EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

MEVLÂNÂ CELADEDDİN RUMÎ HAZRETLERİ

 
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> TASAVVUF
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pzr Arl 19, 2010 12:01 am    Mesaj konusu: MEVLÂNÂ CELADEDDİN RUMÎ HAZRETLERİ Alıntıyla Cevap Gönder









Ömer Tuğrul İnançer: "Hz. Mevlâna, bir İslâm velîsidir vesselâm!"
07.11.2011

"Hz. Mevlâna'ya hümanist, şair, büyük düşünür gibi sıfatlar takmak küstahlığında bulunanlar var biliyorsunuz. Mübareklerin ağzına yakışmıyor "Hz. Mevlânâ İslâm velîsidir." demek kısaca. Ama güneşin bir zerre gizli olması gibi, bir tanede nice harmanların gizli olması gibi, bir damlada deryanın gizli olması gibi çok basit ve çok kısa söylemek gerekirse Hz. Mevlâna, bir İslâm velîsidir vesselâm!"
Haber1001

"Mevzû aşk olunca, Hazret-i Mevlânâ'sız olmaz"

"Mevzû aşk olunca, sevgi olunca, Hazret-i Mevlânâ'sız olmaz. Çünkü aşkın kutbu Hazret-i Mevlânâ'dır. Ve aşkla ilgili herhangi bir bahsin açıklanması O'nun sözü geçmeden eksik kalır, nâtamam olur. Âşıkların da Hazret-i Mevlânâ'yı ziyaret etmeyişleri, aşklarının noksanlığına sebebiyet verir."
Ömer Tuğrul İNANÇER

MEVLÂNÂ CELADEDDİN RUMÎ HAZRETLERİ

Hz.Mevlânâ, 30 Eylül 1207 tarihinde eski Türk kültür merkezlerinden - bugün Afganistan sınırları içinde bulunan - Belh şehrinde doğdu. Asıl adı Muhammed Celâleddin’dir .

Âlimlerle dolu bir ailenin çocuğuydu. Büyükbabası Hüseyin Hatibî, yaşadığı devrin büyük bilginlerindendi. Babası Bahâeddin Veled ise “Sultânü’l Ulemâ - Âlimler Sultânı” diye anılırdı .

Sultânü’l Ulemâ, sözünü kimseden sakınmayan dürüst bir insandı. Okuttuğu derslerinde ve vaazlarında doğru bildiği her şeyi hiçbir sınır tanımaksızın söylerdi. Bu sebeple başta Fahreddin Râzî olmak üzere devrin diğer bilginleriyle ve Sultan Harezmşah’la arası açıldı. Bu arada gerçekleşen kanlı moğol istilâsı da onun Belh ile bağlarının kopmasına sebep oldu. 1212-1213 yıllarında ailesi ve yakın dostları ile beraber Belh’ten ayrıldılar. Hz.Mevlânâ bu esnâda 5-6 yaşlarındaydı.

Bahâeddin Veled, Belh’den ayrılırken hacca niyet etmişti. Nişâbur’a uğradıktan sonra bir kervanla Bağdat’a oradan Kûfe yoluyla Mekke’ye vardı. Hac farîzasını yerine getirdikten sonra Şam’da bir müddet kaldı. Oradan Malatya, Erzincan ve nihayet Sivas, Kayseri, Niğde yoluyla Karaman’a gelip yerleşti .

On yıla yakın bir zaman süren bu yolculuk esnasında Bahâeddin Veled, devrin önemli kültür merkezlerini dolaşmış, buralarda âlimlerle fikir alışverişlerinde bulunmuştur.

Bahâeddin Veled, artık evlenme çağına gelmiş olan oğlu Celâleddin’i (Hz.Mevlânâ’yı), 1225 yılında Semerkand’lı Hoca Şerâfeddin Lala’nın kızı Gevher Hatun ile evlendirdi.

Hz.Mevlânâ’nın ölümünden sonra Mevlevîlik Tarikatı’nı kuran “Sultan Veled” diye tanıdığımız oğlu Bahâeddin’de burada doğmuştur.

Yedi yıldır Karaman’da ikamet etmekte olan babası Bahâeddin Veled’in şöhreti doğruluğu, fazîleti ve sözünün tesiri gittikçe yayılıyordu. Anadolu Selçuklu sultanı Alâeddin Keykûbat, bu şöhretli âlimi dâvet etti. 3 Mayıs 1228 tarihinde Konya’ya gelip yerleştiler. Başta Sultan Alâeddin olmak üzere devrin ileri gelenleri ve halk tarafından büyük ilgi, saygı ve sevgi ile karşılandılar.

Burada vaaz ve dersleri ile etrafını aydınlatan Bahâeddin Veled, 24 Şubat 1231 tarihinde ebedî aleme göçtü. Bu esnâda 24 yaşında olan Hz.Mevlânâ, babasının vasiyeti, dostlarının ve halkın ısrarları ile onun yerine ders okutmaya başladı.

HZ. Mevlânâ babasından sonra bir yıl kadar mürşîdsiz kaldı. Seyyid Burhâneddin Muhakkık Tirmîzî Konya’ya gelince onun mânevî terbiyesi altına girdi.

Seyyid Burhâneddin, ilmi ve irfânı yüksek bir mürşiddi. Aynı zamanda Sultânü’ l Ulemâ’nın da öğrencisi ve halifesiydi.

Hz.Mevlânâ dokuz yıl onun ilminden, irfânından feyz aldı, pişti, olgunlaştı. Yüksek ilimlerde daha çok derinleşmek için Seyyid Burhâneddin’in izniyle Halep’e ve Şam’a gitti.

Yedi yıl süren bu seyahatten sonra Konya’ya dönen Mevlânâ, mürşîdi tarafından takdîr ve taltîf edilip, irşadla görevlendirildi. Babasının ve dedelerinin usûlüne uyarak beş yıl kadar ders okuttu, vaaz etti. Rivâyetlere göre yüzlerce talebesi ve binlerce mürîdi vardı.

1244 yılında Konya’ya gelen Şemseddin Tebrîzî adlı bir zat, onun ilimle dolu dünyasında “aşk” ile yepyeni ufuklar açtı .

Bu iki ilâhî âşık, bir müddet yalnızca bir köşeye çekilerek kendilerini tamamen Hakk’a verdiler. Günlerce, gecelerce sohbetlere daldılar. Birbirlerinde kendilerini ve Yüce Allah’ın eşsiz güzelliklerinin tecellîlerini gördüler. Buluştuklarında Hz.Mevlânâ 38, Hz.Şems 60 yaşlarında idiler.

Artık Mevlânâ bütün zamanını Şems ile sohbete ayırıyordu. Bu ilâhî aşkı idrâk etmekten âciz olanlar, Hz.Mevlânâ’nın Şems’e olan ilgisini kıskanarak, ileri geri konuşmaya başladılar. Bu sözleri duyan Şems üzüldü ve 1246 yılında Konya’yı terk edip Şam’a gitti.

Şems gidince Hz.Mevlânâ derin üzüntülere boğuldu. Şems’i tedirgin ederek uzaklaşmasına neden olanlar da Mevlânâ’nın bu hâli karşısında pişmân oldular.

Hz.Mevlânâ bir mektup yazarak oğlu Sultan Veled’in de bulunduğu bir kâfileyi Şam’a gönderdi. Şems mektubu okudu ve Hz.Mevlânâ’nın dâvetini geri çevirmeyerek 1247 yılında Konya’ ya döndü .

Şems’in dönmesine herkes sevindi. Hz.Mevlânâ artık gülüyor, ziyâfetler veriyor, sema’ meclisleri düzenliyordu. Şems’le sohbet günlere ve gecelere sığmıyordu.

Fakat bu huzurlu günler uzun sürmedi. Dedikodular, çirkin sözler ve iftiralar yeniden başladı.

