EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

İstanbul'da tufan: 32 ölü

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> AKTUALİTE
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Çrş Eyl 09, 2009 7:54 pm    Mesaj konusu: İstanbul'da tufan: 32 ölü Alıntıyla Cevap Gönder

İSTANBUL 80 YILDIR BÖYLE YAĞMUR GÖRMEDİ!

İstanbul'da yaşanan son 80 yılın en yoğun yağışı sonrasında birçok yer sular altında kaldı.
Sel felaketi İstanbul'u vurdu. TEM otoyolu ulaşıma kapatıldı.... İkitelli'de 100'lerce araç sürükleniyor Karayollarındakiler botlarla kurtarılıyor.... 32 kişi öldü..

Sel felaketi İkitelli'yi vurdu. Yol azgın bir nehri andırıyor. Zodyak botları araçları tek tek dolaşarak mahsur kalanları topluyor.Son yılların en büyük sel felaketini yaşıyoruz. İstanbul İkitelli Basın Ekspres yolu göle döndü. Yüzlerce araç sular altında kaldı..

Suyun yüksekliği 2 metreye yükseldi.. E-5 TEM ve Silivri bağlantı yolu trafiğe kapalı.

Botlar mahsur kalanları topluyor

Su kanalına dönen İkitelli yoluna zodyak botları girdi. Nehre dönen suların içinde araçlarında mahsur kalan vatandaşlar botlarla kurtarılıyor.

Sürücüler araçların üstüne çıkarak canlarını kurtarabildiler. Yol adeta nehre dönmüş durumda.. Görüntüler dehşet verici.. Sel suların önüne kattığı her şeyi alıp götürüyor.. Bölgeye ambulanslar sevk ediliyor.

5 aylık yağmur 1 saatte yağdı

TEM'de mahsur araçlarda can pazarı

TEM otoyolunda 1.5 metre yükseliğindeki sulara gömülen araçlardaki vatandaşlar kurtarılmayı bekliyor. Sular araçları sürüklüyor, insanlar araç üstünde yardım istiyor

İkitelli'de basın ekspres karayolunun tamamen trafiğe kapandığı noktada TEM'de kalan araçların içindeki vatandaylar yüksekliği yer yer 1,5 metreyi bulan sularda kurtarılmayı bekliyor. Bazı vatandaşlar araçların üstüne çıkarak yardım istiyor..

Araçlarda kalanların botlarla kurtarılması bekleniyor...

İstanbul'da bazı yollar ulaşıma kapandı

İstanbul'da devam etmekte olan sağanak yağışlar karayollarını denize çevirdi. Suya gömülen araçların mahsur kaldığı bazı yollar, trafiğe kapatıldı...

TEM ikitelli karayolu çift taraflı olarak ulaşıma kapatıldı. Bu yoldan geçmek isteyen araçlar E-5'e yönlendirilerken olay yerinde yarısına kadar suya gömülen araçları kurtarmak için itfaiye ve güvenlik ekipleri seferber edildi. Bu yolla bağlantılı yollarda da araçlar kilitlenmiş durumda...

Bağcılarda Tavukçu deresinin taşması sonucu karayolunda ulaşım aksadı

İstanbul'daki sel felâketindeki yağmacılık, devletin resmî telsizlerine kadar yansıdı. İkitelli ve Halkalı civarında kurtarma çalışmalarına katılan Büyükşehir Belediyesi İtfaiyesi araçlarından yayınlanan telsiz konuşmalarında, bölgenin fırsatçılar tarafından kuşatıldığı, selde sürüklenen araçların yağmalandığı duyuruluyor. İtfaiye telsizlerinden sık sık, ''Araçlar yağmalanıyor, polis çağırın'' ifadeleri duyuluyor. Bu arada işyerlerinden sel sularına kapılan av tüfekleri ve silahlar da yağmalandı. aktifhaber-netgazete

Serdar Akinan
Çatalca'yı sel götürüyor...

SKYTURK Haber Müdürü Fikret Bulut'u aradım, 'Müdür, gündemde ne var? Yarın için yazacak konu gerek burayı sel götürüyor ve iletişimim kopuk' dedim.

Yanıt kinayeli geldi, 'Ne yazacaksın? Erdoğan'ın Bahçeli'ye dava açmasını mı? Karabulut cinayetindeki gelişmeleri mi? DTP'lilerin gözaltı meselesini mi? Bunları geç... Çatalca'yı sel götürüyor... Asıl bunu yaz...'
Gündem diye sunulan ve algımızı şekillendiren şeyler aslında hayatlarımızın sahiciliğinden ne denli uzak...
Bu satırları yazmadan, o telefon görüşmesini yapmadan önce aslında sel altındaydım... Tıpkı şu anda olduğu gibi... Çatalca'da etrafımı sel kaplamış ben 3G ile bağlanamaz ve 'call center'dan hizmet alamazken... Gündemde ne var diye beyhude aranıyordum... Oysa hayatın tüm gerçekliği olanca yalınlığı ile etrafımdaydı
Çatalca merkezden İzzettin Köyü'ne, Kestanelik'ten Orçunlu'ya, Çanakça'dan Dağyenice'ye yolları sel kaplamış ve insanlar evlerine, dükkanlarına su girmesin diye canhıraş koşturuyordu...
Yol boyu şahit olduğum kareler bir yağmurun değil afetin görüntüsüydü...
Çatalca Belediyesi cansiperane çalıştığı, bir kriz masasının oluşturulduğu haberleri ülke gündemine oturacak boyuta ulaştı. Bir an için camdan dışarı bakıyorum, tepelik bir mevkideyim ve tüm bölge seller altında...
Yarın sabah siz bu satırları okurken Çatalca ve civarındaki tablonun hangi boyuta tırmanacağını öngöremiyorum.
Fakat korkarım ki bu bölge afet bölgesi ilan edilecek boyutta bir sele maruz kalıyor...

