EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

MİMAR SİNAN

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> İMAR, MİMARÎ ve ŞEHİRCİLİK
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Prş Eyl 10, 2009 1:14 am    Mesaj konusu: MİMAR SİNAN Alıntıyla Cevap Gönder

Mimar Sinan’ın eserlerini itinayla yok etmişiz
Metin Celal
24 Ağustos 2016

“ Mimar Sinan 92 cami, 52 mescit, 55 medrese, 7 darülkurra, 20 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa (hastane), 6 su yolu, 10 köprü, 20 kervansaray, 36 saray, 8 mahzen ve 48 de hamam olmak üzere 365 eser vermiştir” (mimarsinaneserleri.com). Bu eserler
tek tek listelenmiş. “İstanbul Azapkapı’da Mimar Sinan’ın yaptığı yaklaşık 450 yıllık Sokollu Mehmed Paşa Camii’nin duvarı delindi” haberine rastlıyorum T24.com’da (11.07.2016). “Daha önce yakınına çakılan çelik kazıklar yüzünden temelleri zarar gören, metro yüzünden yaklaşık 5 cm kayan ve zeminden çıkan kaynak suları yüzünden etrafı göle dönen caminin şimdi de esrarengiz bir şekilde duvarı delindi.”

Bir haber daha; “Mimar Sinan’ın 56 hamamından biri olan Samatya Kapıağası Yakup Ağa Hamamı satışa çıkarıldı.” Hamam 13 yıl restorasyon görmüş. Satış fiyatı 20 milyon dolar. Aynı haberden Mimar Sinan’ın 56 tane hamam yaptığını, bu hamamlardan 32’sinin tamamen yok olduğunu, 24’ünün günümüze intikal ettiğini, bunlardan da sadece 14 tanesinin özgünlüğünü koruduğunu öğreniyoruz (14.08.2016, yeniakit. com.tr).

32 tamamen yok olmuş hamam... 24 hamamın sadece 14’ü özgün haliyle kalabilmiş. Dehşet verici bir bilgi, demeyeceğim. Bildiğimiz bir şey, artık şaşırtmıyor. En büyük mimarımızın eserlerini bile korumuyoruz.

Mimar Sinan’ın kaç eseri vardı? 365 mi, 375 mi, 477 mi? Bunda bile görüş birliği yok. Anlaşılan tam bir liste de yok. Çünkü yüzyıllar boyu yok edilen eserleri tespit etmek pek kolay değil, var olan ile yetiniyoruz.
İBB Kültür AŞ İstanbul hakkında önemli kitaplar yayımlıyor. “İbrahim Hakkı Konyalı’nın Kayıp Arşivinden İstanbul’da Mimar Sinan Eserleri” bu yayınların en yenilerinden. İbrahim Hakkı Konyalı için biyografisine göre “tarihçi, yazar, kitabe uzmanı”, “özellikle yazdığı şehir tarihleriyle meşhurdur” deniyor. Çok sayıda yayımlanmış eseri var ve bunların birçoğu İstanbul ve İstanbul’daki mimari eserler hakkında. 1896’da doğmuş, 20 Ağustos 1984’te vefat etmiş. Konyalı’dan geriye birçok yayımlanmamış eser kalmış. Bunların arasında “II. Dünya Savaşı yıllarında üç cilt halinde hazırladığı Mimar Sinan adlı kitabı” da sayılıyor (bkz. islamansiklopedisi.info).

İbrahim Hakkı Konyalı 1941 – 42 yıllarında Mimar Sinan’ın İstanbul’da inşa ettiği cami, mescit, türbe, kütüphane ve okulları tespit etmiş, ziyaret etmiş, gözlemlerini yazmış ve fotoğraflarını çektirmiş. Ama bu çalışma yayımlanmadan kalmış ve ölümünden sonra da kaybolmuş.

Gazeteci Faik Şenol’un İstanbul fotoğrafları arşivinde çalışılırken “İstanbul’da Mimar Sinan Eserleri” başlıklı iki fotoğraf albümü bulunmuş. Bu fotoğrafların İBB Atatürk Kitaplığı’nda “Mimar Sinan’ın Eserleri” adlı 473 varaklık Konyalı’nın yayınlanmamış çalışmasının görselleri olduğu anlaşılmış.

Konyalı Mimar Sinan’ın eserlerini tanıtırken, yapı tekniğinden, yapıların nasıl değiştirildiğinden ve tahrip edildiğinden de söz ediyor. Birçoğunun içindeki değerli eşyanın, hatların, çinilerin çalındığını, yok pahasına “enkazcı”lara satıldığını anlatıyor. Ot ambarı, ağıl, depo, karakol ve pansiyon olarak kullanılanlar var. Yıkıcıya verilen eserleri var. Birçok yapı da kaderine terk edilmiş, çöküp tarihe karışmak üzere. Yıl 1940. Daha sonra Menderes döneminde cadde, bulvar ya da meydan yapmak üzere birçok cami, medrese. mescit, çeşme vb. yıkıldığı biliniyor.

“İstanbul’da Mimar Sinan Eserleri” önemli bir belgesel eser olmasının yanı sıra Mimar Sinan’ın İstanbul’daki eserlerini tam olarak tespit edip mevcut durumlarını anlamak için iyi bir kılavuz.
Kaynak: Cumhuriyet

"Dünyanın ilk yıldız mimarı Sinan'dır"
11 Haziran 2012
New York Times, Belgrad'dan Mekke'ye bugün bile ayakta olan 300'ün üzerinde eseri bulunan Mimar Sinan'ın dünyanın ilk “Yıldız Mimarı-Starchitect” olduğunu belirtti. Gazete, Sinan'ı Michelangelo ile karşılaştırmanın kendisine haksızlık olacağını yazdı
ABD'nin saygın gazetelerinden New York Times, Türk tarinin en büyük mimarı Mimar Sinan'ı okurlarına tanıttı. "Türkiye'nin İlk Yıldız Mimarının Peşinde" başlığını atan gazete, Sinan için "Ona dünyanın ilk yıldız mimarı diyebilirsiniz" ifadelerini kullandı. Gazetenin haftasonu çıkan gezi ekinde, Andrew Ferren tarafından kaleme alınan yazıda "İstanbul'u ziyaret eden ve Mimar Sinan'ı tanımayan Batılı turistlere bilgi veren tur rehberleri, Mimar Sinan'ı aynı dönemlerde yaşayan İtalyan heykeltıraş ve mimar Michelangelo ile karşılaştırıyor. Oysa bu tür bir karşılaştırma aslında Mimar Sinan'a yapılan bir haksızlık. Mimar Sinan'ın, Belgrad'dan Mekke'ye kadar bugün hâlâ ayakta olan ve her gün kullanılan yüzlerce eseri bulunuyor. Sinan'a dünyanın ilk yıldız mimarı diyebilirsiniz" diye yazdı.
Kaynak: Türkiye Gazetesi

Bir AKP yağması daha: Mimar Sinan'ın son eseri Atik Valide Külliyesi tanınmaz hale geldi
01.01.2015



Aralık ayı başında Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi’ne devredilen Mimar Sinan’ın bilinen son yapıtı Atik Valide Külliyesi’nin şifahanesi restorasyonla tanınamaz hale geldi.



Cumhuriyet Gazetesi'nden Mehmet Keskin'in haberine göre, şifahanenin iç bahçesine bakan revakların önünün tamamen camla kapatılırken iç bahçeye çıkış için otomatik kapılar yerleştirildi. İç bahçe de kafeterya olarak hazırlandı.



1. derece tescilli bir yapı olan külliye hazırlanan restorasyon projesine aykırı olarak düzenlendi. 2004 yılından sonra külliyeyle ilgili bütün çalışmaları yürüten ve restorasyon projesini hazırlayan Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi eski öğretim üyesi Z. Ayşe Kantarcıoğlu (Aykıl) yapılan işlemlerin yapının ruhunu öldürdüğünü söyledi.

Restorasyondaki değişiklik Ayşe Kantarcıoğlu’nun (Aykıl) hazırladığı restorasyon planının tamamen dışında yapıldı. Kantarcıoğlu ise restorasyon projesinde değişiklik yapılabilmesi için “mesleki, etik ve hukuki olarak” kendisinden izin alınması gerektiğini belirtiyor.

Mimar Sinan'ın son eseri Atik Valide Külliyesi tanınmaz hale geldi.

BU BİNADA TÜRK SANATLARI VE GÜZEL SANATLAR ÖĞRETİLECEK



2010 yılında Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bağlı Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi’ne devredilen yapı, daha öncesinde Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne verilmişti. Restorasyon projelerinin hazırlanıp onaylanması için koruma kuruluna sunulduğunu fakat yıllarca bir türlü onaylanmadığını söyleyen Kantarcıoğlu, kendilerinin hazırladıkları projelerin külliyenin Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi’ne devrinden sonra iki ay içerisinde onaylandığını belirtti. Bu arada, yapının üniversitenin güzel sanatlar fakültesine bağlı geleneksel Türk sanatları bölümü ile güzel sanatlar meslek yüksekokulu olarak kullanılması planlanıyor.

“BİR MİMAR SİNAN YAPISINA BU YAPILAMAZ!”

Yapılan restorasyonla ilgili “Avlu algısını ortadan kaldırıyor. Bu bir Mimar Sinan eseri; Mimar Sinan’ın bilinen son yapıtı ve çok değerli bir yapı grubu. Burası orta avlulu, revaklı, yürüme yollarıyla algılanan bir mekân. Yapılan işlem bu algıyı tamamen yok ediyor” diyen Kantarcıoğlu “Bu haliyle baktığınızda buranın revaklı, avlulu bir yapı olduğunu hissetmiyorsunuz.

Yapılan işlem yapının mimari yapısını ve ruhunu yok etmiş. Verilen en büyük zarar bence bu” diye konuştu. Cam bölmenin çatı ucunda ve yerde monte edildiği yerlerin de incelenmesi gerektiğini söyleyen Kantarcıoğlu, yapıya fiziki olarak da kalıcı hasar verilmiş olabileceğini söyledi. Kantarcıoğlu “Bir Mimar Sinan yapısına bu yapılamaz” dedi.



Konuştuğumuz TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı C. Sami Yılmaztürk ise Osmanlı’nın torunu olmakla övünen siyasi iktidarın Osmanlı mirasını siyasi malzeme olarak kullanmaktan öteye gitmediğini gösterdiğini söyledi. Mirasa rant gözüyle bakıldığını söyleyen Yılmaztürk, “Bugün yaptığımız tespitlerde bu komplekse uygun olmayan üniversite eğitim fonksiyonu verildiğini görmekteyiz. Eski esere yoğun müdahale getiren, dolayısı ile yapıya zarar veren bir fonksiyon kabul edilemez” derken uygulamanın üniversitenin ihtiyacına yönelik yapıldığını, bununla yapının özgünlüğünü yitirdiğini belirtti.



