EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

İki İşbirlikçi haydut: Mesut Barzani ve Talabani

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> ÇÖPLÜK
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Prş Nis 30, 2009 11:50 pm    Mesaj konusu: İki İşbirlikçi haydut: Mesut Barzani ve Talabani Alıntıyla Cevap Gönder

Kürdistan’dan, Türkiye’ye petrol ihracatı 2 katına çıktı
24-04-2013



YDH-Irak Kürdistan Bölgesel Yönetiminin Türkiye’ye yaptığı petrol ihracatının iki katına çıktığı açıklandı.

Irak’ın Kürdistan Bölgesi’nden Türkiye’ye yapılan petrol ihracatının günde 60 bin varile çıktığını belirten Reuters haber ajansı, geçen yılın başlarına göre Kürdistan Bölgesi’nden yapılan petrol ihracatının iki katına yükseldiğini bildirdi.

Reuters, halen tankerlerle yapılan petrol ihracatının önümüzdeki aylarda 70 bin varile çıkmasının beklendiğini ifade etti.

Kürdistan Bölgesel Yönetimi yetkilileri, şu anda 350 tankerle Türkiye’ye taşınan petrolün 2014 yılından itibaren inşa edilmekte olan boru hattıyla nakledileceğini ifade ediyor.

Kürdistan Bölgesi’nden Türkiye’ye geçen yıl tankerlerle yapılmaya başlanan ihracatın günde 30 bin varil civarında gerçekleştiği belirtildi.

Irak merkezi hükümeti, Kürdistan Bölgesi’nin tek taraflı petrol ihraç etmesinin yasadışı olduğunu belirterek Bağdat’ı devre dışı bırakan Türkiye’yi de Kürdistan Bölgesi’yle bağımsız bir devlet ilişkisi kurmakla suçluyor.

Ankara’nın Bağdat’ı devre dışı bırakarak Erbil’le petrol anlaşması yapmasını, Kürdistan Bölgesi’nin bağımsızlığı için zemin yaratmak olarak niteleyen Washington da ikili ticaretin Irak’ın toprak bütünlüğünü tehdit ettiğini öne sürüyor.
http://www.ydh.com.tr/

Barzani çaldığı Irak petrollerini Türkiye üzerinden pazarlıyor
18-04-2013



YDH'nin haberi:

Kürdistan petrolünü Türkiye’ye taşıyacak boru hattı bitmek üzere

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi, bölgeden çıkarılan petrolü Türkiye üzerinden dünya pazarlarına taşıyacak bağımsız boru hattının bitmek üzere olduğunu açıkladı.

Reuters haber ajansı, Kürdistan Bölgesel Yönetiminden bir yetkilinin, bölgeden çıkarılan petrolü Türkiye üzerinden dünyaya taşıyacak olan bağımsız boru hattının çok yakında tamamlanacağını açıkladı.

Söz konusu boru hattı ile ürettiği petrolü Türkiye üzerinden doğrudan dünya pazarlarına ulaştırma imkanı kazanacak olan Kürdistan Bölgesel Yönetiminin ekonomik bağımsızlık yönünde önemli bir adım atmış olacağı belirtilirken bu durumun Erbil ile Bağdat arasındaki gerilimi daha da tırmandıracağı öne sürülüyor.

Reuters’e açıklamada bulunan kaynak, Türkiye’nin Kürdistan Bölgesi petrolünü Tak Tak’tan Kerkük-Ceyhan boru hattına bağlayacak projeye yeşil ışık yaktığını söyledi.

Irak merkezi hükümeti, petrol konusunda anlaşmazlık yaşadığı Kürdistan Bölgesel yönetimini bağımsız bir devlet gibi davranmakla, Türkiye’yi de Irak’a bağlı federal bir bölge olan Kürdistan’la bağımsız devlet ilişkisi kurmak ve Irak’ın toprak bütünlüğünü tehlikeye atmakla suçluyor.

Kürdistan Bölgesi ile Türkiye arasındaki boru hattının başlangıçta gaz nakli için tasarlandığını belirten Reuters, ancak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Petrol Bakanı Aşti Havrami’nin “Bu boru hattı petrol nakledecek şekilde de dönüştürülebilir. Genel Enerji, enerji naklinin 2014 yılına kadar başlayabilmesi için yardımcı oluyor” dediğini nakletti.

Dohuk’a kadar ulaşan bu petrol boru hattının yüzde 80’inin Türk müteahhitler tarafından gerçekleştirildiği bildiriliyor.

Barzani Kuzey Irak Petrollerini Yabancılara Peşkeş Çekiyor
17-04-2013



YDH'nin haberi:

Kürdistan Bölgesi’nde 2 bin yabancı enerji şirketi faaliyette

Kuzey Irak’taki Kürdistan Bölgesi’nde 2 bin yabancı enerji firmasının faaliyet gösterdiği açıklandı.

Kurdpress haber ajansının bildirdiğine göre Birleşik Arap Emirlikleri ile birlikte Erbil’de düzenlenen bir sempozyumda konuşan Kürdistan Bölgesel Yönetimi Ekonomik Kurulu Sorumlusu Osman Şivani, Kürdistan Bölgesindeki enerji ve gaz rezervleriyle bölgede yapılan yatırımlarla ilgili açıklamalarda bulundu.

Osman Şivani, Erbil, Süleymaniye ve Dohuk’ta geçen beş yıl içerisinde üretim alanındaki 500 proje için 25 milyar Dolarlık yatırım yapıldığını söyledi.

Halen Irak’ın Kürdistan Bölgesi’nde 2 bin yabancı enerji şirketinin faaliyet göstermekte olduğunu belirten Şivani, petrol alanındaki çalışmalarla ilgili olarak da şimdiye kadar 33 uluslar arası şirketle 57 anlaşma imzalandığını açıkladı.

Kürdistan Bölgesi’nde 45 milyar varillik petrol rezervi bulunduğunu belirten Şivani, bölgede 2.8 ila 5.7 trilyon metreküp de doğalgaz rezervinin bulunduğunun tahmin edildiğini ifade etti.

Osman Şivani ayrıca Kürdistan Bölgesi’nde halen günde 400 bin varil petrol üretildiğini açıkladı.

KYB’den Barzani’nin geniş yetkilerine itiraz
6-03-2013



YDH-Celal Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği, Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanının geniş yetkilerle donatılmasını eleştirerek parlamenter sisteme geçilmesini önerdi.

Kurdpress haber ajansının bildirdiğine göre KYB Liderlik Kurulu Üyesi Ariz Abdullah, Kürdistan Bölgesi’nde parlamenter sisteme geçilmesi gerektiğini belirterek “Kürdistan Bölgesinin anayasası başkanın hakimiyetine dayalı bir sistemdir parlamentoya yetki verilmemiş; ancak başkana çok geniş yetkiler verilmiştir” dedi.

Kürdistan Bölgesi anayasasının başkanın doğrudan halk tarafından seçilmesini öngördüğünü, başkana çok geniş yetkiler verdiğini; ancak meclise başkanı sorgulama yetkisi vermediğini belirten Ariz Abdullah, “başkan eleştirilemez mi?” dedi.

KYB Başkanlık Kurulu Üyesi Ariz Abdullah, Kürdistan Bölgesel Yönetimi anayasasının ilk maddesinde Kürdistan Bölgesi’ndeki siyasi sistemin demokratik cumhuriyet ilkesine bağlı bir parlamenter sistem olduğunun ifade edilmesine rağmen yürütme organının yetkilerinin belirlendiği ikinci maddesinde yürütmenin en yüksek makamının başkan olduğunun ve başkanın da tüm peşmerge güçlerinin genel komutanı olduğunun belirtildiğini söyledi.

Anayasadaki bu iki maddenin birbiriyle çeliştiğini öne süren Ariz Abdullah, en azından yürütme gücünün ilk maddeye uygun hale getirilmesi gerektiğini söyledi.

Kürdistan Bölgesi anayasasının yeniden gözden geçirilmesi ve anayasada reform yapılması gerektiğini belirten Abdullah, “anayasa reformu konusunda parlamento dışında bir ulusal uzlaşma sağlanmalı, bu daha sonra parlamentoda hukuki bir boyut kazanmalı ve değişikliklerin referanduma sunulmasının zemini hazırlanmalıdır” dedi.,
http://www.ydh.com.tr/

Barzani'den Kandil'e Operasyon Tepkisi
18 Ağustos 2011

Mesud Barzani, Türk uçaklarının Kandil'i bombalamasına tepki gösterdi.
Kuzey Irak'a yönelik hava operasyonunda en az bir köyün zarar gördüğünü öne süren Bölgesel Kürt Yönetimi adına yapılan açıklamada, 8 askerin şehit olmasından duyulan üzüntü dile getirilirken, bölgedeki barışçıl sürece zarar veren bu tür girişimlere bir an önce son verilmesi çağrısı yapıldı.

