EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Seçimlerin Aynasında TSK: Ordu Milletin Aynı

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> DÜNYA BİR İNKILÂP BEKLİYOR
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pts Hzr 27, 2011 6:16 pm    Mesaj konusu: Seçimlerin Aynasında TSK: Ordu Milletin Aynı Alıntıyla Cevap Gönder

Seçimlerin Aynasında TSK: Ordu Milletin Aynı -1-
Oğuz Gürses
27.062011

Batı demokrasisi halka “kendi kendini yönetiyormuş hissi”ni veren bir madrabazlık düzeneğidir...

Bush’a, bakın, Sarkozy’ye bakın, Berlusconi’ye bakın, İsrail’in başındaki yamyaymlara bakın, Blair’e bakın...

Bunlar “yönetimde adalet”in hakim olduğu toplumlarda ancak cezaevlerinde, idam sehpalarında, çalışma kapmlarında görebileceğiniz kriminal(suçlu/suça eğilimli/suçu hayat tarzı yapmış) ipten kazıktan kurtulma tipler değil midir?

Bunların Batı sınırlarıdışındaki karikatür taşeronlarından (Karzailerden, Zerdailerden, Malikilerden, Barzanilerden, Sarkaşvililerden ve benzerlerinden) hiç söz etmeyelim... Zira mal meydanda “ben her yönümle hırsız/uğursuz/şerefsizin biriyim” diye basbas bağırmıyorlar mı?...

Bu insanlar toptan kafayı mı yemiştir, balataları mı sıyırmıştır ki, gidip gidip bunlara oy vermektedirler?

Tabii ki öyle değil...

Ama bu iktidar oyununda öyle oyunlar oynanmakta insanların zihinleri öyle yöntemlerle kontrol edilmekte ve algılarıyla öyle insafsızca oynanmaktadır ki... Örgütlü iktidar sahipleri (muktedirler) karşısında, örgütsüz seçmen o kadar yalnız, o kadar güçsüz ve o kadar çaresizdir ki...

Gidip falan veya filan muktedirlerin partisine oy vermeyi vatandaşlık görevi saymakta/sanmaktadır...

Küresel çetenin borazanı medya tekelleri her türlü yayın aracıyla ve tam bir savaş düzeni içinde bu tek insanların zihinlerini kontrol ederek, iradelerini istedikleri gibi yönlendirebilmektedirler...

Batı demokrasilerinde seçimler muhteşem bir medya gösterisi/oyunu haline dönüşmüştür.

O kadar ki; daha sandıklar açılmadan seçmenlerin kime oy verdikleri, medya uzmanları tarafından yüzde yüze yakın bir doğrulukta tespit ve ilan edilmektedir...

Seçimlerin sonucu önceden belirlenip bilinebiliyorsa, bu seçim kargaşasına, propaganda kirliliğine ve bunlar için harcanan muazzam paralara ne lüzum var?

Zavallı seçmenin muktedirler (Küresel oligarşi ve onun yerli taşeronları) tarafından değil de, kendi özgür iradesiyle seçtiği temsilcileri tarafından yönetildiğine inandırılabilmesi için en gerekli şey böyle bir seçim kurgusu/gösterisi olduğu için...

Bu uzun girişi niye yaptık?

Batı demokrasilerinde durum buysa, onun en kaba taklitlerinden biri olan TC demokrasisinde vaziyeti izaha gerek kalmadan doğrudan mevzuya girebilelim diye...

Demokrasi isimli baştan aşağıya hile, hurda, alavere dalavere sisteminde seçimlerin de, seçmenlerin de zerre kadar bir değerleri/kıymetiharbiyeleri yoktur...

Batı demokrasilerinde seçimlerden siyasî iktidarın niteliğini değiştirmeye yönelik bir sonuç beklemek abesle iştigaldir/boş iştir...

Batı demokrasilerinde seçimler, küresel diktatörlüğün belirlediği “güvenilir adamlar” arasında -niteliği önceden belirlenmiş ve bu niteliğin değiştirilemezliği her türlü legal ve illegal yol ve yöntemlerle garantiye alınmış -“siyasî iktidar”ın kimlere teslim edileceğine dair bir merasim/tören/gösteriden ibarettir.

Bu gösteride halkın yeri ve rolü, 2 saatlik bir filmde bir saniye görünüp kaybolan bir garson, bir çöpçü, bir dilenci kadar kısa bir figüranlıktan ibarettir.

Ama...

Bu seçimlerin önemli bir yanı da var...

O da, hiçbir kamuoyu araştırma şirketinin asla başaramayacağı çapta devasa bir anket özelliği taşıyor olmasıdır...

Okumasını bilene bu dev anket çok şeyler söyler...

Biz de ucundan kenarından da olsa ,seçimlerin bu yönüyle ilgilenmek istiyoruz...

***

DİYARBAKIR’da İkinci Taktik Hava Üssü’nde görevli subay ve astsubayların oturdukları lojmanlardaki toplam 2814 kayıtlı seçmenin bulunduğu on adet seçim sandığı’ndaki sonuçlardan yola çıkarak TSK’nın bugünkü yapısı hakkında siyasî ve sosyal ipuçlarına bakacağız...

Ama önce seçimlerin genel tablosuna gözatmamız gerekiyor...

