EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Ertugrul Özkök'ten Tiksiniyorum

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> RÖPORTAJLA R
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pzr Arl 07, 2008 7:42 pm    Mesaj konusu: Ertugrul Özkök'ten Tiksiniyorum Alıntıyla Cevap Gönder

Ertuğrul Özkök'ten Tiksiniyorum

07 Aralık 2008 14:29
AKP, ordu, Hürriyet, Radikal, Ertuğrul Özkök, Ayşe Arman, Müjde Ar.... Perihan Mağden topunu birden topa tuttu...


Radikal’in en radikal yazarı Perihan Mağden “Gerizekalı çocuklarla okumaktan bıktım artık demokrasi sınıfında” diyor ve ekliyor: Mezun olmamıza engel olan müdür, hademe, kıçını başını gösteren hoca, hepsinden nefret ediyorum. Mağden, “öldür Allah demokrasiye geçmememizin müsebbibi” saydıklarını Ayça Örer’e anlatırken AKP, ordu, Hürriyet, Radikal, Ertuğrul Özkök, Ayşe Arman, Müjde Ar, Ekşi Sözlük yazarları... Özetle, hiç kimse hakkında sözünü sakınmadı..

Taraf Gazetesi'nden Ayça Örer'in Perihan Mağden'le yaptığı röportaj:

Son iki yıldır yazdığınız yazılar bir kitapta toplandı. Sürekli gündemi değişen bir ülkede düzenli yazı yazmak yormuyor mu?
Gündemle yatıp gündemle kalktığım ve çok yıprandığım dönemler oluyor. Çok yıpranıp üzülüyorum. Kendimi Türk siyasetine kaptırıp yalnızca Türk siyasetinin çalkantılarıyla yatıp kalktığım dönemleri fuzuli görüyorum. Hayatımı bundan koruma çabası üzerine inşa etmiş vaziyetteyim. Türkiye'de köşe yazarlarının süresi sonsuza dek ya. Onlar aldırış etmiyorlar. Su içseler yarıyor gibi, bilmem kaç yıldır bu işi yapıyorlar ve çalkantılar onlar için çok çok normal. Onların meselesi o. Aşırı makuller. Hep itidal öneriyorlar, uzlaşma, sessizlik, sakinlik. Bir hakikaten gerçek anlamda aldırış etmiyorlar, bir de zaten bu çalkantılara zaten o kadar alışmışlar ki. Çalkantı fahişesi olmuş gibiler. Hep verecek bir tavsiyeleri var. Bir başka köşe yazarı arkadaşımın çok güzel bir lafı var, kendilerini danışman zannediyorlar. Hep köşeleri de o üslup içinde yazılmış. Sanki başbakanlık danışmanı gibi, o kadrodan köşe yazarlığı yapıyor tavırları var. Ve bu tavırdan başka bir tavır senin için çok yakıcı olabiliyor. Ben de bundan hoşnut kalmıyorum. Sonuç olarak dünya yansa öbürlerinin umurunda değil. Onların kariyerini daha da besliyor. Kendilerini işe yarar görüyorlar. Onun için de çok üzüldüğüm, dibe vurduğum dönemler oluyor. Ama o dönemlerden kendimi uzak tutmaya çalışıyorum. Öbürlerini de örnek alıyorum kendime. En azından onlardan tiksindiğim için de örnek alıyorum.