Yılmaztürk, müdahalenin 2863 sayılı Koruma Mevzuatı’na aykırı olduğunu belirtirken eğer koruma kurulu onaylamışsa da kurulun suça ortak olduğunu vurguladı.
Kaynak Radikal

Van Depreminde Apartmanlar Yıkıldı Ama; Sinan'ın 444 Yıllık Hüsrev Paşa Camii (*) Dimdik Ayakta
24.11.2011


Bu konuda bir twitter mesajı şöyle:

"koraypekozkay Koray Peközkay
Leyla_Ipekci tarafından
Katil müteahhit; Bütün ülke seferber olup ceset ararken, 444 yıllık Hüsrev Paşa Camii'nde herhangi bir hasar meydana gelmemiş..."

* Hüsrev Paşa Külliyesi

Eski Van Şehri’nde yer alan külliyenin, çekirdeğini Hüsrev Paşa Camii oluşturmaktadır. Mimar Sinan’ın eseri olan Cami, 1567 tarihlidir. Yaklaşık kare planlı olan harim mekanının üzeri tromp geçişli bir kubbe ile örtülüdür. Beş gözlü son cemaat yeri yıkılmıştır. Kuzeybatıda minare yer alır. Kapı üzerinde kitabesi bulunmaktadır. İç mekan, beden duvarları ile kubbe kasnağında yer alan çok sayıdaki pencere ile aydınlatılmıştır.
haber1001

97 Yıl Aradan Sonra İlk Teravih Namazı

Eski Van şehrinde Mimar Sinan tarafından yaptırılan Hüsrevpaşa Camisi'nde, 97 yıl aradan sonra ilk teravih namazı kılındı.
01 Ağustos 2011

Eski Van şehrindeki Ortakapı Mahallesi'nde, Mimar Sinan tarafından 1567 yılında Van Beylerbeyi Koca Hüsrev Paşa adına inşa edilen ve Birinci Dünya Savaşı sırasında büyük bölümü tahrip olan Hüsrevpaşa Camisi, yapılan restorasyonun ardından hem ibadete açıldı hem de inanç turizmine kazandırıldı.
Ramazan ayı süresince ibadete açık kalacak olan camiye gelen Vali Münir Karaloğlu ile AK Parti Van milletvekilleri Burhan Kayatürk, Fatih Çiftçi ve vatandaşlar, 97 yıl aradan sonra ilk teravih namazını camide kıldı.
Namazın ardından cami avlusunda Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı (SYDV) görevlilerince vatandaşlara irmik helvası ve şerbet ikramı yapıldı.
Vali Karaloğlu, gazetecilere yaptığı açıklamada, Hüsrevpaşa Külliyesi'nin cami kısmında yapılan restorasyonun 2007 yılında tamamlandığını anımsatarak, medrese, imarethane ve saray kapısında geçen yıl başlayan restorasyon çalışmalarının ise tamamlanma aşamasında olduğunu söyledi.
Restorasyonun ardından ibadete açılan camide her hafta cuma namazı kılındığını vurgulayan Karaloğlu, şöyle konuştu:
''Tarihi Van şehrinin en önemli eserlerinden biri olan Hüsrevpaşa Külliyesi'nde 97 yıl sonra ilk teravih namazının kılınıyor olması bizi duygulandırdı ve heyecanlandırdı. Eski Van şehrinde bunun gibi çok önemli eserler bulunuyor. Burayı tekrar ayağa kaldırarak yaşanılan bir mekan haline getirmemiz gerekir. Bu şehrin bizim üzerimizde böyle bir hakkı olduğunu düşünüyorum. Bütün Van halkını Ramazan ayı boyunca burada yapılacak olan etkinliklere davet ediyorum.''
AK Parti Van Milletvekili Fatih Çiftçi de 97 yıl aradan sonra camide yeniden teravih namazı kılınmasının güzel bir duygu olduğunu bildirerek, caminin ibadete açılmasında emeği geçenlere teşekkür etti. TRT

Abdul Jabbar, Süleymaniye'de!
7 Mayıs 2011
Özel bir organizasyon kapsamında dün İstanbul'a gelen NBA'in efsane isimlerinden Kareem Abdul-Jabbar, bugünkü programında İstanbul'u gezdi.

Renault Meganeomani ile NBA işbirliğinde İstanbul'a gelen efsane isim, Kapalıçarşı ve Süleymaniye Camisi'ni gezdi. Milli basketbolcu Mehmet Okur'un da eşlik ettiği Kapalıçarşı gezisi sırasında Kareem Abdul-Jabbar, çeşitli hediyeler aldı. Kapalıçarşı esnafının yanı sıra burada bulunan turistler ve Türk vatandaşları da iki oyuncuya ilgi gösterip, tezahürat yaptı.

ABD'li eski ünlü basketbolcuya ayrıca çeşitli hediyeler verilirken, Kareem Abdul-Jabbar da mütevazı ve sempatik tavırlarıyla dikkati çekti. Mehmet Okur ile birlikte Kapalıçarşı'da bir süre gezen Abdul-Jabbar, daha sonra buradan Süleymaniye Camisi'ne geçti.

Müslüman olan ve camiye girmeden önce abdest alan Kareem Abdul-Jabbar, daha sonra namaz kıldı ve ardından buradan ayrıldı.

-MİMAR SİNAN VE SÜLEYMANİYE CAMİSİ HAYRANI-

Kareem Abdul-Jabbar, Süleymaniye Camisi bahçesinde basın mensuplarına yaptığı açıklamada, kendisinin Mimar Sinan ve Süleymaniye Camisi'nin hayranı olduğunu söyledi.

İstanbul'a gelmekten her zaman büyük keyif aldığını belirten efsane isim, ''Bir Müslüman olarak modern bir Müslüman ülkenin modern dünya içerisinde olmasını görmek ve bu şekilde yer aldığını bilmek mutluluk verici. Burada olmak her zaman keyif verici'' dedi.

NBA ve Renault'un işbirliği nedeniyle İstanbul'da bulunduğunu hatırlatan ABD'li oyuncu, ''Bu çalışmaya katkıda bulunmak için buradayım. 1969 yılında da bir kez daha gelmiştim. Süleymaniye Camisi her zaman etkilendiğim yer. Mimar Sinan'ın çok özel bir işi. Burayı görmek ve olmak keyif veriyor. Buraya ikinci ziyaretim. Aynı zamanda hem ibadethane hem medrese ve eğitim yuvası olması da gerçekten ilgimi çekiyor'' diye konuştu.

İstanbul'da en çok nerelerden etkilendiği yönündeki soruya öncelikle ''Topkapı Sarayı'' yanıtını veren Kareem Abdul-Jabbar, ''Ayasofya'ya da gitmiştim. Orayı da ilginç buluyorum. Hangisi daha özel diye sorarsanız, Sinan'ın anlayışını daha çok seviyorum. Dolayısıyla Süleymaniye favori yerim'' dedi. haber10

25 Kasım 2009
Mekke'de Son Osmanlı İzi de Siliniyor

Yeni projeyle Osmanlı'nın Kâbe'ye saygı için kısa tuttuğu kubbelerin yerini, 55 kat yüksekliğe çıkan binalar alacak.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde tavaf alanına yaptırılan ve Kâbe'ye saygıdan alçak tutulan revakların, Kurban Bayramı sonrası başlayacak proje kapsamında yıkılacağı ortaya çıktı. Revakların yıkılması, Kâbe çevresindeki son Osmanlı eserinin tarihe karışacak olması anlamına da geliyor. Binlerce insanın giriş çıkış yaptığı ve namaz saatlerinde ziyaretçi sayısı milyonları bulan Kâbe çevresinde bugünlerde bir de inşaat yoğunluğu yaşanıyor. İnşaatı süren proje, Mekke'nin yüzünü tamamen değiştirecek.

YIKIM OCAK AYINDA
Proje tamamlandığında Kâbe'nin dört bir yanı, yükseklikleri 55 katı bulan onlarca binayla çevrelenmiş olacak. Vaktiyle Osmanlı İmparatorluğu, tavaf alanında yaptırdığı revak adı verilen 500 küçük kubbeyi Kabe'den alçakta tutarak tarihe geçen bir nezakete imza atmıştı. Revakların yıkımına Kurban Bayramı'nın ve hac döneminin bitmesinin ardından başlanacak. 2010'un Ocak ayında bitirilecek olan yıkımla bölgedeki son Osmanlı eserleri de böylece tarihe karışacak. Yıkım bölgesinin daha da genişletilebileceği belirtiliyor. Daha önce de Osmanlı Kalesi olarak bilinen Ecyad Kalesi ve Osmanlı kışlası olarak bilinen kışla yıkılarak yerlerine gökdelenler dikilmişti. Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Münir Atalar'a göre, revakların yıkımı Kurban Bayramı'ndan sonra gündeme gelecekse, hükümetin acilen konuya el atması gerekiyor. Atalar, şunları anlatıyor: "Ecyad Kalesi gibi tarihi bir eseri koruyamadık. Yerinde oteller yükseldi. Şimdi revaklar elden gidecek. Osmanlı, Kâbe'ye Mizab- ur Rahmet (Rahmet Oluğu) dediğimiz yağmur oluklarını altından yapacak kadar önem vermiştir. Sürre alaylarıyla her yıl Kâbe'ye değerli hediyeler ve nakit para gönderiliyordu. Şimdi bunların yaşanıyor olması ise çok üzücü."

DERTLERİ OSMANLIYLA
Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmed Akgündüz de projeyi değerlendirirken, "İslam aleminde Türkiye'ye karşı halkının değil, ancak idari kesimlerin problemi olan iki ülke var. Biri Suudi Arabistan diğeri Mısır" diyerek şunları söylüyor: "Kâbe gibi tarihi ve otantik olması gereken bir tarihi mabette, Osmanlı revakları hem tarihi andırıyor hem de mimari süs teşkil ediyor. Bu revaklar aynı zamanda tarihi sanat eseri... Bunun Kâbe'nin genişlemesinde bir engel olduğunu aklı başında hiç kimse söyleyemez. Üzülerek, bu ülkenin idarecilerinin Osmanlı'yla problemi olduğu ve 'Mekke'deki her şeyde Suud damgası olsun' anlayışı taşıdıklarını düşünüyorum. Türk Dışişleri'nin engellemek için girişimde bulunacağına eminim ancak ne kadar etkili olur bilemiyorum."

PLANLARI MİMAR SİNAN'DAN
Mescid-i Haram'ın ortasındaki Kâbe'nin yüksekliğini aşmayan revakların planlarını Mimar Sinan hazırlamıştı. Hicretin on yedinci ve yirmi altıncı yıllarında etraftaki evler yıktırılarak Kâbe'nin avlusu genişletildi. Avlunun etrafı da duvarla çevrilip, duvarın iç kısmına da ağaç direklerin üstüne damlı revaklar yapıldı. Kanuni Sultan Süleyman'ın emriyle Sinan'ın hazırladığı planlar, 1590'da Mimar Mehmed Ağa tarafından uygulanabildi. Avlusu genişletilmiş revaklardaki sütunlar yenilendi, yenileri eklendi. Tahta kemerler taş ve tuğlaya çevrilerek üzerlerine Türk üslubunda beş yüz küçük kubbe yapıldı.
aktifhaber

Sinan bu günleri 443 yıl önce görmüş
İstanbul'da yaşanan sel felaketi gündemdeki yerini korurken selin yoğun olarak hissedildiği bölgede bir fotoğraftaki 2 fark dikkat çekti.

