Alemdar Site Admin
Kayıt: 14 Oca 2008 Mesajlar: 3538 Konum: Avustralya
|
Tarih: Pts Ksm 22, 2010 1:37 am Mesaj konusu: Necip Fazıl'dan |
|
|
Büyük Zuhur
Necip Fazıl Kısakürek
Büyük zuhur, Büyük Doğu hisarının ova misali, geniş avlusunda milyonlar beklerken şimdiden içeriye alınan baş örneklik birkaç gencin sıhhatle tutmuş mayası içinden heykelleşecektir.
Radyum şuaı gibi pırıltılı bu birkaç genç, yine kendileri gibi ışıklı birkaç ağabeyleriyle bir tüpe doldurulsalar, sade Türke değil, bütün İslâm âlemine ve hatta topyekûn beşeriyete, muhtaç bulunduğu yeni insan ve ruh tohumunun ilk örnekleri diye gösterilebilir.
Benim 40 yıllık mücadelemde salonları ve meydanları taşıran alkışçılar karşısında «bu manzaraya güvenmeyin; biz gerçekte bir dolmuş arabası kadrosunu aşabilmiş değiliz!» demenin sırrı işte bu «birkaç»ların çerçevesinde tecelli etmektedir.
Satrancı icat eden adama, Acem Şahı, «dile benden ne dilersen!» deyince «satrancın ilk karesine tek bir buğday tanesi koy ve ondan sonra her kareye evvelkinin bir mislini ekleyerek devam et: yani 1, 2, 4, 8, 16, 32 vesaire.» Cevabı veriliyor ve bunun yüzlerce ülkenin yetiştiremeyeceği kadar buğday tuttuğu hayretle görülüyor.
İşte, tam 40 yıldır süze süze özleştirdiğimize şahit olduğumuz bu birkaç genç ve 3-5 ağabeyleri, satranç tahtasının ilk karesindeki ilk vâhid olmak mevkiindedir. Bu vâhidi elde edebilmek için 40 yıl çalıştık, ama sonunda «evreka-buldum!» diyebilmek saadetine ulaştık. Gerisi keyfiyetini bunlarla paylaşan basit bir kemiyet meselesidir ve cevher, kan oturmuş tırnaklarımızla 40 yıl kazdığımız kuyudan çıkarılmıştır.
Bu serinin altıncısı ve sonu, bu cevherin vasıf, vazife ve memuriyetinin ne olacağının göstermeye kalıyor.
Kervan, hazırlığını bitirmek ve yola çıkmak üzeredir.
Geliyorlar!
Gözleri kara, alınları fikir çizgili, kalbleri ceylân, iradeleri çelik, imanları volkan, irfanları tarla, idrakleri bıçak, edâları şiir, diyalektikleri ipekten örgü, geliyorlar!..
"ÜÇ GÜNLÜK DÜNYA İÇİN GAYRET ÜSTÜNE GAYRET, EBEDİ BİR HAYAT İÇİN GAYRET YOK HAYRET.."
Necip Fazıl Kısakürek
"Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, "odun"dur..."
Necip Fazıl Kısakürek
Canım İstanbul
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım...
İstanbul,
İstanbul...
Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare? ..
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...
O manayı bul da bul!
İlle İstanbul'da bul!
İstanbul,
İstanbul...
Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir ' Katibim'i...
Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul...
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...
Gecesi sünbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul...
Necip Fazıl Kısakürek
_________________ Bir varmış bir yokmuş... |
|