EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

ŞEKER HASTALIĞI

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> HASTALIKLAR/ŞİFALAR
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Sal Ksm 13, 2007 10:58 am    Mesaj konusu: ŞEKER HASTALIĞI Alıntıyla Cevap Gönder

Canan Karatay haklı çıktı! Şeker yükleme testi tehlikeli
16.09.2016


.
Şeker yükleme testinin zararlı olduğunu ve çok mecbur kalınmadıkça yaptırılmaması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Canan Karatay'ın ABD'de yapılan araştırmalarda haklılığı ortaya çıktı. Karatay konuyla ilgili yaptığı açıklamalardan dolayı 15 gün meslekten men edilmişti.

ABD’de yeni ortaya çıkarılan tarihi belgeler, şeker şirketlerinin 1960’larda bilim adamlarına para ödeyerek kalp hastalıklarında ’doymuş yağları’ günah keçisi yaptığını gösterdi. Bodrum’un Akyarlar Mahallesi’ndeki yazlığında eşiyle tatil yapan Prof. Dr. Canan Karatay, bu konuda DHA muhabirine açıklamalarda bulundu.

ABD'DE ORTAYA ÇIKAN RAPOR

Hakiki bilim ve gerçeklerin her zaman kazandığın belirten Prof. Dr. Karatay, "Sabırla bekledik doğruyu gördük. Kitaplarımda bu konuda yazdıklarım zaten bilinen çalışmalardır. Haklı çıktığım için tabii ki çok mutluyum. 2011 yılından önce de kitabım çıkmadan bunları zaten söylüyordum. ABD’de ortaya çıkan raporun orijinalini biraz önce okudum.

Hakikaten şekerli gıda endüstrisi, şekerli içecekler gazlı içecekler endüstrisi, Harvard’tan üç, dört profesöre 50’şer bin dolar ödeyerek şekerin obezite ve kalp hastalığı üzerine hiçbir zararı olmadığını, bütün zararların doymuş yağlar olduğunu ileri sürüp, halka anlattılar.

Ne acı ki bunların endüstrinin bir oyunu olduğu ortaya çıktı ve hala da çıkıyor. Gıda endüstrisi çok büyük bir lobi tabii ki. Hatta söz konusu bu profesörlerden birinin ABD İlaç ve Gıda Grubu’nda da görev yaptığını biliyoruz" dedi.

"BİLİMSEL ARAŞTIRMALAR BAĞIMSIZ OLMALI"

Yapılan bütün bilimsel araştırmaların bağımsız olması gerektiğinini vurgulayan Prof. Dr. Karatay, "Bizler gibi bağımsız hekimler olmalı ve endüstrinin desteklediği hiçbir çalışmaya güvenmemek gerek. Bunu senelerden beri söylüyoruz. Rahmetli Ahmet Aydın Hocamız söyledi, Rasim Küçükusta söyledi.

Bağımsız doktorlar olarak, bunu rahat rahat konuşuyoruz. 1960’larda bu konularda bir kontrol yoktu. Ancak 1980’lerden sonra araştırma yapanlara, finansal ilişkilerini açıklama mecburiyeti geldi. Bu nedenle ilaç firmaları da gıda endüstrisi de kendi çıkarları için her istediklerini yaptırtıp, istedikleri rakamları halka sundular.

İsveçli bir bilim adamı arkadaşım diyor ki; ’Rakamlara işkence yaparsanız o sizin her istediğinizi söyler’. Harvard’da çok önemli bir kardiyolog olan George Ban, Afrika’daki Masai Kabilesi üzerinde yaptığı araştırma, bu kabilenin bireylerinin kırmızı et ve yağ tükettiğini ve bunlarda kalp rahatsızlığı olmadığını ortaya koyduğu için kendisini o üniversiteden uzaklaştırıldı" diye konuştu.

"ŞEKER YÜKLEMESİ YAPILAN ÇOCUKLAR KALP HASTASI OLUYOR"

Bir kez daha şekerin ne kadar tehlikeli olduğunun altını çizdiğini belirten Karatay, şöyle devam etti:

Şeker en tatlı zehirdir. Hatta, ’Çocuğuma şeker verme’, ’Bebeğime şeker yükleme’ kampanyası başlattığımız için kadın doğumcularda bana kızdı. Hala da kızıyorlar ama şeker yüklemesi hakikaten çok tehlikeli. Şeker yüklemesi yapılan çocuklar ileride kalp hastası oluyor. O çalışmalarda bunu göstermiş durumda. Yıllar sonra haklı çıkmak mutluluk verici.
Haber 10

Diyabette Doğal Tedavi
Uzmanlardan diyabetli hastalara doğal tedavi yöntemleri...
04 Mart 2010
Diyabet, pankreastan salgılanan insülin hormonunun yetersizliği veya insülinin etkisine dokularda direnç olması sonucu kandaki şeker miktarının yükselmesi ile ortaya çıkan bir hastalık.

Çok sık rastlanılan bu hastalığın önüne geçmek ya da hastalığı kontrol altında tutmak da sağlıklı ve doğal besinler tüketerek mümkün olabiliyor.

Uzmanlar, diyabetlilerin süt veya yoğurdun içine yulaf ezmesi koyarak ya da günde bir çay kaşığı tarçın tüketerek kan şekerini yüzde 10-29 arasında düşürebileceğini söylüyor.

Yani doğru besin tercihi diyabetin, ilaç kullanmadan önüne geçilmesine yardımcı oluyor. Ayrıca üzüm çekirdeği, yeşil çay, tarçın, kuru baklagiller gibi besinler de, diyabete bağlı olarak ortaya çıkan hastalıkları önlüyor ya da hastalığın kontrol altında tutulmasını sağlıyor.


Diyabet hastalarının öğünleri hemen her gün aynı saatlerde olmalı.

Kan şekeri kontrolü için öğün saatleri günler içinde tutarlılık göstermeli.

Kişiler şeker içeren yiyecek ve içeceklerden sakınmalı, bunların yerine sebze, meyve, süt, yoğurt, kuru baklagiller, yulaf ve kepekli ekmek tüketmeli.

Diyabet hastaları sofralarında sıvı yağa daha çok yer vermeli. Yemek pişirirken sıvı yağ kullanmalı.

