EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Hainler/İhanetler Galerisi

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> İSLÂM DÜNYAS!
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pzr Oca 04, 2009 11:15 pm    Mesaj konusu: Hainler/İhanetler Galerisi Alıntıyla Cevap Gönder







Haçlı-siyonist emperyalizmin safına geçen HAMAS Suriye'den kovuluyor
05.11.2012



Yaklaşık 10 yıldır Beşar Esad'ın kendilerine üs, lojistik ve maddi destek sağladığı ; HAMAS Grubuna bağlı militanlar, Suriye ordusunun sağladığı bina ve silahlara ihanet ederek geçen hafta 2 Suriye komutanına saldırı teşebbüsünde bulunmuş ve bulundukları yerde öldürülmüşlerdi.

Suriye ordusu bugün yaptığı açıklamada, Beşar Esad'ın bütün Hamas ofislerini Feshettiği ve Hamas'ın Suriye'den kovulacağını duyurdu.

Hamas'ın bina ve teçhizatlarının hepsi FİLİSTİN HALK KURTULUŞ CEPHESİNE verilecek. Ve Filistin davasına destek bu örgüt üzerinden devam edecek.
haber1001

Suriye, Hamas’ın bürosunu kapattı
06-11-2012



YDH-Hamas üyelerinin şiddet olaylarına katıldığını gerekçe gösteren Şam yönetimi, Hamas’ın bürosunu kapatarak mühürleyerek kapattı.

El Alem televizyonunun haberine göre son günlerde Yermuk Filistin mülteci kampında yaşanan çatışmaların ve buradan Tadamun mahallesine yapılan saldırıların ardından Suriye güvenlik güçleri, Hamas’ın Şam’daki bürosunu mühürleyerek kapattı.

Konuyla ilgili açıklama yapan Hamas liderlerinden Salah Berdavil, “Suriyeli yetkililerin bizim büromuzu kapatıp kapatmamasının bir önemi yok. Bizim için önemli olan Filistinlilerin Suriye’deki şiddet olaylarına karışmamasıdır” dedi.

Filistinlilerin Suriye’deki şiddet olaylarına karışıp karışmadığı konusunda kesin bir bilgisi olmamakla birlikte Filistinlilerden olaylara karışmamasını istediklerini belirten Berdavil, mülteci kampındaki ya da başka bölgelerdeki Filistinlilerin yaşanan şiddet olaylarında bir suçunun olmadığını söyledi.

Daha önce yaptığı bir açıklamada Suriye’deki isyancıları “özgürlük yolunun devrimcileri” diye niteleyerek destekleyen Berdavil, Hamas bürosunun kapatılmasından sonra yaptığı açıklamada “Filistinlilerin savaşın içine girmemesi iyi olur. Çünkü mültecilik onlar için yeterlidir. Filistinlilerin hedefi kendi ülkelerini kurtarmaktır. Suriye’de yaşananlar onları ilgilendirmez. Biz halkımızı bu savaş girdabından uzak tutmaya hazırız” dedi.

Hamas, Pazar günü Yermuk mülteci kampına yapılan ve onlarca kişinin ölümüne ve yaralanmasına sebep olan saldırıları şiddetle kınamış ve Filistinlilerin Suriye’de yaşanan olaylar konusunda tarafsız kalması gerektiğini ifade etmişti.

1999’da Halid Meşal’e düzenlenen suikasttan sonra Ürdün’den ayrılan Hamas, başka hiçbir Arap ülkesinin kabul etmemesi üzerine Amman’daki bürosunu Şam’a taşımıştı.

Suriye’de isyanın başlamasından sonra uzun bir süre Şam yönetiminin Filistin direnişine verdiği destekten dolayı Şam’dan ayrılmayı düşünmedikleri yönünde açıklamalarda bulunan Hamas Siyasi Bürosu Başkanı Halid Meşal, Körfez ülkelerinden ve Türkiye’den gelen baskılara daha fazla dayanamayarak Katar’a gitmişti.
http://www.ydh.com.tr/

TARİH BÖYLE BİR İHANET GÖRMEDİ!
4 Ocak 2009
Eylül ayında Mahmud Abbas’ın kurmayları ile İsrailli yetkililer Ramallah'ta bir araya gelip Hamas’ı devirme kararı almış. İşte, herkesi şok edecek gizli görüşmenin detayları…

İsrail’in önde gelen gazetelerinden Yediot Ahronot’un düzenli köşe yazarlarından, ünlü İsrailli gazeteci Nahom Barnea, 19 Eylül 2008 tarihli Yediot Ahronot’daki yazısında İsrailli yetkililerle Filistin güvenlik komutanlarının yaptığı şok edici gizli “güvenlik koordinasyon” toplantısından bahsediyor. Bakın toplantıda neler konuşulmuş, neler….

TİMETURK okuyucuları için bu yazının tercümesini, hiçbir noktasına müdahale etmeden yayınlıyoruz:

“Onlar (Filistinli güvenlik komutanları!) İsrail Savunma Güçlerinin karargâhına, Ramallah’tan arabayla 3 dakika uzaklıktan, “Dar barikatları” geçerek Pazar gecesi geldiler. Eski Beit El yerleşimine giden yoldan, Judea ve Samaria askeri birliklerinin komuta merkezinin bulunduğu eski Ürdün kampı kapısından geldiler.

Filistin polisi başmüfettişi hariç hepsi sivil giyimliydi. Sekiz komutan vardı ve hepsi de kıdemli El Fetih liderleriydi. Bu Tunus’tan gelen nesil için, Hamas tüm kontrolü eline alıp, her şeye sahip olmadan önce yönetimi ele geçirmek için son şanstı.

“İsrail Savunma Güçlerinin Batı Şeria’daki komutanı Tümgeneral Noam Tiv’on, onları iftar yemeğine davet etmek istemişti. Ne var ki buluşmanın gündemi İsrail ordusunun yerleşimci ayaklanmaları bastıramaması (Nablus yakınlarında) ve bir sonraki gün Filistinli bir erkek çocuğunun İsrail kurşunlarına hedef olmasından dolayı yarım kalmıştı ve davetliler iftarlarını evlerinde yapmak zorunda kalmıştı.

“Evet öyle de yaptılar. İsrail ordusu tarafından hazırlanmış yemek kilerine taşınsa, bu tartışmada çok zaman kaybı olacaktı. Tiv’on ve Batı Şeria’daki İsrail sivil yönetimin başkanı, Tümgeneral Yoav Mordechai Filistinli komutanlara şehirdeki Filistin güçlerinin boşaltılması için Jenin -2 planını sunmayı istediler.

“İsrailli komutanlar, Filistinli meslektaşlarından toplantıya bir gazetecinin katılmasına müsaade etmelerini istediler. Filistinliler razı oldu. Aslında ben o toplantıya iştirak eden tek gazeteciydim. Lakin benim varlığımdan ve aslında Filistin tarafının aceleciliğinden dolayı, toplantı aşırı derecede farklı bir hal aldı.”

Şok edici kelimeler

"Yaygın olan inancın aksine, gazetecilere nefret duyulması şaşkınlık oluşturur. Her şeyi bildiklerini zannederler ve bilmedikleri şeyler önemli olarak kabul edilmez. Filistin güvenlik komutanlarının söylediklerinden şaşkına döndüm. Seslerinin tonlarına da şaşırdım.

“Mevzunun özü 2009 Ocak’ında El Fetih ve Hamas arasındaki şiddetli bir hesaplaşmaydı. 9 Ocak’ta Ebu Mazen (Mahmut Abbas)’in başkanlık dönemi bitecekti. Ocak 2010’a kadar görevde kalmasına karar verildi. Ebu Mazen’in Gazze Şeridini “isyancı bölge” ilan edeceği ihtimalini göz ardı edemeyiz.”

“Filistin güvenlik komutanları, İsrailli meslektaşlarından saha planı hazırlamada kendilerine katılmalarını ve kuvvetlerini eğitip, silah sağlamalarını istedi.

1999 ilkbaharındaki kısa bir dönemin dışında hiçbir Filistin Yönetiminin İsrail’le birlikte çalışmak için bu kadar büyük hevesli olduğunu duymamıştım.

"Toplantı sonrasında salonda İsrailli komutanlardan biriyle konuştum. “Bu sadece konuşma. Gazze’de olduğu gibi El Fetih yanlılarının son anda ortadan kaybolmalarından kaygılanmıyor musunuz?”

“Hayır” dedi, Gazze olaylarından önce başlarına nelerin geleceğini bilmiyorlardı. Ama şimdi biliyorlar.”

Ebu El Fateh, Fayyad hükümetinin Genel Güvenlik Levazım komutanı. Filistin Yönetiminin ana askeri gücünü temsil ediyor. Ebu El Fateh, Filistin güvenlik yetkilileri başkanları arasında en kıdemli ve üst düzey görevli. “Bizim aramızda çatışma yok” dedi İsrail ordu komutanı" ve ekledi "Ortak düşmanımız var.”

“Ebu El Fateh toplantıya yerleşimcilerin (Nablus yakınlarında) taşkınlıklarından şikâyet ederek başladı. Eylemlere yaklaşım şekli oldukça ilginçti. Sözlerine şöyle devam etti “bu bizim işimizi zorlaştırıyor, özellikle sıradan Filistinlilerle ilişkilerimizi. Sizin bizden beklediğiniz gibi kanun ve nizama ihtiyacımız var. Size karşı yapılabilecek tüm harekâtlarda sizi korumak için elimden ne gelirse yapacağım. Eskiye nazaran çok daha iyi olduğumuzu fark ediyorsunuz. Harekâtlarımızdan dolayı şükürler olsun, İsrail ordusu daha az harekâtla karşılaşacak.”

Hamas ortak düşmanımız

"Ebu El-Fateh devam etti: ' 2009 Ocak’ı hazırlıkları için devam eden büyük bir mücadele var. Ebu Mazen barış çizgisini benimsiyor ve onun konumunu destelemek zorundasınız. Genç mahkûmları serbest bırakın, bu çok önemli. Bariyerleri kaldırın ve yerleşim yerlerini dağıtın. Eriha’dan El Halil’e kadar bir bölgeye alay kurmamız için bize izin vermenizi istiyorum. El Halil’deki yerleşimcilerle bir problem olduğunu ve sürtüşme yaşanan noktaların olduğunu biliyorum. Bu noktalara girmek gibi bir niyetim yok. Bu alay, El Halil’in güney köylerinde görev alacak.”

“Tümgeneral Kivon: “Söylediklerinizden çok memnun oldum. Bununla alakalı her iki tarafında yerel komutanları bir araya gelip, bir anlaşma yapmalı” dedi. Ne var ki Albay Mordechai, El Halil’de bir alayın kurulmasında yerleşimcilerle bir çatışma olmaması için Cuma gecesi olması konusunda Filistinli yetkiliyi uyardı.” Ebu El Fateh: “Problem değil. Ramazan’da bile Hamas karşıtı hareket ediyoruz” dedi.

“Bu noktada, Fayyad hükümetinin askeri istihbarat başkanı Majed Faraj konuşmaya başladı: Çok zor bir muhaberenin ortasındayız. Arapça bir atasözü vardır: Önümüzde bir deniz var. Arkamızda düşman. Bir denizimiz dahi yok. Sonuna kadar muharebeye devam etmeyi denedik. Tüm problemlerimizi masaya yatırmaya çalıştık.Her şey net. Oyun oynamak yok. Hamas düşmandır ve Hamas’a karşı topyekûn bir savaş açmaya karar verdik. Ve size söylüyorum. Hamas’la diyalog olmayacak, sizi öldürmek isteyen birini önce siz öldürün. Onlarla ateşkes ilan ettiniz, biz öyle yapmayacağız. Dürüst olmak gerekirse geçmişte farklı davrandık.”

"Faraj öğünmeye devam etti“ Sizin talimatlarınıza uygun olarak tüm Hamas kurumlarıyla ilgileniyoruz. En son bize 64 kuruluşun adını verdiniz ve biz zaten 50’siyle ilgilendik. Bu kurumların bazılarını kapattık, diğerlerinin yönetimini değiştirdik. Paralarına da el koyduk. (İsrail 150 Filistinli yöneticinin hesaplarına terör örgütüne bağlı olmak şüphesiyle el koydu ve 300 hesabı da kapattı.)

"İki izlenimim var: Geçmişte bir camiye girmeden önce bin kere düşünüyorduk ama bugün ne zaman gerekli görürsek her hangi bir camiye girebiliriz. Bundan sizin camilere girmenize izin verildiğini düşünmeyin. Tam aksine siz girmediğiniz için camilere biz gireriz. El Halil’deki İslam üniversitesi de dâhil üniversite kampüslerine de gireriz. Başarı %100 olmasa da, motivasyon %100 ve elimizden gelen tüm çabayı gösteriyoruz.

“Faraj’ın açıklamalarından sonra, Filistin Polis Güçlerinin başmüfettişi Hazem Atallah konuştu: “Bu yılın sonuna kadar Hamas’la yüzleşeceğiz. Halid Meşal, 9 Ocak’tan sonra Ebu Mazen (Mahmud Abbas) hükümetinin yasal olmayacağını söyledi. Bu yüzden hesaplaşmaya hazır olmalıyız.

Fayyad hükümetinin sivil ilişkiler birimi başkanı Hüseyin El Sheik şöyle konuştu: “Bu çok önemli. Hamas’ın Batı Şeria’da askeri gücü yok ama insanları sokaklara dökecek gücü var.”

“Attalah, İsrailli komutanlara hitap etti: “Geniş kapsamlı bir plandan bahsediyorum, tam anlamıyla hazırlanmadan önümüzdeki sene girecek olursak mağlubiyetten kimin sorumlu olduğunu tartışmaktan başka bir şey yapmayacağız, biz ya da siz ya da Amerikalılar.”

Mordechai, “Ortak bir ekip kuracağız, size eğitim ve askeri gereç desteği vereceğiz” diyerek ona garanti verdi.

“Filistinliler, Kanada’dan yüklenen copların hala Ashdodport’da tutulduğundan şikâyet ettiler. Tiv’on, “size ulaştıracağız” diyerek onlara garanti verdi.
timeturk.com

Arap Birliği Parlamentosu Gazze için anlaşamadı!
Hainlikle suçlanan Mısır temsilcisi toplantıyı terketti

04 Ocak 2009
Gazze'ye yönelik kara operasyonu Arap dünyasını birbirine düşürdü.
Kahire'de toplanan Arap Birliği Parlamentosu'nda Gazze konusu ele alındı. Görüşme sırasında Irak ve Libyalı temsilcilerin Mısır'ı Gazze'deki katliama ortak ilan etmesi, Mısır'ın tepkisine sebep oldu ve üyeler arasında tartışma çıktı. Arap Parlamento Başkanı Muhammed Casim El Sakkir, tartışmalara rağmen Mısır'ı suçlamayı sürdürdü. El Sakkir'in, "Yıllardır Filistin davasını savunan Mısır, İsrail ile anlaşarak Filistinlilere komplo kurdu. Gazze'de yaşanan katliama Mısır da ortaktır" demesi üzerine Mısırlı üye Mustafa El Fikhi, "Mısır tüm işlerini açıktan yapıyor. netgazete

Mısır'ın yüzde 87'si yönetime güvenmiyor
08 Ocak 2009
Mısır'da yapılan bir ankette, katılımcıların yüzde 87'si Gazze konusunda Arap yöneticilerin İsrail ile gizli bir anlaşma içinde olduğuna inandıklarını belirtti.
Arap İnsan Hakları Ağı tarafından Mısır'da yapılan ankete katılan 800 kişinin yüzde 87'si, Arap yöneticilerin, Gazze konusunda İsrail ile gizli bir anlaşma içerisinde olduklarına inandıklarını ifade etti.

Katılımcıların sadece yüzde 6'sı Arap yönetimi ve yöneticilerinin dürüst ve açık olduğunu belirtirken, yüzde 7'lik kısım ise kararsız kaldı. haber7

Mısır Güvenlik Güçleri İsyan Etti!
08 Ocak 2009
Mısır güvenlik güçleri, Gazzelilerin Mısır’a geçişini engellemek yerine Gazze’yi savunmak ve İsrail ile savaşmak için gideceklerini açıklaması ülkeyi karıştırdı.

Mısır güvenlik güçlerine ait bir merkezde geçtiğimiz günlerde, İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü katliamlar neticesinde isyan çıktı.

Mısır’da haftalık olarak yayınlanan Savtu’l Ümme gazetesinin Çarşamba günkü nüshasına dayandırılan habere göre Mısır güvenlik güçlerine bağlı Nasır kampından Refah sınır kapısını korumak üzere buraya gitme emri alan askerler emri yerine getirmeyi reddetti.

Gazzelilerin Mısır’a geçişini engellemek yerine Gazze’yi savunmak için gideceklerini söyleyen isyancılardan üçü İçişleri Bakanlığına bağlı birimlerce tutuklanmış başka bir grup da isyana teşvikten açığa alınmıştır.

Fislistinlilerin Mısır’a geçişini engellemek, Müslüman Kardeşler’e bağlı olduğu tahmin edilen insani yardım kuruluş ve derneklerinin yardım konvoylarının Gazze’ye geçişini engellemek maksadıyla Gazze’ye gönderilmek istenen askerler emre itaatsizlik ederek isyan çıkardı. Bunun üzerine birçok asker subayların safına geçmiş ve üstlerinden aldıkları emri uygulamayı reddetti. Hatta bu askerlerden bazıları “eğer kapıya gidersek sınırı geçer gider İsrail’le savaşırız” dedikleri kaydedildi.

Bunun üzerine Mısır güvenlik güçleri isyancı askerlerden onlarcasını tutukladı. İçişleri Bakanlığı da durumu kontrol altına almak için takviye kuvvet gönderdi.

İsyan ateşinin başka yerlere sıçrayacağından endişe duyan Mısır İçişleri Bakanlığı hemen olay yerine takviye asker göndermiş ve olayı örtbas etmeyi yeğledi anadoluhaber.

İŞBİRLİKÇİ KÖPEKLER FİLİSTİNİ SATMIŞ!



Arap liderleri Gazze'ye yapılan saldırıya karşı neden sus pus? İşte İsrail' katil ve kan akıtan başından verilen cevab:

Gazze bombalanıyor. Dünya gerekli tepkiyi göstermiyor. Ama en dikkat çekicisi ülkenin komşularının tavrı... Arap Dünyası sanki böyle bir savaş yaşanmıyormuş gibi davranıyor. Bunun nedeni merak edilirsken İsrail Cumhurbaşkanı Peres'ten bir açıklama geldi. Peres "Arap liderler, özel konuşmalarımızda bize (Hamas'ı sona erdirin) diyor" dedi.

ARAPLAR HAMAS'I SONA ERDİRİN DİYOR
Peres, Katalan gazetesi La Vanguardia'da bugün yayımlanan röportajında, Lübnan'da Hizbullah ve Gazze de Hamas'ı "İran'ın uyduları" olarak niteleyip, "Hizbullah ve Hamas, Arap dünyasının en büyük düşmanları. 350 milyonluk Arap dünyası var. Onlarca milyonluk İranlı, Ortadoğu'ya hükmetmek istiyor. Bu Arapların hoşuna gitmiyor, bunu istemiyorlar" diye konuştu.

HAMAS ÇOCUKLARI KULLANIYOR

İsrail'in Gazze'yi işgal etme niyetlerinin olmadığını sadece İsrail halkının güvenliğini koruduklarını savunan Peres, Gazze'ye saldırılardan dolayı İsrail'e yöneltilen eleştirilerle ilgili olarak şöyle konuştu:

"Olayları bilmeden açıklama yaptıklarına inanıyorum. Hamas'ın silahları saklamak için çocukları kullandığını, onları kalkan yaptığını söylesem buna cevapları var mı? Hamas'ın silahları camilere saklamalarına, teröristleri hastanelerde gizlemelerine ne derler? Bizi eleştirenler bunları önleyebilirler mi? Eğer yaparlarsa garanti ederim bir tek İsrail askeri bile Gazze'ye ayak basmayacak."

HAMAS'IN FÜZELERİ İRAN MALI

İsrail Cumhurbaşkanı ayrıca, Hamas'ın İsrail'e füze saldırıları yapmak için BM'nin yerleşim yerlerini kullandığını iddia ederek, BM'den bunu araştırmasını istediklerini kaydetti.

Bu arada açıklamalarında sürekli olarak İran'ı suçlayan Peres, "İran, Hizbullah'ın alması için silahları Suriye'ye gönderiyor. Şimdi de Gazze'ye silah sızdırmaya çalışıyorlar. Hamas'ın füzelerinin çoğunluğu İran malı. İran, dünyada terörün merkezi. Emperyalist veya Ortadoğu'yu yönetmek tutkusu olan dünyadaki tek ülke İran. Terörist grupların hemen hemen hepsine silah ve finans yardımını İran yapıyor" iddiasında bulundu.

SORUN İSRAİL LİDERİ DEĞİL

"Hiçbir İsrail lideri Arapları birleştirme veya bölme kabiliyetine sahip değil" diyen Peres, "Bir İsrail lideri sadece İsrail politikası üzerine karar verebilir. Mevcut hükümetin barış istediğine inanıyorum, hatta bundan şüphem yok. Ama ne Filistin Kurtuluş Örgütü ne de Mısır, Hamas'ın bir Filistin devleti kurulmasını önlemesini engellemeyi başardı.

Sorun bu, İsrail lideri değil" ifadesini kullandı !!!

Evet Sorun İsrail Lideri değil İşbirlikçi ve hain olan içimizde ki İsraillilerdir....Öldürülen çocukların kanlarında boğulacaklar topyekün...
anadoluhaber

Mısır'dan Yardım Kamyonlarına Engel
17 Ocak 2009
Mısır Gazze'ye direk insani yardımın yapıldığı tek yer olan Refah Sınır Kapısı'ndaki kontrolleri sıkılaştırdı. Gıda maddeleri taşıyan kamyonlar geri çevriliyor.

Mısır Gazze'ye direk insani yardımın yapıldığı tek yer olan Refah Sınır Kapısı'ndaki kontrolleri sıkılaştırdı. Sadece tıbbi malzemelerin geçmesine izin verilen kapıda gıda maddeleri taşıyan kamyonlar geri çevriliyor.

Mısır yetkilileri daha önce kamyonları çok sıkı aramıyor, bu sayede de birçok gıda maddesi tıbbi yardım kolilerinde sınırdan geçiriliyordu. Kontrollerin artırılmasıyla beraber gıda yardımlarının Gazze halkına ulaşması daha da zorlaştı.

İsrail Taba Sınır Kapısı'ndan Gazze'ye ulaştırılmak üzere gıda yardımlarının geçişine izin veriyor. Ancak özellikle Müslüman ülkelerden yardım için gelenler İsrail'in yardım malzemelerini Gazze halkına ulaştıracağı konusunda kuşkulu. Alınan bilgilere göre Mısır - Gazze arasındaki tünellerden kaçak olarak yapılan yardımlar hala devam ediyor. aktifhaber

İSRAİL ABBAS'A GÜVENEREK SALDIRMIŞ
20 Ocak 2009
Batılı güçler tarafından Hamas'a alternatif olarak parlatılmak istenen El Fetih lideri Abbas'ın İsrail'le 'derin' ilişkilerine dair yeni kanıtlar ortaya çıkıyor.
Avrupa Birliği, Mısır ve ABD tarafından El Fetih lideri Mahmud Abbas liderliğinde bir ulusal hükümet çağrısı yapılıyor ancak 78 yaşındaki Filistinli lider hakkında "ihanet" iddiaları gündemden düşmüyor.

Devlet karşılığında Filistinlilerin hakkından vazgeçmişti

Son olarak Haaretz gazetesi İsrail Başbakanı Ehud Olmert'in 2008 yılının Temmuz ayında Abbas ve bazı Arap yönetimleriyle görüşerek, Filistin Devleti'ni ve Kudüs'ün taksimini görüştükleri açıklandı. Haaretz gazetesinde yayınlanan plana göre görüşme Yahudi yerleşimlerinin İsrail'e, Doğu Kudüs'ün Filistin yönetimine devredilmesini içeriyordu. Dahası plan tartışma konusu olan Kudüs'teki kutsal toprakların da yönetiminin İsrailliler ve Filistinliler tarafından oluşturulacak bir ortak komisyona devrini içeriyordu. Raporu duyuran kaynaklar Abbas'ın plana olumlu yaklaştığını kaydederken, İsrail'in Doğu Kudüs'ün Filistin Devleti'nin başkenti olmaması için gerekli adımları da attığını belirtiyorlar. Buna göre İsrail yönetimi Doğu Kudüs ile Beytüllahim arasında yeni bir İsrail yerleşimi açarak, Filistinlilere devredilecek toprakların izolasyonunu da Abbas'a kabul ettirdiler.

İsrail'e sorun çıkarmayacağını söylemişti

Abbas yönetiminin Gazze operasyonuna kadar İsrail yönetimi ile yaptığı görüşmelerin ve yerleşimlere göz yummasının bu planın bir parçası olduğu belirtiliyor. Dahası Abbas yönetimi Gazze katliamına kadar Tel Aviv ile uzlaşma yolunu ararken aynı dönemde Abbas yeni ABD yönetimine ve İsrail'e "sorun çıkarmayacakları"nın garantisini verdi.

Katliamdan 16 gün önce, 11 Aralık'ta Abbas Londra'da Arapça yayımlanan Eş Şark El Avsat gazetesine yaptığı açıklamada, "Daha önce Barack Obama ve McCain'e de söylediğim gibi, ister Kadima Başkanı Tzipi Livni ister Likud Başkanı Binyamin Netanyahu olsun, seçilmiş herhangi bir Başbakan ile birlikte çalışırız" dedi. İsrail katliamının başladığı gün üst düzey Fetih yöneticileri Hamas'ın tasfiyesi durumunda Gazze'nin yönetimine talip olduklarını belirtmekten çekinmediler. Saldırının başladığı günlerde ise Abbas İsrail saldırılarından Hamas'ın uzlaşmaz tavrını sorumlu tutmuştu. Dahası Mısır ve AB tarafından dile getirilen Birlik Hükümeti çağrılarına kadar Abbas İsrail'i sert bir dille kınamaktan özenle kaçınırken, Fetih'i İsrail işgaline karşı koymak yerine "diplomatik çabalar"a yönlendirdi.

El Fetih Savaş sırasında İsrail'e istihbarat sağladı

Abbas'ın savaş süresince İsrail'e bilgi sağladığı da katliamın ilk günlerinden itibaren dile getirildi. İddiayı ilk defa ortaya atan kişi The Independent gazetesinin Ortadoğu muhabiri Robert Fisk oldu. Filistin konusundaki en deneyimli gazetecilerden olan Fisk'in iddiaları daha sonra Hamas sözcüsü Fevzi Barhum tarafından da dile getirildi. Barhum, Abbas'ın üst düzey danışmanlarının İsrail'e casusluk yaptığını söyledi. Barhum'un iddiaları 2007 yılında Gazze'de yaşanan iç savaşın sorumlusu olan Fetih yöneticisi Muhammet Dahlan'ın İsrail ile yaptığı görüşmeyle güçlendi. Barhum, Dahlan'ın birkaç hafta önce İsrail istihbaratıyla görüşerek, Gazze'ye saldırı planını tartıştıklarını iddia ederken, El Fetih'in Gazze'deki hücrelerde Hamas'ın karargahları konusunda bilgi toplayıp İsrail ordusuna verdiğini söyledi. El Fetih'e ait hücrenin Abbas'ın danışmanı Tayyip Abdul Rahim'in liderliğinde olduğunu belirten Barhum, Hamas'a ait tüm bilgilerin bu hücre aracılığıyla hem El Fetih hem de İsrail istihbaratıyla paylaşıldığını kaydetti.

Hamas adına son olarak Selah El Bardavil de Abbas yönetimini stratejik bilgileri İsrail'e iletmekle suçladı. Baradvil, Abbas yönetiminin savaşa doğrudan katıldığını, İsrail'e istihbarat sağlayan birçok Fetih üyesini yakaladıklarını söyledi. Baradvil Hamas liderleri Sait Siyam ve Nizar Rayyan'a yönelik saldırılarda Abbas'ın rolü olduğunu açıkladı.

Annapolis'te uzlaşmacılığını göstermişti

Abbas 2007 yılında Hamas'ın seçimle işbaşına gelmesini de tanımamış ve Gazze'deki Fetih'e bağlı birlikler Hamas'a karşı silahlı mücadeleye girişmişlerdi. Abbas'a bu dönemde AB tarafından 712 milyon dolar para yardımı yapılırken, İsrail'in silah yardımı sağladığı söylenmişti.

Abbas daha önce Annapolis görüşmelerinde de bir Filistin devleti karşılığında Filistinli mültecilerin geri dönüşü, Kudüs'ün statüsü ve 1967'den sonra işgal edilen bazı Filistin toprakları için taviz vermişti. Filistinli örgütler ise Abbas'ın adımının "ihanet" anlamına geldiğini belirtmişlerdi. haber10

Mısır, Türk doktorlar heyetinin geçişini engelliyor
24 Ocak 2009
Filistin'e sağlık hizmeti götürecek eski 2 milletvekili ile çok sayıda doktorun bulunduğu 30 kişilik Türk heyeti, Refah'tan geçirilmiyor.

Filistin halkının yaralarını sarmak için aralarında eski 2 milletvekili ile çok sayıda doktorun bulunduğu 30 kişilik Türk heyeti, Mısırlı yetkililerin izin vermemesi nedeniyle Refah Sınır Kapısı'nda yaklaşık 11 saattir bekletiliyor.

Türkiye'den insani yardım amacıyla Gazze'ye giden 30 kişilik Türk heyeti, sabah saatlerinde Gazze'ye giriş yapmak için Refah Sınır Kapısı'na geldi. Aralarında, eski AK Parti Milletvekilleri Süleyman Gündüz ile Muhammet Polat, Yeryüzü Doktorları, İsra Derneği, Cansuyu ve diğer insani yardım kuruluşlarının üst düzey yöneticilerinin de bulunduğu heyettekilerin Gazze'ye geçişlerine Mısırlı yetkililer tarafından izin verilmediği öğrenildi.

Türk heyetindeki bir yetkili, AA muhabirine, heyetin çoğunluğunun doktor olduğunu ve yanlarında tıbbi malzemeler bulunduğunu belirterek, Mısırlı yetkililerin, kendilerine Refah Sınır Kapısı'ndan geçişlerine hiçbir şekilde izin vermeyeceklerini ilettiklerini söyledi.

Mısırlı yetkililerin izin vermemesi üzerine Türk heyetinin yaklaşık 11 saattir ara bölgede aç ve susuz bekleyişini sürdürdüğünü ifade eden yetkili, durumlarını Türkiye'nin Mısır Büyükelçiliğine ilettiklerini kaydetti.

Türk yetkili, kendilerinin geçişine izin verilmemesine rağmen Fransız, Alman gibi çok sayıda yabancı heyetin Refah Sınır Kapısı'ndan Gazze'ye girdiklerini belirterek, şunları kaydetti:

''Mısırlı yetkililerin bize izin vermemesine anlam veremedik. 11 saattir Refah Sınır Kapısı'nda aç ve susuz bir şekilde bekliyoruz. Heyettekilerin tamamının yeşil pasaportu bulunuyor. Mısırlı yetkililer bölgeyi terk etmememiz halinde bize zor kullanacaklarını iletti. Ancak, biz bu tehditlere aldırış etmedik. Şu anda kaba kuvvet yok, ancak Refah Sınır Kapısı'nda mahsur kalmış bir şekilde bekliyoruz.'' haber7

İsrail ile Mısır'dan Gazzelilere karşı ortak önlem
23 Ocak 2009
İsrail, Hamas'ın kontrolündeki Gazze Şeridi'ne silah kaçakçılığının önlenmesi amacıyla Mısır ile ortaklaşa önlemleri içeren güvenlik planını benimsedi.

İsrail Başbakanı Ehud Olmert, Savunma Bakanı Ehud Barak ve Dışişleri Bakanı Tzipi Livni'nin katılımıyla yapılan toplantıda, silah kaçakçılığının engellenmesi amacıyla, Gazze ile Mısır arasında tünellerin bulunduğu Filadelfi Yolu olarak adlandırılan sınır bölgesinin, yeni güvenlik kuvvetleriyle takviye edilmesini de içeren plana yeşil ışık yakıldı.

Rakamlar henüz kesinleşmemekle birlikte, çeşitli kaynaklara göre, sınırdaki güvenlik güçlerine en az 750 veya bunun iki katı kadar takviye yapılması öngörülüyor. Yine de sınır boyunca Mısır güvenlik güçlerinin artırılması konusunun, iki ülke arasındaki barış anlaşmasının bir parçası mı olacağı veya sözlü bir mutabakat halinde mi gerçekleştirileceği henüz açık değil.

Yazılı bir anlaşma yapılması halinde, söz konusu güvenlik planının hükümet ve parlamento tarafından da onaylanması gerekiyor. Halihazırda, sınırın Mısır tarafında 750 dolayında güvenlik gücünün bulunduğu belirtiliyor. Plan doğrultusunda, bu sayının 1500 kadar artırılması halinde, sınırın 24 saat, 3 vardiya halinde sürekli kontrol altında tutulması amaçlanıyor.

Yeni güvenlik önlemleri arasında, istihbari bilgilerin paylaşılması ve bölgeye yeni tünel belirleme teknolojilerinin de yerleştirilmesi amaçlanıyor.

İsrail Savunma Bakanlığı yetkilisi Amos Gilad, dün Kahire'de Mısır'ın İstihbarat Başkanı Ömer Süleyman ile söz konusu güvenlik planının ayrıntılarını görüşmüştü.
haber7

Mariot Hoteli CIA üssüydü!
19/02/2009
ABD’nin Pakistan üslerini kullanmasıyla ilgili tartışmalar büyüyor. Emekli Pakistanlı generaller bombalanan Mariot Hoteli’nin CIA’nin komuta merkezi olduğunu söyledi.

Kuzey aşiret bölgesindeki ABD insansız hava araçlarıyla yapılan ABD saldırıları kamuoyunda artan öfkesi yanında, İslamabad, bu uçakların kendi topraklarından havalandığını ortaya çıkmasıyla iyice zor durumda kaldı. Emekli Tümgeneral şunları söyledi: “Amerika’nın terörle savaş teranesiyle kendi insanlarımızı bombalamak için bizim topraklarımızı kullandığı konuyla ilgili ben ve diğerleri için yeni bir şey değil. Pakistan ve Afganistan’ı bombalamak için birden fazla (Pakistan) havaalanını kullanıyorlar”.
ABD Senatosu İstihbarat Komitesi Başkanı Senatör Dianne Feinstein, İslamabad’ın Predator (insanız hava aracı modeli) saldırılarıyla ilgili İslamabad’ın protestolarıyla dalga geçer gibi araçların Afganistan’daki ABD üslerinden değil Pakistan’dan kalktığını söyledi.
Amerikan Predator’ları Güney Asya ülkesinde büyük öfkeye neden olan Ağustos’tan beri 30 füze saldırısı gerçekleştirdi.

Son dört günde yapılan iki saldırıda 50’den fazla şüpheli militan öldürüldü.

Asıf Ali Zerdari ve genel kurmay başkanı dahil Pakistanlı liderler, ABD’nin füze saldırılarını ülkenin toprak bütünlüğüne karşı olduğunu ifade etmişlerdi.

Savunma Bakanı Ahmet Muhtar, “Pakistan havaalanından kalkan ne bir ABD aracı var ne de bunla ilgili bir anlaşma var” dedi.

Pakistan’ın ABD yönetimden sürekli olarak saldırıları durdurmasını istediğini iddia ederek “ABD yönetimine birçok kez sivilleri öldüren her saldırının daha fazla militan kazandırdığını söyledik” diye konuştu.

“ABD’ye 4 üs verildi”.
Birçoğu gibi General Ahmet de, hükümetin açıklamasına inanmıyor: “Bir anlaşma yok, doğrudur. Dört Pakistan havaalanı ABD kontrolüne verilmesi ile ilgili bir uzlaşı vardır. Şimdi Pakistan yetkililerin bu havaalanlarıyla ilgili hiçbir söz hakkı yok. ABD güçleri istedikleri şekilde kullanmak için tam yetkiye sahip”.

General, ABD’nin Afganistan işgali sırasında, Dalbadin, Pasni, Yakupabad ve Şemsi havaalanlarının Amerikan kontrolüne verildiğini söyledi.

Küçük ve dağlık bir kasaba olan Dalbadin, Güneybatı Belucistan eyaletinin başkenti Ketta’nın 325 kilometre dışında bulunuyor.

Kasaba güneyde Afganistan’ın Helmand eyaleti ve doğuda da İran’la komşu bir noktada yer alıyor.
Şemsi havaalanı Dalbadin’den 50 km ötede bulunuyor.

General Ahmet, “Bu havaalanları sadece bizim aşiret bölgemizdeki hava saldırıları için değil aynı zamanda Afganistan için de kullanılıyor” diyor.

Kabil yakınlarındaki Yakubabad, Bagram’daki ABD üssüne kadar tamir edildi. Önemli Pakistan deniz üssü Pasni de helikopterler için kullanıldı.

Ancak 2001 Kasım’ında Hindistan ve Pakistan sınıra yığınak yaparken Yakupabad ve Pasni’yi paylaşmaya başladı.

Haziran 2006’da Pakistan hükümeti Amerika’nın Şemsi, Pasni ve Yakupabad üslerin Amerika tarafından artık kullanılmadığını açıklamıştı.

General Ahmet, “Sadece Yakupabad ve Pasni havaalanları boşaltıldı diğer ikisi hala onların kontrolünde” diye konuştu.

Orduda 1988-1990 arasında genelkurmay başkanlığı yapan General Mirza Aslan Bey, General Ahmet’in açıklamalarını destek veriyor: “CIA bizim üslerimizi insansız hava saldırıları için kullanılıyor. Uçakların kontrolü İslamabad yakınlarındaki Tarbella’dan yapılıyor”.

General Bey, CIA’nin operasyon komuta merkezinin geçtiğimiz sene İslamabad’daki Mariot Hotel saldırısının ardından Tarbella’y taşındığını öne sürüyor: “Marriot Hotel’i CIA tarafından operasyon komuta merkezi olarak kullanılıyordu. Yıkılmasının ardından komuta Tarbella’ya kaydırıldı”.
TIMETURK

Abbas Filistinde Türk Bayrağını Yasakladı
28/02/2009
Türkiye halkının Filistindeki direnişe sahip çıkması, destek vermesi ve Türkiyedeki yönetimin de işgal devletine karşı çıkışları birtakım işbirlikçi kadroların İsrail işgal devletinden fazla rahatsız olmalarına yol açtı.

Başbakan Recep Tayyib Erdoğan'ın Davos'ta işgal devleti cumhurbaşkanı Şimon Perez'e tepkisini ve kendisine yönelik ahlâkdışı uygulamayı protestosunu destek için Gazze'de düzenlenen mitingde her tarafın Türk bayraklarıyla donatılması üzerine bu tür görüntülerin Batı Yaka bölgesine de yansıyabileceği endişesine kapılan Abbas yönetimi bölgede bu bayrakların satılmasını engellemek için satıcılara talimat verdi.

Ramallah'taki yerel kaynakların verdiği haberlere göre Filistin özerk yönetiminin eski başkanı Mahmut Abbas'a bağlı güvenlik görevlileri dün Ramallah'ta bazı dükkânları dolaşarak Türk bayraklarının satılmaması ve dağıtımının yapılmaması talimatı verdiler. Verilen haberlere göre polisler dükkân sahiplerine bu bayrakları satmaları halinde mahiyetine bakılmaksızın dükkânlarındaki mallara el konacağı tehdidinde bulundular.

Polislerin bu tehditleri bölgedeki Filistinli halkın tepkisine yol açtı. Vatandaşlardan biri basın mensuplarının konuyla ilgili sorusuna verdiği cevapta şu ifadelere yer verdi: “Bu yönetim vatandaşlara, onurlu duruş karşısında sevinçlerini ifade etmelerine izin vermek istemiyor. Bu yönetim bütün halktan Mahmud Abbas'ın Olmert'le görüşmelerinde yaptığı gibi Yahudilerin ayakkabılarını kabul etmelerini istiyor.”

Bu arada Mahmud Abbas'ın başkanlık süresinin 9 Ocak 2009 tarihinde bittiğini ve bugün artık Filistin anayasasına göre herhangi bir temsil sıfatının olmadığını hatırlatalım. FİEM

ABD katlediyor, kuklası ise elini öpüyor!
07 Mayıs 2009
ABD saldırıları sonucu önceki gün 100'den fazla müslüman katledildi, Karzai ise bir gün sonra ABD'nin Temsilciler Meclisi Başkanı Pelosi'yle tokalaşırken neredeyse elini öpüyordu.
Afganistan'da önceki gün ABD saldırıları sonucu 100'den fazla sivil hayatını kaybetti. Olaydan bir gün sonra ABD Başkanı Obama ile görüşmek için Amerika'ya giden Afganistan lideri Karzai ise Temsilciler Meclisi Başkanı Pelosi'yle tokalaşırken neredeyse elini öpüyordu.

ABD'nin önceki gün düzenlediği hava saldırılarında 100'den fazla vatandaşını kaybeden Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai'nin, olaydan bir gün sonra Washington ziyaretinde ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'yle tokalaştığı görüntüler tepkilere yol açtı.

Amerikan güçlerinin, Afganistan'da önceki gün düzenlediği operasyonda 100'den fazla kişinin öldüğü belirtildi. Afganistan'dan katliam haberlerinin gelmesinden bir gün sonra Başkan Barack Obama ile görüşmek için ABD'ye giden Karzai, Obama görüşmesi öncesi Amerikan heyetiyle bir araya geldi.

TEPKİ YERİNE YAKIN İLGİ

Saldırılara tepki vermesi beklenen Karzai'nin ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi ile tokalaşırken Pelosi'nin neredeyse elini öpecek kadar eğilmesi dikkat çekti. Afganistan'daki en büyük sivil kayıplar yaşanırken, Obama, başta Taliban'la mücadele olmak üzere bölge meselelerini görüşmek üzere dün Karzai ve Pakistan lideri Asıf Ali Zerdari ile bir araya geldi. Görüşme öncesi bir açıklama yapan ABD Dışişleri Bakanı Clinton, Afganistan'da masum sivillerin ülümünden derin üzüntü duyduğunu söyledi.

Sivil katliam

Afgan yetkililer, ülkenin batısında Taliban tarafından kontrol edilen bölgede önceki gün ABD liderliğindeki koalisyon kuvvetleri tarafından uçaklarla yapılan bombardımanlarda yüz civarında sivilin öldüğünü söyledi. İnsanların Taliban'la Afgan askerler ve koalisyon askerleri arasındaki çatışmalardan dolayı sığındıkları bir eve yapılan hava saldırısında kadın, çocuk ve yaşlı çok sayıda kişi öldü. Koalisyon uçağının daha sonra Ferah eyaletinde bir köyde de birkaç evi bombaladığı kaydedildi. anadoluhaber.

Pakistan ABD'ye teslim oldu
07 Mayıs 2009
Pakistan'da ABD, isteğine kavuşmak üzere. Swat barış anlaşması iptal edildi, nükleer silahlar ABD kontrolüne giriyor.Pakistan'ın Swat vadisinde gerçekleşen ve "Taliban'ın etkisini giderek artırması" olarak yorumlanan barış anlaşmasıyla başlayan ABD baskısı, Pakistan'ı istikrarsızlığa iterken, Amerika'nın da yıllardır gündeme getirdiği nükleer silahların denetimi konusunda sonuca bir adım daha yaklaşmasına neden oldu.

