EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

BİR FARKLI DOKTORUN BİLİNMEYEN ÖYKÜSÜ

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> TIBBÎ DÜŞÜNCELER
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Sal Nis 13, 2010 9:46 pm    Mesaj konusu: BİR FARKLI DOKTORUN BİLİNMEYEN ÖYKÜSÜ Alıntıyla Cevap Gönder

BİR FARKLI DOKTORUN BİLİNMEYEN ÖYKÜSÜ
A.Mümtaz İdil

09.04.2010
Şimdi artık hayatta olmayan bir doktordan söz etmek istedim bugün.
Eşimin de doktor olması nedeniyle, hayatımın yarısı doktorlar arasında geçti. Öyle ki, kimi zaman en yakın dostum olduğu halde, bazı doktorların karşısına hasta olarak geçtiğimde, tavırlarının değiştiğine ve hemen mesleklerine döndüklerine çok tanık oldum.
Müthiş bir mesleki disiplin tabii ki bu ve eleştirilemez...
Ama yine de insan o anda kendini hasta, karşısındakini de doktor olarak görüveriyor ve kendine ve karşısındakine yabancılaşıyor.
Başınıza gelmiştir mutlaka.
Ama Dr. Selçuk Alsan çok farklı bir doktordu. Onu tanıdığımda, Kanada’dan yeni dönmüştü. Rusça öğrenmeye çalışıyordu. Tanışmamız da zaten Rusça bilmemden kaynaklandı.
Dahiliye uzmanıydı. Diplomasını, sekiz yıl eğitim gördüğü ABD’den almış, sonra iki yıl da Kanada’da çalışıp, bir tek valizle, işsiz halde Türkiye’ye dönmüştü.
Yalnız yaşıyordu. Aşağı Ayrancı Platin Sokak'ta, kiralık bir evde kitapları ve kocaman bir radyosuyla tam bir bekar evinde geçiyordu hayatı.
Evine ziyaretçi kabul etmezdi, ama Rusça söz konusu olduğu için olsa gerek, ben artık gidip gelebiliyordum.
1980 faşist darbeden önceydi. Askerden yeni gelmiştim ve ben de kafası kesik tavuk gibi sağa sola yalpalıyordum.
Müthiş bir kaynak oldu benim için Dr. Selçuk Alsan. Her türlü kitabı bulabildiğim muazzam bir kütüphane kazanmıştım. Üstelik, karşımda durmaksızın çalışan, sürekli okuyan müthiş de bir örnek vardı.
Çalışmayı ilke edinmiş bir doktordu ve dahiliye uzmanı olmasına rağmen hemen her konuda bilgi verebiliyordu karşısındaki hastaya.
Neredeyse, teşhis koyamadığı bir hastayla karşılaşmamıştım.
Bir keresinde Hacettepe Üniversitesi’nin yanlış teşhis koyduğu bir hasta gelmişti. TÜBİTAK dokümantasyon merkezinde çalışıyordu. Hiçbir hastadan para almazdı. Herhalde birileri önermişti ki, Selçuk Bey’e geldi hasta. Rastlantı ben de oradaydım. Dalgın dalgın hastanın yaralarına baktı. Verilen ilaçları sordu.
“Bunları kullanırsan düzelmez hastalığın,” dedi zor duyulur bir sesle. “Senin hastalığın sedef hastalığı dediğimiz bir hastalık.”
Çekmecesinden bir reçete çıkarıp ilaç yazdı.
Hacettepe köpürmüştü... Adam oraya gidip, hastalığının sedef hastalığı olduğunu, bunu neden onların teşhis edemediğini sorup “hır” çıkarmıştı çünkü.
Gerçekten de adamın hastalığı sedef hastalığı çıktı ve iyileşti.
Hacettepe Tıp, Selçuk Alsan’ı hiç sevmezdi. Kanada dönüşü bir süre orada çalışmış, ama kovulmuştu.
Geçimsiz bir adamdı aslında, ama yalnızca mesleğinde. Mesleği söz konusu olduğu zaman hiç kimseye laf söyletmezdi. Çok okurdu çünkü. Durmaksızın okurdu. Tüm tıp dergilerine, hatta o sıralarda yasak olan “Mejdunarodnaya” adlı Sovyet dergilerine bile aboneydi. Evrensel Kitabevi diye bir yer kitapları özel izinle getirebiliyordu.
Kanada’dayken Sorbonne diploması almıştı.
Birkaç yıl içinde Rusça’yı da çok iyi öğrenmişti.
Durmaksızın okuyor ve neredeyse gelen tüm hastalara doğru teşhis koyup gönderiyordu. Bir tek steteskopu ve tansiyon aleti vardı evinde, ama yine de canla başla hastalarla ilgileniyor, mutlaka bir yolunu bulup onların tedavisini sağlıyordu.
Ben Çorum’da görev yaptığım sırada, ölümünü gazetede okudum.
Görüşememiştik. Can yoldaştık birbirimize, ama son zamanlarda oldukça uzak kalmıştık birbirimize.
Yığınla kitabı, dergileri ve yazdığı şiirler hep çöpe gitti.
Tuttuğu notlar kayboldu.
Güzel akordeon çalardı, herhalde onu birileri almıştır diye düşünüyorum.
Bir ablası vardı, ama hiç görüşmezlerdi.
Bu hikayeyi neden anlattım? Öylesine büyük özlem duyuyorum ki böylesine çalışan ve durmaksızın bir şeyler üreten insanlara.
Bir an bile boş durmayan, sürekli bir şeyler üretmeye çalışanlara...
Bilim ve Teknik dergisine bulmacalar yapardı, belki oradan hatırlayanlar olacaktır.
Satranç köşesi vardı.
Düşünce Kulesi-1 ve 2 diye kitaplar yazdı. Bilmecelerle, zeka oyunlarıyla dolu kitaplar.
Nobel ödüllü Guatamela’lı yazar Miguel Asturias, “Yeşil Papa” romanında şöyle der:
“Her şey etrafındakilerle birlikte çınlayarak yürür,”
Gerçekten Türkiye’nin çalışan ve düşünen insanlara her zamankinden çok ihtiyacı var.
Odatv’de olmak, yorumları okumak ve onlardan inanılmaz güzellikler ve derin felsefeler öğrenmekten çok mutluyum, ama daha da gelişsin istiyorum.
Benimki bir dilek işte...
Öylesine,

