EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

'Ahlaksızlık, insanın özüne yönelik bir saldırıdır'

 
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> AHLAKÎ DÜŞÜNCELER
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Sal Nis 17, 2012 12:40 am    Mesaj konusu: 'Ahlaksızlık, insanın özüne yönelik bir saldırıdır' Alıntıyla Cevap Gönder

Kemal Kılıçdaroğlu: “Ahlâksızlık, insanın yaradılış nedenlerine, insanın doğrudan özüne yönelik bir saldırıdır.”
14 Nisan 2012



CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Kutlu Doğum Haftası” etkinlikleri çerçevesinde Diyanet işleri Başkanlığı’nın düzenlediği toplantıda çok ilginç bir konuşma yaptı.

Bir CHP Genel Başkanı’ının ağzından bugüne kadar hiç duymadığımız güzellikteki ve manifesto niteliğindeki bu konuşmanın bazı bölümlerini, günibirlik politik itiş kakışların arasında kaybolup gitmesin diye; CHP’nin resmî internet sitesinden iktibas ediyoruz.


-“Kutlu Doğum Haftası’nın bu ilk gününde,
Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed’e duydukları saf ve riyasız sevgiyle bir araya gelen aziz davetlileri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.



Bu güzel ve anlamlı organizasyonu her yıl büyük bir başarıyla tekrarlayan,
Kutlu doğum vesilesiyle gönülleri peygamber sevgisinde birleştiren Diyanet İşleri Başkanlığı’nı yürekten kutluyor,
Teşekkürlerimi sunuyorum.
Milletimizin en temel özelliği, en güzel hasleti, hiç şüphe yok ki Hazreti Peygamber’e duyduğu sevgi ve bağlılıktır.
Peygamberimizin doğum günü,
Yüzyıllardır ruhlarımızı ve vicdanlarımızı tazeleyen bir gün olagelmiştir.
Bu günün bereketi büyüktür.

Bu günün anlamı da büyüktür.

Çünkü O, ebedi öğretici, ebedi kılavuzdur.



Sadece O’nu peygamber olarak kabul edenler değil,
Bütün insanlık o rahmet deryasından bir şekilde istifade etmiştir.

“Ey Habib’im, seni yaratmasaydım âlemleri yaratmazdım” buyruluyor.

Demek oluyor ki, Onsuz bir kâinat, sadece bizim için değil, yaratıcı için de anlamsızdır.

Bir başka ifadeyle söylersek:

Kâinatı yoktan var eden sebep,

Allah’ın resulüne duyduğu aşktır.

Yaratılışın temeli sevgidir.

(..)



İnsanın temelinden sevgiyi çeker alırsanız, Geriye insan kalmaz.

İnsanlığın temelinden sevgi peygamberini çeker alırsanız, Geriye insanlık namına bir şey kalmaz.

(..)

Gönlünde ve kalbinde sevgiye yer olmayanlara acımak gerekir.

Çünkü böyle bir gönülde, Allah’ın nuru ve rahmeti tecelli etmez. İnsan için bundan daha çetin bir mahrumiyet olabilir mi?

İnsanın gönlünde sevgi ışığı varsa, dünyanın bütün ışıklarını da söndürseniz, yine de onun yolu aydınlıktır. Ama eğer, insanın kalbinde sevginin ışığı yoksa başka hiçbir ışık onu karanlıktan kurtarmaya yetmez.

Bütün güzel şeyler sevgiden doğar.

Bütün kötülüklerin anası sevgisizliktir.

Sevgisizliğin egemen olduğu bir sosyal ortamda, kötülükten başka bir şey üremez.

“Birbirinizi gerçekten sevmedikçe, inanmış sayılmazsınız ve cennete giremezsiniz”

Sevgisizlik, bu dünyayı cehenneme çevirecek bir felakettir.

(..)

Bu ateş hepimizi tehdit etmektedir.

Buradan çıkmanın yolu, öfkenin, şiddetin, nefretin dilini körüklemek değil;

Sevginin dilini, daha açık bir ifadeyle Hazreti Peygamberin dilini egemen kılmaktır.



Sevgili kardeşlerim,

Sevginin en açık tezahürü ahlaktır.

Yüce Peygamberimiz,

“Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyuruyor.
Bunun anlamı açıktır:

Okuduğumuz Kur’an-ı Kerim bizi güzel ahlaka götürmüyorsa,
Biz başka bir kitap okuyoruz demektir.

(..)



Hazreti Muhammed’in sünneti, O’nun güzel ahlakıdır.

O’nun hayat tarzıdır.

Çünkü o, yaşayan Kur’an’dır.

Peygamberin ahlakıyla ahlaklanmadıkça,

Ne yaparsanız yapınız, kurtuluş mümkün değildir.