1247-1248 yılında Şems aniden kayboldu. Onu bir daha ne gören, ne de izini bulan olmadı.

Hz.Mevlânâ, Şems’i çok aradı. Ayrılığın büyük acısıyla şiirler söyledi, gözyaşları döktü. İki kere Şam’a gittiyse de izine rastlayamadı. Şems’in bedenî varlığını bulamayan Hz.Mevlânâ, onu mânâ yönünden kendinde buldu ve aramaktan vazgeçti. Bir şiirinde şöyle der:

"Beden bakımından ondan ayrıyım ama, bedensiz ve cansız ikimiz de bir nûruz.
Ey arayan kişi! İster onu gör, ister beni. Ben O’yum, O da ben."


Hz.Mevlânâ, Şems’ten sonra kendisine dost ve halîfe olarak Selâhaddin Zerkûbî’yi seçti. Bu zatla sohbetlerde bulundu. Artık rûhen mânevî bir âlemde yaşadığından mürîdlerinin irşâd ve terbiyesi ile ilgilenmedi. Bunun için en güvendiği ehil dostu Şeyh Selâhaddin’i görevlendirdi.

On yıl kadar sonra Şeyh Selâhaddin’in de ebedî âleme intikâliyle Hz.Mevlânâ sırdaşlığını Çelebi Hüsâmeddin’le sürdürdü. Bu dönemde insanlık tarihinin en büyük mîrâsı arasına girmiş olan Mesnevî’si vücûda geldi.

Hz.Mevlânâ Çelebi Hüsâmeddin’in sohbetiyle ülfet ederken, ansızın yıkıcı bir hummâya yakalandı. Hekimlerin çabaları fayda vermedi. 17 Aralık 1273 Pazar günü o mârifet güneşi gayb âlemine göç buyurdu.

DÜŞÜNCELERİ



Hz.Mevlânâ için ölüm, sevgiliye kavuşmaktır. Bir gazelinde ölüm hakkında şöyle der:

Öldüğüm gün tabutum götürülürken, bende bu dünya derdi var sanma...

Benim için ağlama, yazık, vah vah deme;

Şeytanın tuzağına düşersen, o zaman eyvah demenin sırasıdır,

Cenâzemi gördüğün zaman firâk, ayrılık deme,

Benim kavuşmam, buluşmam işte o zamandır,

Beni toprağa verdikleri zaman, elvedâ elvedâ demeye kalkışma,

Mezar, cennet topluluğunun perdesidir.

Batmayı gördün değil mi? Doğmayı da seyret, güneşle aya gurûbdan hiç ziyân gelir mi?

Hangi tohum yere ekildi de bitmedi? Ne diye insan tohumunda şüpheye düşüyorsun?

Hangi kova kuyuya salındı da dolu dolu çıkmadı? Can Yusuf’u ne diye kuyuda feryad etsin?

Bu tarafta ağzını yumdun mu, o tarafta aç

Zîrâ senin Hayy u Hû’yun, mekânsızlık âleminin fezâsındadır.


Bir başka şiirinde de şöyle der:

Kardeş, mezârıma defsiz gelme; çünkü Allah meclîsinde gamlı durmak yaraşmaz.

Hak Teâlâ beni aşk şarabından yaratmıştır. Ölsem, çürüsem bile ben yine o aşkım.


Mesnevî’nin V.Cildinde şöyle der:

"Şeriat ışıktır, yol gösterir; ışık olmadan yolda yürünemez. O ışıkla yolda yürümek tarîkattır. Bu yürüyüşün seni götüreceği yer hakîkattır... Yani Şerîat bilgi; tarikat eylem; hakîkatse, Allah’ a ulaşmaktır."

Bir rubâîsi:

"Men bende-i Kur’ânem, eger can dârem,

Men hâk-i reh-i Muhammed-i Muhtârem,

Ger naklî koned cuz in kez ez guftârem,

Bîzârem ez u vez an suhan bîzârem.

Canım bedende oldukça Kur’ân’ın kuluyum,

Seçilmiş Hazret-i Muhammed Aleyhisselâmın yolunun toprağıyım,

Birisi sözlerimden bundan başka söz naklederse,

O nakledenden de bezmişim ben, bu sözlerden de bezmişim."



Hz.Mevlânâ’nın tasavvufunda varlığın, yaratılışın, hayatın mânâsı aşktır.

Aşk ise Allah’ın vasıflarındandır. O’ndan başkasına âşık olmak da geçici bir hevestir. Yaratılışın sebebi, bütün hastalıkların tabîbi, bencilliğin devası, elemlerin merhemi İlâhî Aşk’tır.

Hz.Mevlânâ’ya göre insan, duygu ve düşüncelerden ibârettir. Bir şiirinde şöyle der:

"Ey kardeş! Sen yalnız duyuş ve düşünüşten ibâretsin,

Geri kalanın ise sadece et ve kemiktir."


Hz.Mevlânâ’nın tüm insanlara vasiyeti şudur:

"Ben size;

Gizli ve âşikâr olarak Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim.

Az yemenizi, az uyumanızı, az söylemenizi,

Allah’ın buyruğuna boyun eğmenizi,

Kötülük etmemenizi,

Oruca ve namaza devam etmenizi,

Şehvetten uzak durmanızı,

İnsanlardan gelecek ezâya ve cefâya tahammül etmenizi,

Mallarını beyhûde yere harcayanlarla, ayak takımı ile oturup kalkmamanızı,

Kerem sahibi ve sâlihlerle beraber olmanızı tavsiye ederim,

İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.

Sözün en hayırlısı da az ve öz olandır.

Hamd yalnız tek olan Allah’a mahsustur.

Tevhîd ehline selâm olsun."


Şemsten önce ve sonra Hazret-i Pir

Bir gün Mevlânâ Hazretlerine sorarlar:

- Sen Şemsten önce de namazını kılar, ibadetini yapar mıydın?

- Yapardım.

- Ondan önce de etrafındakilere iyilik etmeye çalışmaz mıydın?

- Çalışırdım.

- Peki öyleyse değişen ne?

- Şems gelmeden önce üşüdüğüm zaman ısınırdım. Şems geldikten sonra dünyada bir müslüman dâhi üşüyorsa, ısınmaya hakkım olmadığını öğrendim.

Şems'i tanımadan önce ben, acıkınca bir kap çorba içer, doyardım. Üşüyüncede ocağıma iki odun atıp ısınırdım; fakat şimdi, dünyanın bütün çorbalarını içsem doyamam. Çünkü, biliyorum ki dünyada açlar var. Dünyanın bütün odunları yansa ocağımda, artık beni ısıtmıyor. Zira biliyorum ki yeryüzünde üşüyenler var..
Milli Gazete

Yolsuzluğun yıldönümünde Mevlana'dan dersler
Prof. Dr. Ünal Emiroğlu
18 Aralık 2014



(..)

Ben hukukçu olarak Mevlana’ya baktığımda şunları görüyorum:

Mesnevî’de hukukun önemine şöyle dikkat çekiyor: “Hukuk rahmettir, mücadeleleri ortadan kaldırma aracıdır, kıyametteki adalet okyanusundan bir damladır. Damla ufak ve küçük hacimli olsa bile okyanusun suyunun saflığını belli eder.”

Adalet kavramı Mevlana’nın başyapıtı Mesnevî’de önemli bir yer tutar. Mevlana’nın babası, bilge kişi Bahauddin Veled bir polis devletine dönüşen Harzemşah iktidarı nedeniyle Horasan’ı ve Belh’i terk ederek Anadolu’ya ayak basmıştı.

Mevlana’ya göre: “Adalet demek, her şeyi yerli yerine koymak demektir. Ayakkabı ayağındır. Şapka da başa aittir.”