***

Türkiye genelinin gümrükler dahil durumu ise şöyle:

TOPLAM KAYITLI SEÇMEN SAYISI: 52.806.322

TOPLAM OY KULLANAN SEÇMEN SAYISI: 43.914.948
SANDIK BAŞINA GİTMEYENLER SEÇMEN SAYISI: 8.891.374

SEÇİME KATILMA ORANI: %83,16

SEÇİME KATILMAMA ORANI: %16.84

TOPLAM GEÇERLİ OY SAYISI: 42.941.763

TOPLAM SEÇMEN SAYISINA GÖRE TOPLAM GEÇERLİ OY YÜZDESİ: %81.31

TOPLAM GEÇERSİZ OY SAYISI 973.185

SANDIK BAŞINA GİTMEYENLER+GEÇERSİZ OY KULLANANLAR: 9.864.559

SANDIK BAŞINA GİTMEYENLER+GEÇERSİZ OY KULLANAN SEÇMENLERİN TOPLAM SEÇMEN SAYISINA YÜZDE OLARAK ORANI: %18.68

Geçerli oyların seçime katılan siyasi partilere dağılımı ve bu dağılımın oranları:

ADALET VE KALKINMA PARTİSİ 21.399.082 %49,83

CUMHURİYET HALK PARTİSİ 11.155.972 %25,98

MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ 5.585.513 %13,01

BAĞIMSIZLAR 2.819.917 %6,57

Bağımsızların oylarının %1 civarındaki oy BDP dışındaki bağımsızlara aittir. Buna göre yüzde on barajı sebebiyle toplam geçerli oyların yaklaşık yüzde 6’sı boşa/çöpe gitmiştir.

Barajı geçen partilerin yukarıdaki oy oranları geçerli oylara göre yapılan oranlama olduğu için aldatıcıdır. Bu aldatıcı oranlar bütün parti yönetimlerinin işine geldiği için, kimse bu gözboyayan yüzdelere itiraz etmemektedir.

Asıl tabloyu görebilmek için partilerin aldıkları geçerli oy sayısının toplam seçmen sayısına oranına bakmak gerekir.

Buna göre barajı aşan 3 partinin ve Boykotçuların (sandık başına gitmeyen veya gidip de geçersiz oy kullananların) oranları şöyledir:

AKP: %40.52

CHP: %21.12

MHP: %10.57

BOYKOT: %18.68

Boykot oylarına baraj sebebiyle çöpe giden oylarıda ilave edersek bu seçimlerde toplam seçmen sayısının yaklaşık yüzde 25’inin (yani her dört seçmenden birinin) iradesi TBMM’de temsil dışı kalmış olmuyor mu?

Demokrasi, demokrasi diye yere göğe konulamaayan düzen bu mudur?

Evet budur!

Batı demokrasisi halkın iradesinin sandığa yansıması değil, halkın bunun böyle olduğuna inandırılması oyunudur....

Bakın şimdi...

İşin bir başka üçkağıdına geçelim:

AKP toplam seçmen sayısına göre yüzde kaç oy olmıştı?

Yüzde 40.52.

Peki aynı AKP TBMM’deki 550 Milletvekilliğinden kaçına sahip oldu?

327...

327, 550’nin yüzde kaçıdır?

Yüzde 59.45..

Bu yüzde +19 neyin kârı?

Aynı şey daha küçük oranda da olsa CHP’de de var:

CHP toplam seçmen sayısının yüzde 21.12’sinin oyunu almış, Milletvekili sayısının yüzde 24.54’dünü götürmüş...

CHP’da kısa günün kârı ne kadar?

Yüzde 3.42...

Bu ne güzel “demokraaasi” böyle yeme de yanında yat...

Kitaplardaki dmokrasi de “temsilde adalet” diye bir ilkeden sözedilir ya...

Pratikteki demokrasinin adaleti işte böyle bir şey: Rabbena hep bana!

Ama diyeceksiniz, kitaplardaki demokraside “yönetimde istikrar” diye de bir prensip var...

Doğrudur...

Adaletin olmadığı yerde sulh ve sükûn olur mu ki; yönetimde istikrar olsun?

Adalet olmazsa barış, barış olmazsa sadece yönetimde değil hiçbir şeyde istikrar olmaz...

Bunu seçim sonrası gelişen ve her gün daha kaotik hale gelen hadiselerden de görmüyor muyuz?

(Devam edecek)

Kaynak: http://millibirlikruhu.blogspot.com/2011/06/secimlerin-aynasnda-tsk-ordu-milletin.html

Seçimlerin Aynasında TSK: Ordu Milletin Aynı -2-
Oğuz Gürses
02.07.2011



En başa dönelim...

Diyarbakır’da İkinci Taktik Hava Üssü’nde görevli subay ve astsubayların oturdukları lojmanlardaki on tane seçim sandığı’nda toplam 2814 kayıtlı seçmenin 451’i ya Katılmamış veya katılıp da geçersiz oy kullanmış.

Toplam 2363 geçerli oyun dağılım tablosu CHP internet sitesindeki verilere göre şöyle:

AKP - 1158
CHP - 662
MHP - 491
BBP - 13
E. Ayna - 10
M. Ensari- 6
N.Aydoğan - 5
H. Dicle - 3
A. Tan - 3
Has Parti - 2
DSP - 2
DP - 2
SP - 1
TKP - 1
MP - 1
Ş. Elçi - 1
M.Tanrıkulu – 1


Buna göre...

Bu sandıklarda kayıtlı 2814 seçmenin tercihi yüzde olarak şöyle:

Geçersiz oy kulananlar ve hiç oy kullanmayanlar: 14.75

AKP: 41.15

CHP: 23.52

MHP: 17.44

Bağımsızlar: 1.03

Görüldüğü gibi üç aşağı beş yukarı asker kişiler ve onların ailelerinin oy verdiği sandıklarda da durum Türkiye’nin geneliyle aynı...

Bu iyi mi yoksa kötü müdür?