11 09 2009 00

Mimar Sinan'ın Çekmece köprüsü suyun debisine uygun inşa edilmiş, D-100 köprüsü ise suyun denize ulaşmasını engelliyor!

İmar, iskan, istimlak ve ıslah çalışmaları bağlamında değerlendirilen sel felaketinde gözden kaçırılan bir noktayı ise ortaya koymak gerekiyor. Modern zamanlarda yapılan binalar, gerçekleştirilen mimari projeler ve tabiatın gözardı edilmesi büyük bir felakete sebep oldu. Ama yüzyıllar önce Mimar Sinan'ın yaptırdığı Büyükçekmece'deki köprü, açılan baraj kapaklarına rağmen suyun denize ulaşmasını engellemezken, tarihi daha onyıllara bile dayanmayan D-100 köprüsünün ise suları engellediği ortaya çıktı.

MİMAR SİNAN KÖPRÜSÜ'NÜN TARİHİ

]Kanuni Sultan Süleyman, 1566 yılında Zigetvar Seferi'ne çıkarken, Büyükçekmece Gölü'nün olduğu yerden ordusunu sallarla karşıya geçirdi. Ancak, büyük bir ordunun sallarla karşıya geçirilmesi büyük güçlüklerle tamamlanabildi. Bunun üzerine Kanuni Sultan Süleyman, buraya bir köprünün yapılmasını emretti. Mimar Sinan, Kanuni'nin Mimarbaşı'sı olarak derhal emri yerine getirmeye koyuldu.

Kanuni Sultan Süleyman'ın Zigetvar Seferi'nde ölümü, köprünün açılışını görmesini engelledi. Oğlu Sultan 2. Selim zamanında, 1567 yılında tamamlanan köprü, çevresinde yer alan, yine Mimar Sinan eseri olan Sokullu Mehmet Paşa Camii, Kanuni Sultan Süleyman Çeşmesi ve Kurşunlu Han ile bir bütün oluşturdu. 636 metre, 4 ayrı bölüm ve 28 kemerli olarak inşa edilen köprü, sadece yaya trafiğine açıktır. Bir başka özelliği de 4 ayrı köprünün birleşmesiyle meydana getirilmesidir.

MİMAR SİNAN, SUYUN DEBİSİNİ HESAPLADI

Mimar Sinan'ın eseri olarak 442 yıldır ayakta olan köprü, gölün denize açıldığı yerde bulunduğu için, ciddi matematik hesaplarını da gerektiriyor. Zira, yağmurlu mevsimlerde, suyun debisi yükseldiği için taşkınlara sebebiyet verebiliyor. Usta Mimar, 16.yy.da bu hesapları yaparak köprüyü selden etkilenmeyecek, taşan suyun denize ulaşmasını engellemeyecek bir şekilde inşa etmiş. Hatta, bu 4 köprünün birleştikleri yerlerde selden etkilenmemesi için sel yaranlar yapılmıştır.

Dünkü selde, Büyükçekmece Barajı'nın taşma tehlikesine karşı baraj kapaklarını açılması, Mimar Sinan'ın eseri ile modern köprüleri mukayese etme şansı verdi. Sonuçlar gerçekten ilginçti, zira Kanuni Sultan Süleyman Köprüsü'nden takılmadan geçen sular, D-100 köprüsünde engelle karşılaştı ve denize ulaşamadı. Bunun sonucunda da Büyükçekmece'nin bazı mahallelerini su bastı. Uydu görüntülerinde de üstte Kanuni Sultan Süleyman Köprüsü'nü, altta ise D-100 köprüsünü görüyoruz.

D-100 KÖPRÜSÜ SUYU ENGELLİYOR

Konu ile ilgili olarak NTV'ye açıklamalarda bulunan Büyükçekmece Belediye Başkanı Zafer Özsayın ise şunları söylüyor:

"Baraj kapaklarını sabahtan doğal olarak açmak zorunda kaldılar, yüksek debide su geliyor. Fakat aradaki ufak göletten E-5'in kestiği bir güzergah var. Buradan denize ulaşım rahat olmadığı için bir şişme oluyor. Bu nedenle yağmur suyu kanalları doluyor ve bu kanallardan kente su gidiyor. Yıpranmış ve atıl durumdaki E-5 köprüsü ve kemerleri var. Bu, denize ulaşımı engelliyor eğer bu kaldırılsaydı sıkıntı yaşanmazdı. Birtakım setler oluşturarak minimize etmeye çalışıyoruz.

Şu anda sadece iki sokakta 10-15 cm yüksekliğinde su var. Su bodrumları doldurdu. Diğer bölgelere nazaran burada afet var denemez. Fakat baraj kapakları sürekli açık kalır, yağmur da devam ederse bu tehlike artacaktır.

Ortada atıl kalan, iptal edilen bir köprü var. Büyük temelleri, suyun denize ulaşımını engelliyor. Zaten betonarmesi ömrünü tamamlamış, yıllardır burada duruyor. E-5 köprüsüyle setler arasındaki su yükselme gösteriyor. Gidiş gelişin ortasında atıl kalan bir bölüm var.

Eski yapılan köprünün -Mimar Sinan Köprüsü'nün- su debisi hasaplanmış, suyun denize ulaşımı sağlanmış ama yeni yapılan E-5 ve D-100 köprüsünde hiç dengelenmemiş. Eski köprü örnek alınsaydı bu sıkıntı asla yaşanmazdı."

Etiketler: mimar sinan çekmece gölü istanbul
Dünyabülteni.net

04.11.2009
Kutsal Topraklar'daki son miras da yıkılıyor

Müslümanların kutsal mekanındaki Osmanlı'nın son mirası yıkılıyor...

Müslümanların kutsal mekanı Mekke'de geçtiğimiz yıllarda başlatılan yenileme çalışmaları kapsamında, Osmanlı'nın Kâbe'deki tavaf alanının etrafında yaptırdığı revakların yıkılacağı öğrenildi.

10 yıl içerisinde tamamlanması öngörülen proje kapsamında planlarını Mimar Sinan'ın yaptığı revak adı verilen 500 küçük kubbe yıkılarak tavaf alanının genişletilmesi hedefleniyor. Bölgedeki 7 bin binanın yıkılmasını ve 12 şeritli yol yapımını da kapsayan 14 milyar dolarlık projeyi Bin Ladin Şirketler Grubu yürütüyor.

HACILAR DÖNER DÖNMEZ

Edinilen bilgiye göre, tavaf alanında son bir aydır ölçüm işlemleri yapılıyor. Revakların yıkımına ise Kurban Bayramı'nın ve hac döneminin bitmesinin hemen ardından başlanacak. 2010 yılının Ocak ayına kalmayacağı belirtilen yıkım ile bölgedeki son Osmanlı eserleri de böylece tarihe karışacak. Yıkım bölgesinin daha da genişletilebileceği iddia edilirken, Peygamber Efendimiz'in doğduğu evin de projeye dahil edilebileceği belirtiliyor. Daha önce yapılan yıkım çalışmaları kapsamında Osmanlı Kalesi olarak bilinen Ejyad Kalesi ve Osmanlı kışlası olarak bilinen kışla yıkılarak yerlerine gökdelen yapılmıştı.

GÖKDELENLER YAPILIYOR

Bu arada, üç yıldır devam eden Ömer Tepesi projesi çerçevesinde tepe iş makineleriyle düzleştiriliyor. Bu alana 30'ar katlı 60 gökdelen inşa edilmesi planlanıyor. 230 bin metrekarelik alanda oteller, yerleşim birimleri, alışveriş merkezleri ve sosyal tesisler yer alacak. Burada en az 100 bin kişinin ikamet etmesi bekleniyor.

TREN HATTI SÜRÜYOR

Proje tamamlandığında 100 bin kişi aynı anda havalandırmalı özel alanlarda namaz kılabilecek. Öte yandan halen çalışmaları süren bir proje kapsamında da Cidde Havaalanı ile Mekke arasında ulaşımı sağlayacak hızlı tren hattı kurulacak.

Kanuni istedi Sinan planladı

Mescid-i Haram'ın tam ortasındaki Kabe'nin yüksekliğini aşmayan revakların Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapılmış planlarını Mimar Sinan'ın hazırladığı biliniyor. Hicretin on yedinci ve yirmi altıncı yıllarında etraftaki evler yıktırılarak Kâbe'nin avlusu genişletildi. Avlunun etrafı da duvarla çevrilip, duvarın iç kısmına da ağaç direklerin üstüne damlı revaklar yapıldı. Kanuni'nin emriyle Sinan'ın hazırladığı planlar 1590 yılında Mimar Mehmed Ağa tarafından uygulanabildi. Avlusu genişletilmiş revaklardaki sütunlar yenilendi, yenileri eklendi. Tahta kemerler taş ve tuğlaya çevrilerek üzerlerine Türk üslubunda beş yüz küçük kubbe yapıldı.
Yeni Şafak

