EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Ergenekon DavasI DosyasIndaki ilginç Belgeler

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> HUKUKÎ HABERLER
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Çrş Ksm 05, 2008 8:16 pm    Mesaj konusu: Ergenekon DavasI DosyasIndaki ilginç Belgeler Alıntıyla Cevap Gönder

Ergenekon Davası Dosyasındaki İlginç Belgeler-1-

Belge Adı: Reosta Operasyonu.doc

Bu belge sanıklardan Veli Küçük’ün bilgisayarından elde edilmiştir.

Delil Klasörü numarası: 360

Belge hakkında bilirkişilerin görüşü: Sözkonusu dökümanda Sebataylar olarak bilinen grup incelenmiş ve bu gizli etnik dini ve ideolojik cemaatin nasıl kontrol altına alınacağı yönünde operasyonel bir proje çalışması yapılmıştır. Bu çalışma yapılırken Sebatay cemaatinin üyeleriyle de temasa geçilmiş ve onlardan doğrudan bilgi alınmıştır. Sebatay grubu ile ilgili yapılan en önemli vurgu yüzyıllar boyunca korumuş oldukları gizliliktir. Dökümanın büyük bir kısmını Sebatay grubunun kurucusu Sebatay ZWİ’nin hayatı oluşturmaktadır



RAV SABETAY ZWİ
SABETAYCILIK
VE
TÜRKİYE SABETAYLARI
(Dönmelik)
REOSTA
“OPERASYON PROJESİ”

Türkiyeli etnik unsurlar içinde, gizliliklerini 300 yıldır korumayı başaran yalnızca Sabetaycılar olmuştur.

Sabetaycıların sayısını 60.000 olarak iddia eden çevreler olmuş ise de, gerçekte Türkiye’de yaşayanların sayısı 4.500-5.000 dolayında olduğu tespit edilmiştir.

Türkiye’de İzmir, İstanbul, Bergama, Uşak, Dikili, Soma gibi kentlerde yoğunlaşmışlardır.

Türkiye Cumhuriyet’inin dış politikalarında en etkin “unsur” olarak ele alınarak değerlendirime zorunluluğu ortaya çıkarır.

Sabetaycılar dünya Yahudi cemaatleri ve İsrail tarafından kaçınılmaz bir “tehlike” olarak agılanıp değerlendirilmiş olmakla birlikte, İsrail Yahudilerince dışlanmalarına karşın, daima özenli bir dikkatle izlenmişler, kontrol altına alınmaya çalışılmışlar Ve zaman zaman da hiçbir zaman gerçekleşmeyen vaatlerle kullanılmışlardır. Türkiyeli Sabetaycıların İsrail vatandaşlığına kabul edilmeleri için 1971-1991 ve 1996 yıllarında başvuruda bulundukları ve geri çevrildiklerei bilinmektedir.

Müslüman kimliğinde Yahudi Kabalizmine bağlı olarak yaşayan bu cemamatin gizlilik esaslarının korunmasındaki özenli ve kararlı tutumu sonucu Sabetaycılar, gerektiği biçimde ele alınıp incelenememiştir.

Sabetaycılık 17. yüzyılda ortaya çıkan mistik bir hareketin genel adı olarak Rav Sabetay ZWİ’nin mesihlik iddiaları üzerine kurulmuştur.

Baskı ile din değiştirmek zorunda kalan Zwi, Yahudi dünyasını büyük bir düşkırıklığı ile karşı karşıya bırakmış, öğretisine inanan ve onun peşinden giden 200 ailelik bir grubun lideri olarak, “Gizli/Etnik/Dinsel/İdeolojik” Sabetaycılık Hareketi”ni kurmuştur.
1917 Selanik yangını sonrasında Sabetaycıların dini yaşantılarına ilişkin pek çok eser ortadan kalkmıştır.

Türkiye’de Yahudilik ve Sabetaycılıkla ilgili en geniş döküman ve belge arşivine sahip olan kişi Rıfat Bali isimli şahıstır. Bir ticaret insanı olan Bali’yi bu alanda döküman toplamaya yönlendiren neden ve etkilerin aydınlanması gerekmektedir.