“Müslümanım” diyen herkesin kendisini sorgulaması gereken nokta budur.

Yüce peygamberimiz:

“Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” buyuruyor. Bu ne büyük, ne güzel bir sorumluluktur.

Ben şimdi, zenginleşir zenginleşmez, içinde büyüdüğü fakir mahallesini terk eden dindarlara sesleniyorum:

“Kendinize zengin komşular edinerek bu sorumluluktan kurtulduğunuzu mu sanıyorsunuz?”

Hayır, siz fakir komşularınızdan değil, peygamberden uzaklaşıyorsunuz.

Unutmayalım ki, Medine’nin en yoksulu nasıl yaşıyorsa,

Allah’ın peygamberi de öyle yaşıyordu.

Benzer örnekleri sabaha kadar uzatabilirim.



Lütfen kimse beni yanlış anlamasın.

Amacım birilerinin dinini ya da dindarlığını sorgulamak değildir.

Ben bir siyasetçiyim ve ahlak bunalımının bir toplumu nerelere savurabileceğini biliyorum.

Hepimiz, her gün inanılmaz olaylara şahit oluyoruz.

Aziz milletimizin yüzyıllar boyunca özümsediği, içselleştirdiği peygamber ahlakından uzaklaşırsak,

Din adına, dindarlık adına ne yaparsak yapalım sonuç hüsran olacaktır.

Çünkü uzaklaştığımız o ahlakın yerine ikame edebileceğimiz bir şeyimiz yok.

Hiçbir siyaset,

Hiçbir ideoloji,

Hiçbir sosyal program o boşluğu dolduramaz.

(..).




Sizi temin ederim ki,

Bunların hiçbiri, ahlaktan soyutlanmış bir sözüm ona dindarlık kadar,

toplumsal dokumuzu tahrip edemez.

Ahlakla siyaseti,

Ahlakla ticareti,

Ahlakla makam, mevki ve serveti takas etmeye başlamışsak,

Helak olmuş kavimlerin yoluna girmişiz demektir.

Yüce peygamber diyor ki:

“Sizden öncekilerin helak olmalarının sebebi şuydu: İçlerinden itibarlı-zengin biri hırsızlık yapınca onu serbest bırakırlar, güçsüz biri bir şey çalınca onu cezalandırırlardı.”

Kutsal kitabımız Allah tarafından helak edilmiş kavimlerden bahseder.

Lut kavminden bahseder,

Nuh kavminden bahseder,

Başka kavimlerden bahseder.

Tamamı ahlaksızlıklarının bedelini ödemiştir.



Çünkü ahlaksızlık, insanın yaradılış nedenlerine, insanın doğrudan özüne yönelik bir saldırıdır.

Yunus Emre diyor ki:
“Bir kez gönül yıktı isen
O kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil.”

Tarihimizin en bunalımlı, en çalkantılı, en kaotik döneminde biz bu ışığı takip ettik.

Bizi peygamber ahlakına yönlendiren, Yunus Emrelerin, Hacı Bektaş-ı Velilerin, Mevlanaların ve sayısız gönül erininçağrılarına kulak verdik.

Moğol istilasından geriye kalan harabeden,
İnsanlığa bir büyük medeniyet armağan ettik.

Bazıları buna “sevgi medeniyeti” diyor, doğrudur.

Kimileri de “adalet medeniyeti” diyor, o da doğrudur.

Sevginin tezahürü güzel ahlaksa,
Ahlakın tezahürü adalettir.



İlahi mesajı reel hayata taşıyan mekanizma adalettir.
Merhamet duygusunu, hayata geçiren mekanizma da adalettir.

Hepiniz biliyorsunuz ki, Hak kavramı Kur’an’da hem doğrudan Allah anlamında, hem adalet ve doğruluk anlamında kullanılmaktadır.

Aynı kavramla hem Allah’ı, hem de adaleti ifade eden bir kitap, bize ne anlatmak istiyor dersiniz?
Bilesiniz ki, her kim adaletten uzaklaşmışsa, o aslında Allah’tan uzaklaşmıştır.
Her kim adalete sırtını dönmüşse, o aslında Allah’a sırtını dönmüş demektir.
Şu ya da bu duyguyla,
Şu ya da bu gerekçeyle,
Şu ya da bu hesap uğruna yapılan bir adaletsizliğe rıza gösterenleri,
Veya onu görmezden gelenleri,
Veya onu onaylayanları Allah affetsin.
Sadece insanlara karşı değil,
Hayvanlara karşı bile adaleti emreden bir dine mensubuz.
Doğaya karşı, hatta kendi bedenimize, kendi uzuvlarımıza karşı bile adil olmayı emreden bir dine mensubuz.
Gelin öyleyse imanımızın merkezine Hakk kavramını koyalım.
Din anlayışımızı ve dini hayatımızı buna göre bir daha gözden geçirelim.
Sevgi, ahlak ve adalet Hakk ve hakikat inancının temelidir.