Öte yandan Sağlık Bakanlığı yakında, dünyada ve Türkiye'de gitgide artış gösteren bu hastalıkla mücadele için "Türkiye Diyabet Kontrol Programı''nı hayata geçirecek.

aktifhaber

Diyabet tedavisinde yeni umut, GLP-1 hormonu

04 Mart 2009 - Houston Baylor Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Alan Garber, diyabet hastalığının tedavisinde GLP-1 hormonunun oldukça iyi sonuç verdiğini belirterek, "Günde bir kez enjeksiyon yoluyla GLP-1 hormonu verilen hastaların, eski tedavi yöntemlerini kullanan hastalara göre; hem glikoz seviyesi daha iyi kontrol altına alınıyor, hem de hastalar kilo veriyor" dedi.
Hyatt Regency Oteli'nde düzenlenen basın toplantısında, diyabet tedavisi için ilaç olarak ruhsatlandırma çalışmaları süren ve hastalığın daha kısa sürede kontrol altına alınmasını sağladığı gibi şişmanlatmayan ve yan etkileri az olduğu belirtilen GLP-1 hormonu hakkında bilgi verildi.
Toplantıda konuşan Türkiye Diyabet Vakfı Başkanı Prof. Dr. Temel Yılmaz, diyabet hastalığını kesin ve radikal olarak tedavi etme şansının bulunmadığını, bu nedenle sürekli yeni tedaviler üzerinde çalışıldığını aktardı.
Türkiye'de yaklaşık 3 milyon diyabetli bulunduğuna dikkati çeken Yılmaz, tip-2 diyabetin, dünyanın en yaygın hastalıklarından biri olduğunu ve son 20 yılda çok hızlı bir artış gösterdiğini söyledi.
"Bu şu anlama geliyor ki önümüzdeki 20 yıl içinde dünyada 500 milyon insan bu hastalıktan etkilenecek" diyen Yılmaz, Birleşmiş Milletlerin ilk kez bulaşıcı olmayan bir hastalık için tüm dünyada sağlık otoritelerini eylem birliğine çağırdığını, Dünya Sağlık Örgütünün de bu hastalık konusunda tüm sağlık örgütlerini uyardığını kaydetti.
Prof. Dr. Yılmaz, diyabetin, 21. yüzyılın insanlara getirdiği yeni hayat modelinden kaynaklandığı ve beslendiğini, hızlı yemek yeme, bilgisayar ve televizyon başında geçirilen uzun saatler, spordan, doğadan uzaklaşma, stresli yaşam gibi faktörlerin hastalığın oluşmasında etkili olduğunu belirtti.
Diyabetin yılda 3,2 milyon kişinin ölümüne neden olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Yılmaz, hastalığın tedavi edilmediği durumlarda organlarda ciddi tahribata yol açtığını anlattı.
Prof. Dr. Yılmaz, diyabetin en önemli özelliğinin sinsi bir hastalık olması ve uzun süre klinik bulgu vermemesi olduğunu ve pek çok hastalığın özellikle de kardiyovasküler hastalıkların da tetikleyicisi durumunda bulunduğunu söyledi.
Houston Baylor Tıp Fakültesi Biyokimya ve Moleküler Biyoloji Bölümü öğretim üyesi, Amerikan Diyabet Birliği Teksas Temsilcisi Prof. Dr. Alan J. Garber da ABD'de 23 milyon diyabetli bulunduğunu belirterek, semptomların olmamasının, bu hastalığın kişide bulunmadığı anlamına gelmediğine dikkati çekti.
Garber, "Pankreas yetersizlik göstermeye, belirtilerden çok önce başlayabiliyor. ABD'de 53 milyon prediabetik hasta var. Yani her 1 diyabet hastasına 1 prediabetik hasta düşüyor. Bu, aslında diyabet teşhisi konulmadan 10 yıl önce başlayabilen bir süreç" dedi.
Pankreasın içindeki şeker düzeyini kontrol eden faktörün, tüketilen gıdalar olduğunu anlatan Prof. Dr. Garber, gıda tüketimiyle birlikte mideden pankreasa ne kadar insülin salgılaması gerektiğine yönelik sinyaller gittiğini, diyabet hastalığında ise bu sürecin bozulduğunu söyledi.
Diyabet tedavisi için üzerinde çalışılan GLP-1 hormonunun pankreasın insülin yanıtını yeniden uyandırdığını kaydeden Garber, öte yandan, diyabet hastalarının önemli sorunlarından kilo sorununa da doygunluk hissi yarattığı için olumlu etki ettiğini ve kilo vermeye neden olduğunu bildirdi.
Prof. Dr. Garber, "GLP-1 hormonu, diyabet hastası olanların hastalıkla başa çıkmasında diyabet hastası olmayıp aday olanlarda hastalık gelişiminin engellenmesinde etkili olabilecek. 2 yıldır bu tedaviyi gören ve takipte olan hastalar var. Günde bir kez enjeksiyon yoluyla GLP-1 hormonu verilen hastaların, eski tedavi yöntemlerini kullanan hastalara göre hem glikoz seviyesi daha iyi kontrol altına alınıyor, hem de hastalar kilo veriyor" diye konuştu.
Diyabet hastalarında, pankreastaki insülinin giderek azaldığını ve daha fazla ilaç kullanma ihtiyacı doğduğunu vurgulayan Garber, "Ama GLP-1 hormonu sayesinde erken dönem diyabeti çok kısa sürede kontrol altına alabiliriz ve yan etkileri de çok daha az" dedi.
Prof. Dr. Garber, hayvanlar üzerindeki çalışmalarda bu yeni hormonun pankreasta insülin salgılayan hücrelerin yenilenmesine neden olduğunun görüldüğünü vurguladı.
Novo Nordisk İlaç Firması Medikal Danışmanı Doktor Tanzer Balkır da GLP-1 hormonunun vücutta normalde bulunduğunu ancak üretildikten 2 dakika sonra enzimler tarafından parçalandığını söyledi.
Enjeksiyonla dışarıdan verilen GLP-1 hormonunun ise vücutta oldukça kalıcı olduğuna işaret eden Balkır, "Yapılan çalışmalar çok olumlu ve ruhsatlandırma çalışmaları devam etmekte" dedi.

netgazete

TÜRKİYE'DE 6 MİLYON KİŞİ ŞEKER HASTASI

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Göksun Ayvaz, son yıllarda obezite oranlarındaki artışın şeker hastası sayısındaki artışı da beraberinde getirdiğini belirterek, ülkede 6 milyon civarında şeker hastası bulunduğunun tahmin edildiğini bildirdi.
13.11.2007 12:44

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Göksun Ayvaz, son yıllarda obezite oranlarındaki artışın şeker hastası sayısındaki artışı da beraberinde getirdiğini belirterek, ülkede 6 milyon civarında şeker hastası bulunduğunun tahmin edildiğini bildirdi.

Ayvaz, yarınki Dünya Diyabet Günü nedeniyle yaptığı açıklamada, 2000'li yılların başında açıklanan bir çalışmanın, ülkedeki 20 yaş ve üstündekilerin yüzde 7.2'sinde bilinen, aşikar şeker hastalığı bulunduğunu ortaya koyduğunu söyledi.

Aynı çalışmanın bu yaş grubundakilerin yüzde 6.3'ünde ise gizli şeker olduğunu, bu kişilerin hastalığının 3-5 yıl içinde Tip-2 diyabete dönüşme riski bulunduğunu da gözler önüne serdiğini anlatan Ayvaz, buna göre o yıllarda bilinen ve gizli şekeri olanların sayısının toplam 5 milyon civarında olduğunu belirtti.

Son yıllarda yapılan araştırmaların ise kadın ve erkeklerdeki obezite oranlarında ortalama yüzde 2-3'lük bir artış olduğunu gösterdiğini kaydeden Ayvaz, "Geçen 6-7 yıl içinde obezite oranlarında bu kadarlık bir artış olması, şeker hastalığı görülme sıklığındaki artışı da beraberinde getirdi. Çünkü obezite artıkça Tip-2 diyabet de artar. Bu durumda ülkemizde 6 milyon civarında diyabet hastası bulunduğu tahmin ediliyor" diye konuştu.

Bütün diyabetlilerin yüzde 5'inde Tip-1, geri kalanında ise Tip-2 diyabet görüldüğünü anlatan Ayvaz, Tip-1 diyabetin altında genetik geçişin yattığını bildirdi.

