EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Kurban

 
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> ŞERİAT
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cum Ksm 04, 2011 11:20 pm    Mesaj konusu: Kurban Alıntıyla Cevap Gönder

KURBAN
Lütfi Bergen



İnsan özü kötüdür; kan dökücüdür. Melekler Allah’a “Biz seni takdis ederken yer yüzünde kan dökecek, yufsidu/bozgunculuk yapacak birini mi yaratacaksın?” diye sordular. Allah “Siz bilmezsiniz!” dedi. Allah insandaki bu özü kurban ile kendine yaklaştırdı, onu insan kanı dökmekten uzaklaştırdı. Allah insanlar birbirini öldürmesin diye özlerindeki katl duygusunu kurban ibadeti ile tedavi etmiştir.Çoban olan Habil kapitalist Kabil’in karşısındaki kadim rehberimizdir. Musa’yı saraydaki makamından çobanlığa geçiren Rahman, Firavun’un kapitalizminin/tekebbürünün kulelerine Musa’nın koyunları ile mukabele etti. Bu nedenle bugün de çobanlarımız kapitalist kentleşmeye direniştir. Kurban ülkenin çobanlarının, ülkenin saraylılarıyla buluştuğu bir iktidadi bayramdır. İktisadi Tevhiddir. Zenginliğin zenginler arasında dönüp duran bir sulta olmaması için Allah zenginleri aşağıladıkları bir sınıfın elindeki / mesleğindeki kurbanlıklara muhtaç kıldı. Zenginler, kentliler, tezek ve hayvan kokusundan iğrenenler, köylülüğü reddedenler, endüstriyel toplumu fetişleştirenler çobanlara gitmek zorunda kaldılar. Çünkü Allah kentlilerin pis diye küçümsedikleri davarları, boğaları, koçları kurbanlık kıldı. Kentlilerin evlerindeki köpekleri, hemsterleri ise necis ve eti yenmez eyledi. Zenginler, muktedirler eğer Allah’ın dinine bağlı iseler toplumsal tabakalaşmada çobanlara yer açmak zorunda kaldılar.

Din şöyle demektedir: Müslümanlar kurban ibadetlerine sahip çıksın, Allah Müslüman toplumlarda çobanları şerefli ve nebevî bir meslek sahibi kıldı. İnsanlığın gördüğü bütün peygamberler çobandı.

Kurban modern zamanların insanlarının bir imtihanıdır. Kapitalizm kendi kent sistemlerini dayatıp kurbanı gündelik hayatın dışına sürmüştür. Müslüman toplumların akilleri dahi İslâm’ın kurban emrinin kent sistemlerini kilitlediğinin farkındadır. Kurban kesmek meşakkat haline gelmiştir. Onun için bir şey icat ettiler: Vekaletle kurban keselim, dediler.

Ülkenin saraylılarının kurban kesmeyip vekaletle bu ibadeti başlarından savması, icat edilen fıkıhla mümkün hale getirildi. Kent, kendine fıkıh üretmektedir. Bu yeni fıkıh, kurbanı sadaka kavramı içinde değerlendirmekte ve onun “teşrik tekbiri” getirilerek eda edilen bir adanış olduğunu gözden kaçırmaktadır. Oysa kurban, bir tekbir eylemidir. Kurban kesen bir mü’min Batı kapitalizmine (kent putçuluğu) de Doğu kastisizmine (bakara-inek/ zenginlik putçuluğu) de bıçak sallamaktadır. Kurbanın sosyal yardımlaşma yönünü öne çıkaran anlayışlar bu ibadeti Batı toplumlarının endüstri / ilerleme / kalkınma / refah vaad eden asfaltlı yolları, metroları, otomobilleri, yüksek ve ışıltılı binaları ile ihtişama gark olan kent ideolojisine bir saldırı olarak görüyorlar. Hakikaten, kurban, Batılı modernleşmeye, Doğulu kastisizme yönelik ağır bir eleştiridir. Allah şehirlerin anası Mekke’dir demişti. Bütün kentler Allah’a inanan insanların arasındaki kurbiyetle başlamıştı. İbrahim (as) oğlu İsmail’in boynunu bıçakla vurmuştu.

Kapitalizm ve kurumları olan STK’lar vekalet sayesinde kurban fıkhını kapitalistleştirmeyi başardılar. Kurbanın vekaletle kesilmesi için üretilen fıkıh, finans kurumlarının kurban ibadetine dahil olmasını kaçınılmaz kılıyor ve kurbiyet böylece kapitalistleşiyor. Banka hesaplarından gönderdiğiniz parasal birimler kurbana ait değildir, onlar ancak tasadduk olabilir. Müslümanların ülke içinde 800 TL olan kurbana değil de ülke dışında 200-400 TL arası kurbana tevessül etmeleri kurban ibadetine yönelmiş bir hile-i şeriyedir. Bir Müslümanın görmediği bir kurbanı vekaletle kestirip “kurban ibadetini” tekmil ettiği fikri yanılsamadır. Bu konuda dernekler de vebaldedir. Ömer Nasuhi Bilmen, hemen her evde olan Büyük İslâm İlmihali’nde “Kurbanı, elinden geliyorsa sahibi kesmelidir, değilse uygun gördüğü bir Müslüman’a emredip kestirmeli ve kendisi de başında bulunmalı. Şu ayet-i kerimeyi de okumalıdır: “Kul inne salâtî ve nusukî vemahyâye vememâtî lillâhi rabbi-l’âlemîn / De ki: Şüphe yok, namazım da, ibadetlerim de, diriliğim de, ölümüm de alemlerin Rabbi olan Allah içindir” (6 En’am 162). Demek ki, kurbanı vekaletle bile kestirsen başında durup tekbir getirmen gerekir; kurbanlığın boynuna bıçağın sürülüşüne şehadet getirmen gerekir. Din şöyle demektedir: hepiniz İbrahim olun ve en sevdiğiniz şeyin boynuna bıçağı vurun. Azad olacaksınız.