'Mimar Sinan'ın torunuyum' iddiasıyla hak istiyor
16 Eylül 2009
Mimar Sinan'ın torunu olduğunu iddia eden Mustafa İlker Yönel, Mimar-ı Sultani Sinanuddin Atik Yusuf bin Abdullah Vakfı'nı korumak ve bu vakıf üstündeki haklarının iadesi için uluslararası mercilere başvuracaklarını belirtti.
Yönel, Ankara'da düzenlediği basın toplantısında, Mimar Sinan'ın öz evlatları olduklarının Cumhuriyet tarihinde alınan çeşitli kararlarla kesinleştiğini, bu yöndeki ilk kararın 1942 yılına ait olduğunu savundu.
Mimar Sinan'ın, tam unvanı ve öz ismi ile Mimar-ı Sultani Sinanuddin Atik Yusuf bin Abdullah adı altında öz mal varlığından bir vakıf kurduğunu ve vakıf senedinde idaresini soydan gelen torunlarına bıraktığını ifade eden Yönel, ailelerinin bu görevi 350 sene yerine getirdiğini söyledi.
Vakıf yönetiminin, 1922 yılında Evkaf Vekaleti, 1935'te ise Vakıflar Genel Müdürlüğü idaresine geçici olarak verildiğini belirten Yönel, büyük dedesi Derviş Mustafa Yönel'in vakfın idaresini alabilmek için 1937'de başlattığı hukuk mücadelesini kendisinin sürdürdüğünü dile getirdi. Vakıflar Genel Müdürl üğünün vakfın yönetiminin kendilerini verilmesi yönündeki başvurularını "vakfa kayıtl ı eser bulunmadığı" gerekçesiyle geri çevirdiğini ifade eden Yönel, şöyle konuştu:
"Ailemizin dört nesildir sürdürdüğü hukuk mücadelesine rağmen vakfın yönetimi bugüne kadar iade edilmemiştir. Usulsüz ve hukuka aykırı kararlarla bu engellenmiştir. Vakıf senedinde 'satılamaz, devredilemez, hibe edilemez, rehin edilemez' şerhi olmasına rağmen akar vakıf mallarının önemli bir kısmının, dedemiz Yüce Mimar'ın vasiyeti ayaklar altına alınarak, çok çok ucuz bedellerle neredeyse ücretsiz Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından elden çıkarıld ığını ve çarçur edildiğini hayretler içinde kalarak tespit etti.
Vakıflar Genel Müdürlüğü yöneticileri, Yüce Mimar'ın vakfına yapılan usulsüz işlemleri çok iyi bildikleri, bu olayı örtbas çabasında oldukları için iki Mimar Sinan varmış gibi açıklama yapmaktadırlar. Yüce Mimar'ın sırf vakfı yok edilmeye çalışılmıyor, şimdi de adının tarihten silinmeye çalışıld ığını maalesef görmekteyiz. Biz torunları olarak ne bu vakfın adının yok edilmesine ne de adını n tarihimizden silinmesine seyirci kalmayacağız."
Şimdiye kadar Mimar Sinan'ın adına gölge düşürmemek için konuyu uluslararası hukuk sahnesine taşımak istemediklerini belirten Yönel, "Ailemize, Mimar-ı Sultani Sinanuddin Atik Yusuf Bin Abdullah Vakfı'nı korumak ve bu vakıf üstündeki bilcümle haklarımızın iadesi için uluslararası tüm gerekli mercilere başvurmaktan başka çare bırakılmamıştır" dedi.
Kendileri gibi birçok "mağdur vakıf evladı" olduğunu söyleyen Y önel, bunları bir araya getirmek için önümüzdeki günlerde Mağdur Vakıf Evlatlar ı Derneği kuracaklarını bildirdi.
Yönel'in avukatı Ayhan Tuncer ise Vakıflar Genel Müdürlüğünce yapılan basın açıklamasında yer alan "Mimar-ı Sultani Sinanuddin Atik Yusuf bin Abdullah'ın bilinen dünyaca ünlü Mimar Sinan olmadığı, başka bir dönemde yaşadığı, Hasan Sinan Yönel'in mimar Sinan'ın soyundan gelmediği" ifadelerinin, "gerçekle uzaktan yakından ilgisi olmadığını" savundu.
Söz konusu açıklama nedeniyle müvekkillerinin "derinden yaralandığını" ifade eden Tuncer, "Bu basın açıklaması, basın yoluyla kişilik haklarına açık saldırı mahiyetinde olup, ilgililer hakkında gerekli yasal yollara müracaat edilecektir" diye konuştu.
Vakıflar Genel Müdürlüğü, tarihte Azatlı Sinan lakabıyla da bilinen Sinan-ı Atik isimli bir mimarın bulunduğunu bildirdi.
Genel Müdürlükten yapılan yazılı açıklamada, yüzlerce önemli tarihi şaheserin mimarı, Kayseri Ağırnas doğumlu Koca Sinan Lakaplı Mimar Sinan'ın torunları olduklarını iddia eden kişilerin, doğrulukları mahkeme yoluyla kanıtlanmamış bilgi ve belgeleri basın organlarına verdikleri ifade edildi.
Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Genel Müdürlüğün temsil ettiği vakıfların haklarının, "basın gücü kullanılarak rencide edildiği, doğru olmayan iddialarla yapay gündemler oluşturulduğu" savunuldu.
İstanbul Tapu Kadastro Bölge Müdürlüğünün arşivlerine ve Vakıf Arşiv Yönetim Sistemi kapsamında dijital görüntülerine göre, Meşhur Mimar Sinan Ağ a'nın Vakfiyesi'nin 1587 tarihli olduğu belirtilen açıklamada, Mimar Sinan'ın, "Ağırnaslı Sinan Ağa bin Abdurrahman" isimli vakfını ölümünden bir y ıl önce kurduğu kaydedildi.
Mimar Sinan'ın 1489 tarihinde Kayseri'de doğduğu hatırlatılan açıklamada, şu görüşlere yer verildi:
"Kamuoyuna Mimar Sinan'ın evlatları olduklarını beyan eden kişilerin ellerinde bulundurdukları ve torunları olduğunu söyleyerek ibraz ettikleri vakfiyeler 1464 yılında kurulmuş Sinanuddin Yusuf Ağa Bin Abdullah vakfına aittir. Meşhur Mimar Sinan'ın doğumundan önceki bir tarihte vakıf kurması imkansız olduğu gibi, 1464 yılında vakıf kurmuş bir vakfın da iddia edildiği şekilde 1567 tarihinde inşa edilmiş olan Büyükçekmece Köprüsü'nün mimarı olması mümkün değildir."
Vakıflar Genel Müdürlüğünün arşivleri incelendiğinde, Sinanuddin Yusuf Bey bin Abdullah Vakfının torunları olduklarını ifade eden kişilerin Meşhur Mimar Sinan ile hiçbir bağlantılarının olmadığının net bir biçimde gö rülebileceği ifade edilen açıklamada, şunlar ifade edildi:
"Tarihimizde Sinan-ı Atik, bir başka lakabıyla Azatlı (köle) Sinan isimli bir başka mimarımızın olduğu doğrudur. 1464 tarihinde Sinanuddin Yusuf Ağa Bin Abdullah Vakfını kuran Sinan-ı Atik 15. yüzyılda Fatih Sultan Mehmet döneminde yaşamıştır ve Fatih Sultan Mehmet Camisi'nin mimarıdır.
Koca Sinan lakabıyla bilinen dünyaya malolmuş Meşhur Mimar Sinan ise 16. yüzyılda, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim ve III. Murat dönemlerinde yaşamış olup, 1587 yılında yılında Ağırnaslı Sinan Ağa bin Abdurrahman isimli vakfını kurmuştur.
Vakıflar Genel Müdürlüğü, yöneticisi kalmamış 41 bin 720 vakfın temsilcisi durumundadır ve yüzyıllar önce kurulmuş bu vakıfları korumak, bu tür asılsız bilgiler ve doğru olmayan iddialar ile vakıflarımıza zarar verilmesini önlemekle yükümlüdür. Vakıflarımızı kuran atalarımızın vakfiyelerde yer alan koşullarını gerçekleştirirken, vakıflara duyduğumuz saygı kadar onların evlatlarına ve evlatlarının haklarına duyduğumuz saygı da sonsuzdur. Bu nedenlerle vakıflarımızın varlıklarının ve hukukunun korunması için gereken her türlü hukuki mücadelenin verileceğini hatırlatırız."
netgazete

"Bu Külliye ancak Altın İskele ile tamir edilebilir"

Sanatçı Sarkis Zabunyan'ın, Mimar Sinan'ın son eseri olan Üsküdar'daki Atik Valide Sultan Külliyesi'nin "İstanbul 2010" projesi içinde bir nitelik kazanması ve uluslararası alanda bir sanat merkezi olması yolundaki çalışmalar çerçevesinde tasarladığı Altın İskele'nin açılışı yapıldı.
Külliyedeki açılış töreninde konuşan Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nazan Erkmen, Sarkis Zabunyan'ın, Mimar Sinan'ın 16. yüzyılda son eseri olan bu eşsiz külliyenin ancak altın bir iskeleyle tamir edilebileceğini, ancak sanatçılar tarafından korunabileceğini anlatmak için eseri meydana getirdiğini söyledi.
Erkmen, sanatçının sergiyi, külliyenin bir sanat merkezi olarak fakülteye verilmesini desteklemek amacıyla açtığını da ifade ederek, "Bu külliye fakültemize verildiği takdirde, tüm dünyada olduğu gibi bu eşsiz bina uluslararası bir sanat iletişim ortamı olarak geleceğin sanatçılarına ışık tutacaktır" dedi.
Mekanın sanat alanına dönüşmesiyle daha önce Toptaşı Cezaevi'nde yatan birçok düşünce ve sanat insanının özgürlüğüne kavuşacağın ı dile getiren Erkmen, "Bu külliye bize verilirse, dünyanın ve geleceğin birçok sanatçısı burada yapıtlarını üretecektir" diye konuştu. Erkmen, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün, külliyenin uluslararası bir sanat alanına dönüşmesi için kendilerine destek vermesini beklediklerini bildirdi.
Sarkis Zabunyan da Mimar Sinan'ın son yapıtının İstanbul'un göbeğinde bu durumda olmasının çok üzücü olduğunu kaydetti. Zabunyan, Altın İskele'nin, "uydurma, süs ya da dekor amaçlı" bir iskele olmadığını, külliyede onarım yapılana kadar da "hiç paslanmayan, beklemesini bilen ve ışık veren" bir iskele olarak duracağını dile getirdi.
İskelenin 24 ayar varak altınla kaplandığını ve kaplamada 7 bin yaprak altın kullanıldığını anlatan Zabunyan, iskelenin mekanın restorasyonu için hazırlandığını söyledi.
Restorasyonda çalışanların iskeleye basarak çalışmalarını isteyen Zabunyan, "Girişinden mekanlarına, avlusuna kadar buranın yeni bir mimari sunuma ihtiyacı var. Bu iskele de hakiki profesyonel, bu mekan restore edilmeye başlandığında hemen kullanılabilecek bir iskele. Bu altın iskele artık bir umudun sembolü olacak" dedi.
Daha sonra, Altın İskele'nin açılışı yapıldı.
Açılış törenine, Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necla Pur, öğretim üyeleri, öğrenciler ve çok sayıda sanatçı katıldı.

-ATİK VALİDE SULTAN KÜLLİYESİ-
Sultan 3. Murad'ın annesi Nurbanu Valide Sultan tarafından 1570-1579 yı lları arasında yaptırılan Atik Valide Külliyesi, Üsküdar'da Valide-i Atik Mahallesi'nde bulunan görkemli yapılar topluluğundan oluşuyor.
Tasarımını Mimar Sinan'ın yaptığı anıtsal kompleks, döneminin önemli sultan külliyelerinden Süleymaniye Külliyesi'nde de kullanılan kapsayıcı bir programa sahip bulunuyor.
Külliyenin önemli parçalarından olan ve 1870'lerde İstanbul'da başgösteren kolera salgını sırasında önemli bir rol üstlenen darüşşifa, 1873'ten sonra da Osmanlı döneminin ilk akıl hastanesi olarak Türkiye'de psikiyatrinin kurucularından Dr. Mazhar Osman Usman'ın başhekimliğinde hizmet vermeye başladı.
Bina, Gümrük ve Tekel Bakanlığı'nca 1935'te tütün bakım atölyesi olarak kullanılmaya başlandı. Darülhadis ve Darülkurra grubu ise son yıllara dek Toptaşı Cezaevi olarak işlevlendirildi. Ancak bu işlev, yapının mimari karakterini büyük ölçüde yitirmesine neden oldu. Toptaşı Cezaevi'nde Çetin Altan, Nazım Hikmet, Yılmaz Güney, Necip Fazıl Kısakürek, Nihal Atsız, Can Yücel, Rıfat Ilgaz ve Nuri Çolakoğlu gibi isimlerin kaldığı biliniyor.
Külliye, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce 2003'te Marmara Üniversitesi Rektörlüğü'ne tahsis edildi.
netgazete

Cervantes Kılıç Ali Paşa Câmi inşâatında çalışmış
25 Ocak 2010
İnebahtı'da Osmanlı leventlerine esir düşen İspanyol yazar Cervantes, İstanbul'a getirilmiş ve Tophâne'deki Kılıç Ali Paşa Cami'nin inşâsında taş taşıyarak Mimar Sinan'ın emrinde çalışmıştı.