Vücudun bağışıklık sisteminin normalde yabancı dokulara karşı savaş vermek üzere çalıştığını, ancak Tip-1 diyabette "yapım hatası" diye adlandırılabilecek bir durum nedeniyle vücudun kendi organı olan pankreası yabancı bir cisim gibi görerek bununla uğraşmaya başladığını anlatan Ayvaz, "Tip-1 diyabet, insülin hormonunun mutlak eksikliğine bağlı olarak meydana gelen şeker hastalığıdır" şeklinde konuştu.

Bu tip diyabet daha çok küçük yaşlarda çıktığı için "çocukluk tipi diyabet" de denildiğini kaydeden Ayvaz, "Ailesinde Tip-1 diyabet olanlar risk grubunda oldukları için gerekli kontrolleri belirli aralıklarla yaptırmalıdırlar" dedi.

Doku özelliği olmamakla birlikte genetik geçişin söz konusu olduğu Tip-2 diyabetin nedenlerinden birinin pankreasın işlevini tam olarak yerine getirememesi nedeniyle kalitesiz insülin salgılanması, diğer nedenin ise salgılanan insüline dokuların direnç göstermesi olduğunu belirten Ayvaz, şunları kaydetti:

"Tip-2 diyabet de genetik nedenlerle ortaya çıkar. Anne veya babada bu tür bir hastalık varsa çocukta ortaya çıkma ihtimali de vardır. Anne-babası veya ailesindeki diğer bireylerde bu tip bir şeker hastalığı olanlar, hastalığa zemin oluşturacak şartlardan kaçınmalıdırlar. Bunlardan biri kilo kontrolüdür. Obezite, Tip-2 diyabete gidişin ilk basamağıdır. Önlem alınmayan obezite zamanla gizli şekere, gizli şeker ise şeker hastalığına dönüşür."

Şeker hastalığının belirtileri

Ayvaz, şeker hastalığına dönüşmeden hemen önlem alınması gereken gizli şeker aşamasında aç kalınca ya da şekerli bir gıda tüketilmesinin üzerinden 2 saat geçtikten sonra vücuttaki şekerin aşırı düşmesine bağlı olarak terleme, halsizlik, uyku hali, kalp çarpıntısı, el titremesi görüldüğünü ve kilo artışı meydana geldiğini söyledi.

Bunların hastalığın çok başında görülen belirtiler olduğunu vurgulayan Ayvaz, ilerleyen dönemlerde ise kan şekerinin yükselmeye başladığını ve gizli şekerin oturduğunu söyledi.

Ayvaz, bu aşamada da uyku hali, fazla idrara çıkma, el ve ayaklarda uyuşma ve kaşıntı, kilo kaybı ve görmede bulanıklık ortaya çıktığını belirtti.

haber10

18.02.2007 09:20
İş Stresi Kadında Şekeri Tetikliyor
Çaresi, stresli ortamda bulunmamak,fırsat oldukça ofisin dışına çıkmak

İsveçli bilim adamları kadınlarda iş stresi ve tip 2 diyabet arasında bir ilişki bulduklarını belirtiyor.
5000 erkeği 1992-1994 yılları arasında, 3000 kadını ise 1996-1998 yılları arasında iş şartları, iş arkadaşları ile ilişkileri, diyet ve egzersiz konularında takip eden uzmanlar gergin iş ortamında çalışan erkeklerin de etkilendiği ancak kadınlarda bu etkinin daha yoğun olduğunu belirtti.

Aşırı stresli ortamlarda bulunulmaması gerektiğini söyleyen uzmanlar, fırsat oldukça ofis dışına çıkmanın iyi geldiğini söyledi.
TRT

Sütünde insan insülini bulunan buzağı doğdu!
25 inek, 1.5 milyon şeker hastasını kurtaracak


18 Nisan 2007 Çarşamba
Arjantinli bilim adamları, sütlerinde insan insülini bulunan klonlanmış ve genetik olarak değiştirilmiş buzağı yetiştirdiler.
Projenin sahibi olan biyoteknoloji şirketi, bilim adamlarının Patagonia 1,2,3 ve 4 adını verdikleri buzağıların yetişkin çağa geldiklerinde bu insan hormonunu üretmeye başlayacaklarını bildirdi.
Şirket yetkilisi Marcelo Criscuolo, genetik olarak değiştirilmiş ineklerdeki insülinin en az yüzde 30 daha ucuza malolacağını, böyle düşük maliyetle çok miktarda insülin elde edilebileceğini söyledi.
Bilim adamları, ineğin sütünden insülin elde etmek için, ilgili insülin genini zerkettikleri yumurtadan elde edilen klonlanmış embriyonları, taşıyıcı ineğin rahmine yerleştirdiler ve buzağılar geçen ay dünyaya geldi.
Genetik olarak değiştirilmiş ineğin sütünden insülini çıkartmak için, sütün işlemden geçirilmesi gerektiği belirtildi.
İnsülin, 1. Tip ve 2. Tip şeker hastalıklarının tedaviinde kullanılıyor. Dünyada 200 milyon kadar şeker hastasının bulunduğu tahmin ediliyor.
Arjantinli bilim adamları, sadece 25 insülin üreten ineğin, ülkedeki 1,5 milyon diyabetlinin insülin ihtiyacını karşılayacağını söylüyorlar.
İnsülinin ilk kaynağı, inek, at ve domuzların pankreaslarında bulunmuştu. Günümüzde insülinin büyük bölümü genetik değişikliğe uğratılmış bakterilerden elde ediliyor.
netgazete

Şeker hastalarının sayısı, 250 milyonu buldu
13:00 - Birleşmiş Milletler tarafından küresel bir hastalık olarak kabul edilen diyabet hastalığı giderek yayılıyor. Dünyada 250 milyondan fazla diyabetli insan olduğu, bu hastalıkla mücadele edilmez ise bir nesil sonra bu sayının 380 milyona yükseleceği bildirildi. Cinsiyete dayalı diyabet sıklığına bakıldığında ise, diyabet kadınları daha çok vuruyor. Sağlık Bakanlığı’nın, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü münasebeti ile yayınladığı verilere göre, diyabet istatistik tahminin ötesinde çok hızlı artış gösteriyor. Tanıdan itibaren yaşam boyu sürüyor, ağır komplikasyonlarla seyrediyor, iş gücü ve sıhhatli yaşama süresini olumsuz etkiliyor. 09.11.2008 ANKARA
netgazete

Şeker hastalarındaki psikolojik sorunlar

Ergen yaşlarda başlayan diyabetiklerde büyüdükçe ve hastalığa dair bilgisi arttıkça gelecekten korkmaya başlar, aile kurmaktan bile çekinir. Hastalıkla ilgili ilinç tespitler...

13 09 2009 00:02

Uğur İlyas Canbolat'ın ropörtajı

Şeker hastası olan kadınlarda depresyon ve yeme bozuklukları, erkeklerde ise cinsel işlev bozukluğu daha sık görülmektedir. Diyabetiklerde hastalıklarına eşlik eden depresyon, anksiyete bozukluğu ya da psikotik bozukluk gibi bir psikiyatrik hastalık da varsa sinirlilik olabilir. Aşırı çalışkan, kaygılı, beden sağlığına önem vermeyen kişilerde diyabet, kalp ve tansiyon sorunları diğer kişilere oranla daha fazla görülüyor.