“Kurban kesme vekaleti caiz”dir fetvası; “kurban kesmenin usulü vekalettir” şekline döndürülmüş ve kurban- toplum arasındaki bağ kesilmiştir. Kurban ile kurban kesen arasında bir kurbiyet kalmamışsa kurban gerçekten kesilmekte midir? Her toplumun kurbanını kendi topraklarında kesmesi, kurba kavramının özüyle de mutabıktır. Başka toplumların kurbanını kesmek için organize olan dernekler başka toplumların hayvancılığını sübvanse ederler, hayvancılık kurbanlıkların maddi bedelini ödeyen toplumlarda böyle çöker. Bu toplumlar çobanları kalmadığı için hadarileşir. Hadarileşmek, toplumların çöküşüdür.

Türkiye’de yıllardır “dünya mazlumlarına yardım” adı altında kurban organizasyonları yapılır ve kurbanın bir iktisadi dönüşüm olan temeli kırılır. Bizim topraklarımızda yetiştirilen hayvan ırkları söndürülür. Bizim topraklarımızda yoksullaşmanın en büyük göstergesi olan kentleşme çobanların aramızdan atılması siyasetine tabi kılınmıştır. Kurban / nahr vakti bankalardan ülke dışına kurbanlık parası gönderen zihniyetler bayram sonrasında kapitalist tüketim zincirinin bir halkası olan marketlerden et alarak zenginliği zümre içinde (kapitalist zincir içinde) bırakır. Çobanlığı felç eden bu süreç, ulus-ötesi ticaretin kasaplığı ve hayvancılığı tekelleştirmesinin en büyük amilidir. Kapitalizmin egemenliğini istemiyorsanız ülke dışında kurban kesmeye yakın durmamanız elzem olacaktır.


Birbirinizi, mesleklerinizi, çobanlarınızı öldürmeyin nefsinizi öldürün. Kurbanı ellerinizle kesin. Kurban kapitalizmle de zenginliğin kastlarda birikmesiyle de kavgalı, eldeki - dildeki tekbirdir. Ey Müslümanlar çobanıyla saraylısıyla tevhid olun.

Kaynak: http://lutfibergen.blogspot.de/2013/09/kurban.html

Kurbanın Metalaşması ve Unutulan Manâsı Üzerine Bir Deneme
Selim Horasanlı
06.11.2011



Bir mal doğrudan doğruya tüketim için değil de mübadele için üretilirse meta olur. Bir adamın kendisi için ceket üretmesi meta değildir. Bir başkasına satılmak için yapılmış ceket –bir başka eşya ya da para ile mübade edilmek üzere – metadır.[1]

Bununla birlikte, meta kapitalist toplumda doğrudan doğruya kâr elde etmek için üretilir. Kapitalist toplumda üretici az maliyet ile çok üretmenin ve malı en yüksek fiyata satmanın yolunu arar, Tüketici ise malı en düşük fiyattan almanın yolunu bakar.

Kurbanın metalaşması ifadesinde ise şunu ifade eder: satıcı ve alıcı kapitalist toplumdaki bireyler gibi davranır. Yani bir ibadet (ritüel ) ve sembol olan kurban, et/protein olma özelliğinden başka hiçbir anlam ifade etmeyen ve maddi bir değeri olan bir metaya dönüşmüştür.

Kurban kesenin tek derdi ise bu metayı en ucuza satın almak ve en verimli/faydalı bir biçimde tüketmektir. Bu metayı satan kapitalist ise daha çok meta satmanın ve daha büyük bir Pazar arayışının içindedir. Bu noktada kapitalistlerin kurbanı neden bir et bayramına dönüştürdüğünü anlayabiliriz.

Meta haline dönüşmüş kurbanın ve her kurban bayramında oluşan büyük et pazarının gölgesinde geçen kurban bayramı, bize –bir sembol olan- kurbanın gerçek manasını hatırlatmaktan çok uzak...

Hiçbir şüphe yok ki kurban kaba bir et/protein yeme töreni veya kaba bir kan akıtma ritüeli değil, derin manaları olan ve ince bir mevzudur. Bu ince mevzuyu kaba bir anlayışla ile idrak etmek ise imkansızlıdır.

Kısacası “bu terazi bu sikleti çekmez.” diyelim ve kurbanın gerçek manasının izine düşelim.

Emile Benvenise, latincede sacer (kutsal) ve sacrificare (kurban etmek) sözcükleri arasındaki ilişkinin, kutsallık ve kurban töreni arasındaki bağı açıkça ortaya koyduğunu anlatır: Sacrificae’nin ilk anlamı kutsal bir eylemde bulunmak yada kutsallaştırmaktır. Ama ilk anlam eylemin basit bir öldürme olmayacağını, kurban edilen hayvan yada insanın, törensel biçimde, kutsal olmayan alandan kutsal alana geçtiğini söyler.
[2]

Bu durumda, her şeyden önce mevzunun bir et/protein mevzusu olmadığını, bir Batılı entellektüelin, Benvenise’nin bakış açısıylada göstermiş olduk.

Mevzu açık ve seçik bir şekilde bu dünyanın maddi unsurlarının ötesinde, manevi bir “kutsal alan” ile ilgilidir.

Yani Benvenise’nin görüşünü Kurban Bayramı’na uyarlarsak, kurbanın kesinlikle sadist bir hayvan öldürme töreni ile veya vahşi bir et yeme tutkusu ile ilişkilendirilemeyeceğini, mevzunun maddiyatın ötesinde bir mevzu olduğunu söyleyebiliriz ve bunu tekrar tekrar vurgulama ihtiyacı içerisindeyiz.

