EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Recep ivedik fenomeni

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> SİNEMA-TV-TİYATRO
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Çrş Şub 25, 2009 12:07 am    Mesaj konusu: Recep ivedik fenomeni Alıntıyla Cevap Gönder

Prof. Nevzat TARHAN
Haber 7
Recep İvedik fenomeni
24 Şubat 2009

“Recep İvedik filmi izlenme rekoru kırdı, hatta Almanya’da Almanlar’da büyük rağbet göstererek filmi seyretmeye geliyorlar.”

Bu haberler Recep İvedik 2 filmi gösterime girdikten sonra basına yansıdı. Filme talebi görmemezlikten gelmek doğru bir duruş olamazdı. Nedenlerinin kişiler üstü sosyopsikolojik analizini yapmak gibi güç bir işe karar verdim.

Benzer rağbeti Kemal Sunal filmlerinde de görmüştük. Halen aynı filmi izleyip tekrar tekrar gülen o kadar çok insan var ki? İnek Şaban ve Recep İvedik seçilmiş isimler gibi. Halk içinden ancak aykırı ve uç.

Kemal Sunal fenomeni ile ilgili bilimsel bazı analizler yapıldı. Keloğlan ile karşılaştırılan tez çalışmaları var. Recep İvedik fenomeni ile ilgili ‘Kök Neden Analizi (Root Cause Analysis)’yapmak için zamana ihtiyaç var. Bu nedenle ben bazı ön tesbitlerde bulunmak istiyorum.

Recep İvedik nasıl bir karakter?

Kaba saba, patavatsız, yol yordam bilmeyen, oturup kalkmasını beceremeyen, görgüsüz, münasebetsiz, saygısız özelliklere sahip. Diğer taraftan da saf, içten, iyiliksever, içi dışı bir, aklına ilk geleni söyleyen, en son duyduğuna inanan, kendisi ile dalga geçebilen, düşünmeden konuşan, kötülük düşünmeyen ancak çocuksu hırsları olan, kimseyi küçük görmeyen fakat kendisine çok inanmış özgüven sahibi bir karekterle karşı karşıyayız.

İnsanlar bir filmi veya diziyi izlerken bazı bilinçdışı psikolojik dinamiklerle hareket ederler.

Birincisi negatif duygularını gidermek için, ikincisi problemlerden kaçmak için, üçüncüsü iç dünyalarında çözemedikleri bazı çatışmalarını, özlemlerini, öfkelerini, arzularını yansıttıkları bir alan buldukları için seyrederler ve kendilerini kaptırırlar.

İnsanlar en zor sıkıntılı anlarında mizahla korkularını yenebilirler, özgür olduklarını hissederler.

Özellikle zihinsel tahakküm oluşturan temel hürriyetlerin kısıtlandığı ortamlarda kurulu düzen ve otoriteye mizahi başkaldırı insanlarda bir sığınak duygusu uyandırır.

Özellikle entellektüel tahakkümün olduğu sözde özgür sistemlerde zengin, elit ve aydınları küçük duruma düşüren mizah çok rağbet görür.

On dakikalık içten gülüşün ağrı kesici etki yaptığı, iki saat ağrısız ve acısız uyku sağladığı bilinmektedir.

Enellektüel bir kibirle Recep İvedik tarzı filimleri reddetmek ve eleştirmek “Çok konuşan adamın boş konuşan filmi” diyerek küçümsemek filme olan ilgiyi artırıcı etki yapar.

Bu aspirine karşı çıkmak gibidir. Aspirin hastalığı tedavi etmiyor ama ağrıyı kesiyor. Abartılı kullanılmayan ağrı kesiciler tedavinin bir parçasıdırlar.

İnsanların sıkıntılarını, korkularını endişelerini küçülten mizaha karşı çıkmak yerine mizah kültürünü iyileştirici çözüm seçenekleri üretebilmeliyiz.

Neyzen Tevfik dar koridorda giderken bir kabadayı ile karşılaşıyor ve yol istiyor. Kabadayı “Ciğeri beş para etmez insanlara yol vermem” diyor. Neyzen bakıyor ve kenara çekiliyor “Ben veririm” diyerek.

Neyzen bunu söylerken kabadayıya mesaj vermiyor, haddini bildiriyordu. Recep İvedik fenomeninde de golf oynayana haddini bildirme, yakını ölüm döşeğinde iken mal düşüneni mosmor etme gibi incelikleri ihtiva ediyor.