Ayrıca, kan şekerinin düşeceği korkusu, hastalığa uyum sorunları, kendine zarar verici gibi davranışlar görülebiliyor. Ergen yaşlarda başlayan diyabetiklerde büyüdükçe ve hastalığa dair bilgisi arttıkça gelecekten korkmaya başlar. Karşı cinsle yakınlaşmak, aile kurmaktan çekinir. Kendine olan güveni azalır. Şeker hastaları bunların dışında neler hisseder ve neler yaşarlar? Endişeleri korkuları nalardir? Hastalığın tedavisine uyumları hangi seviyededir gibi konuları Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi’nden Psikiyatri Uzmanı Dr. Barış Önen Ünsalver ile konuştuk.

- Şeker hastalığı nedir?

Kan şekeri glukoz vücudun enerji kaynağıdır. Şekerin kullanılabilmesi ve fazlasının depolanabilmesi için insülin denilen hormona ihtiyaç vardır. İnsülin eksik ya da etkisi yetersiz olduğunda şeker hastalığı yani diyabet ortaya çıkar. Kan şekeri yüksek kalır ve böbreklerden atılır. Kan şekerinin uzun süre yüksek kalması damar yapısında bozulmaya neden olur.

-Tipleri de var sanırım. Bunları da alabilir miyiz?

4 tip şeker hastalığı vardır. Tip 1 diyabet erken yaşta başlar ve insülin eksikliğin bağlıdır. Tip 2 diyabet, insülin direnci ya da insülinin görece yetersiz olmasına bağlıdır. Tip 2 diyabet en sık görülen tiptir ve kilo fazlalığı en önemli risk faktörüdür. Tip 3 insülin hormonunu üreten pankreas bezindeki hastalıklara bağlıdır ve tip 4 gebelik sırasında ortaya çıkan diyabettir.

- Şeker hastalığı kişiyi psikiyatrik sorunlarla nasıl yüz yüze getiriyor?

Şeker hastalığı, kişinin sürekli bedenine dikkatini ve disiplinli olmayı gerektirir. Hastalığın seyri, diyet, egzersiz, kilo verme, günlük kan şekeri ölçümü, ayak bakımı, düzenli ilaç kullanımı ya da düzenli insülin iğnesi yapmak gibi hastanın sorumluluk almasını gerektiren kişisel bakıma bağlıdır. Bunlar yapıldığı sürece hastalık çoğunlukla iyi huyludur. Ancak, bunlar aynı zamanda hayatın kısıtlanması demektir ve bu durum ömür boyu sürecektir. Bu nedenle kişi hastalık teşhisini öğrendiği andan itibaren bir uyum sürecine girmek durumundadır. İşte bu uyum süreci psikiyatrik sorunların ilk ortaya çıkışını tetikleyecektir.

- Ailenin ve çevrenin hastalığa yaklaşımı, tepkisi ile kişinin psikiyatrik sorunlara gidişinde bir paralellik var mıdır?

Aile desteği diyabette çok önemlidir. Aile ve çevredeki diğer kişiler lüzumlu lüzumsuz hastayı sürekli uyarır, sorumluluklarını sürekli hatırlatır ya da sorgularsa kişi kendi hayatı üzerindeki egemenliğini kaybettiği hissine kapılabilir. Böyle olunca tepkisel olarak hastalığıyla ilgili sorumluluklarını yerine getirmeyebilir. Çocuksulaşabilir. Yaşamını değiştirmek zorunda olduğunu kabullenmek zor olabilir. Çevrenin yaklaşımı psikiyatrik sorunların gidişiyle paralellik gösterebilir.

- Şeker hastalığı beyin işlevlerinde nasıl bir olumsuz etkiye sahiptir?

Kan şekeri sürekli yüksek olursa, beyin hücreleri ve beyine kan getiren damarlarda hasarlar oluşur. Bunun sonucu olarak da, unutkanlık, düşünme hızında yavaşlama, soyut düşüncede bozulma, kelime hafızasında azalma, düşüncenin esnekliğinde azalma olur.

- Diyabet hastalarının sinirli oluşları, çabuk parlamalarının altında yatan sebep nedir?

Az önce söylediğim gibi diyabete bağlı olarak kişide düşünce esnekliği azaldığından zorlayıcı bazı durumlara çözüm bulma güçlüğü ortaya çıkar, bu da kişinin öfkelenmesine neden olur. Bazı diyabet hastaları kan şekeri seviyesindeki düşme ya da yükselme gibi düzensizlikler nedeniyle ya da az önce bahsettiğimiz şeker hastalığı seyrinin bir parçası olan hayattaki kısıtlanmalara tahammül güçlüğü nedeniyle sinirli olup, çabuk parlayabilirler. Ayrıca diyabete eşlik eden depresyon, anksiyete bozukluğu ya da psikotik bozukluk gibi bir psikiyatrik hastalık da varsa sinirlilik olabilir.

- Bu durumda öfke kontrolü sorununu ciddi biçimde yaşıyor olmalılar değil mi?

Evet, çünkü diyabet hastalığı çoğu zaman çaresizlik hissi uyandırır ve kişiler genelde kendilerini çaresiz hissettiklerinde öfkelenirler.
- Diyabet yaşayanlar, aceleci, sabırsız, titiz kişiliklerden mi çıkıyor?
Diyabete neden olan özel bir kişilik yapısı yoktur. Ama, aşırı çalışkan, kaygılı, beden sağlığına önem vermeyen kişilerde diyabet, kalp ve tansiyon sorunları diğer kişilere oranla daha fazla görülmektedir.

- Şeker hastalığının ömür boyu kişiye eşlik etmesi psikiyatrik şikayetleri tetikliyor mu?

Kronik hastalıklara uyum sağlanamadığı zaman psikiyatrik şikayetler tetiklenir. Sadece diyabette değil, kronik gidişli birçok hastalıkta depresyon daha sık görülmektedir. Ayrıca kan şekeri yüksekliğinin sinir hücreleri üzerindeki zarar verici etkileri de psikiyatrik hastalıkların zeminini hazırlar.

- Şeker hastalarında hangi psikiyatrik hastalıklar görülüyor?

Depresyon, anksiyete bozuklukları ve özellikle iğne fobisi, yeme bozuklukları, psikotik bozukluklar, demans görülüyor. Ayrıca, kan şekerinin düşeceği korkusu, hastalığa uyum sorunları, kendine zarar verici davranışlarda görülebiliyor.

- Erken yaşta diyabet olan hastalarda da psikiyatrik sorunlar görülüyor mu?

Bilindiği gibi ergenlik zorlu bir dönemdir. Çocukluktan çıkıp bağımsız bir birey olmaya çabalayan kişi diyabetin gerektirdiği sorumlulukları yüklenmekten kaçınma eğiliminde olacaktır. Tanı ilk öğrenildiği dönemde ebeveyn de tanıyı kabullenmekte güçlük çektiği için gencin hastalığa uyum sağlaması zaman almaktadır. Çoğu ergen kendini arkadaşlarından farklı hisseder ve dışlanmaktan korkar. Büyüdükçe ve hastalığa dair bilgisi arttıkça gelecekten korkmaya başlar. Karşı cinsle yakınlaşmak, aile kurmaktan çekinir. Kendine olan güveni azalır. Bütün bunlar sonucu psikiyatrik sorunlar ortaya çıkar. Diyabeti çocukluk çağında başlamış kişilerin %20'sinde psikolojik sorunlar vardır.