Akşam

HAŞMET BABAOĞLU
Yüzleşmemiz gereken üç gerçek!

Bir... İklimin hızla değiştiği ve yeni doğal felaketlerin geleceği gerçeğiyle yüzleşmek zorundayız!
Elbette olup bitenlere bakıp altyapı eksikliğine ve çarpık yapılaşma rezilliğine öfkelenmek yanlış değil! Fakat bu tavır bir başka hazırlığı yapmamızı geciktirmemeli!
Hatırlıyor musunuz? 2002'de Orta Avrupa müthiş bir sel felaketi yaşamış; Avusturya, Almanya, Çek Cumhuriyeti ve İsviçre sular altında kalmıştı.
Altyapı eksikliği yoktu, belirgin şehircilik yanlışları yapılmamıştı. Ama büyük ırmaklar taştı, tepeler sel olup kaydı. 88 kişi öldü, 40 bin kişi yaşadığı yerleri terk etmek zorunda kaldı.
O yıldan beri düzenli olarak maddi zararlara yol açan seller yaşıyor Avrupa!
Ve şimdi bölge ülkeleri iklim değişikliğine bağlı felaketlere karşı önlem ve kurtarma senaryoları üzerinde çalışıyorlar. Biz de bu senaryolar üzerinde durmak ve hazırlık yapmak zorundayız.
İki...
Merak ediyorum; Bedrettin Dalan bulunduğu ülkede televizyondan Basın Ekspres Yolu üzerindeki can pazarı görüntülerini izlemiş midir? Bu yol ve İkitelli yerleşimi Dalan'ın büyük projesiydi.
Dere üzerine sanayi kurmanın; havaalanına giden en önemli yolu çarpık yapılaşmanın tam göbeğine kondurmanın "büyük proje" değil, "çok yanlış iş" olduğunu anlamak için bunları yaşamak zorunda mıydık?
Metrekareye düşen yağış miktarı korkunçtu! Doğru! Fakat biz 1995'te bu derenin taştığını, yolların sular altında kaldığını, koca Sabah binası ve matbaasının kullanılamaz hale geldiğini görmüştük! O günden bugüne ne çok zaman geçti. Neden sele karşı bölgeyi ıslah edemedik?
Üç...
Yerel yönetimler altyapı iyileştirme çalışmaları alanında halkı işbirliğine ikna etmek zorundalar. Geçen yıl Alibeyköy' de yapıldığı gibi gerekirse insanlar başka mahallere taşınacak ve evleri yıkılacak! Gerekirse, fabrikalar ve sanayi siteleri oralardan kaldırılacak! Belediyeler bu beceriyi göstermek zorundalar. Bu beceriyi gösteremeyen yönetim gidecek! Başka çare yok!
Sonra ağlamak fayda etmiyor.

Sabah

Prof. Nevzat TARHAN
Haber 7
Sel değil, ahlak erozyonu asıl felaket
11 09 2009

“İnsanlık öldü mü?” dedirtecek manzaralar yaşıyoruz.

Sel felaket, İstanbul’u sadece karnından vurmadı aslında kalbinden de vurdu. Sadece yoksullar değil lüks arabasını kenara çekip yağmaya katılan merhametsiz ve empati yoksunu insanlardan utandım. İnsan taşımaması gereken minübüste yedi kadın işçimizin ölümü ve yetim bıraktıklarına içim acıdı. Dışarıda sel varken TIR da uyuyabilen insanlara şaştım. Rant için şehirciliğin düzensiz uygulamasına üzüldüm.

Daha acı olanı da yağma olayları karşısında “Bırakın fakir fukara nasiplensin, nasılsa sigorta şirketleri var” diyerek onay verilmesi idi.

Protestan ahlakı

Bu satırları yazarken ABD’de Atlanta şehrinde kongre için bulunuyorum. Arkadaşım Prof. Kemal Arıkan ile yemek yedik ben son günlerdeki dağınıklığım nedeniyle olsa gerek çantamı kalabalık bir restoran’da unuttum ve aşağı yukarı bir buçuk iki saat sonra fark ettim. Döndüğümde içi dolu çanta bıraktığım yerde yoktu.Yöneticilere sordum çıkarıp çantayı verdiler.

Düşündüm aynı durum İstanbul’da olsa idi ne olurdu? Çantanın ‘arazi’ olma ihtimalinin İstanbul’da ABD’den daha yüksek olduğu kanaatine vardım.

Biz neden böyle olduk?

Prof. Osman Özsoy hocamız “Fransız tüccarı şaşırtan kese vakası” başlıklı yazısında atalarımızın ahlakına çarpıcı bir örnek verdi.

200 sene önce Batı ahlaken yeni oluşan protestan ahlakının iyi özelliklerini yaygınlaştırmaya başlamıştı.

Ortaçağ Avrupası kötü ahlakın çirkin neticelerini görüp Endülüs ve Osmanlıyı örnek alarak Rönesans ve reformla birlikte kendi modernizmini ve güncel ahlakını geliştirdi. Protestan ahlakı böyle çıktı ve kapitalizme kültürel kaynaklık yaptı.

Biz endüstri devrimine paralel modernizmi batının şekilsel modernizmine indirgedik. Yoksul ve güçsüz olmanın özgüven eksikliği ile kendi değerlerimizi küçük gördük ve terk ettik.

Osmanlı uleması ve medresesi dini bir kibirle mekteplere sırtını döndü. Dindarlığı şekilsel biçimde ele aldı. Tıpkı şimdiki Cumhuriyetçilerin milli bir kibirle modernizmi biçimsel olarak ele almaları gibi.

