EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Ergenekon, Balyoz ve Poyrazköy davaları
Sayfaya git Önceki  1, 2, 3, 4, 5  Sonraki
 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> HUKUKÎ HABERLER
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pts Mar 30, 2009 10:01 pm    Mesaj konusu: BAKÜ'DE TiKA UZMANI Alıntıyla Cevap Gönder

ETÖ'nün Telekulak Ve İnfazları
30 Mart 2009 11:34İddianamenin Levent Ersöz’le ilgili bölümünde, Ersöz’ün telekulak faaliyetleri yer aldı. İddianamede,Sanık Albay Uğur'un yargısız infazları ve gerekçeleri...

Levent Ersöz’ü adamı ihbar etmiş!

İhbar e-posta’sında Ersöz’ün, gizli ortağı olduğu bir şirketle TSK’dan ihale aldığı da iddia edildi.
Kardanadam111@gmail.com adresinden gelen ihbar postasında, Ersöz’ün emrinde çalıştığı anlaşılan istihbarat görevlisi, hükümet üyelerinin telefonlarını nasıl dinlediklerini anlatıyor.

Bakanların telefonları
İhbarcı, yasadışı dinlemeleri, kendilerine, Ersöz’ün bilgisi dahilinde, “Kürşat” kod adını kullanan Albay Hasan Atilla Uğur’un yaptırdığını belirtiyor.
İhbarcı ayrıca, Ersöz’ün Hakan Şanlı isimli bir kişiyle ortak olarak Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ihalelerine girdiğini ve Hasan Atilla Uğur’un bu işleri takip ettiğini iddia etti. İşte, o e-posta: “Levent Ersöz paşanın bilgisi dahilinde hükümet üyelerinin telefonlarının yasadışı dinlenmesini de yine Kürşat (Hasan Atilla Uğur), bize yaptırıyordu. Elde edilen bilgileri Şener Eruygur ve Levent Ersöz paşaya aktarıyordu...
Aynı zamanda Hakan Şanlı ile de ortak askeri malzemelerin ihalelerini yapan şirketin gizli ortağıydı, bu şirketin TSK’dan ihale almasını bizzat
Kürşat takip ediyordu.
Emin Şirin, Kürşat tarafından AKP’nin bölünmesi için görevlendirilmişti, ama beceremedi... Buluşmaları deşifre olmasın diye Hakan Şanlı’nın Ankara Yıldız’daki Sama şirketine raporları bırakıyor, Kürşat da oradan aldırıyordu, bu şekilde haberleşiyorlardı.”
Ersöz, sorgusunda bu ihbarı kabul etmdi. Ersöz, Şirin’in ofisine zaman zaman geldiğini, Meclis’teki soru önergeleriyle ilgili olarak kendisine bilgi vermediğini, ayrıca Uğur’un da kendisine bu tür bilgiler vermediğini belirtti.

Sanık emekli albay tecavüzcü öldürmüş

Gizli tanık Aydost, Uğur’un tecavüz olayları ile ahlak dışı tutumlar sergileyen kişileri nasıl öldürdüğünün detaylarını da verdi. buna göre, Uğur’un Mardin’de görev yaptığı sırada, o bölgede 18 kişilik bir grup, bir genç kıza tecavüz etti. Aydost, kızın ailesinin şikayeti üzerine zanlıların gözaltına alındığını, Uğur’un gözaltındaki zanlıları karakoldan aldığını ve bir kadın aracılığıyla yemeklerine uyuşturucu madde attırdığını söyledi.
Aydost, kendinden geçen tecavüz zanlılarının daha sonra Uğur’un adamları tarafından kırsal bölgede infaz edildiğini öne sürdü.
Aydost’un iddialarına göre, aynı dönemlerde Gurs-Erikli köyünde yaşayan köyün imamının kızı Uğur’a gitti ve Uğur’un adamı olan Yasin kod adlı kişinin aynı zamanda PKK ile işbirliği yaptığını ileri sürdü.

Aldatılan kadın
Yasin kod adlı kişiyle kendisinin gönül ilişkisi olduğunu söyleyen kız, bu ihbarı yapmasının nedeni olarak da Yasin’in kendisini yengesiyle aldatması olduğunu belirtti. Aydost, bundan sonra yaşananları şöyle anlattı:
“Uğur, kendisine anlatılanların ardından, Gurs-Erikli köyüne gelerek köyün etrafını çevirdi. Terörist grubu canlı olarak aldı. Yasin kod adlı şahsın kafasına sıkarak köyün ortasında öldürdü.
Diğer teröristleri ise yanına alarak Kızıltepe İlçe Jandarma’ya gitti. Uğur genelde grubun en söz sahibi şahsını öldürüp diğerlerini de bülbül gibi konuştururdu.”
aktifhaber

BAKÜ'DE TİKA UZMANI
30 Mart 2009 11:14

Bakü'deki darbe girişimine karışan eski TİKA uzmanı Demirkol'u yönlendiren Ergenekon paşaları, görüş değiştiren YÖK üyesine küfürler, medyumdan beklenen yardım.

Susurluk raporunda, “Bakü’deki darbe girişiminin mimarı” olarak adı geçen eski TİKA uzmanı, akademisyen Ferman Demirkol’un, Ergenekon sanığı emekli Orgeneral Şener Eruygur’la sıkça görüştüğü iddia edildi.
Demirkol’un zanlılardan emekli Amiral İlker Güven aracılığıyla, Eruygur ile buluşup değerlendirmeler yaptığı belirtildi.
Ergenekon soruşturmasının ikinci iddianamesindeki detaylarda ilginç bir bilgiye rastlandı. İddianamenin birinci sırasında yer alan emekli Orgeneral Şener Eruygur’un dönem arkadaşı olan ve kendisini Eruygur’un danışmanı olarak tanıtan zanlı emekli Amiral İlker Güven’in, Eruygur’un temaslarına yardımcı olduğu belirtildi.
Eruygur’un, Güven’in aracılığıyla, Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde Azerbaycan’daki darbe girişiminde rol oynadığı ifade edilen akademisyen Ferman Demirkol’la görüştüğü iddia edildi.

Bikinili turist
İddianameye giren teknik takip tutanaklarında, Demirkol’un hem zanlı Güven hem de Eruygur’la buluşup sıkça değerlendirmeler yaptıkları yer aldı.
Güven’de bulunan belgelerin tasnifinde ilginç fişleme kayıtları bulundu. Bunlar arasında, Almanya’nın Mainz kentindeki Türkiye Başkonsolosluğu’nda başkonsolos yardımcısı olan Y.O.’nun Melami tarikatından olduğunu açıklayıp, çevresindekilerle zikir yaptığı yönünde bir kayıt elde edildi.
Ayrıca Güven’de bazı AKP’li bakan ve siyasetçilerle ilgili ise şu kayıt bulundu:
“MSB Vecdi G., Sanayi ve Tic. Bak. Ali C., Adalet Bak. Cemil Ç. ve AKP Gn. Başk. Yrd. Necati Ç., bayramda Alanya’da tekne turu yapmışlar. Gezide, erkekler teknenin üst katında, kadınlar ve çocuklar alt katında oturmuşlar.
7 saatlik geziden önce teknedeki alkollü içkiler kaldırılmış. Bikinili turist kız fotoğrafları gazeteyle örtülmüş. Kadınlar bölümünde kadın garsonlar hizmet etmiş.”

YÖK üyesine küfür
İddianamenin bu bölümünde, emekli Orgeneral Şener Eruygur, Güven ve Demirkol’un, Beykent Üniversitesi’nin YÖK’teki bazı işlerini takip etmek için görüş birliği yaptığı, girişimlerde bulundukları iddia edildi.
Özellikle, üniversitenin kadro kontenjanı için yapılan girişimlerinin sonuçsuz kalması nedeniyle, YÖK Başkan Yardımcısı Prof. Dr. İsa Eşme hakkında küfürederek konuştukları belirtildi.
Güven’le Demirkol’un bir telefon görüşmesinde, Eşme’nin görevi sırasında görüş değiştirdiği gerekçesiyle, “İsa Eşme nasıl kaydı, eşş....” şeklinde konuştukları kayda girdi.

Soruşturmaya karışan medyum

Ergenekon soruşturmasının ikinci iddianamesinde yer alan başka bir bilgiye göre, Eruygur’un Ergenekon soruşturmasının gidişatını öğrenmek için devreye koyduğu medyum İslam A.’nın Belçika’dan getirteceği 35 milyon dolar için Güven’in aracı olduğu anlaşıldı.
Telefon kayıtlarına göre, İslam A., paranın Türkiye’ye getirilmesini sağlaması halinde Güven’e 100 bin dolar vermeyi vaat etti. Güven’in kendi hesabının bulunduğu bankanın müdürüyle görüştüğü belirlendi.
Güven’in İslam A. ile yaptığı bir görüşme şöyle:
- İ.G.: Buradan senin bir gelirin olacak herhalde di mi?
- İ.A.: Evet inşallah size de birşeyler çıkartmaya çalışıyorum merak etmeyin.
- İ.G.: Benim hesaba gelirse tabii.
- İ.A.: Haliyle olur, en az 100 bin olur abi.
- İ.G.: O zaman bu kara para mı yav!
- İ.A.: Hayır!
- İ.G.: Ama, Belçika’dan geleceğine göre umurumda değil yav, nerden gelirse. Nijerya’dan gelse o zaman hallederiz de.
- İ.A.: Hiç yav. Otomatik kesecek abi. Yav, dünyanın her yerinde tertemiz herhangi bir şey yapmamış, herhangi bir bağın yok, sadece senle olacak hesap numaranı kullandırıyorsun, bu kadar basit, her şeyde geçeriz bir şey de olursa.

aktifhaber

'Minyonlar Yalan Mı Söylüyor?'
30 Mart 2009 19:23

Ergenekon terör örgütü davasının bugünkü duruşmasında Mahkeme Başkanı Şengün ile tutuklu sanık Görüm arasında ilginç diyaloglar yaşandı..

''Ergenekon'' davasının bugünkü duruşmasında, tutuklu sanık Murat Çağlar'ın çapraz sorgusu tamamlandı.

Ergenekon sanığı Murat Çağlar'ın çapraz sorgusu tamamladı

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel'in, 2 kez silahla yakalandığını hatırlatarak, sürekli silah taşıması için bir neden olup olmadığını sorduğu Çağlar, yaptığı iş nedeniyle silah taşıdığını, çalıştırdığı turizm tesislerinin birkaç kez basıldığını söyledi.

''Antalya bölgesinde turistik işletmelerin kimin eline geçeceğine yönelik bu tür baskınların çok yaşandığını'' ifade eden Çağlar, ''Ben de turizm işi yapıyorum. Turizmde böyle peşmergeler çok olur. Peşmergelerin saldırısına çok uğradık biz. Bundan dolayı silah bulunduruyorum'' şeklinde konuştu.

Savunmasında bahsettiği Maltepe'deki konteynırda bulunan şahısların ve ''Özel Kuvvetler'' olarak belirttiği kişilerin kim olduğunun sorulması üzerine de Çağlar, ''Kuvayı Milliye 1919 Derneğini basmaya gelen 6-7 kişilik grubun Özel Kuvvetler'den olduğunu bildiğini, bu kişilerin 'haplanıp' derneği bastıklarını, ancak kendisinin ismen hiçbirini tanımadığını'' öne sürdü.

Savcı Pekgüzel'in, üzerinde Ali Özoğuz ve Alpaslan Aslan'ın adları olan bir not kağıdının deliller arasında yer aldığını hatırlatarak, bu kişileri tanıyıp tanımadığını sorduğu Çağlar, Özoğuz'u, tutuklandıktan sonra geldiği Metris Cezaevinde gördüğünü, Aslan'ı ise tanımadığını söyledi.

Çağlar, savcı Pekgüzel'in, Kuvayı Milliye 1919 Derneğinin istihbari faaliyetlerde bulunduğuna ve askeri bir ordu gibi birlikler kurduğuna yönelik deliller olduğunu hatırlatıp, bunlar hakkında bilgisi olup olmadığını sorması üzerine de ''Kuvayı Milliye'de hiçbir zaman 'askeri örgüt olalım' gibi bir çalışma olmadı. Ben görmedim. Buradaki kişilerin tamamı kendi çıkarına bir şeyler yapmış'' yanıtını verdi.

''Dernekte, 13 bin kişilik hain listesinin ellerinde bulunduğundan bahsedildiği'' yönündeki iddiaların hatırlatılması üzerine de Çağlar, bunun, merak edip derneğe gelen sıradan vatandaşları etkilemek için söylenmiş olabileceğini, bu nedenle ''vatan elden gidiyor'' söylemlerinde de bulunulduğunu savundu.

Zaman zaman Hüseyin Görüm'den bahsetmesi üzerine Görüm'ün tepki gösterdiği Çağlar, ''Bir kere adından başladı yalan söylemeye. Bir kurumu, Kuvayı Milliye ruhunu tamamen kendi çıkarları doğrultusunda kullandı'' dedi.

SİZİ TANIMASIN, KESİN DOLANDIRIR

Söz alan Görüm de Çağlar'ın çek-senet tahsilatı yaptığını öne sürerek, ''Adamları sıkıştırıyor, çek-senet imzalatıyor. Onları anlatmıyor tabii. Bunu anladıktan sonra onu kovaladık. Sayın Reisim, sizi tanımasın, kesinlikle sizi dolandırır. Bakarsınız cüssesine, yalan mı söyler bu cüsse?'' diye konuştu.

Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün de Görüm'e, ''Niye, minyonlar yalan mı söylüyor?'' diye tepki gösterdi.

Çağlar, Görüm'ün iddiasının doğru olmadığını savunarak, ne dolandırıcılık ne de çek-senet tahsilatı konusunda hakkında hiçbir suçlama bulunmadığını söyledi.

Duruşma, Görüm'ün avukatının savunmasının ardından yarın saat 09.30'a ertelendi.

aktifhaber

Ergenekon tutuklusunu içerideki muhbir uyarmış: ''Farklı işler yapılıyor. Sadece adı Kuvayı Milliye"

30 Mart 2009 "Ergenekon" davası kapsamında tutuklu yargılanan sanıklardan Murat Çağlar, Kuvayı Milliye 1919 Derneğinden "Gülücüklerle" değil, düşmanlıkla ayrıldığını, zira yapılan işleri tasvip etmediğini söyledi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada savunmasını veren Çağlar, 2006 yılında iş yerine gelen bir asker arkadaşının aracılığıyla Kuvayı Milliye 1919 Derneğinin Mersin Şubesinin açılışına gittiğini, burada arkadaşının ricası üzerine açılışa gelecek Mehmet Fikri Karadağ'ı Adana'da havalimanından kendi arabasıyla alarak Mersin'e getirdiğini söyledi.
Derneğin açılışındaki yemin töreninin kendisine garip geldiğini ifade eden Çağlar, "(Ölmek var, öldürmek var, öldürülmek var) deniyordu. Tabii ilk defa duyuyoruz bunu. Kendi kendime şunu sordum (bu kanun dışı bir olay mıdır acaba?) Silah üzerine yemin ediliyor. Fakat orada emniyet güçleri de var. Emekli paşalar var, emekli emniyet müdürü var. (Herhalde kanuna uygun olmayan bir şey yoktur) diye düşündüm" dedi.
Burada Karadağ'ın fenalaşarak askeri hastaneye kaldırıldığını , bunun üzerine kendisini görmeye gittiklerini anlatan Çağlar, Hüseyin Görüm'ün "Özel Kuvvetler Kartı" göstermesi üzerine nöbetçiyi geçtiklerini bildirdi.
Hüseyin Görüm'ü o dönemde Hüseyin Kerim Bayraktaroğlu olarak tanıdığını öne süren Çağlar, Mersin'deki açılışta Görüm'ün de konuştuğunu ve iyi bir konuşmacı olduğunu belirterek, "Orada peygamberlik yok, hiçbir sapkınlık yok. Biz Hüseyin Kerim Bayraktaroğlu'nu sevdik. Biz ne zaman ki Hüseyin Görüm'ü tanıdık, biz burada yer alamayız dedik" diye konuştu.
Kendisine Alanya bölgesinde derneğin şubesini açmasının teklif edildiğini, ancak işlerinin yoğunluğunu gerekçe göstererek reddettiğini aktaran Çağlar, İstanbul'a iş için geldiğinde de derneğe ziyarete gittiğini belirtti.
Dernekte hoşlanmadığı şeyler görünce uzaklaştığını söyleyen Çağlar, "Dernekte bazı arkadaşlar gece de kalıyordu. Sigara almak için para bıraktım, uyuşturucu alınmış. Ne zaman ki kötü gidişatı gördüm, itiraz ettiğimde benden kötü Murat Çağlar olmadı" dedi.
Dernekte daha sonra emniyet ve jandarmaya muhbirlik de yaptığını öğrendiği Mehmet Dalmaz adlı kişinin, kendisini "Senin burada ne işin var? Burada farklı işler yapılıyor. Sadece adı Kuvayı Milliye" diyerek uyardığını savundu.
Dernekten "Gülücüklerle" değil, düşmanlıkla ayrıldığını, çünkü yapılan işleri tasvip etmediğini ifade eden Çağlar, Hüseyin Görüm'ün bir yere gitmek için kiraladığı arabada silahlar olduğunu, kendi arabası bir arkadaşında bulunduğu için halletmesi gereken bir iş nedeniyle bu kiralık arabayı kısa bir süreliğine ödünç aldığını belirterek, şunları söyledi:
"Ben silah taşıyorum. İnkar etmiyorum. Silah benim. Yanındaki yedek şarjör de benim. Ben bunları inkar etmiyorum ki. Pompalı tüfek fişekleri de benim. Çok kısa bir işim çıktı. Kuvayı Milliye'den arabayı aldım ve o esnada yakalandım. Araba benim oldu birden. O arabada Mersin'den gelen arkadaşların bavulları da vardı. Bir arkadaşın da ajandaları çıkmış."

netgazete

GAZİ'DE İLK KURŞUN ERGENEKON'DAN
31 Mart 2009 10:42

Hollanda belgelerine göre, Gazi Olayları'nda ilk kurşunu Ergenekon sanığı Osman Gürbüz atmış..

Ergenekon, Alevi Sünni çatışması için her yolu denemiş

Hollanda polisi, Gazi olaylarında ilk kurşunu sıkanın Gürbüz olduğunu beş yıl önce belirlemiş, 2006'da Türkiye'ye bildirmiş.


İDDİANAMEDE AYRINTILI YER ALDI

DHKP-C'ye yönelik olarak Türkiye ile eş zamanlı İtalya, Belçika, Hollanda ve Almanya'da yapılan operasyonlarda örgütten ele geçirilen belgeler 'İkinci Ergenekon İddianamesi'nde yer aldı.

KATLİAMI GURURLA ANLATMIŞ

Belgelerde Necip Hablemitoğlu cinayetini de işlediği iddia edilen Ergenokon sanığı Osman Gürbüz'ün arkadaşlarına Gazi olaylarında ilk kurşunu kendisinin attığını gururla anlattığı var.

İKİ BELGE DE DOĞRULUYOR

'Tutsak arkadaşlarımızdan Hakan K. ile görüşmemiz' başlıklı bir belgede 'Hakan bize Gürbiz'ün ilk kurşunu attığını söylemişti bu doğru. Kaynaklarına güveniyor' deniliyor.

Hollanda ve Belçika'dan, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gelen belgelerde Gazi Olayları'nda ilk kurşunu atan kişinin Osman Gürbüz olduğu belirtildi, DHKP-C ve Aydınlık dergisi bağlantısına dikkat çekildi İkinci Ergenekon İddianamesinde, DHKP-C örgütünün faaliyetlerinin deşifre edilmesi amacıyla başta İtalya olmak üzere, Belçika, Hollanda, Almanya ile birlikte Türkiye'de 1 Nisan 2004'te eşzamanlı olarak operasyonlar yapıldığı, bu operasyonlar sonucunda çeşitli adreslerde Türkiye'de bulunan örgüt mensuplarının özgeçmiş raporları ile günlük faaliyet raporlarının ele geçirildiği belirtiliyor, örgüt arşivinin Hollanda'dan Türkiye'ye verilmesi için 7 Kasım 2005'tc İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Adalet Bakanlığı'na yazı gönderildiği ve Adalet Bakanlığı'nın da 16 Kasım 2006'da ele geçen örgüt arşivinin Hollanda Adalet Bakanlığı'ndan adli istinabe ile talep edildiği ve bunun üzerine ise arşivin Türkiye'ye verildiği kaydediliyor. İlk kurşunu ben attım' Hollanda'dan gönderilen örgütsel dokümanların incelenmesinde ise 8 Ekim 2000 tarihli ve "Hakan K. ile görüşmemiz" başlıklı bir doküman bulunduğu bilgisi yer alıyor. Söz konusu dokümanda "Hakan'ın gayrimeşru işleri kovalayan arkadaşları bazen ortak mekanlarda DHKP-C kökenli itirafçı Osman Gürbüz ile karşılaşıyorlarmış, çevresine gururla Gazi katliamındaki ilk kurşunu kendisinin attığını söylüyormuş, özcesi, Osman Gürbüz Gazi'deki kahve taramalarını kendisinin yaptığını söylüyormuş" ifadelerinin bulunduğu saptandı. 20 Ekim tarihli başka bir belgede ise "Tutsak arkadaşlarımızdan Adem K.'nın abisi Hakan K. ile görüşmemiz" başlıklı dokümanda "Hakan daha önceden bize Osman Gürbüz hakkında bilgi getirmişti. Sözde Osman Gürbüz, bulunduğu mekânda Gazi katliamında ilk kurşunu kendisinin sıktığını söylemişti. Bu doğruymuş, söylemesi uzun zaman önce olmuş. Sadece Hakan yeni öğreniyor, ancak öğrendiği kişilere güveniyor.

Ama Osman Gürbüz şu an Trakya'da bir hapishanede, ne zaman çıkacağı da belli değil" beyanlarının yer aldığı ifade ediliyor.

Belgede yer alan kişilere ilişkin emniyet arşivlerinde yapılan araştırmada ise Adem K.'nın DHKP-C örgütü içerisinde uzun yıllar faaliyette bulunduğu, Amasya Cezaevi'nde tutuklu olduğu, şahsın ağabeyi olan Hakan K.'nın pek çok suçtan cezaevinde yattığı tespit edildi.

Bilgi Gürbüz'den alınmış

Bu tarihe kadar Osman Gürbüz isimli şahsın Gazi olaylarında yer aldığına dair kamuoyunda bir bilgi ve habere rastlanılmadığı belirtilerek "Hakan K.'nın gerekse Osman Gürbüz'ün gayrımeşru işlerle uğraştıkları göz önüne alınarak Hakan K.'nın Gazi katliamına ilişkin bilgiyi açık kaynaklardan değil, Osman Gürbüz ile olan ortak irtibatları aracılığıyla edindiği açıkça anlaşılmaktadır" deniyor.

"Gürbüz konusunda Aydınlık'la konuşurum"

Yine iddianameye göre, bu defa Belçika'dan gönderilen ve Emniyet tarafından incelemesi yapılan dokümanlarda "Aydınlıkçıları ara ve sor, Osman Gürbüz için Dev-Sol itirafçısı diye yazıyorlar, bunu hangi belgeye dayanarak yazıyorlar, mutlaka bir cevap al, tabii bu günlerce sürmesin" şeklinde talimat verilmiş. Başka bir dokümanda ise "Beşinci madde, Osman Gürbüz konusunda Aydınlıkçılarla konuşurum" diye cevap verildiği; 23 Aralık 1997 tarihli dokümanda ise "Birinci madde, Aydınlıktan Ferit İlsever ile görüştüm. Haberin kaynağından kaynaklı bir sorun olmuş olabileceğini, bu hafta bir düzeltme yayınlayacaklar" diye beyanın içerdiği ifade ediliyor. Aydınlık Dergisi'nin daha sonra 11.01.1998 tarihli sayısında "Gürbüz Dev-Sol itirafçısı değil" başlıklı bir tekzip haberin yayımlandığı da belirtiliyor.

Kaynak: Taraf

Ergenekon'da Flaş Gelişme
31 Mart 2009 15:07

Ergenekon sanıklarının tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi'nin 2 müdürü hakkında soruşturma başlatıldı. İşte soruşturmanın nedeni...

Adalet Bakanlığı Silivri'de 2 Cezaevi müdürü hakkında idari soruşturma başlattı.

Adalet Bakanlığı müfettişi Abdullah Cangür'ün yaptığı özel denetim sonucu hazırladığı raporda, ''Ergenekon'' soruşturması kapsamında tutuklu bulunan kişilerin mevzuata aykırı olarak Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesinde 4 ila 9 kişi olarak odalara yerleştirildikleri belirtildi.

Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü tarafından Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen dilekçede, Silivri 4 ve 5 numaralı L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumlarında kalan tutuklu ve hükümlülerin mevzuata uygun şekilde kuruma yerleştirilip yerleştirilmedikleriyle ilgili olarak Abdullah Cangür tarafından hazırlanan 24 Şubat 2009 tarihli rapora yer verildi.

Cangür'ün raporunda, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun'un 9, 111 ve 113. maddelerinde belirtilen ceza infaz kurumlarında hükümlü ve tutukluların barındırılmalarıyla ilgili düzenlemelere dikkat çekildi.

Yasaya göre bu odalarda kalan tutukluların kapılarının sürekli kapalı tutulması ve birbirlerinin odalarına gitmelerine, temasta bulunmalarına izin verilmemesi gerekirken kurumda mevzuata uygun bir yerleştirme yapılmadığı kaydedilen raporda, ''Ergenekon'' soruşturması kapsamında tutuklu bulunanların 4 ila 9 kişi olarak odalara yerleştirildikleri ifade edildi.

Raporda, ''İştirak halinde suç işlemiş olanların aynı odalarda barındırıldığı'' belirtilerek, kurumlarda tutukluların kullanımına sunulan bilgisayarların, anılan tutukluların şahsi bilgisayarı gibi kullandırıldığı vurgulandı.

Raporda, ''Bu şekilde bir araya gelmeseler bile ortak bir savunma hazırlama imkanı edindikleri ve birbirlerine her türlü bilgiyi bu yolla aktarabildiklerinin tespit edildiği'' ifadesine yer verildi.

-DİLEKÇE-

Raporun özetine yer verilen dilekçede, Silivri 4 ve 5 numaralı cezaevlerinde yüksek güvenlikli kurum statüsü dikkate alınarak mevzuata uygun barınma koşullarının oluşturulmadığı kaydedildi.

Dilekçede, mevzuata aykırı yapıldığı bildirilen işlemlerle ilgili olarak sorumlular hakkında adli yönden Silivri Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma yapılması istendi.

Dilekçede, soruşturma sonucundaki kanaatin de disiplin yönünden değerlendirilmesi için Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne bildirilmesi talep edildi.

Öte yandan 4 ve 5 numaralı cezaevleri müdürlerinin görev yerlerinin de değiştirildiği öğrenildi.

aktifhaber

Darbe Sonrası İçin FİŞLEME
31 Mart 2009 14:08

Ergenekon'un ikinci iddianamesinde Hurşit Tolon'da ele geçirilen fişleme belgesine yer veriliyor. Fişlemeler darbe sonrası yeni yönetim için yapılmış..

Ergenekon silahlı terör örgütüne (ETÖ) yönelik hazırlanan ikinci iddianamede, örgütün kamu yöneticilerini fişleme sebebi deşifre oldu.

ETÖ'nün, fişlemeleri darbe sonrası oluşacak yeni yönetimde görev alacakları belirlemek için yaptığı ifade edildi. İkinci iddianameyle örgütün, devletin valilerini ve Sağlık Bakanlığı'na bağlı hastaneleri bile fişlediği ortaya çıktı. Hurşit Tolon'da ele geçirilen belgelerde 'İrtica Eğilimli İl Valileri.doc' isimli dosyada, 17 vali için kimlik bilgileri, siyasî ve dinî görüşleri ile ırkî kökenleri tek tek kaydedilmiş. 'İrticai Faaliyette Bulunan Sağlık Bakanlığı Hastaneleri.doc' isimli bir dosyada ise 304 sağlık personeli fişlenmiş. Bu bölümde, 'irtibat var, yardımcı oluyor, işbirliğine açık, kontrol edilebilir ve kullanılmaya müsait' şeklinde değerlendirmeler yapılmış. Soruşturmayı yürüten savcılar, fişlemeler için iddianemede, "Darbe sonrası kullanılmak amacıyla yapıldığı anlaşılmaktadır." tespitinde bulunuyor.

Darbe çalışmalarının bütün ayrıntıları ile yer aldığı iddianamede, sanıkların Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven isimli planları adım adım hayata geçirirken, bir taraftan da darbe sonrasına hazırlandığı belirtildi. Cumhuriyet Çalışma Grubu, Ergün Poyraz ve sanık İsmail Yıldız'a ait SESAR isimli araştırma şirketi aracılığıyla yoğun bir fişleme faaliyeti gerçekleştirerek devlet kurumlarında yapılanmaya gittiği anlatıldı. Fişlemeler sonucunda darbe sonrasına yeni bir yapılanma öngören örgütün, Türkiye genelinde kaymakamlar belirlediği, neredeyse bütün kamu atamalarını takip ettiği tespit edildi. Savcıların bu fişlemelere ilişkin tespiti de iddianamede şu şekilde yer aldı: "Binlerle ifade edilebilecek kadar çok sayıda olan kamu görevlilerinin kişisel verilerinin hukuka aykırı bir şekilde saklanmasının ve atamalarının takip edilmesinin örgütün amaçları doğrultusunda ve darbe planları çerçevesinde, darbe sonrası sivil idarenin düzenlenmesinde kullanılmak amacıyla yapıldığı anlaşılmaktadır."

İddianamede, ETÖ'nün amaç ve hedefleri doğrultusunda çalışmayacak olan kamu görevlilerinin irtica ve benzer yakıştırmalarla, öte yandan da örgütün amaç ve hedefleri doğrultusunda faaliyet gösterecek kişilerin ise "ulusalcılar" adı altında fişlendiği anlatıldı. Örgütün kullanabileceği kitlelerle ilgili olarak da 'irtibat var, yardımcı oluyor, işbirliğine açık, kontrol edilebilir ve kullanılmaya müsait' şeklinde değerlendirmeler yapıldığı kaydedildi. Ayrıca, Eruygur ve Tolon olmak üzere bir kısım şüpheliler tarafından, AK Parti iktidarı döneminde tüm bürokrat ve kamu görevlilerinin atamalarının takip edildiği, bu atama listelerinin saklandığı, bu listelerdeki sayılara bakıldığında neredeyse değişik makamlarda görev yapan binlerce kamu görevlisinin olduğu aktarıldı. Binlerce kişinin hukuka aykırı bir şekilde kişisel verilerinin kaydedilerek fişlendiği vurgulandı.

İlk fişlemeler milletvekillerine

İkinci iddianamede fişlemeler başlıklar halinde yer aldı. İddianamedeki bilgilere göre, birinci grup fişlemeler AK Parti hükümetini yıpratmak ve milletvekillerini partiden koparmak amacıyla milletvekillerine ilişkin yapıldı. Birinci iddianamenin sanıklarından SESAR Başkanı İsmail Yıldız, AK Parti'nin yıpranma süreci ve 368 milletvekilinin hangi durumlarda partiden kopabileceğini tespit etti. Milletvekillerine ilişkin notlar bölümünde ise "MİT, İran, CIA, Mossad, Almanya, AKP yönetiminin güvendiği isimlerden, konjonktürel davranabilir, ilişkilerinde pragmatist, AKP'den kopabilir, AKP'den kopmaz" gibi, kişinin yapısı, davranışları, ideolojisi ve etnik durumuyla ilgili bilgilerle milletvekillerini ayrı ayrı fişleyen çok kapsamlı bir rapor hazırladı. Yıldız'ın AK Parti'ye ilişkin çalışmaları ETÖ sanıkları Şener Eruygur ve Hurşit Tolon'da ele geçirildi. Yıldız, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki savunmasında söz konusu araştırmaları Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek'in talebiyle 354 bin YTL ücret karşılığı yaptığını söylemişti.

'Ulusalcıların' kaydı tek tek tutulmuş

"Ulusalcılar.xls" isimli dosyada, Ergenekon davasında yargılanan Mehmet Fikri Karadağ, Muzaffer Tekin, Asuman Özdemir, Emin Gürses, Doğu Perinçek, Ergün Poyraz, Erol Mütercimler, Sevgi Erenerol, Sinan Aygün ve soruşturma kapsamında gözaltına alınan Tuncer Kılınç, İlker Güven, Emcet Olcaytu ve İbrahim Şahin'in aralarında bulunduğu 2 bin 112 kişinin isminin yazılı olduğu iddianamede yer aldı. Bunların yanı sıra birçok üniversite ve üniversite çalışanlarının hakkında da kişisel verilerinin kaydedildiği tespit edildi.

'Özel' milletvekillerine özel dosya hazırlanmış

Ergün Poyraz'da, AK Parti'ye yönelik 39 milletvekilinin yer aldığı 'Özel durumu olan milletvekilleri' başlığı altında çalışmalar bulundu. Tolon'da ise AK Parti ile birlikte CHP'nin de içinde olduğu partilerin milletvekillerine yönelik 'özel durumu olan milletvekilleri' çalışmaları ele geçirildi. 500'ün üzerinde milletvekili ve bütün bakanların kişisel bilgileri, öz geçmişi, siyasî ve dinî görüşü, etnik kökeninin hukuka aykırı olarak kaydedildiği belirlendi.

Oğlunun şirketine de para aktarmış

Ergenekon iddianamesinde örgütün finansörleri arasında gösterilen Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek'in, sendika ve işçilerin paralarını kişisel harcamaları için kullandığı ileri sürülüyor. 2004 tarihli bir belgede Mustafa Balbay, Türk Metal Başkanı Özbek'ten haftalık 25 milyar TL'nin Türkiye Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi'ne (TUSAM) aktarıldığı kayıt altına alınmış. Cumhuriyet'in Strateji eki TUSAM denetiminde çıkıyor. TUSAM'ın Yönetim Kurulu başkanlığını da Mustafa Özbek'in oğlu Ahmet Oğuz Özbek yürütüyor.

Cumhuriyet'e aylık 25 bin TL destek

Mustafa Balbay'ın '2004-Girişimcilik adına yaptıklarım' adlı notlarında ortaya çıkan bilgiler, Türk Metal Sendikası Başkanı Özbek'in, kurumun paralarını keyfince dağıttığı doğrulandı. Balbay, notlarında, "Mustafa Özbek'le konuşup TUSAM'ın ayda 20 milyar TL vermesiyle haftalık Strateji Dergisi. 5 Temmuz'da ilk sayımız çıktı. Geçen hafta parayı ayda 25 milyara, sayfayı da 24'e çıkarma kararı aldık." diyor. Balbay, ASAM'dan ayrılan Dr. Şenol Kantarcı'nın Mustafa Özbek'in aracılığıyla sendikanın desteği ile edindiği kaynak sayesinde TUSAM'ı kurduğunu da notlarında belirtmiş. TUSAM'ın açılış toplantısı da Özbek'e ait Akyurt Büyük Otel'de gerçekleşmiş. Yaklaşık 1.000 kişinin katıldığı törende ATO Başkanı Sinan Aygün, emekli Hava Korg. Erdoğan Özalan, gazeteci Saygı Öztürk, Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek de hazır bulunmuştu. Burak Kılıç, İstanbul

Patalya Otelleri 'uygulama üssü'

Başkent Üniversitesi'ne 'uygulama oteli olarak' tahsis edilen Kızılcahamam ve Gölbaşı'ndaki Patalya Otelleri, Ergenekon'un 'uygulama merkezi' olarak kullanılmış. İddianamede yer alan bilgilere göre, sanıkların büyük çoğunluğu düzenli olarak Patalya Otelleri'nde bir araya gelerek 'geleceğe yönelik neler yapılabilir' toplantısı düzenliyor.

4291 No'lu telefon kayıtları dökümünde, Hurşit Tolon, Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek'i arayarak Gölbaşı Patalya Otel'de her ayın ilk haftasında yapılan ve burs verilen öğrencilerin katıldığı toplantıya konuşmacı olarak davet ediyor. Yine İlhan Selçuk'tan el konulan ve 1'den 111'e kadar numaralandırılmış dokümanlarda; Kamran İ. imzasıyla Ankara'da 14 Ocak 2008'de bir toplantı yapılacağı, toplantıya özel olarak Doğu Perinçek, Güler Kömürcü, İlhan Selçuk, USİAD Başkanı Fevzi D., ADD Genel Başkanı E. Orgeneral Şener Eruygur, Hurşit Tolon, Tuncer Kılınç, Hasan K., Rıza K. gibi şahısların katılacağı aktarılıyor. Dokümana göre, Adı Dialog Grubu Patalya Oteli'nde toplantı yapıyor. Toplantıda içinde bazı siyasi parti liderleri, öğretim üyeleri, bazı gazeteciler olduğu ve yeni bir parti kurma çalışmalarının konuşulduğu belirtiliyor. İstanbul, Zaman

Arif Doğan da tutuksuz yargılanmak istiyor

Ergenekon silahlı terör örgütü davasının tutuklu sanıklarından emekli Albay Arif Doğan, dün Adli Tıp'a sevk edildi. Doğan, kontrollerin ardından yeniden hastaneye gönderildi. Aynı davanın tutuklu sanıklarından emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün 'sağ kolu' olarak bilinen Arif Doğan'ın avukatı Kaya Kabacaoğlu, müvekkilinin tutuksuz yargılanması için mahkemeye dilekçe verdi. Dilekçesinde, müvekkilinin sağlık durumunun ciddi boyutlarda olduğunu ileri süren Kabacaoğlu, "Tutuksuz yargılanmak için bu başvuruyu yaptık. Neticeyi bekliyoruz." dedi. Başvuruyu değerlendiren adli makamlar, Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tedavi gören Doğan'ın sağlık durumunun tespiti için Adli Tıp Kurumu'na sevkine karar verdi. Emekli Albay, sabah saatlerinde hastanenin arka kapısından çıkarıldı. Hasta nakil aracı ile Yenibosna'daki Adli Tıp Kurumu'na getirildi. Kızı Arzu Doğan da Adli Tıp Kurumu önünde bekledi. Arif Doğan, kontrollerinin tamamlanmasının ardından yeniden hastaneye gönderildi. Silahlı terör örgütüne üye olmakla suçlanan Doğan'ın 21 ila 50 yıl arasında ağır hapis cezası isteniyor. İstanbul, Zaman

Darbeyi 'hak' olarak görüyorlar

İkinci Ergenekon iddianamesiyle birlikte darbe ve darbe teşebbüslerine ilişkin vahim planlar daha ayrıntılı bir şekilde ortaya çıkarken bazı çevreler halen yapılanların 'normal' olduğu düşüncesinde. Aralarında gazeteci, akademisyen ve hukukçuların da bulunduğu bu isimler, Ergenekon terör örgütünün yaptıklarının meşruiyetini de katıldıkları çeşitli televizyon programları ve konferanslarda da anlatıyor. Hatta, bunun bir 'hak' ve 'görev' olduğu yönünde beyanatlar dahi veriyorlar.

Eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, bu isimlerin başında geliyor. Ceza Kanunu'na göre darbe hazırlıklarının 'suç sayılamayacağını' iddia ediyor. 'Darbe iddiasını araştırmanın askerî savcının görevi' olduğunu düşünen Kanadoğlu bu amaçla, Genelkurmay'ı göreve çağırıyor. TCK'daki darbe teşebbüsünün suç olmadığını savunuyor. Akıllara durgunluk verecek bir savunma yapıyor: "Teşebbüs hazırlığı suç değildir. Çünkü hiçbir yasada, ceza hukukunda hazırlık hareketleri cezalandırılmaz. Hazırlık hareketleri icrai harekete dönüştükten sonra suç oluşur. Eğer gönüllü olarak teşebbüs başladıktan sonra bu eyleminden vazgeçmişse siz onu teşebbüsten yine cezalandıramazsınız." Siyasetçilerin darbeye sebebiyet vermemesi gerektiğini anlatıyor: "Siz o darbeye sebebiyet vermeyeceksiniz. Darbeye sebebiyet verme olayına giriyorsanız o zaman sizi de suçlarlar."

Sabih Kanadoğlu'nu YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu izliyor. Soruşturmanın, hukuk düzenine aykırı yürütüldüğünü savunuyor. Ergenekon'un merkez üssü olarak seçtiği Cumhuriyet Gazetesi yazarı Cüneyt Arcayürek de Şener Eruygur'un TSK İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesi çerçevesinde darbe yapmaya hakkı olduğunu savunuyor. "(Balbay) Darbe olsun dedi, suç olur mu canım? Eylem olmadan suç olur mu?" ifadelerini kullanıyor. Emine Dolmacı, İstanbul

Savcılık ifadesinde eşiyle çelişti

Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'ün savcılıktaki beyanında, Ergenekon soruşturması kapsamında arandığını yakalandıktan sonra öğrendiğini ileri sürdü. Ancak eşi Muzaffer Ersöz, gazetelere yaptığı açıklamada, Levent Ersöz'ün arandığını operasyondan hemen sonra öğrendiğini söylemişti.

Ergenekon davasının sanıkları arasında bulunan Levent Ersöz'ün, Cumhuriyet Savcılığı'nca yapılan sorgusundaki beyanları iddianamede yer aldı. Ersöz, ifadelerinde Moskova'ya 30 Haziran 2008 tarihinde kendi pasaportu ile İstanbul Atatürk Hava limanından gittiğini belirtiyor. Sağlık problemlerinin çıkması üzerine Türkiye'ye dönmeye karar verdiğini anlatıyor. Türkiye'ye rahat girebilmek için İvan isimli yabancı şahıs adına düzenlenmiş sahte pasaport ile denizyoluyla Zonguldak'tan giriş yaptığını aktarıyor. Türkiye'ye geldiğinde üzerinde bulunan Mehmet Orhan G. adına düzenlenmiş sahte kimliğin kendisine eşi Muzaffer E.'nin verdiğini belirtiyor. Arandığını ise yurda döndüğünde öğrendiğini savunuyor. Oysa Levent Ersöz, operasyon sonrası kendisine ulaşan gazetecilere, "İşim biterse dönerim, döndüğümde teslim olacağım." demişti. Ayrıca eşi Muzaffer Ersöz de bir gazeteye verdiği demecinde, Levent Ersöz'ün arandığını bildiğini, duyduğunda üzüldüğünü açıklamıştı. Ergenekon terör örgütünün yöneticisi olmakla suçlanan Ersöz'ün iki kez müebbet hapsi isteniyor.
aktifhaber

Kemal Kerinçsiz: Ergenekon savcıları kullanılıyor! Onların önüne atılmış silâhsız gladyatör gibiyiz

31 Mart 2009 "Ergenekon" davasının tutuklu sanıklarından avukat Kemal Kerinçsiz, soruşturmayı yürü ten savcıların ya kullanıldıklarının farkında olmadıklarını yahut da baştan beri buna rıza gösterdiklerini öne sürerek, "Kendileri adına üzülüyorum. Çünkü kendi ordusuna, Türk Silahlı Kuvvetlerine, Atatürkçülere terörist diyen savcılar olarak Türk tarihine geçmişlerdir" dedi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesindeki salonda görülen davanın 67. duruşmasında savunmasına başlayan Kerinçsiz, hukuk fakültesindeki hocasının "Toplumda bir hukukçu kadar güçlü olan yoktur. Sakın ola ki o gücünüzü başkasına kullandırmayınız" tavsiyesinde bulunduğunu hatırlattı.
Kerinçsiz, "Sayın savcılar bu davada ya kullanıldıklarının farkında değiller ya da baştan beri kullanılmaya muvafakat etmişler. Kendileri adına üzülüyorum. Çünkü kendi ordusuna, Türk Silahlı Kuvvetlerine, Atatürkçülere terörist diyen savcılar olarak Türk tarihine geçmişlerdir" dedi.
Bunun ilk örneğinin daha önce "Şemdinli iddianamesinde" görüldüğünü, bu iddianamenin "Ergenekon" davasının da ilk işareti olduğunu söyleyen Kerinçsiz, "Şemdinli iddianamesi"ni hazırlayan savcı Ferhat Sarıkaya'nın satır aralarında TSK'ya "terör örgütü" dediğini, Genelkurmay Başkanının da "terör örgütünün başı" olduğunu iddia ettiğini savundu.
Kerinçsiz, "Bu tarikat elemanı, işi bittikten sonra alındı, götürüldü tarikat şeyhinin dizinin dibine oturtuldu. Şimdi de gizli tanık olarak kullanıldığı söyleniyor. Sayın savcılar sakın ola ki 'Biz savcıyız. Arkamızda Adalet Bakanı var, hükümet var, dış güçler var, Fethullah Gülen var, kimse dokunamaz bize' demesinler. Gün gelir arkanızdaki güç biter. Tek kalacak olan güç Türk milletinin gücüdür" diye konuştu.
Yapılanın "sivil bir darbe olduğunu" ileri süren Kemal Kerinçsiz, "Sayın savcılar söylediklerimi ideolojik bir kimlikle değil, hukukçu kimliğiyle dinlerlerse onların da kazanacakları vardır. Savcıların şahıslarına yönelik herhangi bir kastım yoktur. Önemli olan bu yeşil yargı darbesinin parçaları olmalarıdır. Senaryosu dışarıda yazılan, milli değerlere, Türk milletinin bekasına, Atatürkçü düşünce yapısına, masum insanlara ve şahsıma bu dava yoluyla verdikleri zarar beni yakından alakadar etmektedir" görüşünü dile getirdi.
İddianamede, darbe hazırlığı içinde olduğu öne sürülen kişilerin yakalanana kadar TSK içindeki yüksek mevkili komutanlarla bu konuda irtibat içinde olmaya devam ettiğinin belirtildiğini aktaran Kerinçsiz, bu nedenle davanın askeri mahkemede görülmesi gerektiğini savunarak mahkemenin "görevsizlik kararı" vermesini talep etti.
Davanın başından beri hukuk kurumlarının değil, emniyet güçlerinin kontrolünde olduğunu öne süren Kerinçsiz, savcı Zekeriya Öz'ün kendisine, "MİT benim kulağıma fısıldar ben gereğini yaparım" dediğini öne sürdü .
Kerinçsiz, Ümraniye'de ele geçirilen el bombaları konusunda usule uygun hareket edilmediğini öne sürerek, bu bombalar konusunda mutlaka bilirkişi incelemesi yapılmasını istedi.
Mahkemenin Beşiktaş'taki ağır ceza mahkemelerinde görülen davalardan farklı olarak kesintisiz duruşmalara devam ettiğini ifade eden Kerinçsiz, şunları kaydetti:
"Sadece bu davada kesintisiz yargılama yaparak CMK 192. maddesinin uygulanmasının, mahkemenin bu davayı farklı gördüğü, bu davaya ön yargı lı baktığını gösterir. Mahkemenin kesintisiz yargılamayı neden yaptığını açıklaması gerekir. Kesintisizlik kuralının uygulanması mahkemenin bu davaya tahsis edilmesini zorunlu kılmıştır. Mahkeme, Ergenekon davasının diğer ceza davalarından farklı olarak kesintisiz olarak yapmasının gerekçesini ortaya koyamadı. Kesintisiz yargılamayla sadece tarikat medyasının takip ettiği bir dava haline gelindi."
Usule uygun olmayan bir şekilde İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde ikinci bir heyetin oluşturulduğunu belirten Kerinçsiz, 2 başkan ve 6 üyenin bulunduğunu, ancak adli mahkemelerin kuruluş yasasına göre bir başkan ve gerektiği kadar üye olması gerektiğini söyledi.
İkinci heyet ve soruşturma için yeni savcı atamalarının olağ anüstü yargılamanın yolunu açtığını savunan Kerinçsiz, Silivri'deki cezaevinde yargılama yapılmasını da eleştirerek, sanıkların müdafiilik konusunda istenildiği kadar yararlanamadıklarını, az sayıda yakınlarının duruşmayı izleyebildiğini, mahkemenin sağlık sorunları, güvenlik gibi gerekçelerle Beşiktaş'taki mahkemede değil de sanıkları cezaevinde yargılamasını eleştirdi.
Kerinçsiz "Bugüne kadar 10 binlerce kişi araçlarla sağlıksız koşullarda duruşmalara taşındı" diyerek "Sanıklar adeta savcıların önüne arenada atılmış silahsız gladyatörlere dönüştürülmüştür. Ben o sorulan suallere inanamıyorum" şeklinde konuştu.
Davanın Beşiktaş'taki ağır ceza mahkemesinde ve diğer davalarda uygulanan usul kurallarına göre yapılmasını isteyen Kerinçsiz, hazırlanan yeni iddianamenin kendilerine de okunarak ek savunmalarının alınması gerektiğini öne sürdü.
Kemal Kerinçsiz, ikinci iddianame ve ekleri ile tüm delillerin kendisine verilmesini istedi.

netgazete

CHP'li Akaydın'a Ergenekon'dan Ödül
01 Nisan 2009 22:24

CHP'li Antalya Belediye Başkanı, Ergenekon'dan ödüllü çıktı

Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen CHP'li Prof. Dr. Mustafa Akaydın, Ergenekon Terör Örgütü ile irtibatı ortaya çıktı.

Prof. Dr. Akaydın, Akdeniz Üniversitesi Rektörü iken ETÖ üyelerinden Yılın Kuvvacısı ödülü aldığı ortaya çıktı.

Söz konusu ödül töreni ETÖ iddianamesine de girmişti. 2005 yılında ETÖ sanığı Vedat Yenerer'in düzenlediği Yılın Kuvvacısı ödülünü alan Prof. Dr. Akaydın'ın görüntüleri fotoğraflara böyle yansımıştı.

Prof. Dr. Akaydın'ın hemen yanında ETÖ tutuklu sanığı Kuvayı Milliye 1919 Derneği Genel Başkanı Hüseyin Görüm bulunuyor.

Görüm'ün yanında ise ETÖ tutuklu sanığı Sevgi Erenerol var.
aktifhaber
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Çrş Nis 01, 2009 8:39 pm    Mesaj konusu: "Ergenekon’a müdahale edildi" Alıntıyla Cevap Gönder

Polis 1 Numaranın Kapısındaydı
01 Nisan 2009 11:14

Ergenekon’a müdahale edildi. Sabih Kanadoğlu’nu ve Tuncer Kılınç’ı gölgede bırakacak bir şahsın evine son anda gidilemedi. Operasyon yarıda kesildi... Flaş ayrıntılar..

Ülkede seçim heyecanı geride kaldı şimdi herkes sonuçları tartışırken, bir diğer gündem maddesi Ergenekon Davası Silivri'de devam ediyor. Aradan geçen yaklaşık 2 yılda ne bütün failler, ne yapının tam fotoğrafı ortaya çıktı. Konuyu yakından takip eden Star Gazetesi Ankara Temsilcisi Şamil Tayyar, Neşe Düzel'le yaptığı ropörtajda, davanın seyrine ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu. Tayyar, Ergenekon davasında “gizli” pazarlıkları, kimlere dokunulamadığını, bundan sonra ne olacağını, kimlere dokunulabileceğine dair fikirlerini paylaştı.

İşte Taraf Gazetesi'nden Neşe Düzel'in, Şamil Tayyar'la yaptığı ropörtajdan çarpıcı notlar:

....

İkinci İddianame’ye de baktığımızda, Ergenekon’un en tepesinde darbecilikle suçlanan gene sadece iki emekli general var. Bunlar gerçekten örgütün en tepedeki isimleri mi?

Birinci ve İkinci İddianameleri topladığınızda 142 sanık var. Ayrıca dokuz ve onuncu dalga operasyonlarla ilgili olarak 77 kişi hakkında da soruşturma devam ediyor.

Ergenekon’a müdahale edildi. Sabih Kanadoğlu’nu ve Tuncer Kılınç’ı gölgede bırakacak bir şahsın evine son anda gidilemedi. Operasyon yarıda kesildi

Bedrettin Dalan bunlar arasında mı?
Evet. Aslında çok kritik isimler olacak Üçüncü İddianame’de. Eski MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç, eski Özel Harekât Daire Başkanı İbrahim Şahin, eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek... Hepsi Üçüncü İddianame’de olacak. İkinci İddianame’ye gelince... Şu anda bir numaralı sanık eski Jandarma Genel Komutanı emekli General Şener Eruygur, iki numaralı sanık eski Birinci Ordu Komutanı emekli General Hurşit Tolon, üç emekli Albay Levent Ersöz, dört emekli albay Hasan Atilla Uğur, beş numaralı sanık da emekli General Veli Küçük. Darbe girişimleri onların görev yaptığı dönemde olmuş. Bu isimlerden sadece Eruygur ve Tolon için Ergenekon örgütüyle ilgili “kurucu üye ve üst düzey yönetici” tanımı yapılıyor. Diğer üç sanıkla ilgili sanıkla böyle bir ifade yok.

Bundan, Ergenekon’un kurucu üye ve tepe yönetici sayısının aslında iki generalden ibaret olmadığını mı anlamalıyız?

Tabii. Ergenekon’un ele geçirilen bir örgüt şeması var. Orada, “Ergenekon Başkanlığı” deniyor. Bu başkanlık beş ya da yedi kişilik bir “Konsey”i tarif ediyor. Şu anda sanık iki kişi var. Asgari üç kişinin daha bu konseyde olması lazım. Savcılar buraya kimleri oturtacaklar, bilmiyoruz.

Üçüncü’de mi belli olacak bu?

Üçüncü İddianame’ye, Eruygur ve Tolon’la aynı fonksiyonu icra eden veya o konseyde yer alan iki isim daha girebilir. Bunlar emekli asker ya da sivil olabilir. Ağırlıklarına baktığımız zaman ilk akla gelen isimler, Tuncer Kılınç, Sabih Kanadoğlu ya da Kemal Yavuz... Kılınç ve Yavuz’un ifadeleri alındı. Üçüncüye sanık olarak girerler mi henüz bilmiyoruz. Ama konseyin tamamlanması için en az üç kişiye daha ihtiyaç var. Bunlar kim bilmiyoruz.

Dava konusu olan Ergenekon örgütü kaç yılında kurulmuş?

Ele geçirilen belgelere göre, 1999’un ekim ayında kurulmuş. Aralıktan itibaren faaliyete başlamış. Aslında bu, ordu içindeki iktidar savaşının sonucunda ortaya çıkmış bir örgüt. Dava konusu olan Ergenekon, 28 Şubat kadrolarına karşı kuruldu. Bunların o dönemdeki rakipleri Batı Çalışma Grubu’ydu. 1998 yılı 30 ağustosta Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı emekli oldu. Onun emekli olmasıyla iki grup arasındaki
iktidar çatışmasında güç dengesi Ergenekoncular lehine değişmeye başladı. Çünkü Karadayı’nın yerine Hüseyin Kıvrıkoğlu genelkurmay başkanı oldu. Kıvrıkoğlu, bir yıl, Karadayı’nın kendisine emanet ettiği kadrolarla çalıştı. 1999 ağustosundaki Şûra’da ise kendi damgasını vurdu.

Ergenekon’un en az beş kurucusu var. Eruygur ve Tolon biliniyor. Diğer üçü, Üçüncü İddianame’de çıkacak. İlk akla gelenler Kanadoğlu, Tuncer Kılınç, Kemal Yavuz

Ne yaptı?

Eruygur, Tolon ve eski Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman, Kıvrıkoğlu’nun çok yakın çalışma arkadaşlarıdır. Onun döneminde güçlendiler. 1997’de Kıvrıkoğlu’na suikast girişiminde bulunulduğu iddiasını çok daha kolay aydınlatabiliriz bu yüzden. Kıbrıs’ta bir tören sırasında tribüne ateş açılmış ve Kıvrıkoğlu’nun önündeki birine oturan bir albay ölmüştü. Tatbikatı Özel Kuvvetler yapıyordu. Özel Kuvvetler, Genelkurmay Başkanlığı’na bağlıdır. Burası karanlık bir noktadır. Kıvrıkoğlu’nun genelkurmay başkanı oluncaya dek 1998 yılı boyunca uçağa binmediği ve özel programlara katılmadığı anlatılır. Gerçi, aradan epey zaman geçtikten sonra 28 Şubat kadroları içinden Ergenekoncularla işbirliği yapanlar oldu. Mesela Genelkurmay Adli Müşaviri Erdal Şener... Aynı şekilde Susurluk’un içindeki bazı kadrolar da daha sonra Ergenekon’la işbirliği yaptılar. Mesela Veli Küçük, Sami Hoştan, İbrahim Şahin... Ama 28 Şubat’ın lider kadrosundan Çevik Bir bugün ortalıkta yok mesela...

28 Şubat darbesinde genelkurmay başkanı İsmail Hakkı Karadayı’ydı. Bugün Karadayı’nın kasetleri yayınlanıyor. Bu kasetlere göre Karadayı, 367 kararı için baskı yapıyor, ANAP ve DYP’yi birleştirmeye çalışıyor. Karadayı da mı daha sonra Ergenekonculara yakınlaştı?

Karadayı genelkurmay başkanı olmasına rağmen 28 Şubat’ın lideri değildi. Karadayı alt kadroları sert buluyordu. 28 Şubat’ın lider kadrosu Çevik Bir ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya’ydı. Batı Çalışma Grubu’nu da Erkaya kurdu. Daha sonra Batı Çalışma Grubu güç kaybetti. Yerine Ergenekon parladı. 28 Şubat kadrolarıyla Ergenekon arasında iktidar kavgası yaşanmış olsa da, AK Parti’nin iktidar olması üzerine, 28 Şubat’ın tasfiye olmuş bazı isimleri, Ergenekon’la mutabakata girdiler. Karadayı da böyle bir zımni mutabakata girmiş gözüküyor.

28 Şubatçılar Amerikan karşıtı değillerdi. Ergenekoncular ise Amerikan karşıtı ve Rusya’yla işbirliği kurulmasını istiyorlar. İki darbeci grubun arasındaki ideolojik farklılık bu muydu?

Ergenekoncular başta Amerikan karşıtı değillerdi. Onların Avrasya politikası, Rusya’yla ve Almanya’yla yakınlaşma politikaları 1 Mart 2003 tezkeresinden sonra başladı. 1 Mart tezkeresinde AK Parti hükümetiyle Amerika arasında yaşanan gerginlikten yararlanmak istediler. Zaten 2003-2004 yıllarında darbe planları hazırlamaya cesaret etmelerinin bir sebebi de budur. O tarihte Amerika, AK Parti hükümetini hırpalamak ve burnunu sürtmek adına hükümet karşıtı faaliyetleri engelleyici olmadı. Ama bunların darbe yapacağını

Amerika, hükümete darbe bilgisini vererek mi Ergenekona müdahale etti?

Hem siyasi iktidarı bilgilendirerek bence müdahale etti. Ayrıca Amerika’nın bilgisi olmadan ve onun desteğini almadan Türkiye’de darbe yapamazsınız. Dolayısıyla o dönemde AK Parti hükümetinin de darbecileri kontrol etmeye çalıştığını görüyoruz.

Askerî ihalelere giren ya da fabrikaları Jandarma bölgesinde olan patronlardan Ergenekon’a para akmış. Ergenekon, bu işadamlarıyla çok sıcak temas kurmuş

Ergenekon davasının tümüne bir darbe hazırlığının davası olarak bakmak mümkün mü?

Evet. Şu anda Ergenekon bir darbe davası haline geldi.

İddianame, üç eski kuvvet komutanının görevdeyken bir ayaklanma hazırlığına katıldıklarını ama emekli olduktan sonra bu girişimden çekildiklerini söylüyor. Niye onlar durdu da Eruygur ve Tolon duramayıp devam etti sizce?

Örnek’in günlüklerinden, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman asında en az Eruygur kadar bu işe hevesli biri gibi algılanıyor. Bence Amerika bazı istihbarat bilgilerini MİT’le ve hükümetle paylaştı. Dönemin MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, komutan Aytaç Yalman’a gidiyor ve, “Şener Eruygur’u uyarın. Bazı yanlış işler yapıyor. Sanmayın ki bunlar gizli kalıyor. Birileri bunlardan haberdar” diye uyarıyor. O konuşmadan sonra Yalman deşifre olduğunu hissediyor ve bunun bedelinin ağır olduğunu düşünmüş olmalı ki yavaş yavaş darbe planlarından ve Şener Paşa’dan uzaklaşıyor. Aynı şekilde diğer kuvvet komutanları İbrahim Fırtına ve Özden Örnek de kopuyorlar.

MİT onları niye uyarıyor?

Sonuçta başbakanlığa bağlı bir kurum. Belki hükümetin baskısıyla uyarıyor. Belki de Amerika darbeye dur deme ihtiyacını duydu ve bu operasyonu MİT üzerinden yaptı.

Aytaç Yalman’la Şener Eruygur’un kişisel banka hesaplarından 1,5 milyon doları transfer edip dinleme aygıtları alındığını duyurdu Taraf gazetesi. Bu paralar nereden gelmiş olabilir?

Bu iddia doğruysa, ciddi bir kaynak ayırdıkları anlaşılıyor bu işe. Ergenekon’un iş dünyasıyla ilişkileri olduğunu biliyoruz. Bunlar Ergenekon üyesi değiller. Ama bunlar askerî ihalelere girdikleri ve orduyla iş yaptıkları için ya da fabrikaları Jandarma bölgesinde kurulu olduğu için, Ergenekon, iş dünyasından ciddi bir para akışı sağlamış gözüküyor. Özellikle Jandarma bölgesinde işletmeleri bulunan patronlarla Jandarma arasında daha sıcak bir temas kuruluyor.

....

Kürt meselesini çözmek Ergenekon’la hesaplaşmanın önüne geçebilir mi?

Evet geçebilir. Şöyle bir anlaşma olabilir. ‘Evet, bazı yanlışlar yapıldı. Kendi içimizde çözelim. Burada durulsun’ denebilir. Çünkü bu iş daha büyük isimleri kapsıyor. Onuncu dalga operasyonda Sabih Kanadoğlu’nun sadece evi arandı. Onun ifadesi bile alınamadı. Bence müdahale edildi.

Neye dayanarak bunu söylüyorsunuz?

Kendisi aramadan sonra televizyona çıktı, Bana, Danıştay cinayetini ve Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan bombaları sordular” dedi. O olaylarla bağlantısı olduğu iddia ediliyor ki, evine giden savcı ve emniyet görevlisi tarafından bununla ilgili görüşü sorulmuş. Bunlar ev aramasında dosyalar karıştırılırken ayaküstü sorulacak sorular değil. Zaten Birinci
ve İkinci İddianamelerin ruhuna bakarsanız, Danıştay baskını ve Cumhuriyet’e bombalarla ilgili olarak sadece örgütün üst düzey yöneticileri suçlanıyor. Çünkü örgüt yöneticileri üyelerin yaptıkları tüm eylemlerden sorumlu tutuluyorlar. Bu cinayeti bizatihi Sabih Kanadoğlu işlemediğine göre, ona isnat edilen suçlama örgüt yöneticiliğidir.

Ergenekon çok tepelere çıktı diye mi sürece müdahale edildi sizce?

Evet. Hatta bu isimleri gölgede bırakacak önemli bir şahsın daha evine gidileceği ancak bir müdahale sonucunda gidilemediği iddiası var. Operasyon grubu içindeki Emniyet’ten bazı isimler bize, bunun Sabih Kanadoğlu’nu da, Tuncer Kılınç’ı da gölgede bırakacak bir isim olduğunu, fakat
operasyonun yarıda bırakıldığını söylediler. ‘Zımni mutabakat bozuldu ya da bir numaraya kadar gidilecek yolun üzerine çok ciddi bir bariyer çekildi’ derken bunu anlatmaya çalışıyorum.

Gündüz'ün Yardımcısı Ajan Çıktı
01 Nisan 2009 14:15

Aczmendi Tarikatı lideri Müslüm Gündüz'ün sağ kolu Yüksel Dilsiz, Ergenekon silahlı terör örgütünün ajanı çıktı. Dilsiz'in içine sızmadığı cemaat yok gibi...

28 Şubat’ın aktörlerinden Aczmendi Tarikatı lideri Müslüm Gündüz’ün sağ kolu, Ergenekon sanığı Levent Ersöz’ün “haber elemanı”ymış. İkinci Ergenekon İddianamesi’ne göre, Levent Ersöz’ün haber elemanı Yüksel Dilsiz, Aczmendi Tarikatı’na sızmış ve iki yıl boyunca dergâha giderek Müslüm Gündüz’ün yardımcılığına kadar yükselmiş. Ersöz’le ilişki kuran Dilsiz’in Bursa’daki evinde dev bir istihbarat arşivi ele geçti. Ersöz de ifadesinde Dilsiz’le çalıştığını kabul etmişti.

Ergenekon’a üye tutuklu sanık Yüksel Dilsiz’de ele geçirilen gizli kamerayla çekilmiş görüntü, elektronik kayıt, Jandarma iç yazışma raporları ve fişleme belgeleri Refah-Yol hükümetinin düşürülmesiyle sonuçlanan 28 Şubat sürecine ışık tutuyor. Ergenekon iddianamesine göre, Yüksel Dilsiz’in Bursa ili Yıldırım ilçesi Yavuz Selim Mahallesi Hayretttinoğlu Caddesi Hatip sokak No:18/1’deki ikametinde Müslüm Gündüz ve tarikatıyla ilgili yazılı istihbarat fişlerine, gizli çekilmiş kamera görüntülerine ve kayıtlara ulaşıldı. İddianamede, Yüksel Dilsiz’in, Ankara ve Bursa’da Jandarma İstihbarat Komutanlığı yaptığı dönemde Levent Ersöz ile temas kurduğu ve Ersöz’e bağlı olarak illegal bir şekilde istihbarat elemanı olarak kullanıldığı belirtildi. Savcılar, Ersöz’ün Dilsiz ile “bir dönem çalıştığını” kabul ettiğini hatırlattılar.

İddianamede Dilsiz’de ele geçen “15/1 nolu deliller” kısmında, Müslüm Gündüz ile ilgili el yazılı istihbarat fişine yer verildi. Yüksel Dilsiz’in babası Mehmet Dilsiz’e ait Ulus Mah. Baş Sokak No:2/1 sayılı adreste de ele geçen deliller arasında da Gündüz ile ilgili kayıtlar yer aldı. “08, 09, 10,11 ve 12 kodlu CD”lerde Gündüz’ün lideri olduğu tarikatın vaaz toplantıları ve zikir ayinlerinde gizli kamerayla çekildiği anlaşılan görüntüler yer alıyor. 17, 18, 19 nolu CD’lerde ise Aczmendi lideri Müslüm GÜNDÜZ’ün de yer aldığı gizli kamera çekimi ile yapılan dini vaaz, toplantı, zikir ve sohbetler bulunuyor.

İki yıl Aczmendi tarikatında kalmış

16 nolu delil evrak içeriğinde de Yüksel Dilsiz tarafından “Çavdaroğlu Paşa’ya hitaben” yazılmış bir sayfalık bilgisayar çıktısı mektupta daha ilginç bilgilere yer veriliyor. Levent Ersöz’ün Bursa Jandarma İstihbarat Bölge Komutanlığı’nda ilk kez çalışmaya başladığını anlatan Dilsiz, Ersöz’ün Ankara’da Jandarma İstihbarat Komutanı olduğu dönemde de bu ilde Grup Komutanlığı’nda çalışmaya devam ettiğini söylüyor. Dilsiz, Hizbullah ve diğer cemaatlerle ilgili istihbarat tecrübesi olduğunu, arşivleme yaptığını belirttiği mektubunda, örnek olarak da Müslüm Gündüz ile ilgili yaptığı çalışmayı anlatıyor. iki yıl Aczmendi tarikatını izlediğini kaydeden Dilsiz, Müslüm GÜNDÜZ’ün sağ kolu konumuna yükseldiğini, iki yılda tuttuğu tüm kayıtların bir bilgisayar hard diskinde, kendisinde olduğunu söylüyor.

Dinleme bilgileri bürekratlardan

Soruşturma savcıları hırsızlıktan sabıkalı Yüksel Dilsiz’in Levent Ersöz tarafından illegal işlerde kullanıldığı değerlendirmesini yapıyor. Bu çalışmalar kapsamında Ersöz’ün, Dilsiz’i Şener Eruygur ile de görüştürdüğünün tespit edildiğini belirten Ergenekon savcıları şu değerlendirmeyi yapmış: “Dilsiz’in birçok üst düzey bürokratla istihbarat elemanı olarak irtibat kurduğunu, milletvekillerinin fotoğraflarını çekip telefon numaralarını illegal dinlemeler için kolaylıkla temin ettiği, çok sayıda kişiyi illegal olarak dinleyerek bu kişilerle alakalı bilgileri karşı siyasi görüşte olan kişilere verip değişik şekilde gazetelerde yayınlattıkları, bu konuyla alakalı birçok raporun Cumhuriyet Çalışma Grubu’nun dönemsel devre raporlarında yer aldığı anlaşılmıştır.”

İkinci görevi Nur cemaati

Yüksel Dilsiz, 2002’den sonra Fethullah Gülen cemaatini takip etmekle görevlendirilmiş. Dilsiz, gözaltına alındığı Bursa’da emniyet ve savcılık ifadelerinde Nur cemaati içersinde kendisine duyulan güvenden dolayı cemaat ile ilgili görevlendirildiğini, toplantılarda kimlik tespiti ve gizli kamera çekimi yaptığını, dönemin milletvekillerinden Nur cemaati ile ilişkisi olanları tespit görevi verildiğini, milletvekillerinin bulunduğu ortamlarda çekim yapıp evlerini izlediğini, rapor hazırlayıp Dursun adlı bir yüzbaşı vasıtasıyla Salih Albay’a verdiğini, bu şekilde 2004 yılına kadar devam ettiğini, o dönemde kendisine verilen kredi kartından İsmail Uzman çavuşun 300.000.000 YTL para çekildiğini, ancak parayı geri vermediğini, bu nedenle Dursun ve diğer görevliler ile arasının bozulduğunu anlatmış.

İşi teknik takip yapmak

Yüksel Dilsiz, emniyet ve savcılık ifadelerinde Levent Ersöz’le ilgili ilginç bir iddiada daha bulunmuş. Dilsiz, Ersöz’ün kendisini Şanlıurfa İl Jandarma Komutanlığı İstihbaratı’na göndererek, dönemin Genelkurmay Başkanı ile Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Abdulkadir Aksu ve Hüseyin Çelik’in cep telefonlarının dinlenmesi talimatını verdiğini de öne sürmüş. Dilsiz, Ersöz’ün teknik takibe aldırmak istediği kişileri Jandarma Genel Merkezi tarafından fark edilebileceği endişesiyle dinleme işini başka ilden yaptırma kararı aldığını da söyledi.

Kaynak: Taraf

Eruygur Hakkında Şok İddia!
02 Nisan 2009 21:14

Emekli Orgeneral Şener Eruygur'un görevde olduğu dönemde, darbe ortamına zemin hazırlamak için, korsan belge ve karar düzenlettiği iddia ediliyor...

Eruygur'la ilgili bir başka önemli suçlama ise, Ankara ve İstanbul'da kurdurduğu ifade edilen dinleme sistemleri... Eruygur'un, internet kullanıcılarını takip etmek için bir buçuk milyon dolar ödediği ileri sürülüyor.

1.5 MİLYON DOLARLIK DARBE KULAK SİSTEMİ

Emekli orgeneral Şener Eruygur'un, planladığı darbe girişiminin ayrıntıları tek tek ortaya çıkıyor. Eruygur'un darbe planlarını gerçekleştirmek için, bir buçuk milyon dolarlık "darbe kulak sistemi" aldığı ve bununla yasadışı istihbarat arşivi kurmaya çalıştığı iddia ediliyor. Sisteminin hedefi, internet kullanıcıları.

PARAYI NEREDEN BULDU?

İddianamede, Eruygur'un, bir buçuk milyon dolar ödemesine rağmen fatura almadığı, sorgusu sırasında da paranın kaynağını açıklayamadığı ifade ediliyor.

ŞEHRİN ORTASINDA DARBE KULAK SİSTEMİ

2003-2004 yıllarında yapılması planlanan darbe için alınan cihazlar, ETÖ sanıklarından Hakan Şanlı aracılığıyla ithal edilmiş. Şanlı'nın ifadesine göre sistem kritik noktalara takılmış.

İki cihaz da Ankara'ya yerleştirilmiş; biri, ODTÜ'ye diğeri Ulus'a.

İddianamede, cihazları yerleştiren Hakan Şanlı'nın hesabına, dönemin Kara Kuvvetleri komutanı orgeneral Aytaç Yalman ve Eruygur'un ait banka hesaplarından, yüklü miktarda para ödendiği ifade ediliyor. Hakan Şanlı'nın, askeri ihaleleri alan bir firmasının, gizli ortakları arasında ETÖ sanıkları Levent Ersöz ve Hasan Atilla Uğur olduğu ifade ediliyor.

TSK ADINA KORSAN EMİRLER

İddianamede, Eruygur'la ilgili çok önemli bir başka suçlama daha yer alıyor... Eruygur görevde olduğu dönemde, darbe zemini oluşturmak için, Türk Silahlı Kuvvetleri adına, korsan rapor, karar ve belge hazırlatmış. Bu önemli gerçek soruşturma sırasında ortaya çıkmış. Savcılık, ETÖ sanıklarından ele geçirilen "Gizli" ibareli belgeleri, Genelkurmay Başkanlığı'na sorunca, "TSK'ya ait değildir", "mevcut kayıtlarda rastlanılmamıştır" şeklinde cevaplar almış. Soruşturma derinleştirilince, Eruygur'un, Türk Silahlı Kuvvetleri'nden habersiz ve yine TSK'nın bilgisayar sistemini kullanarak korsan rapor, belge ve kararlar hazırlattığı belirlenmiş.

"TEKNİK İNCELEMELER SONUCU BU RAPORLARIN, BÜYÜK BİR KISMININ TSK'YA AİT BİLGİSAYARLARDA YAZILDIKLARI, ANCAK BU BELGELERİN TSK'NIN KAYITLARINA AKTARILMAMASININ, YAPILAN ÇALIŞMALARIN ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜNÜN AMAÇ VE FAALİYETLERİ DOĞRULTUSUNDA O KURUMDA GÖREV YAPAN BAZI KİŞİLERCE HAZIRLANDIĞI SONUCUNU ORTAYA KOYDUĞU ANLAŞILMIŞTIR."


Samanyoluhaber.


03 Nisan 2009 20:38
''Ergenekon'' davasına bakan Mahkeme Heyeti, MİT'ten gönderilen, 2001 yılında Tuncay Güney ile yapılan mülakatın orijinal CD'leriyle ilgili yayın yasağı koydu.

Ergenekon davasında mahkeme, 2001 yılında Tuncay Güney'i sorgulayanlar hakkında, "sorgu sırasındaki davranışları" nedeniyle suç duyurusunda bulundu.

''Ergenekon'' davasına bakan Mahkeme Heyeti, MİT'ten gönderilen, 2001 yılında Tuncay Güney ile yapılan mülakatın orijinal CD'leriyle ilgili yayın yasağı koydu.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada, Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, verilen aranın ardından alınan kararları açıkladı.

Mahkeme, MİT'ten gelen CD'lerdeki Tuncay Güney'e ait ses kayıtlarının çözümünün bilirkişi aracılığıyla yapıldığını belirterek, çözümle ilgili raporun ve CD örneklerinin talep halinde sanıklar ve avukatlarına verilmesini kararlaştırdı.

Ancak mahkeme, verilecek mülakat metni ve CD üzerinde, ''bunun daha önceki delil dosyalarında bulunmadığı'' ve CMK'nın 187/3. maddesi de dikkate alınarak yayın yasağı konulmasını ve bu konuda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılmasını hükme bağladı.

Bu CD içerikleri dikkate alınarak, sorgulanan Tuncay Güney'e yönelik davranışlarla ilgili olarak da mahkeme, sorgulayanlar hakkında gereğinin yapılması için Beşiktaş'taki İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılmasını kararlaştırdı.

Sanıkların cezaevinde bilgisayar kullanamadıkları yönündeki beyanlarına ilişkin de mahkeme, cezaevinde delil klasörlerinin bilgisayar ortamında incelenebilmesinin mevcut mevzuat kapsamında birtakım zorluklar içerdiği anlaşıldığından tüm delil dosyalarının birer kitap haline getirilmesine karar verdi.

Mahkeme, bu kitapların cezaevi kütüphanesine konulup bu dosyada bulunan tutuklu sanıkların incelemesine sunulmasını, basım işleriyle ilgili de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılmasını kararlaştırdı.

Sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar veren Mahkeme Heyeti, duruşmayı 6 Nisan Pazartesi günü saat 09.30'a bıraktı.
aktifhaber

Çiçek'e Ergenekon Desteği
03 Nisan 2009 16:49‘

DTP Iğdır’ı aldı, Ermenistan sınırına dayandı' sözleri tepki toplayan Çiçek'e ETÖ'cü Kerinçsiz'den destek geldi. Kerinçsiz Çiçek'le ilgili çarpıcı bir iddiada da bulundu.

Ergenekon Davası’nın 69. duruşmasında tutuklu sanığı Avukat Kemal Kerinçsiz’den, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’e destek geldi.

Kerinçsiz, Cemil Çiçek’in “Ermenistan sınırına dayandılar" sözüne de göndermede bulunarak, şunları söyledi: “Çiçek Boğaziçi Üniversitesi tarafından düzenlenen Ermeni Konferansı ile ilgili de ‘Bu Türk milletini sırtından hançerlemektir.’ demişti. Doğru bir sözdü. Son dönemde söylediği söz de çok önemlidir. Doğru tespitlerdir. Son derece sağduyulu bir Bakan. Bu söylediklerinden dolayı kendisini tebrik ediyorum" dedi.

ADALET BAKANLIĞI'NI NEDEN KABUL ETMEDİ?

Ergenekon tutuklu sanığı Kerinçsiz, Cemil Çiçek'in son kabinede Adalet Bakanlığı görevini bizzat kendisinin kabul etmediği iddiasında da bulundu.Kerinçsiz'e göre Çiçek, Ergenekon davasının açılacağını o günden gördüğü için bu mesuliyete ortak istemedi
aktifhaber

Teğmenler Erdoğan'ı Vuracaktı

03 Nisan 2009 11:08Ergenekon Silahlı Terör Örgütü 2. İddianamesinde Erdoğan ve Gül'ü tutuklu teğmenlerin öldürme planlarına yer verildi. İşte yer ve zaman..

Ergenekon 2. iddianamesinde Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Gül'e yönelik suikast planlandığı tespit edildi. Savcı, "Tutuklu teğmenlerin resmi geçit sırasında tankları eylem için kullanmayı düşündükleri telefon görüşmelerinde tespit edilmiştir" dedi.

Habertürk'ün haberine göre 2. iddianamesinde, 2. karargah evleri organizasyonu ile TSK'ya sızan zanlıların 30 Ağustos Zafer Bayramı törenlerinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Erdoğan'a yönelik eylem hazırlığı yaptıkları ileri sürüldü. İddianamede, tutuklu teğmenlerin resmi geçitteki tank veya tankları eylemde kullanmayı düşündüklerinin telefon konuşmalarıyla belirlendiği yer aldı. Savcının mütaalasında, tutuklu teğmenler Erdoğan ve Gül'ü tıpkı Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat gibi resmi geçit töreni sırasında öldürmeyi planladıkları iddia ediliyor.

SAVCININ MÜTALAASI

İddianamede, tutuklu sanıklar Kemal Aydın ve Neriman Aydın ile bağlantıları tespit edilen bazı TSK mensubu muvazzaf teğmenlerin faaliyetlerine de yer verildi. İddianamede, tutuklu teğmen Mehmet Ali Çelebi ve Noyan Çahkuşu'nun faaliyetleri şöyle belirtildi:

Şüpheliler Kemal Aydın, Neriman Aydın ve Durmuş Ali Özoğlu'nun Ergenekon Terör Örgütü'nün hedeflerini gerçekleştirme amacıyla hayati derecede önem verdikleri Türk Silahlı Kuvvetleri'ne sızabilmek için bir kısım Harp Okulu öğrencilerine çeşitli şekillerde ulaşarak örgüte kazandırdıkları dosya kapsamıyla ortaya çıkmış bulunmaktadır.

Çelebi ve Çahkuşu'nun, Kemal ve Neriman Aydın'a okul ve askeri öğrencilere ait istihbari nitelikte bilgi temin ettiği, bu çalışmaları nedeniyle örgütteki üstlerinin takdirini kazandığı, faaliyetlerinin deşifre olmaması için çalışmalarını gizlice yürüttüğü, kendi aralarındaki örgütsel irtibatı sağlamak için sivil kişiler aracılığıyla temin ettikleri isim ve yer kaydı bulunmayan özel cep telefonu hattı kullandığı ve bunu diğer arkadaşlarına da sağlamaya çalıştığı,

Şüphelilerin, askeri okul içinde örgüt faaliyetlerini hücre tipi yapılanma şeklinde sürdürdüğü, oluşan hücre yapılanmasında tüm örgüt üyelerinin bir birlerini tanımadıkları, Aydın kardeşler ve Özoğlu'nun talimatları doğrultusunda örgüt üyelerini öncelikle komando olmaya ve daha sonra bu özelliklerinin yardımıyla özel Kuvvetler Komutanlığı'na sızmaya teşvik ettiği anlaşılmaktadır.

Şüpheli Çelebi'nin diğer şüphelilerle aralarında geçen konuşmalarda Ergenekon'un hedeflerinden olan "Yasama ve Yürütme" organını cebren ortadan kaldırmanın bir gereği olarak sürekli siyasi konularda yorum ve değerlendirmeler yaptığı, bu bağlamda terör örgütünün kendi görüş ve düşüncelerine aykırı siyasi parti ve görüşlere karşı tahammülsüz, şiddet içerikli konuşmalar yaptığı, Çelebi'nin, oluşturulan ihanet içinde olduğu kabulünden hareketle karşı eylem ve yasadışı girişim arayışında olduğu, buna bağlı olarak şüpheli Çalıkuşu ile birlikte 30 Ağustos Zafer Bayramında Cumhurbaşkanı veya Başbakan'a karşı bir eylem planı hazırlığı içinde olduğu, bu çerçevede tören resmi geçidi sırasında geçitte kullanılan tankın veya tankların törende bulunan Cumhurbaşkanı veya Başbakan'a karşı vahim bir eylemde kullanmayı düşündüklerini ima ederek konuştuğu telefon konuşmalarıyla tespit edilmiştir.
aktifhaber

04 Nisan 2009 08:32
General Levent Ersöz, sapasağlam gittiği GATA'da komaya girdi.

GATA'da yatan Ergenekon sanığı emekli General Levent Ersöz, komaya girmesi şüphe ile karşılandı.
Ergenekon'un tutuklu sanığı Jİ- TEM eski Başkanı Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'ün GATA'da komaya girdiği ve yoğun bakıma alındığı iddia edildi.

Levent Paşa'nın yakınlarının verdiği bilgiye göre, 28 Mart'ta yapılan tahlillerde tamamen iyi olduğu halde, 30 Mart'ta uyluk (femur) kemiğinin üstündeki kas ve kasları kuşatan zarda morluk ve foksiyonsuzluk tespit edildi. "Nekrotizan fasiit" adı verilen enfeksiyon belirtileri teşhis edildi. İlerleyen dört gün içerisinde buradaki "şişkinliğin" tüm vücuda yayıldığı ve Ersöz'ün yoğun bakıma alındığı kaydedildi.

VÜCUDUNDA ET YİYEN BAKTERİ VAR

Uzmanlar "nekrotizan fasiit" rahatsızlığının "ölümcül" olabileceğini, hastayı komaya soktuktan sonra yaşamını yitirmesi ile sonuçlanabileceğini söyledi. Halk arasında bu bakteriye "et yiyen bakteri" deniyor. Bu şekilde beş gün içinde hızla yayılabilecek bir bakterinin, bir iğne ucu ile bile herhangi bir insana enjekte edilebileceği belirtildi.

Enjeksiyon şüphesi

Uyluk kemiği bölgesi ile teması gerektiren herhangi bir rahatsızlığı olmayan Levent Paşa'nın ani rahatsızlığı yakın çevresinde şüphe ile karşılandı. Paşa'nın yakınları, GATA gibi hijyenik ortamın yüksek olduğu bir hastanede enfeksiyon ihtimali olmadığını ama dışardan bir "bakteri" enjekte edilmiş olmasından endişe duyduklarını vurguladı.

"Sağlam gitti, komaya girdi" diye tepkilerini dile getiren yakınları, Levent Paşa'nın son dönemlerde büyük depresyon yaşadığını ve cezaevine geri dönmemek için büyük gayret gösterdiğini hatırlattılar.

PAŞA KONTROLÜNÜ KAYBETTİ

Paşa'nın cezaevine geri dönmemek için bazı ilaçları kontrolsüz aldığı, bu nedenle mide kanaması geçirdiği de ileri sürülüyor. Paşanın geri gönderilmemesi için “tehditler" savuracak kadar kontrolünü kaybettiği iddia edildi. Bu tehditler arasında "konuşurum" tehtidinin de olduğu belirtiliyor.

VELİ KÜÇÜK BU NEDENLE Mİ GATA'YA GİTMEK İSTEMEDİ?

Ergenekon'dan yargılanan tüm Paşa seviyesindeki zanlılar bir şekilde GATA'ya sevkedilirken, Veli Küçük'ün bu yönde çaba sarfetmemesi ilginç bulunmuştu.

Veli Küçük'ün GATA'da başına bir iş gelmesinden şüphelendiği belirtilirken, geçtiğimiz günlerde Silivri'de de ilginç bir olay gerçekleşmiş ve zanlılardan Abdullah Arapoğulları'nın üzerinde esans görünümüne "civa" bulunmuştu. Civa yemeğe katıldığında beyni sulandırıp, geri dönülmez biçimde fonksiyonlarını yok ediyor. Konuyla ilgili Adalet Bakanlığı'nın soruşturması sürüyor.

ÖLDÜRMEK ÇOK NORMAL

Ergenekon İddianamesi'nde konuşması muhtemel kişilerin kendilerine en yakın adamlar olsa bile öldürülmelerinin normal olduğu yönünde çarpıcı bilgiler vardı. Yine iddianameye göre Ergenekon ayrıca, işinin bittiğini düşündüğü ve pekçok derin olayı bilen ve yapan kişileri risk oluşmasın diye infaz ediyor..
aktifhaber

Yatak Odanızda Ergenekon Var
04 Nisan 2009 12:33

Ergenekon’un sanatçılardan gazetecilere 12 bin kişiyi yatak odası sırlarına kadar fişlediğinin belgeleri ikinci iddianamede yer aldı.

Ergenekon sanığı Eruygur ve Tolon’da ele geçen belgelerde vali, polis şefi, bürokrat, general ve savcıların dışında 243 lisedeki öğrenciler de fişlenmiş. AKP’li vekillerin bazılarına “tarikatçı” notu düşülmüş. Fişlenenler arasında Ergenekon savcısı Zekeriya Öz’ün yanı sıra çok sayıda “ulusalcı” da var.

Ergenekon soruşturmasında ele geçen belgelerde Türkiye’nin birçok ilinde eğitim, sağlık, emniyet, PTT, RTÜK görevlileri, üst düzey bürokratlar, bakanlık, milletvekilleri, siyasi parti yöneticileri, sanatçılar, gazeteciler, generaller, savcılar dahil toplam 11 bin 960 kişinin fişlendiği ortaya çıktı. Belgelere göre örgüt üyeleri birbirini fişlemiş.

İkinci Ergenekon iddianamesinde yer alan çok sayıda fişleme belgesi, sanıklar eski Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Şener Eruygur, eski Jandarma İstihbarat Daire Başkanı Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, emekli Orgeneral Hurşit Tolon, Tunç Akkoç ve Aczmendi Tarikatı lideri Müslüm Gündüz’ün sağ kolu ve Ersöz’ün istihbarat elemanı Yüksel Dilsiz’den ele geçirildi. Belgelerde örgütün toplam 11 bin 960 kişi ile 243 okulda sayısı belirtilmeyen öğrencileri fişlediği ortaya çıkıyor.
Özellikle Tolon, Eruygur ile Ersöz’den ele geçen belgelerdeki bilgiler hemen hemen aynı. Fişleme dışında istihbari bilgiler kapsamında 1999 yılında birçok ilde toplam 243 lise düzeyindeki eğitim kurumunda bazı öğrenci ve öğretim görevlileri hakkında irticai faaliyetlerde bulundukları iddiasıyla raporlar bile tutulmuş.
2002-2003 yılları arasında değişik bankalardan ve kamu kurumlarında başbakanlığa ve bakanlığa 953 kişinin atandığı belirtilen belgelerde ağırlıklı çalışmanın ise AKP’ye yönelik olduğu gözüküyor. AKP’li tüm vekiller hakkındaki iddiaların yer aldığı belgelerde bazılarının karşısına “tarikatçı” diye not düşülmüş. Belgelerde bakan ve akrabaları da fişlenmiş. “Oluşum” adlı dokümanda eski Başbakan Mesut Yılmaz, eski Devlet Bakanı Güneş Taner, Alaattin Çakıcı, işadamı Korkmaz Yiğit, işadamı Kemal Gülman, “Örtülü faaliyetler” isimli dokümanda ise emekli Orgeneral Çevik Bir hakkında da bilgiler verilerek fişlendiği tespit edildi.

Zekeriya Öz de var
İddianamede ayrıca sanıklardan ele geçen belgelerde, Adana, Diyarbakır, Sivas, Malatya, Adana, Kahramanmaraş, Van’da bazı öğretim görevlileri, PTT çalışanları, öğrenciler hakkında bilgiler tutulduğu, Emniyet Müdürlüğü Kararnamesi’nde ismi geçen emniyet görevlileri, Fazilet Partili milletvekilleri ile 2004 yılında yerel seçimlerinde AKP’den belediye başkanı olanlar, kaymakamlar ve Ergenekon soruşturmasını yürüyen Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz, soruşturmada görevli emniyet görevlilerinin de aralarında bulunduğu on binlerce şahsın fişlendiği belirlendi.
Ele geçen belgelerde örgütün kendi içindekileri de ‘Ulusalcılar’ başlığı altında fişlediği belirtiliyor. Bu listede şu isimler yer alıyor: Emekli Albay Mehmet Fikri Karadağ, emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin, gazeteci Ayşe Asuman Özdemir, Doç. Dr. Emin Gürses, İP Genel Başkanı Doğu Perinçek, yazar Ergün Poyraz Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın Sözcüsü Sevgi Erenerol, yazar Erol Mütercimler, ATO Başkanı Sinan Aygün, emekli Tuğamiral İlker Güven ile emekli Orgeneral Tuncer Kılınç, eski Özel Harekatçı İbrahim Şahin.

Kaynak: Taraf

DİŞİMİ YAPTIRIYORUM DÖNEMEM
04 Nisan 2009 08:31

Firari Ergenekon yöneticisi Bedrettin Dalan'ın yeni açıklamaları...

Kalp ameliyatının ardından ABD'den dönüp savcıya ifade vereceğini açıklayan Ergenekon firarisi Bedrettin Dalan bu kez de diş tedavisini bahane gösterdi. Dalan bir TV kanalına yaptığı açıklamada, “Ne zaman dönerim bilmem, şu an diş tedavisi oluyorum” dedi.

Ergenekon'da gözaltına alınacağını öğrenince ABD'ye kaçtığı ileri sürülen ve 'Kalp ameliyatından sonra döneceğim' açıklaması yapan Bedrettin Dalan bu kez diş tedavisini bahane gösterdi. Dalan 'Ne zaman dönerim bilmem. Şu an diş tedavisi görüyorum' dedi.


3 AYDIR FİRARİ

Ergenekon soruşturmasının 7 Ocak 2009'daki 10. dalga operasyonunda gözaltına alınacağını bir medya patronundan öğrendiği ileri sürülen İstek Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Bedrettin Dalan, 3 aydır firari. Gözaltına alınmamak için yurtdışına kaçtığı iddia edilen Dalan, operasyondan sonra yaptığı açıklamada kendisinin ve eşinin tedavisi için ABD'ye gittiğini açıkladı. Dalan 'Kalp damarlarımda tıkanma tespit edildi. Tedavi biter bitmez Türkiye'ye döneceğim ve savcıya ifade vereceğim' dedi. Ocak ayında Bedrettin Dalan'a Miami Üniversitesi Hastanesi'nde anjiyo yapıldı.

NE ZAMAN DÖNERİM BİLMEM

Kendi üniversitesi Yeti Tepe'ye bağlı modern bir tıp fakültesi bulunan Dalan'ın tedavi için ABD'yi tercih etmesi dikkat çekerken son açıklaması ise akıllarda soru işareti bıraktı. Dalan ABD'den HaberTürk TV'ye yaptığı açıklamada, "Ne zaman dönerim bilmem. Şu an diş tedavisi görüyorum" dedi.

İddianamede darbeciler arasında

Dalan'ın adı ikinci Ergenekon iddianamesinde emekli orgeneraller Şener Eruygur, Hurşit Tolon, YÖK eski Başkanı Kemal Gürüz'ün de aralarında buluğundu darbeye teşebbüsle suçlanan 15 sanık arasında geçiyor.

aktifhaber

ETÖ Yazmış Emin Şirin Okumuş
04 Nisan 2009 10:11

Soru önergesi verme rekoru kıran Emin Şirin’in kaynağı ETÖ'ymüş. Vekillerin Ergenekoncularla paslaşmaları ve Perinçek'in sandığından İP'e çokan oy.

Milletvekilliği döneminde 700’e yakın soru önergesi veren Emin Şirin’in önergelerini de ETÖ hazırlamış. İddianamede Şirin’e önerge bilgilerini ETÖ sanığı olan Jitem’in kurucusu Atilla Uğur’un verdiği belirtiliyor.

ERGENEKON terör örgütü sanıklarından eski milletvekili Emin Şirin’in, meclise sunduğu birçok soru önergesinin Ergenekon tarafından hazırlandığı ortaya çıktı. Savclığa 16 Ağustos 2008’de ulaşan bir ihbar mektubunda Şirin’in mecliste verdiği tüm soru önergelerinin, örgüt üzerinden ulaştığı’ iddia edildi. Savcılık, Albay Atilla Uğur’da ele geçen belgeler ışığında, soru önergelerinin örgütçe temin edilen gizli bilgiler doğrultusunda hazırlandığını ve bunların kod adı ‘Kürşat’ olan Atilla Uğur tarafından sağlandığı tespit etti. İddianamede, ‘Şirin, Kürşat tarafından AK Parti’nin bölünmesi için görevlendirilmişti’’ notlarına yer verildi. Şirin, 2002 seçimlerinde AK Parti listesinden Meclis’e girmiş ancak daha sonra istifa ederek Liberal Demokrat Parti’ye geçmişti. Vekillik döneminde Şirin 700’e yakın soru önergesi vermişti.

‘İDHAR’ EKİBİ

ATİLLA Uğur’un 2004-2006 yılları arasında yürütme organını devirmeye teşebbüs eylemlerinin içinde olduğu, bu eylemlerin başarısız olması halinde yerlerine geçirilecek idhar (Yığınak) ekibini dahi hazırladığı ortaya çıktı. Uğur’un Şener Eruygur ve Levent Ersöz’ün emri altında bir çok illegal faaliyette bulunduğu anlatılan iddianamede, Uğur ile ilgili şu notlara yer verildi: ‘Ergün Poyraz’a AK Parti aleyhine kitap hazırlatılması, çalışmaları için para verilmesi Kürşat’ın organizesiydi. Poyraz’a, o kadar çok doküman aktardı ki adı AK Parti ve Tayyip Erdoğan uzmanı çıktı. Levent Ersöz paşanın bilgisi dahilinde hükümet üyelerinin telefonlarının yasadışı dinlenmesini de yine Kürşat bize yaptırıyordu.’

ÖZEL KUVVETLERDE ‘ÖZEL’ EĞİTİM

İDDİANAMEDE, ‘Bazı özel operasyonlarda kullanılan şahıslar veya ulaşılabilecek yakınları özel Kuvvetler gibi birimlere alınarak inceleniyor. Nuri B., Kasım Z.’ye ulaşmak için bu yolu kullanmıştı. İBDA/C içerisinden bazı şahısların da yine bizim tavsiyemizle Özel Kuvvetlere alınarak eğitim verildiğini biliyorum’’ şeklindeki notlar dikkat çekti.

Cephaneler için yorum yok!

ERGENEKON soruşturması kapsamında tutuklanan Yarbay Mustafa Dönmez’in talimatla ifadesi alındı. Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’ne getirilen Dönmez, Cumhuriyet savcısına ifade verdikten sonra, tekrar tutuklu bulunduğu Hasdal Askeri Cezaevi’ne götürüldü. Dönmez’in avukatı Mehmet Aytekin, müvekkilinin teslim olma tarihinden sonra Ankara Bağlum’da yol kenarında bulunan birkaç el bombasına ilişkin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının isteği doğrultusunda talimatla ifade verdiğini bildirdi. Aytekin, müvekkilinin burada da susma hakkını kullandığını belirti.

Yarbay Dönmez’in Sakarya’daki evinde yapılan evinde çok sayıda mühimmat ele geçirilmişti. Ayrıca Dönmez’in evinde çıkan bir krokiden yola çıkılarak Ankara Zir Vadisi’nde yapılan kazıda da 30 el bombası, 9 sis bombası, 800 G-3 mermisi ve plastik patlayıcı ele geçirilmişti.

‘Paşam sen bana ders ver ben Meclis’te söyleyeyim’

ERGENEKON terör örgütü sanıklarından 1.Ordu eski Komutanı emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un, kamuoyu oluşturmak ve meclisten geçecek yasalarda nasıl hareket edilmesi gerektiği konusunda CHP milletvekili Şahin Mengü’ye talimat verdiği, Mengü’nün de Tolon’un verdiği talimat doğrultusunda hareket ettiği ortaya çıktı. Ergenekon ikinci iddianamesine giren teknik takip tutanaklarında Mengü, Tolon’a ‘Paşam bazı konularda parlementoda Ordu ile ilgili yani ... ile ilgili kanunlar geldiği zaman ben yapacağımı sana söyleyeyim Defteri Kalemi toplayıp senin önüne geleceğim... Önüne geleceğim sen bana ders vereceksin ben çıkıp orda söyleyeceğim’ dediği’ belirtiliyor,Hurşit Tolon’un, ETÖ soruşturması kapsamında Ankara’da kaldığı askerî lojmanlarda gözaltına alınırken ilk olarak Mengü’yü aradığı da ortaya çıkmıştı.

Perinçek’in sandığından İP’ye hiç oy çıkmadı


ERGENEKON sanıklarının tutuklu bulunduğu Silviri 4 ve 5 No’lu L Tipi cezaevlerinde İşçi Patisi’ne oy çıkmadı. Doğu Perinçek’in tutuklu bulunduğu 4 No’lu L Tipi cezaevinde, İP’e tek bir oy bile çıkmadığı öğrenildi. İP Lideri Doğu Perinçek ve Oktay Yıldırım, Behiç Gürcihan, Rasim Görüm, Bekir Öztürk, İsmail Yıldız, Mehmet Demirtaş, Fikri Karadağ, Hamza Demir, Mete Yalazangil, Tuncay Özkan, Adil Serdar Saçan, Gürbüz Çapan, Muzaffer Tekin, Sedat Peker, Murat Çağlar, Erol Ölmez, Fikret Emek, Muzaffer Şenocak ve Aydın Yüksek’in de tutuklu bulunduğu 4 No’lu L Tipi cezaevinde, oyların çoğu CHP’ye gitti. 4 No’lu L Tipi cezaevindeki 9909 no’lu sandıktan 26 oy CHP’ye, 15 oy DTP’ye, 14 oy MHP’ye, 9 oy AK Parti’ye, 4 oy BBP’ye ve 1 oy da SP’ye çıktı.

KÜÇÜK’ÜN SANDIĞINDA DTP

EMEKLİ Tuğgeneral Veli Küçük, İbrahim Şahin, Kemal Kerinçsiz, Hüseyin Oğuz, Ümit Oğuztan, Erkut Ersoy, Ümit Sayın, Emin Gürses, Hayrettin Ertekin, Ergun Poyraz Hüseyin Görüm gibi isimlerin oy kullandığı sandıktan ise DTP’nin birinci parti çıkması dikkat çekti.
aktifhaber

"GATA'DAN ÖLÜM ÇIKAR"
06 Nisan 2009 08:48

GATA'ya prostat şikayetiyle gidip ölümcül bakteriye yakalanan Ersöz Paşa konuşuyor..

Ergenekon Silahlı Terör Örgütü Davası kapsamında tutuklanan ve cezaevinden Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) Haydarpaşa Hastanesi’ne kaldırılan Eski Jandarma İstihbarat Başkanı Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, kapalı prostat ameliyatına girmişti.

Ancak Ersöz, son derece hijyenik ve daha önce hiçbir şekilde adı enfeksiyon kapma olayına karışmayan GATA'da enfeksiyon kaptı. Üstelik de bu enfeksiyon çok özel bir bakteri içeriyor ve "hastane enfeksiyonları" arasında yeralmıyor. Ersöz'ün vücudunun halk arasında "et yiyen" olarak bilinen bakteri tarafından sarıldığı belirtiliyor.

Vücudunun bağışıklık sistemi iflas noktasına gelen Ersöz, yoğun bakımda uyutulurken, kızı Fulya Ersöz babasıyla hastanede 10 gün önce görüştüğünü söyledi. Fulya Ersöz, bu son buluşmayı Hürriyet Gazetesi'ne şöyle anlattı:

"ANLAŞILIYOR Kİ BURADAN ÖLÜM ÇIKAR"

"İyi görünmeye çalışsa da son derece bitkindi. Yanından ayrılırken, ’Kızım, ben bunları hak edecek insan değilim. Artık dayanacak gücüm kalmadı. Anlaşılıyor ki artık benim buradan ölüm çıkar. Yapılanlar çok ama çok ağrıma gidiyor. O yüzden bensiz yaşamaya alışın’ dedi. Bu sözler üzerine birbirimize sarılıp hıçkıra hıçkıra ağladık. Yine de kendisini toparlayıp savunmasını hazırlamasını istedim. Biraz sakinleşir gibiydi. Ama ateşi vardı. Enfeksiyonu artınca yoğun bakıma aldılar. Sürekli uyutuluyor, yanına girmemize de artık izin verilmiyor. Doktorlarımız, babamı iyileştirmek için her şeyi yapıyorlar. Vücut direnci iflas etmiş. Zaten çok zayıflamıştı. Psikolojik anlamda da çok kötü durumda."

30 MART'TA BAŞLAYAN ÖLÜME YOLCULUK

Levent Paşa'nın yakınlarının verdiği bilgiye göre, 28 Mart'ta yapılan tahlillerde tamamen iyi olduğu halde, 30 Mart'ta uyluk (femur) kemiğinin üstündeki kas ve kasları kuşatan zarda morluk ve foksiyonsuzluk tespit edildi. "Nekrotizan fasiit" adı verilen enfeksiyon belirtileri teşhis edildi. İlerleyen dört gün içerisinde buradaki "şişkinliğin" tüm vücuda yayıldığı ve Ersöz'ün yoğun bakıma alındığı kaydedildi.

VÜCUDUNDA ET YİYEN BAKTERİ VAR

Uzmanlar "nekrotizan fasiit" rahatsızlığının "ölümcül" olabileceğini, hastayı komaya soktuktan sonra yaşamını yitirmesi ile sonuçlanabileceğini söyledi. Halk arasında bu bakteriye "et yiyen bakteri" deniyor. Bu şekilde beş gün içinde hızla yayılabilecek bir bakterinin, bir iğne ucu ile bile herhangi bir insana enjekte edilebileceği belirtildi.

Sebebi bilinemiyormuş

Ersöz hakkında enfeksiyon hastalıkları uzmanının hazırladığı raporda ise “Sağ uyluk bölgesinde ağrılı bir kitlenin varolduğu belirtilerek bu kitleye diplokop bakterinsinin neden olduğu ancak bakteriye neden olan sebebin belirlenemediğine” yer verildi

Enjeksiyon şüphesi

Uyluk kemiği bölgesi ile teması gerektiren herhangi bir rahatsızlığı olmayan Levent Paşa'nın ani rahatsızlığı yakın çevresinde şüphe ile karşılandı. Paşa'nın yakınları, GATA gibi hijyenik ortamın yüksek olduğu bir hastanede enfeksiyon ihtimali olmadığını ama dışardan bir "bakteri" enjekte edilmiş olmasından endişe duyduklarını vurguladı.

"Sağlam gitti, komaya girdi" diye tepkilerini dile getiren yakınları, Levent Paşa'nın son dönemlerde büyük depresyon yaşadığını ve cezaevine geri dönmemek için büyük gayret gösterdiğini hatırlattılar.

PAŞA KONTROLÜNÜ KAYBETTİ

Paşa'nın cezaevine geri dönmemek için bazı ilaçları kontrolsüz aldığı, bu nedenle mide kanaması geçirdiği de ileri sürülüyor. Paşanın geri gönderilmemesi için “tehditler" savuracak kadar kontrolünü kaybettiği iddia edildi. Bu tehditler arasında "konuşurum" tehtidinin de olduğu belirtiliyor.

VELİ KÜÇÜK BU NEDENLE Mİ GATA'YA GİTMEK İSTEMEDİ?

Ergenekon'dan yargılanan tüm Paşa seviyesindeki zanlılar bir şekilde GATA'ya sevkedilirken, Veli Küçük'ün bu yönde çaba sarfetmemesi ilginç bulunmuştu.

Veli Küçük'ün GATA'da başına bir iş gelmesinden şüphelendiği belirtilirken, geçtiğimiz günlerde Silivri'de de ilginç bir olay gerçekleşmiş ve zanlılardan Abdullah Arapoğulları'nın üzerinde esans görünümüne "civa" bulunmuştu. Civa yemeğe katıldığında beyni sulandırıp, geri dönülmez biçimde fonksiyonlarını yok ediyor. Konuyla ilgili Adalet Bakanlığı'nın soruşturması sürüyor.
aktifhaber

Mesut Yılmaz'ı Terleten Fotolar
06 Nisan 2009 13:36

Ergenekon'un ikinci iddianamesinde JİTEMCİ gazetecileri deşifre edecek ve Mesut Yılmaz'a ecel terleri döktürecek fotoğraflara yer veriliyor..

Ergenekon soruşturması kapsamında hazırlanan ikinci iddianamede jitemci gazetecilerden söz ediliyor.

Bu gazetecilerin Mesut Yılmaz ile Abdullah Çatlı'nın birlikte olduğu fotoğraf ve Akın Birdal suikastının azmettiricisi Semih Tufan Gülaltay ile Mesut Yılmaz'ın birlikte çekilmiş fotoğraflarını milletvekillerine sattıkları anlatılıyor.

"Jitemci ve Mitçi Gazeteciler (İstanbul: 14/06/00)" başlıklı 6 sayfadan oluşan doküman Veli Küçük ve Ümit Oğuztan'dan ele geçirilmiş. Dokümanın bazı bölümlerinde Amerika'da kaçak olarak bulunan ve CIA'nın danışman kadrosunda yer alan Mehmet Eymür'ün; 'www.atin.org' adlı sitesinde kara kalem ve çift meslekliler olarak tanımladığı MİT ve JİTEM elemanlarını kod adlarını vererek deşifre ettiği belirtiliyor. Jitemci gazetecilerin Mesut Yılmaz ile Abdullah Çatlı'nın birlikte olduğu fotoğrafı DYP'li bir milletvekiline, Akın Birdal suikastının azmettiricisi Semih Tufan Gülaltay ile Mesut Yılmaz'ın birlikte çekilmiş fotoğraflarını ise Denizli milletvekili Kemal Aykurt'a sattıkları ifade ediliyor.

Bu satış ile ilgili Tunca ve Baha isimli kişiler arasında şöyle bir konuşma geçiyor: "Tunca: Son günlerde basında JİTEM ile ilgili haberlerden dolayı sıkıntıdayım. Biliyorsun ben de oraya bağlı çalışıyorum. Hanefi Avcı'nın ifadesi ile JİTEM zor durumda kaldı. Yapılanlar ortaya çıkarsa Cem Ersever'in öldürülmesi olayı da açığa çıkacak."

Ayrıca Mehmet Eymür'ün bu deşifrasyonları yapmasının Türkiye'nin ulusal çıkarlarına vereceği zararın küçümsenemeyeceği kaydediliyor. 'Çözüm' başlığı altında da; "…Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Ulusal istihbarat mekanizmasını yeniden ve sıfırdan kurmasının kaçınılmaz bir zorunluluk olduğu, ancak bu girişimin son derece gizli tutulması ve siyasi, bürokrat, teknokrat ve hükümet kadrolarından habersiz yapılması, mevcut MİT kadrolarının yeni yapılanma içerisinde bulunmaması gerektiği, Türkiye'nin mevcut istihbarat örgütünü tümüyle ortadan kaldırıp, yeni üniteleri devreye sokmakla ülke içindeki ayrılıkçı/etnik/ fundamentalist / yıkıcı faaliyetlerin kaynağını da kurutacağı…" ifadeleri kullanılıyor.

aktifhaber

Sürpriz Tanık Bizzat Oradaymış
06 Nisan 2009 09:15

Ek iddianamedeki sürpriz tanık Nihat A. : "üst düzey bürokrat ve askerlerin yer aldığı örgüt toplantısına katıldım"

Ek iddianamedeki sürpriz tanık Nihat A., Ergenekon sanıklarına inkar edilen yapılanmanın varlığını ortaya koydu.Tanık, üst düzey bürokrat ve askerlerin yer aldığı örgüt toplantısına katıldığını söyledi...

Silivri Cezaevi'nde 20 Ekim 2008’den bu yana görülmekte olan Ergenekon davasında sanıklardan hiçbirisi, savunmalarında Ergenekon Terör Örgütü'nün (ETÖ) varlığını kabul etmedi. Ancak ek iddianamede yer alan bir belge sanıkları yalanlıyor. Daha önce gözaltına alınıp serbest bırakılan, bu kez son dalga operasyonunda tutuklanan Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay'dan çok sayıda CD'ler ele geçirildi. Savcılık, ele geçirilen CD ve belgeleri numaralandırdı. Bu CD'lerden üzerinde 'Cumhuriyet Gazetesi' yazan 4 numaralı CD çok çarpıcı bir ayrıntıyı gün yüzüne çıkardı.

Katılımlar üst düzeydeydi

CD'nin içeriğini çözen Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz, 'Derin Devlet ve Gücün Kontrolü' başlıklı word belgesinde ilginç bir bilgiye ulaştı. Belgenin altındaki tarih 13 Ekim 2001'i, yazan kişinin de Nihat A. olduğunu gösteriyor. Savcı Öz, yazının içeriğini ek iddianameye koydu. Yazıda yer alan bir bölüm ise tüm sanıkların bugüne kadar inkâr ettiği Ergenekon örgütünün varlığını, açıkça tescil ediyor.

'Nihat A.', rumuzuyla iddianameye giren tanık, Tuncay Güney'in gözaltına alındığı tarihten tam 5 ay sonra örgütün bizzat toplantısına katılmıştı. Yazıda ilginç bir ayrıntı daha bulunuyor. Bugüne kadar sadece Veli Küçük üzerinden yürütülerek Şener Eruygur ve Hurşit Tolon'a uzanan Ergenekon soruşturmasında, o tarihteki toplantıya üs düzey çok sayıda komutanlar, bilimadamı ve aydın katılmış. Bu toplantıya katılanlardan birisi de Nihat A.'ydı.

aktifhaber

T. Özkan 'Komutan'la Korkutmuş

06 Nisan 2009 11:56

CHP'li Mengü'yle sahte fatura hazırlamak için yaptığı görüşme teknik takibe takılan ve 2. iddianamede yer alan Özkan, reklamcılara da 'komutan'la baskı yapmış.

Tuncay Özkan, 3 trilyona CHP’ye bağımlı hale getirdiği Kanaltürk’e reklam alabilmek için reklam verenler ile ajanslara ‘komutanım’ dediği bir kişi aracılığıyla baskı yapmış.

ALDIĞI 3 trilyon karşılığında sahibi olduğu Kanaltürk’ü CHP’nin bağımlı yandaş medyası haline getiren ETÖ tutuklusu Tuncay Özkan’ın, reklam alabilmek için ‘komutanım’ dediğikişi aracılığıyla reklam veren firmaları ve büyük reklam ajanslarını tehdit ettirdiği ortaya çıktı. Tuncay Özkan’ın, CHP’den ‘Ahlaksız sözleşme’ karşılığı aldığı 3 trilyon liraya uydurduğu kılıfın ardından, Özkan’ın reklam alabilmek için kimleri ne ile tehdit ettiği de ETÖ iddianamesine girdi.

‘BİZE NAZLI DAVRANIYORLAR’

TUNCAY Özkan’dan ele geçirilen 71 sayısı ile numaralandırılmış şeffaf dosya içersinden Özkan’ın reklam tehditleri çıktı. Dosyadan, ‘Değerli Komutanım, aşağıdaki adlar Kanaltürk ile ilişkilerinde reklam vermekte nazlı davranan oysa başka mecralarda çokça para harcayan adlar’ yazılı Kanaltürk’e reklam vermeyen şirketler ve sahiplerinin isimlerinin yer aldığı görüldü. Bu isimlerin ‘Ferit Şahenk-Do&
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pts Nis 06, 2009 9:32 pm    Mesaj konusu: T. Özkan Alıntıyla Cevap Gönder

Oray Eğin
oray.egin@aksam.com.tr
Ahmet Altan ve Yasemin Çongar'da hiç utanma var mıdır?

Yalan haberler yapan, sızdırılan belgeleri hiçbir editoryal elekten geçirmeyen gazetenin başındaki Ahmet Altan'la Yasemin Çongar... İnsanları damgalamaktan, yargısız infazdan, dezenformasyondan hiç mi hiç çekinmezler... Bu gazetenin gözü dönmüş gibidir. Freni patlamış bir otomobil gibi yokuş aşağı son sürat gider ve hiçbir durak tanımaz...
Dedik ki onlara...
'Biraz daha ihtiyatlı olun, yalan haberin büyüsüne bu kadar çok kapılmayın, yarın ne olacağı, bu işlerin altından ne çıkacağı belli olmaz, fazla heyecanlı davranıyorsunuz ve hata yapıyorsunuz.'
Dinlemediler. Egoları o kadar şişmişti ki en ufak bir eleştiriyi bile kabullenmek istemiyorlardı. Kendi kendilerine hayali bir dünya yarattılar ve buna inandılar. İnanmayanı da horgördüler, küçümsediler, hatta hakaret ettiler.
Peki şimdi ne oldu?
Fena halde yanıldıkları ortaya çıktı... Alın işte Ergenekon soruşturmasının temelini oluşturan Tuncay Güney'in ifadelerini...
'Bu adam bir meczup, bu adamın söyledikleri ciddiye alınmaz, üzerine atlamayın' dedik mi demek ki?
Çongar ve Altan'ın gazetesi ise Tuncay Güney'i küçümseyenleri eleştiriyordu, onu güvenilir ve ciddi bir kaynak olarak görüyor, haberlerini onun ifadeleri üzerine inşa ediyordu.
Dünkü Hürriyet'in manşetini gördünüz mü?
MİT, Tuncay Güney'in ifadesinin işkence altında alındığını açıkladı. Bu bir anlamda Ergenekon davasının da seyrinin değişeceğidir.
MİT'in açıklamasından yandaş basının tamamının üzerine atladığı bu ifadelerin bir geçerliliği kalmadığını öğreniyoruz. Ergenekon sırf bu meczubun söylediklerine dayanarak başka gazetecileri katmaya çalışan bir gazeteci cenahının elinde patladı. Bundan böyle soruşturmanın bambaşka bir yön alacağı ortada.
Bakın, her şeyin dayandırıldığı kaynak olan Tuncay Güney nasıl konuşturulmuş:
'Veli Küçük ve ekibinin telefon dinlemelerini yaptığı yer neresiydi, sorusuna sorgucular istedikleri yanıtı alamayınca ses kaydında bağırma, kusma sesi, 'Sık ta.ağını' talimatları duyuluyor.'
Tuncay Güney bu ifadelerin daha evvel işkence altında alındığını söylemişti, ama onun ifadelerine itibar edenler nedense bu açıklamayı görmezden gelmişlerdi.
Peki şimdi ne olacak?
İlk olarak, insani ve mesleki bir sorumluluk olarak bu adama itibar edenlerden ve Ergenekon soruşturmasını onun ifadesi üzerine kuranlardan bir özür beklemek yerinde olacak sanırım. Mesleki olarak hata yaptıklarını, aceleci davranmalarını söylemiyorum bile...
Meslektaşlarını karalayanlar, yalan haber üretenler hiç değilse kendi vicdanlarıyla baş başa kalsa... Gerçi benim pek umudum yok...
Ama en azından Çongar-Altan ikilisinden bir özür, bir açıklama beklemenin yerinde olduğunu düşünüyorum. Onların, diğer yandaş gazetecilerden ayrılan bir tarafları olmalı bence. Ergenekon süreci boyunca ikisi kadar militan gazetecilik yapan kimi isimler zaten zavallı, zaten bu medyanın çöp tenekesinde kalmaya mahkum... Onların yazdığından da, pişmanlığından da, yanılmış olmalarından da kime ne...
Ama Altan'la Çongar'ın isimleri, geçmişleri, belli bir kimlikleri var...
Ya şimdi 'Hata ettik' deyip kaybetmek üzere oldukları itibarlarını yeniden kazanmak için girişimde bulunacaklar... Ya da...
Ya da onlar da... Neyse işte...

Akşam

Enis Berberoğlu
Ergenekon şemasını hangi örgüt çizdi?

ANKARA MALUM haham Tuncay Güney sözde Ergenekon şemasını neden çizdi?

Bu soru bence çok önemli, çünkü günlerdir nasılını tartışıyoruz.

* * *

Dün Tuncay Güney’i iki kez sorgulayan eski polis şefi Ahmet İhtiyaroğlu ile konuştum.

Tuncay Güney’in işkence ile suçladığı İhtiyaroğlu’nun anlattıklarını yorumsuz aktarıyorum:

- Benim yürüttüğüm sorguda sizin isminiz bir kere geçti. Tuncay Güney hayatını anlatırken sizin onu bir gazeteye yolladığınızı ve referans verdiğinizi söyledi. Ertuğrul Özkök ve Bekir Coşkun’un isimleri sorguda hiç geçmedi.

Baştan söyleyeyim, Tuncay Güney’i (kendisinin de ifade ettiği gibi) hiç tanımam. Değil referans, selam vermedim.

Ama konuyu iyice açıklığa kavuşturmak için İhtiyaroğlu’na iki-üç kez üsteledim.

Ahmet Bey aynı bilgiyi yinelemekte ısrar etti:

- Zaten hiç kimse için Ergenekon’un yazarı, gazetecisi demedi.

Peki ama ya bilirkişinin işkence altında alındığını tespit ettiği ses kaydı...

Tuncay Güney’in ağzına konulan ve tekrar etmesi istenilen isimler.

İhtiyaroğlu o sorguyu hiç sahiplenmiyor:

- Ben Tuncay Güney’in ilk sorgusundan sonra Başsavcı’nın talimatıyla kamera önünde kayda alınmak suretiyle ikinci bir sorgu daha yaptım. Başka hiçbir sorguda hazır bulunmadım.

Kamera önünde yapılan sorgunun kayıtları iki ay kadar önce medyaya dağıtıldı.

MİT’te bulunan başka bir ses kaydının bilirkişi incelemesinde işkence izine rastlandı.

Ahmet İhtiyaroğlu ilk sorgu kaydına itiraz etmiyor, ikincisi için bakın ne diyor:

- Tuncay Güney ile ilgili olarak diğer birimlere haber verdik. MİT olur, Genelkurmay olur... Birileri gelip Tuncay Güney’e soru sorup yanıtlarını almış olabilir.

Tuncay Güney’in işkenceli sorgusunu iddiaya göre iki kişi yürütüyor.

Birisi Ahmet İhtiyaroğlu, ki reddediyor, diğeri Adil Serdar Saçan.

Saçan biliyorsunuz Silivri’de tutuklu, o yüzden yüz yüze gelip soramadım.

Ama elimde 29 Kasım 2008 tarihli yazıma yolladığı yanıtı var:

- Enis Bey, sizin Ergenekon’da gösterildiğiniz şemayı ben yazdırmadım. Ben Tuncay Güney’i hayatımda görmedim. Sorgusuna girmedim.

O tarihte yani 8 yıl önce Tuncay Güney’in sorgusunda bulunan başka bir görevliyle temas ettim. Halen soruşturma sürdüğü için bilgi vermekten kaçındı, "İşkence altında isim ekleme söz konusu değil" demekle yetindi.

* * *

Sizler uydurma Ergenekon şemasında geçen isimlerden sadece birkaçını biliyorsunuz. İşadamlarını, politikacıları, siyasileri, mafya ile irtibatlı gösteren bu şemanın kime çizdirildiği belli. Ama azmettiren ortada yok!

O yüzden Ergenekon savcılarına sormak istiyorum:

MİT’in posta tatarı hevesiyle sağa sola dağıttığı bu iftira belgesini iddianameye eklemekte beis görmediniz. Şimdi ortaya çıktı ki; birileri (belki polis, belki başkası) Tuncay Güney’e bu şemayı işkenceyle çizdirmiş.

Madem ki Ergenekon denilen ucube sizlere göre, salkım söğüt etrafa yayılıyor... PKK’dan Hizbullah’a kadar herkesi yönetiyor, yönlendiriyor. Biz masum ve mağdurların ismini bu işe karıştıran örgütü neden bulup yakalamıyorsunuz?

Suç derseniz fazlasıyla mevcut... İşkence, yalan beyan, görevi ihmal, iftira... Hangisini beğenirseniz artık!

HÜRRİYET

T. Özkan 'Komutan'la Korkutmuş

06 Nisan 2009 11:56

CHP'li Mengü'yle sahte fatura hazırlamak için yaptığı görüşme teknik takibe takılan ve 2. iddianamede yer alan Özkan, reklamcılara da 'komutan'la baskı yapmış.

Tuncay Özkan, 3 trilyona CHP’ye bağımlı hale getirdiği Kanaltürk’e reklam alabilmek için reklam verenler ile ajanslara ‘komutanım’ dediği bir kişi aracılığıyla baskı yapmış.

ALDIĞI 3 trilyon karşılığında sahibi olduğu Kanaltürk’ü CHP’nin bağımlı yandaş medyası haline getiren ETÖ tutuklusu Tuncay Özkan’ın, reklam alabilmek için ‘komutanım’ dediğikişi aracılığıyla reklam veren firmaları ve büyük reklam ajanslarını tehdit ettirdiği ortaya çıktı. Tuncay Özkan’ın, CHP’den ‘Ahlaksız sözleşme’ karşılığı aldığı 3 trilyon liraya uydurduğu kılıfın ardından, Özkan’ın reklam alabilmek için kimleri ne ile tehdit ettiği de ETÖ iddianamesine girdi.

‘BİZE NAZLI DAVRANIYORLAR’

TUNCAY Özkan’dan ele geçirilen 71 sayısı ile numaralandırılmış şeffaf dosya içersinden Özkan’ın reklam tehditleri çıktı. Dosyadan, ‘Değerli Komutanım, aşağıdaki adlar Kanaltürk ile ilişkilerinde reklam vermekte nazlı davranan oysa başka mecralarda çokça para harcayan adlar’ yazılı Kanaltürk’e reklam vermeyen şirketler ve sahiplerinin isimlerinin yer aldığı görüldü. Bu isimlerin ‘Ferit Şahenk-Doğuş Grubu, Erdoğan Demirören-Demirören, Selçuk Yaşar -Yaşar Holding, Coşkun Ulusoy-OYAK, Hüsnü Özyeğin-Finansbank, Güler Sabancı-Sabancı Holding’ olduğu belirlendi.

‘REKLAM ŞİRKETLERİ MAFYA’

ÖZKAN’IN listeyi tamamladıktan sonra ‘Komutanım bir de pazarda mafya usulü para dağıtanlar var, bunlar bir telefonla bize piyasanın bakışını değiştirebilirler’ notu yer aldıktan sonra reklam ajansları ve sahiplerinin isimlerine yer verildiği görüldü. Bu isimlerin de ‘Osman Uslu-ALL Medya, Kaan Bülbüloğlu-Lotus, Banun Erkıran-Mediacom, Banu Tekin-Mediaedge, Oğuz Yavuz-OMD, Jefi Medina-Medina/Turgul DDB, Yavuz Özçelik-Universal Mccann, Şevki Kıroğlu-Medya Hizmetleri, Mete Soğuksu-Zenith Medya, Yiğit Şardan-Zenith Medya’ olduğu görüldü..

TELEFONLARINI DA YAZMIŞ

TUNCAY Özkan’ın ‘komutanım’ diye hitap ettiği kişiye görderdiği listedeki isimlerin karşısına telefon numaralarını da yazdığı görüldü. Özkan’ın bu isimlere Kanaltürk’e reklam vermeleri için baskı yapılmasını isterken listenin hemen altına da not olarak ‘Bunlarla ilgili olarak mutlaka her biriyle bir dakikalık konuşma bile yeter’ yazdığı tespit edildi.

Kaynak: Star Gazetesi

"GEL OTUR HÜSEYİN"
06 Nisan 2009 08:29

Emniyetçi Orakoğlu: "Tuğgeneral Cingöz ve Hizbullah Lideriyle beraber yemek yedik."

Sabah Gazetesi'nden Ecevit Kılıç'ın, eski Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Bülent Orakoğlu'yla yaptığı röportajın ilgili bölümü:

- Hizbullah'i gerçekten Ergenekon mu yönlendiriyordu?

Ergenekon'un naylon terör örgütleri kurma gibi bir stratejisi var. Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu'nun Cem Ersever'le ilişkisi zaten biliniyor. Hizbullah ile bu güçlerin ilişkisinin tanığıyım.

Ben Hatay Emniyet Müdürü'yken, İl Alay Komutanlığı'na Vicdan Başaran'ın atanması nedeniyle Adana Bölge Komutanı Tuğgeneral Temel Cingöz, kente geldi. Üçümüz yemeğe gittik. Yemek sırasında uzun boylu birisi hep ayakta duruyordu. Koruma zannettim. Ben de "Temel Paşa, bu arkadaş neden ayakta duruyor, o da yemek yesin" dedim. Temel Cingöz de "Gel otur Hüseyin" dedi. Tabii Hizbullah operasyonundan sonra o adamın Hüseyin Velioğlu olduğunu öğrendik. Velioğlu'nun Beykoz'daki operasyonda öldürüldüğüne inanmıyorum.

- Neden?
Hüseyin Velioğlu'nun bir özelliği dikkatimi çekmişti; polis veya asker çağırdığında hemen önünü ilikliyor, çok saygılı davranıyordu. Böyle birisinin polise ateş açacağına inanmıyorum. O çatışma mizansendi. Büyük olasılıkla başka yerde öldürüldü; oraya getirildi.

Bir de imkânı yok Velioğlu'nun o kadar kısa sürede örgütün arşivini ve bütün parasını İstanbul'a taşımasına. Burada önemli bir şey daha var; Ergenekon Hizbullah'ı kullanırken hemen medyada koruma duvarı oluşturuyor. Mesela ben Hizbullah'la ilgili bir açıklama yaptığımda hemen hedef olurum. Ama bir yazar bu örgüt aleyhine 4-5 kitap yazmıştır, ama asla hedef olmamıştır.
Aksine Hizbullah Basın Bürosu denen bir yer başkalarıyla ilgili tehdit açıklamalarını bu yazara gönderiyor.

Aktifhaber'in Notu: Bülent Orakoğlu'nun bahsettiği yazar Mehmet Faraç... Aynı zamanda Cumhuriyet Gazetesi yazarı olan Mehmet Faraç, Hizbullah'la ilgili pekçok kitap yazdı. Ancak Faraç, Hizbullah'ın derin yönüne hiç girmedi. Hizbullah da Faraç'ı hiç hedef almadı. Hatta Orakaoğlu'nun dediği gibi tehdit mektupları dahil çeşitli bilgileri Faraç'a verdi. Faraç da bu bilgilerle kitaplarının sayısını artırdı.

Hizbullah özellikle kendisiyle Derin Devlet arasındaki bağlantıları yazan yazarları hedef alıyor.

aktifhaber

MİT'in CD'sinde işkence yapılan Ergenekoncu çıktı

09 Nisan 2009 "Ergenekon" davasının tutuklu sanıklarından avukat Kemal Kerinçsiz, diğer sanıklar "Oktay Yıldırım, Behiç Gürcihan ve Bekir Öztürk ile ilişkilerinin son derece k ötü olduğunu" ifade ederek, "Birlikte 100 metre yol yürüyemeyiz. Zaruretten aynı çatı altında bulunuyoruz. Burada örgüt ilişkisi aramak zorlamadır" dedi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada savunmasına devam eden Kemal Kerinçsiz, iddianamede yer alanın aksine 28 Ekim 2005'te Fener Rum Patrikhanesi'nin Yunanistan'a gönderilmesi için yaptıkları etkinliğe Veli Küçük ile Muzaffer Tekin'in katılmadığını söyledi.
Bu tarihte Küçük ile Tekin'i tanımadığını ifade eden Kerinçsiz, etkinlikte sanıklardan Sevgi Erenerol'un bulunduğunu anlattı.
Kerinçsiz, "Danıştay saldırısını da Fransız Konsolosluğu önünde, sözde Ermeni soykırımının Fransız meclisinde kabul edilmesini protesto etmek için yaptıkları etkinlikte bir basın mensubundan öğrendiğini" ifade ederek, saldırıdan dolayı büyük üzüntü duyduğunu kaydetti.
Kuvva-i Milliye ve Kuvayı Milliye 1919 adlı derneklerle hiçbir etkinliğe katılmadığını dile getiren Kerinçsiz, sadece Beykoz'daki Türkiye Kuvayı Milliye Mücahitleri Derneği'nin düzenlediği bir etkinliğe katıldığını anlattı .
Kerinçsiz, Ayasofya Derneği, Büyük Hukukçular Derneği ve Büyük Güçbirliği Derneği'nin etkinliklerinin iddianamede örgütsel faaliyet olarak gösterildiğini, bu derneklerin kurulması için herhangi bir talimat alınmadığını söyledi.
Yaptıkları 30 etkinliği de emniyete bildirdiklerini, örgütlerde olması gereken gizlilik kuralının bulunmadığını belirten Kerinçsiz, "İddianamede basit insan ilişkileri maalesef örgütsel ilişki olarak belirtilmiş. Basit insani dostluklar maalesef burada bir suçun delili olarak gösteriliyor" dedi.
Kerinçsiz, kendilerinin gözaltına alınmaları sırasında gö revlilerin hiçbir zorlukla karşılaşmadığını, tek bir direnişin dahi yaşanmadığı nı ifade ederek, örgüt operasyonlarında böyle bir durumun olamayacağını kaydetti.
Oktay Yıldırım ile 7 aylık bir ilişkileri olduğunu, bu tarihten sonra görüşmediklerini, birbirlerini, görmeye katlanamayacak kadar sevmediklerini dile getiren Kerinçsiz, savunmasına şöyle devam etti:
"Bu kişiyle örgüt ilişkisi içinde bulunmam mümkün değil. Behiç Gürcihan, hakkımda defalarca yazı yazmış. Bekir Öztürk ile de husumetim var. Bu kişilerle ilişkilerimiz son derece kötü, pespaye hale gelmiştir. Birlikte 100 metre yol yürüyemeyiz. Biz burada zaruretten aynı çatı altında bulunuyoruz. İnsanlar artık bir arada bulunamayacak duruma gelmiştir. İlişkimiz kopmuş, bitmiştir. Oktay Yıldırım, Behiç Gürcihan ve Bekir Öztürk ile husumetimin başladığı 11. aydan itibaren bir araya gelmedim. Hiçbir etkinlikte beraber olmadık. Normalde yolda karşılaşsak kavga ederiz. Burada örgüt ilişkisi aramak zorlamadır."
Diğer sanıklardan Fikri Karadağ ile tanışıklığı olmadığını, Muzaffer Tekin'in ise avukatlığını yaptığını anlatan Kerinçsiz, Veli Küçük ile de asla samimi bir ilişkileri bulunmadığını, birkaç toplantıda bir araya geldiklerini söyledi.
Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, Kerinçsiz'in savunmasına ara vererek, duruşmayı yarın saat 09.30'a bıraktı.
Öte yandan, davanın tutuklu sanıklarından Ümit Oğuztan, duruş ma sırasında avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamada, "MİT tarafından gönderildiği öne sürülen ve mahkemenin bilirkişiye çözümünü yaptırdığı ses CD'sinde işkence yapılan kişinin Tuncay Güney değil, kendisi olduğu" iddiasında bulundu. Oğuztan, açıklamasında, "Gazetelerde yayınlanan sorgu seslerinde işkence yapılan kişi benim. Bana yapılan işkence Tuncay Güney'e izlettirilerek korku ve sorgucuların her istediklerini kabul ettirebilmeleri sağlanmıştır. Tuncay Güney'e psikolojik baskı uygulanmış, birkaç tokat atılmışsa da fiziki olarak sistemli bir işkence yapılmamıştır. Yapılmasına gerek kalmamıştır. Mülakatında yer alan söylemleri ve rahatlığı kanıttır" görüşüne yer verdi.

netgazete


En son Ekim tarafından Cmt Nis 11, 2009 11:58 pm tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cmt Nis 11, 2009 9:25 pm    Mesaj konusu: KKTC’ye uzanan Ergenekon Alıntıyla Cevap Gönder

Komutan Emniyet'e Geldi
13 Nisan 2009 13:32

1. Ordu Komutanı Orgeneral Ergun Saygun, Türkiye Ergenekon Operasyonu'yla sarsılırken İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne geldi.

1. Ordu Komutanı Orgeneral Ergun Saygun İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne geldi.

Orgeneral Saygun, emniyetin Vatan Caddesi'ndeki yerleşkesinde gerçekleşen ve yaklaşık 15 dakika süren ziyaretin ardından Cerrah tarafından uğurlandı.

Cerrah, ziyarete ilişkin basın mensuplarının yönelttiği sorulara, ''Daha önceden planladığımız bir ziyaretti. Düşündüğünüz gibi bugün gerçekleşen operasyonla ziyaretin bir ilgisi yok'' dedi.

AYNI TESADÜF YİNE YAŞANMIŞTI

3 ay önceki Ergenekon operasyonunun 10. dalgası başladığında İstanbul 23. Motorlu Piyade Tümen Komutanı Tümgeneral Bülent Dağsalı, Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ziyaret etmişti.

Sözkonusu operasyonda; Özel Harekât Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin, eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz, eski Genelkurmay Adli Müşaviri Emekli Tümgeneral Erdal Şenel, eski MGK Genel Sekreteri Emekli Orgeneral Tuncer Kılınç ve emekli orgeneral Kemal Yavuz tutuklanmıştı.

aktifhaber

Haberal'a desteğe giden Demirel, uçağı bekletti
13:00 - "Ergenekon" soruşturması kapsamında gözaltına alınan Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal ve eski İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu İstanbul'a götürüldü. Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Esenboğa Havalimanı'na gelerek Haberal'a geçmiş olsun dileklerini iletti. Haberal'ın Ankara Emniyet'indekaldığı yaklaşık 2 saatlik süre içerisinde çok sayıda gazetecinin yanı sıra eski bakanlardan Nevzat Ercan, Haberal'ın 2 oğlu ve Başkent Üniversitesi çalışanları da bina dışında bekledi. 13.04.2009 ANKARA netgazete


Ergenekon’da yargı ayağı soruşturması

Nurettin KURT/ ANKARA 13 Nisan 2009

Ergenekon soruşturmasına isimleri karışan bazı yargı mensuplarının "ilişki düzeylerinin" tespiti için, Adalet Bakanlığı müfettişleri İstanbul ve Ankara adliyelerinde hakim ve savcıların ifadelerini almaya başladı.

Dosyalarda isimleri geçen ve teknik takibe takılan yargı mensupları hakkında müfettişlerin düzenleyecekleri raporlara göre, soruşturma açılıp açılmayacağına karar verilecek. Yapılan incelemelerde bahse konu yargı mensupları hakkında yeterli delil bulunmazsa, müfettişler "soruşturmaya gerek yoktur" şeklinde rapor yazarak Adalet Bakanlığı’na sunacak. Ergenekon soruşturmasında adları gündeme gelen yargı mensuplarının sayısının 60’a yakın olduğu ileri sürülüyor.
hürriyet

Kıbrıs'ı ürperten ETÖ'nün şok belgeleri

Mustafa Özbek'teki şok belgeler... 26 kişilik suikast timiyle, KKTC’ye uzanan Ergenekon'un Türkiye Başbakanın da bilgisi dahilinde yaptığı 24 saatlik operasyon: Haber 7 Özel11 Nisan 2009 10:36

KKTC’ye uzanan Ergenekon terör örgütünün (ETÖ), KKTC’de seçimlere müdahale etmek ve halkı yıldırmak için adaya ‘ölüm timleri’ gönderdiği ortaya çıktı. Timler seçim sonrası ‘İşimizi başarıyla tamamladık. Sıra Türkiye’deki seçimde’ diye 24 saat içinde Türkiye’ye dönmüş.

22.01.2009 tarihinde Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan ve halen tutuklu bulunan eski Türk Metal İş Sendikası Başkanı Mustafa Özbek'ten ele geçirilen daktilo yazması dökümanlar ortaya çıktı.

Dökümanlarda Ergenekon yapılanması içinde üst kurul şeklinde faaliyet gösterdiği anlaşılan Sivil Daire Başkanlığı adı altında bir birimin KKTC'de 1998 yılında yapılan seçimlere doğrudan ve dolaylı müdahale ettiği anlaşılıyor. Belgelere göre; operasyonlar, dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz'ın bilgisiyle yapılıyor ve operasyon sırasında Yılmaz'ın telefonu da kullanılıyor.
Belgelerden ulaşılan bilgilere göre ‘Oğulun babayı öldürebileceği bir sistem’ kurdukları raporları yazan ve ‘Rang Rover’ jeepler kullanan timlerin, KKTC’de Rauf Denktaş sonrası Ulusal Birlik Partisi lideri Derviş Eroğlu iktidarı için her yolu denediğini de gözler önüne seriyor.
İşte insanı hayretler içinde bırakan belgelerdeki şok bilgiler:


ETÖ’NÜN KIBRIS’TAKİ 1 NUMARASI ÖZBEK

Raporda “Değerli İnsan Sayın Mustafa Özbek” şeklinde takdim edilen Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek’in Ergenekon'un Sivil Daire Başkanlığı’nın Ada’daki çalışmalarını bizzat başlamasını öneren ve operasyonun şarteline basan kişi olduğu da ortaya koyuluyor. Yaşanan para sorunu da bizzat Özbek’in devreye girmesi ile çözülüyor.

Öte yandan bu hitap, ‘Kıbrıs ETÖ’nün 1 Numarası Özbek’ yorumlarını da yoğunlaştıramaya yetti.. Özbek’e gönderilen faaliyet raporunda, ETÖ uzantılarının Kıbrıs’ta ‘gizli servis’ gibi çalıştıklarını, farklı farklı birimler oluşturduklarını da ortaya koyuyor.

Ele geçen belgelerde ‘Başkanımız, intihar timi de dahil 26 kişilik çok özel timlerimizi orada bizzat operasyon planlarını yaparak 27/11/1998 cuma günü bırakarak gelecektir...’ gibi şok edici bazı bilgiler de yer alıyor.



ÖRGÜTÜN YAZIŞMALARINDAKİ AYRINTILAR

Ada'da istihbarat çalışması yaptıkları da anlaşılan birimin, devletin üst kademesinde bulunan bazı kişilere brifing verdikleri hatta uyarıldıkları yine belgeler de görülüyor.

Kıbrıs'ta operasyon yapan sözde Sivil Daire Başkanlığı birimlerinin, ‘Sayın Başkan’a’ diyerek Türk Metal Sendikası’nın 34 yıllık genel başkanlığını ETÖ kapsamında tutuklanınca bırakan Mustafa Özbek’e rapor yazdıkları ve gizlilik vurgusu yapılarak aktarıldığı da belgelerde yer alıyor. Bahse konu dairenin 1998 yılındaki seçim döneminde KKTC eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın telefonlarını da illegal dinlendiği raporların içeriğinden anlaşılıyor.

Özbek'in Kıbrıs merkezli yayın yapan ART televizyonunun, Sivil Daire Başkanlığı'nın amacı doğrultusunda yayınlar yaptığı da yine elde edilen belgelerde yer alıyor.

ULUSALCI ÇEVRELERİN KIBRIS ÇALIŞMALARI

Ulusalcı çevrelerin özellikle Kıbrıs'ı üst olarak kullandıkları ve Ada'da kontrolü elde tutmak için Talat'ın faaliyetlerin mercek altında tuttukları ve istihbarat çalışması yaptıkları anlaşılıyor.

Başbakan’a sunulan brifingin de ele alındığı belgelerde, Serdar Denktaş’ın Kıbrıs’a Başbakan olmasının ileriki kritik dönemlerde sıkıntı yaratacağı vurgulanıyor. KKTC’nin Rauf . Cumhurbaşkanı Denktaş’ın oğlu Serdar Denktaş’a verdiği desteğin de vurgulandığı raporda seçime yüklü paralar aktarmak suretiyle ve basın yoluyla yapılan müdahaleler de açık şekilde anlatılıyor. Yurt dışından içeriye sokulan paranın seçim sonrası halka söz verildiği gibi dağıtılması planlanıyor.

Halkın demokratik seçimini ipotel altına almak için Ada’da geniş çaplı bir kamuoyu araştırması da yürüten örgüt, halkın genel eğilimleri konusunda da analiz ve değerlendirmelerde bulunduğu da belgelerde ortaya çıkıyor.

Rapordaki ilginç bölümlerden biri de örgüt tarafından Derviş Eroğlu’na sunulan mektup…

DERVİŞ EROĞLU’NA BATI ÇALIŞMA GRUBU İMZALI RAPOR

Belgelerde KKTC’deki Ulusal Birlik Partisi (UBP) Genel Başkanı Derviş Eroğlu’na sunulmak üzere hazırlanmış bir raporda yer buluyor. Raporda yapılan geniş çaplı kamuoyu yoklaması ve UBP’nin çıkarabileceği milletvekili sayısı ve oy potansiyeli ile ilgili bilgiler veriliyor. Sonraki çalışmalarının Derviş Eroğlu’nun şahsiyetinde sürdürülmesi konusunda karar vurgulanıyor.



Eroğlu’na sunulan raporda ayrıca baba ve oğul Denktaş’ın Ali Balkaner gibi isimlerle ilişkileri ve aralarında yapılan menfaat pazarlıkları gözler önüne serilmek suretiyle karşı tarafın yıpratılması hedef olarak gösteriliyor.

Önceki seçimlerde Denktaş tarafından maddi desteğe alıştırılan Ada halkının seçimler öncesi para konusunda bastırması nedeniyle yaşanan maddi sorunlar da raporda yer alıyor.

Raporda “Değerli İnsan Sayın Mustafa Özbek” şeklinde takdim edilen Özbek’in Sivil Daire Başkanlığı’nın Ada’daki çalışmalarını bizzat başlamasını öneren ve operasyonun şarteline basan kişi olduğu da ortaya koyuluyor. Yaşanan para sorunu da bizzat Özbek’in devreye girmesi ile çözülüyor. Ayrıca belgelerdeki bilgiye göre Türkiye’deki dönemin hükümeti tarafından da 2 gün sonra örtülü ödenekten 1 milyon dolar gönderilmiş halka dağıtılmış.


DENKTAŞ’LARA İLLEGAL DİNLEME

Raporda ayrıca Denktaşların yaptığı para diyaloglarının da bütün ayrıntıları ile belirlendiği açıklanıyor. Bir telefon görüşmesinde Girne’de sahilde bir bayanın beklediği, ama bekleyen kişilerin erkek beklemeleri sebebiyle buluşamadıkları anlatırken yaşananlar şöyle özetleniyor:

“Derhal o bayanın oradan alınması gerektiği öğrenilmiş, aynı anda Pınarbaşı’ndan ve Deniz Kızı önünden iki adat Range Rover acil talimatı ile gönderilmiş, o anda Pınarbaşı’ndan yola çıkan aracın bir kamyonun ters yöne girmesi ile şarampole oradan da aşağı vadiye uçmuş. Araç parçalanmış içinde bulunan çok değerli 3 görevli ve 1 adet yerli elemandan 1 kişinin sol ayağı kırılmış, bir kişinin kaburgaları ve sağ kolu kırılmış, 1 kişinin çene kemiği parçalanmıştır.

Ama diğer yönden gelen ekipler yetişseler de Cumhurbaşkanının koruma ve şoförü bayanı almışlar yine de araç aranmış ve para miktarı öğrenilmiştir….”

Raporun devamında olayla ilgili, 3.000.000 dolarla Atatürk Havalimanı’ndan Kıbrıs Türk Havayolları uçağına bilen iki kişinin içerideki kendi elemanları olan hostesin de uyarısı ile alınışı ve 09.12.1998 tarihine kadar Polatlı Merkezde tutuluşları anlatılıyor.

Belgelerde ayrıca kullanılan araçlar açık bir şekilde rapor ediliyor ve Başbakandan hurda olan jeepin mümkün olursa telafisi için ricada bulunulacağı ifade ediliyor. Bu ricanın sebebi “Teşkilat içinde ileride hiçbir pürüze meydan vermemek içindir” deniliyor.

Ada’ya gönderilen elemanların 08.12.1998 günü adayı terk ettikleri vurgulanıyor.


OPERASYONUN HEDEFİ: RAUF DENKTAŞ

Raporda ayrıca “hedefler” başlığı altında bir bölüm yer alıyor ve operasyonla hedeflenenler tek tek sıralanıyor.

Örgütün operasyonlara ilişkin raporundaki “ileriye dönük istihbaratlar” başlığı altındaki raporlarında da hedefin açık bir şekilde Rauf Denktaş olduğu ifade ediliyor.,


Raporda Rauf Denktaş için “Bu kişi yaşlılığın ve duygusallığın verdiği ağırlıkla bundan böyle KKTC için RİZİKO kapsamına girmiştir. Devlet adamlığı ve Ada’ya yaptıkları unutulamaz olanların içine hapsolunmakla KKTC halkına en büyük fren mesafesi olarak görülmektedir. Ayrıca doğu kökenlilerle yaptığı telefon görüşmeleri ve samimiyetinin ebadı düşündürücüdür.” deniliyor ve Denktaş’ın deşifre edilen “Cumhurbaşkanım emredin. Sizin için her şey yapmaya hazırız. Bizden ser çıkar can çıkar laf çıkmaz. Sizin en büyük düşmanınız ileride Derviş’tir İleride bir şeyler mutlaka yapılmalı” şeklindeki telefon diyalogundaki sözleri verilerek bunların çok tehlikeli yönlendirmeler olduğu ve bazı teşkilatların bu kadar yönlendirmelerle devlet başkanlarına suikastlar bile düzenleyebileceği belirtiliyor.
Bu sözlerin akabinde cumhurbaşkanının bizzat el yazısıyla kaleme aldığı ve aracından alınan uzun bir liste veriliyor ve listede ismi olan işadamlarından dikkatli olmaları isteniyor.


OĞUL BABASINI ÖLDÜREBİLİR

ÖZBEK’E gönderilen hücre yapılanmasına ilişkin raporda, yapılan çalışmalar sonucunda Kıbrıslıların ‘ihtilal yapacak boyuta geldiği’ belirtiliyor. Belgedeki, ‘Sayın Başkanım, burada serbestlik verin. Bütün sistemleri, yönlendirmeleri ve diğer kuralları oynayalım. Alan çok dar. Bir çok şarteli çok kolay devreye koyuyoruz. (...) Bu sistemin önünde, iddia ediyorum, bir insanı oğlu bile öldürebilir’ ifadeleri dikkat çekti.

KIBRIS TAMAM, SIRA TÜRKİYE’DE

Belgeler, seçimler öncesinde Türkiye’den Kıbrıs’a giden ölüm timinin Türkiye’ye dönüşü de yer alıyor. Raporlarda, ‘KKTC’de şu an 24 saat gibi bir zaman diliminde yapabildiğimiz ve ulaştığımız noktalar memnuniyet vericidir... Bu bültenin hazırlandığı saat ve zaman diliminden sonra KKTC’de hiç bir elemanımız kalmamıştır. 18.4.1999 Türkiye Genel Seçimleri için organizasyona giren dairemizin buradan en üst başarı ile ayrılacağından ‘Üst Kurulun’ en küçük bir şüphesi yoktur’ deniliyor.

Denktaş 3’üncü iddianamede

ETÖ soruşturması kapsamında hazırlanacak üçüncü iddianamede, KKTC eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın da yer alacağı öğrenildi. Denktaş’ın, Ergenekon’un üst düzey yöneticisi olarak gösterilen Jandarma eski Genel Kuvvetler Komutanı Şener Eruygur ile ilişkilerinin öne çıkacağı belirtilirken, sanık olarak yer alıp almayacağı konusu netlik kazanmadı.

Ergenekon iddianamesinde Mustafa Özbek’in Derviş Eroğlu’nun seçimleri kazanması için bazı müdahalelerde buluğu, Yalçın Tanfer aracılığıyla Kıbrıs’a çok sayısa kişi gönderildiği ifadeleri yer alıyor.

ETÖ soruşturmasında ifade veren Türk Metaş İş Sendikası Manisa Şube Başkanı Mehmet Ali Özaltın, Rauf Denktaş’ın KKTC. Cumhurbaşkanı olduğu 2003 yılında Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek’in talimatı ile bu ülkenin vatandaşlığını aldığını, hatta o dönemde bu ülkede yapılan seçimlere de müdahale ettiklerini anlatmıştı.

Darbecilerin ‘altın vuruş’u Ada

ETÖ ile ilgili ikinci iddianamede yer bulan tek darbe için 4 aşamalı planların son halkasının Kıbrıs olduğu ortaya çıktı. Hem Türkiye hem de Kıbrıs’taki seçimlere etkide bulunmayı hedefleyen ETÖ’nün, Türkiye’de ekonomik buhran yaratmayı, Kıbrıs’ta da barış görüşmelerini ‘Kıbrıs satılıyor’ şeklinde lanse etmeyi, Kıbrıs’taki başarısızlığın ardından hükümeti devirmek için harekete geçmeyi planladığı belirlendi.

SON HALKA KIBRIS OLACAK

İDDİANAMEDE Şener Eruygur ve Hurşit Tolon’un darbe girişimlerine ilişkin bölümünün ardından bu girişimlerin tümünü birlikte değerlendiren ETÖ savcılarının, darbe girişimini dokuz adımdan oluştuğunu ve son adımının Kıbrıs olduğunu belirtmesi dikkat çekiyor. Savcılar ETÖ’nün Kıbrıs planını şu şekilde özetliyor:

ELÇİYE VERİLEN ERUYGUR TALİMATI

‘Örgütün stratejileri arasında bulunan ‘Kıbrıs sorunun çözümsüzlüğe götürmek’ amacına matuf olarak açıklamalar yaptıkları, sivil toplum kuruluşlarını yönlendirmeye çalıştıkları (...) Şener Eruygur’un Kıbrıs Büyükelçisini makamına çağırarak bundan sonraki süreçte her talimatı kendisinden alacağını, Genelkurmay Başkanı çağırdığında kendisine basit bilgileri vereceğini, önemli bilgileri bizzat kendisine vermesi talimat verdiği ses ve görüntü kayıtlarından anlaşıldığından...’

Haber 7 ÖZEL

Sıra Siyaset Ayağına Mı Geliyor
13 Nisan 2009 19:15

28 Şubat'ta darbecileri deşifre ettiği için hapse atılan Eski Emniyet İstihbarat Başkanı Orakoğlu, Ergenekon'un son dalgasını değerledirirken şok bir iddiada bulundu.

Ergenekon soruşturması kapsamında bugün gerçekleşen operasyonu değerlendiren Bülent Orakoğlu davanın seyri için çok çarpıcı açıklamalarda bulundu. Orakoğlu, son dalganın üniversitelere yönelik olduğunu belirterek, bir dahaki dalganın kamu kurumlarına yönelik gerçekleşeceğini ve operasyonun son ayağının parlamento olacağını öne sürdü.