Amerikan hükümetinden ve ordusundan arka arkaya yapılan açıklamalarla Pakistan'ın "yıkılmak" üzere olduğu iddiaları zihinlere yerleştirildi, bir yandan da ülkenin Taliban'a karşı mücadelesinde "somut" adımlar atmasının ABD desteği için tek şart olduğu duyuruldu.

İslamabad yönetimine "2 hafta" gibi kesin bir tarih de veren Amerika, bölgeye yönelik stratejilerinin merkezine yerleştirdiği Pakistan ve Afganistan'da istediği hedefe doğru adım adım ilerliyor.

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi'nde yaptığı konuşmada hedefin "Terör örgütü El Kaide'yi parçalamak, dağıtmak, yenmek ve üyelerinin Afganistan ya da Pakistan'daki barınaklarına zarar görmeden geri çekilmelerini önlemek" olduğunu söylemişti.

Yıllardır savaşın pençesinde olan Afganistan'da yeterli hareket özgürlüğü olan ABD, Pakistan'da ise bir yandan yerleşik düzeni bozmadan bir yandan da istediği gibi hareket edebilmek için kartlarını doğru oynamaya çalışıyor. Pakistan ordusunu Taliban'a karşı savaşmakta kullanan, Pakistan askerlerini eğiterek onları bazen sivil halkla dahi karşı karşıya getiren bu yöntem, bölgenin "temizlenmesinin" ardından kurulacak yeni düzenin ise Pakistan tarafından kurulamayacağı anlayışı üzerine inşa edilmiş durumda. ABD Başkanı Barack Obama bu anlayışı açık şekilde ortaya koymaktan çekinmemişti: "Taliban'ın çok çabuk ilerleyip Pakistan'da egemenliği ele geçireceğini düşündüğüm için endişeli değilim. Aksine oradaki sivil yönetim çok zayıf, kırılgan ve temel hizmetleri yerine getirme konusunda yeteneği yokmuş izlenimi veriyor. Bu hizmetler, okullar, sağlık hizmeti, hukuk devleti ilkesi ve çoğunluk için işleyen bir yargı sistemi."
Obama'nın bu açıklamasının ardından, "Pakistan'a en ağır baskıların uygulanmasından bahseden ABD'nin Afganistan ve Pakistan Özel Temsilcisi Richard Holbrooke, "Swat'da yaşananlar ABD'nin güvenliğini doğrudan ilgilendiriyor. Pakistan hükümeti ile Taliban arasında anlaşma yapıldığı ve Swat düştüğü zaman, bu durum sadece Amerika'da kaygıyla karşılanmadı, Pakistan'da da, Peşaver'de, Lahor'da ve İslamabad'da insanların kendilerini tehdit altında hissetti" dedi ve barış anlaşmasının "çöktüğünü açıkladı."

Öte yandan elinde çok sayıda nükleer silah tutan Pakistan hükümetiyle ipleri tamamen koparmak da istemeyen ABD, Swat üzerinden kopan fırtınanın ardından Zerdari hükümetine istediğini yaptırmayı başarmış görünüyor.

Beyaz Saray'da Obama ile bölgedeki durumu görüşen Pakistan devlet başkanı Asıf Ali Zerdari ile Afganistan lideri Hamid Karzai'ye, bir yandan ABD'nin askeri, diplomatik ve ekonomik açıdan yanlarında durmaya kararlı olduğu garantisi verildi, bir yandan da ABD'nin bölgede insan öldürmeye devam edeceği ihsas ettirildi.

Ancak, çok daha önemli olan konu Pakistan'ın elindeki nükleer silahların kontrolünün sonunda ABD denetimine geçecek olma ihtimali. Boston Globe gazetesinde yer alan habere göre, ABD ve Pakistan yetkilileri nükleer silahlar ve hammaddenin kontrolünde daha fazla Amerikan kontrolü için çoktan görüşmelere başladılar bile.

Gazetenin haberinde, görüşmelerde, bol miktarda zenginleştirilmiş uranyumun ABD'ye getirilerek burada imha edilmesiyle ilgili bir madde ele alınıyor. 200 civarında nükleer silahı olduğu tahmin edilen Pakistan, uzun yıllardır bir Amerikan saldırısı endişesiyle çok gizli tuttuğu tesislerini, kendisini Taliban'la tehdit eden Washington'a açmak zorunda kalıyor.

Uzun görüşmelerden sonra kabul edilen barış anlaşmasını ABD baskısıyla bozan Swat'ta acımasız bir savaş başlatan, bölgede yaşayan 500 bin Pakistanlıyı evlerini terk etmek zorunda bırakan Pakistan hükümeti, şimdi de elindeki en büyük kozlardan biri olan nükleer silahlar üzerindeki kontrolünü kaybetmek üzere. Nükleer silahlarını ABD'ye açan Serdari ise bu hamleyle cumhurbaşkanlıı koltuğunu bir müddet daha sağlama almış gözüküyor. anadoluhaber

Araplardan Filistin'e inanılmaz ihanet
10 Mayıs 2009
Mehmet Nedim Aslan'ın haberi
Obama'nın Filistin toprakları üzerinde iki devletli bir çözüm önerisi İsrail ve Arap ülkelerinde gündemin ilk sırasında yer alırken el Arabiye gazetesi ilginç bir iddia ortaya attı.

SİLAHSIZ VE HALKSIZ BİR FİLİSTİN DEVLETİ!
Gazetenin haberine göre, Arap ülkelerinin 2002 yılında sunduğu barış planını İsrail'i barış konusunda cesaretlendirmek için gözden geçirdiği , yeni planın kurulacak bir Filistin devletinin silahsızlandırılması ve Filistinli mültecilerin geri dönmesi konusunu öncelikli olarak ele aldığı belirtildi. Haberde, Arap ülkelerinin barış planındaki bu değişikliği ABD Başkanı Barack Obama'nın talebi üzerine yaptığı ve İsrail'in kabul etmediği ‘Filistinli mültecilerin geri dönüşü' konusunda geri adım atabileceğini yazdı.

MÜBAREK, YENİ PLANI OBAMA'YA SUNACAK
Haberde, gözden geçirilen planda Arap devletlerinin İsrail'le ilişkilerini normalleştirmesi ve İsrail'in de bunun karşılığında 1967 öncesi sınırlarına geri dönmesi isteneceği belirtilirken, ABD Başkanı Obama'yı Washington'da ziyaret eden Ürdün Kralı Abdullah'ın planın gözden geçirilmesi konusunda diğer ülkelerle irtibata geçtiği kaydedildi. Haberde ayrıca, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'in de gözden geçirilmiş olan planı birkaç hafta sonra Başkan Obama'ya sunacağı iddia edildi.

FİLİSTİN MÜLTECİLERİN SAYISI FİLİSTİN'DE YAŞAYAN FİLİSTİNLİLERDEN FAZLA
1948'de kurulan İsrail, milyonlarca Filistinli'yi yerlerinden etmişti. Filistin'de yaşayan Filistinlilerden daha fazla olan Filistinli mültecilerin büyük çoğunluğu Ürdün ve Lübnan'da yaşıyor. 5 milyondan fazla Filistinli mültecinin bir kısmı ise Latin Amerika ülkelerinde bulunuyor. Öte yandan barış görüşmelerine ilgisiz olan İsrail tarafı, işgal altındaki Batı Şeria'da yeni Yahudi yerleşim birimleri açmaya devam ediyor.

İSRAİL, DOĞU KUDÜS'Ü YAHUDİLEŞTİRİYOR
ABD yönetiminin ‘Yahudi yerleşimine yönelik başlatılan inşaat çalışmaları derhal durdurulmalı' açıklamasına rağmen, İsrail, Filistinlilerin gelecekteki başkenti olarak tasarlanan Doğu Kudüs'e yüz binlerce Yahudi yerleştirdi. İsrail'in yeni Dışişleri Bakanı ırkçı Evimiz İsrail Partisi lideri Avigdor Lieberman, geçtiğimiz ay yaptığı açıklamada, İsrail'in, Filistinli mültecilerin geri dönmesine kesinlikle karşı olduğunu söylemişti. Vakit

İngiltere, Taliban'la mücadelede Pakistan'ı destekleyecek
13 Mayıs 2009
İngiltere Başbakanı Gordon Brown, ülkesinin Taliban militanları ile mücadelesinde Pakistan'ı destekleyeceğine dair söz verdi.
Pakistan Devlet Başkanı Asıf Ali Zerdari ile Downing Street'teki Başbakanlık Konutu'nda görüştükten sonra düzenlenen basın toplantısında konuşan İngiltere Başbakanı Brown, İngiltere'nin Pakistan ile olan bağlarının kuvvetlendiğini söyleyerek, Taliban ile mücadelesinde Pakistan'ı destekleyeceklerine söz verdi netgazete

Mahmud Abbas'tan Rumlara destek
9 Temmuz 2009

Kıbrıs Rum kesimine dün beraberinde bir heyetle giden Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, görüştüğü Rum yönetimi lideri Dimitris Hristofyas ile karşılıklı destek beyanında bulundu.

Rum basınının haberlerine göre, Hristofyas, Abbas'la görüşmesinden sonra yaptığı açıklamada, Filistin'in Rum halkının “mücadelesine” verdiği destekten ve Rum yönetiminin tezlerini İslam Konferansı Teşkilatı'nda (İKT) gündeme getirmesinden dolayı Mahmud Abbas'a teşekkür etti.
Hürriyet

Somali… İnsanlığın Yüz Akı!
Tarık Sezai KARATEPE
25 Eylül 2009
Şu kıyılar var ya!
Tevhid’i teslis’e, hakk’ı batıl’a tercih edenlerin sesleriyle yankılanır. Zeyla derler buralara.
Emin Bir Kral’ın misafirlerini karşılar. Necaşi’nin, ‘dünya bir yana gelse teslim etmeyeceği’ konuklarıdır, onlar.
Hicret’in manasıdır, çilenin mayası… bu diyarlar. Bilal yüzlüler, selama koşarlar. İz süren cahiliye artığına vermez kardeşlerini, Necaşi.
O gün bu gün özgürlüğe sevdalıdır, gayeye tutkulu…
Yay gibi gerilmiş bir coğrafyadır, Somali. Kuzey’i ve Güney’i kavramıştır, haritada. Hamidir, onlara.
‘Eski Kıta benden sorulur!’ der gibidir. Yapar vazifesini, yüz yıllarca.
Mekke’den gelen haber, önce burada yankılanır. Davudi sesiyle Bilal, çağırır Kenyalıyı, Tanzanyalıyı, Ugandalıyı…
‘Haydin kurtuluşa!’ der. Köle gittiği Hicaz’dan, hür döner vatanına. İşkence Ebu Cehil’den, inkar Leheb’den kalmıştır. Kazanılmıştır bir imtihandır, kızgın güneş altında: ‘Ehad, Ehad!’
Yerlinin toprağını alıp haç’ını bırakan Avrupalı, sert kayaya çarpmıştır, bu kez. Ufalır, kocaman adamlar(!)
Kızıl Deniz, emindir. Nil bir başka akar. Suyun sahibi Firavun değildir. Emanettir insana, Yaradan’dan.
Bakir topraklar yerlilerindir. Bugünden sonra Senegal Limanı, evinden koparılan babaları, bir daha uzak illere uğurlamayacaktır.
Köleliği ayağının altına almıştır, Kutlu Önder. İnsanlığın anayasasıdır, Veda Hutbesi!
“Anaların özgür doğurduğunu kim köleleştirebilir?” nidası duyulur, Ömer’den.
Masal değildir, yaşanan. Destan olamaz, gerçek kahraman! Nehirler oynak balıklarla daha bir şen, dağ başları huzurun iklimidir.
Ormanlar, gemilere yüklenen tomrukların altında can veren öz sahiplerini hatırlar. Geride kalmıştır, tarlasında ırgat olmak.
Ürettiğini korsana kaptırmak tarihe karışmıştır. Komprador, çıkamaz insan içine. Adil bir fetihtir, eşit bir dağılım.
Yerli diller, Arapça’ya karışır namaz ikliminde. Karışmaz ne konuştuğuna, Medineli ensari, Mekkeli sahabi.
Haykırır, tüm kıtaya: Diller, renkler ve tenler Allah’ın ayetlerindendir. Karışan, Yaradan’ın sınırlarını çiğner, açıkça.
Mogadişu kucak açar dünyaya: ‘Edebiyle gelen baş tacıdır, yok haddi aşarsa ibretlik bir son bekler, bu limanda.’
Selçuklu’nun adı duyulur, Osmanlı’nın kendi gelir. Kuzey, Güney’e dost; Güney, Kuzey’e müttefik. Tek gözlü korsanların hevesi kursağında kalır. Afrika, adilce bölüşür Yaradan’ın nimetini.
………………………
Adına Hutbe Okunan Abdulhamid Sultan’ın gözbebeği topraklar, nakus gürültüsüyle inledi, günün birinde. Su uyur, düşman uyumazdı.
Nimetin, elden gidince anlaşılırdı kıymeti. Hasta Adam(!) fethi unutmuş; salgın, vücuda yayılmıştı. En iyi savunma saldırıydı ve ‘Cennet kılıçların gölgesi altında’ydı.
Tabiat boşluk kabul etmezdi ve işgal, fethin yerini doldurmuştu.
Bin iki yüz yıllık refah beldesi, korsan naralarıyla yerle bir oluyor; ırmaklar kirleniyor, dağlar üç gram altın için patlıyor, sokaklar yaban adamların ‘mal bulmuş mağribi’ tavırlarına alışıyordu.
İtalyan güneyden, İngiliz kuzeyden, ayırmıştı ülkeyi. On yıllar acı ekti, göz yaşı biçti.
……………………..
Altmış Dokuz’da, elinde büyüttüğü Berri’yi ülkeye saldı, İtalya. Otuz yıl sonra, Karzai’yi Afganistan’a yolladığı gibi.
İthal bir ajandı, tanıdık bir plancı. Sosyalistti. Lakin yaptığı benziyordu, Anadolu’dakine:
Somalice, Arap harfleriyle yazılıyordu. Köküne bağlıydı, halk. Yürümezdi böyle, devrim amacına ulaşmazdı. Latin alfabesi yetişti imdadına(!)
Önce alfabe, sonra terazi, sonra takvim, sonra kıyafet değişti. Nihayet yakın düşman tehdidi(!), en yakın düşmanla ittifak!
Yeryüzünün zalimleri sıralamada hiç şaşmadılar.
Daha şehit dedelerinin kanı kurumadan, torunları, Berri’nin darağaçlarında sallandı. Kodeslerinde can verdi. Kabustu, sokağa çöken. Karabasandı, bulvarlara yayılan.
İtalyan’a, İngiliz’e karşı verilenden daha fazlası şühedaya karıştı.
Önce danışıklı dövüşle, birden fazla ülkeyle harbe tutuş; genç nüfusu azalt. Devrim mahkemeleri kur. Alimlerini kurşuna diz.
Sonra ateş aç, halkın üstüne. Katlet, gözünü kırpmadan. Kalanlarını kaldır ortadan.
Yeryüzünde yirminci yüzyıl için emperyalizmin buyurduğu bu demek. Ülkeler farklı, planlar dakik, titiz, aynı!
Hicret’in Yurdu, bu kez zalimden kaçış için yollardaydı. Denize düşen yılana sarılırdı. Etiyopya insan seli, Etiyopya çaresizlikti, Somali için.
İç savaş şartlarını hazırlayıp, kaçtı Berri. Silahlar, saklandıkları yerden çıkarıldı. Yağlandı sinsice. Pat patlar sağa sola saçıldı, birbirine düştü mü’minler.
Kuraklık ve kilise… Pusuda bekleyen misyonerler. Alıp götürdüler, Hicret’in Çocuklarını.
Orada edindiği tecrübeyle Bosnalı çocuğa da haç takmıştı, Avrupalı. Soyadını taşıyan herkesi yok et, çaresiz kalanı kendine benzet!
………………………..
Askeri üs lazımdı, coni’ye. Oradan kan dökecekti bölgede, at hırsızı kovboy! Fırsat bu fırsattı ve fırsat ganimetti.
Hesaba katılmayan bir şey vardı:
Şehitlik bir rütbeydi ve şehadete koşan bir mü’minden daha güçlü bir silah yoktu. Seyyid Hasan ile Seyyid Muhammed’in kahramanlıklarıyla uyumuştu bebeler, ninni yerine.
Anadolu’da Battal Gazi, Ulubatlı… ne ise, Somali’de Hasan ile Muhammed o idi. Direnişin sembolüydü ikisi, yüz yıl önceden.
Yirmi yıl direnen iki yiğitti, çöllerde. Dağıstan’da otuz yıl direnen Şamil ile Murat gibi.
……………………
Bugün bir imtihandır, Somali’de, semadan inen. Hedefe koşan iki kişi okusa, ‘….Dağılmayın, parçalanmayın!’ emrini…. Gelecek günler, umuttur Somali’de.
Fitne MOSSAD’dır, CIA’dır, KGB’dir. Kol gezer sokaklarda. Birbirine düşürür, Yaradan’ın kardeş kıldığını.
Zeyla Limanı aziz konuklarını bekler. Bilal’i özler, Bilal yüzlüler. Yokluğa ve kıtlığa inat, kovar zalimi toprağından. Şimdi evi onarmaktır, vazifesi.
Kanı durduran, kazanır ecri. Sevinir, evine döner mülteci. Tarihi tersine çevirmektir, vazifesi. Zalimi kovmuş, sıra haine gelmiştir.
Yakındır, İza Ca’daki müjdesi!
aktifhaber

Mısır, Filistin sınırına duvar inşa edecek
Mısır Dışişleri Bakanı Ahmed Ebul Geyt, Hamas'ın kontrolündeki Gazze ile sınıra duvar inşasını savundu. Böylece Mısır tarafından Gazze sınırına duvar inşa edileceği ilk kez Kahire tarafından resmen doğrulandı. 22.12.2009 KAHİRE netgazete

Mısır'da Gazze Konvoyuna Abluka
25 Aralık 2009
İngiltere'den yola çıkan uluslar arası ‘Viva Palestine' (Filistin'e Özgürlük) konvoyunun Mısır'a girmesi engellendi. Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit İlişkili HaberlerTüm HaberlerGazze'ye Bir Darbe de Mısır'danHamas DerinlerdeMısır Gazze Tünellerini KapattıGazze İçin Özür DilemeyeceğizYahudi Olmayan Öldürülebilir

İngiltere'den 6 Aralık'ta yola çıkan ve Türkiye'den Suriye ve ardından Ürdün'e varan uluslar arası ‘Viva Palestine' (Filistin'e Özgürlük) konvoyunun Mısır'a girmesi engellendi. Mısır, konvoyun ülkeye girmesine izin vermeyeceğini bildirdi.

Binlerce tonluk gıda ve ilaç taşıyan konvoyda aralarında Türkiye'den de gönüllülerin bulunduğu 27 ülkeden 150 araç ve 400 kişi bulunuyor. Ürdün'ün Akabe kentinde bekletilen konvoyun Mısır'a girmesine izin verilmezken, konvoyun organizatörlerinden İngiliz Milletvekili George Galloway, Mısır'ın Noel Günü'nde kendilerine zorluk çıkarmalarından üzgün olduklarını belirterek, Gazze dışında başka hiçbir yere gitmeyeceklerini söyledi.
Konvoy, 2,5 yıldır İsrail ve Mısır ablukası altındaki Gazze'ye binlerce tonluk ilaç ve gıda yardımı taşıyor. Habervaktim

Türkiye Arapları Utandırdı
17 Ocak 2010
Türkiye'nin duruşu, Arapların kendi yönetimlerini yerden yere vurmasına yol açtı. Bahreyn'de yayımlanan Vasat gazetesindeki Araplara yönelik ağır yorumlar..

İsrail dışişleri bakanı yardımcısının Türkiye elçisini aşağıladığı haberiyle yatıyor ve bu anlamsız davranışından ötürü özür dilediği haberiyle kalkıyorsunuz. Arapların gönüllü olarak ortadan kaybolduğu veya sahnede olanların ümmetin taleplerine düşman tarafta yer aldığı yeni Ortadoğu’daki bazı gerçekler bunlar... Bazı Araplar Gazze üzerindeki açlık ambargosuna gönüllü katılıyor, bölgeye gıda ve ilacın ulaşmasını engellemek için planlar yapmakta acele ediyorlar.
Araplar toplu halde ortadan kayboldu. Başkalarının da aşağılanmayı ve yok olmayı kabul etmesini istiyorlar. Televizyonlarımız gece yarılarına kadar dansöz oynatıyor, Gazze savaşının birinci yıldönümünü anan yayınlar önleniyor. Bize yapılanlar yetmezmiş gibi, şimdi de Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan çıkageldi. Davos’ta bir oturumu boykot ederek iyi adam Şimon Peres’le gereksiz yere sorun çıkardı, bizi halklarımıza karşı sıkıntıya düşürdü ve Arap Birliği temsilcimiz Emir Musa’yı zor durumda bıraktı!

Mısır’dan çıt çıkmıyor

İsrail dışişleri bakan yardımcısıysa Türkiye elçisini sadece koridorda birkaç saniye bekletmişti. Ardından elçiyi kendisininkinden alçak bir koltuğa oturtmuştu. Bu durum Türkleri ayağa kaldırdı. Oysa İsrail’in aşırılıkçı Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman Mısır’daki Asvan barajını bombalamakla tehdit ederken, bu büyük devletten tek bir protesto bile gelmemişti. Türkiye hükümetiyse aşağılamaya cevap vermek için toplandı. Siyonist elçi protesto için çağrıldı. Bunu İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun, “Türkiye, İran ve İslam dünyasına yöneliyor. Bu Tel Aviv’i çok endişelendiriyor. Bu eğilim, Dökme Kurşu Operasyonu’ndan önce başladı” açıklaması izledi. Bize gelince; üç hafta süren Gazze katliamı bile Arap gururunu hareketlendirmedi; Cezayir-Mısır futbol maçı için sokağa çıkanlardan daha az insan gösteri düzenledi.

Çekişmenin arkaplanını anlayan ve geleceği endişeyle okuyan Netanyahu “Bu eğilim AB kapısının kapanmasından kaynaklanıyor”
diyor ve uyuyanlara, uyuşturulanlara ve palyaçolara şu açıklamayı yapıyor: “Bölgede üç temel ülke Batı müttefikiydi: Türkiye, İran ve İsrail. Batı Türkiye ve İran’ı kaybetti.” İsrailli yetkililer dışişleri bakan yardımcısının davranışlarından duydukları rahatsızlığı ortaya koydu. Zira bu şahıs Erdoğan’a ve İsrail karşıtı tutumlarına hizmet etti. İsrail’i ilkel ve aptal durumuna düşürdü. Türk elçi yaşananları, kendisini aşağılamak için İsrail medyasıyla birlikte önceden tertiplenen bir tuzak olarak değerlendirdi. 35 yıllık elçilik kariyerinde böyle bir tutumla hiç karşılaşmamış. Ülkesinin ezeli düşmanı Yunanistan’da görevliyken bile böyle bir şey yaşamamış.

Türkler kendi temsilcilerinin aşağılanmsı sonrası bir gün bile sabretmedi. Biz Araplarsa, kendi ırkımızdan, kanımızdan ve dinimizden, aynı dili konuştuğumuz 1,5 milyon Filistinli’nin durumuna seyirci kalıyoruz. Onların üzerleri, ‘İsrail’in dökülmüş kurşun yağmuru’ altında kanla örtülüyor. Erdoğan son Washington ziyaretinde, ABD Başkanı Barack Obama’nın İsrail’e yönelik eleştirilerini hafifletmesi talebini reddetti. Bizse, Gazze’nin suçlu çocuklarına süt kutuları kaçırılmasına nokta koyacak bir çelik duvar inşa ediyoruz...
(Bahreyn gazetesi Vasat, 14 Ocak 2010)
aktifhaber

CENGİZ ÇANDAR BU İŞGALDEN NE MEDET UMUYOR?
27.04.2010
Azerbaycan Haber Ajansı APA'nın Genel Müdürü Vüsale Mahirkızı Odatv’ye yazdı…

Kafkasya üzerine en çok yorum yapan yazarlardan olan Cengiz Çandar, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 13 Mayıs 2009’da Azerbaycan Parlamentosu’nda Türkiye-Ermenistan ‘normalleşmesini’ Dağlık Karabağ’ın dışında kalan Azerbaycan topraklarının Ermeni işgalinden kurtarılması koşuluna bağlayınca Türk Başbakanını Bakü’de şov yapmak ve Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin geleceğini Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in ‘ipoteğine’ vermekle suçlamıştı.

Bu tutumunu konuyla ilgili olarak Radikal’deki 23.04.2010 tarihli yazısında da devam ettiren Çandar şunları yazmaktadır :'Yakın vadede, görünür bir gelecekte, Ermenilerin işgal altındaki Azerbaycan topraklarından çekilebilecekleri görünmüyor. Çünkü bu konu Karabağ’ın nihai statüsünün nasıl belirleneceğine ilişkin Azerbaycan ve Ermenistan’ın bir uzlaşmaya varmasına bağlı. Öyle bir durum da şimdilik hayli uzaklarda'.

Evet, AGİT Minsk Grubu çerçevesinde 1992’den beri yürütülen barış görüşmelerinde gelinen noktanın özeti Cengiz Çandar’ın da ifade ettiği gibidir: Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ Özerk bölgesi dışında kalan 7 ilini işgal etmiş Ermeniler şimdi işgal ettikleri toprakları boşaltmadan Dağlık Karabağın ‘bağımsızlığını tescil etmek amacıyla’ Azerbaycan’ı kendi topraklarının bir parçasında referandum yapmaya zorlamaya çalışmaktadırlar. Başka bir deyişle, işgal yolu ‘bağımsızlık elde etmek’ ve bunu ‘meşrulaştırmak’ istemektedirler.

146 bin nüfuslu Dağlık Karabağ Özerk bölgesinde yabancı ırka mensup sadece 300 kişinin yaşadığını hesaba kattığımızda Ermenilerin baskı unsuru olarak kullandıkları ‘referandumdan’ hangi sonucun çıkacağını önceden görmek güç olmasa gerek.

Manda veya muz devleti olmayan herhangi bir ülkenin toprakları işgal altına düştükten sonra bu tür ‘referandum’ şartını kabul etmesi imkansızdır. Azerbaycan’ın da Ermenilerin bu şartını kabul etmemesinden doğal hiçbir şey olamaz.

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin ‘normalleşmesini’ ‘Ermeni işgali altındaki toprakların kurtarılması’ koşuluna bağlaması 1 milyon insanı mülteci statüsüne düşmüş bir ülke için hümanist yaklaşımdan başka bir şey ifade etmemelidir. Bu nedenle Cengiz Çandar’ın Azerbaycan topraklarındaki Ermeni işgalini bir tarafa bırakarak ve son yazısında olduğu gibi, işgali ‘referandum koşulunun altyapısına dönüştürmek’ isteyen Ermenilere bir çift söz bile etmeden bunu Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki uzlaşmaya bağlama niyetini anlamak mümkün değildir.

Ortada bir işgal söz konusuyken Türkiye’nin Zürich protokollerinin yürürlüğe girmesi için bu işgalin ortadan kalkması koşulunu ileri sürmesinden doğal ne ola bilir? Azerbaycan’ın ‘dili bir, dini bir kardeş bir ülke’ olmasını bir tarafa bırakalım: Türkiye bu koşulu toprakları işgal altında olan ve 1 milyon insanı mülteci durumuna düşmüş bir ülkenin durumunu göz önünde bulundurarak sırf insani gerekçelerle de ileri süremez mi? Çandar’ın ‘Parlak dışişleri bakanı’ diye nitelediği Ahmet Davutoğlu’nun ‘komşularla sıfır sorun’ politikasının temelinde Türkiye’nin bu hümanist girişimleri yatmamalı mıdır? Türkiye Azerbaycan topraklarının işgalden kurtarılmasını gündeme getirmeden, hatta bunu hümanist bir ön koşul yapmadan Kafkasya’da kalıcı barışın sağlanmasına nasıl yardımcı ola bilir? Komşu ülke toprakları işgal altındayken bunu gündemin üst sıralarında tutmayan bir Türkiye bölgede nasıl etkin bir güç haline gelebilir?

Cengiz Çandar Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilişkilerde ‘Bir millet, iki devlet’ paradigmasının geçerli olamayacağını iddia eden bir yazardır. O, Türkiye ile Azerbaycan arasında ‘Bir millet, iki devlet’ paradigmasının geçerli olması durumunda bunun Kuzey Irak yönetimiyle Türkiye Kürtleri için de aynı anlam taşıyacağını ileri sürmektedir.

Biraz geriye bakarsanız, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın bölgeden sorumlu eski müsteşar yardımcısı ve ABD’nin Minsk Grubundaki eski temsilcisi Mattew Bryza’nın da bundan 3 sene önce Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde ilerleme kaydedilmesi için öncelikli hedefin ‘Bir millet, iki devlet’ paradigmasının ortadan kaldırılması gerektiğini ifade ettiğini göreceksiniz..
Evet, Azerbaycan topraklarının Ermeni işgalinden kurtarılmasını bir koşul haline getiren Başbakan Tayyip Erdoğan’ı eleştirmemesi için Cengiz Çandar’a nereden ve ya kimden yeni bir mesaj gelmesi lazım acaba?
Vüsale Mahirkızı
APA Ajansı
Odatv.com

Gülen: "İHH İsrail'le işbirliği yapmalıydı, bizimkiler öyle yapıyor"
05.06.2010
Wall Street Journal Fethullah Gülen’in yardım filosu yetkililerini İsrail’le uzlaşmadıkları için eleştirdiğini duyuruyor. Haberde, Gülen için "a controversial and reclusive US resident" tanımlaması yapılmış: "Tartışmalı, münzevi bir ABD sakini"

“Gülen, yardım filosu organizatörlerinin yardım dağıtma girişiminden önce İsrailli yetkililerle uzlaşma aramamasını, otoriteyi yok sayma girişimi olarak değerlendirdi ve bunun olumlu sonuçlar doğurmayacağını söyledi. Gülen, kendi hareketiyle bağlantılı bir yardım kuruluşu Gazze’ye yardım götürmek istediğinde, İsrail’in iznini almaları konusunda ısrar ettiğini belirtti. Gülen, yaşanan olayda kimin suçlu olduğu konusunun Birleşmiş Milletler’e bırakılması gerektiğini kaydetti. ” Haber101

İsrail'i kınamayan dengeci Müslümanlar
Kevser TOPKAR

En ufak bir acabanın büyüyüp zulmün alkışlanması anlamına gelecek krıtik bir anı yaşıyoruz. Söz sahiplerinin kendilerinin de inanmadığı “İsraile danışılıp da bu hareket yapılsaydı” mealindeki yorumları hiçbir cevabı hak etmiyor. Yumuşak ve masum görüntüsünün altında kaybedileceğinden korkulan menfaatler, bozulacağından endişeye düşülen dengeler var ki, İsrail askerlerinin mermilerinden daha yaralayıcılar...

Hangi dinin mensubu olursa olsun Mavi Marmara gemisindeki katliamdan yüreği sızlamayan bir insan tahayyül edemiyorum.Olayın akabinde global dengeleri gözetmek adına “şöyle olsaydı böyle olmazdı” mealinde talihsiz açıklamalara şahit olduk.

"Doğru içtihatta iki sevap, yanlış içtihatta bir sevap" hesabı menfaat gözetmeksizin iyi niyetle yanılarak yapılan içtihadi yorumlar için muhtemeldir. Eğer söylenen sözde vicdanı susturan, dili eğip büken bir dünya menfaati gizliyse nasıl isimlendirilir bilemiyorum.

Evet, dünya siyaseti ve finansmanında Yahudiler son derece etkinler. Devletlerin, dünya tekellerinin, tröstlerinin, bankacılık sektörünün ve sisteminin ipleri onların elinde. İslam coğrafyasındaki devletlerle, müslüman cemaatlerle ekonomik ilişkiler içindeler. Ülkem müslümanlarıyla da bir hayli sıkı ticari ilişkileri bulunmakta. Nükleer silahlarının gölgesinde Ortadoğunun kalbinde dünyanın muhtelif ülkelerinden topladıkları Yahudilere bu bölgeyi işgal ederek yurt edindirdiler. Dahası bunu tanrılarının kendilerine vaadettiği bir hak olarak görüyorlar. Bundan cesaretle Filistin’i işgal ettiler, halkını katlettiler, öldüremediklerini aşılmaz duvarların arkasında tecrid ettiler. Şimdi de gözleri Türkiye'yi de içine alan Dicle-Fırat arasındaki sözde vaadedilmiş topraklarda... Buralarda tıpkı Filistinde olduğu gibi yatırım yapıyorlar. Sinsi bir yayılma faaliyeti içindeler. Paralarının gücünü müslümanlara sempatik görünmek için kullanıyorlar ve başarılı da oluyorlar.

İslamın dünya üzerinde yaygınlaşması için özverili faaliyetlerde bulunan müslüman kardeşlerim; İsrailin bölgedeki hedeflerini görmezden gelerek, kendi menfaatlerine zarar gelmemesi adına sivillere yapılan katliamı kınayamıyor ve İsrailin yaptığı her şer işe bir kılıf hazırlayabiliyorsanız, bu çıkarların her ne olursa olsun en yüksek düzeyde korunması değil de nedir.

Bu eğer bir takiye ise evet peygamberimiz de takiye yapmıştı. Bir taktik olarak savaş esnasında düşmana dezenformasyonda da bulunmuştu. Bu sayede önemli kazanımlar elde edilmişti. Ama bu takiye yıllarca sürüp sonunda kendini kuşatmamıştı.

Bir güce sahip olmanın niçin istenildiği o gücü kazanma sürecinde takip edilen yollarda unutulursa kazanıldığında fonksiyonunu tamamen yitirebilir. Pratik hayattan iki örnek vermek istiyorum. Pahalı bir arabaya binmek için yıllarca para biriktirenler vardır. Sonunda istedikleri aracı alırlar. Bu süreci yaşarken öyle alışkanlıklar edinmişlerdir ki sahip oldukları arabalarına zarar gelecek endişesiyle gönül rahatlığıyla kullanamazlar. Sağı çizildi mi, solu bir yere sürttü mü, çukura mı düştü, yokuşu mu çıktı? Bin türlü hesap huzurlarını kaçırır.

İkinci örnek mahalle kasabımızdan; bazı zenginlerin et satın alırken acaip ince pazarlıklar yaptığını ve buna çok hayret ettiğini ifade ediyor. Aslında hayrete şayan bir durum değil, ibretlik bir hal. Bir isteğimizi elde etme sürecindeki davranışlar uzun süre devam ederse alışkanlık haline gelebiliyor. İnsan davranışlarında olduğu gibi kurumların ve devletlerin davranışlarında da bunları gözleyebiliyoruz. ”Araçların amaç haline gelmesi” dediğimiz bu yanılgı sinsice bizi kuşatabiliyor. Bu gibi hallerde başlangıç noktamıza geri dönerek “ben bu yola niçin çıktım” sorusunu kendimize sorarak özümüze dönebiliriz.

Bugün pek çok dünya ülkesinde güzel işlere imza atan, hizmet aşkını yüreklerinde canlı tutan kardeşlerim; zalimin zulmünü de kınayamayacaksınız acaba siz bu yola niçin çıktınız?
9 Haziran 2010 habertaraf

'ABBAS ABLUKANIN KALDIRILMASINA KARŞI'

13 Haziran 2010
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın ABD Başkanı Barack Obama'ya 'Hamas'ı güçlendireceği gerekçesiyle Gazze Şeridi'ne uygulanan ablukanın kaldırılmasına karşı olduğunu söylediği' ileri sürüldü.
İsrail'de yayımlanan Haaretz gazetesi, Abbas'ın bu sözleri, Obama ile çarşamba akşamı Beyaz Saray'daki görüşmesinde dile getirdiğini iddia etti.

Gazetenin, Avrupalı diplomatlara dayandırdığı haberinde, Abbas'ın "Gazze Şeridi'ne sınır geçişlerinin açılması ve ablukanın kolaylaştırılmasına ihtiyaç bulunduğunu, ancak bunun Hamas'ı güçlendirmeyecek yollarla yapılması gerektiğini" söylediği kaydedildi.

Haberde, görüşmede Abbas'ın üzerinde durduğu noktalardan birinin, İsrail tarafından bölgeye denizden uygulanan ablukanın şu aşamada kaldırılmaması gerektiği olduğu belirtildi.

Avrupalı diplomatlara göre, Mısır da İsrail'e, ABD ile Avrupa Birliği ülkelerinin Gazze limanına gidip gelen gemileri incelemenin zorluğu nedeniyle deniz ablukasının kaldırılmasına karşı olduklarını net bir şekilde ifade etti.

İddia çerçevesinde Abbas, ablukanın hafifletilmesine yönelik uygulamaların çok dikkatli ve aşama aşama yapılmasını, bunun Hamas için bir zafer olarak algılanmasına meydan verilmemesini istedi.

Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilerin desteklenmesi, daha fazla mal ve ürün, insani yardımlar ile Gazze'nin yeniden imarı için inşaat malzemelerinin girişine izin verilmesi yönünde İsrail'e baskı yapılmasını isteyen Filistin lideri,


En son Ekim tarafından Sal Nis 27, 2010 10:34 pm tarihinde değiştirildi, toplam 14 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cmt Oca 24, 2009 10:44 pm    Mesaj konusu: TÜRKLER'E ÇiRKiN TAVIR Alıntıyla Cevap Gönder

Arap Dünyasında Yeni Bir Gerçek Doğuyor
Robert Fisk
30 Ocak 2011

Arap halkı için sonsuza kadar bir kandırmaca mümkün değil artık. Yalanlar bitti.



Wikileaks’de Filistin belgelerinin ifşasıyla bölgede devrimci bir hava hasıl oluyor.

Arap halkı için sonsuza kadar bir kandırmaca mümkün değil artık. Yalanlar bitti.

Liderlerin sözleri -ki ne yazık ki bizim sözlerimizdir- kadüke çıktı. Onları bu sona taşıyan biziz. Onlara bu yalanları söyleyen biziz. Bundan böyle tekrarlayamayacağız.

Filistin belgeleri en az Balfour Deklarasyonu (*) kadar kabul edilemez. Filistin “Yönetimi” -insan bu terimi tırnak içinde kullanmalı- belki de yedi milyon sığınmacının “eve dönüş hakkı”nı Birleşik Krallık Filistin Mandası’nın en çok yüzde 10′u kadar yer tutan ve adı şimdi İsrail olan bir “devlet”e devretmeye hazırlanıyordu ve hazırlanıyor.

Ve bu tüyler ürpertici belgeler ifşa edilirken Mısır halkı Başkan Mübarek’in düşmesini talep ediyor, Lübnanlılar ise Hizbullah tarafından belirlenen bir başbakan atayacaklar. Arap dünyasında çok nadir görüldü böyle bir şey.

Filistin belgeleriyle başlarsak, Filistin Halkı temsilcilerinin sığınmacıların ülkelerine dönmek için besledikleri bütün umutları yıkmaya hemen hazır olduklarını çok açık gösteriyorlar.

Filistinliler için temsilcilerinin kendilerine nasıl sırt çevirdiklerini öğrenmek bir hakaret anlamına gelecek -ve geliyor da-. Filistin belgelerine bakılırsa, bu halkın kendi hakları olduğuna inanmasının bir yolu yok.

Filistinliler filmde de kağıtlarda da dönmeyeceklerini gördüler. Ama Arap dünyası sayesinde, -bu Müslüman dünyası demek değildir- oranın artık önceden olduğu gibi olmadığı gerçeği de anlaşılıyor.

Arap halkı için sonsuza kadar bir kandırmaca mümkün değil artık. Yalanlar bitti. Liderlerin sözleri -ki ne yazık ki bizim sözlerimizdir- kadüke çıktı. Onları bu sona taşıyan biziz. Onlara bu yalanları söyleyen biziz. Bundan böyle tekrarlayamayacağız.

Mısır’da biz Britanyalılar demokrasiye aşıktık. Mısır’da demokrasiyi teşvik ettik, o kadar teşvik ettik ki sonunda Mısırlılar monarşide karar kıldılar. O zaman monarşi isteyenleri cezaevine attık. Sonra daha çok demokrasi istedik. Ve hep aynı eski hikaye. Tıpkı Filistinlilerden, doğru insanlara oy vermelerini sağlayarak, demokrasinin tadını çıkarmalarını istediğimiz gibi, Mısırlılardan da bizim demokratik yaşamımızı sevmelerini istiyorduk. Şimdi, Lübnan’da Lübnan demokrasisi kendi yatağını bulacakmış gibi görünüyor. Ama bu hiç hoşumuza gitmiyor.

İstiyoruz ki, pek tabii bir sonuç olarak, Lübnanlılar da bizim sevdiğimiz insanları, suikastı -gerçeğin sahipleri olarak inandığımız gibi- Suriye tarafından tezgâhlanan Refik Hariri’nin arkasındaki Sünni Müslümanları desteklesinler. Şimdi, Beyrut sokaklarında yakılan araçlar ve hükümet karşıtı şiddet eylemleri var.

Peki o halde, nereye gidiyoruz? Arap dünyasının kendi liderlerini seçmesi, gerçekten de, mümkün olacak mı? Batı tarafından kontrol edilmeyen yeni bir Arap dünyası görmek nasip olacak mı? Tunus bağımsızlığını ilan ettiğinde, Hillary Clinton sustu. Özgür bir ülke görmenin kendisini mutlu ettiğini söyleyen İran’ın tuhaf başkanı oldu. Neden böyleydi?

Mısır’da Hüsnü Mübarek’in geleceği gittikçe daha sıkıntılı görünüyor. Oğlu kendisi tarafından seçilmiş halefi olabilecekti. Ama Arap Dünyası’nda gerçek halifelik tek bir yerde var; o da Suriye. Hüseyin’in oğlu Mısırlıların sevdiği biri değil. Mısır’ı içinde bulunduğu çürümeden kurtarabilmek -ya da kurtarabilememek- için çok az becerisi olan bir işadamı.

Hüsnü Mübarek’in güvenlik komutanı, güvenilir adamı Süleyman, çok hasta, o da sahneye çıkamayabilir. Bilmiyoruz, ama bu esnada da biz, bütün Ortadoğu’da, ABD’nin dostlarının düşüşünü görmeyi bekleriz. Mısır’da Mübarek, şu anda, nereye kaçabileceğini soruyor olmalı. Lübnan’da ABD’nin dostları çöküş içinde. Bu, Ortadoğu Arap “demokrat”ları için dünyanın sonu demek. Arkasından ne geleceğini bilmiyoruz. Belki de yalnızca tarih verebilecek bu sorunun cevabını.
_________________________________________________________________
* Çevirmenin notu: Balfour Deklarasyonu Britanya Hükümeti tarafından 1917′de yayınlanan ve Büyük Britanya’nın Filistin Britanya Mandası’nda bir Yahudi ülkesi yaratılmasını desteklediğini söyleyen resmi açıklamadır.