Yorumlar:

Misafir - ceyhun balcı
Selçuk lsan'ın hem mesleki becerileri hem de mesleğe bakışına ilişkin yaklaşımları son derece önemliydi. İki ciltlik "Modern İlaç ve Tedavi" kitabı son derece yararlı mesleki bilgilerin yanı sıra, tıp-ticaret ilişkisini de gözler önüne sermesi bakımından yararlıydı. O kitaptan sonra işin bu yanını da gözden kaçırmamaya çabaladığımı söyleyebilirim. Çağdaş bir Tıbbiyeli Hikmet olarak da algılanması gereken ayrıcalıklı bir kişilikti. Bugünlerde meslekdaşlarından kopmuş hekim örgütü yöneticilerini gördükçe onun gibilere gereksinimin en üst düzeyde olduğunu da içimiz acıyarak algılamış oluyoruz.
2010-04-10 10:13:27
Misafir - reyhanım
SELÇUK ASLANLAR bu dünyaya görevli gelir görüntüsü olmasa da bırakdıkları ışık hoş bir aydınlık olarak kalır evrende belkide Mümtaz idil aracılığı ile yansıtmaya devam ediyordur...
2010-04-10 01:52:59
Misafir - Bengisu
Babamın bir sözü vardır, "MAKBUL İNSAN ". Takdir ettiği, hayran olduğu kişilere bu sözü söylediyse başka tariflere gerek duymazdı. Hayatın bitişi ve KUBBEDE KALAN HOŞ SEDA .... Dr. Selçuk Alsan 'a ALLAH rahmet eylesin ,arkasından güzelliklerle anılmak güzel olduğu kadarda önemli.
2010-04-10 00:51:43

Misafir - Sinan
Bilim ve Teknikte yazdığını söylediğinizde hatırladım onu. Göçtüğünü bu yazınızdan öğrenmiş oldum. Toprağı bol olsun. Meyveli ağaçların, hoş kokulu bitkilerin tükenip gittiğini, yerini hızla arsız otların kapladığını görmek ne hüzün verici.
2010-04-09 23:27:54
Çetin
Rahmetlinin Bilim ve Teknik'teki bulmacaları beni çok uğraştırırdı ama bu kadar değerli bir insan olduğunu bilmezdim ve bazen eleştiri sınırlarımı aştığımı anımsıyorum.Ve şimdi yüzüm kıpkırmızı...Allah rahmet eylesin ve ışıklar içinde yatsın.Sanırım Türkiye'mizi sırtında taşıyan isimsiz kahramanları ya hiç tanımıyoruz ya da çok çabuk unutuyoruz ve bundan dolayı da başımıza ne gelirse gelsin ,Türk milleti olarak buna mustahakız.

