EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Sabahattin Ali

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> EDEBÎYAT
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Sal Nis 02, 2013 10:06 pm    Mesaj konusu: Sabahattin Ali Alıntıyla Cevap Gönder

Sabahattin Ali gözaltında kaybedildi
( 25 Şubat 1907 - 2 Nisan 1948 )
2 Nisan 1948



25 Şubat 1907'de bugün Bulgaristan sınırları içinde kalan Gümülcine kazası Eğridere köyünde doğdu. Öğrenimini Balıkesir ve 1927'de İstanbul Muallim Mektebi'nde yaptı. Yozgat’ta öğretmenliğe başladı. Maarif Vekaleti'nin açtığı sınavı kazanarak Almanya’ya eğitime gitti. Postdam ve Berlin’de öğrenim gördü. Yurda dönüşünde Aydın'daki bir ortaokulda Almanca öğretmenliğine atandı. Bu görevdeyken okulda "yıkıcı propaganda" yapmak suçlamasıyla 3 ay tutuklu kaldı. Konya'ya atandı. 1932'de okuduğu bir şiirde Mustafa Kemal'i eleştirdiği suçlamasıyla yine gözaltına alındı. Sinop ve Konya cezaevlerinde bir yıl yattı. Cumhuriyetin 10. Yılı nedeniyle çıkan aftan yararlanarak salıverildi. Maarif Vekaleti Talim Terbiye Dairesi'nde, Neşriyat Müdürlüğü'nde çalıştı. Ankara'da Almanca öğretmenliği, Ankara Devlet Konservatuvarı'nda çevirmenlik, öğretmenlik, dramaturgluk yaptı. 1945'te bakanlık emrine alındı. 1946'da işsiz kaldığı dönemde Aziz Nesin'le birlikte "Marko Paşa" dergisini çıkarmaya başladı. Yayın yoluyla hakaret suçlamasıyla 3 ay hapse mahkum edildi. Serbest kalınca bir kamyon alarak taşımacılığa başladı. Sürekli izlenmekten, yargılanmaktan tedirgin olduğu için yurtdışına kaçmaya karar verdi. Kırklareli üzerinden Bulgaristan'a geçmek istedi. 2 Nisan 1948’de yurt dışında çıkmak için anlaştığı, kendisine kılavuzluk yapan Ali Ertekin tarafından, Bulgaristan sınırı yakınlarında Sazara köyü civarındaki ormanda öldürüldüğü iddia edildi. Mezarının nerede olduğu kesin belli değil. Yazmaya Balıkesir'de yayınlanan "Çağlayan" dergisinde 1925'te yayınlanan şiirleriyle başladı (Bazı kaynaklara göre "Irmak" dergisinde). Yedi Meşale, Resimli Ay, Varlık gibi dergilerde yayınlanan şiirleri, öyküleri, yazılarıyla tanındı. Cumhuriyet döneminin ilk yılarındaki gerçekçi edebiyat akımının öncüsü oldu. İlk toplumsal gerçekçi öyküleri "Resimli Ay" dergisinde yayınlandı. Şiirler, hikâyeler, romanlar yazdı, çeviriler yaptı. Asıl ününü öykü ve romanlarıyla kazandı. Anadolu insanına yaklaşımıyla edebiyata yeni bir boyut kazandırdı. Konularını toplumsal eşitsizliklerden aldı. Ezilen insanların acılarını, sömürülmelerini dile getirdi. Aydınlar ve kentlilerin Anadolu insanına karşı takındıkları küçümseyici tavrı eleştirdi. 1937'de yayınlanan "Kuyucaklı Yusuf" romanı, gerçekçi Türk romanının en özgün örneklerinden biridir. Öykülerinde, tanımlamakta güçlük çektiğimiz kimi duyguları ustalıkla anlatır. İnsanın zavallılığını ve gücünü aynı sarsılmaz üslupla, zaman zaman masalsı ve destansı bir biçimde yansıtmayı başardı.