Bununla birlikte; “İlkel diye adlandırılan toplumlarda, insan ya da hayvan, kurban eti laf olsun diye yenmez, kurban edilene, toplumun saygı ve sevgisine hedef olan kutsal ve sosyal bir işlev verilirdi.” Tupinambalar savaşta ele geçirdikleri tutsakları, kurban edip yemeden önce, aylar hatta yıllar boyu ağırlar, gündelik hayatlarına sokarlar, evlendirirlerdi. [3]

Bu anlamda kapitalist toplumun kurban algılaması, günümüzde “ilkel toplum” olarak anılan toplumların kurbana bakış açısından bile ilkeldir. Zira kapitalist toplum manevi, madde üstü bir değeri veya olguyu anlamaktan acizdir. Bu sebep ile kurbanın manevi manasını anlamak kapitalist bir bakış açısıyla asla mümkün olamaz.

Şimdi kapitalist toplumu bir kenara bırakalım ve kurban’ın o fedakarlık ve kahramanlıkla dolu öyküsüne bir göz atalım:

İbrahim aleyhisselam, Allah teâlâ bir oğul verirse, onu Allah için kurban edeceğini söyledi ve Allah ona bir oğul verdi. Hazret-i İbrahim, sözünde durup oğlunu kurban etmek istedi. Cenab-ı Hak, (İbrahim, gerçekten rüyasına sadakat gösterdi. Elbette bu açık bir imtihandı. Oğluna karşılık ona büyük bir kurbanlık koç fidye verdik. İhsan sahiplerini böyle mükafatlandırırız) buyurdu.

Hazret-i İbrahim, Nemrud tarafından ateşe atıldığında canı ile, Hazret-i İsmaili kurban etmesi emredildiğinde evladı ile, ovaları kaplayan bütün sürülerini bağışlamakla da malı ile imtihan edildi. Üç imtihanı da kazandı. Kur'an-ı kerimde, (Sözünün eri İbrahim) diye övüldü. (Necm 37)
[4]

Hazreti İbrahim (a.s)’in oğlunu kurban edeceğini öğrenen şeytan harekete geçti:

İbrahim aleyhisselam, oğlu Hazret-i İsmail’in endamındaki cemal ve kemalini görünce, babalık sevgisi ile oğluna karşı muhabbet uyanır. Bu huzur ve rahatlık içinde uyur. Rüyada, oğlu Hazret-i İsmail’i kurban ederken görür. Hanımı Hazret-i Hacer’in yanına gider.
- Ey Hacer, gözümün nuru oğlum İsmail’e en iyi elbisesini giydir, saçını tara, onu bir dostun ziyaretine götüreceğim, bir bıçak ve ip de getir.
- Bıçak ve iple bu nasıl misafirliğe gidiş?
- Belki Allahü teâlâ bize bir koyun verir.

İblis, bunu duyunca, bana iş düştü diyerek Hazret-i Hacer’in yanına gelir.
- Ey Hacer, İbrahim, İsmail’i nereye götürdü?
- Ziyarete.
- Hayır, kurban etmeye...
- Nasıl olur? Bir baba, oğlunu kurban eder mi?
- Ama (Rabbim emretti) diyor.
- Eğer Allahü teâlâ emretmişse, Ona bin can feda olsun.

İblis, bu sefer Hazret-i İbrahim’e gidip der ki:
- Oğlunu nereye götürüyorsun?
- Ziyarete.
- Hayır kurban edeceksin, o rüya şeytanidir.
- Hayır, gördüğüm rüya Rahmani idi.
- Oğlunu kesmene gönlün razı mı?
- Ey melun, şunu yakînen bil ki, dünyadaki herkes benim evladım olsa ve Rabbim hepsini kurban etmemi emretse, hepsini kurban ederim.

Şeytan, Hazret-i İbrahim’den ümidini kesip, Hazret-i İsmail’in yanına gelir:
- Ey İsmail, nereye böyle?
- Ziyarete.
- Hayır baban, seni kesecek.
- Beni niçin kesecek?
- (Rabbim emretti) diyor.
- Eğer Allahü teâlâ emretmişse, bin canım dosta feda olsun.
[5]

Daha sonra fitne çıkarmak isteyen şeytana taş atıp Mina’ya giderler:

İblisin vesvesesi bitmeyince Hazret-i İsmail, babasına der ki:
- Bu beni rahatsız ediyor.
- Ona taş at, uzaklaşsın.

Taş atıp Mina’ya geldiklerinde, Hazret-i İbrahim oğluna der ki:
- Canım yavrum, başımızda bela var. Bilemiyorum niçin had cezasına müstahak oldun?
- Babacığım, bu sözden kan kokusu geliyor.
- Oğlum, rüyada, seni boğazladığımı görüyorum. Ne dersin? (Saffat 102)
- İnsan, sitem kamçısını yemedikçe kımıldamaz. Babacığım, sana ne emrediliyorsa yap, inşaallah beni sabredicilerden bulacaksın. Başımı vermek benim için bir an sürer. Ama kendi elinle oğlunu kurban etmek, gönlüne zor ve ağır gelebilir. Üç arzum var:

Birincisi: Ellerimi ve ayaklarımı sıkı bağla!
- Yavrucuğum, dosta giderken ağlayıp, feryat edilmez.
- Belki hançerem [gırtlağım] hançerine dayanamaz, elimi, ayağımı oynatır da seni üzerim.

İkincisi: Beni yüzü koyun yatır, yüzümü görme, ben de yüzünü görmeyeyim ki, belki coşarım da, senin babalık sevgin harekete gelir, ikimiz de, emri yerine getirmekte kusur ederiz.

Üçüncüsü: Annem beni göremeyince dayanamaz, onu teselli et ve iyilikte bulun.

Melekler de ağlamıştı
Hazret-i İsmail ağlarken melekler de ağlar. Babası, bıçağı boğazı üzerine koyunca, oğlu güler.
- Yavrucuğum, bu halde iken niçin gülüyorsun?
- Gördüm ki bıçakta Besmele yazılı, dostun ismi yazılı olan bıçak, nasıl keser?

