EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

İş ahlakımıza ne oldu?

 
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> AHLAKÎ DÜŞÜNCELER
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cum Ağu 28, 2009 1:52 am    Mesaj konusu: İş ahlakımıza ne oldu? Alıntıyla Cevap Gönder

Ahlâk,Ticaret, Dürüstlük, Bereket



ŞEYH SEYDÂ (Muhammed Said el Cezeri) K.S
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Satıcı ve alıcı (söz kesip) pazarlığı bitirdikten sonra birbirlerinden ayrılmadıkça alış-verişi bozup bozmamakta serbesttirler. Eğer onların her biri karşılıklı olarak doğru söyler (mal ile paranın durumunu olduğu gibi) açıklar ise, alış-verişleri bereketli olur. Yok eğer gizler ve yalan beyânda bulunurlarsa, alış-verişlerinin bereketi kalmaz."SADAKA RASÛLÜLLAH

(Kaynak: Riyâzü’s Sâlihîn: Buhârî, Büyû' 19, 22, 44, 46; Müslim, Büyû' 47. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Büyû' 1; Tirmizî, Büyû' 6, 26; Nesâî, Büyû' 4, 8, 11

Açıklaması: Alış-verişte malın ve paranın durumunu olduğu gibi söylemek, varsa kusurlarını gizlememek veya yalan beyânda bulunmamak temel ilkedir. Doğru sözlülük, ticârette ve kazançta bereket vesilesidir. Aksi ise, alış-verişte hayır ve bereket bırakmaz. Doğruluğun ekonomiye bu açıdan etkisi inkâr edilemez.

Hadis, kazanma ve kâr kavramına ahlâkî ve mânevî boyut getirmektedir. Demek ki kazanma sadece rakamla ifâde edilecek bir konu değildir. Onda bir de "bereket ve hayırlılık yönü" yani "meşrûiyet" tarafı vardır. Bu da dürüstlük ile sağlanabilmektedir. Yalan söyleyerek veya malın ayıbını gizleyerek, daha doğrusu karşısındakini aldatarak para kazanmak mümkün ise de bu, müslümanca bir tavır değildir. Zira Hz. Peygamber bir başka hadîs-i şerîfinde "Bizi aldatan bizden değildir" buyurmuştur (bk. Müslim, Îmân 164). O halde müslümanın gerçek kazancı, bütün muamelelerinde müslümanca yani dürüst davranmaktadır. Doğru sözlülük, özellikle kul haklarıyla ilgili konularda çok daha büyük önem arzetmektedir.

Bu açıdan bakıldığı zaman ticârî reklâmların çığırtkanlığa varmaması, yalan ihtivâ etmemesi, malın vasıflarını dosdoğru aksettirmesi gerekmektedir. Aksi halde büyük ölçüde bir aldatma söz konusu olur. Yalana dayalı reklâmlarla elde edilen servetlerin, eninde-sonunda elden çıkacağı, kimseye hayretmeyeceği açıktır. Bu durum, sayısız misalleriyle ortadadır.

"Haksız kazanç", "kara para" gibi kavramlar, müslümanın dürüstlük vasfına terstir. Az da kazansa müslümana doğruluk yakışır. Çünkü bereket dürüstlüktedir. Allah'ın bereket verdiği kazanç ise, asla küçük değildir.

HADİSTEN ÖĞRENDİKLERİMİZ
1. Alış-verişe konu olan malın ve paranın ayıbını açıklamak gereklidir. Gizlemek haramdır. Kusurun sonradan ortaya çıkması pazarlığın feshine sebeptir.

2. Yalan berekete mânidir.

3. Doğru tâcir az kâr etse de kazancının bereketini görür.

Bakanlık üç yıl önce uyarmış: Rota Yemekçilik’ten hastaneye de ‘bozuk et’
10/07/2017



Manisa’daki askerlerin zehirlendiği kışlanın yemek tedarikçisi Rota Yemekçilik’in, 2014’te Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne de ‘renk değiştirmiş, kokmuş ve ekşimiş’ et gönderdiği için Sağlık Bakanlığı tarafından uyarıldığı ortaya çıktı.

Hürriyet gazetesinden İsmail Saymaz’ın haberine göre hastanede düzenlenen 7 Ağustos 2014 tarihli tutanakta, iki gün önce gelen dana etlerinde bir gün uygun koşullarda tutulduktan sonra bozulma görüldüğü belirtiliyor.

Etlerin renk değiştirmiş, kokmuş ve ekşimiş olduğu, bu nedenle kesinlikle yemekte kullanılamayacağı kaydedilen tutanakta, daha önce de aynı firmayla problem yaşandığı, uyarılara rağmen aynı sorunların devam ettiği vurgulanıyor.

Aynı gün tutulan ikinci tutanakta ise, bozuk etlerin iade edildiği Rota Yemekçilik’in yeni etleri getirmediği, bu nedenle yemek menüsünün değiştiği kayıt altına alınıyor
Diken

Türkiye'nin de adının karıştığı rüşvet skandalı İsrail'e uzandı
19 Temmuz 2017



ThyssenKrupp'un İsrail temsilcisi olan Michael Ganor hakkında rüşvet ve kara para aklama şüphesiyle başlatılan soruşturmanın genişletilerek, başta Savunma Bakanlığı olmak üzere İsrail devleti içerisinde çeşitli kurumların önemli isimlerine uzanması bekleniyor.

İsrail basını Alman denizaltı skandalıyla çalkalanıyor. Alman denizaltı şirketi ThyssenKrupp'un İsrail temsilcisi olan Michael Ganor hakkında rüşvet ve kara para aklama şüphesiyle başlatılan soruşturmanın genişletilerek, başta Savunma Bakanlığı olmak üzere İsrail devleti içerisinde çeşitli kurumların önemli isimlerine uzanması bekleniyor.

İddialar Ganor'un İsrail ile Alman şirketi arasındaki anlaşmanın gerçekleşmesi için devlet içerisindeki çeşitli isimlere rüşvet verdiği üzerinde yoğunlaşıyor.
İsrail'in Haaretz gazetesi, Deniz Kuvvetleri'ndeki aktif görevinden emekli edilmiş ve hala görevde bir dizi personelinin konuyla ilgili olarak soruşturulacağını belirtiyor. Middle East Eye sitesi ise, ThyssenKrupp'un 2 milyar dolar değerindeki siparişini İsrail skandalı sebebiyle durdurduğunu iddia etti.

SKANDALIN TÜRKİYE'YLE BAĞLANTISI VAR MI

16 Şubat 2016 tarihinde, Cumhuriyet Gazetesi'nde Elmas Topçu imzasıyla yayımlanan haberde; Bremen Başsavcılığı tarafından askeri donanım alanında faaliyet yürüten Atlas Elektronik şirketine baskın düzenlendiği bilgisi yer almıştı.

Çoğu şirket çalışanı 14 kişi hakkında soruşturma başlatıldığı belirtilen haberde, hakkında soruşturma başlatılan isimlerden ikisinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğu ve Almanya'da ikamet etmediği bilgisi yer almıştı.

2009 yılında Türkiye ile ThyssenKrupp şirketi arasında, 6 adet 214 sınıfı yeni tip denizaltı üretimi konusunda işbirliği anlaşması imzalanmıştı. Firmanın, 2011 yılında Türkiye’nin ön ödemeyi yapmasıyla, tasarımını ve mühendislik hizmetini verdiği yeni tip denizaltı inşaasının başladığını duyurmuştu.
On yıl sürecek proje kapsamında, denizaltıların Gölcük Tersanesi’nde tamamlanacağı kaydedildi. Hem su altında hem de su üstünde keşif ve bilgi kazanımından özel operasyonlara uygun bu yeni tip denizaltıların komuta kontrol sistemlerinin, sonarlarının ve konsollarının tedarikinin ise Alman Atlas Elektronik şirketinden yapılacağı açıklandı.

Bremen Başsavcılığı, Atlas Elektronik’in bu ihaleyi almak için Türkiye’de “ordu mensuplarına” rüşvet verdiğini iddia ediyor.

YUNANİSTAN'DA DA YAŞANMIŞTI

Türkiye Savunma Sanayii Müsteşarlığı ise, yeni tip denizaltı projesinde sözleşmenin HDW ile yapıldığını, Atlas Elektronik’in alt yüklenici olarak görevli olduğunu bildiriyor.

1902’de kurulan Alman şirketi Atlas Elektronik’in yüzde 51’i ThyssenKrupp, yüzde 49’u ise Airbus‘a ait. Şirketin Yunanistan ile yaptığı denizaltı projesinde de ihaleye rüşvet karıştırmak iddiasıyla 2013 yılında soruşturma açılmıştı. Türkiye’ye yönelik rüşvet iddialarının da bu soruşturma kapsamında ortaya çıktığı ileri sürüldü.
Etiketler:
ThyssenKrupp İsrail Michael Ganor rüşvet ve kara para aklama İsrail devleti İsrail basını Alman denizaltı skandalı Alman denizaltı şirketi ThyssenKrupp Atlas Elektronik
Kaynak: Patronlar Dünyası

Serdar Akinan
İş ahlakımıza ne oldu?

Aylardır evle uğraşıyorum... Bulunduğu konum itibarıyla şebeke elektriği yok.
Araştırmalar yaptım ve alternatif enerji kaynakları (Rüzgar ve güneş enerjisi) kullanarak evde kullanacağım miktarda elektriği üretebileceğimi öğrendim.
İnternette de kısa bir araştırma yaptıktan sonra birkaç firma buldum.
Yaklaşık iki ay kadar önce bulduğum bir firma güneş panelleri ve bir rüzgar tribünü ile sorunumu giderebileceği konusunda beni ikna etti.
Allah var çok ama çok aceleci davrandım...
Şekerbank o sırada tam da bu ihtiyaç için bir kredi veriyordu ve bütçemi çok fazlasıyla aşan ve aslında hiç de makul olmayan (ama mecburi) bu yatırım için kredi aldım.
Film tam bundan sonra başladı.
Elektrosolar adlı firma sistemi bir günde kurdu...O tarihlerde evim tam bitmemişti ve taşınmamıştım. Ancak zaman zaman şantiyeye gidip geliyordum ve sisteme bağlı herhangi bir tüketim cihazı olmadığından sorunsuz enerji ürettiği gibi bir kanaate kavuşup çocuk gibi seviniyordum.
Bir gün acı haber geldi... Şantiyede çalışan bir tesisatçı arkadaşımız prizlerden birine plastik kaynak makinası takmış. İnvertör denen ve bu tip sistemlerin kalbi sayılabilecek alete (koruması olmadığı için) hasar vermiş.
Bu ilk perdeyle beraber elinden teknik en ufak bir iş gelmeyen ben konuya ister istemez müdahil oldum. Ve, ilk sürpriz karşıma çıktı...
Bana teklif edilen ve proforma faturaya yazılan invertör yerine, arkadaşlar 'deneme maksadıyla' bir başka invertör koymuşlar.
Bu ortaya çıkınca teklifte yazılı olan invertörü talep ettim. Ancak o da bu sefer ne hidroforu, ne bahçe sulama pompasını ne de dalgıç pompayı aynı anda çalıştıracak güçte değildi.
Ne yaptım dersiniz? Evet, o invertör değişeceğine hidrofor değişti(hem de iki kez) ve dalgıç pompa sistemden çıkartıldı. Bahçe sulama pompası ise manuel olarak(yani diğer sistemler kapatıldığında) devreye alınmak suretiyle çalıştırılabildi.
Bitti mi? Hayır elbette bitmedi...
Bu kez, gün geldi ve eve taşındım...Yani evde elektrik tüketilmeye başlandı ve ilk gün tüm aküler tamamen deşarj oldu...
Bu arada firma bana yeni bir invertör yaptırdı...Yeni paneller takıldı...Tekrar arızalar çıktı...'Aaaa, sorun şarj regülatörlerinden'diyen firma yetkilileri gelip bu kez sistemi tekrar modifiye ettiler...
Ama, bir şekilde sistem sürekli arıza verdi... Gece yarısı kafa lambası ışığında tükenen jeneratöre bidon bidon benzinler döküldü...
Sonuç?
Önceki gün, 'Aküler tamamen dolsun... Sistemde sorun kalmayacak' diyen firma yetkililerinin tavsiyesi üzerine, iki tam gün bekledik... Bu arada dünyanın benzinini yaktık...
Ve, büyük an geldi çattı...Sistemin yeni ve 'özel üretim' invertörü ellerimle bir kez daha devreye aldım ve tüm sigortalar benimkilerle beraber attı.
Gene internete oturdum ve başta harcamayarak büyük hata ettiğim bir mesai ile Norm elektronik adında bir firma buldum...
Durumu izah ettim...Firma yetkilisi Erkan Yenen, 'Serdar bey, maalesef bu tip firmalar sektörümüze muazzam zarar veriyor...Hükümet ise malumunuz yenilenebilir enerji yasasını engelledi...Oysa bu enerji geleceğimiz...'dedi..
Nihayetinde Seydi Topal geldi ve sistemi gördü, 'Yapılanların tamamına yakını hatalı...Paranıza da vaktinize de yazık olmuş'dedi... Tüm sorunu kökünden çözecek ve piyasa ehline malum olan bir invertörü taktı... O saattir sistem tıkır tıkır işliyor...
Peki bu arada o firma ile ne oldu merak ediyor musunuz?
Aradım ve vaziyeti izah ettim...'Beni yanlış yönlendirip yapılmaması gereken bir yatırım ve hatalı bir sistem mimarisi yapmışsınız. Bu bana çok yüksek ek maliyetler getirecek... Bari bu invertörün parasını ödeyin... Hatalarınızdan kaynaklanan zararı ve sisteme ek olarak almam gerekenleri ben bir şekilde halledeceğim' dedim.
Yanıt, 'Size bir akü verelim...' oldu...
Şimdi mahkeme yollarındayım... Hakkımı arayacağım elbette... Belki yıllarca sürecek...
Bir müşteriyi deneme tahtası yapmak, pişkin pişkin,'Biz de zarar ettik...' demek... Diyebilmek... İnanın utanıyorum... Bu nasıl bir iş ahlakıdır?
Kusura bakmayın... O kadar doldum ki bu kez köşemi dertleşmek için kullandım...

Akşam

Rektör, lisans öğrencisi eşini enstitüye sekreter olarak atadı
02.06.2017

Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Bağ, lisans öğrencisi eşini okulda yeni kurulan enstitüye sekreter olarak atadı.