Kaynak: www.bianet.org


Müslümanların vicdanlarında bir kansersiniz

Batı Şeria’da yaşayan Filistinli gazeteci Halit Amire, “Mossad’ın Arap Yazarları”nın ve “çakma-Ulema’sının” dudak uçuklatan ihanetini yazdı: Ruhlarını Şeytan’a satmışlar

Halit Amire*

16/02/2009

“Size bir iyilik dokunursa, bu onları üzer. Başınıza bir kötülük gelse, ona sevinirler. Eğer siz sabırlı olur, Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız onların hileleri size hiçbir zarar vermez. Çünkü Allah onların işlediklerini kuşatmıştır.” (Ali İmran Suresi, 119)

“İsrail ordusundan İran’ın emrine amade bu Filistinli teröristleri haklamasını istiyorum: Hamas isyancılarını takip edin, inanç adamları kisvesine saklanan deli ve kaçık liderlerini yok edin, ezin ve ortadan kaldırın, terörist Hizbullah’a 2006’da öğrettiğinki gibi unutamayacakları bir ders verin… Gazze’yi Hamas’tan kurtarın. Bu Filistinliler nereye giderlerse gitsinler, yanlarında terör, yozlaşma, bela, kargaşa ve nankörlük götürürler!...”

Bu sözler İsrail propagandacıları ya da İsrail’in Gazze’deki saldırısını (blitzkrieg) meşrulaştırmaya çalışan Siyonist özürcüleri tarafından yazılmadı. Bunlar, Kuveytli bir Arap köşe yazarının sözleri, belli ki ruhunu şeytana satmış.

“Ruhunu şeytana satmış diyorum” çünkü bir insanoğlu kendini şerrin hizmetinde istekli bir yalancıya dönüştürdüğünde, bilerek ya da bilmeyerek ahlakını/erdemini kaybeder ve nihayetinde insanlığını da yitirir.

Bu tarz insanların böylesi şeytani bir metamorfoz/başkalaşıma neyin sürüklediğinden emin değilim. Akli zayıflık ya da aşmayı beceremedikleri muayyen bir psikolojik özür ya da hatta zihinsel işlev bozukluğu olabilirdi. Ancak ihanet, her zaman ahlaki azgınlık ve özgüven eksikliğiyle el ele dolaşır.

Söylemeye hacet yok, bir yazar, ya da halktan biri Gazze’deki çocukların imhası karşısında coşkuyla seviniyorsa, açıkça kendisini insanlık dairesinden çıkarmıştır.

Ne yazık ki kendini Hamas’a ve diğer Arap direniş hareketlerine iftira ve çamur atmaya adamış görünen, birçok sözüm-ona Arap yazar vardır, sanki Filistinlileri katleden, evlerini yok eden, topraklarını çalan ve onları her yöne savuran Siyonizm’e teslim olmak yapılacak doğru bir şeymiş gibi…

Gerçekten, her onurlu insanı yapması gerektiği gibi adalet için ayağa kalkmak ve ezen karşısında ezileni desteklemek yerine, bu habis paralı askerler Siyonist varlıktan bir onur takdirnamesi ya da iyi ifa sertifikası alma umuduyla zamanımızın Nazilerine yaranmaya karar verdi. Ya da belki de uluslararası Siyonist çevreler Batı’da basın ödülleri-dağıtan kurumlara baskı yapar da onlara haince davranışları nedeniyle ödül verirler diye umuyorlar.

Aslında aldılar da. İsrail Dışişleri Bakanlığı, İsrail’in çıkarına “fevkalade iş” çıkaran bu Siyonist Arap yazarların olduğu “onur” listesini şimdiden hazırladı.

Bugünlerde sadece Siyonist medyayı izleyin ve Siyonist mütercim ve hasbara ajanlarının bu alçak hainlerden ne kadar sıklıkla alıntı yaptıklarını görün.

Hiç şüphe yok ki bu avanak/bön küçük adamlar Siyonist anlatımı, yemi, zokayı, misinayı ve kurşunu büsbütün yutmuş.

Bu yazarların çoğunun sarsıcı şekilde hakikat cahili olduklarını anlıyorum. Ancak bazıları var ki bunlar hakikati gayet iyi bilirler fakat hakikat için ayağa kalkacak entelektüel dürüstlük ve ahlaki doğruluktan yoksundurlar. Onları, mutemetleri ve hayırseverlerinden aldıkları talimatlara göre sağa sola savrulan kepaze münafıklar/riyakarlar yapan şey, karakterlerinin ucuzluğudur.

Birkaç yıl önce Londra’daki bu sözüm-ona yazarlardan biri “tüm Müslümanlar terörist değil fakat tüm teröristler Müslüman” dediğinde Amerikan ve İsrail medyası tarafından epey bir atıf almıştı.
Bu sözüm-ona yazarın bu devasa atmasyonu ağzına aldığında ne içtiğini ya da ne çektiğini bilmiyorum. Herhangi özgün bir entelektüel ediminden daha çok zihinsel bir ishalden kaynaklanan bir asparagas gibiydi.

Bu küçük adam Suudi Arabistan’da “birinin evini, ülkesini ve onurunu korumanın tüm Müslümanların boynuna borç olduğunu” okumadı mı? Yabancı bir işgalin gerçekte bir tecavüz eylemi olduğunu ve tecavüz kurbanlarının saldırganlarına karşı savaşmak ve direnmek için her hakka sahip olduğunu, böylece işgal altındaki mahzun halkın işgalcilerine, saldırganlarına ve işkencecileriyle aynı haklara sahip olduğunu anlamayı beceremedi mi? Gerçek tanrısı, daha doğrusu tanrısının tanrısı Amerika’da dahi “ya özgürlük ya da ölüm” dediklerini de mi unuttu?

Daha da önemlisi bu zayıf-akıllı şarlatan yüzlerce bin insanın katliyle birlikte ABD tarafından işgal, ilhak edilen ve yıkılan yabancı ulusların, terörün en çirkin formlarından birini temsil ve ihtiva ettiğini de mi fark edemedi?

Bazı Arapların ideolojik muhalefeti nedeniyle Hamas’tan hoşlanmadığını anlıyorum. Ancak Abdullah ya da Abdurrahman adını taşıyan bir Arap ve Müslüman’ın İsrail’in Filistinlileri yok etmesini isteyeceğini ve Filistinli ya da Lübnanlı çocukları katleden bir İsrail askerin yerinde olmayı arzulayacağını hayatta düşünemezdim.

Ahlaki çöküntünün öyle görünüyor ki dibi yok.

Arap erkek ve kadınlarının büyük çoğunluğunun Filistinli erkek ve kız kardeşleriyle kalben ve ruhen bir olduğundan eminim. Bu latif dayanışma, tağut/tiran rejimlerinin isteklerinin tersine Moritanya’dan Bahreyn’e kadar gerçekleşen gösterilerde kendisini ifade etti.

Aslında bu, desteğin ve zamanımızın Nazilerinin soykırımını şahitlik edip yüzleştiğimiz bu zor günlerden geçmemizi sağlayan kavgamızla ilgili özdeşleşmemizin ve desteğimizin devasa bir gösterimiydi.

Kimi ülkelerin kimi ilkel Şeyhleri İsrail’in Gazze’deki katliamlarını protesto eden gösterilerin organize edilmesine karşı fetvalar yayınladı. Utanmadan tertiplenen gösterilerin Gayrimüslimlerin taklit edilmesi ve dolayısıyla da İslam Şeriatı’na aykırı olduğunu iddia ettiler.

Bu kara cahiller ne tür bir Şeriat’tan bahsediyor? Bilmezler mi ki Hz. Peygamber ve ashabının Kureyş’in putperestlerinin hegemonyasına karşı çıkmak için İslam’da ilk gösteriyi düzenleyenler olduklarını?

Daha da ötesi bu çakma-Ulema gerçekten “Helal ve Haram” ile ilgililerse neden pek saygıdeğer ülkelerinde dal budak salmış önüne gelenle birlikte düşüp kalkması kepazeliğine karşı çıkmazlar? Neden Şeytan’ın işlerini yaparken Müslüman olduğunu iddia eden ahlaken çökmüş emirlerin sahip olduğu ve yönettiği yüzlerce pornografik ve yarı-pornografik kanalıyla ilgili bir şey söylemezler?

Neden saygıdeğer rejimlerinin Siyonist-kontrolündeki Amerika’ya rezil bağlılık ve itaatine karşı çıkıp konuşmazlar?

Ahlaksızlık serbestîsi ve pornografi İslam’a uygun mudur? İsrail’in hamisi ve müttefiki ABD’ye boyun eğme/itaat Şeriat’a uygundur mudur?

Eğer becerebilirseniz bana cevap verin ya da çenenizi kapatın, sizi münafıklar/iki yüzlüler/riyakarlar. Cehaletiniz, aptallığınız ve korkaklığınızla sizler İslam ve Müslümanların vicdanlarındaki bir kansersiniz.

Fakat Allah’a şükürler olsun ki Şeyh Yusuf Karadavi gibi birçok Allah’tan korkan Ulema, Tağutlardan/Tiranlardan korkmadan Ümmetin yanında olmaktan ve direniş güçlerini desteklemekten çekinmediler.

Böylesi bir Ulema’ya saygı duyarız ve selamlarız. Arap diktatörlüklerinin çöküşünü görecek kadar yaşasınlar.

Sonuç olarak şunu diyorum ki bu hain yazarları ve Siyonizm sözcüleri ifşa ve tecrit etmeliyiz. Aslında, hevesle aptallıklarını ve saçmalıklarını yayınlayan İsrail tarafından yeterince teşhir ediliyorlar.

Eğer İsrail sizin nihai hayranınızsa, kim olduğunuzu bize anlatmanıza gerek yok. Armut elbet dibine düşer.

* Batı Şeria'da yaşayan bağımsız Filistinli gazeteci, Abbas yönetimi tarafından Gazze olayları sırasında gözaltına alındı. Tepkiler nedeniyle serbest bırakıldı.
Çeviri: Oğuz ESER/TIMETURK

Hüsnü Mübarek, Taksim'de protesto edildi


11 Şubat 2009 Taksim'de toplanan yaklaşık 500 kişilik grup Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in Türkiye ziyaretini protesto etti. Aralarında küçük yaştaki çocuklarında bulunduğu göstericiler, "Siyonistlerin gardiyanı Hüsnü Mübarek Türkiye'den defol" şeklinde slogan attı.
Aralarında Özgür-Der, Mazlum- Der ve Filistin Dostları Derneği'nin de bulunduğu çeşitli sivil toplum örgütü ve dernek temsilcisi yaklaşık 500 kişi Taksim'deki Atatürk Kültür Merkezi (AKM) önünde toplandı. Ellerinde Filistin bayrakları taşıyan göstericiler polisin yoğun güvenlik önlemleri altında İstiklal Caddesi'ne doğru yürüyüşe geçti. "Siyonistlerin gardiyanı Hüsnü Mübarek Türkiye'den defol" şeklinde slogan atan göstericiler, "İsrail ile işbirliği suçtur" yazılı pankart taşıdı. Grup daha sonra sloganlar eşliğinde Taksim Tramvay Durağı'na kadar yürüdü. Grubun yürüyüşü sırasında trafikte de aksamalar yaşandı. Göstericiler arasındaki küçük yaştaki çocuklar ve kadınlar dikkat çekerken, çocuklarında sloganlara eşlik ettikleri görüldü. Özgür-Der Yönetim Kurulu Üyesi Kenan Alpay yaptığı konuşmada, "Hüsnü Mübarek, Kral Abdullah ve bazı diktatörler bu katliamın sorumlusudur. Türkiye'ye ha Olmert gelmiş, ha Hüsnü Mübarek gelmiş, hiçbir farkı yok. Türkiye'deki Filistinlilerin dostları olarak Hüsnü Mübarek'in defolup gitmesini istiyoruz" dedi.
Gazeteci yazar Ahmet Varol ise konuşmasına besmele çekerek başladı. Varol, Refah Kapısı açılmadığı için Filistinli hastaların naklinin yapılamadığını belirterek, "Ablukanın amacı Gazze halkını ölüme terk etmek ve bu şekilde Siyonist işgali kabul etmeye zorlamaktır. Bu işgali Mısır ve İsrail ortaklaşa yürütüyor. Gazze'de 5 binden fazla yaralı var. Yaralıların dışarı çıkmasına izin vermeyen Mısır, bu yaralıların transit şekilde geçmelerini sağladı ve yine bu uygulamasını değiştirdi. Bu defa da yaralıların Mısır Hastanesi'ne getirilmesine izin verildi. Bu yaralılardan bilgi alınması için Hüsnü Mübarek anlaşma yaptı. Hüsnü Mübarek kendisini Arap fdünyasının lideri olarak tanımlıyor. Filistinlilere yardım ettiğini söylüyor. Utanmadan yalan söylüyor. İnsanlık dışı uygulamaya son verilmesi ve Refah Sınır Kapısı'nın açılmasına izin verilmedi. Mısır'ın Türkiye'den görüş alış verişi yapacaksa Filistin'de mağdur olan milyonlarca insanın yararına bir anlaşma yapılmalı. Mağdur olan insanlar, Filistin'in yeniden yapılanması ve bu zulme son verilmesi için Türkiye'nin Davos'ta gösterdiği tavrın aynısını bugün de Mısır için bekliyoruz" dedi.
Öte yandan, eyleme katılan bazı göstericiler ise "Hüsnü Mübarek'i ülkemizde istemiyoruz. Türkiye'nin bu konuda tavır olması gerekiyor. Bir an önce Mısır Refah Kapısı'nın Filistinliler için açılmasını istiyoruz. Filistin refaha kavuşana kadar duyarlılığımızı göstermeye devam edeceğiz" diye konuştu. MURAT HOROZ
netgazete

Mısır, Hamas'ın paralarına el koydu

Mısır güvenlik yetkililerinin, Gazze'ye dönen bir Hamas heyetinin valizlerinde bulunan 9 milyon ABD Doları ve 2 milyon Avro'ya el koyduğu bildirildi.
05 Şubat 2009

Ateşkes görüşmeleri için Mısır'da bulunan Hamas heyetinin, görüşmeler başarısız olduğu için Gazze'ye döndüğü bildirildi.

Mısır güvenlik yetkilileri, heyetin kimi üyelerinin Refah Sınır Kapısı'nda Mısır güvenlik yetkililerince aranmak istediğini, heyet üyelerinin aramaya itiraz ettiklerini bildirdi. Sonunda heyet üyelerinin aramaya razı olması üzerine, valizlerinde 9 milyon ABD Doları ve 2 milyon Avro nakit para bulundu.

Başka bir güvenlik yetkilisi ise, ''paranın Mısır'da kaldığını, heyetin ise Gazze'ye geçtiğini'' söyledi.
haber7

Gazze ateşkes sürecinde gereken analizler 2
6 Ocak 2009
OYA AKGÖNENÇ
Bazı olaylar vardır, küçükmüş gibi görünürler ama etkileri diğer birçok olaydan daha faklı ve büyük olur. Filistin işte öyle olaylardan birisidir. 27 Aralık 2008 den 17 Ocak 2009'a kadar 22 gün süren Gazze saldırıları tam bir yıkım, facia ve trajedi olmuştur. Gazze, sadece insanların değil, insanlığın da öldüğü bir yer olmuştur.

Gazze diye bilinen yer, İsrail'in güneybatısında, 4-5 km genişlikte ve 10 km uzunlukta, toplam 55 km2'lik minik bir sahil şerididir. Bazı yazarların ifadesi ile İsrail'in yirmi de biri kadardır. Gazze, Filistin topraklarından, Filistinlilerin elinde kalabilen iki yerden birisi olup diğeri de Batı Şeria'dır. Filistinlilerin baş şehri de artık onların elinde değildir, çünkü Kudüs'ü İsrail ele geçirmiştir.

Değişimler:

Bazı Filistinlilerin direniş gücü kırılmış ve kendi topraklarında, tam anlamı ile oraları işgal eden "Güç'ün" esiri haline gelmişlerdir. El Fetih diye bilinen, yılların yorulmaz savaşçıları, artık yorulmuş ve yumuşamışlardır. İsrail'in istediği kıvama gelmişlerdir. Bu arada, bağrından çıktıkları toplumdan da kopmuşlardır.

El-Fetih veya diğer resmi adı ile Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ)'nün başkanı Mahmut Abbas, merhum Yaser Arafat'tan sonra seçimle değil, tayinle o göreve atanmış olup İsrail'in sözünden çıkamayan bir lider olmuştur. İsrail'le birlikte bazı diğer ülkeler Abbas'ı Filistinlilerin lideri kabul etmektedirler. Ama Filistin halkının çoğu başka bir liderlik kadrosu bulmuşlardır. Halkın direniş istek ve güdüsü ile yeni bir grup çıkmış bulunmaktadır. Bu da Hamas'tır yani (İslami direniş Örgütü).

El-Fetihçiler çoğunlukla Batı Şeria'da yaşamakta olup bir kısmı da güneyde, Gazze'de bulunmaktadır. Son Gazze saldırıları sırasında İsrail ile işbirliği yaparak, Gazze'deki Hamas liderlerinin oturdukları yerleri ve Gazzelilerin gıda ve ilaç getirmek için kazdıkları tünneleri tespit edip İsrail'e bildirenler bunlar arasından çıkmıştır. Filistin halkı da bunu bilmektedir. Bu eski grup daha da ileri giderek, İsrail'e "Hamas'ı tamamen temizleyin de, orada istediğiniz gibi bir kontrol ve idare kuralım" dedikleri herkesçe öğrenilmiş bir gerçektir. Medya bu bilgileri deşifre etmekte hayli başarılı olmaktadır.

El-Fetihçiler kendi tabanlarını 2006 yılında yapılan genel şeçimlerde kaybetmişlerdir. Halk onları tasvip etmediğini, yaptıkları rüşvet, yolsuzluk ve gelen yardım fonlarındaki suiistimallerinden bıkmış olup öfkesini sandığa yansıtmıştır. Bu örgüt artık bir "direniş ve özgürlük örgütü" olmaktan çıkmıştır.

Halk her konuda yanında olan ve Filistin'in vatan topraklarını korumak ve özgürlük kazanmak için çalışan Hamas'ı % 71 oy ile yönetime seçmiştir. Bu demokratik halk zaferi ve ezici halk oylarını İsrail ve ABD tanımamıştır. Hamas'ı seçen çoğunluğun yaşadığı Gazze üstüne ceza olarak ağır bir ambargo konmuş ve bölgeye giriş-çıkış kapıları kapatılmıştır. Seçilen milletvekilleri tutuklanmış ve hapse konmuştur. Son günlerde İsrail otoriteleri Abbas taraftarlarının kendilerinden bu milletvekillerini hapiste tutmaya devam etmelerini istediklerini deşifre etmişlerdir.

Bundan sonraki aylarda El-Fetihçiler mücadele etmek için Hamas'ı hedef tahtası haline getirmişlerdir. Halkın onlara verdiği idareyi döve, döve onlardan almaya çalışmışlardır. Ama hiçbir sonuç elde edememişlerdir.

Tuzaklar ve etraftaki dikenli teller:

İsrail tüm askeri gücü ile Gazze'ye saldırırken, El-Fetihçiler de onların arkasına sığınarak kaybettikleri iktidarı yeniden kapmak sevdasına düşmüşlerdir. Kısacası sadece "Güç'ün" değil aynı zamanda "kendi iktidar hırslarının" da esiri olmuşlardır. Filistin'in durumunun ne olacağı, onların önem sırasında çok arkalara düşmüştür. Hâlbuki vatan, uğrunda ölmeye razı olan varsa vatandır. Görünen odur ki bu mücadeleyi de 22 gündür bütün fedakârlığı ile sadece Gazzeliler vermektedir. Bütün tahminlerin aksine Hamas daha da güçlenmiştir.

Gazze bu savaşın öncesinde 18 aydır savaş süreci boyunca tam bir kuşatma altında olup Gazze'den giriş ve çıkışlar tamamen kapatılmıştır. Yani, Gazze havadan, karadan ve denizden tam bir İsrail kuşatması altında bu mücadeleyi vermiştir. Arap topraklarına açılan, Mısır hududundaki Refah kapısını da Mısır'ın 2005 yılında İsrail'le yaptığı bir anlaşma gereği "sımsıkı kapalı tutulmuştur."

Mısır bu kapıyı kapalı tutarken günde sadece birkaç saat geçişe izin vermiş ve dünyanın çeşitli devletleri tarafından gönderilen "acil insani yardımların" çok uzun beklemelerden sonra geçmesine izin veriştir. Bu arada pek çok Gazzeli de kan kaybından veya ilaç eksikliğinden ölmüştür.

Mısır bu kadarla kalmamış, durumun vahametine dayanamayan Mısır halkının galeyana gelmesine ve gösteri yapmasına mani olmak için 65 bin kişilik asker ve polisi sokaklarda görevlendirmiştir. Ayrıca, cuma günleri şehirlerdeki büyük camileri Cuma namazına kapatmıştır ki kalabalıklar toplanma yerleri bulamasın. Bunları barış adına yaptığında da ısrarlıdır!

Diğer Arap ülkelerinin birçoğu da Hamas'ın yenilmesini zımnen kabul eden ve istiyen tavırlar sergilemekte ve benzeri "halk direnişinin" kendi ülkelerinde olamsından korkmaktadırlar. Bu sebepledir ki aralarındaki mevcut örgütlerin çağrılarına rağmen haftalarca toplanamamışlar veya güçlü bir bildiri yayınlayamamışlardır.

Barış toplantısı için toplanmaya çalışan Arap devletleri kendi çıkarlarını düşünerek hesaplar yapmaya devam etmişlerdir: Mesela, Katar, Arap Birliği'ni Daho'da bir toplantıya çağırır çağırmaz, Mısır da hemen Şarm-el Şeyh'de aynı zamana denk düşen bir toplantı ayarlamıştır.

Katar'a Hamas lideri davet edilirken, Mısır'a da Mahmut Abbas davet edilmiştir.

Siyasi Tsunami:

Arap rejimlerinin birçoğu ve diktatör eğilimli yöneticiler (Mısır gibi) "halkının sesini dinlemeyen" veya "dinlemek istemeyen rejimler, Gazze'deki halk direnişinin dünya çapında oluşturacağı "dip dalga"nın etkisinden endişe etmektedirler.

Yenilmenin de bir sınırının olduğu ve ezilenlerin bir gün herşeye karşı direnebileceği artık gözler önüne serilmiş bulunmaktadır. Bu gelişmeler önemli olayların alt yapısını hazırlamakta olup önümüzdeki aylar ve yıllar içinde pek çok değişimin tetikleyicisi olacak niteliktedir.

Kısacası büyük bir dip-dalga adeta sosyal ve siyasi bir Tsunami gibi Ortadoğu'yu ve diktacı rejimleri çarpacağa benzemektedir.
MİLLİ GAZETE

TÜRKLER'E ÇİRKİN TAVIR
24 Ocak 2009
Türk heyeti Mısır tarafından Gazze sınırında bekletiliyor. Kabalık bununla sınırlı değil...
Türkiye'den insani yardım amacıyla Gazze'ye giden eski AK Parti milletvekilleri Süleyman Gündüz ile Muhammet Polat, Yeryüzü Doktorları, İsra Derneği, Cansuyu ve diğer insani yardım kuruluşlarının üst düzey yöneticilerinin aralarında bulunduğu 30 kişilik heyetin Refah Sınır Kapısı'ndan geçişlerine dün izin verilmedi.

DÜNDEN BERİ SINIR KAPISINDA BEKLETİLİYOR

Bunun üzerine Gazze ile Mısır arasındaki Refah Sınır Kapısı'nda bekleyen Türk heyeti geceyi soğuk hava şartlarına rağmen burada geçirdi. Mısırlı yetkililerin, bölgeyi terk etmesini istediği Türk heyetinin gıda ve su ihtiyacını karşılamalarına da izin vermediği öğrenildi.

KABA KUVVET UYGULADILAR

Türk heyetindeki bir yetkili, şu ana kadar girişimlerinden sonuç alamadıklarını belirterek, şunları kaydetti:

"Gazze'ye Fransız, Alman, İrlandalı gibi çok sayıda yabancı heyetin geçişine izin verilmesine rağmen Türk heyetine kaba kuvvete varan bir davranış gösterilmesine ve izin verilmemesine bir anlam veremedik. Mısırlı yetkililerin Türk heyetine karşı bu katı tutumuna anlam veremedik. Biz o bölgeye sadece insani yardım amaçlı olarak gidiyoruz ve heyettekilerin büyük çoğunluğunu da zaten doktorlar oluşturuyor."

Türk yetkili, heyettekilerin aldıkları karar gereğince Gazze'ye giriş yapana kadar bölgede bekleyişlerini sürdüreceklerini bildirdi.

haber10

Abbas faturayı yine Hamas'a kesti

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Hamas yönetimini Gazze'ye yıkım getirmekle suçladı.
27 Ocak 2009
Mahmud Abbas, düzenlediği basın toplantısında, Hamas'ı İsrail ile 6 aylık ateşkes anlaşmasını ihlal etmekle suçladı ve Hamas'ın Gazze'de yüzlerce sivil dahil, yaklaşık 1300 kişinin ölümüne neden olan İsrail saldırılarını kışkırttığını ileri sürdü.

Hamas lideri Halid Meşal'in, ''halkını yıkıma sürüklediği için'' başka bir ülkede mahkemeye çıkartılacağını ifade eden Abbas, ateşkesi ihlal ettikleri yönünde Hamas'ı uyardığını bildirdi ve ''Ancak dinlemediler'' dedi.
haber7

Hain Mahmut Abbas yine konuştu
01 Şubat 2009

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Filistin Kurtuluş Örgütü'nün üstünlüğünü kabul etmedikçe Hamas'la diyaloğun imkansız olduğunu söyledi.

Abbas, Kahire'de düzenlediği basın toplantısında, "Filistin Kurtuluş Örgütü'nü reddedenlerle diyaloğa hayır diyoruz" ifadesini kullandı.

Mahmud Abbas, "Muğlak ve kaçamak olmayan bir şekilde bu örgütün Filistin halkının yegane ve tek temsilcisi olduğunu kabul etmeliler. Ondan sonra diyalog olabilir" diye konuştu.

"Hamas'ın, Filistin halkının hayatını, kaderini, rüyasını ve bağımsız Filistin devleti kurulması hayallerini tehlikeye attığını" ifade eden Abbas, Hamas lideri Halid Meşal'in, Filistinli radikal grupları bir araya getirme yönündeki planını da eleştirdi. Meşal'in planının "yıkıcı" olduğunu iddia etti.

Bin Ladin'den Arap liderlere ağır suçlama

El Kaide'nin lideri Usame Bin Ladin, çeşitli Arap liderleri, geçtiğimiz Aralık ve Ocak aylarında Gazze Şeridi'ne saldırıda bulunan İsrail'e suç ortaklığı yapmakla suçladı.15 Mart 2009 00:15

Arap kanalı El Cezire TV'nin haberine göre, Arap liderleri "ikiyüzlü" olarak nitelendiren Bin Ladin'in, "Şu açıkça görülmüştür ki Arap liderler, bizlere karşı olan Siyonist rejime suç ortaklığı yapmıştır" dediği bildirildi.

Bin 434 kişinin ölümüyle sonuçlanan İsrail saldırılarını "Gazze soykırımı" şeklinde ifade eden Bin Ladin'in, bölgenin geleceği için yeni bir yapılanmaya odaklanılması çağrısında bulunurken, bunun liderliğinin ikiyüzlülerce gerçekleştirilemeyeceğini söylediği ifade edildi.
haber7

Mısır, 3 Hamaslıyı Refah kapısından geri çevirdi

25 Mart 2009 Mısırlı yetkililer, Hamas'ın üst düzey isimlerinden üçünün Refah sınır kapısı aracılığıyla Mısır'a geçmesine izin vermedi.
İsrail radyosu, Kahire'deki kaynaklara dayanarak, Hamaslı milletvekillerinden Müşir El Masri, Muhammed Nazzal ve Sami Ebu Zühri'nin Mısır'a geçişlerinin engellendiğini bildirirdi.
netgazete

Yemen, Suudî Arabistan'da aranan 5 El Kaide üyesini iâde etti

29 Mart 2009 Yemen, Suudi Arabistan'da aranan 5 El Kaide üyesini bu ülkeye iade etti.
Suudi Arabistan İçişleri Bakanlığı sözcüsü Orgeneral Mansur El Türki, Yemen'in iade ettiği kişiler arasında, dışarıda yaşayan ve en çok aranan 85 kişilik şüpheli militanlar listesinde yer alan Abdullah Abdürrahman El Harbi'nin de bulunduğunu belirtti.
Yemen'de 10 gün önce tutuklanan Harbi ile diğer 4 Suudi vatandaşı, bugün Suudi makamlarına teslim edildi. netgazete

Hamas'a gidecek paraya Mısır el koydu

Mısır'da polis, Gazze Şeridi'ndeki Hamas örgütüne gizlice verilecek 2 milyon doları kuzey Sinai'ye götüren bir kişiyi göz altına aldı.
11 Nisan 2009
Güvenlik yetkilileri, Hasan Muhammed Hasuna adlı kişinin, şoförü ve 8 yaşındaki oğlu ile birlikte bir hafta önce göz altına alındığını, çocuğun, 3 gün gözaltında tutulduktan sonra kuzey Sinai'deki ailesine gönderildiği belirtildi.

Hasuna'nın sorgusu sırasında suç ortağı olarak 3 kişinin daha adını verdiği kaydedildi.

Mısırlı güvenlik güçleri, son olarak mart ayında Gazze Şeridi'ne 900 bin dolarla girmeye çalışan 2 Hamas yetkilisine engel olmuştu.
haber7


İRAN'A MÜSLÜMANLARDAN ÇAĞRI EBU LÜ'LÜE TÜRBESİNİ YIK!
03 Mayıs 2009


İslam tarihinin adeletiyle ünlü halifesi Hz. Ömer'in şehadet yıldönümü yaklaşırken, Hz. Ömer'in katili Ebu Lü'lüe El-Mecusi adına İran'ın Keşan kentinde inşa edilen türbenin yıkılması yönünde yapılan çağrılar çoğalıyor

Hz. Ömer, daima Medine'de ölmek için dua ederdi. Duasında "Allah'ım! Beni senin yolunda şehit eyle ve benim ölümümü Rasulünün şehrinde kıl" derdi.

Allah Teâlâ onun bu duasını kabul etti ve Peygamber Efendimiz'in Mescidi'nde mihrabda sabah namazı kılarken Mecusi Ebu Lü'lüe'nin hançer darbeleri ile şehit oldu.

Olay Hicri 23. senenin Zilhicce ayının 23. günü meydana geldi. İki tarafı keskin ve zehirli bir hancerle darbelenen Hz. Ömer olduğu yere yıkıldı. Ve vücudundan kanlar akarak evine götürüldü. Zaman zaman ayılıyor daha sonra bayılıyordu.

Namaz vakti geldi denince ayılıyor ve Müslümanların durumunu soruyordu. Namazlarını vaktinde kılıyordu. Kendisini hançerleyenin Mecusi Ebu Lülüe olduğunu öğrenince "Elhamdulillah, ölümüme bir Müslüman sebep olmamış" diye Allah'a şükrediyordu.

Hz. Ömer, Ebu Lü'lüe El-Mecusi tarafından hançerlendikten sonra üç gün daha yaşadı ve Zilhicce ayının bitimine 4 gün kala Çarşamba günü ruhunu teslim etti.

Ebu Lü'lüe Türbesi

Hz. Ömer'i hançerledikten sonra kaçarken öldürülen veya bir rivayete göre yakalanacağını anlayınca intihar eden ve Medine'ye gömülen Ebu Lü'lüe Feyruz El-Mecusi adına İran'ın Keşan kentinde büyük bir türbe inşa edilir.

Şiilerin bir kısmı "Baba Şucaeddin" dedikleri Ebu Lü'lüe'nin Medine'den kaçarak kurtulduğuna ve Keşan'da öldüğüne, adına inşa edilen simgesel mezarda gerçekten gömülü olduğuna inanmaktadır.

Mecusi olarak ölmesine rağmen Şiiler tarafından Müslüman olduğu öne sürülen Ebu Lü'lüe El-Mecusi'nin Keşan'daki türbesi yerli ve yabancı Şiilerin akınına uğramaktadır.

Allah'ın veli kulu olduğuna inandıkları Ebu Lü'lüe için Allah'tan rahmet dileyen Şii ziyaretçilerin, ahirette Hz. Ömer'in katiliyle birlikte haşrolmak için dua ettikleri görülmektedir.

Müeyyid: Ebu Lü'lüe Türbesi yıkılmalı

Hz. Ömer'i şehit eden Mecusi Ebu Lü'lüe'nin İran'daki görkemli türbesinin yıkılması talebi sadece Sünniler tarafından dile getirilmiyor. Şiilerden bazıları da bu konuda Sünnilerin görüşüne katılıyor.

Ocak 2007'de Katar'ın başkenti Doha'da düzenlenen İslami Mezhepler Diyalog Konferansı'nın kapanış oturumunda konuşan Iraklı Şii din adamı Hüseyin El-Müeyyid, Sünni-Şii yakınlaşmasının sağlanabilmesi için somut adımlar atılması gerektiğini ve bunlardan birinin de Hz. Ömer'in katili adına Keşan'da inşa edilen türbenin yıkılması olduğunu dile getirdi.

Müeyyid, "Bu kafirin kabrini korumak, Sünni-Şii yakınlaşmasını engelleyen kışkırtıcı davranışlardan biridir" şeklinde konuştu.

Iraklı Şii din adamı, Doha'da düzenlenen konferans sonrası El-Cezire sitesine verdiği röportajda da aynı talebini yineledi.

İran: Türbeyi kapattık

Ocak 2007'de Katar'ın başkenti Doha'da konunun gündeme getirilmesiyle yoğunlaşan baskıların ardından İran, Temmuz 2007'de Ebu Lü'lüe El-Mecusi Türbesi'nin kapatıldığını açıkladı.

Kapatılma haberi hakkında İran basınında hiçbir haber yer almaması da Tahran yönetimi tarafından, "Aşırı Şiilerin tepkilerinden çekinildiği için haber İran içine duyurulmadı" şeklinde açıklandı.

İran'ın bu kararı doğru yönde atılmış olumlu bir adım olarak değerlendirilmesine rağmen Müslüman kamuoyu tarafından yeterli bulunmadı.

İslami kamuoyunda Hz. Ömer'in katili adına Keşan'da yaptırılan türbenin geçici olarak ziyarete kapatılmasının soruna çözüm olmadığı dile getirilirken, imar planında üzerinden yol geçmesini bahane ederek Sünni camilerini yıkmaktan çekinmeyen Tahran yönetiminin aşırı Şiilere karşı da aynı cesareti göstermesi talep ediliyor.

Mecusi'yi ziyaret duası

Rebiulevvel ayının 9. gününü "Beklenen Mehdi"nin taç giydiği gün olarak "Ferhatuz-Zehra" (Hz. Fâtıma'nın Sevinci) adıyla kutlayan Şiilerden bazıları Hz. Ömer'in bu günde öldürüldüğüne inanmakta ve Hz. Fâtıma'nın intikamının alındığını öne sürmektedir.

Şiilerin en önemli forumlarından sayılan
"Yâ Hüseyin" sitesinde

Hz. Ali'nin sahabisi olarak nitelendirdikleri Ebu Lü'lüe El-Mecusi'nin Keşan'daki türbesini ziyaret teşvik edilmekte ve "Yüce Sahabi (!) Ebu Lü'lüe"ye şöyle selam verilmesi tavsiye edilmektedir:

"Ey salih kul! Allah'ın rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun. Ey lanetlenmiş o kişiye rağmen cennetle müjdelenen! Sana selam olsun! Ey dünya kadınlarının intikamını alan! Sana selam olsun! Ey Mü'minlerin kalbine sevinç girdiren! Sana selam olsun! Ey münafıkların gücünü kıran! Sana selam olsun! Ey putlara tapanı (Hz. Ömer'i kastediyor) öldüren! Sana selam olsun! Ey mucizeyle Keşan'a taşınan! Sana selam olsun!

Seni ziyarete geldim. Yaptığına şükretmeye geldim. Allah senin elinle düşmanını ve Rasulü'nün düşmanını helak etti. Fâtımatu'l-Betül'ün duasını kabul etti, Peygamber'in ve ailesinin gözünü aydın eyledi. Şirkin ve sapıklığın binasını yıktı. Böylece Şiilerin övünç kaynağı ve beraatin şahidi oldun. Allah mü'minler adına seni ihsan sahiplerinin mükafaatıyla mükafaatlandırsın.

Ey Ebu Lü'lüe! Şehadet ederim ki sen Nasıbilerin (Şiilerin Ehli Sünnet'e verdiği isim) ve münafıkların kalbini kederle doldurdun. Hayatlarını zehir ettin. Seni asılsız ihtamlarla ve sözlerle suçladılar. (Onlar tuzak kurarken Allah da tuzak kuruyordu. Hiç kuşkusuz Allah en etkili tuzak kurucudur.) (Enfâl Suresi; Ayet:30)

Allah'ın laneti dört putun (Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Muaviye'yi kastediyor) ve dört kadının (Hz. Aişe, Hz. Hafsa, Hz. Muaviye'nin kardeşi Ümmü'l-Hakem, Hz. Muaviye'nin annesi Hind'i kastediyor), onlara uyanların ve onların tarafını tutanların, onların yaptıklarına razı olanların üzerine olsun. Ümeyye oğullarının hepsine Allah lanet etsin. Allah'ın laneti Muhammed'in ve Muhammed ailesinin hakkını vermeyen ilk kişiye (Hz. Ebu Bekir'i kastediyor) ve ona tâbi olana (Hz. Ömer'i kastediyor) olsun.

Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun ey Ebu Lü'lüe!
Allah'ım! Gurbetinde ona rahmet et, onun yalnızlığını gider ve ona ünsiyet ver. Onu korkudan emin kıl. Ona rahmetinden öyle bir rahmet ver ki, senin rahmetinden başkasına ihtiyacı olmasın. Onu dost edinenleri de ona kavuştur."
Sitede verilen bilgide bu selamlamadan ve duadan sonra yedi kere Kadir Suresi'nin okunarak Ebu Lü'lüe El-Mecusi'nin ruhuna hediye edilmesi gerektiği bildiriliyor.

Sözkonusu sitede Şii din adamlarından Ayetullah El-Vahid El-Horasani'nin "Masum imamlardan sonra bu şahıstan (Mecusi Ebu Lü'lüe'den) daha çok saygıya layık kim olabilir?" dediği nakledilmektedir.
anadoluhaber.blogspot.com

İbrahim Karagül
'CIA ve MI6'nın pis işlerini yapan adam'

Bir başbakan düşünün. Emri altında yüzlerce polis, istihbarat mensubu ve arkasında 140 bin kişilik işgal gücü var. Bir gün, yanında 4 Amerikalı, 10 Iraklı koruma ve Irak İçişleri Bakanı olduğu halde Bağdat'ın güneybatısında yer alan ve olağanüstü koruma altında tutulan El Amariye işkence merkezine geliyor. Günlerce işkence altında tutulan, elleri ve gözleri bağlı, ayakta duramayan 7 genç insan sırayla duvara diziliyor. Başbakan, direnişçi oldukları söylenen 7 kişinin arkasına geçip tabancasını çekiyor. Hepsinin kafalarına birer birer kurşun sıkıyor. 6'sı hemen oracıkta ölüyor, bir tanesi ağır yaralı olarak kalıyor. İçişleri Bakanı Falah al Naqip cinayeti seyrediyor. İş bitince de Başbakanı tebrik ediyor. Iraklı polisler "taş kesilmiş" halde olanları izliyor.

Daha sonra cesetler Nissan marka bir kamyonetin arkasına atılıp Bağdat'ın dışındaki çöle götürülüyor ve gömülüyor. İşkence merkezinin başındaki General Raad Abdullah, polislerle toplantı yapıyor. Onlara; içeride neler yaşandığını kimseye anlatmamaları talimatı veriyor. "Çünkü" diyor, "Bu bir güvenlik meselesi." Avustralya'da yayınlanan The Sydney Morning Herald gazetesi, iki görgü şahidinin tanıklığından hareketle bu haberi yayınladığında Irak'taki vahşetin bir başka boyutunu öğreniyoruz. Bağdat'ta, Irak'ın Başbakanı olan İyad Allavi'nin soğukkanlılıkla işlediği cinayetlere ve vahşet örneklerine dair çok sayıda söylenti bu vesileyle gündeme geliyor. Ardından Uluslararası Kızılhaç Teşkilatı ve insan hakları örgütleri, bu kişi hakkında soruşturma açılmasını istiyor. Amerika'nın Irak'a başbakan atadığı kişinin karanlık geçmişi cinayetleriyle birlikte gün yüzüne çıkmaya başlıyor.

İyad Allavi... Zengin ve siyasi olarak güçlü bir Şii ailenin çocuğu. Daha öğrenciyken Saddam'ın Baas kadrolarıyla tanışır ve onlara katılır. Aynı zamanda Irak istihbaratına girer. 1970'lerde İngiltere'deki Iraklı öğrencilerin fişlenmesinden sorumludur. Ancak daha sonra İngiliz istihbarat teşkilatı MI6 ile tanışır ve Saddam'a muhalefete başlar. 1978 yılında Irak istihbaratı Londra'da uyurken ona saldırır ve ağır yaralanır. Artık Irak için değil, İngiliz istihbaratı için çalışmaktadır. Tabi aynı zamanda da CIA ile...

Bu sıralarda iş dünyasına atılır. Suudi Arabistan'la bağlantılı iş yapmaya başlar. Topladığı istihbaratı Batılı istihbarat kuruluşları ile paylaşmaktadır. 1990'da CIA ve Suudi parasıyla "Irak Ulusal Uyumu" adlı örgütün kurulmasına yardım eder. 1991 Körfez Savaşı'ndan sonra Irak Ulusal Uyumu adı altında, CIA ve MI6 ile birlikte Irak'tan kaçan kişileri örgütlemeye başlar. 1990'lardan itibaren ABD ve İngiliz istihbaratı ile birlikte, Irak'ta kendi liderliğinde bir askeri darbe yapma hazırlıklarına girişir. Ancak girişim başarısızlıkla sonuçlanır.

1996'larda Amerika, İngiltere ve Suudi Arabistan'ın desteği ile Ürdün'ün başkenti Amman'da karargah ve bir radyo istasyonu kurar. Askeri darbe girişimi başarısız kalınca Irak'ta geniş tutuklamalar başlar. Allavi'nin örgütüne Irak istihbaratı sızar. Allavi, CIA ve MI6'ye sadakatini sürdürür ve sonunda başbakanlıkla ödüllendirilir. Ancak ABD ve İnglitere'nin pis işlerini yapan Allavi'nin eylemleri bunlarla sınırlı değildir.

1990 ile 1996 yılları arasında Allavi liderliğindeki grup, ABD-İngiliz istihbaratının denetimindeki bir terör örgütü olarak Irak içinde bombalı saldırılara başlar. Bağdat'tan Kuzey Irak'a kadar bir çok bölgede saldırılar düzenler. Para ABD ve İngiltere'den gelir. Süleymaniye'de bir bomba üretim merkezi kurar. Çekiç Güç sayesinde Kuzey Irak Amerika/İngiliz denetimindedir. Bir gün okul servisini bombalarlar ve çok sayıda çocuğu öldürürler. Bu bilgi bizzat bir CIA elemanı tarafından veriliyor. Hatta CIA'nin bile Allavi'yi yer yer "çok fazla terörist" olmakla itham ettiği söyleniyor.