ERGENEKON OPERASYONUNA YÖNELİK YORUMLARA TEPKİ

Emniyet İstihbarat Dairesi eski Başkan Vekili Bülent Orakoğlu Ergenekon soruşturmasının bugün gerçekleşen son dalgaya ilişkin Habertürk televizyonuna yaptığı değerlendirmede operasyonlarla ilgili yapılan yorumları eleştirerek şunları söyledi: "Türkiye bir hukuk devleti. Her dalga sonrası çeşitli yorumlar yapılıyor. Sanki Türkiye güllük gülistanlık bir ülke. Faili meçhul cinayetler yaşanmamış, darbeler olmamış... Gözaltılar sırasında bazı hatalar olabilir. Bu tür operasyonlar sancılı olması normal tabi. İtalya'da daha büyüğü yaşandı.

BİR DAHAKİ DALGA KAMU KURUMLARINA SON BASAMAK DA PARLEMENTO

Operasyonların bundan sonra artarak devam edeceğini belirten Orakoğlu, kamu kurumlarına yönelik henüz bir operasyonun gerçekleşmediğini, en son basamağın Meclis'te son bulacağını öne sürdü. Orakoğlu, "bu operasyon geçmiş 70 yıllık tarihinin temizlenmesidir. Herkesin konuşmasına dikkat etmesi gerekir. Ben hiçbir operasyon aleyhine konuşmuyorum. Bu örgütün genel çerçevesini çizerek örgüte karşı birlik halinde olunması gerek." diye konuştu.

"SAVCILAR OPERASYONU KAFASINA GÖRE DEĞİL, MAHKEME KARARIYLA YAPIYOR"

Soruşturmada sanıktan kanıta gidilmesi doğru mu şelindeki bir soru üzerine Orakoğlu, "Bu operasyonlar yapıldığı zaman, gece yarısı insanlar alınıyor deniliyor. Şimdi sabaha karşı yapılıyor. Savcılar kafasına göre bir operasyon yapmıyor. Önce organik yapılar tespit ediliyor. Bunlar mahkemeye sunuluyor. Mahkeme de bunun kararını veriyor. Bazı ufak tefek aksamalar olabilir ama bunlar çok ciddi olmayan olaylar. Bende emniyetteyken bir çok operasyon yaptık. Gece yarısı da operasyonlarına katıldım.

"ERGENEKON'DA TANIK OLARAK İFADE VERMEYE HAZIRIM"

Orakoğlu, bir gazeteye verdiği demeçte "Gerekirse tanık olarak çağrıldığımda tüm bildiklerimi anlatırım" sözlerinide değerlendirdi. Son ergenekon duruşmasında bir sanığın mahkemede kendisinin dinlenmesini istediğini belirten Orakoğlu, "Bende TC'nin hukuk devleti olduğunu, mahkeyeme çağrıldığımda gelmeme gibi bir durumun olamayacağını söyledim. Hatay Emniyet müdürlüğünü yürütürken yaşadığım olaylar vardır. Ben görevimi fazlasıyla yapmış bir insan olarak bu tür olayların aydınlamasıyla ilgili çeşitli şekilde ifadeleri genişleteceğimi söylemiştim." diye konuştu.

OPERASYONUN PARLAMENTO AYAĞI KİMLERİ KAPSIYOR?

Orakoğlu ayrıca yaptığı açıklamada öne sürdüğü "operasyonun parlemento ayağı" iddiasıyla ilgili isim verip veremeyeceğine yönelik soruya, "Bu operasyonları konuşurken çeşitli analiz yapan arkadaşlar, İtalya'yı örnek alması gerektiğini söylüyoruz. Devletin tüm imkanları bu operasyonu savcı arkadaşlara açıldı. Eğer operasyonun hakkaten hukuk çerçevesi içinde işlemesini istiyorsak, darbelerden bahsediliyorsa bu arşivlerin açılması gerekir. İtalya'da medya ve siyaset ayağı da yapıldı. Eski bir emniyet istihbarat müdürü olarak tabi sahip olduğumuz bilgiler mevcut. İsim vermeden genel çerçevede konuşmaya çalışıyorum. Bildiklerimi bir kaç sene önce Ergenekon savcılarına anlattım, tekrar çağrılırsam ifade veririm. Hukuka inanan bir insan olarak elimde ciddi belgeler olmadıktan sonra isim veremem ama savcıların elinde olduğunu biliyorum" şeklinde yanıt verdi.
aktifhaber


En son Ekim tarafından Pts Nis 13, 2009 11:11 pm tarihinde değiştirildi, toplam 3 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pts Nis 13, 2009 9:56 pm    Mesaj konusu: Ergenekon Oporesyonu'nda yeni dalga... Alıntıyla Cevap Gönder

ERGENEKON'DA YENİ DALGA
13 Nisan 2009 18:54

Ergenekon Oporesyonu'nda yeni dalga... Dakika dakika takip için tıklayınız...

Ergenekon'da 12. dalga operosyanları 18 ilde eş zamanlı olarak başlatıldı.60'a yakın gözaltının olduğu operasyonda Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Çağdaş Eğitim Vakfı ve Atatürkçü Düşünce Derneği şubelerinde arama yapılıyor. Operasyon kapsamında Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Mehmet Haberal ile eski rektörler Mustafa Yurtkuran, Ferit Bernay ve Fatih Hilmioğlu'da gözaltına alındı Çok sayıda bilgisayara ve belgeye el kondu. İşte tüm detaylar...

DAKİKA DAKİKA TAKİP

18:00 YURTKURAN İSTANBUL'A GÖNDERİLDİ

"Ergenekon" soruşturması kapsamında gözaltına alınan Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkanvekili ve eski Uludağ Üniversitesi (UÜ) Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran, İstanbul'a gönderildi.

17:33 ÇYDD'NİN ŞUBE BAŞKANLARI GÖZALTINA ALINDI

ÇYDD şubelerinde yapılan aramalar sonucunda iki yönetici daha gözaltına alındı. Böylece, Şişli, Kadıköy, Kartal, Pendik ve Beyoğlu şube yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 5 kişi göaltına alınmış oldu.

16:40 GİRESUN ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ GÖZALTINA ALINDI

Giresun Üniversitesinde yapılan arama çalışmalarının ardından üniversite rektörü Metin Öztürk gözaltına alındı.

15:44 ADD GENEL BAŞKAN VEKİLİ YURTKURAN GÖZALTINDA

Ergenekon operasyonu kapsamında Bursa'daki evinde arama yapılan ADD Genel Başkan Vekili Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran'ın gözaltına alınarak İstanbul'a götürüleceği bildirildi.
Alınan bilgiye göre, Ergenekon soruşturması kapsamında Uludağ Üniversitesi (UÜ) eski Rektörü ve ADD Genel Başkan Vekili Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran'ın evinde arama başlatıldı. Yurtkuran'ın merkez Yıldırım ilçesi Bademli'deki villasında sabah 06.30'da başlatılan aramanın öğle saatlerine kadar devam edebileceği belirtildi.
Ayrıca, Prof. Dr. Mustfa Yurtkuran hakkında gözaltı emri olduğu ve aramaların ardından İstanbul'a götürüleceği ifade edildi.

15:40 Operasyon 68'liler Vakfı'na uzandı

68'liler Birliği Vakfı Başkanı Sönmez Targan, "Ergenekon" soruşturması kapsamında vakfın Genel Sekreteri Namık Kemal Boya'nın da gözaltına alındığını bildirdi.
Targan, yaptığı yazılı açıklamada, "Ergenekon" davasının bugünkü dalgayla yeni bir boyut kazandığını kaydederek, şunları ifade etti:

"İçlerinde vakfımız Genel Sekreteri Namık Kemal Boya'nın da bulunduğu çok sayıda aydın, bilim insanı, sivil toplum kuruluşları yöneticisinin evlerinde aramalar yapılırken kimileri de gözaltına alınmış bulunmaktadır. Hiçbir çağdaş hukuk devletinde olması dahi düşünülemeyen böylesi bir uygulama Türkiye'nin bir polis devleti olmasına doğru gidişinin açık ve net göstergesidir."
15:17 Ergenekon Doğan Grubu'na uzandı

Ergenekon operasyonunun son dalgası Doğan Grubu'na uzandı. Doğan Holding İcra Kurulu Üyesi Tijen Mergen gözaltına alındı.

Mergen, Fatih Kamu Sağlığı Merkezi'nde yapılan sağlık kontrolünün ardından İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne getirildi.

Mergen, Milliyet gazetesi bünyesinde ÇYDD ile "Baba Beni Okula Gönder" kampanyasını yürütüyordu.

14:40 Erol Manisalı gözaltına alındı

Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Prof. Dr. Erol Manisalı, evindeki aramaların sona ermesinden sonra gözaltına alındı.

13:55 Ayşe Yüksel Havaalanında gözaltına alındı

Ergenekon soruşturmasında Van'daki evi polis tarafından aranan Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr. Ayşe Yüksel, uçağa binmek üzere gittiği Sabiha Gökçen Havaalanı'nda gözaltına alındı. Yüksel'in Van'a gitmek için bilet aldığı öğrenildi.

Eski YYÜ Rektör Yardımcısı olan Prof. Dr. Ayşe Yüksel, daha önce Rektör Prof. Dr Yücel Aşkın hakkında açılan davada da yargılanıyordu. Kendisi ile ilgili iddiaların bulunduğu dosya Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görevsizlik kararı nedeniyle Van 1. Ağır Caza Mahkemesi'ne gönderilmişti. 1. Ağır Caza Mahkemesi'nin de soruşturma izni amacıyla YÖK'e gönderdiği söz konusu dosya halen burada bekliyor.

13:50 Gürsel Tekin: Partim ve şahsım adına Türkan Saylan'a sahip çıkmak için geldim
umhuriyet Halk Partisi (CHP) eski İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin, Ergenekon soruşturması kapsamında evinde arama yapılan Türkan Saylan'a partisi ve şahsı adına sahip çıkmak için evine geldiğini söyledi. Tekin, "Saylan'a yapılan muamele bizi üzmüştür." dedi.

13:36 ÇYDD Alanya şubesinde de arama yapılıyor
Ergenekon soruşturması kapsamında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Alanya Şubesi'nde de arama yapılıyor. Alanya Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı ekipler, sabah saatlerinde derneğe baskın düzenledi. Binada kimse olmadığı için ÇYDD Alanya Şubesi Başkanı Nilgün Özcan'ın evine gidildi. Özcan'ı yanlarına alan ekipler, dernek binasını açtırarak aramalara başladı. Bine yakın belgeyi incelemeye alan ekipler, derneğin Şekerhane Mahallesi, 1100 Sokak Balta İşhanı'nda bulunan şubesinde aramalarını sürdürüyor. Dernek binasında bulunan 1 bilgisayarın hard diski ile Fikret Kızılok, Kenan Doğulu ve Fazıl Say'ın CD'lerine el konulduğu öğrenildi.

13:32 Hiç kimse devletten, milli iradeden daha üstün değildir
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı, ''Ergenekon'' soruşturmasına ilişkin, ''Esas olan bu işlerin insanlara işkence yapılmadan, insan haysiyetini zedeler bir şekilde herhangi bir duruma sebebiyet vermeden sürdürülebilir olmasıdır'' dedi.

Yazıcı, Türk Kalp Vakfı tarafından Point Otel'de düzenlenen ''21. Türk Kalp Haftası''nın açılış töreninin ardından gazetecilerin ''Ergenekon'' soruşturmasına ilişkin sorusunu yanıtladı.

''Soruşturmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusuna Yazıcı, şu yanıtı verdi:

''(Değerlendirme konusu olabilecek bir durum yok) diye düşünüyorum. Tahkikat, soruşturma çok yoğun bir şekilde derinlemesine sürdürülüyor. Kanıtlar, belgeler, ilgili görevli, yetkili savcıların elinde. Onların elindeki belgeler biz de olmadığına göre, bizim yapılan işler hakkında 'şöyle' veya 'böyle' bir şey söylememiz mümkün değil. Bunlar kanunlara göre yürütülen, savcıların görev alanına giren konular.

Nihayet, derleyip toparlayacaklar, sonuçta suç varsa, kanıt varsa mahkemeye gider. Mahkeme de hükmü verir. Esas olan bu işlerin insanlara işkence yapılmadan, insan haysiyetini zedeler bir şekilde herhangi bir duruma sebebiyet vermeden sürdürülebilir olmasıdır. Türkiye her alanını açık hale getirmek zorundadır. Hiç kimse devletten, milli iradeden daha üstün değildir. Bunun ötesinde suç işleyenler varsa yetkili organlar adli makamlardır. Onlar da gerekeni yapacaktır. Bekleyelim. Türkiye iyi yoldadır. İyiye doğru gidiyoruz.''

13:07 Operasyonun ipuçları ikinci iddianamede

Ergenekon'un ikinci iddianamesinde sanık Tuncay Özkan'da ele geçirilen belgelerde; Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Başkanı Türkan Saylan ve Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) Başkanı Gülseven Yaşer'in Sivil Toplum Kuruluşları Birliği'nin (STKB) yöneticisi konumunda bulundukları ifade ediliyor. STKB'ye dahil olmayan dernek ve vakıf yöneticilerinin ölümle tehdit edildiğinin öne sürüldüğü belgelerde, "Eski Dev Genç militanlarının cirit attığı, PKK'lıların hüküm sürdüğü, Dünya Kiliseler Birliği dahil birçok yabancı kuruluştan aldıkları milyonlarca doları çıkarlarına hizmet ettiren bu girişime dur denilmelidir." ifadesi dikkat çekiyor.

13:08 Yurtkuran'ın evinde yapılan arama sona erdi
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) ve eski Uludağ Üniversitesi (UÜ) Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran'ın evinde yapılan aramanın tamamlandığı öğrenildi.

AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, İstanbul ve Bursa emniyet müdürlüklerine bağlı terörle mücadele ve istihbarat şube müdürlükleri ekipleri, Yurtkuran'ın Bademli Mahallesi 23. Sokak'taki 3 katlı evinde sabah saatlerinde başlattıkları arama çalışmalarını tamamladı.

Prof. Dr. Yurtkuran'ın Bursa Adli Tıp Kurumu'nda sağlık muayesinden geçirildikten sonra polis ekiplerince İstanbul'a götürüleceği bildirildi.

13:06 Vandaki aramalar sona erdi
ÇağdaŞ Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ayşe Yüksel'in ''Ergenekon'' soruşturması kapsamında, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi'ndeki bürosunda yapılan arama sona erdi. Prof. Dr. Yüksel'in ofisinde sabah saat 07.00'da başlatılan ve emniyet müdürlüğüne bağlı çeşitli şubelerdeki 10 kişilik uzman ekip tarafında yapılan arama 5 saat sürdü. Aramada, ofiste bulunan dosya, bilgisayar ve çeşitli dokümanlara el konuldu.

13:06 ÇYDD Adana şubesindeki arama sona erdi
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin (ÇYDD) Adana şubesindeki arama sona erdi.

AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, sabahın erken saatlerinden itibaren Çınarlı Mahallesi'ndeki dernek binasında başlatılan aramalar tamamlanırken, gözaltına alınan olmadı.

Güvenlik güçlerinin, bilgisayar harddiskleri ve bazı belgeleri doldurdukları koli ve poşeti, incelenmek üzere Emniyet Müdürlüğüne götürdü.

12:57 Haberal ve Hilmioğlu, İstanbul'a gönderildi
Ergenekon soruşturması kapsamında Ankara'da gözaltına alınan Başkent Üniversitesi Kurucusu Prof. Dr. Mehmet Haberal ile İnönü Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, Ankara Emniyeti Terörle Mücadele Şubesi'ndeki işlemlerinin tamamlanmasının ardından İstanbul'a gönderildiler. (CİHAN)

12:52 Giresun Üniversitesi rektörünün odası aranıyor
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında, Giresun Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Osman Metin Öztürk'ün odasında arama yapılıyor.

''Ergenekon'' soruşturması kapsamında Kale Mahallesi'nde bulunan Rektörlük binasına iki adet araçla, saat 12.00 sıralarında gelen Giresun Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, Rektör Prof. Dr. Öztürk'ün odasına çıktı. Ekiplerin, Öztürk'ün odasında arama yaptığı belirtildi.

Arama yapıldığını duyan bazı öğretim üyeleri bina önünde toplanırken, basın mensuplarının içeri girmesine izin verilmiyor.

Emekli bir asker olan Prof. Dr. Osman Metin Öztürk, 18 Mart 2008 tarihinde, Çanakkale Zaferi'nin yıl dönümü nedeniyle üniversitede düzenlenen bir konferansta, ''Ergenekon'' sanığı Veli Küçük ile yaptığı görüşmeler nedeniyle, kendisinin de Ergenekon soruşturması içine çekilmek istendiğini öne sürmüştü.

12:51 Diyarbakır'da 3 kişi gözaltına alındı
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği(ÇYDD) Diyarbakır Şubesi'ndeki operasyonlar kapsamında 3 kişi gözaltına alındı. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Diyarbakır Şubesi'nde sabah saatlerinde Ergenekon soruşturması kapsamında başlayan arama çalışmaları saat 12.00 itibariyle sona erdi. Yetkililer, operasyon kapsamında 3 kişinin gözaltına alındığını açıkladı. Aramalar sırasında derneğe ait bazı evraklara el konulduğu belirtildi. (CİHAN)

12:50 Gözaltına alınanlar emniyete getirildi
Ergenekon'un son dalgasında gözaltına alınanlardan 18'i İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne getirildi. Öncelikle Fatih Kamu Sağlığı Merkezi'nde sağlık kontrolünden geçirilen bu kişiler arasında, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr. Ayşe Yüksel ile ÇYDD Pendik Şube Başkanı Şeyda Eşsiz'in de bulunduğu öğrenildi.

Bu kişiler, sağlık kontrollerinin ardından İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi'ne alındı.

12:43 Patara otelde bir bilgisayara el kondu
'Ergenekon'' soruşturması kapsamında, Kızılcahamam Patalya otelde yapılan aramanın ardından bir bilgisayara el konuldu. Alınan bilgiye göre, güvenlik güçlerinin saat 07.30'da Patalya Otel'de başlattığı arama çalışmaları sona erdi. Jandarmanın otel çevresinde geniş güvenlik önlemlerini aldığı aramalarda, otele ait bir bilgisayara el konulduğu bildirildi.

12:42 28 Şubat'la darbe konsepti değişti
Taraf yazarı Alper Görmüş, 28 Şubat ile birlikte darbeci zihniyetin konsept değiştirdiğini görüyoruz dedi. Görmüş, Nokta dergisinde yayınlanan darbe günlüklerinde de bu değişimin çok net görüldüğüne dikkat çekti. Görmüş şöyle devam etti 'Artık sadece asker tarafından bir darbe yapılmasının çok zor olduğunu gören bu zihniyet, sivil toplum kuruluşlarını işin içine çekmeye çalıştı. Biz darbe günlükleri sayımızın ertesinde darbecilerle sivil toplum kuruluşları arasındaki organik yapıyı ortaya çıkardık bu haberimiz için de en ufak bir tekzip gelmedi. Zaten bu haberimizden sonra da dergimiz basıldı. İlginçtir, ilk cumhuriyet mitingi bizim bu sayımızdan kısa bir süre sonra yapıldı.'

12:41 ÇYDD Diyarbakır şubesindeki aramalar sona erdi

ÇYDD'nin Diyarbakır şubesinde Ergenekon soruşturması kapsamında sabah saatlerinde başlatılan arama çalışmaları sona erdi.

12:34 Türkan Saylan'ın evindeki arama bitti
Türkan Saylan'ın avukatı Hüseyin Karataş, mahkeme kararı çerçevesinde arama yapıldığını söyledi. Karataş, çalışmaların bittiğini, belgeler ile ilgili tutanakların tutulduğunu söyledi. Karataş, "Saylan'a yönelik herhangi bir suçlama yok. Ergenekon kapsamında bir arama. Evden bir takım belgeler alındı. Bunun dışında bir de AKP'nin kapatma davası kararı ile ilgili dosyanın fotokopisi alındı. Evde bulunan hiçbir metinde suç unsuru yok." dedi. 12:30 Eski rektör Bernay'ın evindeki arama sona erdi
'Ergenekon'' soruşturması kapsamında, eski Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Rektörü Prof. Dr. Ferit Bernay'ın evinde saat 06:00 sularında başlatılan arama sona erdi. Gözaltına alınan Bernay'ın evinden içinde bilgisayar diskleri, doküman ve CD bulunduğu bildirilen 5 torba çıkarıldı.

12:29 Tufan Türenç: Operasyonlar Türkiye'ye zarar veriyor
Hürriyet Gazetesi yazarı Tufan Türenç, 'Sorgulama ve operasyonlarda ölçü kaçırıldı. Soruşturma pervasızca yürütülüyor. Operasyonlar, daha eleyici yapılmalı diye düşünüyorum. Sabaha karşı operasyon yapmak, bazılarını salıvermek bazılarını tutuklamak Türkiyeye zarar veriyor' dedi. Türenç, Türkan Saylan'ın evinin niçin arandığını da anlayamadığını söyledi.

12:25 Konu darbe ile ilgili, laiklikle değil
Star Gazetesi Başyazarı Mehmet altan, Ergenekon kapsamında düzenlenen operasyonların laiklikle ilgisinin olmadığını, operasyonların 'darbe hazırlığı' çerçevesinde bakılması gerektiğini vurguladı

12:21 120 noktaya operasyon düzenlendi 40 kişi gözaltında
Ergenekon operasyonu çerçevesinde bugün 120 noktaya baskın düzenlendiği ve 40 kişinin gözaltına alındığı öğrenildi.

12:20 Senato: Rektörümüzün arkasındayız
Rektör Mehmet Haberal'ın gözaltına alınmasının ardından olağanüstü toplanan Başkent Üniversitesi Senatosu bir bildiri yayınladı. Rektör Yardımcısı Mehmet Korkut Ersoy'un okuduğu bildiride, Mehmet Haberal ile İnönü Ümiversitesi eski Rektörü Fatih Hilmioğlu'nun Ergenekon silahlı terör örgütü içerisinde bulunmak suçlamasıyla gözaltına alındığı hatırlatılarak, "Atatürk milliyetçiliği ve devrimciliğini savunmaya ve dile getirmeye özen gösteren rektörümüzün gözaltına alınması çok anlamlıdır." denildi.

12:17 Patara oteldeki aramalar sona erdi
Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın rektörlüğünü yaptığı Başkent Üniversitesi kuruluşlarından biri olan Kızılcahamam Patalya Termal Otel'de yapılan aramalar tamamlandı. Sabah saat 07.00'de otele gelen güvenlik güçleri 2 saat süren aramaların ardından bazı belge ve dökümanlara el koyarak otelden ayrıldı.

12:15 Karayalçın Başkent Üniversitesi ve Kanal B'yi ziyaret etti
Sosyaldemokrat Halk Partisi eski Genel Başkanı Murat Karayalçın, Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan Başkent Üniversitesi Rektörü Mehmet Haberal ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Türkan Saylan'ın demokrasiye inanan ve darbecilikle hiçbir alakası olmayan kişiler olduğunu savundu.

Başkent Üniversitesi'ni ziyaret eden Murat Karayalçın, soruşturma kapsamında yapılan arama ve gözaltıların sindirme ve yıldırmaya dönüştüğünü öne sürdü. Karayalçın, Türkan Saylan'ın Atatürk ilke ve devrimlerinin yanı sıra demokrasiye olan inancını da bizzat bildiğini dile getirdi.

Karayalçın, Başkent Üniversitesi ve Kanal B çalışanlarına geçmiş olsun dileğinde bulundu.

12:14 Kanal B önünde alkışlı protesto
Kanal B çalışanları televizyon öünde toplanarak alkışlı protestoda bulundu. Çalışanlar alkışlamayı uzun bir süre devam ettirdikten sonra İstiklal Marşı'nı söylediler.

12:06 Hilmioğlu, sağlık kontrolünden geçirildi
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında, Ankara'da gözaltına alınan eski İnönü Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Fatih Hilmioğlu, sağlık kontrolünden geçirildi.Hilmioğlu, Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerince, yoğun güvenlik önlemleri altında Ankara Adalet Sarayı'na getirildi.

12:03 Eski rektör Bernay da gözaltına alındı
Ergenekon soruşturması kapsamında Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Eski Rektörü Prof. Dr. Ferit Bernay'ın gözaltına alındığı açıklandı.

12:01 Yurtkuran için gözaltı emri var
Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkanvekili ve eski Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran hakkında gözaltı kararı olduğu öğrenildi.

11:55 Gözaltı listesinde 60 kişinin olduğu öğrenildi
Ergenekon soruşturmasının STK ve rektörlere yönelik son dalga operasyonunda yaklaşık 60 kişinin gözaltı listesinde olduğu öğrenildi. ÇYDD başkanı TÜrkan Saylan'ın adının gözaltı listesinde olmadığı öğrenildi.

11:53 Haberal'a isnat edilen suçlar

Bu sabah düzenlenen operasyonla göz altına alınan Başkent Üniversitesi rektörü ve Kanal B televizyonunun sahibi Mehmet Haberal'ın hangi iddialarla gözaltına alındığı ortaya çıktı.

Mehmet Haberal, Ergenekon Terör Örgütü içinde faaliyet yürütme, örgüt üyesi olma, Örgüte yardım etme şüphesi ile gözaltına alındı.

11:52 ÇYDD Çukurova şubesinde aramalar sona erdi
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Adana Çukurova Şubesi'nde sabah 07.00'da başlayan aramalar sona erdi. Adana Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'ne bağlı ekipler dernekte yaklaşık 3.5 saat arama yaptı. Aramalarda 9 bilgisayar, derneğe ait bir cep telefonu, üye bilgileri ve burs verilen öğrencilere ait bilgiler ile çeşitli dokümanlara el konulduğu öğrenildi.

11:45 Yurkuran'ın evinde aramalar sürüyor

'Ergenekon'' soruşturması kapsamında, Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkanvekili ve eski Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran'ın evinde yapılan arama devam ediyor.

11:37 68'liler Vakfı Genel Sekreterinin evi aranıyor
68'liler Vakfı genel sekreteri N. Kemal Boya'nın evi de arama yapılan noktalar araasında.

11:35 ÇEV başkanı Gülseven Yaşer'in evi aranıyor
Çağdaş Eğitim Vakfı başkanı Gülseven Yaşer'in evinde polis arama yapıyor. Yaşer'in yurt dışında olduğu alınan bilgiler arasında.

11:30 MHP'den operasyon değerlendirmesi: Hükümet yine sıkıştı
MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır, Ergenekon soruşturmasının 12. dalgası kapsamında, son göz altıları değerlendirirken, AKP iktidarını suçladı. Şandır, " Ne hikmetse Hükümet ne zaman sıkışırsa, gündemi değiştirmek isterse, Ümraniye soruşturması kapsamında bir dalga başlamaktadır. Toplumun aklıyla, huzurluyla dalga geçer oldular" dedi. 11:29 ÇYDD'nin 13 şubesinde arama yapılıyor
Ergenekon operasyonu kapsamında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin İstanbul'daki genel merkezi ile ülke genelindeki 13 ayrı şubesinde arama yapıldı.

Sabah saatlerinde eşzamanlı olarak başlatılan operasyon kapsamında ÇYDD'nin İstanbul Genel Merkez, Bakırköy ve Kadıköy, Ankara, İzmir, Bursa, Adana, Antalya, Çukurova, Mersin, Van, Trabzon, Şanlıurfa, Diyarbakır şubeleri polis tarafından arandı...

11:27 İstanbul'da 14 kişi gözaltına alındı
Bu sabah başlatılan eş zamanlı Ergenekon operasyonunda 14 kişinin gözaltına alındığı ve sağlık kontrolünden geçirildiği bildirildi.

11:20 ÇYDD Çukurova şubesindeki aramalar sona erdi
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Çukurova şubesinde yapılan arama sona erdi.

AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, sabahın erken saatlerinden itibaren dernek binasında başlatılan aramalar tamamlanırken, gözaltına alınan olmadı.

Güvenlik güçleri, bilgisayar ve iki koliye doldurdukları dosyaları incelenmek üzere Emniyet Müdürlüğüne götürdü.

ÇYDD Çukurova Şubesi Başkanı Filiz Güllüler, dernek binası önünde bekleyen gazetecilere yaptığı açıklamada, öğrenci burs kayıtları da dahil tüm dosyaların incelendiğini belirterek, ''Ergenekon kapsamında, Türkiye genelinde bir arama söz konusu'' dedi.

Güllüler, detaylı açıklamayı daha sonra yapacaklarını kaydetti.

Bu arada, yine sabahın erken saatlerinden itibaren ÇYDD Adana Şubesi'nde başlatılan aramaların ise devam ettiği bildirildi.

11:18 Bursa ÇYDD başkanının gözaltına alınacağı iddia edildi

Ergenekon soruşturması kapsamında, Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkan Vekili Mustafa Yurtkuran'ın yanı sıra, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Bursa Şube Başkanı Kadri Gökçadır'ın da gözaltına alınacağı bildirildi.

Alınan bilgiye göre, merkez Osmangazi ilçesi Altıparmak Caddesi Altıparmak Sokak üzerindeki bir binanın 4. katında faaliyet gösteren ÇYDD şubesinde arama başlatıldı. Sabah saatlerinde şubeye gelen Bursa Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi ekipleri, yaklaşık 4 saattir arama yapıyor.

ÇYDD Bursa Şube Başkanı Kadri Gökçadır'ın dernekte bulunduğu ve aramaların ardından gözaltına alınarak İstanbul'a götürüleceği öğrenildi. (CİHAN)

11:15 Orakoğlu: Bu işin bir de parlamento ayağı var

Emniyet İstihbarat Dairesi eski Başkan Vekili Bülent Orakoğlu, çok ilginç bir iddiada bulundu.

Dalga dalga genişleyen operasyonlarda her seferinde bir kesime yoğunlaşıldığına dikkat çeken Orakoğlu, 'Bu işin bir de parlamento ayağı var' dedi.

11:09 'Hiç kimse hukukun üzerinde değildir'
Van Barosu Başkanı Ayhan Çabuk, ''Ergenekon'' soruşturması kapsamında Van'da yapılan aramalara ilişkin yaptığı açıklamada, yargıyı etkileyecek davranışlardan kaçınılması gerektiğini söyledi.

AA muhabirine açıklamada bulunan Baro Başkanı Çabuk, toplumun ''Ergenekon'' soruşturması kapsamında ikiye bölündüğüne dikkati çekti.

İnsanların hukuka güvenmesi ve yargı üzerinde hiçbir şekilde baskı oluşturulmaması gerektiğini ifade eden Çabuk, şöyle konuştu:

''Yargının serbest, rahat bırakılması lazım. Toplum ne yazık ki ikiye bölünmüştür. Savcılarımıza güvenmek lazımdır. Zaten yapılacak soruşturmalar sonucunda eğer bir suç durumuna rastlanmayacaksa, mutlaka gerçekler ortaya çıkacaktır. Kişilerin sıfatları ne olursa olsun bu ülkede hiç kimse yargının üstünde değildir. Ergenekon soruşturmasındaki iddialar az bir iddia değildir. Elbetteki yargı bu iddialara karşı ilgili işlemleri başlatacaktır. Aramalar ve gözaltılar son derece doğal karşılanmalı.''

11:01 Başkent Üniversitesi senatosu toplandı
Başkent Üniversitesi senatosu, olağanüstü toplanma kararı aldı.

10:50 ÇYDD'deki bilgisayarlara el konuldu
Ergenekon soruşturması kapsamında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Mersin Şubesi'nde arama yapan polisler, bazı belgelere, dizüstü bilgisayara ve bilgisayar hard diskleri ile CD'lere el koydu.

Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, Ergenekon soruşturması kapsamında ÇYDD Mersin Şube Başkanı Sacide Uluğ'u sabahın erken saatlerinde evinden alarak derneğin Silifke Caddesi Tunç Apartmanı'nın birinci katında bulunan şubesine geldi.

Burada arama yapan polisler bazı belgelere, dizüstü bilgisayara ve hard disklere tutanak düzenleyerek el koydu. Belgeleri torbaya koyan polisler, Terörle Mücadele Şubesi'ne götürdü. Dernekte her hangi bir gözaltı olayı olmadı.

Polisler gittikten sonra açıklama yapan Şube Başkanı Sacide Uluğ, polislerin kendisini sabahleyin dernekte arama yapacaklarını söyleyerek evinden aldıklarını ve baskın hakkında herhangi bir açıklama yapmadıklarını kaydetti.

Polislerin dernekteki salon, toplantı odası ve sekreter odasında arama yaptıklarını ifade eden Uluğ, "Arama sonunda bilgisayarımızın hard disklerine el koydular. CD'leri aldı, tutanak düzenlediler. Sebep konusunda hiçbir şey söylemediler. Bazı şehirlerde eş zamanlı olarak yaptıklarını belirttiler." dedi.

CD'lerde sunum ve çalışmalarının bulunduğunu aktaran Uluğ, Türkiye'nin her tarafındaki aramalarla Atatürkçülere gözdağı verilmek istendiğini öne sürdü. (CİHAN)

10:57 Vandaki aramalar 3 noktada arama yapılıyor

'Ergenekon'' soruşturması kapsamında bu sabah Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Genel Merkezi ve şubelerine yönelik başlatılan aramalar kapsamında, Van'da 3 ayrı noktada yapılan aramalar devam ediyor.

Van'da sabah saatlerinde başlayan aramalar, Zübeyde Hanım Caddesi'ndeki ÇYDD şubesinde başladı. Aynı sıralarda Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi ve ÇYDD Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ayşe Yüksel'in üniversitedeki ofisinde ve evinde de arama yapılmaya başlandı.

Yüksel'in şehir dışında bulunması nedeniyle polis ekipleri eve girmek için kapıyı çilingirle açmaktan kaçındı.

Jandarma ekiplerinin evin önünde güvenlik önlemi almasının ardından Yüksel'in akrabası Kerem Yüksel eve gelerek güvenlik güçlerine kapıyı açtı. Aramalar, Kerem Yüksel'in refakatinde gerçekleştiriliyor.

Bu arada ÇYDD Van şubesinde erken saatlerde başlayan aramalarda bazı evraklara ve bilgisayara el konularak araçlara yüklendiği öğrenildi.

10:54 ÇYDD Diyarbakır şubesi de aranıyor
ÇYDD'nin Diyarbakır şubesinde polis arama yaptı. Polisin şubedei belgeleri incelemek üzere tutanakla teslim aldığı öğrenildi.

10:53 Erol Manisalı'nın evi aranıyor
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Erol Manisalı'nın İstanbul'daki evinde polislerce arama yapılıyor. Alınan bilgiye göre, Prof. Dr. Manisalı'nın Beşiktaş 1. Levent Sümbül Sokak'taki evine gelen polisler, burada arama çalışması başlattı. Arama nedeniyle Manisalı'nın evi ve çevresinde polislerce güvenlik önlemleri alındı.

10:47 Haberal İstanbul'a götürülüyor
Ankara Adliyesi Adli Tıp Kurumu'nda muayenesi yapılan Başkent Üniversitesi kurucu Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal, Ergenekon kapsamında sorgusunun yapılması için İstanbul'a götürülmek üzere yola çıkarıldığı bildirildi.

10:31 Mustafa Yurtkuran'ın villasında arama yapılıyor
Ergenekon soruşturması kapsamında Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkan Vekili ve Uludağ Üniversitesi (UÜ) eski rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran'ın Bursa Bademli'deki 3 katlı villasında arama yapılıyor.

Soruşturmayı yürüten İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararıyla yapılan arama yaklaşık 3 saattir sürüyor. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ve İstihbarat Şube Müdürlüğü ile Bursa Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerinin birlikte yürüttüğü çalışmada lüks villa didik didik aranıyor.

Villanın 1. kattaki aramaların tamamlandığı öğrenilirken, diğer katlarında da incelemeler sürüyor.

Bu arada villa çevresinde jandarma geniş güvenlik önlemleri alındı. Prof. Mustafa Yurtkuran ile eşi eski rektör adayı Prof. Merih Yurtkuran'ın halen evde bulunduğu öğrenildi.

Arama sırasında, aralarında Cumhuriyet Gazetesi temsilcisinin de bulunduğu yakın çevresi villanın önüne geldi. Arama ve incelemeler büyük bir titizlikle sürüyor.

10:31 - ÇYDD Alsancak şubesinde arama yapılıyor
Ergenekon soruşturması kapsamında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Alsancak Şubesi'nde de arama yapılıyor. Güvenlik kuvvetleri 1435 Sokak 4 numaradaki Kamer Apartmanı'nın 1. katında bulunan derneğin kapısını çilingire açtırdı. Binaya giriş çıkışlar kapatıldı. Arama devam ederken ÇYDD üyeleri de derneğe gelmeye başladı. Apartman yöneticisi basın mensuplarının sorularına cevap vermedi.

10:29 Haberal Sağlığım yerinde
Ergenekon soruşturması kapsamında Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal'a sağlığı ile soru yönettiler ve "Hoca sağlığınızla ilgili sorununuz var mı içeri alabiliriz" dediler. Prof. Dr. Haberal da, "Allaha şükür bir sorunum yok iyim. Sağlığım ve moralim yerinde" karşılığını verdi.

10:26 Mustafa Yurtkuran İstanbul'a götürülecek
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında evinde arama yapılan Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkanvekili ve eski Uludağ Üniversitesi (UÜ) Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran hakkında, gözaltına alınması yönünde mahkeme kararı bulunduğu öğrenildi. AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, Prof. Dr. Yurtkuran, güvenlik güçlerince Bademli Mahallesi'ndeki evinde yapılan aramanın tamamlanmasının ardından İstanbul'a götürülecek.

10:25 ÇYDD Kadıköy şubesi aranıyor
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin (ÇYDD) Kadıköy Şubesi'nde de arama yapılıyor. Kızıltoprak Zühtü Paşa Mahallesi Hasan Amir Sokak Yelkenkaya Apartmanı'ndaki ÇYDD Kadıköy Şubesi'ne gelen polisler, görevliler geldikten sonra saat 10.00 sıralarında binaya girdi. Polisin, şubede başlattığı arama çalışmaları sürüyor.

10:24 Haberal Sağlık kontrolünden geçirildi
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında gözaltına alınan Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal, sağlık kontrolünden geçirildi.

Haberal, evindeki arama işlemlerinin ardından polis tarafından Ankara Adalet Sarayına getirildi.

Haberal, adliyeye girişi sırasında, gazetecilerin ne ile suçlandığını sormaları üzerine, ''Arkadaşlar, yapanlara sorun. Bana niye soruyorsunuz? Bu Türkiye Cumhuriyetine yakışmıyor. Atatürk'ün kurduğu cumhuriyete...'' diye konuştu.

Daha sonra adli tabiplikte sağlık kontrolünden geçirilen Haberal, adliyeden ayrılırken, basın mensuplarının ısrarlı sorularını yanıtlamadı, ancak ''İyi günler, iyi günler'' dedi.

Haberal'ın, sorgulanmak üzere İstanbul'a götürüleceği bildirildi.

10:23 ÇYDD'nin Şanlıurfa şubesi aranıyor
Ergenekon soruşturması kapsamında eş zamanlı yapılan operasyonda Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Şanlıurfa Şubesi'nde sabahın erken saatlerinde arama yapıldı. Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi'ne bağlı sivil ekipler, Kadri Eroğan Caddesi'nde bulunan Vali Akbulut İşhanı'nın ikinci katındaki şubede arama yaptı. Alınan bilgiye göre polisler ofiste bulunan bilgisayar ve bazı evrakları incelemeye aldı.

Öte yandan Harran Üniversitesi (HRÜ) Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof Dr. Faruk İnce'nin eşi olan ÇYDD Şanlıurfa Şube Başkanı Türkan İnce'yi bu sabah Eyyubiye Yerleşkesi'nde bulunan lojmanlardaki evinden alarak şubeye getiren ekipler, çalışmalarını sürdürüyor.

Arama yapıldığı sırada Türkan İnce'nin eşi Faruk İnce de olay yerine gelerek konu hakkında bilgi almaya çalıştı.

Kameralara konuşmayan İnce, daha sonra olay yerinden ayrılarak üniversiteye gitti. (CİHAN)

ÇYDD Adana ve Çukurova şubesi aranıyor
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Çukurova ve Adana şubelerinde arama devam ediyor.

ÇYDD Çukurova Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Özgür Onar, dernek binası önünde bekleyen gazetecilere yaptığı açıklamada, başkan Filiz Güllüler'in sabah erken saatlerde evinden alınarak derneğe getirildiğini, kapının açtırılarak aramanın başlatıldığını söyledi.

Yönetim kurulu üyelerinin de derneğe çağrıldığını ifade eden Onar, dosyaların, bilgisayarların, kitapların, hard disk, disketler, CD'ler, üye defterleri ve toplantı tutanaklarının incelendiğini belirtti.

Özgür Onar, dernek başkanı Güllüler ile başkan yardımcısı ve Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fiğen Doran ve yönetim kurulu üyelerinin derneğe çağrıldığını ifade etti.

Özgür Onar, aramanın amacını bilmediklerini, sonucu merakla beklediklerini kaydetti.

ÇYDD Adana Şubesi Başkanı Cumhure Mülazımoğlu ise aramanın devam ettiği Çınarlı Mahallesi'ndeki dernek binası girişinde yaptığı açıklamada, henüz aramanın konusuyla ilgili bilgisinin olmadığını söyledi.

Sabah erken saatlerde kardeşi ile yürüyüşe çıktığını ve o sırada gelen haber üzerine durumu öğrendiğini belirten Mülazımoğlu, aramanın kapsamı ve içeriği ile ilgili bir bilgi verilmediğini ifade etti.

Mülazımoğlu, daha sonra dernek binasına girdi.

10:15 Türkan Saylan'ın evi aranıyor
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği(ÇYDD) Genel Başkanı Türkan Saylan'ın evinde, Ergenekon soruşturması kapsamında arama yapılıyor.

Soruşturmayı yürüten savcıların talimatı ile sabah saatlerinde çok sayıda ilde değişik adreslerde gerçekleştirilen baskınların en dikkat çekenlerden biri de ÇYDD'ye yönelik olanı. Derneğin Genel Merkezi ve farklı il ve ilçelerdeki şubelerinde arama yapılırken Genel Başkan Türkan Saylan'ın evinde de arama sürdürülüyor. Sabah saatlerinde Arnavutköy Beyazgül Sokak 41 numaradaki 3 katlı ahşap eve gelen polis ekipleri arama ve inceleme çalışmalarına başladı. (CİHAN)

10:14 Aramalar Van ÇYDD'ye uzandı
Ergenekon soruşturması kapsamında evinde ve üniversitedeki odasında arama yapılan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Van Şubesi Onursal Başkanı Prof. Dr. Ayşe Yüksel'in İstanbul'da olduğu öğrenildi.

Ergenekon operasyonları kapsamında bu sabah Van'da 3 ayrı noktada arama yapıldı. Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) eski Rektör Yardımcısı ve ÇYDD Van Şubesi Onursal Başkanı Prof. Dr. Ayşe Yüksel'in evi ve araştırma hastanesindeki odası ile derneğin Van Şubesi'nde eş zamanlı operasyon başlatıldı.

Van Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, dernek binası ve Yüksel'in üniversitedeki odasında araştırma çalışmalarına devam ediyor.

Jandarma bölgesinde bulunan üniversite yerleşkesine ise polis, jandarma eşliğinde geldi. Yerleşkedeki evin kapısını çalan polise, Ayşe Yüksel'in erkek yeğeni olduğunu belirten bir kişi kapıyı açtı. ÇYDD Van Şubesi Onursal Başkanı Prof. Dr. Ayşe Yüksel'in İstanbul'da olduğu belirtildi.

Polisin, jandarma eşliğindeki araştırmaları devam ediyor.

Öte yandan, Prof. Dr. Ayşe Yüksel hakkında 2005 yılında eski Rektör Yücel Aşkın ile birlikte çete kurmak suçundan dava açılmıştı. 2 yılı aşkın süren yargılama sonucunda dava dosyasına görevsizlik kararı verilerek, dosya izin alınması için YÖK'e gönderilmişti.

Eski Rektör Yücel Aşkın ve eski Rektör Yardımcısı Ayşe Yüksel'in de aralarında bulunduğu dava dosyası, 15 aydan bu yana YÖK'te bekliyor.

08.30 itibariyle basına İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararı çerçevesinde İstanbul ve Ankara polisi ile bazı bölgelerde Jandarma, Başkent Üniversitesi, Ankara Patalya Otel'de, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) genel merkezi ve İstanbul'daki şubelerinde arama başlattı.

Onikinci dalga kapsamında Başkent Üniversitesi Rektörü ve sahibi Mehmet Haberal ile ÇYDD Genel Başkanı Türkan Saylan'ın evlerinde de arama yapıldığı öğrenildi.

Operasyon sabah 08.30 itibariyle televizyonların haber kanallarında son dakika olarak verilmeye başlandı.


EVLERİNDE ARAMA YAPILAN REKTÖRLER

Başkent Üniversitesi kurucu rektörü Mehmet Haberal
Uludağ Üniversitesi eski rektörü Mustafa Yurtkuran'ın
İnönü Üniversitesi eski rektörü Fatih Hilmioğlu
19 Mayıs Üniversitesi Eski rektörü Ferit Bernay


ÇYDD'NİN ŞU ANA KADAR ARAMA YAPILAN ŞUBELERİ
Şişhane'deki Genel Merkez
Bakırköy şubesi
Kadıköy şubesi
Ankara şubesi
İzmir şubesi
Bursa şubesi
Trabzon şubesi
Şanlıurfa şubesi
Diyarbakır şubesi
Adana şubesi
Çukurova şubesi
Antalya şubesi
Mersin şubesi
Van Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Prof.Dr. Ayşe Yüksel'in iş yeri ve evi
Şanlıurfa şubesi

BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ'NE ERGENEKON OPERASYONU

Ergenekon soruşturması kapsamında, Başkent Üniversitesi Rektörü ve Kanal B Televizyonu Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın evinde arama yapıldığı öğrenildi. Polisin, Haberal'ın evi ile birlikte Başkent Üniversitesi ile Kanal B televizyonununda da aramaları sürdürdüğü bildirildi.

KANAL B'YE OPERASYONU

Başkent Üniversitesi ve Başkent Televizyonu'na (Kanal B) yönelik güvenlik güçleri Ankara'da Ergenekon 12. dalga operasyonu düzenledi. Operasyon kapsamında Eskişehir Yolu üzerinde bulunan Başkent Üniversitesi ve Kanal B kampusünde jandarma aramalarını sürdürüyor.

Aynı kapsamda üniversitenin rektörü ve televizyonun yönetim kurulu başkanı olan Mehmet Haberal'ın evi ile Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Ankara Merkezi'nde de Ergenekon soruşturması kapsamında aramalar yapıldığı bildirildi.

Aramalarda KanalB'nin bilgisayar harddisc'leri kopyalanıyor. (CİHAN)

KIZILCAHAMAMDAKİ PATALYA OTELDE DE ARAMA YAPILIYOR

''Ergenekon'' soruşturması kapsamında Başkent Üniversitesi Rektörlüğü ve Kızılcahamam'daki Patalya Otelde de arama yapılıyor.

Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerinin Başkent Üniversitesi Rektörü Mehmet Haberal'ın evi ve Kanal B'nin yanı sıra Başkent Üniversitesi Rektörlük binası ile Kızılcahamam'daki Patalya Otelde de arama yaptığı öğrenildi.

MHP'Lİ BÖLÜKBAŞI HABERAL'IN EVİNE GELDİ

Başkent Üniversitesi Rektörü Mehmet Haberal'ın evinde yapılan aramalar sırasında MHP Milletvekili Deniz Bölükbaşı'nın da buraya geldiği öğrenildi. Bölükbaşı, Jandarmanın izin vermesi sonucu eve girdi.

ÇYDD'NİN İZMİR BÜROSU DA ARANIYOR

'Ergenekon'' soruşturması çerçevesinde, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği İzmir Şubesi'nde arama yapıldığı öğrenildi.

Alınan bilgiye göre, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nın talimatıyla Ergenekon soruşturması kapsamında Kıbrıs Şehitleri Caddesi'ndeki ÇYDD İzmir Şubesi'nde arama yapıyor.

TÜRKAN SAYLAN'IN EVİ ARANIYOR

ÇYDD başkanı Türkan Saylan'ın evinde de arama çalışmaları sürdürülüyor.

OPERASYON BURSAYA DA ULAŞTI

Uludağ Üniversitesi rektörü Mustafa Yurtkuran'ın Bademli bölgesindeki evinde jandarma ve özel harekat polisleri tarafından aranıyor.

OPERASYONA İLGİNÇ BENZETME

Bir haber kanalına canlı telefon bağlantısı ile katılan Gazi Üniversitesi Ceza Hukuku Uzmanı Prof. Dr. Nurullah Aydın, Ergenekon opersyonunu Amerikanın Mc Carty dönemindeki 'cadı avı'na benzetti.

FERİT BERNAY'IN EVİ ARANIYOR

''Ergenekon'' soruşturması kapsamında eski Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Rektörü Prof. Dr. Ferit Bernay'ın evinde arama yapılıyor. Samsun Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, sabah saatlerinde, Prof. Dr. Ferit Bernay'ın OMÜ Kurupelit Yerleşkesi'ndeki lojmanlarda bulunan evine gelerek aramalara başladı. İki dönem OMÜ Rektörlüğü yapan Prof. Dr. Bernay, halen OMÜ Tıp Fakültesi Hastanesi'nde görev alıyor.

İZMİR BAROSUNDAN ERGENEKON YANLISI AÇIKLAMA

İzmir Barosu Başkan Vekili Özdemir Sökmen, Ergenekon yanlısı açıklamalarıyla dikkat çekti. 'Ülkede ne kadar Atatürkçü varsa hepsi toplanıyor, gidişat hiç iyi değil bakalım daha neler göreceğiz' diyen Sökmen, bir korku imparatorluğu kurulmak istendiği iddiasında bulundu.

aktifhaber

Ergenekon'un 12. dalgasında bugün gözaltına alınan rektörlerin Cumhuriyet mitinglerinin hızlı takipçileri arasında yer alması dikkat çekiyor. Öyle ki...
14 Nisan 2009 00:38


Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan rektörlerin, 2007 yılında tertiplenen ve şu an tutuklu bulunan Tuncay Özkan'ın başını çektiği Cumhuriyet mitinglerinin hızlı takipçileri arasında yer alması dikkat çekiyor.

Ergenekon soruşturmasını yürüten savcıların talimatı üzerine sabah saatlerinde gözaltına alınan Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) eski Rektörü Prof. Dr. Ferit Bernay, Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkanvekili ve eski Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran, Başkent Üniversitesi kurucu Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal ve İnönü Üniversitesi eski Rektörü Fatih Hilmioğlu, cumhurbaşkanlığı seçimini etkilemek amacıyla Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) tarafından Ankara Tandoğan Meydanı'nda 14 Nisan 2007 tarihinde yapılacak 'Cumhuriyet'e sahip çıkma mitingi'ne yüksek katılım sağlamak için her türlü yönteme başvurmuştu.

Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, mitinge öğrencileri götürmek için sınavları ertelemişti.

Mustafa Yurtkuran'ın başında bulunduğu Bursa Uludağ Üniversitesi, 14 Nisan 2007 tarihinde öğretim üyelerini Ankara Tandoğan Meydanı'nda yapılan mitinge götürmek için harekete geçmişti.

Öğretim üyeleri, özellikle uzun süredir akademik kadro bekleyen birçok öğretim görevlisi ve asistanın söz konusu mitinge katılmak zorunda olduklarını aktarmıştı.

Bu arada katılımlar için tek tip cüppe hazırlandığı ancak bunun için ödenen paraların nereden karşılandığı öğrenilememişti. .
haber7


En son Ekim tarafından Çrş Nis 15, 2009 10:49 pm tarihinde değiştirildi, toplam 2 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Sal Nis 14, 2009 10:02 pm    Mesaj konusu: Levent Ersöz'ün Ses KaydI internette Alıntıyla Cevap Gönder

Nuray Mert
'Tezkere krizi'ni yeniden düşünmek

ABD’nin ünlü düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsü’nün Sabancı Üniversitesi ile ortaklaşa düzenlediği bir seminerde konuşan ünlü İngiliz bürokrat/diplomatı Chris Patten, “Wolfowitz’in askeri suçlaması hataydı” demiş (Milliyet, 6 Mayıs).

Patten, Wolfowitz’i kastederek “O dönem Türkiye’yi AB sürecinde en fazla destekleyen isimlerden biri Ankara’ya uçtu ve generalleri tezkerenin reddinde Meclis kararını çiğnemedikleri için azarladı. Oysa, ordunun parlamentonun üzerinde olmamasının Kopenhag Kriterleri olduğunu çok iyi biliyordu” diyor.

Patten, Türkiye’de tezkere konusunda yaşanan tartışmaları bilmiyordur, bizim hatırlamamızda fayda var. O dönem, Kopenhag Kriterleri’ni dikkate almayan sadece ABD dış politikası ve Wolfowitz değil, çoğunluğu Türkiye’nin AB üyeliği yanlısı bir koro idi. Liberal-demokratların birçoğu Meclis kararı, demokratik irade falan dinlemeyip, kıyameti kopardılar. Bunların arasında istisnalardan biri Gülay Göktürk’tür. Göktürk, o zamanlar yazdığı Dünden Bugüne Tercüman gazetesinde, tutarlı demokratik tavrını çok net biçimde ortaya koymuştu (8 Mayıs 2003).

Buna karşın, bugün Ergenokon deyip başka bir şey demeyen, töre cinayetinin ardında bile darbecilik arayan birçoklarının demokrasi falan düşündüğü yoktu. Önce, Wolfowitz Ankara’ya uçmadan, Mehmet Ali Birand, Washington’dan bildirdi, Posta Gazetesi ‘Coni Affetmiyor’ manşeti ile çıktı, ‘Türk ordusu lendisinden beklenen liderliği gösteremedi’ ifadesi, alt başlıkta yer aldı (7 Mayıs 2003). Sonra kıyamet koptu, demokrasiyi düşünen yoktu. Büyük Türk demokratlarının birçoğu, ‘ABD bizi defterden sildi, öldük, bittik’ diye ortalığı velveleye verdiler. Sadece Yeni Şafak gazetesi, ‘Küstah Kovboy’ manşeti ile çıktı (8 Mayıs 2003).

Daha sonra, Birand, ABD dönüşü Neşe Düzel’e röportaj verip, olaya netlik kazandırdı; ABD en çok orduya, sonra CHP’ye kızgındı, AKP’ye de, daha kararlı davranmadığı için kızıyordu. Oysa birileri Birand’a, ‘Tezkere geçseydi, AKP 15 yıl daha Türkiye’nin başında olurdu’ demişti (Radikal, 19 Mayıs 2003). Bu açıklama karşısında, demokrat gazeteci Düzel’in aklına ‘Nasıl yani, Türkiye’de kimin iktidar olacağına ABD mi karar veriyor?’ demek gelmemişti.

Sadece onun değil, büyük Türk demokratlarının birçoğu, başlıbaşına skandal olan bu ifadelere hiç mi hiç takılmadılar. Birçokları köşelerinde ‘Wolfowitz’i öyle okuyalım, yok böyle okuyalım’ yorumlarına döşendi. Meclis kararı bir yana, kamuoyunun ağırlıklı olarak savaşa karşı tavrını, ‘Türk Baascı-İslamcı beraberliği’ diye tanımlayan çıktı.

Yine tuhaftır, tezkerenin Meclis’ten geçmesini arzu ettiği bilinen Tayyip Erdoğan, Meclis kararını, delikanlı bir uslupla savundu, buna karşın tezkereye karşı olduğu bilinen, o zamanki Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, ‘Olan oldu, geçmişe değil, geleceğe bakalım’ gibi, son derece ihtiyatlı bir açıklama yaptı. Sonra, Batı kamuoyunda, Türkiye’nin bu kararını demokrasinin zaferi olarak çok prim yaptı. Ancak, o dönem, bu karar büyük ölçüde AKP’nin İslamcılığına yorulmuştu. Tezkere’nin reddinin ertesinde, sol liberal The Guardian gazetesi bile, Erdoğan’ın namaza durmuş bir fotoğrafına büyük yer verdi (10 Mart 2003).

Her zaman geçmişi bırakıp, geleceğe bakamayız, zira birçok durumda geçmişe bakmadan önümüzü göremeyiz. Tezkere krizi etrafında olan biteni hatırlatmamın nedeni, birilerinin ne denli tutarsız, omurgasız olduğu değil. Daha önemlisi, yakın tarihimizde yaşanan bu krizin, siyasal hayatımızın seyrini büyük ölçüde etkilemiş olabileceği. Daha açık konuşayım, büyük bir demokratikleşme hamlesi sayılan, meşhur Ergenekon davasının bir ucunun TSK ile ABD’nin arasının açılması olayıyla nasıl bir ilgisinin olabileceğini düşünelim diyorum.

Ve hemen kendimi, ‘yargının bağımsızlığına gölge düşürmek’ ithamından kurtarayım; ben bazı liberal demokrat aydınlar ile bu konuda aynı fikirdeyim. ‘Bu dava AKP’nin muhalefetten öç alma davası değil, ardında küresel dinamik var’ diyorlar ya, ben de onlara aynen katılıyorum. Somut bir müdahaleden değil, son derece soyut, ‘evrensel, tarihsel, küresel bir dinamik’ten söz ediyorum. Tüm söylediğim bundan ibaret.

RADİKAL

Levent Ersöz'ün Ses Kaydı
14 Nisan 2009 14:30

Ergenekon Tutuklusu GATA'da yatan Tuğgeneral Levent Ersöz'ün ses kaydı çıktı. Ersöz, Başbuğ'a hakeret ediyor ve tehditler savuruyor...

Ölümcül bir virüs kaptığı söylenen Ergenekon tutuklusu Levent Ersöz'e ait olduğu iddia edilen ses kaydında, Ersöz'ün her şeyi açıklayacağına dair ifadeler yer alıyor

Ergenekon tutuklusu Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz’e ait olduğu iddia edilen bir ses kaydı video paylaşım sitelerinde yayınlandı. Bugün öğle saatlerinde paylaşım sitelerine düşen kayıt 8 dakika 54 saniye sürüyor. Kaydın ne zaman, nerede ve nasıl yapıldığına dair bir bilgi bulunmuyor.

HASTANEDE VİRÜS KAPMIŞTI

Sevk zincirine aykırı bir şekilde GATA’ya sevk edilen ve tedavi gördüğü hastanede tehlikeli bir virüs kaptığı açıklanan (E) Tuğgeneral Levent Ersöz’e ait olduğu belirtilen ses kaydında dikkat çeken ifadelerin başında, içeri girmesi halinde başkalarının da gireceği gerekirse bildiklerini korkusuzca anlatacağı dikkat çekiyor.

‘Ben ışığı görmezsen onlar ışık göremezler’ diyen kayıttaki ses ‘konuşursam TSK zor durumda kalır, ben ışığı görmezsem onlar hiç göremez’ gibi ifadeler kullanıyor. Genelkurmay’ı eleştiren kayıttaki ses şu ifadeyi kulanıyor, “Biz bu adamın albay olacağına bile inanmıyorduk. Genelkurmay başkanı oldu”

ALBAY OLAMAZ DEDİK GENELKURMAY BAŞKANI OLDU

Bahsettiği kişilerle ilgili kayıttaki ses, “Yani karşıma alıp o adamı senin Allah belanı versin lannn. Sen bu yüzden bunu yaptın. Sen böyle bir şerefsizsin demek istiyorum.” ifadelerini kullanıyor.

Silahlı Kuvvetlerin personeline sahip çıkmadığı eleştirisini yapan ses göz altılarla ilgili TSK’nın tepki vermemesini eleştiriyor.


Levent Ersöz’e ait olduğu iddia edilen kayıttaki ses gerekirse her şeyi açıklayacağını belirtiyor. Ses kaydında şu ifadeler yer alıyor: “Şu aşamada bile ben çıkar derim ki kardeşim sen vaktinde bunu yapmadın. Sen sorumlusun. Ben bunu çıkar konuşurum orada.”

BİLDİKLERİMİ KORKUSUZCA SÖYLERİM

Bildiklerini söyleyeceğini belirten kayıttaki ses,“Korkusuzca bildiklerimi doğruyu söyletmesinler… Bunu mu söyletmek istiyorlar yani. Nerdeydi onlar? Kime bağlı ona mı bağlıydı? O şerefsize mi bağlı?”

Silahlı kuvvetleri eleştiren kayıttaki ses şu sözlerle sarf ediyor, “Biz bu adamın albay olacağına bile inanmıyorduk. Genelkurmay başkanı oldu.”

IŞIĞI GÖREMEZSEM ONLAR HİÇ GÖREMEZ
Yaptıklarını hakim önünde anlatacağını belirten ses, yargıdan kaçmayacağını ve anlının akıyla çıkacağını belirtiyor. Konuşmalar şu şekilde devam ediyor, "Ama ben ışığı görmezsem onlar hiç ışığı göremezler. Hiç ışığı göremezler. Olur, olmaz gideriz yatarız. Ne kadar yatarız. Ayrı mevzuu."

REKLAM YAPMANIN NE ANLAMI VAR

Kendisini ziyaret gelen Orgeneral rütbesindeki birinin telefon alarak bilgi vermesini de eleştiren ses kaydı, "Sen bana iki yıl emir komuta etmişsin. Kalk gel. Sana buraya niye geldiğin zaman jandarma hayır mı diyor. Bir de telefon edip de oradan buradan millete reklam olmanın ne anlamı var ki yani."


SES KAYDININ TAM METNİ:

“BEN IŞIK GÖRMEZSEN ONLAR IŞIK GÖREMEZLER”
Çaba sarf ediyorum ama bazen dayanamıyorum. Ben kendim de bazen ışık göremiyorum. Ben eğer ışık görürsem onlar da ışık görecekler ben ışık göremezsem onlar ışık göremezler.
Bunu böyle algılamaları lazım ama kimse böyle algılamıyor. Bunu şey yapmak için söylemiyorum. Şantaj veya tehdit manasında söylemiyorum.
Beni alıp sözüm ona karanlığa gömmek istiyorlar. Gömdükten sonra her şey, onurumla direnmeye çalışıyorum. Onurumla direniyorum. Hesaplaşmak ve yüzleşmek dahi istiyorum.

“SEN BÖYLE BİR ŞEREFSİZSİN DEMEK İSTİYORUM”

Haykırmak bağırmak istiyorum. Yani karşıma alıp o adamı senin Allah belanı versin lannn. Sen bu yüzden bunu yaptın. Sen böyle bir şerefsizsin demek istiyorum.
Yani ben bu kadar şey yaşıyorum. İsyan ediyorum yani Silahlı Kuvvetleri bu duruma düşürdüğü için. Ülkeyi bu duruma düşürdüğü için.
Ben en tepedeki iki adamlara ben bunları suratına söylemek istiyorum. Utanmadan buradaki adama geliyor yaa. Oradaki adamı gidip de ziyaret ediyor yaa.
Yani boyun boynun devrilsin. Boyu posu devrilsin. Bilmem ne kulübünden dışarı çıkmayan affedersiniz şerefsiz. Sen nasıl böyle yaparsın.
Senden önceki öyleydi de sen niye öyle yaptın. Sen niye yaptın. Bir de ziyarete geliyorsun. Utanır insan yaa.
Sen bazı şeyler için bazı şeyleri feda ediyorsan o zaman da sana bu devlette bu silahlı kuvvetler, çok yazık, sana bu rütbeleri vermiş.
Ben böyle karşıma alıp böyle sizin Allah belanızı versin demek istiyorum. Gerçekten ben bunu demek istiyorum. Birileri bir şeyler yazıyor. Bilmem neresinde bir şeyler yayınlanıyor.
Kimse de gidip ona da sormuyor ki yaa kardeşim bu seninle ilgili mi? Biz suçlanıyoruz yaa. Böyle bir şey var mı? Böyle bir şey var mı?

BİZE GÖREV VERİRKEN, ÇALISTIRIRKEN, İYİYDİ DE ŞIMDİ NE OLDU?

Silahlı Kuvvetler bu kadar insanına sahip çıkmaz mı? Yaa. En son bir tane emrinde çalışan bir tane emrinde çalıştığı bir adam alınınca ortalığı ayağa kaldırdılar.
Yazık değil mi peki o iki Orgeneral iki tane efendime söyleyeyim tuğgeneral bir kaç tane albay. Yazık değil mi bize yanii. Sanki emirlerinde çalışmak mı lazım bunları korumak için.
Yani onları buradan kurtarmak için. Yazık değil mi bize yani? İlker Paşa’nın emrinde çalıştı şimdiki, onun yardımcısıydı. İnsaf yaa onun için toplandılar ettiler. Bizim için falan değil yani. Ne Hurşit Paşa için ne Şener Paşa için yaa.
Yani bize görev verirken, çalıştırırken, çalıştırdıkları zaman efendime söyleyeyim yanımızda olan başkaları dışarıda elleri kolları serbest dolaşıyorlar, eeeeee biz buradayız.
Niye biz buradayız yaa. Ne yaptık biz? Ne yaptık yani? Ben bunu kabullenemiyorum. O iki tane adamı karşıma alıp Allah sizin belanızı versin demek istiyorum.
Bu kadar isyan ediyorum. Oturup yazabilirim de. Her an için yapabilirim bunu. Çünkü artık bu noktaya geldim.

“BEN KONUŞURSAM TSK NE HALE GELİR”

Şener Paşa’dan sonra adam bizi çağırdı. İki general beraber. Bütün bunları siz yaptınız dedi. Allak bullak ettiler her tarafı. Benim bütün dairemi dağıttılar. Bizleri başka yerlere gönderdiler.
Sizin için iki tane tuğgenerali asmak nedir ki hiç önemli değil. O gün bunları yapsalardı Türk Silahlı Kuvvetleri bugün bu hale düşmezdi. Şu aşamada bile ben çıkar derim ki kardeşim sen vaktinde bunu yapmadın. Sen sorumlusun.
Ben bunu çıkar konuşurum orda. O zaman ne olacak bu silahlı kuvvetler bu ülke ne hale gelir yaa. İşte bunun için susuyoruz ama hak etmediğimiz ben şimdi nasıl bu isyan içerisinde olmayım yaa, isyan içerisinde olmayım. Bakıyorum ki yok kardeşim.
Yani ama bunun ötesinde bakıyorum ki hiç bir tane kimse elini açıp da bu böyleydi şöyleydi demiyor ya. Allah kahretsin diyorum yaa. Bazen buna bile isyan ediyorum.
Yani diyorum ki oğlum sen jandarmaydın şuydun buydun. Keşke hırsızlık yapsaydın da bu günleri görmeseydin. Çünkü hırsızlık yapanların hiçbir tanesi bunları görmedi yaa. Yemin ediyorum görmediler yaa.

KORKSUZCA BİLDİKLERİMİ SÖYLETMESİNLER

Bana savcı ne dedi biliyor musunuz? Sizi dedi, burada olmadığınız için dedi, vurun abalıya dediler dedi. Her şeyi sizin üstünüze yıkmağa çalıştılar dedi. Savcı yani bunların savcısı, bana söylediği söz bu. Bu kadar ayıp bir şey yaa. Bu kadar ayıp bir şey yaa. Bir tuğgeneral olarak ne yapabilirim ben.
Cürmüm kadar yer yakarım. Ben cürmüm kadar yer yakarım. Ne yapabilirim. Ben birinci ağızdan, genelkurmay başkanına söyledim. Birinci ağızdan söyledim. Adam bana kükredi yaa. Yaa sen kendi generaline mi güveneceksin Silahlı Kuvvetlerin bir personeline mi güveneceksin? Onlara güvendi. Onlara. Ben Allah var.
Korkusuzca bildiklerimi doğruyu söyletmesinler… Bunu mu söyletmek istiyorlar yani. Nerdeydi onlar? Kime bağlı ona mı bağlıydı? O şerefsize mi bağlı? O insanlar onurundan konuşmalılar.
Eğer biraz onurlu insanlar varsa çıkarlar bunu anlatırlar yaa. Tüm Silahlı Kuvvetler, generaller bunu bilir yaa.

ALBAY OLAMAZ DEDİK GENELKURMAY BAŞKANI OLDU

Bırakın her şeyi siyaseti şunu bunu yaa. Bizim yemin ettiğimiz ordu bu ordu değil. 35 yıl önce yemin ettiğimiz veya 40 yıl önce yemin ettiğimiz ordu bu ordu değil.
Bu ordu değil. Adam şunu diyor yaa. Biz bu adamın albay olacağına bile inanmıyorduk. Genelkurmay başkanı oldu. Daha neler neler yaa.
Yemin ederim gerçekten oyun bu. Bu adamları bizim içimizde bu hale getirenlerin oyunu. Ben herkese de aynı şeyi söylerim.

BEN YAPTIĞIMI YAPTIM DERİM ZATEN HÂKİMİN ÖNÜNDE

Benim veremeyeceğim bir hesabım yok. Ben yaptığımı yaptım derim zaten hâkimin önünde. Bunlarla görüştün mü görüştüm. Niye görüştün şunun için görüştüm.
Makam odanda kayda aldın mı aldım. Kaldı ki ben amirlerime karşı sorumluyum, muvazzaf da alırım sivil de alırım. Bunun yetkisi kimde istihbarat başkanı olarak ben de.
Yaptığımı da yaptım derim. Niye yaptın mı denmesinden kaçmam ki. Bunların nasıl olduğunu anlattım ben. Nasıl yapıldığını, bizimkilerin sorumluluğumuzda olmadığını falan anlattım.
Benim emir komuta, yani bana emir komuta etmiş olan bir adamın bana bu soruyu sormuş olması beni incitti. Ha ben hiç bir zaman yargının önünden kaçmam. Ben alnımın akıyla oradan çıkacağım, ben buna eminim.

BEN IŞIĞI GÖRMEZSEM ONLAR HİÇ IŞIĞI GÖREMEZLER

Ama ben ışığı görmezsem onlar hiç ışığı göremezler. Hiç ışığı göremezler.
Olur, olmaz gideriz yatarız. Ne kadar yatarız. Ayrı mevzuu. Adam oradan telefon ediyor. Ben ziyaretine gelebilir miyim diye. Bir orgeneral. Yaa sen kalk gel kardeşim.
Diğerleri geldi. Sen bana iki yıl emir komuta etmişsin. Kalk gel. Sana buraya niye geldiğin zaman jandarma hayır mı diyor.
Bir de telefon edip de oradan buradan millete reklam olmanın ne anlamı var ki yani. Bir başkası telefon ediyor. Bir başkası not gönderiyor. Bu orgeneral seviyesine gelmiş olan insanlar daha nesinden korkuyorlar.

video için:
http://www.aktifhaber.com/news_detail.php?id=217587

Kerinçsiz'den Tehdit
15 Nisan 2009 10:41

Ergenekon'un tutuklu sanığı Kerinçsiz'den mahkeme heyetine tehdit...

Ergenekon davasının 75. duruşmasına Kemal Kerinçsiz'in savunması yine damga vurdu. Daha önceki duruşmada savcıları eleştiren Kerinçsiz bu duruşmada da hakimleri eleştirdi. Kemal Kerinçsiz hakimlere hitaben "Sizleri tarafsız gördüm ama bağımsız görmedim" dedi.

''Ergenekon'' davasının 75. duruşması başladı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki salonda görülen davanın dünkü duruşmasına, Erkut Ersoy, Ümit Sayın, Kahraman Şahin, Hayrettin Ertekin, Oğuz Alpaslan Abdülkadir, Mete Yalazangil ve Aydın Yüksek dışındaki tutuklu 29 sanık katıldı.
Duruşmada, tutuksuz sanıklardan Güler Kömürcü Öztürk de hazır bulundu. Duruşmaya, tutuklu sanık avukat Kemal Kerinçsiz'in savunmasıyla devam edildi.

''MAALESEF TÜRKİYE'DE HERKES TERÖRİST YAPILMAYA ÇALIŞILIYOR''

''Ergenekon'' davasının tutuklu sanığı avukat Kemal Kerinçsiz, ''Maalesef Türkiye'de herkes terörist yapılmaya çalışılıyor'' dedi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde son 9 duruşmadır savunma yapan Kerinçsiz, ''Ergenekon'' soruşturması kapsamında son gözaltına almaları eleştirerek, şöyle konuştu:

SIRA SİZE DE GELECEK

''Profesör alınacak, başkası alınacak. Sıra size gelecek. O zaman mı hukuku hatırlayacaksınız? Bu ülkede herkes mi terörist? Bunun sonu nereye kadar gidecek? Malatya Üniversitesi, İnönü Üniversitesi rektörü terörist. Maalesef Türkiye'de herkes terörist yapılmaya çalışılıyor. Bunun sorumluluğu Yargıtay'dadır, sizdedir. Sizleri tarafsız gördüm ama bağımsız göremedim.''

MAHKEME BAŞKANI DA TAKİP EDİLİYOR

Kerinçsiz, ''60'a yakın hakimin takip edildiğini, bunun içerisinde belki de Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün'ün de bulunduğunu'' iddia ederek, ''bu durumda hukuka yakın karar vermenin mümkün olmadığını'' öne sürdü. Başkan Köksal Şengün'ün makam aracının değiştirilmesine de tepki gösteren Kerinçsiz, Şengün'ün ''bu yeni otomobili kabul etmemesi gerektiğini'' söyledi.

ALGILAMA YANLIŞINIZ VAR SİZE AÇIKLARIM

Başkan Köksal Şengün ise ''Savunmanızdan sonra bunu size açıklayacağım. Algılamada yanlışınız var. Düşündüğünüz gibi değil'' diye yanıt verdi.

GİZLİ TANIKLAR RADİKAL ÖRGÜTLERDE CEZA ALAN KİŞİLER

''İddianamenin tamamen gizli tanıklara dayandırıldığını, gizi tanıkların tamamına yakın kısmının birtakım radikal örgütlere mensup olup cezalar alan kişiler olduğu'' iddiasında bulunan Kerinçsiz, ''gizli tanık yasasının 'Ergenekon yasası' olduğunu'' savundu. Soruşturma aşamasında bir kişinin ya ''normal tanık olarak ya da sahip olduğu bilgilere göre gizli tanık olarak dinlenmesi gerektiğini'' söyleyen Kerinçsiz, savcıların Osman Yıldırım'ı hem gizli, hem de normal tanık olarak dinlettiğini, bunun hukuka aykırı olduğunu kaydetti.

Kerinçsiz, ''askeri darbelerden şikayetçi olanların, bunu demokrasi dışı diyenlerin, yargı darbeleri ile ülkeye yön vermeye çalıştığını'' öne sürerek, ''Maalesef 10 tane hakimle yargı darbesi yapılabiliyor. Bugün burada uygulanan budur'' dedi.

Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin kaldırılmasına da değinen Kerinçsiz, bu mahkemelerin özel yetkili ağır ceza mahkemesi yapılarak sadece isminin değiştirildiğini anlattı. Kerinçsiz, ''Ama uygulama aynen kaldı. Özel ağır ceza mahkemeleri ile diğer ağır ceza mahkemeleri arasında uygulanan hukuk farklıdır. Özel ağır ceza mahkemeleri iktidarın en çok kullandığı mahkemelerdir. Siyasi operasyonlarla hazırlanan dosyalar bu mahkemelerin önüne konuluyor. Sistemi değiştiren mahkemeler oluyor'' şeklinde konuştu.

Soruşturma sırasında ''Kuddusi Okkır'ın öldürüldüğünü'' iddia eden Kerinçsiz, ''Okkır'ı tahliye etmeyen hakim ve savcıların 'adam öldürmek' suçlamasıyla yargılanması gerektiğini'' öne sürdü. Kerinçsiz, ''Savcıların yargılanması gerekir. Biraz vicdanları varsa, buraya çıkmamaları gerekirdi'' dedi.

PERİNÇEK'İN AVUKATLARI, 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ HAKİMİNİN VERDİĞİ ARAMA VE EL KOYMA KARARINDA KULLANDIĞI DİLİ ELEŞTİRDİ

''Ergenekon'' davasının tutuklu sanıklarından İP Genel Başkanı Doğu Perinçek'in avukatları Mehmet Cengiz ve Hasan Basri Özbey, son operasyona ilişkin arama ve el koyma kararı veren İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi hakiminin kullandığı dili eleştirdi.

Cengiz ve Özbey, ''Ergenekon'' davasının görüldüğü Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde basın mensuplarına yaptıkları yazılı açıklamada, son operasyonda kanunsuzluklar olduğu öne sürülerek, arama ve gözaltılar için karar veren İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin diğer heyetinin hakiminin, ''hukuk uygulamasında örneğine rastlanmamış biçimde bir karar yazdığının ortaya çıktığı'' iddia edildi.

Açıklamada, ''Arama ve gözaltıların muhatabı olan tüm kişiler için aynı şablonun uygulandığı hakim kararında, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden ve 20 Temmuzda başlanacak her 2 dava da sonuçlanmış, şüpheliler mahkum edilmiş ve mahkumiyet kararları kesinleşmiş gibi bir dil kullanılmıştır'' denildi.

Hakimin kararında ''aşağıdaki fiillerin işlendiği anlaşılmıştır'', ''örgütün darbe teşebbüsüne giriştiği açıkça anlaşılmıştır'', ''darbenin gerçekleşmesi için örgütün kendine bağlı akademisyenler ve STK'larındaki uzantılarından açıkça faydalanılmıştır'' gibi ifadelerin kullanıldığı belirtilen açıklamada, ''Ergenekon davasına bakan mahkemenin hakimlerinden birinin devam eden yargılamaya aldırmadan, temel hukuk kurallarını hiçe sayarak kendisini mahkeme yerine koyduğu ve mahkumiyet kararı yazdığı'' öne sürüldü.

Açıklamada, davaya bakan mahkemenin ''iddia olunan Ergenekon terör örgütü'' olarak kullanılması kararı almasına rağmen, kısaltma yapılarak ''ETÖ'' adının kullanıldığı ifade edilerek, mahkemenin bu yöndeki kararına uyulmadığı kaydedildi.

Basın mensuplarının sorularını da cevaplandıran Cengiz, hakimin ''iddia edilmektedir'' yerine ''anlaşılmıştır'' şeklinde kesin ifadeler kullanarak, yargılamayı görmezden geldiğini savundu.

Hakimin arama ve el koyma karına, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünün 10 Nisan 2009 tarihli yazısını dayanak gösterdiğini ifade eden Cengiz, ''İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi bir bütündür. Daha yargılama bitmedi. Sanıklar hakkında kesinleşen bir mahkeme kararı yok. Biz burada tiyatro mu, merasim mi yapıyoruz? Böyle bir karar verilebilir mi?'' dedi.

Mehmet Cengiz, hakim hakkında yasal yollara başvuracaklarını belirterek, Adalet Bakanı ve Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün'ü göreve çağırdıklarını söyledi.
aktifhaber

TÜRKAN SAYLAN OPERASYONU MİT'TEN
15 Nisan 2009 09:06
ÇYDD ve ÇEV operasyonunu MİT'ten gelen istihbarat başlattı. İşte şok ayrıntılar..


Son Ergenekon Operasyonu'nda Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'ne baskınlar düzenlenmesi en dikkat çekici noktaydı.

ÇYDD'nin "darbe girişimleri" ve "Ergenekon"la bağlarını herkes 2. İddianameden sürmeye çalışırken, operasyonun fitilini MİT'in ateşlediği ortaya çıktı.

MİT tarafından 24 Nisan 2001 tarihinde hazırlanan dönemin İstihbarat Başkanı Cemal UZGÖREN imzalı belgeyi dün haberleştirmiştik. Sözkonusu belgede ÇYDD ve ÇEV'in dünya çapında misyonerlik faaliyetlerini organize eden Amerikan Board isimli şirket tarafından finanse edildiği ve yasak olan örtülü misyonerlik faaliyetleri yürüttükleri belirtiliyordu..

SON OPERASYON DIŞ TEMASLAR ÜZERİNE YAPILDI
ÇYDD'ye yapılan son operasyon ise derneğin dış temasının ve para akışının yoğunlaşması üzerine yapıldı. MİT'in oldukça rahatsız olduğu dış bağlantıların farklı ülkelere yönlendiği ve ÇYDD'nin Türkiye içinde bir teşkilat gibi çalıştığı vurgulanıyor.

TÜRKAN SAYLAN DA AĞZINDAN KAÇIRMIŞTI
Türkan Saylan evinin aranmasından sonra gazetecilere yaptığı açıklamada kendilerinin her dönem muhalif olduğunu ancak "1 Mart Tezkeresine karşı çıkmalarından sonra herşeyin değiştiğini" belirtiyor.

Bu dış bağlantılar konusunda derneğin ekseninin kaydığı Avrasyacı yeni konumun itirafı olduğu gibi derneğin uluslararası bağlantılarının da itirafıydı.

ORDU VE SAMSUN'DA MİSYONER FAALİYETLER BELGELENMİŞTİ
Bilindiği gibi Türkiye'de açıktan misyonerlik yapmak yasal. Ancak farklı görünümler altında ve gizliden gizliye misyonerlik yasak. ÇYDD'nin dil kursu adı altında Samsun ve Ordu'nun köylerinde Misyonerlik yaptığı belgelenmiş, savcılık konuya el atmış ve dil eğitmeni olarak gösterilen üç yabancı uyruklu kişinin, misyoner derneğine kayıtlı olduğu ortaya çıkmıştı.

MİT MAHKEME KARARIYLA DA DOĞRULADI
ÇEV ve ÇYDD'nin faaliyetleri ile ilgili MİT raporu ilk olarak 2005 yılında 'misyonerlik' haberi yapan Üsküdar Gazetesi'nin sahibi Adnan Odabaş'ın davalık olmasıyla gündeme gelmişti. Türkiye'de Protestan Misyonerliği yapan ve Türkan Saylan'la işbirliği yaptığı ileri sürülen Sağlık Eğitim Vakfı (SEV), haberle ilgili Üsküdar Adliyesi'ne tazminat davası açtı. Dava sürerken Odabaş, SEV'in Dünya Kiliseler Birliği'ne bağlı Amerikan Board ile ilişkili olduğunu ve Türkiye'de faaliyet gösterdiğini savundu. Bu iddialar üzerine Üsküdar 4. Asliye Hukuk Mahkemesi, MİT'ten bilgi istedi.

2 Mayıs 2005 tarihinde mahkemeye cevap gönderen MİT, Odabaş'ın iddialarını doğruladı. MİT'in verdiği bilgileri değerlendiren mahkeme, SEV'in tazminat talebini reddetti.

ERGENEKON'UN "ÇAĞDAŞ" AYAĞI

Türk Ortodoks Kilisesi de Ergenekon'la birlikte çalışıyordu. Bu kapsamda Sevgi Erenerol gözaltına alınmış ve savcılara ifade vermişti. Veli Küçük ve Muzaffer Tekin gibi Ergenekon'un operasyonel kanadının toplantılarını Türk Ortodoks Kiliseleri'nde yaptıkları fotoğraflarla belgelenmişti.

ÇYDD eksenli Misyoner Faaliyetler de bu kapsamda bir lobi gibi çalışıyor. Doğan Grubu başta olmak üzere Medya'yla etkili ilişkiler kuran ve beraber projeler yürüten ÇYDD ve ÇEV, bu ilişkilerle kritik dönemlerde eğitim dışında açıklamalarla Ergenekon adına lobi yapmakla suçlanıyor.

Özellikle Türkan Saylan'ın 28 Şubat'ta, darbe girişimleri yapılan 2003 ve 2004 yıllarında, Cumhurbaşkanlığı Seçimleri'nden önce, AKP'ye kapatma davasında karar aşamasına gelindiğinde yaptığı açıklamalar bu çerçevede değerlendiriliyor.

Saylan'ın etkili medya gücünü kullanarak bu dönemlerde yön veren açıklamalar yaptığı belirtiliyor.

Ergenekon davasının 2. iddianamesinde, ÇYDD ve ÇEV'in sanık Orgeneral Şener Eruygur tarafından kurulan Cumhuriyet Çalışma Grubu'nun talimatıyla oluşturulan Ulusal Birlik Hareketi Sivil Toplum Kuruluşları Platformu ile birlikte hareket ettiği ileri sürülüyor. Adnan Odabaş, Nisan 2005'te yayınlanan 'Dikkat Misyoner Geliyor' isimli kitapta SEV, ÇEV ve ÇYDD'nin işbirliği içerisinde çalıştığını anlatırken de ÇEV'in 2. başkanının Ergenekon davasından tutuklu Orgeneral Şener Eruygur olduğuna dikkat çekmişti.

TÜRKAN SAYLAN DOĞRULAMAK ZORUNDA KALDI

ÇYDD'nin Dünya Kiliseler Birliği'nden yardım aldığına dair MİT belgesi ile ilgili soruları yanıtlayan Saylan "MİT'e açmış olduğumuz 3 dava var. Bunu üstümüze yapıştırmaya çalışıyorlar. Tüm hukuki mücadelemiz sürecek. Sağ basın üzerimize yıllardır leke atmaya çalışıyor. Aslı astarı yok. Dünya Kiliseler Birliği verdiyse de cüzi bir şey vermiştir" dedi.
aaktifhaber

2 savcıya göre Perinçek, Veli Küçük'ün talimatıyla Ergenekon'un yeniden yapılanması tezini yazdı

15 Nisan 2009 "Ergenekon" davasında görevli İstanbul Cumhuriyet Savcıları Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın, İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek'in avukatlarının müvekkilleriyle ilgili gerçeğe aykırı olduğunu belirttikleri 10 iddiayı, Tuncay Güney'in 128 sayfadan oluşan mülakatı ile bunun 16 sayfalık özetini karşılaştırarak, yeniden değerlendirdi.
Pekgüzel ve Taşkın tarafından mahkemeye gönderilen yazıda, tutuklu sanık Doğu Perinçek'in avukatları Hasan Basri Özbey ve Mehmet Cengiz'in iddianamede müvekkilleriyle ilgili 10 iddianın gerçeğe aykırı olduğunu belirterek, bunların maddi hata sonucu iddianameye yazıldığı gerekçesiyle düzeltilmesini istedikleri hatırlatıldı.
Tuncay Güney ile yapılan mülakatın 128 sayfadan oluşan çözüm metninin dava dosyasının 442. klasöründe bulunduğu belirtilen yazıda, bu incelendiğinde soru ve cevap şeklinde gelişen konuşmanın yazıya aktarılmasını güç leştirecek şekilde birçok tekrar, anlatım ve konu dağınıklığı içerdiği kaydedildi.
Mülakatta anlatılan konuların anlatım bütünlüğü sağlayacak şekilde özetlenen 16 sayfalık kolluk çalışmasının da aynı klasör içinde bulunduğu ifade edilen yazıda, iddianamenin yazımında bu özetten yararlanıldığı anımsatıld ı.
Bu özet çalışma ile mülakat metninin incelendiği belirtilen yazıda, "belgeler konusundaki hararetli yazışmaların Veli Küçük'ün Bilecik'te görevliyken başladığı, Küçük'ün, Tuncay Güney'e Doğu Perinçek'e iletilmek üzere 'Ergenekon'un yeniden yapılanmasının tezini hazırlamasını' söylediği, Perinç ek'in Ergenekon'un 2000'li yıllarda yeniden yapılanma temasını çıkardığı ve bunu Hasan Yalçın, Deniz Bilge Binbaşı, Suphi Karaman ve kendisinin hazırladığını söylediği, bu belgelerin de otobüsle Bilecik'te bulunan Küçük'e gönderildiği" anlamının çıkarıldığı ifade edildi.
Yazıda, Bilecik toplantısına ilişkin yapılan incelemede, mülakat metninde "Ergenekon dokümanının Veli Küçük'ün Bilecik'te görev yaptığı dönemde hazırlandığı"nın yer aldığı, özet çalışmada ise bu belgenin Bilecik'te hazırlandığının (yazıldığı) belirtilmediğine vurgu yapıldı.
Söz konusu yazıda, "Ergenekon'un yeniden yapılanması belgesi"nin Veli Küçük'ün talimatı doğrultusunda yazıldığı iddiasına ilişkin yapı lan incelemede ise mülakat metnindeki "Küçük'ün Güney'e, Doğu Perinçek'e iletilmek üzere Ergenekon'un yeniden yapılanmasının tezini hazırlamasını söylediği" ifadesiyle özet çalışmadaki anlatım arasında yanlışlık bulunmadığı bildirildi.
Aynı yazıda, yine belgeyi yazanlar bölümünde de bir yanlışlığın bulunmadığı sonucuna varıldığı, avukatların iddia ettiği ve gösterdiği gibi iddianamenin 1415. sayfasında Perinçek'in Veli Küçük'e "arz ederim" sözcükleri ile biten bir mektup yolladığının da yer almadığı ifade edildi.
Yazıda, söz konusu bölümün Perinçek'e kolluk ifadesinde yöneltilen soru şeklinde iddianamede yer aldığı, bu sorunun savcılık ifadesinde aynen tekrarlanmadığı, sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesinde de "arz ederim" sözcükleriyle biten bir mektup yolladığının kabulü ve iddiasının bulunmadığı belirtildi.
Yine, "iddia edildiği ve gösterildiği gibi Perinçek'in PKK'nın kurucusu ve PKK'nın ikinci lideri olarak iddianamede yer almadığı" ifade edilen yazıda, Perinçek'in hukuki durumunun değerlendirildiği bölümde de bununla ilgili bir kabul ve iddiada bulunulmadığına işaret edildi.
"İP'in devletin yeniden yapılanması" dokümanındaki "ayrılan ve ihanet eden örgüt üyelerinin öldürüleceği" konusunun iddianamenin 63. sayfasında bulunmadığı belirtilen yazıda, bu belgenin İP belgesi olduğunun da yazılmadığı, ancak anlatımında bir eksiklik bulunduğu belirtildi.
Yazıda, "Abdullah Öcalan'ın Suriye'den çıkarıldığı ve Tü rkiye'ye getirildiği dönemde Türk Silahlı Kuvvetleri ile PKK arasında Perinçek'in görüşmeler örgütlediği" iddiasının da iddianamede olmadığı belirtilerek, bununla ilgili ifadelerin Tuncay Güney ile yapılan mülakatta ve "Fabrikatör" isimli belgede yer aldığı, bu kısımla ilgili de hukuki sonuç kurulmadığı, Perinçek'e yollanan PKK mektupları iddiasının da iddianamede yer almadığı dile getirildi.
1999'da kurulduğu iddia edilen "Ergenekon" örgütünün iddianamede belirtildiği gibi 1994 yılında açılan Ulusal Kanal'ı kurmuş olmasının m ümkün olamayacağının avukatlar tarafından ileri sürüldüğü belirtilen yazıda, iddianamenin giriş bölümü dahil diğer yerlerinde de bu örgütün 1999'da kurulduğunun iddia edilmediği kaydedildi.

netgazete

Tijen Hanım'a Tanıdık Avukat
15 Nisan 2009 13:01

Ergenekon'un 12. Dalgası'nda gözaltına alınan Doğan Gazetecilik A. Ş. İcra Kurulu Üyesi Tijen Mergen, kendini avukat olarak kimi seçti dersiniz?

Doğan Gazetecilik A.Ş İcra Kurulu üyesi Tijen Mergen'in avukatı Köksal Bayraktar’ın Ergenekon davası sanığı emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un da avukatı olduğu ortaya çıktı.

Tolon’un avukatı Bayraktar, aynı zamanda Doğan grubu dergilerinden Güncel Hukuk dergisinin de Genel Yayın Yönetmeni olarak görev yapıyor.

Kendisi Bayraktar Hukuk Bürosu’nun sahibi. Prof. Dr. Bayraktar Aydın Doğan"dan Dinç Bilgin"e, Turgay Ciner"den Cavit Çağlar"a, Korkmaz Yiğit"ten Ali Balkaner"e, Yahya Murat Demirel’den Cem Uzan’a kadar neredeyse bütün ünlü patronların avukatı.
aktifhaber

Turkan Saylan'ın Gizli Belgeleri
16 Nisan 2009 09:07

Fişlemeler... Şener Eruygur'a sevisler... PKK yanlısı isimlere özel burslar... hükümet karşıtı mitinglere öğrencileri tehditle sevk....

ÇYDD ve ÇEV dökümanlarında, burs verilen ya da burs başvurusunda bulunan çocukların yakınlarına ait fişleme bilgilerinin bulunduğu ortaya çıktı.

Döküman listelerinde, ailesinde türbanlı olan öğrencilere burs verilmediği saptandı...

Ergenekon operasyonunun 12. dalgasında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin merkezi ve 26 şubesinde yapılan aramalarda ele geçirilen belgelerin incelemesi devam ediyor. ÇYDD ve Çağdaş Eğitim Vakfı'ndaki (ÇEV) dökümanlarda vatandaşlara ait fişleme bilgilerinin de bulunduğu ortaya çıktı. ÇYDD ve ÇEV'in hemen hemen tüm şubelerinde bulunan bu belgelere göre, burs verilecekler ve burs başvurusu yapılan vatandaşların yakınlarının araştırıldığı ortaya çıktı.

Ailesi türbanlıya burs yok

Doküman listelerinden elde edilen bilgilere göre, ailesinde türbanlı olan öğrencilere burs verilmediği saptandı. Bu fişlemelerin büyük kısmının ise Şener Eruygur'un kurduğu Cumhuriyet Çalışma Grubu tarafından yapıldığı iddia edildi.

PKK'ya yakın dernekler

ÇYDD'deki aramalarda el konulan dokümanların arasında bulunan bir belge de polisin dikkatini çekti. Derneğin bazı şubelerinden bölücü terör örgütü PKK'ya yakın dernek ve kuruluşların yöneticilerinin isim listeleri bulundu. Polisin yaptığı aramalarda ayrıca ÇEV Genel Başkanı Gülseven Yaşar'ın da özel arşivini ele geçirdi. Yapılan teknik takiplerde Yaşar'ın "Gözüm gibi baktığım özel arşivim var" demesi üzerine bu arşivin özellikle arandığı ve incelenmesinin sürdüğü açıklandı.

Konuyla ilgili Bugün Gazetesi Yayın Yönetmeni Erhan Başyurt'un yazısı:

"Yarın öbür gün bizi de kapıya koyarlar" diyen, hata yapması için birçok insanın avuçlarını ovuşturarak beklediği bir savcı, elinde deliller yoksa bile bile bu kadar tepki çekecek bir adım atar mı?

Sanki yargılanan Kardelen Projesi ya da verilen burslarmış gibi, abartılan tepkileri anlamak mümkün değil.

Demokrat oldukları için kalemlerine büyük saygı duyulan, bazı isimler bile bu aşamada tökezlediler...

Peki Prof. Saylan'ın başında bulunduğu ÇYDD'nin, burs verdiği öğrencileri fişlediği, bile bile ve bazen özellikle PKK yanlısı isimlere burs verdiği; şubelerin bulunduğu bazı illerde darbe çalışmaları için bürokrat ve yöneticileri fişleyip Şener Eruygur'a ilettiği, iktidarı devirmek amaçlı darbe çalışmalarına sivil toplum desteği verdiği ve hatta destek olduğu mitinglere burslu öğrencileri katılmaları için tehdit ettiği gibi çok ciddi iddialar ne olacak?

Soruşturulmasın mı?

ÇYDD sadece eğitim faaliyetlerinde bulunan bir dernek mi?

Merak eden kendi internet sitesindeki duyurulara bir göz atsın...

Cumhuriyet Mitinglerine destek çağrıları, Cumhurbaşkanı seçimlerini etkileme açıklamaları ve hatta son olarak CHP'nin başörtüsü açılımını kınayan bildiriler bile var.

Üstelik hepsinin altında Prof. Saylan'ın imzası var.

Türkiye'de bir darbe girişiminin ilk kez yargılandığı Ergenekon soruşturmasını, insan haklarına saygı ve hukuk kapsamında hareket ettiği halde bu şekilde yaralamak, Türkiye'nin demokratik hukuk devleti olabilmek için daha çok yol alması gerektiğini gösteriyor.

aktifhaber

Haberal Finans Ayağında Var
16 Nisan 2009 12:11

Mehmet Haberal, terör örgütünün finansörü olmakla suçlanıyor.

Haberal'ın Ergenekon terör örgütünün finans ayağında yer aldığı ileri sürüldü...

12'nci dalgada gözaltına alınan Başkent Üniversitesi eski Rektörü Mehmet Haberal'ın Ergenekon terör örgütünün finans ayağında yer aldığı ileri sürüldü...

Başkent Üniversitesi Hastanesi sahibi ve Başkent Üniversitesi eski Rektörü Mehmet Haberal'ın Terörle Mücadele Şubesi nezarethanesinde sorgusu sürüyor. Haberal'ın şubede tek tutulduğu öğrenildi. Haberal'ın özellikle İlhan Selçuk ve Şener Eruygur ile bağlantılı olduğu ve bir medya projesi için çalıştıkları öğrenildi.

Şok iddialar...

İddiaya göre İlhan Selçuk ulusalcı medyanın yeniden ve güçlü bir şekilde yapılanması çalışmaları yaptı. Bu çalışmalara göre Cumhuriyet Medyası kurulacaktı. Cumhuriyet Gazetesi başta olmak üzere Avrasya Radyo Televizyon, Tuncay Özkan'a ait Kanaltürk ve Haberal'a ait Kanal B yeniden yapılandırılacaktı. Gözaltına alınan Mehmet Haberal'ın bu proje içerisine faaliyet gösterdiği ve finans desteği sağladığı ileri sürüldü.

Rektörler günlüklerde

Polisin gözaltına aldığı eski rektörler ise darbeye zemin hazırlamakla suçlanıyor. Polisi bu rektörlere götüren şey ise Şener Eruygur bağlantıları oldu. Öte yandan daha önce gözaltına alınan ve tutuklanan Mustafa Balbay'ın bilgisayarından çıkan günlüklerde de rektörlerin ismi geçiyor. Balbay'a ait günlük ve notlarda dönemin Malatya İnönü Üniversitesi rektörü olan Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu'nun adı dikkat çekiyor. Balbay'ın notlarına göre İlhan Selçuk ve Şener Eruygur arasında geçen konuşmada Eruygur şöyle diyor:

"Biz kimlerle görüştük, bilgi verelim. Anıl Çeçen, Yıldırım Koç, Malatya, İstanbul, Samsun, 9 Eylül rektörleri. Onlar çok heyecanlı. Malatya falan bir görseniz, bu işi yarına bırakmayalım diyecek kadar heyecanlı. Buna yeni rektörler de katılabilir. Artık bilen bilir, gören görür, biz yola çıktık."

Darbeye zemin hazırlamakla suçlanan Hilmioğlu, hükümet aleyhtarı çıkışları ve Tandoğan'da yapılan mitinge üniversite öğrencilerini götürmek için sınavları ertelemesi ile gündeme gelmişti.
aktifhaber

Haberal'dan Tolon'a: Emrinizdeyim
16 Nisan 2009 11:02Başkent Üniversitesi Rektörü Haberal, Hurşit Tolon bağlantısı belgelendi.

Ergenekon kapsamında gözaltına alınan Başkent Üniversitesi Kurucu Rektörü Mehmet Haberal'ın Ergenekon davasının iki numaralı ismi Orgeneral Hurşit Tolon'la ilişkisi ikinci iddianamede belgelendi.

Ergenekon'un ikinci iddianamesinde darbeye teşebbüs suçlamasıyla hakkında ömür boyu habip istenen Tolon'un bir telefon görüşmesinde Profesör Mehmet Haberal'a, ”Ne zaman isterseniz emrinizdeyim” dediği belirtiliyor. Sözkonusu telefon görüşmesiyle ilgili belgenin ikinci iddianamenin ek delilleri arasında yeraldığı öğrenildi.

ERGENEKONUN SİYASİ KANADINDA

Bu arada iki iddianamede Mehmet Haberal'ın ismi derin bağlantıların kilit ismi olarak geçiyor. Ergenekon soruşturmasının birinci ve ikinci iddianamesinde adı 40 defa yeralan Haberal'ın Ergenekon'un siyasi kanadında yer aldığı iddia ediliyor.

Bir dönem adı Cumhurbaşkanlığı içinde geçen Haberal, Ergenekon içindeki gizli ve derin toplantıların mimarı olarak biliniyor. Ankara Patalya Oteli'nde Kamuran İnan, Ufuk Söylemez ve Mehmet Haberal'ın yönettikler 1-1,5 aylık sürelerle devam eden yaklaşık 30 civarında kişinin katıldığı gizli toplantıların Ergenekon'un faaliyeti olduğu iddianamelerde yer alıyor.
aktifhaber

"ERUYGUR'U TOLON KOMAYA SOKTU"
16 Nisan 2009 08:56

Koğuşta iki paşanın tartışması itişmeye dönüşünce, Eruygur merdivenlerden düştü...

Şener Eruygur ve Hurşit Tolon olay günü merdivenlerin başında tartıştı. Tartışma itişmeye dönüşünce, Şener Eruygur merdivenlerden düştü ve boynu kırılarak komaya girdi.

Ergenekon sanığı emekli Orgeneral Şener Eruygur'un, Kandıra Cezaevi'nde emekli Orgeneral Hurşit Tolon'la tartışırken merdivenlerden düşerek beyin kanaması geçirdiği ileri sürüldü. Bir kişinin ayağı kayarak düşmesinin mümkün olmadığı 40-50 cm. genişliğindeki cezaevi merdivenlerinin başında Tolon'un Eruygur'la tartıştığı, tartışmanın kavgaya dönüşmesi sonucu Eruygur'un düştüğü iddia edildi.

KANDIRA'DA ŞÜPHELİ KAZA

Ergenekon soruşturmasının 1 Temmuz 2008'deki 6. dalga operasyonunda gözaltına alınan eski Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur ile eski 1. Ordu komutanı Hurşit Tolon tutuklanarak Metris Cezaevi'ne kondu. Eruygur ve Tolon 7 Temmuz 2008'de de Kocaeli Kandıra F Tipi Cezaevi'ne nakledildi. İki emekli orgeneral Kandıra'da aynı koğuşa konuldu. Eruygur 16 Eylül 2008'de merdivenlerden düşerek beyin kanaması geçirdi ve boyun kemiklerinden biri kırıldı. Eruygur'un, ayağı kaydığı taktirde rahatlıkla tutunabileceği 40-50 cm. genişliğindeki merdivenlerden düşmesi soru işaretlerine neden oldu.

ERUYGUR HATIRLAMADI

Kaza olarak açıklanan düşme olayından sonra Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi'nde tedavi altına alınan Eruygur'un beyin kanaması geçirdiği ve boyun kemiklerinden birinin kırıldığı anlaşıldı. Beyin kanamasına bağlı olarak kısmi felç geçiren Eruygur, Haydarpaşa GATA Hastanesi'ne sevkedildi. GATA'da kendine gelen Eruygur'un, eşi Mukaddes Eruygur'a “Nasıl düştüğümü hatırlamıyorum” dediği açıklandı. GATA'da 3 ay tedavi gören Eruygur, savcının talebiyle tahliye edildi. Kazayla ilgili soruşturma başlatan Ergenekon savcıları, Eruygur'un 'hatırlamıyorum' açıklaması üzerine dosyayı kapattı.

KAVGA ETMEYİN UYARISI

Yeni Şafak, şüpheli kazayla ilgili şok bilgilere ulaştı. İddialara göre, Kandıra Cezaevi'nde aynı koğuşta kalan emekli orgeneraller Eruygur ve Tolon sık sık tartışıyordu. Tolon'un Ergenekon'da tutuklanmasıyla ilgili Eruygur'u suçladığı ve “Başımıza gelenler senin yüzünden” dediği öğrenildi. Cezaevi yönetiminin ise, sık sık yüksek sesle tartışan iki emekli orgenerali uyardığı belirtildi. Tolon'un kaza günü de Eruygur'la tartıştığı iddia edildi.

KAZAYLA DÜŞMESİ İMKANSIZ

İki emekli orgeneralin koğuş katından salona inen merdivenlerin başında başlayan tartışmasının itişmeye dönüştüğü ileri sürüldü. Hurşit Tolon'un tartışma sırasında Şener Eruygur'u dengesini bozacak şekilde ittiği, Erguygur'un da merdivenlerden yuvarlanarak başını çarptığı iddia edildi. Yetkililer 40-50 cm. genişliğindeki merdivenlerde ayağı kayan birinin dengesini kaybetmesi halinde kenarlardan tutunabileceğini belirttiler. Merdivenlerin kaza sonucu düşmeyi engeleyecek kadar dar olmasına dikkat çeken yetkililer, emekli Orgeneral Şener Eruygur'un itilmiş olabileceğini ileri sürdüler.

Haber: Mevlüt Yüksel/Yenişafak

Rektörler darbeye teşebbüs ve terörden tutuklanmış
17:00 - Özel yetkili cumhuriyet savcılarınca sorgulamalarının ardından, İstanbul Nöbetçi 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde tutuklanan, eski 19 Mayıs Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ferit Bernay, eski Uludağ Üniversitesi Rektörü Mustafa Abbas Yurtkuran, eski İnönü Üniversitesi Rektörü Fatih Hilmioğlu ile İstanbul Üniversitesi emekli öğretim üyesi Prof. Erol Manisalı'nın, "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs" ve "yasa dışı terör örgütü üyesi olmak" suçlarını işledikleri yönünde "kuvvetli suç şüphesi varlığını gösteren olguların bulunması" dolayısıyla tutuklandıkları belirtildi. 17.04.2009 İSTANBUL netgazete

Kalp spazmı geçiren Haberal yoğun bakımda
16:40 - Ergenekon soruşturmasında tutuklanan Başkent Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Mehmet Haberal, geçirdiği kalp rahatsızlığı neticesinde hastaneye kaldırıldı. Rahatsızlığın ardından Bayrampaşa Devlet Hastanesi'ne kaldırılan Haberal'ın, burada kalp ünitesi bulunmaması sebebi ile İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü'ne sevk edildiği öğrenildi. Kalp spazmı geçirdiği açıklanan Haberal'ın, yoğun bakım servisinde müşahade altında tutulduğu öğrenildi. 17.04.2009 İSTANBUL -
netgazete

17 Nisan 2009 07:29
Hüsamettin Özkan, Ergenekon'da gözaltına alınan Haberal'ın 4 adamıyla İstanbul Eresin Otel'de toplantı yaparken yakaladı5 yıldızlı otelde Haberal zirvesi

Yeni Şafak, DSP-MHP-ANAP hükümetinin karakutusu Hüsamettin Özkan'ı, Ergenekon'da gözaltına alınan Haberal'ın 4 adamıyla İstanbul Eresin Otel'de toplantı yaparken yakaladı. Muhabirimizi gören Özkan, hızla oteli terketti.

Koruma ağzından kaçırdı: Haberal'ın adamlarıİSTANBUL

Bülent Ecevit'in 2002'de sağlık sorunları bahane gösterilerek tasfiye edilme planıyla ilgili Ergenekon kapsamında sorgulanan Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın 4 adamı, DSP-MHP-ANAP hükümetinin karakutusu Hüsamettin Özkan ile İstanbul Eresin Oteli'nde toplantı yaparken yakalandı. Muhabirimizi görünce telaşlanan Özkan, hızla oteli terketti.

'KARAKUTU'DAN GİZLİ TOPLANTI

Bülent Ecevit'in Başbakan olduğu dönemde tedavi gördüğü Başkent Üniversitesi Hastanesi'nin sahibi Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın Ergenekon'da gözaltına alınmasından sonra 2002'deki hükümeti yıkmaya yönelik darbeler yeniden gündeme geldi. O dönemde '4 yıldızlı generaller'in Ecevit'i tasfiye edip, yerine getirmeyi düşündükleri Özkan, uzun bir aradan sonra dün İstanbul'da ortaya çıktı. 2002'de Başkent Hastanesi'nden Ecevit'e 'iş göremez' raporu verme planlarının konuşulduğu bir dönemde, DSP'den ayrılarak, parti kuran Özkan, Haberal'ın adamlarıyla saatlerce görüştü.

HABERAL İÇİN TELAŞLANDILAR

Ergenekon'un Patalya Oteli'ndeki toplantılarının mimarı Prof. Dr. Haberal'ın gözaltına alınmasından sonra Ecevit'in koruma müdürü ve DSP İzmir Milletvekili Recai Birgül'ün ortaya attığı çarpıcı ididalar, gündeme damgasını vurdu. Birgül, 2002'de Başbakan Ecevit'in asker ve sağlık darbesiyle tasfiye edilmek istendiğini söyledi. Ecevit'in tedavi gördüğü hastanenin sahibi Haberal'ın İstanbul Emniyeti'nde bu tasfiye planlarıyla ilgili sorgulandığı ortaya çıkınca Özkan'ın harekete geçtiği ileri sürüldü.

ERGENEKON'U KONUŞUYORLARDI

Ecevit'in sağ kolu Hüsamettin Özkan, Haberal'ın 4 adamıyla durum değerlendirmesi yapmak için dün sabah erken saatlerde Eresin Otel'de biraraya geldi. Yeni Şafak muhabiri gelen ihbar üzerine Eresin Oteli'ne gitti. Otelin lobi yanındaki kafetaryasında toplantı halindeki ekibe yaklaşan muhabirimiz, Özkan ve Haberal'ın adamlarının Ergenekon soruşturmasını konuştuklarını duydu. Haberal'ın adamlarından biri Özkan'a “Ergenekon'un 12. dalgası daha da büyüyecekti ancak PKK operasyonu nedeniyle yarım kaldı' dedi.

ÖZKAN'DAN BULANDIRMAYIN MESAJI

Özkan, Yeni Şafak muhabirinin 'Recai Birgül'ün iddiaları hakkında ne diyeceksiniz' sorusu üzerine “Ben bugüne kadar hiç konuşmadım. Ortalığın bulandırılmasına hiç gerek yok' dedi. Kafeteryadan ayrılan Özkan önce lavobaya gitti ardından taplantı yaptığı kişilerle vedalaşarak, hızla otelin ön kapısından çıktı.

Koruma ağzından kaçırdı: Haberal'ın adamları

Saat 11:00: Yeni Şafak İstihbarat Servisi'ne gelen ihbar üzerine muhabirimliz Gül Kireklo ve Yağmur Gümüşboğa hızla Eresin Oteli'ne hareket etti.

Saat 11:10: Muhabirlerimiz Eresin Oteli'nin kapısından içeri girerek, güvenlik görevlisine 'Hüsamettin Özkan lobide nerede oturu-yor?' diye sordu. Güvenlik görevlisi de sağ taraftaki kafetaryayı gösterdi. Muhabirlerimiz kafetaryanın köşe masasında Özkan ve beraber oturduğu 4 kişinin yanına gitti. Bu arada grubun Ergenekon soruşturmasını konuştuğunu duydu.

Saat 11:11: Muhabirimiz, Özkan'a kendisini tanıttıktan sonra Ergenekon soruşturması kapsamında gündeme gelen Ecevit'in tasfiye edilme planlarını sordu. Özkan soruyu geçiştirdi.

FOTOĞRAF ÇEKMEYİN

Saat 11:12: Muhabirlerimiz lobide başka bir köşeye oturarak toplantıyı takip etti. Bu sırada Özkan'ın 2 koruması yanlarına gelerek, 'Kesinlikle fotoğraf çekmeyin' uyarısında bulundu. Ardından korumalardan biri büyük bir gaf yaparak, muhabirimeze 'Özkan'ın Haberal'ın ekibiyle buluştuğunu nerden öğrendiniz?' diye sordu.

Saat 11:13: Telefon görüşmesi için ayağa kalkan muhabirimizi Özkan ve koruması takip etti. Özkan korumasının yaptığı gaftan habersiz 'Özür dilerim siz işinizi yapıyorsunuz. Ama beni tanıyorsunuzdur. Ben bu konularda konuşmam' diyerek, lavobaya gitti.

Saat 11:14: Özkan, Haberal'ın 4 adamıyla vedalaştı. Ardından da hızla Eresin Oteli'nden siyah minibüsle ayrıldı.

HABERAL'IN ADAMI SİNİRLENDİ

Saat 11:16: Muhabirimiz bu kez halen kafeteryada oturan Haberal'ın 4 adamının yanına giderek, 'Soruşturma için mi İstanbul'dasınız? Haberal'a desek olmaya mı geldiniz? Özkan'la bu yüzden mi görüştünüz' şeklinde sorular yöneltti. Ancak, gruptaki bir kişi sesini yükselterek 'Sana ne, ne yapayım gazeteciysen! Bir otelin kafetaryasında da oturamayacak mıyız?' dedi. Gruptaki diğer kişi ise muhabirimizin omzuna dokunarak, ortada esen soğuk havayı yumuşatmaya çalıştı...

'PEŞİNEN SUÇLU'

17 Nisan 2009 22:50
Davanın tutuklu sanığı Veli Küçük, Silivri'yi Yassıada'ya benzetti.
Davanın bugünkü duruşmasında Kemal Kerinçsiz’in savunmasının ardından mahkeme taleplerin alınmasına geçti. Tutuklu sanık Prof. Dr. Ümit Sayın tahliyesini istedi. Savunması sırasında 80 yaşındaki annesine bakacak kimse olmadığı için teslim olmadığını belirten Sayın, “Annem ölmüş. Bir savcının paranoyak hezeyanları nedeniyle annemin son anlarında yanında olamadım" dedi. Bunun üzerine ise mahkeme başkanı Köksal Şengün, Sayın’a “Başınız sağ olsun" dedi.

Ardından söz alan savunma avukatlarından Oktay Yıldırım’ın avukatı Hanefi Atlaş, İsviçre’de yaşayan PKK’lı olduğunu iddia ettiği Selim Çürükkaya’nın Ergenekon operasyonlarından 4 ay önce yazdığı kitaba dikkat çekti. Atlaş, daha operasyon başlamadan kitapta iddianamede yer alan eylemlerin anlatıldığına dikkat çekerek davanın düzmece bir operasyon olduğunu iddia etti.

“HUKUKA İNANCIMIZ HER GEÇEN GÜN AZALIYOR"

Avukat Zeynep Küçük ise 12. dalga Ergenekon operasyonun ardından kendisinin bu tabloyu görmemek için ne yaptığını sorgulaya başladığını söyledi. Tutuklular ve gözaltına alınanlarla aynı fikirleri taşıdığına dikkat çeken Küçük heyete hitaben, “Sizin kuvvetli suç şüpheliniz hiç azalmadı ama bizim hukuka inancımız her geçen gün azalıyor" dedi.

“PEŞİNEN SUÇLU İLAN EDİYOR BU TOPLUM"

Tutuklu sanık Veli Küçük söz alarak avukat Hanefi Altaş’ın anlattıklarından çok duygulandığını söyledi. Jandarma olarak görev yaptığı yıllarda sadece Türkiye’de bütçe çalışmaları sırasında, vatandaşın suç işleyeceğine inanarak bütçede bu cezalardan gelecek gelir hanesi açtığına dikkat çekerek “Bu davadada peşinen suçlu ilan ediyor bu toplum" dedi. Küçük daha birinci iddianamenin sanıklarının yargılandığı sırada 500 kişilik bir salonun Adalet Bakanlığı tarafından yaptırılması tavrıyla bunun aynı olduğunu savundu.

Küçük, “Ben 1960 ihtilali sırasında Kuleli Askeri Lisesi öğrencisiydim. Yassıada’da yargılama için yapılan duruşma salonuna ilk biz gittik. Öğrenciler ile o zaman sanıklar, izleyiciler ve tanı

21 Kasım 2009
Türkiye Partisi Genel Başkanı Abdüllatif Şener, Ergenekon Davası’yla “derin devletin yenilendiğini” söyledi.
Şener, “Burada iki şey söylüyorum; bu dava üzerinden çok sayıda masum insan mağdur edilerek bir endişe ortamı oluşturulmuş olabilir, ikincisi ‘derin devlet yenileniyor’ olabilir” dedi.

Eski siyaset tarzında yapay kavramlar üzerinden kavga ederek kimlik oluşturma çabası olduğunu söyleyen Şener, Ergenekon Davası’nın da bu bağlamda iktidar tarafından, siyasallaştırılarak, hukuktan uzak bir şeklide yürütüldüğüne dikkat çekti.

Şener, “Ergenekon Davası’na baktığımızda, gördüğüm hadise şudur; bu dava kapsamında yer alan suça karışmış bazı insanlar olabilir. Tamamıyla hiçbir şeyin olmadığı ve bir kurgu üzerine yürüyen bir dava olduğunu düşünmüyorum. Ama bu dava üzerinden, dava bağlantısı olacak, olmayacak çok sayıda insanın konunun içersine bulaştırılmış olabileceğini ihtimal dahilinde tutuyorum” dedi.

Dava kapsamında sürdürülen takiplerde büyük bir güvensizlik inşa edildiğini, yine dava üzerinden sürekli muhalif bir kesimin suça bulaşmış olsun ve ya olmasın tasfiyesine yönelmiş bir görüntünün ortaya çıktığını dile getiren Şener şöyle konuştu.

“Türkiye geçmişte darbeleri yaşamıştır, Türkiye geçmiş derin operasyonları yaşamıştır. Kanunun, Anayasanın vermediği yetkileri, kamu yetkilerini kullanarak sürdürülen operasyonlar, eylemler bu ülkede yaşanmıştır. Bir anlamda bu bir derin devlet niteliği taşımaktadır. Ama geldiğimiz nokta itibariyle şöyle bir endişeyi de taşımaktayım; eski yöntemleri kullanan derin devlet organizasyonunun ayakları tasfiye edilirken yeni bir derin devlet inşa edilmekte olduğu yönünde endişeler de taşıdığımı belirtmek isterim. Yani burada iki şey söylüyorum; bu dava üzerinden çok sayıda masum insan mağdur edilerek bir endişe ortamı oluşturulmuş olabilir, ikincisi ‘derin devlet yenileniyor’ olabilir, bu dava üzerinden. Bu sadece iç dinamiklerle ortaya çıkmış masum bir hadise değil, uluslararası bağlantılarla yürüyen bir operasyon olabilir. Zaman gösterecek neyin ne olduğunu..”
aktifhaber

24 Kasım 2009 07:30
ERSÖZ'E HİZBULLAH SORUŞTURMASI
Hizbullah'ta çıkan TSK silahları aydınlanıyor. Bir ihbar üzerine Ersöz soruşturuluyor.

Güneydoğu'da görev yaptığı dönemde 'Sarı Levent' lakabı ile korku salan Ergenekon tutuklusu emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'ün 'kirli silahları' aydınlanıyor.

Levent Ersöz hakkında, Şırnak İl Jandarma Alay komutanı olarak görev yaptığı 2000 ve 2001 yıllarında Hizbullah'a yönelik operasyonlarda ele geçirilen silahlarla ilgili soruşturma başlatıldı. Emniyet'in yaptığı kriminal incelemede resmî kayıtlarda PKK eylemi olarak gösterilen 7 kanlı olayda kullanılan silahların, Ersöz'ün Hizbullah'a yönelik bir başka operasyonunda ele geçirildiği belirlenmişti. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan 'kirli silah' soruşturması bir dönemin karanlık olay ve ilişkilerine ışık tutacak nitelikte.

Soruşturma, cezaevinden gönderilen bir ihbar mektubu ile başladı. Halen Erciş Açık Cezaevi'nde yatan H.A., 24 Ağustos 2009 tarihinde Ergenekon soruşturmasını yürüten Savcı Zekeriya Öz'e mektup gönderdi. Levent Ersöz hakkında bazı iddialarda bulunan H.A., ihbar mektubunda 7 Ocak 2001 tarihinde Şırnak'ın İdil ilçesinde Hizbullah'a yönelik operasyonda ele geçirilen silahların JİTEM'e ait olduğunu iddia ediyordu. Mektupta olayın sorumlusunun dönemin Şırnak İl Jandarma Alay Komutanı Levent Ersöz olduğu belirtilerek, hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Zekeriya Öz, ihbar mektubunu Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdi. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı da konu ile ilgili soruşturma başlattı.

Dosyaya da giren bilgilere göre 2001 Ocak ayında İdil'de Hizbullah'a yönelik operasyonlarda gözaltına alınan 13 kişiyle birlikte 20 Kalaşnikof tüfek, beş LAW, üç roketatar, iki Bixi makineli tüfek, bir G-3 ve bir A-3 silahı ele geçirildi. Seri numaralarında yapılan inceleme sonucu silahların Şırnak Jandarma Alay Komutanlığı envanterine kayıtlı olduğu tespit edildi.

TSK'NIN SİLAHLARI HİZBULLAH'TA ÇIKTI

Şırnak İl Jandarma Alay Komu-tanlığı'nca 13 Nisan 2001'de Diyarbakır 3 No'lu DGM Başkanlığı'na gönderilen yazıda silahların Şırnak İl Jandarma Alay Komutanlığı envanterinde kayıtlı olması nedeniyle işlemlerin bitirilmesinden sonra kendilerine iade edilmesi talep edildi: "Şırnak İl Jandarma Komutanlığı'nca icra edilen operasyonlarda ele geçirilen ve tahkikat için teslim edilen aşağıda cins, miktar ve kayıtları yazılı silahlar ordu malı olup, Şırnak İl Jandarma Alay Komutanlığı envanterindedir. Söz konusu silahların adli işlemlerinin bitimini müteakip 173 No'lu birlik Mal Saymanlığı'na iade edilmek üzere Şırnak İl Merkez Jandarma Komutanlığı'na teslim edilmesini arz ederim."

SİLAHLARI PKK DA KULLANMIŞ

Yine Hizbullah'a yönelik bir başka operasyonda ele geçirilen silahlarla ilgili ekspertiz raporunda ise çok daha vahim bilgiler yer alıyor. 15 Kasım 2000'de Şırnak'ın Cizre ilçesinde düzenlenen operasyonda ele geçirilen cephanelikten Bixi, Diktiriyof, Kanas ve Kalaşnikof marka 100 adet uzun namlulu silah ile bunlara ait binlerce mermi ele geçirilmişti. Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Laboratuvarı'nın 28 Ağustos 2001 tarihli ekspertiz raporuna göre, PKK saldırısı olarak kayıtlara giren olayların söz konusu silahlarla gerçekleştirildiği tespit edildi. Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından Levent Ersöz, 'silahlı terör örgütü yönetmek', 'hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek' ve darbeye teşebbüsle suçlanıyor. Ersöz hakkında 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis talep ediliyor.


Silahlar kanlı eylemlerde kullanılmış
10 Haziran 1996: İdil ilçesi Bozburun köyüne silahlı saldırı yapıldı.

11-12 Temmuz 1992: İdil ilçesi Yazman köyü ile Ulak köyü arasındaki patika yolda 47 DD 139 plakalı minibüsün taranması sonucu Mehmet Gül, Şükrü Yıldız ve Ali Bozan isimli vatandaşlar öldürüldü.

11 Ekim 1992: İdil ilçesi Yüksekköy köyüne yapılan silahlı saldırı sonucu 2 kişi öldürüldü, 2 kişi yaralandı.

15 Kasım 1992: İdil Oyalı-Yazman köyleri arasında bulunan patika yolda 47 AZ 411 plakalı minibüsün tarandı. Mehmet Emin Akpınar öldürüdü.

13 Mayıs 1994: İdil Atakent Mahallesi'nde ikamet eden Selim Karavceş'in evi bombalandı.

25 Ağustos 1997: İdil ilçesi Kurtuluş köyüne baskın yapıldı

aktifhaber

Irak’a “Çuval”…Afganistan ve İran’a “Kafes”
Meyyal UYGUR

CIA’cı Henry Barkey’i herhalde tanımayanımız yok. Bu zat 26 Mart 2003’te, yani ABD’nin Irak’ı işgaline destek için Gül Başkanlığındaki dönemin hükümetince Meclis’e sevk edilen, ancak yeterli oy çoğunluğunun bulunamaması sebebiyle çıkartılamayan 1 Mart tezkeresi vakasından 25 gün sonra meşhur Utah Üniversitesi’nde bir konferans verir. “Felaketle Flört: Türkiye, Irak ve ABD” başlıklı konuşmasında kelimesi kelimesine şunları söyler:

“Mevcut durum (tezkerenin kabul edilmemesinden söz ediyor) kötü olsa da, İslamcı olmasına rağmen 3 Kasım seçimlerinden sonra Türkiye’de güçlü, esaslı bir hükümet, özellikle bizim söylenmesini düşündüğümüzü söyleyen ve yapan bir hükümet var. Onlar neden söz ediyor? Demokrasiden, AB ile bağlantıdan. Bu iki konuda Türkiye’yi güçlü şekilde destekliyoruz. Evet Türkler geçmişte de demokrasi ve AB’den söz etti, fakat gerçek şu ki daima gönülsüzlerdi. İlk defa bir Türk hükümeti güce sahip ve bunları söylüyor, biz de aynı şeyleri istiyoruz, çünkü bunlar Türkiye için, etnik veya dini ilgisi olmaksızın Türkiye halkı için iyi. Şimdi bunun retorik olduğunu söyleyebilirsiniz, fakat bu farklı bir retorik. Bu bizim rönesansımız. Onlar AB ile adaylık sürecinin Türkiye’yi demokratikleştireceğini anlıyor. Bu süreçte biz askeri çok sıkı bir kafese koyacağız. Bunun anlamı, askerin her 10 yılda bir veya hükümet değiştirmek için müdahale yapamayacağıdır…”

6 yıl sonra bugün Türkiye neyle meşgul? Askerin kapatıldığı “kafes”le!..

1 Mart tezkeresinin perde arkasında çok iş döndü. Birileri dışarıya “tezkere tamam” derken, içeride de milletvekilleri üzerinde kuyumcu titizliğiyle çalıştı ve o sonuç çıktı. Belki tezkerenin çıkmasını hakikaten istemiyorlardı, belki büyük bir oyun oynandı, bilinmez. Ama kesin olan şu, faturası TSK’ya kesildi, Süleymaniye’de başımıza “çuval” geçti. TSK’nın inişe geçirilişi de böyle başladı. Ve sanki o günden beri adeta kasıtlı bariz hatalar yapılıp, neticede Türkiye’ye büyük bedeller ödettirilmesi politikası izleniyor.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun geçenlerde AKP’nin Kızılcahamam Kampı’nda, milletvekillerine yaptığı (Yeni Osmanlı kısmı yalanlandı, bu kısma ilişkin bir açıklama gelmedi) şu değerlendirme, şüphe ve duyumlarımızın teyidi gibi:

“1 Mart tezkeresi eğer geçseydi, Güneydoğu savaş bölgesi içinde olacaktı. Yeniden Olağanüstü Hal (OHAL) gelecekti. Ben ABD askerlerinin Türkiye’de konuşlanmasını istemiyordum. Tezkerenin geçmemesi ise ABD ile ilişkilerimizi bozacaktı. Bizim A ve B planlarımız hazırdı. Bunları uyguladık.”

Şimdilerde İngiltere’de eski Başbakan Tony Blair, haksız Irak işgali sebebiyle hesaba çekiliyor. Türkiye sözüm ona o işgale katılmadı, ama hem fiili ortaklık yaptı, hem de çok büyük bedeller ödedi. “Çuval” yeter!..Bu durumda ülkemizde de, şu “A ve B planlarının” sorgusunun yapılması gerekmiyor mu?

TSK üzerinde aylardır yürütülen asimetrik psikolojik harekâtın, “Kürdistan”ın tanınması dışında, eninde sonunda Afganistan ve İran’a dayanacağını iddia ede geldik.

İşte “Kafes” ve Irak işgali sırasında görevde olan komutanların Ergenekon Savcılarınca davet edilmesinin hemen ardından hem Afganistan, hem İran için bastırmaya başladılar. Aynı gün, haftalık basın bilgilendirme toplantılarını da yapan Genelkurmay Adli Müşaviri Tuğgeneral Hıfzı Çubuklu’nun ses kayıtlarının internete düşürülmesi meselâ bonus mudur? Ya eski komutanların ifade zamanlaması?..İddia edilen bütün işler Hilmi Özkök döneminde gerçekleştiğine, o sırada Özkök’ün İkinci Başkanı da İlker Başbuğ olduğuna göre, “Size de çıkabilir” kabilinden büyük yılbaşı piyango bileti olabilir mi?

FG’nin gazetelerinden Todays Zaman’ın, Erdoğan-Başbuğ arasında 29 Ekim’de Başbakanlık Konutu’nda yapılan görüşmeden hemen sonra, “Başbuğ’a evini temizlemesi için yılbaşına kadar süre verildi” demesi herhalde atmasyon bir bilgi değildi!..Galiba sadece Irak tezkeresi, sadece Dolmabahçe değil, 29 Ekim zirvesinin de açıklığa kavuşması elzemdir.

Evet anlaşılan Afganistan ve İran için de A,B,C planları var!..Bugün falan da gündeme gelmiş değil, kökleri taa Bush zamanına dayanıyor. İşte yine aklıma bir konferans geldi. Dönemin Dışişleri Bakanı Rice’ın Müsteşarı Nicholas Burns, 22 Temmuz seçimleri ve Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasının ardından Türkiye’ye gelecektir. Gelmeden önce 13 Eylül 2007’de bir diğer meşhur kuruluş Atlantik Konseyi’nde konuşur, daha doğrusu Gül ve Erdoğan’a yapacağı tebligatı açıklar. Çok uzun ama çok önemli bu konuşmadan bazı bölümleri aktarmam gerekiyor:

-Türkiye, Pakistan’dan memleketlerine geri gönderilen Afgan mültecilerine yardım teklifinde bulunabilir, her iki tarafın sınır yönetimi ve gümrük işlemlerini geliştirmesine yardımcı olabilir, ya da ABD’nin yapmayı planladığı gibi, Afgan-Pakistan İmar Fırsat Bölgelerinin(ROZs) oluşmasına destek verebilir.

-AKP, artık Hükümeti, Meclisi ve Cumhurbaşkanlığını kontrol etmektedir…Türkiye’nin demokratik kurumları güçlendikçe ve reformlar ilerledikçe, Türkiye’nin ABD için stratejik ortak olarak önemi artar…Türkiye’nin Orta Doğu’da oynayabileceği bir bölgesel liderlik rolü, ABD’nin en acil dış politika hedeflerinin gerçekleşmesine yardımcı olabilir, ancak ülkelerimizin birbirine ters amaçlarla hareket etmesini engellemek için koordinasyonun dikkatli yapılması gerekir.

-Türkiye’nin yakın tarihlerde İran ile eneri alanında bir mutabakat imzalaması tedirgin edicidir. Şu an İran ile her zamanki gibi iş yapma zamanı değildir. (Obama’nın temsilcileri de aynı şeyleri söylüyor)

-Şu an Türk siyasetinde potansiyel yeni bir dönemin eşiğinde duruyoruz, önümüzde ABD-Türkiye ilişkilerinde stratejik ortaklığı yenileme şansı bulunuyor. Yeni hükümete bu mesajı bizzat vermek üzere yakında Ankara’ya seyahat edeceğim…21. yy. için güçlü, hayati ve yeri doldurulmaz bir Türk-Amerikan ittifakını oluşturmak üzere aynı vizyon ve kararlılığı paylaşan Türk yöneticileri ile birlikte çalışmayı bekliyoruz.

Irak’taki ABD askerlerinin çekilmesini düzenledikten sonra Temmuz başında Ankara’ya gelip, Başbuğ ve Davutoğlu ile görüşen “Çuvalcı” General David Petraeus’un, “Türkiye’den Afganistan operasyonları konusunda verebileceği desteğin en büyüğünü” istediğini de unutmayalım!..

Majestelerinin Ricası

Bu süreçte “Majesteleri”nin katkısına da göz atalım. Özellikle İran tecrübesiyle çok başarılı bir “kariyeri” olan İngiltere’nin yeni Ankara Büyükelçisi David Reddaway, iktidara çok yakın bir gazeteye 11 gün önce verdiği röportajda, (Sorular da, cevaplar da birbirinden ilginç. Onları yeri geldikçe değerlendiririz) İran ve Afganistan konusunda Türkiye’den “ricalarını” şöyle sıraladı:

“Diplomatik oyun hala sürüyor, ama İranlılar girişime yanıt vermiyor. Bu nedenle Türkiye’nin rolünü çok önemsiyoruz, çünkü Türkiye ve İran’ın güvene dayanan iyi ilişkileri var. Türkiye bu belirsizliği gidermek için yardımcı olursa çok memnun oluruz…Türkiye, bizim şimdiye kadar başaramadığımızı yaparak, İran yönetimini ikna edebilir…Türkiye bunu başarabilirse uluslararası toplum müteşekkir olacaktır.”

“İnsanlar askerlerin tabutta ülkelerine döndüğünü görüyor ve tepki duyuyor. Hükümetlerin önündeki zorluk ‘bu savaşın bizimle ne ilgisi var’ diyen seçmenlerine Afganistan’ın


En son Ekim tarafından Cum Arl 04, 2009 1:08 am tarihinde değiştirildi, toplam 4 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cmt Nis 18, 2009 7:04 pm    Mesaj konusu: ETÖ'nün Kaç Hücresi Çökertildi? Alıntıyla Cevap Gönder

Nuray Mert
Tank sesiyle uyanmamak yetmez!

Genelkurmay Başkanı’nın basın mensuplarına yaptığı konuşmanın değerlendirilmesi, kuşkusuz önemli. Ama önce, Ergenekon! Zira, görüyoruz ki ‘Ergenekon’ konusunda muazzam bir kafa karışıklığı var ve kafalar gittikçe daha da karışıyor.

Meselenin, bizim bilemiyeceğimiz kısmı, yani zanlıların itham edildikleri gibi, fiili bir darbe girişimi içinde yer alıp almadıkları, bu ithamların delillendirip delillendirilemiyeceği hususu ayrı. Bunlar, gerçekten de, davaların seyri içinde ortaya çıkabilecek, hukuki meseleler. Ama, bunun ötesinde, lafların dönüp dolaştırıldığı ama fevkalade tartışmaya muhtaç bir mesele daha var. O da hukukun siyasallaşıp, siyasallaşmadığı.

Hemen söyleyelim, hukuk, fizik, kimya gibi bir şey değildir, yani fizik kuralları gibi tartışılmaz kuralları yoktur. Bu anlamda, ‘hukukun siyasallaşması’ dediğimiz şey, iki türlü olur. Birincisi, bir siyasi heyetin hukuk alanını denetim altına alıp, çıkarlarına alet etmesi ihtimalidir. İkincisi, belki de daha daha vahim ve ciddi bir konudur.

Bu noktada, hukukun, zaten siyasal bir yanı olduğu gerçeği ile yüzleşmek durumundayız. Zira, hukuk sistemleri, öncelikle, her siyasal sistemi belirleyen temel ilkeler üzerine kurulur. O nedenle, her hukuk sistemi, temel çerçevesi bir kez belirlendikten sonra, tartışılmaz bir çerçevede işler, bu manada bir toplumsal emniyet çemberi oluştururlar. Böyle olduğu için, farklı hukuk sistemleri, farklı şeyleri ‘suç’ sayarlar.

Bugün İran’da bir hukuk sisteminin olmadığı söylenebilir mi? Elbette hayır, ama orada suç sayılan eylem, burada suç değildir, tabii tersi de geçerli.

Sadece bu kadar geniş manada değil, bir adım ötesinde, hukuk yine siyasaldır. Zira, adi suçlardan söz etmiyorsak, genel çerçeve içinde, yoruma açık alanlar vardır. Bu yorumlar, ister istemez siyasaldır. ‘Laikliğe tehdit’ olarak sayılan eylemler bunun en güzel örneğidir.

Laikliği ne kadar katı bir çerçevede tanımlarsanız, ‘tehdit’ isnadının alanı o kadar genişler. Hukuk da, o istikamette işler. Bu durumda, ortalık yerde namaz kılmak eylemine bile suç isnat edilebilir. Nitekim, yıllar boyu buna benzer olaylara şahit olduk. Söylemlerini dindarlık etrafında kuran partiler, yakın zamana kadar bu türden gerekçelerle kapatıldılar. Kim ne derse desin, hukuk

o zamanda siyasal bir zeminden hareket ediyordu.

Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, siyasal manada ‘tehdit’ tanımlarını ne kadar geniş tutarsanız, hukukun, suç tanımları bireyleri, o ölçüde mağdur edecek şekilde işler ve toplumsal barışı tehdit eder bir noktaya gelir. Bu noktada, ‘İşi hukuka bırakalım, şeriatın kestiği parmak acımaz’ diyemezsiniz. Acır, hem de çok acır.

Bu noktada, işi hukuka bırakamayız, siyasal çözüm gerekir. Mesela, laikliğin tanımını siyasi alanda esnetebilirsek, hukuk herkesi tatmin edebilecek bir zeminde, tartışmasız işleyebilir.

Ergenekon davasının, görünen yüzünün ötesinde, müphem ve karanlık kalan yanlarını bir yana bırakalım. Ama, bir de, bu anlamda sorunlu bir boyutu var. Şöyle ki, ‘darbe tehdidi’ tanımını alabildiğine geniş tutarsanız, sonu gelir, laikliği katı bir biçimde tanımlayan, bu açıdan beğenmediğiniz, ama yasadışı bir şey yapmamış olan herkese dayanır. Bu tasnife giren herkes, bir suça şurasından veya burasından bulaşmış sayılabilir, veya en azından zanlı konumuna düşer. Şimdilerde, yaşanan budur.

Şu ana kadar, bırakın savcıyı, iddianameyi, demokratikleşme adına, Ergenekon davasına tam destek veren demokratların birçoğu, suç isnat edilmiş bir çoklarını, suç işleyip işlemediklerini fazla da merak etmeden, ‘o kafada adamlar’ olarak hükmen mahkûm eden bir dil kullanıp, bu tür bir tavır gösterdiler.

Eski YÖK Başkanı, Kemal Gürüz, zamanında, üniversitede namaz kılan adamı nasıl potansiyel ‘şeriatçı’ olarak tanımladı ve bu istikamette davrandıysa, göz altına alındığında, diğerleri de ona potansiyel ‘darbeci’ olarak muamale etmekte sakınca görmediler.

Her şey ‘darbe’ tehdidi etrafında şekilleniyor diye, kalkıp, karşı dil olarak ‘sivil darbe’ gibi laflar icat etmenin anlamı yok. Ergenekon davası, çok daha köklü bir gözden geçirmeyi gerektiriyor. Bunun için, işin Türkan Saylan’a kadar dayanması gerekmiyordu. Olacak şey mi? Öyle olamadığına şahitlik edebileceğiniz, tanıdığınız

birine gelince, ‘pusulanın şaştığına’ kani olacaksınız.

Ya, şahsen tanımadıklarınız arasında masum olanlar var idiyse? Ya pusula, başından beri, yaşla kuruyu bir arada hedef yaptıysa? Bu kadar müphem bir alanda seyreden bir davayı, anlamadan dinlemeden bu kadar desteklemenin vebali ne olacak? Üstelik, bana öyle geliyor ki, o vebal, böyle giderse, şahısları aşan bir vebal olacak. Demokrasi zor iştir, tank sesiyle uyanmamak uğruna rehavete kapılmaya gelmez.

İnanın, toplum için, bazı uyanmamalar, tank sesiyle uyanmak kadar acı verici olabilir.

RADİKAL


18 Nisan 2009
Ahmet Altan / Taraf
Vicdanlar karıştı...

Hoyratlık iyi bir şey değil...

Ama kurnazlık da iyi bir şey sayılmaz.

Hayatı boyunca cüzamla cansiperane mücadele etmiş Türkan Saylan’ın evini, o ciddi bir hastalıkla boğuşurken basmak, evet, hoyratça bir tutum.

Çocukları okutma kampanyasına öncülük eden bir hanımı götürüp bir gece nezarette tutmak da öyle.

Bu sahneleri gördüğünüzde vicdanınız sızlar gerçekten.

Ama koskoca Ergenekon’u, Türkan Hanım’ın kırmızı mendilini başına bağlamış bir halde görüldüğü o unutulmaz resminin arkasına saklamaya çalıştığınızda “kurnazlık” sınırını geçmiş olursunuz.

Ergenekon, darbecilikle ilgili bir dava.

Darbenin ne olduğunu biliyor musunuz?

Salkım saçak idam sehpalarını, zindanlara kapatılan binlerce insanı, işkenceleri hatırlıyor musunuz?

Eğer başarsalardı, o acıları Türkiye bir kez daha yaşayacaktı.

Başaramadılar.

Yenildiler.

Yenilmişlere acıyalım.

Ama bence hangi yolda, hangi savaşta yenildiklerini de unutmayalım.

Ayrıca, Ergenekon’un henüz tümüyle teslim olmadığını, Ergenekon severlerin bu “darbe girişimini” gözlerden saklamak için uğraştıklarını, mümkün olursa bu hareketi yeniden canlandırmak için birilerinin hâlâ kenarda beklediğini de aklımızdan çıkarmayalım.

Lider kadrosunun tümü yakalanmadı henüz.

Gövdesinin de tamamen ele geçirildiği söylenemez.

Bu ülkenin geleceğini, burada yaşayan insanların hayatını yakından ilgilendiren bir kavga hâlâ sürüyor.

Sadece gazeteleri okumak bile kavganın nasıl canhıraş bir şekilde sürdürüldüğünü göstermeye yeter.

Ergenekon soruşturmasını durdurmak, geriletmek, bir darbenin yolunu yeniden açmak için çabalayanların sayısı sanıldığından daha fazla.

O cephanelikleri, cinayetleri, fişlemeleri, işkenceleri, Güneydoğu’da ensesine kurşun sıkılan Kürtleri, Şemdinli’yi, lahikayı, planları, dinlemeleri, bombalamaları unutturmaya çalışıyorlar.

Tutuklanan hocaların her birinin “darbeci generallerle” yaptıkları görüşmeleri, hizmet arz etmelerini, akıl vermelerini, yol göstermelerini, cübbelerinin altından gözüken “postallarını”, Türkan Hanım’ın “resminin” arkasına saklamak mümkün mü?

Ayrıca, bütün Ergenekon davasını sadece Saylan’ın bir resminin üstüne yaslamaya çalışanlar bence Türkan Hanım’a da haksızlık ediyorlar.

Bu kadar yaslanmadan sonra başka gerçekler ortaya çıkarsa, yaşanılacak üzüntü büyük olur.

Türkan Hanım, “ne darbe, ne şeriat” dedi ama o sözü söyleyene kadar darbecilerle uzun bir yol yürüdü.

Saylan’ı bu kadar keskin bir şekilde tartışmaya açmayın bence.

Bu “hoyratlığı” yapmayın.

Ergenekon kavgasını Türkan Hanım üzerinden yürütmeyin.

Doğan Holding’in icra kurulunda olan ve çocukları okutan bir kampanyayı yürüten genç hanıma yapılanlar da üzüntü verici.

Ama bence onu da bir simge haline getirmeyin.

Unutmayın ki bu son tutuklamadaki bütün tanınmış isimler, darbeyi planlayan Eruygur’la yakın ilişki kurmuş kişiler.

O genç hanımın darbecilerle bir ilişkisi var mıydı yoksa sadece çocukları okuttuğu için mi gözaltına alındı?

Bunu en iyi o holdingin bünyesindeki gazeteler bilir.

Oranın yöneticilerinin çoğunu da tanırım.

Bir tanesinin beni ya da bizim gazeteden birini arayıp, “o hanımın, o darbecilerle hiç bir ilişkisi yoktu, onları tanımazdı bile” demesi yeter.

Biz o hanımı sonuna kadar koruruz.

Onu koruyabilmek için elimizden ne geliyorsa yaparız.

Nedense son günlerde çocukken seyrettiğim, adını bile bilmediğim bir film var aklımda.

New York’ta mahalle çeteleri birbirleriyle dövüşürken masum bir kör çocuk bıçaklanıp öldürülür.

O çocuğun öldürülmesiyle ilgili mahkemede geçer bütün film.

Ve sonunda o kör çocuğun her seferinde cinayet mahallinde olduğu, çete üyeleri birini öldürdükten sonra silahlarını o kör çocuğun paltosuna sakladıkları çıkar ortaya.

Filmin başında o kör çocuk için sızlayan vicdanlar, filmin sonunda o kör çocuğun yardımıyla öldürülenler için sızlar.

Biz bir darbe girişiminden söz ediyoruz burada.

Öldürülmüş ve öldürülecek insanlardan söz ediyoruz.

İlk kez bir darbenin ortaya çıkarılması, toplumun bütün kesimlerine nüfuz etmiş, en tepelere tırmanmış bir örgütün yakalanması herkesi sarsıyor.

Yakalanan isimler toplumun “tanınmış” insanları.

Ergenekon’a çok benzeyen bir örgüt İtalya’da yakalanmıştı.

Şu ünlü P2 Locası.

Yedi bin beş yüz kişi tutuklanmıştı.

Çoğu toplumun yakından tanıdığı isimlerdi.

Darbe dediğiniz şey kendisine her zaman toplumun zirvelerinden yandaş bulur zaten, 12 Eylül’de Evren’i kutlamaya giden Anayasa Mahkemesi üyeleri toplumun “saygın” üyeleri değil miydi?

Hoyratlık kötüdür.

Kurnazlık da öyle.

Hoyratlıklara kızalım, vicdanlarımız bunun için sızlasın elbette ama bu darbe yolunda öldürülmüş insanları da unutmayın, vicdanınızda onlar için de bir yer açın eğer mümkünse.
aktifhaber

ETÖ'nün Kaç Hücresi Çökertildi?
18 Nisan 2009 17:39

Orakoğlu’ndan Demirel’e ağır suçlama: Siyasi çıkarları için 28 Şubat sürecine bir kaç 28 Şubat süreci daha ekledi. Ergenekon'un henüz çökertilemeyen hücreleri?

Emniyet İstihbarat Dairesi Eski Başkanı Bülent Orakoğlu, Ergenekon operasyonları kapsamında tutuklanan Mehmet Haberal’a verdiği destek sebebiyle eleştirilen 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e ağır yüklendi.

DEMİREL 28 ŞUBAT SÜRECİNİ İSTESE BİTİREBİLİRDİ


”Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanlığı darbe belgesi olan Batı Çalışma Grubu Belgesini Demirel’e ulaştırdığında harekete geçseydi 28 Şubat sürecini bitirebilirdi. Ancak Demirel, siyasi menfaatler uğruna bu döneme birkaç 28 Şubat süreci daha ekledi.”
28 Şubat sürecinde Emniyet istihbaratın patronu olan Orakoğlu, Batı Çalışma Grubu belgesini deşifre ettiği için yargılanmış ve beraat etmişti.

ETÖ’DE ÇÖZÜLME VAR

Demirel’in Mehmet Haberal ile ilgili tavrını da eleştiren Orakoğlu; “Savcılar çok önemli bilgilere sahip. Örgütün içinden bir takım insanlar onlara önemli bilgiler veriyor. Ancak bu tutumlar bu çözülme sürecini önlemeye yöneliktir.”

50’DEN FAZLA HÜCREDEN 4’Ü DEŞİFRE EDİLDİ

Ergenekon hücrelerinden şu ana kadar sadece dördünün deşifre edildiğini belirten tecrübeli istihbaratçı Orakoğlu, 50’den fazla hücrenin bulunduğunun da iddianameye yansıdığını vurguladı. Orakoğlu Savcılara ve kamuoyuna da çarpıcı bir uyarıda bulundu.

ORAKOĞLU: ÖNEMLİ GÖREVLERDE HALA ERGENEKON MENSUPLARI VAR

Orakoğlu, "Henüz devletin içinde deşifre edilmemiş, çok önemli makamlarda ve kritik yetkileri elinde tutan Ergenekon mensupları var. Bunlar süreci sulandırmak için yanlış bilgiler verebilirler" şeklinde konuştu.

aktifhaber

Neredeyse Kendini Tanımayacak
20 Nisan 2009 21:16

Ergenekon davasının bugünkü duruşmasında çapraz sorgusu yapılan Kemal Kerinçsiz, savunmasını 'tanımıyorum, samimi değilim' stratejisiyle yaptı.

''Ergenekon'' davasının tutuklu sanıklarından avukat Kemal Kerinçsiz'in çapraz sorgusu tamamlandı.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada, Mahkeme Başkanı Köksal Şengün'ün, savcılık ve mahkemede verdiği ifadelerini okumasının ardından Kerinçsiz'in çapraz sorgusuna geçildi.

İlk olarak Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel'in sorularını yanıtlayan Kerinçsiz'e, ''Milli Güç'' sitesindeki yazarlar arasında kendisi, Sevgi Erenerol ve Şener Eruygur'un isminin yer aldığı hatırlatıldı.

Kerinçsiz de bu sitenin editörünün Muammer Karabulut olduğunu, genellikle ''Milli Güç Platformu''nun haberlerinin yayınlandığını kaydetti.

Turan Çömez'i, Azerbaycan hükümetinin davetlisi olarak gittiği toplantıda gördüğünü, Şener Eruygur ile bir miting sırasında tokalaştığını ifade eden Kerinçsiz, Tuncer Kılınç'ı ise hiç tanımadığını iddia etti.

Muzaffer Tekin ile 2006 yılının Nisan ayında Beyazıt'taki Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'i anma töreninde tanıştığını ileri süren Kerinçsiz, ''Ondan önce 9 Mart 2006'da Galatasaray Lisesi önünde düzenlediğimiz etkinliğe katılmış ama o zaman ben onu tanımıyordum. Onun haricinde hiç karşılaşmadık. Beyazıt'a herkes bireysel olarak gelmişti. Muzaffer Tekin'in bir grubu yoktu. Kimse orada birbirini tanıştırmadı. Muzaffer Tekin ile tesadüfen tanıştık ve tokalaştık'' dedi.

Savcı Pekgüzel'in, Büyük Hukukçular Birliği'nde, aralarında geçen bir tartışmanın ardından Oktay Yıldırım'ın hastaneye kaldırıldığının iddia edildiğini belirtmesi üzerine Kerinçsiz, o tür bir şiddeti yapmasının mümkün olmadığını söyledi.

Olayın ardından hastaneye gittiğini, Yıldırım'ın kaşının yarıldığını anlatan Kerinçsiz ''Hastanede sert bir tartışma yaşanınca 'olay büyümesin' diye hastaneden ayrıldım ve bir daha da görüşmedim. Bu konuyla alakalı Muzaffer Tekin'i aramadım da bilgi de vermedim'' dedi.

-DİĞER SANIKLARLA İLİŞKİSİ-

Bekir Öztürk ile telefonla tanıştığını, yüz yüze ilk görüşmelerinin ise 2006 yılının Nisan ayında olduğunu belirten Kerinçsiz, 5 Kasım 2006'dan itibaren cezaevine girene kadar aralarındaki husumetten dolayı tek bir görüşmeleri bulunmadığını söyledi.

Oktay Yıldırım, Bekir Öztürk ve Behiç Gürcihan ile aralarında geçmişe dayalı bir dostluk olmadığını ifade eden Kerinçsiz, ''Aramızda yoğun bir ilişki yoktu. Oktay Yıldırım'ı gazi olarak bilirim. Etkinliklere, bu gazilik sıfatıyla katılmıştır. Kişi olarak birlikte olamayacağınızı anladığınız insanlarla yollarınızı ayırırsınız'' diye konuştu.

Savcı Pekgüzel, Kerinçsiz'e ''Size yeni açılan iddianamedeki bazı isimleri sayacağım. Bunları tek tek tanıyıp tanımadığınızı ve tanıyorsanız nasıl tanıştığınızı, irtibatınızı söyler misiniz?'' sorusunu yöneltti.

Kemal Kerinçsiz bu soruya ''Ahmet Hurşit Tolon'u, sadece Eminönü'nde Turgut Özakman'ın bir konferansı sırasında gördüm ama tanışmadık. Elini dahi sıkmadım. Bir telefon görüşmesi görünüyor ama ben bir kez bile görüşmedim'' karşılığını verdi.

Bu sırada Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün'ün, savcı Pekgüzel'i ''Bu sorular diğer dosyanın soruları. Daha sonra sorarsınız'' şeklinde uyarması üzerine Kerinçsiz, ''Benim için sorun değil. Rahatlıkla cevaplayabilirim'' dedi.

Bunun üzerine Savcı Pekgüzel, diğer isimleri sormaktan vazgeçti.

Savcı Pekgüzel, devam eden soruşturmada yer alan Mustafa Özbek ve Levent Temiz ile olan ilişkisini sorduğu Kerinçsiz, başkanlığını Mustafa Özbek'in yaptığı ''Türkiyem'' topluluğunun yürütme kurulunda 2 ay hukuk işlerinde çalıştığını belirtti.

