EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Doğru Beslenme

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> HASTALIKLAR/ŞİFALAR
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Sal Ksm 13, 2007 10:25 am    Mesaj konusu: Doğru Beslenme Alıntıyla Cevap Gönder

Acilen Magnezyuma İhtiyacınızın Olduğunun 13 İşareti
14.Şub.2017

Vücudumuza magnezyum kadar sağlıklı çok fazla şey yoktur. Magnezyum, 300’den fazla enzime etki eder. Hücrelere, kaslara ve sinirlere fayda sağlar. Kan basıncınızı düzenler. Metabolizmadaki protein ve kalsiyum oranını dengeler. Saydıklarımızın hepsinin sağlıklı bir bireyin vücudunda olması gerekir.

Magnezyum eksikliği nedeniyle ortaya çıkan rahatsızlar birçok bireyde görülür. Magnezyum ve eksikliği durumunda oluşan rahatsızlıklar hakkında bilgilenmek için okumaya devam edin.

Neden magnezyum eksikliğine maruz kalıyoruz?
Eskiden günlük ihtiyacımız olan magnezyumu yediğimiz besinlerden rahatlıkla alıyorduk.

Fizlyoloji uzmanı Rune Eliasson, endüstriyel çiftçilik nedeniyle yediğimiz besinlerdeki magnezyum oranının ciddi şekilde düştüğünü ifade ediyor.
Eliasson, ABD’de yaptığı çalışmada 1914 ile 1992 yılları arasında bir elmanın besleyiciliğinin %82 oranında azaldığını söylüyor.

Magnezyum eksikliğinin bir diğer nedeni de insanların beslenme şekillerini değiştiriyor olmaları. İnsanlar artık nadiren fasulye, balık, ceviz vb. gibi besleyici ürünler tüketiyorlar.

Magnezyum eksikliğinin 13 işareti

1- Kas tutulması

Eğer bacağınızda yer alan kasların olduğu bölgede tutulmalar yaşıyorsanız, vücudunuz magnezyum eksikliğinden dolayı sizi uyarıyor demektir.
Uyumadan önce magnezyum içeren şeyler yemeyi veya içmeyi deneyin. Hem rahat uyursunuz hem de kasılma yaşamazsınız.

2- Astım

Yapılan araştırmalara göre kanınızdaki magnezyum oranı arttığında daha rahat nefes alındığı görüldü.
Ünlü tıp dergisi The Lancet’ta yayımlanan makalelerde de vücuda giren magnezyum arttığında astım belirtilerinin gözlü görülür şekilde azaldığı yazıldı.

3- Uyuşukluk

Vikipedi’de belirtilenlere göre uyuşukluğun en büyük nedeni magnezyum eksikliğiymiş. Vücudunuzda sık sık uyuşma hissediyorsanız magnezyum içeren besinler tüketmeniz önerilir.

4- Migren

Magnezyum eksikliği sebebiyle kaslarınız gerilmeler neden olur ve bu da migrene dolaylı olarak sebep olur.
Fazladan magnezyum takviyesinin ise bulantı ve ışığa karşı hassaslık gibi migren belirtilerini ortadan kaldırdığı biliniyor.

5- Kabızlık

Bağırsaklarınızın işlevlerini yerine getirebilmesi için magnezyuma ihtiyacı vardır.
Magnezyum eksikliği kabızlığa neden olur. Magnezyum dışkıyı yumuşattığından eksikliği halinde kabız olmak olasıdır.

6- Kalp ritim bozukluğu

Magnezyum eksikliği nedeniyle kalp ritim bozuklukları görülebilir.
Magnezyum, damarları koruduğundan eksikliği halinde bu tür rahatsızlıklar görülmesi olasıdır.

7- Depresyon

Magnezyumun, beyninizin işlevselliği ve ruh halinizi direk olarak etkilediği biliniyor. Bazı uzmanlar, günümüzdeki besleyici olmayan ve az magnezyum bulunan yiyeceklerin insanları depresyona soktuğunu iddia ediyor. 2015 yılında 8.800 kişinin yer aldığı bir araştırmada, 65 yaşından küçük ve yeterince magnezyum içeren yiyecekler tüketmeyen bireylerin depresyona girme riskinin %22 daha fazla olduğu kanıtlandı.

8- Uyku sorunu

Uyumakta güçlük çekiyor ve uyuyunca da en küçük seste uyanıyor musunuz?
Bunun nedeni de magnezyum eksikliği olabilir. Daha iyi bir uyku için daha fazla magnezyum içeren yiyecek tüketmeniz gerekiyor.
ABD’de yapılan bir araştırmada magnezyum alımı yüksek olan bireylerin rahatça uykuya daldıkları kanıtlandı.

9- Tatlıya düşkünlük

Vücudunuzda yeterince magnezyum yoksa ve vücudunuz sizi uyarmaya çalışıyorsa, bunu şekerinizin düşmüş olabileceği yanılgısıyla karıştırmanız mümkün. ‘Tatlı krizim tuttu’ dediğiniz anlarda ceviz, fındık veya meyve yemeyi deneyin. Yanıldığınızı anlayacaksınız.

10- Yüksek tansiyon
Yüksek tansiyon günümüzde hemen herkesin karşılaştığı yaygın bir sorun.
Magnezyum, doğal bir kalsiyum kanal blokeri gibi davranarak tansiyonunuzu dengelemeye yardımcı olur.
Britanya’da 2013 yılında yapılan bir araştırmada, magnezyum alımının arttırılması halinde tansiyonun dengelendiği kanıtlandı.

11- Eklem ağrısı

Bazıları, diğerlerinden daha fazla ve anormal bir şekilde eklem ağrısı çeker.
Magnezyum alımını arttıran ve eskiden eklem ağrısı sorunu yaşayanlar, magnezyum alımından sonra eklem ağrılarının geçtiklerini belirtiyorlar. Fazladan magnezyum alımının yok denecek kadar az yan etkisi olduğundan ve zararsız olmasından dolayı, ekstra magnezyum tüketimi denemeye değerdir.

12- Kronik yorgunluk

Kronik yorgunluk sendromu olanlara doktorlar tarafından magnezyum içeren yiyecekler tüketmeleri tavsiye edilir.
Brezilya’da yapılan bir araştırmada, fazladan magnezyum tüketiminin koşucuların performansını arttırdığı ve yaşlılardaki yorgunluk hissini azalttığı görüldü.

13- Kalsiyum eksikliği

Magnezyum eksikliği aynı zamanda kalsiyum eksikliğine neden olur. Çünkü vücudun kalsiyumu emmesi için magnezyuma ihtiyacı vardır.

Magnezyum alımını arttırma yolları

Magnezyum takviyesi, doktorunuzun reçetesi dahilinde eczanelerden temin edilebilir.

Magnezyum klorür (Tadı acıdır ancak çok etkilidir), magnezyum sitrat (Kalp çarpıntınız varsa bunu kullanmak daha sağlıklıdır) ve magnezyum sülfat (Küvetinize döküp rahatlamak için idealdir) eczanelerde bulabileceğiniz takviyelerdendir.

Kadınların günde en fazla 280 mg, erkeklerin ise 350 mg magnezyum alımı yapması gerekir. Tabii ki önce doktorunuza danışmanız gerekiyor!

Magnezyum açısından zengin besinler:

Kakao: Bitter çikolataların her 100 gramında 100 miligram magnezyum bulunur.
Koyu yapraklı sebzeler: Pazı, marul, ıspanak
Meyve: Muz, kayısı, avokado, şeftali ve erik
Badem, kaju, ceviz
Baklagiller: Fasulye ve mercimek
Esmer pirinç, darı, yulaf
Patates
Kabak

Kaynak: newsner

MODERN TIP ANTİDEPRESAN VERİYOR, BİZ TURŞU YİYİN DİYORUZ
2017 Ocak 30



“____Dr. Ümit Aktaş modern tıp ve onun depresyona karşı sunduğu çözümü eleştiriyor;”

Modern tıp ekolü beslenmeyi sadece protein, karbonhidrat, yağ ve kalori seviyesine indirgiyor. Modern tıp beslenmenin önemini o kadar yok sayıyor ki, tıp bölümünde beslenme ile ilgili dersler de verilmiyor. Olay sadece kilo kontrolüne indirgenmiş durumda. Vücudumuzun ikinci en büyük organı bağırsaklarımızdır. Her birimizin bağırsakları bir futbol sahası kadar. Peki neden bu kadar büyük bağırsaklar?
Vücudumuzda yer alan bağışıklık sistemi hücrelerinin yüzde 70’i bağırsaklarda bulunuyor.
Modern tıp ne bağırsaklardan ne de probiyotiklerden bahsediyor.
Probiyotikler olmadan bağışıklık sisteminiz düzgün çalışmıyor
hatta gen aktivitenizi bile etkiliyor, gen transferi yapıyor.
Depresyon denilince beyin kimyasından bahsediliyor,
serotonin salgılanması düşüyor deniliyor.
Halbuki depresyonda beyin kimyasının bozulduğuna dair
hiçbir bilimsel yayın yok.
Bu konu ile ilgili hiçbir kanıt yok.
Serotoninin yüzde 95’i bağırsaklarda
probiyotikler tarafından yapılıyor.
Bu hastalara antidepresan veriliyor ama beslenmesine bakılmıyor.
Hastalarınıza antidepresan yazınca modern doktor oluyorsunuz,
bizim gibi turşu, yoğurt yiyin derseniz çağ dışı oluyorsunuz.
Bize tamamlayıcı hekim diyorlar
ama kusura bakmasınlar gerçek hekim biziz.
Çünkü modern tıbbın önerdiği her şey 70 yıllıktır.
Bizim söylediklerimizi ise Hipokrat da söylüyordu:
“İlaçlarınız besinler olsun, besinleriniz ilaçlarınız olsun”
İbn_i Sina ise şunu söylüyor:
Eğer yemek yersen erken kalk çünkü şifa hazmetmektedir.
Tıpta daha tehlikeli bir şey görmedim;
acıkmadan önce yemek yemekten.
Her ikisi de beslenmeye vurgu yapıyor
ama modern tıp öyle değil.
Depresyon bir bağırsak hastalığıdır.
Bağırsak vücudun köküdür.
Beslenmeyi düzenlemeden tedavi mümkün değil.

Dr.Ümit Aktaş

Kaynak: https://anetteinselberg.com

CANAN KARATAY TÜM EZBERLERİ BOZDU...

Canan Karatay, diyetle ilgili yine ezberleri bozdu. 8-10 öğün değil, günde iki öğün. Yemek yerken de su içmeyin... İşte Karatay'dan sağlıklı beslenme tüyoları..
Türkiye'de diyet ve sağlıklı beslenme konusunda TABULARI YIKAN İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Canan Karatay, günde 2 öğün beslenilmesi gerektiğini söylüyor. Karatay, Türk halkının günde 8-12 öğün beslendiğine dikkat çekerek, toplumun 'enine büyüdüğünü' ifade ediyor. Prof. Karatay'a göre, günde 2 öğün beslenmeke gerekiyor. Dahası Karatay, yaş ilerledikçe yürüyüşe daha çok ağırlık verilmesi önerisinde bulunuyor.

Habertürk'te konuşan Canan Karatay, haraket etmek şartıyla kişinin istediği kadar yemek yiyebileceğini dikkat çekerken, bir de uyarıda bulunuyor. Yemek yerken su içmeyin. Neden mi? İşte Karatay'ın yanıtı...

'KÖY TEREYAĞI SAĞLIKLI'

"Tam yağlı, doğal olan her şey tüketilmeli. Saf köy tereyağı, katkısız Trabzon, Urfa ya da Malatya gibi yörelerimizin tereyağı kullanılabilir. Hatta kadınlarımız tıpkı yoğurt gibi evde tereyağını kendileri yapabilirler. Zeytin dahi evde yapılabilir. 'Karatay Mutfağı'nda bunların tarifini verdim. Katkısız ve çocuklara en faydalı biçimde kendi besininizi hazırlayabilirsiniz. Tereyağı, yayık ayranı aslında yarım saatlik bir iş. Neneler ya da ev kadınları, evde oturduklarında sürekli televizyon izlemek yerine bunu kolaylıkla yapabilirler. Saf köy tereyağı, en sağlıklısıdır, buzdolabında bile katı değildir ve istenildiği kadar kullanılabilir. Saf köy tereyağı ve soğuk sızma zeytinyağı her gün gereği kadar vücudumuza girmelidir."

'YEMEKTE TEREYAĞ VE ZEYTİNYAĞI KULLANILMALI'

"Zararlı dediğimiz yağlar, trans yağlardır. Trans yağlar, kızartmalarla meydana gelen yağlardır, işlenmiş her gıdanın içindeki trans yağlar zararlı ve kanserojendir. Artık halkımız, şekere ve trans yağlara dikkat etmeli, zaten dikkat edilirse hastalık da kalmaz. Mısırözü ve ayçiçeği yağı, çiğ olarak kullanılabilir. Ama ikisi de ısındığı veya kızardığı zaman aşırı miktarda trans yağ oluşur. Margarin haline gelince de, katı ya da sıvı olsun, içi trans yağ doludur.

FINDIK YAĞI DA KULLANIN

Yemek yaparken tereyağı, zeytinyağı veya fındıkyağı kullanmak gerekir, çünkü bunlar ısıya dayanaklıdır ve hemen bozulmazlar. Bunlardan asla korkmayacağız, bu yağlar yanmadıkça, trans yağ oluşmaz. Isınınca bozulan mısırözü ve ayçiçeği yağıdır. Bunlarla kızartma yaparsak hemen kanserojen olur. Trans yağlar, en fazla çoklu doymamış dediğimiz bitkisel yağlarda oluşmaktadır unutmayalım!"

'Kelleyi, paçayı, işkembeyi rahatlıkla yiyebilirsiniz'
"Yağlardan en sağlıklısı, serbest dolaşan hayvanların etindeki hayvansal yağlardır. Kuzu eti yediğiniz zaman yağıyla birlikte yemelisiniz. Kuzu etini kaynatıp et suyu çıkardığınız zaman da çok sağlıklı olur.

Sevdiğiniz kelleyi, paçayı veya işkembeyi rahatlıkla yiyebilirsiniz. Sakatatlardan hepsini yiyebilirsiniz. Karaciğer de buna dâhil. Şişman hanımlar, 'Dizlerimde kıkırdak kalmadı' diyor. Sen protein yemezsen tabii ki dizin gider, sağlıklı protein, sağlıklı yağ, yumurta, tereyağı, saf zeytinyağı yemezsen kilo veremezsin. Paça çorbası, diz eklemleriyle ilgili sorunlara birebirdir. Ben haftada 2 kez paçamı, işkembe çorbamı içerim. Beni eleştirenler, '10 yıl sonra ne olacak?' diyorlar, oysa ben bunları yeni söylemiyorum ki. Yıllardır bunları anlatıyorum. 1987 yılında, ABD'ye gittim. Oraya gidinceye kadar İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde Koruyucu Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı'ydım. Tüm bu söylediklerim yeni ifadeler değil. O zamandan beri takip ettiğim hastalar, şimdi 80-90 yaşlarında ve sağlıklılar."

'KIZARTMA HİÇ YOK'

"Kızartma bitti, hiç yapılmayacak, Çünkü kızartma trans yağ demektir. Balık ızgara, fırın, buğulama şeklinde yenilebilir. En sağlıklısı bunlardır. Ama Trabzon ya da Ordu'da yapıldığı gibi hamsiyi una bulayıp kızartırsanız o tehlikelidir! Kanserojendir! Aslında yiyecekleri biz pişirirken ya da tüketirken tehlikeli hale getiriyoruz.
İdeal bir öğlen yemeği, biftek veya bonfile ile güzel bir salatadan oluşur. Bütün bir balık yiyebilirsiniz. Izgara yapılmış sebze, döner yiyebilirsiniz. Ama dönerin yanında pilav, patates, pide yok! Bir iki kaşık tam buğday veya bulgur pilavı, cacık, yoğurt, ayran olabilir. Doyuncaya kadar yiyebilirsiniz, sakın az yiyip de aç kalmayın, sonra halsizleşir doğru dürüst iş yapamazsınız. Kilo almayacağım diye yalnız salatayla öğün geçirmek bu nedenle doğru değildir!"

'Türk milleti 8-12 öğün besleniyor, enine büyüyor'
"İbn-i Sina, Ortaçağ'ın en önemli bilimadamı, tıp hekimidir. Onun yazdığı tıp kitapları Ortaçağ'da bütün tıp okullarında okutuluyordu. İbn-i Sina, 'İki öğün sağlıktır, üçüncü öğün hastalıktır' der. Sabah zaten çok kuvvetli yiyince doğal olarak iki öğüne iniyorsunuz. Akşam yemeği de erken yemeli. Hz. Muhammed'in tavsiyesi de bu doğrultudadır. Kuvvetli bir kahvaltı yaptıktan sonra zaten acıkmıyorsunuz. Ama Türk milleti maşallah 8-12 öğün besleniyor, öyle alıştırıldı, öyle programlandı. Bu nedenle de Türk milleti enine büyümeye başladı!

'YAŞ İLERLEDİKÇE HAREKET ARTACAK'

50 yaşından sonra 6-7 öğün yemek tamamen sağlıksızdır. İbn-i Sina diyor ki, 'Yaş ilerledikçe, hareket artacak'. Oysa biz yaşlandıkça köşemize çekiliyoruz, bu çok yanlış. Türk toplumu eğer şişmansa, hastaysa, göbeği varsa, şeker veya kalp hastasıysa, kiloluysa, depresyon hastasıysa, kanseri varsa, Alzheimer'ı varsa şeker, tatlı tüketmeyecek. Benim gibi 60-70 yaşındaysanız, oturup 3 öğün ekmek, şeker yiyemezsiniz. Şekerli içecek içemezsiniz. Çünkü harcamıyorsunuz, ihtiyacınız da kalmıyor. Metabolizma yavaşlamış oluyor, hormonlar gitmiş. Vücutta hormon kalmamış. Ben buna dikkat çekmek istiyorum."

'Diyet yiyeceklere dikkat!'
"Light ürünlere, diyet olan tüm yiyecek ve içeceğe karşıyım. Çünkü diyet denilen besinler, içindeki doğal yağların, doğal vitaminlerin, doğal minerallerin alınmış olan kısmıdır. Diyet yiyecekler, en sağlıklı kısmı alınan ve en pahalı satılan ürünlerdir. Hazır gıdalar da öyle. Hazır gıdalardan da uzak duracaksınız. Doğal gıdaları kendiniz hazırlayıp yiyeceksiniz. O zaman hastalanmazsınız, verdiğiniz kiloları da almazsınız."
'Yapay gıdalar kısırlık ve kanseri artıyor'

"Yanlış beslenme ve yapay gıdalar sonucunda kısırlık artıyor. Sadece kısırlık değil, kanser, kalp hastalığı, şeker hastalıklarında da artış görülüyor. Hepsinin temelindeyse obezite yatıyor.

Obez, karaciğer yağlanması olan yani insülin yüksekliği olan kişilerde östrojen hormonu da yükseliyor, polikistik over gelişiyor, kadınlarda üreme duruyor, erkeklerde memeler büyüyor ve spermin kalitesi ve sayısı azılıyor. Bir de GDO'lu gıdalar var. Bunlar ve trans yağların aşırı tüketilmesi üreme dahil vücuttaki her şeyi bozuyor."
'Hareket etme şartıyla istediğin kadar ye'

"Kaç gün diye bir şey yok, doyuncaya kadar her şeyi yiyeceksiniz. Karatay Mutfağı'nda 'kaç kalori' hesabı yok. Ben başka bir şey söylemiyorum. Hareket etmek ve sağlıklı yiyecekler olması şartıyla istediğiniz kadar yiyebilirsiniz.

Bilgisayar ya da televizyon karşısında saatlerce oturursanız olmaz! Hareket etmeden hiç kimse kilo veremez. Ama gençsiniz, atletsiniz, saatlerce spor yapıyorsanız ya da hamileyseniz o zaman tabii ki yiyecekseniz. Her gün 5 kilometre koşun ya da yürüyün, o zaman sağlıklı yiyeceklerden istediğinizi, doyuncaya kadar, bakın bir kez daha vurguluyorum doyuncaya kadar yiyebilirsiniz. Örneğin pastırmalı kuru fasulye, mercimek, piyaz gibi yemekleri doyana kadar yemelisiniz. Ama ekmeksiz olarak! Tabii ki kuru soğanla... Neden? Çünkü biz de bir söz vardır biliyorsunuz: 'Aç ayı oynamaz!' deriz. Pirinç yerine de bulgur tüketilmeli. Tam buğday ve bulguru yiyebilirsiniz."
'Yemekte içilen su hazımsızlık yapar'

"Su 24 saat içilmelidir. Ancak yemek sırasında içilmemeli. Çünkü mide asidini sulandırır, hazımsızlığa neden olur. Her gün azar azar yudum yudum 2.5 litre su tüketilecek. En önemli kriter, idrar rengi, açık limonata renginde olacak. Öyle değilse vücuda yeterli su girmiyordur. Bu nedenle de bağırsaklar çalışmıyor. İşte bu sebeple Türkiye'nin en büyük sorunlarından biri de kabızlıktır. Kabızlık ise, metabolizmanın bozulduğunun en basit ve en önemli göstergesidir, belirtisidir. Ciddi bir sağlık sorunudur.
S.haber

Yiyerek Kilo Almadan Kas Yapın
13 Kasım 2007
Doğru beslenerek kilo almadan kas yapın... Sylvia Hubbard kilo almadan kas yapmanızı sağlayan 8 "süper besini" sıraladı.
Newsmax haber sitesinin sağlık editörü Sylvia Hubbard kilo almadan kas yapmanızı sağlayan 8 "süper besini" sıraladı.

* Yumurta: Kırmızı etten bile daha fazla protein bulunduruyor.

* Badem: Kasların güçlenmesi için gerekli alfa-tokoferol bakımından zengin.

* Somon balığı: Yeni kaslar oluşturulmasını sağlayan proteinlerden normalden 2 kat daha fazla bulunuyor.

* Yoğurt: Kasların gelişmesi için gerekli olan karbonhidrat ve protein yoğurdun içinde fazlasıyla mevcut.

* Kırmızı et: Kas oluşumu için vazgeçilmez olan çinko ve demir içeriyor.

* Zeytinyağı: Kasların zayıflamasını, içerdiği E vitaminiyle engelliyor.

* Su: Kasların yüzde 80'inin sudan oluştuğunu söylemek bile yeterli.

* Kahve: Uzmanlar kafeinin kasların harekete geçmesi için ne derece önemli olduğunu belirtiyor.
aktifhaber

Şekeri bırak, kalbini koru!