İngiltere Başbakanı Tony Blair'in başını yakan bir iddianın sahibi de Allavi. Blair, Irak işgalinden önce kendi halkına ve bütün dünyaya, "Saddam'ın 45 dakika içinde Avrupa'yı vurabilecek bir kitle imha silahı gücü olduğunu" iddia etmiş, bunu işgal gerekçesi göstermişti. Bu iddiaya hiç kimse inanmadı. Sonradan palavra olduğu ortaya çıktı ve İngiltere başbakanı rezil oldu. İşte o iddianın sahibi de Allavi idi. 1970'lerden bu yana CIA ve MI6'ya sadakatle hizmet eden Allawi, sonunda amacına ulaştı. Saddam devrildi ve kendisi Irak'a Başbakan olarak atandı.

Bu cümleler, "CIA'nın ve MI6'nın pis işlerini yapan adam!" başlığı altında bu köşede sekiz yıl önce, 20 Temmuz 2004'te yayınlandı. Anlattığımız kişi, Irak'ta son seçimleri kazanan ve hükümeti kurması beklenen İyad Allavi. Amacımız Irak'ta bir kesimi tutup diğerini yermek değil. Türkiye-Irak ilişkilerine zarar vermek de değil. Unutmamak, unutturmamak sadece... "Stoffel Dosyası" başlığı altında 2005 yılında bu köşede yayınlanan, tarihin en büyük yolsuzluklarından sayılan, Irak ordusunun mühimmatının, bunlara füzeler dahil, satılmasını içeren 40 milyar dolarlık yolsuzluk şebekesindeki isimlerden biri de Allavi idi.

Başbakanlık yapan Allavi daha sonra gözden düştü. Yıllar geçti ve seçimlerde sürpriz bir başarıyla öne çıktı. Şimdi demokratik seçimlerle Irak'ın en büyük gücü oldu. "Karzai modeli"ne en fazla uyan projelerden biriydi Allavi. Hazır "model" konusu açılmışken, 21. yüzyılın en önemli projelerinden biri olan Afganistan Devlet Başkanı Hamit Karzai'nin, "Eğer uluslararası toplum bana daha fazla baskı yaparsa, yemin ediyorum Taliban'a katılırım" demesi, ABD, NATO ve Afganistan'da güç bulunduran ülkelere sert sözler söylemesi nasıl bir şok etkisine yol açacak acaba? O ve kardeşi de bir projenin malzemeleriydi, boru hattı ve ABD istihbaratına çalışıyorlardı. Tıpkı Allavi gibi.

Bir model batarken diğeri parlıyor. İki büyük işgalin iki "model" lideriydi onlar. Bugün iki ülkede de her gün ortalama yüz kişi hayatını kaybediyor. (..)

Yenişafak

CIA kabinesi
Mustafa ÖZCAN

12 Mart muhtırası bağlamında İhsan Sabri Çağlayangil'in hatırlardan çıkmayan bir sözü vardır ve tarihe mal olmuştur: "Meğerse CIA, 12 Mart'a gelirken altımızı oymuş." Yani ortamı muhtıraya hazır etmiş demek istiyor. CIA, demek ki bazı hallerde kabinelerin altını oyar. Bunun çeşitli yolları olmalı. Bazen de CIA takviye olarak kabinenin altını da doldurur. Esasında, CIA Afganistan'da Taliban'a müdahaleye giden süreçte Taliban'ın altını Hamid Karzai gibi adamlarla oymuştu. Müdahaleden sonra ise Karzai kabinesinin altını adamakıllı doldurmuş. Gazeteler şimdi altını doldurma haberleriyle çalkalanıyor. Karzai'nin adı yolsuzluklarla birlikte anılan Danışmanı Muhammed Ziya Salihi'nin -kendisi inkar etse de- yıllarca Merkezi Haberalma Teşkilatı (CIA)'dan maaş aldığı ortaya çıktı. Bordrolu elemanı imiş. Salihi, Taliban'ın devrilmesi sırasında Dostum'un tercümanlığını da yapmış. Zaten CIA için Afganistan'ın gizlisi saklısı yok. Afgan istihbaratını CIA finanse ediyor.

Bunlar, ABD'nin Afganistan'da sağ gösterip sol vurduğunun ek veya mütemmim göstergeleridir. Şöyle ki, Taliban'ı Kaide'ye ev sahipliği ve yardım ve yataklık yapmakla suçlamışlar ve buna ilaveten uyuşturucu trafiğini yönetmekle itham etmişlerdi. Halbuki, BM bu tezleri tekzip ediyor ve aksine Taliban'ın uyuşturucu trafiğini önlediğini ve Afganistan'ı esrar ve eroin güzergahı olmaktan çıkardığını rapor etmişti. Ama akıllarda Taliban, uyuşturucu ile bağlantılı olarak kalmış ve yer etmişti. Halbuki, tam tersine Taliban sonrası Karzai döneminde bizzat uyuşturucu kaçakçılığını CIA'nın yönettiği ve Karzai kardeşlerin de bu trafiğin yönlendirilmesinde aktif bir biçimde görev aldığı ortaya çıkmıştı.

New York Times gazetesinin haberine göre, 2004'te Kandahar'da durdurulan bir tırda büyük miktarda eroin bulundu. Afgan güvenlik güçlerinin komutanı Habibullah Can tıra el koyarak konuyla ilgili amirini bilgilendirdi. Ancak komutan, kısa süre sonra Devlet Başkanı Hamid Karzai'nin kardeşi Ahmet Veli Karzai'den aracı ve uyuşturucuları serbest bırakması doğrultusunda telefon aldı. Lider Karzai'nin yardımcısının da araya girmesiyle Can, isteklere boyun eğip tırı serbest bıraktı. İki yıl sonra ise ABD ve Afgan narkotik ekipleri bu kez başkent Kabil yakınında bir kamyonda yaklaşık 50 kg. eroin ele geçirdi. Uyuşturucuya el konmasının ardından operasyondaki Amerikalı yetkililer, Ahmet Veli Karzai için aracılık yaptığı sanılan bir koruma görevlisinin uyuşturucu sevkiyatı ile bağlantılı olduklarını rapor etti. Ancak kardeş Karzai'nin uyuşturucu ticaretinden çıkar sağladığı iddiaları soruşturulmadı. Hem Karzai hem de Kandahar Konseyi Başkanı Ahmet Veli Karzai suçlamaları, 'politik amaçlı' diye reddetti. Kardeş Karzai "Uyuşturucu taciri olmadım ve olmayacağım. Kirli politikaların kurbanıyım" diye masumiyet gösterisi yaptı. New York Times gazetesi keza, Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai'nin kardeşinin Amerikan istihbarat örgütü CIA'dan maaş aldığını iddia etmişti. Gazetenin, eski ve şimdiki Amerikalı yetkililere dayandırarak verdiği haberde, Afganistan'daki uyuşturucu ticaretinde rol oynadığı belirtilen Ahmet Veli Karzai'nin son 8 yıldır CIA'dan maaş aldığı iddia edilmişti.

Afganistan'daki uyuşturucu baronu Ahmet Veli Karzai nasıl CIA'nin adamı oluyorsa yine yolsuzluklarla adı anılan Muhammed Ziya Salihi'nin yine CIA ile bağlantılı çıkması bir tesadüf olabilir mi? CIA ilişkiyi yalanlamasa da onun yolsuzluklarının şahsını ilgilendiren bir mesele olduğunu savunuyor. Sonuç itibarıyla, ABD Afganistan'da uyuşturucu ile mücadele ediyor gözükmesine rağmen gerçekte ve bilakis uyuşturucu ticaretini kontrol ediyor ve yönetiyor. Keza yolsuzluklarla mücadele ediyor gözüküyor ama fiiliyatta yolsuzluk yapanlarla işbirliği yapıyor. Zaten yolsuzlukların merkezinde de Karzai yönetimi var. Muhammed Zeki Salihi, Afganistan Ulusal Güvenlik Konseyi Müsteşarı. Yani Irak'taki Muvaffak Rubai'ye benzer bir görevi ve konumu var. Afganistan'ın Muvaffak Rubai'si sayılabilir. The Washington Post gazetesinin haberine göre adını vermek istemeyen Amerikalı resmi kaynaklar Karzai kabinesinden birçok ismin CIA'dan maaşa bağlandığını ileri sürüyor (that multiple members of Karzai's government are on the CIA's payroll). CIA ise bu iddiaları reddediyor ve bunu ya cehalete ya da kötü niyet ve muzipliğe bağlıyor. Lakin ateş olmayan yerden duman çıkmaz misali ortalığı duman kaplamış durumda. Cumhurbaşkanı, eski baş CIA elamanı olursa ve kardeşi de 8 yıldır CIA'ye çalışırsa ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Müsteşarı keza bordrolu CIA elemanı olursa kalanlar CIA elamanı olsalar ne yazar olmasalar ne yazar? Dolayısıyla CIA, ABD'de kuramadığı düzeni Kabil'de kurmayı başarmış. Kabil'i şimdi CIA'nin adamları yönetiyor. CIA'nin bu gibi kirli adamları kullanmasının gerekçesi ise şu: Eğer Afganistan'ı sadece azizlerle yani temiz adamlarla yönetmeye kalkarsak yaya kalırız! Vicdanlarını rahatlatan ek bir diğer husus ise Afganistan'da sadece CIA'nin para dağıtmadığı avuntusudur. Afganistan'da casusluk pazarının yıllık hacmi 10 ile 50 milyon dolar arasında değişiyormuş. CIA gibi Türkiye ve Suudi Arabistan da para dağıtıyormuş. CIA kendisini kiminle kıyas ediyor bakar mısınız? Dolayısıyla özrü kabahatinden büyük.

29 Ağustos 2010 habertaraf


Mısır'da ders kitapları artık Osmanlıyı 'işgalci' olarak tanıtacak
22 Eylül 2010
Kararın Ortadoğu'daki artan Türkiye etkisine bir tepki olduğu bildiriliyor...

Mısır Milli Eğitim Bakanlığı tarafından ders kitaplarında yapılan değişiklikle Osmanlı "fatih" olmaktan çıkarılıp "işgalci" yapıldı. Böylece Mısır'daki yaklaşık 400 yıllık Osmanlı egemenliği de artık "fetih" değil, "işgal" olarak nitelenmeye başlandı.

Mısır'da yayınlanan El Düstur gazetesinin haberine göre Milli Eğitim Bakanlığı, “21. Yüzyılın gereklerine göre modern öğrenci yetiştirmek amacıylaö yeni öğretim yılında ilk ve ortaokullardaki ders kitaplarında köklü değişikliklere gitti.

En çarpıcı değişiklerden biri de Mısır'da yüzyıllar süren Osmanlı varlığına ilişkin nitelemelerde yapıldı.

Bu çerçevede, genellikle Suudi Arabistan toprakları dışındaki İslami ilerleme için kullanılan ve aynı zamanda "İslamı yaymak ve ümmeti İslam bayrağı altında toplamak" anlamını da içeren "fetih" sözcüğünden vazgeçilerek, "başka ülke topraklarını ve insanlarını sömürme" ve "şiddet yoluyla ele geçirme" anlamlarıını da içeren “işgal" sözcüğü kullanılmaya başlandı.

El Düstur'a konuşan Mısırlı eğitim uzmanı Cemal Abdül Hadi, ders kitaplarındaki son değişikliğin, son zamanlarda Ortadoğu'da artan Türk etkisine duyulan tepkinin bir göstergesi olduğunu savunarak, "Mısır, Türkiye'nin Ortadoğu'da artan rolünden rahatsızlık duyuyor ve bu etki ile Osmanlı İmparatorluğu'nun oynadığı rol arasında özdeşlik kuruyor" dedi.

Yeni tarih kitaplarında, Osmanlıların, etkilerini İslam'ın kalbi olan Doğu'ya ve Mısır'a doğru genişletmek için bu bölgeleri işgal ettiği ifade ediliyor.

Yeni kitaplarda ayrıca, Osmanlı'nın Arap dünyası üzerindeki etkisini artırmak için İslam dinini araç olarak kullandığını savunularak, "Osmanlı, o zamanlar Arap dünyasına hakim olan Ortaçağ zihniyetinden istifade etti" deniliyor. aktifhaber

Şiî İran İşbirlikçi Haydut Karzai'ye Çantalar Dolusu Rüşvet Veriyormuş
25.10.2010
Kaatil ve İşkenceci Karzi, rüşvet iddialarını "Bu resmi ve şeffaf bir yardımdır" diyerek doğruladı..

New York Times gazetesi, İran yönetiminin Karzai’nin kurmaylarına çantalar dolusu para verdiğini ve bununla Afganistan üzerinde nüfuzunu arttırmayı amaçladığını öne sürmüştü.
İşbirlikçi Karzai, Tahran’dan para aldıklarını doğruladı ancak bunun şahsa değil cumhurbaşkanlığı makamına ödendiğini söyledi.

Kabil’de bir basın toplantısı düzenleyen Karzai, "Evet para çantalar içinde geldi ancak bu şeffaf bir yardım. İran hükümeti bize her seferinde 500 bin, 600 bin veya 700 bin avro vererek yılda iki üç kez yardım ediyor" dedi.
Sıradışı

Gizli İsrail-Filistin belgeleri
24.01.2011
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas yönetiminin, 2008 yılında İsrail'e Kudüs konusunda tavizler verdiği iddia edildi.

Merkezi Katar'da bulunan El Cezire'nin yayımladığı bir belgede, Abbas yönetiminin, İsrail'e, 1967'de işgal ettiği Kudüs'ün içinde ve çevresindeki Yahudi yerleşimlerinin çoğunu ilhak etmesini önerdiği öne sürüldü.
Belgeye göre, Haziran 2008'de Amerikalı, Filistinli ve İsrailli yetkililer arasında yapılan görüşmede dönemin Filistinli üst düzey müzakerecisi Ahmed Kurey'in ''Tarihte ilk kez bu türden bir öneride bulunuyoruz'' diyerek Filistinlilerin, eski lider Yaser Arafat'ın yürüttüğü müzakerelerde böyle bir taviz vermeyi reddettiğini söyledi.
Belgede, Filistinlilerin, açıkça ifade ettiklerinden daha çok taviz vermeye hazır olduğu da savunuldu.
Abbas, geçen haftalarda yaptığı bir açıklamada, Kudüs'ün kaderinin müzakere konusu olmadığını söyleyerek, ''Bizim açımızdan Kudüs konusu tartışılamaz. Kudüs bizimdir'' diye konuşmuştu.
El Cezire, belgenin, İsrail-Filistin barış süreciyle ilgili olarak elde ettiği bin 600 dolayındaki belgeden biri olduğunu bildirdi. gazeteport

'Filistin yönetimi Hamas'a karşı İngiltere'den destek aldı'
26 OCAK 2011

Guardian'ın hafta başından bu yana yayımlamakta olduğu Filistin belgelerinde, Mahmud Abbas liderliğindeki Filistin yönetimin Hamas'la mücadelesine İngiltere istihbaratının katkısına ilişkin ayrıntılar var.

Başmüzakereci Şaaş, belgelerin doğru okunması çağrısı yaptı
İngiliz istihbaratı ve sivil yetkillilerin hazırladıkları planda ''Filistinli güvenlik birimlerinin dışında İsrail istihbaratıyla doğrudan bağlantısı olan bir görev gücü kurulması, Hamas liderlerinin ve orta kademedeki yöneticilerin enterne edilmesi, geçici olarak etkisiz hale getirilmesi, radyo istasyonlarının kapatılması ve bazı cami imamlarının değiştirilmesi'' gibi öneriler dikkat çekiyor.

Doha merkezli El Cezire televizyonunun sızdırdığı 16 bin belge iki yayın kuruluşunun işbirliğiyle eş zamanlı olarak yayınlanıyor.
Guardian belgelerin Filistinli müzakerecilerin İsrail'e verdikleri ödünlere ilişkin çok önemli bilgiler içerdiğinin altını çiziyor.
İsrailli bakan ile ilginç görüşme
Belgeler arasında ayrıca İsrail Savunma Bakanı Şaul Mofaz ile Filistinli İçişleri Bakanı Nasır Yusuf arasında geçen çarpıcı görüşmenin tutanakları da var.
İki yetkili, El Fetih'in silahlı kanadı El Aksa Şehitleri Tugayı'nın üst düzey liderlerinden Hasan el Madun hakkında konuşuyorlar. 2005 yılında geçen konuşmada Mofaz, Yusuf'a, ''Biz kendisinin adresini biliyoruz. Neden öldürmüyorsunuz?'' diye soruyor.
Yusuf'un yanıtı ise, ''Kolay değil, kapasitemiz sınırlı'' oluyor.
Guardian, Madun'un bir kaç ay sonra İsrail tarafından insansız bir hava aracıyla otomobiline düzenlenen saldırı sonunda öldürüldüğünü anımsatıyor.
Filistin yönetimi öfkeli
Filistinli yetkililer, Orta Doğu barış görüşmelerinin gizli belgelerini sızdıran kaynakları arıyor.
İstihbarat servisinin Filistinli müzakerecilere destek veren ofisteki bilgisayarları incelemeye aldığı bildiriliyor.
El Cezire tarafından hafta başında yayınlanmaya başlayan gizli belgeler, Filistin liderlerinin Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkından vazgeçmeye hazır olduğunu ima ediyor.
Geri dönüş hakkından vazgeçilmesi, İsrail'e dönmesine izin verilecek mülteci sayısının ciddi bir şekilde kısıtlanması anlamına geliyor.
Belgeler 'muhtemelen gerçek'
Filistinli liderler, sızıntıların bağlamından koparıldığını öne sürüyor.
Yetkililerin ilk tepkisi ise, sızdırılan belgelerin sahte olduğunu iddia etmek olmuştu.
Başmüzakereci Nebil Şaat belgelerle ilgili yaptığı açıklamada, "Muhtemelen gerçekler. Asıl sorun, bu belgeleri nasıl okuyacağımız" dedi.
Şaat, belgelerden yalnızca üç tanesinin İsrailli müzakerecilere sunulduğunu, kalanların ise iç tartışmalarda kullanıldığını söyledi.
Şaat, belgelerin "her şey üzerinde anlaşılmadan, hiçbir şey üzerinde anlaşılmamıştır" ibaresini içerdiğini belirtti.
Başmüzakereci, tüm noktalar üzerinde anlaşılsa bile, "referanduma sunulmadan, herhangi bir anlaşmanın yasal bağlayıcılığı olmadığını" da ekledi.
Basına sızan Orta Doğu görüşmelerine ilişkin yüzlerce belge, El Cezire televizyonu ve Guardian tarafından yayınlanmaya başlamıştı.
Belgelerden biri, Filistinli müzakerecilerin bir aşamada Doğu Kudüs'ün bir bölümü hariç tamamında inşa edilen Yahudi yerleşim merkezlerini kabullendiklerini ortaya koyuyor.
Belgelere göre, daha önce Filistinlilerin müzakerelerde hiç gündeme getirmedikleri teklif, Filistinli yetkililer tarafından İsrail'e 2008 yılında yapılmış, ama İsrail tarafından reddedilmiş.
İsrail, ayrıca karşılığında da hiçbir şey vermemiş.
Yine aynı belgelere göre, kutsal mekanlardan Mescid-i Aksa ve Kubbet-ü Sahra'yı da kapsayan Harem-üş-şerif'in statüsü konusunda da Filistin tarafı bazı ödünler veriyor.
El Cezire elinde elektronik posta mesajları, İsrail, Filistin ve Amerikalı yetkililerin toplantı tutanaklarına ilişkin 16 bin sayfa gizli belgenin bulunduğunu söylüyor.
BBC

El Cezire Belgeleri

El Cezire'nin yayınladığı ve Filistin Özerk Yönetiminin İsrail'e akıl almaz tavizlerde bulunduğunu ortaya koyan belgelerin kendi ofisinden çıktığı anlaşılınca FÖY'ün Başmüzakerecisi Saeb Erekat istifa etti.

14 ubat 2011
Anadolu Haber

El Cezire, Filistin Özerk Yönetimi’ne (FÖY) ait iç belgelerden oluşan 1700 sayfaya yakın belgeyi ele geçirmiş ve içeriklerini haberleştirmişti.

Belgelerin içeriği, mültecilerin durumundan Doğu Kudüs’ün paylaşılmasına, yerleşimlerin geleceğinden direniş örgütlerine karşı Fetih’in İsrail’le işbirliğine kadar çok sayıda başlıkta, El Fetih’in büyük bir ihanet içerisinde olduğunu gösteriyordu.

Belgelerde ne vardı?
El Cezire'nin açıkladığı belgelerin içeriğine dair soL'da çıkmış olan haberler:
Fetih'ten görülmemiş ihanet
Belgeler büyük ihaneti doğruluyor

Belgeler, El Fetih’i köşeye sıkıştırdı. FÖY’ün İsrail’le görüşmelerdeki başmüzakerecisi, belgelere göre de birçok skandal ifadenin sahibi Saeb Erekat, bu görevinden istifasını açıkladı.

Erekat, istifasının nedenini “Belgelerin kendi ofisinden sızdırıldığının anlaşılması” olarak belirtti.

Seçime gidilecek
El Fetih’in egemenliğindeki FÖY, uzun süredir ülkede seçime gitmiyordu. Ancak Fetih, son gelişmelerin ardından seçim kararı da almak zorunda kaldı. FÖY, Eylül ayına kadar devlet başkanlığı ve milletvekilliği seçimine gideceklerini duyurdu.

Hamas ise Filistin’in iç birliği sağlanmadan ne Gazze Şeridi’nde, ne de Batı Şeria’da seçim yapılamayacağını savunuyor. sol

Hamas'tan İsrail casusu iki kişiye idam
26 Temmuz 2011
Gazze Şeridi'nde yönetimi elinde bulunduran Hamas hükümeti, İsrail için casusluk yaptıkları gerekçesiyle idama mahkum edilen iki Filistinlinin cezalarını infaz etti.

Gazze Şeridi'nde yönetimi elinde bulunduran Hamas hükümeti, İsrail için casusluk yaptıkları gerekçesiyle idama mahkum edilen iki Filistinlinin cezalarını infaz etti.

İsrail adına casusluk yapmakla suçlanan baba-oğul hükümlüler, aralarında Hamas'ın üst düzey liderlerinden, 2004 yılında aracına yapılan bir füze saldırısında hayatını kaybeden Abdülaziz Rantisi de dahil olmak üzere, özellikle üst düzey Hamas liderlerinin hedef alınmasında İsrail istihbaratına bilgi vermekle suçlanıyorlardı.

Söz konusu iki hükümlünün cezalarının infazına karşı temyiz mahkemesine yaptıkları başvurunun, suçlarını itiraf etmeleri nedeniyle reddedildiği de belirtildi. haber1o

'İsrail devletine karşı çıkarak hata yaptık'

30.10.2011
Mahmud Abbas, Birleşmiş Milletler'in 1947 yılında Filistin topraklarını bir Filistin bir de Yahudi devletine paylaştırma planını reddetmekle Arap dünyasının hata yaptığını söyledi.
İsrail'in Kanal 2 televizyonuna konuşan Abbas, "Arap liderliğinin bunu reddetmesi çok büyük, tarihi bir hataydı. Bu bizim ve tüm Arap ülkelerinin hatasıydı. Ama bu hata, onların (İsrailliler) bizi 64 yıldır cezalandırmalarını haklı göstermez." dedi.
haber1001

Mahmut Abbas: “3. İntifada'nın başlamasına izin vermem”
28 Aralık 2012



Filistin’le ilgili tüm hassasiyetlerini yitiren Mahmut Abbas: “Üçüncü İntifadanın Başlamasına İzin Vermem” dedi.


Ramallah yönetiminin başında bulunan Mahmut Abbas, Batı Yaka’da silahlı intifadanın başlamasına izin vermeyeceğini belirterek, bu konuda kendisine bağlı güçlere kesin talimat verdiğini söyledi.

Ramallah şehrinde Siyonist basın mensuplarıyla bir araya gelen Abbas, Batı Yaka’ya silah taşıyacak Hamas üyelerinin kesinlikle tutuklanacağını ifade etti.

Haaretz gazetesine verdiği demeçte seçimlerden sonra İsrail donmuş olan barış sürecini başlatmaz ve yerleşkelerin inşaatını durdurmazsa yönetimi feshedeceğini ve sorumluluğu İsrail hükümetine devredeceğini söyleyen Abbas, “Netanyahu’yu arayıp buraya gelmesini ve yönetimin anahtarlarını teslim almasını isteyeceğim. Netanyahu’nun seçimlerden sonra bu konuda kesin bir tavır alması gerekir” dedi.

Abbas’ın tehditlerinden sonra bir açıklama yapan Siyonist işgal yönetimi eski Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, Abbas’tan hemen tehdidini hayata geçirmesini ve yönetimi bırakmasını istedi.
haber10

Amerika'dan Mahmud Abbas'a 150 Milyon Dolarlık Yardım yaptı
5 Mayıs 2010,



Amerika ve işgal devleti Abbas yönetimi beslemeye devam ediyor.

Siyonist işgal devletiyle Abbas yönetimi arasındaki müzakereler başlamadan önce Amerika tarafından Batı Yaka’daki gayri meşru Abbas yönetimine 2010 yılı bütçesini dengelemesi için 150 milyon dolarlık bir yardım gönderildiği bildirildi.

Bu yardımla son üç yıl içinde Amerika’nın Abbas yönetimine gönderdiği yardım miktarı 650 milyon doları bulmuş oldu.

Amerika büyükelçiliğinin basın bürosu yaptığı açıklamada, 2009’un Aralık ayında Ramallah yönetiminin talebi üzerine 75 milyon dolarlık bir yardımın yapıldığını belirterek, bu yardımlarla Amerika’nın Mahmut Abbas ile Selam Feyyad’ın çabalarını desteklemiş olduğunu ifade etti.

Siyonist gazetelerden Haaretz Ramallah yönetiminin bütçesiyle ilgili olarak yayınladığı raporda, Ramallah yönetimi bütçesinin 1994 yılından bu yana ilk defa iki milyar doları açtığını ve bunun büyük bir kısmının ise güvenlik güçlerine harcandığını ifade etti.

Amerika ve Avrupa’nın gönderdiği yardımlara bağımlı olan Abbas yönetimi kendi halkının çıkarlarını korumak yerine, Amerika ile Siyonistlerin çıkarlarını korumak için çaba harcıyor; kendi halkını ve bu halkın davasını unutmuş para ve makamın hesabını yapıyor.

fiem

Katar’dan Netanyahu’ya 3 milyon Dolarlık bağış
22-01-2013



YDH-Katar’ın Likud Partisi Lideri Benyamin Netanyahu’ya seçim kampanyalarında kullanılmak üzere 3 milyon Dolarlık yardım yaptığı bildirildi.

Arap basınının İsrail Kanal-1 televizyonuna dayandırdığı haberine göre Katar yönetimi, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’ya seçim kampanyalarında kullanılmak üzere 3 milyon Dolar bağışta bulundu.

İsrail Kanal-1 televizyonu, Katar’ın Netanyahu’ya yaptığı seçim bağışını Kadima Partisi Lideri Tzippi Livni’nin iddia ettiğini bildirdi.

Haberde ayrıca Katar’ın “İsrail Evimiz Partisi” Lideri Avigdor Lieberman’ın seçim kampanyası için de 2 milyon Dolar bağışta bulunduğu öne sürüldü.
http://www.ydh.com.tr/

Şeyh -ül şeytan Karadavi
09.05.2013



FİDAN GİBİ GENÇLERİN KANINA GİREREK , SÖZDE FETVA'LARIYLA GENÇ YAŞTA ÖLMELERİNE SEBEB OLAN HOCA BOZUNTUSU MOSSAD AJANI Yusuf El-Kardavi'nin MAHARETLERİNE BAKINIZ :
-Karısı mossad ile ilişkisi olduğunu öğrendiği için karısını boşadı torunu yaşında bir kadınla evlendi.
-Doha da İsrail temsilciliğine çok yakın bir mesafede oturuyor.
-Katil Abd askerinin üslerinin bulunduğu Katar da yaşıyor.
-Kaddafi nin en yakın arkadaşıydı sonra bir gecede Kaddafi için ölüm fetvası verdi.
-Abd askerinin öldürülmesi haram fetvası verdi.
-Hz Muhammed'e (sav) hakaret eden filme gösterilen tepkileri kındaı Abd yi temize çıkarmaya çalıştı.
-Katar emiri gibi bu da İsrail'e ziyaretlerde bulunarak dostluklarını pekiştiriyor.
-Arap baharı adı altında yabancı askerlerin Arap ülkelerini işgal etmesini istedi.
-Suriye yi işgal etmesi için Abd yi davet etti.
-İşgal altındaki Filistin ve Mescid-i Aksa dururken Suriye'ye cihat fetvası verdi.
-Suriye'li İslam alimi Şeyh Ramazan Al Buti için ölüm fetvası verdi.
-Suriye'de el kaide teröristlerinin herkesi öldürmesine fetva verdi.
-Filistin'in bölünmesinde en büyük rolü oynadı.
-Abd-İsrail dostumuz Şii ler düşmanımız diye fitne fetvası verdi.
Böyle uzayıp giden bir liste saray soytarısı Şeyh -ül şeytan Karadavi.

Kaynak: Kahrolsun Siyonizm damn zionizm

Mahmud Zahhar’dan Katar’a sert eleştiri
10-05-2013



Mahmud Zahhar’dan Katar’a sert eleştiriHamas liderlerinden Mahmud ez-Zahhar, Filistin ve İsrail arasında toprak değişimi öneren Katar Başbakanı Hamad bin Casim’i sert sözlerle eleştirdi.

YDH- Kudsu’l Arabi gazetesinin bildirdiğine göre Gazze İslam Üniversitesinde bir konuşma yapan Hamas liderlerinden Mahmud ez-Zahhar, İsrail’le Filistin arasında toprak değişimi öneren Katar yönetiminden Filistin’den ellerini çekmesini istedi.

Mahmud ez-Zahhar, Katar’ın din görevlisi Yusuf el-Karadavi’nin Gazze ziyaretiyle aynı güne denk gelen konuşmasında şunları söyledi.

“Hamad bin Casim’e sesleniyorum, bugünlerde senden bedavadan tavizler ve siyasi saçmalıklar duyuyoruz. Sana ve seninle birlikte Amerika’ya giden heyete diyoruz ki eğer bu sizin görüşünüz ise Filistin meselesinden elinizi çekin. Biz bu meselede sizden daha öncelikli ve daha fazla hak sahibiyiz. Biz, her türlü fedakarlığı göstermeye hazırız ve sonunda da kesinlikle zafere ulaşacağız.

Kudsu’l Arabi gazetesi, Hamas’ın Katar’da yaşayan liderleriyle ciddi görüş ayrılıkları içinde olduğunu belirttiği Mahmud ez-Zahhar’ın toprak değişimi konusunda da şunları söylediğini bildirdi.

“Biz asla her ikisi de biza ait olan toprakların takasını kabul etmeyeceğiz. 1948 yılında işgal edilen topraklar da bize aittir. O halde bize ait olan bu toprakları, 1967’de işgal edilen topraklarla takas etmeyeceğiz. Bu toprakların tamamı Filistinlilere aittir. Biz böylesi bir uzlaşma planını reddediyoruz, bu topraklar orada yaşayan sahiplerine aittir ve bu değiştirilemez bir ilkedir.”
http://www.ydh.com.tr/


En son Ekim tarafından Sal Oca 22, 2013 7:00 pm tarihinde değiştirildi, toplam 3 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Çrş May 13, 2009 11:05 pm    Mesaj konusu: Pakistan Alıntıyla Cevap Gönder

OBAMA YANLARINDA FAKİR KALDI!

18 Kasım 2009
Kuzey Irak'ın Lefin gazetesinden müthiş iddia: Barzani yılda 4.8, Talabani 12 milyon dolar maaş alıyor! Irak liderleri yılda 400 bin dolar kazanan Obama'yı defalarca cepten çıkarıyor

Irak’ın kuzeyindeki Kürt Bölgesel Yönetimi (KBY) ocaktaki seçimler nedeniyle Bağdat’la restleşirken, Kürtler liderlerinin maaşını konuşuyor. Bölgede yayımlanan Lefin gazetesi, KBY Başkanı ve Kürdistan Demokrat Parti’nin (KDP) lideri Mesut Barzani’nin aylık 400 bin dolar, Irak Devlet Başkanı ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) lideri Celal Talabani’nin ise 1 milyon dolar maaş aldığını öne sürdü. Gazete Barzani’nin maaş düzeyi için “Bu rakam ABD Başkanı Barack Obama’nın 1 yıllık maaşına eşit” yorumu yaptı. 50 eyaletten oluşan 307 milyonluk ABD’nin başkanının 33 bin 333 dolar aylık gelirle yılda 400 bin dolar kazandığını hesap eden gazete, Barzani’nin üç ilden oluşan 5 milyon nüfuslu bölgeyi yönettiğini anımsattı. Kürt bölgesinin bütçesi 8 milyar dolar.

Bu hesaba göre, yılda 12 milyon dolar kazanan Talabani ile yılda 4.8 milyon dolar kazanan Barzani dünyada en yüksek maaşı alan liderler. Times gazetesinin Barzani ve Talabani’yi katmadığı en çok kazanan liderler listesi şöyle: Singapur Başbakanı Lee Hsien Loong yıllık 2.4 milyon dolar, Hong Kong Başbakanı Donald Tsang Yum-Kuen 516 bin dolar, Obama 400 bin dolar, İrlanda Başbakanı Brian Cowen 341 bin dolar, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy 318 bin dolar, Almanya Başbakanı Angela Merkel 303 bin dolar. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yıllık yaklaşık 149 bin dolar alıyor. 2005’te Irak meclisinde malvarlığı tartışması sırasında El Zaman gazetesi, başkanın 1 milyon, iki yardımcısı ile başbakanın 500’er bin dolar aldığını yazmıştı. Talabani’nin ofisi ise bu paranın başkanın mahiyetinin maaşlarını da kapsadığını savunmuştu.

Seçim işi zor

Irak’ta 18 Ocak’taki seçimler ise çıkmazda. Barzani’nin bürosu, milletvekili dağılımının adil olmadığını savunup boykota gidebilecekleri’ tehdidi savurdu. Seçim kanununu eksik bulan Talabani’nin Sünni yardımcısı Tarık Haşimi ile Barzani’nin iptal konusunda uzlaştığı iddia edildi.. (dha, Times, El Zaman)
haber10

Pakistan bilmecesi
13 MAYIS 2009, ÇARŞAMBA

ABD Başkanı Obama'nın tehdit sıralamasında ilk sıraya oturttuğu Taliban, Svat Vadisi'nde Pakistan Ordusu ile savaşıyor. Nükleer güç Pakistan'ın başkenti İslamabad'ın 130 km yakınındaki savaş, ülkenin 1947'deki kuruluşundan beri en büyük iç göçe tanıklık ediyor. Svat'taki savaşın başlangıç olduğu belirtiliyor

HÜSNÜ MAHALLİ

Cumartesi günkü yazımda Türk medyasının ilgi göstermediği Pakistan'daki gelişmelere dikkat çekmiştim.

Peşinden bütün gazeteler bu ülkede olup bitenlere geniş yer ayırmaya başladı. Ancak güncel haberlerle yetinen gazeteler henüz ve yeterince bu ülkede nelerin olup bittiğine yönelik detaylı bilgi vermemektedir.
Oysa Afganistan, İran, Hindistan, Çin, Hayber Geçidi üzerinden Tacikistan gibi bölgesel ve uluslararası denge ile politikalar açısından çok önemli beş ülkeye komşu Pakistan’da 1947'deki bağımsızlığından bu yana hep önemli gelişmeler yaşandı.

Bangladeş'in 1971'de bu ülkeden ayrılması bu gelişmelerin en önemlisi idi. Darbeler ve suikastlar ise aralıklı olarak 31 yıl generaller tarafından yönetilen Pakistan'ın olağan yaşam biçimiydi. Mayıs 1998'de ilk Müslüman ülke olarak ilk nükleer bomba denemelerini yaparak Batı'yı endişelendiren ve bu nedenle Amerikan destekli Müşerref'in askeri darbesi ile yeni bir döneme başlayan Pakistan, Sovyetlerin Afganistan'ı işgali ile Batı için çok önemli bir duruma gelmişti zaten. Sovyet Ordusu'na karşı mücadele eden tüm Mücahit grupların liderleri Pakistan'da barınıyor ve CIA tarafından sağlanan silahlar bu ülkenin askeri istihbaratının yardımı ile Mücahitlere ulaştırılıyordu.

Yeni dönemde ZERDARİ
Brejinski'nin o ünlü Yeşil Kuşak projesinin en önemli ayağı Pakistan idi ve ABD bir dönem askeri istihbarat şefi olan General Müşerref'in yardımıyla Taliban'ı burada kurarak Nisan 1996'da Afganistan'da iktidara taşıdı. Usame Bin Ladin de Pakistan üzerinden CIA ve Suudi istihbarat örgütünün yardımı ile Kabil'e yerleşti. 11 Eylül saldırıları ve Afganistan'ın Kasım 2001'de Amerikalılar tarafından işgal edilmesi ise Pakistan için yeni bir süreç demekti.
8 yıl süren bu süreç sonunda başta ABD olmak üzere Batı, Müşerref'in işe yaramadığına ve kendisine verilen 10 milyar dolarlık yardıma rağmen Taliban ve Kaide'ye yönelik Haçlı Seferi'nde üzerine düşen görevleri yerine getirmediğine karar verdi ve öldürülen Benazir Butto'nun rüşvetçi kocası Asıf Ali Zerdari'yi işbaşına getirdi. Pakistan için yeni dönemin ilk işareti buydu.
Nükleer programda büyük payı olan ve bu nedenle Batı'yı kızdıran ılımlı İslamcı eski Başbakan Nevaz Şerif ile hükümet kuran Zerdari kısa bir süre sonra ABD ile varılan mutabakat çerçevesinde iktidarı tek başına ele geçirdi ve ABD ile Batı'nın istemlerini yerine getirmeye başladı.
Barack Obama yönetimindeki Washington da Zerdari'ye destek vererek hem Pakistan hem de Afganistan ile ilgili planlarını uygulamaya koydu. Richard Holbrooke'u bölge ile ilgili özel temsilci olarak atayan Obama'nın Beyaz Saray'a yerleştiği ilk günden itibaren gündeminde hep Pakistan ve Afganistan vardı.
NATO içinde başta Türkiye olmak üzere tüm Batılı müttefikleri ile yakın temas halinde olan Obama, Holbrooke ile Genelkurmay Başkanı Mullen'i ve Merkez Kuvvetler Komutanı David Petreus'u İslamabad ve Kabil'e gönderdi.

HİNDİSTAN ikna edildi
Obama, Pakistan ve Afganistan liderlerini Beyaz Saray'da bir araya getirerek sorunları çözme ve ABD'nin Taliban'a karşı savaşına desteğe çağırdı. Bunun nasıl gerçekleşeceğini yakında göreceğiz. ABD Hindistan yönetimine de baskı yaparak Keşmir'den dolayı geleneksel düşman Pakistan'a yönelik herhangi bir provokasyonda bulunarak Zerdari'yi zor durumda bırakmamasını istedi.

Molla Svat'ta şeriat ilan etti
Pakistan Genelkurmay Başkanı Eşref Keyyani ve Askeri İstihbarat'ın başına atanan General Ahmet Paşa, işe ordu yönetiminde, askeri ve sivil istihbarat içindeki Taliban hatta ılımlı İslamcı Navaz Şerif yanlısı ya da sempatizanı olanları uzaklaştırmakla başladı. İkili aynı zamanda Pakistan sınırları içinde Taliban'a karşı kapsamlı bir savaşın hazırlıklarına başlamıştı. Amerikan casus uçaklarının yardım ettiği binlerce sivil ajanı Taliban'ın yoğun bulunduğu 2700 kilometrelik Pakistan-Afganistan sınır bölgesinde yerleştiren bu ikili, askeri birlikleri de gelişmelere hazırlıyordu.

ABD destekliyor
Tabii Amerikan ordusunun desteği ile. Svat bu işin başlangıcı. Ülkenin çeşitli bölgelerinde ve özellikle Afganistan sınırı boyunca duruma hakim olan ılımlı ve radikal İslamcı grup ve partilerle sürekli problem yaşayan Pakistan yönetimi son olarak 16 Şubat'ta İslamabad'a 100 km. uzaklıktaki Svat bölgesinde radikal İslamcı Molla Sufi Muhammed ile bir anlaşma imzaladı.
Anlaşma gereğince bölgedeki çatışmalar duracak, bölgenin yönetimi Sufi Muhammed ve arkadaşlarına devredilecekti.
Sufi Muhammed ve damadı Molla Fazlullah bu bölgede şeriat kurallarını uygulamaya başladı. Bundan cesaret ve güç alan Taliban militanları bulundukları dağlardan inerek örgütlenme çabasına girdi.
Oysa Molla Sufi Muhammed ile anlaşan Zerdari yönetimi aslında bu ve benzeri dini liderleri Taliban'dan uzaklaştırmayı amaçlıyordu. Taliban destekli ve kışkırtmalı Molla Muhammed, Svat'ın komşusu Malakand'a da yayılma çabası içine girince bu kez işler tümüyle karıştı. Ordu karşılık vermeye başladı ve son bir hafta içinde yüzlerce insan öldü. Ağustos'tan beri en az bir milyon insan da bulunduğu bölgelerden göç etmeye başladı.

AB ve ABD Zerdari için seferber oldu
Pakİstan, ABD'nin Hindistan ile yaptığı anlaşmanın ardından Hindistan ile sınırında bulunan bazı birlikleri çekerek Taliban ile savaşta kullanmaya başladı. ABD ve Batı bununla da yetinmeyerek Asıf Ali Zerdari yönetimine mali desteğini artırmaya başladı. 17 Nisan'da Japonya'nın başkenti Tokyo'da bir araya gelen ABD ve müttefikleri Pakistan'a 5 milyar dolarlık acil yardım kararı aldı. Oysa Zerdari, Taliban'a karşı savaşında ve bu savaşı izleyen yıllar için 30 milyar dolar istiyordu. ABD bunun 12 milyar dolarını ayrıca verebileceğinin sinyalini vermişti. Avrupa Birliği de tarihinde ilk kez başka bir ülkenin terörle mücadelesine destek vermek amacıyla 17 Haziran'da Zerdari ile birlikte bir zirve toplantısı düzenleyecek.

İstihbaratın başına CIA bağlantılı atama
ABD ve Batı, Zerdari'nin iktidarı için dört bir koldan mücadele ederken, Asıf Ali Zerdari de boş durmuyordu.
İşe önceki Devlet Başkanı Pervez Müşerref'in ordu ve ülke yönetiminde çok önemli olan askeri istihbarat içindeki adamlarını temizlemekle başlayan Zerdari, ABD ile iyi ilişkisi bilinen General Eşref Keyyani'yi Genelkurmay Başkanlığı'na atadı. Peşinden CIA ile yoğun teması olan ve İslamcılar'dan hiç hoşlanmayan General Ahmet Paşa'yı askeri istihbaratın (İSİ) başına getirerek bu örgüt içinde Taliban yanlılarının temizlenmesi ve nükleer bombaların Amerikalılarla birlikte güvence altına alınmasını istedi. Eşref Keyyani ve Ahmet Paşa ise Zerdari'nin talimatı ve ABD'nin yol göstermesi ile işlerini çok iyi yapıyor.

