EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

TC, "Gazze'ye Özgürlük Filosu"nu koru(ya)madı

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> DÜNYA BİR İNKILÂP BEKLİYOR
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Sal May 25, 2010 12:16 am    Mesaj konusu: TC, "Gazze'ye Özgürlük Filosu"nu koru(ya)madı Alıntıyla Cevap Gönder

"Gazze'ye Özgürlük Filosu"nu TSK Havadan ve Denizden Korumalıdır

Murad Salih

''Rotamız Filistin Yükümüz İnsani Yardım'' kampanyası kapsamında İnsan Hak ve Hürriyetleri (İHH) İnsani Yardım Vakfı'nın Filistin'e ilaç, tıbbî malzeme, çimento, demir, çocuk bahçeleri gibi insanî yardım malzemesi taşıyacak 2 gemiye eşlik edecek ''Mavi Marmara'' adlı yolcu gemisi, İstanbul'dan İstanbulluların dualarıyla yola çıktı.

Bu gemilere İngiltere ve Yunanistan’dan katılacak 7 gemi ile birlikte toplam 9 gemilik yardım filosu Antalya'dan Gazzeye doğru yola çıkacak...

İsrail’in Mısır’ın de desteğiyle Gazze’yi açık hava hapishanesine çeviren kuşatması ve insanlıkdışı ambargosu karşısında bugüne kadar geliştirilmiş en etkili ve en kapsamlı eylem gerçekleştiriliyor...

Bu insanî amaçlı sivil deniz harekâtında bir çok ülkeden, bir çok din ve mezhepten, bir çok siyasî görüşten yüzlerce sivil toplum kuruluşu ve aktivist/eylemci katılıyor...

Bu arslan yürekli insanları ve kuruluşları (Başta İHH) olmak üzere can u gönülden tebrik ediyorum...

Bu sivil deniz seferi hedefine başarıyla ulaşırsa, İsrail topsuz tüfeksiz olarak ilk mağlubiyetini alacak...

Gazze limanı gazzenin nefes borusu haline gelecek...

Bunu İsrail de biliyor...

Bu yüzden de Filonun hedefine ulaşmaması için elinden gelen bütün engellemeleri yapacaktır...

İsrail’in devlet değil bir terör örgütü gibi davrandığını, hem ulusal hem de uluslarası hukuk kurallarını çok rahatlıkla ihlâl edebildiğini herkes biliyor...

İsrail sivil ticaret gemilerinden oluşan bu filoya denizden, havadan ve karadan her türlü taciz ve saldırıyı yapacaktır...

Bunu, bu filoyu oluşturanlar da, bu oluşuma gönüllü olarak katılanlar da biliyor...

Biliyorlar ve muhtemel bütün tehlikeleri göze alarak Gazze’ye gidiyorlar...

Bu bir kahramanlık mıdır?

Evet...

Bu tam olarak kahramanlıktır...

Bu kahramanlar saygı ve sevgiyle selamlanmalı...

Bu yeter mi?

Elbette yetmez...

Türkiye’nin Akdeniz’de geniş bir kıyı bandı ve karasuları vardır...

Bu Filoda Türk bandralı gemiler, bu gemilerde yüzlerce Türk vatandaşı ve Türk vatandaşlarının Gazzeli kardeşlerine gönderdiği binlerce ton insanî yardım malzemesi de bulunmaktadır...

Yani hem TC vatandaşlarının can güvenlikleri, hem Türk bandralı gemilerin güvenliği hem bu gemilerdeki TC vatandaşlarına ait malların güvenliği İsrail’in çok açık tehdidi altındayken...

AKP hükûmeti neyi bekliyor?

Niçin TSK’ya Akdeniz’in karasularımız ve uluslarası sularında bu filonun korunması görevini vermiyor?

AB-D emperyalizminin ticaret gemilerini bu emperyalizm tarafından talan edilmiş bir ülkenin çocukları olan Somalili deniz akıncılarından korumak için okyanuslara savaş gemisi yollayan AKP hükûmeti...

Burnumuzun dibindeki İsrail tehdidine karşı kendi insanlarını ve ticaret gemilerini Akdeniz’in ulusal ve uluslaarası sularında havadan ve denizden korumak için TSK’yı ne zaman harekete gçirecek?

Gemilerimiz batırıldıktan ve yüzlerce vatandaşımız öldürüldükten sonra mı?

İsrail’in saldırgan niyetlerine en caydırıcı “one minute”nin ancak böyle yapılabileceğini sayın Ahmet Davudoğlu hoca herhalde biliyordur...

Öyleyse AKP tarafından halâ niçin bir çıt bile çıkmıyor?

Kaynak: http://millibirlikruhu.blogspot.com/

Konu ile ilgili bir video izlemek için:
http://www.dailymotion.com/video/xdjqxp_ysrail-ancak-bu-dilden-anlar_sport

Asla teslim olmayın!
İsmail YAŞA
ismailyasa@yahoo.com

Evet...

Sözün bittiği anlardayız.

“İki güzellikten biri” diyordu, dün El-Cezire kamerasına konuşan bir bayan aktivist...

“Ya şehadet ya da Gazze’ye ulaşmak...”

O gemilerde canım-ciğerim kardeşlerim, dostlarım, arkadaşlarım ve çok sevdiğim ağabeylerim var.

Kadın, çocuk, yaşlı insanlar var.Mübarek bir yoldalar.

Allah yardımcıları olsun.

Zor bir görevdeler.

Bunu söylemek orada olmayan birinin belki hakkı değil fakat yine de söyleyeceğim.

Özgürlük Filosu’nda bulunan kardeşlerime sesleniyorum:

Asla teslim olmayın.

Gücünüz yettiğince direnin.

Binler, onbinler, yüzbinler sizin göstereceğiniz direnişe göre hareket edecek; bunu sakın aklınızdan çıkarmayın.

O gemiler, o yardımlar size emanet...

Hepsinden öte tüm dünyanın gözü sizin üzerinizde...

Az önce El-Cezire’nin ana haber bülteninde İsrail Dışişleri Bakanlığı sözcüsü konuşuyordu.

“Bize meydan okudular” dedi.

Ve meydan okudu oldukça kibirli ve alaylı bir tavırla...

“Göreceğiz bakalım ne olacak...”

Sizler Gazze’ye uygulanan haksız ve insanlık dışı ambargoya dikkat çekmek için, insani bir görev için yola çıktınız.

İşgalci, uluslararası hukuku hiçe sayarak alışılmış tavrıyla gemilere el koymaya ve bunu da bir gövde gösterisine dönüştürmeye hazırlanıyor.

Buna izin vermeyin.

(..)

Birkaç cümle de Türk Hükümeti’ne ve Dışişleri Bakanlığı’na söylemek istiyorum.

O gemiler Türk bayrağı taşıyor.

Ve o gemilerde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları var.

Uluslararası sularda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını korsanlardan koruyamayacak isek, yuh olsun bize...

O gemideki Türk vatandaşları Türkiye’nin namusudur.

Koyun gibi sürülüp götürülmesine izin mi vereceksiniz?

Ne anlamı kalacak o zaman “one minute”ün...

Asıl bugün güçlü bir “one minute” deme zamanı...

O gemilerin rotası ve yükü belli...

Yasalara aykırı hiçbir iş yapmıyorlar.

Buna rağmen Türkiye onlara müdahaleye izin verirse...

Bu Türk askerinin başına çuval geçirilmesinden çok daha büyük bir hakaret olacaktır.

31 Mayıs 2010 habertraf

İsrail, gemilere operasyona hazırlanıyor
26 Mayıs 2010
Anadolu Haber

İsrail Gazze'ye insani yardım götüren gemileri engelleme planları yapıyor. Gemileri ve yolcuları Aşdod Limanı'na çekmeyin hedefleyen İsrail, Aşdod'da bir tutuklama tesisi kurdu, gemilerin durdurulması operasyonuna da "Gök Rüzgarları" adını verdi


Aralarında Türkiye'den İnsani Yardım Vakfı (İHH))nın Mavi Marmara ve diğer iki gemisinin de yer aldığı, Gazze'ye İsrail ablukasını kırmak için yola çıkan 9 gemi, 800 yolcusu ve taşıdığı 10 bin ton dolayında yardım malzemesiyle Perşembe günü Gazze'ye varma hedefiyle yolculuğunu sürdürüyor.

İsrail ise gemileri engelleme planları yapıyor. İsrail ordusu, diğer güvenlikle ilgili kuruluşlarla birlikte, Gazze yakınlarındaki Aşdod Limanı'na çekilecek gemiler ve yolcuları için hazırlarken, Aşdod'da bir tutuklama tesisi kuruldu, gemilerin durdurulması operasyonuna da "Gök Rüzgarları" adı verildi.

İsrail Dışişleri Bakanlığı da bir açıklama yaparak gemilerin "halka yardımla bir ilgisinin bulunmadığını" öne sürdü. Bakanlık sözcüsü Yigal Palmor, "Gazze'ye zorla girmeye çalışan gemiler oradaki halka yardım etmeyecekler" dedi.

Normal olarak her hafta 15 bin ton yardımın Gazze'ye girdiğini, inşaat malzemesinin de uluslararası örgütlerin gözetiminde girişinin sağlandığını söyleyen sözcü, "Bölgedeki geçiş noktaları zaten gereksinimlerin karşılanmas ı için yeterli. Uluslararası yardım kuruluşları ve Gazze'deki özel girişimciler, gerekli gıda, ilaç ve giyim malzemesinin tümünün İsrail üzerinden ulaştırılmasını sağlıyorlar" diye konuştu.

Gemidekilerin amacının siyasi propaganda olduğunu öne süren sözcü, "Bunu örgütleyenlerin amacı medyatik eylemler değil de gerçekten insani yardım olsaydı, yardım malzemesini doğru kanallardan ulaştırırlardı" diye konuştu.

İsrail Savunma Bakanı Yardımcısı Matan Vilnai de Gazze'de bir insani kriz olmadığını öne sürdü. İsrail'in Gazze'dekiler için gereken türlü gıda ve diğer maddeleri temin ettiğini söyleyen Vilnai, sadece Hamas'ın kullandığı belirli malzemelerin girişini önlediklerini savundu.

Operasyonun adı "Gök Rüzgarları"

Bu arada, İsrail'de yayımlanan Yedioth Ahranot gazetesi, konvoyun Gazze'ye gelmesini ve gemideki eylemcilerle İsrail askerlerinin karşı karşıya kalmasını önlemek için İsrail'in konvoyu ilk aşamada destekleyen bazı ülkelerle müzakereler yaptığını ve bu ülkelerin katılmaktan vazgeçtiğini yazdı.

Gazete, Türkiye'nin ise İsrail'in bu yöndeki önerilerini reddettiğini belirtti. İsrail'in Türkiye'ye, insani yardımları Aşdod Limanı'na gönderip buradan uluslararası yardım örgütleri ve BM kanalıyla İsrail'in gözetiminde Gazze'ye transfer edilmesini önerdiği kaydedilen haberde, İsrail'in önerisinin Türkiye'nin Tel Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol'a iletildiği, Çelikkol'un ise "Türkiye'nin bu konvoy üzerinde bir sorumluluğu bulunmadığını" söylediği kaydedildi.

Yedioth Ahranot'a göre, İsrail donanması yardım gemileri için hazırlıklı. Gemilerin engellenmesi operasyonunu İsrail Deniz Kuvvetleri Komutanı Tümgeneral Eliezer Merom yönetecek. Operasyonun adı da "Gök Rüzgarları" olarak belirlendi.

Haberde, İsrail ordusunun gemilerdeki eylemcilerin İsrail askerleriyle çatışmaya girişeceklerinden ve olayları belgeleyerek İsrail'i zor durumda bırakmaya çalışacaklarından endişelendiği kaydedildi.

Gemiler Deniz Kuvvetlerinin hakimiyetine girmelerinin ardından Aşdod sahiline çekilecekler. Aşdod'da, gemilerdeki eylemciler ve Filistinliler için özel bir tutuklama tesisi kuruldu.

İsrail radyosu da İsrail'in Aşdod Limanı'nda Dışişleri Bakanlığı, İsrail Ordusu, Şabak (İsrail İç Güvenlik Servisi), İçişleri ile İç Güvenlik bakanlıkları temsilcilerinden oluşan bir ekip oluşturulduğunu bildirdi.
Yardım gemilerinin donanma gemileri tarafından Aşdod Limanı'na getirileceğini ve içindekilerin de burada sorgulanacağı belirten İsrail radyosu, varsa İsrailli ve Filistinli eylemcilerin gözaltına alınacağını, yabancı uyrukluların da geldikleri ülkelere geri gönderileceğini belirtti.

Öte yandan, Gazze Şeridi'nde iktidarı elinde bulunduran Hamas hareketinin sözcülerinden Sami Ebu Zühri, Gazze'ye insani yardım ulaştıracak "Özgürlük Filosu"nun amacına ulaşacağına inandıklarını belirtti, İsrail'in filoya yönelik tehditlerini "devlet terörü" olarak değerlendirdi.
Ebu Zühri, yazılı açıklamasında, "Terör devletinin dünyan ın dört bir yanından gelen insanların oluşturduğu, yardımları Gazze'ye ulaştırmak iç in yola çıkan Özgürlük Filosuna yaptığı tehditlerin amacına ulaşmayacağına inanıyoruz" dedi.

Uluslararası toplumun Gazze'ye destek için gelenleri korumasını isteyen Ebu Zühri, "Onlar sadece kuşatmayı kırmak istiyorlar" ifadesini kullandı.

Yardım filosunda Türkiye'den 3, İngiltere'den 2, İrlanda, Cezayir, Kuveyt ve Yunanistan'dan birer olmak üzere 9 gemi bulunuyor.

İSRAİL AMBARGOYA UĞRAYACAK
28 Mayıs 2010
İHH Genel Başkanı, Akdeniz'deki Filistin gemisinden konuştu. Bu gemide, İsrail'den korkan yok dedi.
Kıbrıs açıklarında şu 4 gemi bulunuyor. 2 gemi daha gelecek. 4 geminin yarın sabah, 2 gemiyle buluşması bekleniyor.

İHH Genel Başkanı, Gazze'ye ulaşmak için yola çıkan gemilerden canlı yayınla çeşitli televizyonlara açıklamalarda bulundu.

Muhabirin korkuyormusunuz şeklindeki açıklamasına gülerek "İsraili açıklamasından hiç korkan adam yok bu gemide." dedi.

Milletvekillerinin Güney Kıbrıstan geleceğini belirten Bülent Yıldırım "İsrail, Güney Kıbrıs'a baskı yaptı, gelemedi. Onları bekliyoruz. Milletvekilleri başka yerden gelecek." dedi.

Yıldırım "Aslında İsrail bizi tehdit ediyor da, israili yakalayacak olan bizi. Onlar orada korsanlık yapıyor. Oraya gideceğiz ve bu engeli aşacağız. Yani onun kanunsuzluğunu biz yakalayıp, bunu dünyaya duyuracağız. İsrail kendisi sıkışacak ve kendisi amborgaya dahil olacak. Biz gemilerle yola devam edeceği ve inşallah geleceğiz." dedi.

Bu arada, Avrupa Parlemantosu, bir açıklamaya yaparak Filisitin'e uygulanan ambargonun kalkmasını istedi. Konuya ilişkin yazıyı kameralara gösteren Yıldırım "Avrupa şu gördüğünüz kağıtla, ambargonun kalkmasını istedi. Bu, bu konvoyun başarısıdır. Güney Kıbrıs bugün İsrail tarafına geçti. Güney Kıbrıs, bu ikiyüzlüğünün hesabını verecektir. AB'de olup da böyle bir şeyi yapmanın bedeli ağırdır. Biz Gazze'de daha önce yaptığımız açıklamalarda deddikki, siz aç kalırsanız biz de aç kalacağız. Siz acı çekersiniz biz de çekeceğiz. Verdiğimiz sözü tutttuk. Sadece sabredin ve Allah'a güvenin. Bu işi zaferle sonlandıracağız inşallah." dedi.

Canlı yayınla gemiyi izlemek için tıklayınız: http://www.ihh.org.tr/

haber10

İSRAİL'DEN TEHDİT: 'VURURUZ!'
28 Mayıs 2010
İnsan Hak ve Hürriyetleri (İHH) İnsani Yardım Vakfı'nın 'Rotamız Filistin Yükümüz İnsani Yardım' kampanyası kapsamında Gazze'ye gidecek olan 'Mavi Marmara' adlı yolcu gemisi, Antalya Limanı'ndan yola çıktı.
Yabancı milletvekilleri ve gazetecilerin de aralarında bulunduğu 560 kişinin gümrükteki işlemlerinin tamamlanmasının ardından gemi, gece yarısı Antalya Limanı'ndan ayrılarak Akdeniz'de yol almaya başladı.

Bugün akşam saatlerinde Kıbrıs'ın güneyinde olması beklenen gemi, insani yardım malzemesi taşıyan 8 gemiyle buluştuktan sonra Gazze'ye doğru yol alacak. Gemilerin, 29 Mayıs Cumartesi günü öğle saatlerinde Gazze'ye ulaşması öngörülüyor.

Gazzeye gidecek olan gönüllülere seslenen İHH Vakfı Genel Başkanı Bülent Yıldırım, Allah adına yola çıktıklarını söyledi.

Gazze'deki yardım bekleyen mazlumlar, çocuklar ve kadınlar için yola çıktıklarını ifade eden Yıldırım, "İnşallah hedefimize ulaşacağız. İnşallah iki zaferden biri bizim olacak. Hıristiyan'da, Yahudi'de olsa böyle bir zulme uğruyorsa eğer yine gideriz. Çünkü biz adaletin ve barışın taraftarıyız. Çünkü biz vicdan sahibiyiz. Şimdi birleşin. Bu ambargo kalkacak inşallah." diye konuştu.

Gönüllülere birlik ve beraberlik çağrısı yapan Başkan Bülent Yıldırım, "Sonuç olarak ya 'Bedir'i yaşayacağız. Ya 'Uhud'u yaşıyacağız ya da 'Hudeybe'yi yaşayacağız. Ama sonuç zafer olacak hiç tereddüt etmeyin." dedi.

HİÇ KİMSEYİ İSRAİL'E TESLİM ETMEYECEĞİZ

İsrail'in açıklama yaptığını ve bu açıklamayı salondaki gönüllülere ileten Yıldırım, "İsrail diyor ki; her millete ayrı muamele yapacağız. Limanda hazırlık yapmışlar. Bizi tutuklayıp o limana götürüp Filistin ve Arapları uzun süre tutmak, bizi de sorgulayıp bırakmak istiyor. O bilmiyor ki biz yola çıktığımız zaman, hiç bir kardeşimizi geride bırakmayız. Ya hep ya hiç. Sloganımız bu olacaktır." şeklinde konuştu. Yıldırım, hiç bir kardeşlerini feda etmeyeceklerini söyleyerek, "Direneceğiz. Direneceğiz. Ve direnişimiz kazanacak. Hedefimiz direk Gazze Limanı'dır." dedi.

Bülent Yıldırım'ın konuşması sırasında salonda bulunan İHH gönüllüleri sık sık tekbir getirdi.

- İSRAİL ORDUSU: TÜRK YARDIM KONVOYUNU DURDURMAYA HAZIRIz

İsrail ordusundan ismini açıklamak istemeyen bir yetkili, Türkiye'den Gazze'ye insani yardım götürmeyi planlayan 9 gemilik konvoyu durdurmaya hazır olduklarını söyledi.

Reuters'a demeç veren İsrailli yetkili, Tel Aviv hükümetinden direktif alan Savunma Bakanlığı ve donanmanın, yardım konvoyunun Gazze'ye ulaşmasını engellemeye hazırlandığını belirtti. Yetkili, İsrail donanmasının konuyla ilgili olarak tatbikatlar yaptığını da kaydetti.

İsrail 'gerekirse gemileri vururuz' tehditinde bulunmakla kalmadı, kullanacağı 'özel harp timlerinin' resimlerini basına dağıtarak dünyaya açık tehditte bulundu. İsrail donanmasının Deniz Kuvvetleri Komutanı Tümgeneral Eliezer Merom yönetiminde 'Gök Rüzgârları' adını verdiği bir operasyonla gemileri durduracağı açıklandı. İnsanlık filosundaki 9 geminin Aşdod Limanı'na çekileceği ve içindekilerin gözaltı merkezlerine götürüleceği, yabancı uyrukluların sınırdışı edileceği belirtildi.

İsrail basını: Güney Kıbrıs, gemilerin karasularında toplanmasına izin vermiyor

İsrail basını, Güney Kıbrıs'ın, Gazze'ye yardım filosuna katılan gemilerin kendi karasuları içinde toplanmasına izin vermeyeceğini dün gece açıkladığını duyurdu. İsrail ise Güney Kıbrıs'ın kararını "aklın sesi" olarak nitelendirdi.

Gazze'ye Özgürlük hareketi liderlerinden Greta Berlin, Ynet haber sitesine Güney Kıbrıs'ın yasağına rağmen gemilerin programlandığı şekilde yarın sabah Gazze'ye varmasını umduklarını söyledi.

Berlin, merkezlerinin Güney Kıbrıs'ta olduğunu, ancak buraya gitmeyeceklerini belirtirken, gemilerin buluşma noktasının Kıbrıs karasularının uzağında olacağını vurguladı.

Berlin, İsrail komandolarının gemiyi durdurup içindekileri tutuklayacakları haberleriyle ilgili soruya karşılık, "Ne istiyorlarsa yapabilirler, ama bizi durduramayacaklar. Gemilerde sadece Gazze'ye ablukayı kırmak, Gazzelilerin de diğer normal insanlar gibi hür olmasını isteyen siviller var" ifadesini kullandı.

Gazze'deki Filistinlilerin bir "toplama kampında" yaşadığının, bölgeye girip çıkma hakları bulunmadığının altını çizen Greta Berlin, "Eğer gözaltına alınırsak, bizi de toplama kampına koyacaklar" diyerek, İsrail'in Aşdod limanında gemideki yolcular için hazırlanan gözaltı merkezine atıfta bulundu.

Berlin, 1960'lı yılların başından bu yana Filistin halkı için mücadele veriyor. Bir Filistinliyle evli Amerikan vatandaşı olan Berlin, İsrail hükümetinin yardımları Aşdod'dan Gazze'ye aktarma yolundaki önerisinin çok geç geldiğini, gemilerinin çoğunun öneri geldiğinde yola koyulmuş olduğunu söyledi. Berlin, gemilerdeki yolcuların sayısını da 700 olarak verdi.

Gemideki Yahudilerden, halen İsveç'te yerleşik Dror Feiler de "Eğer gözaltına alınırsak, bir iki ay sonra daha fazla gemi Gazze'ye doğru yola çıkacak" dedi.

-İSRAİLLİ İSTİHBARAT MERKEZİ: "AMAÇ İNSANİ YARDIM DEĞİL"-

Öte yandan İsrail ordu sözcülüğü, İstihbarat ve Terörizm Enformasyon Merkezi tarafından hazırlanan bir rapora atıfta bulunarak, "filo organizatörlerinin kendilerini insan hakları savunucuları olarak göstermelerine karşın", filoya İstanbul'dan katılan gemilerin hareketi sırasında düzenlenen törene üst düzey "İslamcı teröristlerin" de katıldığını öne sürdü.

Sözcülük, "halen İngiltere'de faaliyet gösteren Hamaslı terörist" olarak nitelediği Muhammed Svalha ve Zahir El Biravi ile Ürdün'deki "Müslüman Kardeşler" lideri Hamam Said'in de katılımcıların arasında bulunduğunu kaydetti.

Eski istihbaratçı olan ve halen merkezin başkanlığını yapan Reuven Ehrlich de "Filonun amacı insani olsaydı, yardımların İsrail aracılığıyla girmesine imkan tanır ve Gazze'ye yasadışı yollardan sızma teşebbüsünde bulunmazlardı" dedi.

Ehrlich, "Bunların tek amaçları İsrail'i ve ordusunu güç duruma düşürüp Hamas'a ve Hamas hükümetine yardım etmek için provokasyon yaratmak" diye konuştu.

-İHH VE BÜLENT YILDIRIM HAKKINDA İDDİALAR-

Merkezin raporunda, İnsani Yardım Vakfı (İHH) ile Başkanı Bülent Yıldırım'a da geniş yer ayrıldı.

Raporda, İHH'nin, "Hamas'a maddi destek sağlayan uluslararası bir yardım ağının içinde bulunmaktan dolayı 2008 yılından bu yana İsrail'de yasadışı örgüt olarak kabul edildiği, radikal İslamcı bir örgüt olduğu ve Müslüman Kardeşler ile yakın ilişki içinde bulunduğu" öne sürüldü.

İHH'nin Hamas'la bağlantısını saklamadığı, faaliyetleri için Gazze'de büro açtığı kaydedilen raporda, Batı Şeria'daki faaliyetlerini düzenlemek amacıyla da 2009 yılı kasım ayında üyelerinden İzzet Şahin'i gönderdiği ifade edildi. Şahin'in yeni şube açmak için çalışmalarına başladığı ve Hamas'a bağlı örgütlere İHH'nin binlerce dolar parasını aktardığı da iddia edilen raporda, Şahin'in geçen nisan ayında tutuklanarak bu faaliyetlerinin durdurulduğu ve Türk yetkililerinin talebi üzerine Türkiye'ye gönderildiği anlatıldı.
haber10

İSRAİL'LE YARDIM GEMİLERİ KRİZİ BÜYÜYOR
28 Mayıs 2010
İsrail Savunma Bakanlığı, yardım gemilerinin Gazze'ye girmesinin 'yasaklandığını' duyurdu. İsrail, ilgili hükümetlerden de gemilerin hareketine izin verilmemesi için üç ülkenin büyükelçileri ile peşpeşe toplantıda.
İsrail Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamaya göre, Bakanlık Müsteşarı Yossi Gal, filoya katılan gemilerin hareket ettiği Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesiminin büyükelçilerini ayrı ayrı bakanlığa çağırarak kendileriyle görüştü.

Bu, İsrail Dışişleri Bakanlığının ilgili ülke büyükelçilik temsilcileriyle yaptığı üçüncü görüşme oldu.

Son görüşmede Gal, Savunma Bakanlığının aldığı yasak kararıyla ilgili bilgi verdi ve büyükelçilerden gemilerin engellenmesini istedi. İsrail'in gemi filosunu "açık bir provokasyon" olarak niteleyen resmi politikasının altını bir kez daha çizen Gal, uluslararası organizasyonlar tarafından gıda maddeleri, yakıt ve öteki gereksinimlerin Gazze'ye sürekli olarak aktarıldığına işaret ederek, insani yardımlar bakımından bölgede herhangi bir sıkıntı olmadığını öne sürdü.

