EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Askerî Haberler
Sayfaya git 1, 2, 3  Sonraki
 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> DÜNYA BİR İNKILÂP BEKLİYOR
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Pzr Şub 24, 2008 1:26 am    Mesaj konusu: Askerî Haberler Alıntıyla Cevap Gönder

TSK BU PUSUDAN KURTULABİLİR Mİ ?
Ali Haydar Can



Bir ordunun temel görevi ülkesini ve halkını her türlü dış tehdit ve tehlikelere karşı korumak ve gerektiğinde bunun için savaşmaktır.

Ordular sulh/barış zamanı, kendini verilecek her göreve, her an hazır durumda tutarak; muhtemel görevleri konusunda eksikliklerini gidererek; düşman ordularının halihazır durumlarını sürekli izleyerek, kendini onlardan üstün bir konuma getirmeye ve performanslarını yükseltmeye çalışırlar...

Bir ordunun sulh zamanında göreviyle ilgili hazırlıkları tam olarak yapıp yapmadığı ise savaş zamanında ortaya çıkar...Savaş ordular için tam bir imtihandır...

Savaşta ne palavraya, ne kopya çekmeye yer ve imkân vardır...

Savaş ordular için bir aynadır da... Baktıkları ayna, bizimkilerin kullandığı cinsten dev aynası değilse; orada kendilerini tam olarak görürler...

Bir orduyu tanımak onun tarih içindeki seyrini de bilmeyi gerektirir...

TSK’yı komuta edenlerin, iş lâfa geldi mi, kuruluş tarihlerini Mete Han’a kadar götürseler bile; Pratiğe baktığımızda TSK’yı Mustafa Kemal Paşa’nın yoktan varettiğine inandıkları açıkça anlaşılıyor...

Bunu “Mustafa Kemal” denilince onu sözlüklerde bulunan “en” -iyi, büyük, yüce, kudretli, akıllı, dahi, ileri görüşlü, çelik iradeli, bükülmez pazulu, kartal bakışlı, keskin görüşlü- gibi sıfatlarla niteleyerek, “herşeye kaadir” bir ilah/tanrı gibi tarif etmelerinden de anlıyoruz...

Hoca kürsüde “Allah yerde değildir, gökte değildir, altta değildir, üstte değildir “diyerek Allah’a bir yer ve mekan atfedilemeyeceğini anlatırken, bunu duyan Bektaşi “yav hoca, yok diyecen ama dilin varmıyo” demiş ya...

Bizim General takımnının Mustafa Kemal’i yüceltmede ipin ucunu nasıl kaçırıp sonra da toparlayamadıklarını gördükçe, insanın aklına Bektaşi babasının bu sözü takılıyor: “İlah/tanrı diyecen ama dilin varmıyo paşa...”

Bu ordunun en azından komuta katı, TSK’nın tarihini kesinlikle Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışıyla başlatıyor...

Tarih 19 Mayıs 1919...

TSK aynı zamanda kendini TC’nin ordusu olarak niteliyor ya..

Cumhuriyet ne zaman ilan edildi?

29 Ekim 1923...

Peki “cumhuriyetin ordusu”, cumhuriyetten 4 yıl önce nasıl kurulmuş olabilir?

Bu doğruysa; bu orduyu kuran kişi, niçin kurdu? Kurarken yetkiyi kimden aldı? Finansmanı nereden buldu? Personeli nereden toplayıp nasıl biraaya getirdi?

Baştan aşağı mavraya dayalı resmî tarihinbunları es geçtiğini; resmi zevatınsa böyle sorular geldiğinde “ver coşkuyu” hesabı, 10. yıl Marşı söyleyerek vaziyeti kurtarmaya çalıştıklarını da biliyoruz...

Peki onların hiç ummadıkları bir şey yapalım ve kafadan 10. Yıl Marşı (*)’na girelim:

“Çıktık açık alınla on yılda her şavaştan;
On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan.
Başta bütün dünyanın saydığı Başkumandan;
Demir ağlarla ördük Ana yurdu dört baştan.”


TC’nin 1927 nüfusu: 13,5 milyon... 1935 nüfusu 16 milyon... 1933 nüfusu tahminen 14 milyon civarında olduğuna göre bu “10 yılda yaratılan 15 milyon” mavalı ne iş? Bu nüfus artış hızına göre “10 yılda 15 milyon genç yarat”abilmek için “her yaştan”, 1923 nüfusunun negatif/eksi olması gerekmiyor mu? Resmi tarihteki desteksiz atışın çapını göstermek için altını çizdiğimiz bu önemsiz ayrıntıdan sonra sadede gelelim...

Şimdi birisi, bu marşı söylerken kendinden geçen zevata: “29 Ekim 1923-29 Ekim 1933 arasında TC ordusu hangi milletlerle, kaç savaşa girdi de; bunlardan ‘açık alınla’ nasıl çıktı? Bu savaşlardan hiç olmazsa birinin ismini verebilir misiniz?’ diye sorsa...

Ne diyecekler?

İç isyanların kanla bastrırılmasını yanlış bir niteleme ile “savaş” kategorisine sokmuyorsanız, ne savaşı?

Savaş yoksa?

Siz neyle övünüyorsunuz?

“Efendim Kurtuluş Savaşı?”

Ohayınız...

“Kurtuluş Savaşı” dediğiniz o savaş, 1919/20’de başlayıp, Yunanlıların İzmir’de’den denize dökülmesinden sonra Mudanya Mütarekesi ile sona ermedi mi?

Tarih?

İzmir’in Kurtuluşu: 9 Eylül 1922 (TC’nin kurulmasına daha 1 yıldan fazla zaman var.)

Mudanya Mütarekesi: Görüşmelere 3 Ekim 1922’de başlamdı.. Bu görüşmeler 11 Ekim 1922 tarihinde uzlaşmayla sonuçlandı. . (TC’nin kurulmasına daha 1 yıldan fazla zaman var.)

Peki birader; Yunanlıları İzmir’den 1922 yılında denize döken Mustafa Kemal Paşa komutasındaki ordu hangi devletin ordusuydu?

“Cevap veriyorum”:

- Tabii ki Osmanlı Devlet’inin...

“Yok artık!”

“Yok” mu?

Peki önce şunu okuyun:

[Sultan VI. Mehmet Vahidüddin Han Mustafa Kemal Paşa’yı Huzuruna çağırarak: "Paşa, paşa!..Şimdiye kadar DEVLET'e çok hizmet ettin. Bunların hepsi tarihe geçmiştir. Fakat bunları unutun. Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa!.. DEVLET'i kurtarabilirsin." Diyor...

Mustafa Kemal, geniş bir örgütlenme çalışması istiyen bu görevi için bir tahsisatın verilip verilmeyeceğini sorunca Padişah:

- “Muktezi her türlü masrafın iş'arınız ve tensibinizle verilmesi hususunda Sadrazam Paşa'ya derhal irade edeceğim.” Cevabını veriyor. (Bkz. Hasan İzzettin Dinamo, Kutsal İsyan, cilt 2, sf. 212-213)] **

Bir generalin bir orduyu “hiç yoktan/silbaştan” kurabilmesi için önce “Görevlendirilmeye”, sonra görev için “”yetkilendirilmeye”ye, sonra da bu işi yapabilmek için “mali ve insanî kaynaklara” ihtiyacı vardır?

Mustafa Kemal bu orduyu hangi “yetki” ile kurmuştur?

“Cevap veriyorum”:

- Sultan 6. Mehmed Vahidüddin Han’ın verdiği yetki ile...

Sultan Vahidüddin Han, Mustafa Kemal’i bütün Osmanlı tarihinde ancak tek bir sadrazama verilmiş yetkilerle donatarak yollamıştır Samsun’a...

Peki dağılmış bir İmparatorluk ordusunu toparlamak sadece kuru bir “yetki” ile olacak iş midir?

Tabii ki hayır...

Bunu bilen Mustafa kemal kendisini üstün yetkilerle donatarak görevlendiren Sultan’a bu görevi için bir tahsisatın verilip verilmeyeceğini de soruyor ve şu cevabı alıyor:

- “Muktezi her türlü masrafın iş'arınız ve tensibinizle verilmesi hususunda Sadrazam Paşa'ya derhal irade edeceğim.”

(Nuriye Akman’ın 11-14 Haziran 1995′de Sabah’ta İsmet Bozdağ’la yaptığı söyleşinin önemli bir kısmı Sultan Vahdettin hakkındadır. Akman’ın röportajında Bozdağ, Abdulhamit’in kızı Şadiye Sultan’dan dinlediği bir iddiaya göre Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa’ya 40 bin altın vermiştir. Vahdettin bu parayı kıymetli atlarının satışından elde etmiştir. Bozdağ, Ahmet İzzet Paşa ve Sebahattin Selek’in de kabul ettiği gibi Mustafa Kemal Paşa’ya verilen yetkilerin çok geniş olduğunu, hatta böyle bir görev Osmanlı tarihinde sadece Köprülü Mehmet Paşa’ya verildiğini ifade eder.)

Peki Mustafa Kemal bu “görevi” kabul ettikten sonra dağılmış olan Osmanlı Ordusu’ndan yeni bir düzenli ordu kurmuş mudur?

Evet...

Bu düzenli Ordu Ankara önlerine dayanmış olan işgalci Yunan Ordusunu, orada durdurduktan sonra geldiği yere 130.000 kişi eksiği ile postalamış mıdır?

Evet...

Bunu yaparken 200.000 kişilik bir mevcuda ulaşmış mıdır?

Evet...

Bu 200.000 kişilik ordu bugünkü TSK’nın çekirdeğini teşkil etmiş midir?

Evet...

200.000 Kişilik bir ordu Vahidüddin Han’ın verdiği görev, yertki ve tahsisat olmasa, derlenip toparlanabilir miydi?

Hayır...

Öyleyse burada problem şudur: Görevi,yetkiyi ve bu görev için gerekli olan parayı Sultan Vahidüddin Han veriyor; ama resmî tarih ve bu tarihi sorgulamadan benimseyen TSK komuta kademeleri, “TSK’nın Mustafa Kemal Paşa tarafından tek başına ve hiç yoktan kurulduğu/yaratıldığını” öne sürüyor...

Sizce bu tarih tezinde bir eksiklik/yanlışlık/tutarsızlık/sakatlık yok mudur?

Siz sorunun cevabını düşünürken ben bir başka soru daha sorayım:

- Sultan Vahidüddin Han, bu görevi,yetkiyi ve görev için gerekli olan parayı Mustafa Kemal Paşa’ya niçin vermişti?

"Paşa, paşa!..Şimdiye kadar DEVLET'e çok hizmet ettin. Bunların hepsi tarihe geçmiştir. Fakat bunları unutun. Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa!.. DEVLET'i kurtarabilirsin."

Peki burada Mustafa Kemal’in kurtarmakla “görevli” olduğu devletin hangi devlet olduğu konusunda bir tereddüdü olan var mı?

Yok...

“Peki Mustafa Kemal Paşa o devleti kurtarmış” mıdır?

Siz cevabı düşünürken ben son bir bilgi sunayım:

[Vehbi Vakkasoğlu, TİMAŞ Yayınlarından 1990 yılında neşredilen “Son Bozgun” adlı araştırmasının birinci cildinde, Mareşal Fevzi Çakmak, eşi Fitnat Hanım’a ´Fitnat. Öyle birşey biliyorum ki ortaya çıkıp söylememe bugüne kadarki tutumumuz ve davranışlarımız müsait değil. Mecburum, bu sırrı kendimle beraber mezara götürmeğe.”der. Ve Fitnat Hanım’a anlattıkları şöyleşöyle anlattığını yazıyor: “Mütareke senesinde, bir Cuma selâmlığından sonra Sultan Vahdettin beni huzuruna kabul etti.
“Paşa, dedi. Durumu görüyorsunuz. Bu işler anca Anadolu’da teşkilatlanarak kurtarılabilir. Bana Anadolu’da teşkilat kuracak, memleketi şu karanlık durumdan kurtarabilecek Paşaların bir listesini yapıp getirin.”
Ertesi Cuma, yine selamlıktan sonra huzuruna girip hazırladığım listeyi verdim. Dikkatle okuduktan sonra, bir müddet sustu. Sonra yarı kapalı gözleriyle ağır ağır, tane tane konuşmaya başladı:
“Paşa, Mustafa Kemal Paşa hırsız mıdır?”
“Haşa Padişahım.”
“Bir namussuzluğu, ahlaksızlığı var mıdır?”
“Haşa Padişahım.”
“Beceriksiz ve kabiliyetsiz midir?”
“Hayır efendim. O hepimizden bilgili, kabiliyetli ve dinamiktir.”
“O halde bu listeye niçin onun adını yazmadınız?..”
Hiç düşünmeden cevap verdim:
“Padişahım, Mustafa Kemal Paşa yenilik, bilhassa öteden beri Cumhuriyet taraftarıdır.”Padişah elindeki kağıdı atar gibi masanın üzerine bıraktı… Ayağa kalkıp pencereye döndü. Limanda demirli İtilaf devletleri (İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan) gemilerini göstererek:
“Paşa, Paşa… Bu gemileri görmek kanıma dokunuyor. Bu memleket kurtulsun da isterse Cumhuriyet olsun… Kendine selamla birlikte tebliğ ediniz, haftaya Cuma günü Mustafa Kemal Paşa’yı göreceğim.”]

Burada Sultan Vahidüddin Han’ın Mustafa Kemal’e vereceği görevin kendisi (saltanatı-makamı-mevkii) açısından taşıdığı riski bilerek ve göze alarak verdiğini de görmüyor muyuz:
“Bu memleket kurtulsun da isterse Cumhuriyet olsun...”

Tabii ki dersimiz tarih değil, ben de tarihçi değilim...

Ama başlıktaki sorunun cevabını verebilmek için bütün bunları bilmek gerekiyor...

TSK’nın çok ağır bir” asimetrik psikolojik savaş”la karşı karşıya olduğu açık...
Serdar Akinan “Tarihte hangi ordu tek bir kurşun atılmadan bu kadar yıpranmıştır?” Diye soruyor...
Haklı?

Bir “kâğıt parçası” ile koskoca bir ordu neredeyse teslim alınmıştır...

Tarihte bu kadar ucuz zafer ve bu kadar kolay mağlubiyet görülmüş müdür?

Böyle kepazelik olur mu?

Olur...

Nasıl olur?

Bir Ordu kendi tarihini...

Ne zaman, niçin, kim tarafından kurulduğunu? Kuruluş hikmetini-felsefesini, varlık sebebini, misyonunu doğru anlamaya çalışmak yerine... Uydurmalara, safsatalara, mavallara, martavallara, şehir efsanelerine dayandırır... Buna kendini inandırır...Bununla kendini kandırırsa...

Olacağı budur...

TSK ilk golü Lozan’da, İngilizlerin paramparça ettiği vatan topraklarımız üzerine çizdiği sınırların içe ve dışa karşı bekçiliğini üstlenerek yemiştir...

Arkası çorap söküğü gibi gelmiştir:

Sonra NATO’ya fedailik... Sonra ABD onaylı darbeler ve bunlara bağlı ordu içi tasfiyeler...

27 Mayıs: Ordudaki Osmanlı geleneğinden gelen bütün “millici” subayların tasfiyesi...

12 Mart: Ordu içindeki antiemperyalist devrimci-sol unsurların tasfiyesi...

12 Eylül: Ordu içinde her kesimden antiemperyalist solcu-milliyetçi-müslüman unsuların tasfiyesi...

28 Şubat: Ordu içinde din’le, imanla, tarihle, gelenekle, milletle kalan son bağların da koparılması...

27 Nisan Muhtırası: “Bu ordu senin dininin, peygamberinin, hayat tarzının, kültürünün düşmanıdır... Sen ondan ümidini kes! Küreselci vampirlere teslim ol. Benliğini yitir... Yavşaklaş... Bencilleş...” ihtarı ile halkın AKP’ye iyice mecbur ve mahkûm edilmesi..

Şimd halkıyla bütün bağlarını akılsıızca koparmış bir ordunun, düşmanlara kolay bir lokma haline gelerek, tek kurşun atılmadan nasıl topyekûn tasfiye edilebileceğini izliyoruz...

Serdar Akinan’ın sorduğu soru şöyle de sorulabilir: “Tarihte hangi ordu kendi halkıyla arasını bu kadar açabilmiş ve her türlü saldırıya açık bir vaziyette tekbaşına/ dımdızlak ortada kalakalmıştır?”
Demek ki ABD, bazı komutanları çağırıp boyunlarına boşuna “üstün hizmet madalyası” takmıyor?

Başlıktaki sorunun cevabı ise şöyle verilebilir: “Bu kafayla gidersen askere zor alırsın tezkere... “

Dipnotlar:

* Cumhuriyet'in 10. yıl kutlamaları için 1933'de bir marş yarışması düzenlenir. Cemal Reşit Rey, güftesi Behçet Kemal Çağlar ve Faruk Nafiz Çamlıbel'e ait olan şiir üzerine bir beste yapmaya karar verir. Uzun süre uğraşıp, herkesin coşku ile birlikte söyleyeceği bir marş oluşturmaya çalışır. Ancak ağabeyi Ekrem Reşit'e yaptığı çalışmayı bir türlü beğendiremez. Sonunda mehter ritmi gelir aklına Cemal Bey'in besteyi yapar. Ankara'da eseri piyanoda çalarak kendi seslendirir. Marşı degerlendirecek olan heyetin içinde bulunan dönemin Milli Eğitim Bakanı Cemal Bey'in "cumhuriyet" sözcüğünde majörden minöre geçtiğini bunu da cumhuriyeti küçük düşürmek için yaptığını iddia eder.
Kaynak: http://bluepoint.gen.tr/ek/10._yil_marsi.html


** 86. yıldönümünde Lozan Antlaşması-2-, Murad Salih, Baran dergisi

Kaynak: Baran dergisi

13 Kasım 2009
"Ata-put!"
Murat Belge

CHP, kendisiyle yarışıyor. Hitap edeceği yer, yaptıklarından sonuç almayı umduğu yer, “kitle isterisi” olduğu için, kendisi ancak “isteri” (hysteria) gibi kelimelerle anlatılabilir bir davranış içinde. Kadrosunda bu üslûbu başarıyla üretebilen değerli elemanlar da var. Böylece, temsil ettikleri her şeyin trajikomik sonunu da ilân ederek, devam edip gidiyorlar.

Değişim, barış umuduyla savaşmak üzere hazırladıkları meclis stratejisi Atatürk'ü de içermek durumunda kaldı. Böylece vatanperverliklerine atamperverlik de ekleme imkânı buldular. Aynı zamanda, “Atatürkçülük” konusunu da gündemin ön sıralarına taşımış oldular. Şu günlerde bakıyorum, birçok yazar, “Atatürk sevgisi böyle mi olmalı?” teması üstüne bir şeyler yazmaya başladı. Bunun arkasının geleceğini sanıyorum, ayrıca gelmesi de iyi olur. Çünkü yılların sorunu bu. “10 Kasım'da Kürt açılımı konuşulur mu?” başlıklı absürd tartışma hiç olmasaydı da, tartışılacak yeterince absürdite zaten vardı.

CHP ta başından beri Atatürk'ün böyle anlaşılmasında, bütün bu akılsız ve zevksiz tapınmada pay sahibiydi. Şimdi de, bunca yıldır onun eğitiminden geçerek değerlendirme yeteneğinden yoksun kalmış kesime başvuruyor, pankartlarıyla, her şeyiyle, orada bir ajitasyon yaratmaya çalışıyor.

Atatürk'ü böyle sevmeyi, onu böyle anlamayı ve böyle sevmeyi tercih eden, Türkiye Cumhuriyeti toplumu değildir. Bunu o icat etmemiştir, bu ona öğretilmiştir. Öğreten kim?

Biz, öğrendiklerimizi tabii öğretmenlerden öğreniriz. Ama böyle, “Ata'mızı nasıl seveceğiz, nasıl anacağız?” türü önemli konular ortaya çıktığında, bunun yolunun öğretmenlere de öğretilmesi gerekir. Bu işin yapılacağı yer tabii Milli Eğitim Bakanlığı'dır, ama Bakanlık da böyle önemli işleri başkalarından öğrenir. 12 Eylül boyunca, Atatürk'ün nasıl sevileceği, nasıl anılacağı, Atatürk'ün ne sevdiği, ne sevmediği, hepimize askerî yönetim tarafından bir kere daha öğretildi. YÖK'ü kurduğu zaman oraya general atamayı unutmayan Türk idarî dehası, bu ritüelleri de hangi kurumlar içinde oluşturacağını bilir elbet.

Şu haliyle Atatürk kimin işine yarıyor? Şimdilerde herkesin sormaya başladığı, “Bu nasıl sevgi? Bu nasıl saygı? Atatürk bir put mudur? İlâh mıdır?” yollu sorulara bir cevap bulmak istiyorsak, herhalde önce bu soruyu sormalıyız: kimin işine yarıyor?

Bir put gibi tapacağımız, yaptığını, yapmadığını, söylediğini, söylemediğini zinhar tartışmayacağımız bir Atatürk var. O bize bazı emirler, direktifler vermiş. Bunların da doğruluğu, yanlışlığı tartışma dışı. Tartışmadan o direktiflere uymamız gerekiyor.

Zaten uyulmadığı zaman, daha doğrusu uyulmadığı iddia edildiği zaman, Silâhlı Kuvvetler darbe yapmış. Ben bu ülkede, “Atatürk ilkelerinden uzaklaşıldığı için” yapılmamış bir darbe bilmiyorum. Yapılan darbelerin hepsinin değişmez gerekçesi ya da gerekçelerinin birinci maddesi, Atatürk ilkelerine ihanet edilmesi.

Bu darbelere uğrayanlar, Atatürk ilkelerine ihanet etmediklerini söylüyorlar. Ama öyle anlaşılıyor ki onların ne söylediği zaten önemli değil. Atatürk ilkelerine neyin uygun, neyin uygunsuz olduğunu bilmek ve buna karar vermek de Silâhlı Kuvvetler'in işi. Onların yetki alanında olan bir şey.

Açıkça söyleyecek olursak, Atatürk, bu ülkede Silâhlı Kuvvetler'in darbe yapmasının meşrutiyet aracı, daha da genel olarak, Silâhlı Kuvvetler'in şu son günlerde ortalığa saçıldığı ve saçılmakta olduğu biçimde varolmasının gerekçesi, haklı çıkarması, onaylayıcısı, vb.

Yani, kimin böyle bir Atatürk istediğinin cevabı bu.

TARAF

30 Eylül 2009 13:04
Ceylan'ı Vuran Devlet Firarda
Diyarbakır'da havan mermisinin parçaladığı Ceylan için köye bir savcı bile gitmedi. Olay yerini imam kameraya çekti. Şipşak otopsi yapıldı. Katil ise...

Diyarbakır’da havan mermisinin minik bedenini parçaladığı Ceylan için köye bir savcı bile gitmedi. Olay yerini ise imam kameraya çekti. Lice’de koyun otlatırken havan mermisiyle vurulan 14 yaşındaki Ceylan Önkol’un ölüsüne de devlet sahip çıkmadı. Abalı karakolundan, bir imam ve köylüye fotoğraf makinesi ile kamera verilip olay yeri kayda aldırıldı. Karakolun kapısında şipşak otopsi yapıldı. Devletin Ceylan suskunluğu vatandaşı da isyan ettirdi. Saliha Önkol, “Kızım paramparça oldu. Ben kime hesap soracağım” diye feryat etti. Ağabeyi Rıfat Önkol ise savcı ve doktorun “can güvenliğimiz yok” gerekçesiyle köye gelmediğini belirterek yetkililere seslendi: Bizim değerimiz yok mu?

“Ceylan’ım paramparça oldu. Neden çocuğum durduk yere öldürülüyor? Ben kime hesap soracağım?”
Bu feryatlar Diyarbakır’ın Lice ilçesinde önceki gün 14 yaşındaki kızını kaybeden anne Saliha Önkol’a ait. Küçük Ceylan, Lice’ye bağlı Şenlik köyü Hambaz mezrasında hayvanları otlatırken, karnına isabet eden patlayıcı nedeniyle hayatını kaybetti. Ceylan’ın ailesi, çevreden bir yerden mezraya doğru ağır silahla atış yapıldığını, kızlarını bu ateş sırasında meydana gelen patlamada kaybettiğini düşünüyor.

Kime ne zararı vardı
Ceylan’ın cesedi, olay yerinde saatlerce bekledikten sonra yetkililerin gelmemesi üzerine yakınları tarafından karakola götürüldü. Karakol kapısında bekleyen ve güçlükle ayakta duran anne Saliha Önkol’un ağıtları yürek yaktı: “Ceylan’ımın kime zararı vardı? Neden öldürüldü? Ben şimdi kızımın ölümüne neden olanı nasıl bulacağım? Kime hesap soracağım. Sadece hayvanları otlatıyordu. Başka bir suçu yoktu. Daha 14 yaşında ve onu paramparça olmuş bir şekilde gördüm. Ben buna nasıl dayanacağım? Kızımızın hesabını kim kimden soracak? Neden çocuğum durduk yere öldürüldü?”

Parçaları ağacın tepesindeydi
Ağabey Rıfat Önkol ise atılanın fosfor mermisi olduğunu ve bunun bilinçli bir şekilde yapıldığını ileri sürerek şunları söyledi: “Karın bölgesine isabet etmiş. Kız kardeşimin parçalarını ağaçların tepesinden topladık. Vücudundaki bazı parçaları kendi elimizle çıkardık. Ceset başında bekleyerek ağıt yaktık. Altı saat boyunca savcı ve doktorun gelmesini bekledik. Bazı milletvekillerini aradık. Sonunda savcı, can güvenlikleri olmadığı gerekçesiyle cesedin Abalı Karakolu’na getirilmesini istedi. Biz de başka köyden tabut bularak, ceset parçalarını battaniyeye sararak kendi imkânlarımızla Bingöl’e bağlı Abalı Karakolu’na götürdük. İnsan hayatı bu kadar ucuz mu? Neden sahiplenen olmuyor?”

Geri döndüklerine pişmanlar
Patlamanın meydana geldiği Şenlik köyü ve bazı mezralar, 1993 yılında boşaltılmış, köylüler de çevre iller başta olmak üzere büyük şehirlere göç etmişlerdi. Olayda hayatını kaybeden Ceylan Önkol’un ailesi de göç eden ailelerden.

Altıncı sınıfa geçecekti
Patlamada hayatını kaybeden 14 yaşındaki Ceylan Önkol bu yıl altıncı sınıfa geçecekti. Okulda gösterdiği başarıyla bilinen Ceylan, hayvancılıkla geçimini sürdüren ailesine de yardım ediyordu.

Yetkililer gelmedi, imam kaydetti
14 yaşındaki Ceylan Önkol’un hayatını kaybettiği patlama yerine hiçbir yetkili gelmemiş. Savcının can güvenliği nedeniyle olay yerine gelmediği öğrenilirken, otopsinin ise devlet hastanesinde çalışan bir temizlikçi ile Lice Adliyesi’nde görevli bir memur tarafından gerçekleştirildiği kaydedildi.
İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi yetkilisi Serdar Çelebi, yaptıkları incelemelerde olay yerinde herhangi bir çukur görmediklerini, dolayısıyla patlamanın mayından kaynaklanmadığını söyledi. Tanıkların önce havadan süzülen bir uğultu sesinin geldiğini ardından ise patlamayı duyduklarını anlattığını aktaran Çelebi şöyle dedi: “Dolayısıyla havan topu veya başka bir silah olabilir. Olay olduktan sonra köylüler, adlî mercilere haber veriyor. Ancak kimse gitmiyor. Abalı Karakolu’ndan bir imama ve bir köylüye fotoğraf makinesi ve kamera verilerek olay yeri kayda aldırıldı. Daha sonra hastane ve adliyeden bir yetkili karakola gelerek adlî rapor hazırladı. Raporda, patlayıcı madde sonucu ölümün gerçekleştiği ve parçalanmış cesetten patlayıcı maddeler bulunması nedeniyle otopsiye gerek duyulmadığına karar verildi.”
Çelebi şöyle devam etti: “Bingöl-Diyarbakır sınırındaki Tapantepe Karakolu’ndan atıldığı ileri sürülüyor. Bu karakol hâkim bir noktada ve olay yerini görebiliyor. Gerek güvenlik görevlilerinin olay yerine gitmemesi, gerekse otopsinin yapılış şekli dolayısıyla faillerin bulunması konusunda etkin bir soruşturma yapılmadığı kaygısındayız.”
Ceylan Önkul’un ölümü ile ilgili olarak Diyarbakır Özel Yetkili Savcısı “terör” kapsamında soruşturma yürütecek.
Bölgeye yakın Yayla köyü Eskiköy mezrasında 19 Temmuz 2008’de meydana gelen baskında dört kişi yaşamını yitirmişti. Olay hâlâ aydınlatılamadı.

Kaynak: Taraf


Umur TALU
Sabah
Emrah'ın öleceğini söylemiştim size!
10 Temmuz 2009

Ben size bir dört yıldır hiç olmazsa işte bunu da anlatmak istedim. Kimse anlatmak istemediği için daha çok anlatmak istedim.
Hamaset paçalardan aktığı, hakikatler asla görülmediği, görülmek istenmediği, gizlendiği için daha da çok anlatmak istedim.
Şanlı derken, onbinlerce, mevcudun neredeyse yüzde 90'ının nasıl acılar çektiğini öğrendiğim, duyduğum, dinlediğim, binlerce mektuplu, elektronik postalı, sms'li, telefonda canlı sesli tanığım ve tanışım olduğu için çok çok anlatmak istedim.
Pohpohlanan ama hep kol kırıp yen içinde bırakıldığı için, insan acıları asla fark edilmek istenmeyen, şehitlerine devlet ve millet törenleri düzenlenirken, onbinlerce görevlisi sık sık yerin dibine sokulan bir kurum, bir durum kavranılsın diye sık anlatmak istedim.
Bunalımları, intiharları, acı çeken aileleri, ayrımcılığa uğrayan çocukları, aşağılamaları, yasakları, onca kıdeme iki dudak arasında hakaret veya cezaları bilmezsiniz diye durup durup anlatmak istedim.
Bunun da demokrasi, insan hakları, adalet, hukuk meselesi olduğu hiç akıllara gelmiyor diye bir daha anlatmak istedim.
Ve esasta...
En cumhuriyetçi kurumun...
Bize en çok cumhuriyet dersi veren kurumun...
Cumhuriyeti en çok koruyup kolladığını iddia eden kurumun...
Cumhuriyetin adalet, eşitlik, kardeşlik ilkeleriyle nasıl derinden çeliştiğini...
Cumhuriyetin zümre egemenliğine, imtiyazlara, ayrımcılığa karşı idealleriyle nasıl çatıştığını, bizzat kurumun içindeki yüz binlerce insanın tanıklığıyla belki nihayet anlarsınız diye anlatmak istedim.


***

Şimdi, birçoğuyla aynı siyasi görüşleri paylaşmıyor olsak da, aynı insani hislerde buluştuğumuz, şu dört yılda birbirimize fikir ve duygu kattığımız onbinlerce asker dostum var.
Bazen tehdit, bazen dava, bazen küfürlere, bazen alaylara, bazen sivil ve askeri büyük vaatlere, yalanlara ve dolanlara, ama ille de Meclis'teki, siyasetteki, hükümetteki, medyadaki sessizliğe, tabutlara ve tabulara karşı ısrar ve inatla işte bu yüzden de anlatmak istedim.

***

Şimdi siz de düşünün:
Liseli genç...
Babası profesyonel asker...
Asker çocuğu arkadaşlarıyla askeri kamptan denize girmek istiyor...
Onu içeri almıyorlar...
Çünkü babası uzman çavuş... Çünkü babası şehit düşerse, duruma göre, tabutu başına koşuşuyor komutanlar, bakanlar, başbakanlar...
Ama canlı ise, ne eşin dostun sokulduğu orduevi kapısına bir öğün yemek için yanaştırılıyor, ne eş, dost dolu askeri kampın kumuna, denizine kavuşturuluyor...
22 yıllık asker çocuğu gizlice girmek, arkadaşlarının yanına gidebilmek istiyor...
Orada elektrik var...
Elektrik de biliyor, kim girer, kim giremez...
Bedenine çarpıveriyor 16 yaşındaki Emrah'ın...
Yere cansız seriveriyor!
Kimine göre, derler ya, Emrah zayiat...
Lakin ille de Emrah artık askeri kamp şehididir!

***

İşe bakın ki ey ahali...
Ey hükümet...
Ey Genelkurmay...
O duvar, o duvarınız, o cumhuriyet, demokrasi karşıtı yasaklarınız...
Aynı şehit töreninin sessiz tabutlarında olduğu gibi...
Cansız Emrah'a artık vız geliyor...
Canlı, hayat dolu, umutlu bir çocuk, bir genç olarak sokmadığınız o kıymetli askeri kampınızın hudutları dahiline, handiyse inadına, ceset olup düşüyor...
Hadi kovun o cesedi de oradan...
Misal olmasın, emsal olmasın, kuralları, töreleri bozmasın...
Rütbeleri çiğnemesin, yerini, haddini, nizamını, babasını bilsin.
Hadi bir oda hapsi sallayın 16 yaşında bir cesede.

***

Ya da...
Yapıyorsunuz ya arada...
İşte Ey Türk Gençliği...
Şimdi, bu kez utanmadan değil, utanarak, sıkılarak da olsa gidin...
Cenazesinde saf tutun...
Başı açık ya da kapalı, hiç fark etmiyor ya o anda, annesine, ninesine sarılın...
Söz verin millete...
Ayrımcılığın, cumhuriyet ve demokrasi ve de insan hakları ihlallerinin bu kadarı da artık yetecek, artık bitecek diye!

***

İşte bunları anlatmak istedim en az bir dört yıldır.
Yaşayanlar zaten hemen bildi...
Ölenler zaten yaşayarak gitti.
Günahı...
Anlamak, görmek, bilmek istemeyenlerin; saklamak, gizlemek, bastırmak, susturmak, bu düzen böyle gider diye kusmak, kusturmak isteyenlerin boynuna!
Sözde yok ama...
Bu da bir nevi bedelli askerlik işte!
Bedeli evladının canıyla ödeneni.



TSK'ya Misyonerlik Konferansı
21 Mayıs 2009 13:58



Hrant Dink Davası’nın görüldüğü İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne geçen ocak ayında dilekçe veren müdahil avukatlar, Erenerol’un Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) verdiği ‘Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri’ konulu konferans CD’lerinin Genelkurmay’dan istenmesini talep etmişti. Dink ve Ergenekon davaları arasındaki olası bağlantılara ilişkin kuşkular üzerine mahkeme, bu talebi 26 Ocak’ta kabul etti. Ve TSK, ‘gizli’ kaydı olan iki CD’yi 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde gönderdi. Mahkeme 20 Nisan’da CD’leri çözümünün yapılması için Emniyet’e yolladı.

İki CD’den ilki 4 Ekim 2006’da Genelkurmay Karagâhı’nda yapılan konferansa ait ve 44 dakika sürüyor. İkinci CD ise 20 Kasım 2006’da Hava Kuvvetleri’nde yapılan konferansı içeriyor. O da bir saat 14 dakika sürüyor.

Genelkurmay’daki toplantının açış konuşmasını yapan Yarbay S.Ö. yapıyor. S.Ö. konferansın ‘Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı’na bağlı (ATESE) Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin (SAREM) 2006 yılı planlı faaliyetlerinden biri’ olduğunu belirtiyor. Hava Kuvvetleri’ndeki konferansta dönemin Harekât Başkanı Tümgeneral Şirin Ünal’ın da aralarında bulunduğu rütbeliler dinleyici koltuklarını dolduruyor. Açış konuşmasını yapan Bilgi Destek Subayı Yüzbaşı Ö., konferansı ‘Bilgilendirme ve bilinçlendirme faaliyetleri kapsamında Harekât Başkanlığı koordinatörlüğünde icra edilen ve 2006-2007 konferansları serisinin ilki’ diye niteliyor.

Her iki sunuştan sonra Erenerol’un özgeçmişi okunuyor. Erenerol için “15 yıldır serbest araştırmacı olarak misyonerlik faaliyetleriyle ilgili çeşitli araştırmalar yapmaktadır” deniliyor.

Erenerol’un, iki konferansta da metne sadık kalıp TSK’yi ‘bilgilendirdiği’ konuşmasından kimi bölümler şöyle:


Sivil toplum casustur: Saldırıların birçok boyutu var. Bunlardan birisi de hakiki adı ‘Non-Governmental Organisation’ olan, Türkçe’ye çevrildiğinde ‘Hükümet Dışı Kuruluşlar ‘denilmesi gerekirken, sivil toplum örgütleri diye tanıtılan, her türlü etnik ve dinsel farklılıkları kaşıyan, casusluk ve yıkıcı faaliyetlerin oluşturduğu kuruluşlardır. Kökleri yurtdışındadır. İnsan hakları ve demokrasi adı altında zehirli faaliyetlerini ülkemizde sürdürmektedirler.

BM Yahudi eseri: Bu zihniyetin hedefi dünya hâkimiyetidir. Küreselleşme, bunun kod adıdır. Yahudi felsefeci Filo de Vitomozizes şöyle demiştir: ‘Bütün dünya milletlerini Yahudi şeriatı altında birleştirecek bir devlet kurulacak ve her millet, geleneğini terk edecek ve yalnızca Yahudi şeriatına bağlı olacaktır.’ Birleşmiş Milletler (BM), Dünya Bankası, IMF, Dünya Ticaret Örgütü ve UNESCO hep bunların eseridir.

Tek amaçları toprak: Misyonerlik her ne kadar bir din değiştirme olarak biliniyorsa da siyaset satrancının bir piyonudur. Tek amaç din adına bu toprakların ele geçirilmesidir.

Soykırım İsrail içindi: 18. yüzyılda New York’ta Ciddi İncil İnceleyicileri adlı birçok tarikat ortaya çıktı. Bunlardan Evanjelistler, Mormonlar, Yehova Şahitleri insanlara ‘Tanrı seni seçti’, yani bu seçilmişlik kavramını ortaya atmışlardır. Mesih inanışı Yahudilikten Hristiyanlığa aktarılmıştır. Bu tarikatlar Yahudi hâkimiyetini perçinleştirmek ve Allah buyruğu olduğuna insanları inandırmayı istemektedirler. İsrail devletinin kurulması gerektiğini iddia etmişlerdi ve devlet kurmuştur. ‘Bütün Yahudiler bu devletin sınırları içine girmelidir’ demişlerdir. Nitekim Nazi Almanyası’nda yapılan bu amaçlaydı.

Ekümenik Başkent: Avrupa Birliği Konseyi İstanbul’u 2010 Avrupa Kültür Merkezi ilan etti. Avrupa Birliği’ne girmek için her attığımız adımda bir kusur bulan AB, ne hikmetse büyük bir keşmekeş halinde olan İstanbul’u Dünya Kültür Merkezi olarak kabullenebildi. İşte bu da bu ekümeniklik meselesinin bir parçasıdır. Bu yüzden son yıllarda Bizans görünümlü bir tarihi yapılanma başlatıldı. Restorasyonlar hızla sürdürülmektedir. Bu şekilde devletin parçalanma süreci de başlatılacaktır. İstabulu ayrı, özel bir İstanbul devleti olarak yapılandırmaya gitmektedirler.”


Vicdani ret misyoner işi: Dün gizlice çalışan misyonerler bugün rahatça milletimizi zehirlemektedirler. Türkiye’de yeni bir Protestan nüfus oluşturmaktadırlar. Bunun yolu, 12 Eylül sonrası Özal döneminde açılmıştır. Yasal boşluklar sayesinde Türkiye’nin her bir tarafında cirit atar hale gelmişlerdir. Nedir vicdani retçiler? Bunlar Yehova Şahitleri tarafından topluma aşılanan zihniyettir.”

Hattı müdafa yoktur: Bu faaliyetlerin amacı sadece vatan topraklarının ele geçirilmesidir (Ağlıyor ve ağlayarak devam ediyor) Dolayısıyla saldırı topyekün, her an ve her yerdedir. Atatürk’ün zamanında vermiş olduğu emir bugün de geçerlidir. Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır

Kaynak:Radikal


Evlerindeki genç kızın ölümünden tututksuz yargılanıyorlar!
3 astsubaya, yurt dışına çıkış yasağı getirildi

15:00 - Tekirdağ'ın Çorlu ilçesinde, Ayşegül İzgi'nin (21) birlikte yaşadığı erkek arkadaşının evinde başına isabet eden tek kurşunla ölmesiyle ilgili gözaltına alınan astsubay A.Y, astsubay H.K. ile astsubay E.K, Çorlu Merkez Komutanlığındaki işlemlerinin ardından Çorlu Adliyesine sevk edildi. Çorlu Cumhuriyet Savcılığında ifadeleri alınan 3 astsubay, daha sonra tutuklanmaları istemiyle mahkemeye sevk edildi. Mahkeme, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bıraktığı 3 astsubay hakkında yurt dışına çıkış yasağı getirdi. 03.05.2009 TEKİRDAĞ netgazete


PİKNİK SKANDALI SAHİPSİZ KALDI
23 Kasım 2008 09:27Paşanın askeri helikopterle piknik yapması ile ilgili haber, basında ilgi görmedi.

Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Hasan Iğsız'ın askeri helikopterle piknik yapması ile ilgili haber, basında ilgi görmedi.

Vakit gazetesinin gündeme getirdiği olaya hiçbir gazete yer vermezken, Genelkurmay da konuyla ilgili soruları yanıtsız bıraktı.

Geçtiğimiz hafta içinde gündeme gelen habere göre, Org. Hasan Iğsız, eşi ve çocuklarıyla beraber Skorsky tipi helikopterle Türkiye'nin nadide doğa harikası bölgelerinden Artvin Karagöl'de doğa gezisine çıktı ve fotoğraf çekti.

Haberde olayın fotoğrafına da yer verilirken, Iğsız'ın görüntülerde sivil kıyafetli. Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na ait 12301 kuyruk numaralı askeri helikopteri kullanan uçuş ekibi ise tam teçhizat donanımlı olduğu görüldü. Iğsız ve beraberindekilere bir de subayın eşlik ettiği gözlendi.

Ancak, Vakit haberi beklenen alakayı uynadırmadı. Gazeteler, bu ilginç piknik haberine yer vermemeyi tercih etti. Benzeri konularda özel duyarlılığıyla bilinen Taraf gazetesi bile konuya girmedi.

Dün düzenlenen haftalık basını bilgilendirme toplantısında gazetecilerin konuyla ilgili sorusuna ise Genelkurmay yetkilieri "maksadı belli yayınlarla ilgili yorum yamayacaklarını" söyleyerek karşılık verdiler.


Askeri helikopterle doğa gezisine çıkma olayının bir bezerinin herhangi bir sivil tarafından gerçekleştirilmesi halinde basının sessiz kalmayacağı ortadayken, bu olaya ilgisiz kalmasının nedeni anlaşılamadı.

aktifhaber

ASTEĞMEN, ASTSUBAYI ÖLDÜRDÜ

25 Ekim 2008 11:38
Kayseri'nin Sarız ilçesi Askerlik Şubesi Başkanı asteğmen, tartıştığı astsubayı öldürdü.
AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, Sarız ilçesinde Askerlik Şubesi Başkanı olarak görev yapan Asteğmen Ş.G, henüz bilinmeyen bir nedenle sabah saatlerinde astsubay çavuş M.F. ile tartıştı. Asteğmen Ş.G, daha sonra kalaşnikof otomatik tüfekle Astsubay M.F'ye 5 el ateş etti. M.F. olay yerinde hayatını kaybetti.

Yetkililer, olayla ilgili soruşturmanın sürdüğünü, Kayseri Jandarma Alay Komutanlığının olay yeri inceleme ekibinin Sarız ilçesine gönderildiğini bildirdi.

Olaydan sonra kaçan ve üzerinde siyah takım elbise bulunduğu bildirilen zanlının yakalanması için polis ve jandarma ekipleri arama çalışmalarına başladı.

haber10


Balıkesir'de 3 teğmen öldü 2 teğmen yaralı
12 Ekim 2008
Balıkesir'de içinde subayların bulunduğu otomobilin elektrik direğine çarptı. Kazada üçü teğmen 4 kişi hayatını kaybetti, 2 teğmen de yaralandı.
Edinilen bilgiye göre, akşam saatlerinde çevre yolunda seyreden içinde askeri görevlilerin bulunduğu özel bir otomobil, orta refüjdeki elektrik direğine çarptı.

Kazada ilk belirlemelere göre 3 teğmen ile 1 bayan öğrenci hayatını kaybederken, biri bayan 2 teğmen de yaralandı. Kazada ölen genç teğmenlerin Ankara'da görevli oldukları ve Balıkesir'deki Bakım Okulu Komutanlığı'nda kurs gördükleri öğrenildi.
haber7

Tekirdağ'da askerin kullandığı otomobil takla attı, ailesinden 4 kişi öldü


20 Ekim 2008
Edinilen bilgilere göre, Tekirdağ'da vatani görevini yapan Piyade Er Oktay Kaya, önceki gün çarşı iznine çıktı. Babasının çalıştığı şirkete ait olan 34 EZ 0411 plakalı otomobille Büyükçekmece Mimarsinan Beldesi'ndeki evlerine giden Kaya, birliğine teslim olmak için yine direksiyonuna geçtiği aynı otomobille yola koyuldu. Oktay Kaya, Marmara Ereğlisi'ne bağlı Sultanköy Beldesi Kınıklı Deresi mevkiine geldiği sırada, direksiyon hakimiyetini kaybedince otomobil takla attı. Kazada Oktay Kaya'nın annesi Yeter ve babası Dursun Kaya, anneannesi Feride, dedesi Kazım Yılmaz hayatlarını kaybetti. Sürücü asker ise yaralandı.

netgazete

Askeri personel ile emekli askerleri taşıyan minibüs devrildi: 13 yaralı

Çanakkale'nin Eceabat ilçesinde, Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı'nı ziyaret için İstanbul'dan gelen askeri personel ile emekli askerleri taşıdığı öğrenilen Mehmet Hacı Nuri (51) yönetimindeki 34 VCV 11 plakalı tur otobüsü, Soğanlıdere mevkisinde devrildi, yaralanan 13 yolcu, Eceabat Sağlık Merkezi ile Çanakkale Devlet Hastanesinde tedavi altına alındı.
haber7

Askerî araç-otomobil kafa kafaya çarpıştı: 1 ölü

09:30 - Adana'daki kaza, saat 02.00 sıralarında Seyhan Baraj Gölü üzerindeki sette meydana geldi. İddiaya göre, E.Ç. (25) idaresindeki otomobil, karşı yönden gelen İl Jandarma Komutanlığı'nda görevli askerleri taşıyan araçla kafa kafaya çarpıştı. Kazada otomobil sürücüsü E.Ç. hayatını kaybederken, aynı otomobilde bulunan E.B. (37) ve ismi öğrenilemeyen 1 kişi ile askeri araçta bulunan 1'i astsubay 3'ü er olmak üzere toplam 6 kişi yaralandı. Yaralılar, kaza yerine gelen sağlık görevlilerinin ilk müdahalesinin ardından; hastaneye kaldırılarak tedavi altına alındı. 13.10.2008 ADANA - Ayrıntı
netgazete

SAPIK ASKER HALK TARAFINDAN CEZALANDIRILDI

Kocaeli'de çocukları taciz ettiği iddia edilen şahıs, mahalle sakinleri tarafından feci şekilde dövüldü.
28 Mayıs 2008 02:04

Edinilen bilgiye göre olay, Bekirpaşa Beldesi Yahya Kaptan Mahallesi'nde meydana geldi. Mahalle sakinleri, küçük çocukları taciz ettiği iddia edilen E.Y. yakalayarak linç girişiminde bulundu. Olay yerine gelen polis ekipleri tarafından vatandaşların elinden alınan E.Y., yaralı olarak Kocaeli Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı.

Asker olduğu öğrenilen E.Y., tomografisi çekilerek müşahede altına alındı. Şahsın birkaç çocuğa elle tacizde bulunduğu öğrenilirken, polis olayla ilgili soruşturma başlattı.

haber7

Mardin'de 5 asker tutuklandı

Mardin'in Nusaybin ilçesinde sınırdan geçen kaçakçılara göz yumdukları gerekçesiyle 1'i uzman çavuş, 5 asker tutuklandı.
30 Mayıs 2008 22:43

Edinilen bilgilere göre, Kızıltepe ile Nusaybin ilçe sınırları içerisinden Suriye ile Türkiye arasındaki mayınlı bölgeden geçen kaçakçılara göz yumdukları gerekçesiyle, Kızıltepe 3. Hudut Taburu'nda görevli 1'i uzman çavuş, 5 asker Kızıltepe Garnizon Komutanlığı tarafından gözaltına alındı.

Askerler, alınan ifadelerinden sonra getirildikleri Nusaybin Cumhuriyet Savcılığı'nda sevk edildikleri mahkemece tutuklanarak Diyarbakır Askeri Cezaevi'ne konuldu. Olayla ilgili Kızıltepe Garnizon Komutanlığı'nda soruşturmanın devam ettiği öğrenildi.


Birinci Ordu'da Deprem!
06 Mayıs 2008 09:35
Albay ve yarbaylar dahil 133 kişiye dava açıldı...

1. Ordu Komutanlığı Askeri Savcılığı, sahte çürük raporu vermekle suçlanan albaylar ve yarbayların da aralarında bulunduğu 133 kişi hakkında, "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak" iddiasıyla dava açtı. Askerlik şube başkanları ile tabip albayların da aralarında bulunduğu sanıkların, para karşılığı çürük raporu vermek suçundan 3 yıldan 983 yıla kadar hapsi isteniyor.
---------

1. Ordu Komutanlığı Askeri Savcılığı, aralarında albay ve yarbayların da bulunduğu 133 kişi hakkında, "Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak" iddiasıyla dava açtı. Askerlik şube başkanlarının da aralarında bulunduğu sanıklar hakkında 3 yıldan 983 yıla kadar hapis cezası istendi.

KONYALI ER’İN RAPORU

Konya'da askerlik yapan Aytaç T. adlı er 2006'da izine geldiğinde hiç gitmediği halde Haydarpaşa GATA Hastanesi ortopedi bölümünden hava değişimi raporu aldı. Olayın ortaya çıkması üzerine 1. Ordu Komutanlığı Askeri Savcılığı hava değişim raporları üzerine inceleme başlattı. İnceleme sonucunda, Türkiye'nin değişik yerlerinde askerlik yaparken izinli olarak İstanbul'a gelen erlerin, ortopedi bölümüne sevk aldıkları belirlendi. Savcılık el/ayak kırıkları gerekçesiyle sevk alan bu kişilerin 3-5 gün sonra hastaneye gittiklerini tespit etti. Sahte hava değişimi raporu alan askerleri sorgulayan askeri savcılık, askerlik şube başkanları ve askeri tabiplerin de aralarında bulunduğu örgütü ortaya çıkardı.

YÜZLERCE KİŞİ SORGULANDI

Soruşturma çerçevesinde savcı yüzlerce kişiyi sorguladı, 6 kişiyi tutukladı, 133 kişi hakkında dava açtı. 279 sayfalık iddianamede, soruşturma safhasında tutuklanan Yarbay Mehmet Bora E. ile emekli Binbaşı Arif Savaş D'nin suç işlemek amacıyla kurulan örgütü yönettikleri ileri sürüldü. Menfaat karşılığı sahte çürük raporu vermekle de suçlanan şüphelilerden Yarbay Mehmet Bora E'nin 526 yıl, emekli Binbaşı Arif Savaş D'nin ise 176 yıla kadar hapis cezaları istendi. Şüphelilerin TSK’dan ihraç ve aldıkları paralara el konulması talebinde de bulunulan iddianamede, "Şüphelilerin askerlik hizmeti devam eden veya henüz asker olmamış kişilerin askerlikten kurtulmaları için, hiyeyarşik yapı içinde, süreklilik arzeder şekilde birlikte hareket ederek, raporuna göre 500 YTL ile 4 bin dolar arasında değişen paralarla menfaat sağlamışlardır" denildi.
aktifhaber

EMEKLİ SUBAYIN ÇETESİ


11 Nisan 2008 15:41
Emekli subaylı çetenin müzikli işkence odası... Bir emekli subay ve meslekten atılma astsubayın da bulunduğu çetenin şarkıcı Haluk Levent'i bile haraca bağladığı ortaya çıktı.
İZMİR´in de aralarında bulunduğu 5 ilde düzenlenen operasyonda, aralarında ünlü sanatçı Haluk Levent´in de bulunduğu birçok kişiden haraç aldıkları, çok sayıda şirketi baskıyla ele geçirdikleri, paravan şirketler üzerinden banka dolandırıcılığı yaptıkları belirtilen, bir emekli subay ve meslekten atılma astsubayın da aralarında bulunduğu çete çökertildi.

Askeri liseden atılan ve kendisini istihbarat elemanı olarak tanıtan çete lideri C.Ç.'nin, medya gücü elde etmek için radyo istasyonu satın aldığı, radyonunun bulunduğu binada, ses izolasyonlu özel bölmelerde mağdurlara işkence yaptığı ortaya çıktı. Bir emniyet müdür yardımcısının da çeteye yardımcı olduğu öne sürüldü.

İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı´na bir grubun çete olarak faaliyet yürüttüğü, baskı uygulayarak şirket ele geçirdiği yönündeki şikayetler gelmesi üzerine Kaçakcılık ve Organrize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri çalışma başlattı. Ekiplerin araştırmaları sırasında 2005 yılında organize suç örgütü kurmak suçundan girdiği cezaevinden 2007 yılında tahliye olan C.Ç.´nin çevresine topladığı kişilerle yeniden yasadışı faaliyetlere başladığı belirlendi. Yaklaşık bir yıl süren teknik ve fiziki takip sonrasında çete elemanlarının kimlikleri, faaliyetleri, kullandıkları adresler ve baskı uygulayarak ele geçirdikleri şirketlerin sahipleri tek tek belirlendi. Çeteye yönelik çalışmaların tamamlanmasının ardından da geçen salı günü sabah saatlerinde Firuze Operasyonu´yla İzmir, Aydın, İstanbul, Ankara ve Balıkesir illerinde eş zamanlı 35 adrese yapılan baskınlarda 23 kişi gözaltına alındı. İfadeleri alındıktan sonra 5´inin serbest bırakıldığı zanlıların evlerindeki ve işyerlerindeki aramalarda, 2 ruhsatsız tabanca, namlusu kesilmiş av tüfeği, pompalı tüfek, 108 fişek, 4 ruhsatlı tabanca, dürbün ile bankalardan kredi çekilmesinde kullanılan çok sayıda şirket evrakı ele geçirildi.

HALUK LEVENT´TEN HARAÇ ALINMIŞ

Gözaltındaki zanlıların takibi sırasında çetenin faaliyetleri de deşifre edildi. Askeri liseden atıldığı öğrenilen çete lideri C.Ç.´nin tahliye olduktan sonra arkadaşı emekli yüzbaşı A.Ö.´yü ve astsubaylıktan atılma S.G.´yi yanına alarak çetesini yeniden canlandırdığı öğrenildi. A.Ö.´nün tefecilik yaptığı, S.G.´nin ise çetenin tahsilat ve dolandırıcılık faaliyetlerini yürüttüğü öne sürüldü. Eleman kazandıktan sonra da C.Ç.´nin AYD Otomotiv ve Hatsan Otomotiv´in de aralarında bulunduğu çok sayıda şirketi baskıyla ele geçirdiği belirlendi.

Çete üyelerinin ayrıca, alacaklılarının başvurusu üzerine, ünlü sanatcı Haluk Levent´i iki kez Güzelyalı semtindeki kendilerine ait restorana zorla getirdikleri, borçlarını ödemesi konusunda baskı yaptıkları ve haraç aldıkları ortaya çıkarıldı. Çetenin Haluk Levent´in yanı sıra Bursa, Aydın´ın Nazilli ilçesinde, İzmir´in Buca ve Çiğli ilçelerinde de birçok kişiden baskıyla alacaklarını tahsil ettikleri saptandı.

POLİS MÜDÜRÜ DİNLEMEYE TAKILDI

Çete elemanlarının Haluk Levent´le buluştukları sırada kendilerini takip eden bir araçtan şüphelendikleri, plakanın kime ait olduğunu öğrenmek için bağlantıya geçtikleri dönemin Bölge Trafik Şube Müdürü İ.K.´den yardım aldıkları belirlendi. İzmir´deki görevi sırasında bir üst rütbeyle Samsun´a atanan, İdare Mahkemesi´nin kararıyla tekrar dönen Emniyet Müdür Yardımcısı İ.K.´nin, telefon dinlemelerinden ve Emniyet Genel Müdürlüğü Bilgi İşlem Daire Başkanlığı´ndan yapılan araştırmada, kendi şifresiyle girdiği bilgisayarda çete elemanlarının şüphelendiği araçların plakalarını sorguladığı, emniyet müdürlüğünün hangi birimine ait olduğu konusunda bilgi verdiği öne sürüldü.

BANKA MÜDÜRLERİ SAYESİNDE HAKSIZ KREDİLER ALDI

Suç örgütünün bağlantı kurduğu banka müdürü ve personeli sayesinde, ele geçerdikleri ancak faaliyette olmayan şirketler ile kağıt üzerinde kurulmuş şirketler adına bankadan kredi çektikleri, teminat olarak verdikleri senetleri de ödemeyeyip 2 Milyon YTL´lik dolandırıcılık yaptıkları tespit edildi. Şebekeye yardımda bulundukları belirtilen banka görevlileri H.A ve B.T. de operasyon kapsamında gözaltına alındı. İki görevli hakkındaki işlemlerin devam ettiği bildirildi.

RADYO İSTASYONU İŞKENCE MERKEZİ

Yasadışı faaliyetleri sırasında kendilerine madya gücü kazandırmak için radyo istasyonunu satın alıp şirket kuran çete lideri C.Ç.´nin, binanın bir bölümünü hukuk bürosu tabelasıyla kamufle ettikten sonra, kurdurduğu izolasyonlu bölmelerde, şirket sahiplerine, borçlularına ayrıca çete hiyerarşisine uymayan elemanlarına işkence yaptığı ortaya çıktı. C.Ç.´nin bu işkenceleri sırasında, radyonun müzikli programlarına devam edip, izolasyonlu bölmelere de bu sesi verdikleri saptandı. Ekonomik kazanç elde etmek için göçmen kaçakcılığı yaptıkları da iddia edilen C.Ç.´nin de aralarında bulunduğu 18 kişi adliyeye sevkedildi. Emniyet Müdür Yardımcısı İ.K. için gözaltı işleminin yapılmadığı, ancak şüpheli sıfatıyla ifadesinin soruşturmayı yürüten savcı tarafından alınacağı öğrenildi.

milliyet


Emniyet Ve Askeriye'de Rüşvet Operasyonu
19 Mart 2008 22:05
Bursa'nın Karacabey ilçesinde düzenlenen operasyonda, 1 başkomiser, 19 polis memuru, 2 astsubay ve 2 uzman çavuşun da aralarında bulunduğu 52 kişi gözaltına alındı.

Bursa-İzmir kara yolunda görevli bazı polis ve jandarma görevlilerinin ''rüşvet'' suçuna karıştığı yönünde bilgiye ulaşan Bursa Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, olayla ilgili soruşturma başlattı.

Yürütülen soruşturma çerçevesinde bazı nakliye firmalarından rüşvet aldıkları öne sürülen Bursa Emniyet Müdürlüğü Karacabey Bölge Trafik Şube Müdürlüğünde görevli 1 başkomiser ve 19 polis memuru, Mustafakamalpaşa, Karacabey ve Nilüfer İlçe Jandarma Komutanlığında görevli 2 astsubay, 2 uzman çavuş ile bu kişilere rüşvet verdikleri iddia edilen 28 kişi gözaltına alındı.

Bursa Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğüne götürülen zanlıların, sorgulamalarının ardından adliyeye sevk edilecekleri bildirildi.

Operasyonun maddi boyutuyla ilgili soruşturmanın da sürdüğü öğrenildi.

aktifhaber


Astsubay Kıdemli Üstçavuş, eşinin kafasına bir şarjör mermi sıktı
23 Şubat 2008 09:00


Burdur Jandarma Alay Komutanlığı'nda görevli Astsubay Kıdemli Üstçavuş Hüseyin Güneş Özmen, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 5. sınıfta okuyan eşi, intern Ayşe Özmen'i kurşun yağmuruna tuttu. Vücuduna 12 kurşun isabet eden Ayşe Özmen hayatını kayetti. Çiftin bir süredir ayrı yaşadığı öğrenildi.
ZANLI ARANMADI BİLE
2006 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde öğrenci olan Ayşe Özmen (24) ile hayatını birleştiren Burdur Jandarma Alay Komutanlığı'nda görevli Astsubay Hüseyin Güneş Özmen, eşi ile bir süredir şiddetli geçimsizlik yaşıyordu. Boşanma davaları süren çiftin 18 aylık çocukları Tarsus'ta anneannesinde kalıyordu. Birliğinden izin alan Hüseyin Güneş Özmen,dün saat 12.30 sıralarında, eşinin intern olarak görev yaptığı Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi Nöroloji Klıniği'ne geldi.
Güvenlik elemanlarınınca aranmadan eşinin bulunduğu üçüncü kata çıkan Özmen, silahını doktorlara doğrultarak servisten uzaklaşmalarını istedi. Ardından, 2 yıllık eşi Ayşe Yılbaş Özmen'in kafasını servisteki bir masanın üzerine dayayarak tetiği çekti. Şarjördeki tüm mermileri eşinin vücuduna boşaltan Astsubay Özmen, can çekişen eşinin başında bir süre soğukkanlılıkla bekledi. Silah sesleri üzerine üçüncü kata gelen güvenlik görevlileri, Özmen'i, etkisiz hale getirdi.
'NASIL ÖLMEZ' DEMİŞ
Özmen'in, “Bana inzibat çağırın” dediği ve ifade vermediği belirtildi. Özmen'in, polis noktasında beklerken “Eşiniz ölmedi' denilince, “Nasıl ölmez?” dediği öğrenildi.
Servisin ortasında kanlar içinde yatan Doktor Ayşe Özmen'e ilk müdahaleyi meslektaşları yaptı ancak genç kadın kurtarılamadı. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Halil Yanardağ, Ayşe Özmen'in vücuduna 12 kurşun isabet ettiğini söyledi. Cinayetin bir aile meselesinden kaynaklandığını söyleyen Yanardağ, güvenlik zaafiyeti olup olmadığına dair “Bu kişi zaten muvazzaf astsubay. Silah taşıyabiliyor. Klıniklerde binlerce kişilik sirkülasyon olduğu için silah kont-rolü yapılmıyor” dedi.
Arkadaşları şokta
Olayın ardından ağlayarak dışarıya çıkan hastane personeli ve genç kızın arkadaşları “Biz yan servisteydik. Arka arkaya patlama sesleri geldi. Koşarak gittik. Arkadaşımız Ayşe kanlar içinde yerde yatıyordu. Başında da, elinde silahla kocası bekliyordu. Ayşe eşinden boşanmak istediği için sık sık tehdit altında kaldığını söylüyordu. En sonunda kızın başını yaktı” dedi.
yeni şafak

Jandarma karakoluna yıldırım düştü
17 09 2008

Edinilen bilgiye göre, akşam saatlerinde Esendere Sınır Kapısı yakınlarında bulunan Kato Jandarma Karakolu'na yıldırım düştü.

Olayda yaralanan Murat Uğur (Adıyaman) ve Selçuk Bulut (Ordu) isimli erler, kaldırıldıkları Yüksekova Devlet Hastanesi'nde tedavi altına alındı.
haber7

Asker 17'sindeki sevgilisini öldürdü

KASTAMONU 06.04.2007 TSI 16:30
Kastamonu'da “kız isteme” yüzünden çıktığı iddia edilen kavgada, bir genç, aynı aileden 1 kişiyi öldürdü, 3 kişiyi yaraladı.
Askerliğini yaptığı Kıbrıs'tan; izinli olarak ailesinin yaşadığı Doğuörcünler Köyü'ne gelen A.K (21), evlenmek istediği teyzesinin kızı Songül Halilustaoğlu'nun yaşadığı Devrekani ilçesine bağlı Belovacık Köyü'ne gitti.
A.K, burada evlenmek istediği, ancak ailesinin karşı çıktığı Songül Halilustaoğlu (17) ve ailesiyle tartışmaya başladı. Tartışmanın kavgaya dönüşmesi üzerine A.K'nin açtığı ateşte, Songül Halilustaoğlu kafasına aldığı kurşunla olay yerinde hayatını kaybetti.
Olayda, Songül Halilustaoğlu'nun annesi Satiye (45), babaannesi Fikriye (73) ve amcası Ahmet Halilustaoğlu (50) yaralandı.
Satiye ve Fikriye Halilustaoğlu Dr. Münif İslamoğlu Devlet Hastanesinde tedavi altına alındı. Sağlık durumu ağır olan Ahmet Halilustaoğlu ise Şerife Bacı Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı.

Olaydan sonra kaçan A.K'nin yakalanmasına çalışılıyor.
netgazete

ASKERE BIYIĞI NEDEN YASAKLAMIŞ?

24 Ocak 2009 14:09
Erkeklğin şanından gelen bıyık Türk askerine neden yasak? 12 Eylül öncesine kadar, askere serbest olan bıyık bakın neden ve kim tarafından yasaklatılmış...
Orduda askelerin bıyık bırakmasını engelleyen yasa tasarısını düzenleyen emekli askeri savcı Faik Tarımcıoğlu neden böyle bir yasaklamaya gidildiğini açıkladı.

12 Eylül'den daha çok solcu akım içinde tercih edilen 'bıyık', teğmenleri de solcu diye gösterince sonradan Genelkurmay Başkanı olan Necip Torumtay'ın talebiyle çıkarılan yasa ile yasaklatılmış.

Kanal 7'de dün akşam yayınlanan İskele Sancak programına, emekli askeri savcılığının yanı sıra, eski Anavatanlı milletvekili ve Turgut Özal'ın en yakınındaki kişilerden birisi olarak katılan Tarımcıoğlu Türk ordusunda askerlerin bıyık bırakmasının neden yasaklandığı konusuna anlattı.

SUBAYLARA SOLCU GÖZÜYLE BAKILIYORDU

TSK'nın içhizmet kanununda bıyık bırakmanın serbest olduğuna dair, "Tabii olarak bırıkılır" diye bir maddenin olduğunu anımsatan Faik Tarımcıoğlu, bıyık bırakmanın kıtalarda çok büyük problemele yol açtığı için kendisen hazırlatılan yasa tasarısı ile 12 Eylül sonrası kurulan konsey tarafından yasaklandığını söyledi. Tarımcıoğlu bıyık bırakmayı yasaklatma hadisesini şöyle anlattı: "Özellikle bıyık bırakan genç subaylara 'solcu' gözüyle bakıyordu. Ve takibi pek kolay değpildi. Bir ara Genelkurmay Başkanlığı'ndan bir emir geldi. Kıtalarla ve ihtiyaçlarla ilgili kanun teklifleri istediler. Sonrada Genelkurmay Başkanı olan Necip Torumtay Paşa o zaman tümen komutanıdıydı. Benden böyle bir kanun teklifi rica etti. Ben de bir kaç kanun teklifi hazırladım, verdim gitti. Sonra 12 Eylül oldu. Arkasından da o teklifler patır patır çıktılar konsey zamanında. Bu yasak problemler önlemek için çıktı."

HABER 7

Emekli yüzbaşı, restoran çıkışı vurularak öldürüldü

31 Mart 2009 Konya'da restoran çıkışında silahlı saldırıya uğrayan emekli yüzbaşı hayatını kaybederken, yanındaki 2 kişi yaralandı.
Edinilen bilgiye göre olay, merkez Meram ilçesi Yaka Mahallesi'ndeki bir restoranın çıkışında meydana geldi. Emekli Yüzbaşı Adil Karacan (51), arkadaşları Ali Ertekin (41) ve Mehmet Aşçı (44) ile yemek yedikten sonra restorandan ayrıldığı sırada henüz kimliği belirlenemeyen bir kişi üzerlerine tabancayla ateş açtı. Özel araçlarla Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi'ne kaldırılmak istenen ağır yaralı 3 kişiden emekli yüzbaşı, yolda hayatını kaybetti netgazete

Tacizcilere müdahale eden astsubayı vurdular
12:50 - İstanbul, Maltepe sahil yolunda sabah sporuna çıkan kadınları sözle taciz eden kişilere müdahale eden astsubay bacağından vuruldu. Küçük Yalı'daki Kenan Evren Kışlası İkmal Maliye okulunda görevli Astsubay Üst Çavuş Ali Ömer Yıldırım'ın (28), 112 ambulans ekiplerini arayarak, kendisinin silahla vurulduğunu ihbar etmesi üzerine, olay yerine polis ve sağlık ekipleri sevk edildi. Yıldırım'ın spora çıkan kadınları sözle taciz eden kişilere müdahale edince silahlı saldırıya uğradığını söylediği öğrenildi. Astsubay Yıldırım, Haydarpaşa Gülhane Askeri Tıp Akademisine kaldırılarak tedavi altına alındı. 16.04.2009 İSTANBUL netgazete

3 astsubay, evlerindeki kızın ölümünden adliyede
17:30 - Çorlu'da, 21 yaşındaki A. İ.'nin astsubay sevgilisinin evinde başına silahla ateş ederek intihar etmiş şekilde bulunmasının ardından, astsubay sevgilisi ve 2 astsubay arkadaşı 3 gün Merkez Komutanlığı'nda gözaltında tutulduktan sonra Çorlu Adliyesine sevk edildi. Başsavcılık, olayın intihar mı yoksa cinayet mi olduğunu araştırıyor, ölen genç kız A. İ.'nin başına giren merminin giriş - çıkışlarının kuşku verici olması üzerine soruşturma derinleştirildi. İstanbul Adli Tıp'tan gelecek raporla olay açıklığa kavuşacak. 02.05.2009 TEKİRDAĞ netgazete

Arkadaşı tarafından bıçaklanan er öldü
Hatay'da vatani görevini yaparken arkadaşı tarafından bıçakla yaralanan jandarma komando er, tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti.

02 Mayıs 2009 17:07 haber7

Enis BERBEROĞLU
Hürriyet
Yaşar Paşa'ya çapraz ateş
02 Mayıs 2009
ANKARA 2006 yılının bahar ayları çok zor geçti. Siyasetin üzerinden Şemdinli gölgesi kalkmadan Danıştay saldırısı patlak verdi, ardından Atabey operasyonu geldi. Sinirler gerildi, gözler Genelkurmay’daki nöbet değişimine çevrildi.

AKP çevrelerinden Yaşar Büyükanıt’ın ismine ciddi itiraz vardı.

Aynı günlerde internet üzerinden çamur kampanyası başlatıldı. Büyükanıt’ın dedesi, sağlık durumu, hatta yıllar önce cinayete kurban giden kardeşi... Hepsi karalama amaçlı olarak kullanıldı.

Ben dahil çok kişi bu kampanyayı AKP ve cemaatin eseri saydık. Başbakan’ın Yaşar Paşa’yı askeri şûra toplantısı bitimini beklemeden atamasını bu iftiralara anlamlı yanıt olarak yorumladık.

Ne var ki, Ergenekon İddianamesi’nin eklerinde, 34. klasörde öyle belgeler var ki... Yaşar Paşa’ya dönük tacizin ve haysiyet infazının adresi konusunda acaba yanıldık mı?

* * *

Ergenekon savcılarına göre 34 numaralı klasördeki belgeler, Jandarma eski genel komutanı Şener Eruygur’dan çıktı. Savcılar endekse, "M. Şener Eruygur’dan elde edilen Org. Büyükanıt isimli klasörün içindeki önemli belgelerin dökümü" diye not düştü.

Baştan söyleyelim, bu belgelerin çoğu özel yaşama dönük ve ayrıntıya girmemize gerek yok.

Ama sadece başlıklar halinde sıralarsak;

Büyükanıt Paşa’nın damadının ortak olduğu şirketin para hareketleri ve vergi kayıtları. Personel listesi, araç filosunun dökümü... Diğer ortakların adeta fişleme anlamına gelebilecek kişisel bilgileri.

Yaşar Paşa’nın uzun süre yönetiminde bulunduğu Ankara’daki Övgü Konut Kooperatifi’nin 1992-2003 yılları arasındaki genel kurul toplantı zabıtları, banka hesap durumu. (Aynı kooperatifte Hurşit Tolon da yönetici.)

Büyükanıt’ın sağlık durumuna ilişkin raporlar, yazılan ilaçlar, doktor ziyaretleri.

* * *

Ama klasörün büyük bölümü yaklaşık 20 yıl önce görülen bir davanın zabıtlarına ayrılmış durumda. Yaşar Paşa’nın, baba bir annne ayrı kardeşi Binbaşı Mednan Büyükanıt 1990 yılında evinde cinayete kurban gitti.

O gece alkollü olduğu, boşanma davası açmak üzere olduğu eşiyle kavga ettiği...

Öğretmen eşi Ayşe Hanım tarafından meyve bıçağıyla yaralandığı ve öldüğü dosyada yazılı.

Olaydan sonra Ayşe Büyükanıt’ı karakolda ilk görenler arasında Yaşar Paşa’nın eşi de vardı.

Filiz Büyükanıt, Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada tanık olarak ifade verdi.

Klasördeki dava dosyasının yanı sıra özel istihbarat çalışmalarına da rastlandı...

Mesela davada dinlenilen diğer tanıkların kişisel bilgileri... Ve Filiz Büyükanıt’ın "yakın çevresi" olarak anılan bazı kişilerin subjektif, bol sıfat kullanılan biyografileri.

* * *

Belli ki Yaşar Büyükanıt ile uğraşanlar birileri var.

Neredeyse 20-30 yıllık geçmişi irdelenmiş, iz sürülmüş.

Galiba tek mevziden açılan ateşle yetinilmemiş.

Ortada çapraz ateş, hatta dost ateşi durumu var.

Enis BERBEROĞLU - HÜRRİYET
eberber@hurriyet.com.tr

Eski SAT komandosu Ergin Geldikaya gözaltında

13 Mayıs 2009 Eğlence merkezi Reina'nın Güvenlik Müdürü emekli SAT Komandosu Geldikaya'nın Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alındığı iddia edildi.
Alınan bilgiye göre, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, Ortaköy'deki Reina Eğlence Merkezi'ne akşam saat 22.00 sıralarında operasyon düzenledi. Operasyonda eğlence merkezinin müdürlerinden olan Ergin Geldikaya gözaltına alındı. Polis eğlence merkezinin çevresinde yoğun güvenlik önlemleri alırken, işyerinde başlatılan arama çalışmaları ise halen sürüyor.
Öte yandan, Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alındığı iddia edilen Geldikaya'nın evinde yapılan aramalarda silah, çok sayıda mermi ile bir miktar patlayıcı madde ele geçirildiği öne sürüldü.
Operasyonun, eğlence merkezi Reina'nın sezon açılışının ilk gününe denk gelmesi dikkat çekti.

netgazete

Mahkemede TSK'ya Çok Ağır Söz
05 Haziran 2009 20:37

Ergenekon tutuklarından Emin Gürses duruşmada Genelkurmay'ı çok sert bir şekilde eleştirdi.
Gürses, Ergenekon davasına bakan 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kendisinin Harp Akademileri Komutanlığı'nda yaptığı konuşmaların görüntüsünü istediğini anlatarak, " Ben Harp Akademileri'nde ders veriyordum. Ancak ben bundan sonra askeri birliklerin kapısının önünden geçmem." Dedi. Bunun üzerine tutuklu sanıklardan Sevgi Erenerol, "Neden geçmeyeceksiniz?" diye itiraz edince Gürses, "Genelkurmay Başkanı Orgeneralini teğmenini teslim etmiş. Ben niye geçeceğim?" Dedi.
aktifhaber

Erzincan'da bir üsteğmen ile teğmen tutuklandı
22:35 - Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı, Erzincan'da bir üsteğmen ile teğmenin Askeri Mahkemece tutuklandığını açıkladı. Açıklamada, "AKP ve Gülen'i Bitirme Planı" başlıklı haber hakkında Askeri Savcılıkta devam eden soruşturma ile ilgisinin bulunmadığı bildirildi. 19.06.2009 ANKARA netgazete

Afganistan'da Bulunan TSK Kuvvet'inin Komutanı ve Şoförü öldü, dDğer Bir Komutan Ağır Yaralı

15 Temmuz 2009 - Afganistan'da bulunan Türk Görev Kuvveti Komutanı Kurmay Albay Faruk Sungur'un, trafik kazasında hayatını kaybettiği öğrenildi.
Afganistan'daki Ulusl


En son admin tarafından Sal Ekm 21, 2008 12:12 am tarihinde değiştirildi, toplam 11 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pts Mar 31, 2008 11:11 pm    Mesaj konusu: Astsubay'In Evine Cephanelik BaskInI Alıntıyla Cevap Gönder

İki "kaza" da 5 asker öldü 2'si ağır 16 asker ise yaralandı

14.07.2009 -
Hakkari'nin Yüksekova İlçesi'nde mühimmat patlaması sonucu 4, Gümüşhane'de ise trafik kazasında 1 asker şehit öldü. Kazada 2'si ağır 15 asker ise yaralandı.

Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde mühimmat patlaması sonucu 4 askerin şehit olduğu bildirildi. Alınan bilgiye göre, askeri birliğin konuşlu olduğu Bayraktepe'de meydana gelen mühimmat patlamasında 4 asker şehit oldu.

Valilikten yapılan yazılı açıklamada, dün saat 10.00 sıralarında, Yüksekova Dağ ve Komando Tugay Komutan Yardımcılığı'na ait kışla içindeki atış alanı civarında bulunan patlamamış bir mühimmatın, kazaen patlaması sonucunda iki askerin olay yerinde, iki askerin de askeri helikopterle sevk edildikleri Hakkari Askeri Hastanesi'nde hayatını kaybettiği belirtildi.

Açıklamada, yaralanan bir askerin tedavisine sevk edildiği Van Askeri Hastanesi'nde devam edildiği bildirildi.

Gümüşhane'de askeri aracın devrilmesi sonucu 1 asker ölürken, 15 asker yaralandı. Alınan bilgiye göre, Trabzon'dan Bayburt'a asker götüren aracın sürücüsü, Zigana Tüneli çıkışında, yola düşen kaya parçasından kaçmak isteyince araç stabilize yola girerek takla attı.

Kazada yaralanan askerler, ambulanslar ve yoldan geçen otobüslerle Gümüşhane ve Trabzon'daki çeşitli hastanelere kaldırıldı. Gümüşhane Devlet Hastanesi'ne getirilen yaralı askerlerden biri şehit oldu.
Kazada ölen askerin Amasya nüfusuna kayıtlı er Mehmet Caner Mert (21). Mert'in naaşının Gümüşhane Devlet Hastanesi'nde bulunduğunu ifade eden Salihoğlu, 2'si ağır 15 yaralı askerin tedavilerinin ise hastanelerde devam ediyor.

"Büyük şüphe" Albay'ın ölümü suikast mi?
24 Eylül 2009

İki ay önce Afganistan’da geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybeden Kurmay Albay Faruk Sungur olayı ‘’Suikast şüphesi’’ ile TBMM’ye getirildi.
Yaklaşık iki ay önce Afganistan’da geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybeden Kurmay Albay Faruk Sungur olayı ‘’Suikast şüphesi’’ ile TBMM’ye getirildi. CHP İzmir milletvekili Ahmet Ersin, olayın normal bir trafik kazası olmadığı yönünde şüpheler bulunduğunu ve Albay Sungur’a yönelik ‘’Suikast’’ iddialarının araştırılmasını istedi. Ersin bu konuda TBMM’ye bir önerge verdi ve iddiaların Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül tarafından yanıtlanmasını istedi.

Albay Faruk Sungur’un ölümünde bazı şüpheler bulunuyor. Afganistan’da Uluslararası Güvenlik ve Destek Gücü’nde görev yapan Türk birliğinin komutanı Kurmay Albay Faruk Sungur, Afganistan seçimleri için güvenliği sağlamak üzere Meymene ve Mezar-ı Şerif kentlerine giderken trafik kazasında öldü.

ŞÜPHELİ ARAÇ VE TIR
Daha önce çelik yelek giymeyen Albay Sungur, bu yolculuk öncesi beraberinde bulunan askerlerden çelik yelek giymelerini ve kask takmalarını istedi. 14 Temmuz günü Mezar-ı Şerif’e ulaşan ekip, buradan Albay Murat Kaymakçılar’ı da alarak 450 kilometre uzaklıktaki Meymene kentine gitti. Meymene yakınlarında, plakasız bir kamyonun başında Afgan vatandaşları görüldü. Afgan’lılar araçlarının bozulduğunu ve tamirci beklediklerini söyledi.

Ekip, geri dönerken de aynı kamyonla karşılaştı. Yola devam eden Türk birliğinin önüne aniden uzun farlar ile ilerleyen bir TIR çıktı. Albay Sungur’un bulunduğu aracın şöförü, TIR’a çarpmamak için direksiyonu kırdı ama araç TIR’ın arka bölümüne çarpıp, şarampole uçtu. Albay Sungur araçtan fırladı ve şehit oldu. Olaydan sonra kaçan TIR bulunamadı. Araçlarının bozulduğunu ve tamirci beklediklerini öne süren Afgan’lıların da Türk birliğinin hareketlerini kontrol amacıyla orada bulunduğu ileri sürüldü.

(Gazeteport)


Pamuk: Ordunun Laikliği Farklı
25 Ağustos 2009 15:45

Orhan Pamuk, Rusya basınına Türkiye ile ilgili ilginç açıklamalar yaptı. Pamuk, Atatürk ile askeriyenin laiklik anlayışının birbirinde çok farklı olduğunu söyledi.


Rusya basınına konuşan Nobel ödüllü Türk yazar Orhan Pamuk, Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu cumhuriyet felsefesindeki laiklik anlayışı ile, askeriyenin laiklik anlayışının birbirinden çok farklı olduğunu söyledi.

Pamuk, askerin siyasete karışmasından dolayı, halkın Ak Parti'ye yöneldiğini savundu. 27 Ağustos'ta Moskova'ya gerçekleştireceği ziyaret öncesi Timeout Moskova dergisine konuşan Pamuk, Türkiye'de hala karanlık güçlerin yönetimde etkili olduğunu kaydetti.

Derginin, "Türkiye'yi Türklere anlatmayı çalışıyorum" başlıkla verdiği demeçte Pamuk, Türkiye ile ilgili ilginç açıklamalarda bulundu. Öncellikle eserleri ile ilgili açıklık getiren Pamuk, yazdığı eserlerde yabancılardan ziyade, Türklere hitap ettiğini belirtti. Pamuk, "Ben Türkiye'yi yabancılara anlatmaya çalışmıyorum. Türkiye'yi, Türklere anlatmaya çalışıyorum." dedi.

ATATÜRK'ÜN KURDUĞU LAİKLİK FARKLI

Pamuk, demecinde Türkiye'nin siyasi yapısı ile ilgili sorunlara da değindi. Türkiye'de bazı çevreler tarafından "laikliğin tek yolu askeriyenin siyasete aktif müdahalesi" olarak düşünülmesinin çok yanlış olduğunu anlatan Pamuk, "Maalesef şu an asker tarafından desteklenen laiklik anlayışı ile Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu laiklik arasında dağlar kadar fark var." diye konuştu. Bu durumu "Türkiye'nin çelişkisi" olarak niteleyen Pamuk, laikliğin askeriyenin siyasete aktif müdahalesi olarak düşünülmesinin çok yanlış olduğunun altını çizdi.

Pamuk, "Halk bunu anlıyor. Bu yüzden geçtiğimiz seçimlerde, askeriyenin ciddi müdahalesine karşı, halk bu müdahaleye protestosunu İslami partiye oyunu vererek gösterdi. Büyük çoğunlukla insanlar İslami partilere oy vermelerinin nedeni, askeriyenin siyasete aşırı derecede müdahalesinden kaynaklanıyor." şeklinde konuştu.

Türkiye'nin karanlık güçler tarafından yönetildiğini savunan Pamuk, "Bu ülke akla uygun ve düzgün kanunlarla yönetilmiyor. Hepimiz biliyoruz ve gazetelerde okuyoruz ki bazı güçlerin himayesi altında organize suçlar ve katiller faaliyet gösteriyor. Halk ve ülke yöneticileri, Başbakan dahil diyor ki, maalesef biz hala ülkemizde hukukun üstünlüğüne ulaşamadık. Türkiye yasalarında çok sorun olduğunu ve ordunun siyasi sorunlara aşırı derecede karıştığını hepimiz biliyoruz." diye konuştu.
aktifhaber

Kıvrıkoğlu vurulsaydı Çevik Bir komutandı

Kıbrıs olayının yaşandığı tarihlerde bir başka olay daha vardır günlerce akıllarda kalan... Bir emekli kurmay yarbayın devrin Cumhurbaşkanı Demirel’e yazdığı mektup. Bu mektup, Cumhurbaşkanlığı tarafından “kişiye özel” olmasına rağmen Genelkurmay Başkanlığına gönderilmiş, bu yüzden mektubun sahibi yarbay hapse atılmıştı.
Mektup’ta çok önemli iddialar vardı.
Bunların arasında da, “KKTC’deki tatbikatta, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’na suikast düzenlendiği” konusu yer alıyordu.
Mektubun altında, satırları yazan emekli yarbayın imzası da vardı.
Yavuz Yıldar...
“28 Şubat” yılı dolmuş, Mart ayı sürüyordu bu mektup yazıldığı zaman. Güya bir sivil iktidar ve Çankaya vardı ama asıl olan, Çevik Bir ve adamlarıydı her tarafta... Ve tabii bu durumda Çankaya’ya yazılmış bile olsa “kişiye özel mektup” söz konusu olamazdı yani!..
Kaldı ki; Emekli Yarbay Yavuz Yıldar’ın mektubu öyle “sıcaktı” ki Demirel elini değdirse kül olacağını hissedecek kadar tecrübeliydi zaten!..
Yarbay Yıldar’ın mektubunda Türk Silahlı Kuvvetlerinde bir yapılanma-kadrolaşmadan söz ediliyor, “ürkütücü” boyuta gelen mezhep kadrolaşması iddiası bulunuyor, Cumhurbaşkanı olarak konudan haberdar olması isteniyordu Demirel’in..
Mektupta, GATA, Okullar Dairesi Başkanlığı, Tayin Daireleri Başkanlığı gibi yerler işaret ediliyordu...
İşte o satırlar arasında bir de şu yazılıydı..
“Orgeneral Kıvrıkoğlu’nun Kıbrıs’ta kurtulması mucizedir!..”

Kıvrıkoğlu’nun kurtulması

Kurmay Yarbay Yavuz Yıldar, Cumhurbaşkanı Demirel’e gönderdiği mektubunda Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’na, Kıbrıs’ta düzenlenen suikastın “Allah’ın bir lütfu ile atlatıldığını” yazıyordu..
Yarbay çok önemli iddialarla Cumhurbaşkanı’nın huzuruna ulaşmayı göze almıştı ve beyanı çarpıcıydı...
“Orgeneral Çevik Bir’in Genelkurmay Başkanı olması için ya Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun ortadan kaldırılacağı ya da Karadayı’nın görev süresinin bir yıl uzatılacağını öne sürüyordu”.
Mektupta, “Millet olarak duamız her iki teşebbüsün de başarısızlıkla sonuçlanması olduğudur” diyordu..
Yarbay Yıldar mektubunda, “İkinci teşebbüsün Cumhurbaşkanı’nın katkısını gerektirdiği belirtilerek, bu senaryonun engellenmesini istemek için de yazdığını” anlatıyordu. (Bu mektup Demirel’de kalmadı, o dönem Çevik Bir’in adamı olarak ünlenen Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak’a ulaştı.. Yarbay Yıldar hapse girdi ama sonra beraat etti.)
Sözün özü, 28 Şubat’ın en hızlı günlerinde, Çevik Bir’in yıldızının en parlak döneminde, bir muharip Kurmay Yarbay, Kara Kuvvetleri Komutanı’na “suikast” teşebbüsünü dillendiriyordu..

Kıvrıkoğlu’nu tasfiye!..

Yarbay Yavuz Yıldar, KKTC’deki “olayı” anlatırken uzmanlığını da kullanıp, kesin ifadelerde bulunmuştu. Tatbikat sırasında, Kıvrıkoğlu’nu sıyırıp Albay Vural Berkay’ı bulan kurşunun “sekme” olmadığı, direkt hedefe geldiği iddiasındaydı;
“Seken mermi, omlet gibi olur; dağılır. 100-150 metre uzaklıktan hedefi vuramaz. Koca bir top parçası olsa, gülle gibi isabet eder ama, burada seken mermiden söz edemeyiz...” diyordu.
Mermi, Kıvrıkoğlu’nu bulsaydı!?.
Bulmadığı için o dönemin kapalı kapıları ardında “başka senaryolar” hep konuşuldu... Yarbay Yıldar’ın bahsettiği “2. seçenek, Karadayı’nın görev süresinin bir yıl uzatılması” konusu çok yoğunlaştı. Ama tutmadı, çünkü sonrasında Karadayı’nın Demirel sonrası Köşk telaffuzu vardı. Mesut Yılmaz ve Demirel bu işe ustaca taş koydular, Çevik Bir’in “atakları” onları aslında çok rahatsız ediyordu...
Sonra?.. “Ağustos 1999’da Hava Kuvvetleri Komutanı İlhan Kılıç, Deniz Kuvvetleri Komutanı Salim Dervişoğlu, Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Çevik Bir, Harp Akademileri Komutanı Necati Özgen ve Batı Çalışma Grubu’nun başı olduğu ileri sürülen Ege Ordu Komutanı Doğu Aktulga emekli oldu...”
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kıvrıkoğlu dönemi başladı...
Bu dönem ise bir başka “çekişme-kadrolaşma” yaratacaktı!..
İlerde!..

Emekli yarbay, 'hipnozla işkence' ifadesi verdi

19 Haziran 2009 Kayseri'de görev yaparken "resmi evrakta tahrifat" suçlamasıyla gözaltına alınan astsubaylardan Ali Balta'nın, ifadesini "baskı ve işkence altında, hipnoz uygulayarak" aldığını ileri sürdüğü emekli yarbayın ifadesine başvuruldu.
Alınan bilgiye göre, Astsubay Balta'nın iddiaları üzerine Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı, emekli olmasının ardından İzmir'e yerleştiği belirlenen emekli Yarbay G.D'nin ifadesinin alınması için bölge polis merkezine yazı gönderdi.
Evine tebligat ulaştırılan G.D, Balçova Salih İşgören Polis Merkezi'ne gelerek, konuyla ilgili ifade verdi.
Suçlamaları kabul etmediği öğrenilen Emekli Yarbay G.D, daha sonra polis merkezinden ayrıldı.
Kayseri 2. Hava İkmal Bakım Merkezi'nde görev yapan Astsubay Ali Balta, Astsubay İsmail Dağ ve Astsubay Çavuş Orhan Güleç, "resmi evrak üzerinde tahrifat" yaptıkları iddiasıyla mart ayında gözaltına alınmıştı.
Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nde yapılan duruşmada, Astsubay Balta ile Astsubay Dağ tutuklanmış, Astsubay Çavuş Güleç ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı.
Astsubay Ali Balta'nın avukatları, müvekkillerine sorgulama sırasında baskı ve işkence yapıldığını, hipnoz uygulandığını iddia etmişlerdi.
Balta'ya hipnoz yaptığı öne sürülen kişinin, İzmir Hava Teknik Okulu'nda milli güvenlik dersine giren emekli Yarbay G.D, olduğu ileri sürülmüştü.
netgazete

UZMAN ÇAVUŞ OKUL BASTI

21 Mayıs 2009 23:40
Diyarbakır'da görevli bir uzman çavuş, okul basıp oğlunun kavga ettiği öğrenciyi sınıftan çıkarıp koridorda tekme tokat dövdü.
Dövülen öğrencinin velisi savcılığa suç duyurusunda bulunarak olay sırasında cep telefonuyla çekilen görüntüleri verdi.

Olay, bugün Bağlar İlçesi’ndeki Şehit Albay Galip Ekinci İlköğretim Okulu'nda meydana geldi. Babası uzman çavuş olan 7'nci sınıf öğrencisi O.A. ile 6'ncı sınıf öğrencisi M.B., teneffüste top oynarken kavga etti. Öğretmenlerin müdahalesiyle kavga eden öğrenciler ayrıldı.

ÜNİFORMAYLA OKUL BASTI

Oğlu O.A.'nın dövüldüğünü öğrenen ve kimliği açıklanmayan uzman çavuş, üniformasıyla okula geldi. Oğlunun kavga ettiği M.B.'nin derste olduğunu öğrenen uzman çavuş, bir öğrenciyi gönderip ‘Müdür çağırıyor’ dedirterek sınıftan çıkarıp koridorda tekme tokat dövdü. Müdahale eden okul yöneticileri ve öğretmenlerle de tartışan uzman çavuşun öğrenciyi dövmesi ve öğretmenlere bağırıp çağırması cep telefonuyla görüntülendi.

Yöneticilerin polis çağırmasının ardından öfkeli uzman çavuş okuldan ayrıldı. Gelen polis ekibi, dayak yiyen öğrenci M.B.'yi polis merkezine götürerek ifadesini aldı. Teneffüste top aynarken bahçede O.A. ile kavga ettiklerini söyleyen M.B., derse girdikten bir süre sonra ‘Müdür çağırıyor’ denilerek sınıftan çıkarıldığını söyledi. M.B., “Ben dışarı çıkar çıkmaz asker kıyafetli bir kişi beni tokatlamaya başladı. Koridorda yumruk vurup tekmeledi. Benim bağırmam üzerine müdür geldi, herkes sınıflardan çıktı. Müdür odasına götürüldüm, ardından polis çağrıldı” dedi.

SAVCILIĞA SUÇ DUYURUSU

Uzman çavuş tarafından dövülen M.B.'nin babası Abdullah B. olayı işyerinde öğrenci. Yakınlarının oğlu M.B.'nin emniyette olduğunu ve oraya gitmesi gerektiğini söylediğini belirten Abdullah B., “Emniyete gittiğimde çocuğum hastaneden getirildi, yüzü gözü kan içindeydi.

Oğlum top oynarken kavga etmiş, öğretmenler barıştırmış. Böyle okul basıp öğrenci dövülür mü?” diye tepki gösterdi.

Abdullah B. ardından oğlu M.B.'yi de alarak savcılığa gidip suç duyurusunda bulundu ve olay sırasında cep telefonuyla çekilen görüntüleri verdi. Burada gazetecilere açıklama yapan Abdullah B., “Oğlumu kanlar içinde görünce şoke oldum. Çocukların kavgasına büyükler karışmamalı. Üniformayla okul basmış, bu işin peşini bırakmayacağım” dedi.

Savcılık olayla ilgili inceleme başlattı.

hürriyet


HERON Havada Kayboldu

11 Mayıs 2009 09:31
PKK'ya karşı mücadelede büyük önem taşıyan Heron'larda TSK ile İsrail arasındaki kriz derinleşiyor. Heron havada kayboldu...

Türkiye'nin İsrail'den satın aldığı Heron tipi İnsansız Hava Aracı'nın test uçuşu sırasında kaybolduğu ortaya çıktı. Gizli tutulan olay Heron uçağının test uçuşu sırasında yaşandı. Deneme uçuşunu tamamlayan Heron'un yere indirilmesi sırasında kontrolden çıktığı ve 5-6 dakika havada kaybolduktan sonra ikinci sistemlerin devreye girmesi sonucunda yerinin tespit edilip, güçlükle indirildiği öğrenildi.

İsrail'den 183 milyon dolara satın alınan 10 adet Heron uçakları aradan 1 yıl geçmesine rağmen henüz Türkiye'ye teslim edilemedi. 2008 yılı mayıs ayında teslim edilmesi öngörülen Heron uçakları'nın ülkemize teslim edilmesi sürekli olarak ertelendi. 30 bin feet yüksekliğin üzerinde uçması öngörülen Heron'ların 21 bin feet'i aşamadığı tespit edildi. Bu sorun giderilmeye çalışırken, son uçuşlarda Heron havada kayboldu. Sorunun Heron'un uçuşunu tamamladıktan sonra yere indirilmesi sırasında yaşandığı tespit edildi. Batman'daki yer istasyonu aracılığıyla kumanda edilen Heron'un iniş sırasında kontrolden çıktığı ve havada kaybolduğu belirlendi.

İkinci sistemin devreye girmesiyle birlikte Heron'un 5-6 dakika sonra yerinin tespit edildiği ve güçlükle indirildiği öğrenildi. İnsansız Hava Aracı'nın testlerinde ortaya çıkan bu durumun son uçuşlarda birkaç kez tekrarlandığı belirlendi. İsrail, Türkiye'nin Suriye ile askeri tatbikatı gerekçe göstererek Heron'ların satışını durdurabileceğini açıklamıştı. Türkiye ise teslimatında gecikmeler yaşanan Heron'un test uçuşlarında ortaya çıkan, "İrtifa" ve "kontrolden çıkma" sorunları giderilmeden uçakları teslim almayacak.

Haber: Abdülkadir Selvi/Yenişafak


Tartıştığı eşinden af isteyen emekli astsubay intihar etti

03 Ocak 2009 - İzmir'in Karşıyaka ilçesinde, emekli astsubay olduğu öğrenilen bir kişi intihar etti.
Edinilen bilgiye göre olay, Karşıyaka ilçesi 1863 Sokak'ta saat 19.00 sıralarında meydana geldi. İddiaya göre 3 çocuk babası 58 yaşındaki emekli Astsubay Hasan Kutlu, ailevi nedenlerden dolayı kavga ettiği eşi Müyesser Kutlu'dan kendisini affetmesini istedi. Kutlu, eşinin affettiğini söylemesi üzerine ailesinin bulunduğu odadan çıkıp tek başına gittiği diğer odada tabancayla başına tek el ateş etti.

'Şehid' sandıkları oğulları intihar etmiş!
10:40 - Şanlıurfa'da, 'şehit edildi' diye resmi törenle toprağa verilen Ali Yüksel'in ailesi, 5 ay sonra soruşturma kararı gereği çocuklarının şehit olmadığı, aksine intihar ederek hayatına son verdiği haberiyle ikinci kez yıkıldı. Karar bir süre anne Fatma Yüksel'den gizlendi. Daha sonra kararı öğrenen anne 2. kez kalp krizi geçirerek hastaneye kaldırıldı. Gaziantep'te anjiyo olan annenin güçlükle yürüyebildiği ifade edildi. Kararların yanlış olduğunu ileri süren ve çocukları Ali Yüksel'in intihar etmediğine inanan aile, kendilerine toplam 395 TL değerinde maddi ve manevi tazminatın ödenmesini istiyor. 03.03.2009 ŞANLIURFA netgazete


Van Orduevi'nde bulunduğu sırada "kaza kurşunu"yla hayatını kaybeden Teğmen

Şemdinli'de görev yaparken, izine ayrılan ve Van Orduevi'nde bulunduğu sırada kaza kurşunuyla hayatını kaybeden Piyade Teğmen Özgür Ekizoğlu toprağa verildi.
01 Aralık 2008 21:23

Hakkari Şemdinli'de görev yaparken, izine ayrılan ve Van Orduevi'nde bulunduğu sırada kaza kurşunuyla hayatını kaybeden Piyade Teğmen Özgür Ekizoğlu (23), Muğla'nın Fethiye ilçesi Karagedik Mezarlığı'nda toprağa verildi.

Uzman çavuşKarısına 13 mermi sıktı sonra dua etti

İstanbul Edirnekapı'da 26 yaşındaki eşinin üzerine bir şarjör boşaltan uzman çavuş daha sonra izleyenlerin gözleri önünde dua etmeye başladı.25 Kasım 2008 18:48


İstanbul Edirnekapı'da Şehitlik mevkiinde 82 doğumlu Emel Kaya, eşi Sedat Kaya'nın kurşunları ile hayatını kaybetti.

Kocasının kendisini takip ettiğini gören Emel Kaya, o bölgede bulunan güvenlikgörevlilerine yanaştığı sırada uzman çavuş Sedat Kaya yakın mesafeden eşine ateş açtı.

Bir şarjör boşaltan ve son kurşunu eşinin başına sıkan Kaya, daha sonra 'Allahım bana yardım et' diyerek dua etti. Kaya, çevresinde bulunanlara 'kime haber verecekseniz verin ben buradıyım" dedi. Kaya daha sonra olay yerine gelen polis memurlarına teslim oldu.

Haber 7



Uyuşturucu Kuryesi Asker Çıktı
05 Kasım 2008 07:35

Hakkâri'den İstanbul’a uzanan bir uyuşturucu operasyonunun takibi, akıllara durgunluk veren bir ilişkiler yumağını ortaya çıkardı. Uyuşturucu sevkiyatında uzman çavuş C.S.’nin kurye olarak kullandığı belirlendi,


CUMHURİYET TARİHİNDE BİR İLK!

12 Ekim 2008 10:36
Aktütün Karakolu'na düzenlenen baskın, Türk basın tarihinde bir ilkin de yaşanmasına yol açtı.
Cumhuriyet gazetesi, ilk kez askeri eleştiren bir karikatüre sayfalarında yer verdi. Aktütün baskını esnasında Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aydoğan Babaoğlu'nun golf oynadığının ortaya çıkması büyük tepki çekmişti. Birçok gazetede konuyla ilgili haberler çıkarken, köşe yazarları da Orgeneral Babaoğlu'nu eleştirmişti. Ancak bu konulardaki hassasiyeti bilinen Cumhuriyet gazetesinde bu konuda hiçbir yorum yer almamıştı.

Cumhuriyet gazetesinde 'asker eleştirilmez' tabusunu yıkan isim karikatürist Musa Kart oldu. Daha önce de Başbakan Erdoğan ile ilgili karikatürleri ile gündeme gelen Kart, Hava Kuvvetleri Komutanı Aydoğan Babaoğlu'nun Aktütün baskını esnasında ve sonrasında golf oynamasını konu edindi.
haber10

Beyninde tümör çıkan kadın, "Rahatlamak istiyorsan beni de öldür'' diyen astsubay kocasını silahla vurdu
21:15 - Mardin'in Dargeçit ilçesinde görev yapan Jandarma Astsubay Üstçavuş Bilal Ç. (33), psikolojik sorunları olduğu belirtilen eşi Nilay Ç. (27) ile tedavi amacıyla Ankara'ya gitti. Genç kadının Ankara'da bir hastanede yapılan tetkiklerinde beyninde tümör bulunduğu tespit edildi. Dargeçit'e dönmek üzere yola çıkan çift, kayınpederi Ö.D.'nin evine uğradı. Sabah saatlerinde çıkan tartışmada, Astsubay Bilal Ç.'nin ölüm korkusu yaşayan ve bunalımda olduğu öne sürülen eşine, "Ben ne yapabilirim? Rahatlamak istiyorsan beni de öldür kurtulayım" demesinin ardından, genç kadının eşine ait silahla bir el ateş ettiği öne sürüldü. 27.10.2008 ŞANLIURFA
netgazete
ŞIRNAK'A 2. TAYİN İNTİHAR ETTİRDİ

7 Haziran 2008 09:03
6 ay önce Şırnak'ta görev yapan uzman çavuşun tayini yine Şırnak'a çıkınca bunalıma girdi.
Çavuş, eşi ve oğlu uyurken beylik tabancasıyla başına bir el ateş ederek canına kıydı.

Sakarya'nın Adapazarı İlçesi'nde bir apartman dairesinde eşi ve 2 yaşındaki oğluyla birlikte yaşayan 1010 Tank Palet Fabrikası'nda görevli Uzman Çavuş Serdar Arslan (29), önceki gün sabah saatlerinde beylik tabancasıyla başına bir el ateş ederek intihar etti. Eşi ve oğlunun uyuduğu sırada oturma odasında bulunan Arslan'ın beylik silahının ilk denemesinde tutukluk yaptığı öğrenildi. Arslan'ın namludaki kurşunu çıkardıktan hemen sonra koltuğa 1 el ateş ettiği ve ardından intihar ettiği belirtildi. Silah sesine uyanan uzman çavuşun eşi, 112 hızır acil servisi arayarak yardım istedi. Sağlık ekiplerinin kısa sürede eve gelmesine rağmen uzman çavuş hayatını kaybetti.
BUGÜN


Tefeci çetenin lideri, emekli astsubay çıktı
31 Mart 2008 Pazartesi 15:00
Manisa'da, tefecilik yöntemiyle borçlandırdıkları kişilere zorla senet imzalattıktan sonra ödemeyi yapmayan kişilerin gayrimenkullerini silah tehdidiyle üzerlerine geçiren bir çete çökertildi.
Manisa Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü, yapılan ihbarlardan yola çıkarak tefecilik yoluyla kişilere para veren ve ödeme güçlüğü içerisine girenlerin mallarını silah tehdidiyle üzerlerine geçiren emekli astsubay E.U.'nun yanı sıra ağabeyi O.U. ile baldızı Z.Ç.'nin yönettiği 12 kişilik şebekeye yönelik operasyon düzenlendi. 'Mızıka' adı verilen operasyonda, çetenin ele başı emekli astsubay E.U., ağabeyi O.U., baldızı Z.Ç. ile çetenin diğer elemanı 9 kişi gözaltına alındı.
Yakalanan kişilerin Manisa merkezde bir park işletmesinde ve Merkez Efendi Mahallesi'ndeki evlerinde yapılan aramada, çok sayıda kişiye imzalatılmış milyonlarca liralık senetler ile o kişilere ait tapu ve tapu fotokopileri, tabancalar, pompalı tüfek, kaşe, tapu yazışmalarının yapıldığı dizüstü bilgisayar ele geçirildi. Bu arada, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde (TSK) görev yapan bazı astsubayların yanı sıra çok sayıda kişinin de bu şebekeye yakalarını kaptırdıkları, şebekenin evlerinde yapılan operasyonda
elde edilen senet ve tapularla ortaya çıktı.
E.U. liderliğindeki 12 kişilik çete, suç işlemek amacıyla silahlı örgüt kurmak, örgüte liderlik yapmak, yönetmek, üye olmak, örgüt faaliyeti çerçevesinde tefecilik, çek senet tahsilatı, nitelikli dolandırıcılık, zorla alıkoyma, tehdit ve ihalelere fesat karıştırmak suçlarından DGM eş değerli 8 Nolu Ağır Ceza Mahkemesi'ne sevk edildi.
"Mızıka" operasyonuyla 12 kişilik şebekenin çökertildiğini belirten Manisa Emniyet Müdürü Adem Aydemir, "Manisa polisi olarak bu kişilere izin vermeyeceğimizin bilinmesini istiyoruz" dedi. Halkın huzurunu, güvenliğini tehdit eden kişilerle mücadelelerinin süreceğini anlatan Aydemir, şöyle konuştu: "Biz gücümüzü toplumda namuslu biçimde yasalara uyan dürüst vatandaşlardan alıyoruz. Onların yapacağı her ihbarı en ince ayrıntısına kadar değerlendiriyoruz. Bu operasyonumuz da bunlardan biri. Manisa emniyeti
olarak bugüne kadar yaptığımız operasyonlarda mahkemeye sevk ettiğimiz kişilerin tümü yargı tarafından tutuklanmaktadır. Hatta bununla da kalınmayıp gerekli ceza almaktadırlar. Suçlularla mücadele konusunda oldukça iddialıyız. Halkımızın bize olan güveni teşkilatımıza hediye edilen hizmet araçları ile ortaya konulmaktadır. Bu da bize ayrı bir güç katmaktadır."

netgazete

Kendisini jandarma istihbarat uzman çavuş olarak tanıtan eski ordu mensubuna suçüstü
30 Mart 2008 Pazar 18:55

BALIKESİR -İHA- Balıkesir'in Edremit ilçesinde kendisini jandarma istihbarat uzman çavuş olarak tanıtıp işadamlarından "jandarmaya yardım" bahanesiyle para toplayan eski ordu mensubu yakalandı.
Edinilen bilgilere göre, Balıkesir'de ikamet eden ve 1999 yılında illegal suçlar işlemesi nedeniyle ordudaki uzman erbaşlık görevinden ihraç edilen Zafer V. (35), Edremit Körfezi'ne gelerek işadamlarıyla yakınlık kurdu. Bölgedeki birçok işadamına kendisini jandarma istihbarat uzman çavuş olarak tanıtan ve "Jandarmaya yardım topluyorum" diyerek para topladığı öne sürülen Zafer V., Edremit merkezinde suçüstü yakalandı. Edremit İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri ile istihbarat timleri, ani bir baskın düzenleyerek sahte komutanı para isterken suçüstü yakaladı. Ordudaki illegal faaliyetlerinin yanı sıra başka sabıkaları da olduğu belirlenen Zafer V., Edremit Adliyesi'nde hakim karşısına çıkartıldı. Yapılan üst aramasında üzerinden kurusıkı bir tabanca çıkan Zafer V., tutuklanarak Burhaniye Kapalı Cezaevi'ne gönderildi.

netgazete

Askerden izine gelen gazeteci kazada öldü
29 Ağustos 2008 01:01
Adana'da vatani görevini yapan Akşam Gazetesi Antalya Muhabiri Murat Tatoğulları, (21) askerlik iznini geçirmek için geldiği Antalya'da, motosiklet kazasında öldü.
haber7

Kışlada askerî araç patladı: 1 ölü, 14 yaralı
23 Haziran 2008

Gaziantep'in İslahiye ilçesinde askeri bir araçta henüz belirlenemeyen sebeple meydana gelen patlamada 1 er olay yerinde öldü, 3'ü ağır 14 asker de yaralandı.
Edinilen bilgiye göre, İslahiye ilçesinde bulunan 172. Mekanize Tugay Komutan Yardımcılığı Kışlası'nda saat 15.00 sıralarında, atış alanından dönen hareket halindeki Unümok tipi bir askeri araçta henüz belirlenemeyen bir sebeple patlama meydana geldi. Patlamada araçta bulunan Topçu Er Oktay Kara olay yerinde ölürken, araç içerisinde bulunan er ve erbaşlardan Mustafa K., Şaban Ç., Koray K., İsmail T., Serkan Ö., Ali K., Aytekin P., Serkan Y., Veysel T., Ramazan O., Hüseyin D., Harun Reşit Ş., Ömer O, Deniz T. yaralandı. Yaralılar, İslahiye Devlet Hastanesi'nde yapılan ilk müdahalelerin ardından Gaziantep ve İskenderun'daki askeri hastanelere sevk edildi. Yaralılardan 6'sı Gaziantep'teki Av. Cengiz Gökçek Devlet Hastanesi Yanık Tedavi Merkezi'ne kaldırıldı. 8 yaralının ise Hatay'ın İskenderun İlçesi'ndeki askeri hastaneye kaldırıldığı bildirildi.

Ömerli'de 'kazara' ateşlenen silah sonucu 1 askeri şehit oldu, 1 asker yaralandı

23 Haziran 2008 Pazartesi
Mardin'in Ömerli ilçesinde 'kazara' ateşlenen silah sonucu 1 asker şehit ölürken, 1 asker yaralandı.

25 yaşındaki teğmenin sır intiharı

Mersin'in Erdemli ilçesinde stajyer bir teğmen, kendisini beylik tabancası ile vurarak intihar etti.
14 Haziran 2008
Yazı boyutunu büyütmek için
Erdemli İlçe Jandarma Komutanlığı'nda stajyer teğmen olarak görev yaptığı belirtilen Murat Tan (25), Erdemoğlu Bulvarı'nda bulunan Erciyes Tatil Sitesi'ndeki evinde beylik tabancası ile kendisini başından vurarak intihar etti



12 aylık asker boğularak can verdi
14 Haziran 2008

Trabzon'un Çaykara ilçesine bağlı Uzungöl beldesinde, göle düşeren 12 aylık er Serdar Çakmakçı kayboldu. Çakmakçı'nın cesedi saatler sonra bulundu.


Astsubay'ın Evine Cephanelik Baskını
31 Mart 2008 07:37

Ergenekon Operasyonu Ümraniye'de bir eve düzenlenen baskınla başlamıştı. Hastal'da astsubay Murat Z.'nin evine düzenlenen baskında cephanelik çıktı.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Gaziosmanpaşa'daki bir adrese mahkeme kararı ile operasyon düzenledi.

Hasdal'da Hava Üs Tabur Komutanlığı'nda görevli astsubay Murat Z.'ye ait olduğu tespit edilen evde 1 adet mayın, 683 adet G-3 mermisi, işaret fişekleri ve TNT kalıpları bulundu. Evinde bulunan askerî malzemeleri görev yaptığı yerlerden getirdiğini belirten Murat Z.'nin, 9 adet mayını da daha önce Alibeyköy Barajı'na attığını söylediği iddia edildi.

Adliyeye çıkarılan astsubay Murat Z., tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Geçtiğimiz yıl 12 Haziran'da Ümraniye'deki bir gecekonduya yapılan baskında 27 adet el bombası, TNT kalıpları ve fünyeler ele geçirilmişti.

Bombalarla ilgili yürütülen Ergenekon soruşturması kapsamında emekli Tuğgeneral Veli Küçük, emekli astsubay Oktay Yıldırım, emekli yüzbaşı Muzaffer Tekin, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in de aralarında bulunduğu toplam 47 kişi tutuklanmıştı.
aktifhaber

Siirt'te Askeri Araç Devrildi
27 Nisan 2008 21:50Siirt'te, askerleri taşıyan minibüsün devrilmesi sonucu 12 kişi yaralandı.

3. Komando Tugay Komutanlığı'na bağlı Şirvan Doğan Piyade Taburu'ndan terhis olan askerleri taşıyan sivil minibüs, Siirt-Şirvan karayolunun 20. kilometresinde devrildi.

Kazada yaralanan komando erler Yılmaz Çelik, Murat Demirkıran, Tahir Bulut, Uzman Çavuş Engin Özcan ile isimleri belirlenemeyen 8 asker, Siirt Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı.

Durumları ağır olan komando erler Yılmaz Çelik ile Murat Demirkıran, ilk tedavilerinin ardından helikopterle Diyarbakır Asker Hastanesi'ne sevkedildi.
İsimleri belirlenemeyen 8 askerin, ayakta yapılan tedavilerinin ardından taburcu edildikleri bildirildi.
aktifhaber

İKİ EŞLİ SUBAYA ORDUDAN İHRAÇ

12 Ekim 2008 08:16
Askeri Yüksek İdari Mahkemesi, iki eşli üsteğmenin TSK'nın itibarını sarstığı gerekçesiyle meslekten atılmasına onay verdi
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) 1.Dairesi, iki eşli askerin meslekten çıkartılması yönünde karar verdi. Meslekten atılan üsteğmen hakkında 5. Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığı tarafından “Karı koca gibi bir kadınla nikahsız olarak birlikte yaşamakta ısrar etmek” suçundan cezalandırılması talebiyle ceza davası açıldığına dikkat çekilen kararda, üsteğmenin Alay Komutanına, “Eşlerden birine sevgimi, diğerine soyadımı verdim. İkisinden de ayrılmayı düşünmüyorum. Bir gece bir evimde, bir gece de diğer evimde kalıyorum” dediğinin tutanakla tesbit edildiği belirtildi. AYİM'in kararında şu görüşlere yer verildi: “Davacının bu tarz hayat sürdürmek suretiyle, askeri örf ve adetlere, toplum yapımıza uymayan biçimde TSK'nın itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı harekette bulunduğu ve alınan ilk kararda hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.”

YENİ ŞAFAK

Askerî lojmanda yatak odası yangını!
14:40 - Erzurum'da, 9'uncu Kolordu Komutanlığı'na ait askeri lojmanların 4'üncü katında yangın çıktı. Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı'na bağlı ekipler kısa sürede olay yerine geldi, binanın arkasındaki lojman bahçesinden yangına müdahale ederken, askeri görevliler de binayı kısa sürede boşalttı. Söndürme çalışmalarını izleyen 9'uncu Kolordu Komutanı Korgeneral Özkılıç, yangının çıktığı evde oturan aileye geçmiş olsun temennisinde bulundu. Yangının, ismi öğrenilemeyen 4 yaşındaki bir çocuğun çakmakla oyun oynadığı esnada yatak odasındaki yorganı tutuşturması sonucu çıktığı öne sürüldü. 19.10.2009 ERZURUM
netgazete

Şehit Yakınlarının Ceza Tepkisi
Şehit yakınları, Elazığ'da dört askerin şehit olmasına sebep olan Teğmen Mehmet Tümer'e verilen cezayı az bularak sert tepki gösterdiler..

Elazığ'ın Karakoçan ilçesi Düztepe mevkiinde 17 Ağustos 2009 günü İbrahim Yaman isimli askerin eline pimi çekilmiş el bombası vermesi sonucu dört askerin ölümüne neden olan Piyade Teğmen Mehmet Tümer'e 9 yıl 2 ay hapis cezası verilmesi şehit ailelerini üzdü.

Yavrularına kıyan bir insanın bu kadar az ceza almasına tepki gösteren aileler, haklarını sonuna kadar arayacaklarını söyledi.

Duruşmanın bitiminden sonra konuşan Şehit İbrahim Öztürk'ün Avukatı Özgür Murat Büyük, karardan memnun olmadıklarını belirterek, "Biz daha ağır bir ceza bekliyorduk, sonuç itibarıyla dört insan bize göre kasıtlı davranış yüzünden öldü. Bilinçli taksir yok. Mahkeme bilinçli taksirin olduğuna karar verdi. Mahkeme önce 8 yıl, sonra 11 yıla çıkardı. Daha sonra iyi hali nedeniyle 9 yıla düşürdü. Biz bu kararı temyiz ettik. Kararın bozulması için elimizden geleni yapacağız." dedi.

Kararı duyduğunda içinin yandığını duygulu cümlelerle ifade eden şehit İbrahim Yaman'ın annesi Nermiye Yaman, "Gittiğim yerde de beni teskin edecek bir şey bulamadım. Şu an çok sinirliyim. Bizim yavrularımız bu kadar ucuz mu? Eğer ömür boyu hapis yatarsa benim vicdanım o zaman yerine gelir. Şu an içim yanıyor, ben ömür boyu ceza bekliyordum. Ben onun da eline bomba verilmesini bekliyordum." şeklinde konuştu.

Adalete ve devlete olan güvenlerinin sarsıldığını söyleyen şehit Musa Bulut'un babası Sinan Bulut, "Biz kendimizi savunamıyoruz. Devlete güveniyoruz. Ama güvenimiz sarsıldı. Karara itiraz edip temyize gideceğiz. Bu işin sonuna kadar gideceğiz. Biz ömür boyu ceza istiyorduk." ifadesini kullandı.

8. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nde görülen duruşmada Müdahil Avukatı Özgür Büyük, esasa ilişkin talebini okudu. Talebin ardından askeri savcı tutuklu Mehmet Tümer'in iddianameye göre cezalandırılmasını istedi. Daha sonra Tanık Avukatı Behiç Cantürk esas hakkında savunmasını yazılı olarak hâkime sundu. Hâkimin yazılı açıklamayı okumasının ardından Mehmet Tümer'e söz hakkı verdi.

Mehmet Tümer, İbrahim Yaman'ın eline el bombasını vermesinin ceza amaçlı olmadığını, el bombasını eğitim amaçlı verdiğini söyledi. Olayın olduğu sıralarda kavga eden iki askerden dolayı dikkatini başka meseleye verdiğini kaydeden Tümer, "Eğitimimi tamamlayamadım. Kesinlikle isteyeceğim bir olay değildi, tahliyemi talep ediyorum.'' dedi.

Teğmenin sözlerinin dinlenilmesinin ardından mahkemeye karar için 2 saat ara verildi. Verilen ara sonrası mahkeme Piyade Teğmen Mehmet Tümer'i bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne sebep olmaktan dolayı önce 11 yıl, daha sonra sanığın sabıka kaydının olmamasından dolayı 9 yıl 2 ay hapis cezasıyla cezalandırdı.
aktifhaber

24 Kasım 2009 10:58
Büyükanıt'tan İrtica Hizmeti

Yaşar Büyükanıt'ın bir vukuatı daha ortaya çıktı. Büyükanıt irtica haberi yapmak isteyen muhabire askeriyenin imkanlarını seferber etmiş...Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit İlişkili HaberlerTüm HaberlerDemirel Büyükanıt'a Sert ÇıktıBüyükanıt'tan Savcı Öz'e EspriBüyükanıt'ın Odasındaki KağıtlarBÜYÜKANIT FİŞLEME YAPMIŞŞemdinli Dosyası Sivil Savcılığa


Milli Güvenlik dersine giren subay öğretmenler vasıtasıyla, okullarda fişleme yaptıran Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın, yeni bir icraatı daha ortaya çıktı.

Büyükanıt, Nokta Dergisi muhabiri Prof. Dr. Ercan Çitlioğlu’nun, İslâmî duyarlılığa sahip vakıf, dernek ve kurslarla ilgili haber amaçlı yapacağı inceleme gezileri için askerin imkânlarını kullandırmış. Refakatçi görevlendirmiş, koruma da verdirmiş!

Milli Güvenlik dersine giren subay öğretmenler vasıtasıyla, Türkiye'nin dört bir yanındaki okullarda fişleme yaptıran Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın, yeni bir icraatı daha ortaya çıktı. Yaşar Büyükanıt korgeneral rütbesinde iken, Nokta Dergisi muhabirinin İslâmî cemaatlerle ilgili haber yapması için bizzat destek olmuş.

Yaşar Büyükanıt, Nokta Dergisi muhabiri Prof. Dr. Ercan Çitlioğlu’nun, İslâmî duyarlılığa sahip vakıf, dernek ve kurslarla ilgili haber amaçlı yapacağı inceleme gezileri için askerin imkânlarını kullandırmış. Yaşar Büyükanıt; Ercan Çitlioğlu’na gezilerinde yardımcı olması için Genelkurmay Başkanlığı’ndan refakatçi görevlendirilmesini istemiş. Büyükanıt, Çitlioğlu’na, araştırma yaparken koruma da verdirmiş!

İŞTE O YAZI
Yaşar Büyükanıt’ın, 2000’in Ocak ayında, Genelkurmay Genel Sekreterliği’ne gönderdiği yazıda aynen şu ifadeler yer alıyor:
“Konu: Nokta Dergisi Muhabirinin İrticai Faaliyetler Hakkında İnceleme Gezisi
İlgi: Gnkur. Bşk.lığının 30 Aralık 1999 gün ve GENSEK: 3400 - 837 - 99 /Bashalk D. Hlk. İlş. Tnt. Enf. Ş. (840) sayılı yazısı.
“Nokta Dergisi muhabiri Ercan Çitlioğlu’nun İslâmî terör örgütleri ve bu örgütlerin kurum, vakıf, yurt ve kursları ile finans kaynakları hakkında yapacağı araştırmalara yardımcı olunmasının, eskort ve emniyet ilgili taleplerin öncelikle kolluk kuvvetlerinden istifade ile karşılanmasının uygun olduğu değerlendirilmektedir. Rica ederim”
Söz konusu yazıda; Prj. Sb. Yb. H. Minisker, Ş. Md. Alb. H. Çakırer ve D. Bşk. Toğg. Tuğg. Ü. Şahintürk imzası da bulunuyor.

KUTUP YILDIZI LOCASI’NIN KURUCUSU
Bahçeşehir Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi Koordinatörü Prof. Dr. Ercan Çitlioğlu, 1988 yılında kurulan Hür ve Kabul Edilmiş Mason Locası’na bağlı Kutup Yıldızı Locası’nın kurucusu... Prof. Dr. Ercan Çitlioğlu’nun, İsrail’in eski Başbakanı Ariel Şaron’un komaya girdiğinde İsrail Büyükelçiliği’ni aradığı, “Şaron için duacıyız” demişti.

“TÜRKİYE’NİN BUNLARI AŞMASI GEREKİR”
Gazetemize konuşan Prof. Dr. Ercan Çitlioğlu, Kutup Yıldızı Locası’nı kurduğunu doğruladı ve “Ben böyle kuruluşta yer aldım. 1988’de yılında da ayrıldım. Türkiye’nin bunları aşması gerekir” demişti. Prof. Dr. Ercan Çitlioğlu, “Şaron için duacıyız” dediğini de doğruladı.

NTV’DE DANIŞMAN!
Prof. Dr. Ercan Çitlioğlu, Genelkurmay Başkanlığı’nda brifing veriyor ve NTV’de Genel Yayın Yönetmeni Danışmanlığı yapıyor. Genelkurmay Başkanlığı, Talat Aydemir’in idamıyla sonuçlanan 1963’teki darbe girişimine katılan 1459 Harp Okulu öğrencisinin haklarını 37 yıl sonra iade etmişti. İade edilen öğrenciler arasında Prof. Dr. Ercan Çitlioğlu da bulunuyordu.

Kaynak: Vakit

'ÖDEMELER YAPILDI, ORTADA TANK YOK!'

30 Kasım 2009 19:35
İsrail firmasına modernize edilmesi için 7 yıl önce 687.5 milyon dolarlık tank ihalesi verildi. Ödemeler düzenli yapıldı. Ancak ortada tank yok.
Güngör ERGÜN'un haberi

Türkiye'nin 2002 yılında bir İsrail firmasına ihale ettiği 170 adet M60 tankının modernizasyonu yılan hikâyesine döndü. Tüm ödemeleri düzenli yapılan modernizasyon çalışması bir türlü bitirilemedi. Teslim tarihi birkaç kez değiştirilen tanklar için verilen son tarih olan ekim ayı da geçmesine rağmen iş 7 yılda tamamlanamadı.

İsrail: IMI kapatılmalı

29 Mart 2002'de 170 adet tankın modernizasyonu için İsrailli IMI (Israel Military Industries) firmasıyla 687.5 milyon dolar bedelle imzalanan anlaşma, ekonomik ömrünü tamamlamış olan ve en yenisi 1960 model M60 tanklarına bu büyüklükte bir yatırımın yapılması tartışmalarını da beraberinde getirdi. Modernizasyon için tank başına 4 milyon dolar ödeyen Türkiye'ye aynı tarihlerde yürütülen 'Modern Tank Projesi' için Ukrayna yeni nesil T-72 tankları için ise tank başına 3 milyon dolar önerdi. Anlaşma, Uzi silahlarını ürüten firma olarak da bilinen IMI firmasını batmaktan kurtardı. İsrail Maliye Bakanlığı’nın, devlete büyük yük getiren IMI firmasının kapatılmasının hazineyi rahatlatacağı yönünde 2001 yılında rapor verdiği belirlendi.

ASELSAN görmezden gelindi

Tek kaynak seçilen IMI, büyük bir avantaj elde ederken, yerli sanayiye düşen pay ise çok düşük kaldı. 687.5 milyon dolarlık ihalede ASELSAN'a 24.4 milyon dolarlık pay verildi. IMI’a ödenen paranın yurtiçinde kullanılması halinde, mevcut tankların yarısından fazlasının modernize edilebileceğini belirten uzmanlar, Türk Savunma Sanayii'nin bu çalışmaları yapabilecek imkana sahip olduğunu ifade etti. Uzmanlar yerli firmaların başarısına örnek olarak Leopard-1'lerin modernizasyonu için ASELSAN tarafından geliştirilen Volkan Atış Kontrol ve Muhabere Sistemleri’ni örnek gösterdi. Bu proje kapsamında IMI’ın Türkiye'ye zırh teknolojisi vereceğinin bizzat dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu tarafından açıklanmasına rağmen bunun da gerçekleşmediği kaydedildi.

PROJEYLE iLGiLi 2 ÖNEMLi iDDiA

Projenin hangi aşamada olduğuna ilişkin net bilgi verilemezken bir iddiada firmanın 10 adet tankı modernize ederek teslim ettiği belirtilerken başka bir iddia da ise henüz prototip tasarımın dahi ortada olmadığı belirtildi. Tasarım toplantılarında firmanın birçok konuda başarısız olduğu görülmesine rağmen bazı adımların onaylanmadan geçirildiği öne sürüldü. Projede birçok yükümlülüğünü yerine getirmeyen firmaya ödemelerin ise zamanında yapıldığı kaydedildi. Ekim 2009'da tamamlanması gereken modernizasyonun ne aşamada olduğu halen belirsizliğini sürdürüyor.

“Yukarıdan gelen emirle verildi”

İhaleye tepki gösterenlerden biri de MHP Milletvekili emekli Tümgeneral Erdal Sipahi oldu. Gazze'de katliamların yaşandığı ocak ayında bir gazeteye demeç veren Sipahi, “İhalenin İsrailli firmaya verilmesine karşı çıktık. Çünkü tecrübesi yoktu. Ama yukarıdan gelen emirle ihale İsrail'e verildi. Tankları modernize etmek yerine yeni tanklar alınsaydı daha doğru olacaktı. Hala teslim edilmedi. Teslim edilse bile işe yarayacaklarını sanmıyorum" demişti.

ERUYGUR’UN ZiYARETLERi!

İhaleyle doğrudan ilgisi olmayan dönemin Jandarma Komutanı Eruygur'un, Savunma Sanayi Müşteşarı Dursun Ali Ercan ile projenin İsrailli IMI'e verilmesi için görüşmeler yaptığı iddia edildi.

İhaleyle birlikte başlayan tartışmalar sürerken modernizasyon işinin İsrailli firmaya verilmesi için nasıl baskılar yapıldığı da gün yüzüne çıktı. İhaleyle doğrudan ilgisi olmadığı halde dönemin Jandarma Komutanı ve halen Ergenekon sanığı olan emekli Orgeneral Şener Eruygur'un yine dönemin Savunma Sanayi Müşteşarı olan ve halen ADD yöneticisi olan Dursun Ali Ercan ile sık sık bir araya gelerek projenin İsrailli firmaya verilmesi için görüşme yaptığı iddia edildi.

Proje müdürleri istifa etti

Eruygur'un devresi olan emekli Tümgeneral Ünal Tamgaç'ın o dönem Savunma Sanayi Müsteşar Yardımcısı olduğu öğrenildi. Eruygur'un Ercan ve Tamgaç'ı defalarca ziyaret ederek proje hakkında bilgi aldığı ve bir an önce imzalanması için baskı yaptığı öne sürüldü. Baskılar nedeniyle Türkiye'yi büyük zarara sokacak olan projeyi imzalamak istemeyen 3 proje müdürü de istifa etti. Tamgaç'ın sözleşme görüşmelerinin tümüne katıldığı ve İsrailli firmadan yana tavır takındığı ifade edilirken, halen Bayındırlık Bakanlığı'nda görev yapan dönemin Proje Müdürü Sadık Yamaç'a sürekli baskı kurduğu iddia edildi.

Tamgaç’ı istifaya götüren iddia

Daha sonra Proje müdürlüğüne getirilen Hünkar Urfalıoğlu ve ardından gelen Sezai Öztürk'ün de sözleşmeyi imzalamadığı kaydedildi. Skandal sözleşmeyi ise Daire Başkanı Hanife Nuran İnci ve Müsteşar Ercan imzaladıkları aktarılırken sözleşmede hiçbir proje personelinin parafının bulunmadığı belirtildi. Sözleşmenin içeriği ise uzun süre kasalarda kilitli olarak saklandı. Skandal sözleşmenin imzasının ardından ilginç bir gelişme yaşandı. 12 adet dairesi olduğu ortaya çıkan Müsteşar Yardımcısı Ünal Tamgaç istifa etmek zorunda kaldı. TSK proje koordinatörlüğünü ise Kd. Yük. Müh . Albay Taner Akay yaptı.

Müsteşarlıktan sonra İP’ye girdi

Dönemin MHP'li Milli Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu tarafından göreve getirilen Dursun Ali Ercan'ın binbaşılıktan sonra askerden ayrıldığı öğrenilirken, yardımcısı olan emekli Tümgeneral Ünal Tamgaç'ın da Şener Eruygur'un devresi olduğu belirtildi. Ercan, müsteşarlıktan sonra İşçi Partisi'ne girerken, ADD'de Eruygur'un yardımcısı olarak da görev yaptı. Ulusal Kanal'da yaptığı yorumlarıyla tanınan Ercan, Cumhuriyet Mitingleri’nin düzenleyicilerinden biri olarak yer aldı.

Bugün


En son Ekim tarafından Pts Ksm 30, 2009 10:26 pm tarihinde değiştirildi, toplam 14 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Sal Arl 23, 2008 10:48 pm    Mesaj konusu: TSK'yI hangi çizgi temsil ediyor? Alıntıyla Cevap Gönder

Hilmi Özkök İçki İçmeyince
20 Aralık 2008 11:17
Org. Özkök'e dönemin komutanlarının yaptığı içkili mahalle baskısı ortaya çıktı.

Ertuğrul Özkök/Hürriyet

O içtiğin şarap değil Hilmi

Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil’le yaptığım sohbete devam ediyorum.

Şimdi tarihini tam hatırlamıyor.

"2000 veya 2001 olabilir. Kıvrıkoğlu Paşa, Genelkurmay Başkanı’ydı" diyor.

O yıl ilginç bir olay yaşanmış.

Erdil’in ağzından aktarıyorum:

"Her Milli Güvenlik Kurulu toplantısından sonra bir kuvvet komutanının evinde toplanıp akşam yemeği yeriz. Bir toplantı sonrası yine Cumhurbaşkanlığı Köşkü içinde yapılan komutanlık evlerinden birinde yemek yedik."

Tam hatırlamıyor ama büyük bir ihtimalle Jandarma Genel Komutanı Aytaç Yalman’ın evinde olabileceğini söylüyor.

Masada Kıvrıkoğlu, Kara Kuvvetleri Komutanı Hilmi Özkök, Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil, Hava Kuvvetleri Komutanı Ergin Celasun var.

Sözü tekrar Erdil’e bırakıyorum.

"Masaya şarap servisi yapıldı. Herkesin önündeki kadehte kırmızı içecekler duruyor. Bir ara galiba Aytaç Paşa, Hilmi Özkök’e seslenerek, ’O Hilmi, ne güzel, sen de şarap içiyorsun’ dedi. O da, ’Evet biz de heyete uyduk içiyoruz’ cevabını verdi."

Buraya kadar normal.

Ancak tam o sırada Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu söze giriyor ve herkesi şaşırtan şu sözleri söylüyor:

"Nereden şarap içiyormuş. Önündeki şarap değil, kola."

Tabii masaya bir sessizlik çöküyor.

Kıvrıkoğlu, kimsenin tepki vermesine izin vermeden hizmet yapan garsona dönüyor ve "Oğlum şuradan şarap getir. Hilmi de doğru dürüst bir içki içsin" diyor.

* * *

Tabii gazeteci olarak hemen şunu söylemeliyim.

Bu sözleri, Erdil’in ağzından aktarıyorum.

Dün arayıp teyit etmek için bir kere daha konuştum.

Ondan aldığım için de, çok sevdiğim bir komutan olan Hilmi Özkök’ü arayıp olayı bir de ondan dinlemedim.

Ama bugün aradığı takdirde onu da aktarmaya hazırım.

Ayrıca Özkök’e sormak istediğim bir soru daha var.

Yine gazetecilik gereği bir noktaya dikkatinizi çekmek isterim.

Erdil, başına gelenlerden direkt olarak Hilmi Özkök’ü sorumlu tutuyor.

O nedenle anlattıklarını bu çerçevede değerlendirmek gerekir.

Ama en çok kızdığı şey, yargılanması değil, mahkeme sırasında ailesinin teşhir edilmesi.

"Bakın, Ergenekon davasının hákimi mahkeme salonuna kimseyi sokmuyor. Oradan anca elle çizilen desenler yayınlanabiliyor. Ama askeri bir mahkemede, beni, eşimi ve kızımı bütün Türkiye’ye teşhir ettiler. Ben bu orduya 44 yıl hizmet ettim. O yüzden Hilmi Özkök’ü hayatımın sonuna kadar affetmeyeceğim. Asla affetmeyeceğim."

Erdil, Özkök’e bir mektup yazarak bu duygularını aynı ifadelerle aktarmış.

Yani, "Seni hayatımın sonuna kadar affetmeyeceğim" demiş.

* * *

Buna karşılık savcılıktan ve cezaevi yönetiminden çok güzel ve övücü ifadelerle söz ediyor.

"Bana karşı çok iyi davrandılar. Hepsine minnettarım. Ben de cezaevi kurallarına harfiyen uydum. Kendi yemeğimi kendim yaptım. Sobayı kendim yaktım, temizliği kendim yaptım" diyor.

Evet, Erdil’le yaptığım öğle yemeği sohbetinde konuştuklarımız bunlardı.

(*) Not: Ölçüsü kaçırılmış alkol sağlığa zararlıdır. Kimseye içki içmesini tavsiye etmem. (Bundan böyle içkiyle ilgili yazılarımın sonuna bu notu ekleyeceğim.)
hürriyet

21 Aralık 2008 09:30
Hilmi Özkök’ten İlhami Erdil’e çok ağır yanıt
Fikret Bila / Milliyet

Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, iki gündür köşesinde eski Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil’le yaptığı bir sohbeti aktarıyor.
Ertuğrul Özkök, dün İlhami Erdil’den dinlediği bir akşam yemeğini şöyle aktardı:
“Sözü tekrar Erdil’e veriyorum:
Masaya şarap servisi yapıldı. Herkesin önündeki kadehte kırmızı içecekler duruyordu. Bir ara galiba Aytaç Paşa (Yalman) Hilmi Özkök’e seslenerek ‘O Hilmi, sen de şarap içiyorsun’ dedi. O da ‘Evet biz de heyete uyduk içiyoruz’ cevabını verdi.
Buraya kadar normal. Ancak tam o sırada Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu söze giriyor ve herkesi şaşırtan şu sözleri söylüyor:
‘Nereden şarap içiyormuş? Önündeki şarap değil, kola.’
Tabii masaya bir sessizlik çöküyor.
Kıvrıkoğlu kimsenin tepki vermesine izin vermeden hizmet yapan garsona dönüyor ve ‘Oğlum şuradan bir şarap getir. Hilmi de doğru dürüst içki içsin’ diyor.”
Hilmi Özkök’ün yanıtı
Eski Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök, görev yaptığı süre boyunca ve sonrasında imalar yoluyla hep eleştirildi. AKP’ye yakın durmakla, içki içmemekle, dini değerleri önde tutmakla -deyim yerindeyse- suçlandı.
Hilmi Özkök Paşa’ya, dün Ertuğrul Özkök’ün İlhami Erdil’den aktardığı bu olayı sordum.
Özkök Paşa, “Yanıtımı size Mevlana’dan bir şiirle vereyim” dedi ve şu şiiri okudu:

“........
Suskunluğum asaletimdendir
Her lafa verilecek bir cevabım var,
Lakin;
Bir lafa bakarım laf mı diye,
Bir de söyleyene bakarım adam mı diye”
Hilmi Özkök’ün okuduğu şiirin adresi kuşkusuz İlhami Erdil’di. Özkök Paşa, Erdil’e ağır bir yanıt vermiş oldu.

Yemeğin ayrıntıları
İlhami Erdil’in aktardığı anekdotla ima etmeye çalıştığı, Özkök Paşa’nın içki içmediği, dindar bir komutan olduğu.
Hilmi Özkök Paşa içki içmez mi? O yemekte içmedi mi?
Söz konusu yemekle ilgili olarak dönemin Jandarma Genel Komutanı Org. Aytaç Yalman’la da konuştum. Aytaç Paşa’nın söylediklerine girmeden önce, yemekle ilgili bazı ayrıntıları da öğrendim. Aktarayım:
Komutanlar yemeğe geçmeden önce, küçük bir kokteyl veriliyor. Hilmi Özkök Paşa da kokteyl aşamasında viski içiyor. Yemekte ise şarap ikram ediliyor. Özkök Paşa midesinden rahatsız olduğu için bira, şarap gibi içkiler içemiyor. O nedenle yemekte kola söylüyor. Ama yemeğe oturmadan önce viskisini içiyor.

Özkök Paşa’nın içkiye yaklaşımı
Ankara’da gazetecilik yapanlar komutanlarla değişik ortamlarda bulunurlar. Sohbet ederler. Özkök Paşa sosyal ortamların gerektirdiği hallerde içki içer. Genellikle mayasız içkileri tercih eder; viski, votka gibi. İçkiye düşkünlüğü yoktur. Hilmi Paşa dini değerleri bilen ve önemseyen bir komutandır. İçki içmenin haram sayıldığını bilir ama Allah’ın affetme büyüklüğüne de inanarak, sosyal ortam gerektirdiğinde içer. Ama Ramazan’a daha hassastır. Oruç tutar ve Ramazan ayı boyunca içki içmez. Değişik vesilelerle yaptığımız sohbetlerde, “Keşke hiç içmesem. Çocuklarım da ‘Babam hiç içmiyor, ne güzel’ diyebilseler. Onlara örnek olsam. Midem de rahatsız, ama bazen mayasız içki içiyorum” dediğini anımsarım.
Bu arada komutanların birbirlerine nasıl hitap ettiklerine ilişkin bir bilgiyi de yansıtayım. İlhami Erdil, Ertuğrul Özkök’e, “Aytaç Paşa, ‘O Hilmi ne güzel sen de şarap içiyorsun’ dediğini söylüyor. Kuşkusuz İlhami Erdil de bilir ki, komutanlar birbirlerine ismiyle hitap etmezler. “Komutanım” derler. Örneğin Aytaç Paşa, Hilmi Paşa’ya hep “komutanım” demiştir. Hilmi Paşa da, Hüseyin Kıvrıkoğlu Paşa’ya hep “komutanım” diye hitap etmiştir. Bu TSK’nın bir geleneğidir.

Aytaç Paşa ne diyor?
Yemeğe ev sahipliği yaptığı iddia edilen Aytaç Yalman Paşa’yla da bu konuyu konuştum. Aytaç Paşa’nın söyledikleri şöyle:
“Yazıyı ben de okudum. Gerçekten hatırlamıyorum. Aradan kaç sene geçmiş. MGK toplantılarından sonra bir komutanın evinde toplanırız. Durumu değerlendiririz. Sohbet ederiz. Biraz da stres atarız. Bu bir gelenektir. Ama gerçekten böyle bir sohbet hatırlamıyorum.”
Hilmi Paşa da Aytaç Paşa da bu tür konularla gündeme gelmekten rahatsızlık duyuyorlar. Üzülüyorlar. Üzüntülerinin nedeni şahısları değil ama TSK’nın bu şekilde konu edilmesi ve yıpratılmasıdan duydukları kaygı...

Kıvrıkoğlu birkaç ay önce açıklamıştı:
‘Özkök’ü istemiyordum’
Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hürriyet gazetesi yazarı Şükrü Küçükşahin’e Mart 2008’de yaptığı açıklamada, halefi Orgeneral Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanlığı’na getirilmesini istemediğini söylemişti.
Kıvrıkoğlu, “Özkök’ü istemiyordum. Ben 2 yıl kendisini komutan olarak izledim. Bunun sonucunda da irtica ile mücadeleyi daha iyi yapacak birinin gelmesini istedim” demişti.
Kıvrıkoğlu, eski Başbakan Bülent Ecevit’in, Başbakan Yardımcısı Şükrü Sina Gürel’in yanında, 15 Temmuz 2002’de YAŞ öncesinde, görev süresini uzatmayı önerdiğini açıklamıştı.
Kıvrıkoğlu, bu öneriyi hoş karşılamadığını ve bu konuyu siyasetin pingpong topu yapmak istemediğini de söylemişti.
aktifhaber

Komutanı emekliye götüren içki
23 Aralık 2008
Nevzat TARHAN

TSK'yı hangi çizgi temsil ediyor?

Sayın Ertuğrul Özkök’ün gazetecilik becerisi yeni açılımlar sağladı. İki emekli Orgeneralin tartışmasını kastettiğimi anlamışsınızdır. Sayın Hilmi Özkök ve Sayın İlhami Erdil.

TSK’da iki geleneksel çizgi vardır. Birincisi Büyük Atatürk’ün 15 yıl Genelkurmay Başkanlığını yapmış Fevzi Çakmak çizgisi. Meşruiyetçidir, itaat sırrı ile hareket eder. Halkın değerlerine saygılıdır. Siyasete karışmaz.

Tasavvuf ehli olan Fevzi Paşa geldiğinde Atatürk ayağa kalkarmış. Fevzi Paşa da onun içkisine hiç karışmamıştır. Bu çizgi Silahlı Kuvvetlerdeki Çanakkale ruhunu temsil ediyor. Günümüzde bu çizgiyi Hilmi Özkök Paşa temsil etmişti.

İkinci geleneksel çizgi İsmet İnönü’nün temsil ettiği çizgidir. Atatürk’ün son yıllarında İsmet İnönü’ye karşı çıktığını, başbakanlıktan uzaklaştırıldığını, Atatürk’ün vefatından sonra Fevzi Paşa’nın saflığı nedeniyle ve İsmet İnönü’nün de meclis çoğunluğunu ele geçirmesiyle Milli Şef olduğu bilinmektedir.

Bu çizgi baskıcı, eleştiriden rahatsız olan halkı küçük gören, orduevinden çıkmayan, çoğulculuktan nefret eden, kendisine benzemeyeni tehdit olarak algılayan, statükocu değişimden korkan bir karekter gösterir.

Hatta İsmet İnönü Atatürk’ün içki sofrasına karışırdı ve verdiği kararları içki sofrasında verdiği için itiraz ederdi. Atatürk’ün bile içtiği içkiye karışan bu düşünce yapısı şimdi içkiyi laikliğin sembolü yaparak istismar etmektedir. Hüseyin Kıvrıkoğlu ve İlhami Erdil bu zihniyetin son uzantısıdır.

Siyaseti seven askercilik, siyasi kulis yapma ve darbecilik, kim ne derse desin bin yıl sürmeyecek çünkü bitmiştir. Bu zihniyet darbeyi ve hukuksuzluğu hep bir seçenek olarak düşünmüştür.

27 Mayıs ruhu denilen bu ruhu taşıyan generaller askeri ihaleleri çok severler, haram yemek gibi bir kaygıları yoktur. Zenginlerin masasında sık sık gördüğümüz emekli generallere dikkat edelim. Bu generaller servet beyanlarını göğsünü gere gere veremezler. Cezaevinde bile olsalar devlet ihaleleri ile zenginleşmiş iş adamları tarafından ziyaret edilirler. Bir futbol maçında askeri ihalelerdeki yolsuzluk nedeniyle mahkum olan bir müteahhit ile E.Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın ‘Çak’ yaptığını Sabah gazetesinden Ergun Babahan yazdı.

İlginç kirli ilşikilerden rahatsız olmayan bu anlayış darbecidir. Bu kişiler ordu içinde kendine çalışan tipler olarak bilinir. İlkeli, dürüst olmayan ‘Komutancı’ olarak bilinen tipleri zaten mevcut terfi sistemi de desteklemektedir.

Atamalarda çoğu zaman kolay yerlere atanırlar. Kadro tasfiyesini çok yaparlar. 27 Mayıs sonrası ordu içinde gücü elinde bulundurdular. En son 28 Şubat’ta irtica bahanesi ile ciddi bir kadrolaşma içine girdiler. Bu ruha 27 Mayıs ruhu diyebilirsiniz. Atatürkçülüğün arkasına sığınıp Tek Particilik yaparlar. Demokrasi ile alay ederler, demokrasiyi halk popülizmi olarak tanımlarlar.

Ergenekon konusunda sessiz kalma bu çizginin tercihidir. Kaç gündür Bugün gazetesi Zeli kampında yaşanan skandalı anlatıyor. Bu skandala göre TSK’nın içerisinde bir damar terör’ün kontrollü bir şekilde sürmesini istemişti. Bu iddia çok ciddi bir iddiadır. Maalesef TSK içindeki darbeci 27 Mayıs ruhu terörün devam etmesini istiyor.

Kıvrıkoğlu’nun Hilmi Paşaya yaptığı ‘Oğlum Hilmi’ye şarap getir’ cümleleri ile belirgenleşen mahalle baskısı aslında TSK içindeki bir grubun kadrolaşma ve tasfiye için kullandığı bir yöntemdir. Albay rütbesine kadar kullanıldığını çok görüyorduk ama Orgeneral düzeyinde de var olması çok utandırıcı bir davranıştır. ‘İçki içersen severim içki içmiyorsan benim için şüphelisin.’ Ne kadar gerici bir yöntem, ilkel bir baskı örneği.

Hatta GATA’dan emekli Albay Prof. Dr. Mustafa Kahramanyol hocamızın bir hatırasını duymuştum. Yanılıyorsam düzeltirim. Belçika’da NATO görevinde kokteylde General Çevik Bir, Tabip Binbaşı Kahramanyol’a içki içmesi konusunda ısrar ediyor. Binbaşı Kahramanyol tarihi bir cevap veriyor. “Ben bu yaşa gelmişim, belli bir rütbeye ulaşmışım ne içip içmeyeceğime ben karar veririm, lütfen ısrar etmeyiniz.” Sayın Çevik Bir’in ikinci Başkan iken Kahramanyol hocamızın YAŞ kararı ile emekli edilmesinde bu hatıranın rolü olduğu bilinir.

Hilmi Paşanın Mevlana’dan aktardığı ‘...bir lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım, adam mı diye...’ sözünü görevdeki bazı generallere söylememesini dilerim. Yoksa kendisini orduevine almazlar, alırlarsa da yalnız bırakırlar.

Emekli generallerin mahalle baskısı üzerinde araştırma yapabilecek yiğit araştırmacılar olacak mı acaba? O günleri görebilecek miyiz? Orduevleri fildişi kulelerine Açık Toplum Enstitüsü girip bir araştırma yapsın.

Sayın Prof. Binnaz Toprak’ın yüreği varsa bu sosyolojik hazineleri keşfe cesaret eder. Gerçi son istatistiği istatistikçiler için geçerli ‘İstatistik bikini gibidir, görülmesi gerekeni gösterir, görülmesi gerekmiyeni başarı ile gizler’ kuralına çok uyuyordu. Sayın Toprak 401 kişiden hareketle bütün Anadolu’yu faşist olarak gösterebildi.

Bu mahalle baskısı konusu Çorum hamuru gibidir çok su götürür.

Nevzat TARHAN / Haber 7
ntarhan@gmail.com

Sarhoş şoför Polisten kaçtı izindeki askeri ezdi

Osmaniye'de hava değişim iznini geçirmek için memleketine gelen asker, bir otomobilin çarpması sonucu hayatını kaybetti.
25 Aralık 2008 20:50


Kaza, Osmaniye-Kadirli karayolu İskender Türkmen Caddesi İmam-ı Azam Camii yakınlarında meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, 80 AP 252 plakalı otomobiliyle Kadirli istikametinden şehir merkezine doğru seyreden Ömer Hamdi Y. (20), polisin radar uygulaması yaptığı noktada "Dur" ihtarına uymayarak kaçmaya başladı. Aşırı sürat sonucu direksiyon hakimiyetini kaybeden Ömer Hamdi Y., elektrik direğine çarptıktan sonra alışveriş için bakkala giden Bünyamin Abalak'a (20) çarptı.

Kazada Bünyamin Abalak olay yerinde hayatını kaybederken, sürücü Ömer Hamdi Y. ve otomobilde bulunan Şıhlı K. (73) ise yaralandı. Yaralılar, Osmaniye Devlet Hastanesi'ne kaldırılarak tedavi altına alındı. Olay yerine gelen Abalak'ın yakınları sinir krizleri geçirdi.

Tedavisi süren sürücünün alkollü olduğu iddia edilirken, kazada yaşamını yitiren Bünyamin Abalak'ın ise vatani görevini yaptığı Ankara Merkez Komutanlığı Çankaya Köşkü Muhafız Alayı'ndan 3 aylık hava değişimi için memleketine geldiği ve terhisine 2 ay kaldığı öğrenildi.

haber7

Makam aracında eroin sevkiyatı

DİYARBAKIR'da uyuşturucu çetelerinin eroin kuryeliğini yapan emekli bir albayı ortaya çıkaran Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı (KOM), bu kez de devletin makam aracında eroin sevkiyatı yapan Muş'un Serinova Belediye Başkanı Fahrettin Kılıçkıran'ı suçüstü yakaladı. Makam aracında 10 kilo 600 gram eroinle yakalanan DP'li Başkan Kılıçkıran ve araçta bulunan Burhan Şele adlı kişi gözaltına alındı.

Kılıçkıran'a yönelik operasyon, 3.5 ay önce yapılan bir ihbar üzerine başlatıldı. Teknik takip yapan polis ekipleri, Kuzey Irak'tan Türkiye'ye eroin getirileceğini öğrendi. Uyuşturucunun önceki gün Türkiye'ye sokulduğunu belirleyen KOM ekipleri, Muş Emniyetinden destek alarak, Başkan Kılıçkıran'ın makam otusunu sivil araçlarla takip etti. Muş'un Hasköy ilçesi yakınlarında tertibat alan polis, Kılıçkıran'ı yakaladı.
Sorgusu devam eden Fahrettin Kılıçkıran'ın, Kuzey Irak'tan sokulduğu belirlenen eroini önce İstanbul'a, oradan Hollanda'ya kaçırmayı planladığı ileri sürüldü.

Ufuk TÜRKYILMAZ / ANKARA
akşam

Gölcük'te TIR ile otomobilin çarpıştı: 3 subay, 3 astsubay öldü

22 Ocak 2009


Alınan bilgiye göre, Gölcük'ten Yalova yönüne giden Erkan Çakar yönetimindeki 16 AP 690 plakalı TIR ile aynı yönde seyreden sürücüsü henüz belirlenemeyen 34 TE 624 plakalı otomobilin, D-130 karayolunda Değirmendere beldesinde çarpışarak 6 metre yükseklikten yan yola düşmesi sonucu ölenlerin yüzbaşılar Murat Kaya ve Volkan Aşkın, teğmen Çağlar Alkoç, astsubaylar Murat Korkmaz, Cüneyt Kabakçı ile Ulaş Öner olduğu belirlendi.

Askerlerin, Donanma Komutanlığı'ndaki eğitimin ardından Erdek'teki birliklerine gitmek üzere özel otomobille yola çıktıkları öğrenildi.

Kazada ağır yaralanan TIR sürücüsü Erkan Çakar'ın, Gölcük Devlet Hastanesi'nde tedavisinin sürdüğü bildirildi.

Şırnak'ta Kaza: 1 uzman çavuş öldü diğeri yaralandı

Şırnak'ta meydana gelen trafik kazasında 1 uzman çavuş öldü, 1 uzman çavuş yaralandı.

Alınan bilgiye göre, Reşit Kaya yönetimindeki plakası belirlenemeyen otomobil, Şırnak-Cizre kara yolunun 7 kilometresinde virajda devrildi.

Otomobildeki uzman çavuş Mehmet Çıracı (30) olay yerinde öldüi, yaralanan Kaya, Şırnak Asker Hastanesine kaldırıldı.

7 ASKER YARALI...

20 Mayıs 2009
Ağrı'nın Doğubayazıt ilçesinde meydana gelen trafik kazasında, 7 asker yaralandı.
Alınan bilgiye göre, Doğubayazıt ilçesine bağlı Tanıktepe köyünde, seyir halinde olan askeri araç, lastiğinin patlaması sonucu devrildi.

5 Asker Çocuğu Öldü
30 Mayıs 2009 14:14

Hayatını kaybeden 17 yaşındaki 5 gencin 3'ünün albay, 1'inin yarbay 1'ininde başçavuş çocuğu olduğu öğrenildi. Ailelerde yas var..

Ankara'nın Mamak ilçesinde dün gece meydana gelen trafik kazasında hayatlarını kaybeden 5 gencin asker çocuğu olduğu öğrenildi. 17 yaşındaki 5 gencin 3'ünün albay, 1'inin yarbay 1'ininde başçavuş çocuğu olduğu bildirildi.

Gençlerin cenazelerinin kaldırıldığı Atatürk Araştırma Hastanesi morgu önüne ailelerin yanı sıra çok sayıda asker ve üst düzey komutan akın etti.

Kazada ölen Batuhan Berke Aksu'nun Giresun'da, Alican Köksoy Konya Ermenek'te, Murat Alp ve Ulukan Şimşek'in Gölbaşı Oğulbey köyünde, Baybars Fırat Bahar'ın ise Karşıyaka Mezarlığı'nda ikindi namazına müteakip defnedilecekleri kaydedildi.