- Yetişkin yaşta olan şeker hastalarının ne kadarının ruh sağlığı sorunları yaşadıklarına ilişkin elimizde veri var mı?

Bu hastaların %18'inde tedavi gerektiren psikiyatrik sorunlar yaşanmaktadır. Yani 5 diyabet hastasından birinin psikiyatrik desteğe ihtiyacı vardır, ancak bu hastaların sadece 10'da birinin psikiyatrik hastalığı tanınmaktadır.

- İlerlemiş diyabetlerde sürekli insülin kullanan kişilerin duygu durumları nasıl?

Diyabetle yaşamaya uyum sağlamış kişiler açısından insülin kullanımı duygusal soruna yol açmaz. Diyabet yanı sıra depresyon ya da anksiyete bozukluğu gibi bir psikiyatrik hastalığı olan kişiler ve diyabetin getirdiği diğer sorumluluklara uyum sağlayamamış kişiler insülin kullanmaktan hoşlanmayabilir. Belli aralıklarla enjeksiyon yapma zorunluluğu bıkkınlığa ve öfkeye neden olabilir. Başkalarından farklı olmak yetersizlik, eksiklik hissine neden olabilir.

- Şekerin cinselliği azaltması kişiyi nasıl etkiliyor? Bu sorunda kişide psikiyatrik problem oluşmasında etken midir?

Erkek hastaların 3'te birinde sertleşme sorunu ortaya çıkar ve ciddi düzeyde psikolojik sorunlara yol açar. Cinsel işlevin bozulması kan şekeri düzenlenmesinde sıkıntılar olduğunu gösterir ve daha çok hastalık ilerlediğinde ortaya çıkar. Dolayısıyla, hastalığının kötüye gittiğini ve sırayla tüm organlarında bozulmalar olacağını düşünerek kişinin morali bozulabilir. Cinsel işlev bozukluğu aynı zamanda hayat kalitesinin bozulduğu hissine de neden olur. Zamanla depresyon ya da eşinin kendini aldattığı yönünde şüpheci düşünceler gelişebilir.

- Psikiyatrik açıdan iyi noktada olan, moral düzeyini yüksek tutan diyabet hastalarının hastalıklarını daha iyi bir noktaya getirebileceğini varsayabilir miyiz?

Ruh sağlığı dengede olan kişi, sorumluluklarını yerine getirebilir ve yeni sorunlar ortaya çıktığında bunlara çözüm bulma güçlüğü çekmez, dolayısıyla diyabetin seyri de daha iyi olacaktır.

- Tetiklemede aktif olan taraf hangisidir? Diyabet mi, psikiyatrik sorunlar mı?

Aslında her ikisi de olabilir. Kronik gidişli bir hastalık olarak diyabet psikiyatrik sorunları tetikleyebilir. Öte yandan depresyonda ya da bazı psikotik tablolarda kişi kendine yeterince bakmadığı, beslenmesi bozulduğu ve hareketsiz kaldığı için diyabetin erken ortaya çıkışını tetikleyebilir. Ayrıca psikotik tablolarda kullanılan bazı ilaçlar da aşırı kilo alımına neden olarak diyabeti tetikleyebilir.

- Şeker hastalarında gelecek kaygısının yüksek olduğunu gözleniyor. Sizin bu konuda ne gibi tespitleriniz var?

Diyabete bağlı göz, sinir dokusu, böbrek, gibi organlarda hasar, cinsel fonksiyon bozukluğu, dolaşım bozukluğuna bağlı uzuvlarda kayıplar olabilir. Hekimler hastalarını bu konularda bilgilendirir. Kan şekeri kontrol edilemediğinde bu sorunların gelişeceğini biliyor olmak elbette gelecek kaygısını arttırmaktadır. Bu durumda hastalar bazen kendilerini tamamen bırakıp hastalıklarına karşı umursamaz olabilirler ve sonuçta kaygılandıkları şeyler gerçekten de başlarına gelebilir. Bazen de hastalar gelecek kaygısı nedeniyle tüm dikkatlerini sadece hastalıklarına yöneltirler, sık sık kan şekerini ölçer, yedikleri her şeyin kalorisini ölçebilir, ya da aşırı egzersiz yapabilirler.

- Diyabet hastalığı kişilik gruplarına göre ne gibi farklılıklar gösteriyor?

Titiz, mükemmeliyetçi, kişiler sürekli hastalıkla meşgul olurlar, tüm hayat tarzlarını katı bir biçimde değiştirebilirler, sürekli kan şekerini ölçebilirler, ve bunun sonucu bir süre sonra tükenip depresyona girebilirler. Kendini fazla beğenen ve herkesten önemli gören kişiler diyabeti kendilerine yönelik bir saldırı gibi algılayabilir, hastalığı kabullenmekte direnebilirler, hatta ağır depresif tablolar ortaya çıkabilir.


- Bu hastalarda özgüven problemlerine de rastlıyor musunuz?


Beden sağlığının “mükemmelliğini” kaybetmiş olması ve gelişebilecek komplikasyonların bilinmesi özellikle de önceden kişilik bozukluğu olan hastalarda özgüven sorunlarına yol açar. Hasta olmuş olmak sanki bir başarısızlık gibi algılanabilir.

- Bazı şeker hastalarının dahiliye uzmanlarının yönlendirmesine rağmen psikiyatri uzmanına gitmekte gösterdikleri direnci nasıl açıklıyorsunuz?

Dahiliye uzmanları genellikle diyabeti kabullenme güçlüğü yaşayan hastaları psikiyatra yönlendirir, dolayısıyla diyabeti reddeden hastaların psikiyatriye gitmeyi reddetmeleri de beklenen bir durumdur.

- Normal kişilerin depresyona girmesi ile diyabetiklerde daha mı fazla?

Diyabet hastalarının hiçbir tıbbi hastalığı olmayan kişilere oranla 2-3 kat daha fazla depresyona girdikleri görülmektedir.

- İki disiplin de tedavide yardımlaşmalı mıdır?

Röportaj boyunca konuştuğumuz diyabeti kabullenme ve sorumlulukları yerine getirme güçlüklerinin aşılabilmesi için psikiyatrik destek gereklidir. Ayrıca, hastalığın ilerleyen dönemlerinde gelişen komplikasyonlarla başa çıkmada psikiyatriyle işbirliğine ihtiyaç olacaktır.

- Şeker hastalarının hayata bağlılıklarında zaman zaman ciddi kopmalar görülür mü?

Özellikle erken yaşta başlayan tip 1 diyabette karamsarlık, umutsuzluk, gelecek beklentilerinin azalması nedeniyle hayata bağlılıkta ciddi kopmalar olup, diyete dikkat etmeme ya da uygunsuz insülin kullanımı gibi ölüme sürükleyici davranış bozuklukları gelişebilir.

- Diyabet hastalarının psikiyatrik sorunlar yaşamalarında kadın erkek farkı var mıdır?

Kadınlarda depresyon ve yeme bozuklukları, erkeklerde ise cinsel işlev bozukluğu daha sık görülmektedir.