Hazret-i İbrahim, olanca kuvveti ile bıçağı çalar, bıçağın ağzı döner ve kesmez. Kızıp, bıçağı yere çalar. Bıçak Allahü teâlânın emriyle dile gelip der ki:
- Bana niçin kızıyorsun? Sana kes diye emreden, bana da kesme diye emrediyor.
O zaman şu lütuf nidası erişti:
(Ey İbrahim, gerçekten rüyana sadakat gösterdin. Güzel amel işleyeni işte böyle mükafatlandırırız. Bu açık bir imtihandı. Oğluna karşılık ona büyük bir kurbanlık koç fidye verdik)


ve gökten bir koç iner:

Hazret-i İbrahim, gökten inen koçu yakalayınca, oğlunun bağlarının çözüldüğünü görür.
- Yavrucuğum, bağlarını kim çözdü?
- Beni ölümden kurtaran dost, bağlarımı çözdü.
- Ey oğlum, şimdi dua et, ne istersen Allahü teâlâ kabul eder[6].

İşte kurbanın öyküsü budur. Bir Müslüman için kurban, en sevdiği/oğlu yerine geçen ve onu temsil edendir. İnsan oğlunun hayatanı kurtaran bu canlıya nasıl olur da eziyet edebilir?.. Kuşkususuz bu İslam’dan tam uzak bir davranıştır.

Kurbanın sanat diliyle idrakine dair bir misal:


“Hakiki hikmet –nefsin fedası
Kurbandan maksat bu
Nefsin fedası misâl
İbrahim Peygamber ve oğlu
İbrahim Aleyhisselâmda fedakârlık
Nefs fedasından da azim –çünkü evlâd
İshak –yahud- İsmail Aleyhisselâmda ise
Doğrudan doğruya fedakârlık- muazzam!

***

Allah’a yakınlık için KOÇ kesmek
Peygamber’in yaptığı fedakarlık:
-“ama koçun melemesi nerede
İnsanın feryadı ve çırpınması?
Allah –bize veya ona inayet olarak
O koçu vasıflandırdı ULULUKLA
Bu inayet hangi ölçüdendir –sır
(..)”[7]

Şüphe yok ki bu bahis İslam’ın inceliklerindendir.

İslam Peygamberi de asabına “Kurban kesmek, babanız İbrahim’in sünnetidir.” diye buyurmuştur. Ve şartları uyan her Müslüman “Babasının sünnetini” yerine getirir. İşte bu dostluk dayanışma ve kardeşlik ortamında kurban çok fazla derin manası olan bir ibadettir.

Neticede kurbanın metalaşmasının İslam’a ters olduğunu ve Kurban’ın et/protein olmadığını içerdiği derin manalar olduğunu ve kurbanın sosyal ve dini bir sembol olduğuğunu aklım erdiğince izah etmeye çalıştım.

Bir dini ve o dinin ibadetlerini bilmemek ayrı şey ona karşı çıkmak ayrı şeydir.

Bugün bu yaşadıklarımız (kurbana ilkelce karşı çıkmak veya aynı ilkellikte savunmaya çalışmak) ise kültür emperyalizminin Müslümanlar üzerinde yürüttüğü kitlesel zihin kontrol operasyonlarının bir parçasıdır.!
Herkesin KURBAN BAYRAMI’nı kutlarım!

Dipnotlar:

[1]Leo Huberman, Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla, Çev. Murat Belge, İletişim yayınları, İstanbul, s 241
[2]Cemal Bali Akal, İktidarın Üç Yüzü, Dost Kitapevi, 1998, s 145
[3] Age, s 146
[4] ”Hz. İbrahim ve kurban” http://www.sadakat.net/ erişim: (5.11.2011)
[5] Mehmet Ali Demirbaş, “Hazret-i İsmail ve kurban(03.02.2000)”, www.mehmetalidemirbas.com erişim: (5.11. 2011), s1
[6] age, s1
[7]Salih Mirzabeyoğlu, Esatir ve Mitoloji “güneş ve ay”, İbda Yayınları, İstanbul, 2010, s552



KURBAN ET BAYRAMI DEĞİLDiR!
Birol Şahin
11/3/2011



“Sizin kurbanlarınızın ne etleri, ne de kanları Allah'a ulaşır” diyor Yüce Allah Kuranı Kerim'inde ve kendisine ulaşacak olanı söylüyor “Allah'a ulaşacak olan sadece kalplerinizdeki takva duygusudur!” (Hacc, 37)

Demek ki etlerin ve akan kanın ötesinde bir şey var kurbanda.

Etler ve kanlar gitmiyor yüce huzura; huzura giden “Takva” yani “Allah'a bağlılık” idrakimiz.

Bir başka ayette ise “O gün ne mal fayda verecektir ne de evlat..Ancak Allah'a tertemiz bir kalple gelen müstesna..”(Şuara, 89) denilerek O gün yani büyük muhasebe günü, mahşer aydınlığında geçerli olan şeyi tanımlıyor.

Aranan şey, tertemiz, arı, saf, duru, Allah'a bağlanmış, teslim olmuş bir kalp…

Kurbanlarla, haclarla, namazlarla, tekbirlerle insan işte o kalp kıvamını oluşturmaya çalışıyor aslında.

Kılınan namazın, söylenen tekbirin, gidilen haccın, kesilen kurbanın amacı Allah'ın huzuruna tertemiz bir kalple gidebilmek değil mi?

İslam'ın “zikrullah” diye bir tanımlaması var.
Zikrullah “Allah'ı anmak” demek ve bütün ibadetler zikrullah algısı içerisinde mütalaa ediliyor.