Üniversitenin eski rektörü Prof. Dr. Hüseyin Bağcı, darbe girişiminin ardından gözaltına alınmış, etkin pişmanlık yasasından yararlanarak serbest bırakılmıştı. Bağcı, daha sonra açığa alınarak KHK'yla ihraç edilmişti. Bağcı'nın yerine önce vekaleten, 19 Nisan'da da asaleten Prof. Dr. Hüseyin Bağ, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından atandı.

Odatv'nin haberine göre PAÜ Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Bağ, üniversitede yeni kurulan İslami İlimler Enstitüsü'ne sekreter olarak eşi Derya Bağ'ı atadı.
Derya Bağ'ın, Bereketli İmam Hatip Lisesi'nin kurucu müdürü olduğu, bir yıl müdürlük, iki yıl da müdür yardımcılığı yaptığı öğrenildi.

2 GÜN ÖNCE BAŞLADI

Prof. Dr. Hüseyin Bağ, Milli Eğitim Bakanlığı'na 4 Mayıs'ta yazı yazdı: "Bakanlığınıza bağlı Denizli Milli Eğitim Müdürlüğü Bereketli İmam Hatip Ortaokulu'nda öğretmen kadrosunda görev yapmakta olan Derya Bağ'ın üniversitemiz İslami İlimler Enstitüsü'ne tahsisli Enstitü Sekreteri kadrosuna naklen ataması yapılmıştır. Adı geçene tebliğ edilerek görevden ayrılış tarihinin bildirilmesini, maaş nakil ilmühaberi, sigortalı işten ayrılış bildirgesi (4/1-c kapsamındaki sigortalı için) ile şahsi dosyasının gönderilmesini ve Sosyal Güvenlik Kurumu HİTAP sisteminden ayrılış işleminin yapılmasını arz ederim."

​Derya Bağ, öğretmen olarak görev yaptığı Bereketli İmam Hatip Lisesi'nden ilişiğini keserek üniversitedeki görevine iki gün önce başladı.

'EŞİM OLDUĞU İÇİN YAPMADIM'

Eğitim fakültesi dekanlığı ile Pamukkale Teknokent yönetim kurulu başkanlığı da yapan rektör Bağ, Derya Bağ'ı eşi olduğu için değil ‘görev için yetkin olduğu' gerekçesiyle atadığını söyledi.

Eşinin Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde lisans programını bitirmek üzere olduğunu söyleyen Prof. Dr. Hüseyin Bağ, atamayı şöyle savundu: "Atamayı eşim olduğu için yapmadım. İlahiyatla ilgili konularda yetkin olduğu için yaptım. Eşim iki yıllık ilahiyat ön lisans mezunudur. Ayrıca dört yıllık lisanstan da son sınıfta iki dersi kaldı. İlahiyattan da mezun olacak. Kesinlikle eşime sıfırdan bir iş sağlama olayı değildir. İslam İlimleri Enstitüsü, Cevat Akşit hocanın girişimleri ve Cumhurbaşkanımızın oluruyla kuruldu. Şu anda kuruluş çalışmaları sürüyor. Enstitü, Yatağan Mahallesi'nde kurulacak. Bu enstitü bizim göz bebeğimiz. Bizim için bu kadar önemli olan bir kuruma yetkin birisini aradığım için bu atamayı yaptım. Tepkiler geleceğini biliyordum ama bunları göğüsleyerek ‘Bu atamayı yapmalıyım' dedim ve atamayı gerçekleştirdim."
Sputnik

Çalışanlar iki aydır maaş almıyormuş: ‘Boş oda yok’ denen tatilciler, ‘İslami otel’in kapısında kaldı
26/07/2017



Muğla’nın Fethiye ilçesindeki ‘İslami otel’e rezervasyon yaptıran beş aile “Boş oda yok” denilerek otele alınmadı. 15 otel çalışanının da iki aydır maaş alamadığı ortaya çıktı.

Ölüdeniz’deki 200 odalı otele internet ve telefon üzerinden rezervasyon yaptıran ve konaklama ücretinin bir kısmının önceden ödeyen beş aile, “Boş odamız yok” denilince kapıda kaldı.

Tatilcilerden biri “Bize rezervasyonu nereden yaptırdığımızı sordular. Ben otelin resmi internet sitesi üzerinden rezervasyon yaptırdım. Telefonla gerekli teyitleri de yaptık. Burada organize sistemli bir dolandırıcılık var. Sözde İslami otel” derken, bir diğeri “Sıcakta eşim ve çocuğumla birlikte otel önünde bekliyorum. Rezil olduk. Herhangi bir açıklama yapan da yok. Mağdur olduk” diye konuştu.

Boş oda da yok, çalışanlara maaş da

Öte yandan 15 otel çalışanı ise iki aydır maaşlarını alamadıklarını belirterek otelin önünde eylem yapmaya başladı.

Bir otel çalışanı, yaşadıklarını “Şu an 15 çalışan iş bırakma eylemi yapıyoruz. Emeğimizi alın terimizi boşa harcadık. Hiçbir personel maaşını alamadı. Ancak bazıları çalışmaya devam ediyor. Bize katılmak istemediler. Bizim amacımız otele zarar vermek değil. Ancak otel işletmecileri de bize zarar vermesinler. Maaşlarımızı istiyoruz” sözleriyle anlattı.
Diken

Kayseri'de 6 milyon dolarlık "kul hakkı" savaşı

Bir tarafta Vakıflar Genel Müdürlüğü, diğer tarafta AKP’li Başkanın damadı ve Kayserili işadamları. Bu süreçte, Vakıflar’ın hakkını savunan üç Bölge Müdürü koltuğunu kaybetti. Şimdi gözler, yeni atanan Ali Veral’in ne yapacağına çevrildi.

Kayseri Park Alışveriş Merkezi yönetimi, şartname dışı ve sözleşmeye aykırı olarak, ortak kullanım alanı şeklinde kullanılması gereken 5 bin metrekarelik alanı ticari alana dönüştürdü. Mülk sahibi olan Vakıflar Genel Müdürlüğü, bu “ek ticari alanlar” için, karşı taraftan 6 milyon dolar ek kira talebinde bulundu. Ancak Kayseri PARK Alışveriş Merkezi patronları bunu ödemeyi kabul etmeyince, Vakıflar Genel Müdürlüğü de “anlaşmazlığı” mahkemeye taşıdı.

Ancak bir tarafta mahkeme sürerken diğer tarafta, Kayseri PARK Alışveriş Merkezi yönetimi, yine Vakıflar ile yapılan sözleşme ve ihale şartnamesine aykırı olarak, kalan ortak kullanım alanlarından yaklaşık 2-3 bin metrekarelik alanı daha “ek ticari alana” dönüştürerek kiraya verdi. Önceki yapılanlar mahkemeye taşınmışken, Kayseri PARK’ın buna rağmen Vakıflar ile yaptığı sözleşme ve ihale şartnamesine aykırı olarak, “tekrar” aynı “işleri” yapmasına Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün "dur!" deyip demeyeceği ve yeni ek kira bedeli talep edip etmeyeceği merak konusu.

Merak edilen konulardan biri de, ihale şartnamesi ve Vakıflar ile yapılan sözleşmeye aykırı olarak yapılan “ek ticari” alanların niçin yıkılıp yasal haline dönüştürülmesinini istenmediği...

Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için burayı tıklayın: http://habertaraf.com/yazarlar/2826.html

19 Mayıs 2010 - 13:57:49 habertaraf

Nihal Kemaloğlu
nihal.kemaloglu@aksam.com.tr
İşvereni 'Ölüm' olan amele pazarları

Modern toplum, ne kadar yüceltilen bir anlatı olsa da içerdiği ahlaki kayıtsızlık ve ahlakdışılıktan asla arınamaz.
Modern toplumun 'acımasız' diğer yüzünün açığa çıktığı yerlerden biri amele pazarlarıdır.
Ham maddenin 'insan' ve son ürünün 'ölüm' olacağı bir zihniyetin mekanlarıdır.
İnsan emeğinin 'insani' vasfından sökülerek günübirlik satışa çıktığı yerlerdir.
Hayatlarındaki seçim yapma iradeleri ellerinden alınmışların 'seçildiği' adreslerdir
İşletmeler, patronlar, taşeronlar burada en ucuz iş gücünü mal alır gibi evire çevire seçerler.
Gündelik, çabuk tüketilecek emek için amele pazarlarında soluklanırlar.
Uygarlığın bu alacakaranlık alanlarında, toplum hayatından dışlananların beden güçleri pazarlanır.
Emek piyasasının kurulduğu, insanlık dışı, ahlak dışı ve alçaltıcı mahallerdir.
Sabahın erken saatlerinde toplanan 'güvencesizlik' ve 'umutsuzluk', kimi zaman bütün bir gün kendini kiralayacak bir işvereni boşuna bekler.
Amele pazarları gelişmişliğin aklanamayacak kirlilikteki 'insan pazarlarıdır'.
Günde 15-25 TL yevmiye için bir işe talip olacak yüzlerce insan sokakta bir günlük rızkını bekler.
Eğer siz amele pazarında iş bekleyen biriyseniz gün olur 'sizi cesedine benzetebileceğini' düşünen bir cani tarafından da kiralanabilirsiniz.
Zaten yaşamayan birisinizdir, ne sosyal bir kaydınız ne de toplumsal bir varlığınız vardır.

İflas eden işadamı İlhan Y. hayat sigortası yaptırdığı dört şirketten dört milyon TL alabilmek için fiziki olarak kendisine benzeyen işçi Beşir Acar'ı amele pazarından kiraladıktan sonra boğarak öldürdü.
Cesedi yakarak yanına kimliğini bırakan katil işadamı yakalandı.
Katil, daha önce anlaştığı ama kendisinin şüpheli davranışlarından kuşkulanarak işi bırakan başka bir kiralık işçinin ihbarı üzerine yakalandı.
Bu korkunç cinayeti işleten mantığın, nasıl da modern hayatın güvence sistemi 'özel hayat sigortası' üzerinden kurulduğunu gözden kaçırmamak gerekiyor.
Düzenin keskin ikiye ayrışmışlığını, bu vahşice planlanmış cinayet sergiliyordu.
Hayat sigortasındaki teminatı kullanabilmek için ömrü boyunca güvencesiz, sigortasız çalışmış, amele pazarındaki gündelik işçinin hayatına ödünleyen 'akıl' hepimizi ürkütmeliydi .

Ölümün kiraladığı işçilerin bir kısmı ise Tuzla'da çalışıyor.
22 Eylül günü ise Tuzla tersanelerinde çalışan 128. işçi hayatını kaybetti.
Tuzla tersaneleri bir işçi kıyım makinesi gibi çalışıyor.
Çünkü Tuzla'da işçi ihtiyacı çoğunlukla 'amele pazarlarından' karşılanıyor.
Tuzla tersanelerine 300 metre uzaklıkta amele pazarları kuruluyor.
İşgüvenliği eğitiminden geçirilmiş kalifiye işçi yerine tersanelerdeki taşeron firmalar ve yan sanayi en ucuz gündeliğe razı iş gücünü tercih ediyor.
Tehlikeli iş kollarından biri olan tersane işçiliği, tedbirsiz kaza mahallerinin öteki adı.

Ölümle burun buruna çalışmaya aday çaresiz işçiler, Tuzla'daki amele pazarlarında 'ölüm' tarafından işe seçilmeyi bekliyor!
Halbuki dev Ro-Ro gemilerinin inşa edildiği Alman tersanelerinde 40 yıldır ölümlü işçi kazası olmuyor.
Çünkü ölümlü bir kaza olduğunda tersane müdürü ve sorumlular ağır hapis cezası alıyor.

Biz ise tersanecilikte son yıllarda geldiğimiz nokta ile övünüyoruz, üretim kapasitesini dört kat artırmaya 128 can yitirerek ulaştığımızı umursamadan.
Öte yandan da esnek istihdam yasalarıyla ucuzlaşan insan emeği, 'mal' olurken canı da solup gidiyor.
Modern amele pazarları olan özel istihdam büroları da bu canlardan besleniyor..

Her sabah amele pazarları kuruluken, oradan toplanan işçiler kamyonlara doldurulup geçerken, başkalarının hayatına verdiğimiz değerden daha değerli bir hayatımızın olamayacağını er ya da geç anlayacağız.
Akşam