- Diyabet hastalarının psikiyatrik tedaviye uyumları ne sevidedir?

Eğer hasta diyabet tedavisine uyum sağlamadığı için yönlendirilmişse psikiyatrik tedaviye de uyum sağlamayacaktır. Ancak, ruhsal sıkıntıların diyabetin seyrini kötüleştirdiğini fark edebilen hastalar psikiyatrik tedaviye uyum sağlayabilirler

- İlaç tedavisi ile beraber diyabet hastalarının terapiye de ihtiyaçları var mı?

Bence psikoterapi diyabet tedavisinin en önemli parçalarından biridir. Böylece hastanın uyumu kolaylaştırılıp diyabete bağlı komplikasyonların gelişimi geciktirilebilir. Stresli durumlarla başa çıkma stratejileri geliştirilerek strese bağlı kan şekeri düzensizlikleri azaltılabilir.

haber7

Şeker hastalığına kök hücre umudu
13 Kasım 2009 Harabiyeti şeker hastalığına yol açan, pankreasta insülin yapan beta hücresinin yeniden üretilmesine yönelik kök hücre çalışmalarının umut olacak.
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Osman İlhan, harabiyeti şeker hastalığına yol açan, pankreasta insülin yapan beta hücresinin yeniden üretilmesine yönelik kök hücre çalışmalarının umut verdiğini bildirdi.

Dünya Diyabet Günü dolayısıyla Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji Binası'nda düzenlenen toplantıda, ''Diyabet Tedavisinde Kök Hücre Çalışmaları'' konulu bir konferans veren İlhan, şeker hastalığının, pankreasta insülin yapan beta hücresinin harabiyetinden kaynaklandığını, bu nedenle hastalığın tedavisi için ya beta hücresinin yeniden yapılması ya da korunması gerektiğini söyledi.

Beta hücresinin yapılması için ya embriyonik kök hücreye ya da embriyonik kök hücreye benzer, normal bir hücrenin çekirdeğine 4 protein konularak kök hücreye dönüştürülen IPS hücresine ihtiyaç olduğunu kaydeden İlhan, kansere dönüşme riskinden dolayı embriyonik kök hücrenin kullanılmasına sıcak bakılmadığını belirtti.

Bu nedenle kanserleşme olasılığı bulunmayan IPS hücresinin beta hücresi haline getirilmeye çalışıldığını bildiren İlhan, ''Bu, şu anda laboratuvarda yapılabiliyor. 200 gün yaşayabilen beta hücresi üretildi. Araştırmalar, bu beta hücresinden insülin elde edilebilmesine yönelik devam ediyor. Bunun çok kısa zamanda başarılacağı tahmin ediliyor'' dedi.

Şeker hastalığının tedavisinde beta hücresinin korunmasına yönelik kemik iliğinde bulunan, çok çabuk elde edilip çoğalabilen ''mezankimal kök hücre''nin kullanılması yolunda önemli çalışmaların sürdüğünü ifade eden İlhan, ''Bu yöntemle bağışıklık sistemi kontrol edilip insülin yapan beta hücresi korunabilecek, bozulması engellenecek'' şeklinde konuştu.

İlhan, şeker hastalığının kök hücreyle tedavisine yönelik çalışmaların henüz araştırma safhasında olduğunu ama bunun yakın bir gelecekte uygulamaya geçeceği umudu taşıdıklarını söyledi.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Nilgün Başkal da diyabetin tedavisinde bugüne kadar gelmiş geçmiş en büyük buluşun insülinin keşfi olduğunu, bunun hastaların yaşam kalitesini artırdığını bildirdi.
haber7

Diyebetin habercisi gizli şekere dikkat
13 Kasım 2009 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Göksun Ayvaz, tip-2 diyabetin ''gizli şeker'' olarak adlandırılan erken evresinde kan şekeri kontrolünün önemine işaret ett.
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Göksun Ayvaz, tip-2 diyabetin ''gizli şeker'' olarak adlandırılan erken evresinde kan şekeri kontrolünün önemine işaret ederek, ''Bu evrede yakalanan kişilere de tıpkı aşikar şeker hastalığında olduğu gibi diyet ve yaşam tarzı değişikliği önerilmeli, gerekiyorsa ilaç tedavisine başlanmalıdır'' dedi.

Ayvaz, Dünya Diyabet Günü nedeniyle AA muhabirine yaptığı açıklamada, tıp dilinde ''Diabetes Mellitus'' olarak adlandırılan şeker hastalığının tüm dünyada giderek halk sağlığını daha fazla tehdit eder duruma geldiğini söyledi.

2000 yılında dünyadaki diyabetli sayısı 150 milyon civarındayken bu sayının 2025 yılında 300 milyon olmasının öngörüldüğünü anlatan Ayvaz, hızla ilerleyen bu hastalığın tedavisi için bir çok çalışma yürütüldüğünü bildirdi.

Ayvaz, şunları kaydetti:

''Ancak, ne yazık ki bugün için gerek diyabetlilerin yüzde 5-10'unu oluşturan tip-1 (genç tipi) ve gerekse geri kalan yüzde 90-95'ini oluşturan tip-2 (erişkin tip) diyabetin tamamen tedavi edilip ortadan kaldırılması mümkün değildir. Ancak her iki tipin tedavisiyle ilgili yenilikler ve kolaylıklar geliştirilmektedir. Son olarak tip-2 diyabette kullanılmak üzere yeni tedavi ajanları geliştirilmiş ve piyasaya sürülmüştür. Tip-1 için sürekli kan şekeri ölçüm cihazı, insülin pompası ve bunların bir araya getirilmesiyle ilgili çalışmalar sürmektedir.''

Bu gelişmelere rağmen, yanlış yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıkları, özellikle de obezitenin artmasına bağlı olarak, diyabet hastalığının görülme sıklığının tüm dünyada hızla yükseldiğine dikkati çeken Ayvaz, ''Bu durum, konuyla uğraşan otoritelerin diyabet henüz ortaya çıkmadan, erken evrede tanınıp önlem alınması gerekliliği üzerine yoğunlaşmalarına neden oldu. Bu nedenle Dünya Diyabet Federasyonu (IDF) 2009-2013'ü yılları arasındaki 5 yılı diyabet eğitimine ve önlenmesine ayırdı'' diye konuştu.

Ailesinde tip-2 diyabetli bulunan kişilerin, özellikle de kilo fazlası, yüksek tansiyon ve kan yağları yüksek olanların 30 yaşından sonra diyabet açısından daha yakın takip edilmesi gereğini ifade eden Ayvaz, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bakılan açlık kan şekerinin bugün için kabul edilen üst sınır olan 100 mg/dL civarlarında çıkması halinde, konunun ciddiye alınarak şeker yükleme testi ile tanıya gidilmesi, erken önlem alınmasına imkan sağlar. Tip-2 diyabetin erken evresi 'gizli şeker' (prediyabet) olarak adlandırılır. Bu evrede ya sadece açlık kan şekeri ya da yemek sonrası 2. saatte bakılan tokluk kan şekeri veya her ikisi de normalin üzerindedir. Bu evrede yakalanan kişilere de tıpkı aşikar şeker hastalığında olduğu gibi diyet ve yaşam tarzı değişikliği önerilmeli, gerekiyorsa ilaç tedavisine başlanmalıdır. Bu şekilde hastalığın aşikar şeker hastalığına ilerlemesi yavaşlatılıp durdurulabilir, hatta normale geri döndürülebilir.''