Yılın tıp kitabı “Bir Masalmış Kolesterol” kalp sağlığımızı korumak için şekerden uzak durmayı öğütlüyor. Şeker yediğimizde neden kendimizi “mutlu” hissettiğimizi açıklayan yazar, bu sanal mutluluktan ve şeker bağımlılığından kurtulmanın da reçetesini veriyor! iyibilgi özel

“Mutluluk, dünyada en çok peşinde koşulan duygudur. Şeker ise, dünyada en bol bulunan kimyasal madde. Sorun da burada. Şeker insanı mutlu ettiğinden ve her yerde kolayca bulunduğundan, bağımlılık yaratabilir. Ancak bu bağımlılık şekerin yan etkileri (özellikle obezite) nedeniyle sağlıksızdır.”
Yazar Shane Ellison, kan şekerini kontrol altına alma ile ilgili şunları yazıyor:
“Kalp hastalığını önleme veya geriletmede yaşam biçiminin etkisi
Kalp hastalığını önlemede ilk basamak, hap yutmak değil, sağlıklı yaşam alışkanlıklarını kazanmak olmalıdır. Bu kural, reçeteli ilaçlar için de, kapsül şeklinde satılan besin destekleri için de geçerlidir. Her iki ilaç türü de, yaşam biçimi kötü olanlarda kalp hastalığı görülmesini engelleyemez. Eğer kalp hastalığı risklerinizi azaltma konusunda ciddiyseniz aşağıdaki alışkanlıklarını kazanmalısınız:
• Şekeri (sukroz, yüksek fruktoz içeren mısır şurubu -nişasta bazlı sıvı şeker-, fruktoz ve suni tatlandırıcılar)53 ve sigarayı kesin
• Ağır olmayan egzersiz yapın
• Şarap da dahil, alkol alımını kesin veya en aza indirin
• Her gün daha fazla yeşil/ yapraklı sebze tüketin
• Daha fazla saf su için (damıtılmış olmayan sulardan için)
• Sadece çiğ süt (pastörize edilmemiş süt) tüketin, miktarı sınırlı tutun
• Düzenli olarak, ceviz, hindistan cevizi yağı ile taze somondan ve/veya kanola yağından omega-3 yağ asidi tüketin
• Rafine tahıllarla yapılmış besinleri (beyaz unlu) azaltın
• YAĞLARINIZDAN KURTULUN (aşağıda “Obezite için Yardım” bölümüne bakınız)
Az önce bahsettiğimiz yaşam tarzı değişikliklerine uymak, vücudunuzdaki olumlu değişikliklere bağlı olarak ömrünü uzatır. Bunların tümü de kalp hastalığını aşağıda sayılan yollarla önlemeye uğraşırlar:
• Endotel fonksiyonunu yeniden düzenler (daha iyi kan dolaşımı için)
• Yağsız vücut kütlesini arttırır
• Trombosit kümelenmesini azaltır (pıhtıları önler)
• Kan basıncını (tansiyonu) düzenler
• Plak oluşumunu ve büyümesini önler
• Oksidatif stresi önler
• Kalbe optimal enerji sağlar
• Homosistein düzeylerini düşürür
• Ensülin direncini önler

Obezite için yardım: Kan şekerinizi nasıl kontrol altına alabilirsiniz?

Obezite ve yaşlanma için “her derde deva” bir ilaç olsaydı, bu ilaç diyete değil, kan şekerini kontrol etme ve düşürmeye yönelik olurdu. Kendimden örnek verebilirim. Kan şekerimi kontrol altına alarak yüzde 30 olan vücut yağ oranımı yüzde 10’a düşürebildim. İnce olmanın yararlarının yanı sıra, kan şekerini kontrol altına almak ensülin direnci, tip 2 diyabet, dikkat dağınıklığı ile ilişkili belirtiler, kanser ve kalp hastalığına deva olacaktır.
Kan şekeri dikkat edilmesi gereken bir konudur. FDA, “ABD’de yetişkin nüfusun üçte ikisinin aşırı kilolu veya obez olduğunu ve diyabet nedeniyle erken ölümlerin salgın hastalık gibi yayıldığını” bildiriyor. Amerika bir mezarlık. İnsanların çoğu, hastalık belirtilerini maskelemeye yarayan FDA onaylı ilaçları kullanıp rahat rahat ölmeyi bekliyor. Mantığınızı dinlerseniz, “Diyet kolayı çöpe at, kolesterol düşürücü ilaçları unut ve bu uyarıyı beyninde hemen hareket geçir” dediğini duyacaksınız.
Tüm maddeler, hatta su bile toksik, yani zehirlidir. Bir maddenin zehir olup olmayacağını hangi dozda kullanıldığı belirler. Bu prensip, M.Ö. 1500 yılında Paracelsus tarafından ortaya konmuş olup, glikoz ve ensüline uyarlanabilir.
Glikoz, enerji ateşinizi tutuşturan kıvılcım olarak değerlendirilebilir. Ensülin de kibrittir. Kan dolaşımınıza glikoz girdiğinde, pankreastan ensülin salgılanır. Ensülin, mekik gibi vücudunuzun hücrelerine glikoz ve diğer besin maddelerini taşır. Bu önemli maddeler dahi zehirli olabilir. Nasıl mı?
Yüksek miktarda şeker (sukroz, yüksek glisemik endeksli karbonhidratlar ve meyve suyu) alımı, aşırı miktarda ensülin üretimine yol açar. Aşırı ensülin ise hücrelerinizi “uyuşturur”.
Hücre içine giriş imkanı bulamadığından, glikoz (ve diğer birçok besin) gidecek yerleri olmadan kan dolaşımında sürüklenir durur. Sabit bir şekilde glikozun akışı olduğunu farkeden pankreas ensülin salgılamaya devam eder. Glikoz ve insülin zehirli hale gelirler. Hasar başlar.
En korkutucusu, ensülin “termogenez”i bloke ederek yağ yakma özelliğinizi engeller. “Termogenez”, zayıf kalmanız için size Allah tarafından bahşedilen bir haktır. Vücudunuzun yağlardan, onları ısıya çevirerek kurtulma sürecidir. Ensülin, bu süreci engeller. Termogenez gibi mucizevi bir özelliğe, hareket etmenizden veya diyet yapmanızdan bağımsız bir şekilde doğuştan sahipsiniz, unutmayın.
Aşırı şeker alımına dayanan bu olumsuz etkiden mağdur olanlar, kontrol edemeyecekleri biyokimyasal bir kabusun kölesi olacaktır. Çoğu vakada, geri dönüş yoktur. Uyanma imkanı olmayan bu kabusun karakteristik özellikleri sürekli şeker krizleri, dindirilemeyen susuzluk hissi, idrar miktarında artma, vücut yağ miktarında artma (yıllar içinde vücudunuzun yağ yüzdesi artıyor mu?), karamsarlık ve düşük enerjidir.
Bu belirtiler daha sonrasında obezite, ardından insülin direnci, tip 2 diyabet, kalp hastalığı, kanser ve nihayetinde erken ölüme sebep olabilir. “İlkyardım” ilaçlarını unutun ve kan şekerinizi doğal yollarla düşürmeye çalışın

Yüksek kan şekerinizi düzeltmek için, aşağıdakileri uygulayın:

• Eğer önünüzdeki yemeğin tadı şekerliyse, ve bu tat organik meyveden gelmiyorsa yemeyin
• Her yemekten önce suda çözünmüş 1 çorba kaşığı karnıyarık otu tohumu (psyllium husk)
• Her gün 1-6 gram tarçın57
• Her gün 300-600 mg alfa lipoik asit (ALA)
• Her gün 10-25 mg, yüzde 1’lik banaba bitkisi ekstresi (korosolik asit)
• Beslenmenizden yüksek glisemik endeksli karbonhidratları çıkarın
• Yemek veya atıştırmalıklarla birlikte ayçekirdeği, badem, kabak çekirdeği gibi tohumlar veya fındık fıstık tüketin (kavrulmamış, tuzlanmamış olanlarını)
• Tabii ki düzenli olarak spor yapın
Uzun vadede kan şekerinizi kontrol altında tutarsanız, 5–10 yaş daha genç görüneceğinizi ve hissedeceğinizi düşünebilirsiniz. Obezite, diyabet, kalp hastalığı ve kanser nedeniyle erken ölüm tehdidi kötü bir rüya olarak kalacaktır.

Şekeri sonsuza kadar nasıl bırakabilirsiniz?

Şeker bağımlılığı gerçek bir tehlikedir. Sukroz bağımlılığı, obezitenin bir numaralı nedeni sayılabilir. Obezitenin, kalp hastalığı için risk faktörü olduğu kanıtlanmıştır. Şeker bağımlılığının bir göstergesi de, küçük kızlarımızı “şeker” olarak tanımlamaktır.
Sevdiklerimizi şekerle ilişkilendirmemizin nedeni, şekerde olduğu gibi çocuklarımıza duyduğumuz sevginin de kendimizi iyi hissettirmesidir. Başka bir deyişle, sevgi ağrıyı keser.
Bilim adamları, şeker ve sevgi arasındaki bu benzerlikle ilgili olarak, her ikisinin de “opioid” (afyondan elde edilen) reseptörleri tetiklediğini keşfetmişlerdir. Bu reseptörler tetiklendiğinde, reaksiyonlar zinciri ateşlenmiş olur. Bu zincir, “ağrıyı hissetmeme” ile son buluyor. Sonuç, mutluluktur.

Şeker ve sevgiye ek olarak, ilaçlar da opioid reseptörleri tetikleyebilirler. Bu ilaçlar afyon, kodein, morfin ve oksikodon’dur. Bunların hepsi “opiat” olarak bilinir. “Mutluluk”un ötesinde, opiatlar “coşku ve neşe” duygularına da neden olur. Bu, kısmen de olsa, insanların neden bağımlı olabildiklerini açıklar – bu coşku ve neşe halinin doğal bir şekilde hissedilmesi güçtür, ama imkânsız değildir. Bu ayrıca, sevilme hissinin eksik olduğu kişilerin neden şekere (örneğin karınız mutsuz olduğunda çikolata yer) veya ilaçlara yöneldiğini de açıklar.

Opioid reseptörleri tetikleyen birçok şey bağımlılık yaratabilir. Bazı bağımlılıklar sağlıklıdır, bazıları da şeker bağımlılığında olduğu gibi sağlıksız.

Mutluluk, dünyada en çok peşinde koşulan duygudur. Şeker ise, dünyada en bol bulunan kimyasal madde. Sorun da burada. Şeker insanı mutlu ettiğinden ve her yerde kolayca bulunduğundan, bağımlılık yaratabilir. Ancak bu bağımlılık şekerin yan etkileri (özellikle obezite) nedeniyle sağlıksızdır.

Şeker bağımlılığı birçok bahane ile rasyonalize edilir. Genellikle şunlar söylenir: Herkes gazoz içiyor, zararlı olsaydı satılmazdı, çocuklar bile yiyor, etikette “şekersiz” yazıyor, yarın bırakacağım, kilo almak umurumda değil, benimki genetik, herkes şişman, şişmanlık sağlıklıdır, bir yerde şekerin bağımlılık yapmadığını okudum.

Şeker bağımlılığının nasıl geliştiğini bilmek, tedavinin nasıl olacağı hakkında fikir verir. Şeker tüketildiğinde beyinde serotonin seviyesi yükselir. Bu da endorfin üretimini arttırır. Aynı ilaçlarda olduğu gibi, bu beyin kimyasalları da opioid reseptörleri tetikler, böylece mutluluk verir, acı hissini gölgeler.

Opioid reseptörleri şekerle tekrar tekrar tetiklenerek serotonin düzeylerini suni olarak arttırırsa, insan vücudu doğal yollardan serotonin üretimini ve salgılanmasını durdurur. Serotonin duygulanım ve iştahın kontrolünden sorumludur58. Serotonin olmadığında kişi depresif olur ve daha fazla şeker yemek için kıvranır. Bu da mutluluk ile şeker arasında duygusal bir bağ kurulmasına yol açar. Şeker bağımlıları, serotonin düzeyini arttırmak ve mutlu olmak için şekersiz yapamaz hale gelir. Bu olayın adı “duygusal yeme”dir. Zamanla, duygusal yeme şeker yeme haline gelir, bu da termogenezi engellediğinden yağ dokusunun artmasına yol açar.
Bunun üstesinden gelmek için, şeker bağımlılarının serotonin düzeylerini artıracak ve şekerdeki gibi olumsuz yan etkileri olmayan sağlıklı alışkanlıklar geliştirmeye ihtiyaçları var. Bu kriterlere uyan iki şey var: egzersiz ve esansiyel aminoasit olan L-triptofan.

İyi bilinen “koşma sarhoşluğu”, endorfinlerin opioid reseptörleri tetiklemesinin sonucudur. Bu mutluluk hissi, hafif egzersiz ile de kazanılır. Şekerin yerine geçebilecek harika bir alternatiftir. Kuşkusuz, koşma alışkanlığı pasta yemekten daha yorucu olup sağlıksız bir bağımlılığa da yola açabilir- her gün egzersiz yapanlarda olduğu gibi. Dengeyi bulmak çok önemlidir.

L-triptofan, şekerin yerini kolayca alabilir ve egzersizle birlikte kullanılabilir. Yapıtaşı gibi davranarak vücudun serotonin üretimini arttırır. Sonuçta, L-triptofan kullananlar, şeker krizlerinden kurtulurlar. Bu esansiyel aminoaisit melatonini de arttırır. Bu da gece güzel bir uyku çekmeyi seven herkesin çok hoşuna gidecektir.
Şeker bağımlılığı bir kez sonlandığında, termogenez harekete geçecektir. Termogenez herkese ince bir vücutla yaşama hakkı verir. Tek başına bu dahi kalp hastalığına yakalanma ihtimalinizi düşürür.
Suni tatlandırıcılara da yer yok
Purdue Üniversitesi’nden Prof. Dr. Terry Davidson ve Doç. Dr. Susan Withers, suni tatlandırıcıların, aynı şekerde olduğu gibi, tokluk hissine engel olduğunu bulmuşlardır.
Uluslararası Obezite Dergisi’nde yayınlanan araştırma sonuçlarına göre “ağızdaki his” vücudun kalori sayma becerisinde çok önemli rol oynuyor. Suni tatlandırıcı kullandığımızda, vücudun şekerli tadı esas alarak kalori sayma kabiliyetini engellemiş oluyoruz.
Suni tatlandırıcılar, bilinçsizce çok fazla yememize neden olurlar 59. Diğer bir deyişle, domuz gibi yemediğinizi düşünüyorsunuz, ama aslında öyle yiyorsunuz.
Sağlıklı veya diyet ürün ve protein takviyesi üreticilerinden bazıları galiba henüz şekerin kötü etkilerinin farkında değiller. Bunun bir göstergesi de, bu ürünlerin bol miktarda şeker veya suni tatlandırıcı içermesidir. Bu tür ürünlerin sizin için sağlıklı olduğu inancı, pazarlama stratejilerinin nasıl olup da tıbbi bilgi ve sağduyunun yerini aldığına mükemmel bir örnek oluşturuyor.”
Referanslar:
53. Zdenka turk. Glycation and Complications of Diabetes. Vuk Vrhovac Institute, University Clinic for Diabetes, Endocrinology and Metabolic Diseases. Dugo dol 4a, 10000 Zagreb, Croatia. Review. Received: July 26, 2001. http:// idb.hr/diabetologia/01no2-2.html.
54. Paul Knekt, John Ritz, Mark A Pereira, Eilis J O’reilly, Katarina Augustsson, Gary E Fraser, Uri Goldbourt, Berit L. Heitmann, Göran Hallmans, Simin Liu, Pirjo Pietinen, Donna Spiegelman, June Stevens, Jarmo Virtamo, Walter C Willett, Eric B Rimm And Alberto Ascherio. Antioxidant vitamins and coronary heart disease risk. A pooled analysis of 9 cohorts. American Journal of Clinical Nutrition. Vol 80.issue 6, pp 1508-1520.
55. Bruce J. Holub. Clinical Nutrition: 4. Omega-3 fatty acids in cardiovascular care. CMAJ. March 5, 2002; 166 (5).
56. Starfield, Barbara. U.S. child health: what’s amiss, and what should be done about it? A strong primary care infrastructure is key to improving and reducing disparities in children’s health. Health affairs (Millwood). 2004 Sep-Oct; 23 (59: 165-70. starfield, Barbara. Journal of the American Chemical Society, July 26, 2000- Vol 284, No.4.
57. Khan A, Safdar M, Ali Khan MM, Khattak KN, Anderson RA. Cinnamon improves glucose and lipids of people with type 2 diabetes. Diabetes Care. 2003 Dec; 26 (12):3215-8.
58. Capuron L, Neurauter G, Musselman DL, Lawson DH, Nemeroff CB, Fuchs D, Miller AH. Interferon-alpha-induced changes in tryptophan metabolism. Relationship to depression and paroxetine treatment. Biological Psychiatry.
59. Davidson, T.L. and Swithers, S.E. “A pavlovian approach to the problem of obesity.” International Journal of Obesity Related Metabolic Disorders. 2004 Jul; 28 (7):933-5.
www.iyibilgi.com

18.07.2007
Astım-Obezite İlişkisi Tartışılıyor
Amerikalı ve Avrupalı bilimadamlarına göre obezler astıma daha açık.

Tıptaki gelişmeler her gün hastalıkların nedenlerini biraz daha aydınlatıyor.
Astım hastalığının, obezite yani şişmanlığa yol açabileceği belirtildi.

İngiliz bilim adamları, astıma yol açan proteinin iştahı da artırdığını ve böylece obeziteye sebep olduğunu ortaya çıkardı.

Şişmanlık Astım için Risk Faktörü mü?
Bazı bilim adamları ise obezitenin astıma zemin hazırladığı görüşünde...

Obezite ve astım ilişkisi, bu nedenle bilim adamları arasında tartışma konusu..

Son yıllarda yapılan araştırmalar, şişmanlığın astım için önemli bir risk faktörü olduğunu ortaya koyuyor.

Amerika'da 330 bin hasta üzerinde yapılan incelemeler, obezlerde astım riskinin, normal kilolu insanlara göre 2 kat fazla olduğuna işaret ediyor.

İngilizlerin Çalışması Obezitenin Genetik Olabileceği Tezini Destekler Nitelikte
İngiliz doktorlar ise tam tersini savunuyor... Araştırmaya göre, akciğer iltihaplanması ve astıma yol açan moleküller, iştah açıcı proteinler üretiyor, bu da obeziteye yolaçıyor.

Bütün astım hastalarının obez olmadığını belirten İngiliz araştırmacılar, bu ilişkiyi kuran proteinin, genetik özelliklere göre farklı etkiler gösterebileceği görüşünde.

İngiliz bilim adamlarının çalışması, obezitenin genetik olabileceği düşüncesini destekliyor.

Sonuçta, bilim adamlarına göre, tetikleyici hastalık hangisi olursa olsun, obezite ve astım arasında yakın ilişki bulunuyor. TRT

02.03.2007
Fransa'da Reklamlara Zorunlu Uyarı
Gıda reklamlarında zorunlu uyarı uygulaması başlatıldı.

Fransa'da Yiyecek ve içecek reklamlarında sağlık uyarıları yer alacak
Fransa Sağlık Bakanlığı, hazır yiyecek ve içeçek reklamlarında aşağıdaki dört uyarının yer almasını zorunlu kılan bir uygulama başlattı.

Sağlığınız için diye başlayan uyarılarda şu öğütler yer alıyor ; - Günde en az beş meyve ve sebze yiyin - Düzenli egsezsiz yapın - Çok yağlı, çok şekerli ve çok tuzlu yemekten kaçının - Öğünler arasında " abur cubur " atıştırmaktan kaçının

Sağlık Bakanlığı bu dört uyarının televizyon, radyo, internet üzerinden yapılan reklamlarla, reklam panolarında yer almasının zorunlu olduğunu bildirerek buna uyulmaması durumunda sözkonusu reklamın maliyetinin yüzde bir buçuğu oranında para cezası kesileceğini duyurdu. Kesilen cezalar "Sağlık Eğitimi Ulusal Enstitüsü" ne devredilecek.

Fransa Sağlık Bakanı Xavier Bertrand, reklamlarda zorunlu yer alacak bu dört uyarının zaman içinde gözden geçirilerek, daha etkili olması için gerekli değişiklik ve eklemelerin yapılacağını belirtti.

Fransa Sağlık Bakanlığı verilerine göre 63 milyon 400 bin kişilik nüfusun 5 milyon dokuzyüz binin obez, 20 milyonu da aşırı kilolu.

Sağlık Bakanlığı yiyecek ve içecek reklamlarında yer alacak bu dört uyarının özellikle çocuklar üzerinde etkili olması ve onlara yön göstermesi amacıyla hazırlandığını belirtti. TRT

03.03.2007
Zayıflama Çılgınlığı Tehdit Ediyor

"Zayıflama ilaçları, vitamin kaybına ve kişilik sorununa yol açabilir"

Tüm dünyada şişmanlık ve kilo fazlalığı katlanarak artıyor. Herkes kendince kilolarından kurtulmak için farklı yöntemler deniyor.
Kimi daha çok spor yapıyor kimi bu uğurda bıçak altına yatıyor. Son dönemlerde başvurulan yöntemlerden biri de zayıflama ilaçları.

Reçetesiz, tezgah üstünde satılan bu tür ilaçların kullanımı giderek artıyor. Bu ilaçlardan bazıları yağı bağırsakta emerek bazıları da tokluk hissi vererek zayıflatıyor. Uzmanlar, bu tür ilaçların yan etkilerine dikkat çekiyor.

Söz konusu yan etkilere ilişkin bilgi veren Hacettepe Üniversitesi Endokrin Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selçuk Dağdelen, "Kişilik bozuklukları olabilir. Kan basıncı yükselebilir, kalpte ve akciğer yatağında sorunlar gibi yan etkileri var" diye konuştu.

"Zayıflama İlaçlarını Kimler Kullanabilir?"
Uzmanlar, 18 yaşın altındakiler ile özellikle liseli kızlar arasında yaygınlaşan yememe hastalığına yakalanmış olanlarda zayıflama ilaçlarının kesinlikle kullanılmamasını öneriyor.

Aslında en önemli kural, ciddi yan etkileri olan bu ilaçların mutlaka doktor kontrolünde alınması gerekliliği.

Dağdelen, "Şişmanlık tedavisi için seçenek çok, kim için hangi tedavi yararlı olacak, buna karar verecek kişi doktordur" diye konuştu. TRT

Bu yiyecekler iştahınızı kaçırıyor!

Kimi iştahsızlıktan dem vurur, iştahını açmak için şurup içer, hap yutar. Kimi de çok iştahlı olmasından şikâyet eder.

28 Haziran 2009

Gülizar BAKİ'nin haberi

Şişmanlığın baş müsebbibi iştahtır. Yemek yemeyi keyifli hale getiren iştah hissi, kilo arttıkça bir problem haline gelir. Bu sebeple birçok kişi, iştahını azaltmak için türlü yollar dener. Kimi gün boyu dereotu yer ki iştahı azalsın, kimi de bardak bardak ılık su içer. Çoğu kulaktan dolma ve internetten toplama bu yöntemler, pek bir sonuca ulaştırmaz. Bilakis birçoklarının iştahını artırır.

Uzmanlar, otlarla veya çaylarla azaltılmaya çalışılan "iştah fazlalığını" birçok sebebe bağlıyor. Mesela doktorluğu bırakıp bitkilerin şifalı dünyasına dalan aktar Ali Cevat Dalgın, insanların iştahlarının açık olmasının sebebini, doymamalarına bağlıyor. "Sindirim sistemi iyi çalışmıyor ve insanlar doymuyor." diyen Dalgın, iştahı azaltmanın sindirim sistemini düzeltmekten geçtiğini vurguluyor. İşin sırrı az yemekte değil, doğru beslenmekte. Bunun için hormonlu gıdalardan uzak durup besleyici değerleri yüksek organik gıdaları tercih etmeyi öneriyor. Çünkü beden ihtiyaç duyduğu vitaminleri, mineralleri ve besinleri alırsa iştah da normal düzeye çekilecektir.