Akşam

Hüsnü Mahalli
hmahalli@superonline.com
Şimdi de Pakistan
08 MAYIS 2009

Geçen salı günü Gazze'deki son durumu konu edince 643 mesaj aldım. Bir tek okuyucum 'Bay Mahalli, memleketin bütün meseleleri bitti de yalnız Gazze mi kaldı? Biraz utanman lazım böyle yazı yazmaktan. İşsizlik % 15'leri bulmuş, terör devamlı ensemizde. Senin gibi kapasitesiz tipler Gazze'den başka bir şey bilmez' deyip işi hakarete kadar vardırmıştı.
Ciddiye almadığım bu tür okuyucuları biraz daha kızdırmak amacıyla bugün de Pakistan'daki durumu yazayım dedim.
Türk medyasının neredeyse hiç görmediği bu durum aslında başta ABD olmak üzere Batı'nın domuz gribinden sonra önemsediği en önemli konu.
Sayın okuyucumun dediği gibi Batı'da 'benim gibi kapasitesiz' olanların tümü bugünlerde Pakistan ve Afganistan ile ilgilenmektedir.
Ama kapasiteli olanlar ise müthiş zekalarını çok daha önemli işlerde kullanıyor!
Dönelim konumuza...
Pakistan'da her an iç savaş patlayabilir ya da askerler darbe yapar.
ABD destekli Asıf Zardari yönetimi Taliban güçlerine karşı kapsamlı bir saldırı başlattı. Afganistan ise etnik nedenlerden dolaylı Zardari'ye destek vermiyor. Hindistan ise Afganistan Cumhurbaşkanı Karzai'nin de dolaylı desteğini alarak Keşmir'e verdiği desteğin intikamını almak için Pakistan'ı karıştırıyor.
Benazir Butto'nun eşi olarak devlet başkanlığına seçilen ve aldığı komisyonlardan dolayı '% 10 Zardari' olarak ünlenerek hapis yatan Başkan Asıf Zardari ise Navaz Şerif liderliğindeki 'ılımlı İslamcı' muhalefeti susturmakla meşgul.
Özetle; Pakistan'da durum çok karmaşık ve tehlikeli.
Pakistan böyle olunca Afganistan daha da karışacak demektir.
Başkan Obama'nın Pakistan-Afganistan için görevlendirdiği özel Koordinatör Holbrooke önceki gün Başkan'a sunduğu raporda, 'ABD; Zardari yönetimine yönelik baskılarını artırarak işi daha da ciddiye almalıdır. Pakistan'da bizim hedeflediğimiz istikrar sağlanmazsa Afganistan'da asla başarı sağlayamayız. Zardari de bizden yana olduğunu artık kanıtlamalı ve sorumluluklarını yerine getirmeli' dedi.
Bir gün sonra da Pakistan uçakları Taliban güçlerine karşı çok yoğun ve kapsamlı bir saldırı başlattı. Bu saldırılara Amerikan uçakları da katılıyor.
Başkan Obama ise çarşamba günü Pakistan ve Afganistan liderlerini Beyaz Saray'da bir araya getirerek birlikte hareket etmelerini sağlayacak.
Bu arada Amerikan yönetimi çok ivedi olarak Pakistan ve Afganistan için özel planlar hazırlıyor.
Bu planların en can alıcı tarafı bu iki ülkede mümkün olduğu kadar adam satın almak. Anlaşılan ABD; Pakistan ve Afganistan'daki Taliban'a büyük darbe indirebilmek için bu örgütlerin ılımlılarını satın almayı amaçlıyor. Beyaz Saray bunun için 2 milyar 500 milyon dolarlık özel bir ödenek ayırdı.
ABD aynı şeyi Irak'ta yaptı.
2007 yazında Irak'a ani bir ziyarette bulunan Başkan Bush, Sünni aşiret liderleri ile bir araya gelerek yardımlarını istedi.
Bush, 'Kaide'ye karşı bana yardımcı olun. Ben de size maddi ve manevi destek veririm' dedi.
Başkan Bush aşiret liderlerine dağıttığı yaklaşık bir milyar dolar karşılığında 100 bin civarında paralı asker topladı.
Daha önceleri Kaide ile dayanışma içinde olan Sünni aşiret liderleri bu kez Amerikan ordusu ile birlikte savaşmaya başladı. Bir yıl içinde Kaide'ye büyük zararlar verildi.
Ancak ABD, Irak'tan çekilme planını işletmeye başlayınca bu aşiret liderleri ve dolayısıyla paralı askerler ortada kaldı. Çünkü Şii Maliki hükümeti bunlara ödenmesi gereken toplam 500 milyon dolarlık yıllık maaş ve ödenekleri ödemekten vazgeçti ve bu paralı askerlerin yalnızca %10'unu ordu ve polis örgütü içinde görevlendirebileceğini söyledi. Bunun üzerine izlediğiniz gibi Irak'ta son bir ay içinde patlamalar ve intihar eylemleri tırmanmaya başladı.
Pakistan ve Afganistan'da durum pek farklı olmayacak.
Amerikan yandaşı olan Afganistan ve Pakistan liderleri bir türlü anlaşamıyor. Her iki lider kendi ülkesinde çok zor durumda.
Başta söylediğim gibi; Pakistan ya iç savaşa süreklenir ve parçalanır ya da askeri darbe yaşar. Bu ülkenin nükleer bombaya sahip olmasından dolayı ABD buradaki gelişmeleri yakından ve çok ciddi bir endişeyle izliyor, farklı düzey ve alanlarda müdahale ediyor.
Afganistan'da 7 yıllık Amerikan işgaline rağmen Taliban hızla güçleniyor ve neredeyse ülkenin dörtte üçünü kontrol etmeye başladı. Afganistan'da yapılacak seçimlerin ve ABD ile NATO'nun bu ülkeye yönelik planlarının hiçbir anlamı olmayacaktır.
Afganistan-Pakistan ve dolayısıyla Hindistan denklemini çözmeyen bir Obama doğal olarak İran konusunda ciddi bir adım atamayacaktır. Pakistan, Afganistan ve Irak'a komşu bir İran; Suriye ve Lübnan üzerinden Ortadoğu bölgesindeki hesaplarına zararı dokunacak bir ABD planına yalnız bu coğrafyada değil aynı zamanda Pakistan- Afganistan alanlarında da karşı koyacaktır.
Türkiye ise '% 15'lik işsizliğine rağmen' tüm bu olup bitenlerle yakından ilgilidir.
Kasım 2002'den bu yana Türkiye'nin dış politikasını çok başarılı bir şekilde yönlendiren ve şimdi de bu işi bakan olarak fiilen üstlenen Sayın Davutoğlu Türkiye'yi çok yakından ilgilendiren bu gelişmeleri bakalım ne tür taktik ve stratejilerle göğüsleyecek?
Baksanıza, Başkan Obama bile Pakistan-Afganistan liderlerini şimdiye kadar Türkiye'de üç kez bir araya getiren Davutoğlu'nu taklit ediyor.

Akşam

Arafat'ın Şahadetiyle İlgili Şok Gelişme
14 Temmuz 2009 21:49

Bu iddiala Filistin'i karıştırdı, Abbas'ın istifası isteniyor. İşte tüm dünyanın ilgisini çeken o flaş iddia;

El Fetih'in 4 Ağustos'ta Beytüllahim'de toplanması beklenen 6. kongresi öncesinde, Tunus'taki El Fetih liderlerinden Faruk Kaddumi, Filistin Yönetimi Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın, "Filistin lideri Yaser Arafat'ın öldürülmesinde rol oynadığını" iddia etti.

Kongre'nin "işgal altındaki bir ülkede" toplanmasına karşı çıkan ve Abbas'ın en büyük rakibi olarak görülen Kaddumi, Abbas'ın, "Arafat'ın öldürülmesine yönelik İsrail-Amerikan-Filistin komplosunun" içinde yer aldığını öne sürdü ve Abbas'ı hem Filistin Yönetimi Devlet Başkanlığı'ndan hem de Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) başkanlığından istifaya çağırdı.

78 yaşındaki Kaddumi'nin Amman'da düzenlediği basın toplantısında ortaya attığı iddialarla ilgili haberler Filistin'deki gazetelerde ve Filistin devlet televizyonunda yayımlanmazken, Arap basını ve internet siteleri, iddialara yer verdi.

Bu arada FKÖ, El Fetih ve Kaddumi'nin suçladığı isimler arasında yer alan Muhammed Dahlan'dan suçlamalara ilişkin yanıt geldi.

Abbas henüz konuyla ilgili açıklamada bulunmadı.

Arafat, 2004 yılı sonunda ağır hastalanıp, İsrail tarafının verdiği özel izin ve Fransız hükümetinin gönderdiği bir uçakla Paris'te bir hastaneye nakledilmiş ve orada hayatını kaybetmişti.

Kaddumi, Arafat'ın vefat etmeden önce kendisine, Amerika, İsrail ve Filistinlilerin katıldığı bir toplantının metnini ilettiğini belirtti.

Bu toplantıya İsrail tarafından dönemin Başbakanı Ariel Şaron, Savunma Bakanı Şaul Mofaz, yine o dönemde Gazze Şeridi ve Batı Şeria'daki güvenlik sorumlusu olan, El Fetih'in önemli isimlerinden Muhammed Dahlan ile ABD Dışişleri Bakan Yardımcısının katıldığını ifade eden Kaddumi, tarafların, "Arafat'ı ortadan kaldırma planını tartıştıklarını" öne sürdü.

Arafat'ın bu toplantının metnini kendisine gönderdikten sonra, Arafat'a Filistin'den çıkmasını önerdiğini kaydeden Kaddumi, ancak Arafat'ın kendisine, "Şaron'a meydan okuyacağım ve şehit olarak ölmeye de hazırım" dediğini savundu.

ABBAS'A İSTİFA ET ÇAĞRISI

Bu metnin, El Fetih'in bölünmesine yol açabileceğini de söyleyen Kaddumi, "artık Abbas ile dönüşü olmayan bir yola girildiğini" belirtti.

Kaddumi ayrıca, bu metnin kopyalarını bir yıldan daha fazla bir süre önce Merkez Komitesi'nin birkaç üyesi ile Devrim Konseyi'nin birçok üyesine de gönderdiğini anlattı.

Bazı Arap liderlerine de bu metni ilettiğini, toplu şekilde Abbas'a karşı tavır almalarını istediğini söyleyen Kaddumi, liderlerden, Abbas'ın Filistin Yönetimi'nden uzaklaştırılması için baskı yapmalarını istediğini ifade etti.

Gelişmelerin metnin içeriğini doğruladığını savunan Kaddumi, Abbas'ın Arafat'ın cesedine otopsi yapılmasına karşı çıkmasını buna örnek gösterdi ve Arafat'ın cesedine otopsi yapılması halinde nasıl öldüğünün ve kullanılan zehirin türünün de ortaya çıkabileceğini belirtti.

Abbas'ın, Arafat'ın zehirlenmesi ile ilgili soruşturma açılmasını engellediğini de ileri süren Kaddumi, tüm bunlara ek olarak 2004 yılı Ağustosunda, Dahlan'ın Arafat'ı tehdit edip, istenilen tavizleri vermediği takdirde, Arafat'a meydan okuyacaklarını söylediğini öne sürdü.

Abbas'ı hem Filistin Yönetimi Devlet Başkanlığından hem de FKÖ başkanlığından derhal istifaya çağıran Kaddumi, "Abbas'ın artık El Fetihli olmadığını ve El Fetih üyeliğinin şartlarını taşımadığını, El Fetih'in ilkelerinden uzaklaşıp doğru yoldan tamamen çıktığını" iddia etti.

El Fetihli üst düzey bir yetkili, "Kaddumi'yi en fazla kızdıran kongrenin tarihi olarak 4 Ağustos'un belirlenmesi oldu. Bu Arafat'ın doğum günü. Kaddumi de hem Arafat'ı öldürdüler, hem ismini kullanıyorlar diye düşünüyor ve buna hakları olmadığına inanıyor" diye konuştu.

Öte yandan Kaddumi, El Fetih Merkez Komitesi'ni 20 Ağustos'ta Amman'da toplantıya çağırdığını duyurdu. Bu toplantıda El Fetih'in 6. kongresi ile ilgili sorunların tartışılması bekleniyor.

aktifhaber

Filistin liderlerini, Batı Şeria'da İsrail iç güvenlik servisi koruyor

21 Ağustos 2009 İsrail'in Haaretz gazetesi, Filistin Yönetimi Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile Başbakanı Selam Feyyad'ın, Batı Şeria'da bazı gezileri sırasında İsrail'in iç güvenlik servisi Şin Bet (Şabak) tarafından korunduğunu bildirdi.
Gazete, İsrail ile Filistin Yönetimi arasındaki bir anlaşmaya göre, Abbas ve Feyyad'ın, Batı Şeria'da tamamen İsrail kontrolü altındaki topraklardaki ziyaretleri sırasında, Şin Bet'in VIP güvenlik biriminden bir ekibin kendilerine eşlik ettiğini belirtti.
Haberde, geçen salı Feyyad'ın Nablus çevresindeki bazı kuyuların açılmasına katıldığı tören sırasında, konvoyunda İsrail polisinin bir devriye aracı, İsrail sivil yönetim temsilcileri ile Şin Bet'ten bir cip dolusu korumanın bulunduğu belirtildi.
Mahmud Abbas'ın da İsrail'i ziyaretlerinde konvoyuna Şin Bet'in eşlik ettiği kaydedilen haberde, bunun, Filistin liderini Batı Şeria'da Hamas gibi Filistinli grupların veya aşırı uçların, diğer yandan da İsrailli sağ görüşlü aşırıların saldırılarından korumak amacıyla yapıldığı ifade edildi.
İsrail savunma yetkilileri ile Filistin güvenlik güçleri Abbas ve Feyyad'a uygulanan korumayı doğrularken, Feyyad'ın sözcüsü Cemal Zakkut yorumda bulunmamayı tercih etti.

netgazete

Abbas, Kaddumi'yi görevden aldı

İşbirlikçi Mahmud Abbas, FKÖ'nün dış ilişkiler bölümü başkanı Faruk Kaddumi'yi görevinden aldı.

12 09 2009 15:27

Kaddumi, El Fetih'in Ağustos ayındaki kongresinden önce, Abbas'ı, Filistin lideri Yaser Arafat'ın El Fetih'in İsrail ve ABD'nin işbirliğiyle öldürülmesi komplosuna karışmakla suçlamıştı.
haber101

Zuhri'nin kardeşi işkence ile öldürüldü
14 Ekim 2009, 10:05 Anadolu Haber

Tatbikatın iptal edilmesi 'one minute' krizinin devamı değil. İsrail'in Türkiye'ye teslim etmesi gereken insansız hava aracı Heron'ları teslim etmemesi olduğu ortaya çıktı.

İslamî Direniş Hareketi sözcüsü Dr. Sami Ebu Zuhri bugün yaptığı açıklamada, geçen Nisan ayından beri Mısır zindanlarında tutulan kardeşi Yusuf’un (38) gördüğü ağır işkenceler nedeniyle şehit olduğunu duyurdu.

Ebu Zuhri, Filistin Enformasyon Merkezi’ne bugün (13 Ekim Salı) yaptığı özel açıklamada şunları ifade etti: “Kardeşim Yusuf tutuklu bulunduğu Mısır zindanlarında gördüğü ağır işkenceler sonucu hayatını kaybetti. Mısır güvenlik güçleri kardeşimin bulunduğu zindanı sürekli gözetim altında tuttukları gibi, kimsenin onunla görüşmesine de izin vermiyorlardı.

Kardeşim Mısır güvenlik güçlerinin insanlık dışı işkencelerine maruz kalıyordu. En son gördüğü ağır işkenceler neticesinde beyin kanaması geçirmeye başladı. Mısır güvenlik güçleri Yusuf’un durumu iyi ağırlaşıncaya kadar hastaneye kaldırılmasına izin vermedi. İzin verdiklerinde ise zaten iş işten geçmişti.”

Hamas sözcüsü Sami Ebu Zuhri, kardeşi Yusuf’un geçen Nisan ayında Mısır topraklarına giriş yaparken tutuklandığını, kendisine hiçbir resmi suçlamada bulunulmadan bugüne kadar ağır bir soruşturmaya tabi tutulduğunu ve soruşturmalar boyunca da en ağır işkencelerden geçirildiğini ifade etti.

Timetürk


MAZLUM-DER: MÜBAREK YÖNETİMİ SORUMLUDUR!

MAZLUMDER İstanbul Şubesi, Filistin İslami Direniş Hareketi HAMAS’ın sözcüsü Dr. Sami Ebu Zuhri’nin kardeşi Yusuf'un bugün Mısır'da tutulduğu hapishanede hayatını kaybetmesi üzerine bir basın açıklaması yaptı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi;

Filistin İslami Direniş Hareketi HAMAS’ın sözcüsü Dr. Sami Ebu Zuhri’nin kardeşi Yusuf bugün Mısır’da tutulduğu hapishanede hayatını kaybetmiştir. Yusuf’un şüpheli ölümü, Mısır Hapishanelerini bir kez daha dünya gündemine taşımış bulunmaktadır. Bilindiği üzere, Hüsnü Mübarek yönetimi başta İhvan-ı Müslimin Hareketi mensupları üzerinde olmak üzere tüm muhaliflerine karşı şiddetli bir gözdağı ve korkutma siyaseti yürütmektedir. Çok sayıda muhalif, Mısır hapishanelerine atılmaktadır. Öyle ki, seçimler öncesi gerçekleşen tutuklama kampanyaları sonucu hapishanelerde yer kalmadığı İnsan Hakları kuruluşları tarafından rapor edilmiştir.

El Fetih idaresindeki Batı Yaka’da HAMAS mensuplarına reva görülen muamelenin bir benzerinin Mısır tarafından HAMAS mensuplarına yapıldığı uzun bir süredir gündemdeydi. Mısır yönetimi Gazze savaşı sırasında uyguladığı Refah kapısını kapatma politikasıyla Filistinlilere karşı olan tutumunun bir benzerini Sami Ebu Zuhri’nin kardeşine de göstermiştir.

İslamî Direniş Hareketi sözcüsü Dr. Sami Ebu Zuhri bugün yaptığı açıklamada, geçen Nisan ayından beri Mısır zindanlarında tutulan 38 yaşındaki kardeşi Yusuf’un gördüğü ağır işkenceler nedeniyle şehit olduğunu duyurdu.

Kardeşi Yusuf’un geçen Nisan ayında Mısır topraklarına giriş yaparken tutuklandığını, kendisine hiçbir resmi suçlamada bulunulmadan bugüne kadar ağır bir soruşturmaya tabi tutulduğunu ve soruşturmalar boyunca da en ağır işkencelerden geçirildiğini ifade eden HAMAS sözcüsü Ebu Zuhri: “Kardeşim tutuklu bulunduğu Mısır zindanlarında gördüğü ağır işkenceler sonucu hayatını kaybetti. Mısır güvenlik güçleri kardeşimin bulunduğu zindanı sürekli gözetim altında tuttukları gibi, kimsenin onunla görüşmesine de izin vermiyorlardı.

Kardeşim Mısır güvenlik güçlerinin insanlık dışı işkencelerine maruz kalıyordu. En son gördüğü ağır işkenceler neticesinde beyin kanaması geçirmeye başladı. Mısır güvenlik güçleri Yusuf’un durumu ağırlaşıncaya kadar hastaneye kaldırılmasına izin vermedi. İzin verdiklerinde ise zaten iş işten geçmişti” şeklinde açıklama yaparak, Yusuf’un ölümünden Mısır Hükümetini sorumlu tutmuştur.

MAZLUMDER olarak, Mısır Hükümeti’ni, önce “din ve vicdan hürriyeti” ile “düşünce ve ifade özgürlüğü” kısıtlanan, daha sonra özgürlüğü elinden alınarak cezaevine atılan Yusuf’un işkence edilmek suretiyle öldürüldüğü iddialarını araştırmaya, sorumluların cezalandırılması için yargı önüne çıkarmaya ve tüm cezaevlerini kapsayacak şekilde şeffaflık sergilemeye çağırıyoruz.

MAZLUMDER İstanbul Şubesi olarak; “yaşam hakkı”nın kutsallığına inanan herkesi duyarlı olmaya ve Mısır Hükümeti’ne tepki göstermeye çağırıyoruz.

MAZLUMDER İstanbul Şubesi

28 Ekim 2009 20:45
New York Times Gazetesi, Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai'nin kardeşinin Amerikan istihbarat örgütü CIA'dan maaş aldığını [img]yazdı.
http://www.haber10.com/images/news/184211.jpg[/img]
Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai'nin (solda) kardeşi Ahmed Veli Karzai'nin sekiz yıldır CIA'den maaş aldığı öne sürüldü.

WASHINGTON - Gazetenin, önceki ve şimdiki Amerikalı yetkililere dayandırarak verdiği haberde, Afganistan'ın afyon ticaretinde rol oynadığı belirtilen Ahmed Veli Karzai'nin son 8 yıldır CIA'dan maaş aldığı kaydedildi.

Karzai'nin, Kandahar kenti ve çevresinde, CIA'in talimatı doğrultusunda operasyonlar düzenleyen Afgan milis gücüne asker alınmasına yardım etmek gibi hizmetler için bu maaşı aldığı belirtildi.

Gazeteye demeç veren Ahmed Veli Karzai, ABD'li sivil ve askeri yetkililerle işbirliği yaptığını, ancak uyuşturucu ticaretiyle ilgisi olmadığını ve CIA'dan maaş almadığını söyledi. CIA ise haberi ne doğruladı, ne de yalanladı.

New York Times, istihbarat örgütünün Karzai ile mali bağlarının ve onunla iş ilişkilerinin Obama yönetimi içinde derin anlaşmazlıklara neden olduğunu da yazdı.
haber10

24 Kasım 2009 06:40
Atalay: Kuzey Irak istihbarat teşkilatını İsrail kurdu ve eğitti

İçişleri Bakanı Beşir Atalay, AK Parti'nin Kızılcahamam kampında Kuzey Irak'la ilgili çok ilginç bir bilgi açıkladı.

İçişleri Bakanı Beşir Atalay, AK Parti'nin Kızılcahamam kampında Kuzey Irak'la ilgili ilginç bir bilgi açıkladı.
Atalay, PKK'nın ortadan kaldırılması için K. Irak'la yaptıkları görüşmeleri anlatırken "Beni en çok üzen olay ise Kuzey Irak istihbarat teşkilatını İsrail'in kurması ve eğitmesidir" dediği ortaya çıktı.

Mahmur’dan dönüş

Kuzey Irak'ta MOSSAD tarafından eğitimler verildiğine ilişkin iddiaların olmasına rağmen İçişleri Bakanı Atalay bu iddiaları resmi ağızdan ilk defa doğrulamış oldu. MOSSAD'ın Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’ne ait istihbarat teşkilatını merkezi Irak hükümetinin istihbarat teşkilatından ayrı olarak kurduğu belirtiliyor.
Kaynak: Bugün

İşgal altındaki Filistin'in güzellik yarışması

08 Aralık 2009 Filistin'de ülkenin ilk güzellik yarışması düzenleniyor. Başvuran 200 genç kız arasından seçilen 85'inin katılacağı elemelerden sonra, güzellik yarışmasının finali 26 Aralıkta Batı Şeria'nın merkezi konumundaki Ramallah'ta yapılacak. "Miss Palestine 2009"u bekleyen ödüllerden biri de Türkiye'ye 10 günlük gezi.
Yarışmayı düzenleyen "Trip Fashion Company"nin direktörü Salva Yusuf'un verdiği bilgiye göre, bu tür bir yarışma Filistin için bir ilki oluşturuyor. Batı Şeria'dan Yeşil Hattın içinde yer alan tüm topraklardaki Filistinlilere açık olduğunu belirttiği yarışmaya Gazze'den herhangi bir katılım olmadığını kaydeden Yusuf, Gazze ile Batı Şeria arasındaki bölünme ve Gazze üzerinde uygulanan abluka nedeniyle bunun mümkün olmadığını anlattı.
Yusuf, yarışmanın duyurulmasıyla birlikte 200 başvuru aldıklarını, bunların arasından 85'ini kabul ettiklerini bildirdi. Kabul edilenlerin 32'sinin Batı Şeria'dan, 26'sının da Yeşil Hat içindeki bölgelerden geldiğini söyleyen Yusuf, yarışmacıların çoğunun Ramallah'tan olduğunu ifade etti.
Güzellik yarışmasının elemeleri 10 Aralıkta başlayacak ve finaller için 5 yarışmacı belirlenecek. 5 Filistinli güzel arasından "Miss Palestine" ise 26 Aralıkta seçilecek. Yarışmada Filistinli güzeller 4 ayrı elbise giyecek, ancak gelenek ve görenekler dikkate alınarak mayolu geçişler olmayacak. 18-22 yaşları arasındaki yarışmacılarda jürinin birinciyi belirlemede en önemli kıstaslarının eğitim düzeyi, kişilik ve dış güzellik olduğu da kaydedildi.
Yarışmanın Filistin Ulusal Yönetiminden de büyük destek gördüğünü ve bazı yerel şirketlerin maddi katkısından yararlandıklarını söyleyen Salva Yusuf, birinci seçilecek Filistinli genç kıza bir firma tarafından otomobil ve Türkiye'ye 10 günlük bir gezinin yanı sıra 10 bin İsrail Şekeli (yaklaşık 4 bin TL) para ödülü sağlandığını da vurguladı.
Öte yandan, Hamaslı milletvekillerinden Filistin Alimler Birliği Başkanı Şeyh Hamid El Beytavi, Batı Şeria'da güzellik yarışması düzenlenmesini ve "bu garip olaya" Filistin Yönetiminin destek vermesini kınadı.
Şeyh Beytavi, böyle bir organizasyonun şeriat yasalarıyla ve Filistin halkının değerleriyle çeliştiğini savundu.
"İşgal altındaki bir halkın böyle ahlaksız bir organizasyona gitmesinin mantıklı olmadığını" söyleyen Şeyh Beytavi, Filistin halkını bu tür olayları reddetmeye, Filistinli kadınları da boykot etmeye çağırdı. netgazete

Hüsnü Mahalli
Hep aynı oyun

İstanbul ve Londra'da saatlerce konuşup Taliban ile barışmanın yollarını arama kararı alan ABD ve müttefiği NATO'cu ülkeler ve onların kuklası Karzai daha bir ay geçmeden sivilleri de hedef alan büyük bir saldırı başlattı. Afganistan'da bunlar yaşanırken ABD ve müttefiği Batılılar bizimle alay edercesine İran'ı da ihmal etmiyor.

Hep aynı oyun...

Kocasını hasta yatağında bırakarak pazar günü Katar'ın başkenti Doha'ya giden ABD Dışişleri Bakanı Bayan Clinton, Başbakan Erdoğan ve Katar Emiri ile görüştükten sonra dün Cidde'de Suudi Kral Abdullah ile bir araya gelerek İran'a yönelik Amerikan planlarına destek istedi. Amerikan Genelkurmay Başkanı Mullen ise İsrail'deydi. Mullen ve ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Pertraeus bu hafta boyunca Körfez ülkelerini ve Mısır'ı ziyaret ederek ABD'nin İran'a yönelik olası askeri operasyonlarını anlatacak ve bu ülke liderlerine milyarlarca dolarlık Amerikan silahı almalarını isteyecek ya da emredecekler. İsrail Başbakanı Netanyahu ise Moskova'da Ruslardan BM Güvenlik Konseyi'nde İran'a verdikleri destekten vazgeçmelerini istedi. Clinton ise Suudi Kral'dan petrol ihtiyacını büyük ölçüde İran'dan karşılayan Çin'e petrol vermesini istediği söyleniyor. Böylece Pekin nisanda BM Güvenlik Konseyi'nde İran'a yönelik yeni ambargo kararlarını veto etmeyecek.

Hep aynı hikaye...

8 yıllık Bush iktidarı döneminde İran'a yönelik benzer hikayeler duymuştuk. Daha sonra kendilerinin bile yalan olduğunu itiraf ettikleri iddialarla Irak'ı işgal eden Bush ve Blair yönetimindeki ABD ve İngiltere anlaşılan benzer yalanlarla şimdi de İran'a yönelik yeni bir tezgah peşindeler. Oysa cumartesi günü anlatmaya çalıştığım gibi bu tezgahın esas oyuncusu İsrail'dir. Hep yok edilme korkusuyla yaşayan İsrail bölgede kendisinden başka bir ülkenin nükleer silaha sahip olmasını istemiyor ve kendince buna asla izin vermeyeceğini söylüyor. İsrailliler kendi devletlerini kurmadan hatta Amerikalılar Hiroşima ve Nagazaki halkı üzerine atom bombalarını atmadan önce bile bölgede en vurucu güce sahip olmaları gerektiğini söylemişlerdi. İsrail'in kurucusu ve stratejik müttefiği ABD ise tüm bölgesel politikalarında hep bu yönde davranmış, Tel Aviv'in nükleer güç olması için elinden geleni yapmış ve bölgede başka ülkelerin benzer güce sahip olmasını engellemeye çalışmıştır.

Örneğin İsrail'e de ilk nükleer reaktörü satan Fransa'dan ilk nükleer reaktör almayı başaran Baba Butto Amerikan destekli bir askeri darbe ile 1976'da iktidardan uzaklaştırılmış ve sonra da idam edilmişti.

Yani Butto bir Müslüman ülke lideri olarak Pakistan'ın nükleer güce sahip olma çabasının bedelini çok ağır ödedi. ABD ve İsrail bununla da yetinmeyerek her ikisini dinlemeyen ve Butto'nun yolunda devam ederek ilk nükleer bomba denemesini 1996'da yaptıran Başbakan Nevaz Şerif'i de askeri darbe ile iktidardan uzaklaştırmş ve geleneksel düşman Hindistan'ın nükleer ülke olması için gereken her türlü desteği vermiştir.

Peki durum bu denli açık ve net olmasına karşın nasıl oluyor da bazıları hala bu tür Amerikan ve Batı oyunlarına inanıyor. Ya da nasıl oluyor da ABD ve müttefiği Batılı ülkeler bazı bölge ülke liderlerini kendi tezgahlarında rol almaya ikna edebiliyor?

Her şey ortada...

ABD ve müttefiği Batılı ülkeler, Başbakan Erdoğan'ın dediği gibi 'Fok balıklarının avlanması karşısında ayağa kalkıyor ama İsrail'in fosfor bombaları ile öldürülen Filistinli çocuklar karşısında vicdanı rahat, sesini çıkarmıyor.'

ABD ve müttefiği Avrupalı ülkelerin İran konusundaki ikiyüzlülüğünü cumartesi günü anlatmıştım. Batılılar sorunların çözümünde samimi olsaydı 17 yıldır Ermeni işgali altındaki Karabağ ve Azeri topraklarının geri verilmesi için bir adım atabilirlerdi.

Yok eğer bu çok zor bir sorun diyorlarsa o zaman çok daha kolay bir konu olan Kıbrıs'a el atabilir ve Rumlara 'Yeter artık gelin Türklerle birlikte ve eşit bir şekilde yaşayın' diyebilirdi. Ama bunu yapmadıkları gibi önce Amerikalılar BM Güvenlik Konseyi'nde KKTC'yi tanımayı yasaklayarak ambargo kararı aldırdı peşinden Avrupalılar yalnızca Rumları AB'ye alarak Türkiye ile Müslümanlarını 'çok sevdiklerini' kanıtladılar!

Filistin dramını unutsak bile Bosna'da Sırp katliamlarına destek veren, Irak ve Afganistan'ın işgalini birlikte tezgahlayan Batılılar şimdi aynı oyunu İran'a karşı oynamaya hazırlanıyor. Hem de yanlarına sözde Müslüman ülkelerin liderlerini alarak!

Türkiye'ye düşen görev şimdiye kadar olduğu gibi bu oyunu bozmaktır. Davutoğlu'nun bugün Tahran'da konuşacağı İranlı liderlerin sorumluluğu ise Ankara ile hareket etmek ve

ona yalnızca nükleer program değil,

tüm bölgesel konularda yardımcı olmaktır.

Akşam

Etiketler: İşbirlikçi Mahmud Abbas, FKÖ, El Fetih, Yaser Arafat, Filistin

01 Mayıs 2010 22:41
Filistn Tv'de Başörtüsü Yasağı!
Filistinliler şok bir yasakla sarsıldı! Filistin televizyonu neden başörtüsünü yasakladı?

Dünyanın dört bir yanından gelen başörtü yasağı haberleri bir yana Filistin’den gelen yasak haberi adeta kanları dondurdu.

Mazlum Filistin halkına bir darbe de Ramallah Sultasının televizyon kanalından geldi.

Kanala başvuruda bulunan ve her türlü yeterliliğe sahip bayanlar başörtüleri nedeniyle işe alınmadı. Kanalın idaresi İslam düşmanlığıyla bilinen Yasir Abdurabbeh’in elinde.

Filistin TV ve Uydu kurumuna yakınlığıyla bilinen bazı kaynaklar, Mahmut Abbas tarafından atanan Televizyon ve Radyo Heyeti sorumlusu Yasir Abdurabbeh, başörtülülerin televizyonda çalışmak üzere kesinlikle alınmayacağı yönünde sıkı talimatlar çıkardı.

Aynı kaynakların ifadesine göre iş başvurusunda bulunan birçok başörtülü bayan, gerçek manada tesettür kıyafeti içinde olmamalarına, sadece başlarını örtmelerine, tecrübelerine ve yeterliliklerine karşın göreve alınmadı. Başvuruda bulunanlara, televizyonda başörtülülerin görevlendirilemeyeceğine dair talimat bulunduğu resmi yolla bildirildi.

Filistin Televizyonu’na iş başvurusunda bulunanlardan biri, başta her şeyin yolunda gittiğini ancak daha sonradan kendisine başörtüsünün televizyonda işe başlamasının önünde bir engel olarak durduğunu bildirdiklerini, bu yönde kesin talimatlar olduğunu söylediklerini açıkladı.

Ramallah Sultası’nın resmi televizyonu olan Filistin Televizyonu’nda, Yasir Abdurabbeh idaresinin başına geldiğinden beri büyük yapısal değişiklikler görüldü. Kendi stratejisini televizyona dayatmaya çalışan Abdurabbeh bundan önce: “Eğer bu hususta imkanlar benim elimin altında olsaydı televizyona bundan önce girmiş başörtülüleri de televizyonda bırakmaz, onların ekrandan halkın karşısına başörtüleriyle çıkmalarına izin vermezdim” demişti.

Yasir Abdurabbeh, Filistin’de tartışmalara yol açan bir şahsiyet olarak görülüyor. Çalıştığı her alanda din olgusuna karşı savaşında radikalliğiyle biliniyor. Abdurabbeh aynı şekilde İslami hareketlere de şiddetle karşı çıkıyor. Bu da uzlaşma önündeki engellerden biri sayılıyor.
aktifhaber

Mahmut Abbas yine İsrail'i sevindirdi
26 Mayıs 2010
KAHİRE- Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Filistin'in özgürlük mücadelesi olan İntifada hareketini "büyük hata" olarak niteledi. Abbas, Filistin eski Lideri Yaser Arafat'ın da İntifada'yı istemediğini savundu.

Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas, Mısır televizyonuna yaptığı açıklamada İsrail'e karşı gerçekleştirdikleri 2. İntifada'nın en büyük hatalarından biri olduğunu söyledi. Abbas, Filistin'in efsanevi lideri Yaser Arafat'ın ikinci intifadayı istemediğini; ancak buna engel olamadığını ifade etti. habertaraf

ABD, Mısır-Gazze sınırına sensör yerleştirdi
8 Haziran 2010


Tünellerle mücadele etmek amacıyla ABD'nin Mısır-Gazze arasında sınırına yerleştirdiği uyarıcı sensörlerin kurulması işlemlerinin tamamlandığı belirtildi.

Filistin Ma'an Haber Ajansı'na göre geçtiğimiz yılbaşından beri sensörlerin yerleştirilmesiyle ilgilenen 4 Amerikalı uzmanın birkaç gün ülkelerine döndü.

Ancak uzmanların bu sensörlerin nasıl kullanılacağı konusunda Mısırlıları eğitme konusunu yarım bıraktıkları ifade ediliyor.

Mısır ve Gazze arasındaki 13.5 kilometrelik Filadelfi Koridoru'nun altından uzunlukları 500 metre ile 2 kilometre arasında değişen tünellerle Gazze'ye kaçak yollardan materyal sokuluyordu.

Ancak İsrail'in şikayet etmesi ve ABD'nin de önerisiyle geçtiğimiz yıl başından itibaren Mısır hem sınıra duvar örmeye başlamış ve hem de toprak altına, tünel kazınmasını önleyecek, hatta tünellerden mal sevkiyatını haber verecek sensörler yerleştirmeye başlamıştı.

İsrail'in Gazze'yi terk ettiği 2005 yılından itibaren sayıları hızla artan tünellerin sayısının 2008 yılı sonunda başlayan Gazze Savaşı öncesi 3 bine kadar ulaştığı tahmin ediliyor.

Mısır, önümüzdeki günlerde ABD'li uzmanların gerçekleştireceği ziyaretlerle hem Mısırlıların eğitimini gerçekleştireceklerini ve hem de sensörlerin nasıl tamir edileceklerini göstereceklerini belirtiyor.

Her 600 metreye yerleştirilen 2 ana ve 18 tali sensör bulunuyor ve her bir sensör 10 metre uzunluğunda dikey inen bir kablonun ucuna takılı.

Tali sensörlerde toplanan mesajlar ana sensöre iletilecek ve buradan da alınacak çıkışlarla yer altı hareketleri takip edilecek.

Mısır'ın ördüğü çelik duvarın halihazırda işe yaramadığı, şu ana kadar 450 tünelin bu çelik duvarların delinmesiyle faaliyete geçtiği belirtiliyor. habertaraf

12 TEMMUZ 2010
İsrail gazetesinden ilginç iddia

Haaretz gazetesinin haberinde çarpıcı bir iddia ortaya atıldı...
İsrail İç Güvenlik Servisi'nin (Şin Bet/Şabak) Başkanı Yuval Diskin'in, Cenin'de bir gün için Filistin yönetimi güvenlik kuvvetlerince misafir edildiği yazıldı.

Diskin'in ziyaretinin, İsrail ile Filistin yönetimi arasında güvenlik bağlarının güçlendirilmesini amaçladığı belirtiliyor.

Haaretz gazetesinin haberine göre, Diskin ile birlikte Şin Bet'in diğer üst düzey yetkililerinin ziyareti, son aylarda yapılan bu tür ziyaretlerin ikincisi. Diskin'in yanı sıra bazı üst düzey İsrail ordusu yetkililerinin, daha önce de Batı Şeria'ya çeşitli defalar ziyaretlerde bulundukları, Ramallah'ta Mukata başkanlık sarayında Filistin güvenlik servislerinin yetkilileri ve üst düzey Filistinliler'le bir araya geldikleri belirtiliyor.

Ziyaretin, iki taraf arasındaki mutabakat doğrultusunda kamuoyuna resmen duyurulmadığı da haberde yer aldı.

Diskin'in, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Filistin yönetimi liderliği arasında temasları yürütmesinin yanı sıra, İsrail Başbakanı adına Filistinliler ile güven artırıcı önlemlerle ilgili çalışmaları koordine ettiği de ifade edildi.

Yuval Diskin'in ziyaretinin, İsrail'in önümüzdeki haftalarda geçilmesini hedeflediği doğrudan görüşmelere yönelik güven artırıcı adımlar çerçevesinde, Batı Şeria'da Filistin güvenlik güçlerinin kontrolüne devri planlanan yeni bölgelerle ilgili olduğu da belirtildi.

Haaretz, Şin Bet yetkililerinin, Diskin'in Batı Şeria ziyareti ile ilgili habere herhangi bir yanıt vermekten kaçındığını ancak Filistin yetkililerinin, Diskin'i geçen hafta Cenin'de misafir ettiklerini doğruladığını da kaydetti.

Cenin'de güvenlik tümüyle Filistin yönetiminin kontrolünde bulunuyor. Cenin'de işlenen suçlarda da önemli düşüş sağlandığı vurgulanıyor.

Birkaç hafta önce de İsrail ordusunun Batı Şeria'daki komutanlarından Tuğgeneral Nitzan Alon'un Ramallah'ta, Filistin güvenlik güçlerinin karargahını ziyaret ettiği, Merkez Komutanı Tümgeneral Avi Mizrahi'nin de Filistinli meslekdaşlarıyla Kalkilya'ya bir ziyarette bulunduğu haberde yer aldı.

Filistin tarafının ise, halen güvenliğin kısmen İsrail'in elinde bulunduğu B bölgeleri ile tümüyle elinde tuttuğu C bölgelerinde Filistin güvenlik güçlerinin faaliyetleri ile koordinasyonda sorunlar bulunduğunu ifade ettiği belirtildi.
Akşam

PARANIN DİNİ İMANI...
17 Aralık 2010

Dünyanın en pahalı Neol ağacı, Birleşik Arap Emirlikleri'nden Abu Dabi'deki bir otelde sergileniyor. 11 milyon dolara mal olduğu söylenen ağaç, değerli taşlarla süslendi.

Hıristiyan dünyanın en zenginleri başaramadı.

Bu yıl dünyanın en pahalı Noel ağacını nüfusunun çoğu Müslümanlardan oluşan Birleşik Arap Emirlikleri'nde dikildi.
En pahalı Noel ağacı Abu Dabi'deki bir otelde sergileniyor.
11 milyon dolara mal olduğu söylenen ağaç, değerli taşlarla süslendi.
Emirates Palace adlı otelin Genel Müdürü Hans Olbertz, ağacı 10 bin dolara aldıklarını, pazarlama bölümünün tavsiyesi üzerine ağacı mücevherle süslediklerini söyledi.
Olbertz, her yıl bir Noel ağacı süslediklerini belirterek "Bu yıl farklı birşey yapmak istedik" diyor.
Petrol zengini Birleşik Arap Emirlikleri'nde nüfusun büyük çoğunluğu Müslüman.
Ancak Olbertz, Noel ağacıyla, halkın hassasiyetlerine saygısızlık yaptıklarını düşünmediklerini söylüyor. Olbertz, "Burası çok liberal bir ülke diyor"
Hans Olbertz, dünyanın en pahalı Noel ağacı olarak Guinnes Rekorlar Kitabı'na geçmek istediklerini belirtiyor.
13 metre boyundaki ağacın üzerinde kolyeler, bilezikler ve saatlerin yanı sıra 181 elmas, inci, zümrüt ve safir taş var.
Ağaç, 302 yataklı lüks otelin altın kaplı lobisinde sergileniyor.
Noel ağacı için otelde özel güvenlik önlemleri alındı.

www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2010/12/101216_chrismas_tree.shtml

Tutuklulara En İğrenç İşkenceler Yapılıyor
Er-Reşak, Batı Yakadaki tutuklamaların kadınları da içine alacak şekilde genişlediğine dikkat çekti

22 Aralk 2010
Anadolu Haber

İslamî Direniş Hareketi (Hamas) Siyasi Birim üyesi İzzet Er-Reşak, Ramallah yönetiminin Batı Yaka’da Hamas mensuplarına karşı baskıcı tutumunu sürdürdüğünü belirterek, yapılan baskı, tutuklama ve işkencelerin Ramallah’a bağlı güçlerin ahlaki ve insani olarak ne kadar düştüklerini gösterdiğini ifade etti.