Oray Eğin oray.egin@aksam.com.tr
Ve yol ayrımına geldik

Bu meslekteki ilk günümden itibaren, sonra da zaman zaman sağlamasını yaptığım bir gerçek yol göstericim oldu. Bir gazetecinin en büyük gücünün kapıyı vurup çıkabilme gücü olduğuna inandım. Bu yüzden de parası olan gazeteci olmayı çok önemsedim; gazeteciliği para için yapmaktan bahsetmiyorum, ama bir gün kapı dışarı edildiğinde ya da vurup kapıyı çıktığında giden maaşına yanmamak bize bu mesleği istediğimiz gibi yapma olanağı sağlar...
Tam da bu sebepten dolayı, bu meslekteki kahramanlarım da hep kavga edenler, kapıyı vurup çıkanlar, hayatlarını sözleşmelerle mahkum etmemiş isimler oldu.
Günümüz şartları için çok mu romantik kaldı bu düşünceler, ben mi hayalci ve idealistim bilmiyorum, ama hala bu kendi kendine yaratılmış özgür alanın varlığı besliyor beni.
Bir gün hepimiz Ertuğrul Özkök'ün tavşan kardeş kıyafetini giyip bu odalara, bu binalara, bu konumlara veda edeceğiz.
O gün gelene kadar da yaptıklarımızla, başarılarımızla değil de kritik durumlarda aldığımız tavırlarla bir miras inşa edebileceğiz ancak.
Eskiden gözümde büyüyen kahramanlarımın şimdi hiçbiri o kadar büyük, ulaşılmaz, tanrısal değil. Hepimiz gibi o kahramanlarım da ölümlü, hepimiz gibi özünde onlar da kolayca düşürülebilecek maskeler taşıyormuş, hepimizin gibi onların da bedeli ağır hataları, yanlışlıkları olmuş.
Ama küçücük bir tercih, çok ufak gibi görünen bir adım fark yarattı... Zor zamanlarda verilmiş bir karar, 'Zincirlerimden başka kaybedecek hiçbir şeyim' yok duygusu.
Bu meslekte efsane olmuşların bıraktığı en büyük miras: Kapıyı vurup çıkabilmek...
Sonra bazı adamlar geldi... Basının gelmiş geçmiş onurlu değerlerini ayaklar altına almak için gönderilmiş gibiydiler. Mantar gibi her yerde bitmeye başladılar. 'Tak' denileni 'şak' diye yaptılar. Herhangi bir fikir beyan etmekten uzak, kavgadan, tartışmadan, muhalefetten korkan, boyun eğen, düğme ilikleyen bir gazeteci nesli oluşturdular.
Mesleğin efsaneleri teker teker köşeye çekilmeye başlayınca yönetilmeleri ve kullanılmaları çok kolay olan bu adamlara gün doğdu; dönemsel zorunlulukların etkisiyle de tercih edilmeye başlandılar. Ve maalesef gazeteciliğe dair bildiğimiz ne varsa yerle bir etmek için gün be gün uğraşır oldular.
Basında kim bu standartları değiştirdi, kim çıtayı bu kadar aşağı çekti, kim bu mesleği evrensel kurallara göre yapılamaz hale getirdi- gerçekten bilmiyorum. Birden fazla etkeni olduğu kesin...
Bana kalırsa çoktandır bir yol ayrımındayız. Artık sağcı solcu, dinci laik gibi bölünmeler değil, bambaşka bir ayrışma/kamplaşma yaşanıyor basında...
Ya biatın, sindirmenin, boyun eğmenin ve korkunun yoluna sapacağız ya da giderek 'daha az tercih edilen' ama iyi bildiğimiz yoldan, kutup yıldızımız gazetecilik olarak devam edeceğiz.
Bu mesleği yapmak, bu mesleği her şeyin üzerinde tutmak, bildiğimiz her şey için savaşacak mıyız yoksa kirli uzlaşmaların, hoyrat boyun eğmelerin ve tektipleştirme merkezlerin emrinde teslim mi olacağız?
Kapıyı vurup çıkabilme gücümüzden vaz mı geçeceğiz...
Bu dönem de gelip geçicidir... Bu dönemde çok ağır bedeller ödeyecek birçoğumuz... Ve bu dünya yine kimseye kalmayacak.
Gizli ajandaları gereği eğilip bükülenleri, beklentileri yüzünden kendilerini satanları bir ölçüde anlayabiliyorum. Onlarla mücadelemi sürdürüyorum, sürdürmeye de devam edeceğim. Ama bile bile, 'Dönem böyle' deyip ittifak yapanları, gazetecilikten vazgeçenleri gördükçe asıl canım çok yanıyor...
İleride yüzümüze nasıl bakacaklarını merak ediyorum.
Ama uzun bir maratonsa eğer bu koşu, sonunda akla kara illaki ortaya çıkacaktır. O gün geldiğinde yeteneksizler, korkaklar, boyun eğenler ve tetikçiler bir uçurumdan aşağı uçar gibi teker teker dökülecek... O gün ne zaman gelecek bilmiyorum, ama o günün geleceğini biliyorum.
Maratonun sonunda ne bırakmış olacağız: Korkularımız ve kaygılarımız yüzünden atamadığımız adımlar mı, yoksa gözümüzü karartıp vurduğumuz kapılarla mı hatırlanacağız.
Dün, bu düşüncelerin ışığında Serdar Turgut'un yazısını okuyunca içimde derin bir sızı hissettim. Yöneticiliği boyunca gazeteci-patron arasındaki trafik polisliğini mükemmel idare etmiş, savaşta gazeteciliğin galip gelmesi için uğraştığını bildiğim birinden 'Ne yapalım, düzen böyle' diyerek günümüzün çarpık yapısını savunuyor duruma düşmesini kabullenemedim.
Bilmiyorum, belki de dediğim gibi ben fazla idealistim. Bugünlerde de fazla duygusal. Yine de içimden bir ses benim haklı olduğumu, düzen böyleyse bile kabullenmek yerine savaşılması gerektiğini düşündürüyor.
Hanımlar, beyler.
Ormanda bir yol ayrımındayız...
Akşam

Rafinelik zeytinyağını işleyip "sızma" diye satıyorlar
21:45 - İç tüketimin son yıllarda artışa geçtiği sızma zeytinyağında bazı firmaların rafinelik yağı ısıl işlemden geçirerek sızma etiketiyle rafa taşıdığı öne sürüldü. Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi Başkanı Mustafa Tan, diğer zeytin üreticisi ülkelerde de görülen uygulamanın şu anda Türkiye'de çok yaygın olmamasına rağmen önü alınmazsa ülke imajının zedelenmesine neden olabileceğini savundu. Zeytinyağında asit oranı yüzde 3.3'ün üzerinde olan veya asit oranı düşük olsa bile koku ve tadı kötü olan yağlar yemeklik olarak tüketilemiyor. Bu nedenle ısıl işlemlerin de yer aldığı rafine işlemine tabi tutulması gerekiyor. 16.09.2009 İZMİR netgazete

Nihal Kemaloğlu
nihal.kemaloglu@aksam.com.tr
İşe yaramazlık kabusu; Telecom intiharları

Yeni kapitalizmin insan tahribatını France Telecom'daki intiharlar üzerinden görebiliriz.
Günümüzün esnek ve parçalı iş dünyasında hızla aşağıya kayan insanların sığınağı intihar oluyor
Kısa vadeye odaklı kar gözeten ekonomik yapı insana uzun ve emniyetli bir yer açmıyor.

İnsan, üretim ve hayat bütünlüğünü ayrıştıran esnek istihdam ve belirsizlik son 18 ayda France Telecom'da 23 çalışanın intiharına neden oldu..
Avrupa'da işsizlik son yirmi altı yılın zirvesinde temmuz ayında %9.5'a, işsizlerin sayısı da 15 milyon 100 bine ulaştı. ABD'de ise işsizlik %9.7 olarak açıklandı, işsiz sayısı ise 14.9 milyon kişi.
Fransa'da temmuz ayında işsizlik oranı %9.6'dan %9.8'e çıktı.
2002 yılından beri çalışan sayısını azaltarak küçülme ve özelleştirilme kapsamında yeniden yapılandırılan France Telecom'dan 40 bin kişi işten çıkarıldı.

İş kaybetme korku ve baskısına dayanamayanlar arkadaşlarının gözleri önünde karnına bıçak saplayarak ya da Paris'teki France Telecom'un dördüncü katından atlayarak kendilerini öldürüyor.
Yeni kapitalizmin mağlupları, kaybedenleri olmak istemeyenler, kaygan iş hayatına da katlanamıyor

Avrupa ve ABD'de milyonlarca vasıflı insan 'işe yaramazlık' kabusuyla yaşıyor.
Fransa'daki bu salgın intiharlar Batı kapitalizminin girdiği krizle ilgili oluşan sosyal çöküntünün habercileri.
Kapitalist devletin işsizleri 'sosyal parazitler' olarak gören anlayışının farkında olanlar yeni bir başlangıç yapamayacağını biliyorlar.
Miatları dolan tüketim ürünlerinden bir farklarının kalmadığını da.
'İş', günümüzde karşılıklı güven, bağlılık ve sorumluluğu içermiyor
Dolayısıyla ahlaki referansların olmadığı bu' yeni iş tanımıyla' yeni kapitalizm de hareket ve esneklik kazanıyor
Bağımsızlığını, özerkliğini kaybetmiş, 'savunmasız emek' belirsizliğe teslim.
Liyakat, sadakat, tecrübe eski zaman değerleri olarak horlanıyor.
Deneyimlerin rehberliğini işaret ettiği zaman artık bugün değil.
Batı kapitalizminde sadece emekçiler değil orta sınıflar ve profesyoneller de büyük korku altındalar.
Daha ucuz, daha çok risk alabilen, daha kaygan iş gücünün her an yerlerine geçeceğinden haberdarlar.
İngiltere ve ABD'de esnek şirket yönetimi ve istihdamı tamamen 'yeni yeteneklere' göre uyarlanıyor.
Yani belirgin ve oturmuş bir yönetim anlayışı devri kapandı,
Nitekim kimsenin bir değere bağlanmasına izin verilmiyor, hızla hareket eden sadakatsizlik, kazanan oluyor.
Geçmişini terk edebilenler tercih ediliyor.
İş kaybetme kaygısının sosyal boyutunda ise kaybedilmiş öz saygı, işe yaramazlık duygusu, mutsuz aileler, iş yerinde amansız rekabet, toplumsal alanda güvensizlik yer alıyor.
Temmuz ayında Marsilya'da canına kıyan France Telecom çalışanı bıraktığı notta 'France Telecom'da çalıştığım için kendimi öldürüyorum, tek neden budur' demişti.
Sendikalar, France Telecom'u, çalışanlarına en çok baskı uygulayan ikinci şirket olarak niteliyor.
Zayıflayan iş ve toplumsal bağlarla insana biçilen rol bitiyor.
Akşam

16.08 | 18.9.2009
Sahibinin düşerek yaralanması, imalathanedeki pisliği ortaya çıkardı

BURSA’da 50 yaşındaki Fatih İyikul’un gıda imalathanesi olarak kullandığı depoda düşerek yaralanması, bayram öncesi bir rezaleti ortaya çıkardı. Depoda incelemelerde bulunan polis ve zabıta ekipleri, “Bu kadarı da olmaz” dedirten görüntülerle karşılaştı. İyikul’un 9 yıl önceden kalan kestane ezmelerini hamur makinesinde karıştırıp, yeniden paketleyerek, bayram öncesi piyasaya sürmek istediği ortaya çıktı. Bir çöplüğü aratmayacak malzemelerin bulunduğu depoda tarihi geçmiş sakızdan, yeniden doldurulmak istenen boş meyve suyu kutularına, şalgam suyundan, yanık yağa kadar çok sayıda sağlığa zararlı maddeye el konuldu.

Merkez Osmangazi İlçesi Çirişhane Mahallesi Kanalboyu Caddesi Kavak Sokak’taki rezalet, Fatih İyikul’un, kendisine ait olan iki katlı binanın üst katından dengesini kaybedip, boşluktan bir alt kata düşmesi sonucu ortaya çıktı. Yaralanan İyikul, ambulansla Devlet Hastanesi’ne kaldırılırken, olay yerine inceleme yapmak için gelen polis ekipleri gördükleri manzara karşısında şok oldu. Depo alarak kullanılan binanın mikrop yuvasına dönüşen bu katında, 2000 yılından kalan kestane ezmelerinin hamur karma makinelerinde öğütülüp tazeymiş gibi bayram öncesi piyasaya sürülmekte olduğunu belirleyen ekipler Osmangazi Belediyesi Zabıta Müdürlüğü’ne bilgi verdi.


ÇÖPLÜKTEN BETER
Depoya gelen zabıtalar, 9 yıl öncesinden kalan kestane ezmesi paketleriyle karşılaştı. Eski ürünlerin içine çeşitli katkı maddeleri koyarak, yeniden paketlendiğini belirleyen zabıta ekipleri, ‘İlham Pastanesi’ etiketi yapıştırılan şekerlemelere de el koydu. Bir çöplüğü aratmayacak malzemelerin bulunduğu depoda, tarihi geçmiş sakızdan, yeniden doldurulmak istenen boş meyve suyu kutularına, şalgam suyundan yanık yağa kadar çok sayıda sağlığa zararlı madde bulunduğu görüldü.

Şekerlemelerin üzerinde yazılı ‘İlham Pastanesi’ adresini de araştıran polis ve zabıta ekipleri, belirtilen adreste böyle bir pastanenin olmadığını tespit etti.

Bursa Cumhuriyet Savcılığı insan sağlığını tehlikeye sokan izinsiz imalathane ile ilgili soruşturma başlattı. Düşerek yaralanan Fatih İyikul, taburcu edilince adliyeye çıkartılacak.
Milliyet

Milliyet yazarı Ali Eyüpoğlu'ndan TV yöneticilerini zan altında bırakacak iddia: "Bazıları kendisine bakire kız getiren yapımcıya iş veriyor"

03 Ekim 2009 "Kimi beş yıldızlı otele bakire genç kız getiren yapımcılara iş veriyor, kimi de “farklı” çıkıyor, eşine, dostuna kanal kesesinden bedava uçak bileti dağıtıyor..." Bu sözler, Milliyet yazarı Ali Eyüpoğlu'na ait. Bahsi geçen "kimi"ler ise, TV yöneticileri... Ali Eyüpoğlu, bugünkü köşesinde isim vermeden bir TV kanalının başına getirilen gazetecinin yaptıklarını anlattı ve önemli iddialarda bulundu.

Eşi, dostu uçuran televizyon müdürü

Anlatacağım bu olay Türkiye’de yaşanmadı! Ben diyeyim “Cibuti”, siz deyin “Patagonya”... Öyle uzak bir ülkede yaşandı...
Sahibi olduğu kanala hep cebinden para koyan patron sonunda isyan eder.
Yönettiği şirketi kara geçirmesiyle ünlü bir müdürüne şöyle der:
“Bir televizyon kanalı açtım, başıma bela aldım... Atsan atılmıyor, satsan satılmıyor. Başına kimi getirdiysem, olmadı... Bizim televizyon bir türlü karlı bir kanal olmadı. Kanalın başına geç ve orayı yönet. Benden para istemeyin. Kendi yağınızla kavrulmayı öğrenin.”
Patron, “Bu kanalın yöneticisi artık sensin” diyene kadar televizyonla tek ilişkisi evinde veya işyerindeki televizyonu açıp program izlemek ve sonra da kapatmakla sınırlı olan adam hemen kolları sıvar.
Adamın yaşadığı ülke, herkesin “Ne iş olsa yaparım” dediği yer olduğu için, o da kısa sürede işi öğrenir.