BARZANİ'DEN OPERASYON TEPKİSİ

Bölgesel Kürt Yönetimi ve Irak Kürdistan Demokrat Partisi'ne bağlı Kurdistan TV ileIrak Devlet Başkanı Celal Talabani'nin lideri olduğu Kürdistan Yurtsver Birliği'ne bağlı NRT kanalı Kandil Dağı eteklerinde isabet alan bazı noktalarda çekilen görüntüleri yayınladı.

Kandil Dağı'ndaki PKK kamplarını hedef alan operasyonda bir çok köyün isabet aldığı öne sürülürken, Revandız yakınlarındaki Werte bölgesinde bulunan Kozine köyünde köylülere ait bağ, bahçe ve ekili arazilerinde tahrip edildiği iddia edildi. aktifhaber

Apo'dan Barzaniyi dinleyelim
01. Mart 2008
Behiç KILIÇ
Tercüman ANKARA,

(..)
Abdullah Öcalan İmralı'da yeniden konuştu ve sanki "Barzani-Talabani ikilisine dikkat edin" dedi!..
Bakın şu sözlerine...

"KDP sadece Güney'de örgütlü değil, bir o kadar Türkiye'de örgütlü, AKP içinde milletvekilleri var. Bölgede işadamları var. Ankara'da işadamları var, siyasetçiler var, Avrupa'da diplomasi yaptıkları geniş bir çevre var. Örgütlüler. KDP'nin Kürdü'ne ben ulus-devletçi Kürt diyorum."

Doğru mu doğru...

Tehlike nedir?..

Türkiye'nin siyasetinde, ticaretinde etkili, Avrupa'da geniş çevre sahibi, Barzani milliyetçisi bir varlığın tehlikesini sorgulamak bile abestir artık.
PKK cinnetinden kurtulabilmek için, Türkiye'nin rıza göstereceği "Sıtmadan" kurtulmak mümkün olacak mı?..

Nasıl bir Türkiye'ye doğru yol alınıyor, kavrayabiliyor muyuz?.. Abdullah Öcalan, tasfiye edildiğinin farkında ve bunun telaşı ile feryadı basınca, ağzından dökülenlerden, yeniden Ortadoğu düzeninin "Mahrem" niyetleri anlaşılıyor!..

(..)
Bakın ne diyor; "Aslında bizim yarattığımız gelişmeler, 1990'lardaki PKK'nın mirasını KDP ve YNK yiyor. Biz doksanlarda mücadeleyi geliştirince devlet bize karşı Barzani ve Talabani'yi güçlendirdi. Kırmızı pasaport verdiler, bize karşı Güney'de bir Kürt devletçiği yarattılar. Barzani de, Talabani de kurt politikacılar. Bu gelişmeleri hemen gördüler ve kendi çıkarlarına kullandılar. PKK mirasını yediler ama bu bizim suçumuz değil. Geçenlerde konuşan paşalar da söylüyor. "Güney'deki oluşumu biz yarattık ama yanlış yaptık" diyorlar. Kürtler'in inkarı yanlıştı bunu anladılar ama çok geç oldu. Sonuçta bunun için bir şey yapamayız. KDP bir çeşit PKK içine sızmıştı ya da PKK içinde KDP'liler vardı. Bunun tehlikelerini görmek gerekir. Herkes kendine yakın bir PKK yaratmak istiyor."

(..)
Dahası da var!..

Mesela, İsrail'in "Bu tezgahın" neresinde olduğunu merak ediyorsanız, onun da cevabını Apo'dan öğrenmek mümkün!..
MOSSAD kendisi ile ilişki kurmuş, Şam'da bulunduğu sırada temasları olmuş!..

Barzani'ye kurdurulacak devlete katılmaya davet edilmiş!..

Anlatıyor: "Güney'deki Kürt devletinin kuruluşu da 1946'lara İsrail'in kuruluşuna kadar gider. İsrail kurulurken bölgede Arapları dağıtacak, İran ve Türkiye'yi oyalayacak, kendine bağlayacak bir Kürt devleti oluşturmak istedi, o dönem Barzani ailesi ile ilişkiler vardı. Yani aslında Güney'de bir Kürt devleti kurarak bütün Kürtleri oraya bağlamak istiyorlardı".
Muhteşem ilişkileri görüyor musunuz?.. Devam edelim Apo'dan...
"Fark ettiğimi anladıklarında bana yöneldiler. Beni de Barzani'nin yanına gitmem için çağırdılar Şam'da iken büyükelçilik düzeyinde bize geldiler "Gelin birlikte olun" diyorlardı. Ben bunu doğru bulmadım biz iktidar sarhoşu değiliz... Bunun için başta MOSSAD, CIA, İngiliz gizli servisinin rolü de çok önemli bana yöneldiler. Beni çıkarları için büyük bir tehlike olarak gördüler tasfiye ettiler..."

(..)

Özal'lar Barzani İle Görüştü



30 Nisan 2009 08:33
Turgut Özal'ın eşi Semra Özal ile oğlu Ahmet Özal, Kuzey Irak'a yaptığı sürpriz ziyarette Mesut Barzani ile görüştü...

Sekizinci Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal'ın eşi Semra Özal ile oğlu Ahmet Özal, Kuzey Irak'a yaptığı sürpriz ziyarette bölgesel Kürt yönetiminin Başkanı Mesut Barzani ile görüştü.

Mesut Barzani'nin lideri olduğu Irak Kürdistan Demokrat Partisi'ne bağlı Zagros TV'nin haberine göre Barzani, Selahattin kentindeki karargahında Semra Özal ve Ahmet Özal'ı kabul ederek görüştü.

Barzani bu ziyaretten son derece memnun olduğunu belirtirken, merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve ailesiyle olan yakın dostluğun devamından yana olduğunu söyledi. Semra ve Ahmet Özal ise Kuzey Irak'taki gelişmeleri yerinde görmek ve Kürt lider Barzani'ye geçmişe dayalı dostlukları nedeniyle ziyaret ettiklerini bildirdi.

Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Saddam döneminde çeşitli ülkelere rahat gidebilmeleri için Kürt liderler Mesut Barzani ile Celal Talabani'ye Kırmızı pasaport verdiği için eleştirilmişti.

aktifhaber

Güneydoğu'da Barzani'nin Mahkeme Celpleri Dolaşıyor

Açık İstihbarat
07.06.2010


Barzani'den devlet adamı muamelesi bu sefer de esirgenmedi. Barzani'nin temasları sırasında arkada sadece Türk bayrağı olması ve Irak bayrağının bulunmaması iki türlü okundu.

Bir yorum; Türk bayrağı dışında bayrak bulunmamasının, Türkiye'nin Barzani'yi Irak'tan ayrı bir devletin temsilcisi olarak görmediğinin mesajı olduğu yönündeydi. Diğer yorum ise; Barzani'nin kendisini ayrı bir devletin temsilcisi olarak gördüğü ve Irak bayrağını o yüzden istemediği yönündeydi.

Birinci yorum doğru ise; Türkiye'nin Irak'taki bir bölgenin başkanını Cumhurbaşkanlığı düzeyinde ağırlamasının gerekçesi ise mevcut değil. Bir aşiret liderine kırmızı pasaport temin edilmesi ile başlanılan süreçte gelinen nokta hafızası olanlar için acı verici.

Habertürk'te dün (06.06.2010) yayınlanan Ece Üner'in sunduğu Olduğu Gibi programında deşifre edilen bir ayrıntı ; Irak bayrağı önünde poz verdirilemeyen Barzani fotoğrafından daha çarpıcıydı.

Programın konuklarından Önder Aytaç idi. Emniyet'in bir kanadı ile yakın ilişkileri olan Aytaç; Güneydoğu ile ilgili son dönemde yaşanan gelişmeleri ve gözlemlerini paylaşırken, Barzani'nin bölgedeki etkisi ile ilgili önemli bir ayrıntı paylaştı.

Aytaç; bölgedeki Kürt vatandaşlarımız arasındaki sorunların artık Barzani mahkemeleri tarafından çözüldüğünü ve bölgeye Barzani'nin mahkemelerinin celplerinin geldiğini söyledi.

Tekrarlıyoruz; güneydoğu Anadolu'daki Kürt vatandaşlarımızın sorunları Barzani mahkemeleri tarafından çözülüyor.

Aynı programa katılan ve hukukçu kimliğine sahip Diyarbakır Baro Başkanı Tanrıkulu ise bu konu hakkında hiç bir yorum yapmadı ve PKK'yi Kürtlerin siyasi temsilcisi olarak lanse eden o bildik klişeleri tekrarladı.

