EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Sabih Kanadoglu

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> ÇÖPLÜK
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Pts Ağu 25, 2008 1:22 pm    Mesaj konusu: Sabih Kanadoglu Alıntıyla Cevap Gönder

VE KANADOĞLU SAVCILIKTA

17.12.2009 23:37

Sabih Kanadoğlu, önümüzdeki Salı günü yani 22 Aralık 2009 tarihinde Ergenekon Davası savcılarına ifade verecek.


Peki, süreç nasıl işledi?
7 Ocak 2009 günü gerçekleşen Ergenekon Operasyonu’nun 10. Dalgası’nda Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun evi 5 saat boyunca arandı.
Operasyonun Kanadoğlu’nu hedef alması kamuoyunda çok tartışıldı. Ancak o günden bugüne Kanadoğlu’nun durumu belirsizliğini korudu.
Kanadoğlu’nun evi neden arandı?
Bu olaydan sonra Kanadoğlu hakkında nasıl bir hukuksal süreç işledi?
Kanadoğlu’nun Mayıs ayında ifade vereceğine ilişkin medyada çıkan haberler gerçeği yansıtmıyordu. Ergenekon Davası’nın 3. İddianamesi’nde de Kanadoğlu’nun adının olduğu iddia edildi ancak bu iddia da iddianamenin ortaya çıkması ile beraber yalanlandı.
19 Eylül 2009 günü, Ergenekon Davası’nın duruşmasında Sabih Kanadoğlu hakkında savcılığın ne gibi bir işlem yaptığının sorulmasına karar verildi. Ayrıca, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’ndan Kanadoğlu ile ilgili telefon görüşmelerinin istenmesi kararlaştırıldı.
25 Eylül günü yapılan duruşmada ise Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, Kanadoğlu’nun davanın tarafı olmadığını söyledi. O günden sonra Kanadoğlu’nun adı dava dışında kaldı.

Savcılar ifade vermeye çağırdı
Ancak bu durum geçerliliğini uzun süre korumadı. Sabih Kanadoğlu ile ilgili son gelişme; davanın savcılarının Kanadoğlu’nu ifadeye çağırması ile gerçekleşti. Sabih Kanadoğlu’na tebligat gönderen savcılar, Kanadoğlu’ndan Ergenekon Davası ile ilgili sorularına cevap vermesini talep ettiler. Buna göre; Sabih Kanadoğlu 22 Aralık Salı günü Ergenekon Davası Savcıları’na ifade verecek.
Barış Terkoğlu
Odatv.com


Salih Tuna

En sağlam muska 1 numarada mı?

Sabih Kanadoğlu'nun muska taşıyor olması, öyle bi kalemde geçiştirilecek konu değildir.

Üzerinde adamakıllı düşünmemiz gerekir.

Çünkü bu muskadan hareketle “1 numara”ya ulaşmamız kuvvetle muhtemeldir.

Her şeyden evvel, hayati önemi haiz şu soruyu dillendirelim:

Saygıdeğer başsavcımızın gözaltına alınmamasında muskanın etkisi nedir, nereye kadardır?

Sözün burasında, “Ne muskası kardeşim; lütfen manyaklaşmayalım!..” diyenler olacaktır.

Olsun…

Yeter ki, mütekait başsavcımızın gözaltına alınmamasının nedenini açıklasınlar.

“Suç delili bulunamadığından, gözaltına alınmamıştır…” gibi lakırdılarla, kendileriyle çelişmesinler.

Çünkü soruşturmanın suçla / delille alakasız olduğunu, “Ergenekon: Her yere kon!..” esprisiyle ispatladıklarını unutmuş değiliz.

Onlar kadar “espritüel” olamadığım için tam anlatamadım galiba.

Ergenekon soruşturmasının bu fanatik muarızlarına, bir de şöyle anlatmayı deneyelim:

Kanadoğlu'nun tutuklanmama nedenini delil yetersizliğine falan bağlıyorsanız, gözaltına alınan onca insan hakkındaki delilleri, zımnen de olsa, muteber buluyorsunuz demektir.

Hadi bakalım şimdi, “ampirik, rasyonalite, bilimsel…” ne kadar bildiğiniz kavram varsa dökün ortaya.

Ne derseniz deyin, biz muska diyeceğiz nasılsa.

Çünkü Sabih Kanadoğlu “ampirik” yöntemle değil, muska marifetiyle “yırtmıştır”.

Sabih Bey deyip geçmeyin.

Mühim şahsiyettir!

Yılmaz Özdil, dindar bir kişilik olduğunu kanıtlamak için “muskasını” faş ettiği Sabih Bey'i şu veciz ifadeyle tanımlıyor: “Din tüccarlarının, Atatürk düşmanlarının yamyamlar gibi vahşi çığlıklar atarak, kazana ittirmek istedikleri adam…”

Yahu “kazana ittirmek isteyen” kim?

“Yüzde 47 değil, yüzde 97 alsan bile bu dava açılır…” diyerekten, “AKP”yi topyekûn kazana ittirmek isteyen, mütekait başsavcımız Sabih Bey değil miydi?

“Ergenekon soruşturması Şemdinli gibi olmaya mahkûm…” ifadesiyle de, Ergenekon savcısına, Şemdinli savcısının akıbetini ihsas etmişti.

Gerçi, Sayın Zekeriya Öz kimsenin akıbetine uğramadığı gibi, 367'nin mucidini az kalsın Ergenekon “kazanına” atıyordu.

Gelgelelim, Sabih Bey'in imdadına muska yetişti.

Nasıl bir muskası var acaba?

Hazır mı, sipariş mi, kamusal alanda da taşınabilir mi?

En önemlisi de, içinde ne var?

İns ve cin tayfasına karşı muhafaza duası mı, karınca duası mı, nutuktan bir sayfa mı?..

Arapça mı, Aramice mi, Türkçe mi, İbranice mi?

Anadilde ibadet konusunda hassas olduğunu düşünürsek, Türkçe olma ihtimali bir hayli yüksek.

O halde, Türkçe muska yazan nefesi kuvvetli hocaları bulursak, “1 numara”ya da ulaşabiliriz.

Çünkü “1 numara”da, Sabih Bey'i gözaltına alınmaktan koruyan muskadan daha kuvvetlisi var ki, deşifre olmaktan koruyor.

Lakin…

Sabih Kanadoğlu muska yerine ya “reçete” taşıyorsa?!

Bekir Coşkun hazretleri “Çatışma” başlıklı yazısında, yobazla çağdaşın listesini vermiş; “şerbet” ile “rakı”, “üfürük” ile “steteskop” gibi bir yığın “çatışma” örneği arasında, “muska” ile “reçete”yi de saymıştı.

Hulasa, çağdaş laik insan reçete, yobaz muska taşır demişti.

Sabih Bey'in “çağdaş” bir varlık olduğunu tartışamayacağımıza göre, muska yerine reçete taşıyacağı muhakkak.

Ama…

Yılmaz Özdil, Sabih Bey'in muskasını gördüm, diyor.

Hay aksi!..

Sentez yapmış olmasın!

Muskasının içinde dua yerine reçete, yani prospektüs koymasın!

Şayet böyleyse “1 numarayı” bulmak hoca işi değil; doktor işi.

yeni şafak

KANADOĞLU'NDAKİ SÜRPRİZ SİLAH

12 Ocak 2009 09:59
Ergenekon kapsamında evi aranan Sabih Kanadoğlu'ndan ruhsatsız silah çıktı
Kanadoğlu'nun evindeki aramada bulunan silah sonrası yaptığı savunma polisleri de şaşırttı. Ergenekon operasyonunun son dalgasında evi aranan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'ndan ruhsatsız silah çıktığı öğrenildi. Kanadoğlu'nun evinden çıkan Kırıkkale marka 36 serisi 36991 numaralı bir tabanca ile 1 adet yedek şarjör polisi şaşırttı.

Silahın kendisinin olmadığını, karısının asker olan eski kocasına ait olduğunu söylediği ortaya çıktı. Kanadoğlu'nun eşi Bilge Kanadoğlu'nun 2 eski kocası olduğunun, bu şahısların 1969'da ölen Ahmet Hamdi Dinar ile Lina Mizrahi isimli Musevi kadınla evlenip tekrar boşanan Servet Seri Durlanık isimli şahıslar olduğu öğrenildi. Ancak bahsi geçen ruhsatsız silahın Bilge Kanadoğlu'nun hangi kocasına ait olduğu halen belirsiz kaldı.

ABD'ye kaçan İSTEK Vakfı Başkanı Bedrettin Dalan'ın üniversitedeki ofisinde yapılan aramada da ruhsatsız bir tabanca çıkmıştı. Susurluk'u kapattı Bu arada Susurluk sanığı İbrahim Şahin'in kararına itiraz ederek fazladan ceza almasını sağladığı iddia edilen Kanadoğlu'na şok suçlama geldi.

Zaman aşımı doluyor diye Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin kararına itiraz ederek, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'ndan Şahin'e 6 yıl hapis cezası verilmesini sağlayan Kanadoğlu'nun gerekçesi boş çıktı.

Zaman aşımı süresinin dolmasına daha 3 yıl gibi bir süre olmasına rağmen Kanadoğlu'nun talebiyle hem sanıklar 4 yıl ile 6 yıl arasında hapis cezası alarak kurtuldu, hem de sanıklardan Korkut Eken'in "gizli celsede konuşurum" açıklamasının üstüne gidilmeyerek Susurluk davası kapatıldı.

RUHSATSIZ SiLAH BULUNDURMANIN CEZASI

6136 sayılı ateşli silahlar ve bıçaklar ile diğer aletler hakkındaki kanuna göre ruhsatsız silah bulunduranlar 1 yıldan 3 yıla kadar hapis ile cezalandırılıyorlar. Silah herhangi bir suç olayına karışmamış ise verilen ceza adli para cezasına çevrilebiliyor. Silah herhangi bir fiilde kullanılmış ise taşıyan kişi hapis cezasına çarptırılıyor.

BUGÜN


HIRSIZ, KANADOĞLU AİLESİNDEN Mİ?


18 Eylül 2008 22:20
Kanadoğlu ailesinin evinden ziynet eşyası ve para çalınması davasında gözler hesabı kabaran torun Kanadoğlu'na çevrildi
Sabih Kanadoğlu'nun oğlunun evinden ziynet eşyalarıyla, 8 bin YTL'lik döviz çalınması olayı ile ilgili yeni gelişme. Suçlanan temizlikçi tahliye olurken gözler hesabı kabaran toruna çevrildi.

Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun oğlu Sinan Kanadoğlu'nun evinden ziynet eşyalarıyla, yaklaşık 8 bin YTL değerinde döviz çaldığı öne sürülen temizlikçi Şeyda Beler'in tutuksuz yargılanmasına karar verildi.

Karşıyaka 6. Asliye Ceza Mahkemesi'ndeki üçüncü duruşmaya tutuklu yargılanan Şeyda Beler ile avukatlar katıldı.

Sanık avukatı Muaamer Yurdakul'un talebi üzerine istenen, Sabih Kanadoğlu'nun torunu Gizem Kanadoğlu'nun banka hesaplarındaki para hareketlerini gösterir doküman okunarak dosyaya konuldu.

Avukat Yurdakul, Gizem Kanadoğlu'nun banka hesaplarındaki para hareketlerinin kuşkulu olduğunu belirterek, ''Müvekkilim, Gizem Kanadoğlu'nun farklı zamanlarda kendisine verdiği ziynet eşyalarını kuyumcudan bozdurduğunu söylemiştir. Ziynet eşyalarının bozdurulduğu tarihlerde, Gizem Kanadoğlu'nun banka hesaplarına para yatırılmıştır. Yurt dışında bulunduğu söylenen Gizem Kanadoğlu, üç duruşmadır ifade vermek üzere mahkemeye gelmemektedir. Tüm deliller müvekkilim lehinedir'' diyerek müvekkilinin tahliyesini talep etti.

Yargılama sonunda hakim, sanığın tutuksuz yargılanmasına, yurt dışında bulunduğu kaydedilen Gizem Kanadoğlu'nun getirilmesine karar vererek duruşmayı erteledi.

Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun oğlu Sinan Kanadoğlu'nun evindeki kasadan haziran ayında çeşitli ziynet eşyalarıyla, yaklaşık 8 bin YTL değerindeki döviz çalınmıştı. Konuyla ilgili haftada 3 gün eve temizliğe gelen Şeyda Beler tutuklanmıştı.