Gal, bu nedenle eylemin yöneticilerini gemileri Aşdod limanına yönlendirmeye çağırdı ve burada boşaltılacak yüklerin güvenlik taramasından geçtikten sonra İsrail yetkililer ya da uluslararası kuruluşlar aracılığıyla Gazze'ye nakledilebileceğini söyledi.

Müsteşar Gal, İsrailli asker Gilad Şalit'in dört yıldır Gazze'de "ömür çürüttüğünü" ve Hamas'ın, kendisini en temel insan haklarından bile yoksun bırakmanın ötesinde, Uluslararası Kızılhaç Teşkilatı temsilcilerinin kendisiyle görüşmesine izin vermediğini de kaydetti.

Gilad Şalit'in ailesinin, oğulları için hazırladığı bir paketin Gazze'de Hamas yetkililerine iletilmesi ve uluslararası organizasyon temsilcilerinin kendisiyle görüşmesine izin verilmesi yolundaki talebinin, gemi organizatörleri tarafından reddedildiği de İsrail basınında yer aldı.

İsrailli asker Gilad Şalit, 2006 haziranında aralarında Hamas'ın da bulunduğu Filistinli silahlı militanlarca Gazze'ye kaçırılmış, o günden bu yana birkaç mektup ve yaşadığını kanıtlamak için Hamas'ın ailesine gönderdiği bir video dışında, kimseyle görüştürülmesine izin verilmemişti.

İsrail Dışişleri Bakanlığının açıklamasına göre, çeşitli ülkelerdeki İsrail büyükelçileri de ilgili hükümetler nezdinde paralel girişimlerde bulunarak, gemilerin uluslararası hukuku ihlal etmek üzere olduğu uyarısını yapmış bulunuyor.

Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı ile birlikte ilgili öteki bakanlıkların yetkililerinin, Aşdod'a getirilecek yolcuların İsrail'den bir an önce çıkmalarını sağlamak için gerekli önlemleri aldığı belirtiliyor.

Bu arada Dışişleri Bakanlığında bir "Durum İzleme Merkezi" kurulduğu da kaydedildi.
haber10

Eğer o gemideki bir kişinin burnu kanarsa!
İbrahim Karagül

Dokuz gemi, on bin ton yardım malzemesi ve yedi yüzün üzerinde yardım gönüllüsü, dün akşam Antalya'dan Gazze'ye hareket etti. Eğer Akdeniz'de bir "kaza", bir aksilik veya öngörülmedik bir gelişme olmazsa filo yarın kuşatma altındaki Gazze açıklarına ulaşacak. Gazze'ye bir şekilde ulaşırsa, dördüncü yılına giren ambargo ilk kez kırılmış olacak.

Türkiye'den İHH'nın öncülük ettiği, İngiltere'den İrlanda'ya, Yunanistan'dan Endonezya'ya, Malezya'ya ve Cezayir'e kadar çok sayıda ülkeden sivil yardım ve barış gönüllüleri ile milletvekillerinin katıldığı bu konvoy; uluslararası sistemin sessiz onayı ile bir milletin bütün haklarının elinden alınmasına, köleleştirilmek istenmesine, ölüme mahkum edilmesine yönelik gördüğümüz en büyük ve etkili sivil girişimdir. İnsanlığı onura, adalete çağıran en cesur girişimdir.

İsrail yönetimi, Türk medyasını da kullanarak, tehditler savurdu. "Gemileri vururuz, ateş açarız, tutuklarız" gibi, kötü şeyler olacak izlenimi verdi. Daha başlamadan gidenlerin iradesini kırmaya çalıştı. Mısır'la birlikte, Türkiye'yi ikna etmeye, filoya engel olmasını sağlamaya çalıştı. "Gazze'de gıda sıkıntısı yok, yardıma ihtiyaç yok" gibi kendisinin bile inanmadığı bir söylemle dünyayı etkilemeye çalıştı. Hiç birisi işe yaramadı. Gidenleri yıldıramadı.

En son "kabine toplantısı"nda komandoların gemilere çıkmasını, operasyonun bizzat Deniz Kuvvetleri Komutanı'nın yönetmesini, gemidekilerin Ashod'da hazırlanan toplama kampına alınıp sorgulanmasını, Filistinliler'in tutuklanıp yabancıların geri gönderilmesini kararlaştırdı.

Gazze'den 20 mil açığa kadar olan mesafeyi "yasak bölge" ilan etmişler. Bir kere Gazze işgal altında. Bu kararın hukuki bir tarafı yok. İsrail'in o bölgede gemilere müdahale etmesi "korsanlık"tan başka bir şey değil. Çünkü İsrail karasuları ihlal edilmiyor. Gazze yasal olarak, İsrail toprağı değil. Fiili bir durum var, işgal durumu var. Bu bölgede bir kişinin kanının akıtılması, bir başka ülkeye ait gemiye el konulması, askeri operasyon yapılması, o ülkelerle İsrail arasında çok ciddi bir uluslararası hukuk sorunu, diplomatik sorun çıkaracaktır.

İsrail'in o bölgede, kendi egemenlik/hükümranlık yetkisinin bulunmadığı bölgede, bir Türk gemisine, İngiliz gemisine, Yunan gemisine müdahale etmesi bu yüzden büyük bir skandala neden olacak. Hele olası operasyon sırasında bu gemilerden birine ateş açılırsa, biri batarsa, ya da gemilere el konulursa söz konusu ülkelerin müdahil olmaları ya da başka tür bir yaptırım uygulamaları gerekecek.

Daha kötüsünü düşünmek bile istemiyorum. Filodaki yedi yüzün üzerinden insanın tutuklanması, vatandaşı bulunduğu ülkelere yönelik ciddi bir suçtur. Verilecek tepki, kınamaların ötesinde olacaktır, olmalıdır. Bir kişinin canına kastedilmesi, İsrail'in daha önce pilajda oynayan çocukları bombalaması örneklerinde olduğu gibi, ölçüsüz şiddet kullanılması, Türkiye'nin İsrail'le diplomatik ilişkilerini sorgulamasına kadar varacaktır.

"Kabine koplantısı"nda umarım bu sonuçları da tartışmışlardır. İsrail bilmelidir ki, bu sefer karşılarında savunmasız, dünyanın sahip çıkmadığı, insafsızca ve sistematik bir şekilde yaşam hakları ellerinden alınan, yok edilen Filistinliler yok. Sahipsiz insanlar yok. Gazze'ye gidenler, arkalarında güçlü devletler, milyonlarca insan desteğiyle gidiyor. Onlara verilecek zararın bedeli çok ağır olacaktır.

Filo Gazze'ye varırsa büyük bir zafer olacak. Dünyanın gördüğü en ciddi sivil girişimlerden biri olarak tarihe geçecek. Ambargo anlamsız kalacak. Gemilere el konulursa yine ambargo ağır yara alacak. Gemiler o bölgeye yaklaşamazlarsa bile, bugün itibariyle girişim amacına ulaşmıştır. Haftalardır İsrail'i en çok korkutan, endişelendiren, toplantı üstüne toplantı yaptıran girişim, başarıya ulaşmıştır. Lübnan'a, Filistin'e, Suriye'ye hatta İran'a saldırılardan dem vuran İsrail'in bu sivil girişim karşısında yaşadığı sıkıntıları gördük. Bu filonun Gazze'yle ulaşması engellenirse, insanlık daha büyük bir filoyla, belki yüz gemilik bir filoyla Gazze'ye girmek için yeniden harekete geçecektir.

Korkum, daha Gazze açıklarına varamadan bazı "aksiliklerin" meydana gelmesi. Umarız böyle bir şey olmaz. Bölgede, yarın akşam, bir trajedi yaşanırsa, İsrail'in hiç ummadığı tepkiler bir anda ortaya çıkabilir. Durum, ciddi bir çatışmanın patlak vermesine bile neden olabilir.

Asla egemenlik hakkı bulunmayan bir bölgeye, denize İsrail'in müdahale yetkisi yok, olamaz da. Siz ne hakla Filistin karasularında korsanlık yapabilirsiniz?

Dua edelim, o gemilere bir şey olmasın. O yolculardan birinin bile burnu kanamasın...
Yeni Şafak

Bu defa karaları yaktık!
Mustafa ÖZCAN

Dilimizde karaları bağlamak diye bir tabir vardır. Bu ihdat veya yas tutma anlamında bir deyimdir. Lakin iki kara vardır. Birisi siyah anlamında karadır diğeri de kara toprak anlamında karadır ki, Araplar her ikisine de sevad derler. Sevad-ı Irak bu bağlamda yani kara toprak anlamında kullanılmıştır. Dolayısıyla denizin mavisi karşılığında toprağa kara denmiştir. Gazze'ye yönelik Özgürlük Filosu da karaları yakarak Gazze'ye doğru denizde yol alıyor.

Tarihte iki önemli Ziyad vardır. Bunlardan birisi Ziyad ibni Ebihi'dir ki, Emevilerin ünlü komutanlarından birisidir. Diğeri de Tarık İbni Ziyad'dır ki Endülüs'ün fatihidir. 12 bin kişilik bir orduyla birlikte Endülüs karasına çıkmış ve geride kalan gemilerini de yaktırmıştır. Nedeni de, geri dönecek vasıtaları yok ederek Endülüs karasında tutunmaktır. Ve Tarık İbni Ziyad'ın gemilerden inerek karaya çıkan 12 bin kişilik nefere şöyle seslendiği rivayet edilir: Önünüz düşman ve arkanız deniz. Dolayısıyla denizi göstererek onların karada tutunmalarına ön ayak olmuş ve seçenekleri teke indirmiştir. Esasında sureta iki seçenek görünmektedir. Deniz ve kara. Lakin deniz vasıtalarını yok ederek seçeneğe teke indirmiştir. Başarmak ya da başarmak. Karada tutunmak ya da tutunmak. Geride başka bir seçenek bırakmamıştır. Özgürlük Filosu da Gazze'yi ambargodan halas etmek ve özgürlüğüne kavuşturmak için bu defa karaları yakmış ve tek seçenek olarak denizleri ve gemileri bırakmıştır. Dolayısıyla bundan dolayı gemileri yakmaktan sonra bu münasebetle karaları yakma deyimi üretebilir ve kullanabiliriz.

Bizi Antalya'dan uğurlayan dövizlerden birisi şuydu: İnancımız yelken dualarımız rüzgar olsun. Bu parolanın ışığında dua rüzgarına binerek ve inanç yelkeniyle Gazze'ye doğru açıldık ve yola çıktık. Yahudiler de 60-70 yıl önce aynısını yapmışlardı. İkinci Dünya Savaşı öncesinde ve sonrasında onlar da karaları yakarak gemilere binmişler ve Arz-ı Mev'ud'a dönmüşlerdi. O zaman Filistin onların Arz-ı Mev'ud'u idi. Şimdi ise aynı topraklar bizim Endülüs'ümüz ve Arz-ı Mev'ud'umuz. Nöbet sırası şimdi bizde. İşte nöbet devri gelen Özgürlük Filosu Avrupa'dan yola çıkarak Antalya'ya uğrayarak Filistin'e doğru nöbet devri için yola çıktı. Tarih tekerrürden ve nöbet devrinden ibarettir ki bu anlamda bir ayet-i celile de 'Tilke'l eyyamu nüdaviluha beynennasi' buyurulmaktadır. Zafer ve hezimet günlerini döndürür dolaştırırız. Yani yevmül leke ve yemün aleyke sırrı veya Filistin'de nöbet devri yeniden gerçekleşiyor. Milletlerin iniş ve çıkışları yeniden taksim ediliyor. Cennet zorluklarla bezendiği gibi zaferler de fedakarlıklar istemektedir. Fedakarlık veya kan ve can ve mal bedeli. 'Sulhu sükun istiyorsan cenge hazır ol' denildiği gibi barışın bedeli de kararlılık ve fedakarlıktır.

Bu gemi meçhule kalkan bir gemi değildir. Bu Gazze'ye giden gemidir.

Artık demir alma günü gelmişse zamandan,

Meçhûle giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;

Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyâhatten elemli,

Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,

Bîçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!

Hicranlı hayâtın ne de son mâtemidir bu!

Dünyâda sevilmiş ve seven nâfile bekler;

Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,

Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.

Sessiz Gemi şiirinde Yahya Kemal Beyatlı böyle der.

Bu gemi ise meçhule veya ölüme kalkmıyor. Bilakis dirilmeye ve diriltmeye kalkıyor. Tarihin mecrasında ve sapağında birçok bayrakla donatılan gemiler Gazze'ye gidiyor. Arapların ağızları dualı. Bütün katılımcı bayraklara selam durmakla birlikte yeni nöbet devrinde 'ay yıldızlı bayrağı yeniden Filistin'de göndere dikeceğiz' diye yolculuk duası ediyor ve gelecek rüyası görüyorlar.
29 Mayıs 2010 Millî Gazete

Bugün, şeytanın bacağını kırma günü!
Hakan ALBAYRAK
halbayrak@yahoo.com

Dünyanın dört bir yanından 600 Filistin dostu, İHH İnsani Yardım Vakfı'nın Mavi Marmara gemisiyle Akdeniz'de ilerliyoruz. Gazze'ye doğru tam yol ileri. Bugün inşaallah Gazze açıklarına varacağız ve ne olacaksa olacak.

İsrail hükümeti 'Kurallarımızı çiğneyen filoya geçit vermeyeceğiz. Gemileri Aşdod limanına çekip herkesi memleketine geri göndereceğiz ve yardımları Gazze'ye biz sokacağız" diyor. Biz de böyle bir şeye teşebbüs edilmesi halinde direneceğimizi söylüyoruz. Altını çizerek tekrar ediyoruz: Gazze İsrail'e ait değil. İsrail'in Gazze için koyduğu "kurallar" İsrail'den başka kimseyi bağlamaz. 2006 yılının Şubat ayında Filistinlilerin demokratik tercihlerine tepki olarak ilan edilen ambargo gayri ahlaki ve gayri meşrudur. Kaldı ki, Cenevre Sözleşmesi'ne göre insani yardım ambargo konusu olamaz ve savaş bölgelerine insani yardım sevkiyatı engellenemez. "Yardımları illa ki bizim üzerimizden yapacaksınız" gibi bir dayatmada da bulunamaz İsrail. Bulunsa da biz bu dayatmaya boyun eğmek mecburiyetinde değiliz. Boyun eğersek, İsrail'in Gazze üzerindeki tahakkümünü makul karşılamış oluruz. Halbuki "Gazze'ye Özgürlük Filosu"nun en önemli özelliği, bu tahakküme karşı bir vicdan ayaklanmasını temsil ediyor oluşudur.

Uzun lafın kısası: İsrail pozisyonunu değiştirmezse bugün (veya bir ihtimal yarın) Gazze açıklarında ciddi bir kriz yaşanır. Bunun tabii ki farkında olan ve krizin çirkin görüntülerini dünya kamuoyundan saklamak isteyen İsrail hükümeti, gemilerimizin dünyayla irtibatını kesecek bir 'karartma' operasyonuna hazırlandığını ilan etti. Öyleyse kamuoyunun da böyle bir 'karartma' (Mavi Marmara gemisinden canlı televizyon yayınının ve telefon/internet bağlantısının kesilmesi) halinde sokaklara çıkıp ÖZGÜR GAZZE davasına yüksek sesle sahip çıkmak için teyakkuza geçmesi gerekir.

Gün, şeytanın bacağını kırma günüdür. Mavi Marmara'da Mescid-i Aksa Fedaisi Şeyh Raid Salah'tan Piskopos Kapuçi'ye kadar herkes bu işi sonuna kadar götürmeye kararlı. İstanbul, Kahire, Şam, Amman, Cakarta vs, vs, vs, sokakları da aynı kararlılığı gösterirlerse, şeytanın bacağını kırabiliriz.
29 Mayıs 2010 yeni şafak

İsrail ne yapabilir?
Eymen Halit yorumladı

Filistin'in ünlü yazar ve fikir adamı Eymen Halit, Gazze insani yardım konvoyu ile ilgili süreci Habertaraf'a yorumladı. Aynı zamanda Habertaraf'ta makaleleri yayınlanan Halit, İsrail'in Türklerle ve Mavi Marmara gemisindeki aktivistlerle karşı karşıya gelmekten kaçınacağını, ancak İsrail komandolarının yük gemilerine müdahale edebileceğini söyledi.

AKTİVİSTLER GEMİLERE DAĞITILMALI

İsrail'in Türkiye'nin sert tepki verebileceği endişesiyle Mavi Marmara gemisine müdahaleyi göze alamayacağını ifade eden Halit, İsrail'in konvoyu bölmek için yük gemilerine saldırabileceğini ve gemilere el koyabileceğini dile getirdi. İsrail'in müdahale imkanını ortadan kaldırmak için aktivistlerin tüm gemilere dağıtılmasını öneren Eymen Halit, İsrail'in oyununun bu şekilde bozulabileceğini ifade etti.

İSRAİL YÖNETİMİNDE TEDBİR KONUSUNDA ANLAŞMAZLIK VAR

İsrail Hükümeti içinde Özgürlük Filosu'na karşı nasıl bir tedbir alınacağı noktasında anlaşmazlık bulunduğunu belirten Halit, Netanyahu'nun dış geziye çıkarak krizden kaçtığını ve gemileri engelleme görevini Ehud Barak'a bıraktığını söyledi. Halit, İsrail'in şahin kanadının gemilere müdahale edilmesi yönünde görüş belirtmesine karşı, sağduyulu siyasi kesimin, müdahalenin büyük bir krize yol açacağını ileri sürerek müdahale fikrine karşı çıktığını ifade etti.

İsrail içindeki bu anlaşmazlığın Gazze'ye insani yardım taşıyan uluslararası yardım konvoyunun işine geleceğini de ekleyen Halit, "Her halükarda Gazze'ye uygulanan ambargo delinecek ve bu işten Filistin ve insanlık galip çıkacaktır" dedi. 29 Mayıs 2010
www.habertaraf.com / ÖZEL

Erdoğan'dan İsrail'e insani yaklaşım çağrısı
29 Mayıs 2010
Başbakan Erdoğan, İHH insani yardım gemisiyle ilgili olarak İsrail'e çağrıda bulundu.

Erdoğan, gemilerin sadece insani yardım amacıyla Gazze'ye gitmeyi hedeflediğini ifade ederken, İsrail'in insani yaklaşım sergilemesi halinde herhangi bir sorun yaşanmayacağını belirtti.

Brezilya gezisinde açıklama yapan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İsrail'in Gazze'ye gemilerle götürülen yardımları engelleme çabası üzerine, "İsrail, insani yaklaşım sergilerse sıkıntı olmaz" dedi. habertaraf

Dışişlerinden İsrail'e net tavır
27 Mayıs 2010
ANKARA- Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Özügergin, Gazze'ye yardım filosuna ilişkin olarak, yapılan yardım teşebbüsünün insani yardım faaliyeti olarak algılandığı takdirde, istenmeyen sorunların önlenebileceğini düşündüklerini söyledi.

Özügergin, düzenlediği basın toplantısında, Gazze'ye yardım filosuna yönelik soru üzerine, Türkiye'nin bölgedeki sorunlara sadece güvenlik ve istikrar zaviyesinden değil, insan hakları açısından da baktığını belirterek, Gazze'de senelerdir süregelen sorunun bir an önce çözülmesi için devamlı olarak telkinlerde bulunulduğunu anımsattı.

"Bölgede ihtiyaç duyulan yardım malzemesine geçiş izni verilmesi sadece Gazze'de değil, Orta Doğu sorununun çömümüne yönelik olarak olumlu bir adım olacağını" kaydeden Özügergin, "Biz bölgede yeni bir gerilim istemiyoruz. Bu yapılan yardım teşebbüsü de insani yardım faaliyeti olarak algılandığı takdirde, istenmeyen sorunların önlenebileceğini düşünüyoruz" dedi.

Bu bağlamda İsrail, Mısır ve başka ülkelerle temaslar yapıldığını söyleyen Özügergin, bunun bir sivil toplum faaliyeti olduğunu kaydetti. Özügergin, "Bu, ne bizim ne başka devletlerin organize ettiği bir faaliyet. Gazze insanının ihtiyacına karşılık vermek için artık zamanın geldiğini düşünüyoruz. İsrail tarafının da olaya böyle yaklaşmasının yararlı olduğunu kendilerine söyledik" diye konuştu.

Gazze'de senelerdir olağanüstü durum bulunduğunu söyleyen Özügergin, "Olağanüstü bir durum olduğunda toplumların da sıra dışı tepkiler vermesini doğal karşılamak lazım. Olağanüstü bir durum var, sıradışı bir tepki vermenin zamanı geldi" ifadesini kullandı.

Amacın iyi anlaşılması için girişimlerde bulunulduğunu, Türkiye'nin Tel Aviv Büyükelçiliğinin devrede olduğunu, ayrıca siyasi düzeyde de temaslar yapıldığını kaydeden Özügergin, "Gerilim olmamasını tercih ediyoruz. Bu siyasi bir şov değil. Bu, insanlara ihtiyaç duydukları yardım malzemesini sıradışı yollardan da olsa ulaştırılması meselesidir. Bunu böyle algılayın diye söyledik. Cevaplarını hep birlikte göreceğiz" dedi. habertaraf

AP milletvekilleri 7 saat sonra filoya katılacak

AP milletvekilleri KKTC'nin yardımıyla filoya katılmak üzere yola çıktı.

İHH İnsani Yardım Vakfı ve uluslar arası yardım kuruluşları tarafından organize edilen ‘‘Rotamız Filistin Yükümüz İnsani Yardım’’ gemi filosuna katılmaları Kıbrıs Rum Kesimi tarafından engellenen 10 Avrupa Parlamentosu milletvekili KKTC tarafına geçtiler. Milletvekilleri, KKTC tarafının gösterdiği ilgi sayesinde filoya katılmak üzere harekete geçebildiler.

Avrupa Parlamentosu Milletvekillerini taşıyan gemi yaklaşık 7 saat sonra filoya katılacak.

İHH

Haaretz: Komandolarımız İHH gemisine girecek
29 Mayıs 2010

İsrail'in yüksek tirajlı gazetesi Haaretz, İsrail deniz komandolarının gelen tüm gemilere bineceğini ve teröristlerin saklanması ihtimaline karşılık silahlı olacaklarını yazdı.

Muhabirimiz Samet Doğan Mavi Marmara gemisinden bildiriyor

Gemide teknik imkânlara sahip olunmasının zaman zaman dezavantajları da ortaya çıkıyor. Tüm dünya medyası ile kolaylıkla irtibat kurulması ve tüm gözlerin yardım gemileri üzerinde olması dünya medyasında geniş yer buluyor. İsrail kabinesinin yardım gemilerine geçit vermeyeceğini açıklamasının ardından İsrail gazeteleri konu ile ilgili geniş bilgiler aktarıyor. Gemide bulunanlar ise İsrail kaynaklarının ve medyasının verdiği bilgilerin "vazgeçirme" amacı taşıdığını düşünüyor.

İsrail gazetesi Haaretz'in manşetten verdiği haber konuya en güzel örnek. İşte Haaretz'in o haberi:

"Perşembe günü savunma yetkililerinin yaptığı beyanlara göre eğer Gazze'ye doğru giden 9 uluslararası yardım gemisi geri dönmezlerse donanmaya bağlı askerler gemiye binecek ve teröristlerin saklanması ihtimaline karşı silahlı olacaklar.

Gemiler cumartesi günü İsrail ablukasını aşmayı deneyecekler. Gemide aralarında aktivistler, diplomatlar ve gazetecilerin bulunduğu 750 kişi var, ayrıca gemilerde 10,000 ton yardım malzemesi bulunuyor.

IDF (İsrail Savunma Kuvvetleri) yetkilileri gemilerde Oketz K9 birimine ait bomba arama köpekleri ile patlayıcı arayacaklarını bildirdi.

Donanma, gemiler geri dönmeyi kabul etmezlerse gemiye binmeyi planlıyor, gemilerin Gazze şeridine 65 kilometre yaklaşmalarının ardından donanma uyarıda bulunacak. Gemilere el konulması durumunda ise gemiler İsrail devletinin aktivistler için hazırladığı çadırların bulunduğu Ashdod limanına götürülecekler.

Daha sonra aktivistler kimlik tesbiti ve sağlık kontrolleri için çadılara alınacaklar ve ülkeyi gönüllü olarak terketmeleri istenecek. Eğer redderlerse tutuklanarak Cezaevi servisi ve içişleri bakanlığına transfer edilecekler."

Organizasyon yetkililerinin planlarında ise herhangi bir sapma bulunmuyor.
Samet DOĞAN/HaBertaraf.com/Mavi Marmara

İsrail donanması Hayfa'da bekleyişte
30 Mayıs 2010
Gazze'ye tonlarca yardım götürmek üzere yüzlerce barış eylemcisi ve insan hakları savunucusuyla yola çıkan Gazze'ye Özgürlük filosuna karşı, İsrail donanması da Hayfa'da gemileri durdurmak için hazır bekliyor.

Ynet haber sitesi, son üç gündür, İsrail donanmasına ait 3 füze gemisinin Hayfa limanında demirlediğini bildirdi. Gemilerde İsrail donanmasına ait seçkin "Şayetet 13" komando birlikleri, donanma subayları ve istihkamcılar yer alırken, gemilere müdahaleyi görüntüleyip basına dağıtacak İsrail Savunma Kuvvetleri sözcülüğünden görevli personel de hazır bulunuyor.

İsrail donanması, çok geniş çapta güç kullanmaya gerek kalmayacağı ve kaptanlarının uyarılmasının ardından gemilerin çekileceği umudunu taşıyor. Ancak aksi halde "Şayetet 13" birliklerinin güç kullanarak gemiyi ele geçirmeye hazır olduğu da belirtiliyor. habertaraf

İsrail savaş gemilerinden taciz
30 Mayıs 2010
MAVİ MARMARA GEMİSİ- İHH insani yardım gemisinden yapılan açıklamada, İsrail savaş gemilerinin filo yakınlarına gelerek konvoyu taciz ettikleri belirtildi.

Muhabirimiz Samet Doğan Mavi Marmara Gemisinden bildiriyor

''Rotamız Filistin Yükümüz İnsani Yardım'' kampanyası kapsamında Kıbrıs'ın güneyinden Gazze'ye doğru seyreden gemilere iki İsrail gemisinin yaklaşmakta olduğu bildirildi.

