EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

DOĞU TÜRKiSTAN KURTULUŞ SAVAŞI

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> İSLÂM DÜNYAS!
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Çrş Şub 20, 2008 8:18 pm    Mesaj konusu: DOĞU TÜRKiSTAN KURTULUŞ SAVAŞI Alıntıyla Cevap Gönder

Çin, Doğu Türkistan’a bağlı Cungar havzasındaki Mahu bölgesinde 1 milyar tonluk petrol rezervi bulduğunu açıkladı
05 Aralık 2017

Çin'in dev petrol üreticisi PetroChina, Doğu Türkistan’a bağlı Cungar havzasındaki Mahu bölgesinde 1 milyar ton petrol rezervine sahip yeni bir yatak keşfedildiğini açıkladı.
Çin Uluslararası Radyosu'nun haberine göre, dünya genelinde Xinjiang Şubesi'nin petrol üretim kapasitesi 2016-2017 döneminde 1 milyon 380 bin ton olarak kaydedildi. Şirket, 2016-2020 döneminde 6 milyon tona ulaşmayı hedefliyor.
Doğu Türkistan bölgesinde, Petrol, volfram (silah sanayisinde kullanılan önemli bir maden), altın, gümüş, platin, kömür (2.2 trilyon ton) ve uranyum gibi stratejik ham maddeler ve sayısız yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip.

Borsa Gündem

ABDÜLKADİR YAPÇAN KALP KRİZİ GEÇİRDİ: “SENİ ÇİN’E TESLİM ETMEDEN ÖLEMEZSİN!”
Aydın KALKAN
3 Mart 2017



Doğur Türkistan Davası liderlerinden Uygur Türkü Abdülkadir YAPÇAN’ın geçtiğimiz haftasonu kalp krizi geçirdiği bildirildi.

Uluslararası Mülteci Halkarı Derneği’nin resmi twitter hesabından (@multecihakder) duyurduğu hadisede, daha önceden çeşitli rahatsızlıkları sebebiyle tedavi talepleri dikkate alınmayan Yapçan’ın geçirdiği kalp krizi sonrası hastahaneye kaldırıldığı ve “yoğun bakım”a alınmasıyla birlikte yapılan müdahale sonrasında “hayati tehlikeyi atlattığı” bildirildi.

Hadisenin üzerinden yaklaşık bir hafta geçmiş olmasın rağmen, Yapçan gibi gerçek bir mazlumun sağlık durumu hakkında Beştepe’nin Yalancı medyasının tek kelime etmemesi de dikkatlerden kaçmadı.

Referandum etrafında kutuplaştırılan yığınların hissiyatını köpürtmek için, tâ 28 Şubatlardan “CHP hatırâları” sunan, buna karşın, bugün ve şu ân dahi 28 Şubat döneminin hukuksuz kararları sonrası 20-25 yıllık haksız zindan hayatlarına devam eden yüzlerce kardeşimizi zindanlarda tutmaya devam eden;

Üstelik bununla kalmayıp, bu gerçek kahramanların mücâdelelerini ve çilelerini kıskanıp, “Şubat’tan Şubat’a” televizyon ekrânlarından, sanki kendi mücâdeleleriymiş gibi hatırlatan;

Pek daha garibi, sanki süregelen bu hukuksuzlukların sorumluları dünya dışındaki varlıklarmış ve 15 yıldır zindan kapılarının anahtarları o şeytanî varlıkların elindeymiş gibi, utanmadan şikâyet(!) etmeye devam edenler;

Evet… Onlar!

Beştepe’nin Yalancı medyasının zindanlarda süregelen gerçek İslâmcı Mücâdele dinamiğini, kendi ihanetlerine meze diye kullanan bütün unsurları…

28 Şubat’ı bugün ve şu ânda sürdürenlerin, Yapçan Çin’e iade edilmiş, esirken şehîd olmuş, umurlarında mı?

– “Öldü!”

– “Oh be, bir yükten daha kurtulduk” diyeceklerinden zerre şüpheniz olmasın! Onların “hâl dili” bunu gösteriyor…

Tıpkı Hamas temsilcisi Salih El Aruri‘nin “İsrail’le muhtaçlık anlaşması” sürerken, bir günde sınırdışı edilmesi, daha doğru bir ifâdeyle kovulması gibi!

Üstelik gerçek Filistin dostu / İsrail düşmanı bu “yük”ten kurtulanlar, rezalet ortaya çıkınca, utanmadan “kovulmadı, kendi gitti!” deyivermişlerdi.

Hatırladınız mı?

Evet!

Geçtiğimiz hafta 25 Şubat 2017 cumartesi günü tutuklu bulunduğu evde yaşattırılan sıkıntıların tesiriyle kalp krizi geçiren Abdülkadir Yapçan, tedavi sürecinin ardından, tekrar Çin’e teslim edilmek üzere esir tutulduğu eve götürüldü.

65 yaşında tutuklu bulunduğu 6 aydır çektiği bel ağrısından şikâyet etmesine rağmen hiçbir şekilde tedavisinin yapılmaması, buna karşın bulunduğu evde geçirdiği kalp krizine ânında müdahale edilmesi, “tedavi” değil, “ölmemesi için yaşatmak”tan başka bir mânâ ifâde etmemekte.

Denilmektedir ki Yapçan’a:

“Ölemezsin! Çin’le sürdürdüğümüz ilişkilerde, masadaki en önemli kozumuzsun!”

“Misafirhâne” Değil, Zindan!

BOP Saldırısı ve zulümler karşısında Dilsiz Şeytanlık rolünü sürdüren Yalancı medyanın iğrenç tevillerinden biri de Yapçan’ın “misafirhâne”de tutulduğu, “evde kaldığı” palavrasıdır…

İster “ev”, ister “misafirhâne”, isterse “saray” deyin!

Yapçan esir tutulmakta ve atacağı adımları metrekare hesabıyla sınırlandırılmaya devam edilmektedir.

Dolayısıyla hapis hayatı yaşamaktadır ve tutukludur!

15 yıldır ikâmet ettiği Türkiye’nin ve Anadolulunun aleyhine bir tek fâaliyeti olmamış, üstelik, yüzyıllardır süren Türkistan Davası’nın çileli mirasını omuzuna yüklenmiş bir ihtiyar-delikanlı olarak, gerçekleştirilmeyen tedavilerinin ağrıları eşliğinde, işkence altındadır da!

Bütün insanlık tarihi ile birlikte Türkistan Davası’nın da bu en nazik dönemecini yaşadığımız günlerde Abdülkadir Yapçan’a yapılan muamele, Türk’ün, kendi öz vatanında ne hâlde olduğunun ibretlik bir tablosudur.

Türk… Mücahid Türk, kendi öz vatanında tutukludur!

Kaynak: Adımlar dergisi

MANAS AKMATOV: ABDULKADİR YAPÇAN’A ÖZGÜRLÜK!
21 Kasım 2016 



Kırgızistan İslâm Partisi Genel Başkanı, Gönüldaşımız Manas AKMATOV, 30 Eylül 2016 tarihinde İstanbul’da tutuklanan Doğu Türkistan davasının liderlerinden Abdülkadir YAPÇAN ile ilgili basın toplantısı düzenledi.

Kırgızistan 7 Nisan Hareketi adlı platform bünyesinde oluşturulan kampanya dâhilinde düzenlenen basın toplantısı, Kırgız Aki-Press haber ajansının toplantı salonunda gerçekleşti.



Tayyip Erdoğan’ın Çin ziyareti öncesinde yıllardır siyasî mülteci statüsünde Türkiye’de kalan Abdülkadır Yapçan 31 Ağustos 2016 tarihinde tutuklanmış ve 1 ay boyunca gözaltında tutulduktan sonra 30 Eylül 2016 günü tutuklanmıştı. Ayrıca kendisinin ve dava arkadaşlarının uydu yayını yaparak Doğu Türkistan’da yaşanan zulümleri dile getirdikleri İSTİKLÂL TV adlı televizyon kanalı da, aynı gün AKP Hükümeti tarafından yayını durdurularak kapatılmıştı.

15 YAŞINDA ÇİN ZİNDANLARINDA İŞKENCE ALTINDA

Gönüldaşımız Manas AKMATOV, AkiPress’te düzenlediği basın toplantısında Abdülkadir Yapçan’ın Türkiye tarafından Çin veya herhangi bir üçüncü ülkeye iadesinin kabul edilemez olduğunu vurguladıktan sonra Yapçan hakkında basın mensuplarına bilgiler verdi:

“Abdulkadir Yapçan 1958 yılında Çin’in Xingjang (Doğu Türkistan) eyaletinin Kaşgar şehrinde doğdu. Müslüman Uygur ve Kazakların çok ağır baskı gördükleri dönemde, İslam’a olan yakınlığı yüzünden henüz 15 yaşındayken 1973 yılında hapse atıldı ve 1979 yılına kadar ağır işkenceler gördü. Hapisaneden çıktıktan sonra İslâmî eğitimine devam etti. Hadis, tefsir, fıkıh ve İslâm tarihi okuduktan sonra davetçi olarak Müslüman Türklerin milli meselelerini takip etmeye ve Doğu Türkistan’daki kardeşlerimizin hakları konusunda kamuoyunu aydınlatmaya başladı.”

YAPÇAN’IN MEŞHUR MEKTUBU

Yapçan’ın 1990 yılında kaleme aldığı ve dönemin Çin Komünist Partisi’nin Kaşgar Ofisi’ne gönderdiği meşhur mektubuna da değinen gönüldaş Manas Akmatov, söz konusu tarihî mektupta zikredilen 8 maddelik talep listesini basın mensuplarına şu şekilde aktardı.

1- Doğu Türkistan’da “doğum kontrolü” sonlansın.

2- Televizyonlarda İslâm eğitimi başlatılsın.

3- Sincan Müslümanları için bir gazete çıkarılsın.

4- İmamlar için İslâmî okullar kurulsun.

5- Sincan resmi gazetesinde her hafta bir sayfa dini meselelere yer ayrılsın.

6- Okullarda her hafta bir saat öğrencilere dini eğitim verilsin.

7- Marksizm Doğu Türkistan okullarında müfredattan çıkarılsın.

8- İslâm’ın yayılmasına karşı çıkarılan yasalar kaldırılsın.

Yapçan’ın Doğu Türkistan Mücadelesi açısından dönemin şartlarında dile getirdiği bu taleplerle tarihî olan mektubu, kendisinin katılmadığı 1990 yılındaki Barın ayaklanması sırasında Doğu Türkistan’lı mazlum kardeşlerimiz tarafından ayaklanmanın manifestosu gibi heryerde dağıtılınca, Çin hükümeti tarafından tutuklandığına dikkat çeken Manas Bey, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Abdülkadir Yapçan bu dönemde 3 yıl hapis yattı. 1993 yılında serbest kaldıktan 4 ay sonra tekrar tutuklanıp 3 yıl daha hapse atıldı. Bu süreler içerisinde çok işkence gördü ve insanlık dışı muamelelere maruz kaldı. 1996 yılında hapisten çıkınca Çin’den kaçtı. Çin’i terkettikten sonra ilticâ ettiği Pakistan’da Şarkî Türkistan İslâm Partisi’ni kurdu ve İslâm ve Doğu Türkistan halklarının milli haklarını savunmaya devam etti.”

ABDULKADİR YAPÇAN’A ÖZGÜRLÜK

Kırgızistan İslâm Partisi Genel Başkanı Manas AKMATOV, Abdulkadir YAPÇAN’ın Çin’i terkedişi sonrasında bugün Türkiye’de tutuklu bulunmasını “büyük bir hayalkırıklığı” şeklinde nitelendirirken, süreci şu sözlerle özetledi:

“Pakistan’da kaldığı süre içerisinde Pakistan Hükümeti’nin dava arkadaşlarını tutuklayıp Çin’e iade etmesi sonrasında, 2001 yılında, İslâm-Türk diyârı olarak güvenli bir liman gördüğü Türkiye’ye ilticâ etti. Türkiye’de Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından siyasî mülteci olarak tanındı ve korundu. Çin, çeşitli seferler Yapçan hakkında asılsız iddialarda bulunmuş ve iadesini istemişse de, Birleşmiş Milletler’in “mülteciler komiserliği” masası bu iddiaları temelsiz bulmuş ve Yapçan’ın mülteci statüsünü hiçbir zaman iptal etmemiştir.”

Yapçan’ın en son geçtiğimiz Eylül ayında tutuklanmasına değinen Manas Akmatov, “Türkiye cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Çin’e yapacağı ziyaretten hemen önce tutuklanan Abdülkadir Yapçan’ın Çin’in iade talebi ile sınırdışı edilmeyi beklemekte olduğunu” ifâde ettikten sonra, “acil” olarak gerçekleştirdikleri basın toplantısının gerekçesini şu sözlerle dile getirdi:

“Şu ân Türkiye’nin Kırklareli şehrinde tutuklu bulunan Abdülkadir Yapçan’ın Çin yerine Kazakistan’a gönderileceğini öğrenmiş bulunuyoruz. Çin ile siyasî ve ekonomik olarak tam bir işbirliği içerisinde bulunan Kazakistan toprakları, Abdülkadir Yapçan’ın selâmeti için değil, belki Çin adına daha rahat öldürülebileceği bir ülke olacaktır. Bu sebeple Din ve Millet olarak kardeşimiz, Abdülkadir YAPÇAN’ın bir ân önce serbest bırakılmasını istiyoruz.”

MANAS BEY’DEN SELÂM VAR!

Türkiye’de ADIMLAR dışında sadece birkaç yayın organında gündeme gelebilen Abdulkadir YAPÇAN’ın Tutuklanması hadisesi üzerinden yaklaşık iki ay geçmişken, bu defâ Kırgızistan’dan gelen bu sesin Doğu Türkistan Davası için hayırlara vesile olacağını ve bu vesile ile Türkiye’de gerçekleşen bu hukuksuzluğun, ahde vefâsızlığın bir ân önce son bulmasını ümit ediyoruz.

Daha önce Kırgızistan ve bölgedeki gelişmeleri Genel Başkanımız Sayın Ali Osman ZOR ile değerlendirmek üzere 2 günlük bir çalışma ziyaretinde bulunarak İstanbul’da misafir olan Kırgızistan İslâm Partisi Genel Başkanı Gönüldaş Manas AKMATOV, Abdülkadir YAPÇAN’ın Özgürlüğü konusunda Kırgızistan başta olmak üzere, bütün TÜRKİSTAN Coğrafyasında başlatılan kampanyanın yayılarak büyütüleceği bilgisini verdi.

Manas Bey, son olarak Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’na, “büyük Kırgız dostu” olarak dile getirdiği Ali Osman Zor’a ve bütün gönüldaşlara selâmlarını ilettikten sonra, Türkiye’deki gönüldaşlarımızdan duâlarını eksik etmemelerini ricâ etti.

ADIMLAR OrtaAsya

Uygur Türklerinden Erdoğan'a şok tepki: "Sadece Türkiye bize terörist damgası vurdu"
04 Ağustos 2015



Dünya Uygur Kongresi Yönetim Kurulu Üyeleri, Münih'te düzenledikleri basın toplantısında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Çin'deki Uygurlara tavrını kınadı.

Kongre merkezinde yapılan basın toplantısında, Dünya Uygur Kongresi Siyaset ve Dış İlişkilerden sorumlu Başkan Yardımcısı Asgar Can, Avrupa Teşkilatlanmasından Sorumlu Başkan Yardımcısı Ümit Hamit ve Yürütme Kurulu Başkanı Dolkun İsa hazır bulundular. “Erdoğan'ın Çin'de sarf ettiği sözler biz Uygurlar arasında büyük hayal kırıklığına sebep olmuştur" diyen Asgar Can “Uygurların terörizmle ilişkilendirilmesi Uygurlar arasında büyük yankı uyandırmıştır. 2009'da Başbakan iken Çin'de olanları “Soykırım" olarak nitelendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bugünkü söyledikleri kabul edilemez. Bu ithamı hangi bilgilere dayanarak yapmaktadır? Meçhuldür" şeklinde konuştu. Cumhurbaşkanı'nı bilgilendirebiliriz “Uygurları terörist olarak nitelendirilmesinin altında bilgi yetersizliği yatabileceği düşüncesiyle bir heyet olarak Sayın Cumhurbaşkanı'nı ziyaret edip kendisini bilgilendirmek için randevu istiyoruz" diyen Asgar Can “Kendisinin orada İslam derneği yetkilileriyle görüştüğünü öğrendik. Bu şahıslar Çin devletinin memuru Çinli Müslümanlar'dır. Onlar sadece kendilerine önceden söylenileni söyleyebilirler. Erdoğan'a 36 bin caminin açık olduğu söylenmiş. Peki bu camiler nerede imiş. Doğu Türkistan'a gitseydi, orada camilerin önünde kimlerin camiye girip giremeyeceğini yazan levhaları görürdü" dedi. "Sadece Türkiye bize terörist damgası vurdu" Çin'in yıllardan beri Doğu Türkistan'da yaşayanlara “Terörist" damgası vurabilmek için milyarlarca dolar harcadığını söyleyen Asgar Can “Maalesef hiçbir Avrupa ülkesi bu tuzağa düşüp te bizleri dışlamazken, ikinci vatanımız olarak bildiğimiz Türkiye bize bu damgayı vurdu. Türkiye'mizin Cumhurbaşkanı'nın bunu söylemesi bizleri çok üzmüştür" dedi. "Ekonomik çıkarlar daha ön plana alındı" Yürütme Kurulu Başkanı Dolkun İsa ise Çin'de yapılan ikili görüşmelerde ekonomik çıkarların ve milli savunma bazındaki anlaşmaların daha ön planda olduğunu söyledi. Dolkun İsa “ama orada en azından temel insan hakları arasında olan Doğu Türkistan'lıların din, dil ve kültürel özgürlükleri gibi konular da konuşulabilirdi. Kendi çıkarları için tüm bunları tamamen göz ardı etmişlerdir" dedi. Dolkun İsa, Çin'deki baskılarla ilgili olarak değişik belgeleri basına sundu.

Kaynak:http://www.subuohaber.com/gundem/uygur-turklerinden-erdogan-a-sok-tepki-h29685.html

ÜLKÜ OCAKLARI: DOĞU TÜRKİSTAN ŞEHİTLERİ İÇİN KILINAN GIYABI CENAZE NAMAZI BAZI İL VE İLÇELERDE ENGELLENMEK İSTENDİ
28 Haziran 2015

Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı olarak, son günlerde , Doğu Türkistan’da yaşanan insanlık dışı olaylardan sonra haklı tepkimizi ortaya koymak, Ramazan-ı Şerif ayını idrak ettiğimiz bu mübarek günlerde, Çin’in zulmü altında şahadete eren Doğu Türkistanlı soydaşlarımızla manevi olarak hemhal olabilmek amacıyla Türkiye genelinde gıyabi cenaze namazı kılıp akabinde basın açıklamaları yaparak, şehit soydaşlarımızı rahmet ve minnetle andık. Fakat ne acıdır ki, Ayn’el Arap(bazı kesimlerce Kobani)’ta iki terörist gurubun çarpışmasına ağlayanlar, lanetleme ve kınamalarla bu çatışmayı gündemden düşürmeyenler söz konusu Doğu Türkistan olduğunda yine “lal” oldular. Suskunluk ve umursamaz tavırlarıyla Çin’in zulmüne olan ortaklıklarını tekrar gözler önüne serdiler.

Devletin memuru olmak yerine hükümetin adamı olmayı tercih edenler, kendilerine durumdan vazife çıkararak, bazı mahfillere şirin görünmek için yarıştılar. Türkiye genelinde İl ve ilçe temsilciliklerimiz tarafından tamamen halisane niyetlerle düzenlenen gıyabi cenaze namazları, bazı il ve ilçelerde müftülüklerce ve din görevlilerince engellenmeye çalışıldı. Kimi yerlerde Cuma namazı sonrasında gıyabi cenaze namazı için bekleyen cemaate, namaza katılmamaları yönünde telkinlerde bulunuldu.

Adana, Burdur, Çankırı, İstanbul, İzmir, Karabük, Sinop, Şanlıurfa ve Yozgat illerinde gıyabi cenaze namazı kılmak üzere toplanan cemaate, gıyabi cenaze namazı kıldırmamak için çeşitli bahaneler ileri sürülmüş; bazı il ve ilçelerde müftülüklerin üzerlerine vazife olmayan mülahazalarda bulundukları görülmüştür. Bu bahaneler, söz konusu gıyabi cenaze namazını Ülkü Ocakları’nın düzenlemesinden dolayı oldukça çeşitlendirilmiş, bazı yerlerde izin olmadığı bahane edilmiş, bazı yerlerde ise Ülkü Ocakları’nın siyasi bir kurum olduğu öne sürülmüştür. Öncelikle belirtmek isteriz ki, Ülkü Ocakları siyasi bir kurum değil, milli ve manevi değerlerde buluşan gençliğin odak noktası, Türk gençliğinin bekası için mücadele eden bir SİVİL TOPLUM KURULUŞUDUR. Diğer yandan, gıyabi cenaze namazı, herhangi bir makamın izni ile yapılan bir ibadet değildir. Gıyabi cenaze namazı kılmak için herhangi bir makamdan izin almak hukuken de dinen de gerekli değildir. Herhangi bir izin alma yükümlülüğü bulunmamasına rağmen, gıyabi cenaze namazı kılınacağını, önceden kendilerine nezaketen bildiren ülküdaşlarımızı engelleme girişiminde bulunan sayın din görevlilerini kendi gerçek işleri ile meşgul olmaya çağırıyoruz. Kendilerini dünyevi kaygılardan azade olarak yalnızca Allah’ın rızasına talip olmaya davet ediyoruz. Zira ahirette gram şaşmayan terazinin ilahi ölçüsü, hükümetlere yaranma çabası değil; Allah’ın hükümlerine sadakattir. Bu makam ve mevki düşkünü kimselere, üstünlüğün yalnızca takvada olduğunu ve kendilerine yapılan ödemelerin hükümetin ayakkabı kutularından değil milletin kasasından çıktığını da bir kez hatırlatmak isteriz.

Önümüze çıkarılan engeller bizlerin şevkini kırmaktan ziyade; çok daha büyük faaliyetler yapmak için birlik ve beraberlik içinde olmaya sevk etmektedir. ÜLKÜ OCAKLARI, TÜRLÜ ENGELLEMELERLE KARŞI KARŞIYA KALAN GÖNÜLDAŞLARIMIZIN GİYABİ CENAZE NAMAZINI KENDİ KILDIRMASIYLA ŞEHİT OLAN SOYDAŞLARIMIZA KARŞI SON GÖREVİNİ TÜRKİYE GENELİNDE YERİNE GETİRMİŞTİR. Niyetimizde, amelimizde hayır olduğu için; sadece milletimizden destek alarak ve sadece Allah’ın rızasını gözeterek ülkemizin dört bir tarafında, Doğu Türkistanlı soydaşları için kıyama duran milletimize öncülük etmenin şerefini yaşadık.

Doğu Türkistan için sesimize ses verip, mazlumların ümitlerini tekrar yeşerten, yegane destekçimiz ve umudumuz olan büyük Türk milletine, teşekkürlerimizi sunuyoruz. Böylesine anlamlı bir faaliyete engel olmaya çalışanlara karşı her iki dünyada da hakkımızdan vazgeçmeyeceğimizi beyan ediyor, kendilerini milletimizin vicdanına havale ediyoruz.
Kaynak : Ülkü Ocakları Genel Merkezi Kurumsal web.sitesi

İSTANBUL ÇİN KONSOLOSLUĞU ÖNÜNDE DOĞU TÜRKİSTAN İÇİN EYLEM
11 Ocak 2015



Anadolu Öğrenci Birliği’nin organize ettiği Eylem 12:00’da Sarıyer Haydar Aliyev Parkı’nda buluşulup Çin Başkonsolosluğu’na yürüyüş yapılarak gerçekleşti. Çin Başkonsolosluğu önünde ...

Çin Başkonsolosluğu önünde Anadolu Öğrenci Birliği’nin organize ettiği eylem sırasında birliğin Genel Başkanı Abdulvahit Yücel, Doğu Türkistan Maarif Derneği Başkanı Hidayet Oğuzhan ve Anadolu Platformu Yönetim Kurulu Üyesi Hüseyin Özhazar birer konuşma yaptı.



Konuşmaların ardından “Doğu Türkistan’ı Unutmadık, Unutturmayacağız” başlıklı bildiri okunarak tekbir ve sloganlar eşliğinde eylem sona erdi.
Kaynak Adımlar Dergisi

İstanbul Ülkü ocaklarının Uygur Türklerine destek eylemine polis müdahalesi
10 Ocak 2015



İstanbul Ülkü Ocakları tarafından yapılan Uygur Türklerine destek eyleminde polis ile grup arasında arbede yaşandı. Üzerlerine giydikleri kefeni temsil eden beyaz bezlerle Odakule'de toplanan grup üyeleri Galatasaray Meydanı'na doğru yürüyüşe geçti. Tekbir getirip sloganlar atarak yürüyen grup adına Galatasaray Meydanı'nda yapılan basın açıklamasını İstanbul Ülkü Ocakları Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım okudu.

“TÜRKİYE'YE GELMEK İSTEYEN UYGURLARA KAPILAR AÇILMALIDIR"
İnançları yüzünden baskı gördükleri yerden Türkiye'ye göç etmek isteyen Uygur Türklerine kapıların açılması gerektiğini söyleyen Yıldırım, “Bu herşeyden önce dinimizin gereğidir. 9 ay önce Doğu Türkistan'daki Çin zulmünden kaçan çoğu kadın ve çocukların oluşturduğu 300 Uygur Türk'ü insan kaçakçılarının yardımıyla Tayland'a geçti. Oradan yolunu bulup Türkiye'ye geçeceklerdi. Faka Tayland polisi onları bir ormanda aç ve susuz halde buldu. Eğer Çin vatandaşı oldukları anlaşılırsa Çin'e geri gönderilecekler. Bu da ölüm demek. Tek istekleri Türkiye'de yaşamak. Çünkü Doğu Türkistan'a hiçbir şansları kalmadı. 300 soydaşımız ve dindaşımız biran önce Türkiye'ye kabul edilmelidir" dedi.

POLİSLE GRUP ARASINDA ARBEDE
Eylemin ardından dağılmayan grup, İstiklal Caddesi'nden Tarlabaşı Caddesi'ne çıktı. Grup, Taksim Meydanı'na doğru yürümeye başladı. Grup yoldaki iki şeritten yürürken trafikte aksamalar yaşandı. Caddenin Taksim Meydanı'na yakın bir noktasına kadar yürüyen grubun önüne sivil polisler çıktı. Polisin dağılın uyarısı yaparken, grubun önünde bulunan bazı kişilerle polis arasında arbede çıktı. Hızla ilerleyen grubun yolu Taksim Meydanı'na girişte çevik kuvvet polisleri tarafından barikat kurularak kesildi. Grup üyeleri İstiklal Caddesi yönünde ara sokaklara girdi.
Yurt Gazetesi



İşgalci Çin, Doğu Türkistan'ın başkenti Urumçi'de peçeyi yasaklıyor
12.12.2014



BBCT'nin haberine göre; işgalci Çin'in, nüfusunun önemli bir bölümünü Müslüman Uygur Türklerinin oluşturduğu Doğu Türkistan'ın başkenti Urumçi'de, kamusal alanda peçe takılması yasaklanıyor.

Urumçi Meclisi peçe yasağını onayladı. Karar, bölgesel yönetimin de onayı sonrası yürürlüğe girecek.

Son karar, işgalci Çin yönetiminin bir süredir bölgedeki Müslümanlara ait simge teşkil eden kıyafetlere yönelik yasaklarının sonuncusu oldu.

Ağustos ayında da, yine Doüu Türkistan'daki Karamay şehrinde uzun sakallı erkeklerin otobüse binmesi yasaklanmıştı.

BBC'nin Asya-Pasifik bölgesi editörlerinden Charles Scanlon, Çin yetkililerinin Şincan'da peçe takılmasını, bölgede gerilim ve şiddetin arttığı dönemde kendilerine bir meydan okuma olarak algıladıklarını söylüyor.

Reuters haber ajansına konuşan Melbourne'daki La Trobe Üniversitesi'nden Çin uzmanı James Leibold ise "Yasak peçeyi, etnik-ulusal kimliğin bir tezahürü olarak daha da popüler kılacak" dedi.

Uygurlar baskıdan şikayetçi

Çin yönetimi Doğu Türkistan'da son dönemde yüzlerce kişinin öldüğü saldırılardan "ülke dışındaki terör örgütlerinden ilham ve destek alan" ayrılıkçı Uygurları sorumlu tutuyor.

Uygurlar ise Pekin'in kültürel ve dini yaşamlarına getirdiği kısıtlamaların şiddeti artırdığını söylüyor.

İşgal altındaki Doğu Türkistan'da en büyük etnik gruplar Uygur Türkleri ve Çinliler. Bölgede nüfusun yaklaşık yüzde 45'ini Uygur Türkleri, yüzde 40'ını da Çinliler oluşturuyor.

Bölgede 1944'te Doğu Türkistan Cumhuriyeti adlı bir devlet kurulmuştu. Çin 1949'da bu devleti yıkarak bölgede kontrolü ele geçirmişti.
Pekin yönetimi o dönemden bu yana bir çok Çinliyi bölgeye göçe zorlamıştı.
haber 93

İşgalci Çin, Doğu Türkistan'da en az 40 Türk'ü daha katletti
25/09/2014



Çin işgali aaltındaki , Doğu Türkistan'da 21 Eylül'de meydana gelen kanlı olaylarda en az 40 Türk'ün vurularak öldürüldüğü açıklandı.

Çin'in resmi haber ajansı Xinhua, Pazar günü Bayangolin iline bağlı Bügür ilçesinde çıkan olaylarda isyancı 40 Uygur'un vurularak öldürüldüğünü bildirdi.

Kanlı olayların bilançosunu dört gün gecikmeli olarak bu akşam duyuran Xinhua, organize terör saldırısı olarak nitelediği eylemde 6 sivil ve 4 polisin de hayatını kaybettiğini belirtti. Çin medyası, pazartesi günü geçtiği haberlerde ölü sayısını iki olarak duyurmuştu. Ancak, Hür Asya Radyosu, yerel kaynaklara dayanarak bu sayının onlarca olduğunu kaydetmişti. Çin medyasına göre, bu yıl Doğu Türkistan'da meydana gelen muhtelif saldırı eylemleri sonucu ölenlerin sayısı 250'yi aştı.

Bölgenin dış dünyaya kapatılması nedeniyle, olayların gerçek mahiyetinin tespiti mümkün bulunmuyor. Yabancı gazeteciler ya da insan hakları gözlemcileri bölgeye sokulmuyor.
haber 93

İşgalci Çin, Doğu Türkistan'da sekiz Türkü daha idam etti
24 AĞUSTOS 2014



BBC'nin haberine göre İşgalci Çin, Doğu Türkistan'da sekiz Türkü daha idam etti.

Çin resmi haber ajansı Şinhua'ya göre idam edilen üç kişi Tiananmen Meydanı'ndaki saldırı nedeniyle suçlanıyordu.

Ekim ayında başkent Pekin'in Tiananmen Meydanı'nda gerçekleşen olayda, bir aracın kalabalığın arasına girerek alev alması sonucu beş kişi ölmüştü.

Diğer kişiler ise bomba yapımı ve kundakçılıkla suçlanıyordu.

Uygurlar ve Çinliler arasında etnik gerginliğin sürdüğü Şincan, son yıllarda çatışmalara sahne oluyor.

2009'da çıkan olaylarda neredeyse 200 kişi ölmüştü.

Son dönemde bölgedeki gerilimin tırmandığı yönünde haberler geliyor.

Geçen Mayıs'ta bir pazar yerine iki arabayla gerçekleştirilen saldırıda 31 kişi ölmüştü.

Mart ayında bir tren istasyonunda toplu bıçaklama saldırısında ise 29 kişi hayatını kaybetti.

Uygurlar Şincan nüfusunun yaklaşık yüzde 45'ini oluşturuyor.
Çin 1949 yılında kısa ömürlü Doğu Türkistan devletini işgal ederek ilhak etmişti.

İlerleyen yıllarda Çinliler Doğu Türkistan'ın demografik dengelerini bozmak için bölgeye Çinlilerin kitlesel olarak göçünü teşvik etmişti.

Bölgede bugün nüfusun yüzde 40'ı Çinlilerden oluşuyor.

İşgalci Pekin yönetimi bölgede ayrılıkçı politikalar uyguladığı gerekçesiyle eleştiriliyor.
haber 93

Doğu Türkistan'da 'da oruçlu öğrenciler 'yemek yemeye zorlanıyor'
11 TEMMUZ 2014



BBC, Pekin muhabiri Martin Patience'nin haberine göre;


Çin'de Uygur Türkleri'nin yaşadığı Doğu Türkistan bölgesindeki bazı üniversite öğrencileri BBC'ye, öğretmenleri gözetiminde yemek yemeye zorlanarak oruç tutmalarının önüne geçildiğini söyledi.

Adlarının açıklanmasını istemeyen üç üniversite öğrencisi, "Eğer yemek yemeyi kabul etmezsek normal bir hayat süremeyeceğimiz söyleniyor" dedi.

Kaşgar Üniversitesi öğrencileri, yine de oruç tutma konusunda ısrarcı olan öğrencilerin yazılı olarak uyarıldığını ve mezuniyet sonrası kariyerlerine dair tehditler aldıklarını ifade ediyor.

Öğrencilere göre bu olay okuldaki Müslümanların başına ilk kez de gelmiyor.
Önceki yıllarda Ramazan ayında oruç tutanların diplomalarını dahi alamadığı olduğunu ifade eden öğrencilerden birisi, "Çoğunluğumuz oruç tutmak istiyor. Ancak şartlar böyle olunca tutmamaya karar verdik" diyor.

Gazetelerde 'oruç sağlığa zararlı' haberleri

Doğu Türkistan'da devlet kontrolündeki medya organları da Ramazan ayında oruç tutulmasına karşı makaleler yayınlıyor ve oruç tutmanın 'sağlığa zararlarını' anlatan yazılara yer veriliyor.

Uygurlar Doğu Türkistan nüfusunun yaklaşık yüzde 45'ini oluşturuyor.

Çin 1949 yılında kısa ömürlü Doğu Türkistan devletini lağvederek ilhak etmişti.

İlerleyen yıllarda Çinliler bölgeye kitlesel olarak göç etmişti.

Bölgede bugün nüfusun yüzde 40'ı Çinlilerden oluşuyor.
haber93

Doğu Türkistanlı akademisyene hapiste kötü muamele iddiası
27 HAZİRAN 2014



BBC'nin haberine göre; Çin hükümetinin ülkedeki etnik gruplara yönelik politikasını eleştiren Uygur ve Müslüman akademisyen İlham Tohti'ye hapishanede yemek verilmediği ve bacaklarından kelepçelendiği iddia ediliyor.
Ocak ayında 'ayrılıkçı faaliyetlerde bulunmak' suçundan tutuklanan Tohti'nin avukatı Li Fangping müvekkilinin hapishanede kötü muamele gördüğünü söylüyor.

Çin hükümeti, Mayıs'ta Kunming tren istasyonunda meydana gelen ve 'terör saldırısı' olduğunu söyledikleri eylemin sorumlularının kendi ifadesiyle 'Uygurlu ayrılıkçılar' olduğunu iddia etmişti.

Avukat Fangping, bu saldırının ardından hapishanedeki müvekkili Tohti'ye bir haftadan uzun süre yemek verilmediğini ve bacaklarından kelepçelendiğini söylüyor.

Fangping, "Tohti her zaman bu ülkenin (Çin'in) ulusal çıkarı ve çoğunlukta olan Hanlarla azınlık olan Uygurların arasındaki doğal uyum süreci için çalışmış, çaba sarf etmiştir" diyor.

Ekonomi profesörü olan Tohti, Çin'in batısında bulunan Sincan Uygur Özerk bölgesindeki Müslüman Uygurlardan.

'Kanıt yok'

BBC muhabiri John Sudworth, Tohti'nin ayrılıkçı bir faaliyette bulunduğuna ilişkin hiçbir kanıt olmadığını söyledi.

Avukat Fangping, müvekkilinin tutuklandıktan kısa bir süre sonra, hapishanede İslami koşullara uygun olmayan yemekler sunulduğu gerekçesiyle açlık grevine girdiğini, organlarında kanama başladıktan sonra ise yetkililerin Tohti'ye zorla süt içirdiğini söyledi.

Uygurlar Şincan nüfusunun yaklaşık yüzde 45'ini oluşturuyor. Çin'in 1949 yılında kısa ömürlü Doğu Türkistan devletini lağvederek ilhak ettiği bölgeye büyük Çinli göçü oldu ve şu anda nüfusun yüzde 40'ı Çinlilerden oluşuyor.
Hükümet geçtiğimiz aylarda Pekin, Urumçi ve Kunming'de hedef gözetmeksizin sivillere yönelen son birkaç saldırıdan Uygur ayrılıkçıların sorumlu olduğunu savunmuştu.
Geçtiğimiz günlerde de, 13 kişi hakkında 'terörle ilgili suçlardan' verilen idam cezalarının infazı gerçekleştirilmişti. İdamların bir kısmı büyük kitlelerin toplandığı stadyumlarda gerçekleşiyor.
haber93

Doğu Türkistan'dan Ahmet Davutoğlu’na mektup var
03.02.2013



Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin yardım istemek maksadıyla Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na hitaben yazdıkları ama medyanın görmediği açık mektup:

SAYIN BAKAN’A AÇIK MEKTUP

Sayın Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı

Doğu Türkistan’da yaşanan olaylara tüm dünyanın seyirci kaldığı günümüzde zalime karşı mazlumun yanında olan Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin Dışişleri bakanlığından beklentilerimiz aşağıda sıralanmıştır.

1- Temmuz 2009’da meydana gelen Urumçi katliamından sonra D.Türkistan da kaybolan binlerce gençten hala haber alınamamaktadır. Aileleri, Çin Devleti Emniyet birimlerine başvurarak hapisteyse tutuklu bulunduklarına dair bilgi, öldürüldüyse de ölüsünü kendilerine teslim etmelerini istemelerine rağmen Çinli yetkililer sağlıklı bilgi vermek yerine dolaylı yoldan tehdit ve şantaj yaparak konuşanları susturmaktadır.

2- Çin Hükümeti, özel olarak Doğu Türkistanlılara karşı uygulaya geldiği dünyadan izole etme politikasının bir parçası olarak pasaport almak isteyenlere pasaport vermemektedir.

3- %99’u Müslüman olan 35 milyon Doğu Türkistanlının hiçbir sağlıklı dini bilgi alabileceği müftülük merkezi bulunmamaktadır. Acaba Urumçi’de Diyanet İşleri başkanlığına bağlı bir müftülük merkezi kurulamaz mı?

4.Çin Devleti, ders müfredatlarında Uygur Türklerinin Doğu Türkistan’a sonradan göç ettikleri ve oranın, ilk çağlardan beri Çinlilere ait olduğunu ileri sürerek çarpıtılmış tarih Uygur okullarında zorla öğretilmektedir. Çinli tarihçilerle bir araya gelerek yanlışa son verilemez mi?

6. Doğu Türkistan’ın Kaşgar, Hotan ve Aksu gibi Uygur Türklerinin salt çoğunlukta yaşadığı bölgelerdeki yerleşim birimlerinin giriş çıkışları ve sokak başlarına özel kapı yerleştiren Çin yönetimi adeta Nazilerin Yahudi kamplarına benzeyen açık hapishane inşa etmektedir. Filistinli kardeşlerimize gösterilen ilginin benzeri D.Türkistan’a da gösterilemez mi?
haber1001

Doğu Türkistan nerenize düşer?
Serdar Akinan

19. yüzyılda Yakup Han başkanlığında kurulan 'Doğu Türkistan İslam Devleti' (1863), Osmanlı, İngiltere ve Rusya tarafından resmen tanınmıştı. Ancak şu an Doğu Türkistan, uluslararası kamuoyunda tanınmamakta ve Çin'in boyunduruğu altında yaşamaktadır. 1876 yılında Çin-Mançu Devleti'nce işgal edilen Doğu Türkistan, 1884'te Şinciang (Sincan) 'Yeni Toprak/Kazanılmış Topraklar' adıyla Çin İmparatorluğu'na bağlandı. Doğu Türkistan halkının mücadelesi sonucu, Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti 1933 yılında Kaşgar'da kuruldu. Ancak bu Cumhuriyet çok geçmeden, komünist Çin kuvvetleri ve Stalin'in ortak hamlesi ile ortadan kaldırıldı. 1949 yılında komünist Rus yönetiminin askeri yardımları ile Doğu Türkistan'ın kaderi Çin yönetimine terk edildi.

KATLİAMLAR BİR DOĞU TÜRKİSTAN GERÇEĞİ
Doğu Türkistanlılar, kısa süreli bağımsızlık dönemleri yaşamışlarsa da uzun yıllardır Çin'in etnik asimilasyon politikaları ile ezilmektedirler. Komünist Çin Halk Cumhuriyeti'nde sistem, ulusal çıkarlar doğrultusunda şekillenmiş; Çin'in 1949 yılından bu yana yürüttüğü politikalar Doğu Türkistanlıları asimilasyon ve etnik temizliğe maruz bırakmıştır. 1949-1952 yılları arasında 2 milyon 800 bin, 1952-1957 yılları arasında 3 milyon 509 bin, 1958-1960 yılları arasında 6 milyon 700 bin, 1961-1965 yılları arasında 13 milyon 300 bin kişi ya Çin ordusu tarafından öldürülmüş ya da rejimin politikaları doğrultusunda oluşan kıtlık sonucu hayatlarını kaybetmişlerdir. 1965'ten sonraki katliamlarla birlikte, öldürülen Doğu Türkistanlı sayısı 35 milyon gibi inanılmaz bir rakama ulaşmıştır. Doğu Türkistan'da meydana gelen insan hakları ihlalleri, zaman zaman kimi insan hakları örgütleri tarafından dillendirilmiş olsa da, bu girişimler, yaşanan zulmün engellenmesinde etkili olamamıştır.
Bu satırlar, Doğu Türkistan'da yaşananlarla ilgili internette başlayan haberleşme zincirlerinden geldi. Öz kardeşlerimiz katlediliyor. Bu katliam tam da Cumhurbaşkanı Gül'ün ziyaretinden hemen sonra başlıyor. Inisiyatif nerede? ABD'de... Muhammed Salih gibi bir figürü sırf Özbekler istedi diye Ankara'dan kovan bu 'muhafazakar demokrat' kılıflı cici çocukların Müslüman öz kardeşlerimize sahip çıkabileceğini mi saniyorsunuz? 'One minute' deyip beş dakika sonra, 'Pardon ağbi valla ben sizi kastetmedim...' diye manyel yapan bir zihniyet Çin'den hesap mı soracak? Tavır mı alacak.... Saysan Güvenlik Konseyi üyesi, bilmem ne teşkilatı başkanlığı... Hava bin beş yüz.... Yahu, Müslümanlar, yahu Türkler kıtır kıtır kesiliyor.... Düyanın en büyük ülkesini idare ediyorsun... Hadi kalk da bir şey yap... Yer mi?
Yemez... Kudretli dış politikaymış?
Sorsak ya şunlara bir basın toplantısında...Tek soru... 'Efendim, Doğu Türkistan ne tarafa düşer?' Sahi, ne tarafınıza düşer? Doğu Türkistan, bilen için yüreğine düşen bir kor parçasıdır. Bunlarda ne o yürek ne o bilinç var... Kıble Kabe değil Washington...
Akşam

Prof. Dr. Hacı Duran
Şehâdetin Sembolü Olarak Doğu Türkistan

Uygur kardeşlerimizin Çin işkencesi altındaki katliamı gündeme gelir gelmez, katliam üzerinde stratejik yorumlar ve siyasi senaryolar yoğun bir şekilde yazıldı, konuşuldu. Çin’in, Amerika’nın ve Rusya’nın hesapları yeniden güncellendi. Küresel iletişim ağları bir güç olarak, bir iktidar biçimi olarak, bu katliamı yeni bir tüketim malzemesi olarak kullanıma soktu. Bu hesaplar ve değerlendirme biçimleri, aslında her ne kadar 38 milyonu aşan Uygurların sorunlarını dile getirme adına yapıldıysa da, onların acılarını, ölümlerini ve kıyımlarını medyatik bir malzemeye de dönüştürdü.

Ben bu mü’min kardeşlerimin acılarını, zamana yayılan ve beklenen ölümlerini ve şehâdetlerini bir başka açıdan değerlendireceğim. Çünkü medyada gösterime konan senaryoların ve konuşulan küresel hesapların, onların acılarını ve ölümlerini azaltmayacağını biliyorum. Bundan dolayı, onların acılarını, ızdıraplarını ve kitlesel şehâdetlerini bir başka açıdan değerlendireceğim. Her hangi bir küresel gücün hesaplarına ve senaryolarına göre değerlendirmeyeceğim. Onların hesabı olabilir. Ancak tarihten biliyoruz. Kitlesel kıyım yapanlar direnen bir halk karşısında her zaman mağlup olmuşlardır. Uygurlar da bunu yapıyor. Bundan dolayı Uygur direnişi örnek bir direniştir ve varolma mücadelesidir.

İnsanlar ahlaklarıyla, ilimleriyle, siyasi duruşlarıyla, cesaretleriyle, kahramanlıklarıyla, direnme biçimleriyle örnek olmuşlardır. Tarih ve edebiyat kitapları bu tür örnekleri anlatırlar, yeni nesillere aktarırlar. Ancak öldürülme sürecini yani şehâdeti; bir varoluş biçimi olarak destanlaştırmaya dair örnekler çok azdır. Bu örnekler de daha çok ferdidir, kişiseldir. Hallac’ın kendi idamını, bir sembole dönüştürmesi, şehâdeti dirilişe dönüştürmesi buna örnektir. Hz. Sümeyye’nin kendi şehâdetini, bir varoluş biçimi olarak göstermesi ve yaşaması da ferdi bir misaldir.

Çanakkale savaşındaki Türk askerinin şehâdeti de benzer bir misaldir. Ancak Çanakkale Savaşlarının şehitleri ve askerleri emir ve komuta zinciri içinde usta bir uygulamanın parçası olarak bu mahşeri yaşamışlardı. Bilinçlerini şehâdetle bütünleştirmişlerdi. Kendilerini Allah için kurban etmeyi, asker olarak, özümsemişlerdi.

Doğu Türkistan’da ve Gazze’de yaşanan şehâdetler ferdi değildir. Örgütlenmiş, programlanmış ve disiplinle kurgulanmış şehâdetler de değildir. Bir halkın bütün varlığı ile birlikte, şehâdeti bir varolma biçimi olarak yaşamasının örnekleridir. Bu bakımdan Doğu Türkistan ve Gazze halkının şehâdeti, varolma mücadelesinin, iki önemli örneğidir. Bu makalede Doğu Türkistanlıların yani mü’min Uygur kardeşlerimin, şehâdeti, bir ifade biçimi olarak seçmesi ve direnişi kendi kıyımlarıyla ebedileştirmesini anlatmaya çalışacağım.

Türkistanlı kardeşlerimizin yaklaşık bir buçuk asırdır verdikleri mücadele, bir halkın varolma mücadelesidir. Bu mücadele örgütlü değildir. Her hangi bir kuruluş tarafından yönetilmiyor. Çünkü bu halkın karşısındaki güç, yani Çin devleti, örgütlenmeye dahi tahammülü olmayan gaddar ve zalim bir güçtür. Bu gücün siyasi düzeni, rejimi değişse de sonuç hep aynı kalmaktadır. Bu gücün Kralları, Komünistleri ve liberalleri konu Müslümanlar ve Türkler olunca farklı davranmıyorlar, aynı şiddeti mazlum halka uyguluyorlar. Uygurlar da bu durumu bildikleri için, toplu ve tabii direnişi ölümleri pahasına sürdürüyorlar. Bunu kendileri için bir varolma biçimine dönüştürüyorlar.

Bir buçuk asırdır, onlar çocuklarına ve torunlarına miras olarak; ev, araba, mal, mülk, mevki ve makam bırakmadılar. Kendi ölümlerini, direnişlerini, kıyımlarını ve şehâdetlerini miras olarak bırakıyorlar. Dünya’ya seslerini duyurmak için, küresel güçlerin de maşası olmayı denemiyorlar. İnançlarına, ihlâslarına, samimi duruşlarına ve Yüce Allah’ a güveniyorlar. Her şeyin bittiği bir zamanda “Hasbüna Allah ve Ni’mel Vekil” diyorlar. Söylenmesi ve yapılması gereken tek şey de budur. Sapanla, ölüm makinesi uçaklara, taş attılar. Buzlu dağları yalın ayak yürüyerek aştılar. Ölülerini bilmedikleri tanımadıkları topraklara defnettiler. Ka’beye sığınmaya koştular. Mevlânâ’nın ülkesine geldiler. Uygurlar, bu duruşları ile şehadeti tarihin ve hayatın kalbine oturtuyorlar. Onlar Yusuf Has Hacib’in, Kaşgarlı Mahmud’un torunlarıdır. Onların kadınları Zeynep olmuştur, erkekleri ise Hüseyin.

Uygur halkının ölümü, bir ordu şehâdeti, bir kişi şehâdeti değildir; bir halkın şehâdetidir. Çocuklarıyla, kadınlarıyla, özürlü ve yetimleriyle bütün bir halkın şehâdeti. Üstelik bu bir günde veya bir iki düşman saldırısı ile vuku bulan bir halk şehâdeti de değildir. Nesillerin, bir buçuk asırdır günbegün yaşadığı, bir sürecin şehâdetidir. Uygurların toplu kıyımı, bu özelliği ile yaşanan bir süreç olmaktadır. Bir halkın toplu kıyımı, bir anda değil, sürece bağlı olarak yaşaması, çok ürkütücü bir işkence sahnesi gibi karşımızda durmaktadır. Çin işkencesi denilen işkence de tam bu türden bir işkence biçimini anlatmaktadır. Ancak her işkence ölümle sonuçlanmaz. Fakat Uygurların tabi tutulduğu işkence, toplu kıyımlarla, öldürmelerle sonuçlanmaktadır.

Onların bu şehâdeti, üstelik gizli kapaklı savaş oyunları ile, gece baskınları ile, eşkıya ve terör tarzı saldırılarla gerçekleşmiyor. Mevzilerine çekilmiş düşman bekleyen bir halk değiller. Caddelerde, şehir meydanlarında bütün açıklığı ile yaşanan bir toplu kıyımın kurbanı olmaktadırlar. Uygurların kıyımı Gazze halkının kıyımı gibi, görsel imajlara ve ikonalara soykırımcılar tarafından da dönüştürülmüyor. Bu kurbanı gerçekleştirenler “Başını kaldıran Türkü öldürün” diyorlar. Onları görünmezliğe, tükenmişliğe ve kendini saklamaya mahkum ediyorlar. Uygurlar işte bu görünmezlikten kurtulmayı ölümleriyle, biz buradayız demekle ancak anlatabiliyorlar. Gaflet ve delalete katlanamıyorlar. Bunun için hiçbir küresel gücün hesaplarını öğrenme gereği de duymuyorlar.

Onlar Hallac gibi, vücudundan akan kanları yüzlerine sürerek, yüzlerinin solgunluğunu kanlarıyla kapatıyorlar. Hz. Sümeyye aleni bir şekilde her kes görsün ve korksun diye şehid edilmişti. O da bunu bilerek korkmadı. Şehâdet getirerek şehâdeti yaşadı, direnişini ölümsüzleştirdi. Bize örnek bir davranış olarak bıraktı. Hallac bir mahkeme kararı ile şehid edildi. Onun da şehâdeti aleni bir şekilde başka insanlar korksun diye örgütlü, disiplinli ve planlı bir şekilde iktidar güçleri tarafından gerçekleştirildi. Ancak Uygurlar, çok vahşi bir tarzda ne bir mahkeme, ne de görselleştirme uygulaması olmadan öldürülüyorlar. Onlara dünyanın en büyük ordusu, en kalabalık halkı ve sermaye güçleri, bulundukları her yerde saldırıyor. Ölüm Uygurlar için, varolma ve bir ifade biçimi olmuştur. Umarım onların bu duruşu ve ifade biçimi, benzeri zulümleri yaşayan bütün kardeşlerimize örnek olur. Umut olur. Çünkü görünmezliğe katlanmak gaflettir. Kendi dışındaki bir gücün parçası olmak delalettir.
duranhaci@gmail.com
haber10

Çin, yaralı Uygur Türklerini aç bırakıyor
12 Temmuz 2009
Çin'in, Urimçi'de Uygur Türklerine yönelik yaptığı katliam sonrası ölenlerin cenazelerini vermezken, hastanede yaralı yatanları aç bıraktığı öğrenildi. İddiaya göre bir çok yaralı bu şekilde hayatını kaybetti.

Bölgede yaşayan Uygur Türklerinin, Kayseri'de akrabalarıyla yaptığı görüşmelerde, birçok yaralının bu şekilde hayatını kaybettiğini söylediği belirtildi.

Urumçi'de yaşanan olaylarda yaralananların hastanelerde aç bırakıldığı haberlerinin geldiğini söyleyen Bağımsız Doğu Türkistanlılar Birliği Genel Başkanı Abdulmecit Avşar, "Olaylarda yaralanan Uygur Türkleri ile hastanelerde ilgilenilmiyor. Sadece bayat kuru ekmekle verilerek karınlarını doyurmaları isteniyor. Yaralılara yeni bir işkence daha çektiren Çinliler, bu şekilde onlarca insanın inleye inleye ölmesine seyirci kalıyor." dedi.

Avşar, 5 Temmuz günü daha Guangdong yakınlarındaki Şouhuen'de öldürülen Uygurları anmak için meydanda toplanan gençlere polisin açtığı ateş sonrası başlayan ve kaçan Uygurları korumak isteyen Sincan Üniversitesi öğrencilerinin 4'ünün şehit edilmesiyle büyüyen olaylarda binden fazla insanın öldüğünü hatırlattı.

Avşar, şu bilgileri verdi: "Dört gün boyunca aynı elbiseyi giyen, aynı tip sopaları alarak Uygurlara saldıran on binlerce Çinli, öldürdüklerinin yanı sıra binlerce Türk'ü de yaraladı. Yaralılar yakınlarına gösterilmediği gibi hastanelerde de işkence görüyorlar. Aldığımız haberlere göre bayat ekmekten başka yiyecek verilmiyor. Yaralara daha büyük eziyet veriyorlar. Ağır olanların çoğunun inleye inleye öldükleri haberleri geliyor. Bu insanlık suçunu artık dur denmeli." diye konuştu.

Avşar, Urumçi'den gelen haberlerde Lengcun'dan getirilen 50 bin askerin Uygurların evlerine gece baskınları yaparak kimlik kontrolü adı altında tutuklama yaptıklarını söyledi.

Avşar, "Uygurlara çok zor kimlik belgesi veriliyor. Uygur olarak kimlik almak isteyenlere en erken 1 yıl da kimlik veriliyor. Bunu iyi bilen Çinliler kimlik bahanesiyle insan avına devam ediyor. Nedenini soranlara da işkence yapıyorlar." ifadesini kullandı.

ÇİN GENELKURMAY BAŞKANI KATLİAM YAPILAN ŞEHİRLERİ GEZDİ

Olayların üzerinden günler geçtikten sonra Çin Genelkurmay Başkanı Cu Ying Gang'ın, Urumçi, Kaşgar ve Hoten şehirlerini gezerek yetkililerden bilgi aldığının bildirildiğini anlatan Avşar, "Genelkurmay Başkanı'nın askerlere Uygurlara karşı daha sert tavır almaları talimatı verdiği haberlerini alıyoruz. Doğu Türkistan'da yaşayan Uygurlar, her türlü baskıya rağmen mücadeleden vazgeçmeme ve haklarını sonuna kadar ne pahasına olursa olsun savunma kararı aldı."şeklinde konuştu.

Çin polisi, Cuma namazından çıkan Türkler'e saldırdı
Doğu Türkistan'ın başkenti Urumçi'de Çin polisi, cuma namazından çıktıktan sonra kanlı olayları protesto gösterisinde bulunan Uygurlara müdahale etti. Yüzlerce Doğu Türkistanlı, cuma namazından sonra, yüzlerce polisin çevresindeki yolları kapattığı Ak Cami'in yakınında toplandı. Kalabalığa müdahale eden polis 5-6 kişiyi tutukladı. Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde 5 Temmuz'da meydana gelen olaylar nedeniyle Çin yönetiminin yasağına rağmen Urumçi'deki bazı camilerin cuma namazı için açıldığı bildirilmişti. 10.07.2009 URUMÇİ - netgazete

.

Türkistanlı örgütten Çin'e tehdit
06/06/2008
Kuzeybatı Çin’de (Uyguristan veya Türkistan olarak da biliniyor) faaliyet gösteren “Türkistan İslam Partisi” isimli silahlı İslamcı örgüt geçtiğimiz günlerde ilkelerini ve hedeflerini açıkladığı bir bildiri yayınladı.

Örgütün bildiride ifade ettiği hedeflerinden bazıları şunlar:

“Cihadı sürdürmek üzere Türkistan’daki Müslüman gençliği eğitmek…”

“Müslüman Türkistanlıları selefi salihinin yoluna ve cihada davet etmek…”

“Dünya’nın her yerindeki Allah yolunda cihad eden gruplarla bağlantıya geçmek… Ve onlarla birlik olup İslam dünyasındaki Haçlılara, Siyonistlere ve dinden dönmüşlere saldırmak…”

Örgüt ilkelerini ise şöyle açıkladı:

“Biz Doğu Türkistan’ın da doğrudan veya dolaylı olarak işgal altında bulunan diğer Müslüman ülkeler gibi işgal altında olduğuna ve dinden dönmüşler tarafından laik ve demokratik anayasa ve kanunlarla yönetildiğine inanıyoruz.”

“Biz inanıyoruz ki; eğer Müslüman ülkeler işgal altındaysa, dinden dönmüşlerin kanunlarını yıkıp yerine şeriatı hakim kılmak bizim en büyük vazifemizdir.”

“Biz inanıyoruz ki; Doğu Türkistan toprakları dinden dönmüşler tarafından işgal edildiğinden beri her Müslüman’a cihad vazifesi farz olmuştur.”

“Biz diğer tüm Müslüman ülkelerde olduğunu gibi emperyalistleri ve kafirleri ülkemizden kovmayı ve şeriatı hakim kılmayı zorunlu bir vazife olarak görüyoruz.”

“Biz, Doğu Türkistan’ı askeri siyasal ve ekonomik olarak işgal eden Çinli kafirleri meşru bir hedef olarak görüyoruz. Bu sözlerimiz Çinli işgalcilere karşı açık bir meydan okumadır. Bu sebeple onlar bir an önce topraklarımızdan ayrılmalılardır.

Çinli göçmenlerin yerleşimleri gayri meşrudur

“Biz Müslüman Doğu Türkistan’daki Çinli göçmenlerin yerleşme hakkını meşru görmüyoruz. Öyle ki onlar Çin tarafından işgali meşrulaştırmak amacıyla yerleştiriliyorlar. Onlar Doğu Türkistan’ı terk etmeli ve evlerine dönmelidirler. Bu onlara bizim ilk ve son uyarımızdır.”

“Biz tüm Cahili (İslami olmayan) sembolleri reddediyoruz. Milliyetçiliği, demokrasiyi ve bunların tüm formlarını.. Biz onların hepsine karşı olduğumuzu ilan ediyoruz.”

“Biz bağımsız bir İslami grubuz. Bir emirin komutası altında bir ve bir liderlikte birleştik. Kararlarımızı bir şura içinde İslami prensiplere göre alıyoruz.”
Haber Tarihi : 6/7/2008
Haber Editörü : Türk
Haber Kaynağı : turkbirligi

Bir Uygur'un kaleminden Semen Yolu olayları
12 Ekim 2008
Doğu Türkistan Haber Merkezi'ndeki Abdureşit Kerimi imzalı habere göre ismini belirtmek istemeyen bir Uygur yazdığı mektupa 4 Ağustos Semen Yolu olaylarını anlattı.

İşte o mektup:

Birkaç gün önce “Özgür Asya Radyo İstasyonu” verdiği bir haberinde “4 Ağustos Semen Yolu olayında Amerikalı turistlerin olay yerinde çektikleri fotoğraflarda hayret edilecek şeyler gördük.

Her nasılsa silahlı polis birlikleri ile polisler birbirlerini uzun saplı bıçaklarla bıçaklıyorlardı….” deniliyordu. Bu aslında Amerikalı turisterin söyledikleri gibi polislerle polisler arasındaki silahlı bir çatışma değil, bizim milli kahramanlarımız olan Kurbancan Heyt ile Abdurahmancan Azat’ın Baturluk faaliyetleridir. deniliyordu.

Bu harekete başlamadan önce onlar oldukça sağlam bir hazırlık yapmışladır. Onlar Çin Garnizonu askerlerinin askeri üniformalarını giyerek tam silahlanarak hareket başlatmışlardır.

Onlar önceden bir damperli kamyonu cumartesi akşamından hazırlayarak silahlı polis birliklerinin konuşlandığı yerin yakınlarına gizlemişlerdir. Ertesi günü sabah(Pazar günü) Sabah namazından önce Abdurahmancan Azat Çin askerlerinin talim yapmaya çıkacakları saate denk getirerek kamyonu çalıştırıp beklemektedir. Polis üniforması giyen Kurbancan Heyit ise, silahlı polis birliğinin kapısının ön tarafında bekliyor. Silahlı polis birliğinin kapıdan çıkıp askeri eğitim için “Şathoram” Oteli yönüne dğru yürüdüğünde Kurbancan Heyit cep telefonu ile Abdurahmancan’a telefon ederek Kamyonu hareket ettirme zamanının gelmiş olduğunu bilidrmiştir. Telefon konuşmasından sonra Abdurahmancan Azat kamyonu otel içinde sabah eğitimitmi yapmak gitmekte olan silahlı polis birliğinin üzerine süratle sürmüş ve aracın tekerlekleri arasına bir veya birkaç Çinli polisin sıkışmış olması sebebiyle araç daha fazla gidememiş, Abdurahmancan’ın daha fazla gaza yüklenmesiyle de araç yönünü değiştirerek elektrik direğine çarparak stop ediyor.

Abdurahman Azat araçtan inerek icra edilmekte olan plan gereğince ağabeyi Kurbacan Heyit ile birlikte önüne çıkan Çin polislerini bıçaklamaya başlıyor. Olaydan haberdar olan arka taraftaki bir kaç Çin askeri koşarak gelip Kurbancan ile boğuşmaya başlıyor. O sırada Kurbancan Heyit’in üzerinde bulunan el yapımı bomba infilak ediyor ve bu patlama ile birkaç Çinli asker ölüyor. Şans eseri bu patlamada Kurbancan yaralı halde sağ kalarak düşmanların eline geçiyor….

Kurbancan Heyit ile Abdurahmancan kardeş çocuklarıydılar. Yani Kurbancan’ın annesi İbadethan devle hastanesinden emekliye ayrılan bir bayandır. İbadethan’ın kardeşi Azat Kaşgar vilayetine bağlı şamalbağ birinci bölgedeki yerinden ayrılmış olan bir çiftçidir.(Abdurahmancan’ın babası)

Kurbancan Heyit 33 yaşında bir Uygur olup, Kaşgar şehrine bağlı Şamalbağ köyünün 5.dadüy, 3. Şiyavdüy’dendir. Kaşgar halkı buraya toğraklıkmazağocam(çalılıkmezar hoca)demektedirler. Üniversite mezunu ilim sahibi bir Uygur. O iş bulamamış, işe alınmamış, yitilp-kakılan, dışlanan aydın bir Uygur.

Abdurahmancan da, bilgili ve tahsilli bir aydın olup 28 yaşında bir Uygurdur. Kaşgar vilayetine bağlı Şamalbağ köyünün birinci bölgesindendir. Aynı zamanda olayın meydana geldiği “Şathoram” Oteli (Kaşgar vilayeti çapında ün yapmış ve Kaşgarlıların tiksindikleri bir fahişehane) Abdurahmancan Azat’ın mahallesindedir…..

Olayın Meydana Gelmesinden Sonra Olup Bitenler

4 Ağustos olayı meydana geldikten sonra Çin hâkimiyeti daireleri çok korkmuşlardır. Onların duydukları bu korkuyu tarif edebilmek ise oldukça zordur. Kısacası Çinli ahali arasında büyük korku ve vehim meydana gelmiş olup kaçış hazırlıklarına geçilmiştir.

Çin’in merkezindeki Hu Jin Tao’dan başlayıp Doğu Türkistan’daki Wang Le Guan’a kadar büyük br sarsıntıya uğramış olup, bir süre şuurunu kaybetmiş… Kâbus görmeye başlamış, ümitlerini yitirmişlerdir….

Bu sebeple olayın meydana geldiği günden beri büyük çaplı tutuklama başlatılmış ve suçsuz yere 40’tan fazla kişi tutuklanmıştır. Hatta Kurbancan ile Abdurahmancan’ın telefon kayıtlarında numaraları bulunlar da tutuklanmışlardır. Dahası Çin’in malum bir Otelinde çalışan 3 Uygur’da tutuklanmıştır...

Kurbancan Heyit ile Abdurahmancan Azat’ın evlerinde arama yapılarak (Bomba imal ettikleri iddiası ile) bir suç unsuru bulamadıklarından sonra greyderle evlerini yerle bir etmişler, evlerin kapı ve pencereleri de orada başkalarına verilmiştir.

Yargılama Sırasındaki Soru ve Cevaplar.

Son zamanlarda Kaşgar vilayetinin yargı mahkemeleri Kurbancan Heyit ile Abdurahmancan Azat’ı gizli olarak yargılayıp ceza verecekmiş. Onlara oldukça karmakarışık ve asılsız sorular sormuşlar.

Onların dış ülkelerdeki “terörst örgütler”le ilişkilerinin olduğunu kabul ettirmeye çalışmışlarsa da onlar teftiş ve yargı mahkemlerinin bu türlü suallerini kesinlikle reddetmişlerdir.

Onlar, ifadelerinde oldukça temkinli, acele etmeden, tam bir teleffuzla, tereddütsüz ve korkusuzca, tabii bir üslupla yargıca ve başka kişilere, tanıdık ya da tanımadık bütün Uygur kardeşlerine, bir tür mertlikle hitapnamesini bildirir gibi, söyleyemediği birçok sözlerinin olduğunu ama onların ifade özgürlüklerinin bulunmadığını, yargıdaki Uygur kardeşlerine selam ve tebessümle ifade etmişlerdir.

“Kulağı delik” arkadaşkarının ifadelerine göre: Onları ço büyük bir şüphe ile Kaşgar hapishanesinden Ürümçi’deki “Nensen Hapishanesi” ne nakletmişler. Onlar başından sonuna kadar “ Bizim dış ükelerdeki hiçbir teşkilat ya da şahıslarla alakamız yok! Hem yurt içinde de hiçbir teşkilat ya da şahıslarla ilişkimiz yok! Biz kendi aramızda teşkilatlanarak sözbirliği yapıp istişare ederek, çok düşünerek bu işi gerçekleştirdik…. Elinizden geleni yapın!” demişler….

Öyleyse niçin bu işi yaptın? Dediklerinde o şöyle demiş: “Ben yüksek okulu bitirerek iş talep ettiğimde bana iş verilmedi. Hatta bana ‘Uygurlara iş vermiyoruz. Uygurlar işe alınmazlar’ dediler. Ben çaresizi kalarak aileme yük olmamak için sebze pazarına giderek sebze ticareti yaptım. Bana Çinliler çok defalar ağır hakaretler ettiler. Bir gün bir Çinli kadınla tar tışığımda 6 Çinli ile beraber gelerek sorgusuz, sualsiz beni yere yatırıp dövdüler.

Kimse bunu sormadı. 3 ay hatanede yattım. Tedavi için çok masraf ettim. Tedavi giderlerimi karşılamadığı gibi üstelik çok hakaretler etti….

Abdurahmancan Azat kendisine sorulan sorulara şöyle cevap verdi: ”Benim ağabeyimi Çinliler haksız yere döverek hapse atıp işkencelerle öldürdükten sonra bize cesedini teslim ettiler….

Ben geçimimi temin debilmek için işsizlik sebebiyle şoförlüğü öğrendikten sonra taksicilik yaptım…. Çok kere Çinliler arabama binerek paramı vermediler. Hatta döverek ağır hakaretlerde bulunup gururumu rencide ettiler….

Benim evim burada(Olayın meydana geldiği yeri demek istiyor) Ben aracımı kapımın önüne park etsem de aracımı koymaya yer vermedi. Evimin önü fahişehane haline geldi…. Ben tahammül edemedim…. Böyle yaşamanın ne gereği var!....” demiş.

Saygıdeğer Okuyucu Kardeşlerim. Bana Olayı Beyan Eden Dostumuz Bunları Özetleyerek Şöyle Yamış!

“Beyaz Tütün”(Uyuşturucu) tabir edilen mereti Çinliler kendileri satıyorlar. Polislerle onlar ortak çalışıyorlar. Bu facia yüzünden binlerce gencimiz hayatını kaybediyor….. AIDS hastalığını da onlar yayıyorlar. Bu illet yüzünden de binlerce gencimiz ölüyor….

Vatan ve millet için dürüstçe söz söyleyecek insanlarımızı Çinliler “Terörist, milli bölücü unsur, dini asabiyetçiler” yaftalamasıyla öldürüyorlar….

Çocuklarımızı kreşlerde toplayıp domuz eti yedirerek dinsizleştiriliyor. Hatta bizleri bile tanımaları engellenerek Çinlileştiriliyorlar…

Ortaokulu bitirip liseye başlama öncesindeki 15 yaş civarı çocuklarımızı Lise “Çince kursu” söylemi ile Çin’in içeri bölgelerine götürüp domuz eti yedirerek Çinlileştirip dinsizleştiriliyorlar.

Kızlarımızı “her evden bir iki kız olmak üzere kesinlikle Çin şehirlerine giderek çalışıp para kazanıp gelmeleri gerek” diyerek zorluyorlar…. Ahlaksızlık yuvalarına satılıyorlar…. Yetkili ve rütelilerin (Dadüyjang shiyaw düyjang, Shiangjang, Shienjanglar) hepsi her türlü ahlaksızlıkların başrollerindeler….

Uygurlar insan sayılmayıp horlanıyor, aşağılanıyor… İşe alınmıyor…. Yaşama hakkı verilmiyor. Gençlerimiz …. Semen Yolu olayını meydana getirmeyip ne yapacaklardı!” diyerek cevap verdi

Bu izahat- haberdeki beyaneyanlar Doğu Türkistan’dan isminin açıklanmasını istemeyen bir Uygur dostumuzun beyanları olup, yararlanmaya değer diyerek açıklıyorum.
Çev: Mehmet Emin BATUR
anahaber
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Çrş Arl 10, 2008 10:42 pm    Mesaj konusu: Dogu Türkistan Alıntıyla Cevap Gönder

Doğu Türkistan Kurtuluş Hareketi Liderlerinden Arslan Alptekin Vefat Etti

20 Haziran 2011

İşgalci Çin'in zulüm ve işkencesine karşı Doğu Türkistan'ın bağımsızlığı için mücadele eden babası İsa Yusuf Alptekin (1901-1995)'den aldığı sancağı bugünlere kadar getiren oğlu Arslan Alptekin (70) İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde hakkın rahmetine kavuştu. Entellektüel Forum olarak merhum Arslan Alptekin'e Allah'tan Rahmet, Ailesine Doğu Türkistanlı kardeşlerimize ve bütün İslâm alemine başsağlığı diliyoruz.

Dr. Ömer Kul'un verdiği bilgiye göre, geçtiğimiz Perşembe günü Manisa'ya davetli olarak giden Alptekin bir müddet sonra rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı. Daha sonra İstanbul'a nakledilerek Cuma günü İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde ameliyata alındı.

Pankreas kanseri teşhisi konulan Alptekin bütün çabalara karşı dün gece yarısı hayatını kaybetti.

1941 Doğu Türkistan doğumlu olan Alptekin, evli ve 3 çocuk babasıydı.

Alptekin'in cenazesi, 21 Haziran 2011 Salı günü öğle namazını müteakip Fatih Camii'nden kaldırılacak.

DOĞU TÜRKİSTAN’I ÖZGÜRLEŞTİRMEK !
Tuncay AKSOY



Şimdi AB-D rüyasından uyanıp gözlerimizi bu defa ışığın geldiği canibe, yani Doğu’ya çevirelim ve yıkıldı yıkılıyor denildiği bir çağda Osmanlı misyonunun Pasifik sahillerine nasıl dayandığına şahit olalım. Bakalım, çöken şey, Osmanlı mıdır? Yoksa bugün en üst düzeyde ziyaret edilen Çin işgali altında ki Doğu Türkistan’a Çin’in izin verdiği ölçülerde gerçekleşen ve Çin’e zarar vermeyen bir dış siyaseti gözeten batıcı bakış açısımıdır ?

Türkiyenin Doğu Türkistan Politikası !

Bildiğiniz gibi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bir milyar 300 milyon nüfusu ve hızla büyüyen ekonomisi ile dünyada yer edinmeye çalışan Çin Halk Cumhuriyeti'ne resmi bir ziyarette bulundu. Gül'ün Çin'deki en önemli durağı Uygur Türklerinin yaşadığı Çin işgali altında ki Doğu Türkistan ve bugünkü işgalciler tarafından belirlenmiş başkenti Urumçi oldu.Gül'ün,Uygur Türklerinin yoğun olarak yaşadığı Çin’in Sincang yani (Kazanılmış Ülke) dediği yere yaptığı bu ziyaret, bir ilk olma özelliğini taşıyor.Yani Abdullah Gül, Türkiye'den bu bölgeye giden ilk cumhurbaşkanı.

Şunu unutmamak gereklidir ki,Çin terminolojisinde terör eşittir Uygur’lardır.Ya da açıkçası ABD’nin 11 eylül hadisesinden sonra dünyaya yayılan ve İslami olan her şey, Çin tarafından da terör faaliyeti kapsamında değerlendirilmiştir.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün dışişleri bakanı olarak daha önceden gerçekleştirdiği Çin ziyareti sırasında, Çinli yetkililer Türkiye’nin Tayvan (Tek Çin Politikası) ve Doğu Türkistan (Çin’in Toprak Bütünlüğü) meselesi üzerindeki tutumuna teşekkür etmiştir.Bu teşekkür elbette ki, Doğu Türkistanlı Müslüman Uygurların (terörist!) olarak Ecevit-Bahçeli koalisyonunda Çin ile gerçekleşen ikili anlaşmalarla belirlenmesi ile ilişkili olup kesinlikle iyi niyet göstergesi olarak sunulamaz.
Velhasıl,bu anlaşmadan sonra yasal olarak faaliyetlerini sürdüren Türkiyede ki Doğu Türkistan dernekleri bile sıkı bir takibata uğramış ve Çin’in istediği şekilde terör kapsamında değerlendirilmiştir.Yani Ankara, Çin’in Doğu Türkistan hassasiyetine özen göstermiş ve gereken tedbirleri almıştır, ancak Pekin’i yinede rahat ettirememiştir.
Doğu Türkistan siyasî faaliyetinin merkezi konumunda olması gereken Türkiye gerekli olan merkeziyetçilikten uzak olmasına rağmen Pekin’in Ankara’ya olan baskısı halen daha devam etmektedir.Cumhurbaşkanı düzeyinde gerçekleşen bu ziyaret esnasında bile Kaşgar veya Doğu Türkistan’ın Çin egemenliğinden uzak bölgeleri değil de Urimçi gibi Çin işgalinin bastırdığı ve egemen olduğu şehrin yine Çin tarafından seçilip Cumhurbaşkanına ziyaret ettirilmesi tesadüfi olamaz.Çin devletinin Doğu Türkistan siyasi çalışmalarının Almanya ve ABD gibi devletlerde yoğunlaşmasından değil Türkiye de bulunmasından oldukça fazla endişelenmesi bile Türkiye’nin Asya-İslam topraklarında ki stratejik konumunu anlatmaya yeterde artar.

*********

Açıkçası Türkiye’nin ne doğu ne de batı Türkistan’a yönelik tutarlı bir politika izlediği söylenemez.Yani Türkiye’nin net bir şekilde belirleyemediği politikasızlığı söz konusudur.Doğusu ve Batısı ile kaynayan bir kazanı andıran Türkistan bugün kurtuluşunu arıyor.Ve bu da her yönü ile din,dil ve ırk bazında tarihi bağlılıkları bulunan Türkiye liderliği ile olacak bir kurtuluşu işaret etmektedir.Bu bölgelere AB-D’ci değil,Müslüman-Türk gözü ile bakan siyasi iradenin bir bütün olarak Türkistan’ın birleşmesini sağlaması mutlaka gereklidir.Bu açıdan da Türkiye’nin Doğu Türkistan politikasına incelediğimizde Uygurları terörist olarak niteleyen Çin ve onunla bu yönde anlaşmaların altına imza atmış Türkiye’nin,Cumhurbaşkanı düzeyinde gerçekleştirdiği Urimçi ziyareti hiçbir önem arzetmemektedir.
Abdullah Gül'ün Çin ziyareti esnasında ‘Uygurlular, Çin ile aramızda dostluk köprüsü rolü oynuyor. Bu rol, ilişkilerimizin çok daha ileri boyutlara taşınmasına katkı sağlayacak' demiş olması ise basın-yayın tarafından tarihi bir ziyaret olarak nitelenen bu gezide Türkiye’nin Doğu Türkistan politikasında izleyeceği rolün tersi bir açıklama olarak yine tarihe geçmiştir.Çünkü Direnen Doğu Türkistan halkı ile Çin işgalcileri arasında süren kavga bu dostluğu adeta yalanlamaktadır.Çin hiçbir zaman Uygurları dost! Statüsünde görmemiştir ve görmeyecektir de. Doğu Türkistan’a Sincang yani Çin’in kazanılmış ülkesi gözüyle bakanlar her zaman kaybedeceklerdir.Türkiye’nin Tarihi misyonu gereği Doğu Türkistan mutlaka özgürleştirilmelidir.Tarih Türkiye’ye bunu dayatıyor.

Çin’in Uygurlara Bakış Açısı

Çin Uygurları terörist gibi görmesine rağmen, bu etnik azınlığın Pekin ile büyük bir birlik beraberlik ve barış içinde olduğunu dünyaya ilan ediyor. Uygur bölgesinde çok az işbirlikçi Uygur polis var. Sincan’daki Çin Ordusunda zorunlu olarak askere alınan Uygurlar yok gibi.