Bölgeyi Barzani aşiretine bırakan ve bu aşiret üzerinde Türkiye'nin politikasını kurgulayan zihniyetin; kendi toprakları üzerinde mahkemeler kurulmasına izin vermesinden daha vahim bir gösterge olabilir mi bilmiyoruz.

Habur'daki seyyar mahkeme rezaletinden sonra yeni bir mahkeme rezaleti ile karşı karşıyayız

Açık İstihbarat

Nasuhi Güngör
Ertuğrul Özkök ve Barzani’nin Yahudiliği
07 Haziran 2010

(..)

Gün geçmiyor ki Ertuğrul Özkök bizi şaşırtmasın. İlk günkü heyecanı bitti, şimdi günah çıkarmaya başladı.

Bakın 5 Haziran tarihli yazısında Türkiye’nin Kuzey Irak politikasının doğruluğuna -bu arada İsrail konusunda gereksiz yere İslamcılık yaptığına- dikkat çekerken ne yazmış:

‘Yoksa Barzani’nin “Yahudi” olduğu yolundaki o şahane komplo teorisine, devletimizin yöneticileri de ciddi şekilde inanıyor mu?’

İyilik bende kalsın. Barzani ailesinin Yahudi oluşuna (!) dair bu şahane komplo teorisinin en büyük kaynağını ben kendisine hatırlatayım!

Hürriyet Gazetesi’nin 18 Ocak 2003 tarihli ve Sefa Kaplan imzalı ‘Barzani ailesi Yahudi çıktı’ haberi! O tarihte gazeteyi yöneten ben değildim yanlış hatırlamıyorsam.

Geçen yıl bu haberi Erbil’deki bir uluslar arası toplantıda aktarırken, orada yaşayan insanların tepkisini görmenizi isterdim. Nasıl bir öfke, tepki, hatta gözyaşı, anlatamam.

Altını çizerek söylüyorum. Türkiye-Kuzey Irak ilişkilerine bu haber kadar zarar veren çok az şey olmuştur.Sallarken biraz insaflı olalım. Hele dün ne söylediğimizi hiç unutmayalım.

Star

Barzanicilik Amerikancılıktır
Bülent ESİNOĞLU

Barzanicilerin Türkiye’de belli başlı bir yayın organı yoktur. Hemen hemen tüm yandaş medya ve holding medyasını kullanırlar. Her gazetede birer ikişer köşe yazarları vardır.
Ayrılıkçıdırlar, federasyoncudurlar.
PKK’nın kendine ait bir yayın organı vardır. Bu yayın organından propagandasını yapar.
PKK silahlı siyaset yapar. Barzaniciler ise liberalizm, özgürlük ve kültürel haklar üzerinden propaganda yaparlar. Her ikisinin de, söylemleri de, eylemleri de Türkiye parçalamaya yöneliktir.
Bu gün PKK’nın yayın organı gazetede bir haber var. NATO’nun Irak’ın kuzeyine gelmesine, PKK’nın karşı olduğunu yazıyor.
NATO’nun Irak’ın kuzeyine gelmesi, Barzani’nin PKK’ya karşı galebe çalmasıdır.
Biz biliyoruz ki, Barzani öteden beri Irak’ın kuzeyine yabancı güç istemektedir. Bölgesel devletin Irak’ın dışişlerine karışmaması gerektiği halde defalarca Amerika’ya gitmiştir. Amerikan kuvvetlerinin ila nihayet kalmasını ister. NATO, onun için kaymaklı kadayıftır.
Recep Bey, son, Toronto ziyaretinde Obama ile görüştü. Dönüşte Irak’ın kuzeyine, NATO’nun müdahalesini istedi. Aynı şekilde, İpek Yolu Konferansında Başbuğ da “Terör küreseldir, çözümleri de küresel olmak zorundadır” yönünde açıklamaları oldu.
Barzaniciler NATO veya uluslar arası bir gücün müdahalesini memnuniyetle karşılarken, PKK buna karşı çıkıyor.
Yani Recep Bey, Barzani ve Amerika NATO gelsin diyor. PKK hayır diyor.
İşte Türk aydının kafasının karıştığı yer de burasıdır.
NATO’nun Irak’ın kuzeyine gelmesi demek, Amerika tarafından oluşturulmuş Kukla Devletin daha fazla devlet tarafından desteklenmesi demektir. Tüm Batının Türkiye’nin üzerine çullanması demektir. Eskiden bir PKK ile uğraşırken bu kez yedi düvel ile uğraşmak demektir.
Güney Doğuya yabancı asker müdahalesine uzanacak bu yolun, hayırlı bir yol olmadığı muhakkaktır.
Aksiyon’da çıkan bir yazı ile bu işin propagandası başlatıldı. Barzaniciler, PKK’nın Ergenekoncuların taşeronu olduğu yaymaya başladılar. Barzanicilere neden PKK terörü artı diye sorulduğunda, Ergenekon zor durumda kendini kurtarmak için PKK’yı harekete geçirdi diye söylem geliştirdiler.
Bu doğrudan Amerikan Ortadoğu Projesinin bir sonucudur.
Bu projeden istifade eden PKK Türkiye’nin içinde Diyarbakır merkezli bir devlet istiyor. Barzani ise Erbil merkezli, içine Türkiye’nin Güney Doğusunu da alan Büyük Kürdistan istiyor.
Kafasında Kukla Devleti kabullenmiş, ama daha fazlasına razı olmayan kişiler ve yöneticiler, Barzani olur ama PKK olmaz diyorlar.
Amerikan güdümlü kafaların, acil çıkarları nedeni ile bu soruna ne akılları yeter, ne de yürekleri yeter.
2.7.2010, bulentesinoglu@gmail.com

Kuzey Irak'tan Şaka Gibi Cevap:

Kuzey Irak'taki Peşmerge Bakanlığı sözcüsü Cabbar Yaver, Türkiye'nin iadesini talep ettiği PKK'nın önde gelen 248 yöneticisinin resmi olarak bölgede olmadığını iddia etti.
13 Temmuz 2010
AFP’ye konuşan Yaver, şunları söyledi: “Bizler hiçbir PKK üyesinin topraklarımızda olmadığını duyurmuştuk. Onlar Türkiye’de yaşıyor ve suç kapsamında bulunan faaliyette bulunuyorlar. Türkiye’nin bizden böyle talepte bulunması doğru değil. Kürt hükümeti bölgede olmadıkları için onları tutuklayamaz. Sorunun barışçı şekilde çözülmesini istiyoruz.”

Kürt bölgesinin PKK ile Türkiye arasındaki sorunla ilgisi bulunmadığını iddia eden ve “Bu Türk hükümetinin bir sorunu, çünkü PKK eylemlerini bu ülke sınırları içinde yapıyor” diyen Yaver, Kürt bölgesinde PKK’ya operasyon yapmak için ABD, Irak ve Türkiye arasında anlaşma yapıldığı haberlerini de yalanladı.

Kaynak:Hürriyet

Barzani yönetimi: Kerkük'ü istiyoruz
05:10 - Irak'ın kuzeyindeki bölgesel yönetimin yetkilisi Berham Salih, Kerkük'ün yönetiminin, bölgesel yönetime devredilmesi konusundaki taleplerini yineledi. 31.07.2010 ANKARA netgazete

Talabani'ye Her Ay 600 Bin Dolar
31 Ağustos 2010

1 Mayıs 2000'de Türk yetkililerle Talabani arasındaki görüşmede Talabani, peşmerge maaşları için 2 milyon dolar istedi, 57. hükümet 600 bin dolar verdi
Sabah gazetesi 57. Hükümet döneminde MHP lideri Devlet Bahçeli'nin de onayı ile Irak Bölgesel Yönetim Başkanı Mesud Barzani'ye yapılan yardımlardan sonra o dönemde Kürdistan Yurtsever Birliği (KYB) lideri olan Celal Talabani'ye yapılan yardımlara ilişkin ayrıntılara ulaştı.