Ergenekon Davası, Hrant Dink'in öldürülmesi, ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı mahkemeler... Son iki yılda sizi en çok ne etkiledi?
İster istemez çok sarsılıyorum ve çok üzüldüğüm, çok hınçla dolduğum dönemler oluyor. İşini hınçla yapıyor olmak da zor. O dönemlerde ona engel olamıyorsun. Ergenekon meselesi beni birinci dereceden ilgilendiriyor. Benim mahkememi basan Oktay Yıldırım'ın evinde bombalar bulunarak başladı soruşturma. Mahkememde derin devletin bu ecik bücük insanlardan oluşan bir tiyatro oyunu vardı. Hepsinin tipi çok acayipti. Kerinçsiz'den diğerlerine kadar. Hiç biri normal bir insan görüntüsünde değildi. Sen orada bas bas bağırıyorsun, "Benim mahkememi bastılar, Orhan Pamuk'un mahkemesini bastılar, Elif Şafak'ın mahkemesini bastılar". Tehlikede olduğunu biliyorsun ve bas bas bağırıyorsun. Onların hepsi doğrulandı işte. Tabii aynı zamanda beni damgalı eşek gibi göstermek için de yaptılar. Sonunda da Hrant Dink gitti. Ben hep söylüyorum, dört kişiyi damgalıyorsun, Ermeni olan gidiyor sonunda. Geçen Tercüman beni ve Ece Temelkuran'ı hedef gösterdi. İçimde sadece nefret ve tiksinti yaratabilecek, hiç okumadığım bir gazete. Manşetin üzerinden ilan ediyor ki, bakkalın önünden geçenlerde almasa da görsün insanlar, milliyetçi birkaç çocuk görüp galeyana gelsin diye. Amaçları bu her zaman. Sonra oranın genel yayın yönetmeni Yaşar Büyükanıt'ın yanağını okşadığı çocuk çıkıyor. Hepsi bir şeye bağlanıyor. Sen paranoyak değilsin, deli değilsin. Az bile yazıyorsun. Bu bir rahatlık yaratıyor mu? Aksine her gün ne kadar boktan bir durum olduğunu daha da görüyorsun.

Bir davanızın ardından, “İlk başta hissettiğim korkuydu sonra üzüntü ve öfke geldi" demiştiniz. Aradan zaman geçince ne hissettiniz?
"Acı patlıcanı kırağı çalmaz" diye düşünüyorsun ama yine bir tehdit olunca, yine kötü oluyorsun. Onun dışındaki dönemlerde gece gündüz bunları düşünmek istemiyorum. İsmail Türüt ve Ozan Arif üç mahkeme açtılar benim için. Türk savcıları öyle insanlardan talep gelince takır takır büyük bir zevkle soruşturma açıyorlar. Gerçekten taraftar bizim savcılarımız. Adaletten yana değil. Kendi politik görüşlerinden yanalar. Bu ikilinin avukatı Metin Göktepe'yi öldüren polisin avukatı Ömer Yeşilyurt. İstedikleri bütün davalar açılıyor. Geçen ifade verdim, üç tane mahkumiyet istedi bana değerli Türk savcısı. Ve benim ifademi beklemeden zaten hazırlamış ödevini, geldi okudu mutaalasını. Bu hukuki ortam Ergenekon Davası'nı da yaratıyor ama. İyi hakim ve savcılarımız da var. Ama hem az oranda hem de bir piyango. AKP'nin bizi mahkum eden kanun maddelerinin değiştirilmesine yönelik hiç bir şey yapmıyor olması, altı yılda 16 tane ihale kanunu çıkarması neyle uğraştığını göstermiyor mu? "Kendi mümin, dindar zenginimi nasıl yaratabilirim" kaygısı içindeler. Adamların Türkiye'de demokrasiye dair bir kaygısının olmadığı artık o kadar açık ki. Geri dönülmez bir şekilde kanıtladılar. Böyle zımbır zımbır bir hukuk sistemine, savcıların keyfiyetine kalmış benim buradaki hayatım. Köşe yazarlığı yaptığım sürece de beni hep bu berbat durumda yaşatmaya çalışıyorlar anladığım kadarıyla. Zaten benim çenemin kapanmasını istiyorlar, benim hapiste olmamı istiyorlar. Hrant Dink'in yazısını Türklüğe hakaret diye yargıladılar ki, neredeyse Ermeniliğe hakaretti o yazı. Sonradan Cem Uzan ana avrat sövdü başbakana dört kitap okuma cezası verdiler. O kadar adamına göre açıyorlar ki taksimetreleri.