Türkiye’de yazarlar kaç kez ölür?
Figen A. Çalıkuşu
18 Mayıs 2017



"Doğumunun 110. yılında anılan Sabahattin Ali 1949 yılında bir cinayetle katledildi, 1949’dan sonra ise defalarca da öldürüldü"

Sabahattin Ali doğumunun 110. yılında anılıyor. Öyle ki Aysun Kocatepe ile Ali Kocatepe’nin düzenlediği “Sabahattin Ali 110 yaşında konserler dizisi”nin gala gecesi 24 Mayıs’ta İstanbul’da gerçekleşecek.

Sabahattin Ali sadece doğumunun 110. yılı münasebetiyle gündemde değil. Yazdığı Kürk Mantolu Madonna kitabı bunca yıl sonra İngilizceye çevrildi ve İngiltere’de çok ilgi çekti, ardından bir magazin programındaki bir cehalet gafıyla da popülerleşti, en çok satılan kitaplar listesinde yer aldı.

Hakkı en çok gadre uğramış ve değeri bilinmemiş yazarlar listesi yapılsa kaçınılmaz kocaman bir yeri Sabahattin Ali’ye ayırmamız gerekir.

Sabahattin Ali 1907 yılında doğdu, peki ne zaman öldü?

Yeniden güncelleşen Kürk Mantolu Madonna’yı okuyalı çok oldu ancak esrarengiz, gizemli ve sessiz Raif Bey’i hâlâ anımsarım.

En iyi romanının Kuyucaklı Yusuf olduğunu söyleyenler vardır, başına gelenlerin yazarlığını gölgelediğini, Türk edebiyatının çok esaslı yazarlarından biri olduğunu ifade edenler de var. Bir çırpıda kesin bir kanaat belirtmek kolay olsa bunca farklı yaklaşım olur muydu?

Ancak tartışmasız söyleneceklerden ilki, herhalde Sabahattin Ali’nin edebiyatımızın klasiklerinden olduğudur. Zaten aradan geçen onca zamana karşın kitaplarının yaşıyor olması, bunu kesinkes ispatlıyor değil mi?

Sorumu unutmadım; Sabahattin Ali 1907 yılında doğdu, peki ne zaman öldü?

Geçenlerde Hürriyet gazetesinde okuduğum bir haber vatandaşı olduğum bu ülke açısından beni ağır bir şekilde hırpaladı.

Haberi aktarayım da siz de kendi zul dünyanızı sınayın;

“Sabahattin Ali olayı ibretlik bir olaydır. Kızı Filiz Ali’yi aradım. 1949’da öldürüldü. Bu konuyla ilgili ayrıntıları bilmiyoruz, ama uzun süre ölümüyle ilgili resmî bir kayıt olmadığı için aile haklı olarak ‘1949’u ölüm tarihi olarak kabul etmiyebiliriz’ diyor.

Çünkü ölüm ilanı 1953 yılında yapılmış. Yasalarımıza göre bir eserin telif hakkı, eserin sahibinin ölümünden 70 yıl sonra kamuya mal oluyor ve varislerin telif hakları kalkmış oluyor. Burada 1949’u baz aldığımız zaman 2019’da süre bitiyor.”

Bunları söyleyen Kültür ve Turizm Bakanı Avcı, şöyle devam ediyor;

“Ama aile; babamıza 1953’e kadar ne olduğunu bilmiyoruz, en azından 1953’ten itibaren 70 yıl sayılmalı diyor.”

Haberi okumaya devam edeceğiz ama, burada bu son cümleyle soluğumuz kesilmedi mi?

1949’da bir devlet görevlisi tarafından kafasına odun vurularak öldürülen Sabahattin Ali’nin ailesi dört yıl boyunca ne olup bittiğini öğrenemiyor.

Bu noktada “aldırma gönül” diyebilir miyiz?