Zikrullah bilinci Allah'ı her davranışımızın içinde bilme, hiç unutmama, her nefes alışımızda Allah'ın bir izinin bir gölgesinin olduğu bilincine sahip olmaya deniyor.

Bu nedenledir ki “ibadet” diye nitelenen Müslüman davranışları, şekli boyutundan ötede daha derinde bir iç anlam ve misyon taşıyor.

İbadetin, ibadet edenin, ibadet ederken ibadet edilenin huzuruna çıkarcasına alıp götürmesi, Yaratıcı ile yakınlık tesis ederek, şah damarında ilahi bir nabız atışı hissettirmesi gerekir.

Kurbanın eti ve kanı ulaşmıyor bu yüzden Allah'ın huzuruna, ulaşan kurbanı kesenin “takva”sı…

Takva Allah'a yönelik saygı; Allah'ın hoşnutluğunu kaybetme endişesi demek.

Kurban kesen insan Allah'a yönelik saygı ve sevgisinde zayıflama ve Allah' gücendirme endişesi ile titreyen bir “ruh kıvamı”na sahip olamıyorsa etler ve kanlar Yüce Huzura çıkmayacağına göre o kurbandan yüceliklere yükselen ne olur?

Hac ibadeti ile kurban ibadetinin iç içe aynı zaman diliminde olmasının bir iç derinliği vardır.

Hac Allah'ın çağrısına icabettir.Yüce Makama, huzura yürüyüştür.

Kurban ile insanın yanında huzura götürebileceği şey kalp temizliği, takva ise Allah huzuruna yürürken, ziyarete giderken yanınızda götürebileceğiniz şeye ulaşmanın ibadetteki ruhi derinliğe sahip olmakla mümkün olduğunu söylemeye gerek var mı?

Allah Resulü'nün namazla, oruçla ilgili de uyarıları var.
Ruhi derinliği kaybolmuş bir namazın eğilip kalkmaktan ve yorgunluktan; ruhi derinliği olmayan bir orucun aç kalmaktan ibaret olduğunu bildiriyor Allah Elçisi..

Kurban “yakınlaşmak” anlamına geliyor.

Kurban yakınlaştıran, yaklaştıran ibadetin adıdır.
Yaratılanı Yaratıcıya yani Allah'a yaklaştıran bir araç…
Yoksul ile zengini yaklaştıran bir paylaşım..

Çocuklar ile yaşlıları, akrabaları, dostları, komşuları, aileleri birbirine yaklaştıran vesile …

Kurban edilecek hayvana karşı zaman zaman bedevileşmemizden kaynaklanan hoyratça davranışlar ibadete gölge düşüren hoyratlıklardır.

Gerçekte kurban edilecek hayvan bir Müslüman'ın en çok sevdiği hayvandır.Bu yüzden kurbanı bir et yığını, alelade bir hayvan olarak görmez.Seçilmiş, kutsanmış Allah için sunulacak bir armağan güzelliğine bürünmüştür o.
Kurban itina gösterilen , ikramda bulunulan nezaket, sevgi ve saygı içerisinde bizim medeniyetimizin bir güzelliğidir.

Kurban öncelikle teslimiyeti, Allah'ın emrine boyun vermeyi anlatıyor.

Kurban Allah karşısında insanın acizliğini itiraf etmesidir aslında.

Kurban özünden verebilmek, tutkulardan soyutlanabilmektir bir anlamda.

Kurban verilen nimete şükretmeyi kalpte yaşamak ve şükretmenin nimeti başkalarıyla paylaşmak anlamına geldiğini idraktir.

Kurban kalbi korumak için dünyevi yönelişlerden pişmanlıktır.
Kurban bu dünyada her şeyin emanet olduğunu ve Allah'ın dışındaki hiçbir şeye sevginin sınırsız olamayacağını vurguluyor.

Kurban kesen insan bu ibadetiyle insani duygularını kurban etmeyi ve faniliğe bağlanmanın yetersizliğini daha iyi anlıyor.

Kurban beşeri ve dünyevi isteklerin ve nefsin bu sebeple kalbe yaptığı baskıyı önleyerek gönü koruma altına almaktır; yani takvadır.

Bu yüzden kurbandan arta kalan bize ne etidir, ne derisidir…Kurbandan bize kalarak işimize yarayacak olan sadece takva duygusudur…

Kurbandaki amaç bir et şöleni yapmak ve bolca et yemek değildir..

Müslüman'ın kurban kesmesindeki amaç kalp huzuruna, kalp duruluğuna, kalp temizliğine ulaşmak, manevi arınmayı gerçekleştirmektir.

Allah'ın Resulü kestiği hayvanın dağıtılmasını emretmiş ve akşamleyin hane halkına “Kurbandan ne kaldı?” diye sorduğunda eşi Aişe “Sırt kemiği hariç hepsi dağıtıldı” demişti. Allah Resulü “Desene sırtı hariç hepsi bizim oldu!” diyerek Müslüman'ın kurban anlayışını ortaya koymuştu.
Kurbanı paylaştıkça onun sahibi oluyoruz.

Kurbanı paylaştıkça kalp temizliğine sahip olabiliyoruz.
Kurbanı paylaştıkça Allah'a yakınlaşıyoruz.