Ordu’yu kendi örgütlerinin silahlı kanadı gibi görmeye alışmış geleneksel beton kafa Kemalist azınlık için kötü...

Hem de çok kötü...

Silivri Cemaati’ndeki moraller ne kadar bozulsa yeridir...

Buna mukabil, binlerce yıllık ordu-millet geleneğiyle, orduyu kendinden bir parça kabul edip, kendinden ayrı tutmak istemeyen bu ülkenin çoğunluğu (yani millet) içinse müjdeli bir haber...

27 Mayıs 1960 NATO darbesiyle ayrışmaya başlayan ve ondan sonra her on yıllık peryotta yapılan NATO darbeleriyle kopma noktasınakadar gelen ordu-millet birliğinin yeniden kurulmakta olduğu görülüyor...

Ordu, millete tepeden bakıp, onu süngü zoruyla kendisinden başkası (Batılı) yapma hevesinden vazgeçiyormuş gibi gösteren bir tablo bu...

Bu tablonun ilk defa bu kadar net ortaya çıkışı ise ordu içindeki halk düşmanı kanadın Ergenekon, Balyoz, Şantaj ve casusluk davalarında, bu davalara delil sağlayan ordu mensuplarıyla, bu delilleri en uygun şekilde kullanan İstanbul’daki özel yetkili savcıların gösterdiği cesaret, dirayet ve üstün performasların katkısını en öne almak gerekir...

Zira bu dava dosyaları içindeki her biri diğerinden daha vahim delillerin ortaya koyduğu tablo çok karanlıktır...

Ordu içerisinde halkının dininden imanına, giyiminden kuşamına, yediğinden içtiğine kadar her şeyine düşman olan, düşman plduğu için de halkın yüzde 95’ini düşman olarak algılayan bir karanlık ve tehlikeli zihniyet bu dosyalarla günışığına çıkmaktadır.

Bu dosyalarda...

Bu halkın çoğunluğunu düşman kabul eden örgütlü bir grubun, Her NATO darbesinden sonra, ordunun en kritik ve stratejik mevkilerini ele geçirerek...

Ordudaki Sünnî subay ve astsubayları, tasfiyeye tabi tutmak için, onları ve ailelerini birer düşman askeriymiş gibi nasıl takip ve taciz ettikleri...

Yasadışı dışı bir baskı ve korku ortamı oluşturdukları...

Bu kirli iş için ordunun bütün imkânlarını yasadışı olarak kullandıkları açıkça görülmektedir.

Üstelik bu düşmanca harekât sadece askeri personelle de sınırlı değildir...

TSK içindeki bu llegal yapılanmanın, “Suriye Model”i bir azınlık diktatoryası oluşturma planı içinde, bu ülkenin Sünnî sivil halkını (Yani bu ülkenin yüzde 95’ini) da sokak sokak, ev ev, fert fert fişlediği de ortaya çıkmıştır...

Hatta yapacakları darbe sonrası birer toplama kampı haline getirilecek stadyumlara ilk elde kimlerin tıkılacağınının planlarını bile yapmışlar...

Daha vahimleri de var...

Meselâ...

Sanki tarikat menasubu bir avuç insanın kırsal bir arazide çiftlik kurarak çiftçilik yapması çok tehlikeli ve kanunen yasakmış gibi...

Eskişehir’deki Hava üssünün komutanı olan bir general, o bölgede çiftlik kurarak çiftçilik yapan tarikat mensubu insanları, her gübn jet uçakları kaldırarak havadan izlediği anlaşılıyor...

Bu general her iniş kalkışı onbinlerce dolara malolan jetleri boş yere yasadışı bir faaliyet için kaldırdığı yetmiyormuş gibi...

Bir de Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na bu çiftiğe hava taarruzu yapmak için izin istiyor...

Yuh!

Yahu sen orada alınteriyle ziraî üretim yapan insanların verdiği vergilerle maaş alan bir devlet memurusun...

Bu nasıl sapık bir anlayıştır ki...

Sülaymaniye’de bu ülkenin askerlerine çuval geçirilirken kılını bile kıpırdatmayan bu zat, savaşta düşman halkına bile yapılması yasak olan bir eylemi kendi sivil halkına yapmak için izin istiyor...

Böyle bir izin verilmemiş olmalı ki...

Planladığı vahşî saldırıyı yapamıyor...

Yapamıyor ama...

Yani onun bu kendi halkına karşı yamayı tasarladığı canice saldırı...

O zamanki üstleri tarafından normal karşılanıyor olmalıki hakkında hiçbir soruşturma, kovuşturma bile yapılmıyor...
Bilakis adam terfi etmeye de devam ediyor...

Yani ödüllendiriliyor...


Bu dosyalardaki skandalları dizi film gibi medyadan hergün izlemiyor muyuz?..

Yahu...

O dosyalardaki deliller uydurma değilse...

Ki tutuklamalardan bu delillerin ciddi olduğu anlaşılıyor...

O zaman ortada TSK’nın subay yetiştiren okullarının, o okullardaki eğitim sisteminin acilen gözden geçirilip yenilenmesini...

Bu mümkün görünmüyorsa...

Bütün askerî eğitim kurumlarının TSK bünyesi dışına çıkarılarak Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlanmasını...

Millî Eğitim Bakanlığı’nca öğrenci kayıt kabulünden eğitimine kadar, dünya standartlarında askerî personel yetiştirecek şekilde yeniden yapılandırılmasını gerektiren çok acil bir problem var demektir.

Ordudaki terfi sisteminin de, baştan aşağıya gözden geçirilip yenilenmesi gerektiği de apaçık görünüyor...

Ama hükûmetten buna dair bir hamle niyeti bile izhar edilmiş değil...