Bu filim kültürsüz gibi gözüksede anti entellektüel özellikleri ile halkı küçük gören Çankaya elitlerine, fildişi kulede toplum mühendisliği yapan megalomanlara, açgözlü doyumsuz İstanbul dükalığına, modern yaşam tarzı diyerek toplumun değerlerini küçümseyenlere sanal bir haddini bildirme özellikleri de taşıyor. Bu özellikler nedeniyle ilgi görüyor.

En çok yapılan eleştiri “Toplumu yozlaştırıyor” iddiasında bulunanlara ölçülü şakanın uzaklıkları yaklaştırdığını hatırlatalım.

Çocuğu ile birlikte bu filmi seyreden kişi çocuğuna küfür öğretmek istemiyorsa ne yapmalı? Eğer genç filme defalarca gidiyorsa karşı çıkmak yerine model almamasını sağlayacak formüller arasın. Olumsuz etkiyi önlemek için çocuğu ile birlikte filmi seyretsin, çocuğu ile diyalog kurmak için filmi vasıta yapmanın yolunu arasın bulsun.Yasak çözüm olamaz.

Üzüntülü durumlarda gülünecek birşey bulmak zekice bir davranıştır ve terapi değeri vardır.

PROF. DR. NEVZAT TARHAN – HABER 7
ntarhan@gmail.com

'BU RECEP’E DAHA DA GELMEM...’

14 Şubat 2009
Bir ‘batın’da kaç hayat vardır? Recep İvedik bu kez parti ortamlarına akıyor. ‘Yardımcısı’ konumundaki Ali Kerem’i canlandıran Çağrı Büyüksayar da, filmin en iyilerinden
‘Bir halk kahramanı’ Recep İvedik’in sinema serüvenindeki ikinci hamle, bugünden itibaren salonlara uğruyor. İlkinde olduğu gibi Şahan Gökbakar’ın sürüklediği yapımda, kahramanın ‘adam olma’ süreci anlatılıyor. Film, esprileri ve senaryosuyla ne yazık ki ilkini fazlaca aratıyor

Geçen yıl bu aralar vizyona giren ‘Recep İvedik’, sadece bir film olarak ele alınmanın ötesine geçmiş, aynı zamanda bir turnusol kâğıdı görevi de üstlenmişti. Özellikle ‘beyaz’ ve ‘beyazımsı Türkler’in refleksleri kabarmış ve toplumsal hayatın birçok alanındaki günah, hata ya da eksikliğin nedeni, neredeyse bu filmden sorulur olmuştu. Yani bütün meselelerin kaynağı sanki bu filmin temsil ettiği kişi ve kişiliklerdi. Oysa ‘Beyaz giymek dikkat ister’, işin kolayına kaçmak da meseleyi çözmez. Naçizane benim böyle davranma lüksüm yok, eleştirmenim ve bir hakem misali, gördüğümü çalmak durumundayım. Üstelik bu türden bir elitist yaklaşımın sorunları çözmediği, aksine yüzleşme cesaretini toptan yok ettiği kanısındayım. Sonuç? Bir televizyon tiplemesinin sinemadaki yansıması olarak karşımıza gelen ‘Recep İvedik’, öyle çok da korkulacak türden bir toplumsal virüs değildi elbet. Evet, ortada sinema sanatı açısından öyle aman aman bir şey yoktu ama bugün dünya standartlarında bir komedi filmi ne veriyorsa, Togan Gökbakar’ın yönettiği ama daha çok Şahan Gökbakar’ın ‘eline bakan’, ‘Recep İvedik’ de benzer düzeyde bir hizmet sunuyordu.

İlk filme ilişkin eleştirimde de altını çizmiştim, Şahan Gökbakar benim kuşağımın sanatçısı değil ama içinde kayda değer bir cevher barındırdığı bir gerçek. Bunu anlamak için sadece ‘Recep İvedik’ tiplemesinin peşine takılmamak lazım, tele-vizyondaki çalışmalarında yarattığı birçok karakterde, yeteneklerini ve gözlem gücünü yeterince ortaya koyuyordu Gökbakar.

Fakat onun da bir problemi var; bu toprakların mı diyeyim, yoksa insanoğlunun doğası mı bilmiyorum ama ilk filmin gişedeki başarısının ‘gazıyla’ olsa gerek, (bu kadar unutkan bir toplum, ola ki Recep İvedik’i de çok çabuk unutur gayesiyle de sanırım), hemencecik bir ‘ikinci’ filme soyunmuş. Dolayısıyla, 22 Şubat 2008’de vizyona giren ‘Recep İvedik’ten neredeyse bir yıl sonra, 13 Şubat 2009’da devam filmini izliyoruz.