Kerinçsiz, ''Toplumsal açılım gerçekleşti. Halk içinde sempati görünce Türkiye'de siyasallaşma kararı aldılar. Ben de bu karara karşı çıktım. Bir süre daha sivil toplum kuruluşu olarak faaliyetlerine devam etmelerini istedim. Ancak kabul edilmeyince ben de ayrıldım'' ifadelerini kullandı.

-''VELİ KÜÇÜK İLE SAMİMİ DEĞİLİM''-

Kerinçsiz, Savcı Pekgüzel'in, ''Büyük Hukukçular Birliği'nin yönetim kurulu toplantısına yabancı hiç kimsenin katılmadığını söylüyorsunuz. Ancak Levent Temiz, savcılık ifadesinde bu toplantılara Oktay Yıldırım, Halil Behiç Gürcihan ve Güler Kömürcü'nün katıldığını söylüyor. Açıklar mısınız?'' sorusunu şöyle yanıtladı:

''Güler Kömürcü basın mensubu olarak beni aramıştır. Basınla ilgili haber konusu olabilecek etkinlikler konusunda görüşmüşüzdür. Levent Temiz'in, Güler Kömürcü'nün Büyük Hukukçular Birliği yönetim kurulu toplantılarına katıldığı yönündeki ifadesi doğru değildir. Bu toplantılar, sivil toplum örgütlerinin yapacakları etkinliklerden önce bir araya geldikleri toplantılardır. Her toplantı, farklı bir sivil toplum kuruluşu merkezinde yapılırdı. Güler Kömürcü ve Zekeriya Öztürk, bırakın Büyük Hukukçular Birliği'ne girmeyi, yerini dahi bilmez. Levent Temiz'in ifadesinin nasıl alındığını ben de biliyorum. Sorguyu siz yaptınız. Sizin tavrınız nedeniyle müdafisi sorgunun yarısında odanızı terk etmiştir.''

Bunun üzerine Savcı Pekgüzel, ''Kendisi de bir avukat. Üç müdafi eşliğinde ifadesi alındı. Hiç kimse de sorguyu terk etmedi'' dedi.

Kerinçsiz de ''Levent Temiz'in bu konudaki ifadelerini kabul etmiyorum. Çünkü aramızda husumet vardı. Büyük Güç Birliği Platformunun Başkanı olmak istiyordu. Ben şahsen onun başkan olmasını istemedim. Zor ve sorunları olan bir insandır. Bir derneğin başkanlığını yürütecek yapıda birisi değildir. Bu nedenle bu ifadelerinin tamamen husumetten kaynaklandığını düşünüyorum'' görüşünü dile getirdi.

Savcı Pekgüzel, Dünya Azerbaycanlılar Toplantısında çekilen bir fotoğrafı Kerinçsiz'e gösterdi. Fotoğrafın çekildiğini hatırladığını belirten Kerinçsiz, Veli Küçük ile fazla samimi olmadığını söyledi.

Kerinçsiz, ''Keşke samimi olabilseydik. Yollarımız hiç kesişmedi. Saygın bir paşadır. Sadece iki-üç toplantıda karşılaştık. Kendisiyle hiçbir irtibat kurmadım. Bizim etkinliklerimiz, açtığımız davalarımız, duruşma günleri internet sitemizden yayınlanır. Ben Veli Küçük'e bu konularla ilgili hiçbir bilgi göndermedim, vermedim. Siteden bu bilgileri rahatlıkla alabilirler. Veli Küçük'ten çıkan belgeler de bu siteden alınmış olabilir'' diye konuştu.

Kemal Alemdaroğlu'nu tanımadığını, hiç telefon görüşmesi yapmadığını, birlikte hiçbir etkinliğe katılmadığını anlatan Kerinçsiz, ''Ergun Poyraz'a, 'Musa'nın Çocukları' ve 'Musa'nın Gülü' kitaplarından dolayı sivil toplum kuruluşları olarak bir ödül vermek istedik. Ancak cezaevine girdiği için ödülünü veremedik. Ergun Poyraz, bu ödülü kendisine verilmesini söylememiştir. Biz uygun gördük'' dedi.

Kerinçsiz, bir soru üzerine, Türk Ortadoks Patrikhanesi'nde sadece paskalya, ölüm ve anma günlerinde toplantı yapıldığını, bunun dışında özel bir toplantı düzenlenmediğini kaydetti.

Savcı Pekgüzel'in, sanıklardan Atilla Aksu ile yaptığı bir telefon görüşmesinde Adnan Menderes ile Başbakan Recep Tayyip arasında bir benzerlik kurulduğuna işaret ederek, bunu açıklanmasını istemesi üzerine Kerinçsiz, şunları söyledi:

''Recep Tayyip Erdoğan'ın 7 yolsuzluk dosyası vardır. Sahtecilik ve ihaleye fesat karıştırma dosyaları dokunulmazlığı nedeniyle dava açılmadan bekletiliyor. 'Adnan Menderes'in durumundan daha ağır durumda' olduğunu söyledim. Hukuksal bir görüşümdür. Dokunulmazlığı kaldırıldıktan sonra bunlardan da yargılanacak. Bu benim düşüncem. Ancak kimsenin asılmasını istemiyorum. İdam cezası da kaldırılmıştır.''

Sanık Kerinçsiz, bir başka soruyu yanıtlarken de Danıştay saldırısından sonra Mehmet Zekeriya Öztürk'ün gözaltına alınması nedeniyle kendisini aradığını da belirtti.

-''SİYASİ DÜŞÜNCEME TERS''-

Kemal Kerinçsiz, Cumhuriyet Savcısı Nihat Taşkın'ın sorusu üzerine, yüksek lisans yaptığını, doktoraya da başladığını belirterek, işlerinin yoğunluğu nedeniyle üniversitede kalmadığını, kazanmasına rağmen aynı nedenlerle savcı olmadığını anlattı.

Savcı Taşkın'ın, Danıştay davasının sanıklarından Alparslan Arslan ve Osman Yıldırım'ı tanıyıp tanımadığını sorması üzerine Kerinçsiz, ''Siyasi düşünceme ters. Bu kişilerle işim olmaz. Bu tür gruplarla sokakta bile yan yana geçtiğimi hatırlamıyorum. Hiçbir etkinlikte bulunmadım'' diye konuştu.

Taşkın'ın ''Büyük Hukukçular Birliği Derneği'nin açtığı davalar sonrasında yaptığınız basın açıklamalarındaki tavırlarınızla suç işlediğinizi düşündünüz mü? Açıklamalarınızın kalabalık olması için çabaladınız mı?'' sorusuna Kerinçsiz, Hrant Dink ve Elif Şafak davaları başlamadan tek satır açıklamada bulunmadıklarını, davalar bittikten sonra 3 dakikalık bir bilgilendirme yaptıklarını, bunların açıklama olmadığını ileri sürdü.

Kerinçsiz, ''Irkına hakaret edilen insanlar, tepkisini koyabilir. Bu hak arama kapsamında değerlendirilmeli. Tahrik içeren davranış ve tavırları asla tasvip etmem'' dedi.

Sanık Kerinçsiz, başka bir soruya karşılık da katıldığı Taksim'deki Azerbaycanlılar mitinginde iki ayrı grubun olduğunu ifade ederek, ''Veli Küçük bir tarafta duruyordu. Muzaffer Tekin ile Sevgi Erenerol diğer tarafta. Çünkü ikisinin arası açıktı. Burada barıştılar. O olaydan sonra verdiği beyanat nedeniyle araları açılmıştı'' diye konuştu.

Kerinçsiz, Hrant Dink ile bir çok panel ve televizyon programına katıldıklarını, Dink ile tartışmalarının hukuksal olduğunu iddia etti.

Sanık Veli Küçük de Savcı Pekgüzel'in gösterdiği fotoğrafa açıklık getirerek, fotoğrafın, Avrupa ve Amerika'da bulunan Dünya Azerbaycanlılar Grubu'nun sorumlularının katıldığı Kumburgaz'daki Princess Otel'deki DAK toplantısında çekildiğini belirtti.

Mahkeme Başkanı Şengün, Kemal Kerinçsiz'in çapraz sorgusunun tamamlanmasının ardından duruşmayı yarına bıraktı.
aktifhaber


20 Nisan 2009
11. Ağır Ceza'nın, Yargıtay'ın bozma kararına uyarak Danıştay'la Ergenekon'un birleştirilmesinin yolunu açması üzerine Veli Küçük, mahkemeye dilekçe gönderdi.

"Ergenekon" davası sanığı emekli Tuğgeneral Veli Küçük, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesine sunduğu dilekçede, Danıştay 2. Dairesi üyelerine ve Cumhuriyet gazetesine yönelik saldırılarla ilgili davada, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin verdiği bozma kararına uyulmamasını talep etti.

Küçük, avukatı Zeynep Küçük aracılığıyla sunduğu dilekçede, Yargıtay kararının, ortaya çıkan yeni delil ve olaylar dikkate alınarak değerlendirilmesi ve bozma kararına uyulmaması gerektiğini kaydetti.

"Her iki dava arasında irtibat kurulmasını teminen var edilen tek gerekçenin, Osman Yıldırım'ın gerek tanık ve gerekse gizli tanık olarak alınan beyanları olduğunu" belirten Veli Küçük, "Yıldırım'ın ifadelerinin yalan olduğu İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılama esnasında kanıtlanmıştır" dedi.

Dilekçede, "Yıldırım'ın, menfaati söz konusu olduğunda her türlü yalanı söyleyebilecek ve her türlü iş birliğine açık, her türlü illegal ilişkinin rahatlıkla kurulabilecek bir kişi olduğu" ileri sürüldü.

Yıldırım'ın, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada hüküm giymesinin ardından, "Ergenekon" soruşturmasını yürüten savcılarca cezaevinde ziyaret edildiği iddia edildi.

Osman Yıldırım'ın bu görüşmede, bir takım iddialarda bulunduğu ifade edilen dilekçede, "Osman Yıldırım'ın, Ataşehir'de gerçekleştirildiğini iddia ettiği toplantının olmadığının, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki yargılama sırasında dosyaya getirtilen ilgili kişilerin cep telefonu baz istasyon kayıtları ile ispatlandığı" kaydedildi.

Dilekçede, "Dosyada, her iki dava arasında irtibat bulunduğu yönünde Osman Yıldırım'ın bu beyanları haricinde hiçbir bilgi, kanıt, beyan bulunmamaktadır" denildi.
aktifhaber

DALAN'IN ETÖ CEPHANELİĞİ
21 Nisan 2009 19:25

,Ergenekon terör örgütü firarisi Bedrettin Dalan'a ait İstek Vakfı arazisinde yapılan kazıdan cephanelik çıktı. Dalan'ın arazisindeki ETÖ cephaneliği şok edecek cinsten.

Bir ihbar üzerine Bedrettin Dalan'ın sahibi olduğu İstek Vakfı'nın Poyrazköy'deki arazisinde kazı yapan emniyet güçleri, büyük bir cephaneliğe ulaştı.

Kazıdan çok sayıda lav silahı, roketatar ve el bombaları bulundu..

Ergenekon Soruşturması kapsamında Bedrettin Dalan'ın sahibi olduğu İstek Vakfı'nın Poyrazköy'deki arazisinde yapılan kazı çalışmasında 10 lav silahı, 10 el, 30 sis, 3 gösteri bombası, 250 gr C4 patlayıcı, 550 mermi ve 14 aydınlatma fişeği olduğu öğrenildi.

Ergenekon soruşturması kapsamında Poyrazköy Keçielik mevkiindeki başlatılan kazıda silah ve mühimmat ele geçirildi. Bulunanlar arasında 10 lav silahı, 10 el, 30 sis, 3 gösteri bombası, 250 gr C4 patlayıcı, 550 mermi ve 14 aydınlatma fişeği olduğu öğrenildi.

Kazı çalışmalarına yarın da devam edilecek...

DALAN'IN OFİSİNDE DE CEPHANELİK ÇIKMIŞTI

Ergenekon firarisi Bedrettin Dalan'ın arazisinde büyük bir cephaneliğe ulaşılırken, Dalan'ın İstek Vakfı'ndaki odasında bulunan özel kasasından 5 tabanca ile 7 bin mermi çıkmıştı. Dalan'ın cephaneliği arama yapan polisi bile hayret ettirmişti.

Bedrettin Dalan hakkında yakalama emri çıkarılmıştı. Ergenekon operayonunun 10. dalgasından önce ABD'ye kaçtığı ortaya çıkan Dalan, sürekli sağlık sorununu bahane ederek Türkiye'ye dönmüyor.
aktifhaber

HABERAL'IN İNANILMAZ YÜKSELİŞİ
22 Nisan 2009 08:29Sıradan bir üniversite hocası olan Mehmet Haberal'ın inanılmaz yükselişi...

Haberal trilyonları nasıl kazandı, nereye harcadı?

ETÖ davasında tutuklanan Mehmet Haberal, normal bir üniversite hocası iken nasıl yılda 1 milyar dolara hükmetmeye başladı? Üniversitesinde hangi iş adamı, siyasetçi, yüksek yargı ve askerî bürokrasi mensuplarının çocuğu burslu okuyor? Otellerinde ETÖ sanıklarıyla ne tür toplantılar yaptı?

O 1980’lerin başında normal bir üniversite hocasıydı. Hacettepe Üniversitesi’nde derslere giriyordu. Mal varlığı ve serveti, bir üniversite hocasınınki nasılsa öyleydi. Ancak kısa sürede büyük servetler edindi. Şimdi yılda 1 milyar dolara hükmettiği konuşuluyor. O, hoca olmanın çok ötesinde bir holding patronu. Üniversitesi, otelleri, hastaneleri var. Emrinde 15 bin personel çalışıyor. 1991’de seçimi Mesut Yılmaz’a karşı kaybetmeseydi Demirel hükûmetinde sağlık bakanı olacaktı. 2002 yılında Bülent Ecevit’e yapılmak istendiği ileri sürülen ‘sağlık darbesi’nde adı geçti. Sivil ve askerî bürokrasi, yüksek yargı mensupları ve siyasetçilerle yakın ilişkisi var. Yıllarca CHP’ye ateş püskürdü, şimdi Deniz Baykal’la dostluğu gündemde.

Ergenekon Terör Örgütü (ETÖ) davası kapsamında gözaltına alınan ve çıkarıldığı mahkemece tutuklanan Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal’dan bahsediyoruz. ETÖ davasının ikinci iddianamesinde adı sıkça geçiyor. ETÖ sanıklarına Başkent Üniversitesi, Kanal B Televizyonu ve Patalya otellerini üs gibi kullandırdığı, iddianamenin tape (konuşma kaydı) bölümlerinden anlaşılıyor. Yani hükûmeti yıkma girişimlerinde bulunduğu iddia edilenlerin buluşma noktalarından biri de Prof. Mehmet Haberal’ın mekânları olmuş.

Peki, Prof. Dr. Mehmet Haberal kim? Bu noktaya nasıl geldi? Kısa sürede bu kadar büyük servet elde edebilmesinin sırrı neydi? Kurduğu Başkent Üniversitesi, Hazine’den her yıl milyonlarca liralık yardımı nasıl aldı? Devlet bankalarından milyonlarca lira kredi kullandıktan sonra Hazine’den sorumlu hangi bakanlara iş verdi? Hastanesinin imar iznini hangi bakandan re’sen aldı? Kanunen yasak olmasına rağmen üniversitenin gelirleri farklı tüzel kişiliklere nasıl aktarıldı? Üniversiteden medya kuruluşuna 10 milyonlarca dolar para desteği niçin yapıldı, nasıl sağlandı? Üniversitesinde paraya ihtiyacı olmayan zenginlerin çocukları niçin burslu okudu? Milletvekili, iş adamı ve yüksek yargı mensuplarının çocuklarına burslu üniversite okuma imkânı sunuldu mu? Otellerinde bedava imkânlar sağlayan VIP karta Ankara bürokrasisinden kimler sahip oldu? Sorular sıralanmaya devam edebilir.

KREDİ KULLANDI, BAKANLARA İŞ VERDİ

Mehmet Haberal’ın yükselişi, 1980’li yıllarda Türkiye Organ Nakli ve Yanık Tedavi Vakfı’nı kurması ile başlıyor. Bugün sahibi olduğu Ankara Anıtkabir yakınlarındaki Başkent Üniversitesi Hastanesi’nin yerinde o zamanlar küçük bir diyaliz merkezi bulunuyordu. Bu merkezin etrafındaki arsalar aralıklarla teker teker toplandı ve bugünkü büyük hastane ortaya çıktı. Bugün İzmir, Adana, Alanya, Konya ve İstanbul’da şubeleri olan büyük bir hastane zinciri bulunuyor. Ankara’daki hastanenin bulunduğu semtte hiçbir binaya 4 kattan fazla ruhsat verilmediği dönemde hastanenin 8 kata çıkarılması için çaba gösterdi. Anıtkabir’i gölgelediği gerekçesi ile askerî bürokrasi ile Çankaya Belediyesi binadaki kat artışına izin vermiyordu. Hatta Çankaya Belediyesi’nin tutumu yüzünden CHP’ye ateş püskürüyordu. Şimdi bulunduğu bölgede 4 kattan fazla bina yokken Haberal’ın 8 katlı hastanesi hizmet vermeye devam ediyor. Hiç kimsenin buna müsaade etmediği dönemde Anasol-M hükûmeti Haberal’a kat izni verdi.

Haberal’ın holdingleşmesinde devlet bankalarından kullandığı kredilerin payı çok büyük. Bu krediler onun için dönüm noktası oldu. 1993’te 39 milyon dolarlık krediyi, devlet kurumlarına bile sunulmayan düşük faizle aldı. 28 Şubat sürecinin Hazine’den sorumlu bakanları sayesinde borcunu sürekli erteletti. Bu durum 2005’te Hazine kontrolörleri tarafından tespit edildi. Haberal, 2001’e gelindiğinde ödemesi gereken 42,5 milyon dolarlık paranın ancak 1,5 milyon dolarını kendi kaynaklarından ödemişti. Yaklaşık 20 milyon doları ise ya devletin üniversiteye tahsis ettiği bütçeden ya da yeni dönem kredileri ile eski dönem kredilerini mahsup ettirmek suretiyle ödemiş. Yani ödemelerini de devlete yaptırmış. Ayrıca Haberal’ın Türk Lirası olarak aldığı para yurtdışına Avro üzerinden ödendiği için kur farklarından dolayı Hazine yaklaşık 27 milyon dolar da zarara uğratılmıştı. Hazine, yapılan usulsüzlükler karşısında görevi kötüye kullanmaktan dolayı çok sayıda kişi hakkında suç duyurusunda bulundu; fakat zaman aşımından dolayı görevliler hakkında herhangi bir işlem yapılmadı.

Haberal’ın aldığı bu kredide ve bu kredinin ödeme işlemlerinin ertelenmesinde iki isim dikkat çekiyor. Bu isimler; kredilerin kullanıldığı dönemde Hazine Müsteşarlığı’nda görev yapan ve daha sonra Hazine’den sorumlu devlet bakanı olan Ayfer Yılmaz ile kredinin alındığı Halk Bankası Genel Müdürlüğü’nde çalışan ve daha sonra Hazine’den sorumlu bakan olan Ufuk Söylemez.

Haberal, ETÖ davasından gözaltınaalınınca onu uçağa kadar gelip İstanbul’a uğurlayan ilk isim Süleyman Demirel oldu. Demirel, yakın dostu Haberal’a vefa borcu olduğunu söyledi. Haberal’ın ekonomik yönden büyümesinin DYP’li bakanlar döneminde gerçekleşmesi dikkat çekici. Uygulama oteli olarak 49 yıllığına devletten kiraladığı Kızılcahamam Patalya Oteli’nin tahsisini de DYP’li Orman Bakanı Nevzat Ercan döneminde almıştı. Daha sonra bu arazinin tahsisinin de sahte belgelerle yapıldığı yönünde iddialar ortaya atılmıştı.

Haberal’ın DYP ile ilişkisi yakın dostu Süleyman Demirel vasıtasıyla oluyor. 1991 seçiminde DYP’den Rize milletvekilliğine aday olan Mehmet Haberal, burada seçimi Mesut Yılmaz’a karşı kaybedince siyasetten uzak durmaya başlıyor. Yakın çevresinde konuşulanlara bakılırsa şayet o dönemde milletvekilliğini kaybetmeseydi, Demirel hükûmetinde sağlık bakanı olacaktı. Siyasilerle yakın dostlukları olan Haberal, 39 milyon dolarlık krediden sonra işlerini iyice büyüttü. Daha sonra ise, kredilerin ödenme sürecinde kendisine çeşitli kolaylıklar tanıyan Hazine’den sorumlu Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz’ı üniversitesinin idari ve mali işler müdürü yapan Haberal, bir başka Hazine’den sorumlu bakan Ufuk Söylemez’e de üniversitede iş, Kanal B’de program imkânı sundu.

1993’te Türkiye Organ Nakli ve Yanık Tedavi Vakfı ile Haberal Eğitim Vakfı kanalıyla Başkent Üniversitesi’ni kuran Mehmet Haberal, o günden bu yana üniversitenin rektörü. Bir ara yasa gereği rektörlerin sadece 2 dönem, yani 8 yıl rektör olabilecekleri hükme bağlanmıştı; ancak Haberal yargıya müracaat ederek bu kuralı değiştirdi ve artık üniversitenin ölene kadar rektörü olabilecek. Haberal, her türlü icraatı yapmak üzere üniversitenin mütevelli heyeti tarafından da yetki verilen tek kişisi. Kısacası, Başkent Üniversitesi eşittir Mehmet Haberal.

Maliye Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) görüşünü alarak her yıl vakıf üniversitelerine kanun gereği devlet yardımı yapıyor. Başkent Üniversitesi, vakıf üniversiteleri arasında her yıl Hazine’den en fazla yardım alanlardan biri. Mesela, 2004’te 1,5 trilyon liralık yardımla Bilkent Üniversitesi’nden sonra ikinci geliyor. Bu miktardaki yardımlar her yıl veriliyor. YÖK görüşü ile verilen bu yardımların, eski YÖK başkanları Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç dönemine rastladığını hatırlatmakta fayda var.

Türkiye’de vakıf üniversiteleri kamu kurumu statüsünde. Yani resmî bir kurum. Bu sebeple de tüm mal varlıkları devlet malı sayılıyor ve devletin resmî kurumlara sağladığı her türlü imkân ve kolaylıklardan istifade ediyor. Ancak idari ve mali yönden ise hiçbir denetim içine girmiyor. Yani Sayıştay denetimine tabi değil. Sadece kanun gereği YÖK tarafından yılda bir defa denetlenmek zorunda. Ancak bu denetim de sadece Ankara merkez ve faaliyetleri ile sınırlı kalarak kısa sürede gerçekleşiyor ve idari ağırlıklı yapılıyor. Üniversitenin asıl maddi yoğunluğunu oluşturan Ankara dışındaki hastaneler ve merkezler bugüne kadar hiçbir denetim mekanizması tarafından denetlenmedi.

Kanun ve yönetmeliklere göre vakıf üniversitelerinin her çeşit gelirleri kendi bünyesinde kalmak zorunda. Ancak Başkent Üniversitesi’nde kamu kaynakları kanunlara aykırı şekilde farklı tüzel kişilikteki Haberal’ın patronluğunu yaptığı şirketlere aktarıldı. Sadece son 5-6 yıl içinde üniversite ile hiçbir ilgisi olmayan bir televizyon kanalına 10 milyonlarca dolar para aktarıldığı kaydediliyor.

Üniversitenin akademik birimlerine hizmet ve eğitim amaçlı kurulduğu söylenen holding ve şirketlerin hukuki dayanaklarının olmadığı da konuşuluyor. Mesela, Kızılcahamam’daki Patalya Oteli’ne gelir sağlayacak spor tesisleri tamamen üniversitenin imkânları ile kuruldu ve trilyonlarca lira üniversiteden kaynak aktarıldı. Aynı şekilde Kanal B’nin tüm tesisleri de üniversite kaynakları ile kuruldu. Yine üniversitenin Bağlıca yerleşkesinde faaliyet gösteren Mol Gıda Şirketi de üniversitenin tüm fiziki imkânları ve araç gereçlerini kullanarak faaliyetlerini sürdürüyor.

Üniversitenin sağlık ve eğitim faaliyetlerinin yanı sıra büyük kaynaklar aktararak kurduğu holding ve şirketlerde de yönetim kurulu başkanı sıfatı ile tek yetkili patron ise Rektör Mehmet Haberal. Rektör bu şirketlerde dilediği icraatı yapabiliyor. Örneğin, üniversiteye ait otellerde kamu kaynakları ile sınırsız ağırlama yaparak önemli kişilere ziyafet çekiyor, tek başına dilediği harcamayı yapıp dilediği gayrimenkulü satabiliyor, dilediği kişiyi işe alıp istemediğini işten atabiliyor. Rektör Haberal’ın göz göre göre sınırsız kamu kaynaklarını üniversitenin dışına aktarma cesaretini kimden aldığı ise bilinmiyor.

ÖZEL KALEM MÜDÜRÜNE 12 YIL HAPİS

2004’te Başkent Üniversitesi’ne ait İzmir’deki Zübeyde Hanım Hastanesi’nde 3 trilyon liralık bir yolsuzluk oldu. Bu yolsuzlukta bazı firmalardan trilyonluk naylon fatura aldıkları tespit edilen hastane müdürü ve bazı kişiler tutuklanmıştı. O dönemde açılan davalar neticelendi ve yolsuzluk olayı kesinlik kazandı. Yolsuzluğa adı karışan Sibel Akyel, Mehmet Haberal’ın 20 yıldan fazla özel kaleminde çalışıyordu. Hatta Akyel’in Haberal ile ileri düzeyde özel ilişkileri olduğu biliniyor. 28 Şubat süreci yıllarında hastaneye müdür atanan Sibel Akyel, yerel mahkeme tarafından suçu sabit görülüp mahkûmiyet alınca ve Haberal tarafından da gözden çıkarılınca, Yargıtay safhasında mahkemeye bir mektup yazdı. Mektupta Haberal ile ilişkilerini anlatan Sibel Akyel, savcılığa verdiği savunmada, özetle 3,1 trilyonluk yolsuzluğu kendisinin yapmadığını, bütün harcamalardan Rektör Mehmet Haberal’ın sorumlu olduğunu ileri sürüyordu. Ancak mektupta dikkat çekilen süreç devam etti ve Akyel 12 yıl hapse mahkûm edildi. Akyel’in hapis kararı şimdi Yargıtay’da onanmayı bekliyor.

Akyel’in de dikkat çektiği Haberal’ın yargı, siyaset ve bürokrasi ilişkileri ETÖ davası süresince açığa çıkar mı, bilinmez; ancak üniversite ile Haberal’ın sahibi olduğu şirketlerin mali yapısı incelendiğinde bugün net olmayan bazı ilişkilerin açığa çıkacağı muhakkak.

KALEM MÜDÜRÜNDEN ‘ÖZEL’ MEKTUP

2004’te Başkent Üniversitesi’ne ait İzmir’deki Zübeyde Hanım Hastanesi’nde 3,1 trilyon liralık yolsuzluk oldu. Müdür Sibel Akyel, 20 yıldan fazladır Haberal’ın özel kaleminde çalışıyordu. Mahkûmiyet alınca gözden çıkarıldığını düşünerek mahkemeye bir mektup yazdı. Mektupta Haberal ile ilişkilerini şöyle anlatıyordu (Anlatım bozuklukları ve imla hataları Akyel’e aittir):

“Bugüne kadar açıklamak istemediğim bir olguyu burada açıklamak zorundayım. Ben rektör Mehmet Haberal ile, çalışma süreme paralel bir süredir (1998 yılından tutuklandığım 29.01.2004 tarihine kadar) özel hayatımda da beraberdim. Kendisi ile, emekli olduğumuzda ve işlerimizi, aile sorunlarımızı yoluna soktuğumuzda evleneceğimiz vaadi ya da inancıyla bir ilişkiyi paylaştım. Bu yüzden de hastanede naylon fatura kullanıldığı vakıasının hastane ile ilişkileri kesilmiş bir takım kimseler tarafından mali birimlere ihbarı neticesinde yaşanmaya başlayan yargı süresince gidişatın rektörün arzusu dışında geliştiğinde, içtenlikle beni kurtarmak istediğine, birkaç ay hapiste yatma pahasına kuruluşuna bizzat katıldığım, bugünlere gelişinde büyük katkıda bulunduğum üniversiteye zarar vermemek, bir sürede olsa sevdiğim, inandığım bir adamı ve emek verdiğim bir ilişkiyi korumak adına daha da ötesinde böylesine güçlü, her iktidarla, siyaset, bürokrasi ve hatta yargı çevresiyle çok sıcak ilişkileri olan bu adamla savaşamayacağıma inanıp, daha çok da Başkent Üniversitesi’nde okuyan oğluma ve aileme zarar verebileceğini düşünüp susmaya devam ettim.

Bana cezaevinde susmam yönünde telkinde bulunmak ve para yardımı yapmak için yaptığı ziyareti tespit imkanına sahipsiniz (2004 yılı Kurban Bayramı’nın 4. günü). Ayrıca cezaevine girmemden sonra istifamı kabul etmeyip Vakıfbank’taki hesabıma Ankara Başkent’ten yatırılmaya devam eden paralar da bu söylediğimin teyidi durumundadır. Annemin ve onun cep telefonu dökümleri bu durumun artı teyididir. Bu yargı sürecinin arzu ettiği gibi gelişmediğini anladığında bana (Seni annenle Kıbrıs’a kaçırayım. Ben bu işi temizleyeyim. Öyle gel.) demiştir. Annemi de tekrar para yardımı yapmak üzere Ankara’ya çağırdığında (Sibel beni dinlemedi. Kıbrıs’a gitmeyi kabul etseydi bunları yaşamayacaktı) demiştir. Kaçması gereken birisi varsa o da ben değilim. Niçin kaçacakmışım. Suç işleyen kişi kaçar. Ben suç işlemedim ki kaçayım.

Şimdi bu ardı arkası kesilmeyen bu davaların ve suçlamaların tek nedeni beni susturmaktır. 1988 yılından bu yana pek çok şeyi yaşadım, gördüm. Bu bilgilerim onları rahatsız ediyor. Bütün güçleri ile üzerime saldırıyorlar. Tanık ise tanık, bilirkişi ise bilirkişi, bir şekilde ikna ediyorlar. Benim tarafımdan hastane ile görev ilişkileri kesilmiş kimseler aleyhime tanıklık yapmak için sıraya sokuluyor. Halen görevde olanlar Sibel hanım aleyhine tanıklık yapmak yada işten çıkarılmak arasında tercih yapmaya zorlanıyor. Eğer ceza almamı sağlayabilirlerse ben uzun süreli hapse gireceğim. Onlar da bu şekilde sorunlarını çözmüş olacaklar. Benim bildiklerim, ihbarlarım ise ceza almış bir kimsenin rektöre suç atması sayılıp soruşturmaya bile gerek görülmeden kapatılacaktır. Daha şimdiden bu süreci yaşamaya başladım. Rektör hakkında cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak iddiası ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na ihbarda bulundum. Ankara Cumhuriyet Savcısı takipsizlik kararında rektörü o kadar iyi savunmuş ki hayretle okudum.”

Kaynak: Aksiyon

Ergenekon'da 4'ü subay 10 kişi gözaltına alındı
15:20 - Ergenekon operasyonu çerçevesinde, Bedrettin Dalan'ın Başkanı olduğu İstek Vakfı'nın, İstanbul Boğazı Poyrazköy mevkiindeki arazisinde başlatılan kazılarda bulunan mühimmatla ilgili olarak 4'ü muvazzaf subay 10 kişi daha gözaltına alındı.Gözaltına alınan şüphelilerin isimleri 'Emekli Albay Levent B., muvazzaf askerler Binbaşı Emre O., Yarbay Mustafa T.E. ile Yarbay Ercan K.' olarak açıklandı. 22.04.2009 İSTANBUL
netgazete

Ergenekon'un 'gizli' toplantısı, mangal partisiymiş!
14:30 - İşçi Partisi avukatları, Ergenekon davasının tutuksuz sanıklarından İbrahim Benli'nin çiftlik evinde yapıldığı iddia edilen gizli toplantıya ilişkin görüntüleri basına dağıttı. Görüntülerde Doğu Perinçek ve Kemal Alemdaroğlu'nun da bulunduğu toplantıda yemek yenip, şarkı söylendiği görüldü. Perinçek'in avukatı Mehmet Cengiz, "Bu dava içten içe düşmeye başladı. Şuan elimizde bulunan görüntüler de Doğu Perinçek'e çiftlik evinde yaptığı iddia edilen gizli toplantının cevabı niteliğini taşıyor. İddia edilen gizli toplantının mangal partisi olduğu gözleniyor" dedi. 22.04.2009 İSTANBUL netgazete

Savcı Öz'e "1 Mayıs 1977 olaylarını soruştur" çağrısı
13:00 - DİSK Avukatı Rasim Öz, öğlen saatlerinde Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne geldi. Öz, Taksim'de 32 yıl önce yüz binlerce kişinin gözü önünde bir katliam işlendiğini belirterek, "Bu davanın takipçisiyiz. Biz her yıl yinelediğimiz bu başvurularımızı yanıtlamayan bakanlıklar, emniyet genel müdürlükleri, İstanbul Valisi ve İstanbul Emniyet Müdürleri hakkında suç duyurusunda bulunmaya geldik" dedi. Öz, "Eğer bu savcılık gerçekten derin devleti yok etmek istiyorsa, bizim başvuracağımız makam burasıdır. Öz ve arkadaşları gerçekten Türkiye Cumhuriyeti'nin savcıları olduklarını göstermek istiyorlarsa kendilerine böyle bir fırsat verdik. Delilleri sunduk" dedi. 22.04.2009 İSTANBUL netgazete

TSK'DAN DALAN'A YALANLAMA
23 Nisan 2009 14:52Genelkurmay Başkanlığı, Ergenekon şüphelisi Bedrettin Dalan'ın İstek Vakfı arazisinde çıkan silahlarla ilgili iftiralarını sert biçimde yalanladı.

Habertürk gazetesinin haberine göre İstek Vakfı arazisinde çıkan silahlar için Bedrettin Dalan, "Orası askeri bölge. Bizi de almıyorlar." dedi. Gazete muhabirleri bunun üzerine Dalan bu açıklamasını Genelkurmay Başkanlığı'na sordu. Habere göre askeri yetkililer, "Toprağa gömülü böyle bir silahımız yok." dedi. Araştırma yapmak için de Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşavirliği görevlendirildi.

Askeri yetkililer Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yeraltı silah depoları bulunmasının doğal olduğunu ancak bu depoların toprağa silah gömme anlayışından çok farklı profesyonel bir sistemi bulunduğunu belirttiler. Seferberlik anında tıpkı Kıbrıs'taki Türk Mukavemet Teşkilatı gibi gizli yapılara dağıtılmak üzere toprak altına gayr-ı resmi silah gömme sisteminin uzun yıllar önce sona erdiğini söyleyen askeri yetkililer yeraltı depolarındaki silahların yalnızca TSK tarafından kullanılabileceğini vurguladılar.


Ele geçirilen silahlarla TSK'nın ilgisi olmadığını da açıklaya askeri yetkililer "Bunların çalınmış olma ihtimali araştırılıyor." dediler. Daha önce Ankara çevresinde bulununan silahlarla ilgili "Askeri malzeme olup olmadıkları araştırılıyor." açıklaması yapan Genelkurmay Başkanlığı İstanbul'da ele geçirilen silahlarla ilgili araştırma yapılması için bu kez Genelkurmay Adli Müşavirliği'ni görevlendirdi.

Haberde toprağa gömülü silah bulundurma, NATO'nun eskiden uyguladığı bir yöntem olduğuna da dikkat çekilerek şu ifadelere yer veriliyor:

"NATO'nun komünizme karşı geliştirdiği özel harp dairelerinden biri de Türkiye'nin 1952'de NATO'ya üye olmasının ardından kuruldu. NATO üyesi ülkeler komünizmin yayılmasına yönelik olası savaş ve seferberlik durumlarında kullanmak amacıyla gizli silah depoları oluşturdular. Ülkenin farklı noktalarında oluşturulan bu depolardaki silahlar seferberlik anında yeraltından çıkartılıp Özel Harp birimlerince kullanılacaktı. Ancak Soğuk Savaş'ın ardından NATO silah gömme uygulamasına son verince Türk Silahlı Kuvvetleri de toprak altı cephanelikten vazgeçti. 1990'lı yıllardan itibaren tüm toprak altı silahlar çıkarıldı. Bir emekli asker "Türkiye'de şu anda resmi olarak toprak altında tek silah olamaz. Nerede silah varsa illegaldir." dedi.
aktifhaber

'Ergenekon'dan tutuklanan Cumhuriyet gazetesi yazarı Prof. Dr. Erol Manisalı, Taraf gazetesine cevap verdi, "Sizden farklı düşündüğüm için her türlü cezaya müstehak mıyım?"

23 Nisan 2009 İSTANBUL - - Ergenekon operasyonu kapsamında İstanbul’da gözaltına alındıktan sonra tutuklanan İstanbul Üniversitesi (İÜ) emekli öğretim üyesi ve Cumhuriyet gazetesi yazarı Prof. Dr. Erol Manisalı, 2. iddianamede yer alan “Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur’un talimatıyla Tuğgeneral Levent Ersöz ve Kurmay Albay Atilla Uğur ile görüştüğü ve bu görüşmeye katılan kişilere, hükümete karşı medya, sendika ve akademisyenlerin nasıl yönlendirileceğine ilişkin bilgi verdiği” iddialarını yalanladı. Manisalı ayrıca, Taraf Gazetesi yazarlarına da bir mesaj gönderdi.

HABERLER UYDURMA
Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Manisalı, avukatı aracılığıyla yaptığı açıklamada, Taraf gazetesinin 23 Mart 2009 tarihli sayısında manşetinden yayımladığı “Hocasından Ergenekon Dersleri” haberinin tamamen yalan ve uydurma olduğunu belirtti. Taraf gazetesine, habere ilişkin doğru bilgileri belirten açıklama gönderdiğini, aynı zamanda Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde de 27 Mart tarihinde bu konuyu yazdığına dikkat çeken Prof. Manisalı, açıklamasında şu ifadelere yer verdi. “Ben ne dersem diyeyim. Kendisine, ‘demokrasi, insan hakları ve özgürlükler şampiyonu’, ‘demokrat’, ‘liberal’ gibi tanımlamaları uygun görenler için haberde verilen bilgi doğruydu. Ben ne yapabilirim ki?.. Hakkımda, olmayan, uydurma gerçek dışı bilgileri yalanladım. Başka ne yapmalıydım? Öyle ya, bana inanacaklarına, ortada her şeyi tüm çıplaklığı ile anlatan, temel başvuru kaynağı dev bir eser vardı. İkinci Ergenekon iddianamesi. Ona bakmak yeterliydi: Bu iddianamede, gazetenin haberine kaynaklık ettiği anlaşılan bölüm şu şekilde yer alıyordu:

‘12 Şubat 2004 günü saat 12.00’de Harbiye Ordu Evi lobisinde Erol Manisalı ile buluşulduğu, restoranda öğle yemeği ikramını müteakip, 1007 numaralı odada görüşmeye başlanıldığı, bütün görüşme süresince kendisinden habersiz ses kaydı yapıldığı, Erol Manisalı’nın konuları dikkat, ilgi ve takdirle dinlediği, her konu ile ilgili görüşlerini açıkladığı belirtilmiştir...’

İddianamede, benim 12 Şubat 2004’te Harbiye Orduevi’nde bir odada askerlerle görüştüğüm ve gazete haberinde yer alan değerlendirmeler yaptığım, bu görüşmenin benden habersiz ses kaydının yapıldığı, daha sonra görüşme içeriğinin bir rapora bağlandığı ve bu raporun da Şener Eruygur’da yapılan arama sırasında ele geçirildiği yazıyor. Neresini düzelteyim bilmem ki. Meşhur meseldeki gibi ‘İsa Değil, Musa...’ diye başlamam gerekiyor.

‘FARKLI HUKUKA TABİYİM’

Şimdi, adı üzerinde bir iddiadan ibaret olan iddianamedeki bu çarpık, uyduruk ve tümüyle yalan bilgi birileri tarafından özellikle kamuoyunun belleğine nakşediliyor ki, ben ağzımla kuş tutsam, bunun altından kalkamayayım diye. İyi de bu iddiaların tamamı yalan diyorum, uydurma diyorum. Daha ne diyeyim?.. Olmayan bir şeyin olmadığını nasıl ispatlayayım? Hukukçulara soruyorum. Diyorlar ki, siz değil iddia eden ispatlayacak. Bir kişinin, kendisine atfedilen ve esasen olmayan bir şeyi ispatlaması -çok özel durumlar dışında- mümkün olamaz. Bu, eşyanın tabiatına aykırıdır diyorlar.

‘GÖRÜŞMENİN KAYDI YOK’

Benim ne Şener Eruygur ile ne de adı geçen diğer askeri personel ile belirtilen bağlamda bir görüşmem olmadığını açıkça söyledim. Şener Eruygur’la, Jandarma Genel Komutanı iken bir kez, resmi bir yazıyla konferans vermek üzere Ankara’ya davet etmesi nedeniyle Ankara’da Türkiye-AB ilişkileri konulu konferansta karşılaştığımı, bunun dışında bir kez de ADD başkanı seçildikten sonra İstanbul’da Harbiye Orduevi’nde öğle yemeğinde birlikte olduğumu Cumhuriyet’teki yazılarımda belirttim. Levent Ersöz ve Atilla Uğur isimli asker kişilerle ise yaşamımın hiçbir döneminde tanışmadığımı ve konuşmadığımı da ifade edeyim. Yine birileri için çok anlam ifade etmese de söyleyeyim. Benim iddianamede belirtilen şekilde bir görüşme yaptığıma dair kuru gürültü, yakıştırma dışında bir dayanak yok. Ben soruyorum şimdi: Hani nerede bu görüşmenin ses kaydı, nerede video kaydı? Olmayan bir görüşmenin kaydı nasıl olabilir ki?

GAZETECİLERE SESLENDİ

Taraf gazetesi ve onun malum bazı köşe yazarları ile buradaki haberden ya da iddianameden alıntı yaparak, olmayan bir şeyi varmış kabul eden diğer köşe yazarlarına, belki adalet, hak, hukuk, ahlak, vicdan denilen kavramların kırıntısına denk getiririm diyerek bir kez daha sesleniyorum: Sizce, sizden farklı düşündüğüm için ben her suçlamaya, yargısız infaza, her türlü cezaya müstehak mıyım?

OKURLARINA MESAJ

Peki ey okur, ya sizce?.. Ben bu açıklamaları yapmak zorunda mıydım? Yoksa, haberi yazan ve benim bu şahıslarla ilgim, irtibatım, ilişkim olduğunu söyleyenler mi bunu ispatlamalıydı? Ergenekon denilen cadı kazanı kaynadıkça, hukukun ortaçağda bile kabul gören en temel kurallarının hiçe sayıldığı, herkesin ‘masum olduğunu ispatlamak’ zorunda kaldığı ilkel dönemlere döndüğümüz görülüyor. Üstelik bu acımasız durumu ve koşulları yaratanlar ile kullananların kendilerine ‘demokrat’, ‘liberal’ sıfatları yakıştıranların olduğunu gördükçe, insan söyleyecek sözü seçmekte de zorlanıyor...”

netgazete

Emre Aköz/Sabah

Yani onca muvazzaf,
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cum Nis 24, 2009 9:06 pm    Mesaj konusu: Yani onca muvazzaf, muhalefet ettikleri için mi tutuklandI? Alıntıyla Cevap Gönder

Dalan'dan Flaş Yahudi İtirafı

30 Nisan 2009 08:183

Numara Dalan, Yahudiler'le Türkiye'de darbe için yaptığı kulisleri anlatıyor..

"Dalan: Benim söylediğim bütün bunlardan sonra Silahlı Kuvvetler'den de umudumu kestim. Tek başıma Amerika'yla, Yahudi lobileriyle kaç aydır dalmalara başladım."

Ergenekon firarisi Bedrettin Dalan'dan 28 Şubat itirafı... Eski Jandarma İstihbarat Başkanı emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'le konuşan Dalan “Çevik (Bir) Paşa ile 28 Şubat öncesi oturdum konuştuk, 4 saat not aldı. Bunları generallere dağıttı. Çok gizli rapordu” diyor.

Ergenekon soruşturmasının 10. dalgasında gözaltına alınacağını öğrenince ABD'ye kaçtığı ileri sürülen Yedi Tepe Üniversitesi sahibi Bedrettin Dalan'ın 28 Şubat postmodern darbesini başlatan isim olduğu ortaya çıktı. Dalan, Ergenekon'un ikinci iddianamesine giren dönemin Jandarma İstihbarat Başkanı Levent Ersöz'le yaptığı konuşmada 28 Şubat'ın baş aktörlerinden dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir'e 28 Şubat öncesi 4 saat brifing verdiğini anlatıyor. Dalan, Orgeneral Bir'in aldığı notları rapor haline getirerek gizli damga ile generallere dağıttını söylüyor.

KONUŞMA ERUYGUR'DAN ÇIKTI

Ergenekon sanığı emekli Orgeneral Şener Eruygur'un Jandarma Genel Komutanı olduğu dönemde İstihbarat Daire Başkanı olan Levent Ersöz'le Bedrettin Dalan arasında geçen konuşmanın, ikilinin bahsettiği konulardan 2004'te gerçekleştiği anlaşılıyor. Evinde ve ofisinde yapılan aramalarda 2500 dinleme kaydı ele geçirilen 'derin kulak' Ersöz'ün, Dalan'la yaptığı görüşmeyi de kaydettiği anlaşıldı. Ersöz'ün, Dalan'la konuşmasının çözümü Eruygur ve dönemin Jandarma Teknik Daire Başkanı Albay Hasan Atilla Uğur'da ele geçirildi.

BEN SÖYLEDİM BİR YAZDI

İkinci Ergenekon iddianamesinin ek belgeleri arasında 240. klasörde yeralan konuşmada Dalan, yaptığı faaliyetleri anlatırken 1998'deki post modern darbedeki rolünü de itiraf ediyor. Dalan şöyle diyor: “Ben yaşayarak öğrendim. Ben bir şey daha yaşadım paşam. Bunları Çevik Paşa ile 28 Şubat öncesi oturdum konuştuk, 4 saat not aldı. Ve bunları bilgi notu haline getirdi. Karargahındaki generallere dağıttı. Çok gizli rapordu.” Konuşmada Dalan, Bir'e “Raporun üstüne çok gizli damgası koymasaydın bari” dediğini söyleyince Ersöz de “Oraya da yazmış mı Sayın Bedrettin Dalan'dan alınmıştır diye” şeklinde konuşuyor. Dalan da “Aynen yazmış. İsim de var” cevabını veriyor.

DALAN: KORKMUYORUM

Dalan konuşmanın devamında adının Çevik Bir'in raporunda yazılmasından korkmadığını ifade ediyor. Ersöz de “Ama siz zaten bundan korkmuyorsunuz ki. Kendinizi üçüncü sıraya koymuşsunuz biraz çekingenliğiniz için” diyor. Dalan da, “Ben korktuğum konuyu biliyorum ama benim ülkemin Silahlı Kuvvetleri, yani eğer bir gizlilik derecesi yapmışsa onun şerefidir, onu korumak onun yükümlülüğüdür. Benim görevim değildir” şeklinde konuşuyor.


'1 numara'ya haykır başkanım

Ergenekon sanığı Levent Ersöz'le firari Bedrettin Dalan arasındaki konuşmada, Dalan'ın örgüt içindeki konumunu ele veren ifadeler dikkat çekiyor. Ersöz Dalan'a “Başkanım siz üçüncü sıradasınız ama gelin sizi birinci sıraya şunları çıkıp da şöyle şu camdan tekrar bir bağırsanız da” diyor. Dalan ise TSK'yı eleştirerek “Bugün keşke benim elimde bir güç olsaydı, demokrasi nasıl olurdu gösterirdim. Güç zamanı geldiği zaman kullanılır” diyor. Dalan konuşmanın ilerleyen bölümünde İnan Kıraç'ın da aralarında bulunduğu üç kişiyle tartıştığını anlatıyor. Dalan, Kıraç'ı Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'e gönderdiğini söylüyor.

İdam edileceğimi bilsem dönerim!

5 aydır Ergenekon firarisi olan Dalan, Poyrazköy'deki arazisinde cephane çıkınca ABD'den dönüşünü bir kez daha erteledi. Konuşmasında yurtdışında yaşayanları eleştiren Dalan “Onlar sıkıyı görse New York'ta, Paris'te yaşamayı göze almış adamlar. Gidiyorum kuşun kanadıyla Türkiye'ye dönüyorum. 10 gün sonra idama razı olsam geri dönerim. Benim yapım bu” diyerek Türkiye sevgisini anlatıyor.

Topuğa mermiyle olmuyor

Konuşmada Ersöz, Dalan'a, “Şimdi mesela bakın 1. Ordu komutanı olan bir komutanımız. Genelkurmay İkinci Başkanlığı yapmış. Kafası son derece çalışan. Nasıl anlatamadınız?” diye soruyor. Dalan ise 'Kardeşim bakın sizin elinizde silah olduğu için çok ağırsınız' diyor. Dalan Doğan Güreş Paşa'nın 'Ben topuğuna bir mermi salladım mı?' sözünü hatırlatarak 'Öyle bir şey olmaz” diyor.

Özkök'e adam gönderdim

Kendi içlerindeki bir tartışmayı anlatan Dalan şöyle konuşuyor: "3 kişi birbirimize girdik, 'İnan'a (Kıraç) git Ankara'ya. Kurmay'la konuş benden ne şikayetiniz var öğren dedim"

Dalan konuşmanın bir bölümünde TSK'nın iktidara karşı demokratik tutum takınmasından rahatsız olduğunu anlatıyor. Dalan'ın eleştirisine Ersöz “Biz de azmetmedik canım' karşılığını veriyor. Dalan bu durumun içlerinde tartışmaya neden olduğunu anlatıyor. İkili arasındaki görüşme şöyle devam ediyor:

BİRBİRİMİZE GİRDİK

Dalan: Bundan 6-7 ay önce İnan Kıraç'la beraber geldik. Böyle Sakarya meydan muharebesi gibi 3 kişi kavga ettik, gırtlaklıyordum ben. 'İnan git Ankara'ya. Kurmay'la konuş benden ne şikayetiniz var diye öğren' dedim.

Başkan (Ersöz): Geldi mi?

Dalan: Geldi. Uydu adam. Hilmi Özkök'le (Genelkurmay Başkanı) konuştuk, 'Senden çok mutluyuz, memnunuz, Allah senden razı olsun' de ve benim de kabahatim çıktı. Çünkü evladımın ölüsünü göreyim.

Başkan: Çok ciddi bir durum .

Dalan: İki evladımın ölüsünü göreyim ki çok ciddiyim.

Başkan: O da aynı şeyi söyledi.

Dalan: Evet. Tamam ben gönderdim ona. Sofya'ya gönderdim, İnan Kıraç da şahit. Geldiğinde İnan Kıraç'la da tanıştırdım İstanbul'da. Bağırdık, çağırdık gönderdik. Biz suçlu olduk falan, oturduk. Başkan: Ben görevimi yaptım diyorsunuz.

Yardımcısı Chirac'mış

TSK'nın iktidara karşı tavrı nedeniyle 20 yıldır verdiği emeğin boşa gittiğini söylen Bedrettin Dalan faaliyetlerini anlatırken şöyle konuşuyor: Bu işlerimden dolayı dünyada değişik kişilerle tanıştım. Şu andaki Fransa Cumhurbaşkanı (Jacques Chirac) benim yardımcımdı. 3 sene öncesi. Almanya'nın eski ... eyalet başbakanı ... çok yakın dostluğum vardır. İstanbul'a getirdim....

Dalan içini döküyor: TSK'dan umudu kestim 'Yahudiler'le dalıyorum

Ergenekon'un darbe teşebbüsünde bulunduğu 2004 yılında yapılan konuşmada, Dalan 'TSK'dan umudumu kestim' deyince Ersöz darbe hazırlığından bahsediyor:

Dalan: Benim söylediğim bütün bunlardan sonra Silahlı Kuvvetler'den de umudumu kestim. Tek başıma Amerika'yla, Yahudi lobileriyle kaç aydır dalmalara başladım.

Başkan (Ersöz): Başkanım burada yanlışsınız, kusura bakmayın.

Dalan: Yapmayın etmeyin. Türkiye'nin dengelerini de fazla sallamayın, buradaki Amerikan Büyükelçiliği'ni işte bu dün arkadaşlarımızla tanıştırdı, en önemli adamıyla kaç aydır kavga ediyoruz... Çin'e... taa, Şanghay'a gittim orada Wolfowitz'in bir akrabası var, ondan sonra arkakasından iki defa gittim.

Başkan: Silahlı Kuvvetler'den ümidi kesmeniz son derece yanılgı noktanız, kusura bakmayın çünkü neden. 20 yılı verdik. Silahlı Kuvvetler mensubu olarak şunu öneriyorum başkanım. Kasım, İsmail ve Bedrettin Dalan olarak görmeliyiz. Tahsin Kürşat diğerlerinden... bu iş böyle. Silahlı Kuvvetler bunun bir parçası.
aktifhaber

Emre Aköz/Sabah

Yani onca muvazzaf, muhalefet ettikleri için mi tutuklandı?

İstek Vakfı arazisinde çıkan silahlar için Bedrettin Dalan, "Orası askeri bölge; bizi de almıyorlar" demişti. Askeriye ise "Toprağa gömülü böyle bir silahımız yok" diyor.
Benim görüşüm şudur:
Her devlet gibi, bizimki de geleceğe yönelik tedbirler alıyor. Bunlar arasında işgale karşı yeraltı mücadelesi yapmak amacıyla gizlenmiş cephanelikler de var.
Bunlar elbette ' resmi' değil.

Ancak korkulan oldu:
HIV virüsü nasıl bağışıklık sistemini ' içeriden' çökertiyorsa, Ergenekon şebekesi de ordunun gizli bilgilerini ele geçirdi.
Aslında ' ele geçirdi' sözü doğru bir ifade sayılmaz:
Görevleri gereği o bilgilere sahip olanlar Ergenekonculaşınca (yani bir darbe şebekesi oluşturunca) gizli güvenlik sistemi de amaç ve işlev değiştirmiş oldu.
Ne bekliyorsunuz? ' Evet, işgale karşı kullanmak için gizli silahlarımız vardı. Ancak aramızdaki darbe heveslileri, bunların kontrolünü ele geçirdi' diyerek başlarına iş almalarını mı?
Tabii ki reddedecekler.
Oyunun kuralı böyle!

Ergenekon dostları kafaları bulandırmak için ortaya çeşitli sorular atıyor:
"Ne yani, o silahlarla mı darbe yapılacaktı? Hani bunların tankları?"
Hatırlayın: 17 Mayıs 2006'da Alparslan Arslan, Danıştay üyesi Mustafa Yücel Özbilgin'i öldürdüğünde Türkiye nasıl da sarsılmış, nasıl da gerilmişti!
Şimdi bu olayı yaygınlaştırın:
Birkaç ay içinde; iki Alevi lider, iki laikçi aydın, üç demokrat entelektüel, iki milliyetçi milletvekili, dört Kürt aydını ve siyasetçi, iki de tarikat ve cemaat lideri öldürülürse Türkiye'nin hali nice olur?
Ülke birbirine girer.
Korkunç bir ortam oluşur.
Bu durumda en Avrupa Birliği yanlısı komutanın dahi kayıtsız kalmasını bekleyemezsiniz.
Yani Ergenekoncular sadece 15 kişiyi öldürerek toplumun, siyasetin ve hepsinden önemlisi TSK'nin dengesini bozabilir.
Zaten amaçları, böyle bir kaos ortamı yaratarak TSK'nin darbe yapmasını sağlamak, o arada da iktidarı ele geçirmekti.
Başaramadılar: Hilmi Özkök, Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ buna izin vermedi.

Bir de Ergenekon soruşturması için "Bunun ardında AKP ve Gülen Cemaati var, muhalefeti sindirmeye çalışıyorlar" diyenler çıkıyor.
Yani onca muvazzaf subay, ' hükümete muhalefet ettikleri' için mi tutuklandı?
O durumda GK Başkanı Org. İlker Başbuğ, AKP'ci ve Gülenci oluyor ki buna kargalar bile güler.
Bu ülkede ha deyince askeriyeye dokunamazsınız.
Bilmiyorlar mı ki ' Suçüstü hali olsa dahi polis; asker ya da silahlı kuvvetlerde görevli bir sivili gözaltına alamaz .'
Faraza bir subay, bir adamı sokak ortasında öldürse, orada bulunan polisler, bu subayı gözaltına alamaz. Karakola götüremez.
Polis ancak cinayet işleyen subayı olay mahallinde bekletebilir ve askeri yetkililere teslim eder.
Kulağa inanılmaz geliyor değil mi?
Böyle bir ' hukuk devleti' olur mu?
Böyle demokrasi olur mu?
Olmaz ama Türkiye'nin gerçeği bu.
Ve bu şartlar altında dahi onca subay Ergenekon'dan tutuklanıyorsa, varın siz anlayın olayın ciddiyetini.

Ergenekon'da 1'i emekli 3 subay daha tutuklandı

24 Nisan 2009 "Ergenekon" soruşturması kapsamında Poyrazköy'de gerçekleştirilen kazı çalışmalarına ilişkin gözaltı na alınan 3 kişi tutuklandı.
Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'nde savcılıkça sorgulanan emekli binbaşı Levent Bektaş, Deniz Yarbay Ercan Kireçtepe ve Deniz Binbaşı Emre Onat, tutuklanmaları istemiyle sevkedildikleri İstanbul Nöbetçi 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargıç karşısına çıktılar.
Mahkeme, Bektaş, Kireçtepe ve Onat'ın, "terör örgütüne üye olmak", "ateşli silahlar kanununa muhalefet" ve "tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirilmesi" suçlarından tutuklanmalarına karar verdi.

netgazete

Poyrazköy parmak izleri, tutuklu subayların değil!
16:00 - İstanbul, Poyrazköy'deki kazı çalışmalarında ele geçirilen mühimmat üzerindeki parmak izi çalışmaları sürüyor. Soruşturmada tutuklanarak cezaevine gönderilen Emekli Deniz Binbaşı Levent Bektaş, Deniz Yarbay Ercan Kireçtepe, Deniz Binbaşı Eren Günay ve Deniz Binbaşı Emre Onat'ın, parmak izi, kan, tükürük ve kıl numuneleri alındı. Şüphelilerden alınan numuneler üzerinde yapılan ilk incelemede ele geçirilen mühimmatların üzerinde bulunan parmak izlerinin 4 deniz subayından alınan parmak izleriyle tutmadığı öğrenildi. 29.04.2009 İSTANBUL netgazete

Org. Özkök'ten İlk Açıklama
27 Nisan 2009 14:45

Emekli Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök, Ergenekon Savcıları'na verdiği 8 saatlik ifadeyle ilgili ilk açıklamasını yaptı.

Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, Ergenekon soruşturması kapsamında geçtiğimiz cuma günü Cumhuriyet savcıları Zekeriya Öz ve Fikret Seçen'e 8 saat süreyle tanık olarak ifade verdiğini belirterek, “Adalet mülkün temelidir. Ben de tanık olarak görevimi yerine getirdim” dedi.
Tanık olarak ifadesine başvurulmasının beklenen bir durum olduğunu ifade eden Orgeneral Özkök, şunları söyledi:
“Daha öncede belirtmiştim, böyle bir talep geldi. Cumartesi günü Cumhuriyet savcılarıyla İzmir Adliyesinde bir araya geldik. Bana devam eden soruşturmaya yönelik, ihtiyaçları olan bilgilerle ilgili sorular sordular. Ben de bildiklerimi objektif olarak ifade ettim.”

“Adalet mülkün temelidir. Ben de tanık olarak görevimi yerine getirdim” diyen Özkök, soruşturma devam ettiği için kendisine yöneltilen soruların içeriğiyle ilgili açıklama yapmayacağını bildirdi.
aktifhaber

Büyükanıt'ı Zehirleme Sorusu
28 Nisan 2009 16:58

Ergenekon savcıları, 'Terör örgütü üst düzey yöneticisi' olarak suçlanan Şener Eruygur'a Yaşar Büyükanıt'ı neden zehirlemek istediğini sormuş...

ERGENEKON Terör Örgütü iddiasıyla başlatılan soruşturmanın 2’inci iddianamesinin ek klasörleri açıklandı. İkinci iddianameye dair 250 klasörlük belgeler Ergenekon sanıklarının avukatlarına dağıtıldı. Belgelerde ilk dikkat çeken, ‘Terör örgütü üst düzey yöneticisi’ olarak suçlanan ve hakkında 3 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis istenen eski Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Şener Eruygur liderliğinde yapılan darbe planlarının tam metinlerinin kamuoyuna açıklanması oldu. Bir başka dikkat çeken unsur ise Şener Eruygur’a yöneltilen darbe soruları.

PLANLARIN ORJİNALLERİ
EK klasörlerde en dikkat çekici unsurların başında bugüne kadar varlığı tartışma konusu ‘Sarıkız’, ‘Ayışığı’, ‘Yakamoz’ ve ‘Eldiven’ kod adlı darbe planlarının orjinal halinin kamuoyuna açıklanması oldu. Darbe planlarının Şener Eruygur’dan ele geçirilen orjinal halleri ek klasörlerin içinde yer aldı. Darbe planlarında kullanılan kodlar da belgelerin dikkat çekici bölümlerini oluşturdu. Bir başka önemli unsur ise Şener Eruygur’a darbe girişimleriyle ilgili yöneltilen sorular oldu.

ERUYGUR’UN FİŞLEMELERİ
ERUYGUR’DA çıkan fişleme dosyaları arasında Ergenekon soruşturmasını yürüten savcı ekibinin lideri Zekeriya Öz, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt, hakimler, savcılar, valiler ve kaymakamlarla ilgili fişleme dosyaları ve bunlara ilişkin Eruygur’a yöneltilen sorular oldu. Eruygur’da, Ergenekon Savcısı Öz’ün çocuklarının okuduğu okullar ile Yaşar Büyükanıt ve eşine ait sağlık raporları ile malvarlıklarına ilişkin fişlemeler çıktı. Eruygur’a Yaşar Büyükanıt’ı neden zehirlemek istediği de soruldu.

BELGELERİ YOK EDİN
OPERASYONLAR başladıktan sonra Eruygur’un sekreterini arayarak belgeleri yok etmesini istediğine dair ifadeler de ek klasörlerde yer alıyor. Cumhuriyet Mitingleri ile Kent ve Patalya oteldeki toplantılara ait bilgiler de iddianamede yer alıyor. DHKP-C örgütüne yönelik Hollanda’da düzenlenen operasyonlarda çıkan örgüt arşivi de ek klasörlerde yer alan belgeler arasında. Arşivde, Gazi Mahallesi olaylarını Osman Gürbüz’ün yaptığına ilişkin örgüt üyelerinin birbirleriyle yaptığı telefon görüşmeleri de bulunuyor.

DARBENİN KODLARI VAR
DARBE planları ile birlikte darbe planlarının şifreleri ve devlet yöneticileri ile komutanlara takılan isimler de yer aldı. Buna göre darba yapacak ekibi oluşturan beyin takımına ‘Ana sınıf’ denilmiş. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e ‘Yörük’, Başbakan Erdoğan’a ‘Gemi Aslanı’, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e ‘Yetim’, Yaşar Büyükanıt’a ‘Abide’, Meclis’e ‘Yazanlar’, Avrupa Birliği’ne ‘Çıyan’, ABD’ye de ‘Sırtlan’ isimleri verilmiş.

ERUYGUR'U TERLETEN SORULAR
ŞENER Eruygur’a gözaltına alındığı dönemde polis ve savcılık sorgusunda darbe girişimleriyle ilgili çok net sorular yöneltildiği ortaya çıktı. Eruygur’un bu sorulara polis ve savcılık sorgusu sırasında cevap vermediği öğrenildi.
- Ev ve ofisinizde yapılan aramalarda ele geçirilen belgelerden 2004 yılı içerisinde darbe yapma planları hazırladığınız ve bu konuda ciddi çalışmalar yaptığınız anlaşılmıştır.
- Siz 2004 yılı içerisinde Jandarma Genel Komutanı olduğunuz dönemde darbe yapmak için herhangi bir girişimde bulundunuz mu?
- Sizin ısrarla darbe yapmak istemenizin amacı nedir? Sizden darbe yapmanızı isteyen başka bir takım güçler var mı?
- Darbe planlarını hazırlarken diğer kuvvet komutanlarından bu konuda size çağrıda bulunan oldu mu?
- Darbe planlarını kimlerle birlikte hazırladınız? Bu hazırlıklar çerçevesinde hangi faaliyetlerde bulundunuz?
- Darbe yapma amacınız neydi?
- Darbe yapmakla neyi hedeflemekteydiniz?
- Darbe sonrası beklentileriniz nelerdir? Darbe sonucu ülkemize ne sağlayacağınızı düşündünüz?
- Darbe yapma planları Ergenekon terör örgütü kapsamında mı yapıldı?
- Hiçbir darbe planı yapmadıysanız ofisinizde bulunan Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven isimli darbe planlarıyla ilgili slaytların sizde ne işi var?
- 08.04.2008’de saat 10:56’da Ahmet Hurşit Tolon ile yaptığınız görüşmede, Tolon’un gazetelerde çıkan haberlerde AKP’ye yönelik psikolojik savaş başladığı, bunun için Danıştay saldırısı, geniş katılımlı cenaze törenleri, cumhuriyet mitingleri, hükümet karşıtı gösteri yürüyüşleri düzenlendiği, bunun amacının da darbe yapılması özlemi olduğu, tüm bunların planlayıcısı olarak da sizin gösterildiğinizi aktardığı tespit edilmiştir. Hurşit Tolon bu konuyu neden size aktarma ihtiyacı duymaktadır!

ERUYGUR BELGE TEMİZLİĞİ YAPMIŞ

Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan ancak 'sağlık' gerekçesiyle tahliye edilen emekli Orgeneral Şener Eruygur'un, gözaltına alınmadan önce ofisindeki 'sakıncalı' belgeleri temizlettirdiği ortaya çıktı. İkinci iddianameye delil teşkil eden belgelere göre Şener Eruygur 8 Nisan 2008'de, sekreteri olduğu belirtilen Nermin isimli bir bayanla telefon görüşmesi yapıyor. Eruygur, odasındaki bazı belgeleri kendisine soran sekreterine şöyle talimat veriyor: "Yırtın onları, atın." Darbe girişiminde bulunmakla suçlanan Eruygur'un çok sayıda gizli belgeyi de ofisinde sakladığı ortaya çıktı. Savcılar, MGK'ya ait gizli belgelerin açıklanmasını ülke güvenliği açısından sakıncalı bularak adli emanete göndermiş. Ek klasörlerde ayrıca eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek'in darbe günlükleri ile Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mustafa Balbay'ın notları da yer aldı.

FErgenekon soruşturması kapsamında tutuklanan ancak 'sağlık' gerekçesiyle tahliye edilen emekli Orgeneral Şener Eruygur'un, gözaltına alınmadan önce ofisindeki 'sakıncalı' belgeleri temizlettirdiği ortaya çıktı. Ergenekon'un ikinci iddianamesinin ek klasörlerinde 8 Nisan 2008'de Şener Eruygur'un, Nermin isimli bir şahısla yaptığı görüşme de yer aldı. Nermin hanımın, odasındaki bazı belgeleri kendisine telefonda sorması üzerine Eruygur, şöyle diyor: "Yırtın onları, atın."

'Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven' kod adlı darbe planlarının hazırlayıcısı olmakla suçlanan eski Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur, Ergenekon soruşturması kapsamında 1 Temmuz 2008 tarihinde gözaltına alınmıştı. Eruygur, mahkeme sorgusunun ardından 'terör örgütünde yönetici olmak' suçlamasıyla tutuklanarak cezaevine gönderilmişti. Eruygur, Ergenekon soruşturması kapsamında hazırlanan ikinci iddianamenin sanıkları arasında yer alıyor. İkinci iddianamenin ek klasörleri dün mahkemeye sunuldu. Ek klasörlerde Eruygur'un yaptığı telefon konuşmaları da yer alıyor. Bunlardan biri de emekli generalin, Nermin isimli şahısla yaptığı görüşme. Konuşmadan Nermin hanımın, Eruygur'un odasını temizlediği anlaşılıyor. İddianemede söz konusu konuşmayla ilgili şöyle bir açıklama yapılıyor: "Görüşmeden kendilerinin de her an gözaltına alınabilecekleri korkusuyla evrak ve belgeleri imha girişiminde bulundukları, söz konusu görüşmede yazılmış mektupların bir kısmının şüpheli Mehmet Şener Eruygur'dan elde edilen dijital verilerin içinde bulunduğu, ayrıca Cumhuriyet Çalışma Grubu faaliyetleri raporları içinde yapılması planlanan 100 bin mektup gönderilmesi konusunun da uygulamaya konulduğunu göstermektedir."

8 Nisan 2008'de yapıldığı anlaşılan görüşme şöyle:

Nermin: "Odanızı temizlerken bazı şeyler buldum efendim gönderilmemiş mektuplar buldum Üniversite rektörlerine"

Mehmet Şener Eruygur: "Atın onları yırtın"

Nermin: "Atayım mı"

Eruygur: "He o şeyle ilgili eski"

Nermin: "Eski çok eski sizin imzanız var imzalamışsınız ayrıyeten özel kağıdınızıda koymuşsunuz"

Eruygur: "Biliyorum vazgeçtik ondan sonra gönderelim dedik vazgeçtik"

Nermin: "Tamam onları atıyorum efendim"

Eruygur: "Yırtın onları atın"

Nermin: "Evet yırtıyorum onları hı yırtıp atıyorum kitapları şöyle bir gözden geçirdim"

Eruygur: "Kütüphaneye koydunuz"

Nermin: "Bir kısmını kütüphaneye koydum bir kısmı da yine sizin bakın ona göre. Özel gelmiş."

Eruygur: "Onlara bakarım"

Nermin: "Masanız tertemiz oldu. Artı özel evraklarınız var onları yine size bıraktım."

Eruygur: "Yırtın atın onları da boşverin."

Nermin: "Bi de efendim seçim sonuçları var geçen senenin böyle küçük bir zarfta"

Eruygur: "Onları muhafaza etmek lazım elimizde."

Nermin: "Onları muhafaza ettim zaten sordum bazı şeyleri Ali hocama sorarak yaptım onun dışında diğerlerini temizledim birde bir kaç özel mektupunuz vardı. Erzurum'dan gelmiş onları sakladım belki ilerde. Erzurum'dan gelmiş böyle bir tanesi işte yardım istiyor filan."

Eruygur:"Boşverin atın gitsin ne olacak"

Eruygur'a mektup: Sivillere 20 yıl hükümet kurma yasağı getirilsin

İkinci iddianamenin ek klasörlerinde ilginç belgeler yer alıyor. Ergenekon'da yönetici olmakla suçlanan emekli Orgeneral Şener Eruygur'a hitaben yazılan bir mektupta, sivillere 20 yıl boyunca siyasetin yasaklanması isteniyor. 40. klasördeki Eruygur'a ait fişlemelerde bazı bakanların isimleri var. AK Partili isimler için, 'Kürt-Arap melezi', 'Kürt isyancı Şeyh Sait'in torunu', 'Kürt nüfus hareketini yönlendiren kişilerin başındadır' gibi ifadeler kullanılıyor. Eruygur'un sakladığı 'Hüseyin Özşen' imzalı mektupta ise şöyle deniliyor: "Şanlı Türk ordusu olarak kuvvetli bir ihtilal yapılıp bu irticacıları yakalayıp en hafif ceza 100 yıl ve de sivillere 20 yıl hükümet kurma yasağı verilsin, askerî idare başımıza gelsin istiyorum."

Şener Eruygur'un Encümen-i Daniş toplantılarına katıldığı anlaşılan klasörlerde, Cumhuriyet'in laik niteliğinin anlatıldığı mektubun hazırlanarak dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e gönderildiği belirtiliyor. Ele geçirilen belgelerde ayrıca ATO Başkanı Sinan Aygün'ün Şener Eruygur'a hitaben her zaman emrinde olduğunu söylediği, "Eğer uygun görürseniz emirlerinizi öğrenmek ve genel olarak son gelişmeler ile ilgili görüşlerimizi aktarmak." şeklinde taleplerini belirttiği yazı yer alıyor.

Şener Eruygur, ikinci iddianamede, 'silahlı terör örgütü kurmak veya yönetmek, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek, hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs, yargıç üzerinde nüfuz kullanmak, silahlı isyana tahrik, TBMM'yi ortadan kaldırmaya teşebbüs' gibi fillerle suçlanıyor. Hakkında istenen ceza ise 3 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 142 ila 246 yıl arasında ağır hapis. BÜLENT CEYHAN İSTANBUL

Okullara astırılan irtica konulu afişi Cumhuriyet Çalışma Grubu hazırlamış

Ergenekon soruşturmasıyla ilgili ikinci iddianamenin ek klasörlerinde, Muğla'nın Köyceğiz ilçesindeki 12 ilköğretim okulu ile 4 liseye astırılan 'Cumhuriyet ve Şeriat' başlıklı afiş de yer aldı. Cumhuriyet Çalışma Grubu'nun Şubat 2008'de hazırladığı afişler, büyük tartışmaya yol açmıştı. Açık ve çarşaflı kadınlarla çocukların bulunduğu afişin, kaymakamın bile haberi olmadan ilçe jandarma komutanının emriyle asıldığı iddia edilmişti. Bir astsubayın askerî araçla okulları tek tek gezdiği ve 'komutanlarımız emir verdi' dediği belirtilmişti. 3 farklı bölümden oluşan afişte cumhuriyet-şeriat kıyaslaması yapılıyordu. 'Dünyaya böyle mi bakmak, yoksa böyle mi bakmak?' başlıklı bölümde başı açık kadınlarla çarşaflı kadınların fotoğrafları yan yana getiriliyordu. 'Çocuklarınızı böyle mi eğitmek, yoksa böyle mi eğitmek?' başlığı altında, bilgisayar başındaki iki çocukla Kur'an eğitimi alanların fotoğrafları kıyaslanıyordu. Diğer bir bölümde ise 'Kadının sosyal yaşamdaki yerinin böyle mi olmasını istersiniz, yoksa böyle mi olmasını istersiniz?' ifadesi kullanılıyordu. Söz konusu afişler, ek klasörlerde Cumhuriyet Çalışma Grubu dokümanları arasında yer aldı. 'Afiş çalışması'nın maksadı, CÇG tarafından şöyle açıklanıyor: "Jandarma Genel Komutanlığı personeli ve yurt sathındaki vatandaşları irticai faaliyetler konusunda görsel etki yaratacak afişlerle bilinçlendirmek ve bilgilendirmek." CÇG, yine aynı amaç doğrultusunda, 'Basınla irtibat ve bilgilendirme çalışmaları', 'Gazete bildiri çalışmaları', 'Reklam panosu çalışması', 'Lazer ışık demeti çalışması', 'Mektup çalışması', '50.000 kısa mesaj çalışması', 'Web sayfası çalışması', 'İnternette reklam çalışması' gibi faaliyetler de planlanmış. Bu doğrultuda toplumda öne çıkan gazeteci, bürokrat, işadamı ve sanatçıların bilgilendirilmesi hedeflenmiş. Üniversitelerdeki akademik personele, sivil toplum kuruluşlarına, gazetecilere brifingler verilmesi kararlaştırılmış. Bunun yanı sıra il ve ilçelerin de irticaî durumuna göre sınıflandırılması hedeflenmiş.

Ek klasörlerde Ergenekon'un Kıbrıs faaliyetleriyle ilgili bir belge de ortaya çıktı. Cumhuriyet Çalışma Grubu raporları arasında, Rauf Denktaş'ın desteklenmesine dair kararlar yer alıyor. "Cumhuriyet Çalışma Grubu Devre Raporu – 7 2003" başlıklı raporun takdim bölümünde, "KKTC seçimleri öncesi Rauf Denktaş'ın desteklenmesi" şeklinde bir ibare var.AHMET DÖNMEZ İSTANBUL

Koğuştaki kazayı anlattı: Eruygur'u baygın buldum

Emekli Orgeneral Şener Eruygur, Kandıra F Tipi Cezaevi'nde 17 Eylül 2008 tarihinde merdivenlerden düşerek beyin kanaması geçirmişti. Kocaeli Cumhuriyet Savcısı, olay günü Eruygur'un oda arkadaşı emekli Orgeneral Hurşit Tolon'un tanık olarak ifadesini aldı. İkinci iddianamenin 42. klasöründe yer alan tanık ifade tutağında Tolon söz konusu olayı şu ifadelerle aktarıyor: "Sabah büyük bir gürültü ile gözümü açtım. Horlama ile hırıltı arasında bir ses duydum. Horultu sesi yakından geliyordu. Alt kata inerek orada uyuya kaldığımı zannettim, hemen kalktım. Merdiven başına geldiğimde merdivenin sağa doğru 90 derece kıvrım yaptığı yerde başı karşı duvar tarafında sırt üstü, ayakları bana yukarı vaziyette ve açık V şeklinde hırıltılı bir horlamayla nefes aldığını gördüm. Hemen aşağıya indim. Kaldırmaya çalıştım. Kendine gelmedi. Gözünü açarak göz bebeklerine baktım. Yaşadığını gördüm. Hemen kapıya ve görevli memurun bir an önce gelmesi için kapıyı yumrukladım. 1,5-2 dakika içinde bir memur geldi."ERKAN ACAR İSTANBUL

Osman Gürbüz'e GATA'dan çürük raporu verildi

Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan Osman Gürbüz'ün tutuklanması istemiyle sevk edildiği mahkemede ileri derecede antisosyal kişilik bozukluğu bulunduğu için askerlik yapmadığını söylediği ortaya çıktı. Gürbüz, raporunu ise Ergenekon sanıklarının tahliye olmasını sağlayan GATA'dan almış. 1995 yılında 23 kişinin öldüğü 408 kişinin yaralandığı Gazi olaylarının organizatörlüğünü yaptığı ve Susurluk silahlarını sakladığı iddia edilen Osman Gürbüz'ün, Ergenekon örgütüyle bir ilgisinin olmadığını ileri sürdüğü öğrenildi. Ancak mahkeme delilleri değerlendirerek Gürbüz'ün tutuklanmasına karar verdi. Gürbüz'ün birçok gasp, tecavüz ve yaralama olayının faili olmaktan arandığı ve sahte kimliklerle yakalandığı tespit edilmişti. Ergenekon soruşturmasında ifade veren 9 No'lu gizli tanık, 1995 yılında yaşanan kahvehane saldırısıyla ilgili çarpıcı ifadeler kullanmıştı. Gizli tanık, kahvehane taranması olayını emekli Tuğgeneral Veli Küçük ile birlikte 'Sahte Yeşil' olarak bilinen Osman Gürbüz'ün gerçekleştirdiğini ileri sürmüştü. BÜLENT CEYHAN İSTANBUL

Eski rektör, askerin darbe yapmasını istemiş

Eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bülent Berkarda'nın, AK Parti'nin ancak askerî müdahale ile önünün kesilebileceğini savunduğu ortaya çıktı. Ergenekon soruşturması kapsamında hazırlanan ikinci iddianamenin ekleri arasında 113. klasörde, Cumhuriyet Çalışma Grubu (CÇG) bünyesinde faaliyet gösteren Ulusal Birlik Hareketi'nin çalışmalarından söz ediliyor. Belgelerde, CÇG bünyesinde görev yapan özel istihbarat timinin Hareket'in yöneticiliğini yapan Berkarda'yla görüşmesi var. Hazırlanan rapora göre Berkarda, AK Parti'nin iktidar olması ile ilgili problemin Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu'ndan kaynaklandığını savunmuş. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin müdahalesi ile bu kanunların değiştirilip tekrar seçime gidilmesi ile partinin önünün kesilebileceğini öne sürmüş. AK Parti'nin iktidara gelişini ise imam hatip liseleri, camiler ve yeşil sermayeye bağlamış. Ayrıca halkın cahil olduğunu ve eğitilmesi gerektiğini vurgulamış. Eski rektör, iktidarların sadece TSK ve üniversitelere söz geçiremediğini öne sürerek AK Parti'nin yeni YÖK Yasa Tasarısı'na direnilmesi gerektiğini söylemiş. Hazırlanan raporda, Ulusal Birlik Hareketi'ne destek verilmesi için garnizon komutanlıkları ve jandarma bölge komutanlıkları ile görüşülmesi yönünde tavsiye kararı alınmış.

aktifhaber

DALAN'A ARAZİ YALANLAMASI

29 Nisan 2009 12:09
İSTEK Vakfı'na ait araziden silahlar çıktıktan sonra vakfın başkanı olan Ergenekon firarisi Dalan, arazi için 'askerin kontrolünde' demişti. Başbuğ'dan şok yalanlama geldi
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, İSTEK Vakfı Başkanı Ergenekon firarisi Bederettin Dalan'ı ve vakfın açıklamalarını resmen yalanladı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yürütmekte olduğu Ergenekon Törer Örgütü soruşturması kapsamında kazı yapılan Beykoz Poyraztepe'deki arazinin Milli Savunma Bakanlığı'na ait bir arazi olmadığını, arazinin 2. derecede kara askeri yasak bölge statüsünde olduğunu, araziye sadece yabancıların giremeyeceğini, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı herkesin araziye girebileceğini bildirdi.

Kazılar başladıktan sonra medyada çıkan haberleirn ardında İSTEK Vakfı adına ve vakfın ABD'de olan Başkanı Bedrettin Dalan ayrı ayrı açıklama yapmıştı. Vakıf adına yapılan açıklamada, "'Poyrazköy'de Keçilik deresi mevkiindeki arazinin, 1992'de İstek Servis A.Ş. tarafından satın alındığı, ancak askeri yasak bölge ve sit alanı olması nedeniyle hiçbir şekilde tasarruf edilemediği'' denilmişti.

DALAN, "BEN BİLE GİREMEDİM" DEMİŞTİ:

Ergenekon operasyonlarının 10. dalgasında evi ve Yeditepe Üniversitesi'ndeki odası aranan ve ABD'de olduğu

için gözaltına alınamayan İSTEK Vakfı Başkanı Bedrettin Dalan, arazide çıkan mühimmatla ilgili Vatan gazetesine bir açıklama yapmış ve sorumluluğu Türk Silahlı Kuvvetleri'ne yüklemişti. Kendisinin bile o araziye izinle girdiğini öne sürerek şunları söylemişti:

"19 yıl önce 17 milyon dolara aldık. 80 dönümlük bu arazide okul yapmak istiyorduk. Aldığımızda imar durumu tarım alanıydı. Ancak biz aldıktan hemen sonra yanımızda SAT Komando Okulu yapıldı. Bölge askeri alan ilan edildi ve sivillerin girmesi yasaklandı.

15 yıldır yolu kapattılar. Deniz Kuvvetleri'ne bağlı SAT komandol okuluna ait eğitim alanı olarak kullanıyorlar. Kendi arazileri dar olduğu için bizim araziye yayıldılar. Arazi İSTEK Eğitim AŞ'nin üzerine ama gidin bakalım sizi içeri koyuyorlar mı. O bölgede Keçili Çiftliği'ne sivillerin giremeyeceğini herkes bilir. Oraya bilinçsiz giren sivil ölü çıkar. Neden? Çünkü orası fiilen SAT komandolarının eğitim alanı.... Yol üzerinde kontrol noktası var. Jandarma, "Yasak, geçemezsin hemşerim" der. 10-12 sene önce gitmek istedim. Sokmadılar. Komutandan izin alarak girebildik."

(Haber 7)



ERUYGUR'UN SUSTUĞU SORU
01 Mayıs 2009 07:56

Org. Eruygur, Büyükanıt'la ilgili yaptığı dehşet faaliyetlerle ilgili soruda şoka girdi.

Ergenekon ikinci iddianamesine ait ek klasörlerde emekli Orgeneral Şener Eruygur’a emniyette sorulan sorular da yer aldı

Eruygur’a sorulan en ilginç soru ise, “Genelkurmay Başkanımız Sayın Yaşar Büyükanıt’ı zehirleme planlarını niçin yaptınız?” oldu. Eruygur bu soru karşısında susma hakkını kullandı.

Eruygur’a İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde sorulan soru şöyle: “Özden Örnek’in Filiz isimli bayanla sizin bir şeyler karıştırdığınızı söylediği, hatta Yaşar Büyükanıt’ı zehirlemeye kadar varan planlar hazırladığınızı, internet ortamında Yaşar Büyükanıt’ın 3 villa sahibi olduğu, İmar Bankası’ndan para çektiği, Sevil isimli bir şahıs ile beraber asker işi yaptıkları gibi konularda haberler çıktığı ve bu haberlerin sizin tarafınızdan yaptırıldığı şeklinde ellerinde tespitler olduğu anlaşılmıştır. “Genelkurmay Başkanımız Sayın Yaşar Büyükanıt’ı zehirleme planlarını niçin yaptınız? Genelkurmay Başkanımız Sayın Yaşar Büyükanıt hakkında internette çıkan haberleri servis yapma amacınız neydi? Açıklayınız.”

NELER YAZILMAMIŞTI Kİ

Büyükanıt'la ilgili Genelkurmay Başkanı olmadan önce internet ortamında çeşitli siteler açılmış, Büyükanıt'ın kendi ve eşiyle ilgili sağlık raporları, reçeteleri, aile bilgileri, kökenleri dahil inanılmaz yayınlar yapılmıştı. Bu yayınlarda kullanılan belgelerin tamamı Org. Eruygur'dan çıktı.

aktifhaber

05 MAYIS 2009, SALI
"Bir şema çizdim başımı yaktım"

''Ergenekon'' davasının 81. duruşması başladı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi salonunda yapılan yargılamanın bugünkü duruşmasına, Erkut Ersoy, Ümit Sayın, Kahraman Şahin, Ergün Poyraz, Hayrettin Ertekin, Mete Yalazangil, Murat Çağlar, Muhammet Yüce ve Erol Ölmez dışındaki tutuklu 27 sanık katıldı. Duruşmada, tutuksuz sanıklardan Güler Kömürcü Öztürk, Kemal Şahin, Mehmet Murat Yücel, Feridun Refik Nuhoğlu ve Ayşe Asuman Özdemir de hazır bulundu.

İSTANBUL - Çapraz sorgusu sırasında rahatsızlandığı için savunması yarım kalan Ayşe Asuman Özdemir, salondaki kürsüye geçti. Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, Özdemir'e savunma yapabilecek durumda olup olmadığını sordu. Özdemir, konuşabileceğini ancak isimleri hatırlamakta zorlandığını söyledi. Özdemir'in avukatı ise müvekkilinin karaciğer nakli için sırada beklediğini ifade ederek, mahkemenin çağrısı üzerine duruşmaya getirdiklerini bildirdi.

Ayşe Asuman Özdemir'in rahatsızlığı nedeniyle duruşmada hazır tutulan Dr. Hacı Aydın, Özdemir'den incelemek üzere sağlık belgelerini istedi. Aydın, yaptığı incelemenin ardından Özdemir'in ifade vermesinde bir engel bulunmadığını belirtti. Bunun üzerine Özdemir'e, Cumhuriyet Savcısı Nihat Taşkın tarafından soru yöneltilmeye başlandı.

KERİNÇSİZ'LE TARTIŞTI
Özdemir'in avukatı, siroz hastası olan müvekkilinin karaciğer nakli beklediğini, ancak soruları yanıtlayabileceğini bildirdi. Kürsünün önüne konulan bir sandalyede oturarak Savcı Nihat Taşkın'ın sorularını yanıtlayan Özdemir, ihtiyacı olan ilkokullara kitap göndermeyi içeren ''Ulusal Köy Kütüphaneleri Projesi''ni sürdürürlerken, daha önce nakit olarak bağış kabul edilmeyeceği konusunda anlaşılmasına rağmen bunda ısrar eden Gazi Güder'e güvenini yitirdiğini, Güder aracılığıyla tanıştığı Şehmuz Ercan'la bunun üzerine projeden uzaklaştıklarını anlattı.

Savcı Taşkın'ın, Özdemir'e ''Nadide Altun''un kim olduğunu sorarak bu kişiyle internet ortamındaki bir yazışmasını okumaya başlaması üzerine tutuklu sanık Nusret Senem, ''Davayla ilgisi olsa da olmasa da sanıkların özel hayatlarıyla ilgili her şey mahkemeye konu ediliyor. İnsanların bütün hayatlarının yargılama sadece Hitler Almanyası'nda olmuştu'' diyerek itiraz etti.

KERİNÇSİZ'E TEPKİ
Savcı Taşkın'ın ardından tutuklu sanık avukat Kemal Kerinçsiz de Özdemir'e ''Atabeyler Davası''na ilişkin sorular yöneltti. Kerinçsiz'in yaklaşık 2 saat süren soruları boyunca zaman zaman Özdemir ile Kerinçsiz arasında gergin anlar yaşanırken, Özdemir Kerinçsiz'e ''Aynı davada yargılanıyoruz. Savcılar bile bana bu kadar soru sormamıştı'' diye tepki gösterdi.

Kerinçsiz, Özdemir'e ''Atabeyler Davası''nda ''Yüzbaşı Murat'' adlı sanığın avukatlığını yapması için Özdemir'den kendisiyle görüşmesini isteyen ''Muzaffer Demirel''in kim olduğunu sordu. Bu kişinin bir okuru olduğunu söyleyen Özdemir'e Kerinçsiz, ''Peki neden beni sizin aramanızı istedi, kendisi aramadı?'' diye sordu. Özdemir, bu soruya bağırarak, ''Bana bir suçlama mı yapıyorsunuz? Bu soruya cevap vermek zorunda mıyım?'' diye tepki gösterdi. Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün ise Özdemir'e, ''Sakin olacaksınız. Hem sağlınıza da zararlı'' dedi.

Kerinçsiz'in Özdemir'in tepkisine ''Biz sizin bir sürü yalanlarınızı dinledik'' diye itiraz etmesi üzerine de Özdemir, ''Ben asla yalan söylemem Kemal Kerinçsiz'' diye konuştu. Kerinçsiz, Özdemir'in yüksek sesle konuşmaya devam etmesine gönderme yaparak Mahkeme Heyeti Başkanı Şengün'den, Özdemir'in üslubuna itiraz etmesini istedi. Özdemir, ''Atabeyler Davası''nın sanığı ''Yüzbaşı Murat''ı tanımadığını, sadece devre arkadaşı olduklarını söyleyen 2 kişinin kendisini arayarak Kerinçsiz'i medyadan tanıdıklarını, dürüst ve güvenilir olduğunu düşündükleri için arkadaşlarının avukatlığını yapması için ona ricada bulunmasını istediklerini anlattı.

Kendisinin de ''Yüzbaşı Murat''ın masum olabileceği düşüncesine kapılması nedeniyle avukatlığını yapması için Kerinçsiz'le görüştüğünü belirten Özdemir, Kerinçsiz'in kendisine ''Bu çocuklar vatansever. Şerefle savunurum'' dediğini ve davayı bağlı olduğu birliğin 60 avukatıyla birlikte hiçbir bedel almaksızın savunabileceğini söylediğini öne sürdü. Hiçbir avukatın bir sanığı gerekli merciden izin almaksızın tamamen ücretsiz olarak savunamayacağını, görüşmeye Özdemir'in de yanında avukatıyla geldiğini ve avukatın bunu Özdemir'e belirtmiş olması gerektiğini söyleyen Kerinçsiz, ayrıca birliğe bağlı sadece 20 avukatın bulunduğunu kaydetti.

Kerinçsiz'in ''Peki neden beni istemişler? Beni tanıyorlar mı?'' diye sorduğu Özdemir, yine tepki göstererek, ''Size güvenmişler. Her gün televizyonlarda, mahkeme önlerinde elinizde mikrofonla görünüyordunuz ya'' dedi.

''BİR CİĞER VERDİM''
Mahkeme Heyeti Başkanı Şengün de Özdemir'e, ''Siz de sataşmayın. Sadece suale cevap veren lütfen'' diye itiraz etti. Duruşma başladıktan yaklaşık 50 dakika sonra Özdemir'e, ''Yoruldunuz mu?'' diye soran Başkan Şengün, Özdemir'in ''Bana 1-2 dakika dinlenmek yeter'' sözleri üzerine duruşmaya 10 dakika ara verdi.

Daha sonra devam eden duruşmada Kerinçsiz'in ''Yüzbaşı Murat isimli sanıkla hiç görüştünüz mü? Tanıyor musunuz? Babasının ya da bu kişinin size avukat bulmanız için yetki vermesi lazım. Bu yetkiyi onlardan almadıysanız kim verdi?'' sorularına Özdemir, ''3 yıl önce yapılan şeyi size tuzak için mi hazırladım? Ben de cezaevinde yattım. Bir ciğer verdim'' diye tepki gösterdi.

KEMAL ŞAHİN ''MİT'İN ERGENEKON KURULUŞU'' ADLI ŞEMANIN ''HAYALİ''
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada, sanık Mehmet Zekeriya Öztürk, Özdemir'in elektronik postalarında şahsıyla ilgili bazı ithamları olduğunu belirterek, sorular yöneltti.

Kendisine aile içinde ''kontes'' denildiğini, süs ve şatafata düşkün olduğu için bu ismin takıldığını ifade eden Özdemir, başka bir ismi olmadığını anlattı.

Valiliğe bağlı Dünya Türkleri ve Akraba Toplulukları Derneği'nde muhasebeci olarak çalıştığını, kişisel bilgi toplamadığını ifade eden Özdemir, Kemal Çapraz ile birlikte ''Ufuk Ötesi'' adlı aylık siyasi gazetede çalıştığını kaydetti.

Özdemir'in, ''Çapraz yaşasaydı bu davada hakikaten tanığımdı'' demesi üzerine Mehmet Zekeriya Öztürk, ''Çapraz'ın özellikle Asya ülkelerinde MİT adına zaman zaman faaliyetlerde bulunduğunu'' öne sürdü.

Ayşe Asuman Özdemir de ''Hiç olmazsa ölüleri rahat bırakalım'' dedi.

Mehmet Zekeriya Öztürk'ün, Özdemir'in bir e-postasında ''Zekeriya Öztürk Atabeyleri Danıştay sorgusu sırasında sattı'' şeklinde bir ifadesi olduğunu belirtmesi üzerine Özdemir, bunu hatırlamadığını kaydetti.

Özdemir, 17 yaşından beri epilepsi hastası olduğunu, ancak bunun işini engellemediğini ve psikolojik bir rahatsızlık geçirmediğini belirtti.

ÖZTÜRK'ÜN SORULARINA PERİNÇEK'TEN TEPKİ
Mehmet Zekeriya Öztürk, asker olan Onur Dirik ile ilgili Özdemir'e soru yöneltmek isteyince, İşçi Partisi'ne (İP) üye sanıkların avukatlarından Hasan Basri Özbey tepki gösterdi.

Öztürk de ''Ben kendilerinden fazla koruyorum Türk Silahlı Kuvvetlerini kraldan çok kralcı olmasınlar'' dedi.

İP Genel Başkanı Doğu Perinçek ise Özdemir'e duruşma salonunda polis sorgusu yapıldığını savunarak, suçla ilgisi olmayan, sanık ve tanıklık durumu bulunmayan kişilerle ilgili sorularla provokasyon ortamı hazırlandığını iddia etti.

Perinçek, Mahkeme Başkanı'nın ''aslı astarı olmayan'' bu sorulara izin vermemesini istedi.

Mehmet Zekeriya Öztürk de ''Soru sormaktaki amacım, kraldan çok kralcı olanlara meydan vermek değil. Onlar TSK aleyhine yazı yazarken ben dağda çatışıyordum. Kendileri provokasyon yapıyorlar'' şeklinde konuştu.

Bir soru üzerine Özdemir, kendisini izleyenlerin ne asker ne de polis olabileceğini, PKK aleyhine yazılarından dolayı PKK'dan ağır tehditler aldığını, bunlardan şüphelendiğini anlattı.

Sevgi Erenerol da Özdemir'in bir gece kendi koğuşlarında kaldığını, Hepatit B virüsü taşıdığını öğrendiğini, çok rahatsız olması nedeniyle bir an önce hastaneye sevk edilmesini istediğini, koğuştan atılmasını istemediğini söyledi.

Erenerol, Özdemir'in tahliye olduktan sonra ''Sevgi Erenerol beni koğuştan attırdı'' şeklinde beyanda bulunduğunu kaydetti.

Özdemir de ''Bana ısrarla söylenen, Sevgi hanım ve arkadaşlarının isteği olduğuydu. Çok ağrıma gitmişti. Koskoca revir, tek başınasın. Hepatit B olmadığım da ortaya çıktı. Bu nedenle üzüntüyle böyle bir ifade kullandım'' diye konuştu.

Üye hakim Hasan Hüseyin Özese'nin soruları üzerine de Özdemir, bilgisayarında bulunan resimler ve yazılardan oluşan ''İşte Hayat'' adlı 15-16 sayfalık dosyanın tamamen askeri öven bir çalışma olduğunu, içinde manzara, eski kilise ve mola yerlerinin bulunduğunu kaydetti.

Özdemir, bu dosya nedeniyle istihbaratçılıkla suçlanmasına tepki gösterdi. Ayşe Asuman Özdemir'in yaklaşık 3 saat süren çapraz sorgusunun ardından tutuksuz sanıklardan Kemal Şahin savunma yaptı.

''ŞEMA BAŞIMI YAKTI''
Emekli özel harekat mensubu Şahin, ''Hayatım terörle mücadeleyle geçti. 2000 yılında emekli oldum. Bu tarihten sonra güvenlik şirketinde, spor salonunda çalışarak 3 çocuğumu okuttum. Kimsenin kişisel verilerini toplamadım. Devletin gizli bir değnekçisi değilim. Ne amaçla veri toplayacağım'' şeklinde konuştu.

Şahin, 3 generalle çalıştığını, danışmanlıklarını yaptığını, askeri birliklerin başında eğitmen olarak bulunduğunu ve takdirnameler aldığını ifade ederek, tek hatasının, ''Türkiye Cumhuriyeti'nin bütünlünü sağlamak için yaptığı hayali şema olduğunu'' söyledi.

''MİT'in Ergenekon Kuruluşu'' adlı 3 sayfalık şemayı, 2002 yılında geçirdiği psikolojik rahatsızlık sırasında kendisinin hazırladığını anlatan Şahin, ''Spor salonundaydı, kayboldu. 2007'de ortaya çıktı. Bu yazı benim başımı yaktı. Bu yüzden burada yargılanıyorum. Ergenekon denilen gladyo vesaire gibi hayali dokümanları tanımam, bilmem. Böyle bir örgütü tanımıyorum, üyesi de değilim. Genelkurmay, emniyet kayıtları incelendiğinde Türkiye'de en fazla operasyonu yapan benim. İddianamede terörist olduğum söyleniyor. Terörist demek vatan haini demektir. Ben vatan haini değilim'' şeklinde konuştu.

Savunmasının ardından çapraz sorgusu yapılan Şahin'e, Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, ''İfadenizde 'MİT'in Ergenekon Kuruluşu' adlı şemanın bunalımlı bir döneminizde kendiniz tarafından hazırlandığını söylediniz. Bunu hazırlarken birinden yardım aldınız mı?'' diye sordu.

Şahin ise kimseden yardım almaya ihtiyacı olmadığını, mantığıyla hayali bir strateji yazdığını belirterek, ''Ergenekon'' ismini kendisinin verdiğini, bunu da çocukluğundan beri bilinç altına yerleştirilmiş olan milliyetçilik duygusuyla yaptığını söyledi.

Savcı Pekgüzel'in, ''Sizin hazırladığınız bu şema ile Ergenekon ana dokümanı ve Lobi belgesinin bazı bölümleri benzerlik taşımaktadır. Bunu nasıl açıklayacaksınız?'' sorusuna Şahin, ''Devlete olan sevgimden dolayı düşüncelerimi devreye soktum. Bunlar evrak üzerinde kalmış, uygulamaya konulmamıştır'' yanıtını verdi.

Pekgüzel'in, ''Sizin yazdığınız, İsmail Yıldız'a gönderdiğiniz ve onda ele geçirildiği belirtilen bu belge, hayali olarak hazırlanmış bir belgeye benzemiyor'' demesi üzerine de Şahin, ''İsmail Yıldız benim amirim, üstüm değil. 5 sene görüşmemişim'' dedi.

Kemal Şahin'in çapraz sorgusunun ardından Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, sanık ve avukatlarının taleplerini almaya başladı.
Akşam

Ergenekon'da GİZLİ Oturum
07 Aralık 2009
Ergenekon davasının bugünkü duruşmasında Ümit Sayın'ın talebi doğrultusunda diğer sanıklar dışarı çıkartıldı. Sayın TSK'daki yapılanmadan bahsetti...

Birinci ''Ergenekon'' davasının tutuklu sanıklarından Ümit Sayın, ''Tolon, bana, 'ordu içinde, TSK içinde bir yapılanma olduğunu', bu yapılanmanın gidişata 'dur' diyeceğinden bahsetti. Eruygur ile 2006 yılında Fenerbahçe Orduevi'nde yaptığımız görüşmede, bana TSK içinde böyle bir örgütün varlığından, sivil toplum örgütleriyle koordinasyon kurulduğundan söz etti'' dedi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada söz alan tutuklu sanık İP Genel Başkanı Doğu Perinçek'in avukatı Mehmet Cengiz, üye hakim Sedat Sami Haşıloğlu ile ilgili kendilerine yeni bilgi ve belgelerin ulaştığını ifade ederek, ''buna ilişkin dosyanın Adalet Bakanının masasında olduğunu'' savundu.

Haşıloğlu'nun Çatalca Sulh Ceza Mahkemesi'nde görevli olduğu sırada eşinin dayısı Eyüp Aytemur adına Çatalca İcra Müdürlüğü'nden ucuz taşınmaz satın alma girişiminde bulunduğunu ifade eden Cengiz, bu amaçla Çatalca İcra Müdürüne ''baskı uyguladığını'' öne sürdü.

Cengiz, 14 Mayıs 2007 tarihindeki taşınmaz için yapılan ihaleye katılınarak 120 bin TL bedeli Haşıloğlu'nun ödediğini, bunun için 40 bin doları kuyumcudan bozdurduğunu savunarak, ardından bu taşınmazın üzerine yapılacak olan inşaat ruhsatının iptal edildiğini kaydetti.

Cengiz, ''Taşınmazın yasa gereği yeniden satışa çıkarıldığını duyan Haşıloğlu'nun, bir yargıç olarak bu gibi durumlarda ödenen teminatın iadesinin yasaya göre mümkün olmadığını çok iyi bildiği halde tayin edildiği Beşiktaş Adliyesi'nden Çatalca Adliyesi'ne gelmiş, İcra Müdürünü çağırmış, onu, memurları dışarı çıkartıp boşalttığı savcılık katındaki bir odaya kapatarak, 'Satış kararı vermişsin, aynı gün seni görseydim öldürebilirdim. Bu gün teminatı geri vereceksin, yoksa tayin telin yarın elinde olur. Ben şimdiye kadar istediğim yerde çalıştım. İstediğim kişiyi istediğim yerde çalıştıracak ve istediğim yerde çalışacak kadar kuvvetliyim' diyerek tehditte bulunmuştur'' dedi.

İcra Müdürünün bu olayın ardından Gaziantep'e sürüldüğünü ifade eden Cengiz, saptadıkları bu olguları değerlendirmesi amacıyla Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na başvurduklarını, konunun da CHP'li bazı milletvekilleri tarafından soru önergesi şeklinde TBMM gündemine getirildiğini anlattı.

Cengiz, Haşıloğlu'nun fiilinin kamuoyu tarafından da öğrenildiğini belirterek, bu durumun, yalnız kendi güvenlerinin kaybolmasına değil, kamuoyunda da Haşıoğlu'na karşı ciddi kuşkular duyulmasına yol açtığını savundu.

Cengiz, Haşıloğlu'nun davadan çekilmesini istedi.

Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün de, tutuklu sanıklardan Ümit Sayın'ın dilekçe vererek ''gizli oturumda dinlenmek istediğini, ancak mahkemenin bu yönde bir karar vermediğini gerekçesiyle heyetin reddini talep ettiğini'' kaydetti.

Başkan Şengün, verdikleri kısa aranın ardından taleplere ilişkin kararlarını açıkladı.

-DİĞER SANIKLAR SALON DIŞINA ALINDI-

Reddi hakim talebinin kabul edilmediğini ifade eden Başkan Şengün, Haşıloğlu'nun da davadan çekilmediğini açıkladığını dile getirdi.

Ümit Sayın da ishal ve grip olduğunu belirterek, hastaneye gitmek istediğini söyledi. Sayın, daha sonra kapalı oturumda her şeyi açıklayacağını ifade etti.

Başkan Şengün de diğer tutuklu ve tutuksuz sanıkları salondan dışarı çıkartarak, Ümit Sayın'ı salondaki kürsüye çağırdı. Şengün'ün, ''Evet seni dinliyoruz. Nedir söylemek istediklerin?'' demesinin ardından Ümit Sayın, daha önce kendi yazılı talebi üzerine savcı Zekeriya Öz'e ifade verdiğini, bu oturumda da ona ilaveler yapacağını söyledi.
aktifhaber


En son Ekim tarafından Sal Arl 08, 2009 12:06 am tarihinde değiştirildi, toplam 2 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cmt May 02, 2009 12:41 am    Mesaj konusu: Tugamiral’den "SaygIdegr HanIm Efendi" ye Alıntıyla Cevap Gönder

Hakkı Adil

Tuğamiral’den "Saygıdeğer Hanım Efendi" ye Mektup Üzerine

Bugün Gazetesi’nin 18.04.2009 tarihli haberine göre, Ergenekon'un 12'nci dalgası kapsamında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin İstanbul Kadıköy Şubesi'ndeki aramalarda bilgisayarın hard diskinde, Tuğamiral O.S.K'ya ait ilginç bir mektup ele geçirilmişti. "Saygıdeğer Hanım Efendim" ibaresiyle başlayan mektupta ÇYDD ile birlikte yürütmekte oldukları projelerden bahsediliyor, özetle Hanım Efendiden üç talepte bulunuluyordu.

Bunlardan bir tanesi askeri okul öğrencileri ve mezun olmuş teğmenlerin kontrol altında tutulmalarıyla ilgiliydi. Diğeri, “Denizyıldızı projesi” ne atanan bahriyeli danışmanlarla beraber daha aktif çalışmalar yapılması, Ata evleri ve CTP'nin canlandırılması yönündeki talepti. Üçüncü olarak, dosyaların gizli ve özel olması dolayısıyla muhafazasına özen gösterilmesiydi.

Mektupta açıklanan ilişkiler aşağıda bahsedileceği üzere, dudak uçuklatacak nitelikteydi.

Askeri Öğrencilerin Kontrol Altında Tutulması Meselesi

Mektubun “Askeri Okullara Giriş Aşaması” nın değerlendirildiği bölümde; askeri okullara giriş için hazırlanan listelere sızmaların olduğu, ‘hanımefendi'nin aracılığı ile bu listelere giren öğrencilerin sağlık problemlerinin bulunduğu ve mülakatlara iyi hazırlanılmadığı, bu nedenle de mülakatlarda elenmelerin yaşandığı belirtiliyor. Mektubun devamında, “bu listelere alınacak olan öğrencilerin sizlere yardımcı olacak personel yardımıyla mülakattan geçirilmesi ve eksiklerin mülakat aşamasından önce tespit edilerek tarafımıza bildirilmesi gerekmektedir." ifadesine yer veriliyor.

Mektubun bu bölümündeki ifadelerden, askeri okullara girecek öğrencilerin isminin önceden ÇYDD tarafından belirlendiği, bu isimlerin liste olarak Tuğamiral O.S.K'ya verildiği anlaşılmaktadır. Mektuptaki ifadelerden, Tuğamiral ve arkadaşlarının mülakat aşamasında yeterince müdahil olamadıkları, mülakatlarda yaşanan elemeler dolayısıyla listenin delinmesinden çok rahatsız oldukları ortaya çıkıyor. Durum hakikaten böyleyse, ortada Türk Silahlı Kuvvetleri ve hukuk adına vahim bir durum söz konusudur.

Bir defa ortada açık bir hukuk ihlalinin mevcut olduğu meydandadır. Bu mektup, askeri okullara giriş imtihanında, eşitler arasında bir yarışın yapılmadığını, ÇYDD tarafından hazırlanan listede yer alan isimlerin, diğerlerine göre önceliğe sahip olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Hatta liste haricinde imtihanı kazananlardan rahatsızlık duyulduğu mektupta alenen belirtilmektedir.

Burada üzerinde durulması gereken bir diğer husus bir derneğe, askeri okullara alınacak öğrencileri tespit edip, hazırlama yetkisini kimin verdiğidir. Ordunun müstakbel personelini seçme hakkını bir derneğe devretmesi, herhalde TSK tarihinde ilk defa karşılaşılan bir durumdur.

Mektubun "Askeri Okullarda Okuyan Öğrenciler" in durumunun ele alındığı bir diğer bölümünde; Harp okulu öğrencilerin gruplar halindeki faaliyetlerinin devamı için sorumlu öğrencilere yapılan yardımların aksatılmaması, öğrencilerle tanıştırılan kızların öğrencilerle olan irtibatlarını aksatmamaları, öğrencilerin ders ve İngilizce başarılarının artırılması adına verilen destekte aksama olmaması, Harp okulu öğrencilere verilen konferansların artırılması, öğrencilerin morallerinin düzetilmesi için tanıdık gazeteci, bürokrat ve akademisyenlerle gruplar halinde görüştürülmesi gerektiği bildirilmektedir. Yine Dz.Astsb.Mes.Yük.Okulu öğrencileri ile ilgili olarak; Ast. Subay olacak olan bu öğrencilerden liste dışında tespit edilen isimlere verilen parasal desteğin aksatılmaması, bu öğrencilere yönelik yapılan partilerin arttırılması talep edilmektedir.

Burada, bir kısım harp okulu öğrencilerinin niçin bir sivil derneğin bursuna muhtaç bırakıldığı, öğrencilerin ders ve İngilizce başarılarının artırılması için sivil bir dernekten destek talep etmek yerine, eğer varsa, eğitim eksikliğinin neden harp okulu bünyesinde giderilmeye çalışılmadığı, harp okulu öğrencilerinin moral bozukluğunu düzeltmek için neden “tanıdık” gazeteci, bürokrat ve akademisyenlerle gruplar halinde görüştürülmesine ihtiyaç duyulduğu cevaplanmaya muhtaç sorulardır.

Hele dernek tarafından harp okulu öğrencileriyle tanıştırılan kızların, öğrencilerle olan irtibatlarını aksatmamalarına ilişkin talep, oldukça manidardır. İşin ahlakiliği bir yana, kız-erkek arkadaşlığı neticede kişisel tercihlerle ilgilidir. ÇYDD’nin kızlarla erkekleri bir araya getirip irtibatlarını sağlama ve devam ettirme fonksiyonu herhalde dernekler kanununa da uygun olmalıdır.

Bu konuda, yeni mezun olmuş ve kurs aşamasındaki teğmenler için de dernekten (ÇYDD) benzer bir talepte bulunulmaktadır. Komutan "Saygıdeğer Hanım Efendi" den okudukları süreçte tanıştıkları kızların teğmenlerin evlerine sık sık giderek veya Kocaeli üniversitesinde tanıdık kızlarla tanıştırılarak kontrol altında tutulması gerektiğini bildirmektedir.

Bir komutanın kadın erkek ilişkilerinin devreye sokularak, kendi personelinin kontrol altında tutulmasını bir "Saygıdeğer Hanım Efendi" den rica etmesi dehşet verici bir taleptir. Eğer bu talebe uygun cevap verilmişse, bu ÇYDD’nin yönlendirdiği kızlara cinsel meta muamelesi yapmakla suçlanmasına neden olacaktır.

Yine söz konusu mektupta, yeni mezun olmuş ve kurs aşamasındaki teğmenlerin bürokrat, gazeteci ve öğretim görevlisi “tanıdıklarla” görüştürülmesinin aksatılmaması istenilmektedir. ÇYDD bir bakıma, askeri öğrenciler ve yeni mezun olan teğmenlerin dış dünyaya, sivil hayata açılan kapısı rolünü oynamaktadır. Bunlara kız arkadaş temin etmekte, “tanıdık” bürokrat, gazeteci ve öğretim görevlileri ile tanıştırarak onların sivil dünya ile irtibatlarını biçimlendirmekte ve en önemlisi “kontrol altında” tutmaktadır.

Mektupta geçen “Ata Evleri” isimli projeye gelince; Projenin Ulusal Sivil Toplum Kuruluşları Birliği (USTKB) Sözcüsü Hamdi Gökhan Ecevit (Aynı zamanda TSK Mensupları Çocuklarının Dayanışma Derneği (TAÇ-DER) Başkanı) tarafından ÇYDD desteğinde hayata geçirildiği, 1 sene içinde yaklaşık 80 tane ev açıldığı iddia edilmektedir. Basına yansıyan iddialara göre, bu evlerde ÇYDD'den burs alan öğrencilerin kız-erkek ikamet ettirildikleri, evlerde kalan bazı kız öğrencilerin özellikle askeri okul öğrencileri ile ilişki geliştirmeleri yönünde yönlendirme yapıldığı öne sürülmektedir.

Denizyıldızı Projeleri de Nedir?

Mektupta bahsedilen “Denizyıldızı Projesi”, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) ve Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV)tarafından yürütülmekte olan iki farklı projedir.

Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) tarafından yürütülen “1800 Deniz Yıldızı” projesinin mahiyeti ve amaçları vakfın kendi internet sitesinde anlatılmaktadır.(http://www.cev.org.tr/ /Default.aspx?pageID=18&nID=114 ). Bu proje, Jandarma Genel Komutanlığı tarafından yapılan bir çağrıya cevap olarak, Eylül 2003 yılında ortaya çıkmıştır. Jandarma Genel Komutanlığı "1800 Deniz Yıldızı" sloganıyla, çağdaş ve bilimsel eğitim olanaklarını Türkiye'nin tüm ilçelerinde yaşayan gençlere ulaştırmayı hedeflemektedir. Amaç, orta öğretim kurumlarında eğitim gören ihtiyaç sahibi öğrencilere öğrenim bursları vererek, onların yüksek öğrenimlerini tamamlayıp meslek sahibi bireyler olarak topluma katılmalarını sağlamaktır.

Bu projeye göre, Türkiye’de mevcut 900 ilçede lise ya da meslek okullarında okuyan ikişer öğrenciye burs verilecektir. Burs verilecek öğrenciler bizzat o bölgede ki Jandarma Komutanlıkları vasıtası ile seçilmektedir. Çağdaş Eğitim Vakfı Jandarma tarafından tespit edilip seçilen bu öğrencilere üniversite hayatı bitene kadar burs temin edecektir. Projeye göre Jandarma sadece bursa ihtiyacı olanları seçmekle kalmayacak, öğrenimleri süresince öğrencileri takip etmek, ilgilenmek, aileleriyle iletişim kurmak da Jandarmanın görevleri arasında olacaktır.

Öğrencilerin sıcak bir aile ortamını hissetmeleri, her türlü sorunlarını jandarma personeli ile paylaşmalarını sağlamak amacıyla, her öğrenci için bir personel gönüllü veli, bir personel eşi de gönüllü annelik görevini üstlenmektedir. Öğrencilerin Jandarma personeli ile kaynaşmaları için, aileleriyle birlikte Jandarma Genel Komutanlığı'nca işletilen askeri gazino ve sosyal tesislerden yararlanmaları sağlanmaktadır.

Ayrıca, Jandarma Genel Komutanlığı'nca açılan Mehmetçik Dershanelerinde ücretsiz üniversiteye hazırlık kursları verilmekte, üniversite seçme sınavında başarılı olan öğrencilerin okul tercihlerinin sağlıklı bir şekilde yapılmasına katkıda bulunulmaktadır.

Jandarma tarafından seçilen, her birine veli ve anne olarak bir jandarma personeli ve eşi görevlendirilen, askeri gazino ve sosyal tesislerde ağırlanan, eğitim hayatı boyunca jandarma tarafından takip edilen bu öğrencilerin “çağdaş ve bilimsel eğitimle yetişmeleri, onların Cumhuriyet aydınlanmasının ışığı ile; bilinçli, ülke ve ulus sorunlarına karşı duyarlı, çok yönlü düşünen, araştıran, düşündüklerini ifade edebilen, bireyler olarak yetişmeleri için” ÇEV her türlü imkanı sağlamaya çalışmaktadır.

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD)’nin yürüttüğü “Denizyıldızı” Projesi daha farklıdır. Denizyıldızı Projesi, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ nin çeşitli alan çalışmalarında görev alacak genç gönüllüleri, “proje liderleri” olarak yetiştirmek için hazırlanmış bir eğitim programıdır. Amaç topluma liderler, önderler hazırlamaktır. (http://www.cydd.org.tr/?sayfa=proje&proje=sta)

Bu eğitim programının katılımcıları, dernek çalışmalarında yer alan ya da çalışmaya istekli, burslu ya da burssuz üniversite öğrencileridir. Bu programa; Demokratik Toplumcu Çağrı’yı benimsemiş, proje sorumluluğu üstlenebilecek, kararlı, istekli, zamanını planlayabilen ve öncelikler sıralaması yapabilen, sağlam sonuçların, kısa değil uzun erimde alınacağını bilen ve benimseyen ve programa katılmaya istekli gençler alınmaktadır.

Tuğamiral O.S.K’nın yazdığı mektupta, Deniz Eğitim Öğretim Komutanlığı ile ÇYDD'nin ortaklaşa yürüttüğü 'Deniz Yıldızı' projesinin başarısı vurgulanmakta, “Denizyıldızı projesi” ne atanan bahriyeli danışmanlarla beraber daha aktif çalışmalar yapılması ÇYDD'den talep edilmektedir.

Netice olarak, bu mektupta anlatılan ilişkiler çerçevesinde, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Çağdaş Eğitim Vakfı’nın askeri okullara giriş listeleri hazırlayarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin müstakbel kadrolarını oluşturma, askeri okul öğrencilerini “tanıdık” bürokrat, gazeteci ve akademisyenlerle küçük guruplar halinde temas ettirmek suretiyle sivil hayatla tanıştırma, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin organize ettiği ilişkiler aracılığıyla harp okulu öğrencilerinin kız arkadaş edinmelerini sağlama, yine derneğin yönlendirdiği kızların kurduğu ilişkiler aracılığıyla yeni mezun olmuş ve kurs aşamasındaki teğmenleri kontrol altında bulundurma fonksiyonları bulunduğu ortaya çıkmıştır.

haber10


04 Mayıs 2009
Ergenekon davasının tutuklu sanığı emekli Yüzbaşı Mehmet Zekeriya Öztürk, Ergenekon soruşturmasında bazı sanıklara ayrıcalıklı davranmasından şikayet etti.

Öztürk, soruşturmada bazı sanıkların "Elit" muamelesi yapıldığını ileri sürdü. Ergenekon davasına 12 gün aradan sonra bugün devam edildi. Davanın 80. duruşmasında söz alan tutuklu sanıklardan Öztürk, isim vermeden Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Türkan Saylan, Başkent Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Mehmet Haberal gibi sanıkların medyada ve kamuoyunda sahip çıkılmasını eleştirdi. Kamuoyunda ve medyada bazı sanıklara sahip çıkılmasına tepki gösteren Öztürk, şöyle konuştu:

"Ben Danıştay saldırısından sonra gözaltına alındım. Ergenekon soruşturmasında hiçbir soru sorulmadan dört gün gözaltında tutuldum. Evimde çocuğumun da olduğu sırada iki üç kez evim arandı. Ancak soruşturmada belli elitlerin belli mevki sahiplerinin gözaltına alınmaları sırasında bir ayrıcalık yapıldığını görüyoruz. Medya ve kamuoyu konu biz olunca ses çıkarmıyor ancak bazı elit sanıklar olunca tepki gösteriyor. 12 Eylül darbesi olduğunda ben Harp Okulu öğrencisiydim. Çok disiplinli bir öğrenci de değildim. Sık sık ceza alırdım. Ajandama "Kara Papuçlular" diye bir yazdığım için komutanlarımı eleştirmekten az da okuldan atılıyordum. Kıta hayatımda Cumhuriyet gazetesi okuduğum için üstlerim tarafından azarlandım. Komünistlikle suçlandım. Yine klasik müzik dinlediğim için bana komünist dediler. Daha sonra dağlarda terörle mücadele ettim. Jandarma değildim. Piyadeydim. Ama bir Karacı subay olarak Güneydoğu"daki operasyonlarda bölük komutanı olarak görev yaptım. "
aktifhaber

Büyükanıt'ın Eşini İzlemişler
04 Mayıs 2009 10:35

Org. Büyükanıt, dün "Emniyet İstihbarat beni izliyor" dedi ama Ergenekon'un eşi Filiz Hanım'ı bile adım adım nasıl izlediği ortaya çıktı.

Ergenekon'un, Genelkurmay eski Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın eşi Filiz Büyükanıt'ın çevresini 'Resmi' ve 'Sivil' diye ikiye ayırıp fişlediği belirlendi. Filiz Hanım'ın saatçisinden kuyumcusuna, emlakçısından kuaförüne kadar herkes kara kaplı deftere kaydedildi.

Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ı zehirleme planları yapan Ergenekon'un, Filiz Büyükanıt'ı da fişlediği ortaya çıktı. Ergenekon iddianamesinin ek klasörlerinde Genelkurmay eski Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın eşi Filiz Büyükanıt'ın yakın çevresinin fişlendiğine dair belgeler yer aldı.

Filiz Büyükanıt'ın görüştüğü kişileri tek tek fişleyen Ergenekon'un, bu kişilerle ilgili bilgileri ayrıntılı olarak çıkardığı görüldü.

TAKİP DE ETMİŞLER

Filiz Büyükanıt'ın kuyumcusundan saatçisine, kuaföründen emlakçısına varana kadar görüştüğü kişileri tek tek fişleyen örgütün, bu kişileri ayrıca yakından izlediği belirlendi.

Ergenekon iddanamesinin 46. ek klasöründe Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın eşi Filiz Büyükanıt'ın görüştüğü kişilerle ilgili bilgiler yer aldı. Örgütün, Filiz Büyükanıt'ın sık sık görüştüğü kişileri 'Resmi' ve 'Sivil' olarak iki kısımda takibe aldığı ortaya çıktı.

İŞTE 'SİVİL' ÇEVRE

Örgütün yaptığı çalışmaya göre, Filiz Büyükanıt'ın sivil çevresi şu isimlerden oluşuyor:

AYŞENUR YILDIZ: 1966 Berlin doğumlu. Ankara'da Can Mücevherat'ın sahibi. Antalya'da emlakçılık işi ile uğraşıyor. Eşi Yusuf Yıldız: 2002 model Mercedes arabası ve Gölbaşı'nda villası var.

FATİH CAN: 1958 Adana Ceyhan doğumlu. Evli. Fatih Can Moda evi sahibi. Terzi.

ERSİN EYTEKİN: 1962 Ankara doğumlu. Evli. Sümer Turizm ve İntaş Turizm'de ortaklığı var.

MELAHAT POLAT: 1967 Aşkale doğumlu. Evli. Açıköğretim Büro Yönetimi mezunu. Fenerbahçe Orduevi lokantasında çalışıyor.

İSMAİL AYKAÇ: Karum İş Merkezi'nde saat satışı yapıyor.

EBRU ÇANKAYA: 1970 doğumlu. Evli. Bostancı'da Nadide Güzellik Merkezi'nde çalışıyor. Kuaför.

En 'Resmi' arkadaşı Özden Örnek'in eşi

Ergenekon'un gerçekleştirdiği fişlemede Filiz Büyükanıt'ın 'Resmi' arkadaşları da uzun bir yer tutuyor. Bu kayıtlara göre, Filiz Büyükanıt resmi çevre olarak en çok, emekli Oramiral Özden Örnek'in eşi Sevil Örnek, emekli Orgeneral Doğu Aktulga'nın eşi Tülay Aktulga, emekli Korgeneral Hakkı Baha Tüzüner'in eşi Gönül Tüzüner Orgeneral Fevzi Türkeri, emekli Orgeneral Tuncer Kılınç ve Orgeneral Çetin Doğan'ın ailesi ile sık sık görüştü.
aktifhaber

Yaşer Sunucuyu Şaşkına Çevirdi
06 Mayıs 2009 14:39

Ergenekon operasyonundan önce ABD'ye gittiği ortaya çıkan ÇEV Başkanı Yaşer'in yaptığı savunma, program sunucusu Cüneyt Özdemir'i şaşkına çevirdi.

Ergenekon operasyonunun 12. dalgasından önce ABD’ye gittiği ortaya çıkan Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) Gülseven Yaşer’in, yaptığı savunma karşısında sunucu şaşkınlığını gizleyemedi.

ABD’nin başkenti Washington’da CNN Türk’te Cüneyt Özdemir'in hazırlayıp sunduğu BeşN BirK programına katılan Gülseven Yaşer, operasyondan kaçmadığını, tedavi için ABD’ye geldiğini, iyileşir iyileşmez Türkiye’ye döneceğini söyledi.

Ergenekon’da hakkında gözaltı kararı bulunan Yaşer, Dünya Kiliseler Birliği’nden para yardımı aldıklarını itiraf etti. Ancak Yaşer bu yardımın birçok kuruluşa verilen deprem yardımı olduğunu iddia etti. BeşN BirK programına katılmak için Washington’a gelen ÇEV Başkanı Yaşer, tedavi gördüğü hastanenin ismini, hatta hastanenin bulunduğu eyaleti bile söylemedi. Yaşer bu gerekçesini ‘Gazeteciler tarafından rahatsız edilmemek’ olarak açıkladı.

ÖZDEMİR ŞAŞKINLIĞINI GİZLEYEMEDİ

Ergenekon’daki iddialarla ilgili kendisine komplo kurulduğunu ileri süren Yaşer’in anlattıklarına Cüneyt Özdemir’den ilginç tepki geldi. Özdemir Yaşer’in anlattıklarını “Hollywood filmlerine” benzetti.

Cüneyt Özdemir, Ergenekon iddianamesinde geçen mailde ismi bulunan Mesut Hayri Canöz’ü sordu. Yaşer, Canöz’ün içlerine sızan bir komiser yardımcısı olduğunu söyleyerek Canöz’le ilgili ilginç iddialarda bulundu.

Gülseven Yaşer, Canöz ile ilgili şunları söyledi: “Kendisi polis. O zaman komiser yardımcısıydı ve terör şubesinde çalışıyordu. Benim İstanbul Emniyeti’ndeki toplantımdan sonra 68’ler Vakfı Başkanı Haşmet Atahan’la bize geldi. ’Fethullah Hoca Türkiye’ye hakim oldu. Ben Alevi’yim ve kahroluyorum. Sizi toplantıda gördüm. Ne olur beni deşifre etmeyin çocuğum, ailem var. Ben size içeriden yardım etmek istiyorum’dedi. Geldi güvenimizi kazandı. Bir yıl da vakıfla beraber çalıştı. Bu komiser yardımcısı içimize girdikten sonra bütün telefonlarımız dinlenmeye başladı. Ben kimlerle telefonda konuşuyorum hepsini saptamış. Ne Kemal Yavuz Paşa’nın ne Tuncer Kılıç Paşa’nın ne de Fevzi Paşa’nın bunlarla asla ilgisi yok. Fakat sonradan Fethullah Gülen davasının Ankara DGM’deki karar aşamasında, vakıfta gizli çekim yapmış. Benim seslerimi montajlayıp mahkeme başkanına verdiler. Ve ’Gülen masumdur, bütün bu olayı Yaşer ve arkadaşları planlamıştır’ dediler.”
Yaşer’in bu anlattıkları karşısında şaşkınlığını gizlemeyen Özdemir, “Tam bir Hollywood filmi anlatıyorsunuz, normal şartlarda suç duyurusunda bulunmanız gerekiyor. Bu kişi hakkında suç duyurusunda bulundunuz mu?” diye sordu. Yaşer bu soruya net bir cevap vermeyerek başka konuya geçti.

VİDEO için:
http://www.aktifhaber.com/news_detail.php?id=221010

Ergenekon davasında Uzan'ın elindeki CD görüşüldü

07 Mayıs 2009 "Ergenekon" davasının bugünkü duruşmasında tutuksuz sanıklardan gazeteci Hayrullah Mehmet Özgür'ün savunması ve çapraz sorgusu tamamlandı.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada kısa bir savunma yapan Özgür, meslek hanesinde "gazeteci" yazan sıradan bir vatandaş olduğunu belirterek, "AK Parti muhalifi olduğu için işsiz kaldığını" öne sürdü .
Bir vatansever olduğunu söyleyen Özgür, Cumhuriyet'i savunma mücadelesine sonuna kadar devam edeceğini kaydetti.
Daha sonra geçilen çapraz sorguda, savcı Mehmet Ali Pekgüzel'in, "Ultra Türkler Geliyor" adlı yazısındaki "Ergenekon bunlar mıydı?", "Ergenekon ya da Ultra Türkler, bunlar kimdir?" şeklindeki ifadelerinin ne anlama geldiğini sorması üzerine Özgür, Ergenekon'un, Türklerin çok önemli bir efsanesi olduğ unu belirterek, "bu yazının yazıldığı dönemde Türkiye'nin, devletin kırmızı çizgilerinin kaybolduğu umutsuzluk verici bir süreçten geçtiğini" ileri sürdü.
Bu yazının yaşanmış şeylerden ortaya çıkmadığını aktaran Özgür, "O yazı, 'Postacı' filminde olduğu gibi bir umudu ortaya koymak için yazılmış bir yazıdı r. O yazının üzerinden ulusalcılara, milliyetçilere bir mesaj verilmiştir. Bu yazı üzerinden üretilmiş bir iddianameyle bu dava yürüyor" şeklinde konuştu.
"Levent Ersöz, Cem Uzan ve İsmail Yıldız'la birlikte hükümete darbe yapılmasının ele alındığı bir toplantı yapıp yapmadıklarını n" sorulması üzerine de Özgür, Cem Uzan grubuna operasyon yapıldığı dönemde bu kişilerle bir toplantı yaptıklarını, "toplantının konusunun, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la ilgili bir CD olduğunu" söyledi.
"Şener Eruygur'la görüşüp görüşmediğinin" sorulması üzerine de Özgür, 2004 yılındaki Yüksek Askeri Şura yaklaşırken Eruygur'un kendisini çağırttığını ve lojmanında görüştüklerini belirtti.
Cem Uzan grubuna operasyon yapıldığı dönemde Süleyman Demirel'den Bülent Ecevit'e pek çok kişiyle neler olduğunu anlamak için görüşme yaptığını, "bu operasyona en iyi açıklamayı getiren Sesar Danışmanlık Şirketi sahibi, tutuklu sanık İsmail Yıldız'la bu şekilde tanıştıklarını" aktaran Özgür, Yıldız'ın daha sonra Star Gazetesi'nde takma isimle köşe yazısı da yazdığını ifade etti.
Savcı Pekgüzel'in, "Özel Kuvvetler Komutanlığından bilgi ve belge aldığınız kimse var mıdır?" sorusu üzerine de Özgür, kitap yazdığı dönemde bu iddiadaki bir kişinin kendisiyle görüşmeye geldiğini, bir şeyler anlattığını, bu anlattıklarının deşifresinin de arama sırasında çantasında bulunduğunu söyledi.
Özgür, "Bana sorarsanız, 'bu iddiaların sahibi kim?' diye, bana göre Fethullah Gülen cemaatidir. 'Adamın biri kitap yazıyor, sen de git şunları anlat' denmiş" şeklinde konuştu.
Pekgüzel'in, "Emniyet ifadenizde Ergenekon'un çıkar çetesi olduğunu belirtmişsiniz" demesi üzerine de Özgür, "Bana dediler ki 'bir çete var'. Ben de dedim ki 'Bir çete varsa, çıkar çetesidir" diye konuştu.
Savcı Nihat Taşkın'ın, adı geçen CD'nin bir örneğinin kendisinde olup olmadığını sorması üzerine, bunu almayı asla düşünmediğini söyleyen Özgür, "Ben size sorayım Sayın Savcım, böyle bir CD elinizde olsa üzerinizde kaç dakika taşıyabilirsiniz. En fazla bir kazaya kurban gider, 3. sayfa haberi olursunuz. Benim Belçika'da yaşayan kız kardeşimi ve 5 yaşındaki kızımı kaçırmakla tehdit ettiler" şeklinde konuştu.
Söz alan tutuklu Sanık İsmail Yıldız da CD'nin ele alındığı toplantıda, Cem Uzan'a, bunun hem Hükümet'i, hem Genelkurmay'ı ilgilendiren çok ciddi bir konu olduğunu, bir rapor hazırlayarak bunu ilgili kurumlara bildirmesi gerektiğini aktardığını belirterek, Uzan'ın, elinde rapor hazırlayacak bir belge olmadığını ifade etmesi üzerine de duyumlarını rapor haline getirmesini istediğini kaydetti.
Levent Ersöz'ün de Uzan'a aynı şeyi söylediğini vurgulayan Yıldız, "Jandarmada Hükümet'i yıkma çalışması yapılmadığının en büyük kanıtı bu CD'dir. Darbe yapılacak olsaydı bu kullanılırdı. Bir darbe teşebbüsü olmadığının somut göstergesidir bu CD" diye konuştu.

netgazete

'PEŞİNEN SUÇLU'

17 Nisan 2009 22:50
Davanın tutuklu sanığı Veli Küçük, Silivri'yi Yassıada'ya benzetti.
Davanın bugünkü duruşmasında Kemal Kerinçsiz’in savunmasının ardından mahkeme taleplerin alınmasına geçti. Tutuklu sanık Prof. Dr. Ümit Sayın tahliyesini istedi. Savunması sırasında 80 yaşındaki annesine bakacak kimse olmadığı için teslim olmadığını belirten Sayın, “Annem ölmüş. Bir savcının paranoyak hezeyanları nedeniyle annemin son anlarında yanında olamadım" dedi. Bunun üzerine ise mahkeme başkanı Köksal Şengün, Sayın’a “Başınız sağ olsun" dedi.

Ardından söz alan savunma avukatlarından Oktay Yıldırım’ın avukatı Hanefi Atlaş, İsviçre’de yaşayan PKK’lı olduğunu iddia ettiği Selim Çürükkaya’nın Ergenekon operasyonlarından 4 ay önce yazdığı kitaba dikkat çekti. Atlaş, daha operasyon başlamadan kitapta iddianamede yer alan eylemlerin anlatıldığına dikkat çekerek davanın düzmece bir operasyon olduğunu iddia etti.

“HUKUKA İNANCIMIZ HER GEÇEN GÜN AZALIYOR"

Avukat Zeynep Küçük ise 12. dalga Ergenekon operasyonun ardından kendisinin bu tabloyu görmemek için ne yaptığını sorgulaya başladığını söyledi. Tutuklular ve gözaltına alınanlarla aynı fikirleri taşıdığına dikkat çeken Küçük heyete hitaben, “Sizin kuvvetli suç şüpheliniz hiç azalmadı ama bizim hukuka inancımız her geçen gün azalıyor" dedi.

“PEŞİNEN SUÇLU İLAN EDİYOR BU TOPLUM"

Tutuklu sanık Veli Küçük söz alarak avukat Hanefi Altaş’ın anlattıklarından çok duygulandığını söyledi. Jandarma olarak görev yaptığı yıllarda sadece Türkiye’de bütçe çalışmaları sırasında, vatandaşın suç işleyeceğine inanarak bütçede bu cezalardan gelecek gelir hanesi açtığına dikkat çekerek “Bu davadada peşinen suçlu ilan ediyor bu toplum" dedi. Küçük daha birinci iddianamenin sanıklarının yargılandığı sırada 500 kişilik bir salonun Adalet Bakanlığı tarafından yaptırılması tavrıyla bunun aynı olduğunu savundu.

Küçük, “Ben 1960 ihtilali sırasında Kuleli Askeri Lisesi öğrencisiydim. Yassıada’da yargılama için yapılan duruşma salonuna ilk biz gittik. Öğrenciler ile o zaman sanıklar, izleyiciler ve tanıklar nasıl alınacak provası yapıldı. Orada da çok güzel 500 kişilik bir salon yapılmıştı. Aynı şey burada yapılıyor Peşinen suçlu" dedi.

“BİZ SİZE GÜVENİYORUZ BU SALON DOLMASIN"

12. Dalgada gözaltına alınan Giresun Üniversitesi Rektörü Osman Metin ile ilgili olarak Milli Eğitim bakanının yaptığı açıklamayı da değerlendirdi. Küçük, “Bir gazetecinin Milli Eğitim Bakanına operasyonla ilgili soru sorması üzerine Milli Eğitim Bakanı, Adalet Bakanı değil, Ergenekon’un bir numarasıyla telefon görüşmesi yaptığını söylemiş. Bunu söyleyen ise benim annem Türk babam Kürt ben neyim diye sorgulayan kişi. Sonra sen savcı mısın. Biz size güveniyoruz bu salon dolmasın" şeklinde konuştu.

internethaber

'ERGENEKON'U KURMA' SUÇLAMASI!

17 Nisan 2009 22:20
Ergenekon soruşturmasının 12. dalgasında tutuklanan Mehmet Haberal'a Ergenekon örgütünü kurmak ve yönetmek, diğer profesörlere de Ergenekon örgütüne yönetici olmak iddialarının yöneltildiği ve bu suçlamalarla tutuklandıkları ileri sürüldü.
Ergenekon soruşturmasını yürüten Özel Yetkili Cumhuriyet savcıları tarafından sorgulamalarının ardından nöbetçi 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tutuklanan, eski 19 Mayıs Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ferit Bernay, eski Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Abbas Yurtkuran, eski İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu ile İstanbul Üniversitesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Erol Manisalı'nın, "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs" ve "yasa dışı terör örgütü üyesi olmak" suçlarını işledikleri yönünde "kuvvetli suç şüphesi varlığını gösteren olguların bulunması" dolayısıyla tutuklandıkları belirtildi.

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi öğretim üyesi Prof.Dr. Ayşe Yüksel, Ömer Sadun Okyıltırık ve Hamdi Gökhan Ecevit'in ise "yasa dışı terör örgütü üyesi olmak suç şüphesi" gerekçesiyle tutuklandıkları öğrenildi.

Tutuklanan profesörler ve suçlandıkları konular.

PROFESÖR DR. MEHMET HABERAL

Başkent Üniversitesi sahibi Mehmet Haberal'a Ergenekon örgütünü kurma ve yönetme iddiası yapıldı. Ergenekon sorşuturması sürecinde Şener Eruygur ile aynı iddia ile suçlanan Mehmet Haberal suçlamaları kabul etmedi. Haberal'ın Başkent Üniversitesine ait Patalya ve Kent otelde yapılan, Kamran İnan ve Ufuk söylemez ile birlikte düzenlediği toplantıların içeriği soruldu. Toplantılara katılan Şener Eruygu, Yaşar Okuyan, Doğu Perinçek, Yaşar Nuri Öztürk ile irtibatları soruldu. Haberal'ın Kamran İnan ile oluşturduğu ileri sürülen Diyalog grubu aracılığı ile bürokratlara davetiye gönderdiği ve toplantılar Şener Eruygur, Hürşit Tolon, Mümtaz Soysal, Ufuk Söylemez, Doğu Perinçek, Hulki Cevizoğlu ve Antalya Akdeniz Üniversitesinden gelenlerin katıldığı belirtiliyor.

PERİNÇEK TOLON'DAN ADAY OLMASINI İSTEDİ

Ergenekon örgütü kurucusu ve yöneticisi olmakla suçlanann Mehmet Haberal’a Hereke’deki ofisinde Hurşit Tolon ve Doğu Perinçek ile birlikte yaptığı görüşmenin de sorulduğu öğrenildi. Perinçek’in Haberal’ın ofisinde Tolon’a İP’den İstanbul adayı olmasını istediği, ancak Tolon’un bu isteği reddettiği öğrenildi.

PROFESÖR DR. AYŞE YÜKSEL;

Emniyette susma hakkını kullandığı öğrenilen ÇYDD Yönetim Kurulu üyesi ve Van 100. Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Profesör Dr. Ayşe Yüksel hakkındaki suçlamalar oldukça ağır. MİT tarafından ÇYDD aracılığı ile Misyonerlik faaliyetlerinde bulunmak ve bu faaliyetler için yardım almakla suçlanan Profesör Ayşe Yüksel'in yine ÇYDD faaliyetleri ile PKK'ya yardım ettiği ileri sürülüyor. Bu yüzden MİT aleyline dava da açtığı belirtilen Ayşe Yüksel'in ayrıca Hurşit Tolon'un açtığı bir ihaleye katıldığı ileri sürülüyor. Ancak avukatı tarafından şiddetle reddedilen bu iddialar nedeniyle tutuklanan Ayşe Yüksel'in yöneticisi olduğu derneğin defalarca denetlendiği, çeşitli davalar açıldığı ancak açılan tüm davalardan beraat ettiği özellikle vurgulandı. Sadece derneğe satın alınna gayrimenkulun geç bildirilmesinden dolayı mahkum olduğu ancak bunun da yaşanan deprem nedeniyl

08 Mayıs 2009
Fatih Altaylı/Habertürk
Ergenekon'u başlatan 2 mektup

ERGENEKON Davası’nın dosyalarını ve eklerini titiz bir incelemeden geçirdiğimi yazmıştım. Bu inceleme sırasında davanın çok önemli bölümlerinin ya
görülmediğini, ya da gözden kaçırıldığını fark etmeye başladım. Ne yazık ki, bu önemli davanın magazin tarafları ön plana çıkarılırken, davanın içeriği ile ilgili kafalardaki soru işaretlerini kaldıracak unsurlar pek yansıtılmıyor. Sadece muhalif medya değil, yandaş diye bilinen medya da Ergenekon’un içeriğini tam olarak algılamış değil. Dava dosyasında abuk sabuk denilebilecek detaylar ve ilgisiz ekler
var. Ancak dikkatli bir gözle okunduğunda, birilerinin gerçekten bir darbe planladığını görebiliyorsunuz. Bugün bana göre davanın “Başlangıcı“ sayılabilecek çok önemli iki belgeyi sizlere sunuyorum. Bu iki belge bir anlamda Ergenekon
Davası’nın işaret fişekleri sayılabilir. Bunlar iki imzasız “Gizli mektup“. Ya da imzalı, ama dava dosyasına girerken imzaları silinmiş iki mektup. Mektuplardan ilki bir bilgi notu şeklinde düzenlenmiş ve anlayabildiğim kadarıyla 2004 yılında
dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök‘e gönderilmiş. Özkök‘e gönderilen bu bilgi notunu aşağıda bulacaksınız. Burada Özkök, TSK içindeki oluşumlarla ilgili uyarılıyor. İkinci mektup ise doğrudan Başbakan Erdoğan’a yazılmış. İkinci mektuptaki tonlama ve saygı ifadeleri sizin de dikkatinizden kaçmayacaktır. Benim anlayabildiğim kadarıyla bu mektubun yazılma tarihi de 2005 sonu veya 2006 başı. Böyle dememin nedeni şu: Biliyorsunuz, MİT Müsteşarlığı 2003 yılında
Hükümete Ergenekon Yapılanması başlıklı bir dosya göndermişti. Bu dosya o tarihte çok ciddiye alınmamış ve büyük ihtimalle de kaybolmuştu. Ancak 2006 yılının Ocak ayında, Hükümet, MİT’ten bu dosyayı tekrar talep etmiş ve dosya 19 Ocak 2006’da yeniden hükümete yollanmıştı. Başbakan’a yazılan gizli mektubun bugün ortaya çıkmasıyla anlıyoruz ki, büyük bir olasılıkla Başbakanlık bu mektuptaki iddialar üzerine dosyayı MİT’ten yeniden talep etmiş olmalı. Ergenekon Soruşturması’nın başlamasına neden olan bu iki mektubu okuyunca zannederim çok şaşıracaksınız. Bu mektupların Ergenekon Savcıları’na nasıl ulaştığı ile ilgili bir
bilgim şimdilik yok. Başbakanlık’tan yollanan belgeler arasında bulunması ise en kuvvetli ihtimal.

ERDOĞAN’A: Sizi moral olarak çökerterek inisiyatifi kaybettirecekler

SAYIN...

Yönetime geldiğiniz günden bu yana yaptığınız güzel ve dürüst hizmetlerle, milletin gönlünde aldığınız yer her geçen gün büyümektedir. Ancak aynı nispette gerek içerde gerekse dışarıda bazı merkezler bu güzel gelişmeleri endişe ile takip etmekte ve kaybettikleri zemini tekrar elde edebilme ümidiyle gayr-i meşru
yollara başvurmakta ve devletin kuvveti temsil eden güçlerini tahrike çalışmaktadırlar. Ekteki belgelerde görüldüğü gibi askeri camianın bir kısmı tarafından ciddi şekilde bazı faaliyetler planlanmış ve bu sene başından itibaren de uygulamaya başlanmıştır. Bu dokümanlara baktığınızda göreceğiniz gibi şu ana kadar şahit olduğunuz bir çok olayın arkasında planlayıcı olarak kimlerin olduğu ve
ülkemizin nereye götürmek istedikleri açıkça görülmektedir.

İFŞA ETMEDEN ÖNLEM ALIN

Ekteki belgeler -Zat-ı Alinizin asla ifşa etmeyeceğine dair yeminler ve garantiler verilerek- büyük güçlüklerle elde edilebilmiş birinci el bilgilerdir. Dolayısıyla da Zat-ı Alinizin dışındakim olursa olsun- ikinci bir kişinin daha muttali olması tahmin edilmesi zor durumlara sebebiyet verme riski taşımaktadır. En kötüsü de bu planı
hazırlayanlar, planlarının deşifre olması halinde “idhar” adı altında ikinci bir planı devreye sokmayı planlamaktadırlar... Bu bakımda belgenin ifşa edilmeden önleyici
tedbirlerin alınmasının uygun olacağı düşünülmektedir. Hareketi planlayanlar, planlarını üç temel unsura dayandırmıştır.

A) Genelkurmay Başkanı’nın ikna veya zor kullanarak emekli edilmesi,

B) AKP’nin parçalanarak ikinci bir parti kurdurulması, böylece gücünün zayıflatılması

C) Cumhurbaşkanının size karşı mukavemet unsuru olarak kullanılması amacıyla ikna edilmesi; eğer ikna edilemezse zor kullanılarak yerinde kalmasının sağlanması. Genelkurmay Başkanımızın uzun yıllardır özlenen ve beklenen bir
Gnkur Başkanı olması sizin için de büyük bir şans oluşturmaktadır. Bu nedenle askeri kesimle olan ilişkilerde (daha evvel de arz edildiği gibi) Gnkur Başkanımızın hoşnut olmayacağı ve zor duruma düşürecek olaylardan kaçınılması büyük önem taşımaktadır.

AKP’Yİ PARÇALAYACAKLAR

İkincisi AKP’nin parçalanarak siyasi gücünüzün zayıflatılması hem istikrarsızlık
kapılarının açılmasına neden olacak hem de sizin siyasi gücünüzü zayıflatacaktır... Eğer başarabilirlerse, bu milletvekillerinin bir hafta içinde arka arkaya koparak açıklamalar yapması sağlanmak istenmektedir. Böylece sizin moral olarak çöküntü yaşamanız ve inisiyatifi kaybetmeniz amaçlanmaktadır. Üçüncü husus Cumhurbaşkanının durumu ve rolüyle ilgilidir. Hareketi planlayanlar Cumhurbaşkanı’nın eğer ikna edilemezse zor kullanarak hareketin bir parçası haline getirmek istemektedirler... Bu nedenle yetkilerinin kısıtlanması ve görev
süresinin kısaltılarak sistem dışına çıkarılması hükümetin elini güçlendirecektir...

DEVLET-HÜKÜMET UYUMU

Bu planı hazırlayanların çok önemli gördüğü ikinci husus, zat-ı alinizin o makama çıkmasını ne pahasına olursa olsun engellemektir. 2006 yılı Ağustos’undan önce zat-ı alinizin cumhurbaşkanı olması, AKP içinden sizinle uyumlu çalışacak birisinin Başbakan olması ve Org. Hilmi Özkök’ün de Genelkurmay Başkanlığı makamından henüz ayrılmamış olması yukarıdaki argümanı tamamen bitirecek ve Devlet-Hükümet birlikteliğini sağlayarak bu ve benzeri planlan hazırlayanları külliyen gayr-i meşru duruma düşürecek dev bir adım olarak değerlendirilmektedir.

Hareketi planlayanların gerginliği tırmandırması durumunda azim ve sebatla mukavemet edilmesi ve bunlara karşı sivil toplum gücünün harekete geçirilmesi kaçınılmaz görünmektedir. Rusya’da yeni dönemde darbe esnasında Boris Yeltsin’in cesur tavrı ve üslubu olayların mecrasını değiştirmiş sitemi kesintiye
uğramaktan kurtarmıştır. Ancak, halkımızın 27 Mayıs’ta olduğu gibi sadece
gözyaşı dökmekle yetinebileceği de dikkate alındığında bu konuda sivil toplum gücünü harekete geçirecek bir mekanizmanın tesisi ve medyanın mutlaka
elde tutulması büyük önem taşımaktadır. 15 no lu slaytta da görüldüğü gibi “Karanlık Doğan-Aydın Doğan” hakkındaki mütalaa bu önemi açıkça göstermektedir. Zat-ı Alinizin güç noktalarından birisi olarak “ Kuvvetli ve tek ses halindeki koro” sayılmaktadır. Tek ses halindeki korodan maksat meclis hakimiyeti olduğu gibi Medya hakimiyeti anlamına da gelmektedir. Bu hakimiyetin son zamanlarda azalmaya eğilimi göstermeye başlaması düşündürücü bulunmaktadır. Bu eğilimi daha da arttırmak için hem ulusal, hem de yerel medya
üzerinde “Ders” çalışmaları devam etmektedir... Emrinizdeki Emniyet ve MİT’i aktif kullanarak kontra hareketler yaptırın.

Mektubun sonunda “Önemli Not”

Bu planı yapanların doğal olarak ilk düşünceleri büyük bir gizlilik içinde hareket etmek ve planın deşifre olmasını önlemektir. Eğer bunu sağlayamazlarsa ve planın
deşifre olduğunu anlarlarsa hareketi dağılmış gibi gösterecek ama asla durmayacaklardır. Bu dağılma gösterisi yapılırken alternatif ikinci plan devreye sokulacaktır. Bu nedenle palanın deşifre olduğu izlenimine asla kapılmamaları gerekmektedir.

ÖZKÖK’E: Düzmece raporlara aldanmayın TSK zat-ı alinize gönülden bağlı

Bilgi Notu TSK’nin teamüllerine aykırı olarak uzun süredir devam eden olumsuz faaliyetlerin Genelkurmay Başkanlığı makamını yıpratıcı mahiyete büründüğü görülmektedir. Bir kısım komutanlarca yürütülen faaliyetler, sadece Ankara ile sınırlı kalmamış, bu faaliyetleri yurt sathına yayma ve taban oluşturma gayretlerinde farkedilir bir artış olmuştur. Bu konularda elde ettiğimiz bilgilerin müteakip maddelerde sunulmuştur.

MENFİ PROPAGANDA

Öncelikle şahsınızla ilgili çıkarılan ve kulaktan kulağa yayılmaya çalışılan dedikodular; Kayınbiraderinizin irticacı olduğu ve bu nedenle Silahlı Kuvvetlerden
YAŞ kararıyla atıldığı. Gnkur Başkanı olarak demokrat kimliğinizle sessiz kalmanızın ve Hükümetçe yürütülen sözde laiklik karşıtı çalışmalara göz yummanızın esas sebebinin 2006 yılında dolan görev süreniz ile eş zamanlı olarak boşalacak Cumhurbaşkanlığına gözünüzü dikmiş olmanız nedeniyle sessiz kaldığınız hatta bir kısım pazarlıklara girdiğiniz. Bu konuyla ilgili olarak; Silahlı
Kuvvetler içinde yapılan menfi propagandaya ilave olarak sivil kesimden de bu propagandayı destekler mahiyette çeşitli hususlar dile getirilmektedir. Konunun gündeme geldiği yerlerden birisi de J. Gn. K.lığı İsth. Bşk. ile başta gazeteciler olmak üzere sivil kesimden etkin kişiler ile yapılan toplantılardır.