Ayvaz, yakınlarında tip-1 diyabet bulunanların da hastalığın başlangıç döneminde pankreastaki beta hücrelerinin yıkımını gösteren Glutamik Asid Dekarboksilaza (GAD) antikoruna bakılıp erken dönemde müdahale şansının yakalanabileceğini anlattı.
haber7

Kemik iliğinden insülin üreten hücre diyabeti önledi
19:15 - Türk araştırmacılar, kesin çaresi bulunamadığından insülin takviyesi verilen şeker hastalığının tedavisine yönelik, pankreastan elde edilen kök hücreleri, "insülin üreten hücreye" dönüştürmeyi başardı. Kemik iliğinden izole edilen kök hücrelerden, "insülin üreten hücre" elde eden yöntem geliştirildiğini açıklayan Prof. Dr. Erdal Karaöz, çalışmalarında, şeker metabolizmasının kontrolünü sağlayan hücreleri barındıran pankreasta "yerleşik adacık" olarak adlandırılan yapıları, deney hayvanından elde ettiklerini bildirdi. 12.04.2010 ANKARA netgazete

Etiketler: diyabet hastaları şeker insülin pankreas Hiberbarik oksijen tedavisi

Şeker hastası farkına varmadan ayağından olabilir

16 Ağustos 2010- Antalya'daki Özel Hiperbarik Oksijen Tedavi Merkezi Sorumlu Müdürü Dr. Hasan Ali Nogay, Türkiye'de yaklaşık 400 bin diyabetik ayak hastalığı bulunduğunu, doğru tedavi uygulanmaması halinde bu hastaların yüzde 30 ile 60'ının uzuvlarını kaybedeceklerini bildirdi.
Dr. Hasan Ali Nogay, özel basınç odalarında yüzde 100 oksijen kullanılarak gerçekleştirilen hiparbarik oksijen tedavisi için kendilerine başvuran her 10 hastadan 8'inin diyabetli olduğunu kaydetti. Hiperbarik oksijen tedavisinde oksijenin ilaç olarak kullanıldığına dikkati çeken Nogay, "Soluduğumuz havayı yüzde 100 oksijen haline getirip, kapalı bir sistem içinde hastalara maskeyle veriyoruz. Tedavi sırasında oksijen, kılcal damarlara kadar ulaşıyor. Hatta kılcal damar bittikten sonra da oksijen, difüzyonla sızarak daha ileriye kadar ulaşıyor" dedi.
Bu sayede özellikle iyileşmeyen deri hastalıklarında olumlu yanıtlar aldıklarını ifade eden Nogay, diyabetin de başta ayaklar olmak üzere iyileşmeyen deri hastalıklarına neden olan bir rahatsızlık olduğunu anlattı.
Nogay, diyabetli kişilerde duyu kaybı olduğunu, bu nedenle ayaklarında oluşan rahatsızlıkları, ağrılı durumları ve yaraları hissetmediklerini ifade etti. Basit bir ayakkabı vurması, tırnak batması, tırnak keserken yanlışlıkla deriyi kesme veya sıradan bir mantar enfeksiyonunun, ayak ve hatta bacağın kaybına neden olabildiğini vurgulayan Hasan Ali Nogay, şöyle konuştu:
"Diyabetli hasta, duyu kaybı olduğu için ayağındaki yarasını a ğrı olarak hissetmiyor ve oradaki kızarıklık, şişlik, akıntı, onu o kadar etkilemiyor. Örneğin his kaybı nedeniyle ayağına çivi batmış ancak bunu üç gü n hissetmemiş hastalarım var. Diyabet sinirlere zarar verdiği için hasta ayağındaki problemi hissetmez ya da az hisseder. Görme kaybı da olduğu için yarasını göremez. Diyabetli kişilerde tırnak batması veya ayakkabı vurması 3-5 gün içinde farklı bir boyuta gelebilir. Hastanın şekeri kontrol altında değilse veya hasta anlayana kadar bu bölgeye mikroorganizma gelmişse, kişi ayağını bile kaybedebilir."
Nogay, hiberbarik oksijen tedavisi için kendilerine başvuran diyabetik ayak hastalarının yüzde 80'inin ileri aşamada olduğunu söyledi. "Türkiye'de yaklaşık 400 bin diyabetik ayak var" diyen Nogay, doğru tedavi yöntemleri kullanılmaması halinde bu hastaların yüzde 30 ile 60'ının uzuvlarını kaybedebileceklerine işaret etti. Ampütasyon (kol ve bacakların tamamen ya da kısmen cerrahi yöntemlerle kesilmesi) sonrası yaşam süresinin 2-3 yıl civarında olduğunu kaydeden Nogay, "Ampütasyon da çoğunlukla tek ameliyatla kalmaz, ikinci, üçüncü müdahaleye ihtiyaç duyulur. Bu da o hastayı olumsuz etkileyen bir unsurdur" diye konuştu.
Bazı durumlarda ampütasyonun da hastayı olumsuz etkileyebildiğine dikkati çeken Nogay, şöyle devam etti:
"Cerrah arkadaşımız diyabetik ayak hastalığıyla kendisine başvuran hastayı kontrolünde, 'Kangreni var, parmağı keseyim' dediğinde bir sonraki aşamada diz altından, sonra da bacağı kesme yoluna gidebiliyor. Sonrasında da üç kere ameliyat olmuş ancak tedavi olamamış hastalar bize geliyor. Çünkü cerrahi müdahalelerin erken yapılması bazı durumlarda hastalığın daha hızlı ilerlemesine neden olabiliyor. Hekimin, yara görünce 'temizleyelim' yaklaşımı şeker hastalarında ters etki yaratabiliyor. Cerrah doğru yaptığını düşünse de en küçük bir enfeksiyon durumunda vaka bir ileri aşamaya geçiyor. Burada öncelikli hedefin şekerin kontrol altına alınmasının olması lazım. Bu konuda da gerek hastalar, gerek yakınları ve gerekse hekimlerin bilinçlendirilmesi çok önemli."
Hiberbarik oksijen tedavisinde hastalara 40 gün ile 3 ay arasında değişen sürelerde, 25-30 seans uyguladıklarını anlatan Nogay, "Hastanın 25-30 seanstan önce iyileşecek bir yarası varsa zaten bize ihtiyacı yok. Bir seans 60 dakika ile 2,5 saat arasında değişiyor" dedi.
Nogay, ileri aşamadaki diyabetik ayak hastalıklarının yüzde 80'inde başarılı olduklarını savundu. netgazete

Yılda 8 bine yakın diyabetli ayağını kaybediyor
01:40 - Şeker hastalığına bağlı komplikasyonların başında gelen ayak yaraları neticesinde, Türkiye'de yılda 8 bine yakın diyabet hastasının ayağını kaybettiği tesbit olundu. 18.11.2010 ANKARA netgazete

Diyabet hastalarına 'şeker' gibi haber
10/04/2011

Paraguay'da yüzyıllardır tatlandırıcı olarak kullanılan, bilimsel adı 'steviya' olan şeker otu, Akdeniz Üniversitesi'nde üretilmeye başlandı.

