EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Türkiye Tımarhanesi-Müyesser Yıldız

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> AİLELER ÇÖKÜYOR
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cum Hzr 19, 2009 11:05 pm    Mesaj konusu: Türkiye Tımarhanesi-Müyesser Yıldız Alıntıyla Cevap Gönder

Türkiye Tımarhanesi-Müyesser Yıldız

Uzun yıllar Almanya’da yaşamış olan, halen de sık sık bu ülkeye giden bir dostum, “Türkiye’de bir günde meydana gelen hadiseler Almanya’da yaşansa, bu ülke 1 seneye dayanamaz, çöker” demişti.

Hakikaten uzun süredir her sabah bir kabusa uyanıyor, öğlen olmadan ikincisi, akşama üçüncüsü, dördüncüsüyle yumruk üstüne yumruk yiyoruz. Toplum, bir ağacın içten çürümesi gibi ayakta ölüyor, alarm zilleri çalıyor, ama içerde-dışarda yaşanan “egemenlik-rövanş” savaşına gömülmüş sorumluların, “aydın” geçinenlerin umuru duymuyor. (..)

Mardin’de toplu katliam yaşandı, Siirt’te töre cinayeti işlendi…AB, “töre cinayetleri dursun” buyurdu. Fermanla, kanunla kültür nasıl değişecekse?..Çaresi eğitimdir, refahtır beyler!..Eğitim ne alemde? Çocuklar, gençler sınavdan sınava koşturulurken, göz göre göre bir neslimizi kaybediyoruz…Ya refah? Yoksulluk ve zenginlik arasındaki makas hiç bu kadar açılmış mıydı?

Adana’da annesini öldüren 7. sınıf öğrencisi, 11 yaşındaki R.A.’nın, “Ceza almayacağımı televizyondan öğrendim” dediğini hatırlıyor musunuz? (..), R.A.’nın söyledikleri, tepeden inme, ithal düzenleme ve uygulamaların, bir toplumun sosyal, siyasi, kültürel yaşamını nasıl allak-bullak edebildiğinin en çarpıcı örneği değil midir?

Pazar günü gazetelerde bir haber vardı. Cumhuriyet tarihinin “yeni bir rekoruna” imza atmışız. O rekor ne derseniz; Her 700 kişiden biri içerdeymiş. Cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü sayısı son 8 ayda yaklaşık yüzde 10 artarak, 111 bin 294’e yükselmiş. Bu hızla giderse yılsonunda 120 bini, 2014’te 140 bini bulacakmış. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Nizamettin Kalaman, “Dolduk, taştık. Durum çok anormal, izah edemiyorum. Yurtdışından gelen heyetlerin ülkemizi ziyaret ettiklerinde ilk sordukları şey bu. Neden bu hale geldi? Savunmasını yapmakta zorlanıyorum” demiş. Çözüm için de bula bula, infaz sisteminin değiştirilip, 32 bin kişinin dışarı çıkartılması bulunmuş. Yani gizli af. (..)

Beylerin sorunun daha derinlerde olduğunu görmesi için acaba başımıza daha nelerin gelmesi gerekiyor? Derinlerde neler mi var? Eğitim dedik, refah dedik. Bir üçüncüsünü de Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 2000 yılındaki tespitinden aktaralım:

“Mevzuata dair formel hukuk çerçevesi ile ilgili düzenlemelerden önce, bu düzenlemelerin Türk siyasetinin ve devlet yapısı ve anlayışının temel parametreleri içindeki yerinin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir…Aksi takdirde AB’ye intibak süreci için tepeden gelen düzenlemeler bir müddet sonra toplumsal meşruiyet alanını kaybedebilir ya da bu süreçteki olumsuz gelişmelere bağlı olarak tamamiyle iptal edilebilirler. Türkiye siyasal kültürü, psikolojiyi, kurumları ve sistemi yeniden inşa etme ihtiyacı ile karşı karşıyadır. Bu inşa faaliyeti olmaksızın yapılacak hukuki düzenlemeler yeterli toplumsal meşruiyetten ve motivasyondan yoksun kalacaktır…”