Bizim adımız Müslüman, ortalama batılının iş ve ticaret ahlakı Müslüman

Mekteplerde yetişen genç Türkler “Bizim değerlerimiz bizi geriletiyor” kanısına vardılar. Tanzimat ile başlayan batı hayranlığı bizim özgüven eksikliğimizle birleşince, ne tam batılı olduk ne de aslımızı koruyabildik.-

Özgüven eksikliği olan ama beklentileri de yüksek olan herkes gibi amaca ulaşmak için yalan teşvik edildi. Yalanın yaygınlaşması sosyal güveni zayıflattı. Bugünkü Türkiye ortaya çıktı.

Batı yalana ihtiyaç olmadan yaşama özgüvenini geliştirmişti. Bugün ortalama bir batılı bizden daha dürüst. Bizim adımız Müslüman onların iş ve ticaret ahlakı müslüman.

Yanlış kadercilik

Depremlere rağmen kötü yapılaşma devam ediyor, yanlış bir kadercilik anlayışı ile insanlar tembel ve kolaycı oluyorlar. Dışarıda sel varken TIR’ın içinde rahatça uyuyorlar. İnsan taşımaya uygun olmayan minibüs nedeniyle 7 kadın işçi hayatını kaybediyor. Belediyeler rant için çevre ve doğa bilimine uymayan yapılaşmaya göz yumuyorlar. Doğal afetin faturası daha büyük oluyor.

Dürüstlüğe dayalı kurum kültürü gerekli mi?

“Yalan geçici başarı verir ama dürüstlük kalıcı başarı getirir.

Yalancı günü kurtarır dürüst geleceği kurtarır.

Dürüst olmak çıkarcı olmaktan daha karlıdır.

Bencil kendi hukukunu dürüst toplumun hukukunu öne alır

Erdemli olmak zengin olmaktan daha değerlidir.

Nemelazımcılık hırsızlığın bir türüdür geleceğimizi çalar.”

Bütün bu özdeyişler protestan ahlakının sözleridir ama atalarımızdan ödünç alınmış vecizelerdir.

Başta aile kurumu olarak bu kültürü hayata geçirmenin önemini batının akıl ve bilimi zorunlu gördü ve uyguladı.

Bizde ise dürüstlük meziyet oldu “Ne dürüst adam” diyoruz. Halbuki dürüstlük en kıymetli genel kural olmalı idi.

Ahlaki dönüşüm ve değer yargılarımızda değişim olmadan ekonomik gelişim ve refah olmuyor.

İyi ve güzelin pasaportu yoktur. Bizde rağbet bulmazsa itibar gördüğü yere göç eder ve yaşar.

Sel felaketinde mağdurlara ve acı çekenle sabır ve rahmet diliyorum. Bu felaket bize iyi şeyler öğretir temennilerimle.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan - Haber 7
ntarhan@gmail.com

Millî Gazete'nin 37 yıllık arşivi sular altında kaldı; dünkü baskı, kiralık jeneratörlerle çalıştırılan birkaç bilgisayarla hazırlandı

11 Eylül 2009 6 aylık yağmurun bir gecede toprağa düştüğü İstanbul, dün belki de tarihinin en büyük sel felaketi ile karşılaştı. Basın Expres Yolu üzerindeki Milli gazetete de felaketten ciddi şekilde etkilendi. Gazetenin güvenlik görevlileri sel sabahı Ayamama Deresi'nin sularına kapılmış bir kadını kurtardı. Millî Gazete ve Milsan Matbaa Tesisleri'nin elektrik trafosu ve panosu ile enerji kaynağının bulunduğu kısım su altında kalarak kullanılamaz hale geldi. Yine Millî Gazete'nin 37 yıllık arşiv birikimi de tamamen sel suları altında kaldı. Bu arada Cansuyu Yardımlaşma Derneği'nin Milsan Tesisleri'nin alt katındaki deposu da sel felaketine maruz kaldı. Elektrik, su, telefon ve internet bağlantısının sağlanamadığı tesislerde, gazetenin bugünkü sayısı, kiralık jeneratörlerle çalıştırılan birkaç bilgisayar ve insanüstü bir çaba ile 12 sayfa da olsa okuyucuyla buluşturuldu.

netgazete

Selin 20 yıllık bilançosu: 443 ölü, 2 milyar $ zarar
18:00 - Türkiye'de, İstanbul'da son yaşananlar hariç, 1989-2009 yılları arasında toplam 369 sel ve taşkın olayı meydana gelirken, bu olaylarda 443 kişi hayatını kaybetti. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünden alınan bilgiye göre, felaketler 500 milyon dönümden fazla tarım ve yerleşim alanının sular altında kalmasına neden oldu. Felaketlerde 2 milyar doların üzerinde zarar tespit edildi. İstanbul'daki son sel felaketine kadar bu yıl meydana gelen taşkınlarda 15 kişi yaşamını yitirdi. 11.09.2009 ANKARA
netgazete
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cmt Eyl 12, 2009 1:27 am    Mesaj konusu: Sel Dünya medyasında Alıntıyla Cevap Gönder



Marmara’yı vuran sel felaketlerinin tarihleri hep aynı: 9 Eylül 1949, 9 Eylül 1979 ve 9 Eylül 2009

11 Eylül 2009 Marmara Bölgesi’ni bu hafta vuran sel, bölgenin son 60 yıldır yaşadığı ilginç bir felaketler zincirini ortaya çıkardı. Marmara, 1949’dan bu yana 30’ar yıllık aralarla büyük ölçekli ve ölümlü sel felaketleri yaşadı. Ancak ilginçlik bu kadarla kalmadı. Yaşanan felaketlerin tarihleri de ürkütücü bir eşlikle 9 Eylül tarihlerinde gerçekleşti ve tarihlerin son yıllarında da 9 rakamı yer aldı. Böylece, Marmara Bölgesi, yaşadığı seller ve bu sellerdeki üç dokuzlu tarihle bir sır oluşturdu. Hürriyet gazetesinin haberine göre; felaketler, 9 Eylül 1949 (09.09.1949), 9 Eylül 1979 (09.09.1979) ve 9 Eylül 2009 (09.09.2009)’da meydana geldi.