Neden çok iştahlısınız?

Açlık hissinin ve iştahın sebebi sadece doyamamak değil elbette. Troit bezlerinin düzensiz çalışması ve duyarsızlaşmış bir karaciğer de iştah fazlalığına sebep olabilir. Bu konuda Dr. Ender Saraç, uyarıda bulunuyor ve, "Çok iştahlı biriyseniz her 2,5�3 saatte bir açlık krizi, hamurlu tatlı veya et krizi tutuyorsa mutlaka bir hekime başvurunuz. Demir, depo demir, kan sayımı, demir bağlama kapasitesi, troit fonksiyon testleri ve kan şekeri tahlilleri yaptırın. Çünkü gizli şeker ve insülin sorunları, demir eksikliği, tiroit hastalıkları gibi durumlar iştah değişikliklerine yol açabilir."

Zaten söz konusu sorunlardan herhangi birisi olmayan sağlıklı bir kişi bile sürekli şekerli veya hamurlu gıdalar yerse de aynı krize girebilir. Çünkü bu gıdalar çok insülin salgılatacağı için her 2,5-3 saatte bir iştah patlaması yaşayacaktır. Hamurlu ve şekerli gıdalar yerken dikkat etmek gerek.

Saraç, hanımların özel günlerinde yaşadığı açlık krizleri için bu dönemde gece alacağı çuha çiçeği bitkisi hapı, magnezyum tabletleri ve krom haplarının yararlı olacağını söylüyor. Hem iştahı dengeleyip hem de sağlıklı kilo kontrolüne sahip olmak isteyenler ise içinde kan şekerini de dengeleyen ve metabolizmayı canlandıran tere tohumu, yeşil çay ve zencefille kilo verebilir. g.baki@zaman.com.tr

Dr. Ender Saraç'tan iştah kesici yöntemler

İştahı kesen mucize yöntemler veya bitkiler, haplar yok tabii ki. Sadece iştahı azaltmaya yardımcı yöntemler var. Bu yöntemleri uygularken de vücudun ihtiyacı olan besinleri ihmal etmemek gerek. Çünkü kilo vereyim derken sağlığınızdan olabilirsiniz. O sebeple Dr. Ender Saraç, iştahı azaltmaya yardımcı olan besleyici yöntemleri öneriyor.

Kokular iştahı azaltıyor: Zerdeçal, nane ve yeşil elma kokuları günde sık sık (20-30 kez) koklanırsa sinir sisteminde yaptığı etkiyle iştahta biraz azalma yapabilir.

İştahın azalmasına yardımcı çaylar: Mate çayı başta olmak üzere ıhlamur ve buruk tattaki bitki çaylarının şekersiz olarak içilmesi de iştahın dengelenmesine yardımcı olabilir.

İştahı azaltmaya yardımcı gıdalar

* Yiyeceklerden ayva ayrıca yeşil lifli yapraklı sebzeler (tere, roka, maydanoz, ıspanak, madımak, karalahana da) hem midede hacim kaplayarak tokluk hissine hem de iştah kesmeye yardımcı olur.

* Yeterince protein almak da genelde bir tokluk hissi sağlar. Eğer yeterince protein almazsanız sürekli bir açlık halinde olursunuz. Şişmanlatmayan en iyi az yağlı protein kaynakları yumurta beyazı, derisiz tavuk, balık az yağlı yoğurt peynir ve süttür. Kırmızı et ise tersine hem daha ağırdır hem de iştah açıcı etkisi vardır.

* Ayrıca sarı leblebi de hem mide asidini alır hem de tokluk hissi sağlar.

* Tam buğday ekmeği, yulaf ezmesi, haşlanmış tam buğday, yeşil mercimek, sarı mercimek, barbunya fasulyesi gibi şekerli olmayan tahıl ve bakliyatlar da hem tokluk hissi sağlayıp hem de ani patlamış iştahı dengelerler.

Yazın iştah azaltıcı buzlu çay tarifi

Bir buçuk litre su. Bir tatlı kaşığına yakın iyi kalite yeşil çay. Yarım tatlı kaşığı yasemen çayı. Bir tatlı kaşığı mate çayı. İri bir tutam ıhlamur. Kaynar suyun içerisinde sadece 30 saniye fokurdatın ve 3-4 dakika demlendirin. Sonra tüm bitkileri süzün, içerisine çok az miktarda esmer şeker veya bal katın. Balı kaynar suya değil, ılıdıktan sonra ekleyin. Soğuyunca içi bol buz dolu termosa koyun ve içerisine iri kıyılmış taze nane yaprakları doğrayın. Yemeklerden yaklaşık 5-10 dakika önce büyük bir bardak serin olarak için. Eğer sıcak içmek istiyorsanız o zaman sadece ıhlamur ve mate çayını içerken içine iri taze nane dalları koyarak için.

Etiketler: iştah zayıflama ender saraç çay
(Zaman - Pazar)

Meyve suyunun fazlası, obez yapıyor

04 Kasım Uzmanlar, günde iki bardak veya daha fazla şekerli içecek ya da meyve suyu tüketen çocukların, başta obezite olmak üzere çok sayıda hastalığa daha meyilli oldukları konusunda anne babaları uyarıyor.
Avustralya'daki Deakin Üniversitesi'nden bir ekip tarafından yürütülen ve sonuçları internette yayımlanan araştırma, çocukların beslenmelerindeki en gizli tehlikenin, yiyeceklerle birlikte tükettikleri içecekler olduğunu gösteriyor.
Yaşları 4 ile 12 arasında değişen 2 bin 184 çocuk üzerinde yapılan araştırmaya göre, günde iki bardak ve üzerinde şekerli içecek tüketen çocuklar hızla kilo alma eğilimi içine girerken, tüketilen miktarın artmasıyla doğru orantılı olarak, alınan kilo da artıyor.
Araştırmanın ana sorumlusu Dr. Andrea Sanigorski, sonuçları değerlendirdiği raporunda "Günde üç bardak gazlı şekerli içecek ya da 4 bardak meyve suyu tüketen çocukların aşırı kilolu ya da obez olma riskleri, tüketmeyenlere oranla iki kat fazla" ifadelerine yer veriyor.
Avustralya'da elde edilen sonuçların, ABD ve İngiltere'de yapılan benzer araştırmaların sonuçlarıyla birebir örtüştüğünü ifade eden Dr. Sanigorski, çocukların gazlı içecek tüketimlerine sınırlama getiren bilinçli ebeveynlerin bile, çoğunlukla konu meyve sularına gelince, fazla tüketmenin zararlarının farkında olmadıklarını kaydetti.
Söz konusu içeceklerin, belirtilenden fazla tüketilmelerinin, çocukların ilerideki yaşlarda ciddi sağlık sorunları yaşamalarına neden olabileceği uyarısında bulunan araştırma ekibi, "uygunsuz sıvı tüketiminin" çocukların bir günde alması gereken kalorinin büyük bölümünü karşılamasına rağmen, onları tok tutmadığını, böylece fazla kiloya davetiye çıkardıklarını belirtiyor.
"Atıştırmalık" olarak tanımlanan yiyeceklerin de çocukların sağlığını, içerdikleri yüksek yağ ve tuz oranlarıyla tehdit ettiği vurgulanan çalışmada, ailelerin daha sağlıklı alternatifler üretmeleri gerektiği ifade ediliyor ve lif tüketimini artırıp tok tutma özelliği olması nedeniyle meyve suyu yerine meyvenin kendisinin tüketiminin teşvik edilmesi öneriliyor.
netgazete

Yaşlıyı, hatalı beslenme ve hareketsizlik vuruyor
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nden Selda Tahmazoğlu, "Yaşlılarda hatalı beslenme ve hareketsizlik, organların işlevlerinde bozuklukları arttırarak yaşam kalitesini bozar ve yaşam süresini kısaltır" dedi. Tahmazoğlu, hücrelerin yıpranmasında genetiğin yanı sıra beslenmenin de etkisi olduğunu söyledi. 29.03.2010 EDİRNE netgazete

Kola içmeyi bırakan kadın, 1 yılda 65 kilo verdi
07 Temmuz 2010
İki çocuk annesi 25 yaşındaki Lisa McKay, sadece bir yıl önce 130 kilogram ağırlığındaydı.
O zaman her gün 20 kutuya kadar kola içtiğini söyleyen McKay, tatile çıktığında uçakta iki koltuk almak zorunda kaldığını ve en kısa mesafeleri bile yürüyemediğini söylüyor. Milliyet'in haberine göre midesine kelepçe taktıran Lisa, ameliyatın ardından da evine kola girmesine izin vermedi. O günleri, "Koladan vazgeçmek çok zordu. Ona bağımlıydım ve bırakmamın ardından çok ciddi sıkıntılar çektim. Ancak ameliyattan sonra bir yudum bile içmedim ve içmeyi düşünmüyorum" diye anlatan Lisa, şimdi sadece 65 kilogram. "Günde 30 kutu kola satın alıyordum ve içindeki şekerin beni bu denli şişmanlatacağını bilmiyordum" diyen Lisa, bir yılda tam 65 kilo verdiğine hala inanamıyor. netgazete

SAĞLIĞINIZ İÇİN BU GIDALARI YEMEYİN!
21 Temmuz 2010
Mutfağınızda taze sebze ve meyvenin yanında içerisinde bolca yağ, şeker, kalori ve tuz bulunan hazır gıdalar da eksik olmaz. Ancak sağlığınız için bunlardan uzak durmalısınız.
Peki bunların yerine alternatif olarak neler yiyebilirsiniz?

Mayo Clinic'te yer alan habere göre, işte mutfakta uzak durmanız gereken 10 yiyecek ve bunların yerine geçebilecek sağlıklı gıdalar:

1. Şekerli içecekler: Bunlar gazoz, şekerli çay ve meyve aromalı içecekler anlamına geliyor. Örneğin, bir kutu gazozda 7 çay kaşığı şeker ve yaklaşık 140 kalori bulunuyor. Bunların yerine bol bol su için.

2. İşlenmiş etler: Sosis, sucuk ve pastırmanın dâhil olduğu bu grupta "diyet" etiketi bulunsa bile bol miktarda yağ ve tuz var. Bunların yerine sandviçlerinizde biraz et, tavuk ya da balık kullanabilirsiniz.

3. Beyaz ekmek: Daha fazla lif tüketmek için tam tahıllı ekmek seçin. Ekmeğin rengine aldanmayın, üzerinde "tam tahıllı" yazan etiketin olmasına dikkat edin.

4. Yağlı süt: Yağlı süt ve süt ürünlerinden uzak durun, bunun yerine az yağlı olanlarını tercih edin.

5. Hazır çorba: Oldukça baharatlı olan bu çorbalarda ayrıca bol miktarda tuz bulunuyor. Bunun yerine çorbanızı kendiniz pişirin.

6. Abur cuburlar: Eğer mutfağınızda cips, kraker ve şekerlemeler varsa mutlaka yersiniz. Aldığınız bu atıştırmalıkların üzerinde "az yağlı" veya "trans yağ yoktur" şeklinde açıklamalar olsa bile, bu yiyeceklerde bol miktarda tuz ve kalori bulunuyor. Bunların yerine atıştırmalık olarak taze meyve veya sebze yiyin.

7. Tereyağı ve margarin: Tereyağı ya da margarin doymuş yağ içeriyor. Margarinde ayrıca trans yağ da bulunuyor. Trans yağ içermeyen bitkisel yağ- margarin karışımlarını deneyin. Ya da en iyisi margarine hiç başlamayın.

8. Beyaz pirinç: Kahverengi pirinç kullanın. Beyaz pirinç yerine kahverengi pirinç ya da diğer buğday ve arpa gibi tam tahılları kullanırsanız tip 2 şeker hastalığı riskinizi azaltabilirsiniz.

9. Yoğurt: Sade yoğurt yiyebilirsiniz. Yağ ve şekerli olanlarından uzak durun. Sade, az yağlı yoğurt seçin ve içine taze meyveler ekleyin.

10. İşlenmiş peynir: Peynirli yiyecekler, krem peynir ve peynir ürünlerinde genellikle çok fazla yağ ve tuz bulunurken bazılarında ise hiç peynir bulunmuyor. Bu yiyecekleri ölçülü şekilde tüketin.
Samanyolu

Mısır şurubu tatlandırıcıları katılan diyet ürünleri, karaciğer yağlanmasının sebebi

25 Eylül 2010 İstanbul Üniversitesi (İÜ) Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Uzman Doktor Yavuz Dizdar, karaciğer yağlanmasının en büyük sebebinin mısır şurubu tatlandırıcıları olduğunu belirterek, tatlandırıcıların yaygın olarak kullanıldığı diyet ürünlerinden uzak durmak gerektiğini söyledi.
Sakarya Sivil Toplum Platformunca (SASTOP) Şeker İş Sendikası'nda düzenlenen "Nişasta Bazlı ve Kimyasal Tatlandırıcılar" konulu konferansta konuşan Dizdar, tatlandırıcıların zararlarına değindi.
Tatlandırıcıların kanser vakalarındaki artışı tetiklediğini savunan Dizdar, "Beslenmede bir ürün çıkartılıyor, buna 'tatlandırıcı' deniyor. Bir bakıyorsunuz, yaşam tarzı olarak, 'işte zayıflayın, kilo almayın' diye bu tatlandırıcıların kullanımı doruklara çıkıyor. 'Bunun güvenlik verisi nedir?' dediğimizde, 'Güvenlik alanı biz değiliz, biz sadece üretiriz. Güvenlik Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) işi' cevabı alıyorsunuz" dedi.
Tatlandırıcıların verdiği tadın doğal şekerin verdiği tatla aynı olmadığını ifade eden Dizdar, ucuzluğu nedeniyle tatlandırıcıların yaygın olarak kullanıldığını söyledi.
Toplumda birçok insanın karaciğerinde yağlanma sorunlarının ortaya çıktığına dikkati çeken Dizdar, şöyle konuştu:
"Ne zaman ki Türkiye'de tatlandırıcılar ve diyet ürünleri arttı, bu tür sağlık sorunları da arttı. Karaciğer yağlanmasının en büyük sebebi mısır şurubu tatlandırıcılarıdır. Örneğin, sakarin fazla alındığında idrar yolu kanseri yapar. Tatlandırıcı kullananlar muhakkak önemli sağlık sorunları yaşar. Bugün yediğimiz tüm diyet ürünlerinin içinde tatlandırıcılar var. Bu yüzden diyet ü rünlerinden uzak duralım. Diyet tatlı ve yiyecekler yerine, doğal olanlardan az miktarda tüketelim. Tüketim ne kadar azalırsa, bu ürünlerin ülkemize girişi de o kadar azalır. Bu konuda örgütlü hareket etmek ve toplum olarak bilinçlenmemiz gerek. Herkes bu ürünlerin girmesine karşı çıkarsa, bu ürünleri ülkemize sokan yasaların çıkmasını da engellemiş olur. Karşımızda bu işten kazançlı olan çok etkin bir lobi var. Bu lobi karşısında organize olmak dışında çare yok." netgazete

BEYİNE ZARAR VEREN ALIŞKANLIKLARIMIZ...

1. Kahvaltı etmemek :

Kahvaltı etmeyen kişiler, düşük bir kan şekeri seviyesine sahip olur. Bu durum beyin için yetersiz besin tedarik edilmesine ve sonunda beyin dejenerasyonuna yol açar.
2 . Aşırı ısınma
Beyin arterlerinin sertleşmesine neden olarak, zihin gücünün azalmasına yol açar
3. Sigara içmek
Çoklu beyin büzülmesine neden olur ve Alzheimer hastalığına yol açabilir.
4. Yüksek şeker tüketimi
Çok fazla şeker proteinlerin ve besinlerin emilmesini durdurur ve dengesiz beslenmeye neden olur ve beynin gelişmesine engel olabilir.
5. Hava kirlenmesi
Beyin vücudumuzda en çok oksijen tüketen organdır. Kirli havanın teneffüs edilmesi, beyne giden oksijeni azaltır ve beynin veriminde düşüş yaratır.
6 . Uyku yetersizliği
Uyku beynimizin dinlenmesini sağlar. Uykudan uzun vadeli yoksunluk beyin hücrelerinin ölmesini hızlandırır.
7. Uyurken kafayı örtmek
Kafayı örterek uyumak, karbondioksit konsantrasyonunu arttırır ve beyne hasar veren etkilere yol açabilir.
8. Hastalık sırasında beyni çalıştırmak
Hasta iken çok çalışmak veya öğrenmek beyin etkenliğinin azalmasına yol açabilir ve ayrıca beyne hasar verebilir.
9. Uyarıcı düşüncelerde eksiklik
Düşünmek beyin jimnastiği için en iyi yoldur, beyni uyaran düşüncelerin eksikliği beyin daralmasına yol açabilir. Çapraz bulmaca ve Sudoku iyi egzersiz sağlar.
10. Az konuşmak
Zihinsel sohbetler beynin etkinliğini geliştirir.

Karaciğer hasarının ana nedenleri
1. Çok geç uyuma ve çok geç kalkma
2. Sabahları çiş yapmamak
3. Çok fazla yemek.
4. Kahvaltıyı atlamak
5. Çok fazla ilaç tüketmek
6. Çok fazla koruyucu, gıda katkısı, gıda boyası ve yapay tatlandırıcı tüketmek
7. Sağlıksız pişirme yağı tüketmek
İçinde en iyi pişirme yağı olan zeytinyağı bile olsa, kızartma yaparken mümkün olduğunca pişirme yağını azaltın. Yorgun olduğunuzda, eğer vücudunuz formda (zinde) değilse kızarmış gıdalar tüketmeyin.
8. Çiğ (veya fazla pişmiş) gıdaların da tüketilmesi karaciğere ağır yük olur.
Sebzeler çiğ veya 3-5 kısım pişirilerek yenmelidir. Kızarmış sebzeler bir öğünde bitirilmeli, saklanmamalıdır.

KANSERE EN ÇOK NEDEN OLAN 5 GIDA
1. Sosisli sandviç
Zira içinde çok fazla nitrat vardır. Kanser koruma koalisyonu, çocukların ayda 12 adetten fazla sosisli sandviç yememelerini önermektedir. Sosisli sandviçsiz yapamıyorsanız, sodyum nitratsız yapılan cinsini satın alın.
2. İşlenmiş et ve domuz pastırması
Sosisli sandviçte, domuz pastırmasında ve diğer işlenmiş etlerde bulunan aynı yüksek sodyum nitrat aynı şekilde kalp hastalığı riskini yükseltir. Domuz pastırmasında doymuş yağın aynı şekilde kanserde payı olur.
3. Yağda kızarmış şekerli çörek veya lokma
Lokmalar kansere yol açan çiftli dertlerdir. Birincisi, bunlar beyaz undan, şekerden ve hidrojene yağdan yapılır, sonra yüksek ısıda kızartılır. Bunlar, belki de kanser riskini arttırmak için yiyebileceğiniz en kötü yiyecektir.
4. Kızarmış patates
Lokmalar gibi, kızarmış patates de hidrojene yağdan yapılır, sonra yüksek ısıda kızartılır. Bunlar ayrıca, kızarma işlemi sırasında ortaya çıkan ve kansere neden olan akrilamid maddesini de içerir. Bunlara “French fries” değil, “kanser fries” olarak çağırılmalıdır.
5. Cips, kraker ve kurabiye, bisküvi
Tümü genellikle beyaz un ve şekerden yapılır. Etiketinde “trans yağlar içermez” yazılı olsa bile, genellikle az miktarda trans yağ vardır.

Uzmanlar uyarıyor. "Tavuk diye önünüze konulan hayvanın karnından bunlar fışkırıyor"
28 Ocak 2013

Tekirdağ'ın Çorlu ilçesinde düzenlenen toplantıda konuşan İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü'nden Dr. Yavuz Dizdar, "Tavuk diye önünüze konulan hayvanın karnından tümörler fışkırıyor" dedi.

Çorlu Kent Konseyi'nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen Marmara Çevre Platformu 43. toplantısında konuşan İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü'nden Dr. Yavuz Dizdar ‘Beslenme ve Sağlık' konulu sunumunda; yoğurt, tavuk eti ve sosisin nasıl üretildiği ve bu ürünlerin zararları hakkında bilgiler verdi. Dizdar, "Tavuk diye önünüze konulan hayvanın karnından tümörler fışkırıyor. Kuluçka süresi kısaltılarak 17 güne indirdiler. Hayvanların bacak yapıları değişti, bu hayvanlar 45 gün sonra kendiliğinden ölüyor.

Yapılan araştırmada doğal ürünle beslenen civcivlerin 45 gün sonra ayakta duramadığı görüldü. Tavukçular tıptan 50 sene önde gidiyor, bu endüstrinin görevi size üzerinde et tutturulmuş bir şey vermek. Hayvanın sağlıklı olması umurlarında değil, bu işin ilginç yanı bunun onayını da veterinerlerden alıyorlar. Dünyada bütün ülkelerde kanser artmıyor, bütün kanserler de artmıyor. Belli kanser türleri artıyor, bunu ABD de biliyor. Mevcut olan durumun farkındalar, çok umurlarında olduğunu sanmayın, hiç umurlarında değil, çünkü paralelinde ilaç endüstrisi büyüyor" dedi. Dizdar, "Ne yiyelim diyenlere şu an için güvenli olan bakliyat ve hububat diyebilirim" dedi.
netgazete

Tayyip Erdoğan'ın Kanser Tuzakları
Arslan Bulut
21.05.2013



Tayyip Erdoğan’ın her ABD gezisi öncesinde Türkiye’de bir terör saldırısı oluyor ve Türkler ölüyor.. Bu konuda kimsenin bir itirazı yok!

Yine Tayyip Erdoğan’ın her ABD gezisi öncesinde, Cargill firmasının yapay tatlandırıcı üretme kotası artırılıyor!

Yapay tatlandırıcılar Avrupa Birliği ülkelerinde yasak. Çünkü bu tatlandırıcıların kanser ve şeker hastalığına yol açtığı kesin. Yani yapay tatlandırıcılar da öldürücü!

Kısacası Tayyip Erdoğan’ın her ABD gezisi Türkler için kısa veya orta vadede ölüm demek!

***

MHP İstanbul milletvekili Atila Kaya, Tayyip Erdoğan’ın cevaplandırması talebiyle TBMM Başkanlığı’na bir soru önergesi verdi ve Bakanlar Kurulu’nun nişasta kökenli şekerler için belirlenen kotayı yüzde 38 oranında artırmasının sebebini şöyle sorguladı:

* Bakanlar Kurulu tarafından yapılan bu kota artırımının, ABD ziyaretinizin öncesine denk gelmesi, Cargill firmasına, dolayısıyla ABD’ye yapılan bir jest anlamına mı gelmektedir?

* Hükümetinizin şeker fabrikalarıyla ilgili özelleştirme çalışması bulunmakta mıdır?

* Yapay tatlandırıcılarla ilgili Sağlık Bakanlığı’nın uyarıları ortadayken kullanımı artıracak kota artırımını nasıl açıklıyorsunuz?