Adları ayakkabı kutularıyla anılır hale gelen bir kısım devlet ricali bu sözler karşısında ne düşünürler, bilinmez!
Mevlana, adaletsizlik ve haksızlık konusunda da uyarılarda bulunmaktadır: “Bütün bilgeler, kötülük yapanların kötülükleri kendileri için karanlık bir kuyudur, demişlerdir. Daha zalim olanın kuyusu, daha korkunçtur. Adalet daha kötüye daha kötü ceza buyurmuştur.
Ey haksızlıkla başkası için kuyu kazan! Bil ki, kendin için bir tuzak hazırlıyorsun.”

Hukuk ve adalet kavramlarıyla barışık olmayanlar, ancak bu kavramları işlerine geldiği gibi boş kalıplar olarak kullananlar! Mevlana’nın önünde konu mankeni gibi durmayın da, O zatın yüzyıllar öncesinden günümüze ışık tutan sözlerini bir hatırlayıverin. Umut yok ama pişkinliğiniz az biraz hicaba dönüşür mü, acaba!

Kaynak ve yazının tamamı için: http://www.yenimesaj.com.tr/?artikel,12011998/yolsuzlugun-yildonumunde-mevlana-dan-dersler/prof-dr-unal-emiroglu

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu:”Mevlana adaletli gelir dağılımını ve sosyal adaleti yüz yıllar öncesi vurgulamış ve öğütlemiştir. İşte Mevlana budur, işte İslam budur”
17 Aralık 2011

[img]http://www.chp.org.tr/wp-content/uploads/2011/12/kilicdaroglu_konya_sebi_arus.jpg [/img]

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Mevlana’nın adaletli gelir dağılımını ve sosyal adaleti yüz yıllar öncesinden vurguladığını ve öğütlediğini belirterek, ”İşte Mevlana budur, işte İslam budur” dedi.

Kılıçdaroğlu, Mevlana’nın 738. Vuslat Yıl Dönümü Uluslararası Anma Etkinlikleri çerçevesinde Mevlana Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen Şeb-i Arus törenine katılarak, bir konuşma yaptı.

Bütün insanlık için yüksek bir değer ifade eden Hazreti Mevlana’nın yaşadığı ve yattığı yer olduğu için Konya’yı ”şan ve şerefi yüksek bir şehir” olarak niteleyen Kılıçdaroğlu, Mevlana’nın ruhaniyetinin Konya’nın manevi iklimini beslemeye devam ettiğini kaydetti. Mevlana gibi değerlerin dünyaya ancak bin yılda bir geldiklerini belirten Kılıçdaroğlu, ”Ne mutlu Konyalı kardeşlerime ki onlar Mevlana’nın hemşehrisi, komşusudurlar” dedi.

Mevlana’nın ölüm gününe ”düğün gecesi” derken insanlığa verdiği mesaja işaret eden Kılıçdaroğlu, bugün insanlar için soğuk, ürkütücü ve dramatik bulunan ölümün Mevlana’da ‘düğün gecesi’ne dönüşmesinin ”sevmek” ile açıklanabileceğini ifade etti. Mevlana’nın hayattan bezmiş, dünyadan bıkmış bir kişi olmadığını, tam tersine hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışmış bir insan olduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

”Öyleyse işin sırrı nedir? Bu duygu, bu düşünce, bu tutku, bu neşe nereden kaynaklanıyor? Aslında buradaki ‘düğün gecesi’ kavramı tek başına Mevlana’nın bütün söylediklerinin hülasasıdır. Mesele sevmektir. Şöyle der Hazreti Mevlana: ‘Dünyada sevgiye dair ne varsa ben orada varım, savaşa dair ne varsa ben orada yokum’.

Sevgili Mevlana dostları, mesele yaratanı ve onun yarattığı her şeyi sevmektir. Çünkü kainat sevgi üzerine yaratılmıştır. Yüce Allah, ‘Ey Habibim şayet sen olmasaydın alemleri yaratmazdım’ buyuruyor. Öyleyse yaratılmış her şeyin yaratılış sebebi Allah’ın Peygamberine duyduğu sevgidir, duyduğu aşktır. Yani Allah herşeyi severek yaratmıştır.

Mevlana’nın ruhunu coşturan, duygularını kanatlandıran, düşüncelerini besleyen asıl kaynak budur. Mevlana’nın hayatla olduğu kadar hayatın bütün nimeti, neşesi, külfeti ve eziyetiyle de barışık olmasının sebebi budur. Mevlana’nın ölümle bu denli barışık olmasının sebebi de budur. Yani varlığını ve benliğini kuşatan sevgidir. Sevgi olmazsa barış da olmaz. Mevlana, ete kemiğe bürünmüş sevgidir, barıştır, aşktır. Mevlana İslam’dır, İslam’a aittir. Onu hakikate götüren yol Peygamber’in yoludur, Kur’an’ın yoludur. Çünkü İslam barış demektir, çünkü İslam barış dinidir.”

-”Göründükleri gibi oldular”-

Mevlana’yı, eserlerini ve mesajlarını evrensel hale getirenin İslam dini olduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, Mevlana’nın bir deha olduğunu, aksi takdirde ilahi hakikati bu kadar yüksek bir sanat ve estetikle ifade edemeyeceğini söyledi. Kılıçdaroğlu, Mevlana’nın en ümitsiz zamanda bile insanlığa ümit aşılayabildiğini belirtti.

Yaşadığı 13. yüzyılı ”Bu coğrafya için bir kaos asrıdır” diye niteleyen Kılıçdaroğlu, Haçlı ve Moğol saldırılarının İslam coğrafyasını tam bir yangın yerine çevirdiğini, o döneme çaresizlik, yalnızlık ve umutsuzluk duygularının egemen olduğunu ifade etti.

Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

”Büyük felaketler, büyük travmalar, büyük yıkımlar insanların sadece maddi varlıklarını tahrip etmez, değerler sistemini de alt üst eder, iç dünyalarını da yıkıma uğratır. Şayet böyle zamanlarda insanın iç dünyasındaki yıkımı tamir edecek, insanı asli benliğine döndürecek gönül mimarları çıkmazsa toplumların kurtuluş şansı kalmaz. Bir yanda Mevlana bir yanda Hacı Bektaş bir yanda Yunus Emre, hasılı tüm Anadolu erenleri insanı sevgi ve barış potasında yeniden yoğurarak, şekillendirerek yepyeni, taptaze bir toplum inşa etmişlerdir.

Peki bu insanlar bunu nasıl başarmışlardır? Tek bir izahı var. Evrensel bir yol izlediler. Sevgili Peygamberimizin metodunu uyguladılar. Göründükleri gibi oldular yani sözlerine ve hayatlarına riya karıştırmadılar.

Mevlana bu durumu, bir padişahın dilinden şöyle anlatıyor: ‘Ben bir hükümdarım. Benim işim adalettir, lütuftur. Ben kendi soframda ne yersem, halkıma da onu yediririm. Pişmiş, ham, boğazımdan ne geçerse halkımın da boğazından o geçer. Ben kürk, atlas ne giyersem halkım da onu giyer. Ben bunları giyerken onlara eski elbise giydiremem’. Göründüğü üzere Mevlana adaletli gelir dağılımını ve sosyal adaleti yüz yıllar öncesi vurgulamış ve öğütlemiştir. İşte Mevlana budur, işte İslam budur.”

-”Mevlana bizimle çağdaştır”-

”Mevlana gibi bir değere sahip olmak ile olmamak arasındaki fark, gündüz ile gecenin farkı gibidir” diyen Kılıçdaroğlu, Mevlana’nın insanlığa adeta bir insan olma kılavuzu hediye ettiğini kaydetti.