Kıbrıs'ın 30 mil güneyinden Gazze'ye doğru giden "Mavi Marmara" gemisi ile diğer 5 gemi, hız kesmeden İsrail'in tatbikat yaptığı alana doğru yoluna devam ederken, İnsan Hak ve Hürriyetleri (İHH) İnsani Yardım Vakfı yetkilileri, gemide bulunanlara, Kıbrıs açıklarında iki İsrail gemisinin kendilerine yaklaşmakta olduğunu söyledi.

Açıklamanın ardından gemide bulunanlara can yelekleri dağıltılırken, gemi ise hız kesmeden Gazze'ye doğru yoluna devam ediyor.

Bu arada İHH Başkanı Bülent Yıldırım ve İHH yöneticileri, milletvekilleri, gazeteciler, STK temsilcileri ve gemide bulunan aktivistlerin bir basın toplantısı yapacakları da belirtildi.

SAVAŞ GEMİLERİ İHH GEMİSİNİ ARIYOR

İsrail savaş filosuna ait 2 savaş gemisi, İHH yardım filosunun yakınlarına gelerek tacizde bulundu. Savaş gemileri filoya ait gemileri telsizle arayarak sorular soruyor.

İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım yaptığı açıklamada, İsrail savaş gemileriyle ilk kez karşı karşıya kalındığını belirterek, İsrail savaş filosuna ait 2 gemiden kendilerinin aranarak sorular yöneltildiğini, psikolojik baskı uygulandığını dile getirdi.

Yıldırım, "İsrail filosunun yarısına karşı 6 tane gemiden oluşan sivil yardım filosuyuz. İsrail'in uluslararası sularda konvoyumuzu taciz etmesi tam bir korsanlıktır" dedi.

Yıldırım, kararlı duruşlarından hiçbirşey kaybetmediklerini de vurgulayarak, İsrail tarafından yapılacak olası bir saldırının 50 ülkenin şerefini yerle bir edeceğini ifade etti.

Yıldırım, Türk kamuoyuna da çağrıda bulunarak, İsrail gemilerinin tacizlerine ve psikolojik yıldırmalarına karşı herkesin İsrail Büyükelçiliği önüne giderek protesto gösterisi yapmasını istedi. habertaraf

İsrail savaş gemilerinden taciz
30 Mayıs 2010
MAVİ MARMARA GEMİSİ- İHH insani yardım gemisinden yapılan açıklamada, İsrail savaş gemilerinin filo yakınlarına gelerek konvoyu taciz ettikleri belirtildi. İki savaş helikopteri gemilerin üzerinde uçuyor.

Muhabirimiz Samet Doğan Mavi Marmara Gemisinden bildiriyor

''Rotamız Filistin Yükümüz İnsani Yardım'' kampanyası kapsamında Kıbrıs'ın güneyinden Gazze'ye doğru seyreden gemilere iki İsrail gemisinin yaklaşmakta olduğu bildirildi.

Kıbrıs'ın 30 mil güneyinden Gazze'ye doğru giden "Mavi Marmara" gemisi ile diğer 5 gemi, hız kesmeden İsrail'in tatbikat yaptığı alana doğru yoluna devam ederken, İnsan Hak ve Hürriyetleri (İHH) İnsani Yardım Vakfı yetkilileri, gemide bulunanlara, Kıbrıs açıklarında iki İsrail gemisinin kendilerine yaklaşmakta olduğunu söyledi.

Açıklamanın ardından gemide bulunanlara can yelekleri dağıltılırken, gemi ise hız kesmeden Gazze'ye doğru yoluna devam ediyor.

Bu arada İHH Başkanı Bülent Yıldırım ve İHH yöneticileri, milletvekilleri, gazeteciler, STK temsilcileri ve gemide bulunan aktivistlerin bir basın toplantısı yapacakları da belirtildi.

Yıldırım: müdahale olursa 50 ülkeye olur

İnsan Hak ve Hürriyetleri (İHH) İnsani Yardım Vakfı İHH Başkanı Bülent Yıldırım, yardım gemilerine İsrail gemilerinin yaklaştığını belirterek, ''Burada 50 tane ülkeden insan var. Eğer bir müdahale olur tutuklama olursa, 50 ülkenin şerefi yerle bir olmuştur'' dedi.

Kıbrıs'ın 30 mil güneyinden Gazze'ye doğru giden ''Mavi Marmara'' gemisi ile diğer 5 gemi, hız kesmeden İsrail'in tatbikat yaptığı alana doğru yoluna devam ederken, İHH Başkanı Yıldırım, Mavi Marmara gemisinde bulunanlara hitap etti.

Yıldırım, Mavi Marmara gemisine İsrail gemilerinin yaklaştığını bildirdikten sonra yaptığı konuşmada, şunları söyledi:

''Değerli Türkiye halkı, sonuçta İsrail'in gerçek yüzüyle karşılaşmak üzereyiz. Savaş gemilerini yola çıkardı ve şu anda gördüğümüz 2 tane var. Etrafta daha fazla da olabilir. Gemilerle tacizdeler. Ne yapacaklarını bilemiyoruz. Zannediyoruz sabaha kadar çok ciddi bir şekilde bir sinir harbi yaşayacağız. Güç dengemiz iyi. İsrail'in filosuna karşı 6 tane sivil toplum gemisiyiz ama burada 50 tane ülkeden insan var. Eğer bir müdahale olur tutuklama olursa, 50 ülkenin şerefi yerle bir olmuştur. Onun için bu ülkeler kendilerini korumak ve gözetmek mecburiyetindedir.

Ben bu protestoların burada yapılması taraftarı değilim. İnsanlarımızın bu geceden itibaren İstanbuldaki konsolosluk ve Ankara'daki büyükelçiliğin önüne gidip orayı kitlemesi lazım. Çünkü bunlar bu tacizi yaparken aynı karşılığı alması lazım.''

-''İSRAİL'İN GERİ ADIM ATTIĞINI HERKES GÖRECEK''-

Bülent Yıldırım, eğer müdahale sertleşirse herkesin kendi ülkelerindeki ilişkileri gözden geçirmesi lazım geldiğini belirterek sözlerini şöyle tamamladı:

''Onlara karşı kendi savunmamızı yapacağız. Bunun birtakım bedelleri olduğunu biliyoruz ama insanlığın kazancı adına bu bedeli ödemeyi göze aldık. O nedenle bütün kardeşlerime buradan sesleniyorum, biz geri adım atmayacağız. İsrail'in geri adım attığını herkes görecek. Çünkü bütün insanlık, İsrail'in yaptığı haksız uygulamaya karşıdır. Şu anda uluslararası sularda yapıyor bunu. Aslında bu yaptığı tam bir korsanlık. Ne yapacak, korsanlık yapıp bizim gemilere müdahale edip rehin alacak. Nasıl ki Türk askeri Somali açıklarına gittiyse, şimdi bu korsana ne yapacak, bütün dünya seyredecek. Bir kere yola çıktık, isteyen bizimle gelir, isteyen geride kalır. Ama burada insanlığın kazandığını hepimiz göreceğiz. Panik halinde değiliz, gerçekten çok sakiniz.'' habertaraf

İsrail meydan okudu: İzin vermeyiz
30 Mayıs 2010
İsrail Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, insani yardım gemilerine her ne şekilde olursa olsun izin vermeyeceklerini açıkladı.

İsrail Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Ofir Gendelman El-Cezire kanalına yaptığı açıklamada İsrail’in Gazze’ye yardım götüren Özgürlük Filosu’na kesinlikle izin vermeyeceğini söyledi.
Özgürlük Filosu’nu organize edenlerin Müslüman Kardeşler’e bağlı radikal İslamcı kuruluşlar olduğunu öne süren Gendelman, “Biz onlara yardımları Aşdod Limanı’na indirmelerini teklif ettik fakat kabul etmediler. Onların amacı Filistin halkına yardım değil. İsrail’e meydan okumak” dedi.
Yardım kampanyasını organize edenlerin çatışma istediğini iddia eden Gendelman, “Hep birlikte göreceğiz bakalım neler olacak” şeklinde meydan okudu.
Uluslararası hukukun ve medyanın kendi yanlarında olduğunu öne süren Gendelman, Hamas’ın terör örgütü olduğunu ve Özgürlük Filosu’na destek verenlerin İran ve benzeri birkaç ülke olduğunu iddia etti.
Avrupa’da gösteriler başladı
Öte yandan, yüzlerce aktivistle birlikte Gazze’ye insani yardım götüren Özgürlük Filosu’na destek için Avrupa kentlerinde gösteriler başladı.
Viyana’da İsrail Büyükelçiliği önünde toplanan 2 bin kişi Özgürlük Filosu’na destek vererek İsrail’in filoya yönelik tehditlerini protesto etti.
İtalya’nın Genova limanında da göstericiler Filistin bayrağıyla donattıkları teknelerle ve pankartlarla Özgürlük Filosu’na destek gösterisi yaptı.
İsveç’in Malmö kentinde de Özgürlük Filosu’na destek amacıyla büyük bir çadır kuruldu. Çadırda toplanan yüzlerce gösterici Gazze’ye uygulanan haksız ambargonun sona ermesini istedi.
İsrail donanmasının Özgürlük Filosu’na yönelik olası bir müdahalesi üzerine Arap ve İslam ülkelerinde de geniş çaplı protesto gösterilerinin yapılması bekleniyor.
HaBertaraf/ÖZEL

İsrail: Hayatınız için daha fazla yaklaşmayın

The Jerusalem Post gazetesinin resmî haber sitesi, İsrail kaynaklarına dayandırdığı haberinde Gazze protesto filo gemilerinin Gazze'nin 150 mil açıklarında seyrettiği, İsrail güvenlik güçlerinin filo gemileriyle kontak kurduğunu yazdı. Habere göre İsrail ordusuna bağlı savaş gemileri, Filistin'e yardım filosunda bulunanlara "Hayatlarını korumaları için ya daha fazla yaklaşmamaları gerektiğini ya da geri dönmeleri gerektiğini" söylediler. Filistin Yardım gemilerine iki seçenek sunuldu: Ashdot Limanı'na ilerlemeleri ya da eylemlerine derhal son vermeleri.
HaBertaraf.com

İHH Başkanı'nın çağrısını Türkiye duydu
31 Mayıs 2010
İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım'ın "İsrail Büyükelçiliği'ni abluka altına alın" çağrısı Türkiye'de yankı buldu.

İnsan Hak ve Hürriyetleri (İHH) İnsan Yardım Vakfı üyeleri, Gazze'ye giden yardım gemilerine karşı İsrail'in tutumunu protesto etmek amacıyla İsrail Büyükelçiliği önünde eylem yaptı.

Grup, sloganlar atarak İsrail'i protesto etti. Büyükelçilik etrafında yoğun güvenlik önlemi alan emniyet güçleri, grubun elçilik binasına yaklaşmasını engelledi. Grubun dağılması yönünde uyarı yapan polis, eylemin usulsüz olduğu yönünde dernek üyelerini ikna etmeye çalıştı. Dernek üyeleri ise elçilik binası önünden ayrılamayarak protestolarını sürdürdü.

Asıl büyük kitlesel protestoların ise yarın yapılacağı öğrenildi. Sivil toplum örgütlerinde gece yarısı hazırlıklar başladı. habertaraf

6 gemi güvenlik nedeniyle bir araya toplandı
31 Mayıs 2010
MAVİ MARMARA GEMİSİ- ''Rotamız Filistin Yükümüz İnsani Yardım'' kampanyası kapsamında Gazze'ye doğru giden 6 gemi, gün içinde 2 mil olarak sürdürdüğü takip mesafesini, güvenlik nedeniyle 300 metreye düşürdü.

İsrail'in 2 savaş gemisinin yaklaşması üzerine, ''Mavi Marmara'' gemisi Gazze'ye doğru en önde yol almaya devam ediyor.

Diğer gemiler, ''Mavi Marmara'' gemisini, güvenlik nedeniyle yaklaşık 300 metre mesafeden takip ediyor. Bu mesafe, gün içinde yaklaşık 2 mil olacak şekilde korunuyordu.

Gemideki bütün yolcular ve gazeteciler can yeleklerini giydi. Geminin her tarafında görevliler nöbet tutmaya başladı. habertaraf

İsrail gücünü Türkiye'nin "terör" yorumcularından alıyor
Ayhan BİLGEN
ayhanbilgen@yahoo.com

İsrail’in kendisinden bekleneni yaptı. Asla meşru görülemeyecek olan bu müdahale biçimi kendince bir gerekçeye dayanıyor. “Terör” ile mücadele. Şu an da yaşananların sıcaklığı içerisinde insanlık vicdanının tepkisi oldukça güçlü gözüküyor. Ancak kısa bir süre içinde İsrail lobilerinin medya gücü, müdahalenin tarzı yanlış olsa da kimi haklı gerekçelere dayandığı tezini etkin biçimde savunulur kılacaktır.

“Terör” söylemi bütün kapıları açan sihirli bir anahtar gibidir. Akan sular durur. Karşınızdakinin “terörist” olduğunu anlatmayı başarabilirseniz, ona yönelik tavrınızın meşruiyeti sorgulanmaz bile. Gemiye yönelik müdahalede haklı öfkemizin dozu düşünce İsrail tarafının tezleri kolayca taraftar bulmaya başlayacaktır. HAMAS’ı bir parti olarak değil bir “terör örgütü” olarak gören çevreler, gemide bulunan kimi isimlerin alınmak istenmesini de buna engel olunduğu için istenmeyen olaylar yaşandığını da yaygın biçimde dile getirecekler.

İsrail’in bu “terörle mücadele” konseptini hala savunabiliyor olmasında Türkiye’nin “terör uzmanları” ne kadar pay sahibi ? Son yaşadığımız gelişme bu soruya cevap ararken önemli bir yol gösterici işlev üstlenecektir. İskenderun’da gerçekleşen eylemle, Gazze’ye yardım gemilerine müdahalenin aynı saatlerde gerçekleşmesi müthiş(!) analiz ve yorumların yapılmasına zemin oluşturdu. Televizyon spikerlerinden parti başkanlarına, iktidar partisi temsilcilerinden ana muhalefet liderine bir çok çevreden destek bulan bu teze göre, iki olayın zamanlamasından hareketle PKK-İsrail ilişkisi kolayca kurulabilmekte. Sağ milliyetçi gazetelerden, ulusalcı sol televizyonlara uzanan bu cepheye, Numan Kurtulmuş, Hüseyin Çelik, Kemal Kılıçdaroğlu gibi siyasiler de açıklamaları ile destek veriyorlar.

Bu tehlikeli yaklaşımın bir adım sonrasını görmek için protesto gösterilerine katılan kimi çevrelerin sloganlarına bakmak yetiyor. Ankara’da İsrail elçisinin rezidansının önündeki eyleme desteğe gelen kimi gruplar “şehitler ölmez vatan bölünmez” sloganı ile tepkilerini dile getiriyorlar. Daha önce ABD’nin Irak müdahalesine kızıp öfkesini Kürtlere yönlendirenlerin psikolojisini görmüştük. Şimdi İsrail’e duyulan kızgınlığı, PKK üzerinden Kürtlere çevirme girişimi ile karşı karşıyayız. İsrail’in OECD üyeliğine destek veren devletler, bugüne kadar BM adına ortaya koyulan tepkinin ilerisine geçmeyeceklerdir. Kınama ve kısa süreli diplomatik tutumlar dışında kirli ve karanlık ilişkiler devam edecek.

On tane insani yardım aktivisti için İsrail ile çıkar ilişkilerini masaya yatırabilecek bir vicdan ne Türkiye’de ne de dünyada politikaların belirlenmesinde belirleyici değildir. İsrail, bu güne kadar başta Heron uçakları olmak üzere PKK ile mücadelede önemli müttefiklerimizden birisidir. Türkiye’nin zaman zaman soyunduğu arabuluculuk görevi, İsrail ile ilişkilerin derinliğini göstermeye yeter. İsrail’in gemilere saldırma ihtimalini yeterince önemsemeyenler, İsrail’i tanımadan onunla ilişki kurmayı hatta ona karşı tepki örgütlemeyi de başaramazlar.

Bu sürecin sonu iki önemli gelişmeye evrilme potansiyeli taşımaktadır. Bunlardan birincisi Türkiye’de iktidarın hareket alanının gittikçe daralmasıdır. İkincisi ise PKK ile mücadele ekseni üzerine oturan bir yeni ittifak zemininin, tepkilerin hedefini değiştirerek siyaseti manipüle etmesidir. Her şart altında, bu güne kadar üzerine düşeni yapmaktan geri duran siyasal tutumların bedelini ödemeye devam edeceğimiz sıcak bir yaz bizi bekliyor. Anayasa mahkemesinin Perşembe günü başlayacağı görüşmenin, bu denklemin iyice içinden çıkılmaz hale gelmesine katkısından hiç şüphe duymuyorum.
1 Haziran 2010 habertaraf

İsrail ordusu soruşturma(!)yı tamamladı



İsrail ordusu soruşturmasını tamamladı: Askerler uygun davrandı, istihbarat eksikliği vardı.

İsrail ordusu, 31 Mayıs'ta Gazze'ye yardım götüren gemilere düzenlenen ve 9 Türk'ün hayatını kaybettiği saldırıya ilişkin iç soruşturmasını tamamladı. İsrail radyosunda yer alan habere göre, soruşturma raporunda toplu bir savunma beklemedikleri için İsrailli komandoların gösterdikleri tepkinin uygun olduğu savunuluyor. Ancak istihbarat eksikliği olduğu kabul ediliyor.

İsrail ordusu içinde gerçekleştirilen soruşturmaya göre operasyonu gerçekleştiren birliğin yeterince hazırlıklı olmadığı belirtiliyor. Ayrıca yeterli istihbarata sahip olunmadığı ve Türk bayraklı gemilere müdahalede komando birliğinin gerektiği gibi kullanılmadığı aktarılıyor.

Hazırlanan rapora göre İsrail askerlerine karşı gösterilen toplu savunma hesaba katılmadığından, askerlerin o an şartlara göre davrandığı kaydediliyor. İsrail radyosuna konuşan bir ordu yetkilisi, "Askerler tören elbiselerini giymek istedi, yolcularla konuşma yoluyla iletişim kuracaklarını bekliyorlardı ve bu bir hataydı." dedi. Aynı yetkili, askerlerin yaşanan gelişmelerin gereğince davrandıklarını savundu.

Soruşturma kapsamında sorgulanan askerlerin de "gemide bulunanların bir saldırı hazırlığı içerisinde olduklarına" dair istihbaratları olmadığı kaydediliyor. Raporda sonuç olarak ise gemilere operasyonun, ancak gemidekiler suyla ıslatılıp ve sis bombası atılarak etkisiz hale getirildikten sonra düzenlenmiş olması gerektiği vurgulanıyor. Raporda ayrıca gemiye gerçekleştirilen ve "Sky Winds 7" (Gökyüzü Kanatları) adı verilen operasyonun, standart operasyon prosedürlerine göre gerçekleştiği savunuluyor.

Radyoya konuşan bir başka askeri yetkili de "Bil'in'de olduğu gibi bir direnişle karşılaşmayı beklediklerini; ama bunun bir parkta yürümek gibi olacağına dair bir his olmadığını" söyledi. Aynı yetkili, her ihtimale karşı hazırlık yapılmadığı için de operasyonun daha fazla bir zihinsel hazırlık gerektirdiğine dair genel bir kabul olduğunu aktardı.

Operasyona katılan üst düzey bir askeri komutan ise Haaretz'a açıklamasında "Hazırlıklarda ve istihbarat toplamadaki en büyük hata, onlarca gösterici ile uğraşmak zorunda kalacak olmamızı bilmememizdi." dedi. İsrailli komutan, gemide yaşananlar için ise "Bu sonradan kötüleşen düzensizce bir davranış değildi. Bu planlı bir terörist saldırıydı." ifadelerini kullandı.

Operasyona katılan bir başka İsrailli komutan ise "Hala her sabah saat 3'te uyanıyorum ve kendime soruyorum: Lanet olsun, nasıl oldu da daha fazla şey bilemedik." diye akatrdı.

20 Haziran 2010 habertaraf
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pts May 31, 2010 12:03 am    Mesaj konusu: İSRAİL BAŞKONSOLOSLUĞU ABLUKA ALTINDA Alıntıyla Cevap Gönder

Gemi vatandan bir parçadır; yani vatandır

Oğuz Gürses




Bir gemi ister askerî olsun, ister sivil, isterse resmî...

Hangi ülkenin bayrağını taşıyorsa o ülkenin vatan toprağı gibidir...

Dünyanın hangi denizlerinde yüzüyor olursa olsun, dünyanın hangi limanına demirli olurda olsun bayrağını taşıdığı ülkenin vatanının bir parçasıdır...

Hangi ülkenin bayrağını taşıyorsa o ülkenin devletinin egemenlik alanındadır...

Elçilik ve konsolosluk binaları gibi...

Ve onlara yakın bir dokunulmazlık zırhına sahip...

Ona ancak bayrağını taşıdığı devlet dokunabilir veya o devletin izniyle başka devletler dokunabilir...

Türk bayrağını taşıyan bir gemiler Akdeniz’in uluslarası sularında hiç bir makul/meşru gerekçe olmaksızın İsrailli teröristler tarafından silahlı baskına uğramış içindeki kaptan dahil bütün personel ve yolculara hedef gözetilmeden ateş açılmış onlarca kişi katledilmiş ve yaralanmıştır...

Gemiler de içindeki yük ve yolcularıyla birlikte gaspedilerek siyonist teröristlerin üslerine götürülmüştür...

Hukukta bunun tek bir adı vardır: Korsanlık!

Şimdi dönün yukarıdaki şu iki resme dikkatlice bakın...

Fotoğrafların birine Türk bayrağı taşıyan yolcu gemisine saldıran siyonist kaatillerden biri Türk bayrağının üzerinden çoğunluğu TC vatandaşı olan yolcu ve mürettebata hedef gözetmeden canice ateş ediyor...

İkincisinde ise sivil ve silahsız bir gemiyi kan dökerek ele geçirdikten sonra yani ölenler öldükten kalanlarda yaralılar da dahil ellerinden ve ayaklarından kelepçelendikten sonra...

Son noktayı koyuyor...

Gazze'ye Gazzelilerin astığı Türk bayrağını indiriyor...

Bir ülkenin bir şehrini işgal ettikten sonra “düşman askeri”nin yaptığı ilk icraatlardan biridir bu...

“Ben burayı bileğimin hakkıyla işgal ettim... Burası artık senin değil benim egemenlik alanım içindedir haberin olsun.”

Diyen bir meydan okuma...

Kime karşı?

Vatanının bir parçası işgal edilen devlete karşı...

Hadisenin hukuken ve siyaseten en açık izahı budur...

Her devletin egemenlik alanları her zaman çeşitli sebeplerle saldırıya uğrayabilir...

Devletler egemenlik alanlarını ve bu alanlar üzerindeki haklarını koruyabildikleri ölçüde “egemen bir devlet olarak” var olmaya devam ederler...

Savaşlar bunun için çıkar...

Barışlar bunun için yapılır...

İttifaklar bu yüzden kurulur...

İhtilaflar bu yüzden çıkar...

Antlaşmalar, sözleşmeler, görüşmeler bu sebeple düzenlenir...

Bir devlet “egemen bir devlet” olamazsa, yani egemenlik haklarını yeterince koruyamazsa;
“egemen devletler” tarafından ya ortadan kaldırılır veya paryalaştırılırarak, sömürgeleştirilerek ayak işlerinde kullanılılır...

Bayrak bir devletin bütün vatan topraklari üzerindeki egemenlik haklarının sembolüdür...

Bu yüzden kıymetlidir...

Bağımsızlığı/İstiklâli temsil eder...

Bayrak bugün bu ülkedeki resmî zevatın çok yanlış olarak algıladığı gibi bir put, bir mabud, tapınılacak ve sığınılacak olan yüce bir varlık değil...

Özenle korunulması ve düşman ellerinden uzak tutulması gereken hassas bir semboldür...

Çocuğun biri okulun bahçesindeki bir bayrağı yaramazlık olsun diye indirdiğinde bu ülkenin tıynetsiz medyası sözbirliği ederek o çocuğu nasıl acımasızca linç ederek hapishanelere tıktırdığını herhalde unutanınız yoktur...

“Bayrağa öyle yaptı bayrağa böyle yaptı” yaygaraları arasında...

Halbuki çocukların bayrağı korumak gibi bir görevleri yoktur.

Onu koruması gerekenler çocuklar değil...

Devlet ve bu iş için devletten maaş alanlardır...

Ve...

Bayrağı çocuklara karşı değil, düşmanlara karşı korumaktır asıl görev...

Ve şimdi tam da “görev” zamanı...

Ama kendi halkına arslanlar gibi kükreyenleri bulabilirsen helâl olsun...

Kınama-lanetleme faslı susurluk ayranı gibi köpürdükçe köpürtülüyor da; mevzu icraata gelince her biri ayrı bir rakkase...

Nasıl kıvırıyorlar nasıl...

Ne inciler döktrüyorlar ne inciler...

Halbuki yapılacak iş belli...

Öldürülen insanlarının kanının hesabını...

Yaralanan insanların dökülen kanlarının hesabını soracaksın...

Cezalarını keseceksin...

Gaspedilen gemilerini içindeki yolcu ve yükleriyle birlikte derhal geri alacaksın...

Yükleri Gazze limanına boşaltıp geri döneceksin...

Yani bayrağını indirilen yere adam gibi bileğinin hakkıyla dikeceksin...

Öyle bir dikeceksin ki; bir daha kimse senin egemenlik haklarına el uzatmayı aklından bile geçiremeyecek...

Ama..

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç gibi...

“Biz devletiz... Kimse bizim bu kadarcık bir şey için savaş ilan edeceğimizi zannetmesin” dersen...

Duyan gelir...

Bugün gemi... Yarın uçak... Öbürgün Güneydoğu... Başlamışken Ankara... Sonra İstanbul... Edirne...

Bir devlet adamı, ağzını açmadan önce devlet nedir, ordu nedir, egemenlik nedir, diplomasi nedir, iktisadî gücü kullanmak nedir...

Düşünecek...

ABD veya İsrail veya bir başka egemen devlet barışa/anlaşmaya en yakın olduğu zamanlarda bile niçin “askerî seçenek hala masada” lâfını ediyor...

Düşünecek...

Arkasında ordusunun gücünü hissetmeyen bir diplomat hangi ciddi diplomatik hamleler yapabilir ve ne kadar inandırıcı olabilirki...

Düşünecek...