* Türkiye’de ne kadar nişasta kökenli şeker tüketilmektedir? Bu tüketimin ne kadarı ABD menşeli Cargill firması tarafından karşılanmaktadır?

* Yapılan bu kota artırımları, zaten zor durumda olan şeker üreticisi çiftçinin durumunu daha da kötü hale getirmeyecek midir?

* Yapay tatlandırıcılarla ilgili kotayı devamlı artırırken, binlerce insanımızın geçim kaynağı olan şeker pancarı üretim kotasını neden düşürüyorsunuz?

***

ABD Başkanı George W. Bush, 2006 yılında Tayyip Erdoğan’a mektup göndererek Şeker Kanunu’nda yüzde 10 olan mısır şurubu (fruktoz) kotasının artırılmasını istemişti.

Erdoğan da hemen kotayı yüzde 15’e yükselten bir tasarı hazırlatarak ABD gezisi öncesinde Bakanlar Kurulu’nun imzasına açmıştı.

Mısır şurubunu, Bursa’daki Amerikan firması Cargill üretiyordu. Ülker ile ortak tesisler de kurmuştu.

Cargill, Türkiye’nin, Orhangazi Tesisi’nin kurulu bulunduğu tarım arazisinin “Özel Endüstri Bölgesi”olması için başvuru yapmıştı.

Söz konusu arazi, Bakanlar Kurulu kararıyla 5 Temmuz 2005 tarihinde Özel Endüstri Bölgesi ilan edildi.

Kararın iptali için Bursa Barosu öncülüğünde Bursa Meslek Odaları tarafından Danıştay’da dava açıldı.

Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararına rağmen ABD siyasetinde etkili Cargill firmasının Bursa Orhangazi’de, birinci sınıf tarım arazisinde fabrika yapabilmesi için Toprak Kanunu’nda değişiklik yapıldı. Bu tartışmalar sürerken, Danıştay saldırısı oldu..

Sonuçta Danıştay kadrosu da tamamen değiştirildi ve yeni başkan artık bu tür yasalara engel çıkarmayacaklarını açıkladı

Son olarak kota yüzde 38 oranında artırıldı.

Halbuki Tayyip Bey de bağırsaklarından rahatsızlanıp hastalığa yakalanmıştır ve tedavisi sürmektedir.

Acaba Emine Hanım’ın mutfağında yapay tatlandırıcı ile üretilmiş şeker kullanılmakta mıdır? Bunu bilmiyorum ama Tayyip Bey, Türk halkına kanser tuzakları kurmaktadır!

***

Yapay tatlandırıcılar konusunda, Türk halkını 10 yıl süreyle uyardım…

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi uzmanı Prof. Dr. Kenan Demirkol da tıbbi uyarılar yapıyordu.

Demirkol, gofretten dondurmaya, bisküviden meşrubata kadar hemen her üründe nişasta bazlı şekerin kullanıldığını anlatıyor ve “Bu ürün, kemik erimesine, kansızlığa, gut hastalığına, karın tipi şişmanlığa, karaciğer yağlanmasına, kanserlere sebep oluyor. Kanserlerde yüzde 40 artışa yol açıyor” diyordu…

Kaynak: Yeniçağ Gazetesi

Mısır şurubu neden zararlı?
10 Mayıs 2011



Bu sefer tatlı yiyip tatlı konuşamayacağız çünkü konumuz mısır şurubu, iddialar ise ürkütücü.


Neredeyse yediğimiz her tatlı gıdanın üretiminde kullanılan mısır şurubu, vücudumuzu yağ üreten bir makineye dönüştürüyor.

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) gibi, nişasta bazlı sıvı şekerler yani bilinen adıyla “Mısır Şurubu” da gündemimize bomba gibi düştü. Zararlı olup olmadığı hararetle tartışılan mısır şurubuyla ilgili bilmediklerimizi Prof. Dr. Ahmet Aydın’a sorduk; korkmamız gerekenin mısır şurubunun yanı sıra, aslında “ŞEKER” olduğunu öğrendik.

Daha tatlı daha ucuz

Mısır şurubu, mısır nişastasının işlemden geçirilmesi ile elde ediliyor. Nişasta parçalanarak glikoza, ardından glikoz fruktoza dönüştürülüyor. Mısır şurubu, yüzde 80 oranında fruktoz, yüzde 20 oranında glikozdan oluşuyor. Fruktoz, glikoza göre daha güçlü bir tatlandırıcı olduğu için daha az kullanılması yeterli oluyor ve dolayısıyla üretimde maliyeti düşürüyor. Prof. Dr. Ahmet Aydın, günümüz piyasa koşullarında maliyeti bu kadar düşüren bir seçenek varken, firmaların normal şeker kullanmalarının iflas etmekle aynı anlama geldiğini ifade ediyor.

Bunu biliyor muydunuz?

Mısır şurubunda yüzde 80 oranında bulunan fruktoz, glikoza göre daha güçlü bir tatlandırıcı… Bu nedenle geçmiş yıllarda daha az kalori ile daha fazla tat sağlandığı ve böylece alınan kalorinin azaltıldığı düşünülüyordu. Hatta bir dönem uzmanlar tarafından diyabet ve şişmanlık tedavisinde kullanılıyordu. Prof. Dr. Ahmet Aydın, bu yöntemin bazı hekimler tarafından hala kullanıldığının da altını çiziyor.

Hızla yağa dönüşüyor

Mısır şurubunu diğer şekerlerden daha korkunç hale getiren ise içindeki fruktozun yüzde 80 gibi yüksek bir orana sahip olması. İnce bağırsaktan emilerek karaciğere gelen fruktoz metabolize edilmek için insüline gerek duymuyor. İlk bakışta sanki bu bir avantajmış gibi görünüyor. Fakat değişik metabolik süreçler için vücut çok az fruktoz kullanabiliyor. Geri kalan tüm fruktoz ise trigliseridlere, yani kan yağlarına dönüşüyor. Tüm şekerler arasında en hızlı yağa dönüşen de fruktoz. Fazla fruktoz tüketiminin hayvanlar üzerindeki araştırmalarda diyabet, hipertrigliseridemi, koroner kalp hastalığı, karaciğer yağlanması, hipertansiyon ve kansere yol açtığına dair sonuçlar bulunuyor.

Zararlı olmadığı ispatlanmadı

Prof. Dr. Ahmet Aydın, ürün paketlerinde mısır şurubunun yanı sıra, “nişasta bazlı sıvı şeker” ya da “NBŞŞ” tanımlarının yer alabildiğini belirtiyor. Prof. Dr. Aydın’ın “Hangi ürünlerden uzak durmalıyız?” sorusuna verdiği yanıt ise ürkütücü: “Paketlenmiş tüm şekerli hazır gıdalar, meyve suları ve pastane ürünleri…” Yani sanılanın aksine sadece market raflarında değil, pastane vitrinlerindeki göz alıcı tatların da mimarı artık mısır şurubu. GDO’lu mısır ithalatının serbest olduğu ülkemizde mısır şurubunun hangi tür mısırdan elde edildiğini bilmek ise tüketiciler için imkansız. Bu da mısır şurubu ile ilgili soru işaretlerini artıran bir faktör. Ulusal Beslenme Platformu ise geçen ay bir bildiri yayınlayarak “Mısır şurubunun kanser, obezite, diyabet, insülin direnci ve karaciğerde yağlanma gibi hastalıklara neden olduğunun bilimsel olarak ispatlanmadığını” açıkladı. Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın konuyla ilgili yorumu ise şöyle: “Bir ürünün sağlığa zararlı olup olmadığını bilimsel olarak ispatlamak için birkaç aylık çalışma yeterli değildir. Gerekirse 20 yıl denemek gerekir. Mısır şurubunun zararlı olduğu kanıtlanmadı diyenlere soruyu tersten sormak gerekiyor. Peki zararlı olmadığı kanıtlandı mı?”

En tehlikelisi, tatlandırıcılar

Son yıllarda tatlı ve pasta sektöründe aşırı derecede tatlandırıcı kullanıldığını belirten Prof. Dr. Ahmet Aydın, Türkiye’de aspartamın sağlık sektöründen çok gıda sektöründe kullanıldığını anlatıyor. Çünkü tatlandırıcılar şekerden yüzlerce kat daha tatlı. Örneğin aspartam şekerden 200 kat, asesülfam K 200 kat, sakarin 300 kat, sükraloz 600 kat daha tatlı. Türk Gıda Kodeksi hangi üründe ne kadar yapay tatlandırıcı kullanılacağını belirlemiş olsa da, bazı firmaların bu rakamlara uymadığı yönünde şüpheler var. Diyet ürünlerin neredeyse hiçbirinde, kullanılan tatlandırıcı oranı yazmıyor. Aspartamın içinde yüzde 40 oranında sinirsel bir uyarıcı olan aspartik asit, yüzde 50 oranında fazla alındığında beyin için zararlı fenilalanin ve yüzde 10 oranında metil alkol (ispirto) bulunuyor. İspirto, birçok zararlı etkilerinin yanı sıra kanserojen “formaldehit”e dönüşüyor.

“Aspartam şişmanlatıyor”

Prof. Dr. Ahmet Aydın, aspartamın şişmanlığa çare olmadığını şöyle açıklıyor: “Aspartamın içindeki aspartik asit ve fenilalanin isimli iki amino asit, insülin salgısını artırıyor. Ortamda şeker olmadığı için insülin kanda açlık şekerini düşürüyor. Doğal olarak karnınız acıkıyor ve daha fazla yiyorsunuz. Ayrıca yüksek miktarda fenilalanin, serotonin gibi sinir ileticilerini azaltıyor. Serotonin azlığı depresyona yol açıyor ve iştahı da açıyor.”

Diğer şekerler günahsız mı?

Prof. Dr. Ahmet Aydın bu soruya, “Mısır şurubu en zararlı şekerlerden biridir ancak diğer şekerler de masum değil” şeklinde yanıt veriyor. İnsanın dışarıdan şeker almadan yaşayabileceğini, bu şekerlere ihtiyacı olmadığını belirten Prof. Dr. Aydın, buna örnek olarak da sadece balık ile beslenen Eskimoları gösteriyor. Şekerle ilgili ilk belgeler M.Ö. 510 yılına dayanıyor, rafineri şeker üretiminin hızlanması ise 19. yüzyıldaki Sanayi Devrimi ile başlıyor. Bu tarihlerden itibaren insanoğlu Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın tabiri ile yasal bir uyuşturucu olan şekere bağımlı hale geliyor. Rakamlar ortada! ABD’de 1973-2000 yılları arasında ABD vatandaşları önceki yıllara oranla yılda 100 litre daha fazla şekerli meşrubat, 15 kg. daha fazla tatlandırıcı madde ve 30 kg. daha fazla unlu mamul tüketmişler. ABD’de son 35 yılda fruktozdan zengin mısır şurubu tüketimi kişi başına yılda 200 gr.’dan 34 kg.’a yükselmiş. Üstelik bu rakamlara sahip ABD’de mısır şurubu üretim kotası yüzde 2’lerde iken, ülkemizde yüzde 15’e çıkarıldı.

Şeker-kanser ilişkisi

Prof. Dr. Ahmet Aydın, her türlü şeker kullanımının insan sağlığına nasıl zarar verdiğini şöyle anlatıyor: “Beyaz un ve rafine şeker bağırsaktan hızla emilerek kana geçiyor. Artan kan şekerini düzenlemek için hızla insülin salgılanıyor. Buna bağlı olarak kan şekeri hızla düşüyor. Fakat insülin bu hıza ayak uyduramıyor ve kanda normalden daha uzun süre yüksek kalıyor. Fazla miktardaki insülin ise birçok doku için zararlı etkilere sahip. Bu nedenle önce karaciğer, daha sonra da kas hücreleri insülin reseptörlerini kapatıyor. Başlangıçta yağ dokusunda direnç olmuyor ve fazla şekerin tamamı yağ olarak depolanıyor. Yani insülin beyaz unu ve diğer hızlı emilen şekerli yiyecekleri hızla yağa çeviren bir makine gibi! Üstelik yüksek insülinin tek kabahati bu değil! Sadece yağ depolamakla kalmıyor, bu yağın daha sonra enerji olarak kullanılmasına da izin vermiyor. İki yemek arasında enerji kazanabilmek için yağ yakmamız gerekiyor. Ancak bu sistemde yağ kullanamayan vücutta kan şekeri düşüyor ve bu sefer yorgunluk, huzursuzluk ve baş ağrısı başlıyor. Kişi, tıpkı bir morfinman gibi ancak şekerli bir şeyler yiyip içtikten sonra kendine geliyor.”

Her esmer şeker doğal değil

Şekerin doğal hali diye düşünerek tükettiğimiz esmer şekerler konusunda da dikkatli olmak gerekiyor. Kahverengi toz şeker, şeker kamışı veya şeker pancarından elde edilen rafine toz şekerin beyazlatılmamış hali. Ancak bazı hilelerle, rafine edilmiş beyaz toz şeker karamela ile renklendirilerek kahverengi şeker haline getirilebiliyor. Kahverengi kesme
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Pzr Ksm 18, 2007 1:21 pm    Mesaj konusu: Cips yiyen yIIda 9 litre yag içiyor Alıntıyla Cevap Gönder

Yumurta tansiyonu düşürmeye yardımcıDiğer

Daily Mail'in haberine göre bilim adamları, yumurtanın dünyada milyonlarca insanın kullandığı güçlü tansiyon düşürücü ilaçlar gibi tansiyonu dengede tutabildiğini belirttiler.24 Şubat 2009 12:03


Kanada'daki Alberta Üniversitesinden bilim adamları yaptıkları araştırmada, yumurtanın mide enzimleriyle temasa geçtiğinde ilaçlarla aynı şekilde hareket eden bir protein ürettiğini belirlediler.

Tansiyon ilaçları, anjiyotensin hormonunun damarları daraltmasını önlüyor.

Journal of Agricultural and Food Chemistry dergisinin haberine göre, yağda yumurtanın anjiyotensin hormonunun engellemede daha başarılı olduğu, laboratuvarda yapılan araştırmalarda saptandı.

İngiliz araştırmacılar da bu ay başında, yumurtada bulunan kolesterol cinsinin kalp hastalıkları riskini artırmada minimal etkisi bulunduğunu belirtmişlerdi.

Surrey Üniversitesinden Prof. Bruce Griffin de, yumurtayı yüksek tansiyon ve kalp hastalıklarıyla bağlantılandıran yanılgının düzeltilmesi gerektiğini söyledi.

Bilim adamları, bu konuda daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğunu da hatırlattılar.
haber7

Ramazan'da süt için!
28 Ağustos 2008 03:53
Süt, içerdiği karbonhidrat, protein, yağ, kalsiyum, fosfor, magnezyum, potasyum ile Ramazan ayında da sağlıklı beslenmenin temelini oluşturuyor.
Uzmanlar, sahurda ve iftardan sonra içilen birer bardak sütün, daha sakin ve zinde bir gün geçirilmesini sağladığını söylüyor.
haber7

Cips Yiyenler Dikkat!
13 Nisan 2008 16:25

Cips yiyen çocuk yılda 9 kilo yağ alıyor.

Hareketsiz ortamlarda çalışan bireylerde daha sık görülen ve gelişen teknoloji ile birlikte daha hızlı yayılmaya başlayan metabolik sendrom ciddi boyutlarda tehdit oluşturuyor. Antalya-Belek, Susesi Resort Hotel'de gerçekleştirilen 5. Metabolik Sendrom Sempozyumu'nda çarpıcı gerçekler su yüzüne çıktı. Metabolik sendrom çocuk yaşlarda başlıyor...

9-13 Nisan 2008 tarihleri arasında gerçekleştirilen sempozyum kapsamında düzenlenen basın toplantısında konuşan Prof. Dr. Selim Kurtoğlu metabolik sendromun sadece ileri yaşlarda görülmediğini, çocuk yaşlarda hatta anne karnında temellerinin atıldığını dile getirdi. Genel anlamda bel çevresinin kalınlaşması anlamına gelen metabolik sendromun, diyabet, hipertansiyon, kolestrol yüksekliği, obezite, gut, depresyon, kemik ve kas sistemi hastalıkları ve karaciğer yağlanmasına neden olabileceğini belirten Kurtoğlu “Çocuklarımız hayatlarının ilerleyen bölümlerinde ciddi problemlerle karşı karşıya kalabilir. İlk önce anne adaylarının kesinlikle sigaradan uzak durmaları gerekiyor. Gebelikte fazla kilo alınması da çocuğun ilerleyen yaşlarda metabolik sendromla tanışma riskini arttırıyor. Özellikle okul kantinlerindeki yeme alışkanlıkları, çocukların egzersiz yapmaması, asansörle evden ayrılıp, servisle okula gidip tekrar aynı şekilde dönmeleri ve evde de bilgisayar başında çok zaman geçirmeleri metabolik sendromun önemli nedenleri. Araştırmalara göre cips yiyen bir çocuk senede 9 kilo yağ alıyor. Bunların nedeni de yeme alışkanlıklarındaki ciddi değişiklikler” dedi. Çocukların 2 saatten daha fazla bilgisayar ve TV başında kalmamaları gerektiğine değinen Kurtoğlu, fastfood alışkanlıklarından da kurtulunması gerektiğinin altını çizdi.

DOKTORLARIN %40'INDAN FAZLASI SİGARA İÇİYOR

Metabolik sendromun en önemli nedenlerinden biri olan sigara konusunda ise Prof. Dr. Can Öztürk ciddi açıklamalarda bulundu. İlk adımda doktorların sigara konusunda özen göstermeleri gerektiğini vurgulayan Öztürk, “Bir hastanın ilk önce doktorun sigara içmediğini görmesi lazım, hastalıkları tetikleyen en önemli unsur sigaradır. Daha sonra aile ve çevrenin düzelmesi gerekiyor. Çıkacak olan sigara yasasının çok büyük yararı olacağını düşünüyorum” diye konuştu.

550 katılımcı sayısıyla da dikkat çeken sempozyumda 4'ü yurt dışından olmak üzere 57 konuşmacı yer aldı.
aktifhaber


CİPSTEN UZAK DURUN GARİ!

Cips yiyen yılda 9 litre yağ içiyor

Uzmanlar uyarıyor: Patates cipsi kalp rahatsızlıkları, obezite ve kanser riskini artırıyor. Çocukların geleceğini karartıyor
Dünya Sağlık Örgütü ile Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu’na göre bir yetişkinin günde en fazla 6 gram tuz alması, 65 gram yağ tüketmesi gerekiyor. Yani günde 2 paket cips yiyen bir çocuk bu oranları fazlasıyla aşıyor!
Dünya Sağlık Örgütü ile Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu’nun (FDA) verileri günde 2 paket cips yiyen bir çocuğun, bir yetişkinin bile almaması gereken oranda yağ ve tuz tükettiğini gösteriyor. Bu iki kurumun uzmanlarına göre, günde ortalama 2000 bin kalori alan bir yetişkinin en fazla 65 gram yağ tüketmesi gerekiyor. Üstelik bu toplam yağ miktarının içinde, kalbe zararlı olan doymuş yağ oranının 20 gramı aşmaması gerekiyor. “Sigara kadar tehlikeli olan” trans yağların ise hiç tüketilmemesi vurgulanıyor. Dünya Sağlık Örgütü uzmanları ayrıca bir yetişkinin günde en fazla 6 gram tuz alması gerektiğini söylüyor. Bu oran, çocuklarda 3 grama kadar iniyor.
kanala http://www.kanala.com.tr/picture/photos/kadin_yag[1].jpg


14.10.2007 13:57
Çocuklara Haftada 3 Gün Ceviz Verin
"Ceviz, gelecek yüzyılın mucize meyvesidir"
[img]http://www.trt.net.tr/Haber/2007/10/14/resim/cevız1.jpg[/img]

TEMA Tekirdağ Gönüllü Temsilcisi ve Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. M.İhsan Soysal, cevizin, içerdiği gümüş ve selenyumla özellikle çocukların zeka gelişimlerine olumlu etki yaptığını söyledi.
Soysal, beslenmede önemli bir yeri olan ve eksikliğinde ciddi fizyolojik hastalıklara yol açan kalsiyum, demir, magnezyum, fosfor, bakır, mangan, selenyum ve özellikle de çinko minerallerinin cevizde, domates ve elmaya göre 17-333 kat fazla bulunduğunu belirtti.
Günde 50 gram iç ceviz tüketiminin sağlıklı yaşam için önemli etkileri olduğunun kabul edildiğini ifade eden Soysal, "Ceviz, içerdiği gümüş ve selenyumla özellikle çocukların zeka gelişimlerine fevkalade olumlu etki yapmaktadır. İlköğretim çağındaki çocuklarımıza haftada en az 3 gün 50'şer gramlık iç cevizin 'Düzenli ve Dengeli Beslenen Zeki Çocuklar Projesi' adı altında dağıtılması önemli bir ulusal proje olacaktır" dedi.
Sadece cevizde bulunan gümüş elementinin beyin dokusu tarafından kullanıldığının saptandığını belirten Soysal, cevizin haşlanmış buğdayla birlikte tüketildiğinde, insanın zihinsel ve bedensel gelişimi için gerekli olan aminoasitlerin tamamına yakınını sağladığına dikkati çekti.
Kanın pıhtılaşmasını önlediği, koroner kalp hastalık riskini azalttığı, kanda trigliserid ve kolesterol düzeyini düşürdüğü kabul edilen cevizin, TEMA'nın yeni projesi olduğunu belirten Soysal, "Projeyle ülke genelinde ceviz ormanları kurulacak. 70 milyon insanımızın adına mutlaka bir ceviz ağacı dikilerek 'Benim de Ceviz Ağacım Var Projesi' başlatılacak" dedi.
Ceviz: Gelecek Yüzyılın Meyvesi
Soysal, proje çerçevesinde, "Düzenli ve Dengeli Beslenen Zeki Çocuklar Projesi" kapsamında ceviz tüketiminin artmasına yönelik kampanya başlatılacağını, kırsalda ceviz işleyen tesislerin kurulmasına yönelik proje geliştirileceğini söyledi.
Cevizin gelecek yüzyılın mucize meyvesi olduğunu, TEMA'nın başlatacağı projeyle bu meyveyi Türkiye'nin gündemine getireceğini belirten Soysal, "Bu proje, ülkemiz için ekonomik, sosyolojik ve sağlık yönünden önemli açılımlar sağlayacaktır" dedi.

TRT

Yeme bozukluğu hastalığı yüzünden kalp kasları eriyen genç kız, kalp krizinden öldü. Hayatını kaybettiğinde 38 kiloydu

26 Haziran 2008 Perşembe 09:30

İSTANBUL -OZEL- Kendini açlığa mahkûm eden Eda Işık da genç yaşında hayata veda etti. Anoreksiya olarak bilinen hastalığa yakalandığı belirtilen Eda bir spor kulübünde müşteri temsilcisi olarak çalışıyordu. Son derece zayıf olmasına rağmen boş vakitlerinde devamlı spor yaptığı belirtilen Işık 2 ay önce, çalıştığı grubun Fethiye'deki oteline transfer oldu. Geçen cuma sabahı saat 11.00'de çalışma arkadaşı tarafından odasında ölü bulundu.