netgazete

Adım adım felakete! İşte selin yaşandığı Ayamama Deresi çevresindeki çarpık ve kaçak yapılaşmanın hukuki tarihi


11 Eylül 2009 Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Başkanı Eyüp Muhcu, Ayamama Deresi’nin geçtiği alanların yeşil alan olduğunu, ancak 1997 yılında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde yapılan bir plan değişikliğiyle yapılaşmaya açıldığını belirterek, “Rapor hazırladık. Dikkate alınmayınca Büyükşehir’e dava açtık. Ancak davayı kazanmamıza rağmen planlarını değiştirmediler” dedi. Muhçu, 2007’de Danıştay’da davanın kendi lehlerine sonuçlandığını, ancak bu süreçte bölgenin kaçak yapılarla dolduğunu, son olarak da belediyenin felaketin yaşandığı bölgeyi yüksek yoğunluklu ve çok katlı yapılaşmaya açmak için yaptığı yeni bir planı Belediye Meclisi’ne getirmeye hazırlandığını söyledi.

1997’de değiştirildi

Milliyet gazetesinin haberine göre; Büyükşehir Belediyesi’nin 1997’de 1/5000 ölçekli yeni bir nazım imar planıyla, bölgeyi rekreasyon alanı olma özelliğinden çıkarıp, yüksek yoğunluklu ve çok katlı yapılaşmaya açtığını belirten Muhcu, şöyle konuştu: “Biz bu durum karşısında Mimarlar Odası İstanbul Şubesi olarak bir ÇED (Çevre Etki Değerlendirme) çekince raporu hazırladık. Bölgenin ekolojik bir özelliğinin olduğunu, bu nedenle bölgenin yapılaşmaya açılmasının sakıncalarını içeren raporu Büyükşehir Belediyesi’ne ilettik.
Endişelerimizi, ‘Ayamama Deresi ekolojik koridorlardan biridir. Dere bölgesinin, yeşil ve rekreasyon alanı olarak kullanılması gerekir. Söz konusu plan değişikliğiyle bölge betonlaşacak, ekolojik özelliğini tamamen kaybedecek. Kentleşmeyle birlikte doğal felaketlere davetiye çıkarılmış olacak. Bölgenin alt yapısına yeni yükler getirecek ve yetersiz olan yeşil alanlar daha da yetersiz hale gelecek’ dedik.
Ancak ne yazık ki dikkate alınmadı. Bunun üzerine 1998 yılında dava açarak hukuki süreci başlattık.”

‘Yeni plan hazırladılar’

Büyükşehir Belediyesi’nin, şimdilerde afetin yaşandığı bölge olan Halkalı Toplu Konutları ile Havalimanı Kavşağı arasındaki 600 dönümlük araziyi de yapılaşmaya açmak için yeni bir imar planı hazırladığını anlatan Muhcu, şöyle devam etti:
“Bu bölge de dava açtığımız bölge gibi planda yeşil alan, spor alanı ve kentsel mezarlık alanı olarak yer alıyor. 15 Eylül 2009 tarihinde bu yeni planı Meclis’e götürmeye hazırlanıyorlar. Yoğun yapılaşmaların afete neden olduğu herkes tarafından biliniyor. Şimdi önemli olan 15 Eylül’deki bu planı geri çekecekler mi?”

Yapılaşma süreci böyle gelişti

Muhçu’nun verdiği bilgilere göre Ayamama Deresi çevresindeki yapılaşma süreci şöyle gelişti:
- Ayamama Deresi’nin geçtiği tüm alanların yanı sıra, yine aynı derenin güneyindeki İstanbul Dünya Ticaret Merkezi (İDTM), EGS (Ege Giyim Sanayicileri Birliği) Business Park ve Kuyumcukent binalarının bulunduğu arazi, 1982’de hazırlanan 1/25 binlik nazım ve uygulama imar planlarında “ağaçlandırılacak alan” ilan edildi.
- 5 Mayıs 1997’de Başbakan Erdoğan’ın yönetimindeki İstanbul Büyükşehir Belediyesi, imar planlarında “İstanbul Dünya Ticaret Merkezi (İDTM) Alanı” olarak belirlenen; Bakırköy ilçe sınırları içinde ve Atatürk Havalimanı alanına komşu konumdaki Ayamama Deresi’nin de geçtiği yaklaşık 500 bin metrekarelik arazinin 200 bin metrekarelik dilimiyle ilgili 1/5000 ölçekli yeni bir nazım imar planı yaptı. Bu planla bölge rekreasyon alanı olma özelliğini kaybetti. Böylece bu arazi yoğunluklu ve çok katlı yapılaşmaya açıldı. Aynı gün tasdik edilen plan değişikliğiyle “bütüncül proje” kavramı ve hedefi iptal edildi ve arazinin parçalara (parsellere) ayrılarak, bu parsellerde “ayrı ayrı avan projeler” halinde yatırım yapılmasına olanak sağlandı. Yani yeni planla bölgede parselasyon yoluyla birbirinden bağımsız yatırımların gerçekleşmesi sürecine de girilmiş oldu.
- Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi de bu yeni planla ilgili bir çekince raporu hazırladı. Ancak rapor dikkate alınmadı.
- Mimarlar Odası bunun üzerine, 1998 yılında İstanbul 5. İdare Mahkemesi’ne yürütmenin durdurulması için dava açtı.
- Mahkeme tarafından 24.5.2000’de yürütmenin durdurulmasına, 31.01.2001’de de dava konusu işlemin iptaline karar verildi.
- Bunun üzerine İBB temyize gitti. Ancak Danıştay’da da davayı kaybetti. İBB’nin karar düzeltme talebinin ardından Danıştay 6. Dairesi, 15.8.2007 tarihinde nihai kararı vererek planı iptal etti.
- Bu yargı sürecinde 1997 yılında başlayan yapılaşma hızla devam etti; bu yapılaşma da Ayamama Deresi’nin kuzeyindeki kaçak yapılaşmayı tetikledi.
- Felaketin yaşandığı bu günlerde ise, Büyükşehir Belediye Başkanlığı afetin yaşandığı bölgeyi, yani “rekreasyon alanı”, “kent mezarlığı” ve “yeşil alan” olarak belirlenen bölgeyi, yüksek yoğunluklu ve çok katlı yapılaşmaya açan bir planı yürürlüğe sokma amacıyla İBB Meclisi’ne havale etti. Bu plan, 15 Eylül’de açılacak Meclis’te gündeme alınacak.