Cenazeler aileleri ve askerler tarafından morgdan alınarak defnedilecekleri yerlere götürüldü.
aktifhaber

MARDİN'DE 3 ASKER YARALANDI

7 Haziran 2009 11:15
Mardin'in Nusaybin ilçesine bağlı Girmeli beldesindeki oy kullanma işlemi sırasında iki grup arasında kavga çıktı. Kavgaya karışanları ayırmaya çalışan 3 asker yaralandı.
Edinilen bilgiye göre, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından seçimi iptal edilen Girmeli beldesindeki ilköğretim okulunda oy kullanma işlemi sırasında AK Partili ve DTP iki grup arasında tartışma çıktı. Kısa sürede büyüyen tartışma taşlı sopalı kavgaya dönüştü. Bölgede güvenlik önlemi alan jandarma ekipleri, kavgaya müdahale etti.

Grupları ayırmaya çalışan 3 asker, atılan taş sonucu çeşitli yerlerinden yaralandı. Olayla ilgili olarak 2 kişi gözaltına alındı.

Kavga nedeniyle bir süre ara verilen oy kullanma işlemi yeniden yapıldı.

haber10

ORDUEVİNE ERGENEKON ÇIKARMASI
02 Eylül 2009 09:49

Ergenekon sanıkları, 30 Ağustos resepsiyonunda böyle boy gösterdi...

Genelkurmay Başkanlığı'nın düzenlediği 30 Ağustos Zafer Bayramı resepsiyonuna Başkomutan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün eşinin davet edilmemesi tepkiyle karşılanırken, aynı resepsiyona Ergenekon Silahlı Terör Örgütü davasında yargılanan ATO Başkanı Sinan Aygün, MGK eski Genel Sekreteri Tuncer Kılınç, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt ve eşi Ferda Paksüt'ün katılması tepkileri doruğa çıkardı.

30 Ağustos resepsiyonunda Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt'ün eşi Ferda Paksüt'e ilgi göstermesi dün gazetelere yansırken, bir ülkenin en üst kademesinde bulunan isimlerin eşlerinin resepsiyona bilerek davet edilmemesi STK'lar, kadın platformu başkanları ve yazarlardan büyük tepki çekti.

“GENELKURMAY'IN TAVRINI İZAH ETMEK MÜMKÜN DEĞİL”

Gazeteci Şamil Tayyar “Bir ülkenin Cumhurbaşkanını, Başbakanını eşsiz davet etmek gerçekten hem bir hukuk devletine yakışmaz hem de vicdana ve insanlığa yakışmaz diye düşünüyorum. Ben de o törene ‘eşsiz' olarak katılmış birisiyim. Benim eşim türbanlı değil açık ama onlar belki kafalarında beni böyle bir yere konumlandırdılarsa eşsiz davetiye göndermişler. Orada Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ı gördüm o da eşsizdi. Dolayısıyla böyle bir ayrımcılık yapılmış. Gerçekten üzücü bir tabloydu. Düşünün ki, bir ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı ve Anayasa Mahkemesi Başkanının eşleri bir zafer kutlamasına katılamıyor. Bunu izah etmek hakikaten mümkün değil. Diğer taraftan türban gerekçesiyle eşsiz davet yapılırken, Ergenekon davasında sanık olarak yer alan isimlerin davet edilmesi de insanları düşündürüyor tabii. Ben bunu izah etmekte zorlandım. O tabloyu görmüş bir insan olarak gerçekten çok üzüldüm” dedi.

“BİR GAZİ TORUNU OLARAK UTANÇ DUYUYORUM”

Müstakil Hayırseverler Grubu (MÜSHAK) Başkanı Nedret Gökçe ise, “Genelkurmay'ın First Lady'mize yaptığı bu tavrı şiddetle kınıyorum. Bir Cumhurbaşkanının eşi başörtülü diye davet edilmemesi, dünya çapında büyük bir skandaldır. Tüm dünyanın tanıdığı Hayrunnisa Gül'e saygı duyulması gerektiğini düşünüyorum. Tüm dünyanın tanıdığı, kabul ettiği ve sempati duyduğu Hayrunnisa Gül'ün görmezden gelinerek, Ergenekon davasında yargılanan insanların ve eşlerinin resepsiyonda itibar görmesi bırakın Türkiye'yi dünya çapında bir skandaldır. Ayrıca bir gazi torunu olarak bu yaşananlardan utanç duyuyorum” diye konuşarak tepkisini gösterdi.

“GENELKURMAY HALKIN GÖZÜNDE MEŞRUİYETİNİ KAYBETTİ”

Yazar Hüda Kaya, yapılan bu tavrın Genelkurmay'ın Ergenekon'a karşı ne şekilde bir tavır aldığını açıkça sergilediğini ifade etti. Kaya, şöyle konuştu: “Bütün kalbimle şunu söylüyorum ki onlar bu tavırlarıyla halkın gözünde eksi puan almışlardır. Çünkü bu toplum biliyor ki, anayasa da kendi başkomutanları olarak ordunun da bütün hiyerarşinin en tepesindeki nokta cumhurbaşkanıdır ve onlar kendi başkomutanlarını eşi başörtülü sebebiyle kendi içlerine kabul etmemeleriyle halkın gözünde meşruiyetlerini kaybetmek gibi çok risk içerisindedirler.”

Ergenekon davasında yargılanan isimlerin resepsiyona katılmasını da sert bir dille eleştiren Kaya, “Bu yapılan bilinçli bir tercih ve öyle sıradan ve basit bir tercih değil. Şu anda gündemin en başında olan Ergenekon çetesi gibi tehlikeli bir örgütün destekleyicilerine kabul eden bu kurum ve yetkilileri kendi tercihlerini halka gösteriyorlar. Bu şu demek; söylemde ne kadar demokrasiye, birlik beraberlik kardeşlik ifadeleri söylüyorlarsa da insanı ifade eden hali tavrıdır” açıklamasında bulundu.

GENELKURMAY'IN RESEPSİYONUNA KATILAN ERGENEKONCULAR NE İLE YARGILANIYORLAR?

Ferda Paksüt: Silahlı terör örgütüne bilerek isteyerek yardım etme suçundan 37.5 yıla kadar hapsi isteniyor.
Sinan Aygün: Silahlı terör örgütüne üye olma, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı silahlı isyana tahrik etme, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme suçundan 2 defa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor.

MGK eski Genel Sekreteri Tuncer Kılınç: Silahlı terör örgütüne üye olma, Devletin Güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme, açıklanması yasaklanan gizli bilgileri temin etme. Devletin güvenliğine ilişkin belgeleri tahrip etme, amacı dışında kullanma hile ile alma çalma suçlarından 55 yıla kadar hapis cezası verilmesi talep ediliyor.

Kaynak: Vakit


En son Ekim tarafından Çrş Eyl 02, 2009 9:32 pm tarihinde değiştirildi, toplam 6 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pts Oca 26, 2009 10:42 pm    Mesaj konusu: Astsubay uzman çavu$u öldürdü! Alıntıyla Cevap Gönder

1 Şubat 2009
PKK'lı hacker, porno sitelere yerleştirdiği virüsle, bu sitelere giren TSK ve MİT mensuplarının bilgilerine ulaştı.

Diyarbakır'ın Sur ilçesinde 3 ay önce devriye görevi yapan polis, elindeki dizüstü bilgisayarı çaldığı şüphesiyle R.Ç'yi (19) gözaltına almıştı. Yapılan incelemede R.Ç'nin bilgisayarında 'MİT' isimli şifrelenmiş bir dosya bulunmuştu. Konuyla ilgili soruşturmasını tamamlayan polis, dosyada güvenlik kuvvetleri hakkında gizli bilgiler bulunduğunu tespit etti.

VİRÜS YERLEŞTİRDİ

R.Ç'nin bilgisayarında ve evinde bulunan 2 DVD'de özel bir yöntemle şifrelenmiş TSK'ya bağlı bazı birimlerin harekat planları, İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne ait personel isim listesi ve bazı terörle mücadele şubelerinin dokümanları çıktı. Zanlının porno sitelere yerleştirdiği virüsle, bu siteleri ziyaret eden TSK, MİT ve polis teşkilatı mensuplarının bilgisayarlarına girerek gizli bilgilere ulaştığı anlaşıldı.

ŞİFREYİ KENDİSİ ÇÖZDÜ

R.Ç. ifadesinde, 4 yıl önce Diyarbakır'da 'Sniper Team' isimli bir hacker grubunda yer aldığını, bilgisayar konusundaki bilgi ve becerisi nedeniyle chat ve porno sitelerine virüsler gönderdiğini anlattı. Virüs gönderdiği internet sitelerine giren şahısların bilgisayarlarına bu şekilde ulaştığını kaydeden R.Ç, önemli bulduğu bilgileri arşivlemeye başladığını belirtti.

10 YIL HAPSi iSTEN

DinElde ettiği gizli bilgileri çalıştığı internet kafeye müşteri olarak gelip giden H.T'nin tanıştırdığı U.Y'ye anlattığını kaydeden R.Ç, "Bu bilgileri bir aracıyla PKK'nın elebaşlarından Murat Karayılan'a ulaştırdım" dedi. R.Ç, 'Örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek' suçundan 10 yıla kadar hapis istemiyle yargılanacak.

bugün

İZMİR'DE KAÇAK KAZI OPERASYONU

4 Şubat 2009 09:34
Emekli bir albayın da aralarında bulunduğu kişiler bu kez suçüstü yakalandı.
Çetenin, müdahale edilmesin diye kazı alanına “maden alanına girmek tehlikeli ve yasaktır" yazılı levha astığı anlaşıldı.

İzmir Emniyeti kaçak kazı ihbarı üzerine Keçi Kalesi yakınlarına operasyon düzenledi. Baskında 8 metre derinliğinde 4 metre genişliğinde çukur kazan 7 kişiyi suçüstü yakaladı. Polis, Özel Harekat Dairesi’nden Emekli Albay R.P., İzmir Orman Bölge Müdürlüğü Komisyon Başkanı H.C. ve İstanbul Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü’nde görevli L.M.’nin de aralarında olduğu 18 kişiyi gözaltına aldı.

Kazı için fikir aldı

Tarihi eser avcılarının çalışma sistemi polisi bile şaşkına çevirdi. Şebekenin planına göre örgüt yöneticisi önce A.B.U.’nun İstanbul Bayındırlık Müdürlüğü’nde görevli L.M. ve İzmir Orman Bölge Müdürlüğü’nde Komisyon Başkanı H.C. ile irtibata geçerek dikkat çekmeden kazı yapmak için fikir aldı.

Mühendisle anlaştı

Kazı yapılacak alanın maden arama sahası gibi gösterilmesi önerisi üzerine A.B.U. daha sonra elinde maden arama izin belgesi olan Maden Mühendisi A.K. ile anlaştı. İzinler gelmeden kazı işlemine başlandı. Kazı yapılan alana da emniyet güçlerinin ve çevredeki vatandaşların dikkatini çekmemek için “Maden alanına girmek tehlikeli ve yasaktır" yazılı levhalar asıldı. Ancak uyanık tarihi eser avcılarının planı polisin düzenlediği operasyonla bozuldu. Zanlılar adiyeye sevk edildi.

Albay yaşlı diye serbest bırakıldı

Emniyetteki işlemleri tamamlanan zanlılar adliyeye sevkedildi. Emekli albay R.P'nin ise yaşlı ve hasta olduğu için emniyette ifadesi alındıktan sonra savcılık talimatıyla serbest bırakıldı. Emekli albayın daha sonra adliyeye gidip ifade vereceği öğrenildi. Gözaltına alınan zanlıların evlerinde yapılan aramada üzerinde kadın figürü olan iki adet taş obje, 6 adet sikke,1 adet topraktan yapılmış kandil, birkaç bakır parça, 2 adet tabanca ile arama detektörü ele geçirildi.

BUGÜN

Astsubay uzman çavuşu öldürdü!

Bingöl'de vurularak ağır yaralanan uzman çavuş, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti.26 Ocak 2009

Emekli Albay çöp evde intihar etti

Fatih'te 3 milyon liralık mal varlığını geçen sene bir vakfa bağışlayan emekli Pilot Albay Şinasi Yaycı (79), yaşadığı çöp evde intihar etti.28 Ocak 2009 01:23


Serhat ALAATTİNOĞLU'nun haberi

Fatih Katip Kasım Mahallesi İmrahor Hamamı Sokak'ta oturan emekli Hava Pilot Albay Şinasi Yaycı (79), evinde ölü bulundu. 40 yıldır aynı evde yaşayan Yaycı'nın kafasına sıktıgı tek kurşunla intihar ettiği ögrenildi. Olay, evden koku geldiğini farkeden kahvehane sahibinin polise haber vermesiyle ortaya çıktı. Olay yerine gelen polis ekipleri, çilingir yardımıyla kapıyı açtırdığında Yaycı'nın cesediyle karşılaştı. Yapılan incelemede, Yaycı'nın silahla kafasına tek el ateş ederek intihar ettiğini belirlendi. Emekli Albay'ın evinde çok miktarda çöp bulunduğu ve eski eşyaları biriktirmeye meraklı olduğu öğrenildi.

HUZUREVİNE GİTMEK İSTEMEDİ

Şinasi Yaycı'nın geçtiğimiz yıl toplam değeri yaklaşık 3 milyon TL'yi bulan
Şişli'deki lüks dairesini, şu an oturduğu 4 katlı binayı ve bankadaki parasını Türk Eğitim Vakfı'na (TEV) bağışladığı ortaya çıktı. Yaycı'nın ölüm haberini alan TEV Emlak Müdürü Mehmet Ali Sönmez de olay yerine geldi.

Sönmez, Yaycı'nın hayırsever bir insan olduğunu vurgulayarak, "Geçen sene bizim vakfımıza ulaştı ve bütün mal varlığını vakfa bağışlamak istediğini söyledi.

Şişli'deki daire, oturduğu bina ve bankadaki tüm parasını TEV'e bağışladı. Kendisini bu harabe binada bırakmak istemedik ve güzel bir huzurevine yerleştirelim dedik. Ama kabul etmedi. Amerikan Hastanesi'nde bir bel ameliyatı geçirdi. Doktorlar buraya dönmesinin uygun olmadığını belirtti. Ancak o yine de burada yaşamak istedi" dedi. Sönmez, Yaycı'nın Kıbrıs Harekatı'nda da görev almış çok başarılı bir pilot olduğunu ve ödüllerinin bulunduğunu ifade etti.

Habertürk

Askeri liselerden atılanlar Ankara'da eylem yaptı


27 Ocak 2009 S- Çeşitli nedenlerle Türk Silahlı Kuvvetleri'ne bağlı askeri okullarla ilişkisi kesilen öğrenciler, ödedikleri personel ve amortisman giderlerini protesto etmek amacıyla eylem yaptı.
Yüksel Caddesi'nde toplanan yaklaşık 50 askeri lise öğrencisi, okulla bağlantıları kesildikten sonra kendilerine ödettirilen amortisman ve personel giderlerini protesto etti. Grup adına bir açıklama yapan Onur Güngör, okulla ilişkileri kesildikten sonra harcadıkları giderleri ödemeleri için tazminat miktarlarının ortaya çıktığını belirterek, bu miktarların okula kayıt sırasında imzaladıkları senetler ile belirlendiğini söyledi. Kendisinin 56 bin TL ödemesi gereken tutar olduğunu ifade eden Güngör, birçok arkadaşının ödemesi gereken miktarın bundan daha fazla olduğunu dile getirdi. Güngör, bu giderlerin kaldırılması gerektiğini savundu. Eylem olaysız bir şekilde sona erdi.

netgazete

Rize'de ikisi astsubay 8 gözaltı

Rize Fındıklı'da polisin bir araçta ele geçirdiği 8 el yapımı tabanca ile ilgili 2'si astsubay 1'i uzman çavuş toplam 8 kişi gözaltına alındı.01 Şubat 2009 19:30


Rize'nin Fındıklı ilçesinde polisin yaptığı operasyonda 13 adet el yapımı tabanca ele geçirildi. Olayla ilgili olarak 2'si astsubay, 1'i uzman çavuş toplam 8 kişi gözaltına alındı.

Edinilen bilgiye göre, Kirazlık Mahallesi Hopa Caddesi'nde uygulama yapan polisi gören 53 T 5165 plakalı taksideki zanlılar, aracı bırakarak kaçtı. Polis aracın bagajında 7 adet el yapımı tabanca, şarjörler ve silah yapımında kullanılan malzemeler ele geçirildi.

Daha sonra aracın sahibini bulan polis, Fındıklı'da bazı ev ve işyerinde arama yaptı. Aramalarda 6 silah daha bulunurken, olayla ilgili olarak 2'si astsubay, 1'i uzman çavuş 8 kişi gözaltına alındı.

Rize Valisi Zekeriya Şarbak, ''Fındıklı'daki çalışmada, aralarında 3 kolluk kuvveti personelinin de bulunduğu 8 kişi gözaltına alındı. Bu kişilerin üzerleri ile ev ve iş yerlerindeki aramada, 6 tabanca, çok sayıda fişek, 12 gram esrar, 13 gram kenevir tohumu, 1 sahte pasaport, kurşun geçirmez yelek ve çeşitli evrak ele geçirilmiştir.''

Her iki çalışmada ele geçirilen tabanca sayısının 13 olduğuna işaret eden Şarbak, konuyla ilgili bazı kişilerin arandığını vurguladı.
haber7

Pilotların cenazeleri, Ankara'ya gönderildi!
Helikopterin düşme sebebi henüz belli değil

13:35 - Bolu Vali Yardımcısı İsmail Atasoy, Kıbrıscık ilçesi yakınlarında enkazına ulaşılan helikopterin kaptan pilotu Andrzej Wojewodzki ile emekli pilot albay Süleyman Kıyak'ın kaza yerinde öldüğünün belirlendiğini kaydetti. Helikopterin enkazını ilk olarak Eskişehir'den gelen askeri helikopterlerin tespit ettiğini ifade eden Atasoy, "Enkazın bulunduğu noktaya güçlükle ulaşan arama kurtarma ekipleri, enkazdan çıkarttıkları 2 cesedi bölgeye ulaşan askeri helikopterdeki görevlilere teslim etti. Helikopter ise cesetleri bölgede hazır bekleyen sağlık ekiplerine ulaştırdı" diye konuştu. 01.02.2009 BOLU
netgazete

Uzman Çavuş Komutanını Vurdu
03 Şubat 2009 14:09

Adana'nın Karaisalı İlçesi Jandarma Karakolu'nda görevli bir uzman çavuş, karakol komutanını tabancayla ağır yaraladı.

Karapınar Mahallesi'ndeki bir lokantada karakol komutanı Jandarma Başçavuş Fuat Altan Kapdağ (38) ile yemek yiyen aynı karakolda görevli Uzman Çavuş Hayati T, Kapdağ ile "kanunsuz emir verdiği" iddiasıyla tartışmaya başladı.

Tartışma sırasında Hayati T, Kapdağ'a beylik tabancasıyla 3 el ateş ederek, kasığından yaraladı. Kapdağ, Karaisalı Devlet Hastanesi'ndeki ilk müdahalenin ardından, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi'nde tedavi altına alındı.
aktifhaber

2'si emekli albay 8 kişi gözaltında

4 ilde çıkar amaçlı silahlı örgüt kurdukları iddia edilen kişilere yönelik operasyonda aralarında 2 emekli albayın da bulunduğu 8 kişi gözaltına alındı.
04 Şubat 2009 00:10


Ankara, Bursa, Balıkesir ve Kütahya'da çıkar amaçlı silahlı örgüt kurdukları iddia edilen kişilere yönelik operasyonda aralarında 2 emekli albayın da bulunduğu 8 kişi gözaltına alındı.

Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı ekipleri daha önce gerçekleştirdikleri bir operasyonun devamında Bursa Cumhuriyet Savcısı'nın talimatı üzerine Ankara, Bursa, Kütahya ve Balıkesir'de eş zamanlı operasyon gerçekleştirdi.

Operasyonda, çıkar amaçlı silahlı örgüt kurdukları, kişilere ölüm tehdidinde bulundukları, 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun'a muhalefet ettikleri gerekçesiyle aralarında 2 emekli albayında bulunduğu 8 kişi gözaltına alındı.
haber7

36 ÖĞRENCİ KRİZE NEDEN OLDU:

5 Şubat 2009 09:35
Yeniler için sistem değişti, eskiler mahkemeye koştu.
Deniz Harp Okulu'nda fizik dersi sınavını veremeyen 36 öğrenci krize neden oldu. Sınavın yeniden yapılmasına karşın öğrencilerin başarısız olması okul komutanını kızdırdı. Sınav sistemi değiştirilerek öğrenciler dersi geçti. Daha önce okuldan atılan öğrencilerse Askeri Mahkeme’ye başvurdu...

Deniz Harp Okulu'nun Harp-1 diye tabir edilen birinci sınıfındaki yaklaşık 180 öğrenciden 36'sı fizik dersinden kaldı. Yapılan tek ders sınavında da hiçbir öğrenci geçer not alamadı. Bunun üzerine okul komutanının başkanlığında toplanan Eğitim ve Öğretim Yüksek Kurulu'nun, sınav sorularının çok zor olduğu gerekçesiyle son sınavın iptal edilmesine karar verdiği ileri sürüldü. Yeniden yapılan sınavında ise sadece 5 öğrenci başarılı oldu. Başarısız öğrencilerin sayısının fazla olması Deniz Kuvvetleri Eğitim ve Öğretim Komutanı'nı kızdırdı.

PAŞADAN KOMUTANLARA TEHDİT

İddiaya göre, okul komutanlarını Beylerbeyi’ndeki karargahında toplayan paşa, “Ölümden başka her şeye çare var” diyerek çözüm yolu bulunmasını istedi. Bunun üzerine kurul yeniden bir araya geldi. Toplantıda, 3 sorunun iptal edilmesi ve 2 soru üzerinden değerlendirme yapılması istendi.

Ancak bu karar kuruldaki bazı komutanların tepkisini çekti. Şehir dışı gezisi nedeniyle toplantıya katılmayan Harp Okulu Komutanı tepkilere kızdı. "Oradaki ihtiraslı ve seviyesizlerin bütün kariyerlerine ve mesleklerine son vereceğim" dediği iddia edilen paşanın tehdidi işe yaradı ve son teklif kabul edildi.

Uygulamaya isyan edenler yargıya koştu

Başarılı oldukları soruların değerlendirilmesi sisteminde bile bazı öğrenciler yine düşük not aldı. Bunun üzerine yeni bir teklifin daha ortaya atıldığı ileri sürüldü. Buna göre, her öğrencinin en iyi yaptığı 2 sorunun 100 tam puan üzerinden değerlendirilmesi istedi. Yeni formül uygulanınca istenen sonuçlara ulaşıldı. Ancak, yeni uygulamayla zorla sınıf geçirtilen öğrenciler, sınıfını başarıyla geçen öğrencilerden bile yüksek not aldı. Bu tablo, hem sınıfı geçen hem de notları yetersiz kalınca ikinci kez sınıfta kalıp okuldan atılan öğrencileri isyan ettirdi.

ASKERİ MAHKEME DEVREDE

Mağdur öğrenciler, "Madem sınav sonuçlarına müdahale edilebiliyordu neden bizim sonuçlar değişmedi" diyerek okul yönetimine itiraz etti. Okul yönetiminden sonuç alamayan bazı öğrenciler keyfi uygulamayı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'ne taşıdı. Bazı aileler çocuklarının okuldan atıldığının duyulmaması için yaşananları sineye çekerken, öğrencilerden bazılarının subay çocuğu olduğu ve onların da başlarına iş açılmaması için olaya sessiz kaldığı iddia edildi.-BUGÜN
haber10

Asker adaylarını taşıyan servis kamyona çarptı: 4 ölü

24 Şubat 2009- Hatay'ın Kırıkhan ilçesinde asker adaylarını taşıyan servis aracının kamyonla çarpışması sonucu 3'ü asker adayı 4 kişi hayatını kaybetti, 9 kişi yaralandı.

netgazete

Başçavuş'a Şok Yargılama
03 Mart 2009 16:12

Balıkesir Altınova’da Kürt&Türk provokasyonlarına göz yummakla suçlanan Jandarma Başçavuş Kanat, insan kaçakçılığından Mardinli bir isimle yakalandı…

Geçtiğimiz yıl Ekim ayında Balıkesir Altınova ilçesinde Türk Kürt gerilimi çıkmış bölge uzun süre karışmıştı.

Olaylar sonrası hazırlanan raporlarda olayın Türk&Kürt gerilimi olmadığı, bir grubun Kürtlere ait ev ve işyerlerine provokatif amaçla saldırmalarına göz yumulduğu tespit edilmişti.

Olaylar sırasında jandarmaya da kasten pasif kalma olaylara seyirci kalma suçlaması yapılmıştı. Olayların çıktığı günlerde Vali, Bursa’dan takviye kuvvet geldiğini belirtmiş ancak takviye kuvvetler sahaya indirilmemişti.

İNSAN KAÇAKÇILIĞI’NDAN YARGILANIYOR
Bölgedeki “Kürt&Türk” gerilimi sırasında olaylara müdahale etmemekle suçlanan Jandarma Karakol Komutanı Başçavuş Ahmet Kanat, ilginç biçimde Mardinli Ali Erat isimli kişiyle yargılanmaya başladı. Hem de insan kaçakçılığından.

Başçavuş Kanat, Ayvalık Adliyesi’nde bugün yargılanmaya başlandı. Mardin’de yaşayan Ali Erat isimli şahısla beraber Yunanistan üzerinden insan kaçakçılığı yaptığı suçlamasıyla yargılanan Başçavuş Kanat’la ilgili iddialar oldukça ağır.

Balıkesir’den geçiş yapan insan kaçakçılarına göz yummak, içeriden bilgi aktarmak ve gelire ortak olmak gibi suçlamalar yapılıyor..
aktifhaber

3 günlük asker kalbine yenildi


03 Mart 2009 Vatani görevini yapmak üzere İzmir'e giden 20 yaşındaki Fuat Uçar, birliğine teslim olduktan 3 gün sonra geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Hayatının baharındaki genç asker Erzincan'a getirilerek kılınan cenaze namazının ardından Terzibaba Mezarlığı'nda toprağa verildi.
Erzincan'a bağlı Çatalarmut köyünden Demir doğrama ustası Nihat Uçar'ın 4 çocuğundan biri olan Fuat Uçar, 25 Şubat 2009'da ailesi ve arkadaşları tarafından vatani görevini yerine getirmek üzere İzmir'e yolcu edildi. Birliğine teslim olduktan üç gün sonra rahatsızlanarak 9 Eylül Tıp Fakültesi'ne kaldırılan genç asker, geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti.

netgazete

ÖNCE ŞEHİTTİ ŞİMDİ ÖLÜ
04 Mart 2009 13:53Şanlıurfalı Ali birliğine teslim oldu... 29 gün sonra "oğlunuz şehit düştü" dendi. 5 ay sonra ise "intihar etti şehit yardımını geri verin"... Anne kalp krizi geçirdi.

“Çatışmada şehit düştü” denen ve resmî törenle defnedilen Ali Yüksel’in ailesine, beş ay sonra haber geldi: Oğlunuz kendini öldürdü. Şehit yardımını geri ödeyin. Şanlıurfalı Ali Yüksel 9 Ağustos 2008’de Elazığ’daki birliğine teslim oldu. 29 gün sonra ailesine “Oğlunuz şehit düştü” dendi. Ali’nin bayrağa sarılı tabutu askerî törenle defnedildi. Genelkurmay Başkanı’ndan Başbakan’a kadar devletin zirvesi aileye taziye mesajı yağdırdı. 21 bin 700 lira şehit yardımı yapıldı. Ancak beş ay sonra, savcılık çağrısıyla aile ikinci kez yıkıldı. Askerî Savcılık “Oğlunuz askerden kaçmak için kendini yaralamak isterken öldü” deyip aileden şehitlik tazminatını geri istedi. Anne Fatma Yüksel bu olay üzerine kalp krizi geçirdi



“Çatışmada şehit düştü” denen ve resmî törenle defnedilen Ali Yüksel’in ailesine, beş ay sonra haber geldi: Oğlunuz kendini öldürdü.

Şehit yardımını geri ödeyin. Şanlıurfalı Ali Yüksel 9 Ağustos 2008’de Elazığ’daki birliğine teslim oldu. 29 gün sonra ailesine “Oğlunuz şehit düştü” dendi.

Ali’nin bayrağa sarılı tabutu askerî törenle defnedildi. Genelkurmay Başkanı’ndan Başbakan’a kadar devletin zirvesi aileye taziye mesajı yağdırdı. 21 bin 700 lira şehit yardımı yapıldı. Ancak beş ay sonra, savcılık çağrısıyla aile ikinci kez yıkıldı. Askerî Savcılık “Oğlunuz askerden kaçmak için kendini yaralamak isterken öldü” deyip aileden şehitlik tazminatını geri istedi. Anne Fatma Yüksel bu olay üzerine kalp krizi geçirdi.

Askerlik çağı gelen Ali Yüksel 9 Ağustos 2008’de Şanlıurfa’daki evinden annesi Fatma ve akrabaları tarafından zılgıtlarla uğurlandı. Abisi Abit, amcaları ile birlikte omuzlarda taşıyarak bindirdiği arabasıyla Elazığ’daki birliğine götürdü kardeşini, son kez burda çay içtiler birlikte. Aradan 29 gün geçti, Yüksel ailesi önce televizyonda duydu oğullarının askerlik yaptığı birliğe saldırıldığını, bir askerin şehit olduğunu...
Birliğini aradılar kimse bir şey söylemedi, dakikalar saat gibi geçerken uzaktan askeri araçların oluşturduğu bir konvoyun geldiğini gördüler evlerine doğru. Annesi kapıda karşıladı komutanı “Oğlunuz çatışmada şehit oldu” kelimelerini duyunca yere kapandı, babası Hüseyin’in ağzından sadece iki kelime döküldü: “Vatan sağolsun.”
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı Gül şehide taziye mesajları gönderdi. Tüm Urfa şehidinin cenaze törenine katıldı, kahramanlık türküleri okundu zılgıtlarla uğurlandı son yolculuğuna Ali. Aileye hesap açtırıldı anne ve babaya 10 bin 850’şer lira yatırıldı, sözler verildi aileden birini işe almak üzere.

Beş ay sonra gelen tebligat
Oğullarının mezarını yaptırmak için Urfa’daki Jandarma Komutanlığı’na giden aile “Toprak çöksün bekleyin” denerek birkaç kez geri gönderildi, ta ki eve Ali’nin ölümünden beş ay sonra gelen telefona kadar. Telefonu açan Abit’e, bir asker, “Kardeşinle ilgili bir tebligat var gel al” dedi. Kardeşinin mezarının yapılacağını düşünen Abit koşarak karakola gitti, eline tutuşturulan evrağı okuduğunda ise gözlerine inanamadı. Koşarak evine gitti, boğazına düğümlenen kelimeleri ailesiyle paylaştı: “Kendisini askerliğe elverişsiz duruma getirmek için Ali kendisini vurmuş tüfekle. Ali şehit değilmiş, intihar etmiş.”
Anne Fatma duyduklarının ardından kalp krizi geçirerek yere yıkıldı. Sonra yeni evraklar gelmeye başladı aileye, önce otopsi raporu geldi, sonra başka evraklar, “Ali intihar etti. Hazine zararı 20 milyar 700 bin YTL ödeyin” diye. Kardeşi için tören düzenlendiğini ve birçok taziye mesajı aldıklarını söyleyen Abit Yüksel, “Şehit dediler, tören düzenlediler, para yatırdılar. Aradan beş ay geçtikten sonra pardon oğlunuz şehit değil intihar etmiş. Hazine’yi zarara uğrattınız, parayı geri ödeyin dediler. Raporun ardından Elazığ’a gittim, arkadaşlarına Ali’ye ne olduğunu sormak için. Her seferinde görüştürmediler” dedi.

Oğlumuz nasıl öldü
Baba Hüseyin Yüksel ise, “PKK’yla girdiği çatışmada oğlumun şehit düştüğü bize bildirdiler. Askeri bir törenle ve kahramanlık nutuklarıyla toprağa verdik. Acımız hâlâ tazeliğini korurken, böyle bir haber bizi şok etti, ailece yıkıldık. Şimdi birileri bize bu işin içinde ne olduğunu ve oğlumuzun nasıl öldüğünü mutlaka açıklamalı. Şehit mi oldu? Yoksa başka bir şey mi. Bunları bilmek istiyoruz” dedi.

Mermi parası mı istiyorlar
Ailenin avukatı Necati Çevirici, rapora ve Askeri Savcılık kararına Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla itirazda bulunduğunu, İçişleri ve Milli Savunma Bakanlığı’na da başvurduklarını belirtti. Çevirici, “Ailenin destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat” talebiyle 395 bin TL istediklerini, taleplerinin 60 gün içinde yerine getirilmemesi durumunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gideceklerini söyledi. Çevirici, “Genelkurmay önce Er Ali Yüksel’in ‘PKK’yla girdiği çatışmada şehit düştü’ diye açıklama yapılıyor. Beş ay sonra Askeri Savcılık ‘hayır şehit değil askerden kaçarken intihar etmiştir’ diye bir yazı gönderiliyor. Şimdi biz bu olayın hangisine inanalım. Aileye yardım için 21 bin TL para yatırıyorlar, ama şimdi 20 bin TL istiyorlar. Bu istedikleri para Ali’ye yaptıkları masraflar mı? mermi parası mı? Helikopterle taşıma parası mı? Bu soruların yanıtlarını almak için hukuki bir mücadele başlattık” diye konuştu.

Kaynak: Taraf

Kayseri'de helikopter düştü, 2 üsteğmen öldü
18:15 - Kayseri'de kaybolan askerî helikopterin düştüğü, içindeki üsteğmenler Volkan Koçyiğit ile Faik Şimşek'in öldüğü bildirildi. Malatya'dan Ankara'ya gitmekte olan askeri helikopterle bağlantı kesilmişti. Kayseri'de yakıt ikmali yaptıktan sonra yeniden havalanması planlanan askeri helikopterle Sarız ilçesi yakınlarında irtibat kesilince, cep telefonu sinyalleri izlenerek düştüğü yer belirlendi. 07.03.2009

Nöbet tutarken üzerine yıldırım düşen er öldü
11:15 - Şırnak 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığına bağlı Şenoba Tugay Komutanlığında jandarma er Serdar Gümüş'e, nöbet tuttuğu sırada yıldırım isabet etti. Gümüş, olay yerinde öldü. Şehid er Gümüş için 23. 10.03.2009

Gözaltına Alınan 3 Astsubay Kayıp
12 Mart 2009 18:12

Askeri savcıların gözaltına aldığı 3 astsubaydan haber alınamıyor...

Kayseri 2. Hava İkmal Bakım Merkezi'nde görev yapan 3 astsubayın askeri savcılar tarafından gözaltına alındığını duyuran avukatlar, müvekkilleriyle görüştürülmediklerini ve hayatlarından endişe ettiklerini açıkladı.


Kayseri Barosu Başkanı Ali Aydın, baroda düzenlediği basın toplantısında, 2. Hava İkmal Bakım Merkez Komutanlığı'nda görevli 3 astsubayın gözaltına alındığı ve bu astsubayların avukatlarıyla görüşme yaptırıldığını açıkladı. Avukatların kendilerine müracaatta bulunduğunu dile getiren Aydın, baro olarak kendilerinin 2. Hava İkmal Bakim Merkez Komutanlığı, Hava Kuvvetleri Komutanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı'na dilekçe verdiklerini açıkladı.

Astsubay Ali Balta'nın avukatı Mustafa Dokumacı, müvekkilinin neden gözaltına alındığını bilmediği gibi kendisinin de görüştürülmediğini açıkladı. Askeri savcıların hukuk dışı uygulamalar içerisinde olduğunu ileri süren Mustafa Dokumacı, "Müvekkilim Astsubay Ali Balta 6 günden beri gözaltında tutuluyor. Müvekkilimin 5 kez ifadesi alındıktan sonra benimle görüşmesine dün akşam izin verildi. İfade aşamasında müvekkilimle görüşmeme izin verilmedi. Askeri savcılık hukuk kurallarını uygulamıyor. Müvekkilime baskı yapıldığına inanıyorum. Müvekkilimin avukatı huzurunda vermediği ifadeler de gerçeği yansıtmıyor'' dedi.

Avukat Musa Öncel, müvekkili olan Astsubay Çavuş Orhan Güleç'in 7 günden beri gözaltında tutulduğunu ve hiçbir yetkilinin kendilerine neden gözaltına alındığı yönünde bilgi vermediğini aktardı. 'Müvekkilimizle görüşme isteğimiz defalarca kabul edilmedi' diyen Musa Öncel, "Konuyu ilgili kurumlara aktardıktan sonra müvekkilimle görüşebildik. Gözaltındaki müvekkilimin hayatından endişe duyarak Cumhuriyet savcılığına dilekçe verdim. Babasıyla görüştürülmediği gibi müvekkilimin oldukça yorgun, endişeli ve korku içerisinde olduğunu gördüm'' dedi.

Musa Öncel, 2. Hava İkmal Bakım Merkez Komutanlığı'nda müvekkili ile görüşmek amacıyla gittiğinde, bekleme sırasında ilginç ifadeler duyduğunu anlatarak, "Bazı askeri yetkililerin, kendi aralarında konuşmalarını duydum. Şok oldum. Müvekkilimle ilgili olarak, 'Sizleri de asit kuyularına atarım. Yapmadığımız şey değil' tehditlerine şahit oldum" iddiasında bulundu.

Diğer gözaltındaki astsubayın avukata Vedat Örnek, diğer astsubaylarda olduğu gibi kendi müvekkilinin de ne için tutulduğunu bilmediklerini söyledi. Kişilerin aileleriyle de görüştürülmediğini aktaran Vedat Örnek, tanık konumunda ifadeleri alınan 2 bayana da manevi baskı yapıldığını ileri sürdü. Örnek, "Bu durum yargıdaki iki başlılıktan kaynaklanıyor. Hukuki süreç dışına çıkılan bu olayda ben de müvekkilimin hayatından endişe ederken, işlemediği suçların isnat edildiğini düşünmeye başladık" diye konuştu.
aktifhaber

HAVA KUVVETLERİ'NDE DEHŞET
12 Mart 2009 09:23Karargah Evleri Operasyonu'nu yürüten iki askeri savcının dehşet veren işleri..

Ergenekon Operasyonu içindeyken aniden Karargah Evleri dosyasına el koyan Hava Kuvvetleri Adli Müşaviri Hava Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok ve Askeri Savcı Hava Hakim Yüzbaşı Mehmet Çelik'in, astronomik mal varlığı artışından, evraklara sahte fotoğraf yapıştırmaya ve İşçi Partisi'nin yargılandığı Karargah Evleri olayına İşçi Partili bilirkişi atamaya kadar dehşete düşüren bağlantıları Taraf Gazetesi'nde yayınlandı...

İşte o şok bağlantılar..

1 – ALENEN SAHTECİLİK

Karargah Evleri soruşturmasını yürüten ve soruşturmayı kapatmakla eleştirilen Hava Kuvvetleri Adli Müşaviri Hava Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok ve Askeri Savcı Hava Hakim Yüzbaşı Mehmet Çelik evrakta sahtecilik iddiasıyla suçlanıyor.

İddialara göre Mehmet Çelik, Konya’nın Yunak İlçesi’nde katıldığı bir düğünde silahını çekerek çevredekileri tehdit etti. Bunun üzerine düğüne katılanlar, Çelik hakkında suç duyurusunda bulundu. Dosyayı inceleyen Konya Yunak Cumhuriyet Savcılığı, Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı’na 13 Kasım 2008 tarihinde bir yazı yazarak Mehmet Çelik’in fotoğrafını istedi.

Hava Hakim Albay Askeri Savcı Ahmet Zeki Üçok, 16 Aralık 2008’de Yunak Cumhuriyet Başsavcılığı’na cevap yazısı gönderdi. Ancak cevap yazısında ilginç bir fotoğraf hilesi yapıldı. Üçok, Mehmet Çelik diye aynı birimde çalışan ve olaylardan haberi olmayan üsteğmen Özgür Tüfekçi’nin fotoğrafını belgeye yapıştırıp Konya’ya gönderdi. Çelik hakkında şikayette bulunan kişiler de silahla tehdit eden kişinin fotoğraftaki kişi olmadığını beyan edince soruşturma kapatıldı.

İŞTE SAHTE FOTOĞRAFLI BELGE





İŞTE GERÇEK YÜZBAŞI MEHMET ÇELİK





2 – SORUŞTURMAYA İŞÇİ PARTİLİ BİLİRKİŞİ

Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılık tarafından başlatılan Karargah Evleri soruşturmasında skandal bir gelişme yaşandı. Soruşturmayı yürüten Askeri Savcı Hava Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok ve Yardımcısı Askeri Savcı Hava Hakim Yüzbaşı Mehmet Çelik, bilirkişi olarak İşçi Partisi’nden milletvekili adayı olan Sami Toprak’ı atadı.

Ergenekon kapsamında da soruşturulan Karargah Evleri, İşçi Partisi’nin Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki örgütlenmesi olarak biliniyor. İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek başta olmak üzere birçok parti üyesi Ergenekon soruşturmasında tutuklu olarak yargılanıyor.

Ergenekon operasyonu kapsamında soruşturulurken, askeri savcılığın el koymasıyla farklı bir boyut kazanan Karargah Evleri soruşturmasında ilginç gelişmeler yaşanıyor. Hava Kuvvetleri Komutanığı bünyesinde soruşturma başlatan askeri savcılar Ahmet Zeki Üçok ve Mehmet Çelik, 2007 genel seçimlerinde İşçi Partisi’nden İstanbul 1. Bölge 7. Sıra milletvekili adayı olan emekli Elektronik Yüksek Mühendisi Sami Toprak’ı bilirkişi olarak atadı. Toprak hala aynı partide yönetici.

Hava Kuvvetleri’ne Çağrıldı

Toprak’ın bilirkişi olarak atanmasının öyküsü ise dikkat çekici. İşçi Partisi’nin isteği doğrultusunda bilirkişi olarak tayin edilen Toprak, Karargah Evleri soruşturmasına konu olan telefon görüşmelerini, üçüncü bir kişi tarafından yapıldığını belgeleyeceğini iddia etmesi üzerine bu göreve atandı.

İnternetteki bir program ile farklı üçüncü bir kişi tarafından, iki kişi arasında konuşturma yapılabileceğini, bunun da GSM şirketlerinin verilerinde normal arama olarak kayıtlara geçeceğini iddia eden Toprak, 23 Şubat 2009’da Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na çağrıldı.

Toprak, burada “www.lowratevoip.com” adlı internet sitesinden bir program indirdi.

Savcı Ahmet Zeki Üçok’un telefonundan, yardımcısı Mehmet Çelik’i mahkemede görevli başka bir hakimin telefonunu ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın santral telefonunu üçüncü bir şahıs gibi aradı. Uygulama anında bilirkişi olarak Turkcell’den Hukuk Müşaviri Burhanettin Al ile yine Hukuk Müşaviri olan teknik uzman Feysal Bayatlı da hazır bulundu. Savcılar uygulamadan sonra Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nda aramaların normal olarak mı yoksa üçüncü bir kişi tarafından mı yapıldığına dair belge istedi.

MİT’in dosyasını bekletmişti

Askeri savcıların bu girişim, Karargah Evleri soruşturmasının karartılmak istendiği yorumlarına neden oldu. Karargan Evleri kapsamında İşçi Partililerle görüşen muvazzaf subayların, üçüncü kişiler tarafından arandığı iddia edilerek soruşturmanın bu şekilde kapatılacağı ileri sürülüyor. 2005 yılında MİT Trakya Bölge Müdürlüğü tarafından tespit edilerek soruşturulmak üzere Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na gönderilen Karargah Evleri dosyasını üç yıl bekleten Askeri Savcı Ahmet Zeki Üçok’un bu davranışı karartma şüphesini güçlendiriyor.

http://www.aktifhaber.com/news_detail.php?id=212113

GATAKULLİ'nin Bir Vukuatı Daha
12 Mart 2009 10:41

Ergenekon sanığı generallere tahliye yolunu açan GATA'yla ilgili yeni bir iddia daha ortaya çıktı. Bakın GATAKULLİ'nin ortaya çıkan vukuatı ne...

"Kanser tedavisi gören eşim GATA'dan atıldıktan 20 gün sonra hayatını kaybetti"

Yüzbaşı Sadık Güray Balatekin, 1999 yılında eşi başörtülü diye TSK'dan ihraç edildi. Beylik tabancası, TSK kimlik kartı ve sağlık karnesi elinden alındı. GATA'da mide kanseri tedavisi gören eşi hastaneden çıkarıldı. Aliye Balatekin, 20 gün sonra hayatını kaybetti.

Sadık Güray Balatekin 1988 yılında Kara Harp Okulu'ndan 'topçu teğmen' olarak mezun olur. 1989 yılında Diyarbakır'a tayin edilir. Aynı yıl hayatını matematik öğretmeni Aliye Hanım'la birleştirir. Körfez krizinin çıktığı 1991 yılında geçici görevle Silopi'de çalışır. 17 Kasım 1992'de gerçekleşen bir çatışmada iki yaşındaki oğlu ve 7 aylık hamile eşi ölümün eşiğine gelir. Balatekin ailesinin kaldığı lojmana isabet eden roket mermisi, çocuk odasının duvarını delerek infilak eder. Olaydan çok etkilenen Aliye Balatekin girdiği duygusal durumdan kurtulamaz ve mesleğine ara verir. Balatekin'in tayini 1993'te Çorlu Topçu Alayı'na çıkar. Aynı süreçte eşinin başörtüsü sebebiyle baskılara maruz kalır. Atamalarda dikkate alınmak üzere şahsının, eşinin ve 12 yaşından büyük çocuklarının fotoğrafları istenir. Fotoğraflarda eşlerinin başı kapalı olanlar takibe alınır. Başörtüsü, atamalarda etkisini gösterir. Topçu sınıfında olmasına rağmen 1998 yılında piyade taburu bünyesindeki bir bölük komutanlığında görev yapmak üzere Ardahan'a tayin edilir. Yüzbaşı Balatekin, PKK'ya karşı silahlı mücadele verirken Ardahan'da bulunan eşi başörtü baskısına maruz kalır. Subay eşleri ile birlikte kantinin bahçesinde otururken, garnizon komutanının talimatıyla nöbetçi subay tarafından uzaklaştırılır.

1999 yılının baharından itibaren eşinde karın ağrıları baş gösterir. İstanbul'da yapılan tetkikler sonucunda Aliye Hanım'a mide kanseri teşhisi konulur. GATA, 16 Ağustos 1999 tarihli raporunda 'hastalığın hayati önemi haiz olduğunu' belirterek, 'hastanın takip ve tedavisi için onkoloji kliniklerinin bulunduğu bir merkezde ikameti uygundur' kararı verir. Rapora dayanılarak yüzbaşının tayini Ankara'ya çıkarılır. Eşi GATA'da kemoterapi tedavisi görmeye başlar. Kasım 1999'a kadar 6 kürlük tedavinin 4'ünü tamamlar.

Her şeyin yolunda gittiğini düşünen Güray Balatekin 29 Kasım 1999'da üzerinde yüzbaşı üniforması ile görev yaptığı birliğin kapısından girdiğinde ihraç edildiğini öğrenir. TSK kimlik kartını, beylik tabancasını ve sağlık karnesini teslim etmesi istenir. Yüzbaşı, ihraç edildiğini ölüm döşeğindeki eşinden ilk başta saklar. Bir hafta sonra Aliye Hanım da durumdan haberdar olur. Yüzbaşı Balatekin, TSK'dan ihracıyla birlikte tüm sosyal haklarını kaybettiği için GATA'da kanser tedavisi gören eşinin tedavisi yarım kalır. Talihsiz kadın, 15 Aralık'ta vefat eder. Balatekin en çok eşinin durumu bilindiği halde ihraç edilmiş olmasına içerlenir.

Kanser hastası eşimin, Ergenekon sanıkları kadar değeri yokmuş

Aradan geçen 10 yıl boyunca yaşadıklarını içine atan Balatekin, GATA'nın Ergenekon sanıklarına karşı koruyucu muamelesi üzerine konuşmaya karar verdiğini söylüyor. Balatekin, GATA'nın şimdiki tutumuna isyan ediyor. Kendisine reva görülenlerle terör örgütü kurma iddiasıyla tutuklananlara gösterilen ihtimamı karşılaştırmadan edemiyor: "Biz vatan için gerektiğinde canımızı tehlikeye attık. 20 yıl boyunca çatısı altında bulunduğum TSK'da hiçbir soruşturma geçirmedim. 21 tane takdirname aldım. Eşimin başörtülü olması nedeniyle ihraç edildim. Tedavisi yarım kaldı. Ama şimdi, bakıyorsunuz örgüt üyesi olmaktan yargılananlar GATA'da farklı bir muamele görüyor."
aktifhaber

Komutanlar, ''türbanlı var'' diye salonu kaçtı
17:45 - Diyarbakır'da İstiklal Marşı'nın kabulünün 88. yıldönümü münasebeti ile düzenlenen etkinlikte türban krizi yaşandı. Türbanlı bayanların protokolün arka koltuğunda oturduğunu gören askeri erkan, program başlamadan salonu terk etti. Vali Hüseyin Avni Mutlu askeri erkanın salonu terk etmesiyle ilgili soruları cevapsız bıraktı. Törene, Cumhuriyet Başsavcısı Durdu Kavak, kamu kurum temsilcileri ve çok sayıda öğrenci katıldı. Askeri erkanın katılmadığı törende öğrenciler İstiklal Marşı okudu, şiir ve kompozisyon dalında dereceye giren öğrenciler eserlerini okudu.

Öldü mü öldürüldü mü? Kuleli Askeri Lisesi’nde bir öğrenci kuleden düşerek can verdi

26 Mayıs 2009 Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en köklü okulları arasında yer alan ve yıllardır harp okullarına subay adayı yetiştiren Kuleli Askeri Lisesi’nde, bir öğrenci kuleden düşerek can verdi. Büyük üzüntü veren olay, 7 Mayıs Perşembe günü meydana geldi. Vatan gazetesinin haberine göre; hazırlık sınıfında okuyan ve ismi açıklanmayan bir öğrenci, gece yarısı kulelerden birine çıktı. Kapıları kilitli olan kulenin tepesine doğru, kilitleri tek tek açarak çıkan öğrenci, bir anda dengesini kaybederek aşağıya düştü.

SAVCI ARAŞTIRIYOR
Uzun süre düştüğü yerde yatan genci nöbetçi askerler fark etti. Ambulansla hemen Haydarpaşa GATA Hastanesi’ne götürülen öğrenci, yolda hayatını kaybetti. Kazadan sonra, 1. Ordu Komutanlığı’ndan üst düzey askeri yetkililerin okula geldiği ve olay hakkında bilgi aldığı öğrenildi. Kuleden düşerek can veren öğrencinin cenazesi ertesi gün ailesi tarafından alınıp toprağa verildi. Askeri yetkililerin bilgi vermekten kaçındığı olay için askeri savcılık soruşturma açtı.

KAZA İLE İLGİLİ 3 İDDİA
Üzücü olayla ilgili çeşitli iddialar gündemde. İlk iddiaya göre genç lise öğrencisi, sigara içmek için kuleye çıktı ve dengesini kaybederek düştü. Diğer iddiaya göre ise üst sınıf öğrencileri, yeni gelenleri cesaret sınavına tabi tutuyordu. Okuldaki dev kuleye çıkarılan yeni öğrenciler, buradan aşağıya işetiliyordu. Bu cesaret sınavında da bu üzücü olay meydana geldi. Son iddia ise okula uyum sağlayamayan ve ayrılmayı düşünen öğrenci, arkadaşlarıyla veda fotoğrafı çektirmek için yukarı çıktığı sırada aşağı düştü. netgazete

Askeri araç devrildi: 1 er öldü,, 9'u yaralandı
Şanlıurfa'nın Ceylanpınar ilçesinde bir askeri araç kaza yaptı.
Suriye sınırındaki Ceylanpınar-Akçakale yolunda devriye gezen askeri araç, takla attı.
Devrilen askeri araçta bulunan askerlerden 1'i öldü, 9'u yaralandı. Yaralı askerlerden 2'sinin durumunun ağır olduğu bildirildi. 01 HAZİRAN 2009

Jandarmanın kamyondan kurduğu barikata çarptılar

09 Ağustos 2009 Konya'nın Ereğli ilçesinde, jandarmanın dur ihtarına uymayarak kaçan otomobilin kamyona çarpması sonucu meydana gelen trafik kazasında 1 kişi hayatını kaybetti 2 kişi de yaralandı.
Ereğli Organize Sanayi Bölgesi girişinde uygulama yapan jandarma ekipleri, 42 DG 693 plakalı otomobili durdurmak istedi. Dur ihtarına uymayan araç hızlanarak kaçmaya başladı. Konya yolunda hızla ilerleyen otomobil Sazgeçit beldesi yakınlarında jandarmanın 42 VL 104 plakalı kamyonla yolu kapatarak kurduğu barikatı aşamadı. Hızını kesmeden ilerleyen otomobil kamyona çarparak durabildi.
Kamyonun altına giren otomobildeki M.E. (40) olay yerinde hayatını kaybetti. Aynı otomobilde bulunan ve kazada ağır yaralanan A.T. ve M.Z. ambulansla Ereğli Devlet Hastanesine kaldırıldı.

netgazete


En son Ekim tarafından Pzr Ağu 09, 2009 11:00 pm tarihinde değiştirildi, toplam 3 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Sal Mar 17, 2009 9:23 pm    Mesaj konusu: Konya'da askerî uçak dü$tü! 2 pilottan biri öldü Alıntıyla Cevap Gönder

PAŞAYI KURYE KADIN YAKTI
26 Temmuz 2009 08:00

Havacı Tümgeneral Levent Türkmen otelde basılınca istifa etti... İşte şok istifanın ayrıntıları

Havacı Tümgeneral Levent Türkmen'in şok istifasının altından, uyuşturucu kuryesi bir kadınla ilişkisi çıktı. Narkotik polisinin takibe aldığı uyuşturucu kuryesi ile otel odasında basılan Türkmen, olay TSK'ya bildirilince istifa etmek zorunda kaldı.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nden üç ay önce istifa eden 1. Taktik Hava Kuvvet Komutanlığı'nda görevli Tümgeneral Hüseyin Levent Türkmen'nin Narkotik polisi tarafından otel odasında uyuşturucu kuryesi sevgilisiyle basıldığı ortaya çıktı. Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nda geleceği parlak generaller arasında gösterilen Türkmen, olay askeri savcılığa bildirilince istifa etmek zorunda kaldı. Alınan bilgiye göre olay şöyle gelişti:

TAKİP İTALYA'DA BAŞLADI

Emniyet Genel Müdürlüğü'nün hakkında 'Kırmızı Bülten' çıkardığı uyuşturucu kuryesi kadının, İtalya'da bulunduğu tespit edildi. Ankara Emniyet Müdürlüğü Kaçakcılık ve Organize Suçlar Şube Müdürlüğü Narkotik Büro Amirliği dedektifleri yanında yüklü miktarda uyuşturucu ile Türkiye'ye giriş yapan kadını, bağlantılarını ortaya çıkarmak için Ankara'ya kadar adım adım izledi. Uyuşturucu kuryesi, Çankaya'da bir otele yerleşince polis operasyon için düğmeye bastı.

OTELE ŞAFAK BASKINI

Ekipler şafak vakti uyuşturucu kuryesi kadının otel odasına baskını düzenledi. Baskında, 1. Hava Taktik Komutanlığı'nda görevli Tümgeneral Levent Türkmen ile sevgilisi gözaltına alındı. Polisi gördüğünde tedirgin olan Türkmen, polise kimliğini gizledi. Polis otel odasında yaptığı aramada uyuşturucu maddede ele geçirdiği kaydedildi. Baskının ardından tümgeneral Türkmen ile sevgilisi sorgulanmak üzere Emniyet Müdürlüğü Narkotik Bürosu'na getirildi.

KİMLİĞİNİ GÖREVİNİ EMNİYET'TE AÇIKLADI

Gözaltına alındığında kimliğini gizleyen Tümgeneral Türkmen, Emniyet'te polislere gerçek adını açıkladı ve 1. Taktik Hava Kuvvet Komutanlığı'nda görevli olduğunu söyledi. Türkmen, olayın askeri makamlara haber verilmesini istedi. Bunun üzerine polis olayı askeri makamlara iletti. Tümgeneral Türkmen polis tarafından askeri makamlara teslim edildi. Sevgilisiyle yakalanan Türkmen, hakkında askeri savcılık soruşturma başlatında görevinden istifa etti. Türkmen'in sevgilisinin de evli olduğu öğrenildi.

ODADA 10 KG UYUŞTURUCU

İnterpol tarafından 'Kırmızı Bülten'le aranan uyuşturucu kuryesi kadının kaldığı otel odasını didik didik arayan polis ekipleri 10 kg uyuşturucu ele geçirdi. Hava Kuvvetleri'nde önü açık başarılı bir subay olarak tanınan Tümgeneral Türkmen'e 'kadın tuzağı' kurulmuş olabileceği de ileri sürüldü.


İki şok istifaya kişisel gerekçe

Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nda, 4 Mayıs 2009'da iki tümgeneralin beklenmedik istifaları gündeme bomba gibi düşmüştü. Tümgeneral Levent Türkmen, 1. Hava Kuvveti Komutan Yardımcılığı görevinden ayrılarak emekliliğini isterken, Hava Harp Okulu Komutanı Tümgeneral Sinan Şanlı da istifa etmişti. Tümgeneral Türkmen, Türk Silahlı Kuvvetleri'nden (TSK) kendi irade ve isteğiyle ayrıldığını açıklamıştı. Türkmen, 'Mensubu olmaktan gurur duyduğum TSK'dan kendi irade ve isteğimle ayrıldım. Tek taraflı bu kararımda komutanlarımın hiçbir telkin ve teklifi olmamıştır' demişti. Hava Harp Okulu Komutanlığı görevinden ayrılan Tümgeneral Sinan Şanlı ise 'Tamamen şahsi kararıla görevimden ayrıldığını” söylemişti. Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aydoğan Babaoğlu ise şok istifalarla ilgili 'Kişisel nedenler' demişti.
aktifhaber

Arabasıyla çarptığı şahsı öldüren komutan eşi kayıp

13 Nisan 2009 Tekirdağ'da otomobili ile kırmızı ışıkta geçerek çarptığı Bayram Yılmaz'ın ölümüne neden olduğu ileri sürülen Kurmay Albay Özdemir Şan'ın eşi Semiha Şan kayıplara karışırken, Yılmaz ailesi Şan'ın 3 aydır bulunamamasına tepki gösterdi. Bayram Yılmaz'ın acılı ailesi, komutanın eşine imtiyaz sağlandığını öne sürerek, gözyaşları içinde yetkililerden yardım istedi.
Tekirdağ 8. Mekanize Piyade Tugay Komutan Yardımcısı Kurmay Albay Özdemir Şan'ın eşi Semiha Şan, 23 Ocak'ta kırmızı ışıkta duramayarak yaya geçidinden karşıya geçen Bayram Yılmaz'a çarptı. Kazada Yılmaz hayatını kaybederken, hakkında tutuklama kararı çıkarılan Semiha Şan ise kayıplara karıştı. Bayram Yılmaz'ın acılı eşi Harika Yılmaz, kızları Aylin Yılmaz ve Melike Çolakoğlu, yetkililerden Semiha Şan'ın yakalanması için yardım istedi. Semiha Şan'ın 3 aydır özgür bir şeklide dolaştığını belirten Harika Yılmaz, "Çok sıkıntılıyız. Maalesef kocamın ölümünün acısını bile yaşayamadım. Mahkemelerde geziyorum. Ben de bir asker çocuğuyum ama bu imtiyaz neden? Normalde ölümlü bir kaza olduğu zaman tedbir gereği kaza yapanı tutukluyorlar. Ama maalesef Semiha Hanım hakkında tutuklama kararı olmasına rağmen tutuklanmıyor. Buradan Semiha Hanım'a sesleniyorum, lütfen vicdanını ortaya koysun ve gelsin. 30 Nisan'da mahkeme var. Artık daha fazla yıpranmak istemiyorum. O da anne ben de anneyim. Benim de iki kızım var.
Evde eşi olmadan durmanın ne kadar acı olduğunu benden iyi kimse bilemez" dedi.
Bayram Yılmaz'ın kızı Aylin Yılmaz ise yetkililere seslenerek, "Maalesef babamız geri gelmeyecek. En azından birisinin suçu varsa cezasını çeksin. Çok yıprandık" diye feryat etti.
Melike Çolakoğlu ise komutanın eşine imtiyaz sağlandığını savunarak, "Genelkurmay Başkanlığı'na 2 mektup yazdık ama yanıt alamadık. Acımız büyük. Ama bu hanımefendinin dışarıda serbest gezmesini istemiyoruz" diye konuştu.
netgazete

Alay Komutanı Gözaltında
23 Mart 2009 17:21

Cizre'deki Ergenekon'un ölüm kuyuları kazıları ile ilgili olarak Kayseri Alay Komutanı Cemal Temizöz, gözaltına alındı..

Cizre'deki ölüm kuyularında yapılan kazılar sonucu ortaya çıkan kemiklerle ilgili olarak Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı gözaltına alındı.

Şırnak'ın Cizre ilçesi Kuştepe Köyü'nde bulunan kemiklerle ilgili Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı Albay Cemal Temizöz gözaltına alındı. Terör ve Organize Suçlarına Bakan Diyarbakır Özel Yetkili Mahkeme emriyle tutuklanan Albay Temizöz, Kayseri'de sağlık kontrolünden geçirildikten sonra Diyarbakır'a gönderileceği öğrenildi.

Bugün sabah saatlerinde DSİ 12. Bölge Müdürlüğü'nde düzenlenen su forumu programına katılan Cemal Temizöz'ün gözaltına alınmasının Genelkurmay Başkanlığı'nın bilgisi dahilinde olduğu belirtiliyor.

Silopi'de kazı yapılmasını sağlayan avukat Tahir Elçi, "Son 10 gündür yapılan kazılarla ilgili tam adli tıp açıklaması yapılmadı. Jandarma İl Alay Komutanı'nın bu çalışmalar kapsamında gözaltına alındığını duyduk. Cizre'de bazı itirafçıların kaybolmasıyla ilgili soruşturma vardı. Bu olayın ciddiye dönüştüğü gözleniyor. 1994 yılına kadar çok sayıda şikâyet vardı zaten. Bizim beklentimiz başka insanların da gözaltına alınması yönündedir" dedi.

Albay Cemal Temizöz'ün 1993-1996 yıllarında Şırnak'ta görev yaptığı öğrenildi.


Cemal Temizöz kimdir?

JİTEM itirafçısı Abdülkadir Aygan'a göre örgüt adına infazları gerçekleştiren kişi ve sonrasında itirafçı olan Abdulkadir Güven, Cizre'de görevli Yüzbaşı Cemal Temizöz'ün emrinde bir ekip kurmuş ve birçok faili meçhul cinayet işlemişti.

Çankaya, Seyranbağları nüfusuna kayıtlı Fırat Altın kimliğini kullanan Abdulhakim Güven'in, minibüsleri durdurup kadınların altınlarına el koyduğunu ve müteahhitlik firması kurarak kısa zamanda büyük servetler elde ettiğini anlatan Aygan, Güven'in faaliyetlerini şöyle sıraladı.

"Abdulhakim Güven partiden ayrıldıktan sonra, önce Jandarma Bölge Komutanlığı'nda sorgulandı. Onlarla birlikte çalıştı. Hiçbir itirafçı, onun kısa zamanda sahip olduğu maddi imkanlara sahip olamadı. Kurtoğlu Lojmanları'nın karşısında daire aldı. Bir inşaat şirketi kurdu. İsmi, Güney İnşaat Gıda ve Sanayi Ticaret'iydi. Devlet ile kurduğu ilişkiler, Cizre'de partiye karşı faaliyet yürütmesi, orada kendi şahsına menfaat sağladı.

Şırnak ve Cizre'de ayrı bir ekip vardı. Abdulhakim Güven, Hıdır Altuk, Adem Yarkın, Hüseyin Bülbül isimli itirafçılardan kurulu bu ekip, oradaki İlçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı Cemal Temizöz'ün emrindeydi. Yanlarına da bir-iki tane sivil uzman çavuş verilmişti. Bunlar orada terör estirdiler. Kimi insanları milis diye veya kardeşi dağda diye kuyulara atmışlardı, kimilerinin evlerinin altına anti-tank mayını koymuşlardı, kimisini sığınağa koyup, yani sığınağa baktırma bahanesiyle bomba atarak imha etmişlerdi.
aktifhaber

GÖZALTINDAKİ ALBAY HAKKINDAKİ İDDİA

23 Mart 2009 22:50
Gözaltına alınan Albay Temizöz'ün astsubaylara, 'Asit kuyularına sizleri de atarız' dediği iddia ediliyor.
Kayseri'de geçtiğimiz haftalarda gözaltına alınan 3 muvazzaf astsubayın avukatlarından Musa Öncel, gözaltına alınan albay hakkında şok iddialarda bulunmuştu.

Kayseri'de geçtiğimiz haftalarda gözaltına alınan 3 muvazzaf astsubayın avukatlarından Musa Öncel, Jandarma İl Komutanı Albay Cemal Temizöz'ün gözaltındaki astsubaylar için "Asit kuyularına sizleri de atarız, yapmadığımız bir şey değil. Öldürün gitsin bunları'' ifadelerini kullandığını iddia etmişti.

Avukat Musa Öncel, müvekkili astsubay Orhan Güleç'in gözaltına alınmasıyla ilgili Kayseri Barosu'nda 12 Mart günü düzenlediği basın toplantısında, Cemal Temizöz ilgili iddiaları gündeme getirmişti. Avukat Öncel, toplantıda yaptığı konuşmada, müvekkili Astsubay Çavuş Orhan Güleç´in ifadesine defalarca başvurulduğunu ve bu sırada baskı ve işkenceye maruz bırakıldığını ileri sürmüş ve Cemal Temizöz hakkında da şunları söylemişti: "Müvekkilimle görüşmek isterken 2. Hava İkmal Bakım Merkezi Komutanlığı'nda yaklaşık iki gün vaktim geçti. Orada bulunduğu esnada da gerek sivil gerek asker birçok şahsın orada olduğunu gördüm. Bu şahısların kendi aralarında da birçok konuşmalarına şahit oldum. Şahit olduğum konuşmaları duyunca tüylerim ürperdi. Daha sonradan müvekkilimden isminin Cemal Temizöz olduğunu öğrendiğim albayın, müvekkilim(Orhan Güleç) ve diğer sanık Ali´ye(Balta), 'Asit kuyularına sizleri de atarız, yapmadığımız bir şey değil. Öldürün gitsin bunları' şeklinde ifadeler kullanmıştır. Bunlar hadisenin ne kadar vahamet arz ettiğini göstermektedir ve insanın kanını donduracak sözlerdir. Bunun yanında askeri sorgu içerisinde sivil olan G.D'nin JİTEM elemanı olduğunu, askerlerin kendi aralarındaki konuşmalarında duydum. Tüm bunların üzerine, müvekkilimin hayatından endişe duyarak gereğinin yapılması için savcılığa dilekçe verdim" ifadelerini kullanmıştı.

Dünya Bülteni

3 komando astsubay, trafik kazasında öldü


03 Nisan 2009 - İzmir'in Foça ilçesinde otobüs ile çarpışan otomobilde bulunan 3 komando kursiyer astsubay, hayatını kaybetti. Ilıpınar mevkiinde, Mehmet B. yönetimindeki yolcu otobüsü ile özel otomobil çarpıştı. Kazada, özel araç içinde bulunan 22 yaşındaki komando kursiyer astsubaylar Ercan Yılmaz, Yunus Emre Daşlı ve Nurettin Kantar, olay yerinde can verdi.


Jandarma alayında roket patladı, 4 asker yaralı
15:10 - Diyarbakır'da Silvan Jandarma Alay Komutanlığında yapılan eğitim sırasında bir roket kazara patladı. Patlamada 2'si erbaş, 2'si er 4 askerin yaralandığı belirtildi. Yaralılar helikopterle Diyarbakır Asker Hastanesine getirilerek tedavi altına alındı. 17.03.2009 DİYARBAKIR
netgazete

Konya'da askerî uçak düştü! 2 pilottan biri öldü
15:00 - 3. Ana Jet Üssü'nden havalanan F-4 tipi eğitim uçağı Altınekin ilçesine bağlı Ayışığı köyü yakınlarında, henüz belirlenemeyen bir nedenle düştü. Kazadan yaralı olarak kurtulan Pilot Yüzbaşı Uğur Aydın'ın (36) fırlatma koltuğunu kullanarak paraşütle indiği, Üsteğmen Murat Türkmen'in ise enkazdan çıkarıldığı bildirildi. Görgü tanığı Celal Koyuncu, iki uçağın havada manevra yaparken birisinin aniden yere çakıldığını belirtti. 17.03.2009

Evinde dinleme kayıtları dolu 150 CD ele geçirildi! Tutuklanan astsubay, askerlikten ihraç edildi

19 Mart 2009 Antalya Cumhuriyet Savcılığı'nın ve jandarmanın bilişim suçuna yönelik bir soruşturması kapsamında elde edilen yasal teknik dinleme kayıtlarını, Savcılığın talimatına rağmen imha etmediği ortaya çıkan ve 31 Ocakta dayısı ile tutuklanan Antalya İl Jandarma Komutanlığı'nda görevli astsubay Özgür Z'nin görevinden ihraç edildiği öğrenildi.
Alınan bilgiye göre, imha etmesi gereken teknik dinleme kayıtlarını Savcılığın talimatına rağmen imha etmediği ortaya çıkan, evinde dinleme kayıtlarının yer aldığı 150 CD ele geçirilen ve 31 Ocakta dayısı Ali Rıza Ç. ile tutuklanıp Antalya L Tipi Kapalı Cezaevi'ne konulan Özgür Z, astsubaylık görevinden ihraç edildi.
Savcılığın, tutuklanan Özgür Z. tarafından temin edilen 5 el bombas ı, bir lav silahı ve aydınlatma fişeğinin dayısı Ali Rıza Ç'nin evinde, glock marka bir tabanca ile 19 merminin de şirket sahibi H.Ş'nin evinde ele geçirilmesiyle ilgili soruşturmayı sürdürdüğü, mühimmatla ilgili balistik incelemenin devam ettiği öğrenildi.
Dayısı ile tutuklanan Özgür Z'nin imha etmediği teknik dinleme kayıtlarını "şantaj ve tehdit" unsuru olarak kullanıp kullanmadığının da araştırıldığı belirtildi.
"Görevi ihmal" ve "Bulundurulmaması gereken silahları temin ettiği ve bulundurduğu" suçlamalarıyla tutuklanan Özgür Z'nin imha etmediği kayıtların yanı sıra Antalya'da bazı kişilerin telefonlarını çeşitli yöntemlerle şantaj amacıyla dinlediği yolundaki iddialarının da savcılığın soruşturmasında incelendiği bildirildi.

netgazete

SAHTECİLİKTEN SUÇ DUYURUSU
20 Mart 2009 08:00

Hava Kuvvetleri Adli Müşaviri Albay Üçok hakkında Savcı, suç duyurusunda bulundu.

Hava Kuvvetleri Adli Müşaviri Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok hakkında, resmi evrakta sahtecilikten suç duyurusunda bulunuldu.
Yardımcısı Hakim Yüzbaşı Mehmet Çelik için de kamu davası açılacağı öğrenildi...

Karargah Evleri soruşturmasını yürüten Hava Kuvvetleri Adli Müşaviri Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok ve yardımcısı Hakim Yüzbaşı Mehmet Çelik'e 'resmi evrakta sahtecilik' yaptıkları gerekçesiyle suç duyurusunda bulunuldu. Hakim Yüzbaşı Çelik'in, hakkında 'silahla adam tehdit etmek'ten soruşturma açan Cumhuriyet Savcısı'na makamında baskı yaptığı da belgelenerek soruşturma dosyasına girdi.

Savunma Bakanlığı'na ihbar

Yunak Cumhuriyet Başsavcılığı, Çelik'in 2007/1276 sayılı 'silahla tehdit' soruşturmasına teşhis için istenilen belgeye başkasının fotoğrafını gönderen Hava Kuvvetleri Adli Müşaviri Hakim Albay Üçok hakkında Savunma Bakanlığı'na dün itibariyle suç duyurusunda bulundu. Savcılığın 2009/309 esas numaralı 19.03.2009 tarihli yazısında olayda resmi evrakta sahtecilik suçunu işlediği belirtilerek, bu evrakı imzalayan Üçok hakkında Askeri Hakimler Kanunu’nun 23. maddesi gereğince işlem başlatılması talep edildi. Bakanlığa gönderilen yazının 'ihbar' kabul edilmesi istenirken, "Şayet Üçok hakkında her hangi bir işlem başlatılmazsa Yunak Cumhuriyet Savcılığı'nca re'sen soruşturma başlatılacağı" da vurgulandı.

Silahla tehdit etti

Olayların başlangıç noktası Yüzbaşı Mehmet Çelik'in, Konya-Yunak'ta 20 Ekim 2007’de bir düğünde vatandaşları silahla tehdit etmesi oldu. Çelik vatandaşlar tarafından Yunak Cumhuriyet Savcısı'na şikayet edildi. Soruşturma açan Savcı, Çelik'in teşhisinde kullanılmak üzere görev yaptığı Hava Kuvvetleri Adli Müşavirliği'nden fotoğraf istedi. Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok’un hazırladığı belgeye aynı birimde çalışan olaydan habersiz Üsteğmen Özgür Tüfekçi'nin fotoğrafı konularak 16 Aralık 2008’de Savcı’ya gönderildi. Fotoğrafı teşhis için çağrılan mağdur vatandaşlar "Bizi tehdit eden kişi bu değil" deyince soruşturma kapandı. Ancak yanlış resmin gönderildiği iddiaları ortaya atılınca Yunak Cumhuriyet Savcısı yeniden soruşturma açtı.

Savcıya makamında baskın

Bunun üzerine Yüzbaşı Çelik, dönemin Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdür Yardımcısı ve Polatlı Cumhuriyet Başsavcısı'nı yanına alarak 11 Şubat 2009'ta Yunak Cumhuriyet Savcısı’nın makamına gitti. Çelik, beraberinde getirdiği bakanlık bürokratı ve bir başsavcı ile Yunak Cumhuriyet Savcısı'na dosyayı kapatması yününde tavassutta bulundu. Savcı, makamında yapılan skandal girişimi ile ilgili olarak tutanak tutturdu.

Belgeyi 'sehven' göndermiş

Savcı’nın talepten vazgeçmemesi üzerine Üçok, bu kez gerçek Mehmet Çelik'in fotoğrafını belgeye koyarak 20 Şubat 2009’da Yunak'a gönderdi. Üçok'un yazısında, önceki fotoğrafın 'sehven' gönderildiği belirtildi. Sahte belge düzenleme iddiasının medyada yer alması üzerine Ceza İşleri Genel Müdürlüğü devreye girerek olayın aslını Yunak'ın bağlı bulunduğu Akşehir Ağır Ceza Mahkemesi'ne sordu. Gelişmeler üzerine Üçok ve Çelik hakkında inceleme başlatıldı. Olayın doğru olduğunun ortaya çıkması üzerine suç duyurusunda bulunuldu.

Baz istasyonu Yunak’ta öttü!

Yüzbaşı Mehmet Çelik'in, silahla tehdit olayının gerçekleştiği 20 Ekim 2007'de Yunak'ta bulunmadığını iddia etmesine karşılık, baz istasyonu kayıtlarında orada olduğu ve kendisine ait kredi kartıyla kullanmadığı bir aracın plakasına akaryakıt harcaması yaptığı da tespit edildi.

Silahla tehdit edilen vatandaşların en son gönderilen evraktaki Mehmet Çelik'e ait resmi teşhis etmeleri üzerine de Çelik hakkında kamu davası açılacağı bildirildi. Ayrıca Üçok ve Çelik hakkında 'sahtecilik' ve 'yargıyı yanıltmak'tan, 3 yıldan 8 yıla kadar hapis istemiyle dava açılabilecek. Karargah Evleri soruşturmasını karartmakla suçlanan skandal savcıların, Kayseri'de gözaltına alınan üç astsubayı 'hipnoz' ve 'ilaç' kullanarak sorguladıkları iddia edilmişti.
aktifhaber

Hatay'da kışlada patlama; 1 ölü, 8 asker yaralı
13:15 - Hatay'ın merkez ilçesi Antakya'ya bağlı Serinyol beldesinde bulunan 121. Er Eğitim Alayı'nda meydana gelen patlama sonucu, Kahramanmaraş Andırın ilçesi nüfusuna kayıtlı Uzman Çavuş Mehmet Topal öldü, 8 asker yaralandı.

Yalova'da bir yüzbaşı, beylik tabancasıyla intihar etti

25 Mart 2009 Yalova'da bir yüzbaşı, beylik tabancası ile intihar etti.
Alınan bilgiye göre, Yalova'nın Altınova ilçesinde bulunan Karamürselbey Eğitim Merkezi Komutanlığı'nda görevli Kıdemli Yüzbaşı Olgun Ural, beylik tabancası ile başına bir el ateş ederek intihar etti. Ağır yaralanan ve Gölcük Askeri Hastanesi'ne kaldırılan Ural, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. nretgazete

6 organı bağışlanan asteğmen, toprağa verildi
18:15 - Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde geçirdiği trafik kazası sonucu ölen ve ailesi tarafından 6 organı bağışlanan Tabip Asteğmen Hakan Üçyıldız'ın cenazesi, Antakya'da toprağa verildi.

Nusaybin'de 1'i astsubay 4 kaçakçı tutuklandı
10:50 - Mardin'in Nusaybin ilçesinde bir ihbarı değerlendire Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şubesi ekipleri, Cizre-Nusaybin kara yolunda bir otomobilde arama yaptı. Otomobilde, gümrük kaçağı olduğu belirlenen bin 22 karton sigara ele geçirildi. Otomobilde bulunan, Cizre Jandarma Komutanlığında görevli astsubay A.T. ile Z.B, S.B. ve A.D. gözaltına alındı. Adliyeye sevk edilen 4 kişi, çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı. 04.04.2009 NUSAYBİN - netgazete

07 NİSAN 2009, SALI
Yaralı eri hastaneye götürmek isterken öldü

Adana'da, 21 yaşındaki acil tıp teknisyeni kadının kullandığı ambulans ile kamyonun çarpışması sonucu 2 kişi öldü, 4 kişi yaralandı.

Akşam

Köyü Bombala 'PKK Yaptı' De
12 Nisan 2009 09:28

Kurucusu Arif Doğan, her taşın altından çıkna JİTEM'in taktiklerini anlatıyor: Köy bombala, 'PKK yaptı' de...

ETÖ iddiasıyla başlatılan soruşturma çerçevesinde JİTEM’in kurucusu emekli Albay Arif Doğan’da ele geçen belgeler, ‘karanlık bir tarih’ olarak nitelenen hatta yıllardır varlığı bile inkar edilen JİTEM’in gerçeklerini günyüzüne çıkardı. Belgelerde JİTEM’in kimler tarafından hangi tarihte kurulduğunu, çekirdek ekibinde kimler olduğunu, bölgedeki aşiretler ve terör örgütleri içindeki uzantılarını açık adları ve kodlarıyla, işledikleri faili bombalama ve cinayetleri de açıkça yazılmış. Belgelere göre JİTEM, Güneydoğu’da çok sayıda bombalama ve cinayet işlemiş, olay yerine bıraktığı PKK bildirileriyle de bunu terör örgütüne mal etmiş.

PKK’YI HİZBULLAH’LA ZAYIFLAT

İKİNCİ iddianamede, Arif Doğan’dan ele geçen belgelere ilişkin notlarda, JİTEM’in faliyetlerine ilişkin çarpıcı bilgiler yer alıyor. Bu bilgiler arasında, PKK’yı zayıflatmak için Hizbullah’ın üst yönetimiyle ilişkiye girildiği, köylerin bombalandığı ve faili meçhul cinayetlerin işlendiğine yönelik notlar dikkat çekiyor. Doğan’a ait adreslerde çuvallar içinde ele geçen belgelerde ortaya çıkan belgeler, Savcı Zekeriya Öz tarafından şu şekilde özetliyor:

KÖY BOMBALA, ‘PKK YAPTI’ DE

‘Örnek-1: (1) nolu torbanın (9)uncu klasöründe, ‘Gizli Faaliyetler’’ başlığı altında 29-30. sayfalarda; ‘Terör örgütünü geri bölgesinde vurabilmek amacıyla terör örgütünün ideolojisine ters düşen bir başka örgüt ile görüşmeler yapıldığı ve bu görüşmelerde adı verilmeyen örgütün en üst seviyelerine kadar çıkıldığı’ bilgisi bulunmaktadır. (15) nolu klasörde; mücadeledeki hata ve noksanlıklarla ilgili yapılan değerlendirmelerden ‘Devletin yapması gerekenin psikolojik paniği çete korucular için yaptığı, bir terör olayı olmasına rağmen teröristlerin ve onlara yardım edenlerin evinin uçurulması ve olay yerine PKK, HRK, ERNK bildirilerinin bırakılması gerek...’

JİTEM’İN KURUCULARI

JİTEM’İN 1986 yılında Arif Doğan tarafından kurulduğu belirtiliyor. Savcı Öz, iddianamede bu bölümü şu şekilde aktarıyor: ‘(4) nolu torbanın (80)inci klasöründe, belgede ‘İstihbarat Grup Komutanlığı’nın kuruluşunu anlatan doküman yer almaktadır. Belgenin ilk sayfasında Bnb. Arif Doğan, Yzb. Aytekin Ö., Bnb. Hüseyin K., Bnb.Cem Ersever ve Yzb.Ali Y.’ın bu kuruluşun ilk mensupları olduğu belirtilmektedir..

Kaynak: Star Gazetesi

BALIKESİR'DE BİR ASKERİ UÇAK DÜŞTÜ

15 Nisan 2009 00:03
Bursa'nın Mustafakemalpaşa ilçesinde tek kişilik askeri bir uçak düştü. Bölgeye çok sayıda ambulans ve arama kurtarma ekibi gönderiliyor
Balikesir'den havalandığı öğrenilen F4 tipi askeri uçağın henüz belirlenemeyen bir sebepten dolayı düştüğü bildirildi. Mustafekemalpaşa ilçesine bağlı Sarnıç köyü sakinleri, çıkan gürültü üzerine durumu jandarmaya bildirdi.

Olay yerine gelen jandarma ekipleri, arama çalışmalarına başladı. Bölgeye çok sayıda ambulans gönderildi. Aramalara helikopterlerin de havadan destek verdiği belirtiliyor. Sarnıç köyü sakinleri, bölgeye çok sayıda jandarma ve arama kurtarma birliklerinin geldiğini aktardı.

haber7

ŞOK! ÖLÜMÜNE AKREDİTASYON
15 Nisan 2009 10:29

Komutan tipide dağ başında -15 derecede gazeteciyi akredite olmayan bir kurumdan olduğu için helikoptere almadı, Doğan Haber Ajansı'nın muhabirini aldı. ŞOK...

Cihan Haber Ajansı Genel Müdürü Abdühlamit Bilici'nin Zaman Gazetesi'nde yazdığı şok yazının ilgili bölümü:

Cihan Haber Ajansı'nın yöneticisi sıfatı ile kendi yaşadığım bir tutarsızlığı paylaşayım. Malum, geçen ay Türkiye Rahmetli Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının kazasına kilitlenmişti. Muhabir ve kameraman arkadaşlarımız da ağır şartlarda bölgede çalışıyordu.

Rahmetli meslektaşımız İsmail Güneş'in naşının bulunduğu haber üzerine, arkadaşımız Lütfi Aykurt, gazeteci refleksiyle 4,5 saat yürüyerek bölgeye ulaştı. 15.30'da işi bittiğinde 2500 metre yüksekte hava iyice soğumuş; orada sadece birkaç köylü ile Lütfi kalmıştı. Sağolsunlar, Jandarma Arama Kurtarma ekipleri "Seni burada bırakamayız. Hava soğuyor ve buradan inmen zor, helikopterle götürelim" diyor. Lütfi, helikoptere binmeye hazırlanırken, bir komutan hangi kanaldan olduğunu soruyor ve ajansın adını öğrenince, 'sivil olduğu için helikoptere alamayacaklarını' söylüyor. Lütfi, helikoptere alınan DHA muhabirinin de sivil olduğunu nazikçe hatırlatınca, komutan tersleyip "Nasıl geldiysen öyle inersin" diyerek arkadaşı dağ başında bırakıyor.

Evet, çektiği kurtarma çalışmaları gün boyu ekranlarda dönen bir gazeteciye yapılan bu. Salonları anladık, hayati tehlikenin olduğu bir yerde de malum akreditasyon uygulanıyor. Olay bize intikal ettiğinde, sansayon oluşturmak çok kolaydı. Ama "Kişisel bir hatadır, Mehmetçik bunu yapmaz" dedik. Lütfi, kendisiyle gurur duyduğumuz bir personelimizdi. Ama daha önce bir vatandaş ve bir insandı. Genelkurmay Başkanımız evrensel demokrasi standartlarından söz açmışken, bunu samimi kabul edip sormak istedim: Paşam, dağda kalsam beni kurtarır mısınız?

aktifhaber

Otomobiliyle denize uçan teğmen, yüzerek kurtuldu
12:15 - Kocaeli'nin Gölcük ilçesinde, Karamürselbey Eğitim Merkezi'nde görevli Deniz Teğmen Barış Yavuz'un kullandığı otomobil, D-130 kara yolunun Yıldızlar Su Üstü Eğitim Merkezi Komutanlığı yakınında denize düştü. Tamamen suya gömülen otomobilden çıkmayı başaran Yavuz, yüzerek kıyıya çıktı. Hafif şekilde yaralandığı öğrenilen Yavuz, Donanma Komutanlığı'ndaki Deniz Hastanesi'ne sevk edildi. 15.04.2009 KOCAELİ
netgazete

Üsteğmen son yolculuğuna uğurlandı
Bursa'nın Mustafakemalpaşa ilçesi yakınlarında düşen F-16 savaş uçağında ölen Pilot Üsteğmen Fatih Korçam için Kocatepe Camii'nde cenaze töreni düzenlendi. Üsteğmen Fatih Korçam için Kocatepe Camii'nde cenaze töreni düzenlendi. 16.04.2009 ANKARA netgazete


16 Nisan 2009
Kahramanmaraş'ta, askeri tatbikat alanında gerçekleşen patlamada bir kişi öldü, 3 kişi yaralandı...

Kahramanmaraş'ta, askeri tatbikat alanında çocukların bulduğu havan topu mermisinin patlaması sonucu 1 çocuk öldü, 1'i çocuk 3 kişi yaralandı.

Edinilen bilgiye göre, Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesine bağlı Narlı beldesi Deniz Köyü mevkisinde, Gaziantep 5. Zırhlı Tugay Komutanlığı'na ait askeri tatbikat alanında oynayan çocuklar, patlamamış havan topu mermisi buldu.

Çocukların ailelerine göstermek için getirdiği mühimmatın patlaması sonucu Nidal Kürkçüeri (18) ile imam nikahıyla birlikte yaşadığı Sultan Avcı (24) ve çocukları Salih Avcı (4) ile Medine Avcı (2) yaralandı.

Kahramanmaraş Devlet Hastanesi'nde tedavi altına alınan yaralılardan Medine Avcı, yapılan müdahaleye rağmen kurtarılamadı. Salih Avcı'nın ise durumunun ağır olduğu belirtildi.

Ailenin, Gaziantep'ten Narlı beldesine hurda toplamak için geldikleri ve tatbikat alanının yanında çadır kurdukları öğrenildi.
aktifhaber

Denizaltıda kazan patladı: 1'i üsteğmen 2 ağır yaralı
17:00 - Kocaeli'nin Gölcük ilçesinde, Donanma Komutanlığına ait tersanede gemide yağ ya da su depolamak için kullanılan ponton adı verilen deponun hava basıncıyla denenmesi sırasında meydana gelen patlamada Abdullah Kılıç ile bir işçi yaralandı. İşçi Hüsam Aktaş'ın beyin kanaması geçirdiği ve ameliyata alındığı belirtildi. 21.04.2009 KOCAELİ
netgazete

Edirne'de askeri araç kaza yaptı: 7 yaralı

30 Nisan 2009 - Edirne'nin Enez ilçesindeki trafik kazasında, 5'i asker, 7 kişi yaralandı.
Edinilen bilgiye göre, Enez İlçe Jandarma Komutanlığı'na ait Mehmet Yılmaz yönetimindeki askeri minibüs, görev dönüşü Yenice köyü yakınlarında Selim İlhan'ın (42) kullandığı 22 FZ 371 plakalı kamyonetle çarpıştı.
Kazada, askeri minibüsteki Astsubay Çavuş Ramazan Kıraç, erler sür ücü Mehmet Yılmaz, Mehmet Arpacı, Ergin Ergün ve Tolga Tekin ile kamyonet sürücü Selim İlhan ve yanındaki Necmi İlhan (45) yaralandı.
Yaralılar, 112 Acil Servis sağlık ekiplerince Keşan Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı.
Buradaki ilk müdahalenin ardından 5 asker, Çanakkale'nin Gelibolu ilçesindeki askeri hastaneye, Selim İlhan ise Edirne'deki Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne sevkedildi. netgazete

Genç kız intihar etti, 3 astsubay gözaltına alındı

30 Nisan 2009 Tekirdağ'ın Çorlu ilçesinde bir genç kız, birlikte yaşadığı erkek arkadaşının evinde başına isabet eden tek kurşunla ölü olarak bulundu.
Edinilen bilgiye göre, Muhittin mahallesi Yaprak sokakta astsubay A.Y., ev arkadaşı astsubay H.K. ile kız arkadaşı Ayşegül İzgi'nin (21) kaldığı odadan silah sesi gelmesi üzerine polise haber verdi.
Olay yerine gelen polis ekipleri, odada genç kızın, ihbarda bulunan astsubay A.Y.'nin ruhsatlı tabancasından çıkan mermiyle yaşamını yitirmiş olduğunu belirlediler.
Genç kızın cesedi, Çorlu Cumhuriyet Savcısı'nca otopsi yapılmak üzere İstanbul Adli Tıp Kurumu'na gönderildi.
Olayın ardından, genç kızın bir süredir aynı evi payla ştığı erkek arkadaşı H.K. ile ev arkadaşları astsubay A.Y. ve E.K. gözaltına alındılar.
Poliste ifadeleri alınan 3 astsubay, Çorlu Merkez Komutanlığı'na teslim edildi. netgazete

Mehmetçiğe Köpek Baktırmışlar
08 Mayıs 2009 13:3

4Org. İlker Başbuğ, asker mevcudunun az tezini bu görüntüler tekzip ediyor. Köpek baktırılan askerlerin videoları ortaya çıktı..


ASKERLER TARÇIN'IN EMİR ERİ GİBİ
Köpeği için özel yetkiler verdiği askere birer cep telefonu verdiği iddia edilen Güredeniz'in, askere köpeğin başına herhangi bir olumsuz iş geldiği vakit kendisini anında haberdar etmelerini emrettiği öne sürüldü.

Vatanı korumak için milletin evladını gönderdiği askeri birlikte askerleri köpek bakıcısı yapan Ramazan Cem Gürdeniz, ‘Tarçın' ismini verdiği köpeğine bakmaları için iki asker görevlendirmiş. Sabahtan akşama kadar köpeğe bakıcılık yapan erler köpeğin her türlü ihtiyaçlarını karşılamak zorunda. Tümamiral köpeğini o kadar çok seviyor ki, normalde erlerin askeri birlik içinde sivil dolaşması ve cep telefonu kullanması yasakken, köpeğe bakmakla görevlendirilmiş erler bu yasaktan muaf tutulmuşlar.

ASKER İKİ GÜNDE BİR KÖPEĞİ YIKAMAK ZORUNDA
Tümamiral Cem Gürdeniz'in Tarçın isimli köpeğine bakmakla görevlendirilen askerler ise köpeği her gün düzenli olarak dolaştırmak, bakımını yapmak, yedirmek, onu korumak ve diğer ihtiyaçlarını karşılamak zorundalar. Öyle ki; bu iş için görevlendirilmiş olan Ersin Bayramcı isimli erin, görevi devrettiği Volkan Çangırlı isimli ere yazdığı talimatta köpeğin bakımı hakkında detaylı bilgiler verdiği anlaşılıyor. Talimatta köpeğe bakmakla görevli askerin her gün sabah ve öğle saatlerinde birer saat köpeğe temiz hava aldırması, iki günde bir banyo yaptırması, çöp kutularından uzak tutması ve köpeğin düzenli yemek yemesini sağlaması gerektiği yazılmış.

Video için:
http://www.aktifhaber.com/news_detail.php?id=221316

KIZININ EVİNİ DE ASKERLERE TAŞITMIŞTI
Bilindiği gibi Ergenekon soruşturması kapsamında İşçi Partisi'nde yapılan arama sonucunda ele geçirilen listede karargah evleri sorumlusu olarak ismi geçen Tümamiral Ramazan Cem Gürdeniz'in, habervaktim.com isimli internet sitesinde yayınlanan video görüntülerine göre İstanbul'daki kızının evini askeri personele, hem de askeri resmi plakalı araçla taşıttırdığı ortaya çıkmıştı. Söz konusu nakliye işini yapanlar arasında Tümamiral Ramazan Cem Gürdeniz'in yanı sıra Deniz Asteğmen Kıdemli Çavuş Serdar Çalışır, Deniz Asteğmen Tarık Dikbasan, Deniz Sivil Memur Tamer Köksal ile Feridun Özen'in bulunduğu iddia edilmişti.

ERGENEKON'DA GÜRDENİZ İSMİ DE YER ALMIŞTI
Tümamiral Ramazan Cem Gürdeniz'in ismi daha önce de İşçi Partisi'nde ele geçirilen bir cd'de Karargah Evleri yapılanmasında geçmişti. Ergenekon dosyasına geçen kayıtlara göre İşçi Partisi'nde ele geçirilen cd'de, Ergenekon'la bağlantıları olduğu iddia edilen görevdeki dört paşa ile 20 albayın isimleri yer alıyor. İşçi Partisi'nin dördüncü katında ele geçirilen cd içinden “Çok Gizli” damgalı, beş sayfalık bir belge çıkmıştı. Bu, MİT'in Genelkurmay Başkanlığı'na gönderdiği, “Konu: İP/Karargah Evleri” başlıklı belgeydi. Tuğamiral Cem Gürdeniz savcılık kayıtlarında “Ergenekon yapılanması içinde aktif rol oynamak ve Ergenekon örgütünün hedefleri doğrultusunda bir cuntaya zemin hazırlamak için icra edilmesi gereken faaliyetleri içeren plan ve raporları bizzat hazırlamak” sözleriyle itham ediliyor.

ANTALYA'DA KÖPEĞİ ASKERE TAŞITAN SUBAY MAHKEMELİK OLMUŞTU
Daha önce de Antalya Akseki İlçe Jandarma Komutanı Üsteğmen Tolga Yetişkin, eşi Eda Yetişkin'e ‘Neden köpeğini askere taşıtıyorsun?' diyen AK Parti İlçe Yönetim Kurulu üyesi Necip Hacıgüzeller'i (62) dövmüş ve subay mahkemelik olmuştu. Akseki Devlet Hastanesi'nden rapor alan Hacıgüzeller, Üsteğmen Yetişkin hakkında suç duyurusunda bulunmuş, bunun üzerine Antalya Valisi ve Antalya Jandardma Alay Komutanı Necip Hacıgüzeller'i arayarak ondan özür dilemişlerdi.

Kaynak: Vakit

G. DOĞU'DA ASKERLİK YAPTI, ALANYA'DA ÖLDÜ
10 Mayıs 2009 22:48

Terhis olduktan sonra Antalya'nın Alanya ilçesindeki köyüne dönen genç, kullandığı motosikletin başka bir motosikletle çarpışması sonucu hayatını kaybetti. Kazada 4 kişi yaralandı.

AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, Bitlis'in Mutki ilçesinde vatani görevini tamamlayan Gökhan Çetin (21), Alanya'ya bağlı Toslak Köyü'ne geldi. Terhis olduktan bir gün sonra köyde, Gökhan Çetin'in kullandığı motosiklet ile Hasan Güvercin idaresindeki motosiklet çarpıştı. Çetin, olay yerinde hayatını kaybetti.

cafe siyaset

Şelaleye giren asker boğuldu

Mersin'in Tarsus ilçesinde bulunan şelaleye serinlemek amacıyla giren bir er boğuldu.

17 Mayıs 2009 17:00

Alınan bilgiye göre, Tarsus'a bağlı Yenice beldesinde bulunan 52. Mühimmat Bölüğü'nde askerlik yapan 1988/2 tertip erler Hasan Akça ile Kerim Keskin hafta sonu iznini geçirmek için Tarsus Şelalesi'ne gitti.

Burada arkadaşının suya girmemesi yönündeki uyarılarını iyi yüzme bildiği gerekçesiyle dikkate almayan Akça, serinlemek amacıyla suya girdi.

Berdan Barajı'ndan su bırakılması nedeniyle debisi yüksek olan şelalede bir süre sürüklenen er, çevredeki vatandaşların çabalarına rağmen kurtarılamayarak boğuldu
haber7

Bakıcı kız, köy yolunda vurulmuş halde bulundu

23 Mayıs 2009 Erzurum'da genç bir kız silahla vurularak öldürülmüş halde bulundu. Olayla ilgisi olduğu iddiasıyla bir kişi gözaltına alındı.
Edinilen bilgiye göre, bugün öğlen saatlerinde Erzurum merkeze bağlı Yarımca köyü yolu üzerinde kadın cesedi bulundu. Vatandaşların ihbarı üzerine bölgeye giden güvenlik güçleri, silahla vurularak öldürüldüğü tespit edilen kadının Zeynep Polat (24) olduğunu belirledi. Genç kızın cesedi olay yerine gelen ambulansla otopsi yapılmak üzere Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı.
Vali Hafız Nafız Anaokulu'nda bakıcı olarak görev yaptığı öğrenilen Zeynep Polat'ın katil zanlısı olarak 9. Kolordu Komutanlığı'nda görevli Astsubay G.Y.'nin(53) gözaltına alındığı öğrenildi. Zanlının arabasında arama yapan güvenlik güçleri kan izlerine rastlarken, olayda kullanıldığı iddia edilen beylik tabancanın da bulunduğu bildirildi.

netgazete

Askeri araç kaza yaptı: 3 yaralı

Ankara'da işçi servisi taşıyan askeri birliğe ait araç ışıklı kavşakta kaza yaptı.

28 Mayıs 2009 00:49

2 asker ve 1 işçinin yaralandığı kazada, araçta sıkışan ağır yaralı asker, kurtarma çalışması sırasında acıyla bağırdı.

Ankara Beytepe Askeri Okullar Komutanlığı'na bağlı sürücü er Emrah Medar idaresindeki 706591 plakalı askeri araç, Çankaya Kepekli kavşağında Beytullah Kirazcı yönetimindeki 06 BK 4110 araçla çarpıştı. Çarpışmanın ardından orta refüje de vuran askeri araç daha sonra yolun kenarına savruldu. Koruma görevi yapan bir er, oturduğu ön koltukta sıkıştı. Kaza yerine gelen itfaiye ekipleri sıkışan askeri, kaza kırım aracı yardımıyla çıkardı. Kaburgalarının kırıldığı öğrenilen ağır yaralı asker, itfaiyenin çalışması sırasında acıyla bağırdı.

Ağır yaralanan asker ile sürücü Emrah Medar ve işçi Erhan Özçetin, olay yerine gelen 112 Acil Yardım ambulanslarıyla GATA'ya kaldırıldı.

haber7

Bakım evinde ölen emekli general Başbuğ defnedildi

02 Haziran 2009 İstanbul'da önceki gün vefat eden emekli Tuğgeneral Şükrü Başbuğ'un cenazesi toprağa verildi.
Bir bakımevinde 86 yaşında vefat eden Başbuğ için Selimiye Camii'nde tören düzenlendi. netgazete

Trafik Kazasında Yaralanan Çavuş Öldü
06 Haziran 2009

Erzurum’da 4 Haziran günü Artvin karayolunun 15’inci kilometresinde devrilen askeri araçta yaralanan Piyade Çavuş 21 yaşındaki Murat Elitok tedavi gördüğü hastanede öldü.

Askerî araç ağaca bindirdi; şoförü ağır yaralı

16 Temmuz 2009 Ankara'da yağan yağmur nedeniyle kayganlaşan yolda direksiyon hakimiyetini kaybeden askeri araç yol kenarında bulunan ağaca çarptı. Hurdaya dönen otomobil içerisinde sıkışan askeri arasın sürücü er, araç içerisinde sıkışarak ağır yaralandı. netgazete


En son Ekim tarafından Pzr Tem 26, 2009 7:04 pm tarihinde değiştirildi, toplam 2 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pzr Hzr 21, 2009 10:28 pm    Mesaj konusu: Paşa Törende Bayıldı Alıntıyla Cevap Gönder

Hem Sünnî Türk, Hem Köylü, Hem de Amiral Olmak İstiyor: “Yok Artık!...”

Murad Salih



Önce Doç. Dr. Cengiz Şişman’ın, Sabetaycıların Türkiye'de kurmak istedikleri düzen, yönetimdeki nüfuzları, sayıları hakkında Akşam Gazetesine verdiği röportajdan küçük bir iktibas yapalım:

[ (..) 400 yıldır kentsoylu bir yaşam süren, dolayısıyla ortalamanın üzerinde bir eğitim ve refah düzeyine sahip bu kesim, Cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren önemli konumları işgal etti.
(..)
'SABATAYİSTLERİN yaşadığı en büyük kırılmalardan biri 19. yüzyıldan itibaren etkisi altında kaldıkları aydınlanmacı fikirler, ikincisi Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Yunanistan ile yapılan nüfus mübadelesi. Sabatay kökenliler zaman içinde 3 alt gruba (Yakubi, Karakaş ve Kapancı) bölündü. 20. yy'da sekülerleşip dini bağlarını kopardıklarını görüyoruz. Osmanlı'nın son döneminde ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında, büyük şehirlerde önemli roller oynamışlar. Ticarette, bürokraside akademide, gazetecilikte ve eğitimde aktifler. Selanik'ten gelirken Feyziye ve Terakki Mektepleri, Yeni Asır Gazetesi gibi birçok kurumlarını da beraberlerinde getirmişler. Jön Türkler ve İttihat Terakki'nin diğer elitleri ile birlikte devrimci bir ruh ile Osmanlı toplumunu ve erken Cumhuriyet toplumunu seküler ve kozmopolit bir toplum haline getirmek için gayret etmişlerdir. Çünkü hem bir kısım Türk entelijansiyasının hem de Sabatayist kökenli insanların çoğunun en büyük amaçlarından biri, İslam'ın kamusal alan dışında olduğu seküler bir ulus devlet yaratabilmekti.
(..)
Başta İstanbul ve İzmir'de olmak üzere 60-70 bin kadar Sabatay kökenli bulunuyor.]


Doç Dr. Cengiz Şişman’’ın yukarıdaki sözleri yaklaşık 150 yıllık Batılalşma maceramızın damardan girilerek yapılmış özeti gibi...

Osmanlıda 400 yıl zengin/şatafatlı bir hayat süren dolayısıyle toplum ortalamasının üstünde bir eğitim ve refah düzeyine sahip küçük bir dini-ırkî azınlık; önce İttihat ve Terakkî Fırkası içinde önemli yerleri işgal ediyor, daha sonra bu partinin önderliğinde yapılan bir ihtilalle Osmanlı yönetiminde ve sivil ve askerî bürokrasisinde önemli mevkileri ele geçiriyor ve , “Cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren önemli konumları işgal” ediyor. Bunların bütün dertleri; Dindar ve ahlâkî değerlere sahip bir yapıya sahip “Osmanlı toplumunu ve erken Cumhuriyet toplumunu seküler(/laik/dinsiz) ve kozmopolit(/millî-ahlakî değerlerini kaybetmiş) bir toplum haline getir”erek “İslam'ın kamusal alan dışında olduğu seküler(/laik/dinsiz) bir ulus devlet yaratabilmekti.”

-Muradlarına erdiler mi?

Erdiler ermesine de..

Bunları, sağdan saysan da soldan saysan da topu topu “60-70 bin” kişi...

70 Milyonluk bir ülkeye ilanihaye nasıl hakim olacaklar?

Din ve ahlâk eğitim ve öğrenimi ortadan kaldırmak için “Tevhid-î tedrisat (eğitim öğtetrimin birleştirilmesi) Kanunu”nu çıkararak. Osmanlıdan kalan bütün medreseleri/üniversiteleri kapatarak, onbinlerce öğrenci ve ve binlerce müderris/akademisyeni bir gecede sokağa attılar... Gelin görün ki bu “eğitim birliğin”i askeri ve sivil eğitim ayrılığında da kaldırmak hiç akıllarına gelmedi...

Yeni kurulan laik mekteplerde halkın çocuklarına “ailelerinin kendilerine öğrettiği bütün dinî, ahlâkî, millî, tıbbî, kültürel her türlü bilginin gericilik, cahillik, softalık ürünü, yalan, yanlış ve uydurma şeyler olduğu... Zira annelerinin babalarının dedelerinin ve ninelerinin orta çağ karanlıkları içinde yaşayan ilkel insanlar oldukları.. Gazi Musatafa Kemal Hazretleri’nin Kurduğu Cumhuriyet sayesinde bu karanlıklardan artık kurtularak aydınlanacakları” ezberletildi...

Bu yolda devşirebildiklerini yanlarına alarak onlarla birlikte toplumu yönetmeye başladılar...

Bu yüzden de kritik mevkileri teslim edecekleri halk çocuklarına (sünnî müslüman kökenlilere) asla güvenmediklerinden... Onları dinleri, ahlâkları ve kültürlerinden tam olarak ve gerçekten kopup kopmadıklarını anlayabilmek için çok sayıda, çok sinsi ve çok ağır testlerden geçirdiler... Sünnî kökenli halk çocukları Avrupa Yakası’nın “İdare Müdürü Burhan Altıntıntop”u gibi onlardan biri olmak için, ne kadar yaranmaya çalışsa, bütün şahsiyetini kaybetme pahasına kendinden tavizler verse bile; hep bir “şüpheli şahıs” muamelesi gördü ve o bunun niye böyle olduğunu bir türlü anlayamadı...

Burhan’ın anlamadığ;ı şey şuydu: O, ne yaparsa yapsın asla onlardan biri olamayacağı, onlar tarafından asla tam bir kabul görmeyeceği idi; çünkü “kökenleri farklı”ydı...

Burhan onlara “idare müdürü” olabilir... Onların hayatlarını kolaylaştıracak her hizmeti kendini paralarcasına yapabilir... Ama... Asla onlardan biri olamazdı... Lütfedip uygun bir maaş ödüyorlardı ya bu bidon kafalı, göbeğini kaşıyan cahil, görgüsüz adama... Bir de aralarına mı alacaklardı?

“Yok artık!”

***

Taraf Gazetesi’nin "AKP ve Gülen'i Bitirme Planı"nı manşetiyle yayınladığı ve “çok gizli askerî belge” olduğunu öne sürdüğü fotokopide imzası bulunduğu iddia edilen Dz. P Kurmay Kıdemli Albay Dursun Çiçek’i artık herkes tanıyor...

AB-D/AKP-Fetullah Medyası’nın özel harpçi kalem esnafına göre o, “ETÖ’cü, darbeci, çuntacı çok tehlikeli bir asker”..

Albay Çiçek “ben böyle bir belge hazırlamadım oradaki imza başka bir yerden kopyalanarak yapıştırılmış” diyor...

AB-D/AKP-Fetullah Medyası koro halinde “yalaaan” diyor...

GKB org. Başbuğ “Araştırdım bu belge kesinlikle bizim karargâhta hazırlanmadı, bu belge değil bir kâğıt parçasıdır” diyor,

AB-D/AKP-Fetullah Medyası koro halinde “inanmayıııız” diyor...

Genel Kurmay Askerî savcılığı “Karahgahtâki bütün kayıtları ve bilgisayarları inceledik, Albay Çiçek’in bilgisayarına baktık böyle bir belgenin izine rastlamadık” diyor...

AB-D/AKP-Fetullah Medyası koro halinde “bu doğru olamaaaz” diyor...

GKB başkanı 4 kuvvet komutanı ile birlikte 36 generali yanına alarak basın toplantısı düzenliyor.

“Bu belge değil bir kâğıt parçasıdır. Ortada delil olmadan ben albayımı size yedirmem” diyor...

AB-D/AKP-Fetullah Medyası koro halinde “vaay hani nerede demokraasi” diye bas bas bağırıyor...

Ergenekon savcısı, Albay Çiçek ’i ve aniden yanına kattığı biri emekli 8 kıdemli kurmay albayı gün boyu sorguladıktan sonra Albay Çiçek’in bu defa “örgüt üyeliği”nden tutuklanmasını talep ediyor... Hakim tutukluyor...

AB-D/AKP-Fetullah Medyası koro halinde “işte demokraasi bu, yaşasın adalet ” diye sevinç çığlıkları atıyor...

Ertesi gün Albay’ın avukatları tutukluluğa itiraz ediyor; Mahkeme “bu delillerle insan tutuklanır mı?” diyerek Albay’ın tahliyesine karar veriyor...

AB-D/AKP-Fetullah Medyası koro halinde “Olur mu böyle şey? Savcım o kadar uğraşıp adamı tutuklatsın, mahkeme ertesi gün serbest bıraksın bu ne biçim hukuk” diye ağıtlar yakıyor...

Ne Albay Çiçek’i tanırım, ne de onu tanıyan birini... Onun adını Taraf Gazetesi’nden öğrendim...

Ama..

AB-D/AKP-Fetullah Medyasını iyi tanıyorum...

Her gün bu toplumun bütün kültürel kodlarını tahrip ederek, yerine adına “liberal demokrasi” dedikleri, bizi Batı Emperyalizmi’nin gönüllü ve uysal köleleri haline getirecek zehirli kodları şuurumuza nasıl sinsice zerkettiklerini biliyorum.

Bunların içinde “bir çift kadın memesine bütün bir vatanı; içindeki insanları, onların bütün maddî ve manevî zenginlikleri ile birlikte gözünü kırpmadan satabilecek” kadar yoz/çürümüş/kokuşmuş/bencil/ahlâksız/vicdansız yaratıkların olduğunu da biliyorum...

Bu yüzden de “Koskoca AB-D/AKP-Fetullah Medyası, bir albayı linç ederek tutuklatmak için niye bu kadar hevesle çalışıyor? Bunların asıl derdi ne? Ne istiyorlar bu Albay’dan?” diye düşünmekten kendimi alamıyordum...

Sabah gazetesinin “Albay Çiçek'in Köyü ve Köylüleri” başlıklı haberinin zihnimde dolanıp duran soruları çözmemi sağlayacak, meseleyi aydınlatacak ipuçlarını taşıdığını farkettim:

[Albay Çiçek'in memleketi Tokat’ın Reşadiye ilçesine bağlı Umurca Köyü'nde tam anlamıyla bir şaşkınlık var. Son seçimlerde AK Parti'nin 225 geçerli oyun 202'sini aldığı, CHP'ye sadece bir oy çıkan köyde albayın sınıf arkadaşı Köy Derneği Başkanı Sıtkı Yıldız, şunları söylüyor: "Biz Dursun'un paşalığını bekliyorduk, böyle bir şey yapacağına ihtimal vermiyoruz...." 13 saatlik sorgudan sonra tutuklanan Albay Çiçek'ün köyünde geçmişten bugüne kadar seçimlerde hep sağ partiler tulum çıkarmış. Umurca'da isminin açıklanmasını istemeyen bir köylü, şunları anlatıyor: " Kendi halinde yaşayan bir köyüz. Hayvancılık yaparak hayatımızı kazanıyoruz. Küçük bir köyüz ama, İstiklâl madalyalı dört gazimiz var. Dursun'un ailesi ve köyde yaşayan akrabalarının tamamına yakını AK Parti'li. AK Parti'den önce Doğru Yol, ANAP ve Adalet Partisi'ne oy verilirdi." İstanbul Bağcılar'da bulunan Umurca Köyü Sosyal Yardımlaşma Dayanışma ve Kültür Derneği'nin Başkanı Sıtkı Yıldız, Albay Çiçek'in çocukluk arkadaşı. İlkokula beraber gitmişler. Yıldız, şöyle konuşuyor: "Kendi halimizde yaşayan bir köyüz. Açıkçası kimse bu duruma anlam veremiyor. Dursun'un haricinde köyden çıkmış iki askerimiz daha var. Biz Dursun'un paşalığını bekliyorduk, hayal kırıklığına uğradık" diyor. Yıldız şöyle devam etti: Köyümüzde 2009 İl Genel Meclisi seçim sonuçları her şeyi ortaya koyuyor. 225 geçerli oyun 202'sini AK Parti aldı. Sandıktan MHP'ye 16, CHP'ye 1, İşçi Partisi'ne, BBP'ye ve bağımsız adaya da 1'er oy çıktı. Kendimi bildim bileli bizim köyden hep sağ partilere oy çıkmıştır. Adalet Parti, Doğru Yol Partisi, ANAP ve şimdi de AK Parti'ye ağırlıklı oy veren bir yapı var köyümüzde.." Dursun Çiçek'in amca oğlu ise Yozgat Valisi Amir Çiçek. Dursun Çiçek'in ve Amir Çiçek, 1976'da Sivas Pamukpınar Öğretmen Okulu'nda birlikte okumuşlar.]

Yukarıda özetlediğimiz bu haberde ne görüyoruz?

Albay Çiçek “Selânik dönmeleri”nden değildir. “Alevî” değildir. Onların yozlaştırdığı “(Türk, Kürt, Yahudi, Rum, Ermeni,Mason, Roteryan, Lions) büyük şehir sosyetesi” mensubu bir aileden de değildir... Geçirdiği laik eğitim süreci ve laik meslekî hayatı lboyunca kendisinde “Sünnîlik” ve “Türklük”ten bir şey kaldı mı bilemem ama, onun Hem “Sünnî” hem de “Türk kökenli” olduğu bu haberde açıkça görülmektedir...

Böyle bir kumpas “Alevî” bir albaya kurulsa; bütün Alevî örgütler ve AB ortalığı birbirine katardı... Aynı şekilde Bir “Kürt” albayın başına böyle bir şey gelse bütün Kürt örgütleri ve AB tozu dumana katardı...

Bu ülken nüfusunun yüzde 85’’dan fazlası teşkil eden “Sünnî Türkler”se bu ülkenin şamar oğlanları... Ne arayanları var, ne soranları... Gelen vuruyor giden vuruyor...

Sünni tabana dayanan iki örgütten legal AKP ile illegal FTÖ ise bir emme basma tulumba gibi Sünnî tabandan emdikleri bütün imkânları AB-D ve onun içerideki mutemet şebekelerine basmaktan başka bir fonksiyon ifa etmerdikleri halde, Sünnî kesimin bu öndrersiz ve örgütsüzlüğü kendilerini onlara mecbur ve mahkûm hissettiriyor... Denize düşen adamın yılana sarılması gibi...

Anadolu’da fakir bir köylü ailesinin evlâdı olarak dişiyle tırnağıyla çok eşitsiz şartlarda başladığı “hayat mücadelesinde” yatılı olarak okuduğu öğretmen okulundan sonra, Harp Okulu imtihanını da kazanarak TSK’ya katılmış... Çalışmış çabalamış Harp Akademesi’ni de bitirerek kurmay subay olmuş. Yetmemiş bir de sivil bir üniversitede doktora yaparak Dr. Ünvanı da elde etmiş...
Bütün güvenilirlik testlerinden başarıyla geçebildiği için TSK’nın kalbi olan GKB Merkez Karargâh’ında görev yapıyor.

Rütbesini alnını teri ve gözünün nuruyla haketmiş bir kıdemli kurmay albay olarak görevini yaparken sıra amiralliğe terfi etmeye gelince ortalık birden bire karışmış...

Sadece o olsa, yine de insanın içinde bir “acaba” kalır ama...

Onunla birlikte aynı gün ve aniden hepsi amirallik bekleyen 7 “deniz kurmay kıdemli albay” daha “Ergenekon şüphelisi” sıfatıyla Beşiktaş’taki adliye getirilince...

İşin acabası macabası kalmıyor...

Anlaşılan o ki; içten veya dıştan; veya ikisi bir arada yürütülen bir kumpasla “Sünnî Türk kökenli” Dz. Kıdedemli Kurmay Albayları bir çırpıda ekarte edip, yerine kendi “aşiretlerinden/localarından/derneklerinden/mezheplerinden” olanları amiral yapmak istiyorlar...

Sanki TSK içinde, ileride çıkarılacak fitnelerde kullanılacak yeni “Çevik Bir”ler veya “Güven Erkaya”ların önü açılmak isteniyor...

Bu yıl Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda Kaç Kıdemli Kurmay Albay, Amiral olmak için YAŞ’a girecek? Bunlardan kaçı Amiral olacak? Kaçının bekleme süresi uzatılacak? Kaçı emekli edilecek?

Bunların dikkatle takip edilmesi gerekiyor...

AB-D/AKP-Fetullah Medyası amirallik yarışındaki 8 Kıdemli Kurmay Albay’ı faullü bir şekilde saf dışı etmeye bu kadar canla başla çalıştığına göre; var bu işin içinde büyük bir pislik...

Bugüne kadar bu albayların arkasında bir komutana yakışır şekilde duran Org Başbuğ ve Org Iğsız’ın Ağustostaki YAŞ’ta da “Hiç kimse bağımsız mahkemeler karşında yargılanarak, kesin olarak mahkum edilmedikçe suçlu sayılamaz” diyen temel hukuk normu “masumiyet karinesi”ne uygun hareket etmelerini ve hükûmeti de bu karineye uygun davranmaları gerektiğini hatırlatmalarını bekliyoruz...

Malûm: “Hukuk herkese lâzım”

Kaynak: Baran dergisi

Prof. Dr. Hacı Duran
Uydurulan yalanın gladyatörleri(*)




Türkiye son birkaç haftadır orijinalinin mevcut olup olmadığı belli olmayan bir belgenin, yani İrtica ile Mücadele Belgesinin, sanal olarak çoğaltılmış olan kopyalarını tartışmaktadır. Bu kopyalar öyle bir etki bıraktı ki günlerdir devletin tepesi bu belgeye kilitlendi. Muhalefet ve iktidar çevreleri kopyanın kopyası, çerçevesinde düzenlenmiş olan deliller ve görüşler etrafında kutuplaştı. Mahkemeler bu kopya belgenin hangi hukuki kriterlerle değerlendirileceğini çözümleme noktasında ciddi açmazlarla karşılaştı. Sorun hala tartışılmaya devam ediyor. Gündem bu belge etrafında şekilleniyor.

Ortada gösterime konan bir belge var. Bu belgenin orijinali ise mevcut değil. Belgenin, bürokratik olarak emir komuta zinciri esasına göre yapılanmış olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin bazı birimlerince, hazırlandığı iddia edilmektedir. Belge olduğu iddia edilen bu metnin, Genel Kurmay Başkanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin görüşleri ile uzaktan yakından ilişkisi olmadığını, Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ heceleyerek açıkladı.

Gazete sütunlarında bu metnin Genel Kurmayın görüşlerini yansıttığını var sayarak, Türk Silahlı Kuvvetlerini darbe planı yapmakla suçlayanlar oldu. Hükümet yetkilileri TSK’yı darbe ve psikolojik hareket planları yapmakla suçladı. Muhalefet Hükümeti bu belgeyle ilgili varsayımları esas alarak eleştirdi. Yargının konuyu nasıl ele alacağı bir muamma olarak ortada duruyor. Çatışan tarafların görüşlerinin sahihliğini veya sahteliğini bir yana bırakalım. Onlar üzerinde bir söylentinin belgeye dönüşmüş biçimi, çatışmanın muharrik gücü olarak etkisini gittikçe arttırmaktadır. Asıl önemli olanda burasıdır.

Mevlana; “Eğer her görünen şey, göründüğü gibi olmuş olsaydı, o kadar keskin ve aydın görüşlü Peygamber (a.s) :Allah’ım bana eşyanın gerçeğini olduğu gibi göster, diye feryat etmezdi, dua etmezdi.” Der.[1] Mevlana’nın bunu söylediği şartlarda, sanal olarak gerçeği olmayan bilgilerin üretilip dolaşıma sokulduğu bir durum mevcut değildi. İnsanlar tabii bir ortamın inşa ettiği iletişim kanalları ile bilgileniyorlardı. Hakikat arayışına katılıyorlardı. Ancak buna rağmen yine de insanın gerçeği görmesi sorun olmuştur. Bundan dolayı Resul-u Ekrem (a.s) “Allah’ım bana hakikati olduğu gibi göster”, diye dua etmiştir.

Yukarıda anlatılanlar kadim geleneğin mevcut olduğu şartlarla ilgilidir. Günümüzde kadim gelenek maalesef sadece metne dayalı bir değer taşımaktadır. Mevcut toplumsal ilişkiler, kanaatler, iletişim kanalları ve söylemlerin bu kutsal ve kadim gelenekle bir alakası nerdeyse kalmamıştır. Yani günümüzde insanların bizzat eşyaya ve tabiata bakarak hakikati görme şartları ortadan kalkmıştır. İnsanların bir çoğu tamamen yapay bir evrenle, bilgi alanı ile, kültürle karşı karşıyadır. Bu yapay evren ve kültür ise uzmanlar, örgütlü güçler ve muktedirler tarafından –kendilerince?- mantıksal olarak düzenlenmiş bir evrendir. Yani görme ve bilme alanı özgürce her kesin kendi seçimine bırakılmış değildir. Muktedir güçler tarafından yönetilen ve gösterilen bir evrendir. Şu anda gösterime konan bu belge de özel olarak bu amaçla hazırlanmış bir belgedir

Bilgi kaynağı olarak yapay bir evrenle muhatap olma durumu, aynı zamanda zaten yapay olan bilgilerimizin ve kanaatlerimizin yine yapay bir malzemeden bize yansıdığına delalet eder. Yapayın yapayı olan bir bilgi yığını yükü altındayız. J. Baudrillard, “Bir köken ya da gerçeklikten yoksun gerçeğin modeller aracılığı ile türetilmesine hipergerçek yani simulasyon”[2] demektedir. Simulakr, orijinali, gerçeği, ilk örneği olmayan kendisi zaten kopya olan bir şeyin kopyası anlamına gelmektedir. Simulasyon ise, bu kopyanın dolaşımda tutularak yeniden üretilmesi demektir. Baudrillard özetle, günümüz insanının davranışlarını, tutumlarını ve tepkilerini yönlendiren, etkileyen ve biçimlendiren şeyin, insanın kendi görmesi ve anlaması olmadığını, yapay olarak profesyonelce inşa edilen, gerçekle alakası olmayan bir simulasyon evreni olduğunu iddia etmektedir.

Son günlerde ortaya çıkarılan “İrtica ile Mücadele Belgesi” etrafında inşa edilen gündemin gerçeklikle ilgisi ne düzeydedir? Onu ortaya çıkartmak gerekir. Örnek olsun diye söylüyorum: 1970 li yıllarda bu ülkede insanlar sağcı ve solcu diye kutuplaşmışlardı. Sağcılar, sağcılığa ilişkin değerlerin gerçek olduğuna, solcular ise solculuğa ilişkin değerlerin gerçek olduğuna inanarak mücadele ediyorlardı. Ancak sonradan anlaşıldı ki solculuğa ilişkin ve sağcılığa ilişkin değerlerin hepsi birer yanılsama imiş. Kurgulanmış yalanlar üstüne taraftar olma her zaman önemli bir tehlikedir.

Öte taraftan siyasi iktidar çekişmeleri ve çatışmalarının doğasında, her zaman gerçekle alakası olmayan söylentiler araçsal bir değer olarak kullanılmıştır. Bizans veya saray entrikası denilen entrikalar ve kulisler, genel olarak bu söylentiler üzerinden yürütülür. Söylenti; sahibi, kaynağı ve sorumlusu belli olmayan fikirler, görüşler ve ilişkiler demektir. Gerçekliği şüpheli olan bu görüşler, bu duruma rağmen gerçek çatışmalara, tartışmalara ve eylemlere yol açabilir. Tarihte bu tür çatışmaların örnekleri de bilindiği gibi çoktur. Bakara(102) süresinde Hz. Süleyman’ın iktidarı hakkında “uydurulan yalanların” dolaşıma sokulmasından bahsedilmektedir. Hz. Süleyman’la ilgili olan bu temsil, iktidar çevreleri arasında uydurulan yalanların ne gibi çatışmaları körüklediği açıkça belirtilmektedir. Şunu da belirtelim: Yalan bir gerçeği gizlemektir. Bundan dolayı yalan yine gerçekle ilgilidir. Ancak uydurulan yalanın gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Uydurulan yalanın inşacıları, ağızlarıyla karınlarından konuşanlardır.

Günümüzde kontrollü kriz, olarak tanımlanan söylentiye dayalı çatışma kurguları, saray entrikası denilen krizlerden bir çok yönden ayrılmaktadır. Güncel siyasi krizler ve çatışmalar bilgi ve iletişim teknolojileri aracılığı ile şişirilmiş birer gerçeklik(hipergerçeklik) alanı olarak işlem görmektedir. Kurgusal olarak düzenlenmiş olan söylenti, yani uydurulan yalanlar(ki bu artık bir söylenti ve yalan olmaktan çıkmıştır, çünkü taraftarları var, yani gerçektir.), propagandanın, somut suçlamaların ve atışmaların gerekçesi olmaktadır. The Good Shepherel/Kirli İlişkiler adlı Amerikan yapımı ve CIA, ajanlarının çalışmalarını gösterime sokan filmde, “yalanlarla gerçek yaratmak” CIA casuslarının ve teşkilatının uzmanlık alanı olarak ifade edilmektedir. Romalılar halkı uyutmak için glatyatör yetiştirirdi. Amerikalılar ise anlaşılan “yalan uyduran uzmanlar” yetiştiriyorlar.

Söylentiler bilgi teknolojileri kullanılarak belgeye dönüşmektedir. Söylentiye dayalı propaganda bu yol ile yeniden üretilen bir belge olmaktadır. Belge üzerinde yapılan medyatik yorumlar ise propagandanın yeniden üretimini süreklileştirmektedir. Böylece ilk ve orta çağlarda kuytu saray köşelerinde konuşularak çoğaltılan, dolaşıma sokulan propaganda malzemeleri, (Hz. Süleyman döneminde olduğu gibi) günümüzde belgelere ve yazılı metinler dönüştürülerek, resmi iktidardan bağımsız özel bir iktidar alanı da üretmektedir.

Medyatik iktidar denilen iktidar, bu yöntemle kurumsal ve resmi bir statü kazanmış olmaktadır. İletişimi sağlama adına üretilen cansız kitle iletişimi yani iletişim araçları, araç olmaktan çıkıp amaç olmaktadır, iletişimden bağımsız bir otorite olmaktadır. Bu durum, kilise bürokrasisinin kendini Tanrı yerine kaim kılması sürecine benzemektedir. Ancak önemli bir fark da vardır. Kilise kutsal olduğuna inanılan bir tanrı tasarımına göre kendini ilahlaştırırken, günümüzün kurumsal olarak örgütlenmiş olan medyatik iktidarı orijinali olmayan bir kopyayı, yani Hz. Süleyman dönemindeki gibi, “uydurulan bir yalanı” gösterime sokarak kendine bir iktidar alanı oluşturmaktadır.

Söylentinin yeniden üretimi ve belgeye dönüşümü yöntemi ile inşa olunan bu simulasyon iktidarları, geleneksel iktidarın yayılarak dağılmasını sağlamaktadır.Ülkenin geleneksel bürokrasiyi kullanarak malum klasik yöntemlerle yönetebilirliğini de imkansız bir sürece sokmaktadır. İktidarın simülasyona dönüşümü gibi bir süreç yaşanmaktadır. Üstat Necip Fazıl, liberalizmin ve kapitalizmin kazanma hırsı, için “yaşasın kefenimin kefili karaborsa” demişti. Sanırım bizler medyatik iktidar ve uzantılarının inşa ettiği, “uydurulan yalanların” gösterimine kendini kaptırmış Romalı kölelerin durumuna düşmekteyiz. Uydurulan yalan üstüne kurgulanan bu medyatik iktidar ortamında kendimizi nasıl bileceğiz? İyi düşünmek gerekir.


[1] Mevlana, Fihi Mafih, çev. Meliha Ü. Ambarcıoğlu, Milli Eğitim Bakanlığı Yay. İstanbul 1990 sh. 10

[2] Baudrillard Jean, Simulakrlar ve Simulasyon, çev. Oğuz Adanır, Doğu Batı yay. Ankara 2005, sh 14

duranhaci@gmail.com

(*) Kaynak: Haber10

13 Eylül 2009 07:56
TSK'DAN MESAJ GİBİ ATAMA

Ergenekon soruşturması kapsamında sorgulanan albaylara çok önemli görev...

Albay Dursun Çiçek'le birlikte Ergenekon soruşturması kapsamında sorgulanan kurmay albaylar, Deniz Kuvvetleri'nde birbirinden önemli yerlere tayin edildi

Ergenekon Soruşturması kapsamında geçen haziranda cephanelikler ve telefon dinlemelerine dek çeşitli iddialar kapsamında ifadeleri alınan deniz kurmay albaylar TSK'da kritik noktalara atandı. Ağustos başında gerçekleşen Askeri Şûra'da gözler sadece Genelkurmay tarafından doğru olmadığı gerekçesiyle kağıt parçası olarak tanımlanan ‘irtica ile mücadele planı'nda imzası bulunduğu iddia edilen Kurmay Albay Dursun Çiçek'in üzerinde yoğunlaşmıştı. Ancak, Haziran sonunda Çiçek'le birlikte biri emekli sekiz deniz kurmay albayın daha Ergenekon Soruşturmasında ifadeleri alınmıştı. Bunlardan Kurmay Albay Levent Görgeç daha sonra Askeri Şûra'da alınan kararla Tuğamiralliğe terfi etmişti.

TSK'da albaylarla ilgili gerçekleşen son atamalarla geriye kalan isimler de Deniz Kuvvetleri'nde parlak mevkiler olarak kabul edilen birbirinden önemli yerlere tayin edildi ya da bu mevkilerde tutuldu. Böylece, kimi uzmanlara göre, TSK'da, atamalarda mevcut spekülasyonlara değil, Görgeç'in amiralliğe terfisinde olduğu gibi, gerçek liyakata bakıldığı mesajı bir kez daha verilmiş oldu.

İşte yeni görevleri

Ergenekon soruşturması kapsamında ifadeleri alınan deniz kurmay albaylar amiralliğe giden yolda çok kritik olarak kabul gören şu noktalara atandı:

* Kur. Albay Levent Görgeç: Tuğamiralliğe terfi etti ve Ege Deniz Bölge Komutanı oldu.

* Kur. Albay Dora Sungunay: Hücumbot Filo komuta katı. (Genelkurmay Karargahındaki ofisi aranmak istenmişti.)

* Kur. Albay İ. Koray Özyurt: Aksaz Deniz Üssü Kurmay Başkanı

* Kur. Albay Şafak Yürekli: Donanma Harekât Başkanı

* Kur. Albay Tayfun Duman: Firkateyn Komodoru. (Komodorluk, Deniz kuvvetleri'nde alay ya da harekat komutanlığına eş makam olarak kabul ediliyor.)

* Kur. Albay Muharrem Nuri Alacalı: Hücumbot Komodoru

* Kur. Albay Mert Yanık: Kendi isteği ile emekli oldu.

* Kur. Albay Dursun Çiçek: Türkiye'ye gerçek mi sahte mi olduğu konusunda haftalarca meşgul eden son olarak da Genelkurmay'ın ‘takipçisi' olduğu mesajını verdiği ‘irtica ile mücadele' belgesinde imzası olduğu iddia edilen Çiçek'in ise Genelkurmay Karargahı'nda görevli olduğu belirtiliyor.

Genelkurmay Başkanlığı, Ağustos başındaki Şura toplantısı sonunda, terfi edememesi üzerine yapılan spekülasyonlar üzerine, Deniz Piyade Kurmay Albay Çiçek'in kadrosunun dolu olması nedeni ile terfi edemediğini açıklamıştı.

MGK sürerken gözaltına alınmışlardı

30 Haziran'da Ergenekon soruşturmasının da ele alındığı kritik MGK sürerken, İstanbul'da Albay Dursun Çiçek'le birlikte biri emekli sekiz subay daha gözaltına alındı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Beşiktaş'taki adliye binasına getirilen subaylar 10 saat sorgulandıktan sonra, Albay Dursun Çiçek ‘İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nın altında imzası olduğu gerekçesiyle tutuklandı. Serbest bırakılan sekiz subayın, dördünün denetimli serbestlik kararıyla yurtdışına çıkışları yasaklandı. Dursun Çiçek de 18 saat sonra serbest bırakıldı.
aktifhaber

'İrtica ile Mücadele Eylem Planı' soruşturuluyor
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 'İrtica ile Mücadele Eylem Planı' soruşturması kapsamında 3 kişinin ifadesini aldı.
Çarşamba, 19 Ağustos 2009 20:25

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, ''İrtica ile Mücadele Eylem Planı'' belgesine ilişkin ''gerçeğe aykırı belge düzenlemek''ten başlattığı soruşturma kapsamında 3 kişi ''tanık'' sıfatıyla ifade verdi.

Memur Suçları Soruşturma Bürosunca yürütülen soruşturmada, ''Ergenekon'' soruşturması kapsamında tutuklanan avukat Serdar Öztürk'ün bürosunda çalışan avukat Gizem Ulusoy ve stajyer avukat Bahar Özgüner'in ifadelerine başvuruldu. Öztürk'ün bürosunda yapılan arama sırasında, yasa gereğince Ankara Barosu'nu temsilen bulunan avukat Bayram Özkan'ın da ifadesi alındı.

Bu kişilerin ''tanık'' sıfatıyla dinlediği belirtildi.

Soruşturma kapsamında, önümüzdeki günlerde, bazı avukatlar ile Öztürk'ün bürosunda yapılan aramada görevli polislerin de ifadelerine başvurulacağı öğrenildi.

Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı, Taraf gazetesinde yayımlanan ''böyle bir belgenin mevcut olmadığı, fotokopideki imzanın sahibi Albay Dursun Çiçek'e ilişkin delil bulunmadığı'' sonucuna ulaşarak, ''olay ve Çiçek hakkında kavuşturmaya yer olmadığına'' karar vermişti. Askeri savcılık, konu hakkında adliye mahkemelerinin yetkili olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı da vermişti.

Soruşturma dosyası, önce İstanbul Başsavcılığına, buradan da ''yetkisizlik'' kararıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmişti.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da avukat Serdar Öztürk'ün bürosundaki aramada bulunduğu iddia edilen ''İrtica ile Mücadele Eylem Planı'' adlı belgeye ilişkin, ''gerçeğe aykırı belge düzenlemek'' suçu kapsamında soruşturma başlatmıştı.
Dünya Bülteni

Tunceli'de bir asker, iki arkadaşını öldürdükten sonra aynı silahla intihar etti

Edinilen bilgiye göre, Tokat doğumlu er Sedat Saka, G-3 piyade tüfeğiyle arkadaşları Yahya Köklü (Ordu) ve Turan Yeter'i (Kahramanmaraş) öldürdükten sonra aynı silahla intihar etti. Tunceli Jandarma Alay Komutanlığı'nda saat 01.00 sularında meydana gelen olayın ardından, hayatını kaybeden 3 askerin cenazeleri Tunceli Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı.

aktifhaber

Askeri Hakimin Sır Dolu İntiharı

Oramiral Erdil'in eşinin davasına bakan askeri hakim Tanju Ünal, odasında ölü bulundu. Otopside olayın intihar olduğu belirtildi.

Yayına Giriş: 26.06.2009 21:05:14

Bir dönem, Emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil'in eşinin yargılandığı mahkemenin de başkanı olan askeri hakim yarbay Tanju Ünal, makamında intihar etti.
Bu sır dolu ölüm arkasında bir çok soru işareti bıraktı.

Tanju Ünal'ın görev yaptığı Güney Deniz Saha Komutanlığındaki odasından silah sesi duyuldu. Odaya giren görevliler, Hakim Yarbay Ünal'ı makamında başından vurulmuş olarak buldu.

İzmir Adli Tıp Kurumu'nda yapılan otopsinin ardından askeri yetkililere cenazesi teslim edilen Tanju Ünal'ın, odasında intihar ettiği belirtildi.

Askeri Hakim Yarbay Tanju Ünal, emekli Oramiral İlhami Erdil'in eşi ve dönemin satın alma komisyonu üyelerinin yargılandığı davada mahkeme başkanlığı yapmıştı.

TRT

Askeri Savcıya Seks Tuzağı
10 Temmuz 2009 13:49

Genelkurmay Askeri Başsavcılığı’nın etkili ismi Yarbay Zekeriya Duran’a ait olduğu iddia edilen görüntüler bomba etkisi yarattı.

Şimdi, Duran’ın evli bir kadınla olan ilişkisini kasete alanların kim ya da kimler olduğu merak konusu..

Genelkurmay Başkanlığı’nın yolsuzluk incelemeleri ve yargı süreçlerinde ön planda olan Yarbay Zekeriya Duran’ın “yasak ilişkisi” birlikte olduğu evli bayanın kocası S.Ö.’nün açtığı boşanma davası üzerine ortaya çıktı.

Geçmişte ünlü DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel’in seks görüntülerini andıran olay, Ankara’da 5 yıldızlı bir otelde aşçı olarak çalışan Duran’ın yasak aşkının kocası S.Ö.’nün cep telefonuna gelen mesajlarla başladı. Aşçı S.Ö.’ye gelen 6 SMS şöyleydi:

İŞTE O MESAJLAR:

1. MESAJ: Askeri savcılıkta çalışan bir personelim. Burada görevli Hakim Yarbay Zekeriya Duran eşinizi kandırarak cinsel ilişkiye girmiş ve videoya kaydederek internete yüklemiştir.

2. MESAJ: Bu şekilde sürekli cinsel ilişkiye girmeye zorlamaktadır. Hatta başka arkadaşlarına da teklif etmektedir. Size internetteki video adresini ve Zekeriya Yarbay’ın telefonunu gönderiyorum.

3. MESAJ: Bu adam hem hem asker hem savcı olduğundan “kocan bana bir şey yapamaz” diyerek kandırıyor. Sık sık telefon değişiyor. Ama eşi G. Duran’dan ulaşın.

4. MESAJ: Bu adam eşinizin videosunu internete koymuş. Adresi şu: www. … 5. MESAJ: Yarbay Zekeriya’nın telefon numarası 0542 … 6. MESAJ: Zekeriya Duran’ın karısının telefonu 0506 … Bunun üzerine kandırıldığını düşünene ve karısı ile konuşan koca S.Ö., eşinden “iftira” yanıtını alınca bir şey yapmadı. Bir süre sonra S.Ö.’nün çalıştığı iş yerine üzerinde “Z. Duran” yazılı bir zarf geldi. Zarfın içinden çıkan CD’de Savcı Duran’ın eşi ile sevişme görüntüleri ve birlikte gezerken bir otomobil içinde çekilmiş fotoğrafları yer aldı.

3 YILDIR BİRLİKTEYİZ

S.Ö. bunun üzerine eşinin yanına giderek CD’yi bir kez de birlikte izlemek istedi. Ancak eşi Ş.Ö., karakola sığındı. Bayan Ö., karakoldaki ifadesinde Yarbay Duran ile 3 yıldır yasak aşk ilişkisi içinde olduklarını söyledi.

Bunun üzerine S.Ö., eşi hakkında 3 Temmuz’da boşanma davası açtı. Ayrıca Yarbay Duran hakkında da Cumhuriyet Savcılığı ve Genelkurmay Adli Müşavirliğinde suç duyurusunda bulundu.

Bu sırada S.Ö.’yü cep telefonundan arayan ve kendisini “Genelkurmay’da görevli Başçavuş Ömer” diye tanıtan bir kişi “Adli Müşavirimiz görüşecek” gerekçesiyle Genelkurmay’ın önüne çağırdı. Ancak S.Ö. .gitmeyip bu durumu da savcılığa ayrı bir dilekçeyle 7 Temmuz tarihinde bildirdi.

YARBAY: SOSYAL İLİŞKİM VAR

Askeri Savcı Yarbay Zekeriya Durmaz, iddialar ile ilgili olarak şunları söyledi: “Zehirli ağacın meyvesi de zehirli olur. Hanımefendiyle benim sosyal bir ilişkim var. Zaten hanımefendinin derdest bir boşanma davası var. Hanımefendi saygın bir bayan, son derece saygın bir isim. Ben cinsel ilişki görüntülerinden bilgi sahibi değilim ve o görüntülerin bana ait olup olmadığını söyleyemem. Ama bir eve iki kamera konuluyorsa, bunlar lazer güdümlü ve uzaktan kumanda ile yönlendirilip takip edilebiliyorsa, bunun baştan sona bir komplonun ürünü olduğu anlaşılıyor. Komployu düzenleyenler akıllarınca masum bir koca buluyor ve kamuoyuna böyle yansıtmaya çalışıyor ve onun üzerinden de yıpratma harekâtına girişiyor. Biz de bunu soruşturuyoruz, tahkikatını yürütüyoruz. Bu kocanın nasıl kullanılmak istendiğini de biliyorum…” - ‘Sosyal ilişkide olduğunuzu’ söylediğiniz bayanın kocasını yönlendiren kim? - Bu konuda mümkün olan her şeyi söyledim. Zaten bir tahkikat yürütülüyor. Sonuç ortaya çıkacaktır.

- Sizin cinsel ilişki anında çekilmiş görüntülerinize ne diyeceksiniz? - Ben o görüntüleri görmedim. Görmediğim bir görüntü hakkında tek bir söz söylemem. Araçtaki görüntüler ise sosyal ilişki anında çekilmiş görüntülerdir.

ZEKERİYA DURAN KİMDİR?

Yarbay Zekeriya Duran bugüne kadar birçok önemli davaya baktı. Duran’ın en önemli davası Gölbaşı’ndaki Özel Kuvvetler Komutanlığı inşaatı soruşturmasıydı. Müteahhit Ali Osman Özmen’in adının karıştığı “Askeri ihale yolsuzluğu ve rüşvet” davasının iddianamesini hazırladı. G.Kurmay’ın TSK’daki yolsuzluk iddialarıyla ilgili kapsamlı bir temizlik harekatı başlattığı 2004–2005 yıllarında içinde üst rütbeli askerlerin de adını geçtiği önemli soruşturmalarda görev yaptı. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil’in yargılanmasında aktif görev alan Duran, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı inşaatı, Kara Harp Okulu Eğitim Tesisleri inşaatı, TSK Rehabilitasyon Merkezi inşaatı ve Aksaz Deniz Üssü inşaatı dosyalarının inceledi.

TOLON’UN EVİNE DE GİTMİŞTİ

Ergenekon soruşturması kapsamında Ankara’da Ankara’da gözaltına alınana Hurşit Tolon’un evine gelerek yapılan işlemlerde görev alan Duran, Taraf Gazetesi’nini Dağlıca baskını haberlerinden sonra, Genelkurmay Askeri Savcılığı adına bilgi isteyen kişiydi..

Kaynak: Habertürk

Rütbe Farkı Ölüm Getirdi
09 Temmuz 2009 10:54

Babası 'uzman çavuş' diye askeri kampa alınmayan genç, tellerden atlamak isterken elektrik akımına kapılarak hayatını kaybetti..

Tekirdağ'ın Marmara Ereğlisi'ndeki askeri kampa babası uzman çavuş olduğu için alınmayan lise öğrencisi genç, tel örgüden atlayarak içeri girmek isteyince elektrik akımına kapılarak can verdi.

Önceki gün meydana gelen olay iddiaya göre şöyle gelişti: Çorlu Mehmet Rüştü Uzel Endüstri Meslek Lisesi 2. sınıf öğrencisi Emrah Uçar (16), babaları astsubay olan ve Çorlu'da aynı lojmanda oturan 3 arkadaşı ile birlikte Marmara Ereğlisi Askeri Deniz Kampı'na gitmeye karar verdi.

Kampın girişine gelen 4 arkadaştan görevliler kimlik kartlarını göstermelerini istedi. Babaları astsubay olan 3 arkadaş içeri girdi. Ancak 22 yıldır TSK'da "uzman çavuş" olan Ali Uçar'ın oğlu Emrah Uçar, uzman çavuşlar ve aileleri kampa giremediği için içeri alınmadı.

Gençler, Emrah'ın kampa, nöbetçilerin görüş alanının dışında olan bir noktadan girmesine karar verdi. Tel örgüleri aşmak için yandaki elektrik direğini kullanmak isteyen Emrah, direkteki elektrik akımına kapılarak kamp alanının içine düştü.

Hastaneye kaldırılan talihsiz genç tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.
aktifhaber

Paşa Törende Bayıldı

21 Haziran 2009 14:20Atatürk'ün Eskişehir'e gelişinin kutlandığı törende ayakta duran Tuğgeneral Muzaffer Ok, baygınlık geçirdi...

Atatürk’ün Eskişehir’e gelişinin 89’ncu yıldönümü nedeniyle Vilayet Meydanı’nda düzenlenen törene katılan 1’nci Hava Kuvveti Komutan Vekili Tuğgeneral Muzaffer Ok baygınlık geçirdi.

Vilayet Meydanı’nda saat 09.30’da düzenlenen törene Eskişehir Valisi Mehmet Kılıçlar, 1’nci Hava Kuvveti Komutan Vekili Tuğgeneral Semih Birdoğan, Büyükşehir Belediye Başkanvekili Ayhan Kavas ile çok sayıda sivil ve askeri yetkili katıldı.

Atatürk Anıtı'na çelenklerin konulup saygı duruşunda bulunarak İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından günün anlam ve önemini belirten konuşmalar yapıldı. Törende İstasyon Meydanı ile Vilayet Meydanı arasında yapan Atatürk Koşusu’nda dereceye girenlere madalyaları verildi.

GENERAL BAYGINLIK GEÇİRDİ

Koşuculara madalyaları verildiği sırada askeri bandonun bulunduğu yerin yanında ayakta duran 1’inci Hava Kuvveti Komutanlığı Kurmay Başkanı Hava Pilot Tuğgeneral Muzaffer Ok, baygınlık geçirdi. Tuğgeneral Ok’un fenalaştığını gören askeri bandoda görevli subay ve astsubaylar yanına gidip yere düşmesini engelledi.

Subay ve astsubaylar tarafından gölgelik bir yere götürülen Tuğgeneral Muzaffer Ok, burada çimlerin üzerine yatırıldı.

Tuğgeneral Ok, burada yere yığılıp kaldı. Tuğgeneral Ok’a tören nedeniyle bekleyen askeri ambulansta görevli sağlık ekibi müdahale etti. Tuğgeneral Muzaffer Ok daha sonra sedye ile askeri ambulansa taşındı.
aktifhaber

Askeri Savcıdan Sızdırma Baskını
23 Haziran 2009 08:34Taraf gazetesinin ortaya çıkardığı komplo belgesiyle ilgili Genelkurmay suskunluğunu korurken, Askeri Savcılık, teğmenlere "sızdırma" baskını yaptı...

Genelkurmay Askeri Savcılığı, geçen şubat ayında PKK’yla ilgili bir belgeyi sızdırdıkları iddia edilen Erzincan’da görevli bir üsteğmen ile bir teğmeni tutukladı. Bir subayın daha aynı suçlamayla arandığı öğrenildi.

Taraf gazetesinde yayımlanan “İrtica İle Mücadele Eylem Planı” başlıklı belgenin doğru olup olmadığı yönünde soruşturma yürüten Genelkurmay Askeri Savcılığı’nın, benzer bir operasyona imza attığı ortaya çıktı. Askeri savcılığın, geçtiğimiz ocak ayında hazırlanan ve şubat ayında medyada yer alan terör örgütü PKK ile ilgili gizli bir belgeyi sızdırdığı iddia edilen subaylar hakkında “gözaltı” kararı aldırdığı öğrenildi. Karar doğrultusunda Erzincan’da bir üsteğmenle bir teğmen tutuklanırken, bir subayın arandığı öğrenildi.

Sızdıranlara sıkı takip
Genelkurmay Harekât Başkanlığı’nda hazırlandığı iddia edilen “İrtica İle Mücadele Eylem Planı” başlıklı belgenin doğru olup olmadığı yönünde soruşturma başlatan Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı, bir yandan belgenin gerçek olup olmadığını, diğer yandan kimler tarafından hazırlanıp sızdırıldığını araştırıyor. Askeri savcılığın, özellikle Ergenekon soruşturmasının başladığı günden bu yana benzer çok sayıda soruşturmaya imza attığı ortaya çıktı.

Medyada yer alan ve Genelkurmay Başkanlığı’nı ilgilendiren hemen her belgeden sonra harekete geçen askeri savcılık, son olarak Genelkurmay Başkanlığı’nın ocak ayında hazırladığı ve şubatta medyaya sızdırılan bir raporla ilgili soruşturma yürüttüğü öğrenildi.
Alınan bilgiye göre, terör örgütü PKK ile ilgili Genelkurmay Başkanlığı arşivinde yer alan, istihbari nitelikte ve kritik öneme sahip iç istihbarat raporunun gazetelerde yayımlanmasının ardından askeri savcılık soruşturma başlattı.

Öncelikle belgenin gerçek olup olmadığı araştırıldı, daha sonra belgenin hangi birim tarafından kullanıldığı, bu birimdeki bilgisayardan dışarıya bilgi gönderilip gönderilmediği, birimle ilgili kişilerin kimlerle görüştüğü ve görüşülen kişilerin bağlantılarına ulaşıldı.

Araştırmalar sonucu, gerçek olduğu saptanan belgenin, Erzincan’dan sivil şahıslara sızdırıldığı yönünde bulgular bulundu. Harekete geçen askeri savcılık, belgeyi sızdırdığı iddia edilen muvazzaf subaylar hakkında gözaltı ve arama kararları çıkarttı.

Polis nezaretinde baskın
Askeri savcılığın talimatı doğrultusunda askeri yargı birimleri, Erzincan emniyeti ile temasa geçti. Üç muvazzaf subayın kaldığı bir eve görev sahasında bulunması nedeniyle polis geçen hafta baskın düzenledi. Baskında, sızdırıldığı iddia edilen belgenin örneğinin de evden çıktığı iddia edildi.

Arama sırasında evde bulunan üsteğmenle teğmen gözaltına alındı. Savcılığa çıkarılan iki asker tutuklanarak askeri cezaevine gönderildi. Söz konusu belgenin “gizli” nitelikte olması ve dosyayla ilgili gizlilik kararı alınması nedeniyle, üsteğmen ve teğmene belgenin gösterilmediği öğrenildi.

Sorgu sırasında iki subaya sadece ana hatlarıyla belgeden söz edildi, bu konuda ne bildikleri ve evlerinde neden gizli nitelikteki belgelerin bulunduğu soruldu. İki asker ise belgeleri sızdırdıkları iddiasını yalanladı ve herhangi bir suç işlemediklerini savundu.

Bir subay da aranıyor
Aynı evde kalan, ancak izinli olması nedeniyle Erzincan dışına çıktığı saptanan bir başka muvazzaf subay için de gözaltı kararı çıkarıldı. Askeri savcılığın, soruşturmayı çok yönlü olarak sürdürdüğü ve bu konuyla ilgili yeni gözaltıların da olabileceği ifade edildi.

Kaynak: Milliyet

'Sahte çürük raporu' davasında ceza yağdı
16:30 - 1. Ordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi, 53 kişi hakkında "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak" ve "menfaat karşıl ığı sahte çürük raporu vermek" suçlarından açılan davaya, Selimiye Kışlası'ndaki 1. Ordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nde devam edildi. Mahkeme, Yarbay Habil Tunç'u, 23 kez "menfaat karşılığı sahte çürük raporu vermek" suçundan toplam 38 yıl 4 ay, "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek" suçundan da 3 yıl 4 ay hapis cezası verdi. Davanın diğer sanıklarına da 25 günden başlayan çeşitli hapis cezaları verildi. 22.06.2009 İSTANBUL netgazete

E. Albay evinde silahla vurulmuş olarak bulundu
18:30 - İstasyon Caddesi Hüseyinpaşa Çıkmazı Sokak'ta, bir süredir solunum yetmezliği nedeniyle tedavi gördüğü öğrenilen emekli Albay A.C'yi (85), evine gazete getiren apartman görevlisi cansız halde buldu. İhbar üzerine olay yerine gelen polis ekipleri, A.C'nin başından silahla vurulmuş olduğunu belirledi. A.C'nin intihar etmiş olabileceği, soruşturmanın sürdürüldüğü bildirildi. 24.06.2009 İSTANBUL netgazete

Eğirdir'de emekli bir albayın evi arandı
23:15 - Yetkililerden alınan bilgiye göre, Adana Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığının talimatı ile Konya Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, emekli Albay K.A'nın Eğirdir ilçesindeki evinde arama yaptı. Yetkililer, aramanın ardından bir gözaltı olmadığını belirterek, konunun yargı sürecinde olduğunu bildirdi. Aramaların 16 Nisanda Konya merkezli olarak yapılan ve 6 kişinin tutuklandığı operasyonla ilgili gerçekleştirildiği öğrenildi. Tutuklanan kişilerin Ergenekon soruşturmasında gözaltına alınanlarla bağlantılı olarak faaliyet gösterdiği iddia edilmişti. 24.06.2009 ISPARTA netgazete

Hatay'ın Hassa ilçesi Sınır Komutanlığında şok bir olay yaşandı. Olayda bir asker ölürken 6 asker tedavi altına alındı...
25 Haziran 2009 17:14

Hatay'ın Hassa ilçesi Sınır Komutanlığında gıda zehirlenmesi şüphesiyle hastaneye kaldırılan bir asker öldü, 6 asker ise tedavi altına alındı.

AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, ilçeye bağlı Sugediği Mevkisi'ndeki Sınır Komutanlığında görevli bazı askerler, kumanya yemelerinin ardından fenalaştı. Hassa Devlet Hastanesi kaldırılan askerlerden Mustafa Gür kurtarılamadı. 6 asker ise, İskenderun ve Kırıkhan devlet hastanelerinde tedavi altına alındı.
aktifhaber

Hatay'da askeri araç devrildi: 7 yaralı

Hatay'ın Kesep mevkisinde sınır karakoluna mutfak malzemesi götüren askeri arazi aracı freninin boşalmasıyla yoldan çıkarak, şarampole yuvarlandı.

01 Temmuz 2009 23:35

Hatay'ın Yayladağı ilçesinde askeri araç devrildi, 7 asker yaralandı
haber7

Askeri araç uçuruma yuvarlandı: 1 ölü, 3 yaralı
17:00 - Karaman Karadağ Hava Radar Mevzi Komutanlığı'na giden Er Burak Görürüm idaresindeki askeri araç, Karadağ zirvesine 500 metre mesafe kala, sürücünün direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sonucu kontrolden çıktı. Uçuruma yönelen araçta bulunan 1 astsubay ile 2 uzman çavuş son anda araçtan atladı. Sürücü Er Burak Görürüm ise uçuruma yuvarlanan araçta sıkışarak ağır yaralandı. Olay yerine çağrılan ambulansla Karaman Devlet Hastanesi'ne kaldırılan erin yolda hayatını kaybettiği öğrenildi 08.07.2009 KARAMAN netgazete

Okul Basan Çavuşa Ödül Gibi Ceza!
10 Temmuz 2009 08:35

Diyarbakır'da okul basarak oğlunu döven öğrenciyi sınıftan çıkararak tekme tokat döven uzman çavuşa bakın ne cezası verildi...