İsrail-Türkiye ilişkilerinde bir sorun olarak görülen Sabetaycılık cemaatinin araştırılması konusuna ne yazık ki kısa ve orta vadede izin verilmeyecek gibi gözükmektedir.

Rav Sabetay Zwi (Zwi=Sevi) 1626 yılında İzmir’de doğdu. Babası Hollanda ve İngiliz şirketlerinin temsilciliği sayesinde servet sahibi olmuştu.

Ailesi tarafından üç kez evlendirildi ise de eşlerine dokunmadı ve Torah ile evli olduğunu söyledi. Bu sözü din adamlarınca eleştiri konusu oldu.

O beklenen Mesih’in (Maşiah) kendisi olduğuna inanıyordu. 1650-51’de İstanbul’da Avrahan Yaqini adlı bir kişi kendisine beklenen Mesih olduğuna dair bir belge vermiştir.

Sabetay Zwi’nin ailesinin Mora’dan İzmir’e geldiği bilinmektedir.

31 Mayıs 1665’te İzmir’e dönen Sabetay Mesihliğini ilan etmiştir.

Gazze hahamı ve cemamati onun Mesihliğini ilk kabul edenler olur.

Sabetay Zwi’ye inananlar sinegoglardaki vaazlarında taşkınlar yapmaya başlamışlar, “efendimiz Türk’ü tahttan indirecek ve dünyayı 18 krallığa bölecektir” demektedirler.

Son çare olarak onu Osmanlı Sultanı’na şikayet ederler. 30 Haziran 1666 yılında Sabetay tutuklanır, İstanbul’a getirilir. Çanakkale’deki Aydos Kalesi’ne hapsedilir.

Sabetay Divan’a çıkarılır. Yaşamı ile iddiları arasında bir seçim yapması istenir. O yaşamını kurtarmayı seçer.

İhtida sırasında Sabetay, Sultan’a: “ Bu can bu bedende kaldığı sürece La İlahe İllallah” der. Ve Sultan’ın huzurunda müslüman olur. Devlet kendisine bir rütbe ve aylık bağlamıştır. Huzurdan çıkınca kaftanını açmış, koynundan bir kuş çıkarmış ve “işte can bedenden çıktı Şema Yisrael” demiştir.

200 ailelik bir topluluk din değiştirerek onun yolundan gidecektir. Selanik’e yerleşen bu toplum pratikte Zahor’a dayanan mistik bir yaşamı benimser. Yahudi inancını sürdürür. Fakat resmen Müslüman milletine dahil olarak yaşarlar. Böylece literatürde “Selânik Dönmeleri” olarak adlandırılan cemaat tarih sahnesindeki gizemli yerini almıştır.

1676’da ölümüne değin bizzat Sultan’ın emri ile Arnavutluk/Clgen’e sürülür. Ancak orada da müritlerini yetiştirmiş, örgütlenmiş ve faaliyetini sürdürmüştür.

Ölümünün ardından kayın biraderi olan Yakov Qerudo’yu onun halifesi kabul eden Yakubiler daha sonraları ortaya çıkan ve Mesih ruha sahip olduğuna inanılan Karakaşlar ve yalnızca Sabetay’a inanan Kapancılar olmak üzere kendi içlerinde bölünürler. (1900’lere değin geçen 350 yıllık süreçte cemaat önce ikiye sonra üçe ayrılmıştır.)

Sabetaycılar içinde en etkin ve faal olan Karakaş grubudur. Kurucuları Baruch Rassio’nun Sabetay Zwi olarak yeniden doğmuş (reinkarne) sureti olduğuna inanırlar.

1946’da yaşanan “Varlık Vergisi” olayında Sabetaycı aileler “D” sınıfı oalarak sınıflandırılmışlardır. Bezmenler, Arabekler ve Diberler gibi Sabetaycı güçlü aileler yüksek miktarlarda parasal ödeme yapmak zorunda bırakılmışlardır. Bu tarihlerden sonra da giderek güçlenen radikal İslâmcı akımlar için Sabetaycıların hedef alındığı görülmektedir.