netgazete
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cmt Eyl 12, 2009 9:20 pm    Mesaj konusu: Hürriyet Erdoğan'ı Niye Öptü Alıntıyla Cevap Gönder

Nihal Kemaloğlu
nihal.kemaloglu@aksam.com.tr
İstanbul batarken!

Şehir bazen cehennemin kendi olur. Çünkü insanlar şehri bir cehennem tasarımında inşa etmişlerdir.
Metropolde yaşıyor olmanın emniyetsizliğine apansız bir sabah yakalanırsınız.
Otoyolda giderken dört metreye varan selle bir anda sarılıverirsiniz.
Akıntının kuvvetiyle savrulurken ve o an nasıl güvensiz bir şehirde yaşadığınızı anlarsınız.
TIR'ların sürüklendiği otoyol altınızdan sökülür, şehir biter ayaklarınızın altında.
Artık şişme botlara kalmıştır kaderiniz, helikopterlerin ne kadar ağırlık taşıyacağı ve vinçlerin çekim gücü belirler hayatınızı.
Canınız 'sınırlı kurtarma' olanaklarıyla sınırlıdır.
Derin ve ağır farkındalığı böyle zamanlarda tecrübe edilir.
Nasıl 'yaşanamaz bir yeri' şehir sandığınızı da anlarsınız!
Ceset torbaları gelmeye başlamıştır bile...
Siz o tekstil atölyesinin kapısında sel sularının bastığı servisteki yedi kadından biri olabilirsiniz.
Camları bulunmayan, adına servis denilen metalik bir tabutta olabilirsiniz
Çatıların, arabaların üzerinde mahsur kalmış İstanbullular neler düşündüler acaba?
Büyük bir çukura çevrilen İstanbul böyle bir felaketi epeydir bekliyordu.
Çünkü İstanbul bir sel çanağı olarak yapılandırılmış, aynı zamanda deprem bölgesi olarak sereserpe yayılan bir şehrimizdir.
12 milyon insanın yaşadığı İstanbul gitgide 'cehennemin öteki adı' oluyor.
İstanbul'u sel aldı klişesine artık biz de teslim olmayalım.
Şehir planlamacılarının ve Mimarlar Odası'nın yıllardır süren uyarılarına karşın rant şehri olmaya devam ediyor İstanbul.
İnanılmaz bir yapılaşma yaşıyan bu kent sahiden planlı mı?
Sağanak yağışı emecek toprağın ekolojisi kalmadığından söz ediliyor.
Kurutulan dere yataklarının üzerinden otoyollar geçiyor.
Denize ulaşamayan yağmur suyunun sızacağı toprak da bataklık da kalmamış!
Biriken su akıntı gücüyle binaları, yolları önüne katıp ilerlemeye çalışıyor.
Yüzde 70'i kaçak yapılandırılmış İstanbul yağmur sularını drenaj sistemini kanalizasyona vererek bertaraf edildiğini geçmiş sellerden biliyoruz..
Doğa bilgisiyle hayata tutunabiliriz, bilimin ölçümleri yaşam mekanlarını kurar.
Bu bilgileri yok sayan, su havzalarını, dere yataklarını betonlaştıran 'zihniyet' bunu felaket olarak niteleyecektir.
Üstüne üstlük 3. köprünün planları yapılırken, bölüşümü hesaplanırken...
Sosyal devletin gereği olan afet, imar, şehircilik ve yapı denetim yasalarının mahiyetini kavramayan ama açgözlü kentsel dönüşüm projelerine saplanan anlayış bu defa sahiden sorgulanmalıdır.
Siyasi ve ekonomik rantın insan güvenliğini yok saydığı yapılaşmaya karşı doğanın intikamına tanık oluyoruz.
Doğa kendi dengesinin bozulmasını affetmiyor son tahlilde.
Büyük plazaların, geniş otoyolların yer aldığı İkitelli'nin ve Basın Ekspres yolunun nasıl bir tıkaç olup girdap merkezine döndüğünü izliyoruz.
Bu 2 bin 700 yıllık şehrin tarihindeki 'en büyük sel felaketi' ifadesi bile içinde nasıl bir çelişki taşıyor.
Kadim İstanbul sele karşı 'bilge şehircilik bilgisiyle' duruyor, depremlerde durduğu gibi.
Toprağı bitmiş bir kentin yağmuru bile anafor olup insanları yutuyor.
İstanbul batıyor, sulara gömülüyor, insanlar umutla kurtarılmayı bekliyor..
Belediye Başkanı 'tedbirsizliğin sonuçları' diyor.
Kimin tedbirsizliği Sayın Başkan 'iş yeri servisinde hayatını kaybeden yedi kadının tedbirsizliği mi?'
Yoksa Ayamama deresinin yanında bulunan garajdaki TIR'larda boğulan şoförlerin tedbirsizliği mi?
Akşam

Nihal Kemaloğlu nihal.kemaloglu@aksam.com.tr
İstanbul; emeğin yağması kamunun talanı