İçişleri Bakanı Beşir Atalay, 21 Mayıs’ta Diyarbakır Şehit Albay Güner Ekici İlköğretim Okulu’nu basarak oğlunun kavga ettiği öğrenciyi döven Jandarma Uzman Çavuş E.A’ya görev yeri terk cezası verildiğini açıkladı.

DTP Milletvekili Gültan Kışanak’ın soru önergesini yanıtlayan Bakan Atalay, ‘Sözkonusu personel görevli olduğu lojman nizamiyesinden olay mahalline geldiğinde çocuğunu okul kıyafeti yırtık, darp edilmiş görmüştür. Durum üzerine, yanına çocuğunu ve görgü tanığı olarak kapıda görevli erbaşı alarak şikayette bulunmak maksadıyla okul idaresine gitmiştir. Daha sonra çocuğunu muayene ve tedavi için hastaneye götürmüş ve 3 gün rapor verilmiştir. Müteakiben görev yerine dönerek konu hakkında amirlerini bilgilendirmiştir’ dedi. Atalay, öğrenci döven Jandarma Uzman Çavuş’un ifadesine ilişkin ise ‘İfadesinde, okul müdürüne şikayete giderken oğlunun kendisini döven öğrencilerden birisini göstermesi üzerine yaşanan kargaşada, öğrencinin kaçarken yüzünü duvara çarpması sonucu burnunun kanadığını beyan etmiştir’ dedi. Olaya karışan uzman erbaş ve diğer erbaş hakkında idari soruşturma açıldığını belirten Atalay olaya karışan sözleşmeli uzman erbaş ve diğer erbaş hakkında disiplin cezası verildiğini söyledi.
aktifhaber

Çarşı iznine çıkan er uçuruma küçük tuvaletini yapmak istedi...

12 Temmuz 2009 22:45
Bursa'nın turistik merkezlerinden Tophane'de, küçük tuvaletini yaparken dengesini kaybeden genç 30 metreden aşağı düştü.
Edinilen bilgiye göre; çarşı iznine çıkan er Yusuf C. (21), bir arkadaşıyla birlikte turistik merkezlerden olan ve içinde Osmangazi ile Oğlu Orhan Gazi'nin türbelerinin de bulunduğu Tophane Parkı'na gezmeye gitti. Burada arkadaşıyla bir süre gezen er, yakında tuvalet olmayınca yamaçta ağaçların arasına giderek uçuruma küçük tuvaletini yapmak istedi.

Yusuf C., bir süre sonra dengesini kaybederek yaklaşık 30 metreden aşağıda bulunan Atlantik Düğün Salonu'nun arka giriş kapısı önüne düştü. Yaşanan gürültü ve bağrışmalar sonrasında dışarı çakan düğün sakinleri, Yusuf C.'yi kanlar içinde görünce durumu polise bildirdi. Ağır yaralanan Yusuf C., olay yerine gelen 112 Acil Servis ekibince Bursa Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Yusuf C.'nin durumunun ciddi olduğu kaydedildi.

haber10

G.ANTEP'TE PATLAMA: 2'Sİ AĞIR 3 ASKER YARALI
13 Temmuz 2009 21:20

Gaziantep Sazgın Havaalanı'ndaki eski terminal binasında tiner parlaması nedeniyle patlama meydana geldi. Patlamada, 2'si ağır 3 asker yaralandı. Gaziantep Sazgın Havaalanı'ndaki eski terminal binasında geçici görevde olan Hava Kuvvetleri'ne bağlı birliğin bulunduğu alanda saat 18.30 sıralarında patlama meydana geldi. Terminal binasında temizlik amacıyla bulundurulan tiner bidonları, henüz belirlenemeyen bir nedenle patladı.
cafe siyaset

Komando madde bağımlıları tarafından bıçakla öldürüldü
16 Temmuz 2009 17:18

Tunceli'de askerliğini jandarma komando olarak yaparken, İstanbul'a ev iznine gelen Zekeriya Aydın'ın başına gelen herkesi kahretti....

Tunceli'de askerliğini jandarma komando olarak yaparken, İstanbul'a ev iznine gelen Zekeriya Aydın (21), yolda yürürken madde bağımlıları tarafından bıçakla öldürüldü. Boynundan yaralandıktan sonra hastanede hayatını kaybeden Aydın'ın cenazesi toprağa verilmek üzere Adana'ya gönderildi.
aktifhaber

"Hep yoksul askerler ölüyor"
16.07.2009 - 11:28

Yazdır Arkadaşına gönder Hakkari'de kazada mühimmatın patlaması sonucu yaşamını yitiren askerlerden Piyade Er Bahadır Han Solak'ın cenazesinde arkadaşları pankart açınca polisin müdahalesi ile karşılaştı.

soL (HABER MERKEZİ) Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde kaza sonucu meydana gelen mühimmat patlamasında hayatını kaybeden dört askerden Piyade Er Bahadır Han Solak'ın cenaze töreninde arkadaşları ‘Yemen yolu çamurdandır, sefertası bakırdandır, gemiciği olan bedel öder, şehidimiz fakirdendir’ yazan pankart açtı.

Pankartı açan gençler polis müdahalesi ile karşılaştı. Yaka paça gözaltına alınan gençler sorgulanmak üzere polis karakoluna götürüldüler.

Yaşamını yitiren Bahadır Han Solak Afyon Kocatepe Üniversitesi Elektrik-Elektronik Bölümü’ndeki öğrenimini yarıda bırakmış ve bir süre Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde gemilerde çalışmıştı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın küçük oğlu 29 yaşındaki Bilal Erdoğan ise askerliğini Burdur 58’inci Piyade Eğitim Alayı’nda döviz bedelli olarak yapıyor
http://haber.sol.org.tr/kent-gundemleri/hep-yoksul-askerler-oluyor-haberi-15725

Adliyeye çıkartılan 3 teğmen tutuklandıDiğer
Gölcük Donanma Komutanlığı'nda görevli 3 teğmen, 3 generale suikast düzenleyecekleri iddiasıyla tutuklandı.

22 Temmuz 2009 00:50

Kocaeli ve İstanbul'da yapılan operasyonlarda gözaltına alındıktan sonra adliyeye sevk edilen 3 muvazzaf subay tutuklandı. Nöbetçi İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, sivil zanlı Levent Çakın'ın ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmasına karar verdi.

Bir ihbar üzerine harekete geçen İstanbul narkotik polisi, Kocaeli Gölcük ve İstanbul Bahçelievler'deki bazı adreslere baskın düzenledi. Uyuşturucu arayan polis, söz konusu adreslerde patlayıcı malzeme ve mermiler de bulunca bu kez devreye İstanbul Terörle Mücadele Şubesi ekipleri girdi. Yapılan operasyonda üç muvazzaf teğmen ile bir sivil zanlı gözaltına alındı. İddiaya göre bir teğmenin İstanbul Bahçelievler'deki evinde yapılan aramada CD'lerin birinde 'Ergenekon lobi' belgesi ele geçirildi. Soruşturmada ele geçirilen dokümanlar üzerine zanlıların Ergenekon ile bağlantısı olup olmadığının araştırıldığı ifade edildi.

Muvazzaf subaylarla birlikte gözaltına alınan Levent Çakın'a İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'ndeki sorgusunda Ergenekon sanıklarının sorulduğu öğrenildi. Çakın'a, Veli Küçük, Şener Eruygur, Hurşit Tolon'un da aralarında olduğu Ergenekon sanıklarını tanıyıp tanımadığı soruldu. Çakın'ın kendisine sorulan isimlerden sadece Veli Küçük'ü tanıdığını söylediği, polisin ise nereden tanıdığını sorduğu ifade edildi. Zanlı Çakın'ın bu soruya "Basından tanıyorum. Depremde yaptığı evler yıkılmıştı" şeklinde cevap verdiği belirtildi. Bu cevap üzerine Çakın'ın Veli Küçük ile Veli Göçer'i karıştırdığı kaydedildi. Çakın'ın savcılıkta da emniyetteki ifadesini tekrarladığı ifade edildi.

Öte yandan gözaltına alınan 3 muvazzaf subaya da savcılık sorgusunda Ergenekon sanıklarının sorulduğu öğrenildi. Savcılık ifadelerinin ardından subaylar; örgüt üyeliğinden, Çakın ise ele geçirilen uyuşturucu maddeyle ilgili tutuklanma istemiyle mahkemeye sevk edildi. Hakim karşısına çıkan zanlılardan 3 muvazzaf subay, silahlı terör örgütüne üye olmak iddiasıyla tutuklandı. Levent Çakın ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Öte yandan, mahkemenin barodan avukat talep etmesine rağmen, baro devam eden boykot nedeniyle avukat görevlendirmediği öğrenildi. Tutuklanan subaylar, avukat olmadığı gerekçesiyle mahkemede ifade vermeyi reddetti.
haber7

Elektiriğe Kapılan Er Öldü
22 Temmuz 2009 19:28
Şırnak'ta elektrik akımına kapılan er öldü.

Askeri Helikopterle Domuz Avı
23 Temmuz 2009 14:05

Askeri Helikopterle, buzlu gölde kayak, domuz avı ve derin vadilere adrenalin dalışı... Şok görüntüler ve devlete 1 milyon dolara mal olan korkunç ihmal...

7. Ana Jet Üs Komutanlığı’na bağlı arama kurtarma helikopterinin amaç dışı kullanıldığı iddia edildi. Konu video, fotoğraf ve belgeler eşliğinde internet ortamına taşındı.

Video ve fotoğraflarda, Arama kurtarma filolarının Hava Kuvvetlerindeki fonksiyonu herhangi bir uçak kazasından sonra çok kısa bir sürede olay mahalline ulaşılması olan UH-1 H Genel Maksat Arama Kurtarma Helikopteri’nin amaç dışı kullanılmasına ait görüntüler var.

Görüntülerden ilkinde helikopterle domuz avı yapılırken çekilmiş görüntüler yer alıyor. Helikopter Malatya kaysı bahçelerinde alçak uçuşla yaban domuzlarını takip ediyor. Helikopter o kadar alçalıyor ki domuzlar toz duman içinde kalıyor. Bu helikopteri de etkiliyor.

Diğer görüntüde ise daha tehlikeli sahneler var. Üstü buz tutmuş ve yer yer çatlaklar görünen bir gölün üstünde Helikopter sörf yaptırılıyor.

Üçüncü görüntüde ise helikopterle derin ve kayalık vadilere sert adrenalin dalışları yapılıyor. Cobra helikopterlerinin yapabildiği bu tür dalışlar, UH-1 arama kurtarma helikopterini oldukça zorluyor.

Sonuçta helikopter aşırı yüklemeler ve amaç dışı kullanım nedeniyle arıza yapıyor ve 1 milyon dolarlık fatura ortaya çıkıyor.

Konuyla ilgili tüm görüntüler ve bilgiler internet ortamına ve video paylaşım sitelerine kondu.

Sitede yazılan bilgilerde; “Harekat Komutanı Hava Pilot Kurmay Albay Yumrutaş tarafından buz tutmuş göl üstünde kızak kaydırmak, yaban domuzu kovalamak, kayalık vadilerde ölüme meydan okumak davranışlarına göz yumulmuştur.” Şeklinde iddialı cümleler var.

Olaydan sorumlu tutulanlar ise:

7. Ana Jet Üs Komutanlığı Erhaç Malatya'da Arama Kurtarma Filo'sunda Aydın Yumrutaş Hava Pilot Kurmay Albay Harekat Komutanı ve M. Murat Acar Hava Pilot Binbaşı Meydan Harekat Komutanı sorumluluğunda; Rahmi Ayhan Hava Pilot Yüzbaşı Arama Kurtarma Subayı, Neşet Baysal Hava Pilot Üsteğmen Arama Kurtarma Subayı, Eyüp Atlıhan Hava Pilot Üsteğmen Arama Kurtarma Subayı.


Birinci Olay :

Yer : Malatya Sultansuyu Baraj Gölü,

Tarih : 4 Şubat 2008,

Olay : Buzda Helikopter Kaydırma


Buzdaki erimiş ve kırılmaya başlamış bölgeye 5 metre mesafe kala tüm riskleri hiçe sayarak Yüzbaşı Rahmi Ayhan ve Üsteğmen Neşet Baysal komutasındaki helikopter gölün üzerindeki kırık buzun üstüne iniyor.

İkinci Olay :

Yer : Üsse 12-13 kilometre uzaklıktaki Malatya Ovası kayısı bahçeleri,

Tarih : 15 Ekim 2008 Çarşamba,

Olay : Domuz Kovalama

Malatya ovası kayısı bahçelerinde arama kurtarma helikopteriyle domuz kovalıyorlar. Aşırı kumanda helikopterin uçuş aletlerini olumsuz yönde etkilediği için arıza yaptırıyor. Domuzlara o kadar yaklaşılıyor ki domuzların kaçarken çıkardığı tozla helikopterin tozu birbirine karışıyor. Yerden 5-6 metre yükseklikte uçularak helikopterin limitleri zorlanmış, uçuş emniyeti can güvenliği hiç düşünülmemiş ve ciddi maddi hasarlar oluşmuştur. Zaman zaman helikopterle domuzların arasındaki mesafenin 4-5 metreye kadar düştüğü görüntülerden anlaşılmaktadır.

Üçüncü Olay :

Yer : Malatya Tohma Çayı,

Tarih : 18 Kasım 2008,

Olay : Vadide Aşırı Tehlikeli Uçuşlar

Üsteğmen Neşet Baysal tarafından helikopterin vadideki kayalara olan mesafesi 15 metreye düşecek kadar tehlikeli uçuşlar yapılıyor. Sürekli yapılan bu tür uçuşlarda helikoptere aşırı kumanda verilerek helikopterin limitleri zorlanmış ve büyük maddi hasarlara yol açılmıştır.

Bu hasarlar neticesinde helikopterler için toplam 156 kalem malzeme için değiştirilme talebi yapıldı. Dökümünü gönderiyorum. Bu malzemelerin değeri 1 milyon doları aşmaktadır. Döküme göre : toplam 156 kalem malzeme isteği yapıldı. 92 kalem malzeme geldi, 63 kalem malzeme gelecek, 1 istek iptal edildi malzeme kullanılabilir durumda imiş, 6 Kalem malzeme ise yurt dışından gelecek.

Tüm bu olumsuz davranışların sonucunda :

- İki helikopter birden arıza yapmıştır,

- Üç hafta arama kurtarma nöbeti tutulmadı yani PKK'yı bombalayan uçaklarımız arama kurtarma yönünden yüksek risk almıştır. Herhangi bir kaza anında Hava Kuvvetleri olay yerine intikal edemez durumuna düşürülmüştür.

- Maddi zarar 1 milyon doları aşmıştır.

- Belgeler üzerindeki tarihlerden de anlaşılacağı üzere bu disiplinsiz uçuşlardan sonra helikopterler 25 Kasım 2008 tarihinde uçamaz hale gelmiştir.
Fotoğraf ve video için: http://www.aktifhaber.com/news_detail.php?id=235134

Teğmenler Dereceyle Mezun Olmuş
23 Temmuz 2009 11:00Tutuklanan teğmen, harp okulundan dereceyle mezun



İstanbul ve Gölcük'teki operasyonlarda gözaltına alınan 3 teğmen, tutuklanarak cezaevine gönderildi.

İstanbul ve Gölcük'te eşzamanlı olarak düzenlenen operasyonda tutuklanan Deniz Teğmen Faruk Akın'ın Deniz Harp Okulu'ndan dördüncülükle mezun olduğu ortaya çıktı.

Akın, dördüncülük ödülünü ve diplomasını 235. dönem mezuniyet töreninin yapıldığı 30 Ağustos 2008 tarihinde almış.

Teğmen Akın, Deniz Harp Okulu'nun Pusula dergisinde de yazılar kaleme alıyordu. Pusula dergisine yazdığı "Her şey sevmekle başlar" başlıklı yazısında Teğmen Akın'ın şu cümleleri kullanması dikkat çekiyor: "Sokrates der ki 'İstemek çok önemli bir şeydir. Ne istiyor olduğunu bildiğinden emin misin? Eğer ne istediğini bildiğinden emin değilsen başına ne geleceğini de bilmiyorsundur.' 234 yıldır Türk Bahriyesi'ne genç subaylar yetiştiren Deniz Harp Okulu, bu yıl da Cumhuriyet Donanması'na 201 deniz teğmeni armağan etti. Ne yaptığını bilen, ne istediğini bilen ve gücünün farkında olan bir Deniz Harp Okulu... Dünyanın en iyi Deniz Harp Okulu olmayı hedefleyen camiamız 31 Ağustos mezuniyet sevincini yaşarken, aramıza yeni katılan 184 genç bahriyelinin de heyecanını yaşıyor."

aktifhaber

Düşen Askerî uçağın parçaları için Jandarmayı beklediler
16:20 - Malatya Yazıhan ilçesine bağlı Mısırdere köyüne düşen 7. Ana Jet Üssü'ne F-4 askeri uçaktan hafif yaralı kurtulan pilotların kaza yerine yaklaşık 10 kilometre mesafedeki Bereketli köyü yakınlarına fırlatma koltukları ile indiği belirtildi. Pilotların indiği yere giden köylüler, fırlatma koltukları ve pilotlarla birlikte yere düşen bazı uçak parçalarını da alarak köye götürdü. Köylüler, parçaları teslim etmek üzere Jandarmaya haber verdiklerini söyledi. 23.07.2009 MALATYA netgazete

TSK'dan İmam Açıklaması !
24 Temmuz 2009 19:40
Genelkurmay Başkanlığı, 'TSK'da ilahiyat mezunu istihdam edilecek' başlıklı haberlerden dolayı bir açıklama yaptı....

Genelkurmay Başkanlığının internet sitesinde yer alan bilgi notunda, son günlerde bazı basın yayın organlarında Türk Silahlı Kuvvetleri'nde (TSK) istihdam edilmek üzere ilahiyat mezunu sözleşmeli subay alınacağına dair haberlerin yer aldığı belirtildi.

ORDU EĞİTİMİNDE MİLLİ EĞİTİM ESAS ALINIYOR

TSK'nın subay ve astsubaylarının temel kaynağının, askeri liseler ve astsubay hazırlama okulları olduğuna dikkat çekilen bilgi notunda, bu okulların Milli Eğitim Bakanlığı müfredatına uygun eğitim yapması gerektiği hususunun, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu esas alınarak hazırlanan, Türk Silahlı Kuvvetleri Orta Öğretim Okulları Yönetmeliği'nde yer aldığı ifade edildi.

BU NEDENLE DİN DERSLERİ DE OKUTULUYOR

Bu okullarda uygulanmakta olan müfredatın, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayımlanan Tebliğler Dergisi'nin ilgili bölümlerine göre düzenlendiğinin vurgulandığı bilgi notunda, buna göre, okulların 9, 10, 11 ve 12'nci sınıflarında diğer sivil liselerde olduğu gibi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin okutulduğu belirtildi. Bilgi notunda şunlar kaydedildi:

1983 YILINDAN BERİ ZATEN İSTİHDAM EDİLİYOR

''1983 yılında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin ilköğretim okulları ile lise ve dengi okullarda okutulacak zorunlu dersler arasına alınmasından sonra, ortaya çıkan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni ihtiyacı, İlahiyat Fakültesi mezunlarından temin edilerek karşılanmaktadır.

10 SUBAY İSTİHDAM EDİLMEKTE, 3 İHTİYAÇ DOĞDU

Halen, TSK'da öğretmen sınıfı ilahiyat branşından çeşitli rütbelerde, 10 subay istihdam edilmektedir. Mevcut öğretmenlerin bir kısmının emeklilik gibi nedenlerle sistemden ayrılması, ayrıca geri kalanların da rütbelerinin yükselmesi, bunun doğal sonucunda emekliliklerinin yaklaşması sebebiyle, ortaya çıkan öğretmen ihtiyacının karşılanması için ihtiyaç duyulan, 3 İlahiyat Fakültesi mezunu sözleşmeli subay temini planlanmıştır.''
aktifhaber

Vatandaş Yorumu
bu da habertürk'e kapak olsun
kertobiz
ne diyoruz kaç günden beri? bu da "tsk'da açılım" diye manşet yapan habertürke gapak olsun.
24 Temmuz 2009 Cuma 19:52

Hayır Olamaz !
Kürşat İlteriş
Atatürkümün laik ordusunda din dersi okutulamaz. O zaman gericilerin iddia ettiği gibi peygamber ocağı olur.Türk ordusu "Atatürk'ün ve Albay Türkeş'in Bozkurtları" nın ordusudur. Atatürkümüzün, Türkeşimizin ve Bahçelimizin ordusu Arap ordusu olamaz.Bu artık böylece biline.Türk Tanrısı Gök Tanrı Türkü korusun ve yüceltsin ...
24 Temmuz 2009 Cuma 20:04

habertürke kapak
KEKEÇ
bu kapak habertürk e büyük gelmesin :) hehehehehe
24 Temmuz 2009 Cuma 20:36

Allah bizi dinsizlerden ve fasistlerden korusun
erdal
kürsat kardes sen sakami yapiyorsun eyer saka yapiyorsan Peygamberefendimizi sakalarina alet edemezsin eyer saka deyilse bu dahada vahim Allah sana ve senin gibilere akil versin
24 Temmuz 2009 Cuma 20:51

Kürşat İlteriş
metin kocakurt
Atatürk,Türkeş ve Bahçeli Şamanist değildir. Gök tanrı senin olsun, nasıl olsa herhangi bir yaptırımı yok. Cenneti yok,cehennemi yok...Türk ordusu Peygamber ocağı olma yolundadır. Çünki ordumuz ateist değildir. Şamanist gibi bir saçmal


En son Ekim tarafından Pzr Eyl 13, 2009 9:01 pm tarihinde değiştirildi, toplam 2 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Sal Ağu 04, 2009 7:36 pm    Mesaj konusu: Çorlu'da Askeri Araç Devrildi Alıntıyla Cevap Gönder

Komutandan YAŞ sonrası sürpriz istifa

07.08.2009
Diyarbakır'daki 2. Hava Kuvveti Komutanlığı'na atanan Korgeneral Mustafa Çotuksöken, 2 yıllık rütbe bekleme süresine rağmen istifa etti
Hava Kuvvetleri Komutanlığı, YAŞ sonrasında sürpriz istifa ile karşılaştı. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Değerlendirme ve Denetleme Başkanı iken Diyarbakır'daki 2'nci Hava Kuvveti Komutanlığı'na atanan Korgeneral Mustafa Çotuksöken görevinden istifa etti. 2007'de korgeneral olan ve rütbe bekleme süresinde 2 yıl daha bulunan Korg. Çotuksöken'in, 1-4 Ağustos'ta yapılan YAŞ'ta alınan kararların henüz mürekkebi dahi kurumadan aldığı sürpriz istifa kararı anlamlı bulundu. Kulislerde, emekliliğini isteyen Korgeneral Çotuksöken'in, kendisine ilişkin YAŞ kararına tepki duyduğu için istifa ettiği yorumları dile getiriliyor. Çotuksöken'in istifasıyla 2009 yılında Hava Kuvvetleri'nden istifa eden general sayısı 3'e çıktı. Eskişehir 1. Taktik Hava Kuvvet Komutan Yardımcısı Tümgeneral Levent Türkmen ile Hava Harp Okulu Komutanı Hava Pilot Tümgeneral Sinan Şanlı Mayıs 2009'da özel nedenlerden dolayı görevlerinden istifa etmişlerdi. Korgeneral Çotuksöken'in istifasıyla 2003 yılından bu yana TSK'dan istifa eden general ve amiral sayısı ise 11'e çıktı. Son olarak Temmuz 2009'da Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Değerlendirme ve Denetleme Başkanı Tümamiral Baha Eren görevinden sürpriz bir şekilde ayrılmıştı. Eren'in YAŞ toplantısına kısa bir süre kala özel yaşamından kaynaklanan nedenlerden dolayı istifa ettiği ortaya çıkmıştı. Baha Eren'in yanı sıra son 6 yılda Genelkurmay Harekat Başkanı Korgeneral Köksal Karabay 2003'te, Tümgeneral Alaettin Parmaksız Konya Personel Okul Komutanlığına atanınca 2004'de, Kara Harp Okulu Komutanı Tümgeneral Reha Taşkesen 2006'da, Hava Tümgeneral Orhan Uğurluoğlu, Hava Tuğgeneral Muzaffer Karaca ile Tuğgeneral Ali Er 2007'de, Şura kararlarına tepki göstermek için Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Celal Çıtak da 2008'de istifa etmişti.
Sabah

Kıvrıkoğlu'ndan Şok Eden Cevap
10 Ağustos 2009 07:24

Emekli Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu'la ilgili Ergenekon soruşturmasının 3. iddianamesinde şok bir bilgi yer aldı...


Emekli Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun, Genelkurmay başkanı olarak görev yaptığı dönemde, Ergenekon davası sanığı emekli Tümgeneral Erdal Şenel'le ilgili bir yolsuzluk soruşturmasını engellediği ileri sürüldü.

3. iddianamede yer alan bilgilere göre, eski Milli Savunma Bakanlığı Teftiş Kurulları Başkanı Bergütay Varımlı'nın yaptığı bir soruşturmada, Genelkurmay hukuk müşaviri de olan Tümgeneral Erdal Şenel'in devlet ödeneğinden hesabına aktarılan 535 bin dolarla Ziverkent'te iki daire aldığı tespit ediliyor. Soruşturma açmak için Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu'ndan izin isteyen Varımlı, şok bir cevapla karşılaşıyor: "Türk Silahlı Kuvvetleri'nde (TSK) bazen görev, dürüstlükten önemlidir." Hemen ertesi gün ise Varımlı'nın görev yeri değiştiriliyor. İddialar savcılar tarafından Erdal Şenel'e soruluyor. 3. iddianamede de yer verilen ifadesinde Şenel, 'Bergütay Varımlı'nın Deniz Kuvvetleri'nden emekli albay olduğunu, o zaman emekli olmadığını, Şener Eruygur'la geçmişte aynı yerde çalıştığını bildiğini' anlatıyor. Şenel, Varımlı'nın, İlhami Erdil'in rütbesinin sökülerek er statüsüne indirilmesine sebep olan kişi olduğunu' söylüyor.

Dönemin Genelkurmay Hukuk Müşaviri Tümgeneral Erdal Şenel'in devlet ödeneğinden gelen parayla iki daire aldığı iddiası Genelkurmay Başkanlığı'na gittiğinde, dönemin Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu meselenin üstünü, "TSK'da bazen görev dürüstlükten önemlidir." sözleri ile örtüyor. Hemen ertesi gün de Varımlı'nın görev yeri değiştiriliyor.

Bergütay Varımlı, daha önce emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil'in yolsuzluk davasında yaptığı tanıklık ile gündeme gelmişti. Hatırlanacağı gibi İlhami Erdil'in yargılanması ile ilgili dönemde Varımlı, "Yolsuzlukla mücadele çok cesaret isteyen bir iş. Görev yaptığım dönemde, beni bir tek eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök destekledi. İlhami Erdil olayı ortaya çıktığında, başta yanımda olan kimse etrafımda değildi. Hatta önceki Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu bile muktedir kalamadı." demişti.

İddianameye göre 'dürüstlük' kavramını arkaplana attığı öne sürülen Kıvrıkoğlu, geçmiş yıllarda ise yolsuzluklar konusunda hassasiyeti ile tanınıyordu. Ocak 2002'de Stratejik Araştırmalar ve Etüt Merkezi'nin (SAREM) tanıtım brifinginde konuşan Hüseyin Kıvrıkoğlu, yolsuzluklar hakkında şunları söylemişti: "Yolsuzluğun kökünün kazınması lazım. Aksi takdirde Türkiye'nin ayakları üzerinde durması mümkün değil. Türk halkı bilinçlendi. Geçmişte de birçok şey kapalı kapılar ardında yapıldı. Çünkü yapılan yanlıştan geri dönülmüyor."
aktifhaber

Çorlu'da Askeri Araç Devrildi
04 Ağustos 2009 15:35Tekirdağ'ın Çorlu ilçesinde askeri aracın devrilmesi sonucu 1'i uzman çavuş, 3 asker yaralandı.



Alınan bilgiye göre, Süleyman A'nın kullandığı 65. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığına ait soğuk asfalt yüklü kamyon, Tem Otoyolu Tekirdağ yol ayrımında devrildi.

Kazada sürücü er Süleyman A. ile kamyonda bulunan uzman çavuş Ahmet D. ve er Mustafa D. yaralandı.
aktifhaber

ÇEV ve ÇYDD'ye Askeri Koruma
10 Ağustos 2009 08:12

ÇEV ve ÇYDD'nin bir dönem askerlerin korumasına alındığı ortaya çıktı. Bazı generaller derneklerin yasadışı faaliyetlerini soruşturan Emniyete baskı yapmış.


3. Ergenekon iddianamesinde ÇEV ve ÇYDD'nin bir dönem askerlerin korumasına alındığı ortaya çıktı. Tümgeneral Erdal Şenel'in vakıflara yönelik operasyonların durdurulması için İstanbul Emniyet Müdürü ile bir otel odasında görüştüğü belirlendi.

Bazı generallerin, Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin (ÇYDD) yasadışı faaliyetleri nedeniyle yürütülen soruşturmayı durdurmak için dönemin İstanbul Emniyet Müdürü'ne telkinlerde bulunup, baskı uyguladığı ortaya çıktı. Ergenekon soruşturmasının 3. iddianamesinde Sanık Erdal Şenel'in bilgisayarında ele geçirilen “Devlet” adlı dosyada 3 sayfadan oluşan “Devlet, Çağdaş Eğitim Vakfı ile Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nden desteği neden kesti” başlıklı belge ele geçirildi. Belgede, bazı generallerin MİT'in Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Çağdaş Eğitim Vakfı'nın (ÇEV) yasadışı faaliyetleri hakkında hazırladığı rapor sonucunda gerçekleştirilecek operasyonları durdurmaya çalıştığı bilgileri yer aldı.
OTELDE BULUŞTULAR

Belgede askeri temsil ettiği yazılan Genelkurmay Adli Müşaviri Tümgeneral Erdal Şenel, Orgeneral Ç....D. ile dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir'in bir otelde Çağdaş Eğitim Vakfı ile Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin faaliyetleri hakkında toplantı yaptıkları belirtildi. Toplantıda TSK temsilcileri ÇEV'e yönelik yapılan operasyonların durdurulmasını istedi. Buna karşılık dönemin Emniyet Müdürü Hasan Özdemir, ÇEV'in savcılık tarafından incelendiğini, yapılacak bir şey olmadığını söyledi.

'ISRAR SONUÇ VERMEDİ'

İddianamede yer alan belgeye göre konuşma şu şekilde gerçekleşti: Toplantıda askerler adına Genelkurmay Adli Müşaviri Tümgeneral Erdal Şenel hazır bulunurken diğer tarafta da İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir yerini aldı. Askerler, Özdemir'den ÇEV ile ilgili olarak sürdürülen operasyon ve soruşturmanın sona erdirilmesini istedi. Orgeneral Ç. D. Çağdaş Eğitim Vakfı'- nın operasyonların sürmesi durumunda çok zor durumda kalabileceğini belirtti. Emniyet Müdürü Özdemir ise MİT'in bu vakıfla ilgili olarak çok olumsuz bir rapor hazırladığını, bu rapora göre vakfın misyonerlerle işbirliği içinde olduğunun anlaşıldığını ifade etti. Konuyla ilgili savcılığa ifade veren Şenel, “Askerlerin, vakıfla ilgili ısrarları ise sonuç vermemiştir" şeklinde konuştu.

Polisin bir zaafı yok

İddianifhaberamede ismi geçen dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir, Yeni Şafak'a konuştu. Toplantıyı hatırlamadığını belirten Özdemir, “ÇEV ve ÇYDD konusunda polisin bir zaafı olmamıştır. Yasa ne gerektiriyorsa yaptık” dedi
aktifhaber

SEKS UYUŞTURUCU VE SUİKAST
11 Ağustos 2009 11:54

İhbar maili, Deniz Kuvvetleri'nde yaşanan iğrençlikleri gözler önüne seriyor.

İki amirale suikast planıyla ilgili ihbar mesajlarından, seks partileri çıktı.
7 TEĞMEN TUTUKLANMIŞTI
Habertürk, Deniz Kuvvetleri’ndeki iki amirale yönelik planların anlatıldığı ve polise e-mail ile gönderilen ihbarın içeriğine ulaştı. Gölcük Donanma Komutanlığı’nda görev yapan 7 teğmeni tutuklatan e-mailde uyuşturucu kullandığını yazan teğmen, meslektaşlarının uyuşturucu ve seks partilerini anlatıyor.
‘CİDDİ GELİR ELDE EDİLİYOR’
İddialar şöyle: “Uyuşturucu ve fuhuş işini birlikte yürüten yapı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Kuleli Askeri Lisesi ve diğer liselerden de kişileri içine almaktadır. Bazı üst rütbeli subaylar bunları biliyor ve koruyor. Bağımlı yapılardan ciddi gelir elde ediliyor.”


SUİKAST İHBARINDAN SEKS PARTİLERİ ÇIKTI
Deniz Kuvvetleri’ndeki iki amirale suikast planladıkları iddiasıyla gözaltına alınan 7 teğmenin seks partileri düzenleyip, uyuşturucu satışı yaptıkları ortaya çıktı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gönderilen mailde bu yapılanmanın bazı üst rütbeli subaylar tarafından bilindiği ve teğmenlerin korunduğu iddia edildi.
İddia sahibi, aynı yapılanmanın içinde olduğunu belirterek ihbar maili gönderen bir teğmen. Maildeki bilgiye göre teğmen meslektaşlarının kiraladığı evlerde sivillerinde katıldığı seks ve uyuşturucu partileri düzenlediğini yazıyor.
“Uyuşturucu ve borç bataklığına düşmüş bir deniz subayı olarak beni bir Türk askerine yakışmayacak bu hallere düşürenleri, karanlık organizasyonu ve örgütsel bağlarını, amaçlarını, organizasyonun liderlerini, nasıl seks partileri verildiğini, organizeyi kimlerin himaye ettiğini, bana kurulmuş tuzakları ihbar ediyorum” diye başlayan ihbar mailinde şu iddialar yer alıyor:
İHANET ÇEMBERİ
“Yıllardır içinde bulunduğum bu bataklığın, farklı amaçları olan bir ihanet çemberi olduğunu anlamış bulunuyorum. Lanet yapıyı çökertmek istiyorum. Uyuşturucu ve fuhuş işini birlikte yürüten yapı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Kuleli Askeri Lisesi ve diğer liselerden de kişileri içine almaktadır.
PKK BAĞLANTISI
Organize olarak çalışan bu yapı, uyuşturucu üzerinden kazanç temin ederken, bir yandan da rakip gördüğü kişileri de egale etmeyi amaçlıyor. Teğmen Ü.Ö., S.N. ve Harp Okulu öğrencisi U.K., uyuşturucu trafiğinin organizatörü. Kiraladıkları evlerde sivillerin de katıldığı seks ve uyuşturucu partisi düzenlerler. Teğmen Ü.Ö.’nün uyuşturucu işinde PKK ile irtibatı var. Bu işlerini akrabası bir PKK’lı ile yapıyor. Uyuşturucu trafiği bilinmesine rağmen bazı rütbeli subaylarla örtbas ediliyor. Bu subayların başında Ü.Ö. ve S.D. ile sıkı irtibatı olan bir yarbay ile iki yüzbaşı bulunmaktadır. Ü.Ö. ve arkadaşları, uyuşturucuları sakladıkları 4 evden satış yapmaktadırlar.
Kadıköy’deki evde hafta sonları uyuşturucu ve seks partileri düzenlenir. Evde, kız arkadaşları ile gelenler, sardıkları otları tüttürenler, bir kenarda sızanlar, güzel kızlarla ilişkiye girenler, ne istersen var. Bazen evde 10-15 kişi olurduk. Deniz Lisesi’nden gelenler olurdu. Onları U.K. ayarlardı. Malı Ü.Ö. getirir, paraları toplar, para yoksa borç yazardı.
UYUŞTURUCU VE SEKS
Kocaeli Değirmendere’de bulunan 3 ev ise uyuşturucu deposu ve satış yeri. Teğmen S.D. buraya getirdiği arkadaşlarını kızlı erkekli partiler vasıtasıyla uyuşturucuya alıştırarak bağımlı yapıyordu. Eczacı B.Y. ile Karamürsel’de kasaplık yapan L.Ç.’de uyuşturucu temin edip teğmenlere satıyordu.”
Mailde, hakkında suçlamalarda bulunulan tüm subayların isim, adres ve telefonlarına da yer veriliyor.

Kaynak: Gazete Habertürk

Mehmetçiğe Ömür Boyu Fişleme
14 Ağustos 2009 11:00

Askerliğini yapan bazı erbaşlar üstleri tarafından fişleniyor... Skandal fişleme dosyası MİT, Emniyet ve Jandarmaya da gönderiliyor... "Tehlikeli görüşlüdür..."


Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nda Tank Kurmay Albay Muhterem Karataş'ın, bazı erbaşları fişlediği ortaya çıktı. Skandal fişlemenin erbaşların hayatları boyunca 'arşiv araştırması ve güvenlik soruşturmalarında' karşılarına çıkmasını sağlamak için MİT, Jandarma ve Emniyet'e gönderildiği anlaşıldı.

Albay Karataş, dosyaya şu notu düşmüş: "Okul içinde fırsat bulduğunda çevresini kendi görüşleri doğrultusunda zehirlemeyi başarabilecek yetenektedir. Askerlik hayatının bitiminde de kontrol altında tutulmalıdır."

Olay, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Maltepe Askerî Lisesi Komutanlığı'nda yaşandı. 30 Kasım 2004 tarihli belgeye göre okulda askerliğini 299. kısa dönem piyade çavuş olarak sürdüren Onur Düşgül hakkında iç istihbarat ağı kullanılarak bir soruşturma yürütüldü. Onur Düşgül için hazırlanan Sakıncalı Şüpheli Personel Bilgi Formu'nda ilginç tespitlere yer verildi. Emniyet, Jandarma ve MİT'e de gönderilen bilgi formunda Düşgül için kullanılan bazı tabirler şöyle: 'Güvenilmez, yalan söyler, tehlikeli görüşlüdür.'

NAMAZ KILMAK 'YASADIŞI' GÖSTERİLİYOR

Düşgül'ün ömür boyu fişlenmesine sebep olan faaliyetler dikkat çekici. Bilgi formunda, yasadışı faaliyetler arasında namaz kılmak da sıralanıyor. Tarihî ve dinî eserleri sürekli bulundurmak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinden gelen okuma yazma bilmeyen erlere özel ilgi, kısa dönem askerliği yapan Çavuş Düşgül için yapılan suçlamalar arasında.

299. kısa dönem Piyade Çavuş Onur Düşgül için hazırlanan Sakıncalı Şüpheli Personel Bilgi Formu'nda da yine son derece ilginç saptamalar ve ithamlar yer almış. Raporun son kanaat ve öneri bölümünde Düşgül için, "Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasal düzenini eleştirip şeriat düzenini savunmaktadır. Okul içinde fırsat bulduğunda çevresini kendi görüşleri doğrultusunda zehirlemeyi başarabilecek yetenektedir. Askerlik hayatının bitiminde de kontrol altında tutulmalıdır." ifadelerine yer veriliyor. Muhterem Karataş, MİT, Jandarma ve Emniyet'e gönderdiği "GİZLİ" yazıda Onur Düşgül'ün takip ve kontrol altında tutulduğunu öne sürerek hazırlanan iki ayrı raporun ekte sunulduğunu bildirdi. Karataş söz konusu yazıda şu öneride bulundu: "Adı geçen personelin ileride hakkında yapılacak güvenlik soruşturmaları ve arşiv araştırmaları ile ilgili, MİT Müsteşarlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı kayıtlarına alınmasının uygun olacağını tensiplerinize arz ederim."

aktifhaber

Elazığ'ın Karakoçan ilçesinde el bombasının patlaması sonucu ölen askerlerin kimlikleri belirlendi.

Koçyiğitler Karakolu mevzisinde el bombasının kazayla patlaması sonucu ölen piyade erler Mesut Bulut, İbrahim Yaman, İbrahim Öztürk ve Ali Osman Altın

Darbecinin Deprem Fırsatçılığı
17 Ağustos 2009 12:21

Bugün 17 Ağustos felaketinin 10. yıldönümü. Binlerce vatandaşımız yaşamını yitirdi. Darbeci general bu acıyı nasıl fırsata çevirmeye çalışmıştı tekrar hatırlayalım...

Bugün 17 Ağustos... Büyük acının yıldönümü... Acılarımızı yeniden hatırlarken bize depremden daha çok acı verenleri de unutmuyoruz... Adı darbecilikle anılan ve TSK'nın resmen bünyesinden fırlatıp attığı darbeci general, depremi nasıl fırsata çevirmeye çalışmıştı... Hatırlayalım...

Avni Özgürel'in Radikal'deki köşesinde geçtiğimiz aylarda 28 Şubat'ın kudretli ismi emekli orgeneral Çevik Bir'in İsrail'le çevirdiği dolapları yazmıştı.

Çevik Bir'in İsrail ordusuyla yazıştığını ve oraya rapor verdiğini farkeden üstlerinin Bir'i bir an önce paketleyip ordudan attıklarını Özgürel'in yazısında okumuş ve hayret etmiştik.

Yazının sonunda Çevik Bir'in emekli edilmesi esnasında yaşanan çok acı bir olay daha anlatılıyordu.

İsrail kısmı daha çok ilgi çektiği için bu bölüm geride kalmıştı.

17 Ağustos faciasının yıldönümünde o hainlik aklımıza geldi.

İşte Avni Özgürel'in 24 Haziran günü Radikal'deki köşesinde anlattığı o olay:

Hikâye şöyle sonlandı: Kahramanımız beklendiği gibi ve teamüle uygun olarak İstanbul’a gitti.

Gitti gitmesine ama ertesi yıl işler beklediği gibi gitmedi.

Bir numara ve onun destek aldığı diğer önemli kişiler ‘Bundan kurtulmamız lazım’ dediler ve onu emekliye sevk etmeye karar verdiler.

Ancak tam bu sırada 17 Ağustos günü İstanbul büyük bir felaket yaşadı. Merkez üssü Adapazarı olan deprem İstanbul’u da vurdu...

Önemli kurumun böylesi durumda derhal ve bütün imkanlarıyla kurtarma faaliyetine katılması beklenirdi ama bağlı birimler kahramanımızın emriyle yerlerinden kıpırdamadılar.

Onbinlerce insan enkaz altında yardım beklerken bir zamanlar kurumunun göz bebeği olan kişi ‘ fırsat bu fırsat’ diyerek Ankara’ya sıkıyönetim ilanı için şantaj yapıyor ‘ Sıkıyönetim ilan edin kurtarayım İstanbul’u’ diyordu.

Dediği yapılsa olağanüstü halin gereği olarak hakkındaki emeklik kararı yürürlükten kalkacak önü bir daha engellenemeyecek şekilde açılacaktı.

Köşeye sıkışmıştı ‘Bir numara’ ama kısa bir tereddütün ardından resti görmeye karar verdi. Kahramanımızın emeklilik tebligatı yazılıp zarflandı ve görevi devralacak kişinin eline verilip yollandı.

Gerisini hatırlayan çoktur...

Mutad devir- teslim töreni bile yapılmadı onun için.

Elbisesini çıkardıktan sonra adı hâlâ gazetelerin birinci sayfalarındayken Cumhurbaşkanı olmayı denedi...

Sonra...

Sonra ödüller aldığı ülkelerin himayesinde hiçbir şart altında üzerine gelinmeyeceği güvencesiyle köşesine çekildi...

Kaynak: Liberalses

DENİZDE 150 MİLYON DOLARLIK RANT
18 Ağustos 2009 06:42

Ele geçirilen darbe günlüklerinde Deniz Kuvvetleri'ndeki korkunç pazarlık ortaya çıktı...

Deniz Kuvvetleri’ndeki yolsuzluk darbe günlüklerinde

Özden Örnek’e ait olduğu belirtilen günlüklerde sadece güdümlü füze projesinde 150 milyon dolarlık fazlalık olduğu belirtiliyor. Erdil’in haksız kazanç dosyası ise bir buçuk yıl saklanmış

Ergenekon sanıkları emekli Orgeneral Şener Eruygur ve Mustafa Balbay’da ele geçirilen darbe günlüklerinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki yolsuzlukların ayrıntılı olarak anlatıldığı ortaya çıktı. Emekli oramiral Özden Örnek’e ait olduğu iddia edilen günlüklerde, sadece güdümlü mermiler projesinde 150 milyon dolarlık açıktan söz ediliyor ve “Paralarımızın nasıl sokağa atıldığını gördük” deniyor. İşte yolsuzluk günlükleri:

PROJE HİÇ DEĞİLSE 2001’E ERTELENSİN

15 Mayıs 2001: “İsrail’den alınacak güdümlü mermiler projesinde 150 milyon dolar fazlalık varmış. R.Y., Tuğa. N.K., parayı paylaşacakmış. Durumu Yener’e bildirdim, projenin hiç değilse Eylül 2001’e ertelenmesini sağlamasını istedim.”

TÜM BAHRİYE MAHKEMELİK OLABİLİR

6 Kasım 2001: Bazı gemilerde yolsuzluk yapıldığı belirtildikten sonra şu ifadeler dikkat çekiyor: “Gemliği mahkemeye vereceğim, zira onun durumu çok özel, diğer gemilerin hepsine yaptıkları zimmet hatalarını ödemeleri için emir vereceğim. Aksi halde tüm bahriyeyi mahkemeye vermek lazım... Bu iş gazetelere düşebilir ve bu kadar çok kişinin mahkemede olması TSK’nın itibarını zedeleyebilirdi.” 

BAZI ŞİRKETLER İHALE MAFYASI GİBİ

29 Nisan 5 Mayıs: “Gölcük bölgesinde bazı yolsuzlukların olduğunu biliyordum. Bu nedenle daha göreve başlar başlamaz tedbirler almaya başladım. Yolsuzluğu bilenler ihbar yapmayı tercih etmiyorlar, zira bölgedeki mütahitlerce dışlanacaklarından korkuyorlar... Gördüğüm ilk manzara buradaki bazı şirketlerin adeta bir ihale mafyası gibi davrandıkları.”

İYİ NİYETTEN YAPILAN USULSÜZLÜK!

“Son iki yılda yurt dışına giden tüm gemileri incelettim. İçlerinden sadece biri temizdi, diğerlerinde usulsüzlük vardı. Sonuçta yapılan usulsüzlüğün iyi niyetli ve cahillikten yapıldığını kabul ederek sadece aradaki farkların ödenmesini aksi halde savcılığa verileceklerini bildirdim.”

Erdil dosyası sümenaltı

Özden Örnek’e ait olduğu iddia edilen günlüklerde 2000-2002 yılları arasında Deniz Kuvvetleri komutanı olarak görev yapan, daha sona yolsuzluk iddiaları nedeniyle yargılandığı mahkeme tarafından er rütbesine indirildikten sonra ceza evine gönderilen İlhami Erdil’e geniş yer ayrılıyor. Erdil ile aynı soruşturmada tutuklanan Ali Osman Özmen’in de ismi de günlüklerde sık sık geçiyor.

KOMUTAN DOSYAYI SAKLADI

5 Eylül 2003: “Astsb. A.O. ‘ben Özden amiral ile çalışmak istiyorum’ der, orduevine sürülür. Şimdi de bu. C. konuşmaya devam ederek: ‘İlhami Paşa ile ilgili dosya aralık 2001’de geldi ve komutan bu dosyayı sakladı. Ancak bir buçuk yıl sonra bana verdiler. 8 Ağustos 2003 tarihinde cevabı gönderdik’ diye açıkladı.”

MAALESEF BERAAT İSTEYEMEYİZ

17 Mart 2004: “Öğleden sonra Albay Saim’i (Savcı) aradım. İlhami Paşanın davası ne oluyor dedim. ‘Yeni iki soruşturma daha açtık, bunlar için İstanbul’a giderek Füsün Hanım ile komutanın ifadelerini alacağım’ dedi. ‘Kasımpaşa’daki davalar yağmur gibi yağacak’ dedi. Sonra Aydın Gürül’ü sordum. ‘Maalesef beraat isteyemeyiz’ dedi. Bu arada İlhami’nin davasından Mücahit Şişlioğlu’nu kurtarmaya çalıştığını söyledi. Ben de ‘sana yardım edebilirim gerekirse bende Genelkurmay Başkanı ile konuşayım’ dedim.

İLHAMİ PAŞADAN UTANIYORLAR

18 Ocak 2005: “Bana intikal eden haberlere göre bizim personelimiz içerisinde İlhami Paşa’dan dolayı bir utanma ve ‘artık kimsenin yüzüne bakamayız’ duygusu hakim.”

Kaynak: Star

Topçu: TSK Neden Gizledi
18 Ağustos 2009 08:34

BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu'dan, Muhsin Yazıcıoğlu'nun hayatını kaybettiği helikopter kazasıyla ilgili TSK'ya zor sorular...
İlişkili HaberlerTüm HaberlerBBP Herşeyi Açıklayacak!..BBP: Rüyasını AnlatıyorSon Aradığı Kişi Muhsin BaşkanCevabı Bulunamayan 20 SoruYazıcıoğlu Kazasında Şok İddia


Yazıcıoğlu'nu arama faaliyetine katılan helikopterin düştüğünü fotoğrafla ispatlayan Topçu, “Şehit verildiğini TSK neden gizledi”dedi.

28 Mart'ta Yazıcıoğlu'nu arama faaliyetine katılan helikopterin Keş Dağı zirvesine düştüğünü fotoğrafla ispatlayan Topçu, “Şehit verildiğini TSK neden gizledi”dedi...

BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu, Muhsin Yazıcıoğlu'nun hayatını kaybettiği helikopter kazasıyla ilgili şok bir iddiada bulundu. Arama kurtarma faaliyetlerine katılan bir askeri helikopterin Keş Dağı zirvesinde düştüğünü söyleyen Topçu, "Hâlâ kanatları dağda duruyor" diyerek fotoğrafları gösterdi.

Kanatlar hâlâ olay yerinde

Bu gerçeğin kamuoyundan gizlenmesini eleştiren Topçu, "Bu olayda bir şehit olduğunu dünya alem biliyor. TSK bir teröristin öldürülmesini bile internet sitesinden duyuruyor. TSK arama faaliyetlerinin neresindeydi? Neler yaptı? Neticesi ne oldu? TSK bu bilgiyi toplumla paylaşsa ne kaybeder?" dedi. "Gittim gördüm. Hâlâ daha kanatları orada duruyor. Kanat orada, seri numarası var üstünde. Pert olmuş" diyen Topçu, Silahlı Kuvvetler'in üzerine düşeni yaptığını, arama faaliyeti sırasında milyon liralık Skorsky'nin düştüğünü söyledi.

Topçu, "Bir şehit olduğu söyleniyor. Bu hangi gerekçelerle gizli tutuluyor onu bilemem. Ama bunları toplumun bilmesi lazım" dedi. "Olmuş şeyler eğer gizleniyorsa, acaba başka neler gizleniyor? Bunları sorgulamak benim hakkım" diyen BBP lideri, bu konuda yetkililerin açıklama yapmasını istedi.

TSK 'yaralı yok' demişti

Genelkurmay İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak, askeri helikopterin Keş Dağı'na iniş sırasında kırıma uğradığını doğrulamış ancak olaya 'düşme' denilemeyeceğini söylemişti. Tuğgeneral Gürak, Özel Kuvvetler Komutanlığı'na ait Skorsky helikopterin, Muhsin Yazıcıoğlu'nu taşıyan helikopterin enkazının bulunduğu yere 12 kişilik DAK timi götürdüğünü, iniş yaparken kaza kırıma uğradığını aktarmıştı.

Gürak, DAK timi ile helikopter pilotlarının kazayı yara almadan atlattığını da ifade etmişti. O dönemde Kahramanmaraş'ın Göksun ilçesi Kızılöz Köyü'nde arama faaliyetlerini koordine eden İçişleri Bakanı Beşir Atalay da Genelkurmay'a ait helikopterin enkaz bölgesine zorunlu iniş yaptığını ve orada kaldığını, 'helikopter düştü' haberlerinin yalan olduğunu söylemişti.

Sorularıma cevap bekliyorum

Kazayla ilgili hala tatminkar bir araştırma yapılmadığından yakınan Topçu şöyle konuştu:

"Başbakan, bana 'Helikopter o havada niye uçtu?' dedi. Ben 'İşte ben de tam onu arıyorum' dedim. ‘Helikopteri uçuran kurumla ilgili ne yaptınız? Yarım saat sonra büyük bir fırtına kopacak bir yer. Neden uçuruldu?’ diyorum. O uçuşu gerçekleştiren kurumun (Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü) kuledeki adamdan tut genel müdüre kadar o uçuşla alakalı kim ise bir idari soruşturmaya tabi tutulması gerekir. Başbakan'ın Başbakanlık Teftiş Kurulu'nu görevlendirmesini bekliyorum."

Bu işi bilenlerin "Eğer gerekli cihazlar var ise kötü havanın ve görüş mesafesinin önemi yok" dediğini ileten Topçu, "Sıfır görüşte bile helikopter uçabilir. Bu ruhsata kim imza atmışsa tepeden en alttakine kadar bir idari soruşturma açılsın” dedi.
aktifhaber

İzne gelen asker, kızını vermeyen babayı kurşunladı
18:30 - Adana'da, Çağlar K. (21), sevdiği karşı komşusu Kazım Ant'ın (48) kızını ailesine istetti. Ancak Kazım Ant, kızının evlenmesini istemediği Çağlar K.'nin ailesine olumsuz cevap verdi. Askere giden Çağlar K., izin dönüşünde henüz ismi öğrenilemeyin bir arkadaşı ile birlikte Kazım Ant'ın kullandığı otomobili çapraz ateşe tuttu. Av tüfekleriyle açılan ateş sonucu Kazım Ant., olay yerinde hayatını kaybetti. Cinayet zanlısı Çağlar K. ve arkadaşı, bir minibüsle olay yerinden kaçtı. Eşinin cinayete kurban gittiği haberini alarak olay yerine gelen Gönül Ant, sinir krizleri geçirdi. Polis, ölen Kazım Ant ile zanlı Çağlar K.'nin evinin karşılıklı olması sebebiyle sokakta güvenlik önlemleri aldı. 18.08.2009 ADANA
netgazete

Depo temizlerken arı sokan 3 askerden biri öldü!
Kocaeli'nde askeri birlikte arı sokması sonucu er Mustafa Altınbaş , hayatını kaybetti. Mustafa Altınbaş ve iki arkadaşını Seymen Tank Taburu Karargâh Destek Bölüğünde depo temizledikleri sırasında arı sokmuş. Üçü de Kocaeli'nde hastaneye kaldırılmış. İki asker, ayakta tedavi edildikten sonra taburcu edilmiş ancak Mustafa Altınbaş öldü! 19.08.2009
haber101

Suikaste teşebbüsten tutuklu teğmen sayısı 7 oldu
15:55 - İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne gelen bir ihbar maili doğrultusunda Bahçelievler ve İzmit Gölcük'te başlatılan operasyonlar kapsamında daha önce gözaltına alınan 6 muvazzaf teğmen tutuklanmıştı. Aynı soruşturma kapsamında gözaltına alınan muvazzaf teğmen Ü.Ö. de Merkez Komutanlığı'ndaki sorgusunun ardından Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne sevk edildi. Savcılık sorgusunun ardından nöbetçi mahkemeye sevkedilen Ü.Ö. tutuklandı. 29.07.2009 İSTANBUL netgazete

Paşayı En Yakını İhbar Etti

02 Ağustos 2009 11:30
Tümgeneral Türkmen’in istifasına neden olan yasak aşk skandalındaki kadının İncirlik Üssü’nde çalışan bir Türk memur olduğu ortaya çıktı.


General’in yakalandığı baskının ihbarını da yakın bir akrabası yapmış.

Havacı Tümgeneral Levent Türkmen’i istifaya sürükleyen süreci başlatan ihbar telefonunun, birinci derecede akrabalarından geldiği ortaya çıktı. Tümgeneral Türkmen’in otel odasında bir kadın ve uyuşturucu ile basılmasına neden olan ihbar telefonu, bizzat birinci derecede akrabalarından geldi. Levent Türkmen’le otel odasında bulunan kadının da İtalyan asıllı bir uyuşturucu kuryesi olmadığı yaklaşık 10 yıldır yasak aşk yaşadığı Adana İncirlik Üssü’nde çalışan bir sivil memur olduğu öğrenildi.

OTELDE EXTACY İLE ALEM

Havacı Tümgeneral Levent Türkmen’in Türk Silahlı Kuvvetleri’nden şok istifasını başlatan sürecin ayrıntıları ortaya çıktı. Gelecek vaat eden subayın, bir otel odasında cinsel güç artıcı ve keyif verici uyuşturucu extacy hap ile basılmasını sağlayan ihbarı Türkmen bir yakın

Seks Partilerinin Hatırlattığı Evler
19 Ağustos 2009 14:45
Deniz Kuvvetleri'ndeki suikast hazırlığı 'özel' evlerde verilen uyuşturucu ve seks partilerini de ortaya çıkardı. Peki bu evler size birşeyi hatırlattı mı?
İlgili HaberlerSEKS UYUŞTURUCU VE SUİKAST

İlişkili HaberlerTüm Haberler'Paşa Gazetesi' İçin Verilen Emir Cumhuriyet'in Finans Kaynağıİlan Abi Ankara'yı Neden İstiyor? 29 Yıldır Üzeri Örtülen Katliamlar Cumhuriyet Zaman Mutfağında


Temmuz ayının son haftasında kamuoyu yedi teğmenin tutuklanması haberiyle sarsıldı. Teğmenlerin tutuklanmasına yol açan suçlama yenir-yutulur cinsten değildi.

Yedi teğmen Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç ve Donanma Komutanı Oramiral Uğur Yiğit'e suikast düzenlemekle suçlanıyordu... Genç subayların kaldığı evler başka bir olayı akla getirdi. Geçtiğimiz aylarda Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin Kadıköy Şubesi'nde yakalanan belgede de benzer bilgiler vardı. "Ata Evleri" ve "Cumhuriyet Evleri" yapılanmasından söz ediliyor, Deniz Yıldızı Operasyonu'nun bugüne kadar başarı ile uygulandığı vurgulanıyordu. Yedi teğmenin evlerinde ele geçirilenler ve Ergenekon sanıkları ile bağlantıları, şimdi soruşturmanın bu yönde derinleştirilmesine neden oluyor...

Denizciler "Bismillah, Vira" sözleriyle seyire çıkar. Gemi komutanının ağzından bu sözler döküldüğünde gemi demir alır, kampana çalar ve motorlara tam gaz verilir. Rıhtımda kalanlar ise gidenleri "Denizlerin sakin olsun" cümlesiyle yolcu eder. Okul komutanları için bu cümlenin ayrı bir anlamı vardır. Onlar da Deniz Harp Okulu mezuniyet töreninde, yeni yemin etmiş çiçeği burnunda teğmenleri aynı cümleye bir kelime ekleyerek uğurlar; "Denizleriniz sakin olsun teğmenlerim".

Ancak bu iyi niyet temennisi her zaman yerini bulmuyor. Temmuz ayının son haftasında kamuoyu yedi teğmenin tutuklanması haberiyle sarsıldı. Teğmenlerin tutuklanmasına yol açan suçlama yenir-yutulur cinsten değildi. Yedi teğmen Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç ve Donanma Komutanı Oramiral Uğur Yiğit'e suikast düzenleme suçlamasıyla cezaevine kondu. Yedi teğmeni İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'ne gelen bir e-mail yaktı. Bu e-mail'e göre Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda görev yapan bazı subaylar uyuşturucu ticareti yapıyor ve kaldıkları bekâr evlerinde bu maddeleri kullanıyordu. Ancak bu olay sadece Denizcilerle sınırlı değildi. îşin ucu askeri liselere kadar uzanıyordu. Gelen e-mail'de özellikle Kuleli Askeri Lisesi'nin adı zikrediliyordu.

Hem genç subayların kaldığı evler, hem de Kuleli Askeri Lisesi bağlantısı başka bir olayı akla getirdi. Geçtiğimiz aylarda Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin Kadıköy Şubesi'nde yakalanan belgede de benzer bilgiler vardı. "Ata Evleri" ve "Cumhuriyet Evleri" yapılanmasından söz ediliyor, Deniz Yıldızı Operasyonu'nun bugüne kadar başarı ile uygulandığı vurgulanıyordu. Yedi teğmenin evlerinde ele geçirilenler, Ergenekon sanıkları ile bağlantıları, şimdi soruşturmanın bu yönde derinleştirilmesine neden oluyor. İsterseniz yakın geçmişe dönelim, Ata Evleri ve Cumhuriyet Evleri belgesine göz atalım ardından da teğmenlerin iddia olunan Ergenekon Terör Örgütü ile bağlantılarına bakalım...

Hatırlarsınız Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Genel Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan'ın evi Nisan ayında, sabahın erken saatlerinde basılmıştı. Ömrünün son demlerini yaşayan Saylan'ın evinde belge aranmıştı. Kamuoyu da bu baskın karşısında büyük tepki vermişti. Ancak bu tepkiler arasında bir başka baskın gözlerden kaçtı.

"Mektubu imha edin"

Aynı gün ÇYDD'nin Kadıköy Şubesi'nde de arama yapılmış, bilgisayarların hard-diskleri kopyalanmıştı. Bu hard-disklerden birinde de daha önce silinmiş bir bilgiye rastlandı. Şimdi tuğamiral olan Serdar Okan Kırçiçek, muhatabı belli olmayan bir "Hanımefendi"ye mektup yazmıştı. Bu mektupta Deniz Kuvvetleri Eğitim ve Öğretim Komutanlığı çerçevesinde yerine getirilen birtakım çalışmalardan bahsediliyor, bunların devam ettirilmesi gerektiği hususu vurgulanıyordu.

Tuğa. Serdar Okan Kırçiçek'in "Saygıdeğer Hanımefendim" sözleriyle başlayan mektubunda skandal ifadeler vardı. Buna göre ÇYDD aracılığıyla askeri okullara çok sayıda öğrenci giriyordu. Ancak bu öğrencilerin bazı sağlık problemleri vardı. Yani askeri okullara giriş için gerekli sağlık koşullarını aslında taşımıyorlardı. Kırçiçek bu konuya dikkat edilmesi gerektiğini söylüyordu.

Askeri okullara giren öğrencilerle ilgili Kırçiçek'in bir diğer şikâyeti öğrencilerin sözlü sınava iyi hazırlanmamasıy-dı; "Bu listelere alınacak öğrencilerin, sizlere yardımcı olacak personel aracılığıyla mülakattan geçirilmesi ve eksiklerin mülakat aşamasından önce tesbit edilerek tarafımıza bildirilmesi gerekmektedir."

ÇYDD'nin gönderdiği listelerde ismi geçen öğrencilerle okula girdikten sonra da bağlantı kesilmiyordu; "Liste-mizdeki öğrencilerin dava (Ergenekon davası kastediliyor) başladıktan sonra konferans ve toplantılara katılımlarında aksamalar olduğu tesbit edilmiştir. Öğrencilerin psikolojisinin düzeltilmesi için toplantıların arttırılması ve grupların üç kişiyi geçmemesine dikkat edilmesi gerekmektedir."

Aynı skandal mektupta, "Cumhuriyetin geleceği ve korunması için, Deniz Eğitim ve Öğretim Komutanlığf na bağlı okullarda okuyan öğrencilerin önemi" vurgulanıyor. Bu komutanlıkla, ÇYDD'nin birlikte yürüttüğü "Deniz Yıldızı ProjesF'nin başarısının altı çiziliyordu. Kırçiçek imzalı mektupta, "Saygıdeğer Hanımefendiden, "öğrencilerle tanıştırılan kızların, öğrencilerle olan irtibatının aksatılmaması, bu öğrencilerin morallerinin düzeltilmesi için tanıdık gazeteci, bürokrat ve akademisyenlerle görüştürülmesi" tavsiyesi de yer alıyordu. Kızların, teğmenlerin evlerine sık sık giderek, onları kontrol altında tutması isteniyordu. Mektubun son kısmında ise, Tuğamiral Kırçiçek, muhatabından özür dileyerek, bir hatırlatmada bulunuyordu: "Söz konusu dosyaların, her zamanki gibi ne kadar gizli ve özel olduğunu biliyorsunuz, özeninize teşekkür ederim."

Talimat Levent Pektaş'tan

Kırçiçek'ten gelen mektup dikkate alınmış olacak ki ÇYDD'nin Kadıköy Şubesi'nde ele geçirilen "2008 yılı toplantı tutanağı özeti"nde yeralan en son madde Silahlı Kuvvetler mensuplarının kızlarla ilişkisine ayrılmış; "Askeri okullara yakın çevrelerde oluşturulan kız evlerine, en uygun kızlar seçilerek bu evlere aktarılacak. Çalışmanın hassasiyeti sıklıkla vurgulanacak. Kızlara her türlü fedakârlık yapmaları için yönlendirmede bulunulacak. Kuleli'deki rehberlik derslerinden yararlanılacak."

Askeri öğrencilerin ve genç subayların kendileriyle "ilgilenen" kızlarla buluşmak için gittikleri evlere ise "Ata Evleri" ya da "Cumhuriyet Evleri" adı verilmiş. Benzeri bir yapılanma ile Hava Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde de karşılaşılmış, Milli İstihbarat Teşkilâ-tı'nın uyarısı ile "Karargâh Evleri" yapılanması ortaya çıkarılmıştı. Bu çalışmanın askeri sorumlusu olduğu iddia edilen havacı Kurmay Albay Cengiz Köylü tutuklanmış ve Ergenekon Terör Örgütü'ne yönelik davada yargılanmaya başlamıştı. Karargâh Evleri'ndeki yapılanmanın sivil ayağını ise îşçi Partisi içinde başını parti genel başkanı Doğu Perin-çek'in çektiği bir grubun oluşturduğu iddia ediliyordu.

Serdar Okan Kırçiçek'in ismi de Ergenekon Davası'na bakan savcılar tarafından 9 Temmuz 2008'de Genelkurmay Başkanlığı'na bildirilen isimler arasında yeralıyordu; "Ergenekon yapılanması içinde aktif rol oynamak ve Ergenekon örgütünün hedefleri doğrultusunda bir cuntaya zemin hazırlamak için icra edilmesi gereken faaliyetleri içeren plan ve raporları bizzat hazırlamak"...

Yedi teğmenin tutuklanmasına neden olan operasyonu yapan yetkililere göre ilk defa Ata Evleri ile ilgili somut bilgilere ulaşılmış; "Bu subayların yapılanma ile bağlantıları 2003 yılına kadar uzanıyor. 2003'te Kadıköy'de gittikleri evle ilgili bazı bilgiler bize ulaşmış. Ancak ya dikkate alınmamış ya da çok masum görülmüş, gençliklerine verilmiş. O yüzden işlem yapılmamış. Eldeki veriler ışığında bakıldığında kesinlikle bir örgütlenme ile karşı karşıyayız ve soruşturma bu yönde derinleştiriliyor."

Yedi teğmenin iddia olunan Ergenekon Terör Örgütü ile bir başka bağlantısı ise kaldıkları evlerin basılması ile ortaya çıktı. Teğmenlerin evlerinde 500 gram TNT ile bir plan bulundu. Bu plana göre Deniz Kuvvetleri Komutanı Ora. Metin Ataç ile Donanma Komutanı Ora. Uğur Yiğit'e suikast düzenlenecekti. Bununla ilgili talimat SAT Komando Binbaşı Levent Pektaş'tan alınacaktı. Pektaş ile irtibatı ise Kurmay Albay Tayfun Duman sağlayacaktı. Levent Pektaş, istanbul Poyrazköy'de ortaya çıkartılan cephanelik ile ilgili olarak tutuklanmıştı. Duman'ın ise sekiz kurmay albayla birlikte Ergenekon Davası'na bakan savcılar tarafından ifadesi alındı.

21 Temmuz'da S. Efe Noyan, Alperen Erdoğan, Faruk Akın isimli teğmenlerin gözaltına alınması ve tutuklanması ile başlayan operasyon 23 Temmuz'da Yakup Aksoy, Burak Düzalan, 28 Temmuz'da Tarık Ayabakan, 29 Temmuz'da ise Ülkü Öztürk'ün tutuklanmasıyla son buldu. Haklarındaki hiçbir iddiayı kabul etmeyen zanlılar şimdi yargılanmak için gün sayıyorlar...

Kaynak: Yeni Aktüel

Çuvalcı Paşa'nın Oğluna Özel İzin
20 Ağustos 2009 07:18

Emekli Korgeneral Karabay'ın oğlu, askerlik hizmetinin neredeyse yarısını özel izinler ve şaibeli sağlık raporlarıyla geçirmiş
İlişkili HaberlerTüm HaberlerTek Tip Askerlik İçin Ne Dedi?'Emre İtaatsizlikte Israr'a RedGönül'den Bedelli Askerlik Açıklaması


Kamuoyunda "Çuvalcı Paşa" olarak anılan emekli Korgeneral Köksal Karabay'ın oğlu, askerlik hizmetinin neredeyse yarısını özel izinler ve şaibeli sağlık raporlarıyla geçirmiş. 9 kez izin kullanan oğul Karabay, 2.5 ay da hava değişimi almış...

Temmuz 2003'te ABD askerlerinin Irak'ta Özel Kuvvetler mensubu 11 subay ve astsubayın başına çuval geçirdiği Süleymaniye baskını sırasında, Genelkurmay Harekât Başkanlığı görevini yürüten emekli Korgeneral Köksal Karabay'ın oğlunun, kıyak bir askerlik yaptığı ortaya çıktı. Kamuoyunda "Çuvalcı Paşa" olarak bilinen Köksal Karabay'ın oğlu Bahadır Karabay, askerliğini İstanbul'daki evine 2 saat mesafede olan Tekirdağ'da yaptı.

1977 doğumlu Bahadır Karabay, 2 Eylül 2007de başlayan 15 aylık askerliği boyunca 40 gün istirahat, 2 buçuk ay hava değişimi aldı. Tam 9 kez de izin kullanan Bahadır Karabay, bu izinlerin dönüş tarihlerine de uymayıp, 2 kez "izin tecavüzü" suçu işledi. 2 sefer de "kısa süreli kaçak" durumuna düştü. Askerlik şubesinden 31 Ağustos 2007'de vatani görevi için sevk edilen Bahadır Karabay'a 31 Ağustos 2007 ile 3 Temmuz 2008 tarihleri arasında hiçbir askere sağlanmayan izin imkânları sağlandı.

Canı istedikçe izin

Kanuni izne gidiş usulü hiçe sayılarak; sırasıyla, 7, 5, 2, 7, 1, 1, 4, 1 ve 2 gün olmak üzere toplam 30 gün iznin yanı sıra 10 aylık görevi sonunda da 4 günlük izne giden Karabay, 7 Temmuz 2008'de birliğine dönmesi gerekirken, izin süresini 4 gün aşarak 11 Temmuz 2008'de birliğine döndü. İzinden geç geldiği için 8 gün oda hapsi cezası alan Karabay, Disiplin Ceza ve Tutuk Evi’ne teslim edildikten 1 gün sonra rahatsızlanarak, Tugay revirine gönderildi. Revirden hemeroid teşhisi ile Çorlu Asker Hastanesi'ne sevk alan Karabay, bu sefer Ortapedi Polikiliği'ne “'sol dizkontropati” tanısıyla sevk edildi.

Muayenesi tamamlanan Karabay, ikamet ettiği şehir olan İstanbul Kasımpaşa Askeri Hastanesi'ne sevk almayı başardı. Ancak, Kasımpaşa Askeri Hastanesi Sağlık Kurulu, Karabay’a ruh sağlığı bozulduğu gerekçesiyle "45 gün hava değişimi" raporu verdi. Karabay’a, süresi bittiğinde tekrar cezaevine girmesi gerektiğinde ise aynı süreç tekrar izlenerek 30 gün daha rapor verildi.

Bu arada Askerlik Daire Başkanlığı, Karabay'ın 2 günlük hava değişimi tecavüzüne karşılık 19 gün oda hapsi cezası verdi. Daire, Karabay'ın cezasını çekmesi içinde 13 Ocak 2009'da İstanbul Merkez Komutanlığı'na yazı yazdı. Son aldığı hava değişimi de 5 Ocak 2009'da biten Karabay için bu kez, devreye Eskişehir - Sivrihisar Askerlik Şubesi Başkanlığı girdi.

Şubede askerdi

Sivrihisar Askerlik Şubesi Başkanlığı, askerliğinin bitmesi için 8 güne ihtiyacı olan Karabay için Tekirdağ 8. Mekanize Piyade Tugay Karargah Bölük Komutanlığı'na bir yazı yazdı. Yazıda, "Askerinizi merak etmeyin. Biz terhisini hesapladık. Askerliği 13 Ocak 2009'da bitiyor. Ancak 5 Ocak 2009'da hava değişimi bittiğinde yönetmelik gereği geriye kalan 8 günlük süreyi Bayrampaşa Askerlik Şubesi'nde tamamlayarak hizmetini bitirmiştir" denildi.

Sürekli hava değişimi

Aldığı hava değişimi raporu gereği 8. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı'na 2 Aralık 2008'de katılması gereken Karabay, 2 gün sonra Tekirdağ'a değil Bayrampaşa Askerlik Şubesi Başkanlığı'na teslim oldu. Burada hastalığının geçmediğini belirten Karabay, tekrar Kasımpaşa Askeri Hastanesi’ne sevk aldı. Aynı hastane sağlık kurulu da Karabay'a 30 gün daha hava değişimi raporu verdi.

Er Karabay çuval günü orada mıydı?

Korgeneral Köksal Karabayın oğlu Bahadır Karabay’ın adı, daha önce de kamuoyunda "Kuzey Irak’ta ABD'lilerle birlikte iş yapıyor" iddialarıyla gündeme gelmişti. Bu iddia, gazeteci Turan Yavuz'un, "Çuvallayan İttifak" adlı kitabında gündeme geldi.

Turan Yavuz'un iddiası kitabında; "Süleymaniye olayı sonrasında TSK'dan emekli edilen bir komutanın oğlu da o gün irtibat bürosundaydı. Pet Holding'le Talabani arasında Kuzey Irak'ta petrol arama ve çıkarma lisansı üzerinde görüşmelerde bulunmuştu. Ancak baskından birkaç saat önce binayı terk etmişti..." sözleriyle yer buldu.

Kaynak: Bugün

Askeri Araç Devrildi: 1 ölü, 2 yaralı
20 Ağustos 2009

Hatay'ın Hacıpaşa Piyade Hudut Taburunda görevli askerleri taşıyan araç, sürücüsünün direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sonucu Hacıpaşa beldesi Kabak mevkisinde devrildi. Er Hüseyin Aslan'ın öldüğü kazada, yaralanan iki askerin ayakta tedavi gördüğü bildirildi.

20 Ağustos 2009 Perşembe
TSK ile İsrail’in tatbikat bilmecesi

Gazze’de binlerce Müslümanı katleden terör devleti İsrail’in “Güvenilir Denizkızı” çerçevesinde Genelkurmay Başkanlığı ile ortak tatbikat yapıp yapmadığı tam anlamıyla bilmeceye dönüştü.

İsrail'e yakınlığı ile bilinen ve Türkiye'deki Yahudi cemaatinin yayın organı Şalom gazetesi ve Amerikan Askerî Denizcilik sitesi Navy.mil, tatbikatın başladığını duyururken, Genelkurmay Başkanlığı'ndan ise bir açıklama yapılmaması, 'Tatbikat gizleniyor mu?' sorusunu gündeme getirdi
Gazze'de Müslümanları bombalayan terör devleti İsrail'in “Güvenilir Denizkızı” çerçevesinde Türkiye ile ortak tatbikat yapıp yapmayacağı bilmeceye dönüştü.

İsrail'e yakınlığı ile bilinen ve Türkiye'deki Yahudi cemaatinin yayın organı olan Şalom gazetesi ile Amerikan Askerî Denizcilik sitesi Navy.mil tatbikatın başladığını duyururken, Genelkurmay Başkanlığı ise yazılı soru geçmemize ve ilgili birimleri defalarca aramamıza rağmen tatbikat ile ilgili hiçbir açıklama yapmaması, 'Tatbikat gizleniyor mu?' sorusunu gündeme getirdi.

ŞALOM BİR HAFTA ÖNCE DUYURDU
İsrail'e yakınlığı ile bilinen Şalom gazetesi, Türkiye, İsrail ve ABD, Doğu Akdeniz'de ortak bir deniz tatbikatı düzenleyeceklerini açıkladı. Onuncusunun gerçekleştirileceği belirtilen “Güvenilir Denizkızı” tatbikatının ev sahipliğini ise Türkiye'nin üstleneceği ifade edildi.
Şalom'a konuşan İsrail Deniz Kuvvetleri'nden bir yetkili, tatbikatın 17 Ağustos'ta başlayacağını, üç ülkenin ortak bir arama tatbikatı yapacağını söyledi. Haberde, 10. düzenlenen “Güvenilir Denizkızı” tatbikatında ayrıca, arama ve kurtarma, deniz saldırılarına yönelik karşılık verme, insanî yardım ve denizde yaralanan personelin kurtarılmasına yönelik çalışmaların yapılacağına değinildi.

PENTAGON DOĞRULUYOR
Şalom'un yaptığı haberi destekleyen bir başka bilgi ise Pentagon'dan yayın yağan Amerikan Askerî Denizcilik sitesi Navy.mil'den geldi. Siteye göre tatbikat dün başladı. Türkiye İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri'nin ortak gerçekleştirdiği tatbikata üç ülkeden toplam sekiz gemi, dört helikopter ve üç arama-kurtarma uçağının katıldığı belirtilirken, “İsrail ise tatbikata donanmasındaki en büyük firkateyn, bir savaş gemisi ve bir helikopterle katılacak” denildi. Sitede tatbikatın önemli bölümünün 19 Ağustos'ta gerçekleştirileceği ve 21 Ağustos'ta da sona ereceği bildirildi.

GENELKURMAY SUSUYOR
İsrail Güvenlik Güçleri Sözcülüğü'nün (IDF) tatbikatın yapılacağını teyit etmesine rağmen dün, günboyu aradığımız ve iki gün önce yazılı soru gönderdiğimiz Genelkurmay Başkanlığı ise konu ile ilgili herhangi bir açıklama yapmadı. Genelkurmay Başkanlığı'nın sessizliği dikkat çekerken Anadolu Ajansı ve TRT'de Genelkurmay'dan kendilerine Güvenilir Denizkızı tatbikatı ile ilgili bilgi verilmediğini belirttiler.

Türkiye'nin İsrail'in Gazze soykırımına tepkisi ve Davos'ta Başbakan Erdoğan ve İsrail Cumhurbaşkanı Perez arasında yaşanan gerilim sonrası Genelkurmay Başkanlığı'nın İsrail ile yaptığı tatbikatı kamuoyundan gizleme ihtiyacı duymuş olabileceği bu sebeple de kamuoyuna bilgi verilmemiş olabileceği konuşuluyor.

Vakit

'Bebeğimizi üzerine yazdır' diyen sevgilisini öldürdü
15:40 - Mersin'in Erdemli ilçesinde 7 yıllık astsubay emeklisi B.C. (ortada-45), birlikte yaşadığı D.Y. (küçük fotoğrafta-26) adlı kadınla tartıştı. Tartışma sonucu genç kadın, 20 günlük bebeğini de yanına alarak evinden ayrıldı. B.C., olayın ardından halı saha yakınında yeniden karşılaştığı D.Y. ile tartışmaya başladı. Tartışmanın büyümesi üzerine emekli astsubay, yanındaki beylik tabancası ile genç kadını başından vurarak öldürdü. Vatandaşların ihbarı üzerine olay yerine gelen jandarma ekipleri, emekli astsubayı gözaltına aldı. 20.08.2009 MERSİN netgazete

21 AĞUSTOS 2009, CUMA
Asker uğurlamada utandıran ölüm

ASKER uğurlama töreninde kan aktı. Gaziosmanpaşa Karadeniz Mahallesi'nde önceki akşam asker yolcu etmek için konvoy oluşturan bir grup park önünde Kürt asıllı vatandaşlara hakaret etmeye başladı.

'Burası Kürtlere mezar olacak' şeklinde sloganlar atan grup ile vatandaşlar arasında kavga çıktı. Kavgayı önlemek isteyen 71 yaşındaki İhsan Erbey konvoydaki bir kişinin arabasını üzerine sürmesi sonucu ezilerek hayatını kaybetti. Erbey'in yeğeni Tahsin Sağlambaş, yarım saat ambulans beklediklerini belirterek, 'Gelmeyince bir araçla özel hastaneye götürdük. Beyin cerrahı yoktu. Ardından gittiğimiz iki hastanede de durum aynı oldu. Amcamı kaybettik' dedi.

Barış YILDIRIM / İSTANBUL

Akşam

Nöbette düşüp başını yere çarpan asker öldü
14:05 - Bitlis Mutki'deki Meydan Karakolu'nda görev yapan Er Muzaffer Akkuş (21), nöbette ayağının kayması sonucu yere düştü. Düştüğü sırada kafasını taşa çarpan Akkuş hayatını kaybetti. 23.08.2009 haber101

Paşadan Orduya Skorsky Kazığı
24 Ağustos 2009 08:39

Türkiye'nin menfaatlerini düşünmesi gereken bazı generallerin, danışmanlık yaptıkları Skorsky helikopterleri TSK'ya satmak için bakın ne yapmışlar...
İlişkili HaberlerTüm Haberler'TSK'nın Canına Okudunuz'YAŞ Sonrası Sürpriz İstifa!50 Solcu Gerilla Öldürüldü226 Kişi Silah Bıraktı Taliban'ın İki Numarası Öldürüldü


Ergenekon Örgütü soruşturmasıyla yüzyılın soygunları da bir bir deşifre olmaya başladı. Ergenekon davasının 3. iddianamesinin 138. delil klasöründe, Ünal İnanç'ın evinde bulunan el yazısı tek sayfalık dokümanda, Jandarma Genel Komutanlığı'na alınacak Skorsky helikopter için rüşvet alındığı iddia ediliyor.

ESKİ JANDARMA GENEL KOMUTANI AMERİKA'YA ÇALIŞMIŞ

Skorsky firmasın Türkiye Genel Merkezi'nde çalışan Atilla isimli eski bir Skorsky helikopter teknisyeni emekli astsubaydan aldığı bilgileri not eden İnanç, şu iddiaları gündeme getiriyor:

“Helikopter Skorsky diye firma var. Genel Merkezi Mecidiyeköy'de, Ankara Kavaklıdere'de şubesi var. Şirketin başında ABD ile irtibatı sağlayan koordinatör olarak 35 yaşında bir Amerikalı var. Eski Jandarma Genel Komutanları R.B. ve F.Ö.B. var. B. 3 yıl önce emekli oldu, yerine R.B. geldi. B. bu firmada ayda 40 bin dolar maaş alıyor, 20 binini görevdeki Jandarma Genel Komutanı B.'ye veriyor. B. de 2 yıl önce emekli oldu. B. bu yılsonunda şirketten ayrılıyor, yerine R.B. geliyor. Genel Komutanlığa getirilen M.Ş.E. ile firmanın irtibatını artık R.B. sağlayacak. Bu çark 11 yıldır sürüyor. KKK'da Kara Havacılık Daire Başkanı ile oradan emekli Tuğgeneral A.Ö. de aynı çarkı burada devam ettiriyor. Bilgileri veren A. bu firmada çalışıyor. Eski bir Skorsky helikopter teknisyeni emekli astsubay. Ankara'ya gelip ihalelere giriyor, sonra KKK ve Jandarmaya gidip dağıtımı yapıyor. Skorskylerle ilgili işlerin % 90'ını bu firma alıyor.”

BATIK BANKALARIN TEMSİLCİLERİ DE EMEKLİ ASKERLERDİ

Bilindiği gibi el konulan Egebank, Sümerbank, Yurtbank, Esbank ve Yaşarbank gibi kurumların danışmanlığını da emekli askerler yapıyordu. O dönemde el konulan bankaların toplam aktifleri (bilanço büyüklüğü) 1998 yılı sonu itibariyle 1 katrilyon 866 trilyon 312 milyar TL idi. 1998 dolar kuru itibariyle 5.7 milyar dolar olan bu bilanço büyüklüğü, 1999 sonu itibariyle 7.5 milyar dolar olarak hesaplanmıştı. Bu el konulan bankalar içinde Sümerbank, Alaaddin Çakıcı çetesi tarafından öldürülen Nesim Malki, Erol Evcil ve Hayyam Garipoğlu tarafından 1995 yılında “özelleştirme” kapsamında satın alınmıştı. 17.5 trilyon sermayeli ve 1998 itibariyle aktif büyüklüğü (bilanço) 312 trilyon olan bankanın Genel Müdürü Cengiz Biçer ve Yönetim Kurulu üyesi Muhittin Fisunoğlu'ydu. Muhittin Fisunoğlu, 1990-93 yılları arasında Kara Kuvvetleri Komutanlığını yapmış ve emekliye ayrılmıştı. “Holding generalleri”nin en sonuncusu olarak adlandırılan Kara Kuvvetleri eski Komutanı Orgeneral Muhittin Fisunoğlu, 25 Aralık 1999'da Milliyet'e verdiği röportajda Sümerbank'a giriş öyküsünü şöyle anlatmıştı: “Bankacılık alt kadroda teknik bir konu. Yönetim kadrosunda ise teknik bilgi gerektirmiyor. Herkes kendi bilgi birikimiyle faydalı olabilir. 1998 yılında bir arkadaşım tarafından bir banka yönetimine girmek isteyip istemeyeceğim soruldu. Hangi banka olduğunu sordum. Sümerbank olduğunu söyledi. Ben de kabul ettim.”

ERSÖZ DE RUS TEMSİLCİSİ ÇIKMIŞTI

Ergenekon tutuklusu emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'ün emekli olduktan sonra Rusya silah ihraç firması Rosoboronexport şirketine danışmanlık yaptığı da iddia edilmişti. Hatta yakalandığı sırada yanında bulunduğu belirtilen Ulvia Seremova'nın şirketin Türkiye temsilcisi olduğu bilgileri de basında yazılmıştı.

TÜRKİYE SKORSKY'E YABANCI DEĞİL

Skorsky helikopterlerine Türk halkı pek de yabancı değil. Çünkü Dağlıca baskınında şehit olan askerler için bütçe yetersizliğinden karakol yapamadığını söyleyen dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Org. Hasan Iğsız milyon dolarlık helikopterle pikniğe çıkmış ve kamuoyunda büyük tepki toplamıştı.

IĞSIZ, ‘PARA YOK' AÇIKLAMASIYLA GÜNDEME GELMİŞTİ

Aktütün Karakolu'na saldırı sonrasında açıklama yapan Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Hasan Iğsız, konum olarak savunmaya uygun olmayan 5 karakolun 2007 yılından itibaren taşınması için çalışma başlatıldığını, ancak bunun maddi imkanlar elvermediği için yapılamadığını ifade etmiş ve büyük tepki toplamıştı. Iğsız, daha sonra Genelkurmay Başkanlığı tarafından yalanlanmış ve ödenek yokluğunun söz konusu olmadığı açıklanmıştı. 12 milyar 997 milyon TL'lik bütçeye sahip Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bu gerekçeyi öne sürmesi ise anlaşılamamış ve söz konusu açıklamalar sert dille eleştirilmişti.


Kaynak: Vakit

Ölen erin cenazesinde, kadın subaylar da saf tuttu

14:20 - Mersin'de önceki gün Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Akdeniz Bölge Komutanlığında gece nöbeti sırasında denize düşerek ölenDeniz Er Selman Kalender, İstanbul'da toprağa verildi.
haber101

Vakit'in Dilipak İntikamı!
25 Ağustos 2009 11:06Dilipak'ın evi tazminata karşılık satılınca Vakit harekete geçti. Erkaya'nın 3 lüks dairesini ortaya çıkaran Vakit şimdi de Erkaya'nın oğlunun mason kaydına ulaştı...



Vakit yazarı Abdurrahman Dilipak'ın evinin, 28 Şubat sürecinin etkin isimlerinden Oramiral Güven Erkaya'nın ölümü üzerine köşesinde "Hakkımı helal etmiyorum" ifadesini kullandığı gerekçesiyle çarptırıldığı tazminata karşılık satılması üzerine, Vakit'ten büyük bir misilleme geldi. Vakit Dilipak'ın satılan evinin parasını alan Erkaya'nın varislerinin peşini bırakmıyor.

Güven Erkaya'nın 3 lüks dairesinin olduğunu ortaya çıkaran Vakit, bugün de Güven Erkaya'nın oğlu Argun Erkaya’nın Büyük Mason Mahfili’nin İstanbul kayıtlarındaki ismine ulaştı.

Bugün sürmanşetten "Askeri savcı daha neyi bekliyor?" sorusunu yönelten Vakit gazetesi, Erkaya'nın oğlunun 'mason kaydı'nı yayınladı.

İşte Vakit'in bugün sürmanşetten verdiği Erkaya'nın 3 lüks dairesi haberi ile Erkaya'nın oğlunun mason çıktığı yönündeki haberi...

Askerî savcı daha neyi bekliyor?

Güven Erkaya'nın, 2'si Etiler Alkent sitelerinde, 1'i Ulus'taki Kibele Konutları'nda 3 lüks dairesinin olduğunun ortaya çıkması, gündeme bomba gibi düşerken, İlhami Erdil konusunda acilen soruşturma başlatan askeri savcılığın, Erkaya için hala harekete geçmemesi, “Askeri savcılık daha neyi bekliyor” sorusuna yol açtı.

Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Oramiral Güven Erkaya'nın daire sahibi olduğu Kibele Konutları'nın müteahhidi Korkmaz Yiğit Vakit'e konuştu. Yiğit, Kibele Konutları henüz inşaat halindeyken, Güven Erkaya da görevdeyken Erkaya'nın bir daire aldığını doğruladı. Güven Erkaya'ya emekliliğinin ardından Kibele'de büro açtığını doğrulayan Korkmaz Yiğit, “Emekli olduktan sonra bizim yaptığımız binalardan bir tanesini ofis olarak kullanması için tahsis ettik. 1997'de emekli olduktan sonra birkaç yıl orayı kullandı, biz de bu durumdan büyük memnuniyet duyduk” dedi. Erkaya'nın Kibele Konutları 21. Blok'tan daire aldığını belirten Korkmaz Yiğit, “Kendisine elimizden gelen yardımı yaptık. Ama Güven paşa ödemelerde güçlük çektiğini söyledi. Benim bildiğim kadarıyla bu daireyi bir süre sonra sattı. Sonradan aldıysa bilmiyorum. Çünkü ben Gülden hanımla 2000 yılında Güven paşanın ölümünden itibaren hiç konuşmadım. Kibele'de annem, kardeşlerim ve yakınlarım oturmasına rağmen yönetimde olmadığım için kimlerin daire alıp sattığını çok iyi bilmiyorum. Sitede toplam 196 daire var. Bu 196 dairenin de tamamını sattık. Daireler satıldıktan sonra Güven paşa veya ailesi ilerleyen yıllarda bir yer almıştır veya almamıştır bilmiyorum. En doğrusu yönetime sormak lazım. Yönetimin verdiği bilgiler kesinlikle doğrudur” diye konuştu.

EV GÜLDEN ERKAYA ÜZERİNE KAYITLI, SİTE YÖNETİCİLERİNE KOMŞU

Korkmaz Yiğit'in yönlendirmesi ile Kibele Konutları'nın Site Müdürü Hamit Tuğ ile görüştük. Tuğ, Kibele Konutları 21. Blok'ta Gülden Erkaya adına kayıtlı bir daire olduğunu doğruladı. 2 numaralı dairede Gülden Erkaya'nın kızı Asuman Kıratlı oturuyor. Komşuları kendilerini kiracı olarak biliyor ama Asuman hanım annesinin dairesinde ikamet ediyor. Asuman Kıratlı'nın komşuları ise site yöneticisi Gülem Karakulak ve Korkmaz Yiğit'in asistanı Sibel Hanım. Edinilen bilgiye göre Gülden Hanım'ın dairesi bir süre önceye kadar kiradaydı. Mart ayı içerisinde Asuman Kıratlı Etiler Mahallesi Tunca Sokak'taki evlerinden bu siteye taşındı. Asuman Kıratlı'ya ise bir süredir tatilde olduğu için ulaşılamadı.

Korkmaz Yiğit'in, Güven Erkaya'nın donanma komutanı olduğu (1992-1995) dönemde bir dairenin parasını ödemekte zorlandığı sözleri, o gün bir dairenin parasını ödemekte zorlanan Erkaya'nın 3 yıl sonra ikisi Etiler Alkent'te 3 daireyi nasıl aldığı sorusunu gündeme getirdi. Yiğit'in sözleri dairelerin paralarının nereden bulunduğu yönündeki kuşkuları arttırdı.

ERDİL'İN RÜTBELERİ VE DAİRELERİ ELİNDEN GİTTİ

Bilindiği gibi 1997'de Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndan emekliye ayrılan Güven Erkaya'nın, emekliliğinin ardından Etiler'de jet sosyetenin ikamet ettiği Alkent'te 2, Kibele Konutları'nda da 1 dairesinin olduğu ortaya çıkmıştı.

Deniz Kuvvetleri eski Komutanı İlhami Erdil'in Alkent Sitesi'nde 2 dairesinin olduğu tespit edilmiş, askeri mahkemede yapılan yargılama sonucunda Alkent'teki 2 lüks daireye devlet el koymuştu. Yargılama sonucu İlhami Erdil 1 yıl hapis yatmış, ayrıca rütbeleri de sökülmüştü.

Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Oramiral Güven Erkaya'nın 3 lüks daireyi asker maaşı ile nasıl aldığı tartışılırken, Kibele Konutları'nın müteahhidi Korkmaz Yiğit'ten de şok açıklamalar geldi. Yiğit, Erkaya'ya Kibele Konutları'ndan daha inşaat halinde bir daire sattığını, ancak Güven Erkaya'nın ödemede zorluklar yaşadığını iddia etti.

ERKAYA’NIN OĞLU ARGUN MASON ÇIKTI

28 Şubat sürecinde dindar insanlara yaptığı baskılarla bilinen Batı Çalışma Grubu’nun kurucusu Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Oramiral Güven Erkaya’nın oğlu Argun Erkaya’nın, Büyük Mason Mahfili’nin İstanbul üyelerinden birisi olduğu ortaya çıktı.
Güven Erkaya’nın varislerinden oğlu Argun Erkaya’nın ilginç bir bağlantısı tespit edildi. Galatasaray Lisesi mezunu olan Argun Erkaya’nın Büyük Mason Mahfili’nin İstanbul kayıtlarında ismi yer alıyor.

Argun Erkaya’nın isminin yanında baba adı olarak “Güven” ismine yer verilmesi dikkat çekiyor. Galatasaray Lisesi camiası ile iyi ilişkileri bilinen Argun Erkaya, Galatasaray Spor Kulübü’nün yurtdışı gezilerini organize eden Pacha Tour’un da genel müdür yardımcılığını yapmıştı.

Argun Erkaya şimdilerde ise Levent’teki Galatasaray Soysal Tesisleri içindeki 1481 isimli restaurantı işletiyor. Büyük Mason Mahfili’nin listesinde Argun Erkaya’dan önce gelen isimler ise dikkat çekiyor. Buna göre Argun Erkaya’dan önce listede şu isimler yer alıyor; Onnik oğlu Hüsüman Ardaşeş, Levon oğlu Orakyan Aret, Hasan oğlu Argun Karagöz, Şevket oğlu Argun Yelutaş ve Serkis oğlu Ari Gürman.”
aktifhaber
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Sal Ağu 25, 2009 10:36 pm    Mesaj konusu: Asimetrik Psikolojik Savaş! Alıntıyla Cevap Gönder

TSK’ya karşı “asimetrik psikolojik harekât”ı kim yapıyor?
Ali Haydar Can



GKB Başbuğ Taraf’ın yayınladığı “belge/kâğıt parçası” hakkında düzenlediği basın yoplantısında şöyle dedi: “ (..) TSK’nın komutanı olarak açıkça söylüyorum ki; artık TSK üzerinden elinizi çekiniz. TSK üzerinden kendinizi siyasi tanımlama düşüncesinden ve gayretlerinden vazgeçiniz. TSK’ya karşı medya üzerinden asimetrik bir psikolojik harekat yürütmeye son veriniz. (..)Bu konunun önemli olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bu ve buna benzer olayları devlet, bu millet ve ordu içinde fitne ve fesat çıkartma eylemleri olarak görüyoruz. TSK (..) kendisine karşı asimetrik olarak medya üzerinden yürütülen psikolojik harekata her zaman ve özellikle kamuoyu önünde cevap vermekten kaçınmaktadır.”
Başbuğ’a göre “Son dönemlerde artan bir şekilde ve örgütlü olarak gerçekleştirdiği değerlendirilen kurgulanmış bazı olaylar, TSK’yı yıpratma ve karalama kampanyasına dönüştürül”erek sürdürülen bir “asimetrik psikolojik harekat” sözkonusudur...

Peki nedir bu “asimetrik psikolojik harekât” denilen şey?
[“Asimetrik savaş; güçsüz olan askeri birliklerin daha güçlü olan askeri birliklere karşı yürüttüğü ‘Gayri Nizami Harp’ unsurlarını da barındıran savaş yöntemidir. özellikle 11 Eylül sonrasında ortaya çıkan bir kavramdır. Genelde taraflardan biri diğerinden daha zayıfsa taraflardan birinin yeri belli değilse taraflardan birine zaiyat verdirilebilecek zayıf noktaları var ise ortaya çıkması mümkündür.”
Psikolojik savaş; açıklanan bir olağanüstü durum veya harpte, iletişim araçları ve diğer psikolojik vasıtaların düşman üzerinde psikoloji baskı yaratmak ve düşman kontrolu altındaki bölgelerdeki düşman gruplarının ve diğer hedef alınan toplulukların tutum ve davranışlarını olumlu yönde etkilemek amacıyla kullanılması. Bunun temel amaçları, düşmanın herke veya muhasatama devam isteğini zayıflatmak ve savaşı sürdürmekteki kapasitesini azaltmak amacı güden bütün çabaları desteklemektir.]
(1)

Bu tanımlara göre “asimetri”, savaşan/çatışan tarafların güçleri arasında çok açık bir eşitsizlik olduğunu ve bu sebeple savaşın/çatışmanın düzensiz/kuralsız/her yol mübah anlayışı ile gerçekleştiğini işaretlerken, psikolojik olması da silah kullanılmadan insan psikolojisinin bütün zaaf/zayıf noktalarına reklâm, propaganda,yalan haber, çarpıtılmış bilgi, düzmece belgelerle hücum etmek suretiyle gerçekleştirildiğini göstermektedir.

Demekk ki; “asimetrik psikolojik harekât” denk olmayan güçler arasında silah kullanılmadan telkin ve propaganda yoluyla üstünlüğü elde etmek gayesiyla yapılan bir savaş türüdür.

İşin “psikolojik” kısmı malûm; bunun en elverişli vasıtasının da yazılı ve görsel medya olduğu da...

Ama işin “asimetrik” kısmı biraz karışık...

Burada gerçek taraflar kimdir?

Güçlü olan taraf kimdir? Zayıf olan taraf kimdir?

Konuşmasından anladığımız kadarıyla GKB Başbuğ, nicelik/kemmiyet olarak dünyanın en büyük ordularından birinin komutanı olarak, burada güçlü tarafın TSK , zayıf olanınsa “karşı taraf/düşman” olduğunu düşünüyor...

Çünkü “karşı taraf/düşman”ın “AKP-Fetullah Cemaati”, olduğunu, bu ikilinin eline geçirdiği medya gücü vasıtasıyla “TSK’yı tacize yeltendiğini” zannediyor...

Biz niçin bu medyaya hep “AB-D/AKP-Fetullah medyası” diyoruz...

Çünkü bu medya, gücü göründüğü kadar olan ve ardında sadece AKP-Fetullah semayesi olan zayıf bir oluşum değildir...

Onların ardındaki AB-D emperyalizmini hesaba katmazsanız fena halde yanılırsınız...

GKB Başbuğ da aynı hataya düşüyor. “Düşman”ı eksik tanımlıyor.

Tanımlamadaki bu eksiklik onun gücü hakında da kendisini yanıltıyor...

Bu savaşın tarafları AB-D Emperyalizmi ile TSK’dır...

“AKP ve Fetullah cemaati” ise, medyası ve bütün örgütsel gücü ile “karşı taraf/asıl düşman”ın basit birer piyonu...

Düşmanı, düşmanın “nihaî hedefi/asıl amacı”nı, bu amaca ulaşmak için izlediği stratejiyi, bu stratejiyi uygularken kullandığı taktik ve tekniklerini doğru çözümleyemezseniz o savaşı nasıl kazanacaksınız?

TSK’nın ağır bir “asimetrik psikolojik harekât”la karşı karşıya olduğu doğrudur...

Ama bu, bugünün işi değildir...

Lozan’dan beri durum budur...

Gelin görün ki; Batı emperyalizmine bir avuç toprak karşılığı teslimiyetin tarihi belgesi olan Lozan Antlaşması, TSK tarafından bir zafer belgesi olarak kabul edilmekte ve her yıl bu “Zafer” için törenler düzenlenmektedir...

Yani hata “yığınakta” yapılmıştır ve Carl Von Clausewitz ’e göre bu hata ”muharebenin sonuna kadar devam ede”cektir..

Artık muhaberinin sonuna gelinmek üzeredir...

TSK komuta kademesi çok radikal bir kararlar zinciriyle tarihi hatalarını gözden geçirebilir, bu hatalardan dönebilir, ve “bağrından çıktığı millet”iyle arasına koyduğu mesafeleri/çitleri kaldırabilir, halkının yüzde 99’unu “iç düşman” ilan etmekteki ve AB-D’yi dost kabul etmekteki saçmalığını farkedebilir. TSK’yı tarih içinde Mete Han’a uzatırken gösterdikleri bonkörlüğü, binlerce yılın birikimini değerlendirmek şekline dönüştürebilir ve dünyayı topyekün işgale yeltenen sömürgecelerin tetikçiliğini yapmak konumuna düşmek yerine, bütün mazlum halkların umudu olacak güçlü bir ordu haline dönüştürebilirlerse ne alâ...

Yoksa...

[BATI DÜNYASI, MURADINA ERMİŞTİR… Osmanlı İmparatorluğu’ndan başlayarak bizi çürütmek, İSLÂMÎ RUH NESCİNDEN AYIRMAK VE ÇÖKERTMEK MURA DI… Ba tı Dünyası, 1980’in şu günkü ne tice si meydana gelsin diye bize hürriyet ve demokrasi aşıladı… Netice, en zengin mikyasta işte:

- “Din, ahlâk, aile, cemiyet, terbiye, anane, kanun, nizâm, ilim, idrak, hiç bir zabıta tanımayan başı boş bir nefs hürriyeti… Birbirini yiyen, kemiren, mıncıklayan, tartaklayan, yağmalayan, parçalayan, hayvanî sürüleşmelerden hiç bir içtimaî bağı ve hiç bir üstünlük kademesine saygısı olmayan, hakikatsiz ve samimiyetsiz bir kalabalık… Bu kalabalık bu hâle zorla getiril di; üstünde ki baskı kalkınca da hâlini kolayca ortaya döktü!”]
(2)

Bu hale gelmiş/getirilmiş bir millettin ordusu olsa ne olur, olmasa ne olur?

Meselenin özü ise şu:

[YAŞAN MA YA DEĞER HAYAT HANGİSİ?

Ölçümüz bu olmadığı, bunun ne olması gerektiği tartışılmadığı takdirde, maddi ve manevî her şeyi tarumar ettikten sonra, fahişeler vasıtasıyla millî gelirimizin şu kadar artmasıyla övünen adama döneriz. Bu misâl, bir dünya görüşü nün ne olması gerektiği yanın da, tabiî olarak ona âit olması gere ken tarihî seçme mevzuunda da bir ölçü olmalıdır. Tarihte ki şahıs ve hadiselerin böyle değerlen dirilmesi gerekir.]
(3)


Böyle olmazsa, ne olacağını ise Mehmet Altan TV TV dolaşıp çok açık/çok kabaca söylüyor: “Kardeşim biz bu koca orduyu niçin besliyoruz? Girelim AB’ye... İndirelim Ordunun mevcudunu kırk-elli bine, onlar da Brüksel’in gösterdiği yerlerde bekçilik, tetikçilik yapsınlar... Kalan parayı da biz yiyelim”

Atatürk-laiklik-çağdaşlık nutuklarıyla varılacak yer ancak burasıdır...

Bu yol bitmiş, çıkmaz bir yol olduğu görülmüştür.

Bundan sonra yola devam etmek içinse; yeni şeyler söylemek/yeni yollar bulmak lâzım...

Dipnotlar:

1-Vikipdya-Özgür Ansiklopedi
2-Salih Mirzabeyoğlu, Tarih Anlayışımız, Aylık Dergi, Sayı 57, İstanbul.
3-Agm.


Kaynak Baran dergisi

27 Mayıs Darbesi, TSK’ ya Yönelik Bir Operasyon muydu? (*)
Sinan Tavukçu




27 Mayıs askeri darbesi genellikle Türk siyasi hayatı ve demokratikleşme açısından ele alınıp değerlendirile gelmektedir. Halbuki, bu darbenin bir de Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik boyutu vardı ve belki de en köklü ve kalıcı tesiri Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinde olmuştu. Darbeci subayların teşkil ettiği Milli Birlik Komitesi tarafından yayınlanan 2 Ağustos 1960 günlü 42 sayılı kanunla, Türk ordusundan 275 general ve 7.000 subay emekliye sevk edilmişti. Bu emsali az görülen bir tasfiye operasyonuydu. ABD Büyükelçisi Fletcher Warren’in 11 Ağustos tarihli raporuna göre, generallerin % 90’ı, albayların % 55’i, yarbayların % 40’ı, binbaşıların da % 5’i emekliye sevk edilmişti.

Ordu subaylarının gençleştirilmesi, rütbe enflasyonun önlenmesi, kadro fazlalığının giderilmesi ve orduda piramidin yeniden kurulması 42 sayılı kanunun gerekçeleri olarak sıralanıyordu. Emekliye sevk edilen generallerin yerine albaylar atanmış, ordunun üst kademesi şu şekilde düzenlenmişti; Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cevdet Sunay, Genelkurmay İkinci Başkanı Tuğgeneral Şefik İlter, Kara Kuvvetleri Komutanı Tümgeneral İrfan Tansel, Jandarma Genel Komutanı Tümgeneral Nurettin Onur, Birinci Ordu Kumandan Vekili Tümgeneral Cemal Tural, İkinci Ordu Kumandan Vekili Tümgeneral Ali Keskiner ve Üçüncü Ordu Kumandan Vekili Korgeneral Celal Alkoç.

27 Mayıs darbesinden sonra tasfiyeye uğrayan subaylar, Emekli İnkılâp Subayları Derneği kurarak orduya tekrar dönme mücadelesi verdiler. Ancak, Dernek 6 Eylül 1961 tarihinde süresiz olarak kapatıldı. Bu tasfiye hareketi Emekli İnkılâp Subayları (EMİNSU) olarak tarihte yerini aldı.

Darbeci subaylar, görünüşte anti-amerikancı bir çizgiye sahip olmakla birlikte, bu tasfiye operasyonu, tamamı Amerika Birleşik Devletleri’nden hibe olarak temin edilen para ile gerçekleştirilmişti. Gerek kendileriyle yapılan röportajlarda, gerekse yayınladıkları hatıratlarda pek çok Milli Birlik Komitesi mensubu, 1947’lerden itibaren Amerika ile kurulan aşırı ilişkiden rahatsız olduklarını ifade ediyor, Amerika’ya mesafeli durmaya çalışıyorlardı. 1960 Haziranında yapılan ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Toplantılarında da bu hoşnutsuzluk tespit edilmiş, Milli Birlik Komitesi’nin 38 mensubunun ABD’deki askeri okula gitmiş olmalarına rağmen, ABD’li yetkililerin yeni rejimle yakın ilişkiler kurmada başarılı olamadıkları toplantı notlarında belirtilmişti. (1)

Amerika, Milli Birlik Komitesi ile iyi ilişkileri NATO üzerinden kurmaya çalışmış ve bunda başarılı olmuştur. NATO Başkomutanı Norstad, bu hususta önemli fonksiyonlar icra etmiştir. Norstad 24 Temmuz 1960 tarihinde Türkiye’ye yaptığı bir günlük gezide, 38 kişilik komitenin bütün üyeleri ile tanışmayı başarmış, “Hepsini çok parlak, sadık ve heyecanlı subaylar bulmuştur.” Ziyaretinde, TSK’da yapılacak geniş kapsamlı tasfiye operasyonu da ele alınmış, General Norstad Geçici Hükümet’in emeklilik konusundaki planına ABD’nin yardım edeceği sözünü vermiştir. Norstad ”Planın sorumluluğunu üstlenen genç subayların ABD’ye karşı tavrı iyidir; ABD’de eğitim gördükleri için, çoğu İngilizce bilir. Çoğu bir Amerikan önderliği umduğu, beklediği izlenimini veriyor ve bu aşamada devreye girmek çok önemlidir.” ifadesiyle, darbeci subaylar hakkındaki kanaatini bildirmiştir. (2)

ABD Büyükelçisi Warren, Cemal Gürsel’in daveti üzerine 13 Temmuzda askeri danışmanlarla birlikte MBK üyelerinin ziyaretine gider. Görüşmede emekliye sevk edilecek subayların durumu ve bu hususta Amerikan yardımı ele alınır. Büyükelçi Warren, bu tasfiyenin siyasi amaçlı olduğunu, aynı zamanda Türk Ordusunun savaş gücünü azaltacağını, Amerika’nın bu işe karışmaması gerektiği düşüncesini 13 Temmuz tarihli telgrafıyla Washıngton’a bildirir.(3) Ama Washıngton bu görüşe katılmaz. Bunu bir fırsat olarak değerlendiren Washıngton yönetimi, General Norstad’ın “bu aşamada devreye girilmesi gerektiği” görüşüne katılarak, tasfiye için gerekli parayı sağlar.

1958–61 yılları arasında Ankara'da ABD Büyükelçiliği’nde yarbay rütbesiyle askeri ataşelik görevini yapan Fred Haynes’ın, 10 Temmuz 2000 tarihinde Hürriyet’te yayımlanan röportajında, emekliye sevk işlemleri ile ilgili olarak anlattıkları bu tasfiyeye ilişkin ilginç ipuçları veriyordu. Darbenin hemen ertesi günü (28 Mayıs), saat 09.00 sularında MBK Başkanı Cemal Gürsel'in isteği üzerine Haynes ve ABD Büyükleçisi Warren birlikte, MBK Başkanı'nı görmek üzere başbakanlığa gitmişlerdi. Haynes röportajında, kendilerini başbakanlıkta Albay Alparslan Türkeş’in karşıladığını, Türkeş’in Ordu'dan dört bin subayı emekliye ayıracaklarını ve yeterli miktarda paraya gerek duyduklarını söylediğini kaydeder. (Büyükelçi Warren, MBK üyeleriyle yapılan 13 Temmuzlu görüşmede, Cemal Gürsel’in 2.900 civarında albay ve daha üst rütbeli subayın emekliye sevk edileceğini söylediğini belirtir.)

Haynes, ''Türkeş, sonra para talebinde bulunduklarını inkâr etti. Ama istedi. Ve bu para onlara verildi. Hiçbir resmi kayıtta yer almıyor. Paranın hangi kalemden aktarıldığı belli değil. Ama cömert bir para yardımını kesinlikle verdik. Görüşmeden sonra Büyükelçi Washington'u aradı ve resmen para istedi. Para verildi ve subaylar emekliye sevk edildi.'' sözleri ile TSK da yapılan tasfiye operasyonunun finansal boyutunu açıklamıştı. Haynes, röportajın devamında başbakanlıkta yapılan görüşmeyi aşağıdaki gibi anlatmıştı.

“MBK Başkanı Cemal Gürsel ile dörtlü bir görüşme gerçekleşti.

Cemal Gürsel, ABD ile müttefik olunduğunu söyledi ve Ankara'nın Amerikan politikasının kesinlikle değişmeyeceğinin güvencesini verdi. Aynı görüşmede, ABD Büyükelçisi, süvarilerin elçilik çevresinden çekilmesini istedi. Öğleden sonra süvari birliği çekildi.” (4)

Albay Alparslan Türkeş’in ihtilalin hemen ertesi günü, tasfiye operasyonu için Amerikalılardan para istemesi ve tasfiye edilecek subay rakamı telaffuz etmesi, bu konuda ihtilal öncesi ön bir hazırlığın bulunduğunu ortaya koymaktadır. Ancak, emekliye sevk edilecek subay sayısı 2.900–4.000 olarak konuşulurken, daha sonra hangi sebeple bu sayının 275 general ve 7.000 subay olarak gerçekleştirildiği meçhulümüzdür. 13 Temmuzda 2.900 olarak belirlenen sayının hemen 20 gün sonra yedi binin üstüne çıkarılması ya emekliye sevk işleminin bir plana bağlı olmadan keyfi olarak gerçekleştirildiğini, ya da başka bir müdahalenin olduğunu düşündürtmektedir.

Hulusi Turgut'un kaleme aldığı “Şahinlerin Dansı Alparslan Türkeş Anlatıyor” isimli kitapta Alparslan Türkeş, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yüksek rütbeli subaylarının çok arttığını, piramidin altının tıkandığını, sağlığı elverişsiz, mesleki bilgileri yetersiz yüksek rütbeli subayları tasfiye ederek, orduyu gençleştirmek ve modernleştirmek istediklerini anlatır.

Kitabın “İhtilalciler de Amerika’dan Para Aldı” başlıklı bölümünde Türkeş, Milli Birlik Komitesinin subayların dosyalarını incelemeye alarak sağlık durumları, askerlik san’atına yeterlilikleri ve ahlaki durumları itibariyle tek tek değerlendirdiğini anlatır. Neticede, 275 general ve amiralle, 7.000 albay, yarbay ve binbaşının ordudan tasfiyesine karar verilir. Türkeş, bu araştırma ve tespit yapılırken, muhtemelen yüzde üç, yüzde beş hata yapılmış olunabileceğini yahut bir takım nefret ve kıskançlıkların da rol oynamış olabileceğini sözlerine ilave eder. Aslında, MBK üyelerinin bir kısmı, bütün generallerin tasfiye edilmesini, orduda komuta kademesinin genç albay ve yarbaylardan oluşmasını istemekteydi. Ancak, Cemal Gürsel’in “Generalsiz ordu mu olur?” itirazı karşısında, 30 general ve amiral hizmette bırakılmıştı.

Alparslan Türkeş tasfiye planının finansman boyutunu aşağıdaki gibi anlatır. Anlattıkları, Fred Haynes’ın açıklamaları ile örtüşmektedir.

“Ordunun, gençleştirme hareketinde de yine paraya ihtiyaç vardı. O sırada, NATO’nun Paris’teki Başkomutanı Hava Orgenerali Norstad, Türkiye’ye gelmişti. Projemizi kendisine anlattık. Bize yardım edin, dedik. Bu iş için 12 milyon dolara ihtiyaç vardı.

Para, Amerika Birleşik Devletleri’nden temin edildi. Bu, NATO parası değildi. Bundan sonra, tasfiye hareketine girişildi. O gün için yüksek sayılan bir ikramiye verildi. Bu arkadaşlar kişi başına 36’şar bin lira ikramiye aldılar. Ayrıca, kendilerini yüksek maaşla emekliye sevk ettik.”

Emekli edilen subayların ikramiyesinin niçin Amerika Birleşik Devletleri’nden geldiği sorusuna Alparslan Türkeş, “Dost ve müttefiktik. Çok yakın münasebet içindeydik.” cevabını vermiştir. Röportajında Amerikalıların bu tasfiyeye karşı olduğunu ifade eden Türkeş, Amerikalıların karşı oldukları bir iş için niçin para gönderdikleri sorusuna karşılık olarak, General Norstad’ın “ Madem böyle düşünüyorsunuz, bu sizin bileceğiniz iştir. Amaç, Silahlı Kuvvetlerinizi güçlendirmek olduğuna göre, biz size her hususta yardımcı olmak isteriz.” dediğini aktarır.

NATO Başkomutanı Norstad’ın 1960 yılının ağustos ayında yaptığı bir değerlendirmede, bu tasfiye operasyonuyla ilgili olarak, “Ruslar, bir atom bombası atsaydı, bir hamlede, bu kadar Türk Generalini saf dışı bırakamazdı.” dediği rivayet edilmektedir.

Milli Birlik Komitesi’nin darbe bildirisinde NATO ve CENTO’ya bağlılıklarını ilan etmesi, diğer taraftan Cemal Gürsel’in darbenin hemen ertesi günü ABD Büyükelçisi ile yaptığı görüşmede, ABD ile müttefik olunduğunu söylemesi ve Ankara'nın Amerikan politikasının kesinlikle değişmeyeceğinin güvencesini vermesi ABD ve NATO bakımından çok önemli taahhütlerdi. Zira devrilen Menderes hükümeti, ABD ve NATO’nun izni ve bilgisi dışında, Sovyetlerle ilişkilerini geliştirmeye teşebbüs etmekle kalmamış, 15 Temmuzda bir de Moskova ziyareti planlamıştı. NATO, CENTO ve ABD’ye bağlılık açıklamaları, darbecilerin 30 Mayıs 1960 tarihinde ABD tarafından tanınmasıyla ödüllendirilmişti.

Türkiye’nin ABD çizgisi dışına çıkması ve Sovyetlerle bağımsız ilişki geliştirmesi, ABD tarafından kabullenilemeyecek bir durumdu. Nitekim 5 Ekim 1960 tarihli ABD’nin Türkiye Politikası konulu, ABD Ulusal Güvenlik Raporunda bu çizgiler net şekilde belirtilmişti (5). Raporda;

“ABD’nin ekonomik savunma politikasına uygun olarak, Sino-Sovyet bloku için gerekli stratejik mallarının ihracını sınırlandırma ve yasaklama konusunda Türkiye’yi zorlamak ve Türkiye’yi;

a) Belli bazı duyarlı alanlarda Sino-Sovyet blokunun yardımını kabul etmeme,

b) Bu bloka ekonomik bağlılık yaratacak şekilde Sino-Sovyet bloku ile ticari ilişkiler geliştirme ya da ABD çıkarlarını ciddi biçimde tehdide yönelik ilişkiler geliştirmeme konusunda uyarmak.” gerektiği belirtilmişti.

Türkiye’nin NATO inisiyatifi dışına çıkmaması için, ordunun NATO konseptine bağlanması, Amerikan harp doktrinlerine göre biçimlendirilmesi gerekiyordu. 18 Şubat 1952’de resmen NATO’ya üye olan Türkiye’nin ordusu, hem teşkilat yapısı bakımından, hem de tarih ve düşman algısı bakımından NATO standartlarına uygun değildi. NATO Başkomutanı Norstad’ın aracılık etmesiyle ABD, Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki tasfiye operasyonunu karşılıksız finanse etmiş, 27 Mayısçılar Türk Ordusu’nun NATO ordusu haline getirilmesi için yapılması gereken her şeyi yapmışlardı.

NATO ordusu olmanın ne demek olduğunu, Emekli Binbaşı İsmail Tansu “Aslında Hiç Kimse Uyumuyordu?” adlı hatıra kitabında en güzel biçimde anlatıyordu.

“Atatürk’ün “Türkü Koru” anlamında soyadı verdiği Korutürk, bizim açımızdan bu soyadına uygun bir davranışta bulunmamıştır. Kıbrıs milli davamız için örgütlenen gizli teşkilatımızı silahlandırmak için çırpınan T.M.T. (Türk Mukavemet Teşkilatı) mücahitlerini, Akdeniz dalgaları ile boğuşurken ve şehit olurken onları korumamış, yalnız bırakmıştır. T.M.T.’ nin kuruluşunda en önemli konumuz olan silah sevkiyatı operasyonlarında donanması ile uzaktan yakından destek vermemiştir. Hem de; Başbakan’ın, Genelkurmay Başkanı’nın, Milli Savunma ve Dışişleri Bakanlarının yardım etmesi için telefonla ricada bulunmalarına rağmen Korutürk destekten kaçınmıştır. Korutürk; bağlı olduğu üst makam Genelkurmay Başkanlığı ile kendi hükümetine karşı olan sorumluluklarına duyarlı olmak yerine, NATO başkomutanına karşı olan sorumluluğunda duyarlı olmayı tercih etmiştir. Bu nedenle de, Korutürk bizi hayal kırıklığına uğratmıştır.” (shf. 98)

NATO başkomutanına karşı sorumluluğuna sadık kalan zamanın Donanma Komutanı Fahri Korutürk, 42 sayılı kanunla tasfiye edilen generaller arasından sıyrılmış, bilahare, 1973 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin 6. Cumhurbaşkanı seçilmiştir.

(1) Cüneyt Akalın, “Askerler ve Dış Güçler-Amerikan Belgeleriyle 27 Mayıs Olayları”, Cumhuriyet Kitapları, 2000, shf.348. (Belge No.35)

(2) A.g.e, shf.349 (Belge No.36)

(3) Prof. Dr. Fahir Armaoğlu, Amerikan Belgelerinde 27 Mayıs Olayı, Belleten Sayı: 227, shf.219-220.

(4) “İdamlar çok büyük hataydı etkileri bugüne dek geldi”, Hürriyet Gazetesi, Kasım CİNDEMİR, Fred Haynes’ la Ropörtaj; http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2000/07/10/221797.asp

(5) Hulusi Turgut, “Şahinlerin Dansı Alparslan Türkeş Anlatıyor”, ABC Yayınları, 1995.

(6) İsmail Tansu, “Aslında Hiç Kimse Uyumuyordu?”, 2001.

sinantavukcu@yahoo.com.tr

(*) Kaynak: Haber10

Asimetrik Psikolojik Savaş!
Nurullah Aydın

Türkiye’de tüm alanlarda asimetrik psikolojik savaş yöntemleri uygulanıyor.

Hatırlanacağı üzere muvazzaf subaylarla ilgili medyanın yoğun suçlamaları karşısında TSK kendine yönelik asimetrik psikolojik savaş açıldığından bahsetmişti.

Bünyesinde “psikolojik harp dairesi” bulunan tek kurumun asimetrik bir psikolojik savaşın sonuçlarından şikâyetçi olması gerçekten çok garip bir durumdu. Garipliğin nedeni ise bir değil, iki değil daha çok...

Bir defa, genellikle savaşın asimetrik niteliğinden şikâyet etmek için bir savaşın varlığını ve o savaşın bir tarafı olduğunu, ardından da o savaştaki adil olmayan bir güç dağılımının mağduru olduğunu kabul etmek gerekiyor.

Psikolojik savaş, neresinden bakarsanız hile ve entrika boyutunun karakteristik olarak belirleyici olduğu bir savaş biçimidir.

Asimetrik savaştan, yine kendini bu savaşın mağduru olarak görerek ilk bahseden kişinin George W. Bush olduğunu hatırlayalım.

ABD istihbarat örgütlerinin, film endüstrisinin, insani yardım kuruluşlarının örtülü etki altına almalara zemin hazırlamak üzere psikolojik harbin hiçbir sınır tanımayan uygulamaları biliniyor. Bu uygulamalar; gözümüzün önünden tek tek geçtiğinde söz konusu garabet bir an önce uyanmak istediğimiz bir kâbusa dönüşüyor.

İktidar ve güç için kamuoyu nezdinde bir meşruiyet veya haklılık kazandırılabilmesi için girişim öncesi ve sonrası başvurulan akıl almaz ahlak kaldırmaz yöntemler her geçen gün daha iyi görülüyor.

Türkiye’yi kontrol altında tutma uğruna; 12 Mart'a giden süreçte NATO Gladiosu’nca başvurulan yöntemler yüzlerce masum gencin hayatına mal olmuştu. Polonya Gdansk başkaldırısı ve İran devrimi ile endişeye kapılarak, Türkiye’de batı karşıtı yapılanma iktidara gelebilir endişesi duyan NATO Gladiosu, 12 Eylül'e giden süreci haklılaştırmak üzere verilen psikolojik savaş uğruna beş bin Türk gencinin kurban olması gerekmişti.

İyice yerleştirilen ve stabilize edilen ABD vesayet rejiminin Türk devletini kilitlemesi daha ne kadar devam edecek?

ABD-İngiltere’nin bölge egemenliği için Türkiye’den çatlak ses çıkmamasını istemesi ve gereğini yapması kaçınılmazdı! Ahlaksız ekonomik ve siyasi iktidarın sürdürülebilmesi için her şeyden önce çok etraflı bir psikolojik savaşın verilmesi gerekiyordu ve bu savaş uğruna birçok kişi itibardan düşürüldü, ötekileştirildi. Türk halkından, gelinen noktada birbirinden nefret eden zümreler, taraflar, kesimler yaratıldı.

Türk halkında derin sancılara yol açan bütün kitlesel olayların bugün bu psikolojik savaş çerçevesinde tezgâhlandığını öğrenmek büyük bir psikolojik travmaya yol açıyor. Bu travma aynı zamanda toplumun bazı düzeylerde bir miktar rehabilite olmasını da sağlıyor. Özel bir müdahale olmadan halkın birbirine bu kadar kem gözlerle girişmediğini öğrenmek eminim Türk halkının birçoğuna acaba dedirtiyor, büyük ihtimalle halkın kendi bütünlük algısını psikolojik olarak yeniden tesis ediyordur.

Türkiye’de ortaya serilen sayısız örneklerle bir yönetim biçimi olarak benimsenmiş olan psikolojik savaş alanında bugün bir mağduriyet söyleminin ifade ediliyor olması gerçekten garip değil mi?

Bu mağduriyetin giderilebilmesi için psikolojik savaşın hangi simetrik koşullarda cereyan etmesi gerekiyor acaba?

Bunun için öncelikle şu soruya biraz daha açık cevap vermek gerekmiyor mu?

Bu psikolojik savaşın tarafları açıkça güçlerini kullanmıyor mu?

Yapılan açıklamalara ve kullanılan dile bakıldığında dönemsel öncelikler değişse de bir düşman tanımlaması var.

Peki, girişilen psikolojik savaşta halkın simetri duygusunu karşılayabilecek nasıl bir güç dengesi olabilir?

AKP’nin artık kendi savaşını, öteki tarafı olarak gördüğü kesimlere yönelik devlet gücünü tümüyle kullanırken, vazgeçmeye başlamasını beklemek olanaklı mı?

Yabancı istihbarat örgüt mensuplarının değişik kimlikle ülkede cirit attığı bir dönemde yaşananlar normal mi diyeceğiz!

Asimetrik psikolojik savaş; ABD ve AB’ın tüm gücüyle destek verdiği AKP’li işbirlikçilerle, devletin ve milletin bekasını düşünenler arasında sürerken tarafsızlık ve suskunluk olur mu?

Günün Sözü: Ne yapıldığını iyi anlarsan, ne yapacağına doğru karar verebilirsin.

www.acikistihbarat.com 25.08.2009

O Teğmen Tutuklandı
26 Ağustos 2009 18:44

Elazığ'da şehit düşen 4 askerin komutanları tarafından cezalandırılırken öldürüldüğü iddiası güçlendi. Suçlanan teğmenin tutuklandığı bildirildi.
İlişkili HaberlerTüm HaberlerTeğmenlere Tutuklama TalebiETÖ'cü Albay Tahliye EdildiAskerlerin İlginç ''mail'' TrafiğiTutuklanan Teğmen Sayısı 7 Olduİntikam Yemini Eden Komutanlar


Hurriyet.com.tr'nin haberine göre, Elazığ'da 17 Ağustos'ta meydana gelen ve 4 Mehmetçik'in şehit olduğu olayın perde arkasından skandal bir iddia çıktı. Taraf Gazetesi'nin ortaya attığı iddiaya göre, mevzide uyuyan askerler komutanları tarafından cezalandırılırken hayatlarını kaybetti.

Daha önce açıklandığı gibi kaza sonucu değil kanunsuz bir emir sonucu cezalandırılmak istenirken şehit olan 4 erle ilgili iddialar gündeme bomba gibi düştü. Ancak gün boyunca Genelkurmay Başkanlığı'ndan bu iddialarla ilgili bir açıklama yapılmadı. Hurriyet.com.tr'nin ulaştığı kaynaklar iddiaların araştırıldığını ve suçlanan Teğmen Mehmet Tümer'in tutuklandığını öğrendi.

İddiaya göre, er İbrahim Öztürk ve ve arkadaşı Ahmet Şensoy'un nöbette uyumasına kızan komutanları Teğmen Mehmet Tümer, İbrahim Öztürk'e pimi çekilmiş bir el bombası verdi. Teğmen emir verene kadar da elinde tutmasını emretti. Ancak paniğe kapılan er Öztürk bombayı elinden düşürdü ve 3 arkadaşıyla birlikte şehit oldu.
aktifhaber

M. Ertuğrul YÜCEL
Er Muzzafer'in kafasını kim yardı?

Bitlis'in Mutki ilçesinde, nöbetteyken ayağı kayıp düşen ve bu sırada kafasını taşa çarpan Er Muzaffer Akkuş’un (21) şehit olduğu bildirildi.”

17 Ağustos 2009: Elazığ’da teğmen Mehmet Tümer, el bombasının pimini çekip “ceza” olsun diye Er İbrahim Öztürk’ün eline tutuşturuyor. Yalvarmalar fayda etmiyor, komutan pimi geri vermiyor. 45 dakika sonunda eli terleyen Er Öztürk, bombanın mandalını elinden kaydırıyor ve kendisiyle birlikte arkadaşları da şehit oluyor. Bilanço; 4 şehit….

7 Mayıs 2009: Hakkâri'nin Çukurca ilçesi kırsalında askeri aracın geçişi sırasında mayın patlıyor ve 6 asker şehit oluyor. Daha sonra ortaya bir ses kaydı çıkıyor. İnternet paylaşım sitelerine düşen konuşmalar iki komutanın olayla ilgili konuşmalarının GES Komutanlığı tarafından tutulan kaydı. Hakkâri Tümen Komutanı Tümgeneral G.K. ve Çukurca Tugay Komutanı Tuğgeneral Z.E. arasında geçtiği iddia edilen telefon kaydında, 6 askeri şehit eden mayının TSK’ya ait olduğu ifade ediliyor. Çukurca Tugay Komutanı Z.E. mayınları kendilerinin döşediğini olayın bir yanlışlık sonucu meydana geldiğini söylüyor.

Bu ses kaydıyla ilgili TSK hiçbir şey yapmadı. Bugün Taraf Gazetesi mayın patlamasında şehit olan piyade erlerden Deniz Demirci'nin ailesinin suç duyurusunda bulunduğunu yazdı. İlk resmi işlem böylece başladı. Pimi çekip 4 askerin şehit olmasına neden olan Teğmenin tutuklanması da Taraf Gazetesi’nde çıkan haberin sonucu oldu.

Bu iki haberi okuduktan sonra yazımın başında tırnak içinde verdiğim cümledeki olaya da inanasım gelmiyor: “Asker düştü başını taşa vurdu ve şehit oldu….”

Peki TSK’nın “kol kırılır yen içinde kalır” mantığıyla gizlemeye çalıştığı ancak Taraf Gazetesi yazınca harekete geçtiği bu olaylar, neden yaşanıyor?

'Annelerinin bitanesi' 20’li çocuklara bunlar nasıl yapılıyor?

Kadrosu, sigortası, hakları, sözleşmesi, maaşı ve en önemlisi tam eğitimi olan Profosyonel bir askerin elindeki bombanın pimini çekebilir mi teğmen?

Profosyonel bir asker bu tip bir uygulama karşısında anında soluğu askeri mahkemede almaz mı?

Profosyonel bir askere komutanı tokat atabilir mi; hakaret, küfür edebilir mi?

Vatan görevi için “Mehmetçik olmak” için askere gidip; garson, çaycı, çöpçü, yazıcı, odacı, posta olmuyor mu Anadolu evlatları?

Çoğu silaha ve silahlı eğitime ancak birkaç kez çıkartılıp, bedava işçi gibi Askeri tesislerde, lokallerde, lokantalarda, misafirhanelerde çalıştırılmıyor mu?

Bu nasıl bir askerlik? Bu nasıl bir sistem?

İşçilik masrafları sıfırlansın, böylece subaylar güzel güzel yemekleri lüks askeri tesislerde üç kuruşa yiyebilsin diye mi askere gönderiyor evlatlarını anneler?

Asker olmak için birliğine teslim olan biri neden garson, çaycı, bulaşıkçı yapılır?

Buna dur diyecek, güçlü ve çağdaş ordularda olduğu gibi profesyonel askerliğe geçecek kararı verecek siyasi irade olmayacak mı bu ülkede?

Pimi çekilenler, mayının üstüne sürülenler artık gizlenemiyor. Profesyonel askerliğe geçmek için oğlunun başına bu zulümler getirilen ailelerin TSK’ya karşı protesto zincirini başlatması mı bekleniyor?

Bu milleti kendi ordusuna karşı bu derece güven bunalımına neden sokuyorsunuz?

TSK bu yılki 30 Ağustos Zafer Bayramı törenlerine eşi görülmemiş büyüklükte gösterilerle hazırlanıyormuş. Yüzlerce tank, binlerce asker, tüm generaller Ankara’ya toplanıyor…

Komünist rejim sırasında Kızıl Meydan’da yapılan dev gösteriler gibi… Kendi kendimize propaganda…

Ankara caddelerinde Mehmetçikler yürüsün… Ayaklarının tabanlarını aynı anda asfalta çaksınlar… Anadolu evlatlarının tabanlarından ellerindeki pimi çekili bombalar gibi tek ve güçlü ses çıksın… Paşama şan olsun diye…

27 Ağustos 2009
aktifhaber

KOMUTANIN MAYINIYLA 6 ŞEHİT
27 Ağustos 2009 10:40

Komutanın 'ben döşedim' dediği mayın şehit ailelerini hareket geçirdi. İşte o ses kaydı.

Erdoğan'ın DTP'li Türk'e verdiği randevuyu iptal ettiren Hakkâri Çukurca'da altı askerin şehit olduğu mayın patlamasıyla ilgili internete düşen ses kayıtları üzerine şehit ailesi suç duyurusunda bulundu.

7 Mayıs 2009. Saat. 23.30. 1 Hakkâri'nin Çukurca ilçesi kırsalında askeri aracın geçişi sırasında patlayan mayınla altı asker şehit oldu.

Türkiye ertesi sabah bu haberle sarsılırken, saldırı ertesi gün Ankara'da yapılması planlanan kritik bir görüşmenin de iptal edilmesine neden oldu.

Başbakan Erdoğan elini sıkmam dediği DTP lideri Ahmet Türk'e 29 Mayıs günü randevu vermişti. O randevunun iptal edilmesinin nedeninin Çukurca'daki mayın patlaması olduğunu bir süre önce bir televizyona verdiği röportajda bizzat Başbakan Erdoğan açıklamış "Randevu vermek için sakinleşsin diye bekledik.

Tekrar bir mayın olayı ve 6 şehit. Tam bir adım atmaya karar veriyorsunuz, bombalar patlıyor" demişti. Olayla ilgili askerî kaynaklardan patlamanın PKK'lıların yol döşediği mayının uzaktan patlatılması sonucu gerçekleştiğini açıklamış hatta Genelkurmay Başkanlığı saldırı sonrasında hava kuvvetlerine bağlı uçakların Avaşin-Basyan bölgesindeki PKK kamplarını vurduğunu duyurmuştu.

Patlama ile ilgili birkaç ay sonra internete şok ses kayıtları düştü. Hakkâri Tümen Komutanı Tümgeneral G.K. ve Çukurca Tugay Komutanı Tuğgeneral Z.E. arasında geçtiği iddia edilen telefon konuşmalarında Z.E. 6 askerin şehit olduğu mayınlarla ilgili Hakkâri Tümen Komutanı'nı bilgilendirirken "Bu mayınlar büyük bir olasılıkla bizim" diyordu. Konuşmalarla ilgili askerî çevrelerden bugüne kadar bir yalanlama gelmedi.

İşte internete düşen bu konuşma, patlamada hayatını kaybeden piyade erlerden Deniz Demirci'nin Ankara'da yaşayan ailesini harekete geçirdi. Şehit Demirci'nin babası Halil Demirci ve annesi Raziye Demirci çocuklarının ölüm nedeninin aydınlatılması ve sorumluların cezalandırılması için Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu.

Suç duyurusu ile ilgili Tarafa konuşan anne Raziye Demirci "İlk günden beri bize oğlumun ölümüyle ilgili çelişkili bilgiler verdiler. Aracın içindeydi, dışındaydı, önündeydi, arkasmdaydı diye farklı şeyler söylediler. Komutanların konuşmalarını öğrenince ertesi gün dilekçe yazıp Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduk" dedi. Avukatları olmadığını söyleyen aile, şimdi Hakkari Başsavcılığı'ndaki soruşturmanın sonuçlandırılmasını bekliyor.

İŞTE İNTERNETE DÜŞEN 'MAYINLAR BİZİMDİ' KONUŞMALARI

Uydu telefon kayıtlarında geçen kan donduran konuşmalar

1. SES KAYDI: Hakkari Tümen Komutanı Tümgeneral G.K. ve Çukurca Tugay Komutanı Tuğgeneral Z. E. arasındaki telefon konuşması

Z.E: Komutanım uzaktan komutalı değil. Maalesef

G. K: Değil mi?

Z. E: Değil komutanım. Uzaktan komutalı değil. Biliyorsunuz bunları korumak için ben burada sıkıntılı oldukları için kendim risk alarak geldim. Bizzat kendim yerleştirdim. Rütbelileri tek tek çağırdım gösterdim. Bütün bölük komutanları birbirine devretsin dedim. Hep böyle tekmil verdiler devrettik diye. Ama komutanım bu büyük bir olasılıkla bizim, yani sabah buraya gelmenizde yarar var komutanım.

G. K: Kolordu komutanı gelecek sabah erken saatlerde onla beraber gelicem.

Z. E: Komutanım kolordu komutanımızla bu konuyu paylaşmanızda yarar var. Ben tamamen sorumluluğu almaya hazırım komutanım onu bütün samimiyetimle söylüyorum. Bütün sorumluluğu alıyorum zaten komutanlık sorumluluğu olarak.

G. K: Hepimiz alırız o konuda tereddüdümüz yok.

Z. E: Komutanım benim niyet maksadımı biliyorsunuz. Ben bu çocukları koruyayım diye onları döşedim. Ama onlar demek ki bu hassasiyeti o kadar yırtınmama rağmen göstermemişler. Komutanımızla da bir paylaşırsanız komutanım ben sabahleyin sıkıntıda kalabilirim. Yani olduğu gibi paylaşmak durumunda kalabilirim. Komutanım sizi böyle sıkıntıya soktuğum için kahroluyorum.

G. K: Yok yok hayır öyle birşey, hiç bir sıkıntı yok bak hiç bir sıkıntı yok. Hayır hayır hayır hiç bir sınıtı yok. Biz aynen planladığımızı tekrar uygularız. Sen merak etme hiç onda bir sıkıntı yok.

Z. E: Yarından itibaren de harekatımızı uygulamak için hazırız komutanım bunu da belirteyim. Yarın akşama kadar atarız üzerimizden bu sıkıntıyı. Ama bu sıkıntıdan dolayı ben kahroluyorum.

G. K: Hiç önemli değil. Kahrolacak bir şey yok. Ben bir şey söyleyeyim. Biz elimizden geleni yapıyoruz. Burada hayatımızı ortaya koyup mücadele veriyoruz. Bu mücadelenin içerisinde birileri ufak tefek hata yapacaktır. Bunun bedeli belki ağır olacaktır.

2. SES KAYDI - Çukurca Tugay Komutanı Tuğgeneral Z. E. ve Tabur Komutanı Yarbay T. arasında geçen telefon konuşması...

Z.E: Nedir durum orda. Tümen komutanı geleceğiz sabah çok erkenden demişti bana.

T: Komutanım Kolordu Komutanımız geldi. Yaklaşık bir 15 dakika önce. Şu anda burdalar. Şu anda odanızda görüşüyorlar komutanım.

Z.E: Senin yanında bir şey konuştular mı?

T: Yok komutanım. İkisi odaya girdiler komutanım.

Z.E: Makam odasına mı girdiler?

T: Doğrudur. Sizin odanızdalar komutanım.

Z.E: Peki Tümen Komutanı Asayiş Komutanı gelmeden önce seninle konuştu mu hiç bu olayla ilgili?

T: Taburları sordu bana. Taburların durumu nasıldı buradayken şeklinde söyledi sordu. Onun haricinde birşey konuşulmadı komutanım bi de nasıl bir kanaat edindi bilemiyorum. Bu timler yanlış yerden gitmişler herhalde gibi birşeyler

söyledi komutanım. Başka herhangi bir konuşma olmadı.

Z.E: Evet. Bu yukarıya nasıl bildirdiniz ilk kaza olay raporunu

T: Komutanım sadece operasyonun başlangıcından sonra ilerleme esnasında muhtemelen EEP'ye olduğu değerlendirilen patlamıştır. Şehit ve yaralıların kimliklerini saydık. Değerlendirme olarak da muhtemelen bölgede yapılan operasyonları engellemek maksadıyla bölücü terör örgütü mensupları tarafından EEP döşenmiş olabileceği değerlendirilmektedir şeklinde hiç teferruata girmeden yüzeysel bir şey yazdık komutanım. Tümen Komutanımız kendisi de gördü birkaç kez özellikle bakarak. Olan olayı da o şekilde yazdık.

Z.E: Peki Taner var mı söyleyeceğin birşey?

T: Hastane kayıtlarına geçen 6 şehit 8 yaralı olarak komutanım, bizim bildirdiğimiz o şekilde.

Z.E: Anladım Taner.

3. SES KAYDI: Çukurca Tugay Komutanı Tuğgeneral Z.E. ve ismi belli olmayan bir komutan arasında geçen telefon konuşması..

KOMUTAN: Zeki sen misin abicim? Sesin biraz şey. Sen yanlız mısın? Nasıl?

Z.E: Astsubay yanımda diğer arkadaşlar Asayiş Komutanı ile Tümen Komutanının yanında

KOMUTAN: Ha şeyi söylicem bu konuşmaların hepsi kaydediliyormuş fazla şey yapmayın. Anladım mı dediğimi?

Z.E: Anladım.

KOMUTAN: Beni aradılar söylediler. Senin bu aradığınla ilgili

Z.E: Anladım.

KOMUTAN: Mümkün olduğunca az.

Z.E: Kim söyledi size?

KOMUTAN: GES Komutanı, beni aradı sabah tamam.

Z.E: Anladım.

KOMUTAN: Abi hepimizin başı sağ olsun. Yapacağımız bir şey yok biliyorsun. Takdiri İlahi. Görev de devam edecek tabi. Ben de dün geldim yani akşam üzeri geldim. Öyle devam ediyoruz işte ne yapalım yani. Öpüyorum. Görüşürüz abiciğim. Herkesin başı sağ olsun. Oradakiler sana emanet moralini yüksek tut
aktifhaber

Prof. Nevzat TARHAN
Haber 7
'Bu teğmen bozuk sistemin ürünüdür'
27 Ağustos 2009

17 Ağustos 2009’da Elazığ'da şehit düşen 4 askerin komutanları tarafından cezalandırılırken öldüğü iddiasıyla ilgili suçlanan teğmenin tutuklandığı bildirildi.

Taraf Gazetesi'nin ortaya attığı iddiaya göre, mevzide uyuyan askerler komutanları tarafından cezalandırılırken hayatlarını kaybetti. Bu habere şu ana kadar Genelkurmay’dan bir açıklama gelmedi.

Daha önce açıklandığı gibi kaza sonucu değil kanunsuz bir emir sonucu cezalandırılmak istenirken şehit olan 4 erle ilgili iddialar gündeme bomba gibi düştü.

‘Açık Toplum’u algılayamamak
Olayın bir boyutu usulle ilgili. Askeri bürokratlar suskun duruyorlar, eski alışkanlık devam ediyor. Olayları örtbas ederek kontrollerinin devam edeceğini zannediyorlar.

Açık Toplum’u algılayamamış komutanlar TSK’yı zan altında tuttuklarını ve TSK’yı yıprattıklarını göremiyorlar. Bir gazeteci gerçek bilgiye rahatlıkla ulaştı.

Artık TSK’da olan her olaya kuşku ile yaklaşmak durumunda kalacağız ve toplumun TSK’ya güveni olumsuz etkilendi. “Çocuklarımızı bu komutanlara nasıl emanet edeceğiz” diye düşünen aileler haklılar.

Eğer konu basına yansımasa olay eğitim zayiatı diye kapatılacak mıydı? sorusu kafalarda canlandı.

Eğitim zayiatı değil dört ocağa ateş düşme olgusu
Olayın diğer boyutu ‘Fırsat eğitimi’ kavramı. İddialara göre teğmen ifadesinde “Fırsat eğitimi esnasında kaza ile öldüler” şeklinde vermiş.

Fırsat eğitimi, eğitimde yüksek sorumluluk taşıyan yöneticilerin kalite standardı için teşvik ettikleri bir uygulamadır.
Sırada beklerken, nöbet tutarken serbest zamanlarda verilen kısa emirlerdir. “Düşman bu taraftan gelse ne yaparsın, deprem olursa ne yaparsın” gibi. Bilgi tazelemek, tecrübe kazanmak ve hızlı kazar vermek için faydalıdır.
Fakat 45 dakika pimi çekilmiş el bombası ile yapılan eğitime "eğitim" denmez firavunluk denilir. Fırsat eğitimi ile ilgili böyle bir prosedür ve standart olamaz.

Sorunlu ‘Liderlik’ eğitimi
Harb Okulları’nda en önemli verilen dersler liderlik eğitimi ile ilgilidir.
Liderlik eğitiminde eski anlayış ‘Karizmatik Liderlik’ anlayışı idi. Bu eğitimde her Harbiyeli kendisini küçük bir Atatürk olarak görmek zorunda idi.

Bu anlayışın hedeflediği yüksek özgüven, risk alma, kendini dava için feda etme, baskın olma ihtiyacı, yüksek ikna ve etkileme gücü, vatanseverlik davası için yüksek maliyete katlanma ve sadakatin yüceltilmesi sakıncaları da getiriyordu. Ancak özel şartlarda savaş gibi durumlarda kullanılacak ve gerekli bu özelliklerin genelleme yapılarak barışta da kullanılması sakınca doğuruyordu.

Bunun için bütün dünya ordularında olduğu gibi ‘Bilimsel Liderlik’e geçiş yapıldı. Hilmi Özkök paşa döneminde Hollanda Genelkurmayı ile ortak akademik bir çalışma başlatılmıştı.

Karizmatik liderlik itaat ve sadakati yüceltmeye öncelik verdiği için yönetilenlerde yetersizlik, korku, suçluluk, pişmanlık, tatminsizlik, sorumluluktan kaçma duyguları uyandırıyor ve yaşatıyordu. Bu duygularla ‘iç mücadele’ çoğu zaman radikallik doğuruyordu.

Bu teğmen bozuk sistemin ürünüdür
Bilimsel Liderlik stratejik ve bağımsız düşünmeyi, araştırma özgürlüğünü, özgüven ve girişimciliği, gerçekçiliği, uygulamacılığı, pragmatik olmayı amaçlar. Liderliğin bireysel değil kurumsal olmasını hedefler.
Mamafih Kurtuluş Savaşında büyük Atatürk’ün karizmatik liderliği daha sonra pragmatik değişime uğramıştır. O dönemin büyük eğitim düşünürü John Dewey’i Türkiye’ye davet etmesi bunu göstergesi idi.

Bugün bakıyoruz Harb Okullarına tabulara dayalı, dogmatik, sadakati yücelten eğitim devam ediyor. Yüksek özgüven sahibi insan yetiştirirken çılgınca fırsat eğitimi adı altında katliam yapıp ‘eğitim zayiatı’ diyen subay tipi yetişiyor.
İnsanın aklına 28 Şubat döneminde 40 Milyar doları batıran, yönetim kurullarında orgenerallerin olduğu bankaların sonuçta ‘görev zararı’ diyerek dosyaları kapatmaları geliyor.

Artık açık toplum var şeffaflıktan başka yol yok, bilimin rehberliği sözde değil özde olmalı ve komutanlar özeleştiri yapmalılar.

Yoksa böyle fabrikadan böyle malzeme çıkar.

Prof. Dr. Nevzat TARHAN / HABER 7
ntarhan@gmail.com

Şehit Annesinden Şok İddialar
29 Ağustos 2009 10:55
Elazığ'da teğmenin tüyler ürperten cezası sonucu şehit olan er İbrahim Öztürk'ün annesi Nermin Öztürk, şok iddialarda bulundu...



Elazığ'da, nöbette uyuduğu gerekçesiyle kendisini "cezalandırmak" isteyen komutanının tutması için verdiği pimi çekili el bombasının patlaması sonucu 3 arkadaşıyla birlikte şehit olan er İbrahim Öztürk'ün annesi Nermin Öztürk, "Oğlumun elleri sapasağlamdı, patlama izi yoktu" dedi.

Karakoçan ilçesinde 4 askerin şehit olmasının ardından tutuklanan teğmen Mehmet Tümer'in "cezalandırmak" istediği Öztürk'ün Tarsus'ta yaşayan ailesi, evlerinde gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Oğlunun bir cinayete kurban gittiğini ileri süren Nermin Öztürk, "Oğlum öldürüldü. Suçlular cezalarını mutlaka çekmeli. Oğlumu devlete şehit verdim. Bizim yüreğimiz yanıyor. Allah da bundan sorumlu olanların yüreğini yaksın. Oğlum çok sevilen bir gençti. Ona bakmaya kıyamazdık" diye konuştu. Oğlunun bomba patlaması sonucu öldüğüne inanmadığını kaydeden Nermin Öztürk, "Çünkü elleri sapasağlamdı, patlama izi yoktu. Çocuklarımız başka bir şekilde öldü. Bomba bir insanın elinde patlarsa, o el, kol sağlam kalır mı? Bu konunun sonuna kadar araştırılmasını istiyorum" diye konuştu.
aktifhaber

Mehmet Gündem/Yenişafak
Skandal…

17 Ağustos 2009 pazartesi günü öğleden sonra acı bir haber düştü ajanslara. “Elazığ'da el bombası kazası: Dört şehit”

Devamı bir paragraflık, rutin bir durum gibi...

“Elazığ'ın Karakoçan İlçesi Koçyiğitler Piyade Taburu'nda vatani görevini yapan bir askerin devriye görevi yaparken elindeki el bombası kaza sonucu patladı. Patlamada dört asker şehit oldu, dört asker de ağır yaralandı.”

Haberlere göre; Er İbrahim Öztürk'ün elindeki bomba kazara patlıyor, Öztürk'le birlikte yanındaki arkadaşları İbrahim Yaman, Ali Osman Altın ve Mesut Bulut şehit oluyorlar…

O anda ateş en hararetli haliyle bir kere daha düştü sinelere.

Şehitler ailelerine teslim edildi, törenler yapıldı, gözyaşları arasında defnedildiler.

Kalabalık dağıldı ve herkes kendi dünyasına çekildi.

Birilerinin içi yanmaya koyuldu.

Birileri de vicdanlarını susturma gayretine…

Acılar yaşanmayı beklerken öğrendik gerçeğin bambaşka bir şey olduğunu…

Tam 11 gün sonra… Taraf gazetesi şok eden bir haber veriyor.

Gazete ifade tutanaklarına ulaşmış.

Tutanaklar olayın kaza sonucu değil, nöbette uyuyakalan Er İbrahim Öztürk'ün, komutanı Teğmen Mehmet Tümer tarafından cezalandırılmak istenmesi nedeniyle yaşandığını gösteriyor.

Teğmen, pimini çektiği el bombasını Er Öztürk'e verdikten sonra, “Mandalı bırakırsan ölürsün, bırakmazsan yaşarsın” diyor.

Er Öztürk pimi çekilmiş el bombasıyla dolaşıyor.

Teğmen'in yanına gidiyor; “25 yaşına geldim. 75 gün askerliğim kaldı. Beni öldüreceksiniz” diyor. Teğmen; “Nöbet yerine git, ben gelip takacağım zamanı biliyorum” şeklinde karşılık veriyor. Er Öztürk, çevredeki diğer mevzilere, pim aramaya arkadaşlarından yardım istemeye gidiyor çaresizce…

Teğmen hiç oralı değil, cezayı kesmiş bir kere…

Zaman geçiyor, er güçten düşüyor, eli terliyor.

Ve bomba patlıyor, dört asker şehit oluyor.

Pimci teğmen Mehmet Tümer; “fırsat eğitimi kapsamında el bombasının pimini çektiğini, mandalı bırakmadığı sürece bombanın patlamayacağını şehit Er İbrahim Öztürk'e söylediğini” ileri sürüyor.

Tanıklar ise birlik içinde pimi çekilmiş şekilde el bombası eğitimi verilmediğini söylüyorlar.

Genelkurmay karargahı insanı kanını donduran bu haber üzerine sessizliğini korudu, iki gün boyunca.

Halbuki üzerine vazife olmayan konularda, -gerekirse gece yarısı- bildiri yayınlamaktan kaçınmıyordu.

Siyaset, Çankaya seçimi, kürt açılımı, laiklik, demokratikleşme, AB sizin ilgi alanınıza giriyor da, size emanet edilen dört askerin nasıl öldüğü konusu ilgi alanınıza girmiyor mu?

Bu “basit” konuda susmayı tercih ettiler.

Sustunuz da ne oldu, toplumdaki soruları susturabildiniz mi?

Akıllardaki şüpheleri susturabildiniz mi?

TSK istiyor ki; biz ne söylersek sorgusuz sualsiz onu kabul edin, söylediğimizle yetinin, bizi sorgulayamazsınız, bize hesap soramazsınız…

Doğmalara karşı olan TSK, neden kendisine karşı dogmatik davranılmasını ister ki?

Hesap sormayan toplumun “teslimiyetçi hali” de skandaldır, TSK'da bu tür olayların yaşanması ve bunların saklanması da skandaldır.

Bu kadar skandalla bu ülke nereye gider ki…

Susmak çözüm değil…

Çözüm, gerçeği kabullenip sorumluluk almaktır.

Temizlik iyidir, lekeler kötüdür. Lekeleri küçük görürsek, gün gelir büyük, temiz alanlar leke olarak algılanmaya başlanır.

Nihayet 28 Ağustos günü Genelkurmay bir açıklama yaptı; Elazığ'da dört askerin ölümünün 'kaza' değil 'ceza' sonucu olduğunu kabul etti. Açıklamada, Teğmenin patlamada birinci derecede sorumlu olduğu belirtilip, 'TSK suç işleyeni yargıya götürür' dedi.

Açıklama da, olayla ilgili aynı gün soruşturma açıldığı ve teğmenin ertesi gün tutuklandığına da yer verildi.

Fakat olayla ilgili neden yanlış bilgi verildiği, 11 gün neden beklendiği ve ailelerden gerçeğin neden saklandığı soruları cevapsız kaldı…

Asker neden toplumu ciddiye almaz ve neden ona gerçeği söylemez?

Bizde ordu sanki toplumdan hep bir şeyler saklıyor gibi…

Kitleleri sloganlarla avutmayın artık.

TSK'ya olan güveni suistimal etmeyin.

Orduyu yıpratmayın, mesleğinize geri dönün, konuşmanız gereken konularda daha aceleci davranın.

Susmanız gereken yeri de konuşmanız gereken yeri de tefrik edin…

Sizi güçlendiren şey; hesap verebilir konumda olmaktır, şeffaflıktır, kendini sorgulama cesareti göstermektir, meslek sevgisidir, demokrasiye bağlılıktır, hukuka inanmaktır, vicdandır, onurlu davranıştır, emanete sahip çıkmaktır.