Sadece öldürmüyorlar bir de yasaklıyorlar.

Nabi Avcı, okuyanı sarsan utanç verici bir başka geceyi de anımsatıyor, kurumsallaşmış bir baskının peçesiz yüzünü de görüyorum, siz de göreceksiniz, kaldığımız yerden devam edelim;

“İkincisi ve daha önemlisi, biri 1944’de diğeri 1948’de alınmış iki Bakanlar Kurulu kararı ile Ali’nin eserlerinin yasaklanmasına karar veriliyor. 1965 yılına kadar da bu yasak sürüyor. Aile diyor ki; bu süre içinde bu eserler zaten piyasada yoktu, 70 yıl hesaplanacak ise 1965’ten sonrası için hesaplanmalı. Bizce de makul. Arkadaşlar onun üzerinde de çalışıyor. O iki Bakanlar Kurulu Kararı sebebiyle Sırça Köşk ve Değirmen, Dağlar ve Rüzgâr kitapları hakkında yasak kararı var.”

Şimdi dikkat; dikkatinizi rica ediyorum. Bakan Avcı’nın Sabahattin Ali ile ilgili bir tespiti, bugün Türkiyesinin de şifresi niteliğinde.;

“Ama Türkiye’deki atmosferi çok iyi biliyoruz. Bir yazarın iki kitabı yasaklandıysa, diğer kitaplarını basmak yürek ister. Onun için onlar hakkında karar olmasa dahi yasaklanmış yazar muamelesi görür.

Sabahattin Ali 21 sene yasaklı kalmış. 21 sene hakkını kullanamamış varisler. Bunu 1965’ten alalım diyorlar. Bence de haklılar.”

Tartışılan asla Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu olamaz.

Söylenen Sabahattin Ali’nin ilk kez fiilen cinayet ile, daha sonraları da manen defalarca katledilmesinin ilanıdır.

İlk kez 47 yaşındayken tahammüden öldürülen, sonra da defalarca manen katledilen ve hâlen iki kitabı Bakanlar Kurulu Kararıyla yasaklı olan Sabahattin Ali.

24 Mayıs’ta bir gala ile doğumunun 110. yılında anılacak olan Sabahattin Ali bir kez 1949 yılında bir cinayetle katledildi, 1949’dan sonra ise defalarca da öldürüldü.

“Sanat Eserleri Kanunu Değişikliği” haberinden insan yiyen bir umacı çıktı.

O umacı bugünlerde daha da azgınlaşarak etrafı kolaçan ediyor.

Sabahattin Ali’nin şahsında günümüz sorusunu sorabiliriz;

“Türkiye’de yazarlar kaç kez ölür?” ve “Katil hiç değişmez mi?”

Bu yazı ilk olarak P24’te yayımlanmıştır.
T24

Sabahattin Ali'nin kızı: Babamın, beni annem gibi biriyle bırakıp gitmesini affedemedim
17 Ekim 2017



"Sabahattin seni başıma bıraktı gitti, keşke erkek çocuğum olsaydı!"

Türk Edebiyatı'nın önemli yazar ve şairlerinden olan Sabahattin Ali’nin kızı Prof. Dr. Filiz Ali, anılarını ‘Yok Bi’şey, Acımadı ki...’ kitabında anlattı. Filiz Ali kitabında annesi hakkında “Aramızda zamanla oluşan adı konmamış bir savaş vardı. Annem beni, ben de annemi için için suçluyor, sonra da birbirimize suçladığımız için suçluluk duyuyorduk. Annemin uykusuz geçen buhranlı gecelerinde ‘Sabahattin seni başıma bıraktı, gitti, keşke erkek çocuğum olsaydı!’ demişliği vardır. Ben de babamın beni annem gibi biriyle bırakıp gitmesini affedemez ama yüksek sesle söylemeye de cesaret edemezdim” diyor. Kitapta Ali’nin annesiyle bir zamanlar sorunlu ilişkisinden Nurettin Sözen tarafından nasıl görevden alındığına kadar pek çok anekdot yer alıyor. Türkiye’nin kültür-sanat alanındaki değişime ışık tutan Filiz Ali, devlet sanatçılığı unvanı alan bazı isimleri de eleştiriyor.