Halen Irak Cumhurbaşkanlığı görevini yürüten Celal Talabani'nin 1 Mayıs 2000'de yapılan görüşmede emrindeki Peşmerge kuvvetlerinin maaşlarını ödeyebilmek için her ay 2 milyon dolar istediği ortaya çıktı. Bu talebi çok gören dönemin 57. Hükümeti ise 600 bin dolara onay verdi. Bunun haricinde 57. Hükümetin görevde olduğu 1999- 2002 tarihlerinde Talabani yönetimine 7 milyon dolar yardımda bulunuldu. 57. Hükümet'in bilgisi dahilinde Talabani ile 1 Mayıs 2000'de Süleymaniye'de yapılan görüşmeye devletin ilgili birimlerinden temsilciler katıldı. Emrindeki peşmerge güçleri için her ay 2 milyon dolar para isteyen Talabani, ayrıca 16 adet 120 mm havan, 30 adet 82 mm havan, 90 adet 80 mm havan, 140 adet RPG-7 Roketatar, 90 adet kanas, 300 bin adet kaleşnikof piyade tüfeği ve 2680 adet tabanca ile 1 milyon adet kaleşnikof 7.62 mm mermisi, 150 bin adet RPK, 60 bin adet BKC, 15 bin adet kanas mermisi, 20 bin adet Dokça mermisi talep etti.

57. HÜKÜMET ONAYI

Talabani'nin bu talepleri üzerine konu önce hükümet üyeleri arasında gündeme geldi. Ankara'da hükümetin emri üzerine devletin ilgili birimleri gerekli çalışmayı yaptı ve Talabani'ye yapılacak yardım kalemleri ve oranları belirlendi. Temmuz 2000'de Talabani ile yapılan ikinci görüşmede yardımların yapılacağı sözü verildi. Ağustos 2000'de başlatılan yardımlar kademeli olarak iki yıl sürdü. Her kalem tek tek tutanak altına alındı.

Kaynak: Sabah

Barzani'nin Peşmergeleri Ankara'da Eğitiliyor
Ulusal Kanal
16.09.2010

Kuzey Iraklı peşmergelere 2 hafta boyunca şüpheli maddeler, ilkyardım eğitiminin ardından Gölbaşı'nda bulunan Özel Harekat Daire Başkanlığı'nda yaya koruma, araçlı koruma, atış ve spor eğitimi verilecek.

Peşmergeler Ankara'da eğitiliyor. Bir süre önce Dışişleri Bakanlığı'na başvuran kukla devlet yönetimi, korumalarının Türk Polisi tarafından eğitilmesini istedi.

Talep kabul edildi. Peşmergeler Polis Akademesi'nin tesislerindeki VİP Koruma Kursuna katılıyorlar.

25 peşmerge Emniyet Genel Müdürlüğü Koruma Daire Başkanlığı tarafından düzenlenen kurs için Ankara'ya geldi. Talep Kuzey Irak’tan geldi.

Kukla Devlet yönetimi Dışişleri Bakanlığına başvurarak korumalarının Türkiye’de eğitilmesini istediler.

Peşmerge kıyafetli görevliler ilk olarak teorik bilgilerin verilmesi için Polis Akademesi'nin Anıttepe Kamsüsünde eğitime alındı.

Kuzey Iraklı peşmergelere 2 hafta boyunca şüpheli maddeler, ilkyardım eğitiminin ardından Gölbaşı'nda bulunan Özel Harekat Daire Başkanlığı'nda yaya koruma, araçlı koruma, atış ve spor eğitimi verilecek.

Ardından ise uzun namlulu silah ve tabanca atışının yapılacağı kursta ayrıca VIP koruma tatbikatı; araç inme, kapıda durma-binme, VIP götürme ve saldırıdan VIP kaçırma gibi konularda da pratik eğitimler alacaklar.

Kaynak: Ulusal Kanal

Miss Kürdistan Seçiliyor!
21 Eylül 2010
Kuzey Irak'ın Süleymaniye kentinde önümüzdeki ay 'Kürdistan Güzellik Kraliçesi' seçileceği belirtildi.

Kuzey Irak'taki bölgesel Kürt yönetimi Başkanı Mesut Barzani liderliğindeki Irak Kürdistan Demokrat Partisi'nin internet sitesi 'Peyamner'de yer alan habere göre, yarışma Süleymaniye kentinde yapılacak. Bu yarışmanın ilk olacağı belirtildi.

Süleymaniye Kültür ve Sanat İdaresi Müdürü Abbas Abdulrezak, 'Miss Kürdistan' yarışmasının 25 Ekim'de yapılacağını söyledi. Daha önce 2005 yılında düzenlenmek istenen 'Miss Kurdistan' yarışması henüz bu konuda 'yeterli olgunluk' olmadığı gerekçe gösterilerek iptal edilmişti.

Kaynak:Radikal

ATALAY İLE BARZANİ NE GÖRÜŞTÜ

27.09.2010
Kürt sorununa çözüm arayışları çerçevesinde hükümetin yürüttüğü görüşme trafiği devam ediyor. Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve Devlet Bakanı Cemil Çiçek’in BDP heyeti ile görüşmesinin ardından İçişleri Bakanı Beşir Atalay da Erbil’e bir ziyarette bulunarak Bölgesel Kürt yönetimi lideri Mesut Barzani ile görüştü. Basına kapalı olan 3 saatlik görüşmenin ardından herhangi bir açıklama yapılmazken, akşam saatlerinde Mesut Barzani’nin lideri olduğu Kürdistan Demokrat Partisi resmi haber ajansı Peyamner görüşmeye ilişkin ilginç bir açıklama yaptı.

Peyamner, Bakan Atalay ile Barzani arasında yapılan görüşmenin içeriğine ilişkin bilgi verdi. Buna göre Atalay ile Barzani, Kürt sorununa çözüm arayışının yanı sıra 12 Eylül’de gerçekleşen referandumu ve önümüzdeki yıl Haziran ayında gerçekleşecek genel seçimleri konuştular.

Peyamner’in referandum görüşmelerine ilişkin iddiası şu satırlarla anlatıldı: “Tarafların görüşmede Türkiye’de 12 Eylül’de yapılan Referandum üzerine fikir alışverişinde bulundukları belirtildi. Başkan Barzani, referandumdan çıkan sonucun önemli olduğunu söyledi. Türkiye Hükümetince yürütülen siyasete değinen Başkan Barzani, yürütülen siyasetin Demokratik anlayışı çerçevesinde olduğunu,-sorunların şiddetle çözülemeyeceğini ve yaşanan süreçte bir katkısı olması durumunda buna hazır olacakları mesajını verdi.”

Bunun yanı sıra önümüzdeki dönem genel seçimlere ilişkin cümleler şöyleydi: “Tarafların ayrıca Türkiye'de Haziran ayında yapılacak olan genel seçimler konusunda değerlendirmede bulundukları ifade edildi.”

Bakan Atalay’ın Barzani ile Türkiye’deki referandum ve genel seçimler üzerine ne konuştuğu merak uyandırdı.

Odatv.com

Fethullah'ın Yankee İstihbarat Faaliyetleri
Kaan Turhan
23.09.2010



Türkiye’deki dini çevrelerden sırtını Amerika’ya dayayan Fethullah Gülen cemaati bu misyon için en elverişli müttefik olarak kendini göstermekteydi.

Irak’ta işgal sonrası süreci biçimlendirmek ve Kürdistan’ı ilân etmek üzere çabalarını sürdüren Fethullahçılar, kamuoyu oluşturmak ve dezenformasyon üzerine sahip oldukları beceriler, deneyimlerle koşullara uyum sağlama açısından daha bir elverişli kılmaktadır. Fethullahçıların, Amerikan emperyalizminin hedef ülkelerde uygulamaya koyduğu politikaların eğitim, sağlık ayağını tamamladıkları bilinen bir konu. Yeni dünya düzeni oluşumunda, kapitalist ve emperyalist egemenlik savaşında yeni görev dağılımı için sıraya giren unsurların başat olanı Fethullahçılar olarak görünüyor.

Bir yankee casusluk projesi olarak Fethullahçı hareket Rusya, Özbekistan, Azerbaycan gibi ülkelerde dikkat çekmiş ve ülkeler bu Amerikan oyununa karşı önlem geliştirme yoluna gitmişlerdir. Kendilerini Türk ve İslam misyonerleri olarak tanımlamaları; yaptıkları ve uygulamaya koydukları açısından taban tabana zıtlıklar taşımaktadır.

Kürtçü bir hareket olarak Türklükten, İslamiyetin isevileştirilmesi projesi açısından Müslümanlıktan ayrılmaktalar. Irak’ın işgali sonrası oluşan işgal hukuku ortamında, kıt kaynaklardan daha fazla yararlanmaya odaklanmış emperyal merkezler, kendi çıkarları boyutunda oluşturdukları kolaylıklarla doğal kaynaklara odaklanmış bulunmaktalar. Fethullahçılar, Irak’ta oluşan durumdan vazife çıkarmayı iyi bildiler, kuşkusuz Amerikan desteğiyle.