Er-Reşak bu açıklamalarını, Hamas’ın Batı Yaka’da mensuplarına karşı yapılan baskınların artması ve tutukluların sürdürdüğü açlık grevinin kritik bir aşamaya gelmesinin ardından Suriye’nin başkenti Şam’da düzenlediği basın toplantısında ifade etti.

Batı Yaka’da devam eden tutuklama kampanyasının kadınları da içine alacak şekilde genişlediğine dikkat çeken Er-Reşak, Feyyad’ın tutuklulara karşı en iğrenç işkenceleri uyguladığını söyledi.

Hamas mensuplarına karşı sürdürülen tutuklama ve işkence kampanyasının Fetih’in iç diyalog konusunda samimi olmadığını ortaya koyduğunu belirten Er-Reşak, Hamas’ın yapılan görüşmelerin tutuklulara yapılan işkenceye kılıf yapılmasını asla kabul etmediğini belirtti.

fiem

"En büyük suç ihanettir'"
Oğuz Gürses
4 OCAK 2011


Dahlan İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ile.. (*)

"Abbas'a darbe mi planlıyor?"

BBC'nin haber başlığı yukarıdaki gibi.

Habere göre...

Yaser Arafat'ın şehid edilmesinin baş şüphelilerinden biri olan Muhammed Dahlan, Mahmud Abbas'ı devirme planları yaptığı iddiasıyla Filistin yönetimindeki görevlerinden azledildi.

Merkez Komite üyeliği askıya alınan Dahlan hakkında soruşturma başlatılırken, kendisi iddiaları reddediyor.

75 yaşındaki Abbas'ın görev süresi geçen yıl sona ermişti, ancak HAMAS'ın seçimleri kazanacağı korkusuyla seçim ilan edilemediği için, başkanlığa hukuksuz olarak devam etmesine göz yumuluyor..

İsrail'le müzakere sürecinde Abbas'ın liderliği de İsrail'le Filistin arasındaki barış görüşmeleri de açmaza girmiş durumda.

Filistin siyasi hareketi içinde de Abbas'ın liderliğine ilişkin eleştiriler uzun zamandır yüksek sesle dile getiriliyordu.

Bu eleştirileri kervanına yeni bir isim daha katıldı:Muhammed Dahlan...

Dahlan Filistin Lideri Arafat'ın şehid edenler arasında ismi geçen bir hain...

Dahlan'ın Abbas'tan daha açık bir israil işbirlikçisi olduğu biliniyor.


Dahlan İsrail Savunma Bakanı Mofaz ile birlikte....

Demek ki AB-D emperyalizmi yaşlanan ve iyice yıpranan Abbas yerine kendisine daha sadık olacağına inandığı Dahlan'ı getirmeye niyetli...

Abbas ise yağlı kemiklere alıştığı için koltuğu bırakmamakta direniyor.


Norman G. Finkelstein çizgisinden Abbas ve Dahlan....

Gazze'de 2007'ye kadar Filistin Kurtuluş Örgütü'nün etkin isimlerinden biri olan Dahlan, el Fetih’in güvenlik birimlerinin başındayken Hamas'la giriştikleri, Gazze'yi iç savaşın eşiğine getiren mücadeleyi kaybedince Gazze'den can havliyle kaçarak canını zor kurtarmıştı..

Batı Şeria'dan gelen son haberler, Dahlan'ın el Fetih'teki merkez komite üyeliğinin de askıya alındığına işaret ediyor.

İddia, Abbas'a yönelik darbe hazırlığı. Dahlan, BBC'ye yaptığı açıklamada darbe planı iddialarını reddetse de, Mahmud Abbas, iddiaları ciddiye almış görünüyor.

Abbas hainliğin ne demek olduğunu biliyor, çünkü kendisi de halkına ihanet eden bir hain.

Bu yüzden herhangi bir risk almak istemeyen Abbas, Dahlan'a yakın olan televizyon istasyonuna ait büroları kapattı ve güvenlik önlemlerini artırdı.

Abbas'ın ayrıca Muhammed Dahlan'ın milyonlarca dolarlık servetini de kapsayabilecek bir zimmet soruşturması da başlattığı haberleri geliyor.

Bu tür adımların Filistin yönetiminde liderlik değişimin engellemeye tek başına yetmesi beklenemez.

Zira, Abbas ne yaparsa yapsın son karar her iki hainin de tasmalarını tutan emperyalist efendilerinin olacaktır...

Şurası kesin Abbas veya Dahlan veya benzeri bir başka hain Yiğit Filistin halkını asla temsil etmeyecek ve eninde sonunda ihanetlerinin bedelini ödeyeceklerdir.

Görünen o ki, Abbas yolcudur...

Dahlan'ın ise ihanetini ne kadar sürdğüreceği meçhul...

Kumandan Carlos'un dediği gibi: "En büyük suç ihanettir. Vatanına ihanetin, prensiplerine ihanetin, Allah’a ihanetin cezası çekilmelidir'" (**)

Kahraman Filistin halkı bu hainleri nasılsa tepeleyecek ve emperyalizme karşı sürdürdüğü şanlı mücadelesini zaferle taçlandıracaktır.

Dipnot:

* Metin içindeki fotoğraflar Dünya Bülteni'nden iktibas edilmiştir.

** Bkz: http://entellektuel.s4.bizhat.com/viewtopic.php?t=2360

Kaynak: http://www.millibirlikruhu.blogspot.com/

Hizbullah lideri Nasrullah Saad Hariri'yi Batı'nın uzantısı olmakla suçladı
22 Ocak 2011
Hizbullah lideri Saad Hariri'yi Batı'nın uzantısı olmakla suçladı.

Hizbullah lideri Hasan Nasrullah, gelinen süreçteki durumdan dolayı Saad Hariri ve mensubu olduğu grubu suçladı. Hasan Nasrullah, sekiz bakanın istifasıyla hükümetin düşürülmesinden sonra yaptığı ilk açıklamada önemli mesajlar verdi.
Yakındoğu Haber Sitesi'nden Alptekin Dursunoğlu'nun haberine göre, "Son dönemde Lübnan’da yaşanan gelişmeleri, şu an gelinen aşamanın önemini dikkate alarak kendimi, birtakım olayları açıklama ve gelişmelerin analizini yapma konusunda sorumlu görüyorum" diye konuşyan Nasrullah, önce Suriye ve Suudi Arabistan girişimi olarak adlandırılan çabaları anlattı.

Bu girişimi ciddiye aldıklarını ve desteklediklerini kaydeden Nasrullah'a göre, Lübnan Hükümeti'nin Refik Hariri suikastının görüldüğü uluslararası mahkemeden geri çekilme tartışılırken, Saad Hariri, ABD’ye gitti ve Amerikalı yetkilerle görüştü, ardından Suudi tarafı Suriye ile temas kurdu ve ortaya çıkan durum sebebiyle arabuluculuğu devam ettiremiyoruz dendi, sonunda da bugünkü duruma gelindi.

Kendilerine mahkeme iddianamesinin açıklanmasının öne alındığı ve bunun birkaç gün içinde duyuralabileceğinin belirtildiğini de kaydeden Nasrullah, kendilerinin de müttefikleriyle ve hükümette bakanı bulunan gruplarla istişareler yaptıklarını, sonuç olarak da hükümetten istifa sürecinin başladığını anlattı.

Konuşmasında, Amerikalıların ve İsraillilerin Arap girişimine son derece açık bir şekilde karşı olduklarını ama bu çabaların bir süre devam etmesine izin verdiklerinin altını çizen Nasrullah, "Çünkü bu mesele üzerine hesap yapıyorlardı. Bu hesaba göre bu çabalar uzlaşmayla sonuçlanmayacaktı; çünkü mesele kendi başına zor ve karmaşık bir meseleydi ve bu konuda uzlaşmaya varmak da kolay değildi, dolayısıyla da müdahale etmelerine gerek kalmayacaktı. Fakat onlar bu çabaların son derece iyi ilerlediğini ve bu meselenin çözümü yönünde olumlu bir hava oluştuğunu görünce, meseleye güçlü ve ciddi bir şekilde müdahale ettiler ve bu sürecin devam ettirilemeyeceğini ve durdurulması gerektiğini açıkladılar. İşte bu sebeple bu çabalar, ainden ve sürpriz bir şekilde durduruldu." diye konuştu.

Lübnan’daki bazı siyasi çevrelerin, her türlü görüşme, girişim ve ve fikri temelden reddettiklerini de kaydeden Nasrullah'a göre, "Bu çevreler, gece gündüz, Amerika’yı Arapları, Batılıları Suriye-Arabistan girişiminin başarısız kılınması için tahrik ettiler. Hatta bu kesimden bazıları, Kral Abdullah hakkında hiç de yakışık almayan ifadeler kullandılar. Çünkü onun dürüst bir adam olduğunu ve uzlaşma sağlanması için ciddi bir çaba gösterdiğini anladılar" ifadesini kullandı.

Saad Hariri ve mensubu olduğu grupla ilgili eleştirilerde de bulunan Nasrullah, onların ABD'ye umut bağladığını, başından beri Arap girişiminden ve uzlaşmadan yana olmadıklarını iddia etti, "Sonuç itibariyle Lübnan’ın çıkarları ve ülkenin bu zorlu süreci istikrar içerisinde atlatması konusunda bu gruba güvenilemeyeceği ortaya çıkmıştır" iddiasında bulundu.

Dünya Bülteni

İbrahim Karagül
ikaragul@yenisafak.com.tr
25 Ocak 2011 Salı
Kudüs'ü satmışlar.. Peki bunlar ne?

İsrail-Filistin müzakerelerine dair on yıllık gizli bilgi deşifre oldu. Sadece Filistin yönetimini değil, bölge yönetimlerini sarsacak bin altı yüz gizli belgenin çok az bölümü El Cezire tarafından yayınlandı. Şok edici bilgiler içerdiğini düşündüğümüz asıl belgeler daha sonra duyurulacak.

Yayınlanan kısmı Kudüs'ün büyük bölümünün İsrail'e verilmesi gibi dünyayı ayağa kaldıracak teklifleri içeriyorsa yayınlanacaklarda neler olacağını siz düşünün! Yalanlamacılara hiç inanmayın. İsrail silahlarının gölgesine sığınanlara, Gazze ve Güney Lübnan'a yönelik vahşi saldırıların arkasındaki kirli ittifakın taraflarına, "Gelin ülkemizi işgal edin" diyenlere, İsrail ile aynı güvenlik endişeleriyle hareket edenlere asla inanmayın.

2003 yılından beri, bölgeden yansıyan resmin aldatıcılığına, sokakların hassasiyetinin arkasında iğrenç bir ortaklığın söz konusu olduğuna, bölgesel güçlerin kendi amaçlarını İsrail silahlarıyla gerçekleştirmek istediklerine, "rejim değişikliği" projesinin Afganistan ve Irak'tan önce Filistin'de başladığına, ABD ve İsrail kadar bölgedeki bazı rejimlerin katliamlardan sorumlu olduğuna işaret etmeye çalışıyoruz.

El Cezire'nin yayınladığı belgelere göre, bugünkü Filistin yönetimi İsrail'e Kudüs'ü teklif etmiş! Fazla beklemeyin, o belgelerde neler olabileceğini, ya da bir gün deşifre olacak gizliliklerin bazılarını şimdine buradan aktaralım. Gazze'ye yönelik İsrail saldırısına bakalım. Türkiye-İsrail ilişkilerindeki kopuşu simgeleyen o kıyıma..

Mısır ve bazı bölge ülkelerinin amacı ile İsrail'in bu savaştaki hedefleri ne kadar da örtüşüyordu. Onlar Hamas tehdidinin İsrail eliyle ortadan kaldırılmasını istedi. Kendileri yapamaz, başaramazlardı.. Çünkü kitleleri kontrol edemeyeceklerini biliyorlardı. Nasılsa İsrail düşman, nasılsa kitlelerin öfkesini İsrail öfkesiyle bastırıyorlar, nasılsa İsrail de Hamas'ı yok etmek istiyordu.. Neden olmasın! Son derece zekice bir politikaydı. Bir taraftan ağıtlar yakarken diğer yandan İsrail'le gizli ortaklık yürütülüyordu!

Peki İran sadece İsrail'in mi düşmanıydı? Hayır, en az o kadar Mısır'ın, S. Arabistan'ın da düşmanıydı. Bakın işte bir ortak nokta daha çıktı. Hamas'la başlayıp İran'la devam etmek... Tahran'ın Akdeniz'e uzanan kolunu kesmek. Elbette İsrail'in silahlarıyla. Bazı Arap rejimleri İsrail'in silahlarının gölgesine sığınmışlardı.

"Gazze'de edindiğimiz deneyimi İran'a yöneltmeliyiz" diyorlardı. Bu yüzden ateşkes bile istemediler. Ateşkes pazarlıkları İsrail'in saldırıları durdurmasına değil, Hamas'ın Gazze yönetiminin sona erdirilmesine endekslenmişti. Kahire Hamas'a; "Ya istediğimiz türden ateşkesi kabul et ya da yok ol" diyordu. Saldırıya onay hatta işbirliği yetmezmiş gibi, ateşkes formülüyle Filistin'i bir kez daha vuruyorlardı. Ancak, İsrail Genelkurmay Operasyonlar Dairesi Komutanı General Tal Russo, "askeri harekatla Hamas'ı devirmeyi başarmanın mümkün olmadığını" söyledi. O rejimlere kalsa, İsrail'i daha da kışkırtıp saldırıyı devam ettireceklerdi.

Hamas'ın beli kırılamadı. Ciddi anlamda zarar bile verilemedi. Siyasi hedeflere ulaşılamadı. Askeri hedeflere ulaşılamadı. O zaman bu savaş neden başladı? Sadece kitlesel kıyım için mi?

Hayır; Gazze'de olanlar bir İsrail-Filistin çatışması, Hamas-El Fetih çatışması değildi. Bir kirli ortaklık, acı bir ihanetti! 2003 yılından bu yana, bu bölgede gördüklerimizden çok farklı bir senaryonun uygulandığını, bunun bilinmesi gerektiğini, bizlere sadece acılarla yüzleşmek kaldığını, hepimizin bir büyük yalanın kurbanları olduğumuzu söyleyip durduk.

2005'te Hamas'ın seçim zaferinden sonra uygulanan kirli senaryoydu bu. Gazze saldırılarının güvenlikle hiçbir ilgisi yoktu. ABD, İsrail ve Mahmut Abbas, özellikle de ihanetiyle meşhur olan Mahmud Dahlan arasında yapılan işbirliği vardı. Bush, Rice, ünlü neocon Eliot Abrams ve Filistin yönetiminin Hamas'ı ezmek için giriştiği kanlı bir ortaklıktı bu. Hamas'ın seçim zaferinden sekiz ay sonra, Rice, Abbas'a bakın ne diyordu: "Anlaştık değil mi, iki hafta içinde hükümet dağıtılmış olacak." Abbas: "Belki iki hafta içinde olmaz, bana bir ay süre verin..."

İmha operasyonunun başına İsrail istihbaratı adına çalışan Filistin Güvenlik Sorumlusu Mahmud Dahlan atandı. O artık ABD'nin "adamı"ydı. El Fetih'e silah verilecek, askeri destek sağlanacaktı. Abbas'a da 86 milyon dolar para aktarılacaktı. İsrail Savunma Bakanı, Dahlan ve Başbakan Ehud Olmert gizli toplantılar yaptı. Filistin iç savaşı böyle çıkarıldı. Hamas'a önce ambargo uygulandı, başarılı olmayınca iç savaş çıkarıldı. ABD ve İsrail'den açıkça silah konvoyları geliyor, El Fetih'e silah aktarılıyordu. Gazze'ye girilecek, Hamas ezilecekti.

Hamas komployu fark edip erken davrandı ve Gazze'de yönetimi ele geçirdi. El Fetih'in istihbarat merkezinde, İsrail istihbaratıyla işbirliğinin belgeleri ele geçirildi. Dahlan'ın işkence kayıtları bulundu. Hamas Gazze'yi ele geçirince köşeye sıkışan Dahlan'ı ABD ve İsrail kurtardı.

17 Aralık 2006'da El Fetih liderlerinden ve İsrail istihbaratına bağlı Dahlan'a İsrail kontrolünde silah aktarıldı. ABD, İsrail ve Mısır istihbaratının kontrolünde defalarca ve alenen El Fetih'e silah naklediliyordu. Filistin iç savaşı bu silahlarla başlatıldı.

Hamas Gazze'yi kontrol altına alınca Amerikan yapımı silahlar ortaya çıktı: 7,400 M-16, çok sayıda makineli tüfek; 18 adet ABD malı zırhlı araç, yüz binlerce mermi. El Fetih liderleri, komutanları ile Mossad ve CIA arasındaki ilişkileri ortaya koyan sayısız evrak bulundu. Dahası, Hamas liderlerine yönelik suikastlerle ilgili bilgiler elde edildi. Bu köşede defalarca tartışılan Gazze'deki ABD özel timleriyle ilgili bilgilere ulaşıldı. Durum bazı ülkeleri panikletti. Dahlan'ın istihbarat arşivleri bütün bölgeyi sarsacak nitelikteydi.

Binlerce gizli belge İsrail tarafından "Yüzyılın Felaketi" olarak yorumlandı. ABD ve İsrail, belgelerin İran ve Suriye'nin eline geçmesinden endişeleniyordu. Ama asıl endişe bu değildi; kanlı, kirli ilişkiler ağının ortaya çıkmasından korkuyorlardı. İsrail, ABD, Mısır ve bazı bölge ülkeleri, istihbarat bilgilerinin yayılmasını engellemek için müthiş bir dayanışma içine girdi. Belgelerin İsrail'in yabancı istihbaratlar ile ortak operasyonlarını, İsrail işbirlikçisi Filistinli yetkililerin adlarını, silah-kara para trafiği ile ilgili bilgileri ihtiva ettiği belirtiliyordu. Bu arşivden "Türkiye ile ilgili neler çıkacak merak ediyorum" demiştim o günlerde...

Başka hangi belgeler bulundu, biliyor musunuz? Dahlan'ın İsrail istihbaratıyla birlikte Yaser Arafat'ı öldürme senaryoları. Yayınlanacak bilgiler sadece El Fetih yönetimini, İsrail bağlantısını değil, bölge ülkelerinin Arap-İsrail ilişkilerinde, barış sürecinde ve Lübnan-Gazze savaşlarındaki utanç verici ilişkilerini de deşifre edecek. Tabi yayınlanabilirse..

Yukarıda pek de bilinmeyen bir resmi yansıttık size. Bir çoğunu daha önce de vermiştik. Yeni belgelerde bu resmin detaylarını bulacağız muhtemelen. Ama Arafat'ın zehirlenmesiyle ilgili bilgiler olmayacaktır. Yıllar geçecek Refik Hariri suikastiyle ilgili gizli ortaklıklar da deşifre olacaktır. Tıpkı Hamas liderlerinin öldürülmesindeki kirli ortaklık gibi...

Yeni Şafak

Ya ihanet ya ölüm
Hüsnü Mahalli
25 Ocak 2011

Türk medyası fazla ilgilenmedi ama Arap ve dünya medyası El-Cezire televizyonunun yayınladığı belgelere büyük ilgi gösterdi. Belgeler Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas'ın İsrail ile ne tür karanlık pazarlıklar yaptığını ve nasıl bir ihanet içinde olduğunu kanıtlıyor. Abbas gerçekte var olmayan Filistin devletinin başkanı. Çünkü Filistin denilen toprakların yarısı 1947'de BM tarafından alınarak dünyanın dört bir yanından getirilen Yahudilere verilmiş ve burada kurulan İsrail Devleti geri kalan Filistin topraklarını 1967'de işgal etmişti. İşgal altındaki Batı Şeria'yı yöneten Abbas ve ekibi işgalci İsrail'e istediği her şeyi veriyor hatta gerektiğinde Hamas'a karşı askeri ve istihbarati işbirliği yapıyor. İhanet; Abbas ve ekibi için söylenebilecek en basit tanımlama. Türkiye dahil tüm dünya tarihinde Abbas ve benzerleri olmuş ve olacaktır. Bu nedenle 'Bu nasıl bir şey' diye şaşırmamalıdır.

Çünkü ihanetin belli bir ölçüt ve gramajı yoktur.

İhanet; karşılığında sağlanan maddi çıkarlarla da açıklanmaz.

Farklı çeşitleri olan ihanet, bir kişilik yozlaşmasıdır. İhaneti belki de iktidar hırsı ya da iktidarsızlık ve tatminsizlikle açıklayabiliriz.

Yoksa dünyanın en zengin ülkesi Suudi Arabistan yönetimi neden ve nasıl bu kadar Amerikan köleliğine razı olabilir?

''Demokrasi, insan hakları ve özgürlük'' palavralarını dillendiren Amerikalılar, neden ve nasıl böylesi ilkel bir yönetime sahip çıkar ve iktidarda kalması için hep destek verir? İşte bu nedenle ben hep Batı'nın ihanet, özgürlük, demokrasi ve bildik kavramlarla ilgili ikiyüzlülüğünü anlatıp duruyorum.

Çünkü ihanet içindeki iktidarlara karşı gelen Arap halkları aynı ABD ve müttefikleri tarafından kuşatılmakta ve gerektiğinde öldürülmektedir. Tıpkı bir zamanlar devrimci-solcu mücadelenin yaşandığı Filistin'de olduğu gibi.

İhanet içindeki Abbas ve benzerlerinden nefret eden Filistinliler, Ocak 2006'da bu kez İslamcı Hamas'ı seçince tüm Batılılar Gazze'ye ambargo uyguladı ve İsrail'in Gazze'yi yerle bir etmesine yeşil ışık yaktı. Anlayacağınız ABD ve yandaşlarına göre 'Ya ihanet içinde olup teslim olacaksınız ya da ölümü göze alarak karşı çıkacaksınız'.

(..)

Yani Batı'ya göre demokrasi ancak ve ancak kendi kriterlerine göre ve kendisinin çıkarlarına hizmet edeceği ölçüde önemli ya da önemsizdir. İşte size bir örnek daha.

Son krizde ABD ve müttefiki yerli ve yabancı ülke ve güçler 'Herkes Lübnan'daki demokrasiye ve parlamenter çoğunluğa saygılı olmalıdır' diyordu. Demek istedikleri şey de kendi yandaşları olan Saad Hariri'nin parlamenter çoğunluğu...

Ancak çoğunluk Dürz”lerin saf değiştirmesiyle kaybedilince Batılılar çılgına döndü. Çünkü yeni aritmetiğe göre yeni hükümeti Saad Hariri değil başını Hizbullah'ın çekeceği muhalefet partileri kuracak. Batılıların demokrasiye bağlılığını hep birlikte yakında göreceğiz... Batılılar kendi demokrasi anlayışlarını egemen kılmak için Lübnan'a yönelik her türlü pis oyun hazırlığında.

Çünkü yeni hükümet Batılıların tezgahlamaya çalıştığı uluslararası mahkemeye dur diyebilir ve Lübnan'da Batı'nın ve doğal olarak Mavi Marmara canisi İsrail'in istemediği yeni bir süreç başlatabilir.

Batı'nın ise Tunus'tan sonra Lübnan'da da yenilmeye tahammülü yok ve olmayacaktır.

Hem de İstanbul toplantısında İran'ı dize getirememişken!

Akşam

Mısır'da Süleyman, İsrail'in 'tercihiymiş'

8 ŞUBAT 2011

İngiliz Daily Telegraph gazetesi tarafından bugün yayınlanan, 2008 yılına dayanan bir Wikileaks belgesi, İsrail yönetiminin yıllardır bölgede faal arabuluculuk yapan Ömer Süleyman'ı Mübarek'in yerini alması arzulanan aday olarak gördüğünü ortaya koyuyor.
Bu tarihte Mısır ve İsrail yetkilleri arasında yapılan görüşmeler sonrasında Kahire ve Tel Aviv'deki Amerikan diplomatlar tarafından kaleme alınan yazışmalarda, Mübarek sonrası dönemde Ömer Süleyman'ın liderliğinin, İsrail tarafında olumlu karşılanacağı söyleniyor.

Belgede İsrailli yetkililerin Mübarek'in ilerleyen yaşı sebebiyle, Mısır liderinin halefinin kim olacağı üzerine düşündükleri ve Kahire'deki ABD büyükelçiliğinin olası senaryolar üzerine analiz yapması gerektiği söylenmiş.
Aynı belgede ayrıca, İsrail tarafının Mısır'dan Gazze'deki Filistinli militanlara silah kaçakçılığın engellenememesi konusunda, o dönemde Mısır istihbarat örgütünün başında olan Süleyman'ı eleştirdikleri iddiası da yer alıyor.
Bu dönemde Ömer Süleyman'ın İsrail Güvenlik Birimleri'nin Gazze'ye silah kaçakçılığının yapıldığı Mısır'daki Philadelphi bölgesini işgal etmesinden memnuniyet duyacağı ifadesi de, sızdırılan belgede yer alıyor.
Hüsnü Mübarek tarafından başbakan olarak atananan Ömer Süleyman, cumartesi günü ABD dışişleri bakanı Clinton tarafından "Mısır'daki yumuşak geçiş dönemini" yönetebilecek isim olarak gösterilmişti.
İngiltere Başbakanı Daivd Cameron da dün Süleyman'la yaptığı telefon konuşmasında, geçiş döneminde güçlü ve adımlar atması çağrısında bulundu.
BBC

Abbas, yeni bir Filistin ayaklanmasına karşı
20 Nisan 2011
Filistin lideri Mahmud Abbas, duraksayan İsrail ile barış görüşmeleri tamamen başarısız olsa bile yeni bir silahlı ayaklanmaya karşı olduğunu söyledi.

Abbas, ziyaret için bulunduğu Tunus'ta gazetecilere yaptığı


En son Ekim tarafından Çrş May 26, 2010 8:43 pm tarihinde değiştirildi, toplam 3 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Prş Arl 03, 2009 12:25 am    Mesaj konusu: Pakistanın Guantanamoları Alıntıyla Cevap Gönder

El Fetih: Arafat'ı Dahlan zehirledi
8 Ağustos 2011

El Fetih, şehid Filistin lideri Yaser Arafat'ın ölümünden El Fetih'in eski liderlerinden Muhammed Dahlan'ın sorumlu olduğunu açıkladı.

El Fetih'in üst düzey yetkililerinin dün yayınladığı bir raporda, Dahlan'ın, Paris'teki hastanede tedavi gören Arafat'a ilaç süsü verilmiş zehir gönderdiği anlatıldı.

Dahlan'ın Arafat'ın korumalarına zehirin konulduğu şişeyi yakmaları talimatı verdiği de belirtildi.

Raporda, yine, Dahlan'ın ABD'nın Filistin'e gönderdiği 300 milyonluk yardıma el koyduğu da açuıklandı.

Dahlan ise bu iddialara karşılık Dubai'den telefonla yaptığı açıklamada, suçlamaları reddederek bunların Arafat kanına eli bulaşmış İsrail'i aklamaktan başka işe yaramadığını söyledi.

Dahlan "(Filistin Devlet Başkanı Mahmud) Abbas benimle kavga etmek yerine bağımsızlık için hazırlansaydı şimdi kazanmış olurduk" dedi.

El Fetih, sürekli Abbas'ı eleştirmesi yüzünden haziran ayında Dahlan'ı partiden ihraç etmişti. haber1001

Pakistanın Guantanamoları

30 Ekim 2009
Anadolu Haber

Bir yanlışlık sonucu Pakistanda tutuklanan Yazar-Habbap Çetin Akdeniz Pakistan Cezaevlerinde geçirdiği çile dolu 6 ayı Gerçek Hayattan Adem Özköseye anlattı.

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi mezunu olan Habbap Çetin Akdeniz'i ilk olarak Aşk Zamanı isimli kitabıyla tanımıştık. Akdeniz, Aşk Zamanı'nın ardından okuyucularının karşısına Giyotindeki Şizofren isimli kitabıyla çıktı ve Akdeniz'in bu kitabı bir hayli ilgi gördü. Daha sonra Habbap Çetin Akdeniz'in Pakistan'da tutuklanarak cezaevine konulduğunu öğrendik. Kaleme aldığı yeni kitabı hakkında araştırma yapmak için Pakistan'a giden Akdeniz, yapılan bir yanlışlık sonucu gözaltına alındı ve her günü çile dolu 6 ayı Pakistan Cezaevlerinde geçirdi. 2 ay önce serbest bırakılan Akdeniz'in yaşadıklarını okuduğunuzda eminim büyük bir şaşkınlık yaşayacak ve "bu kadarını insana gavur bile yapmaz" diyeceksiniz. Pakistan Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerini çarpıcı bir şekilde anlatan Akdeniz ayrıca Ebu Gureyplerin, Guantanamoların sadece Amerika tarafından inşa edilmediğini; İslam Ülkelerinde de Guantanamo ve Ebu Gureyb benzeri cezaevleri olduğu gerçeğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
ADEM ÖZKÖSE
-Herşeye en baştan başlayalım istiyorum. Pakistan'a yoculuk yapmaya niçin karar vermiştiniz? Bu yolculukla neyi amaçlıyordunuz?
Doğu bilgeliği üzerine bir kitap çalışması yapmaya karar vermiştim. 1 seneye yakın bu konu hakkında çeşitli okumalar yaptım. Pakistan'a yaptığım yolculuğun sebebi de tıpkı Hindistan, İran, Nepal gibi Pakistan'ın da doğu bilgeliğinin merkezlerinden biri olmasıydı. Doğulu bilgeler arasında beni en çok etkileyen doğu bilgeliğinin en önemli temsilcilerinden olan Muhammed İkbal'dir. Pakistan'a yaptığım yolculuğun sebeplerinden biri de daha önceden bütün kitaplarını okuduğum Muhammed İkbal'i daha yakından tanımaktı. İslamabad'da Muhammed İkbal Üniversitesi bulunuyor. Bu üniversitede Muhammed İkbal'in fikirleri üzerine çok ciddi araştırmalar yapan önemli entellektüel, yazar ve akademisyenlerin varlığından da haberim vardı. Pakistan'daki görüşmelerimi tamamlayıp doğu bilgeliği üzerine çeşitli gözlemler yaptıktan sonra oradan Hindistan'a geçecektim. Fakat Pakistan'da gözaltına alındım ve hiç beklemediğim olaylarla karşılaştım.
-Sizi hangi gerekçeyle ve nasıl gözaltına aldılar?
İran'ın Zahedan Bölgesi'nden Pakistan'a giriş yapmıştım. Pakistan'a girdikten sonra İslamabad'a doğru yol almak için Taftan Çölü'nde yoculuk yapmanız gerekiyor. Taftan Çölü'nde bir saat kadar yoculuk yaptıktan sonra yolculuk yaptığımız araç Pakistanlı bir grup asker tarafından durduruldu. Araçtaki tek yabancı bendim, diğer kişiler Pakistanlı'ydı. Pasaportumdan yabancı olduğumu anladılar ve bana Pakistan'a niçin giriş yaptığımla ilgili sorular sormaya başladılar. Ben de onlara yazar olduğumu ve Pakistan'a kaleme aldığım bir kitabı tamamlamak için geldiğimi söyledim. Askerler bir süre kendi aralarında beni gözaltına alıp almamaları konusunda tartıştıktan sonra hiç beklemediğim bir anda kafama çuval geçirip ellerimi bağladılar.
-O an neler düşündünüz? Gözaltına alınışınızla ilgili zihninizde ilk olarak neler uyandı?
Yola çıkmadan önce Pakistanlıların Türkleri çok sevdiklerini ve Pakistan Hükümeti'ndeki yetkililerin Türk vatandaşlarına son derece saygılı davrandıklarını duymuştum. Pakistanlı Askerlerin bu tavırları beni çok şaşırttı ve kızdırdı. Daha sonra bir yanlışlık yapıldığını ve askerlerin kısa bir zaman sonra yaptıkları yanlışlığı fark ederek beni serbest bırakacaklarını düşündüm.
-Pakistanlı Askerler gözaltına alınışınız nedeniyle ilgili size herhangi bir bilgi verdiler mi?
Hayır vermediler.
-Daha sonra neler oldu?
Beni gözlerim ve ellerim bağlı şekilde kamyona bindirip bir karakola götürdüler. Bu karakolda iki gün geçirdim.
-Bu iki gün içinde herhangi bir kötü muameleyle karşılaştınız mı?
Hayır karşılaşmadım. Beni bir hücreye kapattılar ve bana son derece saygılı davrandılar. Hatta askerler bana kendi yedikleri yemeklerden ikram ettiler. Fakat çok baharatlı oldukları için bu yemeklerden yiyemedim ve karnımı ekmekle doyurmak zorunda kaldım. Ayrıca kaldığım hücrede yatak olmadığı için 2 gün boyunca betonun üzerinde yattım. Bu süre içinde askerlere sürekli olarak yazar olduğumu ve Türk Konsolosluğu ile görüşmek istediğimi söyledim.
14 SAAT SÜREN ÇİLE YOLCULUĞU
-Türk Konsolosluğu ile görüşmenize izin verdiler mi?
Hayır vermediler. Karakolda geçirdiğim 2 günün sonunda askerler ayaklarımı zincire vurup ellerimi de arkadan kelepçeledikten sonra beni tekrar bir kamyona bindirdiler. Ayrıca gözlerimi lastik bir bantla kapatıp başıma da çuval geçirdiler. Yaklaşık 14 saat boyunca ayaklarım zincirli, ellerim arkadan kelepçeli ve başımda nefes almamı zorlaştıran bir çuvalla yere çömelik vaziyette yolculuk yaptım. Yollar çok kötü olduğu için kamyon sürekli sallanıyordu. Bu sallantı nedeniyle kelepçeler ellerimi sıkıyor ve vücudum kamyonun yan taraflarına çarpıyordu. Kamyonun içinde bir o tarafa bir bu tarafa doğru sallanıyordum. Bu yolculukta çok acı çektim ve başta omzum ve belim olmak üzere vücudumun bir çok yeri çarpmalar sonucu ezildi. Bunlardan ziyade beni asıl zor durumda bırakan başımdaki çuval nedeniyle nefes alamamamdı. Askerler çuvalın üzerine bir de bez bir çadır çekince nefes alıp vermekte zorluk çekmeye başladım. Havasız kalmak kadar korkunç bir durum yokmuş. Bunu bu yolculuk esnasında anladım. Hatta bir ara havasızlıktan öleceğimi bile düşündüm. Askerlere el işaretlerimle hava alamadığımı haber veriyordum; fakat bu uyarılarımı göz önüne alan olmadı. Yaklaşık 14 saat süren bu yolculuğun ardından askerlerden Pakistan'ın Kuetta Şehri'ne geldiğimizi öğrendim. Kuetta'da beni bir hapishaneye götürdüler ve tekrar bir hücrede kalmaya başladım. Hücreye geldiğim zaman sağlık durumun çok kötüydü. Altım, belim ve bir omuzum kamyondaki çarpmalar nedeniyle fena halde su toplamıştı. 4 gün boyunca yere oturamadım ve bu 4 günü yere çömelik vaziyette acılar içinde geçirdim.
-Kaldığınız hücrede sizin dışınızda başka mahkumlar da var mıydı?
Evet vardı. Kuetta'daki hapishanede her hücrede 3 veya 4 kişi kalıyordu. Benim kaldığım hücrede benim dışımda iki mahkum daha vardı. Hücrelerimiz diğer mahkumların hücreleriyle karşılıklıydı ve her 10 hücre bir bloğu oluşturuyordu. Bu bloklarda ortalama 25 veya 30 mahkum kalıyordu ve hapishanenin genelinde tahminime göre 250'den fazla mahkum tutuluyordu.
-Kaldığınız hücrelerden bahseder misiniz?
Genişliği ve uzunluğu toplam 2.5 metre olan bir hücrede toplam 3 kişi kalıyorduk. Kaldığımız hücreler dar olduğu için ayaklarımızı uzatıp yatamıyorduk ve namaz kılarken birbirimizin sırtına secde yapıyorduk. Kuetta'daki bu hapishanede kalan mahkumlar arasında 2 senedir bir sefer bile yere uzanıp yatamayan mahkumlar bile vardı. Onun için mahkumların hapishaneden çıktıklarında gerçekleştirmek istedikleri hayallerinden biri de ayaklarını yere uzatıp uyuyabilmekti.
-Yere uzanamıyorsanız ne şekilde uyuyordunuz?
Bağdaş kurup, oturarak uyumaya çalışıyorduk. Hapishanedeki yemek düzeni de çok kötüydü.
- Nasıldı?
Sabahları sadece bir bardak çay ve bir lavaş ekmeği veriyorlardı. Öğlenleri yarım tastan daha az olan çorbayla doymaya çalışıyorduk. Akşamleyin ise öğlen verilen çorbanın aynısını ve yanında da bir lavaş ekmeği veriyorlardı.
-Hapishaneye girmeden önce Pakistan Makamları tarafından herhangi bir mahkemeye çıkarıldınız mı?
Herhangi bir mahkemeye çıkarılmadım ve resmi bir uygulamayla karşılaşmadım. Hatta bu nedenle kendimi bir devletin eline değil de bir mafyanın eline düşmüş gibi hissettim. Kuetta'da kaldığım süre boyunca da hangi suçla suçlandığımı anlayamadım ve kimse bana bir şey söylemedi.
-Bu hapishanede kalan mahkumların uyrukları genel olarak neydi?
Hapishanede benim gibi yabancı uyruklu mahkumlar da vardı; fakat mahkumların geneli Pakistanlı'ydı. Kuetta'daki bu hapishanede toplam 11 gün kaldım. Hapishanede sürekli betonun üzerinde oturmak zorunda kaldığım için idrarımdan kan gelmeye başladı ve 9. gün bu kanlar yoğunlaştığı için kaldığım hücrede bayıldım. Askerler beni hastaneye kaldırdılar ve hastanede muayene oldum. Doktor kullanmam için ilaçlar yazdı; fakat hapishane görevlileri ilaçların hiçbirini bana vermediler.
-11 gün Kuetta'daki bu hapishanede kaldıktan sonra nereye götürüldünüz?
Pakistanlı Askerler beni ve Afganistanlı bir mahkumu cezaevinden alıp Amerikalılara teslim ettiler. Amerikalı Askerler de yine ayaklarımız zincirli, ellerimiz kelepçeli ve başımıza çuval geçirilmiş bir vaziyette bizi bir uçağa bindirip Pakistan'ın Reval Pindi şehrine götürdüler. Reval Pindi'de Amerikalı Askerler tarafından yönetilen Pakistanlı Askerlerin gardiyanlık yaptığı bir hapishaneye konulduk. Reval Pindi'deki hapishanenin hücreleri Kuetta'daki hapishanenin hücrelerinden daha geniş olduğu için yere ayaklarımızı uzatıp yatabiliyorduk. Fakat burada da doğru dürüst yatak olmadığı için soğuk betonun üzerinde uyumak zorunda kalıyorduk.
-Bu hapishanede size karşı olan muameleleri nasıldı?
Reval Pindi'de beni tek başıma 3 numaralı hücreye koydular. Kaldığım hücrenin karşı hücresinde Ebu Abdullah Uteybi isimli Suudlu bir mahkum vardı ve gördüğü işkenceler nedeniyle berbat bir durumdaydı. İki kaşının üstü şişmiş ve kan toplamıştı. Ebu Abdullah'ın bileklerine aralıklarla saatlerce elektrik vermişler. Ayrıca gördüğü işkenceler nedeniyle sağlığı bozulduğu için sürekli şekilde öksürüyordu. Reval Pindi'deki bu hapishanede özellikle Arap Mahkumlara aşırı derecede işkence yapıyorlardı.
-Bu insanlar niçin tutuklanmışlar?
El Kaide Örgütü'ne üye olmak suçlamasıyla tutuklanmışlar. Zaten Pakistan'da herhangi bir yabancı gözaltına alındığında hemen El Kaide'ye üye olmakla suçlanıyormuş.
ÇOCUKLARININ İSMİNİ UNUTAN SIVATLI SELİM
-Niçin?
Çünkü Amerika Yönetimi El Kaide suçlamasıyla tutuklanan her mahkum için Pakistan Yönetimi'ne hapishanedeki masrafların dışında 70 dolar ödüyormuş. Bu bilgiyi cezaevinde kalan mahkumlardan öğrendim. Reval Pindi'de kaldığımız hapishanede benim gibi hiç bir siyasi organizasyonla ilişkileri olmamasına rağmen tutuklu olarak kalan bir çok mahkum vardı. Örneğin Selim isminde yine bana yakın bir hücrede kalan Sıvatlı birisi vardı. Mesleği ototamircilik olan Selim hiç bir siyasi grupla ilişkisi olmamasına rağmen sadece Sıvatlı olduğu için Taliban üyesi olmakla suçlanarak tutuklanmıştı. Selim'e 6 gün boyunca öyle işkence yapmışlar ki Selim 5 çocuğundan sadece birinin ismini hatırlıyordu geri kalanların isimlerini ise hatırlayamıyordu. Selim sabahtan akşama kadar çocuklarının isimlerini hatırlamak için kaldığı hücrede geziniyordu. Ayrıca gördüğü işkencelerin sonucunda 2 ay içinde 30 kilo vermiş ve 11O kilodan 85 kiloya düşmüştü. Yine Said isminde 13 yaşında Pakistanlı bir çocuk mahkum da vardı bu cezaevinde. Said'i babasından dolayı içeri almışlar. Said çocuk olduğu için hücredeki duvara gölgeden şekiller yapıp oyun oynuyordu. Mahkumlar arasında namaz kılmayıp oruç tutmadıkları halde El Kaide'ye üye olmakla suçlanan; fakat bu örgütle hiç bir alakaları olmayan bir çok mahkum vardı.
-Size özel bir işkence yaptılar mı?
Özel bir işkence görmedim; fakat yaşadıklarımızın hepsi aslında birer işkenceydi. Mesela tuvaletin mesafesi benim hücreme 2 metrelik bir uzaklıkta olamasına rağmen tuvalete gitmek için her hücreden çıkışımda ellerimi kelepçeliyorlar, ayaklarımı zincirliyorlar, gözümü bir bantla bağlayıp başıma da siyah bir çuval geçiriyorlardı. Düşünebiliyor musunuz her tuvalete çıkışımda aynı muameleyle karşılaşıyordum ve 4 adımlık yol için bir sürü sıkıntı çekiyordum. Tutuklu bulunduğum 45 gün içinde 25 kilo zayıflayınca öleceğimi hissetmeye başladım. İdrarımdan sonra kulaklarımdan da kan geliyordu. Artık kaybedecek hiçbir şeyim kalmadığı için Türk Konsolosluğu ile görüşmek için açlık grevi yapmaya başladım. Açlık grevinin 8. gününde Pakistanlı üst düzey bir yetkili hücreme gelerek açlık grevini sona erdirdiğim takdirde Türk Konsolosluğu ile görüşebileceğime dair bana söz verdi. Ben de bunun üzerine açlık grevine son verdim. Açlık grevine son verdikten 10 gün sonra beni hücremden çıkarıp Türk Konsolosluğu ile görüştürmek için bir minübüse bindirdiler. Yine ellerim kelepçeli, ayaklarım zincirli va başımda çuval vardı. Pakistanlı Askerler beni son derece lüks bir villaya götürdüler. Türk Konsolosluğu'ndan biri bayan olan 2 yetkili de benimle görüşmek için bu lüks villaya geldiler. Konsolosluktan gelen Türk yetkili, askerlerden kelepçelerimi açmalarını istedi. Askerler başta açmak istemediler; fakat konsolosluk yetkilisinin ısrarı üzerine kelepçelerimi çözdüler. Konsolosluk Yetkilileri bana çok sıcak davrandılar. Suudi Arabistanlı mahkumlar kendi konsolos yetkilileriyle görüştüklerinde bir de kendi konsolosluk yetkililerinden dayak yiyorlarmış. Bizim konsolosluk yetkilileri ise bana yardımcı olmaya ve beni rahatlatmaya çalıştılar. Konsolosluk yetkilileri ile görüştükten sonra beni tekrar hapishaneye geri getirdiler.
-Türk Konsolosluk Yetkilileri hapishaneden ne zaman çıkacağınızla ilgili size herhangi bir bilgi verdiler mi?
Konsolosluk yetkilileri bana "Şu an Pakistan Hükümeti'ne bağlı AYS isimli bir birimin elindesiniz. AYS'nin elinde olduğunuz için hapishaneden ne zaman çıkacağınızı bilmiyoruz. Fakat sizin için elimizden geleni yapacağız" dediler. Bu görüşmeden 1 ay sonra askerler beni tekrar aynı villlaya götürdüler. Bu sefer oraya götürülüş sebebim sorguydu. Pakistanlı üst düzey bir yetkili bana El Kaide ile ilgili bir kaç soru sordu. Ona El Kaide ile uzaktan yakından ilgimin olmadığını, Pakistan'a kitap yazmak için geldiğimi ve Türkiye'ye dönmek istediğimi söyledim. Sorgu esnasında Said isminde benim gibi mahkum olan bir Türk'le karşılaştım. Said benden bir buçuk ay önce tutuklanmış ve bizzat CIA'ya bağlı Amerikalılar tarafından sorgulanmış.
-Sizi El Kaide'ye üye olmak suçlamasıyla mı gözaltına almışlar?
Evet. El Kaide ile ilgimin olmadığını anlamaları ise beş buçuk ay sürdü.
PAKİSTAN CEZAEVLERİNDE TÜRK TUTUKLULAR
-Pakistan Cezaevleri'nde sizin gibi kaç Türk tutuklu var? Bu konu hakkında bir bilginiz var mı?
Bu konu hakkında çeşitli söylentiler duydum. Fakat size tam bir rakam veremeyeceğim.
- Nasıl serbest kaldınız?
İkinci sorgudan kısa bir süre sonra beni Reval Pindi'deki cezaevinden alıp İslamabad'daki başka bir cezaevine naklettiler. Bu cezaevinin her yerinden kokunç şekilde çığlık sesleri geliyordu. 24 saat boyunca cezaevinde işkence gören mahkumların seslerini duyuyordum. Ayrıca İslamabad'daki cezaevi çok soğuktu. Hücrelerdeki kılimalardan sürekli soğuk hava geliyordu ve burada kalan mahkumların hepsi soğuktan hasta olmuştu. Bu cezaevinde kalan tutukluların hepsi yabancıydı.Türkiye'den 16 mahkum vardı. Ayrıca Suudi Arabistan, Tunus, Suriye, Cezayir, Yemen, Fas, Somali ve Sudan'dan da tutuklular vardı. Bir hafta İslamabad'daki bu hapishanede kaldıktan sonra son gece İbrahim isimli bir Türk tutukluyla aynı hücreye konulduk. İbrahim Tebliğ Cemaati'nden bir gençti. Onu da yanlışlıkla El Kaide mensubu iddiasıyla içeri almışlar. Son gece İbrahim'le ikimizin saçlarını sıfıra vurdular ve sabahleyin bizi İslamabad'daki havaalanına götürdüler. Havaalanında bizi Türk Konsolosluğu'ndan yetkili bir bayan karşıladı. Bu bayan işlemlerimizi halletti ve İbrahim'le birlikte Türkiye'ye gelmek için yola çıktık. İstanbul'da bizi havaalanında polisler karşıladılar. Türk Polisi de beni ve İbrahim'i bir buçuk 2 saat kadar sorguladıktan sonra serbest bıraktı.