Diplomatik görüşmelerde sıra eninde sonunda “kimin ordusu kimin ordusu yener”e muhakkak gelir... O yüzden de “askeri seçeneği” daha söze başlarken masadan kaldıran bir politikacının diplomatik alanda avucunu yalamaktan başka yapabileceği hiçbir şey yoktur...

Olamaz...

Bu yazı da benim, bu ülkede “politikacıyım, askerim, diplomatım” diye kasıla kasıla dolanıp, lâf kalabalığından başka hiçbir şey yapmayan; ama aybaşı geldiğinde maaşlarını yüzleri hiç kızarmadan alanlara küçük bir kıyağım olmuş olsun...


"Hiçbir egemen ülke buna izin veremezdi"
Murad Salih

“Gazze'ye Özgürlük Filosu’nu TSK Havadan ve Denizden Korumalıdır” başlıklı yazımızda şunları söyledik:

[Bu sivil deniz seferi hedefine başarıyla ulaşırsa, İsrail topsuz tüfeksiz olarak ilk mağlubiyetini alacak...

Gazze limanı gazzenin nefes borusu haline gelecek...

Bunu İsrail de biliyor...

Bu yüzden de filonun hedefine ulaşmaması için elinden gelen bütün engellemeleri yapacaktır...

İsrail’in devlet değil bir terör örgütü gibi davrandığını hem ulusal hem de uluslarası hukuk kurallarını çok rahatlıkla ihlal edebildiğini herkes biliyor...

İsrail sivil ticaret gemilerinden oluşan bu filoya denizden, havadan ve karadan her türlü taciz ve saldırıyı yapacaktır...

Bunu bu filoyu oluşturanlar da bu oluşuma gönüllü olarak katılanlar da biliyor...

Biliyorlar ve muhtemel bütün tehlikeleri göze alarak Gazze’ye gidiyorlar...

Bu bir kahramanlık mıdır?

Evet...

Bu tam olarak kahramanlıktır...

Bu kahramanlar saygı ve sevgiyle selamlanmalı...

Bu yeter mi?

Elbette yetmez...

Türkiye’nin Akdeniz’de geniş bir kıyı bandı ve karasuları vardır...

Bu Filoda Türk bandralı gemiler, bu gemilerde yüzlerce Türk vatandaşı ve Türk vatandaşlarını gazzeli kardeşlerine gönderdiği binlerce ton insanî yardım malzemesi vardır...

Yani hem TC vatandaşlarının can güvenlikleri, hem Türk bandralı gemilerin güvenliği hem bu gemşlerdeki TC vatandaşlarına ait malların güvenliği İsrail’in çok açık tehdidi altındayken...
AKP hükûmeti neyi bekliyor?

Niçin TSK’ya Akdeniz’in karasularımız ve uluslarası sularında bu filonun korunması görevini vermiyor?] (1)

Bunları söylerken “ben dememiş miydim”, “ben demiştim ki” gibi kibir dolu övünmelere açık kapı bırakmak gibi iğrenç bir niyetin sahibi değildik...

Tehlike göstere göstere geliyordu...

Bunu o organizasyonu yapan ve organizasyona katılan kahramanlar da biliyordu...

“İki güzellikten biri” diyorlardı...

“Ya bu alçak amborgoyu kırarız ya da bu uğurda can veririz öbür dünyaya alnımız ak gideriz...” diye de ekliyorlardı...

İsrail de bir terör örgütü ağzıyla ve tıynetine uygun olarak her türlü insanîliği ve insanlığını yitirmememiş bu insanları imha edilmesi gereken bir düşman olarak gördüğünü açıkça söylüyordu...

Gidenler haklıydı ve kalbimiz gönlümüz onlarla beraberdi...

Eli boş geri dönme ihtimalini yakarak binmişlerdi gemiye...

Ya siyonist çetenin bu alçak amborgasu kıracaklar veya ya şehid Ya da gazi olacaklardı...

Gerisi malûm...

İsrailli eli kanlı korsanlar silahsız ve sivil gemilere alçakça saldırdılar ve tam bir katliam yaptılar...

[Burnumuzu dibindeki İsrai’ tehdidine karşı kendi insanlarını ve ticaret gemilerini Akdeniz’in ulusal ve uluslaarası sularında havadan vedenizden korumak için TSK’yı ne zaman harekete gçirecek?
Gemilerimiz batırıldıktan ve yüzlerce vatandaşımız öldürüldükten sonra mı?]
(2)

Diye sormuştuk o yazı da ya...

Onu bile yapamadılar...

Bu yazı insanlarımızın ve gemilerimizin Akdeniz’in uluslararası sularında gaddarca bir korsanlık saldırına maruz kalmasından yaklaşık 10 saat sonra kaleme alınmaya başladı...

Saldırı canlı yayın halinde bütün dünyadan canlı yayında izlenmesine rağmen...

“Kınıyoruz... Şiddetle kınıyoruz... Çok şiddetle kınıyoruz... Çok ağır kınıyoruz... çok çok ağır kınıyoruz..” gibi hiçbir anlamı ve caydırucılığı olmayan acizlik belirtilerinden başka bir ses çıkmıyor TC tarafından...

Başbakan nerede?

Şili’de...

Dışişleri Bakanı?

O da O’nun yanında...

Genel Kurmay Başkanı?

Mısır’da İsrail işbirlkçieriyle görüşüyor...

Millet meydanları doldurmuş: “Ankara uyuma şehidine sahip çık” diye slogan atıyor...

Saldırıdan 10 saat sonra Bülent Arınç lütfedip basının önüne çıkıyor...

Gemilerin akıbeti nedir?

- Bilinmiyor...

Ölenler ve yaralananların sayısı ve kimlikleri?

- Bilinmiyor...

Yaralıları getirmek için ambulans uçaklar yollandı mı?

- Yok...

Gaspedilmiş gemilerini kurtamak için donanmayı Akdenize çıkardın mı?

- Yok..

Akdenizden İsrail’e kadar olan uluslarasıhava sahasında uçaklarını 24 saat devriye uçuşuna yolladın mı?

- Yok...

Türkiye’nin karasularını ve hava sahasını bütün israil deniz ve hava araçlarına kapattın mı?

- Yok...

Peki Akdeniz’in uluslarası sularında kendi insan ve gemilerine karşı gerçekleştirilen bu vahşi korsan saldırısını yapanlar ve onları yönetip yönlendiren teröristler için millî mahkemelerinden tutuklama kararı çıkarttın mı?

- Yok...

Bu siyonist çete ile yaptığın bütün gizli açık antlaşmaları iptal ettin mi?

- Yok...

Peki devlet olarak, hükûmet olarak, ordu olarak n’aptınız birader?

- İşte elçimizi görüşmelerde bulunmak için geri çağırdık...

Eee?

- İki futbol karşılaşmasını, üç askeri tatbikatı iptal ettik...

Başka?

- ?

Afferim size...

İsrail bu yaptıklarınızdan acayip tırsmış ve yaptığına yapacağına pişman olmuştur... Başka birşey yapmanıza gerek yok, sıkmayın canınızı... Yakında salya sümük Ankara’ya gelip “ben ettim sen etme ağam” diye yalvar yakar olur ayaklarınıza kapanırlırlar gari...

Siz huzur içinde bekleyin...

Elinizden geleni yapmışşsınız nasıl olsa daha n’apacanız ki...

İşte devlet dediğin, hükûmet dediğin, ordu dediğin olursa bu kadar olur...

“Türkiye sizinle gu rur du yu yor!”

Başlıktaki söz mü?

Onu kafanıza takmayın ya...

İsrailli çetenin liderlerinden biri yaptıkları vahşî korsanlığı meşrulaştırmak için söylüyor:

"Hiçbir egemen ülke buna izin veremezdi" (3)diyor...

Yazının sonunda Ankaradaki zevata değil ama okuyucuya küçük bir not:

TC’nin nelere izin verdiğini neleri sineye çektiğini bir film şeridi gibi gözünüzün önüne getirin ve şu soruyu kendize sorun;

TC gerçekten "egemen" bir devlet midir?

Dipnotlar:
1- Murad Salih, "Gazze'ye Özgürlük Filosu"nu TSK Havadan ve Denizden Korumalıdır, http://www.millibirlikruhu.blogspot.com/
2- Agy.
3- İsrail Dışişleri Bakanı Yardımcısı Danny Ayalon: "Bu yasaldır, abluka yasaldır. Bu gemilerin yasadışı olarak Gazze'ye geçişlerine izin vermek binlerce kişinin ölümüne neden olan bölgeye geçmelerine neden olacaktı. Sürekli yapılan çağrılardan sonra onlara ablukanın kaldırılmayacağını söyledik ama ne yazık ki organizatörler bu çağrılara kulak asmadılar. Barışçıl yoldan bu olayın kapanmasını sağlamadılar. Hiçbir egemen ülke buna izin vermez."


http://www.millibirlikruhu.blogspot.com/

"Ankara uyuma, şehidine sahip çık"
31 Mayıs 2010

ANKARA- İsrail Büyükelçiliği konutu önünde toplanan kalabalık, "Katil İsrail Ankara'dan defol" sloganı atıyor.

Rıfat YÖRÜK İsrail Büyükelçiliği konutundan bildiriyor

GELİŞMELER İZLENİYOR
SAAT 12:00

Toplanan kitleye yapılan bir açıklama kalabalığı yeniden harekete geçirdi. Limana yanaşan gemiden sedyeyle indirilen yararıların ellerinin ve ayaklarının bağlı olduğu yolundaki haberler büyük bir infiale yol açtı. Büyükelçilik konutu taş yağmuruna tutuldu. Şu anda Filistin Dostları Pratformu adına İLKAV Başkanı Mehmet Pamak bir konuşma yapıyor.

SAAT 11:00

Büyükelçilik konutu önündeki kalabalık her geçen dakika daha da artıyor. Caddeden geçen araçlar da klaksonlar çalarak eyleme destek veriyorlar. Eylemciler de destek klaksonlarına alkış ve sloganlarla karşılık veriyorlar. Bu arada kalabalığın artmasıyla beraber Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nden Atatürk Bulvarı'na inen cadde tamamen trafiğe kapatıldı. Böylece kaldırımda sıkışmış olan eylemciler caddeyi tamamen kapatarak daha rahat hareket etme imkanı buldular.

Medyanın da yoğun ilgisi var. Tüm televizyonların canlı yayın araçları Büyükelçilik konutu önünde konuşlanmış durumda.

SAAT 10:28

Yeniden hareketlenen grup büyükelçilik konutuna ve bahçesine pet şişe ve taş yağdırmaya başladı. Emniyet amirinin "atmayın yoksa kalabalığı dağıtırım" uyarısı ise yuhalandı. Protestocu vatandaşlar şu anda "Burası Türkiye İsrail değil" sloganları atarak polisin bu açıklamasını da kınıyorlar.

SAAT 10.17

İsrail'in Gazze'ye yardım götüren gemilere saldırıp çok sayıda aktivisti şehit etmesinin ardından Ankara'da da hareketli saatler yaşanmaya başladı. İsrail Büyükelçisi'nin Atatürk Bulvarı üzerindeki konutu önünde toplanan yüzlerce insan tekbirler getirerek sloganlar atarak İsrail'in vahşetini protesto ediyor.

Emniyet güçlerinin yoğun güvenlik tedbirleri altında eylemlerini sürdüren göstericiler, "Ankara uyuma Filistin'e sahip çık", "Katil İsrail Ankara'dan defol", "Yaşasın küresel intifada" gibi sloganlar atıyorlar.

HaBertaraf.com

İSRAİL BAŞKONSOLOSLUĞU ABLUKA ALTINDA

31 Mayıs 2010 02:12
Gazze'ye insani yardım taşıyan filonun 2 İsrail gemisi tarafından taciz edilmesi üzerine, bu durumu protesto etmek isteyen binlerce vatandaş İsrail Başkonsolosluğu önüne akın etti. Filistin ve Türkiye bayrakları taşıyan grup, gemiler Gazze'ye ulaşana kadar eylemlerine devam edeceğini bildirdi.
Gazze'ye insani yardım malzemesi taşıyan Özgürlük Filosu'nun, İsrail donanmasına ait 2 gemi tarafından taciz edildiği haberi üzerine binlerce vatandaş, Levent'te bulunan İsrail Konsolosluğu önüne koştu. İsrail gemilerinin tacizini protesto etmek isteyen vatandaşlar, ellerinde Filistin ve Türkiye bayrakları ile sloganlar atarak eyleme başladı. Gemilerin Gazze'ye ulaştığı haberi gelinceye kadar, İsrail Başkonsolosluğu önündeki eylemin devam edeceğini söyleyen vatandaşlar, İsrail aleyhine yapılan konuşmaları alkışlarla destekledi.

Eylemin başlamasıyla birlikte çok sayıda çevik kuvvet polisi, başkonsoloslukta önlem aldı. haber10

MIY MIY MIY MIYY MIYYY....

31 Mayıs 2010 13:49
Başbakan yardımcısı Bülent Arınç, İsrail saldırısından saatler sonra ilk defa hükümet adına basın açıklaması yaptı ve şok sözler söyledi.
Başbakan yardımcısı Bülent Arınç, İsrail saldırısından saatler sonra ilk defa hükümet adına basın açıklaması yaptı ve şok sözler söyledi.
Korku, panik ve tedirginlikle dolu konuşmasında adeta İHH'yı suçlar gibi ve başımıza iş açtılar edasıyla konuşan Arınç, İsrail'e karşı hiç bir askeri tedbir almadıklarını söyledi. Uluslararası hukuk ve diplomasi türünden klişe laflarla olayın vehametini örtmeye çalışan Arınç'ın açıklamasına büyük tepki var.

Bu arada Anadolunun dört bir yanında ayağa kalkan halkın İsrail sınırına karadan sivil yürüyüş başlatacağı ve hükümet ve askeri kurumların halkın cesareti ve öfkesi karşısında ne yapacağı da merak konusu...

İşte Arınç'ın açıklamalarından satır başları:

ŞEHİT SAYISI 7

İki üzücü olay, kamuoyunu fevkalade üzmüştür. Çalışmalar yaptık onları takdim etmek sitiyorum. Bunlardan birisi bu gece yarısı İskenderun Deniz Üs Komutanlığı'na bağlı birliğimize saldırıda bulunulmuştur. Saldırıda 7 askerimiz şehit olmuştur. Nöbet değişimi sırasında gerçekleştirilmiştir. Ağır yaralı üç askerimiz GATA’ya sevk edilirken, diğer askerler İskenderun’daki hastanelerde tedavileri sürmektedir. Terör örgütünü lanetliyoruz, operasyonlar sürmektedir. Demokratik gelişmelerin hız kazandığı her dönemde ortaya konan bu kirli oyunlar amacına ulaşamayacaktır. Bu konuyla ilgili olarak sayın Başbakanı’mız 3 defa bizi aradılar. Başbakan vekili olduğum için konuya el koymamızı istediler. Şehit olan askerlerimize Allahtan rahmet dileklerini ve bütün milletimize başsağlığı dileklerini ifade ettiler. Hiç uyumadığımızı söyleyebilirim.

GEMİLER SALDIRIYA UĞRADI

Diğer gelişme üzerine ise biz sabah 06:30’da bakanlarımızla bir araya geldik. Bu iki önemli konu üzerinde sizi bilgilendirirken, özellikle gemiye uygulanan ve sayılarını kesin olarak bilemediğimiz operasyon sonrasında, bazı dış temaslarda yaptığımızdan, açıklama yapma imkanımız olmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti doğru adımları atmaktadır. Yaklaşık 35 aydır abluka altında olan Gazze halkını, insanı yardım, 33 ülkeden 600 insanın içinde olduğu insani yardım gemileri bu sabaha karşı, uluslararası sularda İsrail hava kuvvetleri tarafından saldırıya uğramıştır.

SALDIRI İNSANLIK TARİHİNE KARA BİR LEKE OLARAK GEÇECEK

İsrail hükümeti bu insanlık dışı eylemiyle, insani değerleri hiçe saydığını göstermiştir. Bu saldırı İsrail hükümetinin yürüttüğü şiddet pervasızlığını da ortaya koymuştur. Medeni bir ülkenin devlet hakkına uygun düşmeyen bu kanlı operasyon, insanlık tarihine kara bir leke olarak geçecektir.

Açık denizlerde gerçekleşen ve uluslar arası hukuka uymayan bu saldırı hiçbir mazeretle izah edilemez. İnanıyoruz ki bütün insanlık dünya barışına masumiyete yapılan bu saldırıyı lanetleyecektir.

İSRAİL BÜYÜKELÇİMİZİ GERİ ÇAĞIRDIK

Öncelikle bu çerçevede İsrail büyükelçimiz gerçi çağırılmıştır.

İsraille ilgili üç askeri tatbikat iptal edilmiştir.

U-18 futbol genç milli takımımız bulunuyordu. Genç futbol milli takımının maçları iptal etmiştir. Dışişleri Bakanımız BM Güvenlik Konseyi’ni acilen toplantıya çağırmıştır.

SALDIRI CEVAPSIZ KALMAYACAK

Saldırıyı perdeleyen, bilgi alınmasını engelleyen İsrail’in, dünyayı doğru bilgilendirmesi gerekmektedir.

Bu saldırısının cevapsız kalmayacağı, Türkiye’den gereken yanıtı alacağı şüphesizdir. Bundan sonra atılacak adımlar özenle müzakere edilecektir. ,

Bir kez daha sesleniyoruz. İsrail Gazze’ye yönelik ablukayı kaldırmalı ve insani yardımların yerine ulaştırılmasına engel olmamalıdır.

Özellikle Mavi Marmara’da 600’e yakın yolcu bulunmaktadır. 350-400’e yakını Türk uyrukludur, diğerleri ise yabancı uyrukludur.

İsrail’in uluslararası sularda yaptığı bu saldırı korsanlıkla eşdeğer bir şeydir. Bizim askeri gemi gönderme gibi bir girişimimiz şu an için söz konusu değildir.

Haber10

31 Mayıs 2010
İsrail Askeri Bayrağımızı İndirdi

Konvoya düzenlenen kanlı saldırının ardından Filistinliler, ellerinde Türk bayraklarıyla birlikte sokaklara döküldü.

İsrail'in uluslararası sularda Gazze'ye yardım götüren konvoya düzenlediği kanlı saldırının ardından Filistinliler, yoğun protesto gösterine başladı.

Çok sayıda kişi ellerindeki Türk bayraklarıyla birlikte sokaklara döküldü.

Bu arada sınıra asılan Türk bayrağı dikkat çekti. Filistinlilerin sınıra astığı Türk bayrağı, İsrailli askerler tarafından indirildi.

Gazze limanı bayrak ve pankartlarla dolduruldu

Geminin yanaşmasının planlanlandığı Gazze limanı bölgesinde Türkiye ağırlıklı bayraklar dikkat çekiyor. Limanda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın resminin yer aldığı, Türkçe ve İngilizce, "Özgürlük filosu kahramanları, hoşgeldiniz" yazan pankartlar asılmıştı.

Lübnan sokaklara döküldü

Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta yüzlerce kişi, İsrail’in, Gazze’ye yardım götüren gemilere saldırmasını protesto etti.

Lübnanlı, Filistinli ve Türklerden oluşan grup, BM binası önünde düzenlediği gösteride İsrail’i lanetledi, Türkiye’yi öven sloganlar attı.

Yaklaşık bir saat süren protesto gösterinde dev Türk bayrağı açıldı.

Bu arada konvoydaki Lübnan sorumlusunun yaralılar arasında olduğu belirtiliyor.

Aktifhaber


Bu saldırı Türkiye'ye savaş ilanıdır
İbrahim KİRAS
ibrahimkiras@stargazete.com
1 Haziran 2010

Lafı eğip bükmenin gereği yok. Bu bir savaş ilanı. Türkiye’nin bu mesajı üzerine alınmama lüksü olamaz. Ama elbette her zaman her savaşın silahlı kuvvetler eliyle gerçekleştirilmesi şartı yok. Orası ayrı.

İsrail’in insani yardım taşıyan gemilerdeki sivillere yönelik gerçekleştirdiği katliamın anlık bir gelişme olmadığı da ortada. Taammüden işlenmiş bir cinayet bu. Taşıdığı anlam ve üreteceği sonuçlar incelikle düşünülerek atılmış planlı bir adım.

Bence, herkesin söylediğinin aksine, bu bir “çılgınlık” değil. Hem küresel düzeyde hem de bölge çapında etkinliği giderek erimekte olan İsrail’in yapabileceği son girişimdir. Daha fazla güç kaybetmeden bir an evvel masaya sürülmesi gereken son oyun hamlesidir.

Hem İsrail’in, hem de arkasındaki uluslararası siyonizmin ABD başta olmak üzere dünyanın her tarafında birer birer mevzi kaybettiğini izlediğimiz bir dönem yaşanıyor. Bölgesindeki gücü ise özellikle Türkiye’nin alan dolduran yeni dış politikası tarafından sınırlanıyor, gitgide etkisizleştiriliyor. Bu durumda Tel Aviv’in önünde fazla seçenek yok. Hasımlarıyla arasındaki gerginliği artırarak bölgesindeki “İslami yayılma”nın mağduru görünmek ve böylelikle eski müttefiklerinin yanından ayrılmasına engel olmak istiyor.

Diğer yandan, küresel çapta yaşanan değişim dalgasıyla ortaya çıkan yeni şartlar Türkiye’yi de değiştiriyor ve etkiliyor. Türkiye artık İsrail’in taşkınlıklarını tolere edebilecek durumda değil. Hem ulaşmış bulunduğu ekonomik büyüklüğü itibarıyla, hem de toplumunun gelişen kültürel hassasiyetleri dolayısıyla Türkiye istese de istemese de kendi bölgesinin patronajını üstlenmek zorundaydı. Gelinen noktada İsrail ile çatışma da kaçınılmazdı. Son birkaç senedir yaşananlar sadece iktidarda bulunan kadroların dış politika tercihlerinden kaynaklanıyor değil; jeopolitik zorunluluklar Türkiye’ye yeni istikametler belirliyor, yeni kapılar açıyor.

Bu arada dünya üzerindeki güç dengeleri yerinden oynuyor. Bir taraftan Türkiye, bir taraftan da İsrail bu yeni konjonktürün baskısı altında kendilerine bir yön bulmak durumundalar.

Türkiye dünya sahnesinde var olmak için hem İsrail ile hem de bu yapay devletin arkasında yer alan uluslararası güç odağıyla mücadele etmek zorunda. İsrail de hiç değilse bölge üzerindeki eski rolünü sürdürebilmek için Türkiye ile kavgaya girmek zorunda.
Bu kavga uzun da sürebilir, çabucak da bitebilir. Ama neticede bir taraf diğerinin patronluğunu kabul edecek. İkinci bir ihtimal, yani mevcut yapının devamı, söz konusu olamaz.


İsrail yandaşları

İsrail yandaşları her zaman olduğu gibi bugün de sahnede. Hatta sesleri her zamankinden fazla çıkıyor. İsrail vahşeti bütün çıplaklığıyla ortadayken insani yardım gönüllülerini suçlayanlar... İsrail’e toz kondurmayıp “ durup dururken başımıza iş açtılar” diye yardım gönüllülerini hedef alanlar... İsrail’in katlettiği o güzel insanlara bile “neden kendinizi öldürttünüz” anlamında suçlama yöneltenler...

“Bu insanları İslam dünyasında kredi kazanmak isteyen Tayyip Erdoğan ölüme sürdü” diyebilenler...

Silinmez bir damga vurdular kendi isimlerinin üzerine.

Star gazetesi

03 Haziran 2010
İsrail Sözcüsünü ŞOK Eden Soru: Türkiye , savaş gemileri ile yeni bir yardım filosu göndermeye kalksa ne yaparsınız?

İsrail'in gemi baskını ile ilgili yapılan yayınlar arasında İngiliz 4. kanalının İsrail hükümet sözcüsü ile yaptığı canlı bağlantı öne çıktı. İsrail sözcüsü şoke oldu

İsrail'in gemi baskını ile ilgili yapılan yayınlar arasında İngiliz 4. kanalının İsrail hükümet sözcüsü ile yaptığı canlı bağlantı öne çıktı. Programın sunucusunun "Türkiye'ye ödülünüz Türkleri öldürmek mi, Türkler'den özür dileyecek misiniz" sorusuna bakın sözcü ne cevap verdi?

İngiltere'nin Channel 4 kanalı Gazze'ye yardım filosuna düzenlenen saldırının ardından İsrail hükümet sözcüsü Mark Regev'i canlı yayında konuk etti. Röportaja bu soru ile başlayan sunucu, sözcüye zor dakikalar yaşayacağının sinyalini verdi. Regev'e, 'Türkiye'den özür dileyecek misiniz?' diye soran Snow, 'Ne için özür dileyecekmişiz?' cevabını almasının üzerine "Türk vatandaşlarını öldürdüğünüz için" dedi.

Sunucu Jon Snow, Regev'e oldukça sert sorular yöneltti ve kaçamak cevaplar aldıkça, Regev'in daha da üstüne gitti. 'Türkiye bir daha ki yardım filosunu donanması ile gönderirse ne yapacaksınız?' sorusuna ise Regev, "Ciddi misiniz? Nereden duydunuz bunu?" şeklinde cevap verdi. Snow'un buna cevabı, "Bana soracağınıza, Türkler ile konuşun" şeklinde oldu.

Snow: Türkiye ile ticaret ve turizm alanında ilişkileriniz vardı ve onlara ödülü Türkiye'den gelen gemilere saldırıp, Türk vatandaşlarını öldürerek verdiniz. Bu dost kazanmanın harika bir yolu değil mi?

Regev: Evet bu gerçekten çok talihsiz. Son birkaç aydır Türkiye ile olan ilişkilerin geçmişteki gibi pozitif bir atmosferde olmadığı aşikar. Biz Türkiye ile daha pozitif ilişkiler istiyoruz ve Türk hükümetinin de aynı şekilde hissetmesini umut ediyoruz.

Snow: Yani Türkiye'den özür dileyecek misiniz?

Regev: Ne için?

Snow: Vatandaşlarını öldürdüğünüz için...

Regev: Bu olayı ve bu olayın nasıl gerçekleştiğini açıklığa kavuşturmak gerek. Dün 6 ele geçirme oldu. Hepsi İsrail donanması tarafından yapıldı. Beşi barışçıl, şiddetsiz ve insanlar zarar görmeden gerçekleşti. Bir tanesinde ise maalesef, gemide açıkça aşırılıkçılar vardı. Onlar şiddet kullandılar. Ve operasyondaki askerler kendilerini korumak zorundaydı. Tehdit altındaydılar ve cevap vermeliydiler.