Kaynak: http://www.aynagazetesi.com/?islem=detay&oku=makale&id=77

BANU AVAR:
06.11.2011

Bayramların artık bayram olmadığı/olamadığı bu dönemde, en başta şehit ailelerinin, evsiz barksız soğukta kalan afetzedelerin, kötü yönetimlerin işsiz ve aç bıraktığı vatandaşın, haksızlıklara uğrayarak hayatı karartılmış olanların, zindanlarda suçsuz yere yatanların Kurban Bayramı'nda ne halde olduklarını düşünmekteyiz. Bu günlerin milletimize, olayların perde arkasını görme, idrak etme ve şartlarla mücadele etme gücü vermesini dilerim.
http://www.facebook.com/
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Prş Tem 03, 2014 2:50 am tarihinde değiştirildi, toplam 3 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cmt Ekm 27, 2012 12:05 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

17.11.2010
Kandan Korktukça Şiddeti Çoğalan Dünya Ve Kurban!
Haşmet Babaoğlu

Tarihin en kan dökücü toplumlarına şöyle bir bakın... Hepsi "Aydınlanma" sonrası ortaya çıkmıştır.
İki dünya savaşına...
Etnik ve siyasal kıyımlar tarihine bir bakın.
Ne göreceksiniz?
Parmağı kesilince başı dönen...
Hastane tüpleri dışında kan görünce korkudan bayılan...
Uygar ve çıtkırıldım müstekbirlerin akıl almaz zalimliğini göreceksiniz!

***

Ne tuhaf, değil mi!
"Hayvanların ne günahı var?" diyen ve kurban hakkındaki bütün inançları, meselleri, mitleri "çocuk hikâyesi" yerine koyan uygarların hali ortada...
İnsan kanını oluk oluk akıtmayı hiç umursamıyorlar.
Oysa o hikâyeler ne incelikler aktarır bize, ne hikmetler içerir!
Düşünün...
Neden vahiy dinlerinin kökeninde Habil ile Kabil'in hikâyesi vardır?
Neden "primitif" denen kültürler ve inançlarda bile neden kurban töreni ile toplum içi şiddete karşı önlemler arasında doğrudan bağ kurulmuştur?
Cevaplar çok manidardır!

***

Gelin, Hz. Adem'in oğulları Habil ile Kabil'in öyküsüne bakalım...
Bu "ilk kurban" hikâyesi olduğu kadar "ilk cinayet"in de hikâyesidir.
Habil çobandır ve koyunlarının ilk yavrularını sunar Allah'a!
Kabil çiftçidir ve ilk hasadını sunar!
Ama Kabil kendisininkiler değil de Habil'inkiler kabul edildi diye hasete kapılır ve kardeşini öldürür. (Tam bu noktada Kuran'ın öyküyü anlatırken Yahudi-Hıristiyan anlatısından farklı olarak kardeşlerin adını vermediğini vurgulayayım.)

***

Kabil'in aynı zamanda ilk yerleşik toplumu kurduğunu da düşünecek olursak...
İnsanlığın ve uygarlığın altında "kardeş katli" yattığını söyleyebiliriz.
Asıl önemli olansa...
Habil'in kardeşine söyledikleridir: "Allah, ancak korkup sakınanlardan kabul eder, sen beni öldürmek için elini uzatırsan, ben karşılık vermeyeceğim."
Bu cümleye dikkat!
"Korkup sakınanlar..."
Demek ki, katiller (ve uygarlar) Allah'tan korkmayan, yanlıştan sakınmayanlardır!

***

Şimdi o upuzun insanlık tarihini bir yana bırakıp gündelik hayata ve kendi kişisel tarihimize dönelim!
Ben çok sevdiği kuzusunun bayram gelince kurban edilişini seyreden, o dramatik travmayı iliklerine kadar yaşayan kuşaktanım.
Hiçbirimiz bunları yaşadık diye vahşileşmedik! Kurban eti yedik diye içimizden Dr. Hannibal Lecter çıkmadı!
Ama kurban görünce fena olan, ebeveynleri tarafından kurban kanından köşe bucak kaçırılan, el bebek gül bebek büyütülen günümüz çocukları ne yapıyorlar, dikkat ediyor musunuz?
Köpeklerin kuyruğuna taş bağlıyor, kedilerin gözünü oyuyor; canları sıkılınca da kendi bileklerini jiletliyorlar.

***

Biliyorum, zor bir konu bu!
Çok karmaşık!
Bayram sabahında bu köşeyi "antropoloji semineri" havasına sokmanın âlemi yok!
Fakat şunun altını ısrarla çizmek istiyorum...
Kandan kaçmak değil...
Kanla hesaplaşmak gerekiyor!
Kurban geleneğinden uzaklaşmak değil,
Hz. İbrahim'in yaptığını derinden anlayıp "kurban"ın kuru kuruya kasaplık gibi görünen yanını aşmak gerekiyor!,

SABAH

“Türkiye bundan üç ay önce mi Müslüman oldu?”
murat bardakçı
26 Ekim 2012

Kurban Bayramı geldi, son birkaç seneden bu yana her bayramda gündeme taşınan mâlum bahis gazete sayfalarında ve ekranlarda yeniden ısıtılıp önümüze sürüldü…

Ortalıkta ve milletin gözü önünde kurban kesilmesi hoş değilmiş, bu işin açıkta yapılması hem görüntü hem de çevre kirliliği yaratıyormuş, üstelik bu fena manzara travmaya bile sebep oluyormuş, vesaire, vesaire…

Dünkü gazetelere baktığımda, birkaç seneden buyana vârolan bu bayramlık yorumlara yenilerinin ilâve edildiğini gördüm: Entelektüel, çevreci ve de her şeyi bilen bazı uçuk hanımlara ve beylere arefe gecesi vahiy gelmiş olacak ki, “kurbanın yasaklanmasını” istemişler…

Allah zaten Kur’an’da “Cana kıymayacaksınız” buyuruyormuş, bu yasak kurban için de geçerli imiş, zaten Hazreti İbrahim zamanında yaşamıyormuşuz, dolayısı ile kurbana değil eğitime önem vermemiz lâzımmış!

“Dam üstünde saksağan” dedikleri, işte bu olsa gerek!

“Eli kalem tutup ağzı söz yapan ama memleketinin âdetine ve kültürüne tamamen yabancı olup çoook uzak bir gezegende imişcesine hayat sürenler yoğun şekilde nerede yaşarlar?”
gibisinden bir soruya verilecek en doğru cevap, mutlaka “Türkiye”dir…

Zira kendi toplumundan bu derece bîgâne kalan ve entel olmak yahut uçuk görünmek uğruna böylesine tuhaf sözler sarfeden kalabalıklara dünyanın başka bir yerinde pek rastlayamazsınız.