İKİ KOMUTANA DİKKAT

Yürütülen yeni kuvvet yapısı çalışmalarının son safhasına ulaşması nedeniyle kuvvet yapılarında meydana gelecek değişikliklerin ve özellikle General sayısındaki azalmaların mevcut dengelerin tarafınızdan nasıl bir değişikliğe uğratılacağı yönündeki belirsizlikler, düşünce ve uygulamalarınızı anlayamayan ya da anlamak istemeyen generallerde endişe yaratmaktadır. KK Komutanımız ve Jandarma Gn. Komutanımız, hükümete yönelik kullanabilecekleri argümanları oluşturmak maksadıyla; Kasım ayında başlattıkları bir proje ile kendilerine yakın Ordu ve Kolordu Komutanları vasıtasıyla yoğun bir çalışma içerisine girmişlerdir. Bu kapsamda; Jandarma Gn. K.lığında Cumhuriyet Çalışma Grubu kurulmuş ve hazırlanan eylem planını J. Gn. K.nın da onayını alarak uygulamaya koymuşlardır...

Başta milletvekilleri, eski komutanlar, rektörler ve gazeteciler olmak üzere seçilen kişilere mektuplar gönderilerek kamuoyu oluşturulmaya çalışılmaktadır.

Çok gizli bir şekilde hazırlanan mektup ve bildiriler elden ele aktarılmak sureti ile birliklerde güvenilir kişiler arasında dağıtılarak subay ve astsubaylar
yönlendirilmeye çalışılmaktadır.

Faaliyetlerin sonucunda yapılan değerlendirmelerde General seviyesindeki komutanlar, ‘Güvenilir’ ve ‘Güvenilmez’ olarak kategorilen-dirilmekte, özellikle size
yakınlığı ile bilinenlerin birliklerine yönelik faaliyetlerde azami dikkatli davranılmaktadır.

10-11 Ocak 2004 tarihlerinde icra edilen Uluslararası Muhafazakarlık ve Demokrasi Sempozyumu’nu izleyerek bilgi toplamışlar, J. Gn. Komutanı’na verilmesi emredilen evrakı elden teslim etmişlerdir. Yapılan çalışmalarda iddialarına dayanak
teşkil edecek yeterli miktarda belgeye ulaşamadıklarından, belge oluşturabilmek
maksadıyla; Karargahlarda görevli bir kısım kişilere yazdırılan hükümet aleyhine ve hükümetin yaptıklarına gözyumduğu iddiasıyla Gn Kur. Başkanlığı aleyhine ifadeler içeren mektuplar, isimsiz veya sahte vatandaş isim ve adresleriyle önce
posta kanalı İle komutanlıklara gönderilmekte, komutanlıklarca toplanan bu mektuplar halkın memnuniyetsizliğinin arttığı iddiasını içeren değerlendirmelerle
birlikte J.Gn Komutanlığına ve KKK.lığına gönderilmektedir.

DÜZMECE MEKTUPLAR

J.Gn Komutanlığınca aynı maksatla kullanılan karargah subaylarınca Bölge ve İl
J.Komutanlıkları ve halk arasında irtibatlı olunan kişiler kullanılarak ve/veya yönlendirilerek doğrudan J.Gn Komutanlığına ve Kuvvet Komutanlıklarına mektup yazmaları talep edilmekte, bu mektuplarda çevrelerinde meydana gelen olayların ve yönetimden duyulan memnuniyetsizliğin dile getirilmesi istenmektedir.
Şahsınıza yönelik yürütülen kampanyayı destekleyen bir kısım Komutanlıklarca icra edilen seminer toplantı vb. faaliyetler esnasında konu bir şekilde güncel olaylara getirilerek hükümetin faaliyetlerine ve onun nezdinde Gnkur.Başkanlığının
tutumuna yönelik eleştiriler yapılarak alt kademe yönlendirilmeye çalışılmaktadır.

TSK personeli size inanıyor

Yukarıda arzedilen, J.Gn. K.lığının ülke genelinde yürüttüğü fişleme faaliyeti İle KKK.lığmca kıt’alara yönelik yapılan çalışmaların her ikisinin de Şubat 2004 sonuna kadar tamamlanmasının öngörüldüğü tespit edilmiştir. Büyük bir ihtimalle
gerçeklerin aksine kıt’alarda bulunan personelin düşüncesiymiş gibi düzmece değerlendirmeler yapılarak, raporların hazırlanacağı ve şahsınıza sunulacağı
değerlendirilmektedir. Raporların aksine TSK mensubu personelin büyük bir
çoğunluğu, içinden çıktığı Türk halkı gibi düşünmekte, yaptıklarınızın ülkemiz menfaatine olduğuna inanmakta ve zatı alinize gönülden bağlı bulunmaktadır.
Birliklere gönderilen emirler ile AKP iktidarı döneminde atanmış olup olmadığına bakmaksızın görev yapan tüm kamu personeli hakkında araştırma yapılarak elde edilen bilgilerin doğruluğuna bakılmaksızın insanlar kategoriye ayrılmakta, sırf bu iktidar döneminde belli bîr makamı işgal etmesi nedeniyle irticacı suçlamasıyla
damgalanmakta ve bunların istatistikleri çıkarılmaktadır.

Yönlendirmelere rağmen...

Son olarak KKK.nı Aytaç YALMAN tarafından teşkil edilen ve iki general beş subaydan oluşan yedi kişilik bir heyetle sözde personel ve lojistik konularında KKK.nca yapılan çalışmalardan kıt’aları bilgilendirme adı altında, subay ve astsubaylarla görüşülerek bir rapor hazırlanmaya çalışılmaktadır. Bu toplantılarda
‘personel ve lojistik konularda bilgi verilecek’ bahanesiyle, toplantı yapılan birliklerin Karargah ve Kıt’alardan seçilen subay ve astsubaylar ile bu birliklerin
Komutanları çağrılmıştır. General seviyesindeki birlik Komutanlarıyla ayrıca görüşülerek sohbet adı altında onlardan bir kısım bilgiler alınmıştır. Hükümet, şahsınız, üst kademede meydana gelen gelişmeler, Türkiye ve dünya
gündemi ile ilgili sorular sorularak fikir edinmeye çalışılmıştır... Tüm yönlendirilmelere rağmen beklenen görüşlerin tam olarak açığa çıkmadığı
görülmüş, aksine katılımcı subaylar tarafından Gnkur. Başkanlığı ve faaliyetleri, Hükümet ve icraatları, gündemdeki konularla ilgili Gnkur.Başkanlığının tutumu, dış
ilişkiler, Kıbrıs, AB, ekonomi vb. konularda olumlu görüşler ifade edilmiştir. Katılımcılardan büyük çoğunluğunun,
- Her kurumun kendi görevini yapması gerektiği,
- Ekonomik açıdan mevcut hükümetin başarılı olduğu,
- Ülkemizde iç ve dış istikrarın sağlandığı görüşünü ifade ettiği görülmüştür.

‘Sizi dinlemiyorlar’

Bu konuyla ilgili bir hususu arz etmek istiyorum. Kuvvet Komutanlığınız zamanında
başlatılan yeni kuvvet yapısı kapsamında, 2005 yılı sonuna kadar lağv edilmesi planlanan tugaylarla ilgili olarak; KKK’nı Org. Aytaç Yalman tarafından tugayların lağvının 2007 yılı ve sonrasına bırakılması emri verilmiştir. Ancak tarafınızdan son olarak, KKK.lığına; “2005 sonuna kadar 4 tugayın lağv işlemlerini tamamlayın” emrinin verilmesi üzerine, konu Kuvvet Komutanı’na arz edilmiş, Sn. KK
Komutanımız; kızgınlığını da ifade edecek bir şekilde “Göstermelik olarak 2 tugayın lağv İşlemlerine başlayın. Ancak acele etmeyin. Diğer iki tugayın işlemlerine şimdilik başlamayın. Bunu yaparken de Gnkur. Bşk.lığına mevcudun
kadroyu karşılama oranlarının % 80 olduğunu gerekçe olarak gösterin, bir iki gerekçe daha bulun” emri verilmiştir.

NOT:

Daha önce gündeme gelmeyenleri bilgi notuna dahil edebilirsin: 29 Şubat
saat 18:00’de kuvvet komutanları sivil ve korumasız olarak J.Gn.K’lığının Beytepedeki binasında toplandıkları,. Toplantı öncesi Org. Şener Eruygur’un teknik ekibe toplantı odasını kontrol ettirdiği, teknik ekibe bizzat nezaret ettiği, toplantının
birinci bölümünün 18:00’da başlayıp 21:30’a kadar devam ettiği, bu bölümüne kuvvet komutanlarının tamamı ve J.Gn. K.nın iştirak ettiği, karargahtan kimsenin alınmadığı, ikinci bölümünün ise 21:30’dan 22:30‘a kadar devam
ettiği, bu bölümde ise bizzat K.K.K.nı ve J.Gn. K. nın ikili görüştüğü...

aktifhaber

Ergenekon davasında 5 kişi tahliye edildi
22:15 - İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, mevcut delil durumu, isnat edilen suçların vasıf ve mahiyetleri, tutuklulukta geçen süreler ve suç vasfının değişme ihtimali dikkate alınarak, sanıklar Bekir Öztürk, Abdullah Arapoğulları, Rasim Görüm, Oğuz Alparslan Abdülkadir ve Halil Behiç Gürcihan'ın tahliyesini kararlaştırdı. 08.05.2009 İSTANBUL netgazete

'Bunu Eşim Sorgulayabilir'
11 Mayıs 2009 20:48ETÖ sanığı Güler Kömürcü ile savcı arasında 'gece yarısı eve alma' polemiği yaşandı. İlginç savunmasına savcı soruyla karşılık verince Kömürcü bakın ne dedi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın bugünkü duruşmasında örgüt üyesi olduğu gerekçesi ile yargılanan Gazeteci Güler Kömürcü Öztürk'ün savunması ve çapraz sorgusu yapıldı.

İfadesini yazılı verdiğini belirten Öztürk, ''Savunma demek istemiyorum çünkü bir suç varsa savunma olur. İddiaları yanıtlamaya hazırım'' dedi.

Emniyet, savcılık ve nöbetçi hakimlikteki ifadelerini kabul ettiğini belirten Öztürk, Bekir Öztürk'ün başkanlığındaki Kuvayi Milliye Derneğine maddi hiçbir yardımının olmadığını, ancak kim yardım istese, gazeteci olarak yardım ettiğini söyledi.

Öztürk, bir sivil toplum kuruluşuna yardım yapmanın da yanlış bir şey olmadığını ifade ederek, ''Deniz Feneri'ne de pek çok kişi yardımda bulunuyor. Suçlu mudur hepsi? Sizin tahmin ettiğiniz gibi yasa dışı bir yardım yapmam mümkün değil. Yasa dışı yapılanmaları tanımam'' diye konuştu.

Yasa dışı yapılanmaların aleyhine çok sayıda yazı yazdığını, 2000 yılında Akşam Gazetesinde köşe yazarlığı yaparken Dolar üzerinden çok iyi bir maaş aldığını, şoförü, sekreteri olduğunu anlatan Öztürk,''Bir gün bir yazımı çekmemi istediler, kabul etmedim. Sırf talimat almamak için bütün bunlardan vazgeçerek istifamı verdim. Bu yapıda bir insan gelip birinden talimat alacak. Sedat Peker'e telefon görüşmesinde yeni bir oluşumdan bahseden kişi ben değilim. Yasa dışı bir oluşumdan bahsetmem mümkün değil'' şeklinde konuştu.

Öztürk, Savcı Mehmet Ali Pekgüzel’in sorusu üzerine Tuncay Güney'i emniyette kendisine soru yöneltilene kadar hiç tanımadığını, adını da kimseden duymadığını anlattı.

BUNU EN FAZLA EŞİM SORGULAYABİLİR'

Telefonlarının dinlendiğini bildiğini, bu nedenle yanlış anlamlara gelecek şeyler konusunda özellikle dikkatli davrandığını söyleyen Öztürk, hatta evinin dinlendiğini de savunarak şunları söyledi:

''Bir gece yarısı kapım çaldı. Emniyetten geldiklerini ve okuyucum olduklarını söyleyen iki kişi konuşmak istediklerini söyledi. İçeri davet ettim. Telefonun, faksın kablolarını çıkarttılar. Laptopumu kapattılar. Evimin içini biliyor gibiydiler. Evimin dinlendiğini söylediler. Bu duruma çok üzüldüm. Evin içi dinlenemez. Tecavüze girer.''

Savcı Mehmet Ali Pekgüzel'in ''Yalnız yaşadığınızı biliyoruz. Gece 23.00'te gelip polis olduğunu söyleyen herkese kapı açar mısınız?'' diye sorması üzerine Öztürk, ''Bunu hiç kimse sorgulayamaz. Bunu en fazla eşim Mehmet Zekeriya Öztürk, sorgulayabilir'' dedi.

-''VELİ KÜÇÜK'TEN TALİMAT ALMADIM''-

Veli Küçük'ün dostu olduğunu, ailesiyle de görüştüğünü söyleyen Öztürk, ''Ben Küçük'ün evine ziyarete gittiğimde yanımda eşim Zekeriya Öztürk vardı. Eşimi duygusal nedenden dolayı, ileride evlenmeyi düşünüyoruz diye Veli Küçük ile tanıştırdım'' diye konuştu.

Kömürcü, hiçbir konuda Veli Küçük'ten talimat almadığını, telefon görüşmelerindeki ifadelerin dostane tavsiye niteliğinde olduğunu dile getirdi.

Korkut Eken'i tanımadığını söyleyen Öztürk, Mehmet Ağar'ı tanıdığını ifade etti.

Üye hakim Sedat Sami Haşıloğlu'nun sorusu üzerine gazeteciliğe Meydan Gazetesinde muhabir olarak başladığını, burada köşe yazarlığı da yaptığını anlatan Öztürk, ''İddianameye Akşam Gazetesindeki yazılarım konulmuş. Savunmamı buna göre hazırladım'' dedi.

Öztürk, Akşam Gazetesine kimsenin referansı olmadan transfer olduğunu, 2000 yılında da Habertürk'ün Washington temsilcisi olarak Amerika'ya gittiğini söyledi.

Washington'a gidince MİT Kontrterör Dairesi eski Başkanı Mehmet Eymür'ü aradığını, yemeğe çıktıklarını ifade eden Öztürk, Eymür'ün eşiyle de arkadaş olduklarını anlattı.

Öztürk, ''Ev kiralamama yardımcı oldu. Oradaki komşum yalnız Eymür değildi. Türk B
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pts May 11, 2009 11:46 pm    Mesaj konusu: Ergenekon iddianameleri nerede basIlIyor Alıntıyla Cevap Gönder

11 Mayıs 2009 Pazartesi
Ergenekon iddianameleri, "Ergenekoncu" olduğu iddia edilen Matbaada Basılıyor"


Bugünkü Zaman mahreçli ve "İBDA-C Dergilerinin finansörü de Ergenekon çıktı" haberde adı geçen Matbaanın ilginç bir hikâyesi var.

“Ergenekon Davası” 2. İddianame eklerinde, “İBDA-C Dergilerinin finansörü de Ergenekon çıktı” başlıklı manipülatif haber, çok ilginç bir gerçeği de ortaya çıkardı. Haberde. “`İBDA-C örgütünün yayın organları Aylık, Kaide ve BARAN isimli dergilerin basımını yapan Kuşak Ofset isimli matbaanın sahibi Veli Avcı isimli şahsın, dergilerin aylık basım masrafını 2.5 milyar civarında olduğunu, ücretin ödenip ödenmediğini her ay Ankara’dan kamu görevlisi olduğunu değerlendirdiği bazı şahıslarca sorulduğu yönünde açıklamalarda bulunduğu istihbar olunmuştur…. Raporda Veli Avcı'nın ulusalcı olduğuna dikkat çekilerek, "MHP İstanbul eski il sekreteri olduğu, 2005 yılı Ramazan iftarı verdiği, Prof. Dr. Zekeriya Beyaz, Türk Ocağı Başkanı Prof. Dr. Turan Yazgan, MİT mensubu ve asker şahısların katıldığı, Veli Küçük'ün son anda işi çıkması nedeniyle gelmediği ve zaman zaman kendisiyle görüştüğü gibi hususları da gündeme getirdiği öğrenilmiştir."

İddianamede söz konusu edilen matbaanın, “Ergenekon İddianamelerinin hem 1. ve hem de 2. baskılarını” gerçekleştiren matbaa olduğu ortaya çıktı. Hatta şu an, 2. İddianamenin basımın bitmek üzere olduğu, 1. iddianamenin ise, yetmediği için ek baskısına geçildiği ifade edildi.

İddianameyi Kuşak ofsete bastıran Zekeriya Öz’ün, 2. iddianamenin eklerinde, iş yaptırdığı matbaayı, “Ergenekoncu” olarak suçlayıp, iddianameye eklemesi, polis içerisindeki Fetullahçı örgütlenmenin oyununa mı geldi? Sorularının sorulmasına yol açtı.

Anadolu Haber olarak, yayınladığımız bu haberi bize gönderen kaynak, bu ilginçliğe dikkat çekmemizi istedi...

Anadolu Haber

Newsweek dergisi Ergenekon soruşturmasını 'cadı avı' na benzetti!

Her 1000 Türk'ten biri dinleniyor Newsweek dergisi Soner Çağaptay imzası ile yayımlanan bir makalede Ergenekon soruşturmasını “cadı avı” benzetirken dinlenme olaylarına da dikkat çekildi.

Newsweek dergisince ABD’deki düşünce kuruluşu Washington Enstitüsü üst düzey uzmanlarından Soner Çağaptay imzasını taşıyan “Türkiye’nin Cadı Avı’nın Arkasında” başlıklı “Ergenekon” soruşturmasına ilişkin bir makale yayımlandı.

“Ergenekon davasının, Türk polisini kontrol eden bir İslamcı tarikatın gücünü gözlerin önüne serdi” iddiasına da yer verildiği makalede ÇYDD dernek üyelerinin gözaltına alınması, kanser olan Prof. Dr. Türkan Saylan’ı kötülemek için çaba gösterildiği belirtildi.

CYDD üyelerinin birçoğunun daha sonra serbest bırakıldığını ancak itibarlarına ve laik eğitim için yaptıkları çalışmalara zarar verildiği kaydedilen makalade dinlenme olaylarına da değinilerek “26 Nisan’da Türkiye Adalet Bakanı, polis istihbaratının 70 bin kişiyi dinlediğini açıkladı. Bu demek ki, bugün her binde bire yakın Türk, polis tetkiki altında yaşıyor. ABD’de bu oran ise 137 binde bir” yorumu yapımdı. Makalede şöyle devam edildi:

“Ergenekon davası bir cadı avı haline geldi. Eğer tereddütleriniz varsa Türkiye’de bir dosta telefon edin ve davaya ilişkin görüşünü sorun. Dostunuz, hava duruman ilişkin detayları vererek yanıtlayacak. Batı’ta insanlar bir davayı tartışmaktan korktukları son defa ABD’deki McCarthy davası sırasında oldu. AB ile katılım müzakerelerini sürdürmesine karşın Türkiye benzer bir korku devletine dönüşmekteydi. Üzücü olsa da bu içinden çıkılmaz durumdan bir çıkış yolu var. Eğer AKP’nin Ergenekon davasını, sadece suç işleyenleri hedef alan bir davaya dönüştürürse ve Gülen tarikatı Türk polisi üzerindeki kontrolden vazgeçerek gerçek bir ruhani hareket hale gelirse.”
http://www.turuncutime.com/

Serdar TURGUT
Akşam
Ergenekon çetesine ülke çok şey borçlu
12 Mayıs 2009

Bazen 'Bu Ergenekon denilen şey de olmasaydı, ben ne yapardım ne ederdim nasıl da yaşardım' diye düşünüyorum ve her defasında 'İyi ki varsın sen Ergenekon' diyerek şükrediyorum.

Size belki abartmak gibi gelecek bu diyeceğim ama ben Ergenekon'un bizim hayatımızı kurtardığını da düşünüyorum. En azından ben o örgüte bir şekilde borçlu olduğumu hissediyorum. Benim bu vicdan borcumun nedenini biraz sonra açıkladığımda sizlerin de benim gibi hissedeceğinize de eminim.

T.S. Eliot 'İnsanlar 'hayatın düz gerçeklerine katlanamazlar' demiştir. Bunu neden söylediğini biraz açmak gerekiyor. Hayatın düz gerçekleri sıkıcı, sevimsiz ve katlanması neredeyse mümkün olamayacak kadar rutindir.

Her insan, daima hayatı daha heyecanlı hale getirecek ve var olan kötülüklerin, sevimsizliklerin suçunu üstüne yükleyebileceği bir 'Öteki' arayışı içindedir. Hemen her kültürde komplo teorilerinin daima çok popüler olmasının nedeni de budur. Kendi kendisine katlanabilmek için kendisini 'İyi' olarak tanımlamak zorunda olan insan, 'Kötülüğün sorumluluğunu' bir başkasına mutlaka yükleme zorundadır.

Hayatta var olan kötülüklerin sorumlusu 'Ötekiler' olduğunda, iyi olduğunu sanan taraf hayli rahatlar, omzundan bir yük kalkar, gerçekten mutlu olabilmesi ihtimali bile ortaya çıkar.

Şimdi bir düşünelim... Allah korusun 'Ya Ergenekon gibi, aklınıza gelebilecek ve de gelmeyecek her kötülüğün sorumlusu olabilecek bir örgüt olmasaydı biz ne yapardık?' Bu soruya siz hiç kafa yordunuz mu? Normal insanların üzerinde düşünmedikleri konuları düşünmek için var olduğumdan ben bu soruyu düşündüm ve verdiğim cevap da hayli sevimsiz oldu açıkçası.

YA BU TÜRKİYE DENİLEN ÜLKEDEKİ BELALARIN, PİSLİKLERİN SORUMLUSU ASLINDA BAŞKALARI DEĞİL DE BİZLERSEK...

Bazılarımız yaptıklarımızla... Bazılarımız da gerektiği halde yapmadıklarımızla sorumluysak, gelinen bu katlanılması zor olan berbat durumdan; O sorumluluğun yükü altında dik durmak mümkün olur muydu?

Katlanabilir miydik o durumda kendilerimize?..

Ergenekon var olmasaydı, katiyen kimse katlanamazdı kendisine. Çünkü o durumda berbatlığı ortak olarak, elbirliğiyle hepimiz yaratmış olacaktık.

SAVCILAR PSİKİYATRİST GİBİLER

Anlayacağınız Ergenekon çok kritik psikolojik hizmet veriyor memlekette. Bizleri sorumluluktan kurtararak, Eliot'un kastettiği anlamıyla, hayatın düz gerçeğine katlanabilmemizi sağlıyor.

Soruşturma sonuçlanınca, dava da bitince hayatımızda büyük bir boşluk doğacak. Vicdanlarımız da birden boşalıverecek. Memlekette berbat olan her şeyde ve tüm pisliklerde bizim de sorumluluğumuz olabileceği kuşkusu yerleşecek içimize. Vicdanımızı bir kurt gibi kemirmeye başlayacak bu kuşku. Oysa şimdi ne güzel mağduru oynayabiliyoruz. Belaların, pisliklerin sorumlusu 'Başkaları' şimdi. Ve biz rahatız. Kendimizi mutlu bile hissedebiliyoruz.

Örgütü ortaya çıkaran savcılar istemeden de olsa tüm toplumu seansa almış psikiyatrist gibi oldular. Savcılar ruh sağlığımızı dengede tutuyorlar.

Memlekette asıl büyük sorun Ergenekon soruşturması bitince ortaya çıkacak. Eğer davadan bir sonuç çıkmazsa, berbat olan her şeyde, pisliklerde kendisinin de sorumluluğu olabileceğini görmeye başlayacak insanlar. Dava bittikten sonra omuzlarına abanıverecek yüke dayanamayıp intihar ederlerse hiç şaşırmam ben.
Dolayısıyla ülkesini seven bir insan olarak, özellikle istirham ediyorum. Ergenekon soruşturması hiç bitmesin, dava da sonuçlanmasın. Çünkü bunun alternatifi çok riskli, kitlesel intiharlar görmek de olasılık dahilinde bence.
Madem T.S. Eliot ile başladım konuya, bu bölümü bitirirken de T.S. Eliot'un lafıyla kapayım meseleyi. 'Mizah hemen her zaman ciddi bir şey söylemenin değişik biçimidir' demiş şair. Ne diyeyim; onun bildiği bir şeyler olsa gerek.

Müjde! Yeni bir güvenlik birimi kuruluyor

Dün bu yazıyı yazarken manzarası olmayan odamdaki televizyonda İçişleri Bakanı'nın yaptığı açıklama naklen veriliyordu.

Dikkatli dinleyemedim ama anladığım kadarıyla hali hazırda var olan güvenlik birimlerinin dışında yeni bir güvenlik birimi daha oluşturuluyor galiba.
İçişleri Bakanı'nın bu haberi sevinerek anlatması gayet doğal da bunu bizim neden müjdeli bir haber olarak kabul etmemiz ve neden sevinmemiz gerekiyor anlamadım.

Benim deneyimim, bu memlekette güvenlikten sorumlu birimlerin sayısı ne kadar artarsa onların yetkileri ne kadar fazla tutulursa, ülkedeki güvensizliğin aynı ölçüde arttığıdır.

Bu kaçınılmaz bir kural gibidir neredeyse. O nedenle son müjdeyi de içimde hiçbir duygu hissetmeden dinledim. Şu an bekleyelim görelim havasındayım.
'İnşallah bu kez yanılırım, yeni birim üstüne yüklenilen görevi tam yapar da sonunda güvenliğe kavuşuruz' diye düşündüm bu kez. Gerçi yine yanılacağımı hiç düşünmüyorum ama umut umuttur. O umudun bana vereceği pozitif enerjiyle en azından bir günü kurtarırım..

Bülent Arınç yarına bırakıyor

Bunu ayrı bir yazı konusu da yapabilirdim ama onun yüz ifadesini ürkütücü bulduğum için korkudan, 'Ne olur ne olmaz', bir an önce yazayım dedim. Danıştay Başkanı'nın yaptığı konuşmayı dinlerken Bülent Arınç'ın yüz ifadesine dikkat ettim.

Arınç meşruiyet ve laiklik gibi kendisini karşısındakine gönül rahatlığıyla kafa atabileceği kadar sinirlendirebilecek konular açıldığında, konuşmayı yapana 'Bugün mü yapsam yoksa yarına mı bıraksam' diye düşündüğünü ortaya koyan bir yüz ifadesiyle bakıyordu.

Bu kez büyük ihtimalle yarına bıraktı. Arada geçen zamanda daha fazla mesir macunu yiyecek daha da güçlenecek. Sonra da yaptı mı tam yapacak.
Ben onun müthiş kavgalar çıkaracağından çok ümitliyim ve hasretle de bekliyorum.

Filmin adının dediği gibi VE KAN OLACAK mutlaka.

Serdar Turgut - Akşam
serdarturgut@superonline.com

13 Mayıs 2009 09:00İsimleri Ergenekon'da henüz geçmedi ama para trafiklerine bakıldı. İşte ünlü 29 kişi..

Org. Aytaç Yalman, Oramiral Özden Örnek, Akşam Gazetesi Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya, RTÜK üyesi Şaban Sevinç, Necdet Timur, Duran Akbulut, Akkan Suver, Bülent Berkarda, Mehmet Dadak, Osman Pamukoğlu ve Erdal Sarızeybek gibi 29 ismin Ergenekon soruşturması kapsamında herhangi bir işlem görmemesine para trafiklerine bakılması dikkat çekti. Listedekileri endişe sardı... Hepsi ünlü ve tanıdık...

PARAYI TAKİP ET İZİ BUL

İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı’nın Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'ndan (BDDK) aldığı rapor üzerine dün Ergenekon sanıklarının çeşitli bankalardaki kiralık kasalarında arama yapıldı.

Savcılığın mahkemeden aldığı karar doğrultusunda Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, Avukat Hüseyin Buzoğlu, emekli Albay Levent Göktaş, YÖK eski Başkanı Prof.Dr. Kemal Gürüz ile Verso Araştırma Şirketi sahibi Erhan Göksel'in bankalardaki kiralık kasaları tek tek arandı.

BBDK'ya soruldu

İddia edilen Ergenekon Terör Örgütü’ne (ETÖ) yönelik soruşturmayı yürüten savcılık, geçtiğimiz günlerde BBDK'ya 143 kişinin bankalarda kiralık kasası olup olmadığını sormuştu. Kiralık kasaları araştırılan 143 kişinin büyük bölümünü Ergenekon sanıkları ve bunların akrabaları oluşturuyor. BDDK, savcılığın talebi üzerine tüm bankalara yazı göndererek adı geçen kişiler adına kiralık kasa olup-olmadığının tespitini istedi.

Emniyete talimat

Bankalar listede adı geçen kişilere ait kiralık kasa bilgilerini BDDK’ya bildirdi. BDDK da kasa raporunu İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı’na gönderdi. Savcılığın talimatı ile dün kiralık kasalara dönük arama operasyonu gerçekleştirildi. Savcılık, ETÖ'ye yardım ve yataklık yapan zanlıların kasalarının incelenmesi için emniyetin ilgili birimlerine talimat verdi

Kasalar tek tek açıldı

Bunun üzerine Terörle Mücadele Şubesi ekipleri, Başkent’te 5 Ergenekon zanlısının bankalardaki kiralık kasalarını açtırdı. Mustafa Balbay ve Hüseyin Buzoğlu'nun İş Bankası Yenişehir Şubesi, Levent Göktaş'ın İş Bankası Bahçelievler Şubesi, Kemal Gürüz'ün Halk Bankası Bahçelievler Şubesi, Erhan Göksel'in İş Bankası Güvenevler Şubesi'ndeki kasaları tek tek açıldı.

LiSTEDEKi 29 TARTIŞMALI iSiM!

Ergenekon savcılarının hesap hareketlerini takip ettiği 143 kişilik liste ilk olarak 27 Mart 2009 tarihinde Hürriyet Gazetesi'nde yayınlandı. Ortaya çıktığı tarihte listedeki 34 isimle ilgili Ergenekon soruşturması kapsamında her hangi bir işlem yapılmamıştı. Ancak listede yer alan isimlerden Mehmet Haberal, Türkan Saylan, Ayşe Yüksel, Ferhat Şenatalar ve Yaşar Yaşer'in eşi Gülseven Yaşer 13 Nisan 2009 tarihinde Ergenekon soruşturması kapsamında haklarında işlem başlatıldı.

Bu arada listede bulunan Aytaç Yalman, Özden Örnek, Necdet Timur, Duran Akbulut, Akkan Suver, Bülent Berkarda, Mehmet Dadak, Şaban Sevinç, İsmail Küçükkaya, Osman Pamukoğlu ve Erdal Sarızeybek gibi 29 ismin Ergenekon soruşturması kapsamında herhangi bir işlem görmemesine rağmen bu listede olması dikkat çekti.

Balbay ve Gürüz ’den altın çıktı

M ustafa Balbay, Hüseyin Buzoğlu ile Kemal Gürüz'e ait kiralık kasalarından altın çıktı. Levent Göktaş'ın kasasının ise boş olduğu görüldü. Göktaş'ın kiralık kasasını gözaltına alınmadan kısa bir süre önce boşalttığı iddia edildi. Diğer sanıklara ait kasalar da ise bir şey bulunamadı.

Hakkında işlem yapılmayanlar

Osman Pamukoğlu
Günay Çapan
Duran Akbulut
İbrahim Serdar Akinan
Ferhan Bülent Berkarda
Alev Çoşkun
Abidin Serdar Cümbüş
İsmail Hakkı Karadayı
Mehmet Dadak
İhsan Göktaş
Osman Nurettin Gürgür
Behiç Kılınç
Dilara Acımış
İsmail Küçükkaya
Halime Filiz Meriçli
Özden Örnek
Türkel Minibaş
Mehmet Bora Perinçek
Şaban Sevinç
Mehmet Akkan Suver
Erdal Sarızeybek
Müjgan Suver Hatice
Leyla Tavşanoğlu
Necdet Yılmaz Timur
Yaşar Yaşer
Perihan Yorgancıgil
Ümit Özdağ
Aytaç Yalman
İbrahim Yıldız

27 Mart'tan sonra işlem yapılanlar

Türkan Saylan
Mehmet Haberal
Ayşe Yüksel
Ferhat Şenatalar
Gülseven Yaşer

27 MART’TAN ÖNCE HAKKINDA İŞLEM YAPILAN İSİMLERDEN BAZILARI

Mehmet Demirtaş
Abdülkadir Oğuz
Alpaslan Ağırel
Adnan Akfırat
Mahir Akkar
Selim Akkurt
Atilla Aksu
Kemal Alemdaroğlu
Rafet Aslan
Engin Aydın
Mustafa Ali Balbay
Evrim Baykara
İbrahim Benli
Vatan Bölükbaşı
Ufuk Büyükçelebi
Murat Çağlar
Noyan Çalıkuşu
Ayhan Çelik
Turhan Çömez
Bedrettin Dalan
Fikret Emek
Sevgi Erenerol
Fuat Ermiş
Erkut Ersoy
Hayrettin Ertekin
Şener Eruygur
Erhan Göksel
Hüseyin Görüm
Gazi Güder
Semih Tufan
Gülaltay Halil
Behiç Gürcihan
Emin Gürses
Tanju Güvendiren
Sami Hoştan
Nurseli İdiz
Ferit İlsever
Fikri Karadağ
Güler Kömürcü
Yalçın Küçük
Erol Mütercimler
Hüseyin Gazi Oğuz
Ümit Oğuztan
Asuman Özdemir
Tuncay Özkan
Bekir Öztürk
Zekeriya Öztürk
Sedat Peker
Doğu Perinçek
Ergün Poyraz
Adil Serdar Saçan
Tolga Sarıoğlu
İlhan Selçuk
Nusret Senem
Seyhan Soylu
Muzaffer Şenocak
Muzaffer Tekin
Fuat Turgut
Veli Küçük
Ali Yasak
Vedat Yenerer
İsmail Yıldız
Emin Caner
Yiğit Ahmet
Hurşit Tolon
Tuncer Kılınç
Sabih Kanadoğlu
Mustafa Özbek

aktifhaber

MUKADDES ERUYGUR SES KAYDI-2
15 Mayıs 2009 14:04

Org. Eruygur'un eşi yeni çıkan ses kaydında yine yakası açılmamış itiraflarda bulunuyor.

Daha önce eşinin sağlık durumuyla ilgili GATA'dan bir komutanla yaptığı sohbetin ses kaydı internet video paylaşım sitelerine düşen Org. Şener Eruygur'un eşi Mukaddes Eruygur'un yeni bir ses kaydı daha çıktı.

Bayan Eruygur'un sesinin ortam dinlemesi şeklinde kaydedilerek konduğu tahmin edilen videoda, Cumhuriyet Mitingleri, eşinin Sıhhıye Orduevi'nden alınışı, Yaşar Büyükanıt'ın cumhuriyet mitingleriyle ilgili verdiği emir, Org. İlker Başbuğ'un içine düştüğü durum gibi birbirinden çarpıcı açıklamalar var.

ERGENEKON MİTİNGLERİNİN PERDE ARKASI

Bayan Eruygur, ilk defa bir muvazzaf komutanın ismini vererek ADD ile Genelkurmay arasındaki ilişkiyi kuran kişi olarak belirtiyor. Eruygur, Org. Büyükanıt'ın TSK mensuplarına "sivillerinizi giyip mitinge katılın" emri verdiğini iddia ediyor. Ancak Büyükanıt daha sonra bu desteğini çekmiş.
Mukaddes Eruygur ayrıca Org. İlker Başbuğ'a da son açıklamaları nedeniyle yükleniyor ve Org. Başbuğ'u yalan söylemekle itham ediyor.

Kayıtta en ilgi çekici bölümlerden biri de Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz'le ilgili. Bayan Eruygur, Savcı Öz'ün Şener Paşa'yı sorguda mahvettiğini söylüyor ancak sonunun Şemdinli Savcısı gibi olacağını iddia ediyor.

Genelkurmay'ın Ergenekon davası karşısındaki sessizliğini de uzun uzun eleştiren Bayan Eruygur, kendisini kimsenin ziyarete gelmediğini, Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun geldiğini ve Yaşar Büyükanıt'ı eleştirdiğini belirtiyor.

Mukaddes Eruygur ayrıca Ergenekon Davası'yla ilgili önemli bir bilgiyi de açıklıyor ve Savcı Zekeriya Öz'ün, Org. Eruygur'un adreslerinin aranması sırasında çekilen kasetleri istettiğini belirtiyor.

İŞTE MUKADDES ERUYGUR'UN SÖZLERİNİN TAM METNİ

Yani bu Cumhuriyet tarihinde ilk. Genelkurmay susuyor. Nasıl kabulleniyor? Nasıl bu orduyu yıpratmaya izin veriyor? Müsaade etmiş arayın demiş. Götürün Yani. Diyemem yani ordunun haberi var.

Yani ben Yaşar7'ı Ahmet'i karıştırmıyorum. Biz Şener ile birlikte Sıhhiye Orduevindeydik. Sıhhıye Orduevi'nden aldılar Şener'i. Sabahleyin sekizde, sekiz buçukta falan kapımız çalındı. Albay geldi polis nezaretinde dedi "Komutanım sizi davet ediyorlar. İşte ifadeniz için" deyince anladık zaten biz.
Ne bir haer, ne bir telefon, ne bir mesaj.. Onların yapamadığını yaptı benim kocam. Ama bir insan Ordu personelini korumaz mı? Ben artık kelime bulamıyorum. Bu kadar Ordu, Ordu'yu mahvediyorlar. Değişiklik olmadı Ordu'da. Ama Şura'da hiçbir zaman bir şey olmadı. Çok üzgünüm. Niye üzgünüm biliyor musunuz? Ordunun sahip çıkmadığına üzülüyorum. Başka bir kelime bulamıyorum.

KIVRIKOĞLU "YAŞAR PAŞA AYIP EDİYOR" DEMİŞ

Kıvrıkoğlu da geldi. O ilk başta geldi hatta. Dedi ki "Şey işte ben işte şimdi ben bir şey demek istemiyorum artık. Ama bu Yaşar Paşa da çok ayıp ediyor" diyor. Bir Orgeneraline niye müsaade ediyorsun ya! Niçin müsaade ediyorsun. Davetiye gönderttir yani bir ağırlığın yok mus sen nesin? Ankara'dan beni bir kişi bile aramadı.
Yani ne eş, ne görev, yani biz şey gibi böyle silkelendik. Bu adam neye uğraşmış yazıklar olsun. Kötü bir şey yok. Çünkü benim yanımda konuşuldu, yani.

CUMHURİYET MİTİNGLERİ GENELKURMAYL A İRTİBATLI YAPILMIŞ

Genelkurmay da biliyor bunu, Genelkurmay'ın istihbaratı var. Jandarma'nın istihbaratı var, her şeyi var. İlk mitingde de hatta Genelkurmay Başkanı "sivillerinizi giyin gidin katılın" demiş. Emir vermiş Cumhuriyet mitingine. İkinci mitingde yasakladı. Dolmabahçe'den sonra bitti olay. İkinci mitingde yasaklandı. Bu kadar susar mı insan? Ordu bu kadar ayaklar altına mı alınır? Gece yarıları internetten bildiri yayınladı, ne oldu? Bu adamın ne yaptığını biliyor Ordu. Devamlı Orduyla irtibatlıydı zaten... Tamer Akbaş Paşa vardı, Şener'in yanında bir fiil çalıştı. O da Genelkurmay'la diyalogu kurdu. Şener gitmedi hiçbir zaman ama Tamer Akbaş Paşa Allah'ın her günü oradaydı. Devamlı destek oldu. Şener buradan telefonla ona bilgi veriyordu, o uygulatıyordu.

İLKER PAŞA NE YAPACAĞINI ŞAŞIRMIŞ YALAN SÖYLEMİŞ

Ne yapacağını şaşırdı. Adamcağız ne diyeceğini şaşırdı. "Asker, Polis nezaretinde Asker aradı" dedi. Orda yalan söyledi. Asker nezaretinde polis aradı. Yalan söyledi. Televizyonda daha üçüncü günümüydü, dördüncü günü müydü polis aramadı polis nezaretinde asker bizi aradı. Bir Orgeneralin evini bir asker arayamaz. Burada da hata var. 10 tane polis geldi, iki tane biri albay biri yarbay geldi. Askeri dosyaları video kameraya çektiler, çektiler. O askeri savcı o askeri albay "siz bunlara niye bakıyorsunuz, bunlar sizi ilgilendirmez" deyip ellerinden almadı.

ZEKERİYA ÖZ ŞENER ERUYGUR'U MAHVETMİŞ

Sen madem ki başında Ordu personelini gönderiyorsun ona görev ver. De ki; "Askeri şeylere dokundurtma" Geçenlerde Zekeriya Öz ordaki bantları istetmiş. Zekeriya Öz mahvetmiş Şener'i sorguda. Savcı felaketti diyor. O kadar dedi. O Şemdinli davasındaki savcı da yurtdışına kaçmış. Bunların sonu kötü.. Bunu şimdi alacaklar ben biliyorum. Bunun suçları çok. Benim şimdiki aklım olsa "Hadi gidin, sizin işiniz yok, siz bir şey yapmıyorsunuz, niye müsaade ediyorsunuz" derdim. Madem siz karşılıklı anlaştınız, kapımızı çaldınız, açmasaydık kıracaktınız. Sen ne gönderiyorsun Albayı, Yarbayı?..

Kaynak: Sonsayfa.com

19 Mayıs 2009 08:57
Bu Ergenekon polemiği mahkemede biter. Baykal Başbakan Erdoğan'a çok ağır suçmalalar yöneltti.

CHP lideri Baykal, Ergenekon davasının arkasında Başbakan Erdoğan’ın bulunduğunu iddia etti.

Baykal ‘Dava bir büyük planın, senaryonun parçası olarak yaratıldı. Siyasi olduğuna samimiyetle inanıyorum’ dedi

Baykal, önceki akşam Milliyet gazetesi Ankara Temsilcisi Fikret Bila ile Radikal gazetesi Ankara temsilcisi Murat Yetkin’in CNN Türk televizyonunda sunduğu “Ankara Kulisi” programında gündeme ilişkin olarak şu değerlendirmelerde bulundu:

BÜYÜK PLAN

Samimi kanaatim bu davanın arkasında Başbakan’ın olduğudur. O zamanki Dışişleri Bakanı’nın yani AKP’nin üst yönetiminin bu davanın arkasında olduğu kanısındayım. Bu davanın siyasi bir dava olduğuna samimiyetle inanıyorum. Hukuk mercilerinin kendi inisiyatifleriyle ortaya koyduğu bir dava olduğunu düşünmedim, bunun bir büyük planın, senaryonun bir parçası olarak yaratıldığı kanısındayım.

ABUK SABUK LAFLAR

Başbakan’ın bu konuyu ona yönelik muhalefet yapan bütün çevrelere karşı sistematik bir dava olarak kullanma çabasının ilk işaretlerini Danıştay cinayeti sırasında gördüm. Başbakan daha Danıştay cinayetinin kanı kurumadan çıktı dedi ki; “Bunun arkasında bir komplo var, bu komp-lonun içinde de Baykal var.” Abuk sabuk laflar bunlar. Ergenekon ile bağlantısını kim sağlıyor bunun? Bir gizli tanık. Kim bu gizli tanık? 8 tane utanç verici mahkûmiyeti olan bir insan. Yani yengesine tecavüzden tut her türlü rezilliği yapmış, mahkûm olmuş iki defa müebbete. Bir savcı davayı biliyor ve o davayı kanıtlamak için delil üretmeye çalışıyor. Böyle bir dava olur mu? Bunun inanılır bir tarafı var mı?
aktifhaber

BABAMA ARTIK SEVGİLİSİ BAKAR
20 Mayıs 2009 08:26

Tuğgeneral Ersöz'ün kızı, annesinin intihar girişiminin ardındaki aşk skandalını açıkladı.

Ergenekon sanığı Levent Ersöz'ün eşinin, GATA'daki intihar girişiminin altından yasak aşk çıktı. Kızı Fulya ise öfkeli: Soyadımı değiştireceğim.

Eşi, tedavi altında tutulduğu Haydarpaşa GATA'nın "generaller" katındaki odasında, çok sayıda ilaç içmiş halde bulunan, Ergenekon davasının tutuklu sanığı emekli tuğgeneral Levent Ersöz'ün kızı, Sabah Gazetesi'ne şok açıklamalarda bulundu. Annesi Muzaffer Ersöz'ün, babası yoğun bakımdan çıktıktan sonra Azeri asıllı sevgilisiyle evlenebilmek için boşanacağını söylemesi üzerine ölmek istediğini anlatan Fulya Ersöz, babasına adeta öfke kustu: "Bundan sonra babamla görüşmeyeceğim. Soyadımı bile değiştireceğim. Annemi alıp gideceğim. Ona sevgilisi baksın!.. Bir vekalet lafıdır dolaşıyor. Annem boşanmayacak..."

KIZI DA İNTİHARI DENEDİ

Ersöz ismi Ergenekon soruşturması kapsamında ilkin "firari tuğgeneral" olarak gündeme geldi. Rusya'ya kaçtı, geçtiğimiz Ocak ayında Ankara'da prostat ameliyatı olmak için hastaneye yattığında ise yakalandı. Ersöz, gözaltına alınırken, emekli tuğgeneralin yanında bulunan bir kadın da hastanenin arka kapısından sessizce çıktı. Ersöz'ün cezaevinde kalp krizi geçirmesi üzerine apar topar annesi Muzaffer Ersöz ile İstanbul'a gelen kızı Fulya Ersöz, hap içerek intihara kalkışmıştı. Prostat ameliyatı için ikinci kez hastaneye kaldırılan Ersöz ismi bu kez de, İstanbul'daki GATA Haydarpaşa Hastanesi'nde, 33 yıllık eşinin yanı başında intihara kalkışması ile gündeme geldi. Bir süre önce babasını kaybetme korkusuyla ilaç içerek ölümü deneyen Fulya Ersöz, annesinin intihar girişiminin ardından babasına tavır aldı.

YASAK AŞKIN DETAYLARINI ANLATTI

Fulya Ersöz, babasının Ankara'da yakalandığı sırada hastanede bulunan kadının gizli aşk yaşadığı Ulviye Salamov olduğunu açıklayarak, "Gazeteler böyle bir ilişkiyi yazınca inanmadık. Ama babam kendisi söyledi. Ulviye Azerbaycan asıllı... Babamın yardımıyla Türk vatandaşlığına geçmiş. Rusça bildiği için babam ile yurtdışına gitmiş. Türkiye'ye dönmeden 2 ay kadar önce de orada birlikte olmuşlar" dedi. Amcası Bülent Ersöz'ün, babasının sevgilisiyle rahat görüşebilmesi için hastaneye cep telefonları soktuğunu iddia eden Ersöz, "İçeriden 5-6 adet cep telefonu çıktı. Amcam sokmuş. Ama biz sanık durumuna düştük. Oysa ki yardım eden amcam" iddiasında bulundu. Fulya Ersöz iddialarını şöyle sürdürdü: "Resmen bu kadın babamı takas etti. Babamın o hastanede yakalanması tesadüf değil. Babamın ameliyat olacağı günü bildirdi, babam hastanede yakalandığı sırada o kadın arka kapıdan çıkıp gitti. Kimse de bunu sorgulamadı."

'İSTESELER YAKALARLARDI'
Fulya Ersöz, babasının ameliyat sonrası teslim olacağını, söyledi. Babasının Rusya'ya kaçtığı iddialarının da asılsız olduğunu ileri süren Ersöz, "29 Haziran 2008 tarihinde mahkeme kararı çıkıyor. Babam 30 Haziran'da İstanbul'dan tarifeli uçakla gidiyor. Bir Temmuz'da evimiz arandı. Suçlu babam değil. Onu yakalamayanlar" dedi. Zaman zaman duygusal anlar da yaşayan profesyonel voleybolcu Fulya Ersöz sözlerini, "Babam tutuklandığı zaman canımı alıyorlar sandım. Yedi kez ameliyat geçirdim. Ancak bu kadar acı çekmedim" diyerek tamamladı.

KIZKARDEŞİM BEBEĞİNİ DÜŞÜRDÜ

Utanması gereken kişinin asıl babası değil Ulviye adlı kadın olduğunu da ileri süren Fulya Ersöz, "İki çocuk annesi bir kadın... 18 yaşındaki oğluna 'Babanız beni aldatıyor' diyormuş. Halbuki kendisi kocasını babam ile aldatmış" diye konuştu. Babasının yasak aşk yaşadığını öğrenmeleri üzerine kız kardeşinin bebeğini düşürdüğünü de ifade eden ve konuşurken zaman zaman gözleri dolan Fulya Ersöz sözlerine şöyle devam etti: "İçim acıyor... Annemden özür dileyip, aynı evde otursalar bile onu asla affetmeyeceğim. Sadece 'baba' derim o kadar. Hastaneye gidip, babama 'Ulviye'ye can borcunu ödedin mi? Kız kardeşim bebeğini düşürdü. Annem de intihar etti' dedim."

Kaynak: Gülcan Demirci-Veli Sarıboğa/Sabah

Ersöz'den Doğrulama Var
21 Mayıs 2009 09:51

Yasak aşkı nedeniyle eşinin GATA'da intihara kalkıştığı ve kızının ağır suçlamalarda bulunduğu Ersöz'den yanıt geldi. Yanıtta doğrulama ve karşı suçlama var.
İlgili Haberler
BABAMA ARTIK SEVGİLİSİ BAKAR GATA'DA KISKANÇLIK İNTİHARI
İlişkili HaberlerTüm Haberler
İstifa Eden Komutan Konuştu

ERGENEKON davasının tutuklu sanığı emekli Tuğgeneral Levent Ersöz’ün kızı Fulya Ersöz’ün “Bundan sonra babamla görüşmeyeceğim. Soyadımı bile değiştireceğim. Annemi alıp gideceğim. Ona sevgilisi baksın” sözlerine babasından yanıt geldi.

Levent Ersöz’ün avukatı Ali Rıza Dizdar iddialara karşı VATAN’a konuştu. Ersöz çiftinin boşanmasının nedenini geçimsizlik olduğunu söyleyen Dizdar konuyla ilgili şu açıklamalarda bulundu: ”Fulya Ersöz, psikiyatri kliğinde tedavi görüyor. Anne babasının ayrılacağını duyduğu zaman depresyona girmiş. Herkese mektup yazıyor. Açıklamada bulunuyor. Karı kocanın senelerdir aralarının açık olduğunu biliyorum. Levent Ersöz yerinden kalkamadığı ve yürüyemediği halde ’Bu şartlarda da bana baktı ama artık onunla yaşayamayacağım’ şeklindeki açıklamalarını biliyorum.

“Benim kızım rahatsız”

Avukat Dizdar, Levent Ersöz’ün Ulviye Salamov ile aşk yaşadıklarına ilişkin iddialara ise şu cevabı verdi: “Levent Ersöz’le konuştum, Ulviye Salamov’un sadece iş arkadaşını olduğunu söylüyor. Bu haberler üzerinde durmuyor. Benim kızım rahatsız. Her şeyi söyleyebilir diyor. Benim eşimle aramda yıllardır geçimsizlik vardır diyor.”

Dizdar müvekkilinin yorumunu ise şöyle aktardı: “Ersöz’e ’Bu boşanmayı tahliyeden sonraya bırakamaz mıydınız? Siz istihbaratçısınız neden böyle bir stratejik hata yaptınız ve gazetelere malzeme oldunuz?’ diye sordum. Bana karışık olarak ’Artık çekemiyorum yukarıda Allah var. Bu kadın bana baktı kahrımı çekti ama benim için artık tahammül edilir gibi değil, karşılıklı anlaştık. Boşanıyoruz’ dedi.”

Kaynak: Vatan Gazetesi

SAVCILARDAN MANİFESTO
23 Mayıs 2009 08:19

Bugüne kadar eleştirilere sessiz kalan Ergenekon Savcıları manifesto gibi açıklama yaptı.

Ergenekon savcılarından Mehmet Ali Pekgüzel tarafından duruşma salonunda okunan açıklamada, ''Bu dava Türk Silahlı Kuvvetleri Düşmanlığı yapmamaktadır'' denildi. Savcılar, aksine davanın TSK'yi güçlendirdiğini ifade ederek, her kurumda olduğu gibi TSK içinde de hata yapan ya da suç işleyenler olabilir. Bu hataları yapanların ayıklanması kurumları yıpratmaz tam aksine güçlendirir şeklinde bir açıklamada bulundular.

Ergenekon davasının bugünkü duruşmasında, duruşma savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, sanıkların iddialarıyla ilgili açıklamalarda bulundu. Duruşmada sanıkların konuşmalarının ardından söz alan Pekgüzel, yargılanma sürecinin propaganda unsuru olarak kullanıldığını söyledi.

Pekgüzel, "Küresel çetenin üyesi, yeşil yargı darbesinin savcısı, biat ve tarikat kültürünün, amacımızın orduyu yıpratmak olduğu gibi suçlamaların savunma hakkı kapsamında yapıldığı söylenmektedir. Kanaatimizce bu soruşturmayı biz değil, her kim yapsa bu ithamlara hedef olacaktı. Cumhuriyet savcılarının avukatlar gibi dava seçme hakkı yoktur. İş bölümüne göre görevlendirilirler. Kendileri davadan çekilemez. Hiç bir sanığa karşı kin gütmemiz mümkün değildir. Buna benzer ithamlarla ilk defa karşılaşmıyoruz. Bizler birinci sınıf olmuş Cumhuriyet savcılarıyız. Şekli değişik olsa da bu ithamlarla ilk kez karşılaşmıyoruz"dedi.

"TÜRK YARGISI AŞAĞILANMAKTADIR"

Cumhuriyet Savcılarının Danıştay saldırısı sanıklarından Osman Yıldırım'a 'Osmanım' dediği iddialarının olduğunu belirten Pekgüzel, "Sürekli 'Osmanım' denildiği öne sürülerek bu konu istismar edilmektedir. Cumhuriyet Savcıları bu kişiye asla bu şekilde hitap etmemiştir. İddia makamı bu sözlerden asla etkilenmeyecektir. Osmanım dediğini nereden çıkarıyorlar? Maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için bu anlatımlar kamerayla kayıt altına alınmıştır. Türk yargısı aşağılanmaktadır. Bu nedenle yapılan ve yapılacak olan iftira ve hakaretlerle ilgili suç duyurusunda bulunacağız, kanuni işlem yapılacaktır"

"TSK'NIN İÇİNDE DE SUÇA KARIŞAN KİŞİLER OLABİLİR"

Pekgüzel, "Tutuklu sanık Kemal Kerinçsiz ve bir kısım sanıkların, TSK'ya ve Atatürkçü kişilere terörist diyen savcılar olarak tarihe geçeceğimizi iddia ettiler. İddianame ortadadır. Her kurum içerisinde olduğu gibi TSK'nın içinde de suça karışan kişiler olabilir. Bu durum TSK'nın itibarını zedelemeyeceği gibi, aksine itibarını artıracaktır.

Bu, ilk kez bu iddianamede yer almıştır. Ergenekon belgelerinde TSK içinde faaliyet gösterdiği açıkça yazılıdır. TSK içinde faaliyet gösterdiğini kendi belgelerini açıkça yazan örgütün faaliyetlerinden bahsederken sözde TSK demekten daha doğal ne olabilir? Örgütle TSK'yı özdeşleştirmemek içinde 'sözde' kelimesini kullanıyoruz. Türk ordusunu korumak amacı TSK'yı istismar edenlere mi kalmıştır? Kaldı ki, Yüksek Askeri Şura'da bu gibi kişilerin durumları incelenip gerekli işlem yapılmaktadır"diye konuştu.

İki celse önce Oktay Yıldırım'ın, 27 adet el bombasıyla ilgili CD'yi duruşma salonunda izlettirdiğini vurgulayan Pekgüzel,"Biz bu CD'yi duruşma salonunda alt yazı eklenmiş olarak izledik. Bu da CD'ye bir işlem yapıldığını göstermektedir. Biz, CD'de arka planda geçen küfürlü sözleri ve Ergenekon kelimesini duyamadık.

Avukat Mehmet Cengiz tarafından bombaların ele geçirilme tarihinin 27 Haziran dendiği iddia ediliyor. Oysa biz bu kelimeyi 27 bomba diye duyduk. Bu hususu da mahkemenin dikkatine sunuyoruz. Şüphesiz, bu CD Adli Tıp Kurumu tarafından incelenerek çözümü mahkemeye iletilecektir. Gerçek o zaman ortaya çıkacaktır"dedi.

aktifhaber

Silivri'de Haberal İsyanı Çıktı
27 Mayıs 2009 11:23

Ergenekon hakimi Şengön, 10 günde iyileşti, Haberal 38 gündür hastanede. Silivri'deki sanıklar Haberal'a ayrıcalıklı muamele yapılmasına isyan etti...

Haberal'ın cezaevi yerine 38 gündür hastanede tutulması Silivri'deki sanıkları rahatsız etti.

Aynı operasyonda tutuklanan Erol Manisalı gibi ciddi sağlık sorunları olan şüphelilerin, Haberal'a ayrıcalıklı muamele yapılmasına isyan ettiği öğrenildi.

Başkent Üniversitesi Rektörü Mehmet Haberal, basit bir anjiyo nedeniyle 38 gün hastanede tutulurken aynı operasyonu geçiren Ergenekon hakimi Köksal Şengün 4 gün sonra görevinin başına döndü. Bu durum, “Haberal'ı kim koruyor?' sorusunu gündeme getirdi.

CEZAEVİNDE 1 GÜN BİLE YATMADI

Ergenekon operasyonunun 13 Nisan'da yapılan 12. dalgasında gözaltına alınan Haberal, 'Ergenekon örgütünü kurma ve yönetme' suçlamasıyla 17 Nisan'da tutuklanarak Metris Cezaevi'ne gönderildi. Aynı gün rahatsızlanan Haberal, İstanbul Üniversitesi kardiyoloji servisine kaldırıldı. Kalp ritminde bozukluk teşhisi konan Haberal, Kardiyoloji Enstitüsü yoğun bakım servisinde tedavi altına alındı. Haberal'a 21 Nisan'da anjiyo yapıldı.

HABERAL'I KİM KORUYOR?

Damarlarındaki darlığın cerrahî müdahale gerektirmeyecek seviyede olduğu tespit edilen Haberal, yoğun güvenlik önlemleri altında tam 38 gündür hastanede tutuluyor. 15 Mayıs'ta Kardiyoloji Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Erhan Kansız, Haberal'ın tedavisinin sağlık kurulu raporu doğrultusunda, 7-8 hafta daha devam edeceğini açıkladı. Damarlarındaki tıkanıklık ciddi olmadığı, Haberal'ın siyasi bir el tarafından hastanede tutulduğu ileri sürüldü.

ANJİYO HAKİMİ DURDURMADI

Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Köksal Şengün ise 21 Mayıs'ta Haberal'a yapılan anjiyoya benzer bir operasyon geçirdi. 4 gün izin alan Şengün, geçtiğimiz pazartesi günü iş başı yaptı ve Silivri Cezaevi'ndeki duruşmaya katıldı.
aktifhaber

Ergenekon sanığı, 3 polisi hakime şikayet etti
17:00 - İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya tutuksuz yargılanan Organize Suçlarla Mücadele Müdür Yardımcısı Azmi Reyhan Aras ile emniyet amirleri ve başkomiserlerin de bulunduğu 23 polis katıldı. Diğer 9 tutuksuz sanık duruşmaya gelmedi. Bir üye hakimin, "Buradaki polisler arasında seni dövenler var mı?" sorusu üzerine de Gülaltay, 3 polis memurunu mahkeme heyetine gösterdi. 27.05.2009 İSTANBUL
netgazete

Kızından Özkök Dinlemesi İtirafı
28 Mayıs 2009 08:45

Levent Ersöz'ün kızı çok çarpıcı bir bilgi verdi: Org. Özkök, Ersöz'ü odasına çağırmış ve kendisini dinlemekle suçlamış... Diyalog şöyle...

Ergenekon'un 'Derin Kulağı' olarak bilinen ve evinde 2 bin 500 ses kaydı ele geçirildiği iddia edilen emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'ün kızı Fulya Ersöz, babasının dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ü dinlediğini zannettiği için emekli edildiğini söyledi.
KARARGAHTA UYARDI

Babasının Jandarma İstihbarat Daire Başkanı olduğu dönemde hiçbir kanunsuz iş yapmadığını ileri süren Fulya Ersöz, 'Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, babamı makamına çağırarak, kendisini dinlediğini tespit ettirdiğini söylemiş. Bunu sürdürmesi halinde emekli edeceğini anlatmış. Babam ise 'Komutanım ben sizi dinlemedim. İspat edin. Hemen istifa edeyim' demiş' şeklinde konuştu.

BABAMI ULVİA YAKALATTI

Babasını, Ulvia Salamova'nın polise ihbar ettiğini ileri süren Fulya Ersöz, 'Bu kadının Rusya, Ermenistan ve Türkiye'ye çalışan bir ajan olduğuna inanıyorum' dedi. Ersöz, babasını Ulvia Solomova'nın Azerbaycan'a götürdüğünü ve burada 2 ay sakladığını ileri sürerek 'Daha sonra Türkiye'ye dönmesini sağladı ve polise ihbar ederek yakalattı' dedi.


Görüntüsü kamera kayıtlarından silindi

Ergenekon'un 'karakutusu' Jandarma İstihbarat eski Daire Başkanı Levent Ersöz'le ilişkisi nedeniyle gündeme gelen Azeri asıllı Ulvia Salamova'nın Türkiye'de resmi hiçbir kaydı olmadığı ortaya çıktı. Eşi ve 2 çocuğu ile Ankara Çayyolu'nda üzerine tapulu villada oturan Ulvia'nın muhtarlık kaydında adı bulunmuyor. Ulvia'nın tek resmi adresi, Rus silah şirketi Rosoboronexport'un Türkiye bürosunun bulunduğu Rus Büyükelçiliği'ne ait Ticaret Mümessilliği binası. Levent Ersöz'ün gözaltına alındığı hastaneye daha önce birçok kez geldiği ortaya çıkan Ulvia'nın güvenlik kameraları kayıtlarınındaki görüntülerinin ise silindiği belirlendi. Ersöz'ün yakalanma anına ilişkin Ergenekon savcılarına gönderilen hastanenin kamera kayıtlarında da Ulvia'nın bulunduğu karelerin yok edildiği tepsit edildi. Ulvia'ya kamera kayıtlarının yok edilmesi 'görünmez bir el tarafından korunduğu' yorumuna neden oldu.
aktifhaber

28 Mayıs 2009
Ergenekon sanığı emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'ün uğruna karısından boşanma işlemi başlattığı Ulvia Salamov'un evli olduğu ortaya çıktı.

Ersöz'ün kızının sevgili olduklarını doğruladığı Ulvia Salamova, Prof. Bahtiyar Salamov'un eşi...

Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, hastanede gözaltına alındığında yanında bulunan Azeri asıllı Ulvia Salamova esrarını korurken, evli olduğu ortaya çıktı. Eşi Bahtiyar Salamov'nın açıklamaları ise şaşkınlığı iyice artırdı. 17 yıldır Gazi Üniversitesi'nde ders veren Azeri asıllı Prof. Bahtiyar Salamov, eşinin Ersöz'le ilişkisiyle ilgili sorulara 'Ne 'evet', ne 'hayır' diyorum. Haberler beni çok üzdü. Kalbimden rahatsızlandım' diyerek iddiaları kesin bir dille yalanlamadı.

NE 'EVET' NE 'HAYIR' DERİM

Bahtiyar Salamov, eşi Ulvia Salamova'un Ergenekon sanığı Levent Ersöz'le ilişkisiyle ilgili soruya karşılık şöyle konuştu: "Ne 'evet', ne 'hayır' diyorum. Bu konuları konuşmaktan çok rahatsızım. Basında bu konularla anılmak çok üzücü. 17 yıldır Türkiye'deyim, bilimsel çalışmalarım varken böyle anılmayı istemezdim. Onun için bu konuları konuşmak istemiyorum."

ULVİA SORULARINA SESSİZ

Muhtarlık kaydında bile adı bulunmayan, Ersöz'ün gözaltına alındığı hastanenin kamera kayıtlarındaki görüntülerinin silindiği ortaya çıkan esrarengiz kadın Ulvia ile ilgili ısrarlı soruları cevapsız bırakan Bahtiyar Salamov, 'Evliliğimiz sürüyor' demekle yetindi. Salamov, Azeri vatandaşı olduğunu, Türk vatandaşlığına geçmediğini de söyledi.

İLAÇLARLA AYAKTA DURUYOR

Eşi Ulvia Salamova ile ilgili haberlerin kendisini çok üzdüğünü ve kalbinden rahatsızlandığını anlatan Bahtiyar Salamov 'Çok sayıda kalp ilacını yanımda taşıyorum. Bu bu ilaçlara bağımlı olarak yaşıyorum' şeklinde konuştu. Salamov, eşiyle ilgili iddiaların kendisini ve ailesini çok üzdüğünü belirterek "Küçük çocuk var. Olanlardan çok rahatsızım. Kesinlikle konuşmak istemediğim şeyler" dedi.

Salamov'un eşinin Ersöz'le ilişkisiyle ilgili iddiaları, kesin bir dille reddetmemesi soru işaretlerine neden oldu. 'Katı hal fiziği' profesörü olan Bahtiyar Salamov kadrolu olarak 17 yıldır Gazi Üniversitesi bünyesinde ders veriyor.

ERSÖZ'LERDE ULVİA DEPREMİ

Esrarengiz kadın Ulvia, Ersöz ailesinde de depreme neden oldu. GATA'da tedavi gören Levent Ersöz'ün Ulvia ile ilişkisini öğrenen eşi Muzaffer Ersöz intihara kalkıştı. 33 yıllık eşinin Ulvia yüzünden boşanmak istemesi üzerine çıkan tartışmadan sonra Muzaffer Ersöz'ün ilaç içerek intihara kalkıştığı ileri sürülmüştü. Muzaffer Ersöz, Ulvia iddiasını yalanlasa da Levent Ersöz'ün avukatı muvekkilinin boşanma davası için kendisine yetki verdiğini açıkladı. İntihardan sonra Levent Ersöz'ün kızı Fulya Ersöz ise Ulvia'yı suçladı ve 'Babamı bu kadın yakalattı. Şimdi hastanede de babama Ulvia baksın' diyerek babasına tavır aldı.
aktifhaber
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cum May 29, 2009 10:26 pm    Mesaj konusu: MİT'ten "T. Güney" Açıklaması Alıntıyla Cevap Gönder

BİZ ERGENEKON HASTASIYIZ
11 Haziran 2009 10:29

Bu ses kaydı diğerlerinden çok farklı. Koyu muhabbette herşeyi itiraf ediyorlar.

İnternetteki ortam dinlemelerine bir yenisi eklendi. Bu seferki dinlemede, GATA'da tartışmalı biçimde yatmakta olan emekli Tuğgeneral Levent Ersöz ve eşi Muzaffer Ersöz'ün sohbeti yeralıyor.

İkili espirili diyaloglarla aslında hasta olmadıklarını, kendi hastalıklarının "Ergenekon hastalığı" olduğunu anlatıyor.

Söz konusu video, Dailymotion isimli internet video paylaşım sitesine kondu. Muzaffer Ersöz geçtiğimiz günlerde intihar girişiminde bulunmuş ve midesi yıkanarak yoğun bakıma alınmıştı. Muzaffer Ersöz, eşinin kendisini Ulvia Salamova isimli kadınla aldattığı gerekçesiyle intihara kalkışmıştı. Ailenin kızları da anne ve babasının bu yüzden boşanacağını doğrulamıştı.

Ersöz çifti ayrıca Mukaddes Eruygur'un "12 ve 14. mahkemeler bizdenmiş" sözleri ve bu nedenle Savcı Zekeriya Öz'ün, sorgulamasına da atıfta bulunarak, "mahkemelerin ayrıştığını ve Bayan Eruygur'un sözlerinin doğru olduğunu, kendilerinin de böyle düşündüklerini" söylüyorlar...

İŞTE O SES KAYDI VE DEŞİFRESİ

BAYAN ERSÖZ: Üroloji doktoru Bülent Bey geldi. Açık kapalı konusunu konuştuk. Oda hocamla konuşacağım falan dedi. Dedim bak “sen bizim kardeşimizsin, bizim açık veya kapalı zamana ihtiyacımız var. Açıkça söylüyorum dedim. Olay bu belli. Bizim zamana ihtiyacımız var yardımcı olun” dedim. “Zamanı uzatın” dedim. Ne deyim. Düşman değildir herhalde. Yunan askeri. Şu an bizimle aynı kaderi, her an herkesin başına gelebilecek kaderi paylaşan insanlar. Yani gizli olup arkadan bir şey çevirmektense açık olup bizim zamana ihtiyacımız var demek bana doğal geliyor. Yani doğru mu? Ve kimden yardım isteyeceğim. Kim bana yardım edecek. İçimizde biz bizeyiz. Biz bizeyiz diye sesleri çıkmıyor.
LEVENT ERSÖZ: “Niye hasta oldunuz”dedi “hasta olur mu insan ?” Falan dedi Fulya Hanım dedi ki “biz normal hasta değiliz biz başka türlü hastayız.” (Gülüşmeler…)
BAYAN ERSÖZ: ERGENEKON Hastasıyız (Gülüşmeler…).
LEVENT ERSÖZ: Öyle deyince adam da şaşırdı ne diyeceğini.
BAYAN ERSÖZ: Böyle diyor güzel hoş bir hanımın yanında güleryüzlü hastalanılır mı? Diyor. Ahhh dedim biz Ergenekon hastasıyız (gülüşmeler…) Ne desin yazık ondan sonra gelmiş. Sevgiye ihtiyacı var dedim. Bunun üzerine geldi Levent’i öptü (kahkahalar..). Ben de onun üzerine diyor ki dişliler yapılacaksa yapalım (gülüşmeler…).
LEVENT ERSÖZ: Camdan atacaklar seni bu gidişle…

BAYAN ERSÖZ : O kadar uzun değil canımmm. Bir an dayanamadım yani ne var bunda. Ameliyat olursa uzar uzar. En az üç ay.
LEVENT ERSÖZ: Hanımefendi konuştum diyor gazetede.
BAYAN ERSÖZ : E diyebilirrrr. Haklıııı. Niye demesin. Bende söylerim. Öyle bir ayrım oldu ki senin mahkemen benim mahkemem oldu. Bu mantıklı. Aksini iddia etsin AKP.
LEVENT ERSÖZ: Hayır canım doğru zaten.
BAYAN ERSÖZ : Ben de olsam söylerim.
LEVENT ERSÖZ: Yalan olan bir şey değil ki.
BAYAN ERSÖZ : Beni de çağırsın Zekeriya Öz bende söylerim.
LEVENT ERSÖZ: Yalan değil doğru zaten.
BAYAN ERSÖZ: Ben hiç korkmuyorum onlardan. Her an beni çağırabilir. Benim için hiç problem değil. İstedikleri gibi cevap veririm. Önce onlar bana şunu anlatsın. Zaten önce ben ona soracağım. Beni çağırdığı zaman. Sen bana Ergenekon’u önce bir açıkla. Ben bir türlü anlamadım. İnan ki bana anlatacaktır (Gülüşmeler…).
LEVENT ERSÖZ: O adli müşavir olan Erdal Şener Paşa. Yani öyle bir ifade kullanmış ki. Ben demiş artık ikna oldum. Ergenekon diye bir terör örgütü var demiş ve onun üzerine savcı da etkin pişmanlık hali diyerek, serbest bırakılmasını istemiş. Anlatmasa da kabul etmiş ya, böyle bir terör örgütü var diye bana destek sağlamış.
BAYAN ERSÖZ: Hadi yaaa.
LEVENT ERSÖZ: Onun üzerine onu bıraktılar.
BAYAN ERSÖZ: Osman Paşa. Geçenlerde bir şeyi var onun. Açık oturuma çıktı pazar günü. Atatürk’ün diyor orayı da kazacaklar diyor. Oradan da bomba çıkacak, bir orası kaldı. Anıtkabir kaldı kazmadıkları diyor. Şerefsizler dedi.
BAYAN ERSÖZ: Ben de bir numarayı Atatürk olarak teklif ediyorum bir numara, Onu da herhalde, Onu da alırlar içeri.
aktifhaber

Başbuğ'un Adı Ergenekon'da!
12 Haziran 2009 15:33

Ergenekon davasının 101. duruşmasında Alemdaroğlu'nun avukatı öyle bir savunma yaptı ki, savcıların karşısına Başbuğ'un sözlerini çıkarttı.

Ergenekon davasının tutuksuz sanığı Kemal Alemdaroğlu'nun avukatı Metin Çetinbaş, öldürülen Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu'nun bir generalle yemek yemesinin onun askerle bağlantı olduğu iddiasına gelmeyeceğini söyledi. Hatırlanacağı gibi Emniyet İstihbarat eski Daire Başkan Vekili Bülent Orakoğlu, Hatay Emniyet Müdürü iken Velioğlu'nu Adana Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Temel Cingöz ile aynı masada yemek yiyecek kadar irtibatlı olduğunu ileri sürmüştü.

Ergenekon davasının 101. Davası'ndaki savunmasına devam eden Çetinbaş ilginç açıklamalarına devam ediyor. Çetinbaş, Ergenekon örgütünün kurdurduğu iddia edilen Hizbullah terör örgütü ile ilgili değerlendirmede bulunduğu sırada, "Velioğlu'nun bir kısım askerlere saygılı davranması, onların adamı olduğunu göstermez. Ancak Velioğlu'nun kendini çok iyi gizlediğini gösterir." Diye konuştu.

-Orakoğlu ne iddiada bulunmuştu

Hatırlanacağı gibi İstanbul polisi 17 Ocak 2000 tarihinde Beykoz'da bir villayı baskın düzenlemiş Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu'nu ölü ele geçirmişti. Ergenekon iddianamesinde ise Emniyet İstihbarat Daire eski Başkan Vekili Orakoğlu'nun Hizbullah örgütünün Ergenekon örgütünün kurduğu naylon bir örgüt olduğuna dair açıklamalarına yer verilmişti. Orakoğlu'nun Hizbullah lideri Velioğlu hakkında şu bilgiyi vermişti:

"Ben Hatay Emniyet Müdürü'yken, İl Alay Komutanlığı'na Vicdan Başaran'ın atanması nedeniyle Adana Bölge Komutanı Tuğgeneral Temel Cingöz, kente geldi. Üçümüz yemeğe gittik. Yemek sırasında uzun boylu birisi hep ayakta duruyordu. Koruma zannettim. Ben de "Temel Paşa, bu arkadaş neden ayakta duruyor, o da yemek yesin" dedim. Temel Cingöz de "Gel otur Hüseyin" dedi. Tabii Hizbullah operasyonundan sonra o adamın Hüseyin Velioğlu olduğunu öğrendik. Velioğlu'nun Beykoz'daki operasyonda öldürüldüğüne inanmıyorum."

-İlker Başbuğ'un açıklamaları karşısında Savcıların beyanlarının etkisi kalmamıştır

Savunmasının 7. gününde Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un basınla yaptığı sohbet toplantısındaki sözlerini kendisine dayanak oluşturan Çetinbaş, "El bombaları ile ilgili Başbuğ'un verdiği bilgiler göz önüne alındığında bu mühimmatın Ergenekon örgütüyle bağlantılıolduğu doğru değildir. Savcıların yorum, tespit ve değerlendirmelerinin Genelkurmay Başkanı'nın açıklamaları karşısında etkisi kalmamıştır." Dedi.
aktifhaber

MİT'ten "T. Güney" Açıklaması

29 Mayıs 2009 16:06İşçi Partisi'nin Ergenekon örgütleme şemasıyla ilgili iddiaları üzerine MİT açıklama yaptı. MİT, "Tuncay Güney'in açıklamaları dikkat çekici" dedi ancak....

"İşçi Partisi'nin Ergenekon örgütlenme şemasını MİT hazırladı" iddiası teşkilat tarafından yalanlandı. MİT’ten yapılan açıklamada, "Tuncay Güney'in iddiaları dikkat çekici ancak bilgi kirliliği izlenimi var" denildi.

İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hasan Basri Özbey, 2 Mart tarihinde eski MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.

Dilekçede, Atasagun’un MİT Müsteşarı olduğu 2002’de ekibiyle birlikte Ergenekon örgütünün kurucu ve yöneticileri olduğu iddia edilen 69 kişinin isminin yer aldığı bir şema hazırladığı belirtildi.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Başbakanlığın soruşturma izni vermemesi üzerine Şenkal Atasagun hakkındaki dosyayı işlemden kaldırdı, ancak MİT Müsteşarlığı’ndan görüş istedi.

Savcılığa gönderdiği yazıda, Ergenekon soruşturmasına da dayanak teşkil eden şemanın MİT tarafından hazırlanmadığı, 2002 tarihinde müsteşarlığa gönderilen isimsiz bir ihbar mektubu ve 6 adet CD’de ortaya çıktığı belirtildi.

Yazıda şu ifadelere yer verildi: "Bahse konu mektup ekindeki CD'lerde yer alan Ergenekon-Lobi Projesi ve diğer belgelerin yanı sıra Tuncay Güney'in iddiaları dikkat çekici bulunmuş, ancak bir bilgi kirliliği ve maksatlı propaganda izlenimi de edinilmiştir. Kamuoyuna mal olmuş bazı asker ve sivilleri de içermesi nedeniyle CD'ler önemli görülmüştür. CD'lerin tetkiki ile hazırlanan doküman, 2003 tarihinde Genelkurmay Başkanı’na ve Başbakan'a gönderilmiştir."

Yazıda, bu uygulamanın MİT'in güvenlik istihbaratı ile ilgili görevleri çerçevesinde yapıldığı belirtildi.

MİT, 2003 tarihli yazıyı 19 Ocak 2006'da Başbakan'a, 26 Mayıs 2006'da Genelkurmay İstihbarat Başkanı'na tekrar sunduğunu da bildirdi.

Yazıda, Ergenekon-Lobi şemasının CD'lerdeki bilgilerin kağıda resmedilmesinden ibaret olduğu şemanın düzenlenmesinde Müsteşarlığın hiçbir ilave katkısının sözkonusu olmadığına da dikkat çekildi.
aktifhaber

Erol Manisalı Kanser Oldu

29 Mayıs 2009 08:53
Ergenekon operasyonu kapsamında tutuklanan Prof. Dr. Erol Manisalı'ya kanser teşhisi konulduğu iddia edildi. İşte teşhis konulan kanser türü...
İlişkili HaberlerTüm Haberler
Sana Feda Olsun Canım Benim!Milliyet'te Ergenekon HaberleriErgenekoncu Sayın GrevdeAleviler ETÖ'ye Ateş PüskürdüUygun El Konulan Parasını Aldı

Ergenekon Operasyonu’nun 12. dalgası kapsamında tutuklanan Prof. Dr. Erol Manisalı, geçtiğimiz günlerde Silivri Cezaevi’nde rahatsızlanarak Haseki Hastanesi’ne kaldırılmıştı. Jandarma kontrolünde önce Kardiyoloji bölümüne götürülen Manisalı, ardından Nöroloji bölümüne yatırıldı. Günlerdir tetkiklerden geçirilen Manisalı’ya dün kesin tanı konulduğu öne sürüldü. Haseki Hastanesi’nde Radyoloji Bölümü’nde filmleri çekilen Manisalı’nın “meme kanseri” olduğu iddia edildi. Göğüs bölgesinde hissetiği acı nedeniyle önce kalp rahatsızlığı bulunduğu sanılan Manisalı’ya kesin teşhis konulduktan sonra vakit geçirilmeden tedavisine geçildiği öğrenildi.

Erkeklerde meme kanseri olur mu?

Meme Hastalıkları Dernekleri Federasyonu Genel Sekreteri Doç. Dr. Serdar Özbaş: “Dünyada her 8-9 kadından 1’i meme kanserine yakalanıyor. Erkeklerin ise meme kanserine yakalanma riskleri, kadınlarınkine göre 100’de 1. Erkeklerde mamografi çektirmek gibi bir alışkanlık oturmadığı için hastalık genelde ileri evrelerde teşhis edilebiliyor. Bu da kanserden olumsuz etkilenme riskini daha da arttırıyor. En büyük belirtisi ağrısız kitle. Erken evrede teşhis edilmişse risk azdır. Hastalığın teşhis edilme evresi ne kadar geç olmuşsa hastalıktan kurtulma şansı da o kadar azdır.”
aktifhaber

Ergenekon tutuklusu, Prof. Manisalı tahliye edildi
16:40 - Prof. Dr. Erol Manisalı'nın avukatı Mehmet İpek nöbetçi İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi'ne başvurarak, müvekkilinin tahliye edilmesini talep etti. İpek, mahkemeye sunduğu tahliye talebine ilişkin dilekçesine ek olarak müvekkilinin durumuna yönelik sağlık raporlarını da mahkemeye sundu. Avukat Mehmet İpek'in dilekçesini ve sunduğu sağlık raporlarını değerlendiren cumhuriyet savcıları mahkemeye olumlu görüş bildirerek, Manisalı'nın tahliye edilmesini istedi. Savcıların görüşünü de dikkate alan İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi Manisalı'nın tahliyesine karar verdi. 04.06.2009 İSTANBUL netgazete


ERUYGUR BÖYLE KURTARILACAK
31 Mayıs 2009 09:12

Ergenekon sanığı Eruygur'un kurtarılması için bulunan formül tanıdık...

Beyin kanaması geçiren emekli Orgeneral Eruygur'un hafızasını kaybettiği iddiası, doktorların teşhisiyle çelişiyor. Uzmanlar, Eruygur'un beynindeki kanamanın hafıza kaybına neden olmayacağını söylerken, avukatı 'hiçbir şeyi hatırlamıyor' dedi. Çelişki, 'Eruygur'un hafızası GATA'da ilaçlarla silindi mi?' sorusunu gündeme getirdi.

Kandıra Cezaevi'nde düşerek beyin kanaması geçiren Ergenekon davasınının '1 numara'lı sanığı emekli Orgeneral Şener Eruygur'daki hafıza kaybı şüphelere neden oldu. Eruygur'a, Kocaeli Üniversitesi Hastanesi'nde konan 'kafatası ve beyin zarı arasında kanama' teşhisi hafıza kaybına neden olmuyor. Ancak Eruygur'un avukatı müvekkilindeki hafıza kaybının ciddi boyutta devam ettiğini söyledi. Bu durumda iki ihtimal ortaya çıkıyor:

1- Eruygur'un hafızası sonradan sevkedildiği GATA'da ilaçlarla silindi.

2- Eruygur 'hafızamı kaybettim' savunmasıyla ceza almaktan kurtulacak.

AVUKAT: HAFIZA KAYBI SÜRÜYOR

Kandıra Cezaevi'nde düşerek beyin kanaması geçeren Jandarma eski Genel Komutanı Şener Eruygur'a kaldırıldığı Kocaeli Üniversitesi Hastanesi'nde 'subdural hematom' (kafatası ve beyin zarı arasında kanama) teşhisi kondu. Daha GATA'ya sevkedilen Eruygur'un kısmi felce ek olarak hafızasını da kaybettiği açıklandı. Felç olduğu açıklanan Eruygur, GATA'da taburcu olduktan sonra bir kafede eşiyle otururken görüntülendi. Yeni Şafak'ın sorularını cevaplayan Eruygur'un avukatı Filiz Esen, müvekkilinin hafıza kaybında bir iyileşme olmadığını, sorunun çok ciddi bir şekilde devam ettiğini söyledi.

TEŞHİSLE, HAFIZA KAYBI ÇELİŞKİLİ

Ancak Eruygur'un beyindeki kanamanın hafıza kaybına neden olamayacağı ortaya çıktı. Bir kişinin geçirdiği kazanın beynine yaptığı hasarın MR ve tomografide belli olduğunu, böyle durumlarda hafıza kaybı yapabilecek travmalarla yapmayacakların bilimsel olarak belirlendiğini kaydeden Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Subdural hematom adı verilen kafatasıyla beyin zarı arasında oluşan kanama normalde hafıza kaybı yapmaz. Bir koğuş ortamında düşerek oluşan kafa travması sonucu kişinin hafızasını ilgilendiren alanda bozukluk oluşmaz' dedi. Teşhis ile 'hafıza kaybı' iddiasının çelişmesi ise Eruygur'un GATA'daki tedavi süreciyle ilgili şüphelere neden oldu.

BEYNİ İLAÇLA GATA'DA MI SİLİNDİ?

Ergenekon davasının 1 numaralı sanığı Eruygur'un GATA'da ilaçlarla hafızasının silindiği de ileri sürüldü. Manyetik dalgalar ve ilaçlarla hafıza kaybının yapay olarak sağlanabileceğini belirten Prof. Tarhan, “Bir kimseye anestezi altında üst üste günlerce beynine elektriksel uyarılar verirseniz o kimsede beyninde uzun süre bellek karışıklığı ortaya çıkar. Bugünkü teknoloji ile bu mümkün. Belli ilaçlarla da geçici olarak hafıza silinebiliyor' dedi. Tarhan, kalıcı hafıza kaybının ise narkoz altında, beyinde elektriksel uyarılarla noktasal kanamalar yaptırılarak sağlanabileceğini belirtti.


Teşhis 'kalıcı unutkanlık' iddiasını çürütüyor

Şener Eruygur'un sağlık durumu ile ilgili raporlar ikinci iddianamenin eklerinde yer alıyor. Raporlara göre, Kandıra Cezaevi'nde düşerek beyin kanaması geçiren Şener Eruygur'a kaldırıldığı Kocaeli Üniversitesi Araştırma Hastanesi'nde subdural hematom (kafatası ile beyin zarı arasında oluşan kanama) teşhisi kondu.

'subdural hematom'un hafıza kaybına yol açmayacağını belirten uzmanlar, 'Ancak birlikte oluşan Subaraknoid Kanama (beyin zarları arasında kanama) ve Kontüzyon'un durumu ağırlaştırarak geçici hafıza kaybı oluşturabileceğni' belirtiyor. Uzmanlara göre bu durumda bile kalıcı hafıza kaybı oluşmuyor.


Şahin raporla kurtuldu

Eruygur'un durumu, Ergenekon'da tutuklanan Emniyet Özel Harekat Dairesi eski Başkanvekili İbrahim Şahin'in, Susurluk davasında aldığı cezanın hafıza kaybı raporuyla affedilmesini hatırlattı. Susurluk davasında 'her şeyi anlatacağım' dedikten sonra trafik kazası geçiren Şahin, hafızasını kaybettiğini iddia etti. 6 yıl hapis cezasına çarptırılan Şahin, geçirdiği trafik kazasının üzerinden tam 2 yıl sonra 2002'de Adli Tıp'tan 'hafıza sorunu yaşadığı' şeklinde rapor aldı. Dönemin Cumhurbaşkanı Sezer de raporu dikkate alarak Şahin'in cezasını affetti.


Ceza almaktan kurtulur

İkinci Ergenekon iddianemesinde hakkında ömür boyu hapis talep edilen Eruygur'un mahkemede 'hafıza kaybı'nı ıspatlaması halinde ceza almaktan kurtulabileceği belirtiliyor.

Kaynak: Hüseyin Likoğlu/Yeni Şafak

Türkiye'de şeriat tehlikesini gösterir kanıt yok diyen Yahudi yazar, Ergenekon'u anlatırken tartaklandı

01 Haziran 2009 Yahudi yazar Roni Margulies'in Kocaeli Kitap Fuarı'nda verdiği "Ergenekon neyin simgesi?" konulu konferansta arbede yaşandı.
Kocaeli Kitap Fuarı'nda Ergenekon davası hakkında bir konferans veren Margulies, İşçi Partili grubun saldırısına uğradı. Roni Margulies'in konuşmasının ardından soru cevap bölümünde söz alan ve kendilerini İşçi Partisi mensubu olarak tanıtan bir grup, yazara hakaret edip üzerine yürüdü.
Roni Magulies, yaptığı konuşmada, "Bu örgütlenmenin adının Ergenekon olduğunu biliyoruz. İlhan Selçuk, Mustafa Balbay, Türkan Saylan veya başkaları yakalandığında bir yaygara kopuyor; bunlar mı darbe yapacak diye. Tabii ki darbe yapamazlar. 187 fail yakalandı. Bunlar darbe yapmayacaklardı. Bunlar, darbenin silah vurgunu yapacak isimleri değil, sivil kısımları. Mustafa Balbay'ı cumhurbaşkanı olarak düşünmüşler. Bu örgütlenme bugüne kadar ortaya çıkandan ibaret değil. Yaygara kopartıldıktan sonra arkasından gömülü silahlar çıkıyor. Bu Ergenekon korosu, özür dileriz, varmış demiyor. Bu silahlar kendi kendilerine mi gömülüyor? Birileri bu silahları bir amaçla gömüyor. Darbe olacağı zaman sadece o silahlarla yapılmayacaktı. O silahlar, yaşadığımız ortamı daha da karmaşık hale getirmek için oraya gömüldü. Hrant Dink'i vurmak, Cumhuriyet gazetesine bomba atmak gibi şeyler için konuldu o silahlar. Genelkurmay'ın söylediği açık. Şeriata karşı örgütleniyorlar. Türkiye'de şeriat tehlikesini gösterir hiçbir kanıt yok"
ifadelerini kullandı.
Doğu Perinçek'in kitaplarının satıldığı stantta görevli bir grup, bu sözler üzerine Margulies'e tepki gösterdi. İşçi Partililer, 27 Mayıs darbesini övüp Margulies'e hakaretler yağdırırken, güvenlik görevlisi ile de yumruklaştı. Hrant Dink'in Ergenekon tarafından öldürülmediğini ve Margulies'in elinde belge olmadan iddialara dayanarak ithamlarda bulunduğunu belirten İşçi Partililer, "Sen AK Parti yandaşı dalkavuksun" dedi. Bu sözler üzerine Margulies, "Dalkavuk dersen beni ayağa kaldırırsın" diye çıkışınca protestocu grup bulundukları yerden kürsüye doğru yürümeye kalktı. Panele katılan vatandaşların da tepki göstermesi üzerine güvenlik güçleri olaya müdahale etti.
Yaklaşık 300 kişinin dinlediği panele katılanlar, protestocuların, "27 Mayıs darbesi olmasaydı hepinizin adı Coni ve Maria olurdu" demesine tepki olarak salonu terk etti. Protestocular kendilerini salondan çıkarmaya çalışan güvenlik görevlileriyle yumruklaştı. Tüm bu olanlar karşısında Roni Margulies sakinliğini korurken, protestocularla polemiğe girmekten kaçındı. Margulies, olayların yatıştırılıp protestoscuların fuar alanından uzaklaştırılmasından sonra yaptığı açıklamada, böyle bir şeyi beklediğini, daha önce de konferanslarının aynı şekilde provoke edildiğini söyledi.

netgazete

Prof. Alemdaroğlu'nun avukatı Ergenekon hakimlerini tehdit etti,''Hapse gireceksiniz''

02 Haziran 2009 "Ergenekon" davasının bugünkü duruşmasında, tutuksuz sanıklardan Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu'nun avukatı Metin Çetinbaş savunma yaptı.
Eski bir ceza hakimi olan ve Susurluk davasında mahkeme heyeti başkanlığı yapan Çetinbaş, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada yaptığı savunmada, yargılamanın İstanbul'dan bu kadar uzak bir yerde yapılmasının hem sanıklara hem de avukatlarına ciddi maddi külfet getirdiğini söyledi.
Çetinbaş, yargılamanın bir cezaevinde yapılmasının da uluslararası kararlara ve usule aykırı olduğunu savundu.
"Mahkemede bunun dışında pek çok usulsüzlük yapıldığını" ileri süren Çetinbaş, "Kimse, 'bize dokunulmaz' demesin. Bu makamlar kalıcı değil. Bu makamlar gelip geçici. Eski bir ceza hakimi olarak söylüyorum; bu davaya iştirak eden bazı savcılar ve hakimlerin tutuklandığını, hapse girdiğini göreceğiz. Bunu tabii ki istemiyoruz, ama maalesef bu olacak" diye konuştu.
Çetinbaş'ın öğleden sonra da bir süre devam eden savunmasına ara veren Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, taleplere geçti.
Duruşmada söz alan sanık Sevgi Erenerol, babasının ticaret hayatındayken iki ayrı boya firmasının bayiliğini yaptığını belirterek, "Babam öldükten sonra bunlara ait hisse senetleri patrikhanede kaldı. Bu hisse senetlerinin iddianamede yer aldığı gibi Yunanistan ile bir alakası yoktur. Bizimle ilgili iddialar iddianameye art niyetli olarak konulmuştur" dedi.
Sanıklardan Kemal Kerinçsiz de "Ergenekon" soruşturmasında "şüpheli" olarak yer alan Tuncay Güney'in istinabe yoluyla Kanada makamları tarafından "tanık" sıfatıyla ifadesinin alınmasının adil yargılama hakkını kökünden zedeleyeceğini söyledi.
Güney'in susma hakkını kullanması durumunda bu şekilde ifade almanın bir sonuç doğurmayacağını dile getiren Kerinçsiz, "Şüphelinin tanık olarak dinlenme yolunu açamazsınız. Bu şahsın iddia makamları tarafından saklandığını, üzerine şal örtüldüğünü anlamamanız mümkün değil. Bu nedenle Güney hakkında ek iddianame düzenlenip, sanık sıfatı kazandırılarak hakkında yakalama kararı çıkarılmasına karar verilmesini istiyorum" şeklinde konuştu.
Kerinçsiz ayrıca, "tutuksuz sanıklar Murat Özkan, Satılmış Balkaş, Asuman Özdemir, Fuat Turgut ve Kemal Alemdaroğlu'nun emniyet ifadelerinde tahrifatlar ve değişiklikler yaratılarak iddianameye aktarıldığını" öne sürdü.
Kemal Kerinçsiz, mahkemece naip hakim tayin edilerek, yapılacak bilirkişi incelemesi sonucunda tahrifatların ortaya çıkarılmasını istedi.
Sanıklardan Muzaffer Tekin de "kendisine suç yapıştırılmak istendiğini" iddia ederek, "ajan olduğu, uyuşturucu ticareti yaptığı" şeklindeki iddiaların kaynağının soruşturmayı yürüten savcı olduğunu ileri sürdü.
Tekin, "Asrın davasına bakan savcının karışmadığı bir iş kalmamış. Ben iddia makamından çok temizim" dedi.
İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek de tutuklu sanıklardan Ümit Sayın'ın 26 Mayıs'ta Beşiktaş'taki İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nda, savcı Zekeriya Öz tarafından ifadesine başvurulduğunu, ancak avukatın odaya alınmayarak özel konuşma yapılacağının söylendiğini kaydetti.
Perinçek, "Sayın'a, 'uzaktan kumanda yöntemiyle cinayet işletilir mi, İP'li sanıklar cezaevinde ne yapıyor?' gibi sorular sorulmuş. Sayın'ın ifade tutanağının mahkemeye getirilmesini istiyorum. İP olarak buradaki üyeler, mücadelelerini, faaliyetlerini örgüt duyarlılığı içerisinde örgütlü olarak sürdürmektedir" diye koştu.

netgazete


04 Haziran 2009 15:55
GATA'da çalışan subaylar, sivil memurlar gözaltında. 5 il 40 adreste baskın var...
İlişkili HaberlerTüm Haberler

Ergenekon Operasyonu kapsamında flaş gözaltılar gerçekleşti. 5 İlde 40 adrese baskın yapıldı, 20 gözaltı var..

Ergenekon soruşturması kapsamında Poyrazköy'de yapılan kazılarda ele geçen mühimmatın ardından Ankara'da bazı subayların evinde arama yapıldı. Soruşturma kapsamında İstanbul, Ankara ve İzmir'de dahil olmak üzere 5 ilde 40 adrese yapılan baskında 20 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar arasında GATA'da görevli bazı muvazzaf subayların da olduğu belirtiliyor.

“Ergenekon” soruşturmasının 13. dalgası kapsamında Ankara'da askeri bir kurumda görevli 3 sivil kadın memur gözaltına alındı. Bir avukat ile iki albayın evinde de arama yapıldı.

Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, “Ergenekon” soruşturmasını yürüten savcıların talimatı üzerine Ankara'da, askeri bir kurumda sivil memur olduğu öğrenilen Z.A, H.M ve İ.Ö'yü gözaltına aldı.

Poyrazköy'de bulunan silahlarla ilgili evlerinde gözaltına alındığı öğrenilen zanlıların emniyetteki işlemlerinin tamamlanmasının ardından İstanbul'a gönderileceği öğrenildi.

Öte yandan, Terörle Mücadele ekiplerinin, albay M.N. ve D.S'nin Çankaya'daki evlerinde avukat S.Ö'nün ise hem evinde hem de bürosunda arama yaptıkları belirtildi.

İZMİR'DE BİR GÖZALTI

İzmir Foça'daki Deniz Kuvvetleri'ne bağlı tesislere ses kayıt cihazıyla girmek isterken yakalanan ve askeri mahkemede yargılanan sivil memur kadın, Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alındı.


Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, “Ergenekon Soruşturması”nı yürüten Cumhuriyet Savcısı'ndan gelen talimat üzerine D.B. adlı kadını Bayraklı'daki evinde gözaltına aldı.

Çınarlı'daki Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'ne getirilen kadının, işlemlerinin ardından İstanbul'a gönderileceği bildirildi.

D.B, Deniz Kuvvetleri'nde sivil memur olarak çalıştığı Foça'daki askeri tesislere servis minibüsüyle girerken yapılan aramada, ses kayıt cihazıyla yakalanmıştı. D.B, kendisine cinsel tacizde bulunduğunu öne sürdüğü askeri personel Z.B. hakkında Foça Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunduğunu, kanıt toplamak için de ses kayıt cihazını getirdiğini söylemişti. Cihazda bazı kişilere ait ses kayıtları bulunurken, askeri mahkemeye çıkarılan D.B. tutuklanmış ve 42 gün cezaevinde kaldıktan sonra avukatının itirazı sonucu serbest bırakılmıştı.

D.B. hakkında “emre itaatsizlikte ısrar”, “müteaddit kişiler arası konuşmaları izinsiz olarak kayda alma”, “madde-i mahsusa tayin suretiyle amire hakaret etme” suçlarından dava açılmış, ayrıca yürütülen idari soruşturma kapsamında açığa alınmıştı.

SİVİL MEMURLARA UZANDI

Ankara'da, askeri bir kurumda sivil memur olduğu öğrenilen Z.A, H.M ve İ.Ö'yü gözaltına aldı.

Öte yandan, Terörle Mücadele ekiplerinin, albay M.N. ve D.S'nin Çankaya'daki evlerinde avukat S.Ö'nün ise hem evinde hem de bürosunda arama yaptıkları belirtildi.
aktifhaber

Tutuklanan Hastanelik Oluyor
04 Haziran 2009 17:26
''Ergenekon Terör Örgütü'' soruşturması kapsamında tutuklanan eski İnönü Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu hastaneye sevk edildi.



''Ergenekon'' soruşturması kapsamında tutuklu bulunun eski İnönü Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, sağlık sorunları nedeniyle hastaneye kaldırıldı.

AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, tutuklu bulunduğu Silivri Ceza ve İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde yüz felci geçirdiği belirtilen Prof. Dr. Hilmioğlu'nun, cezaevinden Haseki Eğitim ve Araştırma hastanesine sevk edildiği öğrenildi.

aktifhaber

Org. Akbaş'tan Açıklama Var
05 Haziran 2009 17:12
Şener Eruygur'un eşi Mukaddes Eruygur'un, Cumhuriyet Mitingleri'nin perde arkasını deşifre eden ses kaydında ismi geçen Org. Akbaş açıklama yaptı...
İlişkili HaberlerTüm Haberler
At Ses Kaydını HasıraltınaMilliyet'te Ergenekon HaberleriGazetecilere Davanın Arkasından Eruygur Çıktı ERUYGUR'UN BAŞBAKANLIK KÖSTEBEĞİT. ÖZKAN: O NAMUSSUZ YALANCI

Ergenekon'un 1 numaralı sanığı Orgeneral Şener Eruygur'un eşi Mukaddes Eruygur'un ses kaydında adı geçen Emekli Orgeneral Tamer Akbaş, hakkındaki iddialarla ilgili bir açıklama yaptı.

İşte Tamer Akbaş'ın yaptığı yazılı açıklama

1. Televizyonunuzun internet sitesinde, ‘CUMHURİYET MİTİNGLERİ’ ile ilgili olarak (E) Org. Şener ERUYGUR’un eşi Mukaddes ERUYGUR’un ses kaydına istinaden yapılan açıklamada;

“İlk mitingde de Genelkurmay Başkanı, ‘Sivillerinizi giyin, gidin katılın’ demiş. Devamlı orduyla irtibatlıydı zaten… Tamer AKBAŞ Paşa vardı, Şener’in yanında bilfiil çalıştı. O da Genelkurmayla diyalog kurdu. Şener gitmedi hiçbir zaman ama Tamer AKBAŞ Paşa Allah’ın her günü oradaydı. Şener buradan telefonla O’na bilgi veriyordu, o uygulatıyordu.” ifadesi yer almaktadır.

2. Benim hakkımda gerçekle hiçbir ilgisi olmayan ve bir iftira niteliği taşıyan bu ifade ile ilgili açıklamalar aşağıya çıkarılmıştır.

a. 27 Eylül 2006 tarihinde, saat 16.00-16.30’da Orgeneral Yaşar BÜYÜKANIT’ı Genelkurmay Başkanlığına atanması sebebi ile makamında ziyaret ettim. Bunu takip eden iki yıllık süre içerisinde Genelkurmay Karargahına bir daha hiç gitmedim.

b. ‘CUMHURİYET MİTİNGLERİ’ ile ilgili olarak; ne şahsi temas ile, ne telefonla ne de başka bir vasıta ile Genelkurmay Başkanı veya herhangi bir askerî yetkili ile hiçbir görüşmem olmamıştır.

c. Açıklama içerisindeki ‘Şener’in yanında bilfiil çalıştı’ ifadesi açıklamayı gerektirmektedir. Temel görevi Atatürkçü Düşüncenin yaşatılması ve yaygınlaştırılması olan, faaliyetlerini yasalara uygun olarak yürüten ve kamuya yararlı dernekler statüsünde olan Atatürkçü Düşünce Derneği’nin 2 yıl süre ile ‘Bilim ve Danışma Kurulu Başkanlığı’nı yaptım.

d. Bu haksız açıklamanın sebebini öğrenmek ve üzüntümü dile getirmek için yaptığım aramalarda Mukaddes ERUYGUR hanımefendiye ulaşılamamıştır.

e. 27 Kasım 2008 tarihinde, saat 16.00-16.30’da Orgeneral İlker BAŞBUĞ’u Genelkurmay Başkanlığına atanması sebebi ile makamında ziyaret ettim. Böylece, Eylül 2006 tarihinden bugüne kadar (4 Haziran 2009) Genelkurmay Karargahına ziyaret maksadı ile iki kez gittim.

3. Kamuoyuna saygıyla sunarım.

Tamer AKBAŞ
(E) Orgeneral

Kaynak: Samanyoluhaber

Ergenekon'da 6 Tahliye!
07 Haziran 2009 18:33'

'Ergenekon'' soruşturmasında gözaltına alınan 6 askeri personel savcılıkça serbest bırakıldı.

Alınan bilgiye göre, İstanbul Merkez Komutanlığı'ndaki işlemleri tamamlanan 4 askeri memur ve 2 muvazzaf asker ile İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nde gözaltında tutulan avukat Serdar Öztürk, Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne gönderildi.

Nöbetçi savcılıkta yapılan sorgularının ardından 4 askeri memur ve 2 muvazzaf asker serbest bırakıldı.

Avukat Serdar Öztürk ise savcılık tarafından tutuklanması talebiyle nöbetçi mahkemeye sevk edildi.

Bu kişilerin, Poyrazköy'deki kazılarda ele geçirilen mühimmatla ilgili gözaltına alınarak savcılığa çıkarıldıkları ileri sürülüyor.

aktifhaber

Gazi üsteğmen Serdar Öztürk Ergenekon tutuklusu
20:00 - ''Ergenekon" soruşturması kapsamında gözaltına alınan gazi üsteğmen avukat Serdar Öztürk, çıkarıldığı nöbetçi mahkemece tutuklandı. Soruşturma kapsamında çeşitli illerde gö zaltına alınarak İstanbul'a getirilen 6 askeri personel ile İstanbul Adliyesi'ne götürülen avukat Serdar Öztürk, sorgusunun ardından savcılık tarafından tutuklanması talebiyle nöbetçi mahkemeye sevk edildi. Avukat Öztürk, çıkarıldığı nöbetçi mahkeme tarafı ndan tutuklandı 07.06.2009 İSTANBUL
netgazete

İşte O İhbar Mektubu...
08 Haziran 2009 19:08MİT'in 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdiği ihbar mektubu avukatlara dağıtıldı. Peki o mektubun içeriğinde neler yazıyor? İşte yanıtı...

3 Temmuz 2002'de kendisini polis olarak tanıtan bir kişi MİT'e posta kanalıyla isimsiz ve imzasız bir ihbar mektubu ile birlikte 6 adet CD gönderdi.
Bu ihbar mektubunu ve CD'leri alan MİT, içeriğinde geçen iddialarla ilgili Başbakanlık ve Genelkurmay Başkanlığı'na bilgi vermişti.

Ergenekon Davası'nın görüldüğü İstanbul 13'üncü Ağır Ceza Mahkemesi, söz konusu mektup ve CD'leri talep etmiş MİT ise mektup ve CD'leri iade edilmek üzere mahkemeye göndermişti.

Mahkemeye ulaştıktan sonra avukatlara da dağıtılan ihbar mektubunun içeriği şöyle:

"Bu mektubu yazmadan önce çok düşündüm. Yaptığımın doğru olup olmadığı konusunda da çok emin değildim. Ancak sonucu itibariyle devletin menfaati söz konusu olduğundan yapılmasında bir sakınca görmedim.

Sizler hala bizim gibi üzerinde oynanan menfaatleri doğrultusundan zaman mefhumu olmaksızın her ah her yerde görev almak zorunda bırakılmıyorsunuz.

Neyse kendi sıkıntılarımızı bir kenara bırakalım. Son dönemlerde meydana gelen olaylar hakkında konuşalım. Burada Ahmet şöyle yapmış, Mehmet bunu demiş demeyeceğim.

Ülke geleceğine şekil vermek isteyen ve bunu ülke ve millet menfaati için yaptığını iddia eden, bunu istemeyen millet mensupları varsa onları da cahillikle suçlayarak bu insanların kendileri için iyi olanı seçemeyecekleri gibi bir sav ile kısacası "Benim için ama bana rağmen" hareket eden bir zihniyet var.

Bu zihniyet, asker kimliğini de kullanarak kendi etrafında belli sivil menfaat odakları oluşturmuşlar, bu çerçevede devlet için millet için diyerek birbirlerini besliyorlar.

Bunlar açısından birinci nokta Türk olmak. İlginç bir yapılanmaları var. Alevi kesim ile ciddi temas halindeler. Bir tarafında Veli Küçük, diğer tarafında Sedat Peker. Bir tarafta Deniz Kuvvetleri ile ciddi diyaloglar var, diğer taraftan Jandarmanın organize ettiği siteyi Sedat Peker sahipleniyor.

Vatan millet sakarya diyenlerden hukukun ve adalet sisteminin karşısına bu bahanelerle çıkanlardan kurtulmak, memleketi kurtarmak demektir. Ne hikmetse biraz düzgün çalış, birilerinin değil kanunun dediği ile hareket etmeye kalk, fazla ömrün olmuyor.

Yazmaya başlayınca yazacak şeylerin fazlalaştığını gördüm, uzatmak istemiyorum. Daha önce Tuncay denen herifin gözaltına alındığında elde edilen bilgisayar yedeklerinin CD'sini almıştım. Ergenekon diye bir şeyden bahsediyor. Ama ne hikmetse kimse bu mesele ile uğraşamıyor. Adam memlekette anayasal düzeni yıkmak gibi bir faaliyetin içinde devlet gibi diğer Türki Cumhuriyetlerde de haltlar karıştırıyor.

Sonunda cebin para ile doldurmanın derdinde ve devlet bu insanlara maaş ödüyor.

Çok düşündüm bu işin içinden çıkamadım. Bu itiraf ve belgeler, ifadeler, bizlerin elinde ancak polis olarak bir şey yapamıyoruz, yapmıyorlar, yapılmıyor.

Uzun zamandan beri birinin bu işin önemini anlayacağını düşündüm ancak nafile. Bu nedenle sizlere bu CD yedeklerini gönderiyorum. İfade kasetlerini de alabilirsem göndereceğim. İnanın, PKK, DHKP veya Hizbullah'tan hiçbir farkları yok.

Bu mektubun altına adımı koymak isterdim ancak, resmi kimliğim, bu işte teşkilatımı suçlar gibi bir hava sezilebilir.

Ne zaman ki insanlar yalnızca kendi görevlerini tam olarak yerine getirirler o zaman memleket kurtulur.

Yoksa fedakarlık yapanlarla, fazla çalışanlarla vatanını ve milletini çok sevenlerle değil, ancak ve ancak sorumluluğunun öngördüğü cesaret ve elini taşın altına koyma, yalnızca görev ölçüsünde.

Şimdi insanları öyle korkutmuş ve sindirmişiz ki görevinin gereğini yapmıyor, hesap soramıyoruz. Çünkü hukuk, kural hiçe sayılıyor. Herkes yönetebileceği yönetici istiyor. Kimse akıllı insanlarla uğraşmak istemiyor. Yani herkes yönetici olmuş, iş yapacak adam bulamıyoruz.

Lütfen bu mektupla beraber gönderdiğim CD'leri çok iyi inceleyin.

Saygılar."
aktifhaber


09 Haziran 2009 14:22
Ergenekon'un son tutuklusu Albay Göktaş'ın avukatı Serdar Öztürk'ün, JİTEM tetikçisi Koçero Saluci ile irtibatı



Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan emekli Üsteğmen Avukat Serdar Öztürk'ün JİTEM'in tetikçisi olduğu ileri sürülen Koçero Saluci ile irtibatlı olduğu ortaya çıktı.

Saluci, Ergenekon soruşturması kapsamında 'adam öldürmek ve haraç almak' iddiaları ile tutuklanmıştı. 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından önceki gün tutuklanan Ergenekon tutuklusu emekli Albay Levent Göktaş'ın avukatı Öztürk'ün mahkeme ifadeleri ilginç bağlantıları da ortaya çıkardı. Edinilen bilgilere göre Öztürk, ifadesinde Silopi'de 1993-1994 yılları arasında, sınır görevlisi olarak çalıştığını anlattı. Bu soruşturma kapsamında Silopi'de gözaltına alınan 'Koçero Saluci' adlı kişiyi görev yaptığı dönemde tanıdığını söyledi. Öztürk, "Bu kişinin mensup olduğu aşiret orada koruculuk yapan tek aşiretti. Devlet yanlısı oldukları için kamu görevlileri ile iyi ilişkileri vardı." diye konuştu.

Öztürk'ün verdiği bilgilere göre 'Koçero Saluci', babası kanser tedavisi için belirli aralıklarla Ankara'ya geliyordu. Geliş gidişlerde de ikili görüşmeyi sürdürdü. Öztürk, "O dönemde çok kısa görüşmelerimiz olmuştur. Onu yönlendirmem söz konusu değildir. Silopi'de emniyet görevlilerinin, orada çalışan askerî görevlilerin Ermeni kökenli olduğunu, bunlara yardım edenlerin Ermenilere hizmet ettiklerini söylediklerini bana telefonda iletti. Suç duyurusunda bulunduğunu söyleyip, suretini gönderdi. Ben de bunu Adli Müşavirliğe faksladım. 'Koçero'nun da içinde bulunduğu 8 kişi şikayet dilekçesinden birkaç gün sonra gözaltına alındı." dedi. Koçero Saluci'nin oğlunun kendisini aradığını, ancak müdafiliği işlerinin yoğunluğu nedeniyle kabul etmediğini ileri sürdü. Arkadaşı avukat Şeyhmuz Aslan'ı önerdiğini, Aslan'a 'Orada usulsüzlük olursa suç duyurusunda bulun.' dediğini savundu.

Ergenekon tutuklusu Levent Göktaş'ın avukatı olduğunu söyleyen Öztürk, "Göktaş'ın bürosu arandığı sırada bulunduğu iddia edilen DVD'nin oraya polis memurlarınca konulduğunu tespit ettik. DVD içinde bulunan görüntülerin tespit tutanağına ulaştık." iddiasında bulundu. DVD'de bir savcının havaalanında gizlice çekilmiş görüntülerinin bulunduğunu ileri süren Öztürk, şöyle devam etti: "Havaalanında bulunan kameraların diğer görüntülerinden bu görüntüyü çeken kişinin de tespit edileceğini anladık. DVD'yi büroya koyan polis memurunun ismi ve resmini de tespit edip Ankara Savcılığı'na başvurdum."

ALBAY LEVENT GÖKTAŞ'IN TETİKÇİLİĞİNİ YAPMIŞ

Ergenekon davasında tutuklu bulunan Koçero Saluci'nin, yine Ergenekon tutuklularından olan emekli Tuğgeneral Levent Ersöz ve emekli Albay Mustafa Levent Göktaş'ın tetikçiliğini yaptığı iddia edilmişti.
aktifhaber

Köksal Şengün: Kapa Çeneni
09 Haziran 2009 19:29

Ergenekon davasının 99. duruşmasında "Burada yargılama olduğunu düşünüyorsunuz, biz esiriz." Diye 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne ağır sözler sarfeden tutuklu sanık Oktay Yıldırım, Mahkeme Başkanı Köksal Şengün tarafından "Kapa çeneni" diye susturuldu.

Davanın öğleden sonraki oturumunda talepler sırasında söz alan Yıldırım, geçtiğimiz hafta Pazar günü Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan emekli Üsteğmen Serdar Öztürk'ü hatırlatarak, "Bir vatan kahramanı daha terörist diye tutuklandı. Bir gazisine terörist sıfatını yakıştıran kafa gerçek teröriste ne der bilemiyorum." Dedi. Dava savcılarının bölücü terör örgütü PKK"lılardan "romantik devrimci" diye bahsettiklerini ileri süren Yıldırım, "Dün gazi bir üsteğmen terörist gazi koleksiyonuna daha eklendi. Terörist iddiası ile gözaltına alındı. Siz savcıların romantik devrimci diye bahsettikleri kişilerle karşılaştınız mı? Belki içinizden karşılaştığınızı söylüyorsunuz. Ancak sanmıyorum. Karşılaşsaydınız iddianameyi kabul etmezdiniz. Gerçi ben burada eserim, esir olduğumu biliyorum. Burada bir yargılama olduğunu mu zannediyorsunuz?" demesi üzerine Başkan Köksal Şengün sinirlenerek,

"Sınırı aşıyorsunuz. Dinlemiyorum. Lütfen oturun." Dedi. Bu uyarıya aldırış etmeyen Yıldırım, konuşmaya devam edince "Kapa çeneni, sizin geçtiğiniz yollardan ben on sene önce geçtim bana ders vermeyin." Dedi. Salondaki havanın gerilmesi üzerine salondaki jandarma personelinin Oktay Yıldırım'a doğru yöneldikleri görüldü. Ancak Yıldırım bu uyarı üzerine konuşmasına son vererek sandalyesine oturdu.
aktifhaber

İşte Yeni Ergenekon Hastası
12 Haziran 2009 13:45

"Ergenekon Hastaları" ve bu hastaların sevk zincirini altüst eden sağlık serüvenleri sürüyor. Silivri'deki sağlık tünelinden bu sefer geçen kim?

Ergenekon Operasyonu'nun son dalgası kapsamında tutuklanarak cezaevine gönderilen eski Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran da Ergenekon Hastası oldu.

Yurtkuran'ın Haseki Hastanesi üzerinden tahliyesi için düğmeye basıldı.

Yurtkuran'ın da hastanede tıpkı Haberal gibi uzun süre misafir edileceği belirtiliyor.
aktifhaber

VELİ KÜÇÜK ERMENİ Mİ
12 Haziran 2009 09:10

Ergenekon'un kilit ismi, aşırı Türk milliyetçisi Veli Küçük Ermeni çıktı....
İlişkili HaberlerTüm Haberler
Sinan Aygün Tanımıyormuş!Ergenekon'da Mesaj Trafiği!Uygun El Konulan Parasını AldıErgenekoncu Sayın GrevdeERSÖZ'ÜN EŞİ VE KIZI KONUŞTU

Chronicle Dergisi'nin 'Küçükoğulları ve Veli Küçük' başlıklı haberde, Bilecik Türkmen köyünün bilinenin aksine bir Ermeni yerleşkesi olduğu belirtiliyor.

Biyografilere ağırlık veren Chronicle Dergisi, haziran sayısında çarpıcı bir dosya yayınladı. 'Küçükoğulları ve Veli Küçük' başlıklı haberde, Bilecik Türkmen köyünün bilinenin aksine bir Ermeni yerleşkesi olduğu belirtiliyor. Günümüzde tek bir Ermeni'nin bile yaşamadığının anlatıldığı haberde, köyün Osmanlı kayıtlarına göre yüzde 85'inin Ermeni olduğu belirtiliyor.

Resmi belgelere dayanarak Ermeni ailelerin vergi kayıtlarını yayınlayan dergi, Veli Küçük'ün kökeni üzerinde duruyor. Habere göre Veli Küçük, 9 Mayıs 1944'te Bilecik'e bağlı Gölpazarı ilçesinin Türkmen köyünde dünyaya geldi. Çiftçi bir ailenin dört çocuğundan birisiydi. Veli Küçük, bebekken vefat eden ağabeyinin ismini almıştı.

Osmanlı kayıtları, Türkmen köyünde Ermenilerin çoğunlukta olduğunu gösteriyor. O dönemde köyde çok az Türkmen yaşıyordu. Gerek 1530 yılına ait Tapu Tahrir kayıtlarında, gerekse 1680 'Avarız Vergisi' (Seferberlik) kayıtlarında Türkmen köyünün adı geçmiyor. O tarihte ya böyle bir köy henüz kurulmamıştı veya 18. yüzyıldan 19. yüzyıl başlarına kadar geçen sürede köyün ismi değişti. Tanzimat Fermanı'nın ilanından sonra yapılan vergilendirme çalışmalarında köyün yüzde seksen beşini Ermenilerin oluşturduğu görülüyor. 'Türkmen köyündeki iki yüz hanenin 171'i Ermenilere, 29'u İslam ahaliye aittir' deniliyor. 1909 yılında yapılan bir nüfus çalışmasında köyün 467 haneden oluştuğu ve 2.450 kişinin yaşadığı tespit edilmiş.

Ermeni nüfus hakkındaki vergi kayıtlarında iki isim dikkat çekiyor. Küçükoğulları'ndan Artin'in 30 kuruş ve Küçükoğulları'ndan Minas'ın oğlu Haçik'in 30 kuruş vergi ödediği görülüyor. Bugün, Küçükoğulları'na ya da Türkmen köyünün Ermeni halkına ne olduğu bilinmiyor. Tehcir ya da başka bir nedenle köyü boşalttıklarına dair herhangi bir belge yok. Soyadı Kanunu'nun kabulünden sonra bazı köy ahalisi Küçük soyadını almış. Habere göre, Veli Küçük anadili gibi Ermenice konuşabiliyor.

GÖKTAŞ'IN BABAANNESİ ERMENİ

Haberde tehcir sırasında büyük dramlar yaşayan Ermeni ailelerin hikâyelerine yer veriliyor. Bunlardan biri de, Güneydoğu'daki çok sayıda faili meçhul cinayete adı karışan Ergenekon sanığı emekli Albay Levent Göktaş'ın babaannesi. Tokat nüfusuna kayıtlı Dilber Göktaş'ın babası Ohan, annesi ise Bartuhi. Bir Müslüman ile evlendirilmiş. Mustafa Levent Göktaş ise Dilber Göktaş'ın torunu. Babaannesi Ermeni kökenli olan Göktaş'ın anne tarafı Safranbolu'nun Karan köyünden
aktifhaber

Serbest bırakılan Ergenekon tutuklusu Akfırat: "Ben o örgütün merkez karar üyesiyim"

13 Haziran 2009 Ergenekon davası kapsamında tutuklu bulunduğu cezaevinden tahliye edilen İşçi Partisi Merkez Karar Yürütme Kurulu (MKYK) üyesi Mehmet Akfırat, "Ben o örgütün merkez karar üyesiyim" dedi.
İşçi Partisi İl Başkanlığı'na gelen Akfırat, partililerin alkışlarıyla karşılandı. Akfırat düzenlediği basın toplantısında, "Ben o örgütün Merkez karar üyesiyim. Ergenekon davasında yargılanmak bir onur. Türkiye 21. yüzyılda yeniden Ergenekon çıkaracak. Bu mazlum milletlerin Asya'nın ezilen ülkelerine yeni uygarlık örneği sağlayacak. Bu Türkiye'nin yeni Ergenekon'u olacak. Bu Ergenekon'un demircisi İşçi Partisi. Onu için İşçi Partisi hedef alınıyor. Bu Ergenekon soruşturmasında İşçi Partisi'nin hedef alınmasının nedeni budur. Ne var ki bunun başlangıcına gelmiş bulunuyoruz. Bugün Türkiye'de şerefli namuslu vatansever kim varsa Ergenekoncu diye içeriye atılıyor. Baskı altına alınıyor. Buna verecek bir tane yanıt var. Türk milletinin öncüleri 'Hepimiz Ergenekoncuyuz' diyecek" şeklinde konuştu. MURAT HOROZ netgazete


En son Ekim tarafından Cmt Hzr 13, 2009 6:16 pm tarihinde değiştirildi, toplam 4 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cum Hzr 12, 2009 8:03 pm    Mesaj konusu: TSK'NIN ERGENEKON PLANI - 1 Alıntıyla Cevap Gönder

TSK'NIN ERGENEKON PLANI - 1

MEHMET BARASNU/TARAF GAZETESİ

Taraf, Genelkurmay'a ait yeni bir "İrticayla Mücadele Eylem Planı"na ulaştı. Plana göre Ergenekon soruşturmasında tutuklanan askerlerin 'masum' olduğu vurgulanacak, AKP'nin 'dini esasları temel alan bir rejim' hedeflediği yönünde propaganda yapılacak

Genelkurmay Başkanlığı'nın, "irtica ile mücadele" adı altında yeni bir eylem planı hazırladığı ortaya çıktı. Nisan 2009'da Deniz Piyade Kurmay Kıdemli Albay Dursun Çiçek tarafından hazırlanan planda, Ergenekon soruşturmasından duyulan rahatsızlık açık bir şekilde dile getiriliyor. "Ergenekon davasının gündemi değiştiriliyor havası oluşmadan" eylemler yapılması isteniyor, Ergenekon kapsamında tutuklunan muvazzaf ve emekli askerlerin irtica ile mücadele ettikleri için cezaevine kondukları yönünde haberlerin ön plana çıkarılması hedefleniyor.

Ergenekon soruşturmasında tutuklanan eski asker avukat Serdar Öztürk'ün bürosunda ele geçirilen Genelkurmay'a ait yeni plan, tutanaklara geçti ve Ergenekon üçüncü iddianamesine girmesi bekleniyor. Öztürk, aynı zamanda yine Ergenekon kapsamında tutuklanan Özel Kuvvetler'den emekli Albay Levent Göktaş'ın avukatlığını yapıyordu.

Planın yazıldığı Genel Kurmay Harekat Başkanlığı 3. Bilgi Destek Şube Müdürlüğü, Psikolojik Harp Dairesi'nin yeni adı. Genelkurmay adına yapılan planlamalar artık buradan yürütülüyor.
Ergenekon soruşturmasında tutuklanan eski asker avukat Serdar Öztürk'ün bürosunda ele geçirilen Genelkurmay'a ait yeni plan, tutanaklara geçti ve Ergenekon üçüncü iddianamesine girmesi bekleniyor. Öztürk, aynı zamanda yine Ergenekon kapsamında tutuklanan Özel Kuvvetler'den emekli Albay Levent Göktaş'ın avukatlığını yapıyordu.

ASKERE LEKE SÜRÜYORLAR
Dört sayfadan oluşan "İrticayla Mücadele Eylem Planı"ın "Durum" başlıklı bölümünde Ergenekon soruşturması eleştiriliyor: "İrticai gruplar tarafından TSK başta olmak üzere devletin resmi kurumlarını yıpratmak üzere yoğun faaliyetler yürütülmekte, Ergenekon adı altında TSK'ya büyük emekleri geçmiş, emekli ve muvazzaf askeri personele yersiz ithamlarda bulunularak lekelenmeye çalışılmaktadır."

'DÜŞMAN UNSURLAR' TSK'YI YIPRATIYOR
Planın, "Düşman Unsurlar" bölümünde ise TSK'nın yıpratılarak "dini esaslara dayalı bir rejim"in hedeflendiği ileri sürülüyor:
- Atatürk İlke ve İnkılapları'nı ortadan kaldırarak, laik, demokratik, sosyal hukuk devletini yıkmak ve yerine dini esaslara dayalı bir rejim kurma hedeflerini engelleyecek tek kurum olarak TSK'yı görmekte.
- Elde ettikleri TSK’yı yıpratıcı bilgi ve belgeleri kendilerine müzahir medya organları kanalıyla yayınlamakta.
- Halkın yoğun ilgi gösterdiği birlik ve beraberlik mitinglerini Ergenekon tarafından maksatlı olarak planlanmış gibi göstermekte.
- TSK’nın Ergenekon çatısı altında, başta PKK terör örgütü olmak üzere çeşitli terör örgütleriyle işbirliği yaptığını iddia etmekte.
- Üst düzey komutanlar hakkında Yahudi, Ermeni, Sabetaycı vb. oldukları şeklinde asılsız haberler yapılmakta.
- Kamuoyuna meşgul etmek ve bilgi kirliliği yaratmak üzere TSK personeline ait olduklarını iddia ettikleri ses ve görüntü kayıtlarını yayınlamaktadırlar.

'DOST UNSURLAR' PLANLI ŞEKİLDE KULLANILACAK
Albay Çiçek'in hazırladığı planda, irticaya karşı kullanılanacak "Dost Unsurlar"a da yer veriliyor. İşte o 'dostlar':
- Basın ve yayın organları kanalıyla irticai grupların iç yüzünü gösteren propaganda çalışmaları planlı bir şekilde yürütülmekte.
- TSK personeli ve ailelerine yönelik bilgilendirme faaliyetleri icra edilmekte.
- TSK içerisine sızıdırıldığı değerlendirilen personel ve aileleri ile bunların irtibatta olabilecekleri kişiler takip ve kontrol altına alınmakta
- Bilgisayar ve doküman güvenliği konusunda tedbirler artırılmaktadır.

MEDYA EYLEM PLANI
TSK 'MASUM', BÜTÜN SUÇ İRTİCACI PERSONELİN

"Medya Faaliyetleri" bölümünde ise Ergenekon operasyonuna atıf yapılarak, TSK mensuplarının "masum" olduğu yönünde haberler yaptırılması isteniyor:
- İskender Evrenesoğlu, Ömer Öngüt gibi hazırda beklettiğimiz elemanlara medyatik eylemler ve söylemler yaptırılacak ve bu kişiler FG’ciler başta olmak üzere diğer irticai gruplarla özdeşleştirilerek, kamuoyunun tüm bu gruplar arasında benzerlik kurması sağlanacaktır.
- Yakalanan veya çözülen TSK personelinin bizim belirlediğimiz temalar doğrultusunda beyanda bulunmaları ve bu açıklamaların basında geniş yer bulması sağlanacaktır.
- Ergenekon kapsamında tutuklanan TSK personelinin masum olduğu, irticayla etkin şekilde mücadele ettikleri için üzerlerine iftira atıldığı şeklinde haberler yaptırılacaktır. - Nurettin Veren gibi isimlerin TV programlarında FG grubu hakkında bizim istediğimiz temalar doğrultusunda açıklamalar yapmaları sağlanacaktır.
- Kurdoğlu cemaati vb. diğer cemaatlere mensup TSK personelinin TSK ile ilişkileri kesilirken FG grubuna mensup oldukları için atıldıkları şeklinde haberler yaptırılarak, kamuoyunda FG grubunun büyük yara aldığının düşünülmesi sağlanacaktır.
- PKK terör örgütünün doğu ve güneydoğu Anadolu bölgeleri ile Irak’ın Kuzeyinde bulunan FG’cilere ait okul, dershane ve yurtlara eylem yapmıyor olmasının iki örgüt arasında bağ olduğu ve anlaştıklarının açık bir göstergesi olduğu yönünde haberler yaptırılacaktır.

KURTLAR VADİSİ ÇİZİLSİN
- Vatandaşlar tarafından yoğun olarak izlenen ve gündemdeki olaylar hakkında kamuoyunu yanlış yönlendiren, “Kurtlar Vadisi, Kollama ve Tek Türkiye” benzeri diziler hakkında olumsuz haberler yaptırılarak söz konusu dizilerin güvenilirliğinin yitirilmesi sağlanacaktır.
- Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okul öğrencilerine ait ibadet, görüntü ve haberlerinin medyada yoğun olarak yer alması sağlanarak, Milli Eğitim Bakanı kamuoyu nezdinde yıpratılacaktır.
- AKP mensuplarının ülkemizde ekonomik krizin etkisinin ciddi olarak hissedildiği bir dönemde, lüks yaşamlarından taviz vermedikleri yönünde haberler yaptırılarak, bu durumun hem “İslam anlayışıyla çeliştiği” hem de uygulamaya çalıştıkları “Halk Adamı” yaklaşımlarının gerçeği yansıtmadığı konusunda kamuoyu bilgilendirilecektir. - Ermenistan ve Yunanistan ile ilgili kamuoyunda tepki uyandıracak haberler sürekli gündemde tutularak milliyetçi partilerin tabanının genişletilmesi sağlanacaktır.

AKP'Yİ BİTİRME PLANI
'VAZİFE' ÇIKARDIK 'İCRA'YA GEÇELİM
Bütün bunlardan "vazife" çıkarılması gerektiği belirtilen planda, "İrticai oluşumların iç yüzünü göstererek bu konudaki tereddütlere son vermek ve söz konusu örgütlere olan kamuoyu desteğini ortadan kaldırmak. Ergenekon kapsamında yapılan yıpratıcı kampanyaların etkisini azaltmak, TSK’ya yönelik olarak yapılan olumsuz propagandalara son vermektir" deniyor.
Ardından ise planın "İcra" bölümü geliyor ve şu ifadeler kullanılıyor: "Laik ve demokratik düzeni yıkarak, şeriata dayalı bir İslam devleti kurma hayalinde bulunan AKP Hükümeti ve ona destek veren çeşitli gruplar ile Fettullah Gülen grubu başta olmak üzere radikal dini oluşumlar hakkındaki gerçekleri gün yüzüne çıkarmak, kamuoyunu desteğini kırmak ve faaliyetlerine son vermek üzere bilgi destek faaliyetleri icra edilecektir."
- AKP mensubu kilit haberleşmeciler tarafından kamuoyuna çelişkili açıklamalar yaptırılarak, AKP içerisinde ciddi anlamda anlaşmazlık ve bölünmeler yaşanıyormuş şeklinde algılanması sağlanacaktır.

ERGENEKON'UN GÜNDEMİ DEĞİŞTİRİLECEK
Plana göre, faaliyetlerin birbiriyle senkronize şekilde üç bölümde halinde hayata geçirilmesi isteniyor. "Planlama ve Genel Faaliyetler" bölümünde yapılması istenenler şöyle sıralanıyor:
- İcra edilen propagandalarda dine karşı olunmadığı teması işlenecektir.
- Eylemler Ergenekon davasının gündemi değiştiriliyor

FETULLAH GÜLEN İLE İLGİLİ BÖLÜM

CANLI YAYINLARA BAĞLANALIM
- İzleyici veya dinleyici kitlesi fazla olana radyo, televizyon programlarına farklı bir kimlikle, canlı yayın esnasında, telefonla bağlanılarak; FG’ci maskesi altında konuşmalar yapılarak tahrik olmuş bir FG’ci gibi, “Evet kardeşim, bizimle uğraşan herkes Ergenekoncudur. Onlarla uğraşmak bizim boynumuzun borcudur. Bizimle uğraşmaya kimsenin gücü yetmez” şeklinde açıklamalar yapması sağlanacaktır.

KARA PROPAGANDA' YAPALIM

Planın sonunda ise "Kara Propaganda Faaliyetleri"ne yer veriliyor. İşte o bölüm:
- Son dönemde geniş yankı bulan ses kayıtları konusunda bilgi kirliliği yaratmak üzere irticacılar tarafından yayınlanmış gibi gösterilecek, ama dinleyenlerin bizi haklı bulacağı tarzda ses kayıtları düzenlenecektir.
- Çeşitli bilgi ve belgelerle ilgili ortaya yem atılarak yakalanan personel hangi gruba ait olursa olsun FG'ci oldukları şeklinde ifade vermeleri sağlanacak ve bahse konu personelin adı basında duyulduktan sonra ahlaki açıdan olumsuzlukları ile ilgili haberler yaptırılacaktır.
- Yukarıda açıklanan şekildeki personelin, sıradan dahi olsa arkadaş çevresindeki en olumsuz kişi onların en yakın arkadaşı gibi gösterilerek, FG’cilerin iç yüzüymüş gibi düşünülmesi sağlanacaktır.
- İhbara dayalı ev baskınları yaptırılarak, buralarda silah ve mühimmatın yanı sıra, FG’ciler ile irtibat kurulması istenen oluşumlara ( Yahudilik, CIA, MOSSAD, Moon Tarikatı, Humeyni vb. ) ait objelerin aynı ortamda bulunması sağlanacaktır.
- Ev baskınları kapsamında Alevi düşmanlığını körükleyici bilgi ve belgelerin bu evlerde bulunması sağlanacaktır.

-- Kurdoğlu cemaati vb. diğer cemaatlere mensup TSK personelinin TSK ile ilişkileri kesilirken FG grubuna mensup oldukları için atıldıkları şeklinde haberler yaptırılarak, kamuoyunda FG grubunun büyük yara aldığının düşünülmesi sağlanacaktır.

“Fettullah Gülen (FG)'ciler gemi azıya aldılar, doğrudan TSK’ya saldırıyorlar” teması işlenecek, bu kapsamda muhafazakar vatandaşların bile "Pes doğrusu biz de Elhamdulillah Müslüman'ız, ama FG'ciler resmen TSK’ya saldırmak için provakasyon yapıyorlar" dedirtecek çalışmalar yapılacaktır.
- Sakıncalı/şüpheli kategorisindeki irticacı subay ve astsubayların irticai propaganda yaptıklarına dair ihbar çalışmaları yapılacak, müteakiben bu kişilerin ahlaki yönden olumsuzlukları ile ilgili haberler yaptırılacaktır.
- İrticacı TSK personeline yapılan operasyon kapsamında tespit edilememiş diğer irticai TSK personeline yönelik korkutucu propaganda geliştirilerek, bu kişilerin hata yaparak tespit edilmeleri veya kendiliğinden çözülmeleri sağlanacaktır.
- Askeri suç kapsamında yapılacak Işık Evleri baskınlarında, silahlı terör örgütü oluşturmak doğrultusunda; silah, mühimmat, plan vb. materyal bulunması sağlanarak, FG grubu “Silahlı Terör Örgütü” “Fettullahçı Silahlı Terör Örgütü”, (FSTÖ) kapsamına aldırılacak ve soruşturmaları askeri yargı kapsamında yürütülecektir.
- Ilımlı İslam konusu özellikle vurgulanacak, FG’cilerin ABD güdümünde hareket ettikleri ve İslam'ın orjinalini bozmak istedikleri hususu yoğun olarak dile getirilecektir.

TSK'NIN ERGENEKON PLANI - 2

FETULLAH GÜLEN'İ BİTİRME PLANI Genelkurmay Başkanlığı'nın, "irtica ile mücadele" adı altında yeni bir eylem planı hazırladığı ortaya çıktı. Ergenekon soruşturmasında tutuklanan eski asker avukat Serdar Öztürk'ün bürosunda ele geçirilen Genelkurmay'a ait yeni plan, tutanaklara geçti ve Ergenekon üçüncü iddianamesine girmesi bekleniyor. Öztürk, aynı zamanda yine Ergenekon kapsamında tutuklanan Özel Kuvvetler'den emekli Albay Levent Göktaş'ın avukatlığını yapıyordu.

Planın sonunda ise "Kara Propaganda Faaliyetleri"ne yer veriliyor. İşte o bölüm:
- Son dönemde geniş yankı bulan ses kayıtları konusunda bilgi kirliliği yaratmak üzere irticacılar tarafından yayınlanmış gibi gösterilecek, ama dinleyenlerin bizi haklı bulacağı tarzda ses kayıtları düzenlenecektir.
- Çeşitli bilgi ve belgelerle ilgili ortaya yem atılarak yakalanan personel hangi gruba ait olursa olsun FG'ci oldukları şeklinde ifade vermeleri sağlanacak ve bahse konu personelin adı basında duyulduktan sonra ahlaki açıdan olumsuzlukları ile ilgili haberler yaptırılacaktır.
- Yukarıda açıklanan şekildeki personelin, sıradan dahi olsa arkadaş çevresindeki en olumsuz kişi onların en yakın arkadaşı gibi gösterilerek, FG’cilerin iç yüzüymüş gibi düşünülmesi sağlanacaktır.
- İhbara dayalı ev baskınları yaptırılarak, buralarda silah ve mühimmatın yanı sıra, FG’ciler ile irtibat kurulması istenen oluşumlara ( Yahudilik, CIA, MOSSAD, Moon Tarikatı, Humeyni vb. ) ait objelerin aynı ortamda bulunması sağlanacaktır.
- Ev baskınları kapsamında Alevi düşmanlığını körükleyici bilgi ve belgelerin bu evlerde bulunması sağlanacaktır.

-- Kurdoğlu cemaati vb. diğer cemaatlere mensup TSK personelinin TSK ile ilişkileri kesilirken FG grubuna mensup oldukları için atıldıkları şeklinde haberler yaptırılarak, kamuoyunda FG grubunun büyük yara aldığının düşünülmesi sağlanacaktır.

“Fettullah Gülen (FG)'ciler gemi azıya aldılar, doğrudan TSK’ya saldırıyorlar” teması işlenecek, bu kapsamda muhafazakar vatandaşların bile "Pes doğrusu biz de Elhamdulillah Müslüman'ız, ama FG'ciler resmen TSK’ya saldırmak için provakasyon yapıyorlar" dedirtecek çalışmalar yapılacaktır.
- Sakıncalı/şüpheli kategorisindeki irticacı subay ve astsubayların irticai propaganda yaptıklarına dair ihbar çalışmaları yapılacak, müteakiben bu kişilerin ahlaki yönden olumsuzlukları ile ilgili haberler yaptırılacaktır.
- İrticacı TSK personeline yapılan operasyon kapsamında tespit edilememiş diğer irticai TSK personeline yönelik korkutucu propaganda geliştirilerek, bu kişilerin hata yaparak tespit edilmeleri veya kendiliğinden çözülmeleri sağlanacaktır.
- Askeri suç kapsamında yapılacak Işık Evleri baskınlarında, silahlı terör örgütü oluşturmak doğrultusunda; silah, mühimmat, plan vb. materyal bulunması sağlanarak, FG grubu “Silahlı Terör Örgütü” “Fettullahçı Silahlı Terör Örgütü”, (FSTÖ) kapsamına aldırılacak ve soruşturmaları askeri yargı kapsamında yürütülecektir.
- Ilımlı İslam konusu özellikle vurgulanacak, FG’cilerin ABD güdümünde hareket ettikleri ve İslam'ın orjinalini bozmak istedikleri hususu yoğun olarak dile getirilecektir. Dinci medyanın bu konuyu işlemesine imkan tanınmayacaktır.
CANLI YAYINLARA BAĞLANALIM
- İzleyici veya dinleyici kitlesi fazla olana radyo, televizyon programlarına farklı bir kimlikle, canlı yayın esnasında, telefonla bağlanılarak; FG’ci maskesi altında konuşmalar yapılarak tahrik olmuş bir FG’ci gibi, “Evet kardeşim, bizimle uğraşan herkes Ergenekoncudur. Onlarla uğraşmak bizim boynumuzun borcudur. Bizimle uğraşmaya kimsenin gücü yetmez” şeklinde açıklamalar yapması sağlanacaktır.

TSK'NIN ERGENEKON'U BİTİRME PLANI - 3

İŞTE "AKP'Yİ BİTİRME PLANI"

'VAZİFE' ÇIKARDIK 'İCRA'YA GEÇELİM
Bütün bunlardan "vazife" çıkarılması gerektiği belirtilen planda, "İrticai oluşumların iç yüzünü göstererek bu konudaki tereddütlere son vermek ve söz konusu örgütlere olan kamuoyu desteğini ortadan kaldırmak. Ergenekon kapsamında yapılan yıpratıcı kampanyaların etkisini azaltmak, TSK’ya yönelik olarak yapılan olumsuz propagandalara son vermektir" deniyor.
Ardından ise planın "İcra" bölümü geliyor ve şu ifadeler kullanılıyor: "Laik ve demokratik düzeni yıkarak, şeriata dayalı bir İslam devleti kurma hayalinde bulunan AKP Hükümeti ve ona destek veren çeşitli gruplar ile Fettullah Gülen grubu başta olmak üzere radikal dini oluşumlar hakkındaki gerçekleri gün yüzüne çıkarmak, kamuoyunu desteğini kırmak ve faaliyetlerine son vermek üzere bilgi destek faaliyetleri icra edilecektir."
- AKP mensubu kilit haberleşmeciler tarafından kamuoyuna çelişkili açıklamalar yaptırılarak, AKP içerisinde ciddi anlamda anlaşmazlık ve bölünmeler yaşanıyormuş şeklinde algılanması sağlanacaktır.


ERGENEKON'UN GÜNDEMİ DEĞİŞTİRİLECEK
Plana göre, faaliyetlerin birbiriyle senkronize şekilde üç bölümde halinde hayata geçirilmesi isteniyor. "Planlama ve Genel Faaliyetler" bölümünde yapılması istenenler şöyle sıralanıyor:
- İcra edilen propagandalarda dine karşı olunmadığı teması işlenecektir.
- Eylemler Ergenekon davasının gündemi değiştiriliyor

- AKP mensuplarının ülkemizde ekonomik krizin etkisinin ciddi olarak hissedildiği bir dönemde, lüks yaşamlarından taviz vermedikleri yönünde haberler yaptırılarak, bu durumun hem “İslam anlayışıyla çeliştiği” hem de uygulamaya çalıştıkları “Halk Adamı” yaklaşımlarının gerçeği yansıtmadığı konusunda kamuoyu bilgilendirilecektir.

TSK'NIN ERGENEKON PLANI - 4

İŞTE PLANDAKİ MEDYA EYLEM PLANI


TSK 'MASUM', BÜTÜN SUÇ İRTİCACI PERSONELİN

"Medya Faaliyetleri" bölümünde ise Ergenekon operasyonuna atıf yapılarak, TSK mensuplarının "masum" olduğu yönünde haberler yaptırılması isteniyor:
- İskender Evrenesoğlu, Ömer Öngüt gibi hazırda beklettiğimiz elemanlara medyatik eylemler ve söylemler yaptırılacak ve bu kişiler FG’ciler başta olmak üzere diğer irticai gruplarla özdeşleştirilerek, kamuoyunun tüm bu gruplar arasında benzerlik kurması sağlanacaktır.
- Yakalanan veya çözülen TSK personelinin bizim belirlediğimiz temalar doğrultusunda beyanda bulunmaları ve bu açıklamaların basında geniş yer bulması sağlanacaktır.
- Ergenekon kapsamında tutuklanan TSK personelinin masum olduğu, irticayla etkin şekilde mücadele ettikleri için üzerlerine iftira atıldığı şeklinde haberler yaptırılacaktır. - Nurettin Veren gibi isimlerin TV programlarında FG grubu hakkında bizim istediğimiz temalar doğrultusunda açıklamalar yapmaları sağlanacaktır.
- Kurdoğlu cemaati vb. diğer cemaatlere mensup TSK personelinin TSK ile ilişkileri kesilirken FG grubuna mensup oldukları için atıldıkları şeklinde haberler yaptırılarak, kamuoyunda FG grubunun büyük yara aldığının düşünülmesi sağlanacaktır.
- PKK terör örgütünün doğu ve güneydoğu Anadolu bölgeleri ile Irak’ın Kuzeyinde bulunan FG’cilere ait okul, dershane ve yurtlara eylem yapmıyor olmasının iki örgüt arasında bağ olduğu ve anlaştıklarının açık bir göstergesi olduğu yönünde haberler yaptırılacaktır.

KURTLAR VADİSİ ÇİZİLSİN
- Vatandaşlar tarafından yoğun olarak izlenen ve gündemdeki olaylar hakkında kamuoyunu yanlış yönlendiren, “Kurtlar Vadisi, Kollama ve Tek Türkiye” benzeri diziler hakkında olumsuz haberler yaptırılarak söz konusu dizilerin güvenilirliğinin yitirilmesi sağlanacaktır.
- Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okul öğrencilerine ait ibadet, görüntü ve haberlerinin medyada yoğun olarak yer alması sağlanarak, Milli Eğitim Bakanı kamuoyu nezdinde yıpratılacaktır.
- AKP mensuplarının ülkemizde ekonomik krizin etkisinin ciddi olarak hissedildiği bir dönemde, lüks yaşamlarından taviz vermedikleri yönünde haberler yaptırılarak, bu durumun hem “İslam anlayışıyla çeliştiği” hem de uygulamaya çalıştıkları “Halk Adamı” yaklaşımlarının gerçeği yansıtmadığı konusunda kamuoyu bilgilendirilecektir.
- Ermenistan ve Yunanistan ile ilgili kamuoyunda tepki uyandıracak haberler sürekli gündemde tutularak milliyetçi partilerin tabanının genişletilmesi sağlanacaktır.

Haber: Mehmet Baransu/ Taraf

Genelkurmay'dan Yayın Yasağı!
12 Haziran 2009 19:00
Genelkurmay, Taraf Gazetesinin manşetten duyurduğu "Ergenekon-AKP-Gülen" haberine soruşturmadan sonra yayın yasağıda getirdi.

Genelkurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesi, Taraf Gazetesinin bugünkü sayısında yer alan "AKP ve Gülen'i Bitirme Planı" başlıklı haber konusundaki soruşturmayla ilgili belgelerin içeriği hakkında yayın yapma yasağı konulmasına, müdafilerin soruşturma dosyasının içeriğini incelemesi ve belgelerden örnek alması haklarının kısıtlanmasına karar verdi.
Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığının başvurusu üzerine Askeri Mahkeme'ce alınan karar şöyle:

"12 Haziran 2009 tarihli Taraf Gazetesinde yer alan 'AKP ve Gülen'i Bitirme Planı' başlıklı habere konu iddia edilen belgeyle ilgili haberler, milli güvenliği, kamu düzenini ve kamu güvenliğini ilgilendirdiğinden, ayrıca Genelkurmay Harekat Başkanlığınca hazırlandığı iddia edilen gizli belgenin sızdırılması ve yayınlanması hususlarında soruşturma yapıldığından, bu konuya ilişkin haberlerin, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığını etkileme ihtimalinin bulunması, ayrıca 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 157. maddesinde düzenlenen soruşturmanın gizliliğini ihlal etme ihtimalinin bulunması nedeniyle 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 28/4. maddesi uyarınca ve 5187 sayılı Basın Kanununun 3/2. maddesi uyarınca, soruşturma tamamlanıncaya kadar soruşturmayla ilgili belgelerin içeriği hakkında yayın yapma yasağı konulmasına,

Soruşturma konusu bilgi ve belgeler dikkate alındığında, müdafiinin dosya içeriğini incelemesinin veya belgelerden örnek almasının soruşturmanın amacını tehlikeye düşüreceği kanaatine varıldığından, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 153/2,3. maddesi uyarınca, yakalanacak kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer işlemlere ilişkin tutanaklar hariç olmak üzere, müdafiilerin soruşturma dosyasının içeriğini incelenmesi ve belgelerden örnek alınması haklarının kısıtlanmasına karar verildi."
aktifhaber

Ahmet Altan/Taraf
Ordu uslanmıyor....

İnsan nasıl kanlı sonuçlar verebileceğini bilmese, okuduklarına “takıntılı bir çocuğun yazdığı tuhaflıklar” deyip geçecek ama böyle bir “eylem planı” hazırlayanın, yedi yüz bin askeri olan bir ordu olduğunu bilince, ülkenin başına neler gelebileceğini görüp ürperiyorsunuz.

Bu eylem planının hazırlanma tarihi 2009 Nisan.

Daha çok yeni.

Bizim ordunun kafasının nasıl çalıştığını göstermesi bakımından da ibret verici.

Ergenekon sanığı bir emekli subayın evinde ele geçirilmiş.

Belge, “şeriat isteyen AKP hükümeti” diye başlıyor.

Ordu ya da ordunun “bazı birimleri”, hükümetin “şeriat” istediğine karar vermiş.

Ellerinde bir belge var mı?

Yok.

Onlara “öyle geliyorsa” belgeye ne hacet zaten.

Ordu, bir hükümetin “şeriatçı” olduğuna karar verdiğinde “darbe” gerekçesini de kendine göre hazırlamış oluyor.

Ve, emrinde çalıştığı hükümete “şeriatçı” etiketini yapıştırıyor.

Bizim günlük dilde “Fethullahçılar” dediğimiz Fethullah Gülen Cemaati’nin de “şeriat” getirmek için hükümetle işbirliği yaptığını söylüyor.

Bu iki maddeyi yazdıktan sonra da “neler yapılacağını” belirliyor.

Önce “AKP içindeki ajanlarını” harekete geçirecek.

Bu “ajanlar” kafa karıştırıcı açıklamalar yapacaklar.

Sonra ciddi biçimde akıllarını taktıkları anlaşılan Fethullahçılara yönelik operasyon planını yazıyorlar.

Bazı maddeler korkunç.

Fethullahçıların evlerinde silah bulunması “sağlanacak”.

Bu kelime doğrusu bizim çok ilgimizi çekti.

“Sağlanacak.”

Evlerde silah bulunması nasıl “sağlanır” sizce?

Sonra bu cemaat “silahlı terör örgütü” kapsamına sokulacak.

Şimdi çok korkunç ve tehlikeli olan bu yaklaşım işte.

Fethullahçıların “silahlı terör örgütü” olduğunu düşünmüyor ama çeşitli entrikalarla onların öyle “görünmesini” sağlamayı planlıyor.

Bir ordu böyle bir şey yapar mı?

Durduk yerde “silahlı terör örgütü” icat eder mi?

Onun bunun evinde silah bulunmasını “sağlamak” ordunun işi mi?

Gömdükleri mayını temizlemeyi beceremiyorlar ama evlerde silah bulunmasını “sağlamayı” beceriyorlar.

Böyle ordu mu olur?

Fethullahçılarla PKK’lıların “işbirliği” yaptığına halkın inanmasını sağlayacak haberler yaptırmak da operasyonun parçası.

Böylece PKK’ya düşman olan Müslümanlar Fethullahçılara da düşman olacaklar.

Farkındaysanız tamamen “bölme” üzerine bir plan bu.

Sürekli “birlik ve beraberlikten” söz eden ordu, kendi stratejisini “bölme” üzerine kuruyor.

Zaten bu ülkede bütün sistem bu “bölme” üzerine kurulu.

Ezilenlerin hepsini bölüp birbirine düşman ediyor.

Dindarla Kürdü birbirinden ayırıyor, solcuyu dindara düşman ediyor ve böyle yönetiyor.

Bunun için kullandığı en elverişli alet de “milliyetçilik.”

Hatta, Ermenistan ve Yunanistan aleyhine haber ve yorumlarla “milliyetçiliği” beslemek de “operasyonun” hedefleri arasında.