Günümüz fundamentalistleri genel anlamda Türkiye’nin bir imparatorluktan Ulusal devlete dönüşmesini üç ana nedene bağlamaktadırlar: Masonlar, Selânik dönmeleri (Sabetaycılar) ve Yahudiler.

Türkçede Tevrat olarak bilinen kutsal metinlerin gerçekte Musa’ya (Moşe) verilen bölümü beş adettir ve buna “Torah” denmektedir. Fakat daha sonra gelen peygamberlerin yorumlamalarına dayalı olan diğer kitaplar da vardır ki, bunlar “Neviim” ve “Ketuvin” olarak tanınırlar ve Torah ile birlikte bunlara “Tanab” (Tevrat=Ahd-i Atik) denilmektedir.

Talmud hahamların Tevrat yorumlarıdır ve Ortodoks Yahudiliğin temelini teşkil eden bir kaynaktır. Daha sonraları İspanya Diasporası’ndan (altın çağ) ortaya çıkan bir diğer anonim kaynak daha vardır ki, bu da “Kabala”dır. Kabala tümüyle mistik Yahudiliğin kaynağıdır ve kaynakları konusu tartışmalıdır.

Selânik kenti, tarihi rolü açısından belki de en az ele alınmış konular arasında yer almaktadır. Oysaki Türkiye’nin ilk siyasî dernekleri olan İttihat-Terakki ve Mason dernekleri burada kurulmuştur. İstanbul’da yaşanan 31 Mart isyanı bu kentten organize edilen bir ordu tarafından bastırılmış, Sultan 2. Hamid sürgün günlerini bu kentte yaşamış. Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, bu kentte doğmuş ve ilköğretimini Selânikte almıştır.

Atatürk’ün ilk eğitimini aldığı bu okul ve Şemsi Efendi olarak anılan öğretmeni Şimon Zwi, dönemin önemli oluşum merkezidir.

Atatürk’ün ilk eğitimini veren Şemsi efendi’nin bir başka özelliği de yaşadığı dönemin en büyük Kabalistlerinden biri oluşudur.

“Fevziye Mektebi” onun gibi daha sonraları İstanbul’da faaliyet gösterecek olan “Mekteb-i Terakki”ye göre daha radikal ve cemaatçi bir yapıya sahiptir. Çünkü Fevziye Mektepleri’nin kuruluş amacı, Karakaşlar grubunun cemaatçi yapısını sürdürmek amacına dayanmaktadır.Okul bu grubun resmi öğrenim kurumu olmuştur.

Şişli Terakki Lisesi’nin , 1879’da “Terakki Mektebi” adı ile Şemsi Efendi’nin Selânik’te kurduğu “Şemsi Efendi Mektebi” ile temeli atılmıştır. 1924 yılında yaşanan mübadele sonucu okul İstanbul’a taşınmıştır. Okul 1967 yılında 903 sayılı yasa ile vakıf haline dönüştürülmüştür.


Gizli/etnik/dinsel/ideolojik bir cemaat olan Sabetaycılar, uygulamadaki “güvenlik soruşturması” ve nüfus cüzdanlarındaki “din” hanesinden rahatsızlık duymaktadır

Kaynak:Sıradışı

Ergenekon Davası Dosyasındaki İlginç Belgeler-2-

Belge Adı: “istihbarat arenasında sanat.doc”

Bu belge sanıklardan Ümit Oğuztan’ın bilgisayarından elde edilmiştir.

Delil Klasörü numarası: 360

Belge hakkında bilirkişilerin görüşü: Söz konusu dökümanda sanat dünyasının gizli örgütlerin amaçlarına ulaşmak için nasıl kullanıldıkları örnekleriyle anlatılmış olup Türkiye’de bazı ünlü sanatçıların isimleri ile bağlantılı oldukları bürokratların konumları ile beraber belirtilerek hangi alanlarda kullanıldıkları anlatılmış olup...

