisinde yapılan müdahale sonucunda doktorlar, "Hiçbir şeyi yok ancak beyin MR'ı çekilse iyi olur" dedikleri çocuğu Erzurum'a sevk etti. Ambulansla yola çıkarılan hasta, Eleşkirt mevkiinde hayatını kaybedince acılı aile doktorlar hakkında suç duyurusunda bulundu.
Çocuğunun ihmal sonucu hayatını kaybettiğini iddia eden baba Mustafa Vural (26), doktorların oğlunun hastalığı ile yeterince ilgilenmediğini söyledi. Göz göre göre oğlunu kaybettiğini belirten baba, "Çocuğum aniden fenalaşınca hastaneye getirdim. Burada yapılan kontroller sonucunda çocuğumun hiçbir şeyinin olmadığını ancak bazı tetkikler için Erzurum'a gitmesinin iyi olacağını söyleyerek sevk ettiler. Eleşkirt'e geldiğimde çocuğum can verdi. Olayın ardından Eleşkirt'te şikayetçi olarak Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulundum. Çocuğumun cenazesi, otopsi yapılmak üzere Trabzon'a gönderildi" dedi.
netgazete

Kanserli çocuklar, hastanede mikrop kapmış
Akdeniz Üniversitesi Hastanesi'nde tedavi gören çocukların aileleri, hastanedeki yer sıkıntısı yüzünden çocukların tedavilerinin aksadığını ve enfeksiyon kaptıklarını ileri sürdü. Hastane bahçesinde açıklamada bulunan aileler, meselelerini iletmek için gittikleri başhekimin, kendilerine "Bir gün herkes ölecek" dediğini iddia etti. 16.03.2010 ANTALYA netgazete

23 Mart 2010
Başörtülü Anneye İğrenç Sözler
6 aylık bebeği havale geçiren bir anne... Medet umarak geldiği İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde iğrenç bir muamele ile karşılaştı...

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Halit Çam, 6 aylık bebeği havale geçirince, bebeğini Cerrahpaşa Hastanesi Çocuk Acil bölümüne getiren Sevda Akçay'a sırf inancı gereği taktığı başörtüsünden dolayı hakaret dolu sözler sarf etti.

Türkiye'de inancı gereği taktıkları başörtüsünden dolayı birçok kadın zenci muamelesine tabi tutuluyor. Örtülü hanımlar hakaretlere ve aşağılanmalara maruz kalıyor. Yaşanan bu tür olayların son örneği ise İstanbul Üniversitesi (İÜ) Cerrahpaşa Hastanesi'nde meydana geldi. İÜ Türk Dili ve Edebiyat Bölümü Araştırma Görevlisi Yusuf Akçay'ın 6 aylık bebeği Hakan Yavuz Akçay, rahatsızlanarak havale geçirdi. Hakan bebeğin havale geçirmesi üzerine anne Sevda Akçay (24) bebeğini Cerrahpaşa Hastanesi Çocuk Acil bölümüne götürdü. Anne Akçay, hastanede Prof. Dr. Halit Çam tarafından olmadık hakaretlere maruz kaldı.

ANNEYE HAKARET GİBİ SÖZLER

Anne Sevda Akçay konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada, çocuğu hastanede yatarken, çocuk acil bölümünden sorumlu olan Prof. Dr. Halit Çam'ın, teftiş sırasında oğlu Akçay'ı kontrol ettiğini söyledi. Kontrol sırasında doktorun kendisine, “çocuğun nesi var?” diye sorduğunu ifade eden Akçay, doktora çocuğunda kalsiyum eksikliği olduğunu söylediğini kaydetti.

Akçay, Doktor Çam'ın bu cevap karşısında, kalsiyum eksikliğinin çocukta olmasına rağmen kendisine dönerek; “baksana şu kıyafetine tabii ki kalsiyum eksikliği olur. Bu kıyafetin neresinden güneş girecek. Sen hiç mayonu giyip deniz kenarında güneşlenmedin mi?” şeklinde garip bir cevap verdiğini belirtti. Doktorun kendisine hangi ilçede oturduğunu sorduğunu da söyleyen anne Akçay, Ümraniye'de oturduğunu söylediğini ifade etti.

Bu cevap karşısında Doktor Çam'ın daha da ileri gittiğini kaydeden Akçay, kendisine, “Tamam işte kendine benzeyenlerle beraber oturuyorsun” şeklinde konuştuğunu söyledi.

Çocuğunun hastalığı ile mi yoksa karşısındaki garip tavırlar içerisindeki doktorla mı uğraşacağına şaşırdığını kaydeden Sevda Akçay, doktora, “Siz bana hakaret etmeye mi geldiniz, çocuğumuzla ilgilenmeye mi geldiniz?” şeklinde soru sorduğuna dikkat çekti. Akçay, doktorun bu soru karşısında sırıtıp uzaklaştığını belirtti.

İstanbul Üniversitesi (İÜ) Türk Dili ve Edebiyat Bölümü Araştırma Görevlisi Yusuf Akçay ise, doktorun eşi Sevda Akçay'a bu şekilde davranmasını hekim ahlakına yakıştıramadığını söyledi.

Prof. Çam, çam üstüne çam devirdi

Konuyla ilgili kendisine ulaştığımız Doktor Halit Çam, yaptığı açıklamada, Sevda Akçay ile arasında tartışma yaşandığını doğruladı. Olay günü tıp öğrencileri ile beraber hastalara vizite yaptıklarını kaydeden Doktor Çam, annenin tesettürlü olduğu ve çocuğunda da kalsiyum eksikliği olduğunu duyunca öğrencilere dönerek; “Muhafazakar yapıda insanlar kapalı giyindiği için bunların güneşe maruz kalma şansları az. Dolayısıyla bu kişilerin çocuklarında kalsiyum eksikliği rastlanabiliyor. Bu kişiler farklı görüşlerdeki kişiler gibi mayo giymediği için güneşte kalma ihtimalleri de az” diyerek konuyu anlattığını belirtti. Doktor Halit Çam, anne Sevda Akçay'a dönerek de; “Sizler muhafazakar olarak farklı görüşte olan insanlar gibi mayo giymediğinizden dolayı güneşe maruz kalamıyorsunuz… Mayo giyenlerde ise kalsiyum eksikliği olmaz” dediğini iddia etti. Doktor Çam, anne Akçay'ın cahil olduğunu ve aydınlatmak için bunları kendisine söylediğini öne sürdü.
Kaynak: Vakit

1478 üründen 124'ü GDO'lu çıktı!
04 Mayıs 2010 Anadolu Haber
GDO yönetmeliğinde yapılan değişiklik nedeniyle düşen mısır ve soya ithalatının, Yönetmeliğin değiştirilmesinin ardından patladığı ortaya çıktı!

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı‘nın 26 Ekim 2009 tarihinde çıkardığı "Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmelik"teki ithalata yönelik getirilen kurallar nedeniyle düşen mısır ve soya ithalatının, Yönetmeliğin değiştirilmesinin ardından patladığı ortaya çıktı!

Bakanlık tarafından GDO Yönetmeliği‘nde 20 Kasım 2009 tarihinde yapılan değişiklikle "26.10.2009 tarihinden önce kontrol belgesi almış" ürünler ithalat aşamasında denetleme kapsamından çıkartılmış; Ocak 2010‘da da bu muafiyetin süresi genişletilmiş ve bu kez "20.01.2010‘dan önce kontrol belgesi almış" ürünlerin 1 Mart 2010‘a kadar serbestçe ülkeye girişine olanak sağlanmış, bu belgelerinin kazanılmış hak yarattığından bahisle ürün ithalatının yönetmelikteki izin ve denetim sisteminden muaf olduğu düzenlenmişti. Söz konusu ertelemelere ilişkin Danıştay 10 uncu Daire‘de açmış olduğumuz davalarda Yüksek Mahkemece çevre ve insan sağlığı yönünden risk oluşturabilecek durumlarda, risk oluşturan hallerin kazanılmış hak kapsamında korunamayacağına hükmedilmiş ve Yönetmeliğin 1 Mart 2010‘a ertelemeye ilişkin düzenlemelerinin yürütmesi durdurulmuştu.

GDO‘ya Hayır Platformu olarak, yönetmelik değişikliklerinin ardından basın toplantıları düzenleyerek, "26 Ekim 2009 tarihinden önce kontrol belgesi almış ürün miktarı kaç tondur, bunların ürün dağılımı nasıldır ve ithalatçıları kimlerdir? 26 Ekim 2009-20 Ocak 2010 tarihleri arasında kontrol belgesi alınan ürün kaç tondur, bunların ürün dağılımı nasıldır, ithalatçıları kimlerdir? ‘Türkiye‘ye bir gram GDO‘lu ürün girerse istifa ederim‘ diyenler ne olmuştur da, GDO‘ların ithalatına izin verme durumunda kalmıştır?" diye sormuştuk.

Bilgi Edinme Başvurusu yoluyla Tarım ve Köyişleri Bakanlığı‘ndan aldığımız verilere göre, 26 Ekim - 16 Aralık 2009 tarihleri arasında düşük seviyelerde seyreden mısır ve soya ithalatı, Yönetmelik değişikliklerinin ardından katlanarak artmıştır. Gıda ve yemlik mısır ithalatı yaklaşık 18 bin tondan, 80 bin tonlara, yemlik soya da 10 bin tondan 294 bin tona çıkmıştır.

Mısır; Fransa, Arjantin, Ukrayna, ABD, İspanya, Slovak Cumhuriyeti, Sırbistan, Karadağ, Belçika, Rusya, Romanya, Bulgaristan, Tayland, İngiltere ve Bosna Hersek‘ten ithal edilmiştir.

Soya ithali de, Danimarka, ABD, Hong Kong, Tayland, Hindistan, Fransa, Çin, Almanya, Ukrayna, İsviçre, Belçika, İspanya, İsrail, İngiltere ve Kanada‘dan yapılmıştır.

Ayrıca 1 Mart 2009 - 1 Mart 2010 tarihleri arasında, Romanya, Ukrayna ve Bulgaristan‘dan 92.813 ton kolza ve Vietnam, Tayland, Pakistan, Mısır,
İtalya, Çin, Tayvan, Arjantin, ABD, Uruguay, Endonezya, Şili, Fransa ve Hong Kong‘dan 104.473 ton pirinç ithal edilmiştir.

Bakanlıkça 11 Aralık 2009 tarihine kadar laboratuarlarda incelenen 1478 üründen 124 adedinin (yüzde 8.3) GDO‘lu olduğu tespit edilmiş ve bunların ithaline izin verilmemiştir. Ancak 20 Kasım 2009 ve 20 Ocak 2010 tarihlerinde yapılan yönetmelik değişiklikleri ile kontrol belgesi olan ürünlerde analiz zorunluluğu kaldırıldığı için ülkeye giren bazı ürünlerin GDO‘lu olup olmadığı belirlenememiştir. Özellikle yukarıda verilen ithalat listesindeki ABD, Arjantin, Hindistan, Kanada ve Çin‘in, GDO‘lu üretimde dünyada başı çeken ülkeler arasında yer aldıkları anımsanırsa, analiz yapılmamasının vahim sonuçları daha açık biçimde görülebilecektir.

Ne yazık ki, GDO‘lu ürünler konusunda ticaret ve rant için, üretici ve tüketici konumundaki milyonlarca yurttaşımızın sağlığı riske atılmıştır!
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, yönetmelik değişiklikleri ile muafiyetin sağlandığı dönemlerde, hangi firmaların ithalat yaptığını açıklamak zorundadır.

Uluslararası düzeyde yapılan bilimsel çalışmalar, GDO‘lu ürünlerin alerjik reaksiyonlar doğurduğunu ve antibiyotiğe direnç yarattığını kanıtlamış; kan biyokimyasında bozulmalar - organ hasarları - doğum anomalileri - üçüncü nesilden sonra kısırlık yaratma risklerinin de varlığını ortaya koymuştur.

Tüm bunlar ortadayken, 26.03.2010 tarihinde Resmi Gazete‘de yayımlanarak yürürlüğe giren 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu ile GDO‘lu ürünlerin ithalatı denetimli serbestliğe tabi kılınmıştır. Hem çevre ve halk sağlığı, hem de Türkiye‘nin tarımsal üretim potansiyeli açısından büyük sakıncalar doğuran Yasa‘da, antibiyotiğe direnç geni taşıyan GDO‘lu ürünlerin ithalatının yasaklanması konusunda bir hükmün bulunmaması büyük bir eksikliktir. Ayrıca Biyogüvenlik Kurulu‘nun kamu ağırlıklı oluşturulması, Yasa‘nın altlığı olan Yönetmeliklerle meslek örgütleri tanımına konunun ticari taraflarının da eklenmesi, Kurul‘un tarafsızlığı ve bilimselliği konusunda kuşku yaratmaktadır.

Diğer bir önemli konu ise, Biyogüvenlik Yasası çıkarıldıktan sonra bu Yasa‘nın alt Yönetmeliklerinin yayımlanması yoluna gidilmesi gerekirken; hala 26 Ekim 2009 tarihli Yönetmelikte değişiklik yapılmaya devam edilmesidir. 20 Kasım 2009 ve 20 Ocak 2010 tarihli değişikliklerden sonra, en son 28 Nisan 2010 tarihinde bir değişiklik daha yapılmıştır. Bu değişiklikle, insan ve hayvan tedavisinde kullanılan antibiyotiklere karşı direnç genleri içeren GDO ve ürünlerinin ithalatı ve piyasaya sunulmasını yasaklayan hüküm yürürlükten kaldırılmış, izin koşulları ve Komite‘nin görevleri arasına "Avrupa Birliği‘nde tüketime uygunluğu onaylanmış genler hakkında değerlendirme yapma" hükmü eklenmiştir. Böylece, bir taraftan antibiyotiklere karşı direnç genleri içeren GDO ve ürünlerinin ithalatı serbest bırakılırken, diğer taraftan Türkiye‘nin risk yönetimi yetkisi daraltılmakta ve Bakanlık kararına terk edilmektedir. Türkiye‘ye yıllar boyunca GDO‘lu ürünlerin girişine seyirci kalan bir Bakanlığa, sınırları daraltılarak risk yönetiminin devredilmesi, kamu yararına sonuçlar doğurmayacaktır.

Bizler, bu alanda yıllardır halk yararına çaba gösteren kurum ve kuruluşlar olarak, bir kez daha "GDO‘ya Hayır" diyoruz. Halkın ve ülkenin yarar ve çıkarları, şirketlerin kar hırsının üzerindedir. İlgili yargı kararlarında da altı çizildiği üzere, çevre ve insan sağlığı yönünden risk oluşturabilecek durumlarda, riskin konusu kazanılmış hak kapsamında korunamaz. GDO‘lu ürünlerin ithalatı ve transit geçişi derhal yasaklanmalı, Türkiye‘nin üretim kapasitesi onarılarak sektörün ihtiyacı olan tarımsal hammaddelerin yurtiçinde üretilmesi sağlanmalıdır. Türkiye‘nin tarımsal hammadde dış ticaretinde net ithalatçı olması ve bu açığın kapatılması için GDO‘lu ithalata izin verilmesi, Türkiye‘nin yararına olamaz.

Tarım sektörünün üretim gücünün korunarak geliştirilmesi, halk sağlığının her türlü ticari kaygının üzerinde tutulması ve dünyanın en önemli gen merkezlerinden birisi olan ülkemizin genetik yıkıma sürüklememesi için GDO‘ya Hayır diyoruz...
Kamuoyuna saygı ile duyurulur...
(GDO‘YA HAYIR PLATFORM)

Yoğun bakımdaki bebeklere makyaj da yapmışlar

İstanbul Kartal'daki Bebek Yoğun Bakım Ünitesi'nde tutulan sağlıklı bebekler üzerinden Sosyal Güvenlik Kurumu'nun (SGK) dolandırıldığı iddia edilen özel hastanede, bebeklere makyaj yapıldığı da ortaya çıktı. Bir yetişkin gibi süslenen ve adeta işkence edilen bebeklerin gözlerinden gelen yaş fotoğraf karelerine yansıdı. 06.04.2011 İSTANBUL netgazete

Hasta Kadına Çarşaf Sorgusu!
Çarşaflı kadın, tedavi için gittiği hastanede hiç beklemediği bir tepkiyle karşılaştı. 4 çocuk annesi, çarşaf sorgusuna çekildi
14 Nisan 2011
Anadolu Haber
İstanbul Üniversitesi Kardiyolojı Enstitüsüne, kalbinden muayene olmak için giden 4 çocuk annesi 46 yaşındaki kadının, EKG çektirmek için girdiği odadaki görevli kadın tarafından çarşaf sorgusuna çekildiği ortaya çıktı. Çarşaf giydiği için hastaya ilgisiz ve tepkili davranan hastane personelinin, hastayı eline belgelerini tutuşturup gönderdiği iddia edildi.