Bu arada, Ergenekon çetesi üyesi olmaktan yakalanan muvazzaf subayları da koruyacaklarmış.

Onların “şeriatla” mücadele eden insanlar olarak sunulmasını sağlayacaklarmış.

Bütün bunları da “medyayı” kullanarak gerçekleştirecekler.

Ordunun bütün planlarının içinde hep bu “medyaya” rastlıyorsunuz.

Medyayı kullanıyorlar ve daima kullanabileceklerini biliyorlar.

Ergenekon örgütünün bir parçası ordunun içine uzanıyor.

Bunu yakalamaya uğraşmıyorlar.

Ergenekon cephaneliğinden ordunun silahları çıkıyor.

Bununla da uğraşmıyorlar.

Hükümeti şeriatçı ilan etmek ve bir cemaatin üyelerini “silahlı terör örgütü” kılığına sokmak için planlar yapmakla uğraşıyorlar.

Bu Fethullahçı denilen insanlar suç işliyorlarsa, devlet “belgelerini” bulur ve yargılar.

Devlet, yargı, polis, ordu, “ben bunlardan kuşkulanıyorum, bunların evinde silah bulunmasını sağlayayım” diyemez.

Bunu yapmak suçtur.

Devletin ve ordunun suç işleme özgürlüğü yoktur.

Ordu bunu bir türlü anlamıyor.

Plan üstüne plan yapıyor.

Ona buna iftira atmak, dehşet salmak, panik yaratmak ve insanları bölmek için plan yapan ordu olmaz.

Ordu, ülkeyi savunur ve mümkünse kendi gömdüğü mayınları çıkartmayı becerir.

Artık bizim ordu kendi işinin “askerlik” olduğunu kavrasa da Türkiye bir rahatlasa.

Yoksa bu ordu bu ülkeye rahat vermeyecek.

Taraf manşetten TSK'nın yeni "Ergenekon-AKP-Gülen" planını deşifre etti. O planı hazırlayan TSK mensubu daha önce de şok bir belge hazırlamıştı. İşte o belge.

Taraf Gazetesi bugün manşetten TSK'nın Ergenekon Davası'na karşı eylem planı, AKP ve Gülen'e karşı bir plan hazırladığını deşifre etti. Taraf, "İrticayla Mücadele Eylem Planı" isimli planı deşifre ederken, planı Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek tarafından hazırlandığını da ortaya çıkardı.

Bu isim daha önce de Taraf'a manşet olmuştu. O manşette yine çok kapsamlı bir eylem ve andıç planı vardı.

İŞTE TARAF'IN 7 NİSAN 2008 TARİHLİ MANŞETİNDEKİ O HABER

Taraf gazetesi yeni bir andıçı yayınladı. Bu andıç iş dünyası ve sivil toplum örgütlerine dair. Andıç da Rahmi Koç, Bülent Eczacıbaşı ve Kemal Derviş gibi isimler de yer alıyor.

Andıçta hangi STK'nın hangi yabancı vakıf ya da kurum tarafından desteklendiği belgeleniyor. Bunların başında ise TESEV ve kurucusu Bülent Eczacıbaşı geliyor.

TÜRKİYE'DEKİ STK'LARIN BAĞLANTILARI

Genelkurmay tarafından 2006 yılında hazırlanan andıçta, ABD, AB ve Musevilerin Soros Vakfı üzerinden sivil toplum örgütlerine rejimi değiştirmek ve ülkeyi bölmek için yardım ettiği iddia ediliyor.

73 sayfadan oluşan raporda ünlü spekülatör Soros'un Açık Toplum Fonu aracılığı ile desteklediği dünyadaki örgütler, Gürcistan darbesine verdiği destek, Kıbrıs'daki faaliyetleri yer alıyor.

MUSEVİ SOROS İLE PARA AKTARIMI

Türkiye'de Soros'dan para alan kişi ve kurumlarda tablolarla gösteriliyor. Türkiye'deki STK'lara maddi desteği gösteren tablonun en üstünde ABD'de başkana bağlı dış politika konularını koordine eden Ulusal Güvenlik Konseyi yer alıyor.

Rapora göre mali destek buradan Soros Vakfı ve National Endowment For Democracy gibi vakıflara aktarılıyor. Bu vakıflarda Türkiye'deki STK'lara parayı dağıtıyor.

Raporda diğer bir tabloya göre ise Soros Vakfı'nın üzerinde hiyerarşik olarak Museviler var. Soros'un da bir Macar Musevisi olduğu hatırlatılıyor.

TÜRKİYE'DE KİMLERE PARA VERİLİYOR

Tabloda bu kurumlarla ilişki içinde olan ve mali destek alan Türkiye'deki kurumlar da sıralanıyor. En başta ise TOBB, TÜSİAD; Adalet, Dışişleri ve Eğitim bakanlıkları, TESEV, Arı hareketi, Sabancı Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi, Liberal Düşünce Topluluğu, KADER, KAMER, SODEV, ENKA okulları, Umut Vakfı, Robet Koleji, İstanbul Kültür ve Sanat vakfı yer alıyor.

KİM NE KADAR PARA ALIYOR?

Askerin raporunda Amerika ve Soros'dan para alan kurumlar ile ne kadar para aldıkları da not edilmiş.

CIA bağlantı merkezlerinden proje bedeli adı altında para alan kurumlar şöyle sıralanıyor;

*TOSAV (Doğu Ergil) : 92 bin dolar/ 6 bin 250 paund (Türk-Kürt sorununun çözümü için verilmiş)

*ANSAV (Gökhan Çapoğlu) : 189 bin 604 dolar (Parti örgütlenmesi için)

*Stratejik Araştırmalar Vakfı : 190 bin 193 dolar

*Türk Demokrasi Vakfı (Bülent Akarcalı) : 106 bin 100 dolar...

*Liberal Düşünce Topluluğu: 11 bin 500 dolar

*Türk Ekonomi ve Sosyal Etüdler Vakfına: 1 milyon 111 bin dolar.

*Arı grubu: (IRI -Uluslararası Cumhuriyetçiler Enstitüsünden para alan kurum olarak geçiyor): 278 bin 500 dolar...

*Ulusal Demokrasi Enstitüsü'nün ise Yeni Forum Dergisi'ne 150 bin dolar artı 11 bin 766 dolar aktardığı yazılıyor. Bu enstitünün Türkiye'deki diğer STK'lara ise 824 bin 900 dolar verdiği not ediliyor.

ANDIÇ 1. BÖLÜM

Genelkurmay Başkanlığı Bilgi Destek Daire Başkanlığı'nın 2006 yılı Mart ayında yayımladığı Andıç başlıklı belgede STK'lar fişlenmiş. İşte ilk bölüm..

Genelkurmay Başkanlığı Bilgi Destek Daire Başkanlığı'nın 2006 yılı Mart ayında yayımladığı Andıç başlıklı belgeyle Türkiye'de Sivil Toplum Örgütleri'nin Faaliyetlerini tek tek sıralanıp, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'den, Rahmi Koç'a, Sabancı ailesinden, Eczacıbaşılara, Can Paker'den Oktay Ekşi'ye, TÜSİAD'dan TESEV'e kamuoyunca bilinen birçok isim ve derneğin fişlendiği ortaya çıktı.

Andıçta yer alan kişi ve kurumlar Türkiye'yi bölmek isteyen ABD ve AB'nin projelerini Türkiye'de yürütmek için birçok fondan yardım almakla� suçlanıyor.

Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Işık Koşaner, Genelkurmay Harekat Başkanı Bekir Kalyoncu ve Bilgi Destek Daire Başkanı Tümgeneral N. Baykul'a gönderilen ve altı bölümden oluşan Andıç'ın konu bölümünde şu çarpıcı ifadeler var: "Bu andıç, ABD ve AB'nin kendi amaçlarına uygun olarak yönlendirdiği sivil toplum örgütlerinin faaliyetleri hakkında bilgi vermek ve bu kapsamda alınabilecek karşı tedbirler hakkında onay almak maksadıyla hazırlanmıştır."

"Sivil Toplum Örgütleri ( STÖ'ler) her geçen gün gelişmekte ve yurtdışı bağlantıları önem kazanmaktadır. İnsan hak ve hürriyetlerinin uluslararası bir hüviyet kazanarak güçlü ülkelerin elinde siyasi bir koz haline gelmesi STÖ'lerin etkinliğini artırmaktadır"denen Andıç'ın değerlendirme bölümünde ise sivil toplum örgütlerinin yaptığı organizasyonların "ABD, Almanya gibi ülkelerin hedeflerine uygun bir kamuoyunun oluşturulmasına hizmet ettiği" iddia ediliyor.

73 sayfadan oluşan Andıç, ünlü spekülatör George Soros'un kim olduğu ve dünyada hangi organizasyonların içerisinde bulunduğunun anlatıldığı bölümle başlıyor. Soros'un başkanlığını yaptığı Açık Toplum Fonu'nun desteklediği dünyadaki örgütler, Gürcistan darbesine yaptığı destek, Kıbrıs, Rusya ve Bağımsız Devletler Topluluğu'ndaki faaliyetleri anlatıldıktan sonra, Soros Vakfı'ndan Türkiye'de parasal destek alan kişi ve kurumlar tablolarla gösteriliyor.

Türkiye'deki STK'lar, kişi ve diğer kurumlara mali desteği gösteren tablonun en üsütünde ABD'de Başkan'a bağlı dış politika konularını koordine eden resmi bir bürokratik yapı olan Ulusal Güvenlik Konseyi'nin (National Securitiy Council) konulması dikkat çekiyor.

Andıça göre mali destek buradan Natıonal Endowment For Democracy, Soros Vakfı gibi kuruluşlara geliyor ve oradan da Türkiye'deki kurumlara dağıtılıyor. Andıçtaki başka bir tabloya göre ise Soros Vakfı'nın hiyerarşik olarak üzerinde Musevilik var. Zaten George Soros tanıtılırken de Macar yahudisi olduğu kanlın karakterlerle yazılmış.

Tablolarda bu kurumlarla ilişki halinde olan ve onlardan mali destek alanlar arasında TOBB, TÜSİAD, Adalet, Dışişleri ve Milli Eğitim Bakanlıkları, TESEV, Arı Hareketı, Sabancı Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi, Marmara Üniversitesi Avrupa Topluluğu Enstitüsü, Liberal Düşünce Topluluğu, KADER, KAMER,SODEV, Umut Vakfı, ENKA okulları, Robert Koleji, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı gibi birçok vakıf, kurum, okul ve üniversiteyi görmek mümkün.

Dört sayfadan oluşan belgenin en dikkat çekici bölümü ise TESEV, Nafis Can Paker başlığının altında ise şu isimler var. "Nebahat Akkoç, Murat Belge, Osman Kavala, Ömer Madra, Eser Karakaş, Neşe Düzel "Sabetaylar" başlığıyla oklarla gösterilen isimler.TESEV Başkanı Can Paker'in adının en ortada ve büyük olarak ayzdılığı bu ilişkiler içinde adı geçen isimlerden bazıları şöyle " Bülent/Nejat Eczacıbaşı,Sabancı Holding, Mehemt ve Canan Barlas, Ahmet İnsel, Nabi Avcı, Ömer Dinçel, Salim Uslu, Oktay Ekşi, Sezen Aksu, Zülfü Livaneli, Taha Akyol, Özdem Sanberk, Şahin Alpay, Kürşat Bumin, Hakan Altınay, Ali Bulaç, Nadire Mater, Eyüp Can." Bu isimlerin karşısında irtibatlı oldukları kurumların isimleri ya da çalıştıkları üniversite ve gazetelerin isimleri bulunuyor.

Listede en dikkat çeken isimlerden biri ise Rahmi Koç. Rahmi Koç tabloda Yunan-Türk Forumu eş başkanı olarak bulunuyor. Forumun kurucusu Costas Carras'ın ilişkileri de yine Soros Vakfı'na ulaşıyor.

Genelkurmay Başkanlığı'nca hazırlanan ve altı bölümden oluşan 73 sayfalık Andıç'tan bazı bölümler şöyle:

Rahmi Koç: Yunanlı bir Bilderbergci olan Costas Carras'ın büyük ağırlığı bulunan Grek-Turkish Forum'da da TESEV Üstün Ergüder temsil ediyor. Ergüder adı, Soros'un enstitüsü OSI'nın Türkiye yapılanmasında da karşımıza çıkmıştı. Carras'a Southeast Europian Cooperative İnitistive'de (SECİ) de rastlıyoruz. Bilderbergci Carras, Rahmi Koç ile birlikte SECİ'nin Başkanlığı'nı yapıyor.

Annan Planı ve Can Paker: Rum Yunan ikilisinin de büyük katkılarıyla hazırlandığı bilinen Annan Planı, Ali Erel başkanlığındaki Kıbrıs Türk Ticaret Odası, Soros Vakfı yöneticilerinin yönetiminde bulunan TÜSİAD ile birlikte bu planın savunuculuğunu üstlenmiştir. Bu ilişkileri organize eden kişi Can Paker'dir. Paker TESEV Başkanı olup, TÜSİAD Haysiyet Divanı üyesidir.

'Kıbrıs İçin Annan Planı- Vatandaşın El Kitabı': Kitapçığı tanıtmak için Can Paker 4.12.2003'te medyanın üst düzey yöneticilerinin katıldığı yemekli bir toplantı düzenledi. Kitap Oslo Barış Araştırmaları Enstitüsü tarafından hazırlandı. İlter Türkmen ve Yalım Erez bu toplantıda hazır bulundu. Yapılan konuşmalarda plana övgüler düzüldü.

Şahin Alpay: KKTC'ye ve Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'a karşı yıkıcı faaliyetlerde bulunan ve bu faaliyetleri organize edip destekleyen AB yöneticilerinden Karen Fogg ile çok yakın ilişkiler içerisinde olup, KKTC'de Denktaş karşıtı basını ve gazetecileri yönlendiren kişidir.

Gül'le Soros ne görüştü? Mahalledeki Horoz, Soros: dünyayı kasıp kavuran 1998 borsalar krizinde başroldeydi. Gariptir ki, Türkiye de Soros'la yakından ilgili. Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül'ün eylül ayı içerisinde ABD'ye gerçekleştirdiği ziyarette görüştüğü isimlerden biri Soros'tur. Kendisiyle uzun bir görüşme yaptı. Soros, karanlık bir adam. Öyle ki adı bile gerçek değil. Ancak gerçek adı bilinmiyor. Şaşırtıcı olan soru ise şu: �Böylesi karanlık bir adamla Dışişleri Bakanı sıfatıyla Abdullah Gül ne görüşmüş olabilir?�

Sabancı Üniversitesi: Soros, İstanbul'a gelip, TESEV Başkanı Can Paker'in evinde akşam yemeği yerken ünlü Türk gazetecisi köşe yazarlarına ve ertesi gün de Türkiye'nin Harvard Üniversitesi olacak diye kurulan Sabancı Üniversitesi'nde öğrencilere �Sizim en önemli ihraç ürününüz ordunuzdur� diye altın akıllar verirken Afganistan'da gövdeler başsız dolaşıyordu.

Kemal Derviş: Soros Türkiye'de Hilton Oteli'nde kaldı. Aynı günlerde Kemal Derviş de oteldeydi. Soros ve Derviş buluşup Türkiye ekonomisini ve geleceğini tartıştılar. Soros kadar ünlü bir para sihirbazını Derviş, Amerika'dan tanıyordur nasıl olsa. İyi şeyler de konuşmuşlardır. Derviş sıradan biri değil. Dünya Bankası çalışanlarından. Dünya Bankası adı üstünde para demek, borç demek, kredi demek. Bizim gibi ülkelerin korkulu düşü demek. Ama yine de insan Türkiye'nin kaderine etken olmak için gönderilen Derviş'le, ünü paraya endeksli adamın ne işi olabilir demeden edemiyor.

Bilgi Üniversitesi:Soros'un İstanbul Bilgi Üniversitesi ili olan ilişkisine da bakmak gerekiyor. Anna Planı'na bu üniversitenin sıcak bakması ve kamuoyunu bu yönde etkilemeye çalışması da boşuna değil.

AKP'ye Eleştiriler:Ortaya çok karmaşık ilişkiler zinciri çıkıyor. Kıbrıs konusunda Kıbrıs Rum Kesimi ile Yunanistan'da kamuoyu tek ses olurken, Türkiye ve KKTC'de insanların ikiye bölünmüşlüğünü işte bu lobi ile izah etmek mümkün. Malum çevreler ile AKP iktidarı, Rum kesiminden gelenlerin araçlarıyla, muhalefet konvoylarına katıldığı, muhalefete büyük paralar akıtıldığı seçimlerin sonuçlarını ne kadar da doğal karşılıyor.

Türkiye'deki Alman Vakıfları: Türkiye'de yaşayan 100 bin Alman emeklisinin haricinde bilmediğimiz bir grup Alman var; her türlü etnik, dinsel-mezhepsel ajitasyon faaliyetleri gerçekleştiren... kısaca stratejik öneme sahip birimlerde "etki ajanı" ve "Alman sempatizanı" yetiştiren, şeriatçı yapılanmalardan çevreci örgütlere, bölücü yapılanmalardan terör örgütlerine, yasal derneklerden siyasal partilere uzanan çizgide; Türkiye'ye, Atatürk ilke devrimleri ile Cumhuriyetin tüm değerlerine karşı olan, ulus-devletin parçalanmasını isteyen tüm rejim karşıtlarına lojistik destek vererek bu ülkeyi alttan oyna bir grup ALMAN İSTİHBARATÇISI.

ANDIÇ 2. BÖLÜM

Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlanan "Sivil Toplum Örgütlerinin Faaliyetleri" konulu "gizli" andıçta, "Planan Faaliyetler" başlıklı bölümde, kamuoyu oluşturma, TSK'nın halkla bütünleşmesi, TSK lehine kamuoyu oluşturma, genel ve yerel medyanın izlenmesi gibi konularda yapılması gerekenler sıralanıyor.

"Planlanan Faaliyetler" başlığıyla yayımlanan ve andıçın "EK-E", "E-1 ve E-2" sayfalarında yer alan değerlendirmeleri imla hatalarıyla birlikte olduğu gibi yayımlıyoruz.

KAMUOYU OLUŞTURMA

"1- Kamuoyu oluşturma ve karar süreçlerinin ülkemizin amaç ve hedeflerine uygun olarak etkilenmesi maksadıyla;

a. İlk aşamada, halen iletişim içinde bulunulan ve Listesi EK-D'de sunulan Türk Silahlı Kuvvetleri kökenli dernek ve vakıflarla, soydaş federasyon ve dernekleri,

b. İkinci aşamada, TSK ile yönetsel ve ekonomik ilişkileri ve bağları bulunan ve binlerce eğitilmiş personelin görev yaptığı şirket ve vakıflar ( OYAK, ASELSAN, MKE gibi )

c. Üçüncü aşamada, faaliyet alanları ve yönetim kadrosundaki kişilerin ülkesini ve milletini seven tutum ve davranışları nedeniyle kendisini TSK'ne yakın hisseden dernek, vakıf ve kuruluşlar (KIZILAY, AKUT ve TEMA gibi),

ç. Daha sonraki aşamada, ekonomik ve sosyal bir nedenle TSK ile irtibat tesis etmek isteyen sivil toplum örgütlerinden; yapılacak araştırma sonucunda iletişim kurulmasında sakınca bulunmayanlar ve okul aile birlikleri ile iletişim kurmak,

d. Bahse konu organizsayonların bazı faaliyetleri icra etmesi için cesaretlendirmek ve onların icra edeceği bu faaliyetlerin bilgi desteğini sağlamak,

STK'LARI YÖNLENDİRELİM

2- Medyada ve üniversitelerde görev yapan ve bir Listesi EK-D'de sunulan emekli TSK personeli ile kamuoyunun bilgilendirilmesi kapsamında iletişim kurmak,

3- TSK'nin Halkla Bütünleşmesinin Geliştirilmesi ve Toplumsal Gelişime Destek Faaliyetleri kapsamında; sivil toplum örgütleri ile iletişim ve işbirliği içinde bulunmak, bu kapsamda yürütülecek faaliyetlerde sivil toplum örgütlerini ön planda tutmak, halkın beklentilerine cevap verecek şekilde bu organizasyonlarda birlikte hareket etmek,

4- Halkla Bütünleşmenin Geliştirilmesi ve Toplumsal Gelişime Destek Faaliyetleri kapsamında TSK mensuplarının uygun görülen sivil toplum örgütlerine üye olmalarını teşvik etmek, özellikle TSK'den emekli olan personelin sivil toplum örgütlerinde aktif olarak görev almalarını, bu örgütlerin yönetimi ve yönlendirilmesinde etkin olmalarını desteklemek,

BUNLARI DA DESTEKLEYELİM

5- Milli bayramlarda ve özel günlerde katılımı ve çoşkuyu arttırarak planlanan faaliyetlerin hedeflerine ulaşmasını, aynı günlerde TSK'leri tanıtım ve bilgilendirme faaliyetlerini desteklemek,

6- Türkiye'nin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olan anayasal düzenine yönelik tehditler hakkında kamuoyunun bilgilendirilmesi ve bu değerlere yönelik tehditlerin etkisiz hale getirilmesi mücadelesinde, sivil toplum örgütleri ile işbirliği yapmak,

7- Halkta ve organizsyonlarda; laik, demokratik ve sosyal toplum değerlerini benimseyen ve destekleyen, toplumsal sorumluluk düzeyi gelişmiş, duyarlı ve çevre bilincine sahip insanların desteklenmesine yönelik faaliyetlerin planlanarak icra edilmesini sağlamak,

8- TSK'leri tarafından icra edilen harekat, tatbikat, tören ve diğer faaliyetlerin kamuoyuna olumlu olarak yansıtılması maksadıyla yapılan bilgi destek faaliyetlerinin etkinliğinmin arttırılmasına yardımcı olmak,

MEDYAYI İZLEYELİM

9- Türkiye ve TSK'nin amaçları ve hedeflerini olumsuz olarak etkileyen tutum ve davranışlara karşı kamuoyunu bilgilendirme faaliyetlerini icra etmek,

10- Genel ve yerel medyanın izlenmesi ve bilgi toplanması, olumsuz yayınların etkinliğinin önlenmesi ve olumlu yayınların etkinliğinin arttırılması maksadıyla icra edilen faaliyetleri desteklemek,

11- Yurtiçi ve yurt dışında Türkiye ve TSK'leri lehinde kamuoyu oluşturulmasını sağlamak, Türkiye ve TSK'leri aleyhinde kamuoyu oluşturma hayretlerine karşı yapılan mücadeleyi desteklemek,

12- Sivil toplum örgütlerinin kuruluş amaçlarına ulaşmaları ve etkinliklerinin artması konusunda onların bilgi desteğini sağlamak,

13- Başta İnternet yayınlarının izlenmesi, bazı sitelere bilgi desteğinin sağlanması, sitelerde yapılan bazı araştırma ve anketlere iştirak edilmesi gibi konularda işbirliği ve koordinasyon içinde bulunmak,

14- İştirak edilen her türlü ortam ve faaliyetlerde; Türkiye ve TSK aleyhine yapılan bilgilendirme çabalarını etkisiz kılmak ve karşı bilgilendirme çalışmalarının yapılmasını sağlamak."

ANDIÇ 3. BÖLÜM

Genelkurmay'ın yeni ortaya çıkan andıçında emekli asker olup medya içinde desteklenmesi gerekenlerin isimleri yeralıyor. İşte o isimler..

Andıçın "EK-D" bölümünde medyada ve üniversitelerde görev yapan, desteklenmesi ve yararlanılması gereken emekli TSK personelinin yer aldığı iki liste yayımlandı.

Medyada yazıları yayımlanan emekli askerler listesinde aralarında Necdet Timur (Ulusal Strateji Dergisi), Kemal Yavuz (Akşam gazetesi) , Çevik Bir (Ulusal Strateji Dergisi), Armağan Kuloğlu (Stratejik Analiz Dergisi), Erol Mütercimler (M 5 Dergisi), Ercan Çitlioğlu (Referans gazetesi), Tevfik Diker (Gözcü gazetesi) bulunduğu 25 isim yer alıyor.

Yine aynı bölümde aralarında Rıza Küçükoğlu (Yeditepe Üniversitesi), İsmet Görgülü (Başkent Üniversitesi), Erol Mütercimler (Yeditepe Üniversitesi), İskender Pala (İstanbul Üniversitesi), Nihat Özcan (Akdeniz Üniversitesi) gibi üniversitelerde görev yapan 24 emekli askerin adı bulunuyor.


Haber: Mehmet Baransu/Taraf

MECLİS EL KOYMALI

13 Haziran 2009 09:26

Genelkurmay'ın deşifre olan son planına karşı milletin gözü Meclis'te...

Ergenekon zanlısı avukat Serdar Öztürk'ün ofisinde bulunan "AKP'yi ve Gülen'i bitirme eylem planı"na tepki yağıyor.

Andıcın suç olduğunu vurgulayan hukukçular, sorumluların ortaya çıkarılması gerektiğinin altını çiziyor. Hükümetin, Genelkurmay'dan bunun hesabını sormasını isteyen emekli Hakim Albay Ümit Kardaş, "Ortada kurumsal olarak hazırlanmış bir eylem planı var. Albayın kendi başına kaleme aldığı bir planı olamaz. Vahim bir durum." değerlendirmesinde bulundu. Hukukçular Derneği Başkanı Kamil Uğur Yaralı da hiçbir makamın bu tür plan hazırlamaya yetkisinin olmadığını kaydetti.

Emekli Hakim Albay Ümit Kardaş:

Hükümet Başbuğ'a sormalı

Ortaya çıkan andıç, kurumsal olarak hazırlanmış görünüyor. Hükümetin, Genelkurmay'a bunu sorması lazım. Vahim bir durum var. Bu faaliyetler tamamen hükümeti hedef alıyor ve darbe planının başlangıcı.

Darbe planına girişmek de müebbet hapis gerektiren bir suçtur. 27 Nisan bildirisi yaşandı bu ülkede, emekli olan genelkurmay başkanı da, o bildiriyi kendisinin yazdığını açıkladı. Ancak herhangi bir işlem yapılmadı. Bu olayda siyasi iradenin inisiyatifi önemli. Genelkurmay'ın soruşturması olayı aydınlatmak için değil, kimin sızdırdığını ortaya çıkarmak için.

Hukukçular Derneği Başkanı Kamil Uğur Yaralı:

Hukuk devleti ihlal edildi

Hiçbir makam veya kişinin böyle bir eylem planını hazırlamaya hakkı ve yetkisi yoktur. Ortada demokratik düzeni yıkmaya yönelik bir anayasal suç varsa devletin savcıları var, suç duyurusunda bulunsunlar. Andıçlamaya yönelik mücadele planlarının, demokrasiyi ve laikliği koruma maskesi altında Ergenekon'a destek sağlama niyeti olduğu ortaya çıkıyor. Asıl bunlar demokratik ve laik düzen için bir tehlike ve anayasal düzene karşı suçtur. Planı hazırlayanlar kimlerse ortaya çıkarılmaları ve cezalandırılmaları gerekir. Bu tür faaliyetler ordunun itibarını ve güvenilirliğini de zedelemektedir.


Eski savcı Gültekin Avcı:

Savcılar devreye girmeli

Askerî karargahta illegal faaliyet yürütenler bulunduğu bugüne kadar pek çok delille ortaya çıktı. Cumhuriyet Çalışma Grubu da buna benzer faaliyetler yapmıştı. Plan, Ergenekon'la bağlantılıdır. Sivil savcılığın yürüteceği soruşturmada aydınlatılmalıdır. İnsanları terörize edecek suç unsurlarını oluşturma hedefi, istihbaratta eski bir numaradır. Askerî vesayet rejimi devam ettikçe bunlarla daha çok karşılaşacağız. Genelkurmay bu zamana kadar soruşturmalarda öncelikle suçun nevine değil de, 'kim sızdırdı' konusuna baktı. Burada da aynı şekilde davranılmamalıdır.

Eski başsavcı Reşat Petek:

Millet artık uyanmalı

Ürpermemek elde değil. Türkiye'yi darbelerden korumak herkesin görevi. TSK'nın kendi içinde gerekli operasyonları yapıp suç işleyenleri yargıya teslim etmesi gerekir. Ergenekon'un askerî bürokrasi içerisine sızmış, gücünü ve makamını hâlâ kullanabilen unsurların varlığı ortaya çıkmış oluyor. Kendilerine göre düşman gördükleriyle mücadele için strateji geliştirmişler. Bazı medya organlarında bir süreden beri 'F tipi' tabirini görüyorduk. Dillerindeki baklanın planlı bir şekilde piyasaya sürüldüğü şimdi anlaşılıyor. Millet olarak çok daha uyanık olmak zorundayız.


Devletin kurumları mafyavari davranamaz
Mehmet Altan:

Ordu içinde siyaset yapıyorlar

Haberi okuyunca kanım dondu. Komplo tertipleyen bir grup, ordunun içinde siyaset yapıyor. İnsanların üstüne pislik atmaya çalışmaları ve bu hukuksuzluğu meşru hale getirmeleri; bu İttihat Terakki mantığı beni dehşete düşürdü. Ordunun işi bu mu? İnsanların evine silah koymak ne demek? İktidarın içine ajan koyacak bir orduyu düşünebiliyor musunuz? Türkiye'nin devlet olmaktan çok uzak olduğunu görüyorum ve endişeleniyorum.

NAZLI ILICAK

Hesabını vermek durumundalar

Genelkurmay sadece 'Nasıl sızdı?' diye bir araştırma yapmamalı. 'Nasıl böyle bir belge hazırlandı?' diye araştırma yapmalı. Genelkurmay başkanının bilgisi haricinde hazırlanıyorsa da, bilgisi dahilinde hazırlanıyorsa da vahim. Birtakım belgeler çıkıyor, silahlar çıkıyor. Bu nasıl bir iş? Eğer bilgisi dâhilindeyse o zaman sorumluluk taşıyor. Bunun hesabını vermek durumundadır. Bunun üzeri kapatılmamalıdır.


AHMET ALTAN

Devletin suç işleme özgürlüğü yok

Hükümeti şeriatçı ilan etmekle ve bir cemaatin üyelerini 'silahlı terör örgütü' kılığına sokmak için plan yapmakla uğraşıyorlar. Ordu, 'ben bunlardan kuşkulanıyorum, bunların evinde silah bulunmasını sağlayayım' diyemez. Bunu yapmak suçtur. Devletin ve ordunun suç işleme özgürlüğü yoktur. İftira atmak, panik yaratmak ve insanları bölmek için plan yapan ordu olmaz. Artık bizim ordu, işinin 'askerlik' olduğunu kavrasa da Türkiye rahatlasa.

HASAN CELAL GÜZEL

Darbeci zihniyet tasfiye edilmeli

Bu belgeler gerçekse korkunç bir olay. İki ay önce yapılan bir çalışmadan bahsediyoruz. Bu da TSK içinde hâlâ darbeci, demokrasiye karşı, komplocu odakların bulunduğunu gösteriyor. Bu belgeyi tertip edenleri mutlaka ortaya çıkarmak, cezalandırmak lazım. Aksi takdirde Türkiye'de demokratik rejimi oturtamayız. Mafyavari çetelerle uğraşırken, devletin kurumları bu hale gelmişse durum oldukça vahim. TSK, içinde soruşturma başlatmalı.

ALPER GÖRMÜŞ

Ergenekon zihniyetinin kopyası

2007'de yayınladığımız belgelerde doğrudan sivil toplum kuruluşlarını harekete geçirmek düşüncesi vardı. Bunda ise çok net bir tezgah... Silah temin edilecek, yakalanacak... Kara propaganda yapılmak üzere hazırlanmış. Çok tehlikeli. Şunu öğrenmemiz lazım: Bu, Genelkurmay Başkanlığı'nın bilgisi dahilinde mi hazırlandı? Hazırlandıysa da korkunç, değilse de... Bu metinlerin, Ergenekon zihniyetinin bire bir kopyası olduğu çok açık.

ŞAMİL TAYYAR

Genelkurmay dosyayı kapatmasın

Belki daha vahim belgeler de kasalarda saklanıyordur. 28 Şubat süreci de bu tarz belgeler sonucunda organize edildi. Ülkeyi kaosa sürüklemeye çalışanlar bu defa başarıya ulaşamayacaklardır. Bu dosya kapatılırsa en büyük zararı asker görür. Ergenekon'un üzerine nasıl gidildiyse TSK içinde varlığı devam eden uzantılarının da üzerine aynı heyecanla gidilmelidir. Kurum içindeki bu çürük elmalar sağlıklı bünyeyi tümden bozabilir.

ALİ BAYRAMOĞLU

Ergenekon sanıklarıyla ilişki var

Bundan birkaç ay önce TSK içinde siyasi müdahaleye yönelik planlar yapılıyor olması oldukça vahim. Bunun bir Ergenekon sanığının evinde bulunuyor olması, bazı TSK mensuplarıyla Ergenekon sanıkları arasında yakın ilişkinin kanıtlanması anlamına geliyor. Ergenekon'dan tutuklanan subaylara yönelik imaj parlatma amacı da dikkat çekici. TSK'nın soruşturma başlatması şimdilik iyi bir adım gibi görünüyor.

ERGUN BABAHAN

Meclis, olaya el koymalı

Bu bir darbe girişim belgesidir. AK Parti'yi etkisiz kılmaya yönelik bir plan. TSK, üzerine vazife olmayan işlere bulaşmış. Evlere silah konulması girişimleri falan demokrasi ve hukuk devleti açısından çok kaygı verici. Çünkü Türkiye'nin önemli bir bölümü şu anda Jandarma bölgesi. Buralarda neler olacağını insan düşünmek bile istemiyor. Türkiye bunu Genelkurmay soruşturmasına bırakamaz. Meclis tarafından soruşturulması gerekiyor.

aktifhaber

Ergenekon davasında, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada mahkeme heyeti tutuklu 31 sanıktan 4'ünün tahliyelerine karar verdi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada mahkeme heyeti, tutuklu sanıklardan Mete Yalazangil, Mehmet Adnan Akfırat, Ali Kutlu ve Murat Çağlar'ın, dosya kapsamı, delil durumu, sevk maddeleri ve suç vasıflarının değişme ihtimalini dikkate alarak, tahliyelerini kararlaştırdı.
Mahkeme heyeti, duruşmanın, heyetin yıllık izne ayrılacak olması, yargılanmasına başlanacak olan bu dosyayla birleştirme talepli ''Ergenekon'' soruşturmasının ikinci iddianamesine ilişkin dosyanın inceleme ve işlemleri dikkate alınarak, zorunlu olarak 3 Ağustos Pazartesi günü saat 09.30'a bırakılmasına karar verdi.

KERİNÇSİZ'İN AVUKATI BİRLEŞMEYE İTİRAZ ETTİ

''Ergenekon'' davasına bakan mahkeme heyeti, Danıştay'a saldırı dava dosyasının birleştirilme talebiyle gönderildiğini ve bu yöndeki kararın gelecek oturumda açıklanacağını bildirdi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmanın talepler bölümünde söz alan tutuklu sanık Kemal Kerinçsiz'in avukatı Tolga Akalın, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılarak, ''Ergenekon'' soruşturması kapsamında tutuklanan avukat Levent Göktaş'tan ele geçtiği iddia edilen ve çeşitli yargı mensuplarına ait kişisel bilgi ile görüntülerin bulunduğu öne sürülen DVD'nin mahkemece istenmesini talep etti. Bu DVD'nin, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin ''Ergenekon'' davası ile Danıştay'a saldırı davasının birleştirilmesine ilişkin kararını açıklamasından önce kamuoyuna yansıdığını ifade eden Akalın, DVD'nin heyetçe tetkik edilmesini istedi. Akalın, sonucun olumlu çıkması halinde de Danıştay'a saldırı davası ile ''Ergenekon'' davasının birleştirilmesi kararının yazılı emir yoluyla bozulmasının değerlendirilmesi için Adalet Bakanlığına müzekkere yazılmasını talep etti.

KÖKSAL ŞENGÜN KAPA ÇENENİ DÜZELTMESİ YAPTI

Tolga Akalın'ın konuşmasının ardından yeni bir talep almadan önce tutuklu sanık Oktay Yıldırım'a bir konuyu açıklığa kavuşturmak istediğini söyleyen Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, geçen hafta Yıldırım'ın talebini aktarması sırasında kendisinin, ''kapa çeneni'' dediği yönünde bazı yanlış haberlerin aksettirildiğini vurguladı. Şengün, bu haberler üzerine duruşma sırasında yapılan kayıtları defalarca dinlediğini ve böyle bir şey söylemediğini tespit ettiğini belirterek, ''Kapat çeneni' değil, ses tesisatında bir sorun vardı, görevliye, 'kapat sesi' dedim. Böyle bir konuşma zaten benim tarzım değildir'' şeklinde konuştu.

Oktay Yıldırım da Şengün'e, ''Biliyorum efendim, biliyorum'' diye yanıt verdi.

''LÜTFEN SAFINIZI BELLİ EDİN''

Tutuklu sanık emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün kızı ve avukatı Zeynep Küçük de ''Ergenekon'' davasının 100'üncü duruşmasına gelinmesine ilişkin basında pek çok yorum haberlerin yer aldığını belirterek, kendisinin de bu konuda yorumda bulunmak istediğini söyledi. 100 duruşma yapılmasına rağmen sanıkların atılı suçlamaları gerçekleştirdiklerine dair tek bir somut kanıt bulunmadığını, buna rağmen bazı basın organlarının ''pek çok gerçek ortaya çıktı'' şeklinde haberler yaptığını ifade eden Zeynep Küçük, şöyle konuştu:

''100 duruşma sonra elde hala herhangi bir belge ve bulgu olmamasına rağmen varmış gibi bunları söyleyebiliyorlarsa, bu haberleri yapma cesaretini bu mahkemeden alıyorlar. Savcılar üçüncü, dördüncü dalgaları yapma cesaretini de bu mahkemeden alıyorlar. Dördüncü, beşinci iddianameyi de yapacaklar ve siz bunları kabul edeceksiniz. 'Ben neden buradayım?' diye sanıklar da sanık yakınları da soruyor. Çok iyi biliyorum ki bunu siz de soruyorsunuz. 'Bu kararların altına neden ben imza atmak zorunda kalacağım?' ya da 'bu yükü nasıl taşıyacağım?' diyorsunuz.

Ben ömrüm boyunca tehdit altında yaşamış bir insanım. İlkokulda bu tehditler yüzünden ben sınıftayken kapıda koruma beklerdi. Teneffüslere çıkamazdım, bu tehditler yüzünden yasaktı. Öğrenim hayatım boyunca Türkiye'nin en ücra yerlerindeki okullarda okudum. Yaşıtlarım yataklarında uyurken, ben masaların altında geçirdim gecelerimi, tepemizden geçen kurşunlar nedeniyle. Biz bedel ödedik. Artık lütfen ortaya çıkan gerçekleri değerlendirin. Bir bedel ödenecekse, lütfen safınızı belli edin, hepimiz elimizi taşın altına koyalım ve yine bedel ödemek gerekiyorsa, hukukun üstünlüğü için bu gerekiyorsa, bedeli birlikte ödeyelim.''

Taleplerin ardından Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, dava dosyasına gelen evrakları okudu.

Tutuklu sanık Nusret Senem'in talebi doğrultusunda Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığından istenen Susurluk Raporu'nun eksik kısımlarının dosyaya gönderildiği, yine de birkaç sayfanın eksik olduğu belirtildi.

Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, Danıştay'a saldırı davası dosyasını birleştirilme talebiyle mahkemeye gönderdiği kaydedildi.

ARA KARARLARDA ÖNEMLİ AYRINTILAR

Talepleri değerlendirmek üzere verilen 4.5 saatlik aranın ardından Başkan Şengün, heyetçe alınan ara kararları okudu.

SUSURLUK'UN GİZLİ BÖLÜMLERİ İSTENDİ

Buna göre mahkeme heyeti, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığı'na yazı yazılarak, Susurluk Raporu'nun eksik 12 sayfasının mahkemeye gönderilmesini, bu rapora dayanak yapılan 13 adet ek belgenin de istenilmesini kararlaştırdı.

Nusret Senem'in talebini kabul eden mahkeme heyeti, MİT Müsteşarlığı'na yazı yazılarak, mahkemeye 6 adet CD ile birlikte gönderilen ihbar mektubunun aslının iade edilmek üzere istenilmesine hükmetti.

Yine MİT Müsteşarlığı'na yazı yazılmasını kararlaştıran mahkeme heyeti, mahkemeye gönderilen yazıda, şema hazırlanırken Tuncay Güney'in ifadelerinden de yararlanıldığının belirtildiğini dikkate alarak, MİT'in gönderdiği 6 adet CD içerisinde Tuncay Güney'e ait görüntüsüz ses kaydı dışında mülakat şeklinde alınan herhangi bir beyanını içeren bir kaydın olup olmadığının sorulmasını kararlaştırdı.

Mahkeme heyeti, Ankara ve İstanbul'daki Ulusal Kanal, İşçi Partisi ve Aydınlık Dergisi'nin bulunduğu binalarda, Hayati Özcan'ın İzmir'deki evinde ve iş yerinde, Doğu Perinçek'in evinde yapılan aramalarda ele geçen bilgisayar, CD ve diğer eşyaların tamamının, bir kısmının iade edilip edilmediğinin, bunlar üzerinde inceleme yapılıp yapılmadığının, özellikle CD'ler üzerinde parmak izi incelemesi yapılıp yapılmadığının sorulması için Ankara, İstanbul ve İzmir emniyet müdürlüklerine yazı yazılmasını kararlaştırdı.

Akdeniz Üniversitesi'ne yazı yazılmasına hükmeden mahkeme heyeti, 2006 veya 2007 yılında TCK'nın 301. maddesiyle ilgili olarak bu üniversitede yapılan ve Vural Savaş, Kemal Kerinçsiz, Oral Çalışlar ile Hrant Dink'in katıldığı toplantıyla ilgili olarak tutanak düzenlenip düzenlenmediğinin, düzenlenmişse ilgili evrakın celbini kararlaştırdı.

''GİZLİ'' İBARELİ DERS NOTU

Mahkeme heyeti, Kurmay Yüzbaşı Ceyhan Karagöz tarafından 12 Aralık 1999'da yazılan, ''gizli'' ibareli olan, PKK terör örgütünün Diyarbakır'ın Lice ilçesinde 27 Kasım 1978'de kurulduğuna ilişkin ders notunun tespiti, hangi kaynaklara dayanılarak hazırlandığı, ders notunun hangi tarihler arasında okutulduğu, kimlere ders verildiği ve adı geçen subayın halen sağ olup olmadığı, ders notuna ilişkin bilgi, belge ve bu notun istenmesi için Genelkurmay Başkanlığı'na yazı yazılmasını kararlaştırdı.

12 Mart 1997'de göreve getirilen tanık Bülent Orakoğlu hakkında, ''devletin gizli belgelerini ele geçirmek''ten dolayı Genelkurmay Başkanlığı Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Ankara Askeri Mahkemesi'nin 27 Şubat 1998 tarihli dosyasının ''görevsizlik''le gönderildiğini belirten mahkeme heyeti, dosyanın ekleri ve delilleriyle birlikte celbi için Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'ne yazı yazılmasına karar verdi.

Tuncay Güney'in 2001 yılında alınan beyanında, Ayşe Önal, İbrahim Akbaba, Behiç Özerden ve Bayram Yurtçiçek ile birlikte BMW marka bir araçla Irak'ın kuzeyine gittiğini belirttiğini ifade eden mahkeme heyeti, söz konusu kişilerin 1999, 2000 ve 2001 yıllarında Irak'ın kuzeyine giriş-çıkış yapıp yapmadıklarının, ne şekilde giriş-çıkış yaptıklarının ve tarihlerinin Habur Gümrük Müdürlüğünden sorulmasını kararlaştırdı.

ÜMRANİYE BOMBALARI ÜZERİNDE 28 ADET PARMAK İZİ TESPİT EDİLDİ

Ümraniye'de ele geçtiği iddia olunan el bombaları üzerinde 28 adet parmak izi tespit edildiğini kaydeden mahkeme heyeti, bu izlerin, tüm sanıkların parmak izleriyle karşılaştırılıp karşılaştırılmadığının, karşılaştırma yapılmışsa buna ilişkin raporların celbi için İstanbul İl ve Ümraniye ilçe emniyet müdürlüklerine yazı yazılmasına, aksi durumda gerekli karşılaştırmanın yapılmasına karar verdi.

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ne yazı yazılarak, Susurluk dosyasının tüm ekleriyle birlikte celbine karar veren mahkeme heyeti, tüm sanıkların 2000-2008 yılları arasında üyesi, kurucusu ve başkanı oldukları vakıfların, derneklerin isimlerinin ve üyelik tarihlerinin sorulması için İçişleri Bakanlığına yazı yazılmasına hükmetti.

DANIŞTAY'A SALDIRI DAVA DOSYASININ BİRLEŞTİRİLME TALEBİ KARARI GELECEK OTURUMDA AÇIKLANACAK

Mahkeme heyeti, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Danıştay'a saldırı dava dosyasının ''Ergenekon'' davasıyla birleştirilmesi yönünde muvafakat verilmesiyle ilgili talebi konusunda da gelecek oturumda karar verilmesini hükme bağladı.

aktifhaber

HANGİ İSLAMCI YAYIN ORGANI ERGENEKON SAVCILARINA DAVA AÇTI?

Baran dergisi 2. Ergenekon iddianamesine karşı savcılara dava açtı.

Baran, İBDA fikriyatına mensup kişiler tarafından çıkarılan bir dergi. Baran dergisi yetkilileri iddianamede kendileri hakkında geçen ilgili bölümlerin gerçek dışı olduğunu belirttiler.

Söz konusu bölümde ATO Başkanı Sinan Aygün ile yapılan röportaj nedeniyle telefon konuşmalarının iddianamede yer alması ve aynı şekilde dergiyi yasa dışı bir yayın gibi göstermesi üzerine dava açtıklarını belirttiler.

Odatv.com

İşte Baran dergisinde yayımlanan “Ergenekon 2. İddianamesine karşı dava” başlıklı açıklamanın ilgili bölümü:

“Geçtiğimiz haftalarda hazırlanan, İst. 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilen ve kamuoyu tarafından "Ergenekon Davası" olarak bilinen davanın İkinci İddianamesi'nde (Esas no: 2009/268) Dergimiz BARAN'la ilgili olarak gerçek dışı ifadeler kullanılmıştır.

Haber müdürümüz sayın Fazıl Duygun'un Ankara Ticaret Odası Başkanı sayın Sinan Aygün'le gerek röportaj öncesi ve gerekse röportaj sonrası gerçekleştirdiği telefon konuşmaları iddianameye konulmuş, ardından da dergimizle alâkalı olarak hiçbir kanunî mesnedi olmayan ifadelerde bulunulmuştur.

İddianame'nin 1065. sayfasında geçen şu ifâdelere dikkat: "(…)şüpheli her ne kadar "Ben Bu Dergiyi Barem adındaki bir Ekonomi Dergisi olarak biliyordum. Ben böyle bir faaliyet içinde olduğunu bilseydim kesinlikle Röportaj vermezdim. Her ne kadar konuşmada BARAN olarak geçse de ben barem olarak anladım." şeklinde savunmada bulunmuş ise de görüşme içeriğinde derginin geldiğini ve çok güzel olduğunu beyan etmiş olmasından da savunmasında samimi olmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca BARAN dergisinin İBDA-C adlı terör örgütün resim yayın organı gibi yayın yaptığı bu konuda birçok davanın açıldığı, ayrıca bu derginin bazı sayılarında ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ üyelerine tutuklandıkları soruşturma ile alakalı yaptıkları yayınlarında ERGENEKONcuları kardeşlerim olarak vasıflandırıp destek olucu mahiyette yayınlar yaptığı dosyada mevcut TERÖR daire başkanlığının raporundan anlaşılmıştır."

BARAN'ı "İBDA-C'nin yayın organı"ymış gibi gösteren emniyet yönlendirmeli ifadeler gerçeği yansıtmamaktadır!

BARAN dergisi, İBDA fikriyatına mensup kişiler tarafından çıkarılan yasal bir yayın organıdır.

Hukuken "İBDA-C" diye yekpâre bir örgüt olmadığını en iyi emniyet birimleri de bilmekte ve resmî sitelerinde de bunu yazmaktadırlar.

İddianame'de dergimiz hakkında yazılan ifadelerden dolayı, her türlü hukukî girişimde bulunacağımızı ifade ederken, dergimiz eksenli yıldırma operasyonlarına da izin vermeyeceğimizi bir kez daha ilân ediyoruz!

Telefon dinleme hususundaki gayrı-hukukî uygulamalar hakkında da ilgili mercilere ayrıca müracaatımız olacaktır.”

16 Nisan 2009
odatv

Bombalar TSK'nın, kroki Yarbay'ın
19.06.2009 - 17:06



Ergenekon soruşturmasında Yarbay Mustafa Dönmez'in evinde ve Zir Vadisi'nde bulunan bombalardan 20'sinin 1981 ve 1984 yıllarında Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na verildiği ortaya çıktı. Mühimmatın yerini gösteren krokiyi çizen kişi de Yarbay Dönmez.

İSTANBUL - Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan Yarbay Mustafa Dönmez'le ilgili askeri savcılık tarafından iddianame hazırlandı.

İddianamede, Yarbay Dönmenz'in Ankara Zir Vadisi'ndeki mühimmatın yerini gösteren krokiyi kendisinin çizmediği, silah ve bombaların da kendisine ait olmadığını söylediği yer alıyor. Ancak, İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı ve Jandarma Kriminal Daire Başkanlığı'nın raporları Yarbay Dönmez'i yalanlıyor.

Jandarma raporunda, "Krokinin Yarbay Mustafa Dönmez'in eli ürünü olduğu kanaatine varılmıştır" deniliyor.İddianamede'ye göre ele geçirilen el bombalar MKE tarafından üretilmiş. MKE belgesinde, kafile numarlarında yol çıkılarak ele geçirilen 20 el bombasının 1981 ve 1984 tarihlerinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na teslim edildiği belirtiliyor.

Ancak, Zir Vadisi'nde bulunan 30 el bombası ile Sapanca'da ele geçirilen 22 el bombasından bir
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Sal Hzr 23, 2009 9:35 pm    Mesaj konusu: İşte Gladyo'nun 60 Yıllık Tarihi Alıntıyla Cevap Gönder

Hem Sünnî Türk, Hem Köylü, Hem de Amiral Olmak İstiyor: “Yok Artık!...”
Murad Salih

Önce Doç. Dr. Cengiz Şişman’ın, Sabetaycıların Türkiye'de kurmak istedikleri düzen, yönetimdeki nüfuzları, sayıları hakkında Akşam Gazetesine verdiği röportajdan küçük bir iktibas yapalım:

[ (..) 400 yıldır kentsoylu bir yaşam süren, dolayısıyla ortalamanın üzerinde bir eğitim ve refah düzeyine sahip bu kesim, Cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren önemli konumları işgal etti.
(..)
'SABATAYİSTLERİN yaşadığı en büyük kırılmalardan biri 19. yüzyıldan itibaren etkisi altında kaldıkları aydınlanmacı fikirler, ikincisi Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Yunanistan ile yapılan nüfus mübadelesi. Sabatay kökenliler zaman içinde 3 alt gruba (Yakubi, Karakaş ve Kapancı) bölündü. 20. yy'da sekülerleşip dini bağlarını kopardıklarını görüyoruz. Osmanlı'nın son döneminde ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında, büyük şehirlerde önemli roller oynamışlar. Ticarette, bürokraside akademide, gazetecilikte ve eğitimde aktifler. Selanik'ten gelirken Feyziye ve Terakki Mektepleri, Yeni Asır Gazetesi gibi birçok kurumlarını da beraberlerinde getirmişler. Jön Türkler ve İttihat Terakki'nin diğer elitleri ile birlikte devrimci bir ruh ile Osmanlı toplumunu ve erken Cumhuriyet toplumunu seküler ve kozmopolit bir toplum haline getirmek için gayret etmişlerdir. Çünkü hem bir kısım Türk entelijansiyasının hem de Sabatayist kökenli insanların çoğunun en büyük amaçlarından biri, İslam'ın kamusal alan dışında olduğu seküler bir ulus devlet yaratabilmekti.
(..)
Başta İstanbul ve İzmir'de olmak üzere 60-70 bin kadar Sabatay kökenli bulunuyor.]


Doç Dr. Cengiz Şişman’’ın yukarıdaki sözleri yaklaşık 150 yıllık Batılalşma maceramızın damardan girilerek yapılmış özeti gibi...

Osmanlıda 400 yıl zengin/şatafatlı bir hayat süren dolayısıyle toplum ortalamasının üstünde bir eğitim ve refah düzeyine sahip küçük bir dini-ırkî azınlık; önce İttihat ve Terakkî Fırkası içinde önemli yerleri işgal ediyor, daha sonra bu partinin önderliğinde yapılan bir ihtilalle Osmanlı yönetiminde ve sivil ve askerî bürokrasisinde önemli mevkileri ele geçiriyor ve , “Cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren önemli konumları işgal” ediyor. Bunların bütün dertleri; Dindar ve ahlâkî değerlere sahip bir yapıya sahip “Osmanlı toplumunu ve erken Cumhuriyet toplumunu seküler(/laik/dinsiz) ve kozmopolit(/millî-ahlakî değerlerini kaybetmiş) bir toplum haline getir”erek “İslam'ın kamusal alan dışında olduğu seküler(/laik/dinsiz) bir ulus devlet yaratabilmekti.”

-Muradlarına erdiler mi?

Erdiler ermesine de..

Bunları, sağdan saysan da soldan saysan da topu topu “60-70 bin” kişi...

70 Milyonluk bir ülkeye ilanihaye nasıl hakim olacaklar?

Din ve ahlâk eğitim ve öğrenimi ortadan kaldırmak için “Tevhid-î tedrisat (eğitim öğtetrimin birleştirilmesi) Kanunu”nu çıkararak. Osmanlıdan kalan bütün medreseleri/üniversiteleri kapatarak, onbinlerce öğrenci ve ve binlerce müderris/akademisyeni bir gecede sokağa attılar... Gelin görün ki bu “eğitim birliğin”i askeri ve sivil eğitim ayrılığında da kaldırmak hiç akıllarına gelmedi...

Yeni kurulan laik mekteplerde halkın çocuklarına “ailelerinin kendilerine öğrettiği bütün dinî, ahlâkî, millî, tıbbî, kültürel her türlü bilginin gericilik, cahillik, softalık ürünü, yalan, yanlış ve uydurma şeyler olduğu... Zira annelerinin babalarının dedelerinin ve ninelerinin orta çağ karanlıkları içinde yaşayan ilkel insanlar oldukları.. Gazi Musatafa Kemal Hazretleri’nin Kurduğu Cumhuriyet sayesinde bu karanlıklardan artık kurtularak aydınlanacakları” ezberletildi...

Bu yolda devşirebildiklerini yanlarına alarak onlarla birlikte toplumu yönetmeye başladılar...

Bu yüzden de kritik mevkileri teslim edecekleri halk çocuklarına (sünnî müslüman kökenlilere) asla güvenmediklerinden... Onları dinleri, ahlâkları ve kültürlerinden tam olarak ve gerçekten kopup kopmadıklarını anlayabilmek için çok sayıda, çok sinsi ve çok ağır testlerden geçirdiler... Sünnî kökenli halk çocukları Avrupa Yakası’nın “İdare Müdürü Burhan Altıntıntop”u gibi onlardan biri olmak için, ne kadar yaranmaya çalışsa, bütün şahsiyetini kaybetme pahasına kendinden tavizler verse bile; hep bir “şüpheli şahıs” muamelesi gördü ve o bunun niye böyle olduğunu bir türlü anlayamadı...

Burhan’ın anlamadığ;ı şey şuydu: O, ne yaparsa yapsın asla onlardan biri olamayacağı, onlar tarafından asla tam bir kabul görmeyeceği idi; çünkü “kökenleri farklı”ydı...

Burhan onlara “idare müdürü” olabilir... Onların hayatlarını kolaylaştıracak her hizmeti kendini paralarcasına yapabilir... Ama... Asla onlardan biri olamazdı... Lütfedip uygun bir maaş ödüyorlardı ya bu bidon kafalı, göbeğini kaşıyan cahil, görgüsüz adama... Bir de aralarına mı alacaklardı?

“Yok artık!”

***

Taraf Gazetesi’nin "AKP ve Gülen'i Bitirme Planı"nı manşetiyle yayınladığı ve “çok gizli askerî belge” olduğunu öne sürdüğü fotokopide imzası bulunduğu iddia edilen Dz. P Kurmay Kıdemli Albay Dursun Çiçek’i artık herkes tanıyor...

AB-D/AKP-Fetullah Medyası’nın özel harpçi kalem esnafına göre o, “ETÖ’cü, darbeci, çuntacı çok tehlikeli bir asker”..

Albay Çiçek “ben böyle bir belge hazırlamadım oradaki imza başka bir yerden kopyalanarak yapıştırılmış” diyor...

AB-D/AKP-Fetullah Medyası koro halinde “yalaaan” diyor...

GKB org. Başbuğ “Araştırdım bu belge kesinlikle bizim karargâhta hazırlanmadı, bu belge değil bir kâğıt parçasıdır” diyor,

AB-D/AKP-Fetullah Medyası koro halinde “inanmayıııız” diyor...

Genel Kurmay Askerî savcılığı “Karahgahtâki bütün kayıtları ve bilgisayarları inceledik, Albay Çiçek’in bilgisayarına baktık böyle bir belgenin izine rastlamadık” diyor...

AB-D/AKP-Fetullah Medyası koro halinde “bu doğru olamaaaz” diyor...

GKB başkanı 4 kuvvet komutanı ile birlikte 36 generali yanına alarak basın toplantısı düzenliyor.

“Bu belge değil bir kâğıt parçasıdır. Ortada delil olmadan ben albayımı size yedirmem” diyor...

AB-D/AKP-Fetullah Medyası koro halinde “vaay hani nerede demokraasi” diye bas bas bağırıyor...

Ergenekon savcısı, Albay Çiçek ’i ve aniden yanına kattığı biri emekli 8 kıdemli kurmay albayı gün boyu sorguladıktan sonra Albay Çiçek’in bu defa “örgüt üyeliği”nden tutuklanmasını talep ediyor... Hakim tutukluyor...

AB-D/AKP-Fetullah Medyası koro halinde “işte demokraasi bu, yaşasın adalet ” diye sevinç çığlıkları atıyor...

Ertesi gün Albay’ın avukatları tutukluluğa itiraz ediyor; Mahkeme “bu delillerle insan tutuklanır mı?” diyerek Albay’ın tahliyesine karar veriyor...

AB-D/AKP-Fetullah Medyası koro halinde “Olur mu böyle şey? Savcım o kadar uğraşıp adamı tutuklatsın, mahkeme ertesi gün serbest bıraksın bu ne biçim hukuk” diye ağıtlar yakıyor...

Ne Albay Çiçek’i tanırım, ne de onu tanıyan birini... Onun adını Taraf Gazetesi’nden öğrendim...

Ama..

AB-D/AKP-Fetullah Medyasını iyi tanıyorum...

Her gün bu toplumun bütün kültürel kodlarını tahrip ederek, yerine adına “liberal demokrasi” dedikleri, bizi Batı Emperyalizmi’nin gönüllü ve uysal köleleri haline getirecek zehirli kodları şuurumuza nasıl sinsice zerkettiklerini biliyorum.

Bunların içinde “bir çift kadın memesine bütün bir vatanı; içindeki insanları, onların bütün maddî ve manevî zenginlikleri ile birlikte gözünü kırpmadan satabilecek” kadar yoz/çürümüş/kokuşmuş/bencil/ahlâksız/vicdansız yaratıkların olduğunu da biliyorum...

Bu yüzden de “Koskoca AB-D/AKP-Fetullah Medyası, bir albayı linç ederek tutuklatmak için niye bu kadar hevesle çalışıyor? Bunların asıl derdi ne? Ne istiyorlar bu Albay’dan?” diye düşünmekten kendimi alamıyordum...

Sabah gazetesinin “Albay Çiçek'in Köyü ve Köylüleri” başlıklı haberinin zihnimde dolanıp duran soruları çözmemi sağlayacak, meseleyi aydınlatacak ipuçlarını taşıdığını farkettim:

[Albay Çiçek'in memleketi Tokat’ın Reşadiye ilçesine bağlı Umurca Köyü'nde tam anlamıyla bir şaşkınlık var. Son seçimlerde AK Parti'nin 225 geçerli oyun 202'sini aldığı, CHP'ye sadece bir oy çıkan köyde albayın sınıf arkadaşı Köy Derneği Başkanı Sıtkı Yıldız, şunları söylüyor: "Biz Dursun'un paşalığını bekliyorduk, böyle bir şey yapacağına ihtimal vermiyoruz...." 13 saatlik sorgudan sonra tutuklanan Albay Çiçek'ün köyünde geçmişten bugüne kadar seçimlerde hep sağ partiler tulum çıkarmış. Umurca'da isminin açıklanmasını istemeyen bir köylü, şunları anlatıyor: " Kendi halinde yaşayan bir köyüz. Hayvancılık yaparak hayatımızı kazanıyoruz. Küçük bir köyüz ama, İstiklâl madalyalı dört gazimiz var. Dursun'un ailesi ve köyde yaşayan akrabalarının tamamına yakını AK Parti'li. AK Parti'den önce Doğru Yol, ANAP ve Adalet Partisi'ne oy verilirdi." İstanbul Bağcılar'da bulunan Umurca Köyü Sosyal Yardımlaşma Dayanışma ve Kültür Derneği'nin Başkanı Sıtkı Yıldız, Albay Çiçek'in çocukluk arkadaşı. İlkokula beraber gitmişler. Yıldız, şöyle konuşuyor: "Kendi halimizde yaşayan bir köyüz. Açıkçası kimse bu duruma anlam veremiyor. Dursun'un haricinde köyden çıkmış iki askerimiz daha var. Biz Dursun'un paşalığını bekliyorduk, hayal kırıklığına uğradık" diyor. Yıldız şöyle devam etti: Köyümüzde 2009 İl Genel Meclisi seçim sonuçları her şeyi ortaya koyuyor. 225 geçerli oyun 202'sini AK Parti aldı. Sandıktan MHP'ye 16, CHP'ye 1, İşçi Partisi'ne, BBP'ye ve bağımsız adaya da 1'er oy çıktı. Kendimi bildim bileli bizim köyden hep sağ partilere oy çıkmıştır. Adalet Parti, Doğru Yol Partisi, ANAP ve şimdi de AK Parti'ye ağırlıklı oy veren bir yapı var köyümüzde.." Dursun Çiçek'in amca oğlu ise Yozgat Valisi Amir Çiçek. Dursun Çiçek'in ve Amir Çiçek, 1976'da Sivas Pamukpınar Öğretmen Okulu'nda birlikte okumuşlar.]

Yukarıda özetlediğimiz bu haberde ne görüyoruz?

Albay Çiçek “Selânik dönmeleri”nden değildir. “Alevî” değildir. Onların yozlaştırdığı “(Türk, Kürt, Yahudi, Rum, Ermeni,Mason, Roteryan, Lions) büyük şehir sosyetesi” mensubu bir aileden de değildir... Geçirdiği laik eğitim süreci ve laik meslekî hayatı lboyunca kendisinde “Sünnîlik” ve “Türklük”ten bir şey kaldı mı bilemem ama, onun Hem “Sünnî” hem de “Türk kökenli” olduğu bu haberde açıkça görülmektedir...

Böyle bir kumpas “Alevî” bir albaya kurulsa; bütün Alevî örgütler ve AB ortalığı birbirine katardı... Aynı şekilde Bir “Kürt” albayın başına böyle bir şey gelse bütün Kürt örgütleri ve AB tozu dumana katardı...

Bu ülken nüfusunun yüzde 85’’dan fazlası teşkil eden “Sünnî Türkler”se bu ülkenin şamar oğlanları... Ne arayanları var, ne soranları... Gelen vuruyor giden vuruyor...

Sünni tabana dayanan iki örgütten legal AKP ile illegal FTÖ ise bir emme basma tulumba gibi Sünnî tabandan emdikleri bütün imkânları AB-D ve onun içerideki mutemet şebekelerine basmaktan başka bir fonksiyon ifa etmerdikleri halde, Sünnî kesimin bu öndrersiz ve örgütsüzlüğü kendilerini onlara mecbur ve mahkûm hissettiriyor... Denize düşen adamın yılana sarılması gibi...

Anadolu’da fakir bir köylü ailesinin evlâdı olarak dişiyle tırnağıyla çok eşitsiz şartlarda başladığı “hayat mücadelesinde” yatılı olarak okuduğu öğretmen okulundan sonra, Harp Okulu imtihanını da kazanarak TSK’ya katılmış... Çalışmış çabalamış Harp Akademesi’ni de bitirerek kurmay subay olmuş. Yetmemiş bir de sivil bir üniversitede doktora yaparak Dr. Ünvanı da elde etmiş...
Bütün güvenilirlik testlerinden başarıyla geçebildiği için TSK’nın kalbi olan GKB Merkez Karargâh’ında görev yapıyor.

Rütbesini alnını teri ve gözünün nuruyla haketmiş bir kıdemli kurmay albay olarak görevini yaparken sıra amiralliğe terfi etmeye gelince ortalık birden bire karışmış...

Sadece o olsa, yine de insanın içinde bir “acaba” kalır ama...

Onunla birlikte aynı gün ve aniden hepsi amirallik bekleyen 7 “deniz kurmay kıdemli albay” daha “Ergenekon şüphelisi” sıfatıyla Beşiktaş’taki adliye getirilince...

İşin acabası macabası kalmıyor...

Anlaşılan o ki; içten veya dıştan; veya ikisi bir arada yürütülen bir kumpasla “Sünnî Türk kökenli” Dz. Kıdedemli Kurmay Albayları bir çırpıda ekarte edip, yerine kendi “aşiretlerinden/localarından/derneklerinden/mezheplerinden” olanları amiral yapmak istiyorlar...

Sanki TSK içinde, ileride çıkarılacak fitnelerde kullanılacak yeni “Çevik Bir”ler veya “Güven Erkaya”ların önü açılmak isteniyor...

Bu yıl Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda Kaç Kıdemli Kurmay Albay, Amiral olmak için YAŞ’a girecek? Bunlardan kaçı Amiral olacak? Kaçının bekleme süresi uzatılacak? Kaçı emekli edilecek?

Bunların dikkatle takip edilmesi gerekiyor...

AB-D/AKP-Fetullah Medyası amirallik yarışındaki 8 Kıdemli Kurmay Albay’ı faullü bir şekilde saf dışı etmeye bu kadar canla başla çalıştığına göre; var bu işin içinde büyük bir pislik...

Bugüne kadar bu albayların arkasında bir komutana yakışır şekilde duran Org Başbuğ ve Org Iğsız’ın Ağustostaki YAŞ’ta da “Hiç kimse bağımsız mahkemeler karşında yargılanarak, kesin olarak mahkum edilmedikçe suçlu sayılamaz” diyen temel hukuk normu “masumiyet karinesi”ne uygun hareket etmelerini ve hükûmeti de bu karineye uygun davranmaları gerektiğini hatırlatmalarını bekliyoruz...

Malûm: “Hukuk herkese lâzım”

Kaynak: Baran dergisi

Prof. Dr. Hacı Duran
Uydurulan yalanın gladyatörleri(*)



Türkiye son birkaç haftadır orijinalinin mevcut olup olmadığı belli olmayan bir belgenin, yani İrtica ile Mücadele Belgesinin, sanal olarak çoğaltılmış olan kopyalarını tartışmaktadır. Bu kopyalar öyle bir etki bıraktı ki günlerdir devletin tepesi bu belgeye kilitlendi. Muhalefet ve iktidar çevreleri kopyanın kopyası, çerçevesinde düzenlenmiş olan deliller ve görüşler etrafında kutuplaştı. Mahkemeler bu kopya belgenin hangi hukuki kriterlerle değerlendirileceğini çözümleme noktasında ciddi açmazlarla karşılaştı. Sorun hala tartışılmaya devam ediyor. Gündem bu belge etrafında şekilleniyor.

Ortada gösterime konan bir belge var. Bu belgenin orijinali ise mevcut değil. Belgenin, bürokratik olarak emir komuta zinciri esasına göre yapılanmış olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin bazı birimlerince, hazırlandığı iddia edilmektedir. Belge olduğu iddia edilen bu metnin, Genel Kurmay Başkanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin görüşleri ile uzaktan yakından ilişkisi olmadığını, Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ heceleyerek açıkladı.

Gazete sütunlarında bu metnin Genel Kurmayın görüşlerini yansıttığını var sayarak, Türk Silahlı Kuvvetlerini darbe planı yapmakla suçlayanlar oldu. Hükümet yetkilileri TSK’yı darbe ve psikolojik hareket planları yapmakla suçladı. Muhalefet Hükümeti bu belgeyle ilgili varsayımları esas alarak eleştirdi. Yargının konuyu nasıl ele alacağı bir muamma olarak ortada duruyor. Çatışan tarafların görüşlerinin sahihliğini veya sahteliğini bir yana bırakalım. Onlar üzerinde bir söylentinin belgeye dönüşmüş biçimi, çatışmanın muharrik gücü olarak etkisini gittikçe arttırmaktadır. Asıl önemli olanda burasıdır.

Mevlana; “Eğer her görünen şey, göründüğü gibi olmuş olsaydı, o kadar keskin ve aydın görüşlü Peygamber (a.s) :Allah’ım bana eşyanın gerçeğini olduğu gibi göster, diye feryat etmezdi, dua etmezdi.” Der.[1] Mevlana’nın bunu söylediği şartlarda, sanal olarak gerçeği olmayan bilgilerin üretilip dolaşıma sokulduğu bir durum mevcut değildi. İnsanlar tabii bir ortamın inşa ettiği iletişim kanalları ile bilgileniyorlardı. Hakikat arayışına katılıyorlardı. Ancak buna rağmen yine de insanın gerçeği görmesi sorun olmuştur. Bundan dolayı Resul-u Ekrem (a.s) “Allah’ım bana hakikati olduğu gibi göster”, diye dua etmiştir.

Yukarıda anlatılanlar kadim geleneğin mevcut olduğu şartlarla ilgilidir. Günümüzde kadim gelenek maalesef sadece metne dayalı bir değer taşımaktadır. Mevcut toplumsal ilişkiler, kanaatler, iletişim kanalları ve söylemlerin bu kutsal ve kadim gelenekle bir alakası nerdeyse kalmamıştır. Yani günümüzde insanların bizzat eşyaya ve tabiata bakarak hakikati görme şartları ortadan kalkmıştır. İnsanların bir çoğu tamamen yapay bir evrenle, bilgi alanı ile, kültürle karşı karşıyadır. Bu yapay evren ve kültür ise uzmanlar, örgütlü güçler ve muktedirler tarafından –kendilerince?- mantıksal olarak düzenlenmiş bir evrendir. Yani görme ve bilme alanı özgürce her kesin kendi seçimine bırakılmış değildir. Muktedir güçler tarafından yönetilen ve gösterilen bir evrendir. Şu anda gösterime konan bu belge de özel olarak bu amaçla hazırlanmış bir belgedir

Bilgi kaynağı olarak yapay bir evrenle muhatap olma durumu, aynı zamanda zaten yapay olan bilgilerimizin ve kanaatlerimizin yine yapay bir malzemeden bize yansıdığına delalet eder. Yapayın yapayı olan bir bilgi yığını yükü altındayız. J. Baudrillard, “Bir köken ya da gerçeklikten yoksun gerçeğin modeller aracılığı ile türetilmesine hipergerçek yani simulasyon”[2] demektedir. Simulakr, orijinali, gerçeği, ilk örneği olmayan kendisi zaten kopya olan bir şeyin kopyası anlamına gelmektedir. Simulasyon ise, bu kopyanın dolaşımda tutularak yeniden üretilmesi demektir. Baudrillard özetle, günümüz insanının davranışlarını, tutumlarını ve tepkilerini yönlendiren, etkileyen ve biçimlendiren şeyin, insanın kendi görmesi ve anlaması olmadığını, yapay olarak profesyonelce inşa edilen, gerçekle alakası olmayan bir simulasyon evreni olduğunu iddia etmektedir.

Son günlerde ortaya çıkarılan “İrtica ile Mücadele Belgesi” etrafında inşa edilen gündemin gerçeklikle ilgisi ne düzeydedir? Onu ortaya çıkartmak gerekir. Örnek olsun diye söylüyorum: 1970 li yıllarda bu ülkede insanlar sağcı ve solcu diye kutuplaşmışlardı. Sağcılar, sağcılığa ilişkin değerlerin gerçek olduğuna, solcular ise solculuğa ilişkin değerlerin gerçek olduğuna inanarak mücadele ediyorlardı. Ancak sonradan anlaşıldı ki solculuğa ilişkin ve sağcılığa ilişkin değerlerin hepsi birer yanılsama imiş. Kurgulanmış yalanlar üstüne taraftar olma her zaman önemli bir tehlikedir.

Öte taraftan siyasi iktidar çekişmeleri ve çatışmalarının doğasında, her zaman gerçekle alakası olmayan söylentiler araçsal bir değer olarak kullanılmıştır. Bizans veya saray entrikası denilen entrikalar ve kulisler, genel olarak bu söylentiler üzerinden yürütülür. Söylenti; sahibi, kaynağı ve sorumlusu belli olmayan fikirler, görüşler ve ilişkiler demektir. Gerçekliği şüpheli olan bu görüşler, bu duruma rağmen gerçek çatışmalara, tartışmalara ve eylemlere yol açabilir. Tarihte bu tür çatışmaların örnekleri de bilindiği gibi çoktur. Bakara(102) süresinde Hz. Süleyman’ın iktidarı hakkında “uydurulan yalanların” dolaşıma sokulmasından bahsedilmektedir. Hz. Süleyman’la ilgili olan bu temsil, iktidar çevreleri arasında uydurulan yalanların ne gibi çatışmaları körüklediği açıkça belirtilmektedir. Şunu da belirtelim: Yalan bir gerçeği gizlemektir. Bundan dolayı yalan yine gerçekle ilgilidir. Ancak uydurulan yalanın gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Uydurulan yalanın inşacıları, ağızlarıyla karınlarından konuşanlardır.

Günümüzde kontrollü kriz, olarak tanımlanan söylentiye dayalı çatışma kurguları, saray entrikası denilen krizlerden bir çok yönden ayrılmaktadır. Güncel siyasi krizler ve çatışmalar bilgi ve iletişim teknolojileri aracılığı ile şişirilmiş birer gerçeklik(hipergerçeklik) alanı olarak işlem görmektedir. Kurgusal olarak düzenlenmiş olan söylenti, yani uydurulan yalanlar(ki bu artık bir söylenti ve yalan olmaktan çıkmıştır, çünkü taraftarları var, yani gerçektir.), propagandanın, somut suçlamaların ve atışmaların gerekçesi olmaktadır. The Good Shepherel/Kirli İlişkiler adlı Amerikan yapımı ve CIA, ajanlarının çalışmalarını gösterime sokan filmde, “yalanlarla gerçek yaratmak” CIA casuslarının ve teşkilatının uzmanlık alanı olarak ifade edilmektedir. Romalılar halkı uyutmak için glatyatör yetiştirirdi. Amerikalılar ise anlaşılan “yalan uyduran uzmanlar” yetiştiriyorlar.

Söylentiler bilgi teknolojileri kullanılarak belgeye dönüşmektedir. Söylentiye dayalı propaganda bu yol ile yeniden üretilen bir belge olmaktadır. Belge üzerinde yapılan medyatik yorumlar ise propagandanın yeniden üretimini süreklileştirmektedir. Böylece ilk ve orta çağlarda kuytu saray köşelerinde konuşularak çoğaltılan, dolaşıma sokulan propaganda malzemeleri, (Hz. Süleyman döneminde olduğu gibi) günümüzde belgelere ve yazılı metinler dönüştürülerek, resmi iktidardan bağımsız özel bir iktidar alanı da üretmektedir.

Medyatik iktidar denilen iktidar, bu yöntemle kurumsal ve resmi bir statü kazanmış olmaktadır. İletişimi sağlama adına üretilen cansız kitle iletişimi yani iletişim araçları, araç olmaktan çıkıp amaç olmaktadır, iletişimden bağımsız bir otorite olmaktadır. Bu durum, kilise bürokrasisinin kendini Tanrı yerine kaim kılması sürecine benzemektedir. Ancak önemli bir fark da vardır. Kilise kutsal olduğuna inanılan bir tanrı tasarımına göre kendini ilahlaştırırken, günümüzün kurumsal olarak örgütlenmiş olan medyatik iktidarı orijinali olmayan bir kopyayı, yani Hz. Süleyman dönemindeki gibi, “uydurulan bir yalanı” gösterime sokarak kendine bir iktidar alanı oluşturmaktadır.

Söylentinin yeniden üretimi ve belgeye dönüşümü yöntemi ile inşa olunan bu simulasyon iktidarları, geleneksel iktidarın yayılarak dağılmasını sağlamaktadır.Ülkenin geleneksel bürokrasiyi kullanarak malum klasik yöntemlerle yönetebilirliğini de imkansız bir sürece sokmaktadır. İktidarın simülasyona dönüşümü gibi bir süreç yaşanmaktadır. Üstat Necip Fazıl, liberalizmin ve kapitalizmin kazanma hırsı, için “yaşasın kefenimin kefili karaborsa” demişti. Sanırım bizler medyatik iktidar ve uzantılarının inşa ettiği, “uydurulan yalanların” gösterimine kendini kaptırmış Romalı kölelerin durumuna düşmekteyiz. Uydurulan yalan üstüne kurgulanan bu medyatik iktidar ortamında kendimizi nasıl bileceğiz? İyi düşünmek gerekir.

[1] Mevlana, Fihi Mafih, çev. Meliha Ü. Ambarcıoğlu, Milli Eğitim Bakanlığı Yay. İstanbul 1990 sh. 10

[2] Baudrillard Jean, Simulakrlar ve Simulasyon, çev. Oğuz Adanır, Doğu Batı yay. Ankara 2005, sh 14

duranhaci@gmail.com
(*) Kaynak: Haber10

Oray Eğin oray.egin@aksam.com.tr
Ergenekon'un sonu?

Genelkurmay Askeri Savcılığı, 12 gün süren incelemesini tamamladı ve dünkü gazetelere de yansıdığı şekilde kamuoyunca 'AKP ve Gülen'i bitirme planı' olarak bilinen belgenin sahte olduğunu kesin bir dille açıkladı. İnceleme şimdi sivil savcılıkta ve asker haklı olarak bu belgenin nereden çıktığını, nasıl sızdırıldığını merak ediyor.

Ancak bu gelişme bile basındaki bazı kesimleri mutlu etmişe benzemiyor. İlk bakışta bile sahte olma ihtimali epey güçlü olan bu fotokopi belge sızdırıldığında TSK'yı infaz etmeye yeminli basın timleri devreye girmişti. Bu iştah hala kabarık. Herhangi bir temkine gerek duymadan belgenin doğru olduğunu varsayanlar, öyle görünüyor ki, yine suçu Genelkurmay'a atmak için çabalayacaklar.
Dünkü gazetelerde Genelkurmay'ın 'sahte' açıklamasının inandırıcı olmadığından tutun da sahte belge üzerinden yeni sorular üretenlere yine alıştığımız psikolojik harp korosunun sesi duyuluyordu.
Yayımladığı bu belgeyle
yalan habercilik siciline bir çentik daha atan Taraf gazetesi pozisyonunu koruyor. Yalanın doğru olduğunda ısrar
ediyorlar.
Oysa gazetenin yöneticisi Yasemin Çongar, geçen hafta bu belgenin sahte olabileceği ihtimaline değinmiş ve bunun Ergenekon'un çöküşü anlamına geleceğini belirtmişti.
Birbiri ardına yalanlanan belgelere bu sonuncusunun da eklenmesi kuşkusuz Ergenekon soruşturmasının kamuoyu gözündeki inandırıcılığını zedeleyecektir.

Ama ondan daha önemlisi, bu belgenin hakiki bir dönemeç olduğudur. Başından beri de söylemek istediğimiz budur: Bu belgeden sonra Türkiye'de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Bu belge krizinin bize öğrettiği Ergenekon soruşturmasının amacından sapıp askerleri yıpratmaya yönelik bir psikolojik harp olduğudur. Bu yüzden de gerçek çıkması kadar sahte çıkmasının da çok vahim sonuçları var.
Daha ilk günden beri, Türkiye'nin Amerika-İsrail eksenine, 'Ilımlı İslam' projesine dönüşmesinin önündeki en büyük engel olan Türk Silahlı Kuvvetleri'ni yıpratmak, itibarsızlaştırmak için bir tertip düzenlendiği belgelenmiş oldu.

TSK, Türkiye'nin özerk ve bağımsız yapısını savunuyor. Hatta yeni ittifak arayışları, dünyadaki güç dengelerinin değişimi bile askerlerce geçmiş yıllarda hesaplanmıştı. Amerika'nın çıkarlarına uymayan bu görüşlerini dillendiren, Türkiye'nin Rusya ve Çin'le yakınlaşmasını savunan paşalarsa Ergenekon kapsamında gözaltına alındı.
Bunun son adımı askere 'anti demokratik' imajının yapıştırılıp yıpratılmasıydı. Ancak plan tutmadı.
Şimdi artık açık açık bir 'sivil darbe'den söz edebiliriz...
Hani darbeyi sadece askerler yapardı?
Bu belgeyi düzenleyenler, sızdıranlar kim ve amaçları ne? Nasıl bir merkezden yönetiliyorlar ve hangi sistematik hareketin parçaları? Bir an önce açığa kavuşması gereken sorular bunlar.
İşin özünde Türkiye'yi yeniden tasarlama çabasının olduğu çok açık.
Bu da bir darbe, bir rejim değişikliği girişimidir... Bir sivil darbedir.
Bugünlerde 12 Eylül darbesinin mimarlarının yargılanma ihtimalinden söz ediliyor... Peki sivil darbe girişimcileri ne zaman bu ülkenin insanlarına hesap verecekler?

Akşam

Yarbay Dönmez: Genelkurmay Mahkemesi'nde: ''Operasyonu polis yaptı, MİT de karışmış olabilir"
15:15 - Ankara Yenikent, Zir Vadisi'nde bulunan mühimmatla ilgili yargılanmasına başlanan Yarbay Mustafa Dönmez, Genelkurmay Mahkemesinde şunları söyledi, ''Zir Vadisindeki kuyuya, daha sonra almak için mühimmatı koymuş olsam, sulak araziye niye koyayım. Bir gün kalsa sulak yerde o bombalar işlemez. Eğer bunlardan kurtulmak için gömdüysem niye kroki çizeyim. Bu işin benim başıma niye geldiğini araştırıyorum. TEM polislerinden bazılarının Emniyet istihbaratında çalıştıklarını biliyorum. Zir Vadisinde bulunan mühimmat, MİT, Emniyet ve özel birliklerin kullandığı özel nitelikteki mühimmattır. Muhtemelen, MİT de karışmış olabilir" . 29.06.2009 ANKARA netgazete

İşte Gladyo'nun 60 Yıllık Tarihi
23 Haziran 2009 07:47

Avrupa 1990'ları soğuk savaş döneminde işgale karşı kurulan Gladyo'yu tasfiye etme mücadelesiyle geçirdi. İşte Gladyo yapılanmasının 60 yıllık tarihi...

Gladyo ya da diğer ifadesiyle "gizli ordular" İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Varşova Paktı ülkelerinin, Batı Avrupa'ya karşı muhtemel bir saldırısını önlemek için kurulmuştu.

GLADIO: HANÇER

Kelime olarak hançer veya kısa kılıç anlamına gelen Gladyo aslında sadece İtalya'daki NATO'ya bağlı gizli yapılanmaya verilen isimdi. Ancak zamanla, Avrupa genelinde oluşturulan tüm gizli savunma birimlerinin adı oldu.

NATO'DAN ÖNCE KURULDU

Gladyo, 1948'de daha NATO kurulmadan Müttefik Ülkeler arasında oluşturulan Batı Birliği'nin Gizli Komitesi bünyesinde yapılandırıldı. Projesinin baş katılımcıları ise Avrupa devletlerinin orduları ve askeri istihbarat servisleriydi.

GLADIO AVRUPA'YI SARDI

Sovyet tehlikesine karşı geliştirilen Gladyo’nun kolları bu süreçte hemen hemen bütün batı Avrupa'ya uzandı. Bazı ülkelerde diğerlerinden daha etkin ve güçlü hale geldi. Kimi ülkelerin Gladyo'su sessiz sedasız tetikte beklerken kimi devletlerin tarihini Gladyolar yazdı.

ASKERİ İSTİHBARATLAR BAŞROLDE

1949'da NATO kurulduğunda Gladyo NATO ile ortak hareket etmeye başladı. 1951'de tamamen NATO'ya entegre edildi. Gizli faaliyetler yürütebilmesi için de ABD ve İngiltere istihbaratlarınca desteklendi.

HÜCRE TİPİ ÖRGÜTLENME

Gladyo'nun en dikkat çeken özelliklerinden birisi hücre yapılanmasıydı. Proje kapsamında gizli hücreler oluşturuldu. Toprağın altına silahlar gömüldü, kaçış rotaları hazırlandı. Mangalara suikast ve sabotaj yapabilecek şekilde askeri eğitim verildi. Gladyo'nun temel ayağı askeri olmakla birlikte sivillerden de destek sağlandı.

FAŞİSTLER VE SOLCULAR BİR ARADA

Sivil kanatta, eski Nazi subay ve sempatizanları, faşistler ve sağ siyasetten çeşitli isimler kadar bazen güç ve iktidar arayışındaki sol görüştekiler, bilerek veya bilmeyerek, Gladyo'nun askeri oldular.

GLADYO'NUN YASADIŞI FAALİYETLERİ

En başta vatan ve millet savunması için oluşturulan Gladyo zamanla hedef değiştirdi. Soğuk savaşın bitmesiyle görevi ortadan kalkan örgüt, yasadışı olarak faaliyetlerine devam etti. Hazırda bekleyen güç kendini feshetmek yerine illegal işlere bulaştı ve devleti ele geçirmeye çalıştı.

KONTROLDEN ÇIKAN YAPILAR

Bazı ülkelerde Gladyo o kadar güçlendi ki tüm devlet düzenine hükmedecek hale geldi. Gizli ordular kendi vatandaşlarına karşı işkencelerden darbelere, suikastlerden terörist eylemlere kadar bir dizi operasyon gerçekleştirdi.

TASFİYE ETMEK YILLAR SÜRDÜ

Devletle derindeki bu yapıyı erken ayırt edebilen ülkeler 1990'lı yıllarda çetin bir hukuki mücadele verdi. Ortaya çıkan bağlantılar ürkütse de hukuki süreçten vazgeçilmedi ve her devlet yıllar süren bir yargı süreciyle Gladyo’sunu tasfiye etmeyi başardı.

GİZLİ ÖRGÜTLERLE NASIL MÜCADELE EDİLİR?

İtalya'da Gladyo'nun deşifre edilmesinden sonra, Avrupa Parlamentosu diğer Avrupa ülkelerine uyarı ve tavsiye niteliği taşıyan bir rapor hazırladı.

Tarih 22 Kasım 1990. İtalya'da devletin hayati kurumlarına sızan ve bir anlamda ülkenin gizli iktidarı haline gelen Gladyo'nun varlığı ispatlandıktan sonra Avrupa Parlamentosu önemli bir adım atıyor. Gladyo ve benzeri yapılara karşı, diğer Avrupa ülkelerini uyaran bir rapor hazırlıyor.

Kısa ve öz olarak sunulan çalışmanın ilk bölümünde, devletleri ele geçiren Gladyo’nun tanımı, eylem ve faaliyetleri anlatılıyor. Rapora göre 40 yıldır gizli bir gayri resmi istihbarat ve silahlı operasyon örgütü, devletin kurumlarına sızarak yapılanıyor. Ve bu örgüt, bütün demokratik kontrollerden kaçarak, karanlık yapılanmasına ve eylemlerine devam ediyor.

AP üye devletleri, Gladyo’nun eylemleri konusunda uyarıyor. 19 yıl önce yapılan bu uyarı dikkat çekici. Rapor, Gladyo’nun devletlerin iç siyasi işlerine yasadışı müdahale etmiş olabileceği ve hala müdahalesinin sürüyor olabileceğini söylüyor. Dahası bu örgütlerin, terör ve suç olaylarına karıştıklarının tespit edildiğini anlatılıyor. Gladyo’nun en önemli tehlikeleri de sıralanıyor. Belgede ayrıca Gladyo türü örgütlerin ellerinde cephaneler olduğuna ve saldırı potansiyellerine dikkat çekiliyor. Ve demokrasi için tehlikeli deniliyor.

Avrupa Parlamentosu, 19 yıl önce yaptığı bu çalışmada alınacak tedbirler konusunda da tavsiyeler yapıyor. Buna göre, devletlerin ilgili kurumlarından, gizli örgütlerin ortaya çıkarılması için kapsamlı çalışma başlatılması isteniyor ve üye devletlerden, bütün gizli askeri ya da sivil örgütlerin lağvedilmesi çağrısında bulunuluyor.

Söz konusu örgütlerin, üye devletlerin demokratik yapısını istikrarsız hale getirmek için çalıştıklarına da vurgu yapılarak, bu tür müdahalelerin ortaya çıkarılması isteniyor ve önemli bir çağrıda bulunuluyor.

Gladyo ile mücadele raporunda, devletlere güç birliği de tavsiye ediliyor. Öyle ki gizli örgütlerle ilgili elde edilen bilgi, belge ve istihbaratların da paylaşılması gerektiğinin altı çiziliyor.

Bu rapor henüz Gladyo'nun kimlere uzandığı, devletlerin yönetiminde ne kadar etkili oldukları henüz ayan beyan ortaya çıkmadan önce hazırlanmıştı. İtalya, Belçika ve İspanya'da yapılan soruşturmalar, gizli örgütlerin, siyaset, yargı, emniyet ve askeriyede yapılandıklarını, terörist eylemler yaptıklarını hatta devletin en üst makamlarına kadar ele geçirdiklerini ortaya çıkardı.

aktifhaber

Milli gazete yazarı Afet Ilgaz, "AKP ve Gülen'i Bitirme Planı"nı ortaya çıkaran Taraf Muhabiri Mehmet Baransu'nun Yahudi olduğunu iddia etti.

İşte Afet Ilgaz'ın Milli Gazete'deki bugünkü yazısının ilgili bölümü...

Albay Çiçek olayının, bu görülmemiş dibe vurmayı örtmesi için çıkartıldığı da söyleniyor. Bu arada söylenen bir şey daha var. Albay Çiçek hadisesini ortaya çıkaran muhabirin, soyadından hareketle ve "isim bilim"e dayanılarak, İbrani asıllı olduğu söyleniyor. İbrani asıllı olmak suç da değildir, günah da, elbet. Bu da Bülent Arınçvâri bir söylem oldu.

Milli Görüş'ün yayın organı Milli Gazete'de yazarlık yapan Afet Ilgaz'ın yazılarından bazı bölümler:

6 Temmuz 2008'de Milli Gazete'de kaleme aldığı yazısından;

"İlhan Selçuk ağır bir kalp ameliyatı geçirdi. Şener Paşa ambulansla hastaneye kaldırıldı. Erbakan Hoca içerde. Bunlar insana Guantanamo’yu hatırlatıyor.

Biz, Çanakkale savaşlarında, yaralı düşman askerine matarasında kalan son damla suyunu içiren Mehmetçiğin torunları değil miydik? Bomba hikayesi ise bir tuhaf. Nazlı Ilıcak’ın her ağzını açışta, Ümraniye’deki ev, şu kadar bomba diye başlayan Ergenekon yorumlarının aslını teşkil eden bu bombalar imha edilmiş. Hem de haziran ayında. Sanıklardan Vedat Yenerer’in avukatı bu işi ortaya çıkarıyor. Belgesi de var. 12 Haziran 2007’de ele geçirildiği söylenilen bu bombalar tam bir sene sonra 13 Haziran’da, son dakikada imha ediliyor. Bir soruşturmanın delili, soruşturma bitmeden yok edilebilir mi?"

7 Temmuz 2008'deki yazısından;

"İşin aslı budur. Toprakları için canı yananlar, kimi benim gibi yazı yazar, kimi Şener ve Hurşit paşa gibi miting yapar, kimi Sinan Aygün gibi Atatürk, Kurtuluş savaşları kitapları çıkarır, kimi TV’lerde konuşur, kimi annem gibi, “Beni cepheye yollayın, askerlere çay yapacağım” der, kimi şehid oğlunun başında çırpınır, kimi kesesini doldurur, kimi de bu masum ana gibi, başbakana yalvarır, topraklarımızı satma evladım, günah diye. Bu haykırışı televizyonda duydum, unutamayacağım.

9 Temmuz 2008'deki yazısından bir bölüm;

"Yıllarca “Ege”mizi ve “Güneydoğumuzu” koruyan ordulara kumanda etmiş iki paşa tutuklanıyor. En ufak bir insani hüzün yok. Siz değil miydiniz, askerler siyaset yapacaklarsa üniformalarını çıkarsınlar diyen? Yıllarca Türkiye’nin Batıda ve doğuda sınırlarını korumuş olan iki Türk askeri, bu hassasiyetlerin emekli olduktan sonra da sürdürdü diye yapılan bu muamele nedir? Yan gelip yatmalı mıydılar yoksa Başbakan’ın söylediği gibi? Hassasiyetlerini herhangi bir biçimde ve herhangi bir şekilde dile getirmemeli miydiler? Biz bile asker olmadığımız halde elimiz yüreğimizde yaşıyoruz.

Gözaltındaki ölümler nedir? Hazırlanmayan iddianameler nedir? Yaşlı başlı insanların, hem de memlekete bunca hizmet etmiş, senin benim namusumu korumuş insanların saatlerce gözaltında bunaltılması, nedir?"

11 Temmuz 2008 tarihinde kaleme aldığı yazıdan bir bölüm;

"Bütün büyük haberciler, kaç gündür Özden Örnek Paşa’dan bahsediyor, onunla röportaj yapıyorlar. Benim aklıma Örnek Paşa denilince oğlunun çektiği Gallypoli (Gelibolu) filmi gelir. O zaman çok eleştirilmişti bu film. İçinde Millî hassasiyetler yok, sanki bu filmi yabancılar çekmiş diye. Sponsorları arasında da kimler yok, kimler...

Örnek Paşa’nın iki oğlunun da Çalık Grubu’nda çeşitli ve önemli görevler almış olmaları elbette hiçbir anlam taşımıyor. Asıl anlam taşıyan adamcağızın “ben yazmadım” dediği halde “hayır o yazdı” iddialarının hâlâ devam etmesi. Ne yapsın yani Paşa, yemin billah mı etsin, o günlükleri yazmadığına dair!

Benim aklıma takılan asıl şu: Bilgisayarda günlük yazılır mı? Ben hayatımda böyle şey duymadım. Ha, bir tane duydum. Örnek Paşa’nın günlüğü. Kimse bunun üzerinde durmuyor. Tekrar soruyorum: Başka bir örnek var mı Örnek Paşa’nın örneğinden başka? Bilgisayarda günlükyazılır mı? Yoksa o çok mu “özel” bir yazı çeşididir, insan kalemi ve defteriyle başbaşa mı kalmak ister?"

18 Temmuz 2008'deki yazısından;

"Faili meçhulleri de sıraya koydular. Bunlar Sadettin Tantan’ın İçişleri Bakanlığı sırasında hükme bağlanmamış mıydı? Danıştay cinayeti hükme bağlanamamış mıydı?"
aktifhaber

08 Temmuz 2009 07:57
Erdoğan'a suikastle suçlanan MİT yöneticisi Gündeş, sorgusunu anlattı

Başbakan'a suikast planı iddiasıyla ifade veren eski MİT yöneticisi Nuri Gündeş: "Ergenekon Savcısı önüme bir roket ve tabanca resmi koydu. Roketin kızağı falan yok. 'Görmedim' dedim"

SUNUŞ
Eymür'le yıldızı hiç barışmadı...
Osman Nuri Gündeş, Milli İstihbarat Teşkilatı'nda (MİT) uzun yıllar üst düzey görevlerde bulundu. Asker ve sivil olarak kırk yıl boyunca devlete hizmet etti. Ergenekon savcısı Zekeriya Öz geçtiğimiz günlerde şüpheli sıfatıyla Osman Nuri Gündeş'in ifadesini aldı. Sorgulamanın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik bir suikast girişimiyle ilgili olduğu iddia edildi. Savcı, aynı gün sorgulanan emekli Orgeneral Çevik Bir ve eski MİT İstanbul Bölge Başkanı Nuri Gündeş'e 'bir suikast planıyla ilgili sorular sorduğunu' açıkladı. SABAH, MİT tarihinin en tanınmış yöneticisi Mehmet Eymür'den sonra, meslek hayatı boyunca onunla yıldızı barışmayan, Türkiye'nin bir diğer önemli istihbaratçısı Osman Nuri Gündeş'le konuştu. Gündeş, Savcı Öz'e neler anlattığını sadece SABAH'a açıkladı. Gündeş; ayrıca Milli İstihbarat Teşkilatı, Ergenekon operasyonu, darbeler ve yabancı gizli servislerin Türkiye'deki faaliyetleri ile MİT'in ASALA'ya yönelik operasyonlarına ilişkin de önemli açıklamalarda bulundu.

Röportaj: Abdurrahman Şimşek/Sabah

Ergenekon savcısı Zekeriya Öz size ne sordu? Evvela önüme bir roket ve tabanca resmi koydular. Kırmızılı, beyazlı, sarılı bir fotoğraftı. Bir de tabanca fotoğrafı, 14'lü... Savcı Öz, "Bunları gördünüz mü?" dedi. "Hayır" dedim. "Bunları Çevik Paşa'ya gönderttiniz mi?" dedi. Ben 84 yaşında bir adamım. Roketle ne işim olur. Roketin kızağı falan yok. Yani o haliyle bir şeye de yaramaz. '

GİZLİ TANIK UYDURUYOR'
Emekli orgeneral Çevik Bir'i önceden tanıyor musunuz? Hayır, Çevik Paşa'yı tanımam. Kapıda karşılaştık ifade verdikten sonra. "Komutanım neler yapmışız biz" dedi. Ben resimdeki silahları görmedim. Silah gönderdiğim de uydurma, böyle bir şey yok. Ergenekon sanıklarını da sordular, tanıyor musunuz diye. "Tanımıyorum" dedim. Zekeriya Öz'ün davetine icabet ettik ve gizli tanığın uydurma ve mantık dışı suçlamalarıyla karşılaştık. Ben hayatım boyunca devlete hizmetten başka bir şey düşünmedim. On yaşında Kuran-ı Kerim'i hıfzetmeye başlamış bir adamım. Haram bir kuruşun bir veba mikrobu kadar tehlikeli olduğuna inanan biriyim. Üstün başarılarla dolu bir meslek hayatım var. Bu yaşta bu muameleye maruz kalmak beni üzdü açıkçası. Ben emekliliğimden bu yana kimsenin himayesinde bir kazanç kapısı aramadım. MİT gibi ulvi bir teşkilatı küçük düşürücü hiçbir olaya karışmadım. Bu olayı çirkin bir iftira olarak görüyorum.
İfadeye gitmeden önce MİT'ten herhangi bir yetkiliyle görüştünüz mü? İstanbul Bölge Başkanı'yla görüştüm. "2002 yılındaki bir olay, önemli bir şey değil" dedi. İfade verdikten sonra Müsteşar Emre Taner'le de görüştüm. "Geçmiş olsun" dedi.
Çevik Bir'e roket gönderdiğinizi kim iddia etmiş? Bir gizli tanığın iddiası. 2002'de, yanımda Mehmet adında bir yüzbaşı varken bu gizli tanığı güya eve çağırmışım. Benim 25 sene önceki telefon numaramı da vermiş savcıya. "Nuri Gündeş bana bu numarayı verdi" demiş. 2002'de öyle bir telefon numarası yok. Eskiden benim kullandığım bir telefon, herhalde PTT'den öğrendiler. Öyle gazetelerde yazdığı gibi Başbakan'a suikast falan diye de sormadılar. Sadece "Çevik Paşa'ya götür o icabına bakar" demişim.
Peki Ergenekon şüphelileri ile ilgili soru sordular mı? Neredeyse bütün Ergenekon sanıklarını sordular. Yüze yakın kişiyi sordular herhalde. İfade üç sayfa mı ne tuttu. Veli Küçük'ü de sordular. Ben de güvenlik şirketi sahibiyim. Veli Paşa'yı tanımam. Sadece bir keresinde GİMA'da Tunç Çapa'nın yemeğinde karşılaşmıştık. Tuncay Özkan'ı biliyorum bir tek. Onu da MİT'le ilgili kitabından dolayı biliyorum. Dedim ki, "Davayı gazetelerden takip ediyorum. Bunlardan hiçbirini tanımam." Ama usuldenmiş, soruyorlar. Ben savcıya iki belge verdim. Biri benim Ecevit'e 12 Eylül ihtilalini önceden haber verdiğimi anlatan haber. İhtilali önceden başbakana haber vermiş birinin ihtilal örgütü olduğu ileri sürülen bir yapıyla ne ilişkisi olur. Verdiğim diğer belge ise Dündar Kılıç'ın 1984'teki "Babalar Operasyonu"nda benim aleyhime verdiği ifadeleri kendi ağzıyla yalanladığı bir televizyon programındaki konuşmaların dökümü.
Savcı başka ne sordu? Bir aydır telefonlarımı dinliyorlarmış. İfademi alırken bana öyle söylediler. "Hükümet ne zaman kuruluyor oğlum" demişim, onu sordular. Ben Kıbrıs'taki Derviş Eroğlu hükümetini soruyorum. Eroğlu ahbabımdır. İnsan bunu merak edemez mi? Veli Küçük'ün ortağı Nihat Kubuş'un kim olduğunu sordular. Özel Güvenlik Dernekleri Federasyonu'nun Başkan Yardımcısı, ben de bu federasyonun başkanıydım, oradan tanıyorum. "Cengiz isimli bir şahısla görüştüğünüz tespit edilmiştir. Cengiz kim?" diye sordular. Cengiz benim ortağım, soyadı Adam'dır. Eskiden MİT'te benim yanımda çalışırdı. Bir telefon konuşmasında da "Görüntü vermeyelim" dedim onu da sordular. Niye böyle demişim. O gün bu Bostancı'daki Devrimci Karargâh operasyonunda Orhan Yılmazkaya öldürülmüştü. "Bu Dev- Sol'cular yeniden ortaya çıktı, biz de MİT'ten emekliyiz, malum onların her zaman hedefiyiz. Dikkatli olalım, pek ortaya çıkıp görüntü vermeyelim" dedim. Bunda ne var. Onun dışında rahmetli Abdi İpekçi'yi dinleme olayını sordular. Ben de "İpekçi'yi dinlemedik" dedim. Mehmet Ali Ağca'nın cezaevinden nasıl kaçtığını sordular. Ağca'yı sorgularken askeri savcı "O dönemde MİT'le beraber sorguya girmem demişti. Sonra Ağca cezaevine gitti, cezaevinden kaçtı, yakalayamadık. Onu anlattım. Görüştüğüm insanlarla da işle ilgili konuştum. Tuncer'in kim olduğunu sordular, ben de koruma polisim olduğunu söyledim. Bir fizibilite raporu hazırladığımızı belirttim. Hepsi bu.

'GÜNEY ÇALIŞILACAK BİR ADAM DEĞİL'
Siz Türkiye'de özel güvenlik şirketi kurmuş ilk emekli istihbaratçısınız. Veli Küçük sizce özel güvenlik şirketini yasadışı amaçlar için kullanıyor muydu? Güvenlik işinde yasadışı işlere bulaşmak biraz zordur. Çünkü ticari müessesedir, kurallarına göre çalışır. Ama Veli Küçük gösteriş meraklısı bir insan. Koskoca bir generalin Sedat Peker'lerle filan ne işin olur anlamıyorum.
Ergenekon savcısı, Güney'i de sordu mu size? Hayır, hayır. Tuncay Güney'in adı geçmedi. Güney'in MİT'e çalıştığı söyleniyor ama bence çalışılacak bir adam değil. Çünkü ketum biri değil. Bizim çalıştığımız elemanlar memleketini seven ve ilişkisini menfaat için kullanmayan insanlardı. Yani bizim yaptığımız operasyonlarda bir sorun çıkmadıysa memleketi seven insanlarla çalışmış olmamızdır.

aktifhaber

MOSSAD-Ergenekon Bağlantısı

08 Temmuz 2009 08:26
Emekli Orgeneral Çevik Bir'in sorgusundan ilginç bir ayrıntı ortaya çıktı. İsrail istihbarat servisi MOSSAD ile Ergenekon Terör Örgütü'nün nasıl bir bağı var...

Çevik Bir’e sorulan suikast listesi Vatansever Çete liderlerinden Ahmet Cinali’de çıktı. 2002 tarihli belgeden Ergenekon’un bazı kişilerin ‘öldürülmesi’ yönünde talimat verdiği anlaşılıyor

28 Şubat’ın başaktörü emekli Orgeneral Çevik Bir’e Ergenekon Savcıları tarafından sorulan Tacikistan Ticaret Bakanı ile Genelkurmay Başkanı’na suikast planının, Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi Derneği’ne yönelik operasyonda ele geçirildiği ortaya çıktı. Derneğin Genel Başkan Yardımcılarından Ahmet Cinali’nin, Giresun Bulancak ve İstanbul’daki işyerinde yapılan aramada ele geçirilen 4 sayfalık Ağustos 2002 tarihli belgede Ergenekon örgütünden bahsedilmesi dikkat çekiyor.

Kod adı Şahin Bey olan Ahmet Cinali tarafından el yazısı ile hazırlanan 4 sayfalık eylem planında, Askeri Personel Kazım Banat’ın bağlantılarına dikkat çekiliyor. MOSSAD yöneticisi General Gabriel Libraider, Ali Erkan ve Batmanlı Ömer ile Kazım Banat’ın 17 Ağustos 2002 günü bir toplantı yaptığına değinilen raporda, Kazım Banat’ı ve Hizbullah’ı Çevik Bir’in kontrol ettiği ileri sürülüyor. Kazım Banat’ın birlikte hareket ettiği toplantıya katılan ekiple, Veli Küçük, Sedat Peker, ‘Hoca’ kod adlı Kemal Şahin ve Tacikistan Ticaret Bakanı ile Genelkurmay Başkanı’na suikast hazırlığında olduğu öne sürülüyor.

2002’DE ERGENEKON NOTLARI

Ergenekon isminin henüz kamuoyunda telaffuz edilmediği dönemde, 2002 tarihli eylem planında, açık açık Ergenekon adı kullanılarak Orgeneral Murat Hoca’nın bazı kişilerin peşine düştüğü belirtiliyor. Ergenekon’dan talimat alan Orgeneral Murat Hoca’nın Şahin Bey kod isimli Ahmet Cinali ile BOTAŞ’da görevli istihbarat elemanı Refik Nuhoğlu’nu öldürmek için harekete geçtiği ifade ediliyor.

Kaynak: Star

SAVCILARA AKIL ALMAZ BASKI!
ERHAN BAŞYURT -

8 Temmuz 2009 09:40
Ergenekon savcılarına yapılan iddianame baskısının sırrı ortaya çıktı. İşte akıl almaz baskının nedeni...
Ergenekon savcılarına iddianame baskısı neden?

"İrticayla Mücadele Eylem Planı" altında imzası bulunan ve bu nedenle tutuklanan Albay Dursun Çiçek'in ilginç tahliyesi kafaları karıştırdı.

Geçici süre için atanan bir hâkimin 3 saatte tahliye kararı vermesi, kamuoyunda "Ergenekon davasına operasyon mu yapılıyor?" sorularını akla getirdi.

Star gazetesi dün bu şüpheleri daha da ileri taşıyan ve Ankara kulislerinde yoğun olarak konuşulan söylentilere yer verdi.

"Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), her yıl rutin olarak Haziran ayı sonlarında açıkladığı yaz kararnamesini, bu yıl geciktirdi. Ergenekon davasına bakan 13. Ağır Ceza'nın Başkanı Köksal Şengün ve Savcı Zekeriya Öz'ün gönderilmesi için yoğun baskı var."

Şengün tayin olursa yerine Albay Çiçek'in jet tahliye kararını veren Hakim Faik Saban başkan olarak atanacak.

Savcı Öz'ün görevinden alınabilmesi için hâlihazırda yazmakta olduğu Ergenekon'un Üçüncü İddianamesi'nin bitmesi gerekiyor.

Bu sebeple Öz ve bağlı olduğu Başsavcı Yardımcısı Turan Çolakkadı'ya büyük baskı yapıldığı kaydediliyor.

Söylentiler bunlarla da sınırlı değil.

Şayet Üçüncü İddianame verilir ve tayinler gerçekleşirse, toplu tahliye kararı verilmesi ve Ergenekon yargı sürecinin de Susurluk ve Şemdinli gibi bitirilmesi söz konusu.

Albay Çiçek'in jet tahliyesinde kafaları karıştıran atama süreci ve sonrasında ajanslar üzerinden bilgi karartma çabaları, ister istemez söylentileri daha dikkatli izlemeyi zorunlu kılıyor.

HSYK'nın yargı bağımsızlığı üzerindeki negatif etkileri zaten ortada.

Hukukun üstünlüğüne zarar veren bu tür söylentilerin önünün alınması için, AB standartlarında kapsamlı yargı reformunun bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyor.

BUGÜN

Ergenekon tutuklusu Avukat Serdar Öztürk'ten suçlama: "Verdiğim delili incelemesi gereken savcı izne çıkarıldı"

13 Temmuz 2009 Ergenekon soruşturmasında tutuklanan Avukat Serdar Öztürk, bulunan mermilerin ofisine konulduğunu, koyan kişilerin mermi kutusunu unuttuğunu, parmak izi incelemesi yapılması istemiyle kutuyu Savcı Şadan Sakınan’a verdiğini, ancak kutudaki parmak izlerinin alınmadan savcının izne çıkarıldığını iddia etti.
Milliyet gazetesinin haberine göre; Tutuklu emekli Albay Mustafa Levent Göktaş’ın avukatlığını yaparken tutuklanan Öztürk, 7 Temmuz’da İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliği’ne verdiği tahliye dilekçesinde, yargı mensuplarının fişlendiği iddialarına ilişkin Göktaş’ın ofisinden çıkan 51 no’lu DVD’nin kim tarafından oluşturulduğunu tespit ettiklerini öne sürerek, özetle şu iddialarda bulundu:

BAKANLIĞA ÇAĞRILDI

* 6 sayfalık bir dilekçe hazırlayıp savcı Sakınan’a verdim. Kendisine daha önce de DVD’yi Göktaş’ın ofisine koyan polisin resmini ve bu konuda bilgisi olan diğer ikinci memurun bilgilerini vererek, bu kişilerin teknik takibe alınması halinde neticeye varılabileceğini ifade ettim.
* Ofisime mermi ve gizli belgelerin konulması üzerineyapmış olduğumuz suç duyurusu aynı savcımıza verildi. Ofisime mermi koyan şahısların, mermi kutusunu masamda unutmaları sonucu, bu çok önemli delili parmak izi incelemesi yapılması maksadıyla derhal savcıya ulaştırdık.
Soruşturmanın en önemli aşamasında savcı, Adalet Bakanlığı’na çağrılmış ve ‘mermi kutusunun parmak izi dahi alınmadan’ bir ay izne çıkmış ya da çıkarılmış. Savcıyı bakanlığa kimin çağırdığı ortaya çıkarılmalı.
* Mermi kutusunun ‘Emniyet Kriminal’e gönderileceğini öğrendik. Şahısların polis oluşları gözetilerek, parmak izi incelemesinin Adli Tıp ya da Jandarma Kriminal Dairesi’nce yapılmasını, aksi durumun tarafsızlık ilkesine gölge düşüreceğini belirttik. Lehime olan delillerin toplanmasını engelleyen güç, arama sırasında masamın üzerinde unutulan mermi kutusunun üzerindeki incelemeyi dahi yaptırmamaya çalışmakta.
netgazete

7 Temmuz 2009 14:26
Ergenekon davasının 2.si Pazartesi günü başlıyor. Davanın işleyişi ile ilgili detaylar ise bugün açıklandı. İşte ayrıntılar...

Ergenekon soruşturmasında 2. iddianameyle ilgili dava Pazartesi başlıyor. Mahkeme heyeti birinci ve ikinci iddianame ile ilgili davaları şimdilik birleştirmeyi düşünmediklerini duyurdu. Davanın iddianamesi mahkemede özet olarak okunacak..

Ergenekon soruşturmasında 2. iddianameyle ilgili dava Pazartesi başlıyor.

Davanın işleyişi ile ilgili detaylar ise bugün açıklandı. İlk davada, birinci Ergenekon iddianamesinin tamamı okunmuştu. İkinci davada ise iddianamenin sadece bir özeti okunacak.

Mahkeme heyeti birinci ve ikinci davayı şimdilik birleştirmeyi düşünmediklerini açıkladı.

Bütün sanıklar mahkemeye gelecek...Mahkeyemeye gelemeyen sanıkların ifadeleri bulundukları yerde alınacak...

3. iddianame hazırlandığında davalara 15 gün ara verilecek....

3 Ağustos’ta birinci Ergenekon davasının görülmesine de tekrar başlanacak. Böylelikle mahkeme heyeti birer hafta arayla iki duruşmaya da bakacak.

3 Ağustos’ta yapılacak birinci iddianamenin davasında Danıştay saldırısı sanıkları da hazır bulunacak. Danıştay davası sanığı Osman Yıldırım, Ergenekon davasının diğer sanıklarıyla birlikte ifade verecek
aktifhaber

Savcının Tutuklama İsteği
20 Temmuz 2009 16:31

Bugün başlayan 2. Ergenekon davasına Savcı Mehmet Ali Pekgüzel'in tutuklama isteği damgasını vurdu. İşte savcının tutuklanmasını isteği yeni isimler...

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün ve Levent Temiz'in tutuklanmasını talep etti. Pekgüzel ayrıca sağlık gerekçesiyle tahliye edilen Şener Eruygur ve Hurşit Tolon'un Adli Tıp Kurumu'na sevkini talep etti.
Ayrıca savcı Pekgüzel, birinci ve ikinci Ergenekon davalarının birleştirilmesini talep etti.

Ergenekon soruşturması kapsamında hazırlanan ikinci iddianame ile ilgili dava, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'nde hazırlanan duruşma salonunda devam ediyor. Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde sanık avukatlarının taleplerinin ardından Mahkeme Heyeti, savcıların taleplerini aldı.

Söz alan Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, ATO Başkanı Sinan Aygün ve Levent Temiz'in tutuklanmasını talep etti. Pekgüzel ayrıca, daha önce sağlık sorunları gerekçe gösterilerek tahliye edilen Eski Jandarma Genel Komutanı ve emekli Orgeneral Şener Eruygur ve Hurşit Tolon'un da Adli Tıp Kurumu'na sevkini talep etti.

Mahkeme Heyeti duruşmayı 6 Ağustos'a erteledi.
aktifhaber

"Ergenekon"'un 2. Davasından Notlar - I
Açık İstihbarat
21.07.2009

"Ergenekon" operasyonunun ikinci davasından notlarımızın ilk bölümünü dikkatinize sunuyoruz.

Duruşma başlamadan diğer davadan birbirlerini tanıyan avukatlar, tutuksuz sanıklar ve seyirciler yeni binanın bekleme salonları ve kafeteryasında sohbet ettiler. Uzun bir aradan sonra yeniden buluşan insanların hasret gidermesi "Silivri Pilav Günü" esprilerine vesile oldu. 1. davanın ilk günü yaşanan izdihdam yaşanmazken, salona giriş ve çıkışların daha düzenli gerçekleştiği görüldü.
Duruşma salonu, bir önceki duruşma salonuna göre boyutları ile mahkeme heyeti, sanıklar ve seyircileri küçülten boyutları ile mahkeme ortamında farklı bir atmosfer yarattı. Seyirci sıraları ile sanıklar arasında uzaklığın artması ve ayrıca salonun sağ ve sol taraflarına yerleştirilmiş avukat sıraları ile mahkeme heyeti arasındaki mesafenin uzaklığı , yeni mahkeme düzeninin psikolojisinin bir öncekine göre daha farklı olacağı yorumlarına neden oldu.Yeni salondan en fazla şikayetçi olanlardan biri de, ellerinde mikrofon bir uçtan bir uça koşturmak zorunda kalan mübaşirlerdi.
Duruşma öncesi avukatlar ve tutuksuz sanıklar arasında yaşanan en önemli tartışmalardan bir tanesi davaların birleştirilip, birleştirilmeyeceği yolunda idi. Bazı sanık avukatları, 2. iddianamenin darbe suçlaması ile yapılan farklı bir iddianame olduğunu ve dolayısı ile iki davanın birleştirilmemesi gerektiğini savunurken; diğerleri bunun hem pratik, hem yasal olarak imkansız olduğunu, iki davada da ortak suçlar, isimler ve eylemler bulunduğunu ve bu nedenle mahkemenin eninde sonunda bu iki davayı birleştirmek zorunda kalacağını belirttiler. Mahkeme sonunda savcılar da iki davanın CMK'nın 10. maddesi gereği birleştirilmesi talebinde bulundular.
Salonun eleştiri alan ve duruşma sırasında mahkeme başkanı tarafından da kabul edilen bir diğer zaafı ise havalandırma sisteminin klima özelliğinin bulunmaması ve sadece hava sirkulasyonu yapacak şekilde inşa edilmiş olmasıydı. Salona açılan 6 kapı açık tutulduğu halde öğleden sonra sıcaklık herkesi etkilemeye başladı. Bir önceki salonda mahkeme heyetinin sağ ve sol köşelerine ve seyirci sıralarının önündeki sütunla beraber dışarıda gazeteci sıralarının olduğu salonda konulan plazma ekranlarının yerini yeni salonda duruşma salonuna tepeden bakan iki dev projeksiyon ekranı almıştı. Salonun büyüklüğü ve ışıklandırması nedeni ile projeksiyon ekranlarındaki görüntülerde netlik sorunları mevcuttu.
Salon ve dışarıda en sesli grup Tuncay Özkan'ın Biz Kaç Kişiyiz hareketi ve bağlantılı Yeni Parti grubu oldu. Dışarıda kameraların konuşlandığı alanın yanında konuşlanan Yeni Parti ve İşçi Partili gruplar sloganlarla desteklerini dile getirmeye çalışırken bir kısmı ise salonda seyirci sıralarındaki yerini aldılar. Yaklaşık 350 kişilik seyirci sıraları tamamıyla doluydu. Fakat özellikle Tuncay Özkan'ın yandaşlarının duruşma sırasında Tuncay Özkan'a yaptığı sevgi gösterileri, alkışlamaları ve attıkları sloganlar sadece mahkeme heyetinin değil, diğer seyircilerin de tepkisini çekti.
Duruşmaya tutuklu sanıklardan Levent Ersöz, Atilla Uğur ve tutuksuz sanıklardan Şener Eruygur gibi isimler kendilerine celp ulaştırılmadığı gerekçesi ile katılmazken; İlker Güven duruşma başladıktan yaklaşık yarım saat sonra, Av. Levent Temiz ise öğleden sonraki celsede salona geldiler. Mahkeme başkanı; herkese celp yollandığını, cezaevi yönetiminin o sırada hastanede bulunan sanıklar hakkında celbi mahkemeye geri yollamış olabileceğini ve bu aşamada belli hatalar olmuş olabileceğini, bu hatanın en kısa zamanda düzeltileceğini belirtti.
Salonun ilk sırasında oturan isimler arasında Mustafa Balbay, Birol Başaran, Tuncay Özkan ve Gürbüz Çapan dikkat çekti. Mahkeme salonundaki düzende tutuklu sanıklar için yaklaşık 135 kişilik yer ayrılırken, tutuksuz sanık bölümünün yaklaşık 45 kişilik olduğu gözlendi.
1. davadan farklı olarak; 2. Davada tutuksuz sanıklar arasında daha fazla ünlü isim mevcuttu. Ferda Paksüt, Hurşit Tolon ve Sinan Aygün en fazla ilgiyi üzerine çeken isimlerdi. Davayı izleyen isimler arasında CHP Milletvekili Mengü ve Yaşar Okuyan da bulunuyordu. Mengü, duruşmayı , seyirci bölümünün ilk sıralarından Ferda Paksüt'ün eşi Anayasa Mahkemesi üyesi Osman Paksüt ile beraber izledi.
1. Davada mahkemenin yedek hakimi Çalmuk ilerleyen duruşmalarda heyette yerini almış ve daha sonra bütün duruşmalara katılmaya başlamıştı. Yedek üyenin 2. davanın ilk duruşmasından itibaren heyetteki yerini aldığı görüldü. 2. davaya 13. Ağır Cezanın yedek heyetinin bakacağı ve savcıların 1. davaya göre farklı olacağı yolundaki spekülasyonların geçerli olmadığı ve 1. davadaki mahkeme ve savcı heyetinin aynen yerini koruduğu görüldü.
Mahkeme başlangıcında , bir sanık avukatı ile mahkeme başkanı arasında sanıkları temsil edecek maksimum avukat sayısı ile ilgili tartışma yaşandı. Avukat; bir sanığın en fazla üç avukat tarafından temsil edilebileceği yolundaki sınırlamanın 1. davaya ve onun görüldüğü salona özgü bir sınırlama olduğunu fakat bu duruşmada salonun genişliği nedeni ile böyle bir sınırlamaya gerek duyulmaması gerektiğini savunurken, mahkeme başkanı şu an için bu sınırın geçerli olduğunu, daha sonra farklı bir karar verilebileceğini belirtti. Bir sanık için dört avukatın kendini mahkemeye tanıtması üzerine yaşanan bu tartışma; sıra İşçi Partili sanıklar için 9 avukat kendini tanıttığı sırada yaşanmadı. Avukatların kendini mahkemeye tanıtması yarım saat sürdü.
1. iddianamenin sanıklarından İsmail Yıldız'ın avukatı Dursun Yassıkaya avukat sıralarında yerini alırken; yine 1. iddianamenin sanıklarından Veli Küçük'ün avukatı Zeynep Küçük duruşmayı seyirci sıralarından izledi. Zeynep Küçük; müvekkilin de bu duruşmalara katılmasına izin verilmesi için müdahil olma talebinde bulunduğunu fakat bu talebinin reddedildiğini belirtti.
1. davanın ilk duruşmasından farklı olarak; 2. davanın ilk duruşmasında müdahil olma talebi olmadı. 1. davanın ilk duruşmasında en sert tartışmalar müdahil olmak isteyen insan hakları örgütleri veya baro avukatları ile sanıklar ve mahkeme heyeti arasında yaşanmıştı.
Duruşmanın başlaması ile birlikte ilk sözü Tuncay Özkan'ın avukatı alarak, mahkeme başkanından heyetle ilgili bir konuya açıklık getirmesini istedi. Avukat; mahkeme heyetinde dördüncü bir üyenin gözüktüğünü ve bu durumda kararların hangi üç üye tarafından alınacağının açıklığa kavuşturulmasını istedi. Bunun üzerine Mahkeme Başkanı Köksal Şengün, en solda oturan yedek üyeyi işaret ederek, "en solda oturan arkadaşımız heyeti tamamlayıcı arkadaştır, bizim herhangi birimizin bir mazereti olması durumunda konuya hakim olması için duruşmalara katılmaktadır" mealinde bir açıklamada bulundu.
Sanık avukatların mahkemeye kendilerini tanıtması sonrasında sanıkların kimlik tespitine geçildi. Kimlik tespiti çerçevesinde sanıklara gelirlere, kira durumları ve sosyal güvence durumları ile ilgili ayrıntılı sorular da yöneltildi. Sanıklar arasında, 1. davada olduğu gibi çok farklı gelir düzeyleri dikkat çekti. En yüksek geliri aylık 15-20 bin TL ile Sinan Aygün, Tanju Güvendiren , Gürbüz Çapan ve Ercüment Ovalı beyan ederken; hiç bir geliri olmayan öğrenci sanıklar ve Emcet Olcaytu 800 TL aylık gelirle en düşük geliri beyan eden isimler oldu. Tanju Güvendiren'in gelirini beyan ederken "bu seneye mahsus olmak üzere" ibaresini eklemesi hukuki açıdan dikkat çekti.
Sanıkların gelir, iş ve ikametgah beyanları sırasında verdikleri sıradışı beyanlar salonda gülüşmelere neden olurken, mahkeme başkanının aylardır tutuklu kalan sanıkların bu esprili tespitlerini bir tür deşarj aracı olarak gördüğü ve müdahale etmediği görüldü. Tuncay Özkan; "ikametgahım Silivri ve siz zaten bunu en kısa zamanda değiştireceksiniz" şeklinde konuşurken; bu bölümde damgasını esprili üslubu ile Gürbüz Çapan vurdu. Çapan daha önce ne iş yapardınız sorusuna;

"daha önce suç işlerdim, profesyonel suçluyum ben. Türkiye'de ne kadar suç varsa ben işledim. 20 yaşından beri mahkemelerde dolaşıyorum. Şehrin ne kadar pezevengi, puştu varsa hakkımda şikayetçi oldu. Bütün gelirimi avukatlarla paylaşıyorum, onlarla beraber yaşıyoruz"

şeklinde cevap verdi. Çapan'ın profesyonel suçluyum sözleri seyirciler tarafından alkışlandı. Çapan nerede emekli olduğu sorusuna ise;

"Ergenekon emeklisiyim, pardon devlet emeklisiyim. Yaşlıyım, hastayım, devlet ne zaman çağırsa geliyorum ama her seferinde tutuklanıyorum" cevabını verdi.

Sanıklarla zaman zaman esprili diyaloglar kurması ile tanınan Mahkeme Başkanı Şengün, Birol Başaran'ın ticari olarak aylık 5-10 bin dolar arasında değişen geliri olduğu ve SSK emeklisi olarak da aylık 500 TL aldığını söylemesi üzerine, "aslolan, sağlam olan da o" şeklinde cevap verdi.
Mahkeme Başkanı Köksal Şengün, sanıklardan Fatma Sibel Yüksek'in iddianamedeki eski adresini okuyarak, "şimdi evlendiniz, yeni adresiniz nedir?" sorusu ile gelişmeleri yakından takip ettiği mesajını verdi. Yüksek, adresinin değiştiğini ve yeni adresini henüz ezberleyemediği için kağıttan okumak zorunda olduğunu belirtti.

aktifhaber

Paksüt ETÖ Sanığı İle
24 Temmuz 2009 14:58

Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt ve eşi Ferda Paksüt, hem de ikinci Ergenekon davasının görüşüldüğü gün bakın kimle yakalandılar...
İlişkili HaberlerTüm HaberlerPaksüt'ün Yargıya Saygısı Varsa...Hürriyet'te Ergenekon HaberleriSabah'ta Ergenekon HaberleriTaraf'ta Ergenekon HaberleriFerda Paksüt Fena Paniklemiş

Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt ve eşi Ferda Paksüt İkinci Ergenekon iddianamesi davasının görüldüğü gün İşçi Partisi'ne (İP) yakın Türkiye Gençlik Birliği (TGB) Başkanı olan Ergenekon davası sanığı Adnan Türkan ile yakalandı.

Vakit gazetesinin haberine göre, Pazartesi günü Paksüt ikilisi Türkkan ile Silivri Cezaevi'nin kafeteryası önünde buluşarak bir süre konuştu. Bu üçlünün yanında İP Öncü Gençlik Genel Başkan Yardımcısı Tunç Akkoç'un da bulunması dikkat çekti. Muhabirin "Yargının tepesindeki bir kişi olarak yürüyen bir davanın sanığı ile sohbet etmeniz doğru mu, ne konuştunuz?" şeklindeki sorusuna Paksüt cevap veremedi. Daha sonra Paksüt çifti, çareyi salondan ayrılmakta buldu.
aktifhaber

24 Temmuz 2009 08:51
[b][size=24


En son Ekim tarafından Çrş Arl 23, 2009 10:09 pm tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cum Tem 24, 2009 10:50 pm    Mesaj konusu: AB-D/AKP-FTÖ MEDYASININ YENİ 'KÖTÜ ADAM'I: ALİ SUAT ERTOSUN Alıntıyla Cevap Gönder

AB-D/AKP-FTÖ MEDYASININ YENİ “KÖTÜ ADAM”I: ALİ SUAT ERTOSUN

Ali Haydar Can




AB-D/AKP-FTÖ Medyası panik halinde her hafta ayrı bir “kötü adam” etrafında yeni bir hikaye uydurup, o hikâye etrafında “şok haberler” üretiyor...

Ne hikâyenin tutarlı olup olmadığına, ne duruma uyup uymadığına, ne de o hikâyenin içinde “aslî kötü karakter” olarak kendilerinin de bulunup bulunmadığına bakıyorlar,...

Bu haftaki hikâyenin “Kötü adam”ı HSYK üyesi Ali suat Ertosun...

Bu “kötü adam” neler yapmıyormuşki...

Ankara’nın göbeğinde lüks bir otelde yapılan “gizli darbe toplantıları”nın en müdavim adamının O olduğu ortaya çıkmış ...

O, “darbeci örgüt”ten aldığı emir ve talimatları HSYK’nın gündemine getirip “anti darbeci hakim ve savcıları” Şemdinli Davası’nın savcısının gittiği yere kadar göndermeye çalışıyormuş...

HSYK onun yüzünden kilitlenmiş...

Tayin bekleyen Zavallı hakim ve savcılar o sebeple perişan olmuş...

Kellesi alınmak istenen kahraman savcı ve hakimlerse şimdi endişe içinde akıbetlerini bekliyormuş...

Yani?

Ali Suat Ertosun derhal istifa etmeliymiş... Zira kirli ilişkileri ortaya çıkmış... Tarafsızlığını yitirmiş... İmza atacağı kararlar şaibeli hale gelmiş... Falan filan...

Hesapta göz korkutacaklar...

Bizim tanıdıdığımız Ali Suat Ertosun’un bu yayınlardan zerre kadar etkilenmez... Bildiğini okur... Kafaya taktığı savcı ve hakimler varsa kellelerini almadan o kararnameye asla imza atmaz...

Biz bu Ali Suat Ertosun’u nereden mi tanıyoruz?

Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü olduğu dönemden...

Siyasî tutuklu ve hükümlülerin beden ve ruh sağlıklarını bozmak için AB-D Emperyalizmi’nin istihbarat örgütlerinin özel olarak tasarladığı F-Tipi cezaevleri projesi, O olmasaydı kolay kolay hayata geçirilemezdi...

O, nazi filmlerindeki toplama kampları baş komutanı gibi, projenin ardında taş gibi durduğu için bütün siyasî tutıuklu ve hükümlüler o cezaevlerindeki betondan hücrelere tıkılıp dünyadan tecrit edilerek, diri diri mezara gömüldüler...

Cezaevleri direnişleri onun zamanında en kanlı biçimde bastırıldı ve yüzlerce siyasî, tutuklu ve hükümlü JİTEM desteğinde katledildi veya yaralanarak sakat kaldı...

Ölüm oruçlarındaki kayıplarsa bir başka facia...

Bu vahşî saldırıların ismini de alay edercesine “Hayata Dönüş Operasyonu” koyan da o...

Metris ve Bandırma’da başta Salih Mirzabeyoğlu olmak üzere bütün “İBDA-C Davası” tutukluları, “isyan” bahanesiyle O’nun zamanında toptan katledilmek istendi...

Salih Mirzabeyoğlu’na Kartal Cezaevinde uygulanmaya başlanan “telegram işkencesi” de o dönemin icatlarından...

Ertosun’a AKP’liler tarafından “Üstün hizmet madalyası ve beratı” işte bu “üstün hizmetleri” sebebiyle verildi...

Siyasî tutuklu ve hükümlüleri diri diri beton hücrelere gömmek anlamına gelen F-Tipi cezaevlerini başarıyla hizmete sokup, bu cezaevlerindeki insanlıkdışı “TECRİT” kurallarını tavizsiz uyguladığı için...

Bu uygulama sırasında ölen, öldürülen ve sakat kalan yüzlerce genç insan için en ufak bir pişmanlık hissi duymadığı için...

Kendisiyle görüşmeye giden İBDA-C tutuklularının ailelerine “Gebersinler! Bana ne?” diyebilecek kadar insanlıktan nasipsiz olduğu için...

Geçenlerde DHKP-C’nin infazından kıl payı kurtulan, Anayasa hukuku Profesörü, Sosyal Demokrat Dr. Hikmet Sami Türk, o dönemde Adalet Bakanıydı ve Ertosun’a tam destek vermişti. Halâ da ona kefil: “Sayın Ertosun benim dönemimde Cezaevleri Genel Müdürlüğü yapmış bir kişidir. Kendisi üstün hizmet madalyası sahibidir. Çalışkan ve dürüstür.” Diyor...

Tabiî ona tam destek veren sadece Türk değildi...

O zamanın Cumhurbaşkanı, hükûmeti, yargıçları, savcıları, asker ve sivil bütün üst düzey bürokratları, üniversite rektörleri zaten malûm da...

Başta Zaman gazetesi ve STV olmak üzere, bugün bizlere Ertosun’un ne azılı bir “kötü adam” olduğunu -sanki yeni öğrenmiş gibi yaparak- yana yakıla anlatan ABD/AKP-FTÖ medyasının bilumum yazı ve kelâm esnafı, o zaman bu Ertosun’u ya alkışlıyor veya zulümlerini sessizce destekliyordu..

Onların, o yazıları, manşetleri ve haberleri halâ arşivlerde dururken...

Şimdi kalkmışlar bize kurt masalları anlatıyorlar...

Biz Ertosun’un kim olduğunu da, ne yaptığını da, onun hakkında ne düşündüğümüzü de, o zamandan bu yana her zeminde açıkça anlatıp duruyoruz...

Ya sizler?

AKP onu Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürülüğü’nden alıp terfi ettirerek Yargıtay’a üye tayin ettiğinde itiraz edeniniz oldu mu?

AKP’li TBMM başkanı Bülent Arınç “Devlet Üstün Hizmet Beratı”nı takdirleriyle Ertosun’a takdim ederken...

AKP’li Adalet Bakan’ı Cemil Çiçek “Devlet Üstün Hizmet Madalyası”nı Ertosun’un boynuna bizzat takarken...

Hanginiz itiraz ettiniz?...

AKP kökenli Abdullah Gül, O’nu HSYK üyesi olarak tayin ederken...

Buna Baran’dan başka karşı çıkan oldu mu?

Şimdi yumurta kapıya gelmiş... Belli ki çok sıkışmışsınız...

Ertosun öyle.. Ertosun böyle... Ürkütücü hikâyeler anlatıyorsunuz...

Sanki öyle olduğunu önceden bilmiyormuşnuz, onunla uzun zaman yoldaşlık yapmamaışsınız gibi...

Oral Çalışlar, Ertosun’un cemaziyelevvelini çok güzel özetlemiş:
[Ali Suat Ertosun, ‘otoriter devlet’ anlayışının, devlet içindeki tipik temsilcilerinden birisidir. Onu DSP’li Adalet Bakanı Prof. Hikmet Sami Türk de, AK Partili Adalet Bakanı Cemil Çiçek de çok beğeniyorlardı. Neden beğendiklerini de ödüllerle ortaya koydular. Cemil Çiçek, Adalet Bakanı’yken, Bakanlar Kurulu’na Ertosun’a Üstün Hizmet Madalyası verilmesini önerdi ve almasını sağladı. Bu sayede Çiçek’e göre ilk kez bir yargı mensubu bu madalyayı kazanmış oldu.
Devlet Üstün Hizmet Madalyası’nın kimlere verileceği kanunda şöyle tanımlanıyor:
“Devlet Üstün Hizmet Madalyası ilgili bakanın teklifi, Bakanlar Kurulu’nun onayı ve Cumhurbaşkanı’nın tevcihi ile yurtiçinde veya dışında herhangi bir alanda feragat, fedakarlık ve gayreti ile yaptığı çalışmalarda ülke ve dünya çapında emsallerine nazaran üstün başarı göstererek, devletin yücelmesine ve milli menfaatlere önemli ölçüde katkısı olan Türk vatandaşlarına verilir.”
***
Ali Suat Ertosun’u bir ‘cezaevi operasyoncusu’ olarak bilirdik. Bir yargıç olduğunu pek de bilmezdik. Bunu da sağ olsun Cemil Çiçek sayesinde öğrendik. Kendisi, 32 kişinin öldüğü operasyonun Cezaevleri Genel Müdürü olarak ‘takdiren’ Yargıtay üyeliğine seçildi. Bu makamı elde etmesinde de Cemil Çiçek’in epeyce katkısı olduğunu biliyoruz.
Ertosun’un AK Parti dönemindeki yükselişi bununla sınırlı kalmadı. Kendisi Yargıtay Genel Kurulu tarafından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeliği için Cumhurbaşkanlığı’nca atanmak üzere üç adaydan biri olarak önerildi. Önerilen üç isim arasından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de ne hikmetse Ali Suat Ertosun’u seçti.
O günlerde bu seçimin isabetli olduğunu düşünen ve AK Parti’ye yakın olarak bilinen bir televizyonun internet haber sitesinde şu değerlendirme yer almıştı: “Yargıtay da ‘dürüstlüğü, demokratlığı ve ilkeli davranışları ile meslektaşlarının takdirini toplayan’ Ertosun’un HSYK da görev alacak olması Yargıtay üyeleri arasında sevinç yarattı. Ertosun, 4 yıl HSYK üyeliği yapacak.”
Ali Suat Ertosun’un HSYK üyeliğine seçilmesi hala nerede durduğumuzu da kanıtlar nitelikteydi. ‘Otoriter devlet’ varlığını sürdürüyordu. Hâkim ve savcıların kaderinin belirlendiği, bir anlamda hukuk mekanizmasının işleyişini yönlendiren bir kuruma, onlarca insanın ölümüne neden olan bir operasyonun sorumlusu cezaevleri genel müdürünün seçilmesi, ülkemizin içinde bulunduğu duruma ışık tutuyordu. Hukuk anlayışına da ışık tutuyordu.](*)


Ali Suat Ertosun işte bu... Gizlisi saklısı olmayan ve geçmişi bütün AKP’liler ve ABD/AKP-FTÖ medyası tarafından çok iyi bilinen biri...

Sen böyle birini böylesine kritik bir makama kendi ellerinle ve yandaş medyanın alkışları arasında getir...

Sonra da koro halinde feryat figan ağla...

İyi olmuş; tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş...

Sizin gibi “sibop”lara Ertosun gibi “kapak” çok bile...

(*) 19.07.2009 Tarihli Radikal gazetesi’nden

Kaynak: Baran dergisinn 132. sayısından iktibas edilmiştir.

24 Temmuz 2009 08:51
Oramirallere suikast planında 5 Teğmen'e emir verdiği iddia edilen Albay ifade verecek.

Oramirallere suikast planı iddiasıyla tutuklanan teğmen sayısı 5’e çıktı. Teğmenlere emir verdiği iddia edilen iki Albay Ergenekon savcılarınca ifadeye çağrıldı.

Deniz Kuvvetleri’nde görevli iki Oramiral’e suikast hazırlığı yaptıkları iddiasıyla önceki gün tutuklanan 3 teğmenle bağlantıları olduğu iddiasıyla dün gözaltına alınan 2 teğmen daha tutuklanarak cezaevine gönderildi. Öte yandan 3 teğmenin tutuklanmasına neden olan Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç ile Donanma Komutanı Oramiral Uğur Yiğit’e yönelik suikast planlarını hazırladıkları iddia edilen 2 albayın ise Ergenekon savcıları tarafından ifade vermeye çağrıldığı öğrenildi.

ARANAN TEĞMENLERDEN İKİSİ FİRARDA

Suikast planlarıyla ilgili olarak önceki gün Deniz Kuvvetleri’nde görevli teğmenler Sinan Efe Noyan, Alperen Erdoğan ve Faruk Akın tutuklanarak Hasdal Cezaevi’ne gönderilmişti. Dün de tutuklanan teğmenlerin ifadelerinde isimleri geçen Deniz Kuvvetleri’nde görevli 4 teğmen için gözaltı kararı çıktı. Teğmenlerden Burak Düzelen ve Barboros Mercan Gölcük’te gözaltına alınırken, teğmenler Yiğithan Gökay ve Yasin Aksoy’un firari olduğu ve arandığı öğrenildi.

HASDAL CEZAEVİ’NE GÖNDERİLDİLER

Dün Beşiktaş’taki İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı nöbetçi savcılığına çıkarılan teğmenler Burak Düzelen ve Barbaros Mercan’ın, Poyrazköy cephaneliği ve fuhuş çetesi soruşturması kapsamında sorgulandığı öğrenildi. Teğmenlere, Ergenekon tutuklusu emekli Binbaşı Levent Bektaş’la bağlantıları ve suikast planlarına ilişkin sorular da soruldu. Çıkarıldıkları nöbetçi mahkemece tutuklanan iki teğmen, Hasdal Cezaevi’ne gönderildi.

Suikast planıyla ilgili tutuklanan teğmen sayısı 5'e ulaşırken, Ergenekon kapsamında tutuklanan teğmen 13’e yükseldi. Teğmenlerden Mehmet Ali Çelebi ‘örgüt yöneticisi’ olarak yargılanıyor.

Albaylara suikast ve intikam sorulacak

Öte yandan, önceki gün tutuklanan üç teğmene ‘Suikast planı’ yaptırdığı iddia edilen Deniz Kurmay Albay T. D ve Deniz Kurmay Albay O. Y.’nin de Ergenekon savcıları tarafından sorgulanmak üzere ifade vermeye çağrıldığı öğrenildi. Kurmay Albay T.D, daha öncede Demokrasiye Müdahele Planının altında imzası bulunan Albay Dursun Çiçek ile birlikte gündeme gelmişti. Kurbay Albay T.D, Dursun Çiçekle ve 8 albayla birlikte Poyrazköy cephaneliğine ilişkin Savcı Zekeriya Öz tarafından sorgulanmıştı. Albay O.Y’nin ise, internet sitelerine düşen ses kaydında ‘Ergenekon’un intikamı için yemini ettiği’ iddia edilmişti.

aktifhaber

Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek'in Ergenekon'dan tutuklanmasının ardından sıkıntıya düşen ART TV, Koza-İpek Grubu'na satılmak üzere

26 Temmuz 2009 Ergenekon soruşturması kapsamında Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek İstanbul Adliyesi'nde sorgusu tamamlandıktan sonra tutuklanmıştı. Mustafa Özbek aynı zamanda Avrasya Radyo Televizyonu’nun (ART) “onursal başkanıydı.” Hatırlanacağı üzere Mustafa Özbek, ART’de her ayın son cuma günü Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mustafa Balbay ile birlikte Türkiye’deki siyasi, ekonomik ve sosyal gelişmeleri değerlendiriyordu.

Gelen bilgilere göre, Özbek’in tutuklanmasıyla birlikte kanal zor günler geçirmeye başladı.

Kanal yönetimi ile Koza-İpek grubu arasında kanalın satışı görüşmeleri gerçekleşti.

Ancak ART yönetimi kanal için yüksek bir rakam istediği için anlaşma sağlanamamıştı.

Yeniden pazarlık yapılmaya başlandı. ART yönetimi kanalın satış rakamını 25 milyon dolar olarak belirledi.

Akın İpek bu rakamı fazla buldu ve satış bedelini 5 milyon dolar teklif etti.

Sıkı pazarlık ve anlaşmalar sonucunda 15 milyon dolarda mutabakat sağlandı.

Koza-İpek grubunun ART’yi 15 milyon dolara satın almasının an meselesi olduğu konuşuluyor. Bu satış sonrasında dikkat çekici bir yan var.

Ulusalcı olarak bilinen ART, Ulusal Kanal, Kanalbiz, BaşkentTV'nin sahiplerinin tamamı Ergenekon operasyonu kapsamında tutuklandılar.

BaşkentTV'nin sahibi Mehmet Haberal, Kanalbiz'in sahibi Tuncay Özkan, Ulusal Kanalı elinde bulunduran İP'in Genel Başkanı Doğu Perinçek ART'nin Onursal Başkanı Mustafa Özbek bu dava nedeniyle tutuklu bulunuyorlar.

netgazete

24 Temmuz 2009 17:46
Mustafa Koç'un tahliye talebinin reddedilmesine itiraz...

''Ergenekon'' soruşturması kapsamında tutuklu bulunan Jandarma Kurmay Albay Mustafa Koç'un avukatı Hasan Gürbüz, müvekkilinin tahliye talebinin reddedilmesi kararına itirazda bulundu.

Avukat Gürbüz tarafından İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesine sunulan dilekçede, Mustafa Koç'un gözaltına alındığı ve 10 Ocak 2009 tarihinde de nöbetçi hakim tarafından tutuklandığı hatırlatıldı.

Koç'un ''Cumhuriyet Çalışma Grubu'' içinde yer aldığı ve ''Ergenekon terör örgütü içinde faaliyet yürüttüğü''nün iddia edildiğinin belirtildiği dilekçede, ''Tarafımızdan Jandarma Genel Komutanlığına başvurularak 'Cumhuriyetçi Çalışma Grubu' adı altında bir çalışma grubunun var olup olmadığı sorulmuştur. Gelen cevapta böyle bir çalışma grubunun hiçbir zaman var olmadığı bildirilmiştir. Yine aynı yazıda müvekkilimin suçlandığı 'istihbarat ödeneklerine' ilişkin olarak da müvekkilime isnat edilen suçlamaların varit olmadığı ortaya çıkmıştır'' denildi.

Avukat Gürbüz, Jandarma Genel Komutanlığının resmi yazısının müvekkilinin lehine delil durumunu değiştirdiği için nöbetçi hakimden tahliye talep ettiklerini ve tahliye dilekçelerinin ekine de Jandarma Genel Komutanlığının söz konusu yazısının aslını eklediklerini belirttiği dilekçesinde, yaptıkları tahliye talebinin, nöbetçi hakim tarafından ''suçun vasıf ve mahiyeti'' ve isnat edilen suçun ''tutuklama nedenleri'' başlıklı CMK 100. maddede yazılı suçlardan olması nedenleriyle reddedildiği kaydedildi.

Dilekçede, nöbetçi hakimin lehe delil teşkil eden Jandarma Genel Komutanlığının yazısını dikkate almadığı iddia edilen dilekçede, bunun Anayasa'nın 36'ncı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6'ncı maddesindeki adil yargılama ilkesine aykırı olduğu belirtildi.

Avukat Gürbüz dilekçesinde, müvekkiline isnat edilen suçlamaların soyut ve delilsiz olması, Jandarma Genel Komutanlığının 26 Haziran 2009 tarihli yazısının lehte delil oluşturması, müvekkiline ilişkin dosya kapsamı ve müvekkilinin muvazzaf subay olması, ikametgahı ve iş yeri belli bir kişi olması nedeniyle kaçma ve delilleri karartma şüphesinin bulunmadığını kaydetti.

Gürbüz, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nce yapılacak inceleme ve değerlendirmelerden sonra aynı mahkemenin nöbetçi hakimi tarafından tahliye talebinin reddine ilişkin kararına yapılan itirazın kabul edilerek müvekkilinin tahliyesini istedi.
aktifhaber

ORG. ÖZKÖK: BİLGİM VARDI
28 Temmuz 2009 07:51

Org. Özkök'ün Ergenekon savcılarına verdiği ifadenin içeriği...


Savcılar Öz ile Seçen’e 8 saat ifade veren emekli Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök’ün, emekli Org. Şener Eruygur’un adının karıştığı darbe planlarıyla ilgili olarak, “Ayışığı ve Yakamoz konularını biliyordum. Bilgi geliyordu, ancak, delil bulamadığım için işlem yapmadım” dediği öğrenildi

Ergenekon soruşturması kapsamında, İstanbul Cumhuriyet savcıları Zekeriya Öz ile Fikret Seçen’e Genelkurmay Başkanlığı dönemindeki darbe girişimleri iddiaları nedeniyle ifade veren emekli Orgeneral Hilmi Özkök’ün, “Ayışığı ve Yakamoz konularını biliyordum. Bilgi geliyordu, ancak delil bulamadığım için işlem yapmadım” dediği öğrenildi.
Milliyet’in, ifadesinin içeriğine ilişkin bilgisine başvurduğu Özkök, “Hukuki süreçle ilgili hassasiyetimi biliyorsunuz. Hukuki sürecin sonunda her şey açığa çıkacaktır” dedi.
Eski Genelkurmay Başkanı Özkök’ün Ergenekon savcılarınca tanık olarak dinlendiğini açığa çıkartan Milliyet, “soruşturmanın en kritik ifadesi” olarak gösterilen bu metinde yer alan çok önemli başlıklara ulaştı.

Tefrik edildi

İkinci Ergenekon iddianamesinde, eski Jandarma Genel Komutanı Org. Şener Eruygur’un, dönemin kuvvet komutanları Org. Aytaç Yalman, Org. İbrahim Fırtına ve Org. Özden Örnek’le birlikte bazı darbe planları yaptığı ileri sürüldü.
Öz’ün de aralarında bulunduğu Ergenekon savcıları, Ayışığı, Sarıkız, Yakamoz ve Eldiven adlı darbe planlarının detaylarına da iddianamede yer verdi. Savcılar, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Örnek’e ait olduğu iddia edilen “Darbe Günlükleri”ne iddianamede geniş yer ayırdı. İddianamede, bu konularla ilgili soruşturmanın “tefrik” (ayırma) edildiği belirtildi.

20 sayfalık

Öz ile Seçen, tefrik edilen darbe girişimleri iddiaları dosyasıyla ilgili olarak, 25 Nisan’da gittikleri İzmir’de, daha önce Milliyet’e, “Hukuk çağırırsa icabet etmek gerekir diye düşünürüm. Sanık veya tanık olarak mahkeme çağırırsa ‘gitmem’ denilemez” açıklamasını yapan Özkök’ün ifadesine başvurdu.
“Bilgi sahibi” sıfatıyla İzmir Adliyesi’ndeki özel bir odada ifade veren Özkök’ün tutanağının yaklaşık 20 sayfa olduğu öğrenildi.

Neden işlem yapmadı?
Özkök’ün, darbe girişimi iddiaları konusunda, “Ayışığı ve Yakamoz konularını biliyordum. Bilgi geliyordu, ancak delil bulamadığım için işlem yapmadım” dediği öğrenildi. Bu konuda daha önce “Girişimleri biliyorsa, neden işlem yapmadı?” şeklinde eleştirilere uğrayan Özkök, böylece, işlem yapmamasının nedenini de açıklamış oldu.
Özkök’ün ifadesinde, Ergenekon davasının en önemli sanıklarından Eruygur’un, Jandarma Genel Komutanlığı döneminde en yakın çalıştığı isimlerden olan, eski Jandarma İstihbarat Daire Başkanı emekli Tuğgeneral Levent Ersöz’le ilgili iddialara da değindiği anlaşıldı.
Özkök’ün, çok sayıda kişinin telefonunu mahkeme kararı olmaksızın dinlettiği, kendisini ya da Eruygur’u ziyarete gelen kişilerin konuşmalarını kayda aldığı öne sürülen Ersöz için, “Ersöz’ü çağırıp görüştüm. İllegal telefon dinlemeleriyle ilgili konuştum. ‘Bu konular nedir?’ diye sordum. Bana, ‘Bunlar söz konusu olamaz’ dedi” şeklinde ifade verdiği öğrenildi.

8 saatlik ifade

Özkök’ün ifadesine, 3. veya 4. Ergenekon iddianamesinde yer verileceği bildirildi. Milliyet’in, ifadesinin detaylarıyla ilgili dün bilgisine başvurduğu Özkök, hukuki sürecin devam ettiğini, bu konularda konuşmasının uygun olmayacağını belirterek, “Hukuki süreçle ilgili benim hassasiyetimi biliyorsunuz. Hukuki sürecin sonunda her şey açığa çıkacaktır” dedi.
Ergenekon savcılarına ifade vermeden önce Genelkurmay Adli Müşavirliği’ni arayarak hukuki destek aldığını söyleyen Özkök, sorgunun yaklaşık 8 saat sürmesini ise “8 saat sürdü ama aralar verildi. Savcılarla köfte ekmek yedik” diye açıklamıştı.