Mimar Sinan'ın ustalık devri eseri olan Kılıç Ali Paşa Camii'ni Kaptanıderyâ Kılıç Ali Paşa, Mimar Sinan'a yaptırdı. Ser mühendisân-ı cihan mîmâr-ı bî akrân Mimar Sinan, bu camiyi Ayasofya'nın küçültülmüş bir modeli olarak inşâ etmişti. Cami, Ayasofya'nın küçültülmüş bir modeli gibidir lâkin Mimar Sinan bu camiyi Ayasofya'nın basit bir kopyası şeklinde değil de, onun eksik yönlerinin tamamlanıp, mimari yönden daha geliştirilmiş hali olarak yapmıştı.

Rivâyet edilir ki; Kılıç Ali Paşa, tüm kaptânıderyaların yaptığı gibi deniz kenarına bir cami yaptırmak istedi. (Osmanlı kaptanıderyaları hep deniz kenarlarına cami yaparlardı. Kılıç Ali Paşa, Sinan Paşa, Kaymak Mustafa Paşa vs. ) Bu arzusunu Sultan 3. Murat Hân'a arz ederek, kendisine yer göstermesini istedi. Sultan Murat latîfe edip 'Sen ki deryâlar serdârısın. Bir de benden kara toprak mı istersin. Camini dahi denize yapman münâsiptir' cevabı verince Kılıç Ali Paşa, bunun üzerine Tophâne'deki sâhilde, denizi doldurarak küçük bir yarımada oluşturdu ve câmisini bu yarımadaya kondurdu.

CERVANTES ESİR DÜŞTÜ

Bu câmi için en ilginç hâdiselerden biri ise şu: 7 Ekim 1571 tarihinde Korint Körfezi'nde yapılan İnebahtı Deniz Muhârebesi'nde Osmanlıya karşı savaşan haçlılar arasında meşhur bir de romancı vardı: İspanyol yazar Miguel De Cervantes. Şu “Don Kişot” isimli hikâyesiyle tanıdığımız Cervantes. “Yüzyılların gördüğü en büyük savaş” olarak nitelendirdiği İnebahtı deniz muhârebesinde sol kolu da sakat kalmıştı ünlü yazarın. Ama hikayenin daha öncesi var. 1569'da Madrid'de bir asilzâdeyi yaralayan Cervantes hakkında tutuklama kararı çıkarıldı. Sağ eli kesilecek ve 10 yıl sürgünde kalacaktı. Cervantes, elini kurtarmak için İtalya'ya kaçtı. Beş parasız olduğu için de orduya katılmaktan başka çâre bulamadı. 1571'de Osmanlı donanmasıyla yapılan İnebahtı Deniz Savaşı'na katılan Marquesa adlı kadırgada bulunan Cervantes, iki defa göğsünden yaralandı. Bir top güllesiyle de sol elini kaybetti. Madrid'den kaçan ünlü yazar, sol elini kaptırmıştı İnebahtı'da Osmanlı toplarına.

İNEBAHTI ÇOLAĞI

Hani sadrazamımız Sokollu Mehmet Paşa, Venedik elçisi Barbaro'ya: “Biz sizden Kıbrıs'ı alarak kolunuzu kestik. Siz ise donanmamızı yenmekle bizim sakalımızı tıraş ettiniz. Kesilen kol yerine gelmez ama tıraş edilen sakal daha gür biter” demişti ya; işte o mağlûbiyet İnebahtı savaşında vâkî olmuştu. Sadrazamın yaptığı teşbihi ise Cervantes bizzat yaşamıştı sol kolunu kaybederek. Beş yıla yakın Akdeniz'de dolanan, dâimâ Osmanlı leventleriyle savaşan Cervantes, “El Manço Lepanto” (İnebahtı Çolağı) lâkabıyla ün yaptı. Nitekim 1575 yılında, İspanya'ya dönerken bindiği İspanyol gemisi, Marsilya açıklarında Cezayirli Türkler tarafından kuşatıldı. Ve Arnavut asıllı Türk denizcisi Deli Memi tarafından esir alındı. Cezâyir'de 5 yıl esâret hayâtı yaşayan Cervantes, kaçmaya kalkınca prangaya vuruldu, tek kollu kürek mahkûmu bir forsa oldu. Nihâyet İstanbul'a yollandı. İşte tam bu sıralarda Kaptanıderya Kılıç Ali Paşa, Sultan 3. Murat'tan destur almış, Tophâne'deki câmiini yaptırıyordu.

DUVAR İŞÇİSİ CERVANTES

Tek kollu yazarımız Cervantes de Tophâne'deki Kılıç Ali Paşa Câmi inşâatında duvar işçisi olarak çalıştırıldı. Câmi 1580'de tamamlandı ve Cervantes, beş senelik esâret hayâtından sonra nihâyet memleketine dönebildi. İhtimâl, iyi çalışması karşılığında hürriyeti vaad edilmiş olacak ki, câmi tamamlanınca Cervantes de hürriyetine kavuştu. Hayâtının kalan 36 yılını özgürce yaşadığını sanmayın. Ömrünün sonlarına doğru yazdığı ve kendi hayâtıyla alay ettiği meşhur eseri Don Kişot'u yine hapishânede yazmıştı. Âhir ömrünü asâletmeaplara methiye yazmakla geçiren Cervantes, 1616 da Madrid'de öldü. Geride 2 önemli eser bıraktı: Don Kişot ve Kılıç Ali Paşa Câmiinin duvarları. 23 Nisan, Shakespeare ile aynı gün ölen Cervantes'in öldüğü gündür. Akdeniz'de 5 yıl boyunca Osmanlı leventleriyle savaşan Cervantes, Türklerden o kadar korkmuş ki, Don kişot gibi bir hikâyeyi yazmış. Hikâyedeki yel değirmenlerinin Türkleri temsîl ettiği söylenir. Don Kişot da aptal bir savaşçıyı, yani Avrupalıları temsîl ediyor.

İtalya'daki Kılıç Ali Paşa

İtalyanların bile sâhip çıkıp kendilerinden saydığı ve hatta adına en büyük meydanlara heykel diktikleri bir serdârıâzam, bir kaptanıderya idi Kılıç Ali Paşa. İtalyanlar, La Castella kasabasının en büyük meydanına Kılıç Ali Paşa'nın heykeltıraş di Dinami tarafından yapılmış bir heykelini dikerek bu büyük deniz kurduna sâhip çıkıp onunla övünmüşlerdi. Kılıç Ali Paşa, câminin tamamlanmasından sonra yedi sene daha yaşadı. Vefatına kadar vakit namazlarını hep bu câmide kıldı. Bir sabah namazını yine camide kılıp fakirlere sadaka dağıtıp evine döndüğünde hastalandı. 92 yaşında vefat etti. Türbesi câminin yanında.
Kaynak: Yenişsafak

Vatan gazetesi yazarı Selahattin Duman'dan deprem eleştirisi:
"Osmanlı'dan kalma yapılar dimdik ayakta; cumhuriyet yapıları yerle bir"

10 Mart 2010

Elazığ'ı vuran deprem sonrası yine büyük bir afete ne kadar hazırlıklı olduğumuz tartışılıyor. 51 kişinin hayatını kaybettiği depremde suçlu kerpiç evler oldu. Vatan gazetesi yazarı Selahattin Duman, bugünkü köşesinde bu konuya değindi ve Osmanlı dönemiyle Cumhuriyet sonrası inşa edilen yapıları karşılaştırdı. İşte o yazının ilgili bölümü...

Yazı yazmanın can sıktığı günlerdeyiz

Kabahat “kerpicin” oldu..

Anadolu'da dokuz yüz senedir meskûn yaşıyoruz.. Evlerin yüzde sekseni de kerpiçti..

Altımızda yer sallandı, üstümüze nice damlar çöktü, bugünlere geldik..

Osmanlı sefildi, perişandı hani.. Onca sarsıntıdan, yerin şiddetinden ayakta kalanlara bakıyoruz.. Tamamı Osmanlı'dan kalma yapı..

Adapazarı, Gölcük, Erzincan.. Tepemize çökenler hep cumhuriyet yapıları.. Bunun da bir hikmeti olmalı..

Elimin altında “Tarihi hastaneler” başlığı ile hazırlanmış bir albüm var.. Osmanlı döneminde yapılan ilk sivil hastaneleri anlatıyor..

NASIL OLUYOR?

Yirmi üç sivil hastane.. Birini Sultan Aziz yaptırmış, diğerlerini Sultan Hamid- i Sani..

Yirmi üçü de üzerinden yüz sene geçmesine rağmen taş gibi ayakta.. Üstelik estetik açıdan çok güzel yapılar..

Anadolu'dan balkanlara gidin.. Osmanlı'nın geçtiği yerdeki şehir merkezlerinin tamamında bir saat kulesi vardır..

Hepsini Sultan Abdülhamid yaptırmış.. Osmanlı'nın Avrupa ile sıkı fıkı olmasından sonra alaturka saat ile alafranga saat arasındaki farkı gidermek için..

İzmir'in Konak Meydanı'ndaki saat de onca depreme rağmen yerinde duruyor, Manastır'ın türküde söylendiği gibi ortasında duran havuza yakın saat kulesi de..

Onlar da yerli yerinde.. Koca Sinan'ın beş yüz yıl önce diktiği binalar, yaptığı camiler, köprüler de yerli yerinde..

Bunları da mı görmüyor gözlerimiz?

Konut meselesine hâlâ “tek parti propagandası” nın etkisiyle bakıyoruz ki cümlesinin temeli “Osmanlı perişandı, cumhuriyet olmasaydı..” tezine dayanır..

O kadar da değildi abiler.. Aha cumhuriyetin yapıları da ortada..

Bir cumhuriyetin diktiği “çay kutusundan esinlenme” devlet hastaneleri adı altındaki çirkin binalara bakın..

Bir de Abdülhamid devrinde yapılan birbirinden güzel, şık hastane binalarına..

***


Hele hele hükümet adamlarının idaresindeki kuruluşların “tek tip bina projeleri..”

Birbirinden iğrenç, birbirinden sefil binalar.. Adam hayır sahibi.. İlkokul yapacak.. Eline hazır proje veriliyor.. “Böyle yapılsın..” deniliyor..

Bir de garip badanaları var.. “Yeşil bağla ala karşı, yakışmazsa öldür beni..” tarzında..

Doğada mevcut olmayan renkleri bulup, sıva üzerine yaymak bizim marifetimiz.. Artık depremden korkmuyorum.. Belki hayırlara bile vesile olur..

İnsana zarar vermeyen türden bir belâ gelse, bütün bu çirkinlikleri silip süpürse oturduğum tek evi bile kaybetmeye razıyım..

Çadırda yaşarım.. Yeter ki bu çirkinliği görmesin gözüm.. Tövbe tövbe.. Dellettiler beni.