38 KİLOYDU
Gece saat 02.00 sularında geçirdiği kalp krizi nedeniyle öldüğü belirlenen Eda'nın bedeni önce, otopsi için Adli Tıp Kurumu'na getirildi. Yeme bozukluğu çektiği bilinen Eda'nın ölüm nedeni rapor sonrası ortaya çıkacak. Arkadaşları arasında "güzellik" diye çağırılan genç kızın, öldüğünde 38 kilo olduğu belirtildi. Daha önce ailesi tarafından bir klinikte tedavi ettirildiği belirten genç kızın son zamanlarda hiçbir şey yemediği, bu hastalıkla 2 yıldır mücadele ettiği belirtildi. Hastalığın bütün kaslarda ve özellikle de kalp kasında erimeye neden olduğu ve bu yüzden öldüğü belirtiliyor.

SABAH GAZETESİ


Konserve İçin Önemli Noktalar...
04 Eylül 2007 14:59

Evde yapılacak konservenin güvenli olması için nasıl hazırlamalısınız?
Evde yapılacak konservenin güvenli oluşunu sağlayacak olan en önemli hususun, şeker, tuz ve hatta aspirin ilavesi değil, etkin olarak uygulanacak ısıl işlemin süresi ve sıcaklığı olduğu bildirildi.

Cumhuriyet Üniversitesi (CÜ) Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Nevcihan Gürsoy, Türkiye'de ev koşullarında konserve, turşu ve salamura yapılmasının oldukça yaygın olduğunu belirtti.

Özellikle Anadolu'da yaz mevsiminin, kadınlar için salça, reçel, turşu ve konserve zamanı olduğunu ifade eden Gürsoy, şunları kaydetti:
“Mevsimlik yiyeceklerin bulunmadığı dönemlerde kullanılabilmesi, çalışan kesimin zamandan kazanması, sofranın zenginleştirilmesi ve geleneksel olarak bir alışkanlık olması nedeniyle evlerde konserve yapılmaktadır. Ancak ev koşullarında hazırlanan konservelerde uygun sıcaklık ve sürenin ayarlanmasının kontrolü pek mümkün olmamaktadır. Sıklıkla evde hazırlanmış bu konservelerde 'Clostridum botulinum' üremektedir.

Bu bakteri çok tehlikeli ve ölüme yol açabilen 'Botulizm' zehirlenmesine yol açmaktadır. Bu toksin diğer besin zehirlenmelerinden farklı olarak görme bozuklukları, yutma güçlükleri ve halsizliğe neden olmaktadır.”

KONSERVE NASIL HAZIRLANMALI?

Konserve hazırlanırken dikkat edilmesi gereken konular hakkında da önerilerde bulunan Gürsoy, şu bilgileri verdi:

“Evde yapılan konserveler basınçlı kaplarda en az 20 dakika kaynatılmalıdır. Kaynatma açık tencerede değil basınçlı kapta olmalıdır. Çünkü normal bir tenceredeki kaynatma ile ocak ateşi ne kadar artırılırsa artırılsın bulunulan bölgenin rakımına da bağlı olarak kaynama sıcaklığı 100 dereceyi aşamaz. Bu sıcaklıkta Botulinum bakterisinin yok edilmesi mümkün olmamaktadır. Evde yapılan konserveler basınçlı kapta kaynatılarak, asit seviyesinin artırılması gerekmektedir.”

Toksin oluşturan bakteride asit düzeyinin önemli olduğunu ifade eden Gürsoy, “Asitliği düşük olan gıdalar, bakteri açısından daha risklidir. Özellikle yeşil fasulye, bezelye, ıspanak, mısır, pancar, bamya, kabak gibi düşük asitli sebzelerle yapılan konservelerde bu konuya dikkat edilmelidir” dedi.

Evde konserve yapılırken gıdanın güvenli oluşunu sağlayacak olan en önemli hususun şeker, tuz ve hatta aspirin ilavesi değil, etkin olarak uygulanacak ısıl işlemin süresi ve sıcaklığı olduğunu anlatan Gürsoy, konserve gıdanın tüketilmeden önce kontrol edilmesi gerektiğini bildirdi.
Kontrolün konservenin tadının yanı sıra kavanoz kapağının şişmesi veya sızıntı olması, sıvı kısmın kapağı açarken fışkırması, doğal olmayan renk ya da koku gibi unsurlara bakılarak yapılabileceğini ifade eden Gürsoy, ek önlem olarak konserve gıdanın yemeden önce en az 10 dakika kaynatılması gerektiğini söyledi.

Konserve olarak hazırlanan besinler için sıcağa dayanıklı kavanozlar ve dayanıklı, bunlara özel kapaklar kullanılması gerektiğini ifade eden Gürsoy, ayrıca üstü şişkin, son kullanma tarihi geçmiş konservelerin kesinlikle yenmemesi gerektiğini sözlerine ekledi.

(Hürriyet)



ANNE SÜTÜ BEBEĞİN KAN ŞEKERİNİ DENGELİYOR

Yeterli beslenemeyen çocuğun gelişiminin istenilen düzeyde gerçekleşmediğine dikkat çeken uzmanlar, yanlış beslenmenin bağışıklık sistemini olumsuz etkilediğini ya da obezite gibi problemlere neden olduğunu belirtiyor
29.08.2007 12:45


Uzmanlar beslenme ve sağlık durumu arasında karşılıklı bir etkileşim olduğunu söylüyor. Yeterli ve dengeli beslenemeyen çocuğun bağışıklık sistemi etkileniyor, hastalıklara karşı yatkınlık oluşuyor ve büyüme ve gelişme istenilen düzeyde gerçekleşmiyor. Özellikle yeni doğan çocuklara ilk 6 ay için anne sütünü tavsiye eden uzmanlar, anne sütünün bebeğin tüm ihtiyaçlarını tek başına karşılayabildiğini belirtiyor.

BEBEK YETERLİ KİLODAYSA...

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Bülent Öztürk'e göre anne sütünün yeterli olup olmadığının en önemli göstergesi bebeğin yeterli kilo alması. Bebeğin kilo alımının bir yaşına kadar izlenmesinin sağlıklı kilo alıp almadığı konusunda anneye ve babaya fikir vereceğini belirten Dr. Öztürk şu bilgileri aktarıyor: "Emzirmek beslenmenin doğal yolu, sizin sütünüz de bebeğinizin en ideal besinidir. Anne sütünün besleyici içeriği, anneden anneye ve beslenmeden beslenmeye değişir. İlk altı ay içinde, her ay 600 gr. kilo alımı anne sütünün yeterli olduğunu gösterir. Bebeğin günde 1-2 kez kakasını yapması anne sütünün yeterliliği konusunda bize fikir verir. Anne sütünün yetersiz olduğu durumlarda, aç kaldığında kan şekeri düzeyinin düşmesine bağlı olarak bebek uyuklayabilir ve ağlamayabilir. Bu sakin görünüm yanlışlıkla bebeğin doyduğu izlenimini verebilir."

6. aya kadar ek gıda vermeyin

Dr. Bülent Öztürk, anne sütü yeterli ise 6. aya kadar ek gıda verilmemesi gerektiğinin altını çizerek, anne sütü yeterli değilse ya da yoksa 4. aydan sonra hekim önerisi doğrultusunda ek gıdalara başlanabileceğini ifade ediyor. Dr. Öztürk "Ek gıdalara başlarken, tüm ek gıdalar aynı anda kullanılmamalı” uyarısında da bulunuyor.

Yeni Şafak

Karpuzu buzdolabına koymayın

21 Ağustos 2008 06:53
Soğuğa maruz kalan karpuz özelliklerini yitiriyor. Soğuğun verdiği lezzeti tatmak isterseniz, servisten hemen önce soğutun. Ve kesmeden önce karpuzu mutlaka yıkayın. Oda sıcaklığında muhafaza edilen kesilmemiş karpuzlar, buzdolabında saklanan ya da dalından yeni koparılmış karpuzlardan daha fazla hücre koruyucu antioksidanlar (özellikle likopen ve beta karoten) içerirler.

SOĞUK ZARARLI

Karpuz dalından koparıldıktan sonra da olgunlaşmaya ve antioksidanlarını geliştirmeye devam eder.

Ancak soğuk, bu gelişme sürecini kısaltır. Bu yüzden kesmedikçe, karpuzlarınızı buzdolabının dışında saklamaya özen gösterin. Ancak meyveyi kestikten sonra, bozulmaması için mutlaka buzdolabında muhafaza edin. Soğuğun verdiği lezzeti tatmak isterseniz, servisten hemen önce soğutun. Ve kesmeden evvel karpuzu mutlaka yıkayın.
haber7
Hamilelikte yumurta yemek bebeği koruyor

Hamilelik döneminde yüksek düzeylerde ihtiyaç duyulan kolin, folik asit ve riboflavin vitaminlerince zengin olan yumurtanın bebeğin bağışıklık sisteminin güçlenmesinde ve beyninin sağlıklı gelişmesinde önemli rol oynadığı bildirildi.

Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sinan Parlat, standart bir yumurtanın 6,5 gram kadar yüksek biyolojik değere sahip protein içerdiğini söyledi.
Bir yumurtada ortalama 6 gram yağ bulunduğunu dile getiren Parlat, bunun yüzde 65-70'inin doymamış, yüzde 30-35'inin ise doymuş yağ asitlerinden oluştuğunu bildirdi.
Tavuk yumurtasının, paranın satın alabileceği en besleyici ve en ucuz gıda olduğunu vurgulayan Parlat, şunları kaydetti:
"Yumurta, yağda çözünebilen A, D ve E vitaminleri ve suda çözünebilen B grubu vitaminlerce zengindir. Yumurta ayrıca tiroid hormonlarının sentezi için gerekli olan iyot ile sağlıklı diş ve kemikler için ihtiyaç duyulan fosfor bakımından da beslenme açısından yeterlidir. Hamilelik döneminde artan kırmızı kan hücresi formasyonu için gereksinim duyulan demir bakımından da zengin olan yumurtada bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi için gerekli olan çinko ve selenyum elementleri de bolca bulunmaktadır. Yumurta, yine hamilelik döneminde yüksek düzeylerde ihtiyaç duyulan kolin, folik asit ve riboflavin vitaminlerince de oldukça zengindir."
Özellikle hamilelik dönemindeki yetersiz kolin ve folik asit alımının bebeğin beyin gelişiminin yetersiz olmasına ve doğum sonrası dönemde ciddi hafıza anormalliklerine veya kayıplarına yol açabildiğini ifade eden Parlat, "Bu yüzden hamilelikte düzenli yumurta tüketimi bebeğin bağışıklık sisteminin güçlenmesinde, beyninin sağlıklı gelişmesinde önemli rol oynamaktadır. Özellikle hamilelerin günde en az bir yumurta tüketmeleri son derece önemlidir" dedi.
8sütun


HANGİ EKMEĞİ YEMELİ?

Sağlıklı bir yaşam sürmek için günde en az 6 porsiyon tahıl tüketilmesi ve bunun 3 porsiyonunun da tam taneli tahıl olması gerekiyor. İşte uzmanından öneriler...
17.05.2007 07:00
Beyaz un sağlıklı mı?
tam buğdaydan geriye, vitaminin yüzde 5’i, lifin yüzde 20’si kalıyor" dedi. Özer, beyaz un elde edilirken tahılın içindeki sağlıklı unsurların önemli bir bölümünün yok edildiğini belirterek,"Beyaz un elde edilirken tam buğdaydan geriye, vitaminin yüzde 5’i, lifin yüzde 20’si kalıyor. Beyaz un elde etmek için sağlıklı unsurlar elimine ediliyor" diye konuştu.

Hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde tam taneli tahılların çok önemli etkisi olduğunu ve bunun yapılan araştırmalarla da gösterildiğini kaydeden Özer, "Saflaştırılmış tahıl, vücut ağırlığını ve hastalıklara yakalanma riskini artırıyor" dedi.

Kanseri önleyici özelliği

Özer, tam taneli gıdaların içerdiği liften dolayı bağırsak hastalıklarında, kolesterol düzeyleri düzenlenmesinde, şişmanlığın oluşumunda ve kanserde önleyici etkileri olduğunu anlattı.

Sağlıklı bir yaşam sürmek için günde en az 6 porsiyon tahıl ve bunun 3 porsiyonunun da tam taneli tahıl olması gerektiğini vurgulayan Özer, 25 gram olarak tahmin edilen bir dilim tam tahıllı ekmeği, 50 gram olarak tam tahıldan yapılmış makarna ve 1 kase patlamış mısırı, bir porsiyon olarak örnek verdi.

Tam tahıllı yiyin

Özer, beyaz ekmek yerine tam tahıllı buğday ekmeği tüketilmesi gerektiğini ifade ederek, kepekli ekmeğin rafine edilmiş beyaz una kepek eklenmesiyle elde edildiğini, tam buğday ekmeğinin ise doğal yapısında kepek bulunduğuna dikkati çekti.

Besin değerleri

Doygun Gıda Pazarlama Müdürü Arzu Gönül ise 100 gram tam buğday ekmeğinde 7,2 miligram diyet lifi (kepek), 69,4 miligram magnezyumun, 78,2 miligram fosfor olduğunu anlattı.

Sağlıklı bir yaşam için diyet yapmak isteyen pek çok kişinin beslenmelerinde çoğu kez ekmeğe yer vermediklerini ifade eden Gönül, "Oysa bilimsel olarak da kabul edildiği gibi, sağlıklı bir beslenme programı içinde tam buğday ekmeğinin çok önemli yeri bulunmakta, tam buğday ekmeği yaşam tarzı değişikliğine tam destek sağlamaktadır" diye konuştu.


'GELECEKTEKİ SAĞLIK TRENDİ DOĞALA DÖNMEK OLACAK'

Bol süt içmenin kemik erimesini yavaşlattığını veya balık yemenin sağlıklı olduğunu mu düşünüyorsunuz. O halde bu haberi iyi okuyun.
16.03.2007 09:05

Dünyanın en önemli sağlık endüstrilerinden Hipokrat'ın yöneticileri Dr. Brian Clement ve Dr. Anna Maria Gahns Clement'in iddiaları bugüne kadar bildiklerinizi altüst ediyor. Doktorların bilgilerini güncellemediğini söyleyen Brian Clement’in önerileri alışkanlıklarınızı değiştirecek

Dünyanın saygın sağlık enstitülerinden Hipokrat'ın yöneticileri Doktor Brian Clement ve Doktor Anna Maria Clement, sağlıklı ve uzun ömrün ipuçlarını açıkladı. İşte, bugüne kadar bildiğiniz tüm sağlıklı yaşam kurallarını alt üst edecek iddialar...

"Et ve süt ürünlerinin bu kadar fazla tüketilmesinin sebebi, bu ürünleri pazarlayan firmaların başarısı. Öte yandan doktorlar da bilgilerini güncellemiyor. Günümüzde sağlıklı balık kalmadı. Civa içeren bu balıkları yemek yarar değil, zarar getirir. Ayrıca balıklar, çok sayıda paraziti bünyesinde barındırıyor.

SÜT İÇMEK KEMİK ERİMESİNİ ARTIRIR

Dürüstçe yapılan çalışmalar süt ve süt ürünlerinin kemikleri güçlendirmekten çok, zayıflattığını gösteriyor. Kemiklerin güçlü olması için spor ve kasları kuvvetlendirecek ağırlık çalışmaları yapmak gerek. Bu konuda yapılan 86 tane çalışma var. Hepsinde de kemik erimesinin bu ürünleri tüketenlerde daha fazla ortaya çıktığı tespit edildi.

ET YİYENLER AZINLIK

Eksikliğinde hafıza kaybına yol açan B12 vitamininin sadece ette bulunduğu bilgisi yanlış. 250 kişinin üzerinde yapılan bir araştırmada deneklerin yüzde 60'ında B12 eksikliği tespit edildi. Üstelik B12'nin eksik olduğu kişiler en fazla et ve et ürünleri tüketenler. Bu vitamin toprakta var.

Sağlıklı yetiştirilmiş tüm besinlerden alabilirsiniz. Ayrıca, doğal yollarla üretilmiş preperatlarla da karşılanabilir. Fazla et tüketmek vücudumuzdaki bazı hormonları da harekete geçiriyor. Adrenalin hormonunun artması kişiyi agresif yapıyor. Dünyada yapılan araştırmalar nüfusun yüzde 60'ının vejetaryen olduğunu gösteriyor."

50 yıldır et ve süt ürünlerinin sağlığa zararları ile ilgili çalışmalar yaptıklarını belirten Dr. Brian Clement, 'binlerce insanın hayatından bu besinleri çıkardık" diyor. Dr. Brian Clement, sağlıklı ve uzun bir ömür için tavsiyeleri ise şöyle: "Bol enzimli çiğ yiyecekler vücudu onarıcı ve yenileyici özelliklere sahip. Genç kalmak isteyen yeşil sebze ve baklagillerden vazgeçmemeli. Organik yiyecekler yiyebilirsiniz. Bunun dışında meyve ve sebzeleri bir iki dakika suda bekleterek üzerlerindeki kimyasalları yok edebilirsiniz.

STRES İÇİN 5 DAKİKA YETER

Stresle mücadele için günde sadece 5 dakikayı kendinize ayırmanız yeterli. Kendinizi çok kötü hissettiğinizde, sakin bir ortamda 5 dakika dinlenin. Nefes alıp verin. Aksi taktirde alacağınız yanlış kararlarla hem kendinize, hem de çevrenize zarar verebilirsiniz."

BASİT YAŞAMAYI UNUTTUK

Gelişen teknoloji ve hayat tarzı ile birlikte, insanoğlunun çok önemli bir değeri, basit yaşamayı unuttuğuna dikkat çeken Dr. Brian Clement, "gelecekteki sağlık trendi doğala dönmek olacak. Türkiye'de ne kadar çok insan basit yaşamanın derinliğini fark ederse, o kadar çok kadar uzun süre yaşayabilir" diye konuştu.

BUGÜN

17.04.2007 10:56
Düşük Kalorili Diyetlere Dikkat
Diyet yaparken 1200 kalorinin altına inilmemesi gerekiyor.


TÜM HABERLER
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Göksun Ayvaz, günlük olarak 1200'den az kalori öngören diyetlerden kaçınılması gerektiğini belirtti.
Prof. Dr. Ayvaz, kısa sürede verilen kiloların yavaşlayan metabolizma hızı nedeniyle aynen ya da fazlasıyla geri alınabileceğini söyledi.

Göksun Ayvaz, kilo kontrolü için yapılması gerekenin enerji giriş çıkışını, çıkış lehine çevirmek ve yavaş yavaş kilo kaybı sağlamak olduğunu kaydederek, kişilerin bunu bir program gibi düşünmemesi gerektiğini vurguladı.

Ayvaz, bir kişinin genetik olarak, yaşı itibariyle ya da kullandığı ilaçlar nedeniyle kilo alma eğilimi olabileceğini, böyle bir durumun da ömür boyu devam edecek bir süreç olduğunu ifade etti.

Metabolizmanın kendini korumaya yönelik çalıştığını ve mümkün olduğunca yağ depolamaya uğraştığını belirten Ayvaz, "Sizin kilo vermeye yönelik yaptığınız her şeye vücut itiraz eder, değişik mekanizmalarla karşı koyar" dedi.

Diyet yaparken, tüm besin gruplarından alınması gerektiğini hatırlatan Ayvaz, çok özel hastalıklar olmadığı sürece bu uyarının göz ardı edilmemesini istedi.

Obez kişilerin ayda en fazla 4 kilogram vermesinin tavsiye edildiğini belirten Ayvaz, bu grup dışındakilerin ayda 1-2 kilogramdan fazla kilo kaybetmemesi gerektiğini söyledi.
TRT

18.03.2007 16:35
Hamileler Balık Yerken Dikkat!
"Civa miktarı nedeniyle bazı balık türleri tüketilmemeli."

Endüstri devrimiyle dünyanın gündemine gelen çevre kirliliğinin beraberinde getirdiği sorunlar arasında civa zehirlenmesi de bulunuyor.
İngiliz The Guardian gazetesinin, İsveç Çevresel Araştırmalar Enstitüsünün hazırladığı rapora dayandırarak verdiği habere göre, atmosferde endüstri devrimi öncesine oranla üç kat artan civa miktarı, insan sağlığını kimi zaman tehdit edecek ve uluslararası önlemler gerektirecek boyutlara ulaşırken, hamile kadınların kendilerini civanın etkilerinden özellikle korumaları gerekiyor.

Enstitünün yayınladığı raporda, civanın çevresel etkilerinin azaltılması için öncelikli olarak enerji santralleri üzerindeki denetimlerin artırılması ve uluslararası düzeyde işbirliğinin tesis edilmesi gerektiği belirtildi.

Hamileler Balık Yerken Dikkat!
İsveçli bilim adamları tarafından kaleme alınan raporda, özellikle hamile kadınlar, barındırabilecekleri civa miktarları nedeniyle belli balık türlerini tercih etmemeleri konusunda uyarıldı.

Raporda, atmosferdeki kirliliğin, doğal döngü nedeniyle tatlı su kaynakları ve denizlere geri döndüğü, buralarda yaşayan küçük organizmalarca emildiği ve bu canlıları yiyen ton balığı, kılıç balığı ve köpekbalığı gibi türlerde birikme yaptığı belirtildi.

Civanın, özellikle anne karnındaki fetusun gelişimi sırasında tehlikeli olduğuna dikkati çeken uzmanlar, raporda, "Sinir sisteminin oluşumu aşamasında bu maddeye maruz kalınması, kalıcı hasarlara neden olabilir" uyarısında bulundu.

Uzmanlar, adı geçen balık türleri kadar, temel besini balık olan kuş türleri için de aynı uyarının geçerli olduğunu belirttiler.

Civanın yalnızca anne karnındaki bebekler için değil, yetişkinler için de tehlike oluşturduğu belirtilen raporda, son araştırmaların civa ile kardiyo vasküler hastalıklar ve beyinde hasar arasındaki bağlantıyı ortaya koyduğu kaydedildi.
TRT

18.03.2007 11:49
Anne Sütü Obeziteyi de Önlüyor
Aşırı şişmanlıktan korunmak için bebeklikten itibaren önlem gerekiyor.

Obezite; yani aşırı şişmanlık, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de giderek yaygınlaşıyor.
Obezitenin önüne geçmek için ise bebeklikten itibaren önlem almak gerekiyor.

Antalya'da düzenlenen 4. Metabolik Sendrom Sempozyumu'nda obeziteye ilişkin sunulan rakamlar, sorunun boyutlarını ortaya koyuyor. Dünyada 1.7 milyar kişi fazla kiloya bağlı kronik hastalık riski altında. 200 milyon kişi de diyabet hastası.

Türk mutfağının geleneksel yapısı ve son yıllarda ayaküstü tüketilen gıdalar, obezitenin Türkiye'de de giderek artmasına neden oluyor.

Daha çok erişkinlerde görülen, "tip iki diyabet" denilen metobolik sendrom ve hipertansiyon gibi hastalıklar, artık çocukluklarda bile görülüyor.

Yetkililer ise bu vahim tablonun önüne geçmek için, anne babaları uyarıyor ve anne sütünün önemine dikkat çekiyor.