Takipçisi olduğunuz konuların akibetini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sıfıra sıfır elde var sıfır. AKP ilk iki üç yılında çok daha faaldi. Ama o zaman mesela Ertuğrul Özkök gibi unsurlar da bu kadar azıp kudurmamışlardı. Yaptıkları her adım aşırı derecede gözetlendi ve son derece çirkin yorumlara maruz bırakıldı. Laikçilik kisvesi altında. Son sıralarda Hürriyet okumamaya başladım. Artık bu kadarı da olmaz oldum Hürriyet okurken. Bıktım onlardan. AKP ilk başta bir takım şeyleri olumlu yaptı ama sonra asıl mücadelenin başladığı yerde ne kadar pasif ne kadar itaatkar ve hakikaten ne kadar dertlerinin demokrasi olmadığını bize kanıtladılar. Aktütün meselesinden sonra, gittiler o karargahları ziyaret ettiler. "Askerin ne kadar arkasındayız" mesajını bangır bangır verdiler. Ben bu ülkede en büyük tıkacın askeriyenin kadiri mutlak konumu olduğu konusundayım. Bunu normalize etmek için hiç bir şey yapmadılar, ihale konusunda gösterdikleri konsantrasyonun üçte birini 301 için gösteremediler.

Ordu karşıtı yazılarınız yüzünden okurlardan ya da milliyetçi kesimden tepki almadınız mı?
Ben okurdan tepki almadan yaşıyorum. Köşe yazılarımı sürdürmemin sırrı orada gizli. Bir kere mail adresim yok, gazetede benim yazılarımla ilgili yorum yapılmasını istemiyorum. Başka yazarlara yapılan yorumları görüyorum bazen, "Aldım verdim ben seni yendim". Bir mastürbasyon meselesi. Ben de senin gibi yazarım, ben de senin gibi şirinim, ben de senin gibi atiğim. Böyle yorum da istemiyorum. Taraftar yorumu da beni köşeden soğutuyor. Düşmanımın hakaretleri de. Hepsine kapalı yaşıyorum açıkçası. Ben Radikal'den ayrılmadan önce vardı yorum köşesi ama neredeyse ayrılma nedenlerimden bir tanesiydi. Sonra İsmet Berkan'a telefon açıp "İstemiyorum" dedim. İstemiyorum okur yorumu görmek. Çok katıldığını zanneden insanlar da taş taş üstüne koymuyorlar. Ekşi Sözlük'te bana hakaret eden zibidi yumurcaklar benim dilimle yazmaya çalışıyor. Bana hakaret edip ve benim imlada yaptığım şeylerin çok beşinci sınıf bir kopyasıyla yumurcak haliyle bir de laf yetiştirmeye çalışıyor. Zaten insanın söyleyecek bir yorumu varsa oturur üç satır beş satır değil, bir yazı yazarsın. Aslanlar gibi koyarsın. Benim yaptığım işi benim yaptığım gibi yapabilmek için koruma yöntemleri geliştirmek zorundasın. Hayata ilişkin algılarım açık, benim yazıma yazacakları ipindirik yorumlara ihtiyacım yok ama.

"Köşe yazarlığım biter derdim yok"

Yazılarınızda kullandığınız imla da çok eleştiriliyor?
Benim nasıl algılayarak kullandığım daha önemli diye düşünüyorum. O kadar dille ilişkim var ve o kadar belagat sanatına hakimim. O yüzden dille ilişkili şeylerin beni kısıtlamasına izin vermiyorum. "Türkçenin inci çocukları". bir sürü gerizekalı üniversite öğrencisi olacak insan "de ve da'yı" ayrı yazmayı bilmeden "Türkçeyi bozuyor" diyorlar. Senden daha iyi Türkçeyi bozacak insan var mı? Daha Çocuk Kalbi'ni anlamamışsın yani. Aslında bence onlar o kadar Türkçelerinin peşinde değiller. Ben yazdığım konularla morallerini bozuyorum. Laikçiler, Kemalistler. Benim sayıyla 1 yazmama tahammül edemeyen benim siyasi görüşüme hiç tahammül edemez. Gelme abi benim yazımın alanına.