Başbakan Erdoğan'ın "kızının başörtülü olduğu için ABD'ye vize başvurusunun kabul edilmediğini" açıkladığı gün benzer bir kılık-kıyafet ayrımcılığının da Ergenekon tutuklusu Mehmet Haberal'ın tedavisi sürecinde medyada gündeme gelen İstanbul Üniversitesi Kardiyolojı Enstitüsü'nde yaşandığı ortaya çıktı.

HASTANE GÖREVLİSİNDEN HASTAYA ÇARŞAF SORGUSU

Haber 7'de yer alan habere göre, astım-boranşit ve kemik ağrıları olan ve aile hekimi tarafından kalbinden muayene olması istenen Aysel S. dün sabah saatlerinde tedavisini yaptırmak için eşi ve oğlu ile İstanbul Üniversitesi Kardiyolojı Enstitüsüne gitti.

Acilde kaydı yapılan Aysel S. görevliler tarafından EKG çekilmesi gerektiği söylenilerek yönlendirdi.

İddiaya göre; EKG odasında 45-50 yaşlarında kadın görevli tarafından tavırlı bakışlarla karşılanan hasta, "niye çarşaf giyiyorsun" sorgusuna çekildi.

Tümörlü böbrek yerine sağlamını almışlar
Konya'da ameliyat olduğu hastanede tümörlü böbreğinin yerine yanlışlıkla sağlam böbreği alınan ve bir süre sonra akciğere sıçrayan kanser nedeniyle hayatını kaybettiği iddia edilen Gülizar Durmaz'ın ölüm nedeni, Adli Tıp Kurumu tarafından mercek altına alındı. 24.04.2011 KONYA netgazete

Yanlış iğnenin kangren ettiği kolunu gömdü
Konya'da tüp bebek için başvurduğu özel hastanede damardan yapılması gereken serumun kasa yapılması sonucu kangren olan kolu kesilen Saime Kayan, eşiyle birlikte geldiği mezarlıkta gözyaşları arasında kolunu gömdü. Hüseyin ve Saime Kayan çifti, kesilen kolla Üçler Mezarlığı'na geldi. Bir kolu olmayan Saime Kayan, kocasıyla birlikte kesik kolunu ağlayarak toprağa gömdü. "Kesilen kolu aldık" diyen Hüseyin Kayan, "Sağlık Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı ve savcılığa gerekli suç duyurusunda bulunduk. Bebek beklerken eşimin kolu kesildi, nasıl bir sonuç çıkacak bekliyoruz" dedi. 18.07.2011 KONYA netgazete

Sahtekar Doktor 25 Yıl Cerrahlık Yapmış
15 Kasım 2007
25 Yıllık cerrah'ın sahtekar olduğu yüzlerce kişiyi ameliyatta öldürdüğü ve Genel Cerrahi Bölüm Başkanına kadar yükseldiği ortaya çıktı.
İpokration Hastanesi'nde 25 yıldır cerrah olarak görev yapan ve son yıllarda Genel Cerrahi Bölüm Başkanı görevini yürüten doktorun 'sahte' diplomalarla işe alındığı ve binlerce hastanın ölümüne sebep olduğu belirlendi.

Yunanistan, akıl almaz bir skandalla çalkalanıyor. Hastaneye gelen teftiş kurulunun araştırması sonucu, sahte diplomalarla işe alınan bir kişinin, 25 yıldır görevde kaldığı ve hastanede Genel Cerrahi Bölüm Başkanlığı'na kadar yükseldiği ortaya çıktı.

Adı henüz açıklanmayan doktorun ameliyatlarında son yıllarda yüzde 25 ölüm oranının oluşması, teftiş kurulunu harekete geçirdi. Doktorun bilgi dosyasına ulaşan kurul yetkilileri, doktorun tüm diplomalarının sahte olduğunu ortaya çıkardı. Yapılan araştırma sonucu doktorun cerrah olmadığı, bu alanda herhangi bir eğitim almadan binlerce ameliyat yaptığı öğrenildi.

Öte yandan, sahte cerrahın yaptığı ameliyat esnasında hayatını kaybeden hastaların yakınlarının açtıkları birçok davada da sahte doktorun masum bulunması dikkat çekti. Sahte doktor görevinden alınırken, Yunanistan Sağlık Bakanlığı'nın konu hakkında başlattığı soruşturma da devam ediyor.
aktifhaber







En son Ekim tarafından Sal Mar 23, 2010 9:03 pm tarihinde değiştirildi, toplam 2 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Sal Arl 01, 2009 12:24 am    Mesaj konusu: Özürlüler yurdunda işkence vahşeti Alıntıyla Cevap Gönder

Özürlüler yurdunda 'işkence' vahşeti

Osman ASİLTÜRK / SABAH 01.12.2009
İstanbul Bakırköy'deki rehabilitasyon merkezinde yapılan işkenceyi, bir temizlik işçisi cep telefonuyla çekti. Görüntülerde, bakıcılar engelli hastaları acımasızca dövüyor, sırtlarında sigara söndürüyor
İstanbul Bakırköy'deki rehabilitasyon merkezinde işkence skandalı ortaya çıktı. Bakıcıların hastalara yaptığı işkence, bir temizlik görevlisi tarafından cep telefonuyla görüntülendi. Hastaların sırtlarında sigara söndüren ve acımasızca döven vicdansızlar, şoke etti. Başbakanlık müfettişleri, soruşturma başlatırken, 6 görevli hakkında "Eziyet etme" suçundan 32'şer yıl hapis cezası isteniyor.

AĞIR HAKARETLERLE BAŞLIYOR
Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'na bağlı 80. Yıl Bakırköy Özürlüler Bakım ve Rehabilitasyon ve Aile Danışma Merkezi "işkence skandalı" ile çalkalanıyor. Skandal, temizlik elemanı İ.E'nin 6 Ocak 2009 tarihinde İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü'ne verdiği şikâyet dilekçesiyle patlak verdi. Son aylarda şiddet olaylarının arttığına dikkat çeken görevli, cep telefonuyla çektiği işkence görüntü ve fotoğrafları da delil olarak sundu. Özel hizmet alma yoluyla Efe Sosyal Hizmetler Limited Şirketi adına rehabilitasyon merkezine gelen bakıcıların vahşeti, ağır hakaretlerle başlıyor, sırtta sigara söndürmeyle bitiyor! Çıplak halde üzerlerine soğuk su püskürtülen engellilerin, "Kurtarın bizi" dercesine bakışı ise yürekleri parçalıyor.

TAŞERON SADİSTLER...
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, skandal üzerine soruşturma başlattı. Rehabilitasyon merkezinde 12 Ocak 2009-25 Şubat 2009 tarihleri arasında yapılan incelemenin ardından 17 sayfalık rapor hazırlandı. Bu rapor, vahşeti tüm çıplaklığı ile gözler önüne serdi. Kurum müdürü Şevket Kalkan, personel ve taşeron bakıcıların ifadeleri doğrultusunda işkence gördükleri saptanan Ahmet B. (39), Cumali A. (16), Volkan D. (24) ve Yusuf B. (28) adlı hastalar, Adli Tıp Kurumu'na gönderildi. Adlı Tıp, Ahmet B.'nin sırtında 13, Yusuf B.'nin sırtında 10, Volkan D.'nin sırtında 3, Cumali A.'nın sırtı ve vücudunun çeşitli yerlerinde 9 kez sigara söndürüldüğünü tespit etti.

32'ŞER YIL HAPİS İSTENİYOR
Başbakanlık müfettişlerinin raporlarını inceleyen Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, iddianame hazırladı. İddianamede taşeron şirketin bakım elemanları Ramazan B. (28), Temur D. (30), Seyfullah Serkan K. (27), Selim A. (29), Ergun K. (49) ve Gani G.'nin (26) "Çocuğa beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye eziyet etmek" suçundan toplam 32'şer yıl hapsi istendi. Mağdurların özürlü olduğu için kendilerini ifade edemediklerine dikkat çekilen iddianamede, şüphelilerin sistematik şekilde mağdurlara insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, aşağılanmasına yol açtıkları belirtildi.

'UYARDIM, DIŞLANDIM'
İşkence görüntülerini çeken görevli İ.E. ifadesinde, hastalara şiddet uygulandığı için rahatsızlık duyduğunu ve bunun için dışlandığını belirterek, "Personel arasında gruplaşmalar var. Ben 'Çocuklara şiddet uygulamayın' diye uyardığım için dışlandım. Özürlü çocukların burada şiddete maruz kalmasına vicdanım elvermediği için bu şikâyeti yaptım. Ergun Kanal'ın özürlü Cumali'ye tokat attığını ve çimdiklediğini gördüm, Temur'un da Cumali'ye sandalye ile vurduğunu telefonla çektim" dedi.

'SIRTIMI AÇIP, SİGARA BASTI'
Çocukların sırtlarının sigara ile yakıldığına şahit olan Dr. Volkan Kaplan ise ifadesinde, "Nöbetimden sonra eve gittim. Daha sonra acil çağrı üzerine hemen yurda gittim. Müdürle çocukların sırtını kontrol ettik. Yusuf B.'nin sırtındaki yara 1- 2 günlük gibi tazeydi ve bende sigara yanığı izlenimi uyandırdı. Diğer üç çocuğun yaraları daha eskiydi. Aynı gün içinde odama gelen Yusuf B. 'Ben uyumak için odama gittiğimde Temur Demirci benim sırtımı açıp sigara basıp gitti' dedi" diye konuştu.

'OĞLUMU COPLA DÖVMÜŞLER'
Mağdur engellilerin yakınları da şikâyetçi olarak davaya katılmak istedi. Oğlu Volkan D.'nin kendini ifade edemeyecek durumda olduğunu söyleyen Hülya D., "Volkan'ı her ziyarete gittiğimde kafasında yaralar bereler görüyordum. Bir ara oğlum, bir hafta süre ile bana gösterilmedi. Gösterildiğinde kulağının zarar gördüğünü öğrendim" şeklinde konuştu. Mağdur engelli Cumali A.'nın annesi Züleyha A. ise, "Oğlum Cumali sanıklar tarafından eziyet edilerek dövülmüştü. Ayrıca copla vurmuşlardı" ifadesini kullandı.
Sabah

22 Aralık 2009
Miadı Dolmuş İlaçtan Ölmüş
Isparta'da bir vatandaşın hayatını kaybetmesine tarihi dolmuş ilaçın sebep olduğu iddia ediliyor.
Isparta'nın Eğirdir ilçesinde kalp rahatsızlığı nedeniyle tedavi gören bir hastanın, eczaneden alınan miadı dolmuş ilacın enjekte edilmesi yüzünden hayatını kaybettiği iddia edildi.

Kalp rahatsızlığı bulunan 50 yaşındaki Hatice Ünsal, Eğirdir Kemik Hastalıkları Hastanesine kaldırıldı. Burada yapılan muayenenin ardından hastaya doktor tarafından antibiyotik içerikli enjeksiyon yoluyla alınacak bir ilaç yazıldı. Bir eczaneden alınan ilacın ilk ikisinin enjekte edilmesinden sonra vücudunun bazı yerleri şişmeye başlayan hasta, üçüncü enjeksiyonun ardından fenalaştı.

Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesine kaldırılan hasta, 29 Ekimde beyin kanaması teşhisiyle yoğun bakım ünitesinde müşahede altına alındı. Hasta, yoğun bakımda 38 gün süren yaşam mücadelesini kaybetti. Hatice Ünsal'a enjekte edilen ilacın son kullanım süresinin dolduğunu öğrenen aile, ilacı veren eczacı hakkında suç duyurusunda bulundu.

SDÜ Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanı Do ç. Dr. Çetin Lütfi Baydar, Hatice Ünsal'ın otopsisinin ayrıntılı tetkik için İzmir Adli Tıp Kurumu'na gönderildiğini ve oradan çıkacak sonuca göre ölüm sebebinin netlik kazanacağını bildirdi.
aktifhaber

Hasta taşıyan ambulans takla attı: 5 yaralı
16:55 - Balıkesir'in Bandırma ilçesinde rahatsızlanan Burcu Baştürk'ü hastaneye götüren Ali Duman'ın kullandığı ambulans, Bandırma-Bursa karayolunda takla attı. Kazada, hasta Burcu Baştürk, ambulans şoförü Ali Duman, doktor Selçuk Dinçer, sağlık memuru Abdurrahman Tavlı ve refakatçi Oktay Baştürk yaralandı. 27.12.2009 BANDIRMA netgazete