‘Star’ın haberine yorum yapmam faydasız’

Star gazetesinde dün yayımlanan habere göre, Ergenekon savcılarına, “Türkiye tarihinde kimsenin cesaret edemediği bir soruşturma başlattınız” dediği iddia edilen Özkök, bu konuda da Milliyet’e şunları söyledi: “Haberi okudum. Takdir edersiniz ki, ‘öğrenildi, kaydedildi, belirtildi, deniliyor’ gibi kaynak gösterilmesine kılıf olan kelimelerle kurgulanmış yazılara, haberlere yorum yapmam fayda yaratmaz. Her şey hukuki süreç sonunda açığa çıkacaktır.”

Günlükte ‘Belgeler elinde’ iddiası

2. İddianame’nin 269. ve 270. sayfalarında yer alan, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Ora. Özden Örnek’e ait olduğu öne sürülen “Darbe Günlükleri”nde, Özkök’ün darbe girişimlerinden haberdar olduğunun iddia edildiği ifadeler yer alıyor:
15 MART 2004: “Sabah bir ara beni Jandarma Genel Komutanı aradı. ‘Genelkurmay Başkanı her şeyi biliyor. Biraz önce beni aradı. Hemen öğleyin bir araya gelmemiz lazım’ dedi. Kendisine neleri bildiğini sordum, jandarma tesislerinde Ömer İzgi ile yemek yediğimizi biliyor. Hemen hemen her şeyi biliyor, dedi.”
16 MART 2004: “Genelkurmay Başkanı’nı görmeye gittim. Sonra oturduk ve bana TSK’da bölünmüş bir görüntü olduğunu ve bazı davranışların çok kötü değerlendirmelere neden olduğunu anlattı. Bizim yaptığımız bazı girişimler ve bilhassa Jandarma Genel Komutanı’nın girişimlerinin hemen hepsinden haberi vardı. Jandarma Genel Komutanı’nı nedense hedef olarak almıştı. ‘Bütün belgeler elimde, bunları devletin arşivlerine geçireceğim, bu tarihi bir görevdir. Şener’in yaptıkları yetkisini aşmaktadır. Kendi tesislerinde eski Meclis Başkanı ve rektörler ile de görüşme yapmış. Bunları nasıl yapar’ dedi...

Kaynak: Tolga Şardan/Milliyet

ETÖ'nün Yeni Savcısını Tanıyalım
29 Temmuz 2009 09:15HSYK'nın son dakika hamlesiyle Ergenekon davasına "eş başsavcı" olarak atanan Olcay Seçkin'i tanıyalım...

Ergenekon soruşturmasına bakan özel yetkili ağır ceza mahkemelerine atanan İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Olcay Seçkin'le ilgili ilginç bilgiler ortaya çıkıyor. Seçkin, 28 Şubat sürecinde yaşanan 'Barmen Cinayeti'yle ilgili soruşturmayı yürüttü.

Barmen Oğuz Atak, bir televizyon haberinde hedef gösterildikten kısa bir süre sonra öldürülmüştü. Katil zanlılarından birinin Ergenekon sanığı Sedat Peker'le bağlantısı ortaya çıktı. Ancak polis tarafından aranan Peker, soruşturmaya dahil edilmedi. Bu soruşturma dışında ismi gündeme gelmeyen Olcay Seçkin, 2000 yılında İstanbul başsavcı vekilliğine atandı. 9 yıldır başsavcı vekilliği yapan Seçkin, şimdi Peker'in sanık olduğu Ergenekon davasının yürütüldüğü özel yetkili mahkemelerden sorumlu başsavcı vekili.

Barmen Oğuz Atak, 6 Mayıs 1997'de öldürüldü. Bebek sahilinde köpeğini gezdiren Atak, Sedat Peker'in adamı Ali Metin Polat ile Hüseyin Ulaş tarafından öldürüldü. O dönemde Ali Metin Polat'ın, Peker'in adamı olduğu gündeme geldi. Polisin Peker'i aradığı basına yansıdı; ancak iddianameye dahil olmadı. Cinayetin davası büyük bir hızla sonuçlandı. İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi, 17 Nisan 1998'de verdiği kararında Ali Metin Polat'ın 'ruhsatsız silah bulundurmak' ve 'adam öldürme suçunu kolaylaştırmak' suçundan toplam dört yıl 14 ay hapsine karar verdi. Polat, tutuklu kaldığı süre göz önüne alınarak tahliye edildi. Hüseyin Ulaş ise 19 yıl bir ay hapis cezasına çarptırıldı.

Bir yıl süren davada dikkat çeken durumlar da yaşandı. Atak'ın katil zanlıları gözaltına alındığında Peker'in adamları destek için adliyeye geldi. Ali Metin Polat'ı, Ergenekon davası sanıklarından Kemal Kerinçsiz'in avukatı Kadir Kartal savundu. Hüseyin Ulaş'ı ise Alaattin Çakıcı'nın avukatlarından Muhittin Yüzüak müdafaa etti.

2005 yılında Kelebek Operasyonu kapsamında gözaltına alınan Sedat Peker'e ilişkin dosyada ilginç bir bilgi daha vardı. Sedat Peker'in dinlemeye takılmamak için 34 kişiye telefon dağıttığı öğrenildi. 34 'kırmızı hatlı' telefonun sahipleri arasında Barmen Cinayeti davası sanığı Ali Metin Polat da yer aldı. Kelebek Operasyonu'na ilişkin iddianamede Peker'in adamı olan Polat'ın, Maltepe bölgesinden sorumlu olduğu iddia edildi.

Kelebek Operasyonu davasından mahkûm olan Sedat Peker, 2455 sayfalık Ergenekon iddianamesinin sanıkları arasında. Veli Küçük'le bağlantıları sebebiyle Ergenekon davasına giren Peker'in, Danıştay davası sanığı avukat Alparslan Arslan'la bağlantısı olduğu ileri sürülmüştü.

Olcay Seçkin 9 yıldır hiçbir davaya bakmadı

Olcay Seçkin, HSYK tarafından Ergenekon soruşturmasının yürütüldüğü özel yetkili mahkemelerde başsavcı vekili sıfatıyla görevlendirildi. 2004 yılından beri savcı Turan Çolakkadı'nın görev yaptığı Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'nde İstanbul Başsavcısı Aykut Cengiz Engin'in yardımcılarından Olcay Seçkin de görev yapacak. Seçkin, 2000 yılı yaz adli kararnamesi ile başsavcı vekilliğine atanmıştı. 9 yıldır başsavcı vekilliği yapan Seçkin'in bu süre içinde baktığı herhangi bir soruşturma yok. Seçkin, Çolakkadı ile aynı yetki ve görevleri paylaşacak. Ergenekon soruşturmasının koordinasyonunda görev yapacak.

15 GÜNLÜK RAPOR ALDI

Olcay Seçkin, dün İstanbul Adliyesi'ne gelmedi. Seçkin'in 15 gün rapor aldığı ortaya çıktı. İstanbul Başsavcısı Aykut Cengiz Engin, gazetecilerin soruları üzerine "Kendisi böyle bir beklentide değildi." diye konuştu.
aktifhaber

Soner Yalçın Ve Karargah Evleri
30 Temmuz 2009 16:49

Dezenformasyon makinesi Aydınlık ekolünden yetişen Soner Yalçın'ın, İşçi Partisi'nin TSK'ya sızma girişimi olan Karargah Evleri'ndeki rolü...
İlgili HaberlerBir Soner Yalçın Portresi



Türk Silahlı Kuvvetleri'ne sızmaya çalışan "Karargah Evleri Oluşumu"nun ardındaki isimlerden biri olan Soner Yalçın ve Türkiye'nin Maocuları Aydınlıkçılar'ın ardında hangi güç var?

Bak Şu Konuşana

Biliyorsunuz Ergenekon İddianamesi ile birlikte Türkiye “Karargâh Evleri”, “Cumhuriyet Evleri” ve “Ata Evleri” gerçeği ile tanıştı. Cumhuriyet ve Ata Evleri, laik azize Türkan Saylan’ın başında bulunduğu ÇYDD'nin himayesinde, yönetiminde işleyen ve askeriyede örgütlenmeyi hedefleyen yapılardı. Bugün bu yapı ile ilintisi bulunan onlarca denizci subay tutuklu, yargılanmayı bekliyor. Bu subaylar Deniz Kuvvetleri Komutanı Ora. Metin Ataç ile bu oluşumlara hiç de sıcak bakmadığı bilinen Donanma Komutanı Ora. Uğur Yiğit’e suikast yapmaya hazırlanırken yakalandılar. Gepegenç teğmenler, yaşını başını almış, amirallik sırası gelmiş albaylar şimdi yargılanmayı bekliyor.

Bir de Karargâh Evleri yapılanması var. Bu yapılanma iddia olunan Ergenekon Terör Örgütü’ne yönelik yapılan operasyonlar sırasında İşçi Partisi’ne yapılan bir baskında ortaya çıkartıldı. Buna göre İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek ve ekibi orduya sızmak için Karargâh Evleri adında bir organizasyona girişmişti. Bunun için Erzincan ve yöresinde etkili olan bir Alevi aşiretini de yanlarına almışlardı. Ağırlıklı olarak Hava Kuvvetleri’nde örgütlenen isimler İşçi Partisi’nde yakalanan cd’nin ardından teker teker tutuklandı.

Bu yapıyla ilgili ilk tespitleri yapan ise MİT’nın Trakya Bölge Başkanlığı oldu. Kırklareli ve Tekirdağ’da bazı subayların yeraldığı bir yapılanmanın İşçi Partisi ile temasını tespit etmişler ve hem MİT’nı, hem de Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nı yapıyla ilgili bilgilendirmişlerdi. Ancak bu yapılanmaya yönelik operasyonu Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki bazı isimler üç yıl boyunca engellemişlerdi. Başını Hava Albay Cengiz Köylü’nün çektiği yapılanmayı yok etmek için emir veren emekli Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Faruk Cömert’i ve şimdi Hava Kuvvetleri Komutanlığı görevini yürüten Org. Aydoğan Babaoğlu’nu yıllarca oyalamışlardı. Ancak İşçi Partisi’nde yakalanan cd her şeyi açığa çıkardı ve yeniden başlattı. Şimdi Karargâh Evleri yapılanması darmadağın.

Ama TSK’ne sızma girişiminin ardındaki isimler halâ etkin. Bu isimler içerisinde hiç şüphesiz en önemlisi Soner Yalçın. İddia olunan Ergenekon Terör Örgütü’ne yönelik operasyonları karalamak ve karartmak için vargücüyle çalışıyor. Çetesi de ona yardımcı oluyor. Peki Karargâh Evleri yapılanmasının ardındaki asıl güç kim?

Bunun için de ABD’nde yayınlanan bir kitaba, “Tüm Zamanların Casusu”na bakmak lazım. Bu kitap eski bir CIA mensubu tarafından yazıldı ve dünyadaki Maocu hareketlerin nasıl kurdurulduğunu anlatıyor. Buna göre CIA dünyadaki Marksist-Komünist hareketleri bölmek için bir plan yapıyor ve bu planı Hindistan Komünist Partisi üzerinden uygulamaya koyuyordu. HKP eski çizgisini terk ederek Çin’in dümen suyuna giriyordu. Daha sonra bu sistem tüm dünyada başarı ile uygulandı.

Türkiye’de Maocuların başı “Kızıl Bozkurt” Doğu Perinçek’ti. CIA’in planını Türkiye’de uygulamaya koyan isim Perinçek ve ekibiydi. Soner Yalçın da bu ekibin en önemli ismiydi. Uzun yıllar Aydınlık dergisinde çalıştı.

Maocu hareketleri CIA kurduruyor, CIA’in kurdurduğu bu hareket Türkiye’de Doğu Perinçek liderliğinde faaliyet gösteriyor, Aydınlıkçılar TSK’ya sızıyor ve sızmayı, yapılanları Soner Yalçın savunuyor. Sizce Soner Yalçın, Doğu Perinçek, Aydınlık vb. kime hizmet ediyor, kime çalışıyor? Kim ve ne için TSK’ne sızıyor?

Haber-Analiz: Liberalses

Gareth Jenkins: “Her Dalga Odaktan Daha da uzağa Gidiyor”

Gölbaşı'nda cephanelik bulunmasını, Türkiye'de pek çok gazeteci, Ergenekon soruşturmasının gitmesi gerektiği yöne doğru ilerlemesini sağlayacak bir gelişme olarak nitelendiriyor.

1989'dan bu yana İstanbul'da yaşayan ve Türkiye'de asker sivil ilişkileri, güvenlik ve istihbarat konularında çeşitli yayın kuruluşlarına danışmanlık yapan yazar Gareth Jenkins ise Ergenekon soruşturmasının giderek doğruluk payı taşıyan özünden uzaklaştığı görüşünü savunuyor. Biz de Jenkins'le konuştuk ve kendisine neden böyle düşündüğünü sorduk.


--------------------------------------------------------------------------------

'Her dalga, odaktan daha da uzağa gidiyor'

Gareth Jenkins: Ergenekon soruşturması odağında bir doğruluk payı taşıyor. Geçmişte, gizli operasyonlar gerçekleştiren bazı kişilerin nihai olarak hükümeti istikrarsızlığa sürüklemek için bir örgüt oluşturduklarına inanıyorum. Bu örgütün liderleri de 2008 yılı Ocak ayında gözaltına alındılar. Ancak, soruşturmanın kapsamı, organize bir suç örgütüne yönelik olmaktan giderek hükümet muhaliflerini, özellikle de laiklik konusunda katı fikirleri olanları da içine almaya başladı. Soruşturmanın her dalgası, asıl odaktan giderek daha da uzağa gidiyor.

BBC: "Geçmişte bazı gizli operasyonlar yürütmüş kesimlerin kurmuş olduğu" bir örgütten söz ettiniz. İddianamenin odağını bu gizli operasyonlar veya kurulduğu söylenen örgüt aracılığıyla işlenen birçok olası suç oluşturmuyor. Bu kişiler asıl olarak hükümete darbe girişiminden dolayı yargılanıyorlar. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Gareth Jenkins: İncelemeyi ancak birkaç haftalık bir sürede tamamladığım 2500 sayfalık iddianamede pek çok çelişki var ve çok çeşitli söylentilere dayanıyor. Örneğin, iddia edilen Ergenekon örgütüyle bağlantısı kurulan emekli General Şener Eruygur, iddianamenin 400'lü sayfalarında, örgütün öldürmeyi planladığı kişiler arasında sayılıyor. Bazı sağlam deliller de var, ama bu deliller birçok söylenti arasında kaybolmuş.

‘Ergenekon’un liderleri var kadroları yok’

BBC: Söz konusu grubun odağında geçmişte gizli operasyonlara katıldığı iddia edilen kişilerin yanı sıra, siyasi parti liderleri, akademisyenlerin hatta yargı mensuplarının da adı geçiyor. Sizce tüm bu kişileri bir araya getirebilecek bir ortak payda olabilir mi?

Gareth Jenkins: Ben bunu imkânsız görüyorum. Derin devletin Türkiye'de bir dönem var olduğunu biliyoruz. Hatta geçmişteki gücüne sahip olmasa da hâlâ kendisini devam ettiriyor. Ancak, derin devlet denen şey her zaman örgütler arası bir ağ biçiminde var olmuştur, yoksa tek bir liderin yönettiği tek bir örgütlenme değildir.









Bu örgütler de mantığı gereği çok küçük gruplardan oluşur ve yaptıkları işler de büyük bir gizlilik içinde gerçekleşir. Ergenekon iddianamesinde adı geçen isimlere baktığınızda ise, tanınan, bilinen, üst düzey isimlere rastlıyorsunuz ki bu kişilerin bu tip gizli örgütlenmeler içinde yer almaları ya da liderliğini yürütmelerini ben pek olası görmüyorum. Dolayısıyla, iddia edildiğine göre ortada pek çok lider var ama sözü edilen bombalamaları, suikastları yapacak kadrolar yok.

Derin devlet’ kavramı bir şey açıklıyor mu, konuyu daha anlaşılmaz mı kılıyor?

BBC: "Derin devlet" kavramı özellikle Türkiye'de kullanılıyor ve kimi zaman devletin gerisinde, devleti yöneten, hesap vermeyen asıl iktidar gibi anlamlar da kazanıyor. Şimdiyse bu “derin iktidarın” tasfiye edilmekte olduğu söyleniyor. Siz de yabancı bir gözlemci olarak bu kavramı kullanıyorsunuz. Bir olguyu açıklamak için kullanılan bu kavramın, konuyu daha anlaşılmaz kıldığı yolundaki eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gareth Jenkins: Bence bu kavram kullanılmaya değer, çünkü dünyanın her ülkesinde bulunan bir şey değil. Tabii ki, kökeni NATO'nun Sovyet tehdidi altında gördüğü ülkelerde kurduğu Gladyo türü örgütlere gidiyor ve kendi kendilerine örgütlenmeye gidecek çekirdek gruplar oluşturmaya dayanıyor. Kendi örgütlerini kurma mantığıyla eğitilen bu gruplar, Türkiye'de 1990'lar boyunca PKK'yla savaşmak için örgütler oluşturdular. Ancak bu örgütler arasında sağlam bir koordinasyon ve komuta yoktu.

Tüm bu gruplar geniş bir cezasızlıktan, yargı muafiyetinden yararlandılar. Bu tip bir örgütlenme, Türk ordusunun merkezinde bulunan birinin veya birilerinin yönettiği bir örgütlenme anlayışından çok farklı bir şey. Dolayısıyla “derin devlet” kavramı anlamlı bana göre. 1990'lardan sonra olan da bu grupların, serbest çalışır bir hale gelip suç örgütlerine dönüşmesidir.

‘Demokratik olmayan iki gücün yargı üzerinden kavgası’

BBC: Siz Ergenekon soruşturması sürecinin, demokratik olmayan iki gücün iktidar mücadelelerini yargı üzerinden vermesi olarak görüyorsunuz. Bu güçlerden kimleri kastediyorsunuz?

Gareth Jenkins: Türkiye’de maalesef, yargı sisteminin her zaman ideolojik amaçlarla kullanıldığını görüyoruz. Başbakan Menderes’in 1960’larda idam edilmesinden, daha sonraları komünistler ve Kürt milliyetçileri üzerinde bu şekilde kullanılmıştır. Geçtiğimiz 18 ay içinde ise yargı içerisindeki Kemalist bazı kadroların, AKP’ye kapatma davası açtıklarını gördük. Ergenekon davasında ise, AKP’ye yakın kadroların güçlerini, Kemalistlere karşı yürüttükleri ideolojik savaşta kullandıklarını gözledik.

Bence bu kavganın iki tarafı da demokrasiye ya da hukukun üstünlüğüne inanan kesimler değil. AKP’nin Ergenekon davasına dâhil olup olmadığı konusunda değerlendirebileceğimiz birkaç olasılık var. Burada, soruşturma hükümetin emriyle yürütülüyor yerine, ben hükümetin, bazı savcılara hoşgörü göstererek alan açmaları olarak değerlendiriyorum. Burada masum insanların hapse atılabilmeleri olasılığı üzerinden bir trajedi yaşanıyor. Bence, bir başka büyük trajedi de, tüm bu karmaşa içinde, gerçek suçluların muhtemelen cezadan kurtulacak olmaları.

‘Hükümet karşıtı olmak ve darbeci olmak farklı şeylerdir’

BBC: Soruşturmada adı geçen herkesi bir araya getiren en önemli ortak paydanın hükümet karşıtlığı olduğunu söyleyen pek çok yorumcu var. Ancak, gözaltına alınan kişilerin çoğu Adalet ve Kalkınma Partisi daha kurulmadan çok önceden siyasetin içinde bulunan ya da kamu görevleri almış kişiler. Siz de soruşturmada bahsedilen örgütlenmenin kökenin on yıllar öncesine gittiğinden söz ediyorsunuz.

Gareth Jenkins: Soruşturma çerçevesinde tutuklanan kişilerin AK Parti’nin iktidardan gitmesini isteyeceklerine şüphe yok. Ancak, bence bu kişiler AK Parti’den kurtulsalar bile yerine başka birilerinin koyulması gerektiğini bilecek kadar gerçekçi kişiler. Şimdiyse hükümeti devirmeye çalışan bir terör örgütüne üye olmak ve eylemler yoluyla ülkeyi istikrarsızlaştırıp darbe yapmaya çalışmakla suçlanıyorlar. İktidardaki bir siyasi partiye karşı olmakla darbe yapmak için böylesine terörizme başvurmak çok farklı şeylerdir.

BBC: Siz ayrıca, tutuklananlar arasında suç işlemiş olanların yanında, hükümet karşıtı olan ancak suça karışmamış kişiler olduğunu da savunuyorsunuz.

Gareth Jenkins: Soruşturma, 2007 yazında İstanbul Ümraniye'de bir gecekonduda bombalar bulunması üzerinden başlatıldı. Buradan yola çıkarak, sağ görüşlü bir grubun, hükümeti devirmek için saldırılara hazırlandığı sonucuna varıldı. Bu kişilere yöneltilen suçlama çerçevesinde yargılanmaları çok doğruydu.

Ancak, sonrasında, AK Parti'ye sempati besleyenlerin, hükümet karşıtlarına da yöneldiklerini görüyoruz. Gözaltına alınan kişiler arasında aşırılık yanlısı, ırkçı görüşlere, anti-semitik bir bakış açısına sahip insanlar da var ve ben bunların görüşlerine katılmıyorum. Ama birilerinin terörist bir örgütte aktif olarak yer alması ile beğenilmeyen görüşlere sahip olması arasında bir fark vardır.

Kaynak: BBC Türkçe Servisi

Hoca AKP'li Seçmeni Fena Haşladı
31 Temmuz 2009 18:44

Necmettin Erbakan, AKP'ye oy verenleri fena haşladı. İşte Erbakan'ın sözleri...

ESKİ Başbakanlardan Necmettin Erbakan, AKP'ye destek veren vatandaşları fena haşladı. Erbakan ``Bu zihniyetleri nasıl oluyor da destekliyorsunuz arkadaşlar. Bu sözleri söyleyenlerin arkasından nasıl gidersiniz? Bu ne hayret edilecek bir manzara. Bu ne şuursuzluktur'' dedi.

``Bu zihniyetleri nasıl oluyor da destekliyorsunuz arkadaşlar. Ben de sizinle beraberim diyorsunuz. Irak savaşında meclisten tezkere geçmeyince `dört bin sortiye müsaade ettik' diyorlar. Türkiye´deki hava üslerinden kalkacaklar gidecekler, Irak´taki Müslüman yavruları, kardeşlerimizi imha edecekler. Bununla iftihar ediyorlar. Amerikan askerine dua ediyorlar. (Ortadoğu´da, barış için en büyük fedakarlığı gösteren Amerika´dır) diyorlar. Bunları duymuyor musunuz yahu? Bu sözleri duyduğunuz halde, bu sözleri söyleyenlerin arkasından nasıl gidersiniz? Bu ne hayret edilecek bir manzara. Bu ne şuursuzluktur'' dedi.

Balıkesir'in Edremit İlçesi'ne bağlı Altınoluk Beldesi'ndeki yazlığında dinlenen Necmettin Erbakan, Ayvalıburun Camii´nde kıldığı Cuma namazı sonrasında, kameriyede oturup geleneksel cuma sohbetini gerçekleştirdi. Türklerin Selçuklu ve Osmanlı imparatorluğu döneminde dünyaya adil bir nizam getirdiğini söyleyen Erbakan, tarihten örnekler vererek süslediği konuşmasında AKP'ye yüklenmeyi de ihmal etmedi. Erbakan, AKP'nin, Hıristiyan Birliği olarak tanımladığı AB'ye girme ısrarını anlamakta güçlük çektiğini belirtti. AKP hükümetinin Irak savaşı sırasında TBMM´den tezkereyi geçiremeyince, İncirlik'te konuşlanan Amerikan jetlerine dört bin sorti yapma izni verdiğini vurgulayan Erbakan, AKP´ye oy verenlere de yüklendi. Erbakan, ``Bu zihniyetleri nasıl oluyor da destekliyorsunuz arkadaşlar. Ben de sizinle beraberim diyorsunuz. Irak savaşında meclisten tezkere geçmeyince dört bin sortiye müsaade ettik diyorlar. Türkiye´deki hava üslerinden kalkacaklar gidecekler, Irak´taki Müslüman yavruları, kardeşlerimizi imha edecekler. Bununla iftihar ediyorlar. Amerikan askerine dua ediyorlar. (Ortadoğu´da, barış için en büyük fedakarlığı gösteren Amerika´dır) diyorlar. Bunları duymuyor musunuz yahu? Bu sözleri duyduğunuz halde, bu sözleri söyleyenlerin arkasından nasıl gidersiniz? Bu ne hayret edilecek bir manzara. Bu ne şuursuzluktur'' dedi.

Osmanlı'dan örnekler veren Erbakan, ``Osmanlı´nın askerlerinin elbisesiyle dahi dünyaya hakim oluşundan bahsediyorum. İşte böyle bir milletin evlatlarıyız. Şimdi gelmişiz, gelmişiz gelmişiz, tarih şuuruna sahip olmayan; milletimizi, kimliğini, inancını tanımayan bir takım zihniyetlerin elinde Avrupa´nın kapısında köle gibi bekler hale dönmüşüz. (Efendim, bizi ne olursunuz içinize alın) diyorlar. (Hayır, almayız) diyor. (Belki bir gün vazgeçersiniz de bizi içinize alırsınız, biz burada beklemeye devam edeceğiz) diyorlar. Bu ne zihniyettir, Allah aşkına? Bu hangi millet, biz miyiz, değil miyiz?. Ne işimiz var bizim Avrupa Birliği'nin içerisinde? Avrupa Birliği bir Hıristiyan birliğidir. Hıristiyan birliği hiçbir zaman insanlara saadet getirmez. Çünkü hak nedir tanımaz. Saadetin unsurlarının hiç birinden haberi yoktur. Temizlik nedir bilmez. Tevhid nedir bilmez. Bunlar olmadan saadet olmaz. Bunların arkasına düşerek saadet bulmak mümkün değildir. Çünkü kendileri zaten çöküyor. Aile kalmamış, toplum kalmamış. Ekonomileri iflas etmiş. Böyle bir toplumun içerisine ille gireceğiz diye ısrar etmek ne büyük bedbahtlık. Bu zihniyetleri nasıl oluyor da destekliyorsunuz arkadaşlar. (Ben de sizinle beraberim) diyorsunuz. Kendini bilmiyor, tarihini bilmiyor. Ne yaptığını bilmiyor. İşte bunlar bizi yok etmek isteyenler istifade etmeye çalışıyorlar'' diye konuştu.

Erbakan şöyle dedi:

``Bir iktidar partisi var, bir de muhalefet partisi var bunların ikisi de IMF'ci. İkisi de faizci kapitalist nizamın temsilcileridir. İkisinin arasındaki fark ne Allah aşkına yav? Bunların iddiaları ne; (Ben siyonizmi, faizi, nizamını sömürü düzenini ben senden daha iyi kullanırım. Sen benden daha iyi kullanırsın). Bu nasıl ülke Allah aşkına? Nereden nereye gelmişiz? Uyanmanın vakti gelmiştir. Nasıl bir baskı altında, nasıl bir ezilme, nasıl bir sömürü içinde bulunduğumuzu bilmek mecburiyetindeyiz. Bunun için de şuurlanmak mecburiyetindeyiz, bunun için de vücudun sağlam hücrelerinin çalıyması lazım. Bir vücutta sağlam hücreler çalışırsa vücut sağlam olur, çürük hücreler çalışırsa vücut çürük olur, hasta olur.''
aktifhaber


03 Ağustos 2009 10:46
Danıştay Ergenekon'la resmen birleşti, Perinçek salonu terketti...

2 ay aradan sonra bugün yeniden başlayan Ergenekon davası ile Danıştay saldırısı davası resmen birleştirildi. Danıştay saldırısı zanlısı Alparslan Arslan'ın hazır bulunduğu mahkemede hakim, birleşme kararını okudu.

Danıştay saldırısı davasının birinci Ergenekon davasıyla birleştirilmesi kararından sonra tutuklu sanıklar Doğu Perinçek ve Muzaffer Tekin ile tutuksuz sanık Kemal Alemdaroğlu duruşma salonunu terketti.

Emekli Tuğgeneral Veli Küçük ile İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek'in de aralarında bulunduğu 86 sanıklı birinci ''Ergenekon'' davasının 52 günlük aranın ardından yeniden başladı.

SANIKLAR SİLİVRİ CEZAEVİ'NE GETİRİLDİ

Ergenekon soruşturmasının birinci iddianamesinde yer alan 86 sanığın yargılanmasına 52 gün sonra tekrar başlandı. Danıştay saldırganı Alparslan Arslan'ın ailesi Silivri Cezaevi'ne geldi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Ergenekon davası, yeni duruşma salonunda görülmeye başlandı. 52 günlük aranın ardından görülen duruşmaya Danıştay davasının Ergenekon'la birleştirilmesinin ardından Danıştay saldırganı Alparslan Arslan'ın yakınları da Silivri Cezaevi'ne geldi. Duruşmaya, Alparslan Arslan'ın yanı sıra Danıştay davasının 2 sanığı da katıldı. Bu arada, duruşmaya gelen davanın tutuksuz sanıklarından Kemal Alemdaroğlu, bir süre yakınlarıyla sohbet etti. Duruşma salonu girişinde önlem alan jandarma ekipleri, köpeklerle araçların bagajlarını kontrol etti.


Duruşmada, bu dava ile Danıştay üyeleri ve Cumhuriyet gazetesine yönelik saldırıya ilişkin 8 sanıklı dava birleştirildi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki salonda görülen birinci ''Ergenekon'' davasının 102. duruşması başladı.

Duruşmaya, tutuklu sanıklar emekli Tuğgeneral Veli Küçük ve İP Genel Başkanı Doğu Perinçek'in de aralarında bulunduğu 25 tutuklu sanık katıldı. Duruşmada ayrıca tutuksuz sanıklardan eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu ve Güler Kömürcü Öztürk de hazır bulundu.

Salonda, Danıştay üyeleri ve Cumhuriyet Gazetesine yönelik saldırıya ilişkin davanın tutuklu sanıklarından Alpaslan Arslan, İsmail Sağır ve Tekin Irşi de yer aldı.

Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, birinci ''Ergenekon'' davası ile Danıştay üyeleri ve Cumhuriyet gazetesine yönelik saldırıya ilişkin dava dosyalarının birleştirildiğini açıkladı.

SANIKLAR DURUŞMA SALONUNU TERK ETTİ

Birinci ''Ergenekon'' davası ile Danıştay üyelerine yönelik saldırıya ilişkin davanın birleştirilmesi nedeniyle bazı sanıklar duruşma salonunu terk etti.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde görülen davada söz alan tutuklu sanık İP Genel Başkanı Doğu Perinçek'in avukatı Mehmet Cengiz, ''İP'nin saldırıya uğrayan hakim Mustafa Yücel Özbilgin ile aynı safta olduğunu'' savunarak, ''İP, olsa olsa müdahil olabilir. Müdahillik talebimizi önümüzdeki günlerde ifade edeceğiz. Birleştirilme kararı Türkiye ve Türkiye'nin milli güçlerine yapılan en büyük haksızlıktır'' dedi.

Cengiz, mahkemenin bu 2 dosyayı ayırmaya yetkisi olduğunu belirterek, ''Ergenekon'' dosyasında bulunan Danıştay'a saldırı ve Cumhuriyet Gazetesini bombalanma iddialarının CMK'nın 10. maddesi uyarınca ayrılarak yeni bir esasa kaydedilmesini istedi.

Cengiz, yeni bir esasa kaydedilen dosyanın Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nden gönderilen Danıştay üyelerine saldırı davası dosyasının birleştirilip yargılamanın bu şekilde yürütülmesini talep etti.

Duruşmada söz alan Doğu Perinçek ise ''Danıştay suikastının bu davaya katılmasının bir tertip olduğunu ve zulmün son halkası olarak gördüklerini'' söyledi. Perinçek ''Bu uygulama hukuku çiğnemenin ötesindedir, zulümdür. Atatürk devrimine karşı yürütülen psikolojik hareket sınır tanımamaktadır. Bu zulme boyun eğmiyoruz. Bu zulme katlanamayız. Mahkeme dosyayı derhal ayırmalıdır. Mahkeme buna teslim olursa ancak sandalyeleri yargılayabilir'' diye konuştu.

Perinçek'in sözleri, salonda bulunanlar tarafından alkışlandı. İP'li sanıklar Doğu Perinçek, Nusret Senem, Hikmet Çiçek ve Hayati Özcan ile Muzaffer Tekin daha sonra duruşma salonunu terk etti.

'İdam Cezasından Daha Ağır'
ETÖ sanığı Alemdaroğlu, Danıştay'ın Ergenekon'la birleştirilmesine tepki gösterdi.

Birinci "Ergenekon" davası kapsamında tutuksuz yargılanan eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu, "Türban kararı nedeniyle Danıştay hakimini katledenlerle yargılanmaktayım. Bu, bana vereceğiniz idam cezasından daha ağırdır" dedi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada söz alan tutuksuz sanık Alemdaroğlu, savunmasında belirttiği gibi, "en büyük suçunun, rektörlüğü sırasında türban ile ilgili aldığı karar olduğuna" işaret ederek şunları söyledi:

"Ben türban darbesi yapmıştım. Üniversitede türban takılmasını açık ve kapalı alanlarda yasakladım. İki defa TBMM'de sorgulandım, aklandım. Şu anda ben türban kararı nedeniyle Danıştay hakimini katledenlerle yargılanmaktayım. Bu, bana vereceğiniz idam cezasından daha ağırdır."

Alemdaroğlu'nun bu sözlerini alkışlayan bazı izleyicileri, Mahkeme Başkanı Köksal Şengün, "Duruşma salonunun ahengini bozmayın" diyerek uyardı.
aktifhaber

"Ergenekon"'dan Kritik İfşaatlar
Açık İstihbarat Özel
03.09.2009

Birinci "Ergenekon" davasının 102. duruşmasında, mahkeme heyetinin usul yönünde talepleri aldığı sabahki celsesinde sanıkların beyanları sırasında ilginç ifşaatlar yaşandı.

"Ergenekon" soruşturmasındaki bir avukat Ünal İnanç'ın savcılar tarafından ifadesi alınması sırasında yaşanan diyaloğu mahkemede şöyle aktardı :

(Savcı Ünal İnanç'a soruyor) Ali Yasak'ı tanır mısınız?
10 yıldır görmüyorum, 10 yıl önce bir kaç kez görüşmüştük
Görüşmüşsünüz
Görüşmedim
ŞU telefonla (telefon numarası söylendi) 2005-2006-2007 yıllarında görüşmüşsünüz

Savcının bu numarayı söylemesi üzerine farkına vardım ki; savcının Ali Yasak'ın numarası dediği aslında müvekkilimin avukatının yani benim numaram.

Savcılar bu numarayı Ali Yasak'ın zannederek müvekkilime soruyorlar. Ben de bunun üzerine hemen oracıkta savcıların telefonunu çaldırarak, Ali Yasak'ın numarası zannetikleri numaranın benim numaram olduğunu kanıtladım.

Bunun üzerine savcı şu tepkiyi verdi:

"Ee, bu soruşturmayı biz yapmaz, polis yaparsa olacağı budur"

Savcı, bu hata üzerine benden bu konudaki taleplerimin zapta geçmemesi için ricada bulundu.

Usul konusunda sözalan İsmail Yıldız; Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu ile ilgili yaşananların dava sürecine gölge düşürdüğünü belirterek şu ifadeleri kullandı

sağınızda Tayyip Erdoğan oturduğu sürece - ki bu davanın savcısı olduğunu söyledi - siz nasıl sağlıklı karar vereceksiniz
hükümet buradaki savcıların ve hakimlerin arkasındadır ve esas sorun da budur

beni bir yakınım ziyaret etti. AKP Genel Başkan Yardımcılarından bir tanesi ile görüşmüş ve İsmail'i niye tutuklattınız diye sormuş. AKP Genel Başkanı'nın cevabı şöyle olmuş :

"Biz onu yazılarından dolayı aldık, yoksa İsmail ne işimize yarar" demiş

evime geldiklerinde namaz kıldığım için şimdi de Hizbut Tahrir üyesi yapılıyorum.

Ben SESAR'ı , buradaki savcılardan birinin yeğeni ile birlikte kurdum. (Açık İstihbarat : İsmail Yıldız'ın Pekgüzel'i kastettiği öğrenildi). Onunla birlikte gidip ofisi kiraladık ve şimdi bu savcı beni terörist olmakla suçluyor. Açıp sorabilirdi beni yeğenine.

Sizler; hükümetin bizi cezalandırmak için kullandığı memurlar konumuna düşürüldünüz. Adalet beklerken arkanızda hükümetin gölgesinin olmasını istemiyorum. HSYK tartışmaları sırasında çıkan resmi düzeltmek gerekiyor; bunu sizden bekliyorum.

www.acikistihbarat.com

3. İddianamede 1 Ve 2 Numara
05 Ağustos 2009 17:28

Ergenekon'un üçünçü iddianamesinde ögütün zirvesinde yer alan ilk iki isim belli oldu. Davanın 1. sırasında ve 2. sırasında yer alan isimler...


Ergenekon davasının 3. İddianamesi'nde Yalçın Küçük birinci sırada yer alırken, Mehmet Haberal ikinci şüpheli olarak yer alıyor.

MEHMET HABERAL KİMDİR?

1967 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun oldu ve 1971 yılının Ekim ayınına Genel Cerrahi Uzmanı oldu. Daha sonraki yıllarda Galveston, Teksas 'da Shriner's Yanık Enstitüsünde ve John Seally Hastanesinde fellow olarak çalıştı. 1974 ve 1975 yıllarında Colorado Üniversitesi Tıp Fakültesi Transplantasyon Merkezinde fellow olmak üzere 1 Ocak 1974'den 30 Haziran 1975'e kadar çalıştı. Aynı yıllarda Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahı Bölümüne bağlı olarak Yanık ve Transplantasyon Ünitesi'ni kurdu. 3 Kasım 1975 tarihinde Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Bölümü'nde, Türkiye'de ilk kez annesinden 12 yaşındaki bir çocuğa, akrabalararası böbrek naklini gerçekleştirdi. 1976 Hacettepe Üniversitesi Genel Cerrahi Doçenti olan Haberal, 10 Ekim 1978'de Avrupa Transplantasyon Birliği'nden (Eurotransplant) sağlanan ölü böbrek ile Türkiye'de ilk defa kadavradan böbrek transplantasyonununu gerçekleştirdi. Alanında birçok ilke imza atan Haberal, 2238 sayılı "Organ ve Doku Alınması , Saklanması, Aşılanması ve Nakli" yasasının hazırlanıp, 3 Haziran 1979'da yürürlüğe girmesine de öncülük etti.

Eylül 1980'de Türkiye Organ Nakli ve Yanık Tedavi Vakfı'nı kurdu ve 2 yıl sonra Mart 1982'de, Türkiye Organ Nakli ve Yanık Tedavi Vakfı'na bağlı Hemodiyaliz Merkezi'ni açtı.

8 Aralık 1988'de Kuzey Afrika, Orta Doğu ve Türkiye'de ilk kadavradan karaciğer naklini gerçekleştirdi. 1990 Ekim ayında Türkiye Organ Nakli Derneği'nin kurucu üyesi ve başkanı oldu.[1] Alanında birçok ilk gibi 1990 yılı 15 Mart'ında Kuzey Afrika, Ortadoğu, Avrupa ve Türkiye'de ilk kez çocuklarda canlıdan segmental karaciğer naklini gerçekleştirdi. 24 Nisan 1990'da Dünya'da ilk kez yetişkinlerde canlıdan segmental karaciğer naklini gerçekleştirdi. 16 Mayıs 1992'de Dünya literatüründe ilk kez yapılan bir uygulamayla aynı vericiden, aynı anda hem kısmi karaciğer naklini, hem de böbrek naklini gerçekleştirdi. 1992 Nisan ayında "New York Academy of Sciences" üyeliğine seçildi.

Haberal, Dünya Yanık-Tedavisi camiasında tanınan bir bilim adamıdır. Eylül 2006'da ISBI (International Society of Burn Injuries/ Uluslararası Yanık Derneği)'nin Brezilya'daki Uluslararası Yanık Kongresinde bu kuruluşa başkan seçilmiştir.

1999 seçimlerinden sonra koalisyon hükümeti kurarak başbakan olan Bülent Ecevit, 4 Mayıs 2002’de rahatsızlanarak Mehmet Haberal'ın sahibi olduğu Başkent Hastanesine kaldırıldı.[2] Tedavisi sırasında durumu gittikçe kötüleşince [3] eşi Rahşan Ecevit tarafından apar topar hastaneden çıkartılarak[4] evine geri getirildi. Bundan sonra sıhhati gözle görünür şekilde düzeldi ve Başbakanlık görevine devam etti. Ecevit’in rahatsızlığı sırasında hükümete yönelik tartışmalar ve erken seçim talepleri de siyasi gündeme damgasını vurmuştu.

Ecevit'in koruma müdürü Recai Birgün, Haberal'ın gözetiminde Ecevit'e iş göremez raporu verilmek istendiğini ve böylece siyasete müdahale edilmenin amaçlandığını iddia etmiştir.

13 Nisan 2009 Pazartesi günü, Ergenekon ile bağlantılı olmak şüphesiyle göz altına alındı. Bu soruşturma ile ilgili olarak İstanbul'a sevk edilirken dokuzuncu cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından Ankara'dan yolcu edildi. Mehmet Haberal 17 Nisan 2009 tarihinde tutuklandı. Tutuklandıktan sonra rahatsızlanan Haberal İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü yoğun bakım servisinde tedavi altına alındı.

YALÇIN KÜÇÜK KİMDİR?

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni 1960 yılında bitirdi. 27 Mayıs 1960 Darbesi sonrasında Devlet Planlama Teşkilatı'nda görev aldı. 1966'da ODTÜ'de öğretim üyeliğine başladı. Yön, Emek, Ant dergilerinde, sanılanın aksine, Milli Demokratik Devrim değil, Sosyalist Devrim yanlısı yazılar yazdı.

1971'de doçentliğe yükseldi, 12 Mart 1971 Muhtırası'ndan sonra görevden alındı. 1973-76 yılları arasında Cumhuriyet Gazetesinin ekonomi servisini yönetti. 1970'lerde, Türkiye İşçi Partisi'nin ikinci kez kuruluşu için çalışmalara katıldı, 1975'ten itibaren yayınlanan ve partiye yakınlığıyla bilinen Yürüyüş Gazetesi'nin editörlüğünü yaptı, ancak 1978'de partiden ihraç edildi. 1979'da kendisiyle beraber TİP'ten ihraç edilenlerle birlikte Sosyalist İktidar Dergisi'ni çıkarmaya başladı. Aynı yıl Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde öğretim üyesi oldu. 12 Eylül Darbesi'nden sonra üniversiteden uzaklaştırıldı. 1983'te Bir Yeni Cumhuriyet İçin adlı yapıtından ötürü tutuklanarak, cezaevine girdi; daha sonra aklandı. 1987'de Gazi Üniversitesi'nde profesör oldu ve 1994'te emekli oldu.

12 Eylül 1980 darbesinden sonra aydınların cunta yönetimine karşı örgütlenmesinde büyük çaba göstermiştir. Aziz Nesin ile birlikte Aydınlar Dilekçesi Hareketi'ni örgütlemiştir. 1987-1992 yılları arasında Toplumsal Kurtuluş adlı sosyalist bir aylık dergi çıkarmıştır. Daha sonra bu dergi kapanarak yerine Hep İleri adlı bir dergi çıkmıştır. Özgür Üniversite adıyla bilinen Özgür Ekin Derneği'nin kurucusudur. 1993'te Süleyman Demirel'in Cumhurbaşkanı olmasını ve Matild Manukyan'ın vergi rekortmeni olmasını öne sürerek Fransa'ya gitti. Daha sonra gene 1993 yılında Suriye'de Bekaa Vadisi'ne giderek PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüştü. Bu görüşmeyi "söyleşi" adıyla kitaplaştırdı.[2] Çeşitli sol dergiler çıkarttı. Bu arada PKK'nın medya uzantısı olan MED-TV'de programlar yaptı. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller tarafından emredilen Abdullah Öcalan'ın yok edilmesi istihbaratını, dönemin muhalefet lideri Mesut Yılmaz'dan öğrenerek PKK'yı bilgilendirdiği ve olayı engellediği iddia edilmektedir.[3]

28 Şubat sürecinden sonra 1998'de Türkiye'ye geri döndü ve "Kürtçülük Propagandası" yapmaktan suçlu bulunarak iki yıl hapis cezasına çarptırıldı. 2000 yılında tahliye oldu.

2000'li yılların başından itibaren Türkiye'nin yakın tarihiyle ilgili önemli sayılabilecek iddialar ve eserler sunarak isimbilim araştırmalarına yöneldi, bu yolla devlet ve toplumlar içindeki art niyetli gizli yapılanmaları gün ışığına çıkarmaya çalıştı. İslami sağdaki muadili Mehmet Şevket Eygi gibi fakat sol bir bakış açısıyla "avdeti" kültürü ile ilgilendi. Kendilerine "avdeti" diyen Sabetay Sevi müritlerinin, Türk kimliğini kullanarak Türkiye yakın tarihinde her alanda önemli mevkilere gelen, takiyye yapan "Sabetayistler" olduğunu savundu.[kaynak belirtilmeli] Yalçın Küçük Kuzey Irak'ta kurulan özerk Kürt yönetimini Kürdo-Judaik bir devlet olarak nitelendirmekte[kaynak belirtilmeli] ve Türkiye'nin Musul ve Kerkük'ü alarak genişlemediği müddetçe Diyarbakır'ı bu Kürt devletine kaptıracağını iddia etmektedir.[kaynak belirtilmeli]Sky Türk adlı televizyon kanalında Kalemler ve Kılıçlar programını yaparken, program Sky Türk İcra Kurulu tarafından sonlandırıldı. Yayının sonlandırılmasında Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının rahatsızlığı kadar, Küçük'ün programlarında genç subayları askeri darbe yapmaya teşvik etmesinden endişe duyan eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın da etkili olduğu ileri sürülmüştür.[kaynak belirtilmeli]

7 Ocak 2009 tarihinde, 2008 yılından beri duruşmaları devam eden Ergenekon soruşturması kapsamında Ankara'da gözaltına alınarak mahkemeye çıkarılmak üzere İstanbul'a sevk edilen Yalçın Küçük 11 0cak 2009 tarihinde tutuklandı. 23.01.2009 tarihinde tahliye edildi. [4]

2009 Sonbaharında yayımlamayı planladığı kitaplarıyla ilgili çalışmalar yapmak üzere Ankara'daki evine kapanmıştır.


aktifhaber

Özkök'ün İddianamedeki İfadesi
05 Ağustos 2009 21:31

Ergenekon davasının üçüncü iddianamesinde, dönemin Genelkurmay Başkanı Org.Hilmi Özkök'ün ''tanık'' sıfatıyla verdiği ifade ayrıntısıyla yer aldı.


İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nca hazırlanan iddianamenin giriş bölümünde, Özkök'ün ''tanık'' sıfatıyla alınan ifadesinde, Genelkurmay Başkanlığı yaptığı dönemde kuvvet komutanlarının bir araya geldikleri ve toplantı yaptıkları yönünde kendisine bilgiler geldiğini belirttiği, ancak doğrudan soruşturma yapılmasını gerektirecek mahiyette bilgilerin elinde bulunmaması nedeniyle bu konuda herhangi bir yasal işlem başlatmadığını kaydettiği belirtildi.

Özkök'ün ifadesinde, kuvvet komutanlarının her zaman toplanabileceğini, bunda bir sıkıntının olmadığını, idareci olarak komutanları ve ordunun sürekli güçlü ve koordinasyon içinde bulunmaları konusunda elinden gelen gayreti göstermeye çalıştığını dile getirdiği kaydedilen iddianamede, Özkök'ün birçok kez ihbar, mektup, CD ve benzeri bilgilerin kendisine ulaştığını belirttiği anlatıldı.

İddianamede, Özkök'ün, zaman zaman da toplantılarda açıkça gündeme getirmeksizin üstü kapalı mesajlarla bu hususları dile getirdiğini söylediği de belirtilerek, o günlerde, özellikle kamuoyunda jandarma istihbaratın yasal olmayan dinlemeler yaptığına ilişkin değerlendirmelerin olması ve bu yönde gelen duyumlar üzerine Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Mehmet Şener Eruygur'a İstihbarat Daire Başkanı ile Teknik Daire Başkanını yanına göndermesini söylediğini, İstihbarat Daire Başkanı Tuğgeneral Levent Ersöz ile Teknik Daire Başkanı Albay Hasan Atilla Uğur'a makamında jandarma teşkilatının teknik takip ve dinlemeler konusunda ciddi imkan ve kabiliyetlere sahip olduklarını, bu işlemlerin yasal çerçevede yapılması gerektiğini söyleyerek bu konuda uyarıda bulunduğunu kaydettiği vurgulandı.

İddianamede, Özkök'ün ayrıca bu işlemlerin nasıl yapıldığı ile ilgili kendilerinden bilgi aldığını, buradaki temel amacının şayet yasal olmayan dinlemeler yapılmakta ise kendilerini bu konuda uyarmak olduğunu kaydettiği de belirtildi.

-ÖZKÖK'E MUHTIRA SORUSU-

Özkök'e ''Genelkurmay Başkanlığı yaptığınız dönem içerisinde görev yapan kuvvet komutanlarından dönemin yürütme organına yönelik muhtıra verilmesi yönünde telkin ya da teklifte bulunan oldu mu? Oldu ise kimler tarafından, ne amaçla ve nasıl oldu?'' şeklinde bir soru sorulduğu ifade edilen iddianamede Özkök'ün bu soruya verdiği yanıt şöyle aktarıldı:

''2002 yılının Ağustos ayında Genelkurmay Başkanlığı görevine getirildiğini, kısa bir süre sonra iktidar partisinin değiştiğini, Şura toplantıları öncesinde adet gereği orgenerallerin Ankara'ya geldiklerini ve orada çeşitli toplantılar yapıldığını, bu toplantılarda Şura'da görüşülecek konular ile TSK ile ilgili çeşitli konularda görüş alışverişi yapıldığını ve aralarında müzakere ettiklerini, iktidara gelen parti ile ilgili olarak geçmişteki bazı söylemleri sebebiyle çekincesi olanların açık açık fikirlerini beyan ettiklerini, usul olarak en kıdemsizden başladığı için herkesin görüşlerini aldıktan sonra kendisinin de görüşlerini belirttiğini, herkesin şahsi görüşünün yanında kimsenin, kendi yanında muhtıra verme şeklinde bir teklifte bulunamayacağını, kendisinin de böyle bir şeye fırsat vermeyeceğini, görevde bulunduğu dönem ve daha sonraki dönemlerde de bu şekilde bir teklif gelmediğini, Kıbrıs konusunda çalışma yapmaları hususunda tüm kuvvet komutanları ve Jandarma Genel Komutanı'na birlikte bir çalışma yapmaları talimatı verdiğini, normal usulde bu tür çalışmalarda herkesin görüşünü beyan ettiğini ve bu görevi kıdemli olana verdiğini, kıdemli olanın da bu tür çalışmaları elden arz ettiğini veya bir kapak yazısı ile gönderdiğini, daha sonra da Genelkurmay Karargahı'nda değerlendirildiğini ve Genelkurmay Başkanı'nın görüşünü alarak ilgili makama verildiğini, kendisinin böyle bir çalışma beklerken birden 4 imzalı alışılmış usullerinin dışında yazılı bir belge önüne gelince usul olarak rahatsız olduğunu, ayrıca daha sonraki dönemde Kıbrıs Büyükelçisi'nin kendisinden habersiz bazı bilgileri Jandarma Genel Komutanı'na ilettiğini duyması üzerine bu konuyu ilgilisine usulüne uygun bir şekilde söyleyerek, bu yapılanın uygun bir davranış olmadığını, bundan sonra tüm bilgileri kendisine getirmesini ilettiğini anlattı.''

-ÖZKÖK'E YÖNELTİLEN DARBE PLANLARI SORUSU-

İddianamede, Özkök'e ''Sarıkız'', ''Ayışığı'', ''Yakamoz'' ve ''Eldiven'' isimli darbe planlarından bilgisinin olup olmadığı, oldu ise bu darbe planlarını kim ya da kimlerin hangi maksatla hazırladığını öğrenip öğrenmediğinin sorulduğu da belirtilerek, Özkök'ün darbe planlarından sadece ''Ayışığı'' ve ''Yakamoz'' kod isimli darbe planlarından 2004 yılı bahar ayları içerisinde haberinin olduğunu ifade ettiği yer aldı.

Özkök'ün bu bilgilerin kendisine bir slayt sunumu şeklinde geldiğini, geldiği zamanın da söylentilerin azaldığı zamanlar olduğunu, ''Eldiven'' kod isimli darbe planını ve ''Cumhuriyet Çalışma Grubunu'' duymadığını ifade ettiği kaydedilen iddianamede, Özkök'ün bu slaytlar kendisine geldiğinde isimleri geçen kişilerden bazılarının emekli olacaklarını, bu bilgilerin kendisine ilk geldiğinde karargahtaki arkadaşlarıyla dahi paylaşmadığını, çünkü bazı şeylerin şüyu vukuundan beter olduğunu söylediği belirtildi.

Özkök'ün ifadesinde, 19 Ekim 2003 tarihinde Jandarma Genel Komutanlığı'nda rektörlere yönelik bir brifing verildiğinden haberdar olmadığını, ancak Jandarma Dinlenme Tesisleri'nde sivillerle zaman zaman yemek yendiğini duyduğunu, bunların da olağan şeyler olduğunu söylediği yer alan iddianamede, Özkök'ün kendisine ''Genç Subaylar'' başlığı altında herhangi bir mektup gelmediğini, ancak o dönemde basın ve yayın organlarında bu tür mektupların gönderildiği yönünde duyumlar aldığını, emekli generallere Jandarma Genel Komutanlığı'ndan gönderilen mektuplardan haberi olmadığını belirttiği kaydedildi.

-ERUYGUR'A UYARI-

İddianamede, Özkök'ün ku
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Çrş Ağu 05, 2009 10:34 pm    Mesaj konusu: DALAN'IN KASASI UÇTU Alıntıyla Cevap Gönder

DALAN'IN KASASI UÇTU
05 Ağustos 2009 07:51

ETÖ'nün firarisi Dalan'ın muhasebecisi 5 milyonla kayboldu. Paralar Dalan'a mı gitti?

Yeditepe Üniversitesİ Hastanesi'nin muhasebecisi Mürsel Önal, 5 milyon TL nakitle İtalya'ya kaçtı. Paranın, Ergenekon soruşturmasında aranan ve ABD'de bulunan İstek Vakfı kurucusu Bedrettin Dalan'a gittiği şüphesi üstünde duruluyor.

Ergenekon soruşturması kapsamında aranan Bedrettin Dalan'ın kurucusu olduğu İstek Vakfı Yeditepe Üniversitesi Hastanesi'nde tuhaf bir "para kaçırma ve emniyeti suiistimal" olayı yaşandı. Üniversite yönetimi, muhasebeci Mürsel Önal'ın yaklaşık 5 milyon TL tutarında nakit parayı alarak İtalya'ya kaçtığı iddiasıyla cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulundu. Savcılık olayla ilgili soruşturma başlattı, Önal'ın telefonu teknik takibe alındı.

KAYIPLARA KARIŞTI

Yeditepe Üniversitesi Hastanesi'nde 1 Eylül 2005 tarihinden beri muhasebemüdürü olarak çalışan Mürsel Önal'ı, 18 Temmuz 2009 tarihinde hesap raporu almak üzere arayan Başmüdür Hüseyin Göksel, kendisine ulaşamadı. Önal'ın iki gün boyunca herhangi bir mazeret göstermeden işe gelmemesi üzerine hastane yönetimi, Üniversite Denetleme Kurulu'nu arayarak, muhasebenin denetlenmesini istedi. Kurul tarafından yapılan incelemeler sonucunda, 504 bin 950 ABD Doları, 1 milyon 495 bin euro, 2 bin 225 seterlin ve 1 milyon 332 bin TL'nin kaybolduğu tespit edildi. Kasada 123 bin 503 TL bulunduğu, eksik miktarın yaklaşık 5 milyon TL olduğu anlaşıldı. İncelemeler sonucunda bu miktarın daha da artabileceği belirtildi. Hastane çalışanlarından Ramazan Yetim, 23 Temmuz 2009 tarihinde Mürsel Önal'ın kendisini arayarak 1-2 gün süre istediğini söyledi. Ancak şüpheli Önal'ın ailesiyle yapılan görüşmelerde şüphelinin İtalya'ya gittiği tespit edildi.

SUÇ DUYURUSU

İSTEK İstanbul Eğitim ve Kültür Vakfı ve Yeditepe Üniversitesi avukatı Tuğba Duran, Kadıköy Cumhuriyet Savcılığı'na müracaat ederek, şüphelinin yurtdışına çıkışının engellenmesi ve ailesinin banka hesapları ile tüm mal varlığına el konulmasını istedi. Duran dilekçesinde, şüphelinin ailesinin ifadesinin alınarak, nerede bulunduğu konusunda araştırma yapılmasını da talep etti. Savcılık olayla ilgili olarak ceza kovuşturması başlattı. Önal'ın telefonları teknik takibe alındı. Avukat Tuğba Duran, SABAH'ın soruları üzerine, "Basit bir emniyeti suiistimal ve görevi kötüye kullanma suçu" dedi. Ancak savcılığın soruşturmayı derinleştirdiği öğrenildi. Ergenekon soruşturması kapsamında aranan ve finansör olmakla suçlanan İstek Vakfı'nın kurucusu Bedrettin Dalan, kalp rahatsızlığından dolayı tedavi olmak için gittiği ABD'den dönmedi. Paranın, ABD'de nakit sıkıntısı çektiği düşünülen Bedrettin Dalan'a gittiği yönünde şüpheler oluştu. İstek Vakfı'nın kullandığı arazide yapılan kazılarda, cephanelik bulunmuş ve 6 kişi gözaltına alınmıştı.

Kaynak: Sabah

''YÖK Başkanı Prof. Kemal Gürüz ara yöneticiydi, emekli Org. Eruygur'a düzenli bilgi veriyordu''


05 Ağustos 2009 Üçüncü "Ergenekon" iddianamesinde, eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz'ün, "emekli Orgeneral Mehmet Şener Eruygur'a düzenli bilgi verdiği ve 'Ergenekon' silahlı terör örgütünün ara yö neticisi olduğu" öne sürüldü.
İddianamede, eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz'ün, YÖK başkanlığından emekli olduğu halde, örgütün talimatı ile YÖK ü yeliği ve üniversitelerdeki rektörlük seçimlerine müdahale ettiği, bu amaçla seçime iştirak eden kişilerle görüşmeler yaptığı ve örgütün ileride kullanabileceğini düşündüğü şahısların üniversite yönetimlerine seçilmelerini sağlamak ve üniversitelerde kadrolaşmak amacıyla bu kişilere oy verilmesi yönünde baskı uyguladığı, seçilmesini istemediği kişiler hakkında asılsız söylentiler ve haberleri yayarak onları yıpratmaya ve böylece üniversite yönetimlerine, örgütün belirlediğ i strateji doğrultusunda yönlendirmeyi amaçladıkları kişilerin seçilmesini sağlamaya çalıştığı" belirtildi.
İddianamede, Gürüz'ün "yapılan çalışmalarla ilgili ö rgüt yöneticisi Şener Eruygur'a düzenli bilgi verdiği ve ondan bazı şahıslara baskı uygulaması için taleplerde bulunduğu, ayrıca bazı medya mensupları ile görüşerek, rektörlük seçimlerinde desteklediği kişilerin muhalifleri aleyhine yazı yazılmasını sağladığı ve örgüt üyesi Mustafa Balbay ile de bu yönde birçok gö rüşmesinin bulunduğu, görev sırasında temin ettiği devletin iç veya dış siyasal yararlar ına ilişkin gizli belgeleri sakladığı, Ergenekon silahlı terör örgütünün ara yönetici olarak emekli olduktan sonra da eylem ve faaliyetlerini sürdürdüğünün anlaşıldığı" vurgulandı.
Şüpheli Yarbay Mustafa Dönmez'in de "Ergenekon silahlı terör örgü tünün üyesi olduğu, Başbakan'a suikast girişimi için çalışma yapıp evinin krokilerini çıkardığı, devlete ait gizli olan ve mahiyet itibarıyla gizli kalması gereken bilgi ve belgeler ile vahim nitelikli silah, mühimmatı, patlayıcı madde bulundurduğu, kişileri, özel hayatları, dini ve siyasi görüşlerine göre kiş isel verileri hukuka aykırı olarak kaydetmek suçlarını işlediği" savunulan iddianamede, "şüphelinin, ele geçirilen mühimmat ve askeri malzemelerin mahiyeti de göz önüne alındığında yasama ve yürütme organını ortadan kaldırmaya teşebbüs eylemlerini gerçekleştirmeye elverişli nitelikte olduğu" belirtildi.
İddianamede, "şüpheli Mustafa Yurtkuran'ın aktif olarak darbe çalışmalarının içerisinde yer aldığının anlaşıldığı" iddia edilerek, şüphelinin, örgütün faaliyeti çerçevesindeki tüm eylemlerinin örgüt üyeliği kapsamında olduğu, ayrıca "Yürütme organını ve TBMM'yi ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs suçuna iştirak ettiği sonucuna varıldığı" ifade edildi.
İddianamede, şüpheli Engin Aydın'ın da "Ergenekon silahlı terör örgütü içinde örgüt yöneticisi konumunda bulunan sanık İlhan Selçuk'a bağlı örgüt üyesi olduğu ve onun talimatları ve örgütün amaçları doğrultusunda faaliyette bulunduğu, gerçekleştirdiği devamlılık ve çeşitlilik arz eden tüm eylemlerinin örgüt üyeliği kapsamında bulunduğu" kaydedildi.
İddianamede, eski Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek'in de faaliyetlerinin çeşitliliği ve yoğunluğu, ele geçirilen gizli belgeler, telefon görüşmelerinin içerikleri ve irtibatlarının tüm delillerle bir bütün olarak dikkate alındığında, "Ergenekon silahlı terör örgütü üyesi olduğ u" ifade edildi.
İddianamede, "Özbek'in, örgütü parasal olarak finanse ettiği, bunun yanında 'gizli' ibareli belge bulundurduğu, başkanı bulunduğu sendikanın imkanlarını örgütün amaçları doğrultusunda kullandığı, bir suç işleme kararı kapsamında kişilerin siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine, hukuka aykırı olarak ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgileri kişisel veri olarak kaydetme suçunu da işlediğinin anlaşıldığı" vurgulandı.
İddianamede, Ünal İnanç'ın da "Ergenekon silahlı terör örgütü üyesi olduğu, devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri ve yasaklanan bilgileri temin ettiği" öne sürüldü.
Şüpheli Mustafa Levent Göktaş'ın da örgütün talimatları ile gerçekleştirdiği tüm eylemlerinin örgüt yöneticiliği kapsamında bulundu ğu sonucuna varıldığı belirtilen iddianamede, şüpheli Mustafa Hüseyin Buzoğlu'nun da "kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydetmek, devletin güvenliğine veya iç veya dış siyasal yararlarına ilişkin belgeleri temin etmek ve bulundurmak, daha sonra bu belgeleri örgütün arşivine dahil etmek şeklindeki süreklilik ve çeşitlilik arz eden eylemlerinin örgüt üyeliği kapsamında bulunduğu" ifade edildi.

netgazete

''Ergenekon silahlı terör örgütü yöneticisi İlhan Selçuk, komutanlara darbe tecrübesini aktarıyordu''


05 Ağustos 2009 Üçüncü "Ergenekon" iddianamesinde, "firari şüpheli Bedrettin Dalan'a ait Beykoz-Poyrazköy'de bulunan İstek Vakfı arazisinde ele geçirilen çok sayıda silah, patlayıcı madde, lav silahı ve mühimmat ile ilgili soruşturmaya devam edildiği" bildirildi.
İddianamede, "Ergenekon silahlı terör örgütüne yönelik bugüne kadar yapılan soruşturma sonucunda terör örgütü yöneticisi veya üyesi olmak, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek, halkı Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyana tahrik etmek, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek, terör örgütüne ait silahları depolamak, genel güvenliği kasten tehlikeye sokacak şekilde patlayıcı madde kullanmak, nitelikli kasten öldürmeye azmettirmek, yasaklanan bilgileri temin etmek, kişisel verileri kaydetmek ve bağlı pek çok suçu işlemek" suçlarından 86 şüpheli hakkında 10 Temmuz 2008 tarihinde hazırlanan iddianame ve aynı soruşturmanın devamı niteliğinde olan 56 şüpheli hakkında 8 Mart 2009 tarihinde hazırlanan iddianame ile kamu davası açıldığı hatırlatılarak, davaların İstanbul 13. Ağı r Ceza Mahkemesi'nde sürdüğü ifade edildi.
Soruşturması tamamlanan 52 şüpheli hakkındaki bu iddianamenin de diğer davalarla birleştirme talepli olarak açıldığı anlatılan iddianamede, şunlara yer verildi:
"Ergenekon silahlı terör örgütünün, hücre tipi bir yapılanmaya haiz gizli bir örgüt olması, yapılanmasını geniş bir alana yaymış bulunmas ı, devlet iç erisinde değişik kurumlara sızması, gerçekleştirdiği eylemlerin ya da teşebbü s ettiği eylemlerin niteliği bir taraftan örgütün büyüklüğünü g österirken diğer taraftan da tüm yapılarının ve mensuplarının aynı anda deşifre edilmesini zorlaştırmıştır."

-"ÖRGÜTÜN NİHAİ AMACI"-

İddianamede, "Ergenekon silahlı terör örgütüne" yönelik bug üne kadar yapılan soruşturmada, ele geçirilen örgütsel içerikli dokümanlar ve elde edilen deliller çerçevesinde, "örgütün nihai amacının", "Sürekli iç çatışma, kaos, komşu ülkeleri ile düşman, dünyaya kapalı, Avrupa Birliği ve insan haklarına karşı, ekonomik kriz, iç etnik çatışmalar ve naylon terör örgütleri ile u ğraşan ve ekonomik yönden zayıf bir devlet imajı oluşturulmaya çalışılarak, devlet otoritesini içte ve dışta zafiyete uğratmak, ülkeyi yönetilemez hale getirmek, böylece Ergenekon silahlı terör örgütünün daha rahat yönetip, yönlendirebileceği siyasal iktidarlar oluşturmak, örgütün belirlediği gizli amaç ve prensiplerinin dışına çıkan tüm siyasal iktidarları değişik yöntemlerle kontrol altına almak, bu başarılamadığı taktirde yasama ve yürütme organlarını devirip kendi ideolojik amaçları doğrultusunda devlet yönetimini ele geçirmek olduğunun anlaşıldığı " öne sürüldü.
"Ergenekon silahlı terör örgütü"nün "darbe çalışmaları çerçevesinde sanık Mehmet Şener Eruygur başkanlığında faaliyet gösteren Cumhuriyet Çalışma Grubu'nun, medya yapılanmasından mafya yapılanmasına, üniversite yapılanmasından, sendika yapılanmasına, sivil toplum kuruluşlarından üniversite gençlik yapılanmasına kadar aktif olarak örgütlenme faaliyetlerini sürdürdüğü gör üldüğü" öne sürülen iddianamede, "yasama ve yürütme organını devirmeye teşebbüs eylemlerinde tüm bu örgütlenmeleri aynı anda devreye sokarak sözde toplumsal refleksi harekete geçirme adına tertipledikleri mitingler vasıtasıyla kendi kurallarının uygulanacağı bir sistemin kurulması için aktif olarak çalıştı kları anlaşıldığı" kaydedildi.

-"DİĞER TERÖR ÖRGÜTLERİNDEN FARKI"-

İddianamede, "Ergenekon silahlı terör örgütünün anlaşı lıp kavranabilmesi için bölücü ve yıkıcı diye adlandırılan terör örgütlerinden farklı olarak ele alınması ve değerlendirilmesi" gerektiği ifade edilerek, "Ergenekon silahlı terör örgütü bilinen dini motifli veya Marksist-Leninist metotları benimsemiş terör örgütlerinden ideolojik olarak farklı bir yapı olarak ortaya çıktığı, bu yapının temelde, Cumhuriyetimizin temel niteliklerinin örgütün amaçları doğrultusunda istismarına, örgütün amaçları doğrultusunda netice vermeyen demokratik tercihlerin gayrı meşru sayılmasına ve sonuçlarına karşı açık veya örtülü cebri mücadele verilmesine dayalı olduğu" savına yer verildi.
İddianamede, 'örgütün üye profilinin çeşitliliğinin, ancak örgütün amaçları dikkate alındığında anlaşılabileceği" ifade edilerek, "amaç yasama ve yürütme organlarının cebren ortadan kaldırılması veya çalışamaz duruma getirilmesi olduğunda, itiyadi suçluların, esrar kullanıcılarının, mafya mensuplarının, gazetecilerin, devletin emekli ya da halen görevde olan memurlarının, benzemez, benzetilemez ve normal koşullarda bir araya gelmez kimlikteki başka kişilerin örgütün amaçları doğrultusunda iş bölümü ve hiyerarşi içerisinde bir örgüt yapısı etrafında bir arada tutulmalarının zorunlu olduğu" kaydedildi.
İddianamede, şunlara yer verildi:
"Bu bağlamda Cumhuriyet Gazetesine bomba atılması ya da Danıştay'a yapılan menfur saldırı örnekleri ele alındığında, soruşturma kapsamında ortaya çıkan verilerden hareketle; bu eylemlerin yapılması, kamuoyunun örgütün amaçları doğrultusunda yönlendirilmesi, eylemden hemen sonra yapılan ve yaptırılan acil ve olgusal gerçekliğe uygun olmayan açıklamalar ve benzeri tüm faaliyetler örgütün amacına ulaşabilmek için sahip olması gereken üye profilinin bilinen terör örgütlerinin üye profilinden farklı olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Ayrı ca bir kısım örgüt mensuplarının kılık ve kıyafetlerini deği ştirerek İstanbul'daki bazı dini gruplara örgütün amaçları doğrultusunda sızmaları, bir k ısım örgüt mensuplarının da Ankara da Hizb-ut Tahrir örgütüne sızmaları bilinen terör yöntemleriyle açıklanamayacaktır. Bu nedenlerle Ergenekon silahlı terör örgütünü ülkemizde bugüne kadar ortaya çıkarılmış terör örgütlerine bakarak değerlendirmeye çalışmak sığ ve sonuçsuz bir çabadan öteye geçemeyecektir.
Soruşturma sonucunda bir kısmı ortaya çıkarılan Ergenekon silahlı terör örgütünün, gerçekleştirdiği bir eylemden sonra ankesörlü telefondan gazeteleri arayıp eylemi üstlenmesi ya da elinde Kalaşnikofla kırlardan kentlere yürümek isteyen devrimcilerden oluşan kadrolara sahip olmasını beklemek devletimizin karşı karşıya olduğu tehlikeyi algılayamamış olmakla eş değerdedir.
Yukarıda gösterilen ölçüler ve bu ölçüler bakımından yapılan değerlendirmelere göre; Ergenekon silahlı terör örgütü Terörle Mücadele Kanunu ve 5237 sayılı TCK hükümlerine göre silahlı bir terör örgütü dür. Bunun doğal sonucu olarak da bu örgütün mensupları 'terör suçlusudurlar' şeklindeki tanımlamalar ve tespitlerimiz bu iddianamemizde yer alan tüm şüpheliler içinde geçerlidir."

-SANIKLARIN ROLLERİ-

"Ergenekon silahlı terör örgütünün TSK içerisindeki faaliyetlerini 'Karargah Evleri' ismi altında da gizli hücre yapılanması ile yürüttüklerinin tespit edildiği" belirtilen iddianamede, "bu kapsamda tutuklu sanıklar Neriman Aydın ve Kemal Aydın'ın Kara Kuvvetleri ve askeri okullardaki örgütlenme faaliyetlerinden sorumlu oldukları ve bu amaçla açtıkları evlerde örgüte eleman kazandırmak için çalışmalar yaptıkları, şüpheli Cengiz Köylü'nün ise hava kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösterdiği, Erbay Çolakoglu'nun ise Deniz Kuvvetlerine bağlı alt birimlerin yapılanmasında görev aldığının anlaşıldığı" iddia edildi.
İddianamede, Kara Kuvvetlerinde görevli şüpheli Mustafa Dönmez'in, tutuklu sanık Emin Gürses ile örgütsel irtibatlarının bulunduğu, ayrıca örgüte ait silah ve askeri mühimmatı değişik yerlerde gizlediğinin belirlendiği de kaydedilerek, şüpheliler Mustafa Koç, Cihandar Hasanhanoğlu'nun "Cumhuriyet Çalışma Grubu" faaliyetlerinin yürütülmesinde görev aldıklarının da tespit edildiği öne sürüldü.
İddianamede, İbrahim Şahin liderliğinde eylem ve suikast amaçlı olarak oluşturulduğu anlaşılan hücre yapılanmalarının, emniyet görevlileri ve asker kişilerden seçilmek suretiyle meydana getirildiği, emniyet yapılanmasının ağırlıklı olarak özel harekat dairesi başkanlığında çalışmış kişilerden oluştuğunun anlaşıldığı kaydedildi.
"Askeri yapılanma içinde yer alan asker kişilerin, diğer örgüt üyeleri gibi emekli oldukları dönemde de aktif olarak Ergenekon silahlı terör örgütü yapılanmasında yer aldıkları, bu kapsamda şüpheli Mustafa Levent Göktaş'ın da Özel Kuvvetler Komutanlığından emekli olmasından sonra örgütsel faaliyetlerini devam ettirdiği" iddiasına yer verilen iddianamede, "şüphelilerden İlyas Çınar, Hasan Ataman Yıldırım ve Hüseyin Vural Vural'ın emekli olmalarına rağmen örgüt içi istihbarat ve örgüt üyelerinin motivasyonunun sürdürülmesi faaliyetlerini yürüttükleri, açılan davalarda yargılanan örgüt üyelerinin mahkemede örgüt aleyhine ifade vermemeleri ve örgütte çözülme olmaması amacıyla çalışmalar yaptıklarının belirlendiği" kaydedildi.
İddianamede, "şüpheli Mustafa Hüseyin Buzoğlu'nun, özellikle Tuncer Kılınç ve Münür Kemal Yavuz'dan temin ettiği devletin güvenliği, iç ve dış siyasal yararları bakımından gizli kalması gereken belgeleri örgüte ait özel istihbarat arşivine konulmak üzere sakladığı, yine diğer örgüt üyelerinden elde ettiği gizli belgeleri adı geçen örgüt üyelerine gönderdiği, ayrıca şüpheli Mustafa Levent Göktaş'ın örgütün talimatıyla bazı üst düzey kamu görevlileri ve yargı mensuplarının özel yaşamları ile ilgili görüntülerini kayda aldığı ve yine bu kişileri dini inanışları,felsefi ve siyasal düşüncelerine göre kişisel verilerini hukuka aykırı olarak kaydedip sakladığı anlaşıldığı" ifadesi yer aldı.
"Şüpheli Engin Aydın'ın sanık İlhan Selçuk'un talimatı ile örgütün kamuda etkinliğini sağlamak amacıyla büyük ve küçük grupların katılımı ile gerçekleşen toplantılar tertip ettiği, özellikle otellerde yapılan toplantıya katılanların büyük kısmının örgütün gizli amaçlarından haberdar olmadıklarının görüldüğü" de kaydedilen iddianamede, "şüpheliler Erol Manisalı, Mustafa Abbas Yurtkuran, Fatih Hilmioğlu, Rıza Ferit Bernay ve Muhittin Erdal Şenel'in 2003-2004 yılları arasında 'Cumhuriyet Çalışma Gurubu' tarafından planlanan ve uygulamaya konulan darbe çalışmalarına iştirak ettiklerinin tespit edildiği" savunuldu.
"Şüpheli Kemal Gürüz'ün örgütün üst düzey yöneticilerinin talimatları ile hareket ederek, kendilerinin kullanabilecekleri kişilerin üniversite yönetimlerine seçilmelerini sağlamak amacıyla, seçimlere haksız müdahalede bulunduğu, bazı basın mensuplarına muhalif adaylar hakkında asılsız iddialarla haber yaptırıp, yıpratmaya çalıştıkları anlaşıldığı" kaydedilen iddianamede, "şüpheliler Mehmet Haberal ve Yalçın Küçük'ün örgütün yöneticisi konumunda bulundukları, birçok örgütsel konuda Yalçın Küçük'ün geliştirdiği stratejilerin uygulandığı, örgütün belirlediği strateji doğrultusunda üniversitelerde kadrolaşma faaliyetlerini yürüttükleri, Mehmet Haberal'ın bu amaçla talimatlar verdiğinin belirlendiği" ifade edildi.
İddianamede, "şüpheliler Mehmet Haberal'ın Mustafa Özbek, ve Erol Manisalı'nın örgütün medya finans yapılanması içinde yer aldıkları kendi medya kuruluşları dışında da örgütün merkez üssü olarak seçtiğ i yayın organlarına da doğrudan ve dolaylı olarak yardım ettiklerinin anlaşıldığı" da belirtilerek, "şüpheliler İbrahim Şahin ile Fatma Cengiz'in Ermeni kökenli kişiler hakkında bilgi temin etmeye, bir kısım girişimlerde bulunan kişilerin isimlerini tespit etmeye çalıştıkları, aralarındaki iletişim sırasında tespit edilen mesajlardan bir tanesinde İbrahim Şahin'in kendisini 'Ben Ermenilere karşı kurulan örgütün ilk başkanıyım' şeklinde ifadelerle tarif ettiği, bir başka mesajda ise 'Asena görev var Ermeni öldürülmeli' şeklinde talimatlar ilettiğinin anlaşıldığı " da vurgulandı.
İddianamede, "şüphelilerin Sivas'ta ikamet eden ve bölgedeki Ermeni vatandaşların ruhani lideri olduğu tespit edilen Minas Durmazgüler'e yönelik eylem hazırlığı içerisinde bulundukları, 'Ermenilerden özür dilenmesi' yönünde TBMM Başkanlığına dilekçe vererek kampanya düzenleyen kişilerin isim listesini temin ettikleri, İbrahim Şahin'in evinde ele geçen suikast planlarına göre müştekiler Ali Balkız, Kazım Genç, Mesrob Mutafyan'a yönelik 'tedhiş planları' hazırladıkları, Ankara Gölbaşı'nda ele geçen silahların planlanan suikastleri gerçekleştirebilecek sayı ve nitelikte olduğu, S-l isimli yapılanmada ve tedhiş planlarında isimleri bulunan şüphelilerin bu suikastlerde görev alacak ekip olarak hazırlandığı kanaatine varıldığı" anlatıldı.

-İSTEK VAKFI ARAZİSİNDE ELE GEÇİRİLENLER-

Şüpheli Mustafa Dönmez ve İbrahim Şahin grubundan elde edilen silah ve mühimmat dışında, "firari şüpheli Bedrettin Dalan"a ait Beykoz Poyrazköy'de bulunan İstek Vakfı arazisinde ele geçirilen çok sayıda silah, patlayıcı madde, lav silahı ve mühimmat ile ilgili soruşturmaya Cumhuriyet Başsavcılığınca devam edildiği de belirtilen iddianamede, soruşturma kapsamında elde edilen delillerden "Ergenekon silahlı terör örgütü"nün 2003-2004 yıllarında Türkiye'de darbe yapmak için plan ve projeler hazırladığı, bu planlarını uygulamaya koyarak darbeye teşebbüs ettikleri anlaşıldığı" savunuldu.
İddianamede, şunlara yer verildi:
"Fakat örgütün 2004 yılından sonra günümüze kadar gerçekleştirdiği ya da gerçekleştirmeyi planladığı eylemlere bakıldığında darbe teşebbüsünden hiçbir zaman vazgeçmediği, ülkede darbe zemini oluşturmak ve nihayetinde de Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki uzantıları ile hedefledikleri darbeyi gerçekleştirmek için faaliyetlerini sürdürdükleri görülmektedir.
Nitekim, 2003-2004 yıllarında hazırlanan 'Ayışığı' kod adlı darbe planında 'Ayışığı' ve 'Yakamoz' darbe planlarını hazırlayan ve uygulayacak olan kadrolar deşifre olur ve dağıtılırsa planın aynen devam ettirilmesi için ikinci bir yapılanma oluşturulması ve bu yapılanmanın çok gizli tutulması' gerektiğ i belirtilmiştir."

-4 AYRI DARBE PLANI-

Şüphelilerden ele geçirilen verilerden "Ergenekon silahlı terör örgütünün 2003-2004 yıllarında ve sonrasında mevcut hükümeti silah zoru ile devirip antidemokratik yollarla devlet idaresini ele geçirmeyi planladığı", bu çerçevede "Sarıkız", "Ayışığı", "Yakamoz" ve "Eldiven" olmak üzere 4 ayrı darbe planı hazırlığı yapıldığının anlaşıldığı belirtilen iddianamede, şöyle devam edildi:
"Ergenekon silahlı terör örgütü tarafından kurulan ve yönlendirilen Cumhuriyet Çalışma Grubu hazırladığı ve uygulamaya koyduğu darbe planları çerçevesinde; Hilmi Özkök'ün istifası talebini içeren kendileri tarafından kaleme alınmış mektupları, muvazzaf askerler tarafından hazırlanmış görüntü sü verilerek Hilmi Özkök'e gönderilmek suretiyle onu baskı altına almaya çalıştıkları, darbe hazırlıklarına destek sağlamak amacıyla emekli generallere mektup gönderdikleri, ulusal yayın yapan gazete ve televizyon sahiplerinin çağrılarak, iktidardaki hükümet aleyhine ve özellikle askerin hükümete bakış açısını sert mesajlarla topluma duyurulması amacıyla yayın yapılması için baskı yapıldığı ve bu yapılan baskılar sonucunda amaçlanan yayınların yapılmasının sağlandığı, örgüt yöneticisi İlhan Selçuk'un ve örgüt üyesi Mustafa Balbay'ın talimatları ile Cumhuriyet Gazetesinin örgütün amacı doğrultusunda bu yöndeki haberleri manşetten vermek suretiyle darbe hazırlıklarına katkıda bulunmaya çalıştıkları, ülkede kargaşa meydana gelmesini sağlamak amacıyla öğrencileri gösterilerle sokağa dökmeye çalıştıkları, bu amaçla bazı rektörlerle görüştükleri, ayrıca rektörlerden hükümete sert tepki göstermelerini istedikleri, bunun üzerine harekete geçen bazı rektörlerin hükümet aleyhine sert açıklamalar yaptıkları, özellikle Ergenekon silahlı terör örgütü yöneticileri dönemin YÖK Başkanı Kemal Gürüz ile İÜ Rektörü Kemal Alemdaroğlu'nun bu organizasyonları yaptıkları, 'Ordu göreve' yazılı pankartların asıldığı mitinglerde görüntü kayıtlarının bulunduğu, o dönem iktidarda bulunan hükümeti parçalayıp ülkeyi yönetmeyecek hale getirmek ve bunun sonucunda ülkede çıkacak kaosla darbeye zemin oluşmasını sağlamak amacıyla, örgüt üyesi İsmail Yıldız'a milletvekilleri hakkında araştırma yaptırdıkları ve bu yolla iktidar partisinden ayrılabilecek nitelikteki milletvekillerini tespit ettikleri, bu doğrultuda örgüt üyeleri Levent Ersöz, Hasan Atilla Uğur ve İsmail Yıldız'ın mecliste yer almayan bazı siyasi parti liderleri ile görüştükleri ve yapılan bu görüşmeyi kayda aldıkları, bu amaçla bakanlar, milletvekilleri, üst düzey bürokratların siyasi görüşleri ve yaşam tarzları ilgili kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydettikleri, ayrıca örgütün stratejileri arasında bulunan 'Kıbrıs sorunun çözümsüzlüğe götürmek' amacına matuf olarak a çıklamalar yaptıkları, sivil toplum kuruluşlarını yönlendirmeye çalıştıkları ve böylece ülkenin dış politikasının olumsuz yönde etkileyerek siyasi istikrarsızlığı sağlamaya çalıştıkları, Mehmet Şener Eruygur'un Kıbrıs Büyükelçisini makamına çağırarak bundan sonraki süreçte her talimatı kendisinden alacağını, Genelkurmay Başkanı çağırdığında kendisine basit bilgileri vereceğini, önemli husustaki bilgileri bizzat kendisine vermesi gerektiği şeklinde talimat verdiğinin ses ve görüntü kayıtlarından anlaşıldığı, darbe planları içerisinde yer alan kuvvet komutanlarının, uyguladıkları plana uygun olarak, yürütme organı üzerinde baskı amacıyla harp okullarının eğitim dönemi açılış ve diploma törenlerinde sert açıklamalar yaptıkları, Ergenekon silahlı terör örgütü yöneticisi İlhan Selçuk, örgüt üyeleri Mustafa Balbay, Levent Ersöz, Hasan Atilla UğuR'un çoğu kez Şener Eruygur'un makamında gizli toplantılar yaptıkları, burada eylem planını görüştükleri, özellikle İlhan Selçuk'un içinde yer aldığı 9 Mart 1971'de darbe teşebbüsü ile ilgili tecrübelerini aktararak dikkat edilmesi gereken hususlarda tavsiyelerde bulunduğu, İlhan Selçuk'la Şener Eruygur ve diğer asker kökenli örgüt üyeleri arasındaki irtibatı ve haberleşmeyi Mustafa Balbay'ın sağladığı, bu dönemde 'Ulusal Birlik Hareketi'ni kurdurarak, kendilerine yakın sivil toplum kuruluşlarını tek merkezden yönetmeye çalıştıkları, Cumhuriyet Çalışma Grubu'nun planları arasında yer alan 'sendikaların maniple edilmesi' stratejisine uygun olarak, özellikle örgüt üyesi Mustafa Özbek'in başkanı olduğu sendika ile kendileri ile birlikte hareket edecekleri yönünde tespitler yaptıkları bazı sendikaları amaçlarına uygun olarak yönlendirdikleri anlaşılmıştır."

-"PLANLANAN EYLEMLER"-

İddianamede, "toplumda infial yaratmak için yapılan eylemler" bölümünde Cumhuriyet Gazetesinin bombalanması eylemi ve Danıştay saldırısına yer verildi.
"Örgütün gerçekleştirmeyi planladığı eylemler" bölü münde de Ümraniye'de ele geçirilen bombalara dikkat çekilen iddianamede, "Yargıtay mensuplarına suikast hazırlığı içinde olduğu"na vurgu yapıldı.
İddianamede, İşçi Partisi Ankara Genel Merkez binasında yapılan aramada ele geçirilen CD içerisinde; "Yargıtay" isimli pdf dosyasında elle çizilmiş basit bir krokinin yer aldığı ifade edilerek, "Ergenekon silahlı terör örgütünü n Yargıtay Başkanlığında görevli üst düzey bir yöneticiye yönelik suikast hazırlıkları yaptığı anlaşıldığı" iddia edildi.
Soruşturma kapsamında "NATO tesislerine saldırı hazırlığı" oldu ğuna da yer verilen iddianamede, ayrıca gazeteci-yazar Fenmi Koru ve yazar Orhan Pamuk'a da yönelik silahlı saldırı hazırlığında olunduğu öne sürüldü.
İddianamede, Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir'e, DTP Milletvekili Sebahat Tuncel ve Ahmet Türk'e yönelik silahlı saldırı hazırlığı içinde olunduğu da ifade edilerek, Ermeni asıllı Minas Durmaz Güler'e yönelik suikast hazırlığında olunduğu da yer aldı.
Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob Mutafyan'a yönelik suikast planlarının da olduğu dile getirilen iddianamede, Alevi-Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız'a yönelik de suikast hazırlığı olduğu belirtildi.
netgazete

Emekli Org. Tuncer Kılınç'ın 49 yıl, eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz'ün 35,5 yıl hapsi istendi

05 Ağustos 2009 Mahkemece kabul edilen üçüncü "Ergenekon" iddianamesinde, tutuksuz sanıklarından eski MGK Genel Sekreteri emekli Orgeneral Tuncer Kılınç'ın 25 ile 49 yıl, eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz'ün 18,5 ile 35,5 yıl, emekli Orgeneral Münür Kemal Yavuz'un da 12 ile 27 yıl arasında hapis cezasına çarptırılması istendi.
İddianamede, tutuksuz sanık eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gür üz'ün "silahlı terör örgütü kurma veya yönetme" ile "devletin güvenliğine ili şkin gizli belgeleri temin etme" suçlarından 18,5 ile 35,5 yıl arasında hapis cezasına çarptırılması talep edildi.
Tutuksuz sanık eski MGK Genel Sekreteri emekli Orgeneral Tuncer Kılınç'ın "silahlı terör örgütüne üye olma", "devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme", "açıklanması yasaklanan gizli bilgileri temin etme", "devletin güvenliğine ilişkin belgeleri tahrip etme, amacı dışında kullanma, hile ile alma, çalma" suçlarından 25 ile 49 yıl arasında hapisle cezalandırılması istenen iddianamede, tutuksuz sanık emekli Orgeneral Münür Kemal Yavuz'un "silahlı terör örgütüne üye olma" ve "devletin güvenliğine ili şkin gizli belgeleri temin etme" suçlarından 12 yıldan 27 yıla kadar hapisle cezalandırılması talebinde bulunuldu.

AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET
İddianamede, eski Özel Harekat Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin'in "Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" ve "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" suçlarından 2 kez ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırılması talep edilirken, ayrıca "silahlı terör örgütü kurma veya yönetme", "sayı ve nitelik bakımından vahim olan silah veya mermileri satın alınması, taşınması, bulundurulması", "tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme", "devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme", "açıklanması yasaklanan gizli bilgileri temin etme", "hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek" suçlarından 30,5 ile 61 yıl arasında hapisle cezalandırılması istendi.
Tutuklu sanık Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal'ı n "Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" ve "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" suçlarından 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılması talep edilen iddianamede, Haberal'ın ayrıca "silahlı terör örgütü kurma veya yönetme" suçlarından da 15 yıldan 22,5 yıla kadar hapisle cezalandırılması talebinde bulunuldu.
İddianamede, tutuksuz sanık Yalçın Küçük'ün "Türkiye Bü yük Millet Meclisi'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" ve "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" suçlarından 2 kez ağırlaştırılmış m üebbet hapisle "silahlı terör örgütü kurma veya yönetme" ve "adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" suçlarından da 15,5 yıldan 27 yıla kadar hapisle cezalandırılması istenildi.
Tutuksuz sanık İstanbul Üniversitesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Erol Manisalı'nın "Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" ve "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" suçlarından 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis ile "silahlı terör örgüt üne üye olma" ve "hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek" suçlarından da 8 yıldan 20 yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edildi.
İddianamede, tutuklu sanık Yarbay Mustafa Dönmez'in, "Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" ve "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" suçlarından 2 kez ağırlaştır ılmış müebbet hapis cezasına çarptırılması talep edilen iddianamede, Dönmez'in ayrıca "silahlı terör örgütüne üye olma", "sayı ve nitelik bakımından vahim olan silah veya mermileri satın alınması, taşınması, bulundurulması", "bıçak veya diğer aletleri izinsiz olarak satma, satın alma, taşıma veya bulundurma", "tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme", "açıklanması yasaklanan gizli bilgileri temin etme" ve "hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek" suçlarından ise 46,5 yıldan 91 yıla kadar hapse mahkum edilmesi talebinde bulunuldu.
İddianamede, eski Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek'in de "silahlı terör örgütüne üye olma", "açıklanması yasaklanan gizli bilgileri temin etme", "hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek" ve "hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek" suçlarından 11,5 yıldan 31,5 yıla kadar hapse mahkum edilmesi istenildi.

aktifhaber

'Emrinizdeyim' Diyen Paşa
06 Ağustos 2009 08:15

Darbe toplantılarının düzenleyicisi Mehmet Haberal'a " Gece 3'te çağırın koşarak gelirim" diyen general bakın kim...
İlişkili HaberlerTüm HaberlerReddi Hakim Talebine CevapALBAY'IN AKIL HOCASI TOLONHaberal'a Suikast ŞüphesiKartal'dan Müthiş MisillemeCanlı Yayında Özür Diledi


Örgüt yöneticisi olarak suçlanan sanıkların, Mehmet Haberal'ın Patalya Otel'deki darbe toplantılarına katılan isimler olması dikkat çekti. Tolon'un Haberal'a 'Emrinizdeyim' dediği telefon görüşmesi Haberal'ın örgütün üst düzey yöneticisi olduğunun kanıtı sayıldı.

Darbe teşebbüsüyle suçlanan sanıkların Başkent Üniversitesi Rektörü Mehmet Haberal'ın Ankara Patalya Otel'de yaptığı toplantılara katılan isimler olması dikkat çekti. Ergenekon sanığı emekli orgeneral Hurşut Tolon'un Haberal'a “Emrinizdeyim. Gece saat 03.30'da da çağırsanız gelirim” sözleri Haberal'ın örgüt içinde üst düzey yönetici olduğunun delili sayıldı.

Rektörler ve emekil Orgeneraller Tuncer Kılınç, Kemal Yavuz ile emekli Tümgeneral Erdal Şenel ve iddianamenin 1 numaralı sanığı Yalçın Küçük'ün kamuoyuna 'darbe toplantısı' olarak yansıyan toplantılara katıldığı biliniyor.

Soruşturma aşamasında Patalya Otel'deki toplantıların teknik takibe alındığı, operasyonda gözaltına alınanların önemli bir bölümüyle ilgili suç delillerinin bu toplantılardaki konuşmalardan elde edilidği öğrenildi. 3. iddianamenin en ilgi çekici ayrıntılarından birisi ise Prof Dr. Mehmet Haberal'ın emekli Orgeneral Hurşit Tolon'la yaptığı telefon konuşması oldu. Ergenekon savcılarının dikkatinden kaçmayan telefon görüşmesi şöyle:

TOLON: EMRİNİZDEYİM

TOLON: Derin saygılarımı sunuyorum... Bu iş sizinle beraber olacak, bu öbür iş. Her ike işi bu sizin bulunduğunuz yerde olur başka türlü olmaz. Dün de söyledim gürültü çıkıyor, en sonda ben de üzülüyorum. Dümene oturttuğunuz insan önemli efendim. HABERAL: Yani hepimiz, bu ülke bizim Paşam yani bu Ülke bizim. O koltuklarda oturanlar bugün oturuyor yarın yoklar. TOLON: Emrinizdeyim, gece 3'te bile çağırın koşarak (toplantıya) gelirim. Emriniz olur. Size saygılar sunuyorum. Hörmetler ediyorum sağolun efendim.

Ergenekon savcıları bu diyalogları, 'Konuşmayı şüpheli her ne kadar inkar etse de ordu komutanlığı yapmış bir kişinin sivil şahıs olan Şüpheli Mehmet HABERAL'a gece üçte çağırın koşarak gelirim demesinin manidar olduğu, aralarındaki örgütsel hiyararşik ilişkiyi gösterdiği' şeklinde yorumladı.


Haberal'a müebbet

İddianamede Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal hakkında 'darbeye teşebbüs' suçundan 2 kez ağırlaştırılmış müebbet 'silahlı terör örgütü kurma veya yönetme' suçlarından da 22,5 yıla kadar hapis talep edildi.
aktifhaber

İşte 7 Kişilik Lider Kadro
06 Ağustos 2009 07:47

35’i tutuklu 52 sanık hakkında hazırlanan 3’üncü iddianamenin yönetici kadrosunda 7 kişi var. İşte o 7 kişi ve yapılan suçlamalar...

35’i tutuklu 52 sanık hakkında hazırlanan 3’üncü iddianamenin yönetici kadrosunda 7 kişi var. İlk 3 isim akademisyen. Diğer isimler ise asker ve polis. Eski özel harekatçı İbrahim Şahin’in de 7 kişilik lider kadroya alınmasıyla Ergenekon’da bir ilk gerçekleşti. İlk kez bir polis yönetim kadrosuna dahil edildi...

YALÇIN KÜÇÜK: Yazar-Profesör Doktor

Suçlamalar: Silahlı Terör Örgütü Kurma veya Yönetme,Türkiye Büyük Millet Meclisini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs Etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs Etme

İstenen Ceza: İki kez ağırlaştırılmış müebbet cezası, 16 yıldan 27 yıla kadar hapis.

Mehmet Haberal: Başkent Üniversitesi Rektörü-Prof. Dr.

Suçlamalar: Silahlı Terör Örgütü Kurma veya Yönetme,Türkiye Büyük Millet Meclisini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs Etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs Etme

İstenen Ceza: İki kez ağırlaştırılmış müebbet, 15 yıldan 22 buçuk yıla kadar hapis.

HALİL KEMAL GÜRÜZ: YÖK eski Bşk-Prof. Dr.

Suçlamalar: Silahlı Terör Örgütü Kurma veya Yönetme, Devletin Güvenliğine İlişkin Gizli Belgeleri Temin Etme

İstenen Ceza: 19 buçuk yıldan 34 buçuk yıla kadar hapis

İBRAHİM ŞAHİN: Özel Harekat Dairesi eski Başkanvekili-Tutuklu

Suçlamalar: Silahlı Terör Örgütü Kurma veya Yönetme, Sayı ve Nitelik Bakımından Vahim Olan Silah veya Mermileri Satın Alınması Taşınması Bulundurulması, Tehlikeli Maddeleri İzinsiz Olarak Bulundurma veya El Değiştirme, Devletin Güvenliğine İlişkin Gizli Belgeleri Temin Etme, Açıklanması Yasaklanan Gizli Bilgileri Temin Etme, Hukuka Aykırı Olarak Kişiler Verileri Kaydetmek, Türkiye Büyük Millet Meclisini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs Etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs Etme

İstenen Ceza: İki kez ağırlaştırılmış müebbet, 24 yıl 9 aydan 49 buçuk yıla kadar hapis

M. LEVENT GÖKTAŞ-Tutuklu

Suçlamalar: Silahlı Terör Örgütü Kurma veya Yönetme, Özel Hayata İlişkin Görüntü ve Sesleri İfşa Etmek, Devletin Güvenliğine İlişkin Gizli Belgeleri Temin Etme, Açıklanması Yasaklanan Gizli Bilgileri Temin Etme, Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Etmek, Devletin Güvenliğine İlişkin Belgeleri Tahrip Etme Amacı Dışında Kullanma Hile İle Alma Çalma, Hukuka Aykırı Olarak Kişisel Verileri Kaydetmek

İstenen Ceza: 33 yıl 9 aydan 67 buçuk yıla kadar

CENGİZ KÖYLÜ Subay - Tutuklu

Suçlamalar: Silahlı Terör Örgütü Kurma veya Yönetme

İstenen Ceza: 15 yıldan 22 buçuk yıla kadar hapis

M. ERDAL ŞENEL - Serbest

Suçlamalar: Silahlı Terör Örgütü Kurma veya Yönetme, Türkiye Büyük Millet Meclisini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs Etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs Etme

İstenen Ceza: İki kez ağırlaştırılmış müebbet, 15 yıldan 22 buçuk yıla kadar hapis

KANADOĞLU VE DALAN YOK

Yargıtay Onursal Başkanı Sabih Kanadoğlu iddianamede yer almadı. Sanıklar arasında Bedrettin Dalan da yer almadı. Bunun nedeninin Poyrazköy'deki kazıların ve bulunan silahların 3. iddianemenin konuları arasında yer almaması olduğu belirtildi. Poyrazköy'deki arazinin İstek Vakfı'na ait olduğu ortaya çıkmıştı. İddianamede Dalan'la ilgili soruşturmanın sürdüğü kaydedildi.
aktifhaber


07 Ağustos 2009 10:49
Ergenekon'da yargılanmaları devam eden sanıkların konuşabilirliğine göre fişlendiği ortaya çıktı: "Konuşabilir, dönmemeli, hap verilmeli, takip edilmeli"
Üçüncü Ergenekon iddianamesinde davayla ilgili yargılamaları devam eden bazı sanıkların fişlendiği ortaya çıktı. Tutuklu sanık emekli yüzbaşı Hasan Atamana Yıldırım’ın evrakları arasında bulunan bir belgede aralarında Balbay ve Çömez’in de bulunduğu bazı sanıklar hakkında yapılan yorum ve değerlendirmeler dikkat çekti.

Üçüncü Ergenekon iddianamesinde bulunan ilginç bir belge, davanın bazı sanıklarının fişlendiğini ortaya çıkardı. Davanın tutuklu ve tutuksuz 40 sanığının sıralandığı belgede sanıkların karşısında duruşmanın seyrini etkileyebilmek için metotlar ve bazı notlar bulunuyor. İşte şu anda tutuklu olan emekli yüzbaşı Hasan Ataman Yıldırım’ın evinde yapılan aramalarda ele geçirilen belgedeki yorumlar...

KONUŞABİLİR: Listede Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Başkanı Taner Ünal’la ilgili şu yorumlar var: Danıştay saldırısı sonrasında gözaltına alındı. Bazı girişimler sonucu serbest bıraktırıldı. Konuşmaya meyilli, takip edilmeli. (Taner daha sonra Ümraniye bombalarıyla ilgili olduğu iddiasıyla gözaltına alınıp yeniden tutuklandı.)

KONTROL ALTINA ALINMALI: Belgede kamuoyunda “İmam Hüseyin” diye tanınan Hüseyin Görüm için de ilginç bir tedbir öneriliyor. Görüm için “Ulaşabilecek bir kişi vasıtasıyla duruşma öncesi hap aldırılmalı, konuşmaları kontrol altına alınmalı” uyarısı yer alıyor.

PAŞAMIZ: Sanıkların davayla ilgili işlerinin takip edildiği anlaşılan listede tutuklu bulunan eski Jandarma İstihbarat Başkanı Kadir Ali Esenler için “Paşamızın talep ettiği bilgiler bir dosyada derlenip verdiği isme elden teslim edilecek” ifadesi yazıyor.

PEKER’İN ÇEK SENET TAHSİLATI: Listedeki dikkat çekici notlardan birisi de yeraltı dünyasının ünlü ismi Sedat Peker’in adının karşısında bulunuyor: “Yaptığı çek senet tahsilatı vurgulanmalı ki Küçük Paşa ile yaptıklarını örtmeli.”

BALBAY ÖZKÖK’E DARBEYİ VURDU: Tutuklu sanıklardan Mustafa Balbay için “Meşhur ’Genç subaylar rahatsız’yazısını kaleme alarak Orgeneral Özkök’e en büyük darbeyi vurdu” deniliyor ve Balbay için gazetenin avukatlarına yönlendirmeler yapıldığı belirtiliyor.

ÇÖMEZ KESİNLİKLE DÖNMEMELİ: Davanın firari sanıklarından Turhan Çömez isminin karşısında kısa bir not bulunuyor: “Ek savunmaya gerek yok yurt dışında. Kesinlikle dönmemeli.”

KÜÇÜK SUÇLAMALARI REDDETMELİ: Emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün suçlamaları reddetmesi ve devleti zan altında bırakacak ifadeler kullanması gerektiği belirtilen belgede, Küçük’ün ifadesini güçlendirmek için toplanacak delillerin kızı ve avukatı olan Zeynep Küçük’e teslim edilebileceği belirtiliyor. Belgede ayrıca Zeynep Küçük’ün tecrübesiz olduğu, tecrübeli bir avukatla desteklenmesi gerektiği de ifadeleri de yer alıyor.

ERSÖZ TÜRKİYE’YE ASLA GELMESİN: Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz için belgede yer alan “Yurt dışından dönmemesi gerek, bulunduğu yerden siyasi nüfuzunu kullanmalı” notu, belgenin Ersöz’ün firari olarak arandığı dönemde hazırlandığını gösteriyor.

ARSLAN’IN BABASIYLA GÖRÜŞÜLDÜ: Listede yer alan isimlerden birisi de Danıştay’a saldırı düzenleyen Alparslan Arslan. Arslan’ın isminin karşısında hakkındaki iddialar ve ilişkili olduğu insanlar sıralanıyor, ve bir de not yer alıyor “Babasıyla gerekli görüşmeler yapıldı.”

YARDIMCI OLUN MEMED ALİ BEY!

Fiş belgesinde isminin karşısına, “Duruşmalardan önce hap verilmeli” diye not düşülen Kuvvayi Milliye Derneği’nin başkan yardımcısı Hüseyin Görüm, 18 Kasım 2008’deki duruşmada tam anlamıyla şov yapmıştı. Soruları unuttuğunu, aklından uçup gittiğini öne süren Görüm’ün Savcı Mehmet Ali Pekgüzel’e söylediği, “Unutursam hatırlat bana Mehmet Ali Bey. Hani diyorlar ya, Mehmet Ali Bey yardım eder misin?” sözleri duruşma salonunda gülüşmelere neden olmuştu.

Kaynak: Dündar Kale/Vatan


07 Ağustos 2009 09:09
Ergenekon sanığı Adil Serdar Saçan'a ait olan bir ajandada Mahmut Hoca'nın damadını kimin öldürdüğü anlatılıyor.

[img]http://s.aktifhaber.com/images/news/106089.jpg [/img]

Ergenekon Terör Örgütü üyesi iddiasıyla tutuklanan İstanbul Emniyet Müdürlüğü eski Organize Suçlarla Şube Müdürü Adil Serdar Saçan'dan şok iddia… Ergenekon sanığı Adil Serdar Saçan, Mahmut Ustaosmanoğlu'nun damadı Hızır Ali Muratoğlu'nun Sedat Peker tarafından öldürüldüğünü iddia etti. Adil Serdar Saçan'ın, Ergenekon soruşturması kapsamında el konulan ajandasında, “Mahmut Hoca'nın damadını Sedat Peker öldürdü. Nurişleri Sisi'den bulabiliriz” ifadeleri yer alıyor. Adil Serdar Saçan'ın şok iddialarının yer aldığı ajandasının notları, Ergenekon soruşturması kapsamında hazırlanan 2. iddianamenin delil klasörlerinde yer alıyor.



SEDAT PEKER, VELİ KÜÇÜK'E “EMİRLERİNİZİ BEKLİYORUM” DİYOR!
Sedat Peker'in, Ergenekon Terör Örgütü'nün yöneticisi olduğu iddiasıyla tutuklanan Emekli Tuğgeneral Veli Küçük ile yakın ilişkisi bulunuyor. Ergenekon iddianamesinde, Sedat Peker'in, birçok konuşmasında, Veli Küçük'e, “Emirlerinizi bekliyorum” dediği yer alıyor.
Veli Küçük, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Şube Müdürlüğü'nde yapılan sorgulamasında, Sedat Peker'i isimli tanıdığını belirterek, “Aslen Adapazarlı olan babası Ahmet Peker vasıtası ile tanıyorum, babası rahmetli olduktan sonra, birkaç kez Kocaeli de beni ziyarete geldi ve görüştüm” dedi.
Veli Küçük, “Sedat Peker birçok konuşmasında “emirlerinizi bekliyorum” şeklinde konuşmaktadır. Sedat Peker size neden bu şekilde hitap etmektedir” sorusuna, “Ben Sedat'ı babasından dolayı tanıdığım için ve benden de küçük olduğu için zaman zaman bu şekilde hitaplarda bulunmuştur” diye konuştu.

PEKER: KÜÇÜK'E SAYGI VE SEVGİM ÇOĞALDI
Sedat Peker, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada, Cumhuriyet savcıları Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın'ın sorularını yanıtlamıştı.
Bir soru üzerine, emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ü babasının yakını olduğu için tanıdığını, kendisine sevgi ve saygı duyduğunu belirten Peker, ''Şu an itibarıyla da kendisine duyduğum saygı ve sevgide azalma olmamıştır, çoğalma olmuştur. Yasal çerçeveler dışında herhangi bir muhabbetim ve iş ortaklığım yoktur'' dedi. Peker, ''terör örgütlerinin hedefinde olduğu için Küçük'e yardım etmek istediğini'' dile getirerek, sıkıntısı olanlara imkanları doğrultusunda yardım ettiğini kaydetti. Ergenekon iddianamesinde de, Ergenekon terör örgütüne mensup bazı kişilerin İstanbul Çarşamba'daki İsmailağa Cemaati'ne sızma girişiminde bulunduğu tespit edilmişti.

HIZIR ALİ MURATOĞLU NASIL ŞEHİD EDİLDİ?
Mahmut Ustaosmanoğlu Hocaefendi'nin damadı Çukurbostan Camii İmamı Hızır Ali Muratoğlu, 17 Mayıs 1998 tarihinde, ders verdiği Fatih İsmailağa Camii'nde çirkin bir saldırıya uğradı. İmam Hızır Ali Muratoğlu aldığı 7 kurşun yarasıyla ağır yaralanarak, hastaneye kaldırılırken yolda hayatını kaybetti. Fatih Çarşamba'da bulunan İsmailağa Camii'ne geldiği belirtilen Çukurbostan Camii İmamı Hızır Ali Muratoğlu'na yaklaşan ve bir yıldır cemaat içinde görülen sarıklı ve cübbeli bir şahıs, silahını çekerek Hızır Ali Muratoğlu'nun üzerine kurşun yağdırdı. Saldırıda Muratoğlu'nun biri karaciğer, 6 kurşun da göğsüne isabet etti. Aldığı kurşun yaraları ile ağır yaralanan İmam Muratoğlu, hastaneye kaldırılırken, yolda hayatını kaybetti. Hızır Ali Muratoğlu'nun öldürülüşünün üzerinden 11 yıl geçmesine rağmen, cinayetle ilgili şüpheler giderilmedi. (Kenan Kıran/Vakit)


KENT OTEL TOPLANTILARININ AMACI

Kritik noktalardaki hâkim ve savcıların görev yerlerinin değiştirilmek istendiği vurgulanıyor.

Bazı sanıkların 'ülke meselelerini görüştüklerini' söyledikleri toplantılara özellikle yargı mensuplarının katıldığına işaret edilirken, buluşmalarda güncel konuların da tartışılarak devamlılığın sağlandığı belirtiliyor. HSYK üyesi Ali Suat Ertosun'un da katıldığı Kent Otel toplantılarının, Ergenekon sanığı Engin Aydın tarafından örgütün yöneticisi olmakla suçlanan İlhan Selçuk'un talimatıyla organize edildiği tespiti dikkat çekiyor. İddianameye göre toplantıların amacı, 'örgütün kurumlara sızma çabaları kapsamında istedikleri atamaları yaptırmak veya atanmasını istemedikleri kişileri engellemek'. Levent Göktaş'a ait bir DVD'de ise bazı yargı mensuplarının özel hayatlarına ilişkin video görüntüleri ve fotoğrafların bulunduğu belirtiliyor. Örgütün bu kayıtları ihtiyaç duyulduğu zaman muhataplara tehdit ve şantaj amaçlı kullandığı anlatılıyor. Yargıtay ve Danıştay'a seçilen üyelerin de fişlendiği görülüyor.

İddiamanede Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyesi Ali Suat Ertosun'un da katıldığı Kent Otel toplantılarının, sanık Engin Aydın tarafından Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi İlhan Selçuk'un talimatları doğrultusunda organize edildiğine dikkat çekiliyor. Toplantıların amacının, örgütün kamuda ve yargıda karşılaşacağı problemleri toplantıya katılan şahısların etkinliğinden faydalanarak aşmaya, devletin kurumlarına sızma çabaları kapsamında yapılmasını istedikleri atamaları yaptırmaya veya atanmasını istemedikleri kişileri engellemeye yönelik olduğu kaydediliyor. Aydın'ın örgütün belirlediği bazı kişilerin yargı ve bürokraside etkin görevlere atanmaları hususunda toplantıya katılanlar nezdinde girişimlerde bulunduğu ifade ediliyor.

İLHAN SELÇUK TOPLANTILARIN MÜDAVİMİ

Kent Otel'de düzenlenen toplantıların sanık İlhan Selçuk'un katılımı olmadan gerçekleşmediği belirtilirken, toplantıyı organize eden Engin Aydın'ın kimliği dikkat çekiyor. Aydın, eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün danışmanlığını yapan, yargı mensuplarını ve İlhan Selçuk'u yaklaşık 30 yıldır tanıyan birisi. Aydın'ın oluşturduğu listeyle Kent Otel toplantılarına başta HSYK üyesi Ali Suat Ertosun olmak üzere, çok sayıda Yargıtay ve Danıştay üyesi, sivil ve emekli askerî bürokratların katıldığı belirtiliyor.

Engin Aydın'la fotoğraflanan Kent Otel toplantılarına 13 kez katılan HSYK üyesi Ali Suat Ertosun, Ergenekon soruşturması, PKK'nın şehir örgütlenmesi KCK ve faili meçhul cinayetlerin soruşturmasını yürüten yargı mensuplarının görevden alınması teklifini gündeme getirmişti. Aydın'ın 'Ehli Dil' toplantılarına katıldığı belirtilen YARSAV Başkanı ve Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu'nun Yargıtay üyesi seçilmesi için HSYK üyeleri nezdinde girişimlerde bulunduğu 3. iddianameye de yansıdı. Eminağaoğlu'nun son iddianameye giren telefon görüşmelerinde Ergenekon soruşturmasıyla ilgili 'Soruşturmayı yapanların ellerinde patlayacak' ifadesinden bir süre sonra HSYK'da savcıların görevden alınması girişimi gündeme geldi.

3. iddianame, davalara nasıl müdahale edildiğini gözler önüne serdi. Mülkiye Başmüfettişi Candan Eren'in idare mahkemelerindeki davalarının olumlu sonuçlanması için 'Karargâh Evleri'nden tutuklanan sanık Neriman Aydın'ın yazdığı mektuplar bu anlamda dikkat çekiyor. Aydın'ın, emekli Orgeneral Şener Eruygur'dan, Eren'in yargılandığı davalardan kurtulması için devreye girmesini istediği görülmüştü. 3. iddianamede Eren'in, Ergenekon sanığı avukatı Hüseyin Buzoğlu'nun Yargıtay'daki dosyası için YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'ndan yardım istediği bilgisi yer alıyor. Davada yargılanan emekli Orgeneral Şener Eruygur'un, Eminağaoğlu'ndan 'Bizim adamımız' diyerek bahsettiği anlaşılıyor. Kent Otel toplantısı, HSYK üyesi Ali Suat Ertosun'un birlikte görüntülendiği sanık Engin Aydın'la ilgili hukuki değerlendirmenin yapıldığı bölümde irdeleniyor. Aydın'ın Ergenekon'un propagandasını yapmak ve örgütün kamudaki etkinliğini güçlendirmek amacıyla daha önceden tanıdığı ve irtibatta bulunduğu üst düzey kamu görevlileri ile yargı mensuplarını, ayrıca Selçuk ve Mustafa Balbay'ın kendisine bildirdiği isimleri toplantılara davet ettiği ifade ediliyor. Toplantılarda tüm katılımcıların tasvip edeceği mahiyette güncel konuların tartışılarak devamlılığın sağlandığı vurgulanıyor.

ATAMA KARARLARI TOPLANTIDA ALINIYOR

Engin Aydın'ın Kent Otel toplantılarına katılanlar arasından tespit ettiği bazı şahıslarla örgütün amaç ve stratejilerini anlatmak ve propaganda yapmak amacıyla küçük gruplar halinde 'Ehli Dil' ve 'Perşembe toplantıları' adı altında gizli toplantılar yaptığı ifade ediliyor. İddianamede, Aydın'ın örgütün belirlediği kişilerin yargı ve bürokraside etkin görevlere atanmaları hususunda toplantıya katılanlar nezdinde girişimlerde bulunduğu ifade ediliyor. Aydın'ın Mustafa Balbay ve Selçuk'la birlikte örgütün amaçlarına uygun olarak kullanabilecekleri kişilerin üniversite yönetimlerine seçilmelerini sağlamak için haksız müdahalelerde bulunduğu, bazı bölgelerde faaliyet gösteren dinî gruplarla ilgili istihbari faaliyetler yürüttüğü kaydediliyor.


Candan Eren, Yargıtay'daki dosyası için YARSAV'dan yardım istedi
fErgenekon mensuplarının davalara nasıl müdahil oldukları telefon görüşmeleriyle tespit edildi. Mülkiye başmüfettişi Candan Eren'in, Yargıtay'daki dosyası için YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'nu devreye soktuğu ortaya çıktı. Eren, hayali raporlar düzenlemek, İstanbul'da çok sayıda bürokrat ve işadamı hakkında dava açılmasına ve işkenceye sebep olmakla suçlanmıştı. Eren, İzmir-Konak Belediyesi'ndeki bir soruşturmada 'memuriyetine ait vazifeyi suistimal ettiği' gerekçesiyle Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 5 ay hapis cezasına çarptırılmış, cezası paraya çevrilerek ertelenmişti. Ergenekon 2. iddianamesinde Eren'in Ergenekon sanıklarıyla olan ilişkisi gündeme gelmişti. 3. iddianamede yer alan 26 Nisan 2007 tarihli e-postada Eren, avukat Hüseyin Buzoğlu'na "Yargıtay'daki dosyanın numarasını YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'na verebilir misin?" diye soruyor. Aynı gün içinde cevap veren Buzoğlu, "Dosyanız Yargıtay'da halen savcılık aşamasında. 4'üncü masada numarasını öğrenince size ve kendisine bildiriyorum." diyor. Buzoğlu'ndan Eren'e giden 30 Nisan 2007 tarihli e-postada "Candan Bey, dosyanın Yargıtay savcılık numarası: 4. masa 2007/36151. Görüşmek üzere. Av. M. Hüseyin Buzoğlu." ifadeleri yer alıyor.


Haberal: Anayasa Mahkemesi başkanıyla
ilgili gerekeni yapacağız

fErgenekon örgütünün yöneticisi olmakla suçlanan eski Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın Anayasa Mahkemesi'ne meydan okuduğu ortaya çıktı. Haberal, 16 Aralık 2008'de yaptığı bir telefon görüşmesinde Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç için, "O Anayasa Mahkemesi başkanıyla ilgili gereğini mutlaka yapacağız. O adamın yeri orası değil." diyor. İddianameye göre Haberal, örgütün üst düzey sorumlularının işlerini Ankara'dan takip edip yardımcı olmuş. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'e hasta raporu vermek için çalışmakla suçlanan Haberal, 'hem üniversite rektörü hem de televizyon kanalı sahibi olarak Ergenekon silahlı terör örgütünün amaçlarına uygun faaliyette' bulunmuş. İddianameye göre Haberal, 'örgüt kararları doğrultusunda yapılması planlanan eylemlere katılmış, yürütme ve yasama organlarını devirmeye teşebbüs eylemlerine' iştirak etmiş.

Haberal ile Hurşit Tolon'un 11 Haziran 2008'de yaptığı telefon görüşmesi de çok konuşulacak. Ordu komutanlığı yapmış olan Tolon, Haberal'a, "3'te bile çağırın koşarak gelirim. Size saygılar sunuyorum. Hörmetler ediyorum, sağ olun efendim." diyor. Haberal, "Bu ülke bizim paşam, o koltuklarda oturanlar bugün oturuyor, yarın yoklar." karşılığını veriyor. Tolon ise, "Bu iş sizinle beraber olacak." ifadesini kullanıyor.


Yargı mensuplarını bayanlarla kayda almışlar
fErgenekon sanığı Mustafa Levent Göktaş'tan ele geçirilen 51 No'lu DVD'de yer alan belgelerde, bazı askerler, öğretim üyeleri ve yargı mensuplarının özel hayatlarına ilişkin kaydedilmiş video görüntüleri ile fotoğrafları bulunuyor. DVD içerisinde bulunan, 'YARGITAY TÜM' isimli klasör içeriğinde 'Savcılar', 'Tetkik Hâkimleri', 'Üyeler' isimli klasörlerde halen görev yapan ve emekli olan savcı, hâkim ve üyelere ait bilgilerin bulunduğu' tespit edildi. 'Yargıtay' isimli word dosyasında ise bazı yargı mensupları ile ilgili olarak 'Sol, Kürt, güvenilir, Alevi, muhafazakâr, tarikatçı, demokrat, dinci, nurcu, YARSAV'da aktif, evli, bir bayanla ilişkisi var, iş takibi yapar' şeklinde, kişilerin ırkî kökenlerine, dinî inançlarına, siyasi düşüncelerine ve ahlakî eğilimlerine göre kişisel verilerinin hukuka aykırı olarak kaydedildiği ortaya çıktı. Ayrıca bazı yargı mensuplarının bayanlarla çekilmiş fotoğrafları ve yine iki yargı mensubunun bayanlarla çekilmiş video görüntüsünün bulunduğu tespit edildi. İddianamede, örgütün görüntü kayıtlarını ihtiyaç duyulduğu zaman muhataplara tehdit ve şantaj amaçlı kullanmak üzere sakladıkları vurgulandı.


Rektörlere, Jandarma'da brifing verildi
fErgenekon davasının 3. iddianamesinde yer alan bilgilere göre birçok rektör, Şener Eruygur'un 19 Eylül 2003'te Jandarma Genel Komutanlığı'nda verdiği brifinge katılarak darbe planı yapmış. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bilgisi dışında gizli olarak gerçekleştirilen toplantının ardından yapılması gerekenler tek tek not alınmış. Akademisyenler, rektörü oldukları üniversitelerdeki talebelerin profilini grupla paylaşarak öğrencileri türbanlı, solcu, PKK'lı gibi bölümlere ayırmış. Rektörlerin alınan kararlar doğrultusundaki en önemli görevlerinden biri ise dekan ve rektörlük seçimlerinde kendilerinin kullanabilecekleri kişilerin üniversite yönetimlerine gelmelerini sağlamak. İddianamede bunu yapabilmek için rektörlerin bazı basın mensuplarına muhalif adaylar hakkında asılsız iddialarla haber yaptırıp, yıpratmaya çalıştığı öne sürülüyor. İddianamede Erol Manisalı, Mustafa Abbas Yurtkuran, Fatih Hilmioğlu, Rıza Ferit Bernay, Muhittin Erdal Şenel ve Kemal Gürüz'ün 2003-2004 yılları arasında Cumhuriyetçi Çalışma Grubu tarafından planlanan ve uygulamaya konulan darbe çalışmalarına iştirak ettikleri iddia ediliyor.

'İÇİM RAHATLADI'

Küçük'ün İstanbul Şişli'deki Cumhuriyet Gazetesi'ne 5 Mayıs 2006'da el bombası atılması konusunda “İçim rahatladı', “Bu yobazları yeneriz', “Yüksek Yargı bayrağı yüksek tutuyor' şeklinde ajandasına notlar aldığı görüldü. Bu notların alındığı tarihten birkaç gün sonra aynı gazeteye 10 ve 11 Mayıs 2009'da yine el bombalı iki saldırı eylemi yapılması, iddianamede “Şüphelinin bu eylemlerin yapılacağını bildiği ve kendilerine güven duyduğunu belirttiği' şeklinde yer aldı.

DANIŞTAY SALDIRISINI BİLİYORDU

Küçük'ün 17 Mayıs 2006'da gerçekleşen Danıştay saldırısından bir gün önce aldığı notlar da iddianamede yer aldı. Ajandasına “İçimde ışıklar var' şeklinde notlar alan Küçük'ün, saldırı sonrası cenaze töreninde yaşanan kargaşa hakkında da “İç savaş yeniden başladı. Üye Yücel Özbilgin ölümü ile iç savaş da bayrak oldu. Artık yeni bir dönem başlıyor' cümleleri dikkat çekti. İddianamede “Alınan notların bu eylemlerin Ergenekon terör örgütünün eylemleri olduğunu ve şüpheli Küçük'ün de eylemler hakkında bilgi sahibi olduğunu göstermektedir' değerlendirilmesine yer verildi.

"MUMCU'YU DEVLET ÖLDÜRDÜ"

Küçük yakın dostu Gazeteci Uğur Mumcu'nun öldürülmesiyle ilgili de ajandasına olaydan 4 gün sonra düştüğü notta "Uğur'u devlet öldürdü" diyor. Küçük'ün Bir sonraki notta yazdığı "Bir suikast bekliyordum. Milletvekili arkadaşımız Mehmet Sincar katledildi. Batman'da devlet öldürdü. Altında kalacaklar" notu da dikkat çekti.


Tarım değil, darbe

Ergenekon savcılarını görevden almak isteyen HSYK üyesi Ertosun'un 'tarım konuştuk' dediği toplantılar 3. iddiameye 'darbe faaliyeti' olarak girdi

Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nda Ergenekon savcılarını görevden almak isteyen üye Ali Suat Ertosun'un 'tarımı konuştuk' dediği Kent Otel'deki toplantılara 3. iddianamede geniş yer verildi. İddianamede Ertosun'un 'vefa gereği görüştüm' dediği Ergenekon sanığı Engin Aydın'ın Kent Otel'deki darbe toplantılarını organize ettiği belirtildi.

TALİMAT İLHAN SELÇUK'TAN

Ergenekon savcıları, Sanık Engin Aydın'ın, Kent Otel toplantılarını Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi İlhan Selçuk'un talimatı doğrultusunda organize ettiğini belirledi. Selçuk'un bu toplantıları organize ettiği ancak Ergenekon soruşturmasından dolayı bu toplantılara katılmaktan vazgeçtiği tespit edildi. İddianamede Aydın'ın Kent Otel toplantılarına katılan kişiler arasından tespit ettiği bazı şahıslarla örgütün amaç ve stratejilerini anlatmak ve örgütün propagandasını yapmak amacıyla küçük gruplar halinde 'Ehli Dil' ve 'Perşembe Toplantıları' adı altında gizli toplantılar yaptığına yer verildi.

HURŞİT TOLON ŞÜPHELENMİŞ

Ertosun, katıldığını söylediği Kent Otel toplantılarında ağırlıklı olarak AK Parti hükümetine karşı 'darbe'nin konuşulduğu da iddianameye girdi. İddianamede Ergenekon sanığı emekli Orgeneral Hurşit Tolon'un, emekli Tümgeneral Erdal Şenel'den Kent Otel toplantılarına katılanların isim listesini istediği ancak Şenel'in buna tepki gösterdiği belirtildi.

Başbakan Erdoğan'ın ipi çekildi

Başbakan Erdoğan'a yönelik suikast planı yapan Ergenekon sanığı Yarbay Mustafa Dönmez'in, 1. davanın sanığı Emin Gürses'le dinlemeye takılan telefon görüşmesinde “Başbakan'ın ipi çekildi” dediği tespit edildi. 3. Ergenekon iddianamesine konan görüşme şöyle:

Gürses: Ama kimse birşey demedi. Onlara demeyince bak yine operasyon geliyor. Profesörlere yapacaklarmış, bazı akademisyenlere operasyon. Dün Tayyip Erdoğan kendi ağzından kaçırdı, 'devamı gelecek operasyonların' diyor. Dönmez: Ama, ama bak onun ipi çekildi. Bu lafımı unutma

Gürses: ....kendi kendine...

Dönmez: O'nun ipi bu vuruşarak çekiliyor.....

200 M.'DEN SUİKAST

Dönmez'in ajandasında bulunan ve 3. iddianameye konan konan Başbakan Erdoğan'a yönelik suikast planının uzaydan çekilmiş görüntülerle hazırlandığı belirlendi. Eylemin, Erdoğan'ın evine “200 metre mesafe”den gerçekleştirileceği tespit edildi.
aktifhaber

Aygün Evinde Darbeyi Beklemiş08 Ağustos 2009 08:57Ergenekon sanığı Sinan Aygün'ün bir ay boyunca darbe beklediği telefon konuşmalarına şöyle yansıdı:

Üçüncü Ergenekon iddianamesinde sanıklarının 'darbe aşkı'nı ortaya koyan ayrıntılar dikkat çekti. ATO Başkanı Sinan Aygün'ün İstanbul Ümitköy'deki evinde bir ay boyunca darbe beklediğ ortaya çıktı. Engin Aydın'ın ise yardımcılığını yaptığı emekli Orgeneral Eruygur için “Artık darbe düşünmüyor” dediği tespit edildi. Aydın, Mümtaz Soysal'dan dinlediklerini de ajandasına 'Ordu müdahale edecek' notuyla özetlemiş.

Ergenekon sanıklarından ATO Başkanı Sinan Aygün'ün AK Parti hükümetine karşı darbe beklentisini “Haftaya olacak” noktasına kadar getirdiği belirlendi. Ergenekon sanıklarından Vedat Aydın'ın telefonda görüştüğü Enis isimli bir kişinin, Aygün için "Ümitköy'deki evinde ve ATO'da gelecek hafta darbe var diye iddia etmiş" dediği tespit edildi.

AYGÜN 'BÖCEKLER'E KONUŞTU

ATO Başkanı Sinan Aygün'ün Ümitköy'deki evinde gözaltına alındığı haberlerinin yer aldığı 2 Temmuz 2008 tarihinde Enis isimli şahısla Ergenekon sanığı Engin Aydın arasında yapılan konuşma iddianamede şöyle yer aldı:

Enis: O gördüğün ev var ya o gördüğün ev. O gördüğün Ümitköy'deki ev. Sinan Aygün'ün evi.

Aydın: Görmedim ya…

Enis: Onlar orada oturdular

Aydın: Öyle mi?

Enis: Hepsi oturdular 5, 10 defa 'oda'nın da (ATO) bütün personelini kullanmak kaydıyla bütün yemek bütçesini kullanmak kaydıyla orda böceklere karşı bu böceklere karşı konuştu bizim salak… Gelecek hafta darbe var diye iddia etmiş 'oda'da aylarca

Aydın: Vay salak ... vay ya yav

Enis: Aylarca iddia etmiş

PAŞA DARBEDEN VAZGEÇTİ

Atatürkçü Düşünce Derneği'nde emekli Orgeneral Şener Eruygur'un yardımcısı olarak görev yapan Engin Aydın konuşmanın ilerleyen bölümlerinde de "Şener paşa darbe düşünmüyor artık" diyor:

HERKESİ TOPLAMIŞ

Aydın: Darbeyi Şener Paşa düşünmüyor artık, ben içindeyim.

Enis: Aylarca iddia etmiş

Aydın: Hurşit Tolon'u fazla bilmem de Şener Paşa'yı bilirim, bu salak neyine güveniyor ya.

Enis: (Aygün) Ya hepsini toplamış oraya bunları söylemiş.

AYGÜN BAKAN OLACAK

Engin Aydın'ın, Ergenekon'da gözaltına alındığında evinden çıkan 2.5 milyon euro ile de gündeme gelen Sinan Aygün'le ilgili "Ha darbe olursa Bakan olacak aklınca öyle mi?" sözleri de dikkat çekti.


İhtilal ihtimali

Ergenekon sanığı Engin Aydın, ajandasına 12 Mart müdahalesi öncesi çökertilen 9 Mart Cuntası'nda da yer alan Mümtaz Soysal'ın kuvvet komutanlarına verdiği brifingi dinledikten sonra "Kanaatine göre iktidar bu kafa ile giderse ordu müdahale edebilir" notunu düşmüş.

aktifhaber

ETÖ'yü 1997'de Deşifre Etmiş
09 Ağustos 2009 15:59

DSP Genel Başkanı ve eski Başbakanlardan Bülent Ecevit, 1997'de Ergenekon Terör Örgütü'nü deşifre etmiş. Fakat olayın üzerine gidememiş. Nedeni ise...

Ergenekon soruşturmasıyla ilgili
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pzr Ağu 09, 2009 8:30 pm    Mesaj konusu: ETÖ'yü 1997'de Deşifre Etmiş Alıntıyla Cevap Gönder

"Bedrettin Abi Emrindeyim !"

16 Ağustos 2009 08:30

Ergenekon sanığı Kemal Gürüz'ün rektör atamalarında uyguladığı skandal yöntem telefon dinlemelerine takıldı.

HSYK üyesi Ali Suat Ertosun ve YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu ile görüntüleri ortaya çıkan Ergenekon sanıklarından Engin Aydın ile Gürüz arasında geçen telefon görüşmeleri üçüncü iddianamede yer aldı.

Gürüz'ün 21 Mayıs 2008'de Engin Aydın ile yaptığı görüşmede son dönemde yapılan rektör atamalarından hayli sıkıntılı olduğu görülüyor. Yeni atanan rektörler için 'bunlardan 'rektör -mektör' olmaz' diyen Gürüz, kimin rektör olmasına 'Türkiye çapında akil adamlar grubu'nun karar vermesi gerektiğini anlatıyor.

Engin Aydın'ın 'Öyle adamda bulabilirsen iyi yani' ifadeleriyle karşılık vermesi üzerine Gürüz, "Bulursun niye bak öyle bir bulursun ki yeter ki siyasi ortam ona elversin. Kendi aramızda biz biraz yaptık. Danışaraktan bulmadık mı bir sürü şahsiyetli adam" diyor.

YÖK Başkanlığı'nı bir dönem daha yapamakaktan yakınan Gürüz'ün en can alıcı sözleri ise devamında geliyor:

"Bir dönem daha kalsaydım, bu son fırsatı elime geçirebilseydim 50-60 tane daha Anadolu'da rektör olurdu." Engin Aydın ile yaptığı görüşmede Gürüz, Süleyman Demirel Üniversitesi'nde yapılan rektörlük seçimleriyle ilgili de ilginç değerlendirmelerde bulunuyor. Rektörlük seçimlerinde ilk üçü giren adaylar için Gürüz, "Birinci ve ikinci 'dinci'ymiş. Üçüncü MHP'li diyorlar ama onun da 'dinci'liği varmış" ifadelerini kullanıyor.

SENİN EMRİNDE OLURUM BEDRETTİN ABİ

28 Şubat döneminin sembol ismi Kemal Gürüz uygulamalarıyla rektörler ve öğretim üyeleri üzerinde terör estirirken Ergenekon firari zanlısı Bedrettin Dalan'ın karşısında yelkenleri indiriyor.

Gürüz, 20 Nisan 2008 tarihinde Dalan ile yaptığı telefon görüşmesinde "Sen bu rektörlerden ne çektiğimi bana bir sor. Bir Allah bilir bir ben" diyor. Dalan'ın "Memleket gidiyor değil gitti' yorumuna Gürüz, "Valla hala tutulacak bir tarafı var' sözleriyle karşılık veriyor. Dalan'ın "Var mı?" sorusuna Gürüz, "Var. Bu istanbul bunların elinden alınabilirse Bedrettin abi şayet, sen benden daha görürsün, düşün taşın, bana de 'gel şunu yap de yanımda şey ol de' ben senin emrinde olurum yani" diyerek cevap veriyor.

BEDRETTİN ABİ'DEN BAŞKASI KURTARAMAZ

Dalan'la görüşmesinde YÖK'te görev kabul eden bir Profesör'e de ateş püsküren Gürüz, "Ben kenarda durdum baktım ki laf yetiştiremiyorum. Köpek dolu etrafta. Geçen gün bi tanesi görev kabul etmiş YÖK'te. 'Ulan köpeksin sen' dedim be sırf neye kabul ediyor biliyor musun emekli maaşı artsın diye" sözleriyle hal yakınıyor. YÖK'te görev alan profesörün kim olduğunu merak eden Dalan'a GÜRÜZ, "Atilla diye bi köpek" dediği kayıtlarda yer alıyor.

Sözünü dinlemeyen profesörden hırsını alamayan telefonda ağzına geleni sölyene Gürüz, konuşmasını şöyle sürdürüyor: "Köpek yalvardım altı aydır yapma Atillacım bu adama(Yusuf Ziya Özcan) şey vermeyin meşruiyet vermeyin diye bana diyor ki ama emekli maaşım artıcak ulan köpek dedim ben dörtyüz milyar lirayı bıraktım be laf gelmesin diye 8 sene emekli maaşı almadım. Bunlar adam değil onun için bak ben valla senin adını söyleyecem bazı yerlere Bedrettin Abi'den başkası bunu kurtaramaz diye"
aktifhaber

ETÖ'yü 1997'de Deşifre Etmiş

09 Ağustos 2009 15:59DSP Genel Başkanı ve eski Başbakanlardan Bülent Ecevit, 1997'de Ergenekon Terör Örgütü'nü deşifre etmiş. Fakat olayın üzerine gidememiş. Nedeni ise...

Ergenekon soruşturmasıyla ilgili her geçen gün farklı dikkat çekici bilgiler gün yüzüne çıkıyor. Bunlardan biri de gazeteci Can Dündar'ın, 1997'de Ergenekon örgütünü ele alan bir program. Programa konuk olan eski Başbakanlardan rahmetli Bülent Ecevit, bu yapılanmanın adını 1977 yılında açıkladıklarını belirterek, o yıllarda emniyetin birçok eksikliğinden dolayı bu olayların üzerine gidemediğini söylüyor.

Can Dündar'ın programına katılanlardan biri de yazar Erol Mütercimler. Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan Mütercimler, iki yıl önce yayınlanan "Ergenekon-Devlet İçinde Devlet" adlı kitapta örgüte ilişkin ilginç iddialar ortaya atmıştı. Kitapta, Deniz Emekli Subay Mütercimler, Ergenekon'u şöyle anlatıyor: "Ergenekon, herkesin üzerinde bir örgüttür. 27 Mayıs ardından CIA ve Pentagon tarafından kurduruldu. Örgüte hizmet eden insanlar, vatana ihanet olsun diye değil, 'Biz vatanı kurtarıyoruz' düşüncesiyle hareket ederler."

Dündar'ın programında, 15 yıl boyunca söz konusu örgüt üzerine araştırmalar yaptığını anlatan Mütercimler, ilk kez bu örgütün adını öğrendiğinde şok olduğunu belirtiyor. Bunu ilk kez Emekli Tümgeneral Memduh Ünlütürk'ten duyduğunu dile getiren Mütercimler, "Ünlütürk Paşa, kendisinin de Ergenekon'un içinde olduğunu söyledi ve dedi ki 'Ergenekon Genelkurmay'ın da hükümetlerin de bürokrasinin de herkesin üstünde bir örgüttür. Yasayla falan kurulmuş bir örgüt değildir.' Bunun içinde subaylar var, emniyetçiler var, profesörler var, gazeteciler var, işadamları var, sıradan insanlar var. Bugün çeteler dediğimiz bu küçük birimler var ya, işte bu birimler Ergenekon'un içinde birer bölüm, birer parça." diye konuşuyor.

Bülent Ecevit'in yaptığı araştırmalarda, bu Ergenekonun ne olduğunu gördüğünü ifade eden Mütercimler, sözlerini şöyle sürdürüyor: "Turgut Özal, Cumhurbaşkanı, bir suikast girişimi yaşandı. Cumhuriyet tarihinde tanıdığımız en gözü kara, daha doğru bir deyimle en deli cesareti olan Cumhurbaşkanlarından biriydi. Bu yadsınamaz bir gerçek. Kendisine yapılan suikastı araştırdığında ne dedi 'Bir örgüte geldim çattım.' İşte bu örgütün adı Ergenekon."

Can Dündar'ın 1997'de Ergenekon örgütünü ele alan programında rahmetli Bülent Ecevit ise "Biz bunu 1977'de açıklamıştık. Tabi gladyo adıyla değil, Kontrgerilla adıyla değil, resmi adıyla açıklamıştık." diyor. Benzer uygulamaların değişik ölçü ve biçimlerde başka NATO ülkelerinde de olduğunun anlaşıldığını ifade eden Ecevit, "O yıllarda emniyetin birçok eksikliği bulunduğu için bu olayların üzerine çok etkili bir şekilde yürünemiyordu. Bazı görev verdiğim kimseler de bu olayların üstüne bir noktadan sonra yürümediler veya yürüyemediler." şeklinde konuşuyor.
aktifhaber

ECEVİT VE BAYKAL'A AĞIR HAKARETLER
09 Ağustos 2009 11:05

Suat Ertosun'un, 'dostum' dediği Engin Aydın'ın Baykal'a ağza alınmayacak sözler sarf ettiği ortaya çıktı.

İddianamenin 57. sayfasında Kent Otel toplantılarının organizatörü olduğu iddia edilen Ergenekon sanığı Engin Aydın, İsmet C. ile 19.08.2008 tarihinde yaptığı telefon görüşmesinde, Baykal'a ağır hakaretlerde bulunuyor. İddianamede, Aydın'ın, “Şimdi İsmet Paşa aranmıyo mu? Var mı İsmet paşa gibi bi lider? Ecevit bi şovmendi, Baykal bi soytarı” dediği, İsmet C.'nin ise “Hiç sorma” dediği, Engin Aydın'ın “Bu koltuğu hak ediyolar mı?” dediği ve görüşmenin devamında Engin Aydın'ın, “Yav Kazım Kolcuoğlu gibi aslan gibi çocuk millet vekilliğine müracaat yapıyo ediyo o biliyosun Samsun gençlik kolu başkanlığından gelmedir. Kazım Kolcuoğlu İstanbul Baro başkanı. Adaylığını reddediyo Ziraat Mühendisleri Odası başkanı pırıl pırıl bi çocuk. Sabih Kanadoğlu'nu listeye almıyo ya” dediği ve İsmet C'nin ise “Evet ne yapalım” dediği ortaya çıktı.

BAYKAL'A: ŞEREFSİZ!..
Engin Aydın, 02.09.2008 tarihinde Yücel Y. ile yaptığı telefon görüşmesinde Baykal'a yönelik hakaretlerini sürdürüyor. İddianamenin 58. sayfasında, Yücel Y.'nin “Ya bu Amerika bunlar Amerikancı değil mi abi bu Tarafcılar” dediği, Engin Aydın'ın “Tabii canım Amerikancı tabii” dediği, Yücel Y.'nin “Amerika Tayyib'i sildi demek ki abi” dediği, Engin Aydın'ın “Bu o demektir tabii ya. Çok enteresan bana da çok enteresan ya biraz evvel İlhan abiyle konuştum haberi var mı acaba neyse o öğrenmiştir onu” dediği ve görüşmenin devamında Engin Aydın'ın “Yav neler seyredicez ya ve ortada parti yok biliyo musun aha CHP'nin hali Baykal'ın demecini okudun mu bugün parti meclis toplantısını. ‘Hantal bi parti haline geldik' diyo. Ulan getiren sen değil misin şerefsiz” dediği belirtiliyor.

“ŞENER PAŞA BAYKAL'A YALVARMIŞ”
İddianamenin 559. sayfasında, Engin Aydın ile Ahmet A. arasında 01.07.2008 tarihinde geçen telefon görüşmesinde Şener Eruygur'un, AK Parti'ye karşı birlik olunması için Baykal'a yalvardığı belirtiliyor. Engin Aydın'ın, Ahmet A.'ya, “Şener Paşa gidip yalvardı Baykal'a, ‘toparlayın yapmayın, tek parti kaldı iki partili bir demokrasi olsun, bir taraf eriyor sen eritiyorsun' diye. Bu adamlar demokrasi için çırpınıyorlar ben içindeyim ben tanıyorum bunları yav” dediği ve Ahmet A.'nın da “Olacak iş değil tabii canım” diyerek tasdik ettiği anlatılıyor. Ayrıca iddianamede, Kent Otel'de yapılan toplantılarda sosyal demokratların birleşmesi için Deniz Baykal'a teklif götürüldüğü, bu konuda öncü olması gerektiği belirtiliyor.
aktifhaber

11 Ağustos 2009 11:20
Doğu Perinçek'in neden 'orducu göründüğü' ortaya çıktı.

Ergenekon terör örgütünde üst düzey yönetici olmakla suçlanan İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in neden 'orducu göründüğü' ortaya çıktı. Perinçek, Yalçın Küçük'e ilettiği bir notta 'ordunun yanındaymış gibi' görünmelerinin sebebini şöyle açıklıyor: "Bizim orducu görünmemize gelince; silahsız hiçbir şey yapılamaz bir durumdayız. Silah da orduda var..."

3. Ergenekon iddianamesinin sanıkları arasında yer alan Prof. Dr. Yalçın Küçük'ten ele geçirilen belgeler arasında 'ANF Fırat' ibaresi ile başlayan 4 sayfalık bir doküman bulunuyor. Neylan isimli şahsın Yalçın Küçük'e hitaben yazdığı belirtilen dokümanda Perinçek'le yaptığı görüşmelerden notlar yer alıyor. Doğu Perinçek, "Yalçın hoca benim görüşlerimi biliyor. Benim adıma kimi ilişkiler kurabilir." diyor.

Prof. Dr. Yalçın Küçük'ten ele geçirilen belgeler arasında 'ANF Fırat' ibaresi ile başlayan, 'Öcalan' ibaresi ile devam eden 23.6.2007 ibaresi ile biten 4 sayfalık bir doküman bulunuyor. İçeriğinde ilginç ifadeler yer alan dokümanın 4 ve 5 ile numaralandırılmış sayfalarında, Neylan isimli şahsın Yalçın Küçük'e hitaben yazdığı değerlendirilen bir not bulunuyor.

Notta, şahsın Doğu Perinçek'le yaptığı görüşmelerden detaylar yer alıyor. Şahıs, görüşmede 'uzun notlar' aldığını ve bu notları Perinçek'in ağzından aktarmak istediğini anlatıyor. Notlara göre Perinçek, "Yalçın hoca benim görüşlerimi biliyor. Benim adıma kimi ilişkiler kurabilir." diyor. Neylan isimli kişi, "Sözlerinin İmralı'ya gittiği bilgisini verdiğimde ise Perinçek, 'Galiba ben yanlış anlaşılmışım' dedi." notunu düşmüş.

PKK'YLA GÖRÜŞEBİLİRİZ AMA ŞU AN DOST OLMAYIZ

Yazının devamı şöyle: "(Doğu Perinçek) şunları söyledi: "Biz Apo ile ilişki kurmak istemiyoruz. Yalçın hocanın onlarla bizim aramızda ilişki kurması doğru değil. Bir kez bu ilişkinin hapishane üzerinden kurulması doğru değil. İkincisi, partimizin organları var. Parti dışından birinin bizim adımıza ilişki kurması doğru olmaz. PKK ile görüşebiliriz ancak bu koşullarda dost olmayız.

BİZ ORDUYA GİTMEDİK, ORDU BİZE GELDİ

"Yalçın hoca, 'PKK merkez komitesinin yaptığı yeni dünya düzeni çok önemlidir, dünyayı o yönetiyor ve biz de buradaki yerimizi almalıyız' yollu açıklama yapıyorsa ben buna inanırım. Öcalan, Yalçın Küçük üzerinden bir ilişkiden çok rahatlar. Apo'nun İmralı'da kimin elinde olduğu belli değil ve sanıyorum Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın elinde. Oradan gelen bilgileri ordudan geliyormuş gibi düşünmemek lazım. İmralı'da Genelkurmay değil, Özel Kuvvetler Komutanlığı etkili...

Bizim orducu görünmemize gelince; silahsız hiçbir şey yapılamaz bir durumdayız. Silah da orduda var... Bu savaşta bizim yanımızda kim var diye baktığımızda ordunun olduğunu görüyoruz. Ayrıca biz orduya gitmedik, ordu bize geliyor. Bu nedenle bize orducu denmesinden rahatsız değiliz..."

Zaman

Ağustos 2009 08:56367
Sabih'e ADD Başkanlığı önerilmiş... Tolon, Eruygur kadar ufuk sahibi değilmiş...

3. Ergenekon iddianamesinde “Ergenekon terör örgütüne üst düzey eleman kazandırma, yargıyı ve siyasi oluşumları etkileyip yönlendirme toplantıları’’ olarak nitelendirilen Kent Otel Toplantıları’nın detayı Engin Aydın’ın ajandasında ortaya çıktı. Ajandada yapılan tüm toplantıların kısa içerikleri ile katılımcılarının bir bir not edildiği görüldü. İddianamede Engin Aydın’ın Kent Otel’e katılanlar arasından tespit ettiği bazı kişilerle örgütün amaç ve stratejilerini anlatmak ve propaganda yapmak için küçük gruplar halinde ‘Ehli Dil’ ve ‘Perşembe toplantıları’ adı altında gizli toplantılar yaptığı da kaydedildi.

DANIŞTAY VE CUMHURİYET’İ KONUŞTUK

Engin Aydın’ın evinde ele geçen 2006 T.C. Ziraat Bankası ibareli siyah renkli ajandanın içeriğine göre Kent Otel günlüğünden satır başları şöyle:

- 22 Mart Çarşamba: 19.30’da Kent Otel’de gurup yemeği, Mustafa Balbay’ın sırası.

- 6 Nisan Perşembe: Kent Otel: Türkiye nereye gidiyor toplantısı.

- 29 Mayıs Pazartesi: Samsun, Bursa ve Malatya Rektörleri, Prof. B...A... G.., Prof A.I...., Sabih Kanadoğlu, Gen. A. S, Ö. F... E..., Z... S..., M. K...P.... ile Kumsal Restoranda yemek. Prof. I... Sabih Bey’e ADD Genel Başkanlığı’nı önerdi.

- 9 Haziran Cuma: Kent Otel. Danıştay ve Cumhuriyet gazetesine yapılan saldırıyı tartıştık. Saadettin Tantan’ın konuşması tepki aldı. İlhan Selçuk dağıttığım metinler arasındaki Demirel’i eleştiren Yılmaz Özdil makalesini eleştirdi. Demirel’in eleştirilmesine katlanamıyor. Ancak Şener Eruygur bana destek verdi. Hurşit Tolon, Eruygur’un ufkunda ve birikiminde görülmüyor.

SABAH AKŞAM KENT OTELDELER

- 10 Haziran Cumartesi: Kent Otel’de İlhan Selçuk’a ADD kongresinde Eruygur Paşa’nın Genel Başkanlığı’nın desteklenmesinin uygun olacağını söyledim. Ancak İ. Selçuk yansız kalmak istediğini söyledi. Mevcut Başkan’a kıyamıyor.

- 12 Temmuz Çarşamba: Kent Otel toplantısı, Çankaya Belediye Başkanını davet ettiğime pişman oldum. Çok bireyci ve çıkarcı.

- 13 Temmuz Perşembe: Kent Otel’de kahvaltıda İlhan Selçuk ve Şener Eruygur Paşa’yı buluşturdum. S. Paşa ile Balbay da katıldı. Güzel ve yararlı bir sohbet oldu. İlhan Selçuk, paşayı destekleyeceğini ve ADD’nin aktivite kazanmasını gazete olarak destekleyeceklerini söyledi. Eruygur ile hafta sonu röportaj yapması için Balbay’ı görevlendirdi.’’

TOPLANTILAR DÜZENLİ YAPILMIŞ

- 30 Mayıs 2007: Kent Otel Turgut Özakman, Balbay yönetti.

- 20 Haziran 2007: Kent Toplantısı Yücel yönetecek konuşmacı, Gen. Hurşit Tolon”,

- 2 Temmuz 2007: Kent Otel’de 1. Selçuk ve Balbay ile sohbet, Cumhurbaşkanını ziyaret ettiler.

PARTİLERDEN HAYIR YOK ADD’YE DESTEK

(2004 ibareli telefon fihrist)

- 5 Nisan 2004: İlhan Selçuk aradı ve yeni ADD oluşumunun başına geçmemi istedi.

- 5 Mayıs 2004: İlhan Selçuk, Balbay, İ. Yetkin, ADD Başkanı Kazancı ile toplantı. Kent Otel.

- 15 Ocak 2004: 19.30 ‘da grup yemeği. Davet sahibi Balbay, Kent Otel, İlhan Selçuk da misafirimiz oldu. İlhan Selçuk’la otelde bir saat kadar sohbet ettik. Siyasi partilerden hayır gelmeyeceğini, ADD’nin güçlendirilmesi gerektiğini anlattı.

DİNK’İ KONUŞTUK SUİKASTLER OLABİLİR

Engin Aydın’a ait bir başka ajanda da “Akşam Kent Otel’deki toplantımızı Uğur Mumcu gecesi olarak düzenledik. Konuşmacı Mustafa Balbay. Basındaki yozlaşmayı dış destekli Türkiye’nin ulusal yapısına yönelik saldırıları ayrıntılı olarak anlattı. İlhan Selçuk sarhoş oldu. Prof. Soysal çok ayrıntılı ve takdir gören bir konuşma yaptı. Cahit A... konuşmayı fazla uzatınca İlhan Selçuk uyardı o da toplantıyı terketmeye kalktı. Hrant Dink öldürüldü. Bu konuyla ilgili olarak Prof. M... S..., İlhan Selçuk, S... T...’la konuştuk. T... telefonda, başka suikastler de olabileceğini söyledi.