erol kara
örnek bir insanmış allah rahmet eylesin , mümtaz beyin sayesinde binlerce rahmet aldı böyle birini tanıttığı için ona da teşekkürler.
2010-04-09 19:49:35
guerilla_metropolis
izin verirseniz ben de size bir doktor hikayesi anlatmak istiyorum. cüzdanları ve vicdanları arasına sıkışmış hakimlerin hikayesi gibi de değerlendirebilirsiniz. veya koltukları, mevki ve ünvanlarıyla vicdanları arasında sıkışmış doktorların hikayesi olarak da. bugün 9 nisan 2010. bugün haydarpaşa numune hastanesi acil servis ameliyathanesinde bir beyin ameliyatı yapıldı. mevcut başhekimin performans puanları ve populizm kaygısıyla acil ameliyathaneyi elektif vakalara açmış olmasından (elektif=acil olmayan) mütevellit acil ameliyatlar için tahsis edilen ameliyat odasından bahsedeceğim. 2 metre çarpı dört metre boyutlarında olan aslında projede teknisyen ve anestezistlerin monitörleri takip amacıyla planlanan bir odadan. o odada azraile karşı öyle bir savaş verildi ki..şahitlik edenlerin sessizce başını sadece önüne eğdiklerini hissederdiniz. intraoperatif bütün teknolojik imkanları unutun. eliniz ve azrail. bu derece çıplak bir savaştı. orada verilen savaş sadece azraile karşı verilmedi. mekteb-i tıbbiye-i şahane ruhunun asla ölmeyeceği üzerine bir savaştı bu. 8 metrekarelik bir alanda dillere destan bir savaş...tarihe ve zihinlere bir not düşmek istiyorum...bir an düşündüm ve bağırdım. şu an başhekimin kafasına binadan çıkarken bir saksı düşse veya çatıdan gevşemiş bir kiremit. bu odada kendini bana mı teslim ederdi yoksa..........azraille savaşmayı yeşil tabelalı bir hastanenin intraoperatif MR navigasyonla donatılmış ameliyathanesinde mi tercih ederdi.cevap elbette belli...göztepe eğitim ve araştırma hastanesinde üroloji klinik şefi, yeditepe üniversitesinde üroloji profesörü, haydarpaşa numune hastanesinde başhekim. bir koltukta üç karpuz. karpuz denince aklıma kafatası geldi. bir de mekteb-i tıbbiye-i şahane. bir de otoparkının hemen yanındaki kahraman tıbbiyeliler anıtı. çanakkale savaşında bu tıbbiye mektebi hiç mezun verememiş şehit vermekten...ha bakıyorum da teknoloji ilerledi ama vicdanlar o kadar ilerlemedi, ömürler uzadı ama koltuklar ve ünvanlar küçüldü. dünya ne kadar küçük değil mi artık hiçbir şey gizli kalmıyor?
2010-04-09 18:46:00
no defacto
Hüzünlendim. Yaşama dair iç burkan bir durum. Bir ada ülke olmasını diliyorum. Bu ada ülkede sadece böyle üretken, başarılı ama yalnızlıklarıyla da başkalarına hüzün veren insanlar yaşasın. Belki bu onlara mutluluk vermeyecektir ama topluca yaşadıkları için diğer insanların dikkatini çekecek ve insanlığın gelmesi gereken nokta için bir rol model olacaklardır. Bi anda aklıma geldi işte.
2010-04-09 18:07:26
Misafir - aliburak
Sayın Hocan bu gibi insanlar çok az ülkemizde maalesef onlardan yararlanmayı malesef bilmiyoruz.Ben TRT de kameramanlık stajı yaparken CEM KARACA nın Raptiye programında Rıdvan Ege ile röportaj esnasında tanışmak kısmet oldu.Onun Tıp alanındaki kitaplarını çevirilerini görünce gerçekten çok duygulandım.Ülkemizde maalesef bilim insanlarına verilen değer onlara biçilen maaşlardan anlamak mümkün başka göstergeye gerek yok bir prof maaşı 2100tl.
2010-04-09 17:35:19
Misafir - Celalettin Tanay
Anlaşılan gerçekten değerli bir hekimmiş.Ancak sedef hstalığının henüz kesin bir tedavisi yok.Bu yazıyı okuyan sedefliler yanlış bir umuda kapılmasınlar diye not düşüyorum.
2010-04-09 16:51:32
Misafir - OD
Bu o Selçuk Aslan'mıymış. Yazının başından beri bir yerlerden biliyorum ben bu ismi deyip durdum ve sonunda BilimveTeknik dergisi zeka bulmacalarını hazırlayan kişi olduğunu okuyunca şaşırdım. Böyle insanlar zor insanlar değil mi? Yalnız kalıyorlar ve kendi ürettikleri değerleri tevazuya kurban gidiyor. Oysa yalnız olmasaydı, eşi/dostu/çocukları şiirlerini veya ürettiği diğer değeğrleri toplum ile paylaşabilirdi. Huzur içinde yatsın....
2010-04-09 16:47:08
b.r.d
ELMAS,NASIL YONTULMADAN KUSURSUZ OLMAZSA,İNSANDA ACI ÇEKMEDEN OLGUNLAŞMAZ.Konfüçyüs.
2010-04-09 16:33:04
b.r.d
sayın idil böyle bir dostunuzu kaybettiğiniz için sizin değil ülkemin başı sağ olsun zaten biz artı değerlerimizin kıymetini bilsek uygarlığın zirvesinde olurduk.
2010-04-09 16:29:28

Odatv.com
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> TIBBÎ DÜŞÜNCELER Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com