Mevlana’nın ”İlim ve hikmet helal lokmadan doğar, aşk ve incelik helal lokmanın ürünüdür” dediğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, insana verdiği değerin sonucu olarak onun düşüncelerine saygı göstermeyi de esas aldığını dile getirdi. Kılıçdaroğlu, Mevlana’nın bu konuda, ”Düşünce özgürlüğü kutsaldır. Düşünceler sorgulanamaz. İnsanın içi bir özgürlükler alemidir. Düşünceler latiftir, onlara hükmolunamaz. Bunlar, havadaki kuşlar gibidir” dediğini anımsattı.

Tevazu ve yokluğun Mevlana’nın en belirgin vasfı olduğuna işaret eden Kılıçdaroğlu, bu konuda da Mevlana’nın ”Sarığım, cübbem, başım / Üçü de on para etmez / Benim ismimi cihanda işitmedin mi sen? / Ben kimse değilim, ben yokluğum” sözlerini aktardı.

Kılıçdaroğlu, Mevlana’nın yaşadığı yüzyılda kalmış bir değer olmadığını vurgulayarak, Mevlana’nın bizlerle çağdaş olduğunu belirtti. Aynı sözcükleri kullananların dilinin değil, aynı referansları kullananların dilinin ortak olduğunu anlatan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

”Mevlana bugün de birlik ve beraberliğimizin çimentosu olmaya devam etmektedir. Mevlana bizim zihin coğrafyamızdaki bütün toplumların ortak bayrağıdır. Mevlana gibi değerleri çekip aldığınız zaman zihin dünyanız paramparça olur.

Yüzyıllardır tekrarlanan, az önce de tekrarlanan ve her tekrarladığımızda da ruhumuz okşayan, insanlığımızı hatırlatan Mevlana’nın yedi öğüdüyle sözlerime son vermek istiyorum: Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol. Şefkatte ve merhamette güneş gibi ol. Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol. Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol. Tevazuda toprak gibi ol. Hoş görmede deniz gibi ol. Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol.”

Öte yandan Kılıçdaroğlu ile törenlere CHP Genel başkan yardımcıları Gürsel Tekin, Ayten Kayalıoğlu, Mehmet Zeki Gündüz, Perihan Sarı ve bazı CHP’li milletvekilleri de katıldı.

Kaynak: chp.org
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Cmt Şub 28, 2015 7:23 pm tarihinde değiştirildi, toplam 18 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Prş Mar 03, 2011 6:09 pm    Mesaj konusu: Hz.Mevlâna'dan Alıntıyla Cevap Gönder





‎''Herkesin anlayış derecesi farklıdır.. Benim sana anlatacaklarım, ancak senin anlayacağın kadardır...''
Hz. Mevlâna

"Gönderenin ismi belliyse,, gelen acıya sabretmek nasıl bir lezzettir,, tattın mı hiç?.."
Mevlâna Celaleddin-i Rumî

"Aynı ruhtan yücelen bir nice unsur gibiyiz,
İki can-içre biriz, sonsuza yansır gibiyiz.
Bir güzel anlamı elbet olacak sevgimizin;
Bil ki sen bende ve ben sende birer sır gibiyiz
."
Hz. Mevlâna

Ey zengin! Sen Allah'ın huzuruna yüz çuval altın götürsen, Cenâb-ı Hak buyurur ki: "Ey getirdiği yükler altında iki büklüm olan kişi. Bana gönül getir, gönül. Eğer o gönül senden razı ise, ben de senden razıyım. Ama gönül senden yüz çevirmişse, ben de senden yüz çeviririm. Ben sana bakmam, gönle bakarım. Ey can! Armağan olarak bana gönül getir."
Hz. Mevlâna

'Yarayı neşterle deşmedikçe iyileşip, sağlığına kavuşur mu?'

[Biri geldi, yeri bellemeye başladı. Aptalın biri dayanamayıp feryat etti. Dedi ki: Bu yeri neden yıkıyorsun, neden yarıyor, dağıtıyorsun? Adam dedi ki: A ahmak, yürü git, benimle uğraşma. Sen yapılmayı yıkılmada bil! Bu yer, böyle çirkin ve yıkık hale gelmedikçe nasıl olur da gül bahçesi, buğday tarlası haline gelir? Düzeni altüst olmadıkça nasıl olur da bostanlık, ekinlik olur; mahsul ve meyve yetiştirir?

Terzi kumaşı paramparça eder, hiç kimse çıkıp da o sanatını bilen terziye: Bu canım atlası neden bu hale getirdin, neden kestin, ben kesik kumaşı ne yapayım der mi?
]
(Mesnevi, IV, b.2341-2354)

(Hz. Mûsa ve Çoban)

Hz. Mûsa bir gün giderken bir çobana rastladı.

Çoban hafif yüksek sesle şu şekilde kendi kendine konuşuyordu:- Ey kerem sâhibi olan Tanrım, neredesin ki sana kul kurban olayım. Çarığını dikeyim, saçını tarayayım. Elbiseni yıkayayım, bitlerini kırayım. Yüce Rabbim sana taze süt ikram edeyim. Bütün keçilerim sana kurban olsun, deyip duruyordu.

Hz. Mûsa sordu: - Kiminle konuşuyorsun? dedi.

Çoban: “Yeri göğü yaratan Allah”ımla konuşuyorum” dedi.

Hz. Mûsa çobanı azarladı: Yaptıkların yanlıştır! Allah haşa insan mıdır k!. O’na bu şekilde hitap etmek doğru değildir! dedi. Çobanın dünyası yıkılmıştı. Ne yapacağını bilemeden başını alıp gitti, çöllere doğru koşmaya başladı.

Biraz sonra Hz. Mûsa’ya Cenab-ı Hak”tan şöyle bir hitap geldi:- “Ey Mûsa senin görevin insanları benden uzaklaştırmak mı yoksa bana yaklaştırmak mı? Neden o saf kulumuzu bizden ayırdın? Biz söze, dile bakmayız; gönüle ve hâle bakarız!” diyordu.

Hz. Mûsa çölün yolunu tutarak çobanı buldu ve müjdeyi verdi. Dilediği gibi Rabbine seslenebileceğini bildirdi.

Hz. Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî -Mesnevî, C. II, beyit: 1720-

"Adamın biri halvette tek başına oturan bir derviş gördü ve sordu: "Neden yalnızsın!" Cevap: "Yalnız değilim, sen gelince yalnız oldum" Hak ile idim, sen gelince ondan ayrıldım ve yalnız kaldım, esas yalnızlık da budur."
Hz. Mevlânâ

Dinle Ney'den

Bîşnev în Ney. Bişnev în ney çim şikâyet mîküned. Ez cüdâyı hâ hikâyet mîküned. “Dinle! Şu neyin nasıl şikâyet ettiğini, ayrılıklardan nice hikâyet ettiğini…” Bîşnev în ney… Dinle! Şu neyi. Bîşnev… Dinle! ...

http://umutrehberi.wordpress.com/

Mereka berkata: "Jauh di mata dengan orang, hati jauh dari rakyat .. Aku berkata: orang Di masukkan ke Soul, Out dari pandangan tidak penting meskipun .. hati, bahwa ada yang penting ...
Mevlâna Celâleddin-i Rûmî Hz.

Dediler ki: Gözden Irak Olan Gönülden de Irak Olur... Dedim ki: Gönüle Giren Gözden Irak Olsa Ne Olur..
Mevlâna Celâleddin-i Rûmî Hz.

"ALLAH, seni yarattıklarından uzaklaştırdığı zaman bil ki sana dostluğunun kapısını aralıyordur.''
Mevlâna Celâleddin-i Rûmî Hz.

"Sık sık verilen aynı öğütten sıkılma .. Çünkü bir çiviyi çakabilmek için defalarca vurmak gerekir.!"
Mevlâna Celâleddin-i Rûmî Hz.