Köşe yazarlığına dönem dönem ara veriyorsunuz. Roman projeniz var mı?
Var, Ocakta başlayacağım. Bazı köşe yazarlarımız, özellikle "karı köşe yazarlarımız" bir gün bile bırakmıyorlar köşelerini. İkiz çocuk doğuruyorlar, iki gün sonra yine köşelerindeler. Doğuma gitmeden yarım saat önce devlet bakanıyla röportaj yapıp devlet bakanını yalamış, sonra bilmem hangi işadamının uçağında onu yalıyor. Çocuklarına bakmadıklarını çalışma ritmlerinden anlıyoruz. İyi annelikten de geri kalmıyorlar, iç çamaşırı fuarlarından geri kalmadıkları gibi. Hiç kimse yerini üç saatliğine bile terk edemiyor. "Ya yerimi yeni bir sarışın alırsa" diye. Benim hiç "Ah geri gelmeyeceğim" kaygım olamaz. Şimdi köşemi ne zaman bırakacağım hesabı içindeyim. Ben hep "Bu hafta bırakacağım" diye düşünüyorum ama ben her işimi böyle yaparım. Evliyken de gün sayıyordum, "Ne zaman boşanacağız" diye. Her şeyi ne zaman bitireceğim kaygısıyla yaptığım için.

"Müjde Ar her hafta gündemi kirletiyor"

Anne-kız ilişkileri, kadınlık halleri üzerine de yazılar yazıyorsunuz...
Bende "Ah kadınım hemcinslerime sahip çıkayım" diye bir bilinç yok. Kadınlarla ezilen oldukları için ilgileniyorum. İşçi sınıfından bir erkekle işçi sınıfından bir kadın varsa, kadın daha çok eziliyor. Bir de kadınları daha ilgi çekici daha renkli buluyorum. Psikolojik yazılarım bazen kadın düşmanı bir tonda çıkıyor. Sonra, mesela Nevval Sevindi çıkıp, "Perihan Mağden bana öyle yazılar yazdı ki, bir kadın düşmanı" gibi şeyler söylüyor. Nevval Sevindi'nin düşmanı olabilirim ben, ama kadın düşmanı olmadığıma o kadar eminim ki. Tansu Çiller'in, Nevval Sevindi'nin, Suna Vıdıvıdı'nın, -Suna Vidinli'ye Suna Vıdıvıdı diyorum-, kadın meselesine zarar veren Müjde Ar kafalı kadınların düşmanı olabilirim.

"Müjde Ar kafası"ndan kastınız nedir?
Müjde Ar'ın çok zarar ziyan bir şeye neden olduğunu düşünüyorum. Sadece belden aşağı, "Mevlam kayıra saldım çayıra usulüyle" konuşan kadın. Kadın bakışıyla düşünülen bir programı formatını mahvetmeye muvaffak oldu. "Yırtmış kadın eşittir belden aşağı konsantre kadın". Bütün muhalifliği belden aşağı olan bir kadın. Arada bir "Kürt meselesinde çok ileri şeyleri söylerim ama şimdi söyleyemem ayol" deyip, belden aşağıya gelince aşırı kaygısız oluyor, annesinden gelen güçle herhalde. Belden aşağı laflarıyla o haftanın gündemini pisletiyor. Aysun Kayacı da onun gerzek sarışın versiyonu.