Hergün minibüsler dolusu muvazzaf ve emekli subay adliyelere getiriliyor...

Savcılar, hakimler görevlerini yapıyor...

Ya hükümet?

İşi hakimlere savcılara yıkmış durumu seyrediyor...

Bir ordunun generallerinin neredeyse yarısı sanık durumuna düştüyse problem sadece o generallerden kaynaklanıyor olamaz...

O generalleri yetiştiren askerî okullardan başlayarak...

O generallerin bağlı olduğu kurumun iç işleyişine kadar herşeyin en ince teferruatına kadar gözden geçirilerek yeniden yapılandırılması...

Yarına bırakılmayacak kadar acil bir ihtiyacı işaret etmiyor mu?

Bizce ediyor...

(devam edecek)

Kaynak: http://www.millibirlikruhu.blogspot.com/

Seçimlerin Aynasında TSK: Ordu Milletin Aynı -3-
Oğuz Gürses
10.07.2011



1960’da 27 Mayıs’la başlayan NATO darbeleri süreci içinde, TSK’da görülen milletten/halktan kopuş sürecinin, 28 Şubat darbesiyle birlikte aleni bir millet/halk düşmanlığına dönüşmesi ve bu millete ve bu milletin bütün millî ve manevî değerlerine karşı “bin yıl sürecek” bir topyekûn savaş ilan edilmesiyle de bu durum, tam bir halkdüşmanlığına dönüştü...

Bin yıllar içinde oluşan ordu-millet geleneği tükenip kopma noktasına gelmişti ki...

Bu sürecin zirve noktası olan ve her satırından bu halkın bütün millî ve manevî değerlerine kin ve nefret akan o alçakça 27 Nisan Muhtırasından sonra bir şey oldu...

Enterasan bir şey...

Sanki "görünmez bir el", mucizevî bir şekilde bu süreci bir anda tersine çeviriverdi...

“Bin yıl süreceği” kibirle ilan edilen bu halka karşı kin ve nefret savaşının bütün unsurları, önce bocalamaya, sonra patinaj yapmaya, sonra da çıktıkları halk düşmanlığının zirvesinden Silivri-Hasdal istkametine doğru başaşağı kaymaya başladılar...

Bu kayma halen devam ediyor...

Bu süreç, bu hızıyla sürerse, yakında Silivri ve Hasdal’ın kapasitelerini çok aşan bir durumla karşılaşılması çok muhtemel...

Şimdi... “

“Vaaay! Millîci subaylar ve aydınlar Amerikancı iktidar tarafından Silivri’ye Hasdal’a tıkılıyor” muhabbetleri gırla gidiyor...

Şüphhesiz kurunun yanında yaşın yanma ihtimali her zaman vardır...

Ama çoğunluğu itibarıyla Silivri ve Hasdal cemaatini oluşturanların içinde...

27 Mayısla başlayan ve 27 Nisanla sonuçlanan hiçbir NATO darbesinden herhangi bir şikâyet, rahatsızlık veya pişmanlık ifade edenine rastlanılmadı...

Bilakis, Mahkeme salonlarında savunma niyetine yapılan bütün açıklamalar 27 Mayıs, 12 Mart, 28 Şubat ve 27 Nisan darbecilerinin açıklamalarındaki halk düşmanı öğelerin neredeyse birebir aynıdır...

Öyleyse ne milliciliği?

Her fırsatta, bu milletin bütün millî ve manevî değerlerine karşı kin ve nefret dolu ifadelerle saldıranlar hangi milletin “millîcileri”dir?

Her halde bu milletin değil...

Mahkeme salonları birer kürsüdür...

Burada söylenenleri elimden geldiği kadar dikkatle takip etmeye çalışıyorum...

Bugüne kadar NATO planları çerçevesinde, TSK’yı "bağrından çıktığı milletten" koparmanın ana araçları olan NATO darbelerinin yanlışlığından bahseden, bunlarda yer aldığı, bunlara yardım ve yataklık ettiği için pişmanlık ifade eden bir tek sanık ifadesine rastlamadım...

Her insan şu veya bu sebeple yanlış/hata yapabilir...

Yanlış/hatadan dönmek fazilettir...

27 Mayıstan bu yana bu halka yapmadığı zulüm, işkence ve düşmanlık kalmayan NATO darbe süreçleriyle ilgili bir eleştiri, özeleştiri, pişmanlık ifade eden Silivri veya Hasadl cemaati mensubu oldu mu olmadı mı?

Olmadı...

O davalarda sanıklara isnad edilen suçların ve o suçlamaların mesnedi olan deillerin, doğru veya yanlış, geçerli veya geçersiz oldukları ayrı bir bahis...

Neticede doğru veya eğri bir yargılama süreci yürüyor...

Konumuz o değil...

Konumuz bu sanıkların “millîci” olup olmadıkları, “millîci” oldukları için AB-D/NATO tarafından tasfiyeye tabi tutulup tutulmadıkları...

İçlerinde az sayıda vatanseverin olması mümkün olan bu asker ve sivil sanıkların genel profilleri itibariyle Batıcı-NATO’cu, AB-D’ci ve İsrail’ci bir profil verdikleri çok açık...

Herhagibir duruşmada bu sanıklardan -Perinçek grubu hariç-, NATO, AB-D ve İsrail aleyhine tek bir söz eden oldu da ben duymadıysam o başka...

Peki AB-D/NATO bunları, yani kendi adamlarını niçin tasfiye ediyor?..

Algı yanılması buradan kaynaklanıyor...

Bunları AB-D/NATO tasfiye ettirdiğine göre bunlar “millici”...