Davutoğlu’nun “stratejik derinlikli” yaklaşımını, yaklaşık 150 yıl öncesinden, bir İngiliz milletvekilinin ağzından açalım. 1837 doğumlu İskoçyalı asil bir aileye mensup, Oxford mezunu, 1862-1878 yılları arasında Avam Kamarası’nda Conterbury milletvekili olarak bulunan Munro Butler Johnstone’dan söz ediyorum. Milletvekilliği süresince sürekli Osmanlı Devleti’ni savunan, Batı’nın Osmanlı’nın içişlerine müdahalesini Haçlı seferlerinin devamı olarak nitelendiren Johnstone, şunları söyler:

“Gerçek şu ki, Türkiye anarşizmin yukarıdan kaynaklandığı dünyadaki tek ülkedir. Sistemin kendisi saygıdeğer ve saat gibi çalışacak bir sistemdir, halkı barışçı ve itaatkar, hatta oldukça çalışkandır. Ne var ki, memurlar yolsuz ve üst seviyedeki yöneticiler hem yolsuz, hem de beceriksizdirler.”

Türklerin Avrupa’nın sunduğu reform planlarını kabul etmemesini isteyen Johnstone, 1876 başlarında Sultan Abdülaziz’e vermek üzere hazırladığı mektupta da, “Batı’ya güvenilmemesi, dış borçların terk edilmesi, dış müdahalelere izin verilmemesi” gibi tavsiyelerde bulunur. Ancak bu mektubu Sultan Abdülaziz’e sunamaz. Neden mi? Aracılık yapmasını istediği dönemin Türkiye’deki İngiliz Büyükelçisi Elliot’un, “İngiltere Büyükelçisi olarak, İngiltere’nin Türkiye’ye yönelik bütün geçmiş dış politikasını şaibe altına sokan ve Sultan’a Paris Antlaşması’ndan çekilmesini telkin eden bir hitabenin arz edilmesine nasıl aracı olabilirim?” diyerek, o mektubu Johnstone iade ettiği için.

İngiliz Milletvekili ilgili asıl ilginç bilgiye geliyorum. Johnston, görüş ve çabalarını, “Türkler Karakterleri, Terbiyeleri ve Müesseseleri” adlı bir kitapta toplamıştır. Bu kitap, henüz geçtiğimiz aylarda Cedit Neşriyat tarafından Türkçe’ye çevrilip, yayınlandı. Çeviriyi yapan kim biliyor musunuz? Eğer isim benzerliği yoksa 1.5 ay öncesine kadar Milli Eğitim Bakanımız olan, bakanlık döneminde de, bugün de Batı reformlarının yılmaz savunucusu Doç. Dr. Hüseyin Çelik. Ve bakın Çelik, “Çevirenin Takdimi”nde neler söylüyor:

“Lale Devri’nden itibaren Batı medeniyetinin eşiğinde bocalayan Türk toplumu, kendi hastalıklarını teşhis ve tedavi etme işini de Batılılara bıraktı. Avrupa, tırtıl simasını değil, daima kelebek çehresini gösterdi. Hastalıklarımız için verdikleri, tatlı ancak zehirli ilaçlar, çok geçmeden türlü sancılara sebep oldu. Artık hastalık kronikleşmişti ve devletin adı ‘Hasta Adam’dı. Hasta adamın önüne her fırsatta ‘Şark Meselesi’ni temcit pilavı gibi getirdiler. Şark meselesi, yerine göre Bulgar meselesi, yerine göre Ermeni meselesi, yerine göre Hıristiyanlara imtiyazlar meselesi vs. kılıklara giriyordu. Maksat değişmiyordu: Asırlardan beri devam eden Haçlı seferlerinin gayesi ne ise aktüel hedef de o oluyordu. ‘Hasta Adam’a çoğu zaman eskisi gibi topla, tüfekle, ordularla saldırmıyorlardı. Bunların yerini diplomatik entrikalar, iktisadi politikalar, borçlandırma, tek taraflı ticari imtiyazlar ve sonu gelmez reform talepleri almıştı.”

Tırtıl simasını değil, kelebek çehresini gösteren, hastalıklarımız için verdiği tatlı ancak zehirli ilaçlarla Osmanlı’yı “hasta adam” yapan ve “Şark meselesi”ndeki maksatları asırlardır değişmeyen Batılıların, “sonu gelmez reform talepleri”, Türkiye’yi de süratle “tımarhaneye” çevirmiş olamaz mı? Ne dersiniz?

Kaynak: www.haberte.com
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> AİLELER ÇÖKÜYOR Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com