"Hürriyet okumuyorum" dediniz ya, ne okuyorsunuz?
Çok az sayıda gazete okuyorum. Köşe yazarlarını berbat buluyorum. Okursam hakaret yazma ihtiyacı hissediyorum. İçim o kadar kin ve hınçla dolu ki. O kadar düzeylerini düşük buluyorum, o kadar faşizan şeyler yazdıklarını düşünüyorum ki. Kendi gazetemle de bu yüzden başım belada. Kendi gazetemdeki köşe yazarlarını okumamaya da dikkat ediyorum. Okuduğum zaman çok çok sinirleniyorum. Bu kadar faşizan olduğunun farkında olmaması, kendini sosyal demokrat, artık bıktım tiksindim o kokoz kelimeden de, kendini solcu zannetmesi, anti emperyalist zannetmesinden. Kendileri o kadar orducu ki. Ordunun bütün teknik donanımı ABD'den. Anti emperyalizme bu kadar düşkün insanların orduya bu kadar meftun olması başlı başına bir karikatür. Namık Kemal Zeybek'i, Hasan Celal'i tercih ederim. Onların ne olduğu en azından belli. Bir de havalar bin beş yüz. Kendilerini bir halt zannediyorlar. Namık Kemal Zeybek'le Hasan Celal Güzel'in kendi çevrelerinde bir saygınlığı vardır. Öbürlerine ne demeli?

"Özkök’ün varlığı varlığıma hakaret"

Söyledikleriniz sizi sürekli polemiğe çekiyor. Mesela Ayşe Arman, Ertuğrul Özkök...
Ertuğrul Özkök'e yazdığım bir cevapta var, o kadar büyük bir tiksinti duyuyorum ki. Ve hakiki bir tiksinti. Onlar bana vazife icabı da cevap veriyor olabilirler, benim siyasi bir duruşum var. O doğrultuda yaşıyorum. Onlar benim siyasi duruşuma bizatihi varlıklarıyla, duruşlarıyla yazdıklarıyla hakaret etmiş oldukları için, o kadar bir hınç duyuyorum ki. Bir kere zeki de değiller, kültürlü de değiller, entelektüel de değiller, yazı yetenekleri de yok, tesadüfen doğru yerlere konuşlanmış kımıl zararlıları.

Hiç karşılaşmıyor musunuz bu isimlerle?
Ben medya alemine ilk girdiğimde bu kadar uzlaşmaz, bu kadar tiksinti duyan bir insan değildim. Sonuç olarak ben de normal bir insanım, neden sonuç ilişkisiyle insanlardan soğudum. Mesela Ayşe Arman'a çok yıllar önce Radikal'de ilk köşemi yazmaya başladığım zaman röportaj vermiştim. Sonra yaptıkları işlerle kotamı taşırdılar. Türkiye'deki bizim hakiki demokrasiye öldür Allah geçmememizin müsebbibi olarak gördüğüm unsurlara kinim arttı. Sınıf atlayalım istiyorum, demokrasi sınıfında ilkokul üçteki gerizekalı çocuklarla okumaktan bıktım artık. İlkokuldan mezun olalım istiyorum. Buna engel olan müdür mü hademe mi, kıçını başını gösteren hoca mı, hepsinden nefret etmeye başladım. Eskiden daha sivilize bir ilişkim vardı, gördüğümde selamlaşabilen bir insanken giderek Türkiye kutuplaştıkça selam vermemeye başladım. Türkiye kutuplaştıkça ben de kutuplaştım.

Uyumuyla bilinen Başak burcu olmanız itaat üzerine bir sürü yazı yazmanıza neden oldu. Nedir bu itaatsizlik meselesi?
İngiliz Kız Ortaokulu'nu bitirdim ben, en yaramaz kızdım. Robert Koleji uluslararası disiplin rekorunu kırdım. İtaat etmem gereken durumları hiçbir zaman anlamadım. Bu da bence annemin yetiştirmesi yüzünden. "Şuna itaat etmelisin" fikrini hiçbir zaman vermedi annem. Ve iftihar etti, benim itaatsizliklerimle çılgınca eğlendi. Herhalde o da büsbütün beni gazladı.