Paraguay’da yüzyıllardır tatlandırıcı olarak kullanılan bilimsel adı ’steviya’ olan şeker otu, Akdeniz Üniversitesi’nde üretilmeye başlandı. Kalori, yağ, sakarin ve toksik maddeler içermediği için şeker hastalarının tatlandırıcı olarak rahatlıkla kullanabileceği şeker otunun toz halinin ise normal şekerden 200-300 kat daha tatlı olduğu bildirildi. Özel bir firma tarafından da Antalya’da 10 dekar alanda üretimine başlanan şeker otunun, kısa sürede ekonomiye kazandırılması planlanıyor.

Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Kenan Turgut, Latince ismi steviya olan şeker otunun, tropik kuşakta yetiştiğini belirtti.

Şeker otunun Paraguay’da 1500 yıldır tatlandırıcı olarak kullanıldığını, Brezilya, Japonya, Hindistan’da da kullanımının yaygın olduğunu ifade eden Turgut, Türkiye’de de bitkinin üretimi ve kullanımına izin verildiğini vurguladı.

Türkiye’de kullanılıyor olmasına rağmen, üretimi olmadığını ve ithal edildiğini kaydeden Prof. Dr. Kenan Turgut, şu bilgileri verdi:

"Bu bitkinin en büyük özelliği, içerdiği farklı tipteki tatlandırıcı. Sakorozdan çok farklı, steviyol glikozit adı verilen bir tatlandırıcı. Kurutulmuş haldeki şeker otu yaprakları, normal şekerden 10-15 kat daha tatlıdır. İşlenerek toz haline getirilmiş şeker otu ise normal şekerden 200-300 kat daha tatlıdır.
Stevia ekstresinin en büyük özelliği, doğal tatlandırıcı ve diyet gıdası olarak hiç bir şekilde kalori, yağ, sakarin ve toksik maddeler içermemesidir."

Turgut, bir dekardan yaprak olarak 1.5 ton verim alınabildiğini belirterek, "Tatlandırıcı dediğimiz içerik olarak da yüzde 7-15 arasında verim alınabiliyor. Bu da çok yüksek bir rakam" dedi.

"JAPONYA’DA ŞEKER HASTALARI KULLANIYOR"
Japonya, Brezilya ve Paraguay’da şeker otunun diyabet hastaları tarafından yoğun kullanıldığını bildiren Kenan Turgut, "Çünkü olumsuz etkisi yok. Diyabetikler bunu şeker niyetine kullanabilirler. Yapılan araştırmalar şeker otunun, şeker hastaları tarafından kullanılabileceğini göstermektedir. Kalorisi olmayan şeker otunda diğer tatlandırıcılar gibi olumsuzluklar tespit edilmedi. Yüzde 100 doğal olan bu ürünü şeker hastaları rahatlıkla kullanabilir" diye konuştu.

Turgut, şeker otunun dişlere zarar vermediğini de bildirdi.

Şeker otunun, yapay tatlandırıcıların yoğun olarak kullanıldığı gazlı içecekler, meyve suları, reçel, marmelat hatta pasta yapımında rahatlıkla kullanabileceğini vurgulayan Turgut, özellikle diyet ürünlerde kullanılabileceğine işaret etti.

KANDAKİ ŞEKER ORANINI DÜŞÜRÜYOR
Brezilya, Hindistan gibi ülkelerin şeker otunun üretimine yatırım yaptığına dikkati çeken Prof. Dr. Kenan Turgut, şeker otunun yapay tatlandırıcıların önüne geçecek bir ürün olduğunu kaydetti. "Yüzde yüz doğal bir ürün, kalorisi yok" diyen Prof. Dr. Turgut, hatta bazı yerlerde tedavi edici özelliğinin olduğu, kandaki şeker oranını düşürdüğü, kalp damar hastalıklarına iyi geldiği şeklinde bulgular da olduğunu belirtti.

KISA SÜREDE PİYASAYA SÜRÜLMEYE BAŞLANACAK

Tarımsal potansiyeli olmasına rağmen şeker otunun Türkiye’de üretilmediğini vurgulayan Prof. Dr. Kenan Turgut, şunları söyledi:

"Bunu ilk defa Akdeniz Üniversitesi üretiyor. Akdeniz Üniversitesi’nde 1.5 yıl önce başladığımız araştırmalar olumlu sonuçlar verdi. Şu anda ilk planlı deneme alanını kurduk. Yaptığımız çalışmalarla çimlenme oranını yüzde 5’ten yüzde 50’nin üzerine çıkardık. Tropik kökenli bir bitki olmasından dolayı Türkiye’nin her yerinde yetişmez. ODTÜ teknokentte bulunan üretim alanı bulunan özel bir firma da bu işe sahip çıktı. Şimdi Antalya’da 10 dekar alanda üretimine başladı. Yılda üç defa hasat edilebilen şeker otu kısa sürede piyasaya sürülmeye başlanacak."
Radikal

Fransa'da yasaklanan ilaçlar Türkiye'de serbest
11 Haziran 2011
Mesane kanserini tetiklediği gerekçesiyle Fransa'da yasaklanan Pioglitazon içeren ilaçlar Türkiye'de hala satışta. Türk Eczacılar Birliği bu ilaçlarla ilgili Sağlık Bakanlığı'nı önlem almaya çağırdı.

Türk Eczacılar Birliği, yaptığı yazılı açıklamada, Avrupa İlaç Ajansı'nın (EMA) resmi internet sitesinde yer alan 9 Haziran tarihli açıklamada, Fransa İlaç Ajansı'nın (AFSSAPS) ''Pioglitazon'' içeren ilaçların satışını Fransa'da durdurma kararını, Avrupa İlaç Ajansı'na bildirdiğini ifade etti.

''Pioglitazon''un, ağız yoluyla alınan, kandaki şeker seviyesini kontrol altına almaya yardımcı olan ve Tip 2 yani insüline bağlı olmayan diyabet hastalığına karşı kullanılan bir ilaç olduğu belirtilen açıklamada, bazen insülin ve diğer ilaçlarla birlikte kullanılabilen ''Pioglitazon''un Tip 1 yani insüline bağlı diyabet tedavisi için uygun olmadığı vurgulandı.

Açıklamada, mesane kanseri riskine yol açması dolayısıyla Fransa'da satışı durdurulan ve Avrupa İlaç Ajansı'nın gündeminde olan ''Pioglitazon''un, Türkiye'de 10 farklı ilacın 62 farklı formu içerisinde bulunduğu belirtilerek, halk sağlığını doğrudan ilgilendiren ''Pioglitazon'' içeren ilaçlar konusunda Sağlık Bakanlığı'nın derhal harekete geçerek kamuoyunu aydınlatması gerektiğine işaret edildi. haber10

Şeker hastalarının yarasına şifa sinekle geliyor
Amerika'da araştırma yürüten bir grup tıp uzmanı, diyabet hastalarındaki tedavisi zor yaraların sinek larvalarının desteğiyle daha hızlı iyileştirilebileceğini ispatladı. Diyabetlilerde görülen yaralar, geleneksel tedavide enfekte ya da ölü dokuların tamamen çıkarılması (debridman) yöntemiyle iyileştiriliyor ancak yaraların iyileşmesi sürecinde sıkıntılara yol açabiliyor. 26.09.2011 ANKARA netgazete
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> HASTALIKLAR/ŞİFALAR Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com