Snow: Son 48 saatte yaptıklarınızdan bir şey öğrendiğiniz mi? Şu an biz konuşurken yine Gazze'ye doğru hareket etmekte olan Rachel Corrie gemisine saygılı davranacak ve haklı olarak Gazze'ye yanaşmasına izin verecek misiniz?

Regev: Neden haklıymış? Burada birçok mesele var. Eğer yapabilsem, hepsine cevap verirdim.

Snow: BM Gazze'ye olan ablukanın kalkması için varolan iradenin haklı olduğunu söyledi çünkü. Son olarak Güvenlik Konseyi'nde dile getirildi bu.

Regev: Abluka eğer bir çatışmanın içindeyseniz meşrudur. Biz de biliyorsunuz Gazze'deki Hamas rejimi ile çatışma halindeyiz. BM kurallarına göre denizden abluka tamamen meşru bir uluslararası davranıştır. Birleşmiş Milletler Şartı'nın 47. maddesi de bunun yasal olduğunu söyler. Sizin neden bahsettiğinizden haberim yok. Gazze'ye uygulanan yaptırımlara gelince, bunlar da Gazze'nin uyguladığı şiddete cevaptır ve uluslararası hukuka tamamen uygundur.

Snow: Peki Rachel Corrie'ye ne yapacaksınız?

Regev: Biz, yardım götürmek isteyen herkese, 'Aşdod limanına getirirseniz, hepsinin Gazze Şeridi'ndeki insalara ulaştıracağımızı garanti ediyoruz' diyoruz. Eğer bizimle uğraşmak istemiyorsanız, Müslüman bir ülke var: Mısır. O da El Ariş limanı aracılığı ile benzer bir öneri sunuyor.

Snow: Ama kimsenin önerinizi kabul etmemesinin nedeni, malzemelerden kesinti yapmanız. Gazze'ye giden yardım malzemelerinin yüzde 78'ine el koyuyorsunuz. Bunu Kızılhaç ve BM raporları söylüyor. Sizden geriye malzemelerin yüzde 20'si kalıyor.

Regev: Hadi burada açık olalım. Bizim teklifimizi kabul etmiyorlar, çünkü blokajı kırarak siyasi bir mesaj vermek istiyorlar. Malzelemelerin gönderilmeyeceğine inandıklarından değil. Ve izin verirseniz, size neden bu ablukaya ihtiyacımız olduğunu anlatayım. Bu abluka olmasa, Gazze'ye İran ve Suriye'den çok tehlikeli silahların gireceği açıktır. Gazze'den İsrail şehirlerine ve İsrailli sivillere binlerce roket atıldığını biliyorsunuz. Kısa menzilli roketler Gazze Şeridi'nde yapılıyor. Ama uzun menzilliler, savaş başlıklı olanlar Suriye ve İran'dan geliyor. Bu yüzden Gazze'ye giren kargoyu kontrol etmek zorundayız.

Snow: Eğer müttefiğiniz Türkiye, yani hala müttefiğiniz olan Türkiye , savaş gemileri ile yeni bir yardım filosu göndermeye kalksa ne yaparsınız? Çünkü bunu yapacaklarını söylüyorlar.

Regev: Bu varsayım...

Snow: Hayır. Türkiye Başbakanı bugün mecliste bir sonraki filonun büyük ihtimalle askeri bir gemi eşliğinde geleceğini söyledi. Ne yapacaksınız?

Regev: Ben bunun ciddi olduğunu düşünmüyorum.

Snow: Ne yapacaksınız?

Regev: Ciddi olduğunu düşünmüyorum.

Snow: Oh, tabii ki ciddi! Bu kesinlikle ciddi bir durum.

Regev: Emin misiniz?

Snow: Bu büyük bir savaş haline yol açabilir.

Regev: Bana Türklerin İsrail'e saldırmak için savaş gemileri yolladığını mı söylüyorsunuz?

Snow: Niye telefon açıp onlara sormuyorsunuz?

Regev: Bunu nereden öğrendiniz?

Snow: Bana soracağınıza Türklerle konuşun.
aktifhaber

İSRAİL ÜRÜNLERİNE BOYKOT ÇAĞRISI

4 Haziran 2010 09:10
Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Nazım Kaya, Gazze'ye insani yardım götüren gemilere saldıran İsrail'in ürün ve hizmetlerini boykot etme çağrısında bulundu.
Kaya, yaptığı açıklamada, uluslararası sularda gerçekleştirilen saldırının "İsrail'in katil ruhunu ortaya koyduğunu" belirtti. Yaşanan olayın İsrail'in gerçek niyetini ortaya koyduğunu ve "terör devleti olduğunu gösterdiğini" belirten Kaya, şunları kaydetti:

"Tüketiciler Birliği, saldırı sürecinde 'cephane bizden değil' çağrısı ile devlet terörüne destek veren İsrail, ABD ve İngiliz menşeli mallara karşı sürekli boykot çağrısı yapmış, İsrail terörünün devam edebileceğini belirtmiştir.

Yardım konvoyuna yapılan haydutça saldırı, boykot çalışmamızın önemini bir kez daha göstermiştir. Tüketiciler 'Cephane Bizden Değil' kampanyası ile terör devleti İsrail'e en ağır cevabı verecektir.

Türkiye tüketicileri olarak, tüketimden gelen gücümüzü sonuna kadar kullanmalı, hiçbir yaptırımın gösteremeyeceği başarıyı, tüketiciler olarak ekonomik yaptırım yolu ile sağlamalıyız. Kampanyamıza bütün tüketicileri davet ediyor, bunu şuurlu tüketicilerin asli görevlerinden biri olarak addediyoruz."
haber10

07 TEMMUZ 2010
İsrail'den gerilimi tırmandıran açıklama: Gazze'ye yardım götüren 6 gemiyi teslim etmeyeceğiz

İsrail Gazze'ye yardım götüren gemilerle ilgili bir açıklama yaptı.
İsrail, soruşturmasını tamamlayıncaya kadar Gazze'ye yardım götüren 6 gemiyi teslim etmeyeceğini bildirdi.

Savunma Bakanlığı sözcüsü Şlomo Dror, komisyon üyelerinin gemileri teftiş etmek isteyebileceklerini söyledi.
Sözcü, soruşturma sonuçlanıncaya kadar "bu gemilerle ilgili bir şey yapılmayacağını" belirtti. Akşam
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Prş Tem 08, 2010 12:25 am tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cum Hzr 04, 2010 2:32 pm    Mesaj konusu: ‘Augustus eşiği’ Alıntıyla Cevap Gönder

Ahmet Özcan
‘Augustus eşiği’

M.Ö. 31 yılında Roma imparatoru Octavianus, Yunanistan'ın batı kıyılarında, Mısır’da bir Doğu İmparatorluğu kurmaya çalışan Marcus Antonius ve Cleopatra'nın ordusunu yendi. Ardından Roma’da tek otorite olarak Augustus (yüce) ünvanını aldı. Roma Cumhuriyetini askeri, mali,siyasi ve sosyal reformlarla yeniden yapılandırdı ve Roma büyük bir imparatorluğa dönüştü.

Alman kökenli ABD’li yazar Herfried Münkler, ‘İmparatorluklar-Eski Roma’dan ABD’ye dünya egemenliğinin mantığı (İletişim,2008) isimli kitabında, Roma’daki yaşanan bu değişim sürecini ‘Augustus eşiği’ kavramı etrafında tartışır. Cumhuriyetin düşmanlarını yenerek bütün enerjisini iç reformlara yöneltip sağlamlaşma aşamasını tamamlaması ve imparatorluğa dönüşmesinin kritik eşiğidir bu aşama.

Münkler, tarih boyunca bir çok imparatorluğun bu aşamada takıldığını ve eşiği geçemediği için kısa süreli bir parlamadan sonra yıkılıp gittiğini söyler.

ABD’nin 11 Eylül sonrası yürütmeye başladığı politika çerçevesinde emperyal güç, emperyalizm, imparatorluk, hegemonya, liderlik gibi kavramları tarihi ve güncel örnekleri eşliğinde tartışan yazar, örtük bir şekilde ABD’nin ‘Augustus eşiği’nde olduğunu ve henüz Roma gibi uzun yaşayıp yaşamayacağı belli olmayan bir emperyal hegemon güç olduğunu ileri sürer.

Kitapta bir diğer önemli kavram ‘emperyal çevrim’ dir. Uzun süre yaşayan imparatorlukların geçici gerileme dönemlerine rağmen farklı koşulları değerlendirerek kendini yenilemesi ve yeniden emperyal bir düzeye yükselmesini ifade eden bu kavramla yazar, İspanya, Osmanlı Rusya ve Britanya imparatorluklarının farklı tarihsel dönemlerini irdeler.

Augustus eşiği, devlet iktidarının küresel bir otoriteye dönüşmesidir. Emperyal çevrim ise büyük bir devletin en zayıf anında bile sürekliliğini sağlayacak dinamiklere yaslanarak küllerinden yeniden doğması demektir.

Aktium savaşı antik tarihin dönüm noktasıdır. Doğu Roma’nın İstanbul’un fethiyle birlikte imparatorluk mirasını Osmanlı’ya devretmesi gibi, Antik Mısır imparatorluğu da bu savaşla mirasını yeni Roma’ya devretmiştir. Tarihte büyük İmparatorluklar emperyal miraslarını yeni güçlere bu tür büyük ve kritik savaşlarla devretmiştir.

Antik Mısır’ın kolonisi olan Yunan şehir devletleri, Girit, Roma vilayeti ve Tuna kıyıları, M.Ö 6. yüzyılda Pers istilası nedeniyle Mısır’dan kaçan seçkinlerin yeniden toparlandığı mekanlardı. Böylece tarih sahnesine özgün birer uygarlık merkezleriymiş gibi sunulan ve aslında antik Mısır’ın yeni formları olan şehir devletleri çıktı. Nitekim M.Ö. 4. yüzyılda doğu seferine çıkan Büyük İskender ve ordusu, aslında Antik Mısır ordusuydu ve Pers istilasına son vermek için organize edilmişti.

Mısır, kendisi olarak bu süreçten ciddi bir tahribatla çıktı ve imparatorluk merkezi olma özelliğini kaybetti. İşte M.Ö. 31 yılında yapılan Aktium savaşı, Romalı komutan Antonius ile Mısır kraliçesi Kleopatra’nın ilişkisi şahsında son defa Mısır merkezli bir imparatorluk kurma deneyiminin fiyaskoyla sonuçlanmasını sağlamıştı. Böylece devir teslim tamamlanmış ve bölgesel imparatorluğun yeni merkezi Pers güçlerinin uzanamayacağı Roma kasabası olmuştu. Roma imparatorluğu, bu manada Mısır’ın devamıdır.

Bu tarihsel gelişim, bize büyük güçlerin yükseliş ve düşüşüne dair kritik sonuçlar vermekle birlikte, yeni güçlerin sahneye çıkışına dair önemli bir gösterge sunar. Her yeni güç, ancak ve sadece bölgesindeki başka bir hegemon gücü tasfiye ederek doğabilir. Aynı anda aynı bölgede iki veya daha fazla eşit hegemon olamaz. Dolayısı ile, hem bölgesel hem de küresel egemenliğin mantığı son tahlilde güç yarışı ve çok boyutlu bir savaşla işler.

Bugüne gelirsek, tabii ki ABD hegemonyasının bu tarihsel deneyimlerle birlikte analiz edilmesi önemlidir. Özellikle bu devasa gücün akıbeti konusunda Roma deneyimi çok önemli ipuçları verir, Ki ABD’li analizciler diğer batılı güçlerde olmadığı kadar ABD ile Roma arasında tarihsel, siyasal veya askeri benzeştirmelere sıkça başvurur.

Ama şimdilik küresel egemenlik ve ABD’yi bir kenara bırakıp, bu tarihsel birikim eşliğinde kendi bölgemizi ele almalıyız. Devletler, Dinler ve İmparatorlukların doğum yeri olan Mezopotamya-Akdeniz havzasının politik tarihini bilmeden, bugün ve geleceğe dair doğru bir analiz yapılamaz. Olan biteni tarihin ritmik çevrimi ve coğrafyanın zorunlulukları eşliğinde ele almadan yapılan her değerlendirme eksik olacaktır. Tabii ki tarih her gün yeniden yazılır ve her yeni gelişme bizatihi kendi koşulları ve içeriği ile öncesiz bir durumdur. Ancak tarih ve coğrafya, bu yeni durumun olasılıklarını ve sınırlarını kavramamızda yardımcı olur. Ayrıca muazzam bir deneyim laboratuarı olarak önümüzü görmemize ışık tutar.

Türkiye, emperyal bir mirascı olarak er ya da geç yeniden büyüyecektir. Bugün var olan siyasi ve coğrafi pozisyonu, bir emperyal çevrim sürecinin ürünüdür. Osmanlı dağıldıktan sonra içine girilen fetret dönemi mutlaka sona erecek ve yeni bir emperyal dönem başlayacaktır. Bu öngörü, tarihi ve coğrafi ritmin potansiyellerine dayanır. Ama bundan sonrası, yani yeni bir emperyal çevrimin ne zaman, nasıl, hangi merkezde ve hangi formla başlayacağına bugün var olan iradeler ve eylemler belirleyecektir.

Türkiye Cumhuriyeti devleti, bölgesel hegemonya için en öncelikli adaylardan biridir. Jeopolitik ve jeokültürel dinamikleri şimdilik potansiyel halinde bir imkan olarak durmaktadır. Bugün ve bundan sonra yaşanan ve yaşanacak her bölgesel gelişme, öncelikle bu objektif gerçekliğin hareketi içinde değerlendirilmelidir. Türkiye’nin tarihsel ve coğrafi hegemon kimliği buraya kadar bir tercih değil, bir zorunluluktur. Yani Türkiye’ye teklif edildiği veya dayatıldığı varsayılan neo Osmanlıcılık türünden misyonlar, teklif edenlerin özel icadı değil, gördükleri potansiyeli manipüle etme çabalarıdır. Ancak bu konuda Türkiye’ye ait bir kararlılık ve yönelim henüz ortada yoktur. Bu noktada eski dünya düzeninin Türkiye’deki personelinin yeni döneme ilişkin itirazları(Ulusalcılık,Ergenekon, her ne isimle anılırsa anılsın bu unsurların itirazları kendi imtiyazlarını korumaya dönük görünmektedir), son tahlilde bu odaklardan bağımsız olarak Türkiye için bir pazarlık kozu, büyük güçler içinse bir ayakbağıdır.

Aynı denklem, bölgede büyük güçlerin plantasyonu ve ayar merkezi misyonu olan İsrail için de geçerlidir. İsrail’de iktidarda olan güçler de henüz çerçevesi muğlak görünen yeni dönemde bölgesel misyonlarını Türkiye’ye kaptırma endişesiyle direnmektedir.Onların bu direnişi de bir tür pazarlık kozudur. Bu bağlamda, hem büyük güçler-(adını ABD-İngiltere koalisyonu olarak zikredebiliriz.) içinde hem de bu Türkiye ve İsrail devletleri içinde kıyasıya bir çatışma, çekişme ve rekabet yaşanmaktadır.

Türkiye’nin AK Parti iktidarı ile içine girdiği canlanma süreci, tarihi ve coğrafi dinamiklerle daha barışık kadroların varlığı ile potans halindeki emperyal çevrim dinamiğini harekete geçirme işaretleri vermektedir. İsrail’deki eski düzen yanlısı güçler ise buna karşı harekete geçmiş ancak Türkiye’de başaramadıkları kapsamlı direnişi hem İsrail’de ve hem de bölgesel düzeye yayarak sürdürme peşinde görünmektedirler.

Bu bağlamda Türkiye’deki –adını, içeriğindeki tuhaf hukuksal hataları ve sunumdaki abartılı söylemin yanlışlarını saklı tutarak anlaşılsın diye kod adı Ergenekon olan – eski düzen personeli ve İsrail’deki iktidarla ABD ve İngiltere içindeki NeoCon olarak ifade edilen ama kapsamı aslında daha derin ve geniş olan güçler arasında ortak ve paralel bir pozisyon vardır. Obama ile temsil edilen yeni bir döneme geçiş çabalarını sabote etme eylemleri için Türkiye ve İsrail kullanılmaktadır. Türkiye’de, hükümetin her yenilik çabası sabote edilerek, İsrail’de ise Türkiye’deki bu sabotajlara destek verilerek sürecin çatışmalı denkleminde yer almaktadır.

(PKK denilen örgüt içindeki unsurların da zaman zaman bu sabotajlarda rol aldığı görülüyor)

Bu genel fotoğraf içinde şimdilik yaşanan güncel gelişme ile ilgili şunlar söylenebilir:

- Türkiye, bir 'Augustus eşiği'ndedir.

- Bölgesel hegemonya için bütün olası rakiplerini yenmek zorundadır.

- İsrail, bu süreçte Türkiye’ye rakip ve hasım olarak artık açıkça tavrını belli etmiştir.

- Türkiye’nin hızlı bir şekilde İsrail, PKK ve Ergenekon denilen şeklen bir birinden bağımsız ama özünde ortak eski düzen unsurlarını kontrol altına alması gerekmektedir.

- Bu manada Ergenekon davalarının hukuk çerçevesinde tamamına erdirilmesi,

- PKK ve İsrail’in ise dönüşüme zorlanması öncelikli gündem olmalıdır.

- İsrail’de Netanyahu-Liberman çetesi, mutlaka yıkılmalıdır.

- AK Parti hükümeti, bu çeteyi yıkamazsa, kendisi yıkılacaktır.Türkiye bütün imkanları ile İsrail'in dönüşümünü bu çetenin tasfiyesi üzerinden sağlamaya dönük çok yönlü bir politika geliştirmelidir. İsrail'de pasifist-barışçıl muhalefetin etkin olacağı bir iktidar yapısı bölge barışı için ömcelikli bir adım olacaktır.

- Gazze konvoyuna saldırı ile başlayan yeni süreç, İsrail’deki çetenin genel olarak Türkiye misyonuna özel olarakta AK Parti ile temsil edilen sosyal ve siyasi iradeye açtığı bir savaştır.

- Yeni dönemin başlangıcı için bu olaylar bir bela değil, bir rahmet ve fırsat olarak değerlendirilmelidir.

- Türkiye kendisine açılan bu yeni Aktium savaşını mutlaka kazanmak zorundadır.

- Bu savaşın galibi, PKK ve Ergenekon’la temsil edilen diğer fitne ve belaları da bertaraf edecektir.

- Ancak böyle bir zafer sonunda Augustus eşiği geçilecek, ve hem Türkiye’de hem bölgede hem de dünyada yeni bir dönem başlayacaktır.

- Yeni dönem, savaş ilanı karşısında korkmayan, paniklemeyen, bedavadan elde edilmiş konforlu ilişkilerle değil, kriz yöneterek, bedel ödeyerek, düşmanlığa misliyle cevap vererek, savaş anında halka itidal değil daha fazla savaşçı ruh pompalayarak, savaşı politikanın bir aracı ve diplomasiyi bu savaşçı iradenin emrinde bir silah olarak gören kurmay kadrolarla inşa edilecektir.

- Bu olayların bir an önce sukunetle bitmesini isteyen ve kaldıkları yerden el bebek gül bebek devlet yönetmecilik oynamaya devam etmek isteyenler, artık farklı bir dönemin başladığını ve eski düzen çetelerinin tam anlamıyla yenilene kadar her tür sabotaja devam edeceğini, yani daha bir çok krizin güçlü iradelerle yönetileceği bir süreç yaşanacağını beklemelidir.

- Türkiye, kendisine yönelik en büyük sabotaj olan iç çatışmalarla zayıf düştüğü noktalarda yani ulusalcı veya liberal, Türk ve Kürt, Alevi ve Sünni, Laik ve İslamcı tüm güçlerini ortak bir gelecek için seferber edecek büyük bir terkib arayışına sokulmalıdır.

- Son olarak: İsrail’deki çetenin Savaş ilanına altı boş küfürlerle karşılık vermeye kalkanlara yönelik isyanımızın nedenlerini kavrayamayanlara da eski Çin filozofu Sun Tzu’dan bir çift söz;

- “Akıllılar savaşmadan kazanır akılsızlar ise kazanmak için savaşır. Ama savaş kaçınılmazsa zafer için yapılacak tek şey savaşı iyi yönetmektir.”

- “Güçlü olamazsan zayıfta olamıyorsan bu işin sonu yenilgidir.”

haber10

Hükümete suçlama: 'Konvoy sahipsiz bırakıldı'
Murat YETKİN
myetkin@radikal.com.tr
5 Haziran 2010


Dün Ankara gündeminde yine Gazze yardım konvoyuna İsrail saldırısı vardı; ama bu kez tartışmanın akışını tamamen değiştiren bir eleştiriydi konuşulan.
Eleştirinin sahibi, Fethullah Gülen idi. Eleştirdiği ise, Gazze’ye yardım konvoyunun İsrail’in rızası olmadan yola çıkarılması idi. Gülen, 1999’dan bu yana yaşadığı ABD’de, gazetenin iddiasına göre, ilk kez bir Amerikan gazetesine mülakat vermiş, bu gazete uluslararası mali çevrelerin en etkili gazetesi ‘The Wall Street Journal’ olmuştu. Gazze saldırısının hemen ardından yapıldığı belli olan mülakatta ‘Türkiye’nin en etkili dini lideri’ olarak tanımlanan ve ‘İmam’ sıfatıyla anılan Gülen, kendisine yakın bir yardım kuruluşunun da Gazze’ye yardım göndermek istediği, ancak kendisinin önce İsrail’den rıza alınması gerektiğinde ısrarlı olduğunu anlatmış.
Gazze olayında bugün nabız Ankara’dan İstanbul’a kayıyor. Saadet Partisi’nin saat 16’da Çağlayan’da planladığı ‘Sustukça ölüyoruz’ mitinginde İsrail’in saldırısı protesto edilecek.
Gazze konvoyu saldırısı olmasaydı, bu sabah bir grup Ankaralı meslektaş ile birlikte Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş ile yemekli bir toplantıda bir araya gelecektik.
Kurtulmuş, dünkü telefon konuşmamızda, “Pazartesi bu olay meydana gelince hemen miting kararı aldık” dedi; “Hafta içi da olabilirdi, ancak insanların toplanması zor olur diye hafta sonu yapalım dedik”.
Kurtulmuş, kendilerinin düzenlemesine rağmen bu mitingi bir parti mitingi haline getirmeyeceklerini, kendilerine destek veren 200 kuruluş arasında solcu ve liberallerin de bulunduğunu söylüyor. Bir konuda belirsizlik var: Kurtulmuş, Gazze olayı üzerine eski arkadaşı Başbakan Tayyip Erdoğan hükümetine yönelttiği sert eleştirileri cenazelerin acısını dikkate alıp bu mitingde mi dile getirecek, yoksa dün telefonda söylediği gibi ‘Birkaç gün sonra mı seslendirmeye başlayacak?’
Bunu göreceğiz. Ama Kurtulmuş’un Gazze konvoyu saldırısı konusunda hükümete eleştirileri -biz şimdiden duyurmuş olalım. Şöyle:

‘İsrail’in insafına bırakıldılar’

- “Olanları televizyondan izledim. Gece yarısından itibaren gemideki insanlar ‘Etraftan geliyorlar. Yok mu kurtaran?’ diye feryat ederken Türkiye’den hiçbir resmi açıklama gelmedi. Dört buçuk saat sonra İsrail askerleri müdahale etti. Sonradan gösterilen tepkinin önceden gösterilmesi gerekirdi. İnsanlar kurbanlık koyun gibi İsrail’in insafına bırakıldı. Akdeniz’de görevli gemilerimiz, jetlerimiz harekete geçirilebilirdi. İsrail’in işi ateş açmaya dek vardıracağı tahmin edilemedi belki. Ama İsrail’in daha önce yaptıkları ortada, bu ihtimal de göz önüne alınabilirdi. Burada bazı ihmaller görülüyor.”

‘Ciddi ihmal olmuştur’

- “Tabii, belki Başbakan’ın, Dışişleri Bakanı’nın, Genelkurmay Başkanı’nın yurtdışında bulunması da Türkiye’nin anında tepki vermesine engel olmuştur. Ama gece yarısından itibaren gemide ‘Bizi kurtarın’ diyen insanlar uydu yayınında izlenirken, Türkiye’den hiçbir resmi sesin çıkmaması ciddi ihmal olmuştur. Ciddi bir devlet olmak, o 4,5 saatte olaya müdahil olmayı gerektirirdi.”

‘Konvoy sahipsiz bırakıldı’

- “Biz İHH yetkilileriyle konuştuk. Bize söyledikleri, bir süre açık denizde yol aldıktan sonra rotayı Mısır’a, El Ariş Limanı’na çevirip, yardımı Mısır üzerinden ulaştırma niyetinde oldukları. Ama İsrail’in bunu öğrenip, o yolu da engellemek için askeri müdahalede bulunduğunu söylediler. Burada bir koordinasyon eksikliği de görülüyor. Koordinasyonu sağlamak hükümete düşerdi. Neticede, bu olayda hem konvoy sahipsiz bırakıldı, hem de diplomatik ve askeri ihmaller görüldü.”

‘Tepkide eksiklikler var’

- “Olayın ardından 9 maddelik bir eylem planı açıklamış, hükümetin bunu yerine getirmesini istemiştik. Doğrusu, 4-5 maddesi getirildi. Mesela, Birleşmiş Milletler ve NATO’dan kınama çıkarıldı, yaralıların Türkiye’ye getirilmesi sağlandı, büyükelçimiz geri çağırıldı, askeri tatbikatlar iptal edildi. Ama hâlâ eksiklikler var. İsrail’in büyükelçisi neden ‘persona non grata’ yani istenmeyen adam ilan edilmedi? İsrail’le askeri anlaşmalar en azından bu olayın soruşturması sonuçlanana kadar askıya alınmadı? Bir de, biz önceki Gazze krizinde Anadolu Kartalı Tatbikatı iptal edildi diye destek vermiştik. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın açıklamasından anlıyoruz ki, üç tatbikat anlaşması daha varmış? Onları ne ara imzaladınız?
Neden daha önce iptal etmediniz?”

‘One minute’ değerlendirilemedi’

- “Bana göre Başbakan’ın, Davos’taki ‘One minute’ çıkışı iyi değerlendirilemedi. İki olayda İsrail hükümetinin eline büyük koz verildi. Birincisi, Eylül 2009’da İsrail’in elinde nükleer silah bulunup bulunmadığı soruşturması Birleşmiş Milletler’de oylanırken, Türkiye çekimser kaldı, büyükelçimiz oylamada bulunmadı. Böylelikle Türkiye, İsrail’e önemli bir destek vermiş oldu. İkincisi, 27-28 Mayıs’ta İsrail’in OECD üyeliği oylandı.
Türkiye oy vermese, İsrail üye olamayacaktı. Ama Türkiye orada da İsrail’i destekledi. Birkaç gün sonra da bu olay meydana geldi.”