Anneniz itaatkâr mıydı?
Yarı yarıya. O idare ederdi insanları, ben idare etmiyorum. Annem çok nevi şahsına münhasıran bir kadındı, bohemdi. Ben ilkokul sondayken dinden vazgeçtim kendi kendime düşünerek. Sonra da bir daha dinim olmadı. O zamanlarda Maocu zannettim kendimi bir yazı dizisi yüzünden. Çocuksu bir şekilde. Annemle 1 Mayıs yürüyüşlerine katılırdık. Olaylı 1977 1 Mayıs'ına da katıldık. Ortaokulda İKD'nin toplantılarına gidiyordum. Devrim İçin Hareket Tiyatrosu vardı, benim kuzenim orada oynuyordu, onun provalarına gidiyorduk. Politik olmak hayatımın doğal bir parçasıydı. Robert Kolej'e gittiğimde zaten Sovyetist olarak gittim. Boğaz'dan SSBC gemisi geçiyor diye gözüm yaşarırdı. Sonra 12 Eylül'de hepimizin politik hayatı darbelendi. Bir anlamda büyük bir gönül kırıklığı yaşadım. Üniversiteden sonra iki üç yıl Asya'da dolaştım. Dönünce de reklamcılık yaptım. Boştum, kalbim çok kırıktı, bütün dünyaya dair bir hayal kırıklığı yaşıyordum. Çok incindiğim ilişkiyi unutmak gibiydi. Tesadüfen köşe yazmaya başladığımda şahsi şeylerle başladım, "Kızım plajda oynadı, annem şöyle dedi" gibi. Sonra Ölüm Oruçları gibi, Gökkafes gibi bazı kırılma noktaları oldu. Baktım kimse yazmıyor. Onlar yazmadıkça kudurdum.

Yazarlığınız biraz da iyi çocuktan kötü çocuğa evrilme süreci...
Çok enteresan ama ilk başlarda Ertuğrul Özkök'ün beni açıp tebrik ettiği dönemler vardı. İbrahim Tatlıses'le ilgili bir yazı yazmışım, bana telefon açıp "Ne kadar cesur bir yazı bunu ancak bir kadın yazabilir" diye bir yandan gazı tuzu veriyordu, bir yandan da iyi geçinecek.

“Annemi fasulyesinin tadını bilmeyen artık arkadaşım olamaz” demişsiniz...
Ortaokuldan gelen arkadaşlarım var. Çok çok az yeni insan giriyor hayatıma. Ne zaman hayatıma yeni biri girse bin pişman oluyorum. Medya çevresinden hayatımda olan herkesi attım. Medyadan kimseyle ahbaplık etmem. Karakter deformasyonu var bu insanlarda. Aşırı derecede kötü kalpliler. Bu ülkede yaşamamın tek nedeni yakın arkadaşlarım. Onlarla çok görüştüğüm için başkalarına zaman da yok.

Kızınızı yaşadıklarınızdan haberdar mı? Onunla paylaşıyor musunuz?
Bu konuda çok çok korkunç bir anneyim. Riyakâr burjuva anneleri vardır ya, her şeyi gizlerler. Dava akşamı haberleri açmıyoruz mesela. Kızım hiç ana haber bültenlerini falan izlemez. İki koruma yolladılar Hrant Dink öldürüldüğünde, hemen babasını aradım, "Sen okuldan al" dedim. Hiç göstermedim korumaları kızıma. Biliyor, anlatıyorum, toz pembe zannetmiyor. Onun da politik görüşleri var ama, işin vahameti ve üzüntüsü içindeyken onu yaşatmıyorum. Onun annesi yüzünden korkarak yaşamasına gönlüm razı olmaz. Öyle olacaksa ya bu işi yapmam ya da onu başka bir ülkeye taşırım.
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> RÖPORTAJLA R Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com