Ordu yüzde 99 Çinlilerden oluşuyor.Uygurların Din’i açıdan aşağı yukarı bütn özgürlükleri kısıtlanmış durumdadır Uygurların dinine karışmıyor görünüyorsa da politik vaazlara toleransı yok. Tüm camiler kontrol altında. Kontrol edemediği camilerde Çin cuma namazına bile izin vermiyor. Uygurca televizyon kanallarına ve okullarda Uygurcaya izin verdiği halde Sincan’da Çince konuşamayan Uygurlara devlet işlerinde ekmek yok. Ve upuzun idam listelerinin yanında ahlaki olarakta özellikle Uygur kızlarını fuhşiyata iten siyasi bir süreci İşgalci Çin, Doğu Türkistan da yürütmektedir.250 senedir süren çin işgali Doğu Türkistan direnişini tüm bunlara rağmen bitirememiş olmasını ise tamamen Müslüman Türk ruhunun söndürülememiş olmasında aramalıyız.Özellikle Çin sınrında ki ve Türkistan devletlerinde ki Uygurlar yüzünden Kırgızistan,Kazakistan ve Özbekistan gibi devletlerle Çin’in ilişkileri genelde Müslüman Uygurları asimile etmeye yönelik olup bunda da kısmen başarılı olmaktadırlar.Terörist ifadesini bu saydığımız yerlerde de yayma yolunda girişimleri olan Çin’in Türkistan devletlerinde ki etkisi mutlaka kırılmalıdır.

Osmanlı Misyonu Doğu Türkistan’ı Özgürleştirmek üzerine Kurulmuştu.

Yıllardan 1873, aylardan Haziran’dır. Doğu Türkistan’ı Çin istilasından kurtarmak için destansı bir mücadeleye girişen Yakup Han, yeğeni Hoca Töre’yi İstanbul’a elçi olarak gönderir. Hoca Töre, elinde Farsça bir mektupla huzura alınır. Mektupta, Yakup Han’ın, yeryüzündeki Müslümanların koruyucusu olan padişahın engin kanatları altına sığınmaya geldiklerini belirten sözleri, Abdülaziz’in duygulu dünyasında yankılanmakta gecikmemiştir. Nitekim elçinin, mektubu okuduktan sonra sözlü olarak ülkesinin içinde bulunduğu vahim durumu anlatması ve askerî yardım talebinde bulunması üzerine Abdülaziz’in direktifiyle derhal yardım hazırlıklarına başlanır. Dünyada nerede mazlum bir halk varsa, Osmanlı’nın gönlü ve eli oradadır. Hele ki bu halk, Müslüman’sa. Ta Kaşgar’dan kalkıp gelmiş bu mazlum heyetin mi yardım talebini karşılıksız bırakacaktır Osmanlı?

Derhal harekete geçilir ve Tophane Müşiri Ali Said Paşa ile Umum Fabrikalar Nazırı Seyyid Paşa, yardım işini organize etmekle görevlendirilir. İmkânlar mimkânlar önemli değildir. Her şey, bir Müslüman’ın bir nefes daha fazla alabilmesi içindir. Sonunda ‘yardım paketi’ açıklanır: Bütün alet edevatıyla birlikte 6 adet Krupp topu, bin adedi kullanılmış, bin adedi ise yeni olmak üzere toplam 2 bin tüfek ile kapsül ve barut imaline mahsus tezgâh ve diğer aletler. İyi de bu aletleri kimler ve nasıl kullanacaktır? Bu da düşünülmüştür elbet. Mermi imal etmeyi bilmeyen ve hayatlarında ilk defa top kullanacak olan Doğu Türkistanlılara yardımcı olmak ve onları, nizamî bir savaşa hazırlamak için 4 muvazzaf, 4 de emekli subay, Enderunlu Murad Efendi’nin başkanlığında Kaşgar’a gönderilecektir. Adları tarihimize altın harflerle yazılması gereken bu subaylarımızdan 4’ünü biliyoruz: İstihkâm Subayı Ali Kâzım, Piyade Subayı Mehmed Yusuf, Süvari Subayı Çerkes Yusuf ve Topçu Subayı İsmail Hakkı beyler.

Yakup Han’ın 100 pare top atışıyla selamladığı Osmanlı yardım heyeti, bu gelişiyle Orta Asya –Türkistan -İslam alemine adeta yeni bir hayat aşılamıştır. Osmanlı’nın en son günlerinde bile gösterdiği bu gayretler göz önünde bulundurularak Doğu Türkistan’a bakış açımızında gözler önüne serilmesi imkanı vardır.Doğu Türkistan direnişçi Halkının silahlandırılıp ve onunla da kalınmayıp eğitilmesi için subaylar gönderen Osmanlı siyaseti ve Türkistan illerine bakışı ile bugün kü Türkiye siyaseti ve bölgeye AB-D stratejileri ile gidişi arasında ki farkı görebiliyor mu sunuz?

Türkiye’nin Çin’in özellikle ekonomik kalkınma ve güvenliğini tehdit eden Doğu Türkistan meselesinden dolayı Çin ile ilişkileri her zaman olumsuz etkilenecektir.Orta vadede Çin,Türkiye ile bölgesel işbirliği yapmayı planlıyor ise kısa vadede Doğu Türkistan meselesinin ikili ilişkilerin gündemini oluşturacağı açıktır.Bu yüzden de Türkiye’nin Doğu Türkistan’a yönelik Osmanlı parelelinde tarihi izler taşıyan bir politik süreci işletmekten başka çaresi yoktur.Velhasıl Doğu Türkistan meselesi her yönü ile İstiklal Savaşı niteliğinde olup Türkiye ve İslam dünyası ile de ilişkili en önemli sorunların başındadır. Çözümü ise Anadolu’dan başka yerde aranamaz. anadoluhaber

23 Aralık 2008
İSA YUSUF ALPTEKİN'İ RAHMET İLE ANIYORUZ


İsa Alptekin bütün dünya müslüman Türklerinin beşiği büyük Türkistan'ın doğu kısmını teşkil eden ve halen Kızıl Çin'in esaretialtında bulunan Doğu Türkistanda ,bu memleketin tarih merkezi Kaşgar vilayetine bağlı Yenihisar şehrinde 1901 yılında doğdu.Doğu Türkistan da fenni tedrisat yapan okul olmadığı için dini okulda okumuş fakat şahsi gayretleri ile her shada kendi kendisini yetiştirmiştir.



İsa Alptekin milli,dini,ve insani bunlardan çok şerefli bir dava uğrunda maddi ve manevi herçeşit fedakarlıklara,mahrumiyetlere ve müşkülatlara katlanarak,ailesi efradından ve hem-fikirlerinden yüzlerce kurban vererek,Rus ve Çin emperyalistlerinin gerek tehdit,gerekse tatlı okşamaları karşısında katiyen tereddüt ve acz göstermeyerek insan üstü bir azim,irade,sabır ve sebatla elli küsur seneden beri devamlı mücadele etmiştir.

İsa Alptekin'in siyasi hayatı Batı Türkistandaki Çin diplomatik misyonunda aldığı vazife ile başlar.Bilahare 1932 yılında milli mücadele gereği merkezi Çin'e geçen İsa Alptekin 1936 dan 1947 senesine kadar Milliyetçi Çin Parlementosunda Doğu Türkistan'ı temsil etti.Daha sonra Doğu Türkistan'a dönerek,Doğu Türkistan hükümetinin Genel Sekreterliğini ve Uygur Kültür Cemiyeti ile Doğu Trkistan Gençlik teşkilatının Genel başkanlığını yaptı.
Kızıl Çin'in Doğu Türkistan'ı istilasıyla birlikte 1949'da Keşmire iltica etti.Burada 4 yıl kaldıktan sonra 1954 yılında Türkiyeye geçti.

İsa Alptekin Çin'de ve Doğu Türkistan'da kaldığı seneler zarfında milli ve siyasi faaliyetleri cümlesinde olmak üzere ''Doğu Türkistan'ın Sesi,Tanrı Dağları,ve Altay''adlarında üç mecmua ile 'Erk' adında birde gazete çıkardı.

Bu arada Türk-İslam dünyasından getirttiği kitaplarla ''Yusuf Has Hacib'' kütüphanesini kurdu.Bütün bu neşriyat ile milletini her bakımdan tanıtmaya çalıştı.
İsa Alptekin'in davasını anlatmak için Telif ettiği eserleri ise şunlardır;

1 - Doğu Türkistan Davası (Arapçaya çevrilmiş olup Mekede 5000 adet bastırılmıtır.
2 - Doğu Türkistan İnsanlıktan yardım istiyor (Türkçe)
3 - Türkistan Şehitleri (Türkçe)
4 - Demir Perde arkasındaki Müslümanlar (Arapça olarak basılmış olan bu eser daha sonra Malezya Hükümeti tarafından kendi dillerine çevrilerek 25 bin adet bastırılmıştır.
5 - Esir Doğu Türkistan İçin (Türkçe)
6 - Resimli Doğu Türkistan (Türkçe,Arapça,İngilizce)
7 - Büyük Türkistan Hkkında Muhtıra (Türkçe,Arapça,İngilizce)
8 - Doğu Türkistan'ın Hür Dünyaya çağrısı (Türkçe,Arapça,İngilizce)
9 - Doğu Türkistan'ın Sesi (Türkçe,Arapça,İngilizce,Uygurca)

İsa Alptekin 1960'da Yeni Delhide toplanan Asya-Afrika Konferansına,
1962'de Bağdat'ta,1964'de Somalinin merkezi Mogadişu'da 1965'de Mekke'de 1978 yılında Karaçide toplanan İslam Konferanslarına katılarak 1980 yılında Mekkedeki Dünya İslam Birliği kurucular meclisi azalığına seçilmiş

1981,82,84,85,87 yıllarında Rabıtanın Mekkede toplanan yıllık mutad toplantılarına katılmış.Bu konferans ve toplantılarda faydalı konuşmalar yaparak Doğu Türkistan için önemli kararların çıkmasına sebep oldu.

Türkiyedeki Doğu Türkistanlılarla birlikte ''Kominizmi Telin'' mitinglerine katıldı.

Doğu Türkistan Göçmenler Derneğinin kurucusu ve 20 yıl başkanlığını yapan İsa Alptekin,1983 yılında Doğu Türkistan Neşriyat Merkezini kurdu.

İsa Alptekin Doğu Türkistan için ideallerini gerçekleştirmek için yıllardan beri maddi ve manevi fedakarlığa,her mahrumiyete katlanarak bir çok önemli faaliyet ve teşebbüslerde bulundu.Bu teşebbüs ve faaliyetler esnasında 1926 dan ölümüne kadar kara,deniz,hava üzerinden binlerce kilometre katederek herbirine 1-7 defa olmak üzere tam 30 memleketi ziyaret etti.

Bu memleketler sırasıyla şunlardır;

Rusya,Çin,Hong-Kong,Filipin,Malezya-Seylan,Burma,Hindistan,Pakistan,Suudi Arabistan,Mısır,Ürdün,Lübnan,Irak,Suriye,İran,Afganistan,Aden,Somali,Batı Almanya,Avusturya,İsviçre,Fransa,Belçika,İngiltere,Amerika,Japonya,Endonazyave Tayland.

İsa Alptekin davası uğruna seyahat ettiği bu memleketlertin bazılarının Kralları,Cumhurbaşkanları,Başbakanları,Bakanları,dini milli ve siyasi liderleri,ünlü gazeteci ve şahsiyetleri yanında herdereceden halkla görüştü,temaslarda bulundu.

İsa Alptekin,görüştüğü bu mümtaz şahsiyetlerden Rus,Çin esiri müslüman Türklerin milli kurtuluş davalarını desteklemelerini meseleleriyle ilgilenmelerini ve onların davalarınıBirleşmiş
Milletlere götürerek savunmalarını istedi.

İsa Alptekin Doğu Türkistan davasını anlatmak için çeşitli defalar devlet büyüklerine muhtıralar takdim etti.Bu muhtıralarda İsa Alptekin,çok iyi bildiği ve uygulamalarına bizzat şahit olduğu Çin kominizminini sinsi taktikleri ve hakkında etraflı bilgiler verdi.

İsa Alptekin 17 Aralık 1995 de hayata gözlerini yummuştur. Cenazesini binlerce seveni gözyaşları içinde uğurlamış ve Doğu Türkistanın özgürlüğe hasret yiğit erlerinin sırtında ebedi istirahatgahına defnedilmiştir...

Ve Ebedi Yolculuk...
Çin Halk Cumhuriyeti Xin Hua Haber Ajansı Halk Gazetesi (Ren min ribao)’nin 18 Aralık 1995 tarihindeki sayısında Alptekin’in dünyadan ayrılışını “Çin’in düşmanı öldü” başlığıyla çok önemli bir haber olarak dünya kamuoyuna duyurmuştur.

Doğu Türkistanlılar, el ve ayaklarını zincirle bağladı! İnsan Hakları Günü'nde Çin'i protesto ettiler

10 Aralık 2008 Çin Halk Cumhuriyeti'nin Doğu Türkistan'daki işgaline son vermesini isteyen Doğu Türkistan İnsan Hakları Platformu üyeleri kendilerini zincire dolayarak eylem yaparken, Çin Başkonsolosluğu önüne siyah çelenk bıraktı.
Doğu Türkistan İnsan Hakları Platformu'ndan bir grup Dünya İnsan Hakları Günü'nün 60'ıncı yılı nedeniyle Çin Başkonsolosluğu önünde toplandı. Yaklaşık 50 kişilik grup çeşitli sloganlar atarken, grup üyelerinden bazılarının kendilerini zincire doladıkları görüldü. Grup adına açıklama yapan Celal Rahmanoğlu, "Günümüzde Çin Halk Cumhuriyeti dünyada insan hakları ihlallerinin en fazla olduğu devlettir. Çin ve Pekin denilince akla işkence, idam, ayrımcılık, nükleer denemeler, etnik soykırım ve bebek ölümleri gelmektedir. Doğu Türkistanlılar kendi ülkelerinde azınlık durumuna düşme tehlikesi yaşıyorlar. Çin Halk Cumhuriyeti 1949 tarihli Dördüncü Cenevre Sözleşmesi'ni hiçe sayarak Doğu Türkistan'a Çinli göçmenleri yerleştirmektedir. Kendi ülkemizde ana dilimiz yasaklanmıştır. Hür dünyaya sesleniyoruz. Doğu Türkistan'ın insanca yaşama hakkını, Çin Halk Cumhuriyeti'nin Doğu Türkistan'daki işgaline son vermesini istiyoruz" dedi.
Eylemciler daha sonra yanlarında getirdikleri siyah çelengi Çin Başkonsolosluğu önüne bıraktı.
Öte yandan, grubun açıklaması ve çelenk bırakması sırasında Çin Başkonsolosluğu'ndaki bazı yetkililerin ise bahçeden gizlice fotoğraf çekmeye çalıştıkları görüldü.
netgazete

10 Ocak 2009 Cumartesi
ÇİN'E DEVŞİRMEK İÇİN 9 YIL YETMEDİ !



Çin yönetimi işgali altında bulundurduğu Doğu Türkistan’da sözde radikal İslami hareketleri engellemek için okullarda ücretsiz eğitim seferberliğini teşvik edeceğini açıkladı. China Daily gazetesinin..işgalci yönetime dayanarak verdiği habere göre, Çin Doğu Türkistan’da orta öğrenimi

bitiren Müslüman Türk öğrencileri radikal İslami grup olarak adlandırdığı kesimin başlıca hedefi olarak görüyor.

Bölgesel yönetimin eğitimden sorumlu başkanı Zhao Dezhong Doğu Türkistan’da çocukların eğitiminin 9 yıldan 12 yıla çıkarılmasının, çocukların iş hayatına hazırlanması ve “ideolojik ve düşünce sistemi” açısından çok yararlı olacağını söyledi.

İşgalci Çin yönetiminin beyin yıkamayı amaçlayan yeni eğitim sisteminde hedef özellikle Doğu Türkistan’ın az gelişmiş bölgeleri. Dezhong söz konusu bölgelerde orta öğrenimini bitiren öğrencilerin sadece % 15’inin öğrenimine devam ettiğini, yeni sistem ile birlikte orta öğrenime eklenmesi gereken artı 3 yılın mesleki eğitime ayrılacağını belirtti.

Sosyal güvenlik ve istikrarın (!) devamı açısından bu sistemin staratejik bir öneme sahip olduğunu vurgulayan Dezhong, işgalci yönetimin bu iş için 500 milyon dolar bütçe ayırdığını da sözlerine ekledi.

Doğu Türkistan’ı işgali altında tutan Çin yaklaşık bir ay önce de ilkokullardan başlamak üzere ders programlarına “ulusal birlik” dersleri koymuştu.
anadoluhaber

Türkistanlı aile, Pekin'de kendilerini ateşe verdi

Çin'in başkenti Pekin'de, 59 ve 58 yaşlarındaki anne baba ile 28 yaşındaki oğulları, Doğu Türkistan olarak tanınan Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nden Pekin'e, meclis temsilcilerine dilekçe vermek için geldi. Kendilerini yakmaya çalışan kadın ile erkeğin yanıklardan dolayı hastaneye kaldırıldığını ve erkeğin durumunun ağır olduğunu duyurdu. Bir kaynak, çiftin oğullarının gözaltında olduğunu iddia etti. Ancak ajansın haberinde söz konusu kişilerin kimlikleri hakkında bilgi verilmedi ve herhangi bir protesto eylemi olduğuna ilişkin ifade kullanılmadı. 26.02.2009 PEKİN netgazete

Çin, 2 Türk'ü daha zindana attı
Çin; Doğu Türkistan olarak tanınan Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde biri yürüyüş düzenlemek suçuyla 15 yıl, diğeri hürriyet bayrağı açmak suçuyla 8 yıl olmak üzere iki Türk'ü hapis cezalarına çarptırdı. Uygur Amerikan Derneği tarafından yayınlanan açıklamada, Mamatali Ahat adlı Uygur'un Çin Halk Cumhuriyeti'nin kurucusu Mao Zedung'un Hotan şehrinde bulunan ve bir Uygur köylüyle el sıkışmasını simgeleyen heykelin yanında bağımsız Uygur devletini simgeleyen bayrak açtığı ve bu nedenle 6 Mart'ta 8 yıl hapis cezasına çarptırıldığı belirtildi. 17.03.2009 PEKİN netgazete

PALU DEVLETİ GUANTANAMODAKI SUÇSUZ TUTSAK UYGUR TÜRKLERİNİ KABUL ETTİ.
10 Haziran 2009
Pasifik'teki ada devleti Palau, ABD'nin Guantanamo üssünde tuttuğu 17 Çinli Uygur tutsağı geçici olarak almayı kabul ettiğini açıkladı.

Palau Devlet Başkanı Johnson Toribiong, ABD yönetiminin geçen hafta kendilerinden bu yönde istekte bulunduğunu belirterek, ülkesinin insani bir jest olarak Uygur azınlıktan tutsakları kabul etmekten "gurur ve onur duyduğunu" söyledi.

Toribiong, AP'ye yaptığı açıklamada 17 Uygur tutsağın durumunun belirli zaman aralıkları ile değerlendirileceğini de belirtti.

Filipinler'in doğu kıyısının 800 km açığında, 8 ana ada ve 250'den fazla adacıktan oluşan Palau'nun nüfusu yaklaşık 20 bin.

ABD Savunma Bakanlığı'nın "düşman savaşçı" olmadıklarını açıklamasından sonra geçen yıl federal bir yargıç, Uygur tutsakların ABD'de serbest bırakılmasına karar vermiş ancak üst mahkeme bu kararı iptal etmişti. Böylece Uygur tutsaklar o tarihten bu yana belirsiz bir hukuki duruma sahip oldu.

ABD yetkilileri, Uygur tutsakların Palau'ya gönderileceğini resmen doğrulamaktan kaçındı.

İki ABD yetkilisi ise Uygur tutsakların alınmasına karşılık ABD'nin Palau'ya kalkınma yardımı, bütçe desteği ve diğer yollardan 200 milyon dolara varan bir yardım yapacağını söyledi.

DOĞU TÜRKİSTAN 250 YILDIR ÇİN İŞGALİ ALTINDADIR.

Türkiye'de yayın yapan ve Uygur Türklerinin sesin tüm dünyaya duyuran Doğu Türkistan Kültür ve Yardımlaşma Derneğinin yayın organı Gökbayrak Dergisi'de son sayısında 17 uygur Müslüman'ın guantanamo işkence kampından serbest kaldıktan sonra sahiplenilmesi yönünde yayın yapmıştı.17 Uygur Türk'üne Kim Sahip Çıkacak? sorusunu yönelten dergi'ye Türkiye ve diğer adı müslüman ülkeler yerine nüfus çoğunluğu hristiyan olan Pasifik'teki ada devleti olan Palau'dan cevap geldi.
Bu hadisede bile hem İslam ülkelerini hem'de Türkistan devletlerinin bu hadiseye duyarsızlıkları Müslüman Uygur Türk'lerinin yarasına yara katmıştır.Halbu ki Çin'e karşı destansı bir şekilde yürütlen mücadelenin sürdüğü o topraklar ve konumu ile DOĞU TÜRKİSTAN İslam dünyasına karşı girişilecek bir saldırı esnasında bir kale konumundadır.

17 UYGUR TÜRK'ÜNE GAZALARI MÜBAREK OLSUN DİYOR ÇİN EMPERYALİZMİNE KARŞI GİRİŞTİKLERİ MÜCADELELERİNDE DOĞU'SU VE BATISI İLE BÜTÜN TÜRKİSTAN'IN GERÇEK ZAFERLERE ERİŞMELERİNİ DİLİYORUZ!
anadoluhaber

Guantanamo'daki 4 Doğu Türkistanlı salıverildi
ABD'nin Guantanamo işkencehanesinde tutulan 17 Doğu Türkistanlı'dan 4'ünün serbest bırakıldığı bildirildi. ABD Adalet Bakanlığından yayınlanan açıklamada, Guantanamo'dan serbest bırakılanların, Bermuda'ya gönderildiği belirtildi ve Bermuda hükümetine kendilerinin buraya yerleştirilmesindeki yardımından ötürü teşekkür edildi. Çin yönetimi, ABD'nin Guanatanomo tutukevindeki 17 Doğu Türkistanlı'nın serbest bırakıldıktan sonra kendilerine iade edilmesini istemişti. 11.06.2009 WASHINGTON netgazete

Britanya, ABD'nin Guantanomo'daki 4 Uyfgur'u Bermuda'ya göndermesine tepkili

16 Haziran 2009 Britanya Dışişleri Bakanı David Miliband, ABD'nin Guantanamo'daki Uygur tutuklulardan 4'ünü Bermuda'ya göndermesine tepki gösterdi.
Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ı, Bermuda ile yaptığı anlaşma için protesto ettiğini bildiren Miliband, Britanya'nın deniz aşırı toprağı olan Bermuda'nın Londra ile istişarelerde bulunmaksızın anlaşma yapamayacağını ileri sürdü.
Atlas Okyanusundaki Bermuda adasının savunma, güvenlik ve dış ilişkilerini Britanya yürütüyor.
Guantanamo'dan bırakılan 4 Uygur geçen hafta Bermuda'ya gitmişti.
ABD Adalet Bakanlığından geçen hafta yapılan açıklamada, 4 Uygurun Bermuda'ya gönderildiği belirtilmiş, Bermuda hükümetine Uygurların buraya yerleştirilmesindeki yardımından ötürü teşekkür edilmişti.
Açıklamada, tutukevinden serbest bırakılması planlanan diğer 13 Uygurun Pasifik'teki ada devleti Palau'ya gönderilmesi için gerekli düzenlemelerin yapıldığı da kaydedilmişti.
Pekin, Guanatanomo'daki 17 Uygurun Çin'e iade edilmesini istemişti.
Terörizm suçlamalarından aklanan Uygur tutsaklar, 2001 yılında Afganistan ve Pakistan'da ABD güçleri tarafından yakalanmıştı. netgazete

ÇİNDE YAŞANAN VAHŞETİ KINIYORUZ!
03 Temmuz 2009
BASIN BİLDİRİSİ
Çin,yüzyılın başında, işçi-köle çalıştırmayı keşfetti. Çok düşük aylık gelir ile, toplama kamplarını andıran yaşama koşulları ile, vatanlarından ve ailelerinden binlerce kilometre uzakta çalıştırılan yeni bir iş gücü geliştirdi. Hem Doğu Türkistanda uyguladığı soykırıma bir yöntem daha buldu, hem de gelişen ekonomisine yeni bir lokomotif.
2003 yılından günümüze yüz binlerce Müslüman Türk genci, özellikle Uygur kızları mecburi olarak Çinin iç kesimlerine götürülerek işçi-köle olarak kullanılıyor. Bu Doğu Türkistanlı gençler kendi milli kültür ve geleneklerinden uzaklaştırılırken, bir taraftan da Çin milliyetçiliği, yerel halkın baskıları ile karşı karşıya kalıyorlardı.
Yıllardır uygulanan bu insanlık dışı politikanın durdurulması ve yol açabileceği durumları duyurmaya, kamuoyunun bu konuya ilgisini çekmeye çalıştık. Çin hükümetini de defalarca bu uygulamaya son vermeye çağırdık.

26 Haziran Cuma günü erken saatlerde, uygulanan bu insanlık dışı politika vahşete dönüştü. Guangdong eyaletinin Shaoguan şehrinde bir oyuncak fabrikasında Han Çinlileri ile Doğu Türkistanlılar arasında olaylar yaşandı. Mecburi işçi olarak çalıştırılan Müslüman Türk kızlara Çinlilerin sarkıntılık etmesi üzerine Uygur gençler olaya müdahale etmiştir. Bunun üzerine oyuncak fabrikasını basan binlerce Çinli, Doğu Türkistanlılara vahşice saldırmıştır. Çinli kaynaklar tarafından yayınlanan görüntüler insanın kanını donduracak niteliktedir.

İzlemek için

(www.eastturkistan.tv)

Yine Çinli kaynakların olaylardan hemen sonra verdiği bilgilere göre 2 kişi hayatını kaybetmiş, 16 sı ağır olmak üzere çoğu genç kız 118 kişi yaralanmıştır.
Sabahın erken saatlerinde başlayan ve saatlerce süren olaylara Çinli güvenlik güçleri müdahale etmemiş, vatanlarından uzakta köle olarak çalıştırılan bir grup Doğu Türkistanlının katledilmesini seyretmiştir.

Alınan son bilgilere göre, olaylarda yaralanan 118 kişiden 81i Doğu Türkistanlıdır. Ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan 10 Uygurun vefat etmesi ile ölü sayısı 12ye ulaşmıştır. Şehit olan kardeşlerimize Allahtan rahmet, yaralı kardeşlerimize de acil şifalar diliyoruz.
Yerel yetkililer olaylardan sonra sadece Shaoguan şehrinde mecburi çalıştırılan 4.000 Doğu Türkistanlının şehirden ayrıldığını ve bir daha dönmeyeceklerini ifade etmiştir.
Doğu Türkistanlılara uygulanan bu zulmü, insanlık dışı uygulamayı ve yaşanan katliamı nefretle kınıyoruz. Çin hükümetini, Doğu Türkistanlı gençleri işçi-köle olarak kullanmaktan vazgeçmeye çağırıyoruz.

Elimizde şu anda olaylarla ilgili olarak sadece Çinli kaynaklardan edindiğimiz bilgiler bulunmaktadır. Dünyada, basın sansürünün en yoğun uygulandığı ülke olan Çinde, haberlere yansıyanı kadarı bile dehşet verici olan bu olayların gerçekte hangi nokta olduğu hala bir bilmecedir.

Birleşmiş Milletleri, Avrupa Parlamentosunu, tüm demokratik ülkeleri ve sivil toplum kuruluşlarını, olayların aydınlatılması için Çine baskı yapmaya, ölen ve yaralanan Doğu Türkistanlılar için girişimde bulunmaya çağırıyoruz.

Seyit TÜMTÜRK
Dünya Uygur Kurultayı Başkan Yardımcısı
Dursun SÜYDÜNLÜ
H.Ahmet Yesevi Mah.44.Sok.no:28 K.Sinan
0 352 3393965
KAYSERİ/TÜRKİYE

Erhan AFYONCU
Bugün
'Uygar' kelimesini Uygurlar’dan ilham almıştık
12 Temmuz 2009

İlk dönem Türk tarihinin en ilginç devletini kuran Uygurlar, Göktürk Devleti'ne bağlı boylardan birisiydi.

Uygur kelimesinin, şahin sürati ile hücum eden veya müttefik manalarına geldiği söylenir.

UYGURLAR

Uygurlar 745'te Göktürk Devleti'ni yıkarak kendi devletlerini kurdular. Bögü Kağan, 762'deki Çin seferinden dönerken Mani dinini halkı arasında yaymak için dört rahibi de yanında getirmişti. Hakanın Maniheizm'i kabulüyle, Uygurlar arasında yayılmaya başlayan yeni din, hayat tarzını değiştirdi. Uygurlar klasik Bozkır devletlerinden farklılaştılar. Kırgızlar, 840'ta başkent Ordu-Balık'a girerek son hakan Hosa'yı öldürüp Uygur Hakanlığı'nı yıktılar. Bölgede daha sonra Karahanlı Devleti kuruldu.

Uygurlar'ın bir kısmı Kansu bölgesine giderek Kansu Uygur Devleti'ni kurdular. Sarı Uygurlar olarak da bilinen Kansu Uygurlar'ı daha sonra Moğol hâkimiyetine girdiler. İç Asya'ya göçen Uygurlar ise Tanrı Dağları ve Turfan tarafına yerleştiler. 911'de Doğu Türkistan Uygur Devleti'ni kurdular. Turfan, Kaşgar, Beşbalık gibi şehirleri olan Uygurlar zamanla Budizm'i kabul ettiler. Doğu Türkistan Uygur Devleti, 1209'da Moğol tâbiiyetine girdi. 1368'de ise bölgeye Çin hakim oldu.

Uygurlar ilk dönem Türk devletleri içerisinde geliştirdikleri medeniyetle diğer Türk topluluklarından çok farklıydılar. Uygurlar, kendi alfabeleriyle ve Çince, Sogdca gibi başka dillerle birçok eser kaleme aldılar. Uygur alfabesi Asya'daki birçok millet tarafından çok uzun süre kullanıldı. Uygurlar, kurdukları matbaalarla kitaplar bastılar. Şehircilikte çok ileri gitmişlerdi. Tapınakları fresklerle bezenmişti. Uygurlar'ın ulaştığı bu medeniyet düzeni yüzünden Cumhuriyet döneminde medeniyet karşılığında "uygarlık" kelimesi türetildi ve bugün hayatın her alanında kullanılıyor.

ÇİN İŞGALİ

Zamanla bölgede İslamiyet yayıldı. 1484'te Yarkent Hanlığı kuruldu. 1674'te ise bölgeye hakim olan Moğol boylarından Kalmuklar, Cungariye Devleti'ni kurdular. Mançu hanedanı döneminde Çin 1762'de Doğu Türkistan'ı işgal etti. 1864'ten sonra isyan eden Türkler bölgeye hakim oldu. Türkler'in hükümdarı Yakup Han, bir taraftan İngilizler'le bir taraftan Ruslar ile işbirliği yaparken bir taraftan da Osmanlı hükümdarı Sultan Abdülaziz'den yardım istedi. Bölgede hutbe sultan Abdülaziz adına okunmaya başladı. 1877'de Yakup Han'ın ölümü bölgenin kaderini değiştirdi. Çinliler, fırsatı değerlendirip 1878'de bölgeyi tekrar işgal ettiler. 1911'de Mançu hanedanının yıkılıp, Cumhuriyet dönemine geçildi. Ancak Uygurlar'ın esareti devam etti. 12 Kasım 1933'de ve daha sonra 12 Kasım 1944'te kurulan Şarki Türkistan İslam Cumhuriyeti uzun ömürlü olmadı.

1949'da Çin'e komünistlerin hakim olmasıyla birlikte Doğu Türkistan da yeni yönetimin hakimiyetine girdi. Bunun üzerine binlerce Türk, Doğu Türkistan'da ayrıldı. Doğu Türkistan'da Uygurlar ve Kazaklar başta olmak üzere milyonlarca Türk Çin baskısına karşı mücadele vermeye devam ediyorlar.

DOĞU TÜRKİSTAN

İkinci Çin istilasından sonra Doğu Türkistan'ın adı 1884'te Şin-ciang (yeni toprak) olarak değiştirilmiştir. Komünist idareden sonra ise 1955'de bölgenin resmi ismi ''Şin-ciang Uygur Özerk Bölgesi'' olmuştur. Türkler için bu bölge Şin-ciang değil Doğu Türkistan'dır.

Erhan AFYONCU
eayfoncu@bugun.com.tr

Çin İstihbaratı Osmanlı Şehzadesi Abdülkerim Efendi'yi Öldürttü

Uygur Haber Ajansı

Cennet mekan Sultan II. Abdülhamit Han in en büyük oğlu Selim efendi nin oğlu Abdülkerim efendi : 1906 yılında İstanbul’da Dünya ya geldi,

3 Mart 1924 tarih ve 431 sayılı kanunla hilafetin kaldırılmasından sonra, hanedan üyeleri yurtdışına çıkarıldığında henüz 18 yaşındaydı, önce babasıyla birlikte Şam’da daha sonra ise Beyrut’ta yaşadı, 1930 yılında Doğu Türkistan a giderek Çin emperyalizmine karşı istiklal savaşı içersinde olan Kaşgarlı Mahmud’un yurdu kaşgara da kı direnişcilere önderlik yaptı.

Zor koşullarda mücadele eden Türkistan halkı savaşı kazanamayınca Abdulkerim efendi soluğu Amerika da aldıysa da Çin istihbaratı peşini bırakmadı , amerikada kaldığı bir otelde intihar süsü vererek öldürttü.

Mustafa Kemal Atatürk'ün emriyle Konya akşehirden 37 Astsubay gine kaşgara gönderildi, bunlardan 3’ü ancak hayat dönebildiyse de geri kalanından hiç haber alınamadı.

12/11/1933 yılında Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti ilan edildikten sonra ’’ Gökbayrak’tan Albayrağ’a selam ‘’ diyerek selam gönderildi. Türkistan Cumhuriyeti Yetkilileri Atatürk e bir kuranı-kerim, üç kılıç hediye göndermişti.

Atatürk bir kılıcı Doğu Cebhesi'ne , ikincisini de İzmir Fatihi komutasına gönderdi,diğer bir kılıcı Türkluğun savunulması için ben saklıyorum diye muhafaza eden ulu önderin bu kılıcı hala Atatürk ‘ün Anıt mezarında bulunmakta.

Çin Başkonsolosluğu önünde eylem
Doğu Türkistan Gençlik Derneği'nin Gulca katliamının 14. yıldönümü nedeniyle Çin'in İstanbul Başkonsolosluğu önünde düzenlediği eylemde gergin anlar yaşandı. Polis barikatını aşıp konsolosluğa gitmeye çalışan gençler güçlükle engellendi. 06.02.2011 İSTANBUL netgazete

Doğu Türkistan'da Uygurlara Saldırı: 2 Şehid
1 Ağustos 2011

Çin işgali altındaki Doğu Türkistan'ın Kaşgar şehrinde meydana gelen olaylarla bağlantılı olduğundan kuşkulanılan 2 Uygur'un polis tarafından yargısız infaz edildiği bildirildi.

İşbirlikçi Yerel hükümetten yapılan açıklamada, Müslüman Uygur zanlıların, haftasonunda 19 kişinin öldüğü Kaşgar kentinin bir banliyösünde, kendilerini yakalamaya hazırlanan polis tarafından öldürüldükleri belirtildi. haber1001

Yerel yetkililer, daha önce tutuklanan zanlıların ifadelerine göre, kentteki saldırıları düzenleyen sorumlunun Pakistan'a giderek, Doğu Türkistan İslami Hareketi'ne katıldığını ve bu ülkede askeri eğitim aldığını kaydetti. haber1001

İşgalci Çin'den 4 Uygura idam cezası
15 EYLÜL 2011

Doğu Türkistan'da 32 kişinin ölümüyle sonuçlanan eylemleri düzenledikleri iddiasıyla 4 Uygur idam cezasına çarptırıldı.

Çin resmi yayın organları, Uygur sanıkların 'cinayet, kundakçılık ve bir terör örgütü yürütmek'le suçlandığını duyurdu.

Kaşgar ve Hotan kentlerinde geçen Temmuz ayında meydana gelen olaylarda rol oynadıkları iddia edilen diğer iki kişi de 19 yıl hapse mahkum edildi.

Temmuz ayı ortalarında Hotan'da, öfkeli bir kalabalık bir polis karakoluna saldırı düzenlemiş; daha sonraki günlerde de Kaşgar'da meydana gelen bir patlama ile yayaların üzerine kamyon sürülerek girişilen eylemlerde 15 kişi ölmüştü.

Doğu Türkistan'daki Çin işgalini son vermek için mücadele sürdüren, Uygur militanları Çin'in zulümlerinin kendilerini asla yıldırmayacağını belirtiyor.

Çin yetkilileri, bölgede meydana gelen olayların örgütlü terör saldırıları olduğunu iddia ederken; Doğu Türkistan'daki eylemciler olayların "Pekin'in bölgedeki baskıcı yönetimine öfkelenen halkın giriştiği protestolar olduğunu" bildiriyor.

Çin yönetimi muhalifleri, ortada âdil bir yargılama olmadığını, zanlıların kendi avukatlarını seçemediklerini, gözaltı süresince dövüldüklerini ve uykusuz bırakıldıklarını, işkencve gördüklerini belirtiyorlar.
haber1001

İşgalci Çin'in Ramazan Baskıları!
16.07.2012

Doğu Türkistan'i işgâl altında bulunduran Çin yönetimi Ramazan ayı öncesinde baskıları arttırdı ve yeni yasakları uygulamaya koydu.

ÖĞRENCİLERE VE ÖĞRETMENLER SIKI DENETİM: ORUÇ BOZDURULUYOR

Çin işgal yönetimi tarafından yayımlanan yeni genelgeye göre; öğretmen ve öğrencilerin oruç tutmaları yasaklandı. Öğrencilerin Ramazan ayının başlaması münasebetiyle toplanmaları ve evleri ziyaret ederek Ramazan manisi söylemeleri ise yasadışı ilan edildi. İşgalci Çinliler oruç tutma ihtimallerine karşı çocuklara oruç vakti zorla yemek yediriyor yahud su içiriyorlar. Oruçlu olduğu anlaşılanların aileleri işkenceye tabi tutuluyor.

TEK TEK EVLERİNDE TEHDİT EDİLİYORLAR

Doğu Türkistan'dan Hür Asya Radyosuna konuşan Uygur Türkleri, yetkililerin dini inançlarının güçlü olduğuna inandıkları aileleri özellikle ziyaret ettikleri, ailelerden dini kimliği aksettiren elbiseler giymemelerini, çocuklarını din eğitimi veren okullara göndermemelerini istediğini belirtti. Ayrıca, yetkililerin çiftçi ailelerinden çocuklarına oruç tutmaya zorlamamalarını, çocukların toplanarak Ramazan manisi söylememelerini ve başkalarını oruç tutmaya teşvik eden söz ve hareketlerden kaçınmaları konusunda uyardığı bildiriliyor.

EMEKLİ DEVLET MEMURLARI BAŞKA İLDE GİZLİCE ORUÇ TUTUYOR

Doğu Türkistan'da Türkler'in çoğunluk olarak yaşadığı bölgelerde baskı ve yasaklamalar yüzünden oruç tutamayan ve dini vecibelerini yerine getiremeyen emekli devlet memurları Ramazan ayında Çinli nüfusun hakim olduğu, takip ve baskıların nispeten az hissedildiği başkent Urumçi'ye taşınıyor. Kendi aralarında organize olan ve ortak ev tutan bu emekliler, Urumçi'de Ramazan ayında oruç tutabiliyor ve ibadetlerini yerine getirmeye çalışıyorlar. Ramazan sonrası ise tekrar memleketlerine dönüyorlar.

ÇOCUKLARIN RAMAZAN MANİLERİ YASAKLANDI

Doğu Türkistan'da Ramazan, bir bayram olarak kabul ediliyor ve çeşitli etkinliklerle karşılanıyor. Müslümanlar bu ayda oruç tutmanın yanı sıra sadaka veriyor, fakir ve muhtaçları gözetiyorlar. Burada Ramazan manileri söylemek ve aileleri ziyaret etmek yüzlerce yıldan beri devam edegelen bir gelenek. İşgalci Çin'in bu tür baskı ve yasaklamaları Müslüman Türkler'in tepkisini çekiyor ve uluslararası toplumun protestolarına neden oluyor.
haber1001

Çin Doğu Türkistan’da olağanüstü hal ilan etti
02.11.2012



Türkistan İslam derneği basın Açıklaması:

Çin Doğu Türkistan’da ancak savaş zamanında alınabilecek kararlara imza attı. Doğu Türkistan’lı Müslümanların Temel Hak ve Hürriyetlerini gasp ederek diktatörlük uygulamaya başladı.

Çin Kominist Partisinin 18. Kurultayı Öncesi sıkıyönetim haline geçmesi, Doğu Türkistan’lı Müslümanlardan ne kadar korktuğunu bizlere çok iyi gösteriyor. Geçtiğimiz yıllarda Çin’de düzenlenen Olimpiyatlara saldıran ‘’Türkistan islam Partisi’’ mücahitlerinden korkusunu her fırsatta belli eden Çin. Kurultaya 5 kala DoğuTürkistan’lı müslümanlara ‘’Uygurlar Suriye’de Savaşıyor’’ İftirası atarak ve ilan etmesede ‘’Sıkı Yönetim’’ kanunlarını devreye sokarak, Kominist Sistemin gerçek yüzünü bir kez daha gösterdi.

İşte Sıkıyönetim Yasakları : 1 : Kurban Bayramı Talimatları Aynen Geçerli ( Toplu Halde Dolaşmak, Toplu ibadet Etmek, Düğün salonu ve Kamuya açık alanlarda Türban yasağı, Alışveriş merkezlerine kayıt yaptırarak girmek vb… )

2 : Uygurların Oturduğu Semtlerde Sokak Başlarına Barikatler Kuruldu.

3 : İş yerlerinin Tabelaları Fotoğraf çekilerek Fişlendi.

4 : Bıçak, Satır, Balta gibi kesici alet satan dükkanlar mühürlendi.

5 : Kurultay Bitene Kadar Kesici alet Satan Uygurlara Ağır Yaptırımlar Uygulanacak.

6 : Bakkal, Kasap, Manav gibi kesici alet kullanan esnaf denetlemeden geçirilerek kayda alındı.

7 : Çin’li yerel halkı ajan olarak kullanmak için her köşe başına dikti.

ABD’de 8 Kasım da yapılacak olan, seçimlerden sonra, 92 yıllık ‘’Çin Kominist Partisi’’nin 18. Kurultayı toplanacak. Bu kurultayın akabinde Kafir Çin Yönetimi Yenlenecek, yerleri boşalan kafirlerin yerlerini, diğer kafirler alacak.

Her 10 yılda bir liderini yenileyen Çin, Şimdiki lider Hu Jintao’nun yerine 1953 doğumlu Xi Jinping geçirecek. Tamamen formaliteden ibaret olan, Kominist Parti Kurultayın da Yeni lider, üst düzey dar bir grup tarafından önceden belirlenecek. Delegeler el kaldırarak bu kararı onaylayacak. Çin’de nöbet değişimi işte böyle gerçekleşiyor.Sonra yeni lider ve 25 kişilik politbüro içinden 9 kişilik bir komite ülkeyi yönetiyor. 2022’de liderler yine değişecek.

Doğu Türkistan muhabirimiz : Gölge Adam Çin’de ki 18. Kurultay Hazırlıklarını Yazdı. Muhabirimizin can Güvenliği için , kimliğini açıklayamıyoruz…

Başkan : Yılmaz ŞAHİN
haber1001

Doğu Türkistan'da çatışma: 21 ölü
24 NİSAN 2013



BBC'nin haberine göre; Çin'in igali altındaki Doğu Türkistan'da çatışmalarda 21 kişi öldü.
Ölenler arasında 15 polis ve devlet görevlisi de bulunduğu bildiriliyor.

Şincan bölgesinin resmi internet sayfasında yer alan habere göre, Kaşgar'da yetkililer evlerde silah ararken çatışma çıktı.

Olayların evlerde arama yapan görevlilerin rehin alınmasıyla başladığı kaydedildi.

İnternet sayfasında, ölenlerin altısının "örgüt üyesi" olduğu belirtildi.

Ayrıca sekiz 'örgüt üyesinin' ele geçirildiği, ölen polis ve yetkililerden 10'unun Uygur olduğu bildirildi.

Çin haber ajansı Xinhua da ölümlere "şiddetli saldırıların" neden olduğunu kaydetti, ancak ayrıntı vermedi.

Uygurlar ve Çinliler arasında etnik gerginliğin sürdüğü Çin işgali altındaki Doğu Türkistan, son yıllarda çok sık olmasa da çatışmalara sahne oluyor.

2009'da çıkan olaylarda neredeyse 200'den fazla kişi ölmüştü.

BBC muhabiri Celia Hatton, bölgeden alınan haberleri doğrulamanın güç olduğunu bildiriyor.

İşgalci Çin yerel basın organlarında Doğu Türkistan'daki olaylarla ilgili çok sıkı sansür uyguluyor ve resmî açıklamalar dışındaki haber ve yorumların yayınlanmasına izin vermiyor.

Türkiye'den iki kat daha büyük olan Türkistan'da 9 milyondan fazla Uygur Türk'ü yaşıyor.

haber1001

Etan Gutman: “Doğu Türkistan’daki Organ Ticareti Süreci”
16.12.2011



Son zamanlarda Amerika’da çıkmakta olan haftalık “Ölçüm” Dergisinde Uygurların durumu, özellikle de Doğu Türkistan’daki siyasi mahpusların Çin’deki organ ticaretinin önemli bir kaynağına dönüştürüldüğü hakkında önemli haberler verilmiştir. Yazar, Çin hükümetini Doğu Türkistan’ı siyasi suçluların iç organlarından “Bol ürün alınan” kamp haline getirdi. Diye tanımlamıştır.

Saygıdeğer radyo dinleyicileri, haftalık Ölçüm dergisinde “Çin’in Sinkiang’(Doğu Türkistan)daki Organ Ticaretinin Seyri” başlıklı makale yayınlandı. Makaleyi Etan Gutman isimli gazeteci şu anda dış ülkelerde yaşamakta olan ve aynı zamanda Uygurelindeki(Doğu Türkistan)organ ticaretinin seyrine doğrudan katılan veya durumu kendi gözleri ile görmüş olan kişilerin beyanlarına istinaden hazırlamıştır. Yazar bunu beyan etmeden önce Uygureli(Doğu Türkistan) hakkında malumat vererek Uygurelinin(Doğu Türkistan)1949 yılında komünist Çin hâkimiyeti tarafından işgal edildiğinden beri, Çin hükümetinin sert elli politikaları ile kontrol altına alına geldiğini söylemiştir. Yine Uygureline(Doğu Türkistan) nakledilip getirilen Çinli göçmenler vasıtası ile Uygurelindeki(Doğu Türkistan)nüfus oranında yaptıkları değişiklikler ve de dini ve milli baskı durumlarından malumatlar vermiştir.

11 Eylül olayından sonra Amerika’nın terörizme karşı savaş açmasını müteakip, Çin’in de aniden terörizme karşı mücadele etmekte olan devlet pozisyonuna büründüğünü ve Uygur siyasi muhaliflere dini radikal, terörist adı altında darbe vurmaya başladığını söylemiştir. O Uygurların siyasi mahpuslarının uğramakta oldukları insanlık dışı uygulamaları üzerinde durarak özellikle durarak, Çin hükümetinin Uygurelini(Doğu Türkistan) siyasi mahpusların organlarından “bol ürün” elde edilen bir kampa dönüştürdüğünü beyan etmiştir. Aynı zamanda da siyasi mahpusların organlarını kesip alma işlerine karışan veya kendisi bizzat görmüş olan ve yine Uygurelinde(Doğu Türkistan)polis, doktor, hemşire olan ve şu anda Avrupa, Kanada gibi devletlerde yaşamakta olan kişilerin temin ettiği haberleri aynen beyan etmiştir. O bu kişilerin bazılarının ailelerinin güvenliği sebebiyle kendi kimliğini açıklamayı istemediğini söyleyerek, bunun Uygurların Çinlilerin baskısına uğramakta olduğunun yeni bir ispatı olduğuna işaret etmiştir.

Etan Gutman’ın beyanına göre, Çin makamları hapishanelerdeki ölüme mahkûm siyasi suçlulardan sağlam, iç organları kullanılmaya elverişli diye değerlendirilenleri listeledikten sonra, onların idamlarının gerçekleştirileceği gün ameliyat edecek olan doktor ararcını ve doktorları infaz alanına yakın bir yerde bekletiyorlar. Organları alınacak olan suçlular yarım-yamalak öldürüldükten sonra süratle doktor aracına alınıyorlar. Hazır bekleyen doktorlar mahpuslara hiçbir uyuşturucu ilaç verilmeksizin onun karnını yararak iç organlarını çıkartıyorlar ve hemen kesilen yeri dikip bırakıyorlar. Görgü tanıklarından bazıları gazeteciye o anda yarı öldürülen mahpusun her ne kadar karşılık gösteremese de, her şeyi bildiğini, hatta bazılarının ağrıların azabından inlediklerini gördüğünü söylemiştir.

Şahitlerin anlattıklarına göre, bu siyasi mahpusları vurmadan önce onlara organlarının kasılmasını önleyecek türden bir tür iğne yaptıktan sonra onları infaz alanına götürüyor olup, onlar bu yolla organı nakledene kadar organın kasılmasını önlüyorlar. Yazar yarı ölü hale getirilen bedenden alınan organı yeni bedene nakletmenin veriminin daha fazla olduğundan dolayı, Çin makamlarının kurbanları yarı ölü halde ameliyat ettiklerini söylemiştir.

Yazar bu makalede, 1997 yılında Gulca olayının meydana geldiği sırada zuhur eden oldukça acıklı olayları açıklamıştır. O aynı zamanda Gulca’da polis ve hemşire olan kişilerin anlattıklarına göre, Gulca olayları sırasında Gulca’daki bütün polislere silah dağıtılmışsa da, “silahın arızalı tamir ediliyor.” Bahanesi ile silah verilmeyip, onlara gardiyanlık yaptırılmıştır. Onlar en az 400 civarında Uygur’un kış günü soğukta dondurularak öldürüldüğünü görmüşlerdir.

Olay sırasında Gulca’daki önemli bir hastanede hemşire olan bir bayanın gazeteciye anlattığına göre o sırada her doktorun Uygurları kabul etmeleri yasaklanmış. Yaralıları tedavi eden doktorlardan biri 15 yıl, bir diğeri de 20 yıl hapis cezası ie cezalandırılmışlardır.

Hastane makamları “ yine kim Uygurları tedavi ederse aynı cezaya çaptırılacak” demiştir. Bu yüzden hiç kimse yaralanan Uygurları tedavi etmeye cüret edememiştir. O sırada Hastanedeki Uygur ve Çinli doktor, hemşire ve eczacılar ararsındaki ilişkiler de kötüleşmiştir. Çinli doktorlar eczanenin anahtarını saklamaya başlamışlardır. İkinci çocuğunu doğurmak için hastaneye Uygur kadın geldiğinde doğum doktorunun bebeği muayene edip gördükten sonra, penisilin adı altında bebeğe iğne vuruyormuş. Üç gün geçmeden de bebek morararak ölüyormuş. Böylece Çinli doktorlar bebeğin anne-babasını “bebeğiniz çok zayıfmış. İlacı kaldıramamış” diyerek yolcu ediyorlarmış. Bu hemşire bir tek Çinli bebeğe Çinli doktorun böyle iğne yaptığını görmemiş.

Yazar makalesinde yine, Çin komünist partisinin üst düzey yöneticilerine Uygurelindeki(Doğu Türkistan) siyasi mahpusların organlarının nakledilmesi durumu ile ilgili malumat vermiştir. Ona durumu beyan eden Murat isimli bu Uygur doktor aynı zamanda Ürümçi’deki malum bir büyük hastanede doktor olarak çalışmıştır. Yazar şöyle ifade etmiştir.

- Murat’ın hastanesine iç hastalıklarına yakalanarak, organ nakli gereken 5 üst düzey idareci yatmıştır. Büyük hastanenin biri bir gün Murat’a Ürümçi’deki siyasi mahpusların tutulduğu hapishaneye giderek kan alıp getirmesini söylemiştir. Murat Ürümçi’ye gittiğinde 20 yaş civarındaki 15 Uygur genci görmüştür. Murat iğnesini çıkarttığında onlar Murat’a “sen de Uygur olduğun halde neden bize böyle yapıyorsun?” demiştir. Fakat Murat aynı zamanda durumdan habersiz “ben sadece kan almaya geldim. Bu sizlerin sağlığınız içindir.”demiş ve onların kanlarını aldıktan sonra gitmiştir. Murat dönüp geldikten sonra doktordan “onların hepsi ölüm cezasına çarptırılanlar mı?” diye sormuştur. “Öyle Murat, sen çok sual sorma, onlar kötü adamlar, onlar devletimizin düşmanlarıdır” diye cevap vermiştir. Fakat Murat doktordan bu kanı ne yapacaklarını sormaya devam ediyor. O sonunda aslında doktorlar kendileri ihtiyaç duyulan kan grubuna sahip olan mahpusları bulduklarında, onu götürüp göğsünün sağ tarafından vurarak yarı ölü hale getirdikten sonra, organlarının alındığını, sonra bu organların Çin komünist partisi ve hükümet önderlerine nakledileceğini, ondan sonra da onların hasta yataklarından sağlıklı olarak kalkıp gideceklerini anlamıştır.

Makalede bahsedildiğine göre, Doktor Murat’a siyasi mahpusların organlarının alınmasının normal bir durum olduğunu, askeri bölge hastanelerinin bunun öncülüğünü yaptığını söylemiştir. Yazarın ifadesine göre, 1999 yılından sonra kamuoyundan gelen baskılar neticesinde Çin hükümeti mahpusların organlarının alınması olayına bazı sınırlamalar uygulamaya başlamışsa da, Uygurelinde(Doğu Türkistan) durumun daha farklı olduğunu söylemiştir. 2009 Ürümçi olayı sırasında Çin makamlarının bütün haber vasıtalarını devre dışı bıraktıktan sonra, Ürümçi’deki binlerce Uygur erkekleri tutuklayıp götürdüklerini söyleyerek hapse atılan gençlerin bazılarından alınan haberlerden Ürümçi olayında tutuklananların bazılarının sağlık kontrolü vasıtasıyla organlarının incelendiğini ve onların aynı akıbete uğradıklarını beyan etmiştir.

Yazar makalesinde yine, Çin hükümetinin Uygurelini(Doğu Türkistan) sadece organ ticareti kampı değil, aynı zamanda da bir atom deneme alanı yaptığı hakkında da ayrıntılı malumatlar verdikten sonra makalesini şöyle sonlandırıyor:

13 milyon (nüfus konusunda yazarın çok ciddi bir bilgi noksanlığı bulunduğunu, oysaki Doğu Türkistan’ın nüfusunun 2001 yılında yapılan bilimsel istatistiklere göre 43.210.802 olduğunu İstiklal Gazetesi okuyucularının dikkatlerine sunmak gerektiğine inanıyoruz. Kaynak: İstiklal Gazetesi. http://istiklalgazetesi.com.tr/)

Uygur’un sayısı az ve onlar ümitsiz. Onlar mücadele edebilirler. Savaşın günün birinde gelmesi mümkündür. O gün geldiğinde iki tarafı görüşmeye çağıracak bütün devletler kendi tarihlerine bakmalıdırlar. Eğer bana sorarsanız, ben bir Yahudi olmam sebebiyle şunu söyleyebilirim ki, belki ölüler öçlerini alamayabilirler. Fakat hiçbir kimse ebediyen baskı altında yaşamayı sürdüremez. RFA-İrade

Uygur Türkçesinden Türkiye Türkçesine Uyarlayan Mehmet Emin Batur
www.hurgokbayrak.com


En son Ekim tarafından Prş Ağu 15, 2013 10:42 pm tarihinde değiştirildi, toplam 6 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pzr Tem 05, 2009 10:07 pm    Mesaj konusu: Osman Batur’un Şehadetinin 60. Yıldönümü Alıntıyla Cevap Gönder

Osman Batur’un Şehadetinin 60. Yıldönümü



Osman Batur ((1899 — 29 Nisan, 1951)’un, Çinliler tarafından şehit edilişinin 60. yıldönümü…
Ruhu ŞÂD, mekânı CENNET olsun!
Şehadeti yolumuzu aydınlatıyor…


Millî Birlik Ruhu

Osman Batur

Osman Batur (Kazakça: وسپان باتىر‎), (1899 — 29 Nisan, 1951), Doğu Türkistan’ın bağımsızlığı için mücadele eden direnişçi lider. Altay Kazak’larındandır. 20. yüzyılın ilk yarısında Çinliler ve Ruslara karşı bağımsızlık mücadelesi vermiş

ve 1951 yılında Çinliler tarafından idam edilerek şehit olmuştur.

Hayatı

Asıl adı Osman İslamoğlu’dur. 1899 yılında Altay’ın Köktogay bölgesinde Öngdirkara mevkiinde doğmuştur. 29 Nisan 1951′deUrumçi’de idam edildi.

Mücadelesi

1911 yılında Çinlilere ve Ruslara karşı mücadeleye başlayan Osman Batur bütün Altay topraklarının ve Doğu Türkistan’ın Çinlilerden ve Ruslardan kurtarılmasını amaç edinmişti. II. Dünya Savaşı yıllarında Doğu Türkistan topraklarındaki Türklere yönelik baskıların kuvvetlenmesi ile birlikte tepki hareketleri de kuvvet kazanmış ve Osman Batur’un yükselmesine zemin hazırlamıştı.

Altayları Çinlilerden temizlemeye başlayan Osman Batur, 1943 yılında hedefine ulaşmış gözüküyordu. 22 Temmuz 1943′te Bulgun’da yapılan törenle Osman Batur Altay Kazakları’nın Han’ı ilân edildi. 1945′e gelindiğinde Doğu Türkistan’da birkaç şehir haricinde kontrol Türklerin eline geçmişti. Durum Çinliler için artık tahammül edilemez ve tehlikeli bir hâl alınca Çin orduları bölgeye sert ve yoğun operasyonlar uyguladı. Targabatay ve Altaylardan çıkarılan Osman Batur mücadeleye otuz bin kişi ile başlamış olsa da 1950′ye gelindiğinde bu sayı yaklaşık dört bin idi. Alibek Hakim ve silah arkadaslarininda mücadeleside vardi.

1951 yılında Kanambal’da sıkıştırılan Osman Batur esir düştü, Urumçi’ye götürüldü.

Osman Batur, halk arasında dolaştırılarak teşhir edildi ve 29 Nisan 1951 tarihinde

kulakları ve kolları kesildikten sonra şehit edildi.
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Kaynak: http://millibirlikruhu.wordpress.com/2011/04/30/osman-baturun-sehadetinin-60-yildonumu/

05 Temmuz 2009 Pazar
ÜRÜMÇİ’DE DOĞU TÜRKİSTAN HALKI AYAKLANDI



26.06.2009 Günü Çin iç eyaletlerinden Guandongda zorunlu işçi olarak götürülen Doğu Türkistanlı Uygurlar ile Çinliler arasında vukuu bulan tartışma Çinli- Uygur kavgasına dönüşmüş kavgada binlerce Çinli tarafından dövülerek öldürülen masum Doğu Türkistanlı Uygur kardeşimizin ölümlerini protesto etmek amacı ile URÜMÇİ şehrinde dört bölgede toplanan çoğunluğu aydınlardan ve halktan oluşan gurubları dağıtmak için Çin polisi gaz bombası ve gerçek mermiler kullanarak halkı dağıtmak istemiş alınan haberlerde ölü sayısının 100 lerin üzerinde olduğu bir o kadar da yaralıdan bahsedilmektedir. Çin polisi önüne gelen Uygur Türk’ünü suçlu suçsuz tutukladığı bildirilmektedir.

Ulusal basın ve medyasından dünyaya duyurulan haberlerde olayların sabah başladığı akşam saatlerinde devam etmekte olduğu haberi verilmekte.Çin olayları kanlı şekilde bastırmanın yoluna giderek halka gözdağı vermektedir.Olayların gerçek ne kadar küçümsenmeyecek olduğu alınan resimlerde açıkça ortaya çıkmaktadır.Burada Çin protesto yapan halkın üzerine gaz bombası atarak gerçek mermiler kullanarak masum insanları katlederek Uygur halkını kendi ayaklandırmıştır.

Buradan Bütün Dünya devletlerine İnsan hakları Örgütlerine sivil toplum örgütlerine sesleniyoruz Çin’in işlediği devlet terörüne İnsan hakları ihlallerine dur demelerini bekliyoruz.Olaylarda hayatlarını kaybeden kardeşlerimize Allahtan rahmet dilerken,yaralı kardeşlerimize acil şifalar dileriz.kederli ailelerine başsağlığı diler sabrı cemil niyaz ederiz.
Haber Kaynağı www.gokbayrak.com...Tarih 05.07.2009

Doğu Türkistanlılar, Çin Konsolosluğu'nu taşladı

06 Temmuz 2009 Çin hükümetini protesto etmek için Çin Konsolosluğu önünde eylem yapan Doğu Türkistan uyruklu vatandaşlarla polis arasında arbede yaşandı. Bir göstericinin konsolosluğa taş atmaya çalışmasıyla başlayan gerginlik, polisin müdahalesiyle son buldu. Arbede sırasında bir eylemci gözaltına alındı.
Çin hükümetini protesto etmek isteyen yaklaşık 100 Doğu Türkistanlı, Çin Konsolosluğu önünde toplandı. Polisin engellemesiyle karşılaşan grup, konsolosluğa varamadan basın açıklaması yaptı. Geçtiğimiz günlerde Çin'de bir oyuncak fabrikasında çıkan olaylarda çok sayıda Doğu Türkistanlının hayatını kaybettiğini ve Çin hükümetinin buna sessiz kaldığını iddia eden grup üyeleri, insanlık suçuna dünyanın dur demesi gerektiğini söyledi. Eylemde çevik kuvvet polisleri bazı göstericilerin yaktığı meşalelerin dumanından etkilenirken, bu sırada yerden aldığı taşı konsolosluğa fırlatmaya çalışan bir gösterici gözaltına alındı. Arkadaşlarının gözaltına alındığını gören göstericiler barikatlara yüklenince polis ile eylemciler arasında arbede yaşandı. netgazete

Doğu Türkistan'daki olaylarda ölü sayısı 156'ya çıktı
Yeni Çin Haber Ajansı'nda, yerel yetkililere dayandırılarak verilen haberde, Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde dün çıkan olaylarda ölü sayısının 140'tan 156'ya çıktığı kaydedildi. Daha önceki haberde, yaralı sayısının da 828 olduğu belirtilmişti. Öte yandan Sincan Uygur Özerk Bölgesi Polisi, Rabiya Kadir'in liderliğindeki Dünya Uygur Kongresi'nin, dün meydana gelen olayların düzenleyicisi olduğuna ilişkin kanıtlar bulunduğunu ileri sürdü. 06.07.2009 PEKİN netgazete

Uygur Türkleri, Taksim'de Çin'i protesto etti
Galatasaray Meydanı'nda toplanan grup, "BM Göreve", "Çin'de Soykırıma Hayır" pankartları açarken, "Zulme Karşı Omuz Omuza", "Uygur Türkleri Yalnız Değildir" gibi çeşitli sloganlar attı. Grup adına yapılan konuşmada, Sincan Uygur Özerk Bölgesinde bir zulmün yaşandığı ve devam ettiği kaydedilerek, bölgedeki Türklere yönelik Çin Devleti'in bir asimilasyon politikası sürdürdüğü dile getirildi. Açıklamada, yaşanan olaylarda Çin polisi tarafından kadın, erkek, küçük, büyük demeden rastgele ateş açıldığı ve çok sayıda Uygur Türkünün resmi kayıtların dışında da hayatını kaybettiği savunuldu. 06.07.2009 İSTANBUL netgazete

Doğu Türkistanlılar'a göre Çin'de ölü sayısı çok fazla

06 Temmuz 2009 Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği Genel Başkanı Seyit Tümtürk, Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki olaylarla ilgili, "Gelişmelerden endişeliyiz. Aldığımız bilgilere göre, ölü sayısı 500'ün üzerinde. Binlerce yaralı var" dedi.
Tümtürk, bölgede yaşanan olayların temelinde Çin'in asimilasyon politikasının yattığını iddia etti.
Çin'deki olayların ilk kıvılcımının 26 Haziranda Guangdong eyaletindeki bir oyuncak fabrikasında başladığını belirterek şunları söyledi:
"26 Haziran'da Guangdong eyaletindeki başlayan olaylarda 300 kişi hayatını kaybetmişti. Çin, uzun yıllardan beri özellikle son 5 yılda Doğu Türkistan'dan 18-25 yaş arasındaki genç kızları zorla alarak Guangdong eyaletindeki oyuncak fabrikalara götürerek zorla çalıştırıyor. Bu insan hakları ihlaline dünya bugüne kadar göz yumdu. Doğu Türkistan'daki gelişmelerden endişeliyiz. Aldığımız bilgilere göre, ölü sayısı 500'ün üzerinde. Binlerce yaralı var. Dün Urumçi'de gelişmeleri protesto etmek isteyen üniversiteli gençlerin üzerine yaylım ateşi açılmış ve yüzlerce kişi öldürülmüş. Urumçi'de ve diğer kentlerde de olaylar devam ediyor. Gelişmelerden endişeliyiz."
Dernek Genel Başkanı Seyit Tümtürk, bu olayların sorumlusunun Çin hükümeti olduğunu öne sürerek, şunları kaydetti:
"Yarın Ankara'da Çin Büyükelçiliği önünde bütün siyasi parti temsilcilerinin iştiraki ile Çin'de yaşanan vahşeti protesto edeceğiz. Basın açıklaması yayınlayacağız. Çin'in acilen gerekli önlemleri alarak Uygur katliamı yapılmasını önlemesini arzu ediyoruz. Olayların, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Doğu Türkistan'ı ziyaret etmesinin ardından başlamısını manidar buluyoruz. Çin'de yaşanan vahşeti izlemek isteyenler www.gokbayrak.com adresine girebilir. Doğu Türkistan'ın hür dünya ile internet, telefon ve bütün iletişim ağları kesildi. Yarınki protesto eylemine bütün halkımızı davet ediyoruz. Yarın ayrıca şehidlerimiz için gıyabi cenaze namazı kılacağız." netgazete

Doğu Türkistan'daki olaylar diğer şehirlere sıçradı
Doğu Türkistan'ın başşehri Urumçi'de patlak veren ve 500 civarında insanın ölümü ile sonuçlanan kanlı olaylar, Çin polisinin aşırı şiddet kullanması yüzünden, genel bir havaya büründü, Urumçi dışına taştı. 06.07.2009 URUMÇİ netgazete

ÇİN ATEŞİ CAN YAKIYOR!
07 Temmuz 2009
Protesto gösterilerine Çin polisinin sert müdahalesi Urumçi'yi cehenneme çevirdi.

Çin'in kuzeybatısındaki Sincan özerk bölgesinin başkenti Urumçi'de büyük bir vahşet yaşanıyor. Geçen ay bir fabrikada çalışan Uygurlu 2 gencin Han Çinlisi bir grup tarafından öldürülmesini protesto eden yaklaşık 3 bin kişi pazar gecesi kent merkezinde bir araya geldi. Sessiz başlayan protestoda polis ve Uygurlu grup arasında büyük çatışmalar yaşandı. Çin devlet medyasına göre en az 156 kişi ölmüş, 1080 kişi de yaralanmıştı. Ölen ve yaralananlardan kaçının gösterici, kaçının olaylar sırasında orada bulunan ya da göstericilerce hedef alınmış kişiler olduğu bilinmiyor.

Çin yetkilileri, Sincan'ın en büyük ikinci kenti Kaşgar'a da yayılan gösteriler sonrası 1434'den fazla kişinin de gözaltına alındığını duyurdu. Ülkedeki resmi haber ajansı Şinhua, olayların nedeni olarak gösterilen ve 26 Haziran'da Guangdong eyaletindeki bir oyuncak fabrikasında meydana gelen kavgaya karıştıkları iddia edilen 15 kişinin tutuklandığını aktardı. Şinhua, tutuklananların çoğunun Guangdonglu olduğunu ve 400'den fazla polisin diğer şüphelileri aradığını beyan etti. Çin yetkilileri, Sincan'ın en büyük ikinci kenti Kaşgar'a da yayılan gösteriler sonrası 1434'den fazla kişinin de gözaltına alındığını duyurdu.

Haziran'da Guangdong eyaletindeki bir oyuncak fabrikasında meydana gelen kavgaya karıştıkları iddia edilen 15 kişinin tutuklandığını aktardı. Şinhua, tutuklananların çoğunun Guangdonglu olduğunu ve 400'den fazla polisin diğer şüphelileri aradığını beyan etti.

Yabancı haber ajansları çoğunluğu kadın olan protestocuların önceki gün meydana gelen olaylardan dolayı yakınlarının keyfi olarak gözaltına alınmasına tepki gösterdiği belirtildi.

Göstericilerin sloganlar attıkları, yumruklarını havaya kaldırdıkları ve Pazar gününden bu yana gözaltına alınanların serbest bırakılmalarını istedikleri kaydedildi. Bazı göstericilerin ayakkabılarını fırlattıkları ve kendilerine karşı tazyikli su kullanma tehdidinde bulunan polise direndikleri öğrenildi. Gösteriye katılan Uygur Türkleri, barışçı bir protesto eyleminin devletin yürüttüğü bir şiddet eylemine dönüştüğünü savundu.

ÖLEN VE TUTUKLANANLARLA İLGİLİ AYRINTI VERİLMİYOR
Çin kaynakları, olayların 25 Haziran'da bir fabrikada çıkan kavgada 2 Uygur'un öldürülmesi üzerine çıktığını belirtirken, değişik kaynaklar söz konusu olaylarda ölümlerin çok daha fazla olduğunu bildiriyor.

Şinhua'nın haberinde, olaylarda ölen ve tutuklananların etnik kimlikleriyle ilgili ayrıntılara yer verilmedi.

Reuters Ajansı'nın yerel gözlemcilere dayandırarak verdiği haberinde ise, polisin Uygurlar'ın yaşadığı yerlerde ayrım gözetmeden şiddet uyguladığı bildirildi.Polisin, Uygurlar'ın evlerine de girdiği belirtilen haberde, özellikle gençlerin tutuklandığı ifade edildi.

AP Ajansı'nın haberinde de, adı açıklanmayan bir Uygur'un dile getirdikleri, ''Han Çinliler'i hep eşit olduğumuzu, büyük bir ailenin üyeleri olduğumuzu söylerler ama her zaman ayrımcılık yaparlar'' biçiminde özetlenirken, bir Çinli'nin ''Bunların tek nedeni suçlulardır, sahip olduklarıyla asla mutlu olamıyorlar'' ifadelerini kullandığı kaydedildi.

Çin yönetimi, Uygurlar'ın bölgeye yollar, okullar, hastaneler ve petrol kuyuları açılmasından dolayı minnettar olmaları gerektiğini sıklıkla dile getiriyor.

BAŞKA KENTLERE DE SIÇRAYABİLİR
Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki olaylar nedeniyle Urumçi'de 1434 kişinin tutuklandığı, protesto gösterilerinin başka kentlere de sıçrama olasılığı bulunduğu bildirildi.

Dış dünyayla iletişimin tamamıyla kesildiği, bağımsız kaynakların gelişmeleri teyit edemediği bölgedeki gelişmelerle ilgili olarak Çin Resmi Haber Ajansı Şinhua, ''onyıllardır görülmeyen ölçüde kanlı etnik çatışmaların meydana geldiği ve 156 kişinin yaşamını yitirdidiği Uygur Özerk Bölgesi'nde polisin, 1434 kişiyi çatışmalardan sorumlu oldukları kuşkusuyla tutuklandığını'' duyurdu.

Tutuklamaların, ek güvenlik güçlerinin bölgeye sevkedilmesinden sonra yapıldığı belirtilen haberde, bölgenin ikinci büyük kenti Kaşgar'da da 200 kişilik bir grubun protesto gösterisi yaptığı belirtilirken, camide toplandıkları ifade edilen bu grubun dağıtıldığı kaydedildi.

Haberde, protestocu grupların Kaşgar'ın farklı yerleri ile yine gergin atmosferin bulunduğu Yili ve Aksu kentlerinde de biraraya gelmeye çalıştıkları ifade edildi.

ÇATIŞMALARDAN SICAK KARELER

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, tarihî Çin gezisinde bölgeyi de ziyaret etmişti. Olayların ardından bölgeden sağlıklı bilgi alınamazken Çin yönetimi Sincan'da cep telefonu ve internet kullanımını kısıtladı.

Otonom Bölge Yönetimi Başkanı Nur Bekri, yaptığı televizyon konuşmasında olaylardan başında eski bir iş kadını olan Rabiya Kader'in bulunduğu Dünya Uygur Kongresi'ni sorumlu tuttu. Bekri, Kongre'nin bir müddettir telefon ve internet yoluyla Sincan Uygurlarını ayrılıkçılık ve aşırıcılığa teşvik ettiğini iddia etti. Dünya Uygur Kongresi dün yaptığı açıklamada, Çin'in kendi içindeki her toplumsal olaydan yurtdışındaki birilerini sorumlu tutma huyunun iyi bilindiğini kaydetti. Geçen sene Tibet'te meydana gelen ayaklanmada da Çin, sürgündeki Tibetli lider Dalai Lama'yı sorumlu tutmuş, Lama bu iddiaları reddetmişti. Çinli makamların Uygurları El Kaide terör örgütüyle irtibatlandırma girişimi de insan hakları gruplarınca Çin'in Uygurları daha ağır bir şekilde cezalandırabilmek için ABD'nin El Kaide'ye karşı yürüttüğü savaşın oluşturduğu psikolojik avantajı kullanma gayreti olarak yorumlandı.

Çin yönetimi Sincan bölgesinde en az bir cep telefonu firmasının operasyonlarını durdurdu ve çoğu bölgede internet kullanımını kısıtladı. Çinli yetkililer, bu kısıtlamaların ayaklanmanın daha fazla organize olmasına ve çevreye yayılmasına engel olmak için alındığını söylese de insan hakları grupları bu tedbirlerin Urumçi'de yaşanan kıyımın dünyanın gözünden saklanması için alındığını iddia etti. Dün gün içinde Çin'deki bir dizi haber sitesinde de çatışmalarla alakalı haberlere yazılan yorumlar silindi ve yeni yorum eklenmesine izin verilmedi. Bağımsız kaynaklar, Çin yönetiminin ayaklanmanın Tibet'teki ayrılıkçı Budistleri de harekete geçireceğinden endişe ettiklerini, bu sebeple iletişim imkanlarını kısıtlamaya çalıştıklarını iddia etti. Çin, bu hafta Tibetlilerin ruhani liderleri Dalai Lama'nın 74. doğum günü kutlamalarını yeni bir ayaklanma için fırsat olarak kullanmalarından endişe ediyor. Halihazırda Nepal'de Tibetli mülteciler kutlamaları protesto gösterilerine dönüştürmemeleri hususunda uyarılmış bulunuyor. Sincan'daki olaylar 26 Haziran'da Guangdong eyaletindeki bir oyuncak fabrikasında Han ve Uygur işçiler arasında çıkan bir kavgada iki Uygur işçinin öldürülmesi olayının Çinli yetkililerce gereğince araştırılmamasını protesto etmek üzere Urumçi'de barışçıl bir yürüyüş yapmak üzere bir araya gelen Uygurların polisle çatışması sonucu başladı. 26 Haziran kavgasının Han milliyetinden bir kadın işçinin bir Uygur işçi tarafından cinsel tacize uğraması sonucunda başladığı iddia ediliyor. Buna karşılık Seyit Tümtürk, 26 Haziran olaylarının bilançosunun çok daha ağır olduğunu ve öldürülen Uygur sayısının 300 civarında olduğunu iddia etti. Doğu Türkistan Dayanışma Derneği Genel Başkanı İsmail Cengiz de 26 Haziran'da 30'a yakın Uygurlu genç kızın sopalarla öldürüldüğünü ve Çin askeri yetkililerin olaylara seyirci kaldığını ileri sürdü.

Sokağa Çıkma Yasağı Başladı

Şincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki olaylar nedeniyle, bölgesel yönetim bu gece sokağa çıkma yasağı ilan etti.

Urumçi'de 1434 kişinin tutuklandığı, protesto gösterilerinin başka kentlere de sıçrama olasılığı bulunduğu bildirildi.

Dış dünyayla iletişimin tamamıyla kesildiği, bağımsız kaynakların gelişmeleri teyit edemediği bölgedeki gelişmelerle ilgili olarak Çin Resmi Haber Ajansı Şinhua, ''onyıllardır görülmeyen ölçüde kanlı etnik çatışmaların meydana geldiği ve 156 kişinin yaşamını yitirdidiği Uygur Özerk Bölgesi'nde polisin, 1434 kişiyi çatışmalardan sorumlu oldukları kuşkusuyla tutuklandığını'' duyurdu.

Tutuklamaların, ek güvenlik güçlerinin bölgeye sevkedilmesinden sonra yapıldığı belirtilen haberde, bölgenin ikinci büyük kenti Kaşgar'da da 200 kişilik bir grubun protesto gösterisi yaptığı belirtilirken, camide toplandıkları ifade edilen bu grubun dağıtıldığı kaydedildi.

Haberde, protestocu grupların Kaşgar'ın farklı yerleri ile yine gergin atmosferin bulunduğu Yili ve Aksu kentlerinde de biraraya gelmeye çalıştıkları ifade edildi.

ÇİNLİLER SOPALARLA YÜRÜYOR
Urumçi'de Çinli grupların ellerinde tahta ve demir sopalarla sokağa çıktığı ve Pazar günü 156 kişinin öldüğü Halk Meydanı'na doğru ilerlediği belirtildi.

Polis Çinli göstericileri bastırmak için gözyaşartıcı gaz kullandı.

ÖZERKLİK
Türkiye'nin de aralarında olduğu türlü ülkelerdeki Uygur diasporası temsilcileri, kısa ömürlü Doğu Türkistan Cumhuriyeti'nin bulunduğu bölgede bağımsızlık olmasa da en azından gerçek bir özerkliğin yerleştirilmesi gerektiğini savunuyor.

Uygur diasporası temsilcilerine göre, bölgeyi Çinlileştirme politikası izleyen Pekin yönetiminin nihai amacı, uyguladığı baskı, şiddet ve yıldırma yöntemleriyle Uygurlar'ı asimile etmek.

Aynı kaynaklar, gerek daha önceki fabrikadaki olayda, gerekse protesto gösterisinden sonraki olaylarda ölenlerin sayısının çok daha az olduğunu, Pekin yönetiminin bunu kasıtlı olarak düşük gösterdiğini savunuyor.

Pekin yönetimi, olaylarla ilgili olarak Uygur Amerikan Derneği Başkanı Rabia Kader'i kışkırtıcı olmakla suçlayarak, Kader'in ''Doğu Türkistan İslami Hareketi'' adlı örgütle bağlantılı olduğunu ileri sürüyor. Sözkonusu örgüt, ABD'nin terör örgütleri listesinde yer alıyor.

