EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Sinema, Ahlak ve Mahremiyet

 
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> AHLAKÎ DÜŞÜNCELER
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pzr Oca 15, 2012 1:10 am    Mesaj konusu: Sinema, Ahlak ve Mahremiyet Alıntıyla Cevap Gönder

Sinema, Ahlak ve Mahremiyet (*)
Mazhar Bağlı



Sinemanın insan duygularından ve bedeninden yararlanma çabası, bütün dünyada ahlakî çöküntünün fitilini ateşlemiştir.

Sanat – Ahlak İlişkisi: Dürtülerin Uyandırılması Sorunu
İnsanın doğasında potansiyel olarak hem iyiliğin hem de kötülüğün var olduğu bilinen bir gerçektir ve bu, İslâm bilginlerince “insanî ve beşerî” veya “rahmanî ve şeytanî” eğilimler olarak tanımlanır. Hıristiyan literatüründe ise bu durum daha çok “iyi ruh” ve “kötü ruh” olarak ifade edilir. Ahlakçılar, bazı sanatsal uğraşıların, insanın doğasında mündemiç bulunan kötü ruhu galeyana getirip iyi olana galebe çalmasına neden olacağından karşı çıkarlar. İnsanın içinde bulunan birtakım duyguların, içinde yaşanılan toplumsal baskılardan ve ahlakî kaygılardan dolayı bastırıldıkları psikanalizciler tarafından da söylenmektedir ve bu bastırılmaya rağmen iç salgıların önünün hiçbir zaman alınamayacağı da bilinmektedir. İşte sanatın şehvete aracılık ettiği hakkındaki iddia bu gerçeğe dayanmaktadır. Yeri geldiğinde de söylendiği gibi, artık dinî otoritenin veya toplumsal normların köleleştirici (!) baskısı kalkınca; insanların herhangi bir kurala bağlı olmaksızın her tür dürtüsünü doyurmasının önündeki engeller de kalkmış oldu. Bu da tezimizin bağlamında mahremiyetin kalkması olarak önemli bir noktadır. Ancak, sanatın sadece bu yönüne bir vurguda bulunmak haksızlık olur. Ve sanata karşı çıkışları da sadece bu bağlamda ele almak, yanlı bir okuma olur.

Televizyon, video ve son zamanlarda bu ikisinin birleşmesinden doğan sanal oyuncak-sanatlar dışarıda tutulacak olursa; sinema, gösteri(m) sanatlarının yedincisi olarak kabul edilir. Batı düşüncesi açısından sinemanın sanat oluşumunu tartışmak, lehte görüş belirtmek şartıyla mümkündür. Her ne kadar sinema, ışık izlenimlerinin ağtabakası üzerindeki anlık kalıcılığına dayanıyorsa da, önceki altı sanattan izler taşımakta ve sanki onların bir birleşimi gibi durmaktadır. Sinema kelimesi Lumiere kardeşlerin kendi buluşu olan makineye verdikleri “sinematograf”dan gelmektedir. Yunanca “hareket” anlamına gelen “Kinema”dır aslı.