KAÇ KURUMDA EŞEK ETİ VERİLİYOR
01.01.2010

Çevre Ve Tüketici Haklarını Koruma Derneği (ÇETKODER) Başkanı Mustafa Göktaş, hükümetin özelleştirme politikalarını eleştirdi. AKP’nin halkın sağlığı ile oynadığını söyleyen Göktaş, hastanede, yurtlarda, THY’de, demiryollarında, ulaştırmada, askeri alanlarda ve okullarda yemek işinin çok sıkı denetlenmesi gerektiğinin altını çiziyor.
İşte Mustafa Göktaş’ın makalesi:
“Değerli insanlarımız,
Defalarca söyledim ve yazdım. Aynı zamanda basın açıklamaları yaptım. Bakın benim söylediklerim gün gün ortaya çıkıyor. Çünkü bu hususları bilmek için MÜNECCİM olmaya gerek yok. Aklı çalışan herkes bu işin farkına varır ve olayı ortaya çıkartır. Yeter ki istensin. Yeter ki vicdan ile cüzdanı karıştırmasınlar… Bakın bu husus da yaklaşık 10 yıldır sesleniyorum
Devletin ilgili ve yetkili kurulları ile idarecilerine, gelin bu yemek içmek başta olmak üzere birçok hizmeti özelleştirmeyin. Geri alın. Çok büyük zarardasınız. Sadece maddi kayıplar değil. Milletin sağılığı ile oynanıyor. Yaşam hakkı elinden alınıyor diyorum. Hastanede, Yurtlarda, THY de, Demiryollarında, Ulaştırmada, Askeri alanlarda, okullarda bu yemek işi mutlaka çok çok sıkı denetlenmeli. Sadece yemek değil. Güvenlik, Temizlik, Bilgi işlem ve faturalandırma, Tomografi ve MR (emar) çekimleri gibi çok sayıda iş özelleştirilip hizmet alımı ihalesi ile yapılıyor. Şimdi AT ve EŞEK eti çıktı deniyor. İşte Haberler ve basına yansıyanlar.
Bakın ben söylüyorum. Bu dağın arkasına bakın. Detaylı inceleyin, araştırın, soruşturun, bakın daha neler çıkacak. Sadece AT ve EŞEK eti şimdi yakalanan yerde değil, çok kurumda KEDİ, KÖPEK eti de çıkacak. Söylüyorum size. 3 Kap yemek 2 – 3 – 4 – liraya çıkmaz ve verilmez. Veriyorsa bu işte iş var? O işi çözecek olanda DEVLET… Devletin ilgili birimleri… Çözmüyorsa niye çözmüyor onu düşünün? Babasının hayrına mı çözmüyor?
Değerli insanlarımız,
Son zamanlarda okullarda, değişik iş yerlerinde, hastanelerde, toplu düğün yemeklerinde meydana gelen zehirlenmelerden dolayı sık sık seslenip hazır yemek sektörünün iyi denetlenmesini, Tarım – Sağlık Bakanlığı yetkilileri ile Belediye ekipleri ve adli kolluk kuvvetlerinin de takip etmesi gerektiğini defalarca dile getirdim. Ama bizi dinleyen olmadı. Kim size 2 lira ile 4 lira arsında üç kap yemeği veriyorsa onu iyi araştırın dedim.
Efendim herkes hırsız mı? Değil… Ama malzemeden çalmıyorsa, işçilikten çalmıyorsa, içeride diyetçisi, gıda mühendisi, kontrol memuru ve müdürü amiri firmayı kollamıyorsa o fiyat ile nasıl işi kotaracak? Şartname ortada. İdari ve teknik şartnameler belli. Alın elinize didik didik edin. İşi anlayan bilirkişiyi bulun incelesin. Bir uzman diyetçi ile gıda mühendisi de bulun şartnamelere baksın. Sonra gelip yemek verilen yerde denetim yapsın. Ya o yazılanlara uyulmuyor, yâda uyuluyor içine at eşek kedi köpek eti konuyor. Bunun başka izahı yok. Etin, Kıymanın rostonun fiyatı belli... Balığın belli. Millet ardı ardına gümlerken bunlar bu fiyatla nasıl ayakta kalıyor? Tek kelime ile içerde adamları var idare ediliyorlar ve şartnamelere uyulmuyor. Tabiî ki bu işe göz yumanlarında ya kredi kartları borcu, ya başka borçları ya da başkaca ihtiyaçları o firmalar tarafından karşılanıyordur. Kimse babasının hayrına yapmıyor. Bizi ise, o, şu, bu, ilgilendirmiyor. Yediğimiz içtiğimiz ilgilendiriyor. Resmen sağlığımızla oynuyorlar. Her zaman söylüyoruz. Etkili ve yetkili denetim yapın.
Özellikle Hastane, Yurt, Askeri alan, Ulaştırma ve devletin diğer birimlerinde hazır yemek verenlerin mutfakları çok sıkı denetlenmeli. Ayrıca tüketiciye servis yapılırken de denetlenmeli. Bakın neler ortaya çıkacak?
Değerli insanlar,
Pirinç başta olmak üzere kuru gıdadaki zamların hazır yemekçileri perişan ettiği çok iyi biliyorsunuz. Bunların çoğu, bulundukları yani hizmet verdikleri yerde işi ihale ile almış. O yüzden piyasadaki fiyat artışları da çoğunda faturaya yansıtılmıyor. Ve eski fiyat. Yani şu. Adam 2- 3 yıllığına işi almış. 2- 3 yıl önceki fiyat şimdi aynı mı? Nasıl olur bu iş diyen yok mu? Var da duyan yok. Tınlayan yok. İşte böyle suçüstü yakalanacak da bir iki gün yazılıp çizilecek sonra yine aynı tas aynı hamam soymaya devam edecekler.
Sadece ette değil. Süt ve süt ürünlerinde de büyük hileler var. Bu hazır yemek verilen yerlerde bu işleri çok iyi denetlesinler bu işi yapanların çoğu bırakır kaçar.
Tekrar ediyorum, Resmi kurumlarda hizmet alımı ile yapılan başta yemek sektörü olmak üzere, bilgi işlem faturalandırma, güvenlik, temizlik ihaleleri, alanları, ihalelere girenleri didik didik incelesinler ve kontrol etsinler bakın neler çıkacak.
Değerli insanlar,
Esasında ihalelerde en fazla kırım yapana işi vermek yanlış. Mutlaka bu işe bir çözüm gelmeli. Ve yemek verdiğiniz kurumun dışından uzman tarafsız kişilerin oluşturacağı kurullar bu denetimi yapmalılar. Et, süt, yoğurt, ekmek nasıl verilecek, gramajı, sıhhi oluşu, teknik ve idari şartnamelerin o kurumların kendi elemanlarının dışında o yerin mülki amirinin belirleyeceği Ticaret ve sanayi odası, Esnaf odası, Yemekçiler odası, Tarım, müdürlüğü, Sağlık müdürlüğü, sanayi ticaret il müdürlüğünden birer yetkili uzman kişi nezaretinde kontrolünde fayda var. Hem torpil kurumu işlemez hem sağlık ve nefaset yönünden çok daha iyi olacaktır.
Ama bana kalsa bu özelleştirmeyi ortadan kaldırırım. Nasıl kaldıracağız, ihale ile verilmiş diyorsan, o zaman denetimi çok yönlü yap. Bu denetimi kurum içinde yapanları sık sık değiştir. Aynı denetim 2 – 3 – 5 – 10 senedir aynı kişiler yaparsa firmalar ile ahbap çavuş olurlar, oluyorlar da… Ondan sonra şartnamelere uyulmuyor. Bugün et çıkacaksa bulgur pilavı mantar çıkıyor, et parası alıyor.
Üstelik birde eğer kurumda yemek yiyen sayısı 2 bin ise bunun 1480’i yemek yedi diyelim. Kimseye çaktırmadan o sayı 2 bine tamamlanıyor. Kaç kap çalındı? Günlük hesap yapın, aylık yapın, yıllık yapın ve o firmayı idare edenleri inceleyin. Yaşam şartlarına bakın. Nasıl oluyor bu işler. Bunu ortaya çıkarmak zor mu? Malzemeden çalacaksın, işçilikten çalacaksın, Et yerine mantar yada eşek, kedi, köpek, at eti koyacaksın. 50 işçi çalıştıracaksan 30 çalıştırıp, elli kişi gibi gösterip oradan da tokatlayacaksın. Peki, onu idarede kollayan olmasa o nasıl bu işleri yapacak? Kollanıp kollanmadığını idari ve teknik şartnameleri alıp inceler takip edersiniz. Bunu da devletin ilgili birimleri yapacak. Yani orası hastane ise Sağlık müdürlüğü ve valilik nezdinde tarafsız bir kurul yapacak. Yok, yurt ise yine başka bir kurul. Yani hizmeti satın alan kuruma işi bırakırsanız doğru sonuç almanız mümkün olmaz.
Sadece bu işi merdiven altı olarak tabir edilen yerler değil, çok sayıda kendini uyanık zanneden kuruluşlarda yapıyor. Haksız kazanç elde edenlerin artık önünün kesilmesi gerekmektedir. Özellikle hastaneler, askeri alanlar, Kredi yurtlar, okullarda çok daha sıkı denetim olmalı. Herkes buralara yemek verememeli. Şartlar ağır olmalı. Bu işi gerçekten yapan ve kendini kanıtlamış firmalar bu işleri üstlenmeli. Devlet çok dikkat etmeli.
Bakın size basit bir hesap daha yapayım.
Senede 30 gün RAMAZAN ayı. Çoğu insan orucunu tutar. Ama gidin bakın bu resmi kurumlardaki rasyon sayılarına, düşmemiştir. Yani yemek yiyen azaldığı halde yenmiş gibi tutanaklar tutulmuştur. Sizce kim kazanmıştır? Sadece firma mı? Onu idare eden, olaya göz yumanlar ne yapıyor avucunu mu ovuşturuyor? Hey yavrum hey… Kimse kimseyi koruyup kollamaz. Kolluyorsa sebebi vardır. Araştırın. Soruşturun, inceleyin…
Birde bu Ramazan aylarında o kurumlarda sözde yemekçi firma tarafından kurumun personeline iftar verilir. Envayi çeşit yemek verilir. Mümkün mü? O yemeğin maliyeti ilerleyen zamanlarda rasyonlara kaydırılarak telafi edilir. Çok zor değil.
Buyursunlar, bu tür yerlere yemek veren firmaların sahip ve idarecilerini teknik ve fiziki takibe alsınlar.
Kurumların amirlerini, diyet uzmanlarını, gıda mühendislerini, işe bakan komisyon üyelerini, kontrol memurlarını takibe alsınlar. Bu memur ve görevlilerin banka ve kredi kartı hesaplarını kontrol etsinler. Alış verişlerini incelesinler. Kendileri ve eşlerinin altındaki arabalar, menkul ve gayrimenkulleri incelesinler. Bakın neler çıkacak neler? Kısa zamanda nasıl köşe olmuşlar görsünler…
Değerli insanlar,
Geleyim Zurnanın ZIRT dediği bir başka yere…
Hep söyledim, yıllarca yazdım çizdim. Özellikle Sağlık hizmetlerindeki özelleştirmeler doğru değil. Güvenlik, Temizlik, Yemek, Bilgi işlem ve faturalandırma Sağlıkta özelleşmemeli. Özel sektörden hizmet alınmamalı. Müteahhide verilmemeli. Bunun sadece çalma, çırpma, devleti zarara sokma yanı yok. Birde ırz namus meselesi var. İnsanların şeref ve haysiyetleri var. Özelleşen işte müteahhit adamı çalışıyor. Devlet memuru ve işçisi değil. Hiçbir sorumluluğu yok. Sivil adam. İnternete girin sorgulayın. Bakın Son 20 yılda Hastanelerde ( Devlet ve SSK, Üniversite) kaç temizlik işçisi hasta yâda hasta yakınına tecavüze yeltenmiş yâda tecavüz etmiş? Kaç güvenlik görevlisi hasta yâda hasta yakınını veya doktoru, ebeyi, hemşireyi, sağlık çalışanını dövmüş, darp etmiş, kötü davranmış? Yine bakın bakalım bilgi işlem ve faturalandırmada neler olmuş? Kaç erkeğe hamilelik testi, kaç kadına mutluluk çubuğu takılmış gibi faturada gösterilmiş? Bunlar hikâye değil. Bunlar olmuş olaylar. Özellikle sağlık alanında bu hizmetler özelleşmemeli, derhal kaldırılmalı.
Bilgi işlem ve faturalandırma, Güvenlik, Temizlik, Yemek işlerini bu kurumlar kendi elemanları ve imkânları ile çıkartacak güçtedir ve gerekli fiziki alanları da mevcuttur. Bu yanlıştan dönün. Yanlıştan dönmek de bir fazilettir.
Bugünlük bu kadar, saygı ve sevgilerimle….”

Odatv.com

77 yaşındaki Erol Günaydın, yanlış teşhis yüzünden yürüyemez hale geldi

24 Ocak 2010
55 yıllık tiyatrocu Erol Günaydın (77) şu günlerde biraz rahatsız. Sağlık durumu hakkında açıklama yapan Günaydın, yanlış teşhis kurbanı olduğunu söyledi. Posta gazetesinin haberine göre; tekerlekli sandalye ile dolaşabilen Erol Günaydın “Doktorlar, 3 yıl önce 'Kansersin' deyip beni kesip biçtiler. Onların yüzünden şimdi yürüyemez haldeyim” diye isyan etti. netgazete

03 Şubat 2010
GATA Çağın Gerisinde
Ergenekoncu paşalara 'kurtuluş' raporu vermesiyle gündeme gelen GATA, Erdoğan'ın açıklamasından sonra yine gündemde. GATA'da ilginç yasaklar var...

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın tepkisiyle gündeme gelen GATA’daki çağ dışı yasaklar TSK’yı yıpratıyor.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın TRT-1’de katıldığı “Enine Boyuna” programında açıkladığı ‘GATA’daki başörtüsü skandalı, askeri hastanedeki yasakçı bir başka uygulamayı yeniden gündeme getirdi. GATA Haydarpaşa Hastanesi’nde başörtülü hasta ve hasta yakınlarına başörtüsünün altına takılan bone için yasak uygulanıyor.

BAŞÖRTÜNÜZÜ ÇIKARIN!

Akıllara ziyan yasağın talimatı ise GATA Haydarpaşa Komutanı Tümgeneral Tuncay Çakan tarafından verildi. Yasak kapsamında GATA’nın nizamiyesinde “Bone Teslim Defteri’ tutuluyor. Hasta, hasta ve personel yakınları girişte başörtülerindeki iğneleri ve bonelerini çıkarmaya zorlanıyor. Başörtülerindeki iğneleri ve bonelerini çıkarmaya zorlanan hasta, hasta ve personel yakınları aksi halde hastaneye alınmıyor.

İÇERİ GİREN FİŞLENİYOR

Bu dayatma karşısında çaresiz bonelerini çıkararak içeri girenler de resmen fişleniyor. Tüm nizamiyelerde tutulan Bone Teslim Defteri’ne, kişinin adı soyadı, niçin geldiği, kiminle görüşeceğine kadar tüm bilgileri kalem kalem işleniyor. ‘Bone Teslim Defteri’ tutulmasına tepki gösteren hasta ve hasta yakınları “bonelerin geri verilmesinde karışıklık çıkmaması” gerekçesiyle yapılan uygulamaya karşı çıkıyor. Amacın fişleme olduğunu belirten hasta yakınları sorunun bir kimlikle çözülebileceği halde deftere tek tek kayıt tutulmasının maksatlı olduğunu belirtiyor. Hasta ve yakınlarının kaydedildiği Bone Teslim Defteri için bir üsteğmen tarafından hazırlanan kullanma talimatı daha önce medyada yer almıştı.

İşte belgede yer alan talimatlar:

** Defter mavi kapla kaplanmış olarak temiz ve bakımlı bulundurulacaktır.

** Defterin sayfaları ortadan mühürlenecek ve her sayfaya numara verilecektir.

** Deftere siyah mürekkepli kalemle yazılacaktır.

** Defterde silinti, kazıntı yapılmayacaktır.

** Yanlış yazılan bilgiler karalanmayacak, silinmeyecek, üzeri tek çizgi ile çizilerek düzeltme yapılacak ve düzeltmeyi yapan parafını atacaktır.

** Defter günü gününe sorumlusu tarafından tutulacaktır.

** Her gün sorumlu komutana imzaya çıkarılacaktır.

** Defterden sayfa kopartılmayacaktır.

** Defter 151 sahifeden ibarettir.

Bunu Emine Hanım’a nasıl iletirim?

Emine Erdoğan’ın Nejat Uygur’u GATA’da ziyaret edememesinin perde arkasını ünlü tiyatrocunun eşi Necla Uygur anlattı. Emine Erdoğan’ın ziyaret talebinde bulunması üzerine “Şeref duyarım’” karşılığını veren Necla Uygur, protokolle karşılanması gerekir diye düşündüğü ziyareti GATA doktorlarına bildirdi. Uygur, daha sonra yaşananları şöyle anlattı: “Başbakanlıktan protokolle ilgili bir telefon gelmediğini bu nedenle protokolle karşılanmayacağını söylediler. Başbakanın eşini, türbanlı olması nedeniyle kabul edemeyeceklerini bildirdiler. Bu durumu da Emine Hanım’a benim iletmemi rica ettiler. Doktorlara ‘Hastaneye eşarplı kadınlar giriyor’ dedim. ‘Onlar girebilir’ yanıtını verdiler. ‘Emine Hanım’a bunu nasıl iletirim’ dedim. Benim düştüğüm durum, Emine Hanım’ın durumundan çok daha zordu.” Erdoğan ile Ankara Kalesi’nde görüştüklerini dile getiren Uygur, “Oturduk. Sohbet ettik. Yan yana gelince el ele tutuştuk. Torunlarımızdan konuştuk. Sarıldık ve öpüştük. Hoşgörülü. Ben yakından tanıdım. Emine Hanım bizden biri. Biz neysek Emine Hanım da o” dedi.