Dç Doktor Yüksel Altuntaş, "Türkiye'de öyle cazip bir reklam anlayışı varki bebek mamaları için. Anne sütü olmasa da olur gibi. Bence oradan başlamak gerekiyor mutlaka bu özendirici reklam kontrol edilebilmelidir." açıklamasında bulundu.

Obezite ve şeker hastalığını önleyici özelliği olan anne sütünün iki yaşına kadar verilmesi öneriliyor.

Çocuk ve gençlerin obeziteden korunması için ise, okul kantinlerinde satılan, özellikle ayaküstü atıştırılan gıdalarla şekerli içeceklerin, kontrol altında tutulması gerekiyor.
TRT



24.02.2007 10:57
Kilo Vermek İçin Diyet Yeterli
Diyet ve egzersizin aynı anda yapılması gerekmiyor.

ABD'de yapılan bir araştırma, kilo vermek için diyetle birlikte egzersizin en etkili yol olduğu yolundaki görüşün doğru olmadığını ortaya koydu.
Lousinia Eyaleti'nin Baton Rouge kentinde Pennington Biyomedikal Araştırma Merkezi tarafından yapılan araştırmaya sağlıklı ancak aşırı kilolu yetişkinler katıldı.

Altı ay süren araştırmada, yalnızca diyet yapan gruba alınan 12 kişinin günlük kalori miktarları yüzde 25 oranında azaltıldı. Hem diyet hem de egzersiz yapan 12 yetişkinin kalori miktarı ise yüzde 12.5 azaltılırken egzersiz oranları da yine aynı ölçüde arttırıldı.

Altı ay sonunda bu iki grupta yer alanların kilolarında aynı oranda, yüzde 10 oranında düşüş olduğu belirlendi. Aynı şekilde iki grubun da yağ oranlarında yüzde 24 ve kalp hastalıklarıyla bağlantılı olan karın çevresinde iç organlardaki yağ oranında da yüzde 27'lik bir azalma olduğu görüldü.

Araştırma sonuçları hakkında bilgi veren Doktor Leanne Redman, kilo verebilmek için alınan kalori miktarı ile yakılan kalori miktarı arasında bir fark olması gerektiğin vurguluyarak, kalorilerin diyet yoluyla azaltılması ya da egzersiz yoluyla yakılmasının fark etmediğini belirtti.

Doktor Redman, ancak bireylerin egzersiz yaparak kalp, diyabet ve bazı tür kanser hastalıkları riskini azalttıklarına dikkat çekti.
TRT

Yaz aylarında uykuya dalmak için yemek yiyin!

Şimdiye kadar hep yatmadan 3-4 saat önce yemek yememeniz tavsiye edilirdi. Ancak yeni bir araştırma sonucunda yaz geceleri uyumakta zorlananlara farklı bir tavsiye var: Uyumak için yiyin! Araştırmacılar; uyku için melatonin hormonunun üretimine yardımcı olan 'triptofan' maddesini içeren yiyeceklerin tüketimini artırmanızı öneriyor. Süzme peynir, yulaf ezmesi ve hindi eti; triptofan içeren başlıca gıdalar. Ancak çocuklarınıza ders çalışmaya başlamadan önce bu gıdalardan fazla yedirmeyin; çünkü ders çalışmak yerine uyuklamaya başlayabilirler!
Sabah

İskoçya'da obezite sorunu
26 Eylül 2007
Obezite yani aşırı şişmanlık konusunda İskoçya'nın ABD'yi takip ettiğini gösteren bir çalışma birçok İngiliz gazetesinde yer alan bir haber.

Daily Telegraph gazetesindeki habere göre İskoçya'daki erkek çocuklarının altıda biri, kız çocuklarının da yedide biri obez.

Yetişkinlerdeyse obezite oranı daha artıyor.

Buna göre yetişkin erkeklerin dörtte biri, kadınların da beşte biri obeziteden muzdarip.
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pts Tem 13, 2009 9:09 pm    Mesaj konusu: DAMACANA SU İÇENLERE, ÇAMAŞIRSULU ÖNERİ Alıntıyla Cevap Gönder

12 Nisan 2010
Zayıflatan Bitkiler
Diyet yaparken kilo vermenize yardımcı olabilecek, yemeklerinizin içine ekleyebileceğiniz bitkiler...

İşte diyet yaparken kilo vermenize yardımcı olabilecek, yemeklerinizin içine ekleyebileceğiniz ya da demleyerek içebileceğiniz bitkiler...

Arnavut biberi

Dolaşım ve sindirim sistemini düzenler. Yağ yakıcı özelliği vardır.

Tarçın

Yağ yakmaya yardımcı ve enerji veren bitkidir.

Yeşil çay

Diyet listelerinin vazgeçilmez içeceği yeşil çay, yağ yakma hızını artırır. Zindelik verir.

Guar Sakızı

Açlık hissini bastıran bu bitki ile daha az ama daha sık yemek yiyebilirsiniz.

Rezene

Demlenerek içilen rezene çayı kandaki çay oranı düzenler, sakinleştirici etkisi vardır.

Karahindiba

kökü Vücudu toksinlerden arındıran ve yağ yakmayı sağlayan karaciğerin sağlıklı çalışmasına yardımcı olur.

Keten tohumu

Dolaşım ve sindirim sistemini güçlendiren keten tohumu aynı zamanda tokluk hissi de verir. Yoğurt ve ya salataların üzerine dökerek tüketebilirsiniz.

Maydanoz

İdrar yollarının sağlıklı çalışması için faydalıdır. Mideyi ferahlatır ve kilo vermenize yardımcı olur. Taze ya da demleyerek içebilirsiniz.

Sinameki

Dolaşım ve boşaltım sistemini tamamen doğal destekleyen bitkidir.
aktifhaber

DAMACANA SU İÇENLERE, ÇAMAŞIRSULU ÖNERİ

13 Temmuz 2009 22:10

Gıda Mühendisi Yrd. Doç. Dr. İbrahim Yıldırım, gıda hijyeni konusunda önemli uyarılarda bulundu. Özellikle riski yüksek ürünlerde satın alımında dikkat edilmesi gereken noktaları anlattı. Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. İbrahim Yıldırım, damacana su kullanımında pompanın temizliğinin büyük önem taşıdığını, bu nedenle belli aralıklarla çamaşır suyu ile dezenfekte edilmesi gerektiğini bildirdi.

AA muhabirine gıda güvenliği ve hijyen konusunda bilgi veren Yrd. Doç. Dr. Yıldırım, alışverişlerde özellikle et, tavuk, balık, süt gibi riski yüksek ürünlerin alımı için güvenilir noktaların tercih edilmesini önerdi. Kırık, çatlak, pis yumurtaların satın alınmaması gerektiğini vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Yıldırım, şu uyarılarda bulundu:

’’Alışverişlerinizde, ürünlerin ambalaj etiketi (son kullanma tarihleri) kontrolünü yapın. Hazır kıyma almayın. Buzdolabında veya dondurucuda saklanması gereken ürünleri alırken dolabın iyi çalıştığını kontrol edin. Alışverişiniz uzun sürecekse, donmuş gıda ve et, süt ürünlerini alışverişinizin sonunda alın.’’

Gıdaların, etiketin üzerinde belirtildiği şekilde muhafaza edilmesi gerektiğini belirten Yrd. Doç. Dr. Yıldırım, evlerdeki buzdolapları ve dondurucuların iyi çalışıp çalışmadığının kontrolünün de sağlıklı gıda güvenliği için önemli olduğunu söyledi.

İçme sularının, güvenilir ve kalitesinden emin olunan kaynaklardan alınması gerektiğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Yıldırım, şöyle dedi:

’’Yaşanılan binada su deposu varsa, hangi periyotlarda ve uzman kuruluşlar tarafından dezenfekte edildiğini apartman yöneticisinden sık sık kontrol edin. Damacana su kullanıyorsanız, pompasını, belirli aralıklarla çamaşır suyu ile dezenfekte edin ve iyice durulayın.’’

Yemek hazırlığına başlamadan önce, ellerin mutlaka yıkanması gerektiğini hatırlatan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

’’Et ve sebzelerde kullanılan tabla ve bıçaklarınızı iyice yıkamadan başka bir yemek hazırlığında kullanmayın. Donmuş gıdaların çözündürme işlemini, mikrodalga fırında veya bir gün öncesinden buzdolabında yapınız. Çözünmüş gıdaları tekrar dondurmayın.’’

Bir yemeğin birden fazla kez ısıtılmaması gerektiğine de dikkati çeken Yrd. Doç. Dr. Yıldırım, meyve ve sebzelerin iyice yakınmadan tüketilmemesini önerdi.

Yrd. Doç. Dr. İbrahim Yıldırım, deterjanların, gıdalardan ve gıda kaplarından uzak tutulması gerektiğini bildirerek, temizlik malzemelerinin birbiriyle karıştırılarak kullanılmasının zehirlenmeye yol açabileceği uyarısında bulundu.

cafe siyaset

SOSİSLİ SANDVİÇLERİN 'UYARI YAZISI'YLA SATILMASI TALEBİ

Karakter boyutu :
22 Temmuz 2009 20:15
Kanser konusunda insanları bilinçlendirmeyi amaçlayan ABD'deki bir kuruluş, sosisli sandviçlerin, sigarada olduğu gibi bir uyarı yazısıyla satılması için mahkemeye başvurdu.
Merkezi Washington'da bulunan "Cancer Project" adlı kuruluş, New Jersey'de oturan 3 kişinin adına yapılan başvuruda, sosisli sandviç satan kimi büyük firmaların, ürünlerini uyarı yazısıyla satmalarının zorunlu kılınmasını istedi.

Sosisli sandviçlerin insan sağlığı için zararlı olduğunu belirten kuruluş, Amerikan Kanser Araştırmaları Enstitüsünün, işlem görmüş etin sürekli tüketiminin kanser riskini yükseltebileceğine işaret eden araştırmasını kanıt gösterdi.
haber10

FAST FOOD ÖSS'DE SIFIR ÇEKTİRDİ

22 Temmuz 2009 09:11
ÖSS'de 32 bin öğrencinin sıfır çekmesi üzerine TÜGED, ÖSS ve SBS'deki başarısızlığın nedenlerini araştırdı.
Bu yıl son kez yapılan Öğrenci Seçme Sınavı'nda (ÖSS) 32 bin öğrencinin sıfır çekmesi üzerine Türkiye Gönüllü Eğitimciler Derneği (TÜGED), ÖSS ve SBS'deki başarısızlığın nedenlerini araştırdı.

TÜGED Genel Başkanı İbrahim Erdoğan, öğrencilerin başarısız olmasının başında doğru beslenmeme geldiğini söyledi. Erdoğan, “Çocuklarımızın pek çoğu okulda dengeli beslenmiyor. Sağlıklı beslenmeyen çocuklarımızdan başarı beklemek yanlış" dedi. Erdoğan, "Çocuklarımızın beslenme çantasındaki yiyecekler daha çok 'fast food' türü ürünler, hazır meyve suları ve kolalı içecekler. Bu gıdalar çocukların beyin fonksiyonlarının bozulmasına yol açıyor. Bu da başarılarını olumsuz etkiliyor" diye konuştu.
haber10

Diyet Yaparken Böbreğinizi Kaybetmeyin
28 Temmuz 2009 16:52

Uzun süre yemek yemeyen kişilerde böbrek rahatsızlığı görüldüğü belirtildi.

Günümüzün önemli sağlık sorunlarının başında gelen şişmanlıktan kurtulmak için bilinçsizce yapılan diyetlerin kişilerde böbrek hastalığına neden olduğu belirtildi.

Zayıflamak için uzun süre yemek yemeyen ve su içmeyen kişilerin, beslenme yetersizliğine bağlı olarak karaciğer ve böbreklerinin hasar gördüğünü belirten Dr. Oktay Baygun, özellikle genç kızların, şişmanlık korkusu nedeniyle yaptıkları bilinçsiz diyetler sonucu böbreklerini kaybettiklerini ifade etti.

Dr. Oktay Baygun, "Özellikle genç bayanlar, zayıflayarak daha güzel görünüme kavuşmak için hayatını karartabiliyor.

Diyet yapacak olanlar, bunu mutlaka bir uzmanın denetiminde yapsınlar. Maalesef Mardin'de bilinçsiz yapılan diyetler sonunda böbrekleri iflas etmiş bayan hastalarımız var. Özellikle genç bayanlar, aşırı şişmanım diye yemek yemiyor, su içmiyor.

Psikolojik olarak bunu kendilerine telkin ederek, 'Anorexi' aşırı zayıflık hastalığına yakalanıyorlar. Yapılan tetkiklerinde, ilk etapta bir şey çıkmıyor.
Ancak bir müddet sonra, beslenme yetersizliğine bağlı olarak beyin, karaciğer ve böbrek gibi hayati organlarında hasar oluşarak, yetmezlik meydana geliyor.

Karaciğerdeki hasarlar giderilebiliyor ama beyin ve böbrekteki hasar kalıcı oluyor. Yapılan bilinçsiz diyetler, kişilerin hayatını önemli bir şekilde etkileyebiliyor" şeklinde konuştu.
aktifhaber

"pancar şekeri tüketin"
14:00 - Şeker-İş Sendikası tarafından hazırlanan raporda, Türkiye'de kişi başına 5, 27 üyeli AB'de kişi başına 1 kilogram nişasta bazlı şeker (NBŞ) düştüğü belirtilerek, "Hem cebimizi ve sağlığımızı hem de ülkemizin kaynaklarını riske atmamak için tüketiciler bilinçlendirilmeli, kişisel ve toplumsal tercihlerin pancar şekerinden yana kullanılması sağlanmalı" uyarısında bulunuldu. Pancar şekerinin, tamamen doğal pancar ham maddesi kullanılarak üretilen, son derece doğal bir ürün olduğu ve sağlık açısından hiçbir sakınca oluşturmadığı ifade edilen raporda, "Tercihlerin pancar şekerinden yana kullanılması sağlanmalıdır" görüşü dile getirildi. 23.08.2009 ANKARA netgazete

Her Derde Deva Mucizevi Gıda



Dünyanın tüm bilimadamları arı sütünün insan sağlığındaki mucizevi etkileri konusunda hem fikir...

Yayına Giriş: 11.01.2011

Saf Arı sütü "Gençlik İksiri", "Hayat İksiri", gibi tanımlamalarla yüzyıla yakın zamandır bilinmektedir. Ancak yakın geçmişte besleyicilik üstünlüğünün yanında içerdiği hayatsal değerleri de bilimsel çalışmalar sonucu başta ABD ve Uzakdoğu olmak üzere bir çok ülkede saptanarak yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır.

Arı Sütü Nedir?

Arısütü; 5-15 günlük yaştaki işçi balarılarının, kraliçe arıyı beslemek için salgıladıkları, hammaddesi çiçek balözleri, çiçek poleni ve balarılarının enzimlerinden oluşan sedef görünümünde, peltemsi, organik asit karakterinde, %100 doğal, yüksek oranda hayati vitaminler, enzimler, mineraller, proteinler ve aminoasitler taşıyan yüksek besin değerli bir balarısı ürünüdür.

Gençliğin Sırrı Onda...

İşçi arılar 2-3 ay yaşarken kraliçe arı beslendiği arı sütü sayesinde ortalama 6 yıl yaşar. Ana arıların özel olarak arısütü ile beslenerek aynı genetik yapıya sahip işçi arılardan farklı yapısal özellikler göstermesi, çok daha uzun süre yaşaması: İnsanlar üzerinde de benzer etkiler gösterebileceği görüşü dünden bugüne bu ürünü çok çekici bir duruma getirmiştir.

Arı Sütünün Faydaları Nelerdir?

Arı Sütü çocukların bedensel ve zihinsel gelişimlerine hamileliğin ilk dönemlerinden itibaren önemli ve doğal bir katkıdır. Hastalıkla savaşanlar için önemli bir destek olan, sporcular ve egzersiz yapanlar için vazgeçilmez gıda ve doğal doping ve sayısız faydası bulunan arı sütü ve arı ürünlerinin tekil ve beraber kullanımlarıyla ortaya çıkan sayısız yararlardan bazıları şöyledir:

Bağışıklık Sistemi...

Bilim adamları, arı sütünün bağışıklığı kuvvetlendirici belirgin etkilerini ispatlamışlardır. Arı Sütü, Polen ve Propolisin ideal doz ve kullanım şekilleriyle, kalp-damar, sindirim, sinir ve savunma sistemleri güçlenir ve bünye hastalıklara karşı önemli oranda direnç kazanır.

Kemoterapiden Sonra Arı Sütü...

Arı sütü kanserle savaşımda "alternatif tıp" ın vazgeçilmezlerindendir. Tümör oluşumu ve büyümesini yavaşlattığı öne sürülen arı sütünün, kemoterapi ve radyoterapi uygulamalarının iç organlar üzerindeki yan etkilerini tolere ettiği anlaşılmıştır. Hastalar hızlı toparlanır ve hastalığa karşı güç bulur.

Kan Üretimini Artırır...

Anemi (kansızlık) ve ağır kan kayıplarında organizmanın yeterli kan üretimini sağlar. Hastalıkların ve ameliyatların iyileşme dönemlerinin çabuklaştırılması ile zaafiyetlerde, nekahat dönemlerinde vücudun gıda rejimini desteklemek amacıyla kullanılmaktadır.

Doğurganlıkta Artış...

Özellikle Kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerinde pek çok kaynakta düzenli arı sütü ve polen kullanımıyla gebelik şansının yükseldiği belirtilmiştir. Kadında doğurganlığı, erkekte ise sperm kalitesini artırır...

Fırat Üniversitesi’nde gerçekleştirilen gebelik konulu araştırma sonuçlarına göre sperm sayı ve kalitesi arı sütü kullanımıyla belirgin artış göstererek gebelik ihtimali buna bağlı olarak artmaktadır. Ayrıca, arı sütünün gelişme ve büyümeyi hızlandırıcı, hormonal düzenleyici ve cinsel gücü arttırıcı olarak da kullanıldığına dikkat çeken araştırma tüm bu içeriğiyle arı ürünlerinin gebelik amaçlı kullanımına işaret etmektedir.

Sara Nöbetlerinde Azalma...

Sara (Epilepsi) hastaları için şifa kaynağıdır. Düzenli kullanıcıların tanıklıklarında, düzenli arı sütü ve polen kullanımında nöbetlerin hafifleştiği va nöbet aralarının açıldığı hatta aylarca nöbet görmeme durumlarına ulaşıldığı çeşitli kaynaklarda ifade edilmiştir

Şeker Hastalığında İnsülin Kullanımını Azaltıyor

Diabetlerin (şeker hastalarının), düzenli arı sütü almaları halinde, insülin kullanımını yarı yarıya oranlara kadar azaltabildikleri gözlenmiştir. Tip II Diabetler ise kan şekerini düşüren özelliğinden yararlanarak ilaç kullanımını azaltabilmektedirler. Böylece, tamamen doğal arı sütünün insulin etkisinden yararlanılarak, karaciğer daha az yıpratılmış olmakta ve arı sütünün sayısız diğer yararlarından faydalanılmaktadır.

Parkinson ve Alzheimer Hastalarında Olumlu Etki

Unutkanlık, Parkinson, Alzheimer ve benzeri diğer sinir sistemi hastalıklarına deva olan acetylcholine maddesi ve phospho - lipids’ler bakımından arı sütü zengin içeriklidir. Buna ek olarak, arı sütü ve polen içeriklerinde yine zengin oranlarda bulunan doğal hormonlar, mineraller, B-Kompleks vitaminleri, folik asit ve bazı yağ asitleri de özellikle beyin ve sinir sistemi başta olmak üzere, beden genelinde olumlu ve şifalı etkiler gösterirler.

Yaşlılıkta, arı sütü hücre yenilenmesini tetikler. Böylece yaşlanma etkilerinin önüne geçerek, uzun ve sağlıklı bir gençliğin sürdürülmesine yol açar.

Migren ve Regl Ağrılarını Azaltıyor...

Migren ve bayanların regl dönemlerinde ağrıyı azaltıp dindiren özellikleriyle arı sütü ve propolis etkin ve doğal çözümler sunuyor.

Sırt ve Ayak Ağrılarına İyi Geliyor

Arı sütü, siyatik, lumbago ve disk rahatsızlıklarına faydalıdır. Kasları gevşeterek, yorgunluğu azaltıyor ve bu sayede kişin kendini daha zinde hissediyor. İçinde bulunan echinacea ve hydroxydecanoic asitin bu tür sorunlara çok iyi geldiği araştırmalar ışığında tespit edilmiş.

Arı Sütüyle Stresden Uzak Bir Yaşam...

Ayrıca Arı sütü ve polenin güçlü antidepresan özellikleri de keşfedilmiştir. Anksiyete ve yoğun stres şikayetleri olanlara tamamen doğal ve yan-etkisiz çözümler içerir.

Şehir yaşamının yan etkilerinden olan kronik yorgunluk, halsizlik, isteksizlik gibi sorunlara arı sütü ve polen yaygın olarak denenmiş çözümlerdir.

Fiziksel ya da zihinsel yoğun mesai yapanlara arı sütü ve polen iş-antreman öncesi kullanımlarda metabolik motivasyon ve yüksek performans sağlar, bedensel-zihinsel aktivite sonrası kullanımlarda ise dinlendirici ve dinginlik vericidir.

Arı Sütü Kemik Erimesine Karşı...

Japonya Nagasaki Üniversitesi’nde gerçekleştirilmiş olan bir çalışmada arı sütünün kemik dokusunu geliştirici ve destekleyici etkisi araştırılmıştır. Sadece arı sütü verilen deneklerde kemik yoğunluğunda % 85 oranında artış saptanmıştır. Araştırmada arı sütünün bağırsaktan kalsiyum emilimini artırdığı ortaya konmuştur. Yine Japonya’da yapılmış başka bir araştırma ise hücre kültürü ortamında arı sütünün kemik yapımında görevli osteoblast hücreleri üzerinde etkili olarak kemik yapımı için gerekli tip 1 kollajen ve benzeri maddelerin sentezini uyardığını göstermiştir. Kemik erimisine karşı arı sütüyle birlikte kalsiyum değeri yüksek besinler ya da doğrudan kalsiyum ve magnezyum içeren destekler alınması önerilir.

Kolestrolü Düşürüyor, Tansiyonu Dengeliyor

Üniversitelerde bilim adamlarınca yapılan araştırmalarda saf arı sütü kullanımının kolestrol’de % 14 civarında ve trigliseridlerde ise % 38’e kadar düşüşlere yol açtığı tesbit edilmiştir. Ayrıca, kroner damarların ve karaciğerin incelenmesi sonucu arı sütü alanlarda önemli üstünlük gözlenmiştir. Yani mevcut kolesterol’ün kalp-damar ve karaciğer üzerindeki zararlarını tolere ettiği de saptanmıştır. Arı sütü yanında propolis de kan değerlerinin iyileşmesinde etkindir.

Kullanıma başlandıktan çok kısa bir sürede kullanıcının kalp damar sisteminde dengeleyici yönüyle etkin olan arı sütü damar tıkanıklığına da iyi geldiği tespit edilmiştir. Damarların iç çeperini açar, kanı inceltir, böylece kan akışını tüm kılcal damarlara kadar ulaşmasında rol oynar.