İlk anlarda ben de aynı yanılgıya düştüm...

Ancak biraz dikkatli bakınca gördüm ki...

AB-D/NATO, bunları” millîci” oldukları için değil, Yeni Dünya Düzeni plânlarına en uygun partneri bvunların dışında AKP’de bulduğu için....

AKP’ye yol verip, bu yolda bilmeden takoz olmaya çalışan kendi adamlarını, işine engel oldukları için gözden çıkarmıştır.

Meselâ emekli Orgeneral Hurşit Tolon, emekli Orgeneral Şener Eruygur, Mehmet Haberal, İnönü Üniversitesi eski rektörü Fatih Hilmioğlu, İstanbul Üniversitesi eski rektörü Kemal Kılıçdaroğlu, emekli Orgeneral Çetin Doğan ve benzerleri en az Tayyip Erdoğan kadar AB-D’ci, NATO’cu ve İsrail’ci değil midir?..

Bizim bu sözde “millîci”lerin hayattan, dünyadan, geçmişten, gelecekten anladıkları tek şey kaba bir hedonizm (içki ,içmek, zina etmek, teşhircilik/röntgencilik yapmak, kumar oynamak kısaca Allah neleri yasak ettiyse onları yapmak)den ibaret olduğu ve bunu da “ilericilik, çağdaşlık, cumhuriyetçilik, laiklik” zannettikleri için....

AB-D/NATO’nun içki içmeyen, zina etmeyen, kumar oynamayan, dans etmeyen bu gericiler yerine kendileri gibi “çağdaş, ilerici, laik, cumhuriyetçi”leri seve seve tercih edeceğini düşünerek, birden fazla darbe planı hazırlayarak AB-D/NATO’ya arzettikleri, her defasında da “bu işleri bırakın, bizim planlarımıza taş koymayın” ihtarını almalarına rağmen bu emre itatasizlik ettikleri dava dosyası ve Wikileaks’den sızan belge ve bilgilerden açıkça anlaşılmıyor mu?..

İşte bu sebeple...

AB-D/NATO’nun da kendisi için çok hayatî olan “Yeni Dünya düzeni”nin en önemli operasyonu olan “Büyük Ortadoğu Projesi”ni korumak ve söz dinlemeyen bu eskimiş adamlarını terbiye etmek için Silivri ve Hasdal’a dolrurulmalarına izin verdiği izlenimi doğmuyor mu?..

AKP’nin ve Fetullah Gülen’in, ABD/NATO’dan icazetli İslâmcılığı/müslümancılığı ner kadar “gerçek İslâmcılık/müslümancılık” ise Silivri ve Hasdal cemaatinin çoğunluğunun millicilikleri de o kadar “gerçek millîcik”tir...

Bizim bu çakma millîciler ,ayık kafayla bir kere dünyaya bakabilselerdi, AB-D/NATO’nun işbirlikçisinin dinine, imanına, imansızlığına, laikliğine, mezhebine, içkisine, sıçkısına,zinasına, kumarına, giyimine, kuşamına bakmadığını, sadece işe yarayıp yaramayacığına baktığını, Suudî zorbalar ile Körfez’deki zorbalarla nasıl canciğer kuzu sarması dost olduğundan bile anlayabilirlerdi...

Halâ anlayamadıklarına göre, ortada psikiyatristleri ilgilendiren vahim bir “anlama ve anlamlandırma” problemi olduğu görülüyor...

Asker veya sivil bütün gerçek “millîci/vatanseverler"lerin "İslâmcı/milliyetçi/solcu/sosyalist/devrimci/liberal” diye ayırmaksızın başımızın üstünde yerleri var...

Biz onlardan onlar da bizdendir...

Sahtelerinin ise canları cehenneme...

(Devam edecek)

Kaynak: http://millibirlikruhu.blogspot.com/2011/07/secimlerin-aynasnda-tsk-ordu-milletin_10.html

TSK Kosova'da İftar Verecek
26 Temmuz 2011
Kosova'da KFOR barış gücü bünyesi altında gören yapan Türk askeri, 12 yıldır geleneksel hale getirdiği İftar Çadırı'nı bu yılda kuruyor.
Kosova'da KFOR barış gücü bünyesi altında gören yapan Türk askeri, 12 yıldır geleneksel hale getirdiği İftar Çadırı?nı bu yılda kuruyor. 1999 yılından bu yana Kosova?da güvenliği sağlamanın yanında gerçekleştirmiş olduğu sosyal faaliyetleriyle Kosova halkının sevgisini kazanan Mehmetçik, Ramazan ayı boyunca 200 kişiye iftar verecek.

Kosovalı Kardeşlerimizle İftarda Buluşalım sloganıyla bu yıl Prizren'in Şadırvan merkezindeki Kale Altı Tek Çeşme bölgesinde kuracağı İftar Çadırı'nda Ramazan ayı boyunca 200 kişiye iftar yemeği verecek. Ramazan Ayı boyunca iftar çadırında, iftar öncesi ve esnasında musiki, video gösterimi ve çeşitli etkinliklerle renklenecek organizasyona bu yılda yoğun katılım olması bekleniyor. aktifhaber

Genelkurmay'dan Başörtüsü Açılımı
05 Ağustos 2011



Ordudan atılan bir rütbeli askeri kimlik kartı için Genelkurmay'a başvurdu. Önce eşi başörtülü olduğu için kartını alamadı ama sonra itiraz etti. Sonunda başörtülü eşi için de askeri kimlik kartı aldı.
Ankara'da iki askerin emniyet müdürlüğüne başvurusunu değerlendiren bakanlık, yeşil pasaporta vize verdi. İhraç edilen askerlere daha önce de emekli kimlik kartı alma, TSK mensuplarına tanınan sosyal haklardan yararlanma ve ruhsatlı silah taşıma hakkı tanınmıştı.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nden (TSK) Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararı ile ilişiği kesilen askerler, yeşil pasaportlarına kavuştu. 1996'da hakkında düzenlenen sahte raporla ordudan atılan Yüzbaşı Mehmet İnkaya, 15 yıl aradan sonra yeşil pasaportunu aldı. Yüzbaşının eşi Şerife İnkaya da başörtülü TSK kimlik kartına sahip olmanın sevincini yaşıyor.