Belge’den seçmeler:

Çalışma konumuz içinde istihbarat örgütlerinin çalışma yöntemleri ve faaliyet alanlarından iç içe geçen sanat, sanatçı, medya, gazeteci, eğlence, gösteri ve fuhuş sektörünün küçümsenemeyecek etkilerini işaret etmeye özen gösterilmiştir.
Ulaşılan bu sonuçlar ve doğurduğu sakıncalar karşısında hala bu düzenin korunmasına göz yummak, tüm bu gelişmelere göz yumulması ihanetin de ötesinde bir ihanetin açığa çıkması demektir

Dış istihbarat güçleri ve MİT’in sanatçılar üzerindeki negatif etkileri derhal ortadan kaldırılmalıdır. Kültür, sanat ve Bilim gelip geçici Hükümet uygulamalarına teslim edilemeyecek denli ulusal önem ifade ettiğinden Kültür, Sanat ve Bilim alanında uygulanacak politikalar Hükümet üstü kurumlarca belirlenmelidir.

Günümüzde “sanatçı” sıfatı ile medyanın gündeminde baş köşede oturan Nükhet Duru, İzmir/Çeşme kazasında tuvaletçilik yaparak geçinmini temin etmeye çalışan, fakir ve dul bir Ermeni kadının Lüks Nermin’in randevu evinde hayata atılan, eğitimsiz kızıdır. Nermin Hanım’ın Hürriyet Gazetesi’nin eski sahibi Erol Simavi’ye eğlenceli bir gece geçirmesi dileğiyle hediye ettiği bu kız, istihbarat örgütleri tarafından hangi işlerde kullanılmıştır? Kemalist Cumhuriyet Türkiyesi’nin Ulusal çıkarlarının nasıl hiçe sayıldığını gözler önüne serecek boyutlardadır. Nükhet Duru, Erol Simavi ile tanışıp metresi olması ile birlikte GLADİO Sanatçısı olmuştur.

Şanlı Urfa kentimizin köylerinde dünyaya gözlerini açan iki ünlü Türkücümüz vardır ki, birisi Nuri sesi güzel Diğeri İbrahim Tatlıses’tir. Nuri Sesigüzel’in kaçakçılık yaptığını yakınları tarafından çok iyi bilinir. İbrahim Tatlıses’in ise, Simavi ile olan ilişkisi hep giz perdesinin ardında unutulmuş olmakla birlikte, bu ilişki sayesinde GLADİO sanatçısı olduğu bilinir.

Gazinocular Kralı olarak ün yapmış Fahrettin Aslan’ın keşfettiği Sibel Can ile, “Karagümrük Çetesi” olarak anılan Nuri Erin Çetesi arasındaki ilişkiler ağı ilginçtir. Ancak daha ilginç olanı, geçmişdönemlerdeki ilk randevuevi işletmecilerinden ve elit kesime kadın pazarlayan isimlerden Terzi muallâ’dan bu mesleği devralan Canan Yaka’nın oğlu ile evlenmiş ve olaylı bir boşanma yaşamış olmasıdır. Aynı Canan Yaka’nın kızının ülkücü MAFYA lideri Alaattin Çakıcı ile evlenmesi de bir başka ilginç bağlantıyı ortaya çıkarmaktadır. Çünkü Sibel Can seçilmiş tipik bir GLADİO sanatçısı örneğidir.

Erol Simavi ekolünde önemli bir yere sahip tipik bir GLADİO sanatçısı da Sezen Aksu’dur.

Mehmet Ağar, Mehmet Eymür, Hiram Abbas ile yakın dostluğu bulunan ve yıllarca Mehmet Ağar’ın metresliğini yapan bir başka dansöz Yonca Yücel, İstanbul’u terkederek neden Antalya’ya yerleşmiş ve yakınlarından kaçar olmuştur? Çünkü Yonca Yücel bir GLADİO sanatçısıdır ve bildiklerinden ötürü öldürülme endişesi içinde yaşamaktadır.