Öte yandan, İnsan Hakları İzleme Örgütü Asya temsilcilerinden Sophie Richardson, olaylarla ilgili bağımsız araştırma yapılması konusunda Pekin yönetimine çağrıda bulundu.

Richardson, ''Şiddeti kim başlatırsa başlatmış olsun, yönetim yapıcı davranarak bölgedeki etnik gerginliği azaltmak için Uygurlar'ın yakınmalarını dinlemeli, durumu daha da ağırlaştırmamalı'' dedi.

Sincan, Çin'in doğalgaz kaynağı ve enerji hattı

Pakistan, Hindistan ve Orta Asya'yı Çin'e bağlayan, petrol ve doğalgaz yataklarıyla zengin Sincan Uygur Özerk Bölgesi, yeryüzünün denizlere en uzak karasal bölgesi olarak biliniyor. Çin'in alan olarak en büyük özerk eyaleti olan Sincan, bu konumundan dolayı fazlaca bir nüfus barındırmıyor. Resmi rakamlara göre 21 milyonun biraz üzerinde bir nüfusu olan Sincan'da nüfusun % 47'sini Uygurlar, % 37'sini Han milletinden Çinliler oluşturuyor. Sincan'da bir milyonun üzerinde Kazak Türk'ü, bir milyona yakın Çin Müslüman'ı Huiler ve daha küçük sayılarda Kırgız Türk'ü, Moğol, Tacik, Mançu, Özbek, Rus ve Tatar Türkleri yaşıyor. Sincan'ın genelinde Uygur ve Türk Müslüman nüfus ağırlığı olmakla birlikte 2,3 milyon nüfuslu başkent Urumçi ve ekonomik olarak kalkınmış bölgelerde yoğun bir Han milleti ağırlığı bulunuyor. Tamamı Çinlilerin kontrolünde olan petrol ve gaz endüstrisi Sincan'ı yıllık 61 milyar dolarlık bir gayri safi milli hasılaya ulaştırmış. Ancak Uygurlar, bu hasıladan ancak Çinlilerin fabrikalarında işçi sıfatıyla pay alabiliyor.

ABD VE AB ENDİŞELİ
Yaşananlar 1989'da 3 bin kişinin hayatını kaybettiği Tiananmen olaylarına benzetiliyor. ABD olaylarda can kaybı olmasından derin üzüntü duyduğunu açıklarken, Avrupa Parlamentosu Başkanı Hans-Gert Pöttering Çin makamlarındanr"insan onuruna saygı göstermelerini istedi.

1949'DAN BERİ BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ
Uygur Türkleri Çin Halk Cumhuriyeti'ne bağlı Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde yaşayan Türklerdir. Uygurlar 1933 ve 1944'te kendi otonom cumhuriyetini kurdu. Çin 1949'da Doğu Türkistan'ı işgal ederek, cumhuriyeti haritadan sildi. Uygurlar, o tarihten beri bağımsızlık için mücadele ediyor. 11 Eylül sonrası Çin Uygur direnişini "İslami terör" diye adlandırdı. Doğu Türkistan'da 20 yılda 700 Uygur Türk'ü idam edildi.

ANKARA: SORUMLULAR TESPİT EDİLMELİ
TÜRK DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI: Olaylara sebebiyet veren sorumluların en kısa süre içinde tespit edilmesini bekliyoruz.
BM GENEL SEKRETERİ BAN Kİ-MOON: Hükümetler sivil halkın güvenliğini sağlamak için azami özen göstermeli...
İSLAM KONFERANSI TEŞKİLATI: Olaylarda orantısız güç kullanılmasından endişe duyuyoruz.

SÜRGÜNDEKİ MUHALİF
Çin'de yaşanan kanlı çatışmalar sürerken Çinli yetkililer gözlerini ABD'de yaşayan bir Uygurluya çevirdi. Dünya Uygur Kongresi Başkanı Rebiya Kadir'in çatışmaları yönettiği kaydediliyor. 6 yıl cezaevinde kaldıktan sonra ülkeden kaçan Kadir, önde gelen muhaliflerinden biri. Kadir, Çin yönetiminin Uygur halkına yönelik zorla kürtaj, katliam yaptığını öne sürüyor.
aktifhaber

Gökbayrak İçin Bir Çimdik Tuzumuz Yok mu?
Meyyal UYGUR

ABD’lilerin gazına göre, “dünyanın süper gücü”, iktidarın “oynak merkezli” politikasına göre, Gürcistan’dan Gazze’ye dünyanın sorunlarına “tuzum var, tuzum var” diye koşan Türkiye’nin, yıllardır tüm baskı ve zulümlere rağmen Gökbayrak’ı dalgalandıran Doğu Türkistanlılar için kılını kıpırdatmaması neyin nesidir? Ya, Gazze için gözyaşı döken, sokaklara dökülen, “Davos Fethi” ile Orta Doğu ve İslam alemine “tercüman” olan eşler, sivil toplum örgütleri, onlar hangi atlara binip, nerelere gitti?

T.C. Dışişleri Bakanlığı’nın bölgede yaşanan, soykırıma varan insanlık dışı büyük katliamdan sonra yaptığı 115 no’lu şu yazılı açıklamaya bakar mısınız?

“Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nin Başkenti Urumçi’de Meydana Gelen Olaylar Hk.: Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuzeybatısındaki Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nin başkenti Urumçi’de dün (5 Temmuz) meydana gelen olaylarda, edinilen ilk bilgilere göre 140’tan fazla insanın hayatını kaybettiği, 800 kişinin de yaralandığı derin üzüntüyle öğrenilmiştir. Olaylara sebebiyet veren sorumluların en kısa zamanda tespit edilmesini ve adaletin tecelli etmesini bekliyoruz. İstikrarlı ve müreffeh bir ülke olma yolunda hızlı adımlarla ilerleyen Çin Halk Cumhuriyeti’nde bu tür olayların ileride meydana gelmemesi için gerekli tedbirlerin alınacağına inanıyoruz. Yaralılara acil şifa, hayatlarını kaybedenlerin yakınlarına ve başta Sincan Uygur Özerk Bölgesi halkı olmak üzere tüm Çin halkına başsağlığı diliyoruz.”

Ne Türk’ün, ne Müslüman’ın adı anılıyor. Yetmiyor, “Olaylara sebebiyet veren sorumluların en kısa zamandı tespit edilmesi ve adaletin tecelli etmesi” isteniyor. Başta “Sincan Uygur Özerk bölgesi halkı olmak üzere tüm Çin halkına başsağlığı” dileniyor. Sorumlulardan kast edilen Doğu Türkistanlılar mı, Çinliler mi? O Sincan Uygur Özerk bölgesindeki halkın adı ne? Türk Milleti buraya, “Doğu Türkistan” derken, Çin ağzıyla “Sincan”ın kullanılması neyin nesi?

Peki bu sade suya tirit açıklamanın dışında mesela daha on gün önce Çin’de eşiyle poz üstüne poz veren, MHP ve DTP’lilere karşılıklı göbek attıran, Urumçi’de aşk anahtarını kilitleyerek, “First Lady”’e sevgisini tazeleyen Çankaya sakininin söyleyecek tek bir sözü yok mu? Oysa Çin dönüşü, “Türkiye ile Çin arasında yeni bir sayfa açıldı” demişti. Çünkü beraberinde götürdüğü şirketlere kefil olup, 3 milyar dolarlık ortaklık anlaşması imzalanmasını sağlamıştı. Yeni sayfalar, aşk anahtarları, milyar dolarlık anlaşmalar kardeşlerimizi kurtardı mı?..Türkiye gibi bir “süper gücün”, “soft power”ın, soydaşlar gibi bir derdi yok muydu? Bütün ümitlerini Türkiye’ye bağlayan bu insanlar için, hem de orada, “Uygur Türkleri, tabii ki Çin’in vatandaşları. Ama onlar, Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesinde köprü görevi yapıyorlar. Uygur Türkleri ile aynı kökten geliyoruz, aynı dine inanıyoruz. Bunu, Çin yönetimi dahil kimse inkar etmiyor. Çin, çok etnik kökenli ve çok dinli. Ama önemli olan, herkesin olduğu yerde ülkesiyle bütünleşmesi, hem de bulunduğu yerden Türkiye ile dostluk ve işbirliğine köprü vazifesi görmesidir” demesi, sanki olmadığının habercisiydi.

Ya herkese laf yetiştiren, Gazze için İsrail Cumhurbaşkanına “Siz insan öldürmeyi çok iyi bilirsiniz” diyecek kadar “kendisini ortaya koyan” Başbakan Erdoğan, o nerede? Bir tek Türkiye’nin dış politikasını allak-bullak eden “stratejik derinlik sahib”i Ahmet Davutoğlu konuştu. O da Çırağan Sarayı’nda Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanıyla görüşmesinde ayaküstü, bakanlığın yazılı açıklamasını tekrarladı. İlavesi, “Türkiye olarak olayları yakından takip ediyoruz. Çin ile ilişkilerimiz son dönemde iyi bir durumda. Ümit ederiz ki, bu gerilim durur. Bölge için gerçekleşecek huzur için hükümet olarak hazırız” sözleri oldu.

Eee, ne duruyorsunuz, elinizi tutan mı var?

Var!..Batı Trakya ve Bulgaristan’daki soydaşlarımıza, KKTC’dekilere, Kerkük’tekilere, “İki devlet, tek millet” olduğumuz Azerilere ve bilumum diğer Türk soylulara ne kadar yakınlarsa, Doğu Türkistanlılara da o “eşit mesafedeler”!..

Artık biliyoruz ki birileri kendilerine, “Müslüman Türk” diyor. Madem öyle, Türklüklerini geçelim, işte onlar da Müslüman. Çin, teravih namazlarını kılmalarını, kadınların başlarını örtmesini, erkeklerin sakal bırakmasını yasakladı, camilere şöyle bir liste asıldı; “Öğrenci, memur, işçi, emekli, 18 yaşın altındakiler, kent yöneticileri ve kadınlar giremez”!..Birden fazla çocuk sahibi olmaları yasak. Ağır para cezaları uygulanıyor, kadınlar zorla kısırlaştırılıyor, aynen Balkanlar’da Romenlere yapıldığı gibi…Türkiye Türklerine, ”En aşağı üç çocuk yapın” talimatı veren Erdoğan’ın kulakları çınlasın!..Hepsini geçtim, ABD’nin bile himaye ettiği Dünya Uygur Kongresi Başkanı Rabia Kadir’in Türkiye’ye gelmesine niye izin verilmiyor?

Ayrılıkçılık, bölücülük değil sadece en basit insan hakları için mücadele veren bu kardeşlerimize, soydaşlarımıza, “Aman rahat durun, aman bulunduğunuz ülkelere entegre olun” nasihatında bulunanlar, öte yandan kendi elleriyle “Kürdistan’ın ebeliğini” yapmıyor mu, işte burada akıl, vicdan ve kalpler isyan ediyor. Hele “Türklüğün yılmaz savunucusu” MHP’nin Genel Başkanı Bahçeli’nin aynen iktidar gibi yazılı açıklamayla yetinmesi…İktidarları döneminde Çin Devlet Başkanı’na taktıkları “Devlet nişanı” mı, ülkücülerin “bilgisiyar başındaki” yoğun çalışmaları mı ellerini, ayaklarını, ağızlarını tutuyor, inanın anlayamadım!..

Ya Erdoğan’a karşı Gül’ün yanında saf tutan, her fırsatta O’nu parlatma derdine düşen Hürriyet’teki şu analize ne demeli?

“Bu bölgede etnik ve dini sorunların olduğu bilinen bir gerçek. Ancak bilinmesi gereken bir başka gerçek daha var ki olayların Cumhurbaşkanı Gül’ün Urumçi’yi ziyaretinden tam bir hafta sonra çıkması. Bu kadar tesadüf biraz fazla değil mi?..Çünkü Gül, Urumçi’de hiçbir sorunla karşılaşmadan Uygur gelenek ve göreneklerine göre, olabileceğin en üst seviyesinde ağırlardı…Peki bir hafta içinde ne oldu da, her şey bir anda alt üst oldu?...Aslında ABD, Fransa, Almanya ve İngiltere’nin ‘insan hakları savunucuları’ Çin’deki ‘özgürlük ateşini’ 4 Haziran’da Tianenmen olaylarının 20. yıldönümü nedeniyle ateşlemek istiyorlardı. Ancak Çin’in aldığı önlemler sonucu bu tezgah tutmadı. 4 Haziran’ın sakin geçmesinden sonra Hong Kong kökenli haberlerde Uygur Türklerinin rahatsızlığı işlenmeye başlandı. Bu durum Gül’ün Çin ziyaretini hazırlayan Türk ekibinde ciddi endişe yarattı. Türk yetkililer, Gül’ün Urumçi ziyaretinde, açıkça ifade etmeseler de, bir provokasyon korkusunu sürekli yaşadı. Türk birimlerinin bir şekilde ulaştığı bilgiler, Batılı ‘insan hakları savunucuları’nın, ‘Gül, Urumçi’deyken çıkacak olaylar, kör göze parmak olurdu’ değerlendirmesi yaptığını da ortaya koydu…Ama Gül’ün ziyaretinden sonra çıkan olaylarla ilgili yapılacak, ‘Türk Cumhurbaşkanı’nın Urumçi’ye gitmesi bölgeyi karıştırdı’ yorumları, tam da bu tür yorumların yapılmasını isteyenlerin işine yarayacaktır. Aslında oyun aynı. Türkiye’de terörü bitirmek için ciddi adımlar atılmaya başlandıktan sonra yaşadıklarımıza bakarsanız, ne demek istediğimi anlarsınız…”

Anlayan beri gelsin!..Diyelim ki doğru, Sayın Gül, yıllardır bu tür olaylarla “Özgürlük ateşini” ateşleyen o Batılı “insan hakları savunucularıyla” omuz omuza değil mi? Eğer gerçeği bugün öğrendiyse hâlâ onların yanında ne işi var? Ve ne alaka, ne benzerlik, “Türkiye’de teröre bitirmek için ciddi adımlar atılmaya başlandıktan sonra yaşadıklarımız”?..Malum ittifak, “Kürt sorununa siyasi çözüm” getirmede kararlı ya, resmen sineğin yağını çıkarıyorlar!..

Dünya paylaşılıyor…Petrol, doğal gaz, enerji havzaları için kanlı savaşlar veriliyor. Korkum, sıranın Kırım ve bir kez daha Kerkük’e gelmesinde!...Ve her ne hikmetse de her yerde Türkler tepeleniyor….Türkiye ise aynen istendiği gibi seyretmekle, kendi milletine masallar anlatmakla yetiniyor. Ne “süper güç” olmuşuz ama?!..
Kaynak: Açık İstihbarat

Eşleri tutuklanan Uygur kadınların çığlığı
07 Temmuz 2009
Doğu Türkistan`da çıkan çatışmalarda tutuklanan Uygur Türklerinin eşleri sokağa döküldü. Uygur kadınlar Çin polisinin kurduğu barikatların arkasında eşlerinin bırakması için protesto gösterileri düzenledi.
dünya bülteni

Urumçi bir yıl sonra daha gergin, daha yalnız
Rabia Kadir: Doğu Türkistan'da binlerce kişi ölüyor, bundan dünyada bahseden var mı?

06 Temmuz 2010
Anadolu Haber

Doğu Türkistan'ın başkenti Urumçi, tam bir yıl önce yaşanan kanlı olayların yıldönümünü gergin bir ortamda anıyor.

Olaylarının birinci yıldönümü nedeniyle yoğun güvenlik önlemleri alınan şehirde polislerin tüm izinleri iptal edildi, sokaklarda silahlı ve sopalı polisler ve askerler devriye geziyor. Çin yönetimi geçtiğimiz hafta da şehrin farklı bölgelerine yaklaşık 40 bin güvenlik kamerası yerleştirmişti.

KADİR: BİNLERCE KİŞİ ÖLÜYOR, BAHSEDEN VAR MI?

Uygur Türkleri'ne yönelik katliamın birinci yıldönümünde bir açıklama yapan Dünya Uygur Kongresi Başkanı Rabia Kadir, dünyanın Çin’e karşı yeterince kararlı olmadığını söyledi.

Rabia Kadir, Washington’da yaptığı açıklamada Çinli yetkililerin Uygur Türklerini tutuklamaya devam ettiğini ve sansür yüzünden hapsedilenlerin sayısının tam olarak bilinemediğini kaydetti.

Tepkisini, "Doğu Türkistan’da binlerce kişi ölüyor veya kayboluyor, bundan dünyada bahseden var mı?" sözleriyle dile getirdi. Kadir Çin yönetimine, "Uygurları serbest bırakıp, tüm Doğu Türkistan halkından özür dileyin" çağrısını da yineledi.

Bir yıl önce, Han Çinlileri ile Uygur Türkleri arasında bir fabrikada çıkan ve iki Uygur gencin dövülerek öldürüldüğü olaylar Urumçi'de protesto edilmişti. Barışçı bir gösteri olarak başlayan protestolar, Çin askerinin sert müdahalesiyle kana bulanmış, resmi rakamlara göre 200'e yakın kişi ölmüş, 1700'den fazla kişi de yaralanmıştı.

Çin hükümeti çatışmalar sonrası bölgenin dünyayla iletişimini kesmişti.

Uluslararası Af Örgütü, şiddet olaylarına neyin yol açtığının hala bilinmediğini söyledi, bir soruşturma başlatılması gerektiğini belirtti.
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Sal Tem 07, 2009 8:50 pm    Mesaj konusu: ÇİN KATLİAMINA KINAMA Alıntıyla Cevap Gönder

Arslan Bulut
Doğu Türkistan'ın namusu bizim namusumuzdur!

Yaklaşık 30 milyon Türk’ün yaşadığı, kurdukları devletler ile “uygar” lık kavramının türemesine yol açan Uygur Türkleri’nin ve bütün Türklerin vatanı olan Doğu Türkistan, Türk Dünyası’nın en sancılı bölgesi.

Çin devleti, bölgede uzun yıllar nükleer denemeler yaptı ve Türk çocuklarının sakat doğmasına yol açtı. Yine hamile Türk kadınlarının çocuk doğurmaması için vakumla cenin alma yöntemi uyguladı. Bunlar yetmezmiş gibi bölgeye Çinli nüfus yerleştirerek Türkleri kendi vatanlarında azınlık durumuna düşürmeye kalkıştı.

Doğu Türkistanlı aydınlar, Çin tarafından, dünyaya aşırı İslamcı, El Kaideci gibi tanıtılmaya başlandı, bütün Doğu Türkistan kuruluşları uluslararası terörist ilan edildi. 2004 yılı sonunda Doğu Türkistan’da bütün okullarda Türk dili yasaklandı.

Orta Asya’daki Türk devletlerinden hiçbiri kendilerine sığınan Doğu Türkistanlılara yardım etmediği gibi Çin’in gücünü dikkate alarak onlara baskıda bile bulundu ve idam edileceklerini bile bile bazı aydınları Çin’e iade etti. Bugüne kadar 200 binden fazla Doğu Türkistanlı genç idam edildi. Komünist dönemden bugüne kadar toplam 600 bin Türk katledildi ama kimse bu soykırımdan bahsetmiyor.

* * *

Türkiye’de Doğu Türkistan konusunda milliyetçiler arasında güçlü bir bilinç vardı. Çin ile silah teknolojisi konusunda sürdürülen görüşmeler yüzünden Türkiye’de bu bilinç sahipleri baskı altına alındı. Hatta, Doğu Türkistan meselesini Türk kamuoyuna duyuran MHP’de bile bir bilinç kaybı yaşandı. MHP’nin iktidar ortağı olduğu dönemde, Doğu Türkistan’da Türklere zulmedilirken, Çin Devlet Başkanı Zemin’e Türkiye adına madalya verilmesi yüzünden partide büyük sorunlar çıkmıştır.

Çin’de bu politikalar uygulanırken 2003 yılında AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Çin gezisinde Başbakan Zhu Rongji’ye “Türkiye olarak, mevcut bir politikamız var: Tek Çin anlayışını destekliyoruz. Çin’in toprak bütünlüğü konusunda Türkiye’nin herhangi bir tereddütü yok, saygısı var” dedi. Erdoğan, sanki Türkiye toprakları şahsi malıymış gibi Çinliler’e Türkiye’de istedikleri yerde tahsis edilecek bir toprakta serbest ekonomik bir Çin kenti kurmalarını önerdi!

Türkiye’deki bu zafiyet yüzünden ABD konuya el attı ve Çin’i sıkıştırmak için “Sürgündeki Doğu Türkistan hükümeti” nin kurulmasını sağladı. Amerika’nın hedefi, Çin’de de turuncu devrim yapmak, bu hedef için Türkleri ayaklandırmak olabilir ama Çin de Türkleri ezerek kendi bindiği dalı kesiyor.

* * *

Son olaylar 2005 yılından itibaren Çin hükûmetinin binlerce Türk kızını, Doğu Türkistan’dan alarak, Çin’in iç bölgelerine çalışmaya göndermesiyle başladı. Bu kızlara gittikleri yerlerde hor davranıldı. Türk kızları taciz edildiler, fuhuşa sürüklendiler!

Maksat, Türk ailesini, Türk dilini ve kültürünü ayakta tutan Türk kızını vatanından uzaklaştırarak Türk erkeklerinin Çinli kızlarla evlenmesini sağlamak, böylece Doğu Türkistan’ı tamamen Çinlileştirmekti.

Son olaylar, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Çin ziyareti sırasında Çin iç eyaletlerinden Guandong’un Şao Güan şehrindeki bir oyuncak fabrikasına zorunlu işçi olarak götürülen Türk kızlarının taciz edilmesi iddiası ile başladı. Çin hükûmeti, Türk kızlarının namusunu korumak için sokağa dökülen Uygur Türklerini katlediyor. Türk Medeniyeti’nin beşiği olan Kaşgar, Urumçi ve Hotan’da Türk kanı dökülüyor.

Erdoğan hükûmeti, Gazze’ye gösterdiği hassasiyeti, Doğu Türkistan’a da göstermeli ve doğrudan Çin hükûmeti ile görüşerek, Türklerin can ve mal emniyetinin sağlanmasını istemelidir.

Doğu Türkistan’daki Türklerin namusu bizim namusumuz değil mi dostlar?

Yeniçağ

İbrahim Karagül
Gül'ün Urumçi gezisinden on gün sonra Çin katliamı!

ABD Başkanı Barack Obama'nın “tarihi” Moskova ziyareti başlamak üzereyken. Moskova, Afganistan savaşı için ABD'ye lojistik destek açıklaması yapmışken. Washington, füze kalkanı projesi “Rusya'yı değil, İran'ı hedef alıyor” açıklaması demişken. ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden; “İsrail İran'a saldırırsa engel olmayacağız” diyerek bu ülkeye saldırı onayı verirken. İsrail'in Almanlar'dan aldığı ve nükleer füzelerle donattığı denizaltılar, Mısır'ın onayı ile Süveyş'ten Kızıldeniz'e geçerken. S. Arabistan ve Mısır gibi ülkelerin İsrail gibi, İran'a saldırı gerektiğine inandıkları iddiaları ayyuka çıkarken. Washington, Taliban'ı öne sürerek Tahran'ı baskı altına almaya çalışırken. Seçim sonrası İran'ı karıştıran gösterilerin başarısız olması üzerine nükleer mesele üzerinden yeni bir tehdit senaryosu devreye sokulurken…

Bir zamanlar “Adriyatik'ten Çin Seddi'ne” diye tanımladığımın yeryüzünün en kaotik kuşağının Doğu sınırından, Çin Seddi bölgesinden, bazılarının Sincan ya da Xinjiang dediği Doğu Türkistan'dan gerçekten çok kötü haberler geliyor. Tibet gibi, Çin'in sonradan işgal ettiği, yıllardır insan hakları ihlalleri ve etnik kıyımın her türünün sahnelendiği Uygur Türkleri'nin ülkesinde Pazar günü yaşanan çatışmalarda, daha doğrusu kıyımda 140 kişi öldü, 800 kişi yaralandı. Yerel kaynaklar ölü sayısını yüzlerle ifade ediyor. Onlara göre beş yüz civarında ölü, binlerce yaralı var. Rakamlan dışında, Pekin yönetiminin sansürüne rağmen olayın niteliği az çok netleşti.

Çatışmalar, Doğu Türkistan'ın başkenti Urumçi'de yaşandı ama çevredeki başka şehirlere de sıçradı. Ellerinde bıçak, sopa ve taşlar olan kalabalıklara tanklarla, askeri araçlarla, silahlarla müdahale edildi. Sadece bir oturma eylemiyle başlayan demokratik tepki sonra Uygur Türkleri ile Han Çinlileri arasında etnik çatışmaya dönüştü. Ardından Çin güvenlik birimlerinin kıyımı…

Aslında gerilim daha önce Çin'in Hong Kong sınırındaki Guangdong eyaletindeki bir oyuncak fabrikasında başladı. Yerel bir gazete, Uygurlar'ın iki Çinli kadına tecavüz ettiğini iddia edince fabrikadaki Çinliler beraber çalıştıkları Uygurlara saldırdı. İki Uygur hayatını kaybetti. Uygur gençlerinin, genç kızlarının fabrikalarda adeta köle gibi çalıştırılmasının verdiği öfke, onlarca yıldır devam eden etnik tansiyon, iki Uygur'u öldürenlerin cezalandırılmaması, Doğu Türkistan'da hep varolan gerilimi ateşledi. Urumçi'de önce oturma eylemi başlatıldı. Güvenlik güçlerinin sert müdahalesi çatışmaları başlattı.

Sıkı yönetim ilen edildi, elektrikler kesildi, hayat durdu. Urumçi'de insan avı başlatıldı. Reuters'a göre, 203 mağaza, 14 ev, 190'ı otobüs olmak üzere 216 araç yakıldı, 2.3 milyon nüfuslu kent çatışma alanına döndü. İbadetlerin bile sınırlandığı, medyanın sınırlandığı, toplantı yasağı bulunan kentin diğer şehirlerle bağlantıları kesildi. İnternet iletişimi bile durduruldu. İran'daki gösterilerde etkin biçimde kullanılan Twitter bloke edildi. Pekin, gerilimi dış güçlere bağladı.

Doğu Türkistan artık sadece Uygurlar'ın ülkesiyken Çin işgali altına giren, yıllardır bağımsızlık mücadelesi veren, bu mücadelenin çok ağır bedellerini ödeyen bir ülke değil. Son yıllarda keşfedilen zengin petrol ve doğal kaynaklar bölgeyi bir anda dünya gündemine soktu. Önceden bağımsızlık mücadelesi dikkate alınmazken şimdi adeta “Hazar” enerji kaynakları gibi dikkat çeker oldu. Pekin, Rusya ve Orta Asya ülkeleriyle yaptığı dev enerji projelerini bu bölge ile birbirine bağladı.

Ne garip; bu olaylar Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Pekin temaslarından, Urumçi'yi ziyaretinden on gün sonra yaşandı. Son derece başarılı bir ziyaret olarak görülen, milyar dolarlık projelerin konuşulduğu, milletvekillerinin Uygur halk dansları topluluğu ile sahneye çıktığı kare ile hatırlanan ziyaretin, iki ülke ilişkilerini daha da güçlendirmesi beklenirken nasıl olduysa rüzgar tersine döndü. Doğu Türkistan tarihinin en kanlı olaylarından biri daha yaşandı. Bu durumun; gerçekten de ciddi biçimde irdelenmesi gerekiyor. Yaşananlar her ne kadar, bölgenin kronik sorununun hâlâ canlı olduğuna işaret etse de, Gül'ün ziyaretinden on gün sonraya denk gelmesi son derece düşündürücü.

Türkiye, 2001 yılından bu yana, (daha daha önce başladı) Doğu Türkistan muhalefetinin Türkiye'deki faaliyetlerini kısıtladı. Mesut Yılmaz'ın o ünlü genelgesiyle, başbakanlığı döneminde, bir devlet yetkilisinin bu çevrelerin etkinliğine katılması yasaklandı. Pekin-Ankara arasında balayı dönemi başladı. Hemen her bakan bir ya da birkaç kez Pekin'i gitti. Hatta Türkiye'yi yılda iki milyon Çinli turist gelirse ne kadar kazanırız hesapları yapıldı. O hesaplara rağmen bugün Türkiye'ye gelen turist sayısı on beş bin civarında! Uygur muhalefeti böylece Türkiye dışına çıkarıldı. ABD'de sürgün hükümeti kuruldu.

Olayın kaynağı elbette yerel sıkıntılar. Doğu Türkistan halkıyla Pekin arasında onlarca yıldır devam eden gerilim. Etnik sorunlar… Çin'in bu bölgede tam anlamıyla bir katliam tarihi var. Ama çatışmaların zamanlaması, Cumhurbaşkanı'nın ziyaretinden on gün sonra yaşanması çok kötü. Avrasya hattında kaos Doğu'ya kayıyor. İran ve ötesine. Pakistan-Afganistan'da yoğunlaşıyor. Tam bu sırada Doğu Türkistan karışıyor. Bu, Türkiye'ye karşı da yapılmış bir şey olmasın! Yenişafak

ÇİN KATLİAMINA KINAMA
7 Temmuz 2009
Türk Eğitim Sen, Çin polisinin Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nin başkenti Urumçi'de Uygur Türkleri'ne karşı yaptığı katliamı kınadı.
Türk Eğitim Sen Antalya 2 Nolu Şube Başkanı Fethi Kurt, yaptığı yazılı açıklamada Çin polisinin Doğu Türkistan'ın Urimçi'nde yaptığı insanlık dışı katliamı nefretle kınadı. Çin polisinin yüzlerce Doğu Türkistanlı soydaşın üzerine ateş ederek suçsuz yere öldürmesine dünyanın sessiz kaldığını belirten Fethi Kurt, AK Parti hükümetinin acilen Çin'e yaptırım uygulaması gerektiğini ifade etti.

Toros Yörükleri Kültür ve Diyalog Derneği(TOYÖKÜD) Başkanı avukat Mücahit Gündoğdu da yaptığı açıklamada, Çin'in Doğu Türkistan'da yaptığı katliamı nefretle kınadığını belirtti. Çin'in dünyanın gözü önünde Doğu Türkistan'ın Urumçi, Gulca ve Karamay'da yıllardır toplu katliam yaptığını belirten Mücahit Gündoğdu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan İsviçre Davos'ta yaptığı 'one minute' çıkışını Çin'e karşı da yapmasını beklediklerini söyledi. Gündoğdu, bu sessiz çığlığa insanlığın sessiz kalmaması gerektiğini kaydetti.

Urumçi'de bulunan akrabalarının hayatlarından endişe ettiğini belirten Japonca Yeminli Tercüman Erkin Ezizi, Çin zulmünden kurtulmak için bazı aile fertleriyle 8 yıl önce Türkiye'ye göçtüklerini ifade etti. Başbakan Erdoğan'dan Doğu Türkistan'da yapılan zulme dur demesini istediklerini belirten Erkin Ezizi, Çin'in her yıl binlerce Türkü katlettiğini söyledi. haber10

ÇİN YÖNETİMİ PROTESTO EDİLDİ
7 Temmuz 2009
Çin Halk Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosulğu önünde toplanan yaklaşık 300 kişilik grup, Sincan Uygur Özerk bölgesinde 150'yi aşkın kişinin ölümüyle sonuçlanan olaylardan sorumlu tuttuğu Çin yönetimini protesto etti.
Çin Halk Cumhuriyeti'nin kuzeybatısındaki Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde yaşanan olaylara tepki gösteren yaklaşık 300 kişilik grup, Çin'in İstanbul Başkonsolosluğu önünde toplandı. Mazlum Der ve İHH'nın organize ettiği eylemde protestocular konsolosluğa yürümek istedi. Barikat kuran polis, göstericilerin bu isteğine izin vermeyince, eylem konsolosluğa yaklaşık 100 metre mesafede yapılabildi. 150'yi aşkın kişinin ölümüne sebep olan olaylardan Çin yönetimini sorumlu tutan gurup üyeleri, "Faşist Çin Doğu Türkistan'dan defol, Yaşam hakkı engellenemez, Etnik temizliğe hayır" yazılı pankartalar taşıdı. İlahiler okuyan grup, kelime-i tevhid ve tekbirler getirdi. Gösteri sırasında bazı grup üyeleri arasında gerginlik yaşandı. Yapılan basın açıklamasının ardından grup üyeleri Çin Halk Cumhuriyeti bayrağını yaktı.

Yapılan pazarlığın ardından polis, grubu temsilen 2 kişinin konsolosluk önüne gitmesine izin verdi. Ardından bir grup kadın gösterici polis bariyerine gelerek slogan attı. Kadın göstericilerin konsolosluk önüne yürüme talebi polis tarafından kabul edilmedi. Kadın göstericiler ardından bir süre oturma eylemi gerçekleştirdi. haber10

Sincan'dan dehşet kareleri! Türkler kıyıma uğruyor



07 Temmuz 2009 Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nin başkenti Urumçi'de önceki gece çıkan şiddet olaylarına ilişkin fotoğraflar Urumçi kenti yöneticilerince medyaya dağıtıldı. Fotoğraflarda yaşanan katliamın büyüklüğü ve dehşeti gözler önüne serildi.
Bu arada insanlar, bölgenin dış dünya ile iletişim ağının kesilmesine rağmen çeşitli yollarla ajanslara bilgi ulaştırıyor.
Urumçi'de yaşayan ve BBC'ye ulaşan "Linuxleio" takma ismini kullanan Han milliyetine mensup bir Çinli, dün yaşanan olaylara tanık olduğunu ifade etti. Olayları "korkunç" olarak niteleyen Linuxleio, daha önce de Urumçi'de benzer şiddet olaylarına tanık olduğunu kaydederek, dün yaşananların "en korkunç ve kanlı şiddet olayları" olduğunu belirtti.
Bir grup insanın iki kadını yakalayıp feci şekilde dövdükten sonra bıçaklarla saldırdığını söyleyen Linuxleio, grubun kalabalıkta gördüğü "Han" milliyetine mensup tüm Çinlilere saldırdığını kaydetti.
"Barış protestosu" diye nitelendirdikleri şeyin arkasında yılların "nefret ve kin"inin olduğunu iddia eden "Linuxleio", grubun, karşılarına çıkan insanlara ve araçlara saldırdığını belirtti.
Polisin gelmesinin ardından geri çekilen grubun arasında en az 20 kişinin yerde kanlar içinde yattığını ifade eden "Linuxleio", hayatı boyunca böyle bir "şiddet" görmediğini kaydetti.
Öte yandan aynı kaynakta yayımlanan başka bir mülakatta, Kanada'da yaşayan Ankar Kasım isimli bir Uygur, Urumçi'de yaşayan kuzeniyle görüştüğün ü ve Çin'in gerçekleri örtbas etmek istediğini öne sürdü.
Çinlilerin "acımasızca" olayları bastırmak için "şiddet" kullandığını savunan Kasım, dün yaşanan olayların, Tiananmen olaylarından sonra "en kanlı ordu müdahalesi" olduğunu söyledi.
Polisin ve askerin "makineli silahlarla ve tanklarla" "barış protestocularına" saldırdığını belirten Kasım, her şeyin ortada olduğunu ve yüzlerce ölünün bulunduğunu kaydetti.
Uygurların yardıma ihtiyacı olduğunu belirten Kasım, uluslararası kamuoyunun Çin'e müdahale etmesini ve masum Uygurları, Çin'in uyguladığı "ayrımcılık ve asimilasyon politikası"ndan kurtarmalarını beklediklerini ifade etti.
Çin Komünist Partisi (ÇKP) Urumçi Komitesi ve Belediyesi, şiddet olaylarıyla ilgili olarak basın toplantısı düzenledi.
CCTV'nin (Çin Merkez Televizyonu) haberine göre, "5 Temmuz Olayı"nda yasaların çiğnendiğini belirten ÇKP Urumçi Komitesi Sekreteri Li Cı, basın toplantısında yaptığı açıklamada, ciddi can ve mal kaybına neden olan bu olayın sorumlularının cezalandırılacağını belirtti.
Şiddet olayları dün saat 22.00'ye kadar 156 kişinin ölümüne, 1080 kişinin yaralanmasına, 260'ten fazla araç ile 209 dükkan ve 2 binanın tahrip olmasına neden oldu.
Polisin binden fazla şüpheliyi gözaltına aldığını belirten Li, yaln ızca kandırılan ve tehditle olaylara katıldığı belirlenenlerin serbest bırakılacağını söyledi.
Li, Urumçi'de toplumsal istikrar ile çeşitli milliyetlerin can ve mal güvenliğini korumak için ellerinden geleni yapacaklarını vurguladı.
Basın toplantısına yaklaşık 60'ı yabancı olmak üzere 140'ten fazla basın kuruluşunun temsilcileri katıldı. netgazete

Çin elçiliği önünde Doğu Türkistan protestosu!

Doğu Türkistan'da Uygur Türklerine yönelik Çin'in katliamını protesto etmek amacıyla Çin Büyükelçiliği önünde gösteri düzenleyen kalabalık ile polis arasında arbede çıktı. Büyükelçilik binasına yumurta, taş ve sopalar fırlatan öfkeli kalabalığı güvenlik kuvvetleri güçlükle sakinleştirdi. Göstericiler "Katil Çin Türkistandan defol", "Dişe diş kana kan geliyor Metehan" ve "Türkiye uyuma kardeşine sahip çık" şeklinde sloganlar attı. 07.07.2009 ANKARA netgazete

Çinli diplomata, Doğu Türkistan olaylarını sorduk!
17:35 - Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Burak Özügergin, Müsteşar Yardımcısı Büyükelçi Ünal Çeviköz'ün Çin Maslahatgüzarını Bakanlığa davet ederek, Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde meydana gelen son gelişmelere ilişkin bir görüşme yaptığını bildirdi. Sözcü Özügergin, "Görüşmede Maslahatgüzardan konuya ilişkin ayrıntılı bilgi alınmış, gelişmelerden dolayı duyduğumuz üzüntü ve kaygı paylaşılmış ve hassasiyetimiz iletilmiştir" diyerek, görüşmenin yapıcı bir ortamda gerçekleştiğini de kaydetti. 07.07.2009 ANKARA netgazete

Yağmur ATSIZ
Star
Doğu Türkistan/Sinkiyang
07 Temmuz 2009

Doğu Türkistan (Sinkiyang) Başkenti Ürümçi’de patlak veren ve Pazartesi ikindi saatlerine kadar yaklaşık 150 ölüyle 850 kadar yaralıya málolan arbedeleri anlamak için resmin bütününe bakmak şart.

Sinkiyang (Çince ‘Yeni Fethedilmiş Toprak’ ) yáhut tárihî sáhici adıyla Doğu Türkistan 1.600.000 kilometrekarelik geniş bir ülke. Nüfûsu 20.100.000 kişi ve takrîben dokuz milyonu Uygur bir milyonu Kazak. Çinli nüfus sekiz milyon dolayında, ama hızla artıyor. Uygurlar bizim Ortaasya’daki en doğu amca/dayızádelerimiz. Doğu Türkistan Hanlığı Sultan II. Abdülhamîd Han devrinde Türkiye’yi metbû (tábî olunan devlet) tanımış ve 25 yıl kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olmuşdu. Çin çok mácerálı ve kanlı bir dizi hádiseden sonra 1955 Yılı’nda Doğu Türkistan’ı tekrar ilhák etdi, yáni zorla kendine katdı.Tibet’in ilhákı 1959’dur. Doğu Türkistan, Pákistan ve Afganistan’a sınırdaşdır. Bölgede son derece zengin kömür, altın, uranyum, petrol ve doğalgaz yatakları bulunmakdadır. Uygurlar Çin’e bağlı olmayı hiçbir zaman kabûl etmedikleri için Pekin’in mütemádî ağır baskı ve asimilasyon politikasına máruzdurlar. Çinliler Uygurlara ‘Siz aslında bozkır Çinlisisiniz. Atlarınızı yürütmek için ‘Hoy!’ durdurmak için ‘Dur!’ dediğiniz için sizlere önce ‘Hoydur’ denilmiş, sonra bu, halk arasında söylene söylene ‘Uygur’ hálini almışdır.’ şeklinde îzahatde bulundularsa da Uygurlar huysuzlanarak bunu kabullenmemekde, Mao İlkeleri doğrultusunda ‘Ne mutlu Çinliyim diyene!’ cümlesini haykırmayı reddetmekde ve ‘Hayır, biz Türk ve Müslümanız!’ diye çıkıntılık ve yamukluk etmekdedirler. Bu yüzden ‘amnesty international’ verilerine göre Çinliler onların iyiliği için 1995’den bu yana 3.000’den fazla Uyguru tutuklamışlar ve 250 kadarını kurşuna dizmişlerdir.

Aslında iki Uygur fabrika işçisinin ölümü üzerine böyle kitlevî ve kanlı olayların çıkması, işte bu sürekli gerginlik ve baskının sonucudur. Sinkiyang/D. Türkistan gerçi káğıt üzerinde ‘autonom/özerk’dir ama bu özerklik birkaç folklor gösterisi şaklabanlığından ileri gitmez. Pekin Hükûmeti ‘Üç Şer’ sloganı altında ‘terorizm, separatizm (bölücülük) ve extremizm (aşırılık)’ tehdîdini baháne ederek Uygurlara göz açtırmamakdadır.

Asimilasyon (eritme) politikasının son hamlesi eşsiz bir tárihî hazîne özelliği taşıyan Káşgar’daki içşehir mahallelerinin yerle bir edilmesi cináyetidir. Káşgar merkezindeki 49.000 háne yıkılmakda ve burada yaşayan 220.000 kişi zorla başka yerlere iskán edilmekdedir. Hálen 3.300 konut yıkılmış durumdadır.Yönetim bundan amacın halkı daha iyi bir yaşam kalitesine kavuşturmak olduğunu iddia ediyorsa da asıl plan kültürel dokuyu imhádır. Oysa Káşgar tárihî karakterini muháfaza etmiş ender Ortaasya şehirlerinden biridir. Ama daha da önemlisi Dáhî Dilbilimci ve ‘Dîván-ı Lügáti-t-Türk’ (1072-1074) Müellifi ‘Káşgarlı’ Mahmud’un vatanı oluşudur.

Çinle ittifák ederek Amerika’ya kafa tutma planları yapan güzîde paşalarımızın nazar-ı dikkatine sunulur.

Çinliler bu ayaklanmayı da bastıracaklardır ama kırbaç ve süngüyle nereye kadar?

Yağmur Atsız - Star
yagmuratsiz@stargazete.com

VAHŞET DEVAM EDİYOR
08 Temmuz 2009

Çin'de Uygur Türklerine yönelik katliam devam ediyor.
İlişkili HaberlerTüm Haberler
Bakan Atalay'dan Flaş AçıklamaDemir Yumruk Uygurların TepesindeAB Derin EndişeliKatliamı Ateşleyen KavgaBudistler Müslümanları Katlediyor

Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki korkunç katliam 2. gününe girdi. Resmi rakamlara göre şu ana kadar 156 kişi öldü 1080 de yaralı var. Sokaklarda dolaşan yüzlerce sopalı ve silahlı Çinli, kentte Uygur avına çıktı. Çinli saldırganlarla polis arasında yer yer çatışmaların yaşandığı bildiriliyor. Onlarca Uygur Türkü, ’çoğu kafalarına tek kurşun sıkılarak’ öldürülüyor. Çin polisinin, gece yarısı evleri basıp 16 yaşın üstündeki hemen hemen bütün Uygurları tutukladığı da iddialar arasında.

Olaylar dün de devam etti. Çinlilerin çoğunlukta olduğu Urumçi’de, "Uygurları yok edin" ve "Birlik kuvvettir" sloganları atıldı. Han Çinlisi olan binlerce Çinli, kasap bıçakları, demir çubuklar, kürekler ve tahta sopalarla yürüdüler. Tren istasyonunda yakalanan bir grup Uygur linç edildi. Sokaktan rastgele çevrilen birçok Uygur da, "Ülkeyi savunun" diye bağıran Çinliler tarafından dövüldü.

Özel polisi püskürttüler
Özel donanımlı yüzlerce Çin polisi, Uygur mahallesinin girişlerini tutarak öfkeli kalabalığı zaptetmeye çalıştı. Çinli göstericiler, akşama doğru kısa bir süre için güvenlik hattını yarıp, polisin 600 metre geri çekilmesine neden oldular. Çin milli marşını söyleyerek ilerleyen grup, Uygurlara ait dükkanlara saldırdı. Çin polisi, ancak birkaç saat sonra biber gazı kullanarak grubu durdurabildi.

Uygur’a gösteri izni yok
Binlerce Çinli’ye karşı, birkaç yüz Uygur’un dün yapmak istediği protesto gösterisine Çin polisi izin vermedi. Protestocuların başını, Uygur kadınlarının çektiği, bunların birçoğunun da, pazar günü ölen veya tutuklanan erkeklerin eşleri ve yakınları olduğu bildirildi. Reuters’e konuşan Maliya adlı bir Uygur kadını, "Kocamı dün (önceki gün) polis aldı. Neden olduğunu söylemeden götürdüler" dedi. Abdül Ali adlı 20 yaşlarında bir Uygur da, "Bizi nedensiz yere tutukluyorlar. Üç erkek ve bir kız kardeşim tutuklandı. Şimdi karşı koyma zamanı" diye konuştu.

Dünyayla bağlantı kesik
Urumçi’deki Çinliler, "Uygurlar suları zehirleyecek" dedikodusu üzerine marketlere akın edip şişe su aldı. Uygurlar ise, dün geceyi, evlerine saldırı olması ihtimaline karşı taş ve sopalar ellerinde geçirdiler. Uygur-Çin geriliminin arttığı ve şiddet olaylarının, Doğu Türkistan’ın diğer bölgelerine de yayılmasından korkulduğu vurgulandı. Özerk bölgenin güneyindeki Kaşgar’da İd Kah Camii önünde toplanmak isteyen 200 Uygur’u polis dağıttı. Bölgede birçok güvenlik kontrol noktası kuruldu.

Sokağa Çıkma Yasağı İlan Edildi

1434 kişinin tutuklandığı bildiren Urumçi’de dün gece sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Resmi Çin haber ajansı Şinhua, kararın bölge hükümeti tarafından alındığını duyurdu. Urumçi’de yaşayan ve BBC’ye ulaşan ‘Linuxleio’ takma ismini kullanan Han milliyetine mensup bir Çinli, olayları ‘korkunç’ olarak niteledi. Linuxleio, daha önce de Urumçi’de benzer şiddet olaylarına tanık olduğunu kaydederek, dün yaşananların ‘en korkunç ve kanlı şiddet olayları’ olduğunu belirtti. Uygur kaynakları, Çin polisinin gece yarısı evleri basıp, 16 yaşın üstündeki hemen hemen bütün Uygurları tutukladığını öne sürdü. Tutuklananların, güvenlik riski teşkil etmemeleri için iç çamaşırlarıyla karakollara götürüldüğü iddia edildi.

Doğu Türkistan’ın dünyayla internet ve telefon bağlantısı dün de kesik olduğu için, uluslararası medya durumu yakından izleyemedi. Dünkü gösterilerin, Çin hükümetinin rehberliğinde 60 yabancı gazeteci Urumçi’yi turlarken patlak vermesi dikkat çekti. Pekin, olayların arkasında yurtdışındaki Uygur diyasporasının bulunduğunu öne sürüyor. Müslüman Uygurlar ise, son yıllardaki ekonomik kalkınmaya rağmen Çin’in, milli kimlik ve dinlerine karşı baskıyı artırdığını savunarak daha fazla özerklik istiyor.

Diğer Kentlere de Sıçradı
Dünyayla iletişimin tamamıyla kesildiği bölgedeki gelişmelerle ilgili olarak Çin Resmi Haber Ajansı Şinhua, ‘’onyıllardır görülmeyen ölçüde kanlı etnik çatışmalar’ değerlendirmesinde bulundu. Haberde, bölgenin ikinci büyük kenti Kaşgar’da da 200 kişilik bir grubun protesto gösterisi yaptığı belirtilirken, camide toplandıkları ifade edilen bu grubun dağıtıldığı kaydedildi. Haberde, protestocu grupların Kaşgar’ın farklı yerleri ile yine gergin atmosferin bulunduğu Yili ve Aksu kentlerinde de biraraya gelmeye çalıştıkları ifade edildi. Urumçi’de, ellerinde sopalarla Uygurları saldırmak isteyen Çinliler’e karşı polis göz yaşartıcı bomba kullandı. Resmi Şinhua haber ajansı, bazı apartman sakinlerinin taş ve sopalarla olası bir saldırıya karşı hazırlık yaptıklarını duyurdu.

Ölenlerle İlgili Ayrıntı Yok
Çin kaynakları, olayların 25 Haziran’da bir fabrikada çıkan kavgada 2 Uygur’un öldürülmesi üzerine çıktığını belirtirken, değişik kaynaklar söz konusu olaylarda ölümlerin çok daha fazla olduğunu bildiriyor. Şinhua’nın haberinde, olaylarda ölen ve tutuklananların etnik kimlikleriyle ilgili ayrıntılara yer verilmedi. Reuters Ajansı’ da, polisin Uygurlar’ın yaşadığı yerlerde ayrım gözetmeden şiddet uyguladığı nı Uygurlar’ın evlerine de girdiğini ve özellikle gençlerin tutuklandığını belirtti.

Satırlarla Saldırdılar

Polis Uygurlara satırlarla vahşice saldıran Han Çinlilerine karşı göz yaşartıcı bomba kullandı. Urumçi'de dün de süren çatışmalar Kaşgar kentine sıçrarken, Yili ve Aksu'da atmosferin gergin olduğu belirtildi. Sincan'ın dış dünyayla iletişimi tamamıyla kesilirken, Çin Resmi Haber Ajansı Şinhua, bölgede on yıllardır görülmeyen ölçüde kanlı etnik çatışmaların meydana geldiğini duyurdu. Etnik çatışmaların ardından bölgede gece sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Çin Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, Urumçi'de yaşananların 'barışçı gösteri olmadığı' belirtildi. Bakanlık sözcüsü Çin Gang, yaşananları 'kötü bir cinayet, sabotaj ve yağma' olarak değerlendirdi. Sözcü, 'Şiddeti barışçı gösteri diye niteleyenler, siyahı beyaz gibi gösterip kamuoyunu yanlış yönlendirmek istiyorlar' diye konuştu. BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Navi Pillay, ölü sayısının bu denli yüksek olmasının olağanüstü olduğuna dikkati çekti.

Han etnik kökeninden gelen Çinliler, olayları sadece resmi medyadan takip ettikleri için, Uygurlara öfke dolu. Reuters’e konuşan bir Çinli, "Onlar bize saldırdı. Şimdi sıra bizde" dedi. Urumçi’de apartmanlara saldıran göstericilerin, "Şimdi sizin acı çekme zamanınız" sloganları attığı duyuldu. 2000 Çinli, Uygur dükkanlarını yağmaladı. Camiler de saldırılardan nasibini aldı. Han protestoculardan kaçan Uygur bir çocuk, ağaca tırmanarak kurtulmaya çalışırken, göstericiler onu sopayla düşürmeye çalıştı. Araya giren diğer Çinliler çocuğu kurtardı. Sükûnet çağrısı yapan Çinliler de öfkeli kalabalığın hışmına uğruyor.


Han Çinlileri gerilimden Uygur Türklerini suçluyor. Hafta sonu mağazalara saldıran, evlerini, arabalarını yakan Uygur Türklerinin kendilerini yok etmeye çalıştıklarını ve "90 Çinlinin öldüğünü" iddia ediyor. Çinliler "Türkler bizi zehirleyecek diye korkudan su bile içmiyoruz" diyor.

Kadınlar Hesap Sordu

Çinli yetkililerin 60 dolayında yabancı basın mensubunu şehre getirmesini fırsat bilen Uygurlar şehrin dört bir tarafını saran asker ve polisle karşı karşıya geldi. Çoğu kadınlardan oluşan kalabalık bir gün önceki olaylar sonrası akşam eve gelmeyen eşleri, kardeşleri ve yakınlarının durumu hakkında bilgi istedi. Kadınlar "Kocalarımız nerede hesap verin" diye bağırdı. Tutuklananların, ölenlerin ve yaralıların kimliklerinin açıklanmasını istedi. Ancak sabah saatlerinde yaşanan bu gerilim birkaç saat sonra yaşananın yanında bir hiç olarak kaldı. Han Çinlisi yüzlerce kişi ellerinde balta, satır, sopa ve çekiçlerle Uygur Türklerinin peşine düştü.

Uygur Özerk Bölgesinin Yer Altı Kaynakları Çok Zengin

Nüfus: 20 milyon nüfuslu, 8 milyon Uygur asıllı .

Tarihçe: İpekyolu üzerinde. 19’uncu yüzyılda Çin’in kontrolüne geçti. 1930 ve 1940’lı yıllarda Uygurların kurduğu Doğu Türkistan Cumhuriyetleri uzun ömürlü olmadı. 1955’te Sincan Eyalet statüsünden çıkarılarak Özerk Bölge oldu.

Ekonomi: Buğday, pamuk, petrol, doğalgaz başlıca geçim kaynağı. Yılda 61 milyar dolarlık ekonomisi var.

Siyaset: Sovyetlerin çökmesi, Orta Asya’da militan İslam’ın yükselişiyle bölgede anarşi arttı. Çin, Uygur milliyetçilerini El Kaide bağlantılı olarak göstererek uluslararası destek sağlamayı umuyor.

Dış Güçleri Sorumlu Tuttular
Sincan Uygur Özerk Bölgesi Başkanı Nuri Bekri olaylardan dış güçleri ve ABD’de bulunan Rabia Kader’i sorumlu tuttu. Çin Komünist Partisi Urumçi Komitesi ve Belediyesi Sekreteri Li Zhi, olayın sorumlusu olan suçluların yasalara göre cezalandırılacağını ifade etti.

Rabia Kader, Olaylarla Alakam Yok Dedi

Çin’nin suçladığı Uygur Amerikan Derneği Başkanı Rabia Kader, bu suçlamaları reddetti. Kader, kendisinin yalnızca Çin’deki ailesini protesto hareketlerinden önce uyardığını söyledi. Kader eylemlerinin yapılacağını da internetten öğrendiğini belirtti. Rabiya Kadir, olayların uluslararası kuruluşlarca soruşturulmasını istedi. Kadir, "BM, AB ve ABD’nin Sincan’da gerçekten neler olduğunu incelemelerini umuyoruz" dedi. ABD’den daha sert açıklama beklediğini de belirten Kadir’e göre, Çin’den daha ihtiyatlı davranması, gerçekleri açıklaması ve Uygurlar’ın rahatsız olmalarının nedenlerine eğilmesi istenmeli.

Çin’den 2 ülkeye uyarı
Çin, Almanya ve Hollanda elçiliklerinin saldırıya uğraması üzerine, iki ülkeye, "Vatandaşlarımızı korumak ve diplomatlarımızın normal şekilde çalışmasını sağlamak üzere gerekli önlemleri almanız çağrısında bulunuyoruz" dedi. Dışişleri Bakanlığı, Çin’in yurtdışı temsilciliklerine yönelik saldırıların tekrarlanmaması ve saldırganların adalet önüne çıkarılmasını istedi. Lahey’de önceki gün Uygurlar elçiliğe taşla saldırılmış 142 kişi tutuklanmıştı. Münih Başkonsolosluğu da molotof kokteylli saldırıya uğradı.

Uygur kızlara tacize sonunda gözaltı geldi
Olaylar, Çinlilerin çoğunlukta olduğu Şao Guan kentinde bir oyuncak fabrikasında çalışan iki Uygur genç kızının tacize uğraması ve çıkan kavgada 2 Uygur’un öldürülmesi üzerine patlak vermişti. Resmi sayıya göre 156 kişi, Uygur kaynaklarına göre yaklaşık 500 kişi ölmüştü. Taciz olayının ardından hiçbir Çinli’yi tutuklamayarak Uygurların tepkisini çeken Çin, olayların ardından, bu vakayla ilgili olarak 15 kişiyi gözaltına aldı. Uygurlar ise, kendilerine yönelik ayrımcılığın şiddet uygulamasına dönüştüğünü savunuyor. Siyasi yorumcular da, "Artık ok yaydan çıktı" diyorlar.

ABD: Endişe duyuyoruz
ABD Başkanı Barack Obama’nın resmi ziyareti nedeniyle Moskova’dan yazılı açıklama yapan Gibbs, “Çin’in batısındaki Urumçi kentinde meydana gelen şiddet olaylarında çok sayıda ölü ve yaralı olduğuna dair aldığımız haberlerden derin endişe duyuyoruz” ifadesini kullandı. Sözcü Gibbs, “Sincan’daki tüm tarafları itidale davet ediyoruz” dedi.

AB: Esefle karşıladık
Avrupa Birliği (AB) Dönem Başkanı İsveç de, Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki olaylardan “derin endişe” duyduğunu ve can kaybını “esefle karşıladığını” bildirdi.

AB Dönem Başkanlığı açıklamasında, tüm taraflara sakin olmaları telkin edilerek meselenin barışçıl yolla çözülmesi çağrısı yapıldı.

Çin’in gözaltına aldığı insanların tüm haklarını tanıması istenen açıklamada, AB’nin ifade özgürlüğü ve barışçıl gösteri özgürlüğü dahil insan haklarına büyük önem atfettiği vurgulandı. AB Dönem Başkanlığı, bölgedeki gelişmeleri yakından takip etmeyi sürdüreceğini duyurdu.

BM: Endişeliyiz
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Navi Pillay ise olaylarda can kaybı olmasından endişe duyduğunu ifade etti.

İKÖ: Ölçüsüz güç kullanılıyor

İslam Konferansı Örgütü (İKÖ), Urumçi’deki olaylardan ve “ölçüsüz güç kullanılmasından” derin endişe duyduğunu bildirdi. İKÖ’den yapılan açıklamada, Çin hükümetine, olayların süratli, etkili ve şeffaf biçimde soruşturulması ve tekrar etmemesi için tüm gerekli önlemlerin alınması ve sorumluların bir an önce yargı önüne çıkarılması çağrısında bulunuldu. Açıklamada, “İslam dünyasının, Çin’den, ülkedeki Müslüman azınlığının sorunlarına, bunların köklerinde yatan nedenlerle mücadele edecek daha geniş bir perspektifle yaklaşmasını beklediği” belirtildi.

Türkiye’den Çin’e ‘nota’

Sincan Uygur Özer Bölgesi’nde yaşanan olaylarla ilgili olarak Çin’in Ankara Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Xieo, Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı ve kendisine Türkiye’nin konuyla ilgili hassasiyeti iletildi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki olaylarla ilgili olarak önceki gün Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’ndan bilgi aldı. Olayların başlamasından itibaren Davutoğlu’nun Erdoğan’la sürekli olarak görüştüğü, diplomatik olarak olayların durdurulması için çözüm yolları arandığı kaydedildi.

İngiliz Basını: "Modern maskesi düştü"

İngiliz basını da Çin’in ‘modern maskesi düştü’ yorumunu yaptı

Sincan’da yaşanan katliama dünyadan da tepki yağdı. ABD Dışişleri Bakanlığı olaylardan endişe duyduğunu açıklarken Fransa Avrupa’nın bu katliama sessiz kalmayacağı açıklaması yaptı.

Fransa: "Avrupa Sessiz Kalmayacak"

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Eric Chevallier ‘Kanlı etnik çatışmalardan kaygı duyuyoruz. Avrupa’nın tepki gösterecektir. Avrupa ülkeliri bunu şu anda istişare ediyor.

Independent: Çin’in modern maskesinin gerisinde baskıcı bir rejim gerçeği var. ‘Urumçi’deki katliam, Çin’de ne kadar az şeyin değiştiğini gösteriyor.’

Daily Telegraph: Etnik isyanda verilen can kaybı Çin’i sarstı.

Times: Sincan’da yaşananlar, Çin’de 1989’da Tienanmen Meydanı’ndaki demokrasi yanlısı gösterilerden bu yana gözlenen en kanlı olaylar. Han Çinlilerinin milliyetçiliği, Çin’e istikrar ve barış getiremeyecek bir ideoloji.

Financial Times: ‘Ateşle oynamak Pekin için akıllıca değil. Çin, baskıcı politikalar yerine, ülkede gerilimlere yol açan etnik sorunlara çözüm bulmalı.

Erdoğan’a ’One minute’ Çağrısı
Urumçi’deki katliamı 200 gösterici dün Çin Büyükelçiliği önünde protesto etti. Doğu Türkistan Derneği Başkanı Seyit Tümtürk de, "Sayın Başbakan, Doğu Türkistanlılar ’One minute’ bekliyor" diye konuştu.

Gazze İçin Şov Yapanlar Nerede
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Uygur Türkleri’ne yönelik saldırıları, "Toplu etnik katliam" olarak niteledi. Bahçeli, dün şunları kaydetti: "Gazze ve Filistinliler konusunda şov yaparak söylemediğini bırakmayan, Hamas’ın gönüllü avukatlığına soyunan ve Davos sahte kahramanlığını siyasi ranta çevirme hesapları peşinde koşan Başbakan’ın, Uygur Türkleri’nin katliamında sessiz kalmasının derin sebeplerini Türk milleti elbet takdir edecektir."

DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk, Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nin Başkenti Urumçi'de yaşanan şiddet olaylarını “Çin işkencesi” olarak tanımlayarak, “Uygurlu Türklerin canı bir Çin oyuncağı kadar bile kıymetli değil” diye konuştu.

Uygur Türklerine Çin İşkencesi Yapılıyor
Cindoruk, partisinin GİK toplantısında, gündeme ilişkin konuları değerlendirdi. Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nin Başkenti Urumçi'de Uygur Türklerine Çin tarafından işkence yapıldığını söyleyen Cindoruk, “Gerçekten Uygur Türklerine bir Çin işkencesi yapılıyor. Uygurlu soydaşlarımızın, Uygurlu Türklerin canı bir Çin oyuncağı kadar bile kıymetli değil. Asfaltlara serilmiş cansız bedenler, alınlarından kurşunla vurularak öldürülmüş kadınlar bizim soydaşlarımızdır. Doğu Türkistan Türklüğün en önemli merkezlerinden biridir. Orada yaşayan insanlarımız, soydaşlarımız, kardeşlerimiz, sadece Çin’in değil bütün insanlığın himayesinde olmalıdır, tabi ki Türk devletinin de.. Bu hadise hepimizin içini acıtmıştır” dedi.

Yaşanan olaylar karşısında, Türkiye’nin aktif bir mücadele ile cevap vermesi gerektiğini belirten Cindoruk, Hükümete şu önerilerde bulundu:
"Çin’le ticari ve siyasal ilişkileri gözden geçirilebilir. Meclisimiz, İnsan Hakları Komisyonu içinden seçeceği bir grubu bu vahşetin incelenmesi için Çin’e gönderebilir. Çin, Türkiye ile ticaretini sürdürmek istiyorsa, dostluk kurmak istiyorsa, Uygur siyasetini yeniden gözden geçirmelidir.”

BM ve NATO Harekte Geçmeli

Hak-İş Konfederasyonu Genel Başkanı Salim Uslu, Uygur Türkleri'nin çoğunlukta olduğu Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nin Başkenti Urumçi'de şiddet olaylarının kaygı verici bir biçimde devam ettiğini belirterek, "Doğu Türkistan'da bir insanlık suçu işleniyor, insanlık vicdanı katlediliyor. Bu katliama dünya seyirci kalmamalı" dedi.

“Urumçi'de bir insanlık suçu işlenmekte, insanlık vicdanı katledilmektedir” diyen Uslu, şunları kaydetti:
"İnternet ve telefon bağlantılarının kesilmesi dolayısıyla bölgede yaşananlar tam olarak bilinmemekle birlikte, şuana kadar ortaya çıkan görüntüler yaşanan vahşeti gözler önüne sermektedir.

Doğu Türkistan'da yaşanan olaylara ilişkin olarak BM ve NATO gibi uluslararası mekanizmalar, insan hakları örgütleri biran önce harekete geçmeli ve yaşanan katliama "dur" demelidir. Çünkü insan hakları artık bütün dünyanın meselesidir ve hiçbir ülkenin iç işi olarak değerlendirilemez.
Dünya kamuoyu-uluslararası toplum Uygur Türklerine yapılan muameleye sessiz kalamaz, kalmamalıdır. Bu saldırılar karşısında sesiz kalanlar ise suça ortak olduklarını bilmelidirler."

Çin Mallarını Protesto Edelim

Türkiye Kamu-Sen’e bağlı Türk Sağlık-Sen Sendikası Genel Başkanı Önder Kahveci, Çin’in Uygur Türkleri'ne soykırım yaptığını savunarak, “Çin’e tepki için her insanımızın yapacağı bir vazifesi vardır. Tüm Türkiye’yi Çin malı kullanmamaya davet ediyoruz. Mallarıyla ekonomimizi mahveden, kazandığı paralarla da Uygur Türklerini katledenlere karşı seyirci kalmayın” dedi.
Urumçi’de başlayan çatışmaların Çin tarafından sistematik bir katliama dönüştürüldüğünü, Uygur Türklerinin vahşice katledildiğini belirten Kahveci, yazılı açıklamasında şunları da kaydetti:
“Yüzlerce Uygur Türkünün acısı yüreğimizi yakmaktayken anavatan Türkiye’den gerekli tepkilerin gösterilmesini istiyoruz. Çin’de yaşanan vahşete karşı tepki göstermek ve tavır ortaya koymak her Türk’ün vazifesidir”

Her Düzeyde Temastayız
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, kaygı ve üzüntü ile takip ettikleri olayların durması için her düzeyde diplomatik ilişki kurduklarını söyledi. Sorumluların bir an önce bulunmasını ve bölgenin huzura kavuşmasını beklediklerini söyleyen Davutoğlu, olayların durulması noktasında yapılabilecekleri İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu ile koordine etmeye çalışacaklarını söyledi. Davutoğlu, "Ümit ediyoruz ki en kısa zamanda bu gerilim durur " dedi.

Sorumlular Bulunmalı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nden yaşanan olayların başlangıcından itibaren Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından bilgilendirildiği, diplomatik olarak olayların durdurulması için çözüm yolları arandığı bildirildi. Erdoğan’ın talimatıyla Dışişleri Bakanlığı’nın dün gece de yoğun mesai sarf ettiği öğrenildi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da, Urumçi’de meydana gelen olayları derin bir üzüntü ve kaygıyla izlediklerini söyledi. Davutoğlu, ayrıca olaya sebep olan kişilerin bir an önce tespit edilmesi için gerekli girişimlerin yapılması çağrısında bulundu. Davutoğlu, barışın ve huzurun yeniden sağlanmasını konusunda Çin hükümetine çağrıda bulundu. Türkiye olarak olayları yakından takip ettiklerinin altını çizen Davutoğlu, ‘Ümit ederiz ki bu gerilim durur. Bölge için gerçekleşecek huzur için hükümet olarak hazırız’ dedi.

Çin Elçiliği Önünde Arbade
Doğu Türkistan'da Uygur Türklerine yönelik Çin'in katliamını protesto etmek amacıyla Ankara'da Çin Büyükelçiliği önünde gösteri düzenleyen kalabalık ile polis arasında arbede çıktı. Büyükelçilik binasına yumurta, taş ve sopalar fırlatan öfkeliği kalabalığı güvenlik kuvvetleri güçlükle sakinleştirdi.

Çin Soykırım Yapıyor

Dünya Uygur Kongresi Başkan Yardımcısı ve Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Seyit Tümtürk Akşam'a olaylarla ilgili değerlendirmelerini anlattı.

Tümtürk, Çin'in Uygur Türklerine yönelik olarak uyguladığı politikaların sistemli bir asimilasyon ve soykırım politikası olduğunu belirterek, 'Çin'in yıllardır bize yaptığını Hitler Yahudilere yapmadı. Tarihte ne Firavun ne Nemrut böyle bir şey gerçekleştirmedi' diye konuştu.

Seyit Tümtürk, dünya kamuoyu ve Türkiye'nin olaylara verdiği tepkiye Uygur Türkleri olarak sevindiklerini de ifade ederken, yapılan açıklamaların halen yetersiz olduğunu ve artık harekete geçilmesi gerektiğini vurguladı.

Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde halen devam eden olaylar sadece bir taciz olayına mı dayanıyor?

Kesinlikle hayır. Son bir hafta içinde gerçekleşen bütün olaylar tarihi bir baskıtılmışlığa dayanıyor. Doğu Türkistan Çin işgali altında. 35 milyonluk nüfusu ve 1 milyon 828 bin km2'lik yüz ölçümüyle, çok büyük bir coğrafyayı kapsıyor. Sincan Uygur Özerk Bölgesi, 1949 yılında Komünist Çin'in bölgeli işgaliyle birlikte tamamen asimilasyon politikalarına maruz kalmış, Çin Komünist Partisi'nin politikalarıyla dönüştürülmeye çalışılmış bir coğraya...

Taciz olayıyla patlak veren durum, yıllardır süren politikaya karşı bir tepki...

Çin tarafından başlatılan katliam, tam olarak 23 Haziran'da, Doğu Türkistanlı köle-işçi olarak tabir edebileceğimiz, 2 genç kızımıza Çinli işçiler tarafından sarkıntılık yapılmasıyla başladı. Tacizi gören ve hazmedemeyen Uygur işçiler, bu kişileri biraz tartaklamış. Ama sonra olay yatışmış. Sonra aradan 3 gün geçiyor. Sayın Cumhurbaşkanımız bu sıralarda, Çin'in resmi davetlisi olarak ülkede bulunuyor ve Urumçi'yi ziyaret ediyor. 26 Haziran gecesi saat 02.00 sularında, 600 Uygurlu işçimizin yattığı misafirhane, yaklaşık 3000 kişilik bir Çinli grup tarafından basılıyor. Ellerinde sopalar silahlar olan bu grup yaklaşık 300 kardeşimizi orada katlediyor. Bu olay dünya kamuoyundan da basından da saklanıyor. Bu olaylar Cumhurbaşkanımız Urumçi'den ayrıldıktan hemen sonra ama Çin temaslarına devam ederken yapılıyor. Bu cumhurbaşkanımıza karşı nezaketsizliktir, nezaketsizliktir. Daha önce de Çin tarafından bu tür hareketler yapılmıştı.

Olayların sadece Uygur Türklerine değil, Türkiye'ye de karşı yapıldığını mı düşünüyorsunuz?

Ben bu hareketin devletimize karşı yapıldığı kanaatini taşıyorum. 2002 yılında da Devlet Bahçeli Başbakan Yardımcısıyken Urumçi'ye düzenlediği ziyaret sırasında, üniversitelerde Uygurca yasaklanmış ve bizim tarih kitaplarımız yakılmıştı. Bu hareketler, Çin'in provokasyonudur.

Size gelen ölü sayısı farklı mı?

Bize gelen bilgilere göre ölü sayısı 600 civarında. 26 Haziran gecesi yaklaşık 300 soydaşımız katledilmişti. Çinli askerler ölü sayısını az göstermek için ölüleri toplayarak meçhul yerlere gömüyor.

Olayların asıl nedenlerinden birinin de köle-işçilik olduğu belirtiliyor...

Bakınız, son 5 yılda 300 bin genç kızımız Çin'in iç bölgelerine işçi-köle olarak götürüldü. Yani yurtlarından, ailelerinden uzaklaştırıldılar. Aynı 5 yıllık proje kapsamında yine ilköğretim çağındaki çocuklarımız ailelerinin yanından zorla alınarak, Çin'in iç bölgelerine gönderildi. Tamamen İslami düşünceden ve Türk kültüründen uzaklaştırıldılar. 1984 yılından beri uygulanan tek çocuk politikası çerçevesinde 25 yılda 15 milyon Türk evladının doğmasına dahi izin verilmedi.

BİZİ ASİMİLE EDİYORLAR
Bu sizce bir devlet politikası mı?

Tabii ki... 1950'lerde Çinliler Sincan'da sadece yüzde 3'ken, şimdi yaklaşık yüzde 70-80 nüfus yoğunluğuna sahip. Örneğin Urumçi, Doğu Türkistan'ın başkenti olmasına karşın yıllardır uygulanan, idamlar, tecritler, şiddet uygulamaları ve asimilasyon politikaları nedeniyle, neredeyse tamamen Çinlileşmiş durumda. Tüberküloz dünyada bitmişken, bölgede her 4 kişiden birinde görünüyor. AIDS, Uygur bölgesinde 7-8 yıl önceye kadar hiç yokken bugün, Çin'deki sayının neredeyse 2 katına ulaşmış durumda. Bunların tümü asimilasyon yöntemi. Çin bizi her şekilde asimile etmeye çalışıyor. 1967-1997 yılları arasında 11 nükleer deneme gerçekleştirildi.

İNTERNETLE DUYURDUK
Çin bunları reddediyor.

Biz yıllardır çığlık çığlığa bağırıyoruz. Böyle bir soykırım dünyanın neresinde var. Firavun, Nemrut, Hitler bile bunun gibi bir şey yapmadı. Çinlilerin bize yaptığını Hitler Yahudilere yapmadı. Bugün bize en fazla soru, 'Neden Filistinliler, Çeçenler gibi siz de mücadele vermiyorsunuz?' Ben çok net söylüyorum bizim mücadelemiz çok daha yüksek boyutlu veriliyor. Ama 1 milyar 300 milyonluk bir güçle mücadele ediyorsunuz. Ayrıca ülke kapalı bir rejimle yönetildiği için sesimizi dünyaya duyuramıyoruz.

Bu kez olaylar tüm dünya basınında yer aldı. Hatta ABD'den bile konuyla ilgili bir açıklama geldi.
Çünkü bugün internet ve diğer iletişim araçlarının imkanları Doğu Türkistan'daki bu vahşeti ve katliamın gizlenmesine izin vermemiştir. Çin bu katliamı gizleyememiştir. İnternet aracılığıyla biz Doğu Türkistan'dan dakika dakika haber alıyoruz. Uydu telefonuyla sürekli konuşuyoruz. Bu Doğu Türkistanlılar için bir fırsat. Biz bu bağlantılar aracılığıyla sesimizi dünyaya duyurmaya çalışıyoruz.

Dünya kamuoyunun verdiği tepkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dünyanın ilk günkü tepkisi yeterli olmamakla birlikte bizi sevindirdi. BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon'un açıklamaları bir nebze olsun, Çin'in bu katliamı durdurması telkini içeriyor. Akabinde İslam Konfenransı Örgütü Genel Sekreteri Ekmelettin İhsanoğlu'nun girişimi de bizi sevindirdi. Ama bunların hiçbiri yeterli değil. Dünyanın bu sistemli politikaya artık seyirci kalmaması gerekiyor.

Türkiye Uygur Türklerine yeterli destek verdi mi?

Sayın Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Uygur halkının güvenliğinin sağlanmasıyla ilgili Dışişleri Bakanlığı aracılığı ile yaptığı açıklama bizi memnun ettti. Fakat ne yazık ki bu da bizim beklentimizi karşılamadı.Türkiye'de ben inanıyorum ki, 70 milyon Uygur Türkü var. Anadolu Türkleşme'den önce biz hepimiz o coğrafyada yani anayurdumuzda birlikte yaşıyorduk. Bugün birçok devlet adamımızın kökeninin araştırdığımızda Doğu Türkistan'a dayandığını görürüz.

'Dünya Uygur Kongresi'nin olayları kışkırttığı iddiasıyla ilgili görüşünüz?

Dünya Uygur Kongresi uluslararası hukuk çerçevesinde kurulmuş, uluslararası bir sivil toplum kuruluşudur. Doğu Türkistan'da terör varsa, bu da Çin'in mazlum Uygurlular üzerinde uyguladığı devlet terörüdür. İnsanlık alemi bu onursuz katliamı tabii ki kabul etmeyecektir.

Çin'e 'One Minute' deme zamanı
Ankara, Urumçi'deki gelişmeleri yakından takip ederken, diplomatik girişim yapmaya hazırlanıyor. Ankara'nın konuyu sözlü olarak BM Güvenlik Konseyi'nden gündeme getireceği vurgulanırken, Çin'in de üye olduğu Asya İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı (CICA) bünyesinde de Pekin yönetimine yönelik kınama çıkarmak istiyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından bilgilendirilirken, Çin'e ziyaretinin son durağında Sincan Üniversitesi'nde fahri profesörlük unvanı alan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gelişmeleri bire bir izliyor. Dünya Uygur Kongresi Başkan Yardımcısı ve Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Seyit Tümtürk, 'Başbakanımızın 'one minute' duruşunu şimdi görmek istiyoruz. Şimdi Çin'e 'one minute' zamanıdır' dedi. Tümtürk'ün uydu telefonu ile irtibart kurduğu bir Uygur da Erdoğan'dan yardım istedi.
aktifhaber

Urumçi'de katledilen Türkler'in sayısı, 800'ü buldu
Dünya Uygur Kongresi Genel Sekreteri Dolkun İsa, Doğu Türkistan'ın (Sincan Uygur Özerk Bölgesi) başkenti Urumçi'deki olaylarda ölü sayısının yaklaşık 800 olduğunu söyledi. Uygur Türk azınlığının sürgündeki liderlerinden İsa, görgü şahitlerinin telefonla verdiği bilgilere dayanarak açıklamada bulunurken, birçok Müslüman Türk'ün Han Çinlileri tarafından linç edilerek öldürüldüğünü ifade etti. İsa, Urumçi Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde dört kız öğrencinin öldürüldüğü, daha sonra başlarının kesildiğini söyledi. Şehrin traktör fabrikasında çalışan Türk işçilerden 150'sinin de Han milliyetinden gelen Çinliler tarafından katledildiğini belirtti. 08.07.2009 MÜNİH - netgazete

Çinliler 800 işçiye saldırdı, 2 çocuğa tecavüz etti
4 yıldır ABD'de sürgün hayatı yaşayan ve Çinliler tarafından Doğu Türkistan'da çıkan olayların sorumlusu olarak gösterilen Rabia Kadir, "Olayların sorumlusu ben değilim. Uygur halkını baskı altında tuttular" dedi. Rabia Kadir, "Bu, buraya bizi desteklemek için gelen herkesten bir istektir bir çağrıdır. Sizden yardım istiyoruz. Sincan'da ve Urumçi'de ölen Uygurluların sesi olmak istiyoruz. Buradan bütün dünyaya sesleniyorum. Guangdong'da 800 işçiye saldırıldı, bunlardan 50'si öldü. Bir Çin ilkokulunda Çinli bir öğretmen, 7 ve 9 yaşındaki 2 Uygurlu çocuğa tecavüz etti. Uluslararası toplum Çinlilerin Uygurlara saldırmasına neden engel olmuyor?" diye sordu. 08.07.2009 WASHINGTON netgazete

Rabiye Kadir Avrupa turuna çıkıyor
18 Ocak 2011
Uygurlar’ın manevi annesi ve Dünya Uygur Kurultayı Lideri Rabiye Kadir Önümüzdeki hafta Avrupada ki 7 ülkeye ziyaret gerçekleştirecek.