28 Şubat döneminde ordudan ihraç edilirken Milli Güvenlik Kurulu'nun Emniyet Genel Müdürlüğü'ne gönderdiği genelgeyle yeşil pasaport hakları ellerinden alınan YAŞ mağdurlarına bu hakları da geri verildi. Halen yüzlerce YAŞ mağdurunun işlemleri Milli Savunma Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığı işbirliğinde yürütülüyor. İşlemleri tamamlanıp emekli olan mağdurlar, yeşil pasaport almak için emniyetin yolunu tuttu.

TSK'daki görevine 1979'da başlayan Mehmet İnkaya'nın (53) da yüzbaşı rütbesindeyken 1996 yılında ordu ile ilişiği kesildi. İhraç sonrası büyük sıkıntılar yaşayan İnkaya, 12 Eylül Anayasa referandumu sonrası hükümet tarafından düzenlenen yasayla kendi muadili olan kıdemli albay rütbesinden emekli oldu. Orduevine girebilmek için aile efradının kimlik bilgilerini bakanlığa ulaştıran İnkaya, yıllardır özlemini duyduğu yeşil pasaport için de emniyete başvurdu. Yeşil pasaportunu alan emekli asker, "Bu bir insanlık ayıbıydı. Şükürler olsun Türkiye normalleşiyor. Vatana, millete hizmet için TSK'ya girmiştim, onlarca teşekkür ve takdir belgesi aldım. Ancak hakkımda düzenlenen sahte raporla ihraç edildim. Yeşil pasaport hakkımı da elimden almışlardı. Düzenlemeyle diğer yüzlerce YAŞ mağduru arkadaşım gibi yeşil pasaporta başvurdum. Başvurum kabul gördü ve pasaportuma kavuştum." dedi.

Genelkurmay'dan başörtüsü açılımı

Pasaportun ardından kendisi ve ailesine askeri kimlik kartı çıkarmak için Genelkurmay'a başvuran Mehmet İnkaya'ya, "Eşinizin fotoğrafı başörtülü olduğu için kimlik verilemeyecek." cevabı geldi. Bunun üzerine ilgili askerlik şubesine dilekçe veren emekli asker, Bilgi Edinme Yasası dahilinde uygulamanın gerekçesini sordu. Birkaç gün sonra ise telefonla aranılan İnkaya'ya, "Eşinizin kimlik kartını alabilirsiniz." denildi. Eşine başörtülü kimlik kartı çıkarıldığını belirten İnkaya, bunun temel hak ve özgürlükler açısından önemli bir gelişme olduğunu söyledi.

Bakanlıktan 'zorluk çıkarmayın' talimatı

Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne yeşil pasaport başvurusu yapan Piyade Teğmen Nedim Yalçın ile Üsteğmen Ebubekir Türk'ün talebini değerlendiren İçişleri Bakanlığı, konuyla ilgili bir genelge yayımladı. Ordudan ihraç edilen subay ve astsubayların yeşil pasaport alabileceklerinin duyurulduğu genelgede askerlerin, ilişiklerinin kesildiği tarihten kanuni düzenlemenin yapıldığı güne kadar geçen sürenin emeklilikten sayılacağına dikkat çekildi. Talep karşısında gereğinin yapılarak herhangi bir aksaklığa meydan verilmemesinin istendiği genelgede şöyle denildi: "Milli Savunma Bakanlığı tarafından başvuruları kabul edilenler, bağlı bulundukları kurumlarından birinci, ikinci veya üçüncü dereceli kadroda olduklarını gösterir belge ile müracaat etmeleri halinde hususi pasaportları verilecektir."

zaman
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Prş Hzr 25, 2015 10:21 pm tarihinde değiştirildi, toplam 4 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Prş Tem 14, 2011 11:56 pm    Mesaj konusu: Seçimlerin Aynasında TSK: Ordu Milletin Aynı -4- Alıntıyla Cevap Gönder

Seçimlerin Aynasında TSK: Ordu Milletin Aynı -4-
Oğuz Gürses
15.07.2011



Diyarbakır İkinci Taktik Hava Üssü’nde görevli subay ve astsubayların oturdukları lojmanlardaki on tane seçim sandığı’ndan alınan neticeler ışığında dedik ki:

[Görüldüğü gibi üç aşağı beş yukarı asker kişiler ve onların ailelerinin oy verdiği sandıklarda da durum Türkiye’nin geneliyle aynı...

Bu iyi mi yoksa kötü müdür?

Ordu’yu kendi örgütlerinin silahlı kanadı gibi görmeye alışmış geleneksel beton kafa Kemalist azınlık için kötü...

Hem de çok kötü...

Silivri-Hasdal Cemaati’ndeki moraller ne kadar bozulsa yeridir...

Buna mukabil, binlerce yıllık ordu-millet geleneğiyle, orduyu kendinden bir parça kabul edip, kendinden ayrı tutmak istemeyen bu ülkenin çoğunluğu (yani millet) içinse müjdeli bir haber...