Menapoz ve Andropoz Döneminde Şikayetleri Azaltır

Arı sütü, Kadınlarda Regl ve Menopoz dönemlerinde ve erkeklerde ise Andropoz döneminde bünyeyi destekler. Bir dizi araştırma sonuçlarının derlendiği bir bilimsel makalede de arı sütünün kadınlarda menopoz sonrası şikayetleri azaltıcı etkisi olduğu belirtilmiş ve yumurtalıkları ameliyatla çıkarılmış deney hayvanlarında yapılmış bir araştırmada arı sütünün bu etkisinin östrojen benzeri maddeler salgılatmak yoluyla gerçekleştirdiği anlatılmaktadır. Erkeklerde ise testerasyon hormonunun salgılanması şeklinde paralel etki kendini gösterir.

Tiroid Bezine Yarar Sağlıyor

Tiroid bezinin önemli bir otoimmun hastalığı olan Graves Hastalığı’nda otoimmun antikorları baskılayarak düzenleyici görev yapabileceği belirtilen arı sütünün, tiroid beziyle ilgili pek çok sorunda çözüme yardımcı olabileceği bildirilmiştir

İltihabi Tüm Hastalıklara İyi Geliyor

Eklem-Mafsal İltihabı (Arterit), Romatizma ağrıları, çeşitli iltihabi hastalıklar, karaciğer yağlanması ve eklem hastalıklarında yararlıdır. Arı sütünün çeşitli iltihabi hastalıklarda başarı ile kullanılabileceğini destekleyen bir çalışma da Bulgaristan’da yapılmıştır.

125 iltihabi hastalık üzerinde yapılan araştırmada arı sütünün organizmada immino-biyolojik aktiviteyi arttırarak hastalığın önlenebileceği sonucuna varılmıştır. Propolis de iltihabi tüm hastalık ve enfeksiyonlarda ilaç tedavisine ek önemli bir deva kaynağıdır.

Ülser ve Kolit Gibi Mide ve Bağırsak Hastalıklarında...

Kolit, ülser ve gastrit gibi mide ve bağırsak sistemine ait hastalıklara iyi geldiği tespit edilmiştir.

Böbrek ve Karaciğer Hastalıklarında...

Böbrek ve idrar yolu hastalıklarına da iyi gelen arı sütünün karaciğerin fonksiyonlarını tam olarak yerine getiremediği durumlarda ve alerjik rahatsızlıklara iyi geliyor.

Gebeliğin Sağlıklı Geçmesini Sağlıyor

Hamilelerde gebeliğin sağlıklı geçmesinde, fetusun ve annenin sağlıklı beslenerek zararlı etkilerden korunmasında büyük rol oynuyor. Bebeklerin çabuk ve sağlıklı gelişerek ruh ve beden bütünlüğünün sağlanmasında önemli faydalar sağlıyor.

Emziren Annelerin Sütünü Arttırıyor

Emziren annelerin sütünü arttırarak bebeğin daha sağlıklı olmasını sağlıyor.

Rejim Yapanlar İçin İdeal...

Zayıflama rejimlerinde dengeli bir beslenme temin ederek vücut direncini arttırmada kullanılabilmektedir.

Sigaranın Olumsuz Etkilerini Azaltıyor
Bronşiyal Astım, allerji, nefes darlığı ve sigaraya bağlı soluk alma zorluğu yaşayanlara arı sütü deva olur. Astım sorunu yaşayan kullanıcılardan kısa sürede ürünün olumlu etkisiyle yanıt alınmaktadır.

Cildi Gençleştirir, Parlaklaştırır, Işıldamasını Sağlar

Kırışıklara, deri hastalıkları ve sorunlarına, sivilceye deva olan arı sütü ve propolis cilde gençlik veren ve deri nemini ve parlaklığını koruyan etkiler gösterir.. Bu sonuçlar için ten üzerine doğrudan propolis-bal uygulaması, deri üzerine küçük miktarlarda arı sütü uygulaması ve bu iki ürünün ağız yoluyla alımı önerilir.

Saçlarınız Dökülmüyor...
Kullanılan şampuana % 3-5 oranında katılıp düzenli ve günlük kullanımında saç dökülmesini % 80 oranında azalttığı iddia ediliyor.

Arı Sütü Nasıl Kullanılır?

Arısütüne metal kaşık ile temasından kaçınılmalıdır. Onun yerine plastik ya da tahta bir tatlı kaşığı ile ağza alınıp, dil altına konulur, yaklaşık 5 saniye bekletilir ve sonra yutulur. Tüketim aç karnına yapılmalı ve en az 10 dakika geçmeden üzerine birşey yenilmemelidir. Ayrıca arı sütünü güneş ışığına maruz bırakmayınız.

Arı Sütünü Kimler Kullanabilir?

Arısütü bilimsel gramajlar dahilinde; bünyenin yaşına, sağlık derecesine, varsa hastalığın ağırlığına veya istenilen rahatsızlık derecesine göre; dozajına uygun kullanıldığı takdirde doktora danışarak herkes tarafından kullanılabilir. TRT

ABD'li doktorlar artık ilaç yerine bulgur veriyor



ABD'li doktorlar artık ilaç yerine bulgur veriyor. O kadar ki çok faydaları var. Özellikle de hamilelikte bir numaralı ilaç yerine geçiyor.

Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Bayram diyor ki;

-'Amerikalılar bizdeki gibi hap vermiyor, onlar bulgur öneriyor' .

HAMİLELİK İÇİN MUCİZE ETKİ

Profesör Doktor Mustafa Bayram´ın aktardığına göre, ´´Bir kadın hamile olduğu zaman bebeğin beyin gelişimi için doktorlar folik asit ilaçları veriyor, bu ilaçlar çocuğun beynini geliştiriyor.

Fakat Amerikalılar bizdeki gibi hap vermiyor, onlar bulgur öneriyorlar. Diyorlar ki ´hamileyseniz ilk 3 ay içerisinde bulgur yediğiniz zaman folik asidi ilaçtan değil direkt olarak bulgurdan alabilirsiniz´. O açıdan bulgur önemli´.

Bulguru ABD´de gözde yapan bir çok yönü var. Onlardan bazılarını Prof. Bayram şöyle sıralıyor;
*Bulgur, böcek ve larvaların oluşumuna dayanıklıdır. Raf ömrü oldukça uzun, sıcağa ve rutubete dayanıklıdır.
*Bulgur doymamış yağa sahiptir, beslenmede önemlidir ve ekonomiktir.
*Hazırlanması kolaydır. Vejeteryan beslenmeye çok uygun bir üründür.
*Kalp için oldukça yararlı, sindirimi kolaydır.
*Süt ile karıştırıldığında mükemmel, muhteşem bir gıda oluyor.

ET KANSERDEN KORUMAZ AMA BULGUR KORUR

Başlığa bakıp da et yememezlik etmeyin, onun yeri abartmamak kaydıyla ayrı ama en azından etli çiğ köfte yerine bulguru, özellikle haşlanmış (yalancı köfte gibi) olarak tercih edin ve sofranızda bulguru en azından haftada 2 kez tüketin.

Dünyada ilk işlenen gıda maddelerinden biri olan bulguru, meşhur moğol imparatoru Cengiz Han savaşlarda ordu erzakları arasında bulundurmuştur.

FAKİRİN DOKTORU

Gelelim ucuz olduğundan mı bilinmez ülkemizde Anadolu mutfağı dışında çok da fazla itibar görmeyen bulgurun faydalarına.

Bulgur özellikle bağırsak kanseri riskini büyük oranda azaltır. Besin değeri yanında vitaminler açısından da son derece zengin bir gıdadır.

Bulgur çözünebilen ve çözünemeyen lifler (fiber) bakımından oldukça zengindir. Fiber düzenli olarak tüketildiğinde bağırsak kanseri riskini engelleyen önemli bir besin elemanıdır.

KOLESTROLÜ DÜŞÜRÜR

Karbonhidrat değeri düşük, protein değeri yüksektir. Bunun dışında B1, B6 vitaminleri ve Niasin’den zengindir. Bulgurda bulunan lifler, içerisinde bulunan selüloz, pektin gibi yapılarla vücutta dengeleyici etki gösterir. Suda çözünebilen lifler, kan şekerini kontrol ederek kolesterolü düşürücü etki gösterir.


KİLO VERMEK İSTEYENLER İÇİN BİREBİR

Lifli besinler diğer besinlere oranla aynı zamanda daha fazla tokluk hissi vererek kilo vermeyi kolaylaştırır. Ayrıca günlük su ihtiyacını da artırdığından bol su içilmesini sağlar. Bulgurda bulunan B1 vitaminleri, folat ve magnezyum sinir ve sindirim sistemi sağlığında önemli rolleri olan maddelerdir.

BULGUR KABIZLIĞI DA ÖNLÜYOR

Bulgur aynı zamanda içerdiği mineral ve vitaminler sayesinde bağırsakların düzenli çalışmasını sağlar, kabızlığı önler, sinir sistemininin düzenli çalışmasını sağlar, zihni dinlendirir ve enerji verir.

EKMEK GİBİ

2 yemek kaşığı pişmiş bulgur kalori değeri bakımından 1 dilim ekmeğe denk düşmektedir. Zayıflama diyetlerinde kolestrol sorunu olanları ekmek yerine bu sebeple bulgur önerilir.

PİRİNÇ YERİNE BULGUR TÜKETİN

Doktorlar bulgurun, vitamin ve protein yönünden pirince oranla daha zengin olduğu da bildiriliyor.

Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü´nce yapılan bir araştırmaya göre, bulgur, pirince göre 4 kat kalsiyum, 4 kat demir, 2 kat fazla protein içeriyor.

Vitamin ve protein yönünden zengin olan bulgur üstelik çok daha ucuz.

DEMİR ORANI ISPANAKTAN BİLE FAZLA

Bulgurda, bazı sebzelerden daha çok demir bulunmaktadır. Bu sebeple de doktorlar vücudunda demir eksikliği bulunanlara ıspanak yemelerini tavsiye ediyor.

Porsiyon yününden karşılaştırıldığında, ıspanakta 3,2 miligram, bulgurda ise 3,5 miligram demir olduğu görülür.

ÇİN´DE KUTSAL BİTKİLERDEN BİRİ

MÖ 2800´de Çin İmparatoru Shen Nung, bulgurun ana maddesi olan buğdayı; pirinç, darı, arpa ve soya fasulyesiyle birlikte beş kutsal bitkiden biri olarak belirlemiştir.

İNCİLDE DE GEÇİYOR

Hıristiyanların kutsal kitabı İncil de, eski Babil, Hitit ve İbrani halklarının 4 bin yıl önce, Mısırlıların ve Doğu Akdeniz´de kurulu diğer uygarlıkların da MÖ 1000 yılında pişirilip kurutulmuş buğdayı kullandıklarını göstermektedir.

Radyasyona karşı dayanıklı olduğu için stratejik gıda olarak kabul edilen ve stoklarda tutulan bulgur, kolay hazırlanabilmesi ile de avantajlı bir gıda.

BM BULGUR STOKLUYOR

Raf ömrü uzun olduğu için bozulmaması ile bilinen bulgur o kadar kıymetli ki ABD´de savaş olasılığına karşı stoklanıyor.

Kaynak Haber: http://fotogaleri.rotahaber.com/

Ahmet Rasim Kucukusta: Rusyanın, tüm McDonald’s şubelerini kapatma kararı alması “tarihi bir olaydır“: ....McDonalds büyük bir yara almıştır ve bu bence sağlıklı beslenme adına tüm dünyaya atılmış bir “aydınlatma fişeğidir”:

MCDONALD’S’ IN KAPATILMASI SAĞLIKLI BESLENME İÇİN AYDINLATMA FİŞEĞİDİR
Ahmet Rasim Kucukusta
24 Ağustos 2014



Rusya’ nın Moskova’ daki McDonald’ s restoranlarından dördünü “geçici” olarak kapattığı ve diğerlerini de kapatacağı haberleri tüm dünyada geniş yankı buldu.

Peki, bunlar doğru mu, gerçek tam olarak böyle midir bilmiyorum ama en azından “zamanlamanın manidar olduğuna” hiç şüphe yok.

Önce bu konudaki yabancı ajansların haberini okuyalım:

“Başbakan Yardımcısı Arkady Dvorkovich’ in cumartesi günü, müfettişlerin fast food şirketi tarafından işletilen birtakım restoranları incelemelerinden sonra Rus otoritelerin McDonald’ s’ ları kapatmayı planlamadıklarını söylediği alıntılandı.

Itar-Tass Haber Ajansı tarafından Dvorkovich’ in ‘Hiç kimse bunu (yani Rusya’ daki McDonald’s ‘ların kapatılmasını) konuşmuyor’ demesinin Rusya’ yı çok önemli bir pazar olarak gören gıda zincirinin içini rahatlattığı bildiriliyor.

Perşembe günü Rusya’ nın tüketici gözlemcisi Rospotrebnadzor Moskova’ da aralarında ülkede ilk açılan ikonik restoranın da bulunduğu üç McDonald’ s şubesini geçici olarak kapatmıştı.

Başbakan Yardımcısı Dvorkovich, USA bazlı gıda zincirine yapılan bir seri incelemenin Ukrayna krizi dolayısıyla Rusya ve Batı arasındaki “müeyyide yaptırımları” ile bir alakası olmadığının altını çiziyor ve ekliyor ve ekliyor:

“Bu, tam da ülkedeki McDonald’s restoranlarının teftişinin tamamlandığı zamana denk geldi.”

Ülkenin gıda emniyeti gözlemcisi Rospotrebnadzor tarafından 18-20 Ağustos’ ta Moskova’ daki restoranlarda yapılan teftişte birçok hijyen kaidesinde, yiyeceklerin kaynaklarında ve atıkların yok edilmesinde ihlâller yapıldığı ortaya çıktı.

Geçici olarak kapatılan şubeler içinde en önemlisi 1990’ da Pushinskaya Meydanı’ nda açıldığında kapısında uzun kuyruklar oluşan restoran.

Tüketicilerden gelen sayısız şikâyet üzerine hamburger zincirinin ülkedeki bütün restorasyonlarının incelenmesine karar verildi.

İlk inceleme mayıs ayında kuzeybatıdaki Veliky Nevgorod şehrinde yapıldı ve çalışanların hijyen kurallarına ve şirketin hijyen dezenfeksiyon sistemine uymadıkları tespit edildi.

Rospotrebnadzor McDonald’ s’ ın aralarında Ekaterinburg ve Chelyabinsk gibi büyük şehirlerde olan Ural Bölgesindeki restoranları da inceliyor.

Gelecek haftadan itibaren 2014 Olimpiyat şehri Sochi’ nin ulunduğu Krasnodar bölgesindeki restoranlar da teftiş edilecek.

McDonald’ s’ ın Rusya’ da 440 restoranı var ve şirket bu son olaylara rağmen şube sayısını artırmayı planlıyor.

McDonald’ s’ ın 35 binden fazla çalışanı bulunuyor ve geçen sene 1.5 milyar dolarlık satış yaptı”.

Gelelim neticeye

Kim ne derse desin McDonald’s restoranlarının “geçici” olarak da olsa kapatılması fevkalâde önemli ve özellikle de zamanlaması çok mânidardır.

Rusya’ nın Ukrayna krizinden sonra Batı Dünyası’ nın ekonomik müeyyidelerine karşı bir sene süreyle USA, Kanada, Avrupa Birliği, Avustralya ve Norveç’ ten et, süt ürünleri, meyve ve sebze alımına ambargo koyduğunu unutmayalım.

Önümüzdeki günlerde restoran kapatma artar ve tüm ülkeyi kapsar mı bilemiyorum ama Moskova’ da ilk açıldığında kapısında yüzlerce metre kuyruk oluşan Pushinskaya Meydanı’ ndaki restoranın kapatılmasının “sembolik” önemi çok fazladır.

Rusya McDonald’s restoranlarını “siyasi” sebeplerle kapatmış olsaydı bu hiç de üzerinde durulacak bir olay olmazdı ve McDonald’s da bundan çok fazla etkilenmezdi.

McDonald’s büyük bir yara almıştır ve bu bence sağlıklı beslenme adına tüm dünyaya atılmış bir “aydınlatma fişeğidir”.

KAYNAKLAR

http://rt.com/business/182352-mcdonalds-ban-russia-dvorkovich/

http://www.themoscowtimes.com/business/article/mcdonald-s-won-t-be-banned-in-russia-deputy-prime-minister-says/505733.html

Kaynak: http://ahmetrasimkucukusta.com/

Karatay: Enerji için 10 yumurta 2 turp
10 Haz 2015

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) toplantısında konuşan Prof. Dr. Canan Karatay, 'ekmek yemeden kendini doymuş hissetmeyenler'e 10 haşlanmış yumurta ve 2 turp yemelerini önerdi. Karatay, "Turp yerseniz turp, fıstık yerseniz fıstık gibi olursunuz" dedi.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından düzenlenen toplantıların 41.sine konuşmacı olarak konuk olan Prof. Dr. Karatay, "Medya ve Sağlık" başlıklı sunum yaptı. Karatay, dünyada obezitenin en büyük sorun olduğunu ve bütün hastalıkların temelinde beslenmenin yattığını vurgulayarak, şunları anlattı:
"Şeker en tatlı zehirdir. Yediğimiz tüm şekerler aniden kan şekerini yükseltiyor. Bu dediğim normal kişiler için geçerli. Şeker hastası olmamız şart değil. Normal kişi de yemek yediği zaman, 2 dilim ekmek yediği zaman şekeri fırlar. Toksik olduğu için beyaz, saf ve öldürücü olduğu için vücut kendini korumaya alır. İnsülin hormonu salgılatır. Bu hormonun en önemli görevlerinden biri, şekeri 'trigliserit' denen kan yağına çevirip depoya göndermektir. İşte kilo almanın, sebebi budur. Yağ olarak dolaşımdan uzaklaştırıyor. Bu bir bataklıktır. Bu bataklığı kurutmayı anlatıyorum ben. O zaman tüm hastalıklar önleniyor."

Doğal yağların sağlıklı, kan trigliseritleri ve doğal olmayan trans yağların kalp krizi, damar tıkanıklığı, damar sertleşmesi, kanser, şeker hastalığı gibi hastalıklara sebep olan zararlı yağlar olduğunu belirten Karatay, "Kilo almak asla genetik değildir. 1980lerden sonra kilolu insanların sayısı arttı çünkü şeker kullanımı arttı" dedi.
Karatay, "göbekli insanların gizli şeker hastası" olduğunu savunurken, metabolizmalarında dengesizlik olduğuna dikkati çekti. "Kutuya girmiş ve reklamı yapılan hiçbir şeyi çocuklara vermeyin" diyen Karatay, bu gıdaların reklamlarının kaldırılması gerektiğini savundu.
"10 yumurta, 2 turp"
Karatay, "nasıl beslenmeliyiz?" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Bol doğal yağ yenmeli. İnsan vücudu motordur, yağsız çalışmaz. Bol doğal protein alınmalı. Kuzu eti, koyun eti, dana eti, deniz balığı, köy tavuğu, köy yumurtası, peynir, yoğurt, günlük süt. İşlenmiş etler sağlıksızdır. Pastırmamız çok sağlıklı. Kuru baklagiller, kuru yemişler, mevsim sebzeleri yenmeli"
Sınava girecek çocuklara ne yedirilmesi gerektiğiyle ilgili soru üzerine Karatay, "şekersiz Türk kahvesi ve kuru yemiş" tavsiyesinde bulundu. Bir soru üzerine Karatay, "ekmek yemeden doymayan inşaat işçilerine" ise çalışmaları için gerekli enerjiyi "10 haşlanmış yumurta ve 2 turp"tan almalarını önerdi.
Kaynak: El cezire

Doymamış yağlar kalp hastalıkları riskini azaltmıyor mu?
Michelle Roberts
BBC Sağlık Editörü
18 MART 2014



İngiltere Kalp Vakfı, tereyağı yerine ayçiçek yağı yemenin kalp hastalıkları riskini azalttığına dair kanıt bulunmadığını açıkladı.
Vakıf araştırmacıları, 600 bin kişiyi kapsayan 72 araştırmayı incelediklerinde, yenen yağ türünü değiştirerek "kötü" olarak bilinen doymuş yağlar yerine "iyi" olarak tanımlanan doymamış yağ içeren diyete geçmenin, kalp hastalıkları riskini azalttığına dair bir veriye rastlamadıklarını belirtti.

Uzmanlar, bu sonucun yağlı peynir, kek ve benzeri yiyecekleri yemekte sorun olmadığı anlamına gelmediğini vurguladı.
Fazla miktarda doymuş yağ içeren gıdalar, kandaki kolesterol oranının yükselmesine, kalp ve damar hastalıkları riskinin artmasına neden olabiliyor.
Tereyağı, kaymak, peynir, bisküvi, salam, sosis, yağlı et gibi yiyecekler doymuş yağ içeriyor.
Erkeklerin günde 30 gram, kadınların ise 20 gramdan fazla doymuş yağ tüketmemesi gerekiyor; ancak günümüzdeki beslenme alışkanlıkları nedeniyle bu sınır çoğunlukla aşılıyor.
Beslenmede zeytinyağı ve ayçiçek yağı gibi doymamış yağlara daha fazla yer verilmesi için uzun süredir kampanyalar yürütülüyordu.
Fakat Cambridge Üniversitesi'ne bağlı araştırmacıların Annals of Internal Medicine adlı yayında yayımladığı araştırmada bu kanıyı destekleyecek herhangi bir veri bulunamadığı belirtiliyor.
Diyette ya da kanda ölçülen toplam doymuş yağ oranı ile incelenen 72 araştırmada kalp ve damar hastalıkları riski arasında bir bağlantı kurulamadığı, doymamış yağ tüketiminin ise bu riske karşı koruyucu işlev görmediği ifade ediliyor.
Uzmanlar, hazır gıdalarda kullanılan trans yağ ve margarinlerin kalp hastalıkları riskini arttırdığını ve bunlardan kaçınmak gerektiğini belirtiyor.
Ayrıca rafine karbonhidratlarla, şeker ve tuzun kalp ve damar sağlığı açısından tehlike oluşturmaya devam ettiği vurgulanıyor.
İngiltere Kalp Vakfı, bu araştırma sonuçlarının, fazla yağ tüketmenin kalbe zararlı olduğu gerçeğini değiştirmediğini açıkladı.
Vakfın tıp sorumlusu Prof. Jeremy Pearson, bu araştırmanın, doymuş yağ yerine doymamış yağ tüketmenin kardiyovasküler hastalık riskini azalttığına dair kanıt bulamadığını ifade etti.
Pearson, sağlıklı bir kalbe sahip olmanın yolunun, sigaradan uzak durmak, spor yapmak, diyette şeker ve tuzu azaltıp sebze ve meyveyi artırmaktan geçtiğini vurguladı.
BBCT

Mısır şurubu neden zararlı?
10 Mayıs 2011



Bu sefer tatlı yiyip tatlı konuşamayacağız çünkü konumuz mısır şurubu, iddialar ise ürkütücü.

Neredeyse yediğimiz her tatlı gıdanın üretiminde kullanılan mısır şurubu, vücudumuzu yağ üreten bir makineye dönüştürüyor.