Mimar Sinan tekniğiyle İznik çinisi ölümsüzleşiyor
Geleneksel Türk sanatları üzerine yaklaşık 30 yıldır çalışmalar yapan Nursen ve Güvenç Güven çifti, Mimar Sinan'ın eserlerindeki tekniği kullanarak, İznik çinisini, yaptıkları eserlerde ölümsüzleştiriyor. 09.04.2010 İSTANBUL netgazete

Şam’daki Süleymaniye Külliyesinin Hali!'
Türkiye ile Suriye arasında imzalanan protokol gereği, Süleymaniye Külliyesi'nin restorasyonu çalışmalarından ses yok..Suriye sözünü tuttu Türkiye'den ses yok...
7 Nisan 2010
Haber/Aktifhaber

Suriye’nin başkenti Şam’da bulunan ve Mimar Sinan tarafından yapılan Süleymaniye Külliyesi’ne ilişkin olarak Türkiye ile Suriye arasında 19 Nisan 2007’de protokol imzalanmış, Şam’daki külliyenin restore edilmesi kararlaştırılmıştı.

Süleymaniye Külliyesi, 402 yıl Osmanlı'nın önde gelen kültür merkezlerinden biri olan Şam'ın en önemli tarihî ve kültürel yapılarından biri olarak biliniyor. 1554 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan'a yaptırılan külliye, aynen Türkiye'dekiler gibi pek çok yapıyı bünyesinde barındırıyor.

Külliyenin içerisinde Süleymaniye Camii, medrese, Selimiye Camii, Selimiye Çarşısı, imarethane, aşevi, Sultan Vahdeddin Han ve Osmanlı ailesinden 18 kişinin kabri bulunuyor. Suriye topraklarındaki Osmanlı mirasını bütün güzelliğiyle yansıtan önemli eserlerden biri olan Süleymaniye Külliyesi'nin bahçesinde yakın zamana kadar bir askerî müze bulunuyordu. Üstelik müzede bulunan uçakların yönü külliyenin içindeki Süleymaniye Camii'ne dönüktü. Başbakan Erdoğan’ın, Suriye gezisi sırasında Suriye yetkililerine tarihî ve kültürel bir yapının bahçesine bir askerî müzenin hiç de yakışmadığını bildirdi ve Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'dan uçakların kaldırılmasını talep etti. Daha sonra Türkiye'den Suriye'ye çeşitli dönemlerde giden bakan ve yetkililerin konuyu tekrar gündeme getirmesi ve takip etmesiyle olay çözüldü. İki ülke ilişkilerinin düzelmesinin nişânesi olarak cami bahçesindeki uçaklar başka bir yere taşındı.

İki ülke arasındaki karşılıklı iyi niyet gereği Suriye uçakları kaldırarak kendine düşen görevi yerine getirdi, ancak Türkiye tarafına bakan kısmında tık yok..

Aradan geçen 3 yıla rağmen Süleymaniye Camii ve Süleymaniye Külliyesi’nin ibadete açık olması bir tarafa, yaşlı bir bekçi olmasa içeri girip ziyaret bile mümkün olamamakta. Süleymaniye Külliyesini Suriyelilerin bekçi istisna ziyaretlerinin yasak olması ise hiç anlaşılamayan bir konu. Etrafı demir parmaklıklarla kapalı olan külliyenin içine girebilen tek istisna ihtiyar Suriyeli bekçi. Suriyeli bekçi Türkiye’den gelen ziyaretçilere kilitli demir kapıları açarak ziyaret etmelerine imkan tanıyor.

Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığı, TİKA ve Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce restore edilerek, hem ibadete hem de turistik ziyaretlere açılması planlanan Süleymaniye Külliyesi’nin Türkiye'den gidecek ekiplerle, tadilatları bir buçuk yıl içinde tamamlanması öngörülmüştü.ı.. Şu an itibariyle aradan tam 3 yıl geçti ancak Süleymaniye Külliyesinde ne bir restorasyon var nede çalışma emaresi.

Yetkililerin gerekli yetki, bütçe ve desteği almış olmalarına rağmen neden bu kadar duyarsız oldukları ise düşündürücü…

Şam içinde bulundurduğu sahabe kabirleri yönüylede oldukça zengin. Müslümanların tamamı bu mekanları ziyaret merkezleri ve emanet kabul ederler. Kabirlerden, Ehli Beyt’e ait olanlar, İran Şiileri tarafından sahiplenilmiş, Şiiler maddi bakımlarını yaparak kendi ritüelleriyle süslemiş, Şii ziyaretgahı haline dönüşmüş, diğer mekanların ise Süleymaniye Külliyesi gibi bakımsız hali gözlerden kaçmamaktadır…. Süleymaniye Külliyesi’nde bir tane bile Ehli Beyt kabri olsaydı hiç şüpheniz olmasın İran orayı çoktan restore ederdi!!

Devlet butün kanuni ve maddi imkanlarını taahhüt ettiği Süleymaniye Külliyesi TİKA ve Vakıflar Genel Müdürlüğünü bekliyor…. Beklemeye başlayalım şimdi başlansa en az 2 yıl daha

97 Yıl Aradan Sonra İlk Teravih Namazı
01 Ağustos 2011
Eski Van şehrindeki Ortakapı Mahallesi'nde, Mimar Sinan tarafından 1567 yılında Van Beylerbeyi Koca Hüsrev Paşa adına inşa edilen ve Birinci Dünya Savaşı sırasında büyük bölümü tahrip olan Hüsrevpaşa Camisi, yapılan restorasyonun ardından hem ibadete açıldı hem de inanç turizmine kazandırıldı.

Ramazan ayı süresince ibadete açık kalacak olan camiye gelen Vali Münir Karaloğlu ile AK Parti Van milletvekilleri Burhan Kayatürk, Fatih Çiftçi ve vatandaşlar, 97 yıl aradan sonra ilk teravih namazını camide kıldı.
Namazın ardından cami avlusunda Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı (SYDV) görevlilerince vatandaşlara irmik helvası ve şerbet ikramı yapıldı.
Vali Karaloğlu, gazetecilere yaptığı açıklamada, Hüsrevpaşa Külliyesi'nin cami kısmında yapılan restorasyonun 2007 yılında tamamlandığını anımsatarak, medrese, imarethane ve saray kapısında geçen yıl başlayan restorasyon çalışmalarının ise tamamlanma aşamasında olduğunu söyledi.
Restorasyonun ardından ibadete açılan camide her hafta cuma namazı kılındığını vurgulayan Karaloğlu, şöyle konuştu:
''Tarihi Van şehrinin en önemli eserlerinden biri olan Hüsrevpaşa Külliyesi'nde 97 yıl sonra ilk teravih namazının kılınıyor olması bizi duygulandırdı ve heyecanlandırdı. Eski Van şehrinde bunun gibi çok önemli eserler bulunuyor. Burayı tekrar ayağa kaldırarak yaşanılan bir mekan haline getirmemiz gerekir. Bu şehrin bizim üzerimizde böyle bir hakkı olduğunu düşünüyorum. Bütün Van halkını Ramazan ayı boyunca burada yapılacak olan etkinliklere davet ediyorum.'' TRT

400 Sene Sonrasına Mektup

["Efsaneleşen hayat yaşayanlar,ebedileşen eser bırakırlar."]

Bir Mimar Sinan eseri olan Şehzadebası Cami´nin 1990´li yıllarda devam eden rest...orasyonunu yapan firma yetkililerinden bir inşaat mühendisi, caminin restorasyonu sırasında yaşadıkları bir olayı tv´de şöyle anlatmıştı.

Cami bahçesini çevreleyen havale duvarında bulunan kapıların üzerindeki kemerleri oluşturan taşlarda yer yer çürümeler vardı. Restorasyon programında bu kemerlerin yenilenmesi de yer alıyordu. Biz inşaat fakültesinde teorik olarak kemerlerin nasıl inşaat edildiğini öğrenmiştik fakat taş kemer inşaası ile ilgili pratiğimiz yoktu. Kemerleri nasıl restore edeceğimiz konusunda ustalarla toplantı yaptık. Sonuç olarak kemeri alttan yalayan bir tahta kalıp çakacaktık. Daha sonra kemeri yavaş yavaş söküp yapım teknikleri ile ilgili notlar alacaktık ve yeniden yaparken bu notlardan faydalanacaktık.

Kalıbı yaptık.

Sökmeye kemerin kilit taşından başladık. Taşı yerinden çıkardığımızda hayretle iki taşın birleşme noktasında olan silindirik bir boşluğa yerleştirilmiş bir cam şişeye rastladık.

Şişenin içinde dürülmüş beyaz bir kâğıt vardı. Şişeyi açıp kâğıda baktık. Osmanlıca bir şeyler yazıyordu. Hemen bir uzman bulup okuttuk. Bu bir mektup idi ve Mimar Sinan tarafından yazılmıştı. Şunları söylüyordu:

"Bu kemeri oluşturan taşların ömrü yaklaşık 400 senedir. Bu müddet zarfında bu taşlar çürümüş olacağından siz bu kemeri yenilemek isteyeceksiniz. Büyük bir ihtimalle yapı teknikleri de değişeceğinden bu kemeri nasıl yeniden inşaa edeceğinizi bilemeyeceksiniz. İşte bu mektubu ben size, bu kemeri nasıl inşa edeceğinizi anlatmak için yazıyorum."

Koca Sinan mektubunda böyle başladıktan sonra o kemeri inşa ettikleri taşları Anadolu´nun neresinden getirttiklerini söyleyerek izahlarına devam ediyor ve ayrıntılı bir biçimde kemerin inşaasını anlatıyordu.

Bu mektup bir inşanın, yaptığı işin kalıcı olması için gösterebileceği çabanın insanüstü bir örneğidir. Bu mektubun ihtişamı, modern çağın insanlarının bile zorlanacağı taşın ömrünü bilmesi, yapı tekniğinin değişeceğini bilmesi, 400 sene dayanacak kâğıt ve mürekkep kullanması gibi yüksek bilgi seviyesinden gelmektedir. Şüphesiz bu yüksek bilgiler de o koca mimarin erişilmez özelliklerindendir. Ancak erişilmesi gerçekten zor olan bu bilgilerden çok daha muhteşem olan 400 sene sonraya çözüm üreten içindeki iman,insanlığa hizmet ve sorumluluk duygusudur...
Kaynak: Alem-i Ebrar

"Bu imkânsız..."

Selimiye Camii'ne gidenler bir gün kubbenin altında sırtüstü yatan Japon turist görmüşler. "Burası kutsal bir yer. Oturun veya ayakta durun" diyerek uyarmışlar. Ancak, Japon trans vaziyetteymiş, gözlerini kubbeden ayırmadan şöyle sayıklıyormuş; "Bu imkansız. Ben yılların mühendisiyim. Bu kubbe var olamaz. Kubbenin o şekilde durması fizik kurallarına aykırı..."

Selimiye'nin Sırrı

II. Selim, Sinan'a, "Rüyamda gördüm. Peygamberimiz efendimiz bir cami istediler," deyince Mimar Sinan elbette çok heyecanlandı. Yeni bir cami yapılması için verilen karardan sonra Mimar Sinan araştırmalarını tamamlamaya çalışırken II. Selim, Selimiye'nin İstanbul'da değil, Edirne'de yapılmasını emretti. Bununla da kalmayıp Edirne'de caminin şehrin neresine kurulacağını da söyledi Mimar Sinan'a; Kavak Meydanı olarak bilinen yere yapılacaktı yeni cami.

