EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

ŞİZOFRENİ

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> HASTALIKLAR/ŞİFALAR
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cum Tem 03, 2009 8:47 pm    Mesaj konusu: ŞİZOFRENİ Alıntıyla Cevap Gönder

Türk Sanat Müziği ile şizofreni hastalarında iyileşmeler görüldü
21 Aralık 2011

Selçuklu ve Osmanlı başta olmak üzere birçok medeniyetin akıl hastalarının tedavisinde kullandığı müzikle, günümüzde şizofreni hastaları tedavi ediliyor. Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Türk Sanat Müziği ile 35 şizofreni hastasında iyileşmeler görüldü.

Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi K-1 Servisi Başasistanı ve Uzman Dr. Selma Bozkurt Zincir, yaptığı açıklamada, Bilim, Kültür ve Sanat Derneği tarafından hazırlanan şizofreni hastalarına müzikoterapi uygulanması projesine destek verdiklerini belirtti.
Zincir, nisan ayında başlatılan projeden şu an 35 şizofren hastanın yararlandığını, müzik tedavisini diğer hasta gruplarında da uygulayacaklarını kaydetti.
Derneğin Türk Sanat Müziği korosu tarafından, şizofren hastalarına haftada 2 gün mini konser verildiğini ifade eden Zincir, şunları söyledi:
“Müzikoterapi alan şizofren hastalarında, medikal tedaviye ek olarak bu tedavinin bazı iyileştirici yanları oldu. Rehabilite edici yanları oldu. Şizofreni hastalarının içine çok kapanık olduğu herkes tarafından bilinir. Kendi dünyalarında yaşadıkları, gerçekle bağlantılarının kesik olduğu, kopuk olduğu, çok sosyal olamadıkları, diğer insanlarla etkileşimlerinin olmadığı bilinir. Müzikoterapinin hastalarda iyileştirici bir etkisinin olduğunu gördük. Önceleri hiç katılımı olmayan, çalışmalarda müzik dinlemeyi bile istemeyen hastalarımız, ilerleyen aşamalarda ritm çalışmalarına, koro aktivitelerine, birbirleriyle konuşmaya başladılar. Müzik dinlemeyi istemeyen hastalar, diğer seanslarda istek parçalar da bulundular. Kendilerine ve etraflarına olan farkındalıkları artmaya başladı. İçine kapanık olan şizofreni hastalarının iletişimlerinde bir artış oldu. Mimiklerinin artması, önceden hiçbir şeye tepki vermeyen hastaların daha katılımcı olmaları, kendileri dışındaki dünyaya açılmaları bizi umutlandırdı.”

MÜZİĞİN HER İNSANA ÇOK İYİ GELDİĞİNİ BİLİYORUZ

Psikotik açıdan puanlama yapılan ölçeklerde de, standart medikal terapi alan hasta grubuna göre müzik dinleyenlerde oldukça iyi gelişmeler görüldüğünü kaydeden Zincir, “Müzik terapisi almayan gruba göre, güzel gelişmeler oldu. Bu da bizi çok motive etti. Başlangıçta bilmediğimiz bir durumdu. Müziğin her insana çok iyi geldiğini biliyoruz ama böyle bir hasta grubunda uygulanabilir mi acaba diye kafamızda soru işaretleri vardı. Çünkü hastaneye yatan şizofreni hastaları akut tedavi ihtiyacı olan hastalar ve müzikoterapi seansını yürütebilmek bile oldukça önemli bir şey. Çünkü o insanları bir araya getirmek, oturmalarını sağlamak, derse devam etmelerini sağlayabilmek oldukça önemliydi. Bunu yapabildiğimizi görmek bizi çok heyecanlandırdı. Müziğin 1 ay gibi kısa dönemde, şizofreni hastalarında iyileştirme yaratabileceğini gördük” şeklinde konuştu.

Bu çalışmanın sonuçlarını Ulusal Psikofarmakoloji Kongresinde de sunduklarını kaydeden Zincir, bu tedavi yönteminin yaygınlaştırılması gerektiğine inandıklarını kaydetti.

Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde de müzik tedavisinin uygulandığını bildiren Zincir, “Bu tedaviyi yeniden fark ettik diyebiliriz. Çok eski dönemlerde, Ortaçağ'da akıl hastaları Avrupa'da zincirlere bağlanırken biz de müzikle tedavi edilmeye çalışılıyordu. Biz çok öndeydik. Fakat biz daha sonra yüzümüzü batıya döndüğümüzde, bunlardan uzaklaşmışız. Batılılar, şimdi 1940'lardan itibaren bizi örnek almaya başlamışlar. Batılılar, (geçmişimize hayran olduklarını) söylerler. Şimdiki halimizi değil, eski halimizi örnek alıyorlar. Onlarda bu müzikleri kendi hastalarında uyguluyorlar. Bizim makamlarımızı, majör makamlarımızı batı müziğine uyarlayıp çalışmalar yapıyorlar. Biz şimdi yeni yeni farkına varıyoruz. Yurt dışında sadece müzikoterapi ile uğraşan merkezler var” ifadelerini kullandı.