27 Mayıs 1960 NATO darbesiyle ayrışmaya başlayan ve ondan sonra her on yıllık peryotlarla yapılan NATO darbeleriyle kopma noktasına kadar gelen ordu-millet birliğinin yeniden kurulmakta olduğu görülüyor...

Ordu, millete tepeden bakıp, onu süngü zoruyla kendisinden başkası (Batılı) yapma hevesinden vazgeçiyormuş gibi gösteren bir tablo bu...]

Binlerce yıllık ordu-millet geleneği 27 Mayıs-27 Nisan arasındaki bütün NATO darbeleri boyunca kırıla kırıla, törpülene törpülene, elene elene neredeyse tükenme noktasına gelmişti ki...

27 Nisan NATO’cu muhtırasından sonra yaşanan mucizevî bir süreçle, uçurumun kenarından dönerek ordu-millet yakınlaşması şeklini almış görünüyor...

Bu süreci desteklemek lâzım...

Ancak bu konuda hem milletin hem de ordunun kafalarının çok karışık olduğu da ayrı bir vak’a...

Bütün kamuoyu yoklamalarında dünyanın en anti-Amerikancı, anti-Batcı ve anti- siyonist halkı çıkan bu milletin, bu ülkenin en Amerikancı, en Batıcı en siyonist partilerine (AKP ve CHP) oy vermeye mecbur eden sebepleri bulup acilen ortadan kaldırmak lâzım...

Ordudaki kendi halkının çoğunluğu ve onun mill3i ve manevî değerleri düşman kabul eden anlayışı da...

Geçen yıl kaybettiğimiz değerli ilim adamı merhum Durmuş Hocaoğlu’nun 1995 yılında yaptığı şu tespitler, bu çift taraflı kafa karışıklığını çok iyi teşhis ediyor:

[Türkiye:
Kimine göre, "İslamiyet'in en güzel şekliyle yaşandığı", kimine göre "laikliğin en iyi uygulandığı" ve kimilerine göreyse "dar-ül harb olduğundan Cuma namazı kılınmaması gereken" ülke!...
Türkiye:
Sözde panislamizmin, panslavizmin ve total hristiyanizmin ortak hedefi... "Gerici olduğu için" Batı'nın, "ilerici olduğu için" Doğu'nun ittiği, "yalnız ülke"...
... Ve bin yıldanberi din hürriyetinin en olgun biçimde uygulanıp İslami hoşgörünün dorukta yaşandığı yer olmasına rağmen; "düşmanımın en iyi nesi varsa, önce onu bozmalıyım" diyen mihraklarca, laikliği "ateizm"le ve ibadeti "yobazlık"la nifaklanan, inanç grupları arasına durmadan fit sokulan ülke: Türkiye...] (*)

Hem ordunun hemde milletin kafaları karışık...

O yüzden bir türlü ne olmaları gereken şekli alabiliyorlar, ne durmaları gereken yerde durabiliyorlar...

Bakın işin orduya ait yanını dünyanın en kalabalık ordusu olan, Çin ordusunun yayınladığı Liberation Army Daily gazetesi, “Çin askeri doktrininin modasının geçtiği tespitini yaptıktan sonra” ne kadar açık ifade ediyor, konuyla ilgili haberden -ve özellikle altını çizdiğimiz cümlelere dikkat ederek-takip edelim:

“.16.08.2010 - Dünyanın en kalabalık ordusuna sahip olan Çin, ABD destekli Tayvan ve Japonya ile bizzat ABD'ye karşı daha etkili bir silahlı kuvvetler oluşturmak için son birkaç yılda asker sayısını azaltmaya başladı. Ancak bunun için yaratıcılık ve daha açık fikirli olmak gerektiğini belirten gazete, "Geleneksel Çin kültüründe muhafazakar görüşün büyük etkisiyle ordumuzun kültür ve düşünme biçimini yenileme görevi son derece zor" ifadesi kullanıldı. Yazıda ayrıca "tarih ve gerçekler, dünya görüşü olmayan bir ülkenin çağdışı kaldığını tekrar tekrar göstermektedir. Küresel vizyonu olmayan bir ordunun umudu yoktur" denildi.” (**)

- “Çin, ABD destekli Tayvan ve Japonya ile bizzat ABD'ye karşı daha etkili bir silahlı kuvvetler oluşturmak için (..)asker sayısını azaltmaya başladı...”

- “(..) muhafazakar görüşün büyük etkisiyle ordumuzun kültür ve düşünme biçimini yenileme görevi son derece zor...”

- “Tarih ve gerçekler, dünya görüşü olmayan bir ülkenin çağdışı kaldığını tekrar tekrar göstermektedir...”

- “Küresel vizyonu olmayan bir ordunun umudu yoktur...”

Bunları kim söylüyor?

Çin ordusunun yayınladığı Liberation Army Daily gazetesi...

Her biri hem doğru hem de hayati tespitler...

Şimdi dönün bizim Genel Kurmay başkanlığı veya Kuvvet Komutanlıklarının internet sitelerine bakın...

Çin ordusu eksiklerini farketmiş düzeltmeye, yeniden yapılanlamaya çalışırken...

Otur laiklik, kalk Atatürkçülük, otur laiklik, kalk Atatürkçülük içine kendi kendini hapsetmiş dünyanın en kalabalık ordularından birinin hazin hali...

Çin ordu gazetesi diyor ki: “Tarih ve gerçekler, dünya görüşü olmayan bir ülkenin çağdışı kaldığını tekrar tekrar göstermektedir...”

Pekiyi...

TC’nin bir dünya görüşü var mı?

Var...

Ne?

“Atatürkçü dünya görüşü”

Atatürk filozof veya mütefekkir miydi?