"Bin sene de okusam.. Ne BILIYORSUN diye sorsalar bana? 'HADDIMI' bilirim derim."
Hz. Mevlâna

"Akılsız, yüzü güzele ; Akıllı, gönlü güzele tâlip olur . Zaman yüz güzelliğini tüketir ama gönül güzelliğini artırır."
Hz. Mevlâna

"Ey zulümle bir kuyu kazan! Sen kendin için tuzak hazırlıyorsun. Ey başkalarına ağlayan göz! Gel, bir müddetcik oturda kendine ağla. Mum, ağlamakla daha aydın bir hale gelir..."
Hz. Mevlâna

"Sırların gönülde kalırsa, muradın çabuk gerçekleşir. Tohum toprağa gizlenirse yeşerir."
Hz. Mevlâna

"Bu dünya, yaptıklarımızın yankılanıp tekrar bize döneceği bir dağdır."
Hz. Mevlâna

"Sen verdikçe dost görünen çok olur.. İstede gör hepsi yok olur.. Sen kendi kendine yetmeyi öğren tüm dünyanın malına gönlün tok olur"
Hz. Mevlâna

"Kusur bulmak için bakma birine, bulmak için bakarsan bulursun. Kusuru örtmeyi marifet edin ! İşte o zaman kusursuz olursun."
Hz. Mevlâna

"Yalnızlığın en kötüsü, seni anlamayanların arasında kalmaktır."
Hz. Mevlâna

"Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakilerin anlayabileceği kadardır..."
Hz. Mevlâna

"Bize sevgiliden gelen sıkıntı şeker gibi tatlıdır. Biliriz ki, o sıkıntının içinde ne güzellikler saklıdır."
Hz. Mevlâna

"Bazen Bitmek Bilmeyen Dertler Yağmur Olur Üstüne Yağar; Ama Rengarenk Gökkuşağı da Yağmurdan Sonra Çıkar."
Hz. Mevlâna

"Hiçbir mal sizin değil, neyi bölüşemiyorsunuz? Hiçbir can sizin değil, niye dövüşüyorsunuz?"
Hz. Mevlâna

"Ey oğul! Bağı çöz, azat ol. Ne zamana kadar gümüş, altın esiri olacaksın."
Hz. Mevlâna
Mesnevi 1. Cilt.

"Fani Aşk yoktur;. Aşk'ların hepsi Baki olanadır.Tek fark şudur ki;kimi sanatı görür,kimi sanatçıyı."
Hz. Mevlâna

"Gönül; bir gün olur, senin gönlünü alana ulaştırır.Can; bir gün olur, seni sevgiliye ulaştırır.
Sen de derdin eteğini elden bırakma,Çünkü o dert, bir gün olur, seni dermana ulaştırır.''

Hz. Mevlâna

"Yüzde ısrar etme doksanda olur, İnsan dediğinde noksanda olur, Sakın büyüklenme elde neler var,Bir ben varım deme, yoksanda olur."
Hz. Mevlâna

"istediğin kadar inançlıyım de namaz kıl, sadaka ver. Umut verip, güven aşılayıp da yarıyolda bıraktığın insanın gönül sadakasını her iki dünyada da veremezsin."
Hz. Mevlâna

"Kalp sevmekten yorulmaz,Sevene sebep sorulmaz.."
Hz. Mevlâna

"Birer manevî hastalık olan gaflet ve kibir gibi kötü huylar, ölümün ve onunla bununla didişmenin kimyası, yani sebebidir. Bu kötü huylar insanı manen öldürür de, o kişi artık Hakk’ı ve hakîkati aramaz olur..."
Hz. Mevlâna

"Akılsız, yüzü güzele; Akıllı, gönlü güzele tâlip olur . Zaman yüz güzelliğini tüketir ama gönül güzelliğini artırır.."
Hz. Mevlâna

"Senin uykuyla geçirdiğin gecenin, benim uykusuz ve feryâdlarla geçen gecemden haberi var mı?"
Hz. Mevlâna

"Kalbi ve sözü bir olmayan kimsenin, Yüz dili bile olsa, o yine dilsiz sayılır".
Hz. Mevâna

"Ele geçen şeyin tadı, tuzu, değeri oraya varmak için çekilen yol zahmeti kadardır."
Hz.Mevlâna

Etme

Duydum ki bizi bırakmaya hazırlanıyorsun, etme.
Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme.

Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı?
Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme.

Çalma bizi, bizden, gitme o ellere doğru.
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.

Ey ay, felek harab olmuş, altüst olmuş senin için...
Bizi öyle harab, öyle altüst ediyorsun, etme.

Ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi,
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme.

Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan.
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme.

Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan.
Gözlerimizi yaşlarla dolduyorsun, etme.

Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer;
Aşka ne diye hayret ediyorsun, etme.

Ey, cennetin cehennemin elinde olduğu kişi,
Bize cenneti cehennem ediyorsun, etme.

Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize,
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme.

Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle.
Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme.

Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı.
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme.

İsyan et ey arkadaşım, şu an söz söylenecek an değil.
Aşkın sarhoşluğu ile ne meşk edip duruyorsun; etme!"

Mevlâna Celaleddin Rumi

"Leyla değilim dost, Lâkin çağırırsan çöllere gelirim.
Sana yalan halde gelmem; toplarım özümü, yalın halde gelirim.
Kapıyı çaldığımda kim o dersen, ben olmam kapında sen olur gelirim.
Sen gel de yeter ki, yola yük olmam, yol olur gelirim."
Hz. Mevlâna
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Prş Arl 27, 2012 11:29 pm tarihinde değiştirildi, toplam 19 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pzr Arl 18, 2011 1:18 am    Mesaj konusu: "İşte Mevlana budur, işte İslam budur” Alıntıyla Cevap Gönder

Ömer Tuğrul İnançer: “Resûlullah’sız Mevlânâ düşünülemez” (*)




MALÛMU ilâm nev’înden olacak ama, sizi tanıyabilir miyiz?

1946 Bursa doğumluyum. İstanbul hukuk mezunu, müzik ve tasavvuf meraklısıyım. 1971’den beri 1974 hariç, her Aralık ayında Konya’dayım. 1980’den beri resmî olarak görev aldım. 1991’de de Kültür Bakanlığı bünyesinde çalıştım. Bazen çaldım, bazen söyledim, bazen konuştum. Bu sene 28. olacak inşallah. Ayrıca 1980 yılından itibaren dünyanın pek çok yerinde Mevlevî âyininde bulundum. Bu sene Mevlânâ Yılı olması hasebiyle daha çok yerlere gidip geldim. Hz. Mevlânâ ve tasavvuf hakkında kendimce incelemeler yaptım. Allah izin verirse kitap haline getireceğim. Bunların bir kısmı ansiklopedi maddeleri olarak yayınlandı, bazıları kitap haline getirildi. Şu anda 4 kitap var. Ve bunların ana konuları tasavvuf ve hemen yanı başında müzik. Çünkü beni tasavvufa iten sebep müzik oldu. Evvelâ Batı müziği dersleri aldım. Bu derslerin sonunda hocama, “Bu müzik bana beni anlatmıyor, beni de başkalarına anlatamıyor” dedim ve Türk müziğine yöneldim. Türk müziğine yöneldikten sonra, “Bu müziğin altında başka bir şey var, bu sadece müzik değil” deyince, o şey öncelikle tasavvuf müziği olarak çıktı karşıma. “Bu müziğiyse eğer, bunun bir de kendi olmalı!” diye düşündüm ve tasavvufla tanıştıktan sonra da büyüklerimden sual sorarak bir şeyler öğrenmeye çalıştım.

Hz. Mevlânâ’nın düşüncesinin temellerinden bahseder misiniz?