ADEM ÖZKÖSE - GERÇEK HAYAT

14 Aralık 2009
Suudi Arabistan Bombaladı: 70 Ölü
Suudi Arabistan ordusunun, bir Yemen köyüne düzenlediği saldırıda en az 70 kişinin öldüğü bildirildi.

Suudi Arabistan ordusunun hava kuvvetleri, Şii militanların ele geçirdiği sınıra yakın bir Yemen köyüne düzenlediği saldırıda en az 70 kişinin öldüğü bildirildi. Saldırıdan 100 kişi de yaralı olarak kurtuldu.

Kuzeydeki Şii Zeydi militanlarının internetten yayınlanan bildirisinde, "Suudi Arabistan hava kuvvetlerinin Saada vilayetindeki Razeh bölgesinde Suk Bani Maain'de masum insanlara karşı bu sabah katliam yaptığı" öne sürüldü.

Bildiride, "saldırıda 70 kişinin öldüğü, 100'den fazla kişinin ise yaralandığı, Razeh bölgesinin Suudi Arabistan ordusunun 50'den fazla saldırısının hedefi olduğu" ifade edildi.

Bu arada, saldırıyı doğrulayan Yemen ordusundan bir sözcü, saldırıyı Yemen hava kuvvetlerinin düzenlediğini ve sivillerin değil, militan mevzilerinin hedeflendiğini söyledi.

Sözcü, Yemen hava kuvvetlerinin bugün bu bölgede birçok saldırı düzenlediğini ve birçok Husi militanını öldürdüğünü belirterek, Suk Bani Maain'in, militanların güçlü olduğu yerlerden biri olarak sayıldığını ve buranın sık sık Yemen ordusunun operasyonlarının hedefi olduğunu söyledi.

Yemen, ülke genelinde azınlıkta olan, ancak kuzeyde nüfusun çoğunluğunu oluşturan Zeydi Şii militanlarına karşı operasyonlarını ağustos ayında artırmıştı.

Yemen'deki merkezi hükümet, Husi militanlarına karşı 5 yıldır mücadele veriyor. Taraflar arasındaki çatışmalar, Yemen savaş uçaklarının Suudi sınırı yakınlarındaki Saada'yı geçen yıl bombalamasıyla arttı.

Çatışmalara yakın bir zamana kadar uzak kalmak için çaba harcayan Suudi Arabistan, militanların sınırı geçmeleri ve bir Suudi askeri öldürmeleri üzerine sessizliğini bozdu. Suudi Arabistan ordusu, bu olay üzerine Husilere karşı ağır bir harekat başlattı ve militanları, sınırın kendi tarafından açılan topçu ateşi ve hava akınlarıyla vurdu.

aktifhaber

20 Aralık 2009 09:03
CIA Filistin'i Karıştırdı

Amerika Birleşik Devletleri, Küba'daki Guantanamo Üssü'nde uyguladığı işkence yöntemlerini Filistin'e taşıdı. İşte CIA'nın ilginç bağlantıları..

Filistin'in Batı Yakası'nda HAMAS taraftarlarına işkence yapan Mahmud Abbas'ın istihbarat biriminin CIA ile ortak çalıştığı ortaya çıktı. İngiliz The Guardian gazetesinin haberine göre, HAMAS taraftarlarını sorgulayan ve işkence yaptığı söylenen Filistin istihbarat biriminin Batı Yakası'nda CIA ile ortak çalıştığı kaydedildi.

CIA, İKİ İSTİHBARAT BİRİMİYLE ORTAK ÇALIŞIYOR
ABD'nin yeni Başkanı Barack Obama'nın terör suçlamasıyla tutuklu bulunanlara işkence yapılmaması kararı vermesine rağmen CIA'nin HAMAS taraftarlarına işkence yaptığı söylenen Filistin istihbarat birimiyle işbirliği yapması, ABD'nin işkenceyi hala bir metot olarak kullandığını gösteriyor. İngiliz gazetesi The Guardian'ın haberine göre, Batı Yakası'nda CIA, iki Filistin istihbarat örgütüyle birlikte çalışıyor. Önleyici Güvenlik Teşkilatı (PSO) ve Genel İstihbarat Servisi (GI) ile birlikte çalışan CIA'nin, bu iki birime işkence teknikleri öğrettiği iddia edildi.

“CIA, FİLİSTİN İSTİHBARATINI KENDİ MALI GİBİ GÖRÜYOR”
İngiliz gazetesine konuşan Batılı bir diplomat, CIA'nin Filistinli bu iki istihbarat birimini kendi malı olarak gördüğünü belirtirken, bir başka diplomatik kaynak da ABD'nin Filistin istihbarat teşkilatı üzerindeki nüfuzunun çok büyük olduğunu ve bu durumu ‘teröre karşı savaş'ta önemli bir silah olarak düşündüklerini kaydetti.

YARGISIZ İNFAZLAR…
CIA'nın akıl verdiği Filistin istihbaratının Batı Yakası'nda hiçbir suçlamada bulunmaksızın HAMAS üyelerini işkenceye tabi tuttuğunun söylendiğini kaydeden gazete, HAMAS taraftarlarının çok kötü bir şekilde dövüldüğünü ve dar demir kafeslerde uzun süre uykusuz ve hareketsiz bırakıldığını belirtti. Tutukluların sivil mahkemelere çıkarılmak yerine 6 ay boyunca içeride tutulduktan sonra askeri mahkemeye çıkarıldığını kaydeden gazete, CIA'nin, Filistin istihbarat birimlerini kontrol ettiği iddiasını yalanladığını ancak ortak çalıştıklarını yalanlamadığını da kaydetti.

İŞKENCE EDİLEREK ÖLDÜRÜLDÜLER
Gazete, Batı Yakası'nda HAMAS taraftarlarına yapılan işkencenin Uluslar arası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Komitesi, Filistinli al-Hak örgütü, İsrailli B'Tselem örgütü ve hatta Filistin Yönetimi'nin İnsan Hakları Komisyonu tarafından da not edildiğini yazdı. Gazete, işkenceye tabi tutulan bazı tutukluların hayatını kaybettiğini kaydederek, 33 yaşındaki Haitham Amr'in sorgusundan dört gün sonra hayatını kaybederken, Amr'in vücudundaki darbelerin dövülerek öldürüldüğünü gösterdiğini kaydetti. Gazete, göz altındayken hayatını kaybeden bir başka kişinin ise 42 yaşındaki imam Macit al Barguti olduğunu yazdı.

ABBAS'IN BAKANINDAN İLGİNÇ SAVUNMA
Öte yandan Filistin Otoritesi İçişleri Bakanı Said Abu Ali işkence iddialarını ve göz altındayken işkence ölen bazı kişiler olduğunu kabul ederken, bu uygulamanın resmi bir politika olmadığını söylemesi dikkat çekti. Kendisini savunan Ali, bu tür uygulamaların her ülkede olabileceğini öne sürdü. Ali, CIA ile ilgili iddialar içinse, CIA'nin işkence yapan Filistinli istihbarat birimlerini bu konuda eğitmediğini , ancak Amerikalıların kendileriyle işbirliği yaptığını itiraf etti.

TARTIŞMALI GENERAL YİNE SAHNEDE
Gazete, 7500 kişilik Filistin Ulusal Güvelik Kuvvetleri'ne eğitiminin Batı Yakası'nda bulunan Amerikalı General Keith Dayton komutasında ABD, İngiliz, Kanada ve Türk subaylarınca eğitim verileceğini de yazdı. Amerikalı Dayton, iki yıl önce Gazze'de HAMAS ve El Fetih iç savaşında El Fetih'e silah ve para yardımı yaptığı iddia edilmişti.

Vakit

GAZZE YENİDEN İNŞA EDİLECEK

2 Ocak 2010 20:15
İsmail Haniye, hükümetin bugün, geçen yılki savaş öncesinden daha güçlü olduğunu ve Gazze'deki savaş sırasında yıkılan ne varsa yeniden inşa edeceğini söyledi.
Gazze'deki fiili Hamas hükümetinin Başbakanı İsmail Haniye, hükümetin bugün, geçen yılki savaş öncesinden daha güçlü olduğunu ve Gazze'deki savaş sırasında yıkılan ne varsa yeniden inşa edeceğini söyledi.

Haniye, İsrail saldırılarında parlamento binasının vurulmasının birinci yıl dönümünde mecliste düzenlenen törende yaptığı konuşmada, savaş sırasında Gazze Şeridi'nin çok zarar gördüğünü, çok sayıda evin yıkıldığını ancak diğer taraftan halkın bu savaştan zaferle çıktığını ifade etti.

İsrail'in bu savaşta işlediği suçların dökümünü yapmanın önemli olduğunu kaydeden Haniye, "Biz bu savaşa hazırdık" dedi ve silahlı mücadelenin, siyasi mücadeleyi tamamlayan bir unsur olduğunu belirtti.

Haniye, İsrail'in operasyonu sırasında, ulusal birlik hükümeti kurmak için başta El Fetih olmak üzere tüm kesimlere başvurduklarını, herkese el uzatıp birlikte çalışma çağrısı yaptıklarını, ancak grupların buna yanaşmak istemediğini söyledi.

El Fetih'i, Hamas hükümetini düşürmek için her türlü girişimi yapmakla suçlayan Haniye, kendilerininse aksine, Filistin davası ve halkı için anlaşmak amacıyla her türlü çabayı gösterdiğini belirtti.

El Fetih tarafının, Mısır'ın hazırladığı diyalog belgesinin Şam'da imzalanmasını istedikleri, İsrail'le gizli müzakereler yürüttükleri ve geçici sınırlarla bir anlaşmaya yanaştıkları gibi kendilerine çeşitli iftiralar attığını kaydeden Haniye, Batı Şeria'daki El Fetih hükümetinin Gazze Şeridi'ne uygulanan İsrail ambargosuna destek verdiğini, Refah kapısının açılmasına engel olduğunu ve hatta İsrail'in Gazze'deki operasyonuna da haklılık kazandırmaya çalıştığını söyledi.

Haniye, El Fetih içerisinde, Hamas ile anlaşmaya niyetli insanların sesinin daha kuvvetli çıkması gerektiğini belirterek, Batı Şeria'daki hükümetle bir anlaşmayı, yeni düzenlemelerle imzalamaya da hazır olduklarını bildirdi. Haniye, bunun için, Mısır'ın uzlaşma belgesinin, Filistin halkının iradesine saygı gösterecek şekilde hazırlanması gerektiğini kaydederek, "Dışarıdan gelen etkilerle hazırlanmış bir belge yerine, gerçekçi bir anlaşma belgesini, gelin Kahire'de imzalayalım" diye seslendi.

Haniye ayrıca, Batı Şeria'daki Filistin Yönetimi güvenlik güçlerinin Hamas mensuplarına ve destekçilerine yönelik gözaltı ve tutuklama kampanyalarının durmasını isterken, bu durumun "daha sonra kontrol edemeyecekleri bir noktaya geleceğini" söyledi.

Filistin Parlamentosunun Batı Şeria'daki Hamaslı Başkanı Aziz Duveyk de İsrail'in son operasyonu ile Mısır'ın Gazze Şeridi'nin güneyine duvar örmesinin aynı amaca yönelik olduğunu ifade etti.

Gazze'deki meclis toplantısına telefonla katılan Duveyk, bu duvarın bir işe yaramayacağını belirterek, Filistin halkının bu duvarın da üstesinden geleceğini ve bu duvardan beklentileri olanları hayal kırıklığına uğratacağını kaydetti.
haber10

03 Ocak 2010 12:32
Gazze'ye Barış Havadan Girecek
Gazze’ye girişine engel üstüne engel çıkarılan Barış Konvoyu, çareyi hava yolunda buldu. İsrail ise, Gazze’ye saldırmayı önceki gün de sürdürdü.

Londra’dan yola çıkarak tüm Avrupa ve ortadoğuyu aştıktan sonra Kızıldeniz’e ulaşan Barış Konvoyu, Mısır’ın güzergah engeli, İsrail’in de Suriye bandıralı gemi engeli nedeniyle, kara ve denizin ardından Gazze’ye ulaşmak için hava yolunu deniyor.

İngiltere’den 6 Aralık’ta yola çıkan Barış Konvoyu, karayolundan yaklaşık 200 araçla Kızıldeniz’e ulaştı. Mısır’ın Nueybe Limanı üzerinden Refah sınır kapısından Gazze’ye geçiş yapmak isteyen konvoy, Mısır’dan ‘Bu rotadan gelemezsiniz’ cevabı aldı. Akabe limanında 5 gün bekledikten sonra Ürdün ve Suriye üzerinden Lapse limanına geçiş yapan konvoy, buradan feribotla Mısır’a geçiş yapmaya hazırlanırken bu defa İsrail’in ‘Suriye bandıralı gemi’ ile geçiş yapamazsınız engeliyle karşılaştı. Türk gemisi ayarlayan İngiliz Viva Palestina ve Türk İHH grubu, konvoydaki araçların Mısır’ın El Ariş limanı’na taşınması için Libya’da bulunan bir Türk gemisiyle Akdeniz üzerinden geçirilmesine karar verdi.

AKTİVİSTLER UÇAKLA GİDİYOR

Mısır’ın verdiği izin, El Ariş limanı üzerinden Refah kapısı kullanılarak Gazze’ye 3-7 Ocak tarihleri arasında geçiş yapılmasıyla sınırlandı. Bu süre sınırlamasında yeterli büyüklükte gemi bulunamayınca, sadece konvoydaki araçların feribotla taşınmasına, Barış aktivistlerinin de uçakla taşınmasına karar verildi. 400 Barış gönüllüsü, Mısır’a, bugün hava yoluyla gitmeye karar verdi. Konvoyun araçları bugün feribota binerken, aktivistler uçakla Mısır’a gidecek.

ZAMANA KARŞI YARIŞIYORLAR

Bugün Mısır’ın başkenti Kahire’ye hareket edecek Barış Konvoyu’nu, ‘zamana karşı’ bir yarış bekliyor. Kahire’den El Ariş limanına geçiş yapacak olan aktivistler, burada konvoydaki araçlarla buluşup, Refah Sınırkapısına doğru hareket edecek. Ancak bu sırada, sınır kapısından giriş ve çıkış için verilen sürede başlamış olacak. Konvoyun, Libya’dan gelecek ‘Ulusoy 6’ adlı Türk gemisiyle Mısır’a doğru bugün yola çıkması bekleniyor. 200 aracın yükleneceği ‘Ulusoy 6’ Gemisi 20 saatlik bir yolculuğun ardından Mısır’ın Ariş Limanı’na ulaşacak. Konvoyda kalan diğer 385 yolcu da Lazkiye Havaalanı’ndan uçakla Mısır’a geçecek. Konvoy, karayoluyla Refah Sınır Kapısı’na, oradan da Gazze’ye geçecek. Filistin’e Özgürlük Konvoyu, Gazze’de Mısır’ın vereceği izine bağlı olarak 24 saat ya da 48 saat kalarak yardım malzemelerini Gazze halkına dağıtacak.

YILDIRIM: KONVOY GAZZE’YE ULAŞACAK

İHH İnsani Yardım Vakfı Başkanı Bülent Yıldırım geç de olsa Gazze’ye gireceklerini ve kendilerine teslim edilen emanetleri Gazze halkına ulaştıracaklarını belirtti. Konvoydaki farklı ülkelerden 400 barış aktivisti, geceyi Sureyi’nin liman kenti Lazkiye İzci kampında geçirdi. Lazkiyeliler, konvoydakilerin üşümemesi için kampa battaniye getirerek misafirlerine dağıttı.

Füze saldırısından sonra tanklardan ateş açtılar

• İsrail uçakları, önceki gece yarısı Gazze Şeridi’nin farklı kesimlerine 3 ayrı füze saldırısı düzenledi. Uçakların Gazze Şeridi’nin kuzeyinde Er-Reis bölgesinde ve bölgenin güneyindeki Han Yunus’un doğusunda açık alanları vurduğu belirtilirken, yaralanan olmadığı kaydedildi. Bu arada, Gazze kentinin İsrail sınırındaki mahallesi Secaiye’de tanklardan açılan ateşte 3 Filistinlinin hafif yaralandığı ifade edildi. Uçakların hava saldırısının, Perşembe gecesi Gazze Şeridi’ndeki Filistinli militanlar tarafından sınırdaki İsrail kasabası Netivot’a atılan Grad füzelerine karşılık olduğu belirtiliyor. İsrail radyosu, iki Grad’tan birinin Netivot’a düştüğünü, diğerinin açık alana isabet ettiğini bildirmişti.

45 araçlık bir destek konvoyu daha

Kilis’in Öncüpınar Sınır Kapısı’nda mevzuata takılan Filistin’e yardım konvoyu sorunun çözülmesinden sonra Suriye’ye geçti. Filistin halkına destek vermek amacıyla İngiltere’den yola çıkan ‘’Filistin’e Yol Açık’’ uluslararası konvoyunun ardından, Gazze’ye gönderilmek üzere ABD’deki Müslümanlar ve sivil toplum kuruluşlarınca alınan 46 kamyonet ve ambulansın yer aldığı konvoyun, önceki gece Öncüpınar Sınır Kapısı’nda beyannamelerinde sorun çıkması üzerine bekletilmişlerdi. Gümrük Müsteşarlığı’nın devreye girmesi üzerine işlemleri gece geç saatlerde yapılan konvoy, Suriye Esselame Sınır Kapısı’ndan Suriye’ye giriş yaptı. Suriye’ye geçen konvoyun, buradaki gruplarla Lazkiye Limanı’ndan Mısır’a, oradan da Filistin’e gideceği öğrenildi.
aktifhaber

Pakistanın ABD yanlısı hükümeti, işgalcileri ''Afganistan'ı fazla erken terk etmemeye'' (!) çağırdı. 2001'den beri komşu ülke Afganistan'da bulunan uluslararası işgal güçlerinin "gerektiğinden erken" (!) bu ülkeden çekilmemesi gerektiğini belirtti.

04 Ocak 2010, 00:26 Bahadır Serhad

İşbirlikçi Pakistan hükümeti, Batılı ülkeleri, ''Afganistan'ı fazla erken terk etmemeye'' (!) çağırdı. Pakistan Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Abdül Basit, düzenlediği basın toplantısında, 2001'den beri komşu ülke Afganistan'da bulunan uluslararası işgal güçlerinin "gerektiğinden erken" (!) bu ülkeden çekilmemesi gerektiğini belirterek, ''Afganistan'ı terk etme kararı, ülke kendi kendisini korumaya muktedir olmadan önce alınmamalıdır'' dedi.

Afganistan'daki istikrar ve barışın stratejik olarak Pakistan'ın yararına olduğunu da ifade eden sözcü, Afganistan'da uygulanan yeni Amerikan siyasetinin meyvelerini vermesi (!) için ABD'nin yanında olmaya devam edeceklerini, bu çerçevede uluslararası işgal gücünün vaktinden önce Afganistan'dan ayrılmaması gerektiğini belirtti.
anadoluhaber

05 Ocak 2010 22:35
Filistin Konvoyu'nda Arbede
Mısır, aralarında Milletvekillerinin de bulunduğu Filistin'e Yol Açık Konvoyu'nun 57 aracına el koymak isteyince arbede çıktı.

İngiltere'den yola çıkan ve Türkiye'den milletvekillerinin de katıldığı yaklaşık 550 kişilik ''Filistin'e Yol Açık Konvoyu''ndakiler, bu akşam Gazze'ye ulaşmayı planlıyordu.

Şu anda Gazze'ye yaklaşık 50 kilometre mesafede bulunan Mısır'ın El Ariş Limanı'nda bulunan konvoy, 67 araca el konulmak istenmesi üzerine arbede çıktı ve limanın kapısı kırıldı.

Limanda bulunan haber kaynakları, olayların büyümeye başladığı belirtiyor

HEYETTEKİ VEKİLLER POLİS TARAFINDAN BEKLETİLDİ

Heyetteki Türk milletevekilleri, Ariş Limanı girişinde polisler tarafından yarım saat bekletildi

Mısır'ın Ariş Limanı'nda gelecek son kafileyi bekleyen Filistin Konvoyu'nun Gazze'ye bu gece girmesi bekleniyor.

Mısır'ın Ariş Limanı'nda bekleyen Filistin Konvoyu, Ariş Havaalanı'ndan gelecek 150 kişilik son kafileyi bekliyor. Konvoyun, son kafilenin de gelmesi ile Mısır'ın bir engel çıkarmazsa durumunda bu gece Gazze'ye girmesi bekleniyor.

Öte yandan, İHH İnsani Yardım Vakfı tarafından organize edilen Filistin Konvoyu'na katılan beş Türk milletvekili Mısır polisinin engellemelerine maruz kaldı.

AK Parti Milletvekilleri Hüsnü Tuna, Cemal Yılmaz Demir, Mehmet Nil Hıdır, Secarettin Karayağız ve Hasan Murat Mercan, Ariş Limanı girişinde polisler tarafından yarım saat bekletildi.

Milletvekili Mercan, milletvekili olduklarını polislere hatırlatmasına rağmen Mısır polisi pasaportları en ufak ayrıntısına kadar inceleyerek, büyük bir diplomatik nezaketsizlikte bulundu. Mısır polisinin bu tavrına milletvekilleri bile şoke oldu.

Konvoy yetkilileri, Mısır'ın bir engel daha çıkarmaması durumunda konvoyun bu gece Gazze'ye girmeyi planladığını bildirdi. Aksi bir durumda konvoyun Gazze'ye girişinin yarın sabaha kalacağı belirtildi.
aktifhaber

06 Ocak 2010 17:48
Yardım Konvoyu Çatışması: 1 ölü
Mısır'da durdurulan ve geçişine izin verilmeyen konvoyla ilgili sıkıntılar çatışmaya dönüştü ve 1 Mısırlı asker öldürüldü

Mısır'da durdurulan ve geçişine izin verilmeyen konvoyla ilgili sıkıntılar çatışmaya dönüştü ve 1 Mısırlı asker öldürüldü.

Mısır Ankara Büyükelçisi katıldığı televizyon programında konvoyun geçişine neden izin vermediğini açıkladı.

Türkiye'den geçen ve Türk ekibinin de dahil olduğu konvoyun geçişine yaşanan olaylardan sonra kademeli olarak izin verildiği bildirildi.

Mısır konvoydaki araçların bir kısmına geçiş izni verdi, diğer araçlar Gazze'ye İsrail'in kontrolünde girecek.
Gazze’nin güneyindeki Refah’ta, Hamas tarafından Mısır’ın "Filistin’e Yol Açık" konvoyuna izin vermemesini protesto amacıyla düzenlenen gösteride Mısırlı bir sınır muhafızı vurularak öldürüldü. Mısırlı güvenlik yetkilileri, 21 yaşındaki muhafızın Refah sınırının Filistin tarafından açılan ateşte vurularak öldürüldüğünü söyledi.


AK PARTİLİ VEKİLLER DE KONVOYDA

Filistin’e insani yardım malzemesi götürmek için İngiltere’den yola çıkan "Filistin’e Yol Açık" konvoyundaki araçlardan 139’unun, Mısır’dan Gazze’ye geçişine izin verildiği bildirildi.AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, Türk parlamenterler ve Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, Mısırlı yetkililerle, konvoydaki araçlardan 139’unun Gazze’ye giriş yapması konusunda mutabakata vardılar.Bu mutabakatın ardından, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Murat Mercan ile beraberindeki Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir, Konya Milletvekili Hüsnü Tuna, Muğla Milletvekili Mehmet Nil Hıdır ve Muş Milletvekili Seracettin Karayağız, El Ariş Limanı’ndan ayrılarak Refah Sınır Kapısı’na gitti.Heyetteki AK Parti Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir, AA muhabirine yaptığı açıklamada, "Bugün 139 aracın geçişi konusunda mutabakata vardık. 139 aracın limandan ayrılışına ilişkin işlemler tamamlandı. Biz, milletvekilleri olarak limandan ayrılıp önden yola çıktık, Refah Sınır Kapısı’na geldik. Şu anda Refah Sınır Kapısı’ndayız. Burada konvoyun El Ariş limanından buraya intikal etmesini ve işlemlerimizin tamamlanmasını bekliyoruz" dedi.Demir, 59 aracın Gazze’ye geçisine izin verilmediğini belirterek, "Onunla ilgili daha sonra girişim yapacağız" dedi.Cemal Yılmaz Demir, gece konvoya yapılan taşlı saldırıya ilişkin olarak "Üzücü şeyler yaşandı. Şu anda bir problem gözükmüyor. Yaralıların tedavileri yapıldı. Durumu ağır olan yok. Hastanedeki yaralılar da bugün hastaneden çıktılar" diye konuştu.

MISIR'DA YARDIM KONVOYU TAŞLI SALDIRI

‘FİLİSTİN'e Yol Açık' adlı yardım konvoyunda bulunanların taş atması üzerine Mısır çevik kuvvet polisleri biber gazıyla karşılık verdi.İHH İnsani Yardım Vakfı tarafından organize edilen konvoyla yola çıkan ve Türk bandıralı ‘Ulusoy-6' adlı gemiyle Suriye'nin Lazkiye Limanı'ndan Mısır’ın El Ariş havaalanına uçakla geçen 165 kişi dün saatlerce havaalanında bekledi. Mısır'ın konvoyda bulunan Amerikalılar'a ait 57 araca el koymak istemesi üzerine konvoydaki 500 kişi Ariş Limanı'nda protesto eylemi başlattı. Grup daha sonra sloganlarla limanın kapısına yöneldi ve limanın iki demir kapısı yerinden söküldü. Mısır çevik kuvvet polisleri gruba müdahale edilmek üzere dış kapının önüne koşullandırıldı. Mısır çevik kuvvet polislerine sürekli takviyeler yaparak eylemcilere göz dağı vermek istedi. Polis ve panzerlere ek olarak itfaiye ekibi de hazır bulundu.

17 ÜLKEDEN 500 KİŞİ

17 ülkeden 500 kişi Mısır’ı protesto eylemine saatlerce devam etti. ‘Mısır sabrımızı taşırma', ‘İsrail’in suçuna ortak olma' sloganları atıldı.Konvoydakiler daha sonra limanın kapısına iki TIRı getirerek barikat kurdu. Grupta bulunan İHH Başkanı Bülent Yıldırım, İngiliz Parlamenter George Galloway, Türk milletvekilleri Hüsnü Tuna, Cemal Yılmaz Demir, Mehmet Nil Hıdır, Secarettin Karayağız ve Hasan Murat Mercan Mısırlı yetkililerle sorunu çözmek için görüşmelerini sürdürüyor. Sorunun çözülmesi için Türkiye Dışişleri Bakanlığı'nın da devrede olduğu bildirildi. Türkiye’deki Mısır Büyükelçiliği yetkilileri Dışişleri Bakanlığı'na çağrıldı.Mısır’ın el koymak istediği öne sürülen 57 aracın daha önce Mısır'dan satın alındığı ancak, Türk plakası taşıdığı belirtildi. Mısır makamların Mısır’dan satın alınan araçların konvoyla birlikte Gazze’ye girmesini istemediği iddia edildi. 15 Aralık'ta Türkiye’den yola çıkan yardım konvoyu Mısır’ın Akabe Limanı üzerinden Gazze'ye ulaşmak istemişti. Ancak Mısır’ın Akabe limanının kullanılmasına izin vermemesi üzerine konvoy Suriye’ye geri dönerek Lazkiye limanı üzerinden Mısır’ın El Ariş Limanı’na ulaşmaya çalışmıştı. Konvoyda yer alan araçlar, ‘Ulusoy 6' adlı Türk bandralı gemi ile Mısır’ın El Ariş Limanı’na taşınırken konvoyda yer alan yaklaşık 400 kişi özel uçakla 3 seferde ancak uçağın arıza yapması nedeniyle 2 günde El Ariş Havaalanı'na ulaştırıldı. Mısırlı yetkililer, dün konvoydakilerin pasaportlarına giriş-çıkış mühürü vurmuş, konvoyun El Ariş’e ulaşan kısmının hemen Gazze’ye geçmesini istemişti. Konvoyun bütün olarak Gazze’ye girmesini isteyen konvoy katılımcılarının protestosu üzerine çıkış mührü iptal edilmişti.
aktifhaber

Mısır Cumhurbaşkanı Mübarek'e Hitler benzetmesi

22:45 - Filistin'e insani yardım malzemesi götürmek için İngiltere'den yola çıkan ''Filistin'e Yol Açık'' konvoyunun Mısır'dan Gazze'ye geçişine sorun çıkartılmasına öfke hâlâ sürüyor. Gazze sınırına duvar da inşa etmeyi planlayan Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in İsrail'le yakınlaşması, özellikle Ortadoğu'da büyük tepkiye yol açtı. Lübnan'ın başkenti Beyrut'taki Mısır Büyükelçiliği'nin önünde toplanan göstericiler, Hüsnü Mübarek'i Hitler'e benzetip Cumhurbaşkanı'nın fotoğrafını İsrail bayrağının ortasına monte etti. 17.01.2010 BEYRUT netgazete

AZERBAYCAN İSRAİL’İN HANGİ KOLTUĞUNDA OTURUYOR
İlkan Ceylan
18.01.2010


“Dönüp özür dilersem, belki huzur bulacakmış”

Ben Gurion, 1958’den önce, Türk-İsrail ilişkisine metres ilişkisi demişti. Bunu derken artık evlilik istediğini dillendiriyordu. 1958 bir çeşit evlilik midir? Son olarak, büyükelçinin aşağılanması olayıyla görebildiğimiz, ilişkinin artık taraflardan birinin huysuzlandığı kötü bir karı koca ilişkisi olduğudur. Basın, ülke onuru ayaklar altına alınırken; “özür dilediler”, “Türkiye itibarını geri kazandı” türünden sözler ediyorsa İsrail’in Türkiye’deki gücünü anlatıyordur. Tepki göstermeden özür dilemek, birbirlerini yıllardır tanıyan karı kocanın ilişkisinde; “seni üzmek istememiştim ama sert vurmuşum, kusura bakma” şeklinde olur. Bir dahaki sefere daha dikkatli vururum demektir.

Devlet mi, hesap vermek ve sormak durumundadır. İsrail’in hem aşağılayıp hem de hiçbir tepki almadan olayı kapatabilmesi Türkiye’deki gücünün kanıtıdır. Öte yandan Ortadoğu’da olan biteni görmeden İsrail’in itibarı ve gücü hakkında konuşmak yersizdir. “İtibarını kaybetti” sululuklarıyla karşılanan İsrail’in Azerbaycan’la geliştirdiği ilişkiler tahminlerin ötesine geçmiş durumdadır ve ufku Kafkaslara uzanmaktadır. Azerbaycan İsrail’in gözünde yükselen yeni yıldızdır. Bu yıldız olma serüvenine daha yakından bakmanın zamanıdır.
Azerbaycan İsrail’in yeni yıldızı

"Relatively few people outside the Azerbaijani or Jewish communities know about the remarkable role that the Jewish community has played in Azerbaijan."

2009 yılının 15 Nisan'ında haberdar olduğumuz bu cümlenin sahibi, İsrail'de kurulmuş olan Azerbaycan Kongresi’nin Başkanı, Arye Gut'tur. Gut, Azerbaycan Diplomatik Akademisi'nde yayınladığı makalesinde Azeri veya Yahudi toplulukları dışında Yahudiler’in Azerbaycan’daki "belirgin" rolünden haberdar olan pek az insanın bulunduğunu haber veriyor. (http://ada.edu.az/biweekly/issues/vol2no8/20090422020043096.html)

Bu sözü açıklama gereğinden olsa gerek Gut, devamında , the first health minister of the Azerbaijan Democratic Republic of 1918-20 was Jewish, 1918-1920 yılları arasında yaşayan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'nin ilk sağlık bakanının, Eşkenazi Dr. Yevsei Gindes, Yahudi olduğunu muştuluyor. Bununla birlikte Yahudi gruplarının dönemin parlementosunda temsilcilerinin bulunduğunu, there were representatives of Jewish groups in the parliament, kendi gazete ve yayınlarını,Youth of Zion, çıkarabildiklerini eklemekten de geri kalmıyor.

Bunları söyleyen ve hatırlatanların sayısı hem Azerbaycan hem de İsrail tarafında oldukça fazla ,demek, dikkate alımalı. Haaretz Gazetesi her fırsatta, Azeriler’in geçmişinde hiçbir biçimde anti-semitizm bulunmadığına işaret ediyor ve Müslüman-şii ağırlıklı bir nüfusu olmasına karşılık İsrail ile iyi ilişkiler kurmasından övgüyle bahsediyor. Tarifler iki taraf açısından da birbirine yakınsıyor.

İsrail-Azerbaycan İlişkileri
Bütün bunlarla ne anlatılmak isteniyor, merak ediyoruz. Buna gelmeden, Gut'un hatırlattığı hususlara bazı ekler yapmakta yarar var. Söyledikleri doğrudur ama öncesi de vardır. 19. yüzyılın sonlarına doğru, Bakü'nün Siyonist hareketin merkezlerinden birisi haline geldiği biliniyor. Ayrıca ilk Havevei Zion'un da burada yaratıldığını ekleyelim. Öte yandan, Gut'un bahsettiği dönem içerisinde, anlaşılan o ki gazete/mecmua işlerinden fazlası bulunmaktadır; Jewish Popular University'nin 1919 da kurulduğunu biliyoruz.

1920 sonrası, Sovyetler Birliği çatısı altında gelişiyor ve Sovyetler’in çözülmesine kadar uzanıyor. Bu süre zarfında, Yahudiler’e ait birçok yapı ortadan kalkıyor, ilişkiler azalıyor. Demek, Azeri-Yahudi ilişkisi açısından, Sovyetler dönemini ciddi bir kesinti olarak anlamak uygundur. Uzun soluklu olarak niteleyebileceğimiz bu kesinti, 92 yılında İsrail'in Azerbaycan'da bir konsolosluk açması ile son buluyor. Azerbaycan tarafı ise üst düzey diplomatik temasları başlatmaktan kaçınmamakla beraber Arap dünyasından çekinceleri dolayısıyla elçilik açamıyor. 2001 yılında Haydar Aliyev tarafından elçilik açma girişimleri başlatılmış olsa da hala sonuçlanmadığı biliniyor.

Sovyetler sonrasında bu ikilinin Arap dünyasına rağmen hızla ilişki kurabilmesinde, İsrail'deki Rusya'dan göç etmiş olan Yahudiler ile Gut'un sözünü ettiği Azerbaycan'daki etkin Yahudiler arasındaki güçlü bağlantıların etkili olduğu söylenebilir mi? Son koltuk kriziyle beraber adını daha sık duyduğumuz İsrail Başbakan yardımcısı Lieberman'ın bir Rus-Yahudisi olduğu, Azerbaycan'a ziyaretlerde bulunduğu ve bu ziyaretlerde Yahudiler’in önde gelen çeşitli isimleriyle görüştüğünü göz önünde bulundurursak bu soruya daha sağlıklı yaklaşma imkanı doğacaktır.

Karabağ dönüm noktası
Bununla beraber İsrail-Azeri ilişkilerinde önemli dönemeçlerden birisi de Karabağ sürecidir. Azerbaycan, o dönem İran'ın kendisine destek olmamasından ciddi rahatsızlık duymuş, Türkiye ve İsrail'in tutumlarından ise hoşnut olmuştur. Aynı zamanda 1967 Arap-İsrail savaşı sonrasında kurulmuş olan İslam Koferansı Örgütü'ne üye olan Azerbaycan, İran ile arasına mesafe koyma ihtiyacını duymuştur. İran ile mesafe İsrail'e göz kırpma anlamındadır.

Ekonomik İlişkiler
Bu ve başka sebeplerle beraber Azeri-İsrail ilişkilerinin hızla geliştiği görülüyor. Özellikle ekonomik alanda geliştirilen ortaklıklar bunun çok iyi bir göstergesidir. 97 sonrasında hızla geliştirilen ekonomik ilişkiler Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının projesinin ortaya konmasıyla beraber bir sıçrama yaşıyor ve başka anlamlara bürünüyor. Ekonomik yaklaşımlarının yanına enerji meselesi de dahil oluyor. Bununla beraber, hatırlatmak yerindedir, İsrail İtalya'nın ardından Azerbaycan gazını en fazla miktarda satın alan ikinci ülke konumuna yükseliyor.

İki ülke arasındaki ticaretin 2005 sonrasında geliştiğine dair verileri; "The Israel Export & International Cooperation Institute - The Economic Department -" tan alarak sunuyorum:

İsrail'in ithalatında 2006 da bir düşüş gözlense de ihracat grafiği denilebilir ki geometrik bir artış gösteriyor. Raporda 2007-08 yılları arasındaki gelişmeye vurgu göze çarpıyor:

2007-08 değerleri Artış

İhracat (m$): 129 57%

İthalat (m$): 0.3 50%

Toplam(m$): 130 57%

Ayrıca, örnek olsun, Azerbaycan'a ihracat yapan İsrail firmalarının sayısı 2007 yılına göre 36% lık bir artış göstererek 165'e çıkmıştır deniyor.

Enerji İşbirliği
Ekonomik verilerin yanına enerji konusundaki ortaklıklar konmalıdır. Ancak Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı, enerji konusunun yanı sıra başka anlamlar da taşımaktadır. O hat aynı zamanda bir yoldur ve yolun korunması NATO'ya verilmiştir. Askeri anlamlarının da bulunduğunu ayırt etmek gerekiyor. Nitekim iki ülke arasındaki ilişkiler kendisini askeri alanda da gösteriyor. Haaretz gazetesinin 26 Eylül 2008 tarihinde verdiği habere göre(http://www.haaretz.com/hasen/spages/1024798.html) multi-milyon dolarlık bir silah/mühimmat anlaşmasının yapıldığını görüyoruz. Haberde geçen bir cümleye ise dikkat etmekte yarar var:

According to agreements signed by the Defense Ministry and the government of Azerbaijan, which borders on Iran, Israel will sell the southern Caucasus state ammunition, mortars and radio equipment.

İran’ın rahatsızlığı
İran'ın sınır komşusu olan Azerbaycan devleti ve Savunma Bakanlığı tarafından imzalanan anlaşma uyarınca İsrail, Güney Kafkasya bölgesine cephane, havan topu ve telsiz cihazı satacak, deniyor. Azerbaycan’dan bahsederken İran’ın sınır komşusu demek Haaretz’e özgü bir refleks olsa gerek, önemsiyoruz. Demek, Haaretz kime ne anlatacağının ayırdındadır. İran’ın önemi Ortadoğu’da belirleyici ve güçlü bir devlet olmasındadır. Bununla beraber İran’ın kuzeyide 25 milyona yakın olduğu söylenen Azeri nüfus bulunmaktadır. Azerbaycan buraya Güney Azerbaycan olarak bakmaktadır. Bu gelişmelerin İran’ı rahatsız edeceği ortadadır.