‘Sakın ha iz bırakma’
Patronun, “Çok dürüst. Görev yaptığı her müessesemi kara geçirdi” dediği televizyon müdürü, kendisinden önce kanalda görev yapanların çoğunun parayı götürdüğünü görünce gözleri açılır!
Kanalın, ulusal hava yolu ile yaptığı anlaşma gereği yılsonuna kadar kullanması gereken uçak biletleri olduğunu öğrenen müdür, ne kadar eşi dostu, memleketten tanıdığı varsa hepsini bir yerlere uçurur.
Müdürü birileri, “Bu biletler, sen eşe dosta dağıtasın diye değil, kanalın elemanlarının iş için yapacağı seyahatlerde kullanılsın diye alındı” diye uyarınca o da gerekli tedbiri alır.
Bilet işlerine bakan görevliyi çağırır ve “Uçak biletlerine ilişkin bilgilerin bulunduğu bütün evrakları, bilgisayardaki dosyaları yok et... Yoksa ben seni yok ederim” diye talimat verir.
Ne diyelim?
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi oluyor.
Kimi komisyon karşılığı iş yapıyor adı “Çekmece”ye çıkıyor.
Kimi yaşlı, ama çapkın oluyor.
Kimi beş yıldızlı otele bakire genç kız getiren yapımcılara iş veriyor, kimi de bu müdür gibi “farklı” çıkıyor, eşine, dostuna kanal kesesinden bedava uçak bileti dağıtıyor.

netgazete

At etinden Adana kebabını, 2 TL'den satıyordu
09:50 - Konya'da askere giden oğlunun lokantasını işleten Yusuf A.'nın sürekli at satın aldığını tespit edince araştırmaya başladı. Yusuf A.'nın lokantasında ucuz fiyata et satmasından şüphelenen polis, Cumhuriyet Savcılığı'nın talimatıyla evi aradı, bir ata ait iskelet ve işkembe ile ahırda kesime hazır, biri topal iki at bulunurken, Yusuf A. gözaltına alındı. Zabıta ekiplerini de durumdan haberdar eden polis, lokantayı da aradı. Aramada, derin dondurucuda ne olduğu belli olmayan büyükbaş hayvandan geriye kalan 93 kilo et bulundu. Lokantanın kapısında asılı "Tam Ekmek Adana Kebap 2 TL, Et Kavurma 2,5 TL, Tavuk Bonfile Şiş 2 TL" yazısı dikkat çekti. 10.10.2009 KONYA netgazete

Bankacının büyük vurgunu! 20 milyon lirayı zimmetine geçirerek Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdı

10 Ekim 2009 Antakya’da bir bankada müdür yardımcısı olan 32 yaşındaki S.Ç.B. adlı kadın, Habertürk'te yer alan habere göre yaklaşık 150 mevduat sahibinin bankaya yatırdığı paraları kendi hesabına geçirdi. Kişisel bilgisayarında hazırladığı program üzerinden mevduat sahiplerine sahte belge ve banka cüzdanı verdiği anlaşılan kadının bu sistemle yaklaşık 20milyon TL’yi zimmetine geçirdiği anlaşıldı. S.Ç.B.’nin zimmetine para geçirdiğinin ortaya çıkmaması için 5 yıldır yıllık izin kullanmadığı da öğrenildi.

Aralarında işadamı amcası Mehmet B.’nin de yer aldığı 150 kişinin hesaplarını boşaltarak kendi hesabına aktardığı ortaya çıkan S.Ç.B.’nin paraları borsada kaybettiği iddia edildi. Banka müfetişlerinin olaya el koymasının ardından hakkında soruşturma başlatılan S.Ç.B., 1 gün ortadan kaybolduktan sonra polise teslimoldu. Tutuklanan S.Ç.B.’nin susma hakkını kullandığı öğrenildi. Olayı haber alan yaklaşık 50 mevduat sahibi, şubeyi bastı. Öfkeli alacaklılar, “Asıl suçlu banka. Bu banka nasıl olur da çalışanını denetlemez. Bunun hesabını verin” diye bağırdılar. Kalabalık, saatler sonra polis tarafından bankadan uzaklaştırıldı.

netgazete

Borçlularını dansöz oynatırken yakaladı
20:45 - Tarım ilaçları satan Latif Sarıgül'ün yıl sonu itibariyle alacak miktarı 30 bin lirayı buldu. Bazı müşterileri, parası olduğu halde borcunu ödemeyi geciktirdi. Bunun üzerine harekete geçen Sarıgül, dedektif gibi yılbaşı gecesi ilçedeki eğlence yerlerini gezerek borçlularını buldu ve alacağını tahsil etti. Bir gecede 15 bin lira toplayan Latif Sarıgül, "Bundan sonra da alacaklılarımı evlerinde ya da çarşıda değil, eğlence yerlerinde arayacağım. Herkese tavsiye ederim" dedi. 02.01.2010 AYDIN
netgazete

05 Ocak 2010 17:28
Temizlikçi, Bankayı Soymaya Kalktı: 1 Ölü
Van'ın Çaldıran ilçesinde bir banka şubesindeki soygun girişiminde silahın ateş almaması, diğer banka çalışanlarının hayatını kurtardı.

Edinilen bilgiye göre, bir bankanın Çaldıran şubesinde temizlik görevlisi olarak çalışan 28 yaşındaki Mehmet Sıddık Aladağ, 3 yıldır görev yaptığı bankada soygun girişiminde bulundu.

Önceden planladığı soygun girişimini gerçekleştirmek için dün akşam mesai bitiminin ardından harekete geçen Aladağ, saat 18.30'da bankada görevli 6 personelin hesap yaptığı sırada jeneratörü devre dışı bırakarak enerji hattını kesti.

Jeneratörün devreye girmemesi üzerine güvenlik görevlisi Önder Yılmaz bankanın arka tarafındaki jeneratör odasına gitti.

Bu sırada Yılmaz'ı takip eden temizlik görevlisi Aladağ, güvenlik görevlisini bıçaklayarak etkisiz hale getirdi.

Yılmaz'ın tabancasını alan ve banka çalışanlarının bulunduğu bölüme giden Aladağ, ''Bu bir soygundur'' diyerek, bankada görevli Ufuk Algın'a diğer çalışanların ellerini bağlamasını söyledi.

Algın'a koli bandı ve ip veren Aladağ, banka çalışanlarının ellerini gevşek bağladığı gerekçesiyle Algın'ı bıçakladı.

Daha sonra 1'i kadın 3 personeli yaklaşık 800 bin TL'nin bulunduğu odaya götüren Aladağ, paraları poşete doldurmalarını istedi.

Paraları poşete bıraktıkları sırada Aladağ'ın bir anlık boşluğunu yakalayan ve elindeki tabancanın ateş almadığını fark eden 3 personel, Aladağ'ı etkisiz hale getirmeye çalıştı.

Bu sırada, soygun girişimi ihbarını alan Emniyet Müdürlüğü ekipleri, banka çevresinde yoğun güvenlik önlemi aldı.

Aladağ ve diğer 3 personelin paraların bulunduğu odaya gitmesinin ardından güvenlik görevlisi Önder Yılmaz da yaralı halde sürünerek dışarı çıkmayı başardı.

İlçe Emniyet Amirliği ekipleri, güvenlik görevlisi Yılmaz'ın dışarı çıkması üzerine hemen bankaya girerek Aladağ'ı etkisiz hale getirdi.

Yaralı 4 banka görevlisi Van'a sevk edildi. Yaralılardan Ufuk Algın, hastaneye götürülürken yaşamını yitirdi.

-7 AY ÖNCE İLÇEDE GÖREVE BAŞLAMIŞTI-

Yaklaşık 7 ay önce Çaldıran'a tayini çıkan, soygun girişiminde yaşamını yitiren Ufuk Algın'ın öğretmen olan eşi Arzu Algın'ın, 7 aylık hamile olduğu, olayın ardından fenalaşarak hastaneye kaldırıldığı bildirildi.

Aladağ'ın soygun girişiminde ele geçirdiği silahın ateş almamasının diğer banka çalışanlarının hayatını kurtardığı belirtildi.

İlçe Emniyet Amirliğinde gözaltında bulunan Aladağ'ın geçen yıl bir televizyon programında otomobil kazandığı öğrenildi.

Bu arada, banka şubesinde güvenlik kamerası bulunmaması, ilçe halkının tepkisine neden oldu.
aktifhaber

Reha Muhtar
Vatan Gazetesi
İntihar eden Albay olayında sorular...
12 Şubat 2010

Bir kurmay subayın mesleğinin en önemli kavşak noktası, albaylıkla, amirallik ve generallik arasında sıkıştığı o birkaç yıldır...

Çok fazla albay vardır orduda...

Çok az amiral ve general çıkacaktır, o albaylar arasında ...

Atina’da gazeteciyken, askeri ateşelikteki kurmayları görürdüm...

Çoğu albay rütbesindeydi, hepsinin ve eşlerinin gözü kulağı, Ağustos atamalarında olurdu...

Hayatın bir kurmay subay için rengini belli ettiği yer orasıydı...

Ya çok azın içine girecek ve “paşa” olacak, ya da albay kalacak bir süre sonra emekliye ayrılacaklardı...

Bir kurmay subayın 2 ya da 3 yıl ailesiyle girdiği, inanılmaz bir sınavdı, bir virajdı bu...


***


Bu viraj çok acımasızdır...

Rekabet inanılmazdır...

Bütün haberler intihar eden Albay Berk Erden’in amiral olmasına kesin gözüyle bakıldığını gösteriyor...

Orduda birisinin amiral olması, birçok kişinin amirallik şansının kalmaması demek...

Paris’teki bir internet sitesine “inanılmaz kirli bir komplo” bu şartlarda sokuluyor...

Albay’ın eşinin bir başka albayın evine girerken ve çıkarkenki fotoğrafları, pis bir senaryo eşliğinde video klip halinde sunuluyor...

En sonuna da “kadının düşünceleri okunarak” Albay Berk Erden’in “Ergenekoncu” olduğu şüphesi şırıngalanıyor...

Rezilin rezili, pisliğin pisliği bir kirli oyun bu...


***


Oynatanların bizi düşündürmek istemesinin aksine, bu oyunda dinci-laik, Ergenekoncu-Cemaatçi gibi bir oyunun olmadığını düşünüyorum...

Çünkü çok kilit ve nirengi soru işaretleri var bu kirli operasyonda:

1) Bu görüntüleri yayınlayanlar ne yapmak istiyorlar?..

Amaç yapılmak istendiği gibi Ergenekon’a yakın bir albayın amiral olmasını engellemek mi?..

İlk başta bu soruyu “evet” diye cevaplandırabilirsiniz...

Oysa iyi düşündüğünüzde “Elinde bir albayla ilgili onu intihara kadar sürükleyecek bir belge bulunanlar, onun niye amiral olmasını engellesinler ki” diyeceksiniz...

Öyle ya...

Eğer bunu yapan çete, Ergenekon’cu olduğuna inandığı bir albayın yükselmesini engellemek istiyorsa, “elindeki bu belgeyi yayınlamak yerine şantaja geçip, o albaya istediğini yaptırır...”

Bunun yerine belgeyi Paris’te bir internet sitesi üzerinden yayınladığında, eline ne geçecek ki?..

Bu belgeleri toplayacak kadar kirli bir organizasyonun içinde olan bir çete, bu görüntüleri yayınlamaz “şantaj” aracı olarak kullanır...

***

2) Bu kirli tezgahı yapan çete, niçin bunu şantaj olarak kullanmıyor da, direkt kullanıma sokuyor...

Demek Albay Berk Erden’den elde etmeyi umduğu bir şey yok...

O zaman bunu bugünden kullanıma sokmasının altında tek bir neden olabilir...

Albayın amiral olmasını engellemek...

3) Şimdi düşünelim...

Elinde albayın hayatını altüst edecek olan görüntüler bulunan bir çete, bir albayın neden amiral olmasını istemez ki?..

Eğer bu çete bu kadar karanlık çeteyse, albayın amiral olmamasını değil, tam tersine olmasını ve amiral olduktan sonra kendisine şantaj yapmayı düşünür...

Albayken bu resimleri yayınlamanın kime ne faydası olacak ki?..

4) Ta ki bu görüntülerin yayınlanmasını planlayanlar, kendi durumlarından, kariyerlerinden dolayı albayın amiral olmamasını isteyenler olmasın...

Görüntüye eşinin “Ben de onun Ergenekon’la ilişkilerini açıklarım” diye düşüncelerini ekleyerek, güya siyasi bir boyutla kafaları bulandırmış olmasın!..

Bir eşin, “Ben de onun Ergenekon’la bağlantılarını açıklarım” diye düşünmesini kim nasıl bilebilsin?..

Biliyorsa niye söylesin?..

Bunu Ergenekon gibi bir konuya niye ilişkilendirsin?..

***

5) Albay Ergenekon’la bağlantılıysa, karısını İzmir’den Ankara’ya kadar takip edenler, onu da ortaya çıkartırlardı, zor olmasa gerek...

Üstelik eldeki görüntülerle albaya şantaj yaparak ona istediklerini yaptırmaya çalışmak daha kolaydı...

Bu olay öyle bir olay değil...

Bütün soruların cevapları mesleki çekememezlik, haset ve tezgahlara dayanmakta... Bir erkeği karısından, en hassas yerinden vurmaya kalkmak, bu kadar kahpeleşmek için “siyasi bir senaryo” çıkartamadım sizlere...

Çünkü şu ana kadarki bulgular başka bir gerçeği işaret ediyor bana!..

***

KAHPE TEZGAHLARIN SAHİPLERİ...

Albay Erden’e yapılan kahpe tuzağın ardında başka şeylerin olabileceği kuşkusu, şu gerçeği ortadan kaldırmıyor...

Türkiye’de insan haysiyetini, onurunu, şerefini yok edecek kahpece tuzaklar kurulmuş ve hala kuruluyor...

Ergenekon soruşturmasında, savcı ve hakimlerin kadınlarla görüntülerinin yer aldığı bir kasetten söz ediliyordu...

Kaset nasıl olduysa kırıldı...

Kimler bu ülkenin hakimlerini, savcılarını, hayat kadınlarıyla görüntüleyip arşivlerde saklıyor?..

Bu arşivler ne amaçla tutuluyor, ne isteniyor karşılığında bu insanlardan?..

***

Şimdi herkes dinlendiğini, fişlendiğini, kayıt altına alındığını düşünmekte...

Doğru mu bilinmiyor ama dehşet bir korku imparatorluğu duygusu hakim oluyor etrafa...

İster siyasi hesaplaşma olsun, ister olmasın, çıkartılan belgeler görüntüler insanların en hassas yerlerine en kahpe vuruşları indirmeye başladı...

Bir erkeğin karısının resimlerini yayınlamaktan medet uman, bunu yapmaktan utanmayan bir kahpelik, insanlığın adına yüz karasıdır...

Bunu bu memleketin evladı, bu toprağın insanı mı yapıyor inanmak zor...

***

Bu ülkede bazı insanlar siyasi veya kariyeristik çıkarları için bu kadar mı kahpeleştiler?..