Sloganlar artık yetmiyor…

“Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye” sloganının hedefi ordunun sistem içindeki ağırlığını artırmak olsa gerek…

Bu yanılgıdan da kurtulun, “Güçlü Türkiye güçlü Ordu” dönemine geçin.

30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamaları için Afyon'a giden Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, gazetecilerin Elazığ'da dört askerin ölümüyle ilgili sorularına “Yeter artık, burada Zafer Bayramı'nı kutlamak için bulunuyoruz” dedi.

Sayın Başbuğ; bu konuda susma hakkınız yok, size emanet edilen hayatlara böyle mi sahip çıkıyorsunuz?

Size bir sorum daha var;

Elazığ'da dört askerin nasıl şehit olduğunu, yani olayın kaza değil da teğmenin pimi çekilmiş el bombası cezası kesmesi sonucu olduğunu aynı gün öğrendiniz mi?

Aynı gün öğrendiyseniz ne yaptınız?

Neden kamuoyundan gerçeği sakladınız?

Neden kayıtlara “kaza” olarak geçmesine izin verdiniz?

Taraf gazetesinde o haber çıkmasaydı, açıldığı belirtilen soruşturmanın sonuçlarını kamuoyuna duyuracak mıydınız?

Siz bu süreçte tarihi bir skandal, örtbas etme, yalan görüyor musunuz?

Toplumu ciddiye alıp, gerçeği söylemez ve olup bitenin net bilgisini vermezseniz ve gerektiğinde bedel ödemeye hazır bir yerde sağlam durmazsanız TSK yıpranmaz mı?

TSK'nın yıpratılmasına neden ve nasıl göz yumarsınız?

Unutmayın, toplumdaki “açık sorulara” cevap verilmediğinde sorular çığ gibi büyür.

Akıl işliyor, çağrışım dünyası genişliyor, başka başka konular da bu çizgide yerini buluyor.

Soru büyüyor;

Acaba Elazığ'da dört askerin şehit olması hadisesinde gösterilen tavır münferit midir, yani bizden gerçek yüzü saklanmış başka olaylar da var mı?

Yani rutin bir durum söz konusu mu?

Kızmayın ama kuşkulanmak hakkımız.

Çünkü zayi edeceğimiz bir tek insanımız yok.

Gözden çıkaracağımız ve birilerinin keyfine bırakacağımız bir ordumuz da yok.

Sizden beklenen kuşkularımızı beslememenizdir.

Sayın Genelkurmay başkanı;

Hatırlar mısınız, 7 Mayıs 2009 tarihinde Hakkâri'nin Çukurca ilçesi kırsalında askeri aracın geçişi sırasında patlayan mayınla altı asker şehit olmuştu.

Duymuşsunuzdur, o altı askeri şehit eden mayınların bizim askerler tarafından döşendiği iddiaları ayyuka çıktı...

Patlamayla ilgili birkaç ay sonra internete ses kayıtları düştü. Hakkâri Tümen Komutanı Tümgeneral G.K. ve Çukurca Tugay Komutanı Tuğgeneral Z.E. arasında geçtiği iddia edilen telefon konuşmalarında Z.E. altı askerin şehit olduğu mayınlarla ilgili Hakkâri Tümen Komutanı'nı bilgilendirirken “Bu mayınlar büyük bir olasılıkla bizim” diyor.

Olayın ardından Genelkurmay bu alaya PKK eylemi dememiş miydi?

Yanlış hatırlamıyorsam, saldırı sonrasında hava kuvvetlerine bağlı uçakların Avaşin-Basyan bölgesindeki PKK kamplarını vurduğunu da duyurmuştu Genelkurmay…

Daha neler duyacağız.

Farkında değil misiniz, birileri TSK'yı çok kötü bir şekilde kullanıyor.

Biliyor musunuz, bu alemde hiçbir gerçek uzun ömürlü gizlenemiyor. İyi olan da, kötü olan da çıkıyor ortaya...

İyi ve güçlü olanlar elbette gerçeğin yanında, yanlış ve kötünün karşısında konumlanmalı.

Kışlada “asker” gibi durun ve bitirin şu skandalları…

Siyaset, iktidar, güç, silah, strateji, hepsi insanı yaşatmak için değil mi…

Biliyor musunuz, ben şehit olmuş o dört askerin fotoğraflarına bakamıyorum.

Askeri kışlada tutamayan siyasilerin, ordunun siyaset yapmasına izin veren generallerin yüzlerine bakamadığım gibi…

Ya siz…

Orduyu yönetemeyen siyaset ülkeyi nasıl yönetir?

Kışladaki eri arızalı teğmenden koruyamayan komutanlar koca bir ülkeyi tehlikelerden nasıl koruyabilirler…

Skandallarla bir köy bile yönetilemez…

Kim ve nasıl soracak bu beceriksizliğin hesabını…

Osmaniye'de "Tarla Sulama Sırası" nedeniyle çıkan kavgada bir kişi öldü

02 Eylül 2009 Osmaniye'nin Sumbas ilçesinde "tarla sulama sırası" nedeniyle çıkan kavgada bir kişi tabancayla vurularak öldürüldü.
Alınan bilgiye göre, Akdam Köyü Davutlar Mahallesi'nde Ersin Oğlakkaya (37) ile Ramazan Ç. (43) arasında tarla sulama sırası nedeniyle tartışma çıktı.
Ramazan Ç, kendisinin sırasını alarak tarlasını suladığını öne sürdüğü Oğlakkaya'yı karnından ve göğsünden 2 el ateş ederek ağır yaraladı.
Evli ve 3 çocuk babası olan Oğlakkaya, ambulansla Kadirli Devlet Hastanesine kaldırılırken yolda yaşamını yitirdi.
Hayatını kaybeden Oğlakkaya'nın bir süre önce uzman çavuşluk görevinden istifa ettiği öğrenildi.

netgazete

Feride'nin Günlüğü Esra Elönü / Haber 7
Ey Ebuzer Allah Seni TSK’ya değil Peygamber Ocağına bağışlasın!
31 Ağustos 2009

Bilmezsiniz onların orucu KURŞUN yeseler de bozulmaz!

Bir paşa: Eller yukarı!
Ebuzer: Bence de paşam eller yukarı
Bir paşa: Eller yukarı diyorum!
Ebuzer: Evet eller bu gördüklerimizden sonra yukarıya Allah’a açılmalı.

Feride, ülkesinin dut yemiş cumhuriyetçi bülbüllerine bakıyordu. Zamanın birinde ulusalcı dil altı sloganlarını meydanlarda boca eden laiklikten bozma miting adamlarını, ülkenin askerini toprağa istifleyen teğmenler aleyhine iki çift slogan atarken görememişti. Vah vah! Herkes rant tipine uygun sloganların kahramanıydı.

Herkes üniformalarından korktukları adamlara ülkelerinin ve topraklarının kuyusunu kazdıran içine de “ordumu koydurdum” marşını bırakan despot orkestranın nakaratçısıydı.

Ağır silahlar ağır adamları vurmak için değil canları ucuz olanları vurmak için hazırlanmış demir tabletlerdi o kadar değerliydiler ki yabancıya gitmediler içimizde erittik!

Paşaların asık suratları, laiklerin zihinsel ırkçılıkları, İslamcıların cüppe üzerine papyon takan ılımlı kaypaklık sınavları,
Ağızlarıyla kuş tutup ASLANLARA yaranamayan hımbıl siyasetçiler hepsi ordunun yeni dili “TEĞMENCE”yi konuşuyordu.

Şimdi kimse Feride’ye Peygamber ocağıyla başlayan ucu yüce TSK’ya varan ve ordan methiyeler fışkırtan tek sıra halinde cümleler dökmesin çünkü inanmaz ve inanmayacak! Peygamber ocağı dediğiniz yerde secdeye giden alınların aklığı fişlenmez! Peygamber ocağı dediğiniz yerde 28 Şubat kahvehanesinden çıkmış pörsümüş yasakların ipliğiyle kelepçeye ayar verenlerin gaddarlıkları geçmez, Peygamber ocağı dediğiniz yerde MUSAB BİN UMEY’R'İN eline 45 DAKİKA SONRA kalbine batacak kını bir mandal gibi çıkarılmış KILIÇ verilmemiştir.

Peygamber ocağı dediğiniz yerde, FETİH suresi okunur.
Siz o ayetlerin olduğu sureleri NAPARSINIZ ?

Sadakallahülaziym Paşam!

Esra Elönü - Haber 7
eelonu@mynet.com
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Çrş Eyl 02, 2009 1:35 am    Mesaj konusu: Kaç Asker 'Kaza' Kurbanı? Alıntıyla Cevap Gönder

O Soru Yanıt Bekliyor: Kaç Asker ‘Kaza’ Kurbanı?

Teğmen Mehmet Tümer’in, dört askeri şehit eden “el bombalı” cezası Meclis’e taşındı. Olayın kamuoyuna “kaza” diye açıklanmasından yola çıkan DTP Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis, Başbakan’ın yanıtlaması istemiyle soru önergesi verip ordudaki ölümlerin aydınlatılmasını istedi.

Taraf/BURHAN EKİNCİ

Halis sordu: 20 yılda bomba ya da patlayıcı sonucu kaç asker öldü ve bunların kaçı ‘kaza’ olarak kayda geçti? Aynı dönemde intihar ettiği iddiasıyla kaç asker hayatını yitirdi? Kaza ya da intihar sonucu ölen askerlerden kaçının aileleri yargıya başvurdu? Aileler ne sonuç aldı?

DTP Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis, 17 Ağustos 2009 tarihinde Elazığ’ın Karakoçan ilçesinde dört askerin ölümüyle sonuçlanan patlama olayını TBMM gündemine getirdi.
Halis, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na sunduğu yazılı soru önergesinde, Karakoçan’da Koçyiğitler Taburu’nda el bombasının patlaması sonucu 4 askerin şehit olması olayının “kaza” olarak duyurulduğunu hatırlattı. Olayın, bir teğmenin, cezalandırmak için bir askerin eline pimi çekilmiş bir el bombası vermesiyle gerçekleştiğinin ortaya çıktığını belirten Halis, önergesinde şu sorulara yer verdi:

“- Son 20 yıl içinde kaza olarak kayda geçen bomba ya da patlayıcı sonucu kaç asker yaşamını yitirmiştir?

- Aynı dönemde intihar ettiği iddiasıyla kaç asker yaşamını yitirmiştir?

- Kaza ve intihar sonucu yaşamını yitiren askerlerden kaçının ailesi yargıya başvurmuştur? Yargısal süreç nasıl sonuçlanmıştır?

- Kaza ya da intihar sonucu yaşamlarını yitiren askerlerin illere (doğum yerleri) göre dağılımı nasıldır?”

Ordu artık şeffaf olsun
Elazığ’da tim komutanı Teğmen Mehmet Tümer’in verdiği ceza nedeniyle şehit olan dört asker olayını Taraf’a değerlendiren eski Tabip Albay Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bu tür olayların askerlerde sadakati ve güveni zayıflattığına dikkati çekti.
Patlamanın her yönüyle sorgulanması gerektiğini belirten Prof. Dr. Tarhan, “Bu olayların çoğalmasıyla askerde korku uyanabilir. Gelecekle ilgili kaygılar başlar. Firarları, doktorlara başvuruları arttırabilir. Askerliğe başvuruları da olumsuz etkileyebilir” dedi.

TSK bilgi saklıyor
TSK’nın Elazığ’daki olayı sorgulayarak “Biz bu olaylarla ilgili eğitim sistemimizi gözden geçiriyoruz” şeklinde bir açıklama yapması gerekirken hâlâ bilgi sakladığını söyleyen Prof. Dr. Tarhan “Bu tür olayların tekrarlanmaması için TSK olayın üzerine ciddiyetle gitmeli, sonuçlarını da kamuoyuna açıklamalı. Ancak bilgi saklıyor. Böyle bir askeriyeyi de toplum sorgulamakta haklı. Anne ve babalar da çocuklarını askere göndermemekte haklı” dedi.

Bu fırsat eğitimi değildir
“Fırsat eğitimi”nin askerlerin tecrübe kazanması ve düşmana yönelik nasıl davranılacağına ilişkin bir eğitim olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Tarhan şöyle devam etti: “Bu eğitimin prosedürü el bombasının pimini çekerek ‘45 dakika elinde tut’ değildir. Böyle bir şey yok. Her yere ‘önce emniyet sonra vazife’ yazmışızdır. Elazığ’da yaşanan ise bunun dışında bir durumdur.”

Etikle ilgili problem var
Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi özkök döneminde orduda bilimsel liderlik ve katılımcı eğitim çalışması başlatıldığını hatırlatan Prof. Dr. Tarhan, TSK’da hâlâ komutanlık etiğiyle ilgili bir problem olduğunu söyledi. Harp Okulu’nda verilen eğitimleri sorgulamak gerektiğini hatırlatan Prof. Dr. Tarhan, TSK’da “çanakkale ruhu”nun zayıfladığını ifade etti.

Hak arama bilinci gerekiyor
TSK’nın en büyük eksikliğinin insan haklarıyla ilgili eğitim olduğunu belirten Prof. Dr. Tarhan şöyle konuştu: “Bu hakkın çok öğretildiğini görmüyoruz. Sadece itaat, sorumluluk ve görevler öğretiliyor. Oysa haklar da var. Subayların yetiştirilme tarzı çağa uygun değil. Daha baskıcı, karizmatik liderliği ön plana çıkaran bir eğitim veriliyor. Güven oluşturan bir komutanlık olması gerekir. Oysa korku arttırıcı itaat var. Bu güveni sağlamaz. İçinde sevgi olan itaat güveni arttırır. Disiplini zayıflatmadan içinde sevgi olan disiplin olmalı. Askerlere kendi evladı gibi yaklaşmayan bir komutanlık var. Kendi kardeşi olsa acaba “45 dakika boyunca o bombayı elinde ‘tut’ der miydi? Askere korku uyandırarak yapılan komutanlık, komutanlık değildir.”

Her emre uyulmaz
“Askerde hak arama bilincinin geliştirilmesi gerekiyor. Tokat atıldığı zaman sonucu ne olursa olsun hak arayacak bir bilincin olması gerek” diyen Prof. Dr. Tarhan, askerlerin mantıksız emirlere de itaat etmemesi gerektiğine dikkati çekti. Prof. Dr. Tarhan, “Uygulanacak ve uygulanmayacak emir var. Yanlış olduğu düşünülüyorsa emir uygulanmamalı. Mantıksız bir komutana, ‘komutanım, bu komutunuz yanlıştır’ denmeli. Hemen bir üst komuta giderek dilekçesini vermeli” dedi.

Psikolojik Harekat Siteleri
02 Eylül 2009 15:04
Genelkurmay, psikolojik harekatta kullanmak içni 47 internet sitesi tespit etmiş. İşte psikolojik harekatın parçası 47 internet sitesi...



Genelkurmay başkanlığı, Taraf Gazetesi muhabiri Mehmet Baransu'nun Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesinden yargılanması için savcılığa suç duyurusunda bulundu.

Başkanlığın mahkemeye gönderdiği bilirkişi raporlarında 'kara propaganda' kavramının askeri terminolojide kullanılmadığı savunuluyor. Oysa askeri personele yönelik Bilgi ve Bilinçlendirme Faaliyetleri (BBF) kapsamında verilen Psikolojik Savaş brifinglerinde bu kavram yer alıyor. Kara Propaganda askeri yazışmalarda zaman zaman 'sinsi' ve 'siyah propaganda' olarak da geçiyor. Hem de açılımında, sahte delil üretilmesi detayıyla birlikte... Genelkurmay Başkanlığı, Taraf Gazetesi muhabiri Mehmet Baransu'nun Türk Ceza Kanunu 301. maddeden yargılanması için savcılığa suç duyurusunda bulundu. Eğer Adalet Bakanlığı izin verirse Baransu "devletin silahlı kuvvetlerini tahkir ve tezyiften yargılanacak. Şimşekleri üzerine çeken Baransu herhangi bir muhabir değil; geçtiğimiz aylar boyunca kamuoyunun uzun uzadıya tartıştığı "AKP ve Gülen'i Bitirme Planı" manşetini hazırlayan gazeteci.

Genelkurmay yayınlanan belgenin sahte olduğunu iddia ediyor.

Genelkurmay'ın sıraladığı argümanlar arasında en önemlisi Silahlı Kuvvetler literatüründe kullanılmayan bazı kavramların belgede yer alması. Bunlar arasında "Kara Propaganda" özellikle dikkat çekiyor. Genelkurmay Başkanlığı'nın mahkemeye gönderdiği bilirkişi raporları arasında böyle bir kavramın askeri literatürde olmadığı savunuluyor. Oysa yine Genelkurmay Başkanlığı'nın hazırladığı Bilgi ve Bilinçlendirme Faaliyetleri (BBF) dokümanında "Kara Propaganda" ayrıntısıyla anlatılıyor. Bu çerçevede yapılması gerekenler arasında sahte belge ve delil üretmek de bulunuyor. İşte Genelkurmay belgelerine göre Psikolojik Harp ve Kara Propaganda...

Dosta düşmana karşı

Türk Silahlı Kuvvetleri, psikolojik harbi "bir devletin veya devletler grubunun diğer devlet veya devletler grubu üzerinde milli menfaatlerini tahakkuk ettirmek üzere, o ülkede veya başka ülkelerde seçtiği hedef kitlelerin (ki bunlar; dost, düşman, tarafsız olabilir) duygu, düşünce, tutum ve davranışlarını, kendi amaçları doğrultusunda değiştirmek maksadıyla, siyasi, askeri, ekonomik, sosyolojik, ideolojik ve teknolojik alanda yapılan faaliyetlerin tümüne denir" diyerek uzun uzadıya tanımlıyor. Psikolojik harbin devletin ilgili bütün kurum ve kuruluşlarınca uygulanacağını anlatıyor.

Bu kurum ve kuruluşlar arasında TSK'ya düşen görev ise "Psikolojik Harekât". Burada da Mustafa Kemal Atatürk ve Çinli savaş stratejileri ustası Sun Tzu'dan alıntılar yapılarak Psikolojik Harekâtın savaştaki yerine dikkat çekiliyor: "Psikolojik harekât, hedef kitlelerin davranışlarını belirleyen, duygularını, güdülerini etkilemek üzere, seçilmiş bilgilerin planlı olarak ilgili hedef kitlelere iletilmesidir." Burada asıl görevin psikolojik harekâtı yürüten komutanda olduğunun altı çizilmiş.

Psikolojik harekât sadece düşmana karşı yapılmıyor. Dokümana göre hedefte "dost" ve "tarafsız" kesimler de var. Bunda da amaç dost kuvvetlerin dayanıklılığının arttırılmasıymış; "Psikolojik harekâtın amacı, düşmanın savaşma azim ve iradesini zayıflatmak, dostun moralini ve azmini güçlendirmek, tarafsızlığın desteğini sağlamaktır."

Psikolojik harekâtın en önemli ayağını ise "Propaganda" oluşturuyor. Bu kavramı sınıflandıran Genelkurmay Başkanlığı'na göre propaganda "seviyesine, konusuna, metoduna, hedef topluma, amacına ve kaynağına göre" olmak üzere altı ana başlığa ayrılıyor. Her ana başlık da kendi içinde bölümleniyor. Bizi ilgilendiren bölüm ise "Kaynağına göre propaganda" başlığında inceleniyor.

Kaynağına göre propaganda kendi içinde beyaz, gri ve kara propaganda olmak üzere üçe ayrılıyor. Kara propaganda dokümanda zaman zaman "sinsi" veya "siyah" propaganda olarak da geçiyor. Burada bilgi kaynağının daima gizli olması gerekiyor; "Gerçek kaynak daima gizlidir. Haber başka kaynaktan çıkıyormuş gibi gösterilmek suretiyle yapılır. Kaynağı gizlemek ve herhangi bir kaynağın olabileceği inancını yaymak için her türlü yola başvurulur. Burada kaynak ne kadar gizli olursa o kadar başarı sağlanmış demektir. Yalan, iftira, sahte delillere başvurulur. Kaynak faktörüne güre yapılan tasnifle, propaganda konusunun 'doğru' veya 'yalan' olmasının önemi yoktur." Konuyla İlgili hazırlanan power-point sunumda da sahte delillere vurgu yapılıyor.

47 site hazırlanmış

Psikolojik Harp'in devletin tüm organları tarafından uygulandığını yazmıştık. Psikolojik Harekât'ı yürüten birim ise Silahlı Kuvvetlerdi. Ancak Silahlı Kuvvetler Topyekûn Psikolojik Harp'e katılacak kurum ve kuruluları da belirliyor. Psikolojik savaşta Genelkurmay Başkanlığı'nın yanı sıra içişleri, Dışişleri, Milli Eğitim, Kültür ve Turizm Bakanlığı, YÖK Başkanlığı, Atatürk Kültür. Dil ve Tarih Yüksek Kurulları Başkanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, MİT Müsteşarlığı. Dış Ticaret Müsteşarlığı, Hazine Müsteşarlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü, TRT Genel Müdürlüğü, Anadolu Ajansı Genel Müdürlüğü görev alıyor, ihtiyaç duyulduğunda diğer bakanlıklar da psikolojik savaş ve psikolojik harekâta katılıyor.

Bir de böylesi bir durumda yararlanılacak internet sitelerinin listesi verilmiş dokümanda. 47 site arasında Atatürkçü Düşünce Derneği'nin resmî internet sitesi, ABD'de faaliyet gösteren ATA-A"nın resmi web adresi, İstanbul Teknik Üniversitesi'nden yayın yapan Aydınlanma 1923 gibi site İsimleri var. Ama asıl İlgi çekici olan Türk Silahlı Kuvvetleri ile bir arada anılamayacak isimlerle ilgili site tavsiyelerinin yer alması. Bunlar arasında Fethullah Gülen ve Cüppeli Ahmet Hoca adına açılmış siteler de bulunuyor. Gülen'e özel önem verildiği belli. Çünkü Fethullah Gülen'le ilgili iki site tavsiye edilmiş; www.geocities.com/fethul-lahgercegi, www.fethullah.has.it. 2002 yılında öldürülen akademisyen ve yazar Necip Hablemitoğ-lu'nun sitesi de psikolojik savaşta kullanılacak siteler arasında yer alıyor. Yazar Cengiz Özakıncı ile Otopsi Yayınları'nın web adresleri de göz önünde bulundurulması gereken siteler arasında. Konferans hazırlayıcılarına internetin aktif olarak kullanılması talimatı da verilmiş.

Psikolojik Savaş kapsamında Silahlı Kuvvetler personelinin sürekli bilgilendirilmesi gerekiyormuş. Bunun için de Bilgilendirme ve Bilinçlendirme Faaliyetleri (BBF) yapılıyor. Bu faaliyetlerle personel arasında psikolojik harekât bilgi ve bilincini geliştirmek, psikolojik harekâtın önemini kavramış personel sayısını artırmak amacı güdülüyormuş.

Şayet Adalet Bakanlığı Mehmet Baransu için 301'ocî maddeden yargılama izni verirse Kara Propaganda benzeri pek çok konu tartışmaya açılacak.

Psikolojik harekâtta kullanmak için Genelkurmay Başkanlığı 47 internet sitesi tespit etmiş. Bu siteler içinde legal dernek ve vakıfların internet siteleri de var. Bunun yanı sıra yazar Cengiz Özakıncı, Otopsi Yayınları ve öldürülen Necip Hablemitoğlu'nun adına kurdurulan internet siteleri de psikolojik harekâtın parçası.

Kaynak: Aktüel

02 EYLÜL 2009, ÇARŞAMBA
Vurmayan füzeye 430 milyon lira

Hedefleri vurmadığı için kullanıcısı Kara Kuvvetleri Komutanlığı tarafından istenmeyen tanksavar füzesi Eryx projesinde 5 yıldır süren dava sonlandı. Mahkeme Türkiye'nin ödediği 280 milyon euronun sadece 75 milyon euroluk bölümünün iadesine karar verdi. Ödenen 430 milyon lira çöpe gitmiş oldu

Barkın ŞIK / ANKARA
Tanksavar füzesi Eryx projesinde Türkiye ile Fransız MBDA şirketi arasında 5 yıldır süren hukuk mücadelesinde son nokta Uluslararası Tahkim Mahkemesi'nde konuldu. Kararla, işe yaramayan füzeler ve kullanılmayacak üretim tesisleri için 280 milyon euro ödemek durumunda kalan Türkiye'ye, 75 milyon euronun geri ödenmesi benimsendi..
TSK'nın ihtiyacı olan tanksavar silah sistemlerinden 20 bin adedinin MKEK'de ortak üretimine ilişkin Milli Savunma Bakanlığı ile Fransız MBDA şirketi arasında imzalanan 400 milyon euroluk (840 milyon lira) anlaşma kapsamında Türkiye, proje bedelinin dörtte üçüne yaklaşan 280 milyon euroyu ödemesine rağmen sadece 3 bin 600 füze teslim alabildi.
Kara Kuvvetleri'nde yapılan testlerde ise teslim edilen bu füzelerin hedefini vuramadığı ortaya çıktı ve bu nedenle projede sarkmalar yaşanmaya başladı. Bunun üzerine Türkiye, projeyi 'sözleşmede öngörülen takvime uyulmaması' nedeniyle iptal etme kararı aldı. Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM), 2004 yılında projeyi ve ödemeleri durdurarak sözleşmeyi feshetti.
Fransız firmasının uzlaşma ve füzelerdeki arızayı giderme yönündeki girişimlerini kabul etmeyen SSM, yapılan 160 milyon euroluk fazla ödemenin iadesi için de Uluslararası Tahkim'e gitti. 5 yıllık hukuk mücadelesinin ardından son sözü Türk, Fransız ve Alman üç hukukçudan oluşan ortak tahkim heyeti verdi. Heyet, Milli Savunma Bakanlığı'nın Fransız şirketine yaptığı ödemenin 205 milyon euroluk bölümünü haklı buldu.

TEZGAHLAR ELDE KALDI
Böylece attığını vuramayan 3 bin 600 füze için Türkiye, 205 milyon euro ödeme yapmak durumunda kaldı. Füzelerin üretimi için Elmadağ'da kurulan tezgahlar da atıl durumda kaldı. Ancak Türkiye'nin zamanında müdahale ederek sözleşmeyi fesh etmesiyle daha fazla zarar önlenmiş oldu.
Akşam

Sevil Başbuğ'dan Skandal Gaf
03 Eylül 2009 13:18

30 Ağustos resepsiyonunda bütün ayrıntılar düşünülmüş, Başbuğlar konuklarla çok yakın ilgilenmişti, ancak yanlızca FOX TV'nin yakaladığı bir ayrıntı hariç..

30 Ağustos Zafer Bayramı akşamı Hakkari Şemdinli'de PKK'nın saldırısı sonucu dört askerin şehit düşmesine Sevil Başbuğ yorumu: "Pisi pisine bugün de dört tane şehit verdik. Pisi pisine öldüler. Üzülüyoruz. 30 Ağustos'ta Türk milletine layık mı bu?"

Zafer Bayramı'nın tüm yurtta coşkuyla kutlandığı bir günde Hakkari'nin Şemdinli ilçesinden acı haber gelmişti.

Şehit haberinin geldiği sıralarda Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ile eşi Sevil Başbuğ, geniş katılımlı bir resepsiyon veriyordu. Başbuğ çifti konuklarıyla yakından ilgilendi. Özellikle şehit aileleri ve gazilerle.

Terörle mücadelede gözlerini, bacaklarını, ayaklarını kaybeden gazilerin masasına giden Sevil Başbuğ konuklarıyla ilgilenirken, 1 astsubay ile 3 uzman çavuşun PKK ile mücadele ederken şehit düşmesiyle ilgili şu skandal sözleri sarfetti: "Ne kadar yakışıklısınız. Pisi pisine bugün de dört tane şehit verdik. Pisi pisine öldüler. Üzülüyoruz. 30 Ağustos'ta Türk milletine layık mı bu?"
aktifhaber

İkinci Sadist Komutan Vakası
03 Eylül 2009 12:02

Elazığ'da teğmenin verdiği 'sadist' ceza sonucu şehit olan 4 askerin şoku atlatılmadan, bir ceza skandalı daha ortaya çıktı. İki asker diri diri yanacaktı...

Elazığ Karakoçan'daki Koçyiğitler Piyade Taburu'nda 17 Ağustos'ta bir teğmenin, 'ceza olsun' diye bir askere verdiği pimi çekilmiş el bombasının patlaması sonucu 4 askerin şehit olması Türkiye'yi acıya boğarken, Şanlıurfa'da yine mantıksız şekilde cezalandırılan iki asker diri diri yanmaktan son anda kurtuldu.

Türkiye, Elazığ'da sorumsuz bir teğmenin neden olduğu faciada 4 askerini şehit vermenin acısını yaşarken, Şanlıurfa'da bir uzman çavuşun verdiği mantık dışı cezada yangın kuyusuna atlamaya zorlanan iki er yaralı kurtuldu.

Şanlıurfa 20. Zırhlı Tugay Komutanlığı'ndaki olay, Elazığ'daki faciadan 2 gün sonra 19 Ağustos'ta meydana geldi. Acemi eğitimlerini tamamlayarak 15 Ağustos'ta 20. Zırhlı Tugay Komutanlığı'na gelen Adanalı er Osman Boran ile Ağrılı er Cüneyt îlgün, kuru otları toplamakla görevlendirildi. İddiaya göre Uzman Çavuş C.A., iki askere, askeri araca yüklenerek başka bir yere taşınan kuru otları, içinde ateş yanan kuyuya atmalarını istedi.

'BANA İŞİMİ ÖĞRETME'

İddiaya göre iki er, askeri aracın kuyuya çok yaklaştığını, otları atmaları halinde birden alevlerin yükselip aracın yanabileceğini söyledi. Buna öfkelenen Uzman Çavuş C.A., "Bizim işimizi bize mi öğretiyorsunuz, otları kuyuya atın, yemeğe gideceğiz daha" dedi. Verilen emir üzerine iki er, otları kuyuya atınca birden yükselen alevler askeri aracın brandasını tutuşturdu. Alevler arasında kalan erler kaçmaya çalışırken yangının sürdüğü kuyuya düştü. Diri diri yan¬maktan arkadaşları sayesinde kurtulan erler Şanlıurfa Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı.

"CİNAYETE TEŞEBBÜS"

Erlerden Osman Boran'ın babası Halil ve annesi Keziban Boran, olayın kendilerine hastanedeki bir hizmetli tarafından telefonla bildirildiğini belirtti. Baba Halil Boran, "Oğlum ölümle mücadele veriyor hiçbir askeri yetkili bizi arayıp da ne olup bittiğini bildirmiyor. Olayı saklamaya çalışıyorlar. Kaza süsü verilmek isteniyor. Uzman çavuş çocuklarımızın yangın kuyusunda ölmeleri için adeta emir vermiş. Bu bir cinayete teşebbüstür" diyerek Genelkurmay Başkanlığı'na ve Milli Savunma Bakanlığı'na şikayet mektubunu postayla gönderdi.

Boran, olayla ilgili soruşturma yapılmadığını ve eğitim zayiatı olarak kayıtlara geçirildiğini, uzman çavuş C.A.'nın ise yıllık izne ayrıldığını öne sürdü.

Şanlıurfa'daki ilk müdahalenin ardından sevk edildikleri Diyarbakır Askeri Hastanesi'nde tedavileri süren iki askerin önümüzdeki hafta taburcu edileceği belirtildi.

'TEĞMENİN YAPTIĞI TAM CAHİLLİK'

KUZEY Irak, Gabar ve Cudi Dağları gibi teröristlerle sıcak çatışmaların yaşandığı bölgelerde Özel Kuvvetler Tim Komutanı olarak görev yapan emekli Yüzbaşı Abdullah Ağar, Elazığ'da nöbette uyuyan askeri, eline pimi çekilmiş el bombası vererek cezalandıran ve faciaya neden olan teğmeni "cahil" olarak nitelendirdi.

İLK KEZ DUYDUM

Ordu geleneğinde böyle bir cezalandırmanın olmadığını söyleyen Ağar, "İlk kez böyle bir ceza duyuyorum. Askerin canını riske atacak ceza verilmez. Asker bombanın maşasını ne kadar tutabilir ki? Elini sürekli kastığından parmaklarının gevşediğini bile hissetmeyebilir. Teğmenin yaptığı tam bir cahillik" dedi. Ağar, nöbette uyuyanlara verilen cezalan şöyle sıraladı:

CEZA MOTİVE ETMELİ

"Nöbette uyumanın cezası İç Hizmet Kanunu'na göre 7 gün hapistir. Ayrıca uyuyan asker birliğin önüne çıkartılır. 'Bu asker uyuyarak kendisinin ve sizin canınızı tehlikeye attı' diye ifşa edilir, azarlanır. Güneydoğu koşullarında hapis cezası pratik olmayacağı için komutan nöbette uyuyana kızar, bağırır çağırır. Hatta tokat atan bile olur. Ama bu da çok tercih edilmez, çünkü cezanın mümkün olduğunca motive edici olması gerekir. Nöbeti ayakta tutar, 4 saat yerine 6 saat nöbet tutar, tuvalet temizlettirilir, duvar ördürülür ya da bir yer kazdırılır."

Kaynak: Gazete Habertürk

21 Eylül 2009
Şırnak'ta Askeri Araç Devrildi
Şırnak'ta, askeri aracın devrilmesi sonucu 2 asker yaralandı.

Edinilen bilgiye göre, Şırnak'tan Cizre ilçesine giden askeri konvoyda yer alan araçlardan biri, Şırnak Küçük Sanayi Sitesi kavşağında, sürücünün direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sonucu devrildi.

Kazada yaralanan askerler, Şırnak Asker Hastanesinde tedavi altına alındı.
aktifhaber


En son Ekim tarafından Pts Eyl 21, 2009 9:29 pm tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pzr Eyl 06, 2009 2:06 am    Mesaj konusu: Bir Esas Düşman ABD'nin GKB'sine Bakın Bir de Bizimkilere Alıntıyla Cevap Gönder

Bir Esas Düşman ABD'nin GKB'sine Bakın Bir de Bizimkilere

Ali Haydar Can




GKB Başbuğ’un 30 Ağustos ve Kürt açılımı dolayısıyle yayınladığı mesaj, yaptığı konuşmaları eleştiren bir yazı yazmaya niyet ettim...

Ancak kendisinden önce, geriye doğru 50 yıl gitsek ve Cemal Ağa (Gürsel)’dan başlayarak bu güne kadar gelen bütün GKB’lerin nutuk, bildiri, mesaj şu bu..larını bir araya toplayarak karşılaştırsak bu beyhude bir çaba olacaktı...

Çünkü her biri en az diğeri kadar yavan, ufuksuz, çapsız, dünyadan kopuk, ülkesinden bihaber, toplumuna yabancı, kibirli, alımlı, çalımlı ama içi boş, ne dediği, ne istediği, niye istediği muallâkta, her biri diğerinden daha berbat, daha bayat, daha bıktırıcı, daha kusturucu tekrarlardan oluşan lâf kalabalığından ibaret:

Önüne “büyük, yüce, eşşiz önder, dahi, komutan, lider, kurtarıcı” sıfatlarından biri veya bir kaçı dönüşümlü olarak her paragrafa yerleştirilen “Atatürk” muhakkak olacak... Hatta Söz besmele gibi onunla başlayıp, illâki onunla bitecek bu bir...

Sonra takılmış plak gibi her iki cümleden birine “laiklik, laikliğin çok önemli ve vazgeçilmez bir şey olduğu” sokuşturulacak bu iki...

Laikliğin uymadığı yerlere “vatanın birliği ve milletin bölünmez bütünlüğü” gibi bir cafcaflı bir kaç lâf da sıkıştırılacak bu üç...

“Her zamankinden daha fazla birlik ve beraberliğe muhtaç olduğumuz şu günlerde iç ve dış düşmanların elele vererekten yüce Atatürk’ün bizlere emanet ettiği cumhuriyetimizi yıkmaya çalıştıkları ve fekat buna asla muvaffak olamayacakları; zira TSK’nın kahredici gücü karşısında bu hain iç ve dış düşmanların asla tutunamayacakları” gibi sallama bir iki paragraf muhakkak eklenecek bu dört...

“Aziz milletimizin bağrından çıkan ve onun emrinde olan TSK’nın gücünün bütün irticai, bölücü ve yıkıcı hainlerin emellerini kursaklarında bırakacağı”nı belirten bir iki tehdit paragrafı da unutulmayacak bu beş...

“TSK’nın Üniter, ulus ve laik devletin yılmaz koruyucusu olduğu”nu vurgulayan bir kaç afilli lâf da araya serpiştirldi mi mevzu tamamdır...

- Ne o?

- GKB konuştu?

- Hangisi konuştu?

- Hepsi veya hiçbiri...

- Ne dedi?

- Kendinden öncekiler ne dediyse hemen hemen aynısını dedi...

- O zaman niye dedi?

- “Devlette devamlılık esastır ya” herhalde ondan dedi...

***

Şimdi halk psikolojisi açından (bu vahim) duruma bakalım:

Tv kanallarının birinde önemli bir futbol maçı (derby) var...

Diğerinde televole türü dedikodu ve teşhir programı..

Bir diğerinde vur patlasın çal oynasın şarkılı-türkülü danslı-dansözlü bir “eğlence” programı..

Bir başkasında ise, bir birlerinin arkasından atıp tutatan, birbirlerinin yüzüne karşı bağırıp çağıran ve küfürler eden “yemekteyiz” türünden manyakça bir program...

Ötekilerinde de her tip insanı ayrı yerlerinden bağlayan cazip yerli, diziler...

Kanalların birinde (meselâ STV) de Paşam, Temiz pak üniformasını giymiş, ABD’den ve NATO’dan aldığı madalyaları parlatarak ceketine takmış ve yukarıda ortak vurgularını yazdığım konuşmalarından birini yapıyor... Kaşlar çatık... Gözler kısık... ses tehditkâr... Sesin yetersiz kaldığı yerlerde jest ve mimikler tehdit’in dozunu hep yüksekte tutuyor...

Sizce “TSK’nın bağrından çıktığı aziz milletimiz” bu kanallardan hangisini hiç seyretmez?..

Ve seyretmemekte haksız mıdır?

“Niye seyretmiyon lan paşamı?” diye mikrofon uzatsa bir dallama muhabir..

“Niye seyrediimki aga? Elli yıldır aynı sözler, ezberledik artık... Bıktık... Daral geldi yav...” cevabını almaz mı?

***

Bizim ABD’ye karşı olan tavrımız malûm...

O, bizim için esas/asıl düşman...

Şimdi bu işgalci düşman ordusunun Irak ve Afganistanda mağlup olan GKB’sini bu mağlubiyetin sebeplerini kendi hükûmetine izah ettiği afrasız, tafrasız, tehditsiz, makalesindeki entellektüel kaliteye, meseleyi doğru kavrama ve izahdaki üstün yeteneğine Vakit gazetesindeki şu haberden bir göz atalım:

[ABD Genelkurmay Başkanı Mike Mullen, ülkesinin, İslam alemini tanımaya çalışmak yerine kibirli davrandığını ve İslam ülkelerine eziyet etmeyi tercih ettiğini itiraf etti.
Mike Mullen, ülkesinin İslam dünyasındaki kötü imajını düzeltme çabaları üzerine bir makale kaleme aldı. Ülkesine yönelik çok sert eleştirilerde bulunduğu makalede Mullen, ABD'nin İslam dünyasını anlamadığını ve Obama döneminde başlayan anlama çabalarının da yetersiz olduğunu yazdı.
Washington'un “İslam dünyası” karşısında duyduğu endişeden kurtulma adına kötü duruma düştüğünü belirten Mullen, Amerika'nın gerekçeler sunmak yerine, geçmişte yaptığı hataları izah etmesi gerektiğini kaydetti. ABD'nin böbürlenme, eziyet etme ve kibirli davranma gibi hataları dolayısıyla İslam dünyasının ABD'yi hala bu şekilde gördüğünü vurgulayan Mullen, bu kötü durumunu değiştirmesi için ABD'ye büyük görevlerin düştüğünü ifade etti.
Genelkurmay Başkanı Mike Mullen, ABD Silahlı Kuvvetleri tarafından yayınlanan bir dergide kaleme aldığı makalede, Amerika'nın İslam dünyasını anlama noktasında zayıf kaldığını ifade ederek “İslam kültürünü ve medeniyetini çok iyi anlamamız gerekiyor. Aşırı propagandaları aşmak ve iyi bir ifade usulü geliştirebilmek için İslam dünyasının geleceğe yönelik hedeflerini ve çıkışlarını iyi görmemiz gerekli” şeklinde yazdı.
Amiral Mullen, İslam aleminin diğer medeniyetlerden farklı olduğunu vurgulayarak “İslam alemi ince ve anlayışlı bir dünyadır. Biz onları anlayamadık ve anlamak için de çaba göstermedik” dedi. Yazısında, “Sadece İslam kültürü ve medeniyetine saygı ve takdirle yaklaşmamız bütün sorunları çözmeye yeterliydi” şeklinde cümlelere de yer veren Mullen, ABD ile İslam dünyası arasındaki problemin kaynağını açıkça ortaya koydu.
ABD'nin kendini büyük görmeden kaynaklanan hataları dolayısıyla İslam dünyasının ABD'ye bu gözle baktığını belirten Mullen, bu kötü imajı değiştirme yönünde Amerikan yönetimine büyük görevlerin düştüğünü söyledi.
Mike Mullen, Washington'un “İslam dünyası” karşısında duyduğu endişeden kurtulma adına içine düştüğü kötü durumdan nasıl çıkabileceğini de şu şekilde anlattı:
“Amerika, gerekçeler sunmak yerine, geçmişte yaptığı hataların izahını yapmalı. Sorunlar, iletişim kopukluğundan kaynaklanmamaktadır. Ortaya çıkan sorunlar kesinlikle stratejik siyasi hatalar yüzünden bu seviyeye ulaşmıştır. Amerikan yönetimleri, kibirlenerek bütün dünyayı kendilerinden uzaklaştırmış ve bu sebeple her defasında kaybetmiştir. ABD'nin içinde bulunduğu durumun temelinde ise ‘kendi yaptığına kendisinin kulak asmaması' yatmaktadır.”
ABD'nin, “radikal İslamcı” gruplara karşı mücadele verilmesi gerekliliği üzerinde durmasının doğru olmadığını ifade eden Mullen, bu tarz bir çıkışla düşünce anlamında yenilgiye uğradıklarını itiraf etti.]


ABD hükûmeti ve halkı meseleleri bu kadar doğru analiz edebilen bir GKB’leri olduğu için ne kadar şanslı...

Bu kadar seviyeli bir analizi okuduktan sonra şimdi dön de bizimkilerin söylediklerine katlan...

Ortada eleştiriye değer bir şey yok ki bizimkilerin neyini eleştireceğiz?

Laiklik derler, laikliğin ne olduğunu bilmezler... Cumhuriyet derler, cumhuriyeti bilmezler... Üniter devlet derler, üniter devleti bilmezler... Ulus devlet, derler ulus devleti bilmezler... Millet derler, milleti bilmezler... Devlet derler, devleti bilmezler... Vatan derler, vatanı bilmezler... Ordu derler, orduyu bilmezler.. Atatürk derler, Atatürk’ün kim olduğunu ve ne yaptığını bilmezler...

İslâmın adını “irtica” koymuşlar... Ne islâmı, ne irticayı bilirler... Kürt meselesinin adını “bölücülük” koymuşlar... Ne Kürt’ün ne olduğunu ne de ne istediğini bilirler...

Sol akımlar onlara göre “yıkıcılık"tır.. Halksa hiçbir şeyden anlamayan cahiller sürüsü...

Herşeyin en iyisini, en doğrusunu, en güzelini sadece onlar bilir, onlar yaparlar...

***

ABD GKB’siyle insan, bir çok şeyi oturup konuşup tartışabilir... Çünkü adamın dostuna ve düşmanına dair, dünyaya dair, ülkesine dair, hayata dair entellektüel birikimi, bakışı /kültürü var...

Siz, bizim GKB’lerden herhangi biriyle, bu ülkenin iki insanı gibi Atatürk’ü, laikliği, cumhuriyeti, devleti, ulus devleti, üniter devleti, federal devleti, milleti, milliyetçiliği, dünyayı, tarihi, Lozan’ı, Osmanlı’yı, İslâm’ı, Batı’yı, Doğu’yu, NATO’yu, AB’yi, ABD’yi, Kürt meselesini, Türk meselesini, türbanı, namazı, cihadı, orucu, haccı, zekâtı ve hatta kelime-i şahadeti konuşabileceğinizi, tartışabileceğinizi düşünebiliyor/hayal edebiliyor veya aklınızdan geçirebiliyor musunuz?

Bunlarla böyle birşey mümkün mü?

Kaynak: Baran dergisi

Ece Temelkuran
Milliyet Gazetesi
Bana iyi bak general!
13 Eylül 2009

12 Eylül darbesinin idam ettiği ve 25 yıl boyunca mezarı bulunamayan Veysel Güney üzerine Ethem Dinçer’in 6.9. 2009 tarihinde Radikal-2’de yayımlanmış ‘Beni hatırladın mı general?’ yazısına devam olarak...
Bana bak general! Yüzüme iyi bak! Çünkü general, benim çocuğum da bana benzeyecek. Aklında tut yüzümü.
Aklında tut, çünkü general, er ya da geç senin torunun, benim çocuklarımdan özür dileyecek. Sen torununa hesabını vermediğin cinayetleri miras bırakıyorsun.
Torunun senin gibi olmayacak general. Ama benim çocuğum aynı bana benzeyecek.

Torunun general...
Senin torunun general, senin yaptıklarını benim yazdıklarımdan öğrenecek. Alman çocuklar Yahudilerden nasıl özür diliyorsa her gün, şimdi, senin torunun da, hiç işlemediği günahlar için, benim çocuklarımdan özür dileyecek.
Bana iyi bak general! Sen bu memleketin ümüğüne çöktüğünde ben sekiz yaşındaydım. Bir sabaha karşı annem ağladı. Babamın yüzü ihtiyarlamıştı o sabah. Ben böyle bildim senin ne mal olduğunu. Ben o sabahı unutmam general. Kitaplar okudum, hikâyeler dinledim. Sen, suçlarınla başka bir ülke, günahlarınla başka bir insan yaratmak istedin. Ama bak işte, ben olmadım. Ben general, sana karşı kazanılmış bir zaferim. İşte burada yazıyorum. Bana iyi bak general! Çünkü bu memlekette benden çok var.

Zalimleri hecele...
Bana bak general! Sen darağaçlarını kurduğunda ve Kürtleri Diyarbakır Cezaevi’nde ‘Co’ adlı bir ite selam durdurduğunda ben, dokuz yaşındaydım. Sen yazdırmadın, konuşturmadın, senin gibilere memleketi suspus selam durdurdun, unutturdun. Ama şu işe bak ki general, ezberden sayabilirim hepinizin adını, soyadını. Bana iyi bak general! Çünkü benim çocuğum da bana benzeyecek. Tıpkı benim gibi olacak o da; okumayı zalimlerin adlarını heceleyerek sökecek.

Böyle bir ülke...
Söylesene general, ben niye Commer’in ismini biliyorum? Co’yu neden bilmeliyim ben? Kaç kadına copla tecavüz edildiğini, insanların foseptik çukurlarında bekletildiğini, Mamak’ta başlarından aşağıya boşaltılan suyla ayakları buzlu zemine yapışmasın diye zıplayan çıplak adamları niye bilmeliyim? Bi’ deyiversene general, babasının çocuğuna tecavüze zorlandığını niye öğrenmeliydim? İdam sehpalarında adamların kendi taburelerine tekme attığı niye rüyama girmeliydi daha 16 yaşımdayken? Erdal Eren’in yüzü niye aklına kazınsın bir çocuğun daha 10 yaşında? Bütün bunlar olmamış gibi yapan bir ülkede yalan söylememeyi öğrenerek nasıl büyür bir çocuk bilir misin general? Nasıl okur, nasıl gazeteci olur?

‘Hayır duam’
Ben sekiz yaşındaydım ve sen gelip bana böyle bir hayat verdin, böyle bir ülke, böyle insanlar. Zalimlerin isimlerini unutmamam gereken bir ömür verdin. General, sen beni, çocuklarıma bunları öğretmeye mecbur ettin.
Bana bak general! İyi bak general. Adımı ezberle. İyi bak general. Çünkü benim çocuğum da bana benzeyecek.

Prof. Nevzat TARHAN
Haber 7
TSK gücünü nereden almalıydı?
07 09 2009
Bugün TSK’da ‘Komuta zafiyeti’ oluştuğu sonucuna götüren gerekçeleri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Şuna açıklıkla belirtmeliyim, Genelkurmayın hatalarını söylemekten hiç hoşlanmıyorum ve mutlu değilim. Ama ülkemi ve gerçekleri daha çok önemsiyorum ve kendimi sorumlu hissediyorum.

Eşikaltı önyargıların öne çıkması

İletişim Psikolojisinde bilinç dışı öne çıkarma veya eşik altı önyargı (Subliminal Priming) tanımı vardır. Bazı olaylar vardır ki kişi farkında olmadan önyargılarını açığa çıkarır.

Bilindiği gibi Genelkurmay Başkanlığı halkla ilişkiler ve imaj çalışması yapmak zorunda kaldı. Cumhuriyet tarihinin en ihtişamlı 30 Ağustos törenine ve Bilbord’lar da reklamlara maruz kaldık. “Güçlü Ordu Güçlü Türkiye”. Tıpkı 1930’ların Avrupasının gövde gösterileri gibi.

Neden gücü göstermeye ihtiyaç hissetti?

Çünkü toplum nezdinde TSK’nın itibarı hızla inişe geçti. Askeri okullara başvuru tarihte görülmemiş bir oranda düştü. Deniz Kuvvetleri Komutanı Metin Ataç’ın emekli olmadan önce söylediği Deniz Lisesinde kontenjanı dolduramıyoruz sözü basına yansıdı. 100’ün üzerinde Tabip Subay kıtada firarda. GATA Tıp Fakültesinin puanı Hemşirelik Yüksek Okulu puanının altında. Harp Okullarına başvuran öğrenci profili hayal kırıklığı oluşturuyor.

Özetle TSK’ya olan ilgi zayıflamıştı

Ayrıca Ergenekon davası ile ilgili açık net bir duruş gösteremediği gibi yalan yanlış ve bilgi saklayan açıklamalar ve uygulamalar yapıldı. Bir kaç örnek vermek gerekirse;

1- Son yalan örneği Taraf Gazetesi muhabiri Mehmet Baransu hakkında Adalet Bakanlığına verilen suç duyurusu gerekçesinde “TSK’da Kara Propaganda diye bir uygulama yoktur” yazılmasıdır. Harp Akademileri Kütüphanesinde Piyade Albay Sırrı Türkoğlu imzalı Genelkurmay basımevi 1969 tarihli “Psikolojik Harp Harekatının Yürütülmesi” isimli kitabın 23. sayfası 6. madde, Gizli (Kara=Siyah) Propaganda yazılı kitap maalesef Genelkurmayı yalanlıyor.

2- İrtica eylem planı belgesi olayında günlerce suskun kalan, imza çelişkilerini açıklamayan, arşivlerini terör savcılarına açmayan belgeyi hazırlayan ve bu skandalı ortaya çıkan Albay Çiçek’i Genelkurmay Başkanı ile aynı koridorda çalıştıran Genelkurmay bilgi saklamaktadır.

3- Askerlerin eline pimi çekilmiş bomba veren teğmen olayı bir kaza olabilir ama olayı örtbas etmek için valiliğe yanlış bilgi veren Kolordu Komutanlığının özür dileyerek güven oluşturmak yerine fotokopiciye Jandarma gönderek sıradışı işler yapması.

4- Komutanlarına suikast planları yapan teğmenler olayının tesadüfen ortaya çıkması ve Genelkurmayın iç temizlik yapma çabasına girmemesi.

5- Poyrazköy ve Ankara Zir vadisine silah saklanmasında sorumluluktan kaçan tutum ve söylemler

6- Çukurca’da, Dağlıca’da ses kayıtları ortaya çıkan generaller konusunda toplumu bilgilendirme yapılmaması.

Dogmatik ikon olarak kravat

7- En son yaşanan çifte standart 30 Ağustos Zafer kokteyline 37,5 yıl ile darbecilikten yargılanan Ferda Paksüt davet edilip Başbakan’ın eşinin davet edilmemesiydi. Başbakan için ne sabırlı adammış dememiz gerekir.

Aynı toplantıya kocaman Atatürk resimli kravatla gelen Sayın Osman Paksüt diğer yakasına nazar boncuğu taksa iyi yakışırdı. Nasılsa ikisi de dogmatik bağlılık ve sığınma sembolü olarak kullanılmış ve çok rahatlatıcıdır. Aslında büyük Atatürk gibi pozitivist bir liderin dogma haline getirilmesi ironik bir durumdur.

Toplumun gerçeklerini idrak edememe

‘Subliminal Priming’ yani eşikaltı önyargılar olarak Genelkurmay Karargahının ‘özgüven eksikliği içinde olduğu, toplumu küçümsediği veya savunma yalanları söylediği’ sonucunu çıkarabiliriz. Abartılı güç göstergesi hep özgüven eksikliğinin ifadesidir. Bilgi saklaması toplumu küçük görmenin ifadesidir. Savunma yalanları suçluluk duygusunun ifadesidir.

Kurtuluş Savaşında ve Çanakkale’de TSK gücünü Mustafa Kemal’in ‘Halkın ancak şehitlik inancı ile savaşabileceği gerçeğini’ idrak etmesinden almıştı. Bunun için “Ya istiklal ya ölüm, ben size ölmeyi emrediyorum” demişti.

Genelkurmay konsept subaylarından artık halkın gerçeklerini idrak etmelerini beklememiz hakkımızdır. Bölünme ve irtica korkusu ile bu halkı yönetmekten vazgeçme zamanı geldi ve geçti bile...

Prof. Dr. Nevzat Tarhan - Haber 7
ntarhan@gmail.com


EMEKLİ TUĞGENERAL ÖLDÜRÜLDÜ MÜ?
07 Eylül 2009 07:03

Kayıtlara trafik kazasında öldü diye geçti. Ancak edinilen bilgiler hiç de öyle demiyor...

Diyarbakır'da yedi kişinin öldüğü Kulp olayları nedeniyle hakkında soruşturma açılan ve emekli oldukten sonra Trabzon'da trafik kazası geçiren Emekli Tuğgeneral İsmet Yediyıldız Ergenekon dosyasına girdi.

Diyarbakır’ın Kulp İlçesi’nde 1991 yılında PKK’lıların cenaze töreninde çıkan, 7 kişinin ölümü ve 2 kişinin de yaralanmasıyla sonuçlanan olaylar dolaylı da olsa Ergenekon incelemesine alındı. O dönemde savcı tarafından ‘adam öldürmek ve adam öldürmeye teşebbüs’ suçlamasıyla hakkında müzekere yazılan dönemin Diyarbakır İl Jandarma Komutanı Albay İsmet Yediyıldız'ın, tuğgeneral rütbesiyle emekli olduktan sonra Trabzon'da yaşamını yitirdiği kazanın, şüpheli bulunarak Ergenekon savcıları tarafından araştırıldığı belirtildi.

Diyarbakır’ın Kulp İlçesi’nde 24 Aralık 1991 tarihinde Bingöl’ün Solhan İlçesi kırsalında öldürülen 3 PKK’lı için cenazesinde olaylar çıktı. Kulp Jandarma Komando Taburu yakınlarında olaylar çığırından çıkınca silah kullanıldı. Açılan ateşle Mehmet Nesip Altın, Neytullah Tekin, Hayrettin Demirtuyi, Felemez Bulut, Ömer Öztürk, Ali Miltaş ve Şahin Tekin olay yerinde ölürken, Mehmet Şah Tektekin ve Şeyhmus Altındağ ise yaralandı.

Kulp’ta ölen 7 kişinin yakınlarıyla yaralanan 2 kişi, 2004 yılında çıkarılan Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Kanunu çerçevesinde tazminat almak için Diyarbakır Valiliği’ne başvurdu. Diyarbakır Valiliği’nde oluşturulan tespit komisyonu, 7 kişinin öldürülmesiyle ilgili belgeleri Kulp Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan istemesi üzerine, gelen belgeler arasında olayla ilgili ilginç bir detay ortaya çıktı. Kulp’ta o dönem Cumhuriyet Savcısı olan Mustafa Akkuş’un 25 Ağustos 1992 tarihinde yazıp Adalet Bakanlığı’na gönderilmek üzere Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdiği fezlekede, Diyarbakır İl Jandarma Komutanı Albay İsmet Yediyıldız’ın ‘görevin ifası sırasında adam öldürmek ve aynı suça teşebüs’ suçlamasıyla yargılanmasına izin istendiği yazılıydı.

Savcının fezlekesinin kanaat bölümünde gvenlik güçlerinin kalabalığa ateş açtığı ileri sürülerek, “Ergani, Hazro ve Silvan İlçe Jandarma Bölük Komutanlığı’nda görevli askerlerin orada olduğu, görevli şahısların münferit olarak yada bütün araştırmalara rağmen tespitinin mümkün olmadığı ancak, bu birliklere üst komutan olarak İl Jandarma Alay Komutanı Albay İsmet Yediyıldız’ın güvenlik güçlerine emir ve talimat verdiği anlaşılmıştır” denildi. Albay Yediyıldız’ın verdiği ifadede, ‘moral destek açısından olay yerinde olduğunu beyan ettiği’ de yer aldı. Savcının bu fezlekesine karşın, bir işlem yapılmadığı ileri sürüldü.


ERGENEKON SAVCILARI İNCELEDİ

Albay İsmet Yediyılız, tuğgeneral rütbesiyle emekli olduktan sonra 6 Kasım 1999 tarihinde Trabzon’da trafik kazasında yaşamını yitirdi.
Kulp olayları ve bölgede bazı olaylarla ilgili hakkında suçlamalarda bulunulan Emekli Tuğgeneral İsmet Yediyıldız'ın yaşamını yitirdiği kazayı şüpheli bulan Ergenekon savcılarının bununla ilgili inceleme yaptığı ortaya çıktı.

PKK’lılar, Kulp’daki olaydan bir gün sonra İstanbul Bakırköy’de gösteri yaparak dönemin Olaganüstü Hal Bölge Valisi Necati Çetinkaya’nın kardeşlerine ait bir mağazaya molotof kokteylleriyle saldırı düzenlemişti. Saldırıda mağazada meydana gelen yangında 12 kişi yanarak can vermiş, 19 kişi de yaralanmıştı.

aktifhaber

İntihar eden askerin ailesi şüphede

Ağrı'nın Eleşkirt ilçesinde vatani görevini yaparken atış eğitiminde intihar ettiği ileri belirtilen piyade er Volkan Kamalak'ın (20) Adana'da yaşayan ailesi, oğullarının kesin ölüm nedeninin belirlenmesini istiyor.

10 09 2009 17:29

Adana'nın merkez Yüreğir ilçesinde oturan Hayri Kamalak (45), oğlu Volkan'ın Ağrı'nın Eleşkirt ilçesinde askerliğini yaptığı sırada, 4 Eylül günü arayan bir komutanının poligonda atış eğitimi yaparken Volkan'ın intihar ettiğini kendisine söylediğini aktardı. Baba Kamalak, cenazenin ise az sayıda askerin de katılımıyla 7 Eylülde toprağa verildiğini kaydetti.

Baba Kamalak, oğullarının ölümü ile ilgili olarak ''Adli Tıp Kurumu'ndan ateşli silahla hayatını kaybettiği'' yönünde bir belgenin kendilerine verildiğini ifade ederken, şöyle konuştu:

''Oğlumun cenazesi Türk Bayrağına sarılı bir şekilde getirildi. Ben burada adli tıptan rapor alınmasını istedim. Ancak burada sadece gözleme dayalı bir otopsi yapıldı, detaylı bir inceleme yapılmadı. Bizim de oğlumuzun ölümüyle ilgili kuşkularımız oluştu. Komutanları Volkan'ın birliğinde kapsamlı bir araştırma yapıldığını söylüyor. Şimdilik bu araştırmanın sonucunu bekliyoruz. Türk Silahlı Kuvvetlerine olan inancımız tam. Ancak bizi tatmin edici bir açıklama yapılmazsa, yargı yoluna başvurmayı düşünüyorum. Oğlumun intihar etmesi için hiç bir neden yok. Biz ölümün başka bir şekilde olduğunu düşünüyoruz. Ailesi olarak bunu bilme hakkımız olduğunu düşünüyoruz.''

haber7

Korkunç İddia DOĞRULANDI
12 kişinin öldüğü TIR Garajı'ndaki sel baskınıyla ilgili korkunç iddia Topbaş tarafından doğrulandı, 3 gün sonra Genelkurmay'ın bilgimiz yok açıklaması şok etti.Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit İlgili HaberlerBu Korkunç İddia Doğru Mu?



İçinde 12 kişinin öldüğü Osmanlı TIR Garajı'nın işletme sorumlusu Mustafa Kale; “Garajdaki su baskınına, askeri alandaki su toplama gölünün patlamasının sebep olduğunu” iddia etmişti. Görgü tanıkları da; “Su aniden 3-4 metreye yükseldi... Buna yağmur yol açmış olamaz” demişlerdi.

Korkunç iddiaya, bizzat İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'tan doğrulama geldi.

Sel felaketiyle ilgili basın toplantısı düzenleyen Topbaş, skandal iddiayı şöyle doğruladı:

"Tır garajının 1,5 kilometre yukarısındaki bir göletin ki bizim İSKİ'mizin verdiği derlemelere göre, 80 bin ton suyu barındıran göletin patlaması sonucu, 80 bin ton civarındaki suyun da bir su topu gibi gelip orayı tetiklediğinden İSKİ derleme yapıyor ve bunun da ektili olabileceğini söylüyor."

Ani su baskınının gölün patlaması olduğunu belirten işletme sorumlusu Mustafa Kale, “Derenin suyunun bu denli artması askeri alanda bulunan gölün kontrol edilmemesinden kaynaklanmaktadır. Kim ne derse desin araştırıldığı takdirde ortaya çıkacaktır. Sivillerin giremediği askeri alanda bulunan gölün taştığına eminiz. Böyle bir baskının başka türlü olması mümkün değil. Herkes böyle düşünüyor." demişti.

66. Mekanize Tugay Komutanlığı hemen felaketin yaşandığı Osmanlı TIR Garajı'nın üst bölümünde bulunuyor. Sahada yapılan araştırmada göletten garaja doğru yönelen bir dere yatağı var. Sel felaketinin ardından söz konusu dereden yoğun sel gittiği görülüyor. Ayamama'ya açılan söz konusu deredeki ağaçların bile devrilmiş olması yoğun bir su akışının işareti.

GENELKURMAY İDDİALAR İÇİN NE DEDİ?

Karargah'taki Haftalık Bilgilendirme Toplantısı'nda basın mensupları, İstanbul'da yaşanan sel felaketine, askeri bölgede yer alan bir su toplama göletinin patlamasının sebep olduğuna dair iddiaları sordu.

İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak, bu bölgede bir göletin olduğunu doğrularken göletin taştığına ya da patladığına dair bir bilgilerinin olmadığını söyledi.

aktifhaber

11 Eylül 2009 16:07
Genelkurmay'dan Kışlada İftar

Hollanda Ordusu'nun geleneksel hale getirdiği iftar sofrası bu yıl Sosterberg kışlasında gerçekleştirildi. Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit

Hollanda Ordusu'nun geleneksel hale getirdiği iftar sofrası bu yıl başkent Amsterdam'a 50 km mesafede bulunan Sosterberg kışlasında gerçekleştirildi.

İftara üst düzey komutanlar ile Müslüman subaylar, polis yetkilileri ve belediye görevlileri ile Hollanda'daki Müslüman toplum önderleri katıldı.

Türk imam Raşit Uygun'un Kuran-ı Kerim tilavetiyle başlayan programda, ayetlerin Hollandaca tercümesi de sinevizyona yansıtıldı.

Açılış konuşmasını yapan Kışla Komutanı Albay Harold Jacobs, Ramazan ayında iftar programını yapmaktan son derece memnun olduklarını söyledi.

Jacobs, Müslüman kökenli askerlerin orduya önemli katkılar yaptığını dile getirdi.

"MÜSLÜMAN ASKERLERE İHTİYACIMIZ VAR"

Hollanda Genelkurmay Başkan Yardımcısı Freek Meulman ise farklılıkların Hollanda'ya zenginlik kattığını belirtti. Meulman, bu tür birlikteliklerin karşılıklı ön yargıların aşılmasında önemli olduğunu söyledi.

Ordudaki imamları iftar sofrasında görmekten memnuniyet duyduğunu belirten General Meulman "Ordumuzda Müslüman kökenli askerlere ihtiyacımız var. Onların her türlü ibadetlerini yapmalarında hiçbir sakınca görmüyoruz." dedi.

Meulman, iftar programlarının diğer kışlalarda da süreceğini söyledi.

Programda üst düzey Müslüman subaylar da kendilerini tanıttı. Gazetecilerin sorularını cevaplayan Türk kökenli Savunma Bakanlığı Sözcüsü Sündüz Tavbatır, Hollanda'daki Müslüman askerlerin oruç ve namaz başta olmak üzere tüm ibadetlerini rahatlıkla yapabildiklerini söyledi.

Hollanda Ordusunda görev yapan imam Suat Aydın, özellikle Müslüman askerlerin helal yiyecek yiyebilmesi ve kışlalarda cami ve mescitlerin açılması için çalıştıklarını aktardı. Askerlere moral verdiklerini belirten Aydın, orduda imamlara çok büyük ihtiyaç olduğunu sözlerine ekledi.

Soesterberg kışlasındaki iftar programında davetlilere yemeğin ardından Türk tatlıları ve çay ikram edildi.

aktifhaber

Bu haberle ilgili vatandaş yorumları:

HOLLANDA DA İRTİCA HORTLAMIŞ.ercan mercanBİZİM APO ZİNHAR HOLLANDA'YA KAPATMA DAVASI AÇMALI.BÖYLESİNE GELİŞMİŞ,ÇAĞDAŞ,İLERİCİ BİR ÜLKEYE BÖYLE ÇAĞDIŞI YAKLAŞIM YAKIŞMIYOR.ALLAH BİLİR O KIŞLAYA BAŞI KAPALI BAYANLARDA GİRMİŞTİR
11 Eylül 2009 Cuma 21:06
amanınkadirsakın ola ki bizdeki kripto ermeni ve yahudi dönmesi generaller duymasınlar.vallahi hollandayı basarak laiklik elden gitti narasını bir atarlar ki o biçim.hollanda dünyanın en gelişmiş ülkesi,kıçı kırık laik türkiye ise gelişmişlik basamağında 96.sırada.
11 Eylül 2009 Cuma 17:47
Bu ülkenin askerleri!aysemutSakın ülkemize gelmesinler laik olmadıkları için belki bazı kurumlardan vize alamayabilirler!
11 Eylül 2009 Cuma 17:07
hollanda'da laiklik elden gitmiş..doğan-özkökalo..doğan medyası, chp, ergenekoncu rektörler duymadınız mı yahu hollanda da laiklik elden gitmiş..baykal efendi hooppp uyuma papaz hikayesini hatırla.. koşun hollanda meydanlarına ordu göreve pankartı açın ya.. hollanda laikti laik kalacak diye bağırın ya..bak gördünüz mü olanları.. sizi dinlemediler olanlara bakın..
11 Eylül 2009 Cuma 16:32
aman bizim komutanlar duymasınAli doğanaySavcı Yalçınkaya yada komutanlarımız duymasın. Avusturalya laiklik karşıtı fiillerin odağı haline gelmiştir. Vurun....
11 Eylül 2009 Cuma 16:11
http://www.aktifhaber.com/news_detail.php?id=244461

Alper Görmüş
Genelkurmay ve son iki yılda biriken sorular...
11 Eylül 2009

Genelkurmay’ın sessizce geçiştirdiği ya da cevap verse bile bizatihi cevapların yeni sorular doğurduğu haberlerin bir dökümünü çıkarmaya çalıştığımı yazmıştım... Geçen salı için söz verdiğim, güncel iki habere ilişkin yazılar nedeniyle ertelediğim döküme nihayet bugün sıra geldi... Fakat ondan önce, ne zaman “ordu içinden sızan haberler” bahsi açılsa, işin aslıyla uğraşmak yerine “Ne oldu da bu tür haberler son birkaç yılda sökün etmeye başladı” sorusuyla arz-ı endam eyleyen zevata kendi cevabımı vereyim...

Bu “furya”nın Nokta dergisine sızdırılan haberlerle, kabaca 2007’nin bahar aylarında başladığını teslim edeyim (bakın ne polemik pasları veriyorum). Ben, o günlerde, vesayet rejiminin o tarihî momentteki sıkışmışlığına; devlet ve ordu içindeki, darbeci-müdahaleci gruplara karşı durmak isteyen kesimlerin muhtemel varlığına; ülkedeki ve dünyadaki siyasi gidişata ve konjonktürel gelişmelere bakarak, bu “furya”nın devam edeceğini öngörüyordum. Bunu, Darbe Günlükleri’ni Nokta’da yayımladıktan bir hafta sonra, Neşe Düzel’in benimle yaptığı söyleşide açıkça dile getirmiştim de (Radikal, 9 Nisan 2007):

“Devlet denilen yapı yekpare bir blok değil. Biz gazeteciler de bilgilere böyle ulaşıyoruz. Çünkü devlette sadece kurumlar arasında rekabet yaşanmıyor, her kurumun kendi içinde de çıkar ve güç çatışmaları, düşünce farklılıkları, yarılmalar var. Türkiye değişiyor, dönüşüyor ve devlet içindeki bu çatışma çok güçlü yaşanıyor. Daha çoook haber sızacak gazetecilere...”

Nitekim öyle oldu... “Furya” bir başladı pir başladı, hâlâ da devam ediyor. Kanaatimce “ordudan sızan haberler” mevzuunun altında yatan nedenler bunlardır. Eşeğin altında buzağı aramanın âlemi yok ama isteyen aramaya devam edebilir...


Nokta’nın haberleri...

Sözünü ettiğim haberler silsilesi, Türkiye’deki gazetecileri “TSK karşıtı” ve “TSK yandaşı” diye tasnif eden bir “Genelkurmay andıcı”nın Nokta’nın 8 Mart 2007 sayısının kapak haberinin konusunu oluşturmasıyla başladı: “28 Şubat’tan 10 yıl sonra Genelkurmay’dan yeni andıç... İki tür gazeteci vardır: TSK karşıtları, TSK yandaşları!”

Haber, gazeteciler arasında büyük bir tepkiye yol açtı. Orduyla ilgili her haberi “orduyu yıpratıyor” diye lanse ederek meslektaşlarını yıpratma aracı yapan gazeteciler bile rahatsız oldular bu tasniften. Bir hafta kadar sonra, böyle bir andıcın Genelkurmay’da hazırlandığı, fakat bir taslaktan ibaret olduğu açıklaması yapıldı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ise 12 nisandaki, “sözde değil özde laik cumhurbaşkanı” istediği ünlü basın toplantısında taslağın kendi onayına sunulmadığını ve dolayısıyla görmediğini söyledi. Her iki açıklamada da özür yoktu. Belli ki Genelkurmay bu türden “meşru” çalışmalarını sürdürecekti ve galiba çıkartılan yegâne ders, bu çalışmaların dışarıya sızmaması için azami gayreti göstermek gerektiği kararından ibaret kalmıştı.

29 Mart 2007’de Nokta “Darbe Günlükleri” kapağıyla çıktı... Büyükanıt, 12 nisandaki konuşmasında, “Genelkurmay arşivlerini tarattım, böyle bir belgeye rastlamadım” diyerek konuyu kapattı. Sonraki günlerde, aynı gerekçeyle soruşturmaya izin vermedi.

Nokta, sadece bir hafta sonra, 5 Nisan 2007’de Genelkurmay İstihbarat Başkanı, Korgeneral Aslan Güner’in imzasını taşıyan bir raporu yayımladı. Rapor, “Toplumsal gelişime destek faaliyetleri” kapsamında müşterek hareket edilebilecek sivil toplum örgütleriyle ilgiliydi. TSK’nın siyasete açıkça müdahale ettiğini gösteren bu belgeyle ilgili olarak Genelkurmay’dan hiçbir açıklama yapılmadı.

Nokta, bu haberden iki hafta sonra kapandı. Fakat Pandora’nın kutusu açılmıştı bir kere... Bu kategoriden haberler, nereye gitmeleri gerektiğini kısa süre içinde anladılar: Yeni adres Taraf’tı. (İşte bir polemik pası daha... Fakat bu topa girmeden önce 1 eylül tarihli ‘Hakikati duymak istemeyenler ve Taraf” başlıklı yazıma bir göz atılmasını rica ediyorum.)


Taraf’ın haberleri...

Haziran 2008’de Taraf gazetesinde bir jandarma istihbarat raporu, bir de “Toplumsal gelişime destek faaliyetleri” çerçevesinde hazırlanan Genelkurmay istihbarat raporu yayımlandı.

Jandarma raporundan, 13 askerin şehit olduğu Dağlıca’ya baskın düzenleneceğinin baskından dokuz gün önce Genelkurmay’a ve diğer tüm ilgili birimlere gizli bir raporla bildirildiği anlaşılıyordu. Buna rağmen ciddi hiçbir tedbir alınmamıştı. (Taraf, benzer bir haberi, 17 askerin ölümüyle sonuçlanan Aktütün baskınıyla ilgili olarak ekim 2008’de verdi. İddia burada da aynıydı: Saldırı önceden belirlenmiş fakat ciddi hiçbir tedbir alınmamıştı.)

“Lahika” diye adlandırılan ikinci rapor ise, Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlıkları tamamlanan ve Eylül 2007’de yürürlüğe konan “Bilgi Destek Faaliyeti Eylem Planı” uyarınca, kamuoyunu, “irticacı hareketlerin sorumlusu” olarak görülen hükümete, “milli devlete karşı” olarak nitelenen yeni anayasa paketine, “terörist” olarak adlandırılan DTP’ye karşı TSK’nın görüşleri doğrultusunda yönlendirmek ve “topluma öncü olma” rolünü sürdürmek için bir dizi karar alındığını ortaya koyuyordu.

Dağlıca ve Aktütün’le ilgili olarak Genelkurmay’dan bazı açıklamalar yapıldıysa da bunlar ikna edici olmadı. Bunu, iki baskınla ilgili bugün oluşmuş kamuoyuna bakarak da anlayabiliriz. O kanaat, maalesef, şöyledir: Olmuş bir şeyler ama TSK meselenin fazla kurcalanmasını istemiyor.

Fakat bunlardan çok daha kötü “yönetilen” gelişmeler de oldu... Hemen aklıma gelenlerden:

Birincisi: Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Poyrazköy kazılarında bulunan LAW silahlarıyla ilgili olarak “Araştırdık, bizden çıkmamış” açıklaması yapmıştı. Daha sonra açıklanan MKE raporunda, bunların büyük bölümünün orduya teslim edildiğinin belgeli olduğu açıklandı. Başbuğ, bu gelişme üzerine hiçbir şey söylemedi.

İkincisi: “AKP’yi ve Fethullah Gülen’i bitirme planı”nın Taraf’ta yayımlanmasından bir gün sonra, yine Taraf’ta yayımlanan söyleşiyle ilgili olarak Başbuğ, hiçbir açıklama yapmadı. Orada emekli bir orgeneral, Genelkurmay’daki “bir ekip”le ilgili olarak İlker Başbuğ’u uyardığını, fakat onun kendisine “ben kontrol ederim, sorun çıkmaz” yollu bir cevap verdiğini anlatmıştı. Orgeneral Başbuğ, bu manşetle ilgili olarak hiçbir şey söylemedi, haberi tekzip etmedi.

Üçüncüsü: “El bombasını çekip erin eline veren teğmen” olayında TSK en kötü sınavlarından birini verdi. Dört erin hayatını kaybettiği olayla ilgili olarak “kazaydı” açıklaması yapıldı. Gerçeğin Taraf’ta yayımlanmasından sonra, ki aradan 10 gün geçmişti, “teğmen ilk günden tutuklanmıştı” açıklaması geldi. Aradaki gecikme, “daha seri hareket edebilirdik”le izah edilmeye çalışıldı. Kabahatten bile büyük bir özürdü bu. Zihinlerde ister istemez, “Ordu, yapılması gerekeni yapıp teğmeni adalete sevk ettiği halde hakikati gizlemeye çalıştığına göre, kimbilir başka neler gizleniyordur” kuşkusu uyandı.

Dördüncüsü: Çukurca’da PKK mayınlarına basıp hayatını yitirdiği söylenen dört erin, aslında “bizim” mayınlar nedeniyle öldükleri konusunda çok ciddi kuşkular yaratan ses bandı kayıtları... Genelkurmay, bu kayıtlarla ilgili olarak hiçbir açıklamada bulunmadı. (Yasadışı yollarla yapılan kayıtların hukuki değeri olmayabilir, fakat kamuoyunu etkileme konusunda gayet “değerli” olduğunu hepimiz biliyoruz.)

Bu listeyi neden yaptığımı, salı günkü yazımdan bir alıntıyla anlatıp bitireyim: “Peşinen söyleyeyim: Amacım ‘orduyu yıpratmak’ değil, tam tersine, ‘bir çubuğu hemen kırarsınız, ama biraraya gelmiş on çubuğu kıramazsınız’ türünden kadim mesellerin anlattığı şeyin tersinin de geçerli olduğunu göstererek orduya bir nevi yardımcı olmak: Bir kötü örnek zihinlerde iz bırakmadan uçup gidebilir, fakat on kötü örnek biraraya geldiğinde bıraktığı izi bir daha silemezsiniz...”

Taraf Gazetesi

Eşcinsel sitede tanıştığı teğmeni çırılçıplak soyup gasp eden zanlı gözaltına alındı

11 Eylül 2009 Başkent Ankara "tuhaf" bir gasp olayına sahne oldu. Genelkurmay’da görevli mühendis teğmen A.Ü. Keçiören semtinde yolda yürürken bir kişinin bıçak zoruyla cep telefonunu gasp ettiğini iddia etti.
Polis, güvenlik kamerası kayıtlarından zanlıyı yakaladı. Pazarcılık yaptığı öğrenilen Mehmet T'nin eşcinsel internet sitelerinde tanışıp cinsel ilişki kurmak bahanesiyle kandırdığı üç kişiyi çırılçıplak soyup cep telefonlarını gasp ettiği ortaya çıktı. Bugün gazetesinin haberine göre; emniyetteki sorgusunda, "Teğmen'le eşcinsel sitede tanışıp sohbet ettik. Benimle cinsel ilişki kurmak istedi. Keçiören'deki ormanlık alanda onu çırılçıplak soydum ve cep telefonunu aldım” diye ifade veren zanlı Mehmet T. savcılığa sevk edildi.

netgazete

Yaralı asker taşıyan uçak Adana'ya indi
Diyarbakır'dan Ankara'ya gitmek üzere havalanan, 3'ü yaralı 1'i hasta 4 askeri taşıyan askeri uçak, hava muhalefeti nedeniyle Adana İncirlik Üssü'ne indi.

13 09 2009 00:35

Alınan bilgiye göre, yaralı oldukları öğrenilen Üsteğmen İbrahim Mert, Uzman Çavuş Nejat Yılmaz ve Er Bekir Karataş ile hasta olan Uzman Çavuş Mehmet Gümüşsoy'u Diyarbakır'dan Ankara'daki GATA'ya götüren askeri uçak, hava muhalefeti nedeniyle İncirlik Üssü'ne iniş yapmak zorunda kaldı.

Askeri personel, ambülanslarla Yüreğir Başkent Hastanesi'ne getirilirken, bölge komutanlığından yetkililer de bilgi almak üzere hastaneye geldiler.

Hastane Müdür Yardımcısı Sinan Gül, yaptığı açıklamada, hastane müdürü, başhekimi ve ilgili birim doktorlarının askerlerin tetkiklerini yaptıklarını, askeri personelin cerrahi yoğun bakım ünitesinde tedavi altına alındıklarını kaydetti.

Gül, hava muhalefetinin sona ermesi ve askeri personelin sağlık durumlarının belli olmasının ardından, GATA'ya götürülüp götürülmeyeceklerine karar verileceğini dile getirdi.

haber7

13 Eylül 2009 15:22
İzine Giden Asker PKK'ya Katıldı
Tunceli'de yıllık iznini kullanma bahanesiyle memleketine gelen asker, terör örgütü PKK'ya katıldı. Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit

Kayseri Jandarma Komutanlığı'nda 6 aydan beri asker olan C.K., iznini kullanmak için geldiği memleketinden birliğine geri dönmeyerek PKK'ya katıldı.

aktifhaber

15 Eylül 2009 20:40
Komutanı Başbuğ'a Şikayet Etti

Komutanın akıl almaz cezası nedeniyle diri diri yanmaktan son anda kurtulan askerin ailesi Genelkurmay'a şikayet mektubu gönderdi...

Şanlıurfa’da 19 Ağustos 2009 tarihinde 20.Zırhlı Tugay Komutanlığı’nda çıkan yangında yaralanan Patnoslu er Cüneyt İlgün’ün ailesi, yangında ihmal olduğu gerekçesiyle GenelKurmay Başkanlığına şikayet mektubu gönderdi.

Şanlıurfa 20. Zırhlı Tugay Komutanlığı’nda vatani görevini yapan Adanalı er Osman Boran ile Ağrılı er Cüneyt İlgün, kuru otları toplamakla görevlendirildiği sırada yangın çıkmış, yangında iki er de çeşitli yerlerinden yaralanmıştı.

Ağrı’nın Patnos ilçesinde oturan 3 aylık asker Cüneyt İlgün’ün babası Vahyettin İlgün, Diyarbakır’da tedavi gören oğlunu ilçeye getirdi.

Oğlunun sağlığıyla ilgili AA muhabirine açıklamada bulunan Vahyettin İlgün, oğlunun vücudunun çeşitli yerlerinde yanıklar bulunduğunu belirterek, ciddi sıkıntılar çektiğini söyledi.

İlgün, yangın sırasında bir uzman çavuşun oğlunu ve Adanalı askeri ateşin yanına yaklaşmaya zorladığını öğrendiğini belirterek, "Olayı 15 gün sonra televizyon ve gazetelerde öğrendim. Olaya sebebiyet veren Uzman Çavuş bir gün olsun oğlumu hastanede ziyaret etmedi. Oğlumu eve getirdiğimde ne Şanlıurfa’daki birliğinden ne de buradaki askeri yetkililerden kimse arayıp sormadı... Yoksa olayı saklamaya mı çalışıyorlar. Genelkurmay Başkanlığı’na şikayet dilekçesi gönderdik. Sorumluların derhal bulunup cezalandırılmasını istiyoruz" dedi.

BANA İŞİMİ Mİ ÖĞRETİYORSUNUZ?

19 Ağustos'ta meydana gelen olayda Adanalı er Osman Boran ile Ağrılı er Cüneyt İlgün, kuru otları toplamakla görevlendirildiği sırada Uzman Çavuş C.A. iki ere, otları içinde ateş yanan kuyuya atmalarını emretmişti.

Erlerin 'kamyonun kuyuya en az 2-3 metre uzak kalması gerekiyor. Otları atmamız halinde araç tutuşabilir' ikazı üzerine de 'Bize işimizi mi öğretiyorsunuz? Otları kuyuya atın, yemeğe gideceğiz' emrini verdiği öne sürülmüştü.

Erler otları kuyuya atınca alevler aracın brandasını tutuşturdu. Panikle kuyuya düşerek yanan erler, diri diri yanmaktan arkadaşları sayesinde kurtarılarak, Şanlıurfa Devlet Hastanesi'ne kaldırılmıştı. Ardından da Diyarbakır Askerî Hastanesi'ne sevk edilen erler, burada tedavi edildikten sonra 3 Eylül'de taburcu edildi. Her iki ere 1'er ay hava değişimi verilmişti.
aktifhaber

Altan/Taraf
Büyük Selanik

Artık hepimiz ucundan kenarından “yapay bir görüntüyü” gerçek zannettiğimizi hissetmeye başladık.

Bizim seksen yıllık cumhuriyet bir “sahtelikler” cumhuriyeti.

Mustafa Kemal, Selanik’te doğmuş, askerî okullarda nispeten “Batılı” bir eğitim almış, Sofya’da ataşelik yapmış, Almanya’yı görmüş genç bir generaldi cumhuriyeti kurduğunda.

Okuduklarımdan anlayabildiğim kadarıyla iki büyük tutkusu vardı.

Birincisi “lider” olmak.

İkincisi de, ta gençliğinden beri söylediği gibi Osmanlı’nın diğer topraklarından vazgeçip Anadolu’da büyük bir Selanik yaratmak.

Güzel kadınlar, şık beyler, balolar, danslar, temiz evler, çiçekli bahçeler, köylerde vals çalan orkestralar, kahve ve konyak kokan cafeler, beyaz örtülü lokantalar...

İlk amacına ulaştı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin tartışılmaz lideri oldu.

Bir devletin liderliğini ele geçirmek zordur ama bunu yapabilecek yetenekleri vardı ve başardı.

İkincisi ise “zordan” daha zordu.

Yüzlerce yıllık gelenekleri yıkmak ve başka bir tarihin, başka bir mücadelenin, başka bir kültürün sonucu olan bir ülkeyi burada yeniden kurmak öyle bir “kişinin” kararıyla olacak iş değildi.

Onun hayalindeki ülke ne Osmanlı’nın bir mezbele halinde tuttuğu Anadolu’nun geleneklerine, ne de Müslümanlığın inançlarına uyuyordu.

Sanırım bütün diktatörlerin düştüğü hataya düşüyordu.

İstediği şeyin “iyi” olduğuna inanıyordu ve önerdiği “iyiliğin” kabul edilmemesine sinirleniyordu.

Zorla “şapka” giydirdi, zorla Batı müziği dinlettirdi, zorla dans ettirdi.

Ama bu iş “zorla” olacak bir iş değildi.

Onun hayal ettiği ülkeyle, yönettiği ülkenin gerçekleri birbirini tutmuyordu.

Bütün baskıya, gazetelerin bütün yayınlarına rağmen yönettiği insanlara “yabancı” biri olarak kaldı.

Birçok açıdan muhalefetle karşılaştı.

Müslümanlar, bu “Batılı” hayat tarzını reddediyorlardı ve emirle “Batılı” olmaya yanaşmıyorlardı.

Kürtler, kendilerine Kurtuluş Savaşı sırasında söz verilen “eşitliği” istiyorlardı.

Demokratlar, “diktatörlüğüne” karşı çıkıyorlardı.

Onu ürkütecek kadar gerçek kökleri olan direnişlerdi bunlar.

Sanırım hem ürktü hem öfkelendi.

Korkunç bir baskı uyguladı.

Kürt liderlerini astı, Müslümanları gazeteler vasıtasıyla “irticacılar” olarak ilan etti, demokratları Meclis’ten attı, solcuları hapse koydu.

Orduyla ve sivil bürokrasiyle bütün ülkeyi denetimi altına aldı.

Ve çok istediği Selanik’i, büyük şehirlerin yeni zenginleri ve bürokratlarla yarattı.

Artık “Atatürk” olan Mustafa Kemal’i memnun edecek göstermelik bir “Selanik” yaratıldı memleketin küçük bir parçasında.

Geride kalan kısımlar da, “yeni Selaniklilerin” esiri durumuna düştü.

İnsanlar kendi ülkelerinde bir söz hakkına sahip olamadılar.

Kürtler, Müslümanlar, demokratlar, solcular devletten dışlandılar.

Bu “Selanikleşme” hareketine “Atatürk ilke ve inkılâpları” adı takıldı ve bunlara uymayanlar “devlet düşmanı” ilan edildi.

Biz bugün hâlâ Türkiye’de “Selaniklilerle” Anadolulular mücadelesini yaşıyoruz.

Atatürkçüler, “bizim önerdiğimiz güzel ve iyi bir şey, neden buna karşı çıkılıyor” diyorlar.

Samimiler bunu söylerken.

Ama bunun zorla olamayacağını, emirle gerçekleşemeyeceğini, hayatın kendi doğal akışı içinde biçimlenmesi gerektiğini kavrayamıyorlar.

Cumhuriyet tarihi boyunca ezilen, dışlanan Müslümanlar, Kürtler, demokratlar, solcular şimdi haklarını istiyorlar, “Selanikleşme” hayali uğruna yaşadıkları baskılardan kurtulmaya uğraşıyorlar.

Kürt açılımı, muhafazakârların zenginleşip örgütlenmeleri, demokratların seslerini yükseltmeleri, değişen koşulların sonucu olarak yaşanıyor.

Mustafa Kemal’in çok istediği o “güzel kokan memleketin” yaratılması şimdi artık mümkün gözüküyor ama bunu buranın halkı, kendi isteğiyle, artık böyle bir hayata hazır olduğu, zenginleştiği, dünyayla ilişkiler kurduğu için gerçekleştirecek.

İşin belki de en “şakacı” yanı ise şimdi buna “Atatürkçüler”in karşı çıkması.

Çünkü onlar hâlâ bunun “Müslümansız, Kürtsüz, demokratsız, solcusuz” olacağını sanıyorlar.

Atatürkçülere aslında bir müjde verebilirim, istediğiniz gerçekleşecek ama bunu halk kendine uygun biçimde yapacak.

Bırakın da yapsınlar.

16 Eylül 2009

Fransız ordusu, Müslüman personelini özel uçakla hacca gönderiyor

Türkiye'nin laiklik konusunda örnek aldığı Avrupa ülkelerinden Fransa'da, Genelkurmay bu yıl hacca gidecek olan personelinin hac organizasyonunu kendisi yapacak. Türkiye'de her yıl düzenlenen Yüksek Askeri Şûra toplantılarında dindar subay ve astsubaylar sözde ‘irticai eylemlerde bulunduğu' gerekçesiyle orduyla ilişiği kesilirken, Fransız ordusu büyük bir açılım yaparak bünyesinde bulunan Müslümanları, Savunma Bakanlığı'nın tahsil edeceği özel bir uçakla Suudi Arabistan'a götürecek ve burada hac farizasını yerine getirmelerini sağlayacak.

MODERN ORDULAR DİNE SAYGILI
Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrıldığı ve laikliğin beşiği olarak bilinen Fransa'da, ordunun Müslüman personeline yönelik bu çalışmasının modern orduların personelinin moraline büyük önem vermesi şeklinde yorumlanıyor. Kanada'nın The Globe and Mail gazetesinde yer alan haberde, Fransız ordusunun bu politikasının ‘toplumun önünde' şeklinde yorumlandı.

MÜSLÜMAN PERSONEL, RAMAZAN VE CAMİLERİ İŞLEYEN BİR DERGİ ÇIKARDI
Fransız toplumunda din ve devletin birbirinden ayrılmasına rağmen, Fransız ordusu kendi Müslüman personelinin dini ihtiyaçlarını karşılamak için bu yıl ilk defa gerçekleştireceği hac organizasyonunun yanı sıra, ordu birliklerinde helal yiyecek servisi ve mescitler açılmasına da ön ayak oldu. Fransız ordusunda görev yapan 30 imamdan biri olan Muhammed Ali Burhab, orduda ilk defa bir dergi yayınladıklarını ve bu dergide Ramazan'la ilgili makaleler ve cami fotoğrafları yayınladıklarını bildirdi.

ÖZEL UÇAKLA GÖNDERİYOR
“Laik bir kurumun (ordu) bünyesinde yayınlanan bir dergide cami fotoğrafı yayınlamak yeni bir şey” diyen Fransız ordusunda görevli imam Burhab, ordunun tüm sosyal ve siyasi tartışmalardan uzak durduğunu söyledi. Öte yandan Fransız Savunma Bakanlığı'nın tahsis edeceği özel bir uçakla hacca gidecek olan Müslüman personel, 3000 Euro ödeyecek. Bu rakam özel acentelerin fiyatlarıyla karşılaştırıldığında daha düşük görünüyor. Fransız ordusundaki Müslümanların Mekke ve Medine'deki barınma ihtiyaçları ise Suudi Arabistan Savunma Bakanlığı tarafından karşılanacak.

Vakit

Askeri panzer devrildi: 1' ağır 5 yaralı

Hakkari'de panzerin devrilmesi sonucu 1'i ağır 5 asker yaralandı. Yaralı askerler Devlet Hastanesi'ne kaldırılırken 1'inin durumu ağır..

18 09 2009 17:59

Alınan bilgiye göre, İl Jandarma Komutanlığına ait panzer, şehir merkezine 7 kilometre uzaklıkta bulunan Depin mevkisinde henüz belirlenemeyen bir nedenden dolayı devrildi. haber7

21 Eylül 2009
SUSURLUKVARİ CİNAYET ARAŞTIRILIYOR
Kürt işadamı cinayetini deştikçe çarpıcı ayrıntılar çıkıyor. Karanlık çete çözülemedi.

İzmit'ten kaçırılarak öldürülen işadamıyla ilgili soruşturma büyüyor. Aralarında emekli yüzbaşı ve ordudan atılma subay ve uzman çavuşların bulunduğu çete üyelerinin 'fidye' yalanını Adli Tıp ortaya çıkardı. Hayırsever işadamı, kaçırıldığı gün öldürülmüş. Adalet, İçişleri bakanlarının yanı sıra Başbakan'ın da konuyla yakından ilgilendiği öğrenildi.

Türkiye, sel felaketi, Münevver Karabulut olayı ve demokratik açılımı tartışırken 'karanlık bir çetenin' işlediği cinayet satır aralarında kaldı. İzmit'in Gebze ilçesinde bir işadamı 12 gün önce kaçırılarak öldürüldü. JİTEM'in kurucusu Cem Ersever'in cesedinin bulunduğu yere yakın bir noktaya gömüldü. 55 yaşındaki Abdurrahman Sever, çevresinde hayır hizmetlere öncülük eden biri olarak biliniyordu. Eski bir subay, emekli bir yüzbaşı, astsubay ve ordudan atılma uzman çavuşların bulunduğu çete üyeleri, polise verdikleri ifadelerinde, kuyumcuyu kaçırdıktan 3 gün sonra ailesini arayarak 5 milyon dolar fidye istediklerini ileri sürdü. Para ödenmediği için de işadamını öldürdüklerini savundular. Ancak Sever'e yapılan otopsi, sanıkların yalanını ortaya çıkardı. Otopsiye göre, kuyumcu, kaçırıldığı gün öldürülmüş. İşadamının fidye istenmeden öldürülmesi, soru işaretlerini artırdı. Polis, 'Susurlukvari' bir yapılanmayı hatırlatan çetenin karanlık ilişkilerini çözmeye çalışıyor.

İstanbul Pendik'te kuyumcu dükkanı bulunan ve çevresinde hayırsever bir insan olarak bilinen Abdurrahman Sever, 12 gün önce kaçırıldı. Kendisinden haber alınamaması üzerine ailesi emniyete başvurdu, güvenlik güçleri, Sever'in son olarak arsa bakmaya gittiği Gebze'deki MOBESE kameralarından izini tespit etti. Soruşturmayı derinleştiren güvenlik güçleri, başında 'Paşa' kod adlı eski Özel Harekatçı binbaşı İlyas K.'nin bulunduğu 6 kişilik bir çeteye ulaştı. Şahıslar, Sever'i Ankara'ya götürdüklerini ve 3 gün sonra aradıkları ailesinden istedikleri parayı alamayınca öldürerek Elmadağ'a gömdüklerini iddia etti.

İşadamının cesedi önceki gün bulundu. Ancak Sever'in yapılan otopsi raporu, sanıkları yalanlıyor. Çünkü Adli Tıp Kurumu'nda yapılan otopsiye göre, Abdurrahman Sever'in kaçırıldığı gün öldürüldüğü tespit edildi. Buna göre, sanıklar işadamını kaçırdıktan hemen sonra öldürdü. Üç gün sonra da ailesinden 5 milyon dolar fidye istedi.

Abdurrahman Sever'in kardeşi Mehmet Sever, şahısların ağabeyini kaçırdıktan üç gün sonra kendilerini arayarak 5 milyon dolar fidye istediklerini ancak bir daha aramadıklarını anlatıyor: "Caniler, ağabeyimi götürdükleri gün öldürmüşler. 3 gün sonra da bizi arayarak 5 milyon dolar fidye istediler. Daha sonra 'Bizi bekleyin, sizi arayacağız' dediler. Ancak bir daha da aramadılar. Daha sonra ağabeyimin öldürüldüğünü öğrendik. Zaten otopsi raporuna göre rahmetli, kaçırıldığı gün öldürülmüş."

Fidye, cinayetin kılıfı mıydı?

Sever ailesi, Muş'un ileri gelenlerinden. Aile, yardıma muhtaç öğrencilere verdikleri destekle tanınıyor. Adli Tıp'ın işadamının kaçırıldığı gün öldürüldüğünü ortaya koyan raporu kafalarda soru işaretlerinin oluşmasına sebep oldu. İşte o sorulardan bazıları:

Fidye için kaçırıldığı ileri sürülen işadamı neden aynı gün öldürüldü?

Katiller, fidye istemek için neden 3 gün bekledi?

Kürt bir işadamının hedef olarak seçilmesi tesadüf mü?

CİNAYET 'demokratik açılım' çalışmalarını baltalamak için mi işlendi? Öyle ise listede başka Kürt iş adamları var mı?

Fidye için istenen 5 milyon dolar büyük bir rakam. Yaklaşık 8 milyon TL'ye denk geliyor. Fidye cinayetin asıl sebebini örtmek için bir kılıf mıydı?

Cinayeti aralarında ordudan atılan subay ve uzman çavuşların oluşturduğu bir grubun işlediği iddia ediliyor. Kim bunlar? Kimlerle bağlantıları var?

Aynı çetenin öldürerek gömdüğü başka isimler var mı?

İşadamının cesedi neden Bordo Berelilerin eğitim alanında gömüldü?

İşadamının aracı, hedef saptırmak için Yozgat'ta yakıldı. Bu durum, çetenin ne denli profesyonel olduğunu gösteriyor. Böylesine derin bir yapılanma cinayete kadar neden fark edilemedi?

Kaynak: Zaman

K.Maraş'ta askeri araç devrildi 8 yaralı
23 Eylül 2009
Kahramanmaraş'ın Afşin ilçesinde askeri aracın devrilmesi nedeniyle 6 asker ile 2 vatandaş yaralandı. Kazada yaralananların isimleri şöyle:
Alper Çuvalcı, Mehmet Çepkin, Eray Baykan, Mehmet Şerif Çaçan, Okan Ali Kumaş, Mustafa Kanalka isimli askerler ve Nezar Özdemir ve İsmet Kanza isimli vatandaşlar yaralandı.
haber7

Etiketler: askeri uçak diyarbakır adana kürt akp asker rte ölü çavuş asteğmen er abd gkb tsk PKK 12 Eylül gecesi Genelkurmay idam Genelkurmay Başkanı Komutan TBMM protesto darbe baran cia abd Cumhurbaşkanı GKB Mağdur atatürk laiklik abd ab nato ordu ihale kürt ölü yaralı intihar abd gkb tsk Asker Jandarma Komutan düşman selanik dönme Etiketler: haber kavga atatürk laiklik içki zina darbe cumhuriyet Ahmet mustafa kemal selanik çankaya türk sünnî Askeri panzer devrildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Çrş Eyl 23, 2009 8:19 pm    Mesaj konusu: FİŞLENEN AKADEMİSYENLER TEPKİLİ Alıntıyla Cevap Gönder

30 Eylül 2009 13:51
Bursa'da Albaya Örgüt İnfazı
Geçen pazartasi evinde ölü bulunan Emekli Piyade Albay Aytekin İçmez cinayetini bir örgüt üstlendi.

EMEKLİ Piyade Albay 64 yaşındaki Aytekin İçmez, geçen pazartesi günü Bursa'daki evinde, eşi İsmet İçmez tarafından boğazından tek kurşunla vurularak öldürülmüş bulundu. Maoist Komünist Parti- Halk Kurtuluş Ordusu (MKP- HKO) cinayeti üstlenerek, Emekli Albay İçmez'i, 1981 yılında Tunceli'de yüzbaşı rütbesiyle görev yaparken örgüt üyesi Behzat Firik'i yakarak katlettiği için öldürdüklerini ileri sürdü. Emekli Albay Aytekin İçmez'in kayınpederi Emekli Albay Mehmet Kırmızıoğlu, damadının uzun süredir tehdit aldığını açıkladı.

Olay, geçen pazartesi günü, merkez Yıldırım İlçesi'ne bağlı Namazgah Mahallesi Meydan Sokak'taki 5 katlı İlkkus Apartmanı'nın en üst katındaki dairede meydana geldi. Emekli Albay Aytekin İçmez'in eşi 60 yaşındaki İsmet İçmez, kahvaltıdan sonra, İbrahimpaşa Mahallesi'nde yalnız yaşayan eşi gibi emekli Albay olan babası Mehmet Kırmızıoğlu'nu ziyarete gitti. Öğleden sonra eve dönen İsmet İçmez, evininin salonunda eşi Aytekin İçmez'in cesedini buldu.

Şoke olan İsmet İçmez, polisi aradı. Eve gelen polisler, başı masanın üzerine düşen ve çevresinde kan izleri bulunan Aytekin İçmez'in cesedi, savcının talimatıyla otopsi yapılmak üzere Adli Tıp Kurumu Morgu'na götürüldü. Yapılan inceleme sonucu Aytekin İçmez'in boğazından giren tek kurşunla vurulup öldüğü belirlendi.

Evde de silah bulamayan polis, olayın cinayet olduğunu belirleyip araştırma başlattı. Cumhuriyet Savcılığı'nca da geniş çaplı soruşturma başlatıldı.

MKP- HKO ÖRGÜTÜ ÜSTLENDİ

Soruşturma devam ederken, MKP- HKO'nun Aytekin İçmez'i infaz ettiği iddia edildi. Bir internet sitesinde yer alan MKP- HKO'nun açıklamasında, “1981 yılında Tunceli Ovacık- Hozat sınır bölgesinde yer alan Hülükuşağı Köyü'ne bağlı Kale Deresi'nde (Deru Garedesi) yoldaşımız Behzat Firik'i yakarak katleden, bölgede ‘Kulaksız Yüzbaşı’ olarak bilinen Yüzbaşı Aytekin İçmez, HKO milisleri tarafından ‘ölüm cezasıyla’ cezalandırılmıştır” denildi.

İsmet ve Aytekin İçmez çitinin tek çocukları olan oğullarının Ankara'da turizmcilik yaptığı, emekli Albay Aytekin İçmez'in Eğirdir Dağ Komando Okulu Komutanlığı'nda görevliyken Ankara'ya tayininin çıkması üzerine 1996 yılında emekli olduğu ve daha sonra Bursa'ya yerleştiği öğrenildi.

Cinayete kurban giden Emekli Albay Aytekin İçmez'in kayınpederi emekli Albay Mehmet Kırmızıoğlu, damadının uzun süreden beri ölüm tehditleri aldığını belirterek, “Bu tehditler üzerine kendi çapında önlemler alıyordu. Bu cinayet, polis tarafından iyi irdelenmeli ve failleri bir an önce bulunmalıdır” dedi.
aktifhaber

23 Eylül 2009 10:19
FİŞLENEN AKADEMİSYENLER TEPKİLİ

Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın akademisyenler hakkında hazırladığı rapora sert tepki geldi..

İstanbul Üniversitesi'nde (İÜ), 'PKK sempatizanı, Kürtçü, eski sol militanı' şeklinde fişlenmeleri, akademisyenlerin tepkisine neden oldu.

Kara Kuvvetleri Komutanlığı, hazırladığı 47 sayfalık raporda 'Kürt kökenli ve PKK sempatizanı Tahsin Yeşildere, Veterinerlik Fakültesi'nde etkin bir pozisyona getirildi' şeklinde bahsedilen emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Tahsin Yeşildere, fişlemelerin karalama amaçlı olduğunu söyledi.

Alemdaroğlu'na karşı çıktığı için bu tür karalamalara maruz kaldığını anlattı. Fişlenen diğer bir isim adli tıp uzmanı Prof. Dr. Fatih Yavuz ise meslektaşlarının kendisini fişlemesini üniversitedeki çekişmelere dayandırdı. Yavuz, bu tür uygulamaların Türkiye'ye vakit kaybettirdiğini anlattı.

Kara Kuvvetleri Komutanlığı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talebi üzerine 6 Ağustos 2008 tarihinde 47 sayfalık bir rapor gönderdi. Ergenekon davasının ek klasörlerine giren raporda İstanbul Üniversitesi'nin rektör Mesut Parlak dönemi ayrıntılı olarak anlatılıyor.

Akademisyenlere yönelik 'Kürt kökenli, PKK sempatizanı, bölücü, ayrılıkçı, eski sol militanı' şeklinde fişlemeler yer alıyor. Burada fişlenen isimlerden biri de emekli öğretim üyesi Tahsin Yeşildere. Yeşildere'nin Kürt ve PKK sempatizanı olduğu belirtiliyor.

Yeşildere, kendisinin İzmir'de doğduğunu ve kökeninin Karamanoğulları'na dayandığını, dolayısıyla Türk olduğunu söyledi. Ergenekon davası sanığı Kemal Alemdaroğlu'nun İÜ'de rektör olduğu zamanlarda kendisinin de üniversite senatosunda görevli olduğunu kaydetti.

Uygulamalarına karşı çıktığı için Alemdaroğlu'nun senato toplantılarında kendisini 'PKK sempatizanı, bölücü' diye suçladığını ve senatodan atmaya çalıştığını ifade etti. Yeşildere, "Kürt olsam ne fark eder, Türk olsam ne fark eder. Ben demokrasi mücadelesi veren bilim insanıyım. Benim Türk, Kürt, Ermeni, Müslüman, Yahudi olmam hiçbir şeyi değiştirmez, demokrasi isteyen emekli bir profesörüm." diye konuştu.

Meslektaşlarının kendisinin askerî istihbarata fişletmesini de değerlendiren Yeşildere sözlerini şöyle sürdürdü: "1402'liklerde böyle çıktı. Üniversite rektörleri kendilerine paye verilince bu şekilde yalan yanlış ispiyonluyorlar. Yıllardır bu böyle."

FİŞLEMELERLE VAKİT KAYBEDİYORUZ

Ergenekon dosyasının ek klasörlerinde yer alan 47 sayfalık raporda "Prof. Dr. Fatih Yavuz: Alman Hastanesi'nde uzun süredir illegal olarak adlî tıp raporları veren ve Alman vakıfları ile bağlantılı." şeklinde fişlenen Prof. Dr. Fatih Yavuz ise, Türkiye'nin yıllardır bunlarla vakit kaybettiğini vurguladı. Üniversitedeki çekişmelere her zaman şahit olduğunu dile getiren Yavuz, raporda yer alan bilgilerin de yanlış olduğunu belirtti.

Alman Hastanesi'nin bir Türk'e ait olduğuna dikkat çeken Yavuz, kendisinin de Alman vakıflarıyla bağlantılı olduğuna ilişkin iddiayı yalanladı. Daha önce Ergenekon davası sanığı Ümit Sayın'da da kendisinin ev adresleri, telefon numaralarının ortaya çıktığını hatırlatan Yavuz, bunların da yanlış olduğunu ifade etti. 20 yıllık meslek hayatında hiçbir zaman idari görevlere talip olmadığını ifade eden Yavuz, raporun mahkemede olduğunu ve gerçeğin ortaya çıkacağını dile getirdi.

Zaman

25 Eylül 2009 14:55
Hakim Albay Üçok Sorguda
TSK'ya sızan çete kapsamında Askeri savcı Ahmet Zeki Üçok, İstanbul Adliyesi'nde sorguda. Üçok, sahte çürük raporu ve yolsuzluk iddialarıyla sorgulanıyor.Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit

Genelkurmay Başkanlığı'nda Karargah Evleri soruşturmasını yürüten Askeri Savcı Ahmet Zeki Üçok, Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne geldi.

Albay Üçok, "zengin ailelerin çocuklarına sanatçılara sahte çürük raporu vermekle" ve çeşitli yolsuzluk iddialarıyla suçlanıyor.

Albay Üçok ile birlikte 14 kişinin gözaltında olduğu belirtiliyor. Gözaltına alınanlar arasında emekli askerler ve hayat kadınları da var.

Üçok'u adliyede Savcı Hikmet Usta uzun süren bir sorguya aldı.

Üçok'la birlikte gözaltına alınanların ev ve işyerlerine yönelik aramalar yapıldığı ve çetenin çok sayıda dökümanının bulunduğu ifade ediliyor.

Ayrıca Genelkurmay Personeli 2 Sivilin de sorgulandığı bildiriliyor.

aktifhaber

25 Eylül 2009 10:03
'PAŞA RÜŞVETİ' SORGULANIYOR

Ergenekon ek klasörlerinde, helikopter devi Sikorsky'nin bazı paşalara rüşvet verdiği ileri sürülüyordu.

Zaman'a konuşan Sikorsky stratejik ortaklıklardan sorumlu Başkan Yardımcısı Stephen Estill, konuyu Türk basınında çıkan haberlerden öğrendiklerini söyleyerek, "Sikorsky etik olmayan hiçbir davranışa müsamaha göstermez. Şu anda bu konuyla ilgileniyoruz." dedi.

İddianamenin 138 numaralı ek klasöründe Ünal İnanç'ın evinde bulunan bir yazıda ilginç bilgiler yer alıyor.

Belgede, Sikorsky'de yüksek maaşla çalışan emekli bazı askerlerin, aldıkları paraları muvazzaf komutanlarla paylaştığı öne sürülüyor. Söz konusu belgede şu iddialar dile getiriliyor: "Helikopter Sikorsky diye firma var.

Genel merkezi Mecidiyeköy'de, Ankara Kavaklıdere'de şubesi var. Şirketin başında ABD ile irtibatı sağlayan koordinatör olarak 35 yaşında bir Amerikalı var. Eski Jandarma Genel komutanları R.B. ve F.Ö.B. var. B., 3 yıl önce emekli oldu, yerine R.B. geldi. B. bu firmada ayda 40 bin dolar maaş alıyor, 20 binini görevdeki Jandarma Genel Komutanı B.'ye veriyor. B. de 2 yıl önce emekli oldu.

B. bu yıl sonunda şirketten ayrılıyor, yerine R.B. geliyor. Genel komutanlığa getirilen M.Ş.E. ile firmanın irtibatını artık R.B. sağlayacak. Bu çark 11 yıldır sürüyor. KKK'da Kara Havacılık Daire başkanı ile oradan emekli Tuğgeneral A.Ö. de aynı çarkı burada devam ettiriyor.

Bilgileri veren A. bu firmada çalışıyor. Eski bir Sikorsky helikopter teknisyeni emekli astsubay. Ankara'ya gelip ihalelere giriyor, sonra KKK ve Jandarma'ya gidip dağıtımı yapıyor. Sikorskylerle ilgili işlerin % 90'ını bu firma alıyor."

Kaynak:Zaman

27 Eylül 2009
ALBAY ÜÇOK HAYAT KADINLARIYLA
Cezaevine konulan Albay Üçok'u 'görevli' hayat kadınlarıyla gösteren şok fotoğraf.

Hava Kuvvetleri Askeri Savcısı Üçok’u cezaevine götüren“yağmaya teşvik” suçunun ayrıntısı ortaya çıktı.
Üçok’un, hakkında çürük soruşturması yürütülen zenginlere çete aracılığıyla şantaj yaptığı belirlendi. Listede Fenerbahçe Başkanı da varmış...

Sahte çürük raporu operasyonunda gözaltına alınan ve çıkarıldığı mahkemece tutuklanan Hava Kuvvetleri Askeri Savcısı Ahmet Zeki Üçok'a yöneltilen suçlamalar ortaya çıktı. Çetedeki kod adı 'Bamya' olan Üçok'un çete üyeleriyle Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'a şantaj yapmayı planladığı belirlendi.

'10 MİLYON ALALIM'

Hasdal Askeri Cezaevi'ne gönderilen Üçok'un bulunduğu organize suç örgütüyle ilgili geçtiğimiz yıl ağustos ayında İstanbul Emniyeti’ne gelen ihbar üzerine polis çalışma başlattı. Savcının koordinasyonunda yürütülen soruşturmayı derinleştiren ekipler, rüşvet karşılığı arazi yolsuzluğu, tehdit, şantaj ve askerlik işlemlerinde sahte çürük raporu gibi suçların çete tarafından işlendiğini tespit etti. Liderliğini Murat Tugay Tepe'nin yaptığı çetenin üyesi Üçok'un, görevi gereği bilgi sahibi olduğu çürük raporunda sorunu olan ve özellikle zengin kişilerin isimlerini çeteye verdiği iddia edildi.

Üçok'un ismini verdiği kişilere şantaj yaptığı öğrenildi. Üçok'un, Türk Ceza Kanunu'nda yer alan 'yağmaya teşvik' suçunu işlediği ve tutuklanmasına da bu suçlamanın neden olduğu öğrenildi. Çetenin en çarpıcı skandalı ise, sahte çürük raporu alarak askerliğini yapmadığı iddiasıyla Aziz Yıldırım'a yönelik şantaj girişimi oldu. Üçok'un yürüttüğü sahte çürük raporu soruşturmasına Yıldırım'ın da adı karıştı.

Tepe ile görüşerek Yıldırım hakkında bilgi veren Üçok’un, "10 milyon lira alalım mı?" ifadeleri dinlemeye takıldı. Üçok'la görüşmenin ardından çetenin Yıldırım'la irtibata geçerek adının iddianameden çıkarılması karşılığında 10 milyon lira haraç istemeyi planladığı öğrenildi. Çetenin Yıldırım'a şantaj planının savcılığın delil dosyasına girdiği belirtildi.

HADES'E ÇÜRÜK RAPORU

Çetenin maddi menfaat karşılığı sanat camiasından bazı şahıslara sahte çürük raporu ve tavassutta bulunduğu belirlendi. Çete elemanlarının Selena dizisinin "Hades" isimli kötü adamı oynayan sanatçı Sinan Çalışkanoğlu'na GATA'dan çürük raporu alınması konusunda kolaylık sağladığı öğrenilirken, skandalla ilgili belgelerin dosyanın delilleri arasında yer aldığı ifade edildi.

ÇETEDE iŞ BÖLÜMÜ

Yağmaya teşvikle suçlanan Üçok'un sorgusunu yapan Cumhuriyet Savcısı Hikmet Usta tarafından çürük raporları, tehdit ve şantaj iddialarına ilişkin ifadesi alındı. Ayrıca operasyon kapsamında organize suç örgütü üyelerini teknik takibe alan savcılık ilginç gerçekle karşılaştı.

Çete lideri Tepe ile Hakim Üçok'un teknik takipten korunmak amacıyla sadece birbirleriyle görüştükleri telefon hatlarının olduğu tespit edildi. Çeteyle irtibatlı Üçok dışında emekli binbaşı S.S., 2 astsubay, 3 hayat kadını ve ASAL'da görev yapan 2sivil memur ile 4 kişi gözaltına alındı. ASAL'da görevli 2 sivil ile diğer 4 kişinin çürük raporu temini için zenginler ve sanatçılarla görüştükleri iddia edildi. Gözaltına alınan hayat kadınlarını ise bazı kişilere gönderdikleri iddia edildi.

AZiZ BAŞKAN’IN ÇÜRÜK TARTIŞMASI

Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın askerliği sürekli tartışma konusu oldu. Sarı-Kanarya'ya 8 yıl başkanlık yapan Yıldırım, 2006 yılında yaptığı ikinci defa "görevi bırakıyorum" açıklaması herkesi şaşırtmıştı. Bir daha geri dönmeyeceğini söyleyen Başkan Aziz Yıldırım'ın bazı konularda tehditler aldığı, başkanlığa devam etmesi halinde bu tehditlerin gerçeğe dönüşeceği iddiaları ayyuka çıkmıştı. Bu dönemde spor yorumcusu Erman Toroğlu, Yıldırım'ın çürük raporuyla tehdit edildiği iddiasını gündeme getirmişti.

"Sağ kalça çıkığına dayalı bacak kısalığı" nedeniyle çürük raporu alarak askerliğini yapmadığı iddia edilen Yıldırım için Milli Savunma Bakanlığı da açıklama yapmıştı. Bakanlık açıklamasında Yıldırım’ın "Askerlik Kanunu’nun çürük raporunu düzenleyen 10. Maddesi’ne atıf yaparak askerlik hizmetinden muaf tutulduğu" ifadelerine yer verilmişti.



DOSYADAKi ŞOK FOTOĞRAF

Sahte çürük raporu çetesinin birçok hayat kadınını da kullandığı belirlendi. Operasyon kapsamında 3 de hayat kadını gözaltına alındı. Çete lideri Murat Tugay Tepe ve Askeri Savcı Ahmet Zeki Üçok'un örgütün kullandığı hayat kadınlarıyla ilişki yaşadıkları da öne sürüldü. İkilinin eylül ayının başında Şişli'de 5 yıldızlı bir otelde iki hayat kadınıyla birlikte olduğu tespit edildi.

Tepe ve Üçok'un kadınlarla bu buluşmalarının görüntülerini içeren fotoğraflar soruşturma dosyasının delilleri arasında yer aldı. Hayat kadınlarından birinin ilişki karşılığında Silopi'de askerlik yapan kardeşi için Üçok'tan yardım istediği iddia edildi.

Kaynak: Bugün

'SECCADEYİ HAZIRLA HÜCUMA GEÇECEĞİZ'

28 Eylül 2009 13:08
‘Seccadeyi hazırla, abdesti alacağız, namazı kılacağız, hücuma geçeceğiz’AK Parti eski Beşiktaş Belediye Başkan Adayı Sibel Çarmıklı ve oğlu Murat Çarmıklı ‘Çürük çetesi’ operasyonunda kapsamında gözaltına alındı. Çarmıklı ile oğlu İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün Vatan Caddesi’ndeki binasına götürüldü
İş kadını Çarmıklı’nın soruşturma kapsamında tutuklanan Hava Kuvvetleri Komutanlığı Adli Müşaviri Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok’la rüşvet pazarlığı yaptığı iddia edilmişti.

4.5 milyon TL’lik pazarlık

İddialara göre, Çarmıklı ve oğlu üçüncü köprünün güzergahını üzerinde yer alan Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın satılmaz şehri koydurduğu arazinin satışı için şebekeyle pazarlık yaptı. Arazinin üzerindeki şerhin kaldırılmasını için Hakim Albay Üçok’la yapılan pazarlık teknik takibe takıldı.

Şebek, Çarmıklı’ya arazinin ‘şerh sorunu’nunun halledilebileceğini belirterek 4.5 milyon TL rüşvet istedi. Rüşvetin miktarı yapılan pazarlıkların ardından 2.5 milyon TL’ye kadar düştü. Dava dosyasında Çarmıklı’nın Albay Zeki Üçok’la bir restoranda yemek yerken çekilen fotoğrafları da yer alıyor.

‘Seccadeyi hazırla’

Hayat kadını olduğunu iddia edilen üç şüphelinin Askeri Savcı Ahmet Zeki Üçok ile ilişkiye girdiklerini kabul ettikleri fakat kim olduğu hakkında bilgilerinin olmadığı söyledikleri öne sürüldü. Kadınların ifadelerinde kendilerini Turgay Tepe’nin pazarladığını ve 500-600 TL aldıklarını söyledikleri de iddia edildi. Şüphelilerden emekli asker Erdem Kılınç’ın kadınlardan biriyle yaptığı telefon görüşmesinde ‘Seccadeyi hazırla, abdesti alacağız, namazı kılacağız, hücuma geçeceğiz’ gibi ifadeler kullandığı da öne sürüldü.

(Kaynak: Taraf Gazetesi)

Çürük Çetesi'nden Şok İtiraflar
29 Eylül 2009 06
Ünlülere sahte çürük raporu hazırlayan çetenin lideri olmakla suçlanan Murat Tugay Tepe, savcılıktaki ifadesinde şok itiraflarda bulundu.

Tepe, "Askerlik işlemleri ile ilgili olarak bazı kişilerden para aldım" dedi...

"Sahte çürük raporu" operasyonunda 'Karargâh Evleri' soruşturmasını yürüten Askeri Savcı Albay Ahmet Zeki Üçok'un ardından 6 kişi daha tutuklandı. Aralarında ünlü isimlerin de bulunduğu şahıslara "sahte çürük raporu" hazırladıkları iddiasıyla gözaltına alınan ve çete lideri olmakla suçlanan Murat Tugay Tepe, askerlik işlemleri ile ilgili olarak bir-iki kişiden para aldığını kabul etti. Tepe, Üçok'un Bodrum'da kaldığında otelin ücretini ödediğini de söyledi. Tepe ile birlikte Fehmi Suna, Ömer Uçar, Tahir Mete Turan, İsmail Es ve Taylan Özgür Düşko da tutuklanarak Metris Cezaevi'ne konuldu.

HAYAL ÜRÜNÜYMÜŞ

Telefon görüşmelerinin kendisine ait olduğunu söyleyen Tepe, "Ancak bu görüşmelerin birçoğu hayal ürünüdür. Konuşulduğu gibi herhangi bir işlem yapmadım" dedi.

TATİL PARASINI ÖDEDİM

Savcı Ahmet Zeki Üçok'a kadın temin etmediğini de belirten Tepe, "Üçok ücretini vererek benim tanıştırdığım kadınlarla birlikte oldu. Bodrum'da kaldığında otel ücretini ben ödemiştim. Ancak parasını geri ödedi. Otelde benim adıma kalmıştı" dedi.

Taylan Özgür Düşko ise "Askerlik işlemleri ile ilgili olarak şüpheli Murat Tugay Tepe ile tanışmak isteyen kişileri tanıştırdım" dedi.

Kaynak: Bugün


Astsubaylar da, % 90 maaşla emekli olmak istiyor
16:20 - Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği (TEMAD) Genel Başkanı Mustafa Erol, verilen sözler yerine getirilmediği takdirde yasal çerçeve içinde gerekeni yapacaklarını söyledi. TEMAD üyeleri, TBMM Dikmen kapısı önünde toplanarak emekli astsubayların özlük haklarının iyileştirilmesi için basın açıklaması okudu. Emekli astsubayların sorunlarının tüm astsubayların sorunlarıyla iç içe olduğunu ifade eden Erol, makam tazminatı, görev tazminatı, kadrosuzluk tazminatı nedeniyle subayların emekli olduklarında maaşlarının yüzde 90'ını almaya devam ettiklerini, ancak astsubaylar emekli olduğunda maaşlarının yüzde 45 azaldığını kaydetti. 28.09.2009 ANKARA netgazete

Askeri araç devrildi: 1 ölü, 8 yaralı
Görevden dönen İl Jandarma Komutanlığı'na bağlı askerleri taşıyan araç, Sivasspor Tesisleri karşısında, yolun ortasındaki refüje çarptıktan sonra devrildi. Kazada 1 asker öldü, 8 asker yaralandı
03 Ekim 2009 haber101

Askerî servis aracının freni boşaldı: 15 yaralı
16:00 - İstanbul, Maslak'taki Harp Akademilerinden Gümüşsuyu Asker Hastanesine giden ve içinde askerler ile asker yakınları bulunan servis midibüsü, Barbaros yokuşundan Beşiktaş yönüne inerken, freninin boşalması sonucu, önünde seyir halinde bulunan otomobile çarptı. İki aracın da birbirlerine çarparak karıştıkları kazada midibüs, Beşiktaş Semt Polikliniğinin bulunduğu Bostancı Veli Sokak girişindeki çöp konteynerin ve ağaca çarparak durabildi. Aralarında çocukların da bulunduğu asker yakınları ve askerlerden oluşan 13 yaralının durumu iyi. Bir askerin kolu kırıldı. 28.09.2009 İSTANBUL netgazete

28 Eylül 2009
Jandarmada Dinleme Skandalı
Jandarma istihbarat Astsubayı 'Uyuşturucu kaçakçılarını dinleyeceğim' diye karar çıkartıp bakın kimi dinlemiş! Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit İlişkili HaberlerTüm HaberlerŞehit Babasının Acı SorusuAkrep Soktu Aşı Olsaydı Ölmezdi İhmalkarlığın Bu Kadarına PesSkandal Atatürk PosteriReyting Skandalı Haberi İşe Yaradı


Jandarma istihbaratçısı 'Uyuşturucu kaçakçılarını dinleyeceğim' diye karar çıkartıp sevgilisinin telefonlarını dinledi.

İstihbarat astsubayı sahte evrakla dört telefonu teknik takibe aldı. Astsubay bir ay sonra yakalanınca "Şüphelendiğim sevgilimi dinledim" dedi.

Telekulak denetimsizliği böylece bir kez daha ortaya çıktı

İstanbul İl Jandarma Alay Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü, haberleşme özgürlüğü tartışmalarının yaşandığı bir dönemde filmlere konu olabilecek bir dinleme skandalıyla sarsıldı. Murat B. adlı teknik istihbarat astsubayı, sahte imzayla üç aylık teknik takibe dayalı evrak düzenledi. Birinci ayın sonunda dinleme Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanlığı'nda görevli bir kadın memurun dikkatini çekince olay açığa çıktı. Jandarma'nın yürüttüğü idari tahkikat sonucunda İstanbul Maslak'ta görev yapan Jandarma Astsubay Kıdemli Üstçavuş Murat B. "resmi belgede sahtecilik, özel hayatın ve haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek" suçlarından mahkemeye sevk edilerek tutuklandı. Murat B.'nin amiri Cengiz Ö. ile mesai arkadaşı Murat T. de kamu görevlisi olarak işlenen bir suçu bildirmedikleri gerekçesiyle tutuksuz yargılanıyor. Murat B. ifadesinde, dinlediği telefon numalarından birini sevgilisi Hatice Ç.'nin kullandığını, Hatice Ç.'yi kıskandığı için dinlediğini söyledi ve "Bu numaraları sevgilimin çantasındaki bir kartvizitte gördüm, tek tek arayarak hepsinin erkekler tarafından kullanıldığını tespit ettim" dedi. 20 Haziran-22 Temmuz 2009 arasındaki dinlemeye adı karışan Hatice Ç. olayın ardından sır oldu.Hatice Ç.'nin ifadesinin alınmaması dikkat çekti.

BU YOLLA HERKES DİNLENEBİLİR

Skandal, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'nın (TİB) koordinatörlüğünde yürütülen telefon dinleme faaliyetlerindeki denetim eksikliğini gündeme getirdi ve herkesin dinlenebileceğini gözler önüne serdi. Dinleme olayında astsubayın "Sevgilim kullanıyor" dediği telefon numarası Hasan Atılgan adına çıktı. Astsubay dinleme evrakında ise bu numarayı kullanan kişiyi Aziz Şükrü olarak göstererek teknik takip kararı çıkardı. Bir istihbarat yetkilisine göre, bu tür kafa karıştırıcı unsurlar dosyaya, bazen gerçekte dinlenen kişiyi gizleme amacıyla eklenebiliyor. Bu tür durumlarda araya giren paravan isimler, asıl dinlenen kişiyi maskelemeye yarıyor. Hukukçular, hâkimlerin ve savcıların telefon dinleme kararları verirken daha dikkatli olmaları gerektiğini vurguluyor. Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz ceza avukatı Cem Alptekin, mevzuatın bu tür suiistimallere imkân verdiğini söyledi. Alptekin, "Bu olayda vahim bir durumla karşı karşıyayız. Dinleme kararı yazma yetkisini adli kolluğun elinden almak lazım" dedi.

SABAH'ın haberine göre, astsubay Murat B. geçen Haziran ayında dört telefon numarası için evrak hazırlama işine girişti. Hazırladığı senaryoya göre, bu numaraları kullananlar İran'dan Hollanda'ya uzanan bir uyuşturucu kaçakçılığı olayının aktörleriydi. Jandarma Astsubay Murat B., senaryosunu, 16 Haziran 2009'da 2224232 numaralı haber elemanı ile yapılan hayali bir görüşmeye dayandırdı. Hazırlanan evraka göre, dinlenen telefonlardan ikisi, telefonun kayıtlı sahibi Yasa Çeliktaş tarafından kullanılıyordu. Hakkında dinleme kararı çıkarılan ve Aziz Şükrü'nün kullandığı belirtilen telefonlar ise Mahmut Kağnıcı ile Hasan Atılgan'a kayıtlı. Astsubay yakalanınca bu numaralardan 0536 ile başlayanı sevgilisinin kullandığını söyledi.

HAFTA SONU İMZAYA...

Astsubay yasadışı dinlemeye kalkışırken önce bu numaraları sisteme girdi. Ardından bir yazı hazırlayarak 20 Haziran'da birim amirinin ve üst komutanlarının adıyla imzaladı. Murat B. yazıyı, dikkat çekmesin diye hafta içi değil, hafta sonu Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne götürdü. Özel Yetkili 9. Ağır Ceza Mahkemesi Hâkimi Tuncay Aslan, Murat B.'nin getirdiği üç aylık araştırma ve dinleme talep tutanağını hemen imzaladı.

JANDARMA AÇIĞA ÇIKARDI

Jandarma astsubay Murat B.'nin hukuka aykırı dinleme faaliyeti, Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanlığı'nca teknik takiple ilgili tüm evrakın istenmesiyle gün ışığına çıktı. Murat B., ifadesinde Teknik Tim Komutanı Jandarma Başçavuş Cengiz Ö.'nün baskısı sonucu dinleme işini sevgilisini kıskandığı için tezgâhladığını söyledi. Jandarma Genel Komutanlığı'ndan gelen bilgiler üzerine İstanbul İl Jandarma Alay Komutanlığı'ndaki dinleme skandalıyla ilgili idari tahkikat neticesinde kendi başına keyfi yasadışı dinleme yapan Jandarma Kıdemli Üstçavuş Murat B.'nin haberleşmenin gizliliğini ihlal ederek suç işlediği kanaatine varıldı. Olay yargıya taşındı.


Kaynak: Sabah

Kaza kurşunuyla ölen Uzman Çavuş'a cenaze töreni
17:00 - Şırnak'ta görev yaptığı birlikte kaza kurşunu ile öldüğü ileri sürülen Jandarma Uzman Çavuş Ahmet Solgun'un (24) cenazesinin Adana'ya getirilmesi sırasında, annesi Fatma Solgun (ortada) ile nişanlısı Serap Aşar (solda-22) gözyaşlarına boğuldu. Oğlunun kendini öldürmediğini, öldürüldüğünü ileri süren anne, "Oğlum bu olay olmadan her tarafı aradı. Beni kurtarın dedi. Ama ona kimse ulaşmadı" diye feryad etti. Oğlunun 2 ay önce Doğuya tayininin çıktığını ancak 2 ayda oğlunu bitirdiklerini ifade eden anne, "Oğlum, 'ben ölürsem cenaze töreni yapmayın. Yoksa hakkımı helal etmem' dedi. Oğlum hakkını helal et. Tören yapmak zorunda kaldık.'' dedi. 02.10.2009 ADANA
netgazete

2 ayda yediniz oğlumu, cenazeye gelmeyin’

Şırnak’ta ölen uzman çavuşun Adana’daki cenazesinde askere tepki

ŞIRNAK’ta, önceki gün görev yaptığı karakolda silahın kazayla ateş alması sonucu hayatını kaybetiği açıklanan 24 yaşındaki uzman çavuş Ahmet Solgun, doğum yeri olan Adana’da düzenlenen törenin ardından toprağa verildi. Ölen askerin annesi Fatma Solgun ile babaannesi Hatice Solgun, camideki törene gelen askerlere, “Oğlumuzu 2 ayda yediniz, gelmeyin” diye tepki gösterdi.

Cizre İlçesi’ne bağlı Düzova Köyü’ndeki Jandarma Karakol Komutanlığı’nda, 30 Eylül gecesi 1 jandarma onbaşının da ağır yaralandığı olayda yaşamını yitiren uzman çavuş Ahmet Solgun’un cenazesi, Adana Asker Hastanesi’nden alınarak Sabancı Merkez Camii’ne götürüldü. Törene Adana Vali Yardımcısı İbrahim Avcı, Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak, İl Jandarma Komutanı Kurmay Albay Mehmet Özer Güneş, askeri yetkililer ile yaklaşık bin kişi katıldı. Tören için gelen Solgun’un yakınları, gözyaşlarına boğuldu. 4 çocuk annesi Fatma Solgun, törende yakınlarının desteğiyle ayakta durabildi.

‘2 AYDA YEDİNİZ OĞLUMU’

Cenazenin getirilmesini beklerken ağıt yakan anne Solgun, törene gelen askerlere tepki gösterdi. Acılı anne, ağıtlar yakarak şöyle konuştu:

”Doğu’ya gönderdim, iki ayda yediniz oğlumu. Gidin, gelmeyin buraya. Ben oğlumu size nasıl verdiysem öyle istiyorum. Koç gibi delikanlım gitti. Telefon açtık, ‘Beni sıkıştırıyorlar, beni kurtarın’ dedi. 2 ay bile Doğu’da duramadan gitti yavrum. Oğlum çatışmada ölseydi başım gözüm üstüne derdim. Kaza süsü verdiler. Yanlış neyse düzeltilsin. Gerçekler ortaya çıkarılsın istiyorum. Nişanlıydı, altınları, eşyaları tamdı. Bak Ahmet ben buradayım, nişanlın burada. Bayramda ziyaretine geliriz oğlum. Yüzünde güller açan yavrum, gül yüzünü solduranların da yüzü solsun kuzum. Kurban bayramında sana düğün yapacaktım oğlum. Çiçeği burnunda damadım. Gelin kızını nereye bıraktın da gittin kınalı kuzum. Kalk oğlum hadi, kalk, ikimiz eve gidelim. Ninnilerle büyüttüm seni, askere gönderdim. Babasının oyuncak silah bile almasını istemedim. Alıştırma çocuğumu dedim. Karşılığı bu mu olacaktı yavrum. Kurban Bayramı’nda gelecektin, sana düğün yapacaktık. Seni sağ beklerken cansız bedenin geldi. Bu acıya nasıl dayanacağım.”

ABLA: GÜÇLÜ OLACAĞIM, AĞLAMAYACAĞIM

Askerin babaannesi Hatice Solgun da, ağıt yakarken törendeki askerlere bağırarak yanlarına gitmek istedi. Yakınları tarafından güçlükle engellenen babaanne, “Ölmeden 2 saat önce telefon açtı, 2 saat sonra vurmuşlar. Oğlum söz verdiydi sizi koruyacaktı, ne oldu torunuma. Gelmeyin, gidin” diye bağırdı. Ablası Latife Solgun da, “Güçlü olacağım, ağlamayacağım. Ayakta duracağım. Kardeşimi ayakta karşılayacağım” dedi.

1 yıldır Mardin’de hemşirelik yapan nişanlısı Serap Aşar da, “Ahmet’im, beni bırakıp nereye gittin? Bayramda düğünümüzü yapacaktık” diye gözyaşı döktü.

Cenazenin tören alanına gelmesiyle birlikte, ağıtlar daha da yükseldi. Tabuta dokunmak isteyen Solgun’un yakınları izdihama neden oldu.

Ahmet Solgun’un cenazesi, törenin ardından Kabasakal Mezarlığı’ndaki şehitlikte toprağa verildi.

Milliyet

03 Ekim 2009 10:35
JANDARMADAN SAVCIYA: GELME
Ceylan'ın ölümünde savcının neden olay yerine gitmediğinin sırrı anlaşıldı.

Minik bedeni havan mermisiyle paramparça olan Ceylan Önkol, için savcı ve doktor "Can güvenliğimiz yok" diyerek olay yerine gitmemişti. Bunun sırrı çözüldü. Jandarma savcıya gelme demiş. Olay yerine gitmek için harekete geçen savcı, jandarmadan şok bir uyarı almış. Savcı ve doktorun gitmediği olay yerini imam kameraya almıştı. Acılı ailesinin imkanlarıyla karakola götürülen Ceylan'a şipşak otopsi yapılmıştı. Ceylan'ın et parçaları hala etrafta karıncalara yem oluyor. Katilden hala haber yok...

İşte jandarmanın şok uyarısı...

Diyarbakır’ın Lice İlçesi’ne bağlı Ecemiş Köyü yakınlarında hayvanlarını otlatırken öldürülen 12 yaşındaki Ceylan Önkol’un askeri birlikten atılan havan topuyla parçalandığı iddiasına Genelkurmay Başkanlığı’ndan açıklama geldi. Genelkurmay İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak, gencecik bir kişinin hayatını kaybetmesinden üzüntü duyduklarını belirterek, “Olaya ilişkin olarak ilgili Cumhuriyet Savcısı tarafından gerekli soruşturma yapılmaktadır. Olayla ilgili olarak yapılan ilk incelemelerde olay sırasında bölgede havan atışının yapılmadığı tespit edilmiştir” diye konuştu.

MECLİS DEVREYE GİRDİ

TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanı AK Partili Zafer Üskül olayla ilgili Lice Kaymakamlığı ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan bilgi aldı.

Komisyondan yapılan açıklamada ölümle sonuçlanan olaylarda, devlet fiilin yalnız bir devlet görevlisi tarafından işlenmiş olması halinde değil, ne şekilde meydana gelirse gelsin, ölüm olayından haberdar olan devletin etkin ve resmi soruşturma yapmak zorunda olduğu belirtildi. Açıklamada “Komisyonumuzun ölümle sonuçlanan olaylara bakışı bu çerçevededir ve yetkili organlarca tüm işlemlerin bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiğine inanmaktadır. Olayla ilgili gelişmeler Komisyonumuzca hassasiyetle takip edilmektedir” denildi.

DTP’DEN ‘ÖLDÜRÜLDÜ’ İDDİASI

DTP Grup Başkanvekili Gültan Kışanak ise konuyla ilgili Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle Meclis Başkanlığı’na verdiği soru önergesinde Ceylan Önkol’un ‘vahşice’ öldürüldüğünü iddia etti. Önkol’un evinin 200 metre ilerisinde koyunları otlatırken bir patlama olduğunu, köylülerin sesi duyduğunu ve havan mermisi olduğunu düşündükleri bir silahın, Ceylan’ın vücudunu paramparça ettiğini öne süren Kışanak, bazı basın yayın organlarında, olayın “mayın patlaması” şeklinde yer almasına rağmen, köylülerin Tapantepe Taburu’ndan ateş açıldığını ifade ettiklerini, adli muayene tutanağının da köylüleri doğrular nitelikte olduğunu öne sürdü. Gültan Kışanak, “Ceylan Önkol’un yaşamını yitirdiği gün, Tapantepe Taburu’ndan atış yapılmış mıdır? Yapılmışsa hangi gerekçeyle, hangi istikamete ve kimler tarafından yapılmıştır?” sorularını yöneltti.

Jandarma savcıya ‘gelme’ dedi

Havan atışı sonucu parçalanarak öldüğü iddia edilen Ceylan Önkol’la ilgili savcının derhal olay yerine gitmek için harekete geçtiği ancak jandarmadan “gelmeyin” uyarısı aldığı ortaya çıktı. Jandarma’nın “can güvenliğinizi sağlayamayız” uyarısı üzerine Lice Cumhuriyet Savcılığı’nın bölgeye gidemediği ortaya çıktı. Jandarmanın sözkonusu uyarısıyla ilgili belgenin savcının elinde olduğu öğrenildi. Savcılık olay yerine anında intikal edememesiyle ilgili bütün bilgileri yazılı olarak kayda geçirdi.

ŞARAPNELLER JANDARMADA

Savcının keşfe gidememesi sonrasında; köy imamı ve muhtarına olay yeri fotoğraflarının çektirilmesinin de jandarmanın tasarrufu olduğu ve Diyarbakır Başsavcılığı’nın konuyu incelediği öğrenildi. Jandamanın üç gün sonra savcılığa güvenlik garantisi verdiği ve keşfin yapılabildiği öğrenildi. Ceylan Önkol’un otopsisi ise savcı gözetiminde yapıldı. Cesetten çıkan şarapnel parçalarının Jandarma Olay Yeri İnceleme tarafından teslim alındığı belirtiliyor.

BAŞSAVCI KAVAK İLGİLENİYOR

Keşfin üç gün sonra yapılması, cesedin uygun olmayan koşullarda nakledilmesi nedeniyle pekçok delilin ortadan kalktığı öğrenildi. Elde edilen deliller patlamanın türü ve yapısının tespit edilmesi için bilirkişiye teslim edildi. Fail-i meçhullerle ilgili soruşturma sonrası dikkatleri üzerine çeken Diyarbakır Başsavcısı Durdu Kavak’ın konuyla yakından ilgilendiği belirtiliyor.

Patlayıcı maddeyle parçalandı

Lice’de parçalanarak can veren Ceylan Önkol’un ön otopsi raporunda ölüm nedeni olarak “patlayıcı madde nedeniyle iç organ parçalanması”gösterildi. İHD Diyarbakır Şubesi’nden Avukat Serdar Çelebi yaptığı açıklamada İHD, MAZLUMDER, Tabip Odası ve Diyarbakır Barosu üyelerinden oluşan bir heyetle olay yerinde yaptıklarını söyledi. Olayın kaza olmadığını öne süren Çelebi, başlatılan soruşturmanın umut verici olduğunu kaydetti. Çelebi, şunları söyledi: “Can güvenliği olmadığı gerekçesiyle olay yerine gitmeyen savcının ve bir doktorun ilk ölüm raporunu hazırladığını, patlayıcı parçalarının çıkarıldığını öğrendik. Ceylan’ın otopsi raporunda ölüm nedeni olarak ‘patlayıcı madde nedeniyle iç organ parçalanması’ ve ‘pratik otopsiye gerek yoktur’ yazıldığını öğrendik.” Çelebi, kendilerinin yaptığı incelemede; Ceylan’ın cesedinde ayaklarının, bacaklarının, ellerinin ve kollarının sağlam olduğunu, öldürüldüğü yerde de bir çukur olmadığını vurgulayarak, Ceylan’ın ölüm nedeninin mayın olmadığını söyledi. Cesedin karın bölgesi parçalandığını, vücutta patlayıcıdan kalan parçaların olduğunu söyleyen Çelebi, “Olayın gerçekleştiği öğle saatlerinde, Ceylan geniş alanda, koyun otlatıyor ve bu alanda yalnız. Bu, akla hedef gözetilerek vurulmuş olması ihtimalini getiriyor” dedi.

Otopsi raporu: Vücudu şarapnel parçası dolu

Otopsi raporunda, minik Ceylan’ın vücudunda çok sayıda şarapnel parçası olduğu belirtildi. Raporda, Ceylan’ın ölümünün patlayıcı madde sonucu ortaya çıkan balistik etki ile iç organların parçalanması sonucu gerçekleştiği kaydedildi. Raporda ayrıca cesedi inceleyecek olan heyetin olay yerine bölge riskli olduğu için gitmediği belirtildi.

Kaynak: Star

03 Ekim 2009 08:53Subaydan Astsubaylara Küfürler
Subaydan astsubaylara ağza alınmayacak küfürler: "Benim babam da astsubay. Alayının a...koy...m. Buradakilere de eziyet ediyorum" İşte o ses kaydı...Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit İlişkili HaberlerTüm HaberlerAt Ses Kaydını HasıraltınaOrg. Akbaş'tan Açıklama VarGölge Müdür TRT Şeş'i Bitirecek!TRT Şeş Barzani'yi AğlattıPetek Değişimini Anlattı


5. Ana Jet Üs K.lığında 152. Filo Komutanı olarak görev yapan Hv. Plt. Binbaşı Güney Baran’dan astsubaylara ağza alınmayacak küfür ve hakaretler.
İnternete düşen ses kaydında 152. Filo Komutanı Baran, “Bana kalsa astsubay sınıfını kapatırdım” diyor.
Babasının da emekli havacı astsubay olduğunu söyleyen Baran, “Diyorum var ya sizi askere alanın a… koy...m. Söylüyorum” şeklinde astsubay camiasına küfürler savuruyor.
Ses kaydında “Alayının a…koy…m. Nefret ediyorum hepsinden” şeklinde hakaretlere devam eden Binbaşı Baran, emri altındaki astsubaylara da eziyet ettiğini söylüyor. Baran eziyet ettiği kişilerden ve verdiği cezalardan bahsederek ‘küfürlü’ konuşmasını sürdürüyor.

TEMAD SES KAYDIYLA İLGİLİ SUÇ DUYURUSUNDA BULUNDU

Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği (TEMAD), yayınlanan ses kaydında “Tüm astsubayların şeref ve saygınlığını rencide ederek, tüm astsubaylara sövmek ve hakaret etmek suretiyle Astsubayların onur, şeref ve saygınlığına saldırıda bulunduğu” gerekçesiyle Binbaşı Güney Baran hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.
İŞTE BARAN’IN ASTSUBAYLARA YÖNELİK KÜFÜR VE HAKARET İÇEREN SES KAYDI
http://www.aktifhaber.com/news_detail.php?id=247961


En son Ekim tarafından Cmt Ekm 03, 2009 11:32 pm tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cmt Ekm 03, 2009 8:31 pm    Mesaj konusu: SAKIN KONUŞMA ETÖ'YE DAYANIR Alıntıyla Cevap Gönder

03 Ekim 2009 10:29
SAKIN KONUŞMA ETÖ'YE DAYANIR

"Bu işlere beni Albay Üçok bulaştırdı" diyen Binbaşı Tulga'dan bomba itiraflar...

Geçtiğimiz hafta ‘rüşvet ve sahtecilik' suçlarına adı karıştığı için tutuklanan Hava Kuvvetleri Komutanlığı Adli Müşaviri Ahmet Zeki Üçok'un, uluslar arası savunma ve silah şirketi ALA Uluslararası Ltd. Şti.'de satış koordinatörü olarak görev yapan emekli Binbaşı Sinan Tulga ile davalık olduğu ve Tulga'nın mal varlıklarına haciz koydurttuğu ortaya çıktı. Tulga'nın Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne başvurarak, haciz işlemini kaldırttığı davada Tulga'nın avukatlığını Ergenekon Silahlı Terör Örgütü'ne üye olmak suçundan tutuklu bulunan emekli Albay Levent Göktaş'ın yapması dikkat çekti. Göktaş, avukatlık ofisinde bulunan ‘irticacı kamu görevlileri' belgesi, Beykoz'da bulunan silahlar ve Rus ajanı olduğu söylenen bir kadınla olan ilişkisinden doğan çocuğuyla gündeme gelmişti.

HAKİMLİK YAPARKEN, TİCARET YAPMIŞ

Kendisine sunulan hayat kadınları ve rüşvet karşılığı sanatçı ve zengin ailelerin çocuklarının askerlik işlemlerini hallettiği iddiasıyla yargılanmak üzere cezaevine gönderilen Hava Kuvvetleri Komutanlığı Adli Müşaviri ve Genelkurmay'ın Ergenekon davasına paralel olarak yürüttüğü Karargah Evleri davasını yürüten Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok'un, askerlik mesleğinin yanı sıra ticaret yaptığı ve ticaret yaparken düştüğü anlaşmazlıklar nedeniyle mahkemelerde davalık olduğu belirlendi.

TULGA, ALA ULUSLARASI SİLAH ŞİRKETİ'NDE SATIŞ KOORDİNATÖRÜ

Üçok ile emekli binbaşı Sinan Tulga arasında çıkan anlaşmazlığın, Tulga'nın Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Kara Harp Okulu, 4. Kolordu, Sabiha Gökçen Havalimanı, KKTC Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı, Işıklar Askeri Lisesi gibi pekçok kuruma iş yapan ALA Uluslararası Limited Şirketi'nde satış koordinatörü olarak görev yaptığı esnada rüşvet olarak verilen 50 bin liralık bir senet yüzünden olduğu iddia ediliyor. Söz konusu iddialarla ilgili görüşlerine başvurduğumuz şirketin İdari Amiri Mehmet Ünaldı, sözkonusu şirketin resmi internet sitesinde Tulga'nın satış koordinatörü olarak görünmesine rağmen, Tulga'nın şirketlerinden ayrıldığını iddia ederken, şirketin Genel Müdürü, Nilgün Aladağlı Rodoplu ise sorularımıza cevap vermekten kaçındı.

HACİZ BAŞLATTIRMIŞ

Vakit gazetesinin elde ettiği Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 3 Ekim 2007 tarihli kararında, Üçok iş yaptığı STK İnş. Proje Orman Ür. Elk. Elkt. Bilişim Hiz. Gıda İth. İhr.San.Tic.Ltd.Şti'nin sahibi ve uluslar arası savunma ve silah şirketi ALA Uluslararası Limited Şirketi'nin satış koordinatörü emekli binbaşı Sinan Tulga isimli bir şahısla anlaşmazlığa düştü. Tulga'nın Üçok'a verdiği 50 bin TL'lik senetten sonra başlayan anlaşmazlık sonucu taraflar anlaşmayı fesh etti ve Üçok Tulga'dan 50 bin TL tahsil etmek için İcra Müdürlüğü'nden haciz işlemi başlattırdı. Haciz işlemleri devam ederken, Tulga Ankara 8. İcra Müdürlüğü'ne itiraz ederek haciz işlemini durdurdu. Üçok bunun üzerine 17. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne başvurarak Tulga'nın itirazının iptalini istedi ancak mahkeme Tulga'nın lehine aldığı kararla, itirazın haklı olduğunu belirtti.

MAHKEME: DAVA HUSUMET NEDENİYLE AÇILMIŞ

Mahkeme, Üçok'un itirazını reddettiği kararında, haciz takibinin Tulga'nın yetkilisi olduğu şirket aleyhine yapıldığını ve davanın bu şirket aleyhine açılması gerekirken, özel şahıs Sinan Tulga aleyhine açıldığını belirterek, “Sinan Tulga aleyhine davanın açılamayacağı, yani Sinan Tulga'nın davada pasif husumet ehliyetinin bulunmayışı nedeniyle Sinan Tulga aleyhine açılan davanın husumet nedeniyle reddine karar vermek sonuç ve kanaatine varılmıştır” hükmüne vardı. Mahkeme 450 milyonluk avukatlık masraflarını da Üçok'un Tulga'ya ödemesini kararlaştırdı.

“YÜKSEK RÜTBELİ ASKERLER, İŞLERİ USULSÜZ HALLETMEYE ÇALIŞIYOR”

Öte yandan Üçok'un dava ettiği Emekli Binbaşı Sinan Tulga, avukatı Levent Göktaş aracılığıyla Haziran 2007'de mahkemeye verdiği dilekçesinde “Davacı tarafın başlattığı takip gibi açtığı bu davanın da haksız ve olmayan bir borç üzerine kurulu olduğunu, davacının borcu dayandırdığı olayı mahkemeyi aldatmak amacıyla farklı dile getirdiğini, davacı ile İlker Sözen'in yüksek rütbeli askerler olduklarını, kendilerinin ticari faaliyetlere girdiklerini, ancak bu alanda basiretli davranmayarak, işleri usulsüz halletmeye, müvekkilini tehdit ederek para ve menfaat sağlamaya çalıştıklarını” ifadelerini kullandı.

“BENİ BU İŞLERE ZEKİ ÜÇOK BULAŞTIRDI”

Bu arada Vakit gazetesinin ulaştığı emekli Binbaşı Sinan Tulga, o dönemde TSK'ya iş yapan Üçok ile ilgili ilginç açıklamalarda bulundu. “Beni bu işlere Üçok bulaştırdı” diyen Tulga, “Ben Zeki Üçok'tan herhangi bir şey satın almadım bir alışverişimiz olmadı. Ben ona bir senet vermiştim 50 bin liralık. Daha sonra aramızda anlaşmazlık çıktı. Beni mahkemeye verdi. 50 bin lirayı tahsil etmek için” dedi.

“BU İŞLERE HÖRMETLİ İŞLER DENİR”

Siz Üçok'tan bir hizmet ya da mal satın almadıysanız neden sizden 50 bin lira tahsil etmek istedi şeklindeki sorumuza emekli Binbaşı Tulga, “siz Azerice bilir misiniz. Azerice de bu işlere ‘hörmetli işler' denir. Bu işler hörmetli işler. Yani sizin anlayacağınız hörmet var bu işin içinde” dedi. Tulga, ‘hörmet'in Azerice'de ‘rüşvet' anlamına geldiğini hatırlatmamız üzerine, “Evet rüşvet demek” diye onayladı. Tulga, bu işlere girdiği için pişmanlık duyduğunu kaydederek, “Bu pis işlere beni Üçok bulaştırdı. Nerden girdim bu pis işlere. Daha sizin bilmediğiniz neler var neler. Ben Üçok'tan ne mal aldım ne de mal sattım ama beni bu işlere bulaştırdılar. Pis işlerine beni de alet ettiler” dedi.

“KONUŞMA, BU İŞ ERGENEKON'A DAYANIR”

“Üçok'la ilgili sizin bilmediğiniz daha neler var neler” diyen Tulga'ya: “Bu işlerin neler olduğu” şeklindeki sorumuz üzerine “Telefonda olmaz Turan Güneş Bulvarı'nda bir yerde buluşalım. Üçok'la ilgili her şeyi size itiraf edeceğim” diyen emekli Binbaşı Sinan Tulga, Turan Güneş Bulvarı'na gittiğimizde ise tekrar bizi arayarak, “Sizinle görüşmek istemiyorum. Avukatımla görüştüm bana diyor ki ‘Sen de sıkıntıya girersin sakın konuşma. Bu iş Ergenekon'a dayanır' dedi. Onun i çin sizinle görüşemem" demesi dikkat çekti.

KOÇAK: TULGA ÜÇOK'A KOOPERATİF HİSSESİ VERMESİ GEREKİYORDU

Gazetemizin konuyla ilgili olarak ulaştığı rüşvet ve sahtecilik suçlarından cezaevinde tutuklu bulunan Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok'un avukatı Nazif Koçak ise müvekkilini savundu. Koçak, “Tulga'nın Zeki Üçok'a kooperatif hissesi vermesi gerekiyordu vermedi. O yüzden mahkemelik olduk” dedi.

İKİSİNİN DE AVUKATLARI KAMUOYUNDA TANINIYOR

20 Haziran 2007 tarihinde Tulga'nın itirazının iptali için dava açan Ahmet Zeki Üçok'un avukatlığını ceza ve tazminat davalarıyla ilgili birçok kitabı bulunan Avukat Nazif Kaçak yaparken, davalı Sinan Tulga'nın avukatlığını ise Ergenekon Silahlı Terör Örgütü üyesi olmaktan Silivri'de tutuklu bulunan ve ‘Eğer serbest bırakılmazsam, savcıları vurun' diye tehditler savuran emekli Albay Levent Göktaş yaptı. Göktaş, Beykoz'daki lav silahları, avukatlık ofisinde bulunan ‘irticacı kamu görevlileri' dosyası ve Rus ajanı bir kadınla olan ilişkisinden doğan çocukla gündeme gelmişti.


İŞTE ALA SİLAH ŞİRKETİNİN İŞ YAPTIĞI KURUMLAR

Ala silah şirketi, başta TSK'ya bağlı kurumlar olmak üzere birçok kamu kurumuna iş yapmış. İşte çok büyük paraların döndüğü o işlerden bazıları:

1. Kara Harp Okulu Atış Poligonu:
İş Kapsamı:
Sius Ascor 80 yol 25 - 50 Metre elektronik hedef sistemleri, puanlama ve sıralama bilgisayar sistemleri, skorbordlar, monitörler, kumanda masaları, balistik koruma ve ses izalasyonu, projelendirme, malzeme temini ve elektronik montajı (komple anahtar teslimi). Solution Shooter Training System (SCATT) temini ve kurulması

2. 4. Kolordu Atış Poligonu (MAMAK)
İş Kapsamı:
Sius Ascor 40 yol 300 Metre elektronik hedef sistemleri, puanlama ve sıralama bilgisayar sistemleri, skorbordlar, monitörler, kumanda masaları, balistik koruma ve ses izalasyonu, projelendirme, malzeme temini ve elektronik montajı (komple anahtar teslimi ) ile bu hedef sistemlerine ait yedek parça temini.