İran ise rahatsızlığını bildirmekten geri kalmıyor. Gazze saldırısının üzerinden birkaç ay geçmişken ve Gazze’deki insanlık dışı durum devam ederken, İsrail cumhurbaşkanı Şimon Peres’in Azerbaycan’ı ziyaret etmesi İran’ı oldukça rahatsız etmiştir. O kadar ki, elçisini Azerbaycandan geri çağırmıştır: (http://www.asbarez.com/2009/06/30/iran-recalls-ambassador-to-azerbaijan-over-israeli-president-visit/)


Peres'in temaslarından bir kare.
Bunun yanı sıra İran defalarca kendisine yönelik bir saldırı durumunda Ortadoğu’daki Amerika ve İsrail dostlarını hedef alacağını açıkladı. Azerbaycan’ın, ki 11 Eylül sonrasında ABD’ye Afganistan ve Irak saldırıları için hava sahasını kullanma hakkını tanımıştı , bu açıklamadan kaynaklanan endişelerini anlamak zor olmasa gerek.

Stratejik ortaklar
Açık seçik görünen, İsrail ve Azeri gazetelerinin sürekli yazdıkları, iki tarafın birbirinin stratejik ortağı olduğudur. İsrail’in Azerbaycan’ı, Müslüman olan ama İran gibi aşırı olmayan, aksine seküler yapıya sahip beraber hareket edilmesi gereken bir ülke olarak görmesine biraz açıklık getirmiş olduk. Bununla beraber, İsrail Azerbaycan üzerinden yeni bir yol mu tarif etmeye çalışmaktadır? Taraflar arasında imza olunan anlaşma Güney Kafkasya’ya mühimmat satmayı içeriyordu, hatırlatıyorum. Kafkaslara uzanan bir yol anlaşılıyor. Burada Kafkaslarda yaşanan Soros destekli turuncu devrimleri ve Rusya’yla yaşanan Gürcistan krizini hatırlamakta fayda var. Politika, eninde sonunda olaylar arasında ilişki kurmaktır. Görünen, İsrail’in gözünü Kafkasya’ya diktiğidir. Bunda da yol almaktadır.

Gelgelelim, Türk büyükelçisinin aşağılanmasının ardından medyamızdaki manzaralar görülmeye değerdir. Hep bir ağızdan özür dilendi, demek Türkiye artık daha itibarlı ve İsrail ise gitgide itibarsızlaşıyor, deniyor. Hemen her gazete ve kanal bunu anlatıyor. Bu yazı cevap oluyor. İsrail güç gösteriyor, buna engel olarak ise hep İran’ı görüyor. İsrail, bir yandan İran’ı etkisizleştirmek bir yandan da sürekli yeni yollar tarif etmekte olan bir devlet görüntüsü veriyor. Devamla, kendisine yaklaşan ve bağımlılaşan devletler yaratmakta ustalık sergiliyor. Yukarıda kısaca aktarmaya çalıştığım tablo Azerbaycan’ın, İsrail’in gözünde yükselen yıldız olduğunu doğrulamaktadır.

Türkiye mi, bırakın Ortadoğu’yu kendi ülkesindeki birçok sorunu bile eline yüzüne bulaştıran bir ülke görünümünü almıştır, düşmektedir ve itibarsızlaşmaktadır. Ara ara Obama ile İsrail arasındaki sorundan cesaret alarak huysuzlanmaktadır ve İsrail tarafından önce azarlanıp sonra pışpışlanmaktadır. Buna uygun olarak İsrail, Serdar Ortaç’ın her yeri kasıp kavuran “canıma minnet” isimli şarkısında olduğu gibi “dönüp özür dilersem belki huzur bulacakmış” diyerek eğlenmektedir.

Odatv.com

Aliyev,Çeçenleri Ruslara teslim ediyor

08 Kasım 2009, 17:11 Anadolu Haber

Aliyev başkanlığındaki Azerbaycan yönetiminin, Çeçen mültecilerin bir kısmını Rusyaya teslim etmesi, Çeçenleri huzursuz etti.


Azerbaycan'dan kaçıp, kurtulacakları yer arayan Çeçen mülteciler, Avrupa yolunun zorlu olması nedeniyle hiç olmazsa Türkiye'ye sığınmak istiyorlar.

Moskova'yı memnun etmek için şimdiye kadar Çeçen mültecilere hayatı dar eden, ülkesindeki ezanların sesini kısmak isteyen, şehitlikteki Türk bayraklarını yere indiren Aliyev başkanlığındaki Azerbaycan yönetimi; Rus güdümlü Çeçen Başkan Ramzan Kadirov'la işbirliğini pekiştirirken, ülkesindeki Çeçenlerin bir kısmını Rusya'ya teslim ettiği ortaya çıktı. Bu gelişmeler üzerine Azerbaycan'daki Çeçenler, bu ülkeden kaçıp kurtulacakları yer arıyor. İşgalci rejim devam ettikçe Çeçenya'ya dönmeyeceklerini ısrarla vurgulayan Çeçenlerin gözü Avrupa'da. Ancak Avrupa yolunun zorlu olması nedeniyle hiç olmazsa Türkiye'ye sığınmak istiyorlar.
ALİYEV YÖNETİMİ 44 MÜLTECİYİ RUSLARA TESLİM ETTİ
Ajans Kafkas'a konuşan Çeçen mülteciler, Haziran 2010 itibariyle BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin yardımlarının da kesileceğini belirtti. Azerbaycan Çeçen Mülteciler Konseyi Başkanı Ramazan Mollayev, Azerbaycan'ın Çeçen mültecilere yardım etmeyen tek ülke olduğunu, bu yetmezmiş gibi şimdiye kadar 44 mülteciyi Ruslara teslim ettiğini ve bunlardan beşinin öldürüldüğünü kaydetti. Mollayev'in aktardığı bilgilere göre, Çeçenya'da savaşın başladığı sırada sayıları 12 bini bulan Çeçen mültecilerden geriye 1250 kişi kaldı. Buradaki mültecilerin ezici çoğunluğu Çeçenya değil Avrupa ülkelerine sığındı. 420 aileden oluşan mülteciler arasında 95 yetim çocuk ve 60 sakat var. Mültecilerin yaşamları ise Avrupa'ya giden akrabalarının gönderdiği üç-beş avroya bağlı. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği, mülteci başına ayda 50 dolar veriyor. Ancak ailede kişi sayısı arttıkça bu rakam düşüyor. Sözgelimi Mollayev'in dokuz kişilik ailesi ayda 450 değil 240 dolar alıyor. Azerbaycan hükümeti kamp ya da yer tahsis etmediğinden mülteciler kiraladıkları evlerde kalıyor. Evlerin kiraları ise aylık 300 dolardan aşağı değil. Mülteciler kira sorununu bir daire kiralayıp her bir odasını bir, bazen birden fazla aileye paylaştırmak suretiyle aşmaya çalışıyor. Avrupa Komisyonu İnsani Yardımı (ECHO) örgütü de Danimarka Mülteci Konseyi aracılığıyla her bir Çeçen'e 'kuşyemi' misali günlük 160 grama denk gelen yiyecek yardımı yapıyor.
İHH YETİM ÇOCUKLARA YARDIM YAPIYOR
Türkiye'den İHH, yetim çocuklara ayda 50'şer dolar para veriyor ve öğrencilerin giderlerini karşılıyor. Mülteciler Kurban Bayramlarında bağışlanan etleri kurutarak aylarca bunlarla gıda ihtiyaçlarını gideriyor. Çeçenlerin yüzde 20'sinin durumu çalışmaya elverişli. Ancak mültecilere çalışmak da yasak. Diğer sorunların başında ise şunlar geliyor:
Sağlık hizmetlerinden ve sosyal yardımlardan yararlanamıyorlar. Tamamen tecrit olmuş durumdalar. Devlet kurumları hiçbir sorunlarıyla ilgilenmezken toplumdan da yardım görmüyorlar. Çeçenlerin Sünni, Azerbaycanlıların Şii olmasından dolayı Müslüman cemaatle de bağları hiç yok. Mültecilere yardım olarak gelebilecek zekat ve fitre geleneği de Türkiye'deki gibi yaygın değil. Güvenlikleri tehlike altında. Her an polis tarafından sorgusuz sualsiz gözaltına alınma, tutuklanma ya da Rusya'ya teslim edilme korkusu yaşıyorlar. Daha birkaç gün önce Avrasya feribotunu kaçırma eyleminde yer almış Vishan Abdurrahmanov kayıplara karıştı. Abdurrahmanov'un Azeri polisi tarafından gözaltına alındığı düşünülüyor. 1.5 ay önce Azerbaycan'a 12 yaşında ailesiyle birlikte sığınmış olan 22 yaşındaki Ashab Ahmedov, Çeçenya'yı ziyareti sırasında Caharkale'de öldürüldü. 16 Çeçen mülteci de halihazırda haklarında hiçbir suçlama olmadan Azerbaycan hapishanelerinde tutuluyor.
“İŞGAL SÜRDÜĞÜ MÜDDETÇE ÜLKEMIZE DÖNMEYECEĞIZ”
Mollayev, Kadirov'un barınma ve yardım vaatleriyle süslediği dönüş davetine ise kesinlikle olumlu bakmadığını kaydetti. Mollayev, “Çeçenya'da işgal devam ettiği sürece dönmeyeceğiz. Dönüp de Kadirov'un kukla rejimini meşrulaştırmayacağız” dedi.
Mollayev'in yardımcılarından biri de “Kadirov, camiler açarak ve okullarda kızların İslâmi kurallara göre giyinmelerini istiyor. Ama caddelerde tam tesettürlü bir kadın görüldüğünde anında tutuklanıyor. İnsan hakları savunucusu Natalya Estemirova'yu acımasızca öldürenlerin bize neler yapacağını varın siz hayal edin” diye ekledi. Mollayev Avrupa'ya gidemeseler de Türkiye'ye sığınmak istediklerini, mülteci statüsü verilmese de Türk halkının cömertliği sayesinde burada kimsenin açlıktan ölmediğini belirtip Türk makamlarından bu konuda yardım istediklerini kaydetti.



===============
Kukla Kadirov'dan direnişe karşı 'İslâmi' radyo
Çeçenya'da direnişe karşı ideolojik savaşa yeni bir araç ekleniyor: Dini radyo. Çeçenya'da dini konularla ilgili yayın yapacak radyo yakında açılıyor. Rus kuklası Çeçen lider Ramzan Kadirov'un yürüttüğü politikalar paralelinde radyonun kurulması işini 'Yol' adlı İslâmi basımevi üstlendi. Çeçenya Din İdaresi'nden bir temsilcisi Kavkazki Uzel'e radyo ile ilgili olarak, “Bu projenin temel amacı, dinleyicilerin din hakkındaki bilgilerinin seviyesini artırmak, inananların ilgisini çeken sorulara cevap vermek ve hükümet karşıtı direnişin yayılmasına karşı durmak” açıklamasını yaptı. Din İdaresi temsilcisine göre, 'İslâmi' radyoda tanınmış din adamlarının hayatı ve faaliyetlerini anlatılacak, vaazlar yapılacak, canlı yayında dinleyicilerin dini konulardaki soruları cevaplanacak. Dini içerikli broşürler ve Peygamberlerin hayatları ile ilgili cd'er çıkaran Yol yayınevinin ürünlerinin önemli bir kısmı ücretsiz olarak gençlik etkinlikleri, okul ve kütüphanelerde dağıtılıyor.
===============
Azeri ve Ermeni liderleri Karabağ için ay sonunda buluşuyor
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan'ın ay sonunda görüşecekleri bildirildi. Azeri APA haber ajansı Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatının (AGİT) internet sitesine dayanarak verdiği haberde, liderlerin ay sonunda bir araya geleceğini duyurdu. Görüşmenin kesin tarihi ve yeri konusunda ise bilgi verilmedi. Azerbaycan ve Ermenistan liderleri, Ermeni işgali altındaki Yukarı Karabağ ile ilgili sorunun barışçıl çözümü çabaları çerçevesinde bu yıl 5 defa bir araya gelmişti.

"Arap Devletleri ABD'nin Finosu"
Muhammed Salih el Musfir
(Londra’da Arapça yayımlanan Kuds ül Arabi gazetesi, )

ABD 1975ten bu yana Araplara emirler veriyor; bize düşense bu emirleri yerine getirmek

ABD 1975’ten bu yana Araplara emirler veriyor; bize düşense bu emirleri yerine getirmek. Bize petrol üretimini artırmamızı ve fiyatlarını düşürmemizi emretti, öyle yaptık. İsrail’in güney Lübnan işgaline sessiz kalmamızı emretti, uyduk. Filistin direnişinin Lübnan’dan çıkarılmasını ve Arap vatanına dağıtılmasını istedi; hiçbir şart koşmadan yerine getirdik. Irak’ın İran devrimine karşı savaşa girmesini emretti, öyle yaptık. Kuveyt’e karşı tarihi hatası nedeniyle Irak’a ambargo dayatmamızı emretti, uyduk. ABD ve müttefiklerinin ordularının topraklarımızı fethetmesini emrettiler, tamam dedik. Bir numaralı düşmanımız İsrail’le Madrid toplantısına katılmamızı emretti; hiçbir talepte bulunmaksızın bu toplantıya katıldık. İsrail’in her istediğini kabul ettik ve Filistin Yönetimi İsrail’in güvenlik bekçisine dönüştü.
İsrailli yetkililer ve diplomatlar Arap başkentlerinin çoğunluğunu kayıtsız şartsız dolaşır oldu. Kara, deniz ve hava sahamızı ABD ve Britanya’nın Irak’a saldırması ve bu ülkeyi işgal etmesi için açtık. New York’ta Dünya Ticaret Merkezi yıkıldı ve hiçbir uluslararası soruşturma yapılmaksızın biz suçlandık. Suçlamayı kabul ettik.1

Her sakallıya Kaideci der olduk
Bizlere özellikle de din ve tarih alanlarında eğitim yöntemlerimizde öz değişimler yapmamızı emretti. Birçok Arap ülkesinde gelecek nesillerimiz için eğitim yöntemleri oluşturması amacıyla Amerikan şirketlerini görevlendirdik. Ümmetten söz etmek, müslümanı ülkeyi savunmaya ve Müslümanları desteklemeye teşvik etmek teröre yol açan şiddete teşvike girer oldu.
Bizden Hamas’ı terörist hareket olarak görmemizi istediler. Bazıları bu söyleme onay verdi ve zalim bir abluka dayattı. Hüsnü Mübarek yönetimindeki Mısır ABD ve İsrail’i memnun etmek için Gazzelilere en sert ablukayı dayattı. ABD Hizbullah’ın da boykot edilmesi gereken terörist bir örgüt olduğunu söyledi. İsrail 2006’da Lübnan’a saldırdı ve bazı Arap liderleri bu saldırıya karşı onursuz bir tutum aldı. ABD Irak’ta işgal ordularına ve uşaklarına karşı koyduğu için Irak direnişinin abluka altına alınmasını ve meşruiyetinin tanınmamasını emretti, biz de öyle yaptık. Bizi Kaide’yle korkuttular, biz de her sakallıya ve alnında secde izi olana savaş açtık.

Medya yaptırımı kabul edilemez
Arap enformasyon bakanları Kahire’deki toplantılarında, ABD Kongre’sinin Amerikan siyasetiyle uyuşmayan yayınlar yapan televizyon kanallarına yaptırım uygulanması yönündeki kararını reddederek çok iyi yaptı. Peki ne yapmalı? Kongre’nin bu kararının medyamız üzerinde uygulanması halinde, bütün Amerikalı muhabirlerin ve haber ajanslarının Arap dünyasından kovulması kararı alınmalı.
Eğer Amerikan ve İsrail küstahlığına karşı kendimizin ve halkımızın saygınlığını koruyamazsak, savaştığımız Kaide örgütünün yandaşları artacaktır.

Radikal

Kadirov protesto edildi

Çeçenistan Devlet Başkanı Kadirov protesto edildi.


Fatih'te toplanan bir grup, Çeçenistan Devlet Başkanı Ramazan Kadirov'u protesto etti. Protestocu grup, Kadirov'un fotoğraflarını yakıp aleyhine slogan attı.

Rusya Devlet Başkanı Medvedev ile birlikte Türkiye'ye gelen Çeçenistan'ın Rusya yanlısı Devlet Başkanı Ramazan Kadirov, yaklaşık 200 kişinin katıldığı eylemle protesto edildi. Fatih Saraçhane Parkı'nda toplanan eylemciler, Kadirov'u hainlikle suçladı. Yapılan basın açıklamasında Çeçenistan'ın Rus işgali ve katliamlarının yanısıra Kadirov diktatörlüğü altında olduğu ileri sürüldü. Rus işbirlikçisi olmakla suçlanan Kadirov'un fotoğrafları ateşe verildi.

Açıklamada, Kadirov'un Türkiye'ye gelmesi 'Kadirov yönetimini meşrulaştırma operasyonu' olarak nitelendirildi. 'Yaşasın Kafkasya'daki kutlu cihadımız', 'Kahrolsun Rus emperyalizmi', 'Kahrolsun Kadirov', 'Kahrolsun Rus işbirlikçileri' yazılı döviz taşıyıp slogan atan grup, yapılan duanın ardından eylemlerine son verdi.
habertaraf

Bunun adı ihanet değil de ne?
29 TEMMUZ 2010

The Independent: ABD, Abbas milislerine 400 milyon dolar verdi.

İngiltere'de yayımlanan The Independent gazetesi'nde Amerikalılar tarafından hazırlanan bir rapora dayanarak yayınlanan haberde, Washington'un 2007 yılından bu yana Batı Yaka'da direniş gruplarına karşı mücadele eden Mahumud Abbas'a 400 milyon dolar para yardımında bulunduğu ifade edildi.

Haberde; Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Kanada'dan en az 45 askeri danışmanın Batı Yaka'da Abbas milislerinin eğitimi için çalıştığı ve milis güçlerinin Filistin direniş gruplarıyla mücadele planlarını belirlediği kaydedildi.

Gazete, habere kaynak teşkil eden Amerikan raporunda Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nın son yıllarda Abbas yönetimine bağlı milis güçlerinin eğitimi için yüz milyonlarca dolar harcamakla suçlandığını bildirdi.

Raporda ayrıca, Amerika Birleşik Devletleri'nin Abbas milislerine bağlı 4 tugayı ve başkanlık muhafızlarına bağlı 2500 askerden oluşan bir tugayı Ürdün'de eğittiği, 5 tugayın daha aynı şekilde Washington tarafından eğitilmesinin planlandığı bildirildi.

Siyonist işgal devletinde yayınlanan Haaretz gazetesi, Siyonist işgal devletinin işgal güçleriyle Abbas milisleri arasındaki güvenlik işbirliğinin üst düzeyde olması nedeniyle milis güçlerinin Rus yapımı 50 zırhlı araç ithalatına izin verilmesi tavsiyesinde bulunduğunu yazmıştı. Millî Gazete


Operasyonları Yemen değil ABD yaptı

Wikileaks'in yayınladığı belgelerden biride Yemen hükümetinin yaptığı duyurulan bazı El Kaide operasyonlarını aslında Amerikan ordusunun düzenlediğini ortaya koyuyor.

05 Aralk 2010
Anadolu Haber

Guardian ve The New York Times gazetelerinin, Wikileaks tarafından yayımlanan belgelere dayanarak verdiği haberlere göre, Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih, 2009 yılı Eylül ayında ABD Başkanı Barack Obama'nın ulusal güvenlik danışmanı yardımcısı olan John Brennan'a, "Size, terörizm için açık geçit verdim. Bu nedenle ben sorumlu değilim" dedi.

Belgelerde, Salih'in geçen yıl Aralık ayında, Yemen'de El Kaide'ye yönelik Amerikan kruz füzesi saldırılarının, Amerikan istihbarat yetkililerinin desteğiyle Yemen silahlı kuvvetlerinin işi olduğu konusunda halkına yalan söylediğini kabul ettiği belirtildi.

Salih'in, 2 Ocakta da dönemin ABD Merkez Kuvvetler Komutanı General David Petraeus'a, "Bombaların, sizin değil bizim olduğunu söylemeye devam edeceğiz" dediği savunuldu. Petraeus'un Salih'e, Obama'nın, uydular veya uçaklardan gelen istihbaratı kullanan Amerikan kara birliklerinin, terörle mücadele operasyonlarına yardım etmek için Yemen'de üslenmesine izin vereceğini iletmek için Sana'da olduğu yazıldı.
Öte yandan, Amerikan güçlerine hava operasyonlarında açık geçit veren Salih'in, kara birlikleri önerisini, Amerikan askerlerinin kayıp vermesiyle ilgili endişeler nedeniyle geri çevirdiği belirtildi.

Salih'in bu operasyonlarda, hedefi şaşırabilen gemiden gönderilen kruz füzeleri yerine uçaktan atılan hassas-güdümlü bombaları tercih ettiği iddia edildi.

Clinton’dan Sürpriz Ziyaret
27.05.2011
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da, Washington - İslamabad ilişkilerinin gerildiği bir dönemde Pakistan’a sürpriz bir ziyaret gerçekleştirdi.

ABD Genelkurmay Başkanı Mike Mullen ile birlikte Pakistan Cumhurbaşkanı Asıf Ali Zerdari’yi ziyaret eden Clinton’un Pakistan yönetimine iki mesaj verdiği bildirildi.

Clinton, bir yandan ülkesinin Pakistan’la olan ilişkilerine büyük önem verdiğini vurgularken diğer yandan Pakistan yönetiminden, Afganistan sınırında yuvalanan Taliban ve El Kaide militanlarına karşı önlem almasını istedi.

Taliban’ın ard arda saldırı düzenlediği günlerde gerçekleştirilen sürpriz ziyaret güvenlik gerekçes
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pzr Ağu 14, 2011 11:14 pm    Mesaj konusu: Mahmud Abbas Filistin'de NATO kontrolü istedi Alıntıyla Cevap Gönder

Bahreyn ABD’liye emanet! (MADE IN USA)
Turgut Alp Boyraz
06 Aralık 2011

Bahreyn Yönetimi’nin güvenlik reformları kapsamında görevlendirmek üzere skandal bir isimle anlaştığı ortaya çıktı. Bu isim Miami polis şefi John Timony. “Miami Modeli” olarak bilinen polisiye yöntemin sahibi. The Guardian Gazetesi bu modelin işgal altındaki Filistin topraklarında uygulanan modelden bir farkının olmadığına dikkat çekti. Şimdi bu model Bahreyn’e transfer edilmek isteniyor.

Tıpkı İsrail gibi

The Guardian Gazete’nin yazarlarından Matthew Cassel, Bahreyn’de uygulanması planlanan “Miami Modeli”nin, işgal altındaki Filistin topraklarında uygulanan modelden bir farkının olmadığını yazdı. 2003 senesinde Miami şehrinde bulunan ve alınan güvenlik önlemleri ile ilgili gözlemlerini aktaran Cassel, şehrin insanlardan arındırılmış olduğuna ve her tarafta polis araçlarının olduğuna dikkat çekti. Ayrıca Cassel, polis helikopterlerinin de şehri kontrol etmek için hava desteği sağladığına dikkat çekti.

Cassel gözlemlerini şöyle aktardı:

“2003 yılında Chicago’da bir fotoğraf öğrencisiyken sendikalar ve diğer aktivistler tarafından düzenlenen protestoları yerinde incelemek için Miami’ye seyahat ederek Amerika Serbest Ticaret Bölgesi toplantısına katıldım. Miami’ye gitmeden önce de İsrail ordusunun Filistinlilere karşı uyguladığı baskıcı yöntemlere yerinde şahitlik etmek için gittiğim İsrail’den yeni dönmüştüm. İsrail’in uyguladığı bu baskıcı polisiye yöntemlerin kendi ülkemde, ABD’de uygulandığını görmeyi hiç beklemiyordum.

Miami’ye ulaştığımda, işgal altındaki Batı Şeria’dan bir farkının olmadığını görünce şok oldum. Şehir büyük ölçüde boştu. Polis araçları sağa sola son hız koşuşturuyor, şehrin üzerinde helikopterler dolaşıyordu. Protesto başladığında polis vahşetiyle yüzleşmeden birkaç metre bile gitmek mümkün olmuyordu. Binlerce polis robokop kıyafetleri ve gaz maskeleri giyinmiş, protestoculara karşı kullandıkları plastik mermi ve elektrikli coplarla donatılmış bir halde şehrin her tarafını tutmuştu.

“Miami Modeli” Bahreyn’de

Yetkililerin “Miami Modeli” olarak adlandıkları bu polisiye yöntem polis şefi John Timony’nin bir buluşuydu. Şimdi bu “Miami Modeli” Bahreyn’e transfer ediliyor. Perşembe günü Associated Press’in bildirdiğine göre Timoney, Bahreyn Krallığı İçişleri Bakanlığı tarafından kiralandı. Geçen hafta Bahreyn hükümetinin sponsorluğunda kurulan gerçekleri bulma komisyonu tarafından yayınlanan raporun ardından yine Bahreyn hükümeti tarafından açıklanan “reform paketi”ni uygularken Tmoney’den yardım alınacağı bildirildi.

Bahreyn’in yönetici ailesi demokrasi yanlısı gösterilere şiddetle karşılık vermeye devam ederken, göstericilere karşı kullanılan göz yaşartıcı gaz kutularının, yolları kesen barikatlarin ve diğer malzemelerin üzerinde “Made in USA” (ABD’de üretilmiştir) yazdığını tahmin etmek hiçte zor değil.”

Bahreyn Raporu ne demişti?

Bahreyn Yönetimi’nin onayıyla kurulan Uluslararası Soruşturma Komisyonu, Bahreyn’de polisin göstericilere orantısız güç kullandığını bildirmişti. Komisyonun Başkanı Şerif Besuyni raporda, tutuklananların elektrik verilmesi ve falaka gibi yöntemleri içeren işkencelere maruz kaldıklarını belirterek, Şubat-Mart ortasındaki ayaklanmalarda 30′u sivil 35 kişinin öldüğünü vurgulamıştı. Protestolar sırasında 30 ibadethanenin yıkıldığı, 2 binden fazla kamu çalışanının işten çıkarıldığı da kaydedilmişti. Raporda, tutuklulara kötü muamele edenlerin cezalandırılmamasının “cezadan muaf kalma kültürüne” neden olduğu açıklanmıştı.

Komisyonun raporunun açıklanmasından sonra Bahreyn Kralı, ülkedeki yasaların uluslararası yasalar çizgisine çekilmesi gerektiğini belirtirken, suç işlemekle itham edilen yetkililerin adlarının açıklanacağı ve görevlerinden alınacağı vaadinde bulunmuştu. Bahreyh hükümeti de komisyonun eleştirilerinin kabul edildiğini açıklamıştı.
http://www.milatgazetesi.com/

Mahmud Abbas'lar Felaket Değil Midir?
13.05.2010

Nakba dolayısıyla istanbul'da düzenlenecek olan bir programın düşündürdükleri...

Zehirli bir hançer olarak mukaddes Filistin topraklarına saplanan siyonist İsrail rejiminin kuruluşu Filistinliler ve dünya Müslümanları arasında “nakba” yani “felaket günü” olarak adlandırılır.

Siyonist rejimin bizatihi kendisi bir felakettir; Şehid Seyyid Abbas’ın deyimiyle siyonist İsrail rejimi bir “mutlak şer”dir ve bu rejim kökünden yok edilmelidir..!

Siyonist rejimin kuruluşunun yıldönümlerinde Filistinliler ve dünya Müslümanları tarafından çeşitli programlar, protesto gösterileri ve eylemleri düzenlenmektedir.

Siyonist rejimin kuruluşunun yıldönümünde İsra Kültür Merkezi tarafından “Özgür Kudüs ve İsrailsiz bir Dünya” adlı programlar düzenlenmiş ve bu programlar dünyadaki Siyonistler tarafından büyük bir tepki ile karşılanmıştı.

Bu yıl da İstanbul’da çeşitli programlar düzenleniyor.

Bu programların biri 14 Mayıs Cuma günü, Mahmud Abbas yönetiminin Türkiye’deki büyükelçiliğinin tasarımıyla İstanbul’da düzenleniyor.

Program ile ilgili hazırlanan davetiye afişinde, “Filistin halkının felaket günü (Nakba)nün 62. yıldönümü münasebetiyle Türkiye’deki Filistin Büyükelçiliği, İHH İnsani Yardım Vakfı ve Filistin Dostluk Derneği (JALYA) nin 14-15-16 Mayıs 2010 tarihleri arasında organizasyonunu gerçekleştireceği etkinlik günlerinde siz değerli Filistin dostlarını da aramızda görmekten onur duyarız” deniliyor.

Davetiyede zikredilen "Filistin Dostluk Derneği", El Fetih yanlılarının İstanbul’daki dernekleri oluyor.

Şimdi böyle bir program ilk planda önemli ve anlamlı olarak duruyor karşımızda. Zira siyonist rejimin kuruluşunun yıldönümünde Filistin halkı ile dayanışma amacını taşıyor.

Filistin halkı ile dayanışma genelde tüm insanlığın, özelde de bütün Müslümanların en büyük görevlerindendir kuşkusuz.

Ancak, Filistin halkı ile dayanışma içine girerken, Filistin halkına ihanet eden hainleri de göz ardı etmemek gerekiyor. Filistin davasını satanları, Filistin İslami direnişine karşı Amerika ve siyonist rejimle işbirliği yapanları, Meşru Filistin hükümetini yıkmak için her türlü komploya başvuranları ve Filistin halkının mücahidlerini arkadan vuranları unutacak olursak, Filistin halkı ile dayanışma içinde olmamız ya samimi olmamak, ya da aldatıcı bir rol üslenmek anlamına geliyor.

Bizler, meşruiyeti ve yasallığı bulunmayan Mahmud Abbas yönetiminin Türkiye’deki temsilcilerinin yüzüne “sizin Filistinlileri temsil etme hak ve selahiyetiniz yoktur; zira siz Filistin halkı nezdinde meşru ve yasal değilsiniz. Siyasal alanda Filistin halkının tek meşru temsilcisi Hamas hükümetidir ve başbakan da İsmail Heniyye’dir” dedik.

Programa konuşmacı olarak katılacak isimlerden biri de, Selam Feyyad hükümetinde "Vakıflardan Sorumlu Devlet Bakanı" sıfatını taşıyan Mahmud el Habbaş.

Kimdir bu Mahmud el Habbaş?

Bunu, 9 Mayıs 2009 tarihli El Ahram gazetesinde yayınlanan bir haberde, Mahmud el Habbaş’ın bir açıklamasından öğrenelim:

Haberde şöyle deniliyor:

"İsrail radyosuna demeç veren Mahmud el Habbaş “Hamas hükümetini yıkmak milli, ahlaki ve dini bir görevdir ve mümkün olan en kısa zamanda da yıkılmalıdır. Hamas Gazze’de hiç kimseye merhamet etmiyor, herkese baskı yapıyor, düşünce özgürlüğünü ve politik etkinlikleri yasaklıyor" diyerek Gazze halkına barışçıl yollara başvurarak Hamas hükümetini yıkmalarını istedi.

O halde soruyoruz; acaba, böylesi hainler mi, siyonist rejimin kuruluşuna "felaket" diyerek tepki gösterecekler?

Mahmud Abbas yönetiminin, kukla Selam Feyyad’nın ve El Fetih içindeki ihanet çetelerinin Filistin halkına karşı ne denli bir ihanet içinde olduklarını sıralamaya gerek yok.

ABD ve siyonist rejimin desteğiyle Batı Şeria’da hükmeden Mahmud Abbas yönetiminin zindanlarındaki Müslümanların suçu nedir? Batı Şeria’da Mahmud Abbas’a bağlı güvenlik güçlerinin siyonist rejim işgal güçleriyle işbirliği yaparak şehid ettikleri Filistinlilerin suçu nedir?

Kuruluşu bir felaket olan siyonist rejimin varlığını tanımak, Filistin topraklarını Siyonistlere satma pahasına onunla yuvarlak masa toplantıları yapmak, Filistin işgalcisi eli kanlı siyonist rejim şefleriyle sarılıp kucaklaşmak büyük bir felaket değil midir?

Batı Şeria’da Siyonistlere karşı direnişi kırmak için Mahmud Abbas yönetiminin sergilediği büyük çaba bir felaket değil midir?

Filistin İslami direnişine karşı siyonist rejim bekçiliğini üslenen yasa dışı Mahmud Abbas yönetimini ülkemizde meşrulaştırmayı hedefleyen bu programlar, bu yöndeki beyanlar her şeyden önce Filistin İslami direnişine ve Filistin’in meşru hükümetine bir saygısızlık anlamına gelecektir...

VELFECR

Mahmud Abbas Filistin'de NATO kontrolü istedi

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, ziyarete gelen ABD Kongresi üyelerine, gelecekte kurulacak bir Filistin devletinin güvenliğini ABD komutasındaki NATO güçlerinin sağlamasını istedi.

14 Austos 2011
Anadolu Haber
Geçtiğimiz Perşembe günü, kendisini ziyaret eden ABD Kongresi üyelerini Ramallah’ta ağırlayan Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, gelecekte kurulacak Filistin devletinde, devletin güvenliğini ABD komutasındaki NATO kuvvetlerinin üstlenmesi gerektiğini söyledi.

Demokrat Senatör Steny Hoyer’in başkanlık yaptığı Kongre ve Senato üyelerinden oluşan delegasyon, Mahmud Abbas ile İsrail’in bir Yahudi devleti olarak tanınması, mültecilerin statüsü ve Hamas ile El Fetih’in birliği sorunlarını tartıştı. Mahmud Abbas da, kendisinin ve partisinin bu konular hakkındaki görüşlerini bildirirken, ayrı bir başlık olarak Filistin’in güvenliğinin sağlanması için NATO’nun devreye girmesini istedi. Abbas, kurulacak bir Filistin devletinde İsrail’in hukuksuz bir biçimde inşa ettiği yerleşimlerin olmaması gerektiğini de belirtti. Abbas ayrıca, Filistin’in bir devlet olarak tanınması konusunu da vurguladı.

Birleşmiş Milletler’in İsrail’i yalnızlaştırmak veya meşruiyetini azaltmak yerine iki devletli bir çözüm yolunu zorladığını belirten Abbas, görüşmeler boyunca Filistin devletinin oluşunu hususunda Filistin tarafının üç farklı alternatifi olduğunu söyledi.

Mahmud Abbas’ın danışmanı Nimir Hamad’ın yaptığı açıklamada, İsrail İçişleri Bakanlığı’nın Kudüs yakınlarında 4 bin yeni yerleşim inşa etme kararı kınanarak, “karar açıkça, yerleşim politikalarına karşı çıkan uluslararası topluma kafa tutmak ve Filistin topraklarını Yahudileştirmeye yöneliktir” denildi.

Mahmud Abbas, geçtiğimiz Eylül ayında da, Filistin topraklarının güvenliğini sağlamak amacıyla NATO veya Lübna’da görev yapan UNIFIL benzeri “barış” güçlerinin Filistin topraklarına yerleşebileceğini söylemişti. Abbas’ın düştüğü tek çekince, sivil veya asker herhangi bir İsraillinin bu kuvvetlerde görev almamasıydı.

Eski Afganistan Cumhurbaşkanı işbirlikçi Rabbani öldürüldü
20 EYLÜL 2011

Afganistan'da Taliban'la işgalci haçlılar arasında müzakere imkânları arayan "Yüksek Barış Konseyi" Başkanı işbirlikçi Burhaneddin Rabbani, başkent Kabil'de evine düzenlenen bombalı saldırıda öldü.

Eski Afganistan cumhurbaşkanlarından olan işbirlikçi Rabbani, aynı zamanda muvazacı muhalefet lideriydi.

Rabbani yakın bir zaman önce İran'da bir dini konferansa katılmış ve Müslüman din adamlarını, şehadet eylemlerine karşı çıkmaya çağırmıştı.
haber1001

Hamas ve Abbas’tan Filistinli üniversite öğrencilerine tepki
4-04-2013



YDH-Hamas ve Filistin Özerk Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, Filistinli üniversite öğrencilerinin Katar Emiri’nin kuklasını yakmasına tepki gösterdi.

Fransız haber ajansının bildirdiğine göre, Filistin Özerk Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, Tulkerm kentindeki Filistinli öğrencilerin düzenledikleri gösteride bölge politikalarını eleştirdikleri Katar Emiri Hamad bin Halife’nin kuklasını yakmasını kınadı ve bu olayın Ramallah’ın resmi tutumunu yansıtmadığını söyledi.

Hamas da konuyla ilgili yaptığı açıklamada Katar Emiri’nin kuklasının yakılmasını kınadı.

Tulkerm kentindeki Filistinli öğrenciler düzenledikleri gösteride Suriye’ye yönelik medya savaşından sorumlu tuttukları Katar’ın el-Cezire televizyonunu da protesto etmiş ve el-Cezire muhabirini tartaklamışlardı.

Filistin resmi haber ajansı VAFA’ya demeç veren Mahmud Abbas, “Katar Emiri’nin kuklasının yakılması, Filistin Özerk Yönetimi’nin, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün ve el-Fetih’in resmi tutumunu yansıtmamaktadır” dedi.

Hamas da yaptığı açıklamada Filistinli öğrencilerin Katar Emiri’nin kuklasını yakmasını “sorumsuzca” bir davranış olarak niteleyerek kınadı ve bu eylemin bazı el-Fetih liderlerinin kışkırtıcı tutumundan kaynaklandığını savundu.

Hamas Sözcüsü Sami Ebu Zuhri, “Filistin halkının dış ilişkilerinin korunması için bu sorumsuzca eylemi gerçekleştirenlerin tutuklanması gerekir” dedi.

http://www.ydh.com.tr/

AB_D'nin eemireri Katar, HAMAS'ı nasıl yoldan çıkarıp FKÖ'leştirdi
10-04-2013



YDH'nin haberi:

Katar, Hamas’ı nasıl böldü?

Katar, Hamas’ı nasıl böldü?- Londra’da yayımlanan el-Arab gazetesi, Katar’ın Hamas’ı bölünmenin eşiğine getiren müdahalesinin detaylarını yayımladı.



YDH-Londra’da yayımlanan el-Arab gazetesi, Katar’ın Hamas’ı bölünmenin eşiğine getiren müdahalesinin detaylarını yayımladı.

El Arab gazetesine açıklamada bulunan Hamas kaynakları, Hamas siyasi bürosunun Şam’dan ayrılarak Suriye karşıtı bir pozisyona sürüklenmesine ilişkin şu bilgileri verdi.

Katar Emiri Hamad bin Halife, Halid Meşal’den bir heyetle derhal Katar’a gelmesini istedi. Yapılan görüşmede, Katar Emiri Hamas’tan en kısa sürede “Suriye devrimi” diye adlandırdığı olayların yanında yer almasını istedi.

Beşşar Esed’in er ya da geç devrileceğini belirten Katar Emiri, Hamas’ın oluşan bu şartlarda kaybeden taraf olmaması gerektiğini söyledi.

Hamad bin Halife, Halid Meşal ve beraberindeki heyeti Arafat’ın kaderi konusunda uyararak “Beşşar Esed devrildiğinde onunla birlikte olan herkes devrilecek. Size ait olmayan bir savaşta yenileceksiniz. Bakın Arafat, Saddam’la müttefik oldu ve onunla birlikte devrildi, İsrail’in varlığı için yaptığı anlaşmaların ona hiçbir faydası dokunmadı” dedi.

“İran’a yönelik bir savaş yakın, İran’a yapılacak saldırı Tahran’ın zannettiği çerçevede olmayacak” diyen Katar Emiri, Hamas’a İran’a ihtiyaç duymayacakları ölçüde desteklemeye söz verdi. O dönemde Şeyh Yusuf el-Karadavi de Hamas’ı Şam’ı terk etmeye ve Beşşar Esed’den vazgeçmeye ikna etmek için Halid Meşal’le ve diğer Hamas liderleriyle yoğun temas halindeydi.

Halid Meşal, Karadavi’nin düşüncelerini Suriye, Lübnan ve Mısır’daki Hamas liderlerine aktardı. Fakat ona direnişi terk etme, müzakere oyunlarına girme ve Hamas’ın düşüncesini terk etme suçlamaları ve tepkileri yöneltildi.

Usame Hamdan, İmad el-İlmi, Mahmud Zahhar, Muhammed Nezzal ve Kassam Tugayları Komutanı Şehit Ahmed el-Caberi gibi önde gelen Hamas liderleri Halid Meşal ve beraberindekilere karşı çıktı. İsmail Heniye ve Musa Ebu Merzuk ise iki tarafın tutumunu uzlaştırmaya ve koordine etmeye çalıştı.

Halid Meşal, Hamas içerisindeki tüm bu ihtilaflara rağmen, Suriyeli muhalifleri destekleme seçeneğini uygulamaya koydu ve Suriyeli muhalifleri Hamas’ın Şam’daki önde gelen askeri komutanlarından Kemal Ganace ile koordinasyon içinde olmakla görevlendirdi.

Ama Ganace, bu teması Hizbullah’a ve Suriye istihbaratına bildirdi. Muhaliflere saptırıcı istihbaratlar verdi. Muhalifler aldatıldıklarını anlayınca kaldığı evi bombalayarak onu öldürme görevini üstlendiler.

Katar Emiri, Halid Meşal’in Hamas içerisinde etkisiz bir lider olduğunu fark edince Gazze ziyaretini gerçekleştirdi ve Gazze’yi yeniden yapılandırma sözü verdi. Ama Amerikalılar ve İsrailliler Katar’ın desteğinin Kassam Tugaylarına ulaşmamasını ve silah alımını içermemesini söz konusu ettiler.

Tüm şatafatına rağmen birkaç milyon dolara mal olan Katar Şeyhinin Gazze ziyaretinde verilen sözlerin onda biri bile yerine getirilmedi.

Katar Emiri’nin Gazze ziyaretiyle İsrail’in Kassam Tugayları Komutanı Ahmed Caberi’ye yönelik suikası eş zamanlı gerçekleşti.

Caberi, Meşal karşıtı bloğun güçlü liderlerinden biriydi, onun ortadan kaldırılması Meşal’in verdiği karara yeniden hakim olmasının yolunu açtı ve siyasi büro başkanı olarak yaptığı bu seçim hareketin genel pratiği haline geldi.

Suudi Arabistan'dan basına Kudüs uyarısı: Trump'ın kararına ilişkin haber ve programlara yer ve
09 Aralık 2017



Trump'ın kararına ilişkin haber ve programlara yer verilmemesine ilişkin bildiri gönderildiği belirtildi

Suudi Arabistan yönetiminin, ABD Başkanı Donald Trump'ın Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıma ve Amerikan Büyükelçiliğini Tel Aviv'den bu kente taşıma kararı hakkında medya kuruluşlarına uyarıda bulunduğu ileri sürüldü.

Londra merkezi Arapça gazete El Arabi el Cadeed gazetesi, talimatın ülkede bulunan TV, radyo ve gazete yöneticilerine gönderildiğini ifade etti. Haberde Suudi yetkililer televizyon kanallarına Trump'ın kararına ilişkin haberlere, haber programlarında çok fazla yer vermemesine ilişkin bildiri gönderdi. Suudi yetkililerin neden bu şekilde bir karar aldığı ise bilinmediği belirtildi.

Suudi Arabistan elçilğinden yapılan yazılı açıklamada, "Ürdün'de yaşayan ve okuyan Suudi Arabistan vatandaşlarının güvenliği korumak adına protestolardan uzak durmaya davet ediyoruz" ifadesine yer verildi.

Bahreyn elçiliğinden de benzer açıklama yapılarak, "halka açık yerlerdeki protesto gösterilerinden uzak durlması" çağrısında bulunuldu.

T24
ETİKETLER
suudi arabistan haber medya basın trump sınırlama basına kudüs uyarısı israil başkent
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> İSLÂM DÜNYAS! Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com