‘Saldırıya uğrayan Türkiye’dir

- “İsrail’in 1967’den bu yana en büyük gücü, ne askeri teknolojisi, ne gizli servisi olmuştur; en büyük gücü diplomasi planında karşısına çıkacak bir gücün olmayışıdır. İsrail böylece bütün yaptıklarına karşın yoluna devam ediyor. Bence, Mavi Marmara saldırısı ile Sabra, Şatila saldırılarının farkı yok. Saldırıya uğrayan Mavi Marmara gemisi değil, Türk devletidir. Evet, bu defa bir kınama çıkarılabildi, ama İsrail yine yoluna devam ediyor. Evet, bu defa uluslararası imkânlar harekete geçirilebildi, ama ne yazık ki bir sonuç alınamadı. Bunları dile getirmeye başlayacağız.”

Radikal

Gemileri ve jetleri Kardak’ı hatırladığım için yazdım
Can ATAKLI
catakli@gazetevatan.com

Medyamızın genel haline bakarsak, İsrail saldırısından sonra hükümet öyle bir gürledi ki, İsrail ne yapacağını bilemiyor. Dünya ayakta, herkes bizi destekliyor.

Aslında durum öyle değil. İsrail yaptığı rezaletin arkasında duruyor. Geri adım attığı yok.

Dünya ise her zamanki kadar kınıyor İsrail’i.

Başbakan esip gürlüyor da iş işten geçtikten sonra ne fayda? Şimdi yapılan açıklamalar, estirilen rüzgâr geçicidir. Dünya’da bir hükmü olmayacağı açıktır.

Türkiye, İsrail’e karşı uluslararası bir yaptırımda bulunabiliyor mu? Siz ona bakın.

Hatta bırakın uluslararası yaptırımı. Türkiye hangi yaptırımı uygulayabilecek?

Cumhurbaşkanı “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz” diyor. Eskisi gibi olmayacak olan ne?

İki ülke arasındaki ticaret mi duracak, karşılıklı yatırımlara son mu verilecek, askeri anlaşmalardan mı vazgeçilecek?

Önceki gün “İki gemi Akdeniz’e açılabilirdi, jetlerimiz uluslararası denizlerde alçak uçuş yapabilirdi” demiştim. Bu görüşüm bazı okurlarda “savaş kışkırtıcılığı” olarak algılanmış. Hemen açıklayayım ki, bunu bir savaş kışkırtıcılığı olarak yazmadım.

Ama uluslararası ilişkilerde bir caydırıcılık ve güç gösterme kavramı vardır. Öyle bir operasyon yaparsınız ki, uluslararası hukuk açısından hiçbir sakıncası olmaz ama konunun muhatabı ne demek istediğinizi anlar.

Bunun benzerini Kardak krizinde yaşamıştık. Yunan askeri Kardak Adası’na çıkmıştı. Durum kritikti. Deniz Kuvvetleri benzer biçimde Kardak’ın hemen yanındaki bir adaya çıkarma yaptı. Yunan askeri o anda geri çekildi.

Çünkü yapılan hareket Yunanistan’a karşı değildi. Sanki sıradan bir tatbikat yapıyorduk. Ama mesaj alındı.

İki gemimiz Akdeniz’e açılsaydı, jetlerimiz de Mavi Marmara yakınlarında uçuş yapsaydı hukuken hiçbir anlamı olmazdı ama İsrail mesajı alırdı.

O yazı bu anlama geliyordu.

5 Haziran 2010 Vatan

Bu işin sonu üçüncü dünya savaşıdır
Mehmet Şevket EYGİ
5 Haziran 2010

İsrail'in barış ve yardım gemilerinde canavarca kan dökeceğini sanmayanlar gaflet etmiş oldular. Netice itibarıyla bu krizden Türkiye kârlı çıktı, İsrail çok ama çok zarar etti.

İnsanlığın büyük kısmı Yahudi devletini lanetliyor.

Siyonistler insanlık, adalet, insaf, merhamet, bilgelik, akıl, firaset, kiyaset, feraset dışı bir canavarlık yapmıştır.

Bu barış ve yardım gemileri işi burada son bulmamalıdır. İleride uygun bir zamanda ikinci filo yola çıkarılmalıdır.

İkinci filoya başta Türk harp gemileri olmak üzere en az üç devletin silahlı gemileri refakat etmelidir.

Yardım gemilerine Kızılay ve Kızılhaç bayrakları çekilmelidir.

İsraile bahane vermemek için gereken her tedbir titizlikle alınmalıdır.

Gemilere Naturei Karta cemaatinden ve hassidik Yahudilerden de gözlemciler alınmalıdır.

Siyonist devletin Gazze ablukası tamamen hukuk, insanlık ve adalet dışı bir zorbalıktır.

Uğursuz ve meymenetsiz Lausanne anlaşması ile Filistin üzerindeki haklarımızdan vaz geçmiş olsak bile o ülke üzerinde mânevî, kültürel, dinî vazifelerimiz baqidir.

Filistin'de ezilen Müslümanlara, din kardeşlerimiz olmaları hasebiyle, orada yaşayan Hıristiyanlara ise mazlum insanlar olmaları hasebiyle yardım etmemiz gerekir.

Siyonizm ve İsrail Tevrata ve Musevîliğe aykırı bir küfür ideolojisi ve devletidir.

Bunu ben söylemiyorum, başta Naturei Karta Yahudileri olmak üzere bütün antisiyonist Musevîler söylüyor.

Siyonizm ırkçı ve faşist bir ideolojidir.

İsrail zalim bir devlettir.

Yahudilere yapılmış olan zulümlerin faturasını Filistin halkına ödetmek çok büyük bir adaletsizlik ve haksızlıktır.

İkinci dünya savaşından sonra ille de bir Yahudi devleti kurulması gerekiyordu ise, bu devletin Polonya'ya verilen Doğu Almanya topraklarında kurulması uygun olabilirdi.

Üçüncü dünya savaşı İsrail yüzünden çıkacakır.

Bu savaşın 2012'ye kadar patlayacağını sanıyorum.

İsrail'in kuruluş tarihi 1948'dir, batış tarihi muhtemelen en geç 2014 olacaktır.

Haçlılar Kudüs'te 1099'dan 1187'ye kadar 88 sene hakim olmuşlardı.

Üçüncü dünya savaşında büyük miktarda insan zayiatı (kaybı) olacak, on milyonlarca insan ölecektir.

Aklı başında Yahudilerin güvenli yerlere göç etmelerinde büyük yarar vardır.

İsraili kayıtsız şartsız destekleyen ABD de Sovyetler Birliği gibi parçalanıp dağılacaktır.

İngiltere de parçalanacak, İskoçya bağımsızlığını ilan edecektir.

Üçüncü dünya savaşında nükleer silahlar kullanılacak ve yüz milyonlarca insan radyoaktif serpintilerden hasta olup ölecektir.

Âhir zamanda korkunç savaşlar olacağına dair üç kitapta (Kur'ân'da, Tevrat'ta, İncil'de) rümuzlu haberler vardır.

İsrail bilge bir devlet değildir.

Âdil bir devlet değildir.

İsrail halkının ancak yüzde 10'u (en fazla yüzde 15'i) dindardır.

İsrail'de korkunç boyutlarda kokuşma ve kirlilik vardır. İsrail'de azınlıkta olan Eşkenaz Yahudiler, çoğunlukta olan Sefarad Yahudilere ikinci sınıf Yahudi muamelesi yapmaktadır.

Türkiye'de 20 bin (hattâ bu rakamın altında) Yahudi vatandaş vardır. (..)

Kendilerini Müslüman Türk gibi gösteren Kripto Yahudiler vardır.

Kendini Alevî gibi gösteren Kripto Yahudiler vardır.

Sünnî veya Alevî Kürt gibi görünen Yahudiler vardır.

Her sene İsrail'den gelip Hacı Bektaşı Veli'yi ziyaret eden, semah yapan Alevî Yahudiler vardır.

Dönmeler ve Kripto Yahudiler damarlarımıza, iliklerimize kadar nüfuz etmişlerdir.

Sonu üçüncü dünya savaşına ulaşacak dehşetli bir krizin başlangıcındayız.

Millî Gazete

Yunanlı yardım gönüllüleri İsrail saldırısını anlattı

Gazze’ye giderken İsrail saldırısına uğrayan yardım filosunda bulunan Yunanlı yardım gönüllüleri, İsrail’in kanlı saldırısını ve ardından yaşadıklarını Yunan basınına anlattı.
06 Haziran 2010
“Mavi Marmara” gemisinde bulunan iki Yunanlı’dan biri olan Dimitris Pleionis, “iki Türk’ün gözleri önünde alınlarından vurularak öldürüldüğünü ve yaptıkları en küçük harekette dövüldüklerini” söyledi.
Ta Nea ve Elefterotipia gazetelerine konuşan Pleionis, “Bizim tek yaptığımız, silahsız insanlar olarak, gemiye atlayan İsrail komandolarını ellerimizle engellemeye çalışmak oldu. Onların maruz kaldıkları saldırı buydu. Gerçek olan şudur ki, İsrailliler, gemilerle, helikopterlerle ve doğrudan öldüren özel olarak eğitilmiş askerlerle bir savaş operasyonu hazırlamışlardı. Silahların lazer ışınını insanların alınlarında görüyorduk” dedi.
İsrail saldırısı başladığında gemide oluşturulan basın odasında bulunduğunu belirten Pleonis, saldırı anını şöyle anlattı:
“Saat dörtte kaptan köprüsünden helikopterlerin ve botların bize yanaşmakta olduğunu gördük. Kaptan beni korumak için salona inmemi istedi. Basın merkezine vardığımda silah sesleri duydum. İşgalci korsanların silahsız olarak gemiyi savunan Türklere karşı saldırısı başlamıştı. İsrailliler, beyaz bayrak çekildiğinde bile ateş etmeyi sürdürüyordu. İlk iki ölünün battaniyelerle taşındığını gördüm. Mavi Marmara, elektronik savaşa rağmen, bir Türk gönüllünün kullandığı son model cihazlarla internet aracılığıyla saldırının başlamasından yarım saat sonrasına kadar bile görüntü göndermeyi sürdürüyordu.
Daha sonra onu (Türk gönüllüyü) yüzünden bir kurşunla vurulmuş şekilde ölü olarak gördüm. İsraillilerin önceliği yayını durdurmaktı. Türkler, geminin her tarafına sürekli görüntü yayımlayan belki de 100 kamera yerleştirmişlerdi. Kullanıcı öldükten sonra sistem sustu. Komandolar uzun bir süre sonra durumu kontrol altına almayı başardı ve hepimizi esir aldı. Birçok gazeteciyi ve özellikle El Cezire’nin muhabirini yayın yapmayı sürdürdüğü için dövdüler. Bütün kameraları, telefonları ve bilgisayarları kırdılar. Milleti salonlara topladılar. Türklerle Arapları sırt sırta kollarından birbirilerine bağlayarak diz çökmeye mecbur ettiler ve saatlerce böyle tuttular. Bu arada, askerler silahlarıyla oynuyor ve lazer ışınlarıyla bize nişan alarak gülüyorlardı.”
Yardım filosuna ait gemilerde bulunan diğer Yunanlı aktivistler de İsrail saldırısında benzer şiddet olaylarına maruz kaldıklarını belirttiler.
“Mavi Marmara” ile aynı anda saldırıya uğrayan “Sfendonis” isimli gemide bulunan Filistin asıllı Yunanlı doktor Halid Kabani, Elefterotipia gazetesine, “İsrail askerleri tarafından elleri kelepçelenerek bayılıncaya kadar acımasızca dövülen Amerikalı aktivist Paul Laroundi’nin kendini kurtarmak için denize atladığını ve uzun süre soğuk denizde kaldığını” anlattı.
Filistinli doktor, “Daha sonra sudan çıkarıp gemiye aldıkları Laroundi’yi tekrar dövmeye başlayan İsraillilerin, son derece kötü durumda bulunan Amerikalı aktiviste tıbbi yardım yapılmasına da izin vermediklerini” kaydetti.
“Elefteros Mesogios” isimli gemide bulunan Yunanlı gazeteci Mariya Psarra da, “İlk andan itibaren tutuklu muamelesi gördüklerini ve aktivistlerin sınır dışı edilmek için götürüldükleri havalananda bile hücrelerde kapalı tutulduklarını” belirterek, “Telefon açmamıza müsaade etmediler. Bizden istedikleri imzaları alabilmek için çektiğimiz sıkıntılar son ana kadar havaalanında bile sürdü. Havaalanındaki hücreler cezaevindekilerden daha kötüydü” dedi.
“Sfendonis” gemisinde bulunan ve saldırı sırasında yaşadıklarını To Vima gazetesine anlatan doktor Yorgos Lieros ise “Mükemmel örgütlü İsrail devletinin ve onun ünlü ’dakik’ ordusunun bir hikaye olduğunu” söyledi.
Saldırıda gemide bulunanların eşyalarının İsrail askerleri tarafından “yağmalandığını” belirten Lieros, “Tutuklandığımızda üzerimizde bulunan elbiselerle döndük. Çoğumuzun pasaportlarına el koydular. Benim pasaportum Yunan pasaportudur, Avrupa pasaportudur ve Schengen anlaşmasının bir parçasıdır. Avrupa Birliği ne yapıyor? (Pasaportumun) Dubai’de olduğu gibi İsrail ajanları tarafından cinayet işlemek için kullanılmasını istemiyorum” diye konuştu.
Milliyet

Güven Akıncı
Bana Furkan`ı Anlatın!

Bana Furkan`ı anlatın ne olur. Hiç görmediğim, tanımadığım bu yiğit kardeşimi anlatın. Söz veriyorum, gözümü bile kırpmadan dinlerim sizi. Saatlerce dinlerim, ağlamayacağıma söz veremem ama ses çıkarmam inanın bana..

On dokuz yaşındaymış. Amerikan vatandaşlığı varmış, fen lisesindenmiş, doktor olmak istiyormuş...

Biliyorum bunları! Aldırmayın yine de anlatın tekrar tekrar anlatın.Dinlerim...

Mesela deyin ki, “Ailesi ona doğruyu yanlıştan ayırt etsin diye, Furkan adını koydu”

Ekleyin, “Ele avuca sığmaz bir çocuktu O, sıradan bir ufaklık olmadığını çok öncelerden hissettirmişti bize. Bir keresinde ilkokuldayken öğretmenine Filistinle ilgili esaslı bir ders vermişti” deyin mesela...

“Hani onbirindeyken çıktığı ağaçtan düşüp kafasını kırmıştı da, dikiş atılırken gıkını bile çıkarmamıştı. Doktoru da şaşırtmıştı” Devam edin lütfen!

“İnatçıydı, kararlı, ilkeliydi ama illa ki çok cesurdu”

“Manevi tarafı çok sağlamdı, çalışkandı, yardımseverdi”

Şahidiz!!! Yeryüzü şahit, melekler şahit, alemler şahit...

Beş kurşun sıkmışlar Furkan Dogan`a...Üstelik, yakın mesefaden. Dört kurşun kafasına isabet etmiş Furkan`ın..Birini de göğsünden çıkarmışlar..

Aşkolsun Furkan sana aşkolsun... Böyle mi ölünür ya? Böyle güzel bir ölüm olsa dahi konduramadık sana Furkan, ama bu şehadet var ya şehadet sende çok güzel durdu be Aslanım..

Yarı yaşımdasın, hiç kimseye imrenmediğim, hiç kimseyi kıskanmadığım kadar sana imrendim seni kıskandım...

Ey Mavi Marmara`nın yolcuları, ey ümmetin yüz akı şehitlerimiz. Biraz daha anlatın, Furkanlı saatlerim olsun. Şehadet anından bahsedin, hangi kahramanlığı katili çıldırttı ki, kahpece kursunlarını boşalttı Furkan`ımızın bedenine?

Bakışları kurşun olmuştur muhtemelen Furkan`ın...Bakışlarından ürkmüştür alçak komando, gözüne bakamamış silahını ateşlemiştir. Zira silahı yoktu, silahsızdı Furkan. Tıpkı şehadet yolculuğuna çıktığı diğer büyükleri gibi silahsızdı.

Zalim tanıyor o bakışı, Ramallah`tan tanıyor, Gazze`den tanıyor tüm Filistin`den tanıyor. Bir sapan taşından bir de o dik bakıştan çok korkuyor..

Ve artık bütün insanlık dikti gözlerini terörist devletin üzerine. Onların ise silahlarının merceğinden kelli bakacakları yer yok.. Sefil korkaklar olarak kaydedildiler artık dünyanın belleğine..

Dokuz şehit verdik, ve şehitlerimizin en genci Furkan, oğul Furkan can Furkan...

Bana Furkan`ı anlatın ne olur...Furkanlı saatlerim olsun....

guvenakinci@hotmail.com
haber10

Ayalon: "Özür Dilemeyeceğiz"
13 Haziran 2010

İsrail Dışişleri Bakanı Yardımcısı Dani Ayalon, ülkesinin, 9 Türk'ün ölümüne yol açan baskınla ilgili özür dilememesi gerektiğini ve özür de dilemeyeceğini söyledi.
İsrail Dışişleri Bakanı Yardımcısı Dani Ayalon, Amerikan CNN televizyonuna konuştu.
Ynet haber sitesine göre Ayalon, ordunun 31 Mayıs’ta Gazze yardım gemisine düzenlediği kanlı baskınla ilgili İsrail’in özür dilemeyeceğini söyledi .

Ayalon, asıl özür dilemesi gerekenlerin, gemi seferinin organizatörleri olduğunu savunarak, İsrail'in sorumlu ve itidalli davranmaya çaba gösterdiğini öne sürdü. Ayalon, Türkiye ile ilişkilerin hem İsrail hem de ABD için önemli olduğunun altını çizdi.

KOMİSYON YOK, BAŞKAN VAR

Öte yandan, kurulduğuna dair henüz resmi bir açıklama yapılmayan İsrail’in gemi baskınıyla ilgili komisyonun başına, emekli yargıç Yaakov Tirkel getirildi.

İsmi İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu açıklarken, komisyonun yapısı ve yetkileri konusunda, İsrail ve ABD arasındaki görüşmelerin sürdüğü belirtildi. Komisyonda, hem ABD hem de Avrupa Birliği'nden gözlemciler olması bekleniyor.

"KOMUTAN YOKTU"

Bu arada Haaretz Gazetesi, gemi baskını sırasında , Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi ve yardımcısı Benny Ganz'ın, komuta merkezinde olmadığını yazdı.

Aşkenazi ve yardımcısının, kan döküldüğü haberini aldıktan sonra komuta merkezine gittikleri belirtildi. Bu durumun, soruşturma komisyonunun araştıracağı konular arasında yer alacağı ifade edildi. aktifhaber

TANK İHALESİNDE BÜYÜK SKANDAL
18 Ocak 2009 08:18

Tank ihalesini büyük yerden gelen emirle tecrübesi olmayan İsrail'e vermişiz..

M60 tanklarının modernizasyonu ihalesinin İsrail'e verildiği 2000 yılında Kara Kuvvetleri'nde Tümgeneral rütbesiyle görev yapan MHP Milletvekili Erdal Sipahi, "İhalenin İsrail firmasına verilmesine karşı çıktık. Çünkü tecrübesi yoktu. Ama yukarıdan gelen emirle ihale İsrail'e verildi" diye konuştu.

MHP İzmir Milletvekili Erdal Sipahi, görevde olduğu dönemde 170 adet M60 tankının modernizasyonu projesinin İsrail'in IMI firmasına verilmesine karşı çıktığını açıkladı. 2000 yılında Kara Kuvvetleri Karargahı'nda görevli olan emekli Tümgeneral Sipahi, tank modernizasyonu ihalesinin İsrail firmasına verilmesinin hatalı bir tercih olduğunu belirterek, "Çünkü İsrail'in bu konuda tecrübesi yoktu" diye konuştu.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin envanterinde bulunan 170 adet M60 tankının modernizasyonu ihalesi 2000 yılında yapılan ihale ile İsrail'in IMI firmasına verilmişti. Sipahi, tank ihalesinin yapıldığı dönemde Tümgeneral olarak Kara Kuvvetleri Karargahı'nda görev yapıyordu.

EMİR YUKARIDAN

Sipahi Türkiye'nin büyük bir zarara uğratıldığı ve çok tartışılan ihale ile ilgili şu bilgileri verdi: "Ben tank konusunda uzman bir insanım. Tanklarla ilgili yazdığım kitaplar TSK'da eğitimde kullanılıyor. Biz o dönemde tank modernizasyonunun İsrail firmasına verilmesine karşı çıktık. Çünkü İsrail'in bu konuda tecrübesi yoktu. Ama bizim karşı çıkmamıza rağmen yukarıdan gelen emirle ihale İsrail firmasına verildi. Tankları modernize etmek yerine yeni tanklar alınsaydı daha doğru olacaktı."

"Anlaşmaya göre 2002 yılında 65 ve 2003 yılında 104 adedi olmak üzere tanklarının tamamının 2003 sonuna kadar modernize edilmesi gerekiyordu. Anlaşma daha sonra yenilenerek tankların 2007 yılı sonunda teslim edilmesi kararlaştırıldı. Fakat 2009 yılındayız ve modernizasyon hala bitmedi. Bir tankın maliyeti bize 4.5 milyon dolara geldi. Almanya'dan aldığımız Leopard-2 tanklarının maliyeti ise 1 milyon dolara geldi. Garabet abidesi olan tanklar hâlâ teslim edilmedi. Teslim edilse bile işe yarayacaklarını zannetmiyorum."

MİLLİ TANKI GECİKTİRDİ

İhaleyle Türkiye'ye teknoloji transfer edileceğinin iddia edildiğini hatırlatan Sipahi, "İsrail, Kayseri'deki tesislerde Ar-Ge çalışmaları yaptı ama bunun bize hiçbir faydası olmadı. Proje milli tank projesinin de gecikmesine neden odu" dedi.

700 milyon dolar ödedik sadece 10 tank aldık

Tank modernizasyonu için 2005 yılında hazırlanan prototip tank Türkiye'ye teslim edildi. Kayseri'deki tesislerde tankların modernizasyonu başlatıldı. Milli Savunma Bakanlığı'ndan alınan bilgilere göre bugüne kadar sadece 10 tank modernize edi-lerek birliklere teslim edildi. Geriye kalan 160 tankın modernizasyonunun ise Ekim 2009'a kadar tamamlanması planlanıyor. Projenin maliyeti 2000 yılında 290 milyon dolar olarak belirlenmesine karşın projenin maliyetinin şu anda 687.5 milyon dolara çıktığı belirtiliyor.

(Yeni Şafak)

26 Haziran 2008 Perşembe
CEYLANPINAR DA İSRAİL'E TESLİM!

SATIŞTA SINIR TANINMIYOR!!!

Dinler arası turizm!CeylanpInar’ın satışı, stratejik açıdan kabul edilemez olarak niteleniyor. Tohum ve damızlık hayvan üretimi açısından bir numara olan merkezi, İsrail yakın takibe aldı. Bölge coğrafi açıdan, Büyük İsrail Projesi’nin ‘dinler turizmi ayağı’nın da bir parçası...