İkitelli ve Halkalı'da etkili olan sel, 'imaj kent' İstanbul'un' zeminindeki balçığı gösterdi. Sınırlı bir alandaki afete bile müdahale edemeyen ve güvenlik sağlayamayan bir metropol vardı karşımızda.
Kıpırdayamayan, ağır, hantal yerel yönetim, 'küresel ısınmayı' suçluyordu.
Anladık ki; yıllardır İstanbul'u rehin alan büyük ve arsız organizma neoliberalizm şehri çoktan yutmuştu...
Araçlarda boğulanlar, çamur basmış yerleşim ve sanayi alanları, toprağa ve suya karışan kimyasal atıklar, ilkel kurtarma çalışmaları, çamurlu malları kapan 'sırnaşıklık ve arsızlık', nasıl kırılgan bir noktaya varıldığının ispatıydı.
Şehir sadece altyapısal, kriz yönetimi olarak değil, sosyal yapı olarak da çökmüştü.
En küçük bir tetiklenmede kaosu başlatacak bütün koşullar meğerse hazırmış!
Neoliberalizmin gücü şehri ve insanlarını dümdüz etmişti.
Toprağı kalmayan çamurkentte toplum olabilmenin bütün zamkı da bitmişti.
Sele kapılan malları naylon torbalara dolduranların görüntülerinde' yıllardır rantla yönetilerek yağmalanmış' bu şehre çok acı uyarılar vardı..
Esas yağmanın eriyen sosyal doku olduğunu kimse anlayamıyordu.
Yedi işçi kadının cesetleri kaldırım üzerinde yatarken yolun karşısında ellerindeki mallarla kaçışanları izledik.
Bir tanesi elindeki ütüyü şöyle açıklıyordu: 'Burası kamuya ait değil mi?'
Sahi 'kamu' artık böyle bir anlamdı ortak zihnimizde 'beraber talan edeceğimiz alan'.
Kamu kaynaklarının ve imkanlarının talanı belli ki dikkatle gözlenmişti.
Sosyal devletten ve sosyal haklardan yalıtılmış bir ülkede kamunun çağrışımı buydu!
Çürümüş sosyal sistemin kurbanları ya ölü ya da suçlu haline geliyordu.
Çanak çömlek toplayanların başka şehirden geldiği açıklaması 'neyi aklıyorsa', kadın işçilerinin hayatını kaybettiği yük minibüsünün sadece o gün için kullanıldığı yalanı da 'o'nu aklıyordu'.
Mal taşınan minibüste pekala işçi taşınırdı. Hanidir 'emek' alınıp, satılan, kiralanan bir mal bu piyasada.
Ölünceye dek kimsenin merak etmediği 'penceresiz hayatların' sahipleri kadın tekstil işçileridir.
Tekstil sektörünün en ucuz işgücüdür.
Sendikasız, güvencesiz, iradesiz, sessiz bir mala dönüşen kadın işçiler çöküntü semtlerdeki merdiven altı ekonomisini var ederler.
Ünlü tekstil markalarının 'özgür kadına' yönelik reklamlarının 'ikiyüzlülüğünü' tekstil kadın işçilerinin çalışma koşulları ele verir...
Maliyetleri düşüren, karlılığı körükleyen ve sosyal hakları yıkan neo-liberalizm İstanbul'da şahlanır.
Zorunlu göçle İstanbul'a gelmiş kalabalık ailelerin kızları vasıfsız, ucuz emeğin özneleri olur.
Sonra penceresiz yük minibüsüne binerek yoksulluğun mahallelerine dönerler.
Şehri görmezler, bilmezler. Bildikleri, apartman altlarında havasız, karanlık dokuma atölyeleridir .
Emeğin yağması, kamunun talanı için İstanbul büyük merkezdir.
İstanbul 'varaklı kamuflajını' düşürünce, tenekeden çatma, çamurdan yapma metropol varoş olduğunu gördük...
İçindeki bütün gettocukları yutacak 'büyük gettonun' gelişinin işaretlerini de duymuyor henüz.

Akşam

Göletin Hesabını Soran Yok!
14 Eylül 2009 Pazartesi 17:36
Kemal ULUSOY

İstanbul’daki afetle ilgili, siyasi tartışmalar hızla devam ediyor.

Tartışma daha çok CHP ile AK Parti arasında yoğunlaşıyor.

Daha önceleri halının altına süpürülen pislikler tek tek ortaya saçılıyor.

Dere yatağına fabrika,yatağın daraltılması, kaçak yerleşim yerlerine izin, karşılıklı davalar, engellemeler, TIR garajları… hepsi tartışılıyor.

Ortada koskoca bir enkaz ve onlarca ceset var, dolayısıyla daha uzun süre tartışmayı da gerektirecek bir cürüm var ortada.

Tartışılan konu ihmaller zinciriyle sarıldığından suçluların gereken cezaya çarptırılması gerekir. Bu facia veya olabilecek ihtimal faciaları da ortadan kaldıracak caydırcı örnek cezalar uygulanmalıdır.

Yazarların ve siyaset yapanların üzerine yoğunlaştığı konu hep aynı ‘sen suçlusun’.

Bu arada afette evini arabasını, evindeki eşyasını kaybeden vatandaşın içler acısı durumu şimdilik gözden uzakta.

Bütün bu tartışmalarda atlanılan sorgulanamayan, gündem dışına itilen çok önemli bir ayrıntı var; O da askeri alandaki iptidai şartlarda inşa edilen yılların ihmali gölet.

80 bin ton suyun toplandığı hesaplanan göletin patlaması sonucu onca suyun bir anda nereye gittiği hiç gündemde yok. Adeta tsunami etkisi gösteren selin kaynağı nasıl oldu? Sorgulayan yok.

Gölet ayrıntısı ilk günler konuşuluyordu ki Başbakan Erdoğan’ın müdahalesiyle tartışma sonlandı.

AK Partililer, Başbakanın açıklamasından sonra söz söyleme cesaretini kendinde bulamıyor. CHP ve MHP ise asker aleyhine en ufak bir imada bulunmak kutsal metinlerine hakaret anlamını taşıdığı için bu konuyu zaten gündeme getirmezler.