3. Elazığ Polis Okulu
İş Kapsamı:
5 yol 25 Metre elektronik hedef sistemleri, bilgisayar sistemleri, skorbordlar, monitörler, kumanda masası, interaktif simülasyon sistemi, balistik koruma ve ses izolasyonu, projelendirme, malzeme temini ve elektronik montajı

4. Kara Kuvvetleri Komutanlığı 1 ve 2 Numaralı Nizamiyeleri
İş Kapsamı:
Vivid APS otomatik patlayıcı algılama sistemleri temini, montajı, işletmeye alınması (X - RAY )

5. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Lumbarağzı
İş Kapsamı:
Vivid APS otomatik patlayıcı algılama sistemleri temini, montajı, işletmeye alınması (X - RAY )

6. Sabiha Gökçen Havalimanı (Kurtköy- İSTANBUL)
İş Kapsamı:
Üç ayrı bagaj holünde, her bir sistem münferiden saatte 1500 bagaj kapasiteli Vivid VIS-M ve VDS III bagaj hattına entegre tam otomatik patlayıcı, uyuşturucu algılama sistemleri temini, montajı ve işletmeye alınması (X-RAY)

7. KKTC Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı
İş Kapsamı:
Piyade tüfekleri ve makineli tabancalar için Aimpoint Kırmızı Nokta Nişan Aleti ve Scatt Solution Atıcılık ve nişancılık eğitim sistemi temini ve montajı.

8. Kara Kuvvetleri Komutablığı
İş Kapsamı:
Tanner 6mm ve .308 cal Müsabaka silahları temini, bakım ve onarımı,
Hammerli AG .22 Cal ve .32 Cal SP 20 Ateşli ; ayrıca AP 40, AR 50 havalı Müsabaka silahları ve yedek parçaları temini, bakım ve onarımı,
Norma Precision AB 6 mm, .308 cal.ve .32 Cal Müsabaka mermileri temini,
H&N Havalı silah saçması temini,
Eley 22 Cal tabanca ve tüfek mermileri temini,
Walther 22 Cal sport ve power match müsabaka silahları temini,
Pardini 22 Cal ve .32 Cal Ateşli ve K2S Havalı tabanca temini,
Morini 22 Cal ve .32 Cal Ateşli ve CM162MI Havalı tabanca temini,
Sauer, Kurt Thune, Peltor, Champion ve Gehmann gibi firmalardan çeşitli atış giysi ve teçhizatları temini.

9. Genelkurmay Kapalı Atış Poligonu Yenileme İnşaatı
İş Kapsamı:
Projelendirme, malzeme temini ve inşası (Havalandırma, elektrik, tesisat, ses yalıtımı, balistik koruma ve inşaat kalemlerinin tamamı)

10. Eğitim ve Doktrin Komutanlığı Atıcılık ve Keskin Nişancılık Eğitim Bölüğü (AKNEB)
İş Kapsamı:
Johannsen Havalı silah poligonu
Scatt atış eğitim sistemi
Hammerli AP 40 Havalı Tabanca ve AR 50 Havalı tüfek temini
H&N Havalı silah saçması temini
Norma .32 Cal., .308 Cal., ve 6 mm BR Mermi temini
Tanner 6 mm BR tüfek temini
Pardını K2S Havalı tabanca temini,
Walther LG 300 Alutec Havalı tüfek temini.

11. 4. Kolordu Komutanlığı
İş Kapsamı:
Hammerli AP 40 Havalı tabanca temini

12. Etimesgut Zırhlı Tümen Komutanlığı
İş Kapsamı:
Hammerli AP 40 Havalı tabanca ,AR 50 Havalı tüfek ve Scatt Solution (Atıcılık Nişancılık eğitim sistemi) temini ile havalı silah saçmaları ve hedefleri temini.

13. 1. Piyade Er Eğitim Tugay Komutanlığı
Hammerli AP 40 Havalı tabanca temini

14. Ankara Emniyet Müdürlüğü
İş Kapsamı:
MP5 Taktik el fenerleri temini.

15. Gülhane Askeri Tıp Akademisi Komutanlığı
İş Kapsamı:
Hammerli AP 40 Havalı tabanca,AR 50 Havalı tüfek, Sauer Atış elbiseleri ve H&N Havalı Silah Saçması temini

16. Bolu Komando Tugay Komutanlığı
İş Kapsamı:
Hammerli AR 50 Havalı tüfek temini

17. İstihkam Okul Komutanlığı
İş Kapsamı:
Sauer Atış elbiseleri , H&N Havalı Silah Saçması ve Hedef kağıtları temini

18. Işıklar Askeri Lisesi Komutanlığı
İş Kapsamı:
H&N Havalı Silah Saçması temini

19. Maltepe Askeri Lisesi Komutanlığı
İş Kapsamı:
Scatt Solution Shooter Training System temini,
Sauer Atış Botu temini,
H&N Havalı Silah Saçması temini

20. Burdur Tugay Komutan Yardımcılığı
İş Kapsamı
Hammerli AP 40 havalı tabanca, Hammerli AR 50 havalı tüfek ve Havalı silah saçması temini

21. Tuzla Piyade Okul Komutanlığı
İş Kapsamı:
Hammerli AP 40 havalı tabanca , Hammerli AR 50 havalı tüfek ve H&N Havalı Silah Saçması temini

22. 1.Ordu Komutanlığı
İş Kapsamı:
Hammerli AR 50 Havalı Tüfek Temini

23. Bedensel Engelliler Federasyonu
İş Kapsamı:
Hammerli AP 40 havalı tabanca, Hammerli AR 50 havalı tüfek, H&N havalı silah saçması ve Havalı silahlar için pompa temini.

24. T.C. Atıcılık ve Avcılık Federasyonu
İş Kapsamı:
Eley .22 Cal Match EPS Müsabaka Mermisi, Hammerli AP 40 Havalı Tabanca , Hammerli AR 50 Havalı Tüfek, Walther LG 300 Havalı Tüfek, H&N havalı silah saçması, Müsabaka Silahları Pompası, Kromson Skeet Poligonu, Serena Trap ve Skeet poligonu (Eskişehir) temini ve montajı.

25. Modern Pentatlon Federasyonu
İş Kapsamı:
Hammerli AP 40 Havalı tabanca ve H&N havalı silah saçması temini.

26. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı
İş Kapsamı:
Hammerli AP 40 Havalı tabanca temini

27. Jandarma Okullar Komutanlığı
İş Kapsamı:
Sius Ascor 20 yol 25 metre elektronik ateşli silah poligonu hedef sistemi ve 20 yol 10 metre elektronik havalı silah poligonu hedef sistemi temini ve montajı ile bu sistemlere ait yedek parça temini.

28. Jandarma Genel Komutanlığı
Jandarma Gücü Atış Takımı Silah (Tanner, Walther, Hammerli) Mühimmat (Eley, Norma) ve Teçhizat (Sauer, Champion, Gehmann, Peltor) alımı.

29. 9. Kolordu Komutanlığı
İş Kapsamı:
Hammerli AP 40 Havalı tabanca, AR 50 havalı tüfek, Havalı silahlar için pompa ve Sauer atış eldiveni temini.

30. 11. Piyade Tugay Komutanlığı
İş Kapsamı:
Morini CM 162 EA Havalı tabanca, Hammerli AR 50 Alupro Havalı tüfek ve Havalı silah pompası temini.

31. 7. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı
H&N Havalı silah saçması temini.

32. 1. Piyade Er Eğitim Tugay Komutanlığı
İş Kapsamı:
Hammerli AP 40 Havalı tabanca, H&N havalı silah saçması ve Havalı silah pompası temini.

33. Eğirdir Komando Okul Komutanlığı
İş Kapsamı:
H&N Havalı silah saçması temini.

34. 57. Topçu Tugay Komutanlığı
İş Kapsamı:
Hammerli AP 40 Havalı tabanca, AR 50 Havalı tüfek, Havalı silahlar için pompa ve H&N havalı silah saçması temini.

35. 95. Zırhlı Tugay Komutanlığı
İş Kapsamı:
H&N Havalı silah saçması temini.

36. 8. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı
H&N Havalı silah saçması ve hedef kağıtları temini.

37. 48. İç Güvenlik Tugay Komutanlığı
İş Kapsamı:
Hammerli AP 40 Havalı tabanca, AR 50 Havalı tüfek, Havalı silahlar için pompa ve H&N havalı silah saçması temini.

38. 4. Komando Tugay Komutanlığı
İş Kapsamı:
Walther LP 300 Havalı tabanca, LG 300 Alutec Havalı tüfek, Havalı silahlar için pompa ve H&N havalı silah saçması temini.

39. 19. Piyade Tugay Komutanlığı
İş Kapsamı:
H&N Havalı silah saçması temini.

40. 5.Komando Alay Komutanlığı
İş Kapsamı:
H&N Havalı silah saçması ve Havalı silah hedef kağıtları temini

41. Hava Harp Okulu Komutanlığı
İş Kapsamı:
Havalı silah hedef kağıtları temini

42. Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü (Sakarya)
İş Kapsamı:
H&N Havalı silah saçması temini.

43. Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü (Çankırı)
İş Kapsamı:
H&N Havalı silah saçması temini.

Kaynak: Mehmet Yıldız/Habervaktim

Uzman çavuş kalp krizi sonucu öldü
03 Ekim 2009
Jandarma Komando Uzman Çavuş Hakkı Alaca (34), görevli olduğu Tugay Komutanlığı'nda aniden fenalaşınca askeri ambulansla Hakkari Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı ama, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.
haber101

Askeri birlikte silah kazası: 1 asker öldü, 1 asker yaralı
Şırnak merkeze bağlı Görmeç ile Güneyce köyleri üs bölgesinde konuşlu askeri birlikte meydana gelen silah kazası sonucunda 1 piyade erin öldüğü, 1 piyade erin de yaralandığı bildirildi. 03.10.2009 haber101

05 Ekim 2009 20:37
GATA'da Tedavi Gören Er öldü

Şırnak'ın Cizre ilçesindeki Düzova Jandarma Karakolu'nda meydana gelen, bir uzman çavuşun öldüğü olayda yaralanan er İsmail Yılmaz da GATA'da öldü.

Düzova Jandarma Karakolu'nda meydana gelen, sebebi henüz açıklanmayan, uzman çavuş Ahmet Surgun'un öldüğü olayda başından yaralanan er İsmail Yılmaz'ın tedavi gördüğü GATA'da hayatını kaybettiği öğrenildi.
haber101

05 Ekim 2009 20:00
Uzman Çavuş Kurşun Yağdırdı
Side'de bir uzman çavuş, sevgilisi olduğu iddia edilen kadını başına üç el ateş ederek öldürdü

Antalya'nın Manavgat ilçesi Side beldesinde bir uzman çavuş, gönül ilişkisinde bulunduğu iddia edilen kadını basına 3 el tabanca ateş ederek öldürdü.

2,5 yıllık Uzman Çavuş H.G.'nin, Side'de kuru temizleme işletmeciliği yapan Nurşen Y.(30) ile gönül ilişkisi yaşadığı ve 15 Ağustos'ta bir tartışma sonucu ayrıldıkları belirtildi. Ağustos ayı sonrası Manavgat'tan Antalya'nın Elmalı ilçesine tayini çıkan Uzman H.G.'nin, eşinden ayrılan bir çocuk annesi Nurşen Y.'nin yanına izinli günlerinde geldiği öğrenildi. İddiaya göre, yine Elmalı'dan Side'ye Nurşen Y.'yi görmeyen gelen H.G., kuru temizleme dükkanı önünde yine tartıştı. G.'yi görmek istemediğini belirten Nurşen Y., dükkan önünden süratle kaçtı. Kovalayan uzman çavuş arkadan kafasına 3 el ateş etti. Nurşen Y., olay yerinde can verdi. Kadının cesedi Manavgat Devlet Hastanesi'ne kaldırılırken, H.G. kaçtı
aktifhaber

06 Ekim 2009
8 ASKERİ KORUCULAR ÖLDÜRMÜŞ
Flaş! Kontrgerillanın ilk resmi belgesi ortaya çıktı. Hem de Danıştay onaylı....

Kontrgerillanın ilk resmî belgesi

Üç hâkimin yazdığı kitapta, PKK kıyafeti giyerek operasyona giden sekiz askerin korucularca öldürüldüğü dosya numarasıyla anlatıldı. Danıştay Hakimleri Yakup Bal, Yahya Şapin ve Mustafa Karabulut’un yazdığı kitap, 13 yıl önce Ağrı’da sekiz askerin şehit düşmesindeki gerçeği gün yüzüne çıkardı. Kitapta, PKK ile mücadele için karma timler kurulmasına dair Van Valiliği’nin 1993’teki yazısı da yer aldı. Kitaba göre 1996’da Van Jandarma Komutanlığı’na bağlı tim, istihbarat için örgüt üyelerinin giydiği elbiselerle Diyadin’e gitti. Ancak tim, korucular tarafından PKK’lı sanılarak öldürüldü. Bir şehit eşi, cenazede intihar etti. Ailesi tazminat istedi, dosya Danıştay’a gidince acı gerçekler ortaya çıktı

Danıştay Tetkik Hakimleri Yakup Bal, Yahya Şahin ve Mustafa Karabulut’un yazdığı Danıştay 10. Dairesinin Tazminat Davalarına İlişkin Seçilmiş Kararları adlı hukuk kitabı 13 yıl önce Ağrı’da yaşanan ilginç bir olayı ortaya çıkardı.
Kitaba göre 1996’da Van Jandarma Komutanlığı’na bağlı Jandarma Karma Timi, PKK ile daha iyi mücadele etmek ve istihbarat toplamak amacıyla örgüt militanlarının giydiği elbiseleri giyerek gittikleri Diyadin’de PKK’lı sanılarak korucular tarafından öldürüldü. Öldürülen askerlerden birinin eşi cenaze töreninde silahla intihar etti. Bunun üzerine ölen askerin kayınvalidesi, kayınpederi ve baldızı maddi ve manevi tazminat istemiyle İdare Mahkemesine başvurdu. Mahkemenin, maddi ve manevi tazminat talebinin reddedilmesi üzerine aile dosyayı Danıştay’a taşıdı.

Korucular askerleri kuşatıyor
“Devlet yasadışı yöntemlere başvuruyor”, “Jandarma PKK elbiselerini giyerek köylere giriyor” iddialarının doğruluğunu tescilleyen olay Danıştay 10. Dairesi’nin 2001/1342 No’lu kararında şöyle anlatılıyor:

Afgan göçmenlerden silah

“Temyiz dosyası ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 2. Dairesi’nin kararının incelenmesinden, Van Valiliğinin Karma Timlerin Kuruluş ve Faaliyetlerini düzenleyen 26.02.1993 tarihli yazısına dayanılarak Karma Timlerin an İl Jandarma Komutanlığı bünyesinde faaliyete geçtikleri, Erciş İlçe Jandarma Komutanlığı bünyesinde davacıların yakını olan B’nin de aralarında bulunduğu Afgan göçmenlerinden temin edilen silah ve yine mahallinden sağlanan kıyafetlerle bir tim oluşturulduğu,

timin faaliyet amacının terör örgütünün faaliyetlerini tesbit etmek suretiyle örgütle daha iyi mücadele etmek ve istihbari bilgiler sağlamak olduğu, anılan timin yetkili makamın izni alınmaksızın ve karma timin teşkil esaslarına uygun olarak oluşturulmadığı diğer Jandarma birimleriyle timin operasyonları konusunda gerekli koordinasyonun sağlanmadığı, alınan istihbari bilgilerin ilgili kişilerce harita üzerinde gerekli kontroller yapılmadan değerlendirilmesi neticesinde bölgede bulunan vatandaşların Diyadin İlçe Jandarma Komutanlığı’na teröristler olduğu yönünde ihbarda bulunduğu,

23.06.1996 tarihinde davacıların yakınının da bulunduğu Karma Timin üs bölgesine dönmek üzere toplandıkları sırada geçici köy korucuları tarafından kuşatıldığı, iki saat kadar süren silahlı çatışmada davacıların yakınının da aralarında bulunduğu askerlerin vurularak öldürüldüğü, geçici köy korucularının kuşattıkları timin askeri birlik olduğunu anlamaları neticesinde çatışmanın sona erdiği, müteveffa B’nin cenaze töreninde eşi olan İ’nin belirtilen olaydan duymuş olduğu acı ve eleme dayanamayarak tabanca ile intihar etmek suretiyle öldüğü anlaşılmaktadır.

Yukarıda aktarılan olayın oluş şekli dikkate alındığında B’nin idarenin kusurlu yürüttüğü hizmet neticesinde öldüğü açık olup, eşi olan İ’nin de kişisel sebeplerle değil, idarenin kusurlu yürüttüğü hizmet neticesinde eşinin ölmesi nedeniyle duyduğu acı ve üzüntü sonucu yaşamına son verdiği kanaatine varılmıştır. Bu durumda mütevaffa B’nin eşi, davacıların kızı ve kardeşi olan İ’nin ölmesi üzerine davacıların duydukları acı ve üzüntünün giderilmesi amacıyla manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, davacıların çekirdek aile kapsamında olmadıklarından bahisle manevi tazminat isteminin reddine karar veren idare mahkemesi kararının bu kısmında hukuka uyarlık görülmemiştir.

Maddi tazminata hükmedildi

Açıklanan nedenlerle davacılar temyiz isteminin kısmen kabulüyle idare mahkemesinin kararının manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının bozulmasına, temyiz isteminin kısmen reddiyle maddi tazminata ilişkin kısmının onanmasına, bozulan kısım için yeniden karar verilmek üzere dosyanın anılan idare mahkemesine gönderilmesine 11.04.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”

Danıştay’ın verdiği kararı değerlendiren Avukat Cemal Demir şunları söyledi: “Diyadin’de 1993’de Van Valiliği’nin izniyle üstelik resmi olarak kurulan ve adına da ‘karma tim’ denilen bu yasadışı oluşumun oluşturulduğu döneme iyi bakmak gerekir. Bu tim suç işlemeye giderken, meslektaşları tarafından öldürülmüştür. Bu olay idari yargıya konu edilmezse belki de tarihin karanlıklarında kaybolup gidecektir. Çünkü bugüne kadar bu tür kontra faaliyetler resmi ağızlarca hep reddedildi.

Bu olay bölgede 25 yılı aşkın süredir devam eden savaşta ne tür yöntemlere başvurulduğunun açık işaretlerini ele vermektedir. Devlet kuruluş felsefesi ve esprisi, meşruiyetini hukuk kurallarından almaktadır. Devlet şayet hukuku bizzat kendisi ihlal ederse, artık yurttaşının da neden kural ihlali yaptığını sorgulayamaz hale gelir. Bu tür karanlık ve hukuk dışı olayların bölgede fazlasıyla yaşandığı her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır.”

Kaynak: Taraf

06 Ekim 2009
BÜYÜKANIT FİŞLEME YAPMIŞ
ETÖ'nün mahrem bilgilerine kadar fişlediği Org. Büyükanıt da başkalarını fişlemiş.



Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın korgeneral rütbesinde iken liselerde Milli Güvenlik dersine giren subay öğretmenler vasıtasıyla, Türkiye'nin dört bir yanındaki okullarda fişleme yaptırdığı ortaya çıktı.

Milli Güvenlik Bilgisi dersine giren subay öğretmenlerin, öğrencileri tek tek fişleyerek ajanlık yaptıkları ortaya çıktı.

Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Balıkesir İmam Hatip Lisesi'nde görevli Milli Güvenlik Bilgisi Dersi öğretmeninin raporu doğrultusunda, öğrencilerin başlarının açılmasını sağlayan Okul Müdürü Metin Taşlık'ı, “Çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak yönünde çaba gösteren Okul Müdürü Metin Taşlık'ın bu
davranışları takdirle karşılanmıştır” ifadeleriyle övmüş.

BÜYÜKANIT'A GÖRE; İMAM HATİP LİSESİ'NDE OKUYAN KIZ ÖĞRENCİLERİN BAŞLARININ AÇILMASI ÇAĞDAŞLIK!

Yaşar Büyükanıt, Korgeneral rütbesinde iken liselerde görevli subay öğretmenler vasıtasıyla istihbarat çalışmasında bulunmuş! Yaşar Büyükanıt, Kasım 1999'da, Balıkesir İmam Hatip Lisesi'nde Kılık-Kıyafet Yönetmeliği'nin uygulanmadığını “Hizmete Özel” yazıyla, Milli Eğitim Bakanlığı'na bildirmiş.

Yaşar Büyükanıt, söz konusu yazısında, Balıkesir İmam Hatip Lisesi'nde Milli Güvenlik Bilgisi Dersi öğretmeninin kılık-kıyafet yönetmeliğinin uygulanmasına yönelik hazırladığı raporu incelediğini belirterek, raporda; 1998-1999 eğitim döneminde İmam Hatip Lisesi'nde derslere türbanla girildiği, kız-erkek öğrencilerin birbirinden ayrı sınıflarda ders gördükleri, 1999-2000 eğitim döneminde okul müdürlüğüne Metin Taşlık'ın atandığı ve Taşlık'ın kılık-kıyafet yönetmeliğinin uygulanması yönünde çok duyarlı davrandığı, kız öğrencilerin yüzde 50'sinin ikna edilmesi üzerine çağdaş kıyafetle dersleri takibe başladığı, diğer kız öğrencilerin ise konuya olumlu baktığı, çevre, arkadaş ve aile baskısı ile henüz tutumlarında değişiklik olmadığı, ancak yakın bir tarihte değişimin gerçekleştirilebileceği, okul müdürünün Milli Eğitim Müdürlüğü'nce yakından desteklendiği, çağdaş seviyede eğitim uygulanmasına yönelik isteklerin kabul görerek hemen uygulamaya geçildiğinin belirlendiğine dikkat çekiyor.

Yaşar Büyükanıt, öğrencilere başlarını açmaları yönünde baskı yapan okul müdürü hakkında da, “Çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak yönünde çaba gösteren Okul Müdürü Metin Taşlık'ın bu davranışları takdirle karşılanmıştır” ifadelerini kullanmış.

Söz konusu yazıda; raporun Genelkurmay Başkanı Namına Prj. Sb. Yb. H. Minisker, Ş. Md. Alb. H. Çakırer ve D. Bşk. Toğg. Tuğg. Ü. Şahintürk tarafından hazırlandığı belirtiliyor.
Yaşar Büyükanıt'ın yazısı, Ergenekon Terör Örgütü soruşturması kapsamında gözaltına alınan ve örgütün yöneticisi olduğu gerekçesiyle yargılanan Ergenekon sanığı emekli Orgeneral Şener Eruygur'da ele geçirildi.

ÖĞRETMEN, ÖĞRENCİ, GAZETELER VE OKUL PANOLARI FİŞLENMİŞ!

Şener Eruygur'da ele geçirilen 10 sayfalık diğer belgede de, skandal ifadeler yer alıyor. Bu belgeye göre, Aralık 1999'da Milli Güvenlik Bilgisi Dersi'ne giren emekli subay ve muvazzaf subaylar; öğretmen ve öğrencilerin kılık ve kıyafetlerini, öğretmenlerin okudukları gazeteyi, okul panolarına Osmanlı padişahlarının ve büyüklerinin resimlerinin asılmasını bile fişlemiş.

OKUL YIKILMIŞ, MİLLİ GÜVENLİK DERSİ ÖĞRETMENİ SUBAY BOYKOTTA

Hava Kuvvetleri Komutanlığı, 17 Ağustos Depremi'nde binası yıkılan İzmit Çok Programlı Lisesi'ni de fişlemiş. Fişleme raporunda, “17 Ağustos Depremi'nde binası yıkılan okulda eğitim Mustafa Kemal Lisesi binasında devam etmektedir. Eğitim-öğretim yılının başından itibaren Kılık-Kıyafet yönetmeliğine uyulmadığından MGB derslerine girilmemektedir. Okul müdürünün öğrencilerle yaptığı görüşmeler de herhangi bir değişikliğe sebep olmamıştır” denilmiş.

Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nın Aralık 1999 gün ve İSTH. : 3429 – 99 Pl. Ynt. D. (İKK. Ş) sayılı yazısının EK-A'sında; Bursa Nilüfer Kız İmam Hatip Lisesi, Bursa Endüstri Meslek Lisesi, Eskişehir Anadolu İmam Hatip Lisesi, Eskişehir Atatürk Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi, İskenderun İmam Hatip Lisesi, İzmir Atatürk Anadolu Teknik Endüstri Meslek Lisesi, İzmit Çok Programlı Lisesi, Kayseri Kocasinan Lisesi, Kütahya İmam Hatip Lisesi, Kütahya Kılıçarslan Lisesi, Malatya Hacı Ahmet Akıncı Lisesi, Malatya Lisesi, Sivrihisar İmam Hatip Lisesi, Yenişehir Endüstri Meslek Lisesi, Diyarbakır İmam Hatip Lisesi ve daha pek çok okul hakkında fişlemelere yer veriliyor.

Kaynak: Vakit

06 Ekim 2009 17:22
Karakol Komutanı Üsteğmen intihar Etti
Erenler İlçe Jandarma Komutanı Üsteğmen Mesut Atalay beylik tabancasıyla evinde intihar etti... Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit

Erenler İlçe Jandarma Komutanı Üsteğmen Mesut Atalay beylik tabancasıyla (27) evinde intihar etti.

Ağustos ayında Elazığ'dan Sakarya'ya atanan Atalay, Erenkent Sitesi 9. Blok'ta bulunan evinde şakağına dayadığı beylik tabancasıyla hayatına son verdi.
aktifhaber

06 Ekim 2009 16:22
Apartmanda Askeri Darbe!
İstanbul'da komşularına "Burası askeriye, siz de askerlerimsiniz" diyen apartman yöneticisi emekli Albay Dölarslan ile 'siviller' arasında akıl almaz olaylar yaşanıyor.

İstanbul’un göbeğinde askeri darbe! Akatlar’daki Işık Palas Apartmanı’nda yıllardır yöneticilik yapan emekli Albay Esat Dölarslan, tartıştığı komşuları tarafından devrildi. Yönetime gelen iki kadın, apartmandaki krizi önleyemeyince Dölarslan ekibi yeniden işbaşına geçti. Ancak bu kez emekli Albay yönetimde denetçi olarak görev almayı uygun gördü

“Bunlar hain, yönetimi ele geçirmişler, hiçbir hizmet vermiyorlardı”... Bu sözler iktidar deviren bir darbeciye değil, Beşiktaş Akatlar’daki üç bloklu “Işık Palas” apartmanının “askeri yönetimine!” ait...
Olay, Taraf gazetesinin “Akatlar’da askeri darbe” başlığıyla duyurduğu haberle ortaya çıktı. Habere göre, emekli Albay Esat Dölarslan, apartmanın gidişatını beğenmeyip, yönetime el koymuştu. Ve Akatlar’dayız. Darbe apartmanının sakinleriyle, darbeciler ve sivillerle görüşeceğiz!
Apartman 27 daireden oluşuyor ve iki kutuptan: Bir taraf; A Blok sakini Dölarslan’cılar, diğer taraf ise B Blok sakini, Mardin’de şehit edilen Albay Rıdvan Özden’in eşi Tomris Özden ve komşusu öğretmen Benay Uçkun’cular.

‘Burası askeriye’
Dölarslan aslında 1971’de inşa edilen apartmanın ilk yöneticisi. Yıllarca yöneticilik yaptıktan, hatta 1979’da emekli olduktan sonra kendisini tamamen apartman işlerine adıyor. Nitekim hiçbir komşunun Dölarslan’ın hizmetinden şikâyeti yok. Faturalar gününde ödeniyor, çöpler toplanıyor, bloklar her daim pırıl pırıl.
Ancak, iddialara göre, 2004-2009 yılları arasındaki yönetimi sırasında emekli albayın ruh hali değişiyor. Çimlere basana “Kış kış” diye bağırıyor, aidatını geciktiren dul komşusunu “Baldırı çıplak” diye azarlıyor, bahçenin bir kısmını “lokal” adıyla açıp askeri erkânı ağırlıyor, çamaşır iplerini kesiyor, ellerini arkadan birleştirip sabahtan akşama blokların etrafında “mıntıka kontrolü”ne çıkıyor. Hatta eve giren çıkanlara karıştığı bile söylentiler arasında.
Tepki gösteren komşularını da “Burası askeriye, siz de benim askerlerimsiniz” diye azarlıyor. Ve sonunda Işık Palas sakinleri iktidara isyan ediyor, Ocak 2009’daki toplantıda “isyancı” komşu kadınlar Tomris Özden ve Benay Uçkun’u yönetici seçiyorlar.
Emekli albay tarafının iddiasına göre, bu süreçte ortak alandaki elektrik ve su kesiliyor, kapıcı kaçıyor, çöpler toplanmıyor. Yönetimi aldıktan sonra kadınlar “saç saça” kavga ediyor. Kısacası “apartman yerle bir oluyor.”

Sular bile kesiliyor
Tomris Özden’in anlatımına göre ise, işlere başlamak üzereyken, emekli albay “Siz bana rağmen nasıl aday olursunuz?” diyerek kızdığı için karar defterini teslim etmiyor. Tabii sular kesiliyor, kapıcı işi bırakıyor. Komşular arası kavga çıkınca, olay yerine gelen Dölarslan’ın yakasına yapıştığını söyleyen Özden, “Baktık olacak gibi değil, ‘Alın siz yönetin’ diyerek çekildik” diyor.
Ardından geçtiğimiz mayıs ayında apartman panolarına asılan ve evlere gelen “muhtıra”yla geçici yönetim duyuruluyor. Emekli albay “denetçi”, alt kat komşusu Murat Gül de apartmanın yeni yöneticisi oluyor. Bu bildirinin altında ise, emekli albaya ait “1971 Işık Palas Yönetimi” mührü var. 29 Eylül tarihli seçimle de geçici yönetim seçimle işbaşına geliyor.

‘Yalvardılar geri döndüm’
Ve emekli Albay Dölarslan’ın kapısındayız. “Darbe yapmışsınız, yönetime el koymuşsunuz” sorusuna şu yanıtı veriyor:
“Şaka mı bu, apartmanda darbe olmaz. Hain bunlar, hiçbir hizmet vermediler ki. Yalvardılar da, öyle geri döndüm. Ve tabii ki seçimle. 1971 mührü de apartman kurulduğundan bu yana kullanılıyor, muhtıra yok, duyuru var. Bu hainleri attıracağım apartmandan.”
Elimde kalem, not almaya başlıyorum ki, o anda kükrüyor, feci azarlanıyorum:
“Size henüz yazabilirsiniz demedim!”

‘Alın siz yönetin’ dedik, çekildik
Esat Dölarslan’ın yönetimine isyan edenlerden Tomris?Özden, “Apartmanda karışıklık çıktı. Baktık olacak gibi değil, ‘Alın siz yönetin’ diyerek çekildik” diye anlatıyor durumu...

Celal Kurtöz de Işık Palas sakinlerinden... İşadamı... Albay’ın yönetim kadrosundan...

Kaynak: Milliyet

06 Ekim 2009 11:53
Komutan Mayınına Suç Duyurusu

Çukurca'daki 6 askerin şehit olduğu mayın patlamasıyla ilgili komutanın "O mayını ben döşedim" itirafı bir şehit ailesini daha harekete geçirdi. İşte ses kaydı...

Hakkari Çukurca'da askerî aracın geçişi sırasında patlayan mayın sonrası şehit düşen Uzman Çavuş Ziya Bener'in ailesi dün savcılığa başvurdu.

Aile, internete düşen telefon konuşmasında mayınları kendilerinin döşediğini söyleyen iki komutan hakkında suç duyurusunda bulundu. Şehidin kardeşi Refik Bener'in dilekçesi, Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilmek üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na verildi. Alınan bilgilere göre suç duyurusunda, 20. Sınır Jandarma Tugay Komutanı Tuğg. Z.E. ile Tümen Komutanı Tümg. G.K. hakkında dava açılması isteniyor. Yargılama konusu ise TCK'nın 'kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi ve resmi belgede sahtecilik' olarak gösteriliyor.

Dilekçede Hakkari'nin Çukurca ilçesinde 27 Mayıs 2009'da mayın patlaması sonucu 6 şehidin verildiği, 8 askerin de yaralandığı ifade edildi. Olayın ardından kamuoyuna saldırının PKK tarafından yapıldığının duyurulduğu, ancak internette iki komutanın ses kayıtlarında mayınların PKK tarafından konulmadığı, Tuğgeneral Z.E. tarafından döşendiğinin anlaşıldığı vurgulandı. Askerlerin mayının döşendiği güzergahtan geçeceği halde, olay yerinden geçen askeri birliğin komutanına bilgi verilmediği belirtilen suç duyurusu dilekçesinde, "Böylesi hayati bir bilginin paylaşılamaması ve sonucunda gencecik fidanlarımızın toprağa verilmiş olmasına sebebiyet verenlerin haklarında yasal işlemlerin yapılması Silahlı Kuvvetler'in içerisinde yer alan birkaç kusurlu asker nedeniyle ordumuzun zan altında bırakılmasını engelleyecektir." denildi.

Genelkurmay Başkanlığı, saldırı sonrasında Hava Kuvvetleri'ne bağlı uçakların Avaşin-Basyan'daki PKK kamplarını vurduğunu duyurmuştu. Başbakan Erdoğan da DTP Genel Başkanı Ahmet Türk'e verdiği randevuyu olay sonrasında ertelediğini açıklamıştı. Ancak daha sonra bazı internet sitelerinde mayınların PKK tarafından değil, bizzat 20. Sınır Jandarma Tugay Komutanı Tuğgeneral Z.E. tarafından döşendiğini ortaya koyan telefon görüşmesi kayıtları yayınlanmıştı. Tuğgeneral Z.E., Tümgeneral G.K.'ye olayla ilgili telefonla bilgi verirken, "Uzaktan komutalı değil. Biliyorsunuz bunları korumak için ben burada sıkıntılı oldukları için kendim risk alarak geldim. Bizzat kendim yerleştirdim. Rütbelileri tek tek çağırdım gösterdim." demişti. Komutan G.K. ise, "Hiç önemli değil. Kahrolacak bir şey yok. Biz elimizden geleni yapıyoruz. Burada hayatımızı ortaya koyup mücadele veriyoruz. Bu mücadelenin içerisinde birileri ufak tefek hata yapacaktır. Bunun bedeli belki ağır olacaktır." ifadelerini kullanmıştı.

Şehit Uzman Çavuş Bener'in kardeşi Refik Bener'in verdiği suç duyurusu dilekçesinde komutanların cezalandırılması istendi. İnternette yayınlanan 3 adet ses kaydı delil olarak yer aldı. Şüphelilerin hukukî olarak üzerlerine düşen icrai görevi yerine getirmemeleri nedeniyle Uzman Çavuş Ziya Bener ile birlikte 5 askerin şehit olmasına sebebiyet verdikleri ifade edildi. Şüphelilerin konuşma kayıtlarında mayınların terör örgütü tarafından operasyonları engellemek amacıyla döşendiğine dair belge düzenledikleri belirtilerek, gerçeğe aykırı belge düzenlemek suretiyle resmi belgede sahtecilik suçunu işledikleri iddia edildi.

HATIRLATMAYA DEVAM

İŞTE KOMUTANIN SKANDAL SES KAYDI VE TAM DÖKÜMÜ

Uydu telefon kayıtlarında geçen kan donduran konuşmalar

1. SES KAYDI: Hakkari Tümen Komutanı Tümgeneral G.K. ve Çukurca Tugay Komutanı Tuğgeneral Z. E. arasındaki telefon konuşması

Z.E: Komutanım uzaktan komutalı değil. Maalesef

G. K: Değil mi?

Z. E: Değil komutanım. Uzaktan komutalı değil. Biliyorsunuz bunları korumak için ben burada sıkıntılı oldukları için kendim risk alarak geldim. Bizzat kendim yerleştirdim. Rütbelileri tek tek çağırdım gösterdim. Bütün bölük komutanları birbirine devretsin dedim. Hep böyle tekmil verdiler devrettik diye. Ama komutanım bu büyük bir olasılıkla bizim, yani sabah buraya gelmenizde yarar var komutanım.

G. K: Kolordu komutanı gelecek sabah erken saatlerde onla beraber gelicem.

Z. E: Komutanım kolordu komutanımızla bu konuyu paylaşmanızda yarar var. Ben tamamen sorumluluğu almaya hazırım komutanım onu bütün samimiyetimle söylüyorum. Bütün sorumluluğu alıyorum zaten komutanlık sorumluluğu olarak.

G. K: Hepimiz alırız o konuda tereddüdümüz yok.

Z. E: Komutanım benim niyet maksadımı biliyorsunuz. Ben bu çocukları koruyayım diye onları döşedim. Ama onlar demek ki bu hassasiyeti o kadar yırtınmama rağmen göstermemişler. Komutanımızla da bir paylaşırsanız komutanım ben sabahleyin sıkıntıda kalabilirim. Yani olduğu gibi paylaşmak durumunda kalabilirim. Komutanım sizi böyle sıkıntıya soktuğum için kahroluyorum.

G. K: Yok yok hayır öyle birşey, hiç bir sıkıntı yok bak hiç bir sıkıntı yok. Hayır hayır hayır hiç bir sınıtı yok. Biz aynen planladığımızı tekrar uygularız. Sen merak etme hiç onda bir sıkıntı yok.

Z. E: Yarından itibaren de harekatımızı uygulamak için hazırız komutanım bunu da belirteyim. Yarın akşama kadar atarız üzerimizden bu sıkıntıyı. Ama bu sıkıntıdan dolayı ben kahroluyorum.

G. K: Hiç önemli değil. Kahrolacak bir şey yok. Ben bir şey söyleyeyim. Biz elimizden geleni yapıyoruz. Burada hayatımızı ortaya koyup mücadele veriyoruz. Bu mücadelenin içerisinde birileri ufak tefek hata yapacaktır. Bunun bedeli belki ağır olacaktır.

2. SES KAYDI - Çukurca Tugay Komutanı Tuğgeneral Z. E. ve Tabur Komutanı Yarbay T. arasında geçen telefon konuşması...

Z.E: Nedir durum orda. Tümen komutanı geleceğiz sabah çok erkenden demişti bana.

T: Komutanım Kolordu Komutanımız geldi. Yaklaşık bir 15 dakika önce. Şu anda burdalar. Şu anda odanızda görüşüyorlar komutanım.

Z.E: Senin yanında bir şey konuştular mı?

T: Yok komutanım. İkisi odaya girdiler komutanım.

Z.E: Makam odasına mı girdiler?

T: Doğrudur. Sizin odanızdalar komutanım.

Z.E: Peki Tümen Komutanı Asayiş Komutanı gelmeden önce seninle konuştu mu hiç bu olayla ilgili?

T: Taburları sordu bana. Taburların durumu nasıldı buradayken şeklinde söyledi sordu. Onun haricinde birşey konuşulmadı komutanım bi de nasıl bir kanaat edindi bilemiyorum. Bu timler yanlış yerden gitmişler herhalde gibi birşeyler

söyledi komutanım. Başka herhangi bir konuşma olmadı.

Z.E: Evet. Bu yukarıya nasıl bildirdiniz ilk kaza olay raporunu

T: Komutanım sadece operasyonun başlangıcından sonra ilerleme esnasında muhtemelen EEP'ye olduğu değerlendirilen patlamıştır. Şehit ve yaralıların kimliklerini saydık. Değerlendirme olarak da muhtemelen bölgede yapılan operasyonları engellemek maksadıyla bölücü terör örgütü mensupları tarafından EEP döşenmiş olabileceği değerlendirilmektedir şeklinde hiç teferruata girmeden yüzeysel bir şey yazdık komutanım. Tümen Komutanımız kendisi de gördü birkaç kez özellikle bakarak. Olan olayı da o şekilde yazdık.

Z.E: Peki Taner var mı söyleyeceğin birşey?

T: Hastane kayıtlarına geçen 6 şehit 8 yaralı olarak komutanım, bizim bildirdiğimiz o şekilde.

Z.E: Anladım Taner.

3. SES KAYDI: Çukurca Tugay Komutanı Tuğgeneral Z.E. ve ismi belli olmayan bir komutan arasında geçen telefon konuşması..

KOMUTAN: Zeki sen misin abicim? Sesin biraz şey. Sen yanlız mısın? Nasıl?

Z.E: Astsubay yanımda diğer arkadaşlar Asayiş Komutanı ile Tümen Komutanının yanında

KOMUTAN: Ha şeyi söylicem bu konuşmaların hepsi kaydediliyormuş fazla şey yapmayın. Anladım mı dediğimi?

Z.E: Anladım.

KOMUTAN: Beni aradılar söylediler. Senin bu aradığınla ilgili

Z.E: Anladım.

KOMUTAN: Mümkün olduğunca az.

Z.E: Kim söyledi size?

KOMUTAN: GES Komutanı, beni aradı sabah tamam.

Z.E: Anladım.

KOMUTAN: Abi hepimizin başı sağ olsun. Yapacağımız bir şey yok biliyorsun. Takdiri İlahi. Görev de devam edecek tabi. Ben de dün geldim yani akşam üzeri geldim. Öyle devam ediyoruz işte ne yapalım yani. Öpüyorum. Görüşürüz abiciğim. Herkesin başı sağ olsun. Oradakiler sana emanet moralini yüksek tut

Aktifhaber

07 Ekim 2009 07:19
Şehit Babası: Hazmedemiyorum
Aktütün'deki terör saldırısının acısı hala tazeliğini koruyor. Şehit aileleri içlerini kemiren iddiaların soruşturulmamasına tepkili...

Hakkâri'nin Şemdinli ilçesine bağlı karakolda 17 asker şehit düşerken, 20'si de yaralandı. Baskınla ilgili 'ihmal' iddiaları ise kamuoyunun gündeminden hiç düşmedi. Bu şüphelerin araştırılmaması şehit ailelerinin acısına acı katttı. Olayda şehit olan er Çağlar Mengü'nün babası Azimet Mengü, "Hain baskında yaşanan ihmalleri hazmedemiyorum." diyor. Bağrına taş basıp oturduğunu ancak baskının soruşturulmamasının her zaman içinde ukde olarak kalacağını belirtiyor. Acılı baba çaresizliğini şöyle dile getiriyor: "Ben bunun hesabını kimden sorayım, kime gideyim, devleti devlete mi şikâyet edeyim?"

Şehit Er Oktay Karakelle'nin babası Hüsamettin Karakelle de aynı düşüncede: "9 saat boyunca takviye güçler neden gelmedi? 'Vatan sağ olsun' diyemiyorum. Hakkımı da helal etmiyorum."

Mengü, ihmaller zinciriyle ilgili iddialar konusunda detaylı araştırma yapılmamasını hazmedemediğini belirtiyor. Laiklik ve Atatürk adına miting düzenleyenlerin bu olayla ilgili niçin bir yürüyüş yapmadıklarını soruyor: "Vatan millet diye sağda solda bağıranlar niçin bu konuda sessiz?" diyor

Aktütün baskınında şehit olan er Oktay Karakelle'nin babası Hüsamettin Karakelle ise acı haberi aldıkları günü anlatırken gözleri doluyor. O gece rüyasında oğlu Oktay'ı dağlık taşlık bir yerde aradığını fakat bulamadığını, bu rüyayı tam üç defa gördüğünü vurguluyor. Karakelle, "İçimi acı bir his kapladı." diyor.

Oktay Karakelle, karakol baskınında en son şehit olan asker. Tam 9 saat boyunca teröristlerle çatıştı. Babası Hüsamettin Karakelle, baskında ihmali olanlara hakkını helal etmediğini dile getiriyor. 9 saat boyunca takviye güçlerin neden karakola gitmediğini soruyor. Acılı baba, "Vatan sağ olsun diyeceğim fakat diyemiyorum." derken gözyaşlarına hakim olamıyor.
aktifhaber

Sevilay Yükselir
Sabah Gazetesi
Anneme ordudan atıldığımı söylemeyin, o beni hâlâ TSK'da subay sanıyor!
07 Ekim 2009

Henüz 15 yaşındayken girdiği sınavda binlerce öğrenciyi geride bırakarak önce Heybeliada'daki Deniz Komutanlığı'na bağlı askeri liseye, sonra da Deniz Harp Okulu makine mühendisliği bölümüne girmeye hak kazandı Selçuk Yayla... 260 öğrencinin arasından 104'üncü olarak mezun olan bu genç deniz teğmenin ilk görev yeri Bartın'a giderken gurur ve sevinçten ayakları yere basmıyordu adeta... Bu gurur ve görev heyecanı onu başarıdan başarıya taşıyor ve amirlerinden sürekli tam not alarak sınıf atlıyordu genç teğmen. 2 yılın sonunda önce 49'unculuğa yükseliyor, sonra da çarkcıbaşı (Başmühendis) olarak Amasra Sahil Güvenlik Gemisi'ne tayin ediliyordu. İşte bu başarılı genç subay tam kendi sınıfında 24'üncülüğe yükselmiş ve Amasra'da ki görevinin sonlarına yaklaşmışken kendisini şoke eden bir haber alıyordu Ankara'dan...
Dilerseniz bundan sonrasını onun ağzından okuyalım hep beraber: "Yıl 2007'ydi...Tayinim Çanakkale'ye çıkmıştı... Ancak Ağustos ayında toplanan Yüksek Askeri Şura'dan;' 'Disiplinsizlik nedeni' ile Türk Silahlı Kuvvetleri'nden re'sen emekliye sevkedildiniz!' haberini aldım...Hiç anlam veremediğim, nedenlerini, niçinlerini sıralayamadığım bu haber karşısında dünyam karardı... Gözyaşları içerisinde askeri kimlik kartımı ve sağlık cüzdanımı yetkililere teslim ederek görev yaptığım gemiyi terk ettim...Gemi ile gelmiş olduğum yerden evime minibüsle dönerken 15 yaşında binbir hevesle girdiğim kurumun beni 27 yaşında yargılamadan, hesabını görmeden sokağa terk edişine nelerin sebep olabileceğini düşündüm tek tek...' Görev süresi boyunca hiçbir disiplin cezası almayan birisi, nasıl olur da disiplinsizlik nedeni ile ordudan atılabilir?' sorusunun cevabını aradım... Hiç vakit kaybetmeden sırasıyla Askeri Yüksek İdare Mahkemesine, Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı'na ve TBMM'ye başvurdum. Ve YAŞ'ın hakkımda verdiği kararın yok hükmünde sayılmasını istedim... Tüm dilekçelerime olumsuz cevap alınca ister istemez; 'Terör örgütü başı Abdullah Öcalan'a bile adil yargılama hakkı tanıyan benim devletim neden bana bu hakkı tanımak istemiyor!' diyerek isyan ettim... Yılmadım ve önceki dava dilekçelerini emsal alarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurdum... Bu trajediyi yaşarken yaşlı anneme ve babama, "Beni ordudan attılar" diyemedim... Çünkü ben onların nazarında hala Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda görev yapan, gurur duydukları deniz subayı biricik evlatlarıydım. Buna rağmen yaşadığım travmayı bir kenara bırakıp sarıldım dört elle yeni sivil yaşamıma. Tam, 'Her şey yoluna giriyor, alışıyorum bu hayata' derken yeniden beni şoke eden bir ihtarname aldım TSK'dan! 'Mecburi hizmet sürenizi tamamlamadan ayrıldığınız için Türk Silahlı Kuvvetleri'ne 151 bin lira tazminat ödemek zorundasınız' deniliyordu... İnanamadım... 'Beni ordudan re'sen emeklilik adı altında atan sizsiniz. Buna rağmen benden ödeyemeyeceğim bir tazminat talep ediyorsunuz. Param yok ama eğer uygun görürseniz yarım bırakmak zorunda bırakıldığım görevimi tamamlamaya hazırım!" dedim... Bu son dilekçeme de cevap alamadım... Anlayacağınız, benim durumum tam bir Aziz Nesin öyküsü...Yani, 'Yaşar ne yaşar, yaşamaz' halleri...Ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilemiyorum...Tüm bunlara rağmen bilinmeli ki hiçbir kuruma veya kişiye küs değilim. TSK'dan bu şekilde ay-ı-rılmama rağmen onu ilk girdiğim günkü gibi seviyorum. Çünkü o kurum, kişilerin ya da belli bir zümrenin değil, bu halkın kurumu...Yani bizim...Benim..."

08 Ekim 2009 10:12
JANDARMA RESMEN TARAF
Albay Temizöz'de Jandarmanın 3. skandalı ortaya çıktı. Faili meçhulde tarafız denildi.

Albay Temizöz'ü görevinden almadığı gibi kendisini yüksek rütbeli subaylar eşliğinde duruşmalara götürüp getiren Jandarma Genel Komutanlığı'nın şimdi de avukatlık skandalı ortaya çıktı. Jandarma onlarca insanın ölümünden sorumlu tutulan Temizöz için resmen taraf oldu...

6 aydır tutuklu yargılandığı halde görevden alınmayan Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı Cemal Temizöz'ün avukatlık masraflarının Jandarma Genel Komutanlığı (JGK) tarafından karşılandığı ortaya çıktı. Diyarbakır'da görülen faili meçhuller davasının müdahil avukatlarından Tahir Elçi, 14 Eylül 2009 tarihinde verdiği dilekçede Temizöz'ün görevine devam edip etmediğini ve kendisine tahsis edilen avukatların masraflarının kim tarafından ödendiğini sordu.

Elçi'ye verilen cevapta, Temizöz'ün açığa alınmadığı, görevine devam ettiği ve müdafilerinden bir avukatın masraflarının da JGK bütçesinden karşılandığı bildirildi. JGK, bunu Terörle Mücadele Kanunu'nun 15. maddesine dayandırırken, avukat Elçi, "Sivil insanlar kaçılırıp öldürülmüş. Bunun terörle mücadele ile ne alakası var?" diye soruyor.

Jandarma Genel Komutanlığı'nın tutumunu doğru bulmadığını belirten Avukat Tahir Elçi, şu görüşleri dile getiriyor: "TSK, Temizöz'ü görevden almamakla bir anlamda zaten mesaj veriyor. Avukatlık masraflarını karşılaması da bu anlama geliyor. TMK'nın bu maddesi çok açık. Terörle mücadele görevi sırasında işlenen eylemlerden bahsediyor. Oysa, Temizöz'ün yargılandığı davanın iddianamesine ve tanık ifadelerine baktığınız zaman konunun terörle mücadele ile alakası olmadığı ortada. Sivil insanlar kaçırılıp işkence edilerek öldürülmüş. Bunun terörle mücadele ile ne ilgisi var? Anlamak mümkün değil."

Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı Kıdemli Albay Cemal Temizöz, 25 Mart 2009 tarihinden beri tutuklu bulunuyor. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen faili meçhuller davasında 9 kez müebbet hapis talebi ile yargılanan Temizöz, çok sayıda cinayetle suçlanıyor. Temizöz'ün eski Cizre Belediye Başkanı ve Korucubaşı Kamil Atağ ve JİTEM elemanları ile birlikte yargılandığı davada sıra dışı gelişmeler yaşanıyor. 6 aydır tutuklu yargılanan Cemal Temizöz, halen Kayseri il jandarma komutanı olarak görev yapıyor. Tutuklu olduğu halde bu görevi nasıl yürüttüğü bilinmiyor. Yaşanan sıra dışı gelişmelerden biri de Temizöz'ün normal uygulamalara aykırı olarak bir albay ve iki yüzbaşı eşliğinde duruşmalara getirilmesi. Temizöz'ü getiren albay duruşma boyunca iki yüzbaşı ile birlikte salonda ayakta bekliyor. Temizöz'ün yargılandığı davada tanıklar tehdit, baskı ve rüşvetle ifadelerini geri çekmeye zorlanıyor. Tanık Mehmet Nuri Binzet'in uğradığı tehdit ve baskıların telefon kayıtları dava dosyasına girdi. Davanın yarın üçüncü duruşması yapılacak.
aktifhaber
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Prş Ekm 08, 2009 10:50 pm    Mesaj konusu: Heron skandalında bilinmeyenler ve Ergenekon! Alıntıyla Cevap Gönder

Sebahattin Önkibar/Yeniçağ
Heron skandalında bilinmeyenler ve Ergenekon!

Aktaracaklarım tevatür
değildir. Türkiye 2005 yılında İsrailli Al-Elbit Konsorsiyumuna, kamuoyunda Heron diye bilinen 10 adet insansız uçak siparişini verir.
Teslimat tarihi, yapılan sözleşmeye göre 2007’dir.
Süre aşılır, lakin bu teslimat
yapılmaz.
Hal bu iken ne sözleşme feshedilir ne de sözleşmede var olan tazminat şartı işletilir.
Heron’ların alımına TSK başlangıçtan beri karşı çıkar.
Niçin mi?
İsraillilerin Heron’la ilgili bilgisayar yazılımlarından, kumanda edilmesine kadar hiçbir ayrıntıyı Türkiye’ye vermemesinden!
Düşünün, Türkiye 10 adet Heron alacak ama kumanda edilmesi işi yine İsraillilerde olacak.
Bu şekilde Türkiye’nin toplayacağı bilgilere İsrail, anında nüfuz edecek!
Dahası, TSK Heron’u İsrail’in onay veremeyeceği yerlere de uçuramayacak!
Havada kalış süresi sınırlı olan Heron’larla ilgili olarak TSK’nın tereddüt ve itirazları hep devam etti.
Öyle ki 10 adetlik Heron uçağı partisinden iki adedi, taahhüt edilen tarihin çok sonrasında teslim edildi.
TSK, teslim edilen bu Heronları teste tabi tuttu.
Sonuç: Heronlar pek çok noktada testi geçemedi.
TSK insansız uçakla ilgili itirazlarını ortaya koydu ve düzeltilmesini istedi.
İsrail bu tutuma tepki gösterdi ve TSK ile ipleri kopardı.
Dahası, Türkiye için ürettiği ve teslim aşamasına getirdiği 5 adet Heron’u da apar topar Hindistan’a sattı.
TSK tam bu süreçte, Savunma Bakanlığına başvurarak Heron’lar için yapılan sözleşmenin iptalini
istedi.
TSK’da asıl rahatsızlık konusu, yukarıda belirttiğimiz gibi Heron yani insansız uçakların Türkiye’ye satılmasına karşın kumandasının İsrailli uzmanların elinde olması.
İsrail ile bu sorunlar yaşanırken TSK boş durmadı ve gayriresmi olarak alternatif arayışlara girdi.
Bu bağlamda Rusya ile ilişki kuruldu.
Bir işadamı ve emekli üç Silahlı Kuvvetler mensubu defalarca Rusya’ya gidip gelerek insansız uçak noktasında uzlaşmaya vardı.
Rusya’nın ürettiği ve teslimi için taahhüt ettiği insansız uçak Heron’lardan daha uzun süre havada kalabiliyor.
Fiyatı da Heronların yarısı kadar.
En önemlisi, kumandası yani uçağın yönetimi tamamen TSK’da
olacak.
Bilgisayar yazılımından diğer bütün teknik ayrıntılara kadar her şey TSK’ya teslim edilecek.
TSK, ön çalışmasını yaptığı bu uçağın alımı için düğmeye bastı.
Ancak AKP iktidarı bu alıma olur vermedi ve illa da Heron olsun dedi.
Son bir şey:
Tesadüf herhalde!
Tam bu günlerde Rusya’ya insansız uçak alımı için gönderilen emekli askerlerin ikisi apar topar tutuklandı!
Neden mi?
Ergenekon davasından!
Yorum sizin efendim..

09 Ekim 2009 17:40
TSK'nın Gizlediği Şok Bilgi!
Ceylan Önkol'un ölümüyle ilgili açıklama yapan Tuğgeneral Gürak, olay yerinin havan topu menzilinin dışında olduğun söyledi. Ancak atlanan şok bir bilgi var.

Genelkurmay, bugün yaptığı haritalı açıklamada, Ceylan Önkol'un ölmesi olayının TSK ile ilgisinin olmadığını açıkladı. Buna gerekçe olarak da, 81'lik havanın menzilinin 8 kilometrelik olay yerine yetmediğini gösterdi. Ancak Genelkurmay, menzili 8 kilometre olan ve bölgede kullanılan 120'lik havandan hiç bahsetmedi.

Diyarbakır'ın Lice İlçesi'ne bağlı Şenlik Köyü bölgesinde 12 yaşındaki Ceylan Önkol'un patlamada ölmesi olayıyla ilgili açıklama yapan Genelkurmay, askerlerin kullandığı 81'lik havanın menzilinin olay yerine yetmediğini gerekçe göstererek olayı yalanladı.

Ancak bölgede birçok operasyonda kullanılan 120'lik havan 8 kilometre menziliyle Ceylan'ın öldüğü yere rahatça ulaşabiliyor. Buna rağmen Genelkurmay'ın yayınladığı ve 8 kilometre olarak gösterdiği haritalı açıklamada, söz konusu 8 km'lik menzile ulaşabilen 120'lik havandan hiç bahsetmemesi ve baz olarak 81!lik havanı alması dikkat çekti.

Tuğgeneral Gürak, Genelkurmay Başkanlığı Karargahı'ndaki haftalık basın bilgilendirme toplantısında bugün yaptığı açıklamada, olayla ilgili yapılan ilk incelemelerde, olay sırasında, bölgede, havan atışının yapılmadığının tespit edildiğinin bildirildiğini belirtmişti.

Konunun halen devam etmekte olan adli yönü dışında, Türk Silahlı Kuvvetlerini (TSK) ilgilendiren bölümleriyle ilgili olarak bazı bilgileri paylaşacağını ifade eden Tuğgeneral Gürak, gerekli idari soruşturmanın ilgili komutanlıkça derhal başlatıldığını vurgulayarak, “Yapılan incelemede, bölgede yer alan ve olay mahalline 9 kilometre mesafedeki Abalı Jandarma Karakolu ile 8 kilometre mesafedeki Tapantepe Üs Bölgesinden, silahların kontrolü ve kayıtlarına bakıldığında, olay günü herhangi bir havan atışı yapılmadığı tespit edilmiştir. Esasen, askeri birliklerin konuşlandıkları yerler dikkate alındığında mevcut havanların menzillerinin yeterli olmadığı anlaşılmaktadır." demişti.

120'LİK HAVANIN MENZİLİ İÇİNDE

Genelkurmay açıklamasında, Tapantepe Üs Bölgesi ile olay yerinin arasını 8 kilometre olarak belirtiyor. Bu mesafede 120'lik havanın menzili arasında yer alıyor. Bunun bilinmesine rağmen TSK'nın 120'lik havana hiç yer vermemesi ve 81'lik havanı baz olarak alması dikkat çekti.
aktifhaber

Askeri birlikte bomba patladı: 2 yaralı
10 Ekim 2009
Tunceli'de bir askeri birlikte uzman erbaş tarafından yanlışlıkla el bombasının infilak ettirilmesi sonucu 2 askerin yaralandığı bildirildi. Yaralı askerler helikopterle Elazığ Askeri Hastanesi'ne kaldırıldı.
haber7

12 Ekim 2009 11:19
O ASKER TARAF'A ANLATTI

6 köylünün tabura gömülüşüne bizzat şahitlik eden asker korkunç olayı detaylarıyla anlattı.Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit İlişkili HaberlerTüm HaberlerTaraf'ta Ergenekon HaberleriKürtlerinde Bir Taraf'ı OlabilseCİZRE'DE İKİ İNSAN İSKELETİAygan: Herşeyi AnlatacağımGENELKURMAY'A TEMEL SORULAR


1993’te Şırnak Görümlü Karakolu’nda altı köylünün katledilmesine tanıklık eden asker Taraf’a konuştu. Şırnak Görümlü Köyü’ndeki taburda görevli komutanın emriyle bacaklarından vurulan altı kişi, daha sonra ayaklarından bir askerî araca bağlanıp ölene dek sürüklendi ve cesetleri karakolun arkasındaki yamaca gömüldü

Şırnak’ın Silopi ilçesine bağlı Görümlü köyünde 1993 yılında askerler tarafından gözaltına alınıp karakola getirilen ve kendilerinden bir daha haber alınamayan altı köylüyle ilgili Taraf, o dönem Görümlü Karakolu’nda askerlik yapan bir görgü tanığına ulaştı.

Ergenekon iddianamesinde de yer alan iddiayla ilgili ismi bizde saklı görgü tanığı, altı köylünün önce ayaklarına kurşun sıkıldığını, ardından ayaklarından jeepe bağlanıp yerde bir saat süründürüldüklerini ve cesetlerinin tabura gömüldüğünü söyledi. Görgü tanığı cesetlerin gömüldüğü yerle ilgili bir de kroki çizdi. Krokiye göre cesetler 1993’teki haliyle, taburun dere kenarına bakan yamacına gömülü.

Taraf’ın ulaştığı görgü tanığı, altı köylüye hangi komutanın emriyle kimlerin kurşun sıktığını tüm detaylarıyla anlattı. Görgü tanığının söylediği isimleri şimdilik açıklamıyoruz. Kazı yapılıp iddiaların doğru çıkması üzerine, görgü tanığının bizlere anlattığı tüm isimleri ve detayları kamuoyuyla paylaşacağız.

Altı köylünün kaybolma hikâyesi, 13 Mayıs 1993 tarihinde çıkan bir çatışma sonucu iki askerin şehit olması haberinin duyulmasıyla başladı. 14 mayıs günü Görümlü’ye bağlı Derecik mezrasına gelen JİTEM yetkilileri, Şemdin Culaz, İbrahim Akıl, M. Salih Demirtaş, Halit Özdemir, Hamdin Şimşek ve Hikmet Şimşek’i gözaltına aldı. Gözaltı işlemine gerekçe olarak iki askerin şehit olması gösterilmişti. Görgü tanığı ise o gün hiçbir askerin şehit olmadığını, askerlerin bir birini vurduğunu söyleyip, köylüleri gözaltına almak için gerekçe icat edildiğini iddia ediyor.

20 kişilik JİTEM timi

Taburda o gün yaşananları ise şöyle anlatıyor: “1993’te askerliğimi yapmak üzere Görümlü Karakolu’na gelmiştim. Bizim dönemimizde karakol binası yoktu. Karargâh olarak iki tane seyyar baraka vardı. Komutanlar bu barakalarda kalıyordu ve Karargâh olarak kullanılıyordu. Bizlerde iki kişilik çadırlarda kalıyorduk. Karakolda yaklaşık bin kişi vardı. Bizim taburun yanı sıra Kayseri Hava İndirme ve Tekirdağ Ulaş’tan bir tabur daha Görümlü Karakolu’ndaydı.

Altı kişinin karakola getirilmesinden üç hafta önce 20 kişilik JİTEM grubu karakola geldi. Bu grup gece köylere baskına gidiyor, gündüz ise karakolda yatıyordu. İçlerinden birini tanıyordum. Daha önce Bingöl’ün Solhan ilçesi Yenibaşak köyünde karakol komutanı olan M. Astsubaydı. Daha sonra tayini yine Solhan’a bağlı, Şerefmeydan Karakolu’na çıkmıştı. ‘Yeşil’ olarak bilinen Mahmut Yıldırım’ın köyü de bu karakola bağlıydı. M. Astsubay 1990’dan sonra Görümlü’ye gelip gidiyordu. Sivil ve sakallıydı ama ben onu Solhan’dan tanıyordum.

Kurşuna dizip, arabayla çektiler

Altı köylünün getirildiği gün sabah saat 10 gibi karakolun bahçesinde içtima için toplanmıştık. Karşımıza da altı kişiyi dizmişlerdi. Biz onların kim olduğunu bilmiyorduk. İçlerinden biri takım elbiseliydi. Diğerleri 30-40 yaşlarında normal giyimli kişilerdi. Tabur Komutanımız, onlara ‘neden PKK’lılara yardım ediyorsunuz’ dedi. İçlerinden birine hoca diye hitap ediyordu. Hoca ‘Biz kimseye yardım etmiyoruz. Bize iftira atıyorlar’ dedi.
Yaklaşık yarım saat bu tarz konuşmalar oldu. Sonra komutanın emriyle beş subay, köylülerin ayaklarına kurşun sıkmaya başladı. Daha sonra Land Rover marka jeepin arkasına altı kişiyi ayaklarından iplerle bağlayıp, taburda baş aşağı süründürmeye başladılar. Öğlen saat 1-2 gibi gerçekleşen bu olay yaklaşık bir saat sürdü. Altı köylü de bir saat sonra ölmüştü.

Taburun içine gömüldüler

Komutanın emriyle, karakolun hemen arkasında araba parkı olarak kullanılan garajın hemen ardındaki yamaçta birkaç askere toprak kazdırıldı. Görümlü çayına doğru bu kişiler gömüldü. Hatta kazı yaparken, çevre güvenliğini alan askerlerden İstanbul Bağcılar’da oturan Erzurumlu Yunus, tel örgülerinin hemen yanındaki mayına bastı ve bacağı koptu. Bir gün sonra ise televizyonlarda çıkan haberde, Silopi’de çıkan çatışmada altı teröristin öldürüldüğü, iki askerin şehit olduğu, birinin de mayına basıp bacağının koptuğu haberlerini izledik. İki şehit haberi gerçek değil. Gelen JİTEM elemanları da 15 gün sonra taburdan ayrıldı.”

Görgü tanığı ayrıca geçtiğimiz aylarda Silopi Hac Konaklama tesislerinde yapılan kazıda bu altı kişinin de arandığını ancak bulunamadığını söyleyip, karakolda kazı yapılması halinde cesetlerin ortaya çıkacağını iddia ediyor. “Cesetler halen orada. Geçtiğimiz yıl bir köylüm de orada askerliğini yaptı. O da asker arkadaşlarından karakola ceset gömüldüğünü duymuş. Demek ki bizden sonra 1993’ten itibaren bu bilgi askerler arasında kulaktan kulağa yayılmış ve bugünlere kadar gelmiş” diyen görgü tanığı, soruşturmayı yürüten savcılara da gerekirse konuşabileceğini söyledi.

Kayıp altı köylü Ergenekon iddianamesinde

Ergenekon iddianamesindeki gizli tanıklardan birinin verdiği ifade, Taraf’a konuşan askerin anlatımıyla örtüşüyor. İddianamede yer alan bilgi şöyle: “Görümlü’de düştüğümüz pusuda iki askerin şehit olması üzerine, dönemi Görümlü Bölük Komutanı olan Mehmet Zekeriya Öztürk, köy halkından altı kişiyi gözaltına aldı. Sonra da köylüleri öldürüp, taburun içindeki boş alana gömdü.”

Görümlü’de gözaltına alınıp bugüne kadar haklarında bilgi alınamayan altı köylünün yakınlarının suç duyurusu üzerine Avukat Tahir Elçi, 2002 yılında suç duyurusunda bulundu. Elçi dilekçesinde müvekkillerinin halkın gözleri önünde alınıp götürüldüğünü ve kendilerinden bir daha haber alınamadığını belirterek, tanıkların dinlenmesini istedi. Silopi Başsavcılığı, talep üzerine gösterilen tanıkları dinledi ancak ilginç bir karar verdi. 50 yıldır bölgede Görümlü Karakolu olmasına rağmen, savcı “Görümlü’de Jandarma Taburu bulunmadığı” gerekçesiyle konuyla ilgili takipsizlik kararı verdi. Bununla da yetinmeyen savcılık, söz konusu kişilerin PKK’ya katılmış olabileceğini iddia edip, dava açılması istemiyle dosyayı Diyarbakır DGM Başsavcılığı’na gönderdi. Bu karar üzerine 6 Şubat 2003’te Elçi, Siirt Ağır Ceza Mahkemesi’ne itiraz etti. Konuyu görüşen Siirt Ağır Ceza Mahkemesi 28 Nisan 2003’te verilen takipsizlik kararını bozdu ve soruşturmanın devamına karar verdi. Soruşturma halen devam ettiği gibi Diyarbakır’daki dosya da aynı şekilde bekletiliyor.

Kaynak: Taraf

2 Ekim 2009 10:45
Asker Polise Silah Çekti
Jandarmadan yardım isteyen polis, dehşet verici bir olayla karşılaştı. Asker, polisin üzerine namluları çevirdi ve..

Jandarmadan yardım isteyen polis, dehşet verici bir olayla karşılaştı. Asker, polisin üzerine namluları çevirdi.

Adam kaçıran bir zanlıyı kovalayan polis ekibi, jandarmadan yardım istedi. Timiyle birlikte operasyon bölgesine giden başçavuş, "Burası bizim sorumluluğumuzda, karışmayın" deyip polislere silah doğrulttu. Bunlar yaşanırken zanlı kaçtı.

Mardin Kızıltepe'de yaşayan Hafize Kino, 27 Eylül'de polise giderek eşi Mehmet Kino'nun kimliği belirsiz kişiler tarafından kaçırıldığını bildirdi. Kino'nun telefonla arayan bir kişinin 25 bin lira fidye istediğini söylemesi üzerine polis harekete geçti.

Olayla ilgili Emniyet Amiri Turan Ş. görevlendirildi ve kadına fidyecilerle konuşarak parayı getireceğini söylemesini istedi.

Fidyeci, birkaç saat sonra Kino'yu arayarak "Kızıltepe-Mardin otobüsünde buluşalım parayı ver, ben de kocanın yerini söyleyeceğim" dedi. Kadın durumu polise bildirirken polis amiri, 7 kişilik ekibiyle operasyon hazırlığı yaptı, Kızıltepe Jandarma Komutanlığı'nı da arayarak bilgi verdi.

‘Hepsini vurun’ emri

Fidyeci, otobüsün sivil plakalı polis arabaları tarafından takip edildiğini anlayınca Kızıltepe kırsalındaki bir mısır tarlasının yanında otobüsten atladı ve kaçmaya başladı.

Şahsı kovalayan ekip, Jandarma Karakolu'nun yakınında olduklarını fark ederek jandarmadan yardım istedi. Bir süre sonra bir tim askerle gelen Başçavuş Haydar A, polisleri tanımasına rağmen "Burası sizin bölgeniz değil burayı terk edin" diye tepki gösterdi.

"Burada at oynatamazsınız" diye bağıran başçavuş, gitmemeleri durumunda zor kullanacağını belirterek polisleri tehdit etti. Yaşanan tartışma sırasında başçavuş, askerlerine emir vererek tüfeklerini polislere doğrultturdu.

Bu sırada bir polis memuru da tabancasını Haydar A'ya yöneltti. Emniyet Amiri Turan Ş, askerlere "Komutanınıza itaat etmeyin bu yaptığınız suç" diye bağırdı. Başçavuş ise askerlerine "Vurun hepsini" emrini verince polisler olay yerini terk etmek zorunda kaldı. Zanlı da kayıplara karıştı.

BUGÜN

12 Ekim 2009 13:37
Şehit Eşlerine Kıyafet Akreditesi
Şehit ve gazi eşleriyle komutan eşlerinin kaynaşma toplantısına başörtülü eşlerin alınmaması talimatı verildiği ortaya çıktı..

Şehit ve gazi eşleriyle komutan eşlerinin kaynaşmasını amaçlayan tanışma toplantısına özellikle başörtülü eşlerin alınmaması talimatı verildiği ortaya çıktı.

Personel Şube Plan Subayı Yarbay Nazmi Babaç ve Kurmay Başkanı Kurmay Albay Salih Gamsız imzasıyla kaleme alınan belgede Tarabya Orduevi Boğaztepe tesislerinde düzenlenen programda özellikle şehit ve gazi eşlerinin kıyafetlerine göre seçilmesi talimatı dikkat çekiyor.

Başörtüsü ve tesettür hakkında hazırladığı skandal kitapçıkla büyük tepki toplayan TSK'nın şehit ve gazi eşlerini de kıyafetlerine göre ayırdığı ve ona göre muamelede bulunduğu ortaya çıktı.

Vakit'in ulaştığı belgeye göre Nisan 2009'da asker eşleri ile şehit ve gazi eşlerinin tanışması için düzenlenen programda özellikle başörtülü şehit eşlerinin alınmaması talimatı verildiği belirlendi.

Eşlerini vatan uğruna şehit veren hanımların başları örtülü denilerek ayrımcılığa tabi tutulmalarının istendiği skandal belgede, programın Tarabya Orduevi Boğaztepe tesislerinde düzenleneceği, o yüzden eşler belirlenirken kılık kıyafetlerine mutlaka dikkat edilmesi isteniyor.

Gazetemizin ulaştığı belgeye göre, şehit eşleri ile asker eşlerinin tanışması için düzenlenen sözde programa, vatan için eşlerini feda eden başörtülü eşlerin alınmaması talimatının verilmesi TSK'nın yaptığı ayrımcılığı gözler önüne seriyor.

ŞEHİT VE GAZİ EŞLERİNE AYRIMCILIK EMRİ

Programın, tümen komutanı hanımının himayesinde düzenlendiği belirtilen belgede, tüm birlik komutanlıklarınca 5'er şehit ile 5'er gazi eşi belirlenmesi isteniyor. Belirlenen şehit ve gazi eşlerinin kılık kıyafete göre seçilmesinin özellikle istendiği belgede söz konusu bilgilerin daha 'sonra Tümen komutanlığına ve özellikle Yarbay Nazmi Babaç'a iletilmesi emrediliyor, işte o skandal talimat ve emirlerin yer aldığı o belge:

ŞEHİT VE GAZİ EŞLERİYLE TANIŞMA ÇAYI

"13 Nisan 2009 Pazartesi qünü, 14-17 saatleri arasında Sn. Tümen komutanının eşi himayelerinde, şehit ve gazi eşleri ile Tarabya Orduevi Boğaztepe tesislerinde personel eşlerinin katılacağı tanışma çayı icra edilecektir.

Tüm ana ast birlik komutanlıklarınca onar mümkünse 5 şehit, 5 gazi aile koordine edilerek tespit edilecek, kesin liste oluşturulacak, kesinleşen liste aşağıdaki formata göre Tümen komutanlığına (ayrıca Outlooktan Yb. Nazmi Babaç'a) gönderilecektir.

Personel eşleri ile şehit ve gazi eşlerinin çaya zamanında getirilmesi, bittiğinde tekrar evlerine götürülmesi planlanacaktır. Davet ordu evinde yapılacağından davet edilecek şehit-gazi eşleri, kıyafet konusu dikkate alınarak belirlenecektir."

Vakit

12 Ekim 2009 16:47
İşte Ceylan'ı Öldüren Patlayıcı
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Ceylan Önkol'un ölüm sebebini ve patlayıcının cinsini açıkladı...

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcı Vekili Eyyüp Mutlu, Lice'de patlama sonucu öldüğü iddia edilen Ceylan Önkol ile ilgili olarak, bilirkişi raporu doğrultusunda, Ceylan Önkol'un ''Daha önce araziye atılmış ancak patlamadan kalmış 40 mm'lik bomba atar mühimmatının, elindeki tahra ile vurarak patlaması neticesinde hayatını kaybettiği kanaatine varıldığını'' bildirdi.

Mutlu, yaptığı yazılı açıklamada, 28 Eylül'de saat 13'00'da Lice ilçesi Şenlik köyü Paşaçiya mezrası Cemaltepe mevkisinde meydana gelen patlamada Ceylan Önkol'un öldüğünü anımsattı.

Eyyüp Mutlu, olayla ilgili olarak Emniyet Müdürlüğü'nde görevli iki patlayıcı madde uzmanı bilirkişi tarafından 12 Ekim'de rapor düzenlendiğini ve dava dosyasına ibraz edildiğini kaydetti.

Mutlu, bilirkişiler tarafından düzenlenen raporda, şu ifadelere yer verildiğini belirtti:

''Olay yerinde yapılan incelemeler neticesinde elde edilen metal parçaları ile Ceylan Önkol'un vücudundan otopsi sonucunda çıkarılan metal parçaları detaylı olarak incelendi. Bu incemeler neticesinde patlamadan mütevellit parçalanmış, deforme olmuş, üzerlerinde küçük oval çıkıntılar bulunan muhtelif ebatlarda 12 adet metal parçalarının 40 milimetrelik bomba atar mühimmatı iç gövdesinde yer alan ve parça tesiri yaratmak amacıyla kullanılan metal aksama ait olduklarının, başka bir deyişle bu metal parçalarının bir havan topuna ait olmadığı, 40 milimetrelik bomba atar mühimmatına ait olduğu, 40 millimetrelik bomba atar mühimmatlarının emniyetli atışa olanak vermek amacıyla namludan çıktıktan sonra belli bir mesafe sonra kuruldukları ve hassas tapalarının aktif hale geldiğinin, ancak her türlü fabrikasyon mühimmatın atıldıktan sonra düştüğü yerde patlamamasının olası bir durum olduğu, söz konusu 40 mm'lik bombaatar mühimmatının da daha önce atılmış, ancak patlamamış, sert bir cisimle üzerine vurulması neticesinde patladığı, Ceylan Önkol'un olay anında elinde olduğu iddia edilen ve olay yerinde görüntülenen tahra (Bir tür eğri budama bıçağı) üzerinde de patlamanın parça tesirlilerinden meydana geldiği, değerlendirilen deforme izinin mevcut olduğu, havan mühimatının cidar kalındığının fazla olduğu, bu seseple olay yerine 60 milimetrelik veya 81 milimetrelik bir havan mühimmatının düşmesi halinde mutlak surette çok daha büyük parçalar ile kuyruk kısımlarının olay yerinde tespit edilmiş olması gerektiği, örnek olması açısından söz konusu havan mühimmatlara ait başka bir olayda elde edilen patlama sonrası görüntü fotoğrafları ile karşılaştırma yapıldığı, tüm bu hususlar ışığında Ceylan Önkol'un menşei ve modeli tespit edilemeyen, daha önce araziye atılmış ancak patlamadan kalmış 40 milimetrelik bomba atar mühimattına eldeki tahra ile vurarak patlaması neticesinde hayatını kaybettiği kanaatine varıldığı' bildirilmiştir.''
aktifhaber

12 Ekim 2009 19:43
Ceylan'ın Amcasından Açıklama
Diyarbakır'ın Lice ilçesinde 28 Eylül'de meydana gelen patlamada hayatını kaybeden Ceylan Önkol'un amcasından açıklama geldi...

Ceylan Önkol'un, Diyarbakır'ın Lice ilçesinin Şenlik köyü Paşaçiya mezrasında 28 Eylül'de meydana gelen patlamada yaralanarak hayatını kaybetmesi ile ilgili rapor açıklandı.

Raporu değerlendiren Önkol'un amcası Abdulsamet Gencioğlu, raporun inandırıcı olmadığını söyledi.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcı Vekili Eyyüp Mutlu'nun, bilirkişi raporu doğrultusunda Lice'de patlama sonucu öldüğü iddia edilen Ceylan Önkol'un "Daha önce araziye atılmış ancak patlamadan kalmış 40 mm'lik bomba atar mühimmatına elindeki tahta ile vurarak patlaması neticesinde hayatını kaybettiği kanaatine varıldığını" bildirmesi üzerine bir açıklama yapıldı. Ceylan Önkol'un amcası ve aynı zamanda Bingöl'ün Genç İlçesi Yayla Köyü Muhtarı Abdulsamet Gencioğlu, açıklanan raporun inandırıcı olmadığını söyledi.

Ceylan Önkol'un amcası Abdulsamet Gencioğlu, Ceylan'ın sürü başına veya araziye gittiği her gün yabancı maddelere dokunma diye uyardıklarını belirterek; "Ceylan zaten çok akıllı bir kızdı. Sürünün başındayken elinde sadece dare vardı. Açıklanan raporda bir bomba atar mermisine tahta ile vururken bomba patlamış deniliyor. Elindeki darenin içi zaten sivri. Ceylan o darenin sivri tarafını nasıl tutar da o bombaya vurur. Bu raporda tahta ile vurulduğu bile söyleniyor. Hangi savcı, hangi adli tıp uzmanı öyle bir şey söyleyebilir ve bu açıklamaya kimleri inandırabilir. Olay yerine gelmeyen savcılar, o patlayıcı maddeyi görmeyen savcılar, görmeyen uzmanlar bunu nasıl açıklayabiliyor. Ceylan öldükten sonra ellerinin içi tertemizdi. Bir çizik bile yoktu. Ayaklarının altında bir çizik bile yoktu. Hangi ellerle o bombayı patlatmış olabilir?" diye konuştu.

Böyle bir ihtimalin olamayacağını savunan Ceylan Önkol'un amcası, "Farz edelim ki bombayı Ceylan patlatmış. Peki, o bombanın orda işi ne. Biz olayın aydınlatılması için mücadelemizi vereceğiz. Bu açıklanan rapora biz de inanmıyoruz, aklı başında olan hiç kimse de inanmaz." şeklinde konuştu.

Ceylan Önkol'un, Diyarbakır'ın Lice ilçesinin Şenlik köyü Paşaçiya mezrasında 28 Eylül'de meydana gelen patlamada öldüğü belirtilmişti.
aktifhaber

12 Ekim 2009
Albaya Kaçakçılıktan Gözaltı
İstanbul'da düzenlenen kaçak sigara operasyonunda biri albay üç kişi gözaltına alındı.

İstanbul'da, uyuşturucu taşıdığı düşünülen bir kamyonete düzenlenen operasyonda, uyuşturucu madde yerine kaçak sigara ele geçirildi. Kamyonette bulunan biri albay 3 kişi gözaltına alındı.

Alınan bilgiye göre, İstanbul Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, ihbar üzerine bir kamyoneti takibe aldı. Araç, Çamlıca gişelerine girdikten sonra durduruldu. Araçta yapılan aramalarda uyuşturucu maddeye rastlanmadı ancak zula edilmiş yüklü miktarda kaçak sigara ele geçirildi. Kamyonette bulunan askeri personel Topçu Albay Ç.Ç. gözaltına alındı. Soruşturma kapsamında daha sonra 2 kişi daha gözaltına alındı. Albay Ç.Ç. Merkez Komutanlığı'na, diğer 2 şüpheli Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerine teslim edildi. Soruşturma da narkotik polisi tarafından Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'ne devredildi
aktifhaber

13 Ekim 2009 Salı
Paşadan dayak skandalı

Genelkurmay Karargahı'nda görev yapan Tuğgeneral Ahmet Can Çevik eşine dayak attığı iddiasıyla savcılığa şikayet edildi.Iğdır 5. Hudut Alay Komutanı iken geçen yılki Yüksek Askeri Şûra'da Tuğgeneralli'ğe terfi etttirilen Ahmet Can Çevik’in adı dayak iddiasıyla gündeme geldi. Çevik'in eşi Süreyya Çevik, Genelkurmay Karargahı’nda görev yapan general eşinin kendisini dövdüğünü öne sürerek savcılığa şikayette bulundu. Süreyya Çevik, Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nden aldığı genel adli muayene raporunu da delil olarak savcılığa sundu. Çevik, “Eşim dayak attı, ondan şikayetçiyim" dedi.

Aşk mektuplarını buldum

Adliyeye taşınan bu olay geçtiğimiz hafta yaşandı. Süreyya Çevik’in, general eşinden üç yıldır şiddet gördüğünü söylediği de belirtildi. TSK’da tuğgeneral rütbesi ile görev yapan eşi Çevik’in üç yıl önce çantasında aşk mektupları bulduğunu belirten Çevik savcılığa ifadesinde şunları söyledi: “Çantasında aşk mektuplarını bulunca eşime mektubu yazan kadını araştırdım ve ona ulaştım. O kadın eşimle aralarında gönül ilişkisi olduğunu itiraf etti. Beni aldatmasından dolayı eşimle tartışmaya başladık. Bana psikolojik ve fiziksel şiddette bulundu." Eşinden davacı olan Süreyya Çevik 4 Ekim günü yaşanan darp olayının detaylarını şu sözleriyle anlattı:

Bir telefon geldi

“Pazar günü kocamla spor yapmaya gittik. Biriyle cep telefonuyla konuşmaya başladı. Görüşmesi bitince bana kimle görüştüğünü söylemedi. Elinden cep telefonunu almak istedim ama vermedi. tartışma büyüdü. ”Süreyya Çevik o gün eşinin kolunu büktüğünü ve bu yüzden bileğinin şiştiğini de söyledi. Kolumu büktü bileğim şişti Çevik, “Eşim daha önce de bu tür tartışmalar yaşadığımızda beni döverdi. Artık canıma tak etti ve şikayetçi olmaya karar verdim” dedi. Eşinin şikayetinden sonra Tuğgeneral Ahmet Can Çevik savcıya ifade verdi. İki taraf arasında daha sonra uzlaşma sağlandı.

Paşa adliyeye telefonla davet edildi

Süreyya Çevik’in suç duyurusunu işleme koyan Cumhuriyet savcısının “Aile Düzenine Karşı Suçlarını” düzenleyen madde uyarınca soruşturma başlattı. Savcı, şikayet edilen kişi, tuğgeneral olunca farklı bir yöntem izledi. Polise talimat vermek yerine paşayı telefonla adliyeye davet edip ifadesini aldı. Savcıya ifade veren Tuğgeneral Ahmet Can Çevik’in eşinden özür dilemesi üzerine uzlaşma sağlandığı ve dosyanın kapatıldığı öğrenildi.

Gata'dan rapor aldı

General eşinden dayak yediğini öne süren Süreyya Çevik, GATA’dan aldığı adli muayene raporu ile birlikte Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikayette bulundu. Süreyya Çevik, Cumhuriyet Savcısı’na verdiği ifadede, “Kocam daha önce de beni ‘aldatma’ meselesinden dolayı tartıştığımız sırada dövmüştü. Eşim bana şiddet uyguladığı için kendisinden davacıyım" dedi.
KAMİL ELİBOL / ANKARA

Bugün

Siirt'te uzman çavuş ölü bulundu
14 Ekim 2009 Kars'ın Karıkamış ilçesi nüfusuna kayıtlı olan Uzman Çavuş Murat Öztürk, Siirt'in Akyamaç köyü yolu üzerinde hayatını kaybetmiş halde bulundu.
Uzman çavuşun cesedi, otopsi yapılmak üzere Siirt Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı.
Konya'da görev yaptığı ifade edilen Öztürk'ün neden Siirt'te bulunduğu; olayın intihar mı yoksa cinayet mi olduğu araştırılıyor.
haber7

14 Ekim 2009
Elazığ'da ceza olarak el bombasının pimini çekerek nöbette uyuyan askerin eline veren ve 4 askerin şehit olmasına neden olan teğmen Tümer o olayı anlattı...

Bir askerin eline pimi çekilmiş el bombası vererek patlamasına neden olduğu öne sürülen Piyade Teğmen Mehmet Tümer’in yargılanmasına başlandı.

8. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesinde başlayan davanın ilk duruşmasında tutuklu sanık Teğmen Tümer ile şehit Piyade Onbaşı İbrahim Öztürk’ün babası Hacı Öztürk ile Piyade Er Mesut Bulut’un babası Sinan, annesi Mevlüde ve amcası Bedir Bulut hazır bulundu.

Duruşmada Hacı Öztürk’ün davaya katılma talebi kabul edildi. Sanık Teğmen Tümer’in avukatı Behiç Cantürk’ün "Kamuoyunun doğru bilgilendirme hakkı ihlal edilmeksizin duruşmaların aleni yürütülmesine karışılmaksızın yayın yasağı getirilmesi" talebi ise mahkeme tarafından kabul edilmedi.

Askeri savcının iddianameyi okumasının ardından sanık Tümer’in sorgulanmasına başlandı.

Sanık Tümer, sorgusunda İbrahim Öztürk ile asker Emrah Göz’ün uyuduğunun kendisine Uzman Çavuş Şakir Akçan tarafından bildirildiğini, Akçan’ın "Personelin silah ve teçhizat konusunda bir eğitime ihtiyacı olduğunu" söylediğini belirterek, kendisinin Akçan’ın verdiği Öztürk’e ait el bombası ile alev gizleyeni alıp bu askerin mevzisine gittiğini söyledi.

-"EL BOMBASININ PİMİNİ ÇEKİP..."-

Öztürk’e el bombasının sorduğunu, karşılığında "lakayt" şekilde "buradadır" cevabı aldığını öne süren Tümer, şöyle devam etti: "(Göster) dedim bulamadı. (Uyuduğun için uzman aldı) dedim. El bombasının pimini çekip (mandalı bırakmadığın şekilde patlamaz) dedim. Ben de bir elimden diğer elime alarak bunu gösterdim. Bombayı verdim. Hiç bir şekilde yerinden ayrılmamasını söyledim. 1-2 dakika sonra elinde bombayı sallayarak ve gülerek roket mevzisine gittiğini gördüm. Kızdım, bağırdım. Mevzine otur dolaşma dedim. Ben, uzman çavuş Akçan, Piyade Kıdemli Astsubay Çavuş Soner Süvari ve habercim Piyade Çavuş Yiğit Acar ile mevzide otururken, Emrah Göz ile İsmail Turunç arasında daha önce bir tartışma yaşandığını öğrendim. Onlar ile konuşurken İbrahim Öztürk geldi. Bana, (Tek biksi mühimmatı elinde patlamış adamım. Bunu da patlatırım. Pimini verin) dedi. Ben de bu olayı çözdükten sonra gelip pimi takacağımı söyledim. İbrahim daha sonra hücum elemanları mevzisine gitmiş."

-ACILI BABANIN, "4 ASKERİN ÜZERİNE EL BOMBASI ATTI" İDDİASI-

Tümer, "Hiç bir şekilde 4 askerimin şehit olmasını istemezdim. Kasıtlı bilinçli bir şey değil. 56 günlük meslek hayatımın tecrübesizliği oldu. Başında beklemem gerektiğini öngöremedim. Öztürk’ün başında beklemeyi akıl edemedim" dedi.

Sanık Tümer’in sorgusunun ardından söz alan baba Hacı Öztürk, Tümer’in oğlunun nöbette uyumasına karşılık devletin öngördüğü cezayı vermesini, askerlik süresini uzatması gerektiğini söyledi. Öztürk, "Tümer, bu 4 askerin bir araya gelmesini bekledi. Ondan sonra 4 askerin üzerine el bombası attı" iddiasında bulundu.

-SORULAR-

Müdahil Avukatı Özgür Murat Büyük’ün, "Daha önce pimi çekilmiş el bombası eline alarak eğitim yapmış mı? Başkasına böyle bir eğitim verildiğini görmüş mü?" sorusuna Teğmen Tümer, "Almadım. 56 günlük görev süremde İbrahim her görevde mutlaka uyurdu. İbrahim el bombası atışlarında başarısızdı. Harp Okulunda pimi kendimiz çekip kendimiz atardık" dedi. Tümer, baba Öztürk’ün, oğlunun nöbette uyumasına karşılık kanuni cezayı vermesi gerektiği yönündeki sözlerine karşılık "Hiç bir askerimin askerliğini uzamasını istemedim" dedi.

Tümer, Avukat Büyük’ün "Nöbette uyumanın cezası nedir?, Daha önce bu yönde ceza vermiş mi?" sorusuna ise "Görev sürem içinde her görev dönüşünde eğitim şeklinde bazı disiplin tedbirleri uyguladım" karşılığını verdi.

Sanık, Avukat Büyük’ün "Yapılan hareketi eğitim mi yoksa cezalandırma amacıyla mı yaptın?" sorusuna ise şu cevabı verdi: "Eğitim maksatlı. Önceki gibi bir disiplinsizliği vardı silah teçhizat konusunda. Bu disiplinsizliğin giderilmesini düşündüm." Avukat Büyük’ün soruların karşılık sanık Avukatı Behiç Cantürk, sanığa yönelik ikrar işlemi yapıldığını, sanığın zaten bunları söylediğini kaydetti.

Cantürk, "Öngörmediği şey başında oturmaktı. İç güvenlik Harekatında ’tek er lider eğitiminde’ el bombası konuları bulunuyor. Bunları bilmeden otobüs şoförü gibi sorgulanması hakkaniyete aykırı. Ayrıca askeri kanunda her asker kendisine teslim edilen silah ve cephaneden sorumludur. İbrahim Öztürk de bu şekilde olmuştur" dedi.

-AVUKAT, BİKSİ MERMİSİ VE EL BOMBASI İSTEDİ-

Avukat Cantürk, "Tümer’in, Öztürk’ün şeref ve haysiyeti ile oynaması, veya dövmesinin daha mı iyi olacağını?" dile getirdiği sırada duruşmayı izleyici olarak takip eden Şehit Mesut Bulut’un babası Sinan Bulut, "4 kişi mi ölseydi?" diye tepki gösterdi. Mahkeme heyeti Bulut’u ikaz etti.

Cantürk, Öztürk’ün daha önce elinde biksi mühimmatı patlattığını söylediğini anımsatarak biksi mühimmatı ve el bombası istedi. Mahkeme, bilirkişi tarafından bu malzemelerin getirileceğini bildirdi.

-"İTAATSİZDİ" İDDİASI-

Avukat Cantürk, müvekkiline, "Öztürk’ün daha önce de verilen emirlere itaatsizlik gibi bir durumu olup olmadığını?" sordu. Tümer, "Ben 1985 doğumluyum. Öztürk 1986 doğumlu. Verdiğim emirleri gözümün önünde yapardı ama hiç bir şekilde emirlere itaati yoktu. Ben yokken verdiğim emirleri yapmazdı" diye cevap verdi.

Tümer, Öztürk’e karşı bir husumet besleyip beslemediğine dair soruya ise hiç bir askeri arasında ayrım yapmadığını, her zaman iç içe olduğunu ve onlarla her zaman konuştuğunu söyledi.

Sanık Tümer, şehit Öztürk’ün elinde biksi mühimmatı patlaması olayının ne zaman olduğunu sorusuna ise "Ben gelmeden önce olmuş. Mühimmatı yere atmış, patlamış. Olayı görenler olmuş. Mühimmatı yere çarpmak suretiyle patlama olmuş" dedi.

"Size mevzide biksi mühimmatı hakkındaki sözlerinde Öztürk, bu olayın kaza olduğunu mu ifade ediyordu yoksa bir tehditvari edası var mıydı" sorusu üzerine Tümer, "Tam olarak çözemedim ama biksi mühimmatı hakkında söylediklerini gülerek söyledi" diye konuştu.

Bu sırada müdahil avukatı Büyük, Öztürk’ün 1988 doğumlu olduğunu belirtince, Teğmen Tümer, "Kol içinde ’Moruk’ denirdi. Kolun en yaşlı insanı" diye cevap verdi.

Tümer, hakimin askerliğe ve subaylığa engel bir rahatsızlığı olup olmadığı, bu konuda bir tedavi alıp almadığı sorusuna ise böyle bir durumu olmadığı cevabını verdi.

-TANIK ASTSUBAY SÜVARİ-

Mahkeme daha sonra Astsubay Kıdemli Çavuş Soner Süvari’yi tanık olarak çağırdı.

Süvari, olayın olduğu gece Öztürk’ün uyuduğunu gördüğünü kendisinin uyumaması için ikaz ettiğini söyledi.

Teğmen Tümer’in el bombasını Öztürk’e pimi çekerek verdiğini görmediğini, ancak Öztürk’ün davranışlarından bu durumun meydana geldiğini tahmin ettiğini belirten Süvari, şöyle devam etti: "(Komutanım ne yaptınız?) dedim. (Ona ders olsun) dedi. Daha sonra (Komutanım pimi taksanız daha iyi olur, uygun bir davranış olur) dedim. (Gitsin otursun yerine takacağım zamanı biliyorum) dedi." Süvari, hakimin sorusu üzerine görevli tim kolu ile ikinci görevi olduğunu, Tümer ile Öztürk arasında bir husumete şahit olmadığını belirtti.

Tanık Süvari, patlamanın ardından Teğmen Tümer’in "Allah’ım ben ne yaptım? İbrahim sen neden oraya gittin? Beni neden dinlemiyorsun?" diye bağırdığını, olay yerine koştuğunu söyledi.

Süvari, müdahil avukat Büyük’ün "Bu olay bir eğitim mi ceza mı size göre? Çünkü Tümer (O’na ders olsun demiş)" sorusuna ise bu durumu eğitim olarak anladığını belirtti.

"Eğitim ise neden pimi takmasını istedin?" sorusuna karşılık olarak Süvari, Öztürk’ün olayın önemini anladığını düşündüğünü söyledi.

-TANIK UZMAN ÇAVUŞ AKÇAN-

Tanık Uzman Çavuş Şakir Akçan ise Öztürk’ün el bombası ile Emrah Göz’ün alev gizleyenini almasının nedeninin, "bir terörist sızmada ne durumla karşı karşıya gelebileceklerini göstermek, ayrıca time yeni geldiği için uyuduklarını inkar etmelerinin önüne geçmek" olduğunu söyledi.

Akçan, el bombasının piminin çekildiğini fark ettikten sonra Teğmen Tümer’e "(Komutanım böyle bir eğitim, ceza olmaz) dedim. O da bana ’cezadan çok fırsat eğitimi) diye cevap verdi" diye konuştu.

Tanık Akçan, Avukat Büyük’ün "Pimi çekilmiş el bombası verilmesini eğitim mi ceza mı olarak değerlendiriyorsunuz? sorusuna "Öztürk gece uyuduğu için ceza olarak algıladığını" belirtti. Akçan, pimi çekilmiş bombayı elde tutma konusunda kendisinin bir eğitim almadığını kaydetti.

Akçan, "Öztürk’ün daha önce görevlerde uyuduğunu gördünüz mü sorusuna ise "Şahıs olarak görmedim. Ama olaydan sonra arkadaşların bu yönde bana beyanları oldu" dedi.

-"YAŞ YAKINLIĞI NEDENİYLE OTORİTEYİ KABUL ETMEME DURUMU MU?"-

Bu arada Cumhuriyet Savcısı, Akçan’a "Öztürk ile Tümer arasında yaş yakınlığı nedeniyle bir otoriteyi kabul etmeme durumu var mıydı?" sorusuna böyle bir durum görmediğini, time katıldıktan 3-4 gün sonra patlama olayının meydana geldiğini belirtti.

Sanık Tümer ise Akçan’ın el bombası ve alev gizleyeni verdiğinde personelin silah ve teçhizat konusunda disiplinsiz, eğitime ihtiyacı olduğunu söylediğini hatırlatması üzerine Akçan, "Uyuduğunu söyledim. Disiplinsiz veya bu konuda bir şey demedim" diye cevap verdi.

-"ELİ TERLİYDİ"-

Sanığın o dönemdeki emir eri, tanık Piyade Çavuş Yiğit Acar ise Öztürk’ün mevziye geldiğinde elinin terli olduğunu, "Az bir askerliğim kaldı. Takın artık pimi" dediğini belirterek, Tümer’in sinirli şekilde "Geç artık mevzine, gelip takacağım" dediğini söyledi.

Acar, Avukat Büyük’ün sorusuna karşılık Tümer’in davranışını "Ceza" olarak algıladığını dile getirdi.

Şehit Öztürk’ün daha önce biksi mühimmatı patlattığı iddiasıyla ilgili olarak Acar, olay anında sesi duyduğunu belirterek, "Biksi mermisini elinden düşürerek patlatmış" dedi.

Acar, ifadesinde el bombasının kendisi tarafından Teğmen Tümer’e verildiğini belirttiği sırada Tümer, "Habercim yanlış hatırlıyor. Bana Uzman Akçan getirdi" dedi. Acar ise Akçan’ın kendisine verdiğini, kendisinin el bombasını Tümer’e verdiği iddiasında ısrar etti.

Tanık Acar ayrıca Öztürk’ün timde çay dağıtma görevinde olduğunu, kendisini genel olarak sıcağın da etkisiyle hücum yeleği ve teçhizatsız olarak mevziler arasında gördüğünü belirtti.

Mahkeme, Acar’ın dinlenmesinin ardından diğer tanıkların dinlenmesi için duruşmaya ara verdi.

Karakoçan’da 17 Ağustosta Koçyiğitler Köyü Düzpete mevkisinde yürütülen iç güvenlik operasyonu sırasında mevzide el bombasının patlaması sonucu Piyade Er Mesut Bulut, Piyade Çavuş İbrahim Yaman ile Piyade Onbaşı İbrahim Öztürk ve Piyade Onbaşı Ali Osman Altın şehit olmuş, patlamanın Teğmen Mehmet Tümer’in, Piyade Onbaşı İbrahim Öztürk’e mevzide uyuduğu iddiasıyla pimi çekilmiş el bombasını vermesi sonucu meydana geldiği iddia edilmişti.

Teğmen Tümer 18 Ağustosta sevk edildiği mahkemece "Bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olmak" iddiasıyla tutuklanmıştı.
aktifhaber

14 Ekim 2009 14:44
Albay Mahkemede Bayıldı

Kaçak sigara sattığı iddiasıyla gözaltına alınan Albay Çetin Ç, tutuklanma kararını duyunca mahkeme salonunda bayıldı...Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit

MESUT Barzani'nin Kuzey Irak'taki fabrikalarından ucuza satın aldıkları sigarayı İstanbul'da sattığı iddiasıyla tutuklanan 3 kişiden Albay Çetin Ç, tutuklanma kararını duyunca mahkeme salonunda bayıldı.

Ele geçirilen kamyondaki 10 bin 500 karton kaçak sigaranın 465 bin TL'ye satılmak istendiği belirtildi.Narkotik polisinin uyuşturucu ihbarı üzerine başlattığı ancak kaçak sigara çıkınca mali polise devrettiği soruşturma tamamlandı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde sorgulanan Harp Akademileri'nde görevli Albay Çetin Ç, mal sahibi Süleyman A. ve şoför Mahmut H., Büyükçekmece Adliyesi'ne sevk edildi. Mahkeme heyeti tarafından tutuklanma kararı okunduğunda zanlılardan Albay Çetin Ç.'nin bayıldığı öğrenildi. Kendinden geçerek yere yığılan Çetin Ç., müdahale edilerek ayıltıldı.

Albay Çetin Ç., Hasdal Askeri Cezaevine, Süleyman A. ile Mahmut H. ise Metris Cezaevi'ne gönderildi.Konuyla ilgili olarak İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde basın açıklaması yapıldı. Yapılan açıklamaya göre operasyon şu şekilde yürüdü:Çetenin başında bulunan Süleyman A,, Mesut Barzani'nin Kuzey Irak'taki fabrikasından çok ucuza aldığı sigaraları katırları kullanarak sınırdan geçirdi. Katır sırtından indirilen çuval içindeki sigara kartonları Şırnak'ta bekleyen kamyona yüklendi. Örgüt lideri bundan sonrasını Albay Çetin Ç. ve şoför Mahmut H.'ye bıraktı. Çetin Ç., arama noktalarında askeri kimliğini kullanarak kolayca geçiş yaptı. Çetin Ç.'nin kendisini durduran güvenlik güçlerini ise "Kamyonda eşya var. Taşınıyoruz" diyerek kandırdığı ifade edildi.

Şanlıurfa'ya kadar kamyonla giden Çetin Ç, yorulduğunu söyleyerek şoförle anlaşıp örgüt liderine haber vermeden araçtan indi. Çetin Ç, malı son noktaya ulaştırmak için Levent'te tekrar kamyona bindi. Ancak, Beylikdüzü'nde düzenlenen operasyonla yakalanarak gözaltına alınmış oldu.Emniyet Müdürlüğü'nün otoparkına çekilen sigara yüklü kamyon basın mensuplarına gösterildi. Ele geçirilen 10 bin 500 karton sigaranın 465 bin TL'ye satılmak istendiği belirtildi. Bu arada kamyon kasasında katır sırtından indirildikten sonra açılmayan çuvallar da dikkat çekti.
aktifhaber

15 Ekim 2009 11:23
Albay Geçişi Sağlıyormuş
Sigara kaçakçılığından tutuklanan Albayın çetedeki görevi güvenlik noktalarından malın geçişini sağlamakmış. Bakın albay jandarma ve polisi nasıl atlatıyormuş

SİGARA kaçakçılığından tutuklanan Albay Çetin Ç.'nin, malın yüklendiği kamyonun yolculuğunu sorunsuz yapması için eşlik ederken çete liderine "Yolda birkaç problem çıktı, onları hallettik" dediği teknik takibe takıldı. Kaçak sigaraların sahibi Süleyman A. ve kamyon şoförü Mahmut H. ile birlikte cezaevine gönderilen zanlı Albay Çetin Ç.'nin, jandarma ve polis kontrolünü "atlatmakla" görevli olduğu, güvenlik noktalarından geçiş sırasında "Araçta ev eşyası var, taşınıyorum" deyip kimliğini gösterdiği, bu sayede kamyonda arama yapılmasını önlediği öne sürüldü.

ÇETENİN 5 YILLIK ORTAĞIYMIŞ

Albay Çetin Ç.'nin, 500 bin lira değerindeki 10 bin 500 karton kaçak sigaraya ortak olduğu, çete lideri Süleyman A. ile 5 yıldan bu yana birlikte çalıştığı ileri sürüldü. Bir ay süren telefon takibinde ikisinin sık sık görüştüğü belirlendi. Albayın, malın teslimatı gecikince, Süleyman A.'ya "Yolda birkaç problem çıktı. Onları hallettik. Büyük bir sorun çıkmadan nihayet İstanbul'a geldik" dediği öğrenildi.
aktifhaber

16 Ekim 2009 07:22
ŞEHİT BABASINA ÇİRKİN TEHDİT
4 askerin şehit olmasına neden olan Teğmen Tümer'in avukatı şehit Öztürk'ün babasını tehdit etti.Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit

‘El bombası’ cezasıyla 4 askerin şehit olmasına neden olan Teğmen Tümer’in tanıkları ve avukatı şehit Öztürk’ü suçladı. Baba Öztürk ile avukatı isyan etti

Elazığ’ın Karakoçan ilçesinde ‘nöbette uyuyan’ bir askerin eline pimi çekilmiş el bombası vererek patlamasına ve 4 askerin şehit olmasına neden olan Piyade Teğmen Mehmet Tümer’in 8. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi’ndeki yargılamasına dün de devam edildi. Müdahil ve sanık tarafının talebi üzerine dün 4 askerin şehit olduğu yerde keşif yapıldı. Öte yandan olay yerinde çekilen görüntüler medyaya dağıtıldı.

DAHA ÖNCE BÖYLE BİR CEZA VERİLMEDİ

Dünkü duruşmada sanık Teğmen Tümer’in talebi üzerine görevli tim kolunda daha önce görev yapan Uzman Çavuş Zeydan Arabacı tanık olarak dinlendi. Arabacı, 8 ay birlikte görev yaptığı İbrahim Öztürk’ün ‘disiplinsiz bir asker’ ve ‘giyimi bile bir askere yakışmayacak şekilde’ olduğunu iddia etti. Çavuş Mustafa Sezer de şehit Öztürk’ü suçlayarak ‘disiplinsiz’ olduğunu anlattı. Timde görevli asker İsmail Turunç ise “İlk defa nöbette uyuyan birisi, hücum yeleksiz dolaşan birisi değildi. Daha önce de yapıyordu ama o ana kadar böyle bir ceza olmamıştı. Uyarılar alıyordu. Dönüp eğitim alıyorduk’’ dedi.

DİĞER 3 ASKERİN SUÇU NEYDİ?

Teğmen Tümer’in talebiyle dinlenen askerlerin şehit İbrahim Öztürk’ü suçlaması üzerine Öztürk ailesinin avukatı Özgür Murat Büyük, mahkemenin sanık Tümer yerine şehit Öztürk’ü yargılamaya başladığından şikayet etti. Öztürk’ün babası Hacı Öztürk de söz alarak ‘’Burada hep İbrahim’den söz ediliyor. Suçu İbrahim işlemiş oluyor. Peki diğer 3 tane şehide ne oldu? Bunlar hiç gündeme gelmeyecek mi? Bu beni rahatsız ediyor’’ diye konuştu.

ASTSUBAY VE UZMAN ÇAVUŞ DA...

Olayın idari tahkikatını yapan Piyade Albay Fikret Öcal, incelemeleri sonucunda Teğmen Tümer’in ‘talimatlara uygunsuz davranış gösterdiğini’ ve ‘tecrübesiz olduğu’ kanaatine vardıklarını söyledi. Olay yerindeki astsubay ile uzman çavuşun da Teğmen Tümer’in uygun olmayan emrine müdahalede bulanmaları gerektiği, müdahale etmeyip izlemekle yetinmeleri nedeniyle hafif kusurlu olduklarını ifade eden Albay Öcal, ‘Öztürk’ün iyi bir asker olmasına karşılık disiplinsiz ve şımarık bir yapıda olduğu kanaatine vardık’ dedi.


Avukatın ‘Şehit beratını geri alırız ha!’ mesajı

Sanık Teğmen Mehmet Tümer’in avukatı Behiç Cantürk, ilk duruşmadaki tepki çeken çıkışlarınıdün de sürdürdü. Avukat Cantürk, basın aracılığıyla ailelere “Bu işi daha fazla kurcalarsanık oğlunuz şehitlik beratı alınır” mesajı gönderdi. İlk duruşmada şehit “Müvekkilim ne yapsaydı?. Nöbette uyuyan İbrahim Öztürk’ün şeref ve haysiyeti ile mi oynasaydı, dövmesi daha mı iyi olacaktı?’’ diyen Teğmen Tümer’in avukatı Behiç Cantürk dün de gazeteciler aracılığıyla şehit ailelerine üstü örtülü tehditler gönderdi.

‘ŞEHİT KUSURLU ÇIKARSA GERİ ALINIR!’

Duruşmanın sona ermesinin ardından Cantürk, bazı gazetecilere ‘’Mevzuat gereği şehit olan bir askerin şehitliği sırasında kusurlar ortaya çıkarsa şehitlik beratının geri alınacağı’’nı söyleyince şehit Mesut Bulut’un babası Sinan Bulut, mahkeme heyetine Avukat Cantürk’ün kendilerini tehdit ettiğini söyledi. Cantürk, hakime, konunun, mevzuat hakkında gazetecilere bilgi vermekten ibaret olduğunu söyleyince baba Sinan Bulut ‘’Şehitlik beratı incelenmeden mi veriliyor?” diye çıkıştı.

İhmalden yargılanıyor

“Teğmenin yakasını bırakmayacağım” diyen Şehit İbrahim Öztürk’ün babası Hacı Öztürk, “Teğmenden sonuna kadar davacı olacağım. Teğmenin yakasını da bırakmayacağım. Cezası neyse devletimiz onun cezasını mutlaka verecektir. Bundan eminim, çocuğun eline bombayı o verdi. patlamaya sebebiyet veren de teğmendir” dedi. Ailenin avukatı Murat Büyük de hazırlanan iddianamede alt sınırdan ceza istendiğini belirterek “4 kişinin yaşamının bedeli için 8 yıl isteniyor. Kasıt değil ihmal deniliyor. Biz ihmal olduğunda ısrarlıyız” dedi.
aktifhaber

Bartın Cezaevi'nde görevli bir asker, silahı ve silaha ait 100 ile mermilerle firar etti.
Edinilen bilgiye göre, Bartın Cezaevi'nde görevli asker Umut S. (19) zimmetindeki G3 silahı ve silaha ait 100 adet mermiyle firar etti. Saat 18.00 sıralarında firar eden askerin üzerinde kamuflaj olduğu bildirildi.

Olayın ardından Bartın Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı tüm birimler ve askeri birlikler alarma geçti.
haber7


En son Ekim tarafından Pzr Ekm 25, 2009 10:54 pm tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cum Ekm 16, 2009 11:13 pm    Mesaj konusu: Türk Ordusu İslamlaşıyor! Alıntıyla Cevap Gönder

Yoksa Beni mi Almaya Geldiniz?
(Bir Genelkurmay Başkanının Anatomisi)
Fatma Sibel Yüksek



Habertürk gazetesi yazarı Fatih Altaylı, eski Genelkurmay Başkanı, emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın Ergenekon savcıları karşısındaki eğilip bükülen tavrını “zevzeklik” diye niteledi. Türk Ordusu’na en kritik dönemde kumanda etmiş, altına imza attığı bir bildiriyle siyasi tarihimizin en önemli dönemlerinden birini başlatmış olan bir komutandan bugün gazete köşelerinde “zevzek” olarak söz edilmesi gerçekten üzücü. Üzücü ve düşündürücü…

Yaşar Büyükanıt profili, tarihin devlet adamları galerisine ne yazık ki pek itibarlı bir şekilde geçmeyecek; çünkü tarih kahramanlar kategorisine konjonktürel rüzgârlar karşısında eğilip bükülenleri, korkunun, çapsızlığın ve basiretsizliğin esiri olanları değil, dik duranları, yürekli olanları ve her ne koşulda olursa olsun çizgisinden sapmayanları kaydediyor.Üstelik bu seçicilikte haklı-haksız, kazanan-kaybeden, zalim-adil, diktatör-demokrat ayrımı da yapmıyor. Aslında pek de can yakmamış, kendi halinde bir figür olan Vahdettin bu kuraldan dolayı tarihe bir “korkak” olarak geçerken, aslı kanlı bir diktatör olan Saddam Hüseyin, ölüm karşısında bile dik durmayı başararak tarihe adını “cesaret” ve “erkeklik” kavramlarıyla birlikte yazdırdı.

Büyükanıt’ın Ergenekon davası savcılarına resepsiyonda yaptığı “Yoksa beni mi almaya geldiniz” esprisi gerçekten kötüydü, hazindi. Hazin olmasının en büyük sebebi de gereksiz bir espriden çok “gerçek bir korkuyu” yansıtmasıydı. “Binlerce askere ölme ve öldürme emri verebilecek konuma gelmiş, 65 yaşındaki bir insanın sıradan fanilerden bir farkı olmalıydı” diye düşündürdüğü için bir bakıma öğreticiydi. İnsana, “Acaba, kamera kaydı icat olmadığı için tarihe yanlışlıkla kahraman olarak geçmiş başka kimler var?” sorusunu sordurduğu için ayrıca felsefiydi.

Videoyu insan psikolojisi, vücut dili, korku,cesaret, giydiği elbiseyi ve taşıdığı cüsseyi hak ediş gibi kavramlar bakımından zengin unsurlar içerdiği için “belgesel tadında” izledik. Bir Cumhuriyet Savcısı ile bir Genelkurmay Başkanı, insan olarak tabii ki eşittirler ama tarihteki “ağırlıkları” bakımından aynı fotoğraf karesi içinde yer almaları düşünülemez. O bakımdan, eski Genelkurmay Başkanı’nın “medyatik savcıyı” görünce, Tarkan’ı görmüş genç kızların heyecanına kapılıp “Zekeriya Öz sizsiniz değil mi?” diyerek ilk adımı atması, öyle “mütevazılıkla”, “samimiyetle”, “ortamın getirmiş olduğu naif insanlık haliyle”, haydi bilemediniz “alkolün verdiği keyifle” falan izah edilemez. Burada, büyük bir psikolojik altta kalışla, daha dramatik olanı, ezik bir “minnet duygusuyla” karşı karşıyayız. Eski Genelkurmay Başkanı, hukuk ve insanlık kuralları bakımından tarihin en tartışmalı iddianamelerinden birine imza atmış olan savcıların hedefi olmaktan kurtulduğu (ya da öyle zannettiği) için çocukça bir sevinç içindedir. “Zekeriya Öz sizsiniz değil mi” diyerek utangaçça yanaşma, tarihe “ortamın getirdiği hoşluk” veya medyanın deyimiyle “buzları eriten diyalog” olarak değil, “ayağa gitme” olarak geçecektir. (Ayrıca, eski Genelkurmay Başkanı ile savcılar arasında zaten “buz” falan da yoktur).

Bu talihsiz “tanışma” faslından sonra Büyükanıt’ın uzun uzadıya bir şeyler anlatmaya çalıştığına, bu çabaya mukabil savcıların kendisini sakin ve sessizce izlediğine tanık oluyoruz. Eski Genelkurmay Başkanı’nın “kendini anlatma çabası” ne kadar coşkuluysa, savcıların bakışları da o kadar dik, soğuk ve inceleyicidir. Karşılarındaki adamın el-kol hareketlerini, lafazanlığın dozunu giderek arttırma gayretini, “suçsuzluğunu” kanıtlamaya çalışan bir şüphelinin samimiyetini test eder gibi “profesyonelce” seyretmektedirler. O sırada Savcı Öz’ün masadaki tabaktan ağzına bir fıstık attığı görülür. Bu hareket, konuşmayı bitirme hareketidir. “Anladım ben seni, çözdüm..Artık gidebilir miyim? Sıkıldım çünkü..” hareketidir.

Bu arada, eski Genelkurmay Başkanı’nın eşi, masalarına davet ettikleri savcıları ağırlarken “kusursuz ev sahipliği” icra etme çabasındadır. Yılların getirdiği kermes alışkanlığı ile savcıların önüne “yiyin, yiyin” diyerek tabaklar sürmekte, eşinin yapmaya çalıştığı esprilere şen kahkahalarla destek atmaktadır. Karı koca olarak, “Bak görüyor musun hanım, ne şanslı insanlarız. Allah korusun, bugün şu güzel resepsiyonda kadeh tokuşturmak yerine Silivri Cezaevi Kampus ve Yerleşkesi’nde de de olabilirdik. Sayın savcılarımız da pek tatlı insanlar” havası içindedirler.

Savcıların artık sıkılmaya başlamasıyla son bulan bu acıklı muhabbet, eski Genelkurmay Başkanı’nın “Çok zor bir görev yapıyorsunuz, Allah yardımcınız olsun” temennisiyle tarihi bir melodram seviyesine erişir. Bu temenni, sıradan bir vatandaşın naif duygularını yansıtma kisvesi altında, aslında derin bir kendini beğendirme gayreti ve bağlılık bildirme mesajı içerir. Sanki, “Meydanlara dökülün, Cumhuriyet’e sahip çıkın. Ne mutlu Türküm diyene anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır” diye gece yarısı bildiri yayınlayan benmişim gibi bir kendini işin içinden sıyırma uyanıklığı taşır.

Oysa, Ergenekon davası sanığı vatandaş Oğuz Alpaslan Abdülkadir’in 20 ay sorgusuz sualsiz yattıktan, işini, gücünü, aşını kaybettikten sonra mahkemeye, “Bir sabah baktım Genelkurmay’ın sitesinde ‘yollara düşün, harekete geçin’ diye bir duyuru. Bir vatandaş olarak Ordu’muzun arkasına düştüm, bayrağımı alıp Cumhuriyet mitinglerine katıldım; başka da bir suçum yoktur Hakim Bey…” şeklinde verdiği ifade kulaklarda, vicdanlarda çınlamaktadır.

Bu 2 dakikalık video kaydı aslında yakın tarihimize “Dolmabahçe buluşması” olarak geçen o büyük muammayı çözmemize yardımcı olacak şifreler ve kişilik kodları da içermektedir. Bu görüşmeye ilişkin olarak pek çok şey yazıldı çizildi, pek çok spekülasyon yapıldı. O görüşmede Büyükanıt’ın önüne eşinin yaptığı harcamalara dair bir dosya konulduğu ve kendisine “Erdil paşa gibi olursun” mesajı verildiği yönündeki haber, tazminat davasına konu oldu.

Bu videonun ortaya çıkardığı portreden anlıyoruz ki Paşa’ya sadece ve sadece “Bak Paşa, biz Ergenekon diye çok gizli ve acımasız bir örgüt ortaya çıkardık. Yakında büyük bir dava başlayacak, bunlar seni alaşağı etmenin planlarını bile yapmışlar. Canını kurtardık haberin yok..Şimdi, sen bu Ergenekon’un ‘mağduru’ mu, yoksa ‘sanığı’ mı olmayı arzu edersin?” diye sorulmuş;

Paşa’nın da tıpkı “Emniyette arkadaşlar öyle çarpıcı deliller ortaya koydular ki Ergenekon’un varlığına iknâ oldum” diyen ve bu “üstün hizmetinden dolayı” PKK’lı teröristlere bile uygulanmamış olan “etkin pişmanlıktan yararlanma” talebiyle mahkemeye sevkedilen sanık Emekli Tümgeneral Erdal Şener gibi “Ne diyorsunuz! Ben böyle bir şey olduğunu bilmiyordum. Gözümü açtığınız için teşekkür ederim..” demiş olması ve o minnetarlıkla bugünlere kadar gelmesi mümkündür.

Evet, mümkündür…

Kaynak: Açık İstihbarat

16 Ekim 2009 11:38
Türk Ordusu İslamlaşıyor!

Türkiye ile İsrail arasındaki gerginlik sonrası buda oldu. İsrail'in bilinen çok profosyonel pisikolojik harekat haberleri yerini kaba komplo habere bıraktı....
Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerdeki kriz sürerken İsrail’in eski İstanbul Başkonsolosu Moti Amihai, Türkiye’nin son dönemde bir “politika değişikliği”ni yaptığını, bunun arkasında da “Ordunun giderek İslamlaşması, Suriye ile ilişkilerin güçlendirilmesi ve azalan AB üyelik şansına ilişkin kaygıların bulunduğunu” iddia etti.

Moti Amihai, Kudüs’teki İsrail Dışişleri Bakanlığı’nda İsrail ile İngiliz heyetleri arasında yapılan bir strateji toplantısında Türkiye ile yaşanan sorunlarını değerlendirirken Ankara’nın son dönemde bir “politika değişikliği”ni yaptığı öne sürerek bu “değişiklik”in arsasında “Ordunun giderek İslamlaşması, Suriye ile ilişkilerin güçlendirilmesi ve azalan AB üyelik şansına ilişkin kaygıların bulunduğunu” iddia etti.

Amihai’nin değerlenirmesini internet sitesinde aktaran Yedioth gazetesinin söz konusu toplantı ile ilgili şu savlara yer verdi:“Toplantıda Türkiye’nin çizgisi için sunulan diğer bir izah, şimdiye kadar dengeleyici bir kurum olan ordunun üst düzey görevlerinin, giderek artan bir biçimde dindar Müslümanlarla doldurulmasıdır.Amihai, büyüyen İslamlaşma eğilimi ve Suriye ile derinleşen bağların, Erdoğan hükümetinin, Türklerin, İsrail, Filistinli ve Suriyeliler arasında arabuluculuk yapamayacağı hissiyatının sonucu olduğunu da söyledi.”Haberde son günlerde ikili ilişkilerde “ciddi bir tırmanma”nın yaşandığı vurgulanırken bu çerçevede İsrail’in katılması öngörülen “Anadolu Tatbikatı”nın iptaline ile TRT1’de yayımlanan “Ayrılık” dizisine protesto amacıyla İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman’ın Türk Büyükelçiliği Maslahatgüzarını Bakanlığa çağırmasına
dikkat çekti.
aktifhaber

19 Ekim 2009 12:31
Taburda İnsanlık Dışı LİNÇ
Taraf Silopi'de 6 köylünün taburda öldürülüşüne tanıklık eden ikinci askere ulaştı. İki görgü tanığı 6 köylünün linç edilmesini anlattı. İşte insanlık dışı vahşet...

Şırnak’ın Görümlü Köyü’nde 1993’te kaybolan altı kişiyi önce komutanlar kurşunladı, sonra emir alan askerler işkenceyle öldürüp gömdü. Taraf 16 yıl önceki vahşetin iki tanığıyla kurbanlardan birinin oğlunu buluşturdu. Tanıklar her şeyi anlattı: Tabur Komutanı Albay ile Bölük Komutanı Yüzbaşı altı köylünün ayaklarına kurşun sıkıp askere işkence emri verdiler: Bunlar artık sizin. Komutanların seyrettiği linç eylemi bir saat sürdü. Altı köylü bir Jeep’e bağlanıp sürüklendi, tırnakları söküldü, etleri parçalandı

Şırnak’ın Silopi ilçesine bağlı Görümlü köyünde 1993 yılında altı köylünün askerler tarafından gözaltına alındıktan sonra işkenceyle öldürülerek, tabura gömüldüğü iddialarıyla ilgili Taraf iki görgü tanığına daha ulaştı. Olay sırasında Görüm karakolunda askerlik yapan bu tanıklarından biriyle, daha önce yaşadıklarını Taraf‘a anlatan tanığı bir araya getirdik. Tanıkların buluşmasına, kayıp altı köylüden M. Salih Demirhan’ın oğlu Nurettin Demirhan da katıldı.
Görgü tanıkları, can güvenliklerinin sağlanması ve kimliklerinin açıklanmaması koşuluyla, ifade verebileceklerini, gerekirse yer tespitine de gidebileceklerini belirttiler.
Tanıkların anlatımlarına göre komutanlar köylüleri, işkence yaptıktan sonra, askerlere teslim edip, onların yaptığı işkenceleri de sonuna kadar izlemişler.
Tanıklar çarpıcı bir ayıntıya da dikkat çekiyor. Tabura altı değil yedi köylünün getirildiğini söyleyen tanıklar yedinci kişinin işkenceden sonra Nizamiye kapısına bırakıldığını söylüyor.
İşkencenin tanığı olan eski askerlerden önceki haberimizde konuşan tanığa ‘Görgü Tanığı-1’, diğerine ise ‘Görgü Tanığı-2’ kodları verdik.

PKK’nın saldırısıyla başladı
12 Nisan 1993’te Tekirdağ Ulaş’taki birlikten Görümlü karakoluna geldiğini, burada 108 gün askerlik yaptığını söyleyen Görgü Tanığı-2, olayla ilgili hatırladıklarını şöyle anlatıyor: “Altı köylünün tabura getirildiği günden önceki akşam, taburu koruyan Kesiktepe’ye saldırı düzenlendi. 400 civarında PKK’lının saldırdığını düşünüyorduk. 21 kişinin nöbet tuttuğu tepede, saldırı sabaha kadar sürdü ve üç asker şehit oldu. Çok sayıda ağır yaralı vardı. Kesiktepe’ye önce Yakup astsubay çıktı. Ardından da bizim tim. Timin başında bir sonraki gün köylülere işkence yapan Teğmen İbrahim Kıraç vardı. Ben yaralı bir Vanlı askerin kopan kolunu yerden kaldırırken bayılmışım. Güneş doğar doğmaz bizim tim köylüleri toplayıp, tabura getirdi. Köylüleri evlerinden alan Teğmen İbrahim Kıraç’tı.”
Görgü Tanığı-1 ise o gün şehit olan üç kişiden birinin Kesiktepe’de değil, taburdaki fırının yanında bulunan telefon kulübesinde nişanlısıyla konuşurken göğsüne isabet eden kurşunla şehit olduğunu söyledi. Yaklaşık bin kişi olduklarını, olayın üzerinden 16 yıl geçtiği için bu kişinin ismini hatırlamadığını ancak Trabzonlu olduğunu da sözlerine ekledi.

Hayatım boyunca unutamam
Görgü Tanığı-2, köylülerin tabura getirilmesiyle birlikte yaşananları şöyle anlatıyor: “Köylüleri taburda askerlerin karşısına dizdiler. Tabur Komutanı Giresunlu Albay Hasan Basri Vural, yanında Bölük Komutanı Piyade Yüzbaşı Murat Ali Yılmaz vardı. Bu iki ismi hayatım boyunca unutmam. Bunlar çok işkence yaptılar. Yanlarında da subay ve astsubaylar vardı. Albay Vural, köylülere ‘neden teröristlere yardım ediyorsunuz’ diye sordu. İmam ve diğer köylüler, ağlayıp yalvararak yardım etmediklerini, iftira atıldığını söylüyorlardı. Çatışma sırasında evlerinde olduklarını, kimseye yardım etmediklerini yarım saat dil dökerek anlattılar. Komutanların köylülere inanmaya niyeti yoktu. İnanmıyorlardı. İşkenceye başladılar. Küfürler, hakaretler havada uçuşuyordu. Ardından, Albay Vural ve Yüzbaşı Murat Ali Yılmaz köylülerin ayaklarına ilk kurşunu sıktılar. Sonra, Elazığ Madenli Murat Astsubay, 2. Bölükte Astsubay olan Balıkesirli Davut Astsubay, İkinci Bölükte Tim komutanımız olan İbrahim Kıraç ve Kayseri Hava İndirme Tugayında Teğmen olan, (daha sonra aynı yerde üsteğmen oldu) Serdar teğmen, Albay Vural’ın emriyle nişan alıp köylülerin ayaklarına kurşun sıktı.

Köylüler artık sizin
Köylülere kurşun sıkıldıktan sonra, Albay ve diğer komutanlar köylülere tekrar işkence yapmaya başladı. Murat Ali Yılmaz, Yakup Astsubay ve Teğmen İbrahim Kıraç tam bir vahşet gerçekleştirdi. Sonra askerlere dönüp “Daha dün asker arkadaşlarınız öldürüldü, köylüler artık sizin” dediler.
Trabzonlu asker kulübede şehit olduğu için özellikle Karadenizli askerler tam bir vahşet yaptı. Köylüleri ayaklarından jeepe bağlayıp, beton zemin üzerinde sürüklediler. Bununla da yetinmeyip, araç onları yerde sürüklerken, üzerlerine çıkıyorlardı. Bazılarının tırnaklarını söktüler. Komutanlar da askerleri seyrediyordu. İşkenceye ara ara komutanlar da katılıyordu. Askerlerin büyük kısmı işkenceye katılmamıştı. Biz de seyrediyorduk. İşkence öyle dayanılmaz olmuştu ki köylülerin kırmızı etleri çıkmıştı. Yalvarıyorlardı askerlere, ‘biz kimseye yardım etmedik’ diye. Yüzleri tanınmaz hale gelmişti. 3. Bölükte Bölük Komutanı Murat Ali Yılmaz’ın postası vardı. İsmi Şaban. Soyadını hatırlamıyorum. Şu an İstanbul Avcılarda oturduğunu biliyorum. Bu çocuk Karadenizli. Köylülere çok işkence yaptı. İple jeepe bağlayıp, köylülerin üzerinde zıplayanların başında geliyordu. Yerde sürüklenen köylülere tekme atıyordu. Onun kuzeni olduğunu bildiğimiz Ahmet adında biri vardı. O da aynı şekilde işkence yapıyordu. Harun Arman adlı Rizeli bir asker vardı. O işkence yapmadı ama savcı ona ulaşırsa Şaban ve Ahmet’in soyadını bulabilir. Ya da o dönem komutanlar dahil, askerlik yapanların listesini bize gösterirlerse tüm soyadlarını hatırlarız. Olayın üzerinden 16 yıl geçti ve bazı isimleri unuttuk. Biz artık köylülere bakamaz duruma gelmiştik. Hayatımda böyle bir işkence görmemiştim. Olay yerinden biraz uzaklaştık.”

Uzman Çavuş da işkence yaptı
Burada söze giren Görgü Tanığı-1, anlatılanları onayladıktan sonra başka bir işkenceci komutandan bahsediyor: “Kantinci bir Uzman Çavuş vardı. İsmini hatırlamıyorum. O da çok işkence yaptı. Yüzlerce kişi işkence yapıyordu köylülere. Ben yaklaşık üç sene önce tayininin Harput’a çıktığını öğrendim. O dönemki arkadaşlarımızdan biri kendisini sivil kıyafetlerle Tunceli’de görmüş. Kendisi tayininin çıktığını söylemiş.”

Betona bıraktılar, sonra gömdüler
Görgü Tanığı-2, devam ediyor: “Olay o kadar insanlık dışına çıkmıştı ki anlatamayacağım vahşet yapılıyordu köylülere. İşkence bir saatten fazla sürdü ve köylüler öldü. Ölülerini beton üzerine bıraktılar ve bizleri dağıttılar. Ardından köylülerin taburun arkasına gömüldüğünü duydum. Bir asker de ‘Kesiktepe’nin altına gömmüşler’ demişti ama bu kulaktan duyma bir bilgi. Görgü Tanığı-1 olayları çok daha iyi hatırlıyor. Komutanlara da yakın çalışıyordu. Arkaya gömdüler diyor. Büyük bir ihtimalle oradalar. Çünkü biz oraya çok kuyu kazmıştık. Kazılan kuyulardan birine gömmüş olabilirler.”
Söze giren Görgü Tanığı-1, önemli bir ayrıntıya da dikkat çekiyor. İşkenceden yarım saat sonra bölükte bir patlama olduğunu, olay yerine ilk olarak kendisinin gittiğini belirten Görgü Tanığı-1, Erzurumlu Yunus adlı bir askerin mayına bastığını ve ayağının koptuğunu söylüyor. Başka bir arkadaşının Yunus adlı askerin köylüler gömülürken güvenlik için mayınlı bölgeye girdiğini kaydeden Görgü Tanığı-1, “Ben Yunus’u tel örgünün yanından alıp, helikoptere götürürken, araç parkının arkasındaki daha önce açılan kuyuların başında askerleri gördüm. Sonradan da köylülerin oraya gömüldüğünü öğrendim” diyor. Görgü Tanığı-1 şöyle devam ediyor: “Eğer haber çıktıktan sonra bu köylüler başka bir yere götürülmediyse, cesetleri taburun arkasındaki bölgede. Olayı tüm askerler gördü. Savcı o dönem orada askerlik yapanları dinlesin, herkes olayları anlatır. İşkence yapanlar hariç.”

Su istedi, veremedim
Görgü Tanığı-1, köylülerle ilgili vicdan azabı çektiği bir olayı ise hiç unutamadığını söylüyor ve başından o gün geçen olayı şöyle anlatıyor: “Öldürülen köylü Halit Özdemir, tabura getirildiği zaman, sırada beklerken benden su istedi. ‘Asker, Allah rızası için, babanın hayrına bana su getir, çok susadım’ dedi. Komutanlardan korkumdan ona su veremedim. Ben onlara işkence yapılıp, öldürüleceğini bilseydim, yemin ederim verirdim. Adam, su istedi ve içemeden öldürüldü. Bu olay hep aklıma geliyor ve vicdan azabı çekiyorum.”

Zekeriya Öztürk’ün bağlantısı yok
Tanıklar, Ergenekon iddianamesinde bir gizli tanığın altı köylünün kaybolmasıyla ilgili bilgi verirken yanlış bir ismi gündeme getirdiğini de söylüyor: “Binbaşı Zekeriya Öztürk’ün altı köylüyü aldığı söyleniyor. Bu yalan. Çünkü bizim dönemimizde Zekeriya Öztürk orada görevli değildi. Köylüleri getiren ve işkence yapan komutanlar yukarıda anlattıklarımızdı.”
İşkence sonucu öldürülen köylülerden M. Salih Demirhan’ın oğlu Nurettin Demirhan da Öztürk’ün olaydan çok sonra tabura atandığını, tutuklu olduğu için halen görevde olan ve babasını öldüren kişilerin olayı Zekeriya Öztürk’ün üzerine yıkmak istediklerini iddia ediyor. “Zekeriya Öztürk de çok temiz biri değildi. Onun yaptığı işkenceleri ben hatırlıyorum ama babam kaybolduğunda o taburda görevli değildi.”

Yedi kişi gözaltına alınmıştı
Kayıp köylülerden M. Salih Demirhan’ın oğlu Nurettin Demirhan tabura altı değil yedi köylünün götürüldüğünü, yedinci kişi olan Abdurrahman Kayek’in işkenceden sonra Nizamiye kapısına bırakıldığını da söyledi. ‘O da feci şekilde Kayek’e işkence yapılmış, kol ve bacaklarındaki deri tamamen kalkmıştı” diyen Demirhan, Köylülerin tedavi ettiği Kayek’in, bir gün sonra Birleşmiş Milletler’in Irak’taki Mahmur Mülteci Kampı’na kaçıp bir daha köyüne dönmediğini söyledi.

Kaynak: Taraf



19 Ekim 2009 09:55
Askeri Helikopterle Havuzda
TSK'da ikinci helikopter skandalı! Org. Eruygur'un askeri helikopterle şehir içindeki havuza gittiği ortaya çıktı. Helikopterle gidilen mesafe şok edecek cinsten...

Jandarma Genel Komutanlığı döneminde örtülü ödeneğe “figaro” dayayan, darbe planı ve zemini için kuvvet komutanlarını, siyasetçileri, rektörleri, gazetecileri ve patronları ağırlayan, onlara bol bol izzet-i ikramda bulunan, “her şey darbe için” parolasıyla askeriyenin parasını çarçur eden Ergenekon’un ‘üst düzey’ sanığı emekli Orgeneral Şener Eruygur’un, ‘marifetleri’ bir bir ortaya çıkıyor.
Millete tank namlusunu doğrultmak için onların devlete ödediği vergileri har vurup harman savuran, dinleme ağları kuran Şener Paşamız, iş kendi cebine gelince ‘varyemezleri’ oynamış. Baksanıza genel başkanlığını yaptığı ve mahşerin dört atlısı olarak kullandığı ADD’ye 35 TL bağış yapmış. Kendi parası tatlı tabii… Allah’tan A. N. Sezer vardı da ADD’yi topu atmaktan kurtardı. Tabii o da babasının parasıyla değil, devletin parasıyla ADD’yi fonladı. Sezer, Cumhurbaşkanlığı bütçesinden yaptığı büyük bağışlarla ADD’nin imdadına yetişmişti.
Darbe özlemiyle yatıp kalkan Eruygur’un komutanlığı döneminde Beytepe’de görevli bir subayın anlattıkları, gözlerimin fal taşı gibi açılmasına sebep oldu. Duyduklarıma inanamadım. O subayın bana anlattıklarına göre, Eruygur ailesiyle beraber Jandarma Genel Komutanlığı’ndan helikopterle Beytepe’deki Jandarma Okullar Komutanlığı olimpik havuzuna haftada birkaç kez yüzmek için geliyormuş.
Sen kalk dağlarda terörist kovalaması gereken, arama-kurtarma yapması gereken milyonlarca dolarlık helikopteri kendi havuz keyfin için kullan! Hem de ne keyif… TBMM’nin çaprazında bulunan Jandarma Genel Komutanlığı ile Beytepe’deki jandarma tesisleri arasındaki mesafe oldukça kısa. Yani Eruygur şehir içindeki havuz için helikopter kaldırmış. A benim kafelerde hafızasını tazeleyen paşam! Havuza helikopterle gideceğine, örtülü ödenekle aldığın 14 adet Ford Ranger marka jeep ile 10 adet Fiat Albea marka araçlardan birini makam aracı olarak kullansaydın, Jandarma Genel Komutanlığı’ndan Beytepe’ye 15-20 dakikada giderdin.
Askeri helikopterle eğlenmeye gitmek, ailesini gezdirmek “paşa sınıfı” için değişik bir fantezi olsa gerek.
Aktütün’e yapılan saldırı sonrasında “Karakolları parasızlıktan yapamadık” diyen 1. Ordu Komutanı Orgeneral Hasan Iğsız da ailesiyle beraber Skorsky tipi helikopterle Türkiye’nin nadide doğa harikası bölgelerinden Artvin Karagöl’e pikniğe gitmişti.
Eruygur’un helikopterle gittiği mesafeye bakılırsa onun fantezisi daha da bir değişikmiş. Acil bir durumda bile o kadarcık mesafe için helikopterin pedalını döndürmeye değmez. Ama Org. Eruygur havuz sefası için helikopter kaldırıyor. Hem de haftada birkaç kez…
Emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek’in darbe günlüklerinde, Eruygur’un yüzmek için helikopterle gittiği Beytepe’deki jandarma tesislerinin de ismi geçiyor; Hani şu generallerin toplanarak darbe eylem planına “Sarıkız” adını koyduğu tesisler. Hani şu eski MHP’li Meclis Başkanı Ömer İzgi’nin, “Darbe yapacaksanız hemen yapın, seçimden sonraya kalırsanız bu iş olmaz, karşınızda diğer partileri de bulabilirsiniz” dediği tesisler. Hani şu eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün Özden Örnek’e, “Şener kendi tesislerinde eski Meclis Başkanı ve rektörler ile de görüşme yapmış. Bunları nasıl yapar?” dediği tesisler.
Anlaşılan Şener Eruygur, Beytepe’deki jandarma tesislerini sadece “darbe karargahı” olarak kullanmamış. Eruygur kendi zevk-ü sefası için de bol bol bu tesisleri kullanmış. Eh ne de olsa darbeye kafa yormak kolay değil. Haliyle yoruluyor insan. Paşamız da stres atmak için helikopterle havuz sefası yapmış çok mu? Ne yapmışsa “cahil halkı” kurtarmak için yapmış…
Hoş Oramiral Örnek Eruygur için, “Bana kalsa adamın niyeti ülke yararı değil kendi yararı. Bu iş biran önce olsun da nasıl olursa olsun, o da mevkiini korusun.” diyor ama öyle değildir canım…


ŞENER ERUYGUR’UN YANINDA ASKERLİK YAPAN İKİ KİŞİNİN ERUYGUR NOTLARI:
“20 metre öteme helikopterle iniş yapmış, ağaç sever şahsiyet. bayağı da rütbeli bir insandır, bizim il jandarma komutanı albayken, kendisinin sadece pilotu kıdemli albaydı. o derece.” (Ekşi Sözlük)
“Askeri kıyafetlerini giydiği sırada botlarını emir subayı bağlar. Bizzat görmüşlüğüm vardır. Kendisi ile Side Özel Eğitim Merkez Komutanlığında yani namı diğer jandarma kampında 350 m2 bir villa içinde askerlik görevimi yerine getirmişliğim vardır. Kendisi kampa gelmese bile yılın en az 10 ayı akrabaları kampta zevk-ü sefa yapardı. Hala gözümde canlanır. Bir adet elektrik mühendisi bacanağı vardır Şener Eruygur’un. Gidin bakın, hele bir araştırın kaç tane elektrik işi almış askeriyeden. Konuşmaz sadece el işareti yapardı. Kendilerine gösterilen ehemmiyet ve k… ya…ma tutkusu tarihte beklide firavunlara bile gösterilmemiştir. Yıllarca çalışıp didinip vergi veren, bu ülke için üreten babamın ne için vergi verdiğini görmüştüm askerlik yıllarımda. Bu paşamız Kavaklıdere selection marka şarap içer ve dimple adındaki pahalı viskisi hanesinden eksik olmaz.” (İtü Sözlük)

Kaynak: Erol Metin/Aktifhaber

20 Ekim 2009
Paşaların Bilinmeyen Kavgası

Özden Örnek'in Darbe Günlükleri'nin yayınlanmayan bölümlerinde TSK'daki üst düzey komutanların kavgası var. İşte paşalarla ilgili bilinmeyenler...

Türkiye Ayışığı, Sarıkız, Yakamoz Ve Eldiven Gibi Bir Dizi Darbe Girişimi Atlattığını Özden Örnek'in Günlükleri Sayesinde Öğrendi. Ancak Günlükler Sadece Bu Konuyla Sınırlı Değil. Yayımlanmayan Bölümlerinde, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde Yakın Tarihte Görev Yapmış Üst Düzey Komutanlarla İlgili Çok Çarpıcı Ayrıntılar Var…

Özden Örnek denizcilik tarihine nasıl geçecek bilinmez ama Türk siyasi yaşamına günlükleriyle damgasını vurdu. Bugün varsayılan Ergenekon Terör Örgütü'ne yönelik davanın en can alıcı kısmı 2003-2004 yılında yaşanan darbe girişimleriyle ilgili. Türkiye Ayışığı, Sarıkız, Yakamoz ve Eldiven gibi bir dizi darbe girişimi atlattığını Özden Örnek'in günlükleri sayesinde öğrendi.
Ancak günlükler sadece bu konuyla sınırlı değil. Yayımlanmayan bölümlerinde, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde yakın tarihte görev yapmış üst düzey komutanlarla ilgili çok çarpıcı ayrıntılar var. Şüphesiz bunlar içinde en şaşırtıcı olanı Özden Örnek'in halefi Bülent Alpkaya ile ilişkilerini anlattığı bölümler.

İki komutan görev yaptıkları süre içerisinde birbirleriyle hiç geçinememiş. Alpkaya, Örnek'in göreve gelmemesi için Em. Alb. Belgütay Varımlı'dan dosya istemiş. Varımlı dosyaları vermese de Alpkaya ulaşabildiği bilgileri amirleri Hüseyin Kıvrıkoğlu ve daha sonra da Hilmi Özkök ile paylaşmış. İki genelkurmay başkanı da farklı zamanlarda Özden Örnek'i makamlarına çağırarak iddiaları sormuş.

Erdil sicil notunu kırmış

Özden Örnek, Deniz Kuvvetleri'nde "Altın Çocuk"ların sonuncusuydu. "Altın Çocuk" tabiri Bahriye'de okul yıllarından itibaren komutanlık ve liderlik vasıflarıyla öne çıkan subaylar için kullanılıyordu. İşte Özden Örnek, okul yıllarından itibaren arkadaşları ve komutanları arasında hep bu sıfatla anılıyordu. O yüzden tüm rütbeleri rahatlıkla geçti. Kurmay oldu, akademiyi birincilikle bitirdi. Amirallik sırasında da beklemedi, ilk sıradan "Paşa" oldu. Hiç kimse onun kuvvet komutanı olmadan emekli olacağını düşünmüyordu. Nitekim öyle de oldu.

Ancak Örnek için sancılı süreç Kuzey Deniz Saha Komutanı olduktan sonra başladı. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanlığı'ndan, Kuzey Deniz Saha Komutanlığı'na gelmişti. Kendinden önceki komutan Atilla Kıyat, olaylı şekilde emekli olmuş, Donanma Komutanlığı'na Güney Deniz Saha Komutanı Em. Ora. Bülent Alpkaya getirilmişti. Deniz Kuvvetleri Komutanı ise Em. Ora. İlhami Erdil'di.

Kuzey Deniz Saha Komutanlığı görevinde ilk yıl her şey yolunda gitse de, Erdil'in emekli olacağı sene Örnek hakkında çeşitli iddialar ortalıkta dolaşmaya başlamıştı. Örnek hem şahsıyla, hem de ailesiyle yolsuzluk suçlamalarının hedefi olmuştu. Deniz Kuvvetleri Komutanı Em. Ora. İlhami Erdil de, Örnek'i Salim Dervişoğlu Paşa'nın adamı kabul ediyor, her fırsatta kuyusunu kazıyordu. Hatta görevinin son senesinde Örnek'in sicil notunu kırmıştı. Örnek ise İlhami Erdil'in kendisine düşük sicil verdiğini hemen öğrenmiş ama komutanına hiçbir şey belli etmemişti.
Günlüklere göre İrfan Tınaz, Vural Beyazıt ve Salim Dervişoğlu Özden Örnek için devreye girmiş, İlhami Erdil'i sıkıştırmışlardı. Birlikte yenen bir yemek sonrası emekli komutanlar Erdil'i bir kenara çekmişler ve "Atilla'yı emekli ettin, Örnek'i sana yedirmeyiz" demişlerdi. Bu konuşmalardan Özden Örnek'in haberi yıllar sonra olacaktı. Örnek'e bu gelişmeleri ünlü işadamı Cengiz Yalçın anlatmış, Burak Örnek vasıtasıyla haber yollamıştı.

Örnek'i koruyup kollayanlar sadece emekli deniz kuvvetleri komutanları değildi. Genelkurmay karargâhında da seveni-sayanı çoktu. Em. Org. Yaşar Büyükanıt Özden Örnek'in ailecek görüştüğü bir isimdi ve Genelkurmay'da ikinci başkandı. Yine dönemin Birinci Ordu Komutanı Em. Org. Çetin Doğan'la Örnek çok sıkı arkadaştı. Çevik Bir, Hurşit Tolon, Aytaç Yalman gibi isimler hep Özden Örnek'in arkasında duruyordu. O yüzden Örnek Paşa, İlhami Erdil engelini aşmakta zorlanmadı.

Ama asıl sorun, tüm kuvvet komutanlarının sürpriz şekilde koramirallikten oramiralliğe terfi etmesine vize verdikleri Bülent Alpkaya'nın kuvvet komutanlığı döneminde yaşandı. Örnek, Kuzey Deniz Saha Komutanlığı görevinden Donanma Komutanlığı'na geçmiş, Alpkaya'nın selefi olmuştu. Alpkaya'dan iki yıl sonra Deniz Kuvvetleri Komutanlığı görevini devralacaktı.

Alpkaya Özden Örnek'in iddiasına göre görev süresini üçüncü yıla uzatmak istiyordu. Bu durumda da Örnek'in emekli olması gerekiyordu. Çünkü görevdeki ikinci yılını dolduracak, önündeki komutan emekli olmadığı için kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayrılacaktı. Her şey Bülent Alpkaya'nın ikinci görev yılında hız kazandı.

Rüşvet defterinde adı varmış

Günlüklere göre Özden Örnek, Donanma Komutanı sıfatıyla Yüksek Askeri Şura toplantısına katılmak üzere 29 Temmuz 2002'de Ankara'ya gitti. Aynı gün mesai bitiminde Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu tarafından kabul edilecekti. Örnek'in yakın arkadaşı Yaşar Büyükanıt Paşa da o sırada Genelkurmay'da ikinci başkandı.

Örnek, randevu vaktinden yarım saat önce Genelkurmay Karagahı'na ulaştı. Yarım saat Büyükanıt'la sohbet eden Örnek'i Hüseyin Kıvrıkoğlu tam vaktinde, yani saat beşte kabul etti. Bir süre havadan sudan sohbet ettikten sonra sıra bir işadamında, Halil Cemil Telli'de yakalanan bir deftere gelmişti. Bu defterde Özden Örnek ve ailesi için yapılan harcamaların kayıt ve notları vardı.

Halil Cemil Telli Özden Örnek'in Deniz Harp Okulu'nda hocasıydı. AYKOR adında bir firması vardı. O yüzden ikili tanışıyorlardı. Ama notları bulunan harcamalardan Örnek'in haberi yoktu. Defterde bu tür notların ne aradığını soran Kıvrıkoğlu'na Özden Örnek "Bİlmiyorum" diyerek cevap vermişti. Kendisi ve ailesinin durumunu da izah etmişti. Görünüşe göre Kıvrıkoğlu yapılan görüşmeden tatmin olmuştu.

Toplantı bitiminde ise Özden Örnek'i büyük bir süpriz bekliyordu. Halil Cemil Telli'nin not defteri bir ay önce Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndan gönderilmişti. Gönderilme yazısının altında kuvvet komutanı Bülent Alpkaya'nın imzası vardı. Ve Alpkaya bu olaydan Örnek'e hiç bahsetmemişti.

Örnek, Kıvrıkoğlu ile yaptığı görüşmenin ertesi günü Genelkurmay Adli Müşaviri Erdal Şenel'i ziyaret etti. Şenel, bu olaydan bir şey çıkmayacağı konusunda emindi. Komutan yani Kıvrıkoğlu büyüklük yapmış, bir de olayı Örnek'in ağzından dinlemek istemişti. Örnek şimdi işin aslını öğrenmenin peşindeydi. Ama uzun bir süre beklemesi gerekecekti.

Komutanı gizlice kaydetmiş

Örnek için sıkıntılı bir yıl başlamıştı. Çünkü Bülent Alpkaya Özden Örnek ile ilgili iddiaların bir an önce işleme konması için Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'ü sıkıştırıyordu. Örnek de tüm gelişmelerden İkinci Başkan Org. Yaşar Büyükanıt ve Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşaviri Erdal Şenel tarafından anında haberdar oluyordu.

2003 Türk Silahlı uvvetleri için çok kritik bir yıldı. Çünkü Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ordu içindeki sertlik yanlılarının yoğun baskısı altındaydı. Böyle bir durumda kendisini sürekli destekleyen ve yanında olduğunu açıklayan Deniz Kuvvetleri Komutanı Ora. Bülent Alpkaya'yı kaybetmeyi göze alamıyordu.

O yüzden Örnek hakkındaki iddialar hiç gündemden düşmemişti. Hilmi Özkök 3 Haziran 2003 tarihinde Örnek'i makamında dinlemek istemişti. Örnek Paşa saat 14'te Genelkurmay Başkanı'nın makamındaydı. Günlüklere göre "İlk sözü Özkök Paşa aldı; 'Geçen yılki olayı biliyorsun. Seni çağırmanın esas nedeni, sen benim ne yapmamı istiyorsun? Onu sormak istedim. Karargahım ve hukukçular bunların bir suç unsuru olmadığını ve seni suçlayamayacaklarını söylediler' dedi. Ben de 'O defterde ne yazıyorsa hepsi yalan ve hayal ürünü. Adam yaptıklarını değil yapacaklarını yazmış. Dolayısıyla bunların olduğuna yani gerçekleştiğine dair bir delil yok. Bu durumda ne makamımı ne kendii lekeleyemem. Bir Fransız bakan on yıl önce dedikodu nedeniyle istifa edip mahkemeye gitti ve beraat etti. Sonra da "ben beraat ettim ama prestijimi şimdi kim kurtaracak?" diye açıklama yaptı. Bizlerin olduğu makamlar önemli' dedim ve mevzu kapandı."

O gün Özden Örnek'e Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na giden yol açılmıştı. Özkök de, Bülent Alpkaya'nın görev süresini uzatmak için bu işi sürekli kurcaladığına inanıyordu ve teamüllerin aksine bir durumun olmayacağını Büyükanıt Paşa'ya söylemişti.

Günlüklere göre asıl bomba Ağustos ayında yapılan Yüksek Askeri Şura toplantısından sonra patladı. Albay Belgütay Varımlı, 1 Eylül'de artık Deniz Kuvvetleri Komutanı olan Özden Örnek'le görüşmüştü. Görüşmede Bülent Alpkaya ile yaptığı bir görüşmenin ses kaydını dinletti. Alpkaya bu ses kaydında Varımlı'dan Özden Örnek aleyhine ne bulursa getirmesini istiyordu. Amacı rakibini ortadan kaldırıp görev süresini bir yıl daha uzatmaktı. Örnek kulaklarına inanamadı ama ortada bir ses kaydı vardı.

Bunun üzerine Tümgeneral Erdal Şenel'e ne yapması gerektiğini sordu. Şenel eğer dava açarsa kazanabileceğini, en azından tazminat alabileceğini söyledi. Örnek'in kafası karışıktı ve ilk fırsatta Alpkaya ile karşılaşmak istiyordu. Ancak bu fırsat, beklemesine rağmen eline geçmedi. Bunun üzerine 11 Ekim 2003'te Alpkaya'ya bir mektup gönderdi. Mektupta olan biteni bildiğini, Varımlı'nın kendisine her şeyi anlattığını söylüyor ve sitem ediyordu.

"Bülent Amiralim, ek'te gönderdiğim yazıyı Alb. (e). Belgütay Varımlı 1 Eylül 2003 tarihinde bana getirip verdi. Esasında 4 Ağustos 2003 günü verecekmiş ama Şura'dan sonra beni bulamamış. Kendisini tanıdığınızı zannediyorum. Bu yazıyı, sizi Deniz Harp Okulu açılış töreninde göreceğimi zannettiğim için daha önce göndermedim. Yüz yüze konuşmak istiyordum. Eğer bu bilgi doğru ise utanılacak bir durum. Koca bir oramiral süresini uzatmak için, "adam" diyerek bahsettiği bir başka oramiral hakkında belge istiyor. İstediği kişi de bir albay. Ne askerlik anlayışına sığan bir davranış, ne de ileri sürülen gerekçeler gerçek. Eğer bu bilgi yanlış ise Belgütay'ı mahkemeye vereceğim. Ama doğru ise Genelkurmay Başkanı'na giderek kendisi ile konuşup ona göre işlem yapacağım. Unutmadan söyleyeyim, Belgütay bu yazı ile birlikte bir de ses kaydı verdi. Kendi göğsünde taşıdığı bir kayıt cihazı ile yapmış. (...) Size verdiklerimin bir kopyasını Genelkurmay Başkanı'na da vereceğim. Belki kendisine kötü şeyler fısıldanmış olabilir. Gelişmeler hakkında bilgi vermek istedim."

Türkiye'nin en gerilimli yıllarında görev yapmış iki komutanın kavgasında durum mahkemeye intikal etmemiş. Ama Alpkaya ve Örnek'i o tarihten sonra birlikte gören de olmamış...

Kaynak: Tuncay Opçin/Yeni Aktüel

20 Ekim 2009 15:41MARDİN'DE NELER OLUYOR?
Mardin katliamı raporundan sonra bir komutanın daha kellesi gitti...Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit İlişkili HaberlerTüm HaberlerKatliam Davası Çorum'daİmam Kazım'ın Babası Mardin'deKatliamda Sıcak GelişmeJitemci Korucu Ve Bilge KatliamıAsuman En Zor Kararı Verdi


Bilge köyü katliamında jandarmanın tutumu tartışılmaya devam edilirken, katliam raporundan sonra bir komutanın daha kellesi gitti...