Kent Otel Toplantıları Tolon’u telaşa düşürdü

Emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un, Ergenekon kapsamında tutuklanıp cezaevine konulduğu dönemde, oğlu Tolga Tolon, kardeşi Bülent Tolon ve avukatı İlkay Sezer’i devreye sokarak Kent Otel Toplantıları’na katılanların listesini temin etmeye çalıştığı ortaya çıktı. Hurşit Tolon’un cezaevindeyken Kent Otel toplantıları konusunda endişeye kapıldığı, ancak Tolon ailesi ve avukatının toplantılara katılanların listesini Engin Aydın ve Erdal Şenel’den alamadığı belirlendi.

LİSTEYİ NEDEN VEREMİYOR?

8 Eylül 2008’de Engin Aydın ve Turan K. arasında yapılan telefon görüşmesinde, Turan K., cezaevinde Hurşit Tolon ile görüştüğünü ve Tolon’un Kent Otel toplantıları konusunda bir endişeye kapıldığını söylüyor. Emgin Aydın ifadesinde bu konuşmayla ilgili olarak “Bu toplantıya katılanlar arasında yüksek yargıda görevli ve üst düzey bürokratların bulunması ve isimlerinin açıklanmasının kendilerine bir sıkıntı doğurabileceğinden dolayı endişe duydum. Erdal Şenel de aynı endişelerle listeyi vermememi söyledi’’ dedi.

“HURŞİT PAŞA PANİKTE”

9 Eylül 2008’de Suay K. ile Aydın Engin arasında geçen telefon görüşmesinde Aydın “Şey panikte Hurşit Paşa panikte. Kent otel toplantılarına katılanların isimlerini istiyor. Yani olacak şey değil yav o niye verelim ne var burada” diyor. Listeyi Engin Aydın’dan isteyen bir başka isim de Hurşit Tolon’un avukatı İlkay Sezer. Engin Aydın’ın ‘’Şimdi bu toplantılarda belli isimleri açıklamak son derece mahsurlu” sözlerini Avukat Sezer de “Evet” diye destekleyince Aydın “Doğru değil. Yani ispiyonculuk olur kimin ispiyonculuğu mesela bu davanın gideceği” diyor.

ERDALCIĞIM ULAŞTIRIVERSİN

Hurşit Tolon listeyi alamayınca devreye kardeşi Bülent Tolon’u sokmuş. 12 Ağustos 2008 günü Ergenekon sanığı emekli Tümgeneral Erdal Şenel ile Bülent Tolon arasındaki telefon görüşmesinde Tolon’un “Kent Otel’de yapılan toplantılara katılanların listesini rica ediyor abim. Bana dedi ki Erdal abinle bi görüş. Lütfen bana işte bi senin kanalınla Erdalcım ulaştırıversin der” sözlerine Erdal Şenel’in “Tamam ben konuşayım arkadaşımla” karşılığını veriyor. Ergenekon savcılarının, Bülent Tolon’un liste ile ilgili ifadesine başvurduğu belirlendi.

İlhan Selçuk’suz toplanamıyorlar

3. Ergenekon iddianamesinde Kent Otel Toplantıları’nın İlhan Selçuk’un talimatıyla Engin Aydın tarafından organize edildiği, toplantı gündeminin de Mustafa Baybay tarafından belirlendiği belirtiliyor. İddianamede İlhan Selçuk’un imtiyaz sahibi olduğu Cumhuriyet gazetesinin de toplantılardan çıkan bazı kararları destekleyici yayınlar yaptığı belirtildi. İddianamede Kent Otel ve Patalya Oteli’nde İlhan Selçuk katılmadığı zaman yapılmayan toplantıların amaçları şöyle anlatılıyor “Örgüt, bu toplantıları; Kamuda ve yargıda karşılaşacağı problemleri toplantıya katılan şahısların etkinliğinden faydalanarak aşmak, devletin kurumlarına sızma çabaları kapsamında yapılmasını istedikleri atamaları yaptırmaya veya atanmasını istemedikleri kişileri engellemek için düzenliyor.

Seçilenler ‘Ehli Dil’e gitti

İddianamede Engin Aydın’ın Kent Otel toplantılarına katılanlar arasından tespit ettiği bazı kişilerle örgütün amaç ve stratejilerini anlatmak amacıyla küçük gruplar halinde ‘Ehli Dil’ ve ‘Perşembe toplantıları’ adı altında gizli toplantılar yaptığı kaydedildi. İddianamede iki toplantı ile ilgili şu değerlendirme yapıldı: Toplantıya katılan kişiler arasından tespit ettikleri bazı şahıslarla örgütün amaç ve stratejileri anlatmak ve örgütün propagandasını yapmak amacıyla küçük gruplar halinde planladıkları ‘Ehli- Dil’ ve ‘Perşembe toplantıları’ olarak adlandırdıkları gizli toplantılar yaptığı, örgütün belirlediği bazı kişilerin yargı ve bürokraside etkin görevlere atanmaları hususunda toplantıya katılan şahıslar nezdinde girişimlerde bulunduğu, sanıklar Mustafa Balbay ve İlhan Selçuk ile irtibata geçerek örgütün amaçlarına uygun olarak kullanabilecekleri kişilerin üniversite yönetimlerine seçilmelerini sağlamak için haksız müdahalelerde bulunduğu, bazı bölgelerde faaliyet gösteren dini gruplar ile ilgili istihbari faaliyetler yürüttüğü belirlenmiştir.

Toplantılara katılanlar

Ergenekon sanıkları: İlhan Selçuk, Engin Aydın, Şener Eruygur, Hurşit Tolon, Mustafa Balbay, Erdal Şenel, Fatih Hilmioğlu, Mustafa Yurtkuran, Levent Ersöz, Ferit Bernay, Mehmet Haberal.

Bürokratlar: Yargıtay eski Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, YARSAV Başkanı Ö. Faruk Eminağaoğlu, HSYK Başkanvekili Kadir Özbek, HSYK Üyesi Ali Suat Ertosun, RTÜK eski Başkanı Fatih Karaca, TRT E. Genel Müdürü Yücel Yener, Nevzat Şensoy (E. Vali), İ. Sami Çakmak (Kültür Bak. E. Hukuk Müş.), Güngör Saka (Adalet Bak. Yüksek Müşaviri), Celal Ulusoy (Ankara Vali Yard.), Üstün Güven (Hazine Müs. Yrd.), Ahmet Akgül (Adalet Bak. Personel. Gen. Yrd.), Turan Karakaş (Kültür Bak. Baş. Huk. Müş.), Yusuf Turan (RTÜK Daire Başkanı), Hayati Soylu (Ankara Vali Yard.), Burhan Tünel (A.Ü. Tıp Fak. Genel. Sek.), Bülent İlik (SHÇEK Eski Genel Müdürü), Ramazan Urgancıoğlu (Manisa Vali Yard.)

Gazeteciler:Emin Çölaşan, Bekir Coşkun, İsmet Solak, Işık Kansu.

Akademisyenler: Gazi Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Kadri Yamaç, Mümtaz Soysal, Alparslan Işıklı, Suay Karaman, Can Hamamcı, Özden Uzunalimoğlu, Murat Doyunç, Anıl Çeçen, Akın Yıldız, Haluk Geray, Özlem Uzunalioğlu, B. Ayman Güler, Aydın Aybay, Alparslan Işıklı.

Danıştay üyeleri: Sinan Yörükoğlu, Turan Falcıoğlu, Salih Er, Nihat Turan, A. Hamdi Ünlü, Levent Artuk, Atıl Üzelgün, Abdullah Dörtlemez, Harun Çetintemel (Danıştay eski Başsavcısı)

Yargıtay üyeleri: Akın Demir, Mustafa Kıcalıoğlu, Hamid Yaver Akdan, Muharrem Coşkun, Zekeriya Sevimli, Vehbi Aksoy, Necdet Olcay S, Ali Erol Özgenç, Hulusi Özek, Ali Em,

Siyasetçiler: Kamran İnan, H. İbrahim Şahin, Saadettin Tantan, M. Kemal Palaoğlu, Cahit Angın, Alev Coşkun

Gökhan Günaydın (Ziraat Müh. Başk.)
aktifhaber

TOLON'DAN ERGENEKON ÜYE SAYISI
14 Ağustos 2009 08:58

Emekli Orgeneral Tolon'un Ergenekon'un diğer sanığı emekli Tümgeneral Şenel'le ilginç diyaloğu...


Hurşit Tolan'un 5400 hesabı...Tolon, soruşturma sırasında gözaltına alınan kişilerden bahsederken, "5400 kişi var sırada" diyor...Kendisi gibi Ergenekon sanığı olan emekli Tümgeneral Şenel ile telefonla görüşen emekli Orgeneral Tolon, soruşturma sırasında gözaltına alınan kişilerden bahsederken, "5400 kişi var sırada" diyor...

Ergenekon davası sanıklarından emekli Orgeneral Hurşit Tolon aynı örgüt içersinde yer alan emekli Tümgeneral Muhittin Erdal Şenel ile telefon konuşmasında örgütün sayısını söylüyor. Cumhuriyet Gazetesi Yazarı İlhan Selçuk'un gözaltına alınmasından sonra yapılan görüşmede Tolon "Sırada 5400 kişi daha var" diyor.

Üçüncü iddianamede 24 Mart 2008 günü Şenel'in Tolon'la yaptığı telefon konuşmalarında şu ifadeleri kullandıkları yer aldı.

Tolon: 5400 kişi var sırada.

Şenel: Evet İlhan Bey'e çok üzüldüm.

Tolon: Ben de çok üzüldüm ya... Evine gelir diyor, haberin olsun diyor, dosyanın arasından şey çıkarır diyor o kişi.

Şenel. Tabii ekler belge ekler belge çıkarır.

Tolon: Her şeyi çıkarır diyorsun sen.

Şenel : Onun için dikkat etmek lazım.

YARSAV’’A BiLGi

Emekli Ogeneral Hurşit Tolon, İlhan Selçuk'un gözaltına alınmasından 2 gün sonra Tümgeneral Şenel ile yaptığı görüşmesinde YARSAV'a bazı bilgiler vereceğini söylüyor.

İşte o diyalog:

Tolon: Bugün yarın seni görmek zorundayım, bir iki ciddi konu var. Sana iletmem lazım, YARSAV'daki arkadaşla.

Şenel: Tamam anladım, benimde sana söyleyeceklerim var. Cumartesi günü 5 Nisan not alıyorum, şeye refi şeyi arayacağım.

Tolon: Şöyle söyleyeyim yani o arkadaşa verilecek YARSAV'daki güzel bilgiler var.

Şenel: Anladım, peki.
aktifhaber

İVNA'NIN REFERANSI
15 Ağustos 2009 09:24

İlişkili HaberlerTüm HaberlerTSK'ya Misyonerlik KonferansıTSK'dan Ergenekon AçıklamasıPaşa Ev Koleksiyonu KurmuşFLAŞ! Küçük'e Zirve SorgusuKayıp Silahların 6 Yılı


Ergenekon'un Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içerisinde illegal bir kadro kurduğu iddia edildi. Ergenekon sanığı Ünal İnanç'tan ele geçirilen ve üçünü iddianamede yer alan bir belge çok çarpıcı bağlantıyı ortaya çıkardı.

İnanç'ın Ankara’daki evinde ele geçirilen “Takip Edilip Gerekli Yerlere İletilecek” başlıklı belgede alfabetik sıraya göre 71 subay ve astsubayın ismine yer verildi. 71 adet TSK mensubu subay ve astsubaydan 43'ünün isminin karşısında cep telefon numaraları bulunurken bazı isimlerin karşılarına ise şok notların düşüldüğü aktırıldı.

Soruşturma derinleştirildi

Belgeyle ilgili Ergenekon savcıları iddianamede "Dokümanın örgütsel anlamda yürütülen faaliyet sonucu elde edilmiş istihbari bilgilerin derlenmesi ile oluşturulan örgütsel doküman niteliğinde olduğu, doküman içeriğindeki bilgilerin TSK içerisindeki illegal kadrolaşmaya ilişkin bilgiler olduğu sonucuna varılmıştır” değerlendirmesi yaptı.

Skandal listede ismi yer alıp da hakkında ayrıca delil bulunan kişilerin soruşturmaya dahil edildiği, bu kişiler hakkında soruşturmanın derinleştirildiği belirtildi. Bazı isimlerle ilgili olarak da başka verilerle desteklenmemesi sebebiyle bu kişiler hakkında başka bir çalışmanın yapılmadığı vurgulandı. İddianamede, "Belge önemi sebebiyle dosyadan çıkarılıp Başsavcılığımızın Adli Emanetine alınmıştır” denildi.

İşte subay ve astsubayların karşısına düşülen şok notlar:

43subay ve astsubayla ilgili alınan notlar şöyle:

İvna'nın referansı

Gençlerin kritik atamalarını takip

İstihbaratla arasını iyi tutmaya devam

Yurdagül rahatlattı sicili bozuk

DHKP-C irtibatı kayıtlı

Destek talep edildi

Kayseri ekibimden

İş bağlar

Alevi görüntüsünü oturttuğunu söylemiş

Sivas ekibimden

Tayin titizliği ile ilgilenilsin

Kafası rahat olmayınca verimsiz

Hal ve hareketlerindeki dikkatsizlik bize zarar verebilecek duruma gelmiştir

İrtibat kurulurken dikkat edilmeli, oldukça sadıktır organizasyonları ve irtibatları ile önemli görevler yerine getirmiştir,

Maddi talebi karşılanmalı

Gelecek vaat etmektedir akademi konusunda ve maddi anlamda kendisine ciddi yatırım yapıldı cesur bir kişilik, desteklenmeli...

Kaynak: Bugün

Ergenekon'u dünya tartışıyor: Gerçek mi fantezi mi?

İngiliz gazeteci Gareth Jenkins tarafından Johns Hopkins Üniversitesi İleri Uluslararası Çalışmalar Okulu (SAIS) ile İsveç Güvenlik ve Kalkınma Politikaları Enstitüsü için hazırlanan Ergenekon raporu bugün açıklanacak. Tam metnini yazının sonunda okuyabileceğiniz raporda, Ergenekon örgütünün gerçekten var olup olmadığı sorgulanıyor.

Utku ÇAKIRÖZER

Türk siyasi hayatının son iki yılına damgasını vuran Ergenekon Davası, ABD ve Avrupa tarafından mercek altına alındı. Washington'daki tanınmış düşünce kuruluşlarından Johns Hopkins Üniversitesi İleri Uluslararası Çalışmalar Okulu (SAIS) ile İsveç Güvenlik ve Kalkınma Politikaları Enstitüsü tarafından ortaklaşa hazırlattırılan Ergenekon raporu bugün dünyaya duyurulacak.
'Gerçek ile fantezi arasında: Türkiye'nin Ergenekon Soruşturması' isimli 83 sayfalık rapor İngiliz gazeteci Gareth Jenkins tarafından kaleme alındı. Türkiye'de 'derin devlet' kavramının tarihçesiyle başlayan raporda Özel Harp Dairesi, Susurluk ve Şemdinli soruşturmaları, AKP'nin iktidara geliş sürecinde yaşananlar anlatıldıktan sonra Ergenekon soruşturmasının evreleri hakkında detaylı bilgi sunuluyor. Üçüncü İddianame öncesinde yazımı tamamlanan raporda şu analizler yer alıyor:


TOPLUMU İKİYE BÖLDÜ
Bu dava Türk toplumunu ikiye böldü: AKP destekçileri, bazı solcular ve Kürt milliyetçileri olmak üzere birinci gruba göre Ergenekon soruşturması 'yüzyılın temizliği', derin devletin yok edilmesi için nihai fırsat.
Davayı eleştirenler ki bunlar çoğunlukla AKP muhalifleri ise soruşturmayı siyasi olarak yönlendirilen, AKP'ye yönelik muhalefeti etkisiz kılma çabası diye görüyor.


BAŞKA SUÇ KANITLARI
Her iki tanımlama da yanlış yönlendirici. İddianamede adı geçen bir kısım sanığın illegal aktivite içinde olduğu, bazı diğerlerinin de eksantrik ve hoş olmayan dünya görüşlerine sahip olduğu yönünde kanıtlar var.
Türk ordusunun bazı komutanlarının dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ten memnuniyetsizliği ve hem Özkök'ü hem de AKP hükümetini yerinden etme niyetinde olduğu yönündeki kanıtlar var. Suçlananlar arasında geçmişte 'derin' devletin içinde yer alanlar da var.
Ancak hem Ergenekon soruşturması kapsamında suçlananlar hem de polis baskınları sırasında gözaltına alınıp ardından serbest bırakılan insanların çoğunun AKP'ye muhalefet etmenin ötesinde bir suçu varmış gibi gözükmüyor.

Savcılar samimiyetle inanıyor
Aslında iddianamede tanımlandığı biçimde bir Ergenekon organizasyonunun mevcut olduğu ya da geçmişte var olduğu yönünde de hiçbir kanıt yok. Sunulan dokümanlar mevcut bir örgütü değil, hipotetik bir örgüt planını tanımlamaktadır. Ergenekon'un mevcudiyetine ilişkin 'kanıt'ların, güvenilmez olduğu açıkça belli olan fantezi tutkunu Tuncay Güney'den gelmesi çok kaygı vericidir. O kadar çelişkiler, spekülasyonlar, söylentiler, mantığa aykırılıklar ve anlamsız tespitler içeriyorlar ki, iki iddianame kendi içinde dahi tutarlı değil. 'Ergenekon' kelimesini ilk kullanan kişi olan Erol Mütercimler de suçlananlar arasında.
Bunları söylemekle beraber, Ergenekon iddianamesinin basit bir siyasi fabrikasyon olduğu söylenemez. Savcılık makamının organizasyonun varlığına samimi olarak inandığı konusunda şüphemiz yok. Bu nedenle de iddialara ilişkin bazı çelişkileri ve mantık dışılıkları göremiyor ya da görmek konusunda istekli olmuyor olabilirler. İddianameler çıkarımsal değil izdüşümsel. Yani iddianameler organizasyonun varlığı ön kabulünden geriye doğru giderek alakasız bireyleri, açıklamaları ve davranışları da tek bir büyük komploya bağlama görüntüsü arz ediyor.


HÜKÜMETE ELEŞTİRİ
Kanıtlardaki bazı tutarsızlıklar soruşturmayı yürüten makamların sanıklara yönelik suçlamaları güçlendirmek için kanıtları değiştirdiği suçlamalarına yol açtı. Bu suçlamalar temelsiz bulunarak reddedildi. Ancak, kanıt olarak sunulan malzemenin ve özellikle de sanıkların ya da davayı eleştirenlerin telefon konuşmalarının hükümet yanlısı basında yer alması dikkat çekicidir. Türk yasalarına göre yargı kararı olmadan telefon dinlenmesi ve bunların yayınlanması suç teşkil eder. Hükümet dinleme kayıtlarının polis içindeki AKP sempatizanlarıyla ilgisi olduğu iddialarını reddediyor. Ancak bu, dinlenenlerin neden sadece hükümete muhalif isimler olduğunu ve kanun koruyucuların bu yasadışı dinlemeleri neden sorgulamadığını izah etmeye yetmemektedir.

KORKU İKLİMİ
Hükümetİn hem dinleme kayıtlarının sızmasını önleyememesi, hem de savcıların yeterli delil olmadan şüphelileri evlerinden gözaltına almasına kısıtlama getirememesi kaçınılmaz olarak Türk toplumunun büyük bir bölümünde korku iklimi yaratmıştır. Laik orta-sınıf Türkler, 'bir web sitesinde kaydı çıkabilir' diye telefonda dostlarıyla bile konuşmaya korkar hale gelmiştir. Savcıların tavrı nedeniyle her gün artan sayıda Türk, gece yatağa, 'ertesi sabah şafak vakti bir polis baskınıyla uyanacak mıyım?' kaygısıyla gitmektedir.

Kaçan fırsat
Destekçileri bu davayı Türk tarihinin karanlık sayfalarıyla nihai hesaplaşma gibi görüyor olsa da Ergenekon Soruşturması kaçan bir fırsattır. Ergenekon isimli örgütün üyesi olmasalar bile suçlanan isimlerin bazılarının suç teşkil eden faaliyetleri olduğu yönünde kanıt vardır. Ama bu isimler şimdi çok güçlü laik ve aşırı milliyetçi duygulara sahip olmaktan başka suçu olmayan diğer isimlerle bir kefeye konuyorlar. Davanın büyüklüğüne bakılırsa suçlananların hiçbiri, ne suçlu olan birkaç isim, ne de masum olan çoğunluk gerçek adaletle yüzleşemeyecek.

BAĞIMSIZ KOMİSYON
Ümraniye'de bulunan mühimmatla başlayan bu tartışma, bağımsız bir 'gerçeği araştırma komisyonu' kurularak hem laikler hem de İslamcıları içerecek biçimde Türklerin yakın tarihleri ile hesaplaşmasını sağlayabilirdi. Ama artık kısa vadede öne çıkacak kaygı, kaçan bu fırsat değil Ergenekon soruşturmasının Türkiye'nin geleceğini nasıl etkileyeceğidir. Korkumuz, bu davanın iddia edildiği gibi Türkiye'de çoğulcu demokrasinin yerleşmesi yönünde büyük bir adım teşkil etmek yerine otoriter tek parti yönetimi doğrultusunda büyük bir adım haline dönüşmesidir.

Neden yazıldı?
Raporu hazırlatan SAIS Orta Asya- Kafkaslar Enstitüsü Direktörü ve aynı zamanda İsveç Güvenlik ve Kalkınma Politikaları Direktörü Svante Cornell, 'Türkiye'yi meşgul eden en önemli mesele olmasına rağmen bu soruşturma üzerinde ne Türkçe ne de İngilizce hiçbir ciddi analiz yapılmadı. O nedenle bu raporu hazırlattık. Kimseden bu rapor için bir maddi destek almadık. Jenkins'in raporu yazmasını hem ordu hem de Siyasi İslam üzerine kitapları olduğu için iki tarafı da iyi anlayacağı için tercih ettik' dedi. Cornell bugün internetten yayımlayacakları raporu kitap olarak da basıp ABD, Avrupa ve Türkiye'de dağıtımını yapacaklarını kaydetti.

RAPORUN TAMAMINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYIN...
http://www.aksam.com.tr/2009/08/17/Ergenekon.pdf

Akşam

Duruşmalar Mobese'den İzleniyor İddiası
Ulusal Kanal
18.08.2009

Ergenekon tertibi kapsamında tutuklu olan avukat Serdar Öztürk, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na verdiği dilekçede, çarpıcı iddialarda bulundu.

SİLİVRİ CEZAVİ'NDE ERGENEKON DURUŞMALARININ YAPILDIĞI SALONDAKİ KAMERALARDAN BİRİNİN MOBESE SİSTEMİNE BAĞLI OLDUĞUNU BELİRTEN ÖZTÜRK, DURUŞMALARIN MOSSAD TARAFINDAN ONLİNE OLARAK İZLENEBİLECEĞİNİ İFADE ETTİ.

Emekli bir yüzbaşı ve aynı zamanda avukat olan Serdar Öztürk, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na verdiği dilekçede, Silivri Cezaevi'ndeki duruşma salonunda bulunan kamera sistemine ilişkin çarpıcı iddialarda bulundu.

MOBESE sisteminin İsrail'li bir firma tarafından kurulduğunu hatırlatan Öztürk, MOSSAD'ın duruşmaları izleyebileceğini belirtti:

"Duruşma salonundaki kameralardan biri mobese sistemine bağlıdır. Hollanda'daki mobese sistemi de, İsrail tarafından kurulmuştu. Ancak Hollandalılar, bir yıl sonra Mossad'ın bu görüntüleri on-line olarak izlediğini anladılar ve derhal sistemi iptal ettiler.

Yani anlayacağınız görüntüler sadece İstanbul ve Ankara'dan izlenmiyor. Bu işleri aslında cemaatçi emniyetçilerin gayri-resmi danışmanlığını yapan eski kuaför hanımefendinin , otel güvenlikçisi kocasının bilmesi gerekirdi. Bu hatayı anlamak mümkün değil"
www.acikistihbarat.com

Bakan Çelik'in Levent Ersöz kuşkusu

Bakan Faruk Çelik'in, kendisini bacağından vuran İrfan Subaşı'nın, Ergenekon tutuklusu Levent Ersöz'le ilişkisinin belirlenmesi için Savcı Öz'e ifade verdiği ortaya çıktı. Eklerde yok yok..

21 Ağustos 2009 10:08

Ali KUŞ, Veli SARIBOĞA, Aliye ÇETİNKAYA, Ali Oktay'ın haberi

Bakan Faruk Çelik, geçen yıl kendisini vuran kişi için Ergenekon Savcısı Öz'e ifade verdi. Çelik ifadesinde, "Ergenekon bağlantıları araştırılsın" dedi.

Devlet Bakanı Faruk Çelik'in, kendisini bacağından vuran İrfan Subaşı'nın, Ergenekon tutuklusu Levent Ersöz ve diğer sanıklarla ilişkisinin belirlenmesi için savcı Zekeriya Öz'e ifade verdiği ortaya çıktı.

Ergenekon davasının 3'üncü iddianamesinin ek klasörlerinde, Faruk Çelik'in 22 Ekim 2008'de şikayetçi sıfatıyla ifade verdiği belirtildi. Eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, 182'inci klasörde yer alan ifadesinde, 2006'da Bursa Milletvekili ve AK Parti Grup Başkanvekili olarak görev yaparken, Nilüfer ilçe kongresinde daha önce hiç tanımadığı İrfan Subaşı tarafından vurulduğunu söyledi. Çelik, kendisini vuran İrfan Subaşı'nın ifadesinde, sansasyon yaratmak için bu eylemi gerçekleştirdiğini söylediğini, ancak buna inanmadığını belirterek şunları söylemişti: "O dönem Hüseyinalan köyünde yıkım çalışması vardı. Ancak köy, Osmangazi'ye mahalle olarak bağlanınca yıkım gerçekleşmedi. Birçok kanaldan, yıkım için çaba harcayan kişinin Levent Ersöz olduğu bilgisi geldi. O tarihlerde yani 2002-2004 arasında Levent Ersöz Bursa'da jandarma komutanıydı."

YIKIM ENGELLENDİ

Çelik, Ersöz'ün yıkımın durdurulmasından kendisini sorumlu tuttuğunu belirterek, şöyle devam etti: "Yıkım engellendikten bir süre sonra İrfan Subaşı'nın beni öldürme kastıyla yaralamasını anlayamadım. Subaşı, İmar Bankası mağduru olduğu için, ses getirme amacıyla beni vurduğunu söyledi. Halbuki benim İmar Bankası ve mağdurlarıyla ilgili hiçbir beyanım yok. Ayrıca olay anında orada bir devlet bakanı da vardı. Bakan, milletvekilinden daha fazla ses getirecek bir hedef olmasına rağmen, eylemin bana karşı yapılması kafamdaki şüpheleri daha da artırdı." Kendisinin vuran Subaşı'nın polislikten atıldığını ve bazı Türk cumhuriyetlerinde değişik görevlerde çalıştığını da anlatan Bakan Çelik, "Ergenekon örgütündeki bazı kişilerin yurt dışında faaliyetleri olduğu iddianamede yer aldığından, beni yaralayan İrfan Subaşı'nın, Ergenekon örgütü ve Levent Ersöz'le ilgisinin olup olmadığının araştırılmasını, eğer delil elde edilirse gereğinin yapılmasını istiyorum. Bu kişilerden şikayetçiyim, cezalandırılmalarını istiyorum" dedi. Soruşturmanın, Faruk Çelik'in ifadesi yönünde sürdürüldüğü belirtildi.

MAHKÛM OLDU

Bursa 12'inci Asliye Ceza Mahkemesi, Bakan Çelik'i vuran İrfan Subaşı'ya 4 yıl 7 ay hapis cezası verdi. Subaşı mahkemedeki ifadesinde İmar Bankası'na para yatırdığını, mağdur olduğunu ve birkaç milletvekilinin 'Hazine bonoları ödenmesin' diye önerge vermesine çok kızdığı için ses getirmek amacıyla eylemi gerçekleştirdiğini iddia etti. İntihar etmeyi düşündüğünü de belirten Subaşı, "Olay günü Bülent Arınç'ın önünü kesip intihar edecektim. Arınç'ın kongre salonunda olduğunu öğrenince tabancayla içeri giremedim. O sırada Faruk Çelik geldi. Ben de bacağına iki el ateş ettim. Faruk Çelik'le hiçbir alıp veremediğim yok. Onu vurduğum için üzgünüm" dedi. Yargıtay 3'üncü Ceza Dairesi de Subaşı'ya verilen hapis cezasını onadı.

Zir Vadisi cephaneliği gösteren kroki

Ergenekon davasının 3'üncü iddianamesinin 42'nci ek delil klasöründe, 45'inci sayfadan itibaren Başbakan Erdoğan'a yönelik suikast planı ile Zir Vadisi'nde bulunan cephanenin krokisi yer alıyor.

Yarbay Mustafa Dönmez'in evinde bulunan 61 numaralı ajandada, A4 kâğıt çıktısı olarak Başbakan'ın Ankara'daki evini uzaktan ve yakından gösteren uydu fotoğrafları da klasörde. Ajandanın 8'inci sayfasında ise çok sayıda bomba ve patlayıcı bulunan Sincan'daki Zir Vadisi'nin krokisi bulunuyor.

İbrahim Şahin'in şifreli karmaşık fişleme dosyaları

Şahin'le ilgili dosyada "Ermeni-Yeni" adlı klasörde gazeteci, yazar ve akademisyen adları yer alıyor.

Ergenekon davasının 3'üncü iddianamesinin ek klasörlerinde İbrahim Şahin'in karmaşık şifreli fişleme dosyalarının tamamına yer verildi. 195 numaralı CD'de yer alan "Çok Gizli Gayri Nizami Harp" belgelerinde, "gizli depolama faaliyetleri devamlı talimatı, bulmaca şifresi devamlı talimatı, çok gizli depo ve krokiler klasörü, kroki-foto-haritalar" klasörü yer alıyor. Şahin'in dosyalarındaki "Yenimahalle Trafo.Xls" isimli dosyada "Taarruz hedef krokisi" başlığı altında çizilen krokide, Yenimahalle PTT'nin karşısında 'güç dağılım paneli ve ana kablo' bulunan yerler kırmızı işaretli. "Yararlı-Zararlı Kişiler" klasöründeki 'Ağrı Kurtarılacakperlis.doc' belgesinde, 'kurtarılacak önemli kişiler' arasında 12 kişinin ismi sayılıyor. İmza bölümünde "Bölge Başkanı Topçu Binbaşı Rıfat Derinpınar" isminin yazılı olduğu; "Mersin GNH Hal Tarzları/ Reha Muhtar" klasöründe Muhtar hakkında açılan davanın raporunun bulunduğu belirtiliyor.

Gül-Powell arasındaki gizli mutabakat Şahin'in evinden çıktı

İBRAHİM Şahin'in Kadıköy'deki evinde yapılan aramalardan ele geçirilen 129 adet dosyada 'Özel' ve 'Gizli' ibareleri bulunan birçok belge bulunduğu belirtildi. 'Cumhuriyet Üniversitesi Bölücülük Yuvası Durumuna' gelmiştir başlıklı 14 maddeden oluşan dosya içerisinde, 'Gizli Anlaşma' başlıklı eski ABD Dışişleri Bakanı Powell ile dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül arasında 2 Nisan 2003'te yapılan gizli mutabakat ile 'Gizli kişiye özel' kaşeli Başbakanlık Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü irticai faaliyetlere karşı yürütülecek mücadele stratejisinde ek eylem planının bulunduğu ifade ediliyor.

Ergenekon'un tutuklu sanığı 'gizli tanık' oldu

ERGENEKON soruşturması kapsamında uzun süredir Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan bir sanık, pişmanlık yasasından yararlanarak 'gizli tanık' oldu. Dava arkadaşlarının duruşmalardaki konuşmalarını kapı aralığından dinlediğini söyleyen 'Anadolu' kod adlı gizli tanık, Ergenekon'un 'bir numara'sının eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt olduğunu da iddia etti. Soruşturma kapsamında ilk kez tutuklu bir sanık, 'gizli tanık' sıfatıyla ifade verdi, duruşmalarda verilen aralarda nezarethane ve koridorlarda neler yaşandığını anlattı. 'Anadolu', delil dosyasına konulan ifadesinde, sanık Mehmet Demirtaş ile Oktay Yıldırım'ı konuşurlarken kapı aralığından dinlediğini söyledi. 'Anadolu', şu iddialarda bulundu:

KAPIDAN DİNLEMİŞ "

Demirtaş, 'Bu Danıştay bombalarının bizim bombalar olduğu anlaşılırsa naneyi yeriz' dedi. Yıldırım'ın da 'Bizim bombalar olduğu anlaşılmaz, kafile numaraları farklı' dediğini duydum." 'Anadolu', Şener Eruygur'un kendisine gizli yapılanmadan bahsederken, yapılanmanın başında Yaşar Büyükanıt olduğunu söylediğini de iddia etti.


Etiketler: devlet bakanı faruk çelik silahlı saldırı ergenekon yarbay mustafa dönmez ibrahim şahin

Sabah

21 AĞUSTOS 2009, CUMA
Başbakan'ın evi uydudan işaretlendi

Ergenekon'un 182 klasöründe şok belgeler. Sanık Yarbay Dönmez'in mavi ajandasında Başbakan Erdoğan'a karşı planlanan suikastın krokileri çıktı. Yarbay Dönmez eski Cumhurbaşkanı Demirel ve eski Başbakan Çiller'i de 'Sebetayist' diye fişlemiş

Ergenekon davasının 3. iddianamesinin 182 klasörden oluşan ve
2 DVD'ye kaydedilen ek klasörleri avukatlara dün dağıtıldı. Soruşturmayı yürüten İstanbul cumhuriyet savcılarının talebi doğrultusunda iddianamenin ekleri, uzman bir ekip tarafından DVD'ye aktarıldıktan sonra bir örneği davaya bakacak İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne verildi. Yaklaşık 50 bin sayfalık ek klasörlerde 'örgüt kurmak ve yönetmek' ile suçlanan Prof. Dr. Yalçın Küçük'ten ele geçirilen belgeler 5 klasör, Prof Dr. Mehmet Haberal'dan ele geçirilen belgeler ise 6 klasör tuttu. İbrahim Şahin'den ele geçirildiği öne sürülen krokiler ve bazı fotoğraflar da eklerde yer aldı.

İŞARETLİ EV BAŞBAKAN'IN
Ergenekon'un 42 No'lu ek klasöründe, tutuklu sanık Yarbay Mustafa Dönmez'in evindeki aramalarda bulunan ve '61' sayısıyla numaralandırılmış, lacivert renkli ajandada, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik suikast planları ortaya çıktı. Ajandanın cep kısmında bilgisayar çıktısı olarak alınmış, yakın ve uzak mesafeli uydu fotoğrafları da bulundu.
Savcıların isteği üzerine bu bilgisayar çıktıları üzerinde inceleme yapan Ankara İl Emniyet Müdürlüğü, krokilerde işaretli evin Başbakan Erdoğan'ın Ankara Keçiören Kuşadası Sokak'taki evi olduğunu belirtti.

MAVİ AJANDA'NIN SIRLARI
Ajandanın 8 sayısıyla numaralandırılmış sayfasında ise Ergenekon'un cephaneliğinin bulunduğu Zir Vadisi krokilerinin çıktığı belirtiliyor. Zir Vadisi'nde 2 tane aydınlatma fişeği, 1 tüfek bombası, 800 adet G3 mermisi, 12 tane bubi tuzağı bomba, 6 tane gösteri bombası, 9 tane göz yaşartıcı bomba, 10 tane tüfek bombası bulunmuştu.

DÖNMEZ'DE FİŞLEME DOSYASI
Eklerdeki 42 No'lu klasörde Yarbay Mustafa Dönmez'in el yazısıyla yazdığı fişleme belgeleri de yer alıyor. Bu belgelerde siyaset, sanat, iş dünyasından pek çok isimle ilgili 'bilgiler' yazıldığı görülüyor. Dönmez'in bu 'fişleme' belgelerinde 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Korkut Özal, eski Başbakan Tansu Çiller ve şu anda Susurluk davasından yargılanan eski polis müdürü ve Bakan Mehmet Ağar'ın Sebetayist, Ekonomi eski Bakanı Kemal Derviş ile tiyatrocular Demet Akbağ ve Yılmaz Erdoğan'ın İbrani olduğunu iddia ediyor. Bunların yanı sıra 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile dönemin Başbakanı Süleyman Demirel arasındaki ilişkinin anlatıldığı yazılar da ortaya çıktı. Kemal Derviş'in merhum Başbakan Bülent Ecevit'le olan ilişkisi de anlatılıyor. Yarbay Dönmez'de bulunan bu belgelerde İsmet İnönü ile ilgili de şunlar yazıyor:
'İnönü İbrani değildir. Bu nedenle çocuklarının evlenmesine müdahil olmamıştır. Yahudilerde, Türk ve Müslüman evliliklerine karşı duruşları vardır. Onlar neden evlendi. Zira cemaat kızlarını, parlak bürokratlarla evlendiriyor. Böylece bir yere gelmiş bürokrat çocukları İbrani kültürüyle yetişiyor.'

Ajandadan Ertosun çıktı
Ergenekon sanığı Engin Aydın'ın klasörlere giren ajandasında ilginç bir isim çıktı. Bu isim Engin Aydın ile birlikte fotoğraflarının çekilmesi sonrası bir basın açıklaması yapan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyesi Ali Suat Ertosun. Ajandada 'Ulusal Grup Yemeği' olarak not edilen toplantıya katılanlar sıralanıyor. Toplantıya katılanlar arasında sayılan HSYK üyesi Ertosun'un ismi ajandanın 30. sayfasına not edilmiş. Görüşme tarihinin yer almadığı ajandada İlhan Selçuk, Sabih Kanadoğlu, Bekir Coşkun, Mustafa Balbay, Erdal Şenel ve Emin Ağaoğlu'nun da isimleri not alınmış.

Suikast şifresi Esintili Günler
İbrahim Şahin'de çıkan ve Ergenekon'un ek klasörlerine giren 'Tedhiş Planı' isimli belgede örgütün planladığı suikastların nasıl yapılacağı anlatılıyor. Belgelere göre Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız'ın üzerine bombalı otomobil sürülmesi planlanmış. Belgede görevi 'Çankaya 4 numaralı hücre' lideri Muhammed Sarıkaya'nın üstleneceği yazıyor. 'Tedhiş Planı'nda anlatılana göre Balkız'a suikast Sarıkaya'nın cep telefonundan 'Esintili Günler' kısa mesajını göndermesinin hemen ardından yapılacaktı. Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Sekreteri Kazım Genç'e ise bombalı paketle saldırı planlandı. İddianamede bu eylemlerinin amacının Alevi - Sünni çatışması çıkarmak olduğu belirtildi.

Mutafyan'ı Eminönü Hücresi lavla vuracaktı
İbrahim Şahin'de ele geçirilen suikast planlarındaki başka bir hedef de Ermeni Patriği Mesrop Mutafyan. Belge, kroki ve çekilmiş fotoğraflara bakıldığında Mutafyan'ın adım adım takip edildiği görülüyor. İddiaya göre Mutafyan'ı öldürme görevi ise liderliğini Kenan Temur'un yaptığı 'Eminönü Hücresi'ne verildi. Mufyan'ın Ermeni kilisesi ile Patrikhane arasında lav silahı ile öldürülmesi planlanmış. Belgelere göre Mutafyan'ın ibadethaneye giriş - çıkış saatleri tespit edildi. 7 aşamalı suikast planı Tumur'un cep telefonu mesajı ile başlayacaktı. Sivas'ta yaşayan Ermenilerin ruhani lideri Minas Durmaz Güler'in de yine Şahin'in hedefleri arasında yer aldığı ortaya çıktı.

Kent Otel hatırası
Ergenekon soruşturmasında sıkça adı gündeme gelen 'Kent Otel Toplantıları' da ek klasörlere girdi. Klasörde, iddianamede 'Üst düzey eleman kazandırma, yargıyı ve siyasi oluşumları etkileyip yönlendirme toplantıları' olarak nitelendirilen Kent Otel toplantılarını organize ettiği iddia edilen Kemal Aydın'ın belgelerine yer verildi. Aydın'ın Ankara'daki evinde bulunan doküman ve toplantı fotoğraflarından birinde Cumhuriyet Gazetesi yazarları İlhan Selçuk, Mustafa Balbay ile Yargıtay Onursal Başsavcısı Vural Savaş yan yana görülüyor.

Türk Metal'in ilginc para transferleri
Dava sanığı Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek ve ailesine ait mali inceleme raporu da Ergenekon'un ek klasörlerinde. Soruşturmayı sürdüren İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Bankacılık Denetleme Kurulu'na hazırlattığı raporda Özbek ve aile fertlerinin hesap hareketleri yer alıyor.
Raporda, Türk Metal Sendikası'nın banka hesaplarından, sendika faaliyetleriyle ilgili olmadığı belirtilen, 165 milyon 320 bin 627 lira, 100 bin euro ve 173 bin 100 Amerikan Doları'nın çıktığı tespit edildi. Bu paraların farklı isimlere ve kuruluşlara elden nakit ya da çekle ödendiği gibi, bankadan havale işlemleriyle de transfer edildiği anlatılıyor.
Raporda, sendika tarafından yapılan para transferlerinin 1 milyon 107 bin 189 TL'lik ve 173 bin 100 dolarlık kısmının KKTC'deki off-shore bankalar aracılığıyla gönderildiği belirtildi. Rapora göre Sendika'dan en çok para Grand Avrasya Otel, Mecit Hazır ve Pevrul Kavlak'ın hesaplarına aktarıldı.

Ailesine 450 bin TL
Mustafa Özbek ve ailesinin hesap hareketlerinin de yer aldığı raporda, Özbek Ailesi fertlerine Türk Metal Sendikası kasasından 2002 - 2008 yılları arasında, 21 kalemde, toplam 450 bin 948 TL ödendiği tespit edildi.

ŞİRİN DE RAPORDA
Hesap hareketlerinin deşifre edildiği Bankacılık Denetleme Kurulu raporunda Emin Şirin'in adı da var. Sendika'nın bina inşaatlarında çalıştığı şirketin sahibi Fatma Gülfem Göngör'ün, ING Bank'taki hesabından önemli tutarlarda nakit para çeken Türkel Koçel aynı zamanda, sanıklardan Emin Şirin'in Ziraat Bankası'ndaki hesabına 3 kez para transferi yapmış.

Yargıtay hakimi şikayetçi olmadı
Ergenekon sanığı Levent Göktaş'ın hazırladığı iddia edilen 51 No'lu DVD'de Yargıtay'da görevli hakimlere ait özel görüntüler de bulunuyor. Üçüncü iddianamenin 49 No'lu klasöründe sanık Levent Göktaş'ın evinde çıkan 51 No'lu DVD ile ilgili bilgilere yer veriliyor. İddialara göre Yargıtay Tetkik Hakimi C.A., 51 No'lu DVD'de kendisine ait olduğu edilen özel fotoğraf ve görüntü kayıtlarının çıkması üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na ifade verdi. İfadesinde Hakim C.A., 'Fotoğraf ve görüntülerdeki kişi benimle aynı binada çalışan bayan arkadaşımdır. Beraber çay içtik, tavla oynadık. Görüntüler benim özel yaşantımın mahremine ilişkin olup hukuka aykırı bir şekilde elde edilmiş olsa da cezai açıdan bu eylemin sorumlularından şikayetçi değiliz' dedi.
51 No'lu DVD'de Yargıtay üyelerinin siyasi görüşleri, ahlaki eğilimleri, aile hayatları, sosyal ilişkilerine yönelik fişlemeler çıkmıştı. Bunların yanı sıra bazı hakim ve savcılara ilişkin özel görüntü ve kamera kayıtları yer almıştı.

İSTİHBARAT SERVİSİ
Akşam

Tufan Türenç
Ergenekon sonunda bumeranga dönüşecek

HİÇ kuşkunuz olmasın, bu Ergenekon soruşturması sonunda tıpkı bir bumerang gibi bu çirkin tezgáhları kuranları vuracak.

Kendilerine karşı olan herkesi (muhalefet, TSK, yargı, medya), devletin içine çöreklenmiş çetelerle ilişkilendirip karalamak, sonra cezalandırmak hevesleri başlarına büyük işler açacak.

İlk fatura Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın önüne kondu.

Yazıcı’nın, Ergenekon iddianamesine konan bir telefon dökümünde, Tayyip Bey’in avukatı olarak şiir davasında iki hákim ile bir savcıya rüşvet verdiği yolunda bir iddia yer alıyor.

İddia üzerine Hayati Yazıcı bakın nasıl isyan ediyor:

"Bu alçakça bir iddia. Hiçbir mesnedi yok... Absürd..."

Evet Sayın Yazıcı, gördünüz mü bu alçakça iddia sizi nasıl isyan ettiriyor.

Oysa gözaltına alınmadınız, cezaevine atılmadınız.

Peki aylardan beri cezaevinde neyle suçlandıklarını bile bilmeden yatan insanlar ne yapsın?

Türk ordusunun yaşamları terörle savaşarak geçen iki paşası, haklarını hukuklarını nerede arasın?

Ordular yönetmiş, kuvvet komutanlığı yapmış bu insanlar 40-50 kişiyle ihtilal hazırlamakla suçlanıyorlar.

Sayın Yazıcı, sizce bu "absürd" değil mi?

Ama onların sizin gibi dokunulmazlık kalkanı yok.

Onun için cezaevindeler.

* * *

Peki Emin Şirin ne yapsın?

Milli Gazete’nin bir muhabiri arıyor kendisini ve ileri geri konuşuyor.

Emin Şirin hükümete muhalif ya, telefonu 2007’den itibaren takibe alınmış.

Hayati Yazıcı’yla ilgili konuşmalar bu takipte saptanmış ve Emin Şirin’i işin içine sokma gayretleriyle ek iddianameye sokulmuş.

Sanık hatta şüpheli olamayan bu iki insanı, özellikle de Emin Şirin’i karalayalım derken Devlet Bakanı’na sürmüşler kara boyayı.

Yani kaş yapayım derken göz çıkarmışlar.

Emin Şirin diyor ki: "Bu özel hayata saldırıdır. Savcı beyin bu konudaki duyarsızlığını da hayretle karşılıyorum. Dava açacağım."

Açsın. Bu hukuksuzlukla birilerinin korkusuzca boğuşması lazım.

Biliyorsunuz, Erdoğan da Ergenekon iddianamesine bulaştırıldı.

Erdoğan’ın Mehmet Ağar’a 60 milyon dolar verdiği iddia edildi.

Durun bekleyin daha ne şenlikler çıkacak.

* * *

Bilemiyorum, soruşturmayı yürüten savcılar yüklendikleri sorumluluğun bilincindeler mi?

Bu konuda ciddi kuşkularım var.

Hukukçular da benim gibi değerlendiriyorlar olayları.

Sanık olmayanların telefon dinlemelerinde saptanan konuşmaların iddianameye sokulmasının yasalara aykırı olduğunu söylüyorlar.

Hakkında dava açılmayan şüphelilerin dinleme kayıtlarının imha edilmemesinin yasal olmadığını vurguluyorlar.

Bunların iddianameye konmasının tazminata neden olacağını belirtiyorlar.

Bu iddianame kuşkulu hale gelmiş, içerdiği iddialar güvensizlik uyandırmıştır. Davanın ciddiyeti ciddi şekilde zedelenmiştir.

Bu nedenle hukukçular, savcı hakkında disiplin soruşturması açılması gerektiği görüşündeler.

Hákimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu’nun harekete geçmesi gerektiği noktasında birleşiyorlar.

Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, hukuk devletinin sorumlu bakanı olmanın yükümlülüğüyle zor ama kaçınılmaz bir görevle karşı karşıya.

radikal

Emin Ağa'ya Yeni Örgüt Talimatı
24 Ağustos 2009 01::3

Engin Aydın ile YARSAV Başkanı Ö.Faruk Eminağaoğlu ve Sabih Kanadoğlu arasındaki ilginç diyalogun şifreleri.....

Kent Otel toplantıları Ergenekon toplantılarının Ankara merkezi adeta...Telefon konuşmalarında geçen "Özlemle saygı duyuyorum" masonlara has bir terminolojidir.....(Editör notu)

Kent Otel toplantılarının organizatörü Engin Aydın'ın telefon konuşmalarında, Sabih Kanadoğlu'na derin saygılar sunduğu ve YARSAV Başkanı Eminaoğlu ile aynı koğuşta kalmak istediğini belirterek, “yeni bir örgüt” üzerine yaptığı konuşmalar dikkat çekti. 3. İddianamesi'nin 45. delil klasöründe tutuksuz sanık Engin Aydın'ın telefon konuşmaları yer aldı. “367 şartı”nın mucidi eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ve YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminaoğlu ile sık sık görüştüğü kaydedildi.

İNŞALLAH AYNI KOĞUŞTA OLURUZ

Temmuz 2008'de YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminaoğlu ile görüşen Engin Aydın, ‘'Ömerciğim hazırlık yapıyor musun. 7 kişi daha varmış sırada diyor televizyon. Herhalde dedim biri ben bu yediden iki de Ömer'dir. Aynı koğuşa düşeriz inşallah dedim içimden'' diyor. Eminaoğlu da ‘'Neler oluyor Engin abi'' diyor. Başka bir telefon konuşmasında da Aydın'ın Eminaoğlu'na, ‘'Mümtaz hocanın ricası şimdi bu Tuncay da bize katıldı. Yeniden bir örgüt'' dediği görüldü.

DANIŞTAY'A HAKİM TORPİL Mİ

Kent Otel toplantılarının “Yargıdaki atamaları yönlendirmek'' amacıyla yapıldığına dair bir konuşma da Engin Aydın'ın iletişim tespit tutanaklarına yansıdı. Engin Aydın ile Salih A. adlı kişi arasında 11 Haziran 2008'de yapılan telefon konuşmasında Salih A., “İsa Yeğenoğlu. Bu çok iyi bir çocuk, Danıştay için lazım yani savcı. Sanırım 13'ünde seçim yapılacak Engin abi” derken, Aydın “Tamam oldu” diyerek, konuyla ilgileneceğini dile getiriyor.

‘Özlemle saygı duyuyorum'

Kent Otel'deki toplantılara katılan Sabih Kanadoğlu ile Engin Aydın'ın arasında 24 Kasım 2008'de geçen telefon konuşmasında Aydın, Kanadoğlu'na ‘'Büyük bir özlemle saygı sunuyorum'' diyor. Aydın, “Ya geçmiş olsun biraz evvel bir şeyler söylediler şeyde kanal Sıkayda ya ne oldu neyiniz var'' diyor. Kanadoğlu da “Yok hayatım birşey mişey yok yani” diyor. Daha sonra Kanadoğlu'nun sesini özlediğini dile getiren Aydın, “En kısa zamanda buluşmak dileğiyle Sabih beyciğim'' diyerek telefonu kapatıyor.

Kaynak: Star


En son Ekim tarafından Pts Ağu 24, 2009 8:14 pm tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pts Ağu 24, 2009 8:00 pm    Mesaj konusu: VELİ KÜÇÜK İÇİN ŞOK İDDİA !.. Alıntıyla Cevap Gönder

VELİ KÜÇÜK İÇİN ŞOK İDDİA !..
24 Ağustos 2009 06:38

Ergenekon davasının 3. iddianamesinde kara para trafiğiyle ilgili ilginç detaylar var...

Mehmet Avlar, 25 Ocak 2009 tarihinde kendi isteğiyle gittiği Adana Terörle Mücadele Şubesi’nde verdiği ifadede, Kuveyt Merkez Bankası’ndan çalınan 480 milyon Kuveyt Dinarı (2 buçuk milyar TL) ve 3 konteyner altının Ergenekon bağlantılarıyla ilgili son derece çarpıcı bilgiler verdi.

Veli Küçük’le bağlantılı olduğu tespit edilen ve Ergenekon’un finansman işlerine baktığı iddia edilen Mehmet Çelik’le bir dönem çalıştığı Bolpat Gıda şirketinin satışı sürecinde tanıştığını anlatan Mehmet Avlar, “Kendisini 2 trilyon liralık bir zarardan kurtardığım için bana güven duymaya başladı. 2007 yılı Kasım ayından itibaren Mehmet Çelik’le çalışmaya başladım. Böylece Mehmet Çelik ve bağlantılı kişilerle ilgili çok detaylı bilgilere sahibim” dedi. Avlar’ın polise verdiği ifadesinde özetle şu bilgiler yer aldı:

3 TIR ALTIN: Mehmet Çelik kendisine ait Mersin’de bir depoda 52 palet 480 milyon Kuveyt Dinarı bulunduğunu ve bu paraların Denizbank’tan sigortalı olduğuna dair evrakı gösterdi. ABD’nin Irak’a yönelik harekatı ile birlikte Saddam Hüseyin’e ait Kuveyt Merkez Bankası’ndan çalınan bu paralar ve 3 konteynır altının Veli Küçük ve Aytaç Yalman isimli komutanlar tarafından, önce Suriye’ye getirildiğini, burada El Muhaberatın organizasyonuyla birlikte 3 konteynır altının bu ülkede kaldığını, paraların ise Kıbrıs’a gönderildiğini ve burada bir askeri depoda saklandığını belitti.

SİGORTA PARASI: Bu paraların bankacılık sistemini sokulabilmesi amacıyla İsviçre Swissbank üst düzey yöneticisi Albert Keller Kıbrıs’a giderek palet barkotlarını okutmak suretiyle, 52 palet Kuveyt Dinarı’nı bankacılık sistemine soktuğunu ve sigortaladığını söylediğini belitti. Albert Keller parayı sigotaladıktan sonra paranın depodan kaybolduğunu belirterek paranın sigorta bedeli karşılığını sigota şirketinden aldığını, bu işlem için kendi hesabına 420 milyon dolar yatırıldığını, İsviçre Zürih HSBC bankasındaki paranın bu para olduğunu söyledi.

52 PALET KUVEYT DİNARI: Kıbrıs’ta bulunan 52 palet Kuveyt Dinarı’nın daha sonra askeri malzeme görüntüsünde Mersin iline getirildiğini ve burada bir depoda bulunduğunu, bu paranın kayda girdikten sonra kaybolduğunun açıklanması nedeniyle kara para konumunda olduğunu belirtti. Bu paranın sadece Kuveyt’te birebir değiştirilebileceğini bunun için bu paralara alıcı bulmaya çalıştığını söyledi.

KARA PARA AKLAMA: Mehmet Çelik, paraların yurtdışından getirilmesi için çeşitli kişilerle bağlantılar kurdu. İstanbul’da yapılan bir toplantıya Muzaffer Tekin’in avukatı Ertaç Giray katıldı. Toplantıya İsviçre’nin kantonlarından birinde bankası olan Rıfat Tunç adına Hamit adlı bir kişide katıldı. Giray, bu adamın uluslararası karapara trafiğinden rant sağladığını, aktarılacak paranın rengine göre Tunç’un komisyon aldığını anlattı. Aktarılack para silahtan ise yüzde 10, uyuşturucudan ise yüzde 15, yasadışı örgüt parasıysa yüzde 20 olduğunu söyledi. Oran çok yüksek olduğ için Mehmet Çelik vazgeçti.

DÖNMEZ’E PAKET VERDİM: 2008 yılının Nisan ayında Mehmet Çelik bana rulo şeklinde bir dergi sayfasına sarılı, her iki tarafı ve ortası bantlanmış bir paket vererek bu paketi açmadan evimdeki buzluğa koymamı ve orada muhafaza etmemi önemle tembih etti. Bu paketin yurtdışından getirilen ilaç olduğunu söyledi ve ertesi gün İstanbul’dan gelecek adı Mustafa olan bir şahsa vermemi istedi. Pazar günü gelen misafirle beraber evime giderek buzlukta sakladığım paketi kendisine verdim. Kendisiyle Praktikerden buzluk aldık. Kuru buz da alıp paketi bunun içine koyduk. Bu şahıs halen Ergenekon’dan tutuklu bulunan Yarbay Mustafa Dönmez’dir.

Danıştay saldırısıyla bağlantı

Mehmet Avlar’ın verdiği bilgiler Danıştay saldırısıyla ilgili bir iddiayı hatırlattı. İddiaya göre, tetikçi Alparslan Arslan, Irak kaynaklı çok yüksek miktardaki bir paranın Türkiye’ye sokularak Adana’da bir depoya tesliminde görev almıştı. Arslan’ın, Veli Küçük ve emekli bir generale ait olan bu parayı teslim ettiği halde hakettiği komisyonu alamadığı için çıkan anlaşmazlık sonucu saldırıyı gerçekleştirdiği iddia edilmişti. Aktüel Dergisi’nde konuya ilişkin yayımlanan haberde Türkeş’in avukatlığını da yapan Abdülkadir Erdil, Alparslan Arslan’ın bir işadamıyla birlikte kendisine geldiğini ellerinde 500 milyon dolarlık bir alacak evrakı olduğunu ancak icra takibi için gerekli 4 buçuk milyon doları bulamadıkları için işin yarım kaldığını anlatıyordu. Bütün bu ayrıntılar ilginç bir şekilde, Veli Küçük’ün evinden çıkan dökümanlar arasında “Danıştay olayı” başlığını taşıyan 299 numaralı notta da yazıyordu.


Kaynak: Vatan

Bir Avukatın Darbe Düşleri
24 Ağustos 2009 10:17
Ergenekon belgeleri arasında bulunan notlarda avukat, AKP devrildikten sonra başbakanlığını saat saat planlamış: 00.30'da Bursa'da, 01.30'da İzmir'deyim...

Emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’in ‘darbe günlükleri’, 1993-1995 yılları arasında emekli Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur tarafından planlandığı iddia edilen ‘Ayışığı’, ‘Sarıkız’, ‘Eldiven’ adlı darbe girişim belgeleri çok konuşuldu. Ergenekon belgeleri arasında bir de, bir avukatın darbe sonrası düşlerini kaleme aldığı notlar var ki, evlere şenlik! AKP darbe yoluyla devrildikten sonra başbakan olacağına kesin gözüyle bakan avukat, üçü hariç tüm televizyon yayınlarının uydu bağlantılarını kesmeyi, özelleştirilmiş şirketlere denetçiler atamayı, onların imzasından geçmeyen işlemleri geçersiz kılmayı planlıyor. Bazı Ergenekon şüphelilerinin savunmasını da üstlenen avukatın darbe sonrası kurmayı düşlediği hükümetin icraatları bunlarla da sınırlı değil. Notlarına bakılırsa, bankalardan günlük 800 YTL’den daha fazla miktarda para çekmek yasaklanacak, havalimanları kapatılarak uçuşlar iptal edilecek.

Avukatın iktidara geldikten sonra ziyaret etmeyi tasarladığı ilk il ise kendi memleketi Yozgat. Notlarda ‘müstakbel başbakan’ın ilk günkü programı hayli yoğun: “Yozgat’ta ve her yerde en fazla 15 dakika konuşayım. (...) 00.30’da Bursa’da olayım, 01.30’da İzmir’de olayım, 02.30’da Konya’da olayım, 03.30’da Antalya’da olayım. 04.30’da Tarsus’ta olayım. Adana, Mersin, Antep arasında otobandan ve diğer yollardan çevredeki tüm iller gelir...05.30’da bu program biter ve mümkün olursa burada saat 12.00’a kadar dinleneyim ve sonra programa devam edeyim. 13.30’da Diyarbakır’da olayım.”

Avukatın Diyarbakır konuşmasında vereceği mesaj, kendi deyimiyle “bağlılıkları pekiştirmeye” yönelik. Notlara göre Diyarbakır’da şöyle demeyi planlıyor: “Benim görüşüm bu ki bu olursa bu hadiseyi bölgeyi coşturur ve aynı zamanda BOP’un iflası Kemalizm’in ihyası ve Türk’ün emperyalizme karşı bölge halkını da yanına alarak kahredici yumruğunu vurması olur.”

Yapacağı konuşmanın bölge insanına ‘İşte aradığın ve hissetmek istediğin Atatürk ve onun hizmetçisi ve yeni dönem’ mesajı vereceğini hayal eden avukat, “Ben eğer bunu yaparsak siyasi olarak bunu rahatça savunurum ve halk da çok memnun olur” diyor. İlk gün Van, Erzurum, Trabzon ve Kastamonu’ya uğradıktan sonra nihayet İstanbul’a gelen avukatın burada farklı bir planı var:

“Gerekirse Boğaz köprüsü üzerinden konuşurum iki yakaya halk dizilir ve bir muhteşem toplantı tertip edilir. İzmit, Sakarya ve Trakya İstanbul’a yönlendirilir.”

Ergenekon 2. İddianamesi’nin ek belgeleri arasından çıkan notlarda, AKP iktidarının devrilmesinden sonra işbaşına gelecek olan ‘61. hükümet’in listesi var. Avukatın kendisini başbakan seçtiği bu listede, içişleri ve milli savunma bakanlıkları dışındaki bütün kabine üyeleri belirlenmiş. Abdullah Topçuoğlu, Kadri Aydınol, Ferit Hakan Baykal, Mehmet Nail Berzek, Bedrettin Mercimek gibi profesörlerin de isimlerine yer verilen kabine taslağında, bazı bakanlıklar kaldırılıyor, bazılarının da adları değiştiriliyor.

Avukat darbe sonrasını planlarken sadece hükümet kabinesi belirlenmekle yetinilmemiş, bütün valileri, kaymakamları ve belediye başkanlarını da yeniden atamak için isim arayışına girişmiş. Bu arada hazırladığı listenin içine yer yer, “Osman hocaya sor kimler başkan olsun başka diye”, “Beldeleri ilçeleri kat İstanbul’da fuzuli belediyeleri kaldır”, “Hablemitoğlu’nun bayan yeğeni ODTÜ’de olan VYA Saliha Sasa - Çankaya Belediye Başkanı” “Abdullah ve Bedrettin beye başka başkanları da sor” gibi ilginç uyarılar da koymuş.

Alınacak ilk tedbirler

Avukatın darbe sonrası hükümet planında alınacak ilk önlemler en komik olan bölümlerden birisi. Kısmen 12 Eylül darbesinden esinlenerek, kısmen de hayal gücü zorlanarak çıkartılmış olan bazı önlemler şöyle:

* Tüm belediye başkanlıklarına makama girişi yasakla.

* Tüm siyasi partilere girişi yasakla.

* Tüm özelleşen firmalara yeni bir amir ata ve faaliyetleri kontrol etsin, imzalamadığı hiçbir işlem geçerli değil.

* RTÜK kanalları koordine etsin, bazılarını uydudan men etsin üç gün için.

* Günlük 800 YTL dışında kimse bankadan para çekemeyecek, internetten dahi işlem yapamayacaklar. Buna uymayan banka memuru 5 yıldan aşağı olmamak üzere ağır para cezası ile cezalandırılacak.

* Banka sahibi ise en az 3 yıl hapis cezası alacak ve bankasına TMSF’ce el konulacak.

* Vergi kaçıran ve SSK ödemeyen 5 yıldan aşağı olmamak üzere ağır hapis ve devletin uğradığı kaybın 5000 katı para cezası ve ödememesi durumunda hapis cezası ile cezalandırılacaktır.

* Tüm vatandaşlardan mal beyanı istenecektir.

* Havalimanı kapatılacaktır. Tüm seferler ve tüm vizeler iptal edilecektir.

* Ülkeye giriş ve çıkışlar kim olursa olsun yasaklanacak ve havalimanlarına Türk uçakları dışında ne uçak inecek ve ne de herhangi bir uçak kalkacaktır.

* Tüm illerde valiler görevden alınacaktır. Yenileri atanıncaya kadar bu görevi İl Jandarma Alay komutanları yapacaktır.

* Tüm illerin, ilçelerin belediye başkanları görevden alınacaktır.

* 1980’den bugüne kadar emekli olmuş ve görevden alınmış (yetkili kişilerin) (...) şahsi mal varlıklarına tedbir konulacaktır.

‘Üç cüz Kuran oku’

Notlara göre, başbakan olacağından son derece emin görünen avukatın bir de günlük planı var. Sabah namazıyla başlayan bu plan içinde, üç cüz kuran, 30 dakika ilmihal, 40 dakika tefsir, 20 dakika hadis okumak var. Günlük planda ayrıca bir saat dil çalışması, en az 250 sayfa muhtelif kitap ile 150 sayfa roman okuma da bulunuyor. Avukat planına her gün annesini mutlaka aramayı, haftada bir gün babasının kabrini ziyaret etmeyi, eve ve çocuklara vakit ayırmayı da dahil etmiş. Kendisine yönelik talimatların bazıları da şöyle: “Çok gerekli olmadıkça yurtdışına gitme, çok gerekli olmadıkça gezme, geçmişte hatırı geçenleri ara, gerekirse onları özel yemeklere çağır ve sohbet et.”

Bülent Orakoğlu’na da gitmiş

Daha önce, bazı Ergenekon sanıklarının avukatlığını yapan, aynı zamanda küçük bir partinin de genel başkanı olan avukatın, bazı bürokratlar ile sivil toplum örgütlerini ziyaret ederek “Darbe olacak. AKP düşürülecek. Ben Başbakan olacağım. Duruşunuza dikkat edip, bize yardımcı olursanız, biz de size yardımcı oluruz” dediği öne sürülmüştü.

Emniyet İstihbarat Dairesi eski Başkanvekili Bülent Orakoğlu, “Bir süre önce, küçük bir partinin genel başkanı beni Armada Alışveriş Merkezi’ne davet etti. Kimlerle beraber hareket ettiklerini anlattı. Amaçlarının hükümeti devirmek olduğunu ve yakın bir zamanda harekete geçeceklerini söyledi. ‘Biraz önce saydığım gerekçelerle hükümet gidiyor. Ben bir-iki ay sonra başbakanım. Eğer stratejinizi bu şekilde götürmeye devam ederseniz sizin ve çocuklarınızın bundan sonra devlet hizmetinde yer alması mümkün değil. Ama şu andan itibaren bizim dediklerimizi kabul ederseniz, size devlet içinde önemli görevler verebiliriz’ dedi” iddiasını dile getirmişti.

aktifhaber

Ergenekon savcılarına ifade verdikten sonra ortadan kaybolan Türk Metal-İş Sendikası’nın eski Genel Başkan Yardımcısı Mahmut Taşdemir’den 1 yıldır haber alınamıyor

24 Ağustos 2009 - Ergenekon davası kapsamında verdiği ifadeyle Ergenekon ile Türk Metal-İş Sendikası’nın bağlantılarını deşifre eden sendikanın eski Genel Başkan Yardımcısı Mahmut Taşdemir’den 1 yıldır haber alınamıyor. Ailenin umutsuz bekleyişi sürerken, Ergenekon’un 3’üncü iddianamesinin eklerinde, Mahmut Taşdemir’in 15 yıl beraber çalıştığı Mustafa Özbek ile aralarındaki ilişkinin boyutunu gösteren yeni bir belge bulunuyor. Hürriyet gazetesinin haberine göre; Mahmut Taşdemir’in, sendika başkanı Mustafa Özbek’e 2007 Haziran ayında gönderdiği mektupta, “Size ihanet etmedim, etmem. Atalarımı unutacak kadar nankör olmadım... Her zaman ölümüne emrindeyim...” sözleri yer alıyor.

Kol ve bacağı platinli

Mahmut Taşdemir, Ergenekon Soruşturması kapsamında tutuklanan Metal-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek’i en yakın tanıyanlardan biri. Ancak Taşdemir, 1990-2005 yılları arasında sendikada şahit olduklarını ‘Türk Metal ve Mustafa Özbek Gerçeği’ adını verdiği günlüğünde toplayınca, Özbek’in adamları tarafından öldüresiye dövüldü. Bu dayak sonrası kol ve bacağına platin takılan Taşdemir, Ergenekon Savcıları’nın isteği doğrultusunda, İzmit Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde 11 sayfalık ifade verdi. İfadesinde, Mustafa Özbek’in, sendika kasasındaki işçi aidatlarını oğlu için kurduğu Avrasya Televizyonu’na aktardığını iddia eden Taşdemir, Jitem’in birçok toplantısını Türk Metal-İş Sendikası’nın Ankara’daki genel merkezinde yaptığını da ileri sürdü.

Çocukları işten atıldı

İfadesinde sendikanın Ergenekon bağlantılarını anlattığı için tehdit telefonları alan Taşdemir’in büyük oğlu Halil İbrahim (45), emekliliğine bir yıl kala işinden, küçük oğlu Özgür ise çalıştığı fabrikadan atıldı. Taşdemir’in damadının da işten çıkarılması, ailenin maddi sıkıntı yaşamasına neden oldu ve evlerine haciz geldi.
Ergenekon Soruşturması kapsamında ifade veren Mahmut Taşdemir, yaklaşık 1 yıldır evine uğramıyor. Taşdemir’in eşi Mahi Taşdemir, kocasını en son kaybolduktan 2 ay sonra, bir televizyon kanalında görmüş. Mahi Taşdemir, “Kocam bizi korumak için baskılara dayanamayarak kaçtı. Nerede nasıl yaşadığını bilmiyorum. Düşünmek bile istemiyorum ama öldürülmüş bile olabilir” diye konuşuyor. Mahmut Taşdemir’in küçük oğlu Özgür Taşdemir ise, “En azından yaşayıp yaşamadığını öğrenmek istiyoruz” diyor.

İddianameye giren 2007 tarihli mektup

Mahmut Taşdemir’in, Ergenekon Soruşturması kapsamında ifade vermeden önce, Türk Metal-İş Sendikası’nın tutuklu başkanı Mustafa Özbek’e 4 Haziran 2007’de gönderdiği mektup, ilk kez 3’üncü İddianamenin eklerinde yer aldı. Mektupta, 2005’te görevinden ayrıldıktan sonra maddi sıkıntıya girdiği anlaşılan Taşdemir, Özbek’ten, 2 kişilik 5-10 günlük tatil ayarlamasını istiyor.

Taşdemir, “Her zaman ölümüne emrindeyim” sözü ile biten mektubundan 1.5 yıl sonra sendikanın ve Mustafa Özbek’in Ergenekon ile bağlantılarını deşifre edince ortadan kayboluyor. Taşdemir’in mektubu, özetle şöyle:
“Değerli Genel Başkanım. Gölcük’te ailemin yanında yaşıyorum. Dışarı dahi çıkmıyorum. Kitap okuyup TV izliyorum. Sıkıntı ve bunalımdan sigara içmeye başladım... Az kalan ömrümü daha da kısaltmaya çalışıyorum. Bir gerçeği zaman zaman size yazarak anlatmaya çalıştım... Size ve sendikama hayatımda ihanet etmedim. Etmek de aklımın ucundan geçmez. Belki sahte yarasalar beni konuşturup size çeviri yaparak bir takım şeyler anlatmış olabilir. Ama kim anlatırsa anlatsın mezara kadar. Size ihanet etmedim, etmem. Atalarımı unutacak kadar nankör olmadım. Olmam da. Sizin ulusal çizgideki mücadele ve başarınız ülkem ve milletim için iftihar kaynağı olmuştur. Türk Metal’i Türkiye’nin ve dünyanın örnek işçi sendikası yaptınız. Başkanım çok bunaldım. İmkan olursa 5-10 gün münasip göreceğiniz bir yerde dinlenmek istiyorum. Uygun görürseniz 2 kişilik bir tatil imkanı. Başkanım sakın yanlış anlama. ‘İşin düşünce hatırlıyorsun’ deme. Gerçekten her gün aramak istiyorum. Bazen arayınca ses tonun sert geliyor, çekiniyorum. Her zaman ölümüne emrindeyim.

netgazete

'Cumhuriyet'i Ben Bombalattım'
25 Ağustos 2009 21:03

Ergenekon davasının bugünkü duruşmasına Osman Yıldırım'ın itirafları damgasını vurdu. Yıldırım "Cumhuriyet gazetesini ben bombalattım" dedi...


ERGENEKON Davası'nın hem tanığı hem de gizli tanığı, Danıştay Davası'nın birleştirilmesi ile sanık olan Osman Yıldırım, Cumhuriyet Gazetesi'ne bomba atılmasını kendisinin yaptırdığını söyledi.

Pişman olmadığını belirten Yıldırım, “Bu bir işti. Bana geldi, ben de kabul ettim. Cumhuriyet Gazetesi'ni bombalattırdım. Bu gençlere bombalattırdım. Bu olay pis koktuğu için, bunun nedenini öğrenmeye çalıştım” dedi.

Taleplerine başlalamadan, “Yüce mahkeme ve iddia makamına saygılarımı arz ediyorum” diyen Osman Yıldırım, Cumhuriyet Gazetesi'ne bomba atılması olayını üstlenirken, Danıştay Saldırısı'na karıştığı iddialarını ise kabul etmedi. Danıştay saldırısını gece 02.00'da televizdan öğrendiğini, saldırının sahte faili olmak istemediğini belirten Yıldırım, “Bu olaydan dolayı otomatik cezaya bağlandım. İki şatlı tahliyem geri alındı. Hangi şerefsizler suiskastı yaptırmışsa buraya gelerek, 'bizim yaptırdığımız bu suiskatı Osman Yıldırım'ın üstlenmesini istiyoruz' desinler. 5 yüzü aşkın suç işledim. Bütün suçlardan dolayı yargılanmak istiyorum ama şerefime dil uzatmasınlar” diye konuştu.

Tanık, gizli tanık ya da açık tanık olmadığını belirten Yıldırım, 1982'de bir kan davası nedeniyle 12 kişiyi öldürmekten yargılandığını, yaşı küçük olduğu için ceza almadığını söyledi. 1994'de yine cezaevine girdiğini sözlerine ekleyen Yıldırım, gündüz cezaevinde olduğunu gece ise dışarı çıkıp yüzlerce suç işlediğini ileri sürdü.

Mahkeme Başkanı Köksal Şengün, Osman Yıldırım'a avukatının salonda hazır bulunmadığını hatırlatarak, beyanlarının savunma kapsamına girdiğini söyleyip mikrofonu kapattı.
aktifhaber

Herşey Cumhuriyeti Korumak İçin

25 Ağustos 2009 10:58
Ergenekon sanığı emekli Tuğgeneral Veli Küçük, ''Bize mahkum demeyin, biz Cumhuriyeti ve vatanı korumak için askerlik yapıyoruz, nöbet bekliyoruz'' dedi.

Danıştay ve Cumhuriyet gazetesine yönelik saldırılara ilişkin davayla birleştirilen birinci ''Ergenekon'' davasının 105. duruşması başladı.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki salonda görülen davanın bugünkü duruşmasına, emekli Tuğgeneral Veli Küçük, İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek ve emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin'in de aralarında bulunduğu 25 tutuklu sanık katıldı. Duruşmada, tutuksuz sanıklardan İP Genel Başkan Yardımcısı Ferit İlsever ve Güler Kömürcü Öztürk de hazır bulundu.

Danıştay ve Cumhuriyet gazetesine yönelik saldırı davasının tutuklu sanığı Alparslan Arslan ise duruşma salonunda bir süre kaldıktan sonra sanık yoklamasından önce salondan çıktı. Arslan'ın duruşma salonuna gülerek girdiği ve saç ile sakalının uzun olduğu gözlendi.

Duruşma öncesinde sanıklar, yakınlarıyla selamlaştı. Muzaffer Tekin, yakınlarının ''Nasılsın?'' sorularına ''Bomba gibiyim'' yanıtını, Veli Küçük de aynı yöndeki soruya ''Çok iyiyim'' karşılığını verdi.

Veli Küçük, şehitler için ''Siz onlara ölü demeyin, onlar diridirler'' ayetini anımsatarak, ''Bize mahkum demeyin, biz Cumhuriyeti ve vatanı korumak için askerlik yapıyoruz, nöbet bekliyoruz. 35 yıl askerlik yaptım, 2 sene daha devam ediyorum'' diye konuştu.
aktifhaber

26 Ağustos 2009 Çarşamba
'Fethullah'ın vurucu gücü sahneliyor'

Ergenekon davasının tutuksuz sanıklarından İP Genel Başkan Yardımcısı Ferit İlsever, ''Bu süreç bir ABD operasyonunun ürünü olup, Fethullah'ın vurucu gücü tarafından sahneye konmuştur''

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmada savunmasını yapan İlsever, ''darbeyi değil, Atatürk devrimlerini savundukları için yargılandıklarını'' dile getirerek, ''Darbeci Kenan Evren el üstünde tutuluyor, Evren'lerin darbe yapıp hapse attığı Doğu Perinçek'ler Silivri Cezaevi'nde. Evet gerçekten bu isimlerin hepsi, hiçbir kanıt gösterilmeden 'darbecilikle' suçlanırken, gerçek darbeciye Çankaya'da selam duruluyor'' dedi.

Haklarındaki iddiaların ''yalan olduğunu'' savunan İlsever, ''ortada kaos ve iç çatışma yaratacak eylemlere, ordu içinde örgütlenmeye, darbe için hazırlanmış silahlara dair kanıt bulunmadığını'' söyledi.

Operasyonun bir terör örgütünün darbe hazırlıkları saptanarak, onu önlemek için yapılmadığını ifade eden İlsever, ''Operasyonun kendisi bir Amerikancı darbedir. TSK, İP ve milli kuvvetler hedef alınmaktadır'' diye konuştu.

İlsever, şöyle konuştu:

''İP'in devlete ve devlet kurumlarına sızması ve denetlemesi diye bir saçmalık olamaz. Milli devlet tüm kurumlarıyla milletindir, bizimdir. Bugün 'devlete sızan' hatta devlet kurumlarını ele geçirip çökerten, devlet otoritesini zaafa uğratmak için elinden geleni yapan, TSK içinde gizlice örgütlenmeye çalışan, bu amaçla Işık Evleri kuran, TSK'nın içinde ve dışında yürüttükleri asimetrik psikolojik harekat ve karalama kampanyası ile orduyu yıpratmaya çalışan, milleti etnik ve dinsel temelde bölen, Anayasa'nın değiştirilemez maddelerine savaş açan, böylece laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesi kararı ile saptanmış olanlar, ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi eş başkanları ve Fethullah tayfasıdır.''

Ferit İlsever, İP'in Susurluk'u açığa çıkartan ve mafya-gladyo sisteminin üzerine kararlılıkla gidilmesini savunan tek parti olduğunu savunarak, ''O gün Susurluk'u örten ve üzerine gidilmesini önleyen güç, bugün 'Ergenekon' operasyonu ile İP'i cezalandırıyor'' dedi.

''Bugünkü operasyonun provasının 23 Eylül 1998'de yapıldığını'' iddia eden İlsever, şöyle devam etti:

''İP'in Susurluk ve 28 Şubat öncülüğüyle, Amerikancı cuntaya karşı mücadelesi 23 Eylül 1998 tarihinde, kendisine bir gladyo operasyonuyla fatura edildi. Bugünkü operasyonda da baş rolü oynayan Mehmet Eymür-haham Tuncay ekibinin hazırlattığı patates mühürlü sahte belgeyle, Doğu Perinçek tutuklandı. Parti'nin 540 örgütünde arama yapıldı. Doğu Perinçek, tertibi açığa çıkarttıktan sonra serbest bırakıldı. Tertipçiler mahkum oldu. İlginçtir, 1998'in ve 2008'in İP düşmanı tertipçileri aynı olduğu gibi adeta savcıları da aynıdır.''

Suikast düzenlemekle suçlandıklarını anlatan İlsever, ''Nerede bu suikastlar? Bir tane örnek gösterin. Bu iddianame koskoca bir iftiranamedir'' dedi.

İlsever, partisinin Türkiye'de terörün hakkından gelecek tek parti olduğunu savunarak, ''Ergenekon tertibinin sırrına geliyoruz. Bu sürecin Türk hukukunun eseri olmadığını başından beri söylüyoruz. Evet, bu süreç bir ABD operasyonunun ürünü olup, Fethullah'ın vurucu gücü tarafından sahneye konmuştur'' diye konuştu.

Cumhuriyet savcılarının kendilerini ''uyduruk belgelerle suikast yapmakla'' suçladığını öne sren İlsever, ''provokasyon belgeleri'' olarak nitelediği CD'lerin İP Genel Merkezi'ndeki arama sırasında polis tarafından boş masalara bırakıldığını, çünkü arama tutanaklarında yer almadığını söyledi.

İlsever, ''Suçlama uyduruktur, çünkü en üst yargı kurumları olarak Yargıtay, Danıştay milletindir, bizimdir. Yargıtay, Danıştay üyelerine saldırmak, İP'e saldırmak demektir. Nitekim Danıştay Hakimi Mustafa Yücel Özbilgin'in katlini, 'Ergenekon' tertibi tertip etmiştir. Hem de bu alçakça saldırının sorumluluğunu bu davanın sanıklarının üzerine yıkarak...'' görüşünü aktardı.

-''HANEFİ AVCI'YI KONUŞTURUN BAKALIM...''-

''Hanefi Avcı'nın bu davanın mimarları arasında yer aldığını'' öne süren İlsever, ''1992-93'te Güneydoğu'da görevliyken, Türk İntikam Tugayı'nı (TİT) kullanarak faili meçhulleri yöneten Avcı, 1997'de TSK'ya karşı psikolojik savaşın başını çekmişti. Hanefi Avcı bugün de 'Ergenekon' tertibinin arkasında yer alıyor ve TSK'ya, yurtseverlere saldırılar düzenlenmesine yardımcı oluyor. Hanefi Avcı'yı konuşturun bakalım, TİT'le işbirliği nasıl yapılır, size anlatsın'' dedi.

MİT Müsteşarı Emre Taner'in, ''devletin geçmişte Hizbullah'ı kullandığını açıkladığını'' iddia eden İlsever, ''Yani MİT, Hizbullah'ı kullanırken, biz Hizbullah-Gladyo saldırılarında şehitler veriyorduk'' diye konuştu.

TSK'yı yıpratarak ve yurtseverleri hapse atarak terörle mücadele olmayacağını belirten İlsever, ''Ergenekon operasyonu ile yapılanların, terörle mücadele değil, terörün ta kendisi olduğunu'' öne sürdü.

-İHSAN GÖKTAŞ YAKALANDI-

Bu arada, Ergenekon davasının tutuksuz sanıklarından olan ve hakkında yakalama kararı bulunan İhsan Göktaş, 11 Ağustosta yakalandı ve aynı gün celse açıldı.

İhsan Göktaş, kimlik tespiti sırasında Heybeliada'da bir yalıda ''abla'' diye nitelendirdiği Kuvayimilliye Derneği Genel Sekreter Yardımcısı Ayşe Ceylan Geçyol ile beraber oturduğunu söyledi. Mahkeme Başkanı Köksal Şengün'ün ''yani bu yalının sahibi o mu?'' sorusu üzerine Göktaş, ''Yok, ben tuttum orayı kiracıyım orada. O ablayı evden çıkarırsam sokakta kalır o yüzden benim yanımda kalıyor'' dedi.

İnternet ortamından yurt dışına ve içine isme özel takım elbise siparişi için bir proje başlattığını, ilk siparişlerinin gelmeye başladığını belirten Göktaş, ''Daha yeni yeni ayağa kalkıyorum sayın başkanım. Gelirim Şu an sıfır'' dedi.

Mahkeme Başkanı Şengün'ün ''Nasıl hayatınızı devam ettiriyorsunuz'' sorusunu Göktaş, ''Bir anacığım var Berlin'de, bir gözü kör, ondan para geliyor, babamdan para geliyor, bazen de sokaklarda yatıyoruz'' yanıtını verdi.

Anadoluhaber

Eruygur’un ‘örtülü hesap’ hareketleri
1 Eylül 2009
Ergenekon sanığı Eruygur, Jandarma örtülü ödeneğinden 13 milyon lira harcadı. Eruygur’a yakın isimlere aktarılan 7.5 milyonun akıbeti bilinmiyor

HÜSEYİN ÖZAY ANKARA

Ergenekon silahlı terör örgütü iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında, BDDK murakıpları ve Maliye Bakanlığı kontrolörleri tarafından “örgütün finans kaynakları”na yönelik incelemenin büyük kısmının tamamlandığı öğrenildi. ‘Üs düzey Ergenekon yöneticisi’ suçlamasıyla yargılanan Jandarma eski Genel Komutanı Şener Eruygur’un, iki yıllık komutanlığı döneminde, örtülü ödenekten yaptığı 13 milyon liralık harcamanın 7.5 milyon liralık kısmının beş şahsın hesabına aktarıldığı belirlendi. Eruygur’a yakın şahıslara yapılan 7.5 milyon liranın nerede kullanıldığı ise saptanamadı.

ÖRGÜTÜN FİNANS AYAĞI İNCELENİYOR

BDDK murakıpları ve Maliye Bakanlığı kontrolörlerinin hazırladıkları ön rapora Star ulaştı. Murakıplar ve kontrölerler, Jandarma eski Genel Komutanı Eruygur’un da hesaplarını mercek altına aldı. Yapılan incelemede, Eruygur’un, Komutanlığı döneminde, komutanlık adına açılması ve yapılması gereken “örtülü ödenek harcamalarını” kendi hesabından ve kendine yakın kişiler üzerinden yaptığı belirlendi. Ve Eruygur’un, komutanlığı döneminde örtülü ödenekten yapılan rekor düzeydeki harcamaların büyük kısmında ise hiçbir bilgi ve belgeye ulaşılamadı.

HESABINA MİLYON DOLARLAR AKTARILDI

Yapılan incelemede, Şener Eruygur’un bir kamu bankasının Ankara Bakanlıklar Şubesi’nde açılmış 39 adet hesabı bulunduğu belirlendi. Söz konusu hesaplarda, milyon TL’lik para transferlerin yapıldığı tespit edilirken, yine aynı şubede açılmış olan Jandarma Komutanlığı’nın hesaplarından da, Eruygur’un hesaplarına milyon dolarlık transferlerin yapılması dikkat çekti.

ÖRTÜLÜ ÖDENEKTEN 13 MİLYON LİRA GİTTİ

Jandarma Genel Komutanlığı hesaplarında bulunması gereken örtülü ödenekten, Eruygur’un şahsi hesaplarına 13 milyon lira aktarıldığı belirlendi. Bunun 7.5 milyon liralık kısmının ‘beş kişinin’ hesabına aktarıldığı ve bu kişilerin parayı nakit olarak çektikleri tespit edildi. Bu paranın hangi amaçla kullanıldığına ilişkin hiçbir belgeye ulaşılamadı.

7.5 MİLYONUN HİÇBİR BELGESİ VE KAYDI YOK

Uzmanlar, 7.5 milyon liranın nerelerde kullanıldığına tespit edebilmek için, Maliye ve İçişleri bakanlıklarından bilgi istedi. Ancak her iki bakanlıkta da, 7.5 milyon liranın nasıl kullanıldığına ilişkin bilgi ve belgenin kendilerinde olmadığını bildirdi. 7.5 milyon lira raporlarda ‘kayıp para’ olarak nitelendirildi. Bununla ilgili olarak, araştırmanın genişletilmesi için Başbakanlık Teftiş Kurulu’na ve Maliye Bakanlığı’na raporlar gönderildi.

7.5 milyon lira yakın adamlarda

Rapora ‘kayıp para’ olarak giren 7.5 milyon liranın şu 5 isme gönderildiği belirlendi:

1-MEHMET SANİBAL: Jandarma Komutanlığı’nın hesaplarından Eruygur’un hesaplarına aktarılan örtülü ödenekten, Sanibal’ın hesaplarına toplam 5.3 milyon liralık kaynak aktarıldı. Yapılan incelemede, Sanibal’ın hesaplarına yatan 5.3 milyon liranın tamamının nakit olarak çekildiği belirlendi. Yapılan araştırmada, Sanibal’ın Rem Mümessillik ve Dış Ticaret A.Ş.’nin bir yetkilisi olduğu belirlendi. Rem Mümessillik’in ismi ise Ergenekon iddianamesinde, dinleme cihazları ithal eden şirket olarak geçmişti. Şirketin yöneticilerinden Hakan Şanlı da operasyon kapsamında tutuklanmıştı.

2- RECEP CÖMERT: Örtülü ödenekten Recep Cömert’in hesaplarına 1.1 milyon liralık kaynak aktarıldı. Söz konusu kaynakların tamamı, nakit olarak çekildi. Recep Cömert’in, Eruygur’un yakınında bulunan Jandarma Kıdemli Başçavuşu olduğu belirlendi.

3- ŞÜKRÜ MUAMMER ÖNER: Örtülü ödenekten 900 bin lira aktarıldı. Paranın tamamı Öner veya yakınları tarafından nakit olarak çekildi. Öner’in yurt dışındaki bazı şirketler adına çalıştığı belirlendi.

4- SEDAT KIYAK: Örtülü ödenekten 180 bin lira ödeme yapıldı. Söz konusu şahsın da Ergenekon Sanıklarından Hakan Şanlı’nın sahibi olduğu Sama Savunma Hizmetleri Ticaret A.Ş. ile Hasan Atilla Uğur’un ortağı olduğu Amaç Petrol Ürünleri Şirketi’nin yöneticisi olduğu tespit edildi.

5- MUSTAFA CEM BEYAZIT: Örtülü ödenekten bu şahsın hesaplarına da 45 bin lira aktarıldığı belirlendi.

Star gazete

'Doğan Ve Baykal'ı Asarlardı'
01 Eylül 2009 16:48

Ergenekon davasıyla birleştirilen Danıştay davasının tutuklu sanığı Osman Yıldırım, talepler bölümünde şunları söyledi:

Ergenekon davasıyla birleştirilen Danıştay davasının tutuklu sanığı Osman Yıldırım, talepler bölümünde, savunmasının yeterince yapılamadığını söyledi.

Yıldırım, "Kemal Kerinçsiz gibi iki avukat savunmamı yapsaydı Aydın Doğan ve Deniz Baykal'ı asarlardı." diye konuştu.

Ergenekon davasının öğleden sonraki oturumunda Avukat Metin Çetinbaş'ın savunmasına ara verilerek taleplerin alınmasına başlandı. Tutuklu sanık Selim Akkurt itirafçı olması için cezaevinde görmediği zulmün kalmadığını savundu. Akkurt, "Bunun elbet hesabı sorulacaktır, kendisinden olmasa bile çocuklarından sorarlar." Dedi. Erzurumlu ve kan davası olan bir aileden geldiğini belirten Akkurt, "Üye hakim Sedat Sami Haşıloğlu da Erzurumlu. Kendisinin, benim kan davalı olduğum aileden gelip gelmediğinin sorulmasını istiyorum. Nedir bana yapılan bu zulüm?" diye sordu.

Birleştirilen Danıştay davasının tutuklu sanığı Osman Yıldırım da, bazı konulara açıklık getirmek istediğini belirterek konuşmasına başladı. Yıldırım, "Hayatım boyunca kimseyle yargı önünde hesaplaşmak istemedim. Olayı bu noktaya getiren hukuksuzluktur, hukukun işlenmesine engel olanlardır, bu suikasti yaptırıp benim üzerime yıkanlar ve yıktıranlardır. Ben karanlık ve kirli ilişkilere sahip olabilirim. Ben karanlıkta yürürken aydınlıkta olanlar bana yanlış yaptılar. Benim üzerimden Türkiye Cumhuriyeti'ne yanlış yaptılar. Deniz Baykal ve Aydın Doğan, kukla gibi kullanılarak bana saldırıyorlar. Beyni uyuşmuş avukatlarla hukuk sağlanamaz. Ben Cumhuriyet ve TSK için hayatımı seve seve feda ederken bu Cumhuriyeti savunanlar bana neden saldırıyor. Onların savunduğu Cumhuriyet hangi Cumhuriyettir? Kemal Kerinçsiz gibi iki tane avukat olsaydı, yanıma gelip savunmamı yapsaydı Aydın Doğan ve Deniz Baykal'ı burada asarlardı." şeklinde konuştu.

Sanık Osman Yıldırım, "Cumhuriyet Savcıları beni yönlendirmedi. Bana hiçbir vaatte bulunmadılar. İşlediğim suçlar için en üst limitten ceza verilmesini istedim. 3-4 iş adamına silahlı eylem yaptım. Onlardan yargılanmak istiyorum. Herkes akıllı olacak, haddini bilecek." diye konuştu.

Danıştay davasının diğer tutuklu sanığı Erhan Timuroğlu da, "Ne Cumhuriyet Gazetesi'nin bombalanması ne de Danıştay eylemine katıldım. Tek suçum Osman Yıldırım ile gezmek oldu. 4,5 yıldır bu nedenle tutukluyum. Tahliyemi talep ediyorum." dedi.

Tutuklu sanık Mehmet Zekeriya Öztürk ise, 20 aydır tutuklu olduğunu, örgüt adına ortak karar aldıklarına ilişkin somut bir delil olmadığını savunarak tahliyesini talep etti.
aktifhaber

Rapor Çok Şeyi Değiştirecek!
05 Eylül 2009 11:24

Mahkemenin Mesut Yılmaz'dan Susurluk raporunun orijinalini istemesi heyecan yarattı. ETÖ'nün askeri kanadı ve finans kaynağı o raporda. Devlet sırrı kalkıyor.


Birinci “Ergenekon” davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, eski Başbakanlardan Mesut Yılmaz'a yazı yazılarak, sadece kendisinde olan Susurluk raporunun orijinalinin iade edilmek üzere istenmesine karar verirken, Yılmaz’ın 1 ay önce kamuoyu önünde söz verdiği gibi raporu mahkemeye orijinal şekli ve eksiksiz olarak sunması bekleniyor.

Bizzat Kutlu Savaş tarafından basına verilen, yaklaşık 120 sayfalık Susurluk raporunun orijinalinin, kamuoyuna açıklanmayan kısımları ve ekleriyle birlikte 500 sayfa kadar olduğu ve açıklanmayan kısımlarda genellikle çetenin askerî kanadıyla ilgili pek çok ismin yer aldığı ve askerî birimlerle ilgili geniş analizlerin yapıldığı belirtiliyor. Öte yandan raporun orijinalinin neden sadece Mesut Yılmaz’da olduğu, devletin ilgili birimlerinde, örneğin MİT’te bu raporun neden bulunmadığı merak ediliyor.

RAPOR MİT’İ VE BAZI KURUMLARI RAHATSIZ ETTİ

Kamuoyuna açıklanan raporun açıklanmayan ve sadece Başbakan’a verilen orijinal metninde çok gizli ve önemli bilgilere yer veriliyor. Hatta bu bilgiler sebebiyle MİT, Başbakanlığa Kutlu Savaş hakkında “devlet sırlarını ifşa edip kamuoyuna açıklamaya yeltendi” şeklinde şikâyette bulunmuştu.

YILMAZ “İSTENİRSE VERİRİM” DEMİŞTİ

Mahkeme heyeti, eski Başbakanlardan Mesut Yılmaz'a yazı yazılarak, kendisinde olan Susurluk raporu ve eklerinin iade edilmek üzere istenmesine karar verirken, bundan sonraki duruşma tarihi olan 28 Eylül Pazartesi günü Yılmaz’ın raporu sunup sunmayacağı şimdiden merak konusu oldu. Ergenekon davasında mahkemenin Susurluk Raporu'nu talep ettiği Başbakanlık Teftiş Kurulu, Kutlu Savaş tarafından hazırlanan Susurluk Raporu'nun orijinalinin Mesut Yılmaz'a verildiğini açıkladığı bildirilmişti. Yılmaz da bu iddialara Meclis'te cevap verirken, “Eğer bulunamıyorsa veya mahkemeye verilmek istenmiyorsa, ben de kendi arşivimden temin edip mahemeye verebilirim” demişti.

RAPORUN İLK DEFA GÜNIŞIĞINA ÇIKACAK BÖLÜMLERİ

Susurluk raporunun “devlet sırrı” gerekçesiyle açıklanmayan kısımlarının büyük bölümünü çetenin ordudaki yapılanması ve askerler eliyle işlenen suçlar oluşturuyor. Hem faillerin hem de kurbanların isimlerinin yer aldığı bu bölümlerde, sorgusuz sualsiz insan öldürme keyfîliğinin başçavuşlara kadar indiğine dikkat çekiliyor.

Ayrıca raporda, adı verilen bazı asker kişilerin yer ve zaman belirtilerek işledikleri suçlar ile derin devlet yapılanmasının ekonomik ayağının da ayrıntılı olarak deşifre edildiği kaydediliyor. Raporun gizli kısımlarında ayrıca Türkiye’deki derin devlet yapılanmasına engaje olmuş kurumlar ile bunların kendi aralarındaki işleyiş şekli de anlatılıyor.

ELKATMIŞ: RAPORUN YILMAZ’DA OLMASI SKANDALDIR

Susurluk Komisyonu eski Başkanı Mehmet Elkatmış, dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz'ın, Başbakanlık Teştif Kurulu'nun Susurluk raporunu elinde tutmasının bir skandal olduğunu kaydetti. Raporun, devletin arşivinde olması gerektiğinin altını çizen Elkatmış, “Bu bir skandaldır. Bu raporu Sayın Mesut Yılmaz Başbakan olarak kendisine bağlı olan resmi bir kurum olan Başbakanlık teftiş kuruluna görev olarak vermişti.

Başbakanlık Teftiş Kurulu da konuyu inceleyerek bir rapor sunmuştu. Bu resmi bir görevdi ve devletin arşivinde olması gerekliydi. Ancak bu olay dolayısıyla anlıyoruz ki bu tek nüsha olarak hazırlanmış ve Sayın Mesut Yılmaz’daymış. Böyle bir şeyi kabul etmek mümkün değil, nasıl kendisinde bırakmış bunu, devletin arşivinde olması gerekli. Zaten bu raporun belli bölümleri gizli kaydı bulunduğundan dolayı o zaman Sayın Yılmaz tarafından basın toplantısında açıklanmıştı ama bu gizli bölümleri açıklanmamıştı” dedi.
aktifhaber

07 Eylül 2009 20:15
İkinci ''Ergenekon'' davasının tutuklu sanığı emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, tahliye talebinde bulundu..



İkinci ''Ergenekon'' davasının tutuklu sanığı emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Bölümünde tedavisinin devam ettiğini belirterek, tahliye talebinde bulundu.

Ersöz, avukatı Ali Rıza Dizdar aracılığıyla el yazısıyla hazırladığı 12 sayfalık dilekçesini, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine sundu.

Emekli Tuğgeneral Ersöz dilekçesinde, yaşadığı sağlık sorunları ve tedavi süreciyle ilgili ayrıntılı açıklamalarda bulunarak, bugünkü duruşmaya hastane yetkililerinin uygun görmemesi üzerine sağlık sorunları nedeniyle katılamadığını belirtti.

Hakkındaki iddialara yanıt veren Ersöz, operasyondan haberi olduğu ve yurt dışına kaçtığı iddialarını da yalanladı.

Yurt dışına Milli Savunma Bakanlığının ürün tanıtımını yaptığı bir şirketin daveti üzerine Rusya vizesi alarak çıktığını, hatta yurt dışına çıkışını birçok kişiyle de telefonla konuştuğunu kaydeden Ersöz, dilekçesinde şu bilgilere yer verdi:

''Düzmece planlar ve sözde Cumhuriyet Çalışma Grubu hakkında mahkemenizce Jandarma Genel Komutanlığından sorulan bilgiler kapsamında verilen cevaplarda, bu grup ile 'Ayışığı', 'Yakamoz', 'Eldiven' gibi oluşum ve planların olmadığı açık bir şekilde ifade edilmiştir. Ayrıca iki genelkurmay başkanı da bu hususu Türk Milletine açıklamıştır. Ben hiçbir şekilde bu tür oluşumlar içinde yer almadım.''

Tutuksuz sanık emekli Orgeneral Şener Eruygur ile 4, emrinde çalışan tutuklu sanık Kurmay Albay Mustafa Koç ile 2 telefon görüşmesi yaptığının iddia edildiğini, ancak dosyada bu görüşmelerin çözümlerinin bulunmadığını belirten Ersöz, bu kişilerle sadece sosyal amaçlı görüşmelerinin olduğunu anlattı.

-GİZLİ TANIK BEYANLARINI YALANLADI-

Ersöz, hakkındaki gizli tanık beyanlarını da yalanlayarak, söz konusu gizli tanıkların ileri sürdüğü konuların Jandarma Genel Komutanlığının verdiği yanıtlarla çürütüldüğünü öne sürdü.

Terör örgütü yöneticisi ''Cemil Bayık ile Hezil Çayı'nda görüştüğü ve zarf verdiği'' iddialarını da yanıtlayan Ersöz, şunları kaydetti:

''Tarihi belli olmayan bu görüşmenin geçtiği iddia edilen çayın genişliği, 20-50 metre arasındadır. Böyle bir yerde zarf alıp verilmesi mümkün değildir. Ben Cemil Bayık isimli teröristi gördüğümde yakalayıp adalete teslim ederdim. Çatışma ortamında karşılaşsaydık vururdum. Benim görevim budur. Kesinlikle görüşmedim.''

Ersöz, gizli tanık ''İlk Adım''ın Gaffar Okkan'ı öldürme talimatını verdiği yönündeki beyanlarının da iftira niteliğinde olduğunu savunarak, bu olayın faillerinin bir kısmının yakalanıp cezalandırıldığını anlattı.

Terörle mücadelenin en kritik dönemi olan 1991-1992 yıllarındaki kanuna uygun çalışmaları nedeniyle hedef haline getirildiğini ve bir çok düşmanı olduğunu anlatan Ersöz, iddianamede yer alan üzerine atılı hiçbir suçu işlemediğini ileri sürdü.

Ersöz, dilekçesini şu ifadelerle tamamladı:

''Devletin emniyet ve istihbarat teşkilatı ve Genelkurmay Başkanlığının haberdar olmadığı sözde Ergenekon terör örgütü hakkında, istihbarat başkanlığı yaptığım dönemde, öncesinde ve sonrasında hiçbir bilgim olmadı.

Böyle bir yapı içinde kesinlikle yer almadım. Halen sağlık problemleri olan, yürüyemeyen hayatını başkalarının yardımıyla devam ettirebilen maddi, manevi büyük bir sıkıntı yaşayan biri olarak kaçmak gibi ne bir imkanım, ne de düşüncem vardır.

Mahkemenizden bir an önce sağlığıma kavuşabilmek için tedavimi olumsuz etkileyen tutukluluk şartlarının adli kontrol tedbirleri uygulanarak kaldırılmasını talep ediyorum.''
aktifhaber

Yargıya Müdahale İtirafı
08 Eylül 2009 06:11

Kent Otel Toplantıları’nın sekreteryasını yürüten tutuksuz Ergenekon sanıklarından Engin Aydın'dan, “yargı ve siyaseti etkileme” itirafı..

Kent Otel Toplantıları’nın sekreteri Engin Aydın, Silivri’de star’ın sorularını yanıtladı. Hakkındaki bütün iddiaları tek tek doğruladı..

“Örgüte üst düzey eleman kazandırma, yargıyı ve siyasi oluşumları yönlendirme toplantıları’’ olarak nitelendirilen Kent Otel Toplantıları’nın sekreteryasını yürüten tutuksuz Ergenekon sanıklarından Engin Aydın, star’ın defalarca gündeme getirdiği “yargı ve siyaseti etkileme” girişimleriyle ilgili haberlerin hepsini doğruladı.

Dün Silivri’deki duruşma arasında star’ın konuyla ilgili sorularını cevaplayan Engin Aydın, yargıda birçok tanıdığı için tavassutta bulunduğunu kabul etti.

İşte Engin’in sorulara verdiği cevaplar:

Yargıda bazı atamalar için aracılık ettiniz mi?

- Arkadaşların senden bir şey isterse hayır diyebilir misin?

Ergenekon kapsamında gözaltına alınma korkunuzun sebebi neydi?

- Kent Otel Toplantıları’nın hem Hurşit Tolon’a hem de Şener Eruygur’a sorulmasının ardından tedirgin oldum. Bu nedenle ‘Suat Silivri’de bize yer ayarlıyor’ muhabbetini yapmıştım. Ben de tutuklanabilirdim diye düşünüyordum.

Kent Otel Toplantıları’nın katılımcı listesini Tolon’a niye vermediniz?

- Listeyi neden vereyim. Orada yargı mensuplarının, bürokratların isimleri var. Hurşit Tolon

paniklemişti.

Kent otel Toplantkıları ile ilgili günlükler size mi ait?

- İddianamedeki Kent Otel günlüklerimi, notlarımı kabul ediyorum. Bana aittir.

Ergenekon davasının Yargıtay aşamasıyla ilgili telefon konuşmalarınız hakkında ne diyeceksiniz?

- Yargıyı etkilemek gibi bir girişimim söz konusu değil. YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminaoğlu ve İlhan Selçuk dostlarımdır. Askeri müdahaleye karşıyım.

Fener maçını konuştuk!

HSYK üyesi Ali Suat Ertosun’dan atamalarla ilgili ricada bulundunuz mu? Birlikte çekilen fotoğrafınıza ne diyorsunuz?

- Ali Suat’ı tanısanız çok ilkeli biridir. Suat hakkında yanlış düşünüyorlar. Fotoğramızın çekildiği o buluşmada sadece Fenerbahçe maçını konuştuk.

Helin ŞAHİN / star

Bedrettin Dalan'ı, Susurluk'la bağlantılı eski bakan gizlemiş
[img]http://medya.zaman.com.tr/2009/09/09/dalan.jpg [/img]

Ergenekon zanlısı eski İstanbul Belediyesi Başkanı Bedrettin Dalan'ın, Belarus'un başkenti Minsk'teki Juravinka Oteli'ne, Susurluk skandalında ismi gündeme gelen eski bir bakan aracılığıyla yerleştirildiği ortaya çıktı.

Emniyet söz konusu eski bakanın girişimleriyle Dalan'ın Juravinka Oteli'nde kalmasının sağlandığını belgeledi. Juravinka Oteli'nde kaldığının ortaya çıkması üzerine Dalan'ın geçtiğimiz hafta sonu otele yaklaşık 35 km. mesafedeki bir villaya yerleştiği saptandı. Bu arada polisin otel sahibi Hüseyin Şahin'i mercek altına aldığı da öne sürülüyor. Eski İstanbul Belediye Başkanı ve İSTEK Vakfı ve Yeditepe Üniversitesi sahibi Bedrettin Dalan yurtdışına çıkışından itibaren polis tarafından adım adım takip edildi. ABD'deki vizesinin dolması üzerine Dalan bu ülkeden ayrılmak zorunda kaldı. Minsk'teki Juravinka Oteli'ne yerleştiği ortaya çıkan Dalan'a ise eski bir bakanın destek verdiği saptandı. Dalan'ın ABD'deki vize süresinin dolmasının ardından yaptığı girişimlein de teknik takibe takıldığı belirtiliyor. Ergenekon firari sanığı Dalan'ın yurtdışında rahatlıkla kalabilmesi amacıyla adı daha öne Susurluk skandalıyla da gündeme gelen ünlü bir politikacı ve eski bir bakandan yardım istediği anlaşıldı. Eski bakanın girişimleri ile Dalan'ın Minsk'teki, günlüğü bin 500 dolar olan süperlüks Juravinka Oteli'ne yerleştirildiği anlaşıldı. Dalan'ın kaldığı otel odasında özel bir yüzme havuzunun dahi bulunduğu belirtiliyor.

Zaman

Baykal: Ergenekon'dan içeride olanlara selam olsun!
17:55 - CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, partisinin 86. kuruluş yıldönümü etkinlikleri kapsamında düzenlenen 'Yargı Bağımsızlığı ve Demokrasi' paneline katıldı. Panelin açılış konuşmasını yapan Baykal, Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklu bulunanların her kuşağın ödediği bedeli ödediğini belirterek, "Şimdi Ergenekon'da içeride olan, cumhuriyeti sürdürmek isteyenlere selam olsun" dedi. 09.09.2009 ANKARA
netgazete

Tahliye sevincini Demirel ve Baykal'la paylaştı

Ergenekon operasyonunda gözaltına alınan ve sonra tutuklanan Uludağ Üniversitesi eski rektörü Mustafa Yurtkuran tahliye sonrası ilk ziyaretini Demirel ve Baykal'a yaptı.

13 09 2009 00:54

Aslan Değirmenci'nin haberi

Çarşamba günü Silivri Cezaevi’ndeki arkadaşlarından aldığı selamı Demirel ve Baykal’a makamlarında ileten Yurtkuran, görüşmeleri Vakit’e itiraf etti. “Ne var bunda” diye kendisini savunan ESTÖ sanığı Yurtkuran, “Ziyaret etmem gerekiyordu. Çünkü Sayın Demirel ve Baykal bizlere açıktan destek veren iki isim” dedi.

Cezaevi ve hastanede yattığı süre boyunca da Demirel ve Baykal’dan destek aldığını belirten Yurtkuran, “Ben hastanede iken sürekli durumum hakkımda ailemden bilgi aldılar. Cezaevinde iken de sürekli ailemle irtibat halindeydiler. Ben de sağlığıma kavuşur kavuşmaz kendilerini ziyaret ettim. Çok duygusal anlar yaşandı. Demirel inanılmaz üzgün. Açıktan verdikleri destek beni çok mutlu etti. Onlara şükran borcumuz var” diye konuştu.

DEMİREL İLE KARŞILIKLI GÖZLERİMİZ DOLDU

Demirel ve Baykal ile aralarında geçen ilginç diyalogları da anlatan Yurtkuran, “Sabah erken saatlerde Sayın Demirel’in yanındaydım. Sayın Demirel’in duruşu çok açık ve net... Beni evinde alt kattaki özel odasında ağırladı. Davadan dolayı çok ama çok üzgün... Ergenekon meselesinde bizim yanımızda durduğu gibi moral de verdi. Ancak cidden Demirel çok üzgün... Karşılıklı gözlerimiz doldu. Her sabah mutlaka önce özel kalemine, ‘davada gelişen bir şey var mı?’ diye soruyormuş. Bu konu hakkında hukukçuklarla görüşüyor ve değerlendirmelerini alıyormuş. Bilim adamlarına yapılanları doğru bulmadığının altını çiziyor” diye konuştu.

BAYKAL: YANINIZDAYIZ...

“Öğleden sonra da Sayın Baykal ile makamında başbaşa konuştuk” diyen Yurtkuran, “Sayın Baykal’da net bir şekilde yanımızda olduğunu kaydetti. Ve görüşmemizde davaya olan net tavrını ortaya koydu. Özellikle adalet sistemindeki yapılmaya çalışanlardan dolayı üzgünlüğünü dile getirdi. ‘Yanınızdayız. Çok üzgünüz’ ” dedi.

VAKİT

17 EYLÜL 2009, PERŞEMBE
Tutuklamayın döneyim

Hakkında arama emri bulunan Ergenekon şüphelisi Bedrettin Dalan'ın, savcılara 'Tutuklamazsanız dönerim' haberi yolladığı ortaya çıktı. Savcılar isteği geri çevirdi

Gülden KILIÇ/İSTANBUL
Ergenekon'un 10. dalgasında hakkında gözaltına alma kararı çıkarılan Yeditepe Üniversitesi kurucusu Bedrettin Dalan'ın ülkeye dönmek için avukatları aracılığıyla pazarlık yapmaya çalıştığı iddia edildi. Ergenekon soruşturmasında aranmaya başladıktan sonra Dalan'ın Mütevelli Hayati Başkanı olduğu İSTEK Vakfı'na ait Beykoz'daki arazide çok sayıda mühimmat bulunmuştu. Dalan hakkında arama kararı çıkarılan bu yılın ocak ayında düzenlenen operasyonda aralarında emekli Orgeneral Kemal Yavuz, Tuncer Kılınç, eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz, eski Genelkurmay Adli Müşaviri emekli Tümgeneral Erdal Şenel, Prof. Dr. Yalçın Küçük gibi isimler gözaltına alınmıştı. Dalan ise ABD'de olduğu için gözaltına alınamamıştı. Dalan, bazı yayın organlarına yaptığı açıklamada tedavi için yurtdışında olduğunu, tedavisi bitince Türkiye'ye dönerek ifade vereceğini açıklamıştı.

GARANTİ İSTEDİLER
Aradan geçen 9 aya rağmen Dalan Türkiye'ye dönmedi. ABD vizesi biten Dalan'ın önce Rusya'ya oradan da Beyaz Rusya'ya gittiği tespit edilmişti. İddiaya göre yurtdışında ülke ülke dolaşarak kaçak hayatı yaşayan Dalan, avukatlarını arayarak Ergenekon savcılarıyla görüşmelerini istedi. Dalan avukatlarından, 'Beni tutuklamayacaklarsa Türkiye'ye dönerim'' mesajını savcılara iletmesini istedi. Avukatlar, bu istekle Ergenekon savcılarının kapısını çaldı. Savcılara Dalan'ın mesajını ileten avukatlar, 'Dalan dönmek istiyor. Tutuklanmama garantisi veriyorsanız Türkiye'ye gelecek' dedi.

SAVUNMA YOLLAMADI
Ergenekon savcıları, Dalan'ın avukatlarının ilettiği mesajı alır almaz reddetti. Savcıların, Dalan'ın da her şüpheli gibi Türkiye'ye gelerek adalete teslim olması gerektiğini söyledikleri öğrenildi. Bu arada medyaya 'Savunmamı yazılı yolladım' diyen Dalan'ın bu iddiası da doğrulanmadı. Savcılıkta Dalan'ın savunması bulunmuyor.
akşam

29 Eylül 2009
Paksütler Arseven İle Tartıştı
Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt ve eşi Ferda Paksüt, Vakit Gazetesi Ankara Temsilcisi Serdar Arseven ile tartıştılar...

Suudi Arabistan milli günü dolayısıyla düzenlenen resepsiyona katılan Vakit gazetesi Ankara Temsilcisi ve Yazarı Serdar Arseven ile Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt ve eşi Ferda Paksüt arasında son derece ilginç bir diyalog yaşandı.

PAKSÜT'LERİN PANİKLEDİĞİ AN

Arseven'le karşılaşan Ferda Paksüt, Vakit gazetesinin ve Arseven'in haberleriyle ve yakın takibiyle kendilerine ne kadar rahatsızlık verdiğini bağırarak dile getirmeye başladı. Arseven bunun üzerine; “Ergenekon iddianamesinde bizim takibimizden dolayı panikleyip yardımcılarınıza bağırıp çağırdığınızı ortaya koyan diyaloglar var. Niçin bu panik” diye sordu. Paksüt bunun üzerine son derece heyecanlı el hareketleri eşliğinde, “Dahasını da yazın dahasını da yazın” diye bağırmaya başladı. Bu esnada araya giren Paksüt, “Sayın Arseven, biz Vakit gazetesinin yayınlarından rahatsız oluyoruz” deyince Arseven; “Gazetecilik faaliyetinden niçin rahatsızlık duyuyorsunuz?..Yapılanları ortaya çıkartmamız sizi neden bu kadar strese sokuyor, rahat olun ” dedi. Kocasına müdahale eden Ferda Paksüt; “Yazın ne biliyorsanız, yazın daha, yazın bakalım, yazın bakalım” diye bağırmaya başladı. Arseven'in gülümseyerek; “O kadar çok yazılacak kadar da önemli değilsiniz, kırk yılda bir yazıyoruz o bile bu kadar rahatsız ediyorsa, hepsini yazsak neler olacak kimbilir” dedi.

TERK EDİP GİTTİLER

Paksüt çiftinin resepsiyondaki varlıkları, Arseven'li diyalogla başladı ve bu diyalogun sona ermesiyle bitti. Kameraların toplanmasından rahatsız olan Osman Paksüt eşine “Gidelim mi?” deyince çift hızla salonu terk etti. Çiftin ayrılmasından sonra gazete ve televizyonlara açıklamada bulunan Arseven; “Ferda hanım panik halindeydi, bizim takibimizden çok rahatsız olmuş. İşimizi yapmamızdan bu kadar rahatsız olması ilginç” dedi.

Kaynak: Vakit


Etiketler: mustafa yurtkuran baykal demirel etö silivri savcı hakim zekeriya öz sanık iddianame tutuklu veli küçük alemdaroğlu savunma ifade avukat Bedrettin Dalan


En son Ekim tarafından Sal Eyl 29, 2009 9:55 pm tarihinde değiştirildi, toplam 2 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Sal Eyl 22, 2009 7:39 pm    Mesaj konusu: ŞAMİL TAYYAR HERŞEYİ AÇIKLIYOR Alıntıyla Cevap Gönder

Sebahattin Önkibar/Yeniçağ
Heron skandalında bilinmeyenler ve Ergenekon!

Aktaracaklarım tevatür
değildir. Türkiye 2005 yılında İsrailli Al-Elbit Konsorsiyumuna, kamuoyunda Heron diye bilinen 10 adet insansız uçak siparişini verir.
Teslimat tarihi, yapılan sözleşmeye göre 2007’dir.
Süre aşılır, lakin bu teslimat
yapılmaz.
Hal bu iken ne sözleşme feshedilir ne de sözleşmede var olan tazminat şartı işletilir.
Heron’ların alımına TSK başlangıçtan beri karşı çıkar.
Niçin mi?
İsraillilerin Heron’la ilgili bilgisayar yazılımlarından, kumanda edilmesine kadar hiçbir ayrıntıyı Türkiye’ye vermemesinden!
Düşünün, Türkiye 10 adet Heron alacak ama kumanda edilmesi işi yine İsraillilerde olacak.
Bu şekilde Türkiye’nin toplayacağı bilgilere İsrail, anında nüfuz edecek!
Dahası, TSK Heron’u İsrail’in onay veremeyeceği yerlere de uçuramayacak!
Havada kalış süresi sınırlı olan Heron’larla ilgili olarak TSK’nın tereddüt ve itirazları hep devam etti.
Öyle ki 10 adetlik Heron uçağı partisinden iki adedi, taahhüt edilen tarihin çok sonrasında teslim edildi.
TSK, teslim edilen bu Heronları teste tabi tuttu.
Sonuç: Heronlar pek çok noktada testi geçemedi.
TSK insansız uçakla ilgili itirazlarını ortaya koydu ve düzeltilmesini istedi.
İsrail bu tutuma tepki gösterdi ve TSK ile ipleri kopardı.
Dahası, Türkiye için ürettiği ve teslim aşamasına getirdiği 5 adet Heron’u da apar topar Hindistan’a sattı.
TSK tam bu süreçte, Savunma Bakanlığına başvurarak Heron’lar için yapılan sözleşmenin iptalini
istedi.
TSK’da asıl rahatsızlık konusu, yukarıda belirttiğimiz gibi Heron yani insansız uçakların Türkiye’ye satılmasına karşın kumandasının İsrailli uzmanların elinde olması.
İsrail ile bu sorunlar yaşanırken TSK boş durmadı ve gayriresmi olarak alternatif arayışlara girdi.
Bu bağlamda Rusya ile ilişki kuruldu.
Bir işadamı ve emekli üç Silahlı Kuvvetler mensubu defalarca Rusya’ya gidip gelerek insansız uçak noktasında uzlaşmaya vardı.
Rusya’nın ürettiği ve teslimi için taahhüt ettiği insansız uçak Heron’lardan daha uzun süre havada kalabiliyor.
Fiyatı da Heronların yarısı kadar.
En önemlisi, kumandası yani uçağın yönetimi tamamen TSK’da
olacak.
Bilgisayar yazılımından diğer bütün teknik ayrıntılara kadar her şey TSK’ya teslim edilecek.
TSK, ön çalışmasını yaptığı bu uçağın alımı için düğmeye bastı.
Ancak AKP iktidarı bu alıma olur vermedi ve illa da Heron olsun dedi.
Son bir şey:
Tesadüf herhalde!
Tam bu günlerde Rusya’ya insansız uçak alımı için gönderilen emekli askerlerin ikisi apar topar tutuklandı!
Neden mi?
Ergenekon davasından!
Yorum sizin efendim..

ŞAMİL TAYYAR HERŞEYİ AÇIKLIYOR

Bir numara kim? Ergenekon Tayyar'a neden 1 milyon dolar teklif etti? Yargıdaki ETÖ'cüler kim?

Ergenekon dosyasındaki bir belgeyi köşesine taşıdığı için 1 yıl 3 aya mahkum olan Star gazetesi yazarı Şamil Tayyar, Yenişafak Gazetesi'nden Mehmet Gündem'e konuştu

Ergenekon dosyasındaki bir belgeyi köşesine taşıdığı için 1 yıl 3 aya mahkum olan Star gazetesi yazarı Şamil Tayyar: "Sürekli ölüm tehditleri alıyorum. 'Darbe olacak, çok ağır hesap vereceksin, zindanlarda çürüyeceksin' diyenler de oldu. Hatta para teklifiyle karşılaştım. Bir yolunu bulup Ergenekon haberi yapan gazetecileri susturmak istiyorlar" diyor.

Bu mahkumiyet hepimize...

Ergenekon 1. İddianamesi'nde yer alan resmi bir belgeyi köşesinde kullanan Star gazetesi yazarı Şamil Tayyar'a merkezinde gazetecilere sansür ve gözdağı barındıran çok tartışılacak bir ceza geldi.

Tayyar, Ergenekon 1. İddianamesi'nin eklerinde yer alan Güler Kömürcü ile Tuğrul Türkeş arasındaki telefon konuşmasını 12 Eylül 2008 tarihli köşe yazısından yer vermişti.

İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi "haberleşmenin ve özel hayatın gizliliğini ihlal ettiği" gerekçesiyle Tayyar hakkında 1 yıl 6 ay hapis cezasına hükmetti. Ceza önce iyi hal nedeniyle 1 yıl 3 aya düşürüldü ardından da ceza ertelenerek, "5 yıl adli denetime tâbi tutulması" kararı verildi.

Mahkeme "gerekçeli kararın" açıklanmasını belirsiz bir tarihe erteledi. Haliyle Tayyar'ın temyize gitme yolu da fiilen kapandı.

Peki şimdi ne olacak?

Bu durum benzer davalara emsal oluşturacak mı?

Ergenekon davası iddianamesinden ve eklerinden haber yapılması yolu kapanıyor mu?

Özel hayat kılıfı altında basın özgürlüğüne darbe mi?

Hukuk mu işliyor, Ergenekoncular koruma altına mı alınıyor?

Yargı tarafsızlığını kaybetti mi?

Yeni bir sulandırma girişimi mi?

Yargı içindeki parçalanmışlığın göstergesi mi?

Bu ceza Şamil Tayyar üzerinden Ergenekon savcılarının da mahkumiyeti midir?

Meydan okuma mı?

HSYK'nın sonuçsuz kalan girişiminin devamı mı?

Yargı tarafını netleştirdi mi?

Peki bu kadar soru oluşturan bir mahkumiyet kararının gerekçeli kararı nerede?

Bence gerekçesi açıklanamayacak bir karar...

Türkiye'ye evrensel hukuk kadar gerçek hukukçular da lazım.

Çünkü yargının yanlılığını, yer yer politize olduğunu, hatta Ergenekoncuların kuşatma hedefine girdiğini de gördük.

Öyle anlaşılıyor ki "hukukun üstünlüğünden" daha üstün bir şeyler var bu ülkede...

Ergün Babahan durumu güzel izah etmiş; "Yargı çatıştı Şamil arada kaldı!" diyor.

Sevgili Şamil, yalnız değilsin, aldırma, bu da geçer...

Ergenekoncularla mücadele etmenin, bu ülkede hukuk, adalet, özgürlük, demokrasi, istemenin bir bedeli vardı...

Gerekirse hepimiz "şerefimizle" öderiz o bedeli...

Zaten bu mahkumiyet hepimize...

Yazında alıntıladığın ve 1 yıl 3 ay hapis cezası aldığın belgeyi nereden buldun?

Cezaya konu olan belge, 1. Ergenekon iddianamesinin eklerinde mevcut. Ayrıca kamuoyuyla paylaşıldı. İsteyen internetten kolaylıkla ulaşabilir. Hatta Milliyet gazetesi, erişimi kolaylaştırmak için arama motoru bile koydu.

Belge resmi, üzerinde gizlilik kararı bulunuyor muydu?

Hayır. Mühürlü bir belgeydi... Yine hakim insaflı çıktı.

Nasıl?

İddianameyi hazırlayan savcı Ali Çakır, ayrıca, soruşturmanın gizliliğini ihlal, adil yargılamayı etkileme ve hukuk dışı yollardan temin edilmiş bilgileri yayınlamakla suçladı. Yani, iddianamenin ekinde yer alan Tuğrul Türkeş ile Güler Kömürcü arasındaki telefon konuşmasını benim dinlediğimi iddia etti. Oysa dinlemenin mahkeme kararıyla yapıldığı çok açık şekilde eklerde yer alıyordu. Mahkemenin kabul ettiği bir iddianameyi haber yaparken soruşturmanın gizliliğini ihlalle suçlanmak ise tam bir hukuk garabetidir.

Belgeli haber yapmak meslekte övünç kaynağıdır, bir gün bunun mahkumiyet sebebi olacağını düşünmek...

Elbette düşünmedim. Ama Ali Çakır'ın savunmama bile gerek görmeden hazırladığı iddianameyi okuyunca bir oyunla karşı karşıya kaldığımı düşündüm.

Neyse ki hakim savcıya uymamış...

Hakim, savcıya uysaydı 18 yıla kadar hapis cezası vermesi gerekebilirdi. O iddianame, mahkemece kabul edilmiş Ergenekon iddianamesini soruşturmanın gizliliğini ihlal olarak değerlendirerek de tarihe geçti.

Eskiden mahkumiyetler belgesiz yazılan haberler nedeniyle ve çoğunlukla tazminat cezaları şeklinde olurdu. İlk kez belgeli habere hapis cezası geliyor. Bu karar mesleğimizi nasıl etkiler?

Senin de dediğin gibi ilk kez gizli olmayan belgeli habere ceza verilmiş oldu. Üstelik gerekçeli kararın açıklanması sonraya bırakılarak, temyiz hakkım fiilen engellendi, 5 yıl boyunca köşe yazılarım denetim altına alındı. Diğer anlamı sansür ve gözdağıdır. 'Ergenekonla ilgili bir daha yazarsan adresin bellidir' denmiştir. Ben de o mesajı aldım. Ankara'ya yakın yerde cezaevi aramaya başladım. Çünkü devam eden 30'a yakın davam var.

Farklı olaylarda iddianamelere giren yasal dinleme kayıtlarından sayısız haber yapıldı. Ancak böyle karar verilmedi. Bu karar Ergenekon'a özel mi?

Ergenekon süreciyle doğru orantılı olduğunu düşünüyorum. Ergenekon'un diyetini ödetecekler. Yıllar önce Güler Kömürcü ile Sedat Peker arasındaki mahrem telefon konuşmalarını Milliyet yayınlamıştı, o davadan ceza çıkmadı.

Bu kararın Ergenekon'un üzerine giden bir gazeteci olarak sana özel olduğunu düşünüyor musun?

Kararın, sadece şahsıma değil, iddianameyi hazırlayan savcılar ve kabul eden mahkeme heyetine mesaj niteliğinde olduğu kanaatindeyim. Çünkü sadece ben cezalandırılmadım, örtülü şekilde Ergenekon savcıları ve hakimler de cezalandırıldı. Bir şekilde HSKY'dan çıkmayan ceza, yerel mahkemeden çıkmıştır.

Ara mesaj olarak, "Ergenekon yazmayın hapse girersiniz" mesajı var mı gazetecilere?

Bu mesaj, daha önce bazı gazeteci arkadaşlara verilen cezalar yoluyla gönderilmişti. Şimdi 'iddianameyi bile yazmayın' denerek ikinci aşamaya geçilmiştir.

5 yıl içinde benzer bir suç işlersen hapse gireceksin. 5 yıl boyunca hapse girmeyi göze alarak özgür yazabilecek misin?

Nefsimle ilgili sorunum yok. Hayatından vazgeçmiş bir adamın gözünü hapis cezası korkutmaz. Burada önemli olan, kurumunuz size ne kadar sahip çıkabilir?

Ne kadar?

Şu anda öyle güçlü bir destek görmedim, biraz kırgınım.

ERGENEKON'U YAZANLARI SUSTURACAKLAR

Bu karar seni susturmaya yönelik bir adım mı?

Öyle olduğunu düşünüyorum.

Korktun mu?

Hayır, neden korkayım ki... Zaten bekliyordum. 2010 sonu veya 2011 başında cezaevine girme ihtimalini yüksek gördüğüm için sürpriz olmadı.

Aldığın net mesaj nedir?

Çok ileriye gittin. Buraya kadar. Sınırı daha fazla aşarsan başına gelecekleri iyi düşün...

Sen Ergenekon ile tanıştın mı?

Tanıştım, ama birbirimizden pek hazzetmedik.

Ne zaman?

Bu konuları yazmaya başladığım andan itibaren ritmik bir ilişkimiz var. Beni yoldan çevirmek ve caydırmak için sürekli uyardılar.

'Operasyon Ergenekon' isimli bir kitap yazmıştın. Şimdi Ergenekon'un bir operasyonuna uğradığını düşünüyorsun?

Kesinlikle böyle düşünüyorum. O kitaptan dolayı da yargılamam devam ediyor..

Ergenekon'u deşifre eden yazılarından dolayı açık veya örtülü tehdit gördün mü?

Evet...

Ne tür tehdit ve telkinler oldu?

Sürekli ölüm tehditleri aldım. Hâlâ da alıyorum. 'Darbe olacak, çok ağır hesap vereceksin, zindanlarda çürüyeceksin' diyenler oldu. Hatta 1 milyon dolar rüşvet teklifiyle bile karşılaştım.

Kim yaptı bu teklifi?

Ergenekon'la bağlantılı olduğunu düşündüğüm bir gazeteci...

Nasıl oldu?

Benden başka bir amaçla görüşme talep ettiler, biraraya geldik, cep telefonlarımızı kapattılar, basit bir üst kontrolü yapıldı, güvenli bir ortam oluştuğunu düşündüklerinde bu teklif yapıldı. Eğer beni ya da onları yakından takip eden devlet içinde bir güç varsa yüksek ihtimalle ortam kaydı ellerinde mevcuttur. İspat edebilsem o gazetecinin ismini de açıklarım...

Tam olarak ne için teklif edildi bu para?

Ergenekon'la ilgili yazılardan, haberlerden ve tavrımdan vazgeçmem, iddianın üzerine gitmemem için teklif edildi.

Özellikle Ergenekon'la ilgili haber yapan muhabirler adeta davaya boğulmuş durumda. Bu hukukun normal işleyişi midir, yoksa planlı ve bilinçli mi yapılıyor?

Bilinçli yapılıyor. Psikolojik harekattır. Şimdi aynı yöntem, savcıları sürekli HSYK'ya şikayet ederek uygulanıyor.

Gazetecilerin bu kadar davayla boğulduğu başka bir süreç hatırlıyor musun?

Hatırlamıyorum. Aksine yakın tarihte Susurluk'un üzerine gidenler kahraman muamelesi gördüler.

YARGIYA DA SIZMIŞ

Alper Görmüş, Ergenekon süreci sonrası diğer kurumlarda olduğu gibi yargıda da ikiye yarılma olduğu fikrinde...

Ben de öyle düşünüyorum. Ergenekon'un yargıdaki uzantıları, hem süreci akamate uğratmaya hem de kendilerine uzanmasını önlemeye çalışıyorlar.

Başbakan'a yönelik "sadist, mazoşist, hırsız, sen kimsin lan, katil, hortumcu, mal" gibi ifadelere yargı "fikir özgürlüğü" çerçevesinde ceza vermedi.

Çok doğru. Bu ifadeleri kullananların daha çok Tuncay Özkan gibi Ergenekon'a yakın ve Ergenekon içindeki isimler olduğunu görüyoruz...

Yargı bazılarına farklı mı işliyor?

O konuda hiç şüpheniz olmasın. Şahsa ve temsil ettiği misyona göre yapılan yargılamaların sayısı her geçen gün artıyor. Başbakan'a söylenen sözler Baykal için ifade edilse, cezaevinden çıkamazsınız.

Yargıda Başbakan'ı bile "öteki" pozisyonuna düşüren bu gücün adını koyabilir musun?

Adını siz koyun. Dudaklarını büzüşlerinden isimleri okunmuyor mu...

Yargıdaki bu gücü ya da yapılanmayı motive eden şey nedir?

Ergenekon'la bağlantılı olanlar var, soruna ideolojik yaklaşanlar var, kişisel hesap peşinde koşanlar var, saf şekilde ülkenin irticaya sürüklendiği duygusuna kapılanlar var, intikam hislerine yenik düşenler var...

Deniz Feneri davasındaki yasal bir dinleme kaydını Nedim Şener yazsaydı, 1 yıl 3 ay hapis cezası alır mıydı?

Herhalde almazdı. Alsa bile büyük ihtimal Yargıtay'da bozulurdu. Hatırlayın, Nedim Hrant Dink cinayetiyle ilgili kitabından dolayı 18 yıl hapis cezası ile yargılanıyor, ona isnat edilen suçlamalar arasında gizili belgeleri deşifre etmek var. O belgeler iddianame içinde olmadığı halde Doğan Grubu büyük bir karşı kampanya başlattı.

ERGENEKONCU BAŞSAVCI VAR

51 No.'lu DVD ve benzerlerinde yargı mensuplarının uygunsuz görüntüleri ve fişleri yeralıyor. Ergenekon yargıya benzer yöntemlerle şantaj yapıyor olabilir mi?

Doğrudur. Bir, Ergenekon'la doğrudan bağlantılı olanlar, bir de şantaja yenik düşüp talimatları yerine getirenler var. Şantajla Ergenekon'a esir düşmüş ve her istediklerini yapan çok önemli bir başsavcı var. Keşke yiğitlik yapıp itiraf edebilse...

Kim o?

Adını veremem...

Adını vermiyorsan eşkalini versen?

Son bir yıldaki medya taraması eşkalini ortaya çıkarır...

İtalya'da Gladyo'yu çökerten savcı, bu tip davalarda "asıl direncin yargıdan geleceğini" söylemişti. Haklı mıymış?

Kesinlikle doğrudur. İtalya'dan farklı olarak bir de TSK içinde ciddi muhalefet var. Bu aralar, terfi eden bazı kuvvet komutanları bazı Ergenekon sanıklarını hapishanede ziyaret ederlerse şaşırmamak lazım... Adına "İnsani ziyaret" derlerse de inanmamak lazım...

Ergenekon sanıklarıyla HSYK'nın bazı üyelerinin sıkı irtibatları ortaya çıktı. Ergenekon'un üzerine giden gazetecilere yönelik davalarda, bu grubun etkisi var mıdır?

İhtimal dahilindedir...

BU DAVADA HEDEF BEN DEĞİLİM

Böylesine bir mahkumiyet ve böylesine dava yağmuru Doğan Grubu'ndan bir gazeteciye yapılsaydı ne olurdu?

Kızsak da, beğenmesek de Doğan Grubu çok profesyonel. Müthiş bir kamuoyu oluştururlar, meslek örgütlerini harekete geçirirlerdi. Bizim arkadaşlarımız çok amatör, kişisel kaygılarla hareket ediyorlar. Bu davada hedef ben değilim, fakat bunu bizimkiler anlamıyorlar.

Ergenekon'un üzerine giden bir Ankara Temsilcisi'yle, Ergenekon'u savunan bir Ankara Temsilcisi'nin yargı önünde ve karargah çevresinde karşılaştığı tutum arasında bir fark gözlemledin mi?

Elbette. Bize öcü gözüyle bakıyorlar. Ergenekon'u sulandıranlar, lehte haber yapanlar ise haliyle o çevrelerde itibar görüyor.

1 numara İstanbul'da etkisiz eleman durumunda

Ergenekon'u ilk yazmaya başladığın anla şu an arasında işin boyutu çok değişti...

Savcılar, öyle önemli işlere imza attılar ki gelinen noktayı bu işi başından beri takip eden bir gazeteci olarak ben bile tahayyül edemedim.

Bir buçuk yıl önce verdiğin bir röportajda Ergenekon buraya kadar demiştin...

Bu ifadem, sorunun küçüklüğünden değil, soruşturmayı yürütenlerin bu iradeyi gösterip gösteremeyeceği kaygısındandı. Geçmişte hep yarıda bıraktıkları için Ergenekon'da da yarıda bırakacaklarını düşündüm, ama onlar bizi yanılttılar ve gidebilecekleri yere kadar gittiler. Daha ileriye de gidebilirlerdi ancak arkalarındaki destek azaldığı için bir numaraya varmadan döndüler.

Hangi destek?

Devlet desteği...

1 numara gündemden düştü, ne oldu?

Savcılar 1 numaranın üzerine gitmeseler de ensesinde olduklarını hissettirdiler. O nedenle İstanbul'da izole edilmiş bir hayat yaşıyor, örgütle de bağlantıları büyük ölçüde koparıldı, etkisiz eleman durumundadır.

Mahkumiyet sonrası kimler aradı?

İlk arayan Ergenekon konusunda kitap yazan Saygı Öztürk'dü. Patronum Ethem Sancak'tan Türk İş Başkanı Mustafa Kumlu'ya kadar çok sayıda dost aradı. CHP'den, MHP'den, bürokrasiden sayısız 'geçmiş olsun" telefonları, mesajları aldım. "Yerine biz yatalım" diyen gönül dostları vardı. Sadece AK Parti'den arayan olmadı.

Ailen nasıl karşıladı?

Üzüldüler tabii. Ama sürpriz olmadı. En ilginç tepkiyi 10 yaşındaki oğlum Bora gösterdi. 'Baba hiç üzülme yerine ben yatarım' dedi. Bana bu yeter, gerisi hikayedir...

yeni Şafak

Küçük’ün mülkü yok kira gelirleri ise çok!
23 Eylül 2009
Veli Küçük’ün hesaplarına 2005-2008 arasında ‘kira bedeli’ adı altında para yattı. Kira gelen dükkanlar, JİTEM’de çalışmış emekli bir binbaşının üzerine kayıtlı çıktı

HÜSEYİN ÖZAY ANKARA

JİTEM’in kurucularından birisi olarak gösterilen Ergenekon sanıklarından emekli Tuğgeneral Veli Küçük ile JİTEM’in tarihçesini anlatan emekli Jandarma Binbaşı Canfer Balçık’ın, ortak dükkanları olduğu belirlendi. Dükkanların tapularının Canfer Balçık üzerinde olmasına rağmen, kira gelirlerini Veli Küçük’ün tahsil ettiği saptandı. Küçük’ün kirasını aldığı Eminönü’ndeki dükkanların 2005 yılında cebri satış yoluyla Balçık’a geçtiği tespit edildi.

GAYRİMENKUL YOK KİRA GELİRİ VAR

Ergenekon sanıklarının finans kaynakları ile ilgili incelemede, JİTEM’in üst düzey yöneticilerine ait ortak dükkanları olduğu belirlendi. JİTEM’ üst düzey yöneticilerinin ortak dükkanları, Veli Küçük’ün hesaplarıyla ilgili yapılan incelemede tespit edildi. Denetim elemanları, Veli Küçük’ün hesaplarında 2005 ve 2008 yılları arasında düzenli olarak “kira bedeli” adı altında ödeme yapıldığını belirledi. Bunun üzerine Veli Küçük’ün mal varlığını araştıran denetim elamanları, Küçük’ün hiçbir yerde ve hiçbir beyanında kirada olan bir gayrimenkulunun olmadığını belirledi.

EMİNÖNÜ’NDE DÜKKANLARI VARMIŞ

Kira bedeli adı altında yapılan ödemelerden şüphelenen denetim elemanları, kira bedellerini yatıran kişilerin peşine düştü. Yapılan incelemede, Küçük’ün hesabına yatırılan kira bedellerinin, İstanbul ‘un Eminönü ilçesinde bulunan bazı dükkanlara ait olduğu saptandı. İncelemenin derinleştirilmesinin ardından dükkanların, Canfer Balçık adlı bir emekli binbaşının üzerinde kayıtlı olduğu anlaşıldı. Canfer Balçık ile yapılan istihbarat çalışmasında ise Balçık’ın, Veli Küçük ile birlikte aynı dönemde Jandarma Genel Komutanlığı’nda görev yaptığı, Balçık’ın ayrıca JİTEM’in kuruluş ve tarihçesi ile ilgili önemli raporlar hazırladığı saptandı.

DÜKKANLAR CEBRİ SATIŞLA ALINMIŞ

Yapılan araştırmalarda, dükkanların, 2005 yılında cebri satış yoluyla elde edildiği de tespit edildi. Balçık ayrıca, Veli Küçük’ün bir dönem Yayın Kurulu Başkanı olduğu Batı Trakya Dergisi’nde yönetim kurulu üyeliği görevini de üstlenmişti. Balçık, 2007 yılından MHP’den milletvekili aday adayı olmuş, ancak adaylığı MHP Lideri Devlet Bahçeli tarafından kabul edilmemişti.

Peker düzenli maaş ödemiş

Veli Küçük’ün, “reis” lakaplı yeraltı dünyasının ünlü ismi Ergenekon sanığı Sedat Peker’den 2001-2003 yılları arasında her ay düzenli olarak 2 ile 11 bin lira arasında ödeme aldığı belirlenmişti. Eyüp B., Cem B. ve Mehmet K. tarafından Veli Küçük’ün hesabına 2 bin ile 11 bin lira arasında para yatırıldığını tespit eden murakıplar, üç ayrı kişinin de bankaya aynı telefon numarasını verdiğini belirledi. Telefon numarasından yola çıkan murakıplar, Veli Küçük’ün hesabına düzenli olarak para yatıran kişilerin verdiği telefonun “Onur Ticaret”e ait olduğunu belirledi. Murakıpların araştırmalarını derinleştirmeleri üzerine, Onur Ticaret’in Sedat Peker’in yakın adamlarına ait olduğu saptandı. • HÜSEYİN ÖZAY

Danışmanı olduğu şirkete 5.6 milyon $’lık transfer

Küçük’ün danışmanı olduğu şirkete kısa sürede yurt dışından 5.6 milyon dolar geldi. Faaliyet alanıyla ilgili olmayan nakit akışı mercek altına alındı

Maliye Bakanlığı Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) uzmanlarının yaptığı araştırmada, emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün danışmanlık yaptığı sahipleri arasında Yahudi işadamlarının da olduğu şirketin Türkiye’deki hesaplarına kısa sürede yurtdışından yüklü miktar para transferinin yapıldığı belirlendi. Transferlerin, şirketin faaliyet alanları ile ilgisinin bulunmaması üzerine inceleme derinleştirildi.

DANIŞMANI VELİ PAŞA

MASAK uzmanları, emekli Tuğgeneral Küçük’ün hesap hareketlerini araştırırken, Küçük’ün danışmanlık yaptığı Azerbaycan merkezli bir şirketin hesaplarını da mercek altına aldı. Bu kapsamdaki incelemelerde, Zaur Abdullayev, İzak Baruh, Ehthsam Jaeel Bhatti’nin ortak olduğu şirketin toplam 1 milyon lira sermaye ile 8 Ocak 2007 tarihinde kurulduğu, Küçük’ün de danışman olduğu saptandı.

PARA 4 SEFERDE GÖNDERİLMİŞ

Şirketin hesaplarında yapılan incelemede, şirketin kuruluşunun hemen ardından şirketin Türk bankalarında açılan hesaplara, başta Azerbaycan olmak üzere bir çok ülkeden, para transferlerinin yapıldığı tespit edildi. Şirket hesaplarına çok kısa bir süre içinde, 2 milyon 710 bin dolar, 499 bin dolar, 579 bin dolar ve 1 milyon 890 bin dolar olmak üzere dört ayrı işlemde 5.6 milyon doların yatırıldığı saptandı.

FAALİYET DIŞI TRANSFER

MASAK uzmanları, şirket hesaplarına kısa sürede değişik kişiler tarafından yatırılan yüklü miktardaki paraların hangi amaçlarla yatırıldığını da araştırdı. Yapılan araştırmada, transferlerin hiç birisinin şirketinin faaliyet alanları ile ilgili bir işte kullanılmadığı belirlendi. Şirket hesabına yatan paralar nakit çekildiği için izi de bulunamadı. MASAK’ın paranın izini sürmeyi sürdürdüğü öğrenildi. • HÜSEYİN ÖZAY ANKARA
star

23 Eylül 2009 11:31
Haberal'ın Erbakan Hayranlığı

Ergenekon'un hasta sanığı Mehmet Haberal'in AK Parti pişmanlığı... Haberal'ın telefon konuşmalarının dökümü...Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit

Ergenekon sanığı Başkent Üniversitesi Rektörü Mehmet Haberal'ın, AK Parti'nin Patalya Otel ve Kent Otel'de yapılan toplantılarda kurulması ile ilgili pişmanlığı soruşturma sürecindeki telefon dinlemelerine takıldı.

Ergenekon 3. iddianamesi ek delil klasörlerine giren konuşma kayıtlarına göre, Saadet Partisi Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Veysel Candan, Haberal'ın sahibi olduğu Kanal B'ye çıkarılıyor. Canlı yayın sonrası ise kanalın Genel Müdürü Nahit Duru'yu telefonla arayan Haberal, Veysel Candan ile görüşüyor.

"ERBAKAN'I KURTARMAK İÇİN ÇOK UĞRAŞTIM"
Haberal, konuşma sırasında Necmettin Erbakan'ın kayıp trilyon davasında aldığı mahkumiyetin bozulması için Yargıtay aşamasında çok uğraştığını, ancak şu anki duruma getirebildiğini üzüntüyle anlatıyor. Veysel Candan da Haberal'ın bu uğraşılarına teşekkür ediyor. "İHANETE UĞRADIM"
Mehmet Haberal, Ergenekon delil klasörlerine giren konuşmalarında, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan'ın kendisine "Biz geleceğiz, aman hocam daha çok hizmet edeceğiz, insanları barıştıracağız" diye söz verildiğini, ancak kamplaşmaların daha da arttığını belirtiyor. Haberal, "Bu parti benim tesislerimde kuruldu" diyerek AK Parti'nin Kent Otel ve Patalya Otel'de yapılan toplantılarda kurulduğunu söylüyor. Candan'a otellerinin AK Parti'nin dergahı olduğunu büyük bir pişmanlıkla belirten Haberal, sonrasında bu otellerin AK Parti tarafından kapatılmak istendiğini ve ihanete uğradığını söylüyor.

ERGENEKON TOPLANTILARI TUTUKLATTI
Mehmet Haberal'ın sahibi olduğu Başkent Üniversitesi'ne ait uygulama otelleri olan Kent Otel ve Patalya Otel'de Ergenekon örgütünün gizli toplantılar yaptığı ve Haberal'ın da bu toplantılara ev sahipliği yaptığı iddia edilmişti. Haberal, soruşturma sürecinde tutuklanarak cezaevine konulmuştu.

SORUŞTURMA NO: 2008/1692 Tape: 5596,
HEDEF ŞAHIS : Mehmet HABERAL DİĞER ŞAHIS : Osman Nahit DURU
TELEFON NO : 905322348130 DİGER TELEFON : 9053226243..
TARİH : 15.02.2009 12:33 KONUŞMA SÜRESİ : 00:04:25
KONUŞMA DİLİ :Türkçe TIB ID NO :417684681
MH.KR.TAR.VE NO: 13.AĞCM TARİHİ 14.01.2009 SAYISI 2009/109
HEDEF TEL. KAYDI: Başkent Hastanesi - 10. SOK: NO. 45 Bahçelievler, ANKARA
KARŞI TEL. KAYDI : OSMAN NAHİT DURU - ŞİMŞEK SOK. NO:19/2 KAVAKLIDERE ÇANKAYA/ANKARA

15.02.2009 tarihinde Mehmet Haberal ile Osman N.D. görüşmesinde özetle;
Mehmet Haberal: "Ha Nahit merhaba yav program çok güzeldi. VEYSEL bey orda mı?",
Osman Nahid DURU: "Burda hocam burda burda",
Mehmet Haberal: "Ha sağol tebrik ediyorum bi ver de konuşuyim",
Osman Nahid DURU: "Veriyorum hocam saygı sunuyorum sağolun" dediği,
Mehmet HABERAL: "Sağol teşekkürler",
(Osman N.D. telefonu Veysel C.'ye veriyor)
Mehmet HABERAL: "Aaa Veysel bey tebrik ederim çok güzel konuştunuz ağzınıza sağlık",
Veysel CANDAN: "Çok teşekkür ederim hocam sağolun" dediği, ...
Mehmet HABERAL: "Bu ülkenin hakkaten hastalığıdır mutlaka çare olunmalı çünkü bizden gidiyor",
Veysel CANDAN: "Tabi tabi tabi",
Mehmet HABERAL: "Bizyani bakın ben sizin dönemlerinizi hatırlıyorum ben sayın e ben NECMETTİN (ERBAKAN) beye ayrı bir saygı duyuyorum ayrı ben ona hakkaten o şey seçim dönemlerinde onun, bu şimdi o Yargıtayla ilgili hakkaten çok uğraştım maalesef",
Veysel CANDAN: "Sağolun sağolun hocam",
Mehmet HABERAL: "Bulunduğumuz yere kadar getirebildim",
Veysel CANDAN: "Tabii hocam",
Mehmet HABERAL: "Ama ben Necmettin (ERBAKAN) beyin bu milliyetçiliğine hakkaten böyle toz kondurmam herkese de bunu söylüyorum",
Veysel CANDAN: "Tabi hocam",
Mehmet HABERAL: "Ve o sizin o dönemdeki o havuz olayıyla falan bu ülkeye getirdikleriniz",
Veysel CANDAN: "Evet hocam evet",
Mehmet HABERAL: "Hakkaten çok önemliydi",
Veysel CANDAN: "Tabii",
Mehmet HABERAL: "Ama bi takım insanlar maalesef istismar ettiler bugün oradan çıkanlarda Türkiyeyi bu noktaya getirdiler",
Veysel CANDAN: "Evet aynen",
Mehmet HABERAL: "Bi de o bu parti benim tesislerimde kuruldu beni bile yanılttılar",
Veysel CANDAN: "Evet hocam",
Mehmet HABERAL: "Çünkü bana gelip diyorlardı ki bugün hem Çankaya' da oturan hem başbakanlıkta oturan, biz geleceğiz aman hocam daha çok hizmet edeceğiz insanları barıştıracağız tamam mı",
Veysel CANDAN: "E şimdi ülke kamplaştı hocam",
Mehmet HABERAL: "Ha işte onu söylüyorum bakın beni bile yanılttılar ne zaman ki bakın ben size şunu söylüyeyim açık olarak",
Veysel CANDAN: "Evet hocam",
Mehmet HABERAL: "Ben tabii bu efendiler bu parti benim tesislerimde kuruldu",
Veysel CANDAN:"Evet biliyorum",
Mehmet HABERAL: "Bu efendilerin dergahıydı benim tesislerim",
Veysel CANDAN: " Evet hocam doğru doğru",
Mehmet HABERAL: "Tamam mı şimdi şimdi bu efendiler beni böyle hani ellerinden gelse durduracaklar",
Veysel CANDAN: "Allah allah",
Mehmet HABERAL: "Her türlü şeyi tabii neler yaptılar benim tahsislerimi iptala kalkıştılar bu bu adeta ben ihanete uğradım bakın bunu size söylüyorum",
Veysel CANDAN: "Evet hocam",
Mehmet HABERAL: "Ben ihanete uğradım bunlar tarafından",
Veysel CANDAN: "Evet hocam",
Mehmet HABERAL: "Tamam mı ve ilk ihanet ettikleri kişide benim size söylüyim bide Necmettin hocadır bakın size söylüyim",
Veysel CANDAN: "Doğru söylüyorsunuz tabii",
Mehmet HABERAL: "Bunu söylüyorum tabii gelip onları yetiştiren o adamcağızın elini öpüp ona saygı göstermeyen insanlardan ben bişey beklemem",
Veysel CANDAN: "Tabii",
Mehmet HABERAL: "Ben şunu söylüyorum vefa bilmezseniz sefa süremezsiniz",
Veysel CANDAN: "Aynen öyle hocam",
Mehmet HABERAL: "Tamam mı bu benim kuralımdır onun için bu ülkeye bir çivi çakana ben saygı duyarım ama sizde orda çok iyi belirttiniz Tüpraş gibi bu ülkenin en can damarlarını siz böyle babalar gibi sattınız" dediği,
Veysel CANDAN: "Tabii",
Mehmet HABERAL: "Ve Türkiye' yi bu noktaya getirdiniz",
Veysel CANDAN: "Tabii tabii",
Mehmet HABERAL: "Onun için bu ülkenin geleceğine katkı sağlayacak kim varsa kim bir çivi çakarsa ben ona bütün gücümle destek vereceğim" dediği,
Veysel CANDAN: "Çok teşekkür ederim hocam",
Mehmet Haberal: "Bu ülke bizim bu ülkenin her santimetrekaresinde bir çok insanımızın hayatı yatıyor",
Veysel CANDAN: "Tabi hocam",
Mehmet HABERAL: "Atatürk ve arkadaşları boynunda idam fermanı benim odamda onların orjinal idam fermanı var",
Veysel CANDAN: "Evet hocam",
Mehmet HABERAL: "Dolayısıyla bu ülkeyi korumak kollamak bizim biricik görevimizdir onun için ya ülkeye sahip çıkan herkese saygı duyarım ve onu da sonuna kadar ben desteklerim onun için size teşekkür ediyorum gerçekten",
Veysel CANDAN; "Çok teşekkür ederim hocam sağolun",
Mehmet HABERAL: "Çok sade çok sade çok yani şu anlamda söylüyorum her vatandaşın anlıyacağı dilde özellikle bu son söylediğiniz o o kendini bilmez vatandaş diye geçinen kişiye verdiğiniz cevap çok yerindeydi",
Veysel CANDAN: "Teşekkür ederim",
Mehmet HABERAL: "Tebrik ederim ağzınıza sağlık"

Kaynak: Gazeteport

Hurşit Tolon'un canına kıyan avukatı toprağa verildi
17:40 - Ergenekon soruşturması sanıklarından emekli Orgeneral Hurşit Tolon'un avukatlığını yapan ve girdiği bunalım sonucu kendini asan Avukat Aylin Akyıldız Ünal, İzmir'de toprağa verildi. Avukat Aylin Akyıldız Ünal, Ergenekon sanığı emekli Orgeneral Hurşit Tolon gözaltına alındığında avukatlığını yapıyordu. Eve kedi almak için eşiyle tartıştıktan sonra döndüğü Ankara'daki ofisinde iple kendini dogalgaz borusuna asarak canına kıyan Aylin Akyıldız Ünal (31)'ın İzmir'de cenaze namazı kılındı. 24.09.2009 İZMİR netgazete

25 Eylül 2009 12:11
Tolon'daki Ulusalcılar Listesi

Emekli olduktan sonra Tolon'un ricasıyla Hürriyet Gazetesi'nde işe başlayan ulusalcı yazar. Tolon'dan çıkan ulusalcıların listesi...