AKP’NİN SATIŞINDAN VAZGEÇMEYİP ASKIDA TUTTUĞU STRATEJİK HESAPLARIN BÖLGESİ...
Ceylanpınar’da İsrail tehlikesiBölgede toprak satın almayı sürdüren Yahudiler, mayınlı arazileri temizleyip buraları 49 yıllığına kiralamak isterken, stratejistler bunun Büyük İsrail Projesi’nin bir parçası olduğu görüşünde
AKP’nin toprak satışı konusundaki sınır tanımaz tutumu kafalarda soru işareti uyandırmaya devam ediyor. Eski adıyla Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliği, yeni adıyla Ceylanpınar Tarım İşletmesi’nin satışı stratejik açıdan kabul edilemez olarak nitelendiriliyor. Daha önce buranın satılmasına karşı çıkan Tarım İşletmeleri Genel Müdürü AKP iktidarı tarafından görevinden alınmıştı. Gündeme getirebilirlerCeylanpınar Tarım İşletmeleri’nin satışının şu an için gündemde olmadığını belirten CHP Muğla Milletvekili Prof. Dr. Gürol Ergin, AKP’nin toprak satışları ile ilgili olarak ne yapacağını belli olmadığını kaydetti. Ceylanpınar Tarım İşletmeleri’nin çok geniş bir arazi üzerinde bulunduğunu ifade eden Ergin, “Buranın satışına elbette karşı çıkarız. Çok büyük bir arazi üzerine kurulu ve Türkiye’nin tarım ve hayvancılık ihtiyacının karşılanması açısından çok önemli. Ancak AKP’nin toprak satışları konusunda nerede, ne yapacağı tam olarak kestiremiyorsunuz. Daha önce olduğu gibi, yine buranın satışını gündeme getirebilirler” dedi.
SatılamazTohumculuk açısından tarımsal işletmelerin öneminin çok büyük olduğunu vurgulayan Ergin, “Türkiye’nin tohum ve damızlık hayvan üretimi açısından buraların çok büyük öneme sahip olduğu açık. Türkiye’nin gelecekte kendi tohumunu üretmeye devam etmesi ve dışa bağımlı olmaması için buralarda yapılacak çalışmalar, bilimsel açıdan önem taşıyor. Aynı zamanda bu hayvancılık açısından da önem taşımakta. Satılması düşünülemez. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ve sınırda bir işletme olması açısından da önemli. Tohum yetiştiriciliği olduğu kadar, tekno tarım açısından önemli bir yer. Aynı zamanda burada petrol olduğu da söylenmekte. Buralarda petrol araması yapılabilir. Tüm bunları bir araya getirdiğimizde buraları devletin elinden çıkarması, hele de yabancılara bırakılması düşünülemez” diye konuştu.
Dinler turizmi Ceylanpınar Tarımsal İşletmeleri’nin Türkiye olduğu kadar, bölge ülkeleri açısından da önem taşıdığını vurgulayan Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi ve Stratejist Nurullah Aydın, Ceylanpınar’ın da Şanlıurfa’nın tarımsal üretim ve beslenme merkezi olması noktasında önem taşıdığını vurguladı. Konuya dinler arası turizm açısından da bakmak gerektiğini kaydeden Aydın, “ Urfa-Kudüs-Bağdat (Babil) arasında dinler arası turizm önem taşımaktadır. Hz. İbrahim’in Urfa’dan Mekke’ye, oradan da Kudüs’e yürümesinden dolayı dinler arası turizmin önemli olduğu bilinmektedir.. Öncelikli olarak burayı dinler arası turizmin bir ayağı haline getirmek isteyenler açısından Ceylanpınar, tarım deposu olması nedeniyle önem taşır” dedi.
Büyük İsrail Projesi Ceylanpınar’ın satılmak istenmesi konusuna büyük projenin bir ayağı olarak bakmak gerektiğini de söyleyen Aydın şunları kaydetti: “Bu projenin adı hepimizin bildiği Büyük İsrail Projesi’dir. Bunun için Harran Bölgesi’nde Yahudiler toprak almaktadır. Aynı zamanda mayınlı arazilerin temizlenmesine Yahudi firmaları talip olmakta, buraları 49 yıllığına kiralamak istemektedir. Bu da planın bir parçası.”
Stratejik MerkezŞanlıurfa’nın ve Ceylanpınar’ın Anadolu’dan Ortadoğu’ya geçiş olarak bakıldığında çok önemli ve stratejik bir merkez olduğuna dikkat çeken Aydın, “Türkler Anadolu’ya gelmeden önce Mezopotamya bölgesine yerleşmişler, ilk Türk devletleri buralarda kurulmuştur. Telafer’in Irak için stratejik önemi neyse, Türkiye açısından da Ceylanpınar’ın önemi odur” dedi.
Projenin parçalarıBüyük İsrail Projesi açısından da Ceylanpınar’ın önemini vurgulayan Aydın şöyle devam etti: “ Kıbrıs, Kukla devlet, Urfa ve İsrail Büyük İsrail Projesinin dört temel ayağıdır. Kıbrıs’ta Geçitkale yakınlarındaki havalimanının işletmesinin Yahudilere verilmesi, yine Girne yakınlarındaki bir üssün işletmesini Yahudilerin alması, mayınlı arazilerin temizlenmesi işinde Yahudi şirketlerinin çok istekli olması ve kukla devletin başına Kürt Yahudisi Barzani’nin getirilmesi Büyük İsrail Projesi’nin parçalarıdır.”
Ceylanpınar’ın stratejik önemi *
BÜYÜK Orta Doğu Projesi’nin temel öğesi sözde Kürdistan’dır.* SÖZDE Kürdistan, kuzeyden, Suriye üzerinden Akdeniz’e ulaştırılmak istenmektedir.* TELAFER’e yıllardır yapılan saldırının nedeni ise, Suriye Kürtleri ile Irak Kürtleri arasındaki tek tampon ve Türk bölgesi olmasıdır.* BURALARI halledildikten sonra, sözde Kürdistan kolaylıkla Akdeniz’e bağlanacak ve İsrail’e coğrafi olarak kavuşmuş olacaktır.* CEYLANPINAR, bu stratejik hesapların Türkiye sınırındaki komşusudur.
Yeniçağ

13 Ağustos 2009 Perşembe
İsrail ile tatbikata 'one minute' diyen yok

Gelecek hafta Doğu Akdeniz’de Türkiye, ABD ve İsrail’in katılımıyla gerçekleşecek deniz tatbikatı, İsrail’de Türkiye ile “gerilimin” yatıştığının işareti olarak yorumladı.

Türkiye, İsrail ve ABD'nin kara ve deniz kuvvetlerinin katıldığı ortak "arama ve kurtarma tatbikatı" Güvenilir Denizkızı bu yıl Türkiye'de düzenlenecek. Tatbikat üç ülkenin Doğu Akdeniz'de artan işbirliğini temsil ediyor.

Türkiye, İsrail ve ABD'nin kara ve deniz kuvvetleri her yıl düzenlenen arama ve kurtarma tatbikatı 'Güvenilir Denizkızı' için bir araya gelecek. Deniz sularında acil durumlarda ortak kurtarma aktiviteleri ile koruma önlemlerinin paylaşıldığı tatbikat, her üç ülkenin donanma ve hava kuvvetleri arasında bu tür durumlarda işbirliğinin ve karşılıklı koordinasyonunun etkin ve hızlı bir şekilde sağlanmasını amaçlıyor.

Tatbikata üç ülkeden 8 gemi, 4 helikopter ile üç arama kurtarma uçağı katılacak. 17-21 Ağustos tarihleri arasında Türkiye'de yapılacak olan tatbikat geçtiğimiz yıl İsrail'in Hayfa Limanı'nın 40 kilometre açığındaki uluslararası deniz sularında gerçekleştirilmişti. Arama kurtarma amaçlı olduğu belirtilen tatbikata Doğu Akdeniz ülkelerinden Lübnan ve Suriye katılmıyor. Dahası Türkiye'nin bu iki bölge ülkesiyle ortak arama kurtarma tatbikatı da bulunmuyor.

Tatbikatın başlamasıyla Marmaris'te Aksaz Donanma Üssü'nde basın toplantısı düzenlenecek. Türkiye'nin İsrail ve ABD ile artan işbirliğine işaret eden tatbikatın ilki 7 Ocak 1998'de İsrail kıyılarında gerçekleştirilmişti. Her yıl Doğu Akdeniz'de gerçekleştirilen tatbikatlar 1996 yılındaki Türkiye İsrail işbirliği anlaşmasının ve ABD ile İsrail arasındaki askeri işbirliği anlaşmasının sonucu.

Tatbikat Türkiye'de sınırlı bilgiyle sunulurken, İsrail basını 'Güvenilir Denizkızı'nın özellikle Davos krizinden sonra yapılacak ilk askeri tatbikat olmasına dikkat çekiyor. İsrail basını tatbikatın Davos krizinin ardından iki ülkenin yetkililerinin ikili ilişkilerde sıkıntı olmadığına yönelik açıklamalarının kesin bir kanıtı olduğunda hemfikir. Türkiye'de ise tatbikatın yalnızca bir arama-kurtarma tatbikatı olmasına dikkat çekiliyor.

Anadouhaber

Füze kalkanında yeni adres Türkiye ve İsrail
28 Ağustos 2009 Cuma, 00:02 DÜNYA
ABD’nin, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nde füze kalkanı kurmaktan vazgeçerek bunun yerine Türkiye ile İsrail’i düşündüğü öne sürüldü

Rusya ile ilişkilerin düzeltilmesini başlıca öncelik olarak gören ABD, Rusya’nın karşı çıktığı füze kalkanı projesinde geniş çaplı değişikliğe gidiyor. Füze kalkanı için lobicilik yapan Riki Ellison, Polonya’da yayımlanan Wyborcza gazetesine yaptığı açıklamada, Amerikalı generallerden gelen işaretlerin, ABD’nin Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nde füze üsleri kurmak yerine başka çözümler aradığını gösterdiğini belirtti. Ellison, Obama yönetiminin, birçok küresel sorunun, Rusya ile işbirliği yapılarak kolayca çözülebileceğine inandığını ve Rusya’nın tezlerine daha fazla önem verdiklerini belirterek, bu hedefe ulaşabilmek için de çok şeyden fedakarlık yapabileceğini kaydetti.

BALKANLAR DA GÜNDEMDE

Obama yönetiminin, alternatif olarak füze kalkanını savaş gemilerine yerleştirmeyi veya Türkiye ve İsrail’deki üslere ya da Balkanlar’da bir yere kurmayı düşündüğü belirtildi. Bush yönetiminin gündeme getirdiği füze kalkanı projesi, ABD Rusya ilişkilerini germişti. • DIŞ HABERLER
Stargazete

13 Ekim 2009 Salı
Stratejik ortaklık bitti

Türkiye ile İsrail arasındaki tatbikat krizi büyüdü.İsrail’de yayımlanan Jerusalem Post gazetesi, İsrailli bazı yetkililerin Türkiye’nin, İsrail’in katılacağı “Anadolu Kartalı” adlı tatbikatın uluslararası bölümünü ertelemesine karşı silah satışlarını durdurarak cevap vermesi gerektiğini söylediklerini yazdı.

YANSIMALARI OLACAK

Tatbikatın ertelenmesinde, Türkiye’nin İsrail’in katılımını istememesinin rolü olduğu ileri sürülmüştü. Gazeteye görüşlerini açıklayan bir yetkili, “Türkiye’nin kendisini Batı’dan uzaklaştırır bir görünüm çizdiğini ve bunun da yansımaları olacağını” öne sürdü. Ancak, Türkiye’nin gözden geçirilecek hangi yeni askeri taleplerinin bulunduğu konusunda bir bilgi vermedi. Haaretz gazetesi ise erteleme kararının ardından, İsrail Dışişleri Bakanlığı’nca Türkiye-İsrail ilişkilerindeki “krizi” görüşmek üzere acil bir toplantı yapıldığını belirtti. Bakanlıktan bir yetkili gazeteye, Türkiye ile ilişkilerin, bu yıl başında Gazze’deki Dökme Kurşun operasyonundan sonra bir tehlikeyle karşı karşıya olduğuna işaret etti. Toplantının, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Yossi Gal’ın talimatıyla düzenlendiği belirtilirken, aynı yetkili toplantının içeriği ile ilgili bir bilgi vermekten kaçındı.

DURUM DÜZELTİLEBİLİR

Haaretze açıklamalarda bulunan İsrailli yetkililer ise, mevcut realitenin değiştiği, var olduğu düşünülen stratejik ortaklığın sona erdiğini belirtti. Ayrıca, bazı yetkililer yeni duruma karşı cevabi önlemlere başvurulması gerekebileceğini düşünürken bazıları da durumun kurtarılabileceği görüşünü dile getiriyor.

Bugün

20 Kasım 2009 07:50
'İsrail İle Gizli Anlaşmalar Var'
Davutoğlu,Anadol'un soru önergesine verdiği cevapta İsrail ile yapılan gizli anlaşmalar olduğunu açıkladı. Gizli anlaşmaya imza koyanlar......

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu,CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol'un soru önergesine verdiği cevapta İsrail ile yapılan gizli anlaşmalar olduğunu açıkladı. "Bununla birlikte söz konusu anlaşmalardan bazıları hizmetin gereği dolayısıyla gizli olup, bunlar dışındakiler Resmi Gazete'de yayınlanmaktadır" diyen Bakan Davutoğlu, ancak İsrail ile imzalanan gizli anlaşmaların neler olduğunu açıklamadı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise partisinin Kütahya il kongresinde yaptığı konuşmada DSP-MHP ve ANAP koalisyon hükümeti döneminde İsrail ile imzalanan, gizli anlaşmalar olduğunu söylemişti.

TBMM’de kabul edilmesi gerekiyor

Anayasa'nın 90. maddesine göre Türkiye'nin imzaladığı anlaşmaların yürürlüğe girmesi için TBMM'de kabul edilmesi gerekiyor. Uluslararası bir anlaşmaya dayanan uygulama anlaşmalarının ise TBMM'ye getirilmesi zorunluluğunun bulunmamasına rağmen Resmi Gazete'de yayınlanması zorunluluğu bulunuyor. Ancak Türkiye ile İsrail arasında imzalanan gizli anlaşmaların da Resmi Gazete'de yayınlanmadığına dikkat çekiliyor.
aktifhaber

21 Kasım 2009 17:00
Operasyonun Ardından İlk Ziyaret
İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarından sonra İsrail'den Türkiye'ye bakan düzeyinde ilk resmi ziyaret yarın yapılacak.
İsrail Sanayi, Ticaret ve Çalışma Bakanı Binyamin Ben Eliezer, beraberinde bir iş adamı heyetiyle yarın öğleden sonra Türkiye'ye gidecek. Ben Eliezer, Ankara temasları çerçevesinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından da kabul edilecek.

Ben Eliezer, Türkiye'deki temaslarına Pazartesi günü, İstanbul'da iki ülke arasındaki ekonomik işbirliğinin ve yatırım fırsatlarının değerlendirileceği bir toplantı ile başlayacak. İsrailli bakana, önde gelen 20'den fazla firmanın temsilcilerinden oluşan bir heyet de eşlik edecek.

Heyette Sanayi, Ticaret ve Çalışma Bakanlığı Müsteşarı Şaron Kedmi, Dış Ticaret Müsteşar Yardımcısı Boaz Hirsch, İsrail İmalatçılar Derneği Başkanı Şroga Broş, Türkiye-İsrail İş Konseyi'nin İsrailli Başkanı Menaşe Carmon ve Türkiyeliler Birliği Başkanı Momo Uzsinay da bulunuyor.

Ben Eliezer, Pazartesi akşamı Ankara'ya geçerek, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile görüşecek. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Ekim ayında, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in ev sahipliğinde düzenlenen bir toplantıya davet edilmiş, ancak bu ziyaret sırasında Gazze Şeridi'ne geçmek isteyen Davutoğlu'nun talebinin kabul edilmediği gerekçesiyle Davutoğlu'nun ziyareti iptal ettiği öne sürülmüştü.

Ben Eliezer için, iki ülke arasındaki Karma Ekonomik Komisyon toplantılarının eşbaşkanı olan Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül de bir akşam yemeği verecek.

KEK toplantıları ise Salı günü yapılacak. KEK toplantıları öncesinde, Gönül ve Ben Eliezer ikili bir görüşme yapacak ve KEK toplantılarına daha sonra geçilecek. Toplantılar sonucunda bir mutabakat zaptının imzalanması öngörülüyor.

İki ülke arasındaki KEK toplantılarının sonuncusu, 2007 yılı Mart ayı başında Kudüs'te yapılmıştı.

-CUMHURBAŞKANI'NIN KABULÜ-

Binyamin Ben Eliezer, Salı günü Ankara'da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından da kabul edilecek. Libya'da bulunması nedeniyle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la görüşmesi programda olmayan İsrailli bakan, ayrıca Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu ile bir araya gelecek.

Ben Eliezer, Ankara'da bir basın toplantısı düzenleyip, İsrail büyükelçiliğinde verilecek resepsiyonun ardından, Salı akşamı İsrail'e dönecek.

-"ZİYARETİN AMACI, HAVAYI YUMUŞATMAK"-

Ben Eliezer, Türkiye ziyareti öncesinde İsrail radyosuna yaptığı açıklamada, "Ziyaretimin, İsrail için stratejik önemdeki bir ülke ile ilişkilerin geliştirilmesine katkıda bulunacağını umuyorum" dedi.

İsrail'deki Türkiyeliler Birliği Başkanı Momo Uzsinay da "Her ne kadar ticari amaçlı görünüyorsa da, ki bu da çok önemlidir, bu ziyaretin amacı, son aylarda İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkilerde bozulan havayı biraz daha pozitif bir doğrultuya sokmaktır" diye konuştu.

Uzsinay, Ben Eliezer'in Türkiye için önemli bir konumu bulunduğunu, daha önceki bakanlığı döneminde kendisinin yardımcılarından ikisinin şu anda Türkiye'de, İsrail adına hizmet verdiklerini belirterek, bunlardan birinin Ankara Büyükelçisi Gabi Levi, diğerinin İstanbul Başkonsolosu Moşe Kamhi olduğunu hatırlattı.

Uzsinay, iki ülke arasındaki siyasi ilişkilerin iniş-çıkış gösterebileceğini, ancak ticaretin mutlaka devam etmesi gerektiğini kaydetti. Uzsinay, "Ben Eliezer'in Ankara görüşmelerinin iki ülke arasındaki havayı biraz daha yumuşatmasını bekliyorum. Tüm beklentim, arzum ve dualarım bu yönde" diye konuştu.

Türkiye-İsrail İş Konseyi Başkanı Menaşe Carmon da ziyaretten beklentisinin, iki ülke arasında gerilen ilişkilerdeki havayı "yumuşatmak, ilişkileri yenilemek" olduğunu vurguladı.

İki taraf arasında ilişkilerin uzun zamandır kesintiye uğradığını ifade eden Carmon, İsrailli ve Türk şirketlerin bu fırsattan yararlanarak, karşılıklı yenilikleri, yeni fırsatları değerlendireceklerini kaydetti. Carmon, "Ne şekilde ortak bir çalışmaya gidilebilir; üçüncü ülkelere yönelinebilir ve her iki ülkeye nasıl yardımcı olabiliriz çabasındayız" dedi.
aktifhaber

'ÖDEMELER YAPILDI, ORTADA TANK YOK!'

30 Kasım 2009 19:35
İsrail firmasına modernize edilmesi için 7 yıl önce 687.5 milyon dolarlık tank ihalesi verildi. Ödemeler düzenli yapıldı. Ancak ortada tank yok.
Güngör ERGÜN'un haberi

Türkiye'nin 2002 yılında bir İsrail firmasına ihale ettiği 170 adet M60 tankının modernizasyonu yılan hikâyesine döndü. Tüm ödemeleri düzenli yapılan modernizasyon çalışması bir türlü bitirilemedi. Teslim tarihi birkaç kez değiştirilen tanklar için verilen son tarih olan ekim ayı da geçmesine rağmen iş 7 yılda tamamlanamadı.

İsrail: IMI kapatılmalı

29 Mart 2002'de 170 adet tankın modernizasyonu için İsrailli IMI (Israel Military Industries) firmasıyla 687.5 milyon dolar bedelle imzalanan anlaşma, ekonomik ömrünü tamamlamış olan ve en yenisi 1960 model M60 tanklarına bu büyüklükte bir yatırımın yapılması tartışmalarını da beraberinde getirdi. Modernizasyon için tank başına 4 milyon dolar ödeyen Türkiye'ye aynı tarihlerde yürütülen 'Modern Tank Projesi' için Ukrayna yeni nesil T-72 tankları için ise tank başına 3 milyon dolar önerdi. Anlaşma, Uzi silahlarını ürüten firma olarak da bilinen IMI firmasını batmaktan kurtardı. İsrail Maliye Bakanlığı’nın, devlete büyük yük getiren IMI firmasının kapatılmasının hazineyi rahatlatacağı yönünde 2001 yılında rapor verdiği belirlendi.

ASELSAN görmezden gelindi

Tek kaynak seçilen IMI, büyük bir avantaj elde ederken, yerli sanayiye düşen pay ise çok düşük kaldı. 687.5 milyon dolarlık ihalede ASELSAN'a 24.4 milyon dolarlık pay verildi. IMI’a ödenen paranın yurtiçinde kullanılması halinde, mevcut tankların yarısından fazlasının modernize edilebileceğini belirten uzmanlar, Türk Savunma Sanayii'nin bu çalışmaları yapabilecek imkana sahip olduğunu ifade etti. Uzmanlar yerli firmaların başarısına örnek olarak Leopard-1'lerin modernizasyonu için ASELSAN tarafından geliştirilen Volkan Atış Kontrol ve Muhabere Sistemleri’ni örnek gösterdi. Bu proje kapsamında IMI’ın Türkiye'ye zırh teknolojisi vereceğinin bizzat dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu tarafından açıklanmasına rağmen bunun da gerçekleşmediği kaydedildi.

PROJEYLE iLGiLi 2 ÖNEMLi iDDiA

Projenin hangi aşamada olduğuna ilişkin net bilgi verilemezken bir iddiada firmanın 10 adet tankı modernize ederek teslim ettiği belirtilerken başka bir iddia da ise henüz prototip tasarımın dahi ortada olmadığı belirtildi. Tasarım toplantılarında firmanın birçok konuda başarısız olduğu görülmesine rağmen bazı adımların onaylanmadan geçirildiği öne sürüldü. Projede birçok yükümlülüğünü yerine getirmeyen firmaya ödemelerin ise zamanında yapıldığı kaydedildi. Ekim 2009'da tamamlanması gereken modernizasyonun ne aşamada olduğu halen belirsizliğini sürdürüyor.

“Yukarıdan gelen emirle verildi”

İhaleye tepki gösterenlerden biri de MHP Milletvekili emekli Tümgeneral Erdal Sipahi oldu. Gazze'de katliamların yaşandığı ocak ayında bir gazeteye demeç veren Sipahi, “İhalenin İsrailli firmaya verilmesine karşı çıktık. Çünkü tecrübesi yoktu. Ama yukarıdan gelen emirle ihale İsrail'e verildi. Tankları modernize etmek yerine yeni tanklar alınsaydı daha doğru olacaktı. Hala teslim edilmedi. Teslim edilse bile işe yarayacaklarını sanmıyorum" demişti.

ERUYGUR’UN ZiYARETLERi!

İhaleyle doğrudan ilgisi olmayan dönemin Jandarma Komutanı Eruygur'un, Savunma Sanayi Müşteşarı Dursun Ali Ercan ile projenin İsrailli IMI'e verilmesi için görüşmeler yaptığı iddia edildi.

İhaleyle birlikte başlayan tartışmalar sürerken modernizasyon işinin İsrailli firmaya verilmesi için nasıl baskılar yapıldığı da gün yüzüne çıktı. İhaleyle doğrudan ilgisi olmadığı halde dönemin Jandarma Komutanı ve halen Ergenekon sanığı olan emekli Orgeneral Şener Eruygur'un yine dönemin Savunma Sanayi Müşteşarı olan ve halen ADD yöneticisi olan Dursun Ali Ercan ile sık sık bir araya gelerek projenin İsrailli firmaya verilmesi için görüşme yaptığı iddia edildi.

Proje müdürleri istifa etti

Eruygur'un devresi olan emekli Tümgeneral Ünal Tamgaç'ın o dönem Savunma Sanayi Müsteşar Yardımcısı olduğu öğrenildi. Eruygur'un Ercan ve Tamgaç'ı defalarca ziyaret ederek proje hakkında bilgi aldığı ve bir an önce imzalanması için baskı yaptığı öne sürüldü. Baskılar nedeniyle Türkiye'yi büyük zarara sokacak olan projeyi imzalamak istemeyen 3 proje müdürü de istifa etti. Tamgaç'ın sözleşme görüşmelerinin tümüne katıldığı ve İsrailli firmadan yana tavır takındığı ifade edilirken, halen Bayındırlık Bakanlığı'nda görev yapan dönemin Proje Müdürü Sadık Yamaç'a sürekli baskı kurduğu iddia edildi.

Tamgaç’ı istifaya götüren iddia

Daha sonra Proje müdürlüğüne getirilen Hünkar Urfalıoğlu ve ardından gelen Sezai Öztürk'ün de sözleşmeyi imzalamadığı kaydedildi. Skandal sözleşmeyi ise Daire Başkanı Hanife Nuran İnci ve Müsteşar Ercan imzaladıkları aktarılırken sözleşmede hiçbir proje personelinin parafının bulunmadığı belirtildi. Sözleşmenin içeriği ise uzun süre kasalarda kilitli olarak saklandı. Skandal sözleşmenin imzasının ardından ilginç bir gelişme yaşandı. 12 adet dairesi olduğu ortaya çıkan Müsteşar Yardımcısı Ünal Tamgaç istifa etmek zorunda kaldı. TSK proje koordinatörlüğünü ise Kd. Yük. Müh . Albay Taner Akay yaptı.

Müsteşarlıktan sonra İP’ye girdi

Dönemin MHP'li Milli Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu tarafından göreve getirilen Dursun Ali Ercan'ın binbaşılıktan sonra askerden ayrıldığı öğrenilirken, yardımcısı olan emekli Tümgeneral Ünal Tamgaç'ın da Şener Eruygur'un devresi olduğu belirtildi. Ercan, müsteşarlıktan sonra İşçi Partisi'ne girerken, ADD'de Eruygur'un yardımcısı olarak da görev yaptı. Ulusal Kanal'da yaptığı yorumlarıyla tanınan Ercan, Cumhuriyet Mitingleri’nin düzenleyicilerinden biri olarak yer aldı.

Bugün

İbrahim Karagül
İşte, İsrail'e 'depreme benzer' uyarısının sebebi

İsrail savaş uçakları İran'a karşı casusluk/keşif amacıyla Türk hava sahasını kullanırsa ne olur? Başbakan Tayyip Erdoğan, Fehmi Hüveydi ile yaptığı söyleşide; bunun sonuçlarının çok ciddi olacağını, İsrail'in "depreme benzer bir cevap alacağını" söyledi. Bu, Türkiye'den İsrail'e yönelen şimdiye kadarki en sert ifade bana göre. Erdoğan; İsrail'in Türkiye ile ilişkilerini "üçüncü bir tarafa saldırı için bir kart olarak kullanmaktan kaçınması" çağrısında da bulundu. Neden? Çünkü İsrail, her iki uyarıyı da haklı çıkaran provokasyonlara girişti.

Bu cümleler; sadece Arap kamuoyuna verilen mesaj olarak algılanamaz, yorumlanamaz. Bir gerçeği, çok ciddi bir endişeyi, Türkiye-İsrail ilişkilerinin bugünkü temelini ortaya koyan, geçmişte yaşanan tecrübelerden hareketle söylenen sözler bunlar. En son Anadolu Kartalı tatbikatlarından dışlanmasından sonra İsrail'e yönelik bu sert uyarının hangi endişelerden kaynaklandığına bakalım.

6 Eylül 2007'de İsrail savaş uçakları, Türk hava sahasını da kullanarak Suriye'de bir bölgeyi bombaladı. Hava sahası ihlaliyle kalmadı, İsrail uçakları yakıt tanklarını Türkiye topraklarına bıraktı. Savaş uçakları, nükleer tesis gerekçesiyle Suriye'nin El Kibar bölgesini bombalamıştı.

Aynı yıl 24 Mayıs tarihinde ABD savaş uçakları dört dakika Türk hava sahasını ihlal etmiş, olay büyük tepkiyle karşılanmış, konuyla ilgili haber Genelkurmay internet sitesine konulmuştu. Oysa yıllardır ABD uçakları, savaş makineleri Türkiye'deydi. İsrail uçakları da.

İsrail öyle dokunulmaz öyle sorumsuzdu ki, Türkiye'nin "açıklama" isteğine cevap bile vermiyordu. Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim acilen Ankara'ya gönderildi. Suriye, saldırıya uğramıştı. Bütün dünyayı bilgilendirdi. Hiçbir ülkeden tepki gelmedi. İlk kez İsrail uçakları Türkiye hava sahasını geçerek bir ülkeyi bombalıyordu. Belki bu pilotlar da Konya Ovası'nda eğitilmişti! ABD ve İsrail, hem Suriye'nin hem de İran'ın hava savunmasını test etmişti. Hem de Türkiye üzerinden, Türkiye ile bu ülkeler arasında savaşa neden olabilecek bir yöntemle. Bu, Suriye'ye yapılan ilk saldırı değildi.