Bilge Köyü Raporu nedeniyle baskı görünce istifa ettiği iddia edilen Tuğgeneral Tırkaz’dan sonra Mardin Jandarma Alay Komutanı Albay M.K. görevinden alındı

Mardin Bilge Köyü katliamını araştırmakla görevli Tuğgeneral Halim Tırkaz’ın, geçen hafta hazırladığı raporun değiştirilmesi yönündeki baskı nedeniyle istifa ettiği ortaya çıkmıştı. Bu gelişmenin üzerinden çok geçmeden Mardin Jandarma Alay Komutanı Albay M.K. görevinden alındı. Bilge Köyü’nde 7’si çocuk, 44 kişinin öldürüldüğü saldırı sonrası jandarmanın tutumu eleştirilmişti. Bilge Köyü’ne 5 dakikalık mesafedeki Sultan Köyü Jandarma Karakolu’nun olaya çok geç müdahale etmesi, olay günü ‘156 Jandarma İmdat’ hattının arızalı olması gibi konularda jandarma ağır eleştiriler almıştı.

PETROL HIRSIZLIĞI KATLİAMDA ETKİLİ OLDU

Sultan Karakolu Bölgesi’nde petrol hattına vana takılarak, hırsızlık yapılmasının katliamda etkili olduğu iddiaları ortaya atılmıştı. Süryani rahip Daniel Savcı’nın kaçırılması da gündem oluşturmuştu İddialara göre, buna karakolda görevli korucular da iştirak etmişti. Tam bu noktada Genelkurmay Başkanlığı’nın Albay M.K’yi görevden alması dikkat çekti.

Kaynak: Star

20 Ekim 2009 15:41
MARDİN'DE NELER OLUYOR?
Mardin katliamı raporundan sonra bir komutanın daha kellesi gitti...

Bilge köyü katliamında jandarmanın tutumu tartışılmaya devam edilirken, katliam raporundan sonra bir komutanın daha kellesi gitti...

Bilge Köyü Raporu nedeniyle baskı görünce istifa ettiği iddia edilen Tuğgeneral Tırkaz’dan sonra Mardin Jandarma Alay Komutanı Albay M.K. görevinden alındı

Mardin Bilge Köyü katliamını araştırmakla görevli Tuğgeneral Halim Tırkaz’ın, geçen hafta hazırladığı raporun değiştirilmesi yönündeki baskı nedeniyle istifa ettiği ortaya çıkmıştı. Bu gelişmenin üzerinden çok geçmeden Mardin Jandarma Alay Komutanı Albay M.K. görevinden alındı. Bilge Köyü’nde 7’si çocuk, 44 kişinin öldürüldüğü saldırı sonrası jandarmanın tutumu eleştirilmişti. Bilge Köyü’ne 5 dakikalık mesafedeki Sultan Köyü Jandarma Karakolu’nun olaya çok geç müdahale etmesi, olay günü ‘156 Jandarma İmdat’ hattının arızalı olması gibi konularda jandarma ağır eleştiriler almıştı.

PETROL HIRSIZLIĞI KATLİAMDA ETKİLİ OLDU

Sultan Karakolu Bölgesi’nde petrol hattına vana takılarak, hırsızlık yapılmasının katliamda etkili olduğu iddiaları ortaya atılmıştı. Süryani rahip Daniel Savcı’nın kaçırılması da gündem oluşturmuştu İddialara göre, buna karakolda görevli korucular da iştirak etmişti. Tam bu noktada Genelkurmay Başkanlığı’nın Albay M.K’yi görevden alması dikkat çekti.

Kaynak: Star

30 Ekim 2009 15:41
Tolon'a Eş Dayanmadı

'Ergenekon hastası' Hurşit Tolon, baloda dans ve vals şovu yaptı. Oldukça dinç görünen Tolon sık sık eş değiştirdi. İlmiye Çığ da Kurban Bayramı gafı yaptı...



Sağlık sorunları gerekçe gösterilerek tahliye edilen Ergenekon Terör Örgütü sanığı Hurşit Tolon, İstanbul Gazeteciler Derneği'nin düzenlediği baloda dans ve vals şovu yaptı. Gecede oldukça dinç görünen ve sık sık eş değiştiren Tolon, dakikalarca pistten inmedi...

Cumhuriyet'in kuruluşunun 86. yıl kutlamaları çerçevesinde İstanbul Gazeteciler Derneği'nin geleneksel olarak düzenlediği ‘Cumhuriyet Basın Balosu' ilginç görüntülere sahne oldu.

Önceki akşam Wow Otel'de düzenlenen balonun konukları arasında, Ergenekon davası kapsamında sanık olarak yargılanan ve 8 Temmuz 2008'de tutuklanıp 7 ay cezaevinde kaldıktan sonra 6 Şubat 2009'da sağlık sorunları sebebiyle tahliye olan emekli Orgeneral Hurşit Tolon ve eşi de vardı.

İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından serbest bırakılan Tolon, Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunduğu dönemde tahliye edilmesi için defalarca mahkemeye başvurmuştu. 13 kilo kaybettiğini belirten Tolon, hasta olduğunu iddia ettiği için mahkemece defalarca sağlık kuruluşlarına sevkedilmişti. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde de tetkiklerden geçirilen Tolon'un kanser olabileceği ileri sürülmüştü, fakat öyle bir bulguya rastlanmamıştı. Tolon'a GATA'ya sevkedildikten sonra tahliye yolu açılmıştı.

Şimdilerde ‘Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme' suçundan tutuksuz yargılanan ve sağlık sorunları olduğu için cezaevinde tutulmayan emekli Orgeneral Hurşit Tolon, baloya eşi ile yaptığı vals dansı ile damgasını vurdu. Gayet sağlıklı görünen Tolon'un dakikalarca pistte kalması da dikkat çekti. Tolon'un dans sırasında eş değiştirerek başka birisiyle dans etmesi de gözlerden kaçmadı. Gazetecilerin sık sık kendisini görüntülemesinden rahatsız olan Tolon, yüzünü objektiflerden kaçırmaya çalıştı. Gazetecilerin çekmediğinden emin olan Tolon, daha sonra emekli orgeneral Nejdet Timur ile koyu bir muhabbete daldı.

BALOYA TOLON'UN DANSI DAMGA VURDU
Vakit'in sahte profesör olduğunu ortaya çıkardığı Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ da balodaydı ve Cumhuriyet ödülü verilen isimler arasındaydı. Konuşma yapması istenen Çığ'ın Cumhuriyet Bayramı yerine ‘Herkesin Kurban Bayramını...' demesi gülümsemelere yol açtı.



SINIRSIZ ŞARAP VE ALKOL İKRAM EDİLDİ
Bakırköy Belediyesi'nin desteğiyle düzenlenen geceye, Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen de katıldı. Şarap ve alkolün sınırsız ikram edildiği balo, gece geç saatlere kadar sürdü. Gecede konuşma yapan Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen'in, Osmanlı İmparatorluğu'nu ‘çürümüş feodal bir imparatorluk' olarak nitelemesi dikkat çekti. Bakırköy Anadolu Kız Meslek Lisesi öğrencileri tarafından sergilenen defilede, lise öğrencilerinin yarı çıplak kıyafetlerle sözde Cumhuriyet dönemi kadınlarını canlandırması gözlerden kaçmadı.


Emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, Can Kıraç, Erdoğan Demirören, Asım Kocabıyık, yazar Hıfzı Topuz, Altemur Kılıç, TEMA Vakfı Onursal Başkanı Hayrettin Karaca'nın ödül aldığı gecede, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın ödülü CHP İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi Zehra Eyicil'e, Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Yekta Güngör Özden'in ödülü de Sözcü Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Neşet Şenizel'e verildi.

Aylarca hastalığını bahane göstererek birçok Ergenekon sanığı gibi cezaevine girmemek için türlü yollara başvuran, hapis yatmamak için 13 kilo veren emekli orgeneral Hurşit Tolon, tahliye olduktan sonra balolara katılıp dans bile ediyor!

TAHLİYE GEREKÇESİ DEĞİŞMİŞ SAĞLIK SORUNU OLMUŞTU
Hurşit Tolon, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi üye hakimi Necat Ede'nin delil yetersizliği kararıyla 6 Şubat 2009'da tahliye olmuştu. Ergenekon terör örgütü soruşturmasını yürüten cumhuriyet savcıları, emekli Orgeneral Hurşit Tolon'un 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nce tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmasına itiraz etmişti. Mahkemeye dilekçeyle birlikte 25 klasörlük delil dosyası sunulmuş, Tolon hakkında verilen tahliye kararının kaldırılması ve yakalama emrinin çıkartılması istenmişti. Dosyayı 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin başkanı Vedat Y. Abdurrahmanoğlu, üye hakimler Selda Kutluata ve Oktay Açar'dan oluşan heyet yaklaşık 6 saat boyunca incelemişti. Mahkeme heyeti, üye hakimin “beraat” niteliğindeki gerekçesini değiştirmişti. Tolon'un “sağlık sorunu ve yaşı” nedeniyle tutuksuz yargılamasının yapılmasına hükmedilmişti.

Kaynak: Vakit

30 Ekim 2009 12:58
Başbuğ Gece Boyunca Dans Etti
Başbakan Erdoğan'la yapılan görüşme Genelkurmay Başkanı Başbuğ'da doping etkisi yaptı. Görüşmeden sonra neşesi yerine gelen Başbuğ kendini dansa verdi

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı nedeniyle Merkez Orduevi’nde verdiği resepsiyona, hükümet ile askerler arasındaki ilişkileri geren “İrtica ile Mücadele Eylem” belgesi ile demokratik açılım çerçevesinde Türkiye dönen 8’i PKK’lı toplam 34 kişiye Habur sınır kapısında yapılan karşılama damgasını vurdu.

Merkez Orduevi’nde yapılan 29 Ekim kutlamalarına Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı ikili görüşme nedeniyle yaklaşık bir saat gecikmeyle katıldı. Dünkü törenler boyunca oldukça gergin olduğu gözlenen Orgeneral Başbuğ’un, ikili görüşmenin ardından katıldığı kutlamalarda neşeli ve moralli olduğu bildirildi. Orgeneral Başbuğ’un gece boyunca eşiyle dans ettiği de kaydedildi.
aktifhaber

Tabip binbaşı usulsüzlükten gözaltında
16:25 - Sivas polisinin kent merkezi ile Ankara ve Balıkesir'de düzenlediği eş zamanlı operasyonlarda, evrakta sahtecilik ve usulsüzlük yaptığı iddiasıyla aralarında bir psikolog doktor ve tabip binbaşının da bulunduğu 11 kişi gözaltına alındı. 31.10.2009 SİVAS
netgazete

02 Kasım 2009 07:32
OKKAN ZANLISI ASKERDEN KAÇTI
Gaffar Okkan suikastı sanığı tutuklama kararı çıkınca askerliğini yaptığı birlikten firar etti.
Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan ve 5 koruma polisinin şehit edildiği, 6'sının da yaralandığı suikasta katıldığı iddiasıyla dava açılan Şener Dünük, hakkında yakalama kararı çıkarıldığını duyunca askerliğini yaptığı Tekirdağ Malkara'daki birliğinden firar etti.

Diyarbakır'da 24 Ocak 2001 günü korumalarıyla birlikte pusuya düşürülerek şehit edilen Emniyet Müdürü Gaffar Okkan suikastının ardından 6 Ekim 2001'de barındığı hücre evinde yakalanan Şener Dünük, yargılama sonucunda suikasta doğrudan katıldığı belirlenemedi ancak Hizbullah örgütü üyesi olduğu gerekçesiyle 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı ve tutuklu kaldığı 5 yıl cezasını karşıladığı için serbest bırakıldı. Karara itiraz eden savcı, Dünük'ün suikasta katıldığına dair ciddi delillerin bulunduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etti. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, yerel mahkemenin verdiği kararın yanlış olduğunu, Şener Dünük'ün suikasta katıldığı yönünde yeterli delil bulunduğunu belirterek, sanık hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesini istedi.

Yargıtay'ın bu kararı üzerine dosyayı yeniden incelemeye alan mahkeme Dünük ile birlikte yargılanan bir diğer suikast zanlısı V.Ş.'yi 6 Ekim günü tutukladı. Mahkeme aynı gün, 4 aylık asker olan Şener Dünük hakkında da yakalama kararı çıkardı ve birliğine yazı yazarak tutuklanıp geçici olarak askeri cezaevine konulmasını ve sevkinin Diyarbakır'a yapılmasını istedi. Yargıtay'ın istemi doğrultusunda hakkında yakalama kararı çıkarıldığını öğrenen Şener Dünük, Malkara'daki birliğinden, yakalama kararından bir gün sonra 7 Ekim'de firar ederek kayıplara karıştı. Şener Dünük'ün askerliğini yaptığı Tugay Komutanlığı'nca mahkemeye yazı yazılarak, "Adı geçenin tutuklanması, firar ettiğinden dolayı gerçekleşememiştir" denildi.

"SUİKASTI JİTEM YAPTI"

Dünük'ün avukatı ise mahkemeye itiraz dilekçesi vererek "PKK itirafçısı ve JİTEM tetikçisi Muhsin Gül Diyarbakır'da Gaffar Okkan'ın talimatıyla gözaltına alınmıştır. Gül sorgusunda JİTEM'in tüm faaliyetlerini detaylı anlatmıştır. Daha sonra serbest kalınca JİTEM bu kişiyi 'Bizim sırlarımızı polise anlattı' diyerek infaz etmiştir. Gaffar Okkan'ın JİTEM'in şehirdeki yasadışı faaliyetlerine engel olduğu için JİTEM tarafından öldürüldüğünü halen İsveç'te yaşayan Abdulkadir Aygan açıklamaktadır. Benim müvekkilimin bu suikastla ilgisi yoktur. Olsaydı serbest kaldıktan sonra okuluna devam etmek için dava açmazdı ve askerliğini yapmak için Tekirdağ'a gitmezdi" görüşünü ifade etti.

İstanbul Beykoz'da örgüt lideri Hüseyin Velioğlu'nun 17 Ocak 2000'de öldürülmesine misilleme olarak Hizbullah tarafından öldürüldüğü ileri sürülen Gaffar Okkan suikastının ardından başlayan operasyonlarda suikastta bizzat silah kullandıkları ve gözcülük yaptıkları ileri sürülen 11 zanlı yakalandı. Suikastın faillerinden Hasan ve Hüseyin Sarıağaç adlı kardeşler ile Şafi Demirdağ ve Bedri Esmer ise polisle girdikleri çatışmalarda öldürüldü. Yargılaması yapılan 11 sanıktan 3'ünün suikasta katıldıkları sabit görüldü ve cezaları Yargıtay'da onandı. 7 Hizbullah tetikçisi halen suikasta katıldıkları gerekçesiyle aranıyor.

KARARDAN BİR GÜN SONRA KAÇTI

Harran Üniversitesi'nde coğrafya öğretmenliği okuyan Şener Dünük serbest kaldıktan sonra öğrenimine kaldığı yerden devam edebilmek için İdare Mahkemesi'ne dava açmış, ancak bu davası reddedilmişti. 4 aylık asker olan Dünük, Yargıtay'ın suikasta doğrudan katıldığı yönündeki görüşünün ardından çıkarılan yakalama kararından bir gün sonra Malkara'daki birliğinden firar etti.

Kaynak: Sabah

Islak İmzanın Çapı
Meyyal Uygur
Kaynak: Açık İstihbarat


Daha ortada fol ve yumurta yokken dönemin Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, 9 Temmuz 2007 günü yemekte buluştuğu bir grup gazeteciye, “yazılmamak” şartıyla, “Ümraniye soruşturmasına dikkat edin. O iş çok büyüyecek” dedi ve dediği gibi iş çok büyüdü, ortaya bir “Ergenekon serisi” çıktı.

Gül’ün o yemeğinin baş davetlisi olma ihtimali kuvvetle muhtemel Zaman Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’nın hemen ertesi gün kaleme aldığı “Çeteleri Kanıksamak” başlıklı yazısındaki şu satırlar acaba “Ergenekon” sonrası sürecin, yani bugünlerin mi habercisiydi?

“Son yıllarda yaşanan çete olayları ‘vatansever çete’ ile sınırlı değil. Askerle de sınırlı değil. Çeteleri yan yana koyduğunuzda fark ediyoruz ki, mesele çok daha karmaşık ve tehlikeli. Onca emekli asker ya da polisin hobi şeklinde yaptığı bir faaliyetten söz edilmiyor; tam aksine uzantısı devletin çarklarına kadar sirayet etmiş bir yapı var ortada... “

Başbakan Erdoğan da 17 Şubat 2008’de, aynen Gül gibi, “Başı var. Ümraniye olayı var. Bitmiş değil, devamı var” şeklinde konuştuktan sonra şunları söyledi; “Hâlâ devletin içinde bu süreci yavaşlatmaya çalışan unsurlar var. Bunlar, biz şimdi iktidara gelmeden önce tespitlerimizdi. Bunları ortaya çıkarma gayreti içindeyiz…İçerdekileri de cımbızlayarak çıkarmalıyız…Bunların içinde öyle bir şey var ki, birkaç kişinin işi olabilir. Bazıları belli merkezlerden yönetilmiş olabilir. Bundan sonraki süreci çok kontrollü götürmeliyiz”.

Hem Gül, hem Erdoğan’a çok yakın Fehmi Koru’nun daha 27 Ocak 2008’de, “5 Kasım’da Beyaz Saray’da gerçekleşen Bush-Erdoğan görüşmesinde varılan mutabakat, sadece PKK’nın tasfiyesini mi içermektedir, yoksa Türkiye’de demokratik düzeni tehdit eden bütün ‘militer’ unsurları mı? PKK yanında, uzaktan kumandalı gizli örgütün tasfiyesini de göze almış olabilir mi ABD?” diye yazdığını hatırlıyor musunuz?

Bugün nelere tanık oluyoruz; Bir yandan güya “PKK tasfiye ediliyor”, öte yandan TSK’ya önce “kuru”, sonra “ıslak” belgelerle abandıkça abanılıyor, ne tesadüf değil mi?

Ancak Ümraniye’den, “Ergenekon”a çıkan süreci hatırlatmamın sebebi başka. O zaman Gül kehanette bulunmuştu, bugün “Islak Belge” konusunda hiç akla gelmeyecek bir isim, “Gelinen bu noktada belki bunun çapı genişleyecek” kehanetinde bulundu. Bu isim, Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün…Başbakan Erdoğan’a çok yakın, yıllarca AKP Grup Başkanvekilliği yaptı, son kabine revizyonunda da Sanayi Bakanlığına atandı. Böylesi özelliklere haiz bir insanın sözlerini yabana atmak mümkün mü? Hele de iddia edildiği gibi özellikle “Ergenekon”a damgasını vuran çok önemli “istihbarat” kaynaklarıyla “kanka”lığı varsa!..

Ya Başbakan Erdoğan’ın, aynen “Ergenekon”daki gibi burada da Savcılığa soyunmasına ne demeli?!..Baksanıza daha ortada resmi zanlı veya zanlılar olmadığı, resmi savcılar bile Dursun Çiçek başta, kimseye bir davetiye çıkarmadığı halde, önce “Oradaki zanlılar varsa, bunların ortaya çıkarılmasını”, ardından, “Yönetici makamında olanların tutuculuk içine girmeyip, bunları yargıya teslim etmesini” istiyor. (Acaba bunları söylerken, mesela Alman Mahkemesi’nin kararına rağmen RTÜK Başkanı Zahit Akman için niye o kadar tutuculuk içine girdiğini düşündü mü?)

Ümraniye, Ergenekon’a çıktı. Belli ki “Kuru-ıslak belge” de bir yerlere çıkacak. Acaba nereye? İpucunu yine bir gazetecinin, mesela Zaman Gazetesi’nin Washington temsilcisi Ali H. Aslan’ın geçenlerde nedense Zaman Gazetesi değil de Today’s Zaman’da yayınlanan satırlarında arayalım mı?

Türkiye’nin yıllardır NATO ve AGİT gibi örgütlere üye olduğunu, birçok uluslararası anlaşmaya imza attığını hatırlatan Aslan, buna rağmen TSK’nın henüz demokrasiden çok uzak olduğunu öne sürüyor, sonra sözü malum belgeye getirip, bunun sadece Türk Anayasasına karşı suç olmadığını, Türkiye’nin uluslararası yükümlülükler ve ittifaklarıyla da çeliştiğini söylüyor. Peşinden Pentagon’un, Obama’nın devreye girmesini istiyor, hatta “Bir adım öte giderek, TSK’nın hareketi hakkında bir şeyler yapmanın, ABD’nin ahlâki sorumluluğu olduğunu” iddia ediyor. Zaman’cı Aslan’a göre ABD, TSK’nın Batının demokratik standartlarına ulaşması için neler mi yapabilirmiş; “Çok şey…Örneğin NATO itici platform olarak, keza AGİT mekanizmaları kullanılabilir”miş.

Allah Allah, madem “belge”den bu kadar eminler, acaba hala neden ABD’den, NATO’dan, AGİT’ten yardım bekliyor, medet umuyorlar?!..Aslan, bu yazısına, “ABD, Türk Ordusuna karşı ne zaman dürüst olacak” başlığını koymuş!..İşte bu çok doğru ve bence TSK da vakit geçirmeden sadece ABD’ye değil, NATO’ya da aynı soruyu sormalı!..

Zira belli ki, Sanayi Bakanı Ergün’ün “tahmin” ettiği üzere bu işin “çapı” da çok büyüyecek veya büyütülecek. Hem de uluslararası-uluslarüstü ebatta!..

02 Haziran 2009 09:51
JİTEM'cinin İfadeleri Sarstı...
Ergenekon'da gizli tanık olan ve verdiği ifadeler üçüncü iddianameye girecek olan eski JİTEM'cinin, terörle mücadeleyle ilgili söyledikleri sarsıcı...

Eski JİTEM görevlisi bir gizli tanık, 3. Ergenekon iddianamesine girmesi beklenen ifadesinde kan donduran birçok iddiayı gündeme getiriyor.

ERGENEKON terör örgütü iddiasıyla başlatılan soruyşturma kapsamında ifade veren bir gizli tanığın, ‘Örgütün Fırat’ın doğusundaki faliyetlerine’ ilişkin şok iddialarda bulunduğu öğrenildi. Üçüncü Ergenekon iddianamesinde yer alacağı belirtilen gizli tanığın ifadelerinde, 1993-94 yılları arasında Güneydoğu’daki JITEM adı altında yaşanan olaylara ilişkin çarpıcı iddialarda bulunduğu öğrenildi.

SIRTINDA İNDİR DEDİ

GİZLİ tanık, 11 Ocak 1994’te Bingöl’ün Genç ilçesi Doğanlı köyünde görev dönüşü pusuya düşürülen birlikte binbaşı Mahmut Şahin ile bir askerin şehit olduğu saldırıyla ilgili çarpıcı iddialarda bulundu. Pusuya düşen birliğe, Alay Komutanı T.B.’nın yardım göndermediğini öne süren gizli tanık, ‘’Albay T. B.’ye ‘komutan yaralı’ dedim. ‘Doktor çağır diyor’ saçma sapan konuşuyor. Ben ‘10 şehit düştü bana yardım edin’ diyorum. Albay T. B. de ‘sırtla aşağıda tren yolu var indir oraya’ diyor. Tren yolu dediği yer 14 km yani arazi olarak 14 km, 50 km yola bedel. Küfrettim’ iddiasında bulundu.

BİR BİDON SU GETİRDİ

25 Mayıs 1993’te Bingöl’de kurşuna dizilerek öldürülen 33 er olayından bir ay sonra, Ayı Ormanlar adlı bölgede çatışmaya girdiklerini ifade eden gizli tanık ‘Üçünü gün suyumuz bitmiş. Şehitlerin yardım çığlıkları yankılanıyor telsizlerde. 11 şehit verilmiş. (...) Ertesi gün Albay T. B. helikopterle geldi. Her bölüğe birer bidon su getirmiş kime yetecek. Kendi hem helikopterle gelmiş hem kendine de bir bidon su getirmiş hem de kimseye vermiyor’’ dedi. HELİN ŞAHİN

Albay T.B. PKK’lılarla küfürleşince!

GÖRESE Dağı’ndaki bir operasyon sırasında PKK’lı bir terörist ile Albay T. B.’nin konuşmalarına tanık olduğunu ileri süren gizli tanık, ‘’PKK’lı terörist ile Albay T. B. birbirlerine küfrettiler. PKK’lı Albay’a ‘her pisliği sen yaptın. Senin ne olduğunu biliyoruz, ulan ağaları bile ormanı kesenlere sattın bilmiyor muyuz. Erkeksen kendin gelsene’ diyordu’ dedi.

TELSİZ PKK’YA SATILDI

GİZLİ tanık, Elazığ Tabur Komutanlığı’nda o dönem 1. Komando Bölüğü’nden bir telsiz çalındığını belirterek ‘’Telsizin çalınması olayını bir askere yüklediler. Askeri sonra JİTREM’cilerin eline verdiler. Askere günlerce işken yapıldı. Ama telsizi bulamadılar. Daha sonra öğrendiğim kadarıyla Kanascı bir Astsubay bu telsizi para karşılığı PKK’ya satmış’’ dedi.

JİTEM olayda varmış

GİZLİ Tanık: 11 askerin şehit düştüğü saldırının ardından Elazığ Palu jandarma Komando Bölüğü’nde merdivenlerde otururken itirafçıların konuşmalarına tanık oldum. Bunları Albay T.B. operasyona göndermişti. Biri ‘11 askeri öldürdükten sonra elbiselerini çıkarıp onları parçaladık’ diyordu. Hemen komutanıma bildirdim.

Kaynak: Star Gazetesi

06 KASIM 2009, CUMA
Ne cuntacıyım ne de darbeci

'İrticayla Mücadele Eylem Planı' hazırladığı ve altında imzası bulunduğu iddia edilen Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek, yakınlarına e-mail yoluyla gönderdiği mektupta hakkındaki iddiaları yalanladı.

Star Haber'de yayınlanan ve Albay Çiçek tarafından 3 Kasım'da yakınlarına gönderildiği öne sürülen e-mail, 10 sayfadan ve ekli bölümlerden oluşuyor.
Çiçek, söz konusu belgeyi ilk kez 12 Haziran'da Taraf gazetesinde yayınlandıktan sonra gördüğünü söylüyor. Belgedeki imzanın, üç yıl önce kullanmayı bıraktığı imzanın kopyası olduğunu savunan Çiçek, mektubunun devamında şunları kaydediyor:

GERÇEKLER ENGELLENEMEZ
- Bilgi kirliliği ve komplo teorileri içinde atılan çamurlar özü ve sözü doğru, millete ve orduya sadakatle hizmet eden, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan anayasal düzene bağlılık yemini etmiş olan insanlara yakışmaz. Bu konuda gerçeklerin ortaya çıkması engellenemez.
- Hazırlanmamış bir planı ve atılmamış bir imzayı maksatlı olarak gündeme taşıyanlar ve yargısız infaz yapanlar her iki cihanda da bu kirli eylemlerinin hesabını vermekten kurtulamaz.

SUÇ, PLANA YANSITILMAZ
- Kurumsal olarak verilen görevleri yasalar ve emirler çerçevesinde başarı ile yapmak bir Türk subayı için esastır. Gücünü yasalardan alan, milletin gözbebeği bir kurumun üyesi bir kurmay subayın hukuken suç olan eylemleri planlara yansıtması düşünülemez.
- Kurumda yapılan çalışmaların yasalara uygunluğu her seviyedeki amirler tarafından kontrol edilir ve düzeltilir.
- Kurmaylık ve doktora seviyesinde eğitim görmüş, uzun yıllar TSK bünyesinde verilen görevleri başarı ile tamamlamış subayın, böylesi açık hatalar içeren bir planı yazıp altına imzasını atacağını ve bu belgeyi amirlerine sunacağını düşünmek en büyük hatadır.
- Onaylanmamış ve kurumsal yaptırım gücünü arkasına almamış bir kağıt parçasının gündeme taşınması ve taşınması iyi niyetle açıklanamaz.
- Albay Çiçek ne bir cuntacı, ne de bir darbecidir. Türkiye Cumhuriyeti'nin onurlu bir vatandaşı, TSK'nın şerefli bir üyesi olmaktan her zaman gurur duymaktadır.
- Bu konuda 4'ü suç duyurusu olmak üzere toplam 16 davada başlatılan hukuk mücadelesi devam etmektedir. Bu hukuk mücadelesine yeni davalar eklenecektir.
- Albay Çiçek, biçim ve şekil olarak kurumsal kriterlere uygun olmayan bir planın altına imzasını atmış olsaydı, kaybedeceği bu davaları açarak o kadar büyük hukuki sorumluluğun altına girer miydi? sorusuna verilecek cevap gerçeği ortaya koyan en önemli delildir.
Akşam

Serdar Akinan
Bir ordu neden sopa yer?

Kurgulu bir tartışma ile orduyu şamar oğlanına çevirdiler mi?

Çevirdiler.

Sırf, birileri öyle uygun gördü diye, aynı yerde sersemce saflanıp, “tartışma” olsun diye, olan bitene dair iyiniyet falları açacak değiliz.

Mesele, Türkiye açısından eğri oturup doğru konuşulacak çok mühim bir boyuta evrildiği aşikâr değil mi?

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. Halka dayanarak egemenlik kazanılmıştır.

TSK, egemen bir devletin milli ordusuydu.

Ancak 28 Şubat’la birlikte rejim ordusu oldu.

Ötesinde (öncesinde) duvarın yıkılmasıyla dengeler değişti.

Artık ondan beklenen sadece NATO standartlarında kalmasıydı.

Sorun da tam burada filizlendi.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin iki önemli birimi NATO’ya bağlı değildir.

Biri Ege Ordu Komutanlığı diğeri Jandarma Genel Komutanlığı. Aslında planlanan bir büyük ve özel kuvvet daha vardı. Özel Kuvvetler Komutanlığı... ÖKK’yı kolordu düzeyine çıkarmak isteyen kurmay kadrosu tamamen tasfiye edildi.

Son dönemde şüpheli şekilde hayatını kaybeden ya da tutuklanan kaç general var? Bu generallerin tamamının NATO dışı kuvvetlerin üst düzey komutanları olması tesadüf müdür?

Gelinen noktada verilen mesaj açık: Türk Silahlı Kuvvetleri NATO ölçülerine indirgenecek.

Bugünkü kopuşu anlamak için 28 Şubat kırılımını da serinkanlılıkla tartışmak gerek.

28 Şubat sürecinde ordu ve millet arasındaki köklü ilişkide çok derin bir travma yaşandı.

Halkımızın ordusunu hâlâ büyük ölçüde sevdiği açık. Ancak e-muhtıra’dan sonra yağmur gibi yağan belgeler büyük bir hayal kırıklığı yaratmadı değil.
Ve görünen o ki mevcut kurmay kadrosu, bu iddialar doğru da olsa yanlış da olsa, süreçten ötürü çaresiz ve şaşkındır.

Kurgulu tartışmalara zemin teşkil eden “sızma belgeler”den çok daha vahimi bu “bilgi”lerin sızıyor olmasıdır. Veya bu inancın muhteşem bir tasarımla inşa ediliyor olmasıdır.

Bu iki vahim şeyi gösterir... Çelik çekirdek gibi olması gereken Genelkurmay kevgire dönmüş vaziyettedir.

Bu halin kendisi etkisinden vahimdir.

Ne demek istiyorum?

Şunu...

Ortada çok ciddi bir kriz var.

Bu krizin öznesi ise ordu. Ordunun bu krizi yönetecek veya sonlandıracak enstrümanlara sahip olmadığı da ortada.

Ortada süratle verilmesi gereken bir karar var...

Türk Silahlı Kuvvetleri bir rejim ordusu mu olacaktır?

Yoksa egemen bir devletin milli ordusu mu?

Bu haliyle Türk Silahlı Kuvvetleri rejim ordusudur ve bu kurgulu tartışmalarla sopa yemeye devam edecektir.

Mevcut kadro dayandığı siyasi, kurumsal ve yapısal payandalardan ötürü egemen bir devletin milli ordusu olacak iradeyi gösteremez.

Sorunun nasıl aşılacağı artık kurumsal değil milli bir meseledir.”

Akşam

07 Kasım 2009 23:56
80 yaşındaki Gazi Muharrem Topçu açlık ve soğuktan öldü

Muğla'nın Milas İlçesi'nde, 80 yaşındaki Kore gazisi Muharrem Topçu yalnız kaldığı evde ölü bulundu. Gazinin ilk belirlemelere göre besin yetersizliği ve soğuktan ölmüş olabileceği belirtildi.

Milas-Bodrum Karayolu üzerinde terk edilmiş restoran binasında bekçilik yapan ve tek gözlü odada yaşayan Kore gazisi Muharrem Topçu'dan uzun süre haber alamayan Gaziler Derneği Milas Şubesi Başkanı Mehmet Sarban, bir arkadaşıyla birlikte olay yerine geldi. Kapıyı açtığında Topçu'nun cesediyle karşılaşan Sarban, yetkililere haber verdi.

30 yıl önce doğum yeri Zonguldak'tan Milas'a gelen Kore gazisinin cesedini inceleyen doktorlar, Topçu'nun soğuk ve besin yetersizliğinden ölmüş olabileceğini ifade ettiler. haber7

Kıyak Askerlik Delili Şok Ses Kaydı
02 Temmuz 2010
Hep gariban ailelerin çocukları şehit olurken, TSK'da üst düzey komutanların çocuklarının genelde askerliklerini rahat bir şekilde yaptıkları dikkat çekti. İşte bunun ispatı niteliğinde delil...
Hep gariban ailelerin, gariban başörtülü anaların çocuklarının şehit düşmesi dikkat çekti. TSK'da üst düzey komutanların çocuklarının genelde askerliklerini İstanbul gibi illerde, rahat bir şekilde yaptıkları yazıldı çizildi. Ve TSK'da kimi üst düzey komutanların para karşılığı zengin aile çocuklarına “kıyak askerlik” imkanı sunduğu iddiaları hep gündemde oldu.
Habervaktim, bu iddiaların ispatı niteliğinde çok önemli bir delile ulaştı. Skandal ses kaydında, bir albay ile bir işadamı pazarlık yapıyor.

Ne pazarlığı mı?

Şimdi sıkı durun:

İşadamının askerlik çağına gelmiş çocuklarının ne karşılığında, nerede, ne şekilde askerlik yapabileceğinin pazarlığı.

Türkiye'nin her yerinde şehit cenazelerinin defnedildiği şu günlerde bakın parası olan birilerinin çocukları nasıl askerlik yapıyor?

dailymotion.com adlı video paylaşım sitesine bu sorunun cevabını içeren bir ses kaydı yayınlanıyor.

Dailymotion'da yayınlanan bu ses kaydındaki kişilerin Albay M.D.E. ile Vahap adında bir işadamı olduğu iddia ediliyor.
Şivesinden Doğu kökenli olduğu anlaşılan Vahap adlı işadamı, Albay M.D.E. olduğu ileri sürülen kişiye “komutanım” diye hitap ediyor. Konuşmalardan, Albay M.D.E. olduğu iddia edilen kişinin para karşılığında, Vahap adlı işadamının oğlunun askerliğinin “güzel bir yere” çıkmasını sağladığı anlaşılıyor. Vahap adlı işadamı “Komutanım” diye seslendiği kişiden ayrıca, ikinci hanımından olan bir diğer oğlunun hiç askerlik yapmamasını sağlamasını istiyor.

İŞTE O TİKSİNDİREN DİYALOG

ALBAY: Öğrendin mi yerini
Vahap Abi: Muğla'ya vermişler komutanım
ALBAY: Marmaris ilçesinin Aksaz bölgesi var, gidebileceği en güzel yer
Vahap Abi: O da sizin sayenizdedir
ALBAY: Ne demek Vahap abi. İlkinde arkadaşlar dedi, geç kaldık,
Vahap Abi: Evet doğrudur
ALBAY: Erken olsun dediniz. Arkadaşlar dedi ki, komutanım merak etmeyin, sizi mahcup etmeyeceğiz, bir dönem beklesin. Mahcup olduk mu diyor.
Vahap Abi:Mahcup olmadılar, çok makbule geçti, çok sevindik biz onların hediyelerini vereceğiz. Onları memnun ederiz.
ALBAY: Aklınıza bir şey gelmesin, sağolsunlar, bir dediğimizi iki etmiyorlar. Ama diğerinde geç kaldık dedi.
Vahap Abi: Komutanım benim 6 tane çocuğum var. İki tanesini yaptılar. Mehmet büyüğü, 33 yaşında, Hüseyin de sayenizde kurtardı. Hasan da oraya (Marmara Aksaz'a) gitti. Bunun arkasından Aydın var. Bizim ticaretin bel kemiği.
ALBAY: Anladım.

İKİNCİ HANIMDAN BİR OĞLUM DAHA VAR, ONU HİÇ GÖNDERMESEK?

Vahap Abi: O da 88 doğumlu. Ben iki evli olduğum için Hasan bir anadan, Aydın bir anadan. Aydın için bakalım nasıl yapabiliriz. Onu hiç göndermeme ihtimalimiz var mı?
ALBAY: Tamam Vahap abi, başka bir emriniz var mı?
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pzr Ksm 08, 2009 12:48 am    Mesaj konusu: AB-D'nin TSK'yı Tasfiye Plânı Yürüyor... Alıntıyla Cevap Gönder

AB-D’nin TSK’yı Tasfiye Plânı Yürüyor...

Murad Salih



Plân aslında 12 Eylül süreci ile başlatıldı...

12 Eylül’ü meşrulaştıran hadiselerin bir yerlerinde ABD parmağı hep teşhis ve tespit edilmiştir ya...

Sadece komplo teorisi olarak değil, hadiselerin içinde, geri planında belli belirsiz ABD silüeti hep görülmüştür...

12 Eylül’ün ABD’nin “bizin oğlanlar” dediği generallerce kotarıldığı artık kesinleşmiş bir bilgi haline gelmişken; bu darbeyi meşrulaştıracak, kolaylaştıracak ve toplum tarafından kabulünü sağlayacak olaylar zinciri içinde planlayıcı, destekleyici, provoke edici noktalarında ABD elinin olmaması zaten düşünülemez...

Ne oldu 12 Eylül darbesinin siyasî sonucu?

O güne kadar Cumhuriyet tarihinde eşine rastlanmayacak ölçekte “aççık ve seççik” olarak AB-D’ci bir kadroya sahip ANAP iktidarı doğdu...

ANAP 12 Eylül’ün öz evlâdıdır...

“Küreselleşiyoruz, liberalleşiyoruz, demokratikleşiyoruz, dünyaya ile bütünleşiyoruz” naraları arasında müthiş bir yağma, talan ve soygun düzeni oluşturuldu...

Özal 5 vakit namazında mütedeyyin bir “müslüman”dı ya...

“Gerisini boş ver” diyor du; bu haksızlığa karşı çıkması gereken “müslüman/muhafazakâr” kesim...

Amerika baktı...

Plân tıkır tıkır işliyor...

Bu işi sevdi...

Irak’ın ilk işgalinde Özal neredeyse sancaktar olarak ABD ordusunun en ön saflarında Irak’a girecekti...

“Yahu bunun neyine karşı çıkıyorsunuz? Bir koyup üç alacaz” diyordu...
TSK’nın ogünkü komuta kademesi –belki de Özal-ABD muhabbetine çomak sokmak gibi iç politika hesabı, belki de tamamen millî kaygılarla- buna karşı çıktı ve ABD bunu TSK’nın siciline işledi...

Özal pat diye/fücceten ölünce, onun eliyle tıkır tıkır yürüyen ABD planı akamete/kesintiye uğradı...

(Bu arada biz/İbda Fikriyatı bağlıları. hem 12 Eylül darbesi ve darbecilerine, hem de Özal işbirlikçiliği ve çapulculuğuna karşı çıktık...
12 Eylül’ün gözaltı furyası içinde İstanbul’da ilk tutuklananlar arasnda Akıncı Güç dergisinin çalışanları da vardı...
Baran’ın yayın kurulu üyesi Nazif Keskin “12 Eylül Anayasısı’na hayır kampanyası yürüttüğü için” gözaltına alınan az sayıda devrimci insan arasındaydı...
Bu satırların yazarı da, o dönemde Selimiye Kışlası’nda bir yılı aşkın süre yargılandı...
Irak’taki ABD işgaline ve bu işgale destek veren yerli işbirlikçilere karşı Cuma Namazı çıkışında İbda Fikriyatı bağlıları öncülüğünde yapılan gösterinin Anadolu’ya hızla yayılması karşısında Özal İktidarı paniğe kapılmış ve Başta Salih Mirzabeyoğlu olmak üzere, bir çok İbda Fikriyatı bağlısı gözaltına alınarak ağır işkencelerden geçirildikten sonra tutuklanmışlardı.
Ve halâ dışta AB-D, içte yerli işbirlikçilerine karşı bir akıncı müfrezesi gibi direnişi/mücadelesi, mücadele çizgisindeki tutarlılığı ve kararlılığı unutulmayan TARAF dergisi de o dönemde yayın hayatına atılmıştı...)

12 Eylül şapkasından Özal Tavşanı’nın rizikosuz olarak çıkabileceğini deneyerek gören ABD...

Bu tecrübesiyle, Özal’ın yerini doldurabilecek yeni bir yerli işbirlikçi lider imal etme çalışması başlattı...

Bunun için –herhangi bir fikir keyfiyetine sahip olmasa da, saplantılı bir “Milli duruş/görüş”e sahip olan Erbakan ve ekibinin ekarte edilerek, aynı çizgi içinden abdestine namazına ek olarak karıları da türbanlı olan bir işbirlikçiler mangası oluşturma plânını başlattılar...

Bu plân çerçevesinde...

Bu defa 28 Şubat şapkasından, çıkan tavşan Erdoğan’dı...

Hepimizin bildiği bu süreçte AB-D, BOP adını verdiği müslüman coğrafyayı içten işgal ve ilhak planına nur topu gibi bir “eşbaşkan” bulmuştu...

Üstelik de onu, milletin dinine, imanına, irfanına, örfüne, adetine, hayat tarzına açıkça düşmanlık eden 28 Şubat’ın darbeci generallerine duyulan öfke sayesinde net bir çoğunlukla tek başına iktidar yapmıştı...

Yani, şu “demokrasaasi kahramanı” rolü oynayan AKP de, aslında 28 Şubat’ın öz evlâdıdır.

Dikkat edin...

Bu iki Pentagon filminde de TSK mensubu darbeci generaller “kötü adam”... Onlara duyulan nefretin iktidar yaptığı “siviller”se, halkı bu kötü adamların elinden kurtaran “iyi adam/esas oğlan/Kurtarıcı”...

Bir büyüğümüzün kovboy filmleri için yaptığı şu değerlendirmeyi bu iki filme de uyarlayabilirsiniz:

“Kovboy filmlerinde esas oğlan, esas kızı, kötü adamların elinden son anda kurtarır... Sonra da kötü adamların ona zorla yapmak istediği şeyi kız, kendi rızasıyla esas oğlana yaptırır.”

AB-D planı aynen budur: Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek...

Ve TSK’yı yönetenler halâ, bu senaryoda kendilerine “kötü adam” rolü verilğini tam olarak anlayabilmiş değil... Onlar halâ AB-D’nin kendilerine “iyi adam/esas oğlan” , Özal ve Erdoğan’a da “kötü adam” rolü verdiğini sanıyor.. Bu yüzden de AB-D için hiç bir anlamı olmayan “laiklik, Atatürkçülük, çağdaşlık, modernlik” gibi içi boş kavramlara tutunmaya çalışıyorlar...

Kendilerinin ve karılarının ne kadar iyi içki içip, ne kadar güzel dans ettiklerini ön plana çıkararak... Kıymet verdikleri adamların içki içmediklerini, dans etmeyi bile bilmediklerini, üstelik onların karılarının türbanlı olduğunu ihsas ederek, kendilerinin “batıcı/ilerici/laik(dinsiz)”, ötekilerinse “gerici/çağdışı/yobaz/şeriatçı” oldukları argümanına sığınmaya çalışıyorlar...

Şu haberlere bakın:

[Tolon'a Eş Dayanmadı

Cumhuriyet'in kuruluşunun 86. yıl kutlamaları çerçevesinde İstanbul Gazeteciler Derneği'nin geleneksel olarak düzenlediği ‘Cumhuriyet Basın Balosu' ilginç görüntülere sahne oldu. Hurşit Tolon, baloda dans ve vals şovu yaptı. Oldukça dinç görünen Tolon sık sık eş değiştirdi. Tolon, dakikalarca pistten inmedi... Bakırköy Belediyesi'nin desteğiyle düzenlenen geceye, Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen de katıldı. Şarap ve alkolün sınırsız ikram edildiği balo, gece geç saatlere kadar sürdü. Bakırköy Anadolu Kız Meslek Lisesi öğrencileri tarafından sergilenen defilede, lise öğrencilerinin yarı çıplak kıyafetlerle sözde Cumhuriyet dönemi kadınlarını canlandırması gözlerden kaçmadı. (Vakit gazetesi)

Başbuğ Gece Boyunca Dans Etti
Başbakan Erdoğan'la yapılan görüşme Genelkurmay Başkanı Başbuğ'da doping etkisi yaptı. Görüşmeden sonra neşesi yerine gelen Başbuğ kendini dansa verdi Orgeneral Başbuğ’un gece boyunca eşiyle dans ettiği de kaydedildi. (aktifhaber)]


TSK bugün sadece “asimetrik psikolojik” bir savaşla karşı karşıya değil...

O eşik artık aşıldı...

TSK’ya karşı yürütülen “Asimetrik psikolojik savaş”ın zaferle sonuçlandırıldığını düşünen AB-D/AKP medyasının kalemşörleri artık “tasfiye tasfiye” diye çılgınca tempo tutuyor... bu “tasfiye” topykün bir tasfiyedir...

Zaman gazetesi yazarı ve AB-D operasyonunun yerli istasyon şeflerinden biri olan Mümtazer Türköne “yeni bir ordu” kurmaktan açıkça sözediyor:

[önce "hangi ordumuz?" diye sormamız gerekir. Sipahi Ordusu mu, Yeniçeri Ordusu mu, Nizam-ı Cedit Ordusu mu, Asakir-i Muhammediye mi veya Türk Silahlı Kuvvetleri mi? Tarih şanlı savaşlarımızı anlatıyor. Ama unutmayalım: Askerimiz her zaman aynı ordunun askeri değildi Adında "yeni" sıfatı olan Yeniçeri ordusu, Osmanlı Devleti'nin en eski ordusu idi. Zamanla bir çıkar şebekesine ve fesat ocağına dönüştü. Savaş meydanlarında hezimet üstüne hezimet yaşarken, iktidar mücadelesinde zaferler kazandı. Biraz zora gelince kazan kaldırıp, doğrudan yönetime el koydu. Sultan III. Selim çareyi Nizam-ı Cedit adıyla yeni bir ordu kurmakta buldu. Napolyon'un Akka kuşatmasında başarılı olan bu yeni ordu, Yeniçerilerin gadrine uğradı. Hile, desise ve suret-i haktan görünen nümayişlerle ülke iç savaşın eşiğine getirildi ve yeni ordu dağıtıldı. 20 yıl kadar sonra tekrar kurulan yeni ordu, bu sefer Yeniçeri ordusunu topa tutarak ortadan kaldırdı. 1826'da aynı devletin içinde iki Türk ordusunun karşı karşıya geldiğini ve birinin diğerini imha ettiğini unutmamalıyız. Ve tarihimizin bu olayı "vak'a-yı hayriyye" (hayırlı olay) olarak kaydettiğini de... (..) ortaya çıkan belge, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin vatanı ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne karşı, bugüne kadar ortaya çıkartılmış en ciddi tehdidin Türk Silahlı Kuvvetleri'nin içinden geldiğini gösteriyor. Bu tehdidin ortadan kalkması için cuntacıların ordudan ayıklanması yetmez. Bu belgenin hazırlanması emrini veren Genelkurmay İkinci Başkanı'nın başında bulunduğu hiyerarşinin tamamının görevden alınması da yetmez. Hatta ve hatta, bu kurumsal yapıyı sürdürebilmek ve skandalı örtbas etmek için kendi itibarını riske eden Genelkurmay Başkanı'nın istifa etmesi bile bu tehdidi ortadan kaldırmaz.
Türk askerinin şerefini, ülkemizin güvenliğini, Türkiye'nin birliğini, halkın hukukunu, devletin bekasını koruyabilmek için bu "kurumsal yapı"ya son vermemiz ve yeni bir ordu kurmamız lâzım.
Bizim bir Nizam-ı Cedit ordusuna ihtiyacımız var.]


Bizim ecmain takımı böyle yazıları okuyunca bayılıyo... Hemen gaza geliyo:

- “Ağzına sağlık abicim... Sayenizde kurtulucaz artık şu keferelerden ha... Oh çok şükür yarabbim... ”

Şimdi mesele şu; ey ecmain kardeşim... Senin derdini anlamıyor değiliz... Ancak sen bilmem kaçıncı kere yine kefere taklasına geliyorsun... Hani “mü’min yılan deliğine parmağını iki kere sokmaz”dı? Yahu, gidip gidip aynı deliğe sokuyorsun parmağını sonra da “ah vah”...

Şimdi “muhterem Mümtazer abiniz”in dediği gibi bu orduyu topyekûn tasfiye ertsek yerine ne gelecek?

Seni mi paşa yapacaklar “gel şu yeni orduyu kur” diye?

Yooo...

Bak ne yapacaklar:

[Türk Silahlı Kuvvetleri iptal... Yerine Blackwater...

Jeremy Scahill şahane bir kitap yazmış. Adı: Blackwater.
Kitap Amerika'nın ağırlıklı olarak Irak ve Afganistan'da kullandığı özel ordunun kirli çamaşırlarını anlatıyor.
Şirketin yeni adı Xe ama eski ve 'ünlü' adıyla anarsak Blackwater USA,
Amerikan Deniz Kuvvetleri Özel Birlikler eski askerleri Erik Prince ve Al Clark tarafından 1997 yılında Kuzey Carolina'da kurulmuş.
California,Kuzey Carolina, Illinois ve Filipinler'de on binlerce dönümlük eğitim tesisleri var.
Uçakları, saldırı helikopterleri, K-9 eğitim birimleri, dev silah şirketleri ile yıllık alım anlaşmaları var. Verilen rakamlar bazı ülkelerin yıllık silah alımlarından fazla...
Tek telefonla silah altına alınabilecek 21 bin emekli özel kuvvet mensubu bulunuyor.
Kendi istihbarat departmanı var. (..) Blackwater'ın bu nadide tesislerinde özel VIP koruma, bomba eğitimi, atış, keskin nişancı eğitimi, kapalı mahal harekatları, amfibik sızma, istihbarat, istihbarata karşı koyma, sorgulama, işkence gibi son derece sofistike askeri eğitimler veriliyor.
Ayda ortalama 40 bin kişiyi eğitiyorlar.
Sadece Amerikan hükümeti ile, örtülü ödemeler hariç, yıllık yüz milyonlarca dolarlık kontratları var.
Blackwater'ın sahibi Erick Prince, ABD ordusunda görev yapmış eski bir özel kuvvetler mensubu, aşırı sağcı ve şimdilerde mega-milyoner.
Başkan Bush'un seçim kampanyasının bonkör donatörü Prince, hizmetlerini özetlerken çok çarpıcı göndermelerde bulunuyor.
Blackwater'ı FedEx'e benzetip, 'Acil bir gönderiniz varsa bunu postaya vermezsiniz FedEx'e verirsiniz. İşte biz de hükümetlere, askeri konularda bu hizmeti veriyoruz. Konvansiyonel askeri yapılarda, çok kıymetli ve yetişmiş personel çalışmakla beraber, maalesef bürokratik yapılarından ötürü birtakım dezavantajlar taşıyorlar. Oysa biz son derece profesyonel hizmetler veriyoruz.'
Erick Prince'in kafasında konvansiyonel orduların neden 'özelleştirilme'si gerektiğine dair kapsamlı fikirler var.
(..)Bu arkadaşlar her gün ne diyorlar?
Dünyada Türk ordusu kadar beceriksiz, rezil, milletten kopuk, işkenceci, sahtekar bir 'oligarşik arpalık' yok.
Türk Silahlı Kuvvetleri'ni dağıtacağımıza göre yerine bir şey koymak gerekecek.
Bence, hükümetimiz hiç vakit kaybetmeden Blackwater firmasıyla görüşmelere başlasın.
'Türk Ordusu'nun Allahsız generallerini, kurmaylarını emekli edelim' yerine Blackwater'dan birkaç uzman gelir ve eğitir evlatları...
Ha, bu arada bu arkadaşlarla ilgili 'Malta'nın meşhur St. Jean Şövalyeleri' ile ilintili oldukları, Haçlı zihniyetinin 'modern' şövalyeleri olarak Müslümanları Felluce ve Necef'te katlettikleri, küçük Müslüman kızlarına tecavüz ettikleri gibi birtakım çirkin iddialar ortaya atılabilir.
Muhafazakar kalemlere söylüyorum...
Sakın takılmayın böyle iddialara...
Gerçek olabilir ama ne önemi var canım?
Değil mi? ]
(Serdar Akinan/Akşam)

“Sevinçten göbek attığınız, şükür secdeleri yaptığınız işin sonu aha budur” desek hipnotize edilmiş ecmain takımına vız...

Öyleyse onları ve yönettikleri ordu çatır çatır tasfiye edilirken sular seller gibi içki içip sabahlara kadar dansetmeyi “çözüm” sanan yaşlı generalleri bir kenara bırakıp...

“Çökmüş olan bu ordunun enkazınından - AB-D ve AB-D’ci unsurları dışlayarak halkıyla, halkının değerleriyle barışık, halkının dostlarına dost, düşmanlarına düşman yeni ve millî bir ordu inşa edebilir miyiz? ” sorusu etrafında asker sivil elele düşünmenin ve çalışmanın tam vaktidir...

1919’da bunu yapmıştık..

Yine yapabiliriz....

Buna nereden başlayacağımıza dair bir işaret aşağıdaki satırlarda mevcut:

"-Türkiye'de ne siyasî, ne idarî, ne içtimaî, ne iktisadî, ne askerî, ne ilmî mânâda tedavisi lâzım bir illet mevcuttur. Türkiye'de bütün illet ruhîdir, Türkiye devlet ölçüsiyle ruhî bir inhitat, ruh hastalığı (psikoz) geçirmektedir ve her sahada bir ihtilâl dâvet etmenin şartlarını son haddiyle geliştirmiş bulunmaktadır." (*)

* Necip Fazıl Kısakürek, Olanca Romaniyle ve Son Hortlamalariyle Yeniçeri, Sh. 361 (Bir İsviçre gazetesinden naklen). Özbahar Yayınları, 1970, İstanbul

Kaynak Baran dergisi

Taraf: Komutanları görevden alma raporu Başbakanlık'ta bekliyor...

Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Yasemin Çongar, "şüphelerle değil, delillerle hareket etmek isteyen" Başbakan'ın hazırlattığı komutanların nasıl görevden alınacağına ilişkin raporu Başbakanlık'ta beklettiğini yazdı.

Başbakan Erdoğan TRT1'de katıldığı programda bu konuda yaptığı açıklamalarla dikkat çekmişti. Erdoğan'ın verdiği cevap bu konuda bir hazırlığı olduğu tartışmalarını başlatmıştı.

Erdoğan'ın, Albay Dursun Çiçek'in ıslak imzasını taşıdığı belirtilen "İrtica ile Mücadele Eylem Planı"nın orijinalinden "ihbar mektubundan önce" haberdar olduğunu belirten Çongar, tartışılan belgeyle komutanları bağlayan yeni bir belgenin ortaya çıkmasının beklendiğini kaydetti.

İşte Yasemin Çongar'ın köşe yazısının ilgili bölümleri:

"Erdoğan-Başbuğ görüşmesi 29 ekimde gerçekleşti. Erdoğan, bu belgeyle ilgili bütün subayların sivil savcılarca sorgulanmasına izin vermesini Başbuğ’dan istedi. Başbuğ, hukuk dışı faaliyet içinde bulunan subayların Genelkurmay’da kalmasına müsaade etmeyeceğini, ancak yargının sonucunun beklenmesi ve bu süreçte silahlı kuvvetlerin yıpratılmaması gerektiğini söyledi. Erdoğan, bu görüşmeden hemen sonra, Başbakanlık görevlilerinden bir çalışma yapmalarını istedi. Bu çalışma, Genelkurmay Başkanı’nın ve 1. Ordu Komutanı’nın nasıl görevden alınabileceği üzerineydi; generalleri açığa alma, görevden el çektirme ve istifalarını talep etme durumunda ne olacağı, böyle bir kararın hangi aşamalardan geçerek yürürlüğe gireceği, itiraz hakkının nasıl işleyeceği ve belli şahısların görevden alınması durumunda komuta kademesinin nasıl oluşacağı gibi ayrıntılar, çalışmanın konusuna dahildi.

Çalışma, Başbakan’ın talebinden iki gün sonra tamamlandı ve kendisine sunuldu. Erdoğan raporu inceledi ve “bekleme” kararı aldı.

7 kasımda Başbakan’ın katıldığı bir toplantıda konuşan Star gazetesi yazarı Berat Özipek, İrticayla Mücadele Eylem Planı’na değinerek “Özal olsaydı Genelkurmay Başkanı’nı görevden alırdı, bunu basın toplantısıyla açıklardı, Genelkurmay Başkanı görevden alındığını televizyondan öğrenirdi” deyiverdi. Ve salonda kuvvetli bir alkış koptu. Erdoğan o anda duyduğu rahatsızlığı, 8 kasımda “Darda kalıyorum” diye ifade etti. Bir adım daha ileri gitti: “Islak imza kilidi çözer. Adli Tıp ‘Dursun Çiçek’in elinin imzasının ürünüdür’ diyor, vaka budur.”

...Orgeneralin istikbalini, bu konuda ne yapacağı belirleyecek. Tabii, Başbuğ ve diğer komutanları suç belgesine bağlayan yeni bir belgenin ortaya çıkma ihtimali de kulislerde konuşuluyor. Başbakan, kulislerden haberdar ama şüphelerle değil, delillerle hareket etmeyi yeğliyor. Ve öncelikle Çiçek’in sivil savcılara vereceği ifadeyi merak ediyor. Erdoğan’ın komutanları nasıl görevden alabileceğini anlatan rapor da, bu esnada Başbakanlık’ta bekletiliyor."
aktifhaber

''Hastayım'' diye beylik silâhla canına kıydı

07 Kasım 2009 - GATA'da kemik erimesi tedavisi gören 1 yıllık jandarma uzman çavuş Gökhan Gez, Balıkesir'de bulunan birliğine gitmek üzere bindiği otobüsten Tekirdağ'da inerek intihar etti. netgazete

10 Kasım 2009 14:19
Yarbay'a Poyrazköy Tutuklaması
İstanbul Beşiktaş adliyesine dün getirilen askerler arasında bulunan bir yarbay Poyrazköy kazısıyla ilgili olarak tutuklandı.

İstanbul Beşiktaş adliyesine dün getirilen askerler arasında bulunan bir yarbay Poyrazköy kazısıyla ilgili olarak tutuklandı.

aktifhaber

11 Kasım 2009 21:38
Dursun Çiçek Tutuklandı

Albay Dursun Çiçek, Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ndeki sorgusunun ardından tutuklandı..

''İrticayla Mücadele Eylem Planı'' başlıklı belgede ıslak imzası bulunduğu öne sürülen Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek, sevk edildiği mahkemece tutuklandı.

Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'nde, Cumhuriyet savcıları tarafından, ''İrticayla Mücadele Eylem Planı''na ilişkin ifadesi alınan Çiçek, tutuklanması istemiyle sevk edildiği İstanbul Nöbetçi 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nde hakim karşısına çıktı.

Mahkeme, Çiçek'in tutuklanmasına karar verdi.

''İrticayla Mücadele Eylem Planı'' başlıklı belgede ıslak imzası bulunduğu öne sürülen Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek, ifade vermek üzere adliyeye geldi. Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesine saat 10.15'te gelen sivil plakalı bir minibüs, hakim ve savcıların giriş yaptığı kapıdan adliye bahçesine girdi. Araçtan sivil kıyafetli olarak inen Albay Dursun Çiçek ve diğer 5 asker, binaya alındı. Albay Dursun Çiçek ve 5 askerin sorgusu tamamlandı. Albay Dursun Çiçek tutuklanma istemiyle mahkemeye sevk edildi ve ardından tutuklandı.


-SAVCI VE HAKİMİ ŞİKAYET-

Deniz Kurmay Albay Çiçek, 23 Temmuzda Zekeriya Öz'ün de aralarında bulunduğu ''Ergenekon'' soruşturmasını yürüten savcılar ile tutuklanmasına karar veren Hakim Rüstem Eryılmaz'ı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna (HSYK) şikayet etti.

Albay Dursun Çiçek, 7 Ağustosta ise kendisiyle ilgili ''maksatlı ve gerçek dışı bilgileri içerecek şekilde yayın yaptığını'' iddia ettiği bazı televizyon kanallarıyla ilgili gerekli tedbirleri almadığı gerekçesiyle RTÜK üyeleri hakkında da ''görevi ihmal'' suçundan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu.

Çiçek, ıslak imzası bulunduğu belirtilen ''İrticayla Mücadele Eylem Planı''nın posta yoluyla İstanbul Cumhuriyet Savcılığına ulaştırılması üzerine, ifade için yeniden Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesine çağrıldı.

Dursun Çiçek'in adı, üçüncü ''Ergenekon'' iddianamesinde de hakkındaki soruşturma devam eden şüpheliler arasında yer alıyor.
aktifhaber

09 Kasım 2009 10:33
TSK'dan Yahudiye 'Özel' Kıyak!
Başörtülü annelere oğlunun yemin törenini tel örgüler arkasından izlettiren TSK, Yahudi personel için özel izin çıkarmış. Acilen hazırlanan genelge daha yeni...

Halkının yüzde 99’u Müslüman olan ülkemizde, TSK bünyesinde başörtüsü gibi dinî inançlara yönelik ayrımcılıklar devam ederken; Vakit, TSK’nın Yahudi olan personelinin dinî inançları için özel izin verdiğini belgeledi.

Kurban Bayramı, Ramazan Bayramı veya özel dinî günlerde hiçbir askerî personele izin verilmezken; Türk Silahlı Kuvvetleri, hazırladığı bir genelgeyle Yahudi olan TSK personeli Yd. Subay, erbaş ve erlere Yahudilikte kutsal sayılan dinî gün ve bayramlarda özel izin verilmesini kararlaştırdı.

Nisan 2009'da hazırlanan ve Tuğgeneral Tayfun Özden imzalı belge, "Musevi dinine Mensup Yd. SB, Erbaş ve Erlere izin verilmesi" başlığıyla ve ivedi statüsünde hazırlanmış.

Halkı Müslüman olan ülkemizde başörtülü asker annelerinin bile evlatlarını dinî bayram ve günlerde örtüleriyle ziyaret edemezken; TSK'nın yeni düzenlemesiyle, Yahudilere ayrıcalık tanınmasına imkân sağlanıyor.

Birçok yeni tartışmayı da beraberinde getiren skandal niteliğindeki belgede, şu talimatlar yer alıyor:

1) Vatanî görevlerini ifa etmekte olan Musevi dinine mensup TSK personelinin (Yd. Subay, Erbaş ve Erler) "Pesah" , "Roş Aşana" ve "Yom Kipur" dinî günlerinde izinli sayılmaları ilgi ile bildirilmiştir.

2) Bu kapsamda söz konusu personele

A- "Pesah" (Hamursuz Bayramı, 8-16 Nisan 2009)

B- "Roş Aşana" (Yılbaşı 18-19-20 Eylül 2009 / Pazartesi akşamından Çarşamba akşamına kadar)

C- "Yom Kipur" (Büyük Oruç 27-28 Eylül 2009 Pazar-Pazartesi dinî günlerinde izin verilmesi...)

Kaynak: Kemal Gümüş/Vakit

11 Kasım 2009 10:31
Evli bir kadınla yaşayan ve bu kadınla görüntüleri ortaya çıkan Askeri Savcı Zekeriya Duran, istifa etti
Genelkurmay Başkanlığı Askerî Savcılığı'nda görevli olan ve Ergenekon sanığı emekli Org. Tolon'un evinin aranması sırasında hazır bulunan Askerî Savcı Zekeriya Duran, Vakit'in haberlerinden sonra istifa etti. Evli bir kadınla zina yaptığı halde yarbaylıktan albaylığa terfi ettirildiğine dair haberlerimizden sonra Duran, Vakit'e yaptığı açıklamada, görevinden ayrıldığını belirtti. Albay'ın istifasında; “Görevden alınıp da özlük haklarını kaybetme korkusu”nun rol oynadığı öğrenildi.

Genelkurmay Başkanlığı Askerî Savcılığı'nda görevli Askerî Hakim Zekeriya Duran'ın, Ş.Ö. isimli evli bir kadınla yasak aşk yaşadıktan sonra terfi ettirildiğine dair Vakit'in haberlerinden sonra, Askerî Savcı Albay Zekeriya Duran'ın görevinden ayrıldığı belirlendi. Evli ve iki çocuk annesi bir kadınla insanî ve askerî ahlaka aykırı bir şekilde zina iddiasından sonra yarbaylıktan albaylığa terfi ettirilen Duran, Vakit gazetesinin haberleri üzerine yaptığı açıklamada, görevinden ayrıldığını ve istifa dilekçesinin kabul edildiğini belirtti.

OTOMATİK BİR ŞEKİLDE TERFİ ETTİM

Duran, yaptığı açıklamada, işlediği iddia edilen suçun öncelikle yasal delillerle kanıtlanması gerektiğini iddia ederek, yarbaylıktan albaylığa terfi etmesinin de otomatik bir şekilde gerçekleştiğini söyledi. Terfisinin YAŞ'ta alınmadığını, yarbaylık bekleme süresini doldurduğu için bir üst rütbeye yükseldiğini ifade eden Duran, “Yarbaya zina terfisi kararının” doğru olmadığını kaydetti. Albay'ın istifasında “özlük haklarını kaybetme” korkusunun rol oynadığı öğrenildi... Albay, eğer istifa etmeseydi, görevden alınabilir ve böylece özlük haklarını kaybedebilirdi...

ALBAYLIĞA TERFİM, ZİNA İLE İLGİLİ DEĞİL

Duran, açıklamasında şunları söyledi: “TSK'ya mensup subayların; rütbeleri, bekleme süreleri, nasıpları, rütbe terfii ve kademe ilerlemesi şartları, 926 Sayılı kanun hükümlerine tabidir. Muvazzaf subayların terfileri, her yıl 30 Ağustos Zafer Bayramı günü yapılır. Albaylığa terfi edecek her personelin dosyası YAŞ'a gitmez. General ve amirallerin dışında sadece generalliğe ve amiralliğe terfi edecek albaylardan sicil notu ortalaması, sicil tam notunun yüzde 70 ve daha yukarısı olanların sicil dosyaları, YAŞ'a gönderilir. YAŞ bunları, 54. madde esaslarına göre değerlendirmeye tabi tutar. Dolayısıyla bir yarbayın terfisi bekleme süresini doldurmuşsa ve diğer şartları taşıyorsa, otomatik olarak yapılır. YAŞ kararına ihtiyaç duymaz. Yarbaya zina terfisi kararı, bu nedenle doğru değildir.”

KENDİ İSTEĞİMLE EMEKLİYE AYRILDIM

Albaylık rütbesine terfi ettirildikten sonra, kendi isteğiyle emekliye ayrıldığını ifade eden Duran şöyle dedi: “Albay olmayı müteakip, 25 fiili hizmet yılımı tamamladığımdan dolayı, 5434 Sayılı Emekli Sandığı Kanunu'nun 205. maddesi ile 926 Sayılı TSK Personel Kanunu'nun 8. maddeleri gereğince, istekle emekliye ayrılmayı talep ettim. Bu talebim, MSB tarafından onaylandı ve emekliye ayrılmış durumdayım.”

S.Ö'YÜ GENELKURMAY'A ÇAĞIRMIŞLARDI

Görüntüler üzerine Aşçı S.Ö, Yarbay Duran hakkında Cumhuriyet Savcılığı ve Genelkurmay Adli Müşavirliği'ne suç duyurusunda bulunmuştu. S.Ö.'yü cep telefonundan arayan ve kendisini “Genelkurmay'da görevli Başçavuş Ömer” diye tanıtan bir kişi “Sizinle Adli Müşavirimiz Hıfzı Çubuklu görüşecek” diye Genelkurmay'a çağırmıştı. S.Ö. Çubuklunun kendisine, “Bu işlerin üstüne gitmeyelim” dediğini iddia etmişti.

İSTİFAYI ÇUBUKLU ENGELLEMİŞTİ

Yarbay Duran'ın görüntüleri internet sitelerinde yayınlandıktan sonra istifa dilekçesini Genel Kurmay Adli Müşaviri Tuğgeneral Hıfzı Çubuklu'ya sunduğu Çubuklu'nun ise “Sen kal bizim için önemlisin, bunlar unutulur ” dediği iddia edilmişti. Ancak 30 Ağustos'tan sonra internet sitelerine düşen yeni fotoğraf ve görüntüler üzerine Çubuklu'nun 30 Ağustos öncesi verilen istifa dilekçesini yeniden işleme koyduğu iddia ediliyor.

(Kaynak: Vakit Gazetesi)

Uzman çavuşun kızı, babasının silahıyla canına kıydı
17:10 - Sivas'ta liseyi geçen sene bırakan ve C.K. ile nişanlanan 17 yaşındaki N.K., uzman çavuş olan babası M.K.'ye ait beylik tabancası ile karın boşluğuna ateş ederek intihar etti. Olay yerine sonradan gelen baba, ise, kızının intihar ettiği haberini alınca sinir krizi geçirdi. Sağlık ekipleri tarafından sakinleştirilen baba, ambulansla hastaneye götürüldü. Daha sonra tekrar ambulansla olay yerine getirilen M.K., evlerinin karşısında bulunan inşaat halindeki 4 katlı bir binanın 3'üncü katına çıkarak intihar etmek istedi. İnşaatta çalışan işçiler tarafından tutulan baba, sakinleştirildikten sonra aşağı indirildi. 11.11.2009 SİVAS netgazete

19 Kasım 2009 08:13
Uzman Çavuşlar Kazan Kaldırdı
Özlük haklarını isteyen uzman çavuşlar, 'operasyona çıkın' emrine uymadı. Haklarında soruşturma açılan Uzman çavuşlar rest çekerek 'herşeyi göze aldık' dedi.

Terörle mücadelenin en yoğun olduğu illerden Şırnak'ta görevli 9 uzman çavuş, özlük haklarına yönelik iyileştirmeler yapılmadığı gerekçesiyle operasyona çıkmadı. Haklarında 'itaatsizlikten' soruşturma açıldı

Yaklaşık iki yıldır Şırnak Çakırsöğüt'te görev yapan 9 uzman çavuşa, bir ay önce gece operasyonu emri geldi. Ancak, uzman çavuşlar "Haklarımız verilmiyor. Operasyona çıkmayacağız" diyerek emre karşı geldi. Operasyona çıkmayan uzman çavuşlara komutanları tarafından önce "istifa edin" denildi. Ancak, 9 uzman çavuşun "Hayır, etmeyeceğiz. Her şeyi göze aldık. Bizi mahkemeye çıkarın" diyerek istifa çağrısına da karşı geldikleri öğrenildi. Bunun üzerine uzman çavuşlar hakkında Askeri Savcılık tarafından "emre itaatsizlik" gerekçesiyle soruşturma başlatıldı.

Uzman çavuşların sözleşmesini 20 Kasım'da sona ereceği öğrenildi. TSK'da sayıları 3 bini bulan uzman erbaşların ve ailelerinin sosyal tesislere girmeleri yasak. Lojman kapasitesinin yüzde 5'inden yararlanabiliyor, MKE'den bedel karşılığında silah edinebiliyor, silahlarını yanlarında taşıyamıyorlar. Kıdem yılları maaşlara yansımıyor, uzman erbaşlara 900-1400 TL arasında maaş ödeniyor. 45 yaşına gelince "yaş haddi" nedeniyle ilişiği kesiliyor. İlişik kesme sebebi yaş haddi olduğu için başka bir devlet kurumunda da çalışamıyor. Emekli sandığı kanunlarına göre emekli olabilmek için prim günlerini doldurmuş olsa dahi 65 yaşını açıkta ve güvencesiz, maaşsız beklemek zorunda kalıyor.
aktifhaber

20 Kasım 2009
Ağrı'da operasyondan dönen askeri aracın kaza yapması sonucu 1 astsubay öldü 2'si ağır 7 asker de yaralandı

Kaza bugün saat 18.15'te, Ağrı- Erzurum karayolunun 12'nci kilometresinde meydana geldi. Eleşkirt'ten Doğubayazıt'a giden askeri araç, yola aniden fırlayan domuz sürüsüne çarptı.

Çarpışmanın etkisiyle savrulan Land Rover marka askeri arazi aracı, taklalar attı. Aracın ön koltuğunda oturan Astsubay Üstçavuş Mustafa Akar araç içinde sıkışarak kaza yerinde öldü.

Araçta bulunan Davut Acar, Ahmet Doğan, Şeref Birinci, Mahmut Çingay, Halit Özer, Nusret Duman, Murat Hizlan ise yaralandı. 2'si ağır, 7 yaralı asker, ambulanslarla önce Ağrı Devlet Hastanesi'ne, oradan da Askeri Hastane'ye kaldırıldı. Ağır yaralı askerlerden birinin terhisine 5 gün kala kazayı geçirdiği bildirildi.
haber101

21 KASIM 2009, CUMARTESİ
Erdil davasının kilit ismi ölüme atladı

Emekli albayın şoke eden intiharı. Deniz Kuvvetleri eski komutanı Erdil'in yargılandığı davada tanık olan Milli Savunma Bakanlığı Teftiş Kurulu eski Başkanı emekli Albay Varımlı, Göztepe'de 10. kattaki dairesinden atlayarak yaşamına son verdi. Aynı davanın hakimi de intihar etmişti

Kadıköy Göztepe'de oturan emekli Albay Ali Belgütay Varımlı (50) dün yaşamına son verdi. Tütüncü Mehmet Efendi Caddesi'ndeki 17 katlı binanın 10. katında oturan emekli Albay Belgütay Varımlı, saat 06.00 sıralarında evde annesinin bulunduğu sırada balkondan atladı. Beton zemine düşen Varımlı, olay yerinde hayatını kaybetti. Varımlı'nın cesedi, savcı ve polis ekiplerinin incelemelerinin ardından Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi morguna kaldırıldı.

Varımlı'nın kardeşi Mehmet Ali Varımlı ağabeyinin psikolojik sorunları olduğunu söyledi. Kendisi de emekli Albay olan Varımlı, ağabeyinin en son geçen yaz GATA'da 15 gün tedavi olduğunu söyledi. Parkinson hastası olan ağabeyinin sabah namazını kıldıktan sonra balkonda sigara içtiğini ardından da aşağı atladığını belirten Varımlı, annesi Hikmet Varımlı'nın salonda yerde seccade bulduğunu ifade etti.

ÇOK ACI ÇEKİYORUM
İlk eşinden bir ikinci eşinden de iki kız çocuğu olan Varımlı'nın iki hafta önce ikinci eşinden ayrıldığı öğrenildi. Anne Hikmet Varımlı ayrılık olayının ardından oğlunun yanına yerleşti.
Mehmet Ali Varımlı şunları söyledi: 'Ağabeyimin psikolojik sorunları vardı. İntiharının nedeni budur. Kimse başka bir şey aramasın. Ağabeyim kimseden korkmazdı. Yanında silah bile taşımazdı. En son bir hafta önce konuştuk ve kendisini çok karamsar buldum. Doktora götürmeyi de istedim ancak kabul etmedi. 2003 yılında emekli oldu. 2005 yılından bu yana Parkinson hastalığı ile mücadele ediyordu. Evden dışarı çıkmayan kendi halinde, temiz, dürüst bir insandı. Kıbrıs Harekatı gazisiydi. Çok başarılı, iyi bir askerdi.'
Yeğeni Burcu Varımlı ise amcasını geçen hafta ailece ziyaret ettiklerini belirterek amcasının hastalığına bağlı olarak dizlerindeki acılardan şikayet ettiğini belirterek, 'Bize 'Dayanamıyorum artık. Çok acı çekiyorum' dedi' şeklinde konuştu.

RÜTBELERİ İNDİREN TANIKLIK
İntiharıyla şoke eden Ali Belgütay Varımlı, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil'in 2005 yılında yargılandığı ve rütbelerinin sökülerek 2 yıl 6 ay hapse mahkum edildiği davada ifade vermişti. Erdil hakkında usulsüz olduğu ileri sürülen konut harcamalarıyla ilgili olarak dava açılmıştı. Davada Erdil, eşi Füsun Erdil, kızı Deniz Halide Erdil, Deniz Erdil'in gizli ortağı olduğu öne sürülen Şirin Melek Özden ve Erdil'in emir subay yardımcısı emekli Yüzbaşı Yalçın Kayatunç, Genelkurmay Askeri Mahkemesi'nde yargılanmıştı.
Erdil, hakkındaki iddiaları araştıran Varımlı, soruşturma sırasında tehdit telefonları aldığını belirterek 'Alaattin Çakıcı bile telefon açarak beni tehdit etti' demişti. Mahkemede Varımlı, Erdil ile ilgili ihbarı kendisinin yaptığını açıklamıştı. Varımlı mahkemede Oramiral Erdil'in emir subayı Yalçın Kayatunç'un komutanlığın cep telefonunu sınırsız kullandığını tespit ettiklerini, üst rütbeli generallere 250 milyon lira telefon limiti konulurken, Kayatunç'un 1 milyar liralık aylık cep telefonu faturasını komutanlığın ödediğini söyledi.

ÇETE KURMA SUÇUNDAN GÖZALTINA ALINDI
Varımlı'nın adının geçtiği olaylardan bazıları ise şöyle:
l Bİr işadamının şikayeti üzerine Aralık 2008'de İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından gözaltına alınan Varımlı'nın da aralarında bulunduğu sekiz kişi savcılıktaki sorgularının ardından serbest bırakıldı. Varımlı, 'çete kurmak' iddiasıyla gözaltına alındı. Varımlı ve adamlarının kendilerini 'derin devlet' olarak tanınıp bazı işadamlarını
tehdit ettikleri ileri sürülmüştü.

l VarImlI'nIn yurtdışında bulunan parasını Türkiye`ye getirmek için eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Bedrettin Dalan'ı aracı kullanmaya çalıştığı iddia ediliyor. Varımlı'nın adamları ile yaptığı konuşmalarda 'Dalan'ın çevresi var. Önümüzdeki bürokratik sorunları çözer ve paramızı Türkiye'ye getiririz' dediği öne sürülüyor.

DAVAYA BAKAN HAKİM DE İNTİHAR ETMİŞTİ
Erdil davasında mahkeme başkanlığını yürüten Hakim Yarbay Tanju Ünal da geçen haziran ayında İzmir İnciraltı'ndaki Güney Deniz Saha Komutanlığında bulunan makamında intihar etmişti.
Akşam

21 Kasım 2009 17:08
Cenazeye Komutanlar Gelmedi
Verdiği ifadelerle Oramiral Erdil'in rütbelerini söktüren ve intihar ettiği söylenen Albay Varımlı toprağa verildi. Varımlı'nın cenazesine komutanlar gelmedi...

İstanbul Kadıköy'deki evinin balkonundan atlayarak intihar ettiği belirtilen eski Milli Savunma Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanı emekli Albay Ali Belgütay Varımlı'nın cenazesi toprağa verildi. Kocatepe Camii'ndeki törene komutanların katılmadığı görüldü.

Törene, Varımlı'nın annesi Hikmet Varımlı, eşi Aslı Varımlı, kızları, yakınları, Ankara Garnizonu'nda görevli bazı askeri personel ile vatandaşlar katıldı. Öğle namazının ardından emekli Albay Varımlı'nın cenaze namazı kılındı. Namazdan sonra Varımlı'nın cenazesi top arabasına konulmak üzere askerlerin omzunda taşınırken, anne Hikmet Varımlı, kısa süre baygınlık geçirdi. Sağlık personelinin müdahalesini ve ambulansa gitmeyi reddeden anne Varımlı, yakınlarının desteği ile oğlunun cenazesinin konulduğu top arabasının arkasından bir süre yürüdü.

Cenazenin taşındığı sırada Varımlı'nın erkek kardeşi Mehmet Ali Varımlı asker selamı verdi.

Törenin ardından emekli Albay Ali Belgütay Varımlı'nın cenazesi Karşıyaka Mezarlığı'nda toprağa verildi.

ERDOĞAN'IN KASIMPAŞA'DAN ÇOCUKLUK ARKADAŞIYMIŞ

Varımlı ile yakın mesai arkadaşı olan eski DYP Genel Sekreteri Tevfik Diker, Yolsuzlukla Mücadele Derneği Başkanı olduğu için Albay Varımlı ile sık sık görüştüğünü ifade ederken ilginç bir anektod da arkatdı. Diker, "Diker, "Varımlı bana sürekli olarak yolsuzlukla ilgili belgeler getiriyordu. Başka konularda bilgi belge sahibi bir insandı. Bunların karanlıkta kalmasını istemiyordu. Özel Kuvvetler'de görev yaptı. Albay Varımlı, eski Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'e çok yakındı. Özkök'ün Cumhurbaşkanı olmasını çok istiyordu. Albay Varımlı, bana sürekli 'Başbakan Erdoğan'ın Kasımpaşa'dan çocukluk arkadaşı olduğunu ve beraber top koşturduklarını' anlatırdı" diye konuştu.
aktifhaber

22 Kasım 2009 09:01
VARIMLI ERGENEKON'UN HEDEFİNDEYDİ
Varımlı'nın yakın arkadaşı Tevfik Diker şüpheli ölümün perde arkasını anlattı.

Milli Savunma Bakanlığı Teftiş Kurulu eski Başkanı Emekli Albay Ali Belgütay Varımlı'nın sır ölümü, arkasında bir çok soru işareti bıraktı. Varımlı ile yakın arkadaş olan eski DYP Genel Sekreteri Tevfik Diker, bu ölümün 'normal' olmadığını ileri sürdü ve en büyük şüphelinin Ergenekon yapılanması olduğunu ileri sürdü. Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde beraber görev yaptığı Ali Belgütay Varımlı ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Tevfik Diker, Varımlı'nın ölümünde Ergenekon yapılanmasının müdahalesinin olabileceğini ileri sürdü.

'ERUYGUR'A KARŞIYDI'

Diker, Varımlı'nın TSK'da görev yaptığı dönemlerde kilit bir isim olduğunu, dolayısıyla pek çok sırra vakıf olduğuna dikkat çekti. Diker şunları söyledi: "Ergenekon Davası sanıklarından Emekli Orgeneral Şener Eruygur'a çok karşıydı. Albay Varımlı, MSB Teftiş Dairesi Başkanlığı'ndan sonra Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığı'ndan emekli oldu. Albay Varımlı, Ayışığı-Sarıkız gibi darbe planları hakkında bilgi sahibi olduğunu hissettirirdi ve bunları dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'e ilettiğini anlatıyordu."

'SAVCI ÖZ EL ATMALI"

Sır ölümün çok yönlü olarak ele alınması gerektiğini kaydeden Diker, "Albay Varımlı'nın bilgileri, elindeki muhtemel belgeler ve bazı davalara müdahil olması onu tehdit altına almaya yeter ve artar. Dolayısıyla Albay Varımlı'nin intiharını sıradan bir intihar vakası olarak değerlendirmek yanlıştır. Varımlı'nın Ergenekon yapılanmasını rahatsız ettiği kanaatindeyim. Albay Varımlı'nın intihar olayına Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz el atmalıdır" dedi.

Sırlarıyla gömüldü

Milli Savunma Bakanlığı eski Teftiş Kurulu Başkanı emekli Albay Ali Belgütay Varımlı'nın cenazesi dün toprağa verildi. Varımlı için Kocatepe Camisi'nde tören düzenlendi. Törene, Varımlı'nın annesi Hikmet Varımlı, eşi Aslı Varımlı, kızları, yakınları, Ankara Garnizonunda görevli bazı askeri personel ile vatandaşlar katıldı. Kocatepe Camisi'nde, öğle namazının ardından emekli Albay Varımlı'nın cenaze namazı kılındı. Namazın ardından Varımlı'nın cenazesi top arabasına konulmak üzere askerlerin omuzunda taşınırken, anne Hikmet Varımlı, kısa süre baygınlık geçirdi. Sağlık personelinin müdahalesini ve ambulansa gitmeyi reddeden anne Varımlı, yakınlarının desteği ile oğlunun cenazesinin konulduğu top arabasının arkasından bir süre yürüdü. Cenazenin taşındığı top arabasının geçişi sırasında Varımlı'nın erkek kardeşi Mehmet Ali Varımlı asker selamı verdi. Törenin ardından emekli Albay Ali Belgütay Varımlı'nın cenazesi Karşıyaka Mezarlığı'nda toprağa verildi.

İnançlı bir kişiydi

Tevfik Diker, Varımlı'nın sıradan bir kişi olmadığına dikkat çekerek, "İnançlı namaz kılan bir kişi. Nitekim annesi sabah namazını kıldı diyor. İntihar ettiyse nedenlerin araştırılması lazım. Evindeki mevcut belgelere dikkat etmek lazım. Belgelere ulaşmak lazım. Belgeler neredeyse ona bakmak lazım" diye konuştu.

Erdil'in rütbesini sökmüştü

Milli Savunma Bakanlığı Teftiş Heyetleri Kurulu eski Başkanı Emekli Albay Belgütay Varımlı, İlhami Erdil'in rütbelerinin sökülerek er rütbesine indirilmesine neden olan kişi olarak da tanınıyordu. Ergenekon davasına giren emekli Orgeneral Özden Örnek'e ait günlüklerde adı geçen Varımlı'nın 10. kattaki dairesinden atlayarak intihar ettiği öne sürülüyor.
aktifhaber

24 Kasım 2009 07:30
ERSÖZ'E HİZBULLAH SORUŞTURMASI
Hizbullah'ta çıkan TSK silahları aydınlanıyor. Bir ihbar üzerine Ersöz soruşturuluyor.

Güneydoğu'da görev yaptığı dönemde 'Sarı Levent' lakabı ile korku salan Ergenekon tutuklusu emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'ün 'kirli silahları' aydınlanıyor.

Levent Ersöz hakkında, Şırnak İl Jandarma Alay komutanı olarak görev yaptığı 2000 ve 2001 yıllarında Hizbullah'a yönelik operasyonlarda ele geçirilen silahlarla ilgili soruşturma başlatıldı. Emniyet'in yaptığı kriminal incelemede resmî kayıtlarda PKK eylemi olarak gösterilen 7 kanlı olayda kullanılan silahların, Ersöz'ün Hizbullah'a yönelik bir başka operasyonunda ele geçirildiği belirlenmişti. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan 'kirli silah' soruşturması bir dönemin karanlık olay ve ilişkilerine ışık tutacak nitelikte.

Soruşturma, cezaevinden gönderilen bir ihbar mektubu ile başladı. Halen Erciş Açık Cezaevi'nde yatan H.A., 24 Ağustos 2009 tarihinde Ergenekon soruşturmasını yürüten Savcı Zekeriya Öz'e mektup gönderdi. Levent Ersöz hakkında bazı iddialarda bulunan H.A., ihbar mektubunda 7 Ocak 2001 tarihinde Şırnak'ın İdil ilçesinde Hizbullah'a yönelik operasyonda ele geçirilen silahların JİTEM'e ait olduğunu iddia ediyordu. Mektupta olayın sorumlusunun dönemin Şırnak İl Jandarma Alay Komutanı Levent Ersöz olduğu belirtilerek, hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Zekeriya Öz, ihbar mektubunu Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdi. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı da konu ile ilgili soruşturma başlattı.

Dosyaya da giren bilgilere göre 2001 Ocak ayında İdil'de Hizbullah'a yönelik operasyonlarda gözaltına alınan 13 kişiyle birlikte 20 Kalaşnikof tüfek, beş LAW, üç roketatar, iki Bixi makineli tüfek, bir G-3 ve bir A-3 silahı ele geçirildi. Seri numaralarında yapılan inceleme sonucu silahların Şırnak Jandarma Alay Komutanlığı envanterine kayıtlı olduğu tespit edildi.

TSK'NIN SİLAHLARI HİZBULLAH'TA ÇIKTI

Şırnak İl Jandarma Alay Komu-tanlığı'nca 13 Nisan 2001'de Diyarbakır 3 No'lu DGM Başkanlığı'na gönderilen yazıda silahların Şırnak İl Jandarma Alay Komutanlığı envanterinde kayıtlı olması nedeniyle işlemlerin bitirilmesinden sonra kendilerine iade edilmesi talep edildi: "Şırnak İl Jandarma Komutanlığı'nca icra edilen operasyonlarda ele geçirilen ve tahkikat için teslim edilen aşağıda cins, miktar ve kayıtları yazılı silahlar ordu malı olup, Şırnak İl Jandarma Alay Komutanlığı envanterindedir. Söz konusu silahların adli işlemlerinin bitimini müteakip 173 No'lu birlik Mal Saymanlığı'na iade edilmek üzere Şırnak İl Merkez Jandarma Komutanlığı'na teslim edilmesini arz ederim."

SİLAHLARI PKK DA KULLANMIŞ

Yine Hizbullah'a yönelik bir başka operasyonda ele geçirilen silahlarla ilgili ekspertiz raporunda ise çok daha vahim bilgiler yer alıyor. 15 Kasım 2000'de Şırnak'ın Cizre ilçesinde düzenlenen operasyonda ele geçirilen cephanelikten Bixi, Diktiriyof, Kanas ve Kalaşnikof marka 100 adet uzun namlulu silah ile bunlara ait binlerce mermi ele geçirilmişti. Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Laboratuvarı'nın 28 Ağustos 2001 tarihli ekspertiz raporuna göre, PKK saldırısı olarak kayıtlara giren olayların söz konusu silahlarla gerçekleştirildiği tespit edildi. Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından Levent Ersöz, 'silahlı terör örgütü yönetmek', 'hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek' ve darbeye teşebbüsle suçlanıyor. Ersöz hakkında 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis talep ediliyor.


Silahlar kanlı eylemlerde kullanılmış
10 Haziran 1996: İdil ilçesi Bozburun köyüne silahlı saldırı yapıldı.

11-12 Temmuz 1992: İdil ilçesi Yazman köyü ile Ulak köyü arasındaki patika yolda 47 DD 139 plakalı minibüsün taranması sonucu Mehmet Gül, Şükrü Yıldız ve Ali Bozan isimli vatandaşlar öldürüldü.

11 Ekim 1992: İdil ilçesi Yüksekköy köyüne yapılan silahlı saldırı sonucu 2 kişi öldürüldü, 2 kişi yaralandı.

15 Kasım 1992: İdil Oyalı-Yazman köyleri arasında bulunan patika yolda 47 AZ 411 plakalı minibüsün tarandı. Mehmet Emin Akpınar öldürüdü.

13 Mayıs 1994: İdil Atakent Mahallesi'nde ikamet eden Selim Karavceş'in evi bombalandı.

25 Ağustos 1997: İdil ilçesi Kurtuluş köyüne baskın yapıldı

aktifhaber

28 Kasım 2009 08:55
SIR İNTİHAR: ALBAY BALKONDAN ATILDI
Emekli Deniz Albay Varımlı'nın intiharında telefon incelemesi...

Savcılık olayı tekrar soruşturmaya açtı.Emekli Deniz Albay Ali Belgütay Varımlı'nın, kayıtlara 'şüpheli ölüm' olarak geçen intiharının ardından ihbar telefonları yağdı. Savcılık, Varımlı'nın telefon görüşmelerini incelemeye aldı.

Balkondan atıldı

İstanbul Kadıköy Cumhuriyet Savcılığı Albay Varımlı'nın intiharıyla ilgili yapılan haberleri ihbar kabul ederek soruşturmayı genişletti. Savcılığa gelen bir ihbar telefonunda Varımlı'nın birileri tarafından balkondan atıldığına dair şahitlerin bulunduğu iddia edildi. Ayrıca Varımlı'nın ölmeden önce bazı kişilerle yüz yüze görüşmeler yaptığı da öne sürüldü. Başka bir telefon ihbarında ise Varımlı'nın bazı çok önemli belgeleri CD'ye aktararak kasasına koyduğu öne sürüldü. Hazırladığı raporla eski Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil'in mahkum olmasını sağlayan Varımlı'nın adı eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek'e ait günlüklerde de sıkça geçmişti. Sarıkız darbe planını ihbar eden albay olduğu ortaya çıkan Varımlı'da Ergenekon’a dair çok sayıda belge olduğu tahmin ediliyor.
aktifhaber

29 Kasım 2009 15:50

Arife günü intihar eden askerin ailesi, oğullarının intihar ettiğine inanmıyor

Şırnak'ta vatani görevini yaparken hayatını kaybeden Piyade Er Sedat Horuz'un ailesi, çocuklarının intihar ettiğine inanmadıklarını ifade etti. Horuz ailesi, olayla bilgi alamadıklarını, sorduklarında geçiştirildiklerini iddia etti.

Arife günü Şırnak'ta hayatını kaybeden 1989/1 tertip Piyade Er Sedat Horuz'un (21) babası Zeki Horuz ve Ağrı'nın Eleşkirt ilçesinde vatani görevini yaparken eylül ayında intihar ettiği belirtilen Piyade Er Volkan Kamalak'ın babası Hayri Kamalak basın açıklaması yaptı.

Zeki Horuz, oğlunun intihar ettiğine binde bir bile ihtimal vermediğini söyledi. Olayla ilgili kimsenin kendilerine bilgi vermediğini aktaran baba Horuz, "Oğlumun cinayete kurban gittiğini biliyorum. İntihar etti diye iftira atılıyor. Bu konuda hiç bir delil yok. Daha bir ay önce büyük oğlum Aydın'ın düğününe gelmişti. Hayat dolu biriydi." Dedi. Oğlunun şüpheli ölümünün ardından yaklaşık bir gün sonra kendilerine haber verildiğini aktaran Horuz, "Geliyoruz oğlumuzun cenazesini göreceğiz dememize rağmen onu bir paket gibi önce Diyarbakır'a ardından da Adana Askeri Hastanesi'ne gönderildi. Oğlumun bir sorunu varsa bana bildirilmesi lazımdı." dedi.

Olayın nasıl olduğunun kesinlikle bildirilmediğini otopsi sonucunu beklemelerinin söylendiğini ifade edene acılı baba, "Ortadaki deliller binde bir dahi intihar olasılığını göstermezken verilen karar oğlumu ikinci kez öldürmüştür. Maddi ve manevi olarak neye mal olursa olsun haklarımızı arayacağım. Oğlumun şehit edildiğini ispatladığımda şehitliğin maddi kazançlarını kabul etmeyeceğim. Oğlunuz intihar etti demeleri evlatlarımızın ölümünden acı geliyor. Çatışmada ölmesi başka, intihar süsü verilerek ölüm nedenleri gizlenmesi başka." dedi.

Ailenin avukatı Kemal Derin ise Horuz'un ölümüyle ilgili hiçbir detaylı bilginin kendilerine verilmediğini, bu durumun da şüphelerini artırdığını anlattı. İntihara ilişkin hiçbir delilin olmadığını vurgulayan Derin, kendilerine, ''Sedat'ın kendini vurduğu dışında hiçbir şeyin söylenmediğini, otopsi tutanağının aileye gönderilmemesinin olayın intihar olmadığı yönündeki şüpheleri doğruladığını ileri sürdü. Otopsi tutanağına ulaşmak için gösterdikleri çabanın bürokrasi öne sürülerek engellendiğini savunan Derin, tutanağın aileye en kısa sürede ulaştırılmasını istedi.

Hayri Kamalak da kendi oğlunun da intihar ettiğinin söylendiğini, hukuksal mücadelelerine devam edeceklerini, bir sonuç alamadıkları takdirde konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gideceğini vurguladı.
aktifhaber

30 Kasım 2009
Asker Eğlencesi Kana Bulandı
Eskişehir'de asker eğlencesinde av tüfeğiyle havaya ateş eden kişi, halay çeken 3 kişinin yaralanmasına neden oldu.

Alınan bilgiye göre, Yıldıztepe Mahallesi Ertaç caddesinde düzenlenen asker eğlencesine 26 RP 100 plakalı otomobiliyle gelen Kadir C. (24), av tüfeğiyle havaya rastgele ateş etti.

Açılan ateş sonucu halay çeken Gurbet Yılmaz (39) sol gözünden, Hüseyin Yılmaz (18) sağ kolundan ve Coşkun Ünal (21) başına isabet eden saçmalardan yaralandı. Yaralanan 3 kişi, 112 Acil Servis ekiplerince Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine kaldırıldı.

Tedavi altına alınan yaralılardan Gurbet Yılmaz'ın hayati tehlikesinin bulunduğu bildirildi. Olay yerinden kaçan şüpheli Kadir C, polis ekiplerince gözaltına alındı.

aktifhaber

01 Aralık 2009
VARIMLI'YA HIRSIZLIK SÜRGÜNÜ
İntihar etti denilen Albay Varımlı, TSK'daki hırsızlıkları rapor ettiği için sürgün yemiş.



Göztepe'deki evinin 9. kattaki balkonundan atlayarak yaşamını yitiren Milli Savunma Bakanlığı Teftiş Heyetleri Kurulu eski Başkanı emekli Albay Belgütay Varımlı'nın TSK içindeki yolsuzlukları detaylı bir şekilde rapor ettiği ve dönemin Genelkurmay Başkanı tarafından sürgün edildiği ortaya çıktı.

Göztepe'deki evinin 9. kattaki balkonundan 20 Kasım sabahı saat 06.00 sıralarında atlayarak intihar eden Milli Savunma Bakanlığı Teftiş Heyetleri Kurulu eski Başkanı emekli Albay Belgütay Varımlı'nın görevli olduğu dönemde TSK içinde yaşanan hırsızlık olaylarını bizzat dönemin Genelkurmay Başkanı'na ilettiği öğrenildi. Olay, Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklu bulunan eski Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur'un 3. Ergenekon İddianamesi'nde bulunan ifadelerinde yer alıyor.

TSK'DA BAZEN GÖREV DÜRÜSTLÜKTEN ÖNEMLİDİR

Ordu içinde meydana gelen yolsuzlukları dönemin Genelkurmay Başkanı'na da anlatan Albay Belgütay Varımlı'nın nasıl sürgüne gönderildiğini Ergenekon 3. iddianamesinde Şener Eruygur, şöyle anlatıyor: "Albay Belgütay V. emir subayımı arayarak benimle özel bir konu görüşmek istediğini söyledi. Öğleden sonra kendisini kabul ettim... Belgütay devamlı olarak TSK'da bir çok yerde hırsızlık yapıldığını bir generalin yurt dışında 50 milyon doları olduğunu, bir albayın 52 dairesi bulunduğunu ve bunların hepsinin belgelerinin kendisinde olduğunu tekrarladı durdu. Ayrıca Erdal Şener'in de kasasında olan 535 bin dolar devlet özel ödeneği ile Zirvekent'te kendisine iki daire aldığını belirtti. Genelkurmay Başkanı bütün bunları biliyormuş. Ama işlem yapmıyormuş. Geçen yıl durumu Genelkurmay Başkanı'na rapor edince 'TSK'da bazen görev dürüstlükten önemlidir' cevabı almış ve ertesi günü Deniz Kuvvetleri tarafından Özel Kuvvetler'e atanmış."

İRTİCA DOSYASI HAZIRLANMIŞ

Ergenekon iddianamesinde Eruygur'un Albay Varımlı ile ilgili verdiği bilgilerin bulunduğu dosyadaki satırların devamında eski bahsi geçen Genelkurmay Başkanı hakkında ilginç bilgilere de yer veriliyor. İddianamede Genelkurmay Başkanı'nın tüm iddialardan haberdar olduğu ancak hakkında hazırlanan bir irtica dosyası nedeniyle bu iddiaların üzerine gidemediği Şener Eruygur tarafından anlatılıyor.


Tehdit aldığını söylemişti


Belgütay Varımlı'nın ağabeyi Mehmet Ali Varımlı, “İlhami Erdil davasında ifade verdikten sonra kardeşim bize tehditler aldığını da söylemişti. Şimdi de yine o söylediklerinin arkasında dururdu. 2005'ten beri Parkinson hastalığı ile uğraşıyordu. Evden çıkmaz kendi halinde bir insandı. Aynı zamanda da Kıbrıs gazisidir” dedi. Mehmet Ali Varımlı'nın kızı Burcu Varımlı, ise geçen hafta ziyaret ettiği amcasının psikolojisinin çok bozuk olduğuna değinerek, “Dayanamıyorum artık. Çok acı çekiyorum” dediğini söyledi.


Bilgi kirliliği furyası


Emekli Albay Ali Belgutay Varımlı'nın intiharının ardından kamuoyuna yansıyan çeşitli iddialar kafaları karıştırdı. Olayın öncesi, oluş şekli ve sonrası hakkında ortaya atılan çok sayıda iddia, Albay Varımlı'nın ailesi tarafından üzüntüyle karşılanırken yaşanan bilgi kirliliğinin özellikle yapıldığı iddiası akıllara daha önce meydana gelen benzer olayları getirdi.


Kan izleri intihar değil diyor


DYP eski Genel Sekreteri Tevfik Diker, Milli Savunma Bakanlığı Teftiş Kurulu eski Başkanı Emekli Albay Ali Belgutay Varımlı'ın sır ölümü ile ilgili şüphelerinin halen devam ettiğini söyledi. Diker, Varımlı'nın ölümünün ardından yüzünü gösteren tek bir kare görüntünün yayınlanmamasının şüphelerini desteklediğini ifade etti. Albay Varımlı'nın ölümünde Ergenekon'un parmağı olduğuna işaret eden Diker, "Varımlı Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral İlhami Erdil davasının kilit ismiydi. Albay Varımlı, eski Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'e çok yakındı. Albay Varımlı, Ayışığı-Sarıkız gibi darbe planları hakkında bilgi sahibi olduğunu hissettirirdi ve bunları dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'e ilettiğini anlatıyordu. Ayrıca son derece inançlı bir insandı" dedi. Varımlı'nın ölümünün ardından olay yerindeki vücut parçaları ve kan izleri olayın bir intihar olmadığına işaret ediyor" diye konuştu.


Ergenekon'un 5'inci denizcisi


Emekli Albay Belgutay Varımlı, Ergenekon soruşturması kapsamında ifadelerine başvurulduktan ya da gözaltına alındıktan sonra esrarengiz bir biçimde ölen deniz subaylarının 5'incisi. Daha önce Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda yapılanan Eergenekon hakkında bilgi sahibi olduğu iddia edilen emekli Den.Alb. Birol Atakan, Hakim Yarbay Tanju Ünal, Deniz Yüzbaşı Olgun Vural ve Tabip Yarbay Nursal Gedik çeşitli şekillerde ve şaibeli olarak ölmüşlerdi.

Kaynak: Yeni Şafak


Süleyman Yaşar
Taraf Gazetesi
Tankların yanında helikopterler de kayıp
03 Aralık 2009

Savunma Sanayii Müsteşarlığı modernizasyon amacıyla 2002 yılında tank ihalesi yaptı. Aynı yıl Jandarma Genel Komutanlığı da yine modernizasyon amacıyla helikopter ihalesini tamamladı. Ama bu ihaleleri kazanıp işi yapacak olan firmalar 160 tank ve 4 helikopteri, işin süresi dolduğu halde teslim etmediler. Tankların ve helikopterlerin akıbeti meçhul.

Açılan tank modernizasyon ihalesi, İsrail firmasına, 687,5 milyon dolar bedelle verildi. Firma 10 adet tankı modernize edip teslimatını yaptı. Ama kalan 160 tank, işin bedeli ödendiği halde teslim edilmedi. Bu konuyu değerlendiren tecrübeli bir savunma uzmanı “Aslında bu silah modernizasyon işlerini ABD yapar. İsrail sadece bir aracıdır. Çünkü Amerikalılar, bu tip savunma ihaleleri için Senato’dan izin alınması gerektiğinden, işler uzamasın düşüncesiyle, İsrail firmalarını kullanır. Tankların modernizasyonunun gecikmesinde ABD’nin parmağı olabilir” dedi. Anlaşılan teslimatı geciken tankların akıbetini ABD’ye sormak gerekiyor. Aynı savunma uzmanı “Tankların teslim edilmemesinde, Türkiye’nin yerli tank üretimi projesini Koç Holding’in Otokar firmasına vermesinin de etkisi olabileceğini” söyledi. Çünkü Koç Holding 2012 yılına kadar yerli tank Altay’ın prototipini yapacak. Sadece bu prototip için 500 milyon dolar bütçe ayrıldı. Bu projenin İsrail firmalarına, dolayısıyla ABD firmalarına verilmemesi tankların teslim edilmemesinin bir nedeni olabilir.

Gelelim kaybolan helikopterlere... Jandarma Genel Komutanlığı 1995 yılında Rusya federasyonundan 19 adet MI-17 helikopteri satın aldı.Bu helikopterlerden iki tanesi düştü. Kalan 17 helikopterlerin modernizasyonu için 2002 yılında açılan ihaleyi 13,5 milyon dolar bedelle Joint Stock Company Kazan isimli Rusya’nın Kazan kentinde faaliyet gösteren bir firma kazandı. 2004 yılında dört adet helikopter Rusya’ya gönderildi. Modernizasyon tamamlanamayınca sözleşme feshedildi. Ama gönderilen helikopterlerin ne olduğu hakkında bilgi yok. Helikopterlerin akıbeti meçhul.

Paralar ödenmiş, komisyonlar alınmış... Peki, bu kayıp tank ve helikopterlerin hesabını kim verecek? Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın denetimi 3238 sayılı kanuna göre yapılıyor. 3238 sayılı kanunun 17. maddesinde “Müsteşarlık ve Savunma Sanayii Fonu’nun her türlü işlemi Başbakanlık, Milli Savunma Bakanlığı ve Maliye ve Gümrük Bakanlığı’nca iki yıl için seçilecek birer kişiden teşekkül eden bir kurul tarafından denetlenir” hükmü var. Anlayacağınız işi yürütenlerle denetleyenler aynı birimler oluyor. Böyle denetimlere göstermelik denetim denir. “Denetim var mı” diyerek sorulduğunda. “Evet var...” diyebilmek için formüle edilir bu denetim türleri.

Gelelim denetimin aslına... Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, 4046 sayılı kanunun 11. maddesine göre TBMM adına Sayıştay tarafından denetleniyor. Peki, aynı statüdeki Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nı Sayıştay niye denetleyemiyor? Bu sorunun cevabını TBMM vermeli. Halkın temsilcisi olan milletvekillerinin, kendilerini, denetimde devre dışı bırakan yasaları gözden geçirmeleri şart.

03 Aralık 2009 11:10
Albay Yeşil Meslekten İhraç Edildi
Bir organize suç grubuyla yaptığı görüşmeler nedeniyle göz altına alınan ve soruşturma sonucunda tututklanan Albay Yeşil meslekten ihraç edildi.

Bir organize suç grubuyla yaptığı görüşmeler nedeniyle göz altına alınan ve soruşturmada "suç örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etmek" suçundan tutuklanan Kıdemli Albay Aydın Yeşil, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin onayı ile meslekten ihraç edildi. Dikkat çekici karar hukukçulara göre halen yargılanan Ergenekon sanığı muvazzaf subayları da emsal teşkil ederek uygulanabilir.

Bir dönem Abdullah Öcalan’ın hükümlü bulunduğu İmralı Cezaevi’nden sorumlu olan eski Bursa İl Alay Komutanı Kıdemli Albay Aydın Yeşil, hakkında yürütülen soruşturma nedeniyle TSK tarafından meslekten ihraç edildi. Cuma günü yapılacak Yüksek Askeri Şura’nın kararlarında da yer alacak olan Albay Yeşil’in sivil mahkemede yargılaması sona ermeden durumu kesinleşti.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla başlatılan Çağrı adlı operasyonda yakalanan Cabbar Çicek ile telefon görüşmeleri bulunan Albay Yeşil, "organize suç örgütüne bilerek ve isteyerek yardım ve yataklık etmekten" tutuklanarak cezaevine konulmuştu. Telefon dinleme kayıtlarını inceleyen TSK, yargılamayı beklemeksizin Albay Yeşil hakkında işlem yaptı. Telefon tapelerinde suç işlediği tespit edilen Yeşil’in "disiplinsizlik ve ahlaki durum" nedeniyle meslekten ihraç kararı alındı.

Ancak Albay Yeşil bu duruma itiraz ederek Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’ne başvurdu. 1.Daire’de görüşülen Yeşil’in itirazı yapılan inceleme sonucunda, hakimlerce hukuka aykırı bir durum olmadığını gerekçesiyle reddedildi.

Yüksek mahkeme kararında, Kıdemli Albay Aydın Yeşil için, "iddianameye esas olan telefon dinleme tutanaklarından davacının suç örgütü elemanları ile içerisinde bulunduğu ilişkilerin mahiyeti ve şeklinin TSK’da görev yapmasını engelleyici vahamet derecesine ulaştığı, davacının disiplin bozucu hareketlerde bulunduğu, ikaz ve cezalara rağmen ıslah olmadığı, tavır ve hareketlerini cezalara rağmen düzenleyemediği görülmekle meslekten ihraç edilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır" denildi.


-ERGENEKONA EMSAL TEŞKİL EDECEK-
Kararı değerlendiren hukukçular emsal teşkil edecek kararın, yargılamaları halen devam eden Ergenekon davası sanıklarını da etkileyebileceğini öne sürdüler. Hukukçular, telefon dinleme tutanaklarına bakılarak halen gözaltında bulunan muvazzaf askeri personelin de meslekten ihraç edilmesinin söz konusu olduğuna dikkat çekerek, AYİM kararının askeri yargıda son nokta olduğu için her personeli bağladığını vurguladılar.

Yeşil’in ihraç kararı 4 Aralık’ta yapılacak Yüksek Askeri Şura’da karara bağlanarak, açıklanacak

aktifhaber

Gazeteciden "Sermayenin Paşaları" Kitabı

Süvari dergisi sitesi yazarlarından Gazeteci Rahmi Yıldırım ilk kitabıyla okuyucunun karşısına çıkıyor.

Rahmi Yıldırım, orduya hakaret iddiasıyla Türk Ceza Yasası’nın 301’inci maddesinden yargılanıp beraat ettiği davadaki savunmasını “Sermayenin Paşaları” adıyla kitaplaştırdı.

Karınca Yayınları tarafından yayımlanan 318 sayfalık Sermayenin Paşaları, Yıldırım’ın savunmasının yanı sıra gerekçeli beraat kararını ve davanın medyadaki yankılarını, davayla ilgili köşe yazılarını içeriyor.

Kitaplaştırılan savunmada, iddianameye hukuki itirazların ardından Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK) üzerinden Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) ekonomi politiği sorgulanıyor.

“Türkiye’nin Gizli Holdingi”, “Ordu OYAK’la Burjuvalaştı mı?”, “Kolektif Sermayedar Bireysel Proleter” başlıkları altında, ordunun ekonomik ve siyasi yapıdaki yeri çözümleniyor.

“Holding Paşaları” başlıklı bölümde de emekliliklerinden sonra holding yönetim kurullarına giren generaller eleştiriliyor.

İlker Başbuğ’a sorular

Söz konusu dava, Rahmi Yıldırım’ın bir yazısında geçen,

“Maaşıyla yetinip üniformanın onurunu her şeyin üzerinde tutanları tenzih ederek, şu kadarını söyleyeyim; ‘Atatürk ilke ve inkılâplarının yılmaz savunucusu’ paşalar, aslında sermaye düzeninin koruyucusu, neferleri, aktörleri ve figüranlarıdır.”

sözlerine karşı eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök adına Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un suç duyurusu üzerine açılmıştı. Davada Yıldırım’ın 3 yıla kadar hapisle cezalandırılması istenmişti.

Kitaplaştırdığı savunmasında Yıldırım, “Holding Paşaları” başlıklı bölümde holding yönetim kurullarına giren generalleri eleştirdikten sonra Orgeneral Başbuğ’a şu soruları yöneltiyor:

“Zatı âliniz de emekliye ayrıldığınızda maaşınızla yetinmeyip, bir holdingte yönetim kurulu üyeliği koltuğuna oturmayı mı düşlüyorsunuz? Askerî bürokrasinin içine nüfuz eden özel sektör, zatı âlinizi de kârlarına ve hatta günahlarına ortak etmenin yöntemlerini aradı mı? Yazdığım yazıyı bu yüzden mi peşin peşin üzerinize alınıp suç duyurusunda bulundunuz?”

“Size yönelik olmayan cümlemi ortasından bölerek, ‘Sermaye düzeninin koruyucusu, neferi, aktörü, figüranı’ sözlerimi üzerinize alarak tahkir ve tezyif olduğunuz hissine kapıldınız da, ‘Söylemeye hatırlatmaya dilim varmıyor, ABD yöneticileri kendilerine ‘our boys’ diyorlar.’ ifadesini neden üzerinize alınmadınız? Bu tutumunuz, “our boys” ifadesinden rencide olmadığınız anlamına mı gelmektedir?”

İhraç Malı Orduya Hayır!

Kitaplaştırılan savunmada daha sonra “Türkiye NATO’da Süper NATO Türkiye’de”, “NATO Paşaları”, “İhraç Ürünü Ordu”, “Taşeron Ordu” başlıkları altında TSK’nin dünyadaki sermaye düzeninin korunmasında da aktif rol üstlendiği öne sürülüyor.

Bu bölümde darbe dönemlerinde gerçekleştirilen tasfiyelerle NATO yanlısı kadroların önünün açıldığı öne sürülüyor ve uluslararası para spekülatörü Georges Soros’un “Türkiye’nin en iyi ihraç malı ordusudur” sözlerine dikkat çekiliyor.

Sermayenin Paşaları, “İhraç Malı Orduya Hayır”, “Düşünce Özgürlüğü”, “Basın Özgürlüğü” bölümleriyle devam ediyor.

Kit
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cum Arl 04, 2009 1:43 am    Mesaj konusu: Gazeteciden 'Sermayenin Paşaları' Kitabı Alıntıyla Cevap Gönder

Mehmetçik - Necip Fazıl Kısakürek



(İstanbul MTTB'de)

Mehmetçik, Türk'ün ruhunu İslâm nuruyla dolduruşundan sonra, İslâm potasında eriyerek İslâm kalıbına döküp billurlaşarak darphâneden çıkma has altınlar gibi insanlık pazarına döktüğü, ferdiyet üstü millî ve içtimaî vâhid... Aslındaki kıymet ve hususiyetle de böyle bir vâhide, Türk'ten başka mâlik, bu cihanda ikinci bir millet yok... Türklük mâdeninin kışır üstü ve bozucu bütün fizik ve kimyevî tesirlere mukavemetli aslî ve kurtarıcı vâhidi Mehmetçik...

Mehmetçik, Allah indinde, halis kahramanlara mahsus din ve milletten fânilik, namsızlık ve nişansızlık sıfatlarıyla da, şan ve şerefini ancak feza dolusu meleklerin törenleştirebileceği ve hasis dünya ifadelerinin asla varamayacağı bir makama sahip... (...)Mehmetçiğin makamını şan ve şerefle ölçebilecek, ne bir tartı, ne bir endaze, ne bir kıyas, ne bir mikyas vardır.

Ne mutlu Türk Milletine!..

Ne bakımdan?

Allah Resûlü'nün mukaddes hâs ismini, sırf o isme duyduğu sonsuz saygıdan ötürü hafif bir değişikliğe uğratıp "Mehmed" yapan, böylece İslâm ülkelerinden hiç birinin eremediği bir ruh iffeti gösteren duygu inceliği bakımından...

Bu bakımdan ne mutlu Türk Milletine!..

İşte Mehmetçik, kâinatın sahiplik imzası olan o isme, şefkat edalı bir ufaltma eki ilâve edilerek bulunmuş o mübarek klişedir ki, iç hayatını Allah Resulü'nün ruhâniyetinden devşirici bir milletin, fert üstü namsız ve nişansız her vâhidine püskürtülmüş nur zerresini pırıldatıyor. Türk'ün temel varlığı olan Mehmetçik hüviyetini, her şeyini o nur zerresinden; ve o nur zerresine tecelli mihrakı olma ehliyetinden alıyor. (...) Peygamberinin ismini ondan aldığınız ve meselâ adını Oğuzcuk, Uygurcuk, Sungurcuk yaptığınız anda delinmiş bir (oksijen) tüpü gibi herşey ondan uçup gider. (...)

Mehmetçiğin asıl farikası, insanüstü fedakârlık ve kendinden veriş... Nefsinden başkası için olmak... Dini için, millet için... Vücut hikmeti ve memuriyeti bu... (...)

Ondaki sadakat, ondaki itaat, ondaki tevekkül, ondaki tahammül, ondaki cefakârlık, ondaki fedakârlık, ondaki nefs istihkârı, ondaki Allah iftikârı, hiçbir zaman ve mekânda hiçbir milletin fert vâhidine nasip olmadı. (...)
Yedi düvele karşı koruduğu Fatih'in İstanbul'unda ve Çanakkale'de Mehmetçik, o kilit noktasının kıymet ve ehemmiyetini kendi kendisine sezmiş; ve sadece intihar emri vermeyecek bir sevki idareye mazhar olduğu içindir ki, işi fert fert harikalar plânına dökebilmiş; ve düşman mermilerini iki kaburga kemiği arasında yakalamaktan, sırtında 120 kiloluk gülleleri taşımaya kadar göstermediği fedakârlık bırakmamış ve nihayet Çanakkale'de istif halindeki kuduz dünya emperyalizmasını, tüfeğini dizinde kırarak suya atılıp kaçmaya mecbur etmiştir.

Bu netice, hesap, tahmin, plân ve kumanda dışıdır ve onu gerçekleştiren sadece Mehmetçiktir. (...)

Avrupalı büyük bir askerî muharrir diyor ki: "Başka ordularda müdafaanın bile terk edileceği şartlar altında Türk ordusunun taarruzu başlar." (...) Nihayet, Birinci Dünya Harbi sonunda, morgdaki ölü masasına yatırdıkları, kayışlarla masaya bağladıkları ve her kayışı bir sömürgecinin eline verdikleri hasta adamı bir şahlanışta hayata iade eden Türk'ün var olma iradesini şahıslandıran, emperyalizma uşağı (megola idea) maskaralıklarını sımsıkı kuşatıp boğan ve bücür atlara piyadesi ve süvarisiyle ikişer kişi halinde yerleşip İzmir kalesini hilâline kavuşturan kudret, Mehmetçikten başka kim olabilir? (...)

Fakat gözümüzü dört açalım ve dikkat edelim: Mehmetçik, Türk'ün ruh köküne düşman bu iç ajanlar karşısında, tarih boyunca ve bugün, Moskof'un karşısındaki vaziyetinden daha tehlikeli durumda bulunuyor. Harplerin, kıtlıkların, hastalıkların, kötü sevk-i idarelerin yiyemediği Mehmetçiği, eğer biz onları daha evvel yiyemeyecek olursa, bu iç ajanlar yiyebilir. Amma kimsenin şüphesi olmasın; onları yiyecek, dişlerimiz arasında parçalayacak ve yurt dışına tükürecek olan bir nesil doğmakta... (...)

Bütün dâva şimdi fikir Mehmetçiklerini yetiştirmekte ve onların büyük meydan muharebesini hazırlamakta...

Mehmetçik isminin kaynağı olan mukaddes ruhaniyet, rehberimiz ve koruyucumuzdur.

Kaynak: http://karakitap.net/v1/content/view/3797/1115/

TSK, ABD’ye Rest Çekti: “Muharip Güç Yok”



16 Ocak 2010 Cumartesi
Türk Silahlı Kuvvetleri, ABD’ye nihayet rest çekti.
ABD’nin tüm ikna çabalarına ve hükümetin olumlu bakmasına rağmen TSK, Afganistan’a muharip gücü göndermeyi reddetti.
Edinilen bilgilere göre; ABD, son aylarda Afganistan’a muharip güç gönderilmesini sağlamak amacıyla, Türkiye’ye temsilci üzerine temsilci gönderdi.
Hükümet adına yapılan görüşmelerde muharip güç gönderilmesine sıcak bakıldığı mesajı verildi. Ancak TSK, bu isteğe hiçbir zaman sıcak bakmadı.

Bu gelişme üzerine ABD bu kez NATO anlaşmalarını devreye soktu. TSK’ya NATO anlaşmalarını anımsatarak, muharip güç gönderilmesi gerektiğinde ısrar etti.

Genelkurmay Karargâhı’nda yapılan araştırmada NATO ile yapılan anlaşmalarda, Afganistan’a muharip güç gönderilmesine ilişkin herhangi bir maddenin bulunmadığı belirlendi.
Söz konusu durum, yazılı olarak NATO’ya iletildi.

NATO, bu tepki üzerine bu kez Afganistan’a Türkiye’nin muharip güç göndermesini yazılı olarak istedi.

Ancak TSK’dan verilen cevabi yazıda TSK’nın böyle bir yükümlülüğü bulunmadığı belirtilerek, istek açıktan reddedildi.

27 Kişilik Eğitim Subayı

NATO’nun bu isteğine olumsuz yanıt veren TSK, Afganistan Ordusu’na muharip harp eğitimi verecek personeli sağlayabileceğini söyledi.

NATO, TSK’nın bu önerisine olumlu yanıt verdi. NATO’nun bu kabulü üzerine, TSK, Afganistan Ordusu’nda Muharip Subay yetiştirmek amacıyla 27 kişilik eğitimci gurubu oluşturdu.
Bu gurubun önümüzdeki günlerde Afganistan’a hareket etmeleri bekleniyor.

Öte yandan TSK,eğitimcilere destek vermek amacıyla, Harekat Yönlendirme Ve İrtibat adı altında 14 kişilik subay timinin de gönderilmesi gerektiğini söyledi.

NATO, TSK’nın bu istediğine de olumlu yanıt verdi.
Kaynak: avazturk

TSK Hürriyet’i Yalanladı
10 Şubat 2010
Hürriyet’in imza attığı en önemli haber ise Afganistan oldu. ABD Savunma Bakanı Robert Gates’in, “ABD askeri, Türk askeriyle omuz omuza savaşıyor” dediği gün Hürriyet Gazetesi de, birinci sayfadan Türk birliklerinin Afgan güvenlik güçleriyle birlikte Kabil ve çevresinde güvenliği sağlamaya başladığı haberine yer verdi.

Afganistan’daki ABD ve Uluslararası Güvenlik Destek Gücü ISAF’ın komutanı General Stanley McChrystal’le yapılan röportajda, “Türk askerlerinin resmi olmayan bir başka rolü daha bulunduğu” vurgulanarak, “O da ayaklanmaya karşı mücadele. Orada da çok başarılılar…Türkler, Kabil ve çevresinde güvenlik için devriye geziyor. Ama Türk askerleri aktif operasyonların dışında değiller. Ancak çok dikkatliler ve işlerinde çok iyiler” denildi.

Ancak Genelkurmay Başkanlığı önceki gün Kabil’de bir basın turu ve brifing düzenleyerek, adeta Gates ve Hürriyet’i yalanladı. ISAF Kabil Bölge Komutanı Tuğgeneral Levent Çolak, herhangi bir olayda ilk müdahalenin Afgan polisi, ardından Afgan ordusu tarafından yapıldığını, çözülememesi halinde Afgan Bölge Komutanlığının olaya müdahale ettiğini söyledi.

Afgan askerlerine eğitim ve sıhhi destek verdiklerini belirten Tuğgeneral Çolak, “Türk birliğinin buradaki görevi, Afganistan’daki gülen yüzlerin daha fazla olmasını sağlamak” dedi.

Çolak, “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kabil’deki birliğinin sadece ve sadece meşru müdafaa kapsamında silahını kullandığını, silahlarının her zaman aşağıya baktığını ve hiçbir zaman halka silah çevirmediklerini” vurguladı.

Çolak, ABD Savunma Bakanı Gates’in sözlerinin hatırlatılması üzerine ise, “Genelkurmay Başkanlığı defalarca söyledi. Biz sıcak çatışmaya kesinlikle girmiyoruz. Böyle bir milli kısıtlamamız var. Kesinlikle sıcak çatışmanın dışındadır. Mayın temizleme ve uyuşturucu ile mücadele de görevimiz yok” şeklinde konuştu.
Kaynak: avazturk

11 Aralık 2009
TSK'dan Polise 'Ajan' Uyarısı
Genelkurmay'dan İçişleri Bakanlığı'na kriptolu uyarı. Bakanlığa gönderilen yazıda ABD'li ajanlara karşı polisin dikkat etmesi istendi...

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD'de ABD Başkanı Barack Obama ile bir araya geldiği günlerde Genelkurmay Başkanlığı'nın İçişleri Bakanlığı'na 'çok gizli' ibareli ve kriptolu yazı gönderildiği ve Türkiye'de görev yapan ABD'li ajanlara karşı polisin uyarılmasının istendiği öğrenildi. Genelkurmay Başkanlığı'nın endişesinin dile getirildiği yazıda, Türkiye'deki üslerde görevli ABD askerlerinin denetiminden sorumlu olan, ABD Hava Kuvvetleri Özel Tahkikat Bürosu (AFOSİ)'nin elemanlarının, görevlerinin dışına çıktığı kaydedildi. Genelkurmay Başkanlığı yazısında, polisin gerekli izinler alınmadan AFOSİ personeli ile temas kurmaması önemle istedi. Yazıda, AFOSİ personelinin görev ve sorumluluk alanının ABD askeri personelinin faaliyetlerinin takip edilmesiyle sınırlı olduğunun altı çizildi.

Genelkurmay Başkanlığı, Nisan 2009'da ABD Başkanı Barack Obama'nın Türkiye ziyareti öncesinde de aynı uyarıyı yapmıştı. Yazıda Türkiye'de görevli ABD'li görevlilerin özellikle yerel belediye yöneticileriyle bir araya geldiklerine dikkat çekmişti. Bakanlık olası kriz çıkabileceğini göz önüne alarak Obama'nın Türkiye'den ayrılmasının ardından 81 ili uyarmıştı.

Sabıkası çok

AFOSİ'nin görev dışında faaliyet yaptığına yönelik iddialar 2004 yılında da gündeme gelmişti. ABD'li görevlilerin yetki sınırlarını aşarak Türkiye'nin değişik bölgelerinde kimlik araştırması yaptığı, bilgi topladığı, üst düzey kamu görevlileri ve vatandaşlarla görüşmelerde bulunduğu kaydedilmişti. Yine, Adana İncirlik Üssü'nde görevli bir AFOSI personelinin Giresun ve Trabzon'da da bazı kişi ve kişilerle ilgili araştırma yaptıkları gündeme gelmişti. AFOSİ'nin adı son alarak AKŞAM'ın haberiyle gündeme geldi. ABD'li görevlilerin Irak'ta kaybolan ve Türkiye'de birçok faili meçhul ve suikastta kullanılan kayıp silahlarla ilgili araştırma yaptıkları öğrenilmişti.

Kaynak: Akşam


Gazeteciden "Sermayenin Paşaları" Kitabı

Süvari dergisi sitesi yazarlarından Gazeteci Rahmi Yıldırım ilk kitabıyla okuyucunun karşısına çıkıyor.

Rahmi Yıldırım, orduya hakaret iddiasıyla Türk Ceza Yasası’nın 301’inci maddesinden yargılanıp beraat ettiği davadaki savunmasını “Sermayenin Paşaları” adıyla kitaplaştırdı.

Karınca Yayınları tarafından yayımlanan 318 sayfalık Sermayenin Paşaları, Yıldırım’ın savunmasının yanı sıra gerekçeli beraat kararını ve davanın medyadaki yankılarını, davayla ilgili köşe yazılarını içeriyor.

Kitaplaştırılan savunmada, iddianameye hukuki itirazların ardından Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK) üzerinden Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) ekonomi politiği sorgulanıyor.

“Türkiye’nin Gizli Holdingi”, “Ordu OYAK’la Burjuvalaştı mı?”, “Kolektif Sermayedar Bireysel Proleter” başlıkları altında, ordunun ekonomik ve siyasi yapıdaki yeri çözümleniyor.

“Holding Paşaları” başlıklı bölümde de emekliliklerinden sonra holding yönetim kurullarına giren generaller eleştiriliyor.

İlker Başbuğ’a sorular

Söz konusu dava, Rahmi Yıldırım’ın bir yazısında geçen,

“Maaşıyla yetinip üniformanın onurunu her şeyin üzerinde tutanları tenzih ederek, şu kadarını söyleyeyim; ‘Atatürk ilke ve inkılâplarının yılmaz savunucusu’ paşalar, aslında sermaye düzeninin koruyucusu, neferleri, aktörleri ve figüranlarıdır.”

sözlerine karşı eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök adına Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un suç duyurusu üzerine açılmıştı. Davada Yıldırım’ın 3 yıla kadar hapisle cezalandırılması istenmişti.

Kitaplaştırdığı savunmasında Yıldırım, “Holding Paşaları” başlıklı bölümde holding yönetim kurullarına giren generalleri eleştirdikten sonra Orgeneral Başbuğ’a şu soruları yöneltiyor:

“Zatı âliniz de emekliye ayrıldığınızda maaşınızla yetinmeyip, bir holdingte yönetim kurulu üyeliği koltuğuna oturmayı mı düşlüyorsunuz? Askerî bürokrasinin içine nüfuz eden özel sektör, zatı âlinizi de kârlarına ve hatta günahlarına ortak etmenin yöntemlerini aradı mı? Yazdığım yazıyı bu yüzden mi peşin peşin üzerinize alınıp suç duyurusunda bulundunuz?”

“Size yönelik olmayan cümlemi ortasından bölerek, ‘Sermaye düzeninin koruyucusu, neferi, aktörü, figüranı’ sözlerimi üzerinize alarak tahkir ve tezyif olduğunuz hissine kapıldınız da, ‘Söylemeye hatırlatmaya dilim varmıyor, ABD yöneticileri kendilerine ‘our boys’ diyorlar.’ ifadesini neden üzerinize alınmadınız? Bu tutumunuz, “our boys” ifadesinden rencide olmadığınız anlamına mı gelmektedir?”

İhraç Malı Orduya Hayır!

Kitaplaştırılan savunmada daha sonra “Türkiye NATO’da Süper NATO Türkiye’de”, “NATO Paşaları”, “İhraç Ürünü Ordu”, “Taşeron Ordu” başlıkları altında TSK’nin dünyadaki sermaye düzeninin korunmasında da aktif rol üstlendiği öne sürülüyor.

Bu bölümde darbe dönemlerinde gerçekleştirilen tasfiyelerle NATO yanlısı kadroların önünün açıldığı öne sürülüyor ve uluslararası para spekülatörü Georges Soros’un “Türkiye’nin en iyi ihraç malı ordusudur” sözlerine dikkat çekiliyor.

Sermayenin Paşaları, “İhraç Malı Orduya Hayır”, “Düşünce Özgürlüğü”, “Basın Özgürlüğü” bölümleriyle devam ediyor.

Kitabın “Sonuç ve İstem” bölümünde darbeci generallerin yargılanması isteniyor.

Kitapta, gerekçeli beraat kararının ardından davanın medyadaki yankılarından bir seçkiye de yer veriliyor.

Kaynak: Süvari Dergi

06 Aralık 2009
Sakıncalı Komando
Nevzat Tarhan
Haber 7

YAŞ yoluyla irtica ve disiplinsizlik gerekçesi ile ihraç için bir örnek “Aydın Yılmaz yüzbaşı”dır. Foça komando okulunda hocalık yapmış Dargeçit İlçe Jandarma Komutanı. Kendisi ile birlikte çalışmış Kaymakam Ahmet Çınar’ın Etkin kitaplarda çıkan “Ben bir Kaymakamım-her şeyi yazamadım” isimli kitabından öyküyü dinleyiniz.

“...Uzman bir savaşçıydı... Dünyanın en dürüst insanıydı... kibardı... sosyal insandı... çok güzel konuşurdu... Şehit verdiğimizde ağlardı Aydın yüzbaşı. Bir kez korucuları şehit olan bir köye taziyeye gitmiştik. Köylüler bizi köyün içinde karşıladılar. Az sonra kendisini tutamadı, hıçkırıklarla ağlarken mahcup olup köylüler karşısında kayıp vermenin zedelediği onuru ile gruptan hızla uzaklaştı ve orada ağlıyordu. Onun o insani duyguları hepimizi duygulandırdı...

Cesur insandı yüzbaşı defalarla çatışmaya girmişti: Van Çatak’ta bir çatışmada yaralanmıştı. Bir seferinde asker olan terörist, tipili bir gece de kendisini öldürmeyi planlamıştı. Asker kendisini fark eden astsubayı öldürmüş Yüzbaşıya ulaşamayacağını anlayınca da hemen gidip koğuşunda yatağına yatmıştı. Her şeye rağmen teröristi ortaya çıkarmayı başardı Aydın Yüzbaşı.

Çalışkandı işine titizdi, işini iyi biliyordu. En sorunlu bölge olmasına rağmen nasılsa Aydın yüzbaşı var diye Dargeçit’ten endişelenmiyorlardı ildeki Komutanları; ama Sakıncalı Yüzbaşı Aydın namaz kılıyordu bunu hiç kimseden gizlemiyordu ama bağnaz bir insan değildi, asla suçlandığı türden art niyetleri yoktu. Eşi kapalıydı yüzbaşının, Boğaziçi üniversitesi mezunu hanımefendi bir kadındı. Kapalıydı ama herkesten daha çok sosyal ve moderndi. Her şeye rağmen sakıncalıydılar. İle gittikleri zaman orduevinde kalamıyorlardı, restoranında yemek yiyemiyorlardı. Peki ama Dargeçit Jandarma komutanı herhangi bir otelde kime neye ve niye güvenerek kalacaktı?

Her Askeri Şura toplandığında, sonuçlar açıklanıncaya kadar uyumuyordu. “Kaymakam Bey her şey bir yana çocuklarım ‘Seni niye attılar?’ diye sorarlarsa onlara ne cevap vereceğim ben?” diyordu. Yüksek Askeri Şura’da liste açıklanınca da o insan yüzüyle tebessüm ederek “Yırttık yine” diyordu. Ona “Dargeçit’te iyi çalışıyorsun Yüzbaşım, senin gibisini bulamazlar; ama sen bütün planlarını Dargeçit’teki görevden sonra atılacağına dair yap, sen kesinlikle atılacaksın” diyordum. Adana’ya tayin olmuştu. Lojmanda oturması eşinin kapalı olması nedeniyle yasaktı. Ev de tutamıyordu; çünkü Adana’da PKK’lı çoktu. Dışarıda kiralamak zorunda olduğu evi için çocuklarına bir kötülük yapılır diye endişe ediyordu.

Bir akşamüstü ziyaretime geldi Yüksek Askeri Şura’nın toplanmasına iki gün vardı. Tayin olup gitmesine ise on gün.

-Ben helalaşmak için geldim Kaymakam Bey!

-Evet. Cehennem deresine gidiyorum. Gene yanıma seçkin birkaç rütbeli, er ve sağlam koruculardan alıp üç gün pusuya yatacağım oralarda. Ne yapayım Kaymakam Bey? Cehennem deresini biliyorsun ben gitmesem kimse cesaret edemiyor, gönderemiyorum kimseyi ama oraları da boş bırakmak kanıma dokunuyor.

-Hakkım helal olsun Yüzbaşım sen de helal et.

-Benden de helal olsun, ölümlü dünya, gittiğimiz yerin adı üstünde “Cehennem Deresi” dedi duygusallaştı.

Hava kararmıştı elektrikler de kesikti. Şimdi Dargeçit kocaman hayalet gibi gözüküyordu pencereden. Küçük pilli radyomu açtım “Asker vurulmuş komşular havar...” diyordu şarkıcı. Karanlık makam odasında şimdi birbirimizi gölge gibi ancak seçebiliyorduk. “Bana sakıncalı gibi bakılması kanıma dokunuyor Kaymakam Bey, Şura toplantısına sadece iki gün var; ama, ben buna rağmen hiç kimseyi gönderemediğim Cehennem deresine üç gün pusu atmaya gidiyorum. Ben masamdan kalkmasam hiç kimse sen niçin pusuya gitmiyorsun demez bana. Benim iki tane çocuğum var. Sana helalleşmeye gelecek kadar tehlikeli bir göreve gidiyorum. Peki ben sakıncalıysam kim vatanperver? Buna hakları yok Kaymakam Bey bu kanıma dokunuyor, onurum kırılıyor, inancım beni daha çok vatansever yapıyor sadece; dürüst yapıyor, vicdanlı yapıyor” derken yüzbaşı karanlıkta ağlıyordu. Karanlıktan fırsat bulup bende ağlıyordum....

Yüzbaşının Şuradan atıldığı saatlerde, bir kurşunla şehit olma ihtimali vardı, öldüğünde de asker olmayacaktı belki. Belki de ordudan atıldığından habersiz asker üniforması ile pusuda olacaktı. Yüzbaşı yine atılmadı kazasız belasız döndü Cehennem deresinden. Sonra Adana Yüregir ilçesi Jandarma Komutanı oldu.

Siirt Vali Yardımcısıydım. Bir Okul müdürünün odasında oturuyorduk cep telefonu çaldı:

-Kaymakam Bey, ben Aydın!...

-Tanıdım nasılsın?

-Teskereyi aldım sonunda... derken. “Yırttık yine!” derken o acı gülümseyiş vardı ifadesinde, içim yandı geçti. Dargeçit’in yüzbaşısının atılmasını kabullenebilmem imkansızdı. Ağlamaklı oldum ama etrafımda insanlar vardı, kendimi topladım...

-Yüzbaşım bunu ikimizde bekliyorduk. Sen ülken için herkesten fazlasını yaptın. Çok zor şeyler atlattın. Bu en kolayı senin için.

-Hiç üzülmedim. Ben kendim ayrılsam Allah’a hesap vermeliydim, ülkem için ama kendileri attılar.

Atıldıktan sonra da ona hep yüzbaşım diyordum. Ne kadar zordu. Daha sonra işsiz kaldı yüzbaşı, bir ara babasıyla tavuk işine girdi, ekonomik kriz nedeniyle iflas etti. Resmi kurumlar ve özel şirketler de konjonktürün etkisi ile iş vermiyorlardı. Namaz kıldırması için binlerce memur çalıştıran devletin namaz kıldığı için görevinden attığı bir memurunu, hiç değilse askeriye dışında bir başka kurumda çalıştırmasının ne sakıncası olabilirdi ki?”

Kapı gibi gerçek
Yüzlerce hikayeden sadece birisi. Bu hikayenin neresi asimetrik Psikolojik Savaş, kapı gibi gerçek. Ama aslında sahte ve hukuk denetiminden kaçırılan BÇG raporları ile YAŞ yoluyla subay ihraç etmek Asimetrik Psikolojik Savaştır.

Gerçekler acıtır ama kabul etmekten başka çare kalmadı Sayın Orgenerallerim.

İnsanları biçimsel olarak değerlendiren bir General çağdaş olamaz. Çağdaşlık adına yapılan insaf, vicdan ölçülerine uymayan YAŞ zalimliği bitmeli artık. Korkunun ecele faydası yokmuş, şerefli subaya kaç-göç- ört- kapat yakışmıyor ki.
haber7

06 Aralık 2009
YAŞ'taki İhraçta Gül'ün Onayı Yok
YAŞ'ın önceki gün yapılan toplantısında TSK mensubu iki astsubay ihraç edildi. İhraç kararına Erdoğan 'muhalefet şerhi' koymakla yetinirken Gül'ün onayı bile alınmadı.

Yüksek Askerî Şûra'nın önceki gün yapılan toplantısında Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mensubu iki astsubay ihraç edildi.

Ancak bu kararın altında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün onayının olmadığı ortaya çıktı. Alınan bilgilere göre astsubayların ihraçlarıyla ilgili kararlar, Yüksek Askerî Şûra toplantılarında oylama yapılarak alınıyor ve Çankaya Köşkü'nün onayına gerek duyulmadan yürürlüğe konuluyor. YAŞ'ın önceki günkü toplantısında iki astsubayın TSK'nın temel yapısını ve disiplini bozacak şekilde, irticai tutum ve davranışları tespit edildiği gerekçesiyle ihraç edilmeleri istendi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Milli Savunma Bakanı, ihraç kararına 'muhalefet şerhi' koydu. Toplantı sonrasında Genelkurmay Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada, "2 personelin Türk Silahlı Kuvvetleri'nden ayrılmasına oyçokluğuyla karar verilmiştir." ifadesine yer verildi. Ancak ihraç edilmesine karar verilen personel, subay olmadığı için haklarında alınan onay için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e sunulmadı.

Bu arada 'irtica' gerekçesiyle ihraç kararına sivil toplum örgütlerinden tepki geldi. Özgür-Der, YAŞ kararlarının yargı denetimine kapalı olduğuna işaret ederek şu görüşleri savundu: "Ne ilginçtir ki, personelinin dinî duyarlılığı hususunda müthiş duyarlı davranan TSK, darbecilik konusunda alabildiğine hoşgörülü, müşfik ve sevecendir. Cunta faaliyetleri nedeniyle bugüne dek onlarca personeli yakalanıp tutuklanmasına rağmen TSK, bu cuntalarla irtibatlı olduğu iddiasıyla tek bir kişiyi dahi bünyesinden uzaklaştırma gereği duymadı."
aktifhaber

05 Aralık 2009 19:54
Komutanlar Serbest Bırakıldı
Ergenekon soruşturması kapsamında ifadeleri alınan eski komutanlar Örnek, Yalman ve Fırtına yaklaşık 10 saat süren sorgunun ardından serbest bırakıldı..

2004 döneminde TSK'da görev yapan 3 kuvvet komutanının Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'nde 10 saat süren sorgusu tamamlandı. Eski Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Aytaç Yalman, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek ve eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral İbrahim Fırtına savcılık tarafından ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldı.

Eski komutanlar emekli Oramiral Özden Örnek tarafından kaleme alındığı öne sürülen 'Darbe Günlükleri'yle ilgili sorgulandı. 3 emekli askere 2003-2004 yıllarında kuvvet komutanlarının dahil olduğu iddia edilen Ayışığı, Sarıkız ve Eldiven darbe planları ile Cumhuriyet Çalışma Grubu faaliyetleriyle ilgili iddialar soruldu.

BUNDAN SONRA NE OLACAK?

Soruşturma devam edecek. Bununla ilgili inceleme devam edecek. Bağlantılı olduğu düşünülen isimlerle ilgili gerek duyulursa ifadeler alınacak. Eski kuvvet komutanlarının serbest bırakılmaları sanık olmaycakları anlamına gelmiyor. Sadece tutuklanmalarına gerek görülmemiştir. 3 eski kuvvet komutanıyla ilgili takipsilik kararı da çıkabilir. Bunu da ilerleyen zamanlarda göreceğiz.
aktifhaber

Asker göndermek suç ortaklığıdır.

04 Aralık 2009, 00:05 Anadolu Haber

Özgürder Başkanı Rıdvan Kaya yaptığı açıklamada Afganistana asker göndermek de, bulundurmak da işgal suçuna ortak olmaktır dedi.

Ekim 2001’den bu yana Afganistan Amerikan işgali altında ve NATO adına sürdürülen işgal yüzünden Afgan halkı büyük acılar yaşatıldığını hatırlatan Özgürder Başkanı Rıdvan Kaya; “İşgalciler Afganistan’da yoğun işkence ve zulüm politikaları uyguladılar, uluslararası anlaşmalarla yasaklanmış silahlarla sayısız masumu katlettiler. Tüm bu vahşete rağmen Afgan halkı Taliban öncülüğünde güçlü bir direniş sergileyerek işgalcileri büyük bir çıkmaza soktu. Muhtelif zamanlarda Afganistan işgalinde rol alan NATO komutanlarının beyanlarında bu durum açıkça itiraf edilmiştir. Öyle ki Irak ile birlikte Afganistan başarısızlığı da geçtiğimiz yıl yapılan Amerikan seçimlerinde etkili olmuş ve yenilginin sorumlusu olarak algılanan Bush’un Cumhuriyetçi Partisinin seçimleri kaybetmesinde rol oynamıştı” dedi.

Afganistan’a 30 bin ilave asker

ABD’de Cumhuriyetçilerin seçim kaybetmesini Afganistan işgaline bağlayan Rıdvan Kaya; “Ne var ki yeni Başkan Obama ile birlikte ABD’nin Afganistan politikasında bir değişiklik olmadı. Bilakis Obama seçim sürecinde vaat ettiği üzere Afganistan’da işgali derinleştirme politikasına yönelmiş görünüyor. Yenilgi ve çaresizlik ABD’yi sonuçsuz kalacağı herkesçe görülen yeni arayışlara itiyor. Halen Afganistan’da bulunan toplam 112 bin civarındaki işgal ordusu içinde 70 bin asker bulunduran ABD önümüzdeki günlerde bu ülkeye 30 bin ilave asker göndermeyi planlıyor. Bu arada ABD işgal bataklığına taze kuvvet gömme planına “müttefik”i konumundaki ülkeleri de dâhil etmeye çalışıyor” diyor.

ABD, Türkiye’ye baskı yapıyor

ABD’nin Türkiye’ye Afganistan’a ilave asker göndermesi için baskı yaptığını belirten Kaya; Afganistan’a sadece imar ve eğitim faaliyetlerine katkı sağlamak için asker göndermeyi kabul eden ve askerlerinin çatışmalarda yer almasını kabul etmeyen Türkiye bu ülkede halen 1.600 civarında asker bulundurmakta. ABD ise Türkiye’ye Afganistan’a hem takviye kuvvet göndermesi, hem de bu kuvveti rezervsiz göndermesi için ısrar etmekte. Bu talebin önümüzdeki hafta Washington’a yapacağı ziyaret esnasında Başbakan Erdoğan’a Beyaz Saray’da ABD Başkanı Obama tarafından da bizzat iletilecektir” dedi.

Türkiye hükümetinin ABD’nin baskılarına rağmen Afganistan’a muharip asker göndermemesi gerektiğini belirten Özgürder Başkanı Rıdvan Kaya; “Türkiye hükümetinin ABD baskısına boyun eğerek Afganistan işgalinde doğrudan rol alması söz konusu olamaz. Bu kadar açık bir ihanetin altına hiç kimse imza atamaz. Bununla birlikte sorun sadece ABD’nin taleplerini reddedip Afganistan’a İslami direniş güçleriyle savaşacak takviye güç göndermemekle halledilmiş olmuyor. Çatışmalara katılmasa da, Türkiye halen NATO çerçevesinde bu ülkede asker bulundurarak emperyalist işgal suçuna dolaylı da olsa ortaklığını sürdürmektedir” dedi

04 Aralık 2009
Erzurum'un Pasinler ilçesindeki trafik kazasında 1 asker öldü

Edinilen bilgiye göre, Ardahan'da görevli olduğu öğrenilen Ş.D, izinli olarak geldiği Erzurum'da, Köprüköy ilçesinde bulunan bir arkadaşına ait 45 SN 686 plakalı otomobille, Pasinler ilçesindeki başka bir arkadaşını ziyaret etmek için yola çıktı.

Araç, Pasinler ilçesi Bulkasım köyü yakınlarında direksiyon hakimiyetinin kaybolması sonucu devrildi. Ş.D, olay yerinde hayatını kaybetti.
aktifhaber

05 Aralık 2009 17:392
Amirale Suikast Planı Tutuklattı
Emekli Oramiral Metin Ataç ve Eşref Uğur Yiğit'e yönelik suikast planıyla ilgili 1 Albay ve 1 Teğmen tutklandı.....
aktifhaber

İsrail'den Alınan HERON Düştü

18 Aralık 2008 10:20
Türkiye PKK'yla mücadele İnsansız Hava Aracı Heron'u yılan hikayesine dönen süreç sonunda İsrail'den aldı. Ancak ilk Heron "kabul testi"nden çakıldı.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin terörle mücadele için İsrail’den satın aldığı İnsansız Hava Aracı Heronlar’dan biri kabul testinde düştü. Zararı, İsrailli IAI - Elbit firması karşılayacak

İsrailli IAI/Elbit Konsorsiyumu’ndan 2005 yılında 183 milyon dolara alınan İnsansız Hava Aracı (İHA) Heronlar’ın ilk ikisi, komuta kontrol sistemi ile birlikte aralık ayı başında kabul testleri yapılmak üzere Türkiye’ye getirilmişti.
Batman Askeri Üssü’ne konuşlandırılan İHA’lara takılan, Aselsan üretimi alt sistemlerin oluşturduğu ağırlık Heronlar’ın, teknik şartnamede istenen 30 bin fite çıkmasını engellediği bilgisi medyada yer almıştı. Gelişmeler üzerine İsrailli firma, 2009 yılı içinde teslim edilecek 8 Heron için ‘motorları güçlendirme’ sözü vermişti. Bu tartışmalar sürerken, Türkiye’ye teslim edilen Heronlar’dan biri dün düştü

Savunma ve Havacılık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Hakkı Arıs da, derginin son sayısında, teslim alınan Heronlar ile ilgili şu çarpıcı tespitlerde bulunmuştu:

“Aselsan tarafından üretilen alt sistemlerin ağırlığının, irtifa ile ilgili şartların karşılanmasını engelleyeceğini hesaplamak için ‘roket mühendisi’ olmak gerekmezdi. İsrailli yetkililerin sürpriz bir daveti üzerine Milli Savunma Bakanlığı’nın gerçekleştirdiği resmi ziyaret kapsamında gösterimi yapılan sistemlerin, mükemmel olduğu ve verilecek görevleri çok iyi yapacağı şekilde betimlenmesi, ilk iki platformun kasım sonuna kadar teslim alınacağı sonucunu doğurmuştur. Bu ilginç İsrail oyunu karşısında oldukça zor durumda kalan SSM ise, çareyi geçici, ya da şartlı kabul çözümünde bulmak zorunda kalmıştır.”

Haber: Barkın Şık/Akşam

06 Aralık 2009 20:26
Bir Asker Arkadaş Kurşunuyla Şehit Oldu
Kocaeli'de bir asker, nöbetçi arkadaşının kurşunu ile öldü.

Olayla ilgili soruşturma başlatılırken, şehit erin cenazesi memleketi Sivas'a gönderildi.

haber101

Güneydoğu Sendromu Baba Katili Yaptı
14:00 - Çorum'un Osmancık ilçesinde bir evde yaşanan korkunç olayda, oğlunun bıçak darbeleri ile karın ve boğazından yaralanan baba O.S. (61), hayatını kaybederken karın bölgesinden yaralanan anne M.S. (51) ise Devlet Hastanesi'nde tedavi altına alındı. Korkunç olay, M.S.'nin anne ve babasını bıçakladıktan sonra evden ayrılırken, yaralı annesinin balkondan bağırması ile ortaya çıktı. Gencin, Şırnak'da askerken uğradıkları saldırıda birçok arkadaşının şehid olduğu, psikolojisinin bozulması üzerine erken terhis olunduğu öğrenildi. 08.12.2009 ÇORUM netgazete

PUSU YERİNDE RENAULT
Görgü tanığı hain pusuyu anlattı.

Yaralı askerleri hastaneye kaldıran otobüs şoförü, dehşet anını anlattı. Olay yerine gittiğinde askeri araçtan duman çıktığını belirten sürücü Aziz Ayna, yerde yaralı yatan bir askerin, "Abi çok kan kaybediyorum. Çabuk 155'i arar mısın?" dediğini söyledi.

Ayna, saldırı bölgesine yaklaştıkları sırada kiremit renkli Renault marka bir otomobilin olay yerinden uzaklaştığını belirtti. Reşadiye'ye 7 askerle erzak almaya giden askeri aracın dönüşte bayram izninden dönen 3 askeri aldığı öğrenildi.

Saldırının yapıldığı yere ilk ulaşan, İstanbul'dan Reşadiye'ye cenaze götüren vatandaşlar oldu. Defin işlerinin ardından İstanbul'a dönmek için yola çıkan 30 kişi, Sazak köyü yakınlarında pusuya düşürülen askeri araca rastladı. Otobüs şoförü Ayna, pusuya düşürülen askeri aracın çevresinde kandan göller oluştuğunu anlattı. Çatışmanın hemen ardından olay yerine denk geldiklerini dile getiren Ayna, şunları aktardı: "Arabanın 4 tekeri de mermilerle patlatılmıştı. Araç çapraz ateşe tutulmuştu. Müthiş bir sis vardı; göz gözü görmüyordu. Yerde yaralı yatan asker, '155'i arar mısın? Çok kan kaybediyorum.' dedi. Yaralı askerleri Devlet Hastanesi'ne götürdüm. Diğer askerleri ise olay yerine gelen ambulanslar ve askeri araçlar hastaneye götürdü."

aktifhaber

10 Aralık 2009
Oğlunun Mezarında İntihar Etti
Kanserden hayatını kaybeden oğlunun mezarına giden baba not bırakıp intihar etti...

Ümraniye'de, 2002 yılında kanserden hayatını kaybeden oğlunun hasretine dayanamayan asker emeklisi baba, oğlunun mezarının başında dua ettikten sonra intihar etti. Beylik tabancasıyla kafasına ateş eden baba ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı.

Olay Ümraniye Hekimbaşı Mezarlığı'nda meydana geldi. Astsubay emeklisi olduğu öğrenilen Ülkü Turgut (71) isimli baba, 2002 yılında 38 yaşındayken kanser hastalığından hayatını kaybeden Oğlu Alp Turgut'un mezarının başında bir süre dua etti. Daha sonra "Beni buraya gömün" yazılı notu bırakan baba Ülkü Turgut, beylik tabancasıyla başına ateş etti.
aktifhaber

15 Aralık 2009 20:53
Teğmen Tümer Hakkında Gerekçeli Karar Açıklandı
Elazığ'da, askerin eline pimsiz bomba veren teğmenin hakkındaki gerekçeli karar açıklandı..Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit

Elazığ'ın Karakoçan ilçesinde Piyade Onbaşı İbrahim Öztürk'ün eline pimi çekilmiş el bombası vererek 4 askerin şehit olmasına neden olduğu gerekçesiyle 9 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırılan Teğmen Mehmet Tümer hakkındaki gerekçeli karar açıklandı.

8. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesince açıklanan kararda, sanık Tümer'in el bombasını müteveffa erbaş ve erlerin üzerine kendisinin atmadığı, erbaş ve erlerin ölümü karşısında ''İbrahim ne yaptın, Allah'ım ben ne yaptım, hayatım karardı, ben gelip pimi takacaktım'' diyerek ve kendisini yerden yere atarak şoka girmesi nedeniyle durumu istemesi ve kabul etmesinin belirlendiği kaydedildi.

Kararda, sanığın eyleminin kasten öldürme, işkenceyle ölüme sebebiyet verme veya olası kasıt olarak vasıflandırılmadığı ifade edildi.

Kararda ''Tümer'in suçu işlerken tahrip gücü yüksek araç kullanması, suçu müstakil olarak bulunduğu bir esnada ve verdiği kararı değiştirecek başka birisinin bulunmadığı ortamda işlemesi, meydana gelen zararda 4 kişinin hayatını kaybetmiş olması dikkate alınarak temel cezanın takdiren ve teşdiden (yasada öngörülen cezanın alt sınırından uzaklaşarak daha yüksek bir ceza verme) 8 yıl hapis olarak tayin edildiği'' belirtildi.

Olayda sanığın görevi ve eğitimi sebebiyle el bombasından kaynaklanabilecek tehlikenin farkında olması, pimini çekerek el bombası verdiği İbrahim Öztürk'ün bu konuda özel eğilimli muvazzaf personel olmaması ve Öztürk'ün kendisine iki defa pimi vermesi için müracaat etmesi, sanığın Öztürk'ün başka bir mevziye gittiğini görmesine ve diğer görevlilerine kendisini uyarmasına rağmen eylemine devam etmesinin dikkate alındığı, bu durumun bilinçli taksire dayalı kusuruyla orantılı olduğu değerlendirilerek temel cezanın 3 yıl artırıldığı ifade edilen kararda, sanığın sabıkasız geçmişi lehine takdiri indirim sebebi kabul edilerek cezasından takdiren 6'da 1 oranında indirim yapıldığı belirtildi.