Nihayet akademisyenliğin verdiği özgüvenle olsa gerek AK Parti Çevre Komisyonu Başkanı Mustafa Öztürk, İkitelli’deki sel felaketine, askeri bölgede bulunan bir göletin taşmasının neden olduğu iddialarının araştırılmasını istedi. Başbakan Tayyip Erdoğan reddetse de Öztürk konuyu bağımsız uzmanların araştırmasını istedi.

İki siyasi partinin temsilcilerinin ekranlara çıkarak ağızlarına gelen hakareti bir birine söyleyeceğine, sivil asker fark etmeden bağımsız bir komisyon kurularak olayın araştırılmasını istemek, asıl çözüm yoluna girildiği anlamını taşıyor.

Onlarca insanın ölümü ve milyonlarca maddi kaybın yaşandığı bu olayda bari dokunulmazlık zırhını çıkarabilseler….

aktifhaber

Serdar Akinan
Afet bölgesinden notlar...

Çatalca'ya girer girmez sel felaketinin boyutlarını kavrıyorsunuz. İzzettin Köyü'ne dönen yol kapatılmış... Yolda sağlı sollu iş makineleri, turuncu yağmurluklarıyla sağa-sola koşuşturan, yüzlerinden bitkinlikleri okunan insanlar görüyorsunuz.
Subaşı üzerine yola devam ediyorum.
Selin birkaç saat içinde yol açtığı hasarın boyutları gerçekten şaşırtıcı; ürkütücü...
O birkaç saat içinde yaşananları yıkık duvarlar, köklerinden sökülüp yan yatmış ağaçlar, devrilmiş elektrik direkleri anlatıyor.
Bazı evlerin patlamış camlarında, kırılmış pervazlarında suyun taşıyarak getirdiği otlar, kökler ve dallar kirli bir bulamaç olmuş.
Çiseleyen yağmur, bu tuhaf yığını birleştiren çamuru sökmekten çok uzak...
Yıkık binaların önünde irili ufaklı heykeller var. Çamur heykeller...
Lağıma bulanıp katılaşmış yataklar, şişmiş dolaplar, kumaşının dokusu çamur kaplı çekyatlar, simsiyah terlikler, paçavraya dönmüş bezler...
Giriş kapıları dışarıya kova kova çamur kusuyor.
Su bir lanet gibi usulca bu çamur deryasından akıyor. Ve şimdi nasıl da masum duruyor...
Bir evin önünden geçerken ayaklarından dizlerine kadar çamura bulanmış, üzerinde incecik kolsuz bir yün yelek ve ağzında memesiyle kıvırcık saçlı bir kız çocuğuyla göz göze geliyorum.
Sel sırasında ne kadar ağladıysa... Masmavi gözleri sanki hala nemli... O evde nasıl uyuyacak? Yatağı yoksa hemen arkasında duvara yaslanmış bu küçük şilte mi? Temiz kalan tek şey ağzındaki şeffaf meme sanki... Koca evrende sanki sadece ikisi var ve bir başınalar... Kız çocuğu ve ağzındaki plastik meme...
'Binlerce dekar tarım alanı sular altında...' demiş yetkililer. Dağyenice köyünde tarlalara bakıyorum... Dev bir çapa makinesi ekinlerin arasına dalmış ve toprağı altüst etmiş... Tek tük karaltılar var çamur deryasında... Ellerinde birer sandık kurtulan sebze arıyorlar... Nafile.
Çöken yolları tek şeride bağlamışlar... Geçen arabalara bakıyorum... Dünyanın en üzgün yüzlerinden bir kolaj yapılsa? Kiminin ekinleri gitmiş... Kiminin hayvanları... Ya yuvası gidenler? Çatalca yorgun... Çatalca bitik... Bu çamur kalkar mı? Bu köprüler onarılır mı? Bu eşyaların yerine yenisi konur mu? Hangi parayla?
Hepsi olur elbette.. Hayat kendini yeniden inşa eder. Durmaz.
Ama ne bileyim çok acı bir şey var bu köylerde, bu sokaklarda, bu yüzlerde...
Masum, saf, aklayıcı, paklayıcı su bir anda hınç dolu, öç alıcı, gözü dönmüş ve bu kadar yıkıcı, can alıcı olunca şaşırıyor insan.
Hiç beklemediğin birinden aniden tokat yemek gibi...
Oysa bu insanların hayatlarında iki nesne var edici...
Biri toprak diğeri su...
Ele ele verip bu insanları doyurdular. Daima...
Şimdi ikisi el ele vermiş. Aradan güneş çekilmiş...
Hep veren, bir anda alan olmuş...
Tuhaf ve ürkütücü...

Akşam

12 Eylül 2009
Hürriyet Erdoğan'ı Niye Öptü
Doğan'a kesilen rekor vergi cezası sıcaklığını korurken Hürriyet Erdoğan'ın sözlerini manşetine taşıdı. Sebebi ise çok ama çok ilginç...

İlişkili HaberlerTüm HaberlerŞengör'ün Yanlışı TSK'yı YıprattıBaşbuğ Ekibini Tasfiye Eder Mi?Askeri İhalede Deprem Rantı2 Teğmen de TutuklandıKomandonun Kahreden Ölümü

AKP'li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, dünkü basın toplantısında sel sularının katliam yaptığı TIR parkıyla ilgili çarpıcı bir açıklama yaptı. Topbaş, tır parkının 1.5 km yukarısındaki askeri bölgede yer alan 80 bin tonluk göletin patlamasının seli felakete çevirdiği yönünde İSKİ'nin değerlendirmesi olduğunu açıkladı. Topbaş konuyla ilgili fotoğraflar da gösterdi.

Topbaş'ın bu sözlerine rağmen Başbakan Tayyip Erdoğan, TIR parkında yaşanan facianın Topkule Kışlası'ndaki suni göletin patlamasıyla oluşan selden kaynaklandığı iddialarını yalanladı.