Sevgi, ahlak ve adalet, insan fıtratının da temelidir.

Bu zeminden uzaklaştığımız takdirde, insanlararası ilişkide, kardeşlik duygusunu ihya etmemiz mümkün değildir.
“İnsan insanın kurdudur” diyor Batılı bir düşünür.
Bu söz, Hazreti Muhammed’in eğitiminden geçmiş insanı, yani bizi tarif etmiyor.
İslam; yetimlerin, kölelerin, kimsesizlerin, mazlumların, mağdurların dinidir.

Hatta mazlumun ve mağdurun yanında olmak için, onların dinine bile bakmaz.
(..)
Günümüz dünyasının kaybettiği ve en çok ihtiyaç duyduğu şey de budur.
Sevgili peygamberimizin hayatı ve güzel ahlakı bütün insanlık için bir kurtuluş reçetesi olarak orta yerde durmaktadır.

Hepimize düşen görev, bu hazineyi insanlığın huzur, mutluluk ve kurtuluşuna sunmaktır.

Kutlu Doğum Haftası’nın bir kardeşlik şölenine, kardeşlik bayramına dönüşmesini diliyor,

Hepinize saygılar sunuyorum.

Millî Birlik Ruhu

Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş: Devlet, yolsuzluk ve rüşvetle iki büyük darbe yedi
31 Aralık 2014



AK Parti’nin kurucularından Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş (*), devletin yolsuzluk ve rüşvet ile iki büyük darbe yediğini belirtti. Yalçıntaş, “Birincisi, kalkınmada kullanılacak paralar şunun bunun cebine giriyor. İkinci olarak da bunu gören, bundan paylanan bir zümre ortaya çıkıyor" dedi.

Devlet, yolsuzluk ve rüşvetle iki büyük darbe yedi

Murat Bağlı’ya konuşan Nevzat Yalçıntaş, yolsuzluk ve rüşvetle ilgili çarpıcı açıklamalar yaptı.

Yalçıntaş'ın açıklamalarından satır başları şöyle:

“…Bir takım insanlar daha dün, küçük bir iş adamı iken birdenbire büyüyor. Büyük inşaatlar, büyük imkânlar, içerisinde yatları var katları var ve bunlar birkaç sene içinde aniden büyüyorlar. Bu gibi durumların olması milleti hep şüpheye düşürür. Hem de helâl kazanç yerine haram kazanç vaki olur. İhaleler yapılıyor, elbette ihaleye giren insanlar kâr edecek, etsinler dürüst olduktan sonra devletin ihtiyacı karşılanır. Liman da yapılır, havaalanı da yapılır. Hepsinin dürüst, sağlam bir temele oturması lâzım.

…Rüşvet olayı üçlü sistem içinde işliyor. Devlet mekanizmasının kontrolünde bu mekanizmadan yararlananların namuslu insanlar olması yetmez, istihdam ettiğin insanların da dürüst, namuslu, vicdanlı insanlar olması lâzım. Bu üçlü sistemde, iş adamı, devlet ve siyasetçi var. Bugün devleti yürüten siyasetçiler, işte bu üçlü arasında aracı oluyorlar. Ödeyen devletin memuru, rüşvet iş adamıyla devlet memurları arasında cereyan ederken siyaseti elinde bulunduranlar da aracı oluyorlar. Birkaç vak’a son zamanlarda da meydana geldi, daha önce de meydana gelmişti. Hatta bazı bakanlar yüce divana hesap vermek zorunda kalmıştı.

Bizde cumhuriyetin ilk yıllarındaki en önemli rüşvet olayı Gümrük ve Tekel Bakanı olan Suat Ürgüplü zamanında yaşanmıştır. Kendisi bir tahkikat komisyonu kurdu ve istifa etti. Tahkikatın neticesinde ise görevli birkaç küçük memur suçlu bulundu…

"HARAMIN BİNASI OLMAZ"

…Ülkeyi idare edenler yeter ki bu konularda hassas olsunlar. Haramın binası olmaz. Devlet ilerleyemez, kaynaklarını israf eder. İktisatçı olarak şunu söyleyebilirim: Devlet, rüşvet ve yolsuzluk ile iki büyük darbe yiyor. Birincisi, kalkınmada kullanılacak ve büyük projelerde değerlendirilecek paralar bu şekilde şunun bunun cebine giriyor. Burada bir kere ekonomik bir darbe yenmiş oluyor. İkinci olarak da bunu gören bunu bilen, bundan paylanan bir zümre ortaya çıkıyor. Böylece devlet ahlâkî bir darbe de yiyor. Ahlâka indirilen darbe her şeyden daha kötüdür. Kimsenin başına dürüstlük jandarması koyamazsınız. “Çalıyor, ama yapıyor” anlayışı var bir de. Ona kadar inenler var. “Benim partim almayacak” demiyor da, “çalıyor, ama bir şeyler yapıyor” deniyor. Maalesef bir kesimde var bu. Ahlâk, Allah korkusundan ve inançlardan gelir, sağlam inançlar Allah korkusuna ve sağlam bir itikada dayanır.”