Din olgusu, İslâm olgusu anlaşılmadan, Hz. Peygamber bilinmeden, tasavvuf ekolleri bilinmeden Hz. Mevlânâ’nın bunların hepsinden soyutlanarak tek başına anlatılması mümkün değildir. Tasavvufsuz ve Resulullahsız bir Mevlânâ ortaya koyulmaya çalışılıyor. Kendine ait olmayan birtakım lâflar üretiliyor. Hz. Mevlânâ’yı bunlardan soyutlayarak ortaya koymak son zamanlardaki bir modadır.
Mesnevî-i Şerif’in ve diğer Divan-ı Kebir’in Mektubat, Mecalis-i Seb’a, Rubaiyat gibi Hz. Pîr’in eserlerini okuyup, üstelik de-dikkat buyurun-tercümelerini okuyup, “Hz. Mevlânâ’yı anladım!” diye ortaya çıkanlar, Hz. Mevlânâ’yı anlayamamışlardır. Anlamadıkları için de anlatamamışlardır. Bu iş çok basit zannedildiği için de anlatanların kısm-ı küllîsi de yanlış anlatmışlardır. Çok aykırı şeyler söylüyor olabilirim, ama yanlış ve yalan değil. Hz. Mevlânâ bir modadır. Bizim tasavvufumuz, Anadolu erenlerimiz Hz. Mevlânâ, Hz. Hacı Bektaş-ı Veli, Hz. Yunus Emre’den ibaret değildir. Kars’tan Muğla’ya, Hakkâri’den Edirne’ye kadar bugünkü siyasî coğrafyamızda ve eğer Türklük ise, Bosna’dan Orta Asya’ya kadar bizim pek çok büyük tasavvuf sîmalarımız vardır. Maalesef, anma törenleri Hz. Mevlânâ’ya ve Hacı Bektaş-ı Veli’ye yoğunlaştırıldığı (ama ona çok siyaset bulaştırıldığı) için ikisi tanınıyor. Bir de Yunus Emre.

Türkçe ve Farsça meselesine gelince, bunu da yanlış biliyorlar. Hz. Mevlânâ Belh doğumludur. Belh bugün siyasî sınır olarak Afganistan sınırlarında kalmış olsa dahi, orası bir Türk beldesidir. Bugün Merv, Mezar-ı Şerif gibi Türk beldeleri de Afganistan sınırları içindedir, ama Afganlıkla alâkaları yoktur. Siyaseten öyle paylaştırılmıştır. Belh şehrinde konuşulan Türklerin ana lisanı, oranın Farsçasıdır. Bugün İran’da konuşulan Pehlevî şivesiyle olan Farsça değildir. Yani Hz. Mevlânâ yabancı dilde değil, ana dilinde o eserleri yazmıştır. Ve eğer Anadolu’da, onun ailesinin geldiği zamanlarda, herkes Türkçe konuşuyor olsaydı, Karamanoğlu Mehmet Beyin, “Bundan sonra Türkçe konuşulsun” fermanı ne işe yarardı? Demek ki artık Türkçe konuşulmuyor ki, Karamanoğlu Mehmet Bey “Türkçe konuşulsun!” deme ihtiyacı duydu. Hz. Mevlânâ da ana dili olan Orta Asya Farsçasıyla yazmıştır. Maalesef, eski Türkçede (Osmanlıca) birçok eserimiz olmasına rağmen, bunlar Latinceye çevrilmediği, çevrilse de lisanı eskilerde ve yükseklerde kaldığından bugün anlayamıyoruz.

Hz. Mevlânâ’nın fikirleri tercümeler üzerinden yürüyor. Bunun doğrusunu anlamak için, mutlaka özel çalışma yapmak lâzımdır.

Ayrıca burada bir fıkranın yeri geldi. Baba erenlere, “Neden namaz kılmıyorsun?” diye sormuşlar. “Hakkında âyet var,” demiş. “Hangi âyet ki bu?” demişler. “Namaza yaklaşamayın” âyeti demiş. “İyi de o âyetin devamı var” demişler. “Ben hafız değilim, o kadarını bilmem” demiş. Dolayısıyla herhangi bir konuda bir küllden cımbızla bir şey çekip almak ve onun üzerine fikir bina etmek fevkalâde yanlıştır. Hz. Mevlânâ hakkında da bugün bu fazlasıyla yapılıyor. Hz. Şems’le olan ilişkisi hiç anlaşılmamış vaziyettedir. Bir kısım aklı başka yerde olan insanlar, bu münasebeti kendi akıllarınca süflîleştirmektedirler.

Bakü’de herkes petrol kuyularını biliyor, ama Seyyid Yahya Şirvanî’yi biliyor mu? Erzincan’da bugün türbesi zelzelelerle yer değiştiren, Fırat Nehrinin kenarındaki Ulu Cami, eski Ulu Cami olan, ama bugün yeri belli olmayan Pîr Muhammed Molla-yı Erzincanî’yi tanıyor muyuz? Sivas’ta Şemseddin-i Sivasî’yi tanıyor muyuz? Onun Hz. Ebubekir hakkındaki, dört halife hakkındaki kitabını biliyor muyuz? Bu. kötü bir fotoğraftır.

Çok fazla tarikat varken, insanların Mevlevîliğe ilgileri neden daha fazla?

Diğer tarikatlar tanınıyor mu? Bosna’dan Orta Asya’ya kadar birçok büyüğümüz var. Bu büyüklerimizin, bir kısmının büyüklükleri, tasavvufta içtihat sahibi, yani ‘pîr’ olmalarından kaynaklanır. Bunların bir kısmı ‘pîr-i sanî’dir. Meselâ Bakü’de herkes petrol kuyularını biliyor, ama Seyyid Yahya Şirvanî’yi biliyor mu? Erzincan’da bugün türbesi zelzelelerle yer değiştiren, Fırat Nehrinin kenarındaki Ulu Cami, eski Ulu Cami olan, ama bugün yeri belli olmayan Pîr Muhammed Molla-yı Erzincanî’yi tanıyor muyuz? Sivas’ta Şemseddin-i Sivasî’yi tanıyor muyuz? Onun Hz. Ebubekir hakkındaki, dört halife hakkındaki kitabını biliyor muyuz?
Bu kötü bir fotoğraftır. Çünkü devlet Hz. Mevlânâ’nın tarikatının âyininin yapılmasına müsaade etmiştir. Diğer tarikatlerin âyinleri yasaktır. Onun için başka tarikat yok zannediliyor. Ama Aralık ayında, siyasetçisiyle, gazetecisiyle, popüler sîmalarla herkes Konya’ya gittiği için Hz. Mevlânâ diğer turuk-u âliyeden daha önde zannediliyor. Ancak Batının üç Müslüman sîmaya ayrı bir teveccühü var: Rabiatü’l-Adeviyye, Muhyiddin İbni Arabî, Mevlânâ Muhammed Celâleddini Rumî.

Neden bu isimler?

Feminizm rüzgârlarının tesiriyle Rabiatü’l-Adeviyye’ye bakıyorlar. Kendi kafalarındaki Roma putperestliği karışmış Hıristiyanlık tesiriyle—dikkat buyurun—Hıristiyanlık demedim, Roma putperestliği karışmış Hıristiyanlık tesiriyle, kendi ‘panteist’ anlayışlarıyla paralel zannettikleri Vahdet-i Vücudu en iyi anlatan, en geniş eserlerinde yer veren zât-ı şerif olduğu için, İbni Arabî’ye yöneliyorlar. Doğru dürüst tetkik eden, Vahdet-i Vücudun panteizm olmadığını anlıyor, Müslüman oluyor, o ayrı mesele. Çünkü asla panteizm değildir. Parçaların birleşmesiyle bütün oluşmaz. Vahdet-i Vücud bu değildir. Vahdet-i Mevcud da başka bir şeydir. Vahdet-i Şuhud da başka bir şeydir. Biraz doktora konusu değil mi, ama mevzu bu. Bu konu gazete makalesi olacak bir mevzu değildir. Bir gazetenin orta sayfasındaki baldır bacağın yanında yayınlanacak bir haber de değildir.