Şeyda Beler, mahkemede verdiği ifadede evde bir kasa bulunduğundan haberi olmadığını, Sinan Kanadoğlu'nun üniversite öğrencisi kızı Gizem Kanadoğlu'nun çeşitli kereler kendisine bozdurması için ziynet eşyaları verdiğini ileri sürmüştü.
haber10

KANADOĞLU'NA 'KIYAK' SUÇLAMASI


23 Ağustos 2008 12:10
Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu hakkında 'görevde yetkiyi kötüye kullanma' iddiasıyla suç duyurusunda bulunuldu. Suç duyurusunu yapan ise Emekli Yargıtay Savcısı Beyazit Boran... Peki, Boran'ın gerekçesi ne?
Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu hakkında 'görevde yetkiyi kötüye kullanma' iddiasıyla suç duyurusunda bulunuldu. Kanadoğlu'nun 2001'de İcra Ceza Mahkemeleri'nde bir GSM şirketinin açtığı davaları öne çekerek, önemli birçok davanın zaman aşımına uğramasına neden olduğu ileri sürüldü. GSM şirketinin avukatının Neşter-2 operasyonunda yargıya rüşvet vermekten hapis cezası alması kuşkuları arttırdı.
Kanadoğlu hakkında 10 gün önce Yargıtay Birinci Başkanlığı'na suç duyurusunda bulunan 2001-2002 yıllarında Yargıtay'da görev yapan emekli Savcı Beyazıt Boran, o dönemde Yargıtay Başkanı Sabih Kanadoğlu'nun önemli davalara bakmalarını engellediğini öne sürdü.
70 SAVCI ŞİRKETLE İLGİLENDİ
Kanadoğlu'nun emriyle savcıların kendi alanlarıyla ilgili davaları bıraktığını ileri süren Boran, 'İcra Ceza mahkemelerinin verdiği 10 günlük hafif hapis cezalarına bakmaya başladık. Bu davaların bir çoğu bir GSM şirketinin davalarıydı. Başsavcı bunların zaman aşımı 6 ay olduğu için kısa bir sürede çözülmesini emretti. Yaklaşık 70 savcı 3-4 ay sırf bu davalara baktık' dedi. Boran bu nedenle o dönemde binlerce vatandaşın mağdur olduğu önemli deprem davaları gibi davaların zaman aşımanı uğradığını söyledi.
Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ise eski Savcı Boran'ın suçlamanın önemsiz olduğunu söyledi. Boran'ın 7 yıl sonra konunun aklına gelmesine anlam veremediğini belirten Kanadoğlu, “İddilar saçma. Dosyaların arasında GSM şirketinin dosyası var mı yok mu nerden bileyim ben” diye konuştu.
YENİ ŞAFAK

Tamer Korkmaz
10.04.07
'367 Sabih' Tahtaya!

Şu ak saçlı emekli yargı komutanı '367 Muhtırası' vermeyi ne kadar da seviyor, öyle...

Çankaya sürecinde son düzlüğe doğru yaklaşılırken vitrinde iki "sivil general" var: Biri YÖK Komutanı Erdoğan Teziç, diğeri Yargıtay eski başsavcısı Sabih Kanadoğlu...

Kanadoğlu, kendi imalatı olan 367 meselesini resmen takıntı yapmış durumda...

Emekliliği çoktan geçtiği halde hâlâ ilk günkü azim ve kararlılıkla öğretmenlik yapan sıfırcı hocalara benziyor, Sabih Bey...

AKP'ye "Hababam Sınıfı" muamelesi çekiyor...

Ekranda muhtıra veren general edasıyla konuşurken bir yandan da "Çıkarın kâğıtları 367'den imtihan yapıcam!" havasında...

Madem öyle, "en iyi savunma hücumdur" felsefesinden hareketle rolleri değişmeliyiz: Kendisi bu kadar ısrar ettiğine göre bize de "367 Sabih: Tahtaya!" demek düşüyor...

***

Bugüne kadarki Cumhurbaşkanlığı veya TBMM Başkanlığı seçimlerinde oturumun açılabilmesi için (toplantı yeter sayısı) neden "üçte bir"in kâfi görüldüğünü (şimdiki Meclis'te 184) Kanadoğlu izah etmek zorundadır...

1989'da Turgut Özal Cumhurbaşkanı seçilirken ilk tur oylamaya geçilebilmesi için üçte iki çoğunluk aranmış mıydı? El Cevap: Aranmamıştı...

CHP, ilk tur oylamadan sonra on dakika içinde Anayasa Mahkemesi'nin yolunu tutacak, ya!

Bugünün CHP'si, dünün SHP'siydi...

1989'un ana muhalefet partisi SHP o zamanki muhalefet partisini (Demirel'in DYP'si) yanına alarak "üçte iki" için Anayasa Mahkemesi'ne gitmeyi aklından bile geçirmemişti!

Çankaya seçiminin ilk tur oylamasının yapılabilmesi için gerektiğine dair tek bir emsal yok...

Buna karşılık bütün emsaller "üçte bir"in yeterli olduğu yönünde...

Ezcümle, 367 şartına inanmak tam anlamıyla bir hurafedir!

Meclis Başkanı Bülent Arınç'ın "Kanadoğlu'nun 367 şartına hukuki olarak inanması vahimdir" demesi bundan...

Hal böyle iken, Çankaya seçimi için yine de Anayasa Mahkemesi'ne gidilirse ne olur?

Netice çıkmaz: Cumhurbaşkanlığı seçiminin sonucu iptal edilemez. Oradan ancak Meclis İçtüzüğü'ne uygun olan karar çıkar. Yani, oturumun açılabilmesi/ilk tur oylamanın yapılabilmesi için 184'ün yeterli olduğu yönünde bir karardan söz ediyoruz...

Arınç "Anayasa'nın 40'tan fazla maddesini değiştirdik. Bugüne kadar kimsenin içeride 330 kişi var mı ki Anayasa'yı değiştiriyorsunuz şeklinde bir itirazını duymadım." diyor...

Cumhurbaşkanlığı seçimi prosedürünü anlatırken de şunları söylüyor: "Meclis Başkanı 184'le açar, hatta sayıyı belli etmez. Yeterli çoğunluk vardır, gündeme geçiyorum dediği anda iş biter. Şayet, o esnada 20 kişi yeterli çoğunluk yoktur derse, o 20 kişi de dahil olmak üzere yoklama yapılır ve 184'ün olup olmadığına bakılır."

Dikkat ediniz: Böyle bir durumda dahi 367 aranır demiyor; 184'ün aranacağından söz ediyor!

Cumhuriyet'te çıkan "Meclis Başkanı CHP'yi genel kurula 20 vekil göndermesi için zorlamayı planlıyor. AKP 367'yi böylelikle geçmeyi hesaplıyor." haberi de çökmüş, çöpe gitmiş oluyor...

SONSÖZ: "367 Sabih Kanadoğlu" artık yerinize oturabilirsiniz!

zaman

Tamer Korkmaz
02.05.07
Pek Yakında: '367 Sabih' 550 istemek zorunda kalacak!

"Bir gece ansızın gelebilirim" demeye çalışan "27 Nisan Sanal Açıklaması"ndan kâbus topu gibi bir rejim krizi çıkarmak isteyenlerin zerre kadar şansları yok...

İnternette zuhur eden "muhtıra" metninden yola çıkarak askeri müdahale falı tutanlar, kamuoyunu böyle bir ihtimal varmış gibi güdülemeye çalışanlar artık raptiye rap rap/ zaptiye zap zap günlerine dönüşün olmayacağını bilmek zorundalar...

Türkiye'de muhtıralar, darbeler, askeri müdahaleler dönemi kapanmış bulunuyor.

***

Hükümet "sanal bildiri"ye karşı esaslı bir "dik duruş" sergileyerek bir ezberin daha bozulmasına vesile oldu...

"Karşı Açıklama"da geçen "Hükümetle TSK'nın arasını bozmaya çalışanlar var" cümlesini tersyüz edenlere rastlıyoruz...

Burada kastedilenler gösterilmeye çalışıldığı gibi AKP'nin içinden birileri midir?

Mesela, Meclis Başkanı mıdır?

Hiç sanmıyorum. Ya? Türkiye'nin içeride ve dışarıda iyiye gitmesinden rahatsız olan Ankara'daki "Kaybedenler Cephesi"nin üyeleridir!

"Fredi'nin Kâbusları"na oynayan bu cephe ile kader ortaklığı yapan simalar ise fazlasıyla tanıdık...

"Gene Hackman'ın Güniz Sokak Şubesi Demirel" artı "Gidişattan Mesut Olmayan Yılmaz" bu bağlamda öne çıkan iki portre...

DYP ile Anavatan'ın Çankaya oylamasının ilk turundan uzak tutulması projesinde en büyük siyasi katkı onlara aitti...

Kısa bir süre önce bu iki partinin birleştirilme çabalarını hep birlikte izledik. Destek verenlerin başında Egemen Medya'nın Amiral Gemisi geliyordu...

Böyle bir birleşmenin olmayacağını kısa sürede gördüler. Hemen ardından, iki sağ partinin "Çankaya Projesi"ndeki belirleyici katkısını bu defa onların "muhtemel siyasi tükenişi" üzerinden yeniden kurguladılar...

DYP ve Anavatan liderleri sandıkta partilerine büyük zarar verecek olan bu kumpası ne yazık ki kıramadılar. Hem siyaseten, hem de "adam adama markaj" yoluyla baskı altında kalarak Çankaya oylamasından uzak durdular...

Bir taşla iki kuş, hesabı...

İkincisi? DYP ve Anavatan'ın gerilemesi "genel seçim sonrasında AKP'siz bir hükümet" tasarlayan malum cephe için elverişli bir sonuç anlamına gelir. O cephe, "CHP-MHP Koalisyonu" hayal ediyor. "Mahşerin Kanaltürk'teki Atlısı" her fırsatta "Solda CHP'ye; sağda MHP'ye oy atın!" demiyor mu?

Ce-Ha-Pes lideri Baykal, Çankaya sürecinde birbiri peşine "Yangınlardayım"ı söylüyor: Tandoğan ve Çağlayan mitinglerinden oy devşirmek maksadıyla sık sık "Kor kor alevler!" diyor...

Gül'ün adaylığı açıklandığı gün grup konuşmasında tek kelime aleyhte söz sarf etmeyen Baykal "367 Hurafesi"nin üreticisi ulusalcı takımla kol kola yürüyor. "Gerilimde pişer/sandıkta bana düşer" nemalanması kovalıyor...

Kutuplaştırma siyaseti Ce-Ha-Pes'in boyunu iki üç puan daha uzatır, tamam; ancak AKP'ye daha fazla oy getirir!

"367 Hurafesi" sonuç alırsa hemen erken seçime gidilecek -ki zaten her halükarda erken seçime doğru doludizgin gidiyoruz: "Sanal Açıklama"ya karşı oluşan geniş demokratik tepkinin çarpan etkisi doğuracağını da hesaba katarak söyleyelim. AKP bir kez daha tek başına iktidara gelir!

O vakit ne mi olur? Artık internetten "sanal muhtıra" siparişi de verilemeyeceği için; Sabih Kanadoğlu bir kez daha Habertürk'e çıkar ve Çankaya seçimi için toplantı yeter sayısının 550 olması gerektiğini iddia eder. Bu 550 talebi ise siyasi literatüre "Artık Yeter" Sayısı olarak geçer!
Zaman

Kanadoğlu'nda Kaç Silah Var?
13 Ocak 2009 12:05

Star Haber'den Murat Çelik, "Kanadoğlu'nun masasında 3 silah gördüm" dedi. Ancak tutanaklarda biri ruhsatsız iki silah var. Bu çelişkide derin bir sır var.

Uğur Dündar Yönetemindeki Star Haber, Ergenekon operasyonunun son dalgasının yapıldığı Çarşamba günü Sabih Kanadoğlu'nun evinin önünden geniş bir yayın yaptı.

Star Haber Ankara Temsilcisi Murat Çelik, Kanadoğlu'yla ilk görüşen ve yaptıkları görüşmeyi cep telefonuna kaydedip, ekranlardan tüm Türkiye'ye dinleten tek gazeteci oldu.

Ancak Murat Çelik'in verdiği bir bilgi evi aranan Sabih Kanadoğlu'yla ilgili pekçok şeyi değiştirecek cinsten.

Murat Çelik, Sabih Kanadoğlu'nun evine girdiğini ve evde bir tepside üç adet tabanca olduğunu söyledi.

Çelik silahları açıklarken; "Sehpanın üzerinde bir tepsinin üstünde üç tabanca vardı. Biri Yargıtay'dan kalan ruhsatlı, diğeri arkadaşının hediye ettiği silah ruhsatlı, üçüncü silah ta kendi silahı ruhsatlı" dedi.

Ancak Kanadoğlu'nun evinden çıkan silahlarla ilgili raporlarda farklı bilgiler var.

Kanadoğlu'nun evinde üç değil iki silah olduğu ve bunlardan birisinin ruhsatsız olduğu belirtiliyor. Üstelik Kanadoğlu ifadesinde silahları, Murat Çelik'e anlattığı gibi anlatmamış, silahlardan ruhsatsız Kırıkkale marka 36 serisi 36991 numaralı tabanca ve 1 adet yedek şarjörle ilgili farklı konuşmuştu.

Kanadoğlu, sözkonusu tabancanın kendisinin olmadığını, karısının asker olan eski kocasına ait olduğunu söylediği ortaya çıkmıştı. Kanadoğlu'nun eşi Bilge Kanadoğlu'nun 2 eski kocası olduğu, bu şahısların 1969'da ölen Ahmet Hamdi Dinar ile Lina Mizrahi isimli Musevi kadınla evlenip tekrar boşanan Servet Seri Durlanık isimli şahıslar olduğu öğrenilmişti. Ancak bahsi geçen ruhsatsız silahın Bilge Kanadoğlu'nun hangi kocasına ait olduğu halen belirsiz kaldı.