Sağlık kurumları, okulları, üniversiteleri yeni devletin, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Barzani’nin ve Amerika’nın isimlendirmeleriyle Kürdistan’ın, inşasını sağlama yolunda misyonlarını yerine getirmektedirler. İngiltere merkezli Arap gazetesi Asharq Al-Awsat’a demeç veren Barzani:

“..Türkiye’yle ilişkilerimizde çok önemli ilerlemeler gerçekleşiyor. Türkler iyi bir anlayış gösteriyor ve komşu Türkiye’yle ticari işbirliğimizde geniş bir ufuk görebiliyorum. Halen bölgemizde 500’den fazla Türk şirketi faaliyet gösteriyor. Türkiye’yle ilişkilerimizdeki ilerlemeyi çok tatmin edici bulduğumuzu söyleyebilirim.”

Fethullahçıların Erbil’de yaptıkları Abant toplantısında, Mümtaz’er Türköne’nin “hepimiz Kürt’üz” diye homurdanması mazlum Kürt halkını savunduğu anlamına gelmediğini söylemlerinden anlamak güç değil!

Türköne, Akşam Gazetesi’nden Nagehan Alçı’ya verdiği röportajda;

“ABD’nin ‘Kürt Bölgesel Yönetimi’nin güvenliğini Türkiye’ye emanet edeceği’ iddiasının altını çiziyor. Bunun karşılığında da, Erbil’deki toplantı aracılığıyla Türkiye’ye ‘PKK’nın tasfiyesi’nin hediye edileceğini öne sürüyor ve ekliyor: “Entegrasyon istikrarlı hale gelecek. Bu esas olarak ekonomik entegrasyon. Anlamsız hale gelen sınırlar, kültürel, sağlık, eğitim ve ekonomi alanında entegre olmuş bir bölge hayal edin. Sınırların olmadığı bir bölge mi? Olmadığı değil ama anlamsız hale geldiği. Sonuçta Kuzey Irak’ın, Irak’ın bütününden çıkması mümkün değil. Siyasi olarak Irak’ın bir parçası ama fiilen Türkiye’nin parçası gibi olabilir. Böyle bir hayal bana çok uzak gelmiyor.”[1]

Irak’ı ziyarete giden Abdullah Gül satır aralarında bir şey söylemekteydi:

“Petrol ve gaz çıkarmaları ve bunu Türkiye üzerinden boru hatlarıyla nakli konusunda da mutabakata vardık. Bu konuları geniş bir biçimde çalışma kararı verdik.”[2]

Gül’ün bu ziyareti üzerine yazan Hüsnü Mahalli projeyi şöyle açıklamaktaydı:

“Amerika’nın çekilmesinden sonra Irak’ta doğabilecek siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel ve psikolojik boşluğu doldurma şansını yakalayan Türkiye, Gül’ün ziyaretiyle PKK dosyasını kapatınca yalnız Irak’ta değil tüm bölgede var olan prestij, saygınlık ve gücünü artıracaktır.”[3]

ABD’nin Irak’taki doğal kaynaklar üzerindeki amaçları ve projelerini açıklayan sözlere Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler de katılmıştı. Abdullah Gül’le Irak’a giden Güler şunları söylemekteydi:

“Ortak enerji projelerinde işbirliği yapılması konusunda ABD’yle mutabakata vardık. Irak petrollerini ABD’yle ortak işleteceğiz. Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattına paralel doğal gaz boru hattı döşenmesini konuşuyoruz. Nabucco projesine 6. ortağın alınması çalışmalarını sürdürüyoruz. Bu ortak Alman RWE olabilir. Eskiden Satrancı seyrederdik, şimdi oynayanlardan biri olacağız.”

Tarihler 16 Mart 2009’u gösterdiğinde yayın yaşamına bir gazete giriyordu. İsmi Hewler Post.

Başlarken başlıklı metinde şunları yazılmıştı:

“Irak Kürdistan’ın bu globalleşen dünyayla olan ilişkileri ve her alanda ortak bir anlayışın yaratılması da bu teknoloji sayesinde olan ilişkileri ve her alanda ortak bir anlayışın yaratılması da bu teknoloji sayesinde mümkün...Irak Kürdistan’ının globalleşen dünyada, Türkiye’yle olan ilişkilerinin gelişmesinin ve geliştirilmesinin entelektüel bir adımı olabilecek bu gazetenin, iki taraf arasında her alanda ilişkilerin geliştirilmesine vesile olması dileğiyle...”

Böylelikle,

“postlar alemine bir de Hewlerpost eklendi. Hewler, yani Kürdistan Özerk Yönetimi’nin başkenti, post, yani bildiğimiz postası. Başka bir deyişle Washington Post’un Kürt versiyonu...Birbirini anlama çabasının Kürdo Amerikan bir isimle taçlandırılması, gazetenin ve arkasındaki Barzani güçlerinin yönelimini de, niyetini de ortaya koyan yeni bir kanıt olarak alınmak durumundadır. Anlaşmanın iskeleti, üst başlığı kocaman bir ‘post’ sözcüğüdür.”[4]

Gazetenin 21 Mart’ta çıkan ilk sayısıyla birlikte genel yayın yönetmeninin Rebwar Kerim Weli olduğu ortaya çıkıyordu. Kerim Weli, gazete çıkmadan bir hafta önce, Fethullah Gülen’e ait olduğu bilinen Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’nda (SETAV) konferans vermişti. Weli bu konferansta Kuzey Irak, Türkiye ilişkileri açısından da ‘çarpıcı’ açıklamaları olmuş; Türkiye’yi Iraklı Kürtler için “rüya kapısı” olarak tanımlayarak, Irak’ta konfederasyon yönünde bir oylama yapılsa, halkın yüzde 80’inin Kuzey Irak’ın Türkiye’ye bağlanmasını isteyeceğini iddia etmişti.

Rebwar Kerim Weli’nin bağlantılarından biri de Fethullah Gülen cemaatinin organize ettiği Abant Platformu toplantısı, Aksiyon dergisinin haberine göre, Weli, 15 – 16 Şubat’ta Erbil’de yapılan “Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak” konulu Abant Platformu Toplantısı’nın düzenleyicileri arasında yer alıyordu”[5]

Fethullahçıların Erbil’de yaptığı Abant toplantısının ardından gelen Türkçe gazete Hewler Post yayın yaşamına doğrudan işbirlikçiliğinin tescilliğiyle başladı.

Hewler Post’un yayın yaşamına başlaması, PKK’nın tasfiyesi sürecinde ve Erbil’de yapılan Fethullahçı-Amerikancı Abant toplantısından sonraki sürece denk düşmesi yabana atılacak bir konu değil. Irak’taki tüm muhalif grupları, aslında tüm unsurları, işbirlikçi Kürt Amerikan siyasal çizgiye yaklaştırarak dönüştürmenin ayaklarından sadece bir tanesini oluşturuyor, Hewler Post.

Ali Babacan’ın:

“Terörle mücadelede 2007 sonundan itibaren Türkiye’de yeni bir dönem başlamıştır. Bu bölücü terör örgütü artık ne bugünün Türkiye’sinde ne bugünün Irak’ında yeri olmayan bir örgüttür. Bunun da herkes daha çok farkına varıyor. Buna kalıcı bir çözüm bulabilmek için de bir yandan Türkiye, bir yandan Irak, bir yandan ABD aynı zamanda bu üçlü mekanizma içinde de çalışmalar yapıyoruz. Ama bu bir süreç. Hemen elde edilecek sonuçlar değil bunlar”[6]

diyerek kamuoyunu Amerikancı “çözüm”e alıştırmaya çalışıyor. Öte yandan bu süreçte başkaca ilginçlikler yaşanmakta:

Tez Koop-İş Sendikası, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) İdaresi’nin Şanlıurfa’ya taşınmasıyla ilgili Bakanlar Kurulu kararını: “GAP’ın Ankara’dan taşınması federatif bir idari sistemi anımsatmaktadır”[7] diye eleştirmekte haklıdır.

Merkezin yetkisini ve etkisini yerele devrederek federatif yapının temellerini sağlamlaştırmak, AKP’nin GAP Eylem Planı’nda geçen yerel ve merkez arasındaki koordinasyonun merkez teşkilatı tarafından yapılacağı görüşüne de ters düşmektedir. Ancak proje büyüktür ve atlantik ötesinden yürütülmektedir. Bu süreci harekete geçiren de yine atlantik ötesidir.

Adem-i Merkeziyetçilik, merkezden yerele yetki aktarımı, 21. yüzyılın yerel gündemi gibi kavramlar tam da Osmanlıcılık politikasına eklemlenme bağlamında kullanılmaktadır. Hewler Post’ta yazan Remzi Pêşeng, yerelleşmeye tarihsel bir arka plan çiziyor:

“Osmanlı yönetimi Kürdistan’ta ilk adımını siyasal ilişkiler sonucu attıktan sonra, Kürt unsurlara verdiği bir çeşit ayrıcalığa ya da “Otonomiyi” kontrol altına almak için merkezden resmi sıfatla gönderilen unsurların “memurların” sayısını giderek arttırır.”