Yaşamın hiçbir “insani ve ahlaki standardı” kalmadı mı bu memlekette?..

İlk gençlik yıllarımızda bu davranışları yapmaya yeltenenlere “kancık” denir, hasbelkader yapmaya tevessül edenler, toplumdan tecrit edilirdi...

Yaşamın standartlarının kahpeliğe ve kancıklığa prim verecek kadar dejenereleşebileceğini gösteren en büyük işaret, bir erkeği karısının belaltı ilişkilerini iddia ederek vurmak olsa gerek...

Bunu yapanlar, hangi ücra köşedeler, hangi karanlıkta saklanmaktalar bilmiyorum...

Ama emin olsunlar, hayat onlara bu yaptıklarının bedelini bir gün ödetecek...

Yakalanırlar mı bilmiyorum...

Ama yakalanmasalar da hayat onlara başka bir yerden bunun hesabını ödetecek...

Evren kancıklığı ve kahpeliği son tahlilde affetmiyor çünkü!..

Etiketler: iş ahlâkı zeytin üreticisi sızma zeytinyağı Bursa Cumhuriyet Savcılığı kestane ezmesi Zabıta Müdürlüğü Merkez Osmangazi İlçesi Çirişhane Mahallesi Kanalboyu Caddesi Kavak Sokak

Pet shop sahibi tatile çıkınca hayvanlar telef oldu
6 Temmuz 2010
Bursa'da, iş yeri sahibinin kapatarak tatile gittiği pet shop'ta sıcaktan ve susuzluktan bir çok hayvan telef oldu.

Merkez Osmangazi ilçesi Altıparmak Caddesi Altıparmak Sokak'ta meydana gelen olayda, pet shop dükkanının sahibi, 10 gün önce dükkanını kilitleyip tatile çıktı. İçerde havasız ve susuz kalan bir çok hayvan, kısa sürede bitkin düştü. Bir kısmı ölen hayvanları yoldan geçen bir vatandaş fark etti. Dükkan camının önünde ölen bir tavşanı fark eden vatandaş, durumu polise bildirdi.

İhbar üzerine olay yerine gelen polis, iş yeri sahibinin tatile gittiğini öğrendi. Bunun üzerine dükkanı açtırıp içeri giren polis, günlerdir susuz kalan ve sıcaktan kendinden geçen hayvanlara ulaştı. Mahalle sakinleri tarafından bitkin düşen hayvanlara su verildi. Kendilerine verilen suyu kana kana içen hayvanların içler acısı durumu, mahalle sakinlerinin tepkisini çekti. habertaraf

Ramazan'da vatandaşa domuz eti yedireceklerdi!
15:00 - Hakkari'nin Yüksekova İlçe Belediye Başkanlığı Zabıta Müdürlüğü ekipleri, gelen bir ihbar sonucunda 8 ton domuz ve bufalo eti ele geçirdi. Yüksekova İlçe Tarım Müdürlüğü tarafından gönderilen iki veteriner hekim tarafından yapılan incelemeler sonucunda soğuk hava deposunda bulunan kaçak etlerin belediye ekipleri tarafından yakılarak imha edilmesine karar verildi. 29.07.2010 HAKKARİ

Kayseri Şeker'i 2003'te özelleştirmeden alan Pancar Kooperatifi'nin Başkanı Ali Özışık, adeta hanedanlık kurmuş

Sabah, 300 bin pancar çiftçisinin ortak olduğu Türkiye'nin 52'nci büyük şirketi Kayseri Şeker'le ilgili Sanayi Bakanlığı'nın yürüttüğü raporun ayrıntılarına ulaştı. Raporda, Kayseri Pancar Ekicileri Kooperatifi'nin 2003 yılında özelleştirmeden satın aldığı Kayseri Şeker'in, 7 yıl içinde Kooperatif Başkanı Vedat Ali Özışık'ın hanedanlığına dönüştüğünü ortaya koydu. Raporda Kayseri Şeker'le ilgili çarpıcı tespitlere yer verildi. Buna göre 2003 yılında şirket devletteyken 900 olan çalışan sayısı Özışık yönetiminde 2 bin 300 kişiye yükseldi. Bu süreçte Özışık'ın 81 akrabası ve çoğu kendi köyünden 400'ün üzerinde yakını şirkette çalışmaya başladı.

FERRARİLER, YALILAR ALDIRMIŞ
Kayseri Şeker'deki özelleştirme sonrası başlayan denetimsiz harcama uygulamaları bununla da sınırlı kalmadı. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın müfettişlerinin incelemelerine göre Özışık'ın kendisi ve ali efradına toplam değeri 2 milyon euroyu (4 milyon lira) bulan 12 adet makam aracı alındı. Lüks araçlar arasında 4x4 jiplerden, Ferrari gibi lüks spor arabalara kadar birçok ünlü marka bulunuyor. Araçlar, Özışık'ın yakın çevresine de hizmet veriyor. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın raporunda Kayseri Şeker'in Yönetim Kurulu Başkanı da olan Kooperatif Başkanı Vedat Ali Özışık şirketin satın alınmasının ardından adeta bir gayrimenkul zengini oldu. Bu dönemde kendi adına birçok ev satın alırken, şirkete de kendi kullanımı için inanılmaz ücretlere lüks ve gereksiz gayrimenkul alımları yaptı. Özışık'ın kendisi aldığı ve şirkete aldırdığı gayrimenkullerin sayısı 20'yi aşıyor. Bunlar arasında Mersin, İzmir, Ankara ve İstanbul'da alınan evler başı çekiyor. En dikkat çekici harcama ise şirketin İstanbul'daki lojmanı. Türkiye tarihinde ilk kez bir şirket lojman olarak Boğaz'dan yalı satın aldı. Kayseri'de kurulu şirket, Yönetim Kurulu Başkanı Vedat Ali Özışık'ın İstanbul'daki ziyaretlerinde kalması için, MHP'nin eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mimar Ahmet Vefik Alp'in Sarıyer'deki 10 milyon TL'lik Boğaz'a nazır yalısını aldı. Söz konusu yalı İstanbul Boğazı'nın en güzel mülkleri arasında yer alıyor.

Şeker gibi müvekkil, avukata 27 milyon TL ödedi
Ne Uzanlar'ın açtığı milyar dolarlık tahkim ne de jet sosyetenin miras ve boşanma davaları... Türk hukuk tarihinde bir avukata verilen en yüksek vekalet ücreti Kayseri'den çıktı. Yaklaşık 300 bin çiftçinin ortak olduğu Türkiye'nin en büyük şeker fabrikası Kayseri Şeker, değeri 90 milyon lira olan bir arazinin şirkete kazandırılması için açılan davayı kazanan avukat Mustafa Olcayto Özhan'a tam 26 milyon liralık vekalet ücreti vererek bir rekor kırdı. Ödemenin şekli ve hikayesi ise "Böyle müvekkil dostlar başına" dedirtecek türden oldu.

İLK ÖDEME 2007'DE YAPILDI
Tek bir davayla Türkiye'nin en pahalı avukatı ünvanını alan Olcayto Özhan, 2003'de başlayan arazi ihtilafı davasını 4 yıl süren duruşmalardan sonra 2007'de kazandı. Davanın karşılığında Özhan'a geçen yıl 1 milyon 760 bin liralık vekalet ücreti ödendi. İş bu noktadan sonra ilginç bir hal almaya başladı. Kayseri Şeker'in Yönetim Kurulu kendilerine dava kazandıran avukatlarının yaptığı işe duyduğu şükranı ikinci bir ödemeyle daha paraya tahvil etmeye karar verdi. Bu yıl 5 Ağustos'ta Vedat Ali Özışık Başkanlığı'nda toplanan 9 kişilik Kayseri Şeker Yönetim Kurulu Mustafa Olcayto Özhan'a 25 milyon liralık ikinci bir ödemeyle teşekkür etti!

EN YÜKSEK ÜCRETİ ALDI
Böylece, Mustafa Olcayto Özhan toplam 26 milyon 760 bin lirayla Türkiye'nin en yüksek avukatlık ücretine hak kazandı. Para kısa bir süre sonra Olcayto Özhan ve ortağı Atilla Ersoylu'nun şirketi Turkuvaz Hukuk Bürosu'nun hesabına aktarıldı.

ERGENEKON SANIĞI TEMİZÖZ'ÜN AVUKATI

Kayseri Şeker Fabrikası'nın ödemeyi yaptığı isim tanıdık. Diyarbakır'da görülen faili meçhuller davasında tutuklu yargılanan Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı Albay Cemal Temizöz'ün avukatı Mustafa Olcayto Özhan. Avukat Özhan, Temmuz 2008'de yapılan genel seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi'nden (CHP) milletvekili adayı da olmuştu.

'Talepte bulunduk, bizi kırmadılar'
Sabah'ın Kazakistan'da bulduğu Kayseri Şeker Fabrikası Yönetim Kurulu Başkanı Vedat Ali Özışık ise karar ile ilgili olarak şunları söyledi: "Önemsediğimiz bir dava ve önemsediğimiz avukatlar. Bu ücretleri hak ediyorlar. Ayrıca şu an önemli bir kredi sürecindeyiz. Bu ödemenin yanlış yerlere çekilmesini istemiyoruz. Büyük davalarda büyük ödemeler her zaman yaparız." Öte yandan özelleştirme uygulaması gereği yüzde 10'u devletin kontrolünde olan Kayseri Şeker'in yönetiminde Hazine'yi temsilen bulunan üye ise 5 Ağustos'ta alınan 25 milyon liralık vekalet ücreti ödemesi kararına itiraz ederek şerh koydurdu. Hazine temsilcisi ayrıca adli makamlarca yeniden incelenmesini istedi. Avukat Özhan'ın yerine SABAH'ın sorularını yanıtlayan ortağı Atilla Ersoylu ise "Bu tarz davalar bir avukatın hayatında ancak birkaç defa denk gelir. Çünkü zor bir davaydı ve firmaya milyonlarca dolar kazandırdık " dedi. Ersoylu 1.76 milyonluk ilk ödemenin ardından yapılan 25 milyonluk ikinci ödeme için ise "Biz ilk ödemeyi ihtiyati kararla kasamıza koyduk. Ancak gördük ki dava firmaya çok şey kazandırdı. İkinci bir talepte bulunduk, onlar da bizi kırmadılar" diye konuştu.

Kaynak: Sabah

Vicdansızlar! Veremli etleri piyasaya süreceklerdi
16:15 - Niğde'nin Bor ilçesine bağlı Kemerhisar Beldesinde 18 bin TL değerinde 930 kilo veremli et ele geçirildi. Kaçak et ihbarını değerlendiren Jandarma ekipleri E.U isimli kişinin evinin bahçesinde arama yaptı. Yapılan aramada ölü hayvanlardan elde edilmiş 930 kilo et ele geçirildi. 28.08.2010 NİĞDE netgazete

Öğrencileri ABD'ye götürüp ortada bıraktılar
18:30 - ABD'ye yaz tatilinde çalışmaya ve geziye giden bir grup Türk öğrenci mağdur edildi. Pennsylvania eyaletinin York kentinde bulunan öğrencilerle ilgili haber veren yerel ABC27 televizyon kanalının internet sitesinde, 50 öğrencinin kendilerini getiren şirket tarafından ortada bırakıldıkları belirtildi. 04.09.2010 ANKARA netgazete

İşten çıkarılınca çalıştıkları bankayı soydular
17:28 - İzmir'in Karabağlar ilçesinde bir banka şubesinin önünden zırhlı para nakil aracının çalınmasıyla ilgili biri bankanın eski güvenlik görevlisi iki kişi gözaltına alındı, çalınan paralar ele geçirildi. Daha önce, araçta bulunan 550 bin TL ile yüklü miktardaki çek ve senedin çalındığı belirlenmişti. 15.09.2010 İZMİR netgazete

Banka müdürü, zimmetine 3.5 milyon TL geçirmiş
16:25 - Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesinde çalıştığı bankadan zimmetine 3.5 milyon TL geçirdiği iddia edilen müdür, Mersin'de yakalandı. 15.11.2010 MERSİN netgazete

Fazla yolcu alma diyen yolcuya dayak!

30 Kasım 2010 Antalya'da bir minibüs sürücüsü, fazla yolcu aldığı için kendisini uyaran iki genci minibüsten indirip arkadaki minibüsün sürücüsü arkadaşıyla birlikte tekme tokat dövdü.

Öfkeli minibüs sürücülerinin dayağı çevrede bulunan bir güvenlik kamerası tarafından saniye saniye görüntülendi.

Olay, önceki gün saat 08.00 sıralarında Antalya Ali Çetinkaya Caddesinde meydana geldi. Minibüse fazla yolcu alınmasına tepki gösteren iki genç, şoförü daha fazla yolcu almaması için uyardı. Uyarıya öfkelenen sürücü ile iki genç arasında tartışma çıktı. Yolcuların gözü önünde süren tartışmanın sonunda aracını durduran şoför, iki genci minibüsten indirdi.

ARKADAŞINDAN YARDIM ALDI

Arkadan gelen diğer minibüs şoförünün yardımını alan öfkeli sürücü, iki genci tekme tokat dövmeye başladı. Olay yerine yakın olan bir işyerinin güvenlik kamerası dayak anını saniye saniye görüntüledi. Kavga vatandaşların müdahalesiyle bir süre sonra sona erdi. İhbar üzerine olay yerine gelen polis, şikayetçi gençleri ve gözaltına alınan iki sürücüyü Yeni Kapı Polis Merkezi'ne götürdü. haber7

Bursa'da hırsızlık yapan 2 güvenlik tutuklandı
26 Şubat 2011 Bursa'da, güvenlik görevlisi olarak çalıştıkları elektronik eşya mağazasından hırsızlık yaptıkları iddiasıyla gözaltına alınan 2 kişi, tutuklandı.
haber7

Üniversitede öğrencilere 'At Eti Döner'
13 Ağustos 2011
Üniversitede öğrencilere at eti yedirdiler

İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi yemekhanelerinde öğrencilere içerisinde at eti bulunan döner yedirildiği ortaya çıktı.

İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi'nde öğrenciler ve üniversite çalışanların öğle yemeklerini yediği yemekhanelerde servis edilen dönerin içerisine at eti karıştırıldığı ortaya çıktı.