BU AYRIMCILIK TCK’DA SUÇTUR

Emine Erdoğan’ın GATA’ya alınmaması herkesimin tepkisini çekti. Uygulamanın anayasaya aykırı olduğu belirtildi. Boğaziçi Avukatlar Derneği Başkanı Bilal Çalışır: Özgürlüğü kısıtlanıyor, herhangi bir yere girmekten alıkoyuluyor. GATA veya başka bir yerle ilgili hiçbir sınırlama yoktur. Bu ayrımcılık da TCK’da bir suç oluşturuyor. İnsan Hakları Derneği Başkanı Öztürk Türkdoğan: Aslolan özgürlüklerdir. Özgürlükler geliştikçe insanların tavırları davranışları ve giyinişler değişir. Maalesef Türkiye’de bu kabul edilmek istenmiyor. Türk Sağlık-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci: Hasta ziyaretinde önemli olan hastanın sağlığıdır. Her insanın hastanede yatan yakınını ziyaret etme hakkı vardır ve bu temel bir insan hakkıdır.
aktifhaber

AMBÜLANS KAZA YAPTI, 4 YARALI
6 Şubat 2010 22:30

Mersin'in Silifke ilçesinde, yolcu otobüsünde fenalaşan kadını hastaneye taşıyan 112 Acil Servisine ait ambulansın, kamyonetle çarpışması sonucu 4 kişi yaralandı.
Silifke Koop'a ait otobüsle Mersin'den Silifke'ye yolculuk eden Nurgül Ulutaş, otobüste rahatsızlanınca yanındaki kızı Zeynep Ulutaş'ın yardımıyla araçtan indirilerek, çağrılan 112 Acil Servisine ait ambulansla Silifke'ye götürülmek istendi.

Mustafa Kuruş yönetimindeki 33 AF 112 plakalı ambulans, hastayı ve kızını aldıktan sonra Atakent Beldesi Susanoğlu mahallesindeki trafik ışıklarında yola aniden çıkan Berat Babalı idaresindeki 33 SF 289 plakalı kamyonetle çarpıştı.

Kazada, ambulansta bulunan hemşireler İlknur Yılmaz, Sümeyya Özdemir, hasta Nurgül Ulutaş ve kızı Zeynep Ulutaş yaralandı. Yaralılar, ambulanslarla Mersin ve Erdemli'deki hastanelere kaldırıldı. Her iki aracın şoförleri ile kamyonette bulunan Ali Pamukçu ise kazayı hafif sıyrıklarla atlattı.

haber10

Bir evladın adalet isyanı!
25 Şubat 2010
Bir ihmal sonucu öldüğü iddia edilen babanın ardından evladın sürdürdüğü hukuk mücadelesi isyana dönüştü.
İhmal sonucu öldüğü iddia edilen eski Alifuatpaşa Belediye Başkanı İzzeddin Akbaş'ın oğlu Murad Akbaş'ın hukuk mücadelesi Adapazarı Kaymakamlığı'nın oluşturduğu komisyona takıldı.

Yenikent Devlet Hastanesi'nde kaptığı enfeksiyon, hastane mikrobu ve yanlış tedavi sonucu öldü iddiası için oluşturulan komisyon "Hastanın başka bir hastaneye götürülmek istendiğinde bunun sebebinin hastanın durumun risk taşıdığı nedeniyle uygun görülmediği" gerekçesiyle soruşturma izni vermedi.

Murad Akbaş'ın yazılı açıklaması şöyle

13.12.2009 tarihinde vefat eden babam İzzeddin AKBAŞ’ın tedavisi ile gerektiği gibi ilgilenmeyen, epikriz raporunu vermeyen hastayı sevk etmeyerek ambulans almamızı engelleyen, görevini ihmal eden Dr. A.A.'dan ve Sakarya Yenikent Devlet Hastanesinde babamın geldiği gün 4 saat hiçbir işlem yapmayan acil servis personelinden, icapçı olduğu halde hastaneye gelmeyerek hastayı görmeden evinden ilaç yazan Dr. F.O'dan, babamın hastane mikrobu kapmasına neden olan yoğun bakım ünitesindeki görevlilerden ve hastane yetkililerinden 22.12.2009 tarihinde Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığına başvurarak şikayetçi oldum. Şikayetçi olduğum doktorların halen görevde olmaları nedeniyle bağlı bulundukları Mülki Amirin soruşturma izne gerektiğinden Adapazarı Kaymakamlığından Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma izni istemiştir. Adapazarı Kaymakamlığıda bir komisyon oluşturarak olayı incelemiştir. Ancak oluşturulan komisyon Milli Eğitim den bir okul müdürü ve bir Doktordan ibaret olup ne yazıkki bu doktor şikayet edilen Op.Dr. H.H.Ç. olduğu tarafımca tespit edilmiştir. Bu oluşturulan komisyonun raporun da şikayetimle ilgisiz ve tutarsız bir şekilde, Yoğun Bakımın mikroplu olduğunu kabul ediyor ve bunun çok normal bir şeymiş gibi yazısında bu mikrobun doğada ve hastanelerde yaygın olarak bulunduğunu, Halbuki Acinetobacter mikrobu sadece yoğun bakım servislerinde en sık rastlanan Gram negatif infeksiyon etkenleri arasındadır. Acinetobacter türleri hastanelerde hem kuru hem nemli olmak üzere çeşitli yüzeylerde canlı kalarak hastane enfeksiyonlarının önemli bir kaynağını oluştururlar. (Kaynak Vikipedi). Başka bir hastaneye götürülmek istendiğinde bunun sebebinin hastanın durumun risk taşıdığı nedeniyle uygun görülmediği belirtilmektedir. Bu gerekçeyle soruşturma izni verilmediği tarafıma bildirilmiştir. Ne yazıkki yoğun bakıma girmeden evvel en ufak risk bulunmayan babam yanlış tedavi sonucu riskli bir duruma düşürülmüştür. Bu durumda sorumluluk aldığımız halde ambulans bile verilmemiştir. Şikayetçi olduğumuz icapçı olduğu halde hastaneye gelmeyerek hastayı görmeden evinden ilaç yazan Dr. F.O'nun kaymakamlıkta kurulan komisyonda ismi bile nedense geçmemektedir.

Sonuç olarak Yenikent Devlet Hastanesi Baştabip Yardımcısı kurulan komisyona alınarak şikayetçi bulunulan doktorlar koruma altına alınmış böyle bir skandalın üstü örtülmeye çalışılmaktadır. Her şey belgeli ve ispatlı olduğu halde hiç bu belgelere bakılmayarak Adapazarı Kaymakamlığı da soruştuma izni vermemiştir".
www.reutersturk.com

07 Mart 2010
Prof. Koç 105 İlik Nakli Yaptı 42'si Öldü

Tanınmış doktor Prof. Yener Koç hakkında, Sağlık Bakanlığı müfettişleri rapor hazırladı: İki yılda ilik nakli yaptığı 105 hastadan 42'si öldü. Oran çok yüksek, inceleme yapılsınHaberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit İlişkili HaberlerTüm HaberlerKemik İliği Bekleyenlere Müjdeli Haber Çocuğunu Seven Bu Yazıyı OkusunAkrep Soktu Aşı Olsaydı Ölmezdi Selülit Eriten Korse Yok Satıyor Çayla Güzelleşin

Kemik iliği naklinde Türkiye'nin sayılı isimlerinden gösterilen Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Kemik İliği Nakli Merkezi eski Direktörü Prof. Dr. Yener Koç'un yaptığı ilik nakli ameliyatlarında ameliyatlarda, ölüm oranının yüzde 40'a vardığı saptandı. Hakkında inceleme açılması talep edilen Koç, konuşmak istemedi. Konu Bilim Kurulu gündemine gelince, vakalar masaya yatırılacak. Ön incelemeye varan süreç, 17 yaşındaki lösemi hastası Şule Elvan Abdurrahmanoğlu'nun, yaklaşık 3 yıl önce Trabzon'daki ATİ Teknoloji Hücre ve Gen Tedavi Merkezi'nden alınan kök hücrenin naklinden bir ay sonra ölmesi üzerine başladı. Aile, "ölüme yol açan kusuru olduğu" gerekçesiyle Prof. Dr. Yener Koç hakkında dava açtı. Ailenin avukatının Sağlık Bakanlığı'na verdiği dilekçeyle harekete geçen müfettişler de olayı incelemeye başladı. Ancak inceleme derinleştikçe, Sağlık Bakanlığı müfettişleri Reha Özütok ve Bünyamin Yılmaz, Prof. Yener Koç imzalı nakillerden sonra yaşanan ölüm oranının hayli yüksek olduğunu saptadı.

'NAKİL MERKEZİ DE İNCELENSİN'

25 Aralık 2009 tarihli raporda, Yener Koç'un hastanede görevli olduğu Kasım 2006 ile Temmuz 2008 aralığında yaptığı 105 operasyon sonucunda 8'i ilk 100 gün içinde olmak üzere 42 hastanın öldüğü belirtildi. Raporda, Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Kemik İliği Nakli Merkezi'nin, personel ve tetkik donanım açısından değerlendirilmesinin faydalı olacağı, Prof. Dr. Yener Koç'un uygulamış olduğu yöntemin de Bakanlık Kemik İliği Nakli Bilim Kurulu'nca değerlendirmesi gerektiği vurgulandı. Bakanlık müfettişleri, yaşamnı yitiren Şule Elvan Abdurrahmanoğlu'nun yakınlarının hastanede yeterli hekim bulunmadığı yönündeki iddialarını da haklı buldu. Raporda, "Kemik İliği Nakli Merkezi'nde tedavi gören hastaya gündüz ve sonrası genel olarak araştırma görevlisi Volkan Şenkal'ın ziyaret yaptığı görülmekte olup bu durum da hastane kemik iliği merkezinde hematoloji ve onkoloji uzman hekim yetersizliğini göstermektedir" ifadelerine yer verildi.

AİLENİN DAVASI SÜRÜYOR

Şule Elvan Abdurrahmanoğlu'nun vefatından yedi ay sonra 31 Temmuz 2008'de Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Kemik İliği Nakli Merkezi direktörlüğünden istifa eden Yener Koç'un, nakil için kök hücreyi temin ettiği ATİ Teknoloji Hücre ve Gen Tedavi Merkezi'nin Genel Müdürü Prof. Dr. Ercüment Ovalı da kök hücre üretimi ve nakliye işlemlerinden ötürü de hakkında dava açılmış bir isim. Bu nedenle 20 Şubat 2009'da Trabzon Tabip Odası tarafından bir ay süreyle meslekten uzaklaştırılan Ovalı, Şule Elvan Abdurrahmanoğlu'na nakledilmesi için verdiği kök hücreyi 7 bin 800 TL bedelle sattığı belirtiliyor. Ercüment Ovalı'nın kendi geliştirdiği aşıyı üzerlerinde denediği 26 hastanın öldüğü iddia edilmişti. Ovalı'nın adı ayrıca Hrant Dink suikastını ihbar eden Erhan Tuncel'i de Karadeniz Teknik Üniversitesi'nde koruyan isim olarak gündeme gelmişti. Bu arada Abdurrahmanoğlu ailesinin, açtığı dava Kadıköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde devam ediyor. Yaşamını yitiren Şule Elvan Abdurrahmanoğlu'nun tedavisi için 350 bin TL ödeyen Sosyal Güvenlik Kurumu'nun (SGK) tedavide kamu zararı olup olmadığı da ayrıca soruşturuluyor.

'İLİK NAKLİ BOEING YAPMAYA BENZER'

Prof. Dr. Yener Koç, Star gazetesinin 15 Aralık 2006 tarihli nüshasındaki demecinde "İlik nakli, Boeing uçağı yapmak gibidir. Yüksek eğitim, iyi bir ekip ve imkân gerektirir. Bir yıl oldu ve 42 nakil yaptık. Ölüm oranı sıfır" diye konuşmuştu.

Kurul'a gelince vakalara bakılır

Sağlık Bakanlığı Kemik İliği Nakli Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Mehmet Akif Yeşilipek: "Yener Koç'la ilgili inceleme talebi henüz kurula ulaşmadı. 105 hastada 42 ölüm oldukça yüksek… Biz nakillere bağlı ölümleri transplant etkili mortalite olarak adlandırıyoruz. Ama bunu kesin olarak tespit etmek için hastanın genel sağlık durumu hakkında bilgi sahibi olmak lazım. Kök hücre nakillerinde kemik iliği nakilleri ispatlanmış tek tedavi yöntemi... Dolayısıyla deneysel bir tarafı yok. Vakalar tek tek incelendikten sonra bir sonuca varılabilir. Müfettişler istediyse mutlaka incelenir."

Ortalama ölüm yüzde 10-15

Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer: "Ortalama risk grubuna giren hastalar için 105'te 42 ölüm oranı çok yüksek. Yener Koç'un yaptığı operasyonlarda tek tek ölüm nedenlerinin ortaya konulması gerekir. Kendisini tanırım. Yurtdışında eğitim görmüş bir hocadır. Eğer 105 hasta ortalama risk grubunda ise 42 ölüm inanılmaz bir oran. Yüzde 30 bile fazladır. Çünkü ortalama risk grubunda dünyada yüzde 10-15 mortalite (ölüm oranı) ile ilik nakli yapılıyor. Ama hastalar yüksek risk grubunda ise o zaman şaşılacak bir şey yok. Tek tek vakaların incelenmesi lazım."

Sabah

16 Mart 2010
Ağır Yaralı Şahıs 300 Metre Yürütüldü
Devriye gezen Sirkeci Garı'nın özel güvenlik görevlileri duydukları çığlıklar üzerine vagonların arasına daldı...

Devriyeye çıkan Sirkeci Garı'nın özel güvenlik görevlileri, saat 01.30 sıraları bir kişinin çığlık seslerini duyması üzerine vagonlar arasında arama yaptı. Güvenlik görevlileri, iki demiryolu arasındaki boş alanda yerde elbiseleri parçalanmış yanıklar içerisinde bir kişiyi görmeleri üzerine durumu polise ve sağlık ekiplerine bildirdi.

Polis olay yerine geldiğinde vücudunun çeşitli yerlerinde yanıklar bulunan yabancı uyuruklu genci buldu. Telefonla durumu ve bulundukları yeri sağlık ekiplerine bildirdi. Ambulansın park halindeki vagonlar nedeniyle, yaralının bulunduğu yere girememesi yüzünden yaralı genç ambulansa götürülmeye çalıştı.

SIRTI YANAN YARALIYI SEDYEDE TAŞIYA ÇALIŞTILAR

Sedyede taşınmak istenen yaralı, sırtı ve göğsündeki yanıklar nedeniyle sedyeye uzanmamak için uzun süre direndi. İngilizce konuşan yaralı, polise derdini anlatmaya çalıştı. Daha sonra yürüyerek ambulansa taşınmak istenen genç, gelen sağlık ekiplerince de sedyede taşınmak istendi. Sağlık ekiplerini de reddeden yaralı ağlayarak yürümeye devam etti.

YANIK KOLUNU BIRAKMALARI İÇİN POLİSLERE YALVARDI

Polisin kolunda yürümeye devam eden yaralı; polise, tuttuğu yanık kolunu bırakması için İngilizce 'lütfen' diye yalvardı. İngilizce bilmeyen polisler çevredeki vatandaşlara ne demek istediğini sordu. Derdini anlatamayan yabancı uyruk genç yaklaşık 300 metre yürüyerek ambulansa ulaştı.
aktifhaber

Ambulans erken gelseydi belki yaşayacaktı
Bursa'da otomobili ile Mustafakemalpaşa istikametine giden Mehmet Çifci (36), aşırı hız sebebiyle Yusuf M. idaresindeki kamyona arkadan çarptı. Kazada otomobil hurda yığınına dönerken, sürücü içinde sıkıştı. Olay yerine gelen sivil savunma ve itfaiye ekipleri tarafından kurtarılan şahıs hayatını kaybetti. Kazanın görgü tanıkları, Mehmet Çifci'nin otomobilden çıktığında yaşadığını, ambulansın 45 dakika geç geldiğini iddia etti. 24.04.2010 BURSA netgazete

0 Nisan 2010
Hastanede Uyuşturucu Operasyonu
Adana'da ruh sağlığı ve hastalıkları hastanesine gelenlere uyuşturucu sattıkları belirlenen karı-koca yakalandı.

Alınan bilgiye göre, Ekrem Tok Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinde, hastalara eroin satışı yapıldığı bilgisini alan Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü Narkotik Suçlar Büro Amirliği ekipleri çalışma başlattı.

Elde edilen istihbarat ve fiziki takip sonucu, hastaneye tedavi bahanesiyle gelen Aygül D'nin (33), uyuşturucu kullanımına devam ettiği ve diğer hastalara da uyuşturucu temin ettiği belirlendi.