Hewler Post’un yayın yönetmeni Fethullahçı Rebwar Kerim Weli yazısında şöyle söylüyor:

“Kürtler bir gün Türkiye yoluyla Avrupa Birliği’ne girmenin hayalini kuruyor. Onlar düşünüyor ki eğer bir gün Oraklı Araplarla yaşayamazlarsa konfederal bir yapıyla Türkiye’ye bağlanabilirler.”[8]

Aynı yazar enerji hatlarının güvenliği ve Kürdistan’ın Avrupa’yla petrolle doğal gaz açısından ilişkileri boyutunda, Barzanici bir bakışla şunları söylemekteydi:

“Başkan Barzani, Avrupa’nın bazı ülkelerine düzenlediği ziyaretlerinde Kürdistan petrolünün ve doğal gazının Türkiye yoluyla Avrupa ülkelerine ulaşması meselesinden çok ciddi bir şekilde bahsetmiş. Kürdistan 50 milyar ham petrole ve Ortadoğu’nun en büyük 3. doğal gaz rezervine sahiptir. Bu açıdan Kürdistan Bölgesine bakarsak, bu bölge Türkiye ve Avrupa enerjisinin büyük bir bölümünün temini için büyük bir kapıdır.”[9]

Aynı gazetede yazar olan KYB Basın Yayın Bürosu Sorumlusu Azad Cundiyani, üçlü olarak ifade etmiş olduğu çözüm süreci konusunda:

“Diyarbakırlı yazar ve aydın Altan Tan, ABD Başkanı Obama’nın Türkiye ziyareti hakkında bana şunu söyledi: Kürt meselesinin çözümü konusunda üç aşamalı bir plan var. Bunlardan ilki Kürt meselesinin çözümü konusunda şu ana kadar yapılanlar ülkenin anayasasına koyulmalı. Kültürel alanda henüz yapılmayanlar yapılmalı ve ‘vatandaşlık’ tanımı konusunda gereken değişiklikler yapılmalı. İkincisi Kürdistan Bölgesi hükumeti tanınmalı. Üçüncü aşamaysa PKK’nın dağlardan inmesi, etkili ve kabul edilir bir afla silahlar atılmalı.”

Cumhurbaşkanı Gül’ün ağzından tescillenen ‘Kürdistan’ Hewler Post’ta şöyle yankı bulmuştu:

“Barzani, Türk Cumhurbaşkanı Gül’ün kendisiyle görüşmesinin Türkiye’nin ‘Kürdistan Bölgesini’ tanıması anlamına geldiğini açık bir biçimde belirtti.”[10]

Gazetenin yazarlarından Remzi Pêşeng’in ifadeleriyse:

“Kürdistan adlandırması siyasi terminolojide belirtilmesi, peşin bir ayrılık yükümlülüğü olamaz. Uzun senelerin baskıları sonucu tabu haline getirilen bu kavramların önünün açılması, Türkiye’ye özgü getirilecek çözüm önerilerine siyasal bir form vermesi bakımından da önemlidir”[11]

yönündeydi. Barzani’nin Hewler Post’a yansıyan görüşleri, Irak’taki Kürtleşme hareketinin, Uluslararası Kürt Konferansı’yla ‘reorganize’ edilerek, Türkçesiyle Amerikan siyasetine evrilerek yeniden organize olmasını imlemekteydi.[12]

Genel Yayın Yönetmeni Rebwar Kerim Weli, 1 Mart Amerikan askeri işgalini onaylayan tezkerenin geçmemesinin, Kürtler için fırsat olduğunu söylemekteydi:

“Kürtler 1 Mart tezkeresi parlamentodan geçmediği için şanslıydılar. Amerikan askeri o dönem Türkiye’den o kadar nefret ediyordu ki: ‘Bize öyle oldu ki Türkiye’ye de saldıracak bir duruma geldik’ diyorlardı. Bu, Kürtlerin tarafına doğru olumlu olarak döndü ve Kürtler Amerikalılar için ev sahibi oldu”[13]

Gazete’de yazan İsmail Beşikçi de:

“ABD; kendi çıkarları doğrultusunda Irak’a silahlı müdahale etti. “Kutsal statüko”da önemli bir gedik açıldı. ABD şüphesiz bunu, Kürtlerin hakkı-hukuku için yapmadı. Ama, müdahale, Kürtler için olumlu bir ortam hazırladı. Artık, tarih bu doğrultuda ilerleyecektir. Geriye gidiş artık olası değildir.”[14]

Yine gazetede Prof. Dr. Ümit Yazıcıoğlu şöyle söylemektedir:

“Peter Galbraith, birleşik Irak oluşturma çabalarının başarısızlığa uğradığını savunarak, Irak’ın bölünmesini ve bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasını haklı olarak önerdi. Türkiye bu real gelişmeyi diplomatik düzeyde artık kabullenmelidir. Irak’ta bir Kürt devletinin oluşumu 1990’ların başından beri yaşanıyor. Dolayısiyle Ortadoğu’da büyük ekonomik yatırımları bulunan Türkiye’nin Irak Kürdistanı’nda kurulması mümkün olan bağımsız bir Kürt devletini potansiyel müttefik olarak görmesi Türkiye'nin iç ve dış güvenliği acısından zaruridir.”[15]

Amerikan güdümlü ‘özgürlük’ hareketini onaylayarak, Türklere, mazlum Kürtlere ve Türkiye’ye karşı işbirlikçi tavrını göstermekte ve Irak’ın atlantik ötesi işgali için ev sahibi olduğunu dile getirebilmekteydi.

Başka bir Amerikan işbirlikçiliği örneği de İlnur Çevik’in sözleriydi. Irak’ın işgal sonrası kıt kaynaklarını Amerikan savaş ekonomisi için hazırlayanların başında gelen İlnur Çevik, Fethullahçı Hewler Post’a şu açıklamaları yapmıştı:

“PKK, Ankara Erbil ilişkilerinin daha sıcak ve çok daha verimli bir ortama çıkarılmasındaki tek ve ciddi bir engel... Artık ilişkilerdeki PKK gölgesi kalkmalı. Genel af yapmasa bile Türkiye, PKK’lıları dağdan indirecek ve onları evlerine gönderecek bir formül bulmalı. Yani Türkiye ve Irak dağlarındaki PKK militanlarına yeni bir beyaz sayfa açacak liderlik kadrolarına da bir Avrupa ülkesine sürgüne gönderecek bir formül..”[16]


Sürecin analizi çok basit aslında; 15 yıldır Türkiye’ye bela olan PKK’nın tasfiyesi karşılığında belki daha da tehlikeli olan “Kürdistan”ın tanınması, “Kürdistan”a olabilecek her türlü, kültürel, siyasi, enerji, eğitim, sağlık, alt yapısının geliştirilmesi ve Amerikan destekli yönetime koşulsuz desteğin sağlanması. Ergenekon operasyonu da bu atlantik ötesi projeye karşı yine atlantik ötesinin kurguladığı ve yönettiği, kendilerine ayak bağı olacak tüm kadroların kontrol altına alınması olarak belirmektedir.

Fethullahçıların açılan son okulları için Mısırlı İbrahim Ganim isimli Türkiye uzmanı, Los Angeles Times'a verdiği demeçte Türkiye'deki hükumet dışı aktörlerin Arap dünyasında gerçekleştirdikleri eğitim, ticari ve kültürel projelerle Ankara'ya bölgesel bir rol oynaması için zemin hazırladığını söylemekteydi. Proje oldukça açıktı!

PKK üst yapılanması KCK Yürütme Konseyi açıklamasında:

“Biz, yeniden on yıllarca sürecek bir savaş sürecinin başlamasından önce halklara karşı duyduğumuz sorumluluğun bir gereği olarak ilgili tüm güçleri hem uyarmak, hem de göreve davet etmek istiyoruz. Kürdistan Özgürlük Hareketi ve Kürdistan halkı, barışçıl bir sürecin gelişmesi için fedakarlık yapmaya ve gereken kolaylığı sağlamaya hazırdır. Ama şiddet yöntemiyle yok edilmek istenilmesi durumunda ise yenilmezliğini kanıtlayacak ve saldırıları tümüyle boşa çıkaracak güçte olduğunu herkese gösterecektir. Bunun için tercihimiz öncelikle barış ve diyalogdur. Böyle bir sürecin gelişmesi için tüm sorumlu güçleri çaba göstermeye ve kan dökülmesinin önüne geçmeye çağırıyoruz.”

demekteydi.