Gözlerden uzak bir gelişme de “Kumkapı Cinayeti” katili Zeynep Uludağ ile mağduru Gültenkızılkaya’nın basın danışmanı Seyhan Soylu’nun yapmasıydı. Seyhan Spoylu, TGS Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Turgut Büyükdağ’ın yanında görev almıştı ve Emniyet Müdürün Ümit Baybek, Turgut Büyükdağ’ı koruma görevini üstlenmişti(!) Kumkapı Cinayeti’nin sanığı Zeynep Uludağ, mağduru Gülten Kızılkaya’nın basın danışmanlığını üstlenen Seyhan Soylu, bu iki kadınla yakından tanıdığı Emniyet Müdürü Ümit Baybek için mi ilgilenmişti?...

Belge Adı: “ajan sanatçılar.doc”

Bu belge sanıklardan Ümit Oğuztan’ın bilgisayarından elde edilmiştir.

Delil Klasörü numarası: 360


AJAN SANATÇILAR

Belge’den seçmeler:

Eylül 1989’da Mısır’da yayınlanan bir kitap, yaklaşık 50 yıllık bir sürede istihbarat servisiyle işbirliği yapan film ve ses sanatçılarını konu almıştı. Kitabın yazarı ise, Mısır’da Cemal Abdünnasır dönemi istihbarat şefi Salah Nasır’ın sinema sanatçısı olan imam nikâhlı eşi İtmad Hurşid. Kitabın adı: “Salah Nasır’ın Sapıklıklarının Kadın Tanığı”.

Kitaptaki anlatımlara göre, Mısır İstihbaratı’nın sanat çevrelerinden seçtiği kişileri ajanlığa zorlaması... Olup bitenler 2. Dünya Savaşı sonrası 1940’lı yıllarda başlıyor. Gazeteci bir kadın “Siyasî Kalem” adı verilen karşı casusluk örgütüne 412 sanatçıyı ajan olarak kazandırmayı başarıyor. O günlerde ajanlığı kabul etmeyen pek çok sanatçıya şantaj yapılıyor. Bazı sanatçılar mesleklerinde yükselebilmek için gönüllü ajanlık yapmayı kabulleniyor. Ama kabul etmeyenler de oluyor, bunlardan birisi Ümmü Gülsüm. Bir başkası ise Ferid el Atraş. Korkusundan Mısır’ı terkedip Lübnan’a Kaçıyor. Ünlü sanatçılardan Şadiye ise ünlü bir gazeteci olan Mustafa Emin ile evlenerek zorla ajanlık yapmaktan kutulabiliyor ama, Gazeteci Mustafa Emin’inin daha sonra bir CIA ajanı olduğu ortaya çıkıyor. Cezayir Gülü adlı bir başka sanatçı Mareşal Abdülhakim Amr ile dostluğu sayesinde ajanlık yapmaktan kurtuluyor. 1940’lı yıllarda “cinayette seks” casusluk faaliyetlerine seks karıştırınca, Mısır İstihbaratı pek çok başarı elde ediyor.

Bir zamanların ünlü dansözü Yonca Yücel’in artık hiç sesi soluğu duyulmaz oluşu ve çok sevdiği İstanbul’u bile sessizce terk etmesi düşündürücü ve dikkate değer. Neden mi? Çünkü Yonca Yücel, uzun yıllar Ortadoğu’da dansözlük yaptı. Ve sususrluk kazasının ardından ‘çete’ bağlantılı olduğu ayyuka çıkan eski bir Emniyet Genel Müdürü’nün de uzun yıllar metresi idi. Yonca Yücel’i bir kaçkez telefonla arayıp yaşamını romanlaştırmak istediğimi söylemiştim. Bunun üzerine bir telefon görüşmemizde. “Çok şey biliyorum.. Bildiklerimin yazılmasını da ülke için gerekli buluyorum. Ama beni kesin öldürürler” diyerek endişesini açıkça dile getirmişti. Düşündükçe aklımın karışmasına neden olan bir başka sanatçımız ise Seher Şeniz’dir. O da ünlü bir sinema ve sahne sanatçımızdı. Tıpkı Yonca Yücel gibi bir zamanlar o da Ortadoğu ülkelerini hallaç pamuğu gibi atanlar arasındaydı. Ve ortada hiçbir neden yokken birgün evinde haplar yutmuş, üstelikte kafasına da naylon torba geçirilmi,ş bir vaziyette ölü olarak bulundu.