DÖNERİN TEST EDİLMESİYLE ORTAYA ÇIKTI

Üniversitede şok etkisi yaratan olay, rektörlüğün geçtiğimiz aylarda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Bornova Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü'nden özel istekte bulunarak ihaleyi kazanan firmanın kendilerine getirdiği döneri test etmesini istemesiyle ortaya çıktı. Döner etinden alınan numuneleri inceleyen Bornova Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü tarafından 11 Mart 2011'de hazırlanan mikrobiyolojik analiz raporunda et dönerinin içerisinde sığır eti ile birlikte at eti ve kanatlı hayvan etinin de bulunduğu belirtildi.

KREŞTEKİ ÇOCUKLAR YEMİŞ

Raporu görünce büyük bir şaşkınlık yaşayan üniversite yönetimi, yüzde yüz dana eti döneri satma karşılığında sözleşme imzaladığı yemek hizmetini veren İpek-Nur Gıda Pazarlama Şirketi ile olan sözleşmeyi feshetti. Firmaya bir yıl boyunca ihalelelere girme yasağı da getirildi. Rektörlük ayrıca, Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda da bulundu. Bunun üzerine raporu isteyen savcılık, olayla ilgili geniş çaplı soruşturma başlattı. Üniversite personelinin kreşlerdeki çocuklarının bile içerisinde at eti bulunan dönerden yediği öğrenildi. Olayı doğrulayan Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Füzün, "Dönerin içerisinde at eti olduğunu tespit ettikten sonra konuyla ilgili savcılığa suç duyurusunda bulunduk. Gerekli işlemleri yaptık. Firmayla olan ilişkimizi kestik, sözleşmeyi iptal ettik" dedi. Raporu hazırlayan Bornova Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü Müdür Vekili Hasan Aktar, "Üniversitenin özel talebi üzerine yaptığımız kontrolde, dönerin içerisinde at eti olduğunu tespit ettik" diye konuştu.
SABAH

Balıkçılardan 'çinekop şikesi' iddiası

İstanbullu balıkçılar, Kumkapı Balık Hali'nden satın aldıkları çinekopları tezgahlarında satınca hal yetkilileri tarafından kendilerine ceza kesildiğini söyleyerek duruma tepki gösterdi. Balıkçı esnafı, "Balığı bize satan hal yetkilileri birkaç saat sonra iş yerlerimize gelip ceza yağdırdı. Biz günah keçisi ilan edildik. Çinekopta tam bir şike söz konusudur. Bize balığı satan da aynı yer, cezayı kesen ve kestiren de aynı yer. Bu nasıl iş?" dedi. 30.11.2011 İSTANBUL netgazete


En son Ekim tarafından Çrş Ağu 14, 2013 1:42 am tarihinde değiştirildi, toplam 5 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pzr Ksm 01, 2009 7:15 pm    Mesaj konusu: Muhabir kızın feryadı Alıntıyla Cevap Gönder

Hanedanlık kurdular! Rektörlerden üniversitelerde eşe-dosta kıyak..
28 Aralık 2017

Son dönemde üniversitelerde yaşanan kadrolaşmalardan bazı örnekler şöyle:

Üniversitelerde ‘Hanedan uygulaması’ giderek yayılıyor. Konya Necmettin Erbakan, Osmaniye Korkut Ata, Denizli Pamukkale, Alanya Keykubat, Ağrı İbrahim Çeçen ve Ankara Üniversitesi’nde rektör ve dekanlar eşlerini, çocuklarını, kardeşlerini ve yakın akrabalarını önemli görevlere atadı. YÖK duruma müdahale etti, bazı atamalar iptal edildi.
Son dönemde üniversitelerde yaşanan kadrolaşmalardan bazı örnekler şöyle:
– Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi: Meram Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Celalettin Vatansev, kardeşi, oğlu ve eşini işe aldı. Eşi Hülya Vatansev'i dekan yardımcısı yaptı. YÖK'ün uyarısı üzerine eş görevden alındı.
– Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi: Rektör Prof. Murat Türk, eşi Zeynep Türk'ü KTÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekan Vekili yaptı. YÖK görevden aldı. Rektör Türk ayrıca, akrabası Prof. Dr. Sabri Ulukanlı'yı rektör yardımcısı, Ulukanlı'nın biyolog eşi Prof. Dr. Zeynep Ulukanlı'yı Mimarlık ve Güzel Sanatlar Fakültesi Dekan Vekili olarak görevlendirdi.
Ankara Üniversitesi'nde Rektör İbiş saltanatı... Oğlu Ankara Tıp’a geçti
– Ankara Üniversitesi: Rektör Erkan İbiş yatay geçiş kontenjanını 4'ten 8'e yükseltti ve Başkent Tıp Fakültesi 3. sınıfta okuyan oğlu Can İbiş'i yatay geçiş ile üniversitesine aldırdı.
– İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü: Rektör
Mustafa Güden, eşi Gülay Güden'i enstitünün Basın ve Halkla İlişkiler Birimi Şube Müdürü olarak atadı.
Yine aile üniversitesi: Rektör sekreter olan eşini nereye atadı?
– Sivas Cumhuriyet Üniversitesi: Rektör Alim Yıldız, bir yeğenini üniversitenin vakfına genel koordinatör yaparken, diğerini ise Sosyal Bilimler Enstitüsü'ne sekreter olarak atadı.
– Pamukkale Üniversitesi: Rektör Prof. Hüseyin Bağ, eşi Derya Bağ'ı İslami İlimler Enstitüsü'ne sekreter olarak atadı. YÖK iptal etti.
Lisans öğrencisi eşini enstitüye sekreter atayan rektör: Bunu yapmalıyım dedim
– Alanya Keykubat Üniversitesi: Rektör Prof. Ahmet Pınarbaşı, eşi Meryem Pınarbaşı'nı Sosyal Bilimler Enstitüsüne sekreter yaptı.
– Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi: Eski Rektör İrfan Aslan, imam olan kardeşini İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesine, sekreter olarak getirdi.
Sözcü

Aykut Işıklar/Bugün
Muhabir kızın feryadı, sadece dedikodu malzemesi olarak mı kalacak?

Bir zamanlar 'Enver Ağabey' diye bir kartal vardı.
Yanında da kendini kartal sanan kargalar dolaşırdı. O kargalar ki Enver Ağabey'e kıyak olsun diye TV'sinde gak gak diye atıp tutarken, paraları da çuvalla bankalara taşıyorlardı. Millet ne bilsin işin içyüzünü. Bir gün sert rüzgâr esti, bütün kargalar dört bir yana dağıldı...
Çaktırmadan köşeyi dönen kargalar başka dallara konup, hâlâ gak gak diye ötüyor. Başka arabanın türküsünü öttürerek... İşte kahramanımız bunlardan biri. İri yarı, heybetli, küçük dağları ben yarattım sanan, kendine özel konuşması ile özel bir tip! Enver Ağabey devrilince "Bu ışıklar beni yeterince aydınlatmıyor, bu ülkede sadece inançlı olmak yetmiyor, başka ülkülerim de olsun" dedi. Musluğun başına geçmek için Ankara'ya gitti. Güya kendisini anlayanlarla(!) buluştu. Bir gazetenin Ankara temsilcisi olunca da sağa sola saldırmaya başladı. Ama bu günümüz koşullarında kesin şart... Sesini kavga, gürültü, iftira olmadan nasıl duyuracaksın?
Buraya kadar eyvallah, pek çok kez gördük bu filmi.
Ancaaaaak... Yanında çalışan bir muhabir kızın namus ve onuru ile oynamak neyin nesi? Kızı böyle utanç verici bir olayla adeta çıldırtmak... Hele hele o camiaya hiç yakışır mı? O camia ki mertliği, delikanlı duruşu ile gurur duymaz mı? Bir işyerinde olacak iş mi bu yani? TV'de ona buna sallayan koca adam, muhabir kızı devamlı taciz ediyor, arkasından dedikodu yapıyor ve bunu sağa sola duyuran olursa işten atarım diye tehdit ediyor. Vay anasını sayın seyirciler, ülkemiz ve insanımız ne hale gelmiş...
S.K. adındaki muhabir kızın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na verdiği suç duyurusu yani cinsel taciz ihbarı şu sıralar Ankara'da medyanın dilinde. Sadece en güvenli mekân olan cafe veya birahanelerde konuşuluyor. Çünkü olayın kahramanı "Herkesin telefonunu dinlettiriyorum. Bu konuyu konuşanı yakarım" diye korku sarmış. İcabında başbakan, içişleri bakanına posta koyan gazetecilerde 'tıs' yok. Peki savcılığa, "Bu dilekçe neden işleme konmuyor" diye niye sormuyorlar? Öyle ya belki cinsel tacize uğradığını iddia eden muhabir kız iftira atıyor... O zaman aklından zoru olan bir delidir. Bir hastaneye sevk edip, ruh ve sinir sağlığını tedavi ettirmek gerekmez mi? Suç duyurusunun noter tasdikli fotokopisi taa İstanbul'da bana kadar geldi. Detayını yazmaya elim varmıyor.
2009 yılının Kasım ayında, Türkiye'nin başkenti Ankara'da, ülküsü için ölmeye(!) yemin etmiş bir gazete yöneticisi, yanında ekmek parası için çalışan bir muhabir kızın namusuna göz dikiyor. Ama görevliler şikâyete sessiz kalıyor? Bu sizi etkilemez mi? Beni bile etkiledi. İstanbul sosyetesinde olsa neyse de...

Özlem Gürses'in isyanı: "Televizyonları yönetenler, kadın spikerlerin göğüs çatallarının görünmesini istiyor”

20 Kasım 2009 Geçtiğimiz günlerde Habertürk TV'den ayrılan başarılı spiker Özlem Gürses, iddialı açıklamalarda bulundu. Haber3.com'un haberine göre; medya sektöründe özellikle kadın ayağının bittiğini belirten Gürses, “Artık, televizyonları yönetenler, kadın spikerlerin göğüs çatallarının görünmesini ve mini etek giymelerini istiyor” dedi.
Son dönemlerde attığı her adım olay olan Ayşe Arman için de çarpıcı bir yorumda bulunan Özlem Gürses, “Sadece onlar Ayşe Arman'ın değil bugünün talepleri doğrultusunda medya kadınının düştüğü zavallılığı gösteriyor” ifadelerini kullandı. netgazete

06 Kasım 2009 10:00
19.5 Milyonla Kayıplara Karıştı
19 milyon 500 bin TL.'yi zimmetine geçirdiği öne sürülen Sakine Cihat kayıp, müdür ve diğer müdür yardımcısı gözaltına alındı Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit

Hatay'ın İskenderun ilçesindeki bir banka şubesinde müdür yardımcısı olarak görev yapan 45 yaşındaki Sakine Cihat, geçtiğimiz cuma günü aniden ortadan kayboldu. Sakine Cihat'a ulaşamayan banka yetkilileri durumu genel merkeze bildirdi. Pazartesi günü şubeye gelen banka müfettişleri, iddiaya göre 2009 yılının hesaplarında 19 milyon 500 bin TL açık olduğunu belirledi. Müfettişlerin ihbarı üzerine soruşturma başlatan savcılığın talimatıyla Şube Müdürü Ercüment Yeral ve Müdür Yardımcısı Mahmut Daday gözaltına alındı. Bankanın diğer personeli de açığa alınırken, şubeye yeni personel gönderildi. Kayıplara karışan Sakine Cihat'ın, Müdür Ercüment Yeral ve Müdür Yardımcısı Mahmut Daday ile birlikte müşteri hesaplarından çektikleri paralarla borsada oynadığı iddia edildi. Polis tarafından her yerde aranan 25 yıllık bankacı Sakine Cihat'ın, kendine ait bir otomobili ve bir kooperatif dairesinin bulunduğu öğrenildi. Bekar olan ve memurluktan emekli anne-babasıyla birlikte yaşayan Sakine Cihat'ın, iyi giyinmeyi ve eğlenmeyi sevdiği, ailesinin ekonomik durumunun da iyi olduğu belirtildi. Yakınları ise Sakine Cihat'ın kaçmadığını, önümüzdeki günlerde ortaya çıkarak adli mercilere ifade vereceğini öne sürdü.

'O İŞKOLİKTİR'

İşkolik olarak tanımladıkları Sakine Cihat'ın, öğle yemeklerini bile bankada yediğini öne süren yakınları, "Ailesinin ekonomik durumu iyi olduğundan paraya da pek ihtiyacı yoktu. Banka müşterilerinin birikimlerini kullanarak borsada yatırım yapmış. Müdür ve müdür yardımcısı da bu durumdan haberdar" dedi.
aktifhaber

Çağırdığı tesisatçı, 5 yerinde bıçaklayıp öldürdü

11 Kasım 2009 Çarşamba
Alınan bilgiye göre, Bodrum'un Gümüşlük beldesinde yalnız yaşayan avukat Tansel Araz (60), evindeki su tesisatı arızalanınca tamir etmesi için tesisat ustası H.K'yı (29) evine çağırdı.
Muğla'nın Bodrum ilçesinde, evindeki arızalı su tesisatını tamir ettirdiği tesisatçının bıçaklı saldırısında 5 yerinden yaralanan kadın avukat, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti.
Cinayetle ilgili çalışma başlatan jandarma ekipleri, cinayetin zanlısı H.K'yı Gümüşlük'teki evinde gözaltına aldı.
Bu arada, H.K'nın olaydan önce alkol aldığının tespit edildiği bildirildi.

netgazete

Ham mandalinayı turuncuya boyayıp satıyorlar
03:15 - Tüketiciler Derneği (TÜDER) Genel Başkanı Engin Başaran, domuz gribine önlem amacıyla tüketicinin narenciyeye yönelmesini fırsat bilen bazı kişilerin fütursuzca para kazanma hırsıyla olgunlaşmamış mandalinayı, hatta yeşil kabuklarını turuncuya boyayarak piyasaya sunduğunu öne sürdü. Başaran, şöyle konuştu: "Böyle bir durumla karşı karşıya kalınması durumunda tüketiciler, bu boyalı ürünleri bulundukları yerin tarım müdürlükleri ya da resmi-ö zel kurumlarda tahlil ettirmeli, yasalara aykırılığı tespit ettirmelidirler. Ardından da cumhuriyet başsavcılığına verecekleri dilekçeyle şikayetçi olmalı, yasal yollara başvurmalıdır." 13.11.2009 ADANA netgazete

13 Kasım 2009
İzmir'de 'Tarih' Talan Ediliyor

İzmir’de görülmemiş bir talan ortaya çıkarıldı. Vakıflar’a ait pek çok tarihi eser üzerinden devlet böyle soyuluyor.

Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün görevlendirdiği 4 müfettiş, İzmir’de restorasyonu yapılan eserlerin tamamına yakınında bilim ve sanat ilkelerine uyulmadığını saptadı. Müfettişler, imalat gerçekleştirilmediği halde yüklenici firmalara onlarca kalem üzerinden fazladan ödemeler yapıldığını belirledi. Ödemeler arasında, Bergama Hacı Hekim Hamamı’na yapılacak minare ile Gürcüzade Cami’sine cemaatin kendi cebinden yaptırdığı avlu döşemesi için yüklenici firmaya para ödenmesi gibi pek çok ilginçlikler de bulunuyor.

RAPOR RAFA KALDIRILMIŞ

İzmir’deki usulsüzlükler ilk olarak 2007’de Devlet Denetleme Kurulu’nun yaptığı denetimle tespit edildi. Ancak bir süre rafa kaldırılan rapor tekrar Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından, bağlı bulunduğu Bakan Hayati Yazıcı’nın ‘soruşturun’ talimatı üzerine dosya raftan indirildi. 4 müfettiş, İzmir Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün 4 yılda gerçekleştirdiği 38 proje temini, 23 müşavirlik hizmeti ile 41 restorasyon ihalesini inceledi.

HAMAMA HAYALİ MİNARE 

Müfettişler, eski eser tescilli Tire Necmettin Karakadı Külliyesi, Manisa Hüsrev Ağa Hamamı, İzmir Bergama Hacı Hekim Hamamı, İzmir Konak Agora Vakıf İşhanı, İzmir Vakıflar Bölge Müdürlüğü hizmet binasındaki restorasyonların geri dönüşü olmayacak biçimde tahribata yol açtığını saptadı. En dikkat çekici usulsüzlük ise Bergama Hacı Hekim Hamamı’na minare yapımı oldu. Müfettişler, hamamın restorasyonu için hazırlanan maliyet cetveline minare parası eklendiğini tespit etti. •

Kaynak: Star

20 Kasım 2009 19:49
Kurye Bankanın Parasıyla Kayboldu
İzmir'de, bir bankanın para nakli yapan kurye aracının şoförü, yaklaşık 510 bin Lira banknotla kayıplara karıştı.

İzmir'de, bir bankanın Karşıyaka bölgesindeki şubelerine para nakli yapan kurye aracının şoförü, yaklaşık 510 bin Lira banknotla kayıplara karıştı.

Bir bankanın merkezinden Karşıyaka ilçesindeki şubelere para dağıtımına çıkan kurye aracı, Karşıyaka Çarşı içerisindeki şubeye para teslim etmek için Yalı Caddesi vapur iskelesi önünde durdu.

Araçtaki 2 güvenlik görevlisi şubeye parayı teslim ederek döndüğünde, zırhlı aracın kilitli olduğunu ve şoför İ.A'nın da araçta bulunmadığını fark etti. İ.A'ya ulaşamayan görevliler, yedek anahtarla araca girdi.

Görevliler, araçtaki yaklaşık 3 milyon liralık banknotun 510 bininin eksik olduğunu belirleyince, durumu bankanın yetkililerine bildirdi.

Olay yerine gelen banka yöneticileri, durumu polise bildirdi.

19 yıldır bankada şoförlük yaptığı ve çevresine yüklü miktarda borcu bulunduğu öğrenilen İ.A'nın yakalanması için polis çalışma başlattı.
aktifhaber

Özürlüler yurdunda 'işkence' vahşeti

Osman ASİLTÜRK / SABAH 01.12.2009
İstanbul Bakırköy'deki rehabilitasyon merkezinde yapılan işkenceyi, bir temizlik işçisi cep telefonuyla çekti. Görüntülerde, bakıcılar engelli hastaları acımasızca dövüyor, sırtlarında sigara söndürüyor
İstanbul Bakırköy'deki rehabilitasyon merkezinde işkence skandalı ortaya çıktı. Bakıcıların hastalara yaptığı işkence, bir temizlik görevlisi tarafından cep telefonuyla görüntülendi. Hastaların sırtlarında sigara söndüren ve acımasızca döven vicdansızlar, şoke etti. Başbakanlık müfettişleri, soruşturma başlatırken, 6 görevli hakkında "Eziyet etme" suçundan 32'şer yıl hapis cezası isteniyor.

AĞIR HAKARETLERLE BAŞLIYOR
Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'na bağlı 80. Yıl Bakırköy Özürlüler Bakım ve Rehabilitasyon ve Aile Danışma Merkezi "işkence skandalı" ile çalkalanıyor. Skandal, temizlik elemanı İ.E'nin 6 Ocak 2009 tarihinde İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü'ne verdiği şikâyet dilekçesiyle patlak verdi. Son aylarda şiddet olaylarının arttığına dikkat çeken görevli, cep telefonuyla çektiği işkence görüntü ve fotoğrafları da delil olarak sundu. Özel hizmet alma yoluyla Efe Sosyal Hizmetler Limited Şirketi adına rehabilitasyon merkezine gelen bakıcıların vahşeti, ağır hakaretlerle başlıyor, sırtta sigara söndürmeyle bitiyor! Çıplak halde üzerlerine soğuk su püskürtülen engellilerin, "Kurtarın bizi" dercesine bakışı ise yürekleri parçalıyor.

TAŞERON SADİSTLER...
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, skandal üzerine soruşturma başlattı. Rehabilitasyon merkezinde 12 Ocak 2009-25 Şubat 2009 tarihleri arasında yapılan incelemenin ardından 17 sayfalık rapor hazırlandı. Bu rapor, vahşeti tüm çıplaklığı ile gözler önüne serdi. Kurum müdürü Şevket Kalkan, personel ve taşeron bakıcıların ifadeleri doğrultusunda işkence gördükleri saptanan Ahmet B. (39), Cumali A. (16), Volkan D. (24) ve Yusuf B. (28) adlı hastalar, Adli Tıp Kurumu'na gönderildi. Adlı Tıp, Ahmet B.'nin sırtında 13, Yusuf B.'nin sırtında 10, Volkan D.'nin sırtında 3, Cumali A.'nın sırtı ve vücudunun çeşitli yerlerinde 9 kez sigara söndürüldüğünü tespit etti.

32'ŞER YIL HAPİS İSTENİYOR
Başbakanlık müfettişlerinin raporlarını inceleyen Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, iddianame hazırladı. İddianamede taşeron şirketin bakım elemanları Ramazan B. (28), Temur D. (30), Seyfullah Serkan K. (27), Selim A. (29), Ergun K. (49) ve Gani G.'nin (26) "Çocuğa beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye eziyet etmek" suçundan toplam 32'şer yıl hapsi istendi. Mağdurların özürlü olduğu için kendilerini ifade edemediklerine dikkat çekilen iddianamede, şüphelilerin sistematik şekilde mağdurlara insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, aşağılanmasına yol açtıkları belirtildi.

'UYARDIM, DIŞLANDIM'
İşkence görüntülerini çeken görevli İ.E. ifadesinde, hastalara şiddet uygulandığı için rahatsızlık duyduğunu ve bunun için dışlandığını belirterek, "Personel arasında gruplaşmalar var. Ben 'Çocuklara şiddet uygulamayın' diye uyardığım için dışlandım. Özürlü çocukların burada şiddete maruz kalmasına vicdanım elvermediği için bu şikâyeti yaptım. Ergun Kanal'ın özürlü Cumali'ye tokat attığını ve çimdiklediğini gördüm, Temur'un da Cumali'ye sandalye ile vurduğunu telefonla çektim" dedi.

'SIRTIMI AÇIP, SİGARA BASTI'
Çocukların sırtlarının sigara ile yakıldığına şahit olan Dr. Volkan Kaplan ise ifadesinde, "Nöbetimden sonra eve gittim. Daha sonra acil çağrı üzerine hemen yurda gittim. Müdürle çocukların sırtını kontrol ettik. Yusuf B.'nin sırtındaki yara 1- 2 günlük gibi tazeydi ve bende sigara yanığı izlenimi uyandırdı. Diğer üç çocuğun yaraları daha eskiydi. Aynı gün içinde odama gelen Yusuf B. 'Ben uyumak için odama gittiğimde Temur Demirci benim sırtımı açıp sigara basıp gitti' dedi" diye konuştu.

'OĞLUMU COPLA DÖVMÜŞLER'
Mağdur engellilerin yakınları da şikâyetçi olarak davaya katılmak istedi. Oğlu Volkan D.'nin kendini ifade edemeyecek durumda olduğunu söyleyen Hülya D., "Volkan'ı her ziyarete gittiğimde kafasında yaralar bereler görüyordum. Bir ara oğlum, bir hafta süre ile bana gösterilmedi. Gösterildiğinde kulağının zarar gördüğünü öğrendim" şeklinde konuştu. Mağdur engelli Cumali A.'nın annesi Züleyha A. ise, "Oğlum Cumali sanıklar tarafından eziyet edilerek dövülmüştü. Ayrıca copla vurmuşlardı" ifadesini kullandı.
Sabah

21 Aralık 2009 19:39
Kurban Bağışında Yolsuzluk İddiası
Kurban bağışı kesim ihalelerinde yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla 60'a yakın kişi gözaltına alındı..

Kurban bağışı kesim ihalelerinde yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla, 8 ilde başlatılan operasyonlarda gözaltına alınan kişilerden bazıları sağlık kontrolünden geçirildi.

Ankara Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerince Ankara Adalet Sarayı'na getirilen zanlılar, sağlık kontrolünün ardından sorgulanmak üzere yeniden emniyete götürüldü.

Cumhuriyet Savcıları Mehmet Tamöz ve Hüseyin Kocabey'in talimatıyla yürütülen soruşturma kapsamında, 60'a yakın kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar arasında, THK, Mehmetçik Vakfı, LÖSEV, Deniz Feneri Derneği ve Ankara Et Borsası başkanları da bulunuyor.

Soruşturmanın, ''Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak'', ''İhaleye fesat karıştırmak'', ''Nitelikli dolandırıcılık'' ve ''Sahtecilik'' suçları kapsamında yürütüldüğü öğrenildi.

9 KİŞİ ANKARA'YA GÖNDERİLDİ

Bu arada Kurban bağışı kesim ihalelerinde yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla Ankara Cumhuriyet Savcısının talimatıyla 8 ilde başlatılan operasyonlar kapsamında Diyarbakır'da gözaltına alınan 9 kişi Ankara'ya gönderildi.

aktifhaber

Otel ve lokantalarda, millete domuz eti yedirdiler
16:30 - Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ekipleri, Gebze'de gıda işiyle uğraşan işletmeleri takibe aldı. Özellikle lokantalara ani baskınlar düzenlenerek mutfaklar kontrol edildi. Gebze'deki teftişlerde, bazı otel ve lokantaların mutfaklarında domuz eti bulundu. Gebze'de herkes tarafından bilinen meşhur lokantalarda bulunan domuz eti, tutanakla resmî belgeye döküldü. Yemeklerde domuz eti gören Büyükşehir Belediyesi zabıta ekipleri ise şaşkınlıklarını gizleyemedi. 30.03.2010 KOCAELİ netgazete

03 Nisan 2010 14:18
Cep Konuşmalarına Gizli Zam
Kontör yerine kuruşlu dönem vatandaşa yüzde 50 zam olarak yansıdı
Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit

Kontör yerine kuruşlu dönem vatandaşa yüzde 50 zam olarak yansıdı. Kuruşlu konuşmanın fiyat farkını Başakşehir Devlet Hastanesi Başhekimi Mahmut Tokaç tespit etti.

Daha önce 3 dakikası 1 kontöre yani 20 kuruşa konuşan Tokaç, dün itibariyle 3 dakikada 30 kuruş azaldığını fark etti. Birkaç konuşma daha yaparak 20 kuruş yerine 30 kuruş düştüğünü teyit ettiğini belirten Tokaç, "Vodafone müşteri hizmetlerini arayıp 'niye yüzde 50 daha fazla alıyorsunuz?' diye sordum. Bana dedikleri 'tarifelerde bu tür değişiklikler yapılabilir.' oldu. Ben de Tüketiciler Birliği'ne operatörü şikayet etmeye karar verdim." dedi.

Ön ödemeli hatlarda 1 Nisan'dan sonra kontör yerine kuruşlu dönem başladı. Cep telefonu şirketleri kontör yerine TL tarifeleriyle tüketicinin karşısına çıkarken, 50 milyonu bulan kontörlü hat kullanıcısının kafası karıştı. Onlarca tarifenin bulunduğu cep telefonlarında vatandaşlar kontörlü dönemdeki maliyetle konuşup konuşmadığını merak ediyor. Tüketiciler Birliği'ne gelen şikayetler de yüzde 50 zam yapıldığı yönünde oluyor.

Kontörlü dönemden kuruşlu ödemeye geçişteki oyunu fark eden İstanbul Başakşehir Devlet Hastanesi Başhekimi Mahmut Tokaç, Vodafone kartı kullandığını ve tarifesinin yüzde 50 zamlandığını belirtti. 1 Nisan öncesindeki kontörlü dönemde 3 dakikasını 1 kontöre yani 20 kuruşa konuştuğunu kaydeden Tokaç, "3 dakika da konuşsam 1 dakika da konuşsam 20 kuruşluk kontör harcıyordum. 1 Nisan'dan sonra bunun değiştiğini gördüm. Kısa bir konuşma yaptım. 8.70 lira yazdı. Her konuşmada 30 kuruş 30 kuruş düşüyor." şeklinde konuştu.