Mimar Sinan ve II. Selim, birlikte Edirne'ye gittiler. Cami için gerekli bütün hazırlıkların tamamlanmasına nezaret ettiler. İş sadecte destur verilmesine kalmıştı.
1569 yılında, yüzlerce kurban kesilerek destur verildi. Kesilen kurbanların etleri fakir fukaraya dağıtıldı. Hafızların okuduğu Kur'an ve nice duayla, mihrap temeline ilk taş konuldu.

Dönemin padişahı Sultan II. Selim, Mimar Sinan'a şanına yakışır bir camii inşa etmesini buyurmuş. Sinan hemen kolları sıvamış Selimiye camisini yapmaya başlamış. Temeller kazılmış, iskeleler kurulmuş.

Çalışmalar sürerken Mimar Sinan bir gün elinde bir yumurtayla çıkagelmiş. Kendi kendine bir şeyler mırıldanıyormuş, aklından hesap yapıyormuş gibi bir hali varmış. Sonra eğilmiş ve yumurtayı inşaat kumuna kırmış ve başlamış karıştırmaya.. Görenler şaşırmış tabii.

Bir müddet sonra "Tüm inşaatta bu harcı kullanacacağız" diye buyurmuş. Sırf bu harç olayı için Edirne Karaağaç'ta bir çiftlik kurdurtmuş. 30.000 tavuğun her gün düzenli olarak yumurtaları toplanıp kumla ve kille karıştırılıp camide kullanılmış.

Mimar’ın ustalık eseri Edirne’deki Selimiye Camidir. Kanuni’nin oğlu Sultan Selim adına yapılan bu camiide mimarın tüm maharetleri ortaya dökülür. Selimiye’yi yaparken Hristiyan mimarların “Dünyada Ayasofya’nın kubbesinden daha büyüğünün yapılamaycağı hele hele de bunu müslümanların hiç yapamayacağını” söylemesi Sinan’ı asıl şevklendiren unsurlardır. Ve Selimiye ile Mimar Sinan Ayasofyayı geride bırakır. En büyük kubbe artık Selimiye’dedir.

Selimiye Camii yapımında 14000 işçi ve 400 kalfa çalışmıştır.
Selimiye Camii külliyesiyle birlikte 22000 metrekarelik alanda kuruludur.
Mimar Sinan Selimiye camii kıblesini tayin etmeye çalışırken epeyce çalıştı. Çalışmalar sürerken yanında bir Pir-i Fani belirdi. Kendisine yanlarında duran mermeri göstererek "ey Mimarbaşı şu mermerin üstüne çık biiznillah kabeyi göreceksin" dedi. Mimar Sinan Mermerin üstüne çıktığında kıbleyi gördü...
Edirne'nin neresinden girilirse girilsin gözleri ihtişamıyla selimiye karşılar...

Mimar Sinan'ın Selimiye Camii'nin kubbesini o genişliğe oturtmak için 13 bilinmeyenli bir denklemi matematiğin bilinen 4 ana işleminden farklı beşinci bir işlem bularak çözdüğü söylenir.

Ayrıca minarelerin şerefelerine çıkanların yolda birbirlerini görmemeleri ise büyük bir dehanın ürünüdür. Almanlar ayni sistemi meclislerinin önündeki dev kürede kullanmışlar.
Mimar Sinan bu sistemi 2 metre çapındaki minarelere yüzyıllar önce monte edebilecek bir dehadır. Almanların dehası ise, o çirkin metal yığınına Selimiye'den fazla turist çekebilmelerindedir.

Selimi’ye de; müezzin mahfili kabenin yarı ölçüsüne denktir. Müezzin mahfilinde 5 hat olması islam’ın 5 şartına minarelerin ikişer tanesinde 3’er yol olması imanın 6 şartına Müezzin mahfilinde ki 12 ayak namazın 12 farzına vaaz kürsülerinin adedi 4 Hak mezhebe, külliye’de mevcut 32 kapı 32 farza, Kabe’de 1000 pencere var olduğu kabul edildiğinden selimiye’de ki 999 pencere Kabe’ye olan hürmete delalet ettiği rivayet edilir.

Eserlerinin bütün ihtişamına rağmen Koca Sinan tevazuyu asla elden bırakmamıştır.
İmzalarında “Ser Mimaran-ı Hassa” ibaresinin yanında “müğili natuban” (güçsüz karınca) veya “El-fakir ul Hakir” ifadelerini kullanmaktadır. Nitekim Selimiye tamamlandığında adının kitabeye yazılması teklifine ben kim oluyorum ki ALLAH’ın evine adımı yazdırayım diyerek karşı çıkmıştır.

Eğer Sinan Edirne Selimiye camini, 16.yy’da yapmışsa 300 yıl daha taş bina inşa edilmesine rapmen Selimiye “Dünya taş yapı mimarisinin zirvesi “ kabul ediliyorsa, 1988 yılında Uluslararası Kube Sempozyumu için dünyanın çeşitli yerlerinden gelen kube uzmanı Mühendis Profösörler, Edirne Kapı Mihrimah Sultan Camiini yeni bina hem de betondan zannediyorsa, Sinan’ın mühendislik zekası tartışılmaz...

kaynak: http://www.forumdas.net/


En son Ekim tarafından Pzr Oca 20, 2013 7:45 pm tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pts Ekm 18, 2010 1:03 am    Mesaj konusu: Mekke'nin kayıp su yolu İstanbul'da çıktı Alıntıyla Cevap Gönder

Mimar Sinan’ın 400 yıllık camisinde skandal görüntüler: Emsalsiz çinilerin üzerine radyatör
14 Nisan 2016



İstanbul’un Kocamustafapaşa semtindeki Mimar Sinan imzalı Ramazan Efendi Camii’ndeki eşsiz duvar çinilerinin önüne radyatör yerleştirildi.

Arkeofili.com’da yer alan habere göre, Bezirganbaşı Camii, Hüsrev Çelebi Camii ve Bazergân Mescidi gibi isimlerle de anılan camideki çinilerin eşi benzeri yok. Bezirganbaşı Hacı Hüsrev Çelebi tarafından, Şeyh Ramazan Efendi adına 1586 yılında Mimar Sinan’a yaptırılan camideki çiniler 400 yaşında ve üstlerine doğalgaz radyatörleri döşenmiş durumda. Dahası, radyatörlerin üstünde camiye gelenlere yönelik “Lütfen peteklere yaslanmayın, tarihi çiniler kırılarak zarar görmektedir” yazılı not asılmış.

Rezalet, camiye giden bir yurttaşın çektiği fotoğrafları Twitter’da paylaşması üzerine ortaya çıktı. Fotoğraflarda görülen radyatörlerin caminin atmosferi ve dokusuyla yarattığı tezatlık ve sakilliğin dikkatken kaçması mümkün değil. Pencerelerden birine yerleştirilmiş dev bir klima da bu kareyi tamamlıyor.



Sinan’ın son eserlerinden biri

Eşiktaşını geçerek camiye girdikten sonra mermer mihrap ve minberi çevreleyen çiniler 16. yüzyıla tarihleniyor. İç mekan duvarları, mihrap yükseltisine kadar bu çinilerle bezeli.

Cami, Sinan’ın son eserlerinden biri sayılıyor. 1782 yılında meydana gelen yangında zarar gören caminin, 19’uncu yüzyıl başlarında ünlü bestekâr Hammamizade İsmail Dede Efendi tarafından tamir ettirildiği biliniyor.
Kaynak: Cumhuriyet

Selimiye "Dünya Mirası Listesi"nde
27.06.2011
BM Bilim, Eğitim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO), Selimiye Camii ve Külliyesi'ni, "Dünya Mirası Listesi"ne dahil etti.

Paris’te yapılan UNESCO Dünya Mirası Komitesinin oturumunda, Edirne Selimiye Camii ve Külliyesi’nin, "Dünya Mirası Listesi"ne girmek için gerekli bütün özelliklere sahip ve koruma durumuyla ilgili olarak alınmış olan önlemlerin de yerinde olduğu belirtildi. Böylece Türkiye 10. kez dünya miras listesine girdi.
Listeye, Mimar Sinan’ın inşa ettiği Selimiye Camii ve Külliyesi’nin yanı sıra dünyadan 5 yeni bölge de dahil edildi.

"En İyi Eserim"

2. Selim, Selimiye Camii’ni, Edirne’de Mimar Sinan’a yaptırdı. Sinan’ın 90 yaşında yaptığı ve "en iyi eserim" dediği Selimiye Camii gerek Mimar Sinan’ın gerek Osmanlı mimarisinin en önemli yapıtları arasında yer alıyor.

Caminin yapımına, kapısındaki kitabeye göre 1568 (Hicri:976) yılında başlandı. Cami, 27 Kasım 1574 Cuma günü açılması planlanmışsa da ancak II. Selim’in ölümünün ardından 14 Mart 1575’te ibadete açıldı.

Fransa’da hafta sonuna kadar süren toplantıların sonunda, Selimiye Camii ve Külliyesi’nin Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilmesi bekleniyordu. TRT

Dünya Mirası Programı Nedir?
27.06.2011
1972 tarihli UNESCO "Dünya Doğal ve Kültürel Mirasının Korunması Sözleşmesi"ne göre, dünyada "evrensel seçkin değer" ölçütlerine uyan kültürel ve doğal varlıklar, "Dünya Mirası" sayılıyor.

"Dünya Mirası Listesi" adını taşıyan bu listeye girmeyi başaran yerler, dünya çapında statü, prestij, turistik çekicilik, kaynak ve teknik yardım imkanı elde ediyor.

Üye ülkeler ise bunun karşılığında söz konusu yerlerin "otantikliğini ve bütünselliğini" bir Yönetim Planı çerçevesinde korumak üzere gerekli idari önlemleri alma yükümlülüğünü üstleniyor.

Sözleşmenin uygulamasının izlenmesinden, 24 ülkeden uluslararası uzmanların seçilerek yer aldığı Dünya Miras Komitesi sorumlu. Listeye girecek yerleri de aynı Komite tespit ediyor.

İşte Türkiye’nin Listede Bulunan Diğer Yerleri
Türkiye’nin başvuruları sonucunda Dünya Kültür Mirası Listesine 1982 yılından bu yana İstanbul’un Tarihi Alanları, Safranbolu Şehri (Karabük), Hattuşaş (Boğazköy)-Hitit Başkenti (Çorum), Nemrut Dağı (Adıyaman-Kahta), Xanthos-Letoon (Antalya-Muğla), Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (Sivas), Truva Antik Kenti (Çanakkale), Pamukkale-Hierapolis (Denizli), Göreme Milli Parkı ve Kapadokya (Nevşehir) alınmıştı.