Meraka değer ve günün birinde mutlaka su yüzüne çıkacağına inandığım bir başka konu ise; türedi güzellik kraliçeleri ile yine türedi manken-şarkıcı-dansöz-telekız karışımlarının hangilerine “yeşil”, hangilerine “kırmızı” pasaport verilip verilmediğidir.

Kaynak:Sıradışı

ERGENEKON BELGELERİ:MİT&MEDYA ve AJAN GAZETECİLER



Belge Adı: “mitçigazeteciler-1.doc”

Bu belge sanıklardan Veli Küçük ve Ümit Oğuztan’ın bilgisayarlarından elde edilmiştir.

Delil Klasörü numarası: 360
Başlık: MİT&MEDYA Ve AJAN GAZETECİLER

İstanbul-Aralık 2000 Belge’den seçmeler:

Türkiye Sabahattin Ali’nin günahsız ve suçsuz yere öldürülmüş olmasını hiçbir zaman unutmamıştır. Bu cinayetin MİT’e ait olduğu ise tüm dünya tarafından bilinmektedir. Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Uğur Mumcu gibi faili meçhul cinayetleri üzerinde de MİT’in gölgesi olduğu ve bu gölgenin ortadan kaldırılması gerektiği bilinen gerçekler arasındadır. Ulusal basının sağlıklı bir biçimde, ulusal çıkarlara uygun olarak işlevlerini yerine getirebilmesi için, Türk basın özgürlükleri üzerindeki MİT baskısı ve kontrolünün kaldırılması zorunluluktur.

MİT’in suç odakları, suçlular ve suçu yönlendiren bir merkez durumundan derhal kurtarılarak, asli görev ve sorumluluklarını kusursuz biçimde yerine getirebilen makanizmaya dönüştürülmesi gereklidir. MİT’in acil önlemler alınarak istihbarat görevlerini yerine getirebilen, bağlı bulunduğu makamlara sürekli biçimde gerçek ve doğru bilgiler aktarabilen resmî kimliine yeniden kavuşturulması kaçınılmaz bir zorunluluktur. Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından dağıtılan basın kartları ile gazeteci kimliğinin kazanılması uygulamasının sürdürülmesi, Türk basınına büyük bir ayıp getirmektedir. MİT, doğrudan Başbakanlık makamına bağlıdır. Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü de doğrudan Başbakanlığa bağlıdır. Böylece Trürk basınında MİT kadrolarının nasıl olup da gazeteci kimliğini hak ediyor oluşları da kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Günümüz Türkiyesi’nde, MİT’in onaylamadığı hiçbir kimsenin medya patronu olması ve ayakta kalabilmesi mümkün değildir.

MİT’in onaylamadığı hiçbir basılı yayının –mevcut yasalara karşın- ülke çapında dağıtımı gerçekleşmemektedir. Ve yine MİT’in onaylamadığı hiçbir yazarın kitabı yayınevlerince basılamamakta, basılmış olsa bile dağıtımı gerçekleştirilememektedir. Türk basınında ulusal ve yerel yayın yapan televizyon, radyo, gazete ve dergilerin kadrolarında istihbarat ajanları bulundurulduğu saptanmıştır. Bu kadroların bir bölümü yabancı istihbarat servislerinin hizmetinde, bir bölümü MİT tarafından seçilerek kullanılan prototip portrelerdir. Cengiz Çandar’ı Filistin kamplarında maceracı genç militanlıktan MİT’tten CIA’ya uzanan bir yolda yürürken, gazeteci kimliğini örtü olarak kullanıp yabancı istihbarat servislerine teori üretip Türkiye’nin siyasal, toplumsal ve ekonomik olayları hakkında raporlar düzenlemeye yönelten kimlerdir? Elbette ki; ulusaşl gençliği yasadışı örgütlenmelere yönlendirenler ile medya gücünü ellerinde tutatarak siyasal otoritenin hoşuna giderek, devletten geçinmeye alışmış olanlardır.