Tıpkı, Kanadoğlu'nun evinde 3 silah mı; 2 silah mı olduğunun belirsiz kalması gibi...

aktifhaber

Ahmet Kekeç
Ve huzurlarınızda Sabih Bey

Ahmet KEKEÇ akekec@stargazete.comRSS Siz onu ‘367’nin mucidi’ olarak tanıyorsunuz. Esasında, ‘aktarıcısı’dır. E-muhtıra sürecini taçlandıran 367 buluşu, eski YÖK başkanı Prof. Erdoğan Teziç’e aittir.

Kıymetli Kanadoğlu, ‘toplantı yeter sayısı’na yeni ve el değmemiş bir açılım getiren 367 buluşunu Teziç’ten almış, CHP ve Anayasa Mahkemesi’nin istifadesine sunmuştur. Kaynak da göstermemiştir.

Kamuoyu, kaç gündür, askerlerin sivil mahkemede yargılanmasına imkan tanıyan ‘geceyarısı yasası’nı tartışıyor.

Esasında kimsenin tartıştığı yok.

Sadece itirazcıların ‘itirazlarını’ dinliyoruz.

Neye itiraz ettikleri o kadar seçik değil ama, dinliyoruz işte...

Cihet-i askeriye bu yasayı sevmedi. Yasa yürürlüğe girerse, ‘ihbar mekanizması kötüye kullanılabilir’miş.

CHP sevmedi.

Ergenekon muhibleri sevmedi.

Öğrendiğimize göre, Mehmet Bekaroğlu’nu da sevmemiş.

Darbeci ve muhtıracıların sivil mahkemede yargılanmaları niçin kötü? Hiçbiri bu soruya cevap vermiyor. Bekaroğlu’nun da bir cevabı olduğunu sanmıyorum.

Kötü olan, yasanın gece yarısı çıkmış olması mı, bu işe parlamentoda çoğunluğu oluşturan partinin öncülük etmesi mi? Hangisi?

Bekaroğlu ‘Kaç göç, geceyarısı, estek köstek’ türünden laflar ediyor ama, tatmin edici bir gerekçe sunamıyor.

Konu netameli...

İtirazcıların ‘itiraz’ sadedinde söyledikleri netameli...

Tepeden tırnağa netameli bir konu tartışılacak da, Yargıtay Cumhuriyet Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu geri duracak...

Mümkün mü?

Bakın ne diyor: ‘Anayasa değişikliği yapılmadan yasanın yürürlüğe girmesi daha başka büyük sorunlara neden olur. Ana muhalefet partisi, Anayasa Mahkemesi’nde bunun iptali için dava açmalı. O da yetmez, askeri mahkeme, çıkarılan yasayı anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne göndermeli.’

Buraya kadar anlaşıldı.

Kanadoğlu, mahut yasanın, anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’nden döneceğini/dönmesi gerektiğini, gerekli başvurunun anamuhalefet partisi ve askeri mahkeme tarafından yapılacağını/yapılması gerektiğini söylüyor.

Mümkün...

Fakat, ortaya, ‘onun şimdi kimse farkında değil’ dediği bir öneri atıyor ki, tam anlamıyla dehşet verici.

Buyurun okuyalım: ‘Anayasa maddeleri doğrudan uygulanabilir haldeyse, o takdirde mahkemeler yasayı ihmal ederler, doğrudan anayasayı uygularlar. Der ki askeri yargı ‘ben yetkimi görevimi anayasadan alıyorum, bu çıkardığınız yasayı uygulamıyorum, ben devam ediyorum.’ Tabi kendisine dosya gönderilmiş olan adli yargı da aynı şeyi yapabilir. Adli yargı da ‘anayasayı uygularım, bu davaya bakmam’ diyebilir.’

Şunu demek istiyor Kanadoğlu:

Mahkemeler yasayı takmasın, kendi bildiğini okusun.

Demek ki mahkemelerin görevi yasaları uygulamak değildir.

Demek ki mahkemeler kendisini Anayasa Mahkemesi yerine koyabilir.

Demek ki ‘üst norm’ sayılan anayasa dururken, yasalar yok hükmünde sayılabilir.

Demek ki biricik yasama organı parlamento hakim kararıyla by-pass edilebilir.

İşte Sabih Kanadoğlu’nuz.

Beyefendi mahkemeleri ‘suç’a icbar ediyor, siz tutup onu ‘onursal’ sıfatıyla taltif ediyorsunuz.

Star

Devlet İçinde Devlet: Kanadoğlu
13 Temmuz 2009 10:07

Ergenekon kapsamında evi aranan Kanadoğlu'nun el konulan malzemeleri üzeride altı aydır hiçbir inceleme yapılamadı: 'Ne polis ne savcı inceleyebilir'

Ergenekon soruşturması kapsamında evi aranan Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun el konulan malzemeleri üzeride altı aydır hiçbir inceleme yapılamadı.

Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun Ergenekon soruşturması kapsamında evinde yapılan aramada el konulan hard disk, CD ve DVD’lerin, yaklaşık altı aydır incelenemediği ortaya çıktı. Kanadoğlu’nun avukatlarının el konulan hard disk, CD ve DVD’lerin incelenmesi konusunda polisin ve savcılığın yetkili olmadığı yönündeki başvurusu üzerine eşyaların mahkeme huzurunda açılıp incelenmesi kararlaştırılmış.


İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararı doğrultusunda Kanadoğlu’nun Ankara’daki ve İstanbul’daki evinde 10 Ocak 2009 tarihinde arama yapıldı. Kanadoğlu’na ait aralarında müzik CD’lerinin de bulunduğu çok sayıda belge, CD, DVD hard disklere el konuldu. Evden çıkan malzeme için avukatları İstanbul Cumhuriyeti Başsavcılığı’na başvurarak incelenme sırasında hazır bulunmak istediklerini belirtti. Bu talep doğrultusunda Kanadoğlu’nun avukatı İsmail Sami Çakmak, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne çağrıldı. Ancak Çakmak, incelemenin savcı olmadan yapılacağını tespit etmesi üzerine incelemeye karşı çıkarak Savcı Zekeriya Öz’ün hazır bulunmasını istedi.


Avukat Çakmak söz konusu belgelerle CD ve DVD’lerin incelenmesiyle ilgili dilekçesinde de “İstanbul Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi’nin yetki alanı dışında Ankara’da belirttiğimiz hukuka aykırılıklar gerçekleştirerek yapılan arama, arama kararında belirtilen ve el konulmuş olan eşyayı inceleme yetkisi de Ankara Geniş Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi ve bu mahkeme nezdindeki savcılıktadır. Bu taleplerimiz konusunda mahkemece bir karar verilinceye kadar emniyetçe yapılacak işlemlerin geriye bırakılmasını, kapalı/mühürlü paketlerin açılmamasını emrivaki ile açma yaparak yeni hukuksuzluklara yol açılmamalıdır” denildi.

Bu dilekçe üzerine savcılık sadece kolileri açabildi. Savcı Zekeriya Öz’ün hazırladığı tutanakta ise el konulan malzemelerin içinde 15 Ağustos 2007 yılı tarihli ‘özel acil gizli’ ibareli bir belgenin çıktığı belirtilerek, “Bir adet ‘özel acil gizli’ 15 Ağustos 2007 tarihli Sn. Sabih Kanadoğlu diye başlayan iki sayfa yazı, bir sayfasında Atatürk resimleri olan bir yazı, internetten indirilen Vural Savaş Onursal Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı başlıklı üç sayfasına ibaret yazı olduğu görüldü. Mühürlü ve bant zarf açıldı. İçinden bir adet Kanadoğlu’un dikkatine yedi sayfa el yazılı, ekinde ‘Neşter’ ve de ‘Yargının Kalbinde Neşter’ yazılı faks çıktı” denildi.

Avukat Çakmak, verdikleri itiraz dilekçesi nedeniyle incelemenin yapılamadığını ifade ederek “Şu ana kadar inceleme için bizi çağırmadılar. İnceleme yapabilmek için mahkeme kararını bekliyorlar. Avukatlar hazır olmadan yapılacak bir incelemenin hukuki bir değeri olamaz” dedi.

22 Aralık 2009 18:59
367 Sabih'e Protesto Şoku
Çanakkale'ye panel için giden 367'nin mucidi Sabih Kanadoğlu, üniversite öğrencileri tarafından protesto edildi..

Çanakkale'ye giden Sabih Kanadoğlu, üniversite öğrencileri tarafından protesto edildi.

Habervaktim'in haberine göre sağanak yağış altında gerçekleştirilen eylemde öğrenciler adına konuşan Vural Bulut, Sabih Kanadoğlu'nun organize ettiği bir panelde hukuku konuşmasının güldürücü olduğunu savundu.

Bulut yaptığı açıklamada şu sözlere yer verdi; “28 Şubat post-modern darbesinden sonra o günün darbesever Yüksek Öğretim Kurulu aldığı bir karar ile üniversiteye giriş sınavında memleketimizin evlatlarını üvey-öz, zenci-beyaz ayrımına tabi tutarak, katsayı adaletsizliğini getirmişti.

O günden bu yana geçen on yılda birçok vatan evladı ÖSS sınavında ilk üçe girip derece yapmalarına rağmen, istedikleri fakültelere girememişlerdir. Bu yılın başında YÖK gecikmeli de olsa bir karar verdi ve 28 Şubat'tan kalma bu çarpıklığı düzeltti.

Meslek liselilerin öğrenci seçme sınavına eşit koşullarda girmelerinin önünü açtı. Tabii olan da buydu zaten. Hiçbir kimsenin bir başkasından bir üstünlüğü yoktur. Herkes eşittir. Fakat beklenen oldu.

Zamanın Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun dediği gibi 28 Şubat'ın bin yıl sürmesini kendine iş edinmiş, büyük kurtarıcı (!) Sabih Kanadoğlu, Hızır gibi yetişerek pası vermiş, ''eşitlik ancak eşitler arasında olur" diyen sözde hukukçu birinin başkanlık yaptığı darbeci İstanbul Barosu'nun başvurusu ve Genelkurmay'ın iş takibi ile Danıştay tarafından insan hakları ve hukuk ihlali olan kararı devam ettirmiştir.

Daha bir ay öncesine kadar en büyük hukuksuzluğa ve insan hakları ihlaline sebep olan kararın fikir babası ve aynı zamanda bugüne kadar yargı bağımsızlığına defalarca kez gölge düşürmüş birisi olan 367 Sabih'in bugün Çanakkale'de ADD'nin organize ettiği bir panelde, hukuk ve yargı bağımsızlığı konusunda seminer vermesi, biz sağduyulu gençleri hem şaşırtmış hem de güldürmüştür. Bu ne tezat bu ne çelişkidir!

İnsanımızla dalga geçmek değil de nedir? Ve ayrıca bu organizasyonun Ulu Önder Atatürk'ün izinden gittiğini zanneden, aksine ters istikamette yol alan sözde Atatürkçüler tarafından yapılması da oldukça düşündürücüdür.

Hukuk adalet dağıttığı için üstün sayılır ayrıca üstün olan hukukçular değil bilakis hukukun kendisidir. Sabih Kanadoğlu'nun adının önündeki hukukçu unvanına aldanmayın. Onun ve onun gibilerin son kullanma tarihi geçmiş ve format yemiş devlet elitlerinden olmaktan başka hiçbir özellikleri yoktur."
aktifhaber

Sabih Kanadoğlu talimatla ifade verdi

19:30 - Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın suç duyurusu üzerine, Van Cumhuriyet Başsavcılığınca hakkında başlatılan soruşturma kapsamında talimatla ifade verdi. 04.05.2010 ANKARA netgazete
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Sal Oca 20, 2009 1:10 am    Mesaj konusu: KANADOGLU Alıntıyla Cevap Gönder

Bu Fotoğraftaki Kişiyi Tanıdınız Mı
26 Ocak 2009 10:3628

Şubat döneminde Genelkurmay karargahında yargı mensuplarına verilen brifingte ön saflarda oturan ve konuşmacıyı pür dikkat dinleyen kişiyi tanıdınız mı?

Ergenekon operasyonunun 10. dalgasında şüpheliler arasına alınıp evi aranan Sabih Kanadoğlu, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olarak görev yaptığı 28 Şubat döneminde Genelkurmay karargahında yargı mensuplarına verilen brifinglerde ön saflarda oturuyordu. 10 Haziran 1997'de düzenlenen ve Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı Korgeneral Çetin Saner ile İstihbarata Karşı Koyma Daire Başkanı Tümgeneral Fevzi Türkeri'nin sunuş konuşması yaptığı brifinglerde Sabih Kanadoğlu 3. sırada oturmuş ve Genelkurmay'ın yargı mensuplarına verdiği direktifleri dikkatle dinlemişti. Brifinglerin organizatörlüğünü ise geçtiğimiz günlerde Ergenekon zanlısı olarak gözaltına alınan Genelkurmay Adli Müşaviri Erdal Şenel yapmıştı.