Irak işgalinden hemen sonra, 2003'te, İsrail savaş uçakları Suriye'nin başkenti Şam yakınlarına kadar geldi. Bir bölgeyi bombalayıp geri döndü. Bu, İsrail'in 1982'de Irak'ın Osirak tesislerini bombalamasından sonra giriştiği en tehlikeli saldırıydı. 14 Eylül 2004: İsrail F-16'ları Suriye savaş uçaklarıyla Doğu Akdeniz üzerinde kapıştı. Suriye'ye ait iki MİG-29 düştü. Uçaklardan biri İsrail yapımı Python-4 füzesiyle, diğeri de ABD yapımı AIM-9M Sidewinder füzesiyle düşürüldü. Bu olayın ardından Suriye hava savunma sistemini güçlendirmek için Rusya ile görüşmeleri başlattı. SA-18, TOR M1, S-300PMU2 ve S-400 sistemleri istedi. İki ülke, ABD ve İsrail'in tepkilerine rağmen, SA-18 kısa menzilli füze sistemin satışı konusunda anlaştı. 26 Haziran 2006: İsrail savaş uçakları Suriye hava sahasına girip Devlet Başkanı Beşşar Esad'ın Lazkiye'deki ikametgahı üzerinde alçak uçuş yaptı. Tacizin ardından, 34 gün sürecek Lübnan saldırısı başladı. 28 Temmuz 2007: İsrail'e ait pilotsuz uçaklar Lübnan üzerinden Suriye hava sahasına girdi. Güçlenen Suriye savunması, İsrail casus uçaklarını düşürdü.

Ama 6 Eylül tarihli saldırı, Türk hava sahası kullanılarak yapılmıştı. Erdoğan'ın dediği gibi; "Türkiye ile ilişkiyi üçüncü bir tarafa saldırı için kart olarak" kullanmıştı İsrail.

İsrail'in Suriye'ye yaptığı önceki saldırılardan sonra; "Türk askeri Suriye'ye karşı da kullanılacak mı" diye sormuş, tehlikeli eğilime dikkat çekmiştik. Çünkü o dönem Türk-İsrail ilişkileri zirvedeydi, Suriye düşmandı. Tam tersi gelişmeler yaşandı. İsrail-Türkiye ilişkileri soğudu, Suriye ile ortaklıklar gelişti. Artık yeni hedef bu ortaklıktı. Türk hava sahası kullanılarak yapılan son saldırı, Türkiye-Suriye ortaklığını bozmaya yönelikti. Bu yüzden Ankara çok sert tepki gösterdi. İsrail'in cevabı daha doğrusu cevapsızlığı ise utanç vericiydi. Her zamanki gibi sorumsuz, devletten ziyade örgüt vurdumduymazlığı tavrını yineledi.

12 Eylül 2007'de, yani saldırıdan hemen sonra, Başbakan'ın bugün dikkat çektiği o endişeyi gündeme taşıdık. Türkiye ile köklü ilişkilere sahip bir ülke, Türkiye üzerinden üçüncü bir ülkeye, Suriye'ye saldırıyordu. Oysa dünyanın en önemli krizi İran'dı. "İsrail Türkiye'den İran'a saldırırsa…" başlığı altında ortada Türkiye için çok ciddi tehditler içeren bir ihtimalin söz konusu olduğunu, İsrail'in Türkiye üzerinden İran'a saldırabileceğini, uçaklarının Türkiye'de eğitilme sebeplerinden birinin bu olduğunu belirterek şu cümlelere yer vermiştik:

İsrail'in İran nükleer tesislerini vurmak için iki yolu var. Ürdün/Suudi Arabistan/Irak üzerinden uçmak. 1981'de Irak tesislerini böyle vurdu. İki ülkeye haber vermeden hava sahalarını kullandı. Şimdi aynısını yapabilir mi? Bu ülkeler izin verir mi? Vermez, cesaret edemez. Ayrıca mesafe uzun. Geriye Suriye ve Türkiye hava sahasını kullanmak kalıyor. İran'ın, Suriye hava savunma sistemlerinin faturasını ödemesinin nedeni burada ortaya çıkıyor. İran aslında Suriye üzerinden kendi savunmasını güçlendiriyor. Peki ya Türkiye!

Ankara'nın önünde bir tuzak var, bilmiyorum ne kadar frakındayız! İsrail savaş uçakları, Türk hava sahasını kullanarak Suriye'ye girebiliyor. Buna niye ihtiyacı olabilir! Suriye hava sahasına Golan'dan girebilir, Akdeniz'den girebilir. Türkiye'ye ihtiyacı yok ki! Ama burada bir kötü niyet var. Türkiye üzerinden giriyor ve Türkiye-Suriye ilişkilerini riske atıyor.

Peki İsrail, bir süre sonra aynı şeyi İran'a karşı da yaparsa ne olacak? Yapar mı, yapar, yapabilir! Türkiye ile İsrail arasındaki askeri anlaşmaları hatırlayalım. Bu çerçevede İsrail savaş uçakları Türk hava sahasında eğitiliyor. Böyle bir hakları var. Ancak bu hakkı kötü niyetli kullanmaya eğilimli olduğunu son Suriye olayında gösterdi. Yarın, aynı anlaşmalar çerçevesinde Türk hava sahasında uçan İsrail savaş uçakları, İran hava sahasına girer, birkaç bomba bırakırsa Türkiye ne yapacak? "Türkiye üzerinden İran'a saldırı!" Kulağa nasıl geliyor? Eminim Ankara'dakiler, son olaydan sonra bunları düşünüyorlardır…"

Gerçekten de düşünüyorlarmış… Gerçekten de böyle bir endişe varmış. Sadece endişe değil, böyle bir ihtimal de varmış. 2007 Eylül ayında geçekleşen ve bölgesel çatışmalara neden olabilecek İsrail provokasyonuna karşı Türkiye hazırlıklıymış. Bu gerçeğin iki yıl sonra Başbakan tarafından bu kadar açık, net ve kararlı biçimde ortaya konulması, gerekli uyarının yapılması çok önemliydi.

Çünkü böyle bir ihtimal hala var.

yenişafak

Rauf Atilla Polat
HaberX
Türkiye’deki ’’İSRAİL ÜSSÜ’’ Çalışıyor Mu?
11 Ocak 2010

7 şehit olayının arkasında MOSSAD ile birlikte Rus Yahudilerinin yönettiği KGB’nin olduğunu yazdığımızda ’olmaz’ öyle şey diyenlere, zannediyorum Tayyar’ın makalesi bir şeyler anlatmıştır.

Devlet bu konunun üzerine gitmeli, muhakkak gitmelidir.Bu mesele 33 şehit olayından farklı bir boyuttadır. Konu kapatılmamalı.Bence MİT ve diğer güvenlik birimleri bu konuyu deşmeye çalışmalıdır.

Çünkü ufukta farklı bir birim vardır.

*

Asıl meselemize gelince;

28 Şubat darbesinde görünmeyen darbeci devletin İsrail olması;

7 Şehit olayının arkasında İsrail’in olması;

Güneydoğudaki olayların çıkmasında ve Kürt devleti projesinin arkasında İsrail’in olması;

ve İsrail’in Türkiye’de bu kadar rahat hareket ediyor olması...

Hayır, sizlere MOSSAD’ın Türkiye’deki yapılanmasını anlatmayacağım. Artık bu konulardan herkes sıkılmış durumda.

Anlatacağım yapının ucu çok ilginç yerlere bağlanıyor ve bu yapının Türkiye’de hala aktif olup olmadığı belli değil...

Ve hiç dile getirilmeyen bir ÜS...

Bu üsse Türkiye’de ’’İSRAİL ÜSSÜ’’ diyorlar.

Bu üssün ülkenin neresinde olduğu pek açık değil.

Üstelik bu üs uzun yıllardır kullanılıyor.

*

Malumunuz üzere İsrail’i ilk tanıyan devletlerden biri olarak İsrail’le görüşen ilk devlet büyüklerinden biriside bizim tek adam İSMET İNÖNÜ’dür.

İnönü’nün şu meşhur gizli görüşmesinin detaylarını kimse bilmemektedir.

Bu görüşmenin içeriği ne meclis kayıtlarında mevcuttur ne de İsmet İnönü’nün yanında kendisinden başka devlet yetkilisi vardır. Görüşme meçhul kalmıştır.

Bildiğiniz gibi ABD, TÜRKİYE ve İSRAİL 1958 yılında Türkiye’de bir İsrail üssü kurulmasına karar vermişti. MOSSAD elemanları CIA ile birlikte o dönemde kurulan Özel Harp elemanlarımıza eğitimi birlikte veriyordu. (Bu sürekli İsrail yandaşı basın tarafından görülmemektedir)

1958’ten sonra da ülkedeki karışıklıklar artmış ve 60 darbesi de peşi sıra gelmişti. -Detaya girmeye gerek yok-

Bilindiği kadarıyla bu MOSSAD üssü 1970 yılına kadar CIA ile birlikte Özel Harp dairesinde beraber çalışıyordu. 70’den sonra İsrail üssünün farklı bir yere taşındığı yönünde kesin bir bilgi elimizde bulunmasa da duyumlara göre o dönemde Ergenekon’da da değişen bir yapıyla birlikte üssün farklı bir yere taşındığı söyleniyor.

Öyle ki bu yapı, hem PKK’yı hem de Ergenekon’un belli bir kanadını çok rahat bir şekilde kullanabiliyordu. Şuan da içeride olan ve ismi geçen masonlar Ergenekon’da MOSSAD adına çalışan ayakları oluşturan kişilerden bazılarıdır.

İlk 8’in içinde de
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Sal Tem 06, 2010 5:14 pm    Mesaj konusu: İsrail’in inisiyatifine bırakılmış… Alıntıyla Cevap Gönder

İsrail’in inisiyatifine bırakılmış…
Cevher İLHAN
cevher@yeniasya.com.tr

Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun, Brüksel’de İsrail Ticaret, Endüstri ve Çalışma Bakanı Ben-Eliezer ile kapalı kapılar ardında yaptığı “gizli görüşme”nin “taktik amaçlı, iç siyasete yönelik olduğu” eleştirilerine doğru dürüst bir cevap verilmezken, Ankara hâlâ Telaviv’in tavrını bekliyor.

Başbakan Erdoğan’ın son başbaşa görüşmesinden sonra İsrail Başbakanı Nenenyahu ile Obama görüşmesinin sonucu bekleniyor. Erdoğan’a İsrail’le ilişkilerde rahatsızlığını ileten ve İsrail’i ikaz konusunda hiçbir teminat vermeyen Obama’nın İsrail hükûmetine “telkini”nin neticesi gözleniyor…

Gerçi, aralarında tek Müslüman Başbakan olarak Erdoğan’a “Yahudi cesâret ödülü” veren ADL’nin yanısıra AIPAC ve B’nai B’rith gibi bazı Yahudi kuruluşları, Başbakan’ın ABD’ye gönderdiği heyetin görüşme talebini reddettiler. Ancak Amerikan Yahudi Komitesi ile görüşen heyette bulunan Meclis Dışilişkiler Komisyonu Başkanı Murat Mercan’ın, “İsrail, Türkiye ile ilişkilerde kendi tercihini yapacaktır” sözü, Ankara’nın Telaviv’in kararını beklediğinin ikrarı.

İstanbul Aşkenaz Cemaati Hahamı Rav Mendy Chitrik, Nobel Ödüllü yazar Elie Wiesel, Habad Uluslararası Başkanı Rav Avraham Shemtov’la, Haham Menahem M. Schneerson için Washington DC’de düzenlenen anma töreni sonrasında bir araya gelen AKP’li Mercan, Obama-Netenyahu görüşmesine dikkat çekip, hükûmetin meseleyi tâkip ettiğini söylüyor.

Gelinen noktada, İsrail’in tutumuna göre, Mavi Marmara baskını sonrası kamuouyunun TBMM’de bütün partilerin imzasıyla yayınladığı ve milletin ortak irâdesinin ifâdesi olan “bildiri”deki tedbirlerin “peyderpey uygulanacağını” belirtiyor…

OBAMA-NETENYAHU GÖRÜŞMESİ…

Lâkin, Ankara’nın lâfta kalan ve hiçbir yaptırımı olmayan “kuru kınamaları”na karşı tıpkı Yahudi lobisi gibi “kaygıları”nı ileten Obama’nın, Netenyahu’yu, Türkiye’nin taleplerine “ikna” edeceği şüpheli…

Zira İsrail yönetimi, “özür dilemek, tazminat ödemek, BM’nin uluslarararası komisyonunun kabul edip saldırının sorumlularını yargılamak ve cezâlandırmak” bir yana, baştan beri Türkiye’yi suçluyor. “Özür dilemek” bir tarafa, saldırıya sahip çıkıyor; saldırganları “kahraman” ilân edip ödüllendiriyor.

Netenyahu’nun Obama ile görüşmesi öncesi, İsril Dışişleri Bakanı Lieberman’ın, “Özür dileme’ talebini yerine getiremeyiz; gerçeklere aykırı olur” cümlesi, bu bakımdan ilginç.

Dahası, İsrail, traş köpüğü gibi göstermelik bir-iki kalemde “ambargoyu hafiflettiği” propagandası perdesinde Gazze’ye ablukayı bütün amansızlığıyla devam ettiririyor. Başta Mavi Marmara olmak üzere el koyduğu gemilerden hiçbirini iâde etmiş değil…

Bu sebeple Obama-Netenyahu buluşmasından birşey çıkmayacağı peşinen biliniyor. Her ne kadar Mercan ve iktidar partisi sözcüleri, “Türkiye-Amerikan ilişkilerini sâdece bir olaya bağlamak ve İsrail’le ilişkilere indirgemek mümkün değil” deseler de, Amerikan yönetiminin İsrail’den dolayı “tavırlı” olduğu açıkça belirtiliyor. 1 Mart tezkeresinin Meclis’te reddedilmesi sonrası AKP iktidarında ABD ile işbirliğinin tamgaz sürdüğü misâlini verseler de, bu defa durumun farklı olduğu, Mercan’ın “Görüştüğümüz Amerikan Kongresi üyeleri ve lobiler Türkiye ile ilgili belli bazı endişeler taşıyorlar” tesbiti, bunun itirafı…

Aslında ABD ile ilişkilerin akıbeti mâlum. Bush’tan bu yana Beyaz Saray’ın PKK terör örgütünü “düşman!” olarak duyurup “ortak mücadele” tahhüdüne rağmen, şimdiye kadar terörün tasfiyesi için tek bir terörist elebaşının teslim edilmemesi ve en iddialı olan başlık olan “anlık istihbarat paylaşımı”na rağmen toplu terörist sızmalarla yaşanan karakol ve askerî birliklere yapılan baskınlarla, vaziyet ortada. Ve hâlâ AKP hükûmeti gönderdiği heyetle “ABD’nin kaygılarını giderme”ye çalışıyor.

HÂLÂ “TELAVİV’İN TAVRI” BEKLENİYOR…

Son görüşmede Erdoğan’ın Obama’dan “PKK’yla mücadelede katkıyı arttıracağı” ve “İsrail’le gemi krizinin mutlaka açılacağı” destek sözüne mukabil bir mesâfe alınmış değil. PKK’ya karşı mücadelede—bir sonuç alınmayan İsrail Heronları yerine—Erdoğan’ın Obama’dan casus uçak predator uçaklarını talep ettiği, Obama’nın yine bildik Amerikan yönetimi numarasıyla “Şu anda Kongre’den bunu çıkaramam” diye reddettiği kaydediliyor.

Bu açıdan, Türkiye’nin bayrağını taşıyan sivil yardım gemisine uluslararası sularda saldırılıp dokuz vatandaşının katledildiği, yirmiye yakınını yaralanıp, yüzlercesinin tutuklanarak psikolojik ve maddî işkenceyle sorguya çekilmesinin hesâbını sormayı, İsrail’in tavrına bağlıyor. Askerî, siyasî, ekonomik ilişkileri sürdürmeyi, İsrail’in inisiyatifine bırakıyor.

Ankara, inisiyatifi elealan ve öncelikle saldırınının hesâbını sormak, bedelini ödetmek yerine, hâlâ en ufak bir özür dahi dilemeyen İsrail’in bundan sonraki tavrına havale ediyor. Telaviv ve Washington’la ilişkileri, saldıgan timi tek tek tebrik edip, Cumhurbaşkanı Peres’ten ’ndan en ılımlı bilinen Savunma Bakanı Barak’a kadar bir blok halinde saldırının arkasında duran Telvaviv yönetiminin insafına bırakıyor…

Tıpkı “one minute” çıkışının akabinde olduğu gibi, AKP iktidarının tutuk tutumunu deşifre ediyor. Hükûmetin, ABD ve İsrail karşısında öteden beri hep alttan alan, kırılgan, tâvizkâr ve teslimiyetçi “politik duruşu”na, çarpıcı bir “dış politika” örneği oluyor.

6 Temmuz 2010 Yeni Asya


PABUÇTAN TAC OLMAZ
Kadir Durak

Papuç ayakta, tac başta taşınır.
Bir insan kendine verilen değerden fazla karşıya değer veriyorsa; karşılığını eza, ceza, cefa olarak görecektir.
Bir milletin kaderi bir insanın iki dudağının arasında olamaz.

Olan olayları enine boyuna irdeleyelim, inceleyelim.

İsrail ile ticaretin en büyüğü yapılmaktadır.
Tarım ilaçları, tohumlar, yem, civciv, boya sanayiinde kullanılan kimyevi maddeler, silah, mühimmat, savunma sanayiinde kullanılan güçlü helikopterler İsrail`den alınmaktadır.

Bizim adımıza ticari antlaşmalar imzalanırken, İsrail Filistin`de kan içmeye devam ediyordu.
Limanları İsraillilere satarken de; İsrail, Filistin`de kan içiyordu.
Haberleşme sistemimiz İsraillilere satılırken de; İsrail, Filistin`de kan içiyordu.

Kan içen İsrail`in kan içtiğini dünya alem bilirken ve buna göz yumarken; İsraillilerle büyük hacimli antlaşmalar imzalandı.

MAYINLI BÖLGE KONUSUNU BİR HATIRLAYIN,
DENİYorDU Kİ; "İSRAİL`E VERECEĞİZ BU BÖLGEYİ VE `YAP İŞLET DEVRET` MODELİ İLE MAYINLAR TEMİZLENECEK.``
BU SÖYLEMLER OLURKEN DE; İSRAİL, FİLİSTİNLİ`NİN KANINI İÇİYorDU.

Üç ibadethanenin kapılarının aynı avluya açıldığı ve dinlerarası diyalogun (Yüce Allah, Ali İmran Suresi`nde; "Allah indinde tek din, İslam`dır" diye emretmektedir) merkezi niteliğinde olan yerin açılışları yapılırken de İsrail, Filistinli`nin kanını içiyordu.

Bizim Kitabımıza ve Peygamberimize inanmıyorlardı.
Yüce Allah; ``Senin Din`in Sana, Benim Din`im Bana`` Ayet`ini indirmiş ve inananlara, bu konularda tartışma yapmamanın doğru olacağını emretmiştir.

İnsanlığın gereği olan şartlar bellidir.
İnsan kanı içen ve yeni yeni silahları canlı hedefler üzerinde deneyenlerin, insanlık ölçülerini siz belirleyin.

İnsani yardım gemisi ile hareket ediliyor.
İsrail uyarıyor; ``GELİRSEN KARŞILIK VERECEĞİZ!``
Bu tavır, açık ve nettir.
Hiçbir Devlet, otoritesini tartışma konusu yapmaz.

GEMİYE SALDIRI OLUYor..
GEMİYE EL KONULUYor.
BU AÇIK VE ALENİ OLARAK; BİR DEVLET`E SALDIRIDIR, TOPRAĞINA MÜDAHALEDİR.
GEMİYE ÇIKARMA YAPMAK DEMEK; "VATAN TOPRAĞINI İŞGAL ETMEK" DEMEKTİR.
TOPRAĞIMIZ İŞGAL EDİLMİŞTİR.
ULUSLARASI DENİZ ANTLAŞMALARI`NIN TAMAMINDA, BU TANIM BÖYLE AÇIKLANMIŞTIR.

İsrail gemimizi işgal etmiş, bir anlamda toprağımızı işgal etmiştir.
Gemiye çıkarma yapılmış ve dünyanın çeşitli ülkelerinden o gemide insan olmasına rağmen, sadece Türkler öldürülmüştür.

Toprağımız işgal edilmiş ve insanlarımız öldürülmüştür.
ABD Dışişleri Bakanı, Türk Dışişleri Bakanı ile konuyu görüşüyor; görüşme sonunda gazeteciler ABD Dışişleri Bakanı`na; "Sayın Bakan, İsrail`i uyaracak mısınız?`` diyorlar.

(Toprağı işgal edilen biziz, insanları katledilen
biziz, ABD`nin toprağı değiliz, eyaleti değiliz. ABD`li Bakana; İsraili uyaracak mısınız, sorusu bile bize yapılan bir hakaret değil mi?)

ABD Dışişleri Bakanı; "Dostça sohbet ettik" cevabını veriyor.
Yani; alay ediyor... bizimle alay ediyor.

Suyun ötesinden birileri de; "İsrail`den izin alınmalıydı" diyor.
Yani diyor ki; "Bedavadan öldünüz. Gitmeseydiniz..``
Bu söylemde bulunan da; ulema ilan edilen kişidir.
İsrail`den "Özür" bekliyor-muşuz.
Senin toprağın işgal edilecek ve sen; "Özür bekliyoruz" diyerek; Kutsal Kitap`tan pasajlar okuyacaksın.

1- İSRAİL`DEN ALINAN BÜTÜN ÜRÜNLERİN ENVANTERİ ÇIKARILIP DERHAL İADE EDİLDİ Mİ?
2- İSRAİLLİLERE SATILAN; LİMANLARIN SATIŞ SÖZLEŞMELERİ İPTAL EDİLDİ Mİ?
3- TELEKOM SATIŞ SÖZLEŞMESİ İPTAL EDİLDİ Mİ?
4- İSRAİL`LE YAPILAN ANTLAŞMALARIN TAMAMI İPTAL EDİLEREK ALINAN SİLAHLAR İADE EDİLDİ Mİ?
5- PEYDERPEY TESLİM ALINACAK OLAN; SİLAH MÜHİMMAT VE BİLİMUM MAL VE MALZEMELERİN ALINMAYACAĞI, DÜNYAYA İLAN EDİLDİ Mİ?

MARMARA GEMİSİ`NİN KAMARALARINDA, İSKENDERUN ŞEHİTLERİ UNUTULMUŞTUR..
ÇEÇENİSTAN NE OLDU; orADA TÜRK KANI OLUK GİBİ AKMAMIŞ MIYDI?
HER GÜN BİR VATAN EVLADI, BAYRAĞA SARILI GELMİYor MU?
MADEN İŞÇİLERİ, AYLARCA MAAŞLARINI BİLE ALMADAN ÇALIŞMADILAR MI?
AYNI MADEN İŞÇİLERİ, İHMALDEN DOLAYI ÖLÜME GİTMEDİ Mİ?
HAİN KURŞUNU İLE BAYRAĞA RENK OLAN VATAN EVLADI İLE, İHMALDEN DOLAYI ÖLÜME GİDEN İNSANIMIZ ARASINDA NE FARK VARDI?
GRİZU PATLAMASI SONUNDA ÖLEN İŞÇİNİN YAKININA; ALTI AY MAAŞ BAĞLAMAYAN, YÜREĞİ KÖMÜRLEŞMİŞ OLAN SGK YETKİLİSİ HAKKINDA NE İŞLEM YAPTINIZ?
DOMUZ BESİCİLİĞİNE TEŞVİK PRİMLERİ İMZALAMADINIZ MI?
DOMUZ ETİNİ, KASAPLIK ET SINIFINA KİM ALDI?
``ALLAH İNDİNDE TEK DİN İSLAMDIR`` MEALİNDEKİ AYETİN, HUTBELERDEN OKUNMASININ KALDIRILMASI GENELGESİ NE ZAMAN İMZALANDI?
URUMÇİ`DE NELER OLUYor?
KİMSENİN HABERİ VAR MI?
SAHİ BİZİ HANÇERLEYEN KİMLERDİ?
HANİ; ``DEFOLUN BURDAN!`` DİYEREK, BALTALARLA PARAMPARÇA EDENLER KİMLERDİ?

KEŞKE KENDİ MİLLETİMİZE, ASLIMIZA DÖNEBİLMEYİ BECEREBİLSEK..
MUSİBETLERDEN KURTULURDUK...

NİCE NİCE TAÇLARIN MENŞEİ VE MEŞREBİNE BAKMAYI, AKLIMIZA GETİRDİK Mİ?
İSRAİL DÜNYANIN BAŞINDA TAÇ DEĞİL Mİ?
PAPUÇ TAÇ YAPILIR MI?
(DÜZELTME: CESURYorUM)


Kaynak: http://www.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=59056

İSRAİLLİ BAŞKANIN KÜSTAH ÖNERİSİ

10 Temmuz 2010
Hayfa Belediye Başkanı Yonah Yahav, Türkiye ile İsrail arasında yeni gerilimin odağını oluşturan Mavi Marmara gemisine el konulmasını ve geminin yüzer otel haline getirilmesini önerdi.
Maariv gazetesinin haberine göre Hayfa Belediye Başkanı, İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak'a mektup göndererek, el konulmasını istediği geminin turizm amaçlı kullanılması önerisinde bulundu. Yahav mektubunda, "Eğer İsrail gemiye el koymaya karar verirse geminin Hayfa kentine verilmesini ve şehrin sahillerinin karşısında bir yüzer otele çevrilmesini istiyorum" diye yazdı.

Yahav ayrıca, "Bence tüm dinlerin bir arada ve işbirliği içinde yaşadığı bir şehir olarak Hayfa, gemiye ev sahipliği yapmaktan memnun olacaktır. Hayfa, geminin uzlaşının ve ümidinin sembolü haline dönüştürülebileceği en uygun şehirdir" ifadesini kullandı.

İsrail donanmasının Gazze'ye yardım gemilerinden Mavi Marmara'ya 31 Mayısta düzenlediği ve 9 Türk'ün öldüğü baskından sonra Aşdod limanına çekilen gemi, daha sonra Hayfa limanına götürülmüştü.

Türkiye, gemi baskını nedeniyle İsrail'in resmen özür dilemesini ve gemide ölenler için tazminat ödemesini isterken, İsrail, gemilerle ilgili henüz karar verilmediğini duyurmuştu.

Mavi Marmara ile birlikte gelen gemilerden biri daha Hayfa'da, diğerleri Aşdod'da bekletiliyor. haber10
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> DÜNYA BİR İNKILÂP BEKLİYOR Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com