Zirayetin amacı gurbette yaşayan Doğu Türkistanlılarla hasret gidermek ve toplumun nabzını tutmak olarak yorumlanırken asıl hedefin bu sene Mayıs ayında Washington'da gerçekleştirilecek olan Doğu Türkistan yüksek istişare toplantısı için ön hazırlık yapmak olduğu açıklandı.

Rabiye Kadir 2 Şubat 2011 Tarihinde Finlandiya’yı ziyaret edecek. 2 gün olarak planlan ziyaret sırasında Finlandiya da yaşayan Uygurlarla bir araya gelmenin yanı sıra Finlandiya’daki insan hakları dernekleri ve sivil toplum kuruluşları ile temaslarda bulunacak, gazetecilerle buluşacak. Ziyareti sırasında Dünya Uygur Kurultayı (DUK) Genel Başkan yardımcısı ve Türkiye Temsilcisi Seyit Tümtürk’te eşlik edecek, Bu ziyaret Rabiye Kadir’in Finlandiya ya yapacağı ilk ziyaret olması bakımından önem taşıyor.

Uygur Haber Ajansı


En son Ekim tarafından Çrş Tem 08, 2009 9:43 pm tarihinde değiştirildi, toplam 2 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Çrş Tem 08, 2009 8:59 pm    Mesaj konusu: DOĞU TÜRKİSTAN KURTULUŞ MARŞI! Alıntıyla Cevap Gönder

DOĞU TÜRKİSTAN KURTULUŞ MARŞI!



l933 yılında Mehmet Ali Tevfik (Tohtu Hacı) tarafından yazılan aynı yıl Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyetinin kuruluşunda devlet töreni ile okunan ve Doğu Türkistanlılarca millî marş olarak kabul edilen Kurtuluş Marşı.

Kurtuluş Marşı (Türkiye Türkçesi)

Kurtuluş yolunda su gibi aktı kanımız,
Senin için ey yurdum, olsun feda canımız
Kan dökerek, can vererek, seni kurtardık,
Kalbimizde, kurtuluş için imanımız vardı.

Yar oldu, himmetimiz sana,
Dünyaya hükmetmişti geçmiş ecdadımız.
Yurdum, kanla temizledim seni,
Artık kirletmeyiz, Türk’tür adimiz.

Atilla, Cengiz, Timur dünyayı titretmişti,
Kan verip şan alan biz onların ahfadıyız.
Can verdik, aktı kanımız, aldık düşmandan intikam,
Yaşasın, hiç sönmesin parlasın istikbalimiz.

Qurtulush Marşi (Uygurca)

Qurtulush yolinda sudek aqti biznig qanimiz,
Sen üçün ey yurtimiz bolsun pida janimiz.
Qan kiçip hem jan birip akhir qurtuldurduq sini,
Qelbimizde qutquzushqe bar idi imanimiz.

Yar-i hem dem boldi biznig himmitimiz sen üçün,
Dunyani sorghan idi ötken ulugh ejdadimiz.
yurtumuz yüz-közigni qan birle pakizliduq,
Emdi hiç kirletmigeymiz çünki Türktur namimiz.

Attila, Çinggiz, Tömür Dünyani Titretken idi,
Qan birip nam alimiz biz ularnig evladibiz.
Çiqti jan hem aqti qan düshmendin boldi el aman
Yashisun hiç öçmüsun parlansun istiqbalimiz. .

DOĞU TÜRKİSTAN MİLLİ MARŞI ÜZERİNE
Mehmet Emin Batur

Toprağın vatan olabilmesi için millet, milletin de devamlılığı ve yaşaması için devletin olması kaçınılmaz bir zorunluluktur.

Bu cümleden olarak;

Devlet olmanın esası, o devletin mensubu olan milletin kendisine has dininin, örf adet, gelenek ve göreneklerinin törelerinin, bayrağının ve İstiklâl Marşı'nın mevcudiyeti ile doğru orantıdır. Bayrağın ortaya çıkması uğrunda mücadele eden insanların destanlaşan yaşamlarının konu edildiği şiirler yazılır ve bunların içinden o milletin geçmişini en iyi anlatan, duygu ve düşüncelerini genel anlamda uygun bir tarzda ifade eden eser de, o milletin Millî marşı olarak kabul edilir.

Millî Marş demek bağımsızlıktır, istiklâldir, bir milletin dünya milletleri arasında yerinin olduğunun ve kendi geleceğini kendisinin tayin ettiğinin en belirgin ifadesidir.

Doğu Türkistan'ın 17. yüzyılın ortalarından itibaren devam ede gelen bağımsızlık mücadelesi de, dünyanın en şovenist, en gaddar ve kendisinden başka hiçbir millete hayat hakkı tanımayan Çinli’lere karşı yapılmış bir mücadeledir. 1863’te Bedevlet Yakuphan tarafından kurulan Doğu Türkistan Cumhuriyeti 14 yıl bağımsızlığını sürdürmüş, fakat 1877'de tekrar yıkılmıştır.

1931 yılının Nisan ayı başlarında en doğu vilayetimiz olan Kumul'da başlatılan mücadele kısa zamanda bütün Doğu Türkistan vilayetlerinde de devam etmiş ve nihayet. Doğu Türkistan'ın şanlı mücadelesinin yolbaşçıları 12 Kasım 1933 günü Kaşgar'da bir araya gelmişler ve aynı gün “Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti” ilân edilmiş olup. ''Doğu Türkistan Millî Marşı'' eşliğinde Ayyıldızlı Gökbayrak göndere çekilerek Dünyada ikinci bir Türk Cumhuriyeti Tarihin altın sayfaları arasında yerini almıştır.

Bir milletin varlığını sürdürüyor olmasının ve o milletin bağımsız yaşadığını en iyi ifade eden göstergelerin başında bayrak gelir.

Bayrak'ın tasarımı yapılırken millet olarak istiklâl uğrunda mücadele eden insanların duygu, düşünce, örf-adet gelenek ve göreneklerinin çok iyi sembolize edilmesine azami ölçüde dikkat gösterilir. Bayrak kimilerine göre bir metre bez parçası, kimilerine göre de sadece ülkesini temsil eden bir sembolden başka bir şey değildir.

Fakat yüce Türk Milleti için bayrak, tarifi cümlelerle ifade edilemeyecek derecede geniş ve derin manaları ifade eder .Bayrak bağımsızlıktır, bayrak namustur, bayrak şereftir , haysiyettir Bayrak gelecek nesillere geçmişin ifade edilmesinde en önemli bir ifade kaynağıdır .

İstiklâl Marşı da Bayrak'ın ayrılmaz bir parçası olup, bayrağın ortaya çıkmasına yönelik şartların ve gelecekle ilgili kararlılığın güftelerle en uygun şekilde ifade edilmesidir . Bazı marşlar o devletin hükümdarını, başkanını övmekte, bazı marşlar ise mübalağalı bir şekilde kendi milletini göklere çıkartmaktadır. Fakat Türk milleti'nin Millî Marşları ise asırlar boyu hür ve müstakil yaşamış büyük bir milletin millî ve manevî hasletlerinin azimle, heyecanla, imanla terennüm edilişinin şiirleştirilmiş ifadesidir. Yakın tarihimizde Türkiye Cumhuriyeti Devletinden sonra ikinci bir Türk Cumhuriyeti olarak 12 Kasım 1933'te kurulan Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti'nin Ayyıldızlı Gökbayrağı ile Aziz Türkiye'mizin Ayyıldızlı Albayrağı'nın doğuşundaki büyük benzerlik Türk Tarihini bilenlerin malumudur. Her iki Türk Cumhuriyeti'nin kuruluşuna kadarki geçen süre içinde yaşanan şartlar büyük bir benzerlik göstermektedir. Doğu Türkistan'ın istiklâl marşı ile Türkiye Cumhuriyeti'nin istiklâl marşının ifade ettiği mana hemen hemen aynıdır. Her ikisinin de yazılış tarzından vatan sevgisi ile, hürriyet ve istiklâl kavramları müşahhas şekilde, bayrak, vatan, tarih ve millet gerçekleri etrafında birleş- tirilmiş olup, mukaddes bir terkip olarak ifade edilmiştir .

Doğu Türkistan Millî Marşı'nı ilk okuyan millî yönü güçlü bir Türk insanının dizelerdeki manayı anlamaması mümkün değildir. Fakat yine de bazı talepleri yerine getirmiş olmak düşüncesi ile Türkiye Türkçesi ile vermeyi uygun buluyoruz.

Yukarıdaki marş, emperyalist Çin müstemlekecilerine karşı Doğu Türkistan Türkleri’nin yıllarca vermiş oldukları şanlı mücadele sonunda, milyonlarca Türk'ün aziz canlarını feda ederek kurmuş oldukları Doğu Türkistan Devleti'nde 12 Kasım 1933’te Kaşgar'da Ayyıldızlı Gökbayrak göndere çekilerek, coşku, heyecan ve sevinç gözyaşları içinde Doğu Türkistan Millî Ordusu mensupları ve Doğu Türkistan halkı tarafından hep bir ağızdan okunmuştur Aynı marş, 1944'teki Gulca merkezli Alihan TÖRE başkanlığında kurulan Doğu Türkistan Devletinde de okullarda Millî Marş olarak okutulmuştur.

1947'de Urümçi Orta Okulunda Abdurrahim ÖTKÜR okul öğrencilerine İstiklâl Marşı olarak okutmuştur.

Maksadımız, tarihi gerçekler ışığında, Çinli yöneticilerin inkarcı tutum ve saptırmalarını gözler önüne sermek olup kesinlikle tarihte kurulan Doğu Türkistan Devleti üzerindeki bir şüpheyi ortadan kıldırmaya yönelik bir çalışma değildir. Güneş asla ve asla balçıkla sıvanamaz.

Röportaj: A. Şekür TURAN 1947 Ürümçi Ortaokulu hazırlık sınıfı öğrencisi.

Yusuf BATUHAN: 1947'deki öğretmenlerden.

http://anadoluhaber.blogspot.com/2009/07/dogu-turkistan-kurtulus-marsi.html

İbrahim Karagül
Urumçi'den Türkiye'ye mesaj, o dehşet görüntü

Doğu Türkistan'dan gelen korkunç görüntülerin etkisi hangi siyasi çıkar ilişkisiyle azaltılabilir. Eşleri, çocukları öldürülmüş ya da tutuklanmış kadınların Çin askeri ve polisine direnişleri, öfke ile acıyı aynı anda yansıtan yüz ifadeleri, çaresizliğe teslim olmuş bir halkın görüntüsü için ne söylenebilir. Gece yarısı arka sokaklarda yaşanan infazlar, sabah toplanan cesetler, yürütülen insan avı…

Olayların başlamasına neden olan, iki Uygur gencin yüzlerce kişi tarafından bir caddede linç edilmesine yönelik korkunç görüntü, yine yüzlerce kişinin çevredeki binalardan bu vahşeti seyretmesi, hiçbir güvenlik mensubunun olaya müdahale etmemesi, Urumçi'de yaşananları da açıkça ortaya koyuyor. Yüzlerce kişinin arasından kaçmaya çalışan iki gencin linç anını görünce, Doğu Türkistan'da böyle kaç linç girişimi olduğunu soruyor insan kendine. Tecavüz edilip öldürüldükten sonra sokağa atılan, bıçaklanarak ya da dövülerek öldürüldükten sonra yol kenarına bırakılan cesetlere bakınca, o gece Urumçi'de hayatını kaybeden 156 kişinin yaşadıklarının korkunçluğu az çok tahmin edilebiliyor.

Tahminlerin ötesinde, askeri araçların önüne dikilen o kızın, çaresizlik içinde acıyla yol kenarına yığılan kadınların, kucaklarında bebekleriyle feryad edenlerin yüzlerindeki ifade her şeyi ortaya koyuyor. Pekin yönetimi, hangi açıklamayla, hangi siyasi gerekçeyle, hangi soruşturma sonucuyla bu görüntüleri hafızalardan silebilir! Sömürge görülen bir topluma, birer meta olarak kabul edilen insanlara yapılan barbarlığın ölçüsüzlüğü için ne söylenebilir?

Sadece bu olay mı? Bundan önce yaşananlar var, bundan sonra yaşanacak olanlar var. Doğu Türkistan halkının özgürlük mücadelesine ve ödediği bedellere ilişkin kısa bir hatırlatmayı aktaralım:

Binlerce yıllık devlet geleneği olan Uygurlar, 1760 yılında Çin istilasına maruz kaldı. 1863 yılında, bütün ülke çapında başlatılan kurtuluş hareketi sonrası bağımsızlık kazanıldı. 14 sene devam eden yeni devlet, Osmanlı idaresiyle temasa geçen ve Osmanlı Devleti'ne tabi olan ilk Doğu Türkistan Devleti oldu. Bölge 1876 yılında Çin yönetimine geçti. Korkunç bir imha ve asimile hareketi başladı, bölgenin, kentlerin, kasabaların, köylerin isimleri değiştirildi.

1933 yılından 1968 yılına kadar onlarca kez bağımsızlık mücadelesi verildi. Devletler kuruldu, özgürlük kısa aralıklarla elde edildi. 1953 yılında bütün Doğu Türkistan çapında Çinlilerin gayri insani uygulamalarına karşı genel bir silahlı ayaklanma baş gösterdi. Komünist Çin ordularının komutanı olarak Doğu Türkistan celladı olarak bilinen Vang Cin 'Devrim aleyhtarı unsurları yok etmek' sloganı ile 250 binden fazla insanı öldürdü. 1955 yılında Hoten'de Atçu ve Aksu'da büyük çapta ayaklanmalar meydana geldi. Çin ordusu silahsız halk üzerine ağır silahlarla ateş açarak yüzlerce insanı öldürdü.

1962 yılında 9 siyasi yeraltı teşkilatı siyasi yönden harekete geçti. İli ve Çöçek bölgelerinde gösteriler düzenlendi. Çin askerleri göstericilerin üzerine ateş açarak bu gösterileri kanlı şekilde bastırdı. 1 milyondan fazla Türk, bölgeden Kazakistan'a ilticaya mecbur bırakıldı. 1967-1968 yılları arasında kurulan 300'den fazla silahlı teşkilat ortaya çıkarıldı. Mensupları tutuklanarak kurşuna dizildi.

1981 yılında Urumçi şehrinde ilk defa demokratik mücadele patlak verdi. 1985 yılının Aralık ayında 10 bin öğrenci, Urumçi Üniversitesi'nde dersleri 1 hafta süre ile boykot ederek sokaklara döküldü. 1990 yılının Nisan ayı başlarında Kaşgar'ın Baren kasabasında Çin işgal yönetimine karşı silahlı ayaklanma patlak verdi. Doğu Türkistan İslam Partisi'nin mücahitleri Çin askerleriyle savaştı. Büyük bir bölümü çarpışmalarda şehit oldu. Binlerce Müslüman Türk tutuklandı. Bu olay Çin hükümetini derinden sarstı.

Ve özgürlük mücadelesi devam ediyor…

(..)
Yenişafak

SİSTEMATİK SİNDİRME POLİTİKASI...
8 Temmuz 2009
New York Times Doğu Türkistan’daki çatışmaları Pekin’in etnik azınlıkları baskı altına alma çabasına bağlıyor. Gazete, Uygurların sistematik olarak sindirilmeye çalıştığını belirtiyor:
"Çin’in yaşanan olaylardan dolayı Amerika’da yaşayan Uygurları suçlaması sorunu çözmez. Pekin’in bu tavrı, Tibet’teki olaylardan dolayı Dalay Lama’yı suçlamasına benziyor. Çin, yaşananlarla ilgili şeffaf bir soruşturma yürütmeli ve tutuklanan herkesin insan haklarına saygı göstermelidir. Yönetim, Uygurlara, Tibetlilere ve diğer azınlıklara daha fazla özerklik verecek siyasi çözümler üzerinde çalışmalıdır. Pekin’deki yöneticiler, sorunların köküne inmedikçe istedikleri istikrara kavuşamayacaktır."

Haber10

NTV'den Mesut Yılmaz Sansürü
09 Temmuz 2009 16:57

Çin'de katliama uğrayan Uygur Türklerinin Türkiye'deki sesi Seyit Tümtürk'ün Mesut Yılmaz'la ilgili itirafı NTV'ye canlı yayını kestirdi...
İlişkili HaberlerTüm Haberler
NTV'den Bir Gaf Daha!Şahenk NTV'den Memnun Mu?Çetinkaya Canlı Yayında Konuştu

Dünya Uygur Kongresi Başkan Yardımcısı ve Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Seyit Tümtürk'ten ŞOK itiraf: "MESUT YILMAZ DOĞU TÜRKİSTAN DAVASINI İMZALADIĞI KARARNAME İLE BOĞDU"

Başbakan Erdoğan'ın halen ABD'de bulunan sürgündeki Dünya Uygur Kongresi Başkanı Rabia Kadir'e Türkiye'ye gelmek istemesi durumunda vize verebileceğine dair haberi canlı yayında gözyaşları içerisinde yorumlayan Dünya Uygur Kongresi Başkan Yardımcısı ve Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Seyit Tümtürk, tarihi bir de itiraf yaptı.

"İlk kez buradan açıklıyorum, Doğu Türkistan davası Mesut Yılmaz'ın imzaladığı kararname ile boğuldu" diyen Tümtürk'ün sözleri, bu itiraf üzerine daha fazla detaya girmesine ve açıklamasına izin verilmeden NTV spikeri tarafından kesildi.
Kaynak: Samanyoluhaber

Türk hackerlar Çin sitelerini istila etti

1 milyonu aşkın üyesi bulunan ve dünyanın ilk sanal ordusu olarak bilinen Ayyıldız Tim, Çin'de Uygur Türklerine yapılan vahşete tepki göstermek için Çin'den yayın yapan binlerce siteyi çökertti.

09 Temmuz 2009
Dünyanın ilk siber savunma ordusu olarak bilenen ve bu zamana kadar çökerttiği sitelerle adından sıkça söz ettiren Ayyıldız Tim Türk internet korsanları, Çin'de Uygur Türkleri'ne uygulanan vahşete tepki göstermek amacıyla Çin'den yayın yapan binlerce siteyi çökertti.

Çin'in bazı kamu kurum ve kuruluşlarının internet sitelerini de çökerten Ayyıldız Tim üyeleri, çökerttikleri internet sitesine "Uygur Türkleri yalnız değil" ve "Bu vahşete bir son verin" şeklinde sloganlar yazdılar.

Ayyıldız Tim üyeleri tarafından İHA'ya yapılan açıklamada, Uygur Türkleri'nin vahşice katledilmesine göz yummayacaklarına ve Çin'in askeri ve bankaların internet sitelerini çökerterek milyon dolarlarca zarar açacaklarını söylediler. Şu ana kadar 2 bini aşkın sitenin çökertildiğini belirten Ayyıldız Tim üyeleri, Çin'den yayın yaptığı tespit edilen bütün sitelerin çökertileceğini duyurdular.
haber7

Çin'i selden sonra deprem vurdu

Geçtiğimiz gün 144 kişinin hayatını kaybettiği Çin'de Yunnan eyaletinde meydana gelen 6.0 büyüklüğündeki depremde yüzlerce kişi yaralandı.

09 Temmuz 2009 20:08

Şinhua ajansının haberinde, depremin merkez üssünün eyaletin Yao'an şehri olduğu, depremde 2700 evin de hasar gördüğü belirtildi.

Depremin ardından 8 de artçı deprem meydana geldiği, bölgeye 2500 çadır, 3000 yorgan ve diğer yardım malzemeleri yollandığı kaydedildi. haber7

Dengeciliğin Bu Kadarı Dengesizliktir
Hakan Albayrak
Yeni Şafak
09.07.2009

Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada "olayların sorumluları bulunsun" dsenilmiş.

O kadar.

Urumçi'de Çin mezalimini protesto eden yüzlerce kardeşimizin öldürülmesine koskoca Türkiye hükümetinin gösterdiği resmi tepki bundan ibaret.

Önümüzdeki yıllarda Çin'den geleceği varsayılan milyar dolarların hatırı öyle büyük ki, Pekin yönetimine en ufak bir 'serzeniş'te bulunmaktan bile imtina ediliyor.

* * *

"Reel politik" iyidir hoştur, ama iki kere ikinin dört edeceğini garanti etmez.

Mesut Yılmaz ve arkadaşlarının "Doğu Türkistan'da yaşananlara kayıtsız kalır ve Çin Devlet Başkanı'na devlet liyakat nişanı takarsak ülkemize 2 milyon Çinli turist gelir" hesabı tutmadı mesela.

İbrahim Karagül'ün dünkü yazısından öğrendiğimize göre, yalakalığın getirisi 15 bin turistte kaldı.

Kalmasaydı ne olacaktı?

'Uygur Türkleri ne haltları varsa görsün, biz kendi işimize bakarız' diyenler haklı mı çıkacaktı?

Doğu Türkistan'ın acısı Türkiye'nin acısıdır.

Öfkesi de Türkiye'nin öfkesidir.

Rasyonel bir izaha gerek yok; bu böyledir.

Türkiye o acıyı ve öfkeyi paylaştığını doğru dürüst ortaya koymalı.

Diplomatik lisan içinde dahî bunun bir yolunu bulmak mümkün olsa gerek.

* * *

Katliamlar, sürgünler, zorunlu kürtajlar...

Kelimenin tam anlamıyla soykırım yapıyor Pekin yönetimi; Doğu Türkistan topraklarını Uygurlardan ve diğer Müslüman topluluklardan 'temizleyip' Çinlileştirmeye çalışıyor…

Siyonist İşgal Rejimi'nin Batı Şeria'daki "yerleşimci"leri gibi milis kuvvet vazifesi gören "Han Çinlileri"nin sayısı Uygurların sayısını geçmek üzere…

"Öz yurdunda garip, öz vatanında parya" durumuna düşürülen Uygurlar buna isyan etmesin de ne yapsın?

İki Uygur'un öldürülmesi üzerine Urumçi'de yapılan nümayişler, yüreklerde biriken haklı isyanın taşmasıdır.

Bu nümayişleri bastırmak için kullanılan akıl almaz şiddet ise, ismi komünist kendi faşist Çin devletinin vahşi tabiatının gereğidir.

Yüzlerce göstericinin öldüğü bildiriliyor, bir tane polis veya askerin öldürüldüğü bildirilmiyor; "orantısız güç kullanımı"nın oranını varın siz hesap edin.

"Olayların sorumluları bulunsun" gibi silik tepkilerin soykırımcı Pekin yönetimine ne kadar hoş gelip sefa getirdiğini de hesap edin.

* * *

Denge siyaseti, tamam.

Fakat dengeciliğin bu kadarı düpedüz dengesizlik oluyor.

HASAN CELAL GÜZEL
Doğu Türkistan'da katliam
09/07/2009
hcelalguzel@yahoo.com

Türkiye dışında en fazla Türk nüfusunun yaşadığı yer neresidir bilir misiniz? Doğu Türkistan ... Bugün, üzerlerinde uygulanan bütün soykırım politikalarına rağmen, Doğu Türkistan ’da 38 milyon civarında Uygur Türkü yaşamaktadır. Uygur Türkleri , Hun , Göktürk , Uygur ve Karahanlı devletlerini kuran büyük bir kültür ve medeniyetin torunları ve bizim yakın akrabalarımız, soydaşlarımızdır.
Urumçi ’deki katliam esnasında, bir Uygur Türk kadının elinde salladığı ‘Gök Bayrak’ a dikkat ettiniz mi? Bu bayrak, rengi haricinde bayrağımızın aynıdır. Esasen, Türk Milleti ’nin ‘atayurt’ coğrafyasının en mümtaz yerinde, Doğu Türkistan ’da bulunan Uygur Türkleri , ‘Türklük şuuru’ na en fazla sahip Türk unsurudur.
***
Doğu Türkistan , Yakup Han zamanında (1820-1877) Osmanlı İmparatorluğu ’na kendi isteğiyle bağlanmıştı. Yakup Bey , Osmanlı Sultanı Abdülaziz ’e oğlu Yakup Han Töre ’yi (Hoca Töre ) yollayarak yardım talep etti. Abdülaziz Han , Hoca Töre ’nin talebi üzerine Doğu Türkistan ’a bir gemiyle asker ve silah göndermiştir. Yakup Bey , Sultan ’ın verdiği ‘emîr’ unvanıyla hâkimiyeti altındaki topraklarda, Osmanlı Sultanı Abdülaziz Han adına hutbe okutarak para bastırmıştır.
Ne yazık ki, ‘Can Doğu Türkistan’ , Yakup Bey ’in vefatı üzerine 1878’de Çinliler tarafından istilâ edilmiş; ancak 1930’lardan itibaren, işgali kabul etmeyen Uygur Türkleri , Kumul , Turfan ve Hoten savaşlarından sonra 1933’te ‘Şarkî Türkistan İslâm Cumhuriyeti’ ni, 1944’te de ‘Şarkî Türkistan Cumhuriyeti’ ni kurmuşlardır. 1949’daki komünist Çin işgalinden sonra bu atayurt topraklarına ‘Şincan Uygur Özerk Bölgesi’ adı verilmiştir. 1949’dan bu yana tam 60 yıldır Doğu Türkistan Türkleri , Uygurlar , Çin ’in işgali, esareti ve mezalimi altında inim inim inleyerek yaşamaya çalışmaktadır.
***
Uygur Türkleri ’nin önderlerinden, yakın dostum merhum İsa Yusuf Alptekin , ‘Doğu Türkistan Türkleri, bugün ya sessizce eriyip tarih sahnesinden silinme veya topyekûn ayaklanıp kahramanca ölme gibi bir tercih ile karşı karşıya bırakılmışlardır’ demişti.
Bugün Urumçi ’de, Çin Ordusunun ve paramiliter Çinlilerin Uygur Türkleri üzerinde uyguladıkları katliam bütün dünyanın gözleri önünde cereyan etmektedir. Resmen ilân edilen ölü sayısı 156 olmasına karşılık, alçakça şehit edilen Türk sayısının 1000’in üzerinde olduğu ve tutuklanan 6000 Uygur gencinin ‘ölümle’ ile tehdit edildiği bilinmektedir.
Çinli Vali , zulüm karşısında ayaklanan Türkler ’in idam edileceğini söylerken, bir taraftan da bölgedeki göçmen Çinlilere teminat vermektedir.
Aslında Doğu Türkistan ’da yaşanan sadece ‘katliam’ değil, aynı zamanda acımasız bir ‘soykırım’ dır. Müslüman Türkler nükleer denemelerde kobay olarak kullanılmakta; doğum yasağı ve mecburî kollektif kürtajla bebekler katledilmekte; insanî hayat hakkı ve hürriyet isteyen herkes yargısız infaz edilmekte; bölgeye her yıl plânlı olarak Çinli militan göçmenler yerleştirilmekte; yüz binlerce genç çalışma kamplarında işkence edilerek zorla çalıştırılmakta; kısaca her türlü insan hakkı fütursuzca çiğnenmektedir.
***
Dünyada en ucuz şey Türk kanıdır... Bunu kahrederek söylemiyoruz. Hele kan ırkçılığı peşinde hiç değiliz. Lâkin, tarihimize de, bugüne de bakarsanız bu tespitin ne kadar doğru olduğunu görürsünüz. Yüzyıl önce tehcir edilen Ermeniler ’in hesabı sorulurken, (..) Rumeli ’de Kafkaslar ’da, Orta Doğu ’da katledilen milyonlarca Türk ’ten hiç kimse söz etmiyor. ABD işgalinden sonra öldürülerek ve göç ettirilerek ortadan kaldırılan 800 bin Irak Türkü sahipsiz kaldı.
Düşününüz bir kere... Doğu Türkistan ’da yaşananların binde biri dünyanın bir başka bölgesinde yaşansaydı ne kadar büyük tepkilere sebep olurdu? CNN International dünkü haber bülteninde Çin ’deki sel felâketinde ölen 20 Çinli için gözyaşı dökerken, Urumçi ’deki katliamın sözünü bile etmiyordu.
Bizim medyamızda dahi bu acımasız katliamı ‘Etnik Çatışma’ başlığı altında verenler, Çinli katliamcılarla şehit edilen Uygur Türkleri ’ni aynı kefeye koyanlar olmuştur.
***
Dün kendisiyle görüştüğümüz Dünya Uygur Kurultayı başkan yardımcısı Seyit Tümtürk , Uygur Türkleri ’nin lideri Rabia Kader ’in Vaşington ’dan Ankara ’ya getirilmesini ve yapacağı Basın Toplantısı ’yla Uygur Türkleri ’ne hitap ederek normale dönüşün sağlanmasını teklif etti. Biz de bu teklifi olumlu karşılıyoruz.
Şunu altını çizerek belirtelim ki, Çin ile ilişkilerimizin bozulmaması adına Türkiye olarak bu katliam karşısında sessiz kalırsak, Türk Milleti ve tarih önünde sorumlu oluruz. Bu konuda Başbakan Erdoğan ’ın ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu ’nun tepkilerini müspet karşılıyoruz. Ancak, tepkinin bunun da ötesine taşınması lâzımdır.
Merhum İsa Yusuf Alptekin ’in vefatından önceki son yazısı şöyle bitiyordu: ‘Doğu Türkistan meselesi, insanlık adına halledilmedikçe ve renkleri solan insanların ülkesinde hürriyet güneşi doğmadıkça, alınlarında kara bir lekeyi daima taşıyacaklardır. Gönül arzu eder ki, Doğu Türkistan meselesinin halledilmesi dâvâsında öncülük şerefi Türkiye’nin hakkı olsun.’
Hepimizin bu temenniye iştirak etmesi lâzımdır.
Radikal

"Neden daha önce bu vize reddedildi?"
10.07.2009
Türkiye, Çin baskısı altında ezilen Uygurların, sürgündeki 'anası' işkadını Rabia Kadir'in Türkiye'ye yaptığı vize başvurusunun reddedilmesini konuşuyor. Türk basınının yeni farkına vardığı gelişmeyi Gazeteport, "Davos Fatihi, Rabia'yı neden geri çevirdi?" başlığıyla 5 ay önce gündeme getirmiş ve Meclis'te bu konuda verilmiş bir soru önergesi olduğunu duyurmuştu. Bugün "Başvursun vize verelim" diye sorunu şip şak çözen hükümet, aslında 5 aydır "Neden vize vermiyorsunuz?" sorusuna yanıt bile vermeye tenezzül etmiyordu.

Çin'in Sincan'daki olayların sorumlusu olarak gösterdiği Rabia Kadir'in vize sorunu NTV'ye verdiği demecin ardından yeniden göndeme geldi. İnternet siteleri ve gazeteler bu röportajı "Uygurların Anası'nın Türkiye'yi şaşırtan açıklaması" başlığıyla verdi. Ancak asıl şaşırtıcı olan Türk basının bu konudan bihaber olmasıydı. Daha da şaşırtıcı olan Türk hükümetinin, soydaş bir topluluğun anasına vize vermediğini 'bilmemesiydi'.

ERDOĞAN YENİ ÖĞRENMİŞ!
İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Kadir'in ABD'den Türkiye'ye gelebilmesi için vizesi bulunmadığı şeklinde haberlerin sorulması üzerine, ''Bilgim yok, bakmam gerekiyor'' derken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın aynı soruya tepkisi "Bu tür şeylerde davet olmaz, müracaat olur. Müracaat olması halinde de şahsıma böyle bir bilgi gelmiş değil. Fakat daha önce Dışişleri'ne böyle bir müracaatın olduğunu bugün gazete haberi üzerine öğrendim. Ama böyle müracaatın olması halinde biz kendisine vize veririz'' oldu.

MERHUM YAZICIOĞLU'NA YANIT BİLE VERİLMEDİ
Bu yanıtın ardından Rabia Kadir'in Türkiye'ye yeniden vize başvurusunda bulunucağı haberi geldi. Dünya Uygur Kurultayı Başkan Yardımcısı Seyit Tümtürk,Kadir'in Türkiye'ye jet vize başvurusunda bulunduğunu söyledi. Ancak tüm bu gelişmeler "Neden daha önce bu vize reddedildi?" sorusuna yanıt olmadı.

Gazeteport'un 5 ay önce gündeme getirdiği vize sorunu, merhum Muhsin Yazıcıoğlu tarafından dönemin Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın yanıtlaması istemiyle soru önergesi olarak Meclis gündemine de getirilmişti. Ancak bu soru önergesi zaman aşımına uğradı ve Türk Dışişleri yanıt bile verme zahmetinde bulunmadı.

TÜRK HÜKÜMETİ BİLMİYOR MU?
Dünyanın en zengin kadınları arasında yer alan, Türkiye'de çok sayıda yandaşı bulunan Rabia Kadir gibi etkili bir isme vize verilmediğinin Türk hükümeti tarafından bilinmemesine çok da gerçeki gözükmüyor. Kadir'in neden sakıncalı görüldüğü de bugün kamuoyunun merak ettiği konulardan biri. Bizce, hükümet, Rabia Kadir'e neden 5 ay önce vize vermediğini açıklamalı. Keza, hükümete göre vize başvurularının reddini destekleyen sakıncalı gerekçenin ne olduğunu bilmiyoruz.

Çin'deki Uygur kıyımı gündeme gelmeden önce bu konuda tek bir açıklama bile yapmayan, ancak kanlı olayların ardından gazeteciler 'uyanınca' "Başvursun verelim" şeklindeki devlet ciddiyetinden uzak bir yaklaşım sergileyen hükümet, Çin gibi bir devi ürkütmekten mi korkuyordu?

Aslında tüm bu vize bilmecesi, İsrail'e tüm dünyanın gözleri önünde 'One minute' diyen bir ülkenin kendi soydaşlarını ezen Çin'e neden aynı tonda seslenemediğinin bir aynası gibi...
(GAZETEPORT)

Mesut Yılmaz'ın Gizli Genelgesi
10 Temmuz 2009
1998’de Mesut Yılmaz döneminde Çin ve Doğu Türkistan ile ilgili gizli bir genelge yayınlandığı ortaya çıktı.

Çin’in Türkiye’de sürgünde bir Doğu Türkistan hükümeti kurulmasını istemediğinin vurgulandığı genelgeyle, Rabiya Kadir gibi Uygur Türkü liderlerinin faaliyetleri kısıtlanıyor, gösterilerde Çin bayraklarının yakılmasının engellenmesi isteniyor

23 Aralık 1998 tarihinde dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz imzası ile yayınlanan Başbakanlık Genelgesi’yle Türkiye’deki Doğu Türkistanlılar’ın faaliyetlerine kısıtlama getirildiği ortaya çıktı. 1997 şubatında Doğu Türkistanlılar hükümete karşı ayaklanınca Çin protestoları kanlı bir şekilde bastırmıştı. O dönem Türkiye’de yine Çin’e karşı protestolar yapılıyor, Çin bayrakları yakılıyordu. Bundan rahatsız olan Çin, Türkiye’de sürgünde Doğu Türkistan hükümeti kurulacağı duyumlarını da alınca Ankara’yı uyardı.

Ecevit’e Çin gezisinde uyarı

Uygur Türkü olan Hacettepe Tarih Bölümü Doç. Dr. Erkin Ekrem genelgenin yayınlanma sürecini şöyle anlattı: ”1998 haziranında başbakan yardımcısı Bülent Ecevit, Çin’e gitti. Çinliler, Doğu Türkistan konusunda ’hassasız’ mesajı verdi. Ardından da genelge yayınlandı. Genelge, Türkiye’de faaliyet gösteren Doğu Türkistanlı muhaliflerin hareketlerini kısıtlandı. Birçok muhalif Türkiye’den ayrılmak zorunda kaldı.”

Çin’den çekinilmiş olabilir

Uluslararası İlişkiler Uzmanı Hasan Köni de, Türkiye’nin Çin’in gücünden çekinmiş olabileceğini söyledi: “ANAP-DSP koalisyonu Çin’i karşılarına almaktan çekiniyordu. Koalisyon, Türkiye’nin kendi şartlarını da düşünerek bu şekilde hareket etmiş olabilir. Çin’in gücünden çekinmiş olabilirler.”

İsa Türkiye’ye giremiyor

14 yıldır Almanya’da yaşayan ve Türkiye’ye girişi yasak olan Uygur Kongresi Genel Sekreteri Dolkun İsa’ya ulaştık. İsa, “Genelge beni ve Uygur Türkleri’ni derinden yaraladı. 2003 yılında Hacettepe Üniversitesi’nde bir toplantı düzenleyecektik. İzin verilmedi. Konferansa üç gün kala Çin elçisi okulla görüşmüş. O görüşmenin ardından toplantı iptal edildi.”

Çin: Siz karışmayın

Erdoğan’ın “BM Güvenlik Konseyi geçici üyesi olarak Şincan’da yaşananların BM gündemine alınmasını istiyoruz” açıklamasına Çin’den ilk resmi tepki geldi. Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Qin Gang, olayların “Çin’in içişleri” olduğunu belirterek bu konunun BM Güvenlik Konseyinde ele alınması için neden bulunmadığını söyledi. Nükleer silah sahibi olan Çin, BM Güvenlik Konseyi’nin veto hakkına sahip daimi üyesi olduğu için hangi konunun gündeme alınacağını belirleme hakkına sahip.

İŞTE O GENELGE:

Gösterilere bakanlar katılmasın Çin bayrakları yakılmasın

İşte 1998 yılında 1998/36 numaralı ‘gizli’ kaydıyla yayınlanan genelgeden çarpıcı bölümler:

* Türkiye Çin Halk Cumhuriyeti’ni (ÇHC), Çin’in tek hukukî temsilcisi olarak 5 Ağustos 1971’de tanımıştır. Şincan-Uygur Özerk Bölgesi’nden göç ederek Türkiye’ye yerleşen soydaşlarımızın faaliyetleri Türkiye ile ÇHC siyasi ilişkilerinde hassas bir noktayı oluşturmaktadır.

* Doğu Türkistan vakıf ve derneklerinin faaliyetlerinin yasal sınırlar içinde kalması önem arz etmektedir.

* BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinden biri olan ve 1 milyar nüfusu ve rekor düzeydeki kalkınma hızıyla Türkiye için büyük bir potansiyel pazar teşkil eden ÇHC ile siyasî ve ekonomik ilişkilerimiz son yıllarda hızlı bir gelişme göstermektedir.

* Anılan vakıf ve derneklerce düzenlenecek toplantılara bakanlarımız dahil kamu görevlilerimizin katılmamaları ve kutlama mesajları göndermemeleri...

* Toplantılarda Doğu Türkistan bayrağı ve ÇHC’ni rencide eden pankartlar kullanılmaması.

* Çin misyonları önünde Çin bayrağının yakılmasının ve Çin’i rencide edici pankartların kullanılmasının engellenmesi. Yukarıda belirtilen hususlara uyulması hususunda bilgilerinizi ve gereğini rica ederim.

Mesut YILMAZ

Başbakan

Kaynak: Vatan

Muhsin Yazıcıoğlu’nun Son Önergesinden Haberiniz Var mı?
Meyyal UYGUR

Uygurların Anası olarak bilinen Rabia Kadir niye Türkiye’de değil de ABD’de ve neden burada bir sürgün hayatı yaşıyor?..Bırakın Türkiye’de yaşamasını, Türkiye’ye ziyaret için dahi vize verilmediği doğru mu? Ya Kadir’in NTV’ye çıkıp, “Türkiye’den vize alamadığını” duyurması? İşte bu sorular önceki gün hem Başbakan Erdoğan, hem de doğrudan alakası olmasa bile İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a soruldu. Atalay, konudan bilgisi olmadığını, “ellerine böyle bir talep geçmediğini” söyledi. Başbakan Erdoğan ise şu cevabı verdi:

“Bu tür şeylerde davet olmaz, müracaat olur. Benim şahsıma böyle bir bilgi gelmiş değil. Daha önce Dışişlerine böyle bir müracaatın olduğunu bir gazete haberinde öğrendim. Müracaatı olması halinde biz kendisine vize veririz.”

Bu açıklamalardan sonra öncelikle gazetecilerin kime, hangi soruyu soracaklarını bilmediğini anladım. Muhatap, Dışişleri Bakanı değil midir?...Onlar da ne yapsın, T.C. Dışişleri Bakanı’nı Türkiye’de bulsalar belki sorarlardı. Ama bundan önce, bir kez daha bu iktidarın kendisinden bile haberi olmadığına inandım.

Nedenini anlatayım, eminim siz de bana hak vereceksiniz…Yüreği Türklük ve Türk Dünyası için çarpan, elim bir kazada kaybettiğimiz BBP Lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nun, TBMM’deki son önergesi neyle ilgiliydi biliyor musunuz; Rabia Ana’nın bu durumuyla…Perde ardını bildiğim için tabii burada özellikle Türk Ocakları Genel Merkezi’nin hakkını da teslim etmek durumundayım. Rabia Kadir’in “yaban ellerde” kalmaması için didinen Türk Ocakları ve Doğu Türkistanlılar Derneği, konuyu TBMM gündemine taşımak üzere, “milli duyarlılığı” olduğu düşünülen bazı milletvekillerinin kapısını çaldı. Alt tarafı bir önerge verilecekti, “Acaba…Olur mu ki?..” sorularıyla karşılaştılar. Üzücü bir tabloydu, merhum Yazıcıoğlu’na telefon edildi. Dinlemedi bile, “Ne demek, bu milli bir görevdir…Ne sorulmasını istiyorsanız gönderin” karşılığını verdi.

Ve Yazıcıoğlu hayatını kaybetmeden sadece 51 gün önce, 2 Şubat 2009 günü yazılı bir önergeyle dönemin Dışişleri Bakanı Ali Babacan’a önce şu bilgileri verdi:

Rabia Kadir, Dünya Uygur Kongresi Başkanı olup, Türkiye’ye gelmek için birçok defa Washington’daki Büyükelçiliğimize başvurmuş, ancak hiçbirinde vize alamamıştır. Bunlardan önemli olan iki tanesi, davetli olduğu Nisan 2006’da İstanbul’da düzenlenen Dünya Demokrasi Platformu toplantısına katılma ve Ocak 2007’de MAZLUM-DER kısa ismiyle bilinen Derneğin vereceği İnsan Hakları Ödülünü alma teşebbüsleriydi. Nisan 2006’daki toplantının açılış konuşmasını Başbakanımız Sayın Recep Tayip ERDOĞAN yapmıştı.

Rabia Kadir’le ilgili olarak Türkiye’deki Doğu Türkistan Sivil Toplum Örgütleri AKP hükümetinin yetkilileriyle görüştüklerinde aldıkları cevap, “Çin’le ilişkilerimizi sıkıntıya sokmak istemiyoruz” şeklinde olmuştur.

Yine aynı Dünya Uygur Kongresinin Genel Sekreteri Dolkun İsa da, 2008 yılının 22 Ağustos’unda tatil için geldiği Antalya Havaalanı’nda, “Türkiye’ye süresiz giriş yasağı olduğu” söylenerek, Almanya’ya geri gönderilmiştir. Dolkun İsa, Türkiye’de Gazi Üniversitesi’nde Türkiye’den burs alarak yüksek lisans yapmış, 2006 yılında vatandaşı olduğu Almanya pasaportu ile Türkiye’ye defalarca girip çıkmıştır. Gerek Rabia Kadir, gerekse Dolkun İsa, Türkiye’yi seven, uluslararası kuruluşların düzenlediği çeşitli toplantılarda Doğu Türkistan’ın problemlerini en etkili şekilde dile getiren insanlardır.

Ardından bu bilgiler ışığında şu soruları yöneltti:

1- Türkiye vatandaşı olmayan insanların Türkiye’ye sokulmaması hangi hallerde söz konusu olabilmektedir?

2- Rabia Kadir, Çin’de hapiste iken salıverilmiş ve Amerika’ya gitmesine Çin tarafından izin verilmiştir. Dolayısıyla Rabia Kadir’in şimdi Türkiye’ye gelmesi, eğer yukarıda aktardığımız “Çin’le aramız bozulmasın” gerekçesi doğruysa, Çin’le aramızda nasıl bir ilişki bozulmasına sebep olabilir?

3- Dolkun İsa, Türkiye’de okumuş, Almanya vatandaşı olduktan sonra defalarca Türkiye’ye girip çıkmıştır. 22 Ağustos 2008 tarihinde sokulmama sebebi olarak ifade edilen “Türkiye’ye süresiz giriş yasağı” olduğu doğru mudur? Doğru ise bu yasağın sebebi nedir?

4- Rabia Kadir ve Dolkun İsa bundan sonra Türkiye’ye gelebilmek için nasıl bir yol izleyebilirler?

Kuvvetle muhtemeldir ki, merhum Yazıcıoğlu’na, yazılı cevap verilmemiş ve vefatıyla birlikte önerge gündem düşmüştür. Kaldı ki, AKP’li bakanların önergelere çoğunlukla cevap verme tenezzülünde bulunmadığını, verseler bile yasal süresini geçirip, aylarca sonra suya tirit cevaplar verdiğini biliyoruz. Yani merhum yaşasaydı bile, hele de böylesine “hassas” bir konuda Dışişleri’nden cevap gelmesi için herhalde çok bekleyecekti!..

Rabia Kadir’in “Dışişlerine böyle bir müracaatının olduğunu bir gazete haberinde öğrenen” Erdoğan’ın bu önergeden haberi olmamış olabilir. Ama işte bugün itibariyle haberi var. Acaba katliama tabi tutulan, muhtemelen “Türk” dememek için kullandığı “Uygurlu kardeşlerimiz”in hatırına olmasa da, merhum Yazıcıoğlu’nun “hatırası” adına yukarıdaki sorulara kendileri veya Dışişleri Bakanı Davutoğlu, kamuoyu önünde tek tek cevap vermek isterler mi?..
Kaynak: Açık İstihbarat

Doğu Türkistan'daki katliam için Çin bayrağı yaktılar
Cuma namazı sonrasında yaklaşık 200 kişi, tekbirler getirerek Beyazıt Camii'nden çıktı. Beyazıt Meydanı'nda toplanan kalabalık grup, Çin'in Uygur Özerk bölgesinde yaşanan olayları protesto etti. "Bağımsız Doğu Türkistan" sloganları atan grup adına konuşan Dünya Uygur Kurultayı Başkan Yardımcısı Seyit Tümtürk, olayların çıkış sebebinin Dünya Uygur Kurultayı olduğu iddialarını yalanladı. 10.07.2009 İSTANBUL netgazete

Doğu Türkistan'da yine Kan döküldü: 27 ölü
26 HAZİRAN 2013



BBC'nin haberine göre Çin'in Çin işgali altındaki Doğu Türkistan'da çıkan olaylarında resmi açklamalara göre 27 kişi öldü.

Ölenlerin 10'unun eylemci, 9'unun güvenlik görevlisi, 8'inin sivil olduğu belirtiliyor.

Ülkenin resmî haber ajansı Şinhua'ya göre, son olaylar ise bıçaklı bir grup eylemcinin karakollara ve bir kamu binasına saldırmasıyla başladı.

Güvenlik görevlileri, polis araçlarını yakan ateşe veren saldırganlara ateş açarak karşılık verdi.

Eyalet başkenti Urumçi'nin 200 kilometre kadar güneydoğusunda bulunan Turban bölgesinde meydana gelen olaylarla ilgili haberleri doğrulatmak oldukça güç.

Kaşgar kentinde Nisan ayında meydana gelen tıklayın olaylarda 21 kişi ölmüş, yetkililer evlerde silah araması yapılırken "teröristler" ile çatışma çıktığını açıklamıştı.

Yerel kaynaklar ise olayların çıkış sebebi olarak, yetkililerin Müslüman erkekleri sakalını kesmeye, kadınları örtülerini çıkarmaya zorlamalarını göstermişti.

Çin genelindeki en büyük etnik grubu oluşturan Hanlar ile Uygur Türkleri arasında 2009'da yaşanan tıklayın çatışmalarda yakaşık 200 kişi hayatını kaybetmişti.

Uygurlar, geleneksel memleketleri olan Doğu Türkistan'da nüfusun yaklaşık % 45'ini oluşturuyor. Bunun sebebi olarak, Pekin hükümetinin bölgeye Hanları naklederek Doğu Türkistan'ın demografik yapısı Hanlar lehine bozmasını gösteriyorlar.

Bölgede Tatar, Kazak ve Hui gibi diğer etnik kökenlerden vatandaşlar da yaşıyor.

Çin yönetimi ise bölgedeki karışıklıklardan, özerklik talep eden İslamcıları sorumlu tutuyor.
haber1001


En son Ekim tarafından Çrş Hzr 26, 2013 9:39 pm tarihinde değiştirildi, toplam 6 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
yana yakila



Kayıt: 06 May 2009
Mesajlar: 4

MesajTarih: Prş Tem 09, 2009 10:22 pm    Mesaj konusu: Filistin İslami Hareketi Doğu Türkistan'da soykırım hakkında Alıntıyla Cevap Gönder

Üstad Raid Salah'ın önderliğini yaptığı 1948 Filistin İslami Hareketi Çin işgali altındaki Doğu Türkistan'da yaşanan soykırım hakkında bir açıklama yayınladı.

HAMAS ve İslâmi Cihad Hareketi, daha çok 1967'de işgal edilmiş topraklarda faaliyet göstermekteyken 1948'de işgal edilmiş topraklarda faal olan İslâmi oluşum ise "İslâmi Hareket" adıyla faaliyette buluyor. "İslâmi Hareket" de HAMAS gibi Müslüman Kardeşler cemaatinin bir kolu ve bu hareketin temeli de İmam Hasan el-Bennâ'nın 1948'de cihad etmek üzere Filistin'e gönderdiği mücâhidler ve davetçiler tarafından atıldı.

Açıklamada şu ifadelere yer verilerek Filistinli Müslümanların Doğu Türkistan'lı Müslüman kardeşlerinin yanında oldukları mesajı verildi:

"Laik suçluların bıçaklamasından sonra Rabbim Allahtır dediği için öldürülen Merve el-Şerbi'nin kanı kurumadı. Doğu Türkistan Müslümanlarının başına gelen yeni katliam bizim üzerimize yağdı. Oradaki Müslümanlar siyasi sürgüne ve baskıya maruz kaldılar. İnsan haklarının mahrumiyetini yaşadılar.

Uluslararası platformda insan hakları alanında çalışanlar bu konuda bir şey yapacaklar mı bilemiyoruz.

Bu suçlulara ve katillere diyoruz ki: Bu katliamınızın İslam gibi bir dini bitireceğini sanıyorsanız hayal kuruyorsunuz. Aksine İslam, sevgilimiz Muhammed Mustafa(s.a.v) e gece gündüz ulaştığı gibi ulaşacak tüm dünyaya da öyle ulaşacak.

Çin zulmü ve baskıları olsa da Doğu Türkistan Müslümanları yalnız değildir Ümmetin ortak haykırışı yükselecektir!


Behiç KILIÇ
Tercüman Rabia Kadir'in kaderi!..
10 Temmuz 2009
Bu hadisede ilk keşfedilen, zengin doğal kaynak, enerji yataklarıdır!..

Önce toprağın zenginliği keşfedildi, ardından da bu topraklarda, yıllardan beri itilip kakılan, müthiş bir şekilde köleleştirilen Uygur Türklerinin yaşadığı..!

Batı’nın çok uluslu petrol şirketlerinin “Çin keşfi” yolunda buldukları en önemli “doküman” budur işte!..

Zengin kaynak, köleleştirilmiş, aşırı baskı altında bir halk...

Sonrası için ise zaten elde olan “reçete” uygulamaya konur ve “hasta tedavisi” başlar...

Hastaya bakacak olan “bakıcı” da zaten “o reçetede” vardır ve uygun evsafta bir aday “bakıcı” olarak ortaya çıkarılır, hep böyle değil midir!?

Ve “bu konuda da” öyle oluvermiştir..

Şimdi biz burada Türkiye’de Türkler, Doğu Türkistan’daki Türklerin, isyancı Uygurlar oldukları için, sokak ortasında

Çin askeri tarafından kurşuna dizilişinin haber ve fotoğraflarını izliyoruz...

Dünyanın dev ülkeleri ve bunların temel taşı olan petrol şirketleri de işte bu, soydaşlarımızın kurşuna dizilerek bedel ödediği hengameden kârlı çıkacakları yolu gözlüyorlar!..

Amerika’daki lider!..

Sincan bölgesi Doğu Türkistan’dır, soydaş yurdudur da, Türkiye’yi yönetenler bu yurda yüzlerini bir türlü tam dönememişlerdir, sırtları dönüktür öz yurda daha çok!..

Bakın Mesut Yılmaz’lı, Bahçeli’li Çin ilişkilerine!..

Doğu Türkistan’lı ağır esaretine, Çin işkencesine, karşı kendi kumaşını kendi biçmekten başka çare bulamamıştır Türkiye açısından... Bu yüzden de “Büyük umut” olarak ABD’ye bakmasının kınanacak bir tarafı yoktur!.. Soykırım, asimilasyon, işkence altında esaret yaşamına karşı ne yapacak Türkistan’lı.. ABD elbette öpmeyeceği sürmeliye ot vermez ama başka çare yoksa öpülmenin tadını da çıkaracaksın!..
İşte bu “aralık kapı” yı gören ve Doğu Türkistan’ın zengin yeraltı kaynaklarına ağzı sulanan ABD, gerekli “dalışları” gerçekleştirmiş görünüyor!..

Rabia Kadir de böyle çalışmanın ürünüdür!..

Şu sıralar dünya kamuoyuna “Uygur hareketi lideri” olarak sunulan bu hanımefendi, yıllar önce Doğu Türkistan’da bir anda yıldız gibi parlamıştır!..

Ona hamle yaptıran, ünlü “mucize adam” Bill Gates’dir!..

Rabia hanım, Gates ile beraber yürümeye başlamış, “Microsoft” un temsilcisi olarak bölgede büyük paralar kazanmıştır.. Zenginleşmesi, liderliğini pekiştirmiş, Urumçi bölgesinde siyasi ve ticari ağırlığı ile Çin-ABD ilişkilerinde rol almıştır.. Daha sonra Çin kendisinden kuşkulanmış, hapislerde çürümesi söz konusu iken devreye dönemin ünlü ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza hanım girmiş, Çin gezisinde, allem kallem Rabia hanımı cezaevinden alıp ABD’ye taşımıştır..

Reçetesi elinde!..

Sözün özü, şu sıralar “Uygur lider” olarak sunulan Rabia Kadir’in, Doğu Türkistan halk önderi mi yoksa, bölgedeki ABD atakları için öne sürülen bir kimlik mi olduğu konusu vardır!..

Başlangıçta, ortada tamamen halkın içinden çıkmış bir halk insanı söz konusudur denilebilir.. Rabia Kadir’in elindeki bir “reçeteden” söz edildiğini, bu reçetede, “bağımsızlık istememe, sürgünde hükümet kurma talebinde bulunmama” gibi taahhütlerinden bahsediliyor.. Bu nedenle, beraber hareket ettiği arkadaşlarından mesafeli duruşundan söz ediliyor.. Dahası, kendisine “Nobel barış ödülü” adaylığının dayatıldığı şartlar anlatılıyor!..

Rabia Kadir, Türkiye’ye ilginç bir biçimde takdim ediliyor, kendisini Türk toplumuna yansıtanların kimlikleridir ilginç olan!..

Bunu yapanlar, Türk devleti ile adeta savaşa tutuşmuş görüntü vermekten çekinmeyen, PKK dahil bu ülkenin karşısındaki unsurlarla müttefik hareket eden!..

ABD -AB ekseninde hareket ederek Türkiye’yi teslimiyete zorlayan, bu temelde beslenen paralı askerlerdir!.
Yani, Irak’ta, İran’da, Gürcistan’da ABD çıkarları doğrultusunda hareket eden “içimizdekiler” bir anda “Rabia yandaşı” olarak ortaya çıkıyorlar!..

Güya Çin mezalimine karşıdırlar..

Rabia Kadir üzerinden Doğu Türkistan insanına destek veriyormuş gibi yapıyorlar!..
Ama lafı getirip getirip PKK’ya yamayıveriyorlar..! Çin vahşeti ile Türk devletini aynı kefeye koyup, Doğu Türkistan üzerinden “Türkiye’de Kürt devletine” çanak tutma peşindeler!..

Behiç Kılıç - Yeniçağ
behic@yenicaggazetesi.com.tr

Çağlayan’da Doğu Türkistan için Onbinler Tek Yürek Oldu
Doğu Türkistan'da yaşanan Çin katliamını protesto etmek isteyen binlerce İstanbullu Uygur Türklerine destek için Çağlayan Meydanı'nda toplandı..

Doğu Türkistan'da yaşanan Çin katliamını protesto etmek isteyen binlerce İstanbullu Uygur Türklerine destek için Çağlayan Meydanı'nda toplandı..



12 Temmuz 2009 18:11
Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, Çin'de yaşananların etnik bir çatışma değil, dini bir çatışma olduğunu belirterek, Türkiye'nin Pekin'deki büyükelçisini geri çağırmasını istedi.

Doğu Türkistan'a destek için binlerce kişi SP'nin düzenlediği "Doğu Türkistan ile Dayanışma ve Zulmü Tel'in" mitinginde bir araya geldi. Çağlayan Meydanı'nı dolduran binlerce kişi, "Katil Çin şaşırma, sabrımızı taşırma", "Zulme karşı omuz omuza", "Müslüman zulme boyun eğmez" şeklinde sloganlar atıp, tekbirler getirdi. 250 sivil toplum örgütünün de destek verdiği mitingde Türk ve Doğu Türkistan bayrakları taşındı. Galatasaray'ın taraftar grubu "Ultraslan" da mitinge katıldı. Doğu Türkistanlıların da katıldığı mitingde alanı dolduran kalabalığa seslenen Dünya Uygur Kongresi Başkan Yardımcısı Seyit Tümtürk, Türkiye'den destek isteyerek, Çin'de yaşananları "katliam" olarak nitelendiren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a teşekkür etti.

SP Genel Başkanı Numan Kurtulmuş da yaptığı konuşmada, "Doğu Türkistanlı kardeşlerimize sahip çıkmak, zulme "dur" demek, mazlumun yanında olmak bize düştü. Bu kadar olaylar olurken, insan ister istemez, Nerede dünyanın hürriyetten, özgürlükten, adaletten ve insan haklarından bahseden yöneticileri? Sizin duyduğunuzu onlar duymuyorlar. Onlar yan gelmiş yatıyorlar. Ne acı ki bugün de susuyorlar. Bu çifte standardı bir kez daha telin ediyoruz. Nerede AB, nerede kendisinden önceki Bush yönetiminin kirli sayfalarını atacağını söyleyen Obama yönetimi, nerede insan hakları ve nerede en acısı İslam ülkelerinin anlı şanlı yöneticileri, cumhurbaşkanları, başbakanları? Siz buradasınız, millet burada, siz şuanda Bu millet her zaman olduğu gibi mazlumun yanında oluyor. İnsanlık sadece soy kırımları görmedi, nice soykırımları gördüler ama maalesef dünyayı yönetenler neredeyse katliamları ikiye ayırdılar. Ama siz bu millet, bütün soy kırımlara karşı çıktı" diye konuştu.

Bütün dünyadan katliamlara karşı çıkmalarını isteyen Kurtulmuş, "Yarından itibaren Türkiye'de medya ve siyasi çevreler Çağlayan Meydanı'ndaki mitingi görmezden gelemeyecek ve herkes Doğu Türkistan'a sahip çıkacaktır" şeklinde konuştu.

Doğu Türkistan'ın büyük bir medeniyete ev sahipliği yaptığını ifade eden Kurtulmuş, 10 gündür Çin'de devam eden olayların etnik bir çatışma değil, dini bir çatışma olduğunu vurguladı. Çin'de yapılmak istenenin etnik bir temizlik ve dini soykırım olduğunu savunan Kurtulmuş, "Oradaki Müslümanları etnik kimliklerinden ve inançlarından dolayı yok etmek istiyorlar. Ne yazık ki bu 10 günlük bir şey değildir" dedi.

Çin'de 8-9 aylık hamile kadınlara zorla kürtaj yaptırıldığını ve kadınların kısırlaştırıldığını anlatan Kurtulmuş, Doğu Türkistan'ın yer altı zenginlikleri bakımından sömürüldüğünü söyledi. Doğu Türkistan'da dini baskıların arttığını ve insanların dini ibadetlerini yapmalarının yasak hale geldiğini anlatan Kurtulmuş, "Doğu Türkistan'da tarih yok ediliyor. Doğu Türkistan kökenli insanlar 30'a yakın ülkede göçmen konumundadır. Nerede insan haklarından bahsedenler? İnsanın gözünün içine baka baka Doğu Türkistan'da insan hakları ihlal ediliyor. Nerede insan hakları? İnsan hakları savunucuları kulaklarını tıkamış. İnsan hakları savunucuları Asya'da bunların olmasının olağan bir şey olduğunu söylüyor. Aziz milletimiz diyor ki bu olağan bir şey değildir ve buna asla izin verilmeyecektir" şeklinde konuştu.













haber7.com

"Çin, Türkiye'nin Uygur halkına 'sizi kimse kurtaramaz' mesajı veriyor."
12 Temmuz 2009
Çin'in Uygur Özerk Bölgesi'nin başkenti Urumçi'deki olaylarla ilgili yapılan yorumlarda hadiselerin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ziyaretinin ardından başlamasına dikkat çekilirken, Uygurların 'sürgündeki Meclis Başkanı' Prof. Dr. Sultan Mahmut Kaşgarlı, Çin'in son olaylardaki tavrının Gül'e karşı olduğunu savundu.
2002'de dönemin Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin Çin'in Kaşgar ticaret bölgesini ziyaretinin hemen sonrasında da Uygurcanın yasaklandığına dikkat çeken Kaşgarlı, "Çin, Türkiye'nin Uygur Türklerini etkilemesini istemiyor. Uygur halkına 'sizi kimse kurtaramaz' mesajı veriyor." diye konuştu.

Uygurların yaşadığı Türkistan'daki 26 yıllık akademik çalışmalarından sonra 1982'de Türkiye'ye gelen Kaşgarlı, İstanbul Üniversitesi ve Edirne Trakya Üniversitesi'nde eski Türk dili üzerine dersler verdikten sonra emekli olmuş. "Urumçi'de ortaya çıkan olaylar aniden, tesadüfen ortaya çıkmış değil." diyen Kaşgarlı, olayları ateşlediği söylenen fabrikadaki kavganın Cumhurbaşkanı Gül'ün Guangdong eyaletine bağlı serbest ticaret bölgesi ziyaretinin akşamında yaşandığını ifade etti. Emekli akademisyen, Pekin yönetiminin tek amacının Doğu Türkistan'ı Çinlileştirmek olduğunun altını çizdi. Türkistanlı gençlerin ülkenin uzak bölgelerine zorunlu olarak çalışmaya gönderildiğini anlattı. Halen bölgede 30 milyonun üzerinde Müslüman Uygur'un yaşadığını aktaran Prof. Kaşgarlı, ikiden fazla çocuğa izin verilmediğini, kürtaja zorlanan kadınlar arasında sağlıksız şartlardan dolayı hayatını kaybedenler olduğunu dile getirdi.

Uygur Özerk Bölgesi'ne Çince 'yeni toprak' anlamına gelen Sincan adı verildiğini belirten Mahmut Kaşgarlı, Doğu Türkistan isminin yasaklandığını ve bu ifadeyi kullananların işkencelerden geçirildiğini anlattı.

İKT'DEN DESTEK BEKLİYORUZ

Sürgündeki meclis başkanı, Türkiye'nin, bölgedeki Uygurların tek umut kaynağı olduğunu belirterek, "Biz Çin ile Türkiye'nin ticaretine karışmayız." vurgusunu da yaptı. İslam Konferansı Teşkilatı'ndan (İKT) destek beklediklerini söyleyen Doğu Türkistan'ın sürgündeki meclis başkanı Kaşgarlı, İKT Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu'na çağrıda bulunarak, "60 örgüt üyesi var. Bu kadar devlet Çin'e karşı gür bir ses çıkarsa Çin kan akıtmaktan vazgeçer." dedi. Kaşgarlı, isteklerinin özerk bir bölge tanımlamasının gerekçelerinin yerine getirildiği bir ülkede yaşamak olduğunu sözlerine ekledi.

'Akrabamız çıkabilir' korkusuyla

katledilenlerin fotoğraflarına bakamıyoruz

Türkiye'ye göç etmek zorunda kalan Uygur Türkleri, Çin'in Doğu Türkistan bölgesindeki olayları üzüntüyle takip ediyor. Telefonların çalışmadığı ve internet bağlantısının kesik olduğu bölgedeki akrabalarına ulaşamayan Uygur Türkleri, yakınlarından haber alamıyor. 65 yaşındaki Dursun Ay Sudinlu, "Ablam, ağabeyim ve bütün yeğenlerim orada yaşıyor. O yüzden yüreğim, yerde kanlar içinde yatan insanların görüntülerine bakmaya dayanamıyor. Onlardan birini o şekilde göreceğim korkusuyla yaşıyorum." diye konuşuyor. Günlerdir boğazlarından yemek geçmeyen Uygur Türkleri, Doğu Türkistan'daki akrabaları için Kur'an okuyarak gözyaşları içinde dua ediyor.

15 yıl önce baskılara dayanamayarak eşi ve çocuklarıyla Türkiye'ye gelen Şerife Şanıl da annesi ve kardeşlerinin olayların çıktığı bölgede yaşadığını ifade ederek, "Ailemden günlerdir haber alamıyorum. Akrabalarım zaten yıllardır çok büyük eziyetlere maruz kalıyordu. Çinliler bize resmen yaşama hakkı tanımıyor. Doktor olan kardeşim, korumak zorunda olacağı insan sayısı artacak diye evlenmekten bile korkuyor." ifadelerini kullanıyor.

Olaylara tepki gösterenlerin terörist ilan edilerek akrabalarının işkenceden geçirildiğini söyleyen Nurala Göktürk ise birçok yakınını yapılan zulümler sonucunda kaybettiğini vurguluyor. Çinli yetkililerin camileri yakarak sokakta gezen insanlara saldırdığını dile getiren Göktürk, "Köyümüzdeki genç kızları iş bulma bahanesiyle kandırarak kötü yola sürüklüyorlar. Delikanlıları da uyuşturucuya alıştırarak büyük kötülüklere zemin hazırlıyorlar. Bu olaylar bardağı taşıran son damla oldu." diye konuşuyor. Yıllar önce ablasının, bir yaşındaki çocuğuyla birlikte açlıktan öldüğünü belirten Göktürk, benzer şeylerin bugün de yaşanmasından korkuyor. NERGİHAN ÇELEN-BURAK KILIÇ-ZAMAN

Hasan Celal Güzel
2200 yıllık Türk yurdu: Doğu Türkistan

Sevgili okuyucular, Hunlar’ın Türk tarihinde çok önemli bir yeri vardır. Aslında Hun Devleti’nin ne zaman kurulduğu tam olarak bilinmemekle beraber, Hun tarihinin M.Ö. 14. asıra kadar uzandığı tahmin edilmektedir. M.Ö. 1050-247 yılları arasında Çin Devleti’ni, soyca Türk olan Çu Hanedanı temsil ediyordu. Prof. Dr. Salim Koca, yazılı belgelere dayanan Türk tarihinin Hunlar ile başladığını yazar (Türkler, 1. cilt, s. 687).

Uygur Türkleri, Hun Türkleri’nin ve Mete Han’ın torunlarıdır. M.Ö. 200 yılında Büyük Çin Seferi’nde Mete Han Doğu Türkistan’ı fethetmiştir. Uygur Türkleri, 2 bin yıllık tarihleri boyunca çok büyük devletler ve imparatorluklar kurdular. Bunların arasında Orhun Uygur Devleti, Kansu Uygur Devleti (Sarı Uygurlar ), Turfan Uygur Devleti, Uygur İmparatorluğu sayılabilir.

Uygur Türkleri, Türk kültür ve medeniyetinin en güzel örneklerini vermişlerdir. Türk-Moğol İmparator-

luğu’nun devlet teşkilâtında Uygur Türkleri’nin hâkimiyeti, Moğolların başarılarının gerçek sebebidir.

İslâmiyeti ilk kabul eden Türk hükümdarı Karahanlı Abdülkerim Satık Buğra Han, 10 asır önce Türk dilini âbideleştiren Dîvan-ı Lügât-it Türk müellifi Kaşgarlı Mahmud, Kutadgu Bilig yazarı Yusuf Has Hacib, 19. yüzyılda Doğu Türkistan’ı Osmanlı İmparatorluğu’na bağlayan Yakup Han, Doğu Türkistan’ın bağımsızlık mücadelesini veren Mehmet Emin Buğra, İsa Yusuf Alptekin ve daha niceleri hep bizim Uygur Türkü can kardeşlerimizdir.

***

Sevgili okuyucular, orada binlerce kilometre ötede 38 milyon Uygur Türkü kardeşimiz esaret ve zulüm altında acılar içerisinde yaşıyor...

Doğu Türkistan mazlumlarının âh-ı enîne kulak tıkayanlara, zerre kadar hicap duymadan her gün televizyonlarda, gazetelerde Uygur Türkleri’ne uygulanan katliamı ‘etnik çatışma’ diye çarpıtmaya çalışanlara sesleniyoruz: Türklüğe önem vermiyorsanız Müslümanlığa da bîgâne misiniz? O da önemli değilse insanlığa da aldırmaz mısınız?

Bugün Doğu Türkistan’da yaşanan, apaçık bir soykırım ve katliamdır. Binlerce Uygur Türkü, başlarından tek mermiyle vurularak şehit edilmiş ve idam tehdidiyle zindana konulmuşlardır.

Lâkin, kendisini ‘dev’ zanneden Çin şunu unutmasın ki, bu eylemiyle 250 milyonluk Türk Dünyası’nı ve

1,5 milyarlık İslâm Dünyası’nı karşısına almaktadır. Tarihini bir incelerse Türklerle kapışmanın

ne demek olduğunu anlayacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti olarak bu katliam karşısında tavır alınmasını alkışlıyoruz. Türkiye’nin gayretleriyle mesele İslâm Konferansı Örgütü’ne ve Birleşmiş Milletler’e götürülmüş, İKÖ Genel Sekreteri Prof. İhsanoğlu bu konudaki tavırlarını açıkça ortaya koymuştur.

Özellikle sayın Başbakan’ın samimî infialini, Uygurların lideri Rabia Kadir’i dâvetini ve Dışişleri Bakanı’nın müdahalesini takdirle karşılıyoruz.

***

Yazımızı Doğu Türkistan Anayasası’nın ilk maddeleriyle bitirmek istiyorum:

“Madde 1: Devletin ismi: Doğu Türkistan Cumhuriyeti,

Madde 2: Devletin niteliği: Demokratik, insan haklarına saygılı, lâik, sosyal bir devlet olup, devletin toprak bütünlüğü bölünemez; milletin millî birliği parçalanamaz; üniter bir devlettir.

Madde 3: Devletin bayrağı: Ayyıldızlı Gökbayrak’tır.

Devletin forsu: Hilâlin ortasında stilize edilerek yazılan ‘Bismillâhirrahmanirrahim’, hilâl yayının kesiştiği yerde üç yıldız ve altta noktaları bağlayan kurdeleden ibarettir(...) Üç yıldız, tarihte Doğu Türkistan’da kurulan Göktürk, Karahanlı ve Uygur devletlerini sembolize etmektedir.

Madde 4: Devletin millî marşı: Mehmet Ali Tohtu Hacı Tevfik tarafından yazılan ‘Kurtuluş Yolunda Su Gibi Aktı Kanımız’ ve ‘Tarihten Önce Biz Vardık, Tarihten Sonra da Biz Varız’ sözlerini terennüm

eden mısralardır.

Madde 5: ‘Millî And’ şöyledir:

‘Milletim insaniyet meydanından ayrılmasın

Milletim İslâmiyet imanından ayrılmasın

Milletim hakkâniyet vicdânından ayrılmasın

Milletim Turaniyet unvanından ayrılmasın’. ”

***

Doğu Türkistan, er veya geç bağımsızlığına kavuşacaktır. Uygur Türkleri’nin sonuna kadar

yanında olmak en tabiî görevimizdir.

Radikal

Japonya'da Uygurlara destek mitingi Galeri

Japonya'ınn başkenti Tokyo'da Doğu Türkistan'da yaşanan vahşetleri kınamak için yaklaşık 2000 kişinin katılımı ile miting düzenlendi.
13 Temmuz 2009
Mitinge başta Japon politikacılar olmak üzere Japonyada yaşayan Tibet, Moğolistan ve Taiwanı'lardan da büyük katılım sağlandı.

Yaşanan bu vahşete Japonyada yaşayan Türklerden de büyük destek geldi.

Japon,Doğu Türkistan, Türkiye,Tibet ve Taiwan bayraklarının dalgalandığı mitingde ise Gökbayrak'n Tokyo sokaklarındaki dalgalandığı görülmeye değerdi.

Etiketler: japonya tokyo doğu türkistan uygur miting
Haber 7
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Sal Tem 14, 2009 11:44 pm    Mesaj konusu: Uygur katliamı nasıl durdurulur? Alıntıyla Cevap Gönder

Uygur katliamı nasıl durdurulur?
Hasan DEMİR
Yeniçağ
14 Temmuz 2009

Sanayi Bakanı Nihat Ergün, “Çin mallarını boykot çağrısı” yapıyor, ardından Müşaviri, “Boykot Bakanın şahsi görüşüdür” deyiveriyor. Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanlığı, “Sorumlular bulunsun” türünden gayet diplomatik sözler sarf ederken, Başbakan Erdoğan, “Bu bir soykırımdır” diye gümbürdüyor.

Velhasıl Doğu Türkistan’daki Uygur katliamı bahsinde devletin tepelerinde moda tabirle bir “düalizm” dir almış başını gidiyor. Hükûmeti eleştirenler ise, “Siz önce kendi aranızda bir fikir birliğine varın” uyarısında bulunuyor ki, onların bilemediği, aslında bu “düalizm” in AKP zirvelerinde “fikir birliği” ile oluşturulmuş olduğudur. Başbakan “Van münit” bahsinde olduğu gibi bir yandan gürleyerek galeyana gelen milli duyguların gazını alıyor diğer yandan da kahramanlık puanlarını topluyor. Ötekiler ise “devlet adamı ağır başlılığı” görüntüsünde, “Çinsiz olmaz” anlayışıyla gelişmeleri asgari hasarla kapatma rotası güdüyorlar.

Meseleye biz soğukkanlı bakmaya çalışalım.

Değişik kaynaklarda verilen bilgilere göre Çin’e ait maden yataklarının yüzde 85’i Doğu Türkistan’da bulunuyor. Bölge Türkiye’nin neredeyse üç katı, tam 2 milyon km2. Yüz milyarlarca metreküp doğalgaz rezervi ve Çin’in ürettiği 148 çeşit madenin 118’i bu topraklardan çıkartılıyor. D. Türkistan dediğimizde en az 11 milyar ton petrol ve 2 trilyon ton kömür rezervine sahip stratejik önemi de oldukça yüksek bir bölgeden bahsediyoruz..

Petrol ve doğalgaz için Irak’ta iki milyon insanın katledildiği, madenleri için açlık ve iç savaşlarla kan gölüne çevrilen bir Güney Afrikaların oluşturulduğu bir dünyada böyle bir hazineyi ne Çin elinden kaçırmak ister, ne ABD ve diğer Batı ülkeleri ve tabi Rusya.

Peki bütün bu servetlerin ve toprakların asıl sahibi olan Türklerin durumu ne olacak, derseniz, deriz ki, işte en büyük şanssızlık da burada, yani, işin sahibinin soy olarak Türk, din olarak Müslüman olması. Çünkü Türk ve Müslüman’ın ne Çin, ne Rus, ne AB, ne ABD için hasım olmanın ötesinde hiç bir kıymeti harbiyesi yok. Şimdi ne kadar seviniyorlardır, iyi ki bu toprağın sahibi Ortodoks değil, öyle olsaydı Rusya sahip çıkardı, iyi ki Katolik değil, bu sefer de Avrupa ayağa kalkardı, diye.

Müslüman ve Türk ya, malı da helâl, kanı da..
Türkiye mi?
Boş versene sen!
Eti ne budu ne?

Afganistan’da Emperyalizmle birlikte hareket ediyorlar, Irak’a yapılan her türlü pislikte üs olarak kullanılan bir ülke.
Üstelik bugüne kadar Türkistan için ne yaptılar ki.

Belli ki Beyaz Saray’da oturan kara kalpli adamlar Uygur Türklerini kaşıyacak. Belli ki, Çin, Türklere bugüne kadar yaptıklarının benzerlerini yapmaya devam edecek, hem öldürüp hem sürgün ederek bölgedeki Türk nüfusunu biraz daha seyreltecek. Bizler burada gözyaşı dökecek, beddualar edecek, sokaklarda öfke kusacak, yardım kampanyaları düzenleyeceğiz, ağlayacağız, sızlayacağız, İslâm ülkelerini protestolara zorlayacağız, amma fazla netice alamayacağız, yani Çin 2 milyon km2 toprağı, onca petrol, doğalgaz, kömür ve yüzlerce çeşit madeni 8 milyon Türk’e verip, “Hadi burada bağımsız bir devlet kur” demeyecek, Batı da Çin’le bu konuda didişmeyi göze almayacak. Ona ne Türk’ün bağımsızlığından? Bir yerlerde pazarlıklar yapılacak, madenler paylaşılacak, Türklerin kanının aktığı, ocağının söndüğü yanına kâr kalacak..

Hayır, ümitsizlik falan pompaladığımız yok.
Kerkük’e sahip çıkamamış, PKK ile baş edememiş bir Türkiye’den ve Filistin’de gözyaşını dindirememiş İslâm ümmetinden Çin’i hizaya getirmesi beklenebilir mi?

Peki bir şey yapılamaz mı?
Yapılır.

Türkiye, Uygur Türkleri ile Çin’in arasında bir köprü olur, Çin’e de, Türk kardeşlerimize de itidal tavsiye eder, kimsenin tezgâhına düşmeyin der, hatta Çin’e daha çok baskı yaparak, “Sen devletsin, Batı’nın provokasyonlarına gelme” uyarısında bulunur, kardeş kardeş geçinin, madeninizi, petrolünüzü, doğalgazınızı çıkartın, işletin, satın, zengin olun, Türk’ün kanı akmasın, karnı doysun, camisi kapanmasın, Çin’in de başı entrikalarla ağrıyıp durmasın der; dediğine Uygurları ve Pekin’i de inandırır, olur biter..

Çok mu zor!

Hasan Demir - Yeniçağ
hasandemir54@hotmail.com

'Ben açık saçık Rabia Hatum'um'
Mustafa ÖZCAN .
14 Temmuz 2009

Günün kahramanı Rabia’lar. Ben de kadın kahramanlar geçidini yazmak istiyordum. Lakin önce bu duygumu körelten ve sulandıranlara tarizlerde bulunmak istiyorum.

Sezen Aksu açıkhava konserlerine yeniden başlamış ve ilk gününde kendine özgü bir ifade kullanmış: Ben açık saçık Rabia Hatun’um... Elbette burada bir benzetme var ve benzetme ve analoji sanatında benzetilen elbette daha mualla ve yüksek mevkidedir.