Amerika’nın yeni emperyalist çabalarına teslim olan ve Amerikan postalı altında özgürlük bekleyenler, ikinci cumhuriyetçi, liberal ortaklar Amerikancı uzlaşmayı derinleştirmiş görünüyorlar. Bazılarının ifadelerine gelince şöyle[17]:


Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı (TESEV) Demokratikleşme Programından Araştırmacı Dilek Kurban:

“Çatışmaların devam ettiği bir ortamda barışın sağlanması mümkün değil. O yüzden her iki tarafta silahların susması gerekiyor. Silahların susması için adım atılması gerekiyor. PKK önemli bir noktada. PKK’nin silahları bırakması için teşvik edecek yasal düzenlemeler yapılmalıdır”

Gazeteci Etyen Mahçupyan:

“Her biri Türkiye’nin vatandaşı olan insanların bir masa etrafında bir arada oturması gerekiyor. Bunun etrafında kimler olur ayrı bir konu, ama bunun bir an önce olması gerekiyor. Önemli olan ön koşulsuz konuşabilmektir. Konuşulmadan diğerinin önemli olduğunu düşünmüyorum”

Emekli Hakim Albay Ümit Kardaş:

“Kürt sorununun ve hatta diğer sorunların çözümü yeni bir anayasadan geçer. Yeni bir anayasa yapılmadan Kürt sorununu üç beş sembolik uygulamalarla çözmek mümkün değildir. Yeni anayasanın bir kurucu felsefesi olacak ve bu felsefe farklılıkların bir arada hukuk güvenliği altında, özgürlükler içinde yaşamasının ilkelerini sağlayacak. Bu yeni anayasa ile Kürt sorunu ve diğer sorunların çözümü mümkün olabilir…Yeni anayasa ile ‘merkezin yetkileri ne olacak, yerel yönetimlerin yetkileri ne olacak, bir idari özerkliği bu anayasa öngörecek mi? bunlar tartışılacak. Bu nedenle önemli. Sembolik yer adlarının değişmesi ile bu iş çözülemez”


Eski Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu:

“Kürt sorunu bir devlet meselesidir. Devlet meselesi ile devlet içinde eş güdümden sorumlu olan ve devlet politikası oluşturmada birinci derecede görevli olan Cumhurbaşkanının, biraz daha aktif pozisyon alması lazım. Daha görünür adımlar atmalıdır… Herkes silahsız bir çözümü değişik ifadelerle dillendirmeye başladı. Atılacak sembolik adımlar önemlidir. İçişleri Bakanı’nın açıklamaları sembolik ve önemlidir. Kalıcı çözümün sağlanması için olumlu bir iklim yaratır”


Prof. Dr. Mithat Sancar:

“Somut bir niyet işareti, somut bir irade açıklaması, küçük adımlar ve jestler gerekiyor. Sadece sözler yetmez. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı’nın bir şeylere niyetli olduklarını göstermeleri gerekiyor… Henüz ortada somut bir şey yok. ‘İyi şeyler olacak’ söylemi daha önce de tekrarlanmıştı. Umarım bunun arkasında bir hazırlık süreci vardır, çok da iyi olur. Cumhurbaşkanının burada inisiyatif alması en azından önemlidir. Açıkçası hükümetin bu konuda tek başına kararlı bir tutum sergileyeceğini sanmıyorum. Diğer partiler de var, kamuoyunun bir kesiminin bir baskısı var. Gül’ün gerçekten daha somut işaretlerle, daha somut bir program niyetiyle hareket etmesinde çok büyük fayda olacağını düşünüyorum.”

KADEP Genel Başkanı Şerafettin Elçi:

“Sorunu çözmenin ilk adımı ‘niyet’ sonra karar ardından irade gelir. Biz niyet aşamasındayız. Cumhurbaşkanı inisiyatif alıp liderleri belli bir noktada uzlaştırabilirse Meclis’te her grup liderini takip eder.”


AKP Batman Milletvekili Mehmet Emin Ekmen:

“Kürt sorununun birkaç ana parametresi var ve tek biri çözüme yetmez. Çözümde ortaklaşmak gerekir. DTP’siyle diğer partilerdeki Kürt siyasetçilerle, entelektüel fikir adamlarıyla grup oluşturulabilir.”


Yazar Orhan Miroğlu:

“Karşılıklı olarak çözüme yönelik iyi dinamikler varken sonuca ulaştıracak tek kurum TBMM’dir. Gerekiyorsa İmralı’yla bile görüşülmeli.”


Yazar Naci Kutlay:

“Eğer gerçekten çözüm iyiyse DTP ile veya PKK ile görüşmenin bir sakıncası olmamalı.”


Eski TİP Milletvekili Tarık Ziya Ekinci:

“Gül ve Erdoğan’ın açıklamalarından Kürtler muhatap alınmadan bir çözüme gidileceği fikrini edindim.”


Prof. Dr. Doğu Ergil:

“Bir şey eskiden olmuştur, aynı şey aynı biçimde tekrar etmektedir. Ve sizde ‘bu daha önce olmuştur’ diye bir duyguya kapılırsınız. Gene öyle bir durumdayız. Ama aslında güneşin altında söylenmeyen yeni bir şey yoktur. O nedenle evet, insanı rahatlatan sözler bunlar. Ama ben eyleme bakarım. Eylemde herhangi bir değişiklik görmüyorum. Psikolojik evreye girdik. Kendi kendimizi telkin ediyoruz… Tanı konmadı. Bu ‘terörizmdir’ dendi ondan sonra ‘teröristle mücadele ederek’ şiddete karşı daha büyük şiddet… Yani silahlı adamlara karşı koca bir ordu seferber edildi. Kimse ‘yahu dışarıdaki bir düşmana karşı değil, içerideki insanlara karşı sürdürülüyor bu mücadele’ demedi. Sanki olağan bir şeymiş gibi bakıldı. Bu bir akıl tutulmasıdır. Var olan bir sorunu anlamamakta ısrardır.”

Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) Başkanı Sedat Laçiner’in Amerikancı stratejik düşünceleri:

“Ergenekon sanıklarının tutuklanması ve dışarıdakilerin sinmesi nedeniyle, PKK’nın operasyon kabiliyetinin zayıfladığı”[18] yönündeydi.

PKK’nın operasyon kabiliyeti zayıfladı ama Ergenekon sanıklarıyla bağlantıları olduğu(?!) için değil, Amerikan yönetimi tasfiyeyi zorunlu kılarak, Kürdistan’ın ilânını Laçiner gibilerin familyasına verdiği için!

[1] Açık Saçık Kürt Projesi, Sol, 24.03.2009

[2] Zaman, 24.03.2009.

[3] Hüsnü Mahalli, Gül’ün Psikolojik Bağdat Ziyareti, Akşam, 24.03.2009.

[4] Alper Birdal, Kürt Sorununda ‘Post’ Anlaşma Dönemi, Sol, 23.03.2009.

[5] Gülen Cemaatinden Türkçe ‘Kürt Açılımı’, Sol, 23.03.2009.

[6] Cumhuriyet, 19.03.2009, s.18.

[7] Murat Kışlalı, Federasyon GAP’la Geliyor, Cumhuriyet, 02.03.2009, s.5.

[8] Rebwar Kerim Weli, Yeni Süreçte Kürdistan Bölgesi ve türkiye İlişkilerine Dair Bir Persfektif-III, Hewler Post, 18.04.2009, s. 9.

[9] Rebwar Kerim Weli, Türkiye’nin Güçlenmesinin Faktörü: Kürtler, Hewler Post, 28.03.2009, s.2.

[10] Normalleşme Süreci PKK Sorununu Normalleştirecek mi?, Hewler Post, 28.03.2009, s. 3.

[11] Remzi Pêşeng, Abant’tan Hewler’e Kürt Sorunu Tartışması Liberal Yaklaşım Üzerine, Hewler Post, 18.04.2009, s. 11.

[12] Hewler Post, 05.04.2009.

[13] Rebwar Kerim Weli, Yeni Süreçte Kürdistan Bölgesi ve Türkiye İlişkilerine Dair Bir Perspektif –II, Hewler Post, 11.04.2009, s. 8.

[14] İsmail Beşikçi, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Geleceği, Hewler Post, 16.05.2009, s.5.

[15] Prof. Dr. Ümit Yazıcıoğlu, Cumhuriyetten Bugüne Kürt Sorunu, Hewler Post, 16.05.2009, s. 8.

[16] Hewler Post, 28.03.2009.

[17] Yeni Özgür Politika, 14.05.2009.

[18] Bugün, 20.03.2009.