Konuyu şikayet için Vodafone müşteri hizmetlerini aradığını belirten Başhekim, yetkiliyle konuşmasını anlattı: "3 dakikası 1 kontör 20 kuruştu. 3 dakikası 30 kuruş yani 1,5 kontör olmuş dedim. Haber vermeden yüzde 50 zam yaptınız dedim. Müşteri hizmetleri yetkilisi de 'biz bunu yapabiliriz. Sözleşmenizde bu madde var' yanıtını verdi. Firmaya bir yazı yazıp Tüketiciler Birliği'ne şikâyet edeceğim
haber10

Başkanın kızı zimmetten tutuklandı
13:56 - Bursa'nın Mudanya ilçesinde, görev yaptığı banka şubesinde zimmetine yaklaşık 1.5 milyon TL geçirdiği iddiasıyla gözaltına alınan kadın tutuklandı. İlkin Aktürk Üyük'ün Bursa'nın Mudanya ilçesi belediye başkanı Hasan Aktürk'ün kızı olduğu bildirildi. 21.04.2010 MUDANYA netgazete

Rehabilitasyon merkezi ile devleti dolandırdılar
14:50 - İzmir Bergama'da iki engelli rehabilitasyon ve eğitim merkezine, yaşamını yitiren kişilerin de aralarında bulunduğu bazı engelli bireyleri, rehabilitasyon merkezine devam ediyormuş gibi göstererek, devletten para aldıkları iddiasıyla düzenlenen operasyonda, 6 merkez yöneticisi gözaltına alındı. 29.05.2010 BERGAMA netgazete


20 Can 'Prestij' İçin Yanmış!
16 Ağustos 2011
OSTİM'de yaşananların perde arkası aydınlandı. Meğer, 20 kişinin yanarak can verdiği faciayı 'Prestij meselesi' körüklemiş !
Ersoy Gaz Firması, müşteriye ‘yok’ dememek için oksijen tüplerine gaz yükleyip satmış. 3 Şubat’ta OSTİM ve İvedik Sanayi Siteleri’nde yaşanan patlamalarla ilgili iddianame tamamlandı. İddianamede en çarpıcı ifade gaz şirketinin sahibi Kasım Ersoy’dan geldi. Ersoy patlamaya yol açan gazı ‘prestij’ için yüklemiş.

OSTİM ve İvedik Sanayi Siteleri’nde 3 Şubat’ta meydana gelen 20 kişinin öldüğü patlamalara ilişkin yürütülen soruşturma tamamlandı. Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilen iddianamede 9 kişi hakkında taksirle adam öldürme suçundan 56 yıla kadar hapis cezası istendi. Patlamalara neden olan Ersoy Gaz’ın sahibi Kasım Ersoy savcılık ifadesinde oksijen tüplerine gaz doldurulması olayını “prestij meselesi” olarak yorumladı.

Ankara Cumhuriyet Savcısı Veli Güney tarafından 6 aydır yoğun bir çalışmayla sürdürülen Ostim faciası soruşturmasında sona gelindi. Hazırlanan 21 sayfalık iddianame Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. İddianamede bilirkişi raporları doğrultusunda Ersoy Gaz’ın kusurlu olduğu ve patlamanın oksijen tüplerinden kaynaklandığı tespit edildi. Savcılık Ersoy Gaz’ın CNG (sıkıştırılmış doğalgaz) satış lisansı olmamasına rağmen oksijen tüplerine CNG gazı sıkıştırarak sattığını tespit etti. Savcılık oksijen tüpleriyle CNG gazının karışması sonucu bomba etkisi yaptığını belirledi.

TÜPLER KAÇAK ÇIKTI

İddianamede adı geçen bir numaralı sorumlu Ersoy Gaz’ın sahibi Kasım Ersoy’un savcılık ifadesinde her türlü tüp ve gaz satışını yaptığını ancak gaz satışı için lisansının olmaması sebebiyle müşterilerine gaz yok dememek, müşterileri arasında prestijini sarsmamak için oksijen tüplerine CNG doldurarak sattığını itiraf etti. Ersoy Gaz, oksijen gazının metreküpünü 2.12 TL’ye satıyordu. Sıkıştırılmış doğalgaz olan CNG’nin metreküpü ise Türkiye genelinde yaklaşık 60 kuruştan alıcı buluyor. Her iki patlamada da 40-50-70 ve 90 litrelik toplam 11 oksijen tüpü havaya uçtu. Savcılık boş tüplerin kaçak yollardan Çin’den getirildiğini tespit etti. Savcı Veli Güney’in Ersoy Gaz Firması’nda yaptığı incelemeler sonucunda 96 oksijen tüpünde CNG gazı tespit edildi. Soruşturmada Ersoy Gaz firmasının kendisini denetlenmiş gibi gösterdiği de belirlendi. Buna göre Ersoy Gaz sahte raporlarla sağlıklı üretim yaptığını bildirmiş.
aktifhaber

Elif Şafak ve Piç
Fatma Sibel Yüksek
Açık İstihbarat

Vatan gazetesinin 4 Ağustos 2011 tarihli nüshasında yayımlanan bir haber, normal şartlarda ve asgari namusun kaldığı bitr ülkede kıyameti koparacak nitelikteydi.

Gazetenin muhabirlerindden Burak Kara'nın imzasını taşıyan haberde, Elif Şafak'ın İskender adlı romanının, İngiliz yazar Zaide Smith'in İnci Gibi Dişler romanını "bire bir benzeri" olduğu ortaya konulmuş; bu önemli iddia romandan yapılan alıntılar ve çevirmenin söyledikleriyle güçlü biçimde desteklenmişti.

Haber, iddiayı güçlendiren maddi unsurlarla dolu, gazetecilik deyimiyle dört başı mamur bir haberdi. İnci Gibi Dişler romanını Türkçe'ye çeviren Mefkure Bayatlı'nın söyledikleri ise Elif Şafak'ı zor durumda bırakacak gibi görünüyordu...

Ancak, burası "Yeni Türkiye" olduğu için bu ağır iddia ne edebiyat dünyasının, ne de Elif Şafak'în üzerinde hiç bir etki yaratmadı; çünkü edebiyatçının namusu da diğer bütün meslek alanlarında olduğu gibi "ileri demokrasinin" çöplüğüne çoktan atılmıştı. Kadın, bu önemli iddiaya cevap vermediği gibi televizyon ekranlarında daha fazla boy gösterip sözümona "romanlarının" reklamını daha fazla yapmaya başladı.

Müellif'in kendisiyle röportaj yapan gazetecilere Ipad hediye ettiği iddiası da toplumun ve entellektüel camianın bir kulağından girip öbür kulağından çıktığı için gazeteler ve televizyon kanalları bu yandan küresel çarklı yazarcıkla görüşmek için yeniden sıraya girdiler.

Tabii, Vatan gazetesi tarafından ortaya atılan intihal iddiasından sonra yapılan bu röportajların hiç birinde intihal iddiası gündeme getirilmedi. Böyle bir şey yokmuş gibi davranıldı ve hep pohpohlayıcı, çanak sorular soruldu.

Acaba bu yazarcık da gölgesinde beslenip büyüdüğü Başbakan'ı gibi kendisiyle röportaj yapacak olan gazetecilere hangi soruları sorup hangileri soramayacaklarını önden mi bildiriyordu?

İntihal ile suçlanıp hiç bir cevap veremediği halde, büyük bir yüzsüzlükle ekranlarda boyundan büyük laflar eden bu ileri demokrasi lalesinin sadece çalıntı kitapları göklere çıkarılmakla kalınmıyor, kendisine toplumun ve insan ırkının ufkunu açacak hikmetler yumurtlayan bir "bilge" payesi de verilmeye çalışılıyordu.

Kendisini en son Habertürk televizyonunda Akşam Raporu programında Ece Ünver'e "büyük fikirlerini" açıklarken izledim. Belirtmek isterim ki Ece Ünver gibi - affedersiniz- Roma kerhanesine dönmüş bir medyada ciddi ve mesleki kurallara bağlı kalmaya çalışan bir televizyoncuya Elif Şafak'a yaptığı yalakalıkları hiç yakıştıramadım. (Aslında niye yakıştıramadıysam...Herkesi nasıl muma ve maymuna çevirdiklerini yıllardır acıyla izlemiyormuşuz gibi... )

Ece Ünver, "intihal"gibi yakıcı bir suçlamanın ağırlığı henüz gündemdeyken, bu konunun kapağını hiç açmadı. Aksine, iddianın üstüne örtmeye çalışan bir telaşla, İskender adlı romana aşırı övgülerde bulundu. En sıradan cümlelere büyük anlamlar yüklemeye kalkıştı.

"Bizi en çok yakınlarımız incitir" cümlesini adeta gökten inmiş bir ayet gibi okudu...

Ne var şimdi bunda?

"Bizi en çok yakınlarımız incitir" cümlesindeki "derin felsefeyi" bizler acaba çilekeş yengelerimiz ve halalarımızdan "Elin oğlu yapsa gam yemezdim kardeş" şeklinde çocukluğumuzdan beri işitip durduğumuz için mi kavrayamıyorduk?

Bu muydu yani -üstelik çalıntı olduğu yönünde önemli kanıtlar ortaya konulmuş- bir romanın bütün "felsefesi"?

Ekşi Sözlüğe girip "Yaran Babaane lafları" listesine bakarsanız, "Dünya söbü olsa yutçanız" lafında bile Elif Şafak'ı da kapsayan bir "üst felsefe" bulabilirsiniz oysa.

Ama yok! Bir küresel operasyon maymununa illâ ki "bilge" sıfatı yapıştıracağız ya...

Ağızlara sakız olmuş ne kadar basmakalıp, ne kadar orta malı laf varsa, Elif Şafak söyleyince hikmet yerine geçiyor.

Profesyonel "kaş tasarımcılarının" elinden geçmiş kaşları, en az 3 saati almış makyajı ve yedinci günden itibaren dipleri boyanmış saçlarıyla bir de şu hikmeti yumurtladı bu çakma bilge:

"Namus bedende değil, zihinlerde aranmalıdır"

Oy oy oy!

Hayatınızda ilk kez duydunuz değil mi?

Atıf Yılmaz'ın 12 Eylül'ün ağır siyasi baskısından kurtulmak için icat ettiği, güya entel cinsel buhranını yansıtan Müjde Ar'lı filmlerinde hiç duymamıştınız bu lafı...

Bu filmlerde, sosyete fahişesi Benli Meryem'in işaret parmağını sağ şakağına vurarak "Namus bacak arasında değil, aha burdadır" dediğini görmediniz. Bu basmakalıbı daha sonra annelerinizin, çevrenizdeki ev kadınlarının tekrarlayıp durduğuna binlerce kez tanık olmadınız..

Aman ne büyük laf!

Bitmedi..Elif Şafak, programda kendisini değerinin altına çektikçe çeken Ece Ünver'in hayran bakışları altında şu lafı da etti:

"Haram lokma yememekte aranmalıdır namus..."

Vay!

İntihalle suçlanmış ve cevap vermek yerine Ipad dağıtmaya devam etmiş bir yazar olarak böyle diyor...

İnsanın bu sözü söyleyebilmesi için dünyanın en zenginleri listesinde İngiltere Kraliçesi'nden önce geldiği belgelenen fakat büyük bir uluslararası lobi yaratılarak bu belgeler yok edilen bir siyasetçinin himayesinde yazarlık yapıyor olmaması gerekir.

İnsanın bu sözü söyleyebilmesi için dünyanın en kirli parasına, en karanlık uluslarası ağına sahip bir Sarıklı Kardinal'in beslemesi olmaması gerekir...

İnsanın bu sözü söyleyebilmesi için, büyük paralar kazandığı ülkesinde yaşanan adaletsizlikten, yargısız infazlardan, doğa katliamından, emperyalist uşaklığından, bilinçli yoksullaştırmadan, sinsi diktatörleşmeden vs, bırakın istifade etmeyi, bunlardan rahatsız olması, tiksinmesi gerekir...

Bu "büyük yazarın" yazarlığın birinci şartı olan dil'e hakimiyet konusunda da ne kadar perişan bir halde olduğunu, İngilizce roman yazıp küresel efendilerine yaranacağım derken Türkçe'yi ne kadar ihmal ettiğini de yine aynı programda şu cümleden anlıyoruz:

"Duyarlılılığı yükseltmek çok elzem."

Hanımefendi..

"Elzem" en üst zorunluluğu ifade eden Arapça bir kelimedir. "Çok"tan zaten daha yukarıdadır, "çok"un yeterli olmadığı durumlarda kullanılır ve dolayısıyla asgari düzeyde Türkçe bilen birisi "çok elzem" diye bir cümle kurmaz, kuramaz...

Ama size intihal serbest olduğu gibi Türkçe bilmeden milyonlarca satan kitaplar yazmak da, "selam söyle o yare" kategorisindeki laflarınıza "kitabe" muamelesi yaptırmak da serbest.

Böyle bir toplumu ve böyle bir medyayı dünyanın başka yerinde bulamazsınız; tadını çıkarın.

*******

Elif Şafak'ı destekleyen küresel şebeke bugün (28 Ağustos 2011) Vatan gazetesine "intihal" haberini amiyane deyimle "yalattı".

Yanlış anlaşılmasın, Elif Şafak'ın hırsız olmadığını kanıtlayarak değil..

İntihal haberini yazan Burak Kara, bu kez de Elif Şafak'ın İngiliz The Guardian gazetesine yazdığı makaleyi yüceltti.

Makalenin "Türkiye, aile içi şiddete gözünü açıyor" şeklindeki başlığı bile bir sömürgecinin bakış açısını yansıtıyordu. Geri kalmışlık içinde boğulan bir koloni'ye İngiliz entellektüelinin duyarlı yaklaşımı!

Sanki sözü edilen ülke Hindistan, Elif Şafak da Kipling'in yandan yazmışıydı...

İşte Vatan gazetesinin tükürdüğünü yalayan o haberi:

"Yazar Elif Şafak İngiliz The Guardian gazetesine "Türkiye aile içi şiddete gözünü açıyor" başlıklı bir makale yazdı. Şafak yazısında aile içi şiddetin asıl nedenini erkek çocuklarını “evin sultanı” gibi yetiştiren annelerden kaynaklandığını, annelerin bu davranışı sürerse alınan tüm tedbirlerin, yapılan tüm çalışmaların yetersiz kalacağını savundu. Evin sultanı

Şafak, “Üniversite öğrencileri yürüyüş yapıyor, kadın hakları savunucuları imza topluyor. Bloglar, web siteleri, dergiler, fanzinlerde aile içi şiddetle ilgili yazılar yazılıyor. Panellerde aktivistler seslerini yükseltiyor ama tüm bunlar yetmez! Biz oğullarımızı yetiştirme tarzımızı değiştirip kızlardan üstün olduklarına inanmaktan, ta ki biz anneler oğullarımıza, ‘evin sultanı’ gibi davranmaktan vazgeçene kadar hiçbir şey yeterli olmaz” diye yazdı. VATAN, büyük yankı uyandıran bu görüşleri tartışmaya açtı: Anne değiştirebilir. (..)

Kaynak: Açık İstihbarat
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> AHLAKÎ DÜŞÜNCELER Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com