Karar'da Melek Gedik imzasıyla yayımlanan habere göre, Türk edebiyatının naif kalemi Sabahattin Ali’nin kızı Prof. Dr. Filiz Ali, hayatını Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan ‘Yok Bi’şey, Acımadı ki...’ kitabında anlattı.

Kültür-sanat yıllarca katkı sunan, bu alanda sayısız sanatçı yetiştiren Ali, kitabına “Elinizde tuttuğunuz bu kitapta üzüntü ve gözyaşı olmayacak” sözleriyle başlasa da 11 yaşında babası öldürülen bir kız çocuğu olarak hikayesi hem kırgınlık hem de kızgınlık dolu. Kitabında uzun uzun aile geçmişini anlatan Ali, babası Sabahattin Ali ile annesi Aliye Hanım’ın evliliklerine dair ise iç ısıtan notlar düşüyor. Ali’nin ilkokul hayatıyla ilgili maceraları ise maalesef babasının öldürülmesiyle sona eriyor. Zaten kendisi de süreci “Huzursuz yıllar başlıyor” diye tanımlıyor. “Babamı en son 1948’in Şubat ayında gördüm” diyen Ali, babasız geçen günlerdeki çaresizliğini de satırlara döküyor. Bu zorlu zamanda konservatuvara yazıldığını ve annesi Aliye Hanım ile problemli bir ilişki yaşadığını belirten Ali, kitabında “Aramızda zamanla oluşan adı konmamış bir savaş vardı. Annem beni, ben de annemi için için suçluyor, sonra da birbirimize suçladığımız için suçluluk duyuyorduk. Annemin uykusuz geçen buhranlı gecelerinde ‘Sabahattin seni başıma bıraktı, gitti, keşke erkek çocuğum olsaydı!’ demişliği vardır. Ben de babamın beni annem gibi biriyle bırakıp gitmesini affedemez ama yüksek sesle söylemeye de cesaret edemezdim” diyor.

Filiz Ali’nin kitabında geçmişin kültür-sanat havasını da soluyorsunuz. Ali’nin özellikle ‘devlet sanatçısı’ unvanına yönelik eleştirileri şu satırlarla öne çıkıyor: “Gel zaman, git zaman 80’ler 90’lara dönüştü, en burjuva ailenin iki göbek ötesinin köylü çıktığı toplumumuza gökten prensler, prensesler indi. Köylülükten aristokrasiye bir kuşakta öyle hop geçilemiyordu gerçi ama zengin akrabasının mirasına konup bir günde dünyası değişen evsiz barksızlar gibi vur patlasın çal oynasın deyip yayılıverdiler bu yeni saraylılar ortalığa. Onların sanat hakkında en ufak bir fikirleri bile yoktu. Ne var ki kendilerini eğlendirenlere ‘sanatçı’ demeye başladılar. O ‘sanatçılar’ da bunu pek ciddiye aldılar doğrusu. Yeni ‘sanatçı’ piyasası oluşmaya başladı. Sonra devlet, o ‘sanatçıları’ devlet sanatçısı yaptı. İş bir kez çığrında çıkmaya görsün.”