Aygül D'yi sık sık ziyaret eden eşi Oğuzhan D'yi (37) takibe alan ekipler, kocanın sigara paketi ve kola kutusu içinde hastaneye eroin getirdiği tespit etti.

Ekipler, Oğuzhan D, hastaneye gelip eşiyle buluştuğu sırada operasyon düzenledi. Oğuzhan D. ve eşinin üzerinde satışa hazır 50 paket halinde eroin ele geçirildi.

Oğuzhan D'nin kola kutusuna ve sigaranın içindeki tütünü boşaltarak içine eroin yerleştirdiği belirlendi. Gözaltına alınan zanlılar, Emniyet Müdürlüğüne getirildi.
aktifhaber

Doğumda karnında bez unuttular, bağırsağı çürüdü
Ordu'da 4 yıl önce sezaryenle doğum yaparken karnında 3 adet gazlı bez unutulan kadının çürümeye başlayan bağırsakları kesildi. 8 cm kalın, 30 cm ince bağırsağı kesilen genç kadın, ameliyatı yapan doktor hakkında dava açtı. 22.05.2010 ORDU netgazete

Hastanede oksijen tüpü patladı
24 Mayıs 2010
Manisa'da, Özel 8 Eylül Hastanesinin bodrum katında oksijen tüpünün patlaması sonucu 1 kişi yaralandı. habertaraf

Oğuzhan sil baştan!
Anestezinin etkisiyle 14 gündür uyuyan minik Oğuzhan uyandı ama şimdi ailesini tanımıyor ve konuşamıyor
29 Eylül 2010
Mersin'de diş tedavisi için götürüldüğü özel bir hastanede, anestezi ile uyutulduktan 14 gün sonra uyandırılabilen 5 yaşındaki Oğuzhan Sivas'ın, konuşma yeteneğini kaybettiği ve anne-babasını tanımadığı iddia edildi.

13 Eylül'de özel bir diş sağlığı merkezinde yaşanan olay sonrası, Mersin Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi'ne kaldırılarak tedavi altına alınan Oğuzhan Sivas, 14 gün aradan sonra, geçtiğimiz Pazartesi günü uyandırıldı. Oğuzhan'ın 2 hafta aradan sonra yeniden dünyaya gözlerini açması, ilk etapta aileye büyük sevinç yaşattı.

3 GÜN GEÇTİ KONUŞAMIYOR
Ancak uyandırılışının üzerinden 3 gün geçmesine rağmen, çocuğun hala konuşamıyor ve anne-babanın seslenişine tepki vermiyor olması, Oğuzhan'da kalıcı bir hasarın olması ihtimalini gündeme getirdi.Çocuklarıyla 3 gündür iletişim kurmaya çalışan anne Ülker Sivas ile baba Bayram Sivas, tüm çabalarına rağmen Oğuhan'dan her hangi bir tepki alamamanın üzüntüsünü yaşıyor.

"OĞLUM O KOLTUĞA GÜLEREK OTURDU"
Pazartesi günü yoğun bakımdan çıktıktan sonra 'uyandırıldığı' şeklinde basında çıkan haberlerin en çok kendilerini sevindirdiğini söyleyen baba Bayram Sivas, "Ama 3 gün içindeki gelişen göstergelerde, Oğuzhan'ın şu anda uyuma pozisyonundan çok farkındalık sorunu yaşadığını tespit ettik. Şu anda anne-babayı tanımıyor, konuşma yeteneğini tamamen kaybetmiş durumda. Kasılmaları şiddetli bir şekilde devam ediyor. Biz bu konuda yetkililerden açıklama bekliyoruz. Süreçle ilgili bize söylenen, 2-3 ay bu şekilde devam edeceği yönünde. Ta başından beri şunu söylüyorum; oksijensiz kaldığı için kalıtsal bir rahatsızlığının olma ihtimali çok yüksek. Ben bir baba olarak dişçi koltuğuna sağlıklı, gülen bir çocukla gittim, şu anda beni tanımayan, bir bebek durumundaki çocukla baş başa kalmış durumundayım. Ben sadece mağduriyetimin giderilmesini ve çocuğumu istiyorum" dedi. habertürk

Dortorların Bülent Ecevit Skandalı
17 Kasım 2010
Ergenekon kapsamında eski Başbakan Ecevit’in hastalığının incelemeye alınması büyük bir skandalı ortaya çıkardı. 1999-2002 arasında Ecevit’i tedavi eden doktorların tıbbi kayıt tutmadığı anlaşıldı.
Ergenekon davası kapsamında yeniden mercek altına alınan eski Başbakan Bülent Ecevit’in hastalığı için Adli Tıp Kurumu’nun başlattığı inceleme bir skandalı ortaya çıkardı. Ecevit’in 1999-2002 yılları arasında yapılan tedavisiyle ilgili hiçbir tıbbi belgenin olmadığı belirlendi. Ecevit’i tedavi eden 5 doktor, “Ecevit’in tedavisini yapıyorduk ama hiç rapor tutmadık” dedi.

11 YIL SONRA 1 SAYFALIK RAPOR VERİLDİ

Doktorları o dönem koordine eden uzman Dr. Arif Abacı ise 11 yıl sonra Rahşan Ecevit’in isteği üzerine “1” sayfalık rapor yazdığını söyledi. Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, bir dizi yazışma sonucu gelen bazı belgeleri Adli Tıp Kurumu’na göndererek incelenmesini ve detaylı bir araştırma yapılmasını istemişti. Bunun üzerine Adli Tıp Birinci İhtisas Kurulu, mahkemeye bir yazı yazarak 1999-2002 yılları arasında Ecevit’in sağlık durumuyla ilgili tıbbi belgeler, raporlar ve o dönem Ecevit’i tedavi eden doktorların ifadelerine başvurulmasını istedi.

ANKARA EMNİYETİ DOKTORLARA SORDU

Bunun üzerine Ankara Emniyet Müdürlüğü o dönem Ecevit’in tedavisini yapan Hacettepe Üniversitesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Başkanı (şu an emekli) Prof. Dr. Okay Sarıbaş, Gastroentoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Halis Şimşek, Gazi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz ABD’den Prof. Dr. Erdoğan İnal, Özel Çankaya Hastanesi Kardiyolog uzmanı Dr. Veli Vefalı ve Özel Kazan Diyaliz Merkezi Sorumlusu Uz. Dr. Arif Abacı’ya ulaşarak Ecevit’in tedavisiyle ilgili tıbbi belge olup olmadığını sordu. Doktorların evlerine gidilerek ifadelerine başvuruldu. 5 doktordan sadece Arif Abacı, Ecevit’in eşi Rahşan Ecevit’in isteği üzerine sağlık durumunu belirten bir sayfalık rapor verdiği görüldü. Söz konusu 1 sayfalık raporu da Rahşan Ecevit, mahkemeye yolladı.

Parkinson tanısı konuldu!

Rahşan Ecevit’in isteği üzerine 11 yıl sonra İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Arif Abacı imzalı rapor şöyle: “Küçük adımlarla yürüme, hareketlerde yavaşlama, maske yüz, sola-sağa dönüşlerde problem ve yürürken kollarını sallayamama. Bu şikayetler üzerine nörolog Okay Sarıbaş tarafından muayene yapıldı ve hareketlerde yavaşlama, kasların sertleşmesi, alna vurmada göz kırpmaya engel olamıyordu, kuvvet azlığı yoktu ve primidal bulgu yoktu. Bulgular üzerine Parkinson tanısı kondu. Tedaviye madopar ile başlandı. Doz haftalık artışlara göre artırılıyordu. İlaçları tam içmediği veya ara verdiği zaman şikayetleri artıyordu. Bunun üzerine tedavisi yeniden düzenleniyordu. Kronik konstipasyon için zaman zaman Prof. Dr. Halis Şimşek tarafından Gastroenteolojik konsultasyon yapılıyordu.”

İŞTE SKANDAL İFADELER

Prof. Dr. Okay Sarıbaş, polise verdiği ifadesinde, “Bülent Ecevit’in ailesinin isteği üzerine Uz. Dr. Arif Abacı’nın koordinesinde evine gittim. 1999 yılıydı ilaç tedavisi uygulandı. Bende sağlık belgesi yok. Bizden sonra tedavisi Başkent Üniversitesi Hastanesi’nde devam etti” dedi. Prof. Dr. Halis Şimşek de tedaviyle ilgili kendisinde tıbbi belge olmadığını söylerken, Kardiyoloji Uzmanı Dr. Veli Vefalı ifadesinde, “1999 yılında evlerine bir kez muayeneye gittim. Bunun dışında herhangi bir tedaviye gitmedim. Bununla ilgili tıbbi belge de tutmadım” dedi. KBB Uzmanı Erdoğan İnal, “Bülent Ecevit’in kontrolü için iki kez evine gittim. Tedaviyle ilgili herhangi bir tıbbi belge yok” diye ifade verirken, uzman Dr. Arif Abacı ise şunları söyledi: “Ben ekibi koordine ediyordum. Aileden gelen taleple rahatsızlık durumuna göre ekiple giderek evinde muayenesi icabında tedavisi yapılıyordu. Bazen de tedavi neticesinde sağlık durumunu izlemek için ziyaret ediyorduk. Ben ve ekibimde herhangi bir tıbbi evrak bulunmamaktadır. Ekteki bir sayfalık rapor da Rahşan Ecevit’in isteği üzerine verilmiştir.”

Kaynak: Star

Özel Hastanede Enfeksiyon Skandalı

Mersin’de özel bir hastanede sezaryenle doğum yapan bazı kadınlara menenjit mikrobu bulaştığı iddia edildi.
Hastalardan 6’sı Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde tedavi altına alınırken 4’ü başka hastanelere sevk edildi. Menenjit mikroplarının ameliyat sırasında hastaneden mi yoksa yapılan iğnelerden mi bulaştığı araştırılırken İl Sağlık Müdürlüğü olayla ilgili soruşturma başlatarak enfeksiyondan dolayı hastanenin bütün ameliyathanesini kapattı. aktifhaber

Dişini Çektirdi, 20 Gün Sonra Öldü
28.03.2011
16 yaşındaki genç teşhis konulamadan yaşama veda etti. Olay "Yanlış diş çekimi öldürür mü?" sorusunu gündeme getirdi...

Kayseri’de 16 yaşındaki bir genç dişini çektirdikten 20 gün sonra hayatını kabetti.

Acılı aile ise 15 gün boyunca hastanede yatmasına rağmen teşhis konulamayan oğulları için otopsi istiyor.

Baba Nuh Akbulut hastanede ölen oğlunun ardından yetkililere seslendi:

"Yetkililerden ben çocuğumun şu hastalıktan öldü demelerini istiyorum."

Oğlu Ebubekir henüz 16 yaşındaydı.

Bu yıl kazandığı Anadolu Lisesi’nin birinci sınıfında okuyordu.

Dişini çektirdikten sonra geçirdiği rahatsızlık yüzünden hayatını kaybetti.

Ailesi hastane ve doktorlardan şikayetçi oldu:
"Çektik neyse ilaçları verdi ’iyi olacak’ dedi geldik gittik. Çocuk hastanesinin aciline gittik bizi orda 2 saat muayene ettiler. İlaçlar muayeneler hepsi yapıldı ama bir kişi de çocuğunun hastalığı şu demedi. Ben iltihaplı dişi çekti diyorum şikayetçiyim."

Ebubekir Akbulut toprağa verildi.

Yakınları tabutun başında gözyaşı döktü.

Ebubekir’in ölüm sebebi otopsi sonucunda ortaya çıkacak. TRT

Filmi Ters Tutunca, Hasta Öldü

Konya'da meydana gelen olayda doktordan skandal savunma: "Tomografi tetkikini ters tutunca sağdaki tümörü sol böbrek gibi değerlendirdim."

25.04.2011

Kanserden ölen 5 çocuk annesi Gülizar Durmaz’ı böbreğindeki tümör nedeniyle ameliyat eden doktor İ.N., talihsiz kadının sağlam böbreğini aldığı ortaya çıkınca açılan soruşturmada verdiği ifade ile herkesi şok etti: "Muhtemelen tomografi tetkikini ters tutunca sağdaki tümörü sol böbrek gibi değerlendirdim."

Aile Savcılığa Suç Duyurusunda Bulundu
Konya’da 2008 yılında rahatsızlanarak hastaneye kaldırılan Gülizar Durmaz’ın böbreğinde tümör tespit edilmesi ve ameliyatta yanlışlıkla sağlam böbreğinin alınmasının ortaya çıkması üzerine ailesi savcılığa suç duyurusunda bulundu.

Durmaz ailesi ayrıca operasyonu gerçekleştiren doktor İ.N. hakkında da Sağlık Bakanlığına başvurdu.

Kanser Nedeniyle Yaşamını Yitirdi
İddialarla ilgili incelemeler devam ederken Gülizar Durmaz, 2009 yılında böbrekten akciğere sıçradığı belirtilen kanser nedeniyle yaşamını yitirdi.

Bunun üzerine savcılık Durmaz’ın ölüm nedeninin yanlış böbreğin alınmasından kaynaklanıp kaynaklanmadığının ortaya çıkması için dosyayı Adli Tıp Kurumu’na gönderdi. 1. İhtisas Kurulu hazırladığı raporda, Gülizar Durmaz’ın ölümünün böbrek kanseri ve gelişen komplikasyonlar (kanser yayılması) sonucu meydana geldiği sonucuna vardı.

"Yanlış Böbreğin Alınması Tıbbi Olarak Uygun Değil..."
Yanlış böbreğin alınmasının tıbbi olarak uygun olmadığı ancak kanser hastalığının seyri ve tedavisini etkilemediği ifade edilen raporda, "Böbrek hücreli kanserlerde kemoterapinin tercih edilmeyip ’imunoterapi’ (bağışıklık sistemlerini güçlendirici) tarzında tedaviler verildiği, bu tedavinin böbrek fonksiyonlarını etkilemediği göz önüne alındığında sağlam böbreğin alınmasının ölümde etkisinin olmadığı oy birliğiyle mütalaa olunur" açıklaması yer aldı.

Vatan’ın haberine göre, raporda operasyonu gerçekleştiren operatör doktor İ.N’nin ifadelerine yer verildi. Hakkında dava açılan İ.N, Gülizar Durmaz’ın kendisine başvurduğunda, başka bir hastanede yapılan tahlil ve çekilen filmlerinde sol böbreğinde tümör olduğunu, bu yüzden çok korktuğunu, bu dertten kendisini kurtarmasını istediğini iddia etti.

Hastanın sol böbreğinde tümör olduğunu söylemesi üzerine bütün dikkatini sol tarafa yönelttiğini öne süren İ.N, "Muhtemelen tomografi tetkikini ters tutmamdan dolayı sağdaki tümörü, sol böbrek tümörü gibi değerlendirdim. Hastanın psikolojisinin kötü olmasından dolayı üzüldüm ve bir an önce hastayı kurtarmak amacıyla hemen yatışını sağladım. Hafta sonuna bırakmamak düşüncesiyle cuma günü 3 tane ameliyatım olmasına rağmen her türlü yorgunluğu ve sıkıntıyı göze alarak söz konusu hastayı da 4. olarak ameliyat listeme ekledim" dedi.

Ameliyat masasında, hastaya şikayetinin ne tarafta olduğuna dair soru sorduğunu dile getiren İ.N, hastanın kendisine sol böbreğinde rahatsızlığının bulunduğunu söylediğini öne sürdü.

Bunun üzerine hastanın sol böbreğini bir bütün olarak aldığını ve olduğu gibi patolojiye gönderdiğini anlatan İ.N, şöyle devam etti, "3 gün hastanede yatan hasta ve yakınları sol taraftan ameliyat olduklarını ya da sol böbreğin alındığını bilmelerine rağmen ’neden’ diye sormadılar. Patolojik sonuç geldiğinde de aileyi arayarak sonucun temiz geldiğini ve korkmamalarını söyledim. Hasta yakını yaklaşık 45 gün sonra gelerek, başka bir hastanede hastaya ultrason yapıldığını ve sağ böbrekte tümöral oluşum olduğunu belirtmesi üzerine yapılan yanlışlığın farkına vardım."