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) gibi, nişasta bazlı sıvı şekerler yani bilinen adıyla “Mısır Şurubu” da gündemimize bomba gibi düştü. Zararlı olup olmadığı hararetle tartışılan mısır şurubuyla ilgili bilmediklerimizi Prof. Dr. Ahmet Aydın’a sorduk; korkmamız gerekenin mısır şurubunun yanı sıra, aslında “ŞEKER” olduğunu öğrendik.

Daha tatlı daha ucuz

Mısır şurubu, mısır nişastasının işlemden geçirilmesi ile elde ediliyor. Nişasta parçalanarak glikoza, ardından glikoz fruktoza dönüştürülüyor. Mısır şurubu, yüzde 80 oranında fruktoz, yüzde 20 oranında glikozdan oluşuyor. Fruktoz, glikoza göre daha güçlü bir tatlandırıcı olduğu için daha az kullanılması yeterli oluyor ve dolayısıyla üretimde maliyeti düşürüyor. Prof. Dr. Ahmet Aydın, günümüz piyasa koşullarında maliyeti bu kadar düşüren bir seçenek varken, firmaların normal şeker kullanmalarının iflas etmekle aynı anlama geldiğini ifade ediyor.

Bunu biliyor muydunuz?

Mısır şurubunda yüzde 80 oranında bulunan fruktoz, glikoza göre daha güçlü bir tatlandırıcı… Bu nedenle geçmiş yıllarda daha az kalori ile daha fazla tat sağlandığı ve böylece alınan kalorinin azaltıldığı düşünülüyordu. Hatta bir dönem uzmanlar tarafından diyabet ve şişmanlık tedavisinde kullanılıyordu. Prof. Dr. Ahmet Aydın, bu yöntemin bazı hekimler tarafından hala kullanıldığının da altını çiziyor.

Hızla yağa dönüşüyor

Mısır şurubunu diğer şekerlerden daha korkunç hale getiren ise içindeki fruktozun yüzde 80 gibi yüksek bir orana sahip olması. İnce bağırsaktan emilerek karaciğere gelen fruktoz metabolize edilmek için insüline gerek duymuyor. İlk bakışta sanki bu bir avantajmış gibi görünüyor. Fakat değişik metabolik süreçler için vücut çok az fruktoz kullanabiliyor. Geri kalan tüm fruktoz ise trigliseridlere, yani kan yağlarına dönüşüyor. Tüm şekerler arasında en hızlı yağa dönüşen de fruktoz. Fazla fruktoz tüketiminin hayvanlar üzerindeki araştırmalarda diyabet, hipertrigliseridemi, koroner kalp hastalığı, karaciğer yağlanması, hipertansiyon ve kansere yol açtığına dair sonuçlar bulunuyor.

Zararlı olmadığı ispatlanmadı

Prof. Dr. Ahmet Aydın, ürün paketlerinde mısır şurubunun yanı sıra, “nişasta bazlı sıvı şeker” ya da “NBŞŞ” tanımlarının yer alabildiğini belirtiyor. Prof. Dr. Aydın’ın “Hangi ürünlerden uzak durmalıyız?” sorusuna verdiği yanıt ise ürkütücü: “Paketlenmiş tüm şekerli hazır gıdalar, meyve suları ve pastane ürünleri…” Yani sanılanın aksine sadece market raflarında değil, pastane vitrinlerindeki göz alıcı tatların da mimarı artık mısır şurubu. GDO’lu mısır ithalatının serbest olduğu ülkemizde mısır şurubunun hangi tür mısırdan elde edildiğini bilmek ise tüketiciler için imkansız. Bu da mısır şurubu ile ilgili soru işaretlerini artıran bir faktör. Ulusal Beslenme Platformu ise geçen ay bir bildiri yayınlayarak “Mısır şurubunun kanser, obezite, diyabet, insülin direnci ve karaciğerde yağlanma gibi hastalıklara neden olduğunun bilimsel olarak ispatlanmadığını” açıkladı. Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın konuyla ilgili yorumu ise şöyle: “Bir ürünün sağlığa zararlı olup olmadığını bilimsel olarak ispatlamak için birkaç aylık çalışma yeterli değildir. Gerekirse 20 yıl denemek gerekir. Mısır şurubunun zararlı olduğu kanıtlanmadı diyenlere soruyu tersten sormak gerekiyor. Peki zararlı olmadığı kanıtlandı mı?”

En tehlikelisi, tatlandırıcılar

Son yıllarda tatlı ve pasta sektöründe aşırı derecede tatlandırıcı kullanıldığını belirten Prof. Dr. Ahmet Aydın, Türkiye’de aspartamın sağlık sektöründen çok gıda sektöründe kullanıldığını anlatıyor. Çünkü tatlandırıcılar şekerden yüzlerce kat daha tatlı. Örneğin aspartam şekerden 200 kat, asesülfam K 200 kat, sakarin 300 kat, sükraloz 600 kat daha tatlı. Türk Gıda Kodeksi hangi üründe ne kadar yapay tatlandırıcı kullanılacağını belirlemiş olsa da, bazı firmaların bu rakamlara uymadığı yönünde şüpheler var. Diyet ürünlerin neredeyse hiçbirinde, kullanılan tatlandırıcı oranı yazmıyor. Aspartamın içinde yüzde 40 oranında sinirsel bir uyarıcı olan aspartik asit, yüzde 50 oranında fazla alındığında beyin için zararlı fenilalanin ve yüzde 10 oranında metil alkol (ispirto) bulunuyor. İspirto, birçok zararlı etkilerinin yanı sıra kanserojen “formaldehit”e dönüşüyor.

“Aspartam şişmanlatıyor”

Prof. Dr. Ahmet Aydın, aspartamın şişmanlığa çare olmadığını şöyle açıklıyor: “Aspartamın içindeki aspartik asit ve fenilalanin isimli iki amino asit, insülin salgısını artırıyor. Ortamda şeker olmadığı için insülin kanda açlık şekerini düşürüyor. Doğal olarak karnınız acıkıyor ve daha fazla yiyorsunuz. Ayrıca yüksek miktarda fenilalanin, serotonin gibi sinir ileticilerini azaltıyor. Serotonin azlığı depresyona yol açıyor ve iştahı da açıyor.”

Diğer şekerler günahsız mı?

Prof. Dr. Ahmet Aydın bu soruya, “Mısır şurubu en zararlı şekerlerden biridir ancak diğer şekerler de masum değil” şeklinde yanıt veriyor. İnsanın dışarıdan şeker almadan yaşayabileceğini, bu şekerlere ihtiyacı olmadığını belirten Prof. Dr. Aydın, buna örnek olarak da sadece balık ile beslenen Eskimoları gösteriyor. Şekerle ilgili ilk belgeler M.Ö. 510 yılına dayanıyor, rafineri şeker üretiminin hızlanması ise 19. yüzyıldaki Sanayi Devrimi ile başlıyor. Bu tarihlerden itibaren insanoğlu Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın tabiri ile yasal bir uyuşturucu olan şekere bağımlı hale geliyor. Rakamlar ortada! ABD’de 1973-2000 yılları arasında ABD vatandaşları önceki yıllara oranla yılda 100 litre daha fazla şekerli meşrubat, 15 kg. daha fazla tatlandırıcı madde ve 30 kg. daha fazla unlu mamul tüketmişler. ABD’de son 35 yılda fruktozdan zengin mısır şurubu tüketimi kişi başına yılda 200 gr.’dan 34 kg.’a yükselmiş. Üstelik bu rakamlara sahip ABD’de mısır şurubu üretim kotası yüzde 2’lerde iken, ülkemizde yüzde 15’e çıkarıldı.

Şeker-kanser ilişkisi

Prof. Dr. Ahmet Aydın, her türlü şeker kullanımının insan sağlığına nasıl zarar verdiğini şöyle anlatıyor: “Beyaz un ve rafine şeker bağırsaktan hızla emilerek kana geçiyor. Artan kan şekerini düzenlemek için hızla insülin salgılanıyor. Buna bağlı olarak kan şekeri hızla düşüyor. Fakat insülin bu hıza ayak uyduramıyor ve kanda normalden daha uzun süre yüksek kalıyor. Fazla miktardaki insülin ise birçok doku için zararlı etkilere sahip. Bu nedenle önce karaciğer, daha sonra da kas hücreleri insülin reseptörlerini kapatıyor. Başlangıçta yağ dokusunda direnç olmuyor ve fazla şekerin tamamı yağ olarak depolanıyor. Yani insülin beyaz unu ve diğer hızlı emilen şekerli yiyecekleri hızla yağa çeviren bir makine gibi! Üstelik yüksek insülinin tek kabahati bu değil! Sadece yağ depolamakla kalmıyor, bu yağın daha sonra enerji olarak kullanılmasına da izin vermiyor. İki yemek arasında enerji kazanabilmek için yağ yakmamız gerekiyor. Ancak bu sistemde yağ kullanamayan vücutta kan şekeri düşüyor ve bu sefer yorgunluk, huzursuzluk ve baş ağrısı başlıyor. Kişi, tıpkı bir morfinman gibi ancak şekerli bir şeyler yiyip içtikten sonra kendine geliyor.”

Her esmer şeker doğal değil

Şekerin doğal hali diye düşünerek tükettiğimiz esmer şekerler konusunda da dikkatli olmak gerekiyor. Kahverengi toz şeker, şeker kamışı veya şeker pancarından elde edilen rafine toz şekerin beyazlatılmamış hali. Ancak bazı hilelerle, rafine edilmiş beyaz toz şeker karamela ile renklendirilerek kahverengi şeker haline getirilebiliyor. Kahverengi kesme şeker ise rafine toz şekerin beyazlatılmamış, ancak kimyasal yapıştırıcılarla şekillendirilmiş hali. Doğal şeker tüketmek için beyaz şekerden daha zararlı bir ürüne, üstelik de daha fazla para ödüyor olabilirsiniz. Prof. Aydın, mutlaka şeker tüketmek isteyenlere halis bal ve köy pekmezi kullanmalarını, kuru ve yaş meyve tüketmelerini öneriyor. Şu sözleri ise çarpıcı: “Raf ömrü uzun olan ü rünleri tüketmek sizin ömrünüzü kısaltır.”


“Şeker, kanser dokusunu besliyor”

Kanser ve şeker arasındaki ilişkiyi ilk kez Alman tıp adamı Otto Warburg ortaya koydu. 1931 ve 1944 yıllarında iki kez Nobel’i alan Warburg’un çalışmaları, kanser hücrelerinin sağlıklı hücrelerden farklı bir metabolizması olduğunu gösteriyor. Buna göre kanser hücreleri sağlıklı hücrelere göre 3-5 kat daha fazla şeker kullanıyor. Ancak şekerin tek zararı kanser dokusunu beslemesi değil. Aşırı un ve şeker tüketimi insülin direncine (metabolik sendrom) yani hiperinsülizme yol açıyor. Hiperinsülizm, insüline benzer büyüme faktörü (IGF-1) düzeyini artırıyor. Serbest IGF bütün dokularda hücre üremesini kontrolsüz bir şekilde artırarak kansere neden oluyor.

Şeker sözlüğü
Tek şekerler Fruktoz: Meyve veya bal şekeri
Glikoz: Üzüm şekeri
Galaktoz: Süt şekeri
Çift şekerler
Sükroz: Çay şekeri (glikoz+fruktoz)
Laktoz: Süt şekeri (glikoz+galaktoz)
Çoklu şekerler
Nişasta: Glikoz moleküllerinden oluşan bileşik bir şeker

Yaprak Çetinkaya
Formsante Dergisi Nisan 2011 Sayısı

'Margarine hayır tereyağına evet'
23 EKİM 2013



Seçme şansınız varsa tereyağı mı yersiniz margarin mi?

İngiltere'nin önde gelen kardiyologlarından Aseem Malhotra, tereyağının sağlığa yararlı olduğunu, margarinden ise kaçınılması gerektiği uyarısında bulundu.

Ünlü kardiyolog, tıp dergisi British Medical Journal'de yayımlanan makalesinde seçme şansı olduğunda, düşük kolesterollü olduğu söylenen margarinler yerine kesinlikle tereyağı yenmesi gerektiğini söylüyor.

"Kalp hastalığı riskini önlemek için doymuş yağın kullanılmaması gerektiği yaklaşık 40 yıldır diyet tavsiyelerinde yer alır. Ama bilimsel araştırmalar gösteriyor ki bu tavsiye, mantığa aykırı da dursa, aslında kalp hastalığı riskini arttırmıştır."

Times gazetesinin yer verdiği habere göre kalp hastalıkları ve obezite gibi rahatsızlıkları asıl tetikleyenler ise şeker, beyaz ekmek gibi rafine karbonhidratlar.
Aseem Malhotra'ya göre kalbi korumanın yolu zeytinyağı, balık, et, sebze ve meyveden oluşan Akdeniz diyetinden geçiyor.
Malhotra ayrıca "Kalp hastalığı riskini önlemek için doymuş yağın kullanılmaması gerektiği yaklaşık 40 yıldır diyet tavsiyelerinde yer alır. Ama bilimsel araştırmalar gösteriyor ki bu tavsiye, mantığa aykırı da dursa, aslında kalp hastalığı riskini arttırmıştır" diye konuştu.
Malhotra, son çalışmaların böyle bir ilişki olmadığını gösterdiğini, ancak doktorların hata yaptık demek istemediklerini ve düşük yağ oranına dayalı dev bir sektör oluştuğunu savundu.
Malhotra, yağ kullanılmayan yemeğin tadının kötüleştiğini o yüzden, örneğin ABD'de doymuş yağ kullanılmıyorsa yerine şeker konduğuna dikkat çekti.
bbct

Hurmada Glikoz Şurubu Sahtekarlığı! İşte Dikkat Edilmesi Gerekenler
27 Mayıs 2017



Tüketici Dernekleri Federasyonu, doğal, besleyici, sağlıklı diye alınan bazı hurmaların glikoz şurubuyla tatlandırıldığı uyarısını yaptı.
Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş

Tüketici Dernekleri Federasyonu, iftar ve sahurun vazgeçilmezi hurma alışverişi konusunda vatandaşlara kritik bir uyarıda bulundu. Federasyon, vatandaşın doğal, besleyici, sağlıklı diye aldığı hurmaların glikoz şurubuyla tatlandırılarak satıldığına dikkat çekti.

Türkiye'nin en büyük hurma ithalatçısı ve üreticilerinden Ziraat Mühendisi Mustafa Öztürk de "Bazı ucuz, kirli ve az tatlı hurmalar daha iyi bir parlaklık verilsin, kirleri örtülsün, az olan tadı artırılsın diye glikoz şurubu püskürtülerek, paketleniyor" dedi. Hurma cinsleri ve fiyatları konusunda da bilgi veren Öztürk, kendisinin hem fiyatı hem de lezzeti nedeniyle kilosu 10 lira olan yaş hurmayı tercih ettiğini söyledi.

ISLAK GİBİ, YAPIŞ YAPIŞ

TÜDEF Yönetim Kurulu Üyesi ve Gıda Komisyonu Başkanı Sinan Vargı, ramazanda piyasaya bol miktarda glikoz şurubuna batırılmış ucuz hurmalar sürüldüğünü belirterek, tüketicileri şöyle uyardı:

"Artık birçok gıdada kullanılan glikoz (mısır) şurubu ucuz, kalitesiz hurmalarda da kullanılıyor. Genellikle Kuzey Afrika ülkelerinden gelen hurmalar glikoza bulanarak satılıyor. Bu hurma tezgâhta ıslak gibi durur. Elinize aldığınızda eliniz yapış yapış olur. Tüketicilere tavsiyemiz dallı, parlak olmayan hurmaları satın almalarıdır. Hurma fiyatlarındaki büyük farkın sebeplerinden birisi bazı hurmaların glikoz şurubuna bandırılmış olması. Ramazan öncesi satın alacağınız hurma glikoz işleminden geçirilmiş olsa bile paket içeriğinde bu yazmayabilir."

HURMANIN AYIBI GLİKOZLA ÖRTÜLÜYOR

Hurma ithalatçılarından Hurmatat Genel Müdürü Mustafa Öztürk de "Bazı ucuz, kirli ve az tatlı hurmaların kirlerinin örtülmesi, parlatılması ve tadının artırılması için glikoz şurubu püskürtülüyor. Böylece hurmanın ayıbı örtülerek, satılmaya çalışılıyor. Bunlar genellikle yurtdışından geliyor ve köpük tabaklarda 300 gr'ı 2.5-3 liraya yani çok ucuza satılıyor. Vatandaş, hurma alırken markalı, yerli ürünleri tercih etsin. Paketin üzerinde son kullanma tarihine baksın ve içindekiler bölümünü dikkatlice incelesinler. Çünkü burada glikoz kullanıldığı yazıyor. Çok ucuz ürünlerden kaçınsınlar" tavsiyesinde bulundu. Hurmanın şıralı bir meyve olduğu için yıkanmadan yenmesi gerektiğini anlatan Ziraat Mühendisi Öztürk şöyle konuştu :

100 LİRALIK DEĞİL 10 LİRALIK HURMA

"Hurma çöllerde, doğal ortamda yetişir. Hurma bahçelerinde sinek, haşarat olmadığından zirai ilaca da gerek kalmaz. Dolayısıyla yıkanması da gerekmez. Tüketici, damak zevkine göre kuru ya da yaş hurma tercih edecek. 19 ülkede hurma yetişiyor. Peygamber Efendimizin diktiği bir ağacın meyvesi olan Peygamber hurmalarının kilosu 100 ila 120 liradan; Mekke ve Medine hurmaları 30-50 liradan satılıyor. Ben ise hem lezzeti ağızda kolay erimesi hem de fiyatının uygunluğu nedeniyle kilosu 10 lira civarında olan yaş hurmayı tercih ediyorum. İsrail, Filistin, Ürdün, Lübnan gibi Lut Gölü çevresinde yetişen hurmalar biraz daha etli, yumuşak, çekirdeği küçük; fiyatı yüksek. 40-50 lira civarında. Tunus hurmaları ise daha az şekerli. İftar ve sahurda, mineral ve vitamin deposu olan hurma- hurma ürünlerini tüketmek çok yararlı. Uzun yaz günlerinde tok ve zinde kalmaya yardımcı olur."

REKLAMLARA DİKKAT!

TÜDEF Gıda Komisyonu Başkanı Sinan Vargı, Ramazan ayı boyunca tüketicinin reklam bombardımanına da maruz kaldığına dikkat çekerak, "Bir saat içinde tüketiciler büyük bölümü gıda olmak üzere ortalama 60 tane reklam izliyor. Bunların bir çoğu glikoz şurubu ile üretilen gıdalar. Glikoz şurubunun da vücutta insülini dışlayarak bir doygunluk hissi yaratmadığı ve vücutta aşırı yağlanmaya neden olduğu bilimsel çevrelerce defalarca açıklandı. Ramazanda tüketiciler, üretiminde glikoz şurubu kullanılan kolalı meyveli meşrubatlar, limonata benzeri ürünler, meyve suları, pastalar, dondurmalar ve kekler nedeniyle farkında olmadan, aşırı bir şekilde şeker ve glikoz şurubu tüketiyor. Bu ise başta obezite olmak üzere, yüksek tansiyon ve kalp damar hastalıklarına yol açıyor" dedi.
Haber Fedai

Mustafa Kaymakçı: Siz sahiden bakkaldan aldığınızı ekmek mi sanıyorsunuz
22.01.2018

Bir Türk için ekmek kutsal değil miydi? Ekmeğe saygının kökeninde insanlara sağladığı yararlar yatıyordu...

Bir Türk için ekmek kutsal değil miydi? Ekmeğe saygının kökeninde insanlara sağladığı yararlar yatıyordu. Eskiden yere düşen ekmek öpülür, başa konurdu. Oktay Akbal, “Önce Ekmekleri Bozuldu” diye boşuna söylememiş. Dikkat ederseniz, bu yapıtını yazdığı yıllar, Türkiye’nin, 1948 yılındaki Marshall yardımı ile endüstriyel beyaz un ve beyaz ekmekle tanışması yıllara denk geliyor.

Özetle, ekmeğimiz de emperyalizmin yurdumuza girişiyle bozulmaya başlıyor. Kimileri, hala başını kumdan çıkarmıyor, amma gerçek bu.

Günümüzde de beslenme ve sağlık açısından en önemli besinimiz, her gün severek tükettiğimiz ekmek. Ancak ekmeğin birçok sorunları var. Konuyla yakından ilgilenen bir platform da var; www.gidahareketi.org.

Organizasyon hazırlamış olduğu bir raporla, tam buğday unundan yapılmış esmer ekmekle beyaz ekmek arasındaki farkı anlatarak kamuoyunun dikkatini çekiyor.

TAM BUĞDAY UNUNDAN YAPILMIŞ EKMEK NEDEN ÖNEMLİ?

Tam buğday unundan yapılmış ekmek neden önemli?

Türkiye’de insanlar, günlük enerjilerinin ortalama yüzde 44’ünü ekmekten alıyorlar. Tahıl tanesinin öz ve kepek kısımlarında B grubu vitaminleri, çinko, magnezyum, selenyum, krom gibi mineraller, fenol, fitat, saponinler gibi maddeler daha çok bulunuyor. Bunlar öğrenme ve kavrama işlevlerinin gelişimi sağlıyor. Aneminin ortaya çıkmasını engelliyor. Kimi doğum kusurları ve kalp hastalıkları ile kanseri önlüyor. Ayrıca bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde önemli katkılar getiriyor. Tam tahıl ekmeğinin posa içeriği de yüksek. Bu özelliği tokluk hissini artırıyor. Ayrıca posa, sindirim sistemi sağlığının korunmasında ve buna bağlı kolon kanser riskinin azaltılmasında da önemli. Esmer ekmeklerin, glisemik indeksi (kan şekerini yükseltme katsayısı) değeri beyaz ekmeğe oranla daha düşük. Bu, şeker hastalığını ortaya çıkışını engelliyor.

Kısaca şu şöylenebilir; tam buğday unundan yapılmış ekmekler, insanı birçok hastalıklardan koruyor, ya beyaz ekmek…

Beyaz ekmek, kanseri tetikliyor. Bir bilimsel çalışmada, undan ayrıştırılan buğday kabuğunda, tüketenleri kanser ve kalp dolaşım hastalıklarından koruyan “prony lysin” adlı aminoasidin varlığı saptanmıştır. Prony-lysin adlı aminoasit, kabuğu/kepeği ayrıştırılmış beyaz unda bulunmuyor.

Beyaz ekmek tüketimi, şeker hastalığının ortaya çıkmasında da birinci derecede etken.

Beyaz ekmek obeziteyi de ortaya çıkartıyor. Beyaz ekmeğe, beyazlatmak ve dayanıklılık süresini artırmak amacıyla üretim aşamasında çok yoğun biçimde katkı maddelerinin eklenmesi de sağlıkta önemli sorunları ortaya çıkartıyor.

Yazımı sonlarken ekmek tüketimi konusunda görüşümü de söylemek isterim. “Ekmek tüketmeyin, onun yerine çerez tüketin!” gibi önermeleri naif görüyorum.

Ancak hemen bir önerim var.

Neden evinizde ekmeğinizi pişirmiyorsunuz?

İzleyen yazıda ekmek konusunda neler yapılmalı konusunu anlatmaya çalışacağım.

Odatv.com
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> HASTALIKLAR/ŞİFALAR Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com