Kararda, sanık Tümer'in ''bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma'' suçunu işlediği sabit görülerek 9 yıl 2 ay hapisle cezalandırılmasına, ayrıca sanığın eylemi nedeniyle meydana gelen 4 bin 317 TL 91 kuruş hazine zararının sanıktan tazmin edilmesine karar verildi.

Karakoçan'da 17 Ağustosta Düzpete mevkisinde yürütülen iç güvenlik operasyonu sırasında mevzide el bombasının patlaması sonucu Piyade Er Mesut Bulut, Piyade Çavuş İbrahim Yaman ile Piyade Onbaşı İbrahim Öztürk ve Piyade Onbaşı Ali Osman Altın şehit olmuş, patlamanın Teğmen Mehmet Tümer'in Piyade Onbaşı İbrahim Öztürk'e mevzide uyuduğu iddiasıyla pimi çekilmiş el bombasını vermesi sonucu meydana geldiği iddia edilmişti.

Teğmen Tümer, 18 Ağustosta sevk edildiği mahkemece ''bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma'' suçundan tutuklanmış, 20 Kasımda yapılan duruşmada 9 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırılmıştı
aktifhaber

17 Aralık 2009
Masonların Acı Kaybı
Bir gazetenin ilan sayfasında, sol üst köşede mason işaretli taziye haberi...Emekli General büyük üstat vefat etti...

Subayların derneklere üye olması yasak
Türk Silahlı Kuvvetleri her türlü siyasi tesir ve düşüncelerin dışında ve üstündedir. Bundan ötürü Silahlı Kuvvetler mensuplarının siyasi parti veya derneklere girmeleri bunların siyasi faaliyetleri ile münasebette bulunmaları, her türlü siyasi gösteri, toplantı işlerine karışmaları ve bu maksatla nutuk ve beyanat vermeleri ve yazı yazmaları yasaktır.

Subayların mason derneklerine, lions ve rotary kulüplerine üye olması da yasak. Aksi hareket eden subaylar hakkında ise, yasal işlem yapılması gerektiği vurgulanıyor. TSK'da subay ve astsubayların, mason derneklerinin dışında da bazı vakıf, dernek ve kulüplere üye olması da yasaklanmış.



Hürriyet gazetesinde yayınlanan taziye ilanındaki ayrıntılar çok inginç.

Bir General Masonlukta 'Büyük Üstad" ve 'En Muhterem" olabiliyor.

İlk savunma ama o emekli paşa, dünyada emeklilikten başlayan ve bu makama çıkabilen bir tane örnek bulunamaz......

Taziyede masonik sembollere yer verildiği gibi yine masonluğa has kavramlar kullanılmış. 'Büyük Üstat' ve 'Evrenin Ulu Mimarı' gibi sözcükler buna örnektir.

Masonların dereceleri

Masonların daha üst derecelere yükselebilmesi için büyük özverilerde bulunmaları, bol miktarda bağış yapmaları gerekir. Locaya sıkı bağlılık sırların özenle korunması ve kardeşliğe saygı önemlidir. Loca içinde itaat ve bunun ortaya konulması istenir. Elbette yükselinilen her derece şan, para ve makamı beraberinde getirmektedir.

Masonluğa tekris edilerek alınan bir kimse, Remzî ve felsefî dereceler içinde yükselerek masonluğun en üst seviyesine (33. derece ve ötesi...) çıkabilir.

Çırak olarak masonluğu alınan birisi, sırasıyla “Kalfa”lığa ve sonra da Usta-Üstad’lığa yükselir ki, buna Nafak artırımı ismi verilir.

1. dereceden 33. dereceye yükselmek için 7 sene gerekmekte olduğu zannedilmektedir. Bu rakam, kesin değildir elbette; ama aşağı yukarı bu kadar sene içinde 33. dereceye yükselme gerçekleştirilir.

Herhangi bir ritte, dördüncü derece ve yukarısına devam edebilmek için Büyük Loca'ya bağlı olarak çalışan düzenli bir Locada Üstat derecesine sahip olmuş olmanın yanı sıra, bu ana Loca ile ilişkilerinin herhangi bir dönemde düzensiz olmaması ve yükümlülüklerinin aksatılmadan yerine getirilmesi gerekir. Kendi Locasında düzensiz ilan edilen bir üyenin, yüksek derecelerdeki üyeliği de otomatik olarak düşer.
SA/Aktifhaber

18 Aralık 2009 13:23
ORDUDA 33 ER KAVGASI
ETÖ savcısı olaya el atınca komutanlar birbirini suçladı. Çarpıcı bilgiler var..

1993’te OHAL Bölge Komutanı olan Özgen’in ihmalle suçladığı dönemin Malatya Jandarma Komutanı Ercan “Tedbir aldım, asıl sorumlular Bingöl ve Elazığ’da” dedi

Bingöl-Elazığ yolunda 16 yıl önce şehit edilen 33 erle ilgili dosyanın Ergenekon kapsamında yeniden açılması tartışmaları da beraberinde getirdi. Olayın gerçekleştiği tarihte bölgeden sorumlu olan Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Necati Özgen, önceki gün katıldığı NTV’de yayınlanan Canlı Gaste programında, 33 erin Malatya İl Jandarma Alay Komutanlığı tarafından eskortsuz yola çıkarıldığını belirterek kendisini savundu.

İŞTE NTV'DEKİ O PROGRAM... İZLEMEK İÇİN TIKLAYIN

Necati Özgen, 33 erin gönderilmesinden sorumlu olan Malatya Jandarma İl Komutanılığı’nın araçlara eskort sağlamayarak birinci derecede kusurlu olduğunu söyledi. “Acemi eğitimlerini tamamlayan askerler dağıtım için toplanma yerlerinden otobüslere bindirilmiştir” diyen Özgen, o dönem bölgedeki toplanma merkezlerinin Diyarbakır ve Malatya’da bulunduğunu ifade etti. Özgen, “Askerleri Malatya’dan yollayanlar eskort aracı vermemişler. 150 kilometrelik iki, iki buçuk saatlik bir yoldan bahsediyoruz. Havadan takip deniliyor ama dediğim gibi imkanlar kısıtlı. O zamanlar koca Güneydoğu’da 5 Sikorsky ve 2 taarruz” dedi. Askerlerin sevkinde Malatya’da güvenlik boşluğu yaşandığını tekrarlayan Necati Özgen, “Bu yüzden o dönem askerî mahkemede ‘ihmal’den yargılanan subaylar olduğunu ancak beraat ettiklerini” söyledi.

‘Örgüt ateşkes yapmamıştı’
PKK’nın o dönemde ateşkes yapmadığını da savunan Özgen,“Hain saldırıya 300-500 arası terörist katıldı. O bölgede o zamanlar 10 bin terörist vardı. Atekeş de söz konusu değildi” dedi.

Şoförlerin de PKK işbirlikçisi olduğunu da ileri süren Özgen, “Dikkatimi çeken bir şey var. Şoförler yolda birkaç kez durup telefonla bir yerleri aramışlar. Demek ki şoförler işbirlikçi” diye konuştu.

Can Dündar’ın “Olayın JİTEM ile ilişkisi var mı” sorusu üzerine ise Özgen, “JİTEM dedikleri insanlar da subay. Bizim subaylarımız” diyerek, önemli bir ifşaatta da bulunmuş oldu.

Emekli Albay Ercan: Sorumlu Bingöl
Necati Özgen’in açıklamalarına yanıt dün Canlı Gaste’ye katılan dönemin Malatya İl Jandarma Alay Komutanı Yaşar Ercan’dan geldi. Ercan, sorumlu olduğu 50 kilometrelik alanda gerekli güvenlik tedbirlerini aldığını belirterek, “Olayın Bingöl il sınırlarında meydana geldi. Sorumluluk Bingöl’de” dedi.

Konuşmasına şehit 33 erin ailelerine başsağlığı dileyerek başlayan Yaşar Ercan, kendisini şöyle savundu: “Konvoy o gün 04.55’te yola çıktı. Jandarma Genel Komutanlığı’nın direktiflerine göre biz de bir takım tedbirler aldık. Malatya’dan Elazığ’daki Kömürhan Köprüsü’ne kadarki 50 kilometrelik bir mesafe benim sorumluluk sahamdaydı. Bu mesafede iki (Çolaklı ve Kare) karakolumuz bulunmaktadır. Bu karakollardan beşer kişilik motorlu devriyeler yola çıkardık. Kritik yerlerde devriye yapacak beş kişilik birim ile yine beş kişiden oluşan ayrı bir gözetleme devriyesi görevlendirdik. Bu devriyeler güzergahta dolaşarak emniyeti sağlıyorlardı. Yola çıkarılan araçların plaka ve saatleriyle ilgili bilgileri de kriptolu bir mesajla Elazığ ve Bingöl’e geçtik.”

Can Dündar’ın, “Araçların içine neden silahlı asker bindirilmedi ve eşlik edecek eskort oluşturulmadı ” sorusu üzerine de emekli Albay Yaşar Ercan, şu yanıtı verdi: “Bizim sorumlu olduğumuz yolun bir kenarında devlet yanlısı İzol Aşireti, diyer yanında da Karakaya Barajı bulunuyordu. Yani alanımız güvenliydi. Benim bölgemde o güne kadar hiç terör hadisesi meydana gelmedi. Yola çıkardığımız araçlar bölgemden çıktıktan sonra, Elazığ’ı da geçip Bingöl sınırlarına girdiği sırada PKK’lılar tarafından önleri kesilip şehit edildi. ”
Emekli Orgeneral Necati Özgen’in “Malatya’dan eskortsuz gönderilmişler” sözünü ise “Komutanım yanlış bilgilendirilmiş olabilir. Biz, 1992 yılındaki Jandarma Genel Komutanlığı’nın talimatlarına göre tedbirlerimizi almıştık” dedi.

“O boşluğu PKK nasıl biliyordu”
33 er olayının ardından Ankara’dan Bingöl’e giden gazeteci heyetin içinde olan Murat Yetkin de önceki günkü programa telefonla bağlandı. Yetkin, o dönemde askerler tarafından verilen brifingde sorduğu sorunun cevabını alamadığını hatırlatarak sorusunu yeniden Necati Özgen’e sordu. Yetkin, kendisinin askerlerin bir askeri birlikten başka bir askeri birliğe teslimi sırasında yaşanan boşlukta PKK’lıların askerleri kaçırdığını sorduğunu ancak bir cevap alamadığını söyledi. Yetkin’in “sorun mu vardı yoksa istihbarat eksikliğinden mi kaynaklanıyordu” diye sorusunu tekrarlayınca Özgen “Bakın, bu BTR 60’lar var ya. Belli bir yere geliyorlar. Tekrar geri dönüyorlar. Buradan kalkıp oraya gitmiyor. Yolun ortalama yerine geliyor. Tekrar kendi yollarına gidiyorlar. Teröristler bunu görüyorlar. Orada bir boşluk oluşuyor.”

Yetkin’in “Bize komutanın anlattığı PKK’nın bu darbeyi bir birliğin diğer birliğe teslimi sırasında doğan boşlukta olduğuydu” açıklamasını hatırlatınca Özgen “Boşluk buydu. Onlar seyretmişler. Yarım saat herhalde fark eder. Bütün bu yolun kontrolüne nasıl asker dizeceğiz. O kadar araç mı var elimizde. Her gün bu olaylar oluyor. Yarım saatten az değildir” dedi. Yetkin’in “Yarım dakikkalık işlerdir bunlar” demesi üzerine Özgen “Doğru orada sivil otobüsler, vatandaşlar da var. Onları ayırıyorlar. İfadeler göre söylüyorum. Bunlar asker. Bu askerleri alıp götürüyorlar” dedi.

Yetkin’in “Ben bir sivil olarak bu boşluğun doğal olarak nasılsa olur denilmesini algılayamıyorum” dedi.

Askerî yargı: Katliama sebebiyet verdiler
Bingöl’deki 33 erin şehit edilmesiyle ilgili askerî yargı sürecinde dile getirilen iddialar olayın ayrıntıları hakkında çok çarpıcı bilgileri ortaya koyuyor. Olayla ilgili açılan soruşturma sonucu 8. Kolordu Komutanlığı Askerî Mahkemesi olayda ihmali olduğu tespit edilen Elazığ İl Jandarma Komutanı Jandarma Albay Hüseyin Yılmaz ve Bingöl İl Jandarma Komutanı Jandarma Albay Özcan Yarat’ın bir buçuk yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verdi. Diğer sorumluların ise beraatine hükmetti. Ancak Askerî Yargıtay 4. Dairesi iki Albay hakkındaki hükümleri sübut yönünden bozup, diğerleri hakkındaki beraat kararlarını onadı. Bu gelişme üzerine Askerî Başsavcılık karara itiraz etti. Başsavcılığın itirazını görüşen Askerî Yargıtay Daireler Kurulu iki Albay hakkındaki hapis cezasını bozup, dosyanın tekrar Askerî Mahkemeye gönderilmesine karar verdi. Dokuz sayfalık karar metninde 33 er olayının meydana geliş şekli ve ihmaller tek tek sıralanmasına rağmen, sorumlular hakkında verilen “büyük zararlar veren emre itaatsizlik suçu” değiştirilerek, daha hafif bir suç olan “görevi ihmal suçundan” iki albayın tekrar yargılanmasını istendi. Ancak tekrar görülmeye başlanan davada 10 Şubat 1999 tarihinde sorumluların tamamının beraat etti ve dosya kapandı. Askerî Yargıtay Daireler Kurulu’nun vermiş olduğu dokuz sayfadan oluşan bozma karar metninde, bugüne kadar kamuoyuna yansımayan çok çarpıcı bilgiler yer alıyor. İşte o karar metninden önemli başlıklar:

“Teröristler dört gün önce biliniyordu”
Bingöl İl J.K.lığına gelen İsth.Raporlarında 1993 yılı yaz döneminden itibaren terör örgütü tarafından stratejik bir konumda olan Bingöl İli ve çevre illere bağlantıları bulunan karayollarında yoğun eylemler planlandığı, amaçlarının bu yolların üzerinde kontrolü ele geçirmek olduğu... imkanlarına göre eskort vererek ya da araçların içine silahlı personel de yerleştirmek suretiyle bunları gidecekleri yere sevk ettirmesi gerekirken ilave hiç bir tedbir almadığı, bu hususta kendisine bağlı ast birliklerine de herhangi bir emir vermediği, dolayısıyla da yolun teröristlerce kesilip büyük bir katliama sebebiyet verilmesine yol açıldığı kanaatine varılmıştır.

“Zırhlı araç isteğine olumsuz yanıt”
Diyarbakır J.Asayiş K.lığının 17.3.1993 tarihli mesaj emri ile yol emniyeti için “açık ve zırhlı koruması olmayan araç gönderilmemesi” emri üzerine, İl J. Komutanı Alb.Özcan YARAT tarafından Bingöl İl Güvenlik K.lığından zırhlı araç isteğinde ve yol emniyeti için önerilerde bulunulduğu, bu isteğe, İl Güvenlik K. lığı tarafından olumsuz yanıt verildiği,

“Telefon çalışmıyordu, telsizin aküsü bitmişti”
Kuruca J.Karakolunun büyük telsizinin aküsü bittiğinden kapalı tutulduğu, küçük el telsizi ile muhabere yapıldığı, tanık beyanlarına göre onun da şarjının bitmek üzere olduğu, başka bir irtibat vasıtası olmadığı gibi, jeneratörünün de bulunmadığı, bu nedenle Malatya’dan en son sevkedilen ve teröristler tarafından yolu kesilen iki araç ile ilgili haberleşmenin sağlıklı bir şekilde yapılamadığı, nitekim, Kuruca J.Krk.komutanı tanık Astsb.Kaya YILMAZ’ın ifadesine göre, saat 17.50 sırasında nöbetçi heyeti tarafından durdurulan iki araçta er sevki yapıldığını öğrenmelerine rağmen durumu il merkez jandarma bölüğüne bildiremedikleri...

Kaynak: Taraf

18 Aralık 2009
Uyuşturucu Trafiğinde Şok Pazarlık
Ünlü uyuşturucu kaçakçısı Cemal Nayır'ın 2 yıldır süren uyuşturucu davasında şok bir skandal orataya çıktı.
Ünlü uyuşturucu kaçakçısı Cemal Nayır'ın 101 kilo eroini Avrupa'ya sevk etmekten yargılandığı davada bir Uzman Çavuş ile bir Üsteğmen'e dellileri ortadan kaldırması karşılığında 4 daire verildiği ileri sürüldü.

İki yıldır süren uyuşturucu davasında şok bir skandal orataya çıktı... Ünlü uyuşturucu kaçakcısı Cemal Nayır'ın yakalandığı uyuşturucu operasyonundaki delliler 4 daire karşılığında ortadan kaldırıldı.

ŞOK İHBAR MEKTUBU

Uluslararası uyuşturucu kaçakçısı Cemal Nayır ve 3 adamının 37 yıla kadar yargılandığı davayla ilgili ilginç iddialar ortaya atıldı. Aynı suçtan yargılanan İran uyruklu Kamal S'., mahkemeye gönderdiği ihbar mektubunda şok itiraflarda bulundu.

MUHBİR'DEN ÖNEMLİ İDDİA

Jandarma muhbiri olduğu ileri sürülen Kamal S, sevkiyatla ilgili bilgileri 2.5 ay boyunca 12 ihbar mektubu ve ses kayıtlarıyla jandarmaya bildirdiğini ileri sürdü.

4 DAİRE KARŞILIĞINDA DELLİLER TEMİZLENDİ

İddialara göre, Olaydan iki gün sonra soruşturmayı yürüten Uzman Çavuş Osman Ş. ile fezlekeyi yazan Üsteğmen Ali S. ye verilmek üzere Nayır'a ait inşaat şirketinden 4 daire, Osman Ş'nin kız kardeşi Gülay Ç'nin üzerine geçirildi. Bunun karşılığında da Nayır'ın aleyhine olan bütün deliller Osman Ş. ve Ali S. tarafından imha edildi.

İhbar mektubunda; uzman çavuşun kız kardeşi Gülay Ç'ye 4 adet daireyi satan kişinin Nayır'ın adamı Gazi K. olduğu iddia edildi. Tapu dairesinde yapılan incelemeler sonunda, Gülay Ç'nin dairelerden birini Ali K. isimli şahsa sattığı, onun da 36 bin liraya aldığı daireyi 500 TL karla Osman Ş'ye devrettiği belirlendi. Dairelerin 200 bin TL değerinde olduğu belirtilirken ev hanımı olan Gülay Ç'nin bir günde 4 tane daire satın alması üzerine savcılık soruşturma başlattı.

Kamal S, operasyonda yakalanan 101 kilo eroinin 75 kilo olarak kayıt altına alındığını da öne sürdü. Kalan 26 kiloluk eroinin Uzman Çavuş Osman Ş. tarafından tutanaklara geçirilmediğini iddia etti.
aktifhaber

20 Aralık 2009
Polis Merkezinde İntihar
Avcılar'da, gözaltına alınan dağıtım iznindeki bir asker, avukat görüşme odasında kendini astı.
Alınan bilgiye göre, Firuzköy'de devriye görevi yapan polis ekipleri, şüphelendikleri Osman Aslı'yı kimlik kontrolünün ardından gözaltına alarak polis merkezine götürdü. Asker olduğunu ve dağıtım iznine geldiğini ifade eden Aslı, avukat görüşme odasında tutulurken, bölgedeki inzibat karakoluyla irtibata geçildi.

Daha sonra işlemlerini yapmak üzere görüşme odasına giren polisler, Aslı'nın pencere korniş vidasına ayakkabısının bağcığıyla kendisini astığını gördüler. Asılı bulunduğu yerden indirilen Aslı'nın öldüğü anlaşıldı. Olay yerine gelen Cumhuriyet Savcısı'nın incelemesinin ardından Aslı'nın cesedi, Adli Tıp Kurumu morguna götürüldü.

Emniyette 9 ayrı olaya ilişkin kaydı ve 2 olaydan da arandığı belirlenen Osman Aslı'nın üzerinden 2 tüp uçucu madde çıktığı öğrenildi. Ayrıca Aslı'nın, aşık olduğu kızın kendisini terk etmesi nedeniyle son günlerde üzgün olduğu da ileri sürüldü.
aktifhaber

20 Aralık 2009 14:19
Yarbay Ali Tatar İntihar Etti
Oramirallere suikast soruşturmasın kapsamında tutuklanan ve itiraz üzerine serbest kalan Deniz Yarbay Ali Tatar intihar etti.

Alınan bilgiye göre, 7 Aralıkta Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesinde ''Ergenekon'' soruşturması kapsamında tutuklanan Deniz Yarbay Tatar, avukatlarının itirazı üzerine 3 gün önce serbest bırakıldı. Savcılığın talebi üzerine hakkında yeniden yakalama emri çıkarılan Deniz Yarbay Tatar'a, mahkemenin kararı, Üsküdar Beylerbeyi'ndeki Astsubay Hazırlama Okulu tesislerindeki lojmanında dün tebliğ edildi.

Tebligatın ardından Deniz Yarbay Tatar, evinde silahıyla başına bir el ateş ederek intihar etti.

Deniz Yarbay Tatar için bugün Karacaahmet'teki Cemevi'nde bir tören düzenlendi. Törenin ardından Deniz Yarbay Tatar'ın naaşı, toprağa verilmek üzere Ankara'ya götürüldü.

Törende, Deniz Yarbay'ın eşi Nilüfer Tatar, kameralara, ''Süleyman Pehlivan adını hiç silmeyeceğim. Kocamın katili sensin. Rahat nefes alıyor musun?'' diye bağırdı. Törene ayrıca, Deniz Yarbay Tatar'ın annesi Satı, kardeşi Ahmet ile askeri personel, yakınları ve vatandaşlar katıldı.

Deniz Yarbay Tatar'ın bir kızı olduğu öğrenildi
aktifhaber

21 Aralık 2009 15:06
Yarbay Toprağa Verildi
İstanbul’da intihar eden Deniz Yarbay Ali Tatar’ın cenazesi Ankara’da toprağa verildi. Cenaze törenine Deniz Kuvvetleri'nden geniş katılım oldu..

Hakkındaki tutuklama kararını duyunca intihar eden Deniz Yarbayın cenaze törenine hakkında suikast planı hazırladığı öne sürülen komutan ve eşi de katıldı.

Kocatepe Camisindeki cenaze törenine Yarbay Tatar’ın eşi Nilüfer, kızı Gökçen, annesi Satı Tatar, kardeşleri ve yakınlarının yanı sıra Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit ile Genelkurmay İkinci Başkan Yardımcısı Orgeneral Bilgin Balanlı da katıldı.

Öğle namazının ardından Tatar için cenaze namazı kılındı. Tatar’ın cenazesi Karşıyaka Mezarlığında toprağa verildi.

Bu arada, Yarbay Ali Tatar’ın eşi Nilüfer Tatar, Kocatepe Camisine gelişi ve taziyeleri kabulü sırasında eşinin, onuruyla öldüğünü belirterek, "Hiçbirinde gerçek belge yok. Askeriyeye komplo kuruyorlar" dedi.

Tatar’ın halasının oğlu Hasan Açık, olay günü Yarbay Tatar’ın, evine gelen savcı ve polislere, "bunalımda olduğunu, hastaneye gitmek istediğini" söylediğini, görevlilerin buna izin vermediğini öne sürdü. Yarbay Tatar’ın kız kardeşi Hürriyet Ünver ise "Kardeşimin madalyalarını kıskandılar" diye konuştu.

aktifhaber

Emekli stsubayın namus cinayeti
21 Aralık 2009 Aydın'ın Kuşadası ilçesinde emekli astsubay ''eşini taciz ettiği'' gerekçesiyle bir kişiyi tabancayla öldürdü.
Hanım Camisi önünde meydana gelen olayda, N.S. (55), ''eşi A.S'yi telefonla taciz ettiğini'' öne sürdüğü Gültekin Polatlı'ya tabancayla ateş etti.

Vücudunun çeşitli yerlerine isabet eden 5 kurşunla ağır yaralanan Polatlı, kaldırıldığı Kuşadası Devlet Hastanesi'nde kurtarılamadı.

Barlar Sokağı'ndaki bir barda garson olarak çalışan Polatlı'nın N.S ve A.S. ile burada tanıştığı belirtildi.

haber7

22 Aralık 2009
Ezine İlçe Jandarma Komutanı Üsteğmen Önder Galip, makamında intihar etti

Sabah İlçe Jandarma Komutanlığına gelen Galip, makamına geçerek kapısını kapattı. Henüz belirlenemeyen bir nedenle beylik tabancasıyla başına ateş eden Galip, olay yerinde öldü. Silah sesini duyan ve odaya giren diğer askeri personel, Galip'in cesediyle karşılaştı.

Galip'in evli ve 2 çocuk babası olduğu öğrenildi.
aktifhaber

22 Aralık 2009 12:14
Küçük Tatar'ı Böyle Fişlemiş
Önceki gün intihar ettiği iddia edilen Yarbay Ali Tatar'ın adı Veli Küçük'ün evinde ele geçirilen fişleme dosyasında bakın nasıl geçiyor

Önceki gün intihar ettiği iddia edilen Yarbay Ali Tatar'ın 'Amirallere suikast planında tim lideri olarak görüldüğü' iddiasıyla hakkında tutuklama kararı talep edildiği öne sürüldü. Veli Küçük'ün evinde ele geçirilen fişleme dosyasında Yarbay Tatar'ın adı geçiyor

Yarbay Ali Tatar'ı intihara götüren soruşturma İstanbul Narkotik Polisi'ne 15 Şubat 2009 günü gelen bir ihbarla başladı. Kocaeli Gölcük ve İstanbul Bahçelievler'deki bazı adreslere eşzamanlı baskın yapıldı. Baskınlarda 500 gram TNT patlayıcı madde bulununca bu kez İstanbul Terörle Mücadele Polisi devreye girdi. Ele geçirilen belgelerde eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç ve şimdiki Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit'e suikast hazırlığı olduğu iddia edildi. Operasyonda 9 muvazzaf teğmen ile Yarbay Ali Tatar tutuklandı. 'Terör örgütüne üye olmak' suçundan tutuklanan Tatar itiraz üzerine serbest bırakıldı. Ancak savcı yeniden tutuklama talep edince Tatar hakkında yeniden yakalama emri çıkarıldı.

İddialara göre tutuklanan teğmenlerin Gölcük'teki evinde bir mermiye rulo halinde sarılmış olarak iki amirale suikast planı bulunmuştu. İddiaya göre suikast timinin başındaki isim Yarbay Ali Tatar'dı.

Yarbay Ali Tatar'ın adı Ergenekon soruşturmasının birinci iddianamesinde de yer almıştı. Emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün adresinde ele geçirilen fişleme dosyasında Tatar ile ilgili şu ifadelere yer veriliyor: 'Açıkça anlaşılmaktadır ki Yüzbaşı Ali Tatar ve arkadaşları birinci sıraya yüce milletimizin ve ordumuzun menfaatlerinin, emir - komuta zincirinin yerine Alevilik gibi başka değer yargılarını ve ölçülerini koymuşlardır. Artık deniz kuvvetlerinde Eğitim Uzmanı personeli olmak için tercihen Alevi olmak yetiyor. Tatar, Sivas Gürün Yuva Köyü'nden Alevi olup, Deniz Lisesi PAP Şube Müdürü'dür. Yuva Köyü yörede PKK'lı yatağı ve anarşist yuvası olarak bilinmekte. Yakın akrabası Hüseyin Tatar, anne Elife, baba Halife bölücü örgüt üyesi olmaktan sabıkalı.'

Savcılar önce Poyrazköy, Kafes ve son olarak 'Amirallere suikast' dosyalarının Ergenekon'la bağını çözmek için çalışıyor.
aktifhaber

22 Aralık 2009
Trilyonluk "PAŞAKONDU"
Doğu'daki karakolların 'ödeneksizlik' gerekçesi ile yenilenemediği ileri sürülürken, İstanbul'da Paşalar için 200 metrekarelik lüks konutlar inşaa ediliyor.

Org. İlker Başbuğ'un talimatı ile Fenerbahçe Orduevi içinde 10 adet lüks konut yapılıyor. Söz konusu konutların maliyeti ise 32 trilyon 750 milyar lira...

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un Fenerbahçe Orduevi içinde denize sıfır lüks kaçak ve ruhsatsız konut inşaa ettirdiği ortaya çıktı. Hem de HAİT (Harekat Alarm İskan Tesisi) vasfıyla...
HAİT ADI ALTINDA TRİLYONLUK VİLLA

Fenerbahçe Orduevi içine yapılmakta olan ve HAİT olarak adlandırılan yapının HAİT'le (Harekat Alarm İskan Tesisi) hiçbir alakası olmayıp, Korumalı Konut olarak tabir edilen Emekli Paşalara yapılan son derece lüks dairelerden oluşuyor. HAİT (Harekat Alarm İskan Tesisi) adı altında bodrum ve zeminden başka 5 normal kattan oluşan 10 daireli lüks bir apartman yapılmış.
MALİYETİ 32 TRİLYON 750 MİLYAR

Yapının projeleri Milli Savunma Bakanlığı İnşaat Emlak ve NATO Enf. Daire Başkanlığı tarafından 26 Şubat 2009 tarihinde yapılan sözleşme ile 32.750.000 TL (32 trilyon 750 milyar) karşılığında ARKAD Mim. Müh. Müş. Ltd. Şti.'ne yaptırıldı.

Bu aşamada her biri birer saray yavrusu olan daireler için inşaat ruhsatı alınamadığı için, binanın yapımı sözde Silahlı Kuvvetlerin yıpratılmaması ve Silahlı Kuvvetler içinde olayı dillendirmemek için bir protokol kapsamında TOKİ'ye yaptırılmaya karar verildiği, TOKİ'nin de düzenlediği ihaleyle kaçak inşaatı Makro İnş. Ltd. Şti.'ne devrettiği belirtiliyor. Konut ile ilgili Eylül 2009'da hazırlanan İş İlerleme Raporu'nda, "İnşaat ruhsatı temin işinin de yapıma paralel takip edileceği" ibaresi yer alıyor. Raporun bir başka bölümünde ise yapının mevcut durumunun yapı ruhsatı almaya müsait olmadığı belirtiliyor.

Haziran 2009'da yapımına başlanan binanın yıl sonuna (1 Ocak 2010) kadar tamamlanması hedeflenmekteydi; ancak kaçak olmasına rağmen bina o kadar süratle inşaa edildi ki; Ekim 2009'da yapının kabası ile iç sıvası bitirildiği ve daha yeni yasal izinlerin alınmaya çalışıldığı kaydediliyor.
BİNANIN YERİ, BAŞBUĞ TARAFINDAN SEÇİLDİ

Binanın inşaa edileceği alanın bizzat Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ tarafından manzarası ve konumuna göre seçildiği iddia edilirken, seçilen yerde ise binanın yapılabilmesi için kütüphane olarak kullanılmakta olan Menekşe Salonun yıkılmak zorunda kalındığı ve yine söz konusu alanda bulunan bazı tarihi yapıların izin alınmadan gizlice yıkıldığı belirtiliyor.
DAİRELERİN ÖZELLİKLERİ

Her biri 198 m2 olan (4+1+Ebeveyn Banyo+Soyunma Odası+Kiler) dairelerde; Salon (60 m2), Mutfak (18 m2), Yemek Odası (19 m2), Ebeveyn Yatak Odası (20 m2), Soyunma Odası (8 m2), Oturma Odası (18 m2), Yatak Odası (12 m2), Giriş Holü (20 m2), Kiler (3 m2), Ebeveyn Banyosu (5 m2), Banyo (6 m2), WC (3 m2), Balkon (10 m2)'dir. Giriş Holü, Banyo-WC ve Mutfak yer döşemelerinde Porselen Seramik, Diğer Yatak Odaları ve Salonda iroka (ithal) parke, duvarlarda saten boya, kapı ve pencerelerde Limba (İthal) ağacından doğrama yapılacak şekilde standartların üstünde lüks ve ithal malzeme tercih edilmiş.
ÇALIŞMALARI BEĞENİLMEYEN ALBAYA FIRÇA

Yine bu malzemelerin seçimi için birçok katalog ve numune temin edilerek Genelkurmay Başkanı'nın eşine seçim yaptırılmak istendiği ve bu amaçla işin yüklenicisi Makro İnşaat Limited Şirketi'ne baskı yapılarak profesyonel bir tasarım firmasından sadece bu malzemelerin seçimine yönelik sunum ve numune alımı için hazırlık yaptırıldığı belirtiliyor. Söz konusu hazırlıklardan sorumlu olan Milli Savunma Bakanlığı İnşaat Emlak ve NATO Enf. Dairesi'nden Mühendis Albay Abdullah Üner, bu iş için görevlendirilmiş; ancak Genelkurmay Lojistik Başkanı'nca çalışmalar beğenilmeyerek Albayın kovulduğu iddia ediliyor.
NUMUNE MALZEME SEÇİMİ İÇİN 30 BİN TL HARCANDI

Bunun üzerine Milli Savunma Bakanlığı İnşaat Emlak ve NATO Enf. Dairesi tarafından Ankara'da faaliyet gösteren Çatkı Mimarlık firmasından 30.000 TL karşılında yine malzeme seçimine ilişkin bir sunum hazırlaması için ihale yapıldığı ve yine Makro İnşaat'a 2 daireyi numune olarak hazırlaması ve gerekirse yerinde görerek seçim yaptırılacağı talimatı verildiği kaydediliyor.
KAÇAK BİNAYA SU VE ELEKTRİK ÇEKEBİLMEK İÇİN BASKI YAPILIYOR

Bu arada bitme aşamasına gelen inşaatın 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 26. maddesine göre yapı ruhsatı alınmadığından, Silahlı Kuvvetlere yazdırılan yazılarla, kanunen yasak olmasına rağmen, elektrik, su ve doğalgaz bağlantıları için ilgili kurumlara baskı yapılmakta olduğu anlaşılıyor.
DURDURULMAZSA DİĞER KAÇAKLARA ÖRNEK TEŞKİL EDER

Kaçak ve ruhsatsız olduğu halde söz konusu yapının bu şekilde tamamlanması durumunda Fenerbahçe semtinde bu binanın örnek teşkil edeceği ve pek çok kaçak yapı sahibinin bunu emsal göstererek belediyece durdurulmuş binalarına devam edebileceği belirtiliyor.

Hiçbir yasal izin alınmadan başlanan ve hala kaçak olarak devam eden inşaatın ruhsatı yok. Yeri bizzat İlker Başbuğ tarafından belirlenen yapının ince işleri içinse tamamı ithal malzemeler sipariş edilmiş. Söz konusu daireler için tam 32.750.000 TL (32 trilyon 750 milyar) harcanmış. Haziran ayında başlanan lüks konutların yılbaşına yetiştirilmesi talimatı verilmiş.

Kaynak: Vakit

Binbaşı 'miras' yüzünden kardeşini vurdu
17:20 - Beşiktaş'ta binbaşı olduğu iddia edilen A.R.S., dükkanına gittiği kardeşi Nail Sertkaya (41) ile tartıştı. Mal paylaşımı sebebiyle çıktığı iddia edilen tartışma sırasında A.R.S., kardeşine kurşun yağdırdı. Saldırgan ağabey de, olay sırasında kolundan yaralandı. Ağır yaralanan Nail Sertkaya Amerikan Hastanesi'ne kaldırılırken, A.R.S. bir taksiyle olay yerinden uzaklaştı. A.R.S., yaralanan kolunun tedavisi için gittiği Taksim İlkyardım Hastanesi'nde gözaltına alındı. 22.12.2009 İSTANBUL netgazete

Askeri araç şarampole devrildi: 1 ölü, 4 yaralı
23 Aralık 2009 Şırnak'ın Beytüşşebap ilçesi yakınlarında askeri aracın şarampole devrilmesi sonucu 1 asker öldü, 4 asker yaralandı. Yaralı askerler Şırnak Askeri Hastanesi'ne kaldırıldı.
haber101

29 OCAK 2010, CUMA
[b][size=24]Poyrazköy'de


En son Ekim tarafından Çrş Şub 24, 2010 10:26 pm tarihinde değiştirildi, toplam 8 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cmt Arl 26, 2009 10:48 pm    Mesaj konusu: KARARGAHTA YENİDEN ARAMA Alıntıyla Cevap Gönder

İLBER ORTAYLI: TÜRKLERİN EN ÖNEMLİ VASFI ASKER MİLLET OLMASIDIR

MHP’nin siyaset okulunda konuşan Prof. Ortaylı’dan Açılım ve Darbelerle ilgili ilginç açıklamalar,

MHP’nin siyaset okulunda konuşan Prof. Ortaylı: “Biz asker milletiz. Asker düşmanlığı pompalanıyor. Açılım lafları boştur. Sivil siyaset olmazsa darbe normaldir” dedi.

• Prof. Dr. İlber Ortaylı, ‘asker millet’ olmanın Türklerin en önemli vasfı olduğunu belirterek, ‘’Askeri vasıflarını kaybetmiş Avrupa, bizde bulunan bu vasfın da yok olmasını istiyor’’ dedi.

MHP’nin Siyaset ve Liderlik Okulu’nda partililere konuşan Ortaylı, hükümetin demokratik açılımını da eleştirdi.

Ortaylı, son yıllarda Türkiye’de milliyetinden utanma duygusunun, asker düşmanlığının körüklendiğini belritti. Bunu Avrupa’nın da kışkırttığını söyleyen Ortaylı, şöyle konuştu: ‘’Türk toplumunun militarist olmasından Belçika’nın, İsviçre’nin ne zararı olabilir? Bizde de resim, heykel sanatı yok, musikiyle uğraşılmaz, filozof yoktur, fakat ölmeyen sanatımız, vasfımız askerliktir.’

ORDU DARBE YAPABİLİR

Ordunun siyasete karışmasının da kaçınılmaz olduğunu, bunun tarihsel gerçeklik taşıdığını savunan Ortaylı, ‘’Sivil siyaset kendini geliştiremezse darbe kaçınılmazdır’ diye konuştu.

GÜNEYDOĞULU KOPYA ÇEKİYOR

Ortaylı, ‘’Doğu ve Güneydoğu’da üniversiteye giriş sınavlarında açık şekilde kopya çekildiğini’’ öne sürerek, ‘’Böylelikle iyi okullara ehil olmayan öğrenciler geliyor. İmtihanların asayişini iyi kontrol etmeliyiz’’ dedi.

PİS HERİFLER KIZLARI KOVALIYOR

“Bütün kentlere üniversite açılması ahlaksızlıktır” diyen Ortaylı “Ankara’ya 20 okul aç Doğulu çocuklar buranın kültürün görsün” dedi. Ortaylı taşraya üniversite açılmasının zararını ise şöyle anlattı: “Evvela bakkal çakkal çocukları kandırıyor. Ondan sonra oradaki ev sahipleri kazıklıyor çocukları. Ondan sonra her şehirde vardır onlardan bir sürü pis herifler genç kızları kovalıyor.”

AÇILIM DEDİKLERİ BOŞ BİR LAFTIR

Demokratik açılım çalışmalarını da eleştiren Ortaylı, sözlerine şöyle devam etti: ‘’Açılım boş laftır. Açılım isteyenler gitmez de durmaz da. Kimse kimseye kitle dalkavukluğu yapmak için, sempatik görünmek için konuşmasın. Türklere karşı tez geliştirmek için arşive giren kaçıncı ecnebi Türk taraftarı oldu, onlar anladı, bizdekiler anlamıyor. Bunlar tehlikeli işler, belediyeciliğe benzemez.’’
Aktifhaber

KARARGAHTA YENİDEN ARAMA

26 Aralık 2009 23:26
Ankara'da Mahkeme Kararıyla Özel Harbe Bağlı Seferberlik Tetkik Kurulu'ndaki arama bu gece de sürdü.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast iddiasıyla başlayan soruşturmada dün Seferberlik Tetkik Kurulu'na giden savcılar, yeniden aynı Kurul'a gitti. İddialara göre, dün gece Karargaha giden 5 Savcı mühür konulan odaları arayamamıştı. Bu nedenle 5 Savcı sabaha kadar beklemişti. Gün içinde yapılan görüşmeler sonrası Savcılar tekrar Özel Kuvvetler Karargahına geldi ve bu kez mühürlü odalarda arama başladı.

GÜN İÇİNDE NELER OLDU

Arınç'a suikast iddiası Ankara'yı karıştırmaya devam ediyor. Dün gece Arınç'ın evinin önünde yakalanan 2 subayın görev yaptığı bölümde Cumhuriyet Savcısı arama yaptı. Arama sabaha karşı bitti. Sabah saatlerinde Genelkurmay'dan flaş açıklama geldi: Olayla ilgili olarak 8 asker gözaltına alındı... Bu açıklamanın yankıları devam ederken Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ, Başbakanlık resmi konutuna geldi. Bu başlı başına sürprizdi.

Sürpriz bununla da kalmadı. Görüşme baş başa ve tam 3 saat sürdü. Bu sır toplantı devam ederken "Suikast iddialarının" kahramanı Bülent Arınç ve diğer bakanlar MGK hazırlık toplantısı için Başbuğ ile Başbakan'ın görüşmesinin bitmesini dışarıda beklediler.

Başbakanlık'tan yapılan açıklamada ''iç ve dış gelişmelere ilişkin bilgi alındı'' denildi.

8 PERSONEL GÖZALTINDA

Genelkurmay'dan sabah saatlerinde yapılan açıklamada şöyle denildi:

Yürütülmekte olan bir soruşturma kapsamında dün akşam saat 19.30'dan itibaren, Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığında soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcıları nezaretinde bir arama yapılmıştır.

İlgili kanun ve mevzuat uyarınca aranan yerin askeri mahal olması nedeniyle arama Cumhuriyet Savcıları nezaretinde Merkez Komutanlığı görevlileri tarafından icra edilmiştir.

Sabah saat 05.46'da sona eren aramayı müteakip burada görevli 8 askeri personel gözaltına alınarak Ankara Merkez Komutanlığı'na götürülmüşlerdir.
Hürriyet

BİR ASKER DAHA İNTİHAR ETTİ

31 Aralık 2009 10:26
Muğla'nın Marmaris ilçesinde bulunan Aksaz Deniz Üs Komutanlığı'nda görevli olduğu belirtilen bir asker akşam saatlerinde intihar etti.
Edinilen bilgiye göre olay Deniz Üs Komutanlığı'nda akşam saat 18.00 sularında meydana geldi. Sülfirik asit içtiği iddia edilen A.A. (23) adlı asker, kaldırıldığı Muğla Devlet Hastanesi'nde hayatını kaybetti.
haber10

28 Aralık 2009 21:38
Asker Nöbette İntihar Etti
Başkale Jandarma Komando Taburu'nda görevli erin akşam saatlerinde intihar ettiği iddia edildi.
Şanlıurfa nüfusuna kayıtlı Hüsnü Arı'nın Başkale Jandarma Komando Taburu'nda nöbette iken akşam saatlerinde kendi silahıyla kafasına kurşun sıktığı ileri sürüldü.
aktifhaber

29 Aralık 2009 17:25
Asker İntiharları: Sır
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal'ın son günlerde TSK bünyesindeki intiharlara ilişkin soru önergesine, MSB'den 'GİZLİ' bir cevap geldi..

Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal'ın son günlerde TSK bünyesindeki intiharlara ilişkin soru önergesi, Milli Savunma Bakanlığı'nca 'gizlilik derecesi' gerekçe gösterilerek cevaplandırılmadı.

MSB 'tasnif dışı' diye ayırdığı dosyada şu ifadelere yer verdi:

"Soru önergesine konu olan bilgiler 'GİZLİ' gizlilik derecesi taşımaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'nın soru önergeleri ile ilgili yazışmalarda da not olarak belirttiği üzere soru önergelerine verilecek cevaplara gizlilik kaydı konulamamaktadır. Bu nedenle soru önergesinin cevaplandırılması mümkün olmamıştır."

Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün imzasını taşıyan cevap metninde soru önergesine konu olan intiharların neden gizli olduğuna dair herhangi bir kanuni dayanak belirtilmedi.

Akın Birdal, 30 Eylül 2009 tarihinde TBMM Başkanlığı'na son günlerde intihar eden ordu mensubu sayısının arttığını ifade edip "İntiharların yaygınlığı kuşku uyandırmaktadır. Bunun ortadan kaldırılması için kamuoyunun ve ailelerin bu konuda aydınlatılması, soruşturmaların yansız bir şekilde yapılması ve doğru bilgilendirme büyük önem taşımaktadır." diyor.

Birdal'ın yönelttiği 8 soru:

1- Son 20 yıl içinde er-erbaş ve diğer ordu mensubu kaç kişi intihar etmiştir?

2- İntihar edenlerin doğum yerleri nerelerdir?

3- İntihar olaylarının ardından otopsi yapılmış mıdır?

4- Otopsi raporları sonucunda intihar olmadığı tespit edilen var mıdır?

5- İntihar olayları için soruşturma açılmış mıdır? Soruşturmaların sonucunda intihar olmadığı ortaya çıkan kaç olay vardır?

6- İntihar edenlerden cenazesi ailesine teslim edilmemiş olan var mıdır?

7- Ailelerce bu konuya ilişkin ordu aleyhine açılmış dava var mıdır? Varsa kaç adettir?

8- İntiharları önleyici ne gibi önlemler alınmıştır ya da alınması düşünülmektedir?
aktifhaber

Vicdani Redçi Aydemir'e destek

29 Aralık 2009, 00:02 Anadolu Haber

Türkiye'deki ilk islami Vicdani Redçi olan Enver Aydemir'e yönelik işkence protesto edildi.

Türkiye’nin İslami kimliğini gerekçe göstererek askerlik yapmak istemediğini resmen açıklayan ilk ismi olan Enver Aydemir’e askerî cezaevinde gösterilen kötü muamele, dayak ve işkence Taksim Galatasaray Lisesi’nin önünde düzenlenen bir basın açıklaması ile protesto edildi. Kimlik tanımama sorununa dayanan eylem sonrasında kimlik tanıma gerginliği yaşandı...

İLK İSLAMÎ VİCDANÎ RETÇİ ENVER AYDEMİR’E İŞKENCE PROTESTO EDİLDİ

Enver Aydemir’in avukatı Davut Erkan, babası Ahmet Aydemir ve çok sayıda vicdani retçinin yanı sıra kurum temsilcileri ve yazarların da katılımıyla Galatasaray Meydanı’nda konuya ilişkin yapılan basın açıklamasında Aydemir’in cezaevinde işkence gördüğü ve 4 gündür açlık grevinde olduğu kaydedildi.

“Vicdani Retçi Enver Aydemir Askeri Cezaevinde İşkencede” yazılı pankart açan grup “Öldürmeyeceğiz ölmeyeceğiz kimsenin askeri olmayacağız”, “Paşaların tankları korkutamaz halkları” ve “Reddet hayır de askere gitme” şeklinde slogan attı.

HALİL SAVDA: İNSAN’IM DİYENİ ENVER AYDEMİR İLE DAYANIŞMAYA DAVET EDİYORUZ!

Grup adına yaptığı açıklamada Aydemir’in temel insani haklarından birini kullanarak vicdani reddini açıkladığını ifade eden vicdani retçi Halil Savda, cezaevinde Aydemir’e zorla tek tip elbiseler giydirilmeye çalışıldığını, bunu reddedince de joplu ve kaba dayağa maruz kaldığını ifade etti.

Daha sonra sadece iç çamaşırları kalacak şekilde soyulduğunu ve sabaha kadar o şekilde bekletildiğini aktaran Savda, “Açlık grevini sonlandırması için zorla revire götürülen Aydemir’e yine zorla serum bağlanmıştır. Aydemir’in sol gözünün ve yanağının morardığı görülmüştür. Türkiye altına imza attığı uluslar arası sözleşmelerce de tanınan vicdani ret hakkını uygulamamaktaki ısrarını sürdürmektedir. Bu amaçla askeri cezaevlerinde yapılan işkenceler hala bitmedi. Bizler Aydemir’e uygulanan işkenceyi protesto ediyor, ulusal ve uluslar arası planda insan haklarından yana olan bütün güçlere birlikte Aydemir’le dayanışmaya davet ediyoruz” diye konuştu.

AVUKATI: GÖZÜ MORDU, AĞIR BİÇİMDE DÖVÜLMÜŞTÜ, AİHM’E GİDEBİLİRİZ!

Enver Aydemir’in avukatı Davut Erkan da müvekkili Aydemir’in uluslar arası hukuk sözleşmelerinden doğan hakkını kullanarak bu orduya askerlik yapmayı reddettiğini ve bu yüzden cezalandırılamayacağını ifade ederek Aydemir’in cezaevi koşullarına dikkat çekti.

İslami inancından dolayı askere gitmeyen müvekkiliyle her türlü ulusal ve uluslar arası platformda dayanışmayı sürdüreceklerini aktaran Erkan, tüm hukuksal yolları da kullanacaklarını ifade etti.

BABA AYDEMİR: ENDİŞELİYİZ!

Aydemir’n babası Ahmet Aydemir de oğluyla görüştürülmediklerini ve oğlunun durumundan endişe ettiklerini söyledi. Evli ve iki çocuğu bulunan oğlunun kendisi gibi düşünmek zorunda olmadığını ifade eden Aydemir, “Ben askerlik yaptım, onun bir kardeşi yaptı. Ama o benim gibi bizler gibi düşünmek zorunda değil. Eğer ki bu ülkede demokrasi ve insan hakları var diyoruz o zaman herkes istediği şekilde yaşamalı. Biz 4 gündür perişan durumdayız.” Diye konuştu.

BİRİLERİ KEMALİST DİKTATÖRYANIN BİTTİĞİNİ ANLAMALI

Açıklamaya katılarak destek veren yazar Fatih Tezcan da Aydemir’in Kemalist ve laik diktatoryaya ait bir orduda askerlik yapmak istemediğini ve bu yüzden cezalandırılamayacağını söyledi.

Fatih Tezcan konuşmasında

“Mesele İslami inancını ve imanını ortaya koyarak Kemalist bir yapıda ve resimde yer almak istemediğini bildiren Enver Aydemir ise herkes bilsin ki biz Müslümanlar anamızdan sadece ana-babamıza oğul ve Allah’ımıza kul olarak doğarız! Bundan başka hiç kimseye hiçbir borcumuz yoktur!

‘O vatanı kurtardı bu batırdı’ tartışmaları felsefidir. Masumların hayatları bu tartışmalara heba edilemez!

Birileri bu ülkede 1920’lerin modası tek parti döneminin bittiğini birileri bu ülkede Kemalizm’in çöktüğünü ve Kemalist Diktatorya’nın artık hiçbir şey emredemeyeceğini anlayamıyorsa akıllarını geliştirmeleri gerekir, masum insanlara işkence etmeleri değil!

Enver Aydemir İslam karşıtı olduğunu belirlediği bir yapıda yer almak istememiştir. Yüzde yüz haklıdır! Siz bu insanın Enver Aydemir’in 2 bacısını ve karısını ve anasını örtülü diye nizamiyeden içeri almayacaksınız ve sonra bu insana elbise silah falan verip ‘benim için öl’ falan diyeceksiniz öyle mi?

Kemalizm hala insanları aptal sanmaktaysa bu onun sorunudur!

Halkı artık kandıramazsınız!

Müslümanların da bugün burada az sayıda olduguna bakmayınız, Gazze acımızın yıldönümüdür ve eylem haberi paylaşılamamıştır. Müslümanlar Enver Aydemir`e nasıl sahip çıkacaklar, bunu ilerleyen günlerde hep beraber görecek ve göstereceğiz.

Son oarak, Allah’tan Enver Aydemir’e ve yakınlarına ve arkadaşlarına sabır vermesi için dua ediyoruz…” ifadelerine yer verdi.



HUKUKî DÜZENLEMELER YAPILSIN

Mazlumder Genel Başkan Yardımcısı Cüneyt Sarıyaşar ise yaptığı konuşmada Enver Aydemir’in İslami kimliğine ve bu kimliğe son bir asırdır yapılan zulme dikkat çekerek “Enver Aydemir’e desteğimiz sonuna kadar sürecektir. Bu ülkede zulm dönemim kapanması gerekmektedir. Enver Aydemir ve arkadaşlarının ve ortaya çıkacak benzer durumdaki kişilerin durumlarının kolaylaştırılması için gerekli hukukî düzenlemeler yapılmalıdır.” dedi.

EYLEM SONRASI KİMLİK GERGİNLİĞİ

Eylem sonrasında sivil polislerin Halil Savda ve Fatih Tezcan’ı kimlik kontrolünden geçirmesi eylemcilerin tepkisine neden oldu. Kimliklerini çıkarıp polise uzatan ve “bizim de kimliğimize bakın, biz de aynı suçu işliyoruz” diyen kadınlı erkekli grup polise tepki gösterdi.

Polisin Halil Savda ve Fatih Tezcan’ın GBT kontrolunu yapmasından sonra eylem olaysız biçimde sona erdi.

Kaynak: Analiz Merkezi

Hakan Albayrak
Askeri cezaevinde işkence iddiası

İçişleri Bakanlığı'na bağlı karakollarda ve Adalet Bakanlığı'na bağlı cezaevlerinde işkence, vakayı adiye olmaktan çıktı. 'Sistematik işkence düzeni' yıkıldı. Hükümetin “İşkenceye Sıfır Tolerans” kampanyasına rağmen hâlâ işkenceci polislere / infaz koruma memurlarına rastlanabiliyorsa da, bunların yaptıkları artık yanlarına kâr kalmıyor.

Peki, askeri cezaevlerinde durum nasıl? “İşkenceye Sıfır Tolerans” kampanyasına bu cezaevleri de dahil mi? Dahil değil ise, niçin dahil değil? Dahil ise, sivil otorite bunları denetliyor mu? Denetlemeli! Mesela, Maltepe Askeri Cezaevi'nden başlayarak…

* * *

Vicdani nedenlerle askerlik yapmayı reddeden Enver Aydemir, 24.12.2009 tarihinde “Barış İçin Vicdani Retçiler Kurultayı”na panelist olarak katılmak üzere Boğaziçi Üniversitesi'ne giderken tutuklandı ve Maltepe Askeri Cezaevi'ne götürüldü...

Cezaevinde kendisiyle görüşen avukatı, MAZLUMDER ve İHD yetkililerine, Aydemir'in işkence gördüğünü (vücudunda darp izlerinin bulunduğunu), bir gün boyunca elbisesiz olarak soğuk bir odada bekletildiğini ve bunun üzerine açlık grevine başladığını bildirdi ((Yakınlarından aldığımız bilgiye göre, Aydemir, bizzat cezaevi müdürü albay tarafından falakaya yatırıldığını söylüyor)…

Aydemir'in babası ve eşi, 27 Aralık Pazar günü cezaevini telefonla arayarak Aydemir'le görüşmek istediklerini belirttiler ve “Yarın sabah görüşebilirsiniz” cevabını aldılar, fakat Pazartesi sabahı cezaevine geldiklerinde Aydemir'in GATA Askeri Hastanesi'ne kaldırıldığını öğrendiler…

Aydemir şimdi yine Maltepe Askeri Cezaevi'nde…

Açlık grevine devam ediyor…

Hayatından endişe eden ailesi, MAZLUMDER ve İHD avukatlarının desteğiyle Kartal Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunarak, Enver Aydemir'i işkenceye maruz bırakan sorumluların cezalandırılmasını talep etti..

Adalet yerini bulur inşaallah.

Yeni Şafak

İleride pişman olmak istediğim bir yazı
Can ATAKLI
30 Aralık 2009 Çarşamba

Birkaç gün önce «TSK'nın bitmesine çeyrek kaldı» başlıklı bir yazı yazmıştım. Belli ki vakit doldu. O çeyreği de harcadık. Açıkçası Türk Silahlı Kuvvetleri bitmiştir.

AKP yandaşı bir profesör «Fesat yuvası haline gelen TSK tasfiye edilmeli, yerine aynı Nizam-ı Cedit gibi yeni bir ordu kurulmalı» demişti 15-20 gün kadar önce.

O zaman «Bir şeyleri bilmeden bunlar söylenmez, demek ki işin sonuna geldikleri konusunda ciddi inançları var» diye yazmıştım. Nitekim o yazıyla ilgili hayli gürültü kopacağını en azından Genelkurmay'ın hukuki yollara başvuracağını düşünüyordum, hiçbiri olmadı, anlaşıldığı kadarıyla Genelkurmay dahil herkes durumun farkında.

Neden bu kadar net biçimde «TSK bitmiştir» diyebiliyorum?

Çok basit. Türk Silahlı Kuvvetleri kamuoyunun gözünde, cinayetler işleyen, suikastlara kalkışan, yandaş medyanın deyimiyle halka karşı komplolar hazırlayan ve darbe için planlar yaparak silah ve mühimmat biriktiren bir kurum durumuna düşürülmüştür.

Özel Harp Dairesi'nin görevlendirilen özel bir hâkim ve savcılar heyeti tarafından aranması da bunun kanıtı olmuştur. Çünkü eğer konu sadece ordu içinde bazı yapılanmalara giden kişilerin takibi olsa devletin kalbi olarak nitelenen arşivlere baskın yapılmazdı.

Demek ki konu sadece ordu içindeki bazı çürüklerin ayıklanması değil, tamamen Türk Silahlı Kuvvetleri'ne yönelik bir operasyonudur.

Oysa her Milli Güvenlik Kurulu toplantısından sonra iç ve dış tehditlerin görüşüldüğü söylenir. Bu iç ve dış tehditlere karşı alınacak önlemler de işte bu aranan karargâhtaki «Kozmik arşivde» saklanır.

Açıkçası iktidar da bu arşivde neler olduğunu bilmektedir ama, içeri hâkim sokarak kafaları karıştırmakta, Türk halkına «Bakın size karşı ne büyük komplolar hazırlanıyormuş» demek istemektedir.

Kendilerine liberal maskesi takan faşistler de ellerindeki büyük medya gücüyle bu beyin yıkama propagandasını neredeyse saniye saniye halkın kafasına çakmaktadır.

Bu koşullar altında Genelkurmay Başkanlığı koltuğunu işgal eden kişinin hâlâ orada nasıl oturduğunu anlamak mümkün değildir. Eğer bir ordu cinayetle, darbe hazırlığı ile, halkına karşı komplo ile suçlanıyorsa, o ordunun başı ya gerçekleri açıklar ya da istifa eder.

Tabii aynı şekilde eğer bir ordu bu suçlamalar altındaysa iktidarın da bu ordunun başındaki kişiyi görevden alması gerekir.

İkisi de olmuyor. Ne garip değil mi? Ortada ya hiç bilmediğimiz bir şeyler var ve kısa bir süre sonra çok şaşıracağız, belki de en azından ben bu yazdıklarımdan dolayı pişmanlık duyacağım ya da iktidarla

http://www.heddam.com/#Icerik

KOZMİK ODA OPERASYONU NEDEN YAPILDI
Bu tatbikat tesadüf mü
02.01.2010 12:32

Amerikan ordusu tarihinin en kapsamlı tatbikatını gerçekleştirmektedir(24.07-15.08.2002 – Nevada/ABD). Tatbikata NATO’nun demirbaş ülkelerinden birçoğu katılmasına rağmen Türkiye davetliler listesinde yoktur. Tatbikatın adı ‘Millenium Challenge’, tatbikatın senaryosu ise daha ilginç;

‘Tatbikatın konusu ise; işgal edilmesi planlanan ülkede önce yıkıcı bir deprem meydana gelir, bu depremle eş zamanlı olarak uluslar arası bir mahkeme ülkenin sınırlarını ilgilendiren ve çıkarlarına ters bir karar alır. Burada konu daha da ilginçleşir ve ordu hedef ülkede darbe yapar ve yakınında bulunan ada ülkeyi ablukaya alır. Önemli ulaşım yollarında bulunan bu adanın ablukaya alınması ile birlikte ABD harekete geçer ve 96 saatte o ülkenin önemli şehirlerini işgal etmeye çalışır.

Bu senaryo açıklamaya gerek bırakmayacak derecede Türkiye'yi, o günden bu güne yaşananları hatırlatmakla birlikte bazı açıklamalarda bulunmakta fayda var. Öncelikle, şunu belirtmek gerekir ki tatbikatın gerçekleştirildiği dönemde, dünyada seferberlik emrini 96 saatte gerçekleştirebilen tek ordu TSK idi. Deprem olması ise Türk vatandaşlarına zaten tanıdık gelecektir. İster gerçek manasında olsun, isterse ekonomik bir depremi temsil etsin bu konu Türkiye ile birebir eşleşmektedir. Ayrıca tatbikatın yapıldığı California'da Kuzey Anadolu Fay Hattı'na eş bir fay hattı olduğu da akılda bulundurulmalıdır. Komşu ada ülkeye yapılan abluka operasyonu ve darbe yapılması ise bu tatbikatın Türkiye açısından en ilginç noktalarıdır.’

(Emin YILMAZ – BOP ve MILLENİUM CHALLENGE Tatbikatı , 08.04.2008 , http://www.stratejikboyut.com/haber/bop-ve-millenium-challenge-tatbikati--28124.html )

TBMM tarihi bir karar vermek üzeredir(25.02.2003). Tezkere meclisten geçerse, ABD ordusu Türkiye’nin güneyinden geçerek Irak’ı işgal edecektir. Bu tezkere ile ayrıca ABD ordusu güneyimizden geçip gitmeyecek belirlenen hat boyunca konuşlanacaktır. Tezkere reddedilir, ABD ise bu resti asla unutmayacaktır.

Amerika’nın yeni başkanı Obama Irak’tan çekilme takvimini açıklar. Yazılıp çizilenlere bakılırsa Amerikan postalı Irak’ı işgal ederken basamadığı Türk Topraklarına geri çekilirken basmak niyetindedir. (The Christian Science Monitor Dergisi) Siz buna işgal etmek de diyebilirsiniz.

Bütün bu eski bilgileri niçin yeniden yazdım diye merak ediyorsunuzdur, içinizden mutlaka mesajı alanlar olmuştur.

Ö.K.K.’nın kozmik odalarında ne tür belge ve bilgilerin bulunduğuna dair birçok asker kişi mediamıza beyanat verdi. Bu beyanatlardan anladığımız kadarıyla bu odalarda olağanüstü bir durumda (savaş gibi) ne tür işlemler yapılacağına dair ‘çok gizli’ olan bilgiler bulunmakta.

Evet, bu kısa bilgiler ışığında - ‘arınç ve kozmik odası’ hikâyesinde başroldeki sekiz subayın serbest bırakıldığına da bir kenara not edersek- kozmik odalara niçin girildiğini ve buradaki bilgileri kimlerin çok merak ettiğini anlamış oluyoruz.

Bu bilgileri kim bilmek ister ‘millenium challenge’ tatbikatını kim yapıyorsa o. Bunun aksini iddia etmek ise bizim liberal tosuncukların işi o ayrı.

TSK her ne kadar NATO ordusu da olsa, NATO’nun dahi erişemediği bölümleri mevcuttur (Ege Ordusu’nu lav edin telkinleri, Deniz Kuvvetleri’nde görevli subaylara yönelik tertipler ve Genelkurmay’ın Oruç Reis çıkartması). Ö.K.K.’nı da buna dâhil ediyoruz.(ÖKK’ında görevli subaylara yönelik arınç suikastı tertibi ve General’in Babıali Baskını*)

Yazdıklarımızı kafamızda şöyle bir toparlarsak kozmik olayın ardındaki ‘çok gizli’ tertibin niçin yapıldığını görmüş oluruz.

Kozmik odalarda üst üste arama yapan, kendisine de tarama yapılan hâkime dair bir takım söylentiler var, ben bu konuda konuşamam ne de olsa ‘hukuka saygılı demokrat ve abd ile köklü, tarihi bağları olan’ bir ülkenin vatandaşıyım.

KCK operasyonunu bu tabloda nereye koymalı diye soranlar olabilir, cevabımız:

‘İstiklal Harbi’nde şahin Kürtler bizimle birlikte olmasaydı belki de başaramazdık’

*Babıali Baskını tanımlaması Yalçın Küçük’e aittir.

M.Recep Erçin
Odatv.com

03 Ocak 2010 14:14
Tokat'ta Askeri Araç Devrildi
Tokat'ta, askeri aracın devrilmesi sonucu meydana gelen trafik kazasında 12 asker yaralandı.

Alınan bilgiye göre, Tokat-Niksar kara yolunun Gökdere mevkisinde göreve gittikleri öğrenilen askerleri taşıyan araç devrildi. Kazada, araçta bulunan 12 asker yaralandı. Yaralılar, Tokat Dr. Cevdet Aykan Devlet Hastanesi ile Tokat Devlet Hastanesinde tedavi altına alındı haber10

Askerliğinin 8. günü yakalandığı gripten öldü
15:30 - Samsun'da vatani görevini yaparken Domuz Gribinden vefat eden Asteğmen Mustafa Semih Akça'nın cenazesi, Psikolog olarak görev yaptığı Malatya Devlet Hastanesi Beydağı kampüsüne getirildi. Hastane personeli 1 ay önce askere gönderdikleri arkadaşlarını bayrağa sarılı tabutunu görüce gözyaşlarını tutamadı. Psikolog olan asteğmen 28 yaşındaki Mustafa Semih Akça, askerliğinin 8. günü yakalandığı domuz gribi hastalığından kurtarılamayarak vefat etmişti. 06.01.2010 MALATYA
netgazete

10 Ocak 2010 12:47
Örnek De Eruygur'un Yolunda!


Darbe günlükleri ile gündem olan Özden Örnek hastanelik oldu. İstanbul'daki evinde düştüğü iddia edilen Örnek'in kolu kırıldı ve başını yere çarptı.Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit

Darbe günlükleri ile gündem olan Özden Örnek hastanelik oldu. İstanbul'daki evinde düştüğü iddia edilen Örnek'in kolu kırıldı. Örnek, başını da yere çarptı. Eruygur da tutukluyken hapishane de düşerek hafızasını yitirmişti.

Askeri hastanede alçıya alınan kola platin takıldı. Başını da yere çarpan emekli Oramiral Örnek, ambulansla kaldırıldığı askeri hastanede platin takılarak sağ kolu alçıya alındıktan sonra taburcu edildi.

Günlüklerinde Sarıkız ve Ayışığı isimleri altında darbe planları bulunduğu iddia edilen eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek, hastanelik oldu.

Ajans Habertürk muhabiri Mustafa Gökkılıç'ın haberine göre, Örnek, önceki gün sabah saatlerinde İstanbul'daki evinde dengesini kaybederek yere düştü.

Sağ kolunun üzerine düşen ve başını da yere çarpan Örnek'in yardımına ailesi koştu.

Ambulansla Kasımpasaş Askeri Hastanesi'ne kaldırılan Örnek'in kolunun eklem yerinden kırıldığı anlaşıldı. Örnek'in koluna özel platin takıldı. Düşmenin etkisiyle başını da yere çarpan Örnek'in ayrıca beyin tomografisi çekildi.

Başında herhangi bir ödem oluşmadığı ve kalıcı rahatsızlık riski bulunmadığı anlaşılan Örnek, 4 saat sonra taburcu edildi.

Ergenekon'un en önemli sanıklarından biri olan Jandarma eski Genel Komutanı Şener Eruygur da tutuklu bulunduğu Kandıra Cezaevi'nde de düşerek hafızasını kaybetmişti.

Habertürk

11 Ocak 2010 22:15
Polis-Asker Gerginliği
Zonguldak'ta alkollü iki asker yüzünden polis ile inzibatlar arasında arbede çıktı. İşte olayın ayrıntıları...Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit

Zonguldak'ta çarşı iznine çıkan iki asker, alkol aldıktan sonra çevrede bulunan bir işyerinin camlarını kırdı. Olay yerine gelen polis ile askerler arasında arbede çıktı.

Alınan bilgiye göre, Devrek 125. Eğitim Taburu'nda vatani görevini yapan, isimleri açıklanmayan iki asker, haftalık izinlerini kullanmak için ilçe merkezine geldi.

Askerlerin burada bir birahanede alkol aldığı ve İncirciler Sokak'ta faaliyet gösteren F.B'ye ait iş yerinin camlarını kırdığı iddiası üzerine emniyet güçlerine haber verildi.

Olay yerine gelen ekipler 2 asker hakkında işlem yapmak istediği sırada aynı taburdan gelen 2 inzibat, işlem yapılmaması uyarısında bulundu.

İşlemleri sürdürmeye çalışan polislerle asker ve inzibatlar arasında arbede çıktı.

Yüzlerinden darbedilerek yaralanan 3 asker, Devrek Devlet Hastanesinde tedavi edildi.
aktifahber

13 Ocak 2010
"Buna soruşturma değil askeri casusluk faaliyeti denir"

21 Aralık gecesi Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast yapacağı iddiasıyla bir Binbaşı ve bir Albay Arınç’ın evinin bulunduğu Çukurambar’da yakalanarak gözaltına alınıyor. Ardından başlatılan soruşturmada Hakim Kadir Kayan, Genelkurmay’ın karanlık odası olarak bilinen Seferberlik Tetkik Kurulu’na baskın düzenleyerek arama yapıyor.

Bu olaylardan tam 18 gün önce, yani 2 Aralık 2009 tarihinde, Ergenekon tutuklusu ve aynı zamanda eski bir asker olan avukat Serdar Öztürk, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazdığı bir dilekçede aynen şu ifadeleri kullanıyor:

"Amerikalılar TSK’nın hangi birimi hakkında güncel istihbarat talep ediyorsa cemaatçiler de ona göre harekete geçiyor. Amerikalılar TSK’nın özel kuvvetlerinin kapasitesi hakkında istihbarat mı istiyor at bir mail özel kuvvetlerden şu Binbaşı bu Yüzbaşı Başbakan’a suikast hazırlığı içinde yaz savcılar çağırsın bütün özel kuvvetlerin ifadesini alsın, kimlik bilgilerini deşifre etsin, adreslerini deşifre etsin, telefonlarını deşifre etsin, gördükleri eğitimleri, görev yaptıkları yerleri deşifre etsin. Buna soruşturma değil askeri casusluk faaliyeti denir"

İşte Avukat serdar Öztürk’ün ifadeleri aynen böyle…

Bu dilekçe önceki gün ART televizyonunda dile getirildi.
Sıradışı

11 Ocak 2010
"Benim Allah’ımı benimsemeyenin emirlerini benimsemeyeceğim”

İslami gerekçelerle askerlik yapmayı reddeden ve 24 Aralık'ta tutuklanan Enver Aydemir, Türkiye'de bir ilk. Mesele tartışılırken, Eskişehir Askeri Cezaevi'ndeki işkence iddialarını ve inanç gereği 'TSK'nın neferi' olmama kararının altını ailesine sorduk. Babası Ahmet Aydemir ve eşi Kader Aydemir ilk kez konuştu

Pınar Öğünç/Radikal

Enver Aydemir, 24 Aralık 2009 günü yaşadığı İzmit’ten İstanbul’a geldiğinde hedefi Boğaziçi Üniversitesi’ndeki ‘Her Türk Asker Doğmaz’ adlı etkinliğe katılmaktı. Fakat Kabataş vapur iskelesinden ileri gidemedi; yapılan GBT yoklamasında hakkında çıkarılan yakalama emrine istinaden gözaltına alındı. Aydemir, 2007’de dini gerekçelerle askerlik yapmayı reddeden ilk kişi.

İzmit, Körfez’de bir misafir odasındayız. Enver Aydemir’in eşi Kader Hanım’la ilk telefon görüşmemizde, Eskişehir Askeri Cezaevi’nin kapısında öfkeden titreyerek açmıştı telefonu. Aynı pardesü ve başörtüsüyle Maltepe Askeri Cezaevi’ne eşini ziyarete gidebilmişken, şimdi örtüsünü ‘kelebek’ bağlamadıkça içeri giremeyeceği söyleniyordu. Belki de tam o anda aradığım için konuşmayı kabul etti. Enver Aydemir’in babası Ahmet Bey’in evindeyiz. Bir duvarda Said Nursi, bir duvarda mealinde ‘Her canlı ölümü tadacaktır’ın geçtiği surenin işlendiği dev bir örtü. 35 yıllık bir Hac hediyesi...

Tam iknaya gitmişken...
33 yaşındaki Enver Aydemir, ilk kez 2005’te bahsetmiş babasına askerlik yapmak istemediğinden. Ahmet Bey “Ben de din bilen birisiyim. Yapmak istemediğin şey zarurettense günahı yoktur” dese de, araya arkadaşlarını soksa da oğlundan “Baba hep zaruri, hep zaruri... Ondan taviz, bundan taviz, ben yapmayacağım. Benim Allah’ımı benimsemeyenin emirlerini benimsemeyeceğim” cevabını almış.
Enver Aydemir’in ilk gözaltına alınışı 2007, seçimlerden hemen sonra... Karakol ve askeri şube sonrası Bilecik Jandarma Er Eğitim Tugayı’na götürülen Aydemir, ifadesinde, askeri üniformayı giymeyi reddedince burada dayak yediğini belirtiyor.


Ziyarete gelen annesi, eşi ve ablaları başörtüleri nedeniyle nizamiyeye alınmayınca, Ahmet Bey oğlundan şu çıkışı işitiyor: “Bana neden askerlik yapmıyorsun, diyorsun. Anneme, bacıma, eşimin türbanına, pardesüsüne böyle yapana ben askerlik yapmayacağım.” Kader Hanım da aslında ailece o gün eşini vazgeçmesi için ikna etmeye gittiklerini, ama bu olayla kararının netleştiğini söylüyor.
Enver Aydemir iki duruşma ve dört ay sonrasında kıtasına teslim olması kararıyla serbest bırakıldı o dönem. 24 Aralık 2009’da tekrar gözaltına alınana kadar, babasının ifadesiyle kimseden kaçmadı, ama denk geldiği kimlik soruşturmalarında da başına bir şey gelmedi.
Yılbaşından bir hafta önce gözaltına alındığında, Ahmet Bey oğlunun Doğancılar Karakolu’nda çok insani muamele gördüğünü, askeri inzibata teslim edildikten sonra ‘insan evladı’ bir üstteğmene denk geldiklerini ama tevkif edilip Maltepe Askeri Cezaevi’ne götürülmesiyle ‘kıyametin koptuğunu’ söylüyor.


Yine bir askeri üniforma giyme çekişmesi; Aydemir reddediyor. Avukatına ve görüşlerde babasına anlattığına göre coplanıyor, yumruklanıyor, falakaya yatırılıyor. Giyinmeyi reddedince sivil elbiseleri alınıp sadece iç çamaşırlarıyla soğuk bir odaya götürülüyor. Namaz kılma talebi de reddedildiğinden, iç çamaşırlarıyla namaz kılıyor. Kelepçeyle namaz, iddiasına göre dört gün sürüyor.
Altı gün sürecek açlık grevi sırasında zorla serum veriliyor. Daha sonra da sivil elbiseleri verilerek Eskişehir Cezaevi’ne yollanıyor. Ahmet Bey’e göre savaş karşıtı grupların davayı sahiplenmesi ve basın açıklamaları yapmasıyla bir kamuoyu oluşmasının bunda payı büyük.
Ahmet Bey’in en mühim gördüğü ayrıntı ise Maltepe Askeri Cezaevi’nden ayrılırken tutulan tutanakta darp ve işkence izlerinin anılmamasına karşın, Eskişehir Askeri Cezaevi’ne alınırken tutulan tutanakta bu izlerin belgelenmiş olması. Zaten ailenin dediğine göre Eskişehir’de ‘ne dayak, ne küfür, ne bir şey’...


29 yaşındaki Kader Hanım, Enver Bey’le 10 yıldır evli. Üniversite kursunda tanışıyorlar. Dediğine göre Enver Bey’den önce her şeyi başka türlü sorguladığı, başka bir hayatı varmış.
Hayali sosyoloji okumak olsa da, ilk seferinde Kocaeli’ni tutturamayınca ve ikinci sefer depremde kâğıtları kaybolunca eğitim hayatı noktalanmış. Eşinin Kırgızistan’daki üniversite eğitimi için yanında bulunmuş. Bu arada Enver Aydemir, ‘kendini yetiştirmek’ ve dine yoğunlaşmak maksadıyla, üniversite eğitimini yarıda bırakıyor. Çift olarak Suriye’de geçirdikleri üç yılı, eşinin dinin kendisini sorguladığı, bu yüzden orada da kimi insanlara ters düştüğü bir dönem olarak tarif ediyor. Biraz karışık...
Altı ve dokuz yaşlarında iki çocukları var. Büyük olan internetle haşır neşir olduğundan, babasıyla ilgili haberleri kendisi çoktan okumuş bile...

Vicdan ve iman
Şimdiye kadar farklı nedenlerden vicdani ret beyanında bulunanlar oldu. Kimi külliyen şiddeti reddediyordu, kimi 30 küsur yıllık savaşı protesto ediyordu. Enver Aydemir’in, askerlik yapmayı reddedişinde dini inancını gerekçe olarak kullanması, vakayı özgün kılıyor. Bir yandan meramında ‘Allah’ın verdiği canı, Allah alır’dan fazlası var. Biraz da bu yüzden çıkışının vicdani ret değil, imani ret olarak adlandırılması gerektiğini düşünenler mevcut. Kader Hanım ise “Vicdanı olanın imanı, imanı olanın vicdanı vardır. Bu ayrıma karşıyım” diyor.


Aile olarak Enver Aydemir’in “Kimseden yardım istemeyin. İlgilenirlerse anlatın” talebini tekrarlamalarına karşın, işin ironik bir yanı varsa, davanın, İslami medyanın yanı sıra biraz da aralarında muhtemelen ateistlerin de bulunduğu savaş karşıtı, anarşist, sosyalist, komünist cephenin gayretiyle görünür olması. Bu özgün vaka onlar arasında bir tartışmaya vesile olacak mı, gelecek günlerde göreceğiz.
İsabetlisi Enver Aydemir’le bizzat konuşmak olurdu, şimdilik imkânsız. Ailenin hassasiyeti yüzünden Enver Bey’in fotoğrafını görmek bile mümkün olamadı. Keza eşi Kader Hanım da kendisinin gazetede görünmesinin çok gerekmediğini ifade etti.
Kafamdaki soruları aydınlatabilmek için ben arka arkaya sordum, alabildiğim cevaplar aşağıda. Bütününde tam aydınlanabildik mi, biraz karışık.

Enver Bey’in askerliği reddederken inancını öne sürmesinin altında, başka bir insanın canını almamak mı yatıyordu? Onu ‘TSK’nın neferi’ olmayı reddedişe götüren, dilini sertleştiren, mesela Bilecik’te annesinin, eşinin, ablalarının başı kapalı diye nizamiyeye alınmaması mı oldu?
Ahmet A.: Bu iki konu birbirini tamamlayıcıdır. Ayrıca demişti ki, “Şu anda silahlı askerin kimi, neyi vurduğu belli mi? Komutan vur dedi miydi, aklını da, vicdanını da, her şeyini de bir yana atıyorsun. İyi midir, kötü müdür, bundan dolayı Allah karşısında hesaba çekilecek miyim?” Savcı beye de bunları söyledi. Türban meselesinden bahsetmedi bile.

Silahsız askerlik yapar mıydı?
Kader A.: Hayır, askerlik süresi kadar kamu hizmetinde çalışırım ama TSK’nın neferi olmam dedi. O da kimliğini, bireysel özgürlüklerini tanıdıkları ölçüde...

Vicdani ret açıklamasında “TSK seçkinlerinin laik değerlere dayanarak dini inançlarıma karşı hasmane duygular beslediğini, bu yüzden laik bir ülkede askerlik yapmayacağımı beyan ederim” cümlesi var. Şunu anlamak istiyorum. Eşi olarak Türkiye’de siz kamusal alanda inandığınız biçimde yaşayabilseydiniz, Enver Bey dini inançlarına karşı hasmane bir duygu hissetmeseydi, ama yine de başka bir insanı öldürme ihtimali olan askerlik mecburi olsaydı, aynı tavrı gösterir miydi?
Kader A.: Ama bu dedikleriniz için askeriyenin değişmesi gerekli. Askeriyenin kendine çizdiği bir tarz var. Bu tarzda hiyerarşi var, militarizm var; biz bunların hepsine karşıyız. Biz Allah’ın eğitiminden geçmişiz, peygamberin, sahabelerin hayatlarını okurken, Kur’an’ı okurken kendimize bir kimlik belirlemişiz. TSK bu kimliği tamamen yok ediyor. Size mal gibi davranılıyor, sorgulama hakkınız yok. Yapmadığınızda insanlığa yakışmayacak cezalar alıyorsunuz. Bunlar tamamen bizim duruşumuza aykırı. Bu yüzden bu uzlaşı pek sağlanamaz.

Daha önce tamamen şiddete karşı olduğu için askerlik yapmayı reddedenler oldu. Ya da bir çatışmalı bölgede Kürt kardeşini öldürmeyi reddedenler...
Kader A.: Aslında bu gerekçe hepsini karşılıyor, çünkü İslam’da kardeşin kardeşi öldürmesi yasaktır. Habil’le Kabil kıssasında da görüyoruz bunu. Gideceksin askere, Kürt kardeşlerinle savaşacaksın. Niye, bir kötülüklerini görmüş müsün? Hayır, yaratılan bir savaş var. Bunu sorgulamak gerekir. Bunu sorguladığınızda da artık bir er olamazsınız. Evet, şiddet insanlığa yakışmayacak bir durumdur. Ancak belki bir savunma metodu olarak savaş olabilir. Savaş Karşıtları’ndan arkadaşlarla görüştüğünde Enver, “Ben sizden ayrılıyorum, siz asla savaşmam diyorsunuz. Ben öyle değilim, kaçınılmaz olduğunda savaşırım” demişti.

Yani cihat fikri uzak gelmiyor kendisine?
Kader A.: Öyle de diyebilirsiniz ama onun da koşullarının oluşması lazım. Cihat için olduğunda da sorgulanır. Öyle kolay değil.
Ahmet A.: Cihat bile sorgulanırken bu mu sorgulanmayacak?
Kader A.: Birçok İslami ülke var, bunun adına birileri cihat dediğinde bakalım cihat olacak mı? Bir tane İslam vardır ama bugün Türkiye’de de, bütün dünyada da birden fazla İslam var. Bunun da sebebi İslam’ın içini boşaltıp sahiplenmeleri. Kimse Kur’an’dan öğrendiği İslam’ı yaşamıyor. O yüzden onun cihat dediğine belki ben cihat demem. Ben zaten cihat olarak almıyorum, müdafaa söz konusu olduğunda oluşacak savaş şartlarından bahsediyorum.

Bir yandan bu olayın duyulmasında antimilitarist bir kitlenin, anarşistlerin, solcuların payı büyük. Dışarıda olsa eşinizin fikir ayrılığı yaşayacağı insanlar bunlar...
Ahmet A.: Hedeflerinde ortaklık vardır, o kadar.
Kader A.: İnsanların bazı şeyleri sorgulamaya başladığını görmek güzel. Yalnız olmadığının kanıtı gibi geliyor bana. Bir taraftan da internetten yorumları okuyorum. Diyorlar ki ‘İslamcıları özgünlüğe davet ediyorum’. Bir kere kavramlara baktığınızda her şey İslam’la beraber çıkmıştır. Mesela devrim... Devrimi bugün sosyalistler kullanıyor olabilir, ama bir şeyi yıkıp, tamamen izlerini silip yerine yenisini koymak İslam’a ait bir şeydir. ‘La ilahe illallah’ bir devrim sözcüğüdür aslında. Şehitlik de İslam kavramıdır; Mehmetçik, peygamber ocağı... İşte TSK bunları kullanarak halkı sömürmektedir, kendi değerleriyle vurmaktadır. Şehit olduğunda anasının başörtüsüne bakmadan gidip öpüyor, ama aynı anne, evladı ölmeden ziyarete gittiğinde başörtüsünü kelebek şeklinde bağlamasını istiyorlar.

Ret beyanında bir laiklik vurgusu var. Laikliğin bugün algılanış biçimiyle mi sorunu var, yoksa kendisiyle mi?
Kader A.: Laik bir ülkede yaşamak istemiyorsan, çek git derler adama. Zaten laiklerle birlikte yaşıyoruz. Ama laik bir ülkeysen niye bu İslami kavramları kullanıyorsun o zaman? Laiklik hakkıyla yaşansa da problem yaşarız ama en azından mertçe yaşarız. Şimdi benim laik olmam düşünülemez, din benim hayatım çünkü.

Eşinizin ocak sonuna ertelenen davası nasıl sonuçlanacak sizce?
Kader A.: Çürük raporu verip bırakacaklar diye düşünüyorum. Çünkü insanlar sahiplendi olayı.

‘Vergisini vermeyene falaka mı var?’
Ahmet Aydemir, memleketi Ağrı’dan Gölcük’e 1982’de gelmiş. Mesleği sorulduğunda “Esnaf” diyor; kuyumcu dükkânları, lokantası, galerisi varken geçen yıl iflasa yakın bir mali çöküş yaşamış aile. Şu an cezaevinde olan Enver Aydemir de, hâlâ var olan aile işlerinde babasıyla birlikte çalışıyor zaten.
Dört kız, altı oğlan babası olan Ahmet Bey, askerliğini İstanbul ve Ankara’da yapmış. “Yani rahattınız...” deyince kahkahayı patlatıyor, “Biraz öyle oldu...”
Enver Bey ve askerlik yaşına gelmemiş iki oğlu dışında bütün erkek çocukları askerlik yapmış.
Kürt kimliğinden dolayı yaşadığı bir sıkıntı olup olmadığını sorduğumuzda, “Artık ne Türk var, ne Kürt” diye giriyor lafa, “Parçalasan Türk’ün yarısında Kürt çıkar, Kürt’ü parçalasan yarısı Türk... Melez olmuşuz artık.”
1973-80 yıllarında Selamet Partisi için ‘canını, malını, her şeyini’ verdikten sonra, gördüğünü söylediği bazı yanlış durumlardan dolayı partiden elini eteğini çekmiş. Şu anda ‘Diğer marka ayakkabıların su aldığı kesin’ olduğu için AK Parti’ye oy veriyor.


Meramını kendi kendine şöyle özetledi o gün: “Bu ülke hepimizin ülkesi. Hiç suç işlemeyen insan yoktur, ama Allah’a göre suç var, kula göre suç var. Bu beşeri sistemde bu çocuğun askerlik yapmamasının bir cezası varsa, ki avukatların, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin dediğine göre mecburiyeti olmaması lazım, olsa bile başka bir yolu olur. Vergisini vermeyen işkence mi görüyor, falakaya mı yatırılıyor? Yüzde 90’ı Müslüman olan bir ülkedeyiz. Her ailenin açığı var, kapalısı var. İnsanları birbirine düşman ettirmenin âlemi var mı?”

25 Aralık 2009
ORA. YİĞİT'İ ZEHİRLEMİŞLER
Cenazeye çelik yelekle katılan Oramiral Yiğit, iki defa zehirlenerek GATA'ya gitmiş.

Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit'in iki defa zehirlendiği ve GATA'da tedavi gördüğü öğrenildi.

Habertürk Televizyonu'nun haberine göre ilk gıda zehirlenmesi olayı 18 Kasım 2009 tarihinde yaşandı. Haberde, Deniz Harp Okulu'nda verilen yemekte 600 kişinin zehirlendiği ve bunların arasında Oramiral Yiğit'in de olduğu ifade edildi. Eşref Uğur Yiğit'in bu olaydan sonra bir kez daha gıda zehirlenmesine uğradığı belirtildi. Ayrıca bundan sorumlu gördüğü bir amirale karşı çok sert ifadeler kullandığı da ileri sürüldü.

Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Yiğit'le ilgili bir başka çarpıcı iddiayı ise Vakit Gazetesi gündeme getirdi. Gazete, Yiğit'in kendisine suikast planlamak suçuyla tutuklanma kararı çıkarılmasının ardından intihar eden Ali Tatar'ın cenazesine Genelkurmay'ın emriyle katıldığını öne sürdü. Vakit, Oramiral Eşref Uğur Yiğit'in cenazeye 'kevlar' cinsi çelik yelek giyerek gittiğini yazdı. Haber Genelkurmay tarafından yalanlanmadı.

Yiğit'in ilk zehirlenme olayı 18 Kasım 2009 tarihinde yaşandı. Habertürk televizyonu olayı son dakika olarak duyurdu. Haberde, Deniz Harp Okulu'ndaki yemekten yaklaşık 600 kişinin zehirlendiği belirtildi. Deniz Kuvvetleri Komutanı Yiğit'in de zehirlenenler arasında olduğu vurgulandı. Oramiral Yiğit'in bu olaydan sonra bir kez daha zehirlendiği öğrenildi. Yiğit'in yine GATA'da tedavi gördüğü ifade ediliyor. Kurs Komutanlığı'nda yenilen yemekte gerçekleşen suikast girişimi sebebiyle Oramiral Yiğit'le bir amiral arasında sert bir diyaloğun geçtiği ileri sürüldü. Yiğit'in amirale, "Siz beni yıkamadınız ama, ben sizi yıkacağım. Siz beni deviremediniz, zehirleyemediniz. Ben hâlâ ayaktayım. Siz göreceksiniz." dediği iddia ediliyor.

Yiğit'in, Deniz Kuvvetleri içindeki Ergenekon yapılanmasını çözdüğü için hedef olduğu kaydediliyor. Ağır ifadeler kullandığı amiralin de Ergenekon'un üst düzey yöneticilerinden biri olduğu belirtiliyor.

Yiğit'in, Yarbay Ali Tatar'ın cenaze törenine Genelkurmay'ın emriyle katıldığına da dikkat çekiliyor. Vakit gazetesi, Yiğit'in cenaze törenine 'kevlar' cinsi çelik yelek giyerek gittiğini yazmıştı. Haber yalanlanmadı.

Bu noktada geçtiğimiz ağustos ayında Merkez Orduevi'nde resepsiyona katılan eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Metin Ataç'ın tutuklu teğmenlerin suikast planına ilişkin sorulara "Yalan değil, yalan değil" karşılığını verdiği de hatırlatılıyor.
aktifhaber

KKTC'DE YILDIRIM ÇARPMASI SONUCU İKİ TÜRK ASKERİ ÖLDÜ

Türk Barış Kuvvetleri'ne bağlı birlikteki 2 asker, yıldırım düşmesi sonucu şehit öldü. Ölen askerlerin cenazeleri Türkiye'ye gönderildi.20.Eylül.2009 haber101

15 Ocak 2010 15:59
Tokat'ta askeri aracın devrilmesi sonucu 3 asker yaralandı

Alınan bilgiye göre, Tokat'tan Reşadiye yönüne giden askeri araç, Tokat-Niksar kara yolunun Musapınarı köyü yakınlarında yağış nedeniyle kayganlaşan yolda devrildi.

Kazada, isimleri öğrenilemeyen 3 asker hafif yaralandı.
aktifhaber

16 Ocak 2010
Bilecik'te tatbikat dönüşü sırtından vurulan bir asker öldü

İstiharat sırasında bayır aşağı otururken sırtından yediği kurşunla yaralanan Batmanlı er Ergin Önen (20), öldü.

Askeri Cezaevleri “Hipnoz”landı!..
16 Ocak 2010 Cumartesi 14:42

TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nun askerî cezaevlerinde inceleme yapma kararında, Kayseri’de gerçekleşen “Işıkevleri” operasyonu ve astsubayların ifadesinin “hipnoz”la alındığı iddialarının etkili olduğu öne sürüldü.

İnsan Hakları Komisyonu Başkanı AKP’li Zafer Üskül ani bir kararla, askerî cezaevlerindeki insan hakları ihlali iddialarının araştırılması için bir alt komisyon kurulmasını gündeme getirdi.

“Sivil cezaevlerinde nasıl inceleme yapıyorsak, askerî cezaevlerinde de öyle inceleme yapacağız” diyen Üskül, Genelkurmay’la görüşülüp, görüşülmediğine ilişkin bir soruya, “Komisyonumuz her kararı kendisi alıyor. Nerede inceleme yapacağına kendisi karar verir. Askerî cezaevlerinde de komisyonumuzun kuruluş kanununa göre inceleme yapacağız” karşılığını verdi.

Hangi askerî cezaevlerinde inceleme yapılacağının henüz belirlenmediği söylense de, bu kararın arkasında geçen yıl yapılan “F-Tipi Astsubay” operasyonunun bulunduğu, bu yüzden ilk hedefin Kayseri tutukevi olabileceği iddiaları gündeme geldi.

Hatırlanacağı gibi, Kayseri’de bazı askeri belgelerde tahrifat yapıldığı, bunların çeşitli kuruluşlara gönderilerek, bölge halkının Garnizon Komutanına karşı kışkırtıldığı ortaya çıkarılmış ve bunun üzerine bir operasyon başlatılmıştı.

Bu kapsamda Işıkevleri ile bağlantılı olduğu öne sürülen 3 astsubay gözaltına alınmış, bunlardan ikisi tutuklanmıştı. Astsubaylardan biri ilk ifadesinde iddiaları kabul emiş, daha sonra bunların “hipnozla” alındığını söylemişti.

İlk günden itibaren astsubaylara sahip çıkan Cemaat gazeteleri de aynı yönde haberler yaparken, “hipnoz ve ilaçlı işkence”nin yanı sıra, astsubayların “asit kuyusu” ile tehdit edildiği iddialarını gündeme getirmişti.

Sonrasında astsubayların avukatları ve aileleri “hipnoz”u yapan emekli Yarbay Gürol Doğan hakkında suç duyurusunda bulunduğu gibi, konuyu TBMM İnsan Hakları Komisyonu’na taşıdı.

Komisyon, Milli Savunma Bakanlığı’na resmi başvuruyla, “hipnozla ifade ve kötü muamele”yi sorarken, Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi de, emekli Yarbay Gürol Doğan hakkında dava açtı.

İlk duruşmaya gelmeyen Gürol, birkaç gün önce yapılan ikinci duruşmasına katıldı ve tutuklandı.

TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nun askerî cezaevlerinde inceleme kararının, emekli Yarbay Gürol Doğan’ın tutuklanmasının hemen ardından gelmesi dikkat çekici bulundu.

avaqzturk

18 Ocak 2010 10:50
Emekli Binbaşı'ya Çete Operasyonu
Bursa'da şiddet ve cebir uygulayarak şirketlerin yönetimini ele geçirmek isteyen çete çökertildi.

Bursa İl Jandarma Komutanlığı tarafından düzenlenen operasyonda baskı, şiddet ve cebir uygulayarak ekonomik zorluk çeken şirketlerin yönetimini ele geçirmek isteyen çete çökertildi. Yağma, nitelikli tehdit ve kasten yaralama yanı sıra silahla işyeri basan çeteye aracılık ettiği iddia edilen emekli binbaşı C.Ö. de operasyon kapsamında gözaltına alındı.

Edinilen bilgiye göre, bazı şirket yönetimlerini baskı ve şiddet uygulayarak ele geçirmek isteyen kişilerin olduğu yönündeki ihbar üzerine Bursa İl Jandarma Komutanlığı ve Osmangazi İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri harekete geçti. Zanlıların ele geçirmek istedikleri şirketlere operasyon yaparak şirket yönetimine gözdağı verdikleri belirlendi. Bunun üzerine jandarma olayla ilgili operasyon başlattı. Yapılan araştırmalarda şüphelilerin bazı şirket hisselerinin devredilmesi konusunda şirket sahibine yönelik tehdit ve darp olayları gerçekleştirdikleri, son olarak bir şirket sahibini darp ederek, şirket hisselerinin devredilmesi ve paraların ödenmesi için 3 gün süre verdikleri belirlendi. İzmir'e giden zanlıların, 3 gün sonra kiralık otomobille tekrar Bursa'ya döneceklerini tespit eden güvehlik güçleri, zanlıları yakalamak için Bursa merkez Osmangazi ve Nilüfer ilçeleriyle İstanbul'da eş zamanlı operasyon düzenledi. 'Yağma, nitelikli tehdit, kasten yaralama, 6136 Sayılı Kanun'a muhalefet' suçları işledikleri iddia edilen M.Ş.A., liderliğindeki çete çökertildi. Operasyonda çete liderinin adamları A.A., Ö.A., Y.B., E.S., O.A., M.K.O.M. ve K.A. ile çeteye aracılık ettiği öne sürülen emekli binbaşı C.Ö. gözaltına alındı.

Operasyon kapsamında yapılan aramalarda 2 adet 9 milemetre çapında ruhsatsız tabanca, muhtelif senetler, ajandalar ve tapu senetleri ele geçirildi. Jandarmada sorgulamaları tamamlanan 10 zanlı sabah saatlerinde adliyeye sevk edildi.
aktifhaber

Etiketler: Şener Eruygur Kasımpasaş Askeri Hastanesi Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek

25 Mayıs 2010
Askeri Okulda Namaz Sorgusu

Hakan Yalman, 'irticai faaliyette bulunduğu gerekçesiyle' TSK'yla ilişkisi kesilen yüzlerce isimden biri. İşte Yalman'ın yaşadıkları...

Hakan Yalman, 'irticai faaliyette bulunduğu gerekçesiyle' TSK'yla ilişkisi kesilen yüzlerce isimden biri. Deniz Harp Okulu'ndan mezun olmasına 3 ay kala ordudan atılmış. İki yıl sonra Çapa Tıp Fakültesi'ni kazanan Yalman, şimdi özel bir hastanede çalışıyor. Yalman, o gün kendisini sorgulayanların, Karargâh Evleri hücre yapılanmasında yer aldığını öğrendiğini söylüyor.

Her yıl Yüksek Askerî Şûra kararlarıyla onlarca subay 'irticai faaliyette bulundukları' gerekçesiyle ordudan atılıyor. Yıllarını orduya vermiş insanların hayatı 'TSK'yla ilişkilerinin kesildiğini' anlatan bir kâğıtla karartılıyor. Ve bu subayların itiraz etme hakları bile bulunmuyor. 'İrtica' gerekçesiyle ordudan atılanlar sadece muvazzaf subaylarla sınırlı değil. Harp Okulu öğrencileri adım adım takip ediliyor. Namaz kılanlar tek tek fişleniyor, sorguya çekiliyor, vatan haini ilan ediliyor. Ve nihayet onlar da TSK'dan uzaklaştırılıyor. İşte atılan öğrencilerden biri de şu anda özel bir hastanede doktorluk yapan Hakan Yalman.

Deniz Lisesi'ni 1983'te birincilikle bitiren Yalman, ardından Deniz Harp Okulu'na giriyor. Orada da derslerine çalışıyor, yaşantısına dikkat ediyor. Ve son sınıfa geldiğinde yine birincilik kürsüsünde yer alıyor. Ancak birileri tarafından fişleniyor. Namaz kıldığı için irticacı olmakla suçlanıyor. Sorguya alınıyor. Ve mezun olmasına sadece 3 ay kala okuldan atılıyor. Pes etmiyor. Üniversite sınavına giriyor ve Çapa Tıp Fakültesi'ni kazanıyor. Hakan Yalman, şu anda özel bir hastanede doktor. Ergenekon sürecinde yaşananları dikkatle takip ettiğini anlatıyor. Yıllar önce kendi başından geçenleri şimdi daha iyi anladığını söylüyor.

O dönemde medyada yer alan 'irtica' haberleri üzerine MİT'ten ve askerî istihbarattan gelen yetkililer tarafından 45 gün boyunca çeşitli sorgulamalara tabi tutulduklarını anlatıyor. Kendilerine 'Sizler hangi hücredensiniz, kimlerle bir aradasınız, ne tip organize faaliyetler yürütüyorsunuz?' şeklinde sorular sorulduğunu belirtiyor: "Aslında hücre faaliyetlerinin bizi sorgulayanlar tarafından yürütüldüğü, onların o dönem çeşitli hazırlık içerisinde olduğunu biz sonradan öğrendik. Bizi sorgulayanlar, ta başından beri bu tarz hücre yapılanması içerisinde bulunan kişilerdi. Bazı arkadaşlarımızın bu hücre yapılanmasının içerisinde olduğundan şüpheleniyorduk. Fark ettiğimiz, fakat adını koyamadığımız yapılanma daha sonraki süreçte, ortaya çıkan tabloyla netleşti. Bu hücre yapılanmasının Karargâh Evleri'ne bağlı olduğunu, biz Ergenekon süreci içerisinde anladık. Bu subayların, bazı yurtlarda ve evlerde sınıf arkadaşlarımızla ortak planlar yaptıkları biliniyordu. Adam kazanmak için de çeşitli organizasyon yaparlardı. Parti gibi, balo gibi organizasyonları olurdu. Okula yeni başladığımızda bizleri de aralarına katmaya çalışmışlardı. Partilere katılan arkadaşlarımıza kız arkadaş temin ederlerdi."

Namaz kılanlar, 'vatan haini' ilan edilmişti

-Medyanın kendilerinin okuldan atılması sürecinde etkin bir rol oynadığını anlatıyor. O yıl Deniz Harp Okulu'nda irticacı avı başladığını anlatıyor: "Önce basın üzerimize geldi. Manşetleri attı, haberleri yaptı. Bu durumu meydana çıkaran gazetelerle sorgulamayı yürütenler arasında bir bağ, birliktelik olduğunu anladık. Manşetlerin ardından Kenan Evren, Adana'da meşhur bir konuşma yaptı. 'Ordudaki gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Bunun için önlemlerimizi alıyoruz.' dedi. Bu konuşmanın ardından merkez komutanlığından gelen müfettişler öğrencileri sıkı takibe aldı. Bunun ardından fişlemeler başladı. Namaz kıldığı tespit edilen öğrenciler, okulda komutanları tarafından önce 'vatan haini' ilan edildi. Sonra 'namaz kılmayı alışkanlık haline getirmek suçlamasıyla' ordudan uzaklaştırıldı. Bu uygulamaya ilk önce, Deniz Lisesi öğrencileri maruz kaldı. Sonra sıra Harp Okulu öğrencilerine geldi."
aktifhaber

Komutanı Kahreden Soru

Uludere'de çıkan çatışmada şehit düşen Uzman Çavuş Mehmet Tez'in babası kendisini teseli eden komutana öyle bir soru sordu ki...
Şırnak'ın Uludere İlçesi kırsalında önceki gece mayınlı saldırıda Jandarma Piyade Er Rauf Adam'ın (21) şehit olmasının ardından başlatılan operasyonda teröristlerle çıkan çatışmada Uzman Çavuş Mehmet Tez (24) şehit oldu. Mehmet Tez'in şehit düştüğü haberi, Yozgat İl Jandarma Komutanı Binbaşı Süleyman Gürz tarafından babası Rasim Tez'e hasat için gittiği Yerköy İlçesi'ne bağlı Belkavak Köyü'ndeki evinde verildi. Acı haberle yıkılan baba, "Düğününü yapalı 1 yıl oldu. Evinin yarısı Bolu'da, yarısı burada. Trakya'da, Ege'de niye ölümler olmuyor, buralardan oluyor? Bunun sebebi ne?" dedi. aktifhaber

BAŞBUĞ, HAKKINDA SUÇ DUYURUSU

10 Temmuz 2010
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi üyesi bir grup, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ hakkında suç duyurusunda bulundu.
Sultanahmet'teki İstanbul Adliyesi önünde toplanan İHD üyesi grup adına açıklama yapan İHD Şube Sekreteri Ümit Efe, İlker Başbuğ'un bir televizyon programında yaptığı konuşma nedeniyle hakkında suç duyurusunda bulunduklarını belirtti. Efe, Başbuğ'un TCK 216'da tanımlanan 'halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama' ile TCK 215. maddede tanımlanan suç ve suçluyu övme' suçlarından hakkında dava açılmasını talep etti. Genelkurmay Başkanı'nın yetkisini aştığını ifade etti.

Eski Kayseri Jandarma Alay Komutanı Albay Cemal Temizöz davasındaki mağdur avukatı Tahir Elçi de Başbuğ hakkında hazırladığı suç duyurusu dilekçesini Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na verdi. Suç duyurusunda, "Halen Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde sanık Cemal Temizöz ve diğerleri hakkında görülmekte olan davayla ilgili kamusal yetki, güç ve nüfuzunu kullanarak yayın yoluyla sanıklardan Cemal Temizöz lehine yargı görevini yapan savcı ve yargıçlar üzerinde baskı kurarak onları etkilemeye teşebbüs eden şüpheli İlker Başbuğ hakkında gerekli soruşturma işlemlerinin yapılarak kamu davası açılmasını talep ediyoruz." denildi. haber10


Konya'da kaza: 5'i asker 6 yaralı

14 Temmuz 2010 Konya'da içerisinde askeri personelin bulunduğu otomobile başka bir otomobilin arkadan çarpması sonucu 5'i asker 6 kişi yaralandı.
Kaza, saat 08.30'da Konya-Ankara karayolu üzerindeki 3. Ana Jet Üs Komutanlığı kavşağı yakınlarında meydana geldi. Edinilen bilgiye göre R.E. idaresindeki 42 SH 424 plakalı otomobil, içinde askerlerin bulunduğu A.A. (37) idaresindeki 42 U 7524 plakalı otomobile arkadan çarptı. Kazada, sürücü A.A. ile araçta bulunan 3. Ana Jet Üs Komutanlığı'nda görevli astsubay ve uzman çavuşlardan oluşan 4 askeri personel ile diğer otomobil sürücüsü R.E. yaralandı. Otomobilde yaralanan askerler, kazayı duyarak olay yerine gelen 3. Ana Jet Üs Komutanlığı'nda görevli çok sayıda askeri personel tarafından araçtan çıkarıldı. Yaralılar, ambulanslarla Konya'daki çeşitli hastanelere kaldırılarak tedavi altına alındı.
netgazete

Uzman çavuş öldürüldü

13:35 - Bu sabah saat 07.30 sıralarından evinden çıkan 21'inci Jandarma Sınır Tugay Komutanlığı'ndaki Efeler Taburu Jandarma Özel Harekat Birliği'nde görevli 33 yaşındaki Yasin Ak, Cengiz Topel Caddesi üzerindeki Otel Ova önünde, arkadan yaklaşan kimliği belirsiz kişinin silahlı saldırısına uğrayarak hauatını kaybetti. 14.07.2010 Hhaber1001

Çetin Doğan İstanbul'a Getirildi

Hakkında yakalama emri çıkarılan eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan, Bodrum-Milas Havalimanı'nda yaşanan tartışmalar sonucu, gecikmeli olarak İstanbul'a gitti.
''Balyoz Planı'' iddialarına ilişkin olarak açılan davada hakkında yakalama emri çıkarılan eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan, Bodrum-Milas Havalimanı'nda gözaltına alınmak istenmesi nedeniyle yaşanan tartışmalar sonucu, gecikmeli olarak İstanbul'a gitti.
Alınan bilgiye göre, Bodrum'daki villasında hazırlıklarını tamamlayan ve arkadaşlarıyla vedalaşan Çetin Doğan, saat 17.45'te İstanbul'a gitmek üzere, Bodrum-Milas Havalimanı'na geldi.

Doğan'ın VIP salonunda beklediği sırada, buraya sivil polisler geldi. Ancak polisler uzakta durarak Doğan'a yaklaşmadı.

Doğan'ı gözaltına almak istedikleri belirtilen polislerin, savcıyla yapılan görüşmenin ardından bundan vazgeçerek, Doğan ile aynı uçakla İstanbul'a gitmeye karar verdiği öne sürüldü.

Bunu öğrenen Çetin Doğan'ın, ''Havada uçak mı değiştireceğiz. Neden böyle yapıyor'' diyerek, bavullarını istediği ve karayoluyla İstanbul'a gitmeye karar verdiği öğrenildi.

Ancak bavullar uçakta kaldığı için bu da mümkün olmayınca, Doğan, alanda yarım saat bekletilen uçağa alındı ve İstanbul'a gitti.

Bu arada, Doğan'ın korumaları ile polisler arasında zaman zaman tartışma yaşandığı öğrenildi.

ÇETİN DOĞAN İSTANBUL'DA

''Balyoz Planı'' iddialarına ilişkin olarak açılan davada hakkında yakalama emri çıkarılan eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan, İstanbul'a geldi.

Onur Hava Yolları'na ait uçakla Bodrum'dan İstanbul'a gelen Doğan, uçaktan alınarak iki sivil polis aracı eşliğinde Atatürk Havalimanı'ndan çıkarıldı. aktifhaber

ESKİŞEHİR'DE ALBAY İNTİHAR ETTİ
26 Temmuz 2010
Eskişehir'deki Hava Kuvvetleri Komutanlığına bağlı 1'inci Hava İkmal ve Bakım Merkezi Komutanlığında görevli bir albayÇ.K'nın (51), beylik tabancasıyla intihar ettiği bildirildi.
Albay Ç.K'nın olay yerinde öldüğü öğrenildi.haber1001

Hatay'da Askeri Araç Devrildi
28 Temmuz 2010
Hatay'ın Yayladağı ilçesinde askeri araç, sivil bir aracın dar yolda sıkıştırması sonucu şarampole yuvarlandı. Kazada 8 asker yaralandı.
Edinilen bilgiye göre, Yayladağı 3. Hudut Tabur Komutanlığına bağlı askeri araç tabura dönerken sivil plakalı aracın sıkıştırması sonucu kontrolden çıkarak şarampole yuvarlandı. Kaza sonucu araçta bulunan 8 asker yaralandı. aktifhaber

Aydın Doğan, eniştesini toprağa verdi
15:10 - Doğan Holding Şeref Başkanı Aydın Doğan'ın eniştesi ve Ataman İnşaat'ın kurucusu Hasan Ataman'ın (84) cenazesi, İstanbul'da toprağa verildi. Lösemi rahatsızlığı neticesinde dün Arnavutköy'deki evinde vefat eden Ataman için Marmara Üniversitesi İlahiyat Vakfı Camii'nde cenaze töreni düzenlendi. 11.07.2010 İSTANBUL netgazete

Doğan'a Misyonerlik Fişlemesi

02 Ağustos 2010
Jandarma'nın, Aydın Doğan'ı da misyonerlik faaliyetleri çerçevesinde fişlediği iddia edildi!
Jandarmanın, Aydın Doğan’ı da misyonerlik faaliyetleri çerçevesinde "Yunanistan’da faaliyet gösteren Ortodoks Bank hesabından Aydın Doğan’ın sahibi olduğu Doğan Yayıncılığa 600 bin Dolar tranfer edildiği.. " şeklinde fişlediği ortaya çıktı.

YAŞ’da terfi bekleyen ve Balyoz davasında hakkında yakalama emri verilen Tümgeneral Halil Helvacıoğlu’nun İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığı yaptığı dönemde hazırlanan fişlemede, Aydın Doğan’ın misyonerlik faaliyetleri içinde kullanıldığı ve para aldığı iddia edildi.

Kaynak:Yenişafak

Deniz subayı, fuhuş operasyonundan gözaltında
18:05 - İstanbul, Kocaeli ve Bursa'da eş zamanlı düzenlenen fuhuş operasyonunda 27 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar arasında bir muvazzaf deniz subayının da bulunduğu iddia edildi. 03.08.2010 İSTANBUL
netgazete

Asker ve Bürokratlara Fuhuş Tuzağı
11 Ağustos 2010
Asker ve bürokratlara 'fuhuş tuzağı' kuran çeteye ilişkin şok detaylar... Bir albayda çıkan dosyada, geçmişte terfi eden subaylarla onlara gönderilecek kadınlar listelenmiş.
İstanbul polisinin geçen hafta 5 ilde düzenlediği operasyonla çökertilen, 'Sauna' benzeri şebekeye ilişkin şok detaylar... Evinde arama yapılan Albay İ.S.'de bulunan bir dosya, çetenin fuhuş andıcını gözler önüne serdi.

Kocaeli merkezli olarak düzenlenen operasyonda, liderliğini Mustafa D.'nin yaptığı şebeke çökertilmiş, aralarında askerlerin de bulunduğu 35 kişi gözaltına alınmış, 20'si tutuklanmıştı. Çetenin, oyuncaklar arasına yerleştirdiği kameralarla, Rusya'dan getirilen kadınlarla ilişkiye giren, asker, bürokrat, işadamı ve polisleri kaydettiği ortaya çıkmıştı.

KİM KİMDEN HOŞLANIR

Çetenin, çalışma yöntemi gözaltına alınan Albay İ.S.'nin bilgisayarında bulunan bir dosya ile deşifre edildi. Şifreli dosyayı açan polis, 125 sayfalık bir dokümana ulaştı. Dosyada, önceki yıllarda terfi eden subaylarla, onlara gönderilecek hayat kadınları listelenmiş. Hangi subayın, hangi kadınlardan hoşlandığına dair notlar tutulmuş, ilişki anına ait kamera kayıtları da dosyaya eklenmiş.

KIZ ÖĞRENCİLERE TEHDİT

Ele geçirilen belgelerde bir askeri lisede okuyan öğrencilerle ilgili notlar da bulundu. İddialara göre, subay adayı bazı kız öğrenciler de hedefe alınmış. Kızların, nelerden hoşlandığı, fiziki özellikleri, birlikte oldukları kişiler için de notlar tutulmuş. Çetenin, bazı kız öğrencileri fuhuşa zorladığı, 'okuldan uzaklaştırılmanı sağlarız' diye tehdit ettiği iddialar arasında.

CD DE SATTIRMIŞLAR

Çeteye üye olmakla suçlanan bazı askeri okul öğrencilerinin evlerinde de porno CD'ler bulunduğu öne sürüldü. CD'lerin okullarda satıldığı, öğrencilerin elde ettikleri gelirlerle dışarıda ev tuttukları belirtiliyor.

İÇ ÇAMAŞIRIYLA 'ŞANTAJ'

FUHUŞ operasyonu kapsamında yapılan aramada, bir askeri okul öğrencisinin evinde çuval bulundu. Çuvaldan, delil torbaları gibi ayrı ayrı paketlenmiş, kadın ve erkek iç çamaşırları çıktı. Fuhuş çetesinin, ağına düşürdüğü kişilerin görüntülerini çektiği, hayat kadınlarına, kurbanın iç çamaşırını aldırdıkları ortaya çıktı. Alınıp saklanan çamaşırlar, daha sonra şantaj için kullanılmış.

Kaynak: Akşam

Bartın İl Jandarma Alay Komutanı Tutuklandı
12 Ağustos 2010
Konya'nın Cihanbeyli ilçesinde 4 kişinin ölümüyle sonuçlanan kazaya karışan otomobilin sürücüsü Albay Vahdet Yıldırım tutuklandı.
Konya'nın Cihanbeyli ilçesinde 4 kişinin ölümüyle sonuçlanan kazaya karışan otomobilin sürücüsü Bartın İl Jandarma Alay Komutanı Albay Vahdet Yıldırım (46) tutuklandı.

Edinilen bilgiye göre, dün Cihanbeyli-Konya karayolunun 32. kilometresi Ayışığı Kavşağı yakınlarında Seyit Kırcı'nın kullandığı 42 PJ 673 plakalı minibüse arkadan çarpan ve 4 kişinin ölümüne, 5 kişinin de yaralanmasına neden olan 06 KGA 72 plakalı otomobilin sürücüsü Bartın İl Jandarma Alay Komutanı Albay Vahdet Yıldırım, adliyeye sevk edildi.

Yıldırım, çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Dün meydana gelen kazada, minibüsteki yolculardan Mustafa Akça, Mehmet Ali Çiçek, Mevlüt Tuncer ve Tahir Camcı, hayatını kaybetmiş, 5 kişi yaralanmıştı. aktifhaber

Camiler BBG Evi Gibi
13 Ağustos 2010

Balyoz darbe planının sanıklarından Tümgeneral Halil Helvacıoğlu'nun, İstanbul'daki ilçelerin muhafazakarlık tespitini camiler üzerinden gerçekleştirdiği ortaya çıktı.
İşgal generali gibi

İstanbul'daki camileri bombalatma eylemlerinin de içinde yer aldığı Balyoz darbe planının sanıklarından Tümgeneral Halil Helvacıoğlu'nun, İstanbul'daki ilçelerin muhafazakarlık tespitini camiler üzerinden gerçekleştirdiği ortaya çıktı. Daha önce Cumhurbaşkanı Gül ve Başbak


En son Ekim tarafından Sal May 25, 2010 10:38 pm tarihinde değiştirildi, toplam 2 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cmt Oca 23, 2010 8:52 pm    Mesaj konusu: Müslüman - Türk DÜŞMANI GENERALİN BAĞLANTILARI... Alıntıyla Cevap Gönder

Rauf Atilla Polat
HaberX
Müslüman - Türk DÜŞMANI GENERALİN BAĞLANTILARI...
23 Ocak 2010

Meseleye irtica veya darbe olarak bakılırsa, planın arkasındaki gerçek ve Çetin Doğan’ın bağlantıları görünmez olacaktır.

Doğan’ın 1. Ordu komutanı olduğu zaman TSK’nın başında Hilmi Özkök vardı.

Bu darbe toplantısının yapıldığı mekanda 29 general, 133 subay bulunuyordu.

Ne kuvvet komutanıydı ne de G. Kurmay ikinci başkanıydı - ki, bu görevlerde olsa dahi 160’ın üzerinde TSK mensubunu toplayacak güce muktedir değildi.

Plan’ın adı Balyoz; ancak bu planın içerisinde üst rütbe de ismi geçenler sadece Örnek, Fırtına ve tanıdık birkaç isim...

Örnek, Fırtına ve Eruygur ekibi ise Sarıkız ve Ayışığını ortaklaşa planlıyordu.

Planın bam teli; Çetin Doğan ile Şener Eruygur’un farklı yapıların içerisinde olması ve farklı planlar ortaya konulması.

Çevik Bir, Çetin Doğan (araları fazla iyi olmasa da) aynı takımın oyuncuları. Çetin Doğan ayrıca Karadayı’yı kullanan isimlerin başında geliyor.

Şener Eruygur, Hurşit Tolon, Tuncer Kılınç, Kemal Yavuz’da aynı kadronun mensupları.

İbrahim Fırtına, Özden Örnek ise orta da, kim nereye çekerse oraya gidecek türden...Alevi yapılanmasının içerisinde değiller. Eruygur ve Tolon gibi Avrasyacı da değiller.

Çetin Doğan ise İslam düşmanı ve Alevi yapılanmanın mihmandarlığını yapan bir görevli.

Hem de öyle bir düşmanlık var ki, provakasyon için bombalanacak bir sürü yer varken o, hem Fatih’i hem de Beyazıt’ı bombalayacak. Oysa Sultanahmet ve Ayasofya daha kalabalık. Eminönü yenicamii desen kaos için biçilmiş kaftan.

Ama o FATİH ve BEYAZIT’I istiyor.

Acaba neden?

*

Doğan’ın hayatını incelediğiniz ve onu tanıyanlardan dinlediğiniz zaman sünni müslümanlara ve Türklere karşı müthiş bir kin ve nefret beslediğini görüyorsunuz.

İsterseniz MİT raporundaki ses kayıtlarını bir kez daha okuyalım;

-Türklerin üstün bir ulus olduğu safsatasını yıkın,

- Hanımlarınız dekolte giysin diğerlerinin hanımlarını açık giymeye teşvik etsin,

- Alevilik bu ülkede bir gurur kaynağı olana kadar, yani memleketi avucumuza alana kadar herkes kendisini gizleyecek,

- Fisunoğlu, bana korgeneral iken, ’ben karımı oynata zıplata bu noktaya geldim’ demişti. Bizim için de ölçü bu olmalıdır"

- Deşifre olmuş Aleviler... Sevgi desinler insanlık desinler ama ülke için oynadığımızı belli etmesinler.

- Alevi dışında hiç kimse ateist olsa bile güvenilmeyecek...

- Hal hatır soranlara, "Allah’ a şükür" densin. Bizi dinci sansınlar...

- PKK’ya karşı savaşanlara el altından şu mesajı gönderin, "sakın ha ölmeyin, bırakın Atatürkçü olsa da Sünniler ölsün"

‘’ Alevi olmayan birlik komutanlarını, yoksa laikleri sıkıştırın, çokça eğlence düzenleyin, dansöz ve içkiye zorlayın. Din ve milliyetçilik duygusunu zayıflatan yolların neler olduğu açık bularak kullanın.’’

‘’Okullarda öğrencilerin kız arkadaşlıklarını teşvik edin, yapabiliyorsanız, Osmanlı hayranlığını kırın. Cinsel konularda sınırları zorlayın, çünkü bu konu insan zaafının başında gelir.”

“Arkadaşlar çok çalışsın bizim olmayan bu devlet mutlaka bizim olacaktır, Biz Türkiye’de İslam ile bağlantılı görülen ama bu dini tamamen değiştirecek bir Türkiye Aleviliği yaratmak zorundayız” diyor....

Çetin Doğan, Tansu Çiller için de o dönem şu ifadeleri kullanıyor; Türkiye’nin idaresi ordunun kontrolünde değil, darbe yapmayacağını yemin eden bir ordunun etkisi ne kadar olabilir, Tansu ÇİLLER şu anda dini söylemleriyle rol yapıyor da olabilir, ciddi de olabilir çünkü geberesi kadın Sünni.

Emekli olan ve Türklüğünden şüphe ettiğim bu şahsın inanılmaz bir sünni karşıtı ve Türklüğe karşıda olumsuz yaptırımlar yapmasının ardından ki gerçek acaba ne olaki?

Bu sorunun cevabını vermeden önce, isterseniz birde Türkçeye ve Türk ırkına yaptığı ihanetlerden bahsedelim.

Çetin Doğan, Ahmet Necdet Sezer tarafından Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanlığına atandıktan sonra, okulun başına gider gitmez çok ilginç değişiklikler yapmaya başlıyor.

İşte onlardan birkaçı;

-Üniversiteye öğrenci yetiştirmek üzere çeşitli Türk ülkelerinde açılan ve Türkiye türkçesi ile eğitim yapılan 54 lise tek kalemde kapatılıyor. Buralarda okuyan 5 bin öğrenci ise boşlukta bırakılıyor.

-Kazak yetkililere sorulmadan üniversitenin bütün bölümlerinden -Kazakistanın isteği ile okutulan- İslam dini derslerini kaldırıyor.

- Türkiye’den giden bütün Türk akademisyenleri geri gönderiyor. Sebebini de ’Kazakistan nüfusunun yüzde 30’u Rus kökenlilerden oluşuyor. Bu durumlara kızabilirler.’ diyor...

-Üniversitenin işbirliği ile Kırgızistan’ın "Oş Devlet Üniversitesi"; "Kırgız Devlet Üniversitesi" ve Rusya Federasyonu’na bağlı "Dağıstan Devlet Üniversitesi" nezdinde açılan "Türk Dili ve Edebiyatı" bölümleri kapatılıyor.

-Üniversitede Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yapımını üstlendiği caminin yapımını durduruyor. Gerekçe olarak da, "Üniversitede ve kışlada cami olmaz!.." diyor.

Doğan’ın kirli çamaşırlarını buraya yazarak bitirmek mümkün değil.

Bu planın diğerlerinden ayıran en önemli özellik ise, İslam düşmanlığı ve mezhepsel yapılanma değil, Çetin Doğan’ın ilginç bağlantıları ve arkasındaki güç.

1.Ordu komutanı olarak karşısına 162 generali alarak ülkeyi ele geçirme planı hazırlayacak bir konumu bulunmayan Doğan 2003 yılında kimlerden emir aldı?

Asıl sorulması gereken soru budur?

Şu küçük ayrıntıyı da atlamayalım; o toplantıya katılan subaylardan bazıları da, içerisinde kurmay subaylar, askeri öğrenciler ve sivil unsurları barındıran ’karargâh evleri’ toplantılarına katılan Alb. C.K.’nın koordinesindeki albaylar Y.K, T K, S K ve F K ile Binbaşı B. gibi isimlerde yer alıyor.

Gördüğünüz gibi subay olarak başlayıp generalliğe kadar yükselen, devleti ele geçirmek için yeri geldiğinizde eşinizi bile satın diyecek kadar gözünü hırs bürüyen bir yapının 3.adamından bahsediyoruz.

Çetin Doğan gibi isimler bu tür yapılanmalarda üstten emir almadıkça böyle kanlı bir plan hazırlayamaz, 162 kadar askeri toplayamaz.

Asıl soruya gelince, bazı şeyler puslanmaya başlasa da derin yapıyı az-çok bilenler şifreyi çözeceklerdir.

Doğan, üstten yani Hilmi ÖZKÖK’ten bu emri almadığına göre kimden aldı?

Kendi kendine karar vermesi mümkün değilken bu kanlı eylemleri kimlerle ve kim için yapacaktı?

Açığa çıkarılması gereken hususlardan biri Çuvalcı paşa Köksal Karabay ile Çetin Doğan arasında bağlantının sınırlarının hangi boyutta olduğu.

Öncedende belirttiğimiz üzere Çuvalcı Korgeneral Köksal Karabay aynı zamanda Dick Cheney’in şirketinin , Koç grubunun ve Yahudi işadamlarının da desteklediği Silopi’de kurulan ’’Emekli Ajanlar Şirketi’nin’’ ortağı.

Yukarıda ne diyor du Çetin Doğan; ’’ Biz Türkiye’de İslam ile bağlantılı görülen ama bu dini tamamen değiştirecek bir Türkiye Aleviliği yaratmak zorundayız...”

Adama sorarlar neden zorundasın diye...Ama biz sormayalım, cevaplandıralım.

Türkiye’de İslam dışı aleviliği kim istiyor?

Hemen aklınıza Almancı aleviler ile onları kullanan Alman istihbaratı BND’nin geldiği muhakkak.

Peki PKK’nın bitmesini kimler istemiyor?

Almanya-İsrail ve Küresel Tapınıkçılar...

İslam düşmanlığı ile beraber Yunanistanla savaşmamız hangi ülkenin işine gelir?

Almanya (BND)-İsrail (MOSSAD) ve Ergenekon’daki küresel yapı.

Çetin Doğan bu planı tek başına yapamayacağına göre kimlerle bu işi başaracaktı?

Bence bu soruya Çetin Doğan; 2002-2003 ve 2004 yılları arasında İstanbul ve Ankara’da masanın etrafında oturan kişilerden birkaçı ile yaptığı toplantıları açıklayarak başlayabilir.

Belki 2008’in Ağustos’un dan itibaren başladığı harp oyunu turlarından da bahseder. Ya da BÇG’nin başkanlığını yaptığı dönemde Ergenekon’un masasında oturanları ve ona emir verenlerin isimlerini de vererek paçayı kurtarabilir.

Eğer birilerini feda etmezse ve savcılık bu belgelerin üzerine giderse, bu dava ne Ayışığına benzer ne de Yakamoza ne de Eldivene.

Çünkü bu kez belgeler sağlam yerden ve sağlam kişilerden ve orjinal olarak sunuldu.

Ne dersiniz belki de Çetin Doğan’a birileri ihanet etti. Ya da ’adamı’ sandığı kişi milli derin yapının adamı çıktı...

*

Son bir not;

Ne diyordu DOĞAN; ’’ Deşifre olmuş Aleviler... Sevgi desinler insanlık desinler ama ülke için oynadığımızı belli etmesinler.’’

Bundan sonra Doğan’ı ona göre seyredin...

23 Ocak 2010 18:31
Bir Asker Daha İntihar Etti
Bolu'da otel odasında kalan bir astsubay tabancayla kafasına ateş ederek intihar etti..Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit

Edinilen bilgiye göre olay, Aktaş Mahallesi'nde bulunan bir otelde meydana geldi. Kırklareli'nin Lüleburgaz ilçesinde görev yaptığı öğrenilen astsubay Âdem Zorba (29), dün akşam kalmak için otele kaydını yaptırdı.

Zorba'nın öğle saatine kadar dışarıya çıkmaması üzerine otelin görevlileri odasını kontrol etti. Kanlar içerisinde yerde yatan Zorba'yı gören görevliler, durumu polise bildirdi.

aktifhaber

27 Ocak 2010
Alay Komutanı'nın Evinde Arama
Gözaltına alınan Eskişehir Jandarma Alay Komutanı Kıdemli Albay Recep Gençoğlu'nun lojmandaki evinde arama yapılıyor..

Eskişehir Jandarma Alay Komutanı Kıdemli Albay Recep Gençoğlu'nun gözaltına alındığı bildirildi.

Alınan bilgiye göre, Erzurum Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısının isteği doğrultusunda Eskişehir Cumhuriyet Başsavcısı Ekrem Aydıner, cumhuriyet savcıları ile bazı askeri savcılar Alay Komutanlığına gitti.

Burada yasal prosedürün yerine getirildiği ve Kıdemli Albay Recep Gençoğlu'nun Erzurum'a götürüleceği öğrenildi.

Erzincan Alay Komutanlığı görevinden 30 Ağustos 2009'da Eskişehir'e atanan Kıdemli Albay Gençoğlu'nun Erzincan'daki bir çalışmayla ilgili olarak gözaltına alındığı bildirildi.

LOJMANI İLE KUŞADASI'NDAKİ YAZLIĞINDA DA ARAMA YAPILDI

Eskişehir'de gözaltına alınan ve Erzurum'a götürülmesi beklenen Jandarma Alay Komutanı Kıdemli Albay Recep Gençoğlu'nun makamının ardından konakladığı lojmanı ile Aydın'ın Kuşadası ilçesindeki yazlığında da arama yapıldığı bildirildi.

AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, Erzurum Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısının talimatıyla gözaltına alınan Kıdemli Albay Gençoğlu'nun makamında yapılan aramadan sonra cumhuriyet savcıları, askeri savcılar ve yetkililer, Arifiye Mahallesi'ndeki lojmana geçti.

Polisler, savcıların, askeri yetkililerin ve avukatın nezaretinde Kıdemli Albay Gençoğlu'nun konakladığı lojmanda arama yapmaya başladı.

Öte yandan, Kıdemli Albay Gençoğlu'nun, Aydın'ın Kuşadası ilçesindeki Özaydınkent sitesindeki yazlığında da arama yapıldığı öğrenildi.

Kıdemli Albay Gençoğlu'nun, arama çalışmalarının tamamlanmasının ardından Asker Hastanesindeki muayenesinden sonra Erzurum'a götürüleceği bildirildi.

Erzincan Jandarma Komutanlığı görevinden 30 Ağustos 2009'da Eskişehir'e atanan Kıdemli Albay Gençoğlu'nun Erzincan'daki bir çalışmayla ilgili olarak gözaltına alındığı bildirilmişti.
aktifhaber

27 Ocak 2010
Bir Astsubayın Evi Arandı
''İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nın Erzincan'da uygulamaya konulduğu'' iddialarıyla ilgili başlatılan soruşturma kapsamında, bir astsubayın evinde arama yapıldı.

Alınan bilgiye göre, ''İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nın Erzincan'da uygulamaya konulduğu'' iddialarıyla ilgili başlatılan soruşturma kapsamında, Kahramanmaraş'a tayini çıkan astsubay Ş.B'nin evinde polis tarafından dün gece arama yapıldı.

Erzincan Cumhuriyet Savcılığının talimatıyla Binevler Semti'ndeki jandarma lojmanına gelen Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, Ş.B'nin evinde arama yaptı.

Ş.B'nin evindeki bilgisayar, hard disk, hafıza kartı ve bazı CD'lere el koyan ekiplerin, daha sonra yine talimatla, astsubayın çalıştığı büroda da arama yaptığı öğrenildi.

Gözaltına alınan astsubay Ş.B'nin Erzincan'a götürüldüğü kaydedildi.
aktifhaber

8 Ocak 2010 13:24
ORG. BERK'TEN BALANS AYARI
Komploda adı geçen Org. Berk, kalabalık bir konvoyla savcıya gözdağı verdi.

Erzincan Komplosu’na yönelik operasyonun tepe noktasına ulaşma korkusu, Erzincan’da Kışla’da kalkışmaya neden oldu. Savcının ifadeye çağırmasına rağmen gitmeyen Org. Saldıray Berk, dün Albay seviyesinde gözaltı olunca Kışla’dan Sivil Hayata intikal yaptırdı.

Albay Dursun Çiçek imzalı darbe andıcının Erzincan’da uygulanmaya konması olayında ismi geçen 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk’ten soruşturma savcısına gözdağı.
Erzincan’daki komploda ismi geçen bir başka isim Eskişehir Jandarma Alay Komutanı Kıdemli Albay Recep Gençoğlu’nun gözaltına alınarak Erzurum’a götürüldüğü gün, Erzincan'da 3. Ordu Komutanlığı’na bağlı ağır silah ve toplarla donatılmış 30 askeri araç, kışladan çıkarak Erzincan şehir merkezine yöneldi. Araçlar şehir merkezinde tur atarken, vatandaşlar şaşkın bakışlarla ne olduğunu anlamaya çalıştı. Araçlar daha sonra yönünü Saldıray Berk’in de kapsamında olduğu Komplo Operasyonu’nun yürütüldüğü Erzurum’a döndü. Ağır silahlarla donatılmış askeri konvoy Erzurum istikametine ilerledikten sonra geri dönüş yaparak tekrar Erzincan şehir merkezine girdi. Merkezde boy gösteren araçlar yeniden 3. Ordu Komutanlığı’na döndü.

KOMUTANLIĞA ERGENEKON TABLOSU ASTI
3. Ordu Komutanlığı’nın girişine Ergenekon tablosu asan Orgeneral Saldıray Berk, MİT ve askeri istihbaratçıların tutuklandığı Erzincan’daki Ergenekon soruşturmasını yürüten Erzurum Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Osman Şanal tarafından ifadeye çağrılmış, ancak Berk ifade vermeyi reddetmişti.
TOPÇU BİRLİKLERİYLE BALANS AYARI YAPTI
Albay Dursun Çiçek imzalı komplo belgesinin uygulamaya konulduğu Erzincan'daki soruşturma genişliyor. Daha önce Erzincan'da görev yapan Eskişehir Jandarma Alay Komutanı Kıdemli Albay Recep Gençoğlu, dün makam odasında gözaltına alınarak savcı Şanal tarafından sorgulanmak üzere Erzurum'a gönderildi.
Gençoğlu'nun Erzurum'a getirildiği gün soruşturmada adı geçen Org. Berk'in kendisine bağlı topçu birlikleriyle gövde gösterisi yapması oldukça dikkat çekti. Bu tuhaf girişim akıllara 28 Şubat'taki balans ayarını getirdi.
O ZAMAN BALANS AYARI ŞİMDİ KAR DENETİMİ

Refahyol Hükümeti’nin devrildiği 28 Şubat Süreci’nde 4 Şubat sabahı Erdal Ceylanoğlu Paşa’nın talimatıyla tanklar Sincan’da yürütülmüştü. Gazetecilere önceden haber verilmiş ve Sabah Gazetesi muhabirlerinin Ankara’ya oldukça uzak noktada olan Sincan’da tankları görüntülemesi sağlanmıştı. Ancak Hürriyet Gazetesi muhabirinin hatası nedeniyle tankları çekemeyince, telefon trafiği yaşanmış ve tanklar ikinci kez yürütülmüştü.


Olay tarihe 'Demokrasiye Balans Ayarı' olarak geçti. Şimdi ise sıkışan Saldıray Berk Paşa, Talat Aydemir’i hatırlatan bir çıkışla Erzurum Savcısı Osman Şanal’a balans ayarı yapmaya kalkıştı. Önce Komplo’nun merkezi Erzincan’da yürütülen araçlar sonra Savcı Şanal’ın bulunduğu Erzurum istikametine çevrildi.

Olayı yine bütün gazeteciler görüntüledi.

Refahyol Hükümeti balans ayarının altında kaldı.

Gözler AK Parti'nin ne yapacağında!!!!!!!!!!!!!!

BAŞBUĞ SAHİP ÇIKTI
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, 17 Aralık'ta Trabzon'da Oruç Reis Fırkateyni'nde yaptığı sert konuşmada, savcı Osman Şanal tarafından ifadeye çağrılan 3. Ordu Komutanı Berk'e sahip çıkmıştı.
Başbuğ'un konuşma yaptığı savaş gemisinde Org. Berk de hazır bulunmuştu. Başbuğ'un sert konuşması, Ergenekon kapsamında Erzincan'daki komplo soruşturmasını yürüten Erzurum Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Osman Şanal'a mesaj olarak yorumlanmıştı. Saldıray Berk savcı Şanal'ın çağrısına rağmen ifade vermeye gitmemişti.
aktifhaber

İki Yılda 8 Gizemli Ölüm HEPSİ TESADÜF MÜ?

23 Aralık 2009, 00:29 Anadolu Haber

Yarbay Ali Tatar'ın intiharıyla birlikte Ergenekon şüphesi altında hayatını gizemli bir şekilde kaybeden subay sayısı 8'e yükseldi.

Yarbay Ali Tatar’ın intiharıyla birlikte Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda son 2 yılda şüpheli bir şekilde hayatını kaybeden subay sayısı 6'ya yükseldi. Özel Harekât Dairesi Başkanı Behçet Oktay’ın makamında ölü bulunması ve emekli Albay Birol Atakan’ın da şüpheli bir trafik kazasında hayatını kaybetmesi sis perdesini daha da buğulu hale getirdi.
Son 2 yılda Ergenekon soruşturması bağlantılı 6'sı intihar, biri şüpheli trafik kazası olarak kayıtlara geçen ölümler için hala soruşturma açılmadı.

Emekli Albay Birol Atakan (2 Mayıs 2007):
İstanbul-Ankara yolunda şüpheli bir trafik kazasında yaşamını yitirdi. Atakan’ın Ergenekon’la ilgili önemli bilgilere sahip olduğu iddia edildi. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Yener Karahanoğlu’nun emir subayı olan Atakan, Karahanoğlu’ndan önce de Özden Örnek ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda birlikte çalışmıştı.
Albay Atakan’ın, Özden Örnek’e ait olduğu iddia edilen darbe günlüklerinin internete sızmasında ihmali ve kastı olabileceği iddia edilmişti. Atakan'ın Karahanoğlu ve Örnek arasında köprü isim olduğu belirtiliyordu.

Tabip Yarbay Nursal Gedik (11 Kasım 2007):
Kuzey Deniz Saha Komutanlığı’nda kendi tabancasıyla intihar etti. İntiharının ardındaki sır perdesiyse halen aralanamadı. Gizli bilgelere ulaştığı gerekçesiyle öldürüldüğü iddia edildi.

Emekli Jandarma Albay Abdülkerim Kırca (10 Ocak 2009):
Ankara’da Etimesgut’taki evinde silahıyla intihar etti. 1998’de teröristlerle girilen çatışmada belden aşağısı felç olan Kırca’ya, 2004’te “Devlet Övünç Madalyası” verilmişti. JİTEM’in eski Diyarbakır Bölge Komutanı olan Kırca’nın adı Ergenekon soruşturmasında da geçti. PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan, Kırca’nın birçok faili meçhul cinayetin talimatını verdiğini iddia etmişti.

Özel Harekât Dairesi Başkanı Behçet Oktay (27 Şubat 2009):
Emniyet Özel Harekât Dairesi’nin 13 yıllık başkanı Oktay, 27 Şubat’ta tabancasıyla makamında intihar etti. Oktay’ın, Ergenekon soruşturmasında adının geçmesi ve hakkında medyada çıkan haberler nedeniyle zor günler geçirdiği ileri sürülmüştü. Oktay ayrıca İbrahim Şahin’in sağ kolu olarak biliniyordu.
Şahin'in oluşturduğu suikast timinde görev yapmakla suçlanan Elazığ Emniyeti Özel Harekat Şube Müdürü Ayhan Atabek ile Antalya Özel Hareket Grup Amiri Servet Kaynak, ifadelerinde Behçet Oktay'dan gelen talimat üzerine görevi kabul ettiklerini söylediler. Oktay, Şahin'in Özel Harekat Daire Başkanvekili olduğu dönemde yardımcısıydı.

Kıdemli Yüzbaşı Olgun Ural (26 Mart 2009):
Yalova’da beylik silahıyla başına "bitişik ateş" ederek intihar etti. Karamürselbey Eğitim Komutanlığı’nda görevliydi. Ural’ın adı 1. Ergenekon davasında deliller bölümünde geçmişti. İddianamede “Alevi, Sıvas Gemerekli. Yüzbaşı Ali Tatar’ın personel alımında görevli olduğu zaman alınmıştı” ifadesi yer aldı. Ural, 2. Ergenekon iddianamesinin açıklanmasının ardından intihar etti.

Askeri Hâkim Yarbay Tanju Ünal (26 Haziran 2009):
Güney Deniz Saha Komutanlığı’nda görevli olan Ünal da makam odasında ölü bulundu. Emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil’in yargılandığı mahkemenin başkanlığını da yürütmüştü. İlhami Erdil'e rütbelerini söktüren Ünal, İzmir Güney Deniz Saha Komutanlığı’ndaki makamında hayatına son verdi.
Ünal’ın Hizbullah’ın çözülmesinde rol oynadığı ifade edilmişti.

Emekli Albay Belgütay Varımlı (21 Kasım 2009):
Milli Savunma Bakanlığı Teftiş Kurulu’nun eski başkanı emekli Albay Belgütay Varımlı İstanbul Göztepe’de 9. kattaki evinin balkonundan atlayarak yaşamına son verdi. Varımlı, emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil’in rütbelerinin sökülüp er rütbesine indirilmesine neden olan kişilerden biri olarak biliniyordu. Varımlı’nın Sarıkız ve Ayışığı darbe planlarını deşifre eden subay olduğu iddia edilmişti.

Deniz Yarbay Ali Tatar (21 Aralık 2009):

Yarbay Ali Tatar, amirallere suikast soruşturması kapsamında Poyrazköy’de ele geçirilen belgelere ilişkin 9 gün tutuklu kaldıktan sonra 16 Aralık’ta serbest bırakılmış ancak daha sonra hakkında tekrar yakalama kararı çıkmıştı. Bu karar üzerine Yarbay Tatar evinde tabancayla intihar etti. Yarbay Tatar’ın cenazesine suikast hazırlığı yaptığı öne sürülen komutan ve eşi de katıldı.

25 Aralık 2009
Vurulan Astsubay Öldü

Balıkesir Ordudonatım Bakım Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı’nda yaşanan olayda, 24 yaşındaki bir astsubay çavuş, askerlerden silahından çıkan kaza kurşunu ile öldü.
haber101

29 Ocak 2010 07:53
Mantığı Zorlayan 2 İntihar
Poyrazköy İddianamesi'nde intiharlarının ardındaki sır perdesi hala aralanamayan iki askerin adı da geçiyor.

Amirallere suikast soruşturmasında ikinci kez gözaltına alınmak üzereyken intihar eden Deniz Yarbay Ali Tatar ve evinin balkonundan atlayarak intihar eden emekli Albay Belgütay Varımlı'nın isimleri Poyrazköy İddianamesi'nde geçiyor.

Varımlı ordudaki yolsuzluklarla ilgili ifadesini değiştirmesi için baskı yapılması gereken isim olarak gösteriliyor.

Yarbay Ali Tatar Poyrazköy’deki kazılarda bulunan mühimmatla ilgili tutuklanmıştı. İtiraz üzerine serbest bırakılmış, kısa bir süre sonra savcı yeniden yakalanmasını istemişti. Polisler Deniz Yarbay Ali Tatar'ın evinde yakalama emrini tebliğ etmişti.

Tatar, "Hazırlanıp geliyorum" demiş ve odasına girdiğinde silahla intihar etmişti.

Amirallere sikast soruşturmasında ele geçirilen belgelerde Ali Tatar’ın adının yanında kurye tanımlaması bulunduğu iddia ediliyor.

Tatar bir başka belgedeyse "irtibata geçilecek kişi" diye tanımlanıyor.

Evinin balkonundan atlayarak intihar eden ve ölümündeki sır perdesi hala aralanamayan emekli Albay Belgütay Varımlı'nın adı da son iddianamede yer alıyor.

Varımlı, Milli Savunma Bakanlığı Teftiş Heyetleri Kurulu Eski Başkanı'ydı. TSK içindeki yolsuzlukları dönemin Genelkurmay Başkanı'na bizzat ilettiği iddia ediliyordu.

Belgütay Varımlı, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil’in 2005 yılında rütbelerinin sökülerek 2 yıl 6 ay hapse mahkum edildiği davada da ifade vermişti.

Poyrazköy tutuklusu emekli Binbbaşı Levent Bektaş'tan ele geçirildiği belirtilen bir DVD'de "gündemlerim" adlı dosya içerisinde "Belgütay Varımlı ile konuşmasının içeriğini değiştirmesi için görüşelim " ifadesinin yer aldığı iddia ediliyor.
aktifhaber

29 OCAK 2010!
Azerbaycan'da iki asker komutanların odasına girdi, 6 kişi öldü 2 kişi yaralandı

Azerbaycan'daki bir askeri birlikte 2 askerin otomatik silahlarla ateş açmasıyla meydana gelen olayda, ateş açanlar dahil toplam 6 kişi öldü.

Azerbaycan Savunma Bakanlığı basın merkezinin açıklamasına göre, dün akşam saatlerinde otomatik silahlı iki askerin, komutanların odasına girerek ateş açmaları sonucu 4 kişi öldü, 2 kişi de yaralandı.

Bazı kaynaklar ateş açan 2 askerin daha sonra intihar ettiklerini, bazıları ise kaçmaya teşebbüs ederken öldürüldüklerini bildirdi.

Askeri kaynaklar ölen askerlerin arasında bölük komutanının da olduğunu belirtti.
Akşam Gazetesi

30 Ocak 2010
Bir Asker İntiharı Daha
Son dönemde artan sır asker intiharlarına bir yenisi daha eklendi. Tekirdağ Malkara'da bir asteğmen makamında yaşamına son verdi...

Tekirdağ'ın Malkara İlçesi 95'nci Zırhlı Tugay Komutanlığı Kemalettin Eken Kışlası'nda görev yapan Asteğmen Alpin Tekin, henüz belirlenemeyen nedenle makamında hap içerek yaşamına son verdi.

Malkara 95'inci Tugay Komutanlığı Tugay Karargahı'nda vatani görevini yapan Asteğmen 30 yaşındaki Alpin Tekin, dün saat 19.30 sıralarında, makamında tek başınayken hap içerek intihar etti. Olay yerinde yaşamını yitiren Asteğmen Tekin'in cesedi, odasına giren silah arkadaşları tarafından bulundu. Asteğmen Tekin'in cansız bedeni, yapılan incelemenin ardından Malkara Devlet Hastanesi'nin morguna kaldırıldı, buradan da otopsi yapılmak üzere İstanbul Adli Tıp Kurumu'na gönderildi.

Ankara nüfusuna kayıtlı ve bekar olan ODTÜ Elektrik- Elektronik Fakültesi mezunu Tekin'in intiharı, tugay karargahında şaşkınlık yarattı.
aktifhaber

02 Şubat 2010
Hava Kuvvetleri Önünde Olay!!!
Başkent bu sabah Hava Kuvvetleri önünde yaşanan ilginç olayı konuşuyor. Ayrıntıları ortaya çıkmayan ve bir subayın tutuklandığı olay hala esrarını koruyor.

Başkent bu sabah Hava Kuvvetleri önünde yaşanan ilginç olayı konuşuyor.

Hürriyet'ten Saygı Öztürk'ün ortaya çıkardığı olay, sabah saatlerinde Ankara'nın en merkezi ve stratejik noktalarından birinde yaşandı. Ayrıntıları ortaya çıkmayan ve bir subayın tutuklandığı olay hala esrarını koruyor...

Bugün saat 10.15 sularında Hava Kuvvetleri Komutanlığı önünden geçenler ilginç bir olaya tanık oldu. Üniformalı bir subay, nizamiye kapısının önünde eli duvara yaslatılıp, üzeri arandıktan sonra kelepçe takılarak gözaltına alındı.

Subayın Hava Kuvvetleri Nizamiyesi önüne gelişi sırasında yaşanan olayın nedeni anlaşılamazken bu olayı araçlarını durdurup izlemeye çalışanlar da görevli askerler tarafından uyarıldı.

Hava Kuvvetleri Karargahı önünde yaşanan ve muamma niteliğindeki olayın neden kaynaklandığı, üniformalı kişinin neden kelepçelendiği öğrenilemedi.
aktifhaber

Eser Karakaş
Star Gazetesi
Genelkurmay’ın ‘Yıkıcı-bölücü faaliyetler şubesi’
02 Şubat 2010

Pazar sabahı ekranlarda Ruhat Mengi'nin her açıdan isimli tartışma programını izledim.

Ruhat Mengi'nin programı çok eğlenceli, mizahi bir program; en büyük mizah da programın ismi olan "Her açıdan".

Bu Pazar programa Çetin Doğan Paşamız da katılmış idi ve Paşa programda çok ilginç ya da bana ilginç gelen bir şey söyledi: Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde mevcut bir "Yıkıcı ve bölücü faaliyetler şube başkanlığı".

Çetin Doğan Paşa söylüyor ise doğru kabul etmek gerekir herhalde.

İnternetten araştırdım, bu isimle Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde bir şube var; Emniyet Genel Müdürlüğü asayişten sorumlu İçişleri Bakanlığı'na bağlı olduğu için bu isimli bir şube de belki normal.

Ama iş TSK'ya gelince aklımıza bir dizi mesele takılıyor.

1- Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde "Yıkıcı ve bölücü faaliyetler şube başkanlığı"nın işi nedir?

2- TSK kendi içinde yaptığı değerlendirmelerle hangi faaliyetlerin "yıkıcı ve bölücü faaliyetler" olduğuna karar verebilir mi?

3- TSK'nın böyle bir yasal hakkı olabilir mi?

4- TSK'nın kendi bünyesinde "yıkıcı ve bölücü" diye sınıflandırdığı faaliyetler Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamına giriyor mu?

5- Şayet bu faaliyetler TCK kapsamına giren ve suç niteliği taşıyan faaliyetler ise bu konuya yönelik devletin olağan kurumları, savcısı, kolluk kuvveti, yargısı yok mu?

6- TSK bu kurumlara, savcılara, yargıya güvenmemekte midir?

7- Şayet söz konusu "yıkıcı ve bölücü faaliyetler" Türk Ceza Kanunu çerçevesinde suç teşkil etmeyen faaliyetler ise devletin ordusunun suç niteliği taşımayan faaliyetleri izleme, bu konuda şube başkanlığı oluşturma hakkı nereden doğmaktadır?

8- Ordunun asli işi dış güvenlik tehdidine karşı sivil otoriteye mutlak bağlılık çerçevesinde, TBMM ve siyasi iktidarın verdiği emirler doğrultusunda gerekli önlemleri almak değil midir?

9- "Yıkıcı ve bölücü faaliyetler" içeriden kaynaklanıyor iseler iç tehdit değerlendirmesi ve önlemi TSK'nın işi midir?

10- "Yıkıcı ve bölücü faaliyetler" dış alemden kaynaklanıyor ise bu konuda da görev MİT'in değil midir?

11- Neyin iç tehdit, neyin "yıkıcı ve bölücü faaliyet" kapsamına girdiği konusu sivil otoritenin yetki alanı değil midir?

12- TSK bünyesinde faaliyet gösterdiğini öğrendiğimiz "Yıkıcı ve bölücü faaliyetler şube müdürlüğü"nde bugüne dek ne gibi faaliyetler izlenmiş ve fişlenmiş bulunmaktadır?

13- "Yıkıcı ve bölücü faaliyet" kavramı soğuk savaş kavramı değil midir?

14- Bu şubede çalışanlar dünyayı ne kadar, nasıl bir etkinlikle izlemektedirler?

Gelinen noktada gördüğümüz sevimsiz gerçek TSK'nın enerji ve kaynaklarının çok önemli bir bölümünün iç tehdit algısı ve bu algı doğrultusunda alınan önlemlere kaydırılmış olduğudur.

Lafı evirmeden, çevirmeden söylemek gerekiyor: Böyle bir ordu olmaz, olamaz; böyle bir ordunun asli görevini yerine getirme yetkinliği büyük ölçüde azalır.

Kendi vatandaşını düşman gören bir ordunun dış tehdite karşı etkin önlem alma kapasitesi düşer.

Taraf gazetesinin gündeme getirdiği iddialar doğru mu yanlış mı, yargı bu kararı verecektir.

Benim şahsi kanaatim doğru oldukları yönündedir ama bu şimdilik sadece bir kanaatir.

Ama kanaat olmayan konu TSK'nın iç tehdit meselesiyle ilişkisinin kurumu her geçen gün biraz daha ordu olmaktan çıkardığıdır.

Çuvalcı General Ankaraya Geldi!
03 Şubat 2010, 00:22 Anadolu Haber

Süleymaniye`de 11 Türk askerinin başına çuval geçiren General Odierno, Türkiye`ye geldi. İşte ilginç detay;

Irak`taki Amerikan Kuvvetleri komutanı General Raymond Odierno, Türk yetkililerle görüşmek üzere Ankara`ya geldi. Odierno, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ile de görüşecek.

Ankara`ya gelişinde bir açıklama yapan Odierno, "Türkiye ve Türk Genelkurmayı ile mevcut ilişkilerimizi daha ileriye götürmek üzere beni davet etmiş olan İçişleri Bakanı Beşir Atalay`a teşekkür ediyorum." dedi.

ABD`nin Ankara Büyükelçiliği`nden yapılan açıklamaya göre, açıklamasında

ÇUVAL GEÇİRDİ TERFİ ETTİ
General Raymond Odierno, Amerikan ordusunun en önemli isimlerinden. 2003 yılında Süleymaniye`de bulunan Türk Özel Harekat timlerinin bulunduğu büro Amerikan güçleri tarafından basılmıştı.

Kerkük`ün Kürt valisine suikast hazırlığında oldukları iddiasıyla yakalanan 11 Türk askeri, kafalarına çuval geçirilerek Kerkük`e götürülünce Ankara ile Washington arasındaki ipler iyice gerilmişti.

Türkiye`nin ABD`nin güçlü bir müttefiki olduğunu vurgulayan Amerikalı komutan, şunları söyledi: "Terörizmle mücadelede birlikte çalışma taahhüdümüz devam etmektedir. Kongra Gel`in (KGK/PKK) Türk şehirlerine ve Türk halkına karşı gerçekleştirdiği terörist eylemleri şiddetle kınıyorum. Amerika Birleşik Devletleri terörizmle mücadelede ve Türk vatandaşlarını korumak için Türkiye`nin yanındadır."

ABD`nin terörle mücadelenin yanı sıra istikrarlı, egemen ve kendi kendine yeterli bir ülke haline gelme çabalarında Irak`a yardım taahhüt ettiğini kaydeden Odierno, Bugün Irak, bölgesel güvenlik dinamiklerini güçlendirmek amacıyla komşularıyla diplomatik, ekonomik ve güvenlik ilişkilerini tekrar kurmaktadır." dedi. Odierno, ABD-Türkiye-Irak arasında 2008 yılında tesis edilen üçlü komitenin Türkiye ve Irak arasındaki önemli konuların çözümü için yasal bir çerçeve sunduğunu vurguladı.

Odierno, açıklamasında şu ifadelere yer verdi: "Amerika Birleşik Devletleri, bu üçlü çerçevede, sınırların karşılıklı güvenliğini temin etmek ve PKK/Kongra Gel terörünü sona erdirmek üzere, Türk hükümeti ile Kürdistan Bölgesel Hükümetinin de dahil olduğu Irak hükümeti ile çalışmaktadır.

Terörle mücadele konusunda geniş kapsamlı çözümler üzerine konuşmayı umut ediyoruz. Şiddetin kökenleri üzerinde ortak bir anlayış birliğinin geliştirilmesi önemlidir; bu sayede Türkiye ve Irak`ın güvenliğini ve emniyetini arttırmaya katkı sağlayabilecek siyasi, ekonomik ve güvenlik önlemlerinin belirlenmesi hususunda yardımcı olabiliriz."

07 Şubat 2010
Bir Asker Daha İntihar Etti!
Tekirdağ'ın Çorlu ilçesindeki özel bir hastanede ortopedi uzmanı olarak görev yapan emekli tabip binbaşı 61 yaşındaki Haydar Kovulmaz, evinde ölü bulundu.

Tekirdağ'ın Çorlu ilçesindeki özel bir hastanede ortopedi uzmanı olarak görev yapan emekli tabip binbaşı 61 yaşındaki Haydar Kovulmaz, yalnız yaşadığı evinde ölmüş halde bulundu.

Evde, 'ölümümden kimse sorumlu değildir." yazılı not bulundu.