Batıdaki insanın en muhtaç olduğu şey sevgidir. O kadar sevgisiz bir toplum ki... Bir takım düzenler görüyorsunuz Batıda, hepsi kanun zoruyla. Çok sevgiye muhtaçlar. Hepimiz sevgiye muhtacız, o ayrı. Hollanda’da laboratuara sokulmuş ve neticeleri rakamsal olarak ortaya konulmuş bir araştırma var. İki inek üzerinde yapılmış. Biri okşanıyor ve müzik dinletiliyor. Sütünün kalitesi ve miktarı, okşanılmayan ve müzik dinletilmeyenden fazla. Bak, sevgi böyle bir şey. Ama Batı bu sevgiye çok aç. Ve onun için sevgiyi en yüksek derecede ifade ve ifa eden Hz. Mevlânâ’ya yöneliyor. Hz. Mevlânâ’nın diğer turuk-u âliye arasında herkes tarafından kabul edilen bir başka özelliği vardır. Tasavvufta bir takım olmazsa olmaz unsurlar bulunur. Bu unsurların doruk şahsiyetleri vardır. Bu aynen Hulefa-i Raşidin’e benzer. Sıddıkıyet deyince akla Hz. Ebubekir gelir, diğerleri sadık değil mi? Adalet deyince akla Hz. Ömer gelir, diğerleri değil mi? Hayâ, iman deyince Hz. Osman; ilim deyince akla Hz. Ali gelir. Peki, diğerleri değil mi? Hâşâ! İşte bunun gibi, tasavvufta zühd, irfan, terk, aşk gibi unsurlar vardır. Hepsi ehl-i terktir, ama İbrahim Ethem başkadır. Hepsi irfanlıdır, ama Bayezıd-ı Bestamî başkadır. Hepsi zühd-ü takva sahibidir, ama Cüneyd-i Bağdadî başkadır, hepsi yardım eder, ama Hz. Abdülkadir başkadır. Hepsi âşıktır, ama Hz. Mevlânâ başkadır. Onun için eski kitaplarda vardır; bu terk-i Ethem, zühd-ü Cüneyd, irfan-ı Bayezıd, aşk-ı Mevlânâ olmadan olmaz, yazarlar. Dolayısıyla Hz. Mevlânâ’nın böyle bir genel kabulü vardır.

Mevlânâ’nın Kur’ân-ı Kerim’e bakışından biraz bahsedelim.

“Bizim Mesnevîmiz birlik dükkânıdır. Kur’ân’ın anlattığı birlikten gayrı, ne görüyorsan, o puttur” diyor.
Bir başka beytinde, “Ben onun (Kur’ân) ayağının tozuyum, eğer bir şeref sahibiysem onun ayağının tozu olduğum içindir ve benim hakkımda bundan başka bir söz olursa, o sözden de, o sözü söyleyenden de şikâyetçiyim” diyor.

Bu yılın Mevlânâ yılı olmasının sebebi nedir?

1973 Hz. Mevlânâ’nın ahirete teşrifinin 700. yıldönümü münasebetiyle, yine UNESCO tarafından Dünya Mevlânâ Yılı ilân edilmişti. 2007’de doğumunun 800 yılı olduğu için, 2005 yılının sonunda devletimizce, bu işi sevenlerce birtakım dosyalar hazırlandı, UNESCO’ya teklif götürüldü ve UNESCO böylesine büyük şahsiyetin dünyaca tanınması gerektiğini ve genel kültür mirası olarak, bunu kabul etti. Tabiî 2007 yılı geçecek bitecek. Ama ayrıca, UNESCO’nun yeni bir kararı daha var. Bu yeterince bilinmiyor. Biliyorsunuz, UNESCO devlet tarafından veya paralı kuruluşlarca desteklenmeyip, dünya halkının kendi kültürüne asırlardır sahip çıktığı bazı değerleri tesbit edip, bunların yok olmasına mani olmakta. Mevlevî semaı dünya kültür mirası olarak tespit edildi. UNESCO tarafından koruma altına alındı.

“Gel, gel ne olursan ol, yine gel. İster kâfir, ister Mecusî, ister puta tapan ol, yine gel. Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir.” Bu sözden bahsedelim biraz.

Bu söz Mevlânâ’ya ait bir söz değildir. Kazvinî isimli bir şaire aittir. Ancak çok güzel sözlerdir, Hz. Mevlânâ’nın fikirlerine uygundur. Hiçbir eski eserinde yoktur. Sadece 1925’ten sonra Mevlânâ Kütüphanesi elden geçerken kendisine ait bir kitabın, yani kendisinin yazdığı değil, bir Divan-ı Kebir nüshasının kabında, bir başka yazıyla yazılmış çok güzel bir rubaidir. En son icazetli mesnevîhanı Şefik Can, Mevlânâ’ya ait olmadığını ispat etti. Ayrıca ‘baza’ kelimesiyle başlıyor bu rubai, yani Farsça “Dön!” demek. Sen aslına dön, diyor. Çünkü insanlar sıfat-ı İslâmiye ile yaratılırlar. Sonra nefislerinin tesiriyle yanlış yola giderler. “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin” âyetinin bizim anlayacağımız şekilde bir açıklamasıdır. “Benim dergâhım ümitsizlik dergâhı değil” diyor. Burada kastedilen, “Gel, sen aslına dön. Ben seni küfre düşürmem” diyor. Yoksa şimdiki bazı insanların anlamak istediği gibi, “Pisliğinle gel, bizi de pislet!” demiyor.

Mevlânâ Hazretleri, “Biz ölünce bizim kabrimizi toprakta aramayınız. Zira biz âriflerin gönüllerindeyiz” derken hangi âlimleri kastediyor?

Niyazî-i Mısrî Efendimiz diyor ki;
Savm-ı salât-ı hacc ile sanma zahid biter işin
İnsan-ı kâmil olmaya lâzım olan irfan imiş.

İşte o irfan sahiplerinin gönlündeyim, diyor. Onun ne olduğunu da bu mısradan anlayabiliriz.

Ârifler irfan sahipleridir. İlim, irfanı geliştirmeye yardımcı olan yollardan biridir. Ama her âlim, ârif değildir. Elinden tutan ve yol gösteren olmazsa, ilmine mağrur olur. O ilim, onu tepe takla düşürür.

* Hazret-iMevlânâ'ın 739. Vuslat yıldönümü vesilesiyle, Bizim Aile dergisinin Aralık 2007 yılında yer alan, Hz.Mevlânâ'ya vukufiyetiyle tanınan Ömer Tuğrul İnançer’le Fatma Yılmaz’ın gerçekleştirmiş olduğu Röportajı iktibas ettik. Hazret-i Pir Efendimize Allah'tan rahmet diliyor ve Hazret-i Pir efendimizden de himmet etmesini umuyoruz...
Millî Birlik Ruhu


CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu:”Mevlana adaletli gelir dağılımını ve sosyal adaleti yüz yıllar öncesi vurgulamış ve öğütlemiştir. İşte Mevlana budur, işte İslam budur”
17 Aralık 2011



CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Mevlana’nın adaletli gelir dağılımını ve sosyal adaleti yüz yıllar öncesinden vurguladığını ve öğütlediğini belirterek, ”İşte Mevlana budur, işte İslam budur” dedi.

Kılıçdaroğlu, Mevlana’nın 738. Vuslat Yıl Dönümü Uluslararası Anma Etkinlikleri çerçevesinde Mevlana Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen Şeb-i Arus törenine katılarak, bir konuşma yaptı.