Bu itibarla, Sezen Aksu Rabia Hatun’a özenebilir ve öykünebilir lakin bu Rabia Adeviyye’nin Sezen Aksu gibi birisi olduğu anlamına gelmez. Günümüzde insanlar benzetme sanatını bile kavrayamıyor ve anlamıyorlar. Bu bakımdan kimileri Sezen Aksu’nun bu zorlama benzetmesini ciddiye alabilir ve müziğin divasını tasavvufun kadın kahramanına benzetebilir. Lakin bu mukayese yer ile gök arasında bir mukayesedir veya sera ile Süreyya’nın birbirine karıştırılmasıdır.

Sezen Aksu’nun benzetmesi bana hemen Uygur Anası olarak anılan Rabia Kader’i hatırlattı. Bizde hâlâ adının Kadir mi Kader mi olduğunda ittifak edilebilmiş değil. Lakin 11 Temmuz (2009) tarihli Hürriyet gazetesinin Washington Muhabiri Tolga Tanış bu efsanevi kadınla; Rabia Kader’le görüşmüş. Elbette bugünlerde Rabia Kader ve benzerlerini tanımakta fayda var. Kimileri Sezen Aksu’ya diva derken Rabia Kader’e de Asena diyor. Lakin Hürriyet gazetesinde dikkat çeken ve üzen bir taraf oldu. Mutlaka Tolga Tanış profilden ve değişik yönlerden birçok kare fotoğrafını almıştır. Bunda şüphe yok. Lakin seçilen ve Hürriyet gazetesinin birinci sayfasına yerleştirilen fotoğraf Sezen Aksu’nun sözlerini hatırlatıyor. ‘Ben açık saçık bir Rabia Hatun’um’.

Gerçekten de bu fotoğrafın seçimi üzücü olmuştur. Sanki mesele Doğu Türkistan meselesi değil de Ayşe Arman’ın fantezileridir. Veya daha doğru bir ifade ile bütün hayatını kadınların açılmasına ve saçılmasına vakfeden ve tabir caizse Ali Poyrazoğlu gibi özgürleştirilmesine adayan Ertuğrul Özkök, Doğu Türkistan davasını fantezilerine kurban ediyor ve fantezileri üzerinden ulvi davaları boğuyor.

Bu yakışık almamıştır. 62 yaşında ve 11 çocuk sahibi olan Rabia Kader’in söz konusu fotoğrafı bir kadın kahramandan ziyade frikik veren bir sanatçıya benzemiştir. Beğensek de beğenmesek de Rabia Kader Burma muhalefet lideri Aung San Suu Kyi’ye benzemektedir. Ulusal bir kahramandır. Kader onu Rabia Kader ve Uygurların manevi anası yapmış ve liderliğine getirmiştir.

Zira, Doğu Türkistan’ın tabii lideri olan İsa Yusuf Alptekin Hindistan üzerinden Türkiye’ye geldikten sonra bir nevi hareket serbestisini kaybetmiş ve yaşlılığın verdiği ağırlıkla da dinamizmini yitirmiş idi. 1995 yılında da vefat ettikten sonra fiili boşluk fiziki boşluğa da inkilap etmiştir.

Bu açıdan Rabia Kader, 40 yıldır lider aradığını ama bulamayınca kendisinin lider olduğunu ifade etmektedir. Bu ifade bizim efsanevi Şark klasiklerinden olan Simurg hikayesini hatırlatmaktadır. Bizim de mümkün mertebe bu liderliği aşındırmak değil aşınan tarafları varsa veya yanlış tarafları varsa tashih etmemiz gerekir. Türk dünyası kadın liderler açısından da münbit bir saha ve vahadır.

Bu efsanevi kadın kahramanlardan birisi de Dilşad Hatun’dur. Esasında Dilşad Hatun Kazanlı Prenses Siyum Bike’nin bir başka kopyasıdır. Birisi Rus yayılmacılığına karşı cinsiyetini hiçe sayarak erkeklerin geride bıraktığı mücadeleyi devralmış ve kendisini ve hayatını vatanı için siper etmiştir. Dilşad Hatun da asırlar önce eşini ve halkını Çin mezaliminden kurtarmak için öne atılmış ve fırlamış ve ölümüne Çinlilerle mücadele etmiştir. Hakkında Pearl Buck Imperial Woman ve Sui Cien Sin, Siang Fei gibi romanlar yazmıştır.

Günümüzde de bu kahramanlık hikayeleri devam etmektedir. Tursun Gül bunlardan birisidir. Koltuk değneğiyle birlikte Çinli polislerin ve askerlerin önüne fırlamış ve Tiananmen Meydanı’ndaki gençler gibi ‘Özgür olmak ve kocamı geri almak istiyorum’ diye haykırmıştır.

Bu irade üzerine Çin kolluk kuvvetleri gerilemek ve geri adım atmak mecburiyetinde kalmışlardır. The Times gazetesine konuşan 30 yaşındaki Tursun Gül konuşurken gözyaşlarına hakim olamamış ve onları başından çıkarmadığı baş örtüsüyle silmiş ve 33 yaşındaki kocası Maimati’nin kalp hastası olduğunu ve sağlığından endişe ettiğini söylemiş. Böyle ciğerli aile reisleri milletleri dahi yönetebilir. Tursun Gül de Uygurların Nene Hatun’udur.

Mustafa Özcan - Vakit

El Kaide'den Çin'e tehdit
15 Temmuz 2009
El Kaide, Doğu Türkistan'da Uygur Müslümanlarını katleden Çin yönetimini Afrika'dan tehdit etti..

El Kaide, Müslüman Uygurların intikamını almak için Afrika'daki Çinli işçilere saldırma tehdidinde bulundu. İngiliz gazeteleri bugün bu tehdidi manşetlerine taşıdı. Times haberi şöyle aktarıyor: "Pekin'in Müslüman Uygurlara yönelik muamelesine misilleme olarak El Kaide Çin'e ilk kez bir tehditte bulundu ve Kuzey Afrika'daki Çinli işçileri hedef alan saldırılar düzenleyeceğini söyledi. El Kaide'nin Cezayir'deki kolu olan İslami Mağrip örgütünden gelen tehdit, ekonomik yatırımlarını ülke dışında genişleten Çin'in karşı karşıya olduğu riskin altını çiziyor."

http://anadoluhaber.blogspot.com/2009/07/el-kaideden-cine-tehdit.html

Çin, 196 Uygur Türk'ünü kurşuna dizdi!

Çin Yönetimi Urumçu'de yüzlerce Uygur Türkü'nün öldüğü olayların faturasını Uygurlara kesti. Bin 500 kişi gözaltına alınırken, sorumlusu bulunan 196 Uygur kurşuna dizildi

19 Temmuz 2009

Kanal D'nin haberinde yer alan bilgilere göre, geçen ay bir fabrikada Çinlilere Uygur Türkleri arasında çıkan kavga sonrası başlayan olaylardan sonra sokaklara dökülen Uygur Türkleri kavgada ölenlerle ilgi soruşturma açılmasını talep etti. Ama Çin hükümeti olayı örtbas etmeye kalkıştı ve yaşanan protestolara müdahele sonucu Urumçi karıştı.

Günler süren olaylar sonrasında Çin yönetimi Urumçi'ye asker takviye etti.. Urumçi'de ev ev baskınlar yapıldı, Uygur Türkleri gözaltına alındı. Çin hükümeti oluyların sorumlularının idam edileceğini açıkladı ve o kararını önceki gün uyguladı..Tam 196 Uygur Türk'ü kurşuna dizildi.

Uygur Türkleri'nin nerede idam edildiği bilinmiyor. Cenazelerinin ailelerine verilip verilmediği de belli değil. Bilinmeyen sadece o değil. 600'den fazla kişiden de haber alınamıyor.

Çin yönetimi olayları kanlı şekilde bastırdı, tam 196 uygur Türkünü de idam etti.. Adeta dünyaya meydan okudu. haber7

Brüksel'de Uygurlar Çin'i protesto ettiler
19 Temmuz 2009
Çin'in Brüksel Büyükelçiliği önünde toplanan Uygurlar, Sincan bölgesindeki olayları ve Çin yönetiminin Uygurlara yönelik politikalarını protesto etti.

Türklerin de destek verdiği gösteriye katılan yaklaşık 150 kişi, Çin Büyükelçiliğinin karşısında toplanarak, "Katliamı Durdur" ve "Uygurlara Özgürlük" şeklinde sloganlar attı.

Yapılan konuşmalarda, Çin'in yıllardır sistematik şekilde Uygurları kimliğinden soyutlama politikası uyguladığı anlatıldı ve Türkiye'den daha fazla destek beklentisi dile getirildi.

Uygurların yaşadığı dramları anlatan şiirlerin de okunduğu gösteride hazırlanan protesto mektubu, Çin elçiliğinin posta kutusuna bırakıldı.

Caddeden geçen bazı otomobillerin de korna çalarak destek verdiği gösteride yoğun güvenlik önlemi alan polis, protestocuların Çin Büyükelçiliğine yaklaşmasına izin vermedi. haber7

D.TÜRKİSTAN DAVASININ EFSANE İSMİ KONUŞTU:
22 Temmuz 2009
Doğu Türkistan davasının bayrak isimlerinden Gülamettin Pahta Cafesiyaset'e konuştu. Çin'in bölgede yaptıklarını Ermenilere ve PKK'ya verdiği desteği anlattı... Uygur Türklerinin sesini dünyaya ilk duyuran kişi olan ve Rabia Kadir’den önce Uygur Türklerine liderlik eden Gülamettin Pahta son gelişmeleri Cafesiyasete değerlendirdi. Cafesiyaset köşe yazarlarından M.Cahit Oktay, Gülamettin Pahta ile uzun yıllardır yaşadığı Amerika Birleşik Devletlerinde görüştü.

Çin Devletinin Doğu Türkistan’daki Uygurlara yaptığı işkencelerden,Son yaşanan olaylar ve katliamlara,Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ziyareti öncesi yıkılan 1250 yıllık medreseden,Çin’e kendi topraklarını satan Türk devletine ve Çin’in, PKK ve Ermeni meselesindeki tutumuna kadar tüm Doğu Türkistan meselesini bu röportajda bulabileceksiniz.

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

Adım Gülamettin Pahta. 1949’da Çin Özgürlük Ordusu gelmeden 8 gün önce bütün Milliyetçi Çin yurdu terk etmişti. Onlar gittiği zaman, hudutlar açık kaldı. O zaman biz İsa Yusuf Alptekin ve arkadaşları ile birlikte Himalaya dağlarından bir buçuk ay karda yürüyerek, Keşmir üzerinden Hindistan’a geldik. Ve mücadelemize o tarihten bu yana Yurtdışında devam ediyoruz.
Bizi hatırlayan Türkiye’nin dağına taşına, denizine selam...
11500 Uygur gelmiş Hindistan’dan. Bize kısa zamanda Türkiye sahip çıktı. 2500 insanımız Kayseri’ye yerleştirildi. Türkiye’ye geldiğimin ikinci haftası Ankara Erkek Sanat Enstitüsüne yatılı olarak kabul edildim. 1950 senesinde. Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri Bey’di.

Türkistanlı deyince hemen gelsin demiş. Benim Doğu Türkistan’daki Okutanım (öğretmen) “Türkiye’ye ulaşırsan, bizi hatırlayan Türkiye’nin dağlarına taşlarına denizine selam söyle” demişti, diye ilettim. Çok tesirlendi. Söyle bakalım sen ne olmak istiyorsun dedi.

Elektrik Mühendisi dedim. Neden? Bizim memleketimizde nehirlerimiz var ama ışığımız yok, ben elektrik santralı kurmak istiyorum memleketime dedim. Derhal beni kabul ettiler. Mezun olduğumda, iki sene mecburi hizmetin var, seni nereye gönderelim dediler.

Efendim isterseniz dağ başına gönderin dedim. Babamın Sultanahmet’te olduğunu öğrenince, beni Topkapı Sarayı Müzesi’ne Elektrik Alarm Kontrol Mühendisi olarak atadılar. İki sene çalıştım. Saraydaki eski eserlerden çok etkiledim. Derilere yazılan yazılar vardı. Ben onları okumaya başladım, çünkü bizim dilimizde yazılmış...
Dünyada ilk Uygur yayınını yapan kişi oldum...

Yedek subaylığımı Erzurum’da yaptım. Askerlikten sonra Almanya’ya geldim. Yusuf Alptekin ve Şeyh Şamil’in oğlu yıllar önce Almanya’da bir kaç kişiyi bulmamı istemişti. Gittim buluştum. Ve Radyo Free isimli radyoda işe girdim.

Radyo beni burslu olarak Gothe Enstitüsü’nde lisan için ve sonra Nürmberg’de Radyo Tv işletmeleri Enstitüsü’nde Mühendislik belgesi almam için okuttu. Ve sonra o radyoda işe başladım. Çok dil bildiğim için, programcı oldum ve dünyada ilk defa Uygurca yayın yapan kişi ben oldum. Ve Orta Asya muhabiri olarak görev yaptım. 1958’lerde ABD’ye geldim.

Almanya’daki Radio Free Europe için 13 sene Amerika’da muhabirlik yaptım. Çin başbakanının ABD ziyaretinden iki hafta önce bizim yayınımızı kestiler. Sonra Voice of America’ya Contracting Employee (sözleşmeli çalışan) olarak kabul edildim. 18 sene çalıştım. Türk Dünyası hakkında çok yazılarım çıktı...
ABD’de Doğu Türkistan varlığı nasıl oluştu?

İlk geldiğimde etrafta ne Türk ne Uygur vardı. Bir Uyguru bulunca hemen onu muavin benim hanımı da sekreter yaptım ve Doğu Türkistan Milli Araştırma Merkezi isimli bir dernek kurdum. Daha sonra Columbia Ünv.’den bana Assistant Profesör unvanı verdiler ve Uygurca öğretmeye başladım. Onlarca Amerikalı Uygurca öğrendi.

Rahmetli Ahmet Kabaklı Türk Edebiyatı Vakfı’nı kurduğu zaman beraberdik. Sağ olsun bizim davamız için çok yazılar yazdı. O yıllarda New York’a şimdiki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gelmişti. Fatih Camii’nde bir toplantıda ben kendisine Doğu Türkistan meselesini sordum. Ve Doğu Türkistan ile çok ilgili olduğunu görünce çok sevindim, bize çok moral oldu.

Masasında bir Türkistan bayrağının olduğunu öğrendiğimde çok sevinmiştim. Çin’de kızıl meydan hadisesi olduğunda Baba Bush’un izniyle 85 civarında okuyan Uygur Türkü ABD’de vatandaş oldu. Bizim derneğimizin üyeleri oldular, davaya sahip çıktılar. 1999 olabilir, ‘Uyghur American Association’ ı kurduk. Ben Doğu Türkistan ve 5 bin yıllık Türk tarihini kapsayan her türlü bilimsel materyali Üniversiteler ile paylaşıyordum.

Amerika’nın Wisconsin, Madison, Harward, Washington, Georgetown, Florida gibi üniversitelerinde konferanslara katıldım, bu konuda doktora yapanlara elimdeki belgeleri veriyordum. Çünkü onlarda sadece Rus ve Çin kaynakları vardı. Şimdi ihtiyarladım. UAA Rabia Kadir liderliğinde devam ediyor.
Urumçi’de son gelişmeler nedir, size gelen haberlere göre...
Bugün gelen habere göre ölü sayısı 1080’e çıkmış. Çinli sivil askerler evlerden gençleri alıp boğazlıyorlarmış. Hatta iki genç kızın da kafasını kesip evlerinin kapısına asmışlar, gözdağı veriyorlar, kimse sokağa çıkamıyor.
Bu Çinliler eskiden böyle açık konuşmuyordu. Eskiden milletler ittifakından bahsediyorlardı. Şimdi açık açık, bu Uygurları açıkça öldürüp bitirmek lazım diye söylüyorlar. Biz Doğu Türkistan diyoruz, onlar Şincan diyor. Kazanılmış yeni topraklar demektir Çince.

Çin Halkı şimdi hükümete Uygurları öldürün diye istekte bulunuyor. Bir Çinli masum Uygur’u öldürse en fazla iki sene yatar o da zor. Ama bir Uygur bir Çinli’yi herhangi bir sebepten öldürmüş olsa, kurtuluş yok, kurşuna diziliyor, idam ediliyor.
Haberler tam tersine çevriliyor. Çinliler oyuncak fabrikasında iki Uygur kızı taciz ediyorlar. Ama Çinliler haberlerde Uygurlar iki Çinli kıza tecavüz etti diye çeviriyorlar. Sonra Çin bunu kendisi yalanladı.

Yalan ihbar eden Çinli bulundu. Sadece bu fabrikada zorla çalıştırılan kızlı erkekli 600 Uygur çocuğu vardı. Bu olay üzerine 135 tanesini demir sopalarla döverek hastanelik ettiler. Ve hastane de yapılan tek şey bu yaralıların ölmesini beklemek. Şu an 5 binden fazla Uygur bu olaylardan dolayı tutuklandı.

Çin Komünist Parti Başkanı resmen, biz bunlara ölüm cezası vereceğiz diye açıklama yaptı. Ama ne olursa olsun biz bu davayı bırakmayacağız...
Çin’de yaşanan olayları nasıl haber alıyorsunuz?

Çin mahallesine geçip oradan arıyorlardı önceden, oradaki telefonlar dinlenmiyor.

Artık, korkacak bir şeyimiz kalmadı, bundan sonrası bir canımızı almak kaldı. Adımı da söyleyebilirsiniz, telefon numaramı da söyleyebilirsiniz diyor bizimkiler. Biz bu vahşeti gördükten sonra daha korkacak bir şeyimiz kalmadı, diyorlar. Zaten sonumuz ölüm düşüncesi ile en azından bu katliamın dünyaya anlatılmasını istiyorlar. Şimdi bir de AT&T şirketi hizmet getirdi. Doğu Türkistan’dan ABD ücretsiz arıyorsun...
Hatta şimdi genişletildi, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan’da da aynı şekilde ...
Çinlilerin bu cinayetini 2 gün önce Washington’da protesto ettik. Bugün de burada TADF ile birlikte protesto ettik. Türk kardeşlerimiz de bize destek verdi.
TARİHİ SİLMEYE ÇALIŞIYORLAR
Tam olarak Çin yönetiminin istediği nedir ?

Kaşgar’da Hanlık Medresesi isimli Karahanlılar döneminde yapılan bir medrese vardı. 1250 senelik tarihi olan bir cami. El Ezherde’ki medreseden daha eski.

Buhara Semarkant’taki Medreselerden minaresi daha yüksek, işlemesi daha fazladır.

Orta Asya’ya İslami yayan bu Hanlık Medresesidir. Buradan yetişen talebeler dünyanın her bir tarafına gidip Müderrislik yapıyorlar ve İslamı öğretiyorlardı.
Reisi Cumhurumuz Abdullah Gül bey gelmeden bir hafta önce Çinliler bu Medreseyi yerle bir dümdüz ettiler. Bütün Kaşgar ayaklandı, ama yapacak bir şey yok. Sebebini ise yeni bir şehir planı yapmakla açıklıyorlar. Çin’in tarihe kültüre olan saygısı işte bu kadar.
Yani diyorlar ki, siz arkanızdakilere güvenmeyin. Biz kimseden korkmuyoruz.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül geçen ayın 25’inde Urumçi’ye geldi. Aynı gün Gangun’daki oyuncak fabrikasındaki Uygurları sopalarla dövdüler, öldürdüler.

Bu gözdağıdır. Arkanızda ister Türkiye ister Amerika olsun fark etmez diyorlar...
Yine eski yıllarda Milliyetçi partiden bir genel sekreter siyasetçi gelmişti. Bunun üzerine bütün evlerden Kuranları ve Uygur’ca tefsirleri topladılar, 2500 tane kitabı zorla toplayıp yaktılar. Bu kitaplar 300-500 senelik antik kitaplardı hepsi. Eğer evinizde kalan varsa ve bulunursa hapiste sürünürsünüz diye de tehdit ettiler.
Şimdi Komünist rejimin idaresindeki İslam Cemiyeti’nin İmamı utanmadan Bütün doğu Türkistan’da 2 bin tane cami var, yan din hürriyeti var, diyor.Ben lisede iken hocam bize ders vermişti. Kaşgar’da kaç cami kaç çeşme var sayıp getirmemiz istendi. Biz 4 talebe, sokak sokak Kaşgarı gezdik. Ve sadece Kaşgar ilinde 2 binden fazla Cami ismi ve adresi yazdık getirdik. 244 tane de yerden kaynayan çeşme tespit etmiştik.
Ne oldu bu camilere?

Çinliler yüzlerce camimizi yıktılar, kimisini domuz ahırı yaptılar.

İmamların boynuna domuz kafasını kesip astılar ve büyük meydanlarda akşama kadar durdurdular. Domuzun kafası ağır gelince başını eğen imamları sopayla dövdüler başını dik tut diye.

İmamları yine Kuranı kerime tükürttüler, ben bu işi yalnızca maddi çıkar için yaptım dedirttiler. Bu imamlardan bir tanesi dayanamadı kahrından kendisini camiye astı. Şimdi daha beteri oluyor. O kültür inkılabı şimdi solda sıfır kaldı. Bugüne kadar kısmen, muhtariyet, özerklik isteyenler vardı.

Şimdi bu olaylardan sonra,kesin kanı, artık Çinliler ile bir arada yaşanamayacağı yönünde. Ya ölüp biteceğiz ya yurdumuzu kurtaracağız.
Çin'in uyguladığı politikalardan bahseder misiniz?

Bizde Çin hükümetinin gizli vesikaları var. Orada Çinli yetkililer diyor ki; Doğu Türkistan ile Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan sınırı arasına tampon bölge yapmalıyız, onları abluka altına almalıyız. Ve sınırdaki bütün Uygurları 50 kilometre içeriye sürdüler, o bölgeye 3,5 milyon Çinliyi yerleştirdiler.
Yine elimize geçen bir Çin belgesinde Uygurlara yardım eden Türkiye’ye karşı ne yapabiliriz diye bir toplantı yapmışlar. Diyorlar ki, bizim Türkiye’ye karşı iki tane kozumuz var, Kürt ve Ermeni meselesini kışkırtabiliriz, destekleyebiliriz...

Diğer taraftan Doğu Türkistan’da yaşayan Kazaklar ile Uygurların arasını açabiliriz?

Çinlilerde Arslanı dağdan ayırmak diye bir söz var. Bundan hareketle dağda yaşayan Kazakları vaatlerle dağdan şehire getirdiler, ve ofislerde Uygurların başına müdür yaptılar ve araya ikilik soktular.
Çeşitli rakamlar duyuyoruz, Uygurlar'ın gerçek nüfusu nedir sizce?

Bir defa Çinlilerin verdiği rakamlara hiç inanmıyoruz. Çin İstatistik kurumunda çalışan iki kardeşimiz vardı. Bunlar devlete yeminli çalışırlar. Diyorlardı ki; Bizde iki türlü istatistik tutulur. Birisi devlette onu kimse bilmez. Ama kitaplara geçenler ise paylaşılan listedendir.

Kabaca diyorlardı ki Çinliler’in söylediği rakama bir iki sıfır da sen ekle. 1942 yılında ben orta okulda okurken bize sizin nüfusunuz 3,5 milyon diyorlardı. Aynı tarihte Çinliler kendi nüfuslarının da 320 milyon olduğunu söylüyordu. Çin’in bugünkü nüfusu 1,5 milyara yaklaştı...
Benim ailemde 12 kişi vardı. Her üç senede bir nüfus sayımı yapılır. Çin memurları köylere sayım yapmaya geldiğinde biz onlara, koyun, at, para verirdik bizim nüfusumuzu az yazsın diye. Çünkü devlet her can başına askere yardım vergisi alırdı. Buğdayımızı, yağımızı, sütümüzü, hayvanımızı elimizden alırdı. Bizim nüfusumuz her zaman az göründü. Bugün Çinliler bizim için 12 milyon diyor. Bizim tahminiz 30 milyon civarında, daha fazla diyen de var.
Peki diasporadaki Uygurlar'ın sayısı nedir?

Amerika’da binden fazla Kanada da bin beş yüz civarında, Çin dışında toplamda en az 2,5 milyon Uygur Türkü yaşamakta. Yine bu rakamın çok fazla olduğunu söyleyenler var.

Örneğin Rusya’ya ve Türki Cumhuriyetlerine kaçan kardeşlerimiz. Orada korkudan kimliklerini saklıyorlar. Çocuklarını okula yazdırmak için oranın halkı imiş gibi gözüküyorlar. Çünkü onlar da Çin’den korkuyor. Bütün telefonlarımız santralden dinleniyor. Çin dışındaki kardeşler ile irtibat sağlanması engellenmeye çalışılıyor.

CAMİDE 5 DEFADAN FAZLA AMİN DEMEK YASAK!

Çin Hükümeti, dilinize, dini yaşantınıza ve ibadetlerinize de karışıyor mu?

Çocuklarımıza dinimizi öğretemiyoruz. Doğu Türkistan’daki bütün camilerde demir levhalar çakılı. Üstünde 18 yaşından küçükler camiye giremez diye yazıyor. Eğer girerse İmamın imamlık belgesini iptal ediyorlar ve 2 sene de hapis cezası veriyorlar.

Camide 5 defadan fazla amin demek yasaktır. Hutbe 20 dakikayı geçemez. Hutbenin üstünde Komünist Partiden uygunluk imzası olmak zorunda. Kimse Kuranı tefsir edemiyor, yasak. Bir adam, çocuğunu caminin önünde bırakıp içeriye vakit namazını kılmaya gidiyor. Çıkışta Çin polisi sen çocuğa din öğretiyorsun diye adamı hapse atıyor.


Eskiden sadece Yüksek okullarda Çince vardı. Geçen seneden itibaren artık ilkokulda bile Çince eğitim var, Uygurca tamamen yasaklandı. Şimdi çocuk yuvalarında bakıcılar kesinlikle Çinli olacakmış. Bayram öncesi Çinli öğretmenler bizim çocuklara, bayramda neler yaptığınızı, evinize kimin gelip gittiğini söylersen, para vereceğim, notunu yükselteceğim diyerek istihbarat sağlamaya çalışıyorlar.

Biraz aklı yerinde olan, konuşmasını bilen, gençlerimize bir şeyler öğretmeye çalışan insanlarımız ortadan kayboluyor. Faili meçhul oluyor...

Doğu Türkistan’ın Türki cumhuriyetlerle ilişkisi nedir?

Fiili irtibatı kesmek için sınırlara Çinliler yerleştiriliyor. Onlara da çok büyük göz dağı var. Kırgızistan Çin için çok büyük bir ticaret alanı. Akayev zamanında olmazdı, şimdiki başkan Çin’e toprak kiralıyor. 150 hektar yeri Çine 99 yıllığına kiraya vermişti, geçenlerde yine 400 hektar yeri 99 yıllığına kiralamış.

Anlaşma gereği 15 bin Çinli işçi yerleşecek. Sebze yetiştirip dünyaya satacaklar, zengin olacaklar. Ve gelen geri dönmüyor. Ben Kırgız ve Kazak Dışişleri bakanlarını burada görünce uyardım. Çinliler bize ilk geldikleri zaman, ayakkabılarımızı boyuyor, yerleri süpürüyor, hamallık yapıyorlardı.

İpek kurdu gibi yumuşak, çaresiz, zavallı görünüyorlardı. Şimdi bizim patronlarımız oldular, elimizden yurdumuzu aldılar. Bu 15 bin Çinli 5-10 çocuk yapıp kısa zamanda çoğalacaklar dedim...
NÜFUS PLANLAMASI ve KÜTÜR POLİTİKASI
Şimdi bir çocuktan fazlaya izin yok. Komşun hamile ise sen haber vermezsen, sana iki sene hapis, verirsen, ayına bakmadan, kürtaj yaptırıyorlar, masada ölen çok kadın oluyor. Her sene her vilayet bazında 8 yaşından 16 yaş arası 10 bin kızı alıp Çin kültürünü öğreteceğiz diye mecburi götürüyorlar.

Onlara zorla Çince öğretiyorlar, Çinliler ile evlenmeye zorluyorlar. Güzel kızları affedersiniz fuhuş işinde kullanıyorlar. Model yapacağız diye kandırıp, dünyanın zengin işadamlarına pazarlıyorlar. Bu mafyalar Çin hükümetine kaç defa bildirildiği halde hiç birisi tutuklanmıyor. Gençlerimizin ahlakını bozmak için her şeyi yapıyorlar. Ahlak çok zayıfladı.

Şu günahtır, bu haramdır diyen imamlar meçhule alınıp götürülüyor. Zaten şimdi, imam olabilmek için Komünist partisinden tahsil belgesi alması gerekiyor. Eski imamlar çoktan bitti.
Peki Çinliler için de yok mu nüfus planlaması?

Çin’de “1child Policy” (tek çocuk uygulaması) vardır. Ama bu eyalet için geçerlidir. Çinliler her çocuğu başka bir komşu eyalette doğururlar ve bu uygulamadan kurtulurlar.

Fakat Uygurların seyahat özgürlüğü de olmadığı için böyle bir şansı yoktur. Hamile bir Uygur kadın hiç bir yere seyahat edemez. Kal diki biz kendi memleketimiz olan Kaşgar’da bile bir kasabadan diğerine gitmek için Komünist Partiden vize almak zorundayız.

Örneğin Manhattan’dan Brooklyn’e vizesiz gidemeyiz. Vize alırsak ta, ne için gittiğimiz, kiminle görüşeceğimiz, kaç saat kalacağımız yazılıdır. Hamile kadınlarımıza kesinlikle bu şartlarda bile vize verilmez. Ve doğumdan sonra da kadınlar kısırlaştırılır.

Şimdi erkekleri de kısırlaştırmaya başlamışlar. Bu soyumuzu kırmak için yapılan bir uygulamadan başka bir şey değil.
Çin her sene Doğu Türkistan’a bir kaç milyon Çinliyi pamuk işçisi olarak getiriyor. Oradaki işsiz bekleyen Uygurları ise iş verme bahanesi ile Çine götürüyor. Ve iki sene de gelemezsin şartı koyuyor. İki seneden önce dönerse parasını alamıyor. Cenazemizi kaldıracak adam bulamıyoruz. Fabrika izin vermiyor. Ya da saatinden paranı kesiyor.
DOĞUDA BİR MÜSLÜMANIN BURNU KANASA
BATIDAKİ KARDEŞİ AĞLASIN!
Son olarak bizlere vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Çin’in amacı çok açık ve net olarak Doğu Türkistanlıları, ya asimile etmek ya da her yolu mubah sayarak yok etmektir. İnsan hakları meselesi olarak bu sesi dünyaya duyuralım. Türkiye bu konuda en çok güvendiğimiz ülke. İslam dünyasından da destek bekliyoruz. “Doğu da bir Müslüman’ın burnu kanasa, batıdaki Müslüman kardeşi ağlasın” diyor Peygamberimiz. Dolayısı ile Araplardan da bizim için bir damla yaş döksünler istiyoruz.
http://www.cafesiyaset.com/haber/20090722/DTurkistan-davasinin-efsane-ismi-konustu.php
Cafesiyaset özel

ABD'li Türkler, konsoloslukta Çin'i ptotesto etti
ABD'nin New York kentindeki Çin Halk Cumhuriyeti Konsolosluğu önünde Sincan Uygur Özerk Bölgesindeki olaylar protesto edildi. Türk-Amerikan Güvenlik Organizasyonu (TASFO) ile Genç Türk Derneği tarafından düzenlenen gösteride, Atatürk posterleri ve üzerinde "Şiddete Son", "Çin, Doğu Türkistan'dan Elini Çek", "Vahşete Son" yazan pankartlar taşındı. Eyleme destek veren ABD'deki Genç Türk Derneğinin İkinci Başkanı Cenk Çoktosun da "yaşananları hiç kimsenin kabullenemeyeceğini" belirterek, "Çin'in yaptığının vahşet olduğunu" ifade etti. 22.07.2009 NEW YORK netgaZETE

Doğu Türkistan'da binden fazla Türk kurşuna dizildi
Çin'de yaşanan olaylarda 196 Uygur Türk'ünün kurşuna dizilerek idam edilmesinin ardından Türkiye'ye gelen Doğu Türkistanlı bir görgü tanığı, bölgede, söylenenden daha fazla insanın idam edildiğini öne sürdü. Görgü tanığı, "Bu rakam sadece Türkiye'ye gelen bilgi. Bizim bilgilerimize göre 1000'in üzerinde Uygur erkeği kurşuna dizilerek idam edildi" dedi. Çin dünyaya kapattığı bölgede istediğini asıp kesiyor. Ben çeşitli yolları kullanarak Türkiye'ye geldim. Ancak Doğu Türkistan'da bulunan ailem ve yakınlarım için endişeliyim" dedi. 22.07.2009 İSTANBUL netgaZETE

İsyanın Nedeni Bu Görüntüler
28 Temmuz 2009
Görüntüler Ortaçağ Avrupa'sından değil, 26 Haziran gecesi Çin'de çekildi. Olaylar insanın kanını donduracak cinsten. İşte Uygur Türkleri'nin görüntüleri

Çin'deki Uygur Türkü katliamı uzun yıllar unutulacak gibi değil. 26 Haziran gecesi Çin'in Guandong eyaletinde yaşananlar vahşeti tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor.

Kanal D Haber'in ulaştığı özel görüntüler dehşetin boyutlarını gözler önüne serdi..

Daha vahimi öldürenler Çin askeri değil Çinli siviller. Askerler bilerek meydanı gözü dönmüş binlerce Çinli sivile bırakmış.

Ellerine geçirdikleri sopalarla yakaladıkları Uygurları linç ediyor. Yere düşen her Uygur Türk'ünün başına en az 10 Çinli üşüşüyor.

Uygur Türk'ü paramparça olana kadar sopalarin biri inip biri kalkıyor.

Kana susamış Çinliler Afrika'da yaşanan ilkel kabile savaşlarını bile geride bırakan vahşete imza atıyor. Son Uygur Türk'ü ölene kadar kıyım devam ediyor. aktifhaber

UYGUR TÜRKLERİ ÇİN'İ PROTESTO ETTİ
26 Eylül 2009
İsveç'te yaşayan Uygur Türkleri Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde yaşayan Uygurlara uygulanan baskıları protesto etmek amacıyla başkent Stockholm'de gösteri düzenledi.
Stockholm Medborgarplatsen merkezinde öğleden sonra düzenlenen gösteriye Uygur Türkleriyle, Türkler, Azerbaycan ve diğer Türk Cumhuriyetleri vatandaşları katıldı.
haber10


En son Ekim tarafından Cmt Eyl 26, 2009 9:17 pm tarihinde değiştirildi, toplam 2 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cmt Tem 25, 2009 10:37 pm    Mesaj konusu: Doğu Türkistan'da Demografik Asimilasyon Alıntıyla Cevap Gönder

Dr. Hayati Bice
Doğu Türkistan'da Demografik Asimilasyon

Yakın çevremden aldığım izlenimlere göre bugün Doğu Türkistan’da yaşanan kanlı trajedi dikkate alındığında “fazlasıyla romantik” ve “kısmen nostaljik” bulunan bir önceki yazımda1 iki kez yer verdiğim “Demografik Asimilasyon” terimi konu ile ilgili olanlar için bile -terim olarak- yabancı gelmiş görünüyor. Asimilasyon türleri konusunda oldukça ciddi bir literatür birikimi söz konusu ise de konunun demografi ile ilişkilendirildiği Türkçe çalışma hemen hemen yok gibidir. Bu nedenle, hem bu ‘yeni’ kavramı somut şekilde örneklendirmek; hem de Doğu Türkistan gerçeğini realist olarak yansıtarak Türkiye kamuoyunda daha anlaşılır kılmak için bu yazıyı yazmam gerekti.

Türk Dil Kurumu sözlüğü fransızcadan dilimize geçen “asimilasyon” terimini (fransızcası: assimilation) “farklı kökenden gelen azınlıkları veya etnik grupları, bunların kültür birikimlerini, kimliklerini baskın doku ve yapı içinde eriterek yok etme” olarak anlamlandırmıştır. Demografik asimilasyon ise bu “eriterek yok etme” işleminde nüfusun kullanımına işaret eder. Buna göre ‘Demografik Asimilasyon’ “farklı kökenden gelen azınlıkları veya etnik grupları, bunların kültür birikimlerini, kimliklerini nüfus gücünü kullanarak baskın doku ve yapı içinde eriterek yok etme” olarak tanımlanabilir.

Bugün dünyada demografik asimilasyon uygulama kabiliyeti olan bir tek ülke olsa bunun Çin olacağını tahmin etmek çok kolaydır; çünkü bugün 1,5 milyar civarında olduğu düşünülen Çinli nüfusunun “eritme gücü”nün “ihtişamı”na rakip olabilecek “nicelik”te bir nüfusa sahip ikinci bir ülke yeryüzünde yoktur. Nitekim kısa bir araştırma yapıldığında bu yeni terimin hep Çin ile ilgili olarak kullanıldığı tesbit edilmektedir2. Demografik asimilasyondan bahseden sınırlı sayıdaki kaynakta ise konu Çin’in sömürgelerinden Tibet’te uygulanan3 nüfus politikası dolayımında işlenmiştir. Mesela bir bildiride Çin yönetiminin Tibet’te “demografik asimilasyon” da dahil her türlü zorbalığın icra edildiğinden ve buna dünya kamuoyunun seyirci kaldığından söz edilmektedir. Batılı kaynaklarda gerçek ve iç kanatıcı “demografik asimilasyon”a maruz kalan Doğu Türkistan’ın sözü bile edilmemiştir. Bu görmezden gelmenin Doğu Türkistan’a “gizli bir düşmanlık” ile ilgisi olmadığı ve konunun Tibet konusunun Budist ve Dalay Lama vesilesi ile Tibetlilerin batılı gündemlerde kazandığı popülarite ile ilgili olduğunu da –yanlış kanaatlere yol açmamak üzere- belirtmeliyim. 4

Demografik Asimilasyon Nasıl Uygulanıyor?

Kurulduğu ilk günden bu yana Komünist Çin devletinin işgal ettiği Doğu Türkistan’daki temel nüfus siyaseti Çinlileri bölgeye yerleştirerek Çinli nüfusu artırmak ve böylece müslüman Türk nüfusunu kendi yurtlarında azınlık pozisyonuna düşürmek olarak şekillendirilmiştir. Demografik asimilasyon’un Doğu Türkistan’daki uygulamasında iki faktör dikkate alınmaktadır:

1. Bölgedeki müslüman Türk nüfusunun niceliğinin her türlü yol kullanılarak azaltılması ve müslüman nüfusun artışının sınırlandırılması ve bölgedeki insan yapısının nitelik yönünden de geri bırakılması :

Bunu sağlamak için bölgedeki Türk nüfus üzerinde en vahşi doğum kontrol metodları en acımasız bir şekilde uygulanmakta ve müslüman ailelerde çocuk sayısı iki ile sınırlandırılmaktadır. Yapılan yaygın ve zorunlu küretajlar yanında; tıbbi müdahale için hastaneye giden kadınların kendi rızaları dışında (rahim çıkartılması =histerektomi vb. yöntemlerle) zorla kısırlaştırılmaları da dahil doğum kontrolü her türlü insan hakkı ihlal edilerek sürdürülmektedir. Bölgedeki Türklere ulaştırılan sağlık hizmetlerinin yetersizliği de yüksek ölüm oranlarına yol açması nedeniyle sonuçta nüfus kısıtlamasına hizmet etmiş olmaktadır. Doğu Türkistan’da genellikle Uygur Türkleri’nin yaşadığı tarihi Kaşgar, Hoten, Artuş, Aksu, Turfan, Kumul, Altay, Çöcek illerine hemen hiçbir hizmet götürülmemekte, önemli bir sinai üretim yapılmamaktadır. Doğu Türkistan’da yaşayan Türklerin istihdam imkanının daha kolay olduğu şehirlere göç etme hakları da Çin yönetimi tarafından kısıtlanmıştır. Bu nedenle bugün Doğu Türkistan Türklerinin yüzde 90’ı kırsal kesimde sosyokültürel ve ekonomik mahrumiyetler içerisinde yaşamak zorunda kalmıştır. Sonuçta bölgedeki süreç –maalesef- ekonomik yönden zayıflatılarak yoksullaştırılan halkın aynı zamanda cehalet içerisinde ve kolay yönetilebilir bir halde kalması olarak Çin emperyalizminin hedeflediği yönde ilerlemiştir.

2. Bölgedeki Çinli nüfusunun niceliğinin her türlü yol kullanılarak arttırılması:

Bunun için bölgedeki Çinli nüfusunu arttırmak üzere Doğu Türkistan’a sistemli bir göç ettirme politikası uygulanmaktadır. Dikkat çekici bir nokta olarak Batı Türkistan’daki Türk cumhuriyetlerinin 1991 yılında bağımsızlıklarına ve bayraklarına kavuşmalarından sonra Çin devletinin asimilasyon stratejisini daha yoğunlaştırdığı ve bölgeye Çinli göçmen akışına hız verdiği görülmektedir. Bu kapsamda dikkat çeken bir örnek olarak 1990’larda Çin’in orta bölgeleri olan Sarı Irmak havzasında dünyanın en büyük barajlarından birisinin inşasına başlanınca baraj suları altında kalacak topraklarda yaşayan yaklaşık beş milyon Çinli nüfusun büyük bir bölümü Doğu Türkistan’a yerleştirilmeğe başlandı.

Bölgeye Çinli nüfusunun naklinde dünya kamuoyu önünde haklılık kazanmak üzere bölgede açılan devlet fabrikalarının gerektirdiği kalifiye emekçi kaynağının yerel insan kaynaklarından temin edilemediği gerekçesi ileri sürülmektedir. Yine bölgedeki resmi dairelerde görev verilen memur kadroları ile bölgede güvenlik gerekçesi ile konuşlandırılan kalabalık mevcutlu askeri birliklerin tamamen Çinlilerden teşkil edildiğini de belirtmek gerekir.

Doğu Türkistan’a getirilen Çinli göçmenlerin yerleştirildiği verimli bölgelere her türlü hizmet götürülerek yerli nüfus aleyhine negatif bir ayrımcılık tatbik edilmektedir. Doğu Türkistan’daki fabrikaların %95’inin devlet eliyle inşa edildiği bölgenin kuzey –başkent Urumçi’den Karamay’a kadar olan topraklar- bölgesinde bugün beş milyondan fazla Çinli göçmen iskan edilmiştir. Çin yönetimi Doğu Türkistanlı Türkleri sistemli olarak şehirlerden uzak tutmağa çalışırken bölge şehirlerinde büyük teşviklerle Çin’den getirilen Çinli göçmenler yerleştirilmektedir.

Sınai üretimin ihtiyacı olan insan gücünün temini bahanesi yanında yeni tarım alanları açılması yolu ile de bölgedeki Çinli nüfus iskanı stratejisi desteklenmektedir; bu çerçevede yeni sulama kanalları ağı ile donatılmağa başlanan Taklamakan Çölü’nün kurak alanlarının sulu tarıma açılması ile Doğu Türkistan’a milyonlarca Çinli göçmen getirilip yerleştirilmiştir. Doğu Türkistan’da yerleştirilen Çinliler için, güvenlik tehdidi bahanesiyle çoğunlukla Cungarya yöresinde olmak üzere homojen Çinli yerleşimleri olarak yepyeni iskan alanları olarak özerk il ve ilçeler de oluşturulmaktadır.

Yakın zamanlara kadar Doğu Türkistan'da Türk'lerin yaşadığı 16 vilayet ve 86 kasaba vardı. Çin devleti, Doğu Türkistan’daki Türklerin birbirleri ile dayanışmalarını ortadan kaldırmak için bölgeyi etnik yapıya göre özerk il, özerk ilçe gibi parçalara bölmüştür. Çin yönetimi idari yapıyı 1 metropol başkent (Urumçi), 8 özerk il ve 5 özerk ilçe şeklinde organize etmiştir. Uygur Türklerinin çoğunlukta olduğu illere Kazak, Kazak Türklerinin çoğunlukta olduğu illere Kırgız, Kırgız Türklerinin çoğunlukta olduğu bir ile de Özbek vali atanarak mikroetnisite farkları kışkırtılarak Türk kökenli toplumlar arasında düşmanlık duyguları yeşertilmeğe çalışılmakta ve -maalesef- yer yer de başarılı olunmaktadır.

İşgalci Çin yönetimi ve yerli işbirlikçileri Doğu Türkistan’ın demografik yapısını değiştirmek ve Doğu Türkistan’da Türk nüfusunu azınlığa düşürerek etnik Çinli baskısı oluşturmak amacıyla bölgeye devamlı olarak kitlesel boyutta Çinli göçmen yerleştirilmesi uygulaması günümüzde de bütün şiddeti ile sürdürülmektedir. Bunun bölgede yol açtığı etnik gerilimin son örneği olarak Urumçi’de boy veren şiddet olayları ve 2008 Mart ayında, Tibet'te genç Tibetlilerin, Tibet Özerk Bölgesi’nin başkenti Lhassa'da, öfkelerini Çinli tüccarlardan almağa kalktıklarında ortaya çıkan çatışmaları hatırlatan gelişmeler temelde, işte bu “demografik asimilasyon” siyasetinin bir sonucudur.

Demografik Veriler

Çin yönetiminin açıkladığı nüfusa ilişkin veriler nüfus sayımlarında uluslararası gözlemcilerin izlemesine izin verilmediğinden tahmini olarak değerlendirilmekte ve Türklerin nüfusu uluslararası kamuoyuna olduğundan çok çok az gösterilmektedir. Resmi makamların açıkladığı rakamlar Çin yönetiminin zorunlu küretaj (doğum kontrolü) politikasına esas olacağından demografik verilerin niçin çarpıtıldıkları kolayca öngörülebilir. Çin resmi istatistiklerinde daima gerçekte olduğundan düşük gösterilen Doğu Türkistan’daki müslüman Türk nüfusu, Doğu Türkistan kaynaklarının tahminine göre günümüzde 30 milyondan fazla olmalıdır.

Komünist Çin işgaline uğradığı 1949 yılında Doğu Türkistan'ın nüfusu, 9 milyon olup, bu nüfusun %75’ini Uygur Türkleri, %11’ini Kazak Türkleri, %5’ini de Kırgız, Özbek, Tatar gibi diğer müslüman Türk boyları teşkil ederken 600.000 kişi ( %9) Çinli, Mançu, Şibe, Daur, Moğol, Tibetli vb. azınlıklara mensuptu.

Komünist Çin yöneticileri ülkede demografik homojenlik sağlama bahanesiyle, Doğu Türkistan’ın Türk nüfus yoğunluğunu seyreltmek maksadıyla Doğu Türkistan’a Çinli nüfus aktarma planını değişen yönetim kadrolarına rağmen değişmeyen bir strateji olarak uygulamaktadır.

Komünist Çin Devleti’nin 1970’de belirlediği bir plana göre Doğu Türkistan'a 100 milyon arasında Çinli göçmen yerleştirme politikası güdülecek ve her bir Müslüman Türk’e karşılık üç Çinlinin bölgede yerleştirilmesi hedeflenecektir. Bu hedeflere ulaşmak için uygulanana zalimane nüfus siyasetinin sonucunda Doğu Türkistan’ın komünist işgali başlangıcında -1949’da- Çinli nüfus oranı yüzde 5 oranında iken, bu oran günümüzde yüzde 45’e ulaştırıldı. Ancak sözde özerk yerel yönetim henüz Çin yönetiminin stratejik hedefi olan “bir Müslüman Türk’e karşılık üç Çinli” orantısını sağlamaktan çok uzaktır !... 2000 yılı Doğu Türkistan'ında ağırlıklı olarak Uygur ve daha sonra Kazak boyundan insanlardan oluşan Türk soylu halkların toplam nüfusu yaklaşık olarak 8 milyon kişi ile % 60 oranında iken, Çinli nüfus ise 5 milyon kişi ile %40’ı aşmıştı. Bugün için -2009- aynı trendin devam ettiği kabul edilerek Doğu Türkistan'daki Çinli nüfusun 6 milyonu oranın ise %45’i bulduğu tahmin edilmektedir. Bu eğilim değişmeden devam etse bile yakın bir gelecekte Doğu Türkistan nüfusu içinde Çinli nüfusun baskın hale geleceği öngörülebilir.

1993 yılında Çin hükümeti tarafından Doğu Türkistan’da yapılan nüfus sayımında, nüfusun 16.052.648 olduğu açıklanmıştır. Bu nüfus içerisinde Doğu Türkistan’daki Müslüman Uygur Türkleri nüfusu 7.589.468 olup bölgedeki toplam nüfusun % 47’sini teşkil ediyordu.

Doğu Türkistan’da 1993 yılında nüfus açısından ikinci sıradaki etnik grup , 6.036.700 kişi ile toplam nüfusun %37’sini teşkil eden Çinli halkdır. 1993 yılında nüfus açısından üçüncü sırayı alan etnisite Kazak Türkleri olup 1.196.416 kişiyle toplam nüfusun %7,3’ünü oluşturmaktaydı. Ayrıca, Doğu Türkistan’da 732.294 Hui (Çin Müslümanları), 154.282 Kırgız, 12.782 Özbek ve 4.440 Tatar yaşamaktaydı.

1 Kasım 2000 tarihli nüfus sayımının resmi sonuçlarına göre, bütün Çin nüfusu 1 milyar 300 milyon kişidir. 2000 yılı nüfus sayımında, Doğu Türkistan’daki nüfusun ise 18.431.501 olduğu açıklanmıştır. Bu nüfus içerisinde Doğu Türkistan’daki Müslüman Uygur Türkleri nüfusu 8.345.622 olup bölgedeki toplam nüfusun % 45.21’ini teşkil ediyordu. 2000 yılında Doğu Türkistan’da nüfus açısından ikinci sıradaki etnik grup 7.489.919 kişi ile toplam nüfusun %40.58’ini teşkil eden Çinli halkdır. Önemli bir ayrıntı bu sayıya bölgedeki kalabalık Çin ordusunun Çin soyundan olan mensublarının dahil olmamasıdır. 2000 yılında nüfus açısından üçüncü sırayı alan etnisite Kazak Türkleri olup 1.245.023 kişiyle toplam nüfusun % 6.74’ünü oluşturmaktaydı. Ayrıca, Doğu Türkistan’da 839.837 Hui (Çin Müslümanları), 158.775 Kırgız Türkü, 194.891 Moğol, Daur ve Dongşiang, 34.566 Şibe, 15.787 Tacik, 19.493 Mançu, 12.096 Özbek Türkü, 8.935 Rus ve 4.501 Tatar Türkü yaşamaktaydı.

Doğu Türkistan’da 2004 yılı nüfus sayımında bölgede nüfusun resmi rakamlara göre 19.630.000’a ulaştığı açıklanmıştır. Bugün ise Doğu Türkistan’da 25 milyon kadar Türk'ün yaşadığı tahmin edilmektedir. (Bu nüfusun etnik bileşimine ilişkin veriler elimizde bulunmamakta ise de trendi dikkate alarak bazı öngörülerde bulunmamız mümkündür.) Günümüz Doğu Türkistan'ında köken olarak Çinli olan Hanlar, bölgedeki nüfus dengesini tersine çevirerek birinci etnisiteyi oluşturma aşamasına gelmişlerdir. Bu durum nüfusunun 2/3'ünü Çinlilerin oluşturduğu iki milyonu aşkın bir nüfusu olan başkent Urumçi kent merkezinde –maalesef- şimdiden gerçekleşmiş durumdadır. Batı basınına yansıyan haberlere göre -bugüne kadar etnik yapısı üzerinde oynamağa cesaret edilemeyen- ve bölgenin tarihi ve kültürel merkezi konumundaki Kaşgar’da yeni yerleşim ve ticaret merkezleri yapılacak bahanesi ile tarihi kent merkezinde toplu kamulaştırmaların ve yeni inşaatların başlatılması Çin demografik asimilasyon stratejisinin yeni bir aşamaya ulaştığını işaret etmektedir.

Resmi rakamlar ile oynanmış olma ihtimali, Çin için her zaman dikkate alınması gereken bir faktör olmakla beraber verilen bu nüfus rakamı ve oranlarının bile bölgedeki demografik asimilasyon hakkında yeterince bir fikir verdiği açıktır. Aynı dönemde Türkiye nüfusu 1950’deki 20.947.188 rakamından %350’den fazla bir artış ile 2007 sonu itibarıyla 70.586.256 kişiye ulaşmıştır. Doğu Türkistan nüfusu doğal bir şekilde artarak bugüne gelinmiş olsa idi bölgenin Türk nüfusunun bugün en azından 30 milyonu bulmuş olması gerekirdi. Doğu Türkistan ile Türkiye arasındaki yıllık doğum oranları aynı olsa idi ( ki bütün sosyoekonomik göstergeler Türkiye’deki nüfus artışının Doğu Türkistan’dan daha az olması gereğine işaret eder.) gerçekleşecek bu nüfus artışının bile bugün mevcut olmayışı bölgedeki demografik asimilasyonun bir yönünü gösterir. Demografik asimilasyonun asıl yüzü ise bölgeye iskan edilen Çinli nüfusun eritici -hatta giderek yok edici- etkisinde gizlidir.

***

Urumçi-2009 Süreci

Henüz sonlanmayan bir sürecin yaşandığı Doğu Türkistan’daki Urumçi olaylarının sunulmasında medya yoluyla yönlendirilen iki versiyonu öne çıktı: Uygur kaynaklarınca dile getirilen versiyonda, Uygur Türkleri, sömürgeci Çin hükümetinin son derece sert bastırma girişiminin tahriki ile ayaklanmaya dönüşen “barışçıl bir gösteri”den söz etmektedir. Komünist Pekin yönetiminin iddia ettiği şekliyle ise olay, “radikal İslamcı bir ayaklanma” çıkartan dış güçler tarafından “manipüle edilen Uygur unsurları”nın provokasyonudur. Her iki değerlendirmenin de yukarıda işlenen veriler ışığında son derece derinliksiz (=sathi) ve vakıanın bütününü yansıtmaktan son derece de uzak olduğunu söylemem gerek.

Sürecin gerçek arkaplanı ise bu makalede somut olarak anlatılmağa çalışılan “demografik asimilasyon”da boy göstermektedir. Doğu Türkistan’daki asimilasyon konusunun dini ve kültürel niteliklerinin de değerlendirilmesi zorunlu olmakla beraber konu, bu ‘teknik’ makalenin hacmini aşacak boyutlara sahiptir.

Dipnotlar:

1 Türkistan'ın doğusundaki işaret taşları

http://www.haber10.com/makale/16195

2 Google’da “demographic assimilation” konulu bir arama yapıldığında ulaşılan kaynakların hemen hepsinin Çin’in Tibet bölgesinde uyguladığı nüfus politikaları ile ilgili olduğu görülmektedir.

3 Tibet’te uygulanan “Demografik Asimilasyon” bu konuyu dile getiren batılı yayınlarda 1959 yılında 1.273.969 kişi olan Tibet’in yerli nüfusunun yaklaşık %20’lik bir azalma ile 2000 yılında 1.000.000 kişi civarına düşmüş olması; buna karşılık aynı süreçte bölgedeki Çinli nüfusunun üç misline çıkartılarak 1.600.000’e ulaşması olgusunda işlenmektedir. Çin yönetimi Tibet’teki bu nüfus azalmasını Tibet’ten diğer bölgelere gerçekleşen “gönüllü göçler” ile izah etme eğilimindedir. Bu resmi rakamların Doğu Türkistanlı Uygur Türkleri için 1949’da 6.750.000 ve 2000 yılında 8.345.622 ve Doğu Türkistan’daki Çinli sayısının ise 7.489.919 olduğu dikkate alınırsa Tibet ve Doğu Türkistan’da yaşanan trajedinin boyutlarını kıyas imkanı bulunur. Buna karşılık Çin’in asimilasyon politikasını kınayan yayınlarda sürekli olarak Tibet’in ön plana çıkartılması dünya kamuoyunun nasıl yönlendirildiği konusunda ilginç bir örnektir.

4 Batılı kamuoyunun Tibet sorununa ilgisinin temelinde Richard Gere, Brad Pitt gibi popüler Holywood yıldızlarının Budist eğilimlerini ilan etmeleri ve rol aldıkları “Tibette Yedi Yıl” gibi filmlerin büyük etkisi olduğu genellikle kabul edilen bir gerçekliktir. Bununla beraber bölgenin ruhani önderi ve sürgündeki Tibet Hükümeti başkanı Dalay Lama’nın uluslararası kimlik kazandırılmış “bir teokratik figür olarak geniş bir kabule mazhar kılınması” da Doğu Türkistan’a kıyasla lokal bir konu olan Tibet sorununun gündemde tutulması da dikkat çekici bir haldir.

KAYNAK:

Prof. Dr. Hüseyin KARADAĞ , Türkistan’da Örtülü Çin Nüfus Yayılmacılığı.

Prof. Dr. Matthew Akester, Facing Chinese Facts.

“Avrupa'nın Afrikalılara yaptığını Çin Uygurlara yapıyor” , 9 Temmuz 2009 tarihli Le Monde’dan naklen ZAMAN gazetesi.

haber10

O Cesur Uygur Kadın Konuştu
26 Temmuz 2009

O Kadın konuştu: Hiç korkmadım, öldürseler de yerimi dolduracak insanlar olduğunu biliyordum... Peki bir kadın nasıl bu hale gelir? İşte nedeni:

Tek başına polis tanklarının önüne çıkan sembol kadın: 'Oğlumu ve kocamı istiyorum' Eşim ve oğlum hala kayıp

Çin'in Uygur Özerk Bölgesi'nde Uygurlara karşı yapılan saldırılar sırasında Çin askerlerinin önüne dikilerek Uygurların sembolü olan Tursun Gül, Cihan'a yaptığı açıklamada olay anında hiç korkmadığını söyledi. "Beni döver ya da öldürürlerse yerimi dolduracak başkaları olduğunu biliyordum." diyen Tursun Gül, eşinden 20 gündür haber alamadığını ifade etti.

Tursun Gül'e, 21 yaşındayken sakat kalan ayağının tedavisi için bulunduğu hastanede 6 yaşındaki kızı eşlik ediyor.

Uygur Özerk Bölgesi'ndeki olaylar sırasında Çin askerlerine karşı durarak Uygurların sembolü olan Tursun Gül, sakat olan ayağı yüzünden tedavi gördüğü hastanede bir an önce eşi ve oğluna kavuşmayı ümit ediyor. Cihan'a konuşan Gül, gözaltına alınan kocasından 20 gündür, memleketi Kaşgar'da annesinin yanında kalan 3 yaşındaki oğlundan da 18 gündür haber alamadığını söylüyor. "Devlet beni tedavi ettirmeyi bıraksın. Ben kocamı bulmak istiyorum. Kocamı bulursam, o beni bir şekilde tedavi ettirir. Tek isteğim, ona ulaşmak." derken, namazlarında kocasının geri gelmesi için dua ettiğini söylüyor. Uygur kadını, olayların nasıl olduğunu da şöyle anlatıyor: "5 Temmuz günü olaylar olduğunda kaldığımız binanın kapısı kapatıldı ve dışarı çıkmamamız istendi. Biz de çıkamadık dışarıya. 6 Temmuz akşamı askerler geldi ve oturduğumuz binanın kapısını açarak 3 yaşlı hariç diğer erkekleri alıp götürdü. Aralarında benim kocam da vardı. Şu ana kadar da kimseden haber yok."



30 yaşındaki Tursun Gül, ailesiyle Kaşgar'dan Urumçi'ye geleli 1 yıl olmuş. 33 yaşında ve kalp hastası olan kocası, gündelik işçi olarak çalışıyormuş Urumçi'de. 21 yaşında geçirdiği bir kaza nedeniyle bir ayağı sakat olan Tursun Gül, koltuk değneğine dayanarak ve yumruğunu sallayarak Çinli güvenlik güçlerinin üzerine gidişini anlatırken şu ifadeleri kullanıyor: "Hiç korkmadım. Beni döver ya da öldürürlerse arkamda yerimi dolduracak başkaları olduğunu biliyordum. Özgürlük ve barış istediğimizi söyledim."

"Olaylarda kaç kişi öldü? Kim kimi öldürdü?" şeklindeki sorumuzu ise, "Ne kadar kişi öldü bilmiyorum. Han Çinlileri öldürdü desem milliyetçilik olarak algılanır. Devlet öldürdü desem siyasi suç sayılır. O yüzden görmediğim için yorum yapamıyorum." diye cevaplıyor. Her iki tarafta da kötü insanların olduğunu belirterek, "Zannedersem bu olayları iki taraftan da kötüler yaptı." şeklinde konuşuyor.

Bir süre sonra kamera karşısında konuşan diğer Uygurlarda olduğu gibi Tursun'un söylemlerinde de değişmeler oluyor: "Rehberler (Çin Komünist Partisi yetkilileri) getirdi beni buraya. Onların sayesinde durumum şu an iyi. Onlara teşekkür ediyorum. İki taraf arasında nifak tohumları yoktu. Uygurlar ile Han Çinlileri arasında dostluk vardı. İlişkilerimiz iyiydi."

'100 bin Uygur götürüldü' iddiası

Her ne kadar resmî rakamlara olaylarda 197 kişinin öldüğü açıklansa da Uygurlar bu sayının çok daha fazla olduğunu savunuyor. İsmini açıklamak istemeyen bazı görgü şahitleri, "Olaylarda 10 binden fazla Uygur öldü, 100 bine yakını da götürüldü. Urumçi'de olayların olduğu yerdeki Uygurların sayısı 1,5 milyondu. Ama şu an oralardaki sayı çok azaldı. Bu insanlar nereye gitti? Hiçbir haber yok. Kimse hesap soramıyor." diye yakınıyor. aktifhaber

Rabia Kadir: Urumçi'de 10 bin Türk kayboldu
Nereye gittiler; öldülerse cesetleri nerede?


29 Temmuz 2009 Sürgündeki Doğu Türkistan lideri Rabia Kadir, Çin'in kuzeybatısındaki Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde bu ay başında meydana gelen olaylar sırasında başkent Urumçi'de bir gecede yaklaşık 10 bin Türk'ün kaybolduğunu açıkladı.
Rabia Kadir, Japonya'yı ziyaretinin ikinci gününde düzenlediği basın toplantısında, "Urumçi'de yaklaşık 10 bin kişi bir gecede kayboldu. Nereye gittiler? Öldülerse neredeler?" diye sordu.
Olayların ardından Amerikan hükümetinin tutumundan ise şaşkınlık ve hayalkırıklığı duyduğunu söyleyen Kadir, "ABD'nin yanıtı biraz mesafeliydi. Şaşırdım ve hayalkırıklığına uğradım" dedi.
ABD'de sürgünde yaşayan Kadir, buna karşın Amerikan yönetiminin tutumunda bir değişiklik beklediğini sözlerine ekledi.
Çin makamlarından yapılan resmi açıklamalara göre, 5 Temmuz'da Urumç i'de Uygurlar ile Çin'de etnik çoğunluğu oluşturan Hanlar arasında patlak veren şiddet olaylarında 197 kişi öldü. netgazete

Tayfun Çin'i Fena Vurdu
09 Ağustos 2009
Çin'in doğu sahillerine yaklaşan tayfun nedeniyle yaklaşık 1 milyon Çinli güvenli yerlere tahliye edildi.
İlişkili HaberlerTüm HaberlerÇin Usulü Tedavi!Çin Vize Kararından RahatsızÇin Venedik'e Döndü Vaka Sayısı 2 Bini AştıÇin Türkiye'deki Vatandaşlarını Uyardı

Resmi Xinhua ajansı, tayfun nedeniyle sahil eyaletlerinden Zhejiang'da 473 bin 300, Fujian eyaletinde de 480 bin kişinin tahliye edildiğini duyurdu. Şiddetli rüzgâr ve yağmur getiren Morakot tayfununun bu akşam Çin'in doğu sahillerine ulaşması bekleniyor.

35 binden fazla geminin de limanlara geri çarpıldığı belirtilirken, bölgedeki birçok otoyolunun da ulaşıma kapatıldığı kaydedildi.

Morakot tayfunu nedeniyle Tayvan'da bir kişi ölmüş, en az 29 kişi de kaybolmuştu. Tayvan'ı vuran ve son 50 yılın en şiddetli tayfunu olarak kayıtlara geçen Marakot tayfunundan dolayı ulaşım aksamış, okullar ve işyerleri kapanmıştı. aktifhaber

Tayfun, 4 milyon Çinli'nin hayatını altüst etti
1Morakot tayfununun Çin'de 4 milyon kişinin yaşamını etkilediği ve 1 milyon kişinin güvenli yerlere kaçmak zorunda kaldığı bildirildi. Çin Uluslararası Radyosu'nun haberinde Morakot tayfununun dün ülkenin güneydoğu sahilinde yer alan Fucien eyaletine bağlı Şiapu bölgesinde karaya çıktığı ve Fucien ile Zhejiang eyaletlerini vurduğu belirtildi. İlk belirlemelere göre yaklaşık 2 bin ev yıkıldı ve bir kişi öldü. Doğrudan maddi kaybın 2 milyar 600 milyon yuan (382,35 milyon ABD doları) olduğu açıklandı. 10.08.2009 PEKİN - netgazete

Doğu Türkistan Olayları ve Uygurların Varolma Mücadelesi
Doç.Dr. Oya Akgönenç
Milli Gazete

Doğu Türkistan'da olaylar fırtına gibi gelişip, dünya gündemine yıldırım gibi düştü. Meydana gelen tepkiler çok karışık ve farklı oldu. Durum hala ciddiyetini sürdürmekte, olayların üzerinden bir haftadan fazla zaman geçmesine rağmen Uygurlar sokak ortasında yürürken veya bisikletle işine giderken vurulup öldürülmekte... Bütün bunlara rağmen dünyadan yükselen tepkiler son derece cılız kalmakya devam ediyor.

Daha da fenası, medyayı kontrol eden Çin, öldürülenlerin Han Çinlileri olduğunu dünyaya bildirmekte ve olayların tüm yükünü Uygur Müslümanlarının üstüne yıkmaktadır.

Olayları anlamak için bir kaç değişik açıdan tahlil etmek gerekmektedir.

Olayların panaromik tespiti:

Doğu Türkistan Türkleri kendi vatanlarında, yıllardır büyük bir baskı rejimi altında yaşamakta olup Doğu Türkistan topraklarına sistemli bir şekilde "Han Çinlileri" yerleştirilmektedir. Yeni gelenler kendilerini üstün görüp, en iyi işleri elde etmekte, bölgedeki ekonomik kalkınmadan en çok Han Çinlileri pay almaktadır. Uygurlar kendi ana yurtlarında ikinci ve hatta üçüncü sınıf vatandaş muamelesi görmektedirler. Adeta yıllar öncesi Güney Afrika'ya Avrupa'lı beyazların gelerek, tüm kaynakları ele geçirmeleri ve toprakların sahibi haline gelmeleri gibi.

Son olaylarda da bir sivil protesto hareketi olarak başlayan hadiselerde Han Çinlileri ellerindeki iri sopalarla Uygurları linç etmiş ve olayları bastırmaya gelen Çin askerleri de kaçan Uygurları vurup, öldürmüştür. Dahası evlere "kimlik kontrolü" yapma bahanesi ile giren Çin polisi, evdekilerin boğazlarını kesip, öyle dışarı çıkmışlardır.

Çin devleti için asıl mesele, toplum düzeni, insan hakları veya demokratik ifade falan olmayıp, Çin devletinin, "mutlak devlet otoritesini en sert şekliyle ihdas etmek" olmuştur.

Gözaltına alınanların geleceği veya nerede oldukları belli olmayıp, Çin hükümeti "olaylara sebep olanları idam edeceğini" ilan etmiştir. Son yıllarda hazırlanan Çin anayasasında "bölgesel şovenizm" yasaklanmış olup, şiddetle cezalandırılacağı belirtilmiştir.

Yani diğer bir deyimle kimsenin milli kimliğini öne çıkartma hakkı yoktur. Ne var ki bunu Han Çinlileri yaptığında, bunun adı, "büyük Çin milleti adına " bir hareket olmakta, ama ezilmeye ve haksızlığa karşı ayaklanan Uygur Türkleri veya başka gruplar olursa, adı, "bölücü şovenizm" olmaktadır.

Kısacası Çin, son 25-30 yıldır, Batı'ya ve dünyaya ekonomik olarak açılıp, son derece ucuz mallarla dünya piyasalarından büyük sermayeler toplarken, yüzü güller açan "Çin bebekleri" gibi şirin hareket etmiş ama içeride "demir bir yumrukla" idare ettiği gruplardan herhangi bir "demokrasi ve insan hakları" talebi geldiğinde derhal "korkunç yüzlü ve yırtıcı güçlü dragon-canavar" haline gelmiştir.

Çin'in yeni düzeni, kapitalist kıyafet içinde, hırçın ve katı bir komünist kişiliğin ifadesi olmuştur. Veya bir başka anlatışla, çok eskilerden beri Çin'de mevcut olan ezici "sömürgecilik" alışkanlığının ve eski "Çin Kapitalizm"inin acımasız sömürüsünün yeni şartlar ve metodlarla tekrar su yüzüne çıkması diye de tarif edilebilir.

Bir de Doğu Türkistan'a bakmak gerekir. Burası çok büyük bir ülkenin ikiye bölünmüş şeklidir. Batı Türkistan, uzun yıllar Rus hâkimiyetinde kalmış ve daha sonra daha çok Rusya'dan etkilenen bağımsız bir ülke olmuştur. Doğu Türkistan ise Çin hegemonyası altına düşmüştür.

Doğu Türkistan sadece 20. yüzyılın başından beri en az dört-beş defa bağımsızlık mücadelesi vermiş ve hürriyetleri için ölümü göze almıştır. Sonunda Çin tarafından Özerk Uygur bölgesi olarak tanınmış bulunmaktadır.

Çinliler bu yöreye "Sincan" adını yani Çince: "kazanılmış yeni topraklar" anlamına gelen bir ad vermişler ve bu tabirin ifade ettiği anlamda, kazanılan bu "yeni topraklara" Çinlileri yerleştirmeye başlamışlardır.

Doğu Türkistan 1,680,001 Km2 alandır. Yani yaklaşık Türkiye'nin iki katı bir alan.

1920'larda 35 milyon kadar olan Uygur Türkleri, şu anda orada mevcut bulunan 21.3 milyon insan içinde sadece 8 veya 8,5 milyon kalmışlardır. İç göçle getirilen Han Çinlileri ise 7 miyon'u bulmuştur. İlaveten 1,5 milyon Kazak ve 16 değişik milletten azınlık, bu topraklara yerleştirilmiştir. Uygurlar bugün nüfusun sadece yüzde 45'ini oluşturmaktadırlar.

Anayasa'da "özerk bölge" denmesine rağmen ve her türlü haklara sahip görünmelerine rağmen uygulamalar bunların tam tersi istikamette ilerlemektedir. Din baskısı vardır. Camilere gidiş kısıtlı ve kontrollüdür. 18 yaşına kadar Kur'an öğrenmek yasaklanmıştır. Birkaç yıl önce kadir gecesi bir evde kendi aralarında Kur'an okuyan kadınlara baskın yapılmış, ikisi öldürülmüş, diğerleri cezalandırılmış ve bu olay , "rejime karşı bir toplantı" olarak polis kayıtlarına geçmiştir.

Çin hiçbir şekilde Türkiye'nin oralarda etkili olmasını veya oradaki olaylara karışmasını arzu etmemekte ve buna karşı çıkmaktadır. Son olaylarda da Türkiye tarafından ifade edilen, "ülkede bir an önce sükûnet ve adaletin gerçekleşmesi arzu ve temennisi" çarpıtılarak, "Türkiye, Uygurlara düzeni bozmaktan vazgeçin" dedi şeklinde yansıtılarak, oradaki Uygur Türk ve Müslümanlarının tüm ümit ve gayretlerini kırma yoluna gidilmiştir.

Doğu Türkistan'ın jeo-stratejik önemi:

Tiyen Şan ve Pamir Dağları arkasında ve Gobi Çölü'nün bir kenarında var olan bu geniş topraklar, inanılmaz zenginlikleri bağrında barındırmaktadır. Burada zengin petrol ve doğal gaz yatakları mevcuttur. Burada yine uranyum madeni ve diğer önemli madenler de bulunmaktadır. Bu kadar zenginlik üstünde oturan insan sayısı ne yazık ki kocaman bir devin inanılmaz iştahı karşısında durabilecek kadar çok değildir. Sayı zaten az iken, göç politikaları, ölüm programları ve sürgünler yolu ile daha da azaltılmıştır.

Doğu Türkistan adeta dünyaya açılan bir ana giriş-çıkış kapısı gibidir. Sadece sınırı olan komşularını saymak bir fikir vermeye yeter.

Komşuları Pakistan, Afganistan, Keşmir, Kırgızistan, Kazakistan, Rusya, Moğolistan ve içindeki Nepal.

Bir bakıma Çin'in en uzak, en Kuzey Batı köşesidir. Eski ticaret kervan yollarının başlangıç noktasıdır. Bugün de orada inanılmaz modern merkezler kurulmuş olup, enerji kaynaklı ticaretin beyni gibi işlemektedir. İşte böyle bir yerde, oranın ana sahipleri istenmemektedir.

Bu kadar gelişmenin olduğu yerde Uygur Türkleri'nin bir kısmı işsiz kalmaktadır. İş bulmak bahanesi ile alınıp, Çin'in diğer uzak köşelerindeki fabrikalara gönderilmektedirler. Gönderilenlerin çoğu kadın ve kızlardır. Böylece aile parçalanmaktadır. Gönderildikleri yerlerde 12 saatlik vardiyalarla adeta köle gibi çalıştırılan Uygur kız ve kadınları çok daha düşük bir ücret almakta ve hatta kazançları kendilerine verilmeyip, bölgedeki resmi yetkililer eliyle ailesine gönderilmektedir. Kızların pekçoğu, bulundukları yerlerdeki erkeklerle evlenmeye mecbur bırakımakta ve birden fazla çocuk yapmalarına izin verilmemektedir.

Diğer taraftan Han Çinlileri çocuk yapma tercihlerini "erkek evlat" edinme yönünde kullanmakta ve ortaya çok daha agresif, daha çok erkek-egemen bir Han toplumu çıkmaktadır. Son olaylar bile bir dedikodu ve bir yalanla başlamıştır. İki Uygur Türkü'nün bir Çinli kıza tecavüzü yalanı ortaya atılmıştır. Bizzat hükümet bunun böyle olmadığını ilan etmesine rağmen, Han Çinlileri "intikam tugayları" ile harekete geçmişlerdir.

Doğu Türkistan'ın kültür merkezleri, aşina isimlerden meydana gelmektedir:

Kaşgar, Hotan, Tufan, Yarkand, Gülce, Kumul, Aksu ve Altay. Bunları hafızalara kazımak gerekir, çünkü Çin bunların hepsini yeni Çin isimleri ile değiştirmiştir.

Çocukların eski tarihlerini öğrenme şansları da pek yoktur zira böyle bir tutum, "şovenizm" olarak nitelendirilmektedir. Yeni nesiller zaman içinde "geçmişlerini, kimliklerini unutarak ve tamamen Çin kültürü içinde eriyip kaybolarak yetiştirilmeye" çalışılmaktadır. İşte Uygurların mücadele verdiği en büyük konu da budur. KİMLİK VE VAR OLMA savaşı.

Tepkiler ve Sebepler:

Doğu Türkistan'da gerçekleşen olaylar asimetrik bir mücadelenin en canlı örneği. Bir tarafta koskoca bir Çin Komünist Halk Cumhuriyeti, diğer tarafta ona karşı Çin'in en uzak Kuzey Batı bölgesindeki bir avuç "DoğuTürkistanlı"nın "özerklik" mücadelesi.

Hemen belirtilmelidir ki, Uygurların çoğunluğu bağımsızlık iddiasında değillerdir. Bunun olamayacağını bilecek kadar gerçekçidirler. Uygurların isteği ve talebi, kendi yurtlarında daha çok söz sahibi olmak, o yurdun yeraltı ve yer üstü zenginliklerinden daha çok pay almak ve herkes kadar iyi yaşamaktır.

Doğu Türkistanlılar kendi insanlarının, kendi yurtlarında iş bulmasını, kız ve kadınlarının uzak bölgelere gönderilmemesi ve bu ekonomik kalkınma sürecinde ana yurtlarına, dışardan gelen grupların kendilerinden daha hâkim ve üstün bir sınıf meydana getirmesini istememektedirler.

Kendi dinlerini ve kültürlerini her zamanki gibi yaşayabilmek, Uygur benliğini yaşatmak istemektedirler.

Olayların karşısında dünya devletlerinin ve milletlerinin tepkisi gözden geçirilmeye değer.

a- Büyük devletler ve özellikle Batılı ülkeler:

Her fırsatta "insan hakları", "hak ve hukuk üstünlüğü" iddiası ile ortaya çıkan bu ülkelerin hiç bir tanesi dikkat edilecek bir tepki ortaya koymamıştır. Bunun nedeni daha çok ekonomik ve siyasidir. Artık Çin bir dünya ekonomik devidir. Muazzam bir nüfusa ve etkileyici bir kalkınma hızına sahiptir. Bir nükleer güçtür. Ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesidir. Yani veto hakkına sahiptir.

Ne ABD ve ne de Rusya Federasyonu şu sıralarda Çin'i karşılarına almayı düşünmemektedirler. Her ikisi de Çin'le iyi geçinme politikası içindedirler.

Asya'da Japonya veya Endonezya ve Malezya gibi ülkelerle Çin'in bir çekişmesi yoktur. Pek çoğunda Çinli nüfus büyük azınlıklar halinde bulunmakta ve onların ekonomisine büyük katkılarda bulunmaktadır. Kendi ülkelerinde pek çok sayıda faal azınlık grupları olan bu devletler, Çin'le uğraşmak istememektedirler.

b- Asya komşuları:

Pakistan ses çıkartamamaktadır. Pakistan ve Çin arasında stratejik ortaklık mevcuttur. Kaldı ki şu günlerde, ABD bir taraftan Swat vadisini vururken, diğer taraftan Rusya ve Hindistan'la işbirliği içine girerken, ekonomik olarak, yatırım ve altyapı inşaatları ile Pakistan'a yardım eden tek ülke Çin'dir. Kırgızistan ve diğer orta Asya Türk Cumhuriyetleri zayıf ve korumasızdır. Yeraltı zenginlikleri çok ama nüfusları azdır. Dolayısı ile Çin'e karşı taraf tutacak durumda değildirler.

c- Diğer Ülkeler:

Diğer Arap ülkelerinin pek çoğu Çin'le büyük ticaret ilişkisi içindedir. Hemen yanlarındaki Filistinlilere yardımcı olamıyorlar. Mısır, zaten Gazze'de süre giden abluka olayına yardımcı olmaktadır.

İslam Konferansı Örgütü bu konuda öne çıkabilecek tek kuruluştur. Onun da telkinleri sadece insan hakları, yaşam hakkının korunması, demokrasinin gelişmesine izin verilmesi gibi konularda uzlaşmacı bir yaklaşımla mümkün olabilir.