Türkiye’nin Geçici Listede Yer Alan Varlıkları
Öte yandan, Türkiye’nin, UNESCO Dünya Miras "Geçici Listesinde" yer alan varlıkları şöyle:

Ahlat Eski Yerleşimi ve Mezar Taşları (Bitlis), Alahan Manastırı (Mersin), Alanya (Antalya), Afrodisias Antik Kenti (Aydın), Bursa ve Cumalıkızık Erken Osmanlı Kentsel ve Kırsal Yerleşimleri (Bursa), Çatalhöyük Neolitik Kenti (Konya), Diyarbakır Kalesi ve Surları (Diyarbakır), Edirne Selimiye Cami (Edirne), Efes (İzmir), Harran ve Şanlıurfa Yerleşimleri (Şanlıurfa), İshakpaşa Sarayı (Ağrı), Karain Mağarası (Antalya), Konya Selçuklu Başkenti (Konya), Likya Uygarlığı Antik Kentleri (Antalya ve Muğla), Mardin Kültürel Peyzaj Alanı (Mardin), Perge Antik Kenti (Antalya), Sagalassos Antik Kenti (Burdur), Selçuklu Kervansarayları Denizli-Doğubayazıt Güzergâhı, St. Nicholas Kilisesi (Antalya), St. Paul Kilisesi, St. Paul Kuyusu ve Çevresi (Mersin), Sümela Manastırı (Trabzon), Beyşehir, Eşrefoğlu Camii (Konya), Hatay, St. Pierre Kilisesi (Hatay), Bergama (İzmir), Göbeklitepe Arkeolojik Alanı (Şanlıurfa), Güllük Dağı-Termessos Milli Parkı (Antalya) ve Kekova (Antalya).
TRT

Mekke'nin kayıp su yolu İstanbul'da çıktı
18 Ekim 2010

Mekke'nin su sorununu çözmek için Mimar Sinan tarafından inşa edilen 'Zübeyde su yolu'nun haritası İstanbul'da çıktı.. Suudi Arabistan'ın iki yıldır aradığı kayıp harita bakanlık yoluyla istendi..

Suudi Arabistan'ın iki yıldır aradığı kayıp harita İstanbul'da bulundu. Mekke'nin su sorununu çözmek için Mimar Sinan tarafından inşa edilen 'zübeyde su yolu' aslına uygun olarak restore edilecek.

Suudi Arabistan'ın yıllardır peşinde olduğu Harem-i Şerif'in kayıp su yolları haritası İstanbul'da bulundu. Mekke'nin su sorununu çözmek için Mimar Sinan tarafından inşa edilen 'Zübeyde su yolu'nun restorasyonuna başlayan Suudi yetkililer, güzergâha dair bir plan bulamayınca dışişleri kanalıyla Başbakanlık'tan yardım istedi. Devlet arşivleri 2 yıl boyunca tarandı. Yapılan aramalarda su yollarına dair bir haritaya rastlanmadı. Son bir umutla İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi'ne sorulan su yollarının planları, Sultan II. Abdülhamit'e sunulan 1895 tarihli bir haritada ortaya çıktı. Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosu Abdülvahap M. Sheikh, haritanın örneğini İstanbul Üniversitesi Rektörü Yunus Söylet'in elinden aldı. Harita bulunduğu için büyük sevinç yaşayan Sheikh, su yollarının aslına uygun olarak yeniden inşa edileceğini vurguladı.

Zübeyde su yolları hakkında belgesel hazırlayan araştırmacı yazar Talha Uğurluel, kemerlerin Osmanlı sayesinde günümüze ulaştığını söylüyor. 8 sene önce başlatılan ancak ayrıntıları ortaya çıkarılamadığı için bir türlü hayata geçirilemeyen su yolu restorasyon projesinin önemine dikkat çekiyor. Tarihte büyük kuraklıklar yaşayan Mekke'yi suya kavuşturmak için inşa edilen su yollarının kahramanı iki kadın. Arafat'tan Müzdelife'ye giderken yolun sağ yanında bulunan taş yapılardan müteşekkil su kemerleri, Abbasi halifesi Harun Reşit'in eşi Zübeyde Hanım tarafından inşa ettirildi. Osmanlı döneminde de Kanuni Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimâh Sultan, bentleri yeniden yaptırdı.

Bugün işlevini yitirmiş durumda olan su kemerlerinin hikâyesi ilginç. Zübeyde Hanım, gördüğü bir rüya üzerine su yollarını yaptırmaya karar verir. Mekke'nin dışında Vadiyi Numan denilen bölgeden getirtilen su için tam 60 km su kemeri inşa edilir. Mukaddes beldeyi çeşmelerle donatan Zübeyde Hanım, maddi açıdan zor duruma düşünce mücevherlerini vererek projenin tamamlanmasını sağlar. Bu yüzden esere 'Zübeyde suyu' (Ayn-ı Zübeyde) adı verilir.

Zamanla harabeye dönen su yollarına yine bir hayırsever hanımefendi sahip çıkar. Osmanlı coğrafyasında birçok hayrat, cami ve misafirhane yaptıran Mihrimâh Sultan, eserin tamiratı için Mimar Sinan'dan yardım ister. Sinan, bu dileği yerine getirmek için kutsal topraklara gider. Mihrimah Sultan'ın bu yolda vakfettiği 100 bin altınla Mekke'den Arafat'a kadar uzanan su yolunu tamir edip suyu yeniden akıtır.

İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi'nde bulunan su yollarının planı, uzun süredir kullanılmayan ve kaderine terk edilen tarihî yapıyı yeniden ayağa kaldırmak isteyen Suudi yönetimi için umut oldu. İstanbul Üniversitesi Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Fehamettin Başar'a göre, su yollarını da içine alan 1895 tarihli harita, II. Abdülhamit'e sunulmak üzere sultanın hayır işleri sorumlusu Münir Bey tarafından hazırlanmış. Haritanın çiziliş amacı ise Medine ile Mekke arasında Abdülhamit tarafından hacıların dinlenmesi için yaptırılan misafirhanenin durumu hakkında sultana rapor sunmak.

ZAMAN

Şemsi Ahmet Paşa Camii - Üsküdar

[img]http://www.uskudar34.com/timthumb.php?src=/resimler/haber/semsi-ahmet-pasa-kuskonmaz-camii.jpg[/img]

Şemsi Paşa Camii, Üsküdar’da kendi adını verdiği semtte yer alır. Camii, türbe ve medreseden oluşan Şemsi Paşa Külliyesi, Mimar Sinan tarafından 1580 yılında inşaa edilmiştir. Külliye, Koca Sinan’ın hayatı boyunca yaptığı en küçük külliyedir. Kuşkonmaz Camii olarak da bilinen camisi, bütün yazma eserlerde Üsküdar’da Şemsi Ahmet Paşa Camii şeklinde yer alır.



Şemsi Ahmet Paşa İsfendiyaryoğulları ailesinden, Kızıl Ahmet Bey`in oğludur. Enderun`da yetişmiş, Kanuni Sultan Süleyman`ın ve II.Selim `in musahipliğini yapmıştır. Kanuni Sultan Süleyman ile Zigetvar Kalesi `nin kuşatılmasına katılmış, III. Murat zamanında veziriazam olmuştur.



Camiye halka arasında Kuşkonmaz Camii denmesinin nedeni, rivayete göre Şemsi Paşa ile Sokollu arasındaki rekabete dayanmaktadır. Sokollu’yla da rakip olan paşa bir gün vezire, “Senin külliyeye kuşlar pislemiş” diye takılmış. Vezir de “Gökyüzüne açık olan her mekan kuşlardan nasibini alır” diye cevaplamış paşayı. Şemsi Paşa, adına bir cami yaptırmayı planladığında Sinan’a gidip, hiç kuşların konmadığı bir yer olup olmadığını sormuş. Sinan da, Üsküdar’da kuzey ve batı rüzgarlarının kesiştiği bir derya kıyısı bulunduğunu ama denize doğru kayma riskinden dolayı,oraya bir yapı inşaa etmenin zorluklarından bahsetmiş. Fakat sonunda paşanın ısrarlarına dayanamamış ve Şemsi Paşa Camii’ni bugünkü yerine inşaa etmeyi kabul etmiş.

Küçük ölçekli tasarlanan caminin iç mekanı, sonradan eklenen görevli odası ve kadınlar bölümü nedeniyle bugün zor algılanır bir hale gelmiştir. Şemsi Paşa Camii avlusunun biri deniz tarafına, diğeri ise eskiden Tekel binalarının bulunduğu şimdiki parka bakan iki kapısı vardır. Tekel binaları tarafındaki kapıdan girildiğinde, sağ tarafta küçük bir hazire yer alır. Kesme taştan harpuştalı olarak yapılmış olan bu kapıların üzerinde kitabe yoktur. Avlu duvarlarında, klasik demir parmaklıklı pencereler bulunur. Avlunun, kuzey ve doğu tarafını ‘L’ şeklinde medrese çevirmiştir.

Camii, kesme taştan, kare planlı ve kubbelidir. Kurşun kaplı kubbesi, dört pencereli, sekizgen bir kasnağa oturtulmuştur. Kasnağın dört yüzü, köşelerde olmak üzere, yarım kubbeciklerle takviye edilmiştir. Camiin son cemaat yeri ve sağ tarafı, on mermer sütunun taşıdığı bir revak ile çevrilmiştir. Revakların üzeri düzdür. Cami iki sıra pencerelidir; üst pencereleri vitraylıdır. Yarım kubbeleri ve mermer mihrabı istalaktitlidir. Sonradan yapılmış olan minberi ahşaptır. Kırmızı ve beyaz mermerden kemerli cümle kapısı üzerinde dört mısralı kitabe bulunmaktadır. Bu kapının sağ tarafında ise minare kapısı vardır.

Yapıın sağında yer alan minaresi,kesme taştan yapılmış olup şerefesinin altı istalaktitlidir. Minare, camiin esas yapısı üzerinde, köşede yükselmektedir.

Yapının sol tarafında yer alan türbenin, cami yönüne bakan büyük penceresine bir demir şebeke yerleştirilmiştir. Bu geniş pencerenin iki yanına, duvara gömülü olarak dolapçıklar yapılmıştır.

Yakın bir geçmişte camii, hayırsever bir işadamı tarafından tüm masrafları karşılanarak restore edilmiştir.
Ekleyen: OsmaLı İmparatorLugu OsmanLı Torunu

Yunus Paşa Camii

Adapazarı'nın Taraklı ilçesinde bulunan ve yakınındaki hamamdan döşenen tesisatla alttan ısıtılan tarihi Yunus Paşa Camii, ziyaretçilerin ilgisini çekiyor.

1517 yılında Osmanlı sadrazamlarından Yunus Paşa tarafından Mimar Sinan'a yaptırılan cami alttan ısıtma sisteminin bugün bile kullanılır vaziyette olduğu, fakat günümüzde hamam faal olmadığı için ısıtma faaliyetini yerine getiremiyor.

HARÇ YERİNE ERİTİLMİŞ KURŞUN

17 Ağustos 1999 Marmara Depremi'nde hasar görmeyen cami, mimari yapısı ve sağlamlığıyla dikkat çekiyor. Halk arasında 'Kurşunlu Camii' olarak bilinen Yunus Paşa Camii'nin en büyük özelliği ise inşaatında harçtan çok eritilmiş kurşun kullanılması.
Mimar Sinan, caminin taş bloklarını yerleştirirken, her iki taşı ortalarından oyup demir çubuk yerleştirdikten sonra üzerine harçtan çok eritilmiş kurşun döktürmüş. Kare planlı, tek minareli, duvarı ince yontu küfeki taşından inşa edilmiş cami, yapıldığından bu yana ibadete açık.
https://www.facebook.com/OSMANLI.HANEDAN.VAKFI?ref=stream&hc_location=stream
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> İMAR, MİMARÎ ve ŞEHİRCİLİK Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com