Kazara tek-tük birileri çıkıp böylesine sözler etse de “Herif kaçırmış” yahut “Hatun üşütmüş” deyip geçerler ama böyle saçmalayanlar bizde hem basında geniş yer bulur, hem de “ilerici aydın” kabul edilirler!

Bir dine inanmayabilir, ateist, agnostik yahut bunların emsâli yeni moda akımlardan birine mensup bulunursunuz, sizin meselenizdir.

Ama benzer görüşlere sahip olmak başkalarının ibadetini “ikrah” ile küçümseyip “Devir değişti, bunlara ne gerek var? İnsanlara protein değil, eğitim lâzım” deme hakkını vermez.

“Kurban kesmek yasaklansın”, “Cuma günleri sokaklarda namaz kılınmasına engel olunsun” veya “Sabah ezanı uyandırıp rahatsız ediyor, namaza kalkacak olanlar saatlerini kursunlar, ezan da artık okunmasın”

gibisinden sözleri ile yaşadığı memleketten ve geleneklerden bî haber kaldıklarını gösterenlerin de zaten özgürlüklerden bahsetmeye hem hakları yoktur, hem de böylesine zevâtın sözleri ciddiye falan alınmaz!

Birileri çıkıyor, entelektüellik yahut öyle görünmek uğruna ve belki de sınır tanımayan cehaletlerinin verdiği cesaretle bu topraklarda bin küsur senedir vâr olan gelenekleri iki kelime ile bir tarafa atıveriyorlar diyelim…

Ya Kurban Bayramı öncesinde gazetecilerin uzattığı mikrofonlara kurban konusunda ard arda nasihatler sıralayan beslenme uzmanlarını ve psikologları ne yapacağız?

Ette kolestrol varmış, bu kolestrol denen şey çok zararlı imiş, özellikle de etin yağlı kısmı aşırı derecede kolestrol yüklü olurmuş, işte bu sebepten dolayı kurban etinin fazla yenmemesi gerekirmiş; bilmem ne bakımından doymuş ve filânca dereceye ulaşmış yağlarından da kaçınmak şartmış.

Bayram günlerinde tatlıya fazla alâka göstermek de vücudun şeker dengesini altüst edermiş ve bütün bunların sokaklardaki kanlı kurban manzaralarının yarattığı travma ile birleşmesi de bünyede fizikî ve psikolojik hasarlara sebep olurmuş!

Anlat yavrum anlaaaat!

“Türkiye” dedikleri memleketin sâkinleri “Müslümanlık” ismi verilen dini öyle bin küsur sene önce değil bundan üç ay önce yani geçen Temmuz’da kabul ettiler ya!

Henüz çiçeği burnunda birkaç aylık taze Müslüman oldukları için ne kurbanlarını kesmeyi bilirler, ne bayramlarda nasıl yiyip içeceklerini ve ne de dinin öteki kurallarını…

Anlatın da öğrensinler!

Kaynak Habertürk

Diyanet İşleri Başkanı'ndan bayram mesajı
15 Kasım 2010

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Kurban Bayramı dolayısıyla yayınladığı mesajda kurbanlık hayvanlara eziyet edilmemesi, temizliğe ve çevre sağlığına özen gösterilmesi uyarısında bulundu.

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Kurban Bayramı'nda kurbanlık hayvanlara eziyet edilmemesi, temizliğe ve çevre sağlığına özen gösterilmesi uyarısında bulundu. Görmez, bazı olumsuz uygulamaları dikkate alarak kurbanın ve Kurban Bayramının da tartışma konusu yapılmamasını istedi.

Görmez, Kurban Bayramı dolayısıyla yayımladığı mesajda, bayramların Müslümanlar için imanı, ibadeti ve tarihi bir sevinç atmosferinde buluşturan ve bu sevinci sonsuzluğa taşıyan önemli zaman dilimlerinden olduğunu bildirdi.

Bayramların dindeki yerini ve değerini sadece kutsal metinlerin kelimelerinde ve cümlelerinde değil, meydana getirdikleri medeniyetlerin canlı dinamiklerinde aramak gerektiğini vurgulayan Görmez, din dilinde Kurban ve Kurban Bayramının yüksek dini ve manevi değerinin ''Şeair'' kavramıyla ifade edildiğini belirtti.

Bu kelimenin Müslüman olma ve Müslüman kalma bilincimizi, şuurumuzu diri tutan simgesel ve sembolik değeri yüksek ibadet ve davranış demek olduğunu aktaran Görmez, Kur'an-ı Kerim'de ''Her kim Allah'ın simgelerine saygı gösterirse bu, kalbinin takvasını gösterir'' buyurulduğunu hatırlattı.

Görmez şöyle devam etti:

''Ramazan Bayramımız, her yıl bizlere yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'in nazil oluşunu ve İslam'ın doğuşunu yaşatırken, Kurban Bayramımız, üç ilahi dinin kendisinde buluştuğu Hz. İbrahim'den Hz. Musa'ya, Hz. İsa'ya, Hz. İsmail'den Hz. Muhammed'e uzanan İslam tarihine can verir.

Kurban aynı zamanda İslam'ın temellerinden biri olan Hac ibadetinin önemli bir parçasıdır. Bugün Arafat'ta dünyalıklardan soyunmuş, adeta ak kefenlere bürünmüş, milyonlarca Müslüman, Rabbin divanına durdu; ellerini açtı ve bütün insanlık için rahmet diledi. Bugün bizler de, kurban ibadetinin manevi ikliminde bir gönül yüceliği yakalayıp Rabbimize yakınlık arayışında olacağız. Zira kurban, Allah'a, yüce ve ilahi olan her şeye, hakka, hakikate, iyiye, doğruya, güzele, yakın olma arayışıdır. Kurban sevginin, vefanın, sadakatin, fedakarlığın simgesidir. Kurbanda Hz. İbrahim ve Hz. İsmail'in baba-oğul sevgisi ile hakka bağlılık duygularının harman olduğu engin bir dünya vardır.''