Çin gücünün farkındadır. Çin, etrafındaki herkesle başa çıkabilecek durumda olduğunu da bilmektedir. Girdiğimiz yüzyılın Asya yılı olacağını çok iyi bilen Çin, oradaki avantajlarından tekini bile feda etmeye niyetli değildir. Bugünkü şartlar altında Çin'in bileğini bükecek veya ona dur diyebilecek ve de böyle bir çatışmayı isteyecek bir gücün mevcut olmadığını da tartabilmektedir.

Bugün Çin tekrar eski emperyal tutumuna bürünmüş olup, komünist rejimin getirdiği katılık ve sertlik içinde hedefine doğru ilerlemektedir.

d- Türkiye'nin tutumu:

"Mazlumun " yanında yer almış tarihi bir misyonun mirasçısı olarak Türkiye haklı olarak Uygurların katliamına sert bir tepki göstermiş bulunmaktadır. Bu ölen, ezilen ve baskı altında işkence ve eziyet gören kendi insanlarımız, soydaşlarımız ve dindaşlarımızdır.

Türkiye haksızlık ve zulme karşı sesini yükseltmeyi bilmiştir. Nitekim Saadet Partisi tarafından organize edilen 12 Temmuz 2009 Çağlayan Mitingi de bunun en güzel örneği olmuştur. Orada partili ve partili olmayan ama tüm Türkiye'nin çeşitli kesimlerini temsil eden gruplar bulunmuş ve haksızlık karşısında yekvucut hissiyatlarını belirtmişlerdir.

Türkiye'nin de bazı açmazları mevcuttur. Mesela, daha çok kısa bir süre önce Türkiye Cumhurbaşkanı Çin'i ziyaret etmiş ve iki ülke arasında yeni anlaşmalar yapılmıştır. Bu yapılan 19 önemli anlaşma ile Çin, 230 milyon dolarlık Türk malını almayı taahhüt etmiştir.

Çin'den ucuz mal getirerek geçimini temin eden ve bunlardan yararlanan büyük bir kesim de mevcuttur. Şimdi bu öfke dalgası içinde büyük bir "Çin malı boykotu" yapıldığı takdirde kimlerin zarar göreceği de doğru hesap edilmelidir.

Çin'in 2009 yılı dünya ticaret hacmi 2.6 trilyon dolar meblağındadır. Aynı dönem içinde Türkiye ile olan ticareti ise 13 Milyar dolar tutarındadır. Herkes bu boykota katılsa bile, bunun Çin üstündeki etkisi ne olabilir, bu düşünülmeye değer. Bugün, IMF bile kısa dönem için Çin'den borç almış bulunmaktadır.

O halde varılan nokta maalesef tamamen küreselleşen ve kapital düzenin hâkim olduğu günümüzün dünyasında, Çin gibi bir ülkeye kolay, kolay bir şey yapılamayacağı ve onun da bundan pek etkilenmeyeceği hususudur. Sadece, İtalya'da yapılan G-8 veya zengin ülkeler toplantısında sergilenen fütursuzluk, ve Çin'e tek söz söylememe durumu, olayı anlatmaya yeter.

Nükleer denemelerini de Doğu Türkistan'da gerçekleştiren ve oradaki insanların sağlığı ve genetik yapısı ile ölümcül şekilde oynayan Çin'e yine kimse bir şey söylememektedir. İran için sürekli plan ve gürültü çıkartanların Çin için benzeri bir eylem girişimi henüz vaki olmamıştır.

İşin içine bir de 1998-99 arasında imzalanan Duşanbe Deklarasyonu olayı da girmektedir. Bu da işin hukuki yönünü izah etmektedir. Çin bu deklarasyona imza atmadan önce, şöyle bir maddenin yazılmasında ısrarcı olmuştur:

" Çin'in mevcut sınırlarının tanınmalı ve Sincan bölgesi dahil ( Çince Kazanılmış, fethedilmiş topraklar demektir) iç işlerine karışılmayacağına dair taahüdün verilmelidir."

Bu madde eklenmiştir. (Bu, Çin için yeni bir uygulama değildi)

Bunun üzerine Rusya da benzer bir madde ile Çeçenistan işini garantiye almıştır. Böylece her iki Asya gücü de en az Güvenlik Konseyi'nde herhangi bir müdahale girişimine karşı iki oyu garantilemişlerdir. Bunu diğer ülkelere kabul ettirmişlerdir çünkü bu durum diğerlerinin de işine gelmiştir.

Daha sonra, 1999 yılında Ecevit'in Moskova ziyareti sırasında imzalanan "Teröre karşı mücadele anlaşması" içine bu deklerasyon maddeleri yerleştirilmiştir.

Şimdi, bir çok kişinin merak ettiği ve acaba "Çeçenlere neden daha çok yardım etmiyoruz?" veya "Uygur Türkleri için neden daha büyük bir mücadele yürütmüyoruz?" ve de onlara "neden kolay vize vermiyoruz?" suallerinin pek de konuşulmayan hukuki yapıları ve gizli cevapları ortaya çıkmaktadır.

Sonuç:

Durum ve güçlükler veya engeller ne olursa olsun, dünya bu kadar gaddarlığa ve haksızlığa sessiz kalmamalıdır. Dünya kalsa bile, biz kalmamalıyız ve vicdanımızın sesine göre akıl çerçevesinde birşeyler yapmalıyız.

Çin'e karşı yürütülebilecek en etkili politika "kapalı veya gürültüsüz diplomasi" yolu ile yapılmalıdır. Kapalı diplomasi, daha çok evrensel değerler üstünde durarak yapılan vurgu ve talepler daha iyi dinleyici bulur ve daha etkili olabilir.

Türkiye, Uygurlar için yaptığı Çağlayan Mitingi'nde toplumun sesini yansıtmış ve kamu vicdanını konuşturmuştur. On bir maddelik bir eylem planı ortaya konmuştur. Bu önemlidir. Halkların ne düşündüğü ve ne hissettiği de bilinmelidir. Bunun yanı sıra çeşitli baroların, meslek odalarının, spor klüplerinin, tcaret odalarının, sivil toplum kuruluşlarının göstermiş olduğu tepkiler de fevkalade önemlidir.

Türkiye'nin yanı sıra İran'da da birçok dini otorite böylesine mezalime karşı sessiz kalınmaması hususunda çağrı yapmışlardır.

İslam Konferansı Örgütü genel sekreterliği bir bildiri yayımlayarak itidal, insan haklarına saygı ve demokrasi konularında Çin'i daha hassas olmaya davet etmiştir.

Bütün bunlar devam etmeli ve dostluk bağları koparılmadan, dostluk çerçevesi içinde yardımcı olmak konusunda her fırsat değerlendirilmelidir. Bu iş tehditten ziyade ikna yolu ile halledilebilecek bir durumdur.

Aslında Doğu Türkistan olayı dünyanın içinde bulunduğu "küreselleşme" sürecinde karşılaşacağımız a-simetrik mücadelelerden sadece bir tanesidir. Önümüzdeki yıllarda bunların artmasına ve Asya sahnesinde diplomasinin çok daha farklı uygulandığını görmeye hazır olmalıyız.

Asya ülkelerindeki gelişmeler, zaman içinde olumlu etkiler meydana getirebilir. Yine güçlü ve zengin bir Çin zamanla hem komşularına karşı hem de içindeki azınlıklara karşı, daha ılımlı ve destekleyici bir gelişim gösterebilir. Konjonktürel gelişmeler zaman içinde kendi dengesini oluşturacaktır.

Kazakistan'da Uygurlardan bağımsızlık eylemi
13 Ağustos 2009
Kazakistan'da diasporada kalan Uygurlar bağımsız devlet taleplerini yineledi.

Kazakistan'ın başkenti Almaatı'da geçen ay Çin'in Uygur bölgesinde katlettiği Uygurları anmak ve gıyabi cenaze namazını kılmak için yüzlerce Uygur biraraya geldi. Uygurlar, Urumçi katliamında hayatını kaybedenler için gıyabi cenaze namazı kıldı.

Dünya Uygur Kongresi Başkan Yardımcısı Kakhraman Khodzhaberdiyev, Almaatı'da yapılan protesto eyleminde yaptığı konuşmada Uygurlar olarak bağımsız bir devlet talebi olduklarını kaydetti.

Eylemde Khodzhaberdiyev'den sonra konuşan Abdulla Uşurov ise Çinlilerin özgürlük talebi bulunan Uygurları görmezden gelerek bunun sadece güvenlik sorunu olduğunu gördüğünü vurguladı.
Bilindiği üzre Çin'in baskı ve işkencelerine uğrayan Doğu Türkistan halkı öncelikle Türkistan'ın batısında kalan Çin sınırında ki Kırgızistan ve Kazakistan le diğer Türk bölgelerine sığınmıştı.Çin'in Türkistan'ın batısında bulunan Doğu Türkistanlılar için bu devletlere baskı yaptığı biliniyor.
anadoluhaber

Urumçi'de 18 bin ölü, 12 bin kayıp var
18 Ağustos 2009
Urumçi'de yaşanan katliamın boyutları gün geçtikçe ortaya çıkıyor. Resmi kaynaklara göre 197 olarak duyurulan ölü sayısının 18.000'i bulduğu polislerin itiraflarıyla gün yüzüne çıkıyor.

Doğu Türkistan’da bir Çin fabrikasında Çinli bir işçinin işine son verilir. Fabrika bir süre sonra işgücü açığını kapatmak için yaşları 15–20 arasında değişen ve nedense güzel olmaları ön şart olan 150 civarında Uygur kızını işe alır. İşten atılan Çinli bir süre sonra fabrikaya dönerek iş bulamadığını ve eski işine dönmek istediğini söyler. Fabrikanın yöneticileri Uygur Türklerinden daha ucuz işgücü ile işçi çalıştırdıklarını söyleyerek Çinli işçiyi kovarlar.

Çinli işçi kendisi gibi Çinli olan birkaç arkadaşını da yanına alarak fabrikanın bu tavrının intikamını iki Uygur kızına tecavüz ederek alır! Bunun üzerine fabrikanın Uygurlu çalışanları ile Çinli işçiler arasında çatışma çıkar ve 273 Uygur Türkü öldürülür. Tarih 26 Haziran 2009’u göstermektedir.

Uygur Türkleri Çin hükümetinin fabrikada yaşanan katliamı tarafsız ve adil şekilde değerlendirmesi için bir süre beklerler. Ancak, Çin ırkdaşlarından yana bir tavır sergileyerek olayın üzerini kapatmaya çalışır.

Bunun üzerine Kaşgar’dan gelen 2000 civarında Uygur Türkünün katılması ile beş - onbin kişilik bir Uygur topluluğu Urumçi’de yaşanan fabrika katliamı ve tecavüzün hesabını sormak ve adalet istemek üzere bir gösteri düzenler. Herhangi bir taşkınlığa sebebiyet vermeden Çin hükümetinden olayın araştırılmasını ve suçluların cezalandırılmasını talep ederler. Çin polisi ve askeri bu sivil eyleme şiddetle karşılık verir. Ve ilk anda Uygurları korkutmak ve dağıtmak için eylemin en önünde oturma eylemi yapan ikisi kız üç kişiyi herkesin gözleri önünde başlarından vurarak öldürür. Oluşan panikte kalabalığın üstüne silahlarla yürüyen Çin polisi onlarca Uygur türkünü öldürerek ve yaralayarak kalabalığı dağıtır.

Yaşananların üzerine bu sert tavır tuz biber eker ve Urumçi’nin değişik semtlerinde toplanan Uygur Türkleri şehir merkezine doğru yürüyüşe geçerler. Bu sırada yol boyunca karşılaştıkları Çinlilerle kavgalara tutuşurlar. Araçları devirir ve ateşe verirler.
Bu kavgalar sırasında Çinlilerden ve Uygurlardan ölenler olur.

Tüm bu olaylar yaşanırken emniyet güçleri her yerde olduğu halde iki gurup arasındaki sokak kavgasına müdahale edilmez ve adeta göz yumularak olaylar kışkırtılır.

İş içinden çıkılmaz bir hal aldığında emniyet güçleri kontrolsüz şekilde ateş ederek Uygur Türklerinden pek çoğunu sokak ortasında öldürür. Bu saldırıda Kaşgar’dan gelen Uygurlularla birlikte yaklaşık 2000 Uygur türkü aynı yerde öldürülür. Hemen ardından itfaiye araçları ve çöp araçları gelir. Öldürülen Uygurlular çöp araçlarına doldurulur. Sokaklar itfaiye araçlarınca temizlenir. İsmi bizde saklı görgü tanıklarının anlattığına göre sokaklarda ne kan izleri ne de kafalarından vurulmuş Uygurların parçalanmış beyinlerinden hiçbir iz kalmaz.

Tüm bunların ardından şehrin telefon, internet ve elektrik altyapısı kapatılır. Akşam saat 10.00’da elektrikler verilir ve sabaha kadar sürecek ev baskınları başlar. Kar maskeli Çin askerleri teker teker Uygur evlerini basarak çocuk, kadın, erkek ayırmaksızın gözaltılar yapar. Direnenler evlerinde çocuklarının gözleri önünde öldürülür.

Geri kalanların sabah polise yaptığı başvurular baskınları yapanların polis olmadığı bu nedenle terör eylemi olarak kayıt altına alınacağı ve götürülenlerin kayıp olarak değerlendirileceği yanıtını alırlar. O gece götürülenlerden bir daha evine dönebilen olmaz. Bir kısmının ölüsü teslim edilir ailelerine bir kısmının ölüsüne dahi erişilemez.

Bir gün sonra Çinliler arkalarına Çin askerlerini de alarak Uygur bölgesine saldırıya geçerler. Önde Çinli halk arkalarında ise onları koruyan Çin askerleri Uygurların işyerlerine, evlerine saldırırlar ve yakalayabildikleri Uygurları sokak ortasında öldürürler. İlginç olan ise Çinli saldırganların hepsinin elinde Çin polisinin kullandığı coplar vardır ve hepsine aynı tip sopalar dağıtılmıştır.

DOĞU TÜRKİSTAN?

Doğu Türkistan özerk bir bölge ve yöneticileri seçimle başa geliyor. Her ne kadar komünist partinin izin vermediği hiç kimse seçilemeyecek olsa da yöneticiler Uygur Türklerinden seçiliyor. Yerel ve bölgesel yöneticiler Çin’le ilişkilerini iyi tutabilmek için belki Çin’lilerin bile cesaret edemeyeceği şeyler yapabiliyor! Uygur dilinin kullanımının yasaklanması, kreşlerde Çincenin zorunlu dil haline getirilmesi hep bu Uygur yöneticilerinin marifeti.

Polis teşkilatının içinde de Çinli polislerle birlikte Uygur polisler bulunuyor. Kamu kuruluşlarında Çinlilerle Uygurlar birlikte görev yapıyor. Bölgenin demografik yapısına bakınca 17 milyon Çinliye karşılık, 45 milyon Uygur ve toplamda 8–10 milyon Kırgız, Tatar vesaire diğer küçük halklar bulunuyor. Kırgız ve Tatarlarla Çin hükümetinin herhangi bir sorunu bulunmadığından hayatlarına keyifle devam ediyorlar. Zaman zaman Uygurları Çinlilere ispiyonlamakta ayrıca bir gelir kapısı olabiliyor!

Doğu Türkistan’da Çin işgali ve direniş yüzlerce yıldır devam ediyor. Ancak bu direnişte dönüm noktası 1932 yılında Çinlilerle Uygurlar arasında yapılan anlaşmayla kritik bir dönemece giriyor. Bu anlaşmayla Doğu Türkistan’a Çinli yerleşimcilerin yerleşmesine izin veriliyor ve bugün 17 milyon civarında olan Çin nüfus bu anlaşmayla Türkistan’a yerleşmeye başlıyor. Çin sadece Çinlileri Türkistan’a yerleştirmekle yetinmiyor silah zoruyla, iş vaadi ve eğitim kandırmacasıyla binlerce Uygur kızı ve erkeği farklı bölgelere göçe zorluyor. 15–20 Yaşlarındaki kızların güzel olanları özellikle seçilerek Çin bölgesindeki fabrikalara işçi olarak gönderiliyor bir süre sonra bu kızlar fuhuş bataklığına sürükleniyor. 2–3 Yaşındaki çocuklar ailelerinden eğitim vaadiyle zorla alınarak mafyaya satılıyor ve bu çocuklar hırsızlık, yankesicilik, uyuşturucu ticareti vb. karanlık işlerde istihdam ediliyor.

Olayların yaşandığı 5 Temmuz tarihinden sonra da Çin zorunlu göç çalışmalarına ara vermiyor. 4 Ağustosta 750 Uygur kızı Çin bölgesine zorunlu çalışmaya gönderiliyor. Çocuklarını vermek istemeyenler alınlarında silah kabzasını buluyor.

UYGUR POLİSLERDEN İŞKENCE İTİRAFLARI!

Çin emniyetinde görevli Uygur kökenli polislerden kimileri canlı şahidimize ağlayarak anlatıyor. Tutuklanan, evlerinden zorla alınan genç kızlar çırılçıplak soyuluyor ve Çin polisleri bu kızlara defalarca tecavüz ediyor.

Günlerce aç ve susuz bırakılan Uygur tutuklulara yiyecek ve su verilmiyor. Epey zaman aç ve susuz bırakıldıktan sonra tuzlu su içiriliyor. Tuzlu su içtikçe susayan tutuklular kendi idrarlarını içecek kadar kontrollerini kaybediyor.

Tutuklular ucunda çiviler bulunan sopalarla dövülüyor ve bu işkence sonrasında tutukluların büyük kısmı aldığı darbeler ve kan kaybından ölüyor. Çin polisi işkenceye dayanamayan, bağırmalarından, inlemelerinden rahatsız olduğu tutukluları kafalarından vurarak öldürüyor.

Sadece bu kadar değil şimdiye kadar yapılan işkence ve ölümler tutuklanan ve tutuklandıktan sonra kendilerinden bir daha haber alınamayanlar! Bu işkencelerde bir gecede 830 kişi öldürülüyor. Bu 830 kişinin çok büyük bir kısmının cesetleri yakılarak külleri çöple karıştırılarak çöp depolarına dökülüyor. Bir kısım cesetler ise ailelerine 5 Temmuz çatışmalarında öldüğüne dair bir evrak imzalatılarak teslim ediliyor. Böylece polis işkencede ölmediğini iki gurubun çatışması sırasında ölümlerin gerçekleştiğini kayıt altına almış oluyor.

Yapılan işkenceler bunlarla sınırlı değil. Bir kısım tutukluların belden omuza kadar olan kısmına ıslak havlular sarılıyor. Sopalarda havlu ile sarılarak tutuklular dövülüyor. Havlular nedeniyle vücutta herhangi bir darb izi oluşmazken iç organlar iflas ediyor. Tutuklular serbest bırakılarak evlerine gönderiliyor fakat bir, en fazla iki gün içerisinde iç organları iflas eden Uygurlular ölüyor. Ölüm raporlarına ani kalp sıkışması, kalp krizi ve benzeri gerekçeler yazılıyor. Tüm bu işkencelere şahit olan dört Uygur polisi intihar ederek hayatlarına kıyıyor. Bir kısmı görevinden istifa ediyor.

Irkdaşlarına işkence eden Uygur Türkü polislerin anlattıkları ise inanılır gibi değil… İşkencelerde ve sorgularda hem Çinli hem de Uygur Türkü polisler aynı anda görev alıyor. Uygur polisi tutuklu Uygurluyu dövüyor ve kimlerle görüştüğünü, kendisini kimlerin organize ettiğini, yanında başka kimlerin olduğunu soruyor. Tutuklu bir süre direndikten sonra yanındaki arkadaşlarını ihbar ediyor. Uygur polisi Çin’li polisin yanında konuşmaması ve diğer arkadaşlarını ihbar etmemesi için daha çok dövüyor, daha çok dövülen tutuklu herkesin ismini veriyor. İsimler ortaya çıktıkça Uygur polisi –yine daha fazla konuşmasın diye- Uygur tutukluyu öldüresiye dövüyor!

Yine bir başka polisin anlattıkları ise akıl alır gibi değil. Annesi ile birlikte tutuklanan birkaç aylık çocukların annelerinin gözleri önünde boyunlarının kırılarak nehre atıldığını söylüyor.

Sonuç şu: 5-6 Temmuz tarihinden sonra 30.000 Kişi gözaltına alınıyor, gözaltına alınanlardan 18.000 i öldürülüyor. Geri kalan 12.000 kişi halen kayıp. Çin hükümeti bu kişilerin nerede olduğunu bilmediğini söylüyor. Öldürülen Çinli sayısı 200’e yakın.

Doğu Türkistan’da halen tutuklamalar ve ev baskınları -siz bu satırları okurken de- hızla devam ediyor.

Resmi rakamlar da yalan söylemeye...

“Ölü sayısı 197, yaralı sayısı 1720!”


* * *

Çin devletinin “Kanun Gazetesi” olayların hemen ardından propaganda çalışmalarına başlıyor. Olaylara karışanların terörist olduğuna vurgu yapılan gazete haberlerinde bu tür olaylara göz yumulmayacağı ve sebebiyet verenlerin cezalandırılacağı belirtiliyor.

5–7 Temmuz tarihlerinde anayasayı ihlal eden bölücüleri cezalandırmakta kararlıyız. Bundan sonrada kanunsuz eylemlere müsaade etmeyeceğiz. Zaten yüzyıllardır var olan Çin – Uygur kardeşliğini yeniden tesis ederek devletimizi tüm gücümüzle geliştireceğiz. (fotoğraflarda görülen tutukluların hepsi öldürülmüş, en alt en soldaki genç, teröristleri evinde barındırdığı için tutuklanmış)....
anadoluhaber

Çin: 5 kişi dünkü gösterilerde hayatını kaybetti
04 09 2009
Çin'un Uygur özerk bölgesinde dün düzenlenen protesto gösterilerinde 5 kişi öldü, 14 kişi yaralandı.

Resmi haber ajansı Xinhua'ya açıklama yapan Belediye Başkan Yardımcısı Zhang Hong, "Bugünkü gösterilerde ölen olmadı" dedi.

Urumçi'de on binlerce Han Çinlisi bugün olduğu gibi dün de sokaklara dökülerek, şırıngalı saldırıları protesto etmişti. Zhang, can kayıplarının dünkü gösterilerde meydana geldiğini açıkladı.

Zhang, "Ölenlerin ikisinin masum vatandaş olduğu teyit edildi. Diğerleriyle ilgili araştırma sürüyor." dedi. Bazı yerel kaynaklar ise Han Çinlilerin Uygurları hedef alan saldırılarında ölenler olduğunu ileri sürdü. haber7

Rabia Kadir'den Pekin'e çağrı
04 09 2009
ABD'de sürgünde yaşayan muhalif Uygur lider Rabiya Kadir, Çinli yetkililerin Urumçi'de yaşayan herkesin can güvenliğini sağlamasını istedi.

Yazılı açıklama yapan Kadir, "Çinli yetkililere, Uygurlar ve Han Çinlileri de dahil olmak üzere Doğu Türkistan'da herkesin can ve mal güvenliğini sağlamaları için sesleniyorum" ifadesini kullandı.

"Han Çinlilerinin endişelerini göstermek için dün gösteri yapmasına izin verilmesinin, yetkililerin çifte standart kullandığını gösterdiğini" belirten Kadir, Uygurlar ve Hanların barış içinde bir arada yaşayabilmesi için Komünist Partinin Sincan yetkilisi Wang Lekuan'ın istifa etmesi ve Uygur halkının meşru endişelerini ve Hanların ihtiyaçlarını anlayışla karşılayacak ılımlı yöneticilerin atanması gerektiğini kaydetti.

Özerk Sincan Bölgesi'nin başkenti Urumçi'de temmuz ayında patlak veren olaylarda çok sayıda kişi hayatını kaybetmişti. Resmi açıklamaya göre 197 kişinin öldüğü Urumçi'de dün Han Çinlileri gösteri yapmıştı. haber7

Abdulaziz’in Doğu Türkistan’a Gönderdiği Savaş Timi

Sultan Abdülaziz zamanında Doğu Türkistan’a yapılan savaş yardımının gerçek hikâyesidir.
Doğu Türkistan’dan gelen Yakup Han’ın elçisi, namesini Sultan’a sundu ve Çin zulmü altındaki halkının içler acısı durumunu anlatarak Padişah’ın engin kanatları altına sığınma dileğini dile getirdi

Elçi tarafından örneklerle sunulan Doğu Türkistan halkının vahim durumu, Abdülaziz’in ince ruhunda derin akislerle yankılandı. Her ne kadar sıkıntılar içinde de olsa, dünyada nerede bir mazlum varsa Osmanlı’nın eli oradaydı. Osmanlı’nın, Afrika’daki Batı sömürgelerine uzanan yardım eli, kendi dindaşlarına uzanmazsa olur muydu hiç?

Yakup Han’ın elçisi, ülkesine donanımlı bir Osmanlı gemisi ve donanımlı bir savaş timiyle İstanbul’dan mutlu bir şekilde ayrıldı. Hindistan’ın Bombay şehrine varan gemi, yükünü burada boşalttı. Heyet, uzun bir kara yolculuğundan sonra Kaşgar’a vardı. Türk heyetinin şehre varmasıyla şehirde bir anda bayram havası esmeye başlamıştı. Yakup Han, Osmanlı heyetini yüz pare top atışıyla selamlarken, halk da Osmanlı heyetini gözyaşları arasında karşıladı.

Kafilenin başında bulunan Yüzbaşı Ali Kâzım; etrafındaki dağlarda kimi yeşil, kimi sarı, hatta kimi kırmızı yeşim taşları bulunan bu gizemli Kaşgar şehrini tanımaya koyuldu. Burası herhangi bir Anadolu şehrinden farklı değildi. Hatta daha gizemli, daha sihirli, üstü açılmamış bir hazine gibi duruyordu.

Doğu Türkistan’a gönderilen Türk bayrağı geciktirilmeden Kaşgar semalarında dalgalanmaya, Kaşgar camilerindeki hutbeler Osmanlı Padişah’ı adına okunmaya başlandı.

Yüzbaşı Ali Kâzım, Kaşgar’da kısa zamanda bir topçu taburu kurdu. Kendi kurduğu birliğe de Nizam-ı Cedid adını verdi.

Ancak bu durum, Çinlilerin hoşuna gitmemişti. O günkü Çin ordusu bütün donanımıyla ve ezici çoğunluğuyla Doğu Türkistan’a saldırdı. Çinlilerle giriştikleri bağımsızlık mücadelesi sonucunda Osmanlı timi Çinlilere esir düştü. Uzak bir şehre götürüldüler. Yüzbaşı Ali Kâzım ve arkadaşları zindana atılıp zincire vuruldular. Günlerce işkence gördüler. Sırtlarında kamçı yarası olmayan bir deri parçası kalmamıştı. Tırnaklarına demirden iğneler sapladılar. Bu işkence faslı, tam otuz üç gün sürdü. Nihayet başta Yüzbaşı Ali Kâzım olmak üzere hepsinin idamına karar verildi.

Elleri ve ayakları zincirlenmiş olan Yüzbaşı Ali Kâzım, omuzlarına gömülen başını kaldırdı. Sırtını duvardan ayırdığında derisinin bir kısmının duvara yapışıp kaldığını hissetmedi bile. Dua makamına varacağı için kendisini toparlamaya çalışıyordu. Rabbi Rahimine duada bulunmaya başladı:

‘’Rabbim, dedi, Rabbim, Sen biliyorsun ki buraya gelişimizde Senin rızandan başka bir beklenti içinde değildik. Zalimin zulmünü durdurup, mazlumun gözyaşını dindirip Senin rızana kavuşmaktı niyetimiz. Senin bizim için göreceğin her duruma rızamız vardır. Yeter ki hakkımızda hayırlısı olsun. Şimdi senin merhametine her zamankinden muhtacız.’’

Başı öne düşüverdi. Daha fazla takati kalmamıştı.

O sabah görevine yeni atanan Vali, idamlık mahkûmları görmek için hapishanedeydi. Şehrin Valisi aslen doğu Türkistanlıydı. Ancak çocukluğundan bu yana Çinliler tarafından eğitilmişti.

Esirlerin idam edilişlerine Vali de eşlik edecekti. İnfaz öncesi esirlere son istekleri soruldu. Ali Kâzım kendisi ve arkadaşları için iki rekât namaz kılma isteğini belirtti. Namaz kılma istekleri kabul edilen askerler abdestliydiler. Ali Kâzım öne geçip imamlık yaptı. Diğer mahkûmlar onun arkasında saf tuttular.

Vali, mahkûmların yaptığı hareketleri dikkatle inceliyordu.

Mahkûmların namazı bittiğinde Vali, Ali Kâzım Bey’in yanına geldi. Gözleri yaşarmıştı. İkisinin duyacağı bir sesle ve aklında kalan Türkçesiyle:

— Bu işlediğiniz neçedir?

— Biz Müslümanların ibadetidir.

— Babam da böyle yapardı.

İdam, Vali tarafından ertelenmişti. Vali’nin içindeki Doğu Türkistan ruhu, yıllar sonra dirilmişti. Bir zaman sonra Ali Kâzım ve arkadaşları, İstanbul yolarındaydılar.

Ana konusu Mustafa Armağan’dan alınan bu hikâye hep gerçek oldu ve orada kalanlara zulüm hep devam etti.

Hâlâ da devam ediyor. Şu anda bizlere düşen, bütün mazlumlara olduğu gibi onlara da dua etmektir.

Arifhan AKPINAR / Haber 7
arifhanakpinar@hotmail.com

Çin de Sovyetler gibi dağılacak
08 Ekim 2009,
Anadolu Haber

El-Libi,Adaletsizliği ve zulmü ortadan kaldırmak için Müslümanlar Uygurlu kardeşlerine arka çıkmak ve destek olmak zorundadır. Çin yıkılışa doğru gidiyor." dedi.

Tüm Müslümanları Uygur Türkleri’ne yardıma çağıran El-Libi Sovyetler Birliği’nin başına gelenler, onların da başına gelecek” dedi.

El Kaide’nin önde gelen isimlerinden Ebu Yahya El Libi, Çin’e bağlı Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşayan Uygur Türklerine “Çin ile savaşmaya hazır olun” çağrısında bulundu.

Bir internet sitesinde yayımladığı görüntülü mesajda Çin’e, 20 yıl önce dağılan Sovyetler Birliği ile aynı akıbeti paylaşacağı uyarısında bulunan Libi, “Tanrıtanımazlık devleti yıkılışına doğru yol alıyor. Rusya’nın (Sovyetler Birliği) başına gelenler onların da başına gelecek” diye konuştu. Çin’in Uygur Türklerine karşı katliam yaptığını ve Uygurların kimliklerini yok etmeye çalıştığını söyleyen Libi, “Adaletsizliği ve zulmü ortadan kaldırmanın, Uygurların gerçek anlamda dinlerine dönmeleri, Allah yolunda cihada hazırlanmaları ve silahlarını (Çinli) işgalciler karşısında kuşanmalarından başka yolu yoktur” dedi.

Çin’in, bir yandan Uygurların servetini yağmalamaya, kültürlerinin ve dinlerinin içini boşaltmaya çalışırken, bir yandan da başka etnik unsurları onların topraklarına getirerek Uygurları asimile etmek için “şeytani yollara” başvurduğunu ifade eden Libi, “Doğu Türkistan’da yaralanmış ve zulme uğramış kardeşlerine arka çıkmak ve onlara her şeyleriyle destek olmak bugün Müslümanların görevidir” diye konuştu.

Tüm dünyadaki Müslümanların Çin’deki Uygur Türklerinin durumu hakkında bilinçli olması gerektiğini söyleyen Libi, “Birbiri ardına gelen Çin hükümetleri, Türkistan’ın yaralı insanlarıyla Müslüman milleti arasındaki bağı koparmak için çok çalışmışlardır. Bu hükümetler, Uygur Türklerinin ölümü ve yok olması, böylece sayılarının azalması ve İslami kimliklerinin yok olması amacıyla politikalar uygulamışlardır” görüşünü savundu.

Doğu Türkistan ve 1 Ekim Basın Bildirisi
30 Eylül 2009
Anadolu Haber

1 Ekim 1949 yılında Kızıl Çin Köminist devleti kurulurken binlerce yıllık tarihe sahip olan Doğu Türkistan devletinin adını yok oluş günüdür.

1 Ekim 1949 yılında Kızıl Çin Köminist devleti kurulurken binlerce yıllık tarihe sahip olan Doğu Türkistan devletinin adını yok oluş günüdür.Bu günü yalnızca Kominist Çin devletini anarken acaba geride hangi gerçekleri unuttuk bunları lütfen kendimize soralım.
Böyle bir günde Doğu Türkistan Kültür Ve Dayanışma Derneği Genel merkezi olarak olayın vehameti tekrar hatırlatmak için bir basın bildirisi yayınlamıştır.

BASIN BİLDİRİSİ
1 EKİM 2009

Dünyanın en kalabalık ülkesinde her yıl 1 Ekim, Cumhuriyet ve Bağımsızlık Bayramı olarak kutlanmaktadır. Uzun süren bir iç savaştan sonra Mao liderliğindeki komünistler iktidarı ele geçirdi ve 1 Ekim 1949 tarihinde Çin Halk Cumhuriyeti kuruldu. Bu tarihte halkın bağımsızlık günü olarak bayram ilan edildi.Öyle bir bağımsızlık ki; o günden sonra tüm Çin genelinde çok büyük katliam ve kıyımlar yaşandı. Halk zorla bir araya getirilmeye, devlet adına büyük projelerde köle gibi çalıştırılmaya başladı. İnkilap adı altında yapılan çalışmalar ile halkın elinde ne varsa el konuldu, tüm özgürlükleri kısıtlandı, sadece devlet için çalışan tek tip insanlar haline getirildi. Buna karşı çıkanlar ise, hunharca katledildi. Bayramın simgesi olan Tiananmen meydanında binlerce genç tanklar altında ezildi.Bunlar tüm dünyaca bilinen, hakkında araştırmalar yapılan, belgeseller hazırlanan komünist Çin’in karanlık yüzü. Çinlilerin bile hatırlamak istemediği tarihin kirli sayfaları. Ancak bu yaşananların ötesinde tarih sayfalarında benzeri yer almamış bir soykırım ve katliam yaşandı. Türklüğün Anavatanı Doğu Türkistan aynı tarihlerde komünist Çin işgaline maruz kaldı. 1944 yılında kurulan Doğu Türkistan Cumhuriyeti yıkıldı. Doğu Türkistan halkının en karanlık ve acı günleri başladı.

Mao ZEDONG ve onun kurduğu Çin Halk Cumhuriyeti, Doğu Türkistan’ı ve binlerce yıllık kültürü yok etme kararı verdi. Alimler katledilirken, ilim merkezleri yıkıldı. Halk çalışma kamplarında ölüme terk edildi. Toprak reformu, kültür reformu, Cumhuriyete karşı unsurlara karşı hareket vb. onlarca uygulama ile Doğu Türkistan halkı üzerinde sistemli bir soykırım uygulanmaya başladı.

Dünya medeniyet tarihinin temellerinde çok önemli rolü olan, sömürge dünyasında emperyalistlere karşı başkaldıran ülkeler tek tek bağımsızlıklarını kazanırken Çin işgaline uğrayan, 60 yıl öncesinin bağımsız Türk yurdu, zamanımızda yaşanan en büyük insanlık dramının merkezi Doğu Türkistan. 60 yıldır Çin meza
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Prş Ekm 08, 2009 11:35 pm    Mesaj konusu: Doğu Türkistan ve 1 Ekim Basın Bildirisi Alıntıyla Cevap Gönder

Çin'e İade Edilen Türkler İdam Ediliyor
20 Aralık 2009
İşgal ettiği Doğu Türkistan'da 60 yıldır soykırım ve asimilasyon politikaları uygulayan katliamdan kaçanları adeta sürek avı başlatarak cezalandıran diktatör Çin yönetimini nefretle kınıyoruz. Seyit Tümtürk..

5 temmuzda Doğu Türkistan’ın başkenti Ürimçide olaylar ve akabinde ki katliam sonrası yargısız infazlar başlamıştır.
Bir gurup Uygur Türkü canlarını kurtarabilmek için vatanlarını terk ederek yaklaşık elli gün kadar önce Çin sınırından Vietnam’a buradan daha sonra Kamboçya’ya geçerek Birleşmiş Milletler Mülteciler komiserliği yetkililerine siyasi sığınma talebinde bulunmuşlardır.Bunlar biri bir yaşında bebek,diğeri altı yaşında çocuk,bir bayan olmak üzere toplam 27 kişidir.Bu kardeşlerimizin B.M nin Kamboçya’daki yetkilileri ile halen mülakatları devam etmekte idi. Bugün Çin komünist yönetimi Kamboçya üzerinde yoğun bir baskı oluşturarak, Çin Devlet Başkanı yardımcısı Xi Jinping’in pazar günü Kamboçya’ya yaptığı ziyaretten sonra 27 Uyguru uluslar arası hukuku ve insan haklarını hiçe sayarak,Uygurları Çine götürmeye zorladı.


İşgal ettiği Doğu Türkistan’da 60 yıldır soykırım ve asimilasyon politikaları uygulayan katliamdan kaçanları adeta sürek avı başlatarak cezalandıran diktatör Çin yönetimini nefretle kınıyoruz. Çin komünistlerinin geçtiğimiz yıllarda Nepal de B.M ye siyasi sığınmacı olan Şir Ali isimli kardeşimizi iade alarak idam ettiğini de hatırlatmak isteriz.Şu anda Çine iade edilen 27 Uyguru aynı akıbet beklemekte.Uluslar arası sözleşmeleri ve insan hakları evrensel beyannamesini ihlal ederek iadeleri gerçekleştiren Kamboçya hükümetide en az Çin yönetimi kadar suçludur.Biz başta B.M olmak üzere AB ve İKÖ gibi uluslararası kuruluşları iade edilen 27 kardeşimizin hayatları ile ilgili derhal takip mekanizmaları oluşturmalarını talep ediyoruz.Hayatta kalabilmek ve ayrıca Çin Komünist yönetimine seninle birlikte yaşamak istemiyorum diyerek bulduğu ilk fırsatta sınırı aşan bu insanları rahat bırakmaya ve insanlığa davet ediyoruz.

SEYİT TÜMTÜRK
DÜNYA UYGUR KURULTAYI GENEL BŞK YRD.
anadoluhaber

Türklere bir darbe de Kamboçya'dan
19 Aralık 2009
Kamboçya, Doğu Türkistan Bölgesi'ndeki olaylar sırasında kaçarak ülkeye gelen 22 Uygur'u geri göndereceğini bildirdi.

Kamboçya, Doğu Türkistan Bölgesi'ndeki olaylar sırasında kaçarak ülkeye gelen 22 Uygur'u geri göndereceğini bildirdi.

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Koy Kuong, 22 kişilik grubun son haftalarda gizli bağlantılar kullanarak ülkeye geldiklerini, ülkeye yasa dışı yollardan girmeleri nedeniyle geri gönderileceğini kaydetti.

Koy Koung, gruptan 2 kişinin kayıp olduğunu da söyledi.

İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Khieu Sopheak da grubun bir hafta içinde sınır dışı edileceğini ifade ederek, bu kişilerin Çin'e geri verilebileceğini de dile getirdi.

Khieu Sopheak, ''Bu kişilerin nereye gönderileceğini söyleyemem, fakat sanırım son varacakları yer, geldikleri yer olan Çin olacaktır'' dedi.

Uygurların Çin'e geri verilmesi kararının Çin Devlet Başkanı yardımcısı Xi Jinping'in pazar günü Kamboçya'ya yaptığı ziyaretten sonra alınması, kararın Çin'in baskısıyla alındığı şeklinde değerlendiriliyor.

Aralarında 2 çocuğun da bulunduğu Uygurların mülteci olarak kabul edilmesi BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) tarafından değerlendirmeye alındı, ancak bu değerlendirme henüz sonuçlanmadı.

UNHCR Bangkok temsilcisi Kitty McKinsey, Kamboçya hükümetinden söz konusu kişilerin geri gönderilmesi işleminin durdurulmasını talep ettiklerini, konuya ilişkin olarak kendi yardımlarını önerdiklerini kaydetti.

ABD de Uygurların Çin'e geri gönderilmemesi yönünde Kamboçya yönetimine çağrıda bulundu. ABD'nin Phnom Penh Büyükelçiliği yetkilileri, Uygur grubun geri gönderilmesi kararından büyük rahatsızlık duyduklarını belirterek, bu kişilerin uluslararası yasalar çerçevesinde en azından mültecilik başvurularını tamamlamalarına imkan tanınmasını beklediklerini kaydetti.

Kamboçya'da 27 kaçak Doğu Türkistanlı'nın iadesi 5 gün ertelendi
19 Aralık 2009
Kamboçya'nın, Doğu Türkistan olarak bilinen Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki olaylar sırasında kaçarak ülkeye gelen 27 Uygur'un iadesini 5 gün ertelediği öğrenildi.
Kamboçya'nın, ülkede bulunan 27 Uygur'u bu sabah geldikleri ülke Çin'e iade etmesiyle ilgili ani bir karar almasının ardından, uluslararası baskılar üzerine bu kişilerin geri gönderilmesini 5 gün ertelediği belirtildi.
Dünya Uygur Kongresi Başkan Yardımcısı Seyit Tümtürk, bu sabah aldıkları bilgiler doğrultusunda iade edilecek kişilerin sayısının 22 değil 27 olduğunu ve bunlar arasında biri 1 yaşında diğeri 6 yaşında iki çocuk ve bir kadının bulunduğunu kaydetti.
Tümtürk, Doğu Türkistan bölgesinde 5 Temmuzda yaşanan olayların ardından önce Vietnam'a daha sonra da Kamboçya'ya geçen ve orada BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'ne (BMMYK) siyasi mültecilik statüsü için başvuruda bulunan bu kişilerin henüz başvuru sonucunu almadıklarını belirtti.
Tümtürk, iadesi kararlaştırılan 7 kişinin adlarının "siyasi suç nedeniyle arananlar listesi"nde bulunduğunu ve bu kişilerin Çin'e iadesi durumunda idam edileceğini söyledi.
Kamboçya'nın iade kararının ardından yoğun çaba göstererek bu kararın uygulanmasını 5 gün erteletebildiklerini anlatan Tümtürk, 27 Uygur'un en azından mültecilik başvurusu sonuçlanana kadar iade edilmemesi konusunda uluslararası kamuoyundan yardım talep etti.
nwtgazete

Doğu Türkistan ve 1 Ekim Basın Bildirisi
30 Eylül 2009
Anadolu Haber
1 Ekim 1949 yılında Kızıl Çin Köminist devleti kurulurken binlerce yıllık tarihe sahip olan Doğu Türkistan devletinin adını yok oluş günüdür.

1 Ekim 1949 yılında Kızıl Çin Köminist devleti kurulurken binlerce yıllık tarihe sahip olan Doğu Türkistan devletinin adını yok oluş günüdür.Bu günü yalnızca Kominist Çin devletini anarken acaba geride hangi gerçekleri unuttuk bunları lütfen kendimize soralım.
Böyle bir günde Doğu Türkistan Kültür Ve Dayanışma Derneği Genel merkezi olarak olayın vehameti tekrar hatırlatmak için bir basın bildirisi yayınlamıştır.

BASIN BİLDİRİSİ
1 EKİM 2009
Dünyanın en kalabalık ülkesinde her yıl 1 Ekim, Cumhuriyet ve Bağımsızlık Bayramı olarak kutlanmaktadır. Uzun süren bir iç savaştan sonra Mao liderliğindeki komünistler iktidarı ele geçirdi ve 1 Ekim 1949 tarihinde Çin Halk Cumhuriyeti kuruldu. Bu tarihte halkın bağımsızlık günü olarak bayram ilan edildi.Öyle bir bağımsızlık ki; o günden sonra tüm Çin genelinde çok büyük katliam ve kıyımlar yaşandı. Halk zorla bir araya getirilmeye, devlet adına büyük projelerde köle gibi çalıştırılmaya başladı. İnkilap adı altında yapılan çalışmalar ile halkın elinde ne varsa el konuldu, tüm özgürlükleri kısıtlandı, sadece devlet için çalışan tek tip insanlar haline getirildi. Buna karşı çıkanlar ise, hunharca katledildi. Bayramın simgesi olan Tiananmen meydanında binlerce genç tanklar altında ezildi.Bunlar tüm dünyaca bilinen, hakkında araştırmalar yapılan, belgeseller hazırlanan komünist Çin’in karanlık yüzü. Çinlilerin bile hatırlamak istemediği tarihin kirli sayfaları. Ancak bu yaşananların ötesinde tarih sayfalarında benzeri yer almamış bir soykırım ve katliam yaşandı. Türklüğün Anavatanı Doğu Türkistan aynı tarihlerde komünist Çin işgaline maruz kaldı. 1944 yılında kurulan Doğu Türkistan Cumhuriyeti yıkıldı. Doğu Türkistan halkının en karanlık ve acı günleri başladı.

Mao ZEDONG ve onun kurduğu Çin Halk Cumhuriyeti, Doğu Türkistan’ı ve binlerce yıllık kültürü yok etme kararı verdi. Alimler katledilirken, ilim merkezleri yıkıldı. Halk çalışma kamplarında ölüme terk edildi. Toprak reformu, kültür reformu, Cumhuriyete karşı unsurlara karşı hareket vb. onlarca uygulama ile Doğu Türkistan halkı üzerinde sistemli bir soykırım uygulanmaya başladı.

Dünya medeniyet tarihinin temellerinde çok önemli rolü olan, sömürge dünyasında emperyalistlere karşı başkaldıran ülkeler tek tek bağımsızlıklarını kazanırken Çin işgaline uğrayan, 60 yıl öncesinin bağımsız Türk yurdu, zamanımızda yaşanan en büyük insanlık dramının merkezi Doğu Türkistan. 60 yıldır Çin mezalimine karşı direnen, uygulanan tüm asimile yöntemlerine karşı dimdik ayakta kalmasını bilmiş, hür dünyaya ben de varım diye haykıran bir Doğu Türkistan.

5 Temmuz günü Urumçi’de başlayan, binlerce Uygur’un ölümüne, binlercesinin de tutuklanmasına yol açan olaylardan sonra, dünya 60 yıllık mücadelenin bir kısmını görme fırsatı buldu. Yaşanan olaylar, Doğu Türkistanlıların içinde bulundukları durumu, Çin’in vahşi tutumunu gözler önüne serdi. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz.

Çin, yıllarca vahşetini gizlice uyguladığı ve dünyadan sakladığı Doğu Türkistan gerçeğinin ortaya çıkmasından rahatsızdır. Bir taraftan Doğu Türkistan’ın üstündeki siyah örtüyü tekrar örtmeye çalışırken, bir taraftan da diğer dünya ülkelerine baskı yapmaktadır. Avustralya’da bir film festivalinde yayınlanacak Rabiye Kadir belgeseli nedeni ile iki ülke arasında gerginlik çıkarırken, Rabiye Kadir’in ziyaret edeceği Tavyan’a vize vermemesi konusunda baskı yapması ve hatta savaş sebebi sayacağı noktasına kadar olayı taşıması, durumun aslında ne kadar ciddi olduğunu göstermektedir.

Bundan sonra, Doğu Türkistan gerçeğini gören dünyanın, Çin oyunlarına gelmeyerek, Doğu Türkistan’ı tekrar unutmamasını temenni ediyoruz. Umuyoruz ki, insanlık dramının sona erdirilmesi için bundan sonra gerekli çalışmalar yapılacaktır. Gövde gösteri şeklinde geçen 1 Ekim törenleri izlenirken arkasında yatan gerçeklerin farkında olunacaktır. Sözde bağımsızlık bayramı olarak kutlanan bu günün ardında işgal, kan ve gözyaşı vardır.

Seyit TÜMTÜRK
Dünya Uygur Kurultayı
Başkan Yardımcısı

Ayaklanmadan Beri Onlarca Uygur Kayıp
21 Ekim 2009
Anadolu Haber
İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne (Human Rights Watch) göre, Doğu Türkistandaki ayaklanmalar sırasında ve sonrasında gözaltına alınan onlarca Uygur'dan haber alınamıyor.

Örgüt, Urumçi'de gözaltına alınan kimisi çocuk yaşta 43 erkeğin ortadan kaybolduğunu ve izlerinin dahi bulunamadığını bildiriyor. Urumçi'de Temmuz ayında yaşanan ayaklanma ve gösterilerde yaklaşık 200 kişi ölmüştü.
Çin gözaltına alınanların akıbeti ile ilgili soruları yanıtlamayı redetti ve BBC'nin bu konudaki sorularını yerel yetkililere yöneltmesini istedi.
Ancak yerel yetkililer de BBC'nin sorularına şu ana kadar yanıt vermedi.
Human Rights Watch (HRW) örgütünün Asya masası yönetmeni Brad Adams "Bizim belgeleyebildiğimiz vakalar, buz dağının sadece görünen kısmı" diyor.
İnsan hakları örgütü Çin hükümetinin gözaltında tuttuğu herkese ilişkin ayrıntıları açıklamasını istiyor.
Kayıplar hakkında hazırladığı raporda HRW, polisin ayaklanmadan hemen sonra Urumçi'de Uygurların yaşadığı iki mahallede arama yaparak, en az 43 kişiyi gözaltına aldığını ve bu kişilerden bir daha haber alınamadığını yazıyor.
Grup raporunda, "Görgü tanıklarına göre, güvenlik güçleri mahallelerin çevresini tamamen kuşatarak, genç Uygur erkeklerini aramaya başladı" diyor.
Gözaltına alınanların en gencinin 12-14 yaşlarında, çoğunluğunun ise 20'lerinde olduğu kaydediliyor. (BBC)

Uygur Esirler Palau'da

03 Kasım 2009, 00:27 Anadolu Haber

Guantanamo`da hukuk dışı bir biçimde yıllardır alıkonulan Uygur esirler,1994 yılında bağımsızlığına kavuşan Palua adlı ülkeye gönderildi

Guantanamo üssündeki tutsak kampında tutulan altı Uygur Pasific adası Palau`ya gönderildi.
Tutsaklarından üçünün avukatı Uyguların pazar günü özgürlüklerine kavuştuklarını söyledi.
Palau, haziran ayında altı Uygur`u kabul etmeye hazır olduğunu açıklamıştı.
Söz konusu Uygurlar Amerikan güçleri tarafından Afganistan`da yakalanmışlar, ama ``düşman savaşçı`` olarak sınıflandırılmamışlardı.
Pekin yönetimi Uygurların iade edilmesini isterken, Washington yönetimi kötü muameleye hedef olacakları riski nedeniyle Uygurları iade etmiyor.
Çin, sıklıkla Sincan`daki Uygurlara yönelik operasyonlar düzenliyor.
Guantanamo`da tutulan Uygurlardan dördü geçtiğimiz aylarda Bermuda`ya gönderilmişlerdi.

Washington yönetimi Arnavutluk`a ise altı Uygur`u 2006 yılında göndermişti.Guantanamo`daki Uygurları savunan hukuk firmasından yapılan açıklamada altı Uygur`un Palau`daki yeni evlerine ulaştıkları duyuruldu.
Avukatlardan Eric Tirschwell, ``Bu insanlar hür, demokratik bir ülkede barış içinde bir hayat istiyor. Palau sayesinden şimdi bu isteklerini gerçekleştirme şansları var`` dedi.
Tirschwell, Uygurların İngilizce öğrenmeye başladıklarını ve topluma katkıda bulunan bireyler olarak yaşamayı dört gözle beklediklerini söyledi.
Palu`daki Uygurlar üç katlı bir evde yaşayacak. Evin Palau adasındaki iki camiden birine beş dakika yürüyüş mesafesinde olduğu bildiriliyor.
Palau Cumhurbaşkanı Johnson Toribiong, Uygurların lisan kursunun yanısıra Palau kültürü ve gelenekleri konusunda eğitileceklerini söyledi. Daha sonra bu kişilere iş olanağı saplanacak.
Palu`da çoğunlu çoğunluğu Bangladeşli göçmen işçiler olmak üzere 500 müslüman yaşıyor.
Palau, Amerika Birleşik Devletleri`nden bağımsızlığını 1994 yılında uluslararası bir anlaşmayla kazandı.
Ancak bağımsızlığın ardından da iki ülke arasındaki yakın ilişkin devam ediyor.
8 büyük ada, 200`e yakın adacıktan oluşan Palau`nun ekonomisi turizme dayalı.
Filipinlerin 8900 kilometre doğusundaki ada savunma ve ekonomi konularından ABD`den yardım alıyor. Çin`le de herhangi bir diplomaik ilişkisi yok.
Obama`nın 22 Ocak`a kadar kapatma vaadinde bulunduğu Guantanamo kampında 215 tutsak kaldı.

Doğu Türkistan'da Çin operasyonu
04 Kasım 2009
Çin'in kuzeybatısında bulunan ve Doğu Türkistan olarak bilinen Sincan Uygur Özerk Bölgesi polisi, bölgede "suç olaylarına ve teröre karşı" sert tedbir alacağını ve yeni operasyonlara girişeceğini duyurdu.
Şinhua ajansının haberine göre, Sincan Güvenlik Bürosu sözcüsü, yıl sonuna kadar operasyonların başlayacağını bildirdi.
Bölgenin başkenti Urumçi'de 5 Temmuzda meydana gelen olayların sorumlularıyla da alakalı açıklama yapan yetkililer, olaylarla bağlantılı olanların yakalanması için operasyonların süreceğini ve "terör eylemlerine karşı gözlerini açık tutacaklarını" söyledi.
Yetkililer, suçun yoğun olduğu bölgelerde "suçun kökünü kazıyacaklarını" ve bölgede istikrarı sağlayana kadar buna devam edeceklerini kaydetti.
Merkezi New York'ta bulunan İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch-HRW) geçen ay, Sincan'da çıkan olaylarda, aralarında çocukların da bulunduğu 43 Doğu Türkistanlı'nın ortadan kaybolduğunu açıklamış ve uluslararası toplumu, Sincan'da kaybolan bu kişilerin akıbeti konusunda açık cevap vermesi için Çin'e baskıda bulunmaya çağırmıştı.
BBC'nin internet sitesinde çıkan yorumda ise Çin'in, "ayrılıkçı" Doğu Türkistanlılar'la mücadele ettiğini bahane ederek, bölgede uyguladığı sıkıyönetimi haklı çıkartmaya çalıştığı ifade edildi.
Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde 5 Temmuzda meydana gelen olaylarda resmi verilere göre çoğu Doğu Türkistanlı 197 kişi hayatını kaybetti, 1700 kişi yaralandı.
Çin'de 5 Temmuz olaylarından sonraki yargılamalarda 12 Türk idam cezasına çarptırılmıştı. netgazete

Çin'deki katliamı o tepkiler durdurdu'
14 Kasım 2009
Dünya Uygur Kurultayı Başkan Yardımcısı Seyit Tümtürk, Çin'in Doğu Türkistan'daki 5 Temmuz 2009 katliamına Türk halkının gösterdiği tepkinin 10 bin kişiyi ölümden kurtardığını savundu.
Dünya Uygur Kurultayı Başkan Yardımcısı Seyit Tümtürk, Çin'in Doğu Türkistan'da yaptığı nükleer denemeler yüzünden binlerce kişinin öldüğünü belirterek, ''Türk halkı, yönetimi, Doğu Türkistan'daki 5 Temmuz 2009 katliamına tepki göstermeseydi, 10 bin kişi katledilirdi'' dedi.

Tümtürk, Hatay'ın İskenderun ilçesinde, İskenderun Kültür ve Dayanışma Derneğince (İs-Der) organize edilen ''Doğu Türkistan-Uygur Özerk Bölgesinin Dünü, Bugünü'' konulu konferansta, Doğu Türkistan'ın dünyaya unutturulmak istendiğini belirtti.

Türk devleti ve halkının, Doğu Türkistan'a yakın ilgi gösterdiğini, ''5 Temmuz katliamlarının'' haberlerinin, internet sayesinde aynı anda tüm dünyaya yayıldığını, Çin'in bunu beklemediğini anlatan Tümtürk, şöyle konuştu:

''Türk devleti, iktidarıyla muhalefetiyle Doğu Türkistan'ın yanında olduklarını göstermiştir. Son olarak Urumçi'de yaşanan olayların ardından Türkiye'deki herkes ayağa kalktı ve Türk halkı Doğu Türkistan'daki kardeşlerinin yanında olduklarını gösterdi. Türk milletine her zaman müteşekkir olacağız. Türk milleti sokağa dökülmeseydi, tepki göstermeseydi 10 bin kişi katledilirdi. Türk milletinin duyarlılığı sayesinde daha büyük bir katliamın önüne geçildi. Çin bu topraklardan asla vazgeçemez. Çünkü, bu toprakların altında 118 çeşit maden yatağı bulunmaktadır. Bu nedenle Çin, Doğu Türkistan'dan ayrılırsa kalkınmasını sürdüremeyeceğini biliyor.''

Çin'in, son yıllarda Doğu Türkistan da 46-47 adet nükleer deneme yaptığını, bunun dışında başka ülkelerin de yapmasına izin verdiğini anlatan Tümtürk, bu nedenle on binlerce Türk'ün yaşamını kaybettiğini, sakat doğumlar ve kanserli insan sayısının arttığını bildirdi. haber7

MAZLUMDER'İN UYGUR TÜRKLERİ İSYANI
21 Aralık 2009
Mazlumder Şube Başkanı Ahmet Taş, Hükümeti, Tayland'ın elindeki 27 Uygur Müslümanı'nın Çin'e iade edilmemesi için harekete geçmesini istedi.
Taş, "Hükümeti, TBMM'yi, uluslararası kamuoyunu da harekete geçirerek, 27 Uygur Müslüman'ın iadesinin durdurularak, hayatlarının kurtarılması için çaba göstermeye davet ediyoruz." dedi.

Ahmet Taş, 5 Temmuz 2009 tarihinde Doğu Türkistan'ın Urumçi kentinde başlayan ve binlerce Uygur Müslüman'ın öldürüldüğü, binlercesinin de yaralandığı olayları hatırlattı.

Çin'in olayları bahane ederek başlattığı tutuklama ve idam zulmünden kurtulmak için Tayland'a sığınan 27 Uygur Müslüman'ın, bu günlerde Çin'e iade edilmekle karşı karşıya bulunduğunu söyleyen Taş, "Önceleri Tayland Hükümeti tarafından mülteci muamelesine tabi tutulan Uygurlar, Çin Halk Cumhuriyeti'nin bu ülkeye yaptığı baskılar sonucunda Çin'e iade edilme kararı karşısında büyük bir şok yaşadılar. İade edildiklerinde Çin hükümetinin idam edileceklerini bildirdiği 27 Uygur Müslüman'ın iadesi, uluslararası kamuoyunun baskısı ile beş gün ertelenmiş bulunmaktadır. Eğer müdahil olunmazsa 27 Uygur, Çin'in verdiği idam kararı ile hayatlarını kaybedeceklerdir." şeklinde konuştu.

Irak'ta, Afganistan'da ve Pakistan'da devam eden ABD zulmünün bu defa da Yemen'e sıçradığını kaydeden Taş, şöyle dedi: "Son haftalarda Yemen'de, İran ve Arabistan'ın destek verdiği karşıt guruplar arasında devam eden çatışmalara müdahil olan ABD ve Arabistan askerleri, bu ülkenin birçok yerini bombalaması sonucu yüzlerce insanın ölümüne, yaralanmasına ve sakat kalmasına sebep oldu.

Kamuoyumuzun pek farkında olmadığı, dünya kamuoyunun da yeterince ilgi göstermediği masum Yemen halkına karşı bombalamalar halen devam ediyor. Halkının büyük bölümü fakirlik, yoksulluk ve sefalet içinde olan Yemen halkı, Arabistan ve ABD kuvvetlerinin bombalamaları sonucu büyük bir insanlık dramı ile karşı karşıya kaldılar. Mazlumder ülkemizde ve dünyadaki insan hakları ihlallerinin karşısında olma ve zulümlere karşı gelme prensibi gereği olarak, bu ülkedeki çatışmaların bir an önce sona erdirilmesi için İran ve Arabistan hükümetlerinin derhal bir araya gelerek olayların sona ermesi için görüşmelere başlamasını tavsiye ederken, ABD ve Arabistan askerlerinin Yemen'de yaptıkları insanlık zulmünü şiddetle kınar, biran önce bu insanlık ayıbının sona erdirilmesi için sivil toplum kuruluşlarını, kamuoyumuzu ve İslam Konferansı Teşkilatı'nı harekete geçmeye davet ediyoruz."
haber10

Etiketler: doğu türkistan çin rabia kadir urumçi Özerk Sincan Bölgesi gök bayrak uygur işkence idam

[img]Çinlilerin hapishanelerinde ceza ve işkence usulleri[/img]
19 Nisan 2010
Anadolu Haber
Yüzyıllarıdr Çin işgali altında olan Türkistanın Doğusunda ki Müslüman Uygur Kardeşlerimize Çin işgalcilerinin uyguladığı işkence çeşitlerini Doğu Türkistan meselemizi unutmamak adına sizlerle paylaşıyoruz.

1-Baş ve yüz derisini yüzmek
2-Vahşice dövüş; Çinliler tutukluları elektrikli sopa ile döverler..
3-Uyutmamak ve yemeksiz işkence
4-Elektrikli sandalyeye oturtmak
5-Köpeğe dalatmak; Bu usul ünlü siyasi suçlulara uygulanır.(Bu köpekler adam eti yemeye alıştırılan, özel yetiştirilmiş köpeklerdir)
6-Siniri sıkma işkencesi
7-Tırnak altına iğne batırmak, çivi çakmak
8-Erkek mahkumların tenasül organını çubuk sokmak
9-Kadın mahkumların tenasül organına ampül sokmak ve elektirik vermek
10-Sol elin masaya çivi ile çakılması ve sağ el ile itirafname yazdırmak
-11Çemberler kafatasını sıkıştırmak
12-Burnuna acı biber suyu akıtmak (Barat Hacı'nın bu işkenceden dolayı gözlerinin görme oranı düşmüştür)
13-Çıplak bedene kaynayan yağ saçmak
14-Aşil tendonunun kesilmesi
15-Ayak bileklerine yıllarca 10 kilogramdan daha ağır pranga takmak
16-Aşık kemiği ezmek
17-Ellere sürekli kelepçe takmak (eller arkada-eller omuz üstünden vs)
18-Boğazına kadar suya sokma
19-Ağır falaka
20-"Buz koğuşuna" çıplak koyup kondurma
21-Kışın çıplak olarak ıslatılmış çuvallar içinde ağaca asmak
22-Telli kaplı kamçılarla çıplak bedeni kırbaçlama
23-Çivi çakılmış tahta üzerinde durdurma
24-Küçük kömür ve cam parçaları üzerinde dizlendirme
25-Boyu-eni bir buçuk metre olan hücrelere hapsetme
26-Aç bırakma cezası(100 grlık pis ekmek ile bir bardak su vermeme!)
27-Emek işkencesi (yazın 12 saat çalıştırma ayrıca bir tonluk sap toplama -bir günde-)
28-Hastayı tedavi etmeme
29-Kerpetenle tırnak çekmek
30-Su dolu koğuşlara hapsetmek (Boğaza kadar doludur, ayakta durmazsa boğulur, bayılanlar tam boğulmak üzere iken ayılır..)
31-Siyasi suçlular hapishaneden asla sağ çıkamaz (Öldürülür-intihar etti denir-, bedeni sakat bırakılır, akıl hastası yapılır)
32-Canlı halde organları sökülür (kimi organlar satılır, kimi organlar çiğ yenir!!!)

Donan parmaklar..

Soğuktan donan ayaklar..

Ayaklara metal çakılıyor..

İşkenceler sonrası kesilen ayaklar

Toplu kıyımlar..

Boyunlara yazılar asılıp halkın önünde teşhir etme..

Bu Haber Abdurrahman Hacımelek tarafından Hazırlanmıştır.

Çin 4 Uygur'u İdam Ediyor
23 Şubat 2011
Anadolu Haber
Doğu Türkistan'da eçtiğimiz yaz yaşanan olaylara karıştığı iddia edilen dört Uygura idam cezası verildi.

Çin'in kuzeybatısındaki işgal altında tutulan Doğu Türkistan Bölgesi'nde "terör eylemlerinde bulundukları" gerekçesiyle 4 kişi hakkında verilen ölüm cezalarının infazının onaylandığı bildirildi.

Söz konusu 4 kişinin geçen yılın Ağustos ile Kasım ayları arasında 9 kişinin ölümü, 15 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan olaylara karıştığı açıklandı. Bu olaylardan birinde 6 kişinin devriye gezen güvenlik ekibine kendi yaptıkları bombayla saldırmaları sonucu faillerden ikisi ve 3 sivil dahil olmak üzere 8 kişi ölmüştü.

Associated Press ajansının haberinde ölüm cezası onaylanan hükümlülerin hangi etnik gruba mensup oldukları açıklanmamasına rağmen, Uygur oldukları isimlerinden anlaşılıyordu ifadeleri kullanıldı..

Çin Uygur Kızı İdam Etti!
10 Kasm 2010
Anadolu Haber
Geçtiğimiz yılın yaz aylarında Çin`de Uygur Türklerinin, Çin`e karşı yaptığı gösteriler sırasında tutuklanan genç kızın idam edildiği bildirirdi

Geçtiğimiz yılın yaz aylarında Çin'in güney kesimlerinde bir fabrikada çalışan Müslüman Uygur kızlarına, Çinliler laf atmışlardı. Bunun üzerinde fabrikada çalışan Uygur gençleri, Çinlilere bir kavgaya tutuşmuşlardı. İki Uygur gencin dövülerek öldürülmesinin ardından, 1949 yılında işgal edilen Doğu Türkistan`in başkenti Urimçi`de halk sokağa çıkarak gösteri düzenlemişti.

Çin polisi şiddet kullanarak gösteriyi engellemek istemişti. Çıkan olaylar sırasında yüzlerce Müslüman Uygur Türkü, Çinlilerin tabancalarından çıkan kurşunlarla katledildiler.

O dönem Çin polisinin önünde gösteri yapan bir genç kız da gösterilere karışmıştı. Basına yansıyan yeni haberde, genç kızın idam edildiği bildirirdi.

Şehit kızın fotoğrafını eski Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yuşçenko’dan (2005 -2010) basına gösteriyor.
ikincivatan

Doğu Türkistan’da 100 bin kız kaçırıldı
13 Ağustos 2012



Bağcılar Belediyesi Ramazan etkinlik alanında stant açan Doğu Türkistan İslam Kardeşliği Derneği üyeleri, Doğu Türkistan’da 100 bin Uygur kızının kaçırıldığını söyleyerek dünyanın dikkatini Doğu Türkistan’da yaşanan insanlık dramına çekmeye çalışıyor.

Doğu Türkistan’da yaşanan Çin zulmünü dünyaya duyurmak isteyen Uygurlar, farklı çalışmalar yürütüyor. Türkiye’de faaliyet gösteren Doğu Türkistan İslam Kardeşliği Derneği Bağcılar Belediyesi Ramazan etkinlik alanında açtığı stantta, yaşanan zulmü fotoğraf ve videolarla gezenlere gösteriyor. Standı gezen vatandaşlar gördükleri karşısında gözyaşlarını tutamıyor.

Standı gezen vatandaşlara dağıtılan broşürlerde Doğu Türkistanlı 100 bin kızın kaçırıldığı, hiçbir yargılamada bulunulmadan yaklaşık 2 bin Uygur’un idam edildiği ifade ediliyor ve maddi manevi yardım talebinde bulunuyor.
haber10


En son Ekim tarafından Pzr Nis 18, 2010 9:53 pm tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Çrş Oca 20, 2010 2:00 am    Mesaj konusu: Kaşgar, 'halkın güvenliği için' yıkılıyormuş! Alıntıyla Cevap Gönder

Doğu Türkistan'da Uygur Türklerine karşı açılan toplu davada 3 idam, 52 ağır hapis cezası
28 MAYIS 2014



BBC'nin haberine göre işgalci Çin devlet medyası Doğu Türkistan'da görülen bir davada 55 kişinin terör eylemlerine karışmaktan suçlu bulunduğunu, üçünün idama mahkum edildiğini bildiriyor.

Müslüman Uygur Türk'ü oldukları anlaşılan sanıkların davası 7 bin kişilik bir stadyumda görüldü.

İşgalci Çinli yetkililer, ülkenin farklı bölgelerinde tırmanan eylemlerden militan Uygur gruplarını sorumlu tutuyor.



Mahkemenin fotoğraflarında sanıkların bindirildiği kamyonun stadyumun içine park ettiği görülüyor.

Turuncu ceketler giydirilmiş tutuklu sanıklar, başları yere eğik şekilde silahlı muhafızlarla çevrili araçların arkasında oturuyor.

Çin devlet medyası davayı izleyenler arasında yerel yetkililer ve bölge halkının bulunduğunu yazdı.

Resmi medyada yer alan haberlerden yargılamanın Çin'in Kazakistan sınırına yakın Yili'de yapıldığı anlaşılıyor.

Ancak davayla ilgili daha fazla ayrıntıya ulaşılamıyor.

Celia Hatton
BBC Pekin muhabiri

Bu tür toplu yargılamalar Çin'de 1960 ve 1970'lerde Kültür Devrimi'nin yöntemlerini hatırlatıyor. O yıllarda da insanlar büyük gruplar halinde biraraya getirilir ve Komünist Parti liderliğinin onaylamadığı başkalarını ifşa ederler, kınarlardı. 1980'ler ve 1990'larda da hükümetin suçla mücadele programı kapsamında böyle halka açık yargılamalar yapılmıştı.
Şincan'ın Uygur azınlığına mensup militanların yaptığı düşünülen sivillere yönelik kanlı saldırıların hızla tırmanışı karşısında telaşlanan Çin yönetiminin yeniden bu siyasi şov yöntemine döndüğü anlaşılıyor.
Pekin, açık güç gösterisi yaparak bir yandan genel Çin kamuoyunu yatıştırmayı diğer yandan da Şincan'da artan Çin nüfuzuna karşı mücadele eden Uygurlara bir uyarı mesajı göndermeyi hedefliyor.
Uygurlar Şincan nüfusunun yaklaşık yüzde 45'ini oluşturuyor. Çin'in 1949 yılında kısa ömürlü Doğu Türkistan devletini lağvederek ilhak ettiği bölgeye büyük Çinli göçü oldu ve şu anda nüfusun yüzde 40'ı Çinlilerden oluşuyor.
Muhabirler davanın, Çin'in komünist devrim ve kültür devrimi yıllarında başvurulan yöntemleri hatırlattığını söylüyorlar.
Yetkililer geçen hafta Şincan'daki şiddet olaylarına karşı bir yıllık bir mücadele programı açıkladı.
Tam bu açıklamadan önce Şincan'ın yönetim merkezi Urumçi'deki bir pazar yerine beş intihar bombasıyla yapılan saldırıda 39 kişi ölmüştü.
Hükümet bunun yanı sıra geçtiğimiz aylarda Pekin, Urumçi ve Kunming'de hedef gözetmeksizin sivillere yönelen son birkaç saldırıdan Uygur ayrılıkçıların sorumlu olduğunu savunmuştu.
Çin Şincan bölgesine büyük yatırım yaptığını söylüyor fakat Uygurların bir kısmı geleneklerinin yok edildiği ve özgürlüklerinin kısıtlandığı görüşünde.
haber93

Türkistanda 10 bin kişi kayıp

13 Şubat 2010

Çin işgali altında kan ağlamaya devam eden Doğu Türkistan'da 10 bin kişiden hâlâ haber alınamıyor..

Mustafa Uzun'un haberi...

Dünya Uygur Kongresi Genel Sekreteri Dolkun İsa ile konuştuk. 5 Temmuz olaylarında yürüyüşe katılan 10 Bin kişinin hemen tamamına ulaşılamadığını söyleyen Dolkun İsa; “Resmi olarak 5 Temmuz olaylarından itibaren 34 kişiye idam cezası verdiler ve infaz ettiklerini dünyaya duyurdular. Gizli infazlar ve tutuklamaların sayısını dünya henüz bilmiyor. Olaylar başladığı zaman Türkistan’ın dünya ile bağını kestiler ve ancak 7 ay sonra geçtiğimiz hafta telefon, internet gibi bağlantıları açtılar. 7 ay boyunca hiç haber aldırtmadılar” diye konuştu.

Kaşgarlı Mahmut, Yusuf Has Hacip, Kutluğ Kağan ve Abdulkerim Saltuk, Buğra Han gibi büyük insanlar yetiştiren Doğu Türkistan, Komünist Çin işgali altında kan ağlamaya devam ediyor. İnanılmaz maden kaynakları ile adeta koca Çin’i besleyen Doğu Türkistan Müslümanlarının bu geniş yurdu 60 yıldır Kızıl Çin’in insanlık dışı uygulamalarına şahit oluyor. Bağımsızlıklarını kazandıkları 1863 yılında Osmanlı’ya resmen bağlanan Doğu Türkistan İslâm Devleti, 12 Kasım 1933 ve 12 Kasım 1944 tarihlerinde de tekrar kurulmuştu. Her defasında bir süre sonra milyarlık nüfusları ile İslâm yurdunu basan Çinliler çok kanlı bir şekilde bu devletlere son vermişlerdi. Şimdi ise Müslüman Uygur halkının dil, din, kültür ve mimarisine karşı büyük bir savaş söz konusu. En son 5 Temmuz 2009 olayları ile Türkiye gündemine gelen ancak şimdilerde yeniden unutulan Doğu Türkistan’ı, Dünya Uygur Kongresi’nin Genel Sekreteri Dolkun İsa ile konuştuk. Avrupa’da yaşayan Dolkun İsa ile internet ve telefonlar aracılığı ile irtibat kurduk ve sorularımızı yönelttik. Buyrun;

“ÇİN RESMİ OLARAK ŞU ANA KADAR 34 MÜSLÜMANI İDAM ETTİ”

Son soykırımdan sonra bütün dünya gibi Türkiye kamuoyu da Doğu Türkistan’ı unuttu. Bize şu anki durum hakkında bilgi verebilir misiniz? Durum nedir?

Doğu Türkistan’ın şimdiki durumu çok daha kötüye doğru gidiyor. 5 Temmuz katliamından sonra Çin polisi ve güvenlik güçleri büyük çapta bir tutuklama hareketi başlatmışlardı. Bu süreçte mazlum ve suçsuz insanları topladılar. 11. Ayın başından beri de “stricke hard” yani isyanı bastırma hareketi başlamıştır. Yargısız infazlar sürüyor.

Sürekli idam haberleri geliyor Türkistan’dan. Bu konuda gerçek bilgiler nedir? Kaç kişiye idam cezası verdi komünist Çin?

Çin hükümeti 5 Temmuz katliamından hemen 2 gün sonra bir açıklama yaparak bu olaylara karışan kişilere idam cezası vereceğini açıklamıştı. Yani daha nelerin olduğu tam anlaşılmadan Çin idamlardan söz etmişti. Ve söyledikleri gibi 12 Ekim 2009 tarihinde ilk duruşma gerçekleşti.

İlk miydi bu?

Aslında hayır. Çünkü bu ilk duruşmadan önce de gizli mahkemeler ve gizli idamlar oluyordu. Bunlar hakkında bilgiler bize gelmişti. Ama resmi ve açık olarak düzenlenen bu ilk mahkemede 6 kişiye idam cezası verdiler. Aradan 2 gün geçti ve bu defa 14 Ekim tarihinde bu defa 5 Uygur Müslümana idam cezası verdiler.

Peki, şu ana kadar resmi olarak kaç kişiye idam cezası verildi?

Resmi olarak açıklanan, 5 Temmuz olaylarından itibaren 34 kişidir. 34 Müslüman idam cezası ile cezalandırıldı. Ama tabii gizli olarak infaz edilenlerin tam sayısını bilmiyoruz. Bu idamlar kanunlar çerçevesinde değil, siyasi olarak yapılmaktadır.

İdamlar infaz ediliyor mu?

Tabii, infaz ediliyorlar. Bildiğiniz gibi daha Kasım ayında Çin, 9 kişiyi infaz ettiğini resmen ilan etmişti. Bunun üzerine Avrupa Birliği Çin’i kınayan bir deklarasyon yayınlamıştı. Buna rağmen idam cezaları da, infazlar da devam ediyor.

Son olayların, soykırımın gerçek sayısı nedir? Kaç kişi öldü, kaç yaralı var? Haber alınamayan sayısı kaç?

Soykırımda katledilenlerin kaç kişi olduğunu tam sayı olarak söylemek çok güç. Ancak o gün 10 Bin’den fazla insan yürüyüşe katılmıştı. O katılımcılardan kaç kişinin katledildiği, kaç kişinin kayıp olduğu ve kaç kişinin de yaralı olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Yalnız o gün o yürüyüşe katılan 10 Bin’den fazla insanın hemen hepsi kayıp.

“TÜRKİSTAN İLE BÜTÜN İLETİŞİMİ TAM 7 AY KESTİLER”

Hepsi mi?

Hemen hemen hepsi. Bildiğiniz gibi soykırımdan sonra iletişim tamamen kesildi. 7 ay kadar devam eden bu iletişim engellemesi ancak geçtiğimiz hafta kaldırıldı. Bu 7 ayda telefon, sms, internet hepsi kesildi. Bu, durumun gerçek yüzünü ortaya koymaktadır.

Çin, sürgündeki Türkistanlılar için ne tür çalışmalar yapıyor?

Sürgündeki Doğu Türkistanlılar, özellikle de Dünya Uygur Kongresi bünyesi altında çalışan teşkilatlar bulundukları ülkelerin yasaları çerçevesinde ve mevcut imkanlar dahilinde mücadele vermektedir. Biz, Doğu Türkistan zulmünü duyurmak, bir kamuoyu oluşturmak ve uluslararası mesele haline getirerek konuyu BM’ye, İslâm Konferansı Örgütü’ne ve benzeri örgütlere taşımak için uğraşıyoruz.

Bunda başarılı oluyor musunuz?

Zaman zaman bu gibi uluslararası örgütlerin gündemine taşıyabiliyoruz dertlerimizi.

Çin, Dünya Uygur Kongresi Genel Sekreteri Rabia Kadir ile sürekli uğraşıyor. Rabia Hanım şimdi ne durumda? Nerede, neler yapıyor?

Şu anda Amerika’da yalnız hiç durmadan, sürekli dünyanın dört bir köşesinde Doğu Türkistan meselesini anlatmaktadır. 5 Temmuz soykırımından sonra Avrupa, Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda gibi birçok ülkeye ziyaretler yaptı ve soykırımı anlattı. Ayrıca Birleşmiş Milletler ve Avrupa Parlamentosunu da ziyaret etti.

Türkiye’ye gelecek mi? Vize meselesi çözüldü mü? Türk hükümeti Rabia Kadir’e ne diyor?

Türkiye’ye gelmeyi çok istiyor. Biz Türkiye’yi çok seviyoruz. Bu defaki soykırımda Türk hükümeti ve halkı meseleye haklı olarak sahip çıktı. Bundan dolayı minnettarız ve ziyaret edip, teşekkür etmek istiyoruz. Ancak Türkiye’yi de zor durumda bırakmamak için çok özen gösteriyor.