Bütün insanlık için yüksek bir değer ifade eden Hazreti Mevlana’nın yaşadığı ve yattığı yer olduğu için Konya’yı ”şan ve şerefi yüksek bir şehir” olarak niteleyen Kılıçdaroğlu, Mevlana’nın ruhaniyetinin Konya’nın manevi iklimini beslemeye devam ettiğini kaydetti. Mevlana gibi değerlerin dünyaya ancak bin yılda bir geldiklerini belirten Kılıçdaroğlu, ”Ne mutlu Konyalı kardeşlerime ki onlar Mevlana’nın hemşehrisi, komşusudurlar” dedi.

Mevlana’nın ölüm gününe ”düğün gecesi” derken insanlığa verdiği mesaja işaret eden Kılıçdaroğlu, bugün insanlar için soğuk, ürkütücü ve dramatik bulunan ölümün Mevlana’da ‘düğün gecesi’ne dönüşmesinin ”sevmek” ile açıklanabileceğini ifade etti. Mevlana’nın hayattan bezmiş, dünyadan bıkmış bir kişi olmadığını, tam tersine hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışmış bir insan olduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

”Öyleyse işin sırrı nedir? Bu duygu, bu düşünce, bu tutku, bu neşe nereden kaynaklanıyor? Aslında buradaki ‘düğün gecesi’ kavramı tek başına Mevlana’nın bütün söylediklerinin hülasasıdır. Mesele sevmektir. Şöyle der Hazreti Mevlana: ‘Dünyada sevgiye dair ne varsa ben orada varım, savaşa dair ne varsa ben orada yokum’.

Sevgili Mevlana dostları, mesele yaratanı ve onun yarattığı her şeyi sevmektir. Çünkü kainat sevgi üzerine yaratılmıştır. Yüce Allah, ‘Ey Habibim şayet sen olmasaydın alemleri yaratmazdım’ buyuruyor. Öyleyse yaratılmış her şeyin yaratılış sebebi Allah’ın Peygamberine duyduğu sevgidir, duyduğu aşktır. Yani Allah herşeyi severek yaratmıştır.

Mevlana’nın ruhunu coşturan, duygularını kanatlandıran, düşüncelerini besleyen asıl kaynak budur. Mevlana’nın hayatla olduğu kadar hayatın bütün nimeti, neşesi, külfeti ve eziyetiyle de barışık olmasının sebebi budur. Mevlana’nın ölümle bu denli barışık olmasının sebebi de budur. Yani varlığını ve benliğini kuşatan sevgidir. Sevgi olmazsa barış da olmaz. Mevlana, ete kemiğe bürünmüş sevgidir, barıştır, aşktır. Mevlana İslam’dır, İslam’a aittir. Onu hakikate götüren yol Peygamber’in yoludur, Kur’an’ın yoludur. Çünkü İslam barış demektir, çünkü İslam barış dinidir.”

-”Göründükleri gibi oldular”-

Mevlana’yı, eserlerini ve mesajlarını evrensel hale getirenin İslam dini olduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, Mevlana’nın bir deha olduğunu, aksi takdirde ilahi hakikati bu kadar yüksek bir sanat ve estetikle ifade edemeyeceğini söyledi. Kılıçdaroğlu, Mevlana’nın en ümitsiz zamanda bile insanlığa ümit aşılayabildiğini belirtti.

Yaşadığı 13. yüzyılı ”Bu coğrafya için bir kaos asrıdır” diye niteleyen Kılıçdaroğlu, Haçlı ve Moğol saldırılarının İslam coğrafyasını tam bir yangın yerine çevirdiğini, o döneme çaresizlik, yalnızlık ve umutsuzluk duygularının egemen olduğunu ifade etti.

Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

”Büyük felaketler, büyük travmalar, büyük yıkımlar insanların sadece maddi varlıklarını tahrip etmez, değerler sistemini de alt üst eder, iç dünyalarını da yıkıma uğratır. Şayet böyle zamanlarda insanın iç dünyasındaki yıkımı tamir edecek, insanı asli benliğine döndürecek gönül mimarları çıkmazsa toplumların kurtuluş şansı kalmaz. Bir yanda Mevlana bir yanda Hacı Bektaş bir yanda Yunus Emre, hasılı tüm Anadolu erenleri insanı sevgi ve barış potasında yeniden yoğurarak, şekillendirerek yepyeni, taptaze bir toplum inşa etmişlerdir.

Peki bu insanlar bunu nasıl başarmışlardır? Tek bir izahı var. Evrensel bir yol izlediler. Sevgili Peygamberimizin metodunu uyguladılar. Göründükleri gibi oldular yani sözlerine ve hayatlarına riya karıştırmadılar.

Mevlana bu durumu, bir padişahın dilinden şöyle anlatıyor: ‘Ben bir hükümdarım. Benim işim adalettir, lütuftur. Ben kendi soframda ne yersem, halkıma da onu yediririm. Pişmiş, ham, boğazımdan ne geçerse halkımın da boğazından o geçer. Ben kürk, atlas ne giyersem halkım da onu giyer. Ben bunları giyerken onlara eski elbise giydiremem’. Göründüğü üzere Mevlana adaletli gelir dağılımını ve sosyal adaleti yüz yıllar öncesi vurgulamış ve öğütlemiştir. İşte Mevlana budur, işte İslam budur.”

-”Mevlana bizimle çağdaştır”-

”Mevlana gibi bir değere sahip olmak ile olmamak arasındaki fark, gündüz ile gecenin farkı gibidir” diyen Kılıçdaroğlu, Mevlana’nın insanlığa adeta bir insan olma kılavuzu hediye ettiğini kaydetti.

Mevlana’nın ”İlim ve hikmet helal lokmadan doğar, aşk ve incelik helal lokmanın ürünüdür” dediğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, insana verdiği değerin sonucu olarak onun düşüncelerine saygı göstermeyi de esas aldığını dile getirdi. Kılıçdaroğlu, Mevlana’nın bu konuda, ”Düşünce özgürlüğü kutsaldır. Düşünceler sorgulanamaz. İnsanın içi bir özgürlükler alemidir. Düşünceler latiftir, onlara hükmolunamaz. Bunlar, havadaki kuşlar gibidir” dediğini anımsattı.

Tevazu ve yokluğun Mevlana’nın en belirgin vasfı olduğuna işaret eden Kılıçdaroğlu, bu konuda da Mevlana’nın ”Sarığım, cübbem, başım / Üçü de on para etmez / Benim ismimi cihanda işitmedin mi sen? / Ben kimse değilim, ben yokluğum” sözlerini aktardı.

Kılıçdaroğlu, Mevlana’nın yaşadığı yüzyılda kalmış bir değer olmadığını vurgulayarak, Mevlana’nın bizlerle çağdaş olduğunu belirtti. Aynı sözcükleri kullananların dilinin değil, aynı referansları kullananların dilinin ortak olduğunu anlatan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

”Mevlana bugün de birlik ve beraberliğimizin çimentosu olmaya devam etmektedir. Mevlana bizim zihin coğrafyamızdaki bütün toplumların ortak bayrağıdır. Mevlana gibi değerleri çekip aldığınız zaman zihin dünyanız paramparça olur.

Yüzyıllardır tekrarlanan, az önce de tekrarlanan ve her tekrarladığımızda da ruhumuz okşayan, insanlığımızı hatırlatan Mevlana’nın yedi öğüdüyle sözlerime son vermek istiyorum: Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol. Şefkatte ve merhamette güneş gibi ol. Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol. Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol. Tevazuda toprak gibi ol. Hoş görmede deniz gibi ol. Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol.”

Öte yandan Kılıçdaroğlu ile törenlere CHP Genel başkan yardımcıları Gürsel Tekin, Ayten Kayalıoğlu, Mehmet Zeki Gündüz, Perihan Sarı ve bazı CHP’li milletvekilleri de katıldı.
Kaynak: http://www.chp.org.tr/[[/b]
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> TASAVVUF Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com