Konya Cumhuriyet Savcılığının İ.N. hakkında iddianame hazırladığı bildirildi.
TRT

Ambulans Tır İle Çarpıştı: 3 Ölü, 3 Yaralı
27 Mayıs 2011

Malatya'da kalp krizi geçiren hastayı hastaneye götüren 112 Acil Servis ambulansı ile TIR'ın çarpışması sonucu meydana gelen kazada, 3 kişi öldü, 3 kişi de yaralandı. Hekimhan Devlet Hastanesi'nden kalp krizi geçiren Ali Çelik’i (56) kent merkezindeki hastaneye ulaştırmaya çalışan Rifat Şekerci yönetimindeki 44 KV 454 plakalı ambulans, akaryakıt istasyonundan yola çıkan 06 DC 7499 plakalı TIR ile çarpıştı. Kazada, hasta Ali Çelik ile eşi Kudret Çelik ve ambulans şoförü Rıfat Şekerci hayatını kaybetti.

Yaralanan Dr. Bilgen Tecimer, sağlık memuru Meryem Akman ve sağlık personeli Levent Yağmur ise Malatya’daki çeşitli hastanelerde tedavi altına alındı. aktifhaber

İki Kentten İki Çarpıcı İhmal İddiası
15.06.2011
Adana'da bir kızın boğazında gazlı bez unutulduğu öne sürülürken Mersin'de bir kadın kendisine yanlış kan verildiği iddiasıyla dava açtı.



Adana’da bademcik ameliyatı olan bir çocuğun boğazında, gazlı bez unutulduğu iddia edildi. Mersin’de de bir kadın, kendisine yanlış gruptan kan verildiği iddiasıyla yargıya başvurdu.
Adana’da bademcik ameliyatı olan 6 yaşındaki Sevim Alır, bir hafta sonra rahatsızlandı. Hastaneye götürülen küçük Sevim’in ailesine, boğazında iltihap olduğu söylendi.

Minik Sevim’in babası Tahir Alır, "Belki 50 tane doktora götürdüm. Film çekiyorlar. Gazlı bez beyaz olduğu için onu iltihap diye gösteriyorlar bize" diye konuştu.

"1 Metre Uzuluğunda Bez Çıktı"
Aile, kızlarının boğazında bademcik ameliyatı sırasında 1 metre uzunluğunda gazlı bez unutulduğunu iddia etti.

Baba Tahir Alır, "Çocuk istifra etmeye başladı, karardı. Sanki çocuk öldü. Ağzından birşey çıktı. Elimi ağzına soktum dayanamadım. Bez çektikçe çıkıyor. 1 metre sargı bezi koymuşlar içine. Böyle birşey olur mu ya?" diye sordu.

Alır ailesi, çocuklarının boğazından çıkardıklarını iddia ettiği bez ile adliyeye gitti.

"Yanlış Kan Verildi" İddiası
Öte yandan Mersin’de yaşanan, hastaya yanlış kan verilmesi olayı da mahkemelik oldu. Saniye Özkan, özel bir hastanede by-pass olduktan sonra kötüleşti. Yapılan tetkiklarda kadına yanlış gruptan kan verildiği ileri sürüldü.

Ölümden dönen Saniye Özkan’a "0 Rh pozitif" kan yerine, "AB Rh pozitif" kan verildiği iddia edildi.

Saniye Özkan’ın ailesi, sorumlulardan davacı oldu. TRT

Doktor 'naz' dedi 4 gün sonra öldü
27 Haziran 2011

Ağrı'da baş ağrısı şikâyetiyle hastaneye giden Semra Demir isimli genç kadın, "Eşine naz yapıyor" diye eve geri gönderildikten 4 gün sonra hayatını kaybetti!
Ufuk Emin Köroğlu'nun haberi

Ağrı'da yaşayan 28 yaşındaki Semra Demir 3 Haziran akşamı aniden rahatsızlandı. Eşi Abdullah Demir, başı ağrıyan ve mide bulantısı olan Semra Demir'i Ağrı Devlet Hastanesi Acil Servisi'ne götürdü. Doktoru Rukiye Oktay tarafından muayene edilen Semra Demir'e "idrar yolları enfeksiyonu teşhisi" konularak serum verildi. Doktor Oktay, Abdullah Demir'e "Bir şeyi yok, sana naz yapıyor. İdrar yollarında enfeksiyon var, o kadar" dedi.

Doktor Oktay, üç ilaç yazdığı reçeteyle Semra Demir'i evine gönderdi. Eve gönderilen Demir, 1 saat sonra yeniden fenalaştı. Abdullah Demir'in eşini yeniden muayene etmesini istediği Doktor Oktay, iddiaya göre hastanın eşi ve yakınlarına, "Beni neden meşgul ediyorsunuz. Bir şeyi yok" dedi.

BEYNİNDE TÜMÖR ÇIKTI

Abdullah Demir'in ısrarı üzerine başka doktor tarafından muayene edilen Semra Demir'in beyninde tümör olduğu tespit edildi. Aziziye Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne sevk edilen Demir'e yapılan müdahaleler sonuçsuz kaldı. İki çocuk annesi kadın, ilk şikâyetinden 4 gün sonra hayatını kaybetti. Abdullah Demir, Sağlık Bakanlığı'na şikâyette bulundu.

Sabah

4 yaşındaki çocuk, aşırı narkozdan mı öldü?
Bursa'da doğuştan kafasına yapışık olan kulakları için 4 yaşında ameliyat masasına yatırılan Pusat Kaya'nın, aşırı narkozdan öldüğü iddia edildi. Yakınlarının teselli etmeye çalıştığı aile, haklarını arayacaklarını ve mahkemeye gideceklerini söyledi. Savcılığın olaya el koymasının ardından Pusat'ın cenazesi otopsi için adlî tıp kurumu morguna kaldırılırken, özel hastanenin yetkilileri ve Uludağ Üniversitesi'nde görevli doktor telefonlara cevap vermedi. EDİP TEKİN 08.09.2011 BURSA netgazete




Mesai bitince kolunda serumla kapıya koydular
8 Kasım 2011

Adana'da, Doğankent Aile Sağlık Merkezine giden bir bronşit hastasının öğle mesaisine denk geldiği için kolundaki serumla bahçeye çıkarıldığı iddia edildi.

Serum şişesini limon ağacına asan hasta, sorumlular hakkında suç duyurunda bulunacağını belirtirken, İl Sağlık Müdürlüğü yetkilileri ise ihmali olanlar hakkında gerekenin yapılacağını bildirdi.

Merkez Yüreğir ilçesine bağlı Doğankent beldesinde yaşayan 47 yaşındaki bronşit hastası Muzaffer Beyazgeyik, rahatsızlanınca Doğankent Aile Sağlığı Merkezine gitti. Kendisine serum verilen hasta, saatin 12.00'yi geçmesi üzerine görevlilerce "mesai bitti" denilerek dışarı çıkartıldı. Yağan yağmura rağmen kolundaki serumu liman ağacına bağlayıp bekleyen Beyazgeyik, mesainin başlamasıyla aile merkezine girdi.

"BENİ BU HALE GETİRENLERDEN ŞİKAYETÇİ OLACAĞIM"

Beyazgeyik, rahatsızlandığı için hastaneye geldiğini, sağlık görevlilerinin serum taktığını belirterek, "Serum takılıyken 'mesai saatimiz bitti, dışarıda bekleyeceksiniz' dediler. Bende dışarı çıkmak zorunda kaldım. Evim buraya çok uzak olduğu için nereye gideceğimi bilemedim. Bu durum ikinci kez başıma geliyor. Acaba diğer vatandaşlara da bunu sık sık uyguluyorlar mı? Mesai saati dolduğu zaman kapı dışarı ediyorlar. Kapıları kapatıyoruz diyorlar. Zaten bronşit ve aynı zamanda astım hastasıyım. Bu soğukta bu yağmurun altında bekliyoruz. Yetkililer halimizi görsün, bizim sağlıkta çağ atladığımızı söylüyorlar, böyle limon ağacına bağlı şekilde serumla çağ nasıl atlıyoruz?" dedi.
Halsiz olduğunu ayakta duracak durumu olmadığını söyleyen Beyazgeyik, konuşması sırasında daha fazla dayanamayarak serumla birlikte yere yığıldı.

Beyazgeyik'in kayınbiraderi Hacı Akgül ise, kahvehanede otururken Beyazgeyik'in kendisini telefonla arayıp aile sağlık merkezine gelmesini istediğini ifade ederek, "Ben aile sağlık merkezine geldim, onu bu halde gördüm. 24 saat açık olması gereken merkezin sürekli bu şekilde kapanması ilginç. Hafta sonları da kapalı olduğu için bir hastamız olduğu zaman buradan Adana'ya gitmek zorunda kalıyoruz. Bazen imkanlar olmadığı için gidemiyoruz" diye konuştu.

Adana Sağlık Müdür Vekili Saadettin Özsürekçiğil ise aile sağlık merkezlerinde hiçbir görevlinin 'mesai saati bitti' diye kolunda serum takılı olan vatandaşı dışarı kovamayacağını belirterek, "Böyle bir uygulama olamaz. Bunu yapan kim olursa olsun gerekli cezayı alır. Vatandaşı en ufak şekilde mağdur eden kimse, gerekli inceleme sonrasında cezasını çeker. Şuandan itibaren konuyla ilgili inceleme ve soruşturma başlatıyoruz" dedi.
haberzoom

Oda yoktu bahçede can verdi
2 yaşındaki Muhammet Erşek, Diyarbakır Çocuk Hastalıkları Hastanesi’ne alınmayınca, ambulansta öldü
25 Ocak 2012

Şırnak’ın İdil ilçesinde bulaşıcı menenjit hastalığına yakalanan 2 yaşındaki Muhammet Erşek, Diyarbakır Çocuk Hastalıkları Hastanesi’ne alınmayınca, ambulansta öldü.

5 çocuk babası Abdulselam Erşek’in oğlu Muhammet, önceki sabah fenalaştı. Muhammet’e, İdil Devlet Hastanesi’nde bulaşıcı menenjit teşhisi konuldu. Hastalık son safhada olduğu için minik Muhammet, acil servise alındı. Burada görevli Dr. İhsan Güler, Şırnak 112 Acil Servis Komuta Merkezi’nden, tam teşekküllü bir merkeze naklil istedi. Ancak yanıt gelmeyince, Dr. Güler, saat 18.30’da, Muhammet ve 2 hemşireyle birlikte ambulansla, Diyarbakır’a gitmek üzere yola çıktı.

Kaplan devreye girdi

Bu arada BDP Grup Başkan Vekili ve Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan devreye girdi ve Şırnak 112 Acil Servis, Diyarbakır Çocuk Hastalıkları Hastanesi’ne bilgi verdi. Ancak Başhekim Yardımcısı Dr. Halil Bingöl, “İki izolasyon odamız da dolu” diyerek, bulaşıcı hastalığı olan Muhammet’in başka bir hastane ya da şehre yönlendirilmesini istedi. Saat 21.00 sıralarında Diyarbakır Çocuk Hastalıkları Hastanesi’ne getirilen Muhammet, ‘Yer yok’ denerek alınmadı. Ambulansta fenalaşan minik, kalp masajına rağmen babasının gözleri önünde can verdi. Akşam geç saatlerde yine aynı ambulansla İdil’e getirilen çocuğun cesedi, burada da 4 saat ambulansta bekletildi.
habertürk

Tayyip Erdoğan'ın Kanser Tuzakları
Arslan Bulut
21.05.2013



Tayyip Erdoğan’ın her ABD gezisi öncesinde Türkiye’de bir terör saldırısı oluyor ve Türkler ölüyor.. Bu konuda kimsenin bir itirazı yok!

Yine Tayyip Erdoğan’ın her ABD gezisi öncesinde, Cargill firmasının yapay tatlandırıcı üretme kotası artırılıyor!

Yapay tatlandırıcılar Avrupa Birliği ülkelerinde yasak. Çünkü bu tatlandırıcıların kanser ve şeker hastalığına yol açtığı kesin. Yani yapay tatlandırıcılar da öldürücü!

Kısacası Tayyip Erdoğan’ın her ABD gezisi Türkler için kısa veya orta vadede ölüm demek!

***

MHP İstanbul milletvekili Atila Kaya, Tayyip Erdoğan’ın cevaplandırması talebiyle TBMM Başkanlığı’na bir soru önergesi verdi ve Bakanlar Kurulu’nun nişasta kökenli şekerler için belirlenen kotayı yüzde 38 oranında artırmasının sebebini şöyle sorguladı:

* Bakanlar Kurulu tarafından yapılan bu kota artırımının, ABD ziyaretinizin öncesine denk gelmesi, Cargill firmasına, dolayısıyla ABD’ye yapılan bir jest anlamına mı gelmektedir?

* Hükümetinizin şeker fabrikalarıyla ilgili özelleştirme çalışması bulunmakta mıdır?

* Yapay tatlandırıcılarla ilgili Sağlık Bakanlığı’nın uyarıları ortadayken kullanımı artıracak kota artırımını nasıl açıklıyorsunuz?

* Türkiye’de ne kadar nişasta kökenli şeker tüketilmektedir? Bu tüketimin ne kadarı ABD menşeli Cargill firması tarafından karşılanmaktadır?

* Yapılan bu kota artırımları, zaten zor durumda olan şeker üreticisi çiftçinin durumunu daha da kötü hale getirmeyecek midir?

* Yapay tatlandırıcılarla ilgili kotayı devamlı artırırken, binlerce insanımızın geçim kaynağı olan şeker pancarı üretim kotasını neden düşürüyorsunuz?

***

ABD Başkanı George W. Bush, 2006 yılında Tayyip Erdoğan’a mektup göndererek Şeker Kanunu’nda yüzde 10 olan mısır şurubu (fruktoz) kotasının artırılmasını istemişti.

Erdoğan da hemen kotayı yüzde 15’e yükselten bir tasarı hazırlatarak ABD gezisi öncesinde Bakanlar Kurulu’nun imzasına açmıştı.

Mısır şurubunu, Bursa’daki Amerikan firması Cargill üretiyordu. Ülker ile ortak tesisler de kurmuştu.

Cargill, Türkiye’nin, Orhangazi Tesisi’nin kurulu bulunduğu tarım arazisinin “Özel Endüstri Bölgesi”olması için başvuru yapmıştı.

Söz konusu arazi, Bakanlar Kurulu kararıyla 5 Temmuz 2005 tarihinde Özel Endüstri Bölgesi ilan edildi.

Kararın iptali için Bursa Barosu öncülüğünde Bursa Meslek Odaları tarafından Danıştay’da dava açıldı.

Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararına rağmen ABD siyasetinde etkili Cargill firmasının Bursa Orhangazi’de, birinci sınıf tarım arazisinde fabrika yapabilmesi için Toprak Kanunu’nda değişiklik yapıldı. Bu tartışmalar sürerken, Danıştay saldırısı oldu..

Sonuçta Danıştay kadrosu da tamamen değiştirildi ve yeni başkan artık bu tür yasalara engel çıkarmayacaklarını açıkladı

Son olarak kota yüzde 38 oranında artırıldı.

Halbuki Tayyip Bey de bağırsaklarından rahatsızlanıp hastalığa yakalanmıştır ve tedavisi sürmektedir.

Acaba Emine Hanım’ın mutfağında yapay tatlandırıcı ile üretilmiş şeker kullanılmakta mıdır? Bunu bilmiyorum ama Tayyip Bey, Türk halkına kanser tuzakları kurmaktadır!

***

Yapay tatlandırıcılar konusunda, Türk halkını 10 yıl süreyle uyardım…

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi uzmanı Prof. Dr. Kenan Demirkol da tıbbi uyarılar yapıyordu.