Filiz Ali, Bedrettin Dalan’ın İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Konser Salonu’nun (Cemal Reşit Rey) başına getirildi. Kitabında salon için harcanan emekleri aktaran Filiz, belediye başkanının değişmesinden sonra görevden alınma sürecini ise şu sözlerle anlatıyor: “En gergin günlerin birinde Nurettin Sözen beni makamına çağırdı, ‘itirazları basına sızdırarak suç işlediğimi’ beyan etti önce. Gencay Gürün hemen sözü alarak “Devlet memurunun basına demeç vermesi suçtur Sayın Başkan! buyurdu. Hilmi Yavuz başıyla onayladı, suçlu olduğum gerekçesiyle istifam istendi. İstifa etmeyince de yazılı bir deklarasyonla görevden alındım.” Filiz Ali, kitabında babası Sabahattin Ali’nin öldürüldüğü yer olarak bilinen Kırklareli Sazara Köyü’ndeki Sabahattin Ali Günleri etkinliklerine özel bir yer ayırıyor: “1992’de babamın cesedini bulan çoban hayattaydı. Bizi babamı bulduğu çatağa götürdü. Çatak dedikleri bir dere yatağıydı. Çoban bize o anı yeniden yaşıyormuş gibi bütün ayrıntılarıyla anlattı. Benimse çatağın yukarısında kalan düzlüğün sonundaki iri kaya parçası dikkatimi çekti. Kayanın ötesi uçurumdu, orman uçurumun dibinden Bulgaristan’a doğru göz alabildiğine uzanıp gidiyordu. Uçsuz bucaksız dağlar ve orman. Tam babamın şiirindeki gibi: “Bir gün kadrim bilirse / İsmim ağza alınırsa / Yerim soran bulunursa / Benim meskenim dağlardır.”

Paris’in gerçek Türk Büyükelçisi Abidin Dino

1958 yılında Ankara Devlet Konservatuvarı’nı bitiren Filiz Ali, özellikle o dönemdeki kültür-sanat hayatına dair çeşitli notlarda düşüyor. Piyona eğitimi alan ve bu süreçte İngilizceye saldığı merak sayesinde yabancı hocalara da eşlik eden Filiz, Cumhurbaşkanılığı Senfoni Orkestrası müzik direktörlüğüne getirilen Amerikalı şef Robert Lawrence ile ilgili şunları anlatıyor: “Lawrence tarzında bir New Yorklu aristokratın 50’lilerin Ankara’sında sudan çıkmış balığa dönüşebileceği düşünülebilirdi. Oysa o sanki hale New York’ta yaşıyormuş gibi hiç istifini bozmuyordu. Önce manikürcü bulma sorunu çıktı. Ankara kazan ben kepçe, erkeğe manikür yapacak manikürcü aramaya koyuldum. Sonunda birini bulduk.” Ünlü ressam Abidin Dino’nun Paris’teki evinde yaşanan kültür atmosferini ise Ali şöyle aktarıyor: “Dinoların evi her zaman Paris’ten gelip geçen Türklerin uğrak yeriydi. Güzin Hanım’ın bundan her zaman çok hoşnut olduğu söylenemez ama Abidin Bey’in sınırsız konukseverliğini engellemesi de olanaksızdı. Abidin Bey, ölümüne dek Paris’teki gerçek Türk büyükelçiydi.”

Filiz Ali
Filiz AliÖnemli görevler üstlendi

Filiz Ali, 30 Eylül 1937’de Ankara’da doğdu. 1958 yılında Ankara Devlet Konservatuvarı’nı bitirdi, sonrasında Fullbright Bursu’nu kazanarak ABD’ye gitti. Türkiye’ye döndükten sonra Ankara Devlet Konservatuvarı’nda dersler verdi. İstanbul Şehir Operası, İstanbul Devlet Operası ve Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda çalıştı. 1987’de Mimar Sinan Üniversitesi’nin Müzikoloji Bölümü’ne geçti. 1990-2005 yılları arasında bu bölüme başkanlık yaptı. 1989-1992 yılları arasında Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nun genel yayın yönetmenliğini üstlendi. Müzik, müzisyenler ve babası Sabahattin Ali’yle anılarından oluşan kitaplar yazdı.

T24
ETİKETLER
sabahattin ali filiz ali babam annem affedemedim kitap haber
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> EDEBÎYAT Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com