Kaynak: Açık

Talabani'nin İstanbul'daki Evi Mi ?
İstanbul'da bir ev sahibi olmak istediğini söyleyen Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani bu planını hayata geçirmiş görünüyor.
24 Aralık 2010
Doğan Haber Ajansı kamerası bugün sıradışı bir hareketliliğin yaşandığı ve konuk Cumhurbaşkanı'nın kaldığı ileri sürülen apartmandaydı.

Resmi ziyaret için İstanbul'a gelen Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani görüşmelerini tamamladıktan sonra ortadan kayboldu. DHA, İstanbul'un yeni yerleşim bölgelerinden biri olan semtte konuk Cumhurbaşkanı'nın izini sürdü ve buldu. Apartmanın önünde Talabani'nin kullandığı makam otomobili var ancak otomobildeki flama çıkarılmış. Konsolosluğa ait araçlar da makam otomobilinin ardına sıralanmış durumda. Konuk Cumhurbaşkanı'nın İstanbul'daki görüşmelerini bu adreste sürdürdüğü anlaşılıyor ama daha önce gündeme gelen İstanbul'da sahibi olmak istediğini evinin burası olup olmadığını bilinmiyor. Kaldığı otelden ayrılıp bu adrese yerleşen Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani bugün o görüşmelerinden birini gazeteci Cengiz Çandar'la gerçekleştirdi. aktifhaber

Sam Amca'dan Celal Amca'ya
Mustafa ÖZCAN
25 Aralık 2010

Amcalar elvan elvan. Sam Amca'dan Tom Amca'ya ve Celal Amca'ya kadar sürüsüyle amcalar dizisi siyasi arenada arz-ı endam vaziyetinde. Tom Amca karakteri var ki, Tom Amca'nın Kulübesi kitabıyla şöhrete ulaşmıştı. Bazı siyahi Amerikalılar da Colin Powell'ı, Beyaz Saray'ın Tom Amcasına benzetmişlerdi. Başımızın belası olan amca ise Sam Amca'dır ve 20'inci yüzyılda dünyanın başına gücüyle bela olmuştur. Güç ile adaleti dengeleyemediği için zaman zaman İsrail'in kör bir aleti haline gelmiştir. Sam Amca genellikle ABD'yi ve onu yönetenleri remz ve sembolize etmektedir. Dünyanın dili olsa da Sam Amca'dan çektiklerini bir anlatabilse ve dile gelse ve getirebilse. Dünyanın hali pür melali de anonim bir Arap şairin ihtiyarlıktan yakınması gibidir:

Ela leyte'ş şebabe yeudu yevmen/ Feühbirihu bima feale'l meşibu

Keşke gençliğim geri gelse de ona ihtiyarlık başıma neler açtı anlatabilsem...

Sam Amca gidince piyasayı vekilleri istila ediyor. 19'uncu yüzyıldaki ifadelendirmesiyle, acentaları. Sam Amca'nın bölgedeki en önemli acentalarından birisi de Celal Amca. Yani Celal Talabani. Nedense Cengiz Çandar gibi Sam Amca'nın meftunları ve ahbapları fenafi'l derecesinde Celal Amca ile de sermest vaziyetteler.

Sam Amca bugünlerde konuğumuzdu. Türk basınında tanıdığı isimler bir hayli fazla. İyi iletişimci. Basınla ilişkileri iyi ayarlıyor. Kamran Karadagi gibi uluslararası çapta Kürt asıllı meşhur gazeteciler bir zamanlar danışmanlığını yapıyorlardı. Celal Amca aynı zamanda kurt bir politikacı da. Neredeyse satmadığı ve satın almadığı insan yok. Bazılarını sofralarıyla bazılarını tatlı diliyle vesaire. Huylarından birisi, müttefik veya patron değiştirme. Son sıralarda Paris üzerinden Türk basını aracılığıyla Türkiye'ye mesaj göndermişti. Bazı tanıdık isimlere açıklamalarda bulunmuş ve Abdullah Gül ve Ahmet Davudoğlu'nun kendisini istemediğini lakin Türkiye'ye rağmen cumhurbaşkanlığına seçildiğini söylemişti. Nuri Maliki de Celal Amca ile kanlı bıçaklı olsa ve geçmişte 'Türkiye'yede Irak'ı kim temsil edecek?' noktasında birbirlerinin ayaklarına bassalar da son pozisyonda aynı zemine düştüler. Geçmişte birbirlerinin nasırlarına bassalar da şimdi aynı dili paylaşıyorlar. 'Türkiye beni istemedi ama Türkiye'ye rağmen seçildim.' Celal Amca'dan sonra ABD-İran müşterek yapımı olan ve onların iradesiyle bir kez daha başbakanlık koltuğuna oturan Nuri Maliki de, Arap tv kanallarına yaptığı değerlendirmelerde Türkiye'ye rağmen seçildiğini söylemiş.

Türkiye'nin iradesini aştıklarını ve kırdıklarını söylüyorlar. Cengiz Çandar da galiba onlardan almış olduğu ilhamla Türkiye'nin Irak'ta yanlış ata oynadığını yazmıştı. Bu kalemler hep bunu yaparlar. Aynı kalemler, 1 Mart tezkeresi sonrasında da Türkiye'nin yanlış ata oynadığını ve bunun bedelini ödeyeceğini ve yanıp kül olacağını söylemişlerdi. Lakin ABD'nin kendisi de daha sonra çar naçar Türkiye'nin çizgisine gelmişti. Zira 'yanlış hesap Bağdat'tan döner' hesabı, yanlış hesap da önce Ankara ve sonra da Bağdat'tan dönmüştü. Kısa vadede kimin kazandığı veya kaybettiği nisbi olarak önemli olsa da asıl önemli olan uzun vadede kazanan ve kaybedenler. Bu açıdan baktığımızda ilk kazanan taraflar Sam Amca ve Celal Amca olsa da son kazanan Türkiye olmuştur. Bütün dinlerde müşterek olan deyimlerden birisi 'son gülen iyi güler' deyimidir. Önemli olan ilk gülen olmak değil, son gülen olabilmektir. Bunun garantisi de dürüstlük, sabır ve tahammüldür. Maalesef son sıralarda Irak'lı liderler bu yaptıkları değerlendirmelerle birlikte bize İsrailli liderleri hatırlatmaktadırlar. Gabi Eşkenazi ve benzerleri gibi konuşuyorlar. Yedioth Ahronoth gazetesinin bir haberine göre, Aşkenazi, Pentagon ve Kongre'de bir araya geldiği yetkililere, ABD'nin 60 yıldır ilk kez Ortadoğu'da ağırlığını kaybettiğini söylemiştir. İsrail Genelkurmay Başkanı, buna karşılık İran ve Türkiye'nin bölgede yeni bir gündem oluşturmak için güçlerini birleştirdiği uyarısında bulunmuştur. Elbette ki, bu bir kışkırtma ve hedef göstermedir.

Lafın kısası veya sözün özü şudur: Colin Powell gibi ABD'nin yeni Tom Amcalarına mümasil bir de Talabani gibi Sam Amca'nın bölgesel acentaları ve vekilharçları bulunuyor. Hâlâ aktif haldeler.

Millî Gazete

KYB’den Türk yetkililere İran şahı benzetmesi
31-12-2012



YDH- Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği Merkez Komitesi Genel Sekreteri Adil Murad, Türk yöneticilerin Kürt politikasını İran Şahı’nın politikalarına benzetti.

Süleymaniye haber kanalında bir programa katılan Celal Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin Merkez Komitesi Genel Sekreteri Adil Murad, Türkiye’nin Irak Kürtleriyle ilgili politikasının Şah dönemindeki İran politikasına benzediğini belirterek Kürtlerin yeniden ihanete uğramaması için uyanık olması gerektiğini söyledi.

Adil Murad, “Kürtler, Irak merkezi hükümetiyle sorunlarını Şiilerle ve Maliki ile diyalog yoluyla çözmelidir; çünkü savaşın onlara hiçbir faydası olmayacaktır. Yeniden bölgesel güçlerin, özellikle de Türkiye’nin tuzağına düşmemek için uyanık olmamız gerekiyor” dedi.

Türk yetkililerin günümüzde uyguladığı politikaların İran şahının politikalarına çok benzediğini belirten Murad, “Şah da o dönemde Kürtlerin Bağdat’la anlaşmasına izin vermedi ve Kürtlere bir devlet kurma sözü verdi. Ancak Bağdat’la anlaştıktan sonra Kürtlere ihanet etti” dedi.

Adil Murad, “Şimdi de Türkiye’nin sizi aldatmaması için dikkatli olmak zorundasınız, onlar gidip Bağdat’la anlaşır ve şimdiye kadar elde ettiğimiz tüm kazanımları kaybederiz” diye konuştu.
http://www.ydh.com.tr/
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> ÇÖPLÜK Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com