Demirkol, gofretten dondurmaya, bisküviden meşrubata kadar hemen her üründe nişasta bazlı şekerin kullanıldığını anlatıyor ve “Bu ürün, kemik erimesine, kansızlığa, gut hastalığına, karın tipi şişmanlığa, karaciğer yağlanmasına, kanserlere sebep oluyor. Kanserlerde yüzde 40 artışa yol açıyor” diyordu…
Kaynak: Yeniçağ Gazetesi

Boğulan çocuk öldü, doktor ilgisizlikle suçlandı
16:40 - Yozgat'ta boğazına cisim kaçan 1 yaşındaki Sude Duyar, hastanede hayatını kaybederken, yakınları doktoru ilgisizlikle suçladı. Sude'nin dedesinin kardeşi Yusuf Duyar, "Doktor çocukla hiç ilgilenmedi, çocuk göz göre göre öldü. Yozgat'ta doktorlar bunu yapamayacaksa ne yapacaklar? Soluk borusunu hemşire dahi açar. Bunu ben bile ameliyat yaparım ancak doktor hiçbir şey yapmadı" iddialarında bulundu. 21.09.2010 YOZGAT netgazete

Oğlu ölünce, hastaneyi birbirine kattı
16:35 - Şanlıurfa'da Çocuk Hastalıkları Hastanesi'nde doktorların çocuğuyla ilgilenmediğini iddia eden baba, hastaneyi bir birine kattı. Sinir krizleri geçiren baba, başhekimlik binasına saldırarak elindeki taş ile camları aşağı indirdi. 21.09.2010 ŞANLIURFA netgazete

Mısır şurubu neden zararlı?
10 Mayıs 2011



Bu sefer tatlı yiyip tatlı konuşamayacağız çünkü konumuz mısır şurubu, iddialar ise ürkütücü.


Neredeyse yediğimiz her tatlı gıdanın üretiminde kullanılan mısır şurubu, vücudumuzu yağ üreten bir makineye dönüştürüyor.

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) gibi, nişasta bazlı sıvı şekerler yani bilinen adıyla “Mısır Şurubu” da gündemimize bomba gibi düştü. Zararlı olup olmadığı hararetle tartışılan mısır şurubuyla ilgili bilmediklerimizi Prof. Dr. Ahmet Aydın’a sorduk; korkmamız gerekenin mısır şurubunun yanı sıra, aslında “ŞEKER” olduğunu öğrendik.

Daha tatlı daha ucuz

Mısır şurubu, mısır nişastasının işlemden geçirilmesi ile elde ediliyor. Nişasta parçalanarak glikoza, ardından glikoz fruktoza dönüştürülüyor. Mısır şurubu, yüzde 80 oranında fruktoz, yüzde 20 oranında glikozdan oluşuyor. Fruktoz, glikoza göre daha güçlü bir tatlandırıcı olduğu için daha az kullanılması yeterli oluyor ve dolayısıyla üretimde maliyeti düşürüyor. Prof. Dr. Ahmet Aydın, günümüz piyasa koşullarında maliyeti bu kadar düşüren bir seçenek varken, firmaların normal şeker kullanmalarının iflas etmekle aynı anlama geldiğini ifade ediyor.

Bunu biliyor muydunuz?

Mısır şurubunda yüzde 80 oranında bulunan fruktoz, glikoza göre daha güçlü bir tatlandırıcı… Bu nedenle geçmiş yıllarda daha az kalori ile daha fazla tat sağlandığı ve böylece alınan kalorinin azaltıldığı düşünülüyordu. Hatta bir dönem uzmanlar tarafından diyabet ve şişmanlık tedavisinde kullanılıyordu. Prof. Dr. Ahmet Aydın, bu yöntemin bazı hekimler tarafından hala kullanıldığının da altını çiziyor.

Hızla yağa dönüşüyor

Mısır şurubunu diğer şekerlerden daha korkunç hale getiren ise içindeki fruktozun yüzde 80 gibi yüksek bir orana sahip olması. İnce bağırsaktan emilerek karaciğere gelen fruktoz metabolize edilmek için insüline gerek duymuyor. İlk bakışta sanki bu bir avantajmış gibi görünüyor. Fakat değişik metabolik süreçler için vücut çok az fruktoz kullanabiliyor. Geri kalan tüm fruktoz ise trigliseridlere, yani kan yağlarına dönüşüyor. Tüm şekerler arasında en hızlı yağa dönüşen de fruktoz. Fazla fruktoz tüketiminin hayvanlar üzerindeki araştırmalarda diyabet, hipertrigliseridemi, koroner kalp hastalığı, karaciğer yağlanması, hipertansiyon ve kansere yol açtığına dair sonuçlar bulunuyor.

Zararlı olmadığı ispatlanmadı

Prof. Dr. Ahmet Aydın, ürün paketlerinde mısır şurubunun yanı sıra, “nişasta bazlı sıvı şeker” ya da “NBŞŞ” tanımlarının yer alabildiğini belirtiyor. Prof. Dr. Aydın’ın “Hangi ürünlerden uzak durmalıyız?” sorusuna verdiği yanıt ise ürkütücü: “Paketlenmiş tüm şekerli hazır gıdalar, meyve suları ve pastane ürünleri…” Yani sanılanın aksine sadece market raflarında değil, pastane vitrinlerindeki göz alıcı tatların da mimarı artık mısır şurubu. GDO’lu mısır ithalatının serbest olduğu ülkemizde mısır şurubunun hangi tür mısırdan elde edildiğini bilmek ise tüketiciler için imkansız. Bu da mısır şurubu ile ilgili soru işaretlerini artıran bir faktör. Ulusal Beslenme Platformu ise geçen ay bir bildiri yayınlayarak “Mısır şurubunun kanser, obezite, diyabet, insülin direnci ve karaciğerde yağlanma gibi hastalıklara neden olduğunun bilimsel olarak ispatlanmadığını” açıkladı. Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın konuyla ilgili yorumu ise şöyle: “Bir ürünün sağlığa zararlı olup olmadığını bilimsel olarak ispatlamak için birkaç aylık çalışma yeterli değildir. Gerekirse 20 yıl denemek gerekir. Mısır şurubunun zararlı olduğu kanıtlanmadı diyenlere soruyu tersten sormak gerekiyor. Peki zararlı olmadığı kanıtlandı mı?”

En tehlikelisi, tatlandırıcılar

Son yıllarda tatlı ve pasta sektöründe aşırı derecede tatlandırıcı kullanıldığını belirten Prof. Dr. Ahmet Aydın, Türkiye’de aspartamın sağlık sektöründen çok gıda sektöründe kullanıldığını anlatıyor. Çünkü tatlandırıcılar şekerden yüzlerce kat daha tatlı. Örneğin aspartam şekerden 200 kat, asesülfam K 200 kat, sakarin 300 kat, sükraloz 600 kat daha tatlı. Türk Gıda Kodeksi hangi üründe ne kadar yapay tatlandırıcı kullanılacağını belirlemiş olsa da, bazı firmaların bu rakamlara uymadığı yönünde şüpheler var. Diyet ürünlerin neredeyse hiçbirinde, kullanılan tatlandırıcı oranı yazmıyor. Aspartamın içinde yüzde 40 oranında sinirsel bir uyarıcı olan aspartik asit, yüzde 50 oranında fazla alındığında beyin için zararlı fenilalanin ve yüzde 10 oranında metil alkol (ispirto) bulunuyor. İspirto, birçok zararlı etkilerinin yanı sıra kanserojen “formaldehit”e dönüşüyor.

“Aspartam şişmanlatıyor”

Prof. Dr. Ahmet Aydın, aspartamın şişmanlığa çare olmadığını şöyle açıklıyor: “Aspartamın içindeki aspartik asit ve fenilalanin isimli iki amino asit, insülin salgısını artırıyor. Ortamda şeker olmadığı için insülin kanda açlık şekerini düşürüyor. Doğal olarak karnınız acıkıyor ve daha fazla yiyorsunuz. Ayrıca yüksek miktarda fenilalanin, serotonin gibi sinir ileticilerini azaltıyor. Serotonin azlığı depresyona yol açıyor ve iştahı da açıyor.”

Diğer şekerler günahsız mı?

Prof. Dr. Ahmet Aydın bu soruya, “Mısır şurubu en zararlı şekerlerden biridir ancak diğer şekerler de masum değil” şeklinde yanıt veriyor. İnsanın dışarıdan şeker almadan yaşayabileceğini, bu şekerlere ihtiyacı olmadığını belirten Prof. Dr. Aydın, buna örnek olarak da sadece balık ile beslenen Eskimoları gösteriyor. Şekerle ilgili ilk belgel
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Sal May 21, 2013 10:16 pm    Mesaj konusu: Mısır şurubu neden zararlı? Alıntıyla Cevap Gönder

Tayyip Erdoğan'ın Kanser Tuzakları
Arslan Bulut
21.05.2013



Tayyip Erdoğan’ın her ABD gezisi öncesinde Türkiye’de bir terör saldırısı oluyor ve Türkler ölüyor.. Bu konuda kimsenin bir itirazı yok!

Yine Tayyip Erdoğan’ın her ABD gezisi öncesinde, Cargill firmasının yapay tatlandırıcı üretme kotası artırılıyor!

Yapay tatlandırıcılar Avrupa Birliği ülkelerinde yasak. Çünkü bu tatlandırıcıların kanser ve şeker hastalığına yol açtığı kesin. Yani yapay tatlandırıcılar da öldürücü!

Kısacası Tayyip Erdoğan’ın her ABD gezisi Türkler için kısa veya orta vadede ölüm demek!

***

MHP İstanbul milletvekili Atila Kaya, Tayyip Erdoğan’ın cevaplandırması talebiyle TBMM Başkanlığı’na bir soru önergesi verdi ve Bakanlar Kurulu’nun nişasta kökenli şekerler için belirlenen kotayı yüzde 38 oranında artırmasının sebebini şöyle sorguladı:

* Bakanlar Kurulu tarafından yapılan bu kota artırımının, ABD ziyaretinizin öncesine denk gelmesi, Cargill firmasına, dolayısıyla ABD’ye yapılan bir jest anlamına mı gelmektedir?

* Hükümetinizin şeker fabrikalarıyla ilgili özelleştirme çalışması bulunmakta mıdır?

* Yapay tatlandırıcılarla ilgili Sağlık Bakanlığı’nın uyarıları ortadayken kullanımı artıracak kota artırımını nasıl açıklıyorsunuz?

* Türkiye’de ne kadar nişasta kökenli şeker tüketilmektedir? Bu tüketimin ne kadarı ABD menşeli Cargill firması tarafından karşılanmaktadır?

* Yapılan bu kota artırımları, zaten zor durumda olan şeker üreticisi çiftçinin durumunu daha da kötü hale getirmeyecek midir?

* Yapay tatlandırıcılarla ilgili kotayı devamlı artırırken, binlerce insanımızın geçim kaynağı olan şeker pancarı üretim kotasını neden düşürüyorsunuz?

***

ABD Başkanı George W. Bush, 2006 yılında Tayyip Erdoğan’a mektup göndererek Şeker Kanunu’nda yüzde 10 olan mısır şurubu (fruktoz) kotasının artırılmasını istemişti.

Erdoğan da hemen kotayı yüzde 15’e yükselten bir tasarı hazırlatarak ABD gezisi öncesinde Bakanlar Kurulu’nun imzasına açmıştı.

Mısır şurubunu, Bursa’daki Amerikan firması Cargill üretiyordu. Ülker ile ortak tesisler de kurmuştu.

Cargill, Türkiye’nin, Orhangazi Tesisi’nin kurulu bulunduğu tarım arazisinin “Özel Endüstri Bölgesi”olması için başvuru yapmıştı.

Söz konusu arazi, Bakanlar Kurulu kararıyla 5 Temmuz 2005 tarihinde Özel Endüstri Bölgesi ilan edildi.

Kararın iptali için Bursa Barosu öncülüğünde Bursa Meslek Odaları tarafından Danıştay’da dava açıldı.

Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararına rağmen ABD siyasetinde etkili Cargill firmasının Bursa Orhangazi’de, birinci sınıf tarım arazisinde fabrika yapabilmesi için Toprak Kanunu’nda değişiklik yapıldı. Bu tartışmalar sürerken, Danıştay saldırısı oldu..

Sonuçta Danıştay kadrosu da tamamen değiştirildi ve yeni başkan artık bu tür yasalara engel çıkarmayacaklarını açıkladı

Son olarak kota yüzde 38 oranında artırıldı.

Halbuki Tayyip Bey de bağırsaklarından rahatsızlanıp hastalığa yakalanmıştır ve tedavisi sürmektedir.

Acaba Emine Hanım’ın mutfağında yapay tatlandırıcı ile üretilmiş şeker kullanılmakta mıdır? Bunu bilmiyorum ama Tayyip Bey, Türk halkına kanser tuzakları kurmaktadır!

***

Yapay tatlandırıcılar konusunda, Türk halkını 10 yıl süreyle uyardım…

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi uzmanı Prof. Dr. Kenan Demirkol da tıbbi uyarılar yapıyordu.

Demirkol, gofretten dondurmaya, bisküviden meşrubata kadar hemen her üründe nişasta bazlı şekerin kullanıldığını anlatıyor ve “Bu ürün, kemik erimesine, kansızlığa, gut hastalığına, karın tipi şişmanlığa, karaciğer yağlanmasına, kanserlere sebep oluyor. Kanserlerde yüzde 40 artışa yol açıyor” diyordu…

Kaynak: Yeniçağ Gazetesi

Mısır şurubu neden zararlı?
10 Mayıs 2011



Bu sefer tatlı yiyip tatlı konuşamayacağız çünkü konumuz mısır şurubu, iddialar ise ürkütücü.


Neredeyse yediğimiz her tatlı gıdanın üretiminde kullanılan mısır şurubu, vücudumuzu yağ üreten bir makineye dönüştürüyor.

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) gibi, nişasta bazlı sıvı şekerler yani bilinen adıyla “Mısır Şurubu” da gündemimize bomba gibi düştü. Zararlı olup olmadığı hararetle tartışılan mısır şurubuyla ilgili bilmediklerimizi Prof. Dr. Ahmet Aydın’a sorduk; korkmamız gerekenin mısır şurubunun yanı sıra, aslında “ŞEKER” olduğunu öğrendik.

Daha tatlı daha ucuz

Mısır şurubu, mısır nişastasının işlemden geçirilmesi ile elde ediliyor. Nişasta parçalanarak glikoza, ardından glikoz fruktoza dönüştürülüyor. Mısır şurubu, yüzde 80 oranında fruktoz, yüzde 20 oranında glikozdan oluşuyor. Fruktoz, glikoza göre daha güçlü bir tatlandırıcı olduğu için daha az kullanılması yeterli oluyor ve dolayısıyla üretimde maliyeti düşürüyor. Prof. Dr. Ahmet Aydın, günümüz piyasa koşullarında maliyeti bu kadar düşüren bir seçenek varken, firmaların normal şeker kullanmalarının iflas etmekle aynı anlama geldiğini ifade ediyor.

Bunu biliyor muydunuz?

Mısır şurubunda yüzde 80 oranında bulunan fruktoz, glikoza göre daha güçlü bir tatlandırıcı… Bu nedenle geçmiş yıllarda daha az kalori ile daha fazla tat sağlandığı ve böylece alınan kalorinin azaltıldığı düşünülüyordu. Hatta bir dönem uzmanlar tarafından diyabet ve şişmanlık tedavisinde kullanılıyordu. Prof. Dr. Ahmet Aydın, bu yöntemin bazı hekimler tarafından hala kullanıldığının da altını çiziyor.

Hızla yağa dönüşüyor

Mısır şurubunu diğer şekerlerden daha korkunç hale getiren ise içindeki fruktozun yüzde 80 gibi yüksek bir orana sahip olması. İnce bağırsaktan emilerek karaciğere gelen fruktoz metabolize edilmek için insüline gerek duymuyor. İlk bakışta sanki bu bir avantajmış gibi görünüyor. Fakat değişik metabolik süreçler için vücut çok az fruktoz kullanabiliyor. Geri kalan tüm fruktoz ise trigliseridlere, yani kan yağlarına dönüşüyor. Tüm şekerler arasında en hızlı yağa dönüşen de fruktoz. Fazla fruktoz tüketiminin hayvanlar üzerindeki araştırmalarda diyabet, hipertrigliseridemi, koroner kalp hastalığı, karaciğer yağlanması, hipertansiyon ve kansere yol açtığına dair sonuçlar bulunuyor.