Muhittin Mahallesi Bahçelievler 3 Aralık Sokak'taki Arıcı apartmanının 1'inci katında yaşayan Haydar Kovulmaz, 1973 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden mezun olduktan sonra GATA ve Çorlu Askeri Hastanesi'nde görev yaptı. Tabip Binbaşı olarak 1993 yılında emekli olan Dr. Haydar Kovulmaz, o tarihten itibaren Çorlu Vatan Hastanesi'nde ortopedi uzmanı olarak görev yapmayı sürdürdü.

İNTİHAR ETMEDEN ÖNCE ARKADAŞLARINI EVİNE DAVET ETTİ

Eşinden boşandığı belirtilen Dr. Kovulmaz, yalnız yaşadığı evine, aynı hastanede görevli doktor arkadaşlarını davet etti. Bir süre sonra gelen arkadaşları, zili çalmalarına rağmen kapının açılmaması üzerine durumu polise bildirdi.

Savcının talimatı ile olay yerine gelen polis ekipleri, çilingire kapıyı açtırarak içeriye girdiklerinde, oturma odasında Kovulmaz'ın cansız bedeni ile karşılaştı.

Haydar Kovulmaz'ın 7.65 çapındaki beylik tabancası ile başına ateş ettiği belirlendi.
aktifhaber

Deniz Kuvvetleri'nde bir intihar daha
09 Şubat 2010
Güney Deniz Saha Komutanlığı'nda görevli Kurmay Albay Berk Erden intihar etti.. Erden'in özel hayatında sorunlar yaşadığı iddia ediliyor. Daha önce de Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda intiharlar yaşanmıştı..

İzmir'de Güney Deniz Saha Komutanlığı'nda görev yapan Kıdemli Kurmay Albay Berk Erden'in dün saat 15.30 sıralarında lojmanda beylik tabancasıyla intihar ettiği iddia edildi. Askeri savcılık tarafından soruşturma başlatılırken, Albay Berk'in cenazesi Güney Deniz Saha Komutanlığı'nda yapılan incelemenin ardından akşam saat 21.00 sıralarında İzmir Adli Tıp Kurumu'na getirildi.

Güney Deniz Saha Komutanlığı'nda 26 Haziran 2009 tarihinde Hakim Yarbay Tanju Ünal, makamında tabancayla intihar etmiş, askeri savcılık konuyla ilgili soruşturma başlatmıştı.

haber7

NTV İNTİHAR EDEN ALBAY’DAN NEDEN KORKTU?
09.02.2010 18:51

Odatv, “Denizci Albay’ı Baykal mı öldürdü” diye sordu.

Okurlarımız gibi piyasalaşmış medya da bu haberi dikkatle okudu. Ama dönüp kendilerine okudular.

NTV bu haberi vermeye niyetlendi. Meselenin tam bam teline dokunacaklardı ki, anında yüz geri yapmayı tercih ettiler. Hem de ekranda…

Akşam haberlerinin spikeri Banu Güven havalı biçimde büyük LCD monitörün karşısına geçti. “Kurmay Albay Berk Erden’in eşinin yasak aşkıyla ilgili internette dolaşan bir video sebebiyle intihar ettiği ileri sürülüyor” dedi ve o videoyu (aynen odatv gibi) göstermeden, “Bu resimleri kim çekti, kim sızdırdı” diye sordu.

Ve…

Sustu…

Oysa o videoda Albay Erden’in “Ergenekoncu çete mensubu” olduğu karalaması - iddiası yer alıyordu. Eşi, bu yüzden takip edilmiş, fotoğrafları çekilmiş ve bu sebeple internete sürülmüştü. Videonun sonunda ise Albay’la ilgili Ergenekon karalaması CHP Lideri Deniz Baykal’la ilişkilendiriliyordu.

Dedik ya; işte tam o anda sustu…

NTV uslu çocuk olmaktan, topal ördek aşamasına geçmiş görünüyor.

Odatv.com

10 Şubat 2010
"Bana, birileri, belirli gruplar bir operasyon da yapabilirler. Fakat beni en fazla üzen, esas bana suikast olacak olan şey, böyle bir operasyonun masum subaylarımın üzerine yıkılmasıdır"
Deniz Kuvvetleri Komutanı Eşref Uğur Yiğit, intihar eden Albay Berk Erden’in cenazesinde gazetecilere ilginç açıklamalarda bulundu...

[img]http://69.175.58.202/images/news/121556.jpg [/img]

Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit, önceki gün intihar eden Deniz Kurmay Kıdemli Albay Berk Erden'in İstanbul'daki cenaze töreninde "basın toplantısı" yaptı. Cenaze namazı öncesi bir açıklama yapan Yiğit gazetecilere "sorusu olan var mı" dedi. "Halkımıza düşüncelerimizi iletmeyi bir borç biliyorum" diyen Yiğit sorulara cevap verdi.

Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit, üst düzey komutanlara ve devlet görevlilerine her zaman bir suikast ihbarı olabileceğini belirterek, ''Beni en fazla üzen, böyle bir operasyonun, masum subaylarımın üzerine yıkılmasıdır. İsmi geçen iki albay, bana bir hücum olursa, bana bir mermi sıkılırsa, bana göğsünü siper edecek arkadaşlardır'' dedi.

Oramiral Yiğit, iki gün önce İzmir'de intihar eden Güney Deniz Saha Komutanlığında görevli Kurmay Albay Berk Erden'in Levent Camisi'ndeki cenaze töreninde, gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Bir gazetecinin ''Geçtiğimiz günlerde amirallere suikast girişimi iddianamesi açıklandı. Burada sizin ve Metin Ataç'ın ismi de geçiyor. Bununla ilgili görüşünüz nedir?'' sorusu üzerine, Oramiral Yiğit şunları söyledi:

''Ben üst düzey bir komutanım. Üst düzey komutanlara, devlet görevlilerine her zaman bir suikast ihbarı olabilir. Bana, birileri, belirli gruplar bir operasyon da yapabilirler. Fakat beni en fazla üzen, esas bana suikast olacak olan şey, böyle bir operasyonun masum subaylarımın üzerine yıkılmasıdır. İsmi geçen iki albay, benim kendi görüşümü söylüyorum, bunu söylemek durumundayım, bana bir hücum olursa, bana bir mermi sıkılırsa bana göğsünü siper edecek arkadaşlardır.''
aktifhaber

28 Şubat 2010
Kozmik Hakim'i Takibe Takipsizlik

Hakim Kadir Kayan’ı takip ettikleri gerekçesiyle yedi askeri personel hakkında yürütülen soruşturmada takipsizlik kararı verildi.

Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda gerçekleştirilen aramayı yapan Hâkim Kadir Kayan’ı takip ettikleri gerekçesiyle yedi askeri personel hakkında yürütülen soruşturmada takipsizlik kararı verildi.
“Silahlı örgüt üyesi olmak ve bu örgütün faaliyeti çerçevesinde tehdit suçunu işleme” iddiasıyla Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Hakan Yüksel’in yürüttüğü soruşturma sonunda verilen kararda şüpheli askerlerin iletişim tespit kayıtları ile ifadelerinin karşılaştırıldığı, ancak Kayan’ı takip ettiklerine ilişkin bir emareye, araçlarında yapılan aramalarda da suç deliline rastlanmadığı belirtildi. Yüksel bu gerekçelerle, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda görevli B.D., B.S., Ö.Ö., V.T., M.K., A.E.K. ve E.B. hakkında “kovuşturmaya yer olmadığına” karar verdi.
aktifhaber

Aralarında Hasan Iğsız ve Hıfzı Çubuklu'nun da bulunduğu 19 kişi İnternet andıcı suçlamasıyla ifadeye çağırıldı....
02 Ağustos 2010
Ergenekon soruşturmasını yürüten Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz, Genelkurmay Başkanlığı 1’inci Bilgi Destek Şube Müdürlüğü tarafından hazırlandığı ve dönemin Genelkurmay 2’ınci Başkanı Orgeneral Hasan Iğsız’ın imzasını taşıdığı öne sürülen "internet andıcı"na ilişkin soruşturma başlattı.

Soruşturma kapsamında YAŞ’ta Kara Kuvveteleri Komutanlığı’na atanması beklenen 1’inci Ordu Komutanı Hasan Iğsız ile Balyoz davası sanığı olan ve hakkında yakalama emri bulunan Kuzey Deniz Saha Komutanı Mehmet Otuzbiroğlu ve İrtca ile Mücadele davasının tutuklu sanığı Albay Dursun Çiçek’in de arasında bulunduğu 19 kişinin ifadeye çağrıldığı ve 5 ayrı adreste arama yapıldığı belirtildi.

İHBAR MEKTUBUYLA ORTAYA ÇIKAN ANDIÇ

Orgeneral Hasan Iğsız’ın ifadeye çağrılmasına gerekçe gösterilen "İnternet Andıcı", İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nın orjinalinin gönderen isimsiz sunbayın ikinci ihbar mektubu ile ortaya çıkmıştı. İhbar mektubunda, Genelkurmay’ın ‘kara propaganda’ yapmak ve hükümeti yıpratmak için internet siteleri kurduğu ve bunları işlettiği ileri sürülmüş ve her birinin internet adresleri belirtilmişti. Genelkurmay Başkanlığı 1’inci Bilgi Destek Şube Müdürlüğü tarafından hazırlanan ve dönemin Genelkurmay 2’inci Başkanı Orgeneral Hasan Iğsız’ın imzasını taşıyan belgede, kamuoyunu yönlendirmek maksadıyla kurulan internet sitelerinin yanı sıra günlük takip edilmesi maksadıyla fişlenen internet sitelerine de yer verilmişti.

IP ADRESLERİ GENELKURMAY'A AİT

İrtica ile Mücadele Eylem Planı iddianamesi’nde ‘kara propaganda’ yapmak amacıyla kurulan internet siteleriyle ilgili bilgilere verilmişti. Soruşturmayı yürüten savcıların talebi doğrultusunda araştırma yapan TR.NET Orta Doğu Yazılım Hizmetleri AŞ, Milli Savunma Bakanlığı’na ait IP numaralarını kullanan bu sitelerin Genelkurmay’a ait olduğunu tespit etmişti.

Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılara meçhul subay tarafından gönderilen ihbar mektubunda, İrticayla Mücadele Eylem Planı'nın, ordudaki cuntanın kilit ismi olduğu iddia edilen Org. Iğsız’ın emri ve iki generalin katkısıyla hazırlandığı öne sürülmüştü.
aktifhaber

Yük Treniyle Askeri Araç Taşıyan Tren Çarpıştı
10 Ağustos 2010
Zile'de meydana gelen kazada 8 asker hafif yaralandı.
Tokat'ın Zile ilçesinde Samsun yönünden gelen 44003 no'lu kapalı yük treni ile 44008 no'lu askeri yük taşıyan tren Zile garında çarpıştı. Olay, saat15:00 civarında gerçekleşti.

Sinyalizasyonun çalışmadığından kaynaklandığı belirtilen kazada hafif yaralanan 8 asker Zile Devlet Hastanesi'nde ayakta tedavi edilerek taburcu edildi.
aktifhaber

KKK'yı Yanıltmışlar
11 Ağustos 2010

Balyoz Darbe Planı Semineri'nin Kara Kuvvetleri'nin emirleri dışında gerçekleştirildiği ortaya çıktı.
Dönemin KKK Org. Yalman'ın, seminerde yalnızca 'Dış tehdit' görüşülecek emrine karşılık eski 1. Ordu Komutanı Org. Çetin Doğan'ın "İç tehdit" senaryolarını konuştuğu ortaya çıktı. Süha Tanyeri'nin de emre itaatsizliği savcılık ifadesinde teyit ettiği ortaya çıktı.

Balyoz Darbe Planı Semineri'nde Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın emri dışına çıkıldığı belirlendi. Özel yetkili savcıların yaptıkları incelemede ortaya çıkan durum Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın yanıltıldığını ortaya koydu.

Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo'nun (OEYTS) 1. Ordu Komutanlığı'nın 12 Aralık 2002 tarihli (1983) sayılı yazısı ile ilk kez gündeme alındığı anlaşıldı. Bu kapsamda Kurmay Pilot Binbaşı Ahmet Erdoğan'ın hazırladığı 22 Şubat 2010 tarihli askeri bilirkişi raporunda, OEYTS içerikli planın 12 Aralık 2002 tarihli yazıyla Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na (KKK) ve ilgili birliklere yayınlandığı, bu yazıya cevaben KKK.'lığının 3 Ocak 2003 tarihli mesaj emri ile Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo'nun anılan plan seminerinde kullanılmamasını emrettiği belirlendi. Binbaşı Erdoğan tarafından hazırlanan raporda, "OEYTS'nin sonradan belirlenecek bir plan çalışmasında kullanılmasını emrettiği, bu emre muhalif olarak 1. Ordu Komutanlığı'nın ast birlikleri ile yaptığı 09 Ocak tarihli yazışmalarda Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo'yu kullanmaya devam ettiği, 1. Ordu Komutanlığı'nın 14 Ocak 2003 tarihli yazısında da içinde olasılığı en yüksek tehlikeli senaryo bulunmayan bir plan semineri uygulama emri yayınladığının belirtildiği görülmüştür" denildi.

İKİ AYRI RAPOR HAZIRLANMIŞ

Özel yetkili savcılar delilleri incelediklerinde iki ayrı rapor ile karşılaştı. Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve kolordu komutanlıklarına gönderilmek üzere iki ayrı raporun hazırlandığına ilişkin iddianamede şu tespitler yer aldı: "Bu bilgiler ışığında dosyada mevcut 3 nolu CD içerisinde

KKK.'LIĞINA GÖNDERİLECEK OLAN ve KOR.K.'LIKLARINA GÖNDERİLECEK OLAN isimli iki ayrı klasörün yer aldığı, bu klasörlerde yer alan üst yazı ve cereyan tarzı örneklerinin birbirinden farklı olduğu, KKK.'lığa gönderilecek olanlar içerisinde 01 Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo ilgili herhangi bir bilginin yer almadığı tespit edilmiştir."

Süha Tanyeri emre itaatsizliği teyit etti

Kara Kuvvetleri'nin emrine rağmen OEYTS'nun bulunduğu plan semineri yapılmasına ilişkin Balyoz sanığı Süha Tanyeri savcılık ifadesinde bu durumu şöyle anlattı: "Her ne kadar seminer dış tehdite yönelik olsa da geri bölge emniyeti planı ve sıkıyönetim planı eki bakımından iç tehdite bakan yönleri, veçheleri olmaktadır. Buna ilişkin konuşmalar yapıldı, OEYTS oynandı, her ne kadar sizinde söylediğiniz gibi K.Kuvvetleri Kom.'da 1'inci Ordu'ya 2003 yılı için plan seminerinde OEYTS oynanmamasına ilişkin bir talimat gelmişse de, sayın Komutan Çetin Doğan, bizlere "Ben meramımı anlatamamışım bu işin bir de Irak boyutu var, bunun yanında geri bölge boyutu dolayısıyla iç tehdit boyutu var, buralara kuvvet ayırmam gerekir, bu şekilde bu planı nasıl uygularım.." şeklinde sözler söyleyerek biz bunu bu şekilde oynayacağız dedi, normal şartlar altında üst komutanlığın talimatlarına aykırı davranması askeri hiyerarşiye uygun değildir, ancak komutanın kendi kişiliği ve takdiri bu konuda karar almasına neden olmuş olabilir, bunu ben bilemem."


Kurmay başkan durumu kurtarmak için devrede

Balyoz Darbe Planı Semineri öncesinde Hrk. Kurmay Başkanı M. Korkut Özarslan'ın, Kara Kuvvetleri'nin OEYTS oynamayacaksınız mealindeki emriyle ilgili olarak; "Bunu bu şekilde yazarsak, Kuvvet Komutanı ile Ordu Komutanının arası açılabilir, o yüzden biz de, ast birliklere OEYTS'nin oynanacağına dair bir yazı yazalım, Kara Kuvvetleri'ne ise, bunu belirtmeyen bir Cereyan Tarzı Planı gönderelim" dedi, ben bu konuda itirazlarımı söyledim, ancak ordu komutanına yine iki ayrı yazıyı arz ettik, fakat ordu komutanı bunu kabul etmedi, ve tüm birliklere aynı Cereyan Tarzı Planı gönderildi" şeklinde beyanlarda bulunduğu tespit edildi.

Kaynak: Yenişafak

Emekli Tuğgeneral Duman toprağa verildi

15:00 - İstanbul'da önceki gün 87 yaşında vefat eden emekli Tuğgeneral Cevat Duman için Selimiye Camisi'nde düzenlenen askeri cenaze töreninde eşi Benay, oğulları Murat Emre ve Ateş Duman ile kızı Alev Finney taziyeleri kabul etti. 14.08.2010 İSTANBUL netgazete


En son Ekim tarafından Pzr Şub 28, 2010 11:46 pm tarihinde değiştirildi, toplam 11 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cum Oca 29, 2010 9:12 pm    Mesaj konusu: Ordu Yunanistan'la Savaşırken Müslüman Halk Niçin Ayaklanır? Alıntıyla Cevap Gönder

Sinan Tavukçu
Ordu Yunanistan’la Savaşırken Müslüman Halk Niçin Ayaklanır?

Taraf Gazetesi’nin ifşaasıyla gündeme düşen “Balyoz Darbe Planı”nın, 5-7 Mart 2003 tarihinde 1. Ordu’nun Selimiye Kışlası’nda yapılan seminerde, 2003-2006 tatbikatları çerçevesinde, dış tehdide yönelik bir harp oyunu çalışması olduğu, her ordunun bu tür simülasyonlar yaptığı, dolayısıyla bunda abartılacak bir durum olmadığı iddiasıyla geçiştirilmeye çalışılmaktadır.

Deşifre edilen harp oyununda yapılan tehdit değerlendirmesinde iç tehdit, birinci öncelikli olarak hal edilmesi gereken bir tehdit olarak değerlendiriliyordu. Bu değerlendirmeye göre halledilmesi gereken iç tehdit, “irtica” olarak tanımlanıyordu. Sunumlarda, bu tehdidi ortadan kaldırmaya müsait bir hava oluşturmak üzere, kara sularının ihlalinden dolayı Türkiye ile Yunanistan arasında düşük yoğunluklu bir savaş çıkartılması öngörülüyordu. Oyun senaryosuna göre Yunanistan harbe zorlanacak, buna rağmen savaş çıkmaması halinde bir Türk jeti kendi ordumuz tarafından düşürülerek Yunanistan tarafından düşürüldüğü iddiasıyla, bu ülkenin harbe zorlanması planlanıyordu.


Oyun planına göre, savaşın devam ettiği esnada, “iç tehdit” olarak tanımlanan halkın dindar kesiminin ayaklanması sağlanacaktı. Bu senaryoda, görevlendirilen timler bir takım camileri bombalayacak, halk tahrik edilecek, galeyana gelen halk askeri alanlara saldırtılacaktı. Bu irticai ayaklanma karşısında ordu, öncelikle İstanbul’un üstüne “çökecek” ve rejim düşmanları kanlı biçimde yola getirilecekti.


Bu planı ve ayrıntılarını öğrenen kamuoyu infiale kapılmıştı. Halkın dindar kesimi onlarca yıldır kendisinin “mürteci” olarak tanımlanmasına, kendisine giydirilen bu kimlik dolayısıyla dayak yemeye alışık olmasına rağmen, Yunanistan’la bir savaş halinde iken, kendisini Yunan işbirlikçisi konumuna düşüren bu senaryoyu hazmetmekte zorlanıyordu. Yunanistan’la bir savaş halinde iken, dindar insanların nasıl olup ta isyan edeceğinin varsayıldığı bir planlamanın yapılabildiğini anlamakta güçlük çekiyordu. Dindar kesim, kendisini Yunan işbirlikçisi konumunda değerlendiren bu anlayışa karşı öfke duyuyordu.


Aslında kızacak, öfkelenecek bir durum yoktu. Harp oyunu oynayan asker mantığına göre bu son derece doğru ve yerinde bir değerlendirmeydi. Zira, onların öğrendiği devrim tarihinde, iç ve dış düşman kurtuluş savaşında böyle bir işbirliği yapmıştı.


Yıllardır öğretilen devrim tarihine göre, 15 Mayıs 1919’da ülkemiz Yunan işgaline uğramış, ülkeyi bu işgalden kurtarmak için M. Kemal Paşa ulusal bir kurtuluş savaşı başlatmıştı. Bu sırada halk ilerici ve gerici olarak ikiye bölünmüş, ilericiler M. Kemal Paşa’nın etrafında toplanırken, hilafet yanlısı gericiler hain padişahın yanında yer almıştı. Yunan işgal kuvvetleriyle savaş devam ederken gerici güçler, Kuvva-i İnzibatiye (Hilafet Ordusu) ve Anzavur kuvvetleri adı altında ulusal kuvvetlere saldırmıştı. Bu durum, gerici güçlerin Yunan işbirlikçisi olduklarının açık kanıtıydı. Tarih tekerrürden ibaret olduğuna göre, en biricik düşmanımız olan Yunanistan’la bir savaş halinde, yine bu gerici unsurların ulusal güçlere karşı isyana kalkışmaları göz önünde bulundurulması gereken çok ciddi bir durumdu. Kurtuluş savaşından sonra Yunan denize dökülmüş, hain padişah kovulmuş, cumhuriyet ilan edilmiş, daha sonra da hilafet kaldırılmıştı. Ülkeyi çağdaş hale getirmek için devrimler yapılırken de bu gerici unsurlar hep direnmişti. Nitekim devrim şehidi Kubilay’ın gericiler tarafından öldürülmesi, bu kazanımların korunması bakımından hiç unutulmaması gereken acı bir olaydı.


Üç-beş cümleyle ifade edilebilen bu indirgenmiş tarih algısı, her olayı ve ilişkiyi kolayca ilerici-gerici ikileminde ele alıp değerlendirme sonucunu yaratmıştı. Bunun sonucu olarak her hadise hemen tarihe taşınıp, orada benzerlikler kurularak kolayca mahkum edilebiliyor, alınan kararlar bu yöntemle meşrulaştırılıyordu.


Halbuki milli mücadele, zihinlerin sonradan kurgulandığı gibi, bir yandan Yunan işgaline, diğer taraftan gericiliğe karşı başlatılmış bir mücadele değildi. Milli mücadele, 1.Dünya savaşını kaybeden bir milletin, galip İtilaf Devletlerine karşı varlığını ve izzetini koruma mücadelesiydi. M. Kemal Paşa’nın 1919-1920 tarihli konuşma ve mektuplarında ifade ettiği üzere verilen mücadele, “Düşman-ı bi amanımız olan” İngiltere’nin temsil ettiği kapitalizm ve emperyalizme karşı İslam alemi namına verilen bir mücadeleydi.


7 Ağustos 1335 (1919)tarihli Erzurum Kongresi Beyannamesi’nin 2. maddesinde, kongrenin amacı “Osmanlı Vatanı’nın Tamâmiyyeti ve İstiklâli Millimiz’in Te’mini ve Makamı Saltanat ü Hilafet’in Masûniyyeti içün, Kuvâyî Milliyye’yi ‘amil ve İrâdei Miliyye’yi hakim kılmak esastır.” cümlesiyle tarif ediliyordu. Bu amaç, 4 Eylül 1919’da Sivas’ta toplanan Kongre’de delegelerin ettiği yeminde “Makam-ı celil-i hilafet ve saltanata, İslâmiyete, devlete, millete ve memlekete manen ve maddeten hizmetten başka bir gaye ve emelimiz olmadığına binaen kongrenin müzakeresi devamı müddetince ihtirasat-ı şahsiye ve siyasiyeden ve fırkacılık amalinden münezzeh bir azim ve iman ile çalışacağıma ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ihyasına çalışmayacağıma namusum ve bilcümle mukaddesatım namına vallah, billah” cümleleriyle tekrarlanıyordu.


1.Dünya Savaşını ve Milli Mücadeleyi yaşamış olan, bu savaşta hizmet etmiş olan asker kadrosu, düşmanı ve verilen mücadelenin sürecini çok iyi biliyorlardı. Neyin siyaset neyin hakikat olduğunun farkındaydılar. Ne yazık ki 1960 ihtilali ile asker ve tarih arasında mevcut olan bağ kopartılmıştı. EMİNSU adıyla bilinen tasfiye hareketiyle, ordudan 275 general ve amiralle, 7.000 albay, yarbay ve binbaşı rütbesindeki subay tasfiye edilmişti. Hulusi Turgut'un kaleme aldığı “Şahinlerin Dansı Alparslan Türkeş Anlatıyor” isimli kitapta Alparslan Türkeş, bu tasfiye için gerekli olan 12 milyon dolar tutarındaki ihtiyacın Amerika Birleşik Devletleri’nden temin edildiğini açıklıyordu.


Tasfiye edilen general ve amirallerin tamamı istiklal savaşında yer almış subay kadrosuydu. Bunların tarih, millet, din ve düşman algısı Osmanlı Devletinin kültürünü yansıtıyordu. Bu kültür, Milli Mücadelede yer almış ve tasfiyeye uğramış bu subay kadrosu vasıtasıyla genç kuşaklara intikal ediyordu. Tasfiye edilen subay tipi 18 Şubat 1952’de resmen girdiğimiz NATO’nun konseptine uymuyordu. Türkiye’nin NATO insiyatifi dışına çıkmaması için, ordunun NATO konseptine bağlanması, Amerikan harp doktrinlerine göre biçimlendirilmesi gerekiyordu. Bahsedilen subay tasfiyesiyle bu amaç gerçekleştirilmişti. 1960 ihtilalinden sonra ordunun düşman algılaması NATO konseptine göre değiştirilmiş, NATO tarafından yapılandırılan ve mali kaynakları ABD ve NATO işbirliğiyle sağlanan kontr-gerilla tipi örgütlenmeler bundan sonra kendi halkına karşı operasyon yapmaya başlamıştı. Daha sonra yaşadığımız askeri darbeler, halk ile ordunun arasının nasıl açıldığını açıkça gösteriyordu.


“Balyoz Darbe Planı” nın mimarı 1. Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan, emeklilik öncesi yaptığı bir veda ziyaretinde yaptığı konuşmada, "Mehmetçiğin kanını Galiçya'da, Yemen'de akıttık. Niçin akıttığımızı hâlâ soruyoruz" sözleriyle, Türk tarihi ile bağlarının nasıl koptuğunu en iyi şekilde ifade ediyordu…

sinantavukcu@yahoo.com.tr

Rasim Ozan Kütahyalı/Taraf
Dürüst ol İlker Paşa...

İlker Başbuğ meşhur cami bombalanması konusunda şöyle dedi... “Askerine ‘Allah Allah’ diye hücum ettiren bir ordu nasıl Allah’ın evi camiye bomba atmayı düşünür? Vicdansızlıktır. Lanetliyorum bunları...”

Generalin Türkçe ifadesi karışık... Burada kimi lanetliyor, belli değil... Bir darbe ortamının yaratılması hedefine ulaşmak için cami bombalamayı düşünen, bunu askerî harekât mantığıyla planlayan alçak zihniyeti mi? Yoksa bu rezaletten Türkiye halkını haberdar eden Taraf’ı mı? Başbuğ’un sicili bizim gazeteyi lanetlediğine işaret ediyor... Daha evvel de bu hezeyan üslubuyla bizim gazeteyi tehdit etmişti kendisi...

General Başbuğ yine Türk devlet zihniyetinin din konusunda her zaman yaptığını yapıyor burada... Yeri geldi mi dinî/İslami motivasyonlardan sonuna kadar faydalanıyor Türk devlet aklı, kutsal din duygularını devlet işlerine alet ediyor, resmen din sömürüsü yapıyor... Yeri geldi mi de İslami kimliği ve yaşam biçimini sonuna kadar düşman olarak görüyor... Dindarlığın en ufak bir tezahürünü bile içinde barındırmıyor...

Yanlış mıyım General Başbuğ? Gelin bu sefer dürüst olun, tamam dışa karşı yine bildik konuşmalarınızı yaparsınız, ama bari kendi içinizde dürüst olun... Allah’ın evine bomba atmayı nasıl düşünürüz, Allah Allah diye hücum eden bir orduyuz diyorsunuz... Fakat yeri geldi mi de Allah lafzını çok zikreden, Allah’ın evi tabir ettiğiniz camilere günde beş vakit düzenli olarak giden subayları ordudan atıyorsunuz...

Atmadık demeyin general... Hele 28 Şubat döneminde nasıl acımadan attınız, nasıl kıyımlar yaptınız bilmeyen yok... Belki siz kişisel olarak yapmadınız ama kurumsal olarak yapıldı bu Genelkurmay tarafından... Subayın kendisini bırakın eşinin başörtülü olup, namaz kılması yeterliydi ordudan atılmak için... Yanlış mı İlker Paşa? Bunlar olmadı mı? Türk subayları Allah’ın evi olarak gördükleri kutsal mekânlarına gitmeye çekinmedi mi? Hâlâ da çekinmiyor mu? Allahaşkına doğruyu söyleyin general...

Allah Allah diyen bu ordunun kimi üst düzey mensupları “Hırka-i Şerif” semt ismini bile irtica sembolü olarak görecek bir İslam düşmanlığına sahip değil mi? İşte resmî konuşmalarda her şey çok açık İlker Paşa, inkâr etmeyin...

Siz bir general olarak camiyi Allah’ın evi olarak görmeyebilirsiniz bence, birçok general ve subay da görmeyebilir, görmek zorunda değiller. Bir Türk subayı iyi bir asker olmalıdır ve sadece askerlik mesleğiyle uğraşmalıdır. Geri kalan özelliklerinin laik bir devlette hiçbir önemi olamaz... Ama laik bir devlette camileri Allah’ın evi olarak görerek beş vakit camilere ibadet etmeye gönül rahatlığıyla giden subaylar da olabilmelidir... O subayların hakkının garanti altına alınması, sizin resmî konuşmalarınızda dindarlara selam çakmanızdan çok daha hayatidir general... Türkiye dindarları da bunu istiyor sizden...

Bu ikiyüzlülük bitsin istiyor bu ülkenin dindarları... Mevzu vatan için ölmekse ve öldürmekse sonuna kadar İslami değerler zeminini kullanan bir ordusu var bu ülkenin... Daha evvel de birkaç defa yazdık... Vatan için ölene tamamen İslami bir tabir olan “Allah uğruna canını vermiş kişi” anlamında şehit diyoruz... Mesela Aktütün’de ölen askerimizle ilgili “Şehadet makamına ulaştı” diyoruz... O askerin cesedinin teşhis için götürüldüğü yerin ismi “morg” değildir Türk ordusunda... Türk askerî literatüründe morg kavramının ismi “Cennetyolu”dur... Askerî karargâhlarda morg yerine Cennetyolu diye yazar büyük harflerle... Bu derece yoğun bir İslami dil kullanmaktan çekinmez Türk ordusu... “Küçük Peygamber” anlamına gelen Mehmetçikler, Peygamber Ocağı olan orduya katılıp savaşırken şehitlik makamına ulaşırlar ve mekânları cennet olur... Cennetyolu da onu ifade eder... Daha birçok İslami sembol bulmak mümkündür gündelik Türk askerî yaşantısında... Sözkonusu savaş ise, bir askerin kendini feda etmesi ise İslami değerleri kullanmanın daha doğru tabirle istismar etmenin sonu yoktur ordumuzda... Ama o İslami değerleri hayatında yaşamak isteyenler ordudan kovulur...

Gerçek bu kadar yalın... Yanlış mı General Başbuğ? Lütfen kendinizi kandırmayın... Generallerin çok kullandıkları tabirle söyleyeyim... Milleti de kandırmaya kalkmayın... Ayıp ediyorsunuz İlker Paşa, ayıp... Kurumsal bir ayıp...

29 OCAK 2010, CUMA
Poyrazköy'de 'ABD ortaklığı' kuşkusu

Poyrazköy davası sanıkları Yarbay Ercan Kireçtepe ve Binbaşı Eren Günay'ın, soruşturma başlamadan önce, Kurtarma ve Sualtı Komutanı Albay Orhan Yücel tarafından silahları Amerikalılarla gömdükleri iddiaları nedeniyle sorgulandığı ortaya çıktı

Sivil mahkemede davası görülecek olan Poyrazköy iddianamesinde haklarında dava açılan 2'si emekli 15 muvazzaf asker hakkında ilginç ayrıntılar yer alıyor. Davasının iki şüphelisi Yarbay Ercan Kireçtepe ve Binbaşı Eren Günay'ın komutanları tarafından 'Amerikalılardan silah alıp gömdükleri' iddiasıyla uyarıldıkları ortaya çıktı.
İstanbul 12'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nin kabul ettiği iddianamede Yarbay Ercan Kireçtepe ve Binbaşı Eren Günay'ın hakkında 'Ergenekon üyesi olmak', 'TBMM'yi kısmen veya tamamen ortadan kaldırmaya teşebbüs', 'Patlayıcı madde bulundurmak ve Ateşli Silahlar Kanunu'na muhalefet etmek' iddialarıyla 2'şer kez ağırlaştırılmış müebbet ve 37'şer yıl 6'şar ay hapis isteniyor.

Dosyadaki iddiaya göre Kurtarma ve Sualtı Komutanı Albay Orhan Yücel ile Yarbay Ercan Kireçtepe, 1 Nisan 2009 günü telefon görüşmesi yaptı. Bu görüşmenin ardından iki subay bir araya geldi. Daha sonra savcılarca ifadesi alınan Yarbay Kireçtepe'ye görüşmenin içeriği soruldu. Kireçtepe ifadesinde 'Komutanım, Binbaşı Emre Onat, Yarbay Turhan Ecevit ve Binbaşı Eren Günay ile kendisinin bir kısım astsubaylarla birlikte Amerikalılardan silah alarak bir yerlere gömdükleri söylentisinden bahsetti. Ben de kendisine böyle bir şeyin mümkün olmadığını beyan ettim' dedi.

ERGENEKON SORULDU
İddiaya göre Albay Orhan Yücel 'Amerikalılarla silah gömme' iddiasını Binbaşı Eren Günay'a da sordu. Günay bu görüşmeyi ifadesinde şöyle anlattı:

'Yurtdışı görevine gitmeden 2-3 hafta önce Albay Orhan Yücel beni çağırdı. Konunun gizli kalmasını hatırlatarak hakkımda ihbar olduğunu, Ergenekon ile irtibatlı olduğumu, mühimmat gömdüğümüzün iddia edildiğini söyledi. Albay Orhan Yücel 'Seni tanıyoruz ama böyle bir şey var' dedi. Ben çok sinirlendim. Mensubu olduğum kurumun geldiği noktanın üzücü olduğunu ifade ettim. Deniz Kuvvetleri içerisinde isimsiz ve imzasız ihbar mektupları ile yıpratma amaçlı ihbarların yapıldığı görülüyor. Terfi yılım olması ve bundan emin olmam sebebiyle bu ihbarı olağan ve önemsiz gördüm. Bir kısım arkadaşlarla ihbarda ismi geçen Ercan Kireçtepe ile de bu durumu konuştum. Ercan Kireçtepe de çok üzüldüğünü ancak asılsız olduğunu düşündüğü için fazlaca ciddiye almadığını ifade etti. Bu konuyu emekli Albay Levent Bektaş ile hiç konuşmadım.'

KONSOLOSLUK ARABASI
İddianamede 'Deniz Kuvvetleri içindeki cunta yapılanmasında 2. hücre elemanı olduğu ileri sürülen Binbaşı Eren Günay'ın telefon konuşmalarında da konuyla ilgili ilginç bölümler yer alıyor. Yarbay Sedak Has ile 7 Nisan 2009'da yaptığı telefon görüşmesinde bir kişinin askeri bölgede fotoğraf çekmesiyle ilgili Jandarma'nın araştırma yaptığı ve şüpheli kişinin kullandığı arabanın Amerikan Konsolosluğu'na ait olduğu ifade ediliyor.
Binbaşı Günay bu telefon konuşmasıyla ilgili savcılık ifadesinde, 'Olay, Efes 2009 Tatbikatı'nın planlama toplantısı ile ilgiliydi' dedi. Savcılar Eren Günay'ın bu ifadesinin 'inandırıcı olmaktan uzak' olduğu kanaatine vardıklarını iddianameye yazdı. Günay daha sonra ek ifade vererek; 'Yarbay Sedat Has ile yanında bulunan Yarbay Oktay ile yanlışlıkla askeri bölgeye giren Amerikan Konsolosluğu'na ait bir aracın görevlilerce ikaz edilerek uzaklaştırılması hakkında konuştuk' dedi.

İHBARCILAR BİLGİLERİ VERDİ
Poyrazköy iddianamesinin temel dayanağını Emniyet'e ve Jandarma'ya gelen ihbarlar oluşturdu. İşte dava açtıran o ihbarlar:

- 15 Aralık 2008: Ahmet Demir isimli kişi, savcılığa Rahmi Koç Müzesi'nde ele geçirilen patlayıcılarla ilgili ihbarda bulundu.
- 2 Şubat 2009: Beykoz Jandarma Komutanlığı'nı arayan bir vatandaşın ihbarıyla Beykoz'daki kazılar başlatıldı. n 23 Şubat 2009: İstanbul Emniyeti 155 mail ihbar hattına, Beykoz'da bir alana Levent Göktaş'a bağlı bir ekip tarafından patlayıcı maddelerin gömüldüğü ihbarı yapıldı.
- 16 Nisan 2009: Poyrazköy'de ele geçirilen mühimmatla ilgili Bedrettin Dalan'ın haberinin olduğu bilgisi İstanbul Emniyeti'ne ulaştı.
- 10 Mayıs 2009: Beykoz sahilinde balık tutan kişi, 155 Polis İmdat hattını arayarak su altında bir poşet içinde şüpheli cisimler gördüğünü bildirdi.
- 23 Mayıs 2009: İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne mail yoluyla gönderilen bir ihbarda Kafes Eylem Planı anlatıldı.
- 24 Mayıs 2009: Emniyet'e yapılan ihbarda Deniz Kuvvetleri'nde asker olduğunu belirten kişi, Deniz Kuvvetleri'nde Ergenekon üyeleri olduğunu iddia etti.
- 29 Haziran 2009: İsimsiz bir ihbarda Albay Dursun Çiçek hakkında bilgiler verildi.

Süleyman ARIOĞLU
Akşam

31 Ocak 2010
Sahte İstihbarat Subayı Tutuklandı
Kendilerini askeri istihbarat görevlisi olarak tanıtıp emeklileri dolandıran bir uzman çavuş tutuklandı.

Balıkesir'in Edremit ve Burhaniye ilçeleriyle İzmir ve İzmit'te kendilerini askeri istihbarat görevlisi olarak tanıtıp emeklileri dolandırdıkları iddia edilen ikisi uzman çavuş 8 kişiden biri tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Edremit Jandarma Komutanlığı ekiplerinin, yaklaşık bir ay önce başlatılan çalışmanın ardından dün Balıkesir, Mardin, İzmir ve İzmit'te eş zamanlı düzenlediği operasyonda H.K., T.S., H.K., H.Ç., M.D., A.D., F.T. ve H.K. gözaltına alınıp jandarmadaki sorgularının ardından adliyeye sevk edilmişti.

Emekliliği yaklaşan vatandaşları tespit edip, kendilerini istihbarat subayı ve MİT subayı olarak tanıtıp emeklilik işlemlerini bir an önce tamamlama vaadiyle dolandırdığı iddia edilen zanlıların ev ve işyerlerinde yapılan aramalarda, 3 kuru sıkı tabanca, resmi kurum ve kuruluşlara ait mühür, kaşe, askerî kıyafetler, iki klasör içinde 150 adet sahte evrak, 200 adet sahte asker ve MİT kimliği ile sahte kartvizitler ele geçirilmişti.

Piyasadan yaklaşık 100 bin TL haksız kazanç elde ettikleri belirlenen zanlılar, ifadelerinin tamamlanmasının ardından "çıkar sağlamak amacıyla sahte belge düzenleme ve nitelikli dolandırıcılık" suçundan adliyeye sevk edilmişti. Zanlıların sorguları akşam geç saatlere kadar sürdü. Hakim karşında tek tek ifade veren 8 zanlıdan 7'si tutuksuz yargılanmak üzere serbest kalırken, bir kişi tutuklanarak Burhaniye Cezaevi'ne gönderildi. Olayla ilgili iki kişinin daha arandığı öğrenildi.
aktifhaber


Erhan Başyurt
Bugün Gazetesi
Genelkurmay'ın içinde 'İsrail Odası' var mı?
31 Ocak 2010

Pazar 08:31Türkiye ile İsrail arasında soğuk bir dönem yaşanıyor.
İsrail'in Gazze ve Lübnan saldırısı, ardından "One minute" krizi ve son olarak "alçak koltuk" küstahlığı...
İsrail ile ilişkiler son 10 yılın en düşük seviyesinde görünüyor.
Bunlara teslim edilmeyen Heronlar, Anadolu Tatbikatı'ndan İsrail'in çıkarılması, F-4 savaş uçağı ve M-60 tank modernizasyonlarında yaşanan olumsuzluklar da eklendiğinde bilanço daha da ağırlaşıyor.
Ancak geçtiğimiz hafta Vakit Gazetesi çok çarpıcı bir iddiayı gündeme getirdi.
Habere göre İsrail ile Türkiye arasında, 20 Ocak 1998'de "Muhabere elektronik istihbarat bilgilerinin teatisini sağlamak amacıyla İşbirliği Ek Protokolü" imzalandı.
28 Şubat darbesine denk gelen yine aynı günlerde, Genelkurmay Elektronik Sistemler (GES) Komutanlığı ile İsrail'in elektronik sistemler birimi ISNU arasında direkt muhabere devresi tesis ediliyor.
Habere göre sistemin işletimi ve devamı, Genelkurmay içerisinde "Bilgi Değişim Birimi Demir Devreler" adı verilen ve tamamen İsrailli yetkililerin kontrolündeki bir odadan sağlanıyor.
İddia da bilgiler de şok edici.
Vakit, "Siyah Lale" adı verilen bir resmi değerlendirme raporunun, "İsrail'in Türkiye'ye ait telsiz kanallarını da dinlediği" bilgisine yer verdiğini de ileri sürüyor.
Siyah Lale'de şöyle deniliyor:
"Müh. Bnb. H.Ö. tarafından faaliyet esnasında bir kısım IDF/ISNU personelinin, uçağın arka tarafındaki bir bölmede muhtemelen 'PCM' olduğu değerlendirilen ve Türkiye'ye ait olabileceği düşünülen çok kanal sistemlerini dinledikleri belirlenmiştir."
Raporun haberde yer alan bölümleri vahim bir gerçeği daha gün yüzüne çıkarıyor:
"GES Komutanlığı'nca tespit edilen ve özel bir yapısı bulunan Suriye ve İran'ın sayısal çok kanal haberleşmelerine ve radarlarına ait sinyallerin çözümlenmesi amacıyla, 5 adet sinyal kaseti analiz edilmek üzere, 19 Ocak 2004 tarihinde İsrail Askerî Ataşesi'ne teslim edilmiştir. Sinyal analizinden bugüne kadar bir sonuç alınamamıştır. Demir Devreler İsrail lehine tek tarafa fayda sağlayacak şekilde devam etmektedir."
Haberin yayınlanmasının üzerinden bir hafta geçti.
Ne İsrail ne de Genelkurmay iddiaları yalanlamadı.
Kurtlar Vadisi'nde bir sahne için kıyamet kopartan İsrail, bu kadar iddia "yalan" olsaydı herhalde sessiz kalmazdı.
Genelkurmay'ın da bu kadar ağır iddialar karşısında sessiz kalması dikkat çekici.
Sadece gerçeği öğrenmek adına taraflara yönelik başlıktaki soruyu tekrar ediyorum:
Genelkurmay içerisinde bir İsrail Odası var mı?

Mustafa Armağan
Zaman Gazetesi
Peki Genelkurmay 'Karabekir açılımı'na hazır mı?
31 Ocak 2010

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un yumruğunu masaya vurarak yaptığı son konuşma, Kâzım Karabekir'i anma programının kapanış konuşmasıydı.

Satır aralarında bana ilginç olan kimi noktalar oldu ki, bunlar muhtemelen meselelere siyaset gözlüğüyle bakanlara 'kel alaka' gelecektir.

Koskoca Genelkurmay Başkanlığı İstiklal Savaşı'nın bu muzaffer Şark Çephesi komutanını ancak 62. ölüm yıldönümünde hatırlamıştır. Zira haberlere bakılırsa bu toplantı bir 'ilk' imiş! Eh, birincisi yapıldığına göre önümüzdeki senelerde devamı da gelecektir herhalde.

Sayın Başbuğ konuşmasında ders kitaplarımızdaki tuzağa düşmedi ve ısrarla 'İstiklal Savaşı' dedi. Biliyorsunuz, biz çocuklarımıza 'Kurtuluş Savaşı' diye okutuyoruz ki, bu vahim bir yanılgıdır. Bir defa biz esir olmadık ki, kurtulalım. İkincisi, ordumuz tamamen yenilmedi ki, esir olalım. Hem Mustafa Kemal Paşa'yı Samsun'a 3. Ordunun başına müfettiş olarak gönderiyoruz, hem de esir olduk diyoruz. Bu ordu orada varsa, yalnız o ordu değil, Trakya, Konya, Erzurum vs.deki ordu ve kolordularımız yıpranmış da olsa ayakta ise ve en önemlisi de, Cafer Tayyar Paşa'dan Ali Fuat Paşa'ya, Kazım Karabekir'den Mustafa Kemal Paşa'ya sürekli tayinler yapılıyorsa bunun esaret neresinde? diye sormazlar mı?

Org. Başbuğ'un tarih üzerinden düşmanlık üretilmesi konusundaki şu uyarısı da yerindeydi:

"Geçmişte yaşananları doğru ve sağlam bilgilere dayanarak tartışmalıyız. Bunda sakınca yok. Ancak, tarihte, geçmişte yaşananları adeta bir hesaplaşma noktasına getirmek bence bu topluma, o millete, o ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Bazen bunu görüyorum, maalesef... Tarihimizde yaşanan olayları, geçmişimizi bugün bir hesaplaşma malzemesine dönüştürmek o topluma en büyük kötülüktür."

Hesaplaşma bahsine gelirsek;

Sayın Başbuğ, bence tarihi serbest bırakalım. Davulcuya veya zurnacıya kaçacağından korkmayalım. Gerçeğin ortaya çıkması için çalışanların önünü kapatmayalım. Size göre yanlış bir yorum da yapılmış olabilir. Bunu hemen hainlik, nankörlük şeklinde değerlendirmek işte o eleştirdiğimiz hesaplaşma noktasına sürükler insanları. Tek kelimeyle askerin Atatürk üzerindeki yorum tekelini kaldırın lütfen.

Yine buyurmuşsunuz ki:

"Bugünleri kime borçluyuz? Bugünleri elbette İstiklal Savaşı'nı kazananlara, en küçük rütbelisinden en büyük, ebedi Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere İstiklal Savaşımızın bütün komutanlarına ve her şeyden önce o dönemlerde, o zorluklarda, o yokluklarda ordusuyla bütünleşen o Türk milletine borçluyuz."

Burada bir süre önce sözünü ettiğiniz 'Türk Silahlı Kuvvetleri Türk milletinin özüdür' ifadesinden daha olgun bir tavır görüyorum. Yine de "Türk milleti"nin en sonda değil de, en başta zikredilmesi gerekirdi. İkinci olarak bu bütün milletin, ama 'ulus' anlamındaki değil, 'ümmet' anlamındaki "millet"in istiklal (bağımsızlık) savaşıydı. Yani Türklerin, Kürtlerin, Çerkezlerin, Arapların vs. ortak mücadelesiydi. Bence meseleyi böyle konumlandırsanız gerçeğe daha uygun bir resim çizmiş olurdunuz.

Sayın Başbuğ'un sözlerini didiklerken, bunun bir 'tarih açılımı'nın ayak sesleri olacağı izlenimini aldım. Zira 10 Nisan'da Mareşal Fevzi Çakmak'ın anılacak olması önemli bir işaret. Hele hele katı Kemalist çevrelerde 'Sakallı' diye dalga geçilen ve 'gerici' kabul edilen Nurettin Paşa'nın da anılacak olanlar arasında zikredilmesi büsbütün dikkate değer bir olay.

Karabekir Paşa inkılap tarihlerimizde kasten unutturulmuştur. Bakın, 1930'larda liselerde okutulan "Tarih IV" adlı 350 sayfalık ders kitabında Karabekir'in adı sadece ve sadece 2 yerde geçmektedir! Birisinde sadece ismi zikredilmekte, diğerinde ise (s. 72) Mustafa Kemal'in kendisini Şark Cephesi'ne tayin ettiğinden bahsedilmekte, ancak burada kazandığı savaşlar anlatılırken tek bir yerde dahi bu savaşları kazanan kişinin o olduğundan söz edilmemektedir. Öte yandan İnönü savaşları ballandıra ballandıra anlatılırken kuşe kâğıda tam sayfa bir İsmet İnönü fotoğrafı çıkmaktadır karşımıza. Ayrıca kitap boyunca onlarca İnönü resmine rastlayabilirsiniz, oysa Karabekir'in kıyısında köşesinde göründüğü tek bir fotoğrafını ara ki bulasın. (Bu arada bazı uyanıklar kitabın indeksinde ismi 30-40 kere geçen "Kâzım Paşa"nın Kâzım Karabekir olduğunu zannedip bana e-mail atmasınlar sakın, çünkü o Kâzım Paşa, Kâzım Özalp'tır ve o sırada Meclis Başkanı'dır.)

Sadece bu 1931 tarihli ders kitabından bile görebilirsiniz Karabekir'in nasıl unutturulmak istendiğini.

Kâzım Karabekir Paşa'nın kitaplarındaki iddialar ise yenir yutulur gibi değil. Birkaçını sonradan açmak üzere zikredeyim:

1. Karabekir Paşa'nın "Nutuk" eleştirilerini nereye koyacaksınız? O kadar ki, Paşa, "Nutuk"un tek bir kişinin haklılığını kanıtlamak üzere yazılan ve tarihi yanlış yönlendiren bir kitap olduğunu iddia eder.

2. İstiklal Savaşı'nı kendisinin başlattığı, Şark Cephesi'ndeki başarıları olmasa savaşın kazanılamayacağı, hatta İsmet Paşa ve Mustafa Kemal Paşa'yı Anadolu'ya geçmeye kendisinin ikna ettiği iddiasındadır.

3. Cumhuriyet'in kurulduğu günlerde İslamiyet'e yönelik eleştirilerin arttığı, Müslüman kaldıkça kimsenin yüzümüze bakmayacağı düşüncesinin yayıldığı, hatta 'En iyisi Hıristiyanlığı benimseyelim, bu iş olsun bitsin' diyenlerin Ankara'yı kuşattığı, Atatürk'ün de buna ses çıkarmadığı ve dolayısıyla kendisinin bu tavra karşı çıktığı için tasfiye edildiği kanaatindedir.

4. Karabekir Paşa, 1922'de Mustafa Kemal'in Halife olmak istediğini yazmaktadır.

5. Son olarak Mustafa Kemal'in kendisine "Arap oğlunun yavelerini Türk oğullarına öğretmek için Kur'an'ı Türkçeye tercüme ettireceğim ve okutturacağım" dediğini aktarmaktadır.

Gördüğünüz gibi Kâzım Karabekir Paşa'nın sadece bu birkaç iddiası bile Genelkurmay'ın tarih yorumuna taban tabana zıttır.

O zaman şu soruyu sormak pişmiş aşa su katmak olur mu:

Genelkurmay Başkanlığı "Kâzım Karabekir açılımı"nı nereye kadar götürebilecektir?

01 Şubat 2010
Gençoğlu Alkışlarla Karşılandı
Eskişehir İl Jandarma Alay Komutanı Kıdemli Albay Recep Gençoğlu, Eskişehir'de, çalışma arkadaşları ve yakınları tarafından alkışlarla karşılandı.

Müftülük Sokak'taki lojmana gelen Albay Gençoğlu, burada kendisini karşılayan arkadaşları, yakınları ve ailesiyle tek tek tokalaştı.

Geçtiğimiz Çarşamba günü Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan ve ardından Erzurum'a götürülen Eskişehir İl Jandarma Alay Komutanı Kıdemli Albay Recep Gençoğlu, dün gece serbest bırakıldı. Albay Gençoğlu, serbest bırakılmasının ardından bu sabah tarifeli uçakla Erzurum'dan İstanbul Sabiha Gökçen Hava Limanına indi. Albay Gençoğlu ve beraberindekiler ardından anne ve babasının yaşadığı Sapanca'daki evine gitti.

Burada bir süre dinlenen Albay Gençoğlu ve avukatları akşam saatlerinde Eskişehir'e geldi. Albay Gençoğlu için Müftülük Sokak'taki lojmanın önünde karşılama töreni düzenlendi. 31 plakalı özel bir araçla lojmana giriş yapan Albay Gençoğlu, burada arkadaşları, yakınları ve ailesi tarafından alkışlarla karşılandı. Gençoğlu, araçtan indikten sonra kendisini karşılayanlarla tek tek tokalaştı. Karşılama sırasında, Gençoğlu'nun ailesinin ağladığı görüldü.

Karşılama töreni sonrasında gazetecilere bir açıklama yapan Albay Gençoğlu'nun avukatı Erol Halka, terör örgütü Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan müvekkilinin tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldığını söyledi. Müvekkilinin suçsuz olduğunu inandıklarını ve yargının bu süreçte verdiği tutuksuz yargılama kararının da bunu doğrular nitelikte olduğunu dile getiren Halka, "Bakalım önümüzdeki süreç neyi gösterecek. Biz müvekkilimizin suçsuz olduğuna inanıyoruz. Ancak, diğer astsubay'ın tutuklanması bizleri üzdü." diye konuştu.

aktifhaber

Yusuf GEZGİN
yusufgezgin@aktifhaber.com
Cephede "Allah Allah" YAŞ'ta "Yallah!"
01 Şubat 2010

Başlık köşemize yorum yazan bir okurumuzdan ödünç alınmıştır. İlker Başbuğ'un Balyoz Darbe Planı’nda kaos ve kargaşa çıkarmak, darbeye zemin hazırlamak için bazı camilerin bombalanması planı karşısında: “Allah Allah diye taarruz eden bir Ordu cami bombalar mı?” sözüne nispet olarak yazılmış. İçinde bulunduğumuz tabloyu çok güzel özetleyen, yansıtan bir yaklaşım.
“Allah Allah” diye savaşan bir ordu cami bombalar mı?

Emin degiliz. Ordu içinde yuvalanmış paramiliter gurupların, bazı karanlık subayların neler yapabileceğini öğrenecektik; kendinden emin olamayanlar, karanlık işlerin sivil-tarafsız yargı eliyle soruşturulmasının önüne geçtiler. Ama ülkenin 28 Şubatta neler yaşadığını, halkın 12 Eylül’e nasıl hazırlandığını, Şemdinli vakasını vs. kısmen biliyoruz ve birilerinin neler yapılabileceğini kestirebiliyoruz. Askerlerin, subayların TSK’da ne kadar “Allah Allah” diyebildiği ise ayrı bir mevzu.

Epeyce bir süredir TSK’da İslam ve İslam’a ait semboller figürler, sözler sadece cepheye sürülen erlerin moralini yükseltmek için kulanılır hale geldi. Balyoz Darbe Planı’nın mimarı Çetin Doğan bunu dahi tehlike görüyor ve erler için hazırlanan bir kitaptan “şehitliği”, “nöbeti İslamı referans alarak anlatan bölümleri” çıkartıyor. Dini referansların hiç bir şekilde kabul edilemeyeceğini söylüyor. Malumunuz “Kendinizi tehlikeye atmayın! Sakın ha ölmeyin, bırakın Atatürkçü olsa da Sünniler ölsün!" sözü Çetin Doğan’ın Alevi subaylara hitabından alıntı. Ve maalesef şerefli ordumuzda epeydir bu profildeki komutanlar muteber. Mukaddesata, şehitliğe inanan subaylar ise “Alllah Allah” diyerek sıcak çatışma ortamlarına sürülüyorlar, sağ kalabilenler ise YAŞ’ta “Yallah” denilerek meslekten atılıyor.

İstatistiklere göre ülkedeki kadınların %70’i kapalı olduğu halde, bu gün bırakın hanımı kapalıyı, anası kapalı, babası sakallılara bile TSK’de tahammül edilemiyor. Hala 60-70 yaşındaki analar, nineler oğlunu-torunu askerde ziyaret etmek için başörtüsünü tavşan kulağı bağlamak zorunda. Kapalı analar şehit oğluna refekat için askeri bir araca, uçağa vs alınmıyor. Ülkenin başbakanının eşi bir ziyaret için, garnizona değil askeri bir hastaneye sokulmuyor. Bir kuvvet komutanı: “Hastane ve sosyal tesislere, evlatlarını ziyarete gelen siviller, başörtülerini açsalar bile nizamiyeden içeri alınmayacaklar” şeklinde emir verebiliyor. Cephe dışında “Allah” diyenlere tahammülsüzlük budur!

Yine istatitiklere göre bu ülkede insanımızın %50’si düzenli olarak ibadet etmeye çalışır. Müslüman Türk insanının %70-80’i Cuma namazlarını kaçırmaz. Ama bırakın subayları, erlere bile ibadet imkanı tanınmaz. Kıyıda köşede namazını kılmak isteyenlere kem gözle bakılır. Cumalar için dahi problem çıkartılır. Askerin maneviyatı ve ibadet ihtiyacı dikkate alınmaz. Gizli-saklı, evlerinde namazlarını kılanlara dahi tahammül edilmez, YAŞTA “YALLAH” denilir.

Askeri okullara alınacak öğrencilerin evlerine gidildiğinde ilk önce irticai bir obje aranır. Evde namaz kılan varsa, kitaplıkta dini bir eser, duvarda bir tablo vs. varsa başarısı ne olursa olsun okula alınmaz. 28 Şubat süreci gibi dönemlerde herhangi bir memuriyete girecekler dahi, “sakın dini bir yönü olmasın!” diye kapıcıdan muhtara kadar sorulurdu bu ülkede. Anadoluyu Türkleştiren-İslamlaştıran Alperenlerin, Yunusların, Hacıbektaşların, Mevlanaların takip ettiği tasavvuf yolu hala en büyük atılma sebebidir TSK’da.

Dünyada bütün ordular askerin maneviyatını yüksek tutmak için dine-mukaddesata önem verir. Ordularda subay papazlar-hahamlar çalıştırılır. Dua saatleri olur, papaz ve haham subaylar askerlere nasihatler ederler, askerlerin dini ihtiyaçlarının karşılanması için zemin hazırlar, uğraşırlar. Bizden daha önce ve daha öte laik olan Avrupa ve Amerıka’da Müslümanlar için “imam” kadroları tahsis edilir.

Bizde ülkenin sinirleri ve damarları, komuta merkezleri kripto ecnebilerce ele geçirildikten sonra mücahit ordumuz bu hale getirildi. Mukaddesatımızın bekçisi, değerlerimizin koruyucusu, bekamızın garantisi şanlı ordumuz millete hasım edildi. Ama bu ordu bizim ordumuz ve bu kutsal kurumu bir avuç çapulcuya, millet-mukaddesat düşmanına bırakmamalıyız.

Okurumuzun yorumu çok isabetli ve TSK’nın içinde bulunduğu durumu gayet net özetliyor.

Bir, atılanların ve şehit olanların profiline bakın, birde komuta edenlerin profiline; yorumcumuza hak vereceksiniz…

aktifhaber

01 Şubat 2010
Fırtına: Başını Açsada Girmez!
Orgeneral İbrahim Fırtına'nın Başörtülü ve sakallılarla ilgili 'gizli' emri ortaya çıktı. Başını açsa bile başörtülü hasta yakınına merhamet yok. İşte o belge...

Başbuğ'un Balyoz darbe planında 'Allah Allah'lı savunması üzerine Vakit gazetesi yeni bir belge yayınladı.

İşte Vakit gazetesinde Kemal Gümüş imzasıyla yayınlanan haber......

Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ'un; “Allah Allah diyen bir ordu bunu yapar mı?” şeklindeki savunmasını çürüten bir belge yayınlıyoruz. Belgede Hava Kuvvetleri eski Komutanı Org. İbrahim Fırtına'nın; “Hastane ve sosyal tesislere, evlatlarını ziyarete gelen siviller, başörtülerini açsalar bile nizamiyeden içeri alınmayacaklar” şeklinde emir verdiği ortaya çıktı.

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, ısrarla darbe planlarındaki korkunç senaryoları ve cuntacıların camilere yönelik saldırı planlarını “Allah Allah diyen ordu Cami bombalar mı” diye reddederken, bir bir ortaya çıkan belge ve görüntüler, adeta Başbuğ'u yalanlar nitelikte... Vakit'in ele geçirdiği belgeye göre, Hava Kuvvetleri eski Komutanı Emekli Org. İbrahim Fırtına, görevdeyken dindar insanları rencide edici akla ziyan talimatlar vermiş.
İbrahim Fırtına imzasıyla hazırlanan “Yıkıcı-Bölücü Faaliyetlere Karşı Koyma” Planında yer alan emirlere göre başörtülü vatandaşlar, askerî hastanelere ve askerî tesislere sokulmayacak, yakını örtülü olan personel derhal istihbarat birimlerine bildirilecek.

FIRTINA'YA GÖRE SAKAL VE TESETTÜR ÇAĞDIŞI
Orgeneral İbrahim Fırtına'nın sözde Yıkıcı-Bölücü Faaliyetlere Karşı Koyma adı altında hazırladığı kişiye özel ve gizli ibareli belgede; dinî sembol, başörtüsü ve sakal çağdışı olarak belirtilerek, birinci derecede mücadele edilmesi gereken unsurlar olarak yer alıyor. Bu unsurları taşıyan askerî personelin hiçbir askerî kuruma alınmaması için gerekenlerin ivedî bir şekilde yapılmasını isteyen Fırtına, şu talimatları hazırlamış; “Anayasal düzene karşı siyasi veya dini bir akımın sembolü haline gelmiş çağdışı bir kılık, kıyafet (Başörtüsü ve Manto) ve sakala sahip kişilerin T.S.K'ne ait birlik karargah, kurum, sosyal tesis ve lojman gibi yerlere sokulmaması yolundaki uygulamalar ile diğer emir ve yönergelerde belirtilmiştir. Askeri Konutlardan istifade eden personel ve aileleriyle, ziyaret maksadıyla gelen sivil personelden giyim tarzı çağdaş olmayan, inkılap kanunlarına aykırı, siyasi veya dini bir akım veya ideolojiyi belirleyen kılık ve kıyafette olanlar ile tutum ve davranışları ile Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı davrandığı ve irticai görüşleri benimsediği, bu gibi faaliyetlerde bulunduğu tespit edilenler konutlar bölgesine alınmayacaktır.”

MERHAMET EDİLMEYECEK
Başörtüsü tahammülsüzlüğünde sınır tanımadığı anlaşılan Fırtına, başörtülü asker yakınlarına olan hazımsızlığını, verdiği emirlerde adeta kusuyor. Tespit edilen başörtülü asker yakınlarının daha sonra başlarını açsalar bile onlara merhamet edilmeyeceğini emreden Fırtına, verdiği emirlerde, “Askerî tesis nizamiyelerine (Askeri Lojman, Askeri Gazino, Askeri Hastane, Orduevi, Özel Eğitim Merkezi gibi askerî sosyal tesislerde) çağdaş olamayan kılık kıyafet (Başörtüsü ve Manto) ile ziyaret amacıyla geldikleri tespit edilen kişiler, kıyafetlerini uygun hale getirseler bile nizamiyelerden içeri alınmayacaktır” diyor.

BAŞÖRTÜLÜ ASKER YAKINI, KESİNLİKLE ASKERÎ HASTANEYE GİREMEZ
Başörtülü asker yakınlarının özellikle askerî hastanelerden yararlandırılmaması için titiz davranılmasını isteyen Fırtına, “Çağdaş olmayan kılık kıyafet (Başörtüsü ve Manto) giyinen personel aileleri kesinlikle askerî hastanelerden faydalandırılmayacaktır. Bu tür personelin kimlikleri tespit edilerek bilgi ve belgeler oluşturulduktan sonra, İstihbarat Başkanlığı'na yazı ile bildirilecektir” şeklinde emir vermiş.

ASKERÎ LOJMANDA OTURMAYAN PERSONEL MERCEK ALTINA ALINMIŞ
Başörtüsü ile sakalı çağdışı olarak algılayıp mücadele için akıl almaz emirler yağdıran Fırtına'nın çalışmaları bununla da bitmiyor. Askerî lojmanlarda kalmayan personelin dahi tek tek araştırılmasını isteyen Fırtına, çocukları İmam Hatip Liselerine veya dindar insanlara ait okul veya dershaneye giden askerî personelin de derhal tespit edilmesinin ve bunların raporlar halinde askerî istihbarat birimlerine ulaştırılarak gerekli soruşturmanın başlatılmasını istiyor. İşte din düşmanlarını aratmayacak o diğer emirler şöyle: “Lojman puanı lojmana girmeye yeterli olup da lojmana giremeyen personelin, lojmanlardan yararlanmama nedenleri araştırılacak, bu personelden yıkıcı-bölücü faaliyetlere karıştığı tespit edilenler hakkında gerekli işlemler yapılacaktır.”

İMAM HATİP LİSELERİ, DERSHANE VE YURTLAR DA MERCEK ALTINDA
Talimatın devamında şu ilginç satırlar yer alıyor: “Kontrol altında bulundurulan personel haricinde; personelden ailesi çağdaş olmayan kılık kıyafet giyinen, çocuklarını İmam Hatip liseleri ile irticai nitelikte faaliyet yürüten okul, dershane ve yurtlara gönderenlerin tespiti halinde, konuya ciddiyetle yaklaşılarak ‘Adamsendeci' bir yapı içerisinde ‘Benden bulmasın da kimden bulursa bulsun' mantığı ile hareket etmeyecek, gerekli bilgi, belgeler oluşturularak işlem yapılması sağlanacak.”
aktifhaber

Koşaner Paşa’nın Kollarını Kesebilecekler Mi?
01 Şubat 2010



Balyoz operasyonundan sonra Ankara’nın derin kulislerinde seslendirilen bir yorum;

“İlker Başbuğ’un görev süresi 30 Ağustos 2010’da doluyor. Yerine Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Işık Koşaner 4 yıllığına gelecek. Koşaner Paşa ile ekibinin duruşu ABD’nin pek hoşuna gitmiyor.”

Bu kulisi veya değerlendirmeyi aktardıktan sonra, Erzincan’da yapılan MİT operasyonu ve ardından Eskişehir Jandarma Alay Komutanının(eski Erzincan Alay Komutanı) gözaltına alınıp Erzurum’a götürülüşünü hatırlatalım.

Emniyeti ve ‘F’ tipi yakından takip eden uzmanlar Erzincan MİT Bölge Başkanı’nın sessizce Adana’ya tayin edildiğine dikkat çekerek, balyoz operasyonu ile birlikte yaşanan gelişmeler hakkında yaptıkları değerlendirme ise şu:

“30 Ağustos 2010’da Genelkurmay Başkanı olması beklenen Kara Kuvvetleri Komutanı Işık Koşaner’in TSK ‘da çok güvendiği isimlerden 3’ü şunlardır. Bir; Genelkurmay 2’nci Başkanı Orgeneral Arslan Güner,İki; 1’nci Ordu Komutanı Orgeneral Hasan Iğsız, üç, 3’ncü Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk.

Son yapılan MİT ve Jandarma operasyonları hep Saldıray Paşaya yönelik. Oradaki kadrolar hep ona bağlı isimlerdi. Şimdi sırada Hasan Iğsız ile Arslan Güner Paşa var.”

Şantaj Mı Yapacaklar?

Aynı çevrelerin iddialarına göre, emniyetin elinde Birinci Ordu Komutanı Hasan Iğsız Paşa’nın çok yakını ile ilgili kamuoyunda çok ses getirecek bir fotoğraf var. Arslan Güner ile ilgili de İnternet üzerinden yıpratma kampanyasına hazırlanılıyor.

Bu bilgiler, istihbaratlar, değerlendirmeler adına ne derseniz deyin doğru olup olmadığını zaman içinde göreceğiz. Ama merak edilen ortak bir soruyu da buradan biz seslendirelim;

“Bakalım Işık Koşaner Paşa’nın Kollarını Kesebilecekler mi?”
avazturk

02 Şubat 2010
ANNEM YATSAYDI NE OLACAKTI
Hasta ziyareti için GATA'ya alınmayan Emine Erdoğan'ın gözleri dolmuş.

Emine Erdoğan'ın Nejat Uygur'u GATA'da ziyaret edememesinin perde arkasını ünlü tiyatrocunun eşi Necla Uygur anlattı. Başbakan Erdoğan'ın açıkladığı olayla ilgili 'Keşke yaşanmasaydı' yorumunu yapan Uygur, 'Gelmemesi gerektiğini bana söylettiler' dedi

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, üç yıl önce GATA'da tedavi gören Nejat Uygur'u ziyaret etmek isteyen Emine Erdoğan'ın türbanlı olduğu için hastaneye girişine izin verilmediğini canlı yayında açıklamıştı. 'Bugüne kadar bu olayı açıklamadım. Bunun yapılmasına müsaade eden irade dürüst müdür, özgürlükçü müdür?' diyen Erdoğan'a, Nejat Uygur'un eşi Necla Uygur'dan destek geldi. Necla Uygur 'Emine Erdoğan'a karşı çok mahcup olduk. Olaydan sonra kendisi ile Ankara Kalesi'nde buluştuk. Çok üzücü bir olaydı, keşke hiç yaşanmasaydı' dedi.

- Bu olayın üç yıl sonra ortaya çıkması üzerine neler hissettiniz?
Şaşkınlık içerisindeyim. Böyle bir olayın tekrar gündeme gelmesi benim adıma çok üzücü bir durum. Keşke böyle bir olay hiç yaşanmasaydı. Maalesef üç yıl önce başımıza böyle bir olay geldi. Başbakanımızı da dinledim ve kendileri haklıdır.

ÇOK UTANDIM
- O gün yaşananları bize anlatır mısınız?
Nejat, GATA Hastanesi'nde yatıyordu. Emine Erdoğan bana telefon etti, Nejat'ı hastanede ziyaret etmek istediğini söyledi ve 'Bir mahsuru var mı?' diye sordu. Ben de 'Şeref verirsiniz' dedim. Doktorlara gidip Emine Hanım'ın geleceğini ve bir protokolün hazırlanmasını istedim. Doktorlar daha sonra odama geldi. Kendisi türbanlı olduğu için bu ziyaretin kabul edilemeyeceğini söylediler. Bunu Erdoğan'a bizim söylememiz gerektiğini belirttiler. 'Böyle bir durumu kendilerine nasıl iletebilirim? Bunun imkanı var mı?' dedim. Ben hastanede eşarplı insanlar görmüştüm. Bunu da doktorlara söyledim, 'Türbanla eşarp ayrı şeyler' dediler. İki arada bir derede kaldım. Halimi düşünebiliyor musunuz? Benden randevu alındığı için benim söylemem icap ettiğini söylediler. Durumu anlatırken çok sıkıntı yaşadım. Çok ayıp bir şeydi, çok utandım.

EMİNE HANIM ÜZÜLDÜ
- Emine Erdoğan'ın tepkisi ne oldu?
Çok kırılmıştı. İnanır mısınız gözleri dolu dolu oluverdi. Çünkü neticede bu bir nezaket, hasta ziyaretiydi. Benim annem yatsaydı ne olacaktı? Babam yatsaydı ne olacaktı? Diye de hatta bunu gündeme getirdi. Emine Hanım çok üzüldü. Ben bin kat daha çok üzüldüm. Olaydan sonra benimle dışarıda buluşmak istediğini söyledi. Arabalarını göndererek beni aldırdılar, Ankara Kalesi'nde buluştuk. Bize ikramda bulundular. İki kardeş, anne-evlat gibi çayımızı, kahvemizi içtik. Yaşanan çok acı bir olaydı. Kendisine karşı çok mahcup olduk. Keşke hiç yaşanmasaydı
aktifhaber

ÇOBANI TARADILAR SONRA PATLATTILAR

“Soysuzlar Çetesi” filmindeki vahşet 1995’te Hakkari Yüksekova’da yaşandı: Askerler gözaltında tarayıp mayınla patlattılar
YÜZBAŞI EMRETTİ, TEĞMEN YAPTI
BOLU Komando Tugayı’ndan birliklerin uyguladığı vahşet, on beş yıl sonra bir asker savcıya ifade verince ortaya çıktı: Nezir Tekçi adlı çoban, Yüzbaşı Akın’ın emri ve bir teğmenin ateşiyle öldürüldü.
‘KÜRTLER VURSUN’
YÜZBAŞI Akın “Kürt olan askerler çobanı vursun” dedi ama bu emre uyulmadı. Kemal Teğmen atıldı, Tekçi’yi G-3’le iki kez vurdu.
KOPMUŞ KAFASINI ALIP GÖSTERDİ
SONRA emirle bütün askerler Tekçi’yi taradılar ve cesedi üzerinde mayın patlattılar. Kemal Teğmen de çobanın kopan kafasını alıp gösterdi.
Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde 1995’te çobanlık yaparken kaybolan oğlu Nezir Tekçi’nin izini süren baba Halit Tekçi’nin karşısına Yüksekova Tabur Komutanlığı çıktı. Acılı babanın ısrarlı aramalar sonucu ulaştığı ve 15 yıl önce Yüksekova Tabur Komutanlığı’nda er olarak görev yapan Yunus Şahin, tanık olarak savcılığa verdiği ifadede Nezir Tekçi’nin bölgede bulunan Bolu Dağ ve Komando Tugayı tarafından gözaltına alındığını ve öldürüldüğünü iddia etti.
Savcı babayı kovdu
1988’de Dağlıca’ya bağlı Demir (Mıdı) köyünde yaşayan Halit Tekçi, evlerinin boşaltılması sonucu önce Üçkardeşler (Zeri) köyüne, ardından da Güngör Mahallesi’ne yerleşti. Baba Tekçi, 16 nüfuslu ailenin geçimini sağlamak için çocuklarını da çevre köylere çobanlık yapmaya gönderdi. Ancak, Tekçi ailesi 28 Nisan 1995 tarihinden sonra çocukları Nezir Tekçi’den bir daha haber alamadı.
Cemil Kırmızıtaş adlı bir tanıdıkları sayesinde oğlu Nezir Tekçi’nin Bolu Dağ ve Komando Tugayı tarafından gözaltına alındığını öğrenen baba Halit Tekçi sonrasındaki gelişmeleri şöyle anlatıyor:
“Bunun üzerine Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundum. Cumhuriyet Başsavcısı dilekçemi yüzüme fırlatarak, ‘Sen nasıl Türk askerine iftira atarsın’ dedi ve beni makamından kov du.”
15 yıl sonra gelen tanık
Oğlunun peşini bırakmayan acılı baba Yüksekova’da görev yapan Vanlı bir asker sayesinde 1995 yılında Çanakkale’den Yüksekova Tabur Komutanlığı’na geçici görevle gelen er Yunus Şahin’e ulaştı. Tanıklık yapmayın kabul eden Şahin, geçen ağustos ayında Yüksekova Cumhuriyet Savcılığı’na ifade verdi.
Şahin, tutanaklara yansıyan ifadesinde gözaltına alınan Nezir Tekçi’yi de beraberinde operasyona götürdüklerini kaydetti. Operasyona katılan rütbelileri, “1. Bölüğün Komutanı Yüzbaşı Ali Osman Akın, 2. Bölük’ten Kemal Teğmen ve 2 Bölüğün Komutanı bir yüzbaşı” olarak sayan Yunus Şahin şöyle devam etti:
“Aşağıya köye doğru yaklaştığımız tepelik bir yerde durmamızı emrettiler. Fakat olduğumuz yerden köy görünmüyordu. Ali Osman Akın adlı Yüzbaşı, Nezir’e ‘Bize PKK’nın yerini ve silahlarını göster’ dedi. Nezir, onların yerini bilmediğini söyledi. Bunun üzerine Ali Osman, ‘Seni öldüreceğim’ deyince Nezir ‘Benim bir suçum yok, ben ne yaptım ki’ diye söylendi.
Sonra Ali Osman, Nezir’i alıp bizden 10 metre kadar ileriye götürdü. Nezir öldürüleceğini anladığı için koşup bizim tarafa doğru geldi. Bunun üzerine Ali Osman adlı yüzbaşı bize hitaben ‘Aranızda hangileri Kürt ise parmak kaldırsın’ dedi.
Yaklaşık 20 kişi parmak kaldırdı. Ali Osman, bize Nezir’i göstererek ‘Kürt olanlar üzerine doğru ateş etsin’ dedi. Orada olan Kürt askerlerden bir kısmı ‘Sadece biz ateş etmeyiz’ deyince kimse ateş etmedi.
Teğmen kopmuş kafasını getirdi
İfadesinde Kemal isimli bir teğmenin “Komutanım isterseniz ben vurayım. Emir komutayı bana verin, ben vurayım” dediğini ve yüzbaşının bunu kabul ettiğini anlatan Şahin şunları kaydetti: “Kemal Teğmen, Nezir’in kolundan tutup bizden on metre uzağa götürüp orda G-3 ile kendisine bir veya iki el ateş etti. Bu arada Ali Osman bize dönerek ‘Hepiniz ateş edin’ dedi. Herkes Nezir’e doğru ateş etti.
Ben de bütün bölük gibi o tarafa doğru ateş ettim. Fakat isabet etmesin diye kenara ateş ettim. Bu sırada bölükte 70’e yakın rütbeli ve asker vardı. Herkes o tarafa doğru ateş etti. Nezir, yere düşmüş ve ölmüştü. Ali Osman bize ‘Geri çekilin’ deyince geriye doğru çekildik. Bu sırada Kemal Teğmen ‘Mayıncı yanıma gelsin’ dedi. Bir müddet sonra mayının patlama sesi geldi. Bizler Ölen Nezir’in elbiselerinin havaya uçuştuğunu gördük bir süre sonra da Kemal Teğmen elinde Nezir’in gövdesinden kopmuş kafasını saçlarından tutarak getirip bize gösterdi. Ve Ali Osman bize ‘Bölük yola devam etsin’ dedi. Biz köydeki çadırlara geri döndük. Birkaç gün sonra ben köye geri döndüm.”
Fotoğraftan teşhis etti
O gün yakalanan ve kendileriyle dağa operasyona götürülen kişiyi savcının karşısında fotoğraflarından da teşhis eden Yunus Şahin, “Anlattığım gibi Kemal Teğmen bu kişinin vücudundan kopmuş kafasını getirip bize gösterdiğinden beri bu olayı ve adamın yüzünü hiç unutmadım. Zaten kendisine çay vermiş ve konuşmuş olduğum için de yüzünü biliyorum. Kısacası öldürülen kişinin, fotoğrafını gösterdiğiniz kişi olduğundan hiçbir kuşkum yoktur” dedi.
Ailenin avukatı Davut Uzunköprü ise konuyla ilgili davanın AİHM’e gittiğini, yeni tanıkla birlikte soruşturmanın yeniden başlamasını talep ettiklerini söyledi.

Kaynak: Ömer Oğuz/Taraf

Başbuğ'un GATA yorumu: Savunamayız

05 Şubat 2010
Emine Erdoğan'ın GATA'ya hasta ziyaretinin başörtüsü yüzünden engellenmesi konusunda ilk kez konuşan Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ çok çarpıcı bir yorumlarda bulundu. Keşkeleri sıraladı...

Enis Berberoğlu - Metehan Demir haberi

Özel çalışma odasında Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu, Yazı İşleri Müdürü Tufan Türenç ve Metehan Demir’i ağırlayan Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, “Ekim ayından beri sürekli gündemdeyiz ve gündemin tepesinde olmaktan rahatsızız” dedi.

Başbuğ, Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Arslan Güner’in de hazır bulunduğu söyleşide, sorulara özetle şu yanıtları verdi:

TSK bir şekilde sürekli gündemde. Dağlıca baskınından bu yana hatta. Kurumun hedefte olmasından rahatsızlığını ifade ettiniz ama bu rahatsızlık neden kaynaklanıyor? Sorun nerede?
Evet, sürekli Türkiye’nin gündemindeyiz. Ama şu nedenle, ama bu nedenle. Ama haklı, ama haksız. Ben hiçbir zaman TSK’nın sürekli gündemde olması hep haksız nedenlere dayanıyor diyecek de değilim. Tabii ki biz gerçekten Silahlı Kuvvetler’in sürekli Türkiye’nin gündeminde olmasından gündemin hep tepe noktasında olmasından rahatsızız. Çünkü bunun TSK üzerine etkisi oluyor. Bu etkiyi yadsıyamam. O zaman olaya nasıl bakacağız? Bir kere önce şunu soracağım: Silahlı Kuvvetler olarak benim hatam var mı? O halde bize düşen TSK’nde hata yapılmasını asgariye indirmek.

Halkımız TSK’da hata yapanı kabullenemiyor

Kimseye yargı sonuçlanmadan da, ‘şu suçludur, şu suçsuzdur’ demememiz lazım. Ama bazen öyle oluyor ki, benim bir subayım akaryakıt kaçakçılığı yaptığı iddiasıyla tutuklanıyor. TSK deniliyor. Büyük bir ordu, bu ordunun içinde de bazen hata yapanlar olabiliyor. Ama bunu mümkün olduğunca asgariye çekmemiz lazım. Sorun burada zaten. Bir tarafta deniliyor ki TSK büyük bir kurumdur hata yapanlar olabilir. Önemli olan hatayı en aza indirmek. Güzel ama bu olayı çözmüyor.

Sorun içinizde hata yapanların temizlenmesi değil mi sadece?
Buradaki önemli nokta şu: Silahlı Kuvvetler’de kişilerin yaptığı hatalar kişiler sınırında kalmıyor maalesef. Kişilerin yaptığı hatalar kuruma mal ediliyor. Bu algı oluşuyor, bunu engelleyemiyorsunuz. Bizim halkımız TSK’dan hata yapan insanların çıkmasını kabul edemiyor. Silahlı Kuvvetler’de kişisel hatalar da olsa bu kişisel boyutta kalmıyor, kurumsallaşıyor. Bazen bu normal oluyor, çoğu zaman da bu şekle getiriliyor kasıtlı olarak.

Araştırmada o soru öyle mi sorulmalıydı

Kim kasıtlı bir şekilde bu hale getiriyor?
Kimi medya tarafından, medyanın bir kısmı tarafından. Bazı kişiler tarafından. ‘Kurumları yıpratayalım, kişisel hatalar olabilir’ demek güzel de, bazen o noktaya getiriliyor. Bu bizi rahatsız ediyor, etkiliyor hakikaten. Mesela size bir kamuoyu araştırmasından bahsedeceğim. Medyada yer aldığı için kamuoyu araştırması yapıldı dikkate almayalım diyemeyiz. Araştırmayı yapan kurum ciddi bir kurum. Kamuoyu araştırmasında o soru öyle mi sorulmalıydı, bilmiyorum. Yanılmıyorsam araştırma Ocak başında yapılmış. Soru şu: ‘Başbakan Yardımcısı Arınç’a suikast iddiaları orduya olan güveninizi azalttı mı?’ Böyle mi sorulmalıydı bilmiyorum. Tabii, bu soru böyle sorulduğu takdirde tabii ki negatif bir sonuç çıkar. Olay ne zaman olmuştu? 19 Aralık’ta oldu. Ama o kadar çok konuşuldu ki. Biz Silahlı Kuvvetler olarak her gün konuşamayız ki. Neticede yargıda olan bir konu. O kadar süreçte kalıyor ki, gerçeklerle algılar birbirine karışıyor. Böyle de bir sual sorarsanız tabi ki olumlu yanıt çıkmaz. ‘Sizin orduya olan güveninizi azalttı mı?’ diyor. Sorun burada zaten. Soru kuruma yöneltiliyor. Bizim sıkıntımız bu. TSK sürekli gündemde tutulabilir. Tabii haklı nedenlerle bir şey varsa. Ama hep haklı nedenlere mi dayanıyor, haksız nedenlere de mi dayanıyor. Süresi acaba ne kadar doğru?

TSK üzerinden siyaset yapılması doğru değil

Sizi gerçekten rahatsız eden nokta ne?
Biz gereksiz olarak medyanın gündeminde yer almaktan rahatsızız. Burada biraz daha herkesin dikkatli olmasının uygun olacağını düşünüyorum. TSK hiç yer almayacak gibi bir şeyimiz de yok. Son günlerde hakikaten çok gündemdeyiz. Ekim ayından beri devamlı gündemdeyiz.

Sivil asker ilişkileri konusunda TSK’nın görüşü nedir? Bu konuda, siyasetin içindeler diye eleştirenler var.
Ben özellikle sivil-asker ilişkileriyle ilgili Silahlı Kuvvetler’in görüşünü Harp Akademileri’nde geçen sene yaptığım konuşmamda örneklerle biraz açmaya çalıştım. Onun için o kapsamda orada söylediklerimin arkasında durarak şunu da açıkça söylemek istiyorum.
Bu çok önemli: TSK’nın siyaset içinde olması ne kadar doğru değilse, TSK üzerinden siyaset yapılması da o kadar doğru değil.

Özel bir durum keşke yaşanmamış olsaydı

Başbakan Erdoğan, eşi Emine Erdoğan’ın 2007 Kasım’da GATA’da yatan Nejat Uygur ve eşini ziyaret etmesine türbanı nedeni ile izin verilmemesi ile ilgili çok kırgın. Hatta, bu konudaki hassasiyetini zamanında askeri makamlara da iletmiş. Bu konu gündemde çok yoğun tartışılıyor. Herkes TSK’nın başındaki isim olarak bu konuda ne söyleyeceğinizi merak ediyor.
Evet. Bu konu çok gündemde. Sayın Başbakan’ın eşinin GATA’yı ziyareti konusunda bir şeyler söylenmesi kanaatindeyim. Tabii bu olayda aslında ben baktığım zaman Sayın Başbakan’ın eşi var olayda. Çok sevdiğimiz saydığımız bir sanatkar Nejat Uygur var. Ki o da bir asker çocuğuymuş. Bir de tabii ki Sayın Nejat Uygur’un eşi var. Şimdi üçü olayın odağında. Açıkça söyleyeyim, bu özel bir durum. Altını çizmemiz lazım. Bu nedenle de, bu özel durumlarda olaylara insani boyuttan bakmak doğru olur diye düşünüyorum. Dolayısıyla bu olay, tabii bu kapsamda özel de olduğu için gerçekten insani boyut içeriyor.

Peki, insanı boyuttan bakınca bunu savunmak kolay mı?
Değil? Bunu da açıkça ifade etmek istiyorum. Keşke o şekilde bu olay yaşanmasaydı. Keşke o olay yaşanmasaydı. Bu çok özel bir olay genellenecek bir olay değil. Kimseyi de suçlamak istemiyorum. Bazen olaylara karar verirken o andaki şekli de bilmek lazım. Olayda Sayın Başbakan’ın eşi de üzülmüştür. Belki de en çok üzülen Uygur’un eşidir.

Savunmak mümkün değil

Peki, tamamen konuyu netleştirmek için soruyoruz. Yani, keşke girebilse miydi, diyorsunuz?Keşke olmasaydı. Keşke bu olay yaşanmasaydı. İnsani boyuttan bakarsak bu olayı bugün savunmamız mümkün değil.

Askeri savcılar tamamen bağımsız

Balyoz darbe planı günlerdir Türkiye’nin gündeminde. Orgeneral Çetin Doğan’ın yönettiği bir seminerde korkunç senaryoların konuşulduğu iddiaları ortada dolaşıyor. Bu iş nereye gidecek?

Bahsi geçen plan semineri konusunda basında çok şey yazıldı, çizildi. 1. Ordu Askeri Savcılığı tarafından da konuyla ilgili soruşturma başlatıldı. 25 Ocak’ta soruşturma sürecine başlandı. Altını çizmekte yarar görüyorum. Silahlı Kuvvetler’i ilgilendiren boyutuyla ilgili, askeri savcılar tamamen bağımsızdır. Tabii, askeri savcılığın yaptığı soruşturma kapsamında plan semineri çerçevesinde basında yer aldığı iddia edilen bir plan var malum. Askeri Savcılık haklı olarak basına yansıyan bütün dökümanları da istemiş.

Soruşturma sonucu ne zaman belli olur?
Savcılığın dökümanları incelemesi doğal olarak biraz bizim tahminlerimizden fazla zaman alacak gibi gözüküyor. Çünkü binlerce sayfa. Sabırlı olmak gerekiyor. Bekleyeceğiz, soruşturma bitsin. O zaman her şey anlaşılır.

O ifadeyi kullanmadan birkaç şey söyleyeyim

Sayın Başbakan Erdoğan’ın, sizinle işbirliğini kastederek, ‘paslaşıyoruz’ ifadesi oldu. Hükümet ile yani sivil otorite ile ilişkileriniz nasıl?
Ben tabii o ifadeyi kullanmadan bu konuda birkaç şey söylemek istiyorum. Sayın Başbakan’ın geçen Pazar günü yaptığı konuşmada geçen bir cümle bu. Benim ilişkilere bakış şeklim şudur: Genelkurmay Başkanı olarak yetki ve sorumluluklarım neyi gerektiriyorsa artı bir devlet adamlığı nasıl davranmamı gerektiriyorsa ben o şekilde hareket ediyorum. Çünkü ben aynı zamanda bir devlet adamıyım. İlişkilerin yürümesinde bugüne kadar hep böyle baktım. Bundan sonra da bu şekilde devam edeceğim.

Girmediği 2 konu

35. Madde

TSK’nın İç Hizmet Kanunu’nda darbelere dayanak teşkil etmesi iddiasıyla TSK’ya koruma kollama görevi veren 35. Madde’nin değişmesi tartışılıyor. Bu konuda görüşünüz?
Bu konuda siyasi tartışmaların içine girmem.

Siyaset belgesi

Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde irticanın, iç tehdit kavramı olmaktan çıkarılması tartışmalarına ne diyorsunuz?
Bunun üzerinde de açıklama yapmak istemiyorum.

Hürriyet

MUSTAFA ARMAĞAN
m.armagan@zaman.com.tr
07 Şubat 2010, Pazar
"19 Nisan 1919'da Trabzon'a çıktım"



Ölümünün 62. yıldönümü vesilesiyle geçtiğimiz 25 Ocak günü Genelkurmay Başkanlığı tarafından düzenlenen Kâzım Karabekir'i Anma Töreni'nde konuşan Org. İlker Başbuğ, Paşa'nın bazı sözlerini Balyoz Harekâtı İddiası'nı boşa çıkarmak için kullanmıştı.
Yalnız Sayın Başbuğ'un konuşmasında andığı sözler ile Karabekir'in orijinal ifadesi arasında bir kelimenin farklı olduğu gözden kaçmadı.

İlker Başbuğ konuşmasında Karabekir'in sözlerini şöyle aktarıyordu:

"Vatandaş! Yanlış bilgi felaket kaynağıdır. Her işin evvela hakikatini ara ve öğren, sonra münakaşasını istediğin gibi yap. Birincisi, hakikatin aranması ve öğrenilmesi konusu senin vicdanına; ikincisi ise münakaşadaki durum kişilerin seviyesine ve irfanına, bilgi birikimine dayanıyor. (...) (H)erkes (...) önce vicdanına, sonra da seviyesine, bilgisine dayanarak hareket etmeli."

Eğer bir dil sürçmesi değilse Sayın Başbuğ'un önündeki metni hazırlayan uzman, Karabekir'in bir kelimesini yanlış yazmıştır. Diyeceksiniz ki, bu tür hataları hepimiz yapıyoruz, Genelkurmay Başkanı yapmış çok mu? İyi ama biz tarihimizi böyle mi 'doğru' anlayacağız? Emrinde binlerce uzman bulunan ülkemizin en seçkin kurumlarından birinin başkanı 5 cümlelik bir alıntıda bu hatayı yapabiliyorsa işin hakikatini nasıl araştıracağız?

Geçen hafta da sormuştum: Genelkur-may'ın Karabekir Paşa açılımı iyi güzel de, onun ciltlerce kitapta ortaya koyduğu ve resmi anlatıya taban tabana zıt mahiyetteki 'alternatif inkılap tarihi'ni nereye koyacağız?

Bu yazıda "yakın tarihin Pandora'nın kutusu" dediğim Karabekir'in tezlerini daha geniş olarak ele alacağım. Aşağıdaki radikal iddialarından açıkça görülecektir ki, eğer yakın tarihimiz Karabekir Paşa gözüyle yazılmış olsaydı, bugün bambaşka türden bir inkılap tarihi okuyor olacaktık.

Ben bu yazıda bu "Cıss" diyen birilerine aldırış etmeden Karabekir'in gözüyle İstiklal Savaşı ve Cumhuriyet'in kuruluş seyrini anlatacağım. (Özet bana ait ama bilgiler tamamen Karabekir Paşa'nın kitaplarından derlenmiştir; kaynaklarını merak edenler lütfen yeni kitabımı beklesinler.)

7. Ordu Komutanı Mustafa Kemal Paşa Filistin'de yenilen ordusunu perişan bir şekilde geri çekerken, Yıldırım Orduları Grubu'nun başına atandı; toplayabildiği kuvvetleri Adana'ya kadar çekti. Orada Mondros Mütarekesi'nin imzalandığı haberi geldi. Benim başında bulunduğum 15. Kolordu (eski 9. Ordu) ise elde kalan en güçlü askeri birlikti. Morali düzgündü ve yenilmemişti.

Ancak Mütarekeyle birlikte ben de İstanbul'a dönünce bu kadar karargâhsız generalin İtilaf güçlerinin avucunun içinde durmasının tehlikeli olduğunu gördüm, hepimizi birden yakalayıp Malta'ya sürseler, Doğu'dan başlayacağına inandığım Milli Mücadele'yi kim yapacaktı?

İşte bu yüzden hem Padişah Vahdettin, hem de Fevzi Çakmak, İsmet ve Mustafa Kemal Paşalarla yaptığım görüşmelerde Anadolu'ya geçmekten başka çare olmadığı fikrini işledim. Padişah 'ümidim sizde' diyordu. En ümitsizi ise İsmet Paşa idi. Köye dönüp çiftçilik yapmayı bile düşünüyordu. Fevzi Paşa ondan beterdi. İstanbul'da kalıp siyasete atılmayı düşünen Mustafa Kemal Paşa ise Şişli'deki evinde yaptığımız baş başa görüşmede (o sırada ameliyatlıydı, hasta yatıyordu) benim Anadolu'ya geçme fikrime biraz soğuk baktı ve "Bu da bir fikirdir, sonra görüşürüz" dedi.

12 Nisan 1919'da İstanbul'dan hareket ederek Milli Mücadele'yi bizzat başlattım. "Siyasî ve askerî esas planlarını tespit ettim." Bir hafta sonra 19 Nisan'da Trabzon'a çıktım. İzmir'in işgali üzerine ilk mitingi Trabzon'da düzenlettim, daha o sırada Mustafa Kemal Paşa Samsun'a bile çıkmamıştı. 1918'de Rus işgalinden kurtardığım Erzurum ve Doğu illeri bana sadıktı. Kurtuluşun Doğu'da olduğundan adım gibi emindim. Trabzon'da Miralay (Albay) rütbesinde bir Osmanlı Şehzadesi ile karşılaşmam ilginçtir. Adı, Cemaleddin Efendi idi (Abdülaziz'in torunu).

17 Haziran günü "küçük Erzurum Kongresi" toplandı. Öte yandan Amasya Genelgesi az daha başımızı derde sokacaktı, zira askerî bir ihtilal havası vardı. Bunu dünyaya kabul ettiremezdik. Oysa Wilson prensiplerine göre bizim halkla beraber, millet olarak harekete geçmemiz gerekiyordu. Asker bu harekete sadece kol kanat gerecekti.

Bunun içindir ki, sivil bir olum olmasına önem verdiğimiz Erzurum Kongresi'ne katılmadım, İstanbul'dan tutuklama emri elimde bulunan Mustafa Kemal'i "Hepimiz emrinizdeyiz Paşam" diye selamlayarak karşıladım. Mustafa Kemal Paşa sendeleyerek üzerime atıldı, boynuma sarılarak yanaklarımdan tekrar tekrar öptü, teşekkür etti. Kendisine rahatça çalışabilmesi için askerlikten istifa etmesi gerektiğini söyledim. Lakin etmedi, bunun üzerine askerlikten uzaklaştırıldı, arkasından geç de olsa istifa etmek zorunda kaldı. Böylece sivil olduğu için Erzurum Kongresi'ne katılması imkân dahiline girdi.

Erzurumlular onu, milli hareketi önlemek için İstanbul hükümetinin gönderdiğinden şüpheleniyorlardı, ben bu şüpheyi teminat vererek giderdim. Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey benim etki ve baskımla üye seçildiler, M. Kemal'i başkan seçtiren de benim. Böylece Milli Mücadele, Erzurum Kongresi ile başlamış oldu. Hayret edilecek şey: Mustafa Kemal Paşa istifa etmesine rağmen askerî üniformayı ve yaverlik kordonunu üzerinden çıkarmamıştı. Bu yüzden Kongrenin başlangıcında tartışma çıktı, sonunda sivil giyinerek tekrar gelmek durumunda kaldı...

Görüldüğü gibi her cümlesi dinamit gibi olan iddialar bunlar. Resmi tarihe taban tabana zıt, her biri başlı başına bir tartışma konusu. Ancak madem inkılap tarihini Karabekir Paşa gözüyle (en azından Org. Başbuğ'un dediği gibi gerçeği arayış yöntemini göz önünde tutarak) yazacağız, o zaman iddialara biraz daha devam etmemiz gerekiyor.

Son olarak Karabekir


En son Ekim tarafından Pzr Şub 07, 2010 11:41 pm tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cmt Şub 06, 2010 2:03 am    Mesaj konusu: TSK'DA UYGULANAN KILIK KIYAFET YASAKLARI Alıntıyla Cevap Gönder

TSK’DA UYGULANAN KILIK KIYAFET YASAKLARI, DİN VE MEZHEP AYIRIMCILIĞI DEĞİLSE NEDİR?

Ertuğrul Horasanlı

TSK’nın Komuta kademesinin 12 Eylül’le başlattığı ve 28 Şubat’la birlikte şiddetlendirdiği askerî personelin eşi çocukları, annesi babası, bütün hısım akrabası ve dost ve arkadaşlarına kadar genişlettiği haksız, hukuksuz kılık kıyafet, inanç ibadet yasakları malûm...

Bu haksız ve hukuksuz uygulama sebebiyle üstün nitelikli binlerce subay ve astsubayın YAŞ karalarıyla TSK’dan ihraç edilerek mağdur edilği de malûm...

28 Şubat döneminde bu yasak ve dayatmalar o kadar vahşice uygulandı ki, ordudan haksız olarak atılmış meslek sahibi askerlerin diğer kamu kurumlarında iş bulup evlerine ekmek götürmelerine bile mani olundu.

Bu kılık kıyafet yasakları sebebiyle bir çok muvazzaf veya emekli TSK personelinin yakınlarının hakkı olan sağlık hizmettlerini alamadığı, lojman ve askeri tesislerden faydalanamadığı; kapılardan çevrildiği, itilip kakıldığı ve fişlendiği de malûm...

Bütün bu “malûm”ların çok ağır hak ve hukuk ihlâlleri olmasının yanı sıra topluma karşı işlenmiş çok vahim bir din ve mezhep ayırımcılığı olduğu ise hiç tartışılıp gündeme getirilmediği de ayrı ve anlaşılmaz bir malûm...

Şimdi eğri oturup doğru konuşalım...

Bu ülkenin en az yüzde doksanbeşi Sünni müslüman (hanefi ve Şafiî)...

Hanefî ve Şafiî mezheplerine göre ise kadınların giyim kuşam ölçüleri belli: Yüzleri hariç, Saç ve boyunları dahil vücutlarının tamamını el ve ayak bileklerine kadar örtecekler ve vücut hatlarını belli etmeyen kıyafetler giyecekler...

Bu kadınlar için farz, yani yapılması gerekli olan, inkarı inkârcısını islâm dışına çıkaran bir hüküm...

Bu o kadar açık bir farz ki, Sünnî İslâm anlayışını sulandırıp dejenere etmek üzere kurulmuş olan TC Diyanet İşleri Başkanlığı bile kıvıramıyor:

[T.C. BAŞBAKANLIK DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı Sayı: B.02.1.DİB.0.10/212 KONU: Tesettür KARAR NO: 6 KARAR TARİHİ: 3.2.1993 DİN İŞLERİ YÜKSEK KURULU KARARI İslâm dininde kadının kıyafeti ile ilgili olarak zaman zaman sorulan sorular dolayısıyla konu, kurulumuzca ele alınıp incelendi: Nûr Suresi’nin 30. ayetinde, mü’min erkeklerin harama bakmamaları, namus ve iffetlerini korumaları emredildikten sonra 31. ayetinde kadınlarla ilgili olarak meâlen, “Mü’min kadınlara da söyle: Gözlerini (bakmaları haram olan şeylerden) çevirsinler, edep yerlerini korusunlar, -kendiliğinden görünen müstesna- zinetlerini açmasınlar, başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar!” buyurulmakta ve ayetin devamında kadınların kendiliğinden görünmeyen zinet yerlerini, kimlerin yanında açabilecekleri belirtilmektedir. (..) ÖRTÜNME Nûr Suresi’nin 31. ayetinde zikredilen bu emirlerden sonra kadınların örtünmesi ile ilgili olarak da, -kendiliğinden görünenler müstesna- zinetlerini, zinet yerlerini açmamaları ve başörtülerini yakalarının üzerine salmaları emredimiştir. Cahiliye devrinde başını örten kadınlar, başörtülerini enselerine bağlar veya arkalarına salıverirlerdi. Allah Teâlâ, bu ayetle, İslâm’dan önceki bu adeti kesinlikle yasaklayarak mü’min kadınların -kendiliğinden görünen hariç- zinetlerini, zinet yerlerini açmamalarını ve başörtülerini; saçlarını, başlarını, kulaklarını, boyun, gerdan ve göğüslerini iyice örtecek şekilde yakalarının üzerine salmalarını emretmiştir. (..) ÖRTÜLMESİ GEREKLİ OLMAYAN KISIMLAR (..)“Yüz ve bileklere kadar eller” olarak tefsir edilmiştir. ÖRTÜLMESİ GEREKLİ OLAN KISIMLAR (..) zinetlerini ve zinet yerleri olan saç, baş, boyun, kulak, gerdan, göğüs, kol ve bacakların örtülmesi olarak anlamışlar ve bunlardan herhangi birini açmalarının caiz olmadığı hükmünde ittifak etmişlerdir. (..)Hz. Âişe (r.a)’nın ablası Esmâ (r.a)’nın, ince bir elbise ile Hz. Peygamber (a.s)’ın huzuruna çıktığı zaman, Hz. Peygamber’in “ergenlik çağına gelen bir kadının elleri ve yüzü dışında kalan yerlerini göstermesinin caiz olmadığını” bildirmesi, yine Hz. Peygamber’in, bileklerinin dört parmak yukarısını işaret ederek, “Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kadına, ergenlik çağına gelince yüzü ve şuraya kadar elleri hariç, herhangi bir yerini açması caiz değildir.” buyurması; sözkonusu ayetteki emirlerin vücub için olduğuna, kadınların yukarıda sayılan zinet yerlerini örtmekle yükümlü olduklarına delalet etmektedir.] (*)

Bu fetvanın ışığında NTV’nin 04.02.2010 tarihli şu haberine bir bakalım:

[GATA'nın kıyafet kuralları

Çene altından bağlanan başörtülerine izin var

Başbakan'ın eşi Emine Erdoğan'ın GATA'ya alınmamasıyla türban tartışması yeniden alevlendi. Askeri hastanelerde geçerli olan giyim kuralları ne diyor? İşte GATA'daki türban yasağının ayrıntıları...
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'ın türbanlı olduğu gerekçesiyle alınmamasıyla Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) ve askeri tesislerdeki türban yasağını yine gündeme taşıdı.
Askeri hastaneler, orduevleri ve diğer tüm askeri tesislere sivillerin girişleri belli kuralları bağlı. Bu kurallar arasında kılık kıyafete dair olanlar da var.
Kamuoyunda en çok tartışılan yasak uygulaması ise türbanla ilgili. Askeri tesislere türbanla girmek yasak. Ancak Anadolu stili olarak adlandırılan çene altından bağlanan başörtülerine izin var.
Eğer türbanla askeri tesise gelen bir kadın başörtüsünü çene altından bağlamayı kabul ederse girişine izin veriliyor.
GENELKURMAY'IN KİTAPÇIĞINDA NE YAZIYOR?
Yasağın temelinde ise askerin türbana bakış açısı yatıyor. Daha önce kamuoyuna da yansıyan ve “kamu kurum ve kuruluşları'ndaki kıyafet düzenlemesi” başlığıyla Genelkurmay'ın yayınladığı bir kitapçıkta türban için şu ifadeler yer alıyor:
“Türban, bir Kur'an hükmü ve ifadesi değildir. Bugün analarımız, ninelerimiz ve kadınlarımız başörtüsünü dini bir gerekçeden ziyade, bir giyim ve yaşam tarzı olarak kullanmakta ve takmaktadır. Türk gelenek ve göreneklerinde türban, peçe ve çarşaf yoktur. Türban, belirli dini inanışın simgesi olarak, toplum yaşamımıza bilinçli olarak sokulmuştur."
Aynı kitapçıkta, kamusal alanda türban yasağının devletin temel düzeninin ve halka hizmette eşitliğin kısmen de olsa din kurallarına dayandırılmayacağı esasından hareketle uygulandığına dikkat çekiliyor.
Kitapçıkta "Kıyafet düzenlemesinin bir amacı da, belirli bir dini düşünce ve inanışa göre; kılık-kıyafet, düşüncesi ve ibadeti aynı olan tek tip insan yetişmesine mani olmaktır.” deniliyor.
ERKEKLERDE DE SAKAL YASAĞI
Askeri tesislerdeki kıyafet yasağı sadece türbanla sınırlı değil. Erkekler için ideolojik ya da dini çağrışım yapacak şekilde bırakılmış sakal, cüppe ve sarık gibi kıyafetler de aynı yasak kapsamında.
YABANCILARA NASIL UYGULANIYOR?
Kıyafetle ilgili yasakların zaman zaman esnediği örneklere de rastlanıyor. Örneğin yabancı misafirler için bu yasaklar katı uygulanmıyor. Sivillere de açık olan askeri hastanelerde de yasağın delindiği görüntülere rastlanabiliyor.]


Şu kısacık haberde de görüleceği gibi. Bu yasakların ilmî, fikrî, hukukî, ahlakî ve siyasî, içtimaî ve askerî hiçbir mesnedi/temeli/lüzumu yoktur.

TSK’nın bu yasağı dayatan komutanları tarafından nasıl bir kumpasa düşürülarek, hiç yoktan ve durup dururken kendi halkıyla karşı karşıya getirildiği, hem dinî, hem ilmî, hem hukukî, hem ahlâkî, hem askerî, hem de siyasî açılardan sırf caheletle izahı mümkün olmayan; bu yasak ve dayatmaların...

TSK’nın kritik makam ve mevkilerini ele geçiren dinî, mezhebî ve etnik azınlıklardan oluşan örgütlü bir yapılanmanın planlı/kasıtlı uygulamaları olduğu bugün ortaya çıkan ve dava konusu yapılan belge ve bilgilerden anlaşılmaktadır.

TSK’nın hangi işlerlerle iştigal edeceği Anayasa, kanunlar ve bunlara uygun alt mevzuat tarafından açıkça belirtilmiştir. Bu işler arasında vatandaşların nasıl giyinmeleri, ne yiyip içmeleri, hangi kitap ve gazeteleri okumaları, hangi dine veya mezhebe inanıp inanmamalarını sorgulamak, izlemek, fişlemek bunu subay, ast subay askeri memur ve uzman çavuşların eşleri çocukları, anne ve babaları, hısım ve akrabalarına kadar yaygınlaştırmak her yönüyle hukuk ve ahlâk dışıdır...

NTV’nin haberinde bahsi geçen kitapçık bu ülkenin en az yüzde 95’lik dini ve mezhebî çoğunluğunu teşkil eden Sünnî müslümanlara, dini bilgilerinin yanlış olduğunu söylemektedir...
,
Bu ne terbiyesizlik...

Bu ne cür’et...

Bu ne gözü kara cehalet...

Bu ne karanlık kasıt...

Bu ülkenin dinî ve mezhebî çoğunluğu 1400 yıldır dört ana kaynağından öğrenerek tatbik ettiği inançlarını, TSK adına basılan yazarı meçhul bu abuk sabuk kitapçığından mı öğrenecektir?.. Elinde kütüphaneler dolusu referans eseri varken...

***

"Bu ülkenin dinî ve mezhebî çoğunluğu Sünnî müslümanlardan oluşmaktadır" dedik...

Ya gerisi?

Yüzde 2,5-3’lük alevî-Bektaşî-Şiî bir azınlık,,,

Kalanıysa, Osmalı’dan kalan hristiyan, yahudi vesair gayri müslümler...

Dikkat edin bu ülkenin bu dinî-mezhebî azınlıklarının kılık kıyafetiyle, ibadet ve ayinleriyle TSK içindeki bu hak ve halk düşmanı örgütlü yapının hiçbir alıp veremediği yok...

Onların bütün derdi/kini/nefreti "gericilik ve irtica" olarak kodladıkları sünnî müslümanlık ve Sünnî Müslümanlarla...

Hahamı, papazı, rahibesi, alevî dedesi, bektaşi babası kendi dini kılık ve kıyafetleriyle her türlü askerî tesise rahatça girip çıkmakta ve oraların imkânlarından hiç bir kısıtlama olmadan yararlanmalktadır...

Siz bugüne kadar herhangi bir askerî tesis kapısında itilip kakılıp aşağılanarak kapı dışarı edilen ve üstüne üstlük fişlenen bir rahibe, bir alevî , bir haham, bir papaza rastladınız mı?

Bu ülkenin bütün finansman yükünü yüzde 95’lik dinî çoğunluk çekecek, sefasını ise geriye kalan en çok yüzde 5’lik dinî azınlık sürecek...

“Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa” diyor ya merhum Üstad Necip Fazıl...

Bu durum aynen öyle...

Dikkatinizi çekmiştir...

NTV’nin haberinin hemen başlığının altında bir şöyle bir ibare var: “Çene altından bağlanan başörtülerine izin var.”

İşte bu ibare, TSK’da bu haksız hukuksuz yasakları uydurup kendi personeli ile onların eş, dost, çoluk çocuk, ana baba ve tüm hısım ve akrabalarına dayatanların bu ülkenin dinî çoğunluğuyla aynı din ve mezhepten olmadığını da ele vermektedir...

Biraz hafızanızı zorlayarak özellikle AKP’nin “Alevî açılımı” yaygaralarından sonra medyada çok sık rastladığınız cemevi manzaralarındaki kadınların başlarını nasıl örttüklerini gözünzün önüne getirin...






“Çene altından, tavşan kulak , iğnesiz ve bonesiz” örtünme tarzı “Anadolu kadınlarının geleneksel örtünme biçimi” değil, Alevî kadınların örtünme biçimidir. Saçların ve boyunlarının bir kısmını açıkta bıraktığı için böyle bir örtü Sünnî Müslümanlığa göre hiç örtünmemek hükmündedir...

Sanki “türban yasağının gevşetilmiş olduğu” intibaını veren bu ibare, bu haliyle türban yasağı sebebiyle mağdur olan Alev’i kadınları bu yasaktan kurtarmak için TSK içindeki “can”lar tarafından bulunmuş kurnazca bir formül olduğunu ustaca gizlemektedir..

Şimdilerde şiddetli bir asimetrik saldırı altında halkından destek bekleyen TSK komutanlarının...

Halkının yüzde doksanbeşlik dinî ve mezhebî çoğunluğu olan Sünnî müslümanları “gerici, yobaz”, bu çoğunluğun dini inançlarını “gericilik, yobazlık” olarak kodlayarak bu çoğunluğunluğun hayat tarzını “çağdışı” olarak damgalayıp “iç düşman” olarak ilan eden kendilerinden önceki seleflerinin, hem TSK’ya hem de bu ülkenin çoğunluk halkına ne büyük bir kötülük yaptıklarını anlamadan...

Ve bu kötülüğün TSK içindeki bugünkü uzantılarını bütünüyle safdışı etmeden..

Bu haksız hukuksuz uygulamalarla halen de devam eden, din ve mezhep ayırımcılığndan vazgeçmeden...

Bu sebeple mağdur olmuş olanların mağduriyetlerini bir şekilde telafi etmeden...

Şu zor günlerinde halkından destek beklemeleri akıl kârı mıdır?

TSK’nın bugünkü komuta kademesinin seleflerinin yaptıkları hatalardan dönmeye çalıştığına dair sinyaller gelmektedir...

Ama bu sinyaller günübirlik zaruretler sebebiyle mi , yoksa gerçek bir iç muhasebenin sonuçları olarak mı verilmektedir. Bu henüz belli değildir...

Yazıya zorunlu bir “son dakika" eki:

Bu yazı Genel Kurmay Orgeneral İlker Başbuğ’un Hürriyet’e yaptığı şu açıklama’dan önce kaleme alınmıştı:

[“Özel bir durum keşke yaşanmamış olsaydı
Başbakan Erdoğan, eşi Emine Erdoğan’ın 2007 Kasım’da GATA’da yatan Nejat Uygur ve eşini ziyaret etmesine türbanı nedeni ile izin verilmemesi ile ilgili çok kırgın. Hatta, bu konudaki hassasiyetini zamanında askeri makamlara da iletmiş. Bu konu gündemde çok yoğun tartışılıyor. Herkes TSK’nın başındaki isim olarak bu konuda ne söyleyeceğinizi merak ediyor.
Evet. Bu konu çok gündemde. Sayın Başbakan’ın eşinin GATA’yı ziyareti konusunda bir şeyler söylenmesi kanaatindeyim. Tabii bu olayda aslında ben baktığım zaman Sayın Başbakan’ın eşi var olayda. Çok sevdiğimiz saydığımız bir sanatkar Nejat Uygur var. Ki o da bir asker çocuğuymuş. Bir de tabii ki Sayın Nejat Uygur’un eşi var. Şimdi üçü olayın odağında. Açıkça söyleyeyim, bu özel bir durum. Altını çizmemiz lazım. Bu nedenle de, bu özel durumlarda olaylara insani boyuttan bakmak doğru olur diye düşünüyorum. Dolayısıyla bu olay, tabii bu kapsamda özel de olduğu için gerçekten insani boyut içeriyor.
Peki, insanı boyuttan bakınca bunu savunmak kolay mı?
Değil? Bunu da açıkça ifade etmek istiyorum. Keşke o şekilde bu olay yaşanmasaydı. Keşke o olay yaşanmasaydı. Bu çok özel bir olay genellenecek bir olay değil. Kimseyi de suçlamak istemiyorum. Bazen olaylara karar verirken o andaki şekli de bilmek lazım. Olayda Sayın Başbakan’ın eşi de üzülmüştür. Belki de en çok üzülen Uygur’un eşidir.
Savunmak mümkün değil
Peki, tamamen konuyu netleştirmek için soruyoruz. Yani, keşke girebilse miydi, diyorsunuz?Keşke olmasaydı. Keşke bu olay yaşanmasaydı. İnsani boyuttan bakarsak bu olayı bugün savunmamız mümkün değil.]


Yukarıda “TSK’nın bugünkü komuta kademesinin seleflerinin yaptıkları hatalardan dönmeye çalıştığına dair sinyaller gelmektedir...” cümlesiyle bahsettiğim sinyaller bu türden emarelerdir...

Bunların arkasının gelip gelmeyeceği, olumlu karar ve emirlere dönüşüp dönüşmeyeceği henüz belli değildir...

Yukarıdaki haberde olduğu gibi topyekûn bir yanlışı Başbakan’ın eşine yönelik kısmıyla sadece “insanî boyutta” ele alarak “keşke olmasaydı” diyerek işi kapatmak pek bir şey demek değildir...

Bir haksızlık ancak hukukî boyutuyla ele alınıp ortadan kaldırılır ve bu haksızlığın mağdurlarının mağduriyetleri bir şekilde tazmin edilerek ortadan giderilirse bir anlam ifade eder...

Başbakan’ın karısına yapılan muamelenin çirkinliği kabul edilip de yüksek makam ve mevki sahibi olmayan insanların hanımları, kızları, analarına yapılan muamele sırf medyaya yansımıyor, arkası arayanı yok diye aynen devam ederse problem ortada çözülmeden duruyor demektir...

Bu işten en büyük zararı ise TSK'nın gördüğü apaçık bir hakikat...

* Fetvanın tamamı için bkz: http://entellektuel.s4.bizhat.com/viewtopic.php?t=175

Sıradışı

'BAŞÖRTÜLÜ AVI İDDASI'

11 Mart 2010 09:17
Erzincan'daki Ergenekon soruşturamasında sanıklardan ele geçirilen belgeler jandarmanın başörtüsü takan görevlileri adım adım izleyerek fişlendiği iddia edildi.
Jandarma istihbarat görevlilerinin bir hemşireyi takip ederek hazırladığı bilgi notunda "başörtüsü taktığı görüldü, fotoğrafı çekildi" ifadeleri dikkat çekti. Erzincan soruşturmasının ek delil klasörleri, Jandarma'nın bölgede yürüttüğü şok edici istihbarat çalışmalarını ve ilginç yöntemlerini ortaya çıkardı. Klasörlerde yer alan, üç jandarma görevlisi N.Y, K.Y ve M.A'nın 'yapılan faaliyet özeti' başlıklı bilgilendirme notuna göre, göre 11 Mayıs 2006 günü Erzincan İl Jandarma Komutanlığı'ndan hareket eden jandarma timi, il merkez Hancı Çiftliği'nden geçici olarak Akyazı Beldesi Sağlık Ocağı'nda göreve başlayan Sevim Özer isimli başörtülü bir ebe hemşireyi tüm gün izleyerek başörtülü fotoğraflarını çekti.

"BAŞÖRTÜLÜYÜ YAKALADIK" RAPORU

Yapılan istihbarat çalışması doğrultusunda üst makamlara yazılan raporda jandarma, şu ifadelere yer verdi: "İl Jandarma Komutanlığı'ndan hareket edilerek il merkezine gelindi. Hancı Çiftliği'nde ebe hemşire olarak görev yapan Sevim ismindeki şahsın mesai saatleri içerisinde sağlık ocağında başörtülü olarak görev yaptığı duyumuna istinaden istihbari çalışma başlatıldı. Hancı çiftliğinde görev yapan ebe hemşirenin geçici görevle Akyazı Beldesi Sağlık Ocağı'na alındığı ve halen orada çalıştığı tespit edildi. Akyazı Sağlık Ocağı'na gidilerek ebe hemşirenin başörtülü olarak görev yaptığı görüldü ve fotoğrafı çekildi. Ayrıca isminin Sevim Özer olduğu, Yozgat İli Yerköy nüfusuna kayıtlı olduğu, eşinin il merkezinde öğretmen olarak çalıştığı bilgileri öğrenildi. Ayrıca aynı sağlık ocağında çalışan ve ismi tespit edilemeyen başka bir hemşirenin de başörtülü olarak çalıştığı görüldü ve fotoğrafı çekildi."

yenişafak

14 Şubat 2010
Çetin Doğan'ın maiyetinden kişiye özel damgalı mektup
AZİZ ÜSTEL

TSK'dan emekli subay... Emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın emir subaylığını yapmış. O günlerden kalma alışkanlığıyla mektubun sağ üst köşesine ‘Kişiye Özel' damgasını vurmuş.

Mektubunu imzalamamış ama zarfın üzerin de adı ve açık adresi var; yalnız “bu korku ikliminde lütfen adımı yazmamı benden beklemeyin” diye bitiriyor mektubu. “Size 2002-2003 yılları arasında tanık olduğum olayları sıralıyorum:

1. BALYOZ Planı baştan sona doğrudur! O planın tatbikatını ben de izledim. Paşamın yanında çalıştığım sürece sadece eşine değil arkadaşlarına ve maiyetine de gerçekleri söylemezdi. Habertürk Kanalında da doğruları söylemedi. Çünkü yapacak bir şeyi kalmadı; işin ucunda müebbet hapis olunca ne yapsın?

2. Devletin başına geçmek en büyük hedefiydi! Ama eşinden korktuğu kadar da kimseden korkmazdı.

3. Antalya'ya gidiyorduk bir gün, cep telefonu çaldı. Arayan kişiye, iltifatlardan sonra, ondan irtica konusunda haber ve yorumlara ağırlık verilmesini rica etti. “Bu gericilerin, herkesi çarşaf ve peçeye sokacaklarını, inandırıcı şekilde yaymamız lazım” dedi. Telefonu kapattığında, eşi sordu, kimdi o diye. Gazetenin adını vermeden, ‘canım bir gazetenin genel yayın müdürüdür; bizim sadık köpeklerimizden biridir' dedi. (Bundan sonra, Çetin Doğan'ı sık sık arayan ve onunla görüşen gazetecilerin adları yazılı).

4. Seyahatten dönmüştük, 10 Kasım'dı. Tören için hemen çıkmamız
gerekiyordu. Ben konutta, kapının dışındaydım. Benim orada olduğumu fark etmedi. Eşine, “bıktık bu (Atatürk'e yakıştırdığı söylenen sıfatı ben yazamıyorum) ......'nin 10 Kasım'ından; ama ne yaparsın ona ihtiyacımız var şimdi!' dedi ve çıktı. Asabi olarak ‘sen burada mıydın lan?!' dedi. Ben de ‘hayır efendim, şimdi geldim; bir saniye bile olmadı' dedim. Zira duyduğumu bilse beni Doğu'ya sürerdi! Ama yaptığı kabalığı düşünmüş olmalı ki, ‘kusura bakma yorgunum' dedi arabada giderken. Atatürk'e karşı, buna benzer bir saygısızlığa da, Denizli'de, bir tuğgeneralde tanık olmuştum.

5. Paşam küfürbazdır. En çok gıyabında eşine, sonra da kendinden kıdemli olan silah arkadaşlarına sinkaflı küfürler eder. İsim zikretmez; konuyla bağlantılı olduğu için kime küfrettiğini anlarsınız. Ama Özkök Paşa'ya, son dönemde, açıktan küfrettiğini duydum.

6. İzmir'de, Kara Harp Okulu'nun Menteş Kampı'nda, sahildeki kameriye altında, saygı duyduğum bir orgeneralle sohbet ediyorlar. Ben de, görevim icabı, yakınındayım ve kameriyenin sarmaşıklarla kaplı arka kısmında oturuyorum. Orgeneral arkadaşı, Almanya ve Fransa'nın, asker sayısının 250 bin civarında olduğunu, bizimse 800 bini aştığımızı, lüzumsuz bir kalabalık olduğunu, bunun, maliyetinin ve ülkeye iş gücü kaybıının hesaplarını da dikkate alarak gözden geçirmek gerektiğini anlatıyor. Profesyonel orduya geçiş şart diyor. Hatta, ordu evleri ve sosyal tesislerde görevlendirilen asker sayısının, orta halli bir devletin asker sayısını aşacak kadar, 60 bini geçtiğini söyledi. Tüm şehir ve ilçelerde, ne kadar asker bulundurma stratejimizin, gözden geçirilmesini de istiyordu. Bizim paşa, net ve açıktan “O lmaz öyle şey” diyerek, bu ülkede doğan her erkeğin bu tezgahtan geçerek bizi tanıması lazım. İlçelere kadar askerin yayılması da, iç tehditlere karşı halkı kontrol etme stratejimizin gereğidir, diyordu! 7. Çok müsrifti ve bir kraldan çok devlete maliyeti vardı. Şahsi masrafları, eşinin sağa sola dağıttığı hediyeler dahil, Birinci Ordu'dan karşılanıyordu. Oğlunun düğününde, Fenerbahçe Orduevi'ndeki salon, üç defa boyanmıştır. Hanımefendi renkleri beğenmemiştir. Düğün masraflarının büyük bir bölümü de Birinci Ordu'dan ödenmiştir. Bunu o dönemde herkes bilir.

8. Hazırladığı Balyoz Darbe Planı, ülkeyi dünyadan tecrit edecek ve çökertecek, belki de Irak ve Afganistan gibi, iç savaşa sürükleyerek bölecek, zavallı bir Türkiye görüntüsüne neden olacaktı. Bu planın uygulama esaslarını inceleyen, vasat bir zekası olan (başımıza nelerin gelebileceğini) açıkca kavrayabilir.

“Hatta bu planda görev alan bir devre arkadaşım, ‘bunlar çıldırmış' diyerek tepkisini ifade etmiş, sonra da, korkusundan ‘aman geçen gün sana söylediğimi unut!' demişti.”

Mektubun altında ad ve soyadı yok; yalnız zarfın üzerinde ad ve soyadıyla açık adres var. Son olarak da şu notunu ileteyim mektubu gönderen emekli subayın:

“TSK'da subaydım, şimdi emekli oldum. Ne zaman ki, Orgeneral Çetin Doğan'ın maiyetinde kısa dönem emir subayı olarak çalıştım, kafamda da yüreğimde de bu kurumla ilgili ne varsa yıkıldı gitti. (Televizyon çıktı) Şerefli Türk ordusunu, halkın gözünde rezil etti... Böyle durumlarda havada mektuplar uçuşur, bilirim. Ama ben, (gene de) size yazmaya ve bizzat gördüğüm şeyleri anlatmaya karar verdim... Önce şunu belirteyim; bizlerden fazla korkmayın. Bizler eşlerinin baskısı altında ezilen, ama elindeki silah gücüyle toplumu baskı altında tutarak kendini tatmin edenlerin (de içinde yer aldığı) bir camiayız.

Efendim, bir kişiyle ilgili anlattıklarınızı doğru var saysak da, bu, sadece o kişiyi bağlar. TSK'yı ve bu kurumda, sizin gibi, onuruyla, başını dik tutarak, yüreği vatan ve millet sevgisiyle çarpan binlerce subayı değil elbet. Ha korkup korkmadığımıza gelince beyefendi, hiç merak buyurmayın. Rahmetli Turgut Özal'ın dediği gibi, “ Allah'ın verdiği canı Allah'tan başkası alamaz!”

STAR

01 Mart 2010 21:56
Org.Berk'in Alevi Köyü Hassasiyeti
Ergenekon soruşturmasının Erzincan ayağında gerçekleştirilen operasyonlarda yakalanan askeri personel Orhan Esirger'e ait bilgisayardan 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk'le ilgili yeni bilgiler ele geçti.

Bilgisayardan elde edilen doc.x isimli dosyada, "Erzincan ve civarındaki Alevi köyleri özel olarak ilgilenmekte, bu köylerin ihtiyaçlarının giderilmesi için ordunun imkanları kullanılmaktadır. Yaptığı yardımlar nedeniyle Alevi köyleri ve dedeler tarafından sevilmekte, dedeler tarafından kendisine taktir beratları verilmektedir." ifadeleri dikkat çekiyor.

ASKERİ HASTANEYE ZİYARETÇİ OLARAK GİDEN BAŞI ÖRTÜLÜ VE BONELİLER FİŞLENMİŞ

Orhan Esirger'e ait aynı bilgisayarda; 'Bilgi Notu Hastane. doc' isimli word dosyası içinde ise Erzincan Asker Hastanesi'ne tedavi için gelen türbanlı ve boneli bayanların hangi askeri personelin yakınları olduğuna ilişkin fişleme tutanağı elde edildi
aktifhaber

07 Şubat 2010
Bursa'da Bir Umut Derneği üyesi bir grup başı açık kadın, yürüyüş yaparak yasağı protesto etti

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'ın, hasta ziyareti için başörtüsü sebebiyle GATA'ya alınmamasına yönelik ülke genelindeki tepkiler sürüyor. Bursa'da Bir Umut Derneği üyesi bir grup başı açık kadın, yürüyüş yaparak yasağı protesto etti.

Dernek üyeleri, "Başörtülü anne, şehit annası olmuyor mu? Kurtuluş Savaşı'nda başörtülü top taşıyan analarımız unutuldu mu?" diyerek yasağa tepki gösterdi.

Genelkurmay Başkanı Orgenaral İlker Başbuğ'un da 'keşke olmasaydı' dediği ziyaret yasağına en ilginç tepki Bursa'dan geldi. Tamamına yakını başı açık olan Bir Umut Derneği üyesi kadınlar, Yeşil'deki dernek binasından Orhangazi Parkı'na kadar yürüyerek, başörtüsü yasağına karşı tepkilerini dile getirdi.

"Özgürlük kılık kıyafete bağlı değildir. Başörtülü anne, şehit anası olmuyor mu? Kapalı ve açık olmasına siyasi bakılmamalı, kadınız, örtüyü seve seve takarız" şeklinde slogan atan kadınlar, Orhangazi Parkı'nda bir basın açıklaması yaptı.

Bir Umut Derneği Basın Sözcüsü Meryem Orhan, 2 Şubat'ta TBMM Genel Kurulu'nda yaşanan tartışmaları kınadıklarını ifade ettiler. Hakarete varan rahatsız edici olayın, kadınları rencide ettiğini dile getiren Orhan, başörtüsünden dolayı GATA'ya ziyaretçi alınmamasını da sert dille eleştirdi.

Başörtülü annelerin de şehit anası olduğuna vurgu yapan Orhan, "Bugün burada başıaçık kadınlar olarak başörtüsüne yönelik baskıya tepki gösteriyoruz. Başörtülü kadın da bir asker ansediri. Ziyaret yasağında yaşayanları başı açık bir kadın da olsaydı aynı tepkiyi verecektik. İğneyi örtüyü toparlayıcı bir nesne olarak değil de Cumhiriyetimizi zedeleyici simge olarak görmek büyük bir hatadır. Kurtuluş savaşında böşörtüleriyle top taşıyan annelerimizi, bugün örtülerindeki iğne yüzünden hiçbiryerden alıkoyamaz. Örtülü ya da açık kadınların toplumda kılık kıyafetleri nedeniyle sözlü ya da fiziksel şiddete maruz kalmasını, toplumsal hayata katılımını engellenmesini ve zihni olan bir birey olarak değil, bir beden olarak görülmesini protesto ediyoruz." şeklinde konuştu.

Bir annenin başörtüsünden dolayı yavrusunun mezuniyet törenine dahi alınamadığını hatırlatan Bir Umut Derneği Başkanı Aysel Danışman ise örtüsü yüzünden okuyamayan genç kızların yıkılan hayallerinin hesabını kimin vereceğini sordu. Dernek Başkanı Danışman, "Seçildiği halde mecliste başörtüsünden dolayı yer alamayan kadın, başkasının hakkına zarar vermediği müddetçe özgrülük hakkına sahiptir. Modern ülkelerde özgürlükleri kılık-kıyafet belirlemez. Kadın, kadın olmadan önce insan olarak kabul edilmelidir. Unutmayalım ki kadın aynı zamanda bir eş, bir anne, bir kardeştir. Toplumsal hayatta özgürlük her bireyin hakkıdır." diye konuştu.
aktifhaber

Müttefiklik Masalının Mahrem Odası : Site 23
Ali Tarik

Yakın geçmişi anlatıp sıkıcı olmak istiyorum.

1960'lı yıllarda türkiye'de "tuslog" adı verilen abd üsleri bulunuyordu. bu üslerde de 30 bini aşkın coni.. soğuk savaşın sıcak günleriydi. türkiye, altmışlı yıllarda abd'nin sadık kapatması olması için ter dökenlerce tam bir üs haline getirilmişti. daha sonra terin yerini kan alacaktı ve bunu adım adım planlıyorlardı.

ABD'nin türkiye topraklarında kurduğu üslerin belki de en etkilisi, ankara-haymana yolu üzerinde, 12. kilometrede olanıydı. bu üsse emerikalılar resmen "det 27", mealen "site 23", dost sohbbetlerinde de "manzarali station" diyorlardı...

O zamanlar adı "çerkezhöyük" olan, şimdi "gökçehöyük" denilen köyün hemen arkasında binlerce dönüm arazi üzerine kurulan bu "ortak savurma tesisi(!)" anladığımız kadarıyla elektronik haberalma, dinleme ve yönlendirme, askeri istihbarat konularında oldukça yetkili bir konumdaydı.

Geniş alanda büyük antenler kurulmuş, içinde abd'nin her türlü casusluk faaliyetinin sürdürüldüğü ve yönetildiği bir merkez olmuştu bu "site 23"...

Üslerin gerçekleştirdiği görevlerdan bazıları; Türkiye'yi komşularıyla savaşın eşiğine getirmek, kontrgerilla örgütleri yavrulamak, "her yolu" öğrettikleri talebelerinin yaptığı darbeleri alkışlamaktı... Asıl ürün ise emerikanlaşmış bir ordu ve işbirlikçi bürokrasi-siyaset oluyordu..

Site 23 sonra ne oldu?

Görünüşte türk silahlı kuvvetlerine teslim edildi ve resmi olarak "bayrak garnizonu" olarak anılmaya başlandı...

Telekulak skandalı sırasında telefonlarının dinlenmesi akıllara seza bir ironi oluşturuyordu bu garnizonun..

Çünkü bayrak garnizonu, "hassas dinleme" faaliyetlerinde bulunan kısa adı "ges" yani "genelkurmay elektronik sistemler komutanlığı" idi...

Irak işgalinin başladığı günlerdi...

hani neredeyse hemen her emekli generalin, albayın bir televizyon kanalında "askeri stratejik bölgesel falcılık" yaptığı, hemen hepsinin yanıldığı(!) günler...

bir partilimiz telefon etti:

"eşşek arkadaşlar uyumayın!.. ırak saldırısı türkiye'den yönlendiriliyor... hatta merkez gölbaşında!"..

Tabii bu partilimizin (pentagon, mit, genelkurmay, odc, nsa, osi dışında) bizim telefonumuza ulaşabilen ender kisilerden olduğunu, öyle sizin gibi sıradan ziyaretçiler olmadığını anlamışsınızdır!..

Üyemizin anlattığına göre, bahsi geçen televizyon kanalında bir askeri danışman, ırak işgali ile ilgili uydu fotoğraflarının gölbaşında kurulu bir merkezde değerlendirildiğini yumurtlamış, ama hemen laf boğuntuya getirilmişti.

Açıkçası bu konuda yaptığımız beceriksiz girişimler sonuçsuz kaldı...

Bu istihbaratı değerlendiremedik.Basında çalışmakta olan arkadaşlardan yardım isteğimiz de, ya öküzün trene bakışıyla karşılandı, veya resmen sallanmadık..

2004 yılbaşında mimarlar odası bir takvim bastırdı. Üzerinde ankara'nın uydu fotoğrafları bulunan bu takvim, çok beğenildi. Ankara'nın uydu fotoğrafında, şehrin güney-batı kesimi yoktu.. ama takvimin kenarında, intaspace turk ibaresi nal gibi duruyordu.

Biraz bunu tarayalım dedik, önümüze şu bilgiler düştü:

Intaspaceturk, abd'li Lockheed-Martin firmasına ait "ikonos" ve "spot" uydularının yer istasyonu olarak gölbaşında kurulmuştu.

Şirketin ortakları da ilginçti, bunlar yüzde 51 hisse ile çukurova holding ve bir ordu iştiraki olan "uydusan" idi.

biz hala uyanmadık tabii, çünkü eşşekiz biz...

hatta 540 kilometre yol yaptık ankara'ya geldik, Sırf şu intaspace ne menem birşeydir diye bakmaya, onu bulduk ama bulduğumuzu farkına varamayıp gökçehöyük köyüne daldık..

köyün bir yanindan girip diğer yanından çıktık, bir de ne görelim?..

Bir tür askeri bölgede değil miyiz!.. bir yürüyüş yolunda yüzden fazla emerikalı, göğüslerinde kimlikleri kadın ve erkekli spor yapmıyorlar mı?..

meğer geldiğimiz yer, meşhur "bayrak garnizonu" değil miymiş?..

Oradaki yüzlerce belki binlerce dev antene de anlam veremedik.. gene bişey anlamadık.. çünkü biz eşeğiz!..

Bizim birşeyi anlamamız için, emerikalıların anlatması lazım!.. başka türlü olmuyor..
ve gerçekten de anlattılar:

Birgün bu satırların yazarı (güneri abimizin ve ertuğrul üstadımızın ruhu şad olsun!) televizyon seyrediyordu...

National geographic channel'da ırak işgalini ballandıra ballandıra anlatıyorlar... şu silahlar kullanilmiş, kodumu oturtmuşlar falan.. içimden "hakkaten çok bilimsel bir program.. kesinlikle silah reklamı falan değil" diye küfürler geçiyor.. sonunda uzaktan kumandayi elime alıyorum, tam o sırada ilahi bir uyarı aliyorum ve seyretmeye devam ediyorum..

Şimdi efendim bu emerikalıların savaş alanını yönettikleri bir sistem/program varmış. sistemin adı, kısaca "tbmcs" açığı, "theater battle management core systems" yani muharebe alanı merkezi yönetim sistemi falan gibi birşey...

Görüntüler geliyor, dış ses anlatıyor: bu sistemin bir merkezi abd'deymiş, uydu görüntüleri, awacs görüntüleri falan değerlendirilip karar ve komut veriliyormuş..

onu da gösterdiler, ekran başındaki bayan fareyi eline aldı, bir noktaya tıkladı, sonra diğer bir noktaya tıkladi!.. işlem tamam!.. hedef tahrip edildi....(elde ettiğimiz tbmcs ayrıntıları var ama kafa şişirmeyeyim daha fazla)

ve dış ses, bizleri bilgilendirmek, anlamamızı sağlamak için mühim cümleyi kurdu:

"Irak'a özgürlük operasyonunda tbmcs, komşu bir ülkedeki abd üssünden yönetiliyor"...

ülkenin adını gizli tutuyorlardı çünkü savaş sürüyordu..

ama önemli bir bilgiyi daha verdiler..

Tbmcs isimli kitle imha sistemi, lokheed-martin tarafından geliştirilmişti!

Artik kolaj yapmanin zamani gelmişti. toparladık elimizdekileri ve mutlaklaştırdık. emerikaya karşı önyargılıyız ya, ortaya şöyle azotlu bir sonuç çıktı:

Lockheed-Martin savaş ürünleri firması, yer istasyonunu doğal olarak yine kendi ürünü olan tbmcs'in uygulama alanına yakın bir yere kurdu. bu yer ankara-haymana yolu 12. kilometrede idi.

Intaspace yer istasyonu ile bayrak garnizonu aynı yerde idi. Bizce Intaspaceturk'ün asıl değerlendirme merkezi bayrak garnizonu içiydi..

Bayrak garnizonunda tespit edilen kadınlı erkekli çok sayıdaki emerikalı piknik yapmaya gelmemişti..

Amerikalılar, zaten eski üsleri olan bu yerden hiçbir zaman çıkmamışlardı!

Buna göre ırak'ta sürdürülen katliamlarda türkiye, Amerika ile elektronik(!) ortaktır.

O zaman resim netleşiyor...

Tbmm'deki meşhur 1 mart tezkeresinin reddi falan hikaye..

Aavaş, bir aldatma, hile sanatıdır..

Umarız yukarıdaki hikayenin özellikle yerli aktörleri, emerikan geleneklerine uygun biçimde, bir gün katran ve tüye bulanmazlar...

kendi kendimi gerdim, ama küfür etmeyeceğim..

Saygılarımla..

(Temmuz, 2007)
Kaynak: Ali Tarık - Komik Parti


TSK'dan ihraç edilen iki subay, neden ihraç edildiklerini öğrenmek isteyince ...
09 Şubat 2010

Taraf gazetesi, bugün TSK'dan atılan iki subaya gönderilen evrakları yayınladı.

TSK'dan ihraç edilen iki subay, Bilgi Edinme Yasası'ndan yararlanarak neden ihraç edildiklerini öğrenmek isteyince siyaha boyanmış begelerle karşılaştı.

Yüzde 80 karartılmış

Taraf gazetesinden Halin Alp'in haberine göre; Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararlarıyla TSK'dan ihraç edilen subaylar, İbrahim Töre, İrfan Çalışkan Bilgi Edinme Yasası'ndan yararlanarak ordudan neden ihraç edildiklerini öğrenmek için başvurunca, yüzde sekseni sansürlenmiş cevap metinleriyle karşılaştı.

Tarikatçı suçlaması

İhça edilen subaylara TSK'dan "disiplinsizlik" suçundan ihraç edildiklerini gösteren ancak gerekçeleri karartılarak sansürlenmiş belgeler verildi.

İbrahim Töre'nin ihraç belgesinde "Süleymancılar" tarikatna üye olduğu belirtilirken, bu suçlamayla ilgili delillerin tümü silaha boyanmış.

Namaz kıldığı için

Disiplinsizlik gerekçe gösterilerek TSK'dan ihraç edilen İrfan Çalışkan ise eşinin başörtülü olduğunu üniformayla namaz kılarken çekilmiş bir fotoğrafının dosyasına konulduğunu söylüyor. Ancak kendisine verilen cevapta gerekçe bölümleri karartılmış.

22 yıl orduda görev yapan Töre, emekliliğine 1 yıl 10 ay kala ordudan er olarak atılmış. 28 Şubat'tan "ers yelin estiği o karanlık günler" diye bahseden İbrahim Töre, "Başıma gelecekleri tamhin ediyordum ve hiç şaşırmadım" dedi.

Madalyası var

1994-1996 yıllar arasında Hakkari'de Özel Harekat Grup Komutanlığı yaparken "Üstün Cesaret ve Feragat" madalyası alan İrfan Çalışkan, "Öğrendiğime göre eşimin başörtülü olduğu fotoğraflarla beraber benim üniformayla namaz kılarken çekilmiş fotoğraflar hakkında delil olacak şekilde dosyama konulmuş. Bunun izahı nasıl olur?" diye soruyor.

Amerikan uçak gemisinde 4 kilise var

Belgede yazılanların aksine hiçbir tarikata üye olmadığını belirten eski Binbaşı Töre şunları söyledi: Eğer tarikata üye olmak suçsa tarikatlar kapansın. Kıdem sicilde devrelerin arasında genelde ilk sıradaydım. Şimdi ordu evine bile giremiyorum. Özlük haklarımı kullanamıyorum. Amerikalılara özeniyorum. Amerikan uçak gemisinde 4 adet kilise varmış, cami de havra da. Biz 'peygamber ocağı' dediğimiz ordumuza leke tondurtmayız ve ona düşman olmayız. Ancak yapılan idari hataları nasıl görmezden gelebiliriz.

09 Şubat 2010 12:03
Subay Adayına Akıl Almaz Sorular
Askeri liselere başvuran adaylarına akıl almaz dindarlık testleri: Nutuk mu Kur'an mı, gusul ne fosil ne?... İskender Pala 15 yıl yaşadıklarını anlattı..

12 Eylül sonrasında “öğretmen teğmen” olarak girdiği ordudan 28 Şubat sürecinde “irticacı” diye ihraç edilen ünlü edebiyatçı Prof. Dr. İskender Pala, 15 yıllık subaylık hayatında yaşadıklarını kaleme aldığı “İki Darbe Arasında” isimli kitapta askeri liselere kabuldeki sözlü mülakatta adayların nasıl dindarlık testine tutulduklarını anlatıyor.

KUR'AN MI NUTUK MU?
2003'de tamamladığı ama geçtiğimiz günlerde Kapı Yayınları'ndan çıkan kitabında kendisinin de mülakatlara girdiğini anlatan İskender Pala öğrencilere “Bir elinde Kur'an var, diğer elinde Atatürk'ün Nutuk'u. Denize düştün ve tek elle yüzebileceksin, hangisini atarsın?" şeklinde sorular yöneltildiğini bu şekilde dindarlık testinden geçirildiklerine dikkat çekiyor.


İskender Pala, bu defa pek bilinmeyen bir özelliğiyle, “asker kimliğiyle” karşınızda. Edebiyat profesörü, 12 Eylül'ün hemen ardından başlayıp 28 Şubat sürecinde YAŞ kararıyla son bulan Deniz Kuvvetler'ndeki 15 yılın hikâyesini TSK'yı kurum olarak yıpratmayacak incelikte kaleme almaya çalışmış.


Kitapta Öne Çıkan Bölümler

İskender Pala Neden Ordudan Atıldı?
- İskender Pala orduda iken, Namaz kılarken bir defa görülmüş Osmanlıca kitap okurken (Kuran zannediliyor) görülmüş. Cenaze namazında saf tutarken görülmüş.

Kızını imam hatip lisesine göndermiş
İlhami Erdil Paşa Neden Hiddetlendi?

- Recep Tayyip Erdoğan (İst.Büyükşehir Belediye Başkanı) ile İlhami Erdil (Kuzey Deniz Saha Komutanı) arasında geçen sohbet…

Askeri Lokalde Başörtü Tahammülsüzlüğü…

- İskender Pala eşi ve çocuklarıyla askeri lokalden eşinin başörtülü oluşu nedeniyle çıkartılıyor. Eşi ve çocukları önünde rencide edilen İskender Pala hukuk mücadelesini kazanamıyor.

Deniz Kuvvetleri tarihini arşivleyip bu arşive 50 araştırma kitabı kazandırmış.

Ordunun bilime yeterince önem vermediğini ifade ediyor.(Edebiyat doktorası yapmış birini doktor zannedip deniz hastanesine gönderiyorlar)

Asker Kitapları Yakıyor…

- MEB kitapları orduda yakılıyor.- Atatürkçülük adına kitabı yakan kurumun, Türk Dil Kurumu'nun ve yine onun kurduğu Cumhuriyet'in Milli Eğitim Bakanlığı'nın kitaplarını yakıyordu.-

Yakın Tarihimiz Bildiğimiz Dışında mı?

- Kardak konusunda araştırma yapması isteniyor. Özel izinle ulaştığı belgelerde aynı zamanda Türkiye'nin yakın tarihinin bildiğimizin dışında bir tarihi olduğunu görüyor.

Orduda Etnik ve Dinsel ayrımcılık

- İskender Pala kendisinden önce Kürt'lerin, Alevi'lerin ve Çingene'lerin orduya alınmadığını bu etnik ayrımcılığa kendisinden sonra inançlı, namaz kılan insanların da dahil edildiğine dikkat çekiyor.


1984 yılındaki mülakatta Çingene, gayrimüslim, Alevi ve Kürt olduğuna kanaat edilen adayların elendiğini daha sonraki yıllarda ise Alevi olanların yerini küçükken Kur’an kursuna gitmiş olan öğrencilerin aldığını belirten Pala, İmam-Hatip okullarından gelenlerin ise kesinlikle elendiğini ama kendilerine başka bir nedenle elenmiş gibi gösterildiğini aktarıyor.

Prof. Dr. İskender Pala yine içinde olduğu bir mülakat heyetindeki subayın adayların yarısına ardı ardına; "Söyle bakalım, fosil nedir?", "Haydi kafiyeli olsun, usul nedir?", "Peki gusül nedir?" sorularını yönelttiğini kaydederek bu ilginç testi şöyle yorumluyor;

“Aslında mülakatlarda sorulacak sorular için sistemler geliştirilmiş, her şey standart¬lara bağlanmış gibiydi. Öğrenci adayına sorulan sorulardan sonra hakkında kanaat oluşuyor ve mülakatı geçip geçmediği daha kapıdan çıkmadan belli oluyordu. Her mülakat dönemin¬de, pek azı yazılı olmakla birlikte, mülakat heyetlerine bazı uyarılarda bulunulur ve kimlerin okula kabul edileceği söyle¬nirdi. Bu uyarılar Deniz Kuvvetleri’nin bir personel politikası olmaktan öte o dönemde yetkili komutanların bakış açılarına göre düzenlenmiş de olurdu. Zannederim bir okul komutanı da pekâlâ mülakat heyetine sözlü emirler vererek prensipler koyabilirdi. Bu tür uygulamalar, mülakat heyetlerindeki rütbeli kişilerin de kendi standartlarını oluşturmalarına yol açıyordu elbette. Söz gelimi benim bulunduğum heyette bir subay öğrencilerin neredeyse yarısına şu soruları sırasıyla ve hiç değiştirmeden sorardı.
"Söyle bakalım, fosil nedir?"
“…”
"Haydi kafiyeli olsun, usul nedir?"
“…”
"Peki gusül nedir?"
“…”
13-14 yaşında bir öğrenci adayı dersini çalıştığı için fosil'in bilimsel tanımını yapabiliyor, kelime bilgisi olarak da usul'ün "yol, yöntem" olduğunu biliyordu. Ama iş "gusül"e gelince he¬men hepsi afallıyor, kızarıp bozarıyordu. Guslün ne olduğunu bilmeyenler boynunu büküyor, bilenler de böyle bir soruya cevap verip vermemekte tereddüt ediyordu. Sonuçta guslün ne olduğunu bilenler ile bilmeyenler arasındaki tercih size kalmıştı.” (İki Darbe Arasında / s.50-51)

YAZ KUR'AN KURSU ELEMESİ

Mülakatlarda “Yaz tatilinde ne yapıyorsun?” şeklindeki soruya “Yaz Kur’an kursuna” gittikleri yönünde cevap veren adayların direk olarak elendiklerini aktaran Pala, devletin resmi ideolojisine göre mülakat heyetlerinin de öğrencileri sınıflandırmasına dikkat çekiyor:

“Pek çok öğrenci adayı taşradan geliyor, köy ve kasaba ço¬cuğu oluyordu. Hepsi de masum, istikbalini kurtarmaya çalı¬şan zeki çocuklar. "Yaz tatilinde ne yapıyorsun?" sorusuna hepsi dosdoğru cevap veriyor. Ne yaptığını anlatıyor, bu arada yaz Kur’an kursuna gidenler de bunu söylemekte bir beis görmüyorlardı. Anadolu’da o yıllarda gelenek halini almış olan Kur’an kursları iki yıl sonra ideolojik bakış açısıyla değerlendirilmeye ve Kur’an kursuna giden öğrenciler kendilerine asla bildirilmeyen kursa gitme nedeniyle elenmeye başlandılar. Oysa elenen öğrencilerin çoğu sırf adet yerini bulsun, arkadaşlarım gidiyor ben de gideyim diye cami hocalarına yol uğratmış gençlerdi.

Devletin resmi ideolojisine göre mülakat heyetleri de öğrencileri sınıflandırıyorlardı. Daha önce kayıtlarda yer almayan İmam Hatip okullarının adı yazılı olarak askeri okullara alınacak öğrencilerin mezun olduğu okulların dışında bırakılıyor ama ırk ve milliyet isimleri pek anılmıyor. Listelerde yer almıyordu. Belki de yeni yapılanma bunu gerektiriyordu. Ve gelecekte toplum mimarlığına soyunacak olanlar bu yönlendirmeleri yapmaya çok önceden başlamış oluyorlardı.” (İki Darbe Arasında / s.51-52)
Kaynak:Haber7.com

12 Mart 2010
Pala TSK'dan Neden Atıldı?
'İrticai eylemlere eyilimlidir, irticai gruplarla ilişkidedir, çarşaflı bir hanımla görülmüştür, İstiklal Caddesi'nde sakallı birisiyle gezdiği görülmüştür.'

Haber Türk Televizyonu'nda Bal Çiçek Pamir'in sunduğu 'Söz Sende' programının dün akşamki konuğu Prof. Dr. İskender Pala'ydı. İskender Pala, programda çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Pala, 14 yıl hizmet verdiği askeriyede neler yaşadığını anlattı. Pala askeriyeden neden atıldığınıda şu şekilde ifade etti: 'Askeriyeden disiplinsizlik gerekçesiyle atıldım. Fakat raporlarıma; irticai eylemlere eyilimlidir, irticai gruplarla ilişkidedir, çarşaflı bir hanımla görülmüştür, istiklal caddesinde sakallı birisiyle gezdiği görülmüştür.' şeklinde yazıldı.

TSK'da hangi kuralların uygulandığı konusunada değinen Pala, eşinin başörtülü olması nedeniyle, kendisine olan bakış açısının değiştiğini söyledi. Pala sözlerine şöyle devam etti: '28 şubattan sonda başörtüsünün adının türban şeklinde kullanılarak, siyasi bir simge gibi görülmesinin ardından, başörtülü kim varsa ordudan atmaya başladılar.'

Kendisinin de namaz kıldığını söyleyen Pala: 'Başarılı olan subayların namaz kılması, onları örnek alacak kişilerinde çoğalması anlamına geliyor. Bu da orduda çok tehlikeli bir durum oluşturyor.'

Bu yaşananların 1993 yılına kadar geçerli olduğunu, 1993 yılından sonra öyle bir furyanın çıktığını, birliğinde başörtülü, namaz kılan kim varsa atın şeklinde bir yarışa dönüştüğünü söyledi.

İskender Pala, zamanında namaz kılarken görüldüğünü ve bu olaydan sonra da herşeyin çok daha farklı olduğunu söyledi.
aktifhaber

29 OCAK 2010, CUMA
Poyrazköy'de 'ABD ortaklığı' kuşkusu

Poyrazköy davası sanıkları Yarbay Ercan Kireçtepe ve Binbaşı Eren Günay'ın, soruşturma başlamadan önce, Kurtarma ve Sualtı Komutanı Albay Orhan Yücel tarafından silahları Amerikalılarla gömdükleri iddiaları nedeniyle sorgulandığı ortaya çıktı

Sivil mahkemede davası görülecek olan Poyrazköy iddianamesinde haklarında dava açılan 2'si emekli 15 muvazzaf asker hakkında ilginç ayrıntılar yer alıyor. Davasının iki şüphelisi Yarbay Ercan Kireçtepe ve Binbaşı Eren Günay'ın komutanları tarafından 'Amerikalılardan silah alıp gömdükleri' iddiasıyla uyarıldıkları ortaya çıktı.
İstanbul 12'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nin kabul ettiği iddianamede Yarbay Ercan Kireçtepe ve Binbaşı Eren Günay'ın hakkında 'Ergenekon üyesi olmak', 'TBMM'yi kısmen veya tamamen ortadan kaldırmaya teşebbüs', 'Patlayıcı madde bulundurmak ve Ateşli Silahlar Kanunu'na muhalefet etmek' iddialarıyla 2'şer kez ağırlaştırılmış müebbet ve 37'şer yıl 6'şar ay hapis isteniyor.

Dosyadaki iddiaya göre Kurtarma ve Sualtı Komutanı Albay Orhan Yücel ile Yarbay Ercan Kireçtepe, 1 Nisan 2009 günü telefon görüşmesi yaptı. Bu görüşmenin ardından iki subay bir araya geldi. Daha sonra savcılarca ifadesi alınan Yarbay Kireçtepe'ye görüşmenin içeriği soruldu. Kireçtepe ifadesinde 'Komutanım, Binbaşı Emre Onat, Yarbay Turhan Ecevit ve Binbaşı Eren Günay ile kendisinin bir kısım astsubaylarla birlikte Amerikalılardan silah alarak bir yerlere gömdükleri söylentisinden bahsetti. Ben de kendisine böyle bir şeyin mümkün olmadığını beyan ettim' dedi.

ERGENEKON SORULDU
İddiaya göre Albay Orhan Yücel 'Amerikalılarla silah gömme' iddiasını Binbaşı Eren Günay'a da sordu. Günay bu görüşmeyi ifadesinde şöyle anlattı:

'Yurtdışı görevine gitmeden 2-3 hafta önce Albay Orhan Yücel beni çağırdı. Konunun gizli kalmasını hatırlatarak hakkımda ihbar olduğunu, Ergenekon ile irtibatlı olduğumu, mühimmat gömdüğümüzün iddia edildiğini söyledi. Albay Orhan Yücel 'Seni tanıyoruz ama böyle bir şey var' dedi. Ben çok sinirlendim. Mensubu olduğum kurumun geldiği noktanın üzücü olduğunu ifade ettim. Den


En son Ekim tarafından Cum Mar 12, 2010 9:58 pm tarihinde değiştirildi, toplam 4 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> DÜNYA BİR İNKILÂP BEKLİYOR Tüm zamanlar GMT
Sayfaya git 1, 2, 3  Sonraki
1. sayfa (Toplam 3 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com