MİT’e hizmet veren, gazetecilik vasıfları tartışılır olmasına karşın bu meslekte kalmaları sağlanan isimlere aşağıda yer verilmiştir.

Avni Özgürel, Erdal Şimşek, Kamuran Akkuş, Harun Odabaşı, Haluk Girti, Önder Şuşoğlu, Mehmet Güç, Reha Muhtar, Necdet Açan, Güneri Civaoğlu, Cengiz Çandar (CIA), Ali Kırca, Murat Demirel, Ufuk Güldemir, Soner Yalçın, Bülent Aydın, Fatih Altaylı,
Enis Berberoğlu (Mikdat Alpay ekibinden), Tuncay Özkan, Osman Arolat, Doğan Hızlan (MOSSAD-MİT), Doğan Yurdakul, Erdal Şimşek, Yılmaz Yılmazer, Hüseyin Üzmez, Sedar Arseven, Fikret Bila (Hiram Abas ekibinden), Nilgün Cerrfahoğlu, Ahmet Taşgetiren, Selahattin Sadıkoğlu, Mehmet Ocaktan, Abdullah Muradoğlu, Can Ataklı, Ruhat Mengi, Nurdan Bernard (MOSSAD), İlker Sarıer (Mikdat Alpay ekibinden), Oktay Ekşi, Güngör Mengi, İsmet Berkant, Fatih Altaylı, Sedat Erfin (Sönmez Köksal ekibinden), Hadi Uluengin (Hiram Abas ekibinden), Mine Kırıkkanat (CIA), Haluk Şahin (CIA), Oktay Gönensin, Bilal Çetin, Ali Bayramoğlu, Murat Birsel (CIA), Can Dündar, Ruşen Çakır, Oral Çalışlar (BND), Hikmet Çetinkaya, Sedat Sertoğlu (MOSSAD), dedi-kodu sütunları yazarı Afdalet Cicoz’un yerini koruyanlar ise; Hakkı Devrim (takma adı Sabiha Deren) ile Orhan Tahsin (Takma adı Suna San), 2. cumhuriyetçiler olarak anılan Hadi Uluengin ,Can Dündar, Ahmet Alatan ve yazar Orhan Pamuk Medyanın içinde yeralan MİT ve yabancı istihbarat örgütleri ile bağlantılı gazeteci ve yazarlar olarak tespit edilen isimlerdir.

Hazırlanan bu çalışma Türk medyasının bugününü gözler önüne sermeyi amaçladığı gibi, ulusal çıkarların korunması için, gerekli önlemlerin ivedilikle alınmasının ne denli gerekli bir zorunluluk olduğunu da işaret etmektedir. Gazetecilik mesleğini, meslek ilkeleri ve onuruna yakışır hale getirmek öncelikle gazetecilerin görevi olmalıdır.

Ancak ulusal güvenlik sorunu haline gelen medya ayapılanması ve gazeteciler hakkında gerekli işlemlerin yapılması toplumsal huzurun sağlanabilmesi açısından müdahaleyi zorunlu ve kaçınılmaz kılmaktadır. Türkiyenin 21. Yüzyıl dünyasında şu an sahip olduğu ulusal medya kuruluşlarıu içinde yer alan ajan gazeteci prototipleri ile dış dünya sorunlarının üstesinden gelebilmesi olanaksız olduğu gibi, kendi içinde de ekonomik, sosyal, kültürel ve toplumsal istikrarı koruyabilmesi gerçekçilikle bağdaşmayacak bir beklentidir.

Kaynak: Sıradışı
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> HUKUKÎ HABERLER Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com