(Vakit)

Çankaya Köşkü'ndeki 'erkler zirvesini' yargıya eleştiren Sabih Kanadoğlu'nun, 28 Şubat döneminde askerden alınan 'brifinge' katılıp darbecileri ayakta alkışlıyor...
28 Ocak 2009 10:00

Ülke TV'de canlı Salı akşamları canlı yayınlanan Aslında Ne Oldu programı yine gündemi tartışmaya açtı. Programı hazırlayıp sunan Haber7.com Genel Yayın Yönetmeni Ünal Tanık ve Ülke TV Genel Yayın Müdürü Hasan Öztürk, geçen haftaya damgasını vuran CHP'nin İstanbul Belediye Başkanlığı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ve Cumhurbaşkanı Gül'ün Çankaya Köşkü'nde verilen bir yemeğe yönelik tepkileri ele aldılar.

Kanal D Anahaber programında CHP adayı Kılıçdaroğlu'nu programa bağlandığında söylediği 'İnşallah kazanırız' gibi yansıyan ifadesini Mehmet Ali Birand telefonla bağlanarak açıklama getirdi. Mehmet Ali Birand ben o gün televizyonda söylediğim söz tamamen dil sürçmesidir. Eğer bunda bir taraf tuttuğumuz kastı varsa bugünkü yaptığmız ankette Kadir Topbaş'ın önde olduğunu ortaya koyduk. 'İnşallah kazanırsınız' dedim. Programa Topbaş'da katılsa aynısını derdim. Taraf tutma diye birşey yoktur. " dedi.

Aslında Ne Oldu programı sunucuları Ünal Tanık ve Hasan Öztürk, CHP'deki 3'lü yönetim sistemini tartışmaya açtılar. Ünal Tanık, CHP'de Kılıçdaroğlu'nun adaylık konusunu İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin'in önerdiğini vurgularken üçlü yönetim sisteminin de bir ekip olgusu açısından olumlu olabileceğinin altını çizdi. Tanık, Kılıçdaroğlu'nun adaylığının toplum tarafından kabul görmeyeceğini belirterek bunun nedenini de toplum hep sorgulayan kişileri değil iş yapan kişileri benimseyeceğini geçmişte de böyle olduğunu söyledi. Tanık, ayrıca Kılıçdaroğlu'nun adaylığı ile birlikte CHP'de yönetim sancısı başladığını vurguladı. Tanık, Kılıçdaroğlu'nun şu an İstanbul'da ilçe belediye başkanlığı yapan isimlerle çalışmak istemeyceğini açıklamasının partide sıkıntıya yol açtığını vurguladı. Kılıçdaroğlu kendi ekibini kuracağı söyleminin CHP için gelecek günlerde daha büyük sarsıntılara yol açacağını vurguladı.

CHP'nin İstanbul için bulduğu üçlü formülü de değerlendiren Ünal Tanık, CHP'nin İstanbul'daki oy artışını geçmişte Demirel'in yerel seçimlerde yaptığı gibi meydanlarda hükümete karşı baskı unsuru olarak kullanacağını iddia etti.

Hasan Öztürk, CHP yönetiminin Kılıçdaroğlu'nu aday göstermesinin anlayamadığını belirtti. Hasan Öztürk, Baykal'ın İstanbul adayını açıklarken üç isim birden açıklamasının bir ekip vurgusunu yapmaktan ziyade kendi içlerindeki çatışmayı ortaya çıkardığını söyledi. Öztürk, açıklanan üç ismin parti içindeki farklı grupları memnun etmek için ortaya konduğunun göstergesi olduğunu dile getirdi. İstanbul için aday olacağı vurgulanan Ercan Karakaş'ın aday Kemal Kılıçdaroğlu tarafından beraber çalışacakları vurgusunu yapmış olmalarının da iç çatışmayı dindirmeye yönelik bir hamle olarak anlattı.

Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Gül'ün Yasama Yürütme Yargı'nın üst düzey yöneticilerini Çankaya köşkünde ağırlamasıyla ilgili Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun Erkler ayrılığına müdahale şeklindeki sözlerini değerlendiren 'Aslında Ne Oldu' sunucuları Ünal Tanık ve Hasan Öztürk çok farklı bir görüntüyü izleyicilerle tartıştılar.

1997 yılında Genelkurmay'daki bir birifing ve katılımcılar da yargının üst düzey temsilcileri. Salon tıklım tıklım dolu hatta koltuklar yetmediği için merdivenlerde oturan yargı mensupları. Katılanlar arasında ise Bir zamanların en çok tartışılan ismi Vural Savaş ve bugün Cumhurbaşkanı'nı eleştiren Sabih Kanadoğlu var....

İŞTE HER SÖYLEMİNDE YARGI BAĞIMSIZLIĞINA DİKKAT ÇEKEN ONURSAL BAŞSAVCI'NIN DA KATILDIĞI GENELKURMAY'DAKİ BRİFİNG:

http://www.haber7.com/video-galeri.php?cID=999

HABER 7


KANADOĞLU'NDAN ZİRVEYE TEPKİ

25 Ocak 2009 00:10
Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yasama, yürütme ve yargı mensuplarını ağırlamasını yanlış buldu

Zirvenin erkler ilkesine aykırı olduğunu savunan Kanadoğlu, "Yargı hiçbir şekilde görevli, yetkili ve sorumlu olmadığı bir zeminde yürütme ve yasama ile beraber memleketin sorunlarını konuşma durumunda değildir." dedi.

Antalya'da Uğur Mumcu'yu anma etkinliklerine katılan Kanadoğlu, program öncesi Vural Savaş ile Akdeniz Üniversitesi eski Rektörü ve CHP Antalya Büyükşehir Belediyesi başkan adayı Mustafa Akaydın ile bir süre sohbet etti.

Sohbette Ergenekon meselesi üzerinde konuşulduğu görüldü. Akaydın, sohbet sırasında "11. dalgada da kurtardık da diyorum 12. dalgayı bilemem." şeklinde konuştu. Kanadoğlu ise bu söze karşılık, "Yani aslında bir soruşturmanın bu duruma düşmesi, soruşturma ve yargı için kötü bir şey." diye karşılık verdi.

Bu sözün üzerine ikiliye kulak kabartan basın mensuplarının sorularını cevaplayan Sabih Kanadoğlu, soruşturmaya Ergenekon ya da başka bir lâkap takılmaması gerektiğini savundu. Kendisinin uzun süredir bu tür uyarılar yaptığını bildiren Kanadoğlu, her soruşturmanın ve her davanın bir numarası olduğunu aktardı.

Bu soruşturmayı veya kovuşturmayı belirli bir lâkapla anmanın adil yargılanma hakkına tecavüz olduğunu savunan Kanadoğlu, "Aslında böyle bir leke ile sanki kirletmiş hale getirirsiniz şüpheli ya da sanığı. Onun için bundan mutlak surette vazgeçmemiz lazım. Mahkemenin bu konuda yaptığı uyarı doğrudur ama geç kaldı." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yasama yürütme ve yargı organlarının temsilcilerini bir araya getirdiği zirve sonrası bu konudaki uyarıların arttığı hatırlatılan Kanadoğlu, zirveye tamamen karşı olduğunu dile getirdi.

Zirvenin erkler ilkesine aykırı olduğunu savunan Kanadoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Yargı, hiçbir şekilde görevli, yetkili ve sorumlu olmadığı bir zeminde yürütme ve yasama ile beraber memleketin sorunlarını konuşma durumunda değildir. Bu dolaylı olarak yargının egemenliğine yapılmış bir saldırı olur. Onun için ben o zirve toplantısının yerinde olmadığını; yapılmaması gerektiğini söylüyorum.

Hani memleketin sorunları bir sohbet grubunda bir arkadaş toplantısında olabilir; ama yürütmenin ve yasamanın dahil olduğu bir toplantıda bunlar konuşulamaz. Hele doğrudan doğruya usul yasalarına ilkesel uyma gerektiğini konuşmaya başlarsanız o hiç olmayacak bir iştir. Eğer usul yasalarının dışına çıkan bir durum varsa bunu halledecek olan yine bizzat yargıdır. Yürütme ve yasamanın burada konuşma yetkisi ve hakkı yoktur."

Bu yüzden toplantının yapılmaması gerektiğini düşündüğünü tekrarlayan Kanadoğlu, toplantının başlamak üzere olduğunu söyleyerek kendisini davet eden kişiye ise şu şekilde karşılık verdi: "Valla beni de kurtar buradan."
aktifhaber

KANADOĞLU HAKKINDA ŞOK İDDİA


19 Ocak 2009 12:21
Yargıtay 8. Ceza Dairesi eski Başkanı Naci Ünver, Susurluk Davası ile ilgili BUGÜN Gazetesi'ne çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Ergenekon davasında 10. dalgası gerçekleştirilen göz altıların artçı şokları büyük oldu. Son dalganın en ilginç yönü ise Susurluk Davası’ndan hüküm giymiş olan eski Özel Harekat Daire Başkan Vekili İbrahim Şahin’in de gözaltına alınması oldu.

Ergenekon büyük bir ahtapot gibi. Her dalgada yeni bir kolu ortaya çıkıyor. Susurluk’un bu ahtapotun bir kolu mu yoksa Ergenekon tarafından tasfiye edilen farklı bir çete mi olduğunu, Şahin’in rolünü yine soruşturma ortaya çıkaracak. Susurluk Davası’nda aldıkları bozma kararı ile bir dönem manşetlerden inmeyen Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin eski Başkanı Ünver ile Susurluk ve Ergenekon arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları konuştuk.


İşte Ünver'in konu ile ilgili açıklamalarından önemli satırbaşları...

- Bize gelen dosyayı usul yönünden incelediğimizde 2 eksiklik saptadık.

- Sanıklardan bir polis memuru “Gizli oturum yapılırsa çok önemli açıklamalar yapacağım” demişti.

- Bugün tartışılan kayıp silah konusu o gün aydınlanabilirdi...

- Silahlar İsrail’den terörle mücadele amacıyla ithal edilmiş ama sonra buharlaşmış!

- Usülden bozma kararımıza dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Kanadoğlu itiraz etti.

haber10

367 SABİH, HAŞİM KILIÇ'I TOPA TUTTU!

18 Şubat 2009 13:02
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın aleyhine tazminat davası açtığı emekli Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, ilk duruşmada çok sert bin yanıt dilekçesi sundu

ESKİ Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, kendisi aleyhine tazminat davası açan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’a sert suçlamalarla yanıt verdi. Davanın görüldüğü Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesi’ndeki ilk duruşmaya avukatı Ahmet Çörtoğlu aracılığıyla yanıt dilekçesi sunan Kanadoğlu, Kılıç’ı, "Yeminini çiğnemekle" suçladı. Kanadoğlu, özetle şunları vurguladı:

Kılıç, Anayasa Mahkemesi’nin resmi internet sitesinde yer alan özgeçmişinden de görüleceği üzere; Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi mezunu bir iktisatçıdır. Kılıç, Türkiye’de ve dünyada hukukçu olmayan tek yüksek mahkeme başkanı ünvanına sahiptir.

Kılıç, İBDA-C’nin 1975-1976 yıllarında yayımlanan yayın organı "Gölge Dergisi"nin Ankara Temsilcisi olduğu yönünde basında çıkan haberlere karşı dava açma cesareti gösterememiş bir yüksek mahkeme başkanıdır.

Kılıç, hukuk fakültesi mezunu iki çocuğunun avukatlık stajında usulsüzlük yapıldığı iddaları ile kamuoyu gündemine yansımış bir yüksek mahkeme başkanıdır. Kılıç, Anayasa Mahkemesi gibi yüksek mahkemelerin, sadece kararlarıyla konuşacağını unutabilen bir yüksek mahkeme başkanıdır.

Rotary Ödülünü Aldı Konuştu
17 Mart 2009 11:00

Ergenekon şüphelileri arasına alınarak evi aranan Sabih Kanadoğlu, Rotary Kulübü'nün ''meslek ödülü''nü aldı. Bakın Kanadoğlu gecede neler söyledi...

Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, ''Devletin valisi, iktidar partisinin propaganda eri değildir'' dedi.Kanadoğlu, Ankara Koru Rotary Kulübü'nün Park Otel'de düzenlediği geceye katıldı.

Kulübün, ''meslek ödülü''nü alan Kanadoğlu, burada yaptığı konuşmada, 29 Mart'ta yapılacak yerel seçimlere değindi.

Seçimin dürüstlüğü için her şeyden önce bütün siyasi partilerin eşit şartlar altında seçime girmesi gerektiğini vurgulayan Kanadoğlu, devlet gücünü kullanma hakkının sadece iktidar partisinde bulunduğunu belirtti. Kanadoğlu, şunları söyledi:

''Devlet gücü, o iktidarın oy kazanması için kullanılıyorsa, o seçimlerde dürüstlükten bahsetmek mümkün değildir. Çok yazık örneklerini izledik. YSK kararının uygulanmaması seçim yolunda çok fazla yol katetmediğimizi ortaya koymaktadır. Eğer bir ülkenin valilisi parti propagandası ile yardım yapıyorsa, seçimin dürüstlüğünden, eşitliğinden bahsedilemez. Böyle bir valilik düşünülemez. Devletin valisi iktidar olan partinin propaganda eri değildir. YSK kararı yarım yamalak uygulanıyorsa, 'biz demokratik bir ülkede seçim yapıyoruz' diye övünemeyiz.''