“TÜRKİYE BİZİ SINIRDIŞI EDİYOR”

Siz Türkiye’ye şu ana kadar neden giremediniz? Sınırda neler yaşadınız? Türk dışişleri size ne diyor?

Ben Master’imi Türkiye’de yaptım. Çok defalar gidip geldim. Benim için Türkiye ana vatandır. Doğu Türkistan’a gidemiyorum ama benim diğer vatanım Türkiye’dir. Ancak sizin de belirttiğiniz gibi 2008’in Ağustos ayında Türkiye’ye giriş yapmak istedim fakat almadılar. Antalya havalimanında 22 saat gözaltına aldılar. Almanya vatandaşıyım ve normalde vize gerekmiyor. O ana kadar da zaten problemsiz girip çıkıyordum. Ama almadılar. Döndükten sonra Türkiye Dışişleri Bakanlığına da, büyükelçiliklere de, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğine de başvurdum. Duruma bir açıklık getirilmesini istedim lakin hiçbir cevap alamadım.

Şu anda Türkiye’ye girebilir misiniz?

Açık bir cevap alamadığım için bilmiyorum. Yine aynı şekilde, aynı tavır ile karşılaşmaktan endişe ediyorum. Bilmiyorum, belki yasak kalkmış da olabilir.

Türkiye neden Doğu Türkistanlılara karşı böyle davranıyor? Ne zamandan beri bu durum böyle?

1998 yılında Bakanlar Kurulu, (Ecevit, Bahçeli, Yılmaz hükümeti) Doğu Türkistan hakkında bir genelge yayınladı. Durumlar bundan sonra karışık oldu.

Tabii ki Türkiye’deki Türkistan Dernekleri bu anlamda sıkıntı yaşamıyorlar.

Dünya Uygur Kongresi’nin Genel Sekreteri Dolkun İsa; “Türkiye benim için ana vatandır. Ancak 2008’in Ağustos ayında Türkiye’ye giriş yapmak istedim fakat almadılar. Antalya havalimanında 22 saat gözaltına aldılar. Geri gönderdiler. Neden belirtmediler ancak 1998 yılında yayınlanan genelge ile alakasının olduğunu biliyoruz” dedi.

“ÇİN BİZİ TERÖRİST OLARAK GÖSTERMEK İSTİYOR”

Çin’in önümüzdeki yıllarda Türkistan’a yönelik neler yapacağını düşünüyorsunuz? Çin’in bölge ile alakalı hedefleri neler?

Çin önümüzdeki yıllarda yalnızca Türkiye’de değil, bütün dünyada Doğu Türkistan davasını bitirmek için çalışacaktır. Bu konuda şu ana kadar çok çalışma yaptı. Barışçıl bir yolla davamızı yürütüyoruz biz, fakat buna rağmen bizi terörist olmakla itham ediyor. Bütün dünyaya bizim mücadelemizi terörizm olarak anlatıyor. Bu noktada AB ve BM’ye baskı yapıyorlar.

Sürgündeki Doğu Türkistanlılar neler yapıyorlar? Yeterli mi? Neler yapmalılar?

Sürgündeki Doğu Türkistanlılar büyük bir mücadele vermekteler. Elbette şimdiye kadar yaptıklarımız yeterli değil, daha çok yapmamız gerekli. adro olsun, maddi imkan noktasında olsun çok eksiğimiz var. Biz elimizdeki imkanlarla en iyisini yapmaya çalışıyoruz.

“TÜRKİYE DOĞU TÜRKİSTAN’IN YASAL HAMİSİDİR”

Türkiye, Türkistan’daki yani asıl vatanındaki kardeşleri için neler yapabilir? Neler yapıyor?

Türkiye kendi bölgesinde de dünyada da büyük bir ülke. Doğu Türkistan davasında çok şey yapabilir. Bu mesele ile ilgilenmek öncelikle Türkiye’nin yasal hakkıdır. Biz bir milletiz, aynı dine mensubuz, aynı kültürdeniz, aynı destanları paylaşıyoruz. Sayın Başbakan, Doğu Türkistan meselesini BM’ye götüreceğini söylemişti. Biz bunu bekliyoruz. Bu Türkiye’nin de bir hakkıdır.

5 TEMMUZ’DA NELER OLMUŞTU?

Uygur kızlarının fuhuşa sürüklenmek istenmesi ve çıkan olaylarda çoğu kız 300 gencin Çin içlerinde şehid edilmeleri üzerine Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de başlayan gösterilere, Çin Ordusu acımasızca müdahale etmişti. Olaylarda yüzlerce kişi katledilmişti.

Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de 5 Temmuz 2009 tarihinde başlayan olaylarda Çin hükümetine göre 300 civarında, gerçekte ise 1.000’in üstünde insan katledilmişti. 7 aydır kapalı bir kutuya dönen İslâm toprağı Urumçi’de binlerce insan da tutuklanmıştı.

TÜRKİSTAN’DA NELER OLUYOR?

Son 25 yılda zorunlu kürtaj uygulaması ile 15 Milyon Müslüman Uygur çocuğu komünist Çin tarafından katledildi. yüzde 3 olan Çin nüfusu yüzde 60’lara taşındı. Başkent Urumçi de Çin nüfusu %80’lere ulaştı. Türkistan topraklarında 46 nükleer deneme yapıldı. İslâm dinine özellikle savaş açıldı, başta namaz olmak üzere ibadetler dahi engelleniyor.
Kaynak: Vakit

Uygur Katliamı Unutuldu mu?
30 Ocak 2010
Geçtiğimiz aylarda Çin'in Müslüman Uygur Türklerine karşı gerçekleştrdiği son yılların en büyük soykırımı Türkiye'de birçok kesimce protesto edilmiş ve Çin'e duyulan öfke sokağa yansımıştı.

Urimçide ki Katliamın protestolarla tepki çekmesinin ardından Çin ile Türkiye'nin ikili ilişkilerin de Doğu Türkistanın en önemli konuların başında yer aldığı çeşitli kesimlerce dillendirilmişti.Ahmet Davutoğlu önderliğinde yürütülen Dış Politika stratejisinde Doğu Türkistan Müslümanlarına nasıl bir yer ayrıldığı veya ayrılmadığı tartışılırken ve Uygur Türklerinin konumu ve asimilasyonu hakkında Türkiyeden beklenen adım atılmazken Çin ile Türkiye kardeş Doğu Türkistan Halkını yaralayan stratejik bir işbirliğine giriyor. . .

Ayrıntılar Zaman gazetesi'nin aşağıda ki haberinde

Çin`in Uygur bölgesinde temmuzda yaşanan etnik çatışmalar yüzünden Ankara-Pekin hattında yaşanan gerginlik yerini `stratejik çalışma grubu`na bırakıyor.

Çinli meslektaşı Yang Jiechi`yi konuk eden Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ikili ilişkilerin tarihî bir dönemden geçtiğini söyledi. Çinli bakan da `işbirliğini geliştirme zamanı` diye konuştu.

Davutoğlu, İstanbul`da önceki gün yapılan Afganistan toplantısına da katılan Çin Dışişleri Bakanı Jiechi ile 2 saat kadar görüştü. Görüşme sonrası konuşan Davutoğlu, iki ülke arasında `çok büyük bir işbirliği` imkânı olduğunu belirterek Ankara ve Pekin`in küresel ve bölgesel alanda oluşturacağı `ortak stratejik perspektif`in dünya barışına büyük katkı sağlayacağını ifade etti. Davutoğlu, kapsamlı bir `stratejik çalışma grubu` oluşturma talimatı verdiklerini, ilk fırsatta bunun hayata geçirileceğini söyledi. Ayrıca Bakan, Çin`den başlayarak Urumçi üzerinden Türkiye`ye ulaşacak demiryolu hakkında da görüş birliğine vardıklarını aktardı. Çinli Bakan ise Türkiye`deki yerel ve ulusal tüm unsurların Uygur Özerk Bölgesi dahil olmak üzere Çin`in her bölgesiyle iletişiminin artırılmasını teşvik ettiklerini söyledi.
kaynak:zaman.com.tr

Kaşgar, 'halkın güvenliği için' yıkılıyormuş!
20 Ocak 2010

Çin, Kaşgar'daki tarih ve kültür katliamına yönelik tepkileri etkisizleştirmek için karşı propagandaya başladı.

Çin, Doğu Türkistan'ın en önemli şehirlerinden Kaşgar'ı yıkmasına, her dikta rejiminin bulduğu bildik gerekçeyi tekrarladı, 'halkın güvenliği için yıkıyoruz!'

Doğu Türkistan'daki Uygur Türkleri"nin tarih, kültür ve sanatla yoğrulmuş abide şehri Kaşgar'daki Eski Şehir bölümünü 'kentsel dönüşüm' adına yavaş yavaş yok eden Çin hükümeti, Türkiye'de ve dünyada son dönemde artan tepkiler üzerine bir 'bilgilendirme filmi' hazırladı.

Şimdiye kadar aralarında İslam dünyasının en büyük medreselerinden biri olan Hanlık Medresesi'nin de olduğu çok sayıda tarihi eser yıkılarak yerlerine dev gökdelenler inşa edildi.

Çin hükümetinin hazırladığı ve tam anlamıyla propaganda kokan filmde ise, neredeyse tamamı Çinli olan proje mühendisleri, Eski Şehir'deki harabe halde olan toprak evlerin yıkılması gerektiğini anlatıyor.

Bu evlerin tamamının 1902'deki deprem sonrası inşa edildiği savunulan filmde, 'sadece 100 yıllık' toprak evlerin aslında tarihi değeri olmadığı ima ediliyor.

Yer yer çatlamış ve zarar görmüş binaların bol bol kullanıldığı filmde, Çinli 'uzmanlar' buraların yıkılmasının içinde yaşayanların hayatlarını kurtarmak için gerekli olduğunu savunuyor, projede çalışan bir kaç Uygur da bu fikirlere destek veren açıklamalarla hükümetin söylemine katkıda bulunuyor.

Çin'in İstanbul Başkonsolosluğu tarafından hazırlanan 'Eski Kaşgar Kentinin Yenilenmesi ve Korunması' isimli filmde, bu binaların neden böylesine bakımsız kaldığı, evlerini inşa etmek isteyen Uygurlar önündeki engeller ya da bölgede Uygur halkın karşılaştığı eğitim ve iş ayrımcılığının bu geri kalmışlık üzerindeki etkilerinden hiç bahsedilmiyor.

'Eski Kaşgar Kentinin Yenilenmesi ve Korunması' projesine, Eski Şehir'de yaşayan Uygurlar'ın nasıl baktığı ve burada yaşayanların geleceği de filmde cevap bulamayan sorulardan..

Bir zamanlar "Orta Asya'da bulunabilecek geleneksel İslam şehrinin en iyi korunmuş örneği" olarak gösterilen Kaşgar'daki Eski Şehir'den New York Times gazetesinin haberine göre, yıkımlar nedeni ile şimdiye kadar 900 Müslüman aile göç etti. Yetkililere göre de yıkım bittiğinde en az 13 bin Müslüman Uygur ailesi'nin göç etmesi bekleniyor. Göç edecek olanların yerleri de belirlenmiş durumda: Taklamakan çölüne sıfır mesafedeki susuz meralar.

Şimdiye kadar yapılan planlama ile Eski Şehir'in dört yanını dev binalarla dolduran Çin yönetiminin gözü, şimdi yıllardır devlet politikalarıyla geri bırakılan, sonra da bu geri kalmış görüntüsü yıkım için malzeme yapılan Eski Şehir'de..

Yıkımdan binlerce eski ev ve eser ile asırlık camilerin etkileneceği, bu bağlamda eski Kaşgar'ın yüzde 90'ının yıkılacağı bilgileri ise, Çin'in 'bilgilendirme' filminde yer almıyor. Asırlar boyu sayısız yangın ve depreme karşı ayakta kalmayı başaran bu şehir ve kültürün, 'yangın ve deprem tehlikesi var' gerekçesiyle yıkılması ise, sadece minareye kılıf uydurma çabası gibi görünüyor
Çigdem Aktı/ Dünya Bülteni

"Doğu Türkistan'ın kapıları dünyaya açılsın"

İstanbul'da düzenlenen Doğu Türkistan Sempozyumu yurt içinden ve yurt dışından bir çok önemli ismi bir araya getirdi. Sempozyumun açılış konuşmasını yapan İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım; "Biz Çin'in Doğu Türkistan'ın kapılarını dünyaya açmasını, aktivistlerin, sivil toplum kuruluşlarının, insan hakları temsilcilerinin bölgeye gidip durumu yerinde incelemesini istiyoruz." dedi. 20.03.2010 İSTANBUL netgazete

Doğu Türkistan unutulan Filistin`dir.
20 Mart 2010
İstanbulda düzenlenen Doğu Türkistan Sempozyumu yurt içinden ve yurt dışından bir çok önemli ismi bir araya getirdi. Sempozyuma Türkiyede yaşayan Doğu Türkistanlı vatandaşlarından da yoğun katılım oldu. Sempozyumda Çinin Doğu Türkistanı dünyaya açması ve insan hakları ihlallerine son vermesi istendi

Aralarında İHH İnsani Yardım Vakfı’nın da bulunduğu İstanbul Barış Platformu tarafından düzenlenen Doğu Türkistan Sempozyumu Zeytinburnu Sanat ve Kültür Merkezi’nde başladı. Sempozyum Türkiye’deki Doğu Türkistanlıları bir araya getirdi. Yerel kıyafetleriyle sempozyuma katılan bazı Uygur kadınların, Doğu Türkistan’da katliamlarını anlatan fotoğraflara bakarken gözyaşı dökmesi dikkat çekti. Sempozyuma farklı ülkelerden gelen Doğu Türkistan kökenli akademisyenler katıldı.
Sempozyumun açılış konuşmasını İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım yaptı. Yıldırım, Doğu Türkistan’da yaşanan baskıları ve insan hakları ihlallerini dünyaya duyurmak için böyle bir sempozyum düzenlediklerini ifade etti. Yıldırım, “Biz Çin’in Doğu Türkistan’ın kapılarını dünyaya açmasını, aktivistlerin, sivil toplum kuruluşlarının, insan hakları kuruluşlarının bölgeye gidip durumu yerinde incelemesini istiyoruz. Doğu Türkistan’da bizim bilmediğimiz çok katliamlar, işkenceler yaşandı. Biz bunları artık bilmek istiyoruz. Buradaki insan hakları ihlalleri artık bitsin diyoruz. Müslüman Uygur Türklerinin insanca yaşamasını talep ediyoruz. Ve buradan BM’ye, İKT’ye ve Arap Birliği’ne çağrıda bulunuyoruz.
Doğu Türkistan için bir şeyler yapın. Çin yönetiminin bu konuda artık İslam dünyasıyla masaya oturup sorunu çözmesi lazım. Doğu Türkistan İslam dünyası için kanayan bir yaradır. Durum düzelmezse en büyük zararı Çin görecektir“ dedi.
AK Parti Konya Milletvekili Hüsnü Tuna, “60 yıldır baskı, katliam ve işkence Doğu Türkistan topraklarında hüküm sürüyor. Bense yaklaşık 35 yıldır bunu yakından takip ediyorum. Eğer burada süren insan hakları ihlalleri varsa bizlere büyük sorumluluk düşüyor. Batılı ülkelerin sessizliğini anlayabiliyoruz ama biz onlardan farklı bir şey yapmıyoruz. Tepkimizi ortaya koymuyoruz. Doğu Türkistan sorunu bütün uluslar arası platformlarda gündeme getirilmeli” dedi.
Saadet Partisi İstanbul İl Başkanı Erol Erdoğan ise “Çin’e karşı siyasi ve ekonomik kozlarımızı kullanarak Doğu Türkistan konusunda bir takım taleplerde bulunabiliriz” şeklinde konuştu.
Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Abdülhakim Han Tekli Makam da, “Çin İslam dünyası için koyun postuna bürünmüş bir kurttur. Çok büyük bir tehlikedir. Dünyanın sessiz kalması Çin’i yüreklendirecektir” dedi.
Daha sonra MAZLUMDER Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal’ın yönettiği birinci oturum başladı.
Prof. Dr. Alimcan İnayet, tebliğinde Uygur Türklerinin her türlü baskıya ve insan hakları ihlallerine maruz kaldığını belirtti.
İnayet, Çin’in Uygurları azınlık konumuna düşürmek için bölgeye sürekli göçler gönderdiğini belirtti. İnayet, “Çin komünistleri Doğu Türkistan’a yoğun bir biçimde nüfus nakletmekle birlikte, Uygurcanın resmî dairelerde kullanılmasını kısıtlama, alfabe değiştirme, Çince eğitim, çift dilli eğitim, doğum yasağı, dinî ibadeti kısıtlama gibi dolaylı ve dolaysız çeşitli yöntemlere başvurdular“ dedi.
Doğu Türkistan’nın 1.644.000 km2lik yüz ölçümüyle Orta Asya’da Kazakistan’dan sonra en büyük ülke durumunda olduğunu ifade eden Prof. Dr. Alimcan İnayet, bölgenin doğal kaynaklar bakımından çok zengin olduğunu söyledi.
“Doğu Türkistan sözde de olsa özerk bir bölgedir. Ama özerklik hak ve yetkileri ağır biçimde çiğnenmektedir“ diyen İnayet, bu hak ihlallerini şöyle sıraladı:
“Çin’in bölgeye yönelik göçü teşvik politikası devam etmektedir. Bölgeye yerleştirilen Çinli göçmen, Doğu Türkistan’ın nüfus dengesini Türkler aleyhine bozmakla birlikte, çok ciddi sosyal sorunlara da yol açmaktadır.
İşkence ve idamlar devam ediyor
Işkence sistematik bir şekilde devam ediyor. Idam cezası daha çok siyasi sebeplerle veriliyor.
Doğum politikası
Bir taraftan yoğun göç devam ederken, diğer taraftan bölge halkına uygulanan doğum politikası tüm itirazlara rağmen acımasızca sürdürülmektedir. Uygurların sadece iki çocuk yapma hakları var. Kadınlar hamilelik için resmi izin almak zorundadırlar. Kota fazlası çocuk sahibi olan çiftlere ağır para cezaları veriliyor. Aileler erkek çocuk sahibi olmak için kürtaja başvuruyor.
Uygurca dili yasak
Çin yönetimi 1990’lı yıllara kadar uygulamada olan Uygurca eğitimi ortadan kaldırıp Çince eğitimi yürürlüğe koyarak Doğu Türkistan Türklerinin eğitim hak ve imkânlarını kısıtlamaktadır. Çin yönetimi her ne kadar Çince eğitim uygulamasıyla bölge halkının eğitim ve kültür seviyesini yükseltmeyi hedeflediğini ileri sürse de, asıl amacın asimilasyon sürecini hızlandırmak olduğu bellidir.
Ana dili kullanma, ana dilde eğitim, düşünce ve inanç özgürlüğü, üreme-çoğalma hakkı gibi temel insan haklarını hiçe saymaktadır. Google gibi arama motorları dahil olmak üzere internet siteleri Çin’in internet polisleri tarafından sansürleniyor.
İbadet özgürlüğü kısıtlanıyor
İbadet özgürlüğü kısıtlanmaktadır. Çin anayasasına göre, her vatandaşın dine inanma veya inanmama hakkı vardır. Ama bu hak Doğu Türkistanlılara fazla görülmektedir. Doğu Türkistan Türk nüfusunun tamamı Müslüman’dır. Dinî ibadetlerini yerine getirmede özgür değillerdir. Devlet memuru olan Müslümanların namaz kılması ve oruç tutması yasaklanmış durumdadır. 18 yaşın altındaki çocukların Kur’an öğrenmesi ve camilere gitmesi yasak.
Doğu Türkistan “Unutulmuş Filistin“dir
Prof. Dr. Alaeddin Yalçınkaya ise Doğu Türkistan için “unutulmuş Filistin“ ifadesini kullandı. Yalçınkaya, şöyle konuştu: “İşgalci İsrail devletinin kurulduğu tarih olan 1948 yılı aynı zamanda Doğu Türkistan’ın komünistler tarafından işgal edildiği yıldır. İşte bu yüzden bazı yazarlar ve araştırmacılar Doğu Türkistan için unutulmuş Filistin ifadesini kullanmaktadırlar. Belki de Doğu Türkistan, yitirilmiş Endülüs gibi Filistin’den daha kötü bir hâle gelecektir.
Çin, komünizm döneminden önce ve sonra soykırımdan daha hafif bir kelimeyle nitelenmesi mümkün olmayan her türlü politikayı ve icraatı Doğu Türkistanlılar üzerinde uygulamıştır. Hükümet son dönemde “ayrılıkçılık propagandası yapanlara ve ayrılıkçılara karşı savaş” söyleminin yanında “radikalizm ve radikaller” söylemini de kullanmaya başladı. Buna göre bütün âlimler, din ilimleri tahsil eden talebeler, hocalar, imamlar, hatipler ve tebliğciler, Hacca gitmek isteyenler, İslami kılık kıyafet giyenlerin hepsi potansiyel tehdit olarak görülüyor. İnsanların oruç tutmaları, camiye gitmeleri ve İslam dinini öğrenmeleri ve öğretmeleri yasaklandı. Çinliler Uygurlara karşı her türlü ayrımcılığı; ekonomi, eğitim, sağlık ve yerleşim alanlarında en acımasız yöntemlerle uygulamaktadırlar.“
Dalaylama’nın temsilcisi Tibet’e özlemini dile getirdi
Tibet Ruhani Lideri Dalay Lama’nın Temsilcisi Tseten Samdup Chhoekyapa ise tebliğinde Tibetlilerin Çin baskılarında yaşadıklarını anlattı. Çin baskısına kendi hayatını örnek vererek anlatan Tseten, “Tibetliyim ancak ülkemi hiç görmedim. Nepal’de bir mülteci kampında doğdum. Başımız dik bir şekilde Tibet’e geri döneceğimiz günün hasretini duyuyorum“ dedi.
Tseten konuşmasına şöyle devam etti: “Bağımsız bir ülke olan Tibet, 1949-1950 yılları arasında Komünist Çin tarafından istila edildi. Tibet halkı, 10 Mart 1959’da Komünist Çin idaresine karşı ayaklandı ancak şiddetle bastırıldı. Binlerce Tibetli gibi benim ebeveynim de Dalay Lama’yı takip ederek sürgünde yaşadı. Nepal’de bir mülteci kampında doğdum.
Çin istilasının direkt bir sonucu olarak 1,2 milyon Tibetli hayatını kaybetmiştir. Bu, 6 milyonluk Tibet nüfusunun beşte biri demektir. Çin yıkımları sonucu, 1959’dan önce Tibet’te bulunan 6.259 manastır ve ibadet yerinden sadece 8’i ayakta kalabilmitirmıştır.
Tibet bugün, tarihimiz boyunca yaşadığımız en zor dönemlerden geçmektedir. Çin hükümeti, dinimize, kültürümüze, dilimize ve yaşam biçimimize zarar vermeye yönelik politikalar uygulamaktadır. Çin, artık Tibet’teki meşruiyetini kaybetmiştir. Meşruiyet ancak Tibet Ruhani Lideri Dalay Lama’nın Tibet halkı için gerçek özerklik çağrısına olumlu yanıt verilmesiyle sağlanacaktır. “
Tümtürk’den Başbakan Erdoğan’a teşekkür
Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği Genel Başkanı ve Dünya Uygur Kurultayı Başkan Yardımcısı Seyit Tümtürk ise dünyanın Doğu Türkistan’da yaşananlar karşısında sessiz kalmasına tepki gösterdi. 26 Haziran 2009 tarihinde Urumçi’de yaşananlar katliamlara en sert tepkiyi Türkiye’nin verdiğini ifade eden Tümtürk, yaşananları adeta soykırım olarak nitelendiren Başbakan Tayyip Erdoğan’a teşekkür etti.
Görgü tanıklarının şahit olduğu olayları anlatan Seyit Tümtürk, yaşanan ihlalleri şöyle anlattı: “Doğu Türkistan’da Kur’an okumak suç. Haberleşme ağları kesik. Oruç tutmak yasak. Her biri, her an ölümle burun buruna. Hacca giden memurlar işten atılıyor. Çinlilere göre, Doğu Türkistanlı olmak suç. Onlara kin ve nefretle bakıyorlar. Polis, keyfi uygulamalarıyla halkı taciz ediyor. İstediği yerde arayıp sorguya çekebiliyor. Hiçbirinin güvencesi yok. 35 milyon insan yarınından emin olmayan bir atmosferde yaşıyor. Tutuklanan veya öldürülen kişilerin, geride kalan aile fertlerinin durumu içler acısı. Kısaca, orada tam anlamıyla bir insanlık dramı yaşanıyor. “
Oturumu yöneten MAZLUMDER Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal ise ekonomisini liberalleştirilen ve özel sektöre açan Çin’de sosyal ve siyasi hayatın tam bir baskı altında olduğunu vurguladı.
Ünsal, “Çinli yöneticiler her türlü suçu terör bağlantılı göstermek eğitilim ve gaynetindedir. Adi suçlar bile terör bağlantılı görülerek idama varan cezalarla sonuçlanmaktadır. İdamlar, tutuklamalar ve tutuklulara hapishane koşullarındaki işkenceler artık olağan hale gelmiştir “ dedi.
SEMPOZYUM YARIN DEVAM EDECEK
Sempozyum yarın ikinci oturumla devam edecek. Ikinci oturumda Prof. Dr. Dru Galadney, Fatma Bostan Ünsal, Yrd. Doç. Dr. Erkin Emet, Dr. Yang Jianli, ünlü gazeteci Fehmi Hüveydi, İzzeddin el-Verdani, Siraciddin Aziz Şemseddin, Av. Cihat Gökdemir, Ahmet Emin Dağ, Av. Gülden Sönmez, Örkeş Devlet ve Yrd. Doç. Dr. Erkin Ekrem tebliğlerini sunacaklar

Çin Büyükelçiliği Önünde 'barın Katliamı' Protestosu
04 Nisan 2010
Doğu Türkistan'da Çin tarafından gerçekleştirilen 'Barın Katliamı', 20. yılında protesto edildi.

Doğu Türkistan'da Çin tarafından gerçekleştirilen 'Barın Katliamı', 20. yılında protesto edildi.

Ellerinde Türk ve Doğu Türkistan bayrakları ile Çin Büyükelçiliği önünde toplanan bir grup, "Doğu Türkistan'a özgürlük", "Hükümet uyuma soydaşına sahip çık", "Katil Çin, Doğu Türkistan'dan defol" şeklinde sloganlar atarak tekbir getirdi. Grup adına açıklama yapan Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği Ankara Şube Başkanı Hayrullah Efendigil, 5 Nisan 1990 yılı Ramazan ayında Doğu Türkistan'ın Barın kasabasında Uygur halkı tarafından ibadet edilebilir hale getirmek için onarılmaya çalışılması esnasında

buna izin vermeyen Çinli memurlar ile yerli halk arasında çatışma çıktığını hatırlatarak, Çinli askerlerin silahsız halkın üzerine ateş açması sonucu çıkan olayların ardından kara ve havadan destekli askeri operasyonla Barın kasabasının yerle bir edilerek haritadan silindiğini söyledi. İnsanca ve kendi topraklarında özgürce yaşamak isteyen bu insanlara karşı insanlık suçunun işlendiğini belirten Efendigil, henüz 7 aylık bir bebeğe Çinli askerler tarafından 77 adet mermi sıkıldığını ifade etti. Mazlumun

yanında olmayanların zalimle beraber olduğunu vurgulayan Efendigil, şöyle devam etti:

"Bize barbar diyenler, sözde soykırımdan bahsedenler, yapılanların Türk ve Müslüman'a yapılmış olmasına kulaklarını kapattılar, gözlerini yumdular ama biz bunu yapmayalım, unutmayalım."

Efendigil, biran önce bölgeye gözlemciler gönderilerek, yaşanan katliamlara son verilmesini istedi. Yapılan açıklamanın ardından Çin Büyükelçiliği'nin girişine siyah çelenk bırakıldı ve eylem olaysız sona erdi.

Çin TC vatandaşı üç Uygur'u tutukladı!
Çin, Tacikistan'ın gözaltına aldığı D. Türkistan asıllı üç Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını baskıyla Pekin'e getirtti; Uygurların akıbeti belirsiz...
21 Ocak 2011
Doğu Türkistan'da sistematik kıyım ve tecritlere devam eden Çin, ülke dışındaki Uygur Türklerini de hukuksuz bir şekilde tutuklamaya devam ediyor.

Doğu Türkistan kökenli üç Türk vatandaşı, ticaret yapmak üzere gittikleri Tacikistan'da gözaltına alınıp Pekin'in baskıları sonucu Çin'e iade edildi.

Türkiye Dışişleri Bakanlığı'nın iade kararına karşı Tacikistan Hükümeti nezdinde yaptığı girişimler sonuç vermedi. Üç Türk vatandaşının akıbeti hakkında bilgi edinilemiyor.

MAZLUMDER AÇIKLAMA YAPACAK

MAZLUMDER ve Doğu Türkistan Maarif Derneği bu tutukmlamalarla ilgili olarak yarın sabah 10.00'da MAZLUMDER İstanbul Şubesi'nde bir basın toplantısı düzenleyecek. Basın toplantısına çok sayıda Uygur vatandaşının da katılması bekleniyor.

Çin de 'yasemin devrimi' korkusu
21 ŞUBAT 2011

Çin polisi gösterici olduğunu düşündüğü bir küçük bir kalabalığın etrafını sardı
Orta Doğu devrimlerle sarsılırken, Çin'in iç güvenlikten sorumlu en üst düzey yetkilisi Zhou Yongkang, ülkede toplumsal huzursuzluğu kontrol etmek için yeni yollar bulunması gerektiğini söyledi.
Zhou'nun yorumları, Çinli liderlerin ülke içindeki eşitsiz ekonomik gelişmenin yarattığı huzursuzluğun rejimin geleceğini tehlikeye atabileceği yolundaki kaygılarını ifade etmelerinin sonrasına rastlıyor.

Resmi Xinhua haber ajansına göre Zhou "çatışma olasılıklarının ve sorunların önceden tespit edilmesi" gerektiğini de kaydetti.
Çin Komünist Partisi'nin 9 kişilik politbürosunun üyesi olan Zhou, ülke içinde kanun ve nizamın tesisinden sorumlu yetkili.
Ülkede internet üzerinden yürütülen kampanyalarda halka devrim çağrıları yapılıyor.
Çin polisi Pazar günü, bu çağrıya yanıt vermek için gösteri yapmaya hazırlandığı düşünülen küçük bir kalabalığı dağıttı.
Protesto gösterisinin başlaması planlanan zamandan birkaç saat önce önde gelen insan hakları savunucuları ve avukatlar da gözaltına alındı.
Internet üzerinden yapılan çağrılara şimdilik fazla rağbet olmadı.

Önde gelen bir düşünce kuruluşu, Çin'de 2007 yılından bu yana her yıl 90 bin kitlesel eylem olduğunu belirtiyor.
BBC

Doğu Türkistan'da Karakol Baskını!
18 Temmuz 2011
Doğu Türkistan'ın Hoten şehrinde, bir hafta önce, Türkistanlı mücahidlerin 6 işgalci Çinli'yi kaçırmasının ardından birçok Türk'ü tutuklayan Çinli polislere karşı halk galeyana geldi ve karakolu bastı.Baskının nasıl ve ne biçimde gerçekleştiği tam olarak bilinmezken baskın yapan halkın karakolda bazı Çinlileri rehin aldığı belirtildi.

Halk ve Çinli polisler arasında çatışma çıktı.İşgalci polisler halka ateş açtı.Çinli işgalci makamlarının verdiği sayılara göre 2 polis, 2 rehine öldü.

Şehid edilen Türkler hakkında tam sayı bilinmiyor.İşgalciler, açıklamalarında birçoğunun öldürüldüğü haberi veriliyor.

İşgalci makamlar tüm iletişim araçlarını sıkı kontrole aldı.

Çin kaynakları yapılan baskının halk tarafından değil eşkiyalar tarafından yapıldığını belirtirken bir yandan da El Kaide ve ayrılıkçıların adını zikretti.

Kaynak: Doğu Türkistan Hars(Kültür) Hareketi

HOTEN'deki KIYÂM ve ŞEHÂDETLER -
21 Temmuz 2011
Doğu Türkistan'ın Hoten şehrinde işgalci Çin ordusu yeniden katliama başladı.Bu hususta çelişkili açıklamalar yapan Çin devlet yetkililerinin katliamı meşrulaştırıcı açıklamaları sürerken Abdurrahman Hacımelek Hoten'i ve neler olduğunu değerlendirdi..

Abdurrahman Hacımelek

18 Temmuz'daki kıyâm ve şehâdetlerden sonra Doğu Türkistanlı kaynaklar "barışçıl" protesto eylemine Çinlilerin ateş açması sonucu Müslüman halkın çatışmalara başladığını bildirmesi karşısında, Çin Komünist Partisi'ne Yahudi ağababaları Hollywood'dan öğrettiği senaryoları yazdırdı: İnce ayrıntısına kadar.

İşte ÇKP'nin iddiaları;

-Radikal dinci(Tekbir, salavat) sloganlar atarak karakoldan önce pek çok devlet kurumuna saldırdılar.

-Ellerindeki bayrak ayrılıkçı(!) "Doğu Türkistan" bayrağı değildi(yani gök renkli ay yıldızlı değildi), siyah renkte idi.Bu onların El Kaide ile ilişkisini gösteriyor.(Gerçekte dikilen bayraklar ay yıldızlı GÖKBAYRAK'tır)

-Katlettikleri arasında Uygur Türk'ü güvenlik görevlisi de var.(İşte drama;)Mücahidler tarafından öldürülmeden önce evlilik hazırlığı yapıyordu.

-Şehîd edilen onlarca Türkistanlı'yı daha önceden uyardıklarını, "teslim olun" dediklerini fakat gangsterlerin(!) bombalarla karşılık vermesi üzerine ateş edildi.

Bunların hepsi birer senaryo ortada, tek gerçek;

Yarım asırdır süren Çinli işgalini, Türkistanlıların asla kabul etmeyeceği; son damla kana kadar cesurca direnecekleridir.Tıpkı daha önce 60 sene içinde yüzlerce kez yaptıkları gibi, tıpkı 18 Temmuz'da direnişleri ile mehşur Hotenli'lerin yaptıkları gibi.Hoten, direniş demek olmuştur, tarihi ve en son gösterdiği kahramanlığı ile.

Şu an Hoten şehri ablukaya alındı.Evler basılıyor; tacizler, tecavüzler, katliamlar...Yüzlerce idam olacak bunlardan en fazla 10 tanesi resmen açıklanacak.Her yer işgalci askerler ile doldu.

Bu gelişmeler 2009 Urumçi Kıyamı ile birlikte tüm Doğu Türkistan sathında görülen sıkıyönetimin uyguladığı katliamların bir benzerini göstermekte olduğu halde başta Türk ve İslâm dünyası olmak üzere dünya gündeminde fazla yer edinmiyor.Türkiye'de kendine "İslamcı", "Milliyetçi" diyen basın BBC'nin, Xinhua'nın, AFP'nin ağzına bakıyor.Haberler hep kafir gözüyle hazır halde Türkiye'deki sitelerde yer alıyor.Ve bu açıklamaların hepsi Çin'in propagandaları ile dolu.
Türkistan Avazı ismini verdiğimiz faaliyeti daha başlatmamış olduğumuz halde biz bir ileri adımla olaylar hakkında gereken tavırla haberler yayına sürdüysekte bu marka İslamcı, Milliyetçisi basın yayın organlarının hiçbiri önemsemedi, sayfalarında haberlerimize yer vermedi.

HOTEN'de Türkler bile bile ÖLÜM'e ellerinde bıçak, sopa, balta ve GÖKBAYRAK ile koştu.Polis karakoluna ve birçok binaya GÖKBAYRAK ı dillerinde tekbirler ile astılar.Ve şehadete ulaştılar.Allah'a şükürler ve şehidlere rahmetler olsun ki hem Gökbayrak'ı dirilttiler hem de yürekleri harekete geçirip mücahedeyi bir adam daha ileri götürdüler.

Ben bu olaylar hakkında ilk şu tesbiti yapmıştım; "HOTEN'deki son olay tahlil edilirse şöyle bir tesbit de ortaya çıkacaktır; 2009 OLAYLARI, ileride gerçekleşecek bir çok eyleme, kıyama meydan açıcı, destekleyici bir olaydır.Doğu Türkistanlılar artık Amerika'da, Almanya'da oturanların kendilerini kurtarmasını beklemeyecektir.Gücün kendilerinde olduklarını artık öğrendiler.

En büyük güç İMANDIR, İNANMAKTIR.Kavim kardaşlarımıza, gönüldaşlarımıza SELAM olsun."

Abdurrahman Hacımelek

Hoten'in tarihinde ki ayaklanmalar hakkında bilgi edinmek isteyenler için;

Ve tekbir getirmesin diye dili dikildikten sonra idam edilen şanlı şehid Fetheddin Mahsum;

Doğu Türkistan için İstanbul'da eylem
21 Temmuz 2011
Dünya Bülteni
Çin`in Doğu Türkistan`da son günlerde yeniden başlattığı uygulamalara tepki göstermek için düzenlenen eylemde polisle eylemciler arasında arbede yaşandı. Aşırı hassas davranan polis eylemcileri Çin konsolosluğuna yaklaştırmak istemeyince arbede yaşandı.Polis gaz kullandı.Polisin gazlarından en çok kadın ve çocukların etkilendiği görüldü....

Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği üyeleri, Hoten olayını protesto etmek için Tarabya’daki Çin Başkonsolosluğu önünde toplandı. Polisin, belli bir noktaya kadar izin verdiği yaklaşık 100 kişilik grup, "Türkiye uyuma Türkistan’a sahip çık" sloganları attı.

Burada bir basın açıklaması yapan grup, daha sonra konsolosluk kapısına siyah çelenk bırakmak isteyince kısa süreli bir arbede yaşandı. Polisin oluşturduğu güvenlik bariyerini geçmek isteyen gruba polis, gazla müdahale etti. Kısa süren gerginliğin ardından polis, grubu temsilen 3 kişinin çelengi bırakmasına izin verdi.

Çin, 18 Temmuz`da Doğu Türkistan`da din eğitimi aldıkları gerekçesiyle çok sayıda kişiyi gözaltına alarak tutuklamıştı. Bunun üzerine düzenlenen eylemleri kanlı bir şekilde bastırmıştı. Eylemler sırasında 20 kişi hayatını kaybetti.
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Sal May 04, 2010 9:26 pm    Mesaj konusu: Şehit Osman Batur'u Rahmetle Anıyoruz Alıntıyla Cevap Gönder

İstiklâl Marşı Uygur lehçesi çevirisi

Korukma, öçmez bu şepeklerde üzgen al bayrak,
Öçmes yurtum üstide yanğan ahırki oçak,
U ming millitimning yultuzi menggü parlak,
U mingdur, u mining millitimningkidur şundak

Turme çehringni pidamen nazınım ey hilal,
Kehraman irkimğa gül, nime bu şiddet, bu zerde?
Sanga bergen kanımız ahir bolmas halal,
Hekkidur hekke siğinğan millitimning istikal

Mehmet Akif Ersoy

Doğu Türkistan Milli Marşı Türkiye Türkçesi

Kurtuluş yolunda su gibi aktı kanımız,
Senin için ey yurdum, olsun feda canımız
Kan dökerek, can vererek, seni kurtardık,
Kalbimizde, kurtuluş için imanımız vardı.

Yar oldu, himmetimiz sana,
Dünyaya hükmetmişti geçmiş ecdadımız.
Yurdum, kanla temizledim seni,
Artık kirletmeyiz, Türk’tür adimiz.

Atilla, Cengiz, Timur dünyayı titretmişti,
Kan verip şan alan biz onların ahfadıyız.
Can verdik, aktı kanımız, aldık düşmandan intikam
Yaşasın, hiç sönmesin parlasın istikbalimiz.

Mehmet Ali Tevfik

Şehit Osman Batur'u Rahmetle Anıyoruz
01 Mayıs 2010
Anadolu Haber
Doğu Türkistanın yetiştirdiği en büyük kahraman 20.Yüzyılda Çine karşı en büyük mücadeleyi vermiş bir efsane. Adı bugün bile Pekin yönetimini titretmeye yeten tarihi bir şahsiyet. Altay Vilayetindeki Küktogay İlçesinin Öndirqara Köyünde 1899 yılında doğdu

“Ben can verebilirim. Milletim, dünya durdukça mücâdeleye devam edecektir.”

Doğu Türkistan’ın yetiştirdiği en büyük kahraman 20.Yüzyılda Çin’e karşı en büyük mücadeleyi amaç edinmiş büyük mücahid ve savaşçı. Adı bugün bile Pekin yönetimini titretmeye yeten tarihi bir şahsiyet. Altay Vilayetindeki Köktogay İlçesinin Öndirqara Köyünde 1889 yılında doğdu. Osman Batur’un 7 erkek 7 kız toplam 14 çocuğu vardır.

Osman Batur ve silah arkadaşlarının mücadelesi 1940’da Çin zulmü dayanılmaz bir hal alınca başladı. Onların mücadelesi 1941 yılı Ekiminden 1943 yılı Temmuzuna kadar gerilla savaşı şeklinde devam etti. 22 Temmuz 1943’te Altaylar Çinlilerden tamamen temizlenmişti. Bulgun’da yapılan bir törende Osman BATUR Altay Kazak Türklerinin Han’ı ilân edildi. Mücâdelesini sürdürdü.

Altay Geçici Halk Cumhuriyeti Başkanlığına seçildi. 1944 – 1945 yıllarında, Tanrı Dağları’nın kuzeyindeki Doğu Türkistan Kazak Türkleri’nin yaşadığı bölgeleri de Çin istilâsından kurtardı. 1945 yılının Ekim ayından 1947 yılının Şubatına kadar üç vilâyetten oluşan Doğu Türkistan hükûmeti’nin askerî ve mülkî âmiri olarak Vâli sıfatıyla görev yaptı.

Asıl adı Osman İslâmoğlu idi. Batur, O’na milletinin verdiği bir unvan, bir sıfattır. Kahraman ve cesur anlamındadır. O, bu unvan ve sıfatla özdeşleşmiş, böylece anılmaya hak kazanmıştır.

Altay vilâyetindeki Köktogay bölgesinin Öndirqara mevkiinde doğdu. Orta halli bir çiftçi ailesinin oğluydu. Dedesi din adamı idi. Osman Beğ, 40 yaşına kadar doğduğu bölgede tarımla uğraşarak geçimini sağladı. 1940 yılında Çin zulmü dayanılmaz boyutlara ulaşmıştı. Camilere tecavüz eden, Kur’an-ı Kerim’i yakan Çinlileri protesto eden Türkler, ‘isyancı’ oldukları bahanesiyle tutuklandı. Resmî makamlar, Türk’lerin ellerindeki silâhları toplamaya başladılar. Babası ve ailesinden bâzı kişiler, silâhlarını Çin askerlerine teslim ettiler. Osman Beğ,

Bu gün silâhımızı alanlar, yarın canımızı da alırlar. Ben silâhımı Çinlilere vermem. İstiyorlarsa ve güçleri yetiyorsa, gelip alsınlar !” Dedi ve tek başına dağa çıktı.

SAVAŞTAN BAŞKA KURTULUŞ YOLU YOKTUR

Savaştan başka kurtuluş yolu olmadığına inanıyordu. Başlattığı mücadele aynı gün destek gördü. Arkasından ilk gidenler arkadaşı Süleyman ve büyük oğlu Şerdiman oldu. Silâhını Çinlilere teslim eden babası İslâm Bey, oğlu için hayır duâlarını ve başarı dileklerini dile getirdi. Oğlunu koruması için Cenab-ı Allah’a duâ etti.

O’nu, Şubat 1947’den Eylül 1949’a kadar Doğu Türkistan Cumhuriyeti koalisyon hükûmetinin aslî üyesi olarak görev yaptı. Çinlilerin on kat fazla asker silah ve cephaneyle saldırması üzerine 1950 Kasımında cephanesi bittiği için Osman Batur Kamambal Dağı’nda esir düştü.

Göstermelik bir mahkemede işgalci çinlilerce idama mahkum edildi. 29 Nisan 1951 tarihinde Urumçi’de kurşuna dizilerek şehit edildi.

Bugün ve gelecekte Şehit Osman Batur adı GÖNÜLLERİMİZDE yaşamaya devam edecek ve Doğu Türkistanın ve tüm İslam Coğrafyasının içerisinde bulunduğu emperyalist işgalden kurtuluşuna ve bağımsızlık mücadelesinde bizlerebir ışık olacaktır.

DOĞU TÜRKİSTAN'A 40 BİN KAMERA
2 Temmuz 2010
Doğu Türkistan'ın Urumçi şehrinin çeşitli yerlerine yüksek çözünürlükte 40 bin kamera yerleştirildi.
Çin'in kuzeybatısındaki, Doğu Türkistan olarak bilinen Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nin merkezi Urumçi'de geçen yıl 5 Temmuz'da meydana gelen olayların yıldönümü yaklaşırken güvenlik önlemlerinin arttırılması çerçevesinde şehrin çeşitli yerlerine yüksek çözünürlükte 40 bin kamera yerleştirildi.

Şehir yönetimi sözcüsü Ma Şinçun herhangi bir saldırıya karşı korumaya alınan kameraların cadde, otobüs, okul ve alışveriş merkezi gibi halka açık yerlere yerleştirildiğini belirtti.

Şinhua haber ajansı, polisin kameralarla 3 bin 400 otobüs, 200 otobüs durağı, 4 bin 440 cadde ve sokak, 270 okul ve çocuk yuvası ile 100 alışveriş merkezini izleyeceği kaydedildi. Urumçi'ye daha önce 5 bin polis takviye edilmişti.

Bu arada merkezi Washington'da bulunan Uygur İnsan Hakları Projesi, Çin hükümetine geçen yıl meydana gelen olaylarla ilgili bağımsız ve uluslararası bir araştırma yapılmasını desteklemesi çağrısında bulundu. Söz konusu grup, ayrıca gözaltına bulunan Uygurların serbest bırakılmasını da istedi. haber10

Doğu Türkistan'da İşgalci Çin Polisine bombalı Taaruz: En az 7 Ölü, En az 17 Yaralı
22 Ağustos 2010
Dün sabah saat 8 :30 sularında Doğu Türkistann Aksu Kentinde meydana gelen bombalı eylem olayı netleşmeye başladı:

Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin güneybatısındaki Aksu şehrinde bulunan bir köprüde 3 tekerlekli bir araçla yapılan bombalı eylemde çoğunluğu polis en az 7 kişinin öldüğü bildirildi. Eylemde çoğunluğu polis 14 kişi de yaralandı.

Eylemcinin 22 yaşında Üçturpan doğumlu bir Uygur genç olduğu belli oldu,

Uygur Haber Ajansı’nın edindiği bilgilere göre kasaba karakoluna 500 metre uzaklıkta ki bir köprüde meydana gelen bombalı saldırıda toplam 7 kışı öldü, 14 kışı ise yaralandı, eylemin devrİye gezen 15 kişilik işgalci polis ekibine karşılık düzenlendiği belirtildi.

Yaralıların bir kısmı Aksu ili 1No.lu hastanede tedavi görürken diğer birkaçı ise 2.No.lu hastaneye nakledildiği ve durumlarının ise krıtık olduğu bildirildi.

OLAYIN AYRINTISI
Patlama 19 ağostos günü aksu ili igerçi köyü polıs denetim noktasında saat 08:30 sularında denetim yapan polislerın üzerine 3 tekerleklı bomba yüklü motor polis üzerine sürülerek gerçekleşti...Eylemi 22 yaşındaki bir uygur genci ile bir bayanın gerçekleştırdiği ve bayanın olay yerinde şehid olduğu,i 22 yaşındaki gencin polis tarafından tutuklandiği bıldirildi. Ölen 7 kişinın 4'dünün polis Bundan başka çoğunluğu polis 17 kişi yaralı bulunnduğu ve bazı yaralı polislerin durumlarının ağır olduğu bildirlyor.

İşgalci yerel Hükümet sözcüsü bu sabah düzenlediği basın toplantısında bu olayın siyasî bir eylem olduğunu ve soruşturma devam ettiğini söyledi.

5 Temmuz olaylarında Uygurlar ile Han Çinlileri çatışmış, olaylarda 1000 den fazla kişi ölürken, 3 bine yakın kişi yaralanmıştı. Olayların ardından on binlerce Uygur Türkü tutuklanmış, düzinelerce insan idam cezasına çarptırılmıştı. Ayrıca, tutuklu olduğu iddia edilen binlerce Uygur'dan da haber alınamadığı bildiriliyor.gözü yaşlı anneler karakolların önünde beklemeye devam ediyor.

Aksu da olağan üstü hal ilan edildi, ilin tüm giriş çıkışları polis kontrolünden geçiyor. haber1001

'Doğu Türkistan halkının sesine kulak verin!'
12 Aralık 2010
Dünya Uygur Kongresi Başkan yardımcısı Seyit Tümtürk yazdı

Doğu Türkistan toprak büyüklüğü ve nüfusu bakımından dünyanın sayılı ülkeleri arasında yer almaktadır. Ve 61 yıl önce bağımsız bir devlete sahip iken, günümüzde insan hakları ihlalleri açısından dünyanın bir numaralı ülkesi Çin Halk Cumhuriyeti tarafından işgal edilmiş durumdadır.

Böyle bir ülke yeryüzü üstünde karanlık bir gölge gibi durmaktadır. Çin Doğu Türkistan’da 35 milyonluk Müslüman Türk nüfusunu yok etmeye, tarih sahnesinden silmeye çalışırken, bu büyük toprak parçasını dünya kamuoyuna kapatmıştır.

5 Temmuz 2009 tarihinde Urumçi’de patlak veren olayları devlet destekli provoke ile hat safhaya çıkararak katliamlar ile soykırım yapmıştır.Bu olaylarda binlerce masum Doğu Türkistan’lı hayatını kaybetmiş binlerce insan tutuklanmış on binlerce insan kayıp nerede oldukları bilinmemektedir. Gün geçmiyorki uluslararası ajansların haberlerinde kurşuna dizilerek idam edilenlerin haberlerinin olmadığı bir gün olsun, Çin işlemekte olduğu bu cinayetleri bu katliamı dünyanın gözü önünde pervasızca işlemekte ve dünya bu katliamlara duyarsa duymazlıktan görürse görmezlikten gelerek Çin’e adeta taviz vermektedir. halkının haber alma özgürlüğünün kısıtlanmasının ötesinde, dünya kamu oyununda Doğu Türkistan’dan haber almasını engellemektedir. İnsan hakları örgütlerinin bile raporlarında sadece tahminlere yer vermesi, ülke hakkında sağlıklı bilgilere ulaşamaması Doğu Türkistan halkı üzerindeki baskının en açık delilidir. Çin hiçbir uluslar arası örgütün bölgeye girmesine, araştırma yapmasına izin vermeyerek suçlarını itiraf etmiş olmaktadır.

Çin, dünya kamu oyuna kapattığı Doğu Türkistan’da dünya tarihinin en büyük insanlık suçlarından birini işlemektedir. Her türlü düşünce özgürlüğünü, barışçıl hak arayışlarını ve uygulamalara olan tepkileri “terörizm” olarak görmekte, 35 milyon Doğu Türkistan halkına terörist muamelesi yapmaktadır. Terörizmle mücadele adı altında “sert darbe” adını verdiği kampanyalar düzenlemektedir. On binlerce Doğu Türkistanlı gözaltına alınmakta ve adil olmayan gizli yargılamalar neticesinde yüzlercesi idam edilmektedir. Çin günümüzde siyasi suçlardan idam cezasının uygulandığı tek ülkedir.

Din, milli kültür üzerinde uygulanan baskılar her geçen gün artarak devam etmektedir.

Çin Doğu Türkistan içinde uyguladığı baskıyı ülke toprakları dışına taşımıştır. Özellikle komşu ülkelere mülteci olarak sığınan, Birleşmiş Milletlerin Mülteci olarak kabul ettiği Doğu Türkistanlılar, bizzat Çin’li görevlileri katıldığı operasyonlar ile tutuklanmakta ve Çin’e götürülmektedir. Çoğu siyasi suçlardan yargılanmakta ve idam edilmektedir.

22 Uygur Doğu Türkistan’daki acımasız baskıdan kurtulup Kamboçya’ya kaçabilmesini Hıristiyan misyonerler sağladı. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin Phenom Penh yetkililerinin sürdürdüğü sığınma araştırmalarına rağmen Kamboçya Hükümeti 20 Uygur’u zorla Çin’e iade etti. Çin’e iade edildikleri günden beri kendilerinden haber alınamadı. Uygurların iade edilmesinden sonra ise Kamboçya ve Çin hükümetleri 1,2 milyar dolar bir yardım anlaşması yaptılar. İade edilmeleri Çin’in gücünü göstermesi açısından umutsuzluğa yol açsa da Uygur insan haklarına dair bilgi edinilmesini ve ABD’nin, UNHCR’ın ve Avrupa Birliği’nin kınamasını sağladı.

Çin’in insan hakları ihlalleri bir basın toplantısında anlatılmayacak ve hatta binlerce sayfalık raporlara sığmayacak kadar çoktur. Her yıl yayınlanan insan hakları raporlarında eskilere yeniler eklenerek bu liste gittikçe kabarmaktadır.

Öncelikle Çin hükümetine seslenmek istiyoruz. Doğu Türkistan topraklarından en kısa sürede çekilmeli, işgal durumuna son vermelidir. İnsanlık onurunu hiçe sayan baskı ve zulüm politikası ile Doğu Türkistan’ı elinde tutması, Doğu Türkistan halkını yıldırması mümkün değildir.

Bağımsız insan hakları örgütlerine, Birleşmiş Milletlere ve diğer ülke yöneticilerine sesleniyoruz. Dünya medeniyet tarihinin mimarından olan ve günümüzde yok edilmeye, asimle edilmeye çalışılan, tarihin en büyük etnik soykırımına maruz kalan Doğu Türkistan halkının sesine kulak verin. Çin Halk Cumhuriyeti üye olduğu Birleşmiş Milletlerin ilkelerine uygun davranmaya, taraf olduğu uluslar arası sözleşmelere uymaya zorlanmalıdır. Bütün bunlar Çin’in ekonomik,siyasi ve askeri gücü göz önüne alınmadan, insan olmanın gereği olarak uygulanmalıdır.
antigazete

Doğu Türkistanlı dini lider vefat etti
Çin'in kuzeybatısındaki, Doğu Türkistan bölgesinde binlerce kişi, perşembe günü hayata veda eden dini lider Molla Mahemuti'nin cenaze töreni için sokaklara döküldü.
19 Aralk 2010

Çin'in kuzeybatısındaki, Doğu Türkistan Özerk Bölgesi'nin başkenti Urumçi'de binlerce kişi, perşembe günü hayata veda eden dini lider Molla Mahemuti'nin cenaze töreni için sokaklara döküldü.

Hatenggeli Camii yetkilisi, telefonla yaptığı açıklamada, Molla Mahemuti'nin kalp krizinden ölümünün ardından camiyi ziyaret eden Müslümanların sayısının 5 bini bulduğunu aktardı.

Söz konusu cami, Temmuz 2009'da Uygur Türkleriyle Çinli Hanlar arasında patlak veren etnik çatışmaların merkezinde yer almıştı.

Doğu Türkistan'da çok sevilen iyi tanınan Müslüman lider Mahemuti 74 yaşındaydı.

Çin'i ürküten Cenaze namazı

Cenazesi 4000 e yakın sevenleri tarafından tekbir sesleriyle uğurlandı, Hantengri camisinden ellerle taşınan cenaze baş üstüne konarak Yenen yoluna kadar Allahu ekber sesleriyle baş taç edildi ve cenaze arabasına konuldu, trafik durmuştu,bu kadar Çok Uygur Türkü nün cenazeyi takip etmesi alışılmadık görüntüydü,

20 Aralk 2010

Bu manzara işgalci Çin Hükümetini tedirgin etti ve cemaate müdahale de bulundu, bölük bölük yürümeleri için anonslar yapıldı, cemaate sılahlar doğrultuldu, helikopterlerle yukardan izlendi, buna da aldırış etmeden tekbir sesleriyle merhumu son yolculuğuna uğurlamak için kabristan a yaklaşan 124 genç Tutuklandı. Cenaze ye bile müdahale eden Çin Hükümeti nin bu zorbalığı Tüm Doğu Türkistanlılar tarafından lanetlendi.

17 Aralık sabah saatlerinde Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin başkenti Urumçi’deki meşhur Hantengri Camisi İmami Mahmut Hoca efendi hakkın raehmetine kavuşmuştu, bu haber Doğu Türkistan da yaşayan Uygur Türkleri ni derin musibete boğdu, bir çınar daha kaymıştı, etkili ve çoşturucu vaazlarıyla geniş kitlelere Dini mübini İslami anlatagelen Ehli sünnet Alimlerinden Mahmut Hoca efendi aynı zamanda Doğu Türkistan daki Nakşi tarikatının son temsilcilerinden biri olması bakımından manevi önderlerin başında geliyordu, 74 yaşında vefat eden Hocaaefendi Çin’e dalkavukluk yapan bazı Din istismarcıları gibi işgalcı Çin Hükümeti’nin Parti propagandasını yapma tenezzülüne düşmemişti, geçen sene yaşanan Urumi ayaklanmasında Çin Hükümeti Hocaefendiye ‘’isyana katılan Uygurları bir bölük eşkıya ‘’ demesi için baskı yaptıysa da suskun kalmayı tercih etmişti , belki çok ileriye dönük hayalleri vardı onun, hep talebe yetiştirmeyi ,inamlı neslin devamı için dini eğitime önem veriyordu, kendi çapında Allah.cc. nun rizası için önemli hizmetlere imza atmıştı.

Cenazesi 4000 e yakın sevenleri tarafından tekbir sesleriyle uğurlandı, Hantengri camisinden ellerle taşınan cenaze baş üstüne konarak Yenen caddesine kadar Allahu ekber ….sesleriyle baş taç edildi ve cenaze arabasına konuldu, trafik durmuştu,bu kadar Çok Uygur Türkü nün cenazeyi takip etmesi alışılmadık görüntüydü, bu manzara işgalci Çin Hükümetini tedirgin etti ve cemaate müdahale de bulundu, bölük bölük yürümeleri için anonslar yapıldı, cemaate sılahlar doğrultuldu, helikopterlerle yukardan izlendi, buna da aldırış etmeden tekbir sesleriyle merhumu son yolculuğuna uğurlamak için kabristan a yaklaşan 124 genç Tutuklandı. Cenaze ye bile müdahale eden Çin Hükümeti nin bu zorbalığı Tüm Doğu Türkistanlılar tarafından lanetlendi.
Uygur Haber ajansı (Urumçi)

Pezilet Ekber'in İdamı İnsanlık Suçudur!
MAZLUMDER Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal, Çin Mahkemelerinin hakkında idam kararı verdiği 19 yaşındaki Bayan Uygur öğrenci Pezilet EKBER'le ilgili aşağıdaki açıklamayı yapmıştır.
06 Ocak 2011

Doğu Türkistan'da 2009'da yaşanan 5 Temmuz olaylarının ardından resmi rakamlara göre 200'den fazla kişi ölmüş ve yüzlerce insan da tutuklanmıştır. Adil yargılanma hakları ihlal edilen Uygurlar ise bu süre boyunca haksız cezalara çarptırılmışlardır.

Pezilet EKBER adında 19 yaşındaki bayan bir öğrenci 2010 yılı sonunda 5 Temmuz olaylarına karıştığı gerekçesiyle idam cezasına çarptırılmıştır. Yine 2010 yılı ocak ayında ise Hayrinsa Sawut adında başka bir Uygur bayan da idamla cezalandırılmıştı. Üçüncü bir Bayan Gulmire Imin ise olaylara karıştığı gerekçesiyle müebbet hapisle cezalandırılmıştır.

Gizli geçen duruşmalarla alınan bu haksız kararların gerekçelerinden ise hiç kimse haberdar değildir. Mahkemeler sadece karara ilişkin beyanatta bulunmaktadır.

Gösterilere katıldığı gerekçesiyle olaylardan iki ay sonra tutuklanan Pezilet EKBER tutuklu bulunduğu süre boyunca ailesi dahil hiç kimseyle görüştürülmemiştir. Konuyla ilgili aranan mahkeme ve polis yetkilileri ise gelişmelerle ilgili bilgi vermemektedir.

Diasporada bulunan Uygur insan hakları örgütleri ise Pezilet'e verilen cezanın ailenin geçmişiyle ilgili olabileceğini ifade etmişlerdir. Zira bu kişinin ailesinde daha önce Doğu Türkistan'ın bağımsızlığı için mücadele etmiş şahıslar bulunmaktadır.

Temmuz ayında yaşanan bu olayların ardından birçok Uygur ülkesini terk etmek zorunda kalmış ve muhtelif ülkelere sığınmışlardır. 2009 Ekim ayının sonu ve Kasım ayının başlarında, olaylarla ilgili olarak can güvenlikleri olmadıkları gerekçesiyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan 22 Uygur asıllı Çin vatandaşı kaçak yollarla Kamboçya'ya sığınmış ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Phnom Penh ofisine mültecilik başvurusunda bulunmuş olmalarına rağmen Kamboçya tarafından Çin'e iade edilmişlerdir. Akıbetleri hakkında halen belirsizlik vardır.

5 Temmuz olaylarının ardından MAZLUMDER, Çin Halk Cumhuriyeti yetkilileri aleyhinde işledikleri insanlık suçlarıyla ilgili TCK'nın evrensel yargı yetkisine binaen Türkiye mahkemelerine suç duyurusunda bulunmuştur. Yaşanan olayların ardından yüzlerce insan tutuklanmış ve birçok Uygur ülkeyi, terk etmek zorunda kalmıştır.

MAZLUMDER Pezilet EKBER'le ilgili alınan idam kararının politik, haksız ve insan haklarını hiçe sayan bir karar olduğunu ifade eder ve Çinli yetkililere söz konusu kararın infazının durdurulması, haksız tutuklamalara son vererek tutukluların serbest bırakılması ve gerçekleştirilen haksızlıkların son bulması çağrısı yapıyor.

Çin'de ard arda 10 patlamal

Çin'de devlet dairelerine yönelik toplu saldırı gerçekleştirildi...Çin'in güneyindeki Ciangşi eyaletinde üç kamu binası önünde arka arkaya, bazıları bomba yüklü araçların yol açtığı patlamalar meydana geldi.

26 Mays 2011

Patlamalarda ölen ya da yaralananların sayısı konusunda henüz bilgi verilmedi.

Ciangşi vilayetinin bir yetkilisinin açıklamasına göre, Fuzhou kentinde savcılık binası önünde bomba yüklü bir aracın infilak etmesinden 10 dakika sonra bir hükümet binası önünde patlama oldu, bundan 15 dakika sonra ise bir başka kamu binası önünde patlama meydana geldi.

Kentteki yerel hükümet, savcılık ve gıda güvenliği binalarının etrafında patlatılan bombaların şehirde kısa süreli bir paniğe yol açtığı belirtildi. Çok sayıda otomobilin patlamanın etkisiyle tahrip olduğu kaydedilirken, çevre binaların camlarının kırıldığı ifade edildi.

Çin resmi kaynaklarından her hangi bir bilgi açıklanmazken,bölgedeki ajans ve haber sitelerinin Doğu Türkistan'ın özgürlüğü ve Çin işgaline son vermek için mücadele eden Doğu Türkistan İslam partisi Savaşçılarının eylemleri gerçekleştirdiğini ve geçen haftalarda da El- Kaide'nin bu yönde bir açıklama yaparak Uygur Müslümanları Çin'in işkence ve katliamlarına karşı mücadeleye çağırdığını hatırlattılar.

Eyaletin Fuzhou kentinde meydana gelen patlamaların bina önlerine park edilen araçlara yerleştirilen bombaların infilak ettirilmesiyle gerçekleştirildiği sanılırken, ölü ya da yaralı sayısı hakkında henüz bir açıklama yapılmadı.

İşgalci Çin, Doğu Türkistsn'da 2 Uygur Genci Daha Yargısız İnfaz Etti!
04 Austos 2011

Geçen hafta sonunda tarihi Kaşgar şehrinde polislere yönelik yapılan bombalı saldırıda 15 kişi ölmüştü. İşgalci Çin yönetimi bununla bağlantılı olduğu ileri sürülerek 2 Uygur genci katletti. Şehid olan bu kişilerin 29 yaşındaki Memtieli Tilivaldi ve 34 yaşındaki Turson Hasan olduğu belirtildi.

İşgalden kurtulmak ve kendi topraklarında özgürce yaşamak için mücadele eden Uygur Müslümanlarının yapmış oldukları barışçıl eylemleri dahi terörist faaliyet olarak nitelendiren İşgalci Çin yönetimi ve her fırsatta Uygurları katlediyor.

İnsan haklarını devamlı ihlal eden Çin bölgenin adını da değiştirerek “Sincan özerk bölgesi “ yaptı.

Çin yönetimi geçen haftaki saldırıyı Pakistan'da eğitim alan Doğu Türkistan İslam Hareketi adlı grubun militanları tarafından yapıldığını iddia etmişti.

Doğu Türkistan İslam Hareketi'nin Doğu Türkistan bölgesinin bağımsızlığı için mücadele ettiği biliniyor.

Kendi yurtlarında Azınlık durumuna düşen Uygur Müslümanları devamlı olarak çeşitli bahanelerle gözaltına alınıyor. Daha sonra da onlardan haber alınamıyor.

Binlerce Uygur genci Çin güvenlik güçleri tarafından gizlice öldürülmüş olabileceğinden şüpheleniliyor.

Bölgede dışardan getirilip yerleştirilen Çin’lılerle Uygur halkı zaman zaman çatışıyor. Çin’lı güvenlik görevlileri de bunu bahane ederek Uygur’luları tutukluyor. Sorguladıktan sonra bir tarlaya götürüp infaz ediyorlar. Resmi açıklamada da “kaçarken öldürüldü “ veya bu olayda olduğu gibi “ terör zanlısı mısır tarlasında saklanırken öldürüldü “ açıklaması yapılıyor.

Uygur halkı bu kanunsuzluktan bıktıklarını söylüyor ve "Bir an önce doğu Türkistan’da neler olduğu gözler önüne serilmelidir, Tillivadi ve Hasan’ın ölüm nedenleri açıklanmalıdır" diyor.
haber1001

Çin Doğu Türkistan'a saldırıya hazırlanıyor
5 Ağustos 2011
Çin, son dönemde meydana gelen olaylarının ardından işgal altında tuttuğu Doğu Türkistan'a karşı geniş çaplı bir saldırıya hazırlanıyor.

Çin'in bölgede yapacağı yeni saldırılar kapsamında, Kamu Güvenliği Bakanlığı, yerel yetkililerden, direnişin önüne geçmek için varolan tüm kaynaklardan yararlanılması talimatını verdi.

İşgalci Pekin yönetimi, direnişe başvurmayı ve Çin'den ayrılmayı planlayan kişilerin sert bir şekilde cezalandırılacakları uyarısını yaptı.

Bu çerçevede, direniş olaylarının yaşanmaması için kırsal kesimde bir yandan halk propaganda yoluyla ikna edilmeye çalışılırken, diğer yandan da istihbarat çalışmalarına ağırlık verilecek.

İşgal altındaki Doğu Türkistan'ın Hotan ve Kaşgar kentlerinde son haftalarda yaşanan olaylarda 30'ü aşkın kişi hayatını kaybetmişti. Bölge iki yIl önce de karışmış ve çıkan olaylarda 197 kişi ölmüştü. haber1001

Kaşgar'da son 3 yılda meydana gelen Eylemler!

Kaşgar'daki sonradan yerleştirilen Çin vatandaşlarının sarsıntı geçirmesi ve bir kısmının yurtlarına dönmeye hazırlanmasına Kaşga'da meydana gelen bir dizi olaylar önemli rol oynamıştır.
16 Austos 2011

Kaşgar’da son 3 yılda meydana gelen olayların en ünlüsü 4 Ağustos Semen Yolu Olayıdır. Olayda Çin’in sınır muhafaza askerleri dehşetli bir saldırıya uğramışlardı. Olay Pekin Olimpiyatlarına 4 gün kaldığı bir sırada meydana gelmiştir. O gün sabah Uygur gençlerinden Kurbancan ile Abdurahman Azat askeri eğitim yapmakta olan Askerlere bir otomobille saldırmışlardır. Ardından da otomobilden sıçrayıp inerek kendileri ilkel usullerde yaptıkları bombayı atmışlar, sonra da bıçakla saldırmışlardır. Olayda toplam 17 asker ölmüş ve 16 asker de yaralanmıştır. Taarruzcuların biri bir kolunu diğeri de bir ayağını kaybetmiş olarak esir düşmüşlerdir.

Aradan 8 gün geçtikten sonra, yani 12 Ağustos günü Kaşgar’ın Yenişehir nahiyesinde Yamanyar olayı meydana gelmiştir. Aynı gün bir grup fedai Yamanyar köyünden geçip giderken yol kontrolü yapmakta olan güvenlik elemanlarının çevirmesi ile karşılaşmışlardır. Fedailer önce güvenlik görevlilerini kendilerine engel çıkartmamaya davet etmişlerdir. Fakat görevliler tutumunu değiştirmeyince fedailer onlardan üç kişiyi bıçaklayarak öldürdükten sonra yollarına devam etmişlerdir.

Olaydan 15 gün sonra, yani 27 Ağustos günü Peyzavat nahiyesinde Kızıl Buya olayı meydana geldi. Aslında Yamanyar olayından sonra saklanarak yaşamakta olan 7 fedai aynı gün Kızılbuya da ki bir mısır tarlasında kuşatma altında kalmışlardı. Onlar mısır tarlasından aniden fırlayıp çıkarak kendilerini yakalamaya gelen polislere bıçakla saldırarak bir polis merkezi müdürü ve bir polisi öldürüp 3 polisi de yaralamışlardır.

29 Ağustos günü Yenişehir nahiyesinde Mişa olayı meydana geldi. Aynı gün Kaşgar vilayetinde 3000’den fazla kişi seferber edilerek Kızılbuya olayını meydana getiren şüpheliler, Mişa köyündeki bir mısır tarlasında kuşatılmıştır. Kuşatma altındaki fedailer Abdurehim Ehet, Kayyum Bavidin, İmam Hesen, Hesen Hoşur, Abdusalam Sultan ve Anargül Mutellip başta olmak üzere 9 kişi olup, seçkin silahlara sahip birliklere saldırmaya çaresiz kalmışlar fakat teslim olmayı da kesinlikle reddetmişlerdir. Sonuçta fedailerden 6’sı vurularak öldürülmüş 3’ü de esir düşmüştür.

2009 yılı 7. ayın 6. günü Kaşgar2da 500’e yakın kişi Şavguen olayına karşı protesto gösterisi için Hitgah camisi önünde toplanmışlardır. Fakat Çin silahlı birliklerinin zorbalığı ile göstericiler tutuklanmış ve dağıtılmışlardır.

7 Ağustos 2010 günü faaliyetler için iktisat toplamaya çalışan bir grup fedai, Maralbaşı nahiye pazarının piyadeler sokağındaki bir ziynet eşyası satan dükkâna baskın yapmışlar, bu esnada kendilerini engellemeye çalışan bir Çin güvenlik görevlisini öldürmüştür.

Bu gruptaki fedailer: Nurmuhammet Obulkasım, İmin Davut, Emet Tohti, Cuma Abduvayit, Ebeydullah Eziz, Nurelican Tursun, Nurmuhammet Hoşur, Kurban Nur, Abdukadir Satar, Erkin Kadir, Erkin Kurban ve Abdullah Eli olmak üzere 12 kişiydiler.

2010 yılı 12 Ekim günü yukarıdaki fedailer, Yenişehir nahiyesinin Yenği erik(yeni ark) köyündeki Çin ortaokul müdürünün evine gece baskın yaparak girip müdür ve onun ailesini öldürmüştür.

2010 yılı 11. ayın 11. günü yukarıdaki fedailer iki gruba ayrılarak, Yenişehir nahiyesinin Aral köyündeki Yang soyadlı ağabey-kardeş iki Çinli göçmenlerin evlerine baskın düzenleyerek iki aileden toplam 6 kişiyi öldürmüşlerdir.

Bu yıl(2011) 18 Nisan günü Kaşgar şehrinde yine bir Uygur genç sokakta gitmekte olan Çin vatandaşlarına bıçakla saldırarak 6 kişiyi yaralamıştı. O polis tarafından kuşatılınca bıçakla intihar etmiştir.

Aradan 4 gün geçtikten sonra, yani 22 Nisan günü Kaşgar’da yine bir Uygur genç şehrin Kumdarvaza(Kum kapı) sokağında 39 yaşındaki bir Çinli kadının boğazını kesmiştir.

Kaşgar’da en yeni meydana geleni 21 kişinin ölümü, 40 küsur kişinin de yaralanmasına sebep olan ve 2 haftadan beri uluslar arası basın organlarında gündemde durmaya devam eden Kaşgar Yenipazar olayıdır.
haber1001

Doğu Türkistan İslam Davası!

İzmir'den bir Liseli gönüldaşımızın Doğu Türkistan ile ilgili yazdığı bu güzel analiz ve dosya'yı sizlerin ilgisine sunuyoruz..Doğu Türkistan davasına karşı Türkiye'de ki durum ve bu dava'nın bir İslam davası ve bizlerin sahiplenmesi gereken bir dava olduğunu yazısında ayrıntıları ile işleyen gönüldaşımız bizlere bir kez daha Doğu Türkistanı hatırlattı...

16 Eyll 2011

DOKUNDUM YÜREĞİME BİN ÂH İŞİTTİM!

Doğu Türkistan’ın yerini kaçımız haritada gösterebiliriz?.. Ya da kaçımız Urumçi’yi biliyoruz? Gerçekten ya, Urumçi neresi? Ya da çekiç güç… “Orak” sizi hiç biçti mi, “çekiç” hiç indi mi başınıza?.. Peki, gençlerimizin iç organları çıkartılıp tıp fakültelerinin önünde hayvan diye teşhir edildi mi? Sokak ortasında kaldırım taşlarıyla ağabeyleriniz parçalandı mı? Ve siz böyle şeyleri hiç gördünüz mü televizyonun ve internetin dışında bir yerlerde…

Medyamıza hâkim olan karanlık odaklar, ümit ışığı bile değil sadece bir mum ışığı isteyen kardeşlerimize karanlığı reva gördüler… Türk milleti, zaten dış odakların üç yüzyıllık projesinin kurbanı olarak geçmişini unutmaya başlamıştır… Avrupai tarzdaki diziler oturma odasının ortasına yerleşip bir konferans salonu sessizliğinde herkesi kendine bağlayarak insanlarımızı hayal dünyasına aktarmıştır. Ayrıca internet sitelerindeki müstehcenlik gençleri oldukça etkilemiş durumdadır ki kültürümüz hızla yozlaşmaktadır…
Netice itibariyle gözü sadece gösterileni gören bir varlık olma yolunda ilerleyen Türk milletinin içindeki yağız delikanlılar ise bu projenin mimarlarınca yontulmaya çalışılıyor ve ne yazık ki başarıya ulaşıyor bu karanlık odaklar…

Bu yoğun çalışmaların soncu olarak Türk milleti, ata yurdunu unutmuştur. Evet, bu konuda iyimser olmak mümkün değildir. Nedeni ise ilk paragrafta mevcuttur. Sokağa çıksak ve “Doğu Türkistan neresidir?” desek acaba necip(!) Türk milleti neler aktaracak bizlere. Söyleyeyim size, Milli Şairimiz Mehmed Akif’le İnönü’yü ayırt edemeyen aziz gençliğimiz Doğu Türkistan’ı nasıl bilsin… O coğrafyayla ilgili bildiği tek şey Uygurlar… Yok efendim yerleşik hayata geçmiş Türkler falan filan… Atalarımızın asırlarca at koşturduğu, destanlar yazdığı coğrafyayı ancak bu kadar tanıyoruz…
Doğu Türkistan’da şu an sıkıyönetim var. Türklerin ikinci bir Kürşad İhtilali yapmasından korkan “kızıl” Çin her köşe başına asker diziyor. Bir gece de kaybolan, meçhule giden insanlardan bir daha haber alınamıyor. Türkiye ise kandaşını bilmiyor, bilemiyor. Türkiye’yi yöneten dış güdümlü medya ise bunu bilerek göz ardı ediyor ve Müslüman Türk’ün kanının akmasını zevkle izliyor.
Türkiye daha daha kötüye doğru gidiyor. Körleşmiş yönetim Türkistan’ı görmüyor. Özerk Türk Diyarı bağımsız olamıyor. Malezya ve Pakistan gibi ülkeler “Müslüman” olmalarına rağmen gözlerini kırpmadan Müslüman Mücahitleri yaralıyor, yakalıyor, şehit ediyorlar. Yaraladıklarını yakalayıp Çin’in kana dayalı komünist adaletine teslim ediyorlar. Bu nasıl vicdan, nasıl Müslümanlık? Ki ayrıca bazı detaylar da paylaşmak isterim sizlerle:

-Doğu Türkistan’da, 11 Ağustos 2011’den 15 Ekim 2011’e kadar Çin yönetimi “sıkıyönetim” uygulama kararı aldı ki bu karar gereği yerleşim yerlerine kontrol noktaları koyulacak; konulan bu noktalarda kimlik kontrolü yapılacak. Arabalarda izin almaksızın aramalar yapılacak. Bu sayede şüpheli faaliyetlere (toplanıp muhabbet etmek gibi) durumlara karşı yapılacak soruşturmalara hız verilecek(miş).
- Sıkıyönetim kapsamında, bölgeye, terörle mücadele, isyan bastırma, bomba imha ve adam kaçırma gibi olaylarda ki müdahaleleriyle bilinen Halk Silahlı Polisi’ne bağlı bir birim olan Leopar Komandoları sevk edildi.
- Pekin Hükümeti, bölgede yaşanan olayların faillerinin(!) terör örgütü olarak gördüğü Doğu Türkistan İslamî Hareket’i tarafından eğitildiklerini öne sürüyor ancak hiçbir resmi kanıtı kamuoyu ile paylaşamıyorlar. Birçok uzman Çin yönetiminin bu söylemlerinin sadece ideolojik olduğunun altını çizmektedir.
- Çin’in uygulamaya koyduğu sıkıyönetime, Dünya Uygur Kongresi(DUK) tepki gösterdi. Sözde radikal İslam’a karşı yapılan uygulamaların “sistematik bir zulüm” olduğunu söyleyen DUK sözcüsü bu uygulamanın ancak radikalizmi teşvik edeceğini deklare etti.
- Düşünün BM Mülteciler Yüksek Komiserliği(UNHRC) bile, Türkiye’den daha çok önemsiyor Doğu Türkistan Türkleri’ni. Geçtiğimiz haftalarda Malezya tarafından Çin’e teslim edilen 11 Türk’ün ardından 5 Türk’ün de bu tehlikeyle karşı karşıya olduğunu açıkladı. Neden tehlike biliyor musunuz? Yargı görmeksizin idam edildikleri için…
- Çin yönetimi ise başta Pakistan, Malezya ve Tayland olmak üzere çevre ülkelerde bulunan Uygur Türkleri’nin peşini hiç bırakmıyor, bir şekilde geri almaya çalışıyor, almayı başarınca da infaz ediyor.
- UNHRC’nin Kuala Lumpur yetkililerinden Yante İsmail Associated Press (AP)’ye verdiği demeçte Uygurlar eğer suçlu ise Malezya’da yargı gerektiğini söyledi.
- Türk-İslam Dünyası’nın görmediği, görmek istemediği Müslüman Uygur Türkleri’ni, İnsan Hakları Örgütü (HRW) New York şefi Phill Robertson’nun bunun Uygurlar’a yapılmak istenen baskının bir parçasını olduğunu söylemesi ise düşündürücü.
- Malezya dışında Pakistan’da Çin yönetimine alet olmaktadır. Tutuklanan 2’si çocuk, 1 de kadın olan 5 kişilik Uygurlu grup, Çin’e Benazir Butto Havalimanı’ndan gönderilmişti. Akıbetleri meçhul…
- Pakistan, daha önceleri de böyle bilgi vermeksizin Çin’e, Doğu Türkistanlıları teslim etmiş bir ülkedir. 1997’de 14, 2002’de 7, 2009’da ise 9 Doğu Türkistanlı, Pakistan tarafından Çin’e teslim edilmiştir.
- Ve en ilginç bilgi ise Doğu Türkistan İslamî Hareketi lideri Hasan Mahsum 2003 yılında Pakistan Ordusu tarafından şehit edilmiştir. Aynı teşkilatın yine bir üst düzey yöneticisi olan Abdülhak Türkistani ise geçtiğimiz yılın ocak ayında İHA’lar tarafından düzenlenen saldırı sonucu şehit düşmüştür.