Star yazarı Ergun Babahan, dün Adlî Tıp eski Başkanı Atasoy’un 2005’te emekli olduktan sonra Ergenekon sanığı Hurşit Tolon’un ricasıyla Hürriyet Gazetesi’nde işe başladığını yazdı. Tolon’dan çıkan ulusalcılar listesinde Sevil Atasoy’un da adı yer alıyor

Ergenekon davasının tutuksuz sanıklarından emekli Orgeneral Hurşit Tolon’da ele geçirilen 52 sayfadan oluşan ‘ulusalcılar’ listesi dava dosyasına girdi. Bine yakın kişinin adının yer aldığı listede İstanbul’daki 1. Ordu Komutanlığı’na gönderdiği 47 sayfalık raporla gündeme gelen eski İstanbul Üniversitesi Adlî Tıp Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy’un adı dikkat çekiyor. “Ulusalcı Liste”de eski emekli korgeneral, orgeneral, albay, akademisyen, öğretim üyesi, sanatçı, gazeteci ve siyasetçilerin yanı sıra birçok kurum ve kuruluşta çalışan kişinin de adları yer alıyor.

Ergenekon davası kapsamında yargılanan sanıkların da yer aldığı listedeki ilginç isimlerden bazıları şöyle: “Eski GATA Komutanı emekli Tümgeneral Prof. Dr. Ömer Şarlak, eski MGK Genel Sekreteri Emekli Orgeneral Halit Toroslu, eski Hava Kuvvetleri Kurmay Başkanı emekli Orgeneral Nahit Özgür, eski Milli Eğitim Bakanı Hasan Sağlam, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Bülent Alpkaya, eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan, Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği Başkanı Abdullah Buskur, Denktaş’ın 1975-1987 yıllarında özel kalem müdürü olan Diplomat Alper Faik Genç, Siyasetçi Bedri Baykam, Avukat Ertuğrul Kazancı, sanatçılar Bülent Ortaçgil, Engin Yörükoğlu, Nejat Yavaşoğulları, Taner Öngör, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ile eşi Şule Perinçek, eski Özel Harekât Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin, Yazar Ergün Poyraz, eski 2. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Edip Başer, eski Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hikmet Bayar, eski Orgeneral Necati Özgen, eski MGK Genel sekreteri Tuncer Kılınç, eski ADD Genel Başkanı emekli Tümgeneral Celil Gürkan, emekli Albay Ömer Kavlak, emekli Albay Mehmet Fikri Karadağ, emekli Tuğamiral İlker Güven, KESK Genel Başkanı Sami Evren, ATO Başkanı Sinan Aygün, Sinan Kutay (IHD Trabzon Şube Başkanı) DİSK Sendikası Genel Başkanı Süleyman Çelebi, eski İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy.”
Kaynak:Taraf

DÖNMEZ'E TAHLİYE

Flaş gelişme! Evinde ve arazisinde cephanelikler çıkan ETÖ'nün kilit ismi Yarbay Dönmez, askeri mahkemece tahliye edildi...

Genelkurmay Askeri Mahkemesi, Ankara Yenikent'teki Zir Vadisi'nde bulunan mühimmatlarla ilgili yargılanan Yarbay Mustafa Dönmez'in oybirliğiyle tahliyesine karar verdi.

Genelkurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesi, ''askeri eşyayı gizlemek'' suçundan yargılanan Dönmez'in tutukluluk hali dosya üzerinden incelendi.

Mahkeme heyeti, yapılan inceleme sonunda Dönmez'in tahliyesine karar verdi.

Tahliye kararının gerekçesinde, Dönmez hakkında ''askeri eşyayı gizlemek'' suçundan tutuklama kararı verildiği, Dönmez'in yaklaşık 8 aydır tutuklu olduğu belirtildi.

Dönmez'in, bir başka suçtan da İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde tutuklu bulunduğu ifade edilen gerekçede ''sanığa isnat edilen bu suçun niteliği, tutuklu kaldığı süre ve yargılamanın gelmiş olduğu aşama dikkate alındığında, sanık hakkındaki tutuklama sebeplerinin ortadan kalktığı değerlendirilerek, tahliye edilmesi kanaatine varılmıştır'' denildi.

Gerekçede, bu nedenle Dönmez hakkındaki tutuklama sebepleri ortadan kalktığı kanaatine varıldığından, Dönmez hakkında Genelkurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesi tarafından düzenlenen 12 Ocak 2009 tarihli tutuklama müzekkeresinin geri alınarak, sanığın oybirliğiyle tahliyesine karar verildi.

Yarbay Dönmez hakkında İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin ''Ergenekon'' davası kapasında bir başka suçtan vermiş olduğu tutuklama kararı bulunuyor.
aktifhaber

27 Eylül 2009
'Tolon'a Giderek Akıl Danıştım'
Meslektaşlarını askeri istihbarata jurnallemekle suçlanan ve Tolon tarafından Hürriyet'e yerleştirildiği iddia edilen Sevil Atasoy'dan doğrulama geldi...

Sevil Atasoy, Birinci Ordu Komutanı olduğu dönemde Org. Tolon’a, Adlî Tıp’la ilgili bilgi verdiğini açıkladı.

Taraf’a konuşan İstanbul Üniversitesi Adlî Tıp Enstitüsü eski Başkanı Atasoy, Ergenekon dosyasına giren 47 sayfalık raporu kendisinin yazmadığını söyledi: Bilgiler bana ait. Gönderen Ümit Sayın... Eegenekon sanığı Tolon’a kurumla ilgili bilgi verdiğini doğrulayan Atasoy ‘Kaygılarımı aktardım’ dedi.

AdlîTıp uzmanları hakkında kimi bilgileri rapor haline getirerek dönemin 1. Ordu Komutanı, Ergenekon’un tutuksuz sanığı emekli Orgeneral Hurşit Tolon’a gönderdiği iddia edilen eski İstanbul Üniversitesi Adlî Tıp Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, Taraf’a konuştu.

Görev süresinin uzatılmaması üzerine Enstitü’ye ilişkin kaygılarını anlatmak için Ergenekon’un tutuklu sanığı Doç. Dr. Ümit Sayın’la birlikte Hurşit Tolon’u ziyaret ettiklerini kabul eden Atasoy, “Tolon Paşa’ya akıl danışmak için görüştüm. Ancak hiçbir şekilde yazılı bir rapor vermedim” dedi. Atasoy, rapor konusunda Ümit Sayın’ı suçladı. BM Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu Başkanı olan Atasoy’la hakkında ortaya atılan iddiaları konuştuk.

Adlî Tıp uzmanlarını “fişleyerek” bunu bir rapor halinde 1. Ordu Komutanlığı’na yazdığınız iddia ediliyor. Bu iddia doğru mu?

1. Ordu Komutanlığı’na, herhangi yazılı bir rapor vermedim. 18 yıllık müdürlüğüm süresince de, kimse benden bu nitelikte bir rapor istemedi. İstanbul Üniversitesi Adlî Tıp Enstitüsü’nün kuruluş amaçlarının farklılaştırıldığı kaygısıyla dönemin 1. Ordu Komutanı Hurşit Tolon ile kaygılarımı paylaştığım doğrudur. Raporun 2. bölümümün C. kısmında yer alan, Şebnem Korur Fincancı ile Sermet Koç’un beni ziyaret ettiklerine ve tıp fakültelerine bağlı Adlî Tıp Anabilim Dalı ile üniversiteye bağlı Adlî Tıp Enstitüsü’nün birlikte bu kurumu oluşturmasını teklif etmelerine ve benim de bu teklifi reddettiğime ilişkin bilgi bana aittir. Bunun dışında raporda geçen diğer bilgiler ve asıl 47 sayfa olan asıl raporu yazılı bir biçimde ben vermedim.

Hurşit Tolon ile görüştüğünüzü söylüyorsunuz. Neden başka biriyle değil de Hurşit Tolon’la görüştünüz?

Akıl danışmak için görüştüm. Savcılığa, polise gidersem suç duyurusu olurdu. Akıl danışmak için gittim. Rektöre gitmedim. Yeni seçilmişti ve atamaları da kendisi yapmıştı... Bakın, yeni yapılanmaya ilişkin kaygıları sadece ben değil Enstitü’de görevli çok kişi de dillendirmeye başlamıştı. İçimizde ‘nereye gidelim, kime anlatalım’ diye bir tartışma yaşanıyordu. İsmini şu an hatırlamadığım bir kişi bana bu kaygıları 1. Ordu Komutanı’na söylememin iyi olacağını anlattı. Biz bu fikre çok kalabalık bir grup olarak vardık. Tartışmalar sonucunda Hurşit Tolon Paşa ile görüşmeye karar verdik.

Hurşit Tolon ile ilişkinizin boyutu neydi?

Hiçbir ilişkim yoktu. Daha önce hiç görmemiştim, daha sonra da görmedim. Onu tanıyan Ümit Sayın’dı.

Kendisine neler anlattınız?

Bakın, benim Enstitü’deki doğal sürem bitmişti. Benim yerime Enstitü içinde bulunan nice öğretim üyesinden hiçbiri atanmayıp, tümüyle dışarıdan bir ekip görevlendirildi. Bu ekip de salt Adlî Tıp uzmanlarından oluşuyordu. Bunlar otopsi ve insan muayenesi yapmak gibi bizimle hiç ilgisi olmayan alanlara gireceklerini gazetelerde beyan ettiler. Bunun arkasında başka bir plan olduğunu düşündüm. Bu plan benim karşı çıktığım alternatif bilirkişilikti. Yani Adlî Tıp Kurumu’na karşı, iki anabilim dalı ile enstitünün biraraya getirilerek, Adlî Tıp Kurumu’nun bütün işlevlerini sırtlamasını anlamsız buldum. Mümkün olmayacağını düşündüm. Ve hali hazırdaki yasalara karşı buldum. Bu kaygılarımı Hurşit Tolon’a aktardım. Adlî Tıp Entitüsü her ne kadar Adlî Tıp ise de, otopsi ve insan muayenesi gibi alanlara girmesinin ve Adalet Bakanlığı Adlî Tıp Kurumu’na alternatif oluşturmasının mümkün olmadığını söyledim. Başka bir şey söylemedim.

Kaygılarınız ideolojik miydi yoksa mesleki kaygılar mıydı?

Ben, mesleki kaygılarımı kendisiyle paylaştım. Enstitü’nün kuruluş amacından sapacağını söyledim. Bu kişilerin Enstitü’ye gelenlerin bu konuların uzmanı olmadıklarını söyledim. Ancak hiçbir şekilde bu kişiler hakkında ‘şu fraksiyondandır bu fraksiyondandır’ şeklinde bir şeyler anlatmadım.

Ancak raporda üç meslektaşınız hakkında bilgiler var...

Bunlarla benim bir ilgim yok. Arkadaşlarımızı fişlemek ya da onları düşman görmek gibi bir kaygım yok. Ben, ‘bu böyleymiş, o şöyleymiş’ diye kimseyi yıpratmadım. Raporda ismi geçen kişiler o dönemde beni ziyaret ettiler. ‘Gel beraber yeni bir oluşum yapalım’ dediler. Reddettim. Adlî Tıp Kurumu’na alternatif yeni bir oluşum için altyapı ve personelimizin olmadığını söyledim.

Raporla birlikte hakkınızda iddialar ortaya atıldı. Ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Hukukî olarak ne yapılması gerekiyorsa onu yapacağım. Bu raporu ismimi kullanarak kaleme alan birisi var.

Kimden şüpheleniyorsunuz?

Ümit Sayın’dan. Ben bu bilgileri gönderiyormuşum gibi kendisi götürdü. Ümit kendi adının yanı sıra benim adımı kullanarak abarttı. Benim ismimi kullanarak hazırladığı rapora önemli hale getirdi. Daha çok ciddiye alınmasını sağladı. Adını anmak istemediğim ancak anmak zorunda kalacağım Ümit Sayın’ın askerlerle olan bağlantısını biliyoruz. Benim onunla yaptığım chat kayıtları var. Ümit Sayın ile 25 Haziran 2005 tarihinde yaptığım yazışmada ‘Öyle bir rapor hazırladım ki küçük dilinizi yutacaksınız“ dedi. Bunu bana, raporun üzerindeki tarihten sonra söylemesi dikkat çekicidir.

Ama resmî yazışmada raporu sizin yazdığınız belirtiliyor.

Resmî yazışmaya bir şey dediğim yok. Bu insanlara ismimi ne şekilde empoze ettiğini söylüyorum. Bakın ben, Hurşit Tolon Paşa’ya Ümit Sayın ile birlikte gittim. Paşa ile görüştük. Paşa bizden yazılı bir şey istedi. ‘Sözlü olarak anlattıklarımızı yazın’ dedi bize. Ancak ben kendisine yazılı bir şey vermedim. Demek ki kendisine giden yazılı rapor buymuş. Bu yapılırken de benim ismim kullanılıyor.

Hurşit Tolon sizden yazılı olarak ne istedi?

Ben oraya Ümit Sayın’la birlikte gittim. Orada adını bilmediğim başka birisi daha vardı. Tanımadığım o asker bizi aşağıya kadar uğurladı. ‘Ümit Sayın ile irtibatta kalacaklar’ dediler, ayrıldık. Onlar bu irtibatı sürdürdüler. Ümit Sayın’ın da bir şey yazdığı ortadadır. Yani Ümit Sayın beni kullandı. Bunu kullananların asker olduğunu sanmıyorum. Ümit, ‘Ben yazdım’ dememiştir. ‘Bunu hoca göndermiştir’ demiştir.

Peki, askeri istihbarat buna nasıl inanmış?..

Bunlar birinin oyununa geldiler. Tolon ya da adamlarından biri bana bu konuda bir şey sormadı. Ümit Sayın’a güvenmişlerdir. Bu nedenle benimle konuşarak yeniden teyit ettirmemişlerdir.

Hurşit Tolon’un Hürriyet’te yazmanız için tavsiyede bulunduğu iddia ediliyor...

Benim, Ertuğrul Özkük ile olan muhabbetim eski bir zamana dayanır. 2000 yılında Özkök’ün isteğiyle özel yazılar yazmaya başladım. 2005’ten sonra Enstitü’den part time ayrıldıktan sonra yazı yazmam için ısrarcı oldu. Benim için birinin ricacı olmasına ihtiyacım yok. Benden habersiz de Tolon Paşa’nın bu tavsiyede bulunduğunu da zannetmiyorum. Meslekî birikimim nedeniyle, hiçbir gazeteden böyle bir ricada bulunmaya ve bulundurtmaya ihtiyacım yoktur.

O günlere baktığınızda şu an neler düşünüyorsunuz?

O döneme bakan sadece ben değilim. İ.Ü Adlî Tıp Enstitüsü’nde çalışan hepimiz o döneme bakıyoruz. Gerçekten anlamamış olduğumuzdan dolayı gayet hayıflanıyorum. Bir anlamda kullanılmış olduğumuzu düşünüyorum. Bilemedik. Ümit Sayın’ın meğer farklı amaçları varmış. Bunu anlayamamışız. Enstitü’ye ait o zaman taşıdığım bu kaygılarımın da yersiz olduğunu gördüm. Çünkü Enstitü hiçbir zaman başka bir yere gitmedi.

"Mısır Çarşısı için ‘bomba’ demedik"

Prof. Dr. Atasoy, kendisinin başkanlığında sosyolog Pınar Selek’in iki buçuk yıl cezaevinde kalmasına neden olan “Mısır Çarşısı” patlamasına ilişkin hazırlanan rapor hakkında ise şunları söyledi: “Adli dosyayı incelerseniz, raporlararası tenakuz olmadığını görürsünüz. Çünkü, savcılık talebiyle olay yerinden delil toplayan İstanbul Üniversitesi Adlî Tıp Enstitüsü idi. Bu deliller, Enstitü’den başka hiçbir yerde incelenmedi. Bu nedenle, karşılaştırılabilir raporlar yoktur. Enstitü müdürü olmam nedeniyle, bu ekibin başındaydım. Ancak delillerin analizleri laboratuarlarda görevli uzmanlarca yapıldı. Haberinizde de yer aldığı gibi, raporumuz, azotlu, ancak niteliğini belirleyemediğimiz bir maddenin değişik malzemeler üzerinde tekrarlaması nedeniyle, daha ileri araştırmalar yapılması gerektiğini belirten ve otopsilerin yapıldığı Adalet Bakanlığı Adlî Tıp Kurumu’nca, gaz patlama olasılığını araştırmak için, kanda ve organlarda nelerin yapılması gerektiğini sıralayan bir yol haritası niteliğindedir. Patlamanın bombadan kaynaklandığı söylenmemiştir.”

Atasoy’un adı raporda böyle geçiyor

Birinci Ordu Komutanlığı tarafından hazırlanan 11 Temmuz 2005 tarihli yazının giriş bölümünde Prof. Dr. Sevil Atasoy hakkında şu bilgiler yer alıyor: “İstanbul Üniversitesi bünyesinde bulunan Adli Tıp Enstitüsü’nün 1987 yılından beri müdürlüğünü yapan Prof. Dr. Sevil Atasoy’un 26 Mayıs 2005 tarihinde dolan görev süresinin uzatılmayarak yerine Prof. Dr. İmdat Elmas’ın vekaleten göreve getirilmesi üzerine; Prof. Dr. Sevil Atasoy tarafından İstanbul Üniversitesi’ndeki kadrolaşma, bu kadrolaşmanın şekli, ideolojik yönü, amacı ve sonuçları ile ilgili iddiaları içeren, bu iddiaları belgelerle destekleyen EK’lerden oluşan bir rapor alınmıştır.”

Kaynak: Taraf

İkisi de Ergenekon tutuklusu! Ümit Oğuztan, eski
polis müdürü Saçan'a suç duyurusunda bulundu

16:05 - Birinci "Ergenekon" davasının tutuklu sanığı ve porno yazarı olarak hatırlanan Ümit Oğuztan, Tuncay Güney ile 2001 yılında gözaltındayken kendisine işkence yapıldığı iddiasıyla ikinci "Ergenekon" davasının tutuklu sanığı Adil Serdar Saçan ve eski emniyet amiri Ahmet İhtiyaroğlu hakkında suç duyurusunda bulundu. Oğuztan'ın, 28 Şubat sürecinde ünlü travesti Sisi (Seyhan Soylu) ile birlikte 'sahte şeyh' Ali Kalkancı dosyasını hazırlayıp Emine Kalkancı'yı televizyona çıkmaya ikna eden ekibin içinde yer aldığı ileri sürülmüştü. 28.09.2009 İSTANBUL

01 Ekim 2009
Cindoruk'un Yeniçağ'da yer alan Ergenekon açıklamaları...

ADİL yargının cezaevi binasında değil mahkemede gerçekleşeceğini vurgulayan Cindoruk, Silivri’deki mahkemenin esas yeri olan Beşiktaş’a taşınması gerektiğini de sözlerine ek ledi.

Gizli tanık kurumu kaldırılmalı

Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk, özellikle Ümraniye soruşturması kapsamında gündeme gelen gizli tanıklığın lağvedilmesi gerektiğini söyledi. Cindoruk, Genel İdare Kurulu toplantısı öncesi parti genel merkezinde basın toplantısı düzenledi. Ümraniye davası ile ilgili her gün yeni olay ve suçlamaların ortaya çıktığını ifade eden Cindoruk, “Açıkça söylüyorum, gizli tanık kurumu yanlıştır, kaldırılmalıdır. Gizli tanık kurumu devam ettiği sürece gözaltılar kolay, tahliyeler zorlaşıyor. Davalar kolay açılıyor, bitirmek zorlaşıyor” diye konuştu.

Cezaevinde olmaz

Ümraniye davasında ciddi suçlamalar varsa onların yargı tarafından görülmesini istediklerini ifade eden Cindoruk, şunları kaydetti: “Ama hangi yargı, adil bir yargı. O adil yargı mahkeme binasındaki yargıdır, cezaevindeki yargının adil yargı olması mümkün değildir. Cezaevi koşulları ile mahkeme koşulları arasında, daha doğrusu muhakeme koşulları arasında fark vardır. Cezaevi standartları ortadadır. Talebimiz Silivri’deki mahkeme, esas yerine taşınmalıdır. O yer de Beşiktaş Adliyesidir.”
aktifhaber

Başbakan’ın “Derin Danışmanı”ndan Ergenekon İtirafı: “Açılım İçin Arazi Temizliği Yapıldı”

Star gazetesinde AKP iktidarına yüklenmiş en kritik projelerden birisi olan “Kürt açılımı” konusunda etkin bir isim olarak lanse edilen Başbakan Başdanışmanı Yalçın Akdoğan ile geniş bir röportaj yapıldı. “Açılım” konusunda Başbakan adına konuşmaya tek yetkili kişi kılındığı anlaşılan Akdoğan, “Askerin mesaj ve tutumları muhalefetin kökten reddiyeci tavrından çok daha ileri, çok daha makul ve rasyonel” dedi.

Akdoğan’ın sürece bir türlü uyum sağlayamayan DTP’ye tavsiyeleri ise şu şekilde:

“Öneminizin farkında değilsiniz. Kimlik siyaseti yapan bir parti olarak belli bir soruna odaklanabilir, belli bir kesim üzerine siyaset yapabilirsiniz. Ancak açılım sürecine katkıda bulunmak istiyorsanız tüm Türkiye toplumunu ve genel hassasiyetleri düşünerek hareket etmeli, buna uygun bir dil kullanmalısınız. Kendi tabanınıza yönelik popülizm yaparsanız sürece katkıda bulunamazsınız”.

Başdanışman Akdoğan, röportajda önemli bir itirafta bulundu. Ergenekon tutuklamaları, açılım öncesi “arazi temizliği” amacıyla yapılmış. Akdoğan’a yöneltilen soru ve bu konudaki cevabı şöyle:

-“Açılım sürecinin zamanlamasında Ergenekon operasyonlarının bir etkisi olduğu söylenebilir mi?”

-“Açıkçası bunlar ilişkili iki süreç değil. Ancak bildiğimiz bir şey var ki, açılım süreci çok hassas ve sabotajlara açık bir süreç. Süreci karıştırma ihtimali olan belli çetelerin veya karanlık örgütlerin etkisizleştirilmesi, bir nevi arazi temizliği yapılmasının, böyle bir girişim için ön açıcı olduğunu düşünenler yok değil. Geçmişte yaşanan birçok toplumsal olayın bu örgütlerin yönlendirmesiyle ortaya çıktığı iddia edildiğine göre, açılım sürecinin normal seyrinde devam edebilmesi ve provokasyonlardan korunması açısından böyle bir ilişkilendirmenin yapılması da normaldir”.

Star gazetesi röportajın bu bölümünü “Ergenekon Operasyonu Açılımı Korudu” ara başlığıyla verdi.

Yalçın Akdoğan Kimdir?

1969 doğumlu olan Akdoğan, Tayyip Erdoğan’ın önsözüyle yayımlanan “Muhafazakar Demokrasi” kitabını yazdıktan sonra Erdoğan’ın ekibine dahil olmuş bir isim. Uzun süre Başbakan Erdoğan’a diğer danışmanlar gibi gazete kupürü kesti. Ömer Çelik’in geri plana çekilmesi, Cüneyd Zapsu’nun uzaklaştırılması ve Nabi Avcı’nın etkisiz kalmasından sonra danışmanlar arasında yıldızı parladı. Erdoğan’ın bütün gezilerine ve resmi programlarına katılıp “vakanüvist” olarak notlar alıyor. Yalçın Akdoğan’ın bu notlarla ileride Erdoğan’ı “uluslar arası ve tarihi bir kişilik” olarak gösteren bir kitap yazması bekleniyor. Yeni Şafak gazetesinde 1997 yılından beri “Yasin Doğan” adıyla köşe yazan Yalçın Akdoğan, Star gazetesinde de bir süredir siyasi makaleler yazıyor. Akdoğan’ın özellikle “açılım” konusundaki yazıları, son zamanlarda diğer medya tarafından “Başbakan’ın görüşleri” olarak lanse ediliyor.
AÇIK İSTİHBARAT

09 Ekim 2009 06:58
HABERAL'A ADLİ TIP'TAN KÖTÜ HABER
Adli Tıp Kurumu, Ergenekon sanığı Mehmet Habaral'la ilgili raporu tamamladı...

Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklandığı 17 Nisan'dan bu yana İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü'nde tedavi gören Mehmet Haberal'ın sağlık durumuyla ilgili tartışmalar devam ediyor.

'Kalp ritim bozukluğu' konusunda kesin teşhisin konulması için Adli Tıp Kurumu'na sevk edilen Haberal'la ilgili rapor tamamlandı. Hastayla aynı sağlık sorunlarını yaşayanların 1 haftada taburcu edildiğine dikkat çekilen rapor, Ergenekon sanığı rektöre cezaevi yolunu açtı. Alınan bilgilere göre Adli Tıp, Haberal'ın kalp ritminin bağımsız bir hastanede ölçülmesini, tedaviye yönelik olarak da elektrofizyoloji yapılmasını talep etti. Ancak Haberal işlemleri reddedince Sağlık Kurulu, raporunu mevcut duruma göre hazırladı.

Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal, Ergenekon soruşturması kapsamında 13 Nisan 2009'da gözaltına alındı. Tutuklanma kararı ise 17 Nisan'da çıktı. Aynı gün rahatsızlanarak İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü'ne kaldırıldı. O günden bu yana da burada 'tedavi' görüyor. Bu zamana kadar 'kalp ritmi her an düzensiz hale gelebilir, ciddi bir rahatsızlıkla karşı karşıya kalabilir' şeklindeki gerekçelerle taburcu edilmedi. Haberal'ın bir türlü 'iyileşememesi' üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, hastaneye yazı yazarak bilgi istedi. Sanığın hastalığının ne olduğu, onun durumunda olan başka hastaların olup olmadığı soruldu. Mahkemeden gelen cevap, üçüncü iddianamenin ek klasörlerinde yer aldı. Buna göre, Mehmet Haberal'ın hastalığı 'şahsına münhasır'dı. Hastaneden gelen yazıda 'Haberal gibi bir başka hasta bulmanın mümkün olmadığı' aktarılıyordu. Bunun üzerine sanık son olarak ağustos ayında Adli Tıp Kurumu'na sevk edildi. Kurum, teşhis ve tedavi için birtakım işlemler talep etti.

Kesin karar için Haberal'ın 24 saat bağımsız bir hastanede kalp ritmini ölçmek için EKG Holter'in çekilmesine karar verildi. Ayrıca Haberal'a tedaviye yönelik elektrofizyoloji yapılması talep edildi. İddialara göre, Haberal bunların hiçbirini kabul etmedi. Sanığın 'olumsuz' cevap vermesi üzerine oluşturulan Sağlık Kurulu, mevcut duruma göre bir rapor hazırladı. Emsali hastaların bir haftada taburcu olabileceği ve ilaçla tedavisinin dışarıda da devam edeceği yönünde karar verdi. Kurul'un yazısı ilgili yerlere ulaştırıldı. Adli Tıp'taki Sağlık Kurulu'nun bu raporuyla Ergenekon örgütünde üst düzey yönetici olmakla suçlanan Haberal'a cezaevi yolu da açılmış oldu.

TEDAVİDEN NEDEN KAÇIYOR?

Aslında Mehmet Haberal hastaneye girdiği gündem beri Adli Tıp Kurumu'nun da özellikle istediği elektrofizyoloji yapılması gündemdeydi. Elektrofizyoloji yöntemiyle kalpteki ritim bozuklukları radyo dalgaları ile noktasal enerji verilerek çarpıntı tamamen tedavi edilebiliyor. Fakat Haberal'ın enstitüde bu bölümün olmasına rağmen bugüne kadar tedavi uygulanmaması "Durumu acaba ciddi değil mi?" sorusunu gündeme getirdi. Uzmanlar bu konuda şunları söylüyor: "Bu tip hastalar önce bir kardiyolog tarafından görülüyor. Eğer rahatsızlığı ciddi ise bir üst tedavi olan elektrofizyoloji çalışması uygulanıyor. Bu yöntemle çoğu kez hızlı atma şeklinde çarpıntı yakınması olan hastalarda, şikayetleri özel yöntemlerle kalbin içine yerleştirilen ince teller yardımıyla ortadan kaldırılıyor. Elektrofizyoloji yöntemiyle kalpteki ritim bozuklukları radyo dalgaları ile noktasal enerji verilerek çarpıntı tamamen tedavi ediliyor. Hasta daha sonra yaşamına rahat bir şekilde devam ediyor. Taburcu da oluyor."

12 Ekim 2009 16:08
Özbek'in ART'si Kapanıyor
Ergenekon sanığı Mustafa Özbek'in sahibi olduğu ART yayın hayatına veda ediyor..

Ergenekon sanığı Mustafa Özbek'in sahibi olduğu ve ulusalcı çizgide yaptığı yayınlarla dikkat çeken kanal ART yayın hayatına veda ediyor. Türk Metal Sendikası'ndan alınan bilgilere göre kanal bugün 18.00'de şalter indirecek.

ÇÖLAŞAN VE BALBAY'IN REYTİNGİ İYİYDİ

Yayından kaldırılmadan önce Emin Çölaşan ile Mustafa Balbay'ın sunduğu 'Ankara Rüzgârı' ile eski KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş'ın sunduğu programlar en çok reyting alan ve ulusalcı çevrelerin ilgiyle izlediği yapımlardı.

SEZER'İN İZLEDİĞİ TEK KANAL

Eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Kanaltürk'ün satılmasından sonra "izlediği tek kanal"olarak ART'yi adres göstermişti.
aktifhaber
Kaynak: Zaman

14 Ekim 2009
Tuğgeneral Levent Ersöz, mahkemeye, önemli bilgiler de sunarken çarpıcı iddialarda bulundu

İkinci Ergenekon davası tutuklu sanığı emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, mahkemeye, görev yaptığı dönemin askerî hiyerarşisinin şemasını sundu. Ergenekon soruşturmasında ismi geçmeyen dönemin komuta kademesinin isimlerini açıklayan Ersöz, üstlerinden habersiz hiçbir işlem yapamayacağını söyledi.

Şemanın en başına dönemin Jandarma Genel Komutanı emekli Org. Şener Eruygur'un adını yazan Ersöz, karşısına da, "Her şeyden sorumludur." ibaresini koydu. Silivri'de görülen ikinci Ergenekon davasının 8. duruşmasında Ersöz'ün ifade metnini okuyan avukatı Ali Rıza Dizdar, binlerce kişi ve kuruma ilişkin fişlemeler yaptığı iddia edilen Cumhuriyet Çalışma Grubu'nun, istihbarat şube müdürlüğü olarak legal bir yapılanma olduğunu savundu.

Levent Ersöz, el yazısıyla yazdığı 7 sayfalık metni, tahliye talebinde bulunurken mahkemeye sunması için avukatına verdi. CÇG'nin kurulduğu iddia edilen dönemin jandarma komutanlığında görevli komutanların isimleri de mahkemeye şema olarak sunuldu.

Şemanın en başına Ergenekon örgütünün liderlerinden olduğu iddia edilen Şener Eruygur'un adını yazan Ersöz'ün kullandığı ifade dikkat çekici: "Her şeyden sorumludur." Şemada Eruygur'a bağlı olarak Jandarma Genel Komutanlığı Kurmay Başkanı Hakkı Kılınç'ın adını yazdığı görüldü.

Kılınç'a bağlı "Başkanlar" başlığının altında ise şunlar yazılı: Personel-E.Tuğ. Celal Çıtak, İstihbarat-Emekli Tuğ. Levent Ersöz (sanık), Harekat- Tümg. Mustafa Bıyık (Halen Korg. ve Kurmay Bşk.), Lojistik- Tümg. Osman Eker (Halen Korg.) ve Genel Plan Prensip- E. Tuğg. Ali Esener. Ersöz, şemadan sonra şu açıklamayı yaptı: "Başkanlar, kendi başlarına hiçbir faaliyet icra edemezler."

Ersöz'ün şemasının devamında ise kendisinin başında yer aldığı, istihbarat biriminin yapılanmasına yer verdi. İstihbarat Başkanlığı'na bağlı Plan ve Güvenlik Daire Başkanı Kur. Alb. Cihandar Hasanhaoğlu (tutuksuz), Mali Teknik Daire Başkanı E. Alb. Hasan Atilla Uğur(Tutuklu) olarak isimleri yer aldı. Aynı şekilde Hasanhanoğlu'na bağlı İstihbarat Yönetim Şube Müdürü Kur. Alb. Mustafa Koç'un da tutuklu olduğunu belirtti.

Teşkilata yayımlanacak bir emrin şube müdürü tarafından hazırlanıp daha sonra başkana sunulup onun onayından geçtikten sonra kurmay başkanına arz edildiğini ifade eden Ersöz, metni en son kurmay başkanının onayından sonra yayımlandığı kaydetti. Haftanın son çalışma gününde de yapılan tüm işlemlerin komutana arz edildiğini ve emirlerin alındığını bildirdi.

SAVCILARA: HİYERARŞİK YAPIYI DİKKATE ALIN

Ersöz, metnin devamında iddianameyi hazırlayanları bu hiyerarşik yapıyı dikkate almamakla suçladı. Karargahın çalışmasından doğrudan sorumlu olan kurmay başkanının adının hiç geçmemesini eleştiren Ersöz, "Eğer bir çalışma grubu kurulduysa, bu kişinin emriyle olur. Eğer bir plan yapıldıysa sorumlu olan kişi kurmay başkanıdır. Ama esamesi okunmuyor!" ifadelerini kullandı.

Şube Müdürü Mustafa Koç tutukluyken ondan sorumlu olan daire başkanı Cihandar Hasanhanoğlu'nun tutuksuz olduğuna dikkat çekti: "Şube müdürü tutuklanmıştır. Hatta D. Başkanı için 'ülke çapında darbe çalışmasını yapan ekibin başındaki kişi' ibaresi emniyet tarafından yazılmıştır." dedi. Ersöz, "Çalışma grubu iddiası içinde yer alan kişilerden tutuklanan ve tutuklanmayanlar neye göre ayrılmıştır, bu da bilinmiyor." ifadelerini kullandı.

Zaman

aktifhaber

Şamil Tayyar/Star
Fıtık yapar, stres olursun

Ergenekon davasının görüldüğü Silivri’deki İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ilginç gelişmeler yaşanıyor. Mahkeme heyeti ve savcılar, kuşatma altındalar.

Ergenekon’a yakın bir sitede olağan bir iftardaki görüntülerin yayınlanması, savcılar hakkında sürekli HSYK’ya suç duyuruları yapılması, tazminat davaları açılması ve reddi hakim talepleri, psikolojik harekatın parçası olarak yürütülüyor.

Mahkeme heyeti, yanlış hatırlamıyorsam, dört kez reddi hakim talebini reddetti. Son olarak 28 Eylül 2009 günü Doğu Perinçek ve Ferit İlsever’in avukatı Mehmet Cengiz’in mahkeme üyeleri Hasan Hüseyin Özese ve Sami Haşiloğlu’na ilişkin reddi hakim talebi, kabul görmemişti.

Şimdi 26 Ekim’de toplanarak bir karar daha verecekler. Ya devam edecekler ya mahkeme heyeti değişecek.

Başkana baskı

Mahkeme Başkanı Köksal Şengün’ün ise bu süreçte özel bir yeri var. Her türlü hakaret ve iftiraya rağmen mahkemeyi sağduyuyla yönetmeyi başardı.

Bağırarak, çağırarak yola getiremeyeceklerini düşündüklerinden midir, bilmem, Ergenekon sanıklarının Şengün’ü etkilemek için farklı taktikler izlediği gözlendi.

Bunlardan biri, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in avukatı Servet Bora’dır. Avukatın özellikle 9 Ekim 2009 tarihli savunması, psikolojik yönü ağır basan çok diplomatik bir konuşmadır.

“İddianame polis tarafından kes yapıştır üslubuyla hazırlandı, savcılar da altına imzayı attılar” diyen Bora, lafı, başkana getiriyor: “Hakimler cesur olsun, devlet bağımsız olursa hakimler cesur olur... Burası bir kale, kalenin kapısı kilitli anahtarı da Amerika’da...”

Devam ediyor: “Yüce bir hakim olarak sadece size hitap ediyorum, yüce hakim olarak tanıyorum, öyle tanımak isteyeceğim, böyle de devam edecek. Ancak bu vatanperverleri buraya getiren güçler sizi kalenin komutanı yapmak istiyor.”

Ağzındaki bakla

Bu övgü dolu sözlerden sonra Perinçek’in avukatı, ağzındaki baklayı çıkardı. Müvekkilinin siyasi parti lideri olduğunu belirterek, dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesini istedi.

Olabilir.

Ama üslup dikkat çekici: “Yine sadece size hitap ediyorum, vereceğiniz 3-4 karar var, görevsizlik kararı verirsiniz, dersiniz ki hadi deveden büyük fil var, dosyayı Yargıtay C.Başsavcısına yollarsınız.”

Avukatımız devam ediyor: “İddianame oldu 5 bin sayfa, ekleriyle birlikte 500 bin sayfa, siz dosya okurken muhterem güzel gözlerinizle herhalde roman okur gibi okumazsınız, sizin heyetinizin bu davayı bitireceği kanaatinde değilim.”

Ya nasıl olacak?

Avukatın önerisi hazır: “Sizin iki üyeniz de çekilmediler, muhterem başkanım size riya yapmıyorum, sanıklar ve avukat arkadaşlarımız sizi çok seviyorlar.”

Reddi hakim taleplerini reddeden ve çok sayıda tutuklama kararına imza atan hakimi, Ergenekon sanıkları ve avukatlar neden sevsinler?

Avukatımız işinde mahir anlaşılan.

Şu sözle, tam ispat ediyor: “Hatta gönüllerince güçleri yetse sizi korumak istiyorlar.”

Hayret! Neden korumak istesinler?

Lafın devamında başkandan, mahkeme heyetindeki diğer iki üyeden kurtulmasını salık veriyor: “Çalışmıyorum bu üyelerle dersiniz, ha onu yapmadınız kurula (HSYK) yazarsınız, üyelerle uyuşamıyorum, çalışamıyorum dersiniz. Hiçbir şey olmadı ortalık toz duman, bu üyelerle bir yere gidemeyeceğimiz belli bir şey, siz daima ikiye bir kalacaksınız, o zaman ne yapacaksınız sizi suçlamıyorum, sizden çok şey istemiyorum başkanım.”

Başka?

Avukatımız, iki üyeden kurtulmazsa, son çare olarak Başkan Köksal Şengün’e “sen çekil” diyor: “Bizi sevmiyorsunuz, şurada yemek yediniz demiyorum, şunu söylüyorum kendinizi kurtarın. Bu görevi yürütmek istemiyorum deyin çekilin bu aslan gibi bir harekettir.”

Peki neden?

Avukatın cevabı hazır: “Küp üstüne küp koymuşlar, alttakini biri çekmiş, onlar zamanında bir küp çekmiş, bir küp de siz çekin seyredin o zaman gümbürtüyü. Yaralanmayın muhterem sayın başkanım, yarın siz evlatlarınıza torunlarınıza hesap vereceksiniz.”

Bu stresi çekmeyin

Başkan sakin şekilde dinlemeye devam ediyor.

Avukat, bu kez hastalık argümanını kullanıyor: “Muhterem başkanım stres nedir bilir misiniz, stres bel fıtığı yapar, baş dönmesi yapar, şeker hastası yapar, bu stresi çekmeyin, çekmeyiniz size gönül koymayız, size darılmayız daha fazla direnmeyiniz. Bırak inceldiği yerden kopsun.”

Güzelleme üstüne güzelleme. Başkan aynı sükunet içinde.

Avukat hızını alamıyor: “Sizin gibi güzel yüzlü güzel ruhlu bir beyefendi reis adil yargılama yapamıyorum desin istiyoruz... Uyumlu çalışıyor görüntüsü vermek için sabredersiniz, olmazsa muhalefet şerhi koyarsınız. İhsası reyde bulunurum diye korkmayın ben başkanımızın korkak olduğuna inanmıyorum bir karar verecektir. Size sanıklar özellikle hiçbirisi kötüsün demediler. Ama siz ‘ben bu üyelerle çalışamam, Rambo değilim’ deyin. Bunu sizden bekliyoruz...”

Bakalım; Perinçek’in Avukatı Servet Bora’nın “fıtık, şeker, baş dönmesi, stres” uyarısı, “Rambo değilim” telkini, “seviyoruz, sana kırgın değiliz” güzellemesi, “bırak inceldiği yerden kopsun” çağrısı, “bir küp de siz çekin” tavsiyesi sonuç getirecek mi?

26 Ekim’i bekleyelim, görelim...

Başkan tahliye istedi üyeler reddetti
21 Ekim 2009
Mahkeme heyeti pazartesi günkü duruşmada tutuklu sanıklar Kahraman Şahin, Erol Ölmez ve Ümit Oğuztan’ın tahliyesine karar verirken bu üç kişiye yurt dışına çıkış yasağı konuldu. 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Köksal Şengün, Emin Gürses, Kemal Kerinçsiz, Hayrettin Ertekin, Hüseyin Görüm, Erkut Ersoy, Muhammed Yüce ve Selim Akkurt’un ‘’tahliye edilmeleri gerektiği’’ yönünde oy kullanırken, diğer üyeler Sedat Sami Haşıloğlu ile Hasan Hüseyin Özese buna karşı çıktı.

DAVA 1 YAŞINDA

1.


En son Ekim tarafından Çrş Ekm 21, 2009 9:16 pm tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Çrş Ekm 14, 2009 8:41 pm    Mesaj konusu: Yargıtay Üyesi İle Sanık Yanyana Alıntıyla Cevap Gönder

14 Ekim 2009 06:01
Yargıtay Üyesi İle Sanık Yanyana

Ergenekon davasının temyizine bakacak olan Yargıtay 8. Ceza Dairesi üyesi Aktan’ın oğlunun sünnet düğününe Ergenekon sanıkları, avukatları ve hakimler katıldı..Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit

Ergenekon terör örgütü iddiasıyla soruşturma yürüten savcılarla, özel yetkili mahkemedeki hakimlerin, polislerle birlikte iftar yemeğine katılması gündemdeyken, Ankara Polisevi’nde bir Yargıtay hakiminin oğlunun sünnet düğününün davetlileri kafa karıştırdı.

Yargıtay 8. Ceza Dairesi üyesi Hamdi Yaver Aktan, oğlu Uğur’un sünnet düğünü 26 Haziran 2009’da Ankara Polisevi’nde yaptı. Düğüne “Ergenekon yöneticisi” olarak yargılanan Yalçın Küçük’ü davet eden Aktan’ı, bazı Ergenekon sanıklarının avukatları da yalnız bırakmadı. Aktan’ın üyesi olduğu 8. Ceza’nın, davanın temyizine bakması bekleniyor.

ERGENEKON’DA İSMİ GEÇENLER DÜĞÜNDE

Ergenekon iddianamelerinde ‘örgüt toplantısı’ olarak nitelenen Kent Otel Toplantıları’nın düzenli katılımcılarından birisi olarak gösterilen Yargıtay 8. Ceza Dairesi üyesi Hamdi Yaver Aktan’ın oğlunun sünnet düğününe Ergenekon ile gündeme gelen isimler katıldı. Ergenekon sanıklarından Yalçın Küçük ile soruşturma sürecinde evi aranan Yargıtay eski Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Ergenekon davasına açıktan muhalefetiyle öne çıkan YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu ile bazı Ergenekon sanıklarının avukatları katıldı.

ERGENEKON SANIĞI KÜÇÜK’E YAKIN İLGİ

Ergenekon’un temyiz davasına bakacak olan Yargıtay 8. Ceza Daire’nin Başkanı Serpil Çetikol ile üyeler Necla Üçkardeşler, Nuray Duranoğlu ve Ali Cengiz Özbek düğünde hazır bulunurken, Yaver Aktan’ın, teröristbaşı Abdullah Öcalan ile samimi bir şekilde fotoğrafları sık sık basına çıkan Prof. Yalçın Küçük ile yakından ilgilendiği ve aralarının oldukça samimi olduğu fotoğraflar da görüldü. Düğüne katılanlar arasında Yalçın Küçük’ün avukatı Hasan Fehmi Demir de vardı.

POLİS MÜDÜRÜ DEMİR DE SÜNNETE

Sünnet düğününe katılanlardan birisi de polis başmüfettişi Sedat Demir’di. Demir, İstanbul Asayiş Şubesi müdürü iken Söylemezler Çetesi’nden rüşvet aldığı iddiasıyla cezaevinde yatmış ve delil yetersizliğinden berat etmişti. Demir, Susurluk sanığı Haluk Kırcı’nın Emniyet’ten firar etmesine yardımdan da yargılandı ve beraat etti.

‘8. Ceza’dakileri ispiyonlamayalım’

Ergenekon sanıkları arasında Kent Otel Toplantıları’na katılınların listesiyle ilgili çıkan tartışma, sanıkların Yargıtay 8. Dairesi’ne hangi gözle baktıklarını ortaya çıkarmıştı. Hurşit Tolon’un katılımcı listesini istemesi üzerine sanık emekli Tümgeneral Erdal Şenel, “Toplantıya katılanlar arasında Yargıtay, Danıştay, HSYK üyeleri var. Telefonda söyleyemiyorum ama söyleyeyim artık. Arkadaş, 8. Daire üyeleri var. Bak bu adamların isimleri verilirse...

Yarın davaya bakacaklar. Onların muvafakati yok” diye açıklıyordu. Kent Otel Toplantıları’nın sekreteryasını yürüten Engin Aydın’ın teknik takibe takılan görüşmeleri de, terör davalarının temyizine bakan Yargıtay 8. Daire üyelerinin toplantılara katıldıklarını doğruladı.

Kendisinden Kent Otel Toplantıları’nın katılımcılarının listesini isteyen Hurşit Tolon’un avukatı İlkay Sezer’e Engin Aydın “Yani ispiyonculuk olur kimin ispiyonculuğu mesela bu davanın gideceği... Yargıtay’daki ceza davasını biliyosunuz 8’inci daire ordaki üyelerin isimlerini nasıl bildirilir...” diyerek listeyi veremeyeceğini anlatıyor. Engin Aydın, Yücel Yener’le yaptığı görüşmede ise liste ısrarını sürdüren Tolon için “kimlerle oturup kalkmışız” diyor.

8. CEZA HANGİ DAVALARA BAKIYOR

Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin davayı tamamlamasının ardından, temyiz sürecinde davaya Yargıtay 8 veya 9. Ceza Dairesi’nin bakması bekleniyor.

Yargıtay 8. Ceza Dairesi: “Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması”, “Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak”, “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlarına bakıyor.

YargItay 9. Ceza Dairesi: “Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması”, “Devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma”, “Devlete karşı savaşa tahrik”, “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs”, “TBMM’yi ortadan kaldırmaya teşebbüs” davalarına bakıyor.

star

17 Ekim 2009 08:25
Haberal'ın Rektörlüğü Düştü
Cezaevinde bir gün bile kalmayan Ergenekon'un sivil paşası Mehmet Haberal'ın rektörlüğü düştü. Üniversitesine yeni biri atanacak...
Ergenekon operasyonu kapsamında tutuklu bulunan ve 6 aydır hastanede yatan Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın rektörlüğü düştü. YÖK Kanunu'na göre, herhangi bir sebeple 6 ay süreyle görevinden uzak kalan rektörlerin görevi kendiliğinden sona eriyor.

Haberal'ın yerine Başkent Üniversitesi için yeni bir rektör atanacak. Vakıf üniversitelerinde rektörü üniversitenin Mütevelli Heyeti belirliyor, YÖK belirlenen bu kişiye onay veriyor. YÖK'ün uygun bulmaması halinde rektör atama işlemi tamamlanamıyor. Başkent Üniversitesi Haberal'ın yerine Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kenan Araz'ı önerirken, YÖK Genel Kurulu yeni rektörün değerlendirmesini önümüzdeki toplantıda yapacak.

CEZAEVİNDE BİR GÜN BİLE KALMADI

17 Nisan'da Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanıp cezaevine konulan Mehmet Haberal, aynı gün kalp spazmı geçirdiği gerekçesiyle hastaneye kaldırılmıştı. Cezaevinde 1 gün dahi kalmadı. Görevini Rektör Vekili Prof. Dr. Korkut Ersoy sürdürüyor. YÖK Kanunu'nun 13'üncü maddesine göre 'göreve vekalet 6 aydan fazla sürerse yeni bir rektörün atanması' gerekiyor. YÖK'ün bu konuda Başkent Üniversitesi'ni uyardığı, üniversitenin de Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kenan Araz'ı rektör olarak önerdiği öğrenildi. Araz'ın rektörlüğüne Haberal'ın da avukatları aracılığıyla olumlu görüş verdiği kaydedildi. Yargılandığı davada Haberal'ın bir ceza almaması halinde rektörlüğe geri dönüşünde bir engel bulunmadığı, hapis cezası alması halinde ise rektörlüğe dönemeyebileceği belirtildi.
aktifhaber

19 Ekim 2009 14:55
Ulusal Kanal'da Arama !
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından Ulusal Kanal ve Aydınlık Dergisi'nde arama sona erdi..Haberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit

''Ergenekon'' soruşturması kapsamında Aydınlık dergisi ve Ulusal Kanal'da gerçekleştirilen arama sona erdi.

Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerinin, sabah saatlerinde Aydınlık dergisi ve Ulusal Kanal'ın bulunduğu Taksim'deki binada yaptıkları aramalar tamamlandı. İçerideki çeşitli belge ve CD'lere incelemek üzere el koyan polis, daha sonra binadan ayrıldı.

İP İstanbul İl Başkanı Erkan Önsel, AA muhabirine yaptığı açıklamada, polis ekiplerinin sabah saat 07.30'da, Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Deniz Yıldırım'ın bilgisayarı ile masasındaki bazı belgeleri incelediğini söyledi.

Önsel, Deniz Yıldırım'ın evinde de sabah erken saatlerinde arama yapıldığını ve aramanın tamamlanmasının ardından polisin binaya gelerek çalışmalarına başladığını bildirdi.

Bunun dışında Ulusal Kanal İstihbarat Müdürü Uğur Akkaya'nın da kanal merkezindeki bilgisayarı ve masasındaki bazı belge, gazete kupürleri ile CD'lerinin incelendiğini ve bunların bir kısmına el konulduğunu kaydeden Önsel, ''Aramalar sonucunda bazı CD ve belgelere el konuldu, götürüldü, ama herhangi bir gözaltına alma olayı yok'' dedi.

Ulusal Kanal'da program yapımcısı olan Merdan Aslan da, aramaların ''Ergenekon'' soruşturması kapsamında yapıldığının polisin elindeki arama tutanağında yazıldığını ifade etti.

aktifhaber

20 Ekim 2009 07:34
ULUSAL KANAL'DA ŞOK SES KAYITLARI
Ergenekon soruşturması kapsamında aranan Ulusal Kanal ve Aydınlık dergisinde ilginç CD'lere ulaşıldı.

Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, aramaların ardından Aydınlık Genel Yayın Yönetmeni Deniz Yıldırım ve Ulusal Kanal İstihbarat Şefi Ufuk Akaya'yı gözaltına aldı.

BAŞBAKAN ERDOĞAN'I DİNLEMİŞLER

Ulusal Kanal ve Aydınlık Dergisi'nin yanı sıra gözaltına alınan şahısların evlerinde de arama yapıldı. Arama, 'Başbakan Tayyip Erdoğan'la KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat arasındaki görüşmelerin Ergenekon terör örgütü tarafından tespit edilerek servis yapıldığı' gerekçesine dayandırıldı. Ergenekon savcısı Zekeriya Öz tarafından Dost Tarikatı davası ile ilgili hazırlanan raporda Ergenekon sanıklarından Atilla Uğur'un Başbakan Erdoğan'ı 2004 yılında dinlettirdiği iddiaları yer almıştı.

Aydınlık Dergisi, 13 Ekim tarihinde yayınlanan son sayısında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat arasında 2004 yılında yapılan bir telefon görüşmesinin dökümlerini yayınladı. Derginin kapak dosyasında Başbakan Erdoğan'ın KKTC kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş için "O artık bitmiştir", "Muhatap olmaktan bile çıkmıştır" dediği iddia ediliyor. Konuşma kayıtlarının İşçi Partisi'ne ulaştırıldığı ve montaj olma ihtimaline karşı uzmanlar tarafından incelendiği belirtildi.

Dergide yer alan konuşmanın doğru olup olmadığı kesinlik kazanmadı; ancak bir başbakanın telefon görüşmesinin yayınlanması Ergenekon'un 'dinleme cihazları' iddiasını yeniden gündeme getirdi. Ergenekon yapılanmasının, güvenlik birimlerinin kullandığı teknolojiden daha gelişmiş dinleme cihazlarını edinmek için harekete geçtiği dile getirilmişti.

Ergenekon savcısı Zekeriya Öz tarafından hazırlanan Dost Tarikatı lideri İhsan Güven'in öldürülmesi ile ilgili rapor Ergenekon soruşturmasının tutuklu sanıklarından Atilla Uğur'un, Levent Ersöz'ün bilgisi dahilinde Başbakan Erdoğan'ı dinlediğini ortaya çıkarmıştı. Raporda yer alan iddialara göre Atilla Uğur, hükümet üyelerinin telefonlarını yasadışı dinleterek, elde edilen bilgileri Şener Eruygur ve Levent Ersöz'e aktarmış.

Başbakan Erdoğan'ın Talat'la yaptığı telefon görüşmesinin, Atilla Uğur ve Levent Ersöz'ün görev yaptıkları ve hükümet üyelerini dinlettikleri 2004 yılında gerçekleşmesi dikkat çekiyor

BM TEMSİLCİSİNİ DİNLEMİŞLER

Ayrıca, her iki adreste çok sayıda ses kaydını içeren CD’lere ulaşıldı. Bu CD’lerin bazılarında işadamı Cüneyt Zapsu ile BM’nin eski Kıbrıs Özel Temsilcisi Alvero De Soto arasında yapılan görüşmelerin kayıtlarının bulunduğu da öğrenildi.

aktifhaber

22 Ekim 2009 08:37
DİNLEYİP ARŞİVLEMİŞLER
Aydınlık'ta ele geçirilen telekulak listesi genişliyor. Dinlenen sürpriz isimler var. İşte liste.

Aydınlık dergisinde ele geçen CD’lerde, Başbakan Erdoğan’dan KKTC Cumhurbaşkanı Talat’a, bakanlar ve belediye başkanlarından ABD’li yetkililere kadar onlarca kişiye ait konuşma kaydı var. 1999-2004 dönemine ait konuşmaları kimin kaydettiği ise henüz netleşmedi

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, dönemin KKTC Başbakanı Mehmet Ali Talat’la yaptığı telefon görüşmesinin kayıtlarının Aydınlık dergisinde yayımlanmasının ardından başlatılan adli soruşturma sürüyor.
Soruşturma kapsamında, dergide yapılan aramada ele geçirilen ses kayıtlarının tasnifi büyük ölçüde tamamlandı.
İncelemeler sonunda, Erdoğan’ın Talat’ın yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, yakın dostu işadamı Remzi Gür ve avukat Münci İnci ile yaptığı görüşmelerin de kayda alınarak saklandığı ortaya çıktı.

Başbakan olmadan öncesi de var
Ergenekon soruşturmasını yürüten savcıların talimatı sonrasında yapılan aramalar çerçevesinde Aydınlık dergisinin merkezinde bazı telefon görüşmelerine ait ses kayıtlarının yer aldığı CD’ler ele geçirildi. İstanbul Emniyeti’nce yapılan teknik çalışmalar sonrasında, ses kayıtlarının içinde, Erdoğan, danışmanı Cüneyd Zapsu ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’e ait telefon görüşmeleri olduğu anlaşıldı.
Kayıtlar üzerinde başlatılan detay sorgulamaları, Erdoğan’ın, başbakan olmadan önceki bazı görüşmelerinin bile kayda alındığı ortaya koydu. Kayıtlar arasında, Erdoğan’ın başbakan olmadan önce ziyaret ettiği, Özal ailesinin eski avukatı, TÜSİAD eski İstişare Konseyi üyesi ve Yeni Yüzler Partisi Genel Başkanı Münci İnci ile yaptığı görüşmenin de bulunduğu öğrenildi.
1999-2004 arasındaki dönemde yapıldığı anlaşılan telefon kayıtları arasında, Erdoğan’ın dönemin KKTC Başbakanı Mehmet Ali Talat’ın yanı sıra, Kadir Topbaş ve Remzi Gür’le yaptığı telefon görüşmelerinin bulunduğu tespit edildi.
Erdoğan’a ait olduğu ifade edilen 6 ses kaydının da çözülmeye çalışıldığı öğrenildi.

İşte CD’lerde yer alanlar
- Tayyip Erdoğan
- Cemil Çiçek
- Ali Babacan
- Hilmi Güler
- Egemen Bağış
- Mehmet Ali Talat
- Kadir Topbaş
- Melih Gökçek
- Remzi Gür (İşadamı)
- Münci İnci (Avukat)
- Cüneyd Zapsu
- Alvaro De Soto (BM Kıbrıs?Özel Temsilcisi)
- John Hanford (ABD Dışişleri yetkilisi)
- Bülent Alirıza (CSIS Türkiye Temsilcisi)
- Yalçın Balcı
- Murat Yetkin (Gazeteci)
- Serdar Denktaş
- Hakan Aygün (Gazeteci)


Ergenekon şüphesi

Kaynaklar, ele geçirilen telefon görüşmelerine ait ses kayıtlarıyla Ergenekon soruşturmasında adı geçen bazı şüphelilerin bağlantısı olabileceğini kaydetti. Özellikle tutuklu sanıklardan emekli Tuğgeneral Levent Ersöz’ün üzerinde durulduğu bildirildi. Tutuklu sanıklardan Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek’in de özel dinleme ekibi kurduğu iddiaları gündeme gelmişti.

Kaynak: Tolga Şardan/Milliyet

22 Ekim 2009 07:41
Ergenekon duruşmasında Veli Küçük, Hayrettin Ertekin’e küfredince Ertekin’in kardeşi müdahale etti. Küçük bu kez de kardeş Ertekin’e küfürler yağdırdı.

Veli Küçük, Hayrettin Ertekin’e küfredince Ertekin’in kardeşi müdahale etti. Küçük bu kez de kardeş Ertekin’e küfrederek “Herşey senin başının altından çıkıyor” dedi

Ergenekon davasının son duruşmasında Alparslan Arslan’ın sözleri kadar Veli Küçük’ün küfürleri damgasını vurdu. Sanık ve avukatların taleplerinin ardından Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, Doğu Perinçek’in ‘’AB ve ABD’nin İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne talimat verdiğini” söylediğini hatırnlatarak ‘’Cumhuriyet savcıları olarak kimseden talimat almadık. Talimat almadığımız gibi iftira ve tehdit olaylarıyla da karşılaşıyoruz’’ dedi.


VELİ KÜÇÜK, ERTEKİN’E KÜFÜR YAĞDIRDI

Ardından tutuklu sanık Veli Küçük de Ertekin’e yönelik bazı sözler söyledi. İzleyiciler arasında bulunan Ertekin’in kardeşi ‘’küfür etmeyin’’ dedi. Bunun üzerine Veli Küçük de Ertekin’in kardeşine dönerek küfürlü bir şekilde ‘’Herşey senin başının altından çıkıyor’’ diye bağırdı.

‘AKILLI OLUN BURADAN ÇIKAMAZSINIZ’

Doğu Perinçek ısrarla söz isteyerek ‘’savcının mahkeme başkanı ve üyelerini resmen tehdit ettiğini, bunu anlamamak için ahmak olmak gerektiğini” öne sürdü. Talepleri değerlendirmek için ara veren mahkeme heyeti salondan çıkmaya hazırlanırken Perinçek ‘’Küstahça tehdit ediyorlar’’ diye bağırdı. Tutuklu sanık Hayrettin Ertekin “sakin olun” deyince Perinçek “Sizin için yapıyorum. Aklınızı başınıza alın. Buradan çıkamazsınız” dedi.


Sahibi ortaya çıktı!

2. Ergenekon davasının duruşmasında Tuncay Özkan avukatların bilgisayarlarından birinin ekranında Samanyolu TV’nin görüntüsü olduğunu belirterek bu görüntünün kim tarafından konulduğunun tespitini istemişti. Avukat sırasında oturan CHP milletvekilleri de o görüntüyü koyanların bulunmasını istemişti. Son duruşmada söz alan Sevgi Erenerol’un avukatı Vural Ergül, “Görüntüyü ben koydum. Bilgisayara bazen Fethullah Gülen’in, bazen savcı Zekeriya Öz’ün, bazen de kendi fotoğraflarımı koyuyorum” dedi.

Kaynak: Star

Veli Küçük: Beni Türk hakimi yargılasın

23 Ekim 2009 - Birinci "Ergenekon" davasının tutuklu sanıklarından emekli Tuğgeneral Veli Küçük, "Ben Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsız mahkemeleri önünde, hala güvenmek istediğim Türk yargıçları tarafından yargılanmayı bekliyorum" dedi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada söz alan tutuklu sanık İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek, eski MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun'un kendisine bir yıl önce gelen Tuncay Güney mülakatına dayanarak hazırladığı rapor ve "Ergenekon" şemasını 2003 yılından Genelkurmay Başkanlığına ve Başbakanlığa gönderdiğini öne sürdü.
Şenkal Atasagun'un, 2009 yılı Mart ayında basın kuruluşlarına açıklamalar yaptığını ifade eden Perinçek, "Atasagun, bu şemanın saçma sapan, kirli propaganda olduğunu belirtti. Soruşturma aşamasında Mehmet Eymür'ün sırf soruşturmayı yürüten hem emniyet, hem de diğer görevlilerle aynı ekipte olduğu için bilgisi alındı" dedi.
Perinçek, Atasagun'a yazı yazılarak, bu şema ve raporun hangi bilgilere dayanılarak hazırlandığı, bunun hangi amaçla Genelkurmay Başkanlığı ve Başbakanlıka sunulduğunun sorulmasını, varsa başka bilgilerin istenmesini talep etti.
Dönemin Avrupa Birliği Türkiye Temsilcisi Karen Fogg'un 2001 yılında ortaya çıkan elektronik postalarında "Ergenekon" soruşturmalarının ipucunun verildiğini öne süren Perinçek, "Fogg bu postalarında 'Ergenekon' davasının şifrelerini veriyor. Türk Ordusu Kıbrıs'tan çekilecek, bugünkü gibi Güneydoğu'da yarı bir Kürt devleti oluşturulacak. Bugün PKK bir hafta öncesine göre 10 kat daha güçlüdür. Toplum içerisindeki otoritesini güçlendirmiştir" dedi.
Perinçek, mahkemenin Türk milletinin içini ferahlatacak kararlar almasının önemli olduğunu belirterek "Millette 'Silivri'de de yargıçlar var' dedirtecek beklenti var. Silopi'de çadır kuruldu. Mahkeme ile alakası yok. Mahkeme için mahsus bir salon gerekir. Burada da büyük çadır kuruldu. Bu çadırlar Türk yargılanmasının dağılması ve parçalanmasıdır. Türk yargısını çadırlardan kurtarıp hukuki temele oturtalım" diye konuştu.
Tutuklu sanık Osman Yıldırım da vatanını, milletini, Cumhuriyeti sevdiğini, devletin Ulusal üniter yapısını savunduğunu belirterek, Müslüman bir insan olduğunu söyledi.
Yıldırım, 20 tane düşmanı bulunduğunu, ikisinin ise medya patronu olduğunu kaydetti.
Ankara'daki yargılamada Danıştay saldırısının araştır ılmadığını öne süren Yıldırım, kimseden talimat ve emir almadığını, kendine saldırılmadığı takdirde kimseye el kaldırmadığını, Danıştay eylemine katılmadığını, ama üzerine yıkılmaya çalışıldığını belirtti.
Tutuklu sanık emekli Tuğgeneral Veli Küçük de terörist olarak yargılandığını, ama örgütü nasıl yapılandırdığı, talimatları kimden alıp, kime ilettiğinin kendisine söylenmediğini söyledi.
Kendisi hakkında Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet gazetesinin bombalanmasıyla ilgili sevk maddeleri düzenlendiğini hatırlatan Küçük, Alparslan Arslan'ın çapraz sorgusuna atıfta bulunarak, "Dünkü oturum itibarıyla 2 husus net olarak ortaya çıktı. Birincisi her türlü hukuk dışı girişim, çabaya ve zorlamaya rağmen Danıştay saldırısıyla hiçbir bağlantım olmadığı kesin olarak teyit edildi. İkincisi, mahkeme heyetinin yapısıyla ilgili bazı tereddütlerim ortadan kalktı. Tamamen bu iddianın, bu davanın ne olduğunu artık anladıklarına inanıyorum" dedi.
Küçük, aslında neyle suçlandığını bildiğini ifade ederek, "Türk milliyetçisiyim. Atatürkçüyüm, Cumhuriyetçiyim, Misakı Milliyeye inanıyorum. Artık bu değerleri savunmak Emniyet Genel Müdürlüğünün raporlarında dahi terör suçu olarak sayıldığı için terörist olarak buradayım. 2 yıldır tutukluyum. Değil 2 yıl, 2 bin yıl dahi geçse bu değerleri savunmaktan asla vazgeçmeyeceğim. 66 senedir vatanım için ibadet saydığım bu hasletlerden hiç kimse vazgeçiremez beni" diye konuştu.
Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün'ün bazı sanıkların tahliyesini isteyerek şerh koyduğunu hatırlatan Küçük, bu davada kendisiyle birlikte 5 eski Türk Silahlı Kuvvetleri mensubunun tutuklu olarak yargılandığını, Başkan Şengün'ün şerh düştüğü kişiler arasında kendisi de dahil hiç asker olmadığını kaydetti.
Kendilerine yönelik suçlamaların ya gizli tanık ya da PKK itirafçılarının beyanlarına dayandırıldığını savunan Küçük, "Hedef ordudur. Gizli tanık, PKK itirafçılarının beyanlarına itibar edilmektedir. Albay Cemal Temizöz PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan'ın beyanlarına üzerine, kulağından tutulduğu gibi çürütülmek üzere cezaevine konulmuştur. Bu deyim soruşturmayı yürüten savcıya aittir" şeklinde konuştu.
PKK itirafçılarının davaya sokulduğunu öne süren Küçük, "Ajanlar çoğalmakta, teşvik edilmekte, ödüllendirilmektedir. Irak'tan, Kandil'den gelenler bu iş için hazır beklemektedirler. Avrupa'dan geleceklerin de bu iş için geleceği müjdelenmiştir. Milli değer ve politikalarımız açılım altında ayaklar altına alınmıştır. Bu yapılanlar vatana ihanettir. Vatana ihanet asla cezasız kalmaz" dedi.
Türk mahkemelerin hak edilen cezayı vereceğini belirten Küçük, şöyle devam etti:
"Bir Silivri gider, ama bir Silivri gelir. Ben bir çadır mahkemesinde yargılanmak istemiyorum. Habur'da kurulan çadır mahkemesi ile burada bilgisayarlarla donatılan mahkeme arasında bir fark olmadığını siz takdir edeceksiniz. Bağımsızlığına, tarafsızlığına ve adaletine inandığım heyet tarafından yargılanmayı bekliyorum. Bugüne kadar talimatla tutsak edildiğimi düşünüyorum. Benim tutsaklığımı devam ettirmek için elinizde ne vardı ne kaldı?
Halen Tuncay Güney'in beyanlarına itibar ederek mi tutsaklığımı devam ettiriyorsunuz. Yoksa, 'sende hayali örgütün düzmece belgeleri çıktı' diyerek mi esaretimi devam ettiriyorsunuz. Veya 'delile belgeye gerek yok, sen Veli Küçük'sün bu yüzden seni burada çürüteceğiz' mi diyorsunuz. Bu son söylediğimin geçerli olduğunu, 4 gün önceki duruşmanın ara kararı göstermiştir. Ben ne çadır mahkemesi ne de çadır adaleti istiyorum. Ben Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsız mahkemeleri önünde, hala güvenmek istediğim Türk yargıçları tarafından yargılanmayı bekliyorum."

netgazete

05 Aralık 2009 21:36
Çolakkadı'dan Flaş Açıklama
İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı, ifadeleri alınan paşalar hakkında önemli açıklamalarda bulundu..

''Ergenekon'' soruşturması kapsamında savcılıkta ifade verdikten sonra serbest bırakılan eski Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Aytaç Yalman, eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral İbrahim Fırtına ile eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek adliyeden ayrıldı.

Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesinden eski kuvvet komutanlarının özel araçlarıyla ayrılmaları sırasında polis yoğun güvenlik önlemleri aldı. Görüntü almaya çalışan gazeteciler ile polis ekipleri arasında arbede yaşandı.

Emekli Orgeneral İbrahim Fırtına'nın avukatı Hasan Fehmi Demir, gazetecilere yaptığı açıklamada, ''şüpheli'' sıfatıyla sorgulanan müvekkilinin, savcılıkta kendisine yöneltilen iddiaları reddettiğini söyledi.

Gazetecilerin, ''Savcının Fırtına'ya nasıl hitap ettiği'' sorusuna Avukat Demir, ''Paşam dediler'' yanıtını verdi.

Eski kuvvet komutanlarının adliyeden ayrılmasının ardından, sorgulamayı gerçekleştiren Cumhuriyet savcıları ile sorgulamaya katılan İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Turan Çolakkadı da adliyeden ayrıldı.

Çolakkadı, adliyeden ayrılırken gazetecilere yaptığı açıklamada, bugün kendisi de dahil Cumhuriyet savcılarıyla birlikte 3 eski kuvvet komutanının ifadesini aldıklarını ve eski kuvvet komutanlarının serbest kaldıklarını söyledi.

Gazetecilere bir şeyi açıklamak istediğini ifade eden Çolakkadı, şöyle konuştu:

''Az önce bir TV kanalında, 'başsavcıvekili ile sohbet ediyorlar' denildi. Öyle bir şey olmadı. 3 ayrı yerde ifadeler alındığı için, ifadesi bitenler benim sekreteryada oturup, sonucu beklediler.

Son kişi de bitince işlemlerini yaptık. Biz içeride değerlendirme yaptık, onlar dışarıdaydı. Yani öyle sohbet yok. İfadelerini aldık, biliyorsunuz. Bekleniyordu ve serbest bıraktık.''

''Eski kuvvet komutanlarının hangi suçtan sorgulandıkları'' sorusunu Çolakkadı, ''Suçları soruşturmanın sonunda tam olarak anlaşılır. Ama özü bu.

Bildiğiniz günlüklerle ilgili sorgulamaydı esası. Başka sorularımız da var. Bunun dışında ifadenin içeriğine giremeyiz, o kısmı gizli. Günlüklerle ilgili şüpheli olarak sorguladık.

Başka bilgilerimiz de var tabii. Bu soruşturmada başka bilgileri de sorduk, ama bunları açıklayamayız. Soruşturma devam ediyor'' şeklinde yanıtladı.
aktifhaber


En son Ekim tarafından Cmt Arl 05, 2009 11:20 pm tarihinde değiştirildi, toplam 2 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Prş Ekm 22, 2009 9:05 pm    Mesaj konusu: Yrb. Dönmez: Müslüman bunu yapmaz Alıntıyla Cevap Gönder

Irak’a “Çuval”…Afganistan ve İran’a “Kafes”
Meyyal UYGUR

CIA’cı Henry Barkey’i herhalde tanımayanımız yok. Bu zat 26 Mart 2003’te, yani ABD’nin Irak’ı işgaline destek için Gül Başkanlığındaki dönemin hükümetince Meclis’e sevk edilen, ancak yeterli oy çoğunluğunun bulunamaması sebebiyle çıkartılamayan 1 Mart tezkeresi vakasından 25 gün sonra meşhur Utah Üniversitesi’nde bir konferans verir. “Felaketle Flört: Türkiye, Irak ve ABD” başlıklı konuşmasında kelimesi kelimesine şunları söyler:

“Mevcut durum (tezkerenin kabul edilmemesinden söz ediyor) kötü olsa da, İslamcı olmasına rağmen 3 Kasım seçimlerinden sonra Türkiye’de güçlü, esaslı bir hükümet, özellikle bizim söylenmesini düşündüğümüzü söyleyen ve yapan bir hükümet var. Onlar neden söz ediyor? Demokrasiden, AB ile bağlantıdan. Bu iki konuda Türkiye’yi güçlü şekilde destekliyoruz. Evet Türkler geçmişte de demokrasi ve AB’den söz etti, fakat gerçek şu ki daima gönülsüzlerdi. İlk defa bir Türk hükümeti güce sahip ve bunları söylüyor, biz de aynı şeyleri istiyoruz, çünkü bunlar Türkiye için, etnik veya dini ilgisi olmaksızın Türkiye halkı için iyi. Şimdi bunun retorik olduğunu söyleyebilirsiniz, fakat bu farklı bir retorik. Bu bizim rönesansımız. Onlar AB ile adaylık sürecinin Türkiye’yi demokratikleştireceğini anlıyor. Bu süreçte biz askeri çok sıkı bir kafese koyacağız. Bunun anlamı, askerin her 10 yılda bir veya hükümet değiştirmek için müdahale yapamayacağıdır…”

6 yıl sonra bugün Türkiye neyle meşgul? Askerin kapatıldığı “kafes”le!..

1 Mart tezkeresinin perde arkasında çok iş döndü. Birileri dışarıya “tezkere tamam” derken, içeride de milletvekilleri üzerinde kuyumcu titizliğiyle çalıştı ve o sonuç çıktı. Belki tezkerenin çıkmasını hakikaten istemiyorlardı, belki büyük bir oyun oynandı, bilinmez. Ama kesin olan şu, faturası TSK’ya kesildi, Süleymaniye’de başımıza “çuval” geçti. TSK’nın inişe geçirilişi de böyle başladı. Ve sanki o günden beri adeta kasıtlı bariz hatalar yapılıp, neticede Türkiye’ye büyük bedeller ödettirilmesi politikası izleniyor.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun geçenlerde AKP’nin Kızılcahamam Kampı’nda, milletvekillerine yaptığı (Yeni Osmanlı kısmı yalanlandı, bu kısma ilişkin bir açıklama gelmedi) şu değerlendirme, şüphe ve duyumlarımızın teyidi gibi:

“1 Mart tezkeresi eğer geçseydi, Güneydoğu savaş bölgesi içinde olacaktı. Yeniden Olağanüstü Hal (OHAL) gelecekti. Ben ABD askerlerinin Türkiye’de konuşlanmasını istemiyordum. Tezkerenin geçmemesi ise ABD ile ilişkilerimizi bozacaktı. Bizim A ve B planlarımız hazırdı. Bunları uyguladık.”

Şimdilerde İngiltere’de eski Başbakan Tony Blair, haksız Irak işgali sebebiyle hesaba çekiliyor. Türkiye sözüm ona o işgale katılmadı, ama hem fiili ortaklık yaptı, hem de çok büyük bedeller ödedi. “Çuval” yeter!..Bu durumda ülkemizde de, şu “A ve B planlarının” sorgusunun yapılması gerekmiyor mu?

TSK üzerinde aylardır yürütülen asimetrik psikolojik harekâtın, “Kürdistan”ın tanınması dışında, eninde sonunda Afganistan ve İran’a dayanacağını iddia ede geldik.

İşte “Kafes” ve Irak işgali sırasında görevde olan komutanların Ergenekon Savcılarınca davet edilmesinin hemen ardından hem Afganistan, hem İran için bastırmaya başladılar. Aynı gün, haftalık basın bilgilendirme toplantılarını da yapan Genelkurmay Adli Müşaviri Tuğgeneral Hıfzı Çubuklu’nun ses kayıtlarının internete düşürülmesi meselâ bonus mudur? Ya eski komutanların ifade zamanlaması?..İddia edilen bütün işler Hilmi Özkök döneminde gerçekleştiğine, o sırada Özkök’ün İkinci Başkanı da İlker Başbuğ olduğuna göre, “Size de çıkabilir” kabilinden büyük yılbaşı piyango bileti olabilir mi?

FG’nin gazetelerinden Todays Zaman’ın, Erdoğan-Başbuğ arasında 29 Ekim’de Başbakanlık Konutu’nda yapılan görüşmeden hemen sonra, “Başbuğ’a evini temizlemesi için yılbaşına kadar süre verildi” demesi herhalde atmasyon bir bilgi değildi!..Galiba sadece Irak tezkeresi, sadece Dolmabahçe değil, 29 Ekim zirvesinin de açıklığa kavuşması elzemdir.

Evet anlaşılan Afganistan ve İran için de A,B,C planları var!..Bugün falan da gündeme gelmiş değil, kökleri taa Bush zamanına dayanıyor. İşte yine aklıma bir konferans geldi. Dönemin Dışişleri Bakanı Rice’ın Müsteşarı Nicholas Burns, 22 Temmuz seçimleri ve Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasının ardından Türkiye’ye gelecektir. Gelmeden önce 13 Eylül 2007’de bir diğer meşhur kuruluş Atlantik Konseyi’nde konuşur, daha doğrusu Gül ve Erdoğan’a yapacağı tebligatı açıklar. Çok uzun ama çok önemli bu konuşmadan bazı bölümleri aktarmam gerekiyor:

-Türkiye, Pakistan’dan memleketlerine geri gönderilen Afgan mültecilerine yardım teklifinde bulunabilir, her iki tarafın sınır yönetimi ve gümrük işlemlerini geliştirmesine yardımcı olabilir, ya da ABD’nin yapmayı planladığı gibi, Afgan-Pakistan İmar Fırsat Bölgelerinin(ROZs) oluşmasına destek verebilir.

-AKP, artık Hükümeti, Meclisi ve Cumhurbaşkanlığını kontrol etmektedir…Türkiye’nin demokratik kurumları güçlendikçe ve reformlar ilerledikçe, Türkiye’nin ABD için stratejik ortak olarak önemi artar…Türkiye’nin Orta Doğu’da oynayabileceği bir bölgesel liderlik rolü, ABD’nin en acil dış politika hedeflerinin gerçekleşmesine yardımcı olabilir, ancak ülkelerimizin birbirine ters amaçlarla hareket etmesini engellemek için koordinasyonun dikkatli yapılması gerekir.

-Türkiye’nin yakın tarihlerde İran ile eneri alanında bir mutabakat imzalaması tedirgin edicidir. Şu an İran ile her zamanki gibi iş yapma zamanı değildir. (Obama’nın temsilcileri de aynı şeyleri söylüyor)

-Şu an Türk siyasetinde potansiyel yeni bir dönemin eşiğinde duruyoruz, önümüzde ABD-Türkiye ilişkilerinde stratejik ortaklığı yenileme şansı bulunuyor. Yeni hükümete bu mesajı bizzat vermek üzere yakında Ankara’ya seyahat edeceğim…21. yy. için güçlü, hayati ve yeri doldurulmaz bir Türk-Amerikan ittifakını oluşturmak üzere aynı vizyon ve kararlılığı paylaşan Türk yöneticileri ile birlikte çalışmayı bekliyoruz.

Irak’taki ABD askerlerinin çekilmesini düzenledikten sonra Temmuz başında Ankara’ya gelip, Başbuğ ve Davutoğlu ile görüşen “Çuvalcı” General David Petraeus’un, “Türkiye’den Afganistan operasyonları konusunda verebileceği desteğin en büyüğünü” istediğini de unutmayalım!..

Majestelerinin Ricası

Bu süreçte “Majesteleri”nin katkısına da göz atalım. Özellikle İran tecrübesiyle çok başarılı bir “kariyeri” olan İngiltere’nin yeni Ankara Büyükelçisi David Reddaway, iktidara çok yakın bir gazeteye 11 gün önce verdiği röportajda, (Sorular da, cevaplar da birbirinden ilginç. Onları yeri geldikçe değerlendiririz) İran ve Afganistan konusunda Türkiye’den “ricalarını” şöyle sıraladı:

“Diplomatik oyun hala sürüyor, ama İranlılar girişime yanıt vermiyor. Bu nedenle Türkiye’nin rolünü çok önemsiyoruz, çünkü Türkiye ve İran’ın güvene dayanan iyi ilişkileri var. Türkiye bu belirsizliği gidermek için yardımcı olursa çok memnun oluruz…Türkiye, bizim şimdiye kadar başaramadığımızı yaparak, İran yönetimini ikna edebilir…Türkiye bunu başarabilirse uluslararası toplum müteşekkir olacaktır.”

“İnsanlar askerlerin tabutta ülkelerine döndüğünü görüyor ve tepki duyuyor. Hükümetlerin önündeki zorluk ‘bu savaşın bizimle ne ilgisi var’ diyen seçmenlerine Afganistan’ın bizim güvenliğimiz için kritik önemde olduğunu anlatmak. Vücudun bir bölgesinde iltihap varsa bu tüm vücuda yayılır. Bunu emperyalist amaçlarla değil, kendi ülkelerimizin güvenliği için yapıyoruz.”

Aynı gün İngiltere Başbakanı Brown’ın Sözcüsü Simon Lewis, 10 NATO üyesi ülkenin 5 bin ek asker gönderme sözü verdiğini, Başbakan Brown’un da konu hakkında NATO Genel Sekreteri Rasmussen’i bir mektupla bilgilendirdiğini açıkladı.

Ne tesadüf aynı günlerde Times Gazetesi, Obama’nın Afganistan’a ek asker göndermesi için NATO’ya uyguladığı baskı sonucu Türkiye’nin de 500-600 ek asker göndermeyi kabul ettiğini, bunun Erdoğan’ın ABD ziyaretinden sonra açıklanacağını iddia etti.

Yine ne tesadüf aynı günlerde Başbakan Erdoğan, “İngiltere Başbakanı’nın talebi üzerine”, onunla bir telefon görüşmesi yaptı. Ve bu görüşmeden tam 3 gün sonra Brown, iktidarın gazetesi Sabah’a, şunları söyledi:

“ABD’de General McChrystal’ın değerlendirmesinin ve Başkan Obama’nın da benzer kararlarının ardından, Afganistan’da gelişimin bir sonraki aşamasında Türkiye’nin nasıl katkıda bulunabileceği hakkında Erdoğan’la konuştum ve yardım konusunda istekliliğini, Erdoğan’ın büyük bir devlet adamı olmasına bağlıyorum.”

Emperyalizm ve işbirlikçileri bu oyunu da çok iyi götürüyor. Süreç, siyasi, sosyal, ekonomik, askeri boyutlarıyla, Irak’ın işgaline gidişe o kadar benziyor ki. Bir yandan TSK “kafes”leniyor, öte yandan iktidar cenahından işi iyice sağlam kazığa bağlamak için, “Ergenekon’da hukuk ihlalleri mi yapılıyor ne?” soruları ortaya atılıp, “desteğimizi çekeriz haaa” mesajı veriliyor…Beri yandan Dubai kriziyle “ölüm” gösteriliyor (Unutmayalım Ecevit iktidarını bir Anayasa kitapçığının fırlatılması ve ardından gelen ekonomik kriz silip-süpürmüştü), diğer taraftan Sarıgül parlatılıyor, Alevi partileri kuruluyor (Bu da CHP’yi bölme amaçlı Kemal Derviş rolü).

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ian Kelly, “Erdoğan’ı dört gözle beklediklerini” duyurdu. Bu ahval ve şeriatta onlar beklemeyecek de, biz mi bekleyeceğiz?!..Her şey olmuş, bitmiş. Bize de çene yormak düşüyor…

Keşke bir mucize olsa, Allahım son kez bu milletin yüzüne baksa da, bu ziyaret gerçekleşemese!..

Kaynak: Açık İstihbarat

Edelman Ne Söylüyor?
Fatma Sibel Yüksek

Türkiye'de ABD'nin nabzını tutabilen sadece iki gazeteci var.

Biri Taraf gazetesi genel yayın yönetmeni yardımcısı Yasemin Çongar, diğeri Milliyet gazetesi yazarı Aslı Aydıntaşbaş.

“ABD’nin nabzını tutabilen” derken, tabii ki “ABD’nin yansıtmak istediği nabzı” kastediyoruz. ABD kimseye öyle kendi istemediği nabızları tutturmaz. Tutulmasını istediği “nabzı” gösterir, ancak orayı tutabilirsiniz…

Aslı Aydıntaşbaş, bu çerçevede önemli bir gazetecilik icra etti ve ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Eric Edelman ile Washington’da görüştü.

Aydıntaşbaş’ın Edelman ile yaptığı röportaj, devlet içinde yaşanan akıl almaz karmaşadan dolayı adeta zihin erozyonuna uğramış olan Ankara’ya, şu durgun bayram gününde deyim yerindeyse bomba gibi düştü. Çünkü Edelman, Ergenekon davaları zincirinin en önemli halkası olan “darbe girişimi” iddiaları hakkında (yönlendirmeli beyanları ayıklayarak okuyacak olursak) oldukça önemli bilgiler vermekteydi.

Edelman bilindiği gibi 2003-2005 yılları arasında Ankara’da görev yaptı. ABD’nin Ankara’ya atadığı büyükelçiler arasında kuşkusuz en tartışmalı isimlerden biriydi.

Geçmişi hakkında internette dolaşan bilgiler etkili oldu, daha önce görev yaptığı ülkelerde yaşananlar etkili oldu; velhâsıl Büyükelçi ile Ankara’nın yıldızı bir türlü barışmadı. Ne hükümetle, ne askeri cenahla iyi ilişkiler kuramadı.

Edelman’a herkes bir tür güvensizlik duydu. Bu durumu gören ABD yönetimi de aslında çok başarılı bir istihbaratçı-diplomat olan bu elçisini 2 yıl içinde geri çekip yerine Ross Wilson’u atadı.

Edelman’ın görev süresi, Sarıkız ve Ayışığı adlı iki darbe girişiminin hazırlandığı söylenen yıllara rastlıyor. Edelman, aradan 5 yıl geçtikten sonra Aslı Aydıntaşbaş’a AKP Hükümeti’nin kendisini “TSK içinde bir darbe hazırlandığı” yönünde uyardığını söylüyor.

Edelman o zaman kendisine başvuran AKP’lilere ABD’nin elinde böyle bir istihbarat bulunmadığını söyledikten sonra, “Kaldı ki böyle bir girişim olsa bile biz destek vermeyiz, seçilmiş bir hükümetin darbe yoluyla alaşağı edilmesine karşı çıkarız” deyip yüreklerine su serpmiş. Edelman, TSK’dan kimsenin de kendisine bu konuyu getirmediğini belirterek, “Gelselerdi, ABD’nin seçilmiş hükümetlerin devrilmesi için anayasa dışı yollara başvurulmasına karşı olduğunu söylerdim” diyor.

Maşallah emekli büyükelçi, sanki ABD’nin “anayasa dışı yollarla hükümet devirmek” konusunda çok temiz bir sicili varmış gibi konuşmuş…

AKP de bu gerçeği bildiğinden, Büyükelçi’nin lafıyla kendini güvencede hissetmemiş olacak ki, yine Edelman’ın söylediğine göre birkaç kez “darbe hazırlığı var” diyerek Amerikan Büyükelçliğî’nin kapısına dayanmış.

Bu önemli röportajı yazarın Milliyet gazetesindeki sütununda okuyabilirsiniz, biz gelelim sorulara:

-Bir kere Edelman’ın AKP’lilere “Bizde böyle bir istihbarat yok” demesine inanalım mı? Ordu içinde bir değil hem de iki adet darbe planı olacak ve ABD’nin bundan haberi olmayacak öyle mi? Eğer ABD’nin haberi yoksa, böyle bir hazırlık gerçekten yok demektir; haberi var da “Bizde böyle bir bilgi yok” diyorsa, AKP’lileri oyalayıp göndermişler demektir…

-AKP’nin zırtp pırt Amerikan Büyükleçiliği’nin kapısını çalarak “darbe ihbarında” bulunması, “Bir darbe hazırlığı var ve biz sizin bu işle irtibatlı olduğunuzu biliyoruz” anlamına mı geliyor, yoksa “bir darbe hazırlığı var, aman bizi koruyup kollayın” demek mi oluyor? AKP’nin tiyniyetine baktığımızda ikinci olasılığın daha güçlü olduğunu görüyoruz.

-Edelman, “2004 kışı ve 2005 baharında AK Parti liderliğine yakın isimler birkaç defa darbe olabileceği kaygısını iletti. Ancak kaygının ötesinde ne olduğuna dair somut bir veri ya da kanıt yoktu” derken, iki ayrı darbe hazırlığının bütün detayları, Nokta dergisinin 29 Mart-4 Nisan 2007 tarihli sayısında, (yani AKP’lilerin Edelman’a gitmelelerinden tam 2 yıl sonra) nasıl yayımlanabildi? Tekrar sormak lazım, ABD bu kadar detaylı iki plandan gerçekten habersiz olabilir mi? Eğer öyleyse, vay Amerikan istihbaratının haline! Eğer haberlilerse ve AKP’lilere yalan söylemişlerse de Ergenekon davalarının bütün background’u bizzat planlayıcıları tarafından yavaş yavaş ortaya dökülüyor demektir. Yani, Özden Örnek’in meşhur günlükleri birilerinin elinde hazır durmaktaydı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni tasfiye noktasına getiren sürecin başlangıçı olarak da 2007 yılında ortaya çıkarıldı.

-Bizler, var olduğu iddia edilen bu iki darbe girişiminin, “demokrasi aşığı komutan”, dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök tarafından “çevreye rahatsızlık vermeden” TSK içinde uhuletle ve suhuletle bertaraf edildiğini, Paşa’nın Ergenekon savcılarına İzmir’de köfte-ekmek yiyerek verdiği ifadeden biliyoruz. Aydıntaşbaş, Edelman’dan bu konuda edindiği izlenimi, “Anladığım kadarıyla, Amerikalılar Ankara’da birçok kişi gibi o dönem binbaşı ve albaylar seviyesinde rahatsızlık ve bazı çalışmalar olduğu dedikodularını duymuş; ancak gerçekten komuta kademesinin içinde olduğu bir plan olduğuna ihtimal vermemiş. Genelkurmay Başkanı Özkök’ün liderliğine güvenmişler” sözleriyle aktarıyor.

Aydıntaşbaş ayrıca, “ABD’li yetkililerle sohbetlerine” dayanarak ABD’nin de, AKP’nin de dönemin Genelkurmay Başkanı Özkök’ün “ordudaki kontrol gücüne güvendikleri için” sorunu kendisine havcale edip kenara çekildiklerini söylüyor. Bu durumda insanın aklına, “Acaba Hilmi Özkök, bu darbe hazırlıkları meselesini, iki yıl sonra yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri için AKP nezdinde siyasi bir koz olarak kullanmış olabilir mi?” sorusu geliyor.

Edelman’ın verdiği ipuçları çok ama çok önemli.

Sorulara devam edelim..

ABD’nin hiç haberdar olmadığını söylediği, Türk Hükümeti’nin duyumlardan rahatsız olup Amerikan Büyükelçiliği’ne sığınmaktan başka çare bulamadığı bu iki darbeyi hazırlamakla birinci derecede suçlananlar, dönemin Jandarma Komutanı Şener Eruygur ile 1. Ordu Komutanı Hurşit Tolon. Her iki emekli general de halen Ergenekon davası sanığı. Sağlığını büyük ölçüde kaybetmiş olan ve bu nedenle mahkemelere gelemeyen Şener Eruygur’un savunma yapabileceği şüpheli.

Dolayısıyla, darbe iddiaları konusunda en doyurucu açıklamaları, ikinci Ergenekon davasının 2 numaralı sanığı Hurşit Tolon’un yapması bekleniyor. İşin garip tarafı, Özden Örnek’in günlüklerinde darbe hazırlıklarının en önemli aktörlerinden ikisi gibi görünen dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman ile Hava Kuvvetleri Komutanı İbrahim Fırtına’nın ne ifadelerine başvuruldu, ne sanık, ne de tanık yapıldılar. Kezâ, günlüklerin sahibi Özden Örnek de öyle…Darbe hazırlıklarının savcılar tarafından dosyadan “tefrik edilmesine” rağmen, “tefrikle” ilgili atılması gereken hiçbir hukuki adımın atılmadığını da biliyoruz. Yani, ne soruşturma sürdürülüyor, ne de takipsizlik kararı veriliyor. O tefrik dosyası Araf’ta öylece durup duruyor..Bugün yaşadığımız siyasi çalkantının bütün kaynağı olarak gösterilen iki darbe hazırlığı kala kala Hurşit Tolon ile Şener Eruygur’a kaldı. Peki Edelman’ın bu iki komutan ve adı darbe söylentilerine karışan diğer kuvvet komutanları ile ilgili olarak nasıl bir bilgi veriyor?

Aydıntaşbaş bu konuda, “Büyükelçinin anlattıklarından en çarpıcı olanı, darbe planladığı iddia edilen kuvvet komutanlarının kendisiyle birebir görüşmekten kaçınması, Amerikan elçiliğindeki davetlere gelmemesi ve hatta bazı durumlarda ABD elçisinin özel randevu talebini geri çevirmesi” diyor ve sorulması gereken soruyu da kendisi soruyor:

“Bu durum şaşırtıcı çünkü gerçekten darbe girişiminde olan bir grubun ilk yapmak isteyeceği şey, Washington’la sağlam bir ilişki kurmaya çalışmak olmaz mı?”

Edelman’ın yanıtı şöyle:

“2004’te komutanlardan gelen bu ilgisizliği 4 Temmuz Süleymaniye Çuval Skandalı’ndan kalma bir tavır olarak yorumladık. Ancak yeni bilgiler ışığında bu durumu kuvvet komutanlarının Genelkurmay Başkanı Özkök’ten çekinmesine; darbeyi engellemek isteyen Genelkurmay Başkanı ve İkinci Başkan Org. İlker Başbuğ’un karargâh dışı temaslar konusunda sıkı bir disiplin kurmasına bağladık”

Yani Büyükelçi, elinde istihbarat olmadığını söylediği darbe girişimi hakkında bu yorumu yapıyor. Sonuçta bütün kapılar Hilmi Özkök’ün kimselere “çaktırmadan” darbe ört bas etme konusundaki üstün yeteneklerine ve bu yeteneğe duyulan güvene çıkıyor. ABD’nin bir ordu komutanına bu kadar güvenmesi, “Nasıl olsa o halleder” deyip, istihbarat toplama zahmetine bile girişmemesi çok enteresan doğrusu..Peki, “her şeyi bilen adam” olarak Hilmi Özkök, neden “darbeyi bilip de yasal işlem yapmamaktan” dolayı hiç kovuşturmaya uğramamış? Yasalar, böyle bir durumda sorumlular hakkında soruşturma açılmasını emrederken, Özkök olayı neden ve nasıl “kendine has yöntemlerle” ört bas ediyor? Darbe suçuna karışmış olan üst düzey subaylar, neden hiçbir şey olmamış gibi görev sürelerini tamamlıyor ve YAŞ tarafından en üst rütbelerle emekli ediliyorlar? İlhami Erdil misali rütbelerinin sökülmesi gerekmez miydi? Bu komutanlar emekli oluyor ve taa ki Ergenekon soruşturmalarıyla ilişkilendirilene kadar kendilerine kimse dokunmuyor.. Ortada bir darbe suçu varsa, komutanlar hakkında soruşturma başlatmak için neden 4 yıl boyunca susuldu ve Ergenekon davalarının belli bir aşamaya gelmesi beklendi?

Sorulması gereken bir diğer soru da şu:

ABD Büyükelçiliğ’nin davetlerine icabet etmeyecek kadar Amerikan karşıtı olan bu “darbeciler” Türkiye’de hiç bir askeri darbenin NATO’nun ve Amerika’nın ilgisi, bilgisi ve desteği olmadan yapılamayacağını bilmeyecek kadar saf insanlar mı? Bu tarz anti- Amerikan darbelerin sadece Latin Amerika’da olabileceğini bilmiyorlar mı? Hem ABD’ye karşı bu kadar menfi hislere sahip olup hem de ordunun üst kademesi eliyle darbe yapabileceklerine nasıl inanıyorlar, akıllarını peynir ekmekle mi yediler?

Aydıntaşbaş, ABD Elçiliği’nin görüşme taleplerini geri çeviren “bazı kuvvet komutanlarının” yurtdışı gezilerinde ısrarla ‘Amerikalılarla temas kurma’ girişiminde bulunduklarını da yazmış ama bu eksik bilgilendirmede o kuvvet komutanlarının kimler olduğu ve ne gibi girişimlerde bulundukları bilgisi yok. Dolayısıyla, yazının bu satırını, “ABD’nin destek vermeyeceği bir darbenin başarılı olamayacağını nasıl bilmezler?” sorusunu etkisiz kılmak için araya ‘profesyonelce’ sıkıştırılmış bir satır olarak değerlendirmek durumundayız.

Velhâsıl, Edelman’a açılamalarından dolayı Türk kamuoyu olarak teşekkür borçluyuz. Amacı bunu yapmak mıydı bilmiyoruz ama söyledikleri, içinden geçtiğimiz karanlık koridoru bir parça olsun aydınlatmadı değil.

Devamını bekliyoruz...

Kaynak: Bursa Kent Gazetesi


Serdar Akinan
Dubai'yi Ergenekon çökertti

Yıllar önce Pakistan'ın ilk özel haber kanalı GEO TV'yi kurmak için Karaçi'ye gitmiştim. CNNTURK'ü kuran Amerikalı çekirdek ekip birkaç aylığına beni danışman olarak çağırmış ve Pakistan yollarına düşmüştüm.
Tamamı 'expat'lardan oluşan bir ekibin üyesiydim. Bazıları Musevi, bazıları Amerikalı, bazıları Güney Afrikalı, bazıları Norveçli; tıpkı o Hollywood filmlerindeki (Ocean's Eleven, Mission Impossible,vs) gibi konusunun uzmanı, arıza tiplerden oluşuyorduk.
Karaçi'de uzun namululu korumalarla dolaşmaya zorunluyduk.
Bırakın geceleri gündüzleri bile en basit alışverişleri yapmaya, çarşıya çıkışımız çok sert protokollere tabiydi.
Müslüman ve Türk olmak beni fazlasıyla bunaltmıştı.
Zira, Pakistan'da Türk olmak inanamayacağınız bir özgürlüktür.
Neyse, aradan aylar geçti ve Dubai'ye gidecek ekibe seçildim.
Asıl takım oraya gitti ve ana yayın stüdyolarını kurmaya başladık.
Tam da o günlerde Dubai yükseliyordu.
Anlatılamaz bir ihtişamla giydirilmiş; enerjik, vizyoner, gelecek yüzyılın tüm yükselen değerlerini vaat eden Dubai baş döndürücüydü.
Kaldığım otelin tam karşısında Palm inşaatı yeni başlamıştı.
Kısıtlı tatil günlerimden birinde araba kiraladım ve o dev alışveriş merkezlerini dolaşmak için yollara düştüm.
Air Condition'lı arabamla otobanda giderken sağ şeritte bir otobüsü yavaş yavaş geçmeye başladım.
İster istemez kafamı çevirdim ve camları açık o tuhaf otobüste bana boş; bomboş gözlerle bakan onlarca insanı fark ediverdim. Ayağımı gazdan çektiğimi anımsıyorum. Yavaşladım...
O otobüsle aynı süratte giderken, o dayanılmaz çöl sıcağında camları açık bu otobüste tek tip giyinmiş bunca yanık tenli insanla göz göze geldim.
Tek tek gözlerine; hallerine bakmaya başladım. O kadar sarsıcıydı ki...
Ertesi gün, o uçsuz bucaksız çöle serpili dev tesislerin; şantiyelerin, beşyıldızlı otellerin, alışveriş merkezlerinin etrafındaki palmiyelerin gölgelerine sığınmış insan lekeleri dikkatimi çekmeye başladı.
Dubai işte tam burada yükseliyordu.
Dubai; Ortadoğu'nun bu nadide incisi yoksul ülkelerden gelen yoksul amelelerin terlerinden inşa oluyordu.
Bakan gözlere kendini vaat eden 'yükselen değerler'.
Gören gözlere ise 'insanlığın yüzkarası' bir tablo.
O sıcağı ve nemi size nasıl anlatabilirim ki?
İslam'ın kendini iptal ettiği o dünyayı nasıl tasvir edebilirim?
O dayanılmaz sıcak ve nemde saatlerce çalışmanın ne demek olduğunu?
Mesai bittiğinde otobüslere binip, cehennem sıcağında, kontrollü gettolara transfer edilmenin ağırlığını?
'Modern hapishaneler'e giderken yanınızdan geçen Ferrari'lerin, jeep'lerin içindeki zengin Arapların kaçamak bakışlarına bakmaya mecali olmayan Müslümanların halini?
Dubai benim için İslam'ın iflasıdır.
'Küreselleşmeye eklemlenmiş İslam'ın sonu Dubai olacaktır' dediğimi hatırlıyorum.
Bugün Dubai batıyor.
Batmalı. Ve elbette batsın.
'Faiz haramdır' diyemeyen her mürşit ve her müridi batmaya mahkumdur.
Bunu haykıramayanlar azade değil.
Dubai bugün değilse yarın; onun benzeri rejimler ve ruhunu satmış sahte iktidarlar kesinlikle çökecek.
Müslüman kardeşlerini sömüren, Irak'ta milyonlarca insan, kadın çocuk demeden katledilirken sesini çıkarmayan ve işine bakan, paradan para kazananlar çökecek.
Vahşi liberalizme iman et sonra 'Allah' de!...
Allah senin belanı verir.
Önce bu dünyada sonra ahirette...
Ben demiyorum... Kur'an diyor...
Ah, pardon, belki Ergenekon'cular diyordur...
Zaten Dubai'nin bu acı verici ve şaşırtıcı çöküşü de Ergenekon'un planlarından biriydi...
Henüz ele geçmedi. Yakında bir bilgisayarın hard disc'inde şemasıyla çıkar. Şüpheniz olmasın.

Akşam

Yrb. Dönmez: Müslüman bunu yapmaz
16 Kasım 2009

Zir Vadisinde bulunan mühimmatla ilgili olarak yargılanmasına devam edilen Yarbay Mustafa Dönmez polisin tezgahına geldiğini iddia etti 'Hiç mi Müslüman yok aralarında? Türk polisi bunu nasıl yapar?'' dedi.
Yarbay Mustafa Dönmez'in, Ankara Yenikent'teki Zir Vadisinde bulunan mühimmatla ilgili olarak ''askeri eşyayı gizlemek'' suçundan yargılanmasına devam edildi.

Genelkurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesindeki duruşmaya başka suçtan tutuklu sanık Dönmez ile avukatı Gülten Güven katıldı.

Avukat Güven, Zir Vadisi'nde kazı yapılırken Jandarma ve Emniyet personelinin çektiği görüntülerin, müvekkilinin yokluğunda izlendiğini ifade ederek, bunun Ceza Muhakemesi Kanunu'na aykırı olduğunu söyledi ve görüntülerin duruşmada izlenilmesini istedi.

Değerlendirmede bulunan mahkeme heyetinin talebi kabul etmesiyle, Dönmez ve Güven, zabıt katibinin bilgisayarında görüntüleri izledi.

Dönmez ve avukatı, görüntülerin süreklilik taşımadığını, zaman zaman atladığını savundu. Avukat Güven, buna ilişkin mahkemeye yazılı bildirimde bulunacağını söyledi.

Duruşmada söz alan ve önceki celselerde söylediklerine benzer açıklamalarda bulunan Dönmez, vadide kazı yapılırken Jandarmanın çekim yapmasının polisçe engellendiğini kaydetti.

Mühimmatın bulunduğu kuyunun içinin görüntülenmediğini ifade eden Dönmez, o günlerdeki yağışlı havaya rağmen, mühimmatla çıkarılan gazetelerde ve yumurta kutularında nem dahi bulunmadığını söyledi.

Sapanca ve Zir Vadisi'nde mühimmat bulununca, önceleri hep aklanacağını düşündüğünü anlatan Dönmez, ''(O mühimmatı koyan inşallah Türk polisi değildir, MOSSAD'dır, CIA'dır) dedim. Hiç mi Müslüman yok aralarında? Türk polisi bunu nasıl yapar?'' diye konuştu.

Dönmez, ''polisin, çok detaylı tezgah kurduğunu'' ileri sürdü.

Dönmez ve avukatı, kazılara ilişkin kamera kayıtlarını yazıya döken bilirkişinin hatalı olduğunu savunarak, kayıtların, yeniden yazıya dökülmesini, ayrıca iki jandarma görevlisinin tanık olarak dinlenmesini talep etti.

Dönmez, kazı yapılırken çekim yapan 3 kanalın görüntüleri ile Jandarmanın yaptığı çekimin tamamının da dosyaya gönderilmesi talebinde bulundu.

Avukat Güven ise Zir Vadisi'nde, kazının yapıldığı tarihlerdeki hava durumu, kazıya temel oluşturduğu savunulan krokide avuç izi bulunup bulunmadığı ve mühimmatın tam olarak nereye ve kime teslim edildiğinin de aralarında yer aldığı bir dizi konunun araştırılmasını talep etti.

Mahkeme heyeti, aranın ardından, dosyanın geldiği aşama dolayısıyla taleplerin birçoğunu reddetti.

Heyet, dosyayı incelemek üzere isteyen Ergenekon davasını gören İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine, dosyadaki evrakın onaylı suretlerinin gönderilmesine, dosya aslının ise kararın ardından iletilmesine karar verdi.
haber7

22 Ekim 2009
Milliyet'in Ergenekon sanığı Ümit Oğuztan ile yaptığı röportaj:

Oğuztan, cezaevi günlerini, “Görüm, gece gündüz Kuran okuyor. Gürses rubailer yazıyor. Kerinçsiz sabaha kadar iddianameyi okuyor” diyerek anlattı

Birinci Ergenekon davası kapsamında 20 ay tutuklu kaldıktan sonra geçtiğimiz pazartesi günü tahliye edilen Ümit Oğuztan, cezaevi günlerini Milliyet’e anlattı. Hüseyin Görüm ve Kahraman Şahin’le aynı koğuşta kaldığını söyleyen Oğuztan, cezaevi ortamını, “AB ve ABD tipi tecrit kampları” olarak nitelendirdi. Cezaevinin insanların ruh halini çok etkilediğini belirten Oğuztan, “Hiç namaz kılmayan insan namaz kılmaya başlıyor. Emin Gürses, Ömer Hayyam’dan ilham alarak rubailer yazmaya başladı. Hüseyin Görüm, gece gündüz Kuran okuyup, Mekke’nin fethinin kendisine nasip olması için Allah’a yalvarıyor” diye konuştu.

Ergenekon davasının kilit ismi Tuncay Güney’in eski iş arkadaşı olan ve Güney’le birlikte İstanbul Emniyeti’nde işkence gördüğü yönünde iddialar bulunan Oğuztan, Tuncay Güney konusunda, “Yurtdışına gittikten sonra da hiçbir temasım olmadı” demekle yetindi.

‘Tabutun içinde gibiyiz’

Oğuztan, cezaevini şöyle anlattı:

“Benim yaşadığım Kartal, Kocaeli ve Silivri cezaevleri insan onuruna uygun hale dönüştürülmüş tecrit kamplarıydı. Kelimenin tam anlamıyla AB ve ABD tipi tecrit kampları... Bol yağlı değil, aşırı yağlı yemekleri, kimsesizliği, romatizma garantili soğuk koğuşları ve rutubetiyle mükemmelleştirilmiş tecrit hücreleri... Bence gelecek yüzyıllara kalacak ibret müzeleri... İnsan beş yıl boyunca o yemeği yese, daha sonra serbest kalsa bile o yemekler yüzünden ölür.

Güler yüzlü ama ciddi ve şüpheci infaz memurları arasında arkeolog olanlar bile vardı. Her şey kitabına uygun yapılıyor. Bir büyük tabutun içinde ağır ağır hiç farkına varmadan ölüyorsunuz.

Doç. Ümit Sayın’ın annesi, oğlunu göremeden gözleri açık öldü ve kimse bundan rahatsızlık duyup vicdanı sızlamadı. Ümit Sayın’a, annesinin öldüğü çok sonradan söylendi. Şimdi çok ağır bir travma geçiriyor.”

‘Veli Küçük şaşkın ama’

Oğuztan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Cezaevi insanları yazar ve şair yapıyor. Hayatında hiç namaz kılmayanlar, namaza başlıyor, hayatında hiç Kuran’ı Kerim okumamış Müslümanlar gece gündüz Kuran okuyor. Mesela koğuş arkadaşım Hüseyin Görüm gece gündüz Kuran okuyup, Mekke’nin fethinin kendisine nasip olması için Allah’a yalvarıyor. Emin Gürses bir bilim adamı... Suçsuzluğunu anlatabilmek için Ömer Hayyam’dan ilham alıp rubailer yazmaya başladı.

Kahraman Şahin, sazı ve bozlaklarıyla cezaevinin beton ve demirlerini çınlatıyordu. Veli Küçük başına gelenlerden şaşkına dönmüş durumda ama çok dirençli ve kendine olan güveni tam. Kemal Kerinçsiz sabaha kadar iddianameyi ve eklerini okuyor.

Doğu Perinçek, sanık sandalyesinde oturuyor olsa da büyük bir inat ve özgüvenle gladyonun yargılanması için mücadele ediyor.”

10 Kasım 2009
Osman Yıldırım, Danıştay saldırısı emrini Arslan'a Veli Küçük'ün verdiğini söyledi

Danıştay ve Cumhuriyet gazetesine yönelik saldırılara ilişkin dava ile birleştirilen birinci ''Ergenekon'' davasının tutuklu sanıklarından Osman Yıldırım, ''Cumhuriyet gazetesine yapılan eylemlerde işi veren Veli Küçük'tür, bombaları veren Muzaffer Tekin'dir'' dedi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki salonda yapılan yargılamanın bugünkü duruşmasında, mahkeme heyetine başkanlık yapan üye hakim Hasan Hüseyin Özese tarafından Osman Yıldırım'ın daha önce verdiği ifadelerin okunmasına devam edildi.

Bu ifadelerine ilişkin söz verilen Yıldırım, ''İfadelerimdeki doğru olmayan kısım, Cumhuriyet gazetesine yaptırdığım eylemleri inkar etmemdir'' dedi.

Yıldırım, ''Alparslan Arslan'ı kullananlar Veli Küçük'tür, Muzaffer Tekin'dir. Bunları üstü de Şener Eruygur, Hurşit Tolon ve Fikri Karadağ'dır'' şeklinde konuştu.

Hakim Özese'nin ''Bunu nereden biliyorsun?'' sorusuna Yıldırım, ''Sürekli bana gelen adamı kimin kullandığını bilmeyecek miyim?'' dedi.

Yıldırım, Cumhuriyet gazetesine yapılan saldırı konusunda da ''Cumhuriyet gazetesine yapılan eylemlerde işi veren Veli Küçük'tür. Bombaları veren Muzaffer Tekin'dir'' şeklinde iddialarda bulundu.
aktifhaber

ERGENEKON’UN SIZAMADIĞI TEK YER NERESİ?

Vatan yazarı Mustafa Mutlu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısının da “Ergenekon şüphelisi” sayılmasından sonra, Ergenekon’un sızamadığı tek bir kurum olduğunu yazdı.

İşte Mutlu’nun bugünkü yazısının o bölümü ve Ergenekon’un sızamadığı kurum:

“Bazı üniversitelerin ve rektörlerin, Ergenekoncu ilan edilmesinin üzerinden yıl geçti...

Ergenekoncu (!) gazeteciler, yazarlar, polisler zaten içeride...

Sendikacılar da Ergenekoncu, iş adamları da...

Emekli askerleri unutmamak lazım; ama görüyoruz ki halen görev yapan subaylar da aynı suçlamayla karşı karşıya...

Yani; Türk Silahlı Kuvvetleri de “şüpheli...”

Geriye ne kaldı?

Hâkimler, savcılar...

Yargının İstanbul’daki en üst düzey temsilcisi İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın da “Ergenekon şüphelisi” olduğunu öğrendik önceki akşam...

Onu geçtik; Yargıtay Başkanı için bile aynı kuşku varmış!

***

Sorum çok basit:

Ülkenin bütün kurumlarına sızan ve bu kadar güçlü olan Ergenekon, bir tek AKP’ye mi sızmayı beceremedi?

Neden bir AKP’li bile Ergenekoncu olmakla suçlanmıyor?”

Odatv.com

Yıldırım'dan Tekin'e: Benim üzerimden İslâm'a saldırıyorsunuz

Danıştay ve Cumhuriyet Gazetesi'ne yönelik saldırılara ilişkin dava ile birleştirilen birinci Ergenekon davasının 123. duruşması İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri'de görüldü.

Duruşmada sanık Osman Yıldırım, savcı ve bazı sanıkların sorularını cevapladı. Savcı Nihat Taşkın'ın, "Bir gazete binasına 3 bomba atılması için vaat edilen 500 bin dolar çok değil mi?'' şeklindeki sorusuna, "Gazeteye o kadar paranın az olduğunu düşünüyorum.'' cevabını verdi. Savcının "İsmail Sağır ve Erhan Timuroğlu neden sizin hakkınızda 'bu itirafçı, yalan söylüyor' diyorlar?'' şeklindeki sorusunu üzerine, "Allah insanı cahil insanlarla muhatap etmesin. İtiraf eden Alparslan Arslan'dır. Timuroğlu ve Sağır ile onların tanımadıkları kişilerin isimlerini veren kişi Arslan'dır.'' dedi.

Savcıların sorularının tamamlanmasının ardından sanıklardan Muzaffer Tekin de Yıldırım'a sorular yöneltti. Yıldırım, Tekin'in Ataşehir'deki evden bombaları nasıl aldığı, bombaların tipi ve renklerinin nasıl olduğu şeklindeki sorularına, aynı tip ve aynı renkte 3 bomba olduğunu, kendisinin önce sehpaya koyulan 2 bombayı, Alparslan Arslan'ın da üçüncü bombayı aldığını, el bombalarının siyah renkli ve parça tesirli olduğunu söyledi. Yıldırım, Tekin'in "Siz Alparslan Arslan ile aynı görüşte, imanlı, inançlı, dindar insan mısınız? Ankara'daki duruşmada, şeriat istediğinizi söylediniz.'' sözleri üzerine de şöyle konuştu: "Ben şeriatın gelmesini istemedim. Arslan, dindar bir insan değildir. Devletini sevdiğini hissediyordum. Sadece bu açıdan aynı görüşte olabiliriz. Bende bir değişim yok. Ankara'da hazırlanan tezgâh ve oyun karşısında hâlâ 'Elhamdülillah Müslüman'ım' demeye çekiniyorum. İslamiyet'e, Müslümanlığa niçin bu kadar kin duyduğunuzu anlamış değilim. Bunu benim üzerimden niye yapıyorsunuz?''

MÜSLÜMAN'IM, KÖKTEN DİNCİ DEĞİL!

Muzaffer Tekin'in, Müslüman olduğunu söylediğini, ancak ifadelerinde değişiklikler bulunduğunu belirtmesi üzerine Yıldırım, "Ben Müslüman'ım diyorum, bunlar beni köktendinci ilan ediyor. Sonra da turizm işi yaptığımı söylüyorum. Alparslan dindar değil. Müslümanlık sıfatıyla TSK'yı, yargıyı tehdit ediyor.'' diye konuştu.

Ergenekon ismiyle faaliyet gösteren sizsiniz

Muzaffer Tekin'in yönelttiği sorulardan biri de 'Ergenekon örgütünün varlığını bilip bilmediği'ydi. Yıldırım, "Ergenekon'u biliyorum, örgüt olup olmadığını bilmiyorum.'' şeklinde konuştu. Tekin'in "Bu örgütün üyesi misiniz?'' sorusunu ise "Değilim'' şeklinde cevaplandırdı. Tekin'in "Üyesi olmadığın halde nereden varlığını biliyorsun? Danıştay cinayeti Ergenekon işi diye nasıl bilgi veriyorsunuz?'' demesi üzerine Yıldırım, "Ergenekon ismiyle faaliyet gösteren sizsiniz. Alparslan Arslan seninle hareket eden bir insan.'' karşılığını verdi. Muzaffer Tekin'in "Bunu somut olarak ortaya koyar mısın? Hayatımda ilk defa seni, bu salonda gördüm.'' ifadesini kullanınca Yıldırım, "Ben seni her yerde gördüm.'' dedi.

BİRBİRLERİNDEN ÖZÜR DİLEDİLER

Yıldırım, geçmişten bugüne kadar yaptıklarını devlete yıkmadığını, çıkar amaçlı suçları devlete yıkan insanlar gibi olmadığını savundu. Tekin, "Neden bu kişiler size eylemi yaptırdılar? Askerler de var. Bombaları niye onlara attırmıyorlar diye sormadın mı?'' diyerek yüksek sesle sorusunu yöneltti. Yıldırım'ın da "Sesini yükselterek konuşma.'' demesi üzerine Tekin, "Bana talimat veremezsin. Mahkeme aracılığıyla soru soruyoruz.'' dedi. Başkan Şengün de Yıldırım'a, "Senin de sesini yükselttiğin, çok yukarı çıktığın oluyor. Heyecanlandı. Sen üzerine alınma.'' diye konuştu. Bunun üzerine Yıldırım ve Tekin birbirlerinden özür diledi.

BÜŞRA ERDAL İSTANBUL
14 Kasım 2009, Cumartesi

Müftü babanın darbesever oğlu olur mu?
Şamil TAYYAR
stayyar@stargazete.com

Demokrasye Müdahale Planı’nı hazırlamakla suçlanan Albay Dursun Çiçek’in tutuklandığı gece Kanal 24’de Ahu Tanrıkulu’ya bağlandığımda, “deja vu” ihtimalinden sözettim.
Dedim ki: “4-5 ay önce hakim değişti tutklandıktan kısa süre sonra serbest bırakıldı. Şimdi yeni hakimler gelir, serbest bırakır mı, deja vu olur muyuz bilemem. Ama sıkıntılı bir süreç...”

Çok geçmeden albayımız serbest bırakıldı. Gerekçe, delil yetersizliği...

Toplum halinde deja vu hali...

Bu kararla, Çiçek sadece tahliye olmadı, Ergenekon soruşturmasına tehlikeli bir çentik atıldı. Çünkü tutuklamaya ilişkin ilk kararın esastan bozulması, şüpheli sıfatıyla hakkında yürütülen soruşturmayı yaraladı.

Toplumdaki yaygın kanaat, Genelkurmay’ın daha önce olduğu gibi şimdi de Albay’ı Ergenekon davasından tereyağdan kıl çeker gibi çekip aldığı yönündedir.

Yani, Genelkurmay, Çiçek’ini kopartmadı...

Ergenekon medyası da üzerine düşeni yaptı, çimleri ezdi ama çiçeğine sahip çıktı.

Ergenekon taifesinin yeni yol arkadaşı Ahmet Hakan bile genç sivil oğlu üzerinden Dursun Çiçek’in kerametine sığındı. Diyor ki: “Böyle bir evlat yetiştiren baba darbeci olur mu?”

Bu zavallı mantıkla hareket edecek olursak, evlatlarına bakıp suçlu babaları affetmek gerekirdi herhalde.

Kaldı ki, bu tazeciğe sormak gerekir: “Müftü bir babadan senin gibi evlat peydah oluyorsa Albay Dursun Çiçek ile oğlu arasında kurduğun korelasyonun ne gibi mantıki açıklaması var?”

Neyse...

Mevzumuza devam edelim. Ayrıca bu algının iki ayrı yansıması olacaktır. Birincisi, cezaevindeki Ergenekon sanıklarının uzun süredir cevap aradıkları “neden biz” sorusudur.

Emin Gürses ve Zekeriya Öztürk başta olmak üzere kimi sanıkların Genelkurmay’a yönelik güvensizlik belirten açıklamalarını hatırlıyor olmalısınız.

Yine Cumhuriyet Yazarı Hikmet Çetinkaya’nın CNN Türk’te katıldığı Medya Mahallesi Programı’nda söyledikleri hala hafızalarda: “Faraza Mustafa Balbay suçlu, kendisi içeride, örgüt yöneticisi olmakla suçlananlar Kadıköy’de cafede oturuyorlar.”

İma ettiği isim, emekli Orgeneral Şener Eruygur...

Sadece o mu? Hurşit Tolon, Mehmet Haberal, Yalçın Küçük... Örgüt yöneticisi olmakla suçlananlar dışarıda, iddianamede örgüt üyesi olduğu iddia edilen isimler cezaevinde...

Başka bir ifadeyle, Ergenekon davasının zencileri, haklarındaki daha hafif suçlamalara rağmen çile dolduruyor.

Umarım, bu yaşananlar ders çıkarırlar.

Sorunun diğer boyutu, artık herkesin kartlarını açması ve oyuna müdahale olmasıdır. Siyasi iktidar, yeni duruma göre hamle yapmazsa, hem çetelerle mücadelede pozisyon kaybedebilir hem hakkında ikinci kez dava açılması riskiyle karşı karşıya kalabilir.

Uzlaşarak değil çatışarak ayakta kalacaklarını iyi hesaplayamazlarsa, felaket senaryosuna hazır olsunlar.

Artık, hesaba Genelkurmay’ı da dahil etsinler.

17 Kasım 2009 11:22
Perinçek'ten Cumhuriyet'e Mesaj
Osman Yıldırım'ın ifadesinin Cumhuriyet'te oluş tarzını beğenmeyen Perinçek, Cumhuriyet gazetesine açık mektup gönderdi..

Osman Yıldırım'ın sözlerinin Cumhuriyet Gazetesi'nde, “Saldırı işini Küçük verdi” başlığı ile çıktığını hatırlatttı, “Cumhuriyet'in tutumu utanç vericidir” dedi.

Ergenekon Terör Örgütü'nün yöneticisi olduğu iddiasıyla tutuklanan İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek, Cumhuriyet Gazetesi'ne ateş püskürdü. Perinçek, Danıştay ve Cumhuriyet gazetesine yönelik saldırılara ilişkin dava ile birleştirilen birinci ''Ergenekon Terör Örgütü'' davasının 121. duruşmasında tutuklu sanıklarından Osman Yıldırım'ın, ''Cumhuriyet gazetesine yapılan eylemlerde işi veren Veli Küçük'tür, bombaları veren Muzaffer Tekin'dir'' şeklindeki sözlerinin Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanmasından rahatsız oldu ve Cumhuriyet gazetesi yöneticilerine bir açık mektup gönderdi.

“CUMHURİYET'İN TUTUMU UTANÇ VERİCİ”

Perinçek'in, halen Cumhuriyet Gazetesi'ni yayınlayan Cumhuriyet Vakfı Başkan Yardımcısı olan Alev Coşkun'a gönderdiği açık mektubunda, Osman Yıldırım'ın sözlerinin Cumhuriyet Gazetesi'nde, “Saldırı işini Küçük verdi” başlığı ile çıktığını hatırlatarak, “Cumhuriyet'in tutumu utanç vericidir” dedi.

“İLHAN SELÇUK, OBAMA'DAN MEDET UMUYOR”

Doğu Perinçek, Cumhuriyet Gazetesi yazarı Ümit Zileli'nin, tutuklandığı zaman kendisi için yazdığı dayanışma yazısının ilk basımdan sonra gazeteden çıkarıldığını, Cumhuriyet'in avukatlarının ilk duruşmalarda F. Savcıları ile aynı tavrı paylaştıklarını, Cumhuriyet Gazetesi başyazarı İlhan Selçuk'un da, Amerikan Başkanı Barack Obama'dan medet uman tavrın başını çektiğini yazdı. Doğu Perinçek, Ergenekon soruşturmasını yürüten Cumhuriyet savcılarını “Beşiktaş Terör Örgütü”nün içinde olmakla itham etti.

İŞTE O MEKTUP
Doğu Perinçek'in, İP'in yayın organı olan Aydınlık Dergisi'nde yayımlanan ve “Cumhuriyet Yöneticileri! Tehlikenin farkında mısınız?” başlıklı mektubu şöyle:

“11 Kasım 2009

Sayın Alev Coşkun, Aziz Dostum,

Bugün Cumhuriyet'i açtım. İki yıldır aynı uygulama. Artık size yazmaya karar verdim. Cumhuriyet gazetesinin Ergenekon haberleri, Fethullahçı Gladyo'nun istediği yöndedir. Başlıklar, vurgular, aylardır hep bu yönde.Bugünkü altı sütun başlık: “Saldırı işini Küçük verdi.”

İrticayı aklamak için tam da F. Savcılarının ısmarladığı başlık!

Beşiktaş Terör Örgütü, yandaş medyaya bu başlığı attırdı!

(…) İyice bir düşünmeli Cumhuriyet yöneticileri:

Tehlikenin farkında mısınız?

“YALNIZ BUGÜN DEĞİL BAŞINDAN BERİ BÖYLE…”

(…) Cumhuriyet, Danıştay cinayetinin Ulusalcı, Cumhuriyetçi kesim üzerine yıkılması tertibine katkıda bulunuyor. Yalnız bugün değil. Başından beri böyle.

Bu tertibin en başına dönelim. Cumhuriyet Haber Merkezi, İlhan Selçuk ve biz gözaltına alındıktan sonra bile ısrarla “Ergenekon Terör Örgütü” diye yazıyordu, tıpkı Zaman gazetesi, tıpkı Samanyolu TV, tıpkı Vakit vb gibi.

İlhan Selçuk, istediği kadar “Ergenekon Tertibi” diye yazsın, onun söylemi köşesinde kaldı.

Cumhuriyet Haber Merkezi, tertip gerçeğini değil, Ergenekon tertipçisi Fethullahçı Gladyo'nun senaryosunu benimsedi.

Bunlar hakikattir!

Gazeteleri incelerseniz, görürsünüz, görmüş olmalısınız.

Cumhuriyet'in Ulusalcıları, bu tavra niçin göz yumuyor?

Tertibin kendi üzerine gelmesini önlemenin veya Mustafa Balbay kardeşimizi “kurtarmanın” bu yöntemle mi olacağını sanıyorlar?

Bu beklentinin zavallılığı bir yana hayal kırıklığıyla sonuçlanacağını da yine tecrübeyle öğrenirler.

(…) Kurtuluş Savaşı'nda İngiliz'in istediği başlıkları atarak, İngiliz'den kurtulmak gibi bir tavır bu!


ÜMİT ZİLELİ'NİN DAYANIŞMA YAZISINI ÇIKARTTINIZ!

(…) Ümit Zileli'nin tutuklandığım zaman benim için yazdığı dayanışma yazısı da ilk basımdan sonra gazeteden çıkarıldı. Biz Tekirdağ Cezaevi'nde okuduk, İstanbul ve Ankara basımında yoktu.

Bilmiyorum, İlhan Selçuk'un oluruyla mı?

Cumhuriyet'in avukatları ilk duruşmalarda F. Savcıları ile aynı tavrı paylaştılar. Gazete yönetiminin bilgisi dışında olabilir mi?

Cumhuriyet Haber Merkezi'ni kimler yönetiyorsa, tanımıyorum, Genel Yayın Yönetmeni kuşkusuz bu uygulamanın içinde, başka türlü olmaz. Onu da pek tanımam.

Ben sizi ve Sayın İlhan Selçuk'u tanırım.

Fethullahçı Gladyo, tertibi dizginsiz yürütüyor ve Cumhuriyet'ten “uzlaşma” mesajları.

CUMHURİYETİ OBAMA MI KURTARACAK?

Kahpelere ve tertipçilere boyun eğerek mi Cumhuriyet kurtarılacak?

Obama'nın Cumhuriyet'i olmaz mı o zaman?

Nitekim Obama geldiği zaman Anıtkabir merdivenlerine mendil açıldı. Obama neredeyse “Atatürkçü” ilan edildi. Herkes gördü. Ne yazık ki, Obama'dan medet uman o tavrın başını İlhan Selçuk çekti.

Bu eski bir hastalık! ABD ile işbirliği yaparak “irticaya karşı mücadele” umudu!

Bu mektubu Sayın İlhan Selçuk'un okumasını da isterim. Sağlık durumunu tam bilemediğim için, ona yazmadım.

Bu Obama beklentilerini temizlemeden hiçbirimizin hiçbir yere gitmeye hakkı yok.

İRTİCA MEDYASIYLA PAYLAŞILANLAR

Şu an televizyonlarda irtica gazetelerinin Ergenekon duruşması başlıkları veriliyor.

Cumhuriyet, Zaman, Vakit, Star, Bugün vb. aynı başlıkları atmış! AYNI!

(…) Cumhuriyet'in tutumu açık belirteyim utanç vericidir.

(…) Yazdıklarımı Sayın İlhan Selçuk başta olmak üzere, herkese okuyabilir, örneğini verebilirsiniz. İlhan Selçuk Ağabeye bir an önce iyileşmesi dileğimi ve saygılarımı da bildirmenizi rica ederim. Candan dostluk ve saygıyla.”

Kaynak: Vakit

TARAF'A BELGELERİ KİM GÖNDERİYOR?

Habertürk gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı, köşesinde kendisine gelen bir mektubu yayınladı. Şemdinli İddianamesi gündeme geldiğinde dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun hakkındaki bir bilgiyi manşete taşıdığını anlatan Altaylı, bu kez Uzun’dan gelen mektubu okuyucuları ile paylaşıyor. İşte Ergenekon’u anlatan o mektup:

“Sayın ALTAYLI,
Önce kendimi tanıtayım: Sabri UZUN, Emniyet Genel Müdürlüğü Merkez Emniyet Müdürü’yüm. 22 ve 23Mart 2006 tarihli “İlk kelle verildi” başlıklı yazınıza konu olan “kelle” benim.
SayınALTAYLI, 17 ve 18 Kasım 2009 tarihli yazılarınızda, “Bence bu çalışmalar 1 kişinin ürünü falan değil”, “Bütün bunları toplayan ve yazan geniş bir ekip var”, “Bence ihbarcı subay falan yok” cümlelerini içeren yazılarınızdaki anafikirlere katılıyorum.
Bir oluşum var (!), bu oluşum, son günlerde “subay” kimliğine bürünerek, Ergenekon Soruşturması’yla ilgili habire mektuplar yazıyor... Her nedense kendisi ortaya çıkmıyor... Çok da vatanperver görünüyor... Tüm Türkiye’yi peşinden koşturuyor!..
Sayın ALTAYLI, Türkiye’nin “Ergenekon” adını taktığı şeyle (asla terör örgütü demedim, demiyorum, diyemeyeceğim), 14 Haziran 2001 günü tanıştım. 2006 yılı Ocak veya Şubat ayında tekrar karşıma çıktı.
Evet, o tarihlerde, “Bütün bunları toplayan, yazan geniş bir ekip var” diye düşündüm, inceledim, gördüm...
Bu kişiler kim biliyor musunuz?
Hani, 23Mart 2006 tarihinde, sizin yönetiminizdeki Sabah Gazetesi’nde “Uzun’u yakan bilgi notu” başlıklı haberde konu edilen, Sabri UZUN tarafından hazırlandığı, hükümet makamlarına verildiği öne sürülen bilgi notu vardı ya, işte o notu hazırlayanlar, şimdi (subay kimliğine bürünerek) Genelkurmay Başkanlığı hakkında bilgiler veriyor.
İşte, bu yazı yayınlandığında, benim ciğerim yandı. Tüm ülkeye, Sabri UZUN kurumlar aleyhine düzmece raporlar hazırlayan, üstelik, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na değil de bir cemaate bağlı insan olarak tanıtıldı. O bilgi notunu hazırlayan, size ulaştıran, yanıltan, kendi amaçları doğrultusunda kullanan kişiler, sonra başka bir ihbar mektubuyla (Trabzon’a gönderilen) Ergenekon (!) başlattılar...
Ben, 23 Mart 2006 günü, Sabah Gazetesi Ankara Temsilcisi Sayın Aslı AYDINTAŞBAŞ’a gittim.
Bu Bilgi Notu denilen belgeyi, İstanbul’dan, Gazete’nin merkezinden temin etmesini istedim; kendisinde bir kopyasının bulunduğunu söyledi; verdi.
İşte o gün, benim hazırladığım öne sürülen belgeye ulaşmış oldum.
O Bilgi Notu, Sabri UZUN’un görevden alınması için (birileri tarafından) hazırlanmıştı. Aynı kişiler, o günlerde “Bir subayın dedesinin Yahudi olduğunu, mezarının İsrail’de bulunduğunu” bir internet sitesinde yayınlamışlardı.
Sabah Gazetesi’nin haberi üzerine hiçbir makam sahibinin ortaya çıkıp, “Sabri UZUN böyle bir Bilgi Notu hazırlayıp bize vermedi” diye açıklama yapmadığı gibi, Sabri UZUN hakkında idari soruşturma da yapmadılar...AllahAllah!..
Fatih Bey, siz, 20 sene içinde Türkiye bölünür diyorsunuz ya, o bölünmenin başlangıç tarihi,
“Uzun’u yakan Bilgi Notu” yazısının yayınlandığı gündür...
Başarılar dilerim.“

Odatv
20 Kasım 2009


Şamil Tayyar
Star Gazetesi
O Albayın Sırrı
23 Kasım 2009

Pazartesi 06:22Albay Belgütay Varımlı’nın ölümü, resmi kayıtlara “intihar” olarak geçti. Ama kamuoyu, bu ölümü şüpheli buldu.

Zihinlerde “cinayet” şüphesine yol açan temel neden, albayın Ergenekon sürecindeki rolü ve intiharın çok ağır bir günah olduğunu bilecek kadar inançlı olmasıydı.

Bakın devre arkadaşı emekli Yarbay Tevfik Diker ne diyor: “Onu Ergenekon öldürdü, TSK’da sırlara vakıftı, darbe planlarını biliyor, Hilmi Özkök’e anlatıyordu. Savcı Zekeriya Öz olaya el koysun.”

Albayla 1 yıl mesai arkadaşlığı yapan eski bir silah arkadaşından (H.İ.T) da mesaj aldım: “Sizden istirhamım, intihar süsü verilerek şüpheli bir şekilde ortadan kaldırılan Albay Belgütay Varımlı cinayetine eğilmeniz.”

Gerçekten, intihar değil, cinayet olabilir mi?

Komplo teorisi üretecek değilim. Birçok önemli ve kritik şahıs gibi albay da intihar edebilir, kazaya kurban gidebilir. Gerçek olan şudur, zihinleri bulandıran sorulara cevap bulmadan dosya kapatılırsa, “< span class="text7" style="line-height:11,5px">intihar” tespitine kimseyi inandıramazsınız.

Albayı tanıyalım

Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral İlhami Erdil’e cezaevini yolunu açan, Ergenekon’un ortaya çıkarılmasında önemli rol oynayan, Özel Kuvvetler ve İstihbarat’ta önemli operasyonlara katılmış Albay Varımlı ile 2007 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce telefonla tanıştım.

Vesile olan, devresi Tevfik Diker’di.

Gönlü, eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün Cumhurbaşkanlığındaydı. Hükümetin, Özkök’ü Çankaya’ya aday gösterilmesini istiyordu. Hatta bu konuda hükümetle bir temas kurulduğunu ve aday gösterilme ihtimalinin yüksek olduğunu söylüyordu.

Darbelere direnmiş ve demokrasiye sahip çıkmış bir generalin Cumhurbaşkanı seçilmesinde hiçbir beis görmediğimi, ancak hükümette böyle bir niyet beyanına rastlamadığımı ifade ettim. Ayrıca, tüm olumlu yanlarına rağmen asker kökenli olması nedeniyle konjonktürel olarak Özkök’ün şansının düşük olduğunu anlattım.

Sizi dinliyorlar

Aradan zaman geçti, köprünün altından epeyi sular aktı. Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı seçildi. Ergenekon süreci başladı.

Bir gün Albay aradı, dedi ki: “İstanbul’dayım. Sırf sizinle görüşmek için Ankara’ya geleceğim. Ne zaman müsait olursunuz?”

Randevulaştık, gazetedeki odamda buluştuk. Yüzünü ilk defa o zaman gördüm. Dikkatimi çeken husus, buluşuncaya kadar iki üç kez görüşme saatini değiştirmesi, farklı telefonlardan araması ve büroya gelene kadar sıkça araç değiştirmesiydi.

Oturur oturmaz, daha cümleye başlamadan el yazılı bir kağıt uzattı: “Takip ediliyorsun, telefonlarınız dinleniyor, telefon ve elektrik hatlarını kontrol ettir, dikkatli konuş.”

Sonra, görüşebileceğimiz başka bir oda olup olmadığını sordu. Büroda boş başka bir oda buldum, oraya geçtik. Bu esnada cep telefonlarını bıraktırdı, ceketimi çıkarttırdı, göz ucuyla dinleme cihazı olup olmadığını kontrol etti.

Hakkını helal etsin, itiraf etmeliyim, o an içimden şöyle geçti: “Nerden çattık bu deliye?”

Namaz kılıp ayrıldı

Fakat konuştukça, bond çanta

sındaki belgeleri çıkarıp anlattıkça, neden bu kadar ihtiyatlı olduğunu daha iyi anladım.
Çantasında ayrıca çok sayıda fotoğraf vardı. Kar maskeli katıldığı bazı operasyonlarda çekilmiş fotoğraflar dikkat çekiciydi. Temizlik görevlisi gibi çalıştığı bir cami avlusundaki sakallı ve elinde (saplı) süpürge bulunan fotoğraf, bunlar arasındaydı.

İlhami Erdil soruşturmasını nasıl başarıyla sonuçlandırdığını, Sarıkız darbe senaryosunu nasıl engellediğini, Hilmi Özkök’ün o süreçteki rolünü ayrıntılı olarak anlattı.

Sohbetin sonunda şöyle dedi: “Yazılarını takip ediyorum. Allah rızası için çok önemli işler yapıyorsun. Sana yardımcı olmak istiyorum. Şimdilik beni tanımanı istedim. İleride çok önemli belgeler vereceğim.”

Ayrılırken namaz kılabileceği bir yer sordu. Kendisine gösterdiğimiz odada öğle namazını kıldıktan sonra ayrıldı.

O Albay benim

Kısa süre sonra yine aradı. Yine aynı kuşkucu yollardan sonra büroda buluştuk. “1 Numara” olarak tarif ettiği emekli generalin Tercüman Gazetesi’nde yayınlanan bir köşe yazısı üzerine aldığı notu gösterdi.

Not, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’a yönelik ve sitem doluydu. Albay, Ergenekon taifesinin Büyükanıt’tan memnun olmadığını ve hayal kırıklığı yaşadığını anlattı.

Bir başka buluşmada Albay, “Operasyon Ergenekon kitabında Sarıkız’ı deşifre eden bir albayın mektubundan söz ediyorsun ya o albay benim” dedi.

Dondum kaldım. Devam etti: “Darbeler konusunda hükümeti sürekli uyardım. Hilmi Paşa (Özkök) olmasaydı Türkiye bugün çok farklı olurdu.”

Birkaç defa daha ziyaretime geldi. Çok aktifti, kuşkucuydu, Ergenekon süreciyle yakından ilgiliydi. Bir ricada bulundu, ama iki parçalıydı: “Beni Başbakan Erdoğan ve savcı Zekeriya Öz’le görüştürebilir misin?” Ergenekon’la ilgili hem başbakanı hem savcıyı yüz yüze bilgilendirmek istediğini söyledi.

Bunun mümkün olmadığını anlattım: “Başbakanlık Özel Kalem’i veya danışmanlarını arayarak not bırak, ben de ricacı olayım ama ötesinde yapabileceğim bir şey yok. Savcıyla bir defa görüştüm, o da ifade vermeye gittiğimdeydi. Beşiktaş Adliyesi’nde çalışıyorlar, ara, belki görüşür.”

Son konuşma

Ardından uzun süre sessizlik oldu, aramadı, sormadı. Bir gün haberlerde, Albay’ın bazı işadamlarını tehdit ettiği gerekçesiyle gözaltına alındığını okudum. Serbest bırakıldıktan sonra telefonla aradı, Zekeriya Öz’ün cep telefonunu sordu.

“Komutanım savcının bende telefonu yok, daha önce de söyledim” deyip ekledim: “Bu çete işi nerden çıktı?” Albay: “O yazıldığı gibi değil, çok büyük kumpas var, sonra konuşuruz.”

O konuşma, son konuşmamız oldu.

Kamuoyu, onu yakından tanımadı. Şunu söylemeliyim; Albay Belgütay Varımlı, Sarıkız başta olmak üzere Ergenekon’un darbe senaryolarını çökerten birkaç isimden biridir. Çok dikkatliydi. Cinnet geçirdiyse bilemem ama intiharın ne anlama geldiğini bilecek kadar yüksek inanç sahibiydi.

Devre arkadaşı Tevfik Diker’in “Ergenekon’un müdahalesi olabilir” iddiası yabana atılmamalıdır.

İkinci Ergenekon Davası'nda 5 tahliye
00:20 - İkinci Ergenekon Davası'nda 3'ü asker 2'si polis memuru 5 kişi tahliye edildi. Buna göre heyet, dosya kapsamı ve suç niteliğinin değişme olasılığını dikkate alarak, tutuklu sanıklardan Teğmen Onur Özdemir, Jandarma Astsubaylar İlhan Bulayır ve Murat Eke, polis memurları Kemalettin Balcı ile Bülent Güngördü'nün tahliyelerine karar verdi. 25.11.2009 İSTANBUL netgazete

26 Kasım 2009 20:07
'Kafes'te Muvazzaf Tutuklama
Emekli binbaşı Levent Bektaş'ın bilgisayarında ele geçirildiği iddia edilen "Kafes Operasyonu" eylem planı belgesiyle ilgili bir yarbay ile 2 albay tutuklandı.

Ergenekon soruşturması kapsamında Poyrazköy'de ele geçirildiği belirtilen belgedeki suikast iddialarıyla ilgili daha önce serbest bırakılan 3 asker için yakalama emri çıkarıldı. Basında 'Kafes Eylem Planı' olarak yer alan belgede gayrimüslimlere suikast yapılacağı bilgileri bulunduğu iddia edildi.
Soruşturma kapsamında geçtiğimiz hafta adliyeye sevk edilen ve mahkeme tarafından serbest bırakılan askerler için Savcı Murat Yönder itirazda bulundu. İtirazı değerlendiren 12. Ağır Ceza Mahkemesi, 3 asker hakkında yakalama kararı verdi.

Bu arada, çok miktarda mühimmatın ele geçirildiği Poyrazköy kazıları sonrası tutuklanan 4 askerin tutukluluğuna yapılan itiraz da reddedildi.

aktifhaber

01 Aralık 2009
Kuvvet Komutanları Çağrıldı
2004 yılında görev yapan kuvvet komutanları Ergenekon savcıları tarafından ifade vermeye çağrıldı...

2004 yılının kuvvet komutanları ifade verecek. Dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İbrahim Fırtına, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek'e Ergenekon soruşturması kapsamında tebligat gönderildi.

Cumartesi günü emekli Org. Aytaç Yalman ve Org. İbrahim Fırtına, pazar günü ise Oramiral Özden Örnek savcılara ifade verecek. Emekli komutanlara "Ayışığı", "Sarıkız" ve "Eldiven" isimli darbe girişimi iddiaları sorulacak.

Daha önce eski Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök’ün de bilgisine başvurulmuştu.

aktifhaber

07 Aralık 2009
3 MİT Personeli Tutuklandı
Erzurum'da özel yetkili savcı tarafından ifadeleri alınan ve daha sonra nöbetçi mahkemeye sevk edilen 3 MİT personeli tutuklandı..

''Ergenekon'' soruşturması kapsamında Erzincan'da Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerince gözaltına alınan Erzurum'da özel yetkili savcı tarafından ifadeleri alınan ve daha sonra nöbetçi mahkemeye sevk edilen Erzincan MİT Şube Müdürü Ş.D ile 2 MİT görevlisi tutuklandı..
aktifhaber

07 Aralık 2009 18:59
Dönmez Askeri Savcıyı Suçladı

Ankara'da, Zir Vadisi'nde bulunan mühimmatlarla ilgili yargılanan Yarbay Mustafa Dönmez, askeri savcıları suçladı..

Ankara Yenikent'teki Zir Vadisi'nde bulunan mühimmatlarla ilgili yargılanan Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından Yarbay Mustafa Dönmez'in yargılanmasına devam edildi.

Genelkurmay Askeri Mahkemesi'nde bugün görülen duruşmada avukat Gülten Güven ile Yarbay Dönmez hazır bulundu. Dönmez'in eşi Fatma Dönmez ise duruşmaya katılmadı.

"Askeri eşyayı gizlemek" suçundan Genelkurmay Askeri Mahkemesi'nde yargılanan Yarbay Dönmez'in duruşmada oldukça gergin olması dikkat çekti. Hakim Binbaşı Cemil Çelik, Dönmez'i disiplinli davranması konusunda 2-3 kez uyardı. Askeri Savcı ise "Sert sert konuşuyorsunuz bir de manevi tazminat açılıyor. Konuşmalarınıza dikkat edin yoksa dava açılıyor." diyerek uyarılarda bulundu.

Yarbay Dönmez'in "yeniden bilirkişi oluşturulması, tanıkların tekrar dinlenmesi" gibi taleplerini de askeri savcılık mevcut dokümanların yeterli olduğunu belirterek reddetti. Kendisine komplo kurulduğunu tekrarlayan Dönmez, polis ve jandarmanın ardından askeri savcıyı da suçladı.

Savcının MİT ile İstanbul Savcılığı'nın oyunlarına alet olduğunu iddia eden Yarbay Mustafa Dönmez, kendisinin başka telefon kullanmasıyla ilgili olarak "Ya bizim askeri savcılık yalan söylüyor ya da İstanbul Savcılığı söylüyor." diye konuştu.

Uzman çavuş ve astsubaylardan oluşan bilirkişi heyetini kabul etmeyen Dönmez, Jandarma Kriminal Laboratuarı'nın bir günde kriminal inceleme yapmasının mümkün olmadığını savundu. Mahkeme heyeti, duruşmayı başka bir tarihe erteledi.
aktifhaber

Şamil Tayyar
Star Gazetesi
Atın Çöpe Gitsin
07 Aralık 2009

Emekli Kuvvet Komutanları Aytaç Yalman, İbrahim Fırtına ve Özden Örnek’in saatler süren sorgulamanın ardından mahkemeye bile çıkarılmadan serbest bırakılmasının ne anlama geldiği, cevaba muhtaç kritik bir sorudur.

Gelin birlikte arayalım cevabı...

Bize ipuçları verecek iki önemli saha var. Birincisi sorgulamayı yapan savcıların imza attığı iddianameler, diğeri sorgu sürecinde yaşananlar...

Geçen yıl temmuz ayında tamamlanan birinci iddianamede, sanıklara isnat edilen suçun özü, hükümeti devirmeye yönelik darbeye teşebbüsüydü. İkinci iddianameyle birlikte davanın kapsamı biraz daha da genişledi ve tümüyle darbe eksenine oturdu.

Savcı Mehmet Ali Pekgüzel’in yargılamanın devam ettiği İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde haykırdığı “işin özü darbedir” sözünün gerisinde yatan gerçek de budur.

Savcılar, bu iddianamede, büyük darbe planını dört aşamalı senaryoya dayandırdılar. Kamuoyunun sıkça telaffuz ettiği Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven senaryoları, aslında ayrı ayrı darbe planları değil tek planın evreleridir.

Özetle, ortada “tek darbe planı” vardır.

Her plan ayrı bir aşama

Sarıkız; darbe öncesi aşamanın adıdır, darbe hazırlıklarını ifade ediyor. Ayışığı ve Yakamoz; darbenin uygulama tarifidir, bizatihi kendidir. Eldiven ise darbe sonrası devletin yapılandırılması ve uluslar arası ilişkilerin yeniden dizayn edilmesini öngörüyor.

2. İddianameye göre; Sarıkız’ın temel dayanağı, Özden Örnek’e ait olduğu iddia edilen (savcılara göre gerçek) darbe günlükleridir. Mustafa Balbay günlükleri, eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün ifadesi, kimi telefon konuşmaları, Şener Eruygur ve Hurşit Tolon’da ele geçirilen bazı gizli belgeler gibi yan unsurlar da var.

İddianamede Sarıkız evresinin mimarları olarak Aytaç Yalman, İbrahim Fırtına ve Özden Örnek gösteriliyor. Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven ise “Şener Eruygur ve ekibi”ne bağlanıyor.

Dolayısıyla, savcılar, iddianamede açık bir şekilde isimlerini yazarak üç paşanın darbe için 2003-2004 yılında düğmeye basan isimler olduğunu ifade ediyor.

Başlar dışarda ayaklar içerde

Geldiğimiz noktada durum nedir?

İddianame üzerinden yoruma devam edecek olursak; düğmeye basanlar (Yalman, Fırtına, Örnek), tutuklanma talebiyle mahkemeye sevkine bile gerek görülmeden savcılık tarafından doğrudan serbest bırakılıyor. Oyuna devam eden paşa (Eruygur) ise bir şekilde dışarıda kalmayı başarıp kafe gezintisine çıkabiliyor.

Yani, başlar dışarıda eller ve ayaklar içeride...

Bu durumda sormak gerekmez mi? O günlükler yüzünden Mustafa Balbay’ı neden içeride tutuyorsunuz? Balbay’ınki “darbe günlükleriydi” de paşalarınki “Narnia Günlükleri” mi?

Demek, öyleymiş! Özde değil sözde...

Öyleyse, 2. İddianameyi atın çöpe, 1. ve 3. İddianameyi ise yeniden yazın. Bir çocuk masalı olan Narnia Günlükleri üzerinden yargılama olmaz.

Paşalara pozitif ayrımcılık

Gelelim ikinci bölüme...

Darbe günlüklerinin ağırlıklı olarak yer aldığı 2. İddianame, geçtiğimiz mart ayı içinde tamamlanarak mahkemeye sunuldu. Özden Örnek ve günlükler, kırk yerde geçtiği ve iddianın omurgasını teşk
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> HUKUKÎ HABERLER Tüm zamanlar GMT
Sayfaya git Önceki  1, 2, 3, 4, 5  Sonraki
3. sayfa (Toplam 5 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com