HER ZAMANIN FARKLI MAKAMI VAR

Bilim Kültür ve Sanat Derneği Başkan Yardımcısı Cumhur Tulay da, derneğin geleneksel Türk sanatlarıyla ilgilendiğini, bu alanda en doğru ve en iyi çalışmaları yapmak için kurulduğunu belirtti.

Musikiye ayrı bir önem verdiklerini, tarih boyunca insan sağlığı üzerindeki etkisinin de bilindiğini aktaran Tulay, “Unutulmaya yüz tutmuş olan kültürümüz tekrar yaşatmak ve özellikle uygulanması gereken yerlerde yaşatmak için çalışmalar yapıyoruz. Bu nedenle aklımıza gelen yerlerden bir tanesi de Erenköy oldu. Bire bir hastalar üzerinde bu konuyu uygulayıp, bunu bizzat yaşayarak tekrar gündeme getirmek istedik. Bu çalışma böyle başladı. Hastane, hazırladığımız projeye destek verdi ve hastalara Türk Sanat Müziği konserleri vermeye başladık” diye konuştu.

Hastalarda gördükleri olumlu iyileşmelerden dolayı çok mutlu olduklarını, doğru bir iş yaptıklarına inandıklarını ve çok heyecanlandıklarını aktaran Tulay, şunları belirtti:
“Müziğin tedavi amaçlı olarak kullanıldığı bu çalışmada, hastalarımızla pasif ve aktif olarak iki ana başlık altında çalışıyoruz. Pasif müzikte, o vaktin gerektirdiği bir takım makamlar dinleterek onların önce relaks olmalarını sağlıyoruz. Daha durgun, duygusal ve düşünceli bir hal alan hastalarla, bir takım sohbetler yapıyoruz. Onların duygu boyutlarını gözlemlemeye çalışıyoruz. Daha sonra bu hastalarımıza değişik ritm aletleri vererek, basit usulleri çalmalarını istiyoruz. Ellerini, ayaklarını kullanmalarını, tempo tutmalarını istiyoruz. Her vakitte daha çok etkili olan müzikler var. Biz hastalarla genellikle öğleden sonra buluşuyoruz. Orada da daha çok rast, hicaz gibi makamlar kullanıyoruz. Bu makamlar o vakitte daha etili. Her zamanın farklı makamı var. Bu müziklerin insan ruhuna hangi zamanda iyi geldiğiyle ilgili yapılmış gözlemler ve çalışmalar var. Bütün makamların insanlar üzerinde olumlu etkisi var. Ancak mutlaka şu vakitte bu makam kullanılacak diye bir kesin kuralımız yok. Diğer makamları da kullanıyoruz. Hastalara hangi makamdan daha çok etkilendiğiniz diye sorduğumuzda, istediğimiz cevapları da alıyoruz.”

http://www.hurriyet.com.tr/yasasinhayat/19513221.asp

''Shank3''ün şizofreniye etkisi

MONTREAL- Genetik mutasyonların, bazı kişileri şizofreni hastalığına daha elverişli kıldığı belirtildi.

ABD'de yayımlanan "Proceedings of the National Academy of Science" adlı dergide dün yayımlanan iki Kanadalı bilimadamının araştırmasında, mutasyon geçirmiş SHANK3 adlı genin bazı şizofreni hastalarında tespit edildiği belirtildi.

Araştırmacılardan olan Montreal Üniversitesi'nden Profesör Guy Rouleau, "Araştırmamız, şizofreni vakalarının çoğunun SHANK3 adlı genin geçirdiği mutasyondan ileri geldiğini gösteriyor" dedi.

Rouleau, başka incelemelerin, SHANK3 geninin şizofreni hastalığında belirleyici olduğunu göstereceğinden emin olduklarını da ifade etti.

Fransa'nın başkenti Paris'teki Pastör Enstitüsü uzmanları, otizm hastalığıyla ilgili olarak ve sinir hücreleri arasında iletişimin sağlanmasında anahtar rol oynayan SHANK3 adını verdikleri yeni bir gen keşfetmişti.

Düşünce, duyuş ve davranışlarda önemli bozukluklara, kişinin gerçeklikten kopmasına yol açan ve psikiyatrik bir hastalık olan şizofreni, dünya nüfusunun yüzde 1'ni etkiliyor.
13 Nisan 2010
habertaraf

ŞİZOFRENİNİN SIRRI ÇÖZÜLDÜ!