Zararlı olmadığı ispatlanmadı

Prof. Dr. Ahmet Aydın, ürün paketlerinde mısır şurubunun yanı sıra, “nişasta bazlı sıvı şeker” ya da “NBŞŞ” tanımlarının yer alabildiğini belirtiyor. Prof. Dr. Aydın’ın “Hangi ürünlerden uzak durmalıyız?” sorusuna verdiği yanıt ise ürkütücü: “Paketlenmiş tüm şekerli hazır gıdalar, meyve suları ve pastane ürünleri…” Yani sanılanın aksine sadece market raflarında değil, pastane vitrinlerindeki göz alıcı tatların da mimarı artık mısır şurubu. GDO’lu mısır ithalatının serbest olduğu ülkemizde mısır şurubunun hangi tür mısırdan elde edildiğini bilmek ise tüketiciler için imkansız. Bu da mısır şurubu ile ilgili soru işaretlerini artıran bir faktör. Ulusal Beslenme Platformu ise geçen ay bir bildiri yayınlayarak “Mısır şurubunun kanser, obezite, diyabet, insülin direnci ve karaciğerde yağlanma gibi hastalıklara neden olduğunun bilimsel olarak ispatlanmadığını” açıkladı. Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın konuyla ilgili yorumu ise şöyle: “Bir ürünün sağlığa zararlı olup olmadığını bilimsel olarak ispatlamak için birkaç aylık çalışma yeterli değildir. Gerekirse 20 yıl denemek gerekir. Mısır şurubunun zararlı olduğu kanıtlanmadı diyenlere soruyu tersten sormak gerekiyor. Peki zararlı olmadığı kanıtlandı mı?”

En tehlikelisi, tatlandırıcılar

Son yıllarda tatlı ve pasta sektöründe aşırı derecede tatlandırıcı kullanıldığını belirten Prof. Dr. Ahmet Aydın, Türkiye’de aspartamın sağlık sektöründen çok gıda sektöründe kullanıldığını anlatıyor. Çünkü tatlandırıcılar şekerden yüzlerce kat daha tatlı. Örneğin aspartam şekerden 200 kat, asesülfam K 200 kat, sakarin 300 kat, sükraloz 600 kat daha tatlı. Türk Gıda Kodeksi hangi üründe ne kadar yapay tatlandırıcı kullanılacağını belirlemiş olsa da, bazı firmaların bu rakamlara uymadığı yönünde şüpheler var. Diyet ürünlerin neredeyse hiçbirinde, kullanılan tatlandırıcı oranı yazmıyor. Aspartamın içinde yüzde 40 oranında sinirsel bir uyarıcı olan aspartik asit, yüzde 50 oranında fazla alındığında beyin için zararlı fenilalanin ve yüzde 10 oranında metil alkol (ispirto) bulunuyor. İspirto, birçok zararlı etkilerinin yanı sıra kanserojen “formaldehit”e dönüşüyor.

“Aspartam şişmanlatıyor”

Prof. Dr. Ahmet Aydın, aspartamın şişmanlığa çare olmadığını şöyle açıklıyor: “Aspartamın içindeki aspartik asit ve fenilalanin isimli iki amino asit, insülin salgısını artırıyor. Ortamda şeker olmadığı için insülin kanda açlık şekerini düşürüyor. Doğal olarak karnınız acıkıyor ve daha fazla yiyorsunuz. Ayrıca yüksek miktarda fenilalanin, serotonin gibi sinir ileticilerini azaltıyor. Serotonin azlığı depresyona yol açıyor ve iştahı da açıyor.”

Diğer şekerler günahsız mı?

Prof. Dr. Ahmet Aydın bu soruya, “Mısır şurubu en zararlı şekerlerden biridir ancak diğer şekerler de masum değil” şeklinde yanıt veriyor. İnsanın dışarıdan şeker almadan yaşayabileceğini, bu şekerlere ihtiyacı olmadığını belirten Prof. Dr. Aydın, buna örnek olarak da sadece balık ile beslenen Eskimoları gösteriyor. Şekerle ilgili ilk belgeler M.Ö. 510 yılına dayanıyor, rafineri şeker üretiminin hızlanması ise 19. yüzyıldaki Sanayi Devrimi ile başlıyor. Bu tarihlerden itibaren insanoğlu Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın tabiri ile yasal bir uyuşturucu olan şekere bağımlı hale geliyor. Rakamlar ortada! ABD’de 1973-2000 yılları arasında ABD vatandaşları önceki yıllara oranla yılda 100 litre daha fazla şekerli meşrubat, 15 kg. daha fazla tatlandırıcı madde ve 30 kg. daha fazla unlu mamul tüketmişler. ABD’de son 35 yılda fruktozdan zengin mısır şurubu tüketimi kişi başına yılda 200 gr.’dan 34 kg.’a yükselmiş. Üstelik bu rakamlara sahip ABD’de mısır şurubu üretim kotası yüzde 2’lerde iken, ülkemizde yüzde 15’e çıkarıldı.

Şeker-kanser ilişkisi

Prof. Dr. Ahmet Aydın, her türlü şeker kullanımının insan sağlığına nasıl zarar verdiğini şöyle anlatıyor: “Beyaz un ve rafine şeker bağırsaktan hızla emilerek kana geçiyor. Artan kan şekerini düzenlemek için hızla insülin salgılanıyor. Buna bağlı olarak kan şekeri hızla düşüyor. Fakat insülin bu hıza ayak uyduramıyor ve kanda normalden daha uzun süre yüksek kalıyor. Fazla miktardaki insülin ise birçok doku için zararlı etkilere sahip. Bu nedenle önce karaciğer, daha sonra da kas hücreleri insülin reseptörlerini kapatıyor. Başlangıçta yağ dokusunda direnç olmuyor ve fazla şekerin tamamı yağ olarak depolanıyor. Yani insülin beyaz unu ve diğer hızlı emilen şekerli yiyecekleri hızla yağa çeviren bir makine gibi! Üstelik yüksek insülinin tek kabahati bu değil! Sadece yağ depolamakla kalmıyor, bu yağın daha sonra enerji olarak kullanılmasına da izin vermiyor. İki yemek arasında enerji kazanabilmek için yağ yakmamız gerekiyor. Ancak bu sistemde yağ kullanamayan vücutta kan şekeri düşüyor ve bu sefer yorgunluk, huzursuzluk ve baş ağrısı başlıyor. Kişi, tıpkı bir morfinman gibi ancak şekerli bir şeyler yiyip içtikten sonra kendine geliyor.”

Her esmer şeker doğal değil

Şekerin doğal hali diye düşünerek tükettiğimiz esmer şekerler konusunda da dikkatli olmak gerekiyor. Kahverengi toz şeker, şeker kamışı veya şeker pancarından elde edilen rafine toz şekerin beyazlatılmamış hali. Ancak bazı hilelerle, rafine edilmiş beyaz toz şeker karamela ile renklendirilerek kahverengi şeker haline getirilebiliyor. Kahverengi kesme şeker ise rafine toz şekerin beyazlatılmamış, ancak kimyasal yapıştırıcılarla şekillendirilmiş hali. Doğal şeker tüketmek için beyaz şekerden daha zararlı bir ürüne, üstelik de daha fazla para ödüyor olabilirsiniz. Prof. Aydın, mutlaka şeker tüketmek isteyenlere halis bal ve köy pekmezi kullanmalarını, kuru ve yaş meyve tüketmelerini öneriyor. Şu sözleri ise çarpıcı: “Raf ömrü uzun olan ü rünleri tüketmek sizin ömrünüzü kısaltır.”


“Şeker, kanser dokusunu besliyor”


Kanser ve şeker arasındaki ilişkiyi ilk kez Alman tıp adamı Otto Warburg ortaya koydu. 1931 ve 1944 yıllarında iki kez Nobel’i alan Warburg’un çalışmaları, kanser hücrelerinin sağlıklı hücrelerden farklı bir metabolizması olduğunu gösteriyor. Buna göre kanser hücreleri sağlıklı hücrelere göre 3-5 kat daha fazla şeker kullanıyor. Ancak şekerin tek zararı kanser dokusunu beslemesi değil. Aşırı un ve şeker tüketimi insülin direncine (metabolik sendrom) yani hiperinsülizme yol açıyor. Hiperinsülizm, insüline benzer büyüme faktörü (IGF-1) düzeyini artırıyor. Serbest IGF bütün dokularda hücre üremesini kontrolsüz bir şekilde artırarak kansere neden oluyor.

Şeker sözlüğü
Tek şekerler Fruktoz: Meyve veya bal şekeri
Glikoz: Üzüm şekeri
Galaktoz: Süt şekeri
Çift şekerler
Sükroz: Çay şekeri (glikoz+fruktoz)
Laktoz: Süt şekeri (glikoz+galaktoz)
Çoklu şekerler
Nişasta: Glikoz moleküllerinden oluşan bileşik bir şeker

Yaprak Çetinkaya

Formsante Dergisi Nisan 2011 Sayısı

Mide için gitti, sezaryende bebeğini görmeden öldü
17:35 - Mersin'de ikinci çocuğuna hamile kalan genç kadın, 'mide ağrısı' şikayetiyle gittiği hastanede sezaryenle doğum yapmak zorunda kaldı. Genç kadın, kanaması durdurulamayınca sevk edildiği hastane 9 gün süren yaşam mücadelesini kaybetti. 'Utku' adı verilen bebeğini hiç görmeyen anne, arkasında gözü yaşlı bir eş ve iki çocuk bıraktı. 03.10.2010 MERSİN
netgazete

Hamile kadın, hastane hastane gezerken öldü
17:48 - Şanlıurfa'da hamile Fatma Tumbul (26), trafik kazasında yaralandı. Kaldırıldığı hastanede doğum uzmanı olmayınca başka hastaneye gönderildi. Burada da hamile kadına bakamayacakları söylendi. Fatma Tumbul ambulansla Doğumevi Hastanesi'ne kaldırıldı. Bu hastanede 8 aylık bebeğin anne karnında hayatını kaybettiği kaydedilirken, tomografi cihazının olmadığı söylendi. Hamile kadın, iç kanamasının olması üzerine ameliyata alındığı fakat kurtarılamadı. 30.10.2010 ŞANLIURFA netgazete

360 bin liralık kanser ilâcı dolandırıcılığı

Adana'da sahte rapor düzenleyerek eczanelerde tanesi 12 bin liradan satılan kanser ilacını alıp tekrar eczanelere sattığı ileri sürülen biri eski Jandarma Uzman Çavuş, diğeri eski ecza deposu çalışanı iki kişi gözaltına alındı. 09.12.2010 ADANA netgazete

Havaalanında ambulans gerginliği
13 Ocak 2011
Önceki gün rahatsızlanan ve dün gece fenalaşan Şehrivan ve Van Times gazetelerinin sahibi Aziz Aykaç'ın Sağlık Bakanlığı'nın tahsis ettiği ambulans uçakla Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne sevki sırasında gerginlik yaşandı.

Edinilen bilgiye göre, Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nden Ferit Melen Havaalanı'na giden ve içinde hastaya refakat eden bir anestezi uzmanı ve bir dahiliye uzmanı doktorun bulunduğu ambulans, Havaalanı Şube Müdürü Hasan Şinik'in talimatıyla kapıda durduruldu.

Güvenlik elemanları, ambulansın içindeki doktorlar olmadan sadece şoför tarafından Aykaç'ın ambulans uçağa götürebileceğini söyledi. Bunun üzerine devreye giren İl Sağlık Müdürü Orhan Çetinkaya, Müdür Yardımcısı Hamit Karataş ve Başhekim Öztekin Çıkman, güvenlik elemanlarına ve Şube Müdürü Hasan Şinik'e hastanın hayati tehlikesi bulunduğunu, bunun için doktor nezaretinde uçağa bindirilmesi gerektiğini söylemesine rağmen bir araç ambulansın önüne çekilerek içeri girmesine izin verilmedi.

Sağlık İl Müdürü Dr. Orhan Çetinkaya, Sağlık İl Müdür Yardımcısı Hamit Karataş ve Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Operatör Dr. Öztekin Çıkman, telefonla Koruma Şube Müdürü Hasan Şinik'e hastanın durumunun çok kritik olduğunu ve doktorsuz gidemeyeceğini ısrarla vurgulamalarına rağmen ambulansın hava meydanına girmesine bir süre izin verilmedi. haber10

Hastanede ceset skandalı!
20 Ocak 2011
Ölen yakınlarının cenazesini teslim alan aile, kefeni açınca hayretler içinde kaldılar... İşte şok eden cesedin hikayesi...

Tedavi gördüğü Samatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde hayatını şeker hastası İsmet Aydemir'in yakınları, cenazeyi teslim aldıklarında büyük bir şok yaşadı.

Tek bacağı olmayan Aydemir'in kefenini açan aile, cenazeye bir bebek cesedi ve bir bayan bacağı bantlandığını görünce adeta şoka uğradı. Morg görevlisinin aileye, "Olayı kapatalım" dediği öne sürülürken, savcılık olayla ilgili geniş çaplı soruşturma başlattı. Sabah

Yanlış bacak kesen doktor uzaklaştırıldı
21 Ocak 2011
Sağlık Bakanlığı, ameliyatı yapan doktoru görevden uzaklaştırdı.

Sağlık Bakanlığı, Karabük Şirinevler Devlet Hastanesi'nde, 'Yanlış bacak kesildi' iddialarıyla ilgili başlatılan soruşturma kapsamında, soruşturma sonuçlanıncaya kadar söz konusu ameliyatları yapan doktorun görevden uzaklaştırıldığını açıkladı.
habertaraf

SAĞLIK SKANDALINI TOPRAK ÖRTMEDEN...

Karacabey ilçesinde hastane morgunda cenazeler karıştı. Babasının başka köye giden cenazesini son anda toprağa verilmek üzereyken geri alan vatandaş, görevlilere isyan etti.

Edinilen bilgiye göre, Mehmet Karamat (93), tedavi gördüğü Karacabey Devlet Hastanesi'nde bu sabah saat 08.00 sıralarında hayatını kaybetti. Aynı gün saat 05.00 sıralarında Gönü köyünde oturan Ömer Kaydı da (83) aniden fenalaşarak Devlet Hastanesi'ne getirildi. Kaydı da yapılan müdahalelere rağmen kurtarılamadı.

Öğle saatlerinde morga gelen Ömer Kaydı'nın oğlu İskender Kaydı, ikindi namazını müteakip köyde toprağa vermek üzere babasının cenazesini alarak köye gitti. Daha sonra hastaneye gelen Mehmet Karamat'ın oğlu M. Ali Karamat da, ikindi namazını müteakip gömülmesi için babasının cenazesini almak üzere morgda geldi. Ancak, sabah babasını koydukları yerde bulamayan Karamat, 'morgdaki yeri değişmiştir' diye düşünerek, diğer bölmeye baktığında babasının yerinde başka birinin cesedini gördü.

Durumu morg görevlisine söyleyen Karamat, görevlinin, "Yanlışlık olmuştur. Gidin cenazenizi Gönü köyünden alın." demesi üzerine çılgına döndü.

Yanındakiler tarafından sakinleştirilen Karamat, ''Bu nasıl bir hastane? Altı üstü iki tane cenaze varken nasıl olur da cenazeler karışır? Geç kalsaydık babam Gönü köyünde toprağa verilecekti. Böyle sorumsuzluk olmaz. Neden cenazelerin üzerine isim yazılmıyor ya da numaralandırılmıyor." diyerek tepki gösterdi.
habertaraf

Devlet Hastanesi’nde Cenaze Gerginliği
18 Şubat 2011

Edirne Selimiye Devlet Hastanesi Acil Servisi'nde hayatını kaybeden bir hastanın yakınları, ihmali bulunduğunu iddia ettikleri doktora tepki gösterdi.
Hastane bahçesinde toplanan vatandaşları Başhekim Yardımcısı sakinleştirmeye çalıştı. Nefes darlığı şikayetiyle Edirne Selimiye Devlet Hastanesi'
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> SAGLIK HABERLERi Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com