Hayır:..

Peki kim uydurdu bu “Atatürkçü dünya görüşü” hikâyesini...

ABD’nin “bizim oğlanlar “ dediği, 12 eylül NATO darbesini yapan 5 general...

Onlar filozof veya mütefekkir miydi?

Yok...

Öyleyse Çin ordu gazetesinin yazdıklarından çıkarılacak ilk ders ne oluyor?...

Bir ülkenin iyi bir ordusu olabilmesi için, o ülkenin iyi bir dünya görüşü olmalıdır..

İyi ve gerçek bir dünya görüşü!...

NATO darbecilerinin tuvalettem gazete bulmacası çözerken akıllarına geliveren uyduruk kaydırık cinsten bir taklit değil...

Bu aslında ordunun değil, milletin görevi...

Millet, kendi millî ve manevî köklerinden beslenen bir dünya görüşüne sahip olacak ve ordu da o dünya görüşünde kendine biçilen yer ve role uygun bir şekle bürünecek...

Bu öyle bir dünya görüşü olacak ki hem millete hem de orduya “küresel vizyon/ufuk/hedef/ideal” belirleyecek...

Çerden çöpten şeylere “dünya görüşü” ismi verilebilirse de bu isim o çerden çöpten şeyleri dünya görüşü yapmaz.

Sadece o çerden çöpten şeyleri dünya görüşü zanndenlerin cehaletini gösterir...

***

Vizyonun ne olup olmadığına dair güzel bir tanımlama:

[VİZYON NEDİR?
- Uzun bir gelecekte ulaşmak isteğimiz durum.
- Kendiliğinden gerçekleşmeyecek ancak gerekli çabaları harcarsak başarabileceğimiz bir ideal.
- Vizyon, içinde bulunduğumuz şartlarla uzun vadeli amaçlarımızın bileşiminden oluşur.
- Ulaşılmak istenen, farklılaştırılmış bir gelecek düşüncesi ve geleceği öngörmek.
- Vizyonun altında stratejilerin, amaçların, motivasyonların, duyguların ve değerlerin yönlendirileceği eğilimler belirlemek.
- Bir vizyon sanki oradaymışız gibi ulaşmak istediğimiz durumu tanımlayan nitelikli bir hedef seçimidir.
VİZYON NE DEĞİLDİR?
- Gelecek ile ilgili tahminler yapmak değildir.
- Hiçbir şey yapmadan, hayatın sizi yönlendirmesine izin vererek ulaşacağınız durumu tanımlamak değildir.
- Bugünden ve yarından vazgeçmek değildir.
- Gerçekleşmesi imkansız hayaller değildir.
- Yalnızca fantezilerle ve düşlerle varolan duygu ve görüntüleri, davranışların çıkış noktası yapmak değildir.
- Bir macera arayışı, bir koyup üç alınacak bir kumar değildir.] (***)

Ya İdeal?..
[İdeal, eşya ve hadiseler üzerinde kendi nakşını görmek isteyen her fikrin belirtiği hasret, iştiyak, hayâl ve plândır; eğer ideolocya bir beyin ise, ideal bir kalptir... Küçük ve miskin fikre dayanan hiçbir arzu, heves, merak ve davranış, ideal olamaz. Bir şeyin ideal olabilmesi için, mutlaka cemiyet plânında, ulvî bir oluş ve erişe göz dikmesi lâzımdır... Her ideal bir gayedir fakat her gaye ideal değildir. Gayeler aşağılara düşebilir, idealler düşemez.] (****)
Dünya görüşü ve küresel vizyon ihtiyacının ne kadar önemli ve acil olduğunun anlaşılmasına dair kısa bir iktibasla yazımızı bitirelim:,
[Demokrasi ve liberalizmden, Birleşmiş Miletle teşkilatı ve Avrupa ortak Pazarı’na kadar; fikir ve kuruluşlar plânında içiçe bir yumak olarak şekillendirilen “Yeni Dünya Düzeni”, Amerika Birleşik devletleri ve Avrupa’nın birbirleriyle rekabet ortamı içinde de olsa bizim gibi ülkelere biçtikleri parya statüsünde müşterek, bir hegemonya sistemidir... Elbette “hayır!” diyoruz: Ülkemizden başlayarak teklif ettiğimiz “Yeni Dünya Düzenimiz” ile!] (*****)

Kısaca...

Bütün dünyayı ele geçirmek isteyen emperyalist “Yeni Dünya Düzeni”ne karşı, aynı çapta “alternatif bir yeni dünya düzeni”ne sahip olmadıktan sonra, ne milletin beli doğrulur ne de ordunun...

İkisi de, o yanlıştan bu yanlışa savrula savrula yok olur gider...

İhtiyaç bu kadar önemli ve bu kadar acil...

Dipnotlar:

* Durmuş Hocaoğlu, “Laisizm'den Milli Sekülerizme -Laiklik Sorununun Felsefi Çözümlemesi-“, 1995, Selçuk Yayınları, Ankara, ISBN: 975-9546-66-3, 503 sayfa

** Kaynak: http://entellektuel.s4.bizhat.com/viewtopic.php?t=3010

*** Kaynak: http://www.vizyon2000.s5.com/vizyon.htm

**** Salih Mirzabeyoğlu, Başyücelik Devleti –Yeni Dünya Düzeni-, İbda yayınları, sayfa.8, İstanbul.

***** age, Sayfa: 9.

Kaynak: http://millibirlikruhu.blogspot.com/2011/07/secimlerin-aynasnda-tsk-ordu-milletin_15.html
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> DÜNYA BİR İNKILÂP BEKLİYOR Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com