İşte böyle zulümler altında varlığını sürdürmeye çalışan, bağımsızlık rüyasıyla yatıp kalkan Türk kardeşlerimiz bizleri de yanında görmek istiyorlar. Hal buyken Türk Polisi ise bu uygulamaları protesto için Çin Konsolosluğu’na siyah çelenk bırakmak isteyen bir avuç Türkistanlı kardeşimize panzer, TOMA, biber gazı, coplarla saldırmıştır. Çin yönetiminden tek farkı öldürmemek olan Türk Polisi’ni de bu bağlamda tebrik etmeyi unutmamak lazım(!). Türkiye’nin tam manasıyla destek olması gereken ATAYURT’a köstek olması oldukça hazin bir durum.
“Albayrak’tan Gökbayrak’a selam olsun.” diyen ve kendini milliyetçi, Türkçü ve ya muhafazakâr olarak gören kaç kişi acaba bu uygulamalara karşı mücadele ediyor. Yok, yok özür dilerim acaba kaç kişi bu uygulamalardan haberdar? Kaç kişi sadece basit sloganlar atmasını biliyor? Niye sadece yukarıdaki sloganı biliyor milyonlar? Niye arkadaş niye bu sloganı bilenler manasını bilmiyor?
Dışarıdan idare edilen medya aracılığıyla Türk milleti ne yazık ki köleleşmeye yüz tutmuştur. Bir film ile (Kurtlar Vadisi Irak) ABD’den intikam alındığını sanan aziz milletimiz her geçen gün atasını yanlış tanımaktadır(Muhteşem Yüzyıl). Her türlü kepazeliğe maruz kalan Türk milleti “Haydi, Ya Allah, Bismillah!” diye tek celsede ayağa kalkamazsa sonuç çok büyük bir hüsranı bizlere göstermektedir.
Milli bilince sahip(!), milli iradenin temsilcisi (!) iktidar ise bunları görmüyor, görmek istemiyor ve ya görmekten korkuyor… Ama neden? Bilemiyoruz… Belki Çin’le yapılan onlarca anlaşma korkutuyor yönetimi. Belki de dev(!) ekonomik bağlarımız bir Müslüman Türk Kanı’ndan daha değerli! Ama ne olursa olsun, ne kadar çöküntüye uğrarsak uğrayalım damarlarımızda dolaşan kan aynı kandır! Ayağa kalkabiliriz ve Doğu Türkistan’ı da Çin mezaliminden kurtarabiliriz. Doğu Türkistan muzaffer olacaktır er ve ya geç... Kâh Türkiye ile kâh Türkiye’siz; belki de Türkiye’ye rağmen. Bu söz çok ağır belki ama doğru ne yazık ki…

Doğu Türkistan’daki Müslümanlara maddi ve manevi yardım yapmak için her türlü girişimi yapmalıyız, yönetimde olanlara rağmen. Dünyaya at gözlüğü ile bakmaktan vazgeçmeli ve iç(dış) medyayı devre dışı bırakarak milli basın teşkilatlarımızı etkin bir şekilde kullanmalıyız. Gündemi bizim belirleyebileceğimiz bir medya, gündemini belirleyebildiğimiz bir ülke olarak başlar, dünyayı sarar. Rabbim gözü kör olana aydınlık verecektir… ve ben naçizane inanıyorum ki gafletten uyanacağız… İnşaAllah kendimize geldiğimizde çok geç kalmış olmayız…

Biz olmasak da İslâm muzaffer olacaktır ama biz ne de olsa bir avuç Mü’mini Bedir’de darda bırakmayan Rabbimize iman ettik, güvendik. Bizi zayii etmez. İslâm sancağında kanı olsun isteyenler ve mücadele edenler, “Şarkımızı” ı söyler ardından cihada girişiriz.

Ne de olsa:

Yarın elbet bizim, elbet bizimdir,
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir.

L. Muhammed Emre KONAK
İzmir Alperen Ocakları

Manavgat’ta Doğu Türkistan’da yapılan katliama protesto

Manavgat’ta Doğu Türkistan’da yapılan katliama sessiz kalmayan halk Cuma Namazı sonrasında Merkez Camii’nde Uygur Türkleri için gıyabi cenaze namazı kıldılar. Uygur Türklerine dualarla destek çıkan vatandaşlar daha sonra kültür evi önüne giderek sloganlar atıp Çin bayraklarını yaktılar. Doğu Türkistan’da son günlerde katliam yapıldığını ve halkın buna duyarsız kalmadığını belirten Anadolu Gençlik Dergisi Manavgat Şube Başkanı Mehmet Gayretli; “Kızıl Çin tam bir asırdır sürdürdüğü Doğu Türkistan’daki Uygur Türklerine yönelik katliamlarına bir yenisini daha eklemiştir" dedi.
Video için: http://www.dailymotion.com/video/x9tvku_cyn-zulmunu-protesto-ettyler_news
haber1001

Doğu Türkistan'da bıçaklı saldırı: En az 12 ölü...
28 Şubat 2012
Çin işgali altındaki Uygur Özerk Bölgesi'nde saldırganlar bıçakla halka saldırdı. Olayda en az 12 kişi hayatını kaybetti

Dünya Bülteni / Haber Merkezi

Çin işgali altındaki Uygur Özerk Bölgesi'nin Kaşgar'a bağlı Yeçıng kasabasındaki çıkan olayda 12'den fazla kişinin öldüğü bildirildi.
Şinhua ajansının haberine göre, tanıklar "şiddet içeren bir grubun" Şingfu caddesinde akşam 18.00 sularında bıçaklayarak 12'den fazla kişiyi öldürdüğünü ve çok sayıda kişiyi yaraladığını savundu.
Polisin "saldırganlardan en az ikisini öldürdüğü" belirtilirken, kalanları takip ettiği kaydedildi. Haberde, olayla ilgili başka ayrıntı verilmedi.

Kızıl Çin Doğu Türkistan'da tarihi bir camiyi daha kapattı.



Çin, Kumul'da 18. Yüzyılda inşa edilen tarihi Eyidgah Camii'nde ibadet edilmesini yasakladı ve kapısına kilit vurdu

Çin işgal yönetimi, Doğu Türkistan'ın Çin sınırındaki serhat şehri Gaziyane (Gaziler Şehri) Kumul'da tarihi bir camiyi daha ibadete kapattı.

18. yüzyılın başlarında inşa edilen ve haziresinde Kumul Hanlarının de defnedildiği bu tarihi cami Eyidgah Camii olarak biliniyor. Anadolu'da Ulu camilerin karşılığı olan Cuma ve bayram namazlarının eda edildiği merkez camii konumundaki bu tarihi camide Çin yönetimi bir süre önce vakit namazlarının kılınmasını yasaklamıştı.

Yaklaşık 250 yıldan beri aralıklarla da olsa ezanın susmadığı bu camide son uygulamadan sonra ezan sesi susturuldu.

http://www.facebook.com/photo.php?fbid=343007592445040&set=a.149258118486656.38697.144277202318081&type=1&theater

İsa Hoca Efendi'nin Şüpheli Ölümü
09 Eylül 2012,
Çin Polislerince işkenceyle sorguya çekildikten iki gün sonra hayata gözlerini yuman İsa Hocaefendi Artuş halkını sessizce sokağa döktü.

Doğu Türkistan'ın Sultan Suruk Buğrahan mezarıyla önlü Mücahitler diyarı Artuşta uzun yıldır İrşat çalışmalarıyla Halkın gönlünde taht Kuran İsa Hoca efendinin Çin Polislerince tutuklanarak ağır işkence gördükten sonra Hastaneye kaldırılmasının ikinci günü hayata gözlerini yumması Doğu Türkistan da geniş yankı uyandırdı.

Merhumun cenazesi 40.000 kışılık kalabalığın sadece tekbir sesleriyle uğurlanan Cenazesi İşgalci Çin Hükümetini tedirgin ederken Cenazeye katılanlar hakkında geniş çaplı soruşma başlatıldıgı gelen haberler arasında.48 yaşındaki İsa Hocaefendi meşhur Doğu Türkistanlı din adamı Cennet mekan Abdulhekimhan Mahdum'un şakırtlerinden olduğu ifade edildi. Çinli yetkililer herzamanki gibi rahmetlinin ölüm nedenini açıklamasada herkesin ortak görüşü,ya işkencenın etkisiyle vefat etti yada derin Çin Devletince zehirli iğneyle öldürüldü.
Uygur Haber Ajansı

Doğu Türkistan'ın Osmanlı Madalyalı direniş Lideri: Yakup Beg
11.09.2012
DOĞU TÜRKİSTAN'DA ÇİN İŞGALİNE KARŞI
DİRENİŞ LİDERİ YAKUB BEY
OSMANLI MADALYASI İLE, 1875


Doğu Türkistan bugün Çin işgalinde bulunan büyük Türkistan'ın bir parçası olup, Çinliler buraya "Yeni Sömürge" manasına gelen Sinkiang demektedirler yüzölçümü 1.828.418 km2 olan Doğu Türkistan, Türkiye'nin yaklaşık 2.5 katıdır.

Doğu Türkistan tarihinde önemli bir yere sahip ve ismi Kaşgar Hanlığı ile bütünleşmiş olan Yakub Beg, Kaşgarı ele geçirip hükümdarlığını ilan ettikten sonra Rus tehlikesine karşı Yakup Beg, Abdülaziz Han'a elçi olarak Seyyid Yakup Han Tore'yi gönderdi. Uygur Türklerinin isteğine binaen Osmanlı Devleti, Kaşgar ordusunu eğitmek üzere subaylarla birlikte 2000 tüfek, 6 adet Krupp topu, Kaşgar'da imal edilmek üzere kapsül ve barut imal aletleri verdi. Yardımı götüren heyet, Süveyş kanalından geçerek Hindistan üzerinden Kaşgar'a ulaşmıştır. Heyet 100 pare top atışıyla karşılanmıştır. Bundan sonra, Yakup Beg topraklarında hutbenin Sultan Abdulaziz Han adına okunmasını ve sikkelerin de onun adına basılmasını emretti. Osmanlı Devletince Yakup Beg'e ayrıca "Emir-el Müslimin" ünvanı da verilmiştir.

Yakup Beg'e bu ünvanın verilmesinden sonra, o teşekkürünü bildirmek üzere, 7 Nisan 1875 tarihinde Osmanlı Türkiyesi'ne bir mektup göndermiştir.

Mektubunda; "Devlet-i Aliyye'nin sancağını açtıklarını, hutbeyi halife adına okutup, sikkeleri Abdulaziz adına bastırdığını" belirtmiştir.
Kaynak: Osmanli Hanedan Vakfi

Kaşgar çatışmalarının arka planı
27 NİSAN 2013r
Yazıcı için
Levent Uluçer
Pekin



Kaşgar'da Salı günü 21 kişinin ölmesi, Urumçi'de 2009 Temmuz'unda "resmi olarak" açıklanan 200 dolayında insanın öldüğü kanlı olayları çağrıştırdı. Urumçi'deki olayların üzerinden hemen hemen dört yıl geçti ve durumu anlamak artık daha kolay.

O nedenle Urumçi'de yaşananları bilmek, Kaşgar olayını anlamaya yardım edebilir.

Urumçi olayları, nasıl başladı?

Anlatılanlara göre, "dünyanın fabrikası" olarak bilinen Çin'in güneyindeki Guangdong eyaletindeki bir fabrikada işçiler az ücret aldıkları gerekçesiyle ayaklandı ve işi bıraktı. Fabrika patronu geri adım atmadı ve aynı ücrete çalıştırmak üzere Kaşgar'dan Uygurları fabrikaya getirdi. Yani, Uygurlar bilmeden grev kırıcı oldu. Ancak işçiler, işlerinin haksızca ellerinden aldığı iddiasıyla Uygurlara sataştı, kavga büyüdü ve iki Uygur öldü.



Böylece patronun "kâr hırsı", Han-Uygur çatışmasına dönüştü. Olay Urumçi'de gerginliğe yol açtı. Urumçi'deki Sincan Üniversitesi öğrencileri yürüyüş yapmak istedi; ancak bu, Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Çin'e yaptığı resmi ziyarete denk geldi. Yanlış anlamaları önlemek için öğrenciler yürüyüşü erteledi ama gerginlik de arttı.

Gül, Türkiye'ye döndükten bir hafta sonra, öğrenciler, çok dikkatli şekilde, provokasyona alet olmaması amacıyla içlerine hiç kimseyi almadan yürüyüşe başladı. Sincan ÇKP binası önünde kadar gelen öğrenciler, burada polisle karşılaştı. İşte bu noktada Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nin ÇKP Başkanı Vang Lıçüen (Wang Lequan), polisi öğrencilerin üzerine sevketti ve olaylar patlak verdi.

Kentteki gerginlik

Urumçi'ye gittiğimde kentteki gerginlik inanılmazdı. Karmakarışık havalimanı, bomboş Urumçi caddeleri, ellerinde sopalarla, demirlerle bekleşen insan grupları, kenti korku filmlerindeki gibi devasa bir film setine dönüştürmüştü.



Urumçi'de kaldığım sürede, onca korkuya rağmen, halktan kiminle ya da hangi taksi şoförüyle konuştuysam, hiç ürkmeden, olayların sorumlusunun Vang Lıçüen olduğunu iddia etti.

Urumçi'nin egemen kültürü olan Uygurların haricinde, Huiler (Çin Müslümanları), Hanlar (Çin'in en büyük etnik grubu), Tatarlar, Kazaklar ve diğerleri, bana, Vang Lıçüen'in Sincan'da hiç sevilmediğini söylediler. Vang'a karşı bölgede yıllar boyunca Hanların öne çıktığı birçok protesto gösterileri yapılmış.

Sadece Urumçi olayları bile, Çin'in iç dinamiklerinin nasıl ve neye göre evrildiğini anlamada önemli veriler barındırıyor mu?

'Demir Yumruk'

"Demir Yumruk" lakabıyla bilinen Vang, teamüllerin ötesinde 16 yıl boyunca Sincan'ı yönetti. Bunun nedeniyse, Vang'ın bir önceki devlet başkanı Hu Cintao'nun sınıf arkadaşı olması. Hu da, 1989 Tiananmen olayları başlamadan birkaç ay önce, görev yeri olan Tibet'teki olayları bastırmıştı. Hu'nun şansı, dünyanın Tibet'teki olayları duyamamış olmasıydı. Vang'ın şanssızlığıysa "teknoloji" oldu.

Çünkü Urumçi olaylarında, hiç hesaba katılmamış olan bir durum vardı. Bölgenin Pekin'e ve dünyaya onca uzaklığına ve internetin kesilmesine rağmen, dünya basını haberleri uydular üzerinden hızla gönderiyordu. Video görüntüleri bir yana, canlı görüntüler de dahil olmak üzere, her gelişme anında dünyaya iletilebiliyordu.

Basın ve teknolojinin bu gücü, hem Vang Lıçüen'in, hem de Sincan Uygur Bölgesini baskıcı şekilde yönetme politikasının sonunu getirdi. Vang olaylar sonrası uzun süre hiç ortalıkta görülmedi. Görevinden resmen el çektirilmediyse bile, Pekin'e geri çekilmişti.

ÇKP içinde de kendisine karşı büyük bir tepki vardı ve görünen o ki, Hu Cintao bu sesleri bastırmakta zorlanıyordu. Olaylar Çin'e fazlasıyla saygınlık kaybettirmişti.

Çinliler açısından Vang ile ilgili en açık şekilde bilinen noktaysa, memleketi olan Şandong eyaletinin, onun sayesinde bu denli zengin olduğu.

Sincanlılar kendi kaynaklarını kendilerinin kullanmadıklarını, bölgenin zenginliğinin Şandong'a ve ülkenin doğusuna aktarılmasının sorumlusunun Vang olduğunu söylüyorlar. Sincanlılar yıllar boyunca seslerini bir türlü Pekin'e ulaştıramamıştı.

Zamanın devlet başkanı yardımcısı Şi Cinping, Vang'ın yerine bölgeye gönderilen ve yapıcı bir lider olan Cang Çünşien için "liberal fikirli, yenilikçi ruhlu" demişti. Cang, hemen halka yardım kampanyaları başlatmış, bölgede iyileşme çalışmalarına gitmişti.

Yanıt aranan sorular

Başta Urumçi olayları olmak üzere, birçok olayın yaşanmış olduğu bölgede, neden böylesi bir kanlı olay yaşandı? Çin hükümeti gözdağı vermek için mi bunu seçti? Öyle ise, kime gözdağıydı bu?

Yetkililer, silah deposu haline gelmiş olan bir eve baskın yapıldığını ve evdekilerin polislerin rehin alınmasıyla çatışmaların başladığını ve ölümlerin olduğunu söylüyor. Ülke dışındaki Uygur derneklerine göreyse, bu ev baskını, Uygurların evlerine sıkça düzenlenen kışkırtıcı baskınlardan biri.

Evde bulunduğu söylenen silahlar ne amaçla kullanılacaktı?

Bir Çinli profesör, Urumçi olaylarından birkaç ay sonra Pekin'de yayımlanan bir dergide olayların nedenlerini sıralarken, "Batı'da yapılan yatırımlar Doğu'ya yapılan yatırımlardan çok daha az. Doğal kaynakların işletilmesinde etnik kökenden insanlara da şirketlerde üst düzey görevler verilmesi gerekir. Ülkedeki gelir dağılımı farkı çok fazla. Bunlar düzetilmediğinde Çin'de benzeri olayları görmek şaşırtıcı olmaz." demişti.

Kaşgar, büyük gerginliklerin hep yaşandığı bir kent.

Çin anakarasını iyi izleyen, Urumçi olayları öncesi Şıncın'daki olayı ilk kez yazan, Hong Kong'un ünlü gazetesi South China Morning Post'a göre Kaşgar'da şu olaylar meydana geldi:

Ağustos 2008'de 17 silahlı polis öldürüldü.

Temmuz 2011'de Kaşgar/Hotan'da bıçakla saldırı yapan 14 kişi öldürüldü, bir polis öldü.

Bu olaydan bir gün sonra Kaşgar'da 14 kişi öldürüldü.

Şubat 2012'de Kaşgar'da bıçakla düzenlenen saldırı sonucu 15 kişi öldürülürken, saldırganlardan 7'si olay yerinde silahla öldürüldü.
Bugün Pekin'den Kaşgar'a gitmek için 4 saat 15 dakika süreyle Urumçi'ye, oradan da 1 saat 45 dakika süreyle Kaşgar'a uçmak gerekiyor.

Pekin'den Kaşgar'a doğrudan uçuş halen yok. Yani Pekin hükümeti için Kaşgar, halen doğrudan uçulması istenmeyecek derecede hassas bir yer.

Zira Kaşgar'ın Kırgızistan, Tacikistan, Afganistan ve Pakistan'a doğrudan sınırı var ve bu da kentteki hassasiyeti daha çok arttırıyor. Kaşgar'dan bugünlerde açık bilgi almak çok zor ve Çin'in resmi açıklamalarıyla yetinmek gerekiyor.
BBCT

Doğu Türkistan'da 2 Uygur Türküne idam
13 Ağustos 2013
Çin işgali altındaki Doğu Türkistan'da yargılanan beş Uygur’dan ikisine idam, birine müebbet hapis cezası verildi.

Kaşgar kentinde görülen davada, sanıklar çeşitli terör suçlarından sorumlu tutulurken, resmi medyada idama mahkum edilen sanıkların terör örgütü kurucusu ya da üyesi olduğu iddia edildi.

Kaşgar kentinin Bachu kasabasında 23 Nisan günü meydana gelen olaylarda 15′i kamu görevlisi 21 kişi ölmüştü. Haziran ayında Turfan bölgesinde meydana gelen olaylarda ise 35 kişi ölmüştüyitirmişti.
haber1001

Doğu Türkistan'da Osmanlı adına hutbe-BELGE
28 Temmuz 2010



Doğu Türkistan'ın önemli kenti Kutlar'dan Osmanlı padişahı adına hutbe okutulup para bastırılmış.

Sedat Uyar-Dünya Bülteni / Tarih Servisi

Padişah adına hutbe okunması diğer İslam devletlerinde olduğu gibi Osmanlı Devleti'nde de saltanat alametlerinin başında gelirdi. Hutbede padişahın adının geçmesi, söz konusu yerin padişaha bağlı olduğunu gösterirdi. 19. yüzyılın son çeyreğinde, Osmanlı topraklarına mesafe olarak uzak olmasına rağmen bir çok Müslüman ülke ve topluluk, Osmanlı padişahına, halifeye bağlı olmayı tercih etmiş, bunu padişah adına hutbe okutup para bastırarak temin etmişlerdir.

Bugün Doğu Türkistan adını verdiğimiz Kaşgar Emirliği de Osmanlı Padişahı Sultan Abdülaziz'i "halife" olarak tanımış ve adına hutbe okutarak, para bastırmıştı. 1864–1869 yılları arasında Hoten, Urumçi ve Turfan'daki yerel beylikleri ortadan kaldırıp merkezi Kaşgar olan bağımsız bir devlet kurmayı başaran Yakup Bey, kurmuş olduğu bu devletin tanınması için 1870 yılında Osmanlı padişahı ve İslâm halifesi Sultan Abdülaziz'e bir heyet göndermiş, kendisinin ve ülkesinin İslâm halifesine tâbi olduğunu bildirmişti. Bununla beraber Yakup Bey camilerde halife Sultan Abdülaziz adına hutbe okutmuş ve yine Osmanlı padişahı adına para bastırmıştı. Osmanlı Devleti daha sonra Kaşgar Emirliğine top, tüfek ve askeri eğitim için piyâde, süvârî ile topçu muallimleri göndermiştir.



hutbe-yazisi

Kaşgar Emirliği, Sultan II. Abdülhamit tahta geçer geçmez bağlılıklarını yeni halifeye tekrardan sunmuştu. Bu belge de 1877 yılında Kaşgar Emirliği tarafından özel elçilikle İstanbul'a gönderilen Yakup Han'ın Bombay'dan hareket etmek üzere olduğu, Kaşgar'da Padişah II. Abdülhamit adına hutbe okutup para bastırıldığı belirtilmektedir.

Atüfetlü efendim hazretleri

Kaşgar emareti tarafından sefaret-i mahsusa ile dersaadet'e i'zam olunan Yakup Han'ın Bombay'dan hareket etmek üzere olduğu ve emaret-i müşarunileyha memalikinde hutbe ve sikkienin nam-ı nami-i cehab-ı Hilafet-penahi ile tezyin ve tenvir olunduğu ifadesine dair Bombay başşehberderliği canibinden vürud eden tahrirat mücerred manzur-ı ali buyurukmak için leffen arz u takdim kılındığı beyanıyla tezkire-i senaveri terkim olundu.

Ma'rüz-ı çaker-i kemineleridir ki

Reside-i dest-i ta'zim olan işbu tezkire-i şamiye-i Sadaret-penahileriyle tahrirat-ı ma'ruza meşmul-i lihaza-i şevket-ifaza-i canab-ı mülukane buyurulmuş ve tahrirat-ı mezkure savb-ı sami-i asafilerine iade kılınmış olmağla ol babda emr u ferman hazret-i veliyyü'l-emrindir.
http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=123069

5 Şubat 1997 tarihinde, 1949 yılından beri Çin işgali altında bulunan Doğu Türkistan'ın Gulca vilayetinde Çin işgalcileri tarafından bir katliam gerçekleştirildi.

İşgalci Çin'in Doğu Türkistan'da yaptığı 5 Şubat Gulca Katliamı



5 Şubat Çarşamba günü Kadir Gecesi olması münasebetiyle bir evde toplanarak Kuran okumakta olan bir gurup Doğu Türkistanlı kadın, Çin'in sözde güvenlik güçlerinin ani baskınına uğradılar. Bu kadınlar yaka-paça alınarak dipçik darbeleriyle polis merkezine götürülürler. Bu duruma tepki gösteren halkın polis merkezinin önüne gelerek Çin polislerinin suçsuz yere tutuklamak istedikleri kadınların serbest bırakılmasını istemeleri üzerine iki Doğu Türkistanlı kadının cesedi kalabalığın önüne atılır. Çinli polislerin bu insanlık dışı davranışlarının akabinde galeyana gelen silahsız halkın üzerine makineli tüfeklerle yaylım ateşi açılır. Bu şiddetli kurşun yağmuru altında yüzlerce masum Doğu Türkistanlı hayatını kaybeder.

Bundan sonra ise, Çin polislerinin durumu kontrol edebilmesi imkânsızlaşmış, yıllardan beri zaten bunun benzeri katliamlarla karşılaşan halk ellerine geçirebildikleri aletlerle Çin işgal güçlerine karşı topyekûn bir milli ayaklanma başlatmışlardır.

O günlerde çeşitli sebeplerle Doğu Türkistan'da bulunan yabancı ülke temsilcilerinin, uluslararası kuruluşlar ve dış basının verdikleri haberlere göre, Çin güvenlik kuvvetleri Gulca ayaklanması sırasında 400 Doğu Türkistan Türkü'nü olay yerinde şehit etmiş, pek çoğunun ağır yaralanmasına sebebiyet vermiş ve ilk aşamada 2000 kişiyi tutuklamıştır. Ölen 400 kişinin 16'sı, havaların aşırı soğuk olması nedeniyle üzerlerine sıkılan tazyikli su nedeniyle donarak ölmüş, 90'ı dövülerek öldürülmüş ve 160'ı da Çin güvenlik kuvvetlerinin açtığı ateşle şehit edilmiştir.

Çin Yönetimi, Gulca ve civarındaki bütün doktorlara bir genelge göndererek, ayaklanma sırasında yaralananların tedavilerini yasaklamış, tedavi edenlerin ağır cezalara çarptırılacağını duyurmuş ve böylece pek çok Doğu Türkistanlı'nın gerekli acil tedavileri göremeden hayatını kaybetmelerine veya sakat kalmalarına sebebiyet vermiştir.

Aynı gece yapılan ev baskınları olayının sadece Gulca vilayetinde değil, eş zamanlı olarak birçok vilayet ve bölgelerde de yapıldığı ve sudan bahanelerle insanları evlerinden çıkartıp uluorta kurşuna dizdikleri haberleri de alınmıştır.

Doğu Türkistan halkı o günlerde dünyada eşine az rastlanır bir katliamla karşı karşıya iken, Türkiye'den Anadolu Ajansı, Doğu Türkistan'a hâlâ "Uygur Özerk Bölgesi"; bağımsızlık savaşçılarına ise "gösterici Müslümanlar" adını verirken dünyanın önemli haber ajansları bölgeyi "Türk Yurdu" olarak göstermekteydiler.

AFP, AP ve CNN gibi haber kuruluşları, 10-11-12 Şubat tarihlerinde bütün dünyaya geçtiği geniş haber bültenlerinde Çin'in Doğu Türkistan'da uyguladığı zulüm politikalarına geniş yer verdi. Dünya haber ajansları konuyu haber yapıyor, fakat dünyanın hiçbir insan hakları örgütü, hiçbir uluslararası örgütü ya da herhangi bir devlet bu insanlık dışı katliamı sona erdirmek adına fiili bir girişimde bulunmuyorlardı.

Türkiye de ise, TBMM'de yapılan günden dışı konuşmalar sırasında Hatay Milletvekili Mehmet Sılay ve 40 arkadaşının konu ile ilgili olarak verdikleri soru önergesine zamanın Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan'ın verdiği cevap bu günün hükümet yetkililerinin izledikleri politikalardan daha farklı değildi:

"Türkiye, Sincan-Uygur Özerk Bölgesi'ni, Çin Halk Cumhuriyeti'nin bir parçası olarak görmekte ve Çin Halk Cumhuriyeti'nin toprak bütünlüğünün korunmasına önem atfetmektedir!"

Kaynak: https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10153700383825018&set=a.10150274299020018.483869.25631360017&type=1&theater

Doğu Türkistan'da kapsamlı tutuklama operasyonu
5 HAZİRAN 2014



BBC'nin haberine göre; Çin devlet medyası ülkenin kuzey-batısındaki Şincan vilayetinde terör zanlısı olarak tarif edilen yirmi dokuz kişinin tutuklandığını bildirdi.

Etnik açıdan bölünmüş bölgeden ulaşan haberlerde, şüphelilerin aralarında bölücülük ve etnik nefreti körüklemek de olan suçlamalarla karşı karşıya olduğunu kaydediliyor.

Yerel başkent Urumçi'deki tutuklamalar, bölgede radikal islamcıların sorumlu tutulduğu son ölümcül saldırıları izliyor.

22 Mayıs günü, Urumçi'nin Çinlilerin yoğun yaşadığı Şayibake mahallesindeki kalabalık bir pazar yerinde 31 kişinin ölümüne ve 94 kişinin yaralanmasına yol açan bir bombalı eylem yapıldı.

Bu saldırıdan önce 1 Mart'ta Kunming tren istasyonunda toplu bıçaklama eylemi oldu.

30 Nisan'da da Urumçi merkez tren istasyonunda bıçaklı ve bombalı eylem yaşandı.

Taktik değişimi

Son saldırıların biçimi ve şiddeti Çin yönetimine karşı mücadele eden Uygur muhalefetinin radikalleştiğinin işareti olarak görülüyor.

Kamusal alanların ve ayrım gözetmeksizin çok sayıda ölümün hedeflendiği son olaylar Doğu Türkistan'da daha önce yaşanan düşük yoğunluklu şiddetten çok farklı.

Daha önceleri genellikle kolluk kuvvetleri ya da resmi görevliler hedeflenirdi.

Değişimin arkaplanı



Uzmanlara göre taktiklerdeki bu değişikliği açıklayacak iki sebep olabilir.

Uygur militanlar, sadece Çin devleti ile aralarındaki çatışmayı tırmandırmayı değil, Çinli ve Uygur nüfus arasındaki uçurumları derinleştirmeyi amaçlıyor olabilirler.

Ya da Uygur hareketi El Kaide türü kitlesel ölümle sonuçlanan terör eylemleri modelini örnek almaya başladı.

Doğu Türkistan'da etnik gerilim

Etnik Uygur aktivistler ayrımcılık ve baskıya maruz kaldıklarını söylüyorlar.

Pekin, 1949'da bölgeyi ilhak ettiğinden bu yana Doğu Türkistan'ı ve Çinli olmayan halklarını siyasi, ekonomik ve kültürel olarak Çin devletiyle bütünleştirmeyi hedefledi.

Çin bu hedefine baskı, yasaklar ve yatırımlar diye özetlenebilecek üç ayaklı bir stratejiyle ulaşmaya çalıştı.

Çin yönetimi özellikle de 1990'ların başlarından itibaren devlet öncülüğünde dev bir modernleşme projesi başlattı.

Pekin yönetimi, Doğu Türkistan'ın ekonomi ve altyapısını ülkenin geri kalan kısmına ve komşu Orta Asya ülkelerine bağlamak için milyarlarca dolar akıttı.

Hızlı ekonomik büyümenin Uygurlar'ın hoşnutsuzluğunu bastıracağı düşünüldü.
Fakat tam tersi oldu.

Uygurların şikayetleri

Devlet öncülüğündeki modernleşme Doğu Türkistan'daki Çin yerleşimini artırdı ve bölgede etnik gruplar, kır ve kent arasındaki uçurumları daha da derinleştirerek Uygurların memnuniyetsizliğini iyice tırmandırdı.

Aynı dönem içinde devlet Uygur muhalefetini bastırmak için karşı polis ya da asker kullanma tutumundan vazgeçmedi.

Uygurların dini ve kültürel faaliyetlerini yakından izlemeyi sürdürdü.

Uzmanlara göre, Uygurların öfkesi hem modernleşme stratejisinin yarattığı yeni eşitsizlikler hem de devam eden baskılar ve meşru yoldan muhalefetin mümkün olmamasının birleşik etkisiyle iyice tırmandı.
haber93

Doğu Türkistan Mücahidleri 2009 Operasyonları
09 Şubat 2010

İşgalçi yönetimin emniyet tedbirlerini artırmalarından dolayı Allahın yardımı ile 2009 yılında birçok operasyon işgalçi Çin yönetimine karşı Türkistan İslam Partisinin savaşçılarınca gerceklekleştirildi.

Tükistan İslam Partisi mücahitleri 2008 Beijing Olimpiyalarına karşı Çinde ve Doğu Türkistanda birkaç operasyon gercekleştirdikten sonra İşgalçi yönetimin emniyet tedbirlerini artırmalarından dolayı Allahın yardımı ile 2009 yılında birçok operasyon işgalçi yönetime karşı gerceklekleştirildi.

.“Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın; onları rezil etsin; sizi onlara galip kılsın ve mümin toplumun kalplerini ferahlatsın.”
Tevbe / 14

İşgalçilerin emniyet tedbirlerinin arttırmasından dolayı mücahit kardeşlerimizin Çin hükümetine karşı gercekleştirecekleri operasyonlar azimli olarak arttırıldı. Sonraki operasyonlar için daha disiplinli oluşum oluşturuldu. Çin hükümetinin Teröristlere karşı şiddet adı altında gercekleştirdiği bu siyaset mücahitleri yeni ve daha faydalı operasyonlar gerçekleştirmeyi yapmayı oluşturdu ve bununla beraber işgalçi Çin hükümetinin Müslüman topluluğa karşı sürdürdüğü zulüm mücahitleri daha kuvvetli ve güçlü operasyonlar yapmasını tetikledi. 05.Temmuz.2009 yılında işgal altında bulunan Urumçi’de gercekleştirilen katliam doğu türkistan’daki mücahitlerin şaha kalkmasına sebep olmuştur. Sonuç olarak mücahitlerin gercekleştirdiği bu operasyonlar işgalçi Çin hükümetine karşı iktisadi,manevi ve siyasi darbeler indirmiştir.
2009 yılında Doğu Türkistan’lı mücahitlerin İşgalçi Çin hükümetine karşı gercekleştirilen birkaç tane askeri operasyonlar

•05.Temmuz.2009 katliamında mücahitler mazlum ve mağdur Müslümanları savunmak üzere ellerinde hiçbir silah olmadan mazlum kardeşlerini savunmuşlardır.•12.Temmuz.2009 tarihinde Urumçi’ye bağlı ( Şeyhua ) şehrinde mücahitler Çin hükümetine bağlı petrol şirketini bombalı saldırı gercekleştirdiler.•15.Temmuz.2009 tarihinde Haynan eyaletine bağlı Yanşi şehrinde Kimyevi maddeler üreten fabrika mücahitler tarafından hafif ve ağır silahlar ile saldırı gercekleştirildi ve operasyon sonunda Kimyevi fabrika imha edildi.•12.Ağustos.2009 tarihinde Doğu Türkistan’ın Karamay şehrinde stratejik önemli işgalçi Çin hükümetine ait bir binayı imha ettiler.•Ağustos ayının sonlarında Shandung eyaletine bağlı Lini şehrinde gercekleştirilen opersyonda Kimyevi fabrika imha edildi.•15.Eylül.2009 tarihinde Sichuan eyaletine bağlı Yibin şehrinde bulunan İşgalçi Çin hükümetine ait bir Uluslarası taşıma şirketine karşı gercekleştirdikleri saldırıda şirketde çok yüksek meblağda maddi hasar oluşmuştur. •28.Eylül.2009 tarihinde başkent Pekin’de Uygur’lar adı altında calıştırılan Restoran bombalı saldırı sonucu imha edilmiştir. •Şinşi eyaletine bağlı Teyyun ve Yunnan eyaletinde, Urumçi’de mücahitler tarafından gercekleştirilen operasyonlar İşgalçi Çin hükümetine karşı ağır hasarlar oluşturdu. İşgal altında bulunan Doğu Türkistan’lı mazlum Müslümanlara yardım etmek İslam dünyasındaki tüm Müslümanlara ve özellikle doğu türkistanlı’ların üzerlerine düşen mukaades bir görevdir.
Allah’tan işgalçi Çin orudusuna karşı savaşan mücahitlerin korumasını diliyoruz ve bu yolda onların mukaddes davalarında sabit kadem olmasını yüce rabbimizden diliyoruz.
Ey Doğu Türkistan Müslümanları bilin ki, bu mücahitler Allah’ın dini için kendi canlarını feda eden kahraman savaşcılardır. İslam Dünyasındaki tüm Müslümanların ve özellikle doğu türkistan’lı Müslümanların İşgal altında bulunan mazlum Müslüman halkına maddi ve manevi yardım etmek üzerlerine bir borçtur.
Ey Kahraman Doğu Türkistan Müslümanları ,
Kendi topraklarınızı ve mazlum Müslümanları özgürlüğe kavuşturmak için işgalçi Çin orudusuna ağır darbe indirmeye devam edin, Allah’tan direniş bölgelerinde tüm mücahit kardeşlerimize nusret vermesini arzu ederiz.
KAYNAK:Şehadet Zamanı

Kırgızistan'daki Uygurlar şehidleri andı
Kırgızistan İttipak Uygurlar Derneği Başkanı Dilmurat Akbarov yaptığı açıklamada, geçen yıl Urumçi'deki kanlı olayları "bü yük bir acıyla" andıklarını söyledi. Akbarov, Bişkek'te yaşayan Uygur cemaatinin, Kırgızistan'da 7 Nisandaki iktidar değişikliği sırasında ve ülkenin güneyinde bir süre önce Kırgızlarla Özbekler arasında yaşanan çatışmada hayatını kaybedenleri anmak için toplandığını belirtti. 05.07.2010 BİŞKEK netgazete

Çin Büyükelçiliği önüne siyah çelenk koydular
Doğu Türkistan Platformu üyesi bir grup, Çin'deki Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde geçen yıl yaşanan olayları protesto etti. Gaziosmanpaşa'daki Çin Halk Cumhuriyeti Büyükelçiliği rezidansın ın bulunduğu sokağın girişinde toplanan grup, ellerinde Türk bayrakları ile olayları yansıtan fotoğrafların yer aldığı dövizler taşıdı. 05.07.2010 ANKARA netgazete

Doğu Türkistan'da Patlama 7 ölü
19 Ağustos 2010
Anadolu Haber
Çin'in işgali altında ki Doğu Türkistan Bölgesi'nde bir araçta meydana gelen patlamada 7 kişi öldü, 12 kişi yaralandı.

Çin işgali altında bulunan Doğu Türkistan Bölgesi'nde bir araçta meydana gelen patlamada 7 kişi öldü, 12 kişi yaralandı.

Çin'in resmi haber ajansı Şinhua, 3 tekerlekli bir aracın sabah saatlerinde Sincan Uygur Özerk Bölgesinin güneybatısındaki Aksu kentindeki bir köprüde infilak ettiğini duyurdu.
Haberde, olaya ilişkin başka ayrıntı verilmedi.

Sarkozy, Doğu Türkistan-Tibet'teki zulme sessiz
Çin Devlet Başkanı Hu Jintao’nun Fransa’ya yaptığı resmi ziyaret ülkenin bazı bölgelerinde protesto edildi.
Fransız Liberation gazetesi, Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'yi, "İnsan haklarının bedeli 16 milyar avro" başlığıyla verdiği haberde "ekonomik çıkarlar uğruna"

Türkiye katliamı kı
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cum Tem 11, 2014 10:35 pm    Mesaj konusu: Türkiye katliamı kınamak için ayakta Alıntıyla Cevap Gönder

Türkiye katliamı kınamak için ayakta
09 Temmuz 2009
Doğu Türkistan'da Uygur katliamı Türkiye'nin pek çok yerinde siyasi parti ve sivil toplum kuruluşlarını ayağa kaldırdı. Sincan Uygur Özerk Bölgesindeki olaylar eylem kınanıyor.

İZMİR

Saadet Partisi İzmir İl Başkanı Şerafettin Kılıç, düzenlediği basın toplantısında, Çin Halk Cumhuriyeti'nin, Sincan Uygur Özerk Bölgesindeki Uygur Türklerine yönelik saldırılarının toplu etnik katliam boyutlarına ulaştığını öne sürdü.

Olaylar karşısında derin üzüntü ve endişe duyduklarını ifade eden Kılıç, bölgede ''insanın kanını donduracak bir vahşet yaşandığını'' söyledi. Kılıç, tüm dünyanın bu vahşeti seyrettiğini, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti Hükümetinin de bu konuda ''tam bir hareketsizlik içine girdiğini'' ileri sürdü.

Dışişleri Bakanlığının sadece üzüntü ifade eden bir açıklamayla yetindiğini iddia eden Kılıç, ''Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, en üst düzeyde kardeşlerimizin hak ve hukukunu koruma adına üzerine düşen görevleri bir an önce ve eksiksiz yerine getirmelidir'' dedi.

Kılıç, Çin yönetiminin, baskıcı politikalarından ve insan haklarına aykırı uygulamalarından acilen vazgeçmesi gerektiğini kaydetti.

-YALOVA-

Çin'i protesto etmek için yürüyüş yapan Yalova Alperen Ocakları üyesi bir grup, İsmet Acar, Fatih ve Cumhuriyet caddelerini izleyerek, Uğur Mumcu Kültür Merkezi önüne geldi.

Burada bir basın açıklaması yapan Yalova Alperen Ocakları Başkanı Talip Bayburtlu, Doğu Türkistan'da yaşanan vahşetin görülmesi, oradan yükselen feryadın duyulması gerektiğini söyledi.

Konuşmanın ardından, Çin malı bir gömleği yakan grup, daha sonra olaysız dağıldı.

-IĞDIR-

MHP Iğdır İl Başkanı Cahit Erol, yaptığı yazılı açıklamada, Doğu Türkistan'da 60 milyonun üzerinde Türk yaşadığını, Uygur Türklerinin kendi devletinin hiçbir yer altı ve yer üstü servetlerinden faydalanmadığını öne sürdü.

Çin'de benzeri olayların daha önce de yaşandığına dikkati çeken Erol, ''Çin Devleti şimdi o kan kusan makineli silahlarla mı sadece 140 kişiyi mi katlettiler? Gerçekler meydana çıkınca büyük bir soykırım olduğu anlaşılmış olacaktır. Bu olay tam bir vahşettir. Bizlere düşen görev, hiç yoksa dünya medyasına, Birleşmiş Milletler camiasına bu vahşeti götürmek'' dedi.

-VAN–

Türk Sağlık-Sen Van Şubesi üyesi bir grup, Sincan Uygur Özerk Bölgesindeki olayları kınamak üzere biraraya geldi. Şube Başkanı Suat Sayıcı, burada yaptığı konuşmada, sendika olarak Çin'de yaşanan olaylarda yaşamını kaybeden tüm Uygur Türklerine Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diledi.

Olayların bir an önce son bulmasını istediklerini bildiren Sayıcı, şöyle konuştu:

''Urumçi'de başlayan çatışmalar Çin tarafından sistematik bir katliama dönüştürülmüş, Uygur Türkleri vahşice katledilmişlerdir. Çin'in bu kanlı ellerini gören dünya ise katledilenler Müslüman ve Türk olunca her zaman yaptığı gibi yine sessizliğe bürünerek vahşeti izlemeyi tercih etmektedir. Tüm bu duyarsızlıklara karşı mazlumun her zaman yanında olan Türk milleti ise yine gerekli cevabı verecektir. Ülkemizde yapılan protestolar ve eylemler bunun işaretçisidir. Yüzlerce Uygur Türkünün acısı yüreğimizi yakmaktayken ana vatan Türkiye'den gerekli tepkilerin gösterilmesini ve Çin'in bu soykırıma son vermesi için gerekli diplomatik girişimlerin başlatılmasını talep ediyoruz.''

Sendika olarak Çin'de yaşanan vahşete karşı tepki göstermek ve tavır ortaya koymanın herkesin vazifesi olduğunu savunan Sayıcı, tüm Türkiye'yi Çin mallarını boykot etmeye davet etti.

-KARABÜK-

Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Karabük İl Başkanı Niyazi Asar, basın açıklamasında, Uygur Türklerinin, bugüne kadar çok sayıda evladını yitirdiğini, yitirmeye de devam ettiğini söyledi.

Türk milletinin Türklüğün de umudu ve koruyucusu olduğunu belirten Asar, şöyle devam etti:

''Türkiye Cumhuriyetini temsil eden başta hükümet olmak üzere tüm kurumlar bu idealin arkasında durduklarını göstermek mecburiyetindedir. Bilinmesini isteriz ki Uygur Türklüğü asla yalnız değildir. O büyük bir milletin kıymetli bir parçasıdır. Ülkücü gençlik, Uygur Türklüğü davasının takipçisi olmaya devam edecektir.''

-KAYSERİ-

Kayseri Ülkü Ocakları İl Başkanı İsmail Ülger, yaptığı yazılı açıklamada, hükümeti göreve çağırarak, ''Devletin kaderini elinde tutanları, hassasiyetimizi temsil noktasında göreve davet ediyoruz'' dedi.

Türk halkını zulme karşı dik durmaya çağıran Ülger, Uygur Türklerinin yalnız olmadığını, Uygur Türklüğü davasının da takipçisi olmaya devam edeceklerini bildirdi.

ANKARA - BASK

Bağımsız Kamu Görevlileri Sendikaları Konfederasyonu (BASK) üyesi bir grup, Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki olayları protesto amacıyla Çin Halk Cumhuriyeti'nin Ankara Büyükelçiliği önüne siyah çelenk bıraktı.
Grup, ''Türk'e uzanan eller kırılsın'' şeklinde slogan atarak, Çin Büyükelçiliğinin bulunduğu Gaziosmanpaşa Gölgeli Sokak'a geldi.

Burada polisin güvenlik şeridiyle karşılaşan grup adına basın açıklamasını okuyan BASK Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Bayram Zengin, Çin'de yaşanan olaylarda ölü sayısının her geçen gün arttığını söyledi.

Binlerce yaralı insanın öldürülme korkusuyla evlerinde tedavi olamadan beklediğini ileri süren Zengin, ''Çinli yetkililerin bununla yetinmeyerek kordon altına aldıkları bölgede, militanları aracılığıyla evleri ve dükkanları yağmalattıklarını'' iddia etti. Zengin, şöyle konuştu: ''Dünyanın gözü önünde meydana gelen bu olaylara gösterilen tepkilerdeki cılızlık ve göstermelik tavır ölenlerin ve yaralananların Türk ve Müslüman olmasından kaynaklanmaktadır. Yakın tarihe bakacak olursak Bosna'da, Kosova'da, Çeçenistan'da, Karabağ'da, Bağdat'ta, Tuzhurmatu'da, Telafer'de, Filistin'de, Doğu Türkistan'da oluk oluk kan akıtılıyorsa, bunun sebebi orada yaşayanların Türk veya Müslüman olmasıdır. Buradan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni uyarıyorum: Beylik protestolarla yetinmeyin. Olaya el koyun, dünya gündemine taşıyıp katliamı durdurun.'' haber7

Doğu Türkistan'dan dışarıya bağlantı yok
05 Kasım 2009 Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde 5 Temmuzda meydana gelen olaylar sırasında Pekin hükümeti tarafından konulan internet ve uluslararası telefon görüşme yasağı devam ediyor.
Eyalette sadece hükümet yetkilileri ve gazeteciler gibi sınırlı sayıda kişiler, Hoitak Otelindeki resmi haber merkezinde bulunan 24 bilgisayardan internete girebiliyor. İnternetteki tüm temaslar ve bilgi alışverişleri de gözlem altında tutuluyor.

China Daily gazetesinin haberinde, internetin halen kesik olmasının, bölgede birçok ekonomik faaliyeti ve iletişimi etkilediği belirtildi.

Eyalette internet bağlantısı olmaması yüzünden, merkezi Urumçi'de bulunan birçok "online ticaret" firması, şirketlerini komşu eyaletlere taşıdı.

China Daily muhabirine konuşan bölge sakinlerinden adını vermek istemeyen bir kadın, kızının Avustralya'da üniversite öğrenimi gördüğünü, kızının tatile geldiğinde okuluna ödev gönderebilmek için komşu eyaletin Dunhuang şehrine 14 saatlik tren yolculuğu yapması gerektiğini söyledi.

Kadın, kızının Avustralya'ya dönmesinin ardından onunla telefonla da görüşemediğini belirterek, "Kızım önce Pekin'deki bir yakınımızı arayıp ona iyi olduğunu söylüyor, ardından o yakınımız Pekin'den beni arayıp kızımın durumunu bana bildiriyor" dedi.

Bölge genelinde internetin ve uluslararası iletişimin kesik olmasının büyük sorunlara neden olduğunu kaydeden iş adamı Curat Hamidi, "Ülkenin diğer bölgelerine göre az gelişmiş olan Sincan'da internetin kesik olması, bölge ekonomisinde büyük iş kaybına neden oldu ve daha da olacak" diye konuştu.

Pekin hükümeti, Sincan'da ağustos ayında, eyalet merkezinden yayın yapan kamu siteleri ile banka ve haber sitelerinden 100'üne internete sınırlı giriş izni verdi. Halk arasında, hükümetin 1 Ekimde bölgede internet yasağını kaldırılacağı beklentisinin bulunmasına rağmen, Pekin yasağı kaldırmadı ve açıklama yapmadı.

Merkezi hükümet, olaylar sırasında internetin "hayati önem" taşıdığını ve "elebaşılarının" internet yoluyla insanları kışkırtacağını öne sürerek, interneti ve uluslararası telefon görüşmelerini yasaklamıştı.

Çinli yetkililer, Urumçi'de 5 Temmuzda 197 kişinin ölümüne ve 1700 kişinin yaralanmasına neden olan olaylarda, internetin, olayları tetikleyen temel unsurlardan biri olduğunu söylemişti. haber7

Çİn 9 Uygur`u idam etti.
09 Kasım 2009
Zalim Çin, Uygur Özerk Bölgesi`nde 5 Temmuz`da meydana gelen olaylara katıldıkları gerekçesiyle 9 Uygur Türkü`nü idam etti.

Resmi yayın organı Çin Haber Servisi, bugün yayımladığı haberinde, idamların kısa süre önce infaz edildiğini duyurdu, ancak kesin tarih ve ayrıntılı bilgi vermedi.

Uygur Özerk Bölgesi`nin merkezi Urumçi`de başlayan ve yaklaşık 200 kişinin ölümüne neden olan olaylarla ilgili olarak tutuklanan 9 Uygur Türk`ünün, cinayet ve diğer suçlardan idam cezasına çarptırıldığı kaydedildi.

Bu arada haberde, bugün 20 kişi hakkında daha, 18 kişinin öldürülmesi ve diğer suçlardan dava açıldığını belirtti.

Çin`de 5 Temmuz olaylarından sonra yapılan yargılamalarda 12 kişi idam cezasına çarptırılmıştı.

Çin'den Pakistan'a 'Uygurları yok et' mesajı
04 Haziran 2009
Çin, Pakistan'da bulunan 'Doğu Türkistan Hareketi'nin yok edilmesi için baskılarını arttırdı.

Çin, Pakistan hükümetinden Çin'deki Türk Müslümanlarının kuruluşu "Doğu Türkistan Hareketi"nin Pakistan'da bulunan şubesinin bütün faaliyetlerine engel olması için ülkeye baskılarını arttırdı.

Kaynaklara göre, Çin cumhurbaşkanı Hocın Tao, Pakistan cumhurbaşkanı Zerdari'ye bu konuda ısrarlı baskılarda bulunuyor.
Çin'in sistematik işkencesine maruz kalan Uygurlar, Çin'in sınır ülkelerine göç ederek burada örgütlü duruma geldiler. Uygurlar'ın kurduğu 'Doğu Türkistan Hareketi', Pakistan, Hindistan ve Afganistan'da faaliyetlerine devam ediyor.

Pakistan İçişleri Bakanlığı'ndaki yetkililer BBC'ye yaptıkları açıklamada, "bize ulaşan bilgilere göre, bahsedilen direnişçi kuruluşun üyelerinin çoğu aşiret bölgelerinde gizlenmiş durumda' iddiasında bulundular.

Kaynaklara göre, geçen yıl düzenlenen Olimpiyat oyunlarında Çin, Uygurlar için alarm vermişti. Olimpiyatlar boyunca birçok Uygur, Çin hapishanelerinde tutulmuştu.. Çin olimpiyatlar boyunca da Pakistan sınırındaki güvenlik önlemlerini arttırmıştı.

BBC'nin eline geçen resmi mesajda, Çin Cumhurbaşkanı'nın Pakistan'ı, Uygur hareketini yok etmesi için uyardığı görülüyor.

Çin'in mesajında, ayrıca resmi ya da ticari işler için Pakistan'da bulunan Çinlilerin güvenliğinin arttırılması hususunda ülkeyi ayrıca uyardığı görülüyor. Çin Cumhurbaşkanı Swat'a yönelik operasyonlarının ülkede bulunan Uygurlar için silahlanma şansı doğurduğunu da iddia etti.

Çin, Pakistan'ın eski Cumhurbaşkanı Ziya-ul Hak'a da, ülkesinde bulunan Doğu Türkistanlıları bedava Hacc'a gönderdiği zaman nota vermişti. Ancak Ziya-ul Hak, Çin'in bu uyarılarını dikkate almayarak, onbinlerce Uygur'a hac fırsatı tanımıştı.

Çin Guantanamo'daki 17 Uygur Türkünü İdam etmek için istiyor
10 Ekim 2008
Çin, Guantanamo hapishanesinde tutuklu bulunan 17 Müslüman Uygur Türkünün terör süphelisi olarak kendisine teslim edilmesi için ABD'ye baskı yapıyor. 17 Uygur Türkü, 2001'de Afganistan'ın ABD tarafından işgalinden beri ABD'nin Küba'daki Guantanamo askeri hapishanesinde tutuklu bulunuyor.

Pekin, Guantanamo'da bulunan 17 Uygur Türkü ve serbest bırakılan diğerlerinin Çin'e verilmesi gerektiğini ileri sürdü.

Guantanamo'da tutuklu bulunan Uygur Türkleri'nin BM terör listesinde bulunan bir gruba üye olduğunu da iddia eden Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Qin Gang, "Çeşitli kanallar vasıtası ile taleplerimizi ABD tarafına ilettik. ABD'nin bu isteğimizi ciddiye almasını bekliyoruz. 17 terör şüphelisinin mümkün olan en kısa zamanda Çin'e iade edilmesini istiyoruz" dedi.

İnsan hakları örgütleri, Guantanamo'da terör şüphelisi olarak tutulduklarını iddia ettiği 17 Uygur Türkü'nün Çin'e iade edilmeleri halinde işkenceye maruz kalacaklarını hatta öldürüleceklerini özellikle belirtiyorlar.

Bu arada, ABD Başkanı George Bush yönetiminin itiraz etmesi üzerine ABD federal temyiz mahkemesi 17 Uygur Türkü'nün serbest bırakılmasını geçici bir süre için durdurdu. ABD Bölge Mahkemesi Başkanı Ricardo Urbina, Salı günü tutuklular aleyhinde "düşman savaşçılar" olduklarına dair herhangi bir kanıt bulunmadığına veya bir güvenlik riski oluşturmadıklarına kanaat getirerek ABD içinde serbest bırakılmaları emrini vermişti.

ABD ordusu, mahkemenin kararı ardından tutuklu Uygur Türkleri'ni artık düşman savaşçı olarak görmüyor, ancak ABD, Uygur Türkleri'ni kabul edecek ülke bulamadığı için Guantanamo'da tutmaya devam ediyor.

Uygur Türkleri'nin Çin'e dönmeleri halinde işkenceye maruz kalmayacaklarını ileri süren Qin, "Bu 17 terör şüphelisi Doğu Türkistan İslam Hareketi'nin üyesi. Bu örgüt BM terör listesinde yer alıyor. ABD'nin BM Güvenlik Konseyi'nin ilgili kararlarına uymasını bekliyoruz. " dedi.

DOĞU TÜRKİSTAN'DAN GUANTANAMO'YA

Serbest kalan ve iki ülke arasında sorun olan Uygurlar, Çin'in zulmünden kaçarak, Afganistan'a sığınmışlardı. ABD'nin Afganistan'ı işgali sırasında Pakistan'a geçen Uygurlar, burada Pakistan polisi tarafından ABD'ye Taliban savaşçısı olarak satılmıştı.
dunyabulteni.net

DOĞU TÜRKİSTAN'DA NELER OLUYOR?
20 Eylül 2008
Komünist Çin’in baskısı altında tarihinin en zor zamanını geçiren Doğu Türkistan’da son zamanlarda yaşananları Dünya Uygur Kongresi Başkanı Seyit Tümtürk anlattı
/ TIMETURK

Ramazan’da teravih kılınmasını, erkeklerin sakal bırakmasını ve memurların oruç tutmasını yasaklayan komünist Pekin hükümetinin Doğu Türkistan’daki insanlık dışı uygulamalarını Dünya Uygur Kongresi Başkanı Seyit Tamtürk anlattı.

Uygur Müslümanlarının son yıllarda işgal altındaki Müslüman bölgede yaptıkları baskıları birinci elden anlatan Tamtürk’ün İngilizce yayın yapan bir sitedeki açıklamalarını TIMETURK okuyucularının istifadesine sunuyoruz.

UYGUR MÜSLÜMANLARI SESLERİNİ DUYURAMIYOR

Çin komünist rejimi sesimizi dünyaya duyurmamıza izin vermediğini biliyorsunuz. Olimpiyat Oyunları’ndan önce olanlar Çin’in işgalci yetkililerinin Doğu Türkistan Müslümanlarına yaptıklarının doğal bir sonucudur. Bu Müslümanlar o kadar zalim bir baskı altındadır ki seslerini duyurabilmek için başka bir yol görememektedirler.

Eğer Doğu Türkistan Müslümanlarının tarihine bakarsanız, barışçı yolları tercih ettiklerini görürsünüz. Fakat Çin yetkililer bu çabaları görmezden gelerek onları bu yola yöneltmişlerdir.
İSLAM’I ANLATMAK YASAK

İnsanlar dava özgürlüğüne sahip olmak istiyorlar ancak Çin’in işgalci yetkilileri vaizlerin İslam’ın ne olduğunu anlatmasına izin vermiyorlar. Bizler Doğu Türkistan’da İslam’ın anlatılması özgürlüğünü istiyoruz. Çin komünist yetkililerinden temel insan haklarından olan din özgürlüğünü tanıması için çağrımızı sürdürüyoruz. Çince yayın yapan İslami kanallar da aynı nedenden yok. Çin’in işgalci yetkilileri herhangi bir İslami kanalı yasaklıyor.

“ORTA ASYA TÜRKLERİNİ BİZE DÜŞMAN ETTİLER”

1990’ların ortasında Şanghay İşbirliği Organizasyonu’nun kurulmasının ardından Orta Asya’daki kardeşlerimizi Doğu Türkistan’da yaşayan erkek ve kız kardeşlerine düşman olmuşlardır. Yine de biz Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından onların bağımsızlıklarını kazanmalarına sevinmiştir. Rusya ve Çin tarafından planlanan bu organizasyon kurulduktan sonra bize düşman kesildiler.

Çin yetkililerinin zulmünden Orta Asya’ya kaçan kardeşlerimiz Çin’e geri teslim edildi ve asıldılar. Onlar gibi bağımsız olmadığımız sürece bu ülkelerin bizim yanımızda olmayacağı çok açık. Temelde Çin-Rus saldırganlığına karşı Orta Asya’daki kardeşlerimizle mümkün olduğu kadar birleşmemiz gerekiyor.

ARAPÇA EĞİTİM BİTTİ

Doğu Türkistan’da eğitim berbat durumda. Son birkaç yıldır Çin yetkilileri Doğu Türkistan’daki eğitimi Çin’inkine benzetmeye başladı. Nedeniyse bölgedeki Doğu Türkistan varlığını asimilasyonunu hızlandırmak.

Doğu Türkistanlıların yazı dili son 40 yılda çok değişti. Bu Doğu Türkistan’daki eğitime çok kötü yansıdır. Çin’in kalanıyla kıyaslandığında insanlarımız cahil kaldılar. Normal yazı dilimiz Arapçaydı ancak Çinli yetkililer yakınlarda bunu zorla değiştirdi.

Son birkaç yıldır Çin yetkilileri çocuklarımızı, iki dil politikası altında ilköğretimlerini almaları içim Çin’in içlerindeki merkezlere transfer etmeye başladılar. Bu öğrenciler Doğu Türkistan’da eğitim alan kardeşlerinden ileride nefret edebilirler.

İSLAM DÜNYASINI KANDIRIYORLAR

Dünya genelinde Komünist Çin’in Filistin davasını savunduğu ve Arap ve Müslümanlara yardım ettiğine dair yaygın bir yanlış kanı var ancak bu doğru değil. Birçok Müslüman Çin’in Arap Müslümanlarının yakın bir dostu olduğunu zannediyorlar fakat bu “yakın” arkadaşlarının Doğu Türkistan’da Müslümanlara zulmettiğini, sürdüğünü ve öldürdüğünü bilmiyorlar. Müslümanlara dünya genelinde gösterdikleri yardımının faturasını Doğu Türkistan halkı ödüyor.

İslam Konferansı Örgütü’nde de aynı yalana kanmış durumda ve bu nedenle de Doğu Türkistan kriziyle ilgili Çin’e tepki göstermiyor. Doğu Türkistan’da din özgürlüğü hakkında şu örnek yeterli olacaktır. Camilerin kapılarında şu yazar: “18 yaşının altındaki gençlerin camiye girişi yasaktır”. Çin bu bölgede Müslümanlara herhangi bir yardımı yoktur.

Doğu Türkistan Çin tarafından işgal altındadır. Bu gerçek Çin halkı tarafından da gayet iyi bilinmektedir. Bu nedenle Çin, Doğu Türkistan halkını düşman olarak görmektedir. Çinliler Uygur Müslümanlarının tüm hareketlerini bir tehdit olarak algılamakta ve bizim bağımsızlığını isteyen işgal altındaki bir devlet olduğumuzu akıllarından çıkarmamaktadırlar.

29 BİN CAMİYİ KAPATIP 54 BİN İMAMI TUTUKLADILAR

Çin ülkemizi 1949’da işgal etti ve nükleer testleri için kullandı. Yüz binlerce kişi bu testlerde hayatını kaybetti ve bir o kadarı da ardılı hastalıklara yakalandı. Doğu Türkistan’da Çin’in izlediği açıklık politikası, Çinlilere topraklarımızın kapılarını açtı. Çinliler gelip doğal kaynaklarımızın üzerine konup bunları Çin’e aktarıyor. Ayrıca bu politika kimliğimizi yok etme amacı taşıyor.

Bin yıldan beri kullandığımız Arapçayı Çinliler yasakladı. Kur’an nüshaları dahil 730 binden fazla Arapça eserimizi “Geçmişin Çöpleri” mottosu altında yok etti. Vakıf mallarına el koydu ve “tarım reformu” adı altında her türden dini faaliyeti yasakladı.

Camilere bağlı okulları kapattılar. Müslümanların cami yanına okul yapmaları ki gelenektendir. Öğrencileri komünizm prensiplerini öğrenmeye zorladılar. Doğu Türkistan’da 29 binden fazla camiyi ya askeri kamplara ya da ahırlara çevirdiler. Camilerdeki 54 bin imamı tutuklayıp işkence ettiler ve onları pis ve eza işlerde çalıştırdılar. (Lağım ya da domuz yetiştiriciliği gibi)

DURUM FİLİSTİNDEN KÖTÜ

Doğu Türkistan’daki durum Filistin, Keşmir ve Çeçenistan’da olduğundan çok daha kötü, çok daha berbat ve çok daha korkunçtur. Dünyadaki Müslümanlar bu ülkelerde ne olup bittiğini anında öğrenebiliyorlar. Ancak bizim ülkemizde Çin hükümet medyası ya da aynı eğilimdeki medya sadece kendi çıkarlarına uyan şeyleri yayınladığından önemli şeylerden haberdar olmamız çok zor.

Tarihte ilk kurulan İslam Cumhuriyeti 1933’de Doğu Türkistan’da kuruldu. Dünyanın ilk İslam ülkesi de Uygur Türkleri tarafından 932’de Saltık Buğra Han(if) liderliğinde tesis edildi. Doğu Türkistan Çin’in bir parçası değildir. Doğu Türkistan Müslüman dünyanın parçası ve toprağıdır!

HERŞEYE RAĞMEN UMUT

Doğu Türkistan, Türklerin tarihi vatanıdır. Kökleri Göktürk’lere kadar uzana Türklerin ataları ve onların çocukları bu toprakların sahibidir. Ünlü Çin Seddi’nin yapılma gayesi de Uygur Türklerinden korunmak içindir. O dönemlerde Türkistan’ın sınırlara buralara kadar dayanıyordu. Yakın bir süre önce olduğu gibi Doğu Türkistan’ın bağımsız bir devlet olacağına inanıyoruz. Bir gün o eski tarihi konumumuza döneceğiz.

ÇİN KAFİRLERİ İLE ÇATIŞAN 18 DOĞU TÜRKİSTANLI MÜSLÜMAN ŞEHİD OLDU!

19 Şubat 2008

ÇİN, DOĞU TÜRKİSTANDA YENİDEN KATLİAM YAPTI “18 ŞEHİT”,

Hür Asya Radyosunun 15 Şubat 2008 tarihli haberine göre, 04 Şubat 2008 de Doğu Türkistan’ın başkenti ÜRÜMÇİ’de Doğu Türkistan’lı direnişçi güçlerle Çin polisi arasında çıkan çatışmada en az 18 Doğu Türkistan’lının şehit olduğu, iki Çin’li polisin öldüğü bildirildi.
Haberde, Başkent ÜRÜMÇİ’nin merkezindeki BEHİT Bahçesi civarında meydana gelen çatışmayı Çin hükümeti 13 Şubat 2008 de Hong Kong’da yayınlanan “Yıldızlı Ada” adlı gazetede yayınlanana kadar Doğu Türkistan dahil olmak üzere tüm dünyadan sakladığı ortaya çıktı. İlgili makamlar olayın gerçekleştiğini inkar etmesede, olay hakkında açıklama yapmaktan kaçınmakta ve kendilerinin “olay hakkında yorum yapma yetkisine sahip olmadıklarını” öne sürmekteler.
Bir görgü tanığının verdiği bilgiye göre evi olay yerine yakın olan bir Çin’li kadının “Olay benim evimin hemen arkasındaki apartmanda meydana gelmiş olup, olayda insanların öldüğünü ve ölenlerin hepsinin Uygurlar olduğunu, ölenler arasında polisin olmadığını” söylemiştir. Ama bazı kaynaklara göre, olay apartmanda değil, apartman önündeki parkta meydana gelmiş olup, polisin parktaki Uygurlara ateş açtığı, sonuçta bir çok kişinin hayatını kaybettiği bildirilmektedir. Olayın üzerinden 12 gün gibi bir zaman geçmesine rağmen Çin hükümeti bu olaylar hakkında resmi açıklamada bulunmamıştır.
Dünyanın çeşitli ülkelerinde Doğu Türkistanlı Uygurlar Türkiye başta olmak üzere, 05. Şubat 1997 GULCA katliamında hayatlarını kaybeden kardeşlerimizi hatırlamak ve bundan sonra böylesi insanlık dışı katliamların yaşanmaması için Çin Büyükelçilikleri önünde yapılacak kınama mitinglerinin arifesinde Çin hükümetinin 04.Şubat 2008 günü böyle bir katliamı yapması asla bir tesadüf değildir. dolayısıyla birçok ülkedeki Çin Büyükelçilikleri önünde protesto gösterilerinin yapıldığı saatlerde bu katliamın yapılmış olması, siz dışarıda bizi protesto ederseniz bende böyle yaparım anlamı taşımaktadır. Böyle insanlık dışı vahşice katliamlarla Doğu Türkistan halkını sindirmek istemektedir. Buradan tüm dünya ülkelerine, sivil toplum örgütleri,insan hakları savunucusu teşkilatlara sesleniyoruz, Çin hükümetinin bu acımasızca yürüttüğü politikaları ile dünya coğrafyasında var olma mücadelesi veren

bir millet yok edilmeye çalışılmaktadır,buna daha ne kadar sessiz kalınacaktır,yasadığımız 21.Yüzyılda bu yaşanan vahşete artık dur denmeli diyoruz, ve Hür dünya ülkelerini sivil toplum örgütleri ve insan hakları teşkilatlarını göreve davet ediyoruz. Çin hükümeti, Doğu Türkistan halkı üzerinde uyguladığı bu insanlık dışı katliamlarla sindirme politikası ile daha nereye kadar gidecektir,Doğu Türkistan halkını bu katliamlarla sindiremeyeceklerdir, bu katliamda hayatlarını kaybeden kardeşlerimize Allahtan rahmet diler gerideki ailelerine ve milletimize başımız sağ olsun diyoruz



6 Uygur Türk'ü daha Şehid edildi !

Çin işgali altında ki Doğu Türkistan bölgesinde 6 şüpheli güvenlik güçlerince şehid edildi....
31 Ağustos 2008
İşgalci Çin olimpiyatların bitiminde Doğu Türkistan'da başlatacağını açıkladığı "Sert Darbe" operasyonunun ilk gününde mısır tarlasında kuşattığı 6 Uygur Türkünü yaylım ateşi açarak şehit etti...

Polis güçleri, olimpiyatlar sırasında düzenlenen ve 33 kişinin öldüğü saldırılar nedeniyle cuma gecesi operasyonlar gerçekleştirdi.

Şinhua ajansının haberine göre, bölgedeki Kaşgar kenti yakınlarında 9 şüpheli, bir mısır tarlasında kuşatıldı.

Ajans, şüphelilerin bıçakları olduğunu ve ''tutuklamaya çaresizce direnerek'' bir polisi yaraladıklarını ileri sürdü. Olayda 1'i kaldırıldığı hastanede toplam 6 şüpheli öldü, 3'ü yaralandı.

Sürgündeki bir Uygur grubu, polisin şüphelileri teslim olmalarından sonra tarayarak öldürdüğünü ileri sürdü. Almanya merkezli Dünya Uygur Kongresi sözcüsü Dilşat Raşit, polisin mısır tarlasını kuşattığını, Uygurlara teslim olmaları anonsu yaptığını ve ''teslim olursanız size avukat tutulacak'' sözü verdiğini belirtti. Raşit yayımladığı açıklamada, ''görgü tanıklarına göre tarladakilerin direnmediğini ancak teslim olmalarının ardından polisin otomatik silahlarla ateş açtığını'' öne sürdü.

Çin'in sözde adı Sincan olan yönetiminin bir yetkilisi ise 6 şüphelinin vurularak öldürüldüğünü doğruladı ancak teslim olmalarından sonra vuruldukları iddiasını yalanladı.....

Çin olimpiyatlar sonrası başlatacağını açıkladığı SERT DARBE verdiği
Oparasyonda sokaklara dizilen Türkler tek tek sorguya çekiliyor
Bilindiği üzre Doğu Türkistan işgal altında olup Çin ve Dünya Kamuoyu orada ki özgürlük savaşçılarını Terörist olarak göstermeye alışmaktadırlar...Direnişçi Uygur Türklerinin daha önce de Çin işkence ve işgaline karşı eylemleri olmuş ve haklı mücadelelerinde bir takım odaklarca terörist damgası vurulmuştur...Şehit olan 6 direnişçi uygur Türküne Rahmet dilerken Ramazan
ayına girilen şu günler de Doğu Türkistan daki ÖZGÜRLÜK SAVAŞÇILARINA dua ve selamlarımızı gönderiyoruz....
Dursun SÜYDÜNLÜ
H.Ahmet Yesevi Mah.44.Sok.no:28 K.Sinan
,352 3393965
KAYSERİ/TÜRKİYE

Çin`den Uygur Türklerine dijital takip
[img]http://www.turkbirligi.com/haber_uploads/495_maxi.bmp[/img]
Doğu Türkistan`daki bu uygulamayı ve son durumu değerlendiren Türkiye`deki Doğu Türkistan Vakfı Genel Sekreteri Hamit Göktürk, bölgede yaşananları, Çin`in kendisiyle çelişmesi olarak değerlendirdi

Doğu Türkistan`daki bu uygulamayı ve son durumu değerlendiren Türkiye`deki Doğu Türkistan Vakfı Genel Sekreteri Hamit Göktürk, bölgede yaşananları, Çin`in kendisiyle çelişmesi olarak değerlendirdi.

Genel Sekreter Hamit Göktürk, "hem BM Güvenlik Konseyi Daimi bulunan hem de "Barış ve Kardeşlik" oyunlarına ev sahipliği yapan Çin`in bu davranışı kendisiyle çelişmektir. Olimpiyat meşalesi de Çin`in tarafından bir baskı, asimilasyon ve sindirme aracı olarak kullanılıyor" dedi.

BARIŞ KARDEŞLİK MEŞALESİ BASKI ARACI OLDU

Göktürk, Çin`in yavaş yavaş liberalizme geçtiğini, ülkenin ekonomisinde batının etkisinin net bir şekilde hissedildiğini belirterek, "Çin, ekonomik model olarak komünizmi terk ediyor, eski kuralları uygulamıyor. Ancak, iş Doğu Türkistan`a geldiği zaman değişiyor. Doğu Türkistan`ı baskı altında tutmak için, ekonomik, kültürel ve sosyal alanlarda eski kuralları dayatıyor. Bu bahaneyle bölge insanına baskı uyguluyor" diye konuştu.

BASKILAR GİDEREK ARTIYOR

Çinlilerin Uygur Türklerine potansiyel "terörist" gözüyle baktıklarını söyleyen Göktürk bu durumun nedenini de ülkedeki komünist rejimin etkisi altındaki basının bu yönde kamuoyu oluşturması olarak gösteriyor.

Çin`in Doğu Türkistan`daki Uygur Türkleri üzerindeki baskılarının giderek daha da şiddetlendiğini ifade eden Hamit Göktürk, son olarak Türkiye`den Uygur bölgesine giden bir öğrencinin başına gelen olayı örnek olarak gösterdi.

Göktürk, Türkiye`den bölgeye gitmek için yola çıkan bir öğrencinin Hong Kong`da 9 saat alıkonduğunu söyledi. Bunun sadece örneklerden biri olduğunu vurgulayan Göktürk çok çarpıcı bir açıklamada bulundu.

ÇARPICI İDDİA: MÜSLÜMAN UYGURLARA ÇİP TAKILIYOR

Göktürk`ün açıklamasına göre, Çin, bölgede uygulanan baskı, şiddet ve asimilasyonun yanı sıra insanlık dışı bir muameleye de daha imza atmış durumda. İddiaya göre, Uygur bölgesinden Çin`e gidenlere elektronik bir çip takılıyor. Bu çip sayesinde Uygur Türkü`nün Çin`in diğer şehirlerindeki davranışları gözetim altında tutuluyor. Böylece, yapılan her davranış kontrol altına alınıyor. Çin`in bu son uygulamasını Nazilerin ikinci dünya savaşındaki uygulamalarına benzeten Göktürk bu uygulamalardan duyduğu rahatsızlığını dile getirdi.

KÜLTÜR KIYIMI VE ASİMİLASYON

Doğu Türkistan Vakfı Genel Sekreteri Göktürk, "bölgede şu anda yaşanan en önemli insani problem"in ne olduğu yönündeki bir soruya cevap olarak "Çin`in bölgeye yatırım adı altında yaptığı asimilasyon ve yok etme politikasını" gösterdi.

Göktürk`ün ifade ettiğine göre Çin, ülkenin batı yakasına yönelik teşvik ve yatırım politikası geliştiriyor. Batıyı geliştirmeye yönelik bir politika. Ancak bunu yaparken, bölgeye Çin`in diğer şehirlerinden insan kaydırıyor. Çin`in iç bölgelerinden yatırımcılar ve çalışan insanları getiriyor. Böylece bölgede yatırım adı altında kültürel zenginlikler yıkılıyor. Uygurların, kültürel, dini ve milli değer taşıyan zenginlikleri yok ediliyor. Yerine yatırım alanları açılıyor. İş sahaları kuruluyor. Kurulan iş sahalarında da Uygurların çalışması çok zor. Çünkü, istihdam yapılacaklarda aranan ilk şart Çinceyi çok iyi bilmek oluyor. Böylece Uygurluların tamamına yakını elenmiş oluyor.

Göktürk, bu kültür kıyımına "Kaşgar`ın eski Türk mahallelerinin yıkılması ve yerine yeni gökdelenlerin yapılmasını" örnek olarak gösterdi. Yıkılan eski mahallede yaşayan Uygurların kırsal kesime sürüldüğünü ifade eden Göktürk, "bunların yerine Çin`den getirilen halk yerleştiriliyor" dedi.

Göktürk, Çin`in bölge insanına yönelik uyguladığı eğitim sisteminin de asimilasyona yönelik olduğunu belirterek şu anda uygulanan çift dilli bir eğitim sistemi olduğunu ifade etti. Bu eğitim sisteminin kabul edilemez olduğunu kaydeden Göktürk "dünyanın hiçbir yerinde böyle bir uygulama yok. Allah her insana bir dil vermiştir. O dilde konuşmak onun hakkıdır" dedi.

Göktürk, son olarak, Çin`in bu baskılarının bir an önce sona ermesi gerektiği ve Uygur Türklerinin kendi bölgelerinde eşit şartlarda insan gibi yaşamak istediklerini söyledi.
Haber Tarihi : 6/22/2008
Haber Editörü : Türk
Haber Kaynağı : turkbirligi
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> İSLÂM DÜNYAS! Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com