BABASININ BAŞINDAN GEÇEN RÜŞVET HADİSESİ

Nevzat Yalçıntaş, Ankara’da ticaretle uğraşan babasının başından geçen ibretlik rüşvet hadisesini ise şöyle anlattı: “Bu olay genel bir durum olduğu için hatırlarda tutulup bilinmesi gereken bir olay. Ben o sıralarda lise talebesiyim, babam da Ankaralı bir toptancı. O zamanda bu işi yapan birkaç yer var bunlardan biri de Koçzadeler. Devlet ihalelerine giren de birkaç firma. Ben de o zamanlar babama ısrar ediyorum, ihaleye girmesi noktasında kendisi girmek istememesine rağmen. Sonuçta benim gayretlerimle giriyoruz. Bir bakanlığın yağ alım ihalesini kazanıyoruz. İhaleyi kazandığımız bir devlet memuru tarafından bizzat bize iletiliyor. Bizimle bir anlaşma yapılacağını bildiriyor. Açıklamalarının ardından ‘Yüzde kaç olacak benim komisyonum. Piyasada bunun bir oranı var yüzde 8, yüzde 10…’ diyor. Ben şaşırdım. “Biz ihaleyi bütün hesapları yapıp en düşük fiyatı vererek kazandık. Çok az bir kârımız var sizde yüzde 10 gibi bir komisyon istiyorsunuz. Mümkün değil dedim. Biz böyle ticarete alışkın değiliz” dedim. ‘Hadi biraz indir’ dedi o zaman. Böyle bir pazarlığa girdik. Yüzde yarım bile olsa bu tamamen devletin kasasından çıkacak, fazla parayı paylaşmak demektir. Bu tamamen devlete karşı yapılan bir suistimaldir. O arada ben Diyanet İşleri Başkanlığı’nda Ahmet Hamdi Aksekili, Muavini kadılar meclisinden eski bir hâkim olan Lütfi Lostar ve Asım Köksal’dan birkaç arkadaşla beraber dersler alıyoruz. Fıkıh okuyoruz, tefsir okuyoruz, biliyoruz rüşvetin ne olduğunu, bu tekliften sonra da kıpkırmızı oldum ve o anda babamın niye ihalelere girmediğini anladım. Adama karşılık olarak “Bu rüşvettir” şeklinde de bir hamlığı da göstermedim, yaşı başını almış bir zat. Bu teklifini kabul edemeyeceğimizi bildirdik. O da, ‘O zaman ikinci sıradaki firmaya gideceğim’ dedi.

‘Zarar etmezsiniz’ deyip de bir de yol gösterdi. “A değil B kalite yağdan verirsin. Onu teslim alan bizleriz. Parayı ödeyecek olan da bizleriz” dedi. Böyle bir ibretlik bir hadise yaşamıştık…”

* PROF. DR. NEVZAT YALÇINTAŞ KİMDİR?

AK Parti’nin kurucularından olan Nevzat Yalçıntaş, 1933 yılında Ankara’da doğdu. İstanbul Yüksek Ticaret ve İktisat Okulu’nu 1954’de bitirdikten sonra Fransa Caen Üniversitesi Hukuk ve İktisadî İlimler Fakültesi’nde Doktorasını, İngiltere’de Londra Üniversitesi London School of Ekonomics and Social Sciens’de de Doçentlik çalışmasını tamamladı. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nde İktisat Uzmanı olarak ilk defa devlet görevine başlayan Yalçıntaş, Devlet Planlama Teşkilâtı’nda çeşitli daire başkanlıkları ve TRT Genel Müdürlüğü görevlerinde bulundu. Türkiye’yi dünyanın birçok ülkesinde çeşitli milletler arası kuruluşlarında temsil eden Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, İslâm Kalkınma Bankası Araştırma ve Eğitim Enstitüsü Kurucu Başkanlığı, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilâtı parlamentosunda Başkan Yardımcılığı görevini yürüttü. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde 39 yıl öğretim üyeliği yapan Yalçıntaş, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ünde İktisat Fakültesi’nde hocalığını yaptı.
(Kaynak: Yeni Asya)
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> AHLAKÎ DÜŞÜNCELER Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com