‘Babaannem ne derse o’

İlk filmde, bir yol hikâyesi şeklinde başlayan serüven, giderek bir aşk hikâyesine bürünüyor, Recep İvedik, tüm ‘zontalığına’, tüm kaba sabalığına rağmen çocukluk arkadaşı Sibel’in gönlünü yeniden kazanmanın yollarını arıyordu. İkinci ‘Recep İvedik vakası’ ise, ‘Birincisini tamamen unutun’ diyerek yola koyuluyor. Film, son derece başarılı bir ‘çıkan kısmın özeti’ anlamına da gelen bir giriş sekansıyla açılıyor. Burada, Recep kardeşimiz evinden dışarıya çıkıp babaannesine doğru yollanırken, ‘Belki ilk filmi izlemeyenler vardır’ mantığıyla bir ‘karakter tanıtımı’na soyunuluyor. Recep, yukarıdan sarkıtılan sepete tokatını akşederken, merdivendeki adamın pantolonunu aşağı çekerken, sokaktan geçen küçük kıza bakış atarken, zorla çiçek alırken, ‘korsan’dan oyun CD’lerini yürütürken, ihtiyar bir adamı zorla tutup karşı kaldırıma geçirirken, çocukların top oyununa karışırken ve yoldan geçen sürüdeki koyunların kıçını okşarken nasıl biri olduğunu da eleveriyor. Evet, o ne bir eksik ne bir fazla, tam bir magandadır. Babaannesine gittiğinde ise, onu bu filmin meselesiyle buluşurken görüyoruz. Yaşlı kadın, torunundan artık ‘adam olmasını’ istiyor. Bunun için de bir kâğıda yapması gereken üç şeyi not ettiriyor: İş ve eş bulacaksın, artı saygınlık kazanacaksın... Ardından da biz Recep’i, bu üç şartı yerine getirme mücadelesi içinde izliyoruz.

‘Recep İvedik 2’, ilk filmde bir baltaya sap olamayan karakterin, toplumla daha yakın ilişkiler içine girmesi ve iş hayatında, kendine bir yol çizmesi üzerine bir öyküye sahip. Film, bize bir anlamda, depremle yaşamasını öğrenmek gibi, ‘Recep İvedik’le yaşamayı da öğrenmeniz gerekiyor, diyor. Lakin bu denklemin öteki yarısının bu işte gönlü var mı, işte biraz da bu sorunun cevabını arıyoruz ‘Recep İvedik 2’de.

Film, yukarıda da belirttiğim gibi ‘en sinemasal’ yanını, tek plan çekilmiş karakter tanımında sunuyor. Ardından, Recep’in iş arama kısmınına takılıyoruz. Ne yazık ki yaklaşık 45 dakika boyunca süren bu bölümde, dişe dokunur hiçbir espri yok. Ne kasiyer olma uğraşında, ne eczacı kalfasında, ne de kabin memuru faslında... Bütün ‘gag’lar ve olay örgüsü, son derece zorlama, son derece fuzuli. Daha sonra, Recep’in akrabası olan Hakan’ın reklam ajansında çalışmaya başlamasını ve mekânda tepeden inme ‘patronculuk’ oynamasını izliyoruz. Bu bölümde ise Şahan Gökbahar açılıyor ve özellikle ‘internet üzerinden kız ayarlama faslı’nda tek kişilik şova koyuluyor. Ardından da film, sayısı ortalamayı pek de tutturamayan esprilerde sona eriyor (Parti ortamında ‘Oynayıver çekirge’nin çalındığı bölümün de çok iyi olduğunu söylemeliyim).

Olay akışları kopuk kopuk

‘Penguen’den çizgilerine ve espri dünyasına aşina olduğumuz Serkan Altuniğne’nin de ilk filminde olduğu gibi katkıda bulunduğu senaryo, çok aceleye getirilmiş izlenimini veriyor. Olaylar kopuk kopuk, fazla çalakalem ve kendi içindeki mantığı bile zorlayacak cinsten. Sanki öylesine bir şeyler yazılmış ve “Nasıl olsa Şahan sahaya çıkar, döktürür” denmiş gibi.

Öte yandan ilk filmdeki sevimlilik de gitmiş. Kabalığa daha fazla prim tanınