EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Mağripli Gençler Batıcı Diktatörleri Devirirken...

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> İSLÂM DÜNYAS!
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pzr Oca 30, 2011 6:34 pm    Mesaj konusu: Mağripli Gençler Batıcı Diktatörleri Devirirken... Alıntıyla Cevap Gönder

Mağripli Gençler Batıcı Diktatörleri Devirirken... -1-

Murad Salih
30.01.2011



[Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..

Adalar´dan mı? Tunus´dan mı, Cezayir´den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi

Yeni doğmus aya baktıkları yerden geliyor;
O mübârek gemiler hangi seherden geliyor?]
(*)

Mağrip?..

Garp/Batı kelimesiyle ilişkisi aşikâr...

Lügatta “Batı taraf. Garb/Batı. Güneşin battığı cihet. Akşam vakti. Afrikanın kuzey tarafı. Türkiye'ye nisbetle garbda bulunan Fas, Tunus, Cezayir tarafı” yazıyor...

Bugünkü mağrip ülkeleri Osmanlı çökerken Batı’nın pençesine düştüler...

Trablusgarb’ın yakın tarhimizde önemli bir yeri var...

“Vikipedi, özgür ansiklopedi”ye göre bu bölgenin siyasî tarihi kısaca şöyle:

[Mağrip (Arapça: el Mağrib el Arabi), kuzeybatı Afrika bölgesi. Tarihte, Müslüman idaresi sırasında İber Yarımadası, Malta ve Sicilya'yı da içerirdi.
Günümüzde Mağrip, dar manada Tunus, Cezayir, Fas ve Batı Sahra'yı içerir. Libya ve Moritanya'nın da bunlara eklenmesiyle "Geniş Mağrip" diye adlandırılabilecek bölge ortaya çıkar.
Afrika'nın geri kalanından Atlas Dağları ve Sahra Çölü ile ayrılan Mağrip ülkeleri, Akdeniz coğrafi ve kültürel olarak Akdeniz havzasının bir parçası sayılabilir.
Bölge Araplar tarafından fethedilmesinin ardından 8. yy'da merkezi bir siyasi idareye kavuştu. Muvahhidler döneminde (1159-1229) tekrar birleşen bölge ardından tekrar birleşmemek üzere parçalandı. Osmanlı idaresi, doğu Mağrip ülkeleri olan Cezayir, Tunus ve Libya üzerinde hüküm sürdü. Bu dönemde, Türk kültürü ve etnik Türkler de bölgeye yerleştiler.
19.yy'dan itibaren Mağrip ülkelerinin büyük bölümü Fransız idaresine girdiler. Batı Sahra ve Fas'ın bazı şehirleri ise İspanyatarafından ilhak edildi. Buna karşılık Libya, İtalya kontrolüne girdi.
20. yy'da Fas'taki İspanyol şehirleri Ceuta ve Mellila hariç bu bölgeler bağımsızlıklarına kavuştular.]


Tunus (**) Mağrip/Kuzey Afrika ülkelerinin tam orta noktasında küçük bir ülke Batısında Cezayir, Doğusunda Libya...

Bütün Mağrip ülkeleri Batıcı Diktatörler tarafından yönetiliyor...

Bu diktatörlerin kimi kral kimi devlet başkanı, kimi cumhurbaşkanı sıfatını taşıyor olsalar da asıl ortak özellikleri başka :

Hepsi Batı emperyalizminin en sadık köpekleri...

Hepsi kendi halkına ve halkının değerlerine kuduz bir köpek gibi düşman ve saldırgan...

Hepsi kaatil, işkenceci ,hırsız, uğursuz, yağmacı, talancı, sefih, ahlâksız, ve Karun kadar zengin... Hem de bütün sülaleleriyle birlikte...

Tunus’un cesur yürekli gençlerinin bir tekmede devirdikleri Batıcı diktatör Bin Ali’nin Batı bankalarında yatan şahsî servetinin 5 Milyar dolardan fazla olduğu belirtiliyor...

10 milyonluk bir ülkenin gençleri işsizlikten, halkı yoksulluktan, kıvranırken gözü doymaz hırsızın bu halktan çalıp biriktirdiği servete bakınca...

O ülkede niçin açlık, yoksulluk ve işşsizliğin devasa boyutlarda olduğunu anlamak için başka bir parametraye başvurmaya ihtiyaç var mı?

Tunus’un nüfüsu 10 milyon civarında...

Batıcı diktatör’ün Batı bankalarında yatan şahsî parası 5 milyar dolardan fazla...

Bu yalnızca nakit serveti...

Gayrımenkulleri şusu busu bu hesaba dahil değil...

Karısının, çocuklarının, kemdi hısım akrabasının, karısının hısım akrabasının Tunus halkından çalıp çırparak biriktirdiği haram servet de yok bu hesabın içinde...

Karısı olacak aç gözlü orospu, kaçarken Merkez Bankası’nı açtırıyor ve oradaki 1,5 ton altını uçağa yüklettikten sonra uçağa biniyor.

Altının gramı 70 lira...

Kilosu 70.000 Lira...

Tonu 70.000.000 lira..

1,5 tonu 105.000.000 lira...

Yalnızca bu şerefsizlerin çaldıklarını geri alıp Tunus halkının yaralarını sarmaya kullansan... Ne açlık, ne işşzizlik, ne de yoksulluk kalır...

Batı, bu köpeğinin cinayetlerine, hırsızlıklarına, uğursuzluklarına 23 yıl göz yumdu...

O göz yumdukça köpeği zenginleşti...

Köpek zenginleştikçe halkına karşı daha pervasız, daha acımasız, daha saldırgan oldu...

Tunus halkı ise daha yoksul, daha mağdur, daha mazlum hale geldi...

Sonunda bardak taştı...

Tunus’un gençleri “Artık yeter” diye ayaklandı...

Batıcı Diktatör pezevenk, çoluğu çocuğu toplayıp kaçtı...

Ama yerine bıraktığı köpek ille de başbakan olacam diye tırmalıyor...

Onu da bir kaç gün içinde herhalde hallederler..

Böylece Devrim’in birinci aşaması tamamlanır...

Ama risk henüz ortadan kalkmış olmaz...

Diktatör bir daha dönemez ama...

Batı emperyalizmi şu sıralar, onun yerine daha ılımlı/yumuşak halkın ağzına bir parmak bal çalabilecek güvenilir bir eleman arıyor...

Turgut Özal, Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan, Fetullah Gülen karışımı birini bulsa hemen buyur diyecek...

Batı emperyalizmi bunu ararken...

Hesapta olmayan işler de oluyor...

Tunus’un gençlerinin yaktığı devrim ateşi kıvılcım kıvılcım bütün Mağrib'i sararken, Mısır’ı da alevlendirdiği gibi Ürdün’den Yemen’e ve Arnavutluğa kadar vardı...

Mısır kilit ülke; bir tarafta Süveyş, diğer tarafta İsrail...

Bir düşerse...

Batı emperyalizminin hem kolu hem kanadı kırılmış olacak...

Düşer mi?

Batıcı diktatör Mübarek, çoluğu çocuğu Londra’ya postaladığına göre Mısır’ın Cesur Yürekli gençlerinden sağlam tırsmış demektir...

Mısır’ın cesur yürekli gençleri kurtıuluşa doğru attıkları adımı geri çekmezlerse İllâki düşer...

Mısır’ın Batcı diktatörü düşerse...

Yemen’deki de...

Ürdün’deki de...

Suudi Arabistandaki de...

Libya’daki de...

Fas’taki de...

Azerbeycan’daki de

Pakistan’daki de ve diğerleri de düşer...

Batı emperyalizmi bütün düşen Batıcı diktatörlerin yerine; “Turgut Özal, Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan, Fetullah Gülen” karışımı birilerini nereden bulacak?

Baksanıza Turgut Özal’ın hesaplanmamış ölümünün doğurduğu krizi aşmak için Natocu generallere 28 Şubat’ı yaptırıp müslümanları bunlara yıllarca hırpalattıktan sonra Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’e ikna edebildi...

Zaten diktatörlerin elinden canı burnuna gelmiş hallkarın başına daha insafsızlarını getiremeyeceğine göre?

Her an siyasî bir krize dönme riskini taşıyan devasa bir iktisadî kriz ile boğuşan ve artık gücünün sınırlarına geldiğini gören Batı emperyalizmin gücü, alev alev devrim ateşinin sardığı ve saracağı ülkelere asla yetmiyecek ve yetişemeyecektir...

Yani Tunus’un cesur yürekli gençleri, umulmadık bir anda -göklerden bir ilham gelmişcesine- başlarında çöreklenmiş Batıcı diktatöre karşı isyan bayrağını çekip devrim ateşini yaktıklarında; bu ateşin önce bütün Mağrib’i sonra bütün bölgeyi, daha sonra da bütün dünyayı sarabileceğini ne hesaplamış, ne planlamış, ne kurgulamış ne de hayâl etmiş değillerdi...

Ama Allah onların bu cesaretine öyle bir rahmet ve bereket ihsan etti ki...

Önce kendi diktatörlerinden kurrtuldular...

Sonra da bütün Mağrib’in ve bütün dünyanın Batıcı diktatörlerinin zulmü altında inleyen mazlum halklarının gençlerine ilham verdiler, örnek oldular...

Ve dünya ilk defa örgütsüz, lidersiz, plansız, programsız, spontane ve zincirleme gençlik devrimlerine şahitlik ediyor...

Kendini dünyanın efendisi zanneden ABD’nin Dışişleri Bakanı'nın Tumuslu gençlerin yaktığı devrim ateşinin ilk kıvılcımlarının düştüğü Mısır hakkında açıklama yaparken suratındaki şaşkın ve çaresiz ifadeyi farkedebildiniz mi?..

Bu devrimler zincirinin AB-D emperyalizminin kurgusu olduğuna dair komik iddilar öne sürenlere rastlarsanız -ki, rastlamanız kaçınılmazdır- bu iddilar; ya Mahir Kaynak ve saz arkadaşlarının yıllardır “görev” icabı ortaya attıkları komplo mavallarıdır. (Burada “görev”, Psikolojik savaş metodlarını kullanarak AB-D emperyalizminin her şeye kaadir yenilmez bir tanrı olduğunu zihinlere yerleştirerek, bu yolla insanları AB-D’ye itaat ve biata zorlamaktır ...)

Veya bu psikolojik savaş yoluyla hasara uğrayan zihinlerden kaynaklanan evham mahsulü iddilardır...

Bu iddilar 11 Eylül’de ABD’nin kendi kendini vurdurdurduğu iddiaları kadar deli saçması ve komiktir...

Bunlara gülüp geçiniz...

Gülüp geçiniz ki...

Batı emperyalizmini kasıp kavuracak bu spontane/kendiliğinden devrimler zincirinin finalini taçlandıracak olan “Büyük Devrim”e katılımcı olma şansını kaybetmeyin...

Dipnotlar:

* Yahya Kemal Beyatlı’nın “Süleymaniye´de Bayram Sabahı” başlıklı şirinden.

** Barbaros Hayreddin Paşa ve Turgut Reis 1556’da Gafsa’yı, 1558’de Kayrevan’ı ele geçirdiler. Tunus’un doğu ve güney sahilleri Türklerin eline geçti. Cerbe Adası deniz üssü olarak kullanıldı. Barbaros Hayreddin Paşa, İspanya’daki Endülüslü Müslümanlardan 100.000 kadarını kurtararak Kuzey Arfika’ya getirdi. Nihayet 1574’te Uluç Ali Reis ile Sinan Paşa, Tunus şehrini (Halkul-Vad Kalesini), ele geçirmek suretiyle bütün Tunus, Osmanlı Devletinin bir eyaleti haline geldi.


(Devam edecek)


Mağripli Gençler Batıcı Diktatörleri Devirirken... -2-
Murad Salih
31.01.2011



“Büyük Devrim”?

“Büyük Devrim”in ne olduğuna dair ipuçlarının merhum Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in “Manzara” başlıklı şiirinden süzülebileceğini düşünüyorum::

[MANZARA

Demokrasi bu halka,
Burunlarda bir halka.
Hürriyet mi diyorlar;
Balık ağzında zoka.
Bilmezler ki hürriyet,
Teslim olmaktır Hakk’a
Naylondan bir hükûmet;
Kanun okları ıska.
Beri gel, kargaşalık,
Fitne fesat, tefrika!
(..)

Bütçe, dibi çatlak küp;
Gel de deliği tıka!
Habire bas parayı;
Toplasın onu banka.
Peşinden çuval çuval,
Semayedara toka.
Budur yüzde kırk faiz
Oyununda entrika.
Tek, bozulsun dengeler,
Kavuşmaz olsun yaka.
Kırk şişkoya kan versin,
Kırk küsur milyon sıska.

Ölsen, kefen pahalı;
Bilmem kaça patiska?
Yaşasan, kaça pişer,
Bir tencere kapuska?
(..)
Sen, Kafası tam montaj,
Adı, yerli fabrika!

Bizim saf verimimiz,
Günde kırkbin ton kaka.
Yılda dört milyon çocuk,
Hediye, vardan yoka.
Köylerde boş kalan ev,
Şehirlerde baraka.
İnsan kalmadı, insan;
Dert, ne lokma, ne hırka.
Bizde en büyük cahil,
Okur-yazar tabaka.

(..)


Şu dil belası nedir?
Vakvaka ve lâklâka.
Aramızda ne kaldı,
Kargalarla fârika?
Mektep isyan ocağı
İmana ve ahlâka.
İnkılâp, insanlıktan
Hayvanlığa irtika!
Akıl namussuzdadır;
Namuslu hebenneka.
Namus, namus ve namus,
Müzelerde antika.

Son moda bölücülük,
Türk’ü bastırmak faka
Türkiye’de Türk’e yok,
Köşe, bucak, mıntıka.
Her yandan kuşatılış,
Her taraftan abluka.

Bu hale akıl çatlar
Ve tutulur nâtıka.
(..)
Yılgın, şaşkın ve bitkin,
Bir sefil politika.
Hayat hakkı âlemde
Sadece müstahakka.

(..)
Hız verdin iktidarda
Para dolabı çarka.
Uzaksın halisliğe,
Her türlü istihkaka!
İslama uzak adam;
Uzak, vecde ve aşka!
Dini hafife satmak,
Ne dert istersin başka?
Küfre verdiğin taviz,
Küfürlük bir vesika.

Ya sen ey din lüpçüsü
Yeter bunca sâbıka!
İslam dâvası dedik;
Sen çıktın çıka çıka!
Rezil ettin dâvayı
Mâğribe ve Meşrika.
İşin, gücün, kelâmın
Üfürükçüden muska.
Bâtıl dersin, hep bâtıl;
O sendin filhakika!
(..)

İşte devrimin sonu,
Çeneye geçmiş şapka!

Türk neydi ve ne oldu;
Soralım müsteşrika!
Garptan kovulmuş olmak,
Yabancı kalmak Şarka.
Tersimiz yüzümüzde;
Semavi bir harika!
Şahikalar uçurum,
Uçurumlar şahika.
Gidiyor koca devlet;

Gidiyor şaka-maka!
Gözümüz kaldı mı ki,
Gözümüzden yaş aka?
Ya ol, ya öl, son ihtar,
Bağlantı hangi şıkka?

Bu durumda haltetmiş,
Kâğıt, kalem ve hokka.
Demirden bir el lazım,
Havan topu bazuka!
Heyûlaî bir zuhur
Bir şimşek, bir sâika.
Mutlaka büyük devrim,
Büyük devrim, mutlaka!
]


Demirden bir el lâzım...

Havan topu bazuka...

Heyûlaî (hayalleri bile zorlayacak) bir zuhur...

Bir şimşek...

Bir saika (Semadan gelen şiddetli ses)...

Mutlaka büyük devrim...

Büyük devrim, mutlaka!...

Merhum Üstad, güncel siyasete dair düşüncelerini mısralara döktüğü bu şiiri 1970’lerde yazıp yayınlamıştı...

Bunun altını çizdikten sonra...

2006 Yılında Beklenen Nizam dergisinde Büyük Devrimci Ilich Ramirez Sanchez (Çakal Carlos) ile yapılan bir röportajdan kısa bir iktibasa gözatalım:

[B. Nizam: Müslümanlar ile İslâm coğrafyasında iktidarı elinde tutan işbirlikçi iktidarlar arasındaki fayın, her geçen gün daha da büyük sosyal ve siyasî kırılmalara, depremlere yol açması beklenmekte. Bu kırılmalar, “Devrimci İslâm”ın iktidara gelmesine yol açacak gibi duruyor ki, bu da Üstadımız Necip Fazıl’ın (Allah ona rahmet etsin) on yıllar önce ifade ettiği, “Bundan sonraki ihtilâller kıtalar çapında gerçekleşir” şeklindeki tespitini doğrular neticelere sebep olacağı gözüküyor. “Kıtalar Çapında İhtilâller Çağı” hakkında ne dersiniz?

Çakal Carlos: Sizinle aynı fikirdeyim; yeni devrimler artık kıtalararası olacaktır, doğru; ancak derecesini ve tarzını, patlamanın yaygınlığı ve İslâmcılarla İslâmcı olmayan devrimciler arasındaki stratejik bağlar belirleyecektir.]

Bu röportajda soruyu soran gazetecinin merhum Üstad Necip Fazıl Kısakürek’ten mealen naklettiği “Bundan sonraki ihtilâller kıtalar çapında gerçekleşir” şeklindeki istikbale dair öngörü...

O’nun “İhtilal” isimli eserinin 337. sahifesinde şöyle izah ediliyor:


[GELECEKTE İHTİLÂL

Artık (monarşi - krallık idaresi) diye basit hedeflere karşı bir ihtilâl mevzuu kalmamıştır. Bunlar son Afrika ve Anadolu cenubundaki memleketlerde görülen mini ihtilâllerle ortadan kalkmıştır. Ortada birkaç mostralık ülkeden başka da, «melik» veya «kral» unvanı altında bir örnek yoktur. Fakat feciin fecii ve günden güne modalaşmakta şu hal vardır ki, eski «melik»lerin yerine, hemen hepsi asker, diktatörler ve onların (oligarşi - hizip idaresi) tipleri geçmiştir. Sadece, ellerine silâh emanet edilmiş olmanın imtiyazından faydalanarak (monarşi)lerini deviren ve (oligarşi)lerini kuran bu tipler, Afrikanın şimalinden başlayarak Asyanın Anadolu cenubu Akdeniz kıyılarını yalayan ve oradan Basra körfezine doğru uzanıp Mezopotamyayı içine alan ve Pakistan'a kadar ulaşan, zelzele hattına benzer bir şerit üzerinde, sefil, komik, fikirsiz, çilesiz, mazi ve istikbal murakabesinden yoksun, en sığ plânda taklitçi ve yafta bilgilere dayalı bir ihtilâlcilik oyununa rejisörlük etmektedir. Öz nefsinin gafili olduğu kadar, taklide yeltendiği Batının da cahili bu tipler, hakikatte, Doğu âlemini Batı kültür emperiyalizmasına ezdirmiş, türlü ülkelerde türlü örnekleri yaşayan mücerret bir küfür modelinin aynı kalıptan dökülme maketleridir; ve istikbâlin ihtilâlleri bakımından başlıca hedefi teşkil etmek mevkiindedir. Batının madde terakkileri önünde kendisine yeni bir ruh arama buhranına düştüğünden habersiz ve bu feci buhranın 19 uncu Asır ortalarından başlayıcı seyrinden bilgisiz bu tipler, kolayca başardıkları ihtilâlleri, muazzam bir ideolocya plâtformasına dayalı, en zor bir ihtilâl şekline devr ve tazmin etme borcundadırlar. Bunlar, hem büyük mütefekkir eksikliği sebebiyle asırlardır içinden, hem de son asırda bedavacı mukallitler vasıtasiyle dışından çökertilen Doğu âlemini, iki dünya arası mahsup sırlarına âşinâ, yepyeni, şahsiyetli ve bütün insanlığa aradığı muvazeneyi vâdetmekte liyakatli bir nesle bırakmak zorunun kılıcı altındadırlar. Yıktıkları bîçare idarelere karşılık ülkelerini çaresiz kılan bu (enkizisyon) rahipleri, karşılarına çıkarılacak, atom bombası gücünde bir Doğu (Rönesans)ı hareketiyle büyük ihtilâl dâvasının İstikbalde Şark bölümünü ihtar ediyorlar.]


Aynı eserin 339. sahifesinde röportajda mealen nakledilen o hüküm:

[Görülüyor ki, istikbalin büyük hareketleri, artık, parça ve ucuz ihtilâl sınırını aşmış ve hem içeriye, hem dışanya doğru, kıt'a ihtilâl ve inkılâbı çapına ulaşmıştır.]

Bu eserin basım yılı 1976(***)...

Dipnotlar:

*** İHTİLÂL, Necip Fazıl Kısakürek, b.d. yayınları Nisan 1976- İST.


(Devam edecek)

Mağripli Gençler Batıcı Diktatörleri Devirirken... -3-
Murad Salih
01.02.2011



Yani günümüzden 35 yıl önce bu ülkenin bir mütefekkiri diyor ki:

- Artık (monarşi - krallık idaresi) diye basit hedeflere karşı bir ihtilâl mevzuu (konusu) kalmamıştır. Bunlar son Afrika ve Anadolu cenubundaki (güneyindeki) memleketlerde görülen mini ihtilâllerle ortadan kalkmıştır...

- Ortada birkaç mostralık ülkeden başka da, «melik» veya «kral» unvanı altında bir örnek yoktur...

- . Fakat feciin fecii ve günden güne modalaşmakta şu hal vardır ki, eski «melik»lerin yerine, hemen hepsi asker, diktatörler ve onların (oligarşi - hizip idaresi) tipleri geçmiştir...

- Sadece, ellerine silâh emanet edilmiş olmanın imtiyazından faydalanarak (monarşi)lerini deviren ve (oligarşi)lerini kuran bu tipler, Afrikanın şimalinden (kuzeyinden) başlayarak Asyanın Anadolu cenubu Güneyindeki) Akdeniz kıyılarını yalayan ve oradan Basra körfezine doğru uzanıp Mezopotamyayı içine alan ve Pakistan'a kadar ulaşan, zelzele hattına benzer bir şerit üzerinde, sefil, komik, fikirsiz, çilesiz, mazi ve istikbal murakabesinden yoksun, en sığ plânda taklitçi ve yafta bilgilere dayalı bir ihtilâlcilik oyununa rejisörlük etmektedir.

- Öz nefsinin gafili olduğu kadar, taklide yeltendiği Batının da cahili bu tipler, hakikatte, Doğu âlemini Batı kültür emperiyalizmasına ezdirmiş, türlü ülkelerde türlü örnekleri yaşayan mücerret bir küfür modelinin aynı kalıptan dökülme maketleridir; ve istikbâlin ihtilâlleri bakımından başlıca hedefi teşkil etmek mevkiindedir.

- Batının madde terakkileri önünde kendisine yeni bir ruh arama buhranına düştüğünden habersiz ve bu feci buhranın 19 uncu Asır ortalarından başlayıcı seyrinden bilgisiz bu tipler, kolayca başardıkları ihtilâlleri, muazzam bir ideolocya plâtformasına dayalı, en zor bir ihtilâl şekline devr ve tazmin etme borcundadırlar.

- Bunlar, hem büyük mütefekkir eksikliği sebebiyle asırlardır içinden, hem de son asırda bedavacı mukallitler vasıtasiyle dışından çökertilen Doğu âlemini, iki dünya arası mahsup sırlarına âşinâ, yepyeni, şahsiyetli ve bütün insanlığa aradığı muvazeneyi vâdetmekte liyakatli bir nesle bırakmak zorunun kılıcı altındadırlar...

- Yıktıkları bîçare idarelere karşılık ülkelerini çaresiz kılan bu (enkizisyon) rahipleri, karşılarına çıkarılacak, atom bombası gücünde bir Doğu (Rönesans)ı hareketiyle büyük ihtilâl dâvasının İstikbalde Şark bölümünü ihtar ediyorlar.]

Bugün Tunus’ta spontane/kendinden zuhur tarzında aniden patlayan devrimin herkesi şaşırtan sirayet gücü ve yayılma hızının sebebi yukarıdaki satırlarda açıkça görülüyor...

Aynı satırlarda Mağrip’te batıcı diktatörü devirmekle başlayan bu spontane/kendinden zuhur devrimler zincirinin mukadder olan ve “atom bombası gücünde bir Doğu (Rönesans)ı hareketiyle” zuhur edecek olan “büyük ihtilâl dâvasının (..) Şark (doğu) bölümünü”n de öncüsü/habercisi oldukları ayan beyan okunuyor...

Bu satırlar...

Hem yazıldığı zamanın şiddetli bir ihtiyacını haykırıyordu...

Hem de olması gerekenleri...

Yani o günün insanlarının ne yapmaları gerektiğini...

Nasıl bir zuhura hazırık yapmakarı gerektiğini...

Yıl 2011...

Aradan yaklaşık 40 yıl geçmiş...

Bir nesil boş işler peşinde ömür tüketmiş...

O günkü İhtiyaçsa daha acil ve daha vahim bir hal almış ama...

Kitleler Pentagon-Pensilvanya- Washington-Ankara-İstanbul hattında döndürülen dolaplarla hipnotize edilmiş durumdayken...

Ne devrimi?

Herhangi bir şeye...

Kendilerine dair şahsî bir şeye bile itiraz edecek, “hayır” diyecek mecalleri kalmamış şu insan enkazlarıyla mı?..

Acaba “otoriteye” itaatsizlik mi etmiş olurum?

“Otorite”ye itaatsizlik edersem imanımı mı kaybederim?

Günaha mı girerim?

Hocaefendiyi mi üzerim?

Diye düşünmekten kıpırdayamaz duruma gelmiş/getirilmiş yığınlarla...

“Büyük Devrim” olur mu?

Büyük veya küçük...

Bir devrim için herşeyden önce mangal gibi bir yürek, çelik gibi bir irade, sağlam bir bilgi/kültür birikimi gerekir...

Var mı böyle biri?

Var...

Ve O şöyle diyor:

[VE YALNIZ BEN...

GÖZLERİM, SÖKMEYE YAKIN ŞAFAK AYDINLIĞINI SEYRE HAZIR, O OLAĞANÜSTÜLÜĞÜ BEKLİYORUM...

OLAĞANÜSTÜLÜK?..

ÖMRÜMÜN BÜTÜN GİRİNTİ VE ÇIKINTILARINI KENDİSİNE MAHSUS BİLDİĞİM BÜYÜK ZUHUR...

MUAZZAM BİR İSLÂMİ ZUHUR...

BAŞIMA NE GELDİYSE, BU YÜZDEN!..]


Ben O’nun ne dediğini yazdım...

Merak eden onun KİM olduğunu ve başına neler geldiğini nasılsa bulur...

Son bir not...

Bu türden lidersiz, örgütsüz, herhangi bir fikre istinat etmeyen, spontane/kendinden zuhur devrimlerin, devrim sonrası karşılaşmaları kuvvetle muhtemel riskler başka bir yazı konusu olsa da; riskleri var diye zamanı gelmiş bir devrimi ertemelemenin ahmakça bir davranış olacağı açıktır...

Bütün riskleri göze almadan devrim olamayacağı gibi, yaşamak da olmaz...

Çünkü risk sadece devrimler için söz konusu değildir: Risk hayatın ayrılmaz bir parçasıdır..

En basit davranışlarımızı -farkında olsak da olmasak da- sayısız risklerle karşı karşıya kalarak yaparız..

İçerken boğulma riski var diye su içmekten kaçınmak hastalıklı bir düşünce tarzı değil midir?

Riskten kaça kaça...

- “Aman oyuna gelmeyelim... Yaş tahtaya basmayalım... Provokatörlerin dolmuşuna binmeyelim... Her işin içinde ABD-İsrail parmağı var... onlardan izinsiz yaprak bile kımıldayamaz... Çümkü onların gücü herşeye yeter... Biz aciz biçareleriz ne yapabiliriz ki?... En iyisi “otoriteye” boyun eğederek onun izni olmadan hiçbir işe kalkışmamaktır...”

Diye akıllar dağıtarak lider-şeyh,yazar- çizer- kanaat önderi maskeleriyle ortalıkta dolanıp insanımızı avutup/uyutup uyuşturanu işbirlikçi hainlerin söyledikleriyle amel ede ede...

Bir bakarız ki...

Bugün olduğu gibi; tuvalete giderken bile Pentagondaki “otorite”den izin almak durumuyla karşı karşıya kalıvermişiz...

Mağrip’te yanan devrim ateşinin alevleri...

Avutulan/uyutulan/afyonlanan yığınları eninde sonunda bu derin hipnoz uykularından uyandıracak ve -“atom bombası gücünde bir Doğu (Rönesans)ı hareketiyle”- Büyük Devrim/Büyük Zuhur mutlaka gerçekleşecektir...

Mağripli gençlerin yaktıkları devrim ateşi sanki bunun müjdecisi...

Onları bütün samimiyetimizle destekliyor, saygı ve sevgi ile selâmlıyoruz...

[Ortalık mahşer gibi...
Kim buranın sahibi,
Kimlerin düğünü var?
Güneş batan bir bayrak;
Şu kıpkızıl ufka bak,
Ana baba günü var!]
(****)

Dipnotlar:

**** İHTİLÂL, Necip Fazıl Kısakürek, b.d. yayınları Nisan 1976- İST


ORDU-MİLLET EL ELE, MÜBAREK SÜRGÜNE



01.02.2011
Mısır’da Hüsnü Mübarek’in “Hükümeti görevden aldım. Reform için hızla
çalışacağım” sözlerine rağmen onbinlerce kişi dün yine sokağa çıkma
yasağını yok sayarak meydanlara indi. Mübarek’in sokağa indirdiği
askerler Mısırlılarla bütünleşti

İsyancılar ordu lehine slogan attı. Askerler halkın üzerine kurşun
yağdıran polise ateş açtı. 2 güvenlik gücü birbirine girdi. Ülke
genelinde ölü sayısı 100’ü aştı. Ortadoğu uzmanlarına göre artık
Mısır’da Mübarek dönemi kapandı...

Pilot Mareşal Hüsnü Mübarek, bundan 30 yıl önce Enver Sedat
suikastının ardından Mısır Devlet Başkanlığı’nı üstlendiğinde bir gün
halkının karşısına bu kadar şiddetli bir şekilde dikileceğini hayal
etmemişti. Ancak demir yumrukla yönettiği ülkede baskı altına aldığı
medya, halkına çok gördüğü özgürlükler bir bumerang gibi her geçen gün
oturduğu koltuğu altından çeken bir silah haline geldi. Tunus’ta Bin
Ali rejiminin devrilmesini örnek alan Mısırlılar demokrasi için dün
bir kez daha meydanları doldurdu. Hem de Mübarek’in TV’ye çıkıp
“Halkımın isteklerini anlıyorum. Daha fazla demokrasi, daha fazla
özgürlük ve reform için hızla çalışacağım” demiş olmasına rağmen.
Hatta yüzlerce tank ve binlerce askerin caddeleri doldurmuş olmasına
rağmen... Sloganların hedefine yine Mübarek ve 2011 eylülündeki
başkanlık seçimlerinde yerine getirmek istediği oğlu Cemal vardı.
Mısır'da göstericiler sokaklara döküldü

Polisle asker çatıştı

Mübarek dün sabah halkın yeniden meydanları doldurması üzerine sokağa
çıkma yasağı ilan etti ancak bir kez daha yenildi. Yasak başladığında
kalabalıklar azalmak yerine çığ gibi büyüdü. Onlara müdahale etmesi
beklenen askerler ise tankların üzerine çıkıp kendileriyle fotoğraf
çektiren Mısırlılar’a poz verdi. Göstericilere halen sert
müdahalelerde bulunmakta ısrarlı olan polis ise dün de 4 kişinin
ölümüne sebep oldu. Göstericilerin İçişleri Bakanlığı’na girmeye
teşebbüs etmesi üzerine üzerlerine ateş açan polis ile halkı korumak
isteyen askerler arasında çatışma çıktı. Bakanlık binasına giren ordu
mensuplarına polis ateşle karşılık verdi. İki güvenlik gücü arasındaki
çatışma dakikalarca devam ettii. İki ateş arasında kalan 3 gösterici
hayatını kaybetti. İş adamlarının özel jetlerle ülkeyi terk ettiği
iddia edildi.

‘Kurşunları gizleyin’ baskısı

Mübarek’in de TV’den açıkladığı gibi Mısır hükümeti dün istifasını
verdi. 5 günlük çatışma bilançosunun 100’den fazla ölü ve 1000’i aşkın
yaralı olduğu açıklandı. El Cezire’ye konuşan hastane yetkilileri
hükümetin kendilerine, “Kurşunla gerçekleşen ölümleri gizlemeleri için
baskı yaptığını” belirtti.

SLOGANLARI

* Uyuma ordu uyuma! Hüsnü Mübarek fazla yaşamayacak, uyan!
* Ordu-halk el ele Mübarek ve Cemal sürgüne!
* Kendi iyiliğin için bırak Mübarek!
* Sen ve karın defolacaksınız mısır bizim!
* Ülkesini İsrail’e pazarlayan hain... Git git git.
* Ayaklan Mısır’ım ayaklan! Hainlerden kurtulmanın tek çaresi devrim!
* Kaç Cemal kaç! Baban da sen de aynısınız!
* Hep beraber bağırın! Hüsnü Mübarek ülkeyi terk et!
* Bu ülke hırsızların çöplüğü olmayacak!

İktidarı ona mı devredecek?

Mısır İstihbarat Servisi’nin başındaki Ömer Süleyman dün yeni devlet
başkan yardımcısı olarak atandı. Mısır adına Gazze’deki barış
görüşmelerine katılan ve halk arasında saygı duyulan bir isim olan
Süleyman’ın Mübarek’ten görevi teslim aldığı görüntüler devlet
televizyonunda yayınlandı. Mübarek, 1981’de iktidara geldiğinden beri
yardımcı atamamıştı. Süleyman’ın atanmasının, muhtemel bir iktidar
devri planını gösterdiği ve halefi olarak gösterilen oğlu Cemal’in
gözden çıkarılmış olabileceği belirtiliyor. Atamanın aynı zamanda,
Mübarek’in eylüldeki devlet ba∫kanlığı seçimine katılmayabileceğini de
gösterdiği kaydediliyor.

İktidarı ona mı devredecek?

Mısır İstihbarat Servisi’nin başındaki Ömer Süleyman dün yeni devlet
başkan yardımcısı olarak atandı. Mısır adına Gazze’deki barış
görüşmelerine katılan ve halk arasında saygı duyulan bir isim olan
Süleyman’ın Mübarek’ten görevi teslim aldığı görüntüler devlet
televizyonunda yayınlandı. Mübarek, 1981’de iktidara geldiğinden beri
yardımcı atamamıştı. Süleyman’ın atanmasının, muhtemel bir iktidar
devri planını gösterdiği ve halefi olarak gösterilen oğlu Cemal’in
gözden çıkarılmış olabileceği belirtiliyor. Atamanın aynı zamanda,
Mübarek’in eylüldeki devlet ba∫kanlığı seçimine katılmayabileceğini de
gösterdiği kaydediliyor.

Mübarek’in adamları evleri yağmalıyor

Mısır’da iki gündür devam eden ülke çapındaki gösterilerle birlikte
yağmalama olayları da tavan yaptı. Onlarca bina ateşe verilip talan
edilirken, Kahire’nin bazı semtlerinde evleri yağmalayan bir grup
tespit edildi. Mahalle sakinleri tarafından yakalanan yağmacıların
üzerinden Devlet Güvenlik Servisi’nin kimlikleri çıktı. Soygunların,
halkın gösterileri bırakarak evlerine dönmeleri için özellikle
tertiplendiği belirtiliyor. Ordudan yapılan açıklamada da vatandaşlara
mallarına sahip çıkmaları çağrısında bulunuldu.

‘Başkanlıkta kalırsın ama 4 ŞARTLA’

Hüsnü Mübarek’in ulusa sesleniş konuşmasının hemen ardından Mısır
liderini arayan ABD Başkanı Barack Obama, Mübarek’e adeta ültimatom
verdi. Ortadoğu’da İsrail’den sonraki en büyük müttefiki ile 30
dakikalık görüşme yapan Obama, Mübarek’i desteklemenin kendisine her
yıl 1.5 milyar dolar hibe yardım yapan Amerika için çok zor bir hal
aldığını kaydetti ve Mübarek’e “Başkanlıkta kalmanı ancak 4 şartla
desteklerim” dedi.

1) Sivillere şiddet uygulamayı bırak. Halkın barışçıl gösteri hakkına
saygı göster.
2) Reform kararlarını hiç vakit kaybetmeden açıkla.
3) Muhaliflerle diyalog kur ve gücünü paylaş.
4) İnternet ve cep telefonlarını derhal yeniden kullanıma aç.

ABD basını: Desteği çekin

ABD basını ise Obama ile aynı fikirde değil. Amerika’nın iki büyük
gazetesi New York Times ve Washington Post, ağız birliği etmişçesine
başyazılarından Obama’ya, “Mübarek’e destek vermekten artık vazgeç”
çağrısı yaptı. Düşünce ve fikir özgürlüğünden bahseden Amerika’nın
Ortadoğu’da kendi halkına zulüm yapan bir diktatörü desteklemeye devam etmesinin ABD’nin dünyadaki imajına zarar vereceği belirtildi.
Ortadoğu’yu en iyi bilen gazetecilerden Robert Fisk ise Independent
gazetesindeki yazısında Mısır’da Mübarek devrinin kapandığını ilan
etti ve “Bunlar zalim bir diktatörün son çırpınışları” ifadesini
kullandı.

NOTLAR...

Cep var SMS ve net yok

Mısır’da dün cep telefonu hizmeti veren 4 operatörden sadece Vodafone
yeniden hizmet vermeye başladı. Ancak SMS ile internet halen ülke
genelinde kesik bulunuyor.

Çin hükümeti Mısır’dan korktu

Mısır’da patlayan isyan hareketi Uzak Doğu’da bile korku yarattı. Çin
rejimi kendi vatandaşlarının gelişmelerden haberdar olmasını
engellemek için internette “Mısır” kelimesinin aranmasını engelledi.

İşadamları jetlerle kaçtı

Mısır borsasının iki günde yüzde 20 değer kaybetmesinin ardından Suudi
borsası da dün yüzde 4 düştü. Mısırlı iş adamlarının jetlerine
atlayarak ülkeyi terk ettiği iddia edildi.

EL CEZİRE'NİN YAYINI DURDURULDU

Mısır hükümeti El Cezire Televizyonunun ülkedeki tüm faaliyetlerini askıya aldı.

Mısır’ın resmi haber ajansı Mena’nın verdiği haberde, "Mısır
Enformasyon Bakanı, El Cezire televizyonunun Mısır’daki tüm
faaliyetlerinin askıya
alınmasını, tüm lisanslarının iptal edilmesini ve ülkedeki tüm El
Cezire çalışanlarının akreditasyonlarının geri alınmasını emretti"
ifadelerine yer verildi.

Öte yandan Mısır İçişleri Bakanlığı binasını koruma görevini Mısır
ordusunun üstlendiği bildirildi.

El Arabiya televizyonu, göstericilerin daha önce saldırı girişiminde
bulunduğu Kahire’nin iç kesiminde bulunan bakanlık binasının korunması
görevini,
artık polis yerine Mısır askerlerinin yerine getirdiğini duyurdu.

'BİNLERCE KİŞİ CEZAEVİNDEN KAÇTI' İDDİASI

Mısır’da yönetime karşı gösteriler devam
ederken, bir cezaevinden binlerce kişinin kaçtığı iddia edildi.

AFP’nin haberine göre, Mısır güvenlik birimlerinden bir kaynak,
kaçışların başkent Kahire’nin 100 kilometre kuzeyine düşen Vadi
Natrun’daki
cezaevinde yaşandığını söyledi.

Söz konusu kaynak, aralarında İslamcıların da bulunduğu binlerce
tutuklunun, cezaevinde gece çıkardıkları isyanın ardından kaçtığını
belirtti.

AlevilerinSesi.net

MISIR DEVRİMİ EN BÜYÜK DARBEYİ LİBERALLERE VURDU



30.01.2011

Mısır'daki halk isyanının ateşi bir haftadır dinmedi. Hüsnü Mübarek devrilene kadar da dinmeyecek gibi görünüyor.

Gelişmeleri Odatv başta olmak üzere alternatif medyadan zaten izliyorsunuz. Derdimiz bu değil.

Meselemiz başka...

Önce bir tespit ile başlayalım.

Dikkat ediyor musunuz, Mısır devrimi konusunda, her konuda olduğu gibi televizyonda izlediğiniz isimler liberaller. Hangi mesele açılsa ahkam kesen liberaller bu konuda da sözü kimseye bırakmıyor ya da idare-i maslahatçı gazeteciler başkalarının konuşmasına izin vermiyor.

Ancak liberaller konuştukça yıllardır en çok söyledikleri "değişim" melesinde ne kadar donanımsız olduklarını görüyoruz.

Bir halk sokağa neden çıkar, kurşunların üzerine neden yürür, neden yasaklara rağmen isyan etmeye devam eder, bunu anlamış değiller.

Bu durumu bilgisizlikle açıklayabilir miyiz? Hayır tabii...

Bunun bir nedeni var.

Liberaller Mısır hakkında konuşurken, Türkiye'den söz ettiklerinin farkında. Mısır üzerine ne söylerlerse birileri Türkiye'yle ilişkilendirecek diye korkuyorlar. O nedenle Cengiz Çandar, her söze başlarken "aman bunun Türkiye ile ilişkisini kurmayalım" diye konuşuyor.

Kısacası birileri Erdoğan'a Mübarek'i, Türkiye'ye Mısır'ı gösterir diye korkuyorlar. Son 40 yılın en büyük dönüşünümünü yaşayan Mısır'a, sürekli "değişim" isteyen liberaller, bu nedenle "statükocu" kafayla bakıyorlar.

Liberallerin görmek istemedikleri bir gerçek daha var...

Mısır halkı sokaklardaki eylemlerinde askerlere sevgi gösterilerinde bulunuyor. Polise bir o kadar da öfke duyuyor. Tunus'da da görüntüler Mısır'dan farklı değildi. Yasemin devrimini başlatan yasemin satıcısını, tutuklamaya çalışan kişiler hükümetin zabıtasıydı. Halkı sokakta koruyanlar yine askerlerdi.

Mısır'da Hüsnü Mübarek'in en sert emirlerini uygulayanlar polisler. Kendi halklarının üzerine ateş açıyorlar. Askerler ise bunun bir başıbozukluk olmadığını görüyor, bir devrim olduğunu anlıyor. Tam aksine isyan eden halkı koruyor. Daha dün İçişleri Bakanlığı'na giren göstericilere polis ateş açarken, askerler halka ateş açan polise, karşı ateş açtı. Kısacası Mübarek'in polisi ile halkın askeri ile karşı karşıya geldi.

İşte bu tabloda Mısır devrimin artık bastırılamayan sloganı şu oldu: "Ordu Millet elele".

Peki şimdi size şunu soralım:

Türkiye'de askerler şüpheli soruşturmalar ile tutuklanırken, delillerin bir bir çürütüldüğü davalarda gazeteciler yıllardır hapis yatarken, muhalif aydınlar, üniversite hocaları, sivil toplum gönüllüleri eğer soluğu karakolda alırken, emniyette kadrolaşma aşikar hale gelirken, polisi hükümetin kurşun askeri olurken, akrabalık, cemaatçilik, particilik devlet içinde yükselmenin tek koşulu olurken, işçiler ve öğrenciler sokakta gazlanırken ya da coplanırken "demokratikleşiyoruz", "özgürleşiyoruz", "askeri vesayetten kurtuluyoruz" diyen liberaller sizce ülkelerindeki dikta rejimini askerler ile kolkola deviren bir halkı anlayabilir mi? Türkiye'deki iktidarın Mübarekleştiği yasalara "evet" diyen liberaller Mısır gerçeğini görebilir mi? Kürt açılımını polis akademisinde başlatan Hasan Cemal, Cengiz Çandar bu değişimi yorumlayabilir mi?

Bakınız Tunus ve Mısır devrimleri sadece ülkedeki iktidarları yıkmadı, bir paradigmayı da yıktı. Artık liberalleri ne kadar televizyonda görürseniz görün, yandaş liberaller teorik olarak ölmüştür. Fikirleri sokağın gerçeğine teğet bile geçmemektedir. Özgürlük, askeri vesayet, demokrasi derken Mübarekleşmişlerdir. Mısır sokakları Türkiye düşünce hayatına bunu öğretmiştir. Liberallerin Mısır'a dair korkularının altında yatan bundan başkası değildir.

O yüzden siz meseleyi anlamak için liberallere değil, Mısır halkının isyan görüntülerine bakın.

Odatv.com

Başkalarını ezen "özgürlük!"
Selçuk Salih Caydi
4.2.11

27 Haziran 1793'te Peder Jacques Roux, Paris'te seçkin bir kalabalığa 'Entragés Manifestosu'nu okudu.
Manifesto, ticaret özgürlüğüne ve özel mülkiyete karşı sosyal/ekonomik bir devrim çağrısında bulunmaktaydı. Keskin sözlerdi...
"Bir sınıfın bir diğer sınıfı açlıktan öldürmesi cezasız kalıyorsa, orada "Özgürlük" (sözü), sadece çok bilmişlerin uçuk bir saçmalığından başka birşey değildir. Eğer zenginler, kendi monopollerinin yardımıyla, birlikte yaşadıkları insanların ölümü-kalımı hakında karar veriyorsa, orada "Eşitlik" bir saçmalıktan başka birşey değildir."
Mısır'da yaşananların ve devrim diye adlandırılan gelişmelerin özünde, sadece yerel değil, genelde sisteme karşı bir isyan duygusu yattığı giderek daha iyi anlaşılacak gibi görünüyor.. Konu sadece Arap ülkeleriyle sınırlı değil.
(Arap ülkeleri, sistemin en kötü işlediği yerlerin başında geliyor.)
Yeni bir sivil toplum anlayışı doğuyor.
Dünyanın kaynaklarını çarçur eden ve gelecek nesilleri düşünmeyen bencil hükümdarlara/iktidarlara ve dünya ekonomi elitine karşı oluşan yeni global sivil toplum, köhne ulus-devletlerin ötesine doğru açılan yeni alternatifler arıyor.
Yeni hareket, internet üzerinden yerelden globale uzanan yeni örgütlenme biçimlerini kullanıyor ve evrensel değerleri esas alıyor.
Yeni denklemde...
İtiraz kültürü ile biat kültürünün çatıştığı görülüyor.
1997-2008 döneminin hakim paradigmalarından biri olan biat kültürüne karşı, 2008-2024 döneminde, yeni itiraz kültürü güç kazanıyor ve 2011 yılının daha başında önemli bir yükseliş kaydettiğini gösteriyor.
Başkalarını ezme "özgürlüğü" ve referandumla/seçimle, kendi "tek alternatif"ini yüzde 95 oyla seçtirip buna da "demokrasi" demek anlayışı hızla çöküyor...
Herşeyi kendine yontan "demokratik" totaliter anlayış, globale uzanan büyük bir itiraz kültürü tarafından sarsılıyor.
http://konstantiniye.blogspot.com/

TAHRİR VE KIZILAY KADER ORTAĞI
03 Şubat 2011

Mısırlı emekçiler ülkenin lideri Mübarek’in 30 yıl önce başlarına geçirdiği torbaya karşı Mısır’da ayaklandı. İsyanın kalbi Tahrir meydanında atıyor. Türkiye’de ise aynı emekçiler ülkenin lideri Erdoğan’ın “torba yasa”yı başlarına geçirmesine izin vermemek için daha küçük çapta ayaklandı. İsyanın kalbi Ankara’da atıyor. İki halk Tahrir ve Kızılay meydanlarında halkının sesini duymamakta inat eden ve hep "istikrar" bahanesinin ardına saklanan “tek adam”larına avaz avaz bağırıyorlar: İstikrar değil İstiklal istiyoruz… [Haber – Yorum]

Mısır’da isyan Tahrir’de meydan savaşına döndü. Yoksulluğun, işsizliğin diz boyu olduğu Mısır’da iktidar isyanı bastırmak için kontrolündeki paramiliter grupları devreye soktu. Mübarek, Mısır’da aslında isyan değil de iç çatışma varmış gibi bir algı yaratarak isyanı silah zoruyla bastırmanın zeminini arıyor.

Bu taktiği Türkiye halkı 12 Eylül’den gayet iyi biliyor. Mısır isyanı sırasında Obama’nın oluruyla “halkın sesine kulak ver” diyen Başbakan Erdoğan ise ülkesinin başkentindeki halkın sesine kulak veremiyor. Ankara’da binlerce emekçi Mısır’daki gibi polis barikatlarının önünde torba yasaya karşı isyan ediyor. Mısır’da halkın payına cop ve gaz düşmüştü, Ankara’da da halkın payına cop ve gaz düştü. Şimdi Türkiye’de kamuoyu Başbakan Erdoğan’a şu soruyu soruyor; Sayın Erdoğan ya Mübarek de size “halkın sesine kulak ver” derse ne diyeceksiniz?

Mısır’daki isyanın sebebinin yoksulluk ve açlık olduğu artık iyice ortaya çıktı. Yoksullar isyan ettiler ama isyanlarını iktidarı devirecek bir devrime dönüştüremediler çünkü Mısır’da -tüm şartlar müsait olmasına rağmen yoksulların isyanını yoksulların iktidarına dönüştürecek- bir devrimci önderlik yok.

İşsizlik ve yoksulluk oranlarının gün geçtikçe Mısır kriterlerine yaklaştığı Türkiye’de ise AKP hükümeti kendi halkının başına torba geçirmeye çalışıyor. Çalışanlar ise kendilerini nefessiz bırakacak bu torbayı başlarına geçirtmemek için Ankara’da direniyor.

Çalışanlar torba yasaya neden karşı?

İşte DİSK’ten torba yasa protestolarını anlama kılavuzu:

www.disk.org.tr/default.asp

Kaynak: http://www.mizikacilar.com/HaberDetay.aspx?ID=714

Arnavutluk muhalefeti isyanda ısrarlı
4 Şubat 2011
Arnavutluk ana muhalefet partisi Sosyalist Parti'nin Genel Başkanı Edi Rama, hükümete karşı protestolarının devam edeceğini söyledi.

Ruma bugün yapılan gösterilerden sonra düzenlediği basın toplantısında, "Muhalefetin protestoları, barışçıl direnişi devam edecek. Ülkenin bulunduğu bu ağır durumda tek çözüm erken seçimlerdir" dedi.

8 Mayıs'ta düzenlenecek yerel seçimlere Sosyalist Parti'nin katılıp katılmayacağı sorusuna Edi Rama, "Bu şartlarda seçimler söz konusu olamaz. Seçim süreci zincirinin halkaları problemlidir." yanıtını verdi.

Rama, gelecek hafta cuma günü de muhalefetteki sol partilerin ülkenin çeşitli kentlerinde protestolar düzenleyeceğini belirterek, "Başkent Tiran'da da çok büyük bir protestoyu düzenleyeceğiz" dedi. haber10

Hamaney: 'İslam'ın BOP'u başladı'
4 Şubat 2011

Cuma Namazı hutbesinde Mısır’daki gelişmeleri değerlendiren Hamenei,ABD’nin BOP projesinin çöktüğünü ve İslam BOP’unun gerçekleşmeye başladığını vurguladı

Bugün Tahran'da Cuma Namazına imamet eden Ayetullah Hamenei, namaz öncesi okuduğu hutbede Ortadoğu'daki uyanışa değindi. Mısır,Tunus,Ürdün ve Cezayir’de başlayan halk kıyamlarını Ortadoğu’da İslami uyanışın neticesi olarak tanımlayan İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Seyyid Ali Hamenei, Amerika ve avenelerinin artık dünyada istedikleri gibi at koşturamayacaklarını, bunu kendilerinin de anlamaya başladığını belirtti.

Cuma hutbesini okuyan ve Mısır’ın Sedat döneminden beri İsrail’in en büyük uşağı olarak tanındığını belirten Ayetullah Seyyid Ali Hamenei, bugün Mısır’da başlayan halk kıyamının laik değil, İslami talepleri dillendirmesinin Batılı ülkeleri, özellikle de ABD ve İsrail’i ciddi şekilde dehşete düşürdüğünü belirterek şöyle dedi:

“Mısır,Hasan El Benna gibi büyük İslam alimlerinin diyarıdır. Arap ülkeleri arasında laik Batı kültürünün ilk nüfuz ettirilmeye çalışıldığı bir İslam ülkesi olarak tanınsa da Batı kültürü bu İslam ülkesinde hala galip olamamış, bilakis, meydanlara akın eden milyonluk kitlelerinde ispatladığı gibi,Mısır halkının İslami talepleri günbegün artmıştır. Tunus’ta yıllarca namaz kılmak yasaklandı, cemaat ve ferdî namaza izin verilmedi,camilere giriş bile özel bir karne iznine bağlandı..Ama yine de Tunus’ta İslami şahlanışı kimse engelleyemedi işte..Bugün Müslüman halklar kendi inançlarına dayalı hür,bağımsız ve İslami düzenler istiyor, ABD ve Batılı avenelerinin dayatmalarıyla gelen bağımlı ve köle düzenler değil..”

Batı kültürünün artık çökmeye başladığını belirten Ayetullah Seyyid Ali Hamenei, bugün bölgede ve dünyada tek irade ve karar mekanizmasının halkın iradesi olduğunu artık herkesin kabullenmesi gerektiğini, Mısır ve Tunus’ta da son sözü; şu veya bu süper gücün komplolarının değil, bizzat bu ülkelerin halklarının iradesinin söyleyeceğini vurguladı.

Dünya Bülteni

İSRAİL MISIR’DAKİ İSYANA NASIL BAKIYOR
Ali Bilgenoğlu
Mübarek sonrası projeler netleşiyor
05.02.2011



Mısır’da “Gidiş Günü” mitingi dün büyük bir katılımla gerçekleştirildi. Başta protestoların simgesi haline gelen Tahrir Meydanı’nın yer aldığı Kahire olmak üzere ülkenin önemli merkezlerinde gösteriler düzenlendi. Olası yeni çatışmaları bu defa orduya ait birlikler engelledi. “Mübarek’in tabutuna son çiviyi çakmak için” toplandıklarını söyleyen katılımcılar ise Mübarek tamamen görevi bırakana kadar gösterilere devam edeceklerini söylüyorlar.

Bu arada Hüsnü Mübarek önceki gece Amerikan ABC Televizyonu’ndan Christiane Amanpour’a konuşarak birkaç günlük suskunluğunu bozdu. Günlerdir “ailesini yanına alarak ülkeyi terk ettiği” iddia edilen oğlu Cemal’i de yanına alan Mübarek adeta “hiçbir yere gitmiyorum, buradayım” mesajı verdi. Mülakatta, tekrar aday olmama konusunda kararlı olduğunu belirten Mübarek, en çok endişe duyduğu konunun kendisinden sonra ülkede siyasal bir kargaşanın yaşanması olduğunu ifade ediyor. Mübarek bu endişesi nedeniyle Eylül ayındaki cumhurbaşkanlığı seçimine kadar görevinin başında olduğunu bir kez daha söyledi.

Bu aşamada günlerdir ABD’den gelen resmi açıklamalar ile Mübarek’in son beyanatının örtüştüğünü de belirtelim. Gerek Başkan Obama gerekse Dışişleri Bakanı Clinton günlerdir Mısır’da “demokratik iktidara geçiş” söylemini kullanırken, Mübarek’in de benzer bir söylemle Eylül’e kadar ülkeyi siyaseten kaosa sürüklemeden “geçişi” sağlamaya işaret etmektedir…

İHVAN HAREKETİNDEN ÇEKİNİYORLAR

Bu arada Beyaz Saray Mısır’da reformlara bir an evvel geçilmesi konusunda bastırmaya başladı. Daha önce de sıkça değindiğimiz gibi, Amerikan cephesindeki en büyük korku Müslüman Kardeşlerin Mübarek sonrası ortaya çıkması muhtemel bir siyasi boşluğu değerlendirerek ülkede egemen konuma erişmesidir. Bunu en son dile getirenlerden biri The Wall Street Journal’dan Adam Etous oldu. BBC Türkçe servisinin sorularını yanıtlayan Etous, ABD-İsrail ikilisinin en çok İhvan (Müslüman Kardeşler) hareketinden çekindiğini kaydetmiştir.

Bu bağlamda sahnede ABD, perde arkasında ise İsrail büyük bir gayretkeşlikle çalışmakta…

ABD birkaç gündür demokratik geçiş süreci için ülkedeki tüm muhalif grupların bir müzakere masasında bir araya gelmelerini istemektedir. Ülkede bu konuda muhalif gruplara resmi teklif Mübarek’in yeni yardımcısı Ömer Süleyman tarafından sunuldu. Mısır muhalefetinden bu öneriye en net cevap Müslüman Kardeşlerden geldi. Örgüt lideri Muhammed Badi dün El Cezire Televizyonu’na konuştu. Badi ABD’nin reform müzakerelerine bir an evvel başlanması konusundaki teklifine Mübarek görevde kaldığı müddetçe hayır cevabı vereceklerini söyledi. Mübarek’in tasfiyesinin gerçekleştiği gün örgüt olarak müzakere masasına oturma kararı alacaklarını ifade eden Badi o ana kadar kararlarından asla dönmeyeceklerini ilan etmiş oldu.

Öte yandan, ABD Başkan Yardımcısı Joseph Biden dün Mısır Devlet Başkan Yardımcısı Ömer Süleyman ile söz konusu reformlar hakkında görüştü. New York Times’ın haberine göre, Biden muhatabına Mübarek sonrasına dair yeni bir Amerikan önerisi sunmuş. Buna göre, Beyaz Saray Mübarek sonrasında bir “Üçlü Konsey” kurulmasını planlamaktadır. Kulislerden sızan bilgilere göre, “Anayasal Konsey” olarak adlandırılması planlanan bu konseye Ömer Süleyman’ın başkanlık etmesi önerilmiş. Diğer iki kişinin de Mübarek’in yakın çevresinden ya da onun tarz-ı idaresinin savunucuları arasından seçilmesi kuvvetle muhtemel. BBC Washington muhabiri Steve Kingston bu konuda yaptığı görüşmelerden ABD’nin Mübarek değişse de ona en yakın isimlerle yola devam etmek niyetinde olduğu izlenimini aldığını ifade etti.

İSRAİL’İN DE CANINI SIKTI

Mısır’da yaşananlar ABD’nin olduğu kadar İsrail’in de canını bir hayli sıkmakta. Zira İsrail bu coğrafyada iyi ya da kötü her türlü şart altında bir şekilde varlığını korumak ve sürdürmek zorundadır. Bu bakımdan İsrail’in son gelişmelere olan tepkileri zaman zaman diplomatik olmaktan çok duygusal bir şekilde tezahür edebiliyor. İlk günlerden beri Başbakan Netanyahu, açıkça olmasa da herkesin anlayabileceği şekilde, “Mübarek yanlısı” bir tutum takınmış durumda. Sürekli olarak “bölgede istikrarın bozulmaması” çağrısı yapan Netanyahu’nun istikrardan neyi kastettiği açık. Zira İsrail’in 30 yıldan bu yana Mübarek ile ilişkileri hep iyi oldu. Filistin meselesi gibi İslam dünyası adına son derece hassas bir konuda dahi bölgede en net desteği Mübarek’ten almıştır İsrail. Tel Aviv’in Gazze ambargosunu sürdürmesine en büyük stratejik yardım Kahire’den gelmişti. Buna ek olarak, Mübarek Arap dünyasında, İsrail’le resmi bir barış imzalayabilecek kadar “İsrail ve ABD dostuydu”. Bu bakımdan Mısır’ın ve özellikle Mübarek’in dostluğu İsrail için son derece hayati öneme sahip.

Ancak Ortadoğu’daki gelişmeler Netanyahu’nun isteğinin aksine bir istikamette ilerlemekte. Öncelikle Mübarek’in “siyaseten” sonu gelmektedir. Haaretz Gazetesi’nden Daniella Peled son yazısında “İsrail’in hoşuna gitse de gitmese de Mısır’a değişim geliyor” demektedir. İkinci olarak, ABD-İsrail aksının bölgedeki en stratejik müttefiklerinden Ürdün’de de işler karışmaktadır. Sokaklardaki gösterilerin büyümesinden korkan Kral Abdullah derhal hükümeti feshetti. Ancak şu ana kadar bu karar sokakları teskin etmişe benzemiyor. Üçüncü olarak, ABD-İsrail cephesinin bir diğer önemli müttefiki Yemen’de de işler tersine dönmektedir. Özellikle El Kaide ile mücadelede ABD ile birlikte tavır alan Cumhurbaşkanı Salih tıpkı Mübarek gibi halkının tepkileri üzerine bir daha aday olmayacağını açıkladı. ABD-İsrail ittifakı bir anda Ortadoğu’da stratejik anlamda kayıp üstüne kayıp yaşamaya başlamıştır. Ve bunlar hiç şüphe yok ki, bu ülkelerin bölge politikalarını kısa zamanda ters yüz edebilecek nitelikte ciddi kayıplardır.

İRAN ETKİSİ

ABD-İsrail aksının bu kayıplarının üzerine “tuz biber eken” bir diğer gelişme de bölgedeki en büyük rakip olan İran’ın son zamanlarda nüfuzunu arttırması olmuştur. Özellikle Lübnan’da son yaşanan hükümet değişikliği sonucu ülke siyasetini Hizbullah’ın ele geçirmesi, İran’ın bölge siyasetinde kritik bir mevzi kazanmasını sağlamıştır. Bunu tersten okuduğumuzda, kaybeden cephesinde ABD ve İsrail’İ görmekteyiz…

Birinci Dünya Savaşı sonrasında İngiltere Ortadoğu’yu petrol yataklarına göre cetvelle çizerek parsellemiş; Irak gibi Ürdün gibi suni devletler yaratmıştı. 1950’lerden itibaren İngiliz mirasını ABD devralmış, Soğuk Savaş sırasında ve sonrasında bölgenin dizaynına kendi çıkarları doğrultusunda devam etmişti. Ancak 2011 senesi yüzyıllık bu izlekte en büyük kırılmanın yaşandığı zaman dilimi olarak daha şimdiden tarihe geçmiş durumda.

Ortadoğu’da ezberler bozuluyor. Washington-Tel Aviv merkezli tüm parametreler birer birer devre dışı kalmaya başlıyor. Bu yüzden bölgede yaşanan mücadele tahmin edilenden çok daha geniş kapsamlı ve çok daha uzun bir zamana yayılacak gibi görünüyor.
Odatv.com

Hüsnü Hüseyin Obama!
Hüsnü Mahalli
30 Ocak 2011

Kendimi bildim bileli ABD'yi sevmem. Bana göre başta coğrafyamız olmak üzere dünyadaki tüm pisliklerin arkasında ABD var. Ve yine bana göre ABD her şeyi kendisinin 1947'de kurduğu İsrail ve biraz da kendi çıkarları için yapıyor. İşte son örnek... Mısır...

Cuma günü tüm Mısır sokaklardayken ve herkes Kahire'nin dışına kaçmış Mübarek'in ülkeden de kaçmasını beklerken Obama Washington'da bulunan Mısır Genelkurmay Başkanı Sami Anan'a 'Ülkene dön ve Mübarek'e destek ver' dedi. Bu haberle rahatlayan Mübarek televizyona çıktı 'Hükümeti istifaya çağırdım' diyerek halkına tehditler savurdu.

Peki 'Değişim' sloganıyla başkan seçilen, seçildikten hemen sonra sonra Bin Ali'yi misafir eden Suudi Arabistan'ı ve daha önce devrilen İran Şahı'na ev sahipliği yapan Mısır'ı ziyaret ederek demokrasi palavraları atan 'çeyrek zenci' Obama, neden Mübarek'i son anda kurtardı?

Çünkü Mısır, ABD'nin bölgesel politikaları ve öncelikli olarak İsrail'in güvenliği için hayal edilemeyecek kadar önemli.

Çok eskilere dönmeye gerek yok.

23 Temmuz 1952'de Nasır'ın gerçekleştirdiği devrim yalnızca Arap ve İslam coğrafyasını değil, dünyadaki tüm denge ve denklemleri etkilemiştir. Çünkü Nasır Afrika'daki tüm ulusal kurtuluş hareketlerini desteklemiş, Latin Amerika'daki benzeri güçlerle dostluklar geliştirmiş, anti-emperyalist kimliğiyle bağlantısızlar hareketini kurmuş ve son olarak soğuk savaşın en önemli faktörlerinden biri haline gelmişti. Nasır'dan sonra 1970'te başkan olan Sedat ve peşinden gelen Mübarek tüm bu denklemi tersyüz ederek ABD'ye ve dolaysıyla İsrail'e teslim olmuştur.

Sedat bu ihanetin bedelini canıyla ödedi Mübarek ise Obama'nın son andaki desteğiyle ŞİMDİLİK kurtuldu. ABD'nin kendi çıkarları için Süveyş Kanalı'na ve İsrail'in güvenliği için de Mübarek gibi işbirlikçilere ihtiyacı var. Yani ilkeler- çıkarlar denkleminde Obama öncekilerden farklı olmadığını kanıtlayarak çıkarların her şeyden daha önemli olduğunu bir kez daha kanıtladı ve beni haklı çıkarttı. Mübarek ise bu ihanetinin karşılığında yılda 2,5 milyar dolarlık Amerikan yardımı alıyor ve yeni türden bir firavun olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. 80 milyonluk Mısır halkının 30 milyonunun aç ve sefil olması mübarek olmayan Mübarek'in umurunda bile değil. Mübarek kendi talimatıyla kurulan ve bilgisi dahilinde her türlü yolsuzluk ve pisliğin içinde olan Ahmet Nazif (Nazif Arapça'da temiz demek) hükümetini görevden almakla yükselen halk tansiyonunu düşürmeyi ve pis oyununa devam etmeyi planlıyor. Utangaç bir şekilde siyasi ve ekonomik reform isteklerini dile getiren Obama ve yandaşı Batılılar bakalım bununla yetinecek mi yoksa son gelişmeleri bahane olarak kullanıp Mübarek'ten daha fazla köle olmasını mı isteyecekler?

(..)

Tüm bu yorumların boşa ve ABD sicilinin temize çıkması için tek bir koşul var; o da Mübarek'in halk gücüyle gönderilmesine engel olmamaktır. ABD ve yandaşları bunu yaparsa Mısır'da hemen demokratik bir yönetim gelir ve bölgede tüm dengeler değişir.

İşte bu nedenle yarı siyah Obama ve onu iktidara getiren Amerikan sistemi buna izin vermemeye çalışıyor, çalışacaktır.

Çünkü İsrail'in güvenliği ve hatta geleceği Mısır'daki iktidarın kaderine bağlıdır.
Bu gerçeği görmeyenler Mısır'da olup bitenleri asla anlayamazlar. Çünkü halkın demokratik iradesiyle seçilecek bir iktidar asla İsrail ile dost olmayacak ve Gazze'ye yönelik uygulanan kuşatmayı hemen sonlandıracaktır. Aynı iktidar coğrafyamıza yönelik pis oyunlarını sürdüren ABD ve yandaşı Batılı ülkelere karşı koyacaktır.

Böyle bir iktidarın 'İslamcı' olması da gerekmez.

ABD ve yandaşlarının 'Mübarek giderse İslamcı Müslüman Kardeşler gelir' tehditleri tıpkı Tunus'ta olduğu gibi Mısır'da da doğru değil ve anlamsızdır.

Yoksa Mübarek yani 'kutsanmış' Muhammed Hüsnü Mübarek'e ilk destek 'Çeyrek Müslüman' Hüseyin Obama'dan ve onun emirkulu 'Kutsal toprakların hizmetkarı' ve dünyanın en radikal İslamcı yönetiminin başı Suudi Kral Abdullah'tan gelir miydi?
Bakalım cesur ve onurlu Mısır halkı tüm bunlara nasıl bir yanıt verecektir?
Akşam

Nasrallah, Mısırlılara seslendi

Nasrallah; "bugün tarafsız kalanlar ya da karşıda duranlar, eğer devrim başarısız olursa gelecek asırlarda meydana gelecek her şeyden sorumlu olacaklardır" dedi.

07 ubat 2011
Anadolu Haber

Lübnan Hizbullahı Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, bu akşam Lübnan'da düzenlenen Tunus ve Mısır Devirimiyle Dayanışma programında konuştu.

Nasrallah'ın konuşmasından satır başları:

Daha önceden Tunus'a destek verdiğimiz gibi bugün de Mısır halkına ve gençlerine destek vermek için toplandık. Öncelikle bu duruşumuzu bir kaç gün de olsa geciktirdiğimiz için Mısır ve Tunus halkından özür diliyorum.

Mısır halkına bugün verdiğmiz destekde gecikmemizin sebebi, Mısır halkının başlattığı onurlu yürüyüşü korumaktı. Eğer daha önceden bu desteğimizi ilan etseydik, "Mısır halkını, Hamas, Hizbullah ya da İslam Devrimi'ne bağlı gruplar kışkırtıyor." diyeceklerdi.

Bugün biz, Mısır halkıyla dayanışma içerisinde olduğumuzu ilan ediyoruz. Bu devrimin temelinde gençler vardır. Mısır halk devriminin, dış güçlerin tahrikiyle hareket ettiği iddiasının gerçek dışı olduğu yakında ortaya çıkacaktır. Mısır'da yoksulların ve özgürlerin devrimine şahit olmaktayız. Mısır devriminin Amerika'nın ürünü olduğunu iddia ediyorlar. Bu iddiayı kesinlikle kabul etmiyoruz. Bu düşünce büyük bir zulümdür. Aynı zamanda da Tunus ve Mısır halkına ve gençlerine karşı büyük bir ihanettir.

Amerikalı yetkilileri dinlediğimiz zaman, Mübarek'e hizmetlerinden ötürü teşekkür ettiğini görüyoruz. Eğer devrim Amerika'nın planı olsaydı böyle konuşurlar mıydı? Bugün Tunus ve Mısır için söylenen Amerikan planı iddiası İran devrimi için de söylenmişti.

Amerikalılar, yıllardır diktatörlerini destekledikten sonra İslam dünyamızdaki çirkin imajlarını, haklarımızı savunuyormuş gibi davranarak temizlemek istiyorlar.

Amerika için yönetimin kimde olduğu önemli değildir. Önemli olan kendisinin ve İsrail'in çıkarlarıdır. Eğer devrimden sonraki siyasi kadrolar bu iki ülkenin çıkarlarını korursa bu durumun Amerika açısından hiçbir problemi yoktur.

Mısır'daki devrim sonrası İsrail'de stratejinin yeniden gözden geçirilmesi çağrısı yapıldı. İsrail'de büyük bir endişe var.

İsrail, İran'ı 1979'da kaybettikten sonra Lübnan ve Gazze'ye düzenlediği savaştan sonra Türkiye'yi kaybetti. Şimdi de geride kalan en güçlü stratejik ortağı Mısır'ı kaybediyor.

Alllah gününe inanan herkese, din adamlarına sesleniyorum. Çünkü biz bugünkü tarihi duruşumuzdan yarın hesaba çekileceğiz. Bugün tarafsız kalanlar ya da karşıda duranlar, eğer devrim başarısız olursa gelecek asırlarda meydana gelecek her şeyden sorumlu olacaklardır.

Biz sizin iç işlerinize karışmak istemiyoruz. Sadece kardeşleriniz olarak beklentilerimizi sunuyoruz. Sizlerin hareketiniz, büyük bir harekettir, tüm bölgeyi değiştirecektir. Mısır halkı devriminin kıymetini, dünyaya etkisinin ne olacağının farkına varmalıdır.

Ey Mısırlı dostlarımız! Bugün size uzaktan, Beyrut'tan seslenmiyorum. Keşke sizin yanınızda, Tahrir Meydanı'nda, Kahire'de, İskenderiye'de, Süveyş'te olabilseydim. Böylesine yüce bir hedef için kanımı ve canımı feda ederdim.

Mübarek'in sözleri protestocuları tatmin etmedi
11 ŞUBAT 2011

Hüsnü Mübarek'in ardından devlet televizyonundan halka seslenen başkan yardımcısı Ömer Süleyman ülkedeki gençlerin taleplerinin dikkate alındığını söyledi.
Gençlerden yabancı medyadan etkilenmeyip kendi bilinçleriyle hareket etmelerini isteyen Süleyman, gençlerden evlerine, işlerine dönmelerini talep etti.

Tahrir meydanındaki öfke ise azalmadı.

Atılan sloganlar arasında olan "Mübarek gitmeli, biz değil" ve "ölene kadar devrim", meydandaki kalabalığın tavrının değişmediği şeklinde yorumlandı.
Kalabalığın cuma namazı sonrası büyük bir protesto gösterisi hazırlığında olduğu haberleri geliyor.
Mısır Cumhurbaşkanı Mübarek, devlet televizyonunda yaptığı konuşmada görevlerinden bazılarını başkan yardımcısı Ömer Süleyman'a devredeceğini ve eylül ayına kadar görevde kalacağını açıkladı.
Mısır'daki güç değişiminin başladığını söyleyen Mübarek, bu sürecin eylül ayında yapılacak seçimlere kadar devam edeceğini söyledi.
Mübarek, hangi görevlerini başkan yardımcısına devredeceğini ise açıklamadı.tıklayın
tıklayın MİKROSİTE: ORTA DOĞU'DA DEĞİŞİM SANCILARI
Tahrir meydanı öfkeli

Ülkede 17 gündür süren protesoların kalbi haline dönüşen Kahire'deki Tahrir meydanında Mübarek'in konuşmasını dinleyen büyük kalabalık başkanın açıklamalarından tatmin olmadı.
Meydandaki BBC muhabiri Paul Adams yüzbinlerce kişinin konuşma öncesindeki şenlik havasının bir anda öfkeli bir hal aldığını bildirdi.
Yorumcular, başkanın tavizler vermesine rağmen, protestocuların Mübarek'in istifası dışında tatmin olmayacağı fikrinde birleşiyorlar.
BBC'ye konuşan Mısırlı akademisyen Mamoun Fandy, Mübarek'in sözlerinin son derece zeki olan Mısırlı gençleri ikna etmekten çok uzak olduğunu söyledi.
Fandy, Mübarek'in konuşmasını hazırlayanların "bir balon içinde" yaşadıklarını ve metnin Mısırlı gençleri anlamayan bir zihniyet tarafından kaleme alındığını söyledi.
Fandy ayrıca önümüzdeki günlerde çok daha sert çatışmaların beklenebileceğini belirtti. BBC

Cezayir polisi göstericileri dağıttı
12 ŞUBAT 2011

Cezayir'de gösteri yasağına rağmen yönetimi protesto eylemi yapılıyor
Cezayir'in başkentinde, gösteri yasağına rağmen yapılan, yönetim karşıtı protesto polis tarafından dağıtıldı.
Günün erken saatlerinde kent merkezini zırhlı araçlarla kordon altına alan ve barikatlar kuran polis, kent meydanına otobüslerle gösterici taşınmasını önledi.
Polisle göstericiler arasında yer yer çatışma çıktığı, bir dizi göstericinin tutuklandığı bildiriliyor.
Ülkenin ikinci büyük kenti olan Oran'da da gösteri yapıldığı bildiriliyor.
Cezayir'de 1992 yılında ilan edilen olağanüstü hal uyarınca toplu gösteriler yasaklanmış durumda.
Buna rağmen, başkent Cezayir'de rejim değişimi çağrısıyla bugün düzenlenen yürüyüşe binlerce göstericinin katıldığı bildiriliyor.
Başkentin 1 Mayıs Meydanı'nda toplanan göstericiler Cumhurbaşkanı Abdülaziz Buteflika'nın istifasını isteyen sloganlar attı.
Bazı göstericiler de, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'in istifasını duyuran bir gazetenin ön sayfasını taşıyordu.
Buteflika destekçilerinin de sokaklarda olduğu söyleniyor.
Başkent ve çevresinde gösteri nedeniyle 30 bin civarında polisin görevlendirildiği söyleniyor.
Polis kordonu altında yürüyen göstericiler arasında, kapatılan İslami Selamet Cephesi liderlerinden Ali Belhac'ın da bulunduğu kaydediliyor.
Cuma günü, Mübarek'in istifasını kutlamak için toplanmak isteyen kişilerin bir araya gelmesi polis tarafından engellendi.
BBC Cezayir muhabiri Chloe Arnold yönetimin Tunus ve Mısır türü bir halk ayaklanması yaşanmamasına çalıştığını kaydediyor.
Mısır, Tunus ve bölgedeki diğer ülkeler gibi Cezayir'de de yakınlarda özgürlükler alanının genişletilmesini talep eden gösteriler yapıldı.
BBC

Bangladeş'te yatırımcılar polisle çatıştı
Bangladeş'de Dakka Borsasında bugün temel endeks yüzde 7,27 (474,77 puan) değer kaybederek, 6.052,41 puana düştü. Bu, 20 Ocak'tan bu yana bir gündeki en hızlı düşüş oldu. Borsadaki bu sert düşüşe tepki veren yüzlerce gösterici borsa binası önünde toplanarak lastikleri ateşe verdi ve polise taş atarak, Maliye Bakanı Abülmail Abdülmuhit'in istifasını istediler. 13.02.2011 DAKKA netgazete

İran'daki gösterilerde 1 kişi öldü
14 Şubat 2011
İran'ın başkenti Tahran'da yapılan muhalefetin gösterisinde bir kişinin öldüğü bildirildi.

Yarı resmi Fars haber ajansının haberinde, bu kişinin muhalefet destekçileri tarafından vurularak öldüğü iddia edilirken, gösteride bazı kişilerin de yaralandığı bildirildi.

İran'da başkentin yanısıra bugün İsfahan ve Şiraz kentlerinde de gösteriler yapılmış, onlarca muhalif gösterici gözaltına alınmıştı. haber10

Bahreyn'de binlerce muhalif eylem yapıyor
15 Şubat 2011
Bahreyn'in başkenti Manama'da, bazıları rejim değişikliği isteyen binlerce kişi gösteri yapıyor. Göstericilerden bazıları, Mısır'daki ayaklamanın baş sloganı olan "Halk rejimin yıkılmasını istiyor" diye bağırıyor.

Göstericiler, hükümet karşıtı protesto gösterilerinin dün şiddetle bastırılması sırasında öldürülen iki Şiinin cenaze töreninin ardından, Manama'da meydanları doldurdu.

"Şehitler Meydanı" adını verdikleri "İnci Meydanı"nda Kahire'deki Tahrir Meydanı'nda Mısırlıların yaptığı gibi çadırlar kurmaya başlayan göstericiler, talepleri yerine getirilinceye kadar burada kalmaya kararlı olduklarını açıkladılar.

32 yaşındaki Mecid Tahir isimli gösterici, "Mısır ve Tunus'tan ders aldık. Yeni bir anayasa, ayrımcılığın sona ermesini ve anayasal monarşinin kurulmasını istiyoruz" diye açıklama yaptı. haber10

Bahreyn'de ordu başkentten çekildi: Muhalefet İnci Meydanı'nda

19 ŞUBAT 2011

Bahreyn'de binlerce muhalif gösterici başkent Manama'daki protestoların odağında bulunan İnci Meydanı'na gird
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Çrş Eyl 12, 2012 10:47 pm tarihinde değiştirildi, toplam 21 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Prş Şub 03, 2011 1:07 am    Mesaj konusu: “TUNUS VE MISIR OLAYLARI ABD’NİN PLANIDIR” DİYENLER.... Alıntıyla Cevap Gönder

18 MADDEDE TUNUS-MISIR OLAYLARI
Mehmet Ali Güller



Bölgenin geleceği açısından çok önemli olan bu olayları 18 maddede inceledik
03.02.2011

Tunus’da başlayan ve Mısır’da süren, siyasal etkileri Ürdün ve Suriye’de de hissedilen halk hareketleri, bölge açısından önemli bir dönemin işaretidir. Yaşananların ne anlama geldiği; sürecin nasıl bir yöne doğru gelişeceğini anlamak bakımından önem kazanmaktadır. Bölgenin geleceği açısından çok önemli olan bu olayları, 18 maddede inceledik:

HALK DEVRİMİ DEĞİL, HALK HAREKETİ

1..) Tunus’da başlayan ve Mısır’da süren olaylar, halk ayaklanmasıdır, halk hareketidir. Bunlara “halk devrimi” demek yanlıştır. Bu yanlış nitelemeyi de, kendi tezlerine destek olsun diye, daha ziyade Tunus-Mısır olaylarını ABD planı olarak görenler, dile getirmektedir. Böylece “halk devrimi mi, Soroscu darbe mi” diye sorulduğunda, okur nezdinde, “devrim olmadığına göre, o zaman kesin Soroscu darbedir” yanıtı oluşacaktır!

Tunuslu akademisyen Dr. Muhammed Adil’in de vurguladığı gibi, yaşananlar, Soroscu bir kalkışma değil, bir halk hareketidir! (www.odatv.com, 31 Ocak 2011)

HALK HAREKETİ SOROSCU DEĞİL

2..) Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerini Soroscu ilan edip, Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan’ın devamı saymak yanlıştır. Çünkü Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan Doğu’nun (Rusya) nüfuz alanıyken, Tunus ve Mısır, Batı’nın nüfuz alanıdır!

Üstelik, Rusya’nın nüfuz alanı altındaki ülkelerde yapılan bu Soroscu darbeler tersine çevrilmiştir. Ukrayna’da ABD’nin iş başına getirdiği turuncu lider yenilmiş, Kırgızistan’daki de, çıkan ayaklanma neticesinde kaçmak zorunda kalmıştır. Gürcistan’daki Soroscu lider de, Rusya’nın 2008’deki savaş ilanından beri sesini çıkaramamaktadır!

3..) Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerini Soroscu ilan edip, Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan’ın devamı saymak yanlıştır. Çünkü, Tunus’un 23 yıllık diktatörü Zeynel Abidin Bin Ali ABD istihbarat okulunda eğitilmiş bir CIA ajanıdır, iktidara ABD darbesiyle gelmiştir ve ABD’nin en has müttefikidir. Keza 30 yıllık diktatör olan Hüsnü Mübarek de ABD’nin en önemli bölgesel müttefikidir. Üstelik Mübarek, ABD’nin İsrail-Arap dünyası ilişkilerindeki en kilit müttefikidir!

4..) Halk hareketini bastırmak üzere kullanılan atlı-develi-kılıçlı milis yapısı bile halk hareketinin karakterini göstermesi bakımından bir turnusol kağıdı işlevi görmektedir. Halk hareketini Soroscu diye karalayanlara, onların mantığıyla sorarsak eğer: Halk hareketi Soroscuysa, halkın “baltacı” adını verdiği bu milis kuvvet anti-Soroscu mu olacak, devrimci mi olacak? Ya da halk hareketi Soroscu, Amerikancı ise Mübarek Mısırcı, hatta devrimci mi olacak?

5..) Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerini Soroscu ilan edip, Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan’ın devamı saymak yanlıştır. Çünkü, halk ayaklanması içinde yer alan kimi örgütlerin, Soros’dan, Batı’dan fonlanması, o ayaklanmayı toptan Soroscu yapmaz! Dahası, Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerinde yer alan bazı gençlerin, ayrılıkçı Sırp örgütü Otpor’un işaretini taşımaları da, halk hareketini toptan Otporcu, Soroscu, Amerikancı yapmaz!

Bu bakış açısının yanlışlığını ortaya koyan en tipik örnek, 2007’deki Cumhuriyet mitingleridir. Milyonların Ankara, İstanbul ve İzmir’de alanları dolduğu o mitingleri, kim “Soroscu mitinglerdi” diye karalayabilir? Aklı başında hiç kimse o mitinglere elbette Soroscu demez. Ama o mitinglerde yer alan en az elli örgütün Soros’dan, ABD’den, AB’den fonlandığı da bir başka gerçekti! Ancak o gerçek, Cumhuriyet mitinglerini Soroscu yapmaz, sadece mitinglerin “siyasi sonuç” almasının önünde duran engellerden biri haline geitirir! (Cumhuriyet mitinglerinin yanlış önderlikle yanlış yönlendirilmesi ve parlamenterizmle uzlaştırılmasının tarihi sonucu, bir başka yazının konusudur)

6..) Tunus ve Mısır’daki halk ayaklanmalarının Soroscu olduğuna kanıt diye sunulan “Mısır bayrağı taşımıyorlar, Nasır posteri taşımıyorlar” gibi tezler yanlıştır, yüzeysel bir bakış açısının sonucudur, masa başı değerlendirmesidir! Faik Bulut’un, El Quds el Arabi gazetesinde yazan Muhammed Sadık El Hüseyni’den aktardığı şu cümle bu tezi çürütmektedir:

“Birçok gösteride, ülkenin tarihi ulusal lideri Cemal Abdülnasır’ın posterleri taşınıyor; sömürgeci işgaline direnen simge isimlerden Saad Zağlul ile Abdülnasır hakkındaki kitaplar yeniden okunuyor…”

Kaldı ki, Nasır posteri taşınıp taşınmaması, bir toplumsal hareketin karakterini tek başına tayin etmeye yetmez. Bizler de “Nasır posteri” taşınıyor diye halk ayaklanmasını milli-sosyalistçi ilan edemeyiz!

7..) Mısır’daki olayların ABD planı olduğuna kanıt diye sundukları bir başka olgu ise halk hareketi başladığı sırada Mısır Genelkurmay Başkanı’nın Amerika’da bulunması ve Mısır ordusunun halka müdahale etmemesidir. Oldukça yüzeysel olan bu değerlendirmeyi çürütecek en önemli gelişme, Tahrir Maydanı’nda 2 milyon Mısırlının toplanmasından sonra Ordu’nun yaptığı “evlerinize dönün” çağrısıdır!

HALK HAREKETİ, ABD’NİN ÇÖKÜŞ SÜRECİNİN ESERİDİR

8..) Mısır ve Tunus’daki halk ayaklanmaları, halk hareketleri, ABD’nin dünya çapındaki güç kaybıyla doğrudan ilgilidir. ABD, 2001 yılında başlattığı dünya çapındaki saldırısını sürdürememiştir. ABD Irak’tan sonra sırayla işgal etmeyi planladığı Suriye ve İran’a girememiştir. Büyük Ortadoğu Projesi’ni ilerletememiş, Obama ile revize etme yoluna mecbur kalmıştır. Daha önce dünyaya tek başına kafa tutabileceğini düşünen Washington, geleneksel müttefikine, yani Avrupa’ya yeniden sarılmış, dahası NATO’yu yeniden kullanma ihtiyacı görmüştür. Rusya-Çin bloğunun Orta Asya’ya girmesini engellediği ABD, bölgedeki en önemli askeri üslerini de boşaltmak zorunda kalmıştır. Dahası, ABD en önemli ekonomik ortağı olan Japonya’yı da Çin’e kaptırmıştır. Arka bahçesi saydığı Güney Amerika’da, sıra sıra Bolivarcı iktidarlar oluşmasına engel olmadığı gibi, 2008’den beri krizde olan ekonomisini düzlüğe çıkaramamıştır.

Genel bir değerlendirme yaparsak eğer, 1991’de “tek güç” olan ABD, bu durumu ancak 17 yıl sürdürebilmiş ve 2008 yılından itibaren inişe geçmiştir. Üstelik “tek kutuplu dünya” hedefinin de hayal olduğu bu süreçte ortaya çıkmış, dünya “çok kutuplu” bir hal almıştır.

Wikileaks belgelerinin ortaya çıkması bile ABD’nin çöküşe geçen durumuyla doğrudan ilgilidir. Ancak çöken bir kuvvetin safraları böyle ortaya saçılır!

9..) Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerini ABD’nin planı olarak görmek, ABD’nin “değişmez muktedir güç olduğu” yanılsamasından kaynaklanmaktadır. Ama tarih göstermiştir ki, tüm süper güçler, er geç çökeceklerdir. Kaldı ki, ABD’nin dünya siyaset tarihinde başa güreştiği dönem topu topu, 65 yıldır! 65 yıl, insanlık tarihinde çok küçük bir zaman parçasıdır!

ABD’nin çökmediğini, tam tersine bütün hedeflerine ilerlediğini düşünenlerin yanılgı nedenlerinden biri de “çöküş” kavramını doğru algılamamasındandır. Çöküş, bugünden yarına, toptan durum değişikliği değildir. Çöküş, yıllar alan bir süreçtir. Roma’nın, Osmanlı’nın, İngiltere’nin çöküşleri bunun en önemli göstergesidir. Bu süper güçlerin çöküş süreleri, ABD’nin başa güreştiği toplam sürenin bile iki-üç katıdır!

10..) Tunus ve Mısır’daki halk ayaklanmalarının ABD’nin planı olduğunu savunanların yanılgısının bir diğer kaynağı da, “devlet” aygıtına dair kavramsal yanlışlılarıdır. Meseleleri “devlet” kavramı ile değil, CFR ile, Yahudi Lobisi’yle, Rothschild ve Rockafeller aileleriyle hatta şeytana tapan masonik örgütlerle açıklamaktadırlar. Onlara göre dünyayı bu yapılar dizayn etmektedir! Çok basit bir şekilde söylersek, bu anlayışa göre, bu gizli örgütleri ya da aileleri ortadan kaldırırsak, ABD emperyalizmi yenilecektir!

Onlara göre ABD-İngiltere-İsrail üçlüsünün uçan kuştan haberi vardır, her şey onların kontrolündedir! Dünyada her ne oluyor ise ABD istediği için oluyordur!

ABD’NİN ‘MÜBAREK’İ VERİP, MISIR’I KURTARMA’ ÇİZGİSİ

11..) Tunus ve Mısır’daki halk ayaklanmalarının ABD’nin düğmeye basmasıyla ortaya çıkmadığının en önemli kanıtı, ABD’nin Mısır olayları boyunca izlediği çizgidir. ABD önce Mübarek yönetimini istikrar unsuru olarak nitelendirmiş; gelişmeler sürünce, Mübarek’e “reform yap” çağrısında bulunmuş; durum kötüye gidince de “geçiş dönemi” vurgusu yapmaya başlamıştır!

12..) ABD çok açık biçimde, kendi planlamadığı ve başlatmadığı süreçte yer almaya çalışmaktadır. ABD’nin mecburiyet çizgisini “Mübarek’i verip, Mısır’ı kurtarmak” diye de formüle edebiliriz. BBC’nin yorumu da dikkat çekicidir: “ABD Mısır’daki devrimi, evrime yöneltmeye çalışıyor”.

Kaldı ki ABD, gidişat karşısında eski Kahire Büyükelçisi Frank Wisner’i Kahire’ye göndermiş ve süreci etkilemeye dönük bir karargâh kurmuştur. Bu ABD karargâhı, bir yandan ayaklanmanın yönünü istediği noktaya çevirmeye çalışmakta, bir yandan da ayaklanmanın içinde yer alan unsurların birbirleriyle çelişmelerinden yararlanıp, halk hareketini bölmeye çalışmaktadır.

Nobel ödüllü Muhammed El Baradey’in “muhalefet lideri” olarak ortaya sürülmesi “geçiş dönemi” pazarlığının bir sonucudur. İstihbaratın başı Ömer Süleyman’ın Mübarek’in yardımcılığına getirilmesi de, yine bu pazarlıkların bir sonucu olup, batı adına “kontrollü bir geçiş dönemi” sağlamak hedefiyledir.

13..) ABD’nin Mısır’da ayaklanma olacağına dair bir öngörüsü olduğu, aslında Wikileaks belgelerinde görülmektedir. Ancak, ABD çaresizdir! İnişe geçen bir kuvvet olarak duruma el koyamamıştır, ayaklanmayı engelleyememiştir. Obama’nın geçen yılki Kahire konuşması ile Müslüman Kardeşlerin yine geçen yıl iki kanatlı bir yapı haline getirilmesini, duruma el koyma hamlesinin bir parçası olarak okuyabiliriz.

MÜBAREK, İSRAİL MÜTTEFİKİDİR

14..) İsrail’in, ABD ve AB ülkelerini, bölgedeki istikrarın muhafaza edilmesi amacıyla Mübarek’e yönelik eleştirilerini frenlemeye çağırması da dikkat çekicidir! İsrail devleti, Dışişlerinden tüm dünyadaki büyükelçiliklerine yazı göndermiş ve elçilerinden, bulundukları ülke yönetimlerini Mübarek lehinde etkilemelerini istemiştir. (www.gazetevatan.com, 31 Ocak 2011) Çünkü Mübarek, Filistin sorunu konusunda, İsrail’in en önemli müttefikidir!

15..) Halk ayaklanmalarını Soroscu ilan edenlerin kendilerine dayanak yaptığı bir başka durum da, ayaklanmaların Tunus, Yemen, Mısır diye birbirini izlemiş olmasıdır. Onlara göre bu ayaklanmaların arkasında ABD olmasa, aynı anda bu ayaklanmalar başlamazmış… Soğuk savaş döneminden kalma bir bakış açısının eseri olan bu yaklaşım, dünyadaki gelişmelerin, 50 yıl hatta 20 önce olduğu gibi kitleler tarafından haftalar sonra öğrenilebildiği esasına dayanıyor!

Halk hareketlerinin ve her türden sosyal hareketin büyütülmesinde hatta ortaya çıkarılmasında, “sosyal iletişim ağlarının” nasıl bir etkiye sahip olduğunun en önemli göstergesi, 2007 yılındaki Cumhuriyet mitingleridir. Daha yakın bir örnek vermek gerekirse, geçen ay Facebook üzerinden örgütlenen, “taraftar Taksim’e, ıslık çalmaya” eylemidir!

16..) Mısır’daki halk hareketinin en önemli sorunu, harekete önderlik edecek “devrimci bir örgüt”ün, dolayısıyla “devrimci bir programın” olmamasıdır. Aslında ayaklanmanın “herhangi” bir lider örgütü de yoktur. Sırf bu gerçek bile, yaşananların tam bir halk ayaklanması, halk hareketi olduğunu göstermektedir.

Halk hareketinin hangi yöne ilerleyeceği, harekete önderlik edecek kuvvete bağlıdır. “Devrimci bir örgütün” liderliğinden yoksun bir ayaklanmanın, devrime gitmeyeceği aşikârdır. Üstelik, Mısır’daki sınıfsal durum, sosyo-ekonomik karakter, “devrime gebe” bir durum teşkil etmemektedir. Ancak bu türden ayaklanmalar, ileride, devrimci halk hareketlerine önderlik edecek devrimci örgütlerin kurulmasına, gelişmesine zemin oluşturur.

Mevcut halk ayaklanması, ideolojik bir hedefi olmayan, kitlelerin yaşam standartlarına tepkisinden doğmuş ve esas hedefi “Mübarek karşıtlığı” olan bir ayaklanmadır.

Bu durum, yukarıda da belirttiğimiz gibi ABD’nin elini güçlendirmektedir. Ayaklanmaya önderlik edecek kuvvetler arasında şimdiden başlayan pazarlıklar gidişatın yönünü belirleyecektir.

GELİŞMELER, İRAN’IN LEHİNE

17..) Durumdan vazife çıkaran Ürdün Kralı’nın hükümeti görevden alması ve Suriye lideri Beşar Esad’ın “reform zamanı” açıklaması yapması, halk ayaklanmalarının gücünün ne olduğunu da daha şimdiden göstermiştir!

18..) ABD’nin etrafında Sünni hilal oluşturmaya çalıştığı İran, Tunus’la başlayan ve bölgeyi etkileyen bu gelişmelerden en çok siyasi yarar sağlayan ülkedir! İran, ABD’ye karşı daha önce de –Hizbullah’ın hükümetten çektirilmesiyle- Lübnan’da başarı kazanmıştı!

Odatv.com

“TUNUS VE MISIR OLAYLARI ABD’NİN PLANIDIR” DİYENLER BU YAZIYI OKUSUN
Mehmet Ali Güller
30.01.2011



Bazı Türk aydınlarında tuhaf bir bakış açısı hakimdir. Her şeyi ABD’den bilirler. ABD’nin gücü ve bilgisi dışında hiçbir şey cereyan edemez onlara göre. ABD’nin çöktüğünü görseler bile, “ABD bilerek çöktü, bu bir oyun, altından Atlantis çıkacak” derler!

İşte bu Türk aydınları, şimdi de, Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerini, Gürcistan ve Ukrayna’daki gibi Sorosçu darbeler olarak değerlendirmektedirler. Hatta bir kısmı, düğmeye İsrail’in bastığını bile iddia etmektedirler.

Wikileaks belgeleri ortaya çıktığında da, diplomatik mektupların, ABD ve İsrail tarafından bilerek sızdırıldığını, hedefin de Erdoğan olduğunu dile getirmişlerdi…

Tunus ve Mısır’daki olayların ABD planı olduğunu iddia etmelerine dayanak oluşturan olgu ise olaylarda yer alan kimi NGO’ların, ABD’den fonlanmış olmaları… Tunus’taki NGO’lar da, tıpkı başka ülkelerdeki NGO’lar gibi ABD ve AB’den fonlanıyorlar elbette. “Sivil toplumculuk” anlayışının 1980’lerde piyasa sürülmesinin nedeni de, batıdan beslenen “sivil toplum kuruluşları”nın, yerel olan “demokratik kitle örgütleri”nin yerini almasıydı zaten.

Bir halk hareketini, içinde yer alan bazı unsurların NGO olması nedeniyle, toptan ABD planı içinde görmek, aslında gerçeği görememektir. Tunus halk hareketi, içinde yer alan NGO’lar nedeniyle Amerikancı olunca, halk hareketinin yıktığı Tunus lideri Bin Ali de doğal olarak anti-Amerikancı oluyor kuşkusuz. Nasılsa, kimse Bin Ali’nin nasıl iktidara geldiğini hatırlamaz, bilmez diyorlar herhalde…

BİN ALİ CIA GÖREVLİSİDİR

Anımsatalım: Bin Ali Tunus’un, Habib Burgiba’ya karşı 1987 yılında ABD darbesiyle iş başına getirilmiş 23 yıllık diktatörüdür. ABD’nin istihbarat okulu olan “The Senior Intellegence School at Fort Holabird”de eğitilmiştir. CIA görevlisidir. ABD’nin Tunus’taki bir numaralı müttefikidir.

İşte Tunus’da ABD’nin beslediği NGO’lar da, Bin Ali sonrasının kontrolü için Washington’un olaylar başladıktan sonra devreye soktuğu, diğer alt müttefikleridir. Görevleri, tepkilerin salt Bin Ali’yle sınırlı kalmasını sağlayarak, ABD’nin çıkarlarını koruyacak bir ara süreci yaratmaktır.

Mısır’da da Nobel ödüllü Baradey’in “halk hareketinin lideri” olarak devreye sokulması, aynı anlayışın sonucudur. Müslüman Kardeşler ya da “antiemperyalist” bir örgüt iktidarı devralacağına, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanlığı yapmış, Nobel ödülüyle taçlandırılmış, “laik” görünümlü Muhammed El Baradey’in Mısır’da iş başına gelmesi, Washington’un çıkarınadır.

ABD PLANLAMADIĞI BİR SÜREÇTEN YARARLANMA PEŞİNDE

ABD’nin Mısır’da, göstericilere destek veren açıklamalarını, iddialarına ikinci dayanak yapan bu aydınların görmediği bir başka gerçek ise Amerikan pragmatizmidir. ABD, hem göstericileri desteklemiş, hem de Mübarek’ten halkın değişim beklentilerini yerine getirmesini istemiştir. ABD, çok açıkça, iddiaların aksine, planlamadığı bir süreçten yararlanmanın peşindedir. Ki Bin Ali gibi Mübarek de, ABD’nin müttefikidir. Hatta Hüsnü Mübarek, ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli müttefikidir! İsrail boşuna telaşa düşmemiştir!

İran Dışişleri Bakanlığı’nın durumu “Mısırlıların gösterileri bir adalet arayışıdır” şeklinde değerlendirmesi de, Mübarek’in ABD’ye “yardım edin, yoksa çökeriz” diye yalvarması da en önemli olgulardır!

HALK HAREKETLERİ GÜCÜNÜ NEREDEN ALIYOR

Peki Tunus’ta başlayan ve Yemen ile Mısır’da süren halk hareketleri, gücünü nereden almaktadır?

ABD’nin BOP yenilgisinden, Ortadoğu’da güç kaybından ve geri çekilmesinden! Çöken kuvvetin önce safraları ortaya serilir, sonra müttefikleri dökülür. Wikileaks’le safraları ortaya serilen ABD’nin, şimdi bölgedeki müttefikleri iktidardan düşüyor.

Aslında ABD, 2.5 savaş konsepti olarak bilinen askeri doktrininden vazgeçtiğini ve yeni bir strateji belgesi kabul ettiğini açıkladığında, bu gidişatı ortaya koymuştu. Biz de o günlerde ABD’nin 13 cephede kaybettiğini göstererek, ABD’nin çöküşe başladığını belirtmiştik. Kısaca anımsamak gerekirse; ABD, Rusya’nın Gürcistan’a müdahalesine yanıt veremedi; Karadeniz’e giremedi; Doğu Avrupa’ya füze kalkanı kuramadı; Irak’ta batağa saplandı, güney ve orta Irak’tan çekildi, kuzey Irak’a yerleşiyor; Irak’tan sonraki hedefleri olan Suriye, Kore ve İran’a saldıramadı; Orta Asya’daki askeri üslerinden çekilmek zorunda kaldı; Afganistan’dan çıkışın peşinde; Pasifikteki müttefiki Japonya’yı Çin’e kaptırdı; AB’yle arasında mesafe oluştu; arka bahçesi olan Latin Amerika’da Bolivarcı iktidarlara teslim oldu; üstelik ekonomisi batakta!

En yenisi ise ABD’nin Lübnan’da yenilmesidir!

Bu yenilgiler, bölge halklarının elini güçlendirdi.

Peki Tunus’ta Bin Ali devrildi ama iktidar boşluğunu kim dolduracak? Mısır’da Mübarek yıkılacak mı? Yıkılırsa yerini kim alacak?

Bu soruların yanıtları ise halk hareketi unsurlarının örgütlü gücüne bağlı artık… Yeni iktidarın batı karşıtı mı yoksa batı yanlısı mı olacağı, laik mi yoksa İslamcı mı olacağı, hatta daha mı iyi yoksa daha mı kötü olacağı bile, bundan sonraki kuvvet mücadelesine göre belirlenecek.

Odatv.com

Buün Mısır'da 'Yevmu'l Halas / Kurtuluş Günü'
Cuma gününü Mübarek'ten kurtuluş günü olarak ilan eden Mısırlı göstericiler bugüne 'Yevmu'l Halas / Kurtuluş Günü' adını verdi.

04 Şubat 2011



Mısır'da yüzbinlerce kişi Tahrir Meydanı'nda "Yevmu'l Cum'a, Yevmu'l Halas / Cuma Günü, Kurtuluş Günü" sloganları atıyor. Cuma gününü 'Yevmu'l Halas / Kurtuluş' günü olarak ilan Mısır halkı, Bugün Batıcı diktatör Hüsnü Mübarek'ten kurtulmayı hedefliyor.

'Yevmu'l Halas / Kurtuluş Günü' gösterilerine 5 milyon kişinin katılması bekleniyor.

Mübarek'e görevden ayrılması için Cuma gününe kadar süre veren eylemcilerin, bugün Başkanlık Sarayı'na doğru yürüyüşe geçmesi bekleniyor.

Cuma gününün Mübarek için son olacağını söyleyen halk, bu kararda ısrarlı.

MISIR İSYANI ORTADOĞU'NUN KADERİNİ DEĞİŞTİREBİLİR

Tunus ve Mısır’dan sonra Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın diğer ülkelerinde de gençler Batıcı rejimlere karşı sokaklara dökülüyor. Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih bir daha aday olmayacağını açıklamak zorunda kalırken, Ürdün’de hükümet değişti. Suriye’de de hükümet karşıtı gösterilerin planlanması üzerine Beşar Esad halka reform sözü verdi. Benzer gelişmeler Lübnan ve Cezayir’de de yaşanıyor. Dalga dalga yayılan gösteriler Filistin’de de yankı buluyor.

Mısır ve Ortadoğu'daki gelişmeler, yerel ve genel seçimleri erteleyen Filistin yönetiminin yeniden seçimleri gündeme getirmesine neden oldu. Filistin yönetimi, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde mümkün olduğu kadar kısa süre içinde seçimlere gitme kararı alırken, Hamas seçimlere karşı olduğunu bildirdi.

İşgal altındaki Batı Şeria ve Hamas’ın denetimindeki Gazze Şeridi’nde ortak bir görüş öne çıkıyor. Ramallahlı Karem Romana, “Mısır’da yaşananlar onlarca yıl önce yaşanmalıydı. Biz Mısır halkını destekliyoruz ve değişimin kötü değil iyi yönde gerçekleşeceğini umuyoruz” diyor.

Bir diğer Filistinli Adnan Akeed’in tepkisi ise daha sert. Akeed, "Mübarek ve diğer Batıcı Arap liderlerin yok olmasını diliyorum. Bizim yok oluşumuzdan ve ulusal meselemizde geride kalmamızdan onlar sorumlu” diyor.

haber1001

Mısırlı Zenginler İsyandan Mal Kaçırıyor
05 Şubat 2011
Durum içinden çıkılmaz olunca, Mısırlı zenginler de çareyi parayı kaçırmakta buldu. Tabii ki adres İsviçre...
Mısır'da isyan zenginlerin korkulu rüyası haline gelmeye başladı!


Habertürk'ün haberine göre, Arap bankerler yaşanan kargaşa nedeniyle Mısır'da yatırım yapan zenginlerin paralarını bu ülkeden çekmek istediğini belirtiyor. Arap bankerden biri de kendsinin 2-3 müşterisinin 10-15 milyon dolar parayı İsviçre'ye transfer edebileceğini kaydetti.

FİNANSAL HAYAT DURDU!

Mübarek'e karşı başlayan gösteriler onuncu gününe girerken borsalar ve finans kuruluşları hala kapalı durumda. Fakat yarın bankaların yeniden açılabileceği yönünde açıklamalar geliyor. Arap banker, bankaların açılması halinde para transferinin yarın gerçekleşebileceğini belirtiyor. Banker ayrıca, Mübarek'in gitmesi halinde bölgedeki tüm yaşayanların korkuya kapılarak paralarını hızla transfer etmeye başlayacağını da sözlerine ekledi.

Bu arada İsviçre, Tunus'un devrik başkanı Zeynelabidin Bin Ali'nin hesaplarını dondurmuştu. Buna rağmen birçok Mısırlı İsviçre'yi para transferi açısından güvenli liman olarak görüyor.

BANKALAR YARIN AÇILACAK DENİLİYOR

Mısır Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Hisham Ramez'in telefonla yaptığı açıklamaya göre, ülkede yaşanan yönetim karşıtı gösteriler nedeniyle günlerdir kapalı olan bankalar yarın açılacak.

Diğer yandan, Mısır Borsası, ülkedeki yönetim karşıtı gösteriler nedeniyle Pazartesi günü de kapalı olacak. Mısır Borsa yetkilisi yaptığı açıklamada, borsanın açılış tarihinin, işleme başlamadan 48 saat önce duyurulacağını belirtti. Mısır Borsası Başkanı Khaled Serry Seyam, önceki gün MENA Haber Ajansı'na yaptığı açıklamada, 27 Ocak'ta gösteriler nedeniyle işleme ara verilen borsanın pazartesi günü açılabileceğini belirterek, borsanın tekrar açılmasının ardından 4 saat olan işlem süresinin üç saate indirileceğini ifade etmişti. Seyam açıklamasında, piyasaları korumak için hisse hareketlerini sınırlandırıcı ya da işlem hacmini kapsayan birtakım özel önlemler alınabileceğini de vurgulamıştı.

Reuters'ın haberine göre ise bankaların açılması halinde kaos yaşanabilir ve 36 milyar dolarlık yabancı para rezervi birden eriyebilir. Bu panik çıkışlarının Mısır bankalarına ciddi zarar vermesi de bekleniyor.

Fakat siyasi krizin hâlâ çözülememiş olması nedeniyle bankalardaki mevduatlara erişim konusunda sınırlama olabileceği beklentisi hakim. Bankaların açılmasıyla birlikte panik halde nakit çekme yarışına girilebileceği de belirtiliyor.

Mısır Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Hisham Ramez, bankaların açılmasıyla ilgili olarak Reuters'a yaptığı açıklamada hiçbir problemin olmadığını ve gereken tüm işlemleri yapacaklarını söyledi.

GÜNLÜK ÇIKIŞ 500 MİLYON DOLARDI!

Bankalar kapanmadan önce piyasadan çıkan günlük paranın 500 milyon dolar olduğu ve yarın açılması halinde, daha da kötüleşen siyasi durum nedeniyle, bu miktarın çok daha fazlasının çıkma ihtimali konuşuluyor. Mısır haftalık 280 milyon dolar turizm geliri sağlıyor. Ayrıca, yurtdışında çalışanlardan da 235 milyon dolar geliyor.

MISIR POUNDU DİP Mİ YAPACAK?

Öte yandan Mısır para birimi poundun da hızla değer kaybetmesinden korkuluyor. Fakat Ramez, bunun doğru olmadığını ve böyle bir durumun söz konusu olmayacağını iddia ediyor.

Döviz bürolarının bazıları Cumartesi günü açıldı. Buralarda Dolar/Mısır Poundu paritesi 5.89 pounddan el değiştiriyor. UBS ise cuma günü poundun bir ay içinde yüzde 25 oranında düşeceğini ve Dolar/Mısır Poundu paritesinin 7.00 pounda dayanacağını öngörmüştü.

Edinilen bilgiye göre ise hükümet bankaları açmadan önce para çekmeye sınırlama getirmek için çalışma yapıyor. Bu kapsamda günlük para çekme limitinin 50 bin Mısır Poundu ya da 10 bin ABD doları olması söz konusu olabilecek. aktifhaber

Israel Shamir HABER10’a konuştu
7 Şubat 2011

Son kitabı “Celile Çiçekleri” kısa süre önce Nöbetçi Yayınları’ndan çıkan dünyaca ünlü anti-siyonist Yahudi aydın Israel Shamir, Mısır isyanını haber10 a değerlendirdi.

Mısır’da yaşanan halk ayaklanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sonunda böyle bir tepkinin ortaya konulmasını muhteşem buluyorum. Tahminime göre muhalefet sadece Mübarek değil, yardımcısı Ömer Süleyman da gidene kadar protestolara devam edecek. Muhalefetin daha fazla organize olarak, talepleri gerçekleşene kadar pes etmemeleri gerekiyor. Ordunun desteğine de ihtiyaçları var. Sonuçta Türkiye’de olduğu gibi İslami bir partinin hükümet de mutlaka yer alması gerekiyor.

Mısır’da çıkan isyanın domino etkisi yaratacağını düşünüyor musunuz?

Evet kesinlikle. Sırada muhtemelen Cezayir var.

Peki ya İsrail? İsrail’de Siyonist yönetime karşı büyük çaplı protestolar gerçeklemesi ihtimali var mı?

Henüz değil. Siyonist yönetim Mısır’da yaşananlar dolayısıyla çok endişeli. Ancak İsrail halkının Ortadoğu Arapları gibi büyük bir katılımla sokaklara dökülmeleri için henüz zamana ihtiyaç var maalesef.

Teşekkür ederiz.

İsrael Shamir kimdir?

Tanınmış İsrailli aydın, yazar, çevirmen gazeteci. Filistinli ünlü bir hahamın soyundan gelmektedir. Rus Bilimler Akademisi'nde matematik ve hukuk okudu. 1969'da İsrail'e göç etti. 1973 Arap-İsrail savaşında paraşütçü ve komando olarak bulundu. Askerliğinden sonra Kudüs İbrani Üniversitesi'nde hukuk öğrenimini bitirdi ancak mesleğe girmedi. Kariyerine gazeteci yazar olarak devam etti. Dünyanın çeşitli ülkelerini dolaştı. Filistin ve İsrailler için 'Tek halk, tek oy, tek devlet' siyasetinin öncülüğünü yapmaktadır. Yazarın son kitabı Celile Çiçekleri kısa süre önce Nöbetçi Yayınları’ndan dilimize kazandırıldı.
haber10

ABD Ortadoğu'da iflas etti
7 Şubat 2011

Graham E. Fuller, 'Ortadoğu'da yaşananlar yeni bir çağın başlangıcı' diyor.
Fuller, 'ABD'nin 21'inci yüzyılın Amerikan yüzyılı olacağı hayali çöktü. Artık aralarında Türkiye'nin de olduğu başka aktörler sahnede' görüşünde

RÖP.Şenay YILDIZ

Ortadoğu bir süredir oldukça hareketli günler yaşıyor. Tunus'ta başlayan eylemlerin ardından Mısır günlerdir bir türlü sakinleşmiyor. Yemen, Ürdün ve Suriye'de de irili ufaklı bazı gösterilere şahitlik ediyor, Ortadoğu'daki yönetimlerin 'domino etkisiyle' birbirleri ardına devrilip devrilmeyeceğini tartışıyoruz hararetli bir biçimde günlerdir. ABD'nin ilk başlardaki temkinli tavrı, yerini yavaş yavaş değişim yanlısı bir söyleme bıraktı. Biz de Ortadoğu'yu ve dünyanın geleceğinin bu olaylardan nasıl etkileneceğini Amerikan Ulusal İstihbarat Kurulu (CIA) adına Türkiye ve pek çok Ortadoğu ülkesinde görevler yapmış olan Graham E. Fuller'e yorumlattık. CIA'in eski Başkan Yardımcısı Graham Fuller 'Türkiye'nin Yeni Jeopolitiği', 'Türkiye'nin Kürt Sorunu' kitaplarının da yazarı. Halen Kanada'daki Simon Fraser Üniversitesi'nde dersler veren Fuller, yıllarca bulunduğu Ortadoğu ve İslam coğrafyası üzerine yaptığı değerlendirmelerle tanınmış, Türkiye medyasında oldukça tartışılan bir isim...

CIA'in Ortadoğu ve Türkiye Masası eski Şefi olarak tanıdığımız Graham E. Fuller ile telefonla görüştük. Fuller'in değişen dünya ve Ortadoğu dengeleri ile ilgili AKŞAM'A yaptığı çarpıcı analizler şöyle:

- Neden sizce Ortadoğu'da birbiri ardına gelen bu gösterileri şu anda görüyoruz? Zamanlamanın önemi nedir?

Bence özellikle Arap dünyasındaki sorunlar çok uzun zamandır devam ediyordu ve bu alanda çalışan kişiler yıllardır sorunların ne kadar kötüleştiğinin farkındaydı. Bölgede özellikle ABD'nin desteklediği otoriter liderler konusunda çok büyük rahatsızlıklar vardı. ABD'nin müzakerelerde İsrail ve Araplar arasındaki dengesiz yaklaşımı ve tarafsız bir arabulucu olmayı başaramaması da bu sürece katkıda bulundu. Tüm bu hayal kırıklıkları bir süredir zaten vardı. Bu nedenle 9/11(11 Eylül) olayı bu coğrafyayı çok iyi bilen insanlar için sürpriz değildi. Bu bir şoktu ama bölgeyi bilenler 'Aman tanrım, bu nasıl olabilir!' demedi. Çünkü ortada çok fazla neden vardı.

- 11 Eylül ile bu olayları nasıl bağdaştırıyorsunuz?

Bunlar bence aynı hayal kırıklığı, öfke ve hoşnutsuzluk serisinin yansıması. ABD'nin tek başına tüm bu olaylardan sorumlu olduğunu söylemek istemiyorum, öyle değil. Ortada bu olaylara neden olan yerel sorunlar da var. Ama ABD siyaseti bence sorunları kötüleştirdi. Bir başka deyişle 9/11 mevcut olan rahatsızlığın ortaya konulduğu bir ifade yöntemiydi. Bu nedenle, bölgedeki ılımlı değil, en radikal grubun harekete geçmesi şaşırtıcı değildi. Ama şu anda biz, radikallerin yer almadığı, ılımlı olanların devrimci hareketler ve isyanlar için Arap dünyasındaki pek çok ülkede harekete geçtiğini görüyoruz.

- Mübarek'in ve Mısır'ın geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Mübarek kendisi bitti bana kalırsa. Bu, ordunun güç kullanmayı reddettiği günden belli olmuş bir gerçeklik. Ama şu anda kimin Mübarek'in yerine geçeceği konusunda çok özenli bir dans izliyoruz. Bence bir oranda bağımsız görüşleri olan ve eski rejimle ilişkilendirilmeyen herkes geçiş döneminde kabul edilebilir. Ama uzun dönemde halk, seçimlerle ne tür bir lider istediğine karar verecek.

İSLAM DEVRİMİ İHTİMALİ ZAYIF

- Geçiş dönemi sonunda İran'daki gibi İslamcı bir harekete dönüşmesini bekliyor musunuz?

Ben iki hareket arasında yakın benzerlikler görmüyorum. Bu olayda da tıpkı İran Şahı Rıza Pehlevi gibi iktidarda kalma hedefinde olan bir lider (Mübarek) olduğu gerçek. Ama onun dışında daha çok farklılıklar görüyorum. Mesela şu anda ortada Humeyni gibi çok karizmatik ve birleştirici bir figür yok. Sanırım Mısır'ın doğası İran'daki kadar siyasi açıdan şiddetli değil. Ama bekleyip görmemiz gerek tabii ki.

- Müslüman Kardeşler ne kadar radikal?

Türklerin perspektifinden Müslüman Kardeşler çok radikal görülebilir. Ama ben Türkiye'dekiler de dahil Müslüman hareketlere geniş bir uluslararası perspektiften bakmaya çalışıyorum ve dünyadaki diğer İslamcı hareketlerle kıyaslıyorum. Bu açıdan Müslüman Kardeşler'i şiddet kullanan El Kaide, Pakistan'daki köktendinciler veya Afganistan'daki Taliban'la kıyaslayınca o kadar radikal görmüyorum. Müslüman Kardeşler'i çizginin ortasında görüyorum, orta dereceden ılımlıya doğru bir yerde duruyorlar bence.

- 'Müslüman Kardeşler İslam devrimi yapacak' fikrine pek kredi vermiyorsunuz anladığım kadarıyla. Öyle mi?

Hayır, bence bunun olma ihtimali çok düşük. Müslüman Kardeşler çok iyi bilinen bir yapılanma ve neredeyse 100 yıldır ortalıktalar. Örgüt son 50 yıldır Mısır'da hiç şiddet kullanmadı. Sanıyorum, bu konuda öğrendikleri bazı dersler var ve yavaşça ılımlı bir yola doğru evrilmeye devam ediyorlar. 4 ABD'nin Ortadoğu'da olanlara karşı şu ana dek verdiği tepkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Korkarım ki şimdiye kadar ABD siyaseti biraz zayıf, yavaş ve yetersizdi.

- Neden böyle oldu?

Çünkü bu olayın nasıl sonuçlanacağını bilemezsiniz. Eğer sadece 1-2 gün sürse, sonra Mübarek tarafından bastırılsa ve ABD hükümeti başından 'Mübarek'in çekilmesini istediğini' söylese, gelecekte çok zor bir durum yaratırdı. Bu nedenle, hükümetlerin mevcut hükümetin çekilmesini istemeden önce bu konuda çok temkinli olmalarına şaşırmıyorum. Özellikle de kendilerinin 30 yıldır destekledikleri bir hükümetten bahsediyorsak...

- Washington'daki genel algı nasıl Müslüman Kardeşler konusunda?

Washington'da farklı yorumlamalar var bence. İlki, İsrail yanlısı gruptan. Bunlar, Müslüman Kardeşler konusunda çok eleştireller ve örgütü 'Geleceğin Humeyni'sini çıkaracak' ve 'Mısır İran olacak' gibi oldukça aşırı şeklinde yaftalamak istiyorlar. Bir de, muhafazakarlar var. Onlar da ideolojikler ama 'demokrasinin her şeye çözüm olduğunu' düşünüyorlar ve içinde Müslüman Kardeşler de olsa Mısır'da işbaşına gelecek hükümete şans vermek istiyorlar. Son olarak da, Obama hükümetinin de içinde olduğu daha liberal bir tavır var. Bunlar, Müslüman Kardeşler'in gelecek hükümette bir miktar mevcudiyet göstermesine razılar. Bunun ülkede bir gerçeklik olması' ve 'aşırıcı bir güç olarak görülmemesi' nedeniyle. Washington İsrail nedeniyle biraz gergin olsa da, orada bu gerçekliği kabul edecek düzeyde gerçekçilik olduğunu düşünüyorum.

- Mısır konusu İsrail ve ABD arasında bir kırılma yaratabilir mi?

Küçük gerilimler yaratabilir ama kırılma yaratmaz. İlişkiler farklı alanlarda çok yakın işbirliği üzerine kurulu. ABD Kongresi'nde İsrail'e neredeyse yüzde 100 destek var. Bu nedenle Washington ile Tel Aviv arasında hiçbir ciddi ayrılık, kırılma beklemiyorum. Washington yapması gerekeni yapmak zorunda ve İsrail'in de bu gerçekliği kabul etmesi gerek. Ama, bir kırılma olmaz.

- Mısır ve Tunus'ta olanlardan sonra Ürdün, Suriye ve Yemen'de alınan önlemler bölgede domino etkisini engelleyebilir mi?

Bence net bir şekilde bölgede domino etkisi görüyoruz. Bunun nedeni aynı hoşnutsuzluk, kızgınlık ve demokrasi yoksunluğunun bölgenin tümüne hakim olması. Tüm bu hareketlerin ne kadar ileri gideceğini görmek zor. Ama Ürdün, Suudi Arabistan ve Yemen, Libya, hatta Fas bile bu durumdan etkilenebilir.

İlginç bir şekilde Amerikan yanlısı, sağ gelenekten gelen rejimler en gergin olanları. Daha sol gelenekten gelenler veya çok ulusalcı olanlar çok gergin değil. Burada, mesela Suriye veya İran'dan bahsediyorum. Her ikisinde de bir miktar gerginlik olabilir ama kendilerini çok özgüvenli hissediyorlar. Çünkü kimse onları 'Amerikan kuklası olmak' veya 'Amerikan gücünü ülkede kurmaya çalışmakla' suçlamayacak. Bu nedenle çok özgüvenli konuşuyorlar. Bu, bence olayın çok önemli ve ilginç bir yanı. Özellikle Amerikan yanlısı rejimler en korku içinde olanlar. Bunun temel nedeni, uluslarının bu siyasetleri benimsememiş olması.

- Ortadoğu'da olanlarla yeni bir çağa mı giriyoruz?

Evet, kesinlikle yeni bir çağa doğru gidiyoruz. Burada dört dönem var: Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı ile mevcut sorunlara askeri çözüm bulma dönemlerinin ardından ABD ile Sovyetler arasında iki kutuplu dünyayı yaşadık. Sonra da Sovyetlerin yıkılışıyla beraber ABD'nin tek güç olduğu dönem vardı. Ama, şu anda bu dönem bitiyor ve dünyada pek çok güç merkezinin olduğu çok kutuplu bir dünyaya gidiyoruz. Bence, bu çok olumlu bir durum. Gelişmekte olan pek çok ülkeden yeni oyuncular sahneye geliyor. Çin birkaç yüzyıl önce de uluslararası bir güçtü ama özellikle son 15-20 yılda çok gelişti. Hindistan, Türkiye ve Latin Amerika'daki uzun zaman diktatörler tarafından yönetilen ve ABD'nin kontrol etmeye çalıştığı ülkeler değişiyor. Ben ABD veya Batı emperyalizmini bugünkü pek çok sorundan dolayı tek başlarına sorumlu tutmuyorum ama onlar sorunların artmasına neden oldu. Bugün Washington ve Avrupa çok farklı bir dünya ile karşı karşıya. Kesinlikle yeni bir dünya düzeni kuruluyor.

Fuller, bölgede en çok ABD yanlısı rejimlerin kendilerini tehdit altında hissettiklerine işaret ederek, 'Bu Amerikan dış politikasının başarısızlığının kanıtı. ABD her zaman Amerikan yanlısı rejimleri demokratikleşmeye tercih etti. Bu, bölgede durumu kötüleştirdi. Önce 11 Eylül, ardından bugünkü protestolar geldi' diyor

Türkiye'nin dış politikası akılcı

Özellikle Yeni Türkiye Cumhuriyeti kitabımda bu konuda çok şey yazdım biliyorsunuz. Ama özetlemek gerekirse, Türkiye'nin Ortadoğu konusunda izlediği politika bence son derece akılcı, yaratıcı, uzak görüşlü ve bölgedeki en olumlu düşünceleri yansıtıyor bugün. Komşularla sıfır sorun politikası da buna dahil. Bu siyaset Ahmet Davutoğlu ile ortaya çıkmış yepyeni bir şey değil. Ecevit döneminde de bunun bazı unsurlarını görmüştük. Ama Davutoğlu bu siyaset konusunda en açık vizyonu olan kişi ve Başbakan Erdoğan ve hükümetinin yüzde 100 desteğini sağladı. Ben Türkiye'nin dış politikasını destekliyorum ve eğer ABD akıllıysa 'Bazı açılardan direnmek yerine, aynı siyaseti desteklerdi' diye düşünüyorum.

Washington demokratikleşmeyi desteklemedi

Amerİka'nIn bölgedeki dış politikası çok uzun yıllar içinde başarısızlığa uğradı. ABD Arap-İsrail sorununda dengeli bir rol oynamayı reddetti ve başaramadı, diğer oyuncuların müzakere veya kolaylaştırıcı rol oynamasını engelleyemedi. Bu nedenle bugün Türk hükümeti, geçmişte ise Avrupa ile sorunlar yaşandı. ABD genel olarak bölgede demokratikleşmeyi de desteklemedi. Demokratikleşme retoriği her zaman oradaydı ama hiçbir zaman gerçekten desteklenmedi. Washington her zaman Amerikan yanlısı rejimleri demokratik rejimlere tercih etti. Bu nedenle, bu çok uzun yıllar içinde gelişen bir başarısızlık ve bunun ilk sonuçlarını baskıya uğramış kalabalıkların 9/11'de olduğu gibi tepki göstermesiyle görüyoruz.

Amerikan yüzyılı hayali bitti

ABD kendisinin baskın hegemonik rolünün tüm dünyaya hakim olmasını istiyordu. Özellikle Sovyetler yıkılıp, ortada başka süper güç kalmayınca '21'inci yüzyılın Amerikan yüzyılı olması' umudu ortaya çıktı. Amerikan hedeflerinin dünya genelinde kabul göreceği ve ABD'nin olumlu bir şekilde dünyayı yönetebileceği düşünüldü. Bunu komplike hale getirebilecek hiçbir bölgesel güç Washington'da mutlu bir şekilde karşılanmadı. Ama, dünya değişti ve 21'inci yüzyılın ABD yüzyılı olacağı ideali bir şaka gibi artık. Bunun dışında yeni küresel ortamda rol almak isteyen çok sayıda büyüklü küçüklü bölgesel güçler ortaya çıkıyor. Türkiye, kesinlikle bunlardan biri. Türkiye'nin dış politikası bu anlamda çok akılcı. Müzakere yolu arıyorlar, uzlaşmazlıktan ziyade ve sadece arkadaşlarla değil, herkesle konuşmaya çalışıyorlar. Hamas ve Hizbullah gibi bölgede çok önemli güçlerle görüşüyorlar, İran'la gerilimin azalması ve nükleer politikalarını revize etmesi için çalışıyorlar.

AKŞAM

Fethullah Gülen Cemaati ve Mübarek
M. Mustafa Uzun
08 Şubat 2011

Fethullah Gülen cemaatinin elinin ulaşamayacağı yer kalmadı sanırım. Dünya'nın en uzak bölgesindeki bir gariban ülkede de bu el mevcut, hemen yanı başımızdaki en özel mekânlarda da..

Fethullah Gülen cemaatinin elinin ulaşamayacağı yer kalmadı sanırım. Dünya’nın en uzak bölgesindeki bir gariban ülkede de bu “el” mevcut, hemen yanı başımızdaki “en özel” mekânlarda da…

Gündem Mısır…

Ve “hocaefendi cemaat”inin “Mısır dosyası” da epey kabarık.

Gidilen ülkelerde yetkili veya yetkisiz, kiminle irtibat kuruyorlarsa kursunlar bunların durdukları nokta, kimlikler ve özellikle de “zulüm” merkezli olup olmadıklarına bakmayan “cemaat” aynı hatayı Mısır’da da yapmıştır.

“Moro” gibi uzak coğrafyalarda Müslüman katilleri ile ortak programlar yapmayı “onur” sayan ve bu tür bölgelerde Müslümanlara kan kusturan kimi generalleri de “onur konuğu” olarak yaptıkları iftarlara çağıran “cemaat” Mısır’da da buna benzer bir çizgiyi devam ettirmiştir.

Bir süre önce hizmete açtıkları Mısır Selahattin Okulu’nun açılışı başta olmak üzere “cemaat” bu ülkede yaptığı her programa Mübarek’i davet etmekte ve Mübarek de bu davetlere kendi özel temsilcisini göndermektedir. Bugünlerde zor zamanlar geçiren Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in özel temsilcisi ise Abduhcu görüşleri ile bilinen ve bazı çevrelerde bu nedenle sıklıkla eleştirilen Ahmet Ömer Haşim’dir. Tabi, Firavun Hüsnü’nün iktidarının en büyük dayanaklarından biri olan ve şimdilerde “özgürlük eylemcilerini” yıldırmak için uğraşan Mısır Müftüsü Ali Cuma da “cemaat”in programlarını kaçırmamaktadır.

Hayır, bu davetler ve özellikle de Mübarek’in özel temsilcisi ile kurulan ilişkiler salt bir “nezaket daveti” niteliği taşımamaktadır. Problem de bu noktadan kaynaklanmaktadır. Acaba “cemaat”in bu yakınlığının nedeni Mübarek’in de “otoriteye olan saygısı” mıdır?

Ya da şöyle söyleyelim; Bu “cemaat” neden gittiği hiçbir ülkede “özgür”, “şuur sahibi”, “mücadele eden,” “ayakta olan” ve “direnen” ekiplerle, cemaatlerle ve yapılarla beraber olmaz da gidip her zaman “otoritecileri”, “sıkıntılı adamları” ve “zalimleri” bulur? Bu işin “tencerenin yuvarlanıp kapağını bulması” ile bir alakası var mıdır?

Bakın, ABD ve İsrail’i tek otorite kabul eden Mübarek, 30 yıldır bir İslam coğrafyası olan Mısır’ı büyük bir ihanetle yönetiyor. Onun özel din temsilcisine inanılmaz önem veren “cemaat” de “otoriteci.” Sanırım bu nedenle iyi anlaşıyorlar. Yoksa bunun başka bir açıklaması olamaz.

Hüsnü Mübarek’in özel temsilcisini; “Ezher Üniversitesi eski reisi ve Mısır Yüksek Din İşleri Heyeti Genel Başkanı büyük âlim ve fazıl zat Ahmet Ömer Haşim Efendi” şeklinde takdim edenler acaba günlerdir meydanlarda “onurları ile mücadele eden eylemcilere” nasıl bakmaktadır?

Hazreti Peygamber’e yapılan karikatür eylemlerini protesto eden “peygamber sevdalılarını” inanılmaz bir dil ile “pespaye” olarak nitelendiren Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Mısır’ın özgürlük mücadelecileri hakkında ne düşündüğünü öğrenemedik ama tahmin ediyoruz.

Ancak açık söyleyeyim; Mavi Marmara’nın gül yüzlü şehidi “Furkan” için dahi kafaları karıştırmak isteyen adamların Nil’in yiğitleri ile alakalı kurdukları ve kuracakları cümleleri ve o acayip analizleri hiç merak etmiyorum.

Bu kadar…


NOT : Bu arada hemen belirtelim ki kaynaklarımız sağlam. Yani en azından “cemaat”in ciddiye alacağı kaynaklara sahibiz. Buyrun Mübarek’in özel temsilcisi ve Mısır müftüsünün onur konuğu oldukları programın Hocaefendi’nin kendi web sitesindeki haberi: http://tr.fgulen.com/content/view/17130/37

Kaynak: haber5

Ürdün'de Raina'ya siyasetten çekil çağrısı
8 Şubat 2011
Ürdün'de aşiretlerin, Kral Abdullah'a karısının siyasete karışmamasını isteyen bir mektup yazdığı bildirildi.

Mektubu imzalayanlar, Tunus'un devrik lideri Zeynelabidin bin Ali'nin ve Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in eşleriyle karışlaştırdıkları Kraliçe Raina'yı, sıradan Ürdünlülerin yaşadıkları güçlükleri dikkate almadan, kendisinin yurtdışındaki imajını güçlendirmek için devlet fonlarını kullanmakla suçladılar.

Mektubu imzalayan 36 kişi, Haşimi hanedanlığına verilen desteğin belkemiğini oluşturan muhafazakar Doğu Şeria aşiretlerinden geliyor.

Filistin asıllı Kraliçe Raina'nın kendi çıkarları doğrultusunda güç odakları oluşturduğunun iddia edildiği mektupta, bunun milleti, devlet yapısını, siyasi yapıyı ve hükümdarlık kurumunu tehlikeye attığı kaydedildi.

Aşiret mensupları, uyarılarının dikkate alınmamasının ülkeyi Tunus ve Mısır'da olanların benzeriyle karşı karşıya bırakacağı uyarısında bulundular. haber10

Ürdün'ün yeni Adalet Bakanı' İsrail'i kızdırdı
15 Şubat 2011


Ürdün'ün yeni adalet bakanı Hüseyin Mcali'nin 1997 yılının mart ayında 7 yahudi öğrenciyi öldüren askerin serbest bırakılması için dün yapılan gösteride yer alması ve ''söz konusu askerin serbest bırakılması için içeride ve dışarıda elinden geleni yapacağını'' belirtmesi İsrail'in tepkisine neden oldu.

İsrail Dışişleri Bakanlığı, Ürdün Büyükelçiliği maslahatgüzarını bakanlığa çağırarak tepkisini iletti.

Dışişleri Bakanlığı müsteşar yardımcılarından Yaakov Hadas, hukuk ve adaletin emanet edildiği bir bakanın açıklamalarından duydukları şoku ve tepkiyi dile getirerek, İsrail'in bu açıklamayı çok ciddiye aldığını belirtti. Hadas, Ürdün hükümetinden derhal ve net bir şekilde bakanın açıklamasını kınamasını istedi. Hadas, ayrıca, Ürdün hükümetinden, söz konusu olayın katilinin serbest bırakılmasına yönelik tüm çağrıların reddedileceğinin ve verilen cezanın aynen devam edeceğinin açıklanmasını da talep etti.

İsrail'in Ürdün'deki Büyükelçisi Daniel Nevo da Ürdün hükümeti nezdinde İsrail'in protestosunu iletmişti.

Ürdün Adalet Bakanı Hüseyin Mcali'nin Nahariye'de 7 yahudi öğrenciyi öldüren Ürdünlü onbaşı Ahmed Deghamsa'nın avukatlığını yaptığı belirtiliyor.

Ailesi, dün, müebbet hapis cezası nedeniyle Ürdün yasalarına göre 25 yıl cezaevinde kalacak Deghamsa'nın serbest bırakılması için gösteri düzenlemiş, bu gösteride Adalet Bakanı Mcali de Deghamsa'nın eski avukatı olarak yer almıştı. Mcali, buradaki açıklamasında söz konusu askerin serbest bırakılması için içeride ve dışarıda elinden geleni yapacağını belirtmişti. Cezaevindeki askerin kalp hastalığı sorunu olduğunu ve acil ameliyata gereksinimi bulunduğunu da belirten Mcali, Deghamsa'nın sadece Ürdün Kralı tarafından affedilebileceğini kaydetmişti.

Ürdünlü asker, bir okul gezisi vesilesiyle, 1994'te İsrail ile Ürdün arasında barış anlaşmasının imzalandığı yer olan ve bu nedenle ''Barış Adası'' olarak tanımlanan yörede kız öğrencilere ateş açmış, 7 yahudi öğrenci ölmüş, bir çoğu yaralanmıştı. haber1001

İsyan Bahreyn'e De Sıçradı
16 ŞUBAT 2011

Bahreyn'in başkenti Manama'da binlerce hükümet karşıtı gösterici kent merkezindeki İnci Meydanı'ndan ayrılmıyor.

Göstericiler, talepleri yerine getirilene dek meydanı terk etmeyeceklerini söylüyor
Göstericiler öncelikle, Başbakan Prens Şeyh Halife bin Salman El Halife'nin istifa etmesini ve siyasi reformlar yapılmasını istiyor.

Bahreyn Başbakanı, ülkenin bağımsızlığını ilan ettiği 1971'den bu yana görevde.
Ülkede muhalifler anayasal monarşi talebinde bulundu.
Muhalif Ulusal İslami Uzlaşma Birliği'nin lideri Şeyh Ali Salman, başbakanın halk tarafından seçilmesine olanak sağlayacak bir 'anayasal monarşi' istediklerini söyledi.

Şeyh Salman ayrıca din adamlarının yönetimde olduğu İran modeli üzerine kurulu 'dini bir devlet' istemediklerini belirtti.

Bahreyn'de oturma eylemi yapan göstericilerin diğer talepleri arasında; siyasi mahkumların serbest bırakılması, daha fazla kişiye iş ve ev verilmesi, daha temsili bir meclisin oluşturulması ve halkın yeni bir anayasa hazırlaması da var.

İnci Meydanı'nda yaklaşık 10 bin kişinin olduğu belirtiliyor.

Bahreyn'de Pazartesi günü göstericilerden biri güvenlik güçlerince öldürülmüştü.

Dün de bu göstericinin cenaze töreni sırasında çıkan çatışmada, bir kişi daha yaşamını yitirmişti.

Muhalefet de bu gelişmeler sonrası, meclis faaliyetlerini boykot edeceğini duyurdu.

Ulusal İslami Uzlaşma Birliği'nin milletvekillerinden Halil el Marzuk, ölen eylemcileri 'şehit' diye tanımlamıştı.

Grubun 40 üyeli parlamentoda 18 sandalyesi bulunuyor.

Bahreyn İçişleri Bakanlığı, protestocuları öldürdükleri iddia edilen polislerin gözaltına alındığını duyurdu.

Kral Namad bin İsa El Halife de televizyondan halka hitap edip, ölümlerin soruşturulacağını açıkladı ve siyasi reformları sürdürme sözü verdi.

Bahreyn'de muhalif gruplar hanedanın, parlamentoya daha çok yetki devretmesini istiyor.

Gösteri çağrıları üzerine Bahreynli liderler bazı ödünler vermişti.

Medya üzerindeki devlet kontrolünün gevşetileceği belirtildi.

Ayrıca Kral Namad bin İsa El Halife her aileye 2700 dolar tutarında yardım sözü verdi.

Ancak Bahreyn, diğer Körfez ülkeleri kadar büyük petrol ve doğalgaz zenginliğine sahip değil ve komşuları kadar cömert sosyal programları karşılayamıyor.

Yüzölçümü New York'tan daha küçük olan ada ülkesi Bahreyn, Batı açısından stratejik öneme sahip bir müttefik.

Ülke, ABD Donanması'nın 5. Filosu'na da ev sahipliği yapıyor.

ABD ve Suudi Arabistan'ın gözü Bahreyn'de

Amerika Birleşik Devletleri ve Suudi Arabistan, Amerikan 5. Filosuna ev sahipliği yapan küçük Körfez ülkesi Bahreyn'deki protestoları çok yakından izliyor.

Mısır'daki protestoların hız kazanmasıyla Bahreyn'deki insan hakları savunucuları 14 Şubat'ı "Öfke Günü" ilan etti.

Dün de başkent Manama'daki ana meydanda, Kahire'deki Tahrir Meydanı'ndakine benzer bir hareket yaratmayı denediler.

Ülkenin dört bir yanında protesto gösterileri düzenlendi.

İnternet sitelerine yansıyan görüntülerde, polisin protestoculara göz yaşartıcı gaz ve plastik mermiyle müdahale ettiği görülüyordu.

İki kişinin hayatını kaybettiği, onlarcasının da yaralandığı bildiriliyor.

Bahreyn'de protestocular geçmişte de güvenlik güçlerinin sert müdahalesi ile karşılaşmıştı.

Ancak bu sefer ölenlerin olması, protestocuların öfkesini derinleştirerek halkın protestolara desteğini arttırabilir.

Çoğunluğu Bahreyn bayrağı taşıyan protestocular yeni bir anayasa yapılmasını, Ağustos'tan bu yana gözaltında olanların serbest bırakılmasını ve insan hakları ihlallerinin son bulmasını talep ediyor.

Kral gelişmeler üzerine televizyondan halka seslendi ve ölümlerin soruşturulacağını ve değişim taleplerini değerlendirmek için bir komisyon kurulacağını duyurdu.

Ancak Bahreyn İnsan Hakları Merkezi adlı sivil toplum kuruluşundan Nebil Recab bu açıklamayı hem çok geç hem yetersiz görüyor.

"İnsanlar dün reform talep ediyordu, bugünse rejim değişikliği" diyor.

Ancak Bahreyn'de yayınlanan El Vasat gazetesinin genel yayın yönetmeni Reem Halife protestoların bu sefer farklı bir niteliği bulunduğuna dikkat çekiyor.
Sünnilerin ve Şiilerin birlikte yürüdüklerini, "Ne Şii ne Sünni, Bahreynli" sloganları attıklarını belirtiyor.

Halife'ye göre kadınların protestolara katılımı da başka bir ilk Bahreyn için.

Protestocuları en çok öfkelendiren unsurlardan biri güvenlik güçleri.
Toplumsal olaylara müdahele eden polislerin çoğu Bahreynli bile değil.
Pakistan, Yemen, Suriye ve Ürdün'den getirilmişler.

Protestoculardan biri, "Bazıları Arapça bile konuşmuyor. Ne halka ne bayrağa saygıları var. Bir tek kendilerini maaşa bağlayanlara sadıklar" diyor.

ABD için yeni bir ikilem

Bahreyn'deki olaylar, ABD Başkanı Barack Obama için Mısır'ın ardından yeni bir baş ağrısının işaretlerini veriyor.

İran tehdidine karşı Amerikan 5. Filosunu Bahreyn'de konuşlandıran ABD, yıllarca bu ülkedeki insan hakkı ihlalleri ve halkın taleplerine kulak tıkadı,

Gelişmeleri ABD gibi Suudi Arabistan da yakından izliyor.

Bahreyn'de olayların kontrolden çıkması durumunda Suudi Arabistan'ın müdahale edebileceğinden söz ediliyor.

Böylesi bir müdahale ise Amerikan Başkanı Barack Obama için tam bir kabus olacak ve bölgede istikrarsızlığın yayılmasına neden olacaktır.

BBC/Haber1001

Libya'da hükümet karşıtı gösteride çatışma

16 ŞUBAT 2011

Arap Dünyası'nda yönetimlere tepki büyürken, son olarak Libya'nın Bingazi kentinde düzenlenen hükümet karşıtı gösteriler sırasında polisle kalabalık arasında çatışma çıktığı bildiriliyor.

Göstericilerin Cumhurbaşkanı Kaddafi'nin değil Başbakan El Mahmudi'nin istifasın istediği bildiriliyor

BBC'ye konuşan görgü tanıkları, hükümeti eleştiren Fethi Terbil adlı bir avukatın gözaltına alınmasnın protestoları tetiklediğini söyledi.

Fethi Terbil'in daha sonra serbest bırakıldığı ancak gösterilerin sürdüğü belirtiliyor.

Terbil, Trablus'un Ebu Slim Cezaevi'nde 1996'da güvenlik güçlerince katledildikleri iddia edilen mahkumların yakınlarını temsil ediyor.

Avukatın, mahkum yakınlarına cezevinin yandığını söylediği ve onlara protesto gösterileri düzenlenmesi çağrısı yapması sonrası gözaltına alındığı bildiriliyor.

Görgü tanıklarından biri, Bingazi'deki gösterilere bir aşamada yaklaşık 2000 kişinin katıldığını söyledi.

Libya'nın en büyük ikinci kenti olan Bingazi'de polise taşlar atıldığı, polisin de göstericilere karşı tazyikli su, göz yaşartıcı gaz ve plastik mermi kullandığı, çatışma sonucu 10'u polis 14 kişinin yaralandığı gelen haberler arasında.

Sahil kentinde toplanan kalabalığın birkaç yüz kişiye indiği yolunda haberler var.

Libya Devlet Televizyonu'nda daha sonra başkent Trablus'ta toplanıp hükümeti desteklediklerini belirten bazı kişilerin görüntüleri yayımlandı.

Libya hükümetinden ise şu ana kadar Bingazi'deki olaylarla ilgili bir açıklama yapılmadı.

'Başbakanın istifası istendi'

Associated Press Haber Ajansı, Bingazi'de toplanan kalabalığın sloganlar atarak Başbakan Bağdadi Ali El Mahmudi'nin istifasını istediğini, Libya Cumhurbaşkanı Muammer Kaddafi'nin istifasının ise istenmediğini bildirdi.

Ajans, Mısır ve Tunus'ta olduğu gibi Libya'da da, Facebook gibi sosyal iletişim siteleri aracılığıyla halka yarın gösteriler düzenlemeleri çağrısı yapıldığını belirtti.
Cumhurbaşkanı Muammer Kaddafi ise gösterilere kendisinin de katılabileceğini söyledi.

Orta Doğu bir süredir işsizlikten, zorlaşan yaşam koşullarından, yolsuzluklardan ve otokratik rejmlerden şikayetçi halkların protesto gösterilerine sahne oluyor.
Gösteriler sonrası geçen ay Tunus Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin Bin Ali devrilmiş ve ülkeden kaçmış, geçen hafta da Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek istifa etmişti.

Son dönemde Yemen, Bahreyn ve İran'da da hükümet karşıtı gösteriler artmıştı.
BBC

Tahran'da karşıt gruplar cenazede çatıştı



16 ŞUBAT 2011

İran Devlet Televizyonu, başkent Tahran'da muhaliflerle hükümet yandaşları arasında yine çatışma çıktığını bildirdi.

Çatışmalarda iki kişinin öldüğü bildirilmişti

Çatışmanın, önceki gün hükümet karşıtı gösteriler sırasında ölen Sanei Jale adlı bir öğrencinin cenazesi sırasında çıktığı belirtiliyor.

İki taraf da, ölen kişinin destekçilerinden biri olduğunu söylüyor.

Hükümet Sanei Jale'yi rejim karşıtı Halkın Mücahitleri Örgütü'nün öldürdüğünü iddia ederken, muhaliflere ait internet siteleri ise Jale'nin güvenlik güçleri tarafından vurulduğunu öne sürüyor.

İran'da resmi medyaya göre, Tahran'daki gösteriler sırasında hükümeti destekleyenler arasında Devrim Muhafızları ve milletvekilleri de bulunuyor.

Ülkede bazı milletvekilleri dün muhalif liderler Mir Hüseyin Musavi ile Mehdi Kerrubi'nin yargılanıp idam edilmesini istedi.

50 kadar muhafazakar milletvekili, meclis salonunda yürüyerek, "Musavi'ye ölüm! Kerrubi'ye ölüm!" diye bağırmıştı.

Mir Hüseyin Musavi ve Mehdi Kerrubi halen ev hapsinde.

Ahmedinejad'dan göstericilere rest

Öte yandan İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ülkede muhaliflerin düzenlediği gösterilerin 'hiçbir yere gitmediğini' söyledi.

Mahmud Ahmedinejad, Devlet Televizyonu'na yaptığı açıklamada, gösterileri organize edenleri cezalandırma sözü verdi.

Ahmadinejad 'düşmanların mükemmel İran halkını lekelemeye çalıştıklarını' belirtti.

Tahran'daki gösterilerde iki kişinin öldüğü, çok sayıda kişinin yaralandığı bildiriliyor.
BBC

Pakistan ile Amerika arasında, bir ABD'li ajanın tutuklanması nedeniyle ilişkiler geriliyor

16 ubat 2011
Anadolu Haber

Pakistan ile ilişkilerin gerilmesi üzere bu ülkeye bugün ulaşan ABD Senatosu'nun Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Senatör John Kerry, iki ülke arasındaki gerilimi azaltma gayretinde. 27 Ocak tarihinde Davis'in karıştığı olayı yerinde inceleyecek olan Senatör Kerry, taraflar arasında uzlaşma yolu da arayacak.

Başkan Barack Obama da Kerry'in Pakistan'a ulaştığı gün olayla ilgili açıklamada bulundu. Başkan, Pakistan'ın Davis'i bırakması gerektiğini belirterek, diplomatlarına 1960'da imzalanan Viyana Diplomatik İlişkiler Konvasyonu antlaşmasına uygun muamele edilmesini ve bu doğrultu da da serbest bırakılması gerektiğini kaydetti.

İki kişiyi öldürdüğünü kabul eden Davis, savunmasında kendisini soymaya çalışanları nefsi müdafaa amacıyla ateş etmek zorunda kaldığını iddia etmişti. Davis'i Pakistanlıların elinden kurtarmak amacıyla olay mahalline giden konsolosluk aracı da burada bir kişiyi ezerek ölümüne neden olmuştu. Olay bununla da kalmayıp Davis'in öldürdüğü şahıslardan birisinin eşi adaletin yerini bulmayacağı gerekçesi ile intihar etti. Pakistan basınında büyük yankı uyandıran gelişme üzerine kamuoyunda ABD'li diplomatlara karşı büyük bir nefret dalgası oluşmaya başladığı Amerikan basınında yer aldı.

Mahkemeye intikal eden olay sonunda Davis'in suçlu bulunması halinde idam edileceği tahmin ediliyor. Davis, Pakistanlı yetkililere göre ajan, ABD'ye göre ise diplomat. Pakistan, Amerika'dan Davis'in diplomat olduğuna dair belge isterken ABD hükümeti istenilen evrakları en kısa sürede Pakistan makamlarına ileteceğini duyurdu. Davis'in diplomat olduğunun kanıtlanması durumunda 1960 Viyana antlaşması gereği dokunulmazlık hakkında yararlanması sözkonusu. Başkan Obama, Davis'in Pakistan devleti tarafından yargılanması durumunda bunun diğer tüm riskli ülkelerdeki ABD'li diplomatların hayatını tehlikeye atacağını savunurken, ''Bunun anlamı diplomatlarımız işlerini yapamayacaktır'' diye konuştu.

Pakistan basınına göre Davis diplomat değil ajan. Ancak Davis'in ajan olduğunun kanıtlanması ise imkansız gibi görülüyor. Davis, daha önce de Lahor kentinde (2009 yılında) şüpheli faaliyetleri nedeniyle Pakistanlı yetkililerce gözaltına alınmıştı. Pakistan basını Davis'in iki Pakistanlıyı öldürmesinin ardından fotoğraflarını çektiği ve bunun Pakistan polisinin elinde olduğunu yazdı. Yine Pakistan basını James Bond filmlerinde olduğu gibi Davis'in öldürdüğü iki kişinin Pakistan gizli servisinin elamanları olduğunu ileri sürdü.

Pakistan'da yayınlanan 'The Nation' gazetesi Davis'i diplomatik dokunmazlığın dahi kurtaramayacağını görüşünde. Gazete, 1973 tarihli Pakistan anayasası, diplomatların belli durumlarda işlediği adli suçlara diplomatik dokunulmazlık sağlamadığını yazdı.

AMERİKA DAVİS'E KARŞI SERT ÖNLEM ALMA YOLUNDA

Davis'in Pakistan tarafından yargılanması durumunda ABD'nin Pakistan'ın Washington Büyükelçisini sınır etmeyi dahi göze alacağı ileri sürülüyor. Amerika'ın Davis'in kendisine teslim edilmemesi durumunda Pakistan'a yılda 3 milyar dolar yardımı dahi askıya alacağı haberleri dolaşıyor.

Geçtiğimiz hafta Washington DC'de Pakistanlı meslektaşı ile görüşmesi öngörülen ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Davis olayı nedeni ile bu buluşmayı iptal etmişti.

Wall Street Journal, Davis'in Lahor ABD Konsolosluğu'nda teknik idarede çalıştığını yazdı. Ancak gazete haberinde Davis'in olay sırasında üzerinde ne tür silah bulundurduğu ve ne amaçla silahlı dolaştığının ise Amerikalı yetkililerce belirtilmediğini yazdı. Aynı gazete Davis'in iki Pakistanlı'yı öldürdüğü yerde 70 adet kurşun, Glock marka tabanca, metal dedektör, yüz maskesi, takma sakal, bıyık, saç ile makyaj malzemesinin bulunduğunu kaydetti.


İsyan dalga dalga yayılıyor: Kuzey Irak da ayaklandı

Kuzey Irak'ın Süleymaniye kentinde bir kişinin kendisini yakmasının ardından binlerce kişi sokaklara döküldü, hükümetin istifasını istedi.

16 Şubat 2011

Tunus'ta işsiz bir gencin kendini yakmasıyla başlayan isyanların ardından, Kuzey Irak'ın Süleymaniye kentinde bir kişi kendin yaktı.

İsmi açıklanmayan bir genç, kent merkezindeki Derge Sara'da bugün yerel saatle 17.00 sıralarında kendini yaktı. Müdahale eden güvenlik güçleri, yangını söndürerek genci olay yerinden götürdü. Görgü tanıkları, gencin yolsuzlukları, adaletsizlikleri ve particiliği protesto ettiğini söyledi.

Bu olayın duyulması üzerinde binlerce kişi, kent merkezinde yürüyüş yaparak, hükümetin istifasını istedi. Eylemciler "Hükümet istifa", "Yolsuzluklara hayır", "Özgürlük", "İş, aş, ekmek" şeklinde sloganlar attı.

Yarın kentte büyük bir yürüyüş yapılması planlanıyor.

Tunus'ta 17 Aralık 2010 tarihinde, üniversite mezunu işsiz bir genç, tezgahına el konulmasının ardından bedenini ateşe vermişti. Olayın ardından Tunuslular, sokaklara çıkarken kendini yakma eylemleri diğer ülkelere de sıçramıştı. İsyan, Arap ülkeleri sarmış, Tunus'ta Bin Ali, Mısır'da Hüsnü Mübarek diktatörlükleri devrilmişti.
Anadoluhaber

Bahreyn'de gösteriler yasaklandı, ordunun kontrolü artırıldı
17 ŞUBAT 2011

Bahreyn ordusundan çok daha sıkı önlemler alması istendi. Başkent Manama'da polisin hükümet karşıtı protestoculara müdahalesiyle başlayan çatışmalarda en az 3 kişinin öldüğü, 100'den fazla kişinin de yaralandığı bildirilmişti.
Bahreyn İçişleri Bakanlığı ordunun güvenliği sağlamak için her türlü sert önlemi alacağını açıkladı.

Devlet televizyonundan yapılan açıklamada ordu birliklerinin Manama'da kilit noktaları kontrolü altına aldığı kaydedildi.
Başkent Manama'nın hemen heryerin kapalı olduğu; tankların ve askeri birliklerin devriye gezdiği; belli başlı caddelerde askeri kontrol noktaları oluşturulduğu bildiriliyor. Kentin üzerinde sürekli askeri helikopterler dolaşıyor.
Ülkedeki protesto gösterilerinin odak noktası olan İnci Meydanı'na giden yollar dikenli tellerle kapatıldı. İçişleri Baklanlığı halkı sokaklardan uzak durmaya çağırdı.
Daha önceki saatlerde polis, günlerdir hükümetin istifası ve anayasal reform talebiyle eylem yapan göstericilerin kentin ana meydanında kurduğu kampı dağıtmıştı.
Bir görgü tanığı, BBC'ye, kampı saran polisin göstericilere karşı plastik mermi ve gözyaşartıcı gaz kullandığını anlattı.
Göstericiler, Mısırlıların Kahire'deki Tahrir Meydanı'na toplanmasından esinlenerek, başkentin merkezindeki İnci Meydanı'nda toplanmıştı.
Meydanda dün yaklaşık 10 bin kişilik bir gösteri yapılmıştı.
Pazartesi günü göstericilerden biri güvenlik güçlerince öldürülmüştü. Dün de bu göstericinin cenaze töreni sırasında çıkan çatışmada, bir kişi daha yaşamını yitirdi.
Muhalefet, bu gelişmeler sonrası, meclis toplantılarını boykot edeceğini duyurdu.
Bahreyn İçişleri Bakanlığı, protestocuları öldürdükleri iddia edilen polislerin gözaltına alındığını duyurdu.
Kral Namad bin İsa El Halife de televizyondan halka hitap edip, ölümlerin soruşturulacağını açıkladı ve siyasi reformları sürdürme sözü verdi. BBC

Libya'da göstericiler 2 polisi astı
18 Şubat 2011

Libya lideri albay Muammer Kaddafi'nin reform yanlısı oğlu Seyfülislam'a yakınlığıyla tanınan Oea gazetesinin internet sitesindeki haberde, göstericilerin 2 polisi yakaladığı ve astığı belirtildi. haber10

Bahreyn'de ordu başkentten çekildi: Muhalefet İnci Meydanı'nda

19 ŞUBAT 2011

Bahreyn'de binlerce muhalif gösterici başkent Manama'daki protestoların odağında bulunan İnci Meydanı'na girdi.
İnci Meydanı'nı kordon altına alan zırhlı araçlar, kraliyet ailesinin emriyle çekilmişti.

Bunun ardından polis bölgeyi terkederken gözyaşartıcı gaz kullandı ve ateş açtı.

Bu olaylar sırasında yaralanan olup olmadığı bilinmiyor.

Bunun ardından gösteciler coşku içinde meydana girdi.

Veliaht prensin de siyasi parti liderleriyle görüşmekte olduğu söyleniyor.

Yönetim karşıtı gösterilerin bir haftadır sürdüğü ülkede muhalif Vifak bloğunun önde gelen isimleri hükümetin istifasını ve askerlerin sokaklardan çekilmesini istedi.

Bahreyn'de bir haftadır süren gösterilerin ardından Kral Hamad Bin İsa El Halife'nin, Veliaht Prens Salman Bin Hamad El Halife'den, gösterilerle krallığı sarsan krizin çözümü için "bütün taraflarla" ulusal diyalog başlatmasını istemişti.

Veliaht Prens Şeyh Salman bin Hamad el Halifa devlet televizyonunda yaptğı açıklamada, sükunetin sağlanmasının ardından ulusal diyaloğa girileceği sözü verdi.

Siyasi hakların artırılmasını isteyen gösteriler şiddetle bastırılmıştı.
Perşembe günkü gösterilerde ölenlerin cenazesi sırasında dün yapılan protestolarda en az 50 kişinin yaralandığı söyleniyor.

Protestocuların büyük kısmı kraliyet ailesinin devrilmesini isteyen sloganlar atıyordu. BBC

Libya'da ölü sayısı yükseliyor

19 ŞUBAT 2011

New York merkezli İnsan Hakları İzleme örgütüne göre Libya'dan son üç günde protesto gösterilerinde ölenlerin sayısı 84'e yükseldi.
Ülkeyi 42 yıldır yöneten Muammer Kaddafi'ye karşı gösterilerin odağındaki kent ülkenin ikinci büyük kenti olan Bingazi.

İnsan Hakları İzleme örgütü, güvenlik güçlerinin protestolara müdahalesi sonucu, çok sayıda kişinin de yaralandığını duyurdu.
Muhalefetin bastırıldığı ülkede, nadiren bu tür gösteriler düzenleniyor.
Tunus ve Mısır'da onlarca yıl iktidarda kalan liderleri deviren halk ayaklanmaları, diğer Arap ülkelerinde de demokrasi yanlılarını cesaretlendirmiş durumda.
Gösterilerin süreceği söylenen ülkede, devlet medyası misilleme tehdidinde bulunuyor.
Yönetim karşıtı gösterilerin düzenlendiği Libya'da gece saatlerinde internet erişiminin kesildiği
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Cmt Şub 19, 2011 6:42 pm tarihinde değiştirildi, toplam 16 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cmt Şub 05, 2011 12:18 am    Mesaj konusu: "KAPİTALİZM KAOS İSYAN DÜZENLİLİKTİR" Alıntıyla Cevap Gönder

"KAPİTALİZM KAOS İSYAN DÜZENLİLİKTİR"
04 Şubat 2011



Tunus, Cezayir, Mısır, Yemen... Bir isyan dalgası yayılıyor. Dünyada özellikle de Türkiye'de kafalar oldukça karışık. Televizyonlarda adlarının altında "uzman" yazanlar, isyan bölgelerinden izlenim aktaran gazeteciler hatta konu hakkında aslında fikri olmayanlar dahil herkes kendince bir analiz yapıyor. Karışık olan zihinler her konuda "uzman" olan bu ekran analistlerince daha da fazla dağıtılıyor. Türkiye toplumu ise bu şekilde, yanı başında gelişen devasa isyan dalgasını anlamakta zorlanıyor ve zorlandıkça da anlamak için çaba harcamakatan vazgeçiyor. Bu dağınıklığı toplamak için, Mağrip'te aslında neler oluyor sorusunu sizler için araştırmacı-yazar Suat Parlar'a sorduk. O da bizi kırmadı ve yorumlarını da içeren detaylı bir analizi bizimle paylaştı.

Şimdi okuyacağınız geniş kapsamlı analiz için Eren Eğilmez ve Yiğit Tuncay araştırmacı-yazar Suat Parlar ile biraraya geldi. Analizin bütünlüklü akışını bozmamak için sorulara değil, Parlar'ın analizlerine bir bütün olarak yer verilmiştir. Söyleşinin kaydedilmesi ve deşifre edilmesi süreçlerinin tamamını üstlenen halksahnesi.org internet sitesine teşekkür ederiz.


SUAT PARLAR
02.02 .2011

Mağrip’de Anti – Emperyalist Damar

Memlûk kompradorluğu, tarihinin en ciddi bunalımıyla karşı karşıya. Hattâ “çöküyor” demek bile mümkün. Mağrip'i sallayan isyan dalgası, aslında, en net tarifini, Memlûkleşen komprador rejimlerin çürüyüşünün dayanılmaz hâle gelişinde kendini ortaya koyuyor. Biz bunun adına “isyan” diyoruz. Ne kadar doğrudur bu tarif? Ne kadar yeterlidir? Bunu zaman gösterecek. Ama görünen o ki, isyanın ötesinde sonuçlar ortaya çıkacak. “Nasıl başladığı” sorusuna muhtelif cevaplar üretmek mümkündür. O muhtelif cevaplar çok geniş bir alana yayılıyor. Tarihsel, entellektüel, politik, ideolojik, ekonomik alanlarda Arap solunun krizi, İslâmi alanda yaşanan kriz ve bunların hepsinin üstüste binmesi bu dalgayı getirmiştir. Ama, elbette buna isyandan öte anlamlar yüklemek ve tarihselliği içerisine oturtmakta da yarar vardır.

Fakat hafızalar o kadar sakatlanmış vaziyette ki, 1998 yılının grevlerini bile anımsayamıyoruz. 1998'de Mısır'da 70 büyük sanayi kuruluşunda işçi grevleri gündeme geldi. Aynı yıl içerisinde, kiraların üç kat artması neticesinde bunu toprak isyanları izledi. Ki bu aynı zamanda, yoksul köylülüğün Mısır'daki önemli isyan anlarından biriydi. Ama, kimlikçiliğin batağına saplanmış, kimlikçi ideolojiden ötesini göremeyen hem Türkiye muhalif hareketi açısından, hem de Ortadoğu'nun diğer muhalif hareketleri açısından bu meseleler yeterince değerlendirilemedi. Tunus'ta, Fas'ta, Cezayir'de yine büyük sınıf hareketleri ortaya çıktı ve bunlar da yerli yerine oturtulamadı. Elbette boşluğa doğmamışlardı. Temellerini belki çok daha gerilere götürmek mümkündür. Ama açıklayıcı olması açısından Nasır'la başlamak bile yeterlidir. Nasır 3. Dünya lideri olarak milliyetçi politika izlemiş olsa da, elbette bununla yetinmemiştir. Milliyetçiliği pan-Arap düşüncesiyle birleştirdi ama, sistematize edemedi. Sistematize edememekle birlikte, yine de İsrail'in varlığını kabul etmemiştir. Sömürgeciliğin tasfiyesinde önemli roller oynadı. Bunları da aşan ölçekte Arap, Mısır işçi sınıfının örgütlenmesinde önemli adımlar atmıştır. 23 Sendikada toplanmış olan 4-5 milyon işçi ve binlercesi kamu sektöründe örgütlüydü. 10 Binlerce yerel komite, işyeri yönetimine katılma, kendi hayat koşullarının iyileştirilmesi gibi pek çok alanda örgütlü gücü ortaya koydu. 1998'deki isyanlara damgasını vuran önemli niteliklerden biri budur.

Yeniden Sömürgeleştirme: Neo - Liberalizm

Müslüman Kardeşler'in nüfuz edemediği tek alan Mısır işçi sınıfıdır. Bu son derece önemlidir. Müslüman Kardeşler açıkçası komünizmin etkisi altında olan Mısır işçi sınıfının militanlığını denetleyememişlerdir. Bunu kontrol altına alamamışlardır. Bu potansiyel son derece değerlidir. Bugünkü isyanın önemli ve ihmal edilen noktalarından biri budur. Diğeri yoksul köylülüğün durumudur. Çünkü 1998'deki isyan, Nâsır tarafından örgütlenen bir tarihselliğe ve çok güçlü bir kooperatif örgütlenmesine dayanan, , sonra da bu örgütlenmenin çözülmesi adına her türlü komplonun düzenlendiği bir gerçekliktir. Özellikle de intifah, yani serbestleştirme politikası yoksul köylülüğü ezip geçmiştir. Bu anlamda orta-köylülük de ciddi zarar görmüştür. Orta-köylülük, Müslüman Kardeşler ile kendi politik görüşlerini cepheleştirirken, yoksul köylülük büyük bir boşluk içerisinde kalmıştır. Ama onun da 1998'de net bir çizgi halinde ortaya çıkan isyanı önemlidir.

Bu isyanların üzeri Batı tarafından özellikle örtülmüştür. Çünkü, güçlü bir sınıf dinamiğinin Arap dünyasının en önemli ülkesinde sergilenmiş olması, tedirginlik yaratmıştır. Bu tedirginliğin başlıcası da, Mağrip ülkeleri ile Avrupa arasındaki çok önemli iktisadi sömürü ilişkileridir. Çünkü, küreselleşmenin Amerika dışında bu bölgedeki kapsamlı yayılışında, Barcelona sürecinden itibaren Avrupa'nın burayı yeniden sömürgeleştirilmesi son derece önemlidir. Bu yeniden sömürgeleştirme öyle ölçeklere varmıştır ki, Tunus, Mısır, Cezayir söz konusu olduğunda ihracat ve ithalatta Avrupa'ya bağımlılık % 70'leri bulan nispetlerdedir. Ekonomilerin dışa açıklığı, ancak Türkiye ile mukayese edilebilecek ölçekte bir felaket tablosu sergilemektedir. Bunlar yüksek oranda borçlu ülkelerdir ve özelleştirmeye Türkiye'den bile erken geçiş yapmışlardır. Ne yazık ki, 1967 yılında İsrail'in iplerinin Amerika tarafından serbest bırakılmasıyla birlikte, aslında, 3. Dünya’yı hedefleyen saldırının Mısır'dan başlatılması çok ciddi kırılmalar yaratmıştır.

Arap felsefesinde, entellektüel yaşamında, düşünce yapısında, politik hareketlerinde ve en önemlisi de, bu noktadan itibaren “kamuculuk” tasfiye sürecine sokulmuştur. Daha Nasır'ın sağlığında başlatılan intifah, yani serbestleştirme ve açılma süreci, Enver Sedat döneminde Nasır'dan da kalan tüm politikaların tasfiyesinde neredeyse köpeksi bir kompradorluğa dönüşmüştür. İçeride din adamlarından, komprador burjuvaziden ve savaş ağalarından oluşan bir blok, utanmaz bir biçimde Mısır'ın kaynaklarını yağmalamak ve bu yağmalanan kaynakları aktarmak üzerine bir sistem oluşturmuşlardır. Bu sisteme sadece yolsuzluk cephesinden bakmak, hiç bir anlam taşımaz. Bu Mısır'da kapitalizmin genişlemesinin ve bu genişlemenin hem Amerika ile, hem de Batı ile bağlantılarının yarattığı bir durumdur. Netice itibariyle çok büyük kamusal varlıklar yağmalanırken ve bunlara utanmazca el konulurken, Mısır emekçilerinin, mücadeleci militan işçilerin payına da Körfez'de petro-İslam oligarşilerinin ücretli kölesi olmak düşmüştür.

Kapitalizmin Sürgünleri

Büyük bir göç süreci yaşanmıştır. Hepimiz Filistin göçünü biliriz ama, kimse Mağrip işçi sınıfının Körfez ülkelerine göçü üzerinde veya Batı'ya göçü üzerinde durmaz. Burada muazzam ölçekte ucuza çalışan emek rezervleri oluşmuştur. Bu emek rezervleri, bölgede küreselleşmenin en önemli dayanaklarıdır. Emperyalizm bu bölgede işçi sınıfının direngenliğini kırmada, ulusal kurtuluşçuluğun sosyalizmle buluşmasını engellemede bir yanıyla siyonist yayılmacılığı kullanırken, diğer yanıyla da bu işçi sınıfı direninişinin önünü de emeği kuralsızlaştırmaya tâbi tutarak, esnek çalışma yöntemleriyle budamıştır. Bugün Mısır'ın, Tunus'un, Cezayir'in işçi sınıfının en önde gelen, gerçekten yetişmiş insanları köleci ücretlerle ya Batı'da ya da Körfez ülkelerinde çalışmaktadırlar. Buna beyin göçü deniliyor. Elbette bundan daha ötesi de var. Bu bir politikaya işaret ediyor.

İşgücünün esnekleştirilmesi politikasının orada nasıl ustaca kurgulandığını görüyoruz. Avrupa Birliği ülkelerinin, ticaretlerinde çok büyük fazlalar verdikleri nadir bölgelerden biridir Mağrip. Makas o kadar açılmış vaziyettedir ki, bu ülkelerin ihracatlarının, ithalatlarını karşılama oranları son derece düşüktür. Ne ilginçtir ki, 1990'ların sonu itibariyle Tunus, Mısır ekonomileri, AB tarafından parlayan yıldız olarak gösteriliyordu. Bu nasıl bir parlama ise, Cezayir'in, Tunus'un yaklaşık %40'ı işsiz kalmıştır. Mısır'da bu saçma sapan “2 Dolar” kavramı üzerinde duruluyor ama, mutlak sömürü oranları ve korkunç ölçüde emekçi göçü üzerinde durulmuyor. Halen daha Dünya Bankası'nın yoksulluk ölçütleri üzerinden mesele tartışılmaya çalışılıyor. Bu sözkonusu bulanıklık, yani neo-liberalizme ve emperyalizme direnişin aynı zamanda kapitalizmi kapsaması konusundaki teorik zorunluluk ilişkisi kafalardan çıkarıldığı için, halen daha yoksulluk kıstası üzerinden mesele değerlendirilmeye çalışılıyor. Bu son derece yanlıştır.

“Gizli El”in Şirketleri ve Sivil Toplum Kuruluşları

Bu yanlışlığı en azından şurada görüyoruz: Mısır'da, Tunus'ta ve Cezayir'de bir “Sivil Toplum Kuruluşları” patlaması yaşandı. Tabi bu intifah, yani serbestleştirmeyle birlikte yaşandı. Hepsinde pıtrak gibi STK'lar ortaya çıktı. Bunlar dışarıdan fonlandılar. STK'lar geliştikçe, şirketler dünyası da gelişti. Cezayir'de 1995'ten sonar 40 bin civarında şirket ile 36 bin STK kuruldu. Bu STK'lar ağırlıklı olarak Batı'nın himayesinde ve onlar tarafından fonlanan kuruluşlardı. Aynı süreç Mısır ve Tunus'ta da yaşandı. Bu işçi sınıfının bütün politik sözlüğünü ve gerçekliğini neredeyse görünmez hale getirdi. İşçi sınıfının militanlığının yerini, saçma sapan, bulanık “activist”lik kavramı aldı. Yoksullukla mücadele ise, sınıf mücadelesinin yerine ikâme edildi ve bu bulanıklığın sürdürülmesi noktasında da, açıkçası, İslamcılar'ın önde gelen popüler kanadı, kapitalistlerle Mağrip ülkelerinde işbirliği yaptılar. Onlar açısından önemli olan, özellikle Mısır söz konusu olduğunda; eğer Amerika ile komprador rejimin bekaası adına, diplomatik bir takım alanlarda rolleri olursa, kendileri açısından bu yeterlidir. Ne yazık ki, bu uzun zamandır böyledir. Özellikle Müslüman Kardeşler söz konusu olduğunda, Hasan el-Benna döneminin, İslam'ın “eşitlikçi”, “sosyal adaletçi” yönlerini ön plâna çıkartan ve kapitalizm eleştirisini de baraberinde getiren özelliklerinin artık söz konusu olmadığını görürüz. Müslüman Kardeşler’in bugüne kadar liberal kapitalizme en ufak itirazlarının Mısır'da yükselmediğini görüyoruz. Tıpkı Türkiye'deki İslamcıların kapitalizme karşı en ufak bir eleştirisi -bazı istisnaları, bazı grup inisiyatiflerini, bazı namuslu duran İslâmi şahsiyetleri bir yana bırakarak söylüyorum- nasıl mümkün değilse, aynı durum Mısır, Tunus ve Cezayir açısından da söz konusudur.

Elbette ki, böyle bir tablo beraberinde politik krizi de getirecekti. O politik kriz Memlûk otokrasisinin, Batı tarafından Siyonist sömürgeciliğin askerî stratejik güvencesi biçiminde, o bölgede bir vazgeçilmez dayanak haline getirilmesi ile daha ağdalı yönler kazandı. 1967'de Amerika'nın, İsrail'in ipini çözmesini, 3. Dünya'nın bir bütün olarak emperyalizmin hedefine gelme sürecinin başlangıcı şeklinde değerlendirmek mümkündür. Bugün de öyle bir sürecin içerisindeyiz. 3. Dünya'nın yeniden sömürgeleştirilmesi dalgasında kilit olan alan Mağrip'dir. Çünkü Mağrip'de çok başarılı olduklarını düşünüyorlardı. Bunu hem AB ülkelerinin bu konudaki açıklamalarından, hem de Amerika'nın bu bölgedeki otokratların İsrail'le uyuşmaları noktasındaki teşvikinden ve memnuniyetinden biliyoruz.

Sürecin en karmaşık tarafı, sınıf sözlüğünün bu bölgeden kovulmuş olmasıdır. Son derece kafası karışık bir gençliğin, anti-İsrail söyleminin dışında bugüne kadar liberal kapitalizme net bir eleştirisini görmek mümkün olmamıştır. Sosyalistler ve komünistlerin önde gelenleri, çoğunlukla gönüllü bir sürgünlüğü tercih etmişlerdir. Büyük bir bölümü Batı'ya yerleşmiştir. O noktada iyi örgütlenmiş ve kalıcı bir entellektüel hareket varlığını duyuramamıştır. Mısır söz konusu olduğunda, güçlü bir edebiyat akımı ve bunu destekleyen ticari bir sinemanın varlığına rağmen, yine bu alanda da halkın ızdıraplarına yanıt verecek herhangi bir çıkışla karşılaşmak mümkün olmamıştır.

Oligarşinin Garantörü “Su katılmış” İslam

Çok övündükleri El- Ezher üniversitesine gelince; El-Ezher uleması uzun zamandan beri Memlûk komprador oligarşisinin destekçisi halinde varlığını sürdürmüş ve onlar tarafından modernleştirilmiştir. Yalnız bu öyle bir modernleşme olmuştur ki, aynen kendilerinden önceki Osmanlı ve Memlûk düzenlerinde, o düzeni sürdüren egemen güçlerin adeta dinî kesiminle dindarlık yarışına girmesi gibi bir tablo ortaya çıkmıştır. Otokrat rejimin önde gelenleri ve komprador burjuvazi, meşruiyetini sağlamak için resmi egemen ulemaya, El-Ezher'e sığınmıştır.

Mısır, Tunus, Cezayir ve hattâ Fas dahil olmak üzere tüm İslam ülkeleri bu dramı yaşamıştır. Egemen güçlerle işbirliği içerisinde, onların meşruiyet problemlerini çözmeye yönelik bir programa ve bunun sağladığı imtiyazların bilincine sahip ulema ya da orta seviyede din adamları topluluğu oluşmuştur. Bu topluluklar, burjuvalaşan İslamcı dindarlar kesiminin örgütlülüğüdür. Fakat bunun en yoğun yaşandığı yerlerden biri Mısır’dır tabi. Buna yönelik itirazlar, resmi ulema söylemiyle çatışma anlamında bazen İslâmî hareketlerden gelmiştir. İhvan'dan, Cemaat-i İslamiye'den kısmen bu itirazlar olmuştur ama, sınırlı ölçeklerde kalmıştır. Fakat burada da bir samimiyet bulmak mümkün değildir. Müslüman Kardeşler “radikal İslam'ın tehlikelerini Batı adına ancak biz önleriz ve sistemin meşruiyet krizinin aşılması noktasında bizimle masaya oturmak zorundasınız” gibi bir poltikayı yürütmüşlerdir. Bu pazarlıkçı İslam imgesi, liberal kapitalizmle çatışmaya girmediği ölçüde Batı tarafından desteklenecektir. Fakat bu bölgede isyan ateşinin şu anda bir programa bağlandığı ve bu programın mutlak şekilde Müslüman Kardeşler iktidarıyla sonuçlanacağı anlamına da gelmiyor. Bu son derece düz bir bakış olur.

Çözülen “Ulus-Devlet” Değil Memluk Kompradorluğudur

Her isyanda olduğu gibi bu isyanda da son derece karmaşık, içiçe geçmiş olgular, gerekçeler, nedensellikler bütünlüğü var. Nihayetinde bunu içinden parçalanmış, ayrışmış, atomize olmuş, müthiş ölçekte sınıfsal uçurumların büyüdüğü Arap dünyasının sağlık işareti şeklinde değerlendirmek gerekiyor. Sonuçları büyük olacaktır. Birincisi; artık çok rahat bir biçimde, Körfez'in petro-İslam gerçekliğinde gedikler açılacağını şimdiden sonra tespit etmek mümkündür. Çünkü bu petro-İslam, İslam'ın en büyük düşmanıdır. İslam'ın toplumsal vicdanının ve toplumsal hareket mantığının, emperyalizmin çıkarları adına denetim altına alınmasına içeriden güvence sağlamaktır. Bu noktada sadece soyut bir emperyalizm suçlaması anlam taşımaz. Yerel işbirlikçiler bundan son derece memnunlardır. Kendilerini sanki bir “ulus-devlet”mişler gibi göstermekten de, Mübarek gibileri, Tunus seçkinleri veya Cezayirdekiler çok hoşnutturlar. Fakat bunlarda bağımsızlıkçılığın kırıntısını bile bulmak mümkün değildir. Kurtuluştan sonra ilk yaptıkları iş, işadamları topluluğu olarak kurdukları bankaların başına geçen ulusal kahraman müsveddelerine dönüşmektir. Bu çerçeve içerisinde değerlendirildiğinde, burada çözülmekte olan bir “ulus-devlet değil”, Memlûk kompradorluğudur.

Memlûk kompradorluğuna, utanmaz bir biçimde “ulus-devlet” diyerek sahip çıkanları ve CIA'nin 3. sınıf teknisyeni Soros'un elini arayanları tarih bilincine davet ediyorum. “İsyanlardan isyan beğendirme” gibi bir zorunluluğun Türkiye'de ortaya çıkmış olması çok büyük bir problemdir. Türkiye'nin entellektüel krizinin de, aslında, bir bakıma Ortadoğu'daki entellektüel ve politik krizden bağımsız olmadığının temel göstergelerinden biridir bu durum. Sadece bu durum dahi, Türkiye'deki karışık kafalara oradan yansıyanların yeni bir politik, düşünsel alan açtığının göstergesidir. Burası Ortadoğu'dur. Ortadoğu'yu icat etmişlerdir. Aslında, “Ortadoğu” diye bir bölge, coğrafya, medeniyet alanı yoktur. Ortadoğu emperyalizmin stratejik kavramıdır. İşe bunu reddederek başlamakta yarar var. Ama reddiye de ancak tarih bilinciyle olur.

“Karşı Ayaklanma Doktrini”nin Askeri Medya

Bu noktada medyanın kirli bir sözlük kullanmasına ve bu sözlüğü neo-liberalizmden devşirdiği kavramlara dayandırmasına dikkat çekmekte yarar vardır. Mülksüzleştirilenlerin büyük lüks mağazalarda bir takım mallara el koymasını “yağma” olarak kabul edenleri ve bu “yağma” dilini televizyonlarda her gün bir psikolojik savaş adına kullananları uyarmak gerekiyor. Eğer bu şekilde devam ederlerse, Türkiye'deki medya patronlarının, nasıl büyük ölçekli bir kriminal yapının, kapitalist bir suç örgütünün parçaları olduğuna dair her gün açıklamalarda bulunuruz. “Yağma” kavramını kullananlar, önce dönüp kendi patronlarına bakma yürekliliğini gösterecekler.

İkinci bir nokta ise, Türkiye'de stratejinin kirletilmiş diliyle, açıkçası yoğun bir özenti içerisinde Batı'da kurumlaştırılmış ve adına “beyinsizliğin propagandası”, “beyinsizlik fırtınası” diyebileceğimiz, ne idüğü belirsiz, tarih bilincinden yoksun ve hiç bir değer taşımayan stratejinin sözlüğüyle isyan çözümlenemez. “İnsan hakları doktrini”ne büyük sadakat gösterenlere şunu söylemek istiyorum; isyan en olması gereken insan hakkıdır. Eğer “insan hakları” diye bir kavramlaştırma yapılacaksa, en başa “isyan hakkı”nı yazmakla başlamak gerekiyor. Dolayısıyla, isyanın kendi sözlüğü vardır. İsyana kimse sözlük yakıştırmaya kalkmamalıdır.

Halklarının isyanlarını beğenip, beğenmeme konusunda henüz bir hak da icat edilmiş değildir. Bunun için Soros'u beklesinler. Karşıtlıklarını veya taraftarlıklarını Soros'un o cüceleşmiş varlığı üzerine kuranlar, biraz akıllarını başlarına toplasınlar ve yine tarihe baksınlar. Soros'a bağlı olan ve Soros'un fonladığı “Otpor Gençlik Grubu” bir dönem Lübnan'da isyan çıkarmak üzere gitti. Lübnan'dan canlarını zor kurtararak döndüler. Soros Arap dünyasına giremez. Soros'un hükmedeceği bir alan değil burası. Soroscuların da hükmedeceği bir alan değil. Ne burasının sınıf mücadelelerinin yetkinliğini bilirler, ne ulusal kurtuluşçuluğun buradaki anlamını bilirler, ne de pan-Arapçılığın halen daha orada büyük bir umut olduğunu ve pan-Arapçılığın sosyalizm temelinde bütün bölge ve dünya için umut olduğunu bilirler. Dolayısıyla bu alanda çok fazla kendilerince şüpheler üretmemelerinde fayda vardır.

İsyan Kendi Öznesini Yaratır

Pan-Arapçılığı da bilerek kullanıyorum. Sosyalizm temelinde bütünleşmiş pan-Arapçılığı, sosyalizmle bütünleşmiş pan-Asyacılığın özü olarak, çekirdeği olarak değerlendiriyorum. Bunu emperyalizmin yenilgisinde çok önemli bir aşama olarak değerlendiriyorum. 22 Devlete ayrılmış olan Arap dünyasının bu parçalanmışlıkla varlığını sürdürmesi; petro-İslamın, gerici rejimlerin, İsrail'in varlığının ve dünya para sisteminin garantisidir.

Dolayısıyla, kapitalizmin bir sistem olarak çöküşü, bu 22 Arap devletinin sosyalizm temelinde pan-Arapçı bütünleşmesiyle mümkün olabilecektir. Bu konuda Mısır bir başlangıç noktasıdır. Bu isyan çok küçük görülse dahi, bazıları tarafından en azından pan-Arapçılık anlamında bir mevzilenmedir. Çünkü ilk kez saçma sapan bir kavramla, bir oyuna benzetilme çabaları içinde olanlar var. Son zamanlarda hep oyun teorilerinin kavramlarıyla bir takım yersiz yakıştırmalar yapılıyor. Burada bir domino etkisi yoktur. Burada pan-Arapçılığın yükselişi vardır. Çünkü halklar birbirleriyle, o unuttukları kardeşleşmeyi isyan sözlüğü, isyan ortaklığı ve isyan ruhuyla sağlıyorlar. Benzeri dönemler daha önce de yaşandı. İlk kez yaşanmıyor bu durum. Bunu böyle bilmekte yarar vardır.

Halkların Düşmanı Siyonizm

Türkiye'den belki çok cüretkâr bir biçimde Arap kardeşlerimize naçizhane bir öneride bulunabiliriz. En azından kendi ortak tarihimiz var. Bu tarih Türkiye'deki anti-siyonist mücadelenin 1970'lerde çok köklü mevziler kazanmış olmasıdır. Bu konuda çok özverili mevziler kazanılmış olması ve bunun özellikle Türkiye devrimci hareketi tarafından vuruşarak kazanılmış olması bize bu hakkı sağlıyor. Sosyalizm temelinde bir pan-Arapçılığı ve Arap bölünmüşlüğünün ortadan kaldırılmasını, Körfez'deki petro-İslam oligarşilerine son verilmesini, bunların tüm mülklerine Arap emekçi halkları tarafından el konulmasını bir program netliği içerisinde savunmalıyız.

Çünkü burada İsrail tek başına değildir. İsrail burada ittifak zeminine oturuyor. İsrail’in en büyük müttefikleri; Suudi Arabistan, Körfez'de bulunan petro-İslam oligarşileri ve düne kadar Mağrip'deki Memlûk kompradorları ile Türkiye’nin “Birleşik Devlet” olma dinamiğidir. Bu tablo, İsrail’e bu imkânları sağlıyordu. Bu noktada halkların isyanı önemli bir gedik açmıştır ama, bu daha ileriye götürülmelidir. Şu mantıkla götürülmelidir: kapitalizmin en uç noktadaki ideolojilerinden başlıcası siyonizmdir. Siyonizm’in, kapitalizm içerisine yerleşik olduğunu değerlendirmek ve anti-siyonist bir mücadelenin, ancak, anti-kapitalist bir nitelik taşırsa sonuca ulaşabileceğini görmek gerekiyor. Bu bakımdan, sahte anti-siyonizm oyunlarını tespit etmek gerekiyor. Bu hem Türkiye'deki, hem bütün Arap dünyasındaki ülkelerdeki ve özellikle de müslüman hareketler açısından geçerlilik taşıyor.

Dünya para sistemi, hammadde kaynaklarına el koyma, hammadde kaynakları üzerinden yapılan finansal spekülasyonu küreselleşme ideolojisinin mutlaklığıyla yutturmanın araçları vardır. Bu anlamda ideolojik mevzi kazanma, bu muazzam ölçekteki kaynaklara el koymanın getirdiği sosyal rantı, emperyalist ülkelerin kendi merkezlerindeki sınıfları yatıştırmada bir araç olarak kullanmasının da araçları vardır. Amerika'nın açık finansmanını petrol ve doğalgaz yatakları üzerindeki askerî şiddetine dayandırması, bu anlamda Ortadoğu'da yardımcı güçler bulması bu araçların varlığıyla ilgilidir. Bu araçların bütünlüğü İsrail’dir. Bunların hepsi, siyonist varlığın o bölgedeki askerî hakimiyetiyle ve gücüyle mümkündür. Kapitalizmin emperyalist bir sistem olarak yaşayabilmesini sağlayan ana kaynaklar üzerindeki denetimi, Arap dünyasının parçalanmışlığıyla mümkün olmuştur.

“Öteki”leştirme Sınıfsaldır

Bu parçalanmışlık, dünya ölçeğinin faaliyetleriyle mümkündür. Ancak bu konuda henüz daha İslâmi kesimlerde siyonizm ile kapitalizm arasındaki bu kopmaz ilişkiye dair bir açıklığı görmek mümkün olmuyor. Üstelik de kapitalizm dışlayıcıdır. Özü itibariyle bu dışlayıcılık, kâr temelinde müthiş bir totalitarizmi getirir. Bu içsel mantık, yani bu dışlayıcı mantık, yani bu temeldeki müthiş kâr ölçütü, bunun kapitalizmin özü olmasının beraberinde getirdiği totalitarizm olgusu, asla ve katiyyen sistematik bir biçimde kendi dışında yer alan hiç bir kültürel kimliğe, hiçbir politik akıma, hiç bir dine, hiç bir metafizik düşünceye yaşam hakkı tanımaz. Bir biçimde onu ehlileştirmeye, değiştirmeye, içine sızmaya, dönüştürmeye ve bu kâr değirmenlerinde öğütmeye yönelik muazzam ölçekte baskıcı bir strateji uygular. Bunun adı “öteki”leştirmedir. Kapitalizm “öteki”leştiricidir. Kapitalizmin “öteki”leştiriciliğinin en önemli sembolü emekçi sınıfların varlığıdır. Yoksa burada sözü edildiği gibi, kültürel kimliklerin kendi iç dinamiklerine dayalı bir dışlayıcılık da yoktur.

Peki bu dışlayıcılık ve kapitalizmin totaliter niteliği konusunda bugüne kadar Mağrib aydınları, yani İslamcı kesimler ya da Türkiye'den veya Maşrık'tan herhangi bir ses çıkmış mıdır? Bu konuya dair nasıl bir açıklık gördük? Hiç bir açıklık görmedik. Görülüyor ki, serbest pazar tanrısına ve bu şeytani kâr değirmenlerine biat etmiş bir yapıyla karşı karşıya kalıyoruz. Bunun ağırlığını hafifletmek ve kendi meşruiyetlerini korumak adına, sahte anti-siyonizm üzerinden kendilerince bir ideoloji geliştiriyorlar. Ama neo-liberal yeni sömürgecilik söz konusu olduğunda, net bir duruş sergilemiyorlar. Bu duruşu kendi ülkelerinde de sergilemiyorlar. Şimdi bir muazzam isyan hareketi var ve bu isyan hareketinin içinde, dışında gözlemci olarak veya aktif mücadele hattında da sergilemiyorlar. Bu bir eksiklik olmaktan öte, giderek bir ideolojik reddiyeye dönüşür ve bu reddiyeden de, açıkçası, İslam'ın öz nitelikleri payını almış oluyor. Burada dışlanan doğrudan doğruya İslam oluyor. Özellikle de teolojik yönüyle İslam oluyor. Ön plana çıkartılan ve Batı tarafından etiketlenen “politik-islam” yaklaşımı ise egemenlik sistemlerinin ekonomik yönünün ve o ekonomik yönün “gizli el”inin örtülmesini beraberinde getiriyor.

Çözülen Direnme Odakları

Egemenlik ilahiyatlarına biat etmiş bir yapılanma içerisinde olan Müslüman Kardeşler'in önemli bir kesiminin veya diğer İslami hareketlerin duruşlarında çok ciddi bir çarpıklık var. Ben burada istisnaları bir kenara koyarak ana akımdan söz ediyorum. Buna Türkiye'dekileri de dâhil etmek gerekiyor. Mesele bu çarpıklık temelinde değerlendirilirse, bu isyanın hangi mecralara saptırılabileceğine dair öngörüler ortaya konulabilir. Ama, yine de şu anda yapılmaması gereken bir şey bu. Biz elbette ki burada medya diliyle meseleyi değerlendiremeyiz. İsyanın kendi sözlüğü vardır. O çerçeve içerisinde kalmak durumundayız.

Tarihsel İslam üzerinde çok büyük bir birikim ve medeniyet olarak elbette devrimciler tartışmaya da girerler. Bu konuda onların bazı önermelerde bulunmaları en meşru haklarıdır. Özellikle de Ortadoğu söz konusu olduğunda. Bu ayrım da önemlidir. Bu ayrımı da açıkçası bize dayattılar. Teolojik-İslam söz konusu olduğunda, elbette dindar insanların inançlarına bir saygısızlık yapılması söz konusu değildir. Ama, politik-islam, neo-liberal ideolojiyi meşrulaştırdıkça, kapitalizmle bütünleştikçe, serbest piyasacılığı hiç bir şekilde karşısına almadıkça ve bunu bir temel insan hakkının parçası olarak gördükçe mücadele edilecektir.

Nasıl bir mücadeledir bu? Koordinatı bellidir. Açıkçası sistemin kanalları içerisinde akıp gitmekte olan bir politik-İslam ile bazı çelişkilerin olması doğaldır. Buradaki temel ölçüt, politikleşmiş İslam'ın dünya egemenlik sistemiyle bağlantısı üzerinden değerlendirilmesidir. Yoksa ezilenlerin müstekbirinin, yoksulların inançlarına saygısızlığın, devrimcilerin tavrı olması mümkün değildir. Bu sadece Mısır'ın önümüze getirdiği bir problematik değildir. Genelde Ortadoğu açısından böyle değerlendirilmelidir.

Kapitalizmin Kaosuna Karşı Düzenli İsyan

İsyanın Mısır'da ortaya çıkan kaos olarak değerlendirilmesi, açıkçası, tarihe karşı en büyük ahlaksızlıklardan birisidir. Bunu böyle yorumlamak, kapitalizmin anarşik yapısı ve dışlayıcılığı içerisinde, mutlak totalitarizminin getirdiği yabancılaşma ve parçalanma içerisinde anarşik olan ve bir kaosu sürekli hale getiren kapitalizmdir. Kapitalizmin bu kaosu, insanı koparılmışlığa (yabancılaşmaya) dönüştürmesiyle belirsizliğe sürüklemiştir. İsyan düzenliliktir. İsyan insan ruhunun, toplumsal vicdanın, toplumsal harekete bağlanan beşeri gücün ve bu potansiyelin kendini yeniden varetmesi anlamında bir tavır alışıdır. Kapitalizmin dayattığı yabancılaşmaya ve parçalanmaya getirdiği bir meydan okuyuştur. Bu meydan okuyuşun illaki şu ya da bu ideoloji çerçevesinde değerlendirilmesi çok fazla anlam taşımaz. Aslolan isyanın ve hareketin “kendiliğinden özne” niteliğidir ve tarihin akışı içerisindeki konumudur. Böyle bakıldığında isyan ve devrim en büyük düzenliliktir. İnsan aklının, insan ruhunun en büyük düzenliliğidir.

Sokağa çıkan insanlara kılık durumundan dolayı “baldırı çıplaklar” diyenler, aslında, bir aşağılamadan söz etmiyorlar, bir tespitten yola çıkıyorlar. Doğrusu da budur. Evet, Fransız İhtilali'nin donsuzları ve tüm ihtilallerin, isyanların, devrimlerin temel bölümü “baldırı çıplak” denilenlerdir. Dünyada birleşik, mücadeleci, örgütlü bir halk kadar büyük bir güzellik yoktur. Bu çerçeve içerisinde değerlendirildiğinde, kapitalizmin anarşik yapısını ve kaosunu gizleme adına, medyanın psikolojik savaşıyla bir kaos tanımlamasının yapılması, açıkçası, tarihe karşı saygısız olmanın ötesinde gayri ahlâki, kapitalizmin gönüllü savunuculuğudur.

“Küresel Köy”de Yöresel Çılgınlık

Dünya küresel bir köy değildir. Dünya, kapitalizmin insanları atomize ettiği, parçaladığı, küçük kimlik kompartımanlarına tıktığı bir toplu delirme çağı içerisindedir. Küreselleşme, küresel bir köy yaratmamıştır. Küreselleşme, İslamiyet başta olmak üzere bütün önemli dinlerin, metafiziklerin vicdanlardan kovulmasını, o vicdanların içerisine tefeciliğin, faizin, paranın, serbest piyasanın, tüketim canavarlığının girmesini sağlamıştır. Bu Mağrip'de de böyledir, Maşrık'ta da böyledir, Türkiye'de de böyledir.

“Yeni Sömürgecilik”in Yeniden Sömürgeleştirmesi

Bu çerçeveden bakıldığında, iflas etmekte olan neo-liberalizmin yapısal uyum programlarıdır. Yapısal uyum programları, insanın uyumsuzluğu anlamına gelir. Cezayir, Tunus, Fas, Mısır'da ve Türkiye'de de Kemal Derviş'in etiketiyle uygulanan model, 30 yıldan beridir gündemdedir. Buralarda paralel devletler oluşmuştur. Yapısal uyum programları buralara dayatılmıştır. Bu yeni sömürgeciliğin yeniden sömürgeleştirmesidir. Net bir biçimde Mağrip'in ikinci defa sömürgeleştirilme dalgasıdır. Açıkçası, bu bölge bir tüketim pazarı haline getirilmiştir ve insanlar tüketim canavarına dönüştürülmüştür. Medya aynen Türkiye'de olduğu gibi mülk sahibi sınıfların elinde bir oyuncağa dönüştürülmüştür.

Mısır özelinde de bu geçerlidir. Özelleştirme tam bir yağma şeklinde uygulanmıştır. Yapısal uyum programları neticesinde buralara IMF'den, Dünya Bankası'ndan büyük övgüler gelmiştir. Bu Türkiye'de de böyle olmuştur. Kalkıp da, bu ülkelerin başlarında bulunan otokratlardan dolayı, “küresel köy”ün dışında kaldıklarını iddia etmek, sadece mizah olabilir. Hiç bir politik ve anlamlı bir değer taşımaz. Türkiye'ye dönüp baktığımız zaman da bu politikanın ve ideolojinin saçılmış bir vaziyette uygulandığını, ama fazladan burada bir sandık demokrasisi olduğunu görüyoruz. Sandık demokrasisinin içine tıkılan kitleler, aslında, neo-liberal tek bir programın çok partili bir görüntüsüyle sermaye diktatörlüğünün ökçesindedirler Buna bir bakıma aynı mal, farklı markalar demokrasisi de diyebiliriz. Bu bakımdan Mısır'dan, Tunus'tan, Cezayir'den veya Mağrip'den, Maşrık'dan, Körfez'deki sahtekâr petro-İslam finans oligarşilerinden Türkiye'yi ayıran ölçüt, sandık ve seçim demokrasisinin olmasıdır. Türkiye'de halk her 4 yılda bir sandığa gider.

“Yeni Sömürgecilik”in Katedrallerindeki “Demokrasi” Tacirleri

Finans, sermaye diktatörlüğünün uygun gördüğü neo-liberal programı sadakatle uygulayacak kadroların hangileri olduğuna karar verir. Böyle değerlendirildiğinde de bundan başka demokrasi dünya üzerinde bulunmamaktadır. Halklar kâr değirmenlerinde öğütülmektedir. Bu çerçeve içerisinde “öz demokrasi”, “hakiki demokrasi” gibi saçma sapan kavramlar üzerinden ölçütler icat etmenin de çok fazla anlamı yoktur. Bu isyan elbette ki, dipte büyük bir dalgayı beslemiştir. Elbette halklara büyük mevzi kazandırmıştır. Burada yapılması gereken, Türkiye'deki sistem tarafından etiketlenmiş ve bir mübadele değerine dönüştürülmüş, o mübadele değeri çerçevesi içerisine alınıp, satılan mal haline getirilmiş akademik topluluğun ortaya sürdüğü görüşlerin hiç bir kıymeti yoktur. Çünkü onların devrimi, isyanı ve bunun temellerini algılamaları düşünülemez. Kendileri uzun yıllardan beridir akademik çerçeve içerisinde sermayenin kendilerine sunduğu olanaklardan yararlanan ayrıcalıklı bir zümreye dönüşmüşlerdir. Bunlar yeni sömürgeciliğin katedralleridir. Bu katedraller, Türkiye'de olduğu gibi Mısır ve diğerlerinde de mevcutturlar.

Mısır'ın en büyük kanayan yaralarından birisi eğitimin özelleştirilmesidir. Kamusal eğitimin sonunun getirilmesidir. Böyle bakıldığında pek çok ortak noktayı görmek mümkün oluyor. En önemli ortak noktalardan biri, Türkiye'de hakkını arayan gençliğin, emekçilerin, sermaye diktatörlüğünün ökçesinin altında ezilmesidir. Bunun aracının kimler olduğu konusu ayrıdır. Ama, bu araçlar kullanıldığı zaman, kendini İslamcı sayanların herhangi bir vicdani sorumluluk duymadıkları da bir gerçekliktir. Çünkü bu vicdani sorumluluk, onları kapitalizmin totaliter dışlayıcılığıyla karşı karşıya getirir. Fakat, ne yazık ki, onlar kapitalizmi “insan hakları”, demokrasi ve serbest piyasa koordinatına yerleştirmişlerdir. İslam'ı da bu koordinat içine dahil etmişlerdir. Böyle değerlendirildiğinde, Türkiye'deki bir takım İslamcı cenahlardan gelen abuk subuk çağrıların veya bu anlamdaki tariflerin çok da fazla değeri yoktur. Ama bir kez daha istisna olan grupları ayırarak söylüyorum.

Yeni Bir Sivil Toplum Modeli: Amerikan Cemaatçiliği

Amerikan cemaatçiliği, “demokrasi” adı altında şu anda bütün İslam ülkelerinde bir ideal halinde yayılmaktadır. Cemaatçilik bir kimlikçiliğe dönüşmüş vaziyettedir. Amerikan cemaatçiliği dünyanın en gerici, dinci ve kapitalizme en fazla biat etmiş olan yapılanmasıdır. Bunun model olarak alındığını ve özellikle de Mısır’da iyice oturtulduğunu görebilmekteyiz. Türkiye, Mısır'dan daha önce ve daha yoğun bir şekilde bu yapıya dahil olmuştur. “1. Soğuk Savaş İslamı”nı, “2. Soğuk Savaş İslamı”na dönüştürme başarısını göstermiş ve hatta bunu sıcak savaşa da dönüştürerek, NATO operasyonlarıyla beğenmediği “radikal İslam”ı ezmek üzere harekete de geçmiştir. Bu ülkelerdeki tatlı su islamcıları, emperyalizmin çizdiği doğrultuda radikal olarak görülen ve özellikle de yoksul sınıflara dayalı olan İslami hareketleri, nasıl ehlileştireceklerini ve nasıl ezeceklerini göstermek için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Mısır'da bir süre sonra böyle bir hesaplaşma da olacaktır.

İsyanla Örülen Duvarlar

Bu isyan dalgası, petrol kaynaklarının muazzam ölçekte bulunduğu ve Amerika'nın dev bir askerî sığınak yaptığı Körfez'deki etkileridir. Adına devlet denilemeyecek Körfez'deki petro-İslam yapılanmaları, gangaster şebekeleri halinde örgütlenmiş finans oligarşileridir. Bunların burada etkileri derin olacaktır. Bunun dünya para sistemi açısından da bir takım sonuçlarını değerlendireceğiz. Kuveyt ve Suudi Arabistan başta olmak üzere, Amerika'nın açık işgali altında bulunan ülkeler, daha sonra bu sarsıntıyı hissedeceklerdir. Çünkü, orada aynı zamanda “göçmen işçi” adı altında, yüzbinlerce müslüman, köle koşullarında yaşamaya çalışmaktadır. Bu dalga mutlak surette Fransa'da, Almanya'da ve milyonlarca müslümanın yaşadığı Avrupa'nın çeşitli yerlerinde, dipten gelen bir dalga şeklinde açığa çıkacaktır. Doğu'nun ayağa kalkması yavaş yavaş ve çok hızlı olmadan zaman içinde varlığını hissettirecektir. İsyan ve devrim Doğu'dan gelecektir. Bunu akılda tutmak gerekiyor.

Doğu'yu onlar yarattılar. Doğu kendi kendini varetmedi. Sömürgeleştirmeyle ve onu takip eden “yeni sömürgecilik” ile Doğu'yu yarattılar. Ardından da oryantalist etiketlerle meşrulaştırdılar. Bu oryantalist etiketlere, ne yazık ki, soldan da itiraz görülmüyor. İlk anda büyük şaşkınlıklar oldu. Kâdir-i mutlak olan Amerika'nın veya emperyalizmin her zamanki gibi bir oyunu, komplosu olduğu söylendi bu halk isyanının. Hiç bir biçimde tarihsel, politik, ekonomik, ideolojik gerçeklikler tarafından doğrulanmıyor. Burada iflas eden, aynı zamanda, Avrupa Birliği'nin muazzam ölçekte sömürüsü ve neo-liberal kuşatmasıdır. Bunu tekrar tekrar vurgulamakta yarar var. Bu sinsi Avrupa emperyalizmi, şu anda sahnede görülmüyor ama, tekrar rakamlara bakmakta, aritmetiğe dönmekte yarar var. İsyanın aynı zamanda kendi aritmetiği de var. İnsanlar zahmet edip bu rakamlara bakmalıdırlar. 400 milyonluk Arap dünyası -ki giderek 500 milyona ulaşıyor- nüfusunun büyük bir bölümü, yani %70'i 15-24 yaş arasındadır. Müthiş bir gençlikten söz ediyoruz. Bunu da göz önünde bulundurmak gerekiyor.

Sahneye Şiddet Çıkacak

Önümüzdeki süreçte, dünyada malî oligarşinin sıkışması, kapitalist genişlemenin ve kapitalizmin kâr düşüşü yasasının demir cenderesi, bu malî genişlemenin artık yavaş yavaş kendi mezarını kazacak boyutlara gelmesi, bir takım askerî harekatlerı gündeme getirecektir. Çok yoğun bir askerî hareketlenme orta vadede başımıza gelecek. Yine burada söz konusu olan Ortadoğu'dur. Sahne Ortadoğu'dur. Bu konuda hazırlıklı olmak gerekiyor. İç savaşlar ve bunu takip eden bölgesel savaşlar gündemdedir. Çünkü, kaynakların askerî şiddetle kontrolü konusunda emperyalistler arasında bir takım çelişkiler yavaş yavaş uç vermeye başlayacaktır. Malî genişlemelerin sonu her zaman için hammadde kaynakları üzerinde kontrol ve bu kontrolün giderek spekülasyona dönüşüm mekanizmalarını kurmak için şiddet uygulanmasından geçer. Şiddet, iç ve dış savaşlarla mümkündür. Ortadoğu'da zaten bir yığınak var ve Amerika özellikle Körfez'e bu yığınağı daha da güçlendirerek yerleştirecektir. Ama, Mısır'dan, Tunus'tan, diğerlerinden ders çıkardılar. “Karşı Ayaklanma Doktrini”ni, özellikle Türkiye başta olmak üzere bu bölgede çok daha donanımlı biçimde uygulamaya koyacaklar. Bu anlamda, Türk ordusunun Mısır'a örnek gösterilmesini çok iyi kavramak gerekiyor. Türkiye'de yaşanan dönüşümlerin “Karşı Ayaklanma Doktrini” ile bağlantısını çok iyi algılamak gerekiyor. Aksi takdirde “Karşı Ayaklanma Doktrini” bizi çok hazırlıksız yakalayacak. Tıpkı bugün Tahrir Meydanı'ndaki insanları, rejime bağlı kontrgerilla birliklerinin kuşatması ve büyük bir şiddetle saldırmaları gibi. Bunlara çok dikkat etmek gerekiyor. Mısır'da “Karşı Ayaklanma Doktrini” bu ölçekler içerisinde uygulanıyor. 8 Gün süren müthiş bir halk isyanını bu şekilde yıpratabiliyorlarsa, burada bizim açımızdan çok ciddi çıkartılacak dersler var demektir.

İsyan Bir Okuldur

İsyan önümüze muazzam ölçekte bir alan açtı. Özellikle internette yayılan görüşlerden Türkiye'de toplumsal muhalefetin entellektüel krizi, psişik sefaleti, zihinsel yorgunluğu ortaya çıkmış oldu. Hiç bir yararı olmasa bile bu bizim açımızdan önemlidir. Herhangi bir tarihsel olguyu, sınıfsal, ekonomik, politik, kültürel, ideolojik yönleriyle değerlendirmek konusundaki tembellik ve acizliğin ortaya çıkardığı tablo bile kendi başına bir kazanımdır. Çünkü, en azından gündemde Ortadoğu var. Bunun bize açtığı muazzam ölçekte entellektüel ve politik tartışma, bu tartışmalardan sonuç çıkarma, bunları teorize etme, bunları pratiğe geçirme olanağı var.

Emperyalizm, Ortadoğu'yu, Latin Amerikalılaştırmak için muazzam ölçeklerde güç uyguladı. Ama, bunun sökmediğini gördük. Büyük sosyal devrimler ve patlamalar beraberinde Ortadoğu'nun dipdiri, canlı olduğunu gösterdi. Demek ki, rüzgâr Latin Amerika'da esmiyor sadece. Aynı zamanda buradan da esiyor. Bunu önemsemek, buradaki kitleselliğe dikkat etmek gerekiyor. Bu aynı zamanda, neo-liberal ideolojinin, Latin Amerikalılaştırılmış şiddetinin, Memlûk kompradorluğuyla buluşmasının bölgede sökmediğini gösteriyor.

Bizim açımızdan problem olacak noktalardan biri de, aynı Memlûkleşmenin giderek Türkiye açısından da, egemenlik sistemi içerisindeki her politik grup bakımından genel geçer bir doğruya dönüşmesidir. İsyan hepimizi hazırlıksız yakalamıştır. Ortadoğu konusunda hepimizde oryantalist kibirin izleri bulunmaktadır. Meseleleri hep Batı merkezli bir yaklaşımla ele almak, oryantalistliği, devrimciliğin içerisine taşıyarak “eğer burada bir devrim veya isyan olacaksa, bunu ancak kâdir-i mutlak Amerika veya emperyalizm yapar” sapkınlığına kadar bizi sürüklemiştir. Hatta burada Soros'un elini bile arayanlar olmuştur. Soros onlara hayırlı olsun. Dünyayı Soros’suz algılayamıyorlar. Bütün halk isyanları için, neredeyse devrim ve isyan noterliği kuracaklar. Buradan temiz kâğıdı dağıtacaklar. Globaliter Türkiye’nin yeni ihraç metaası olan “Karşı Ayaklanmacı” ve Soros etiketli demokrasiyi, Arap halklarının şiddetle reddetmesi, kurtuluşlarının başlangıcıdır.

Kaynak: http://www.mizikacilar.com/HaberDetay.aspx?ID=716

Batıcı Diktatör Hüsnü Lâz'ın kaynanası gibi direniyor ama...
Oğuz Gürses
11.02.2011



Fıkra malûm:

Temel üstü başı kanrevan kahvehaneden içeri girmiş...

“N’oldi ula?” demişler...

“Yok bişey yav” demiş... “Bizim kaynanayı gömdük de oradan geliyrum...”

“Başın sağlsun da... Peki üstün başın niçün kanrevandur?” demişler..

“Merhume gömülmemek içün çok direndu da” demiş...

Batıcı diktatör Hüsnü Mübarek de öyle...

Bu gece herkes nefesini tuttu bekliyor...

En çok da Tahrir Meydanı’ndaki arslan yürekli Mısırlı gençler...

Batıcı diktatör Hüsnü televizyona çıkıp; “Hadi bana eyvallah, ben sizlerden çaldığım yüz milyar dolar civarındaki paraları yemeye gidiyorum, siz ne isterseniz onu yapın Mısır sizlere emanet” diyeceğini sanıyordu...

Çıktı televizyona yüzsüz/Hırsız/arsız/kaatil/işkenceci diktatör, orta sahada uzun uzun top çevirdikten, bir yığın ipe sapa gelmez sözler söyledikten sonra:

“Eylül’e kadar tepenizdeyim şunun şurasında Eylül’e kaç ay kalmış, üç beş ay için birbirimizi kırmayalım” la noktayı koydu...

Bunda Mısır isyanının en örgütlü gücü olan İhvan-ı Müslimin’in, bizdeki Millî Görüş geleneğine benzer tarzda, uzlamacı, sinsi, arkadan dolaşmacı, ilk uzatılan koltuğa kolayca oturuveren “ılımlı/pasivist/fırsatçı” tavırlarının da rolünü es geçmek olmaz...

Halk her şeyi göze alıp meydanları doldurmuş, Bunlar batıcı Diktatör’ün kendi isteğiyle koltuğunu terketmesini bekliyor...

Çok beklersiniz...

Ama haftalardır meydanları doldururak Batıcı Diktatör ve avanesinin iktidarına son vermek istiyen kalabalıklar, bu işin meydanları doldurup sadece slogan atmakla mümkün olmayacağını bu akşam net olarak algılamış olmalılar...

Algıladılarsa yarın Mısır’da başka bir gün olacak demektir...

Kazmayı küreği kapan, molotofu, tüfeği, tabancayı yüklenen, Mısır’ın arslan yürekli gençleri Diktatör’üm anlayacağı diden konuşmaya başlarlarsa...

İhvan’ın bu mıymıntılığını çiğneyip geçebilirlerse...

Hele onlara bir tank bölüğü, bir istihkâm taburu, bir kaç özel harekat timi de katılırsa...

İşte o zaman ve ancak o zaman, bu Batıcı Hain ve avanesi buldukları ilk hava- kara-deniz aracına atlayarak arkalarına bakmadan sıvışırlar...

Aslında bu şerefsizlerin sıvışmalarına da izin vermemek lâzım ama...

Kısmet artık...

Haaa...

İşler bu hale evrilmez de, kitlenin enerjisi meydanlarda slogan attırılarak tüketilirse...

Bundan en büyük zararı İhvan-ı Müslimin’in lider kadrosu görür...

CIA ve MOSSAD desteğini arkasına alan Mısır İstihbaratı, İhvan’ın içindeki ajan ve işbirlikçiler haricindeki lider ve potansiyel lider kadroyu kolayca ortadan kaldırır...

Meydanlardaki kitle yorulur, devrimci enerjisini tüketir ve derin bir hayâl kırıklığı içinde evlerine döner...

Batıcı Diktatörse, bugün bol keseden verdiği bütün sözlerini unutup kaldığı yerden haksızlık, hırsızlık, uğursuzluk ve cinayetlerine devam eder...

Umarım Mısır’ın bu güzel gençlerinin başlattıkları bu güzel isyan aynı güzellikteki bir devrimle sonuçlanır...

Batıcı Diktatör ve avanesi bir türlü ayrılmak istemedikleri Mısır topraklarına gömülürerek bierer ibret abidesi halinde kıyamete kadar orada kalırlar...

Bu ara...

Mısır’ın arslan yürekli gençlerinin üstleri başları bizim Temel gibi kan revan içinde kalabilir ama olsun...

O da her devrimin şanındandır...

Kaynak: http://www.millibirlikruhu.blogspot.com/

Ömer Altaş
Tunuslu Muhammed'e Ağıt
8 Şubat 2011

Bu dizeler, Tunus'ta ve Mısır'da on yıllardır süren zulüm düzenine karşı gerçekleşen meşru halk ayaklanmasına ithaf edilmiştir. Her zaman olduğu gibi ateş düştüğü yeri yakacak, Tunuslu anne, acısını küçük evinde torununun ışık saçan gözlerine bakarak ve oğlunun izini onda arayarak dindirmeye çalışacaktır. Sanıyoruz, dünyanın dört bir yanındaki annelerin benzer acılarla yanan yürekleri daha güzel bir geleceğin oluşumunu hazırlamaktadır.

MUHAMMED

Karanlığa ve yalnızlığa
Haykırıyor bir devrimci Tunus’ta
‘Sokağa çıkma yasağı var ‘
Güvercinler uçmuyor semada
Gözlerini gördüm, bulvarda
Bir tank saçağı altında
Kabına sığmıyor artık yürek
Sura üfleniyor her yerde
Mezar Taşları Senfonisi
Sloganı isyanın
Issız loş sokakların cansız çeperinde
Gözü kara sade bir halk
Patlıyor El-Cezire ekranına Tunus’ta
‘Doymadınız mı ilahlar!’
Bulvarda göz alıyor inancın alevi
Zehirli gaz oluyor zulme
Kutlu direniş halka
Serin kaldırım taşlarını teslim alıyor önce
Olduğum yere çakılıyorum öylece
Çok uzaklardaki bu gücün adı ne?
Herkes bağırır bir yerde
Holiganı, şarkıcısı, balıkçısı
Çocuğu, genci, yaşlısı
Bu mühendis bir başka,
‘ Muhammed Boazizi! ’
İçine haykırdığı azim ses
Yanarken bile haysiyet için
Var olarak yok edemediği zulmü
Yok olarak yok etmek için!
Kav benzini tutuşturdu
Benzin her şeyini Muhammed’in
Kirpiklerini aldı önce alevler
Aşk olsun!
Nasıl oldu bağırmadın Muhammed!
Girmesin istedin kayıtlara
Olmasın adi bir vaka.
Tek başına onurdun
Yanmış gözlerinde bile okunan
On yılların köle düzeni de
Yanabilir miydi cebindeki son kuruşun üzerinde?
Büyük insan Muhammed!
Aşıktın yaşamaya işte ispatı
Aşıktın, yavrunun baba deyişine
Annene, mahallene, halkına.
Hiç gamlanmadı Muhammed
Melekler getirdi kulağına
İlanını annesinin yeryüzüne
‘Oğlumun yaptığı ile gurur duyuyorum’
Sessizdi sesi
Hangi ruh acır da bağırmaz
Şahitlik ettiğinde şehit
Vicdanının sesine
Muhammed’in sesi
Halkına rahmet
Muhammed’in sesi
Halkalara rahmet
Ey uğruna ölecek hiçbir şeyi kalmayan dünya!
Sana uyan ulemanın elleri kurusun!
Muhammed’in devrimine
İnancı kalkan yapan
Kıyamı küçük gösteren fetvayla
Kendi onurunu yakan
Köle düzenleri sürsün diye.
Gözlerini kapamadı önceden
Tanığıydı Muhammed
Vicdan Allahın istiaresi
Gündüzlerin istiharesi
Aklın kalbin vahyin menzili
Dirilişin sabahında
Milyonlar indi Burgiba Bulvarı’na Tunus’un
Milyonlar indi Özgürlük Meydanı’na Mısır’ın
Ne demek istedi o vicdan bize?
Hepimizin sözü yerine
Duymak istediler tükendiği yerde
Kulak kabarttılar ölümcül, sessizce
Aynı anda irkildi milyonlar
Saf tuttu Boazizi’ler aniden
Mabedine karşı Firavunlar’ın
Hepsinin dudakları aynı açıldı
Girdi demek her bedenin içine
Muhammed’in ruhu
Titreten bir sesin aksi semada
‘Yaşasın Tunus Yaşasın Mısır
Yok Olsun Zulüm Kahrolsun Zalimler!’

Haber10

Yemen'de çatışma
13 Şubat 2011

Yemen'in başkenti Sana'da, Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih'i protesto eden göstericilerle polis arasında çatışma çıktı.
Yemen'de siyasi reform talebiyle düzenlenen hükümet karşıtı gösterilerin 3. gününde, çoğu üniversite öğrencilerinden oluşan binlerce protestocu başkent Sana'daki ana meydana girmek istedi.
Polisin müdahale ederek göstericilerin ana meydana girmesini engellediğini belirten görgü tanıkları, çıkan çatışmaların ardından çok sayıda eylemcinin yaralandığını ve 23 kişinin tutuklandığını kaydetti. haber10

Cezayir de karıştı
12 Şubat 2011
Tunus ve Mısır'ın ardından Cezayir de karıştı. Başkent Cezayir'de bugün binlerce kişi yönetimi protesto etti.

Cezayir'in başkentinde bugün binlerce kişi, resmi olarak gösterilerin yakalanması rağmen sokaklara döküldü. Mısır'da 18. gün devlet başkanını deviren gösterilerin ardından toplanan binlerce Cezayirli, ülkede reform ve devlet başkanının gitmesini talep ediyor.

Gösterinin organizatörleri başkentin merkezine yaklaşık 10 bin göstericinin toplandığını açıklarken, polisin sokaklarda protestocuları engellemeye çalışıyor. Polisin bazı göstericileri gözaltına aldığı belirtiliyor.

Göstericiler, 'Polis devletine hayır' ve 'Buteflika dışarı' sloganları atarken, 1999'dan bu yanan ülkeyi yöneten Cezayir Devlet Başkanı Abdülaziz Buteflika'nın gitmesini talep etti. haber10

Ürdün'de bu kez Bedeviler yürüdü
15 Şubat 2011
Ürdün'de, devletten topraklarını geri vermesini isteyen Bedeviler gösteri yaptı. Ürdün resmi ajansı, yüzlerce Bedevi'nin başkent Amman'ın güneyindeki anayolu kapattığını duyurdu

Polis, gösterilerde çatışma çıkmadığını belirtti.

Beni Sahr aşiretinin sözcüsü Fares El Fayez ise uluslararası havaalanının yakınında bulunan Cizze bölgesindeki tartışmalı çiftlik arazilerinin Beni Sahr aşiretine ait olduğunu söyledi.

Hükümet, Beni Sahr ve diğer aşiretlerden son otuz yılda alınan toprakların devletin malı olduğunda ısrar ediyor.

Ürdün hükümeti, dün, benzer taleplerde bulunan bir başka Bedevi aşiretine, topraklarını iade etme sözü vermişti. haber10

18 Şubat 2011
Libya, Bahreyn ve Yemen de karıştı, Libya'da en az 14 ölü...



Libya'da Muammer Kaddafi yönetiminin uzun iktidarına karşı çıkan protestocuların dört kentte sokağa döküldüğü, çatışmalarda en az 14 kişinin öldüğü belirtiliyor.

İsviçre'de oturan Libya Hakikat ve Adalet Komisyonu başkanı Fethi El Verfali, dün gece Beyide'de 11 protestocunun öldüğünü, çok sayıda protestocunun da yaralandığını söyledi. Verfali, bugün Zentana kentinde iki, Ricban'da ise bir protestocunun öldüğünü bildirdi. Verfali'nin yayımnladığı bir video kasette, Zentana'da göstericilerin "Kahrolsun Kaddafi. Kahrolsun rejim" yazılı pankart taşıdıkları görülüyor.

Muhalif internet sitesi El Yum da doğudaki Beyide kentinde İç Güvenlik Güçleri'nden keskin nişancıların dört protestoyu öldürdüğünü duyurdu. Site bugün Bingazi kentinde gösterilerin devam ettiğini de yazdı.

Sürgündeki bir muhalefet lideri Faiz Cibril, "Libyalılar bugün korku bariyerini aştı, şafak göründü" dedi.

BAŞKENTTE RAĞBET YOK

Görgü tanıklarının verdiği bilgiye göre, başkent Trablus'ta ise hükümet yanlıları gösteri yaptı, yer yer trafiği engelledi. Resmi haber ajansı JANA da bugün Kaddafi'yi kastederek, "devrimin kardeş lideriyle ebedi birliği" göstermek için Trablus ve diğer kentlerde binlerce kişinin gösteri yapacağını duyurdu.

Görgü tanıkları, başkentte göstericilerin otomobillerinden Libya bayrakları sallayarak Kaddafi lehine slogan attıklarını, bunun dışında kentte hayatın her zamanki gibi devam ettiğini söylediler.

Merkezi New York'ta buluna İnsan Haklarını İzleme örgütü de, güvenlik güçlerinin protesto çağrısı yapan aktivist, gazeteci ve siyasi isimlerden ez az 14'ünü gözaltına aldıklarını bildirdi.

Dünden itibaren gösterilerin başlaması üzerine Kaddafi halkı durdurmak için hemen harekete geçerek memurların maaşlarını iki katına çıkarma sözü vermiş, dün de 110 muhalif İslamcı mahkumu serbest bırakmıştı.

Libya hükümeti basın üzerinde sıkı kontrol uyguladığı için haberler bağımsız kaynaklarca doğrulanamıyor.

BAHREYN VE YEMEN'DE BİLANÇO

Öte yandan, protesto gösterilerinin yapıldığı Bahreyn'de beş kişinin öldüğü, polis müdahalesinden sonra 60 kişinin kayıp olduğu belirtildi.

Bahreyn ordusu da, başkent Manama'nın önemli noktalarında kontrolü ele geçirdiğini, protesto gösterilerinin yasaklandığını duyurdu.

Yemen'in başkenti Sana'da ise bugün iktidar yanlılarıyla hükümet karşıtları arasındaki şiddetli çatışmalarda yaralı sayısının 12'ye çıktığı bildirildi.

El Kudüs gazetesinin internet sitesinde yer alan haberde, çatışmaların Sana Üniversitesinin önünde meydana geldiği belirtildi.

Bölgedeki AFP muhabiri de öğrencilerin, "Halk rejimin düşmesini istiyor" şeklinde slogan attıklarını ve bazılarının kendilerine saldıranlara taş atarak karşılık verdiğini kaydetti.

Dünya Bülteni

Bahreyn'de askerler 'ateş açtı'
18 ŞUBAT 2011

Bahreyn'de dün güvenlik güçlerinin baskını sırasında öldürülen protestocular için düzenlenen cenaze törenlerinden sonra eylemcilerin üzerine ateş açıldığı yönünde haberler geliyor.

Olayda en az 25 kişinin yaralandığı belirtiliyor

Muhalif grupların ve eylemcilerin verdiği bilgiye göre askerler, cenaze törenlerinden sonra başkent Manama'nın merkezindeki İnci Meydanına girmeye çalışan eylemcilerin üzerine ateş açtı.
Görgü tanıkları gerçek mermiler ve gözyaşartıcı gazın kullanıldığı olaylarda en az 25 kişinin yaralandığı bildirildi.
Protestocuların büyük kısmı kraliyet ailesinin devrilmesini isteyen sloganlar atıyordu.
Veliaht Prens Şeyh Salman bin Hamad el Halifa devlet televizyonunda yaptğıı açıklamada, sükunetin sağlanmasının ardından ulusal diyaloğa girileceği sözü verdi.
Prens ayrıca herkesin sokakları terk etmesi çağrısında bulundu.
Manama'daki BBC Muhabiri Caroline Hawley, eylemcilerden birinin cenazesinin, yeni bir hükümet karşıtı gösteriye dönüştüğünü söylüyor.
'Uyarı yapılmadı'
Hawley Salmaniya Hastanesi'nde bulunan yaralı arkadaşlarını görmek isteyen eylemcilerin üzerine, son bir haftadır askerlerin büyük gösterileri önlemek için yoğun güvenlik önlemleri aldığı İnci Meydanı'nın yakınından geçerken ateş açıldığını belirtti.
El Cezire'ye konuşan bir görgü tanığı askerlerin hiçbir uyarı yapmadan ateş açtığını söyledi. BBC

Bingazi'de Kaddafi'yi protesto gösterisi
18 ŞUBAT 2011

Libya'nın ikinci büyük kenti Bingazi'de binlerce kişi hükümeti protesto gösterisi düzenledi.
Bingazi'de dün güvenlik güçleriyle göstericiler arasında çıkan çatışmalarda en az 14 kişinin öldüğü açıklanmıştı.

Muhalefetin bastırıldığı ülkede, nadiren bu tür gösteriler düzenleniyor.
Tunus ve Mısır'da onlarca yıl iktidarda kalan liderleri deviren halk ayaklanmaları, diğer Arap ülkelerinde de demokrasi yanlılarını cesaretlendirmiş durumda.
İki günde 24 ölü
Merkezi ABD'de bulunan İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne (Human Rights Watch) göre, Libya genelinde, Çarşamba ve Perşembe günleri meydana gelen olaylarda en az 24 kişi hayatını kaybetti.
Örgüt, güvenlik güçlerinin protestolara müdahalesi sonucu, çok sayıda kişinin de yaralandığını duyurdu.
Görgü tanıkları, Bingazi'de geniş güvenlik önlemleri alınmasına karşın, gösterilerin yapıldığı mahkeme binası önünde, polis ya da asker bulunmadığını söyledi. Protestocular, toplu halde cenazelerin hastaneden almayı planlıyor.
Beş kentte protestolar yapılmasına karşın, başkent Trablus'ta şimdiye kadar geniş çaplı bir eylemin gerçekleşmemesi dikkat çekiyor.
Sadece Trablus'ta, Arap dünyasının en uzun süre iktidarda kalan lideri olan Muammer Kaddafi'nin taraftarları gösteri düzenledi.
AFP Ajansının bildirdiğine göre, Kaddafi, bugün erken saatlerde Yeşil Meydan'da toplanan ve yönetim yanlısı gösteri yapan grubu ziyaret etti.
Kaddafi, 1969'da bir darbeyle işbaşına gelmişti. BBC

Orta Doğu isyanı Kuzey Irak'a da yansıdı: 2 ölü
18 ŞUBAT 2011

Peşmergeler protestoculara karşı silah kullandı
Orta Doğu'daki isyan dalgası Kuzey Irak'ta da yankısını buldu.
Süleymaniye kentinde biraraya gelen yaklaşık bin kadar Kürt gösterici, Kürdistan Bölgesel Yönetimi'ndeki yolsuzluk ve yüksek işsizliği protesto etti.

Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) merkezini taşlayan göstericilere Peşmergelerin müdahalesi sonucu en az iki kişinin öldüğü, 47 kişinin de yaralandığı bildiriliyor.
Göstericiler Mısır'daki Tahrir Meydanı'na göndermede bulunarak "Burası Tahrir Meydanı. Mübarek'i hatırlıyor musunuz?" şeklinde slogan attılar.
Erbil'de KDP ve Kürdistan Yurtseverler Birliği'ne muhalif Goran Partisi'nin bir bürosunda yangın çıktığı da gelen haberler arasında.
Irak'ta, Basra'da petrol zenginliğiyle bilinen Kut ve kuzeyde Kerkük bölgesinde de yerel yönetimlere karşı protesto gösterileri düzenlendiği bildiriliyor.
Irak Başbakanı Nuri el Maliki, gösterilerin barışçıl bir ortamda geçmesi çağrısı yaptı.
Tunus'la başlayıp yayılan Orta Doğu isyanlarında bugüne kadar yaklaşık 600 kişi öldü.

Libyalı muhalifler iddialı: Beyda'yı ele geçirdik!

Onlarca yıllık diktatörleri deviren Tunus ve Mısırlıların izinden giden Libyalılar, 'Gazap Günü'nün 2. gününde Beyda şehrini ele geçirdiler.

18 Şubat 2011
Anadolu Haber

Beyda şehrinin rejim karşıtları tarafından ele geçirildiği iddia edilirken, resmi kurumları ele geçiren eylemcilere bazı güvenlik güçlerinin de katıldığı ifade edildi.

Libya İnsan Hakları Dayanışma Örgütü'nden Giuma El Ümani, "Beyda, artık halkın elinde" dedi.

Doğruluk ve Adalet Libya Komitesi'nden Fatih El Varfali, "Şehir, Muammer Kaddafi'nin kontrolünden çıktı" yorumunu yaptı.

Eylemlerin giderek yayılmaya başladığı Libya'nın başkenti Trablus'ta ise eyleme katılım sayısının yoğun olmadığı kaydedildi.

Libya'dan haber çıkarma olanağının zor olduğunu belirten muhabirler, ülkede en az 50 eylemcinin öldürüldüğünü ifade ettiler.

Libya'da Gazap Günü Kana Bulandı

Tunus ve Mısır'daki isyanlardan ilham alarak 'Gazap Günü' ilan edip sokağa çıkan Libyalılara polis, silah kullandı ve onlarca eylemci öldürüldü. Sert müdahaleye rağmen eylemlerin devam ettiği belirtiliyor.

Tunus ve Mısır'da diktatörlerin devrilmesinin ardından tüm Arap dünyasını saran isyan ateşi, Libya'yı da etkisi altına aldı. Ülkede dün "Gazap Günü" ilan edilmişti. Dünkü gösterilerde çatışmaların yaşandığı bildirilirken, onlarca insan silahlı kuvvetler tarafından öldürüldü.

50 KİŞİ ÖLDÜRÜLDÜ

Libya'dan haber çıkarma olanağının zor olduğunu belirten muhabirler, ülkede en az 50 eylemcinin öldürüldüğünü ifade ettiler.

KADDAFİ ÜLKEYİ TERKETTİ İDDİASI

41 yıldır ülkeyi yöneten 68 yaşındaki Devlet Başkanı Muammer Kaddafi'nin başkent Trablus'u terkettiği ve ülkenin güneyinde ismi açıklanmayan bir yere yerleştiği iddia edildi.

Albay Muammer Kaddafi petrol zengini ülkeyi 42 yıldır yönetiyor. Kaddafi, televizyondan yayınlanan konuşmasında kendi yönetimini kastederek, devrimcilerin yenilmeyeceğini söylemişti.

BİNGAZİ İMAMINDAN EL CEZİRE'YE ELEŞTİRİ

Libya'nın büyük şehirlerinden Bingazi'de son günlerde gerçekleştirilen Kaddafi karşıtı gösteriler sonrası bugün açıklama yapan Bingazi Camii İmamı Abdullah el Varfalli, el Cezire kanalını sert bir dille eleştirdi.

EL Varfalli, El Cezire'nin Kaddafi karşıtı muhalifler ile ilgili yeterince haber vermediğini dile getirdi.

BİNGAZİ'DE MAHKUMLAR CEZAEVİNDEN KAÇTI

Bu arada Bingazi'de çok sayıda mahkumun cezaevinden kaçtığı öne sürülüyor. Yerel Kurina gazetesinin yazı işleri müdürü Ramazan Briki'ey göre, El Kuyfiye cezaevinde isyan çıktığı ve isyan sonrası çok sayıda mahkum hapishaneyi terketmeyi başardı.

Briki, mahkumların kentteki başsavcılık bürosunu, bir bankayı ve bir karakolu ateşe verdiğini söyledi.

Öte yandan İnsan Hakları izleme Örgütü (HRW), polisin göstericilere müdahalesinde ölenlerin sayısının 8'i Bingazi'de olmak üzere 24 olduğunu açıkladı.

Bu arada bir insan hakları örgütü ise Bingazi ve Beyda'daki gösteriler sırasında Kaddafi güçlerinin en az 50 kişiyi öldürdüğünü açıkladı.

Yemen'de Cuma gazabı: Onlarca ölü

Bugünü 'Cuma Gazabı' ilan eden Yemenliler, Cuma namazı sonrası toplanarak rejim karşıtı sloganlarla yürüyüşe başladı. Eyleme katılanların sayısı on binlerle ifade ediliyor. Sanaa ve Aden'de onlarca kişinin öldürüldüğü bildiriliyor.

18 ubat 2011
Anadolu Haber

Tunus ve Mısır'daki halk isyanlarından ilham alan Arap dünyası gibi Yemen'de de isyan ülkenin her tarafına yayılmış durumda. İsyanın 8. gününde muhalifler bugünü "Cuma Gazabı" ilan etti.

On binlerce rejim karşıtı, Cuma namazının ardından sokakları doldurdu. Eylem çağrısı sosyal paylaşım sitelerinden yapılırken, Sanaa, Taiz ve Aden'deki eylemlerin geniş katılımlı olduğu bildiriliyor. Sanaa ve Aden'de güvenlik güçlerinin saldırılarında onlarca göstericinin öldüğü ve yaralandığı bildiriliyor.

Hükümet karşıtı protesto gösterileri sekizinci gününe girerken, güneyindeki liman kenti Aden'de göstericilerin belediye binasını ateşe verdi. Bir görgü tanığı, bir protestocunun öldüğünü söyledi. Yemen'de dün düzenlenen gösterilerde 4 kişinin öldüğü açıklanmıştı.

''30 yıldır amaçsız ve umutsuz yaşıyorduk''

Başkentte Sanaa Üniversitesi'nde bir araya gelen kalabalık, bir an önce işkence ve tacizin bitirilmesi çağrısında bulundu. Eylemciler, "30 yıldır amaçsız ve umutsuz yaşıyorduk" dedi.

Bu arada ülkenin ikinci büyük kenti Taiz'de binlerce hükümet yanlısının, öğleden sonra başlaması beklenen protestolar öncesinde sokaklara döküldüğü bildirildi. Gösteriler sırasında eylemcilerin üzerine el bombası atıldı. Olayda 8 kişi yaralandı.

Göstericiler 32 yıldır iktidarda olan Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih'in görevi bırakmasını istiyor.

Yemen'de protestocuların üzerine bomba atıldı: 8 yaralı

Yemen'de protestocuların üzerine bomba atılması sonucu 8 hükümet karşıtı göstericinin yaralandığı bildirildi.

Görgü tanıkları ve muhalif kaynaklar, Taiz kentinde bugün meydana gelen olayda, saldırganın hükümet karşıtlarına bomba fırlattığını söyledi.

Saldırının ardından göstericileri günlerdir kamp kurduğu Hürriyet Meydanına ambulansların gönderildiği kaydedildi.

Libya'da Türk firmaları yağmalandı!
19 Şubat 2011
Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Türk şirketlerinden talan ve yağmalamanın gerçekleştiğini belirtti...
Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, yönetim karşıtı gösterilerin düzenlendiği Libya'da, Bingazi ve Derne kentlerindeki birkaç Türk firmasının şantiyelerinde ciddi bir talan ve yağmalamanın gerçekleştiğini bildirdi. haber10

Bakanlık Libya'ya uçak gönderiyor
19 Şubat 2011
Libya'da tansiyonun tırmanması nedeniyle Dışişleri Bakanlığı Türklerin tahliyesi için 2 uçak gönderiyor.
Dışişleri Bakanlığı tarafından Türk Hava Yolları'ndan (THY) kiralanan 2 uçağın saat 16.00 ve 18.00'da kalkması planlanıyor. THY'nin Airbus A 330 ve A 321 tipi 2 uçağı Bingazi'ye uçarak buradaki Türkleri İstanbul'a getirecek. haber10

Süleymaniye'de 6 bin kişi eylem yaptı
22 Şubat 2011
Irak'ın kuzeyindeki Süleymaniye kentinde bir haftadan beri süren olayların ardından, bugün de yaklaşık 6 bin kişi reform isteği ile gösteri yaptı.

Süleymaniye kent merkezindeki Sera Kapısı'nda (Özgürlük Meydanı) öğleden sonra toplanmaya başlayan göstericiler, reform talebinde bulundu, ayrıca olaylarda hayatını kaybedenlerle ilgili sorumlular hakkında gereken cezaların verilmesini istedi.

Polisin yoğun güvenlik önlemi aldığı gösteride, Kürt hükümeti aleyhinde sloganlar atan eylemciler, istekleri yerine gelene kadar gösterilere devam edeceklerini açıkladı.

Öte yandan, Halepçe bölgesinde de bugün bir gösteri yapıldığı ve çıkan olaylarda, çoğunluğu güvenlik görevlisi yaklaşık 30 kişinin yaralandığı kaydedildi. haber10

Kuzey Irak'ta göstericiler 2 polisi öldürdü
Irak'ın kuzeyinde Halepçe'de 2 kişinin öldüğü, 3 kişinin de ağır yaralandığı bildirildi

24 Şubat 2011, 00:38
Anadolu Haber

Irak'ın kuzeyinde bulunan Süleymaniye kentinde bağlı Halepçe kasabasında 2 kişinin öldüğü, 3 kişinin de ağır yaralandığı bildirildi. Son 1 haftada meydana gelen olaylarda hayatını kaybedenlerin sayısı böylece 5'e yükseldi. Toplam yaralı sayısı ise 167'ye ulaştı. Olaylarda ayrıca 1 kişinin de kayıp olduğu belirtiliyor.

Bugün Halepçe kentinde toplanan göstericiler KDP binası önünde toplanıp yaşanan olayları protesto etmek istedi. Ancak Polis ile göstericiler arasında yaşanan arbedede 2 polisin öldüğü, 1 polis ve 3 göstericinin de yaralandığı bildirildi.

Olayla ilgili henüz resmi açıklama yapılmazken bölgede geniş çaplı önlemler aldığını ifade edildi. Bugün Süleymaniye'de gerçekleşen gösterileri de ise herhangi bir olay yaşanmadı.

Irak'taki protestolarda 5 ölü, onlarca yaralı
25 ŞUBAT 2011

Irak'ta "Öfke Günü" ilan edilen bugün, başta Bağdat, Musul ve Basra şehirlerinde yüzlerce kişinin katılımıyla protesto gösterilerine sahne oluyor.

Bağdat'ın merkezindeki Tahrir Meydanı'nda yüzlerce kişi işsizlik, yolsuzluk ve hükümetin yetersiz hizmetlerini hedef alan bir gösteri için toplandılar.

Merkezdeki barışcıl gösteriler Bağdat'ın dışında şiddet olaylarına sahne oldu
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Cum Şub 25, 2011 7:04 pm tarihinde değiştirildi, toplam 3 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cmt Şub 19, 2011 10:11 pm    Mesaj konusu: Libya'da katliam: 200'den fazla ölü Alıntıyla Cevap Gönder

Ortadoğu Kaynıyor

Bahreyn'den, Irak'a, İran'dan Yemen'e, Kuveyt'ten Fas'a kadar birçok ülke gösterilerle sarsılıyor.

20.02.2011

Tunus ve Mısır’la başlayan halk ayaklanmaları bütün Ortadoğu’yu sardı. Bahreyn’den, Irak’a, İran’dan Yemen’e, Kuveyt’ten Fas’a kadar birçok ülke gösterilerle sarsılıyor.
Fas’tan İran’a kadar uzanan coğrafyada gerilim had safhada... Bahreyn, Yemen, Fas, Umman, Kuveyt, Cezayir ve Cibuti’de halk siyasi reform ve iş isteğiyle yeniden sokaklara döküldü, Suudi Arabistan’da ülkenin ilk siyasi partisini kurmaya çalışan aktivistler gözaltına alındı.

Bahreyn’de Göstericiler Yine İnci Meydanında
Geçen hafta 6 kişinin öldüğü Bahreyn’de göstericiler başkent Manama’nın kanlı olaylara sahne olan İnci Meydanı’nda yeniden kamp kurdu.

Bir hastanede "halife ailesine ölüm" sloganları atıldı. Muhalefet, veliaht prens ile görüşme yapmaya hazırlanıyor.

Tunus’ta "Geçici Hükümet" İsztifa Sesleri
Tunus’ta geçici hükümetin istifasını isteyen 30 bin kişi sokaklara döküldü, güvenlik kuvvetleri başbakanlık binasının önünde toplanan göstericileri dağıtmak için havaya ateş açtı.

Fas’ta Hedefte Kral Var
Fas’ta binlerce kişi, kralın yetkilerinin bir bölümünden vazgeçmesi, yargı bağımsızlığı ve yolsuzlukların üzerine gidilmesi isteğiyle yürüdü.

Yemen’de Çatışma
Yemen’de gösterilerin dokuzuncu gününde binlerce öğrenci, kendilerine saldıran hükümet yandaşları ve güvenlik güçleriyle çatıştı.

Kuzey Irak’ta Olaylı Gösteri
Kuzey Irak’ın Süleymaniye kentinde Mesud Barzani’yi protesto gösterilerinde 14 kişinin yaralandığı öğrenildi.

Kuveyt "Vatandaşlık Hakkı" Gösterisi
Petrol zengini Kuveyt’te de vatarndaşlık hakkı verilmeyen Araplar gösteri düzenledi. Çıkan çatışmada 30 kişi yaralandı, 50 kişi tutuklandı.

İran’da Muhalifler Sokağa İniyor
İran’da da muhalif grupların büyük gösteriler düzenlemeye hazırlandığı duyuruldu.

Mısır Normale Dönüyor
Mısır’da ise hayat normale dönüyor. Gösteri ve grevler yüzünden bir haftadır kapalı olan bankalar, müzeler ve piramitler yeniden açıldı.

Müslüman Kardeşler Partileşti
Bu arada, Müslüman Kardeşler’in eski bir mensubunun kurduğu "Merkez Partisi" isimli oluşum, mahkemeden onay alarak Mübarek sonrası kurulan ilk siyasi parti oldu. TRT

Libya'da katliam: 200'den fazla ölü

Libya'da halk ayaklanması devam ediyor. Ülkenin doğusunda polis ve askerin ayaklanan halka katıldığı belirtiliyor. Kaddafi ise Afrikalı zencilerden oluşan ve Arapça bilmeyen özel ordusunu halkın üzerine saldığı bildirildi. 3 günde 200'den fazla kişinin öldüğü kaydediliyor.

19 ubat 2011
Anadolu Haber

Libya'da üç gündür süren gösterilerde 200'den fazla kişinin öldüğü açıklandı. Dün gösterilerin ele geçirdiği Beyda, Derna, Bingazi, Tubruk ve İcdabya şehirlerinin ise kuşatma altında olduğu belirtildi. Libya'nın Diktatör lideri Muammer Kaddafi'nin Arapça bilmeyen ve Afrikalı zencilerden oluşturduğu özel askeri birliği Khamis Tugayları'nın bölgeye sevk edildiği belirtiliyor.

Tunus ve Mısır'da patlak veren halk isyanlarının sıçradığı Libya'da çoğu dün olmak üzere 3 günde onlarca kişi katledildi. Mısır sınırına yakın olan ve Libya'ın doğu bölgesine düşen Beyda, Derna, Bingazi, Tubruk ve İcdabya şehirlerinin göstericilerin eline geçtiği belirtiliyor. Bu şehirlerde polis ve ordunun da halka katıldığı kaydedildi. Timeturk'e telefon ile açıklamada bulunan Libyalılar, Arapça bilmeyen Afrikalı zencilerin halkı üzerine gelişi güzel ateş açtığı söyledi.

İnternet ve telefon iletişimin sabah erken saatlerde kesildiği ülkenin başkenti Trablus başta olmak üzere, Bengazi Darnah, Baida, Ajabiya, Quba, Tobruk, Zentan, Tajoura ve Şahat’ta binlerce kişinin sokaklara döküldüğü bildirildi.

Eylemlerin merkezi ülkenin ikinci büyük kenti Bengazi’de dün geceki olaylarda bir polis karakolu ile güvenlik binasının ateşe verildiği bildirilirken, El Cezire televizyonuna konuşan bir kişi, El Cala Hastanesinde 120’den fazla cesedin bulunduğunu söyledi. Bengazi kent merkezinde keskin nişancıların hala aktif olduğunu söyleyen aynı kaynak, kentin diğer bölgelerinin göstericilerin elinde olduğunu kaydetti.

AP ajansı, sabah erken saatlerde özel birliklerin kentin doğu kesimine girerek çadırlarda kalan göstericilere göz yaşartıcı bombaları atarak dağıttığını bildirdi. Kentten telefon üzeri ajansa bilgi veren bir kişi, “Birçok kişi ölü ve yaralıları alarak kaçtığı sırada çadırlarda kalan protestoculara göz yaşartıcı bombalar attılar. Bu bir hayalet kentidir; hepimiz Bengazi’de bugün büyük bir olayın yaşanacağından korkuyoruz” dedi.

Bengazi’de öldürülenlerin cenaze törenini düzenlemek için yüzlerce kişinin el Cala Hastanesi’ne gittiği bildirilirken, diğer kentlerdeki gösterilerden haber alınamıyor.

DÜN EN AZ 5 ŞEHİRDE EYLEM

Doğusunda Mısır, güneyinde Çad ve Nijer, batısında Cezayir ve Tunus, kuzeyinde de Akdeniz'e sınırı bulunan Libya'nın 6,5 milyon dolayındaki nüfusunun yüzde 90 kadarını Araplar oluşturuyor.

42 yıldır Muammer Kaddafi tarafından yönetilen petrol zengini ülkede nüfusun 3'te 1'e yoksulluk sınırı altında yaşıyor. Libyalılar üç gündür sokaklarda. Dün ülkenin doğusunda en 5 şehirde eylemler gerçekleştirildi.

Gösterilerin başladığı Bingazi'den sonra en çok insan kaybının yaşandığı şehir Beyda. Beyda'da son 48 saat içinde hastanelere 23 göstericinin cesedi getirildi.

BEYDA GÖSTERİCİLERİN KONTROLÜNDE

Beyda dün göstericiler tarafından ele geçirilen şehir.Resmi kurumları ele geçiren eylemcilere bazı güvenlik güçlerinin de katıldığı ifade edilen şehirde, Kaddafi'nin oğlu Seif El İslam'a yakınlığı ile bilenen Oea gazetesi linç edildiklerini yazdı.

Şehir şu anda tam bir kuşatma altında. İsmini vermek istemeyen bir kişi, AFP'ye “Güvenlik güçleri, havaalanı da dahil olmak üzere şehrin tüm giriş çıkışlarını tuttu” dedi.

KHAMİS TUGAYI BÖLGEDE

Ordu elit gücü Khamis Tugayları'nın de bölgeye sevk edildiği belirtiliyor. Khamis Tugayları Kaddafi'nin en genç oğlu Khamis Kaddafi tarafından yönetiliyor.

Arapça bilmeyen ve Afrikalı zencilerden oluşturulan Khamis Tugaylarının halkın üzerine gelişi güzel ateş açtıkları vurgulandı. Wikileaks'in açıkladığı gizli ABD diplomasi belgelerine göre Khamis Tugayı “Lübnan ordusunun en eğitimli ve iyi donanımlı gücü”.

BATI DEVLET ŞİDDETİNİ KINADI

Batı Libya'da göstericileri hedef alan devlet şiddetini kınadı. Batının benzer gösterilere sahne olan Bahreyn'de yaşananlar ile ilgili de benzer açıklamalar yaptı.

ABD'nin açıklamasında, “Amerika Birleşik Devletleri Bahreyn, Libya ve Yemen hükümetlerinden barışçıl gösterilere ve halkın haklarına saygı göstermesine beklemektedir” denildi.

Libya’daki gösteriler, hükümete karşı eleştirileri ile tanınan Fethi Terbil adlı bir avukatın gözaltına alınması ile başladı. Trablus'un Ebu Slim Cezaevi'nde 1996'da güvenlik güçlerince katledilen bin üzerinde mahkum yakınlarını temsil eden Fethi Terbil'in daha sonra serbest bırakılması olayların büyümesini önleyemedi.

Mahkum yakınlarının sokağa dökülmesi ile patlak veren gösteriler 1969 yılından bu yana iktidarda bulunan Libya Lideri Muammer Kaddafi’ye karşı isyana dönüştü. Yönetimin gösterileri kanla bastırma girişimi isyanın ülkenin birçok bölgesine yayılmasına neden oldu. İsyancılar, Kaddafi ile yönetimin istifası ile daha fazla özgürlük talep ediyor.
THY LİBYA'YA UÇAK GÖNDERİYOR

Libya'da olaylar tırmanırken, Dışişleri Bakanlığı bu ülkede yaşayan Türklerin tahliyesi için Türk Hava Yolları'ndan kiralanan iki uçak gönderecek.

Libya'dan gelen haberlere göre Türk inşaat şirketlerinin şantiyelerinde de yağmalar yaşanması Dışişleri Bakanlığı'nı harekete geçirdi. İlk aşamada THY'nin Airbus A 330 ve A 321 tipi iki uçağı Bingazi'ye uçarak buradaki Türkleri İstanbul'a getirecek.

Atatürk Havalimanı'ndan Bingazi'ye uçacak olan TK 3998 sefer sayılı uçağın saat 16.00'da,TK 3996 sefer sayılı uçağın ise saat 18.00'da kalkması planlanıyor. TK 3988 ve 3986 sefer sayılı uçaklar da ihtiyaç halinde saat 19.00'da kalkacak şekilde hazır tutulacak.


Libya’daki Türk vatandaşlarının yardımına Tailwind koştu

Air Libya Havayolları ile işbirliği içerisinde Libya’dan uçuşlar gerçekleştiren Türk uçak şirketi Tailwind Havayolları, ülkedeki Türk vatandaşlarının da yardımına ilk giden oldu. Libya’daki çatışmaların başlamasından sonra Türkiye’nin Bingazi Konsolosluğu ile irtibata geçen Tailwind Havayolları, burada bulunan Türk vatandaşlarının Türkiye’ye ulaşması için seferber oldu.

İlk olarak Bingazi’den 140 Türk yolcusuyla havalanan Tailwind Havayolları’nın uçağı, saat 17.45’te İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’na inişini gerçekleştirecek. Bir diğer 737-400 tipi uçağını da Libya’nın Tripoli şehrinden Bingazi’ye getiren Tailwind Havayolları’nın ikinci uçağı da 21.30’da Sabiha Gökçen Havalimanı’na inişini gerçekleştirecek.

Tailwind Havayolları Libya’daki Türk vatandaşlarının Türkiye’ye dönebilmesi için iki gün içerisinde 6 sefer gerçekleştirerek yaklaşık 840 vatandaşımızın Türkiye’ye dönmesini sağlayacak.

timetürk


Cezayir ve Yemen'de Halk Sokaklarda

19 Şubat 2011
Anadolu Haber

CEZAYİR...

Reuters muhabiri, "Özgür ve Demokratik Cezayir" sloganları atan grubun protesto yürüyüşü başlatabilmek için kentin merkezindeki 1 Mayıs meydanına gitmeye çalıştığını, ancak polisler tarafından engellendiklerini söyledi.

Cezayir'deki bugünkü gösterinin insan hakları grupları, bazı işçi sendikaları ve küçük bir muhalif parti tarafından düzenlendiği, ana muhalefet partisinin ise protestoya katılmadığı bildiriliyor.

Protestoyu engellemek için çok sayıda polisin harekete geçirildiği belirtilirken, onlarca polis aracının da kent sokaklarında konuşlandırıldığı kaydediliyor.

Cezayirli yetkililer, kamu düzeninin bozulacağı gerekçesiyle, yürüyüşe izin verilmesi talebini reddetmişti.

Başkentte geçen cumartesi 150 kadar gösterici 1 Mayıs meydanına inmiş, daha fazla demokratik özgürlük verilmesi talepleri karşılanana kadar her cumartesi gösteri yapmak istediklerini bildirmişti.

YEMEN...
Ülkenin Yemen'in başkenti Sana'da hükümet karşıtları bu sabah tekrar gösterilere başladı. Bölgedeki kaynaklar, Sana'da üniversitenin önünde toplanan yüzlerce göstericinin Adalet Bakanlığına doğru yürüdüğünü söyledi.

üLKENİN güneyindeki sahil kenti Aden'de ise grupların hükümet binalarına saldırdığı, yağmaladığı ve yaktığı belirtildi.

Aden sakinleri, saldırı, yağmalama ve yakma olaylarına rağmen kent sokaklarında polis ya da asker olmadığını bildiriyor.

Yemen'de 9. gününe giren protesto gösterilerine polisin müdahalesi sonucu en az 6 kişinin öldüğü, 150'den fazla kişinin yaralandığı belirtiliyor.

BAŞKENT SANA'DA GÜVENLİK GÜÇLERİ BİR KİŞİYİ ÖLDÜRDÜ

Yemen'in başkenti Sana'da bugünkü gösterilerde güvenlik güçlerinin bir protestocuyu vurarak öldürdüğü bildirildi.

Sağlık yetkilileri, polisin Sana'daki binlerce göstericinin yürüyüşü sırasında ateş açması sonucu 5 kişinin de yaralandığını söyledi.

Bu sabah erken saatlerde göstericiler başkentte Sana Üniversitesi'nden Adalet Bakanlığına doğru "Halk rejimin yıkılmasını istiyor" sloganlarıyla yürümeye başlamıştı.

Göstericilere karşı ganster getirtti

20 Şubat 2011 El Cezire televizyonuna konuşan aktivistler; Uganda, Çad ve diğer bazı Afrika ülkelerinden çok sayıda gansterin para karşılığı Kaddafi tarafından göstericilerin üzerine salındığını iddia ediyor.

Libya lideri Muammer Kaddafi'nin gittikçe kontrolden çıkan gösterileri bastırabilmek için bazı Afrika ülkelerinden çok sayıda gangster getirttiği öne sürülüyor.

Çatışmaların yoğun olarak yaşandığı kentlerin başında gelen Bingazi'de güvenlik birimleri ve keskin nişancıların göstericilerin üzerine gerçek mermilerle ateş ettiği, ölenlerin sayısının artık bilinmediği belirtiliyor.

İnsan Hakları İzleme Komitesi, Libya'da ölenlerin sayısının 84'ü bulduğunu açıklamıştı. Ancak Libya'da yönetime karşı ayaklanan göstericiler sadece Bingazi'de ölenlerin sayısının bu rakamı geçtiğini, kentte yaşananların tam bir katliam olduğunu ifade ediyor.

Kentte ölenlerin defnedilmesi için toplanan on binlerce kişiye yönelik de güvenlik birimlerinin ateş açtığı belirtiliyor. Ambulansların da yaralıları devam eden ateşten dolayı alamadığı öne sürülüyor.

Uluslar arası ajans ve televizyonlara ulaşan Libyalı aktivistler, Kaddafi'nin gücünü kaybetmemek için soykırım bile yapmaktan çekinmeyeceğini gösterdiğini ifade ediyor. Muhalifler de, Kaddafi yönetiminin başta Bingazi ve El Beyda olmak üzere pek çok kentte kontrolü tamamen yitirdiğini öne sürüyor. Kontrolün kaybedildiği kentlerde tüm polis ve iç güvenlik binalarının yakıldığı ifade ediliyor.

Gösterilerin artarak devam ettiği kentler; Bingazi, Derna, El Beyda, Ecdabiye, Kubba, Zentan, Tobruk, Trablus, Tacura, Şehat, Sedrata, Elracban, İfran, Gado, Elmerc. haber7

Keskin nişancılar insan avına başladı
20 Şubat 2011 Libya'da Muammer Kaddafi yönetimi karşıtı gösterilerin merkezi olan Bingazi'de keskin nişancıların kalabalığa açtığı ateşle onlarca kişinin öldüğü bildirildi.

Reuters'ın haberine göre, bir görgü tanığı, kurbanların hastaneye götürülmesine yardımcı olduğunu belirterek, "Onlarca kişi öldü. 15 değil, onlarca kişi. Tam bir katliamın ortasındayız" dedi. haber7

Bingazi katliamında onlarca ölü

20 ŞUBAT 2011

Bingazi'de ölü sayısı 170'in üzerinde. Kurbanların baş, boyun ve göğüs bölgelerinde kurşun yaraları var
Libya'da halk ayaklanmasının başladığı Bingazi kentindeki doktorlar bölgedeki durumu felaket olarak niteliyor.

Dün askerler, yine güvenlik güçleri tarafından öldürülenler için düzenlenen cenaze törenine katılanların üzerine ateş açmıştı.
Çok sayıda kişinin hayatını kaybettiği olaylarda ölenlerin ve yaralananların baş, boyun ve göğüs bölgesinde kurşun yaraları tespit edildi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch), Libya'daki isyan hareketinde hayatını kaybedenlerin sayısının 170'i aştığını açıkladı.
Kaddafi hükümetinin Afrika'nın bazı ülkelerinden paralı askerleri göstercilere karşı müdahalede kullanmak üzere getirdiği yolunda da haberler var.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, hayatını kaybedenlerin en az 20'sinin Bingazi kentinde ordunun ağır silahlarla düzenlediği saldırıda öldüğünğ duyurdu.
Grup, rakamların açıkladıklarından daha yüksek olma ihtimali bulunduğuna da dikkat çekiyor.
Ülkenin doğusunda binlerce kişi 42 yıldır ülkeyi yöneten Muammer Kaddafi rejiminin sona ermesini istiyor.
Libya, Tunus lideri Zeynel Abidin bin Ali ile Mısır lideri Hüsnü Mübarek'in devrilmelerine neden olan protesto dalgasının etkilediği son ülkelerden.
Cumartesi günü Bingazi kentinde olayların odak noktası önceki günlerde hayatını kaybedenlerin cenaze merasimi kortejinin güzergahında bulunan bir güvenlik üssü oldu.
Görgü tanıkları askerlerin cenaze töreninin katılımcılarına makineli tüfekler, el bombaları ve hatta füzeyle saldırdıklarını söylüyor.
Muhalefet destekçileri, sivillerin askerleri saldırıya kışkırtacak herhangi bir eylemleri olmadığını söylerken, güvenlik birimleri bazı protestocuların karargaha molotof kokteyli attıklarını öne sürüyor.
Olay sırasında keskin nişancıların da göstericilere ateş açtıklarını, göstericilerin ise askerlere karşı mücadele verdikleri de gelen haberler arasında.
Bingazi'den bir doktor Jala hastanesine büyük bölümü kurşun yarasına sahip en az 45 ceset ve 900 yaralının getirildiğini söylüyor.
Libyalı doktor, ''Bu kurşun yaralarının yüzde 90'ı baş, omuz, göğüs ve kalp bölgesinde yer alıyordu'' diyor.
Kaddafi hükümetinin Afrika'nın bazı ülkelerinden paralı askerleri göstercilere karşı müdahalede kullanmak üzere getirdiği yolunda da haberler var.
Öte yandan Türk hükümeti, Libya'da can güvenlikleri tehlikede olan vatandaşlarını getirmek üzere üç uçağı Bingazi'ye gönderdi. BBC

Tutukluları salıverin
22 Şubat 2011

Bahreyn Kralı Hamad bin İsa El Halife, bir haftadır krallığı sarsan protesto gösterilerini muhalefetle diyaloğa girmeye çalışarak yumuşatma çabasını sürdürürken, bazı siyasi tutukluların salıverilmesi talimatını verdi. haber10

Devrik Liderlerin "Gizli Hazineleri"

Mübarek ailesinin yurtdışındaki mal varlığının dondurulması için çabalar sürüyor. Tunus'ta ise Bin Ali'nin gizli hazinesi ortaya çıkarıldı.
22.02.2011

Mısır ve Tunus’ta işbaşına gelen yönetimler devrik liderlerin mal varlıklarının peşine düştü.
Mısır hükümeti eski Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek ve ailesinin yabancı ülkelerdeki mal varlığının dondurulması talebinde bulundu.

Mübarek ailesinin servetinin 70 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor. Mübareklerin aile servetinin İngiliz ve İsviçre bankalarında olduğu, dünyanın dört bir yanında gayrimenkul yatırımları yaptıkları belirtiliyor.

Bin Ali’nin Saray’da Gizli Hazinesi Varmış
Öte yandan Tunus’u terketmek zorunda kalan Zeynel Abidin Bin Ali’nin Başkanlık Sarayı’ndaki gizli kasalarda tomar tomar para ve değerli mücevherler bulundu.

Gizli kasalarda bulunan paraların milyonlarca dolar ve avro olduğu belirtildi. Kasalardan Bin Ali’nin eşi Leyla’ya ait değerli takılar da ortaya çıkarıldı.

Bin Ali’nin Tunus’u terk ederken bir buçuk ton külçe altını beraberinde yurtdışına çıkardığı bildirilmişti. Bin Ali ailesinin servetini ise en az 5 milyar avro olduğu hesaplanıyor. TRT

Mağrip’te Alevlenen İsyan Ateşi Yeni Bir Çağın Müjdecisi Mi? -1-
Murad Salih
23.02.2011



[bırak haksıza boyun eğeni

sıcak odalardan seyretsin

soğuktan ciğeri delinenleri

açları, çıplakları

unutsun ipe çekilenleri

kurşunlananları...

malı azalmasın onun

teni incinmesin tek.


bırak karışmayıp seyredeni

candan geçen gelsin safımıza

kavga kaçkını

fistan giysin dolaşsın...

gizli inançsız için değil

kılıçların gölgesindeki yer.]
(1)

Kendini ateşe veren bir Tunuslu gencin yanan bedeninden sıçrayan isyan kıvılcımları, çok kısa sürede Tunus sınırlarını aşarak önce komşu kuzey Afrika ülkelerine, sonra da Asya Kıtası’na sıçradı... Bu Gidişle bu alevler bütün dünyayı saracak gibi görünüyor...

Ne oluyor?

Bu soruya cevap vermeden önce bir TRT’de haberinden son durumu özetleyelim:

[Ortadoğu Ayaklandı
Tunus ve Mısır'ın ardından Ortadoğu'yu saran isyan ateşi büyüyor.
Yayına Giriş: 21.02.2011

Yemen’de Bahreyn’e, Irak’tan İran’a, Kuveyt’ten Fas’a birçok ülkede gösteriler hız kazandı.
Yemen
Ortadoğu’da en şiddetli gösteriler Yemen’de gerçekleştiriliyor.
Göstericiler gece yarısından itibaren Kahire’deki halk isyanının merkez üssünden esinlenerek, "Tahrir Meydanı" adını verdikleri meydana geldi.
32 yıldır iktidarda bulunan Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’in görevinden ayrılmasını isteyen protestocularla polis arasında çıkan çatışmalarda kan döküldü.
Aden’de 17 yaşındaki bir genç akşam saatlerinde devriye gezen askerlere taş attığı gerekçesiyle öldürüldü.
Böylece Yemen’de karışıklığın başladığı perşembe gününden beri ölenlerin sayısı 12’ye yükseldi.
Bu arada binlerce rejim karşıtı Sana Üniversitesi’nin önündeki meydanda oturma eylemi düzenliyor.
İran
İran’da Arap dünyasındaki hareketlenmeden cesaret alan muhalefet dün yine sokaktaydı.
İran’ın başkenti Tahran’da polisle kovalamaca yaşayan göstericiler Ayetullah Ali Hamaney karşıtı sloganlar attı.
Gösteriler sırasında gözaltına alınan eski Cumhurbaşkanlarından Haşimi Rafsancani’nin kızı da serbest bırakıldı.
Yabancı basının görüntü çekmesine izin verilmedi, bazı görüntüler Youtube üzerinden yayınlandı.
Tahran’da çıkan çatışmalarda 1 kişinin öldüğü iddia edildi.
Fas
Fas’ta hükümet karşıtı gösterilere katılan binlerce kişi, Kral Muhammed’den yetkilerinin bazılarını devretmesini ve yolsuzlukla mücadele yolunda harakete geçmesini istedi.
Fas’ta ayrıca Kazablanka, Marakeş ve bazı küçük kentlerde de hükümet karşıtı gösteriler vardı.
Bahreyn
İsyanın yayıldığı bir diğer ülke Bahreyn’de protestocular geceyi yine başkent Manama’da İnci Meydanı’nda geçirdi.
Protestolara katılan binlerce öğretmen hükümet düşene kadar eğitime ara verdiklerini duyurdu.
Bugüne kadar 7 göstericinin hayatını kaybettiği çatışmalarda yüzlerce kişi yaralandı.]
(2)

***
Tunuslu bir gencin yaklaşık bir ay önce kendi bedenini yakarak başlattığı isyanın sirayet gücü ve yayılma hızına bakarsak...

Yalnızca bu güç ve hız bile, ortada bugüne kadar gördüklerimizden farklı bir durum olduğunu gösteriyor...

Açlıksa açlık...

Yoksullukluksa yoksulluk...
İşsizlikse işsizlik...

Yolsuzluksa yolsuzluk...

Baskı ise baskı...

Haksızlıksa haksızlık...

Zulümse zulüm...

İşkence ise işkence...

Bütün bunların hepsi o ülkelerde uzun yıllardır varolan şeyler değil mi?..

Ne oldu da...

Üzerine benzin dökerek kendini ateşe veren Tunuslu bir delikanlının vücudundan sıçrayan isyan kıvılcımları önce kendi ülkesini, sonra da komşu ülkjeleri tutuşturarak Ortadoğu’ya kadar bu kadar kısa sürede ve bu kadar hızlı bir şekilde sireyet ettii...

Ve...

Bütün dünyayı yakıp kavurabilecek bir potansiyel güce erişti?

Bunun sırrı “Mağripli Gençler Batıcı Diktatörleri Devirirken...” (3) başlıklı yazı dizimizde Merhum Üstad Necip Fazıl Kısakürek’ten yaptığımız bir kaç iktibasta gizli gibi...

***
Birincisi şu:

[Görülüyor ki, istikbalin büyük hareketleri, artık, parça ve ucuz ihtilâl sınırını
aşmış ve hem içeriye, hem dışanya doğru, kıt'a ihtilâl ve inkılâbı çapına
ulaşmıştır.]
(4)

Bu satırların sahibi merhum Üstad Necip Fazıl, son devir fikir ve san’at adamlarımız arasında Türkçeye en hakim olanlarından biridir. O’nun bu cümlesinde istikbale dair bir öngörüsünü adeta vuku bulmuş bir olaydan bahsediyormuşcasına kesin hüküm ifade edecek tarzda “ulaşmıştır" kelimesiyle bitirmesi ilginç değil mi?...

Daha ilginci kitapta bu cümlenin geçtiği bölümün başlığının “GELECEKTE İHTİLÂL” (5) olması...

Bundan da ilginç olanı ise; Üstad’ın “gelecek”teki, “kıt'a ihtilâl ve inkılâbı çapına Ulaş”acağını berlirttiği ihtilalller için çizdiği ve “zelzele/deprem fay hatttı”na benzettiği, “ihtilâl/devrim hattı”dır:

“Afrika'nın şimalinden başlayarak Asyanın Anadolu cenubu Akdeniz kıyılarını
yalayan ve oradan Basra Körfezi’ne doğru uzanıp Mezopotamya’yı içine alan ve
Pakistan'a kadar ulaşan, zelzele hattına benzer bir şerit üzerinde..”
(6)

İfade aynen bu...

Bugünün Türkçesiyle “deprem fay hatttı”na benzettiği, “ihtilâl/devrim
Hattı”
şöyle:

Afrika’nın kuzeyinden başlayarak...

Asya’da Anadolu hizasındaki güney Akdeniz (Mısır Vb) kıyılarını yalayan ve...

Oradan Basra Körfezi’ne doğru uzanıp Mezopotamya’yı içine alan...

Ve Pakistan'a kadar ulaşan, zelzele hattına benzer bir şerit üzerinde....

Olacaklar şöyle ifade edilmiş:

“Sadece, ellerine silâh emanet edilmiş olmanın imtiyazından faydalanarak
(monarşi)lerini deviren ve (oligarşi)lerini kuran bu tipler...”


Yani Bin Ali’sinden, Mübarek’ine..

Kaddafi’sinden, Fas Kralı Muhammed’ine...

Ürdün Kralı Abdullah’ından, Kuzey Irak Diktatörü Barzani’sine...

Körfez’de AB-D emperyalizminin bekçi köpekliğini yapan emirciklere...

Suud’daki Vahhabi zorbalardan, Yemen’deki çapulcuya...

Filistindeki Hain Mahmud Abbas’tan, Afganistandaki işbirlikçi kukla Karzai’ye...

Pakistan’daki rüşvetçi hırsızdan, Bangladeşteki kapıkullarına kadar..

“..bu tipler hakikatte, Doğu âlemini Batı kültür emperiyalizmasına ezdirmiş,
türlü ülkelerde türlü örnekleri yaşayan mücerret bir küfür modelinin aynı
kalıptan dökülme maketleridir ve istikbâlin ihtilâlleri bakımından başlıca hedefi
teşkil etmek mevkiindedir ”...
(7)

İşte bugün olanlar, 35 yıl önce nazarı keskin bir mütefekkir’in öngördükleriyle birer birer nasıl örtüşmekte ise...

Bundan sonra olacaklar için aynı kaynağa başvurmamak herhalde aptallık olurdu.

Dipnotlar:

1-Salih Mirzabeyoğlu, Moro Destanı, İbda Yayınları, İstanbul.
2-Bkz: http://www.trt.net.tr/anasayfa/anasayfa.aspx
3-Murad Salih, “Mağripli Gençler Batıcı Diktatörleri Devirirken...”: http://entellektuel.s4.bizhat.com/viewtopic.php?t=3573
4-Necip Fazıl Kısakürek, İHTİLÂL, b.d. yayınları Nisan 1976- İST.
5-Age.
6-Age.
7-Age.


(Devam edecek)

Bu yazı dizisinin devamı için: http://entellektuel.s4.bizhat.com/viewtopic.php?p=5159#5159

Irak'taki protestolarda 5 ölü, onlarca yaralı
25 ŞUBAT 2011

Irak'ta "Öfke Günü" ilan edilen bugün, başta Bağdat, Musul ve Basra şehirlerinde yüzlerce kişinin katılımıyla protesto gösterilerine sahne oluyor.

Bağdat'ın merkezindeki Tahrir Meydanı'nda yüzlerce kişi işsizlik, yolsuzluk ve hükümetin yetersiz hizmetlerini hedef alan bir gösteri için toplandılar.

Merkezdeki barışcıl gösteriler Bağdat'ın dışında şiddet olaylarına sahne oldu, en az 5 kişi hayatını kaybetti.
Musul'daki gösterilerde ise 3 kişinin öldüğü 15 kişinin de yaralandığı bildirildi.
Ülkenin kuzeyindeki bir diğer şehir olan Hawija'da ise iki kişi yaşamını kaybederken 22 kişi yaraldı.
Basra şehrindeki gösteriye yaklaşık 4000 kişi katılırken, kalabalık belediye binasının önünde toplanıp, baianın istifasını talep etti.
Bağdat'ta sıkı güvenlik önlemleri
Başkent Bağdat'ta gösterilerin düzenlendiği şehir merkezine ve Tahrir Meydanı'na araçla girişler yasaklandı.
Meydanı sıkı güvenlik şeridi altına alan güvenlik kuvvetleriyle göstericiler arasında zaman zaman taşlı, sopalı çatışmalar yaşandı.
Başkentte gözlemleren sıkı güvenlik önelmleri, Başbakan Nuri El Maliki'nin dün yaptığı "gösteriler El Kaide ve Saddam taraftarlarının işi" açıklamasından sonra geldi.
Irak'taki protesto gösterileri Arap ülkelerinde yaşanmakta olan hareketliliklerden ilham almış olsa da, Öne çıkan talepler milletvekili maaşlarının düşmesi, istihdam yaratılması, devlet hizmetlerinin iyileştirilmesi ve hükümetin görevlerini yerine getirmesi.
Protesto gösterileri geçtiğimiz haftalarda Feluce ve Kerkük şehirlerinde düzenlenmişti. BBC

Yemen'de göstericilerin üzerine ateş açıldı
25 Şubat 2011
Yemen'in güneyindeki Aden kentinde muhaliflerce bugün düzenlenen ve binlerce kişinin katıldığı gösterilerde, güvenlik güçleri halkın üzerine ateş açtı.

Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih'in istifasının talep edildiği kent merkezindeki gösteride, ateş açılması sonucu en az 19 kişinin yaralandığı bildirildi.

Gösteri hazırlığı yapılmakta olduğu bilgisi üzerine Yemen ordu birlikleri, tanklar ve diğer zırhlı araçlarla, kente giden yolları kapatmıştı. haber10

Tunuslu bakan istifa kararı aldı...
28 Şubat 2011
Bir bakan daha istifa etme kararı aldı...

Tunus Sanayi ve Teknoloji Bakanı Muhammed Afif Şelbi'nin istifa ettiği bildirildi. Şelbi'nin hükümetten istifasını Tunus resmi haber ajansı TAP duyurdu. Şelbi'nin istifa gerekçesi hakkında açıklama yapılmadı.
Şelbi, halk ayaklanması sonucu iktidarını bırakarak Suudi Arabistan'a sığınan devrik lider Zeynelabidin Bin Ali döneminde kurulan hükümetten kalan iki bakandan biriydi haber10

İran'da muhalifler polisle çatışıyor
1 Mart 2011
İran'da muhaliflerin küçük çaplı gösterileri devam ediyor.
Eylemciler, kendilerine dağıtmak isteyen polislerle çatışmasya başladı. Polis muhaliflere göz yaşartıcı gazla müdahale ediyor.Ayrıntılar gelecek
Haber7

Ortadoğu Diken Üstünde

Arap dünyasında gerginlik devam ediyor. Suudi Arabistan ve Kuveyt'te protesto hazırlıkları yapılırken, Yemen, Mısır ve Bahreyn'de protestolar sürüyor.

08.03.2011

Suudi Arabistan

Suudi Arabistan’da hükümetin kamu düzenini korumak gerekçesiyle her türlü gösteriyi yasaklamasına rağmen küçük çaplı da olsa protestolar devam ediyor.
Rejim aleyhtarları, sosyal iletişim siteleri aracılığıyla "Öfke günü" ilan ettikleri 11 ve 20 Mart’ta hükümet karşıtı gösteriler planlıyor. Protestoları yasaklayan Suudi hükümeti ise önlemlerini artırdı ve protesto günü için binlerce polisi görevlendirdi.

Kuveyt

Dünya’nın dördüncü büyük petrol ihracatçısı Kuveyt’te de protesto hazırlıkları yapılıyor.

Kuveytli gençler Emirin ailesine mensup Başbakan Şeyh Nasır el Muhammed Es Sabah’ın görevi bırakması ve daha fazla siyasi özgürlük talebiyle gösteriler düzenlemeyi planlıyor.

Yemen

Yemen’in başkenti Sana’da hükümet karşıtları Sana Üniversitesi yakınında kamp kurdu. Bu kez ateşli gösterilerin yerine daha sakin bir protesto vardı.

Göstericiler, kurdukları çadırlara astıkları pankart ve karikatürlerle Başbakan Ali Abdullah Salih’i görevden ayrılmaya davet etti.

Ülkenin güneyinde göstericilerin, öğretmenler ve öğrencilerin gösterilere katılmamaları halinde bölgedeki okulları yakmakla tehdit ettiği de gelen haberler arasında...

Öte yandan, Yemen’in en büyük cezaevlerinden birindeki mahkum ve tutukluların, Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’e aleyhinde gösteri düzenlediği, güvenlik güçlerinin göstericilere müdahalesinde ölen ve yaralananlar olduğu bildirildi.

Tunus

Tunus- Libya arasında binlerce göçmeni ağırlayan kamplar da şiddet olaylarına sahne oluyor.

Kamptaki Bangladeşli göçmenlerle Nijeryalı göçmenler arasında çıkan taşlı sopalı kavga güvenlik güçlerinin müdahalesiyle son buldu.

Bahreyn

Protestoların bir diğer adresi Bahreyn’in başkenti Manama’da bir araya gelen yüzlerce gösterici Halife Bin Salman’a destek veriyor.

Ellerinde zincirler, beyzbol sopaları, kılıçlar ve bıçaklarla yüzlerce kişi artan mezhep geriliminin sona ermesini istedi.

Şii muhalifler ise, ülkede kraliyet rejiminden cumhuriyete geçilmesi için, "Hak" adı altında yeni bir hareket başlattıklarını duyurdu.

Mısır

Mısır’da ise bir grup Kıpti, kiliselere yönelik saldırıları protesto etti.

Başkent Kahire’de yüzlerce Hristiyan Kıpti, Mısır Yüksek Askeri Konsey Başkanı Mareşal Hüseyin Tantavi karşıtı slogan attı, araç ve dükkanlara zarar verdi. TRT

Yemen'in Başkenti'nde Kaos

Yemen'de, hükümet karşıtı gösteriler sürerken başkent Sana'da, polisin göstericilerin üzerine ateş açması sonucu 50 kişinin yaralandığı bildirildi.

09.03.2011

Yemen’in Başkenti Sana’daki olayda yaralananlardan üçünün durumunun ağır olduğu belirtildi.

Gerginliğin tırmandığı başkentte, askerler, bir üniversiteye baskın yaparak hükümet karşıtı gösteri yapan öğrencilere plastik mermiler ile ateş açtı.

Görgü tanıkları, yaralananlar olduğunu söyledi.

Cezaevinde İsyan...
Sana’daki bir cezaevinde de isyan çıktı.

Gardiyanları rehin alan mahkumlar, Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’in istifasını istedi .

İsyan sırasında çıkan çatışmada, bir kişi öldü, 80 kişi yaralandı.

Başkentteki gösteriler de sürüyor.

Kent merkezinde, sokaklara dökülerek yoksulluk ve yolsuzluğun son bulmasını isteyenler arasında kadınlar vardı.

Yüzlerce kadın, hükümetin taleplerine yanıt vermede yetersiz kaldığını söyledi.

Şiiler Çatışmaya Son Verdi
Öte yandan ülkenin kuzeyindeki Şiilerin, hükümet güçleri ile çatışmaya son verdikleri açıklandı.

Hükümet ile isyancı Şiiler arasında arabuluculuk yapan Abdülkerim Cadban "İsyancı Şiiler silah bırakıp ülke genelindeki protestolara katıldılar" dedi. TRT

Bahreyn'de olağanüstü hal ilan edildi
15 MART 2011

Bahreyn Kralı Hamad Bin İsa El Halife, ülkede olağanüstü hal ilan etti.

Devlet televizyonundan yapılan açıklamaya göre üç ay süreli olağanüstü hal kararı, silahlı kuvvetler komutanına ülkede bir aydır düzenlenen protestoları sona erdirmek için her türlü önlemi alma yetkisi tanıyor.
Bahreyn yönetimine yardımcı olmak üzere dün de Körfez ülkeleri güvenlik gücü takviyesi gönderdi.
Suudi Arabistan'dan bin, Birleşik Arap Emirlikleri'nden ise 400 asker, Bahreyn hükümetinin daveti üzerine başkent Manama'da konuşlandı.
Bu birliklerin mali kurumların, petrol ve doğalgaz tesisleri gibi kilit önem taşıyan yerlerin korunmasında görev yapacakları anlaşılıyor.
Bahreyn, bölgeyi etkisi altına alan ayaklanmalar boyunca dışarıdan yardım isteyen ilk Arap ülkesi oldu.
Gösterilere devam
Protestocular başkent Manama'nın ticaret merkezine giden yollara barikat kurdu.

BBC'nin Manama'daki muhabiri Caroline Hawley, henüz yabancı birliklerle göstericiler arasında çatışma yaşanmadığını ve Suudi birliklerin fazla görünür olmamayı tercih ettiğini anlatıyor.

Protestocular, siyasi reformların genişletilmesi talebiyle sokaklarda.
AFP ajansı, başkent Manama'da binlerce göstericinin Suudi Arabistan Büyükelçiliği'ne yürüdüğünü duyurdu.

Körfezdeki başlıca Şii güç olan İran, Bahreyn'de yabancı asker bulunmasının kabul edilemez olduğunu söyledi.
İran Dışişleri Bakanlığı, yabancı birliklerin ülkeye girişinin Bahreyn'in iç işlerine müdahale anlamına geldiğini ve ülkedeki durumu daha da karmaşık hale getireceğini bildirdi. BBC

Suriye'deki yangın büyür mü?

22 MART 2011
Arap dünyasında halkın değişim ve reform talebiyle ayaklandığı ülkeler arasına Suriye de katıldı.

Buradaki hareketlenme daha başlangıç aşamasında olsa da, 2000 yılında babası Hafız Esad'ın yerine cumhurbaşkanlığına gelen Beşar Esad, iktidarının içerideki en zorlu sınavına hazırlanıyor.

Suriye, yönetimlerin devrildiği Tunus ve Mısır'la, halkın ayaklandığı Libya, Yemen, Bahreyn ve diğer bölge ülkeleriyle büyük benzerlikler taşıyor.
Esad belki 10 yıldır iktidarda ama, babasının darbe yaptığı 1970'den beri ülkede Baasçı sistemin hakimiyeti var.
Tehdit altındaki diğer Arap rejimleri gibi Suriye'de de yolsuzluk ve kayırmacılık son derece yaygın.
Yaklaşık 50 yıldır olağanüstü hal yasaları yürürlükte. Bu yasaların verdiği serbesti altında hesap verme yükümlüğü olmadan hareket eden ve toplumsal hayatın her alanına nüfuz eden istihbarat servisleri eliyle uygulanan bir siyası baskı ortamı var.
İsrail'e karşı olmak yeterli mi?
Bunlara ilaveten, Sünnilerin çoğunlukta olduğu ülkede, iktidar Esad'ın üyesi olduğu Alevilerin elinde.
Ama diğer taraftan rejimin elini güçlendiren unsurlar da var. Özellikle de İsrail'e ve zaman zaman Batı'ya karşı alınan milliyetçi tavır.
Bundan sonra herşey, Esad'ın geçen haftadan beri gerginliğin hüküm sürdüğü güneydeki Der'a kentinde patlak veren krizi nasıl yöneteceğine bağlı.
Daha önce Şam ve diğer kentlerde muhalifleri harekete geçirmeye yönelik girişimler oldu. Ama bunlardan sonuç alınamadı. Suriye'nin diğer Arap ülkeleri kadar kolay tutuşamayacağı izlenimi doğdu.
Ancak yerel olaylara ağır tepki verilmesi nedeniyle Der'a Suriye'deki ateşin kıvılcımı oldu. Tunus'ta da ayaklanma, kırsal kesimde başlamış, sonra kentlere sıçramıştı.
Suriyeli liderler, sıranın kendilerine gelmeyeceği gibi bir yanılsama içinde değiller.

Tunus devriminden sonra, Mısır ayaklanmasından hemen önce üst düzey bir Suriyeli yetkili, yakın çevresine "Bu hepimize bir mesajdır" dedi.
Kısa bir süre önce de üst düzey bir Suriyeli diplomat, "Suriye istisna olamaz" mesajını vermişti.
Bu nedenle şimdi Suriye, Der'a kentindeki krize iki açıdan yaklaşıyor. Bir taraftan bölgeye çok sayıda asker sevk edilerek durum kontrol altında tutulmaya çalışılıyor, diğer taraftan bölgesel rahatsızlıkların üzerine gidiliyor ve geçen Cuma yapılan protesto gösterilerinde ölümlerden sorumlu olanların cezalandırılacağı sözü veriliyor.
Gösterilerde gözaltına alınanlardan bazıları serbest bırakıldı. Bu kişiler arasında duvarlara rejim aleyhtarı yazılar yazan çocuklar da var. Zaten kentteki olayları da bu çocukların gözaltına alınması başlatmıştı.
Daha önce güvenlik birimlerine, gösterilerde protestoculara karşı gerçek mermi kullanılmaması talimatı verildiği yolunda haberler var.
Bazı hükümet yetkilileri taziye mesajlarını iletmek için kente gitti ve Der'a ileri gelenleriyle bölgenin sorunlarını konuştu.
Ancak buradaki halkın taleplerini karşılamak çok kolay olmayacak. Zira halk Vali Feysal Haltum ve istihbarat sorumlusu Atıf Necib'in görevden alınmasını istiyor. Bu iki kişi de rejimin adamları ve Necib, Esad'ın kuzeni.
Der'a sınavı
Der'a ve çevre kentler, Sünni aşiretlerin elinde. Bu da çıkacak yangının çok kolay yayılacağı ve kolay kontrol altına alınamayacağına işaret ediyor.
Ama diğer taraftan hükümet aşiret liderleriyle anlaşırsa kriz kontrol altına alınabilir. Fakat bu kriz atlatılsa bile Suriye'nin buradaki protesto gösterilerinde dile getirilen sorunlara çözüm üretmeden fırtınadan kurtulması mümkün olmayacak.
Suriyelilerin yaşadığı ekonomik zorlukların bilincinde olan hükümet, kamu çalışanlarının maaşlarını artırdı ve temel tüketim maddelerinde sübvansiyonu kaldırma planlarını askıya aldı.
Suriye hükümetinin ayakta kalabilmesi için daha fazlasını yapması gerekiyor. İsrail karşıtlığına bel bağlamak ve muhalifleri ülke güvenliğine zarar veren ajanlar olarak niteleyip dışlamak yeterli değil.
'O zaman Facebook yoktu'
Beyrut'ta yayımlanan El Akbar gazetesinin editörü İbrahim el Amin, "Arap dünyasında yaşananlar ve yaşanmakta olanlar, Suriye ve diğer Arap ülkelerinde özgürlük ve ekonomi politikaları açısından, hiçbir şeyin şimdiki gibi kalamayacağını gösteriyor. Suriye'nin İsrail'e direnme kararlılığı, itibar, ekmek ve özgürlük isteyen kitlelerin ayaklanmasını durdurmaya yetmez" diyor.
1980'lerin başında Cumhurbaşkanı Esad'ın babası şimdikinden çok daha büyük bir isyanla karşılaştı. İsyan acımasız bir şekilde bastırıldı. Müslüman Kardeşler'in başlattığı ayaklanma, 1982'de kuzeydeki Hama kentinde doruk noktasına ulaşmıştı. Seçkin birlikler, burasını yerle bir ettiler. Binlerce kişi öldü.
Ama o dönemde daha uydu kanalları, internet ev cep telefonunun olmadığı günlerdi. Bugün yaşananları dünyaya duyuran YouTube, Twitter ve Facebook yoktu.
Ama Libya lideri Muammer Kaddafi ayakta kalabilmek için başka bir yol izliyor. Esad da Libya'da yaşananları yakından takip ediyor olabilir.
Aynı sahnelerin Suriye'de yaşanması çok olası değil. Ama yine de hiçbir şey belli olmaz.
BBC

Şam'da keskin nişancılar protestoculara ateş açtı

1 NİSAN 2011

Suriye'nin başkenti Şam'da hükümet karşıtı protestocuların üzerine ateş açılması sonucu en az 10 kişi öldü.
Görgü tanıklarına göre, Duma semtindeki göstericilere, çatılardaki sivil giyimli keskin nişancılar ateş açtı.

Der'a kentindeki protestolarda da çatışma çıktığı haber veriliyor.
'Şehitler Günü'
Binlerce kişinin katıldığı gösterilerde askerlerin eylemcilere göz yaşartıcı gazla müdahale ettiği ve yaralananlar olduğu bildirildi.
Eylemciler, iki haftadır devam eden eylemlerde ölen onlarca kişinin anısına bugünü "Şehitler Günü" ilan etmişti.
Ülkenin en büyük kentlerinden Humus ile Lazkiye, Haseki ve Kamışlı'da da eylemler düzenlendiği belirtliyor.
Kamışlı ve Haseki'de eylemcilerin etnik gerilim suçlamalarına karşı "Ne Arap ne Kürt, birlik istiyoruz" diye sloganlar attığı bildirildi.
Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad, Çarşamba günü yaptığı açıklamada gösterileri, İsrail'e karşı direnişlerini zayıflatmaya yönelik bir komplo olarak nitelemişti.
Esad bununla birlikte, eylemcilerin zarar görmemesi için güvenlik güçlerine kesin talimatlar verildiğini öne sürmüştü. BBC

Röportaj: Arap Devrimleri Kutsal Ayaklanmalardır
03-04-2011

Kudüs Muhafızı Raid SALAH ile röportaj

Mavi Marmara saldırılarından sonra işgal devleti İsrail tarafından tutuklanan, diğer tutuklulardan farklı bir hapishaneye götürülen Raid Salah ile kısa bir mülakat gerçekleştirerek; özelde Filistin ve Gazze, genelde ise Ortadoğu üzerine birtakım tespitler kaydettik.

Mavi Marmara ve özgürlük filosundan önce de türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştirmiştiniz. Bu süre zarfında, yani mavi Marmara öncesi ve mavi Marmara sonrasını nasıl görüyorsunuz, herhangi bir fark söz konusu mu?

Elbette, bu süre zarfında büyük bir fark görüyorum. Zira Türkiye halkı mavi Marmara ile birlikte tam teşkil hazırlanmış ve İsrail işgalinin bölgeden çekilmesiyle ambargonun kaldırılmasına yönelik dünya’ya mesajlarını iletmişlerdir. Bununla birlikte Flistinin istikbali ve başkentin Kudüs olması gerektiğine yönelik gayretlerini de görüyoruz..

Mavi Marmara gemisi içinde ve sonrasında Türkiye halkından nasıl bir yaklaşım gördünüz?

Mavi Marmara gemisi içinde Türkiye halkı ile birlikte yaşayıp gördüğümüz şey, peygamber (s.a.v.)in de buyurduğu gibi adeta cennet bahçelerinden bir bahçeydi… gemi içerisinde bulunduğumuz süre zarfında kur’an okunup, birtakım dersler işlenmekle birlikte Hamas marşları da söylenerek tüm guruplar arasında yoğun bir sevgi ve kardeşlik atmosferinin oluştuğunu gördük. Ayrıca gemi içerisinde olası İsrail saldırısına yönelik hazırlıklar da yoğun bir biçimde devam ediyordu. Açıkçası mavi Marmara girişimi, ilahi bir lütüf olmanın yanı sıra içinde taşıdığı kadın ve erkek yolcularıyla birlikte ciddi anlamda manevi havanın olduğu bir özelliğe sahipti…

(..)

Peki Hamas’ın bu talebe karşı tutumu ne yönde olacaktır?

Hamas, çok açık bir şekilde üzerine düşen görevleri ve Filistin’in barış ve uzlaşıya varması için tutumlarını son derece olumlu sergilemektedir. Fakat mısır’ın Devrik lideri hüsnü mübarek tüm Filistin uzlaşısına yönelik çalışmaları bozarak süreci çok zor bir duruma dahil etti. Bu son dönemde gerçekleşen devrimler üzerine artık görevden düşürülen Hüsnü mübarek ve riskli planları da son bularak İsmail henie’in de katıldığı ve başlamış olan çalışmaların başarıya ulaşmasındaki tüm engeller de kalkmış oldu.

Ortadoğu’da meydana gelen devrimleri ve tüm bu olanları özelde Filistin, genelde ise Gazze üzerinden nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle arap dünyasında gerçekleşen tüm bu devrimleri mübarek ve kutsal olarak addediyorum. Zira bu gerçekleşen olaylar arap dünyası için gerek şimdi, gerekse gelecekte sevindirici bir gelişme olduğunu düşünüyorum. Yine aynı şekilde bu devrimler Filistin, Gazze ve Kudüs davası için önemli rol oynamaktadırlar.

İnanıyorum ki Tunus’ta başlayan, Mısır’da devam eden ve Libya’da ayyuka çıkan bu devrimlersadece bu ülkeler ile sınırlı kalmayacaktır. Aksine tüm bu devrimler, hızla yayılarak Filistinli ve tüm mazlumların zaferi olacaktır. Mavi Marmara’dan gecikmeli olarak meydana gelen bu devrimler, Allah’tan dileğim şudur ki; ilk olarak Tunus halkı, ardından Mısır ve Libya olmak üzere Filistin, mukaddes Kudüs ve mescidi aksa için bağımsızlıklarının başlangıcı olur…

Devrim sonrasında gazze’ye uygulanan ambargonun etkili taraflarından biri de rafah kapısıydı. Devrimden sonra bu kapı açılacak mıdır?

Evet, devrimin Gazze halkı için önemli getirilerinden biri de dikta yönetici olan devrik lider hüsnü mübarek tarafından yürütülen refah kapısının fonksiyonsuz hale getirme girişiminin ortadan kalkması olmuştur. Bununla birlikte Allah’ı Azze ve Celle’den isteğimiz devrik lider hüsnü mübarek tarafından tutuklanan tüm Filistinli mahkumların da biran önce salıverilmesidir. Yine aynı şekilde mübarek rejiminin derhal yok olmasını istiyoruz ki bu da mısır halkının Filistin, Kudüs ve mescidi aksa davası için üstlendikleri rol ile gerçekleşecek bir durumdur.

Mısır’da bulunan yeni yönetim ve yapılan çalışmaları nasıl buluyorsunuz?

Mısır’da şuan aşama aşama çok güzel değişikliklerin yapıldığını görüyoruz, zira bu değişikliklerin bir defa’da hemen olmasını beklememiz mümkün değil. Bununla birlikte gerçekleşen bu değişikliklerin istifnasız bir şekilde özgür ve nezih seçimlerin başlangıcı olduğuna inanıyorum. Zira Mısır halkı geçmiş yıllar esnasında yönetimde baskıyla tek başına kalan hüsnü mübarek’in tersine liderlerini seçim yoluyla seçtiler.

(..)

Öte taraftan hepimizin anlaması ve bilmesi gerektiğini düşündüğüm bir şey vardır ki o da, bizler için dayanılacak tek merci İslam ümmetidir!

Ortadoğu’da gerçekleşen bu devrimlerde batı ne gibi bir politika takip edecektir?

Batının bu noktadaki resmi tutumuna değinecek olursak, uzun zamandır zalim yöneticiler arap ülkelerinde kalacaklarını zannediyorlardı fakat, artık arap yönetimleri halklarının kendilerini kuşatma altına almasıyla yakında yok olacaklardır. Gerçekleşen bu devrimler aksi bir durum oluşturarak bütün zalimleri ortadan kaldıracak ve halklar otoriter yönetimlere karşı zafer elde edeceklerdir ve bunda endişe edecek hiçbir şüphe yoktur inşallah. Batılıların resmi tutumlarını, yaşanan bu devrimleri kendi lehlerine çevirmek için yani bir bakıma çalmak üzere bir girişim olduğunu anlamamız gerekir. şöyleki tüm bu devrimler Amerikalılar ve diğer batılıların tarafından açgözlülükle takip edilmekte ve hükümlerin, durumların farklı şekilde kendilerine dönmesini istemektedirler. Bizlerin bu noktada çok dikkatli ve yakinen uyanık davranmamız gerektiğini düşünüyorum. Devrimin liderliğini yapan Tunus, mısır, Libya, yemen ve benzeri bölgeler için Allahtan başarılar dileriz…

Devrim çerçevesinde düşündüğümüz zaman istikrar nasıl oluşacaktır?

Şüphesiz bu devrimler Arap dünyasın’da İslam ve Ortadoğu için yeni bir tarih başlangıcıdır. Fakat Allahın izniyle güçlü bir şekilde bizler bu durumu muhafaza edecek ve tüm devrim düşmanlarını yani Siyonizm, Amerika ve diğer batılı güçlerin yapmış oldukları planları bozacağız. Çünkü bu güçler devrimden fazlasıyla korkmaya başlayarak daha yolun başında iken devrimleri nasıl çevirebileceklerini düşünmeye başlamışlar...

Ve son olarak şunu söylemeliyim ki bizler; Efendimiz (s.a.v)’in müjdelediği üzere yaşanan bu devrimlerin hilafet için tarihi bir başlangıç olduğunu düşünüyor, ve aynı zamanda nebevi metodun oluşacağına inanıyoruz….

Teşekkür ederiz.
Hülya Kurgan / Sevcan Kahveci / TIMETURK

Fas Kralı 190 mahkumu affetti
14 Nisan 2011
Fas Adalet Bakanlığı, Kral 6. Muhammed'in insan hakları kurumunun taleplerine cevap vererek 190 mahkumun cezalarını hafifletme kararı aldığı açıklandı.

Resmi MAP ajansına göre, bakanlıktan yapılan açıklamada, bazı mahkumlarının affedildiği, hapis cezası çeken mahkumların cezalarının indirildiği, idam mahkumlarının cezasının da hapis cezasına çevrildiği bildirildi. haber10

15 NISAN 2011
Selçuk Salih Caydi
Avrupa basınında Arap devrimi yorumları

Konuyu basından izlerken, bazı noktalara dikkat çekmemiz gerekiyor. Kuzey Afrika ülkelerinden Suriye'ye kadar uzanan kuşakta yaşananlar ve oralardaki muhaliflerin sesleri, büyük bir ilgi ve dikkatle izleniyor. Türkiye'de de ilginin yoğun olduğunu ve konu hakkında haber/yorum sayısının oldukça yüksek olduğunu belirtmeliyiz.

14 Nisan günü Portekiz gazetesi Diario de Noticias'ın yorumu, Hüsnü Mübarek'in tutuklanmasına vurgu yaparak, benim daha önce kullandığım bir deyimi kullanıyor: "Kleptokrasi". Gazete, "Kamu malı hırsızlığının sistemleşmiş hali" anlamında kullandığı bu terimle, kleptokrasinin cezalandırılmayacağı düşüncesinin yıkılmış olmasının ne kadar önemli olduğunu yazıyor. "Mısır ve Tunus'daki barışçıl hareketlerin siyasi ve hukuki sonuçlarının olmaması, çok absürd olurdu" diyor.
Muhafazakar Çek gazetesi Lidové Noviny, çok daha sert bir yorumla, "Otokratların görevi ölmektir" diyor. "Nasıl Franco İspanya'da iktidarı devrettiyse, Şili'nin Pinochet'si zamanında ülkeyi terkettiyse, tıpkı İran Şahı'nın ve Tunuslu Bin Ali'nin yaptığı gibi. O doğru anı kaçıran derdine yanmalı. Şimdi Mübarek, o şanssız önderlerin örneği."
İtalya'nın Katolik gazetesi Avvenire, devrimlerden pek umutlu değil, bu işten otomatikman demolkrasi çıkmayacağını düşünüyor. (11 Nisan)
Birçok Avrupa gazetesi, Libya'dan İtalya'ya ulaşan, İtalyan makamlarının oturma izni verdiği binlerce göçmeni ve olası göç dalgasını tartışıyor. Avusturya gazetesi Salzburger Nachrichten, Avusturya-Bavyera sınırında göçmenlere karşı alınan önlemleri anlattıktan sonra, konu göç olunca Avrupa ülkeleri arasındaki dayanışmanın nasıl ortadan kalktığına dikkat çekiyor ve Avrupa'nın böyle sorunlara dayanışmacı çözümler üretmesini istiyor.
8 Nisan günü İsviçre'nin muhafazakar gazetesi Neue Zürcher Zeitung'da, Libya'ya askeri müdahalenin başarısız olma ihtimali üzerinde duran uzun bir yazı yayımlandı. Muhalefetin askeri zayıflıkları ve kötü lojistiği, kötü silahları ve tecrübesizliği, örneklerle anlatılıyor. Batılı gizli servislerin yardımlarının, sonucu muhaliflerin lehine çevirecek kadar tayin edici olamayacağı söyleniyor.
Göçmenler konusunu çok önemseyenlerden biri de Hollanda gazetesi Trouw. Bu konuda Avrupa'nın birlik halinde -AB olarak- işlemesi gerektiğini söyleyen gazete, Kuzey Afrika ülkeleri yönetimleriyle göç konusunda mutlaka birlikte çalışmak gerktiğini düşünüyor, ama Somali ve Eritre gibi otoritenin olmadığı (sistemin ve devletin çöktüğü) ülkelerden gelenlerin mutlaka AB tarafından sınırda karşılanıp Avrupa'ya sokulmamalarını istiyor.
Nisan'ın ilk günlerindeki yorumlar çok daha iyimserdi. Mesela Almanya'nın muhafazakar Die Welt gazetesi, "Anti-Kaddafi koalisyonu"nun Kaddafi'nin ateş gücünü önemli ölçüde bertaraf ettiği üzerinde duruyordu. Ama Kaddafi'nin ülkeyi çabucak terkedeceğini beklemiyor, "terketse iyi olur" diyordu. Naif yorumlar yayımlayan gazete, şimdi daha dikkatli.
Britanyalı muhafazakar The Daily Telegraph, Nisan'ın ilk günü Musa Kussa'nın Britanya'ya kaçması olayını değerlendirirken, onun gibilere karşı Britanya'da dava açılmamasını istiyor ve örnek olup diğer Kaddafi işbirlikçilerinin de Libya'dan kaçmasının desteklenmesinin doğru olacağını düşünüyor.
Britanya'nın liberal The Independent gazetesi de, Kaddafi muhaliflerinin silahlandırılmasını sorguluyor. Muhalefete silah verilmesi halinde kısa vadede, katliamların durdurulması için müdahale eden Batılı güçlerin tarafsızlık iddiasının havada kalacağını, uzun vadede Afganistan'a benzer bir durumun ortaya çıkabileceğini yazıyor.
(..)
http://konstantiniye.blogspot.com/

Mısır'ın Dimyat kentinde polis ile göstericiler arasında çatışma: 2 ölü, 15 yaralı
13 Kasım 2011

Mısır'ın Nil Deltası'nda bulunan Dimyat kentinde bir petro kimya tesisinin çevreye zarar verdiğini iddia ederek gösteri yapan bölge halkı ile güvenlik kuvvetleri arasında çıkan çatışmada 2 kişi öldü, 15 kişi yaralandı.

Mısır'ın resmi Nil televizyonunun haberine göre, Dimyat kentinde bulunan Kanada ve Mısır sermayeli bir petro kimya tesisinin çevreyi kirlettiği ve bölgedeki doğal hayatı öldürdüğünü iddia eden yaklaşık 20 bin kişi protesto gösterisi yaptı.

Dimyat Limanı'nı ve kente bağlanan yolları trafiğe kapatan protestocular, söz konusu petro kimya tesisi ile ilgili şikayette bulunduklarını, fakat yetkililerin şikayetleri ile ilgilenmediğini söylediler.

Göstericilerden bazılarının tesislere girmek istemesi ve limandaki kontrolü güvenlik güçlerine bırakmaması üzerine çıkan çatışmalarda 2 kişi öldü 15, kişi yaralandı.

Olaylarda ölen ve yaralananların tamamının siviller olduğu kaydedildi.

Olayların ardından Dimyat kent merkezinde de askerler ile protestocular arasında yer yer çatışmalar çıktığı bildirildi.

Görgü tanıklarının ifadelerine göre ordu birlikleri, kent merkezinde kısa bir süre kontrolü sağladı, fakat göstericiler kontrolü tekrar ele geçirmeyi başardılar.

Mısır'ın yarı resmi El Ahram gazetesine göre Dimyat'ta sokağın kontrolü göstericilerde ve binerce kişi evlerine gitmemek için direniyor.

Dimyat Liman Otoritesi Başkanı İbrahim Filfil, yaşanan işgalden dolayı açıklarda bekleyen 35 geminin limana yanaşamadığını ve maddi kaybın milyonlarca Mısır Cüneyhi olduğunu ifade etti.
haber10

Başına taç taksalar da uzlaşma
Muhammed Sadık el-Hüseyni
08-11-2012



YDH- Londra’da yayımlanan el-Kudsu’l Arabi gazetesi Yazarı Muhammed Sadık el-Hüseyni, çevirisini sunduğumuz yazısında Arap Baharı devrimciliğini sorguluyor.

İslam tarihinde besmeleyle başlamayan tek mektuptur. Zira Berae (*) Suresi’ne açık bir atıfla Amerikalıların herhangi bir ülkeye girdiğinde ya da devrimcilerin ilkelerinin aleyhine kendileri için meşruiyet elde etmek istediklerinde bu surenin hatırlanması zaruretine işaret eder.

70’li yılların sonlarında İran İslam Devrimi’nin zaferinden ve emperyalizmin bölgedeki köpeği Şehinşahlık rejiminin devrilmesinden birkaç ay sonra “İmam’ın yolunda yürüyen öğrenciler” o dönem “casusluk yuvası” olarak adlandırdıkları Tahran’daki ABD büyükelçiliğini ele geçirmişti.

Dönemin Demokrat Parti’den seçilmiş Amerikan Başkanı Jimmy Carter, rehineler sorunun halledilmesi için devrimin yeni lideriyle buluşmak üzere Ramsey Clark ve William Miller’i göndermişti. Bunun üzerine İmam, derhal kendisine kalem ve kağıt getirilmesini talep etmiş ve aşağıda metni bulunan mektubu kaleme almıştı:

“Carter’ın temsilcilerinin benimle Kum kentinde buluşmak üzere İran’a yola çıktıkları haberi bana ulaştı. Bu yüzden, firari Şah’a kucak açan Amerikan yönetimine, bu hareketinin İran’a muhalefet etmekten başka bir anlama gelmediğini hatırlatma görevinin üstüme düştüğünü hissettim. Öte yandan söylendiğine göre sizin büyükelçiliğiniz, bizim kutsal İslam Devrimimizin aleyhinde çalışan bir casusluk karargâhı gibi çalışıyormuş. Bu nedenle şunu bilin ki bu özel heyetle benim aramda hiçbir şekilde bir buluşma olmayacaktır. Ayrıca şunları da not ediniz:

1- Kesinlikle Devrim komuta konseyinin üyeleri bu heyetle görüşme yapamaz.

2- Hükümetin hiçbir yetkilisi onlarla buluşma düzenleyemez.

3- ABD, aziz halkımızın bir numaralı düşmanı olan devrik Şah’ı bize teslim ettiği ve devrim üzerindeki casusluk faaliyetlerini sonlandırdığı taktirde iki ülke arasında halkımıza faydalı olabilecek bazı ilişkiler kurulabilir.

İmam Ruhullah Musevi el Humeyni

Biz ise bugün bu heyecan verici ve önemli olayın ne anlama geldiğini hatırlayarak, emperyalistlerin iştahını çeken devrimlerin veyahut İslami uyanışın meydana geldiği ülkelere şunu demek isteriz: İran yönetimi bu tutumu takındığında çok az bir güce sahipti. Halen de bölgesel düşmanlarıyla çepeçevre kuşatılmış bir vaziyette sürekli tehditler altında varlığını sürdürmektedir.

Hiç de iyi denebilecek bir ekonomik durumu yoktur. Buna rağmen birçoklarının ‘realist politikalar’a ya da ‘kasırganın önünden kaçmak” olarak niteledikleri politikalara kapılmamaktadır. Halbuki bir çok Arap ya da İslam ülkesi, emri vakilere ‘savaş hiledir’ gerekçesiyle boyun eğmektedir.

Hayır efendim, devrimcilerin yöntemi bu değildir, hiç bir zaman da olmamıştır. Gerçekte devrim, acıya ve zorluklara tahammül etmek, bilinmeyen bir yolculuğa çıkmak, imkansızı istemektir.

Dünyanın en yırtıcı ve güçlü savaş aygıtına karşı direnmeye karar verdiklerinde Vietnamlılar böyle yaptı!

Sıfırdan yola çıkıp Filistin’i hile ve desiseyle üç kuruşa satan Arap rejimleri engelini ortadan kaldırdıklarında Fetih Örgütü de böyle yaptı.

İslami Cihad Hareketi, Hamaslılar, Iraklı ve Afganlı devrimciler sabrettiler ve hala da ediyorlar. 1 milyon şehit veren Cezayirli devrimciler de böyle yaptı, öyle değil mi?

Hatta hükümetler düzeyinde de Mısır ve Suriye, kutsal Ramazan ayında yapılan Yom Kippur (Ekim) savaşına girerek bütün dünyayı şok eden bir karar almadılar mı? Gerçek çözümün %99 ABD’nin elinde olduğunu söyleyen işbirlikçiler, komplocular ve haramiler, bu savaşta elde edilen zaferi çalmadılar mı?

Ey Araplık ve İslam’ın devrimcileri, bu bir iradeler savaşıdır. Bu mücadele bir taraftan devrimcilerle yönetimler diğer yandan insanlarla sürüler arasındadır.

Eski ve yeni yöneticilere bağlı olan kitlelerin, iktidara susamışların taraftar ve bağlıları içerisindeki boğazlarına kadar dünya nimetlerine ve hedonizme batmış olanlara şu soruyu sormaları hakları değil mi:

Devrimler ne zamandan beri işgalciye karşı verilen savaş yerine bir halkın kendi arasında meydana gelen savaşa verilen ad oldu?

Ne zamandan beri ümmetin düşmanı olmakla şöhret bulmuş bir ülkeyle o ülken insanının bir bölümüne karşı koalisyona girmek meşru oldu?

Bunu meşru kılacak bir gerekçe bulunabilir mi? Önümüzde Cezayirli büyük devrimci Abdülhamid bin Badis örneği var. O, “Şayet Fransa benden Lailahe illallah dememi istese yine de reddederdim.” dememiş miydi?

Peki nasıl olur da halkımı parçalamayı, etnik kökenine göre insanları öldürmeyi, ülkemi tahrip etmeyi, özelliği ne olursa olsun ülkenin yönetimini devirmek için yabancılar adına vekaleten savaşmak isteğini yerine getiririm?

Ayrıca o kadar katliam, yıkım ve tükenişten sonra nasıl bir yönetim kuracağım ülkemde?

Ne zamandan beri gericilik, sömürgecilik, Siyonizm, monarşi, emirler, vatandaşlarını ve halkın yeraltı ve yerüstü zenginliklerini uluslararası köle pazarında satanlar, bırakın İslami şura sistemini, demokrasiyi, özgürlükleri, insan haklarını ve adaleti savunan insanlar oldular?

Arap devrimlerinin yapıldığı meydanlardan “Yeter artık devrimlerle yaptığınız ticaret, yeter artık insanların değişim hevesini istismar ettiğiniz” diye seslenebilecek hiç mi olgun insan yok aramızda. İnsanlar, geriye doğru değil ileriye doğru adım atmak ve devrim yapmak istiyorlar.

Evet halklar Batılı sömürgecilerden kurtulmak, Siyonist efendisinden ve onun yerli işbirlikçilerinden özgürleşmek bunun yanın da diktatörlerden de kurtulmak istiyorlar.

Ancak dün ülkelerinin yer altı ve yer üstü zenginliklerini parça parça satanlar bugün devrimleri toptan satıyorlar!

Aramızda “Amerika, Siyonizm ve onun yerli işbirlikçileriyle bütünüyle ilişkiler kesilmeden ne özgürlük ne demokrasi ne başarılı bir devrim ne kurtuluş mümkün değildir” diyebilecek bir babayiğit yok mu?

Devrimcilere şu sözleri söyleyecek bir babayiğit yok mu?

“Başına taç geçirseler de uzlaşma!

Bütün başlar aynı mıdır?

Her baş bir olur mu?

Gözlerini oyup yerine iki mücevher de koysalar ne yapardın?

Acaba?

Bazı şeyler vardır, satılmaz ve alınmaz!”

Çeviren: Hüseyin Şahin

Kaynak. http://www.ydh.com.tr/

* Entellektüel Forum'un notu:

Tevbe Suresi Kur'an-ı Karim'in besmelesiz başlayan tek suresidir. Mekke müşriklerine ültimatom olarak, dört ay içinde tevhide gelmedikleri takdirde daha önce işledikleri sayısız cinayetlerin cezası olarak öldürülecekleri uyarısıyla başlar. Allah’ın, güvence veren Rahman ve Rahim sıfatlarına uygun düşmediğinden ültimatoma Rahman ve Rahim sıfatlarını vurgulayan besmele yazılmamıştır.

"Resulullah efendimiz, besmele yazılmasını emretmediği için, bu sûrenin başına Besmele konmamıştır."
(Beydavi, Celaleyn)

Bu sure ile ilgili hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir şöyledir:

İbn Sa'd der ki: Arc denilen yerde Hz. Ali, Hz. Ebu Bekir'e yetişti. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ali'yi görünce: "Emîr olarak mı, yoksa memur olarak mı geldin?" diye sordu. Hz. Ali de: "Memur olarak geldim." dedi ve beraber yürüdüler.

Hz. Ebu Bekir, Hz. Ali'ye: "Rasûlullah (s.a.) seni hac için mi görevlen­dirdi?" diye sorunca o da dedi ki: "Hayır, Berâe sûresini tebliğ etmem ve daha önceki anlaşmaların ibtalini bildirmem için gönderdi." Daha sonra Hz. Ebu Bekir mü'minlere haccını yaptırdı. Kurban kesme günü (kurban bayra­mı) Hz. Ali kalktı, anlaşmaların ibtal edildiğini bildirdi ve RasûluUah'm (s.a.) kendisine emrettiği hususları şu sözlerle tebliğ etti: "Ey inananlar! Kâfir cenne­te giremez. Bu yıldan sonra hiçbir müşrik hac yapamaz, Kabe'yi çıplak ola­rak tavaf edemez. Rasûlullah (s.a.) kiminle bir anlaşma yapmışsa, o anlaş­ma, vakti doluncaya kadar geçerlidir."

Humeydî, Süfyân—Ebu îshâk Hemedânî—Zeyd b. Yüşey' yoluyla şu rivayette bulunmuştur: Ali'ye hangi görevle hacca gönderildiğini sorduk. Dedi kj: "Dört şeyle gönderildim: 1) Mü'min olmayan kimse cennete giremez. 2) Kabe'yi çıplak olan kimse tavaf edemez. 3) Bu seneden sonra Mescid-i Ha-ram'da müslümanla kâfir bir araya gelemez. 4) Kimin Rasûlullah (s.a.) ile bir anlaşması varsa, süresi doluncaya kadar geçerlidir. Rasûlullah (s.a.) ile anlaşması olmayanlara dört ay mühlet verilmiştir."

[Humeydî Müsned, 48; Ahmed, Müsned, 1/79 (594); Tirmizî, 3091; Dânmî, 2/68. Hz. Ali' den rivayet edilmiştir. Senedi sağlamdır. Tirmizî, hasen olduğunu söylemektedir.]

"Kur’an-ı kerim bana âyet âyet, harf harf nâzil oldu. Sadece Tevbe ve İhlâs sûreleri, yetmiş bin saf melekle beraber nâzil oldu."
[Beydavi]

"Enfal ve Tevbe sûrelerini okuyana kıyamette şefaat edip, onun münâfıklıktan kurtulduğuna şahitlik ederim."
[Envâr-üt-tenzil]

_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> İSLÂM DÜNYAS! Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com