3 Temmuz 2009 08:48
Uzmanlar her 100 kişiden birini etkileyen şizofren hastalığının sırrını çözdüğünü öne sürdü.
Amerikan, İngiliz ve İzlandalı bilim adamlarının ortaklaşa yaptığı ve son yılların en büyük buluşlarından biri olarak gösterilen bir araştırmada, uzmanlar her 100 kişiden birini etkileyen şizofren hastalığının sırrını çözdüğünü öne sürdü. 15 bin hasta ile yapılan araşırmaya göre, şizofren ve manik depresiflik, vücutta bağışıklık sistemini kontrol eden bir gendeki bozuluk nedeniyle ortaya çıkıyor. Uzmanlar, bu iki hastalığın da nedeninin aynı olduğunu ve yüzde 80 oranında genetik olduğunu belirledi. Grip salgınlarının yoğunlaştığı kış ve bahar aylarında doğan ya da doğum sırasında annesi grip olanların bu hastalığa yakalanma riski daha yüksek. Bilimadamları, bu buluş ile şizofrenin tedavisinde büyük bir yol kat edilebileceğini ve daha etkili ilaçlar geliştirilebileceğini söyledi.
haber10

Resimde renk seçimi, şizofreni tanısında önemli

27 Aralık 2009 Şizofreni, depresyon ve kişilik bozukluğu gibi rahatsızlıkları olan hastaların resim yaparken kullandığı renkler, hastalıklarının tanı ve tedavi sürecinin belirlenmesinde etkili olduğu bildirildi.
Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğ retim Üyesi Prof. Dr. Bülent Coşkun yaptığı açıklamada, ruh sağlığı sorunlu kişilerin tedavisinde hastalığın şiddetine göre sürenin değiştiğini, kişilerin karakter ve ruhsal durumlarını aydınlatmak amacıyla tematik algı, Rosarch gibi psikolojik testler yapıldığını söyledi.
"Ne olduğu yoruma açık çeşitli şekiller, bu konuda eğitim almış psikologlar tarafından hastalara gösteriliyor ve hastalardan gördüklerini anlatmaları isteniyor" diyen Prof. Dr. Coşkun, testlerden, hastalığın tanısının konulmada önemli ölçüde yararlanıldığını ifade etti.
Bu tür hastaların resim yapmayı çok sevdiğini, tedaviye gelen bazılarının da evde yaptıkları resimleri yanlarında getirdiğini dile getiren Coşkun, "Hastalarımızla evde yaptıkları resimleri birlikte yorumluyoruz. Bu durum hastanın iyileşme sürecini kolaylaştıran faktörlerden biri. Tedavi gören kişilerin, resimleriyle ne anlatmak istediklerini dinlemek kendilerini tanımamız ve tedavi sürecinde gösterdikleri değişiklikleri takip açısından önemli" diye konuştu.
Coşkun, psikiyatri servisinde tedavi gören hastaların yaptığı resimlerin Dekanlık binasında sergilendiğini de söyledi.
Yapılan her resim, çizilen her şeklin kişilerdeki rahatsızlıkların tanımlanması açısından önemli bir araç olduğunu, hastanın çok karamsar olduğu dönemde yaptığı resimler ile iyileşme sürecinde yaptıkları arasında önemli farklar bulunduğuna vurgulayan Prof. Dr. Bülent Coşkun, şunları söyledi:
"Hastalığın ve özellikle karamsarlığın yoğun olduğu dönemlerde mat ve koyu renkleri kullanan hastalar, iyileşme döneminde daha canlı ve açık renkleri tercih ediyor. Huzur veren mavi, yeşil, pembe gibi cıvıl cıvıl renkler iyileşme sürecinde çok daha fazla kullanılıyor.
İki uçlu duygu durum bozukluğu (bipolar bozukluk) hastalığında, yani depresyon ve aşırı coşku halinin peş peşe görüldüğü hastaları n her iki dönemde yaptığı resimlerdeki renkler birbirinden çok farklıdır. Örneğin kendine ya da çevreye zarar verme eğiliminde olan bir hastamızın bıçak resimleri yapması, kanlı görüntüleri çizmesi, duygu ve dürtülerini dışarıya vurması yararl ı olabilir. Hastanın bu ruh halinden çıktığında çiçek, böcek, güneş, ev ve mutluluğu anlatan resimler yaptığını görebilirsiniz. Bunların çoğu aynı hastanın değ işik dönemlerde yaptığı resimler olabilir. Renklerin canlılık kazanması tedavinin olumlu gittiğinin habercisi."

netgazete
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> HASTALIKLAR/ŞİFALAR Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com