Erdoğan'ın bu açıklamalarını bugün Hürriyet gazetesi manşetine “Göletle ilgisi yok” başlığıyla taşıdı.

Doğan grubuna rekor vergi cezasının kesildiği ve hükümetle grup arasında yaşanan savaşın en şiddetli günlerinde Hürriyet'in Başbakan'ın sözlerini manşete taşıması pek çok kişi tarafından “uzlaşma” sinyali olarak yorumlandı.

Fakat PM'nin güvenilir haber kaynaklarından aldığı bilgiye göre, manşetin “uzlaşma” arayışla ilgisi yok!

Genelkurmay'ın onlarca kişinin öldüğü böyle bir felaketin, kışladaki göletin dayanıksız toprak set yüzünden patlaması nedeniyle askeriyenin sorumlu tutulmasından çok rahatsız olduğu ve Hürriyet'in manşetinin de karargahın bu duruşunun etkili olduğu belirtiliyor.

Hürriyet Bunu Hep Yapıyor!

Hürriyet gazetesi, kritik zamanlarda attığı manşetler ve yaptığı haberlerle devreye girerek bu tür benzeri haberleri her zaman yapıyor.

Geçtiğimiz günlerde bu konuyla ilgili Taraf yazarı Yıldıray Oğur, “Derin devletin sorgulandığı, sistemin pisliklerinin teşhir edildiği bir haberle karşılaştığınızda bir gözünüz Hürriyet gazetesinde olsun. Devlet az sonra oradan bildirecek çünkü. Zor durumda kalan, köşeye sıkışan paşa, emniyetçi, Ergenekoncu, JİTEM'ci az sonra ilk kez Saygı Öztürk'e konuşacak. Yakın tarihimiz bunun örnekleriyle dolu.” şeklinde bir yazı yazmıştı. Yine Taraf yazarlarından medya eleştirmeni Alper Görmüş, Hürriyet'in dezenformasyon yoluyla okuyucuları “en çok aldatılan” gazete olduğunu, Hürriyet'in attığı manşetlerle kamuoyu kanaatinin etkilemeye çalışıldığını belirtilmişti.

İşte O Manşet


Kaynak: Postmedya

12 Eylül 2009 12:59Şener Cezayı Belirledi
Türkiye Partisi Genel Başkanı Abdüllatif Şener, İstanbul'daki sel felaketi ile ilgili başta Başbakan Erdoğan olmak üzere belediye başkanları hakkında öyle açıklama yaptı ki.. Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit

TÜRKİYE Partisi Genel Başkanı Abdüllatif Şener, İstanbul'daki sel felaketinde en büyük sorumlunun aralarında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da bulunduğu belediye başkanları olduğunu belirterek, "Tüm belediye başkanları, Türkiye'de ki çarpık kentleşmeden sorumludurlar. Bunun cezasını çekmelidirler. Hak ettikleri ceza idamdır" dedi.

İzzet Baysal Turizm Otelcilik ve Meslek Lisesi Uygulama Oteli'nde partisinin iftarına katılırken soruları yanıtladı. Şener, İstanbul'daki anan selin ardından yapılan açıklamalara tepki göstererek, "Belediye başkanı, sayın başbakan, hükümet yani sorumlular olaya öyle bir yaklaşım gösteriyorlar ki, hayret etmemek elde değil.

Kendilerinin hiçbir kabahati yok, tüm sorumlular vatandaşlar veya gazaba gelen derelermiş gibi beyanlarda bulunuyorlar. Bu ülkenin sorunlarıyla, vatandaşların acılarıyla alay etmek anlamına gelir. Sorumlu kişi önce sorumluluğunun bilincinde olur. Sorumluluğunun bilincinde olmadan verilen demeçler bu ülke insanına hakaret anlamı taşır, bundan vazgeçilmesi lazım" dedi.

Şener, doğal afetler karşısında hassas davranılması gerektiğini anlatırken, "Bu işin sorumlusu belediye başkanlarıdır, hükümettir, iktidardır ve özellikle belediye başkanlarıdır" diye devam etti.

Dünyanın hiçbir yerinde İstanbul'daki gibi bir kentleşme görülemeyeceğini iddia eden TP lideri Abdüllatif Şener, şöyle dedi:

"Çok partili siyasi hayata girdiğimiz günden bu yana Türkiye'de görev yapmış tüm belediye başkanları, Türkiye'deki çarpık kentleşmeden sorumludurlar. Bunun cezasını çekmelidirler. Hak ettikleri ceza idamdır. Ama Anayasamızda idam yoktur. Ama mutlaka cezaya çarptırılmalıdırlar. Hatta şu bile düşünülebilir. İdam cezasının kaldırılması ile ilgili maddeye bir parantez açılarak belediye başkanları hariç yazılabilir."

Aktifhaber

Sel, 20 markaya 50 milyon lira zarar verdi
15:25 - Birleşmiş Markalar Derneği (BMD) Başkanı Ekrem Akyiğit, sel felaketinin ardından İkitelli, Güneşli bölgelerindeki markalar üzerinde yaptıkları incelemede en az 20 markanın afetten etkilendiğini belirterek, “Bölgede işletmesi olan markamızın zararının yaklaşık 50 milyon lira olduğunu belirledik" dedi. Selden, Sabri Özel, Karaca, Süvari, Sarar, Seven Hill markalarımız büyük zarar gördüklerini açıklayan Akyiğit, "Önümüzdeki günlerde kesin hesap çıkartıldığında zararın gerçek boyutu ortaya çıkacaktır” dedi. 12.09.2009 İSTANBUL


Etikatlar: İstanbul çarpık kentleşme TP Abdüllatif Şener Türkiye sel doğal afetler zarar ölü boğularak öldü Sabri Özel, Karaca, Süvari, Sarar, Seven Hill hukuk tc mahkeme yargı asker gölet hakim savcı avukat bilirkişi chp akp
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> AKTUALİTE Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com