Seçimlere 13 gün kaldığını anımsatan Kanadaoğlu, seçimlerin demokrasinin ön koşulu olduğunu, seçim olmayan yerde demokrasiden bahsetme olağanı bulunmadığını kaydetti.

Her şeyden önce ''dürüst seçimin'' sağlanması gerektiğini vurgulayan Kanadoğlu, bu nedenle seçmen kütüklerini düzenleme görevinin YSK'ya verildiğini ifade etti. Kanadoğlu, ''Ama siz seçmen kütüklerini adrese dayalı nüfus kayıt sistemine ve yürütmeye bağlarsanız, siz dürüst seçim koşulunu başından bozmuş olursunuz. Bu yasa değişikliği Anayasa'ya aykırıdır'' diye konuştu.

Siyasi partilerdeki ''genel başkan sultasına'' son verilmesi gerektiğini dile getiren Kanadoğlu, ''Bir ülkede dokunulmazlıklar sınırlandırılmamışsa, o ülkede aklanmadan, temizliğe kavuşmadan bir takım görevlere devam ediliyorsa, o zaman seçim yapan bir ülke çağdaş bir ülke değildir'' dedi.

Hiç bir ülkede hukukçuların, ''verdikleri kararlar nedeniyle bu derece saldırıya uğramadığını'' söyleyen Kanadoğlu, sözlerine şunları ekledi:

''Türkiye'de bağımsız bir yargı olduğunu söylemek olanağı ortadan kalkmıştır. Yargı her şeyden önce kendisine, siyasi güce, medyaya karşı bağımsız olmalıdır. Yargının nasıl yönlendirildiği, yargısız infazların yapıldığını görmekteyiz. Ayın 29'unda sandığa giderken, yüklendiğiniz görev ve sorumluğun ağırlığını hissedin. Attığınız oyun sahibi olduğunuzu unutmayın. Çağdaş demokrasiyi yaşamak istiyorsanız, laik devlete bağlıysanız, hukuk devletini istiyorsanız, ulus devlet ilkesine sahipseniz, sizden sandığa gitmenizi istiyorum. Oyunuza sahip çıkın.''
aktifhaber

DARBECİLER KANATLANMIŞ!
28 Mart 2009 07:30
Ergenekon'un AK Parti kapatıldıktan sonra kuracağı yeni partinin liderliği için Yargıtay Onursal Başkanı Sabih Kanadoğlu'nu düşündüğü ortaya çıktı. Çalışmayı yürüten Türk Metal Başkanı Özbek, Balbay'a 'Kanadoğlu'na teklif götür' diyor
Sabih Kanadoğlu, Anayasa Mahkemesi'nin Cumhurbaşkanlığı seçimleri için verdiği '367 kararı'nın mucudi olarak biliniyor. Kanadoğlu AK Parti'nin kapatılması içinde yoğun çaba harcamıştı. YAKUP BULUT / ANKARA

Ergenekon'un tutuklu sanıklarından Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek'in, Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay'dan kurmayı planladıkları partinin liderliği için Sabih Kanadoğlu'na teklif götürmesini istediği ortaya çıktı. Ergenekon'un ikinci iddianamesine giren Özbek ve Balbay'ın telefon diyalogları örgütün AK Parti kapatıldıktan sonra iktidara gelecek yeni parti için hazırlık yaptığını gösterdi.

HASAN ÜNAL TEKLİFİ

8 Haziran 2008 tarihinde saat: 21.37'deki görüşmede Özbek, Balbay'a şöyle diyor: "Eee Ufuk'la (Söylemez) Hasan (Ünal) hoca geldi bana, işte oturduk görüştük. Ufuk 'eee bizim bu hareketin şeyin liderliğini Hasan Hoca'ya verelim' dedi. 'Nasıl' dedim. 'Nasılı yok' dedi 'Yani Hasan Hoca yürütsün, yabancı dili de var' dedi. Ondan ben dedim ki 'Yav biz ekibimiz var, takımımız var yani biz ekip insanıyız. Yani bunlarla oturup görüşmemiz lazım' dedim. Dolayısıyla şimdi dolayısıyla ikisi seninle beraber diyorlardı ya. Yani ben onları sen bizim takımdan değilsiniz dedim."

TOLON: ÖZBEK LİDER SENSİN

Tolon'dan Özbek'e: Lider sensin Balbay ise Özbek'e "Tabi yani o ona gelir yani, biz yani bizim iç kabinemizde siz yoksunuz demek yani sizin dışınızda bi iç kabinemiz var demek yani" diyor. Özbek ise Balbay'a emekli Orgeneral Hurşit Tolon'la yaptığı görüşmeyi anlatarak kendisine 'Lider sensin' dediğini aktarıyor.

MİTİNGTE İYİ KONUŞUR

Kurulacak siyasi partiye lider arayışıyla ilgili Özbek ve Balbay'ın fikir alışverişi 14 Haziran 2008'deki görüşmede de sürüyor. Özbek Balbay'a liderlik için bazı isimleri soruyor. Balbay Doç. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu, Prof. Dr. Hasan Ünal gibi isimlere akademisyen oldukları gerekçesiyle karşı çıkıyor. Özbek, Balbay'dan Sabih Kanadoğlu'na teklif götürmesini istiyor.

Balbay da "Kanadoğlu güven veren biri. Bir konuşayım başkanım" diyor. Özbek "Mitinglerde de konuşabilirse mesele yok. Hoş Demirel konuşarak mı aldı. Mitingte konuşmayı bilmiyordu" şeklinde konuşuyor.

Yenişafak

Nişantaşı'ndaki Özel Işık Lisesi Muvaffak Benderli Salonu'nda düzenlenen törende konuşan Kanadoğlu, sanayi ve aydınlama devrimini gerçekleştirememiş bir ülke için laik devlet, hukuk devleti ve ulus devletin kurtuluş olduğunu söyledi.

Laikliğin olmaması durumunda ne çağdaş yaşamın ne de demokrasinin ayakta kalacağını ifade eden Kanadoğlu, ulus devlet olabilmek için de ülkeyi bir bütünlük içinde, aynı düşünce ve ideal çevresinde toplamak gerektiğini belirterek, ''Kim ne derse desin eğer mezhepleri, tarikatları ortadan kaldıramazsanız, eğer etnik ilgileri ve bunun üzerine siyaset ve onun üzerine seçim konusuna girerseniz, o ülkenin birliğini koruyamazsınız'' diye konuştu.

Kanadoğlu, hukuk devletinin ithal edilebilecek ya da dışardan alınan ilhamlarla kurulabilecek bir sistem olmadığını, çağdaş yaşam ve çağdaş demokrasinin hukuk devletiyle mümkün olacağını vurguladı.

Hukuk devleti kurulduğu zaman ise yargı bağımsızlığının sağlanması gerektiğini ifade eden Kanadoğlu, şöyle konuştu:

''Yargının bağımsızlığını önemsemez, onu kendinize uygun bir yargı haline getirmek isterseniz, hiç şüphe etmeyin ki bu yargı mutlaka siyasallaşır. Siyasallaşmış bir yargı da bir hukuk devletinin temel ilkesini ortadan kaldırmak demektir. Eğer bir yargı siyasallaşan bir yargı haline gelmişse, 'adalet mülkün temelidir' diyoruz, her şeyden önce bu temeli de ortadan kaldırmış oluruz. Çağdaş demokrasi için katılımcılığı, çoğulculuğu ve yargı bağımsızlığını sağlamak, saydam bir yönetim kurmak zorunludur. O halde her şeyden önce çağdaş bir demokrasiye ulaşmamız için yurttaşları bu yönde bilinçlendirmeyi sağlamamız gerekir. O, kul diye görünmek istenen, hatta kendisinin de kul olmasından mutluluk duyan kimselerle çağdaş demokrasiyi kuramazsanız.''

ÇYDD BAŞKANI SAYLAN

ÇYDD Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan, çocukken hakim olmaya karar verdiğini, ancak daha sonra kendisini başkaları hakkında karar verip, doğru-yanlış değerlendirmesi yapabilecek güçte hissetmediğinden doktor olduğunu söyledi.

Adalet mekanizmasının doğru çalışmasının ve bu mekanizmayı çalıştıranların hukuku evrensel boyutta kavramış olmasının son derece önemli olduğunu kaydeden Saylan, ÇYDD'nin, hukukun üstünlüğünün tüm dünyada hakim olmasını isteyen bir dernek olduğunu, bunun da ancak eğitimle gerçekleşebileceğine inandıklarını vurguladı.

Eğitilmemiş insanların hak ve hukuktan anlamalarının mümkün olmadığını kaydeden Saylan, ''Bizim gibi toplumların gelişmesi kolay değil. Padişahın ayağını öpen, eteğini öpen insanların oluşturduğu bir topluluktan bugün Cumhuriyeti göğüslemişiz. Eşitlikten yanayız. Tanrı'nın yaptığı yasalara değil, insanların yaptığı değişken yasalara tabiyiz. Bütün bunları içselleştirmiş savcılara, avukatlara gerek duyuyoruz'' diye konuştu.

Saylan, yargıya, adalete ve hukuka çok büyük saygı ve sevgileri bulunduğunu, hukukun üstün olduğu, kimsenin yargısız infaz edilmediği bir ortam istediklerini kaydetti.

ÇYDD olarak Cumhuriye'te hizmet eden ve hizmet etmekten yılmayanlara söz konusu ödülü verdiklerini ifade eden Saylan, ''Geçen sene bu ödülü sayın Fazıl Say'a vermiştik. Büyük çıkışlar yapmıştı hatırlarsanız, ama bu sene Türkiye'mizin medarı iftiharı, övünç kaynağı, çok sevdiğim Yargıtay Onursal Başkanı Sabih Kanadoğlu'na bu ödülü vermeyi uygun gördük. Herhalde herkes bu konuda hemfikirdir'' şeklinde konuştu.

Konuşmaların ardından Saylan, Çağdaş Yaşam Cumhuriyet Ödülü'nü Kanadoğlu'na sundu

son sayfa

KANADOĞLU GİZLİCE SORGULANACAK
31 Mayıs 2009 08:54

Ergenekon'da evi aranan Sabih Kanadoğlu, Savcı Öz'ün karşısına çıkıyor.

Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Ergenekon soruşturması kapsamında şüpheli olarak gizlice sorgulanacak

İki yıl önce Meclis'teki Cumhurbaşkanlığı oylamasını engelleyen 367 tezinin mimarı, Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun, Ergenekon soruşturması kapsamında şüpheli olarak gizlice sorgulanacağı öğrenildi. SABAH'ın güvenilir kaynaklardan edindiği bilgiye göre Kanadoğlu, önümüzdeki beş gün içinde İstanbul Beşiktaş'taki Cumhuriyet Başsavcılığı'na gelerek, Ergenekon soruşturmasını yürüten savcı Zekeriya Öz'e bizzat ifade verecek. Kanadoğlu'na Ergenekon örgütüyle ilgili genel soruların yanı sıra, Danıştay baskını ve Cumhuriyet Gazetesi'nin bombalanması olaylarının sorulabileceği belirtiliyor.

Ocak 2009'da operasyonun 10. dalgasında evi aranan Kanadoğlu'nun telefon konuşmaları da İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, Danıştay'a yönelik saldırı ve Cumhuriyet Gazetesi'nin bombalanmasıyla ilgili yazısından anlaşıldığı gibi, teknik takibe takılmıştı. Takip, mahkemenin yazısında şu ifadelerle yer almıştı: "Yürütülen teknik takip çalışmaları sonucunda örgüt mensupları ile irtibatlı olduğu değerlendirilen şüphelinin adreslerinde bulundurulması muhtemel delil ve dokümanların elde edilmesi amacıyla arama yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur." Yazıda, "örgüt mensupları" olarak anılan kişiler ise Sabih Kanadoğlu'nun o dönemde telefonla görüştüğü Ergenekon davası sanıkları, eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz, eski MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç ve emekli Orgeneral Kemal Yavuz.

BELGE 29 MAYIS TARİHLİ

29 Mayıs 2009 tarihli belgede Kanadoğlu'nun yedi gün içinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na ifade vermeye gelmesi isteniyor. İfadenin bu süre zarfında alınmaması durumunda, Kanadoğlu'nun mevcutlu kolluk marifetiyle savcılığa getirilebileceği de kaydediliyor.

Kaynak: Sabah Gazetesi

Kanadoğlu: Hepsini Asın
10 Temmuz 2009
27 yıllık Dev-Yol davası sil baştan... Davayı bu hale getirenin Kanadoğlu olduğu ortaya çıktı. Hızını alamayan Kanadoğlu bütün sanıklara idam istemişti.
İlişkili HaberlerTüm Haberler
Bu Da Kanadoğlu'nun YorumuKanadoğlu Önceden Haber VerdiKANADOĞLU'NUN FORMÜLÜNE SARILDIAKP Hakkında Açılan Dava DüştüKılıç'ın Fendi Kanadoğlu'nu Yendi

Yargıtay 11. Dairesi, Dev-Yol davası kararını bozdu. Aynı dairenin 15 yıl önceki başkanı Kanadoğlu, cezaları yetersiz bulup bütün sanıkların idamını istemişti.

"Savunma hakları kısıtlandığı" gerekçesiyle, 27 yıldır süren Dev-Yol davasındaki 21 sanığın mahkumiyet kararı bozularak, davanın yeniden görülmesi kararlaştırıldı. Davanın bugüne gelmesinde Sabih Kanadoğlu'nun büyük etkisi olduğu tespit edildi.

"23'Ü DE İDAM EDİLSİN"

Askeri Mahkeme'de görülen ve 7 sanığa idam istenen davanın seyri 1995'te Yargıtay'a geçtikten sonra değişti. Kanadoğlu'nun başkanı olduğu 11. Ceza Dairesi'nin, "7 sanığa idam yeterli değil. 23 sanığın hepsi idam edilmeli" kararı verdiği ortaya çıktı.

Kanadoğlu, "20 sene süren Dev-Yol davasına karara bağlayan benim. Sabah 9'da başlayıp akşam 9'da bitirdik" demişti.

'ASKERİ YARGIYA RAHMET OKUTTU'

Dev-Yol davası sanıklarından Yaşar Kambur, "Kanadoğlu bir gazeteye 20 yıl süren davayı bir günde bitirdiğini söylemiş. Yıl 2009 ve dava hala bitmedi" diye tepki gösterdi. Cahit Akçam da, "Kanadoğlu, askeri mahkemeye rahmet okutmuştu" dedi.

27 yıllık Dev-Yol davasının temyiz duruşmasında Yargıtay 11. Ceza Dairesi "Sanıkların savunma haklarının kısıtlandığı" sonucuna vardı ve kararı bozdu.

Aynı dairenin 15 yıl önceki başkanı Sabih Kanadoğlu sanıklar için verilen cezaları yetersiz bulup idamlarını istemiş ve "Davayı ben bitirdim" demişti. Dev-Yol davası şimdi sil baştan ele alınacak...Türkiye hukuk tarihinin en uzun siyasi davalarından 27 yıllık Dev-Yol davasında Yargıtay kararını açıkladı.

1982 yılında açılan Dev-Yol davasında savunma haklarının kısıtlanmasının yasaya aykırı olduğunu belirten Yargıtay, daha önce verilen mahkumiyet kararlarını bozdu.

30 yılı devirecek gibi görünüyor

Yargıtay'ın verdiği kararla 21 sanık Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yeniden yargılanacak. Avukat Şenal Sarıhan, "Davanın bundan sonra 6. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gidecek, ardından biz yeniden temyize gideceğiz. Görünüşe bakılırsa dava 30. yılı devirecek gibi görünüyor" dedi.

Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi, sanıklardan Nuri Özdemir, Emin Koçer, Yaşar Kanbur, Nurettin Aytun, Cahit Akçam, Murat Parlakay, Erdoğan Genç, Hasan Ertürk, Yusuf Yıldırım, Mehmet Hassoy, Hilmi İzmirli, Celal Mut, Melih Bekdemir, Ahmet Akın Dirik, Atalay Dede, Hıdır Adıyaman, Turhan Yalçın Bürkev, Halil Yasin Ketenoğlu, Bünyamin İnan hakkında müebbet hapis, Veli Yıldırım ve Hüseyin Aslan hakkında ise 16 yıl 8 ay hapis cezası vermişti. Toplam 22 sanıklı davada, müebbet hapis cezasına çarptırılan sanıklardan Osman Nuri Ramazanoğlu 2008 yılı Şubat ayında vefat etmişti.

Adım adım 27 yıllık Dev-Yol davası

Bugüne kadar çok sayıda hükümet, yüzlerce hakim ve avukat eskiten Dev-Yol ana davası Ankara 1 No'lu Sıkıyönetim Mahkemesi'nde, 574 sanıkla 18 Ekim 1982 tarihinde başladı. Birleştirilen dosyalarla sanık sayısı 723’e çık tı. Sıkıyönetim Mahkemesi, 17 Temmuz 1989'da, 7 kişi hakkında idam, 39 kişi hakkında ömür boyu, 346 kişi hakkında 2 ile 20 yıl arasında değişen ağır hapis cezaları vermişti.

Sabih Kanadoğlu başkanlığındaki Yargıtay 11. Ceza Dairesi, sanıklardan 23’ü için verilen cezayı az bularak ölüm cezası verilmesini istedi ve kararı bozdu. Kararın bozulması ve sıkıyönetim mahkemelerinin kaldırılmasının ardından Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden ikinci yargılamada, idam cezası istemiyle yargılanan 22 sanıktan 2'si idam, 20'si müebbet hapis cezasına mahkum olmuştu. Yargıtay 11. Ceza Dairesi, 28 Mayıs 2004'te, müebbet hapis cezasına çarptırılan 20 sanık hakkında verilen kararı, idam cezası üzerine kurulduğu gerekçesiyle bozmuştu.

İdam yerine ağırlaştırılmış müebbet

Bozma gerekçesinde, kararın kaldırılan idam cezası yerine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası üzerine kurulması gerektiği belirtilmişti. Davayı tekrar görüşen Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi 2006 yılında, 20 sanık hakkında müebbet ağır hapis cezası vermiş, 2 sanığı da 16 yıl 8 er ay hapis cezasına çarptırmıştı.

‘Ara bile vermeden yargıladık...’

Dev-Yol davasının bugünlere kadar taşınmasında Sabih Kanadoğlu'nun büyük etkisi bulunuyor. Kanadoğlu, bir gazeteye verdiği röportajda "Mesela 20 sene süren Dev-Yol davasını karara bağlayan da benim. 20 senedir sürüyordu. Bir başladık davaya, insanlar çoluğu çocuğu ile gelmiş. Sabah dokuzda başlayıp akşam dokuzda bitirdik, ara bile vermeden" dedi.

Bitti dediği dava 27 yılı devirdi

Dev-Yol davası sanıklarından Yaşar Kanbur "Sabih Kanadoğlu Dev- Yol davasını 1995 yılında mahkeme başkanı olunca bitirdiğini söylemiş. Yıl 2009 ve dava hala bitmedi. Askeri mahkeme 7 idam cezası verdi. Ancak Yargıtay'da Kanadoğlu'nun başkanı olduğu mahkeme 23 idam cezası verilmesini istedi. Sanki ciddi bir iş yapmış gibi bunu çıkıp anlatıyor" dedi. Sanıklardan Cahit Akçam ise şunları söyledi:

"İlk karar 1989 yılında verildi. Yargıtay 11. Ceza Dairesi ise 23 kişi idam edilmeli diyerek kararı bozdu. İdamı istenenler arasında ben de varım. Kanadoğlu 11. Ceza Dairesi Başkanı idi. Biz sıkıyönetim mahkemesinde emir-komuta zinciri var davayı sivil mahkemeye gönderin diyorduk. Ama dava sivil yargıya gidince Sabih Kanadoğlu'nun başkanı olduğu Yargıtay 11. Ceza Dairesi askeri mahkemeye rahmet okuttu."

SARUHAN: ilk kez adil yargılama ihlali tespit edildi

Davadaki sanık avukatlarından Şenal Saruhan Yargıtay'ın bozma kararıyla ilgili "Benim hukukçuluk deneyimimde ilk kez Yargıtay bir davada adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini tespit etti ve bu konuda karar verdi. Yani savunma hakkının ihlali geniş anlamıyla adil yargılanma hakkının ihlalidir. Büyük olasılıkla gerekçeli kararda buna atıf yapılacaktır. Bu çok önemli bir kazanımdır. Türk hukuk sisteminin önünü açan bir olgudur" diye konuştu.

Zaman aşımına uğrayabilir

Bundan sonra da benzer olaylarda, böyle kararlar verilmesinin sağlanabileceğini dile getiren Saruhan, kararın bu dava açısından da çok büyük bir önem taşıdığını belirtti. Davanın bundan sonraki sürecine ilişkin bilgiler de veren Saruhan, sürecin davanın zaman aşımına uğramasına neden olabileceğini ifade etti. Saruhan, "Ama biz bu davada zaman aşımı peşinde değiliz kesinlikle.

Çünkü zaman aşımı, bir takım şeyler zamanla unutulur geçer noktasında bir af niteliğindedir. Bu davada işkenceye, haksızlığa, hukuksuzluğa karşı direnmiş bir sanık ve savunma makamının varlığının altının çizilmesi gerekir. Bu nedenle zaman aşımı gibi bir beklentimiz yok" diye konuştu.

Şimdi peki ne oldi?

Melih Pekdemir (Sanık): Yeniden yargılanacağız ama bu kararı dinlediğim zaman aklıma hemen bir Temel fıkrası geldi: Temel’in mezar taşında 'Hastayım, hastayım dedim inanmadınız. Şimdi peki ne oldi?' diye yazıyormuş. 27 yıldır bunları anlatmaya çalıştık. 'Askeri yargının verdiği kararlar adil değildir' dedik, '12 Eylülcüler yargılansın' dedik. Şimdi bizim gazetelerin manşetlerinde, sizin televizyon haberlerinizde bizim 27 yıldır söylediklerimiz tekrarlanıyor.

Gelinen nokta elbette hayatımızda bize keyif veren noktalardan birisi. Şu anda kendimi Temel’in o mezar taşında yazdığı gibi hissediyorum. 'Peki şimdi ne oldi? diye sormaktan başka bir şey gelmiyor elimizden. 27 yıl önce 28 yaşındaydım, şimdi 56 yaşındayım."

Kaynak: Bugün

Rektör Damadı Konuştu
26 Temmuz 2009 13:22
Pamukkale Üniversitesi Rektörü Necdet Fazıl Ardıç kayınpederi Sabih Kanadoğlu'nun 'katsayı iptali' için Danıştay'ı adres göstermesine itiraz etti.

Eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun rektör damadı Necdet Fazıl Ardıç, kayınpederinin katsayının iptali için Danıştay'ı adres göstermesine karşın bu konunun tamamen YÖK'ün yetkisinde olduğunu söyledi.

Pamukkale Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ardıç, şöyle konuştu: "Bu YÖK'ün yetkisinde olan bir karardır. Onun takdirindedir. Mesleki eğitime katkı sağlayıp sağlamayacağına dair elimde veri yok. Bu konuda meslek eğitimi yüksekokulundaki verilere bakarak bir şeyler söylemek lazım." Eski YÖK üyesi Prof. Dr. Halis Ayhan da farklı katsayı uygulamasının kalkmasını geç kalınmış doğru bir karar olarak nitelendirdi. Siyasi bir karar alındığı yönündeki eleştirileri doğru bulmayan Ayhan, "Ülke ihtiyacı ve gençlerin beklentisini bilimsel yöntem ile ortaya koymuş bir karar." dedi. Son 10 yıldır uygulanan sistemin yanlış ve kanunlardaki açık hükümlere aykırı olduğuna dikkat çeken Prof. Ayhan, hangi okul olursa olsun ortaöğretimi bitiren gençlerin, üniversitede istedikleri alanda okuma imkanına sahip olması gerektiğini kaydetti.

Kaynak:Zaman

İDDİANAMEDEKİ ÜSTAD SABİH
13 Ağustos 2009 08:55
İddianamede "üstad" Sabih Kanadoğlu'yla ilgili ilginç bölümler...

Kanadoğlu’na “Yeni rolümü öğrendim, yedeğiniz oldum’’ diyen Küçük, Kanadoğlu’nun ‘Darbeyi askeri mahkeme yargılar’ çıkışı üzerine ‘Bu işi kazandık o zaman’ diye sevinmiş

Ergenekon terör örgütü iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında hazırlanan 3. iddianamede, 10. dalga operasyonda evi aranan Yargıtay eski Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun ‘örgüt üyeleri’ ile ilişkilerine dair çarpıcı bilgiler ortaya çıktı. ‘Üst düzey örgüt yöneticisi’ olarak yargılanan Yalçın Küçük ile Kanadoğlu arasındaki 2 telefon görüşmesi teknik takibe takıldı.

YENİ ROLÜMÜ ÖĞRENDİM, YEDEĞİNİZİM

19 Temmuz 2008’de Yalçın Küçük, Sabih Kanadoğlu’nu arayarak “İstanbul’a gidecem bu Teke Tek’e çıkıcam gelecem. Bu ara çok çağırıyorlar beni” derken Kanadoğlu “Doğrudur” karşılığını veriyor. 20 Kasım 2008’de Kanadoğlu, Yalçın Küçük’ü arıyor ve Küçük “Üstadım bende artık yeni rollerimi de öğrendim yedeğiniz oldum’’ diyor.

ASKERİ MAHKEMEYE GİDERSE KAZANDIK

Kanadoğlu’nun “Darbe suçunu askeri mahkeme yargılamalı” çıkışı Küçük’ü çok sevindirmiş. 11 Temmuz 2008’de Yalçın Küçük telefonda Mustafa adlı kişiye ‘’Kanadoğlu’da askeri mahkemeye gitmesi lazım demiş. İşte bu işi kazandık o zaman” diyor. Küçük “Biz derken, darbeyi askeri mahkeme yargılamalı diyenleri kastettim” dedi.

Tolon’a hürmetler

17 Mart 2008 günü Hurşit Tolon ve Erdal Şenel arasındaki bir telefon görüşmesinde Tolon’un “Sabih Kanadoğlu ile beraberdik düğünde Cuma akşamı Cumartesi akşamı sordum ona ben sayın Kanadoğlu’na hocam nasıl” sözleri üzerine Şenel’in “İyidir hürmetleri var” dediği belirtildi.

Levent Göktaş’ın özlük dosyası Kanadoğlu’nda

Sabih Kanadoğlu’nun evinde Ergenekon kapsamında yapılan aramada ele geçen belgeler konusunda da bugüne kadar hiç bir açıklama yapılmamıştı. 3. iddianamede Ergenekon sanığı emekli Albay Levent Göktaş’ın, Kanadoğlu tarafından yakından takip edildiği ortaya çıktı. Kanadoğlu’ndan Göktaş’a ait 1’den 60’a kadar sıralı bir çok takdirname, rozet ve madalya beratları, diplomalar, başarı belgeleri ve öz geçmiş raporu çıktı.
aktifhaber

KANADOĞLU RESMEN ŞÜPHELİ!

21 Ağustos 2009 11:25
3. Ergenekon iddianamesinin delil klasörlerinde Kanadoğlu için 'şüpheli' ifadesi dikkat çekerken, Eruygur'a kuryelik yapan büyükelçi bakın kimmiş...
Ergenekon savcılarına tanık olarak ifade veren Özkök’e eski KKTC Büyükelçisi Bulunç’un kuryelik iddiaları soruldu. Eruygur’da çıkan ses dosyasında Denktaş’ın referandum planları yaptığı ortaya çıkmıştı.

Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün ek klasörlerde yer alan 18 sayfalık ifadesinin büyük bölümü savcıların sorularından oluşuyor. Tanık olarak ifadesi alınan Özkök’e yöneltilen sorulardan biri KKTC’nin eski Ankara Büyükelçisi Zeki Bulunç’un Ergenekon sanığı Şener Eruygur ile KKTC eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş arasında kuryelik yaptığı iddiası. Eruygur’da ele geçen ses dosyasındaki bilgiye göre, Eruygur Kıbrıs konusunda New York’ta yürütülen görüşmelere ilişkin Bulunç’tan bilgi istiyor. Bulunç ise önce istenen bilgiyi veriyor ardından da Denktaş’ın Annan Planına ilişkin referandum konusunda Kıbrıs’ı referanduma götürecek hükümet bulunmaması için plan yaptığını anlatıyor.

ŞENER ERUYGUR’U UYARDIM

Özkök’e ilk olarak Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven gibi darbe planlarından haberi olup olmadığı soruluyor... Özkök, şunları söylüyor: “Ayışığı ve Yakamoz kod isimli darbe planlarından 2004 yılı bahar aylarında haberim oldu. Bu bilgiler bana slayt sunumu şeklinde gelmişti. Resmi delil maiyetinde olmadığı için işleme koymadım.” Özkök, klasörlere giren ifadelerinde Şener Eruygur’u, gazeteciler ve rektörler ile yaptığı sık toplantılar konusunda uyardığını da belirtiyor.

Kanadoğlu resmen şüpheli

Ergenekon delil klasörlerinde Kent Otel toplantılarına katılan Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun ‘şüpheli’ olarak evinin arandığı ortaya çıktı. 7 Ocak 2009’da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na yolladığı talimatta Kanadoğlu’nun evinin aramasında ele geçen belgelerin, Emniyete teslim edildiği anlatıldı. Talimat yazısında Kanadoğlu için ‘şüpheli’ ifadesinin kullanılması dikkat çekti.

STAR

KANADOĞLU'NA DOKUNULMAYACAK
23 Ağustos 2009 08:00

Savcıların, 10. dalgada evi aranan Yargıtay Onursal Başsavcısı Kanadoğlu için polislere yazdığı 'dokunmayın' talimatı çıktı: Aksi davranan sorumlu olur!

Ergenekon iddianamesinin ekinden, savcıların, 10. dalgada evi aranan Yargıtay Onursal Başsavcısı Kanadoğlu için polislere yazdığı 'dokunmayın' talimatı çıktı: Aksi davranan sorumlu olur!


Ergenekon soruşturmasının, 7 Ocak 2009'da yapılan, 10'uncu dalga operasyonunun perde arkası 3. iddianamede ortaya çıktı. Operasyonda aralarında ünlü isimlerin bulunduğu 39 kişi gözaltına alınmıştı. Operasyonda Prof. Dr. Yalçın Küçük, Milli Güvenlik Kurulu eski Genel Sekreteri emekli Orgeneral Tuncer Kılınç, emekli Orgeneral Kemal Yavuz, YÖK eski Başkanı Kemal Gürüz, Tümgeneral Erdal Şenel, Yarbay Mustafa Dönmez, Özel Harekat Dairesi eski Başkan Vekili İbrahim Şahin gözaltına alındı. Bu operasyonda evi aranıp, belgelerine el konulduğu halde gözaltına alınmayan tek kişi Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'ydu.


GÖZALTINA ALMAYIN


Kanadoğlu'nun Ankara ve Balıkesir'deki evlerinde, 'gözaltına alınan kişilerle ilişki içerisinde olduğu' iddiasıyla arama yapıldı. Ergenekon 3. iddianamesinin 75'inci klasörünün 215 sayfasında yer alan Kanadoğlu hakkında polislere yazılan talimat yazısı, neden gözaltı ya da yakalama olmadığını açıklıyor.
Ergenekon savcıları Zekeriya Öz, Ercan Şafak, Murat Yönder imzasıyla, 06 Ocak 2009 günü İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ve İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'ne gönderilen yazıda, polisler kesin bir dille uyarılıyor. Talimatnamede 'Şüpheli Sabih Kanadoğlu hakkında yakalama gözaltı işlemi yapılmaması, aksine davranışların sorumluluk gerektireceği hususu dikkate alınarak yukarda belirtilen tüm hususların eksiksiz olarak yerine getirilmesi ve gizliliğe riayet edilmesi rica olunur' ibaresi aşırı hassasiyeti gözler önüne serdi.

SUÇLAMA DANIŞTAY SALDIRISI
Ek klasörde bulunan arama kararında ise Kanadolu hakkındaki iddialar yer alıyor. Arama kararına göre Yargıtay Onursal Başsavcısı
şu iddialarla suçlanıyor:
'Cumhuriyet gazetesine atılan bombalar, 17.05.2006 tarihinde Danıştay 2. Dairesi'ne yönelik silahlı saldırı sonucu Yüksek Hakim Mustafa Yücel Özbilgin'in öldürüldüğü, iki Yüksek Hakimin yaralandığı saldırı, 13 Haziran 2007 tarihinde İstanbul Ümraniye'de 27 adet el bombasının ele geçirilmesi, 26.06.2007'de Eskişehir'de yapılan operasyonda 12 el bombası, iki uzun namlulu silah, 11 kilo C-3 ve 11 kilo TNT patlayıcılarının ele geçirilmesi, birçok şüphelide devletin güvenliğine ilişkin gizli belgelerin bulunduğu, Yargıtay mensuplarına yönelik suikast planlarının ele geçirildiği, Başbakan, birçok gazeteci ve yazara karşı şok suikastların planlandığı, örgüt mensupları ile irtibatlı olduğu şüphelinin adreslerinde bulundurması muhtemelen delil ve dokümanlara el konulması.'

Gözaltı haberini televizyondan izledi
Sabih Kanadoğlu'nun Ankara Yenimahalle'de bulunan Koru Mahallesi, Şahin Sitesi Mine Apartmanı'ndaki dairesine 07 Ocak 2009 günü sabah 07.30 sıralarında gelen polisler arama çalışmaları başlattı. Sabih Kanadoğlu'nun evinde yapılan aramada bilgisayar ve bazı belgelere el konulurken dünyaca ünlü piyanist sanatçısı Fazıl Say'ın CD'sine el konuldu. Kanadoğlu'nun gözaltına alındığı söylentileri ortaya atılmıştı. Ancak Kanadoğlu, gözaltına alındığına ilişkin haberleri 'Evimdeyim, gelişmeleri televizyondan izliyorum' sözleriyle yalanlamıştı.

aktifhaber

Kanadoğlu İçin Suç Duyurusu
07 Eylül 2009 07:25

Önce ortaya attığı 367 formülü ile Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini tıkadı. Ardından askere sivil yargı yolunu açan yasa ile ilgili değerlendirmede bulundu...

Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde ortaya attığı “367” şartı Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilen Emekli Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu hakkında askere sivil yargı yolunu açan yasa ile ilgili yaptığı açıklamalarda adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs ettiği gerekçesiyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunuldu.

YARGIYI ETKİLEMEYE TEŞEBBÜS SUÇU İŞLEDİ

Emekli Hakim Beyazıt Boran tarafından Başsavcılığa yapılan suç duyurusu dilekçesinde, CHP'nin yasanın iptali talebiyle Anayasa Mahkemesi'ne götürdüğü 13 Temmuz 2009 tarihinde Uğur Dündar'ın, Star TV Ana Haber'e çıkardığı Emekli Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, askere sivil yargılama yolunu açan yasanın Anayasa'ya aykırı olduğunu, iptal davasının kabulünün gerektiğini ve mahkemenin yasayı hemen gündeme alması gerektiği yönünde beyanlarda bulunduğu belirtildi. Dilekçede, CHP'nin iptal davası açtığı bir yasa ile ilgili olarak konuşan Kanadoğlu hakkında, “Anayasa Mahkemesi'ne adeta tavsiye ve telkinde bulunmuştur” denildi.

YARGILANABİLİRSE 4 YIL HAPİS YATACAK

Dilekçede Kanadoğlu'nun Anayasa'yı ve kanunları çiğnediği kaydedildi. Kanadoğlu'nun açıklamalarının Anayasa'nın 138. maddesindeki “Hiçbir kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez, tavsiye ve telkinde bulunamaz” amir hükmüne aykırı olduğu belirtilen dilekçede, Kanadoğlu'nun Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 277. maddesi gereğince “yargı görevini yapanı etkileme” ve TCK'nın 288. maddesi gereğince “Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçlarından yargılanmasını ve 2 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması istendi.
aktifhaber

15 Eylül 2009
367 Sabih'in En Güvendiği Kurum
Sabih Kanadoğlu,İzmir Bergama'da 'demokrasi' konferansında Milletvekillerine nasıl dokunulabileceğinin tüyolarını verdi..



Kanadoğlu, İzmir'in Bergama ilçesinin düşman işgalinden kurtuluşunun 87. yıl dönümü nedeniyle Belediye Meclis Salonunda "Çağdaş Yaşam ve Demokrasi" konulu konferans verdi.

Yargıya sahip çıkılması gerektiğini belirten Kanadoğlu, "Dokunulmazlıkların sınırlandırılması gerekir. Suçluların bu ülkeyi rahat bir şekilde yönetmesine olanak sağlanıyor. Yargıya sahip çıkın. Nasıl mı çıkacaksınız, gücünüzü ve iradelerinizi birleştirin" dedi.

Kanadoğlu, "15-20 milyon kişi Meclis'e yürüse olur mu?" şeklindeki soru üzerine, "Yeterli olan o gücü göstermek lazım. 15 milyon yarattık. İnşallah yine yaratırız. Hala Türkiye'de hakim ve savcılar var. Her hakim, savcı korkutulamaz" yanıtını verdi.
aktifhaber

Etiketler: 367 Sabih Kanadoğlu savcı hakim Çağdaş Yaşam
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pzr Eyl 20, 2009 9:42 pm    Mesaj konusu: 367 SABİH'E DAVA YOLU GÖZÜKTÜ Alıntıyla Cevap Gönder

Ahmet ALTAN / TARAF
Hukukçu

Bizim gazetenin kadrosu biraz dar... Epeyce az adamla çıkartıyoruz gazeteyi.

Onun için görevler biraz kayıyor.

Perihan hem harika çaylar demliyor hem de sayfa sekreterliği yapıyor mesela.

Ben de gündüzleri “genel yayın müdürlüğü” kadrosunda çalışıp geceleri “düzeltmenlik” kadrosuna geçiş yapıyorum.

Oturup sayfaları düzeltiyorum.

Önceki akşam gene sayfaları okumak için önüme çektiğimde Habertürk Kanalı’nda Balçiçek Pamir’in programı başladı.

Anayasa Mahkemesi raportörü Osman Can’la, Yargıtay eski başsavcısı Sabih Kanadoğlu tartışıyorlardı.

Önceleri yarım kulak dinlerken sonra sayfaları kenara itip bütün dikkatimi bu “hukuk” tartışmasına verdim.

Bu iki “hukukçunun” tartışması Türkiye’nin geçmişini ve geleceğini anlatıyordu çünkü.

Yargıtay Başsavcılığı, bir ülkede gelinebilecek en yüksek, en saygıdeğer makamlardan biridir, oradan emekli olan biri hayatının sonuna kadar saygı görür.

Oralara ulaşmış bir “yargıç”, hukuk felsefesini, hukuk mantığını özümsemiş, bu bilgilerini yeryüzünün en ünlü üniversitelerinde anlatabilecek biridir.

Ne yazık ki Kanadoğlu böyle bir profil çizmedi.

Tam aksine.

Sadece hukuki bilgileri eksik değildi, hukuk felsefesini de hiç kavramamış, hukukun “ruhunu” kendi ruhuna sindirememişti.

Hitler’in seçimle işbaşına gelebilmesini “demokrasinin” yarattığı bir felaket olarak göstermeye, bu felaketin Türkiye’de de tekrarlanabileceğini ima ederek “demokrasi dışı” bir yapının daha güvenceli olduğunu söylemeye çalışıyordu.

Hitler iktidara geldiğinde Almanya’da geçerli olan “Weimar anayasasından” konuşmaya başladılar.

Anlaşıldı ki Kanadoğlu o anayasayı doğru dürüst bilmiyor.

Osman Can, faşist bir partinin iktidara, demokrasi yüzünden değil, “o anayasanın demokrasi dışı olması” yüzünden gelebildiğini çok güzel anlattı.

Kanadoğlu sadece “Weimar anayasasını” değil, “demokrasi-hukuk ilişkisini”, Avrupa’daki yargıç atamalarında parlamentoların rolünü, yargının bağımsızlığı kavramının asıl anlamını, dünyadaki içtihatları ve uygulamaları da bilmiyordu.

Çok uzun zamandır kendi mesleğiyle ilgili bir kitabı ya da yeni bir metni okumadığı, pencerelerini hukuktaki gelişmelere epeydir kapadığı anlaşılıyordu.

Beni asıl şaşırtan Kanadoğlu’nun bilgi eksikliği olmadı.

Tartışmanın bir yerinde Türkiye’de “hukukun” 1950’den önce de “iyi uygulanmadığı” konusu gündeme geldi.

Kanadoğlu, o düzeydeki hukukçuların tartışmasında asla olmaması gereken bir şey yaptı ve “siz ne demek istiyorsunuz, kimin döneminde hukukun olmadığını söylemeye çalışıyorsunuz” dedi.

Karşısındaki genç hukukçuyu “Atatürk’ü mü eleştiriyorsun yoksa” kabarmasıyla tehdit etti.

Yaşı yetmişe yaklaşan, yargının zirvelerine ulaşmış birinin bu derece kolaycı bir demagojiye sapması doğrusu biraz utandırıcıydı.

Gerçeği hukukla ilgilenen herkes bilir bu ülkede.

Atatürk’ün zamanında hukukun h’si yoktu.

Tek parti rejimiyle ülkeyi yöneten birinin döneminde nasıl hukuk olacak?

Kanadoğlu ve onun gibi hukukçular, Atatürk’ü ve onun dönemini kutsayarak, o dönemdeki bütün çarpıklıkların aynen sürmesini savunuyorlar aslında ve bu çarpıklığın artık düzelmesini isteyen gençleri de “yoksa sen Atatürk’ü mü eleştiriyorsun” diye korkutuyorlar.

Osman Can’ı bilmem ama ben Atatürk’ü ve onun dönemindeki uygulamaları eleştiriyorum, ilerleyebilmek için o dönemi tümden geride bırakmamız gerekir.

2010 yılında hâlâ 1920’lerdeki bir diktatörlüğü mü yaşayacağız?

Eğer yaşayacaksak günümüzde “Atatürk’ün otoritesine” kim sahip olacak?

Kanadoğlu’nun yaklaşımları, tehditleri, hukuk bilgisinden yoksunluğu, klişelerle durumu idare etmeye çalışması, yıllarca bu ülkenin ne tür hukukçularla yargı sistemini oluşturduğunu ve “hukuk” eksikliğini gösteriyordu.

Ama bir de Osman Can vardı o tartışmada, genç bir doçent, hukuku biliyor, daha önemlisi “hukukun ruhunu ve manasını” biliyor, dünyadaki gelişmeleri izliyor, demokrasi hukuk ilişkilerini incelemiş, hukuksuz bir yargının nasıl gelişmeyi engellediğini görmüş, Türkiye’nin anayasalarının sakatlıklarını anlamış biri.

Bu ülke yıllarca hukuku Kanadoğlu düzeyinde yaşadı, çok acı çekti, bir türlü demokrasiye ve özgürlüğe ulaşamadı, şimdi artık Osman Can gibi hukukçular çıkıyor, hukuk sistemini yeniden kuracak bilgiye ve isteğe sahipler.

Onları izlerken sayfaları tam düzeltemedim “işimi” aksattım ama Kanadoğlu’nda geçmişi görüp üzülürken Can’da geleceği görüp sevindim.
Osman Can gibi hukukçuların varlığı sanırım bu ülkenin gerçek bir hukuka kavuşmasını sağlayacak bir gün.


20 Eylül 2009
367 SABİH'E DAVA YOLU GÖZÜKTÜ
13. Ağır Ceza, Sabih Kanadoğlu'nun telefon konuşmalarının dökümünü istedi. Böylece...
13. Ağır Ceza Ergenekon savcılarına Kanadoğlu hakkında hangi işlemlerin yapıldığını sorarken, Kanadoğlu’nun telefon konuşmalarının dökümlerini de istedi

Ergenekon terör örgütü iddiasıyla sürdürülen davaya bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, son duruşmada dikkat çeken kararlara imza attı. 13. Ağır Ceza, 10. dalga Ergenekon operasyonu kapsamında evinde arama yapılan Yargıtay eski Başsavcısı Sabih Kanadoğlu hakkında ne gibi işlemler yapıldığının İstanbul Cumhuriyet başsavcılığına sorulmasına karar verdi. Mahkeme ayrıca Kanadoğlu’nun telefon görüşmelerinin Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’ndan istenmesine karar verdi.

SAVCILIK İŞLEM YAPMAYI ERTELEDİ

star, Sabih Kanadoğlu hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nda yapılan işlemlerle ilgili bilgilere ulaştı. Kanadoğlu, geçtiğimiz Mayıs ayında Ergenekon soruşturması kapsamında şüpheli olarak gizlice sorgulanacaktı. Ancak, ‘gizli’ yapılması düşünülen bu sorgulama işleminin kamuoyuna yansıması sonucu Kanadoğlu’nun ifadesinin alınması ertelendi. 367 tezinin mimarı Kanadoğlu’nun evi Ergenekon soruşturmasının 10. dalga operasyonunda aranmıştı.

‘ÖRGÜT MENSUPLARIYLA İRTİBATLI’

Mahkemenin, Kanadoğlu ile ilgili olan ‘’Telefon görüşmelerinin Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’ndan istenmesi’’ başka bir ayrıntıyı daha akıllara getirdi. Kanadoğlu’nun telefon konuşmalarının Ergenekon soruşturması sırasında teknik takibe takıldığı ortaya çıkmıştı. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Kanadoğlu’nun evinin aranmasına ilişkin kararında ‘’Yürütülen teknik takip çalışmaları sonucunda örgüt mensupları ile irtibatlı olduğu değerlendirilen şüphelinin adreslerinde bulundurulması muhtemel delil ve dokümanların elde edilmesi amacıyla arama yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur’’ ifadesi yer almıştı.

Kent Otel müdavimi

Sabih Kanadoğlu’nun, birçok Ergenekon sanığıyla olan ilişkisi iddianamelerde yer almıştı. Kent Otel toplantılarının müdavimleri arasında olduğu belirtilen Kanadoğlu’nun, Engin Aydın ile telefon konuşmaları iddianamede yer almıştı. ‘Şüpheli’ sıfatıyla evinde arama yapılan Sabih Kanadoğlu, Ergenekon iddianamelerinde hakkında soruşturma süren şüpheli ya da sanık olarak yer almadı. Kanadoğlu, Ergenekon davası için ‘’Şemdinli gibi olmaya mahkum’’ demişti.

Göktaş’ın evrakları Kanadoğlu’nda çıktı

Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından emekli Albay Levent Göktaş’ın avukatının talebi üzerine mahkemenin Sabih kanadoğlu ile ilgili verdiği karar doğrultusunda gelecek cevaplar, Ergenekon davasında yeni gelişmeleri de doğurabilecek. Levent Göktaş’a ait 1’den 60’a kadar sıralı bir çok takdirname, rozet ve madalya beratları, diplomalar, başarı belgeleri ve öz geçmiş raporu Kanadoğlu’nun evinde yapılan aramalarda bulunmuştu.

aktifhaber

23 Eylül 2009 10:16
SABİH GÖKTAŞ'I TANIMIYOR AMA..
367 Sabih, Ergenekon sanığı Levent Göktaş'ı tanımıyormuş ama...
Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin telefon kayıtlarını istediği eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Zaman'ın sorularını cevapladı..

Mahkemenin her şeyi araştıracağını ifade eden Kanadoğlu, Ergenekon soruşturması kapsamında 'şüpheli' olup olmadığına ilişkin kendisine bilgi verilmediğini söyledi. Kanadoğlu, evinde madalyaları ve beratları ele geçirilen Ergenekon davası tutuklu sanığı emekli Albay Mustafa Levent Göktaş'ı ise tanımadığını savundu. Ancak daha sonra, Göktaş'ın madalya ve beratlarının kendisine 2002 yılında, başsavcılık yaptığı dönemde geldiğini kaydetti.

"O zaman kahraman bir asker olarak biliniyordu. Demek ki yırtıp atmamışım, kalmış bende." diyen eski savcı, evinde ruhatsız silah bulunduğu iddiasını da kabul etmedi:

"O silah ruhsatlı. Ancak Kalaşnikof bulunsa bile tek başına bir silah kanununa muhalefet suçunu oluşturur. Ergenekon kapsamında sayılması için başka deliller gerekir."

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, ikinci Ergenekon davasının 7. duruşmasında tutuklu sanık Mustafa Levent Göktaş'ın talebi üzerine Sabih Kanadoğlu'nun soruşturma kapsamındaki hukuki durumunun İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan sorulmasına karar vermişti.

Mahkeme bunun yanında Kanadoğlu'nun telefon görüşme dökümlerinin de Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'ndan istenmesine hükmetti. Sabih Kanadoğlu, katıldığı İstanbul'daki 18. Uluslararası Ceza Hukuku Konferansı'nda mahkemenin son kararını Zaman'a değerlendirdi.

Kanadoğlu, Ergenekon iddianamesinde bağlantılı olduğu iddia edilen Levent Göktaş'la ilgili olarak şunları söyledi: "Levent Göktaş'ı tanımıyorum, ancak savunması kapsamında böyle bir talepte bulunmuş olabilir. Cevap mahkemeye gelince hukuki durumum ortaya çıkar. Öğreniriz, bana bu konuda bir bilgi verilmedi."

Levent Göktaş'ın 60 beratı ve madalyasının Ergenekon soruşturması kapsamında yapılan aramalarda evinde çıktığı ve bu durumun 3. Ergenekon iddianamesinde yer aldığının hatırlatılması üzerine, "Bunlar ben daha görevdeyken 2002 yılında bana geldi.

O zaman kahraman bir asker olarak biliniyordu. Demek ki yırtıp atmamışım, kalmış bende." dedi. Kanadoğlu, yine aynı aramada evinde ruhsatsız silah bulunduğu iddiasına ilişkin ise, "Ruhsatsız silah bulunduğu iddiası doğru değil, bende bulunan silah ruhsatlı.

Ancak Kalaşnikof bulunsa bile tek başına bir silah Ateşli Silahlar Kanunu'na muhalefet suçunu oluşturur. Ergenekon kapsamında sayılması için başka deliller gerekir." diye konuştu.
Zaman

Kanadoğlu'na Şok Protesto

TOBB Üniversitesi'nde (TOBB ETÜ) ''modern hukuk'' konusunda konferans veren Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, salonda bulunan bir grup öğrenci tarafından ''367 fatihi'' pankartı açılarak protesto edildi.
Bazı üniversitelerde, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ya da bazı siyasetçilerin ''yumurtalı saldırıya maruz kalmaları'' eleştiri konusu olmuştu. TOBB ETÜ'deki protestoda ise öğrenciler, sözlü olarak soru sormak istedikleri Kanadoğlu'nun sözlü soru almayacağını, soruları yazılı olarak göndermelerini isteyince; öğrenciler hem konuşmanın içeriğini hem de soru sorulmasının engellenmesini protesto için ''367 fatihi'' pankartı açarak salonu terk etti.

Öğrenciler, '27 Nisan bildirisine destek çıktınız, emeklilik döneminizde 1980 darbesini gerçekleştiren Kenan Evren ile birlikte Bodrum'da resim yapmayı düşünüyor musunuz?' şeklinde soru sormayı düşündüklerini belirtti. Öğrenciler, Kanadoğlu'nun soruların sadece yazılı olarak alınabileceğini belirtmesi üzerine aynı öğrenciler, ''soruların kontrolden geçmesini istemiyoruz'' diyerek soru sormaktan vazgeçti. Öğrenciler, Kanadoğlu'nun protesto için ''367 Fatihi'', ''(Ergenekon davasına) 40 Savcı yetmez 367 Savcı Olsun'' şeklinde dövizler açarak salonu terk etti. Yaklaşık 30 öğrencinin protesto ederek salonu terk etmesi üzerine salonda yer alan başka öğrenciler de protestocu gruba destek için salondan ayrıldı. aktifhaber
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> ÇÖPLÜK Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com