Bayramların, sevinçleri büyütme mevsimi olduğunu, bu bayramda da sevinçlerin dünya çapında büyütülmesi gerektiğini belirten Görmez, ''Önce kendi gönüllerimiz bir sevinç yumağı haline gelmeli, sonra özellikle varlık sebebimiz olan annelerimizin ve babalarımızın gönüllerini şad etmeliyiz ve onların hayır dualarını almalıyız. Bir tatlı söz işitmek için hayatın bütün ağırlığını paylaşmayı göze alan çileli eşleri mesrur etmeliyiz. Evlerin canlı bayramları olan çocukları sevindirmeliyiz ve yılda bir defa gerçekleşen bu ibadetin coşkusuyla tanıştırmalıyız. Gönüllerin ağır yükü olan küskünlükleri ortadan kaldırmalıyız. Selamlaşarak, kucaklaşarak, ziyaretleşerek, kurban etlerini dağıtarak, ikramda bulunarak, bütün sokakların, bütün komşuların, bütün yurdumuzun, İslam coğrafyasının ve bütün dünyanın gözlerine sevinç taşımalıyız'' ifadesini kullandı.

Görmez mesajında şunları kaydetti:

''Evinde ve yatağında ziyaretçi bekleyen insanlarımızı hatırlamalıyız. Öksüz ve yetimlerin, kimsesiz ve ihtiyaç sahiplerinin yüzlerinin gülmesine ve ümitlerinin yeşermesine vesile olmalıyız. Bizimle bayram sevincine katılamayan, hapishane ve hastane köşelerinde, düşkünler yurdunda bulunan vatandaşlarımızı ziyaret edip gönüllerini almalıyız.

İnsanlığın ortak barışının korunmasında önemli sorumluluğu olan, ancak yıllardır kendi dini bayramlarını dahi sevinç ve mutlulukla kutlamaya hasret kalan, gözyaşı, şiddet, savaş, ekonomik sıkıntı ve yoksulluğun gölgesinde bayram yapmaktan kurtulamayan din kardeşlerimizi hatırlamalı ve onlar için dua etmeliyiz.

Kurban ibadetini gerçekleştirirken sevgili Peygamberimizin 'İslam'ın, bütün mahlukata şefkat merhamet ve ihsan' prensibini unutmamalıyız.

Yüce Yaratana yakın olmak için yerine getirdiğimiz bir ibadeti ifa ederken bizi ondan ve onun rızasından uzaklaştıracak her türlü davranıştan kaçınmalıyız. Hayvana eziyet ederek, dinin yarısı addedilen temizliği göz ardı ederek, insan ve çevre sağlığını tehdit ederek kurduğumuz veya kurmaya çalıştığımız yakınlığa gölge düşürmemeliyiz. Ancak bazı olumsuz uygulamaları dikkate alarak dinimize ve milletimize tarih sahnesinde süreklilik kazandıran kurbanı ve Kurban Bayramını tartışma konusu yapmamalıyız." haber7


Serdar Akinan
Bayramlık ağzımı açsam

Yarın bayram çocuklar...
Anlamı kaymış zamanlar giderek hızla akıyor. Farkında mısınız? Bu sene ne çabuk bitti...
Ve bu bayram da son bayramlar gibi, kan revan içinde geçiverecek. Hanginiz nefsini kurban edecek ki?
O bıçakları şah damarlarına çalıp oluk gibi kanı siz akıtsanız gerçekte hissetmeniz gereken neydi? Ah, bir bilseniz...
Hz. İbrahim o bıçağı gerçekte neye çaldı?
Neyi kurban etti?
Uzun ve derin meseleler...
Gördüğüm o ki miletimiz et peşinde.
Oysa etten geçme günleri bu günler...
Kendinden geçme... Kendinden
geçerken kendini bulma...
Lafı uzatmayayım...
Allah, son zamanlarda beni hayatımın
en tuhaf meclislerine sokuyor.
Kapılar kapanıyor... Kapılar açılıyor...
Bu kapılardan biri açılırken bir ses
yankılandı.
O ses nasıl bir şeydi bilmek isterseniz
diye... Hadi paylaşayım..
Ben melamet hırkasını kendim giydim
eğnime
Ar ü namus şişesini taşa çaldım kime ne?
Haydar Haydar taşa çaldım kime ne?
Sofular haram demiş, bu aşkın şarabına
Ben doldurur ben içerim, günah benim kime ne?
Haydar Haydar günah benim kime ne?
Kah çıkarım gökyüzüne, seyrederim alemi
Gah inerim yeryüzüne, seyreder alem beni
Haydar Haydar seyreder alem beni
Gah giderim medreseye, ders okurum
Hak için
Gah giderim meyhaneye, dem çekerim aşk için
Haydar Haydar dem çekerim aşk için
Nesimi'ye sormuşlar, yarin ile hoş musun?
Hoş olayım olmayayım, o yar benim
kime ne?
Haydar Haydar o yar benim kime ne?
Elbette biliyorsunuz...
Ama tıpkı kurban kesmek gibi...
Düşünün... Neden? Neden bunu
yapıyorsunuz?
Bu sözleri de dinlemeyin...
Ne diyor bize Aşık Nesimi?
İnsanlığa ne diyor?
Bi düşünün canlar...
İyi bayramlar...

http://www.aksam.com.tr/2010/11/22/yazar/19501/serdar_akinan/bayramlik_agzimi_acsam.html
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> ŞERİAT Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com