Görmenin görülebilen dünya ile sınırlı olduğunu kabul etmek, gören ile görülenin aynı çerçeve içinde bulunduklarını ve görenin de görülebilir olduğunu tasdik etmektir. Buna göre her gören aynı zamanda görülebilir olduğunu da bilmekte ve bunu kabul etmektedir. İnsan, aleniyeti ve mahremiyeti bilen bir varlıktır. Başka bir ifadeyle görebilen varlıklar içerisinde ancak insan, tahayyül yeteneğini de kullanarak mahremiyet duvarını aşar. Ve gözler kabul edilir ki, insanın içini yansıtan bir aynadır. Sinema alıcısı, insan gözünün bir uzantısı olmakla birçok insanı/şeyi görür ve milyonlarca insan tarafından görülür. Kamera birçok kişiyi ve olayı görüyor. Seyirci de onları görüyor. Aslında insanoğlu bir niyete sahip olmak bakımından görülmekten ürken bir varlıktır ancak, varlığını sağlama almak ve beğenilmek için görülme isteğini de zaptedemez. Mesela hiç kimse bir olumsuzluk üzere yakalanmayı istemez ama takdir edilecek bir durumdan da rahatsız olmaz. Burada işaret etmeye çalıştığımız asıl nokta utanmanın (hayâ) “başka”sının bakışına bağlı bir olumsuzluk olmadığıdır. İnsan kendisini bir kötü durumda yakalayabilir ve böylece de utanabilir. “Başka”sının nazarına bağlı utanma, umumileştirilmiş bir utanmadır ve bu durumun rezaletle çok yakın bir akrabalığı vardır. Dinî termilojilerde de “herkese açık alanlarda günah işlemenin en büyük günah” sayılmasının bu rezaletin umumileşmemesi için olduğu söylenebilir. Sinema alıcısı utanma – ürkme durumunu “en büyük başka nazar” olarak genişletmiş ve tabiatından uzaklaştırmıştır. Kaba bir deyimle, başkaları size en mahrem yerleriyle bakmakta ve o başkaları bundan rahatsızlık, utanma duymamaktadırlar. Benim gördüğüm sadece bana ait bir görme ve perspektif ile sağlanmasına karşılık, kameranın gördüğü ise kameramanın ve yönetmenin gördüğüyle sınırlıdır. Dahası benim gördüğümün gizliliğine inat, kameranın gördüğü umumileşen bir aleniyet kazanır, umuma gösterilir. Keza görülebilecek durumda olanın bir başka araçla gösterilmesinin gösterileni ters yüz ettiğini de (aynadan) bilmekteyiz. Gösteri amacını taşıyan bir gösterme ise, gösterilenin sahip olmadığı unsurları da sahipmiş gibi gösterileceği de bilinmektedir. Bu istismar, ne var ki, gözümüzün önünde cereyan etmekte ve biz bunun umumileşmesine zihnimizde bir yer açmaktayız. Bir insan olarak gördüğümü istismar etmek istemezsem, kimse gördüğümden kötü bir sonuç çıkaramaz ama kameranın gördüğü istismara açıktır ve istismar edenler de belli olmazlar. Bir başka ifadeyle kameranın gördüğü ve kaydettiği mahfuz olamaz, umumileşir. Hastalarının rüyalarını okuyan ve cinsel sorunlarını dinleyen doktorlar bu bilgileri ne kadar toplum menfaatine kullanıyorlarsa, sinema da ancak o kadar toplumun faydalanabileceği bir bilgi verebilir.
Sinemanın hiçbir norm kabul etmeden insanın duygularından ve bedeninden yararlanma çabası sonucunda oluşan anlayışla evrene bakan yönetmen, bu meta’dan (özellikle kadın teninden) mümkün olabilecek en azami şekilde yararlanmayı bir kamusal istek haline getirmiştir. Mesela sinemanın bağlamından kopardığı cinsel güdü, yine sinemadaki kullanımı bakımından asıl rolünün dışında bir rol üstlenen kadın, verdiği lezzet oranında değere sahip bir mala dönüşmüştür.

* Modern Bilinç ve Mahremiyet, Mazhar Bağlı, Yarın Yayınları, İstanbul 2011

http://www.dunyabulteni.net/

Eserin takdiminden: "Bu çalışmanın temel amacı, modern bilginin oluşum sürecinde nasıl bir bilinç oluşturduğunu araştırmak ve bu bilincin toplumsal yapılar üzerinde nasıl bir etkide bulunduğunu tartışmaktır. Bu çerçevede çalışmada şu konular ve sorular irdelenmeye çalışılacaktır: Modern bilginin oluşumu ve bu bilginin nasıl bir bilince neden olduğunu irdelemek, bir inanç formuna girebilen bir bilginin insan hayatında nasıl bir değişime neden olabileceğini sorgulamak, toplumsal yapının belirlediği iddia edilen bir bilginin bir başka toplumsal alanı kendisine konu etmesinin ne tür sorunlara neden olabileceğini görmeye çalışmak ve bilgi sosyolojisindeki iki temel eğilimin dışında üçüncü bir yolun imkânını tartışmak ve mahremiyetin bilgiye konu olması ile bir dönüşüme uğradığını örneklerle açıklamaya çalışmaktır. "
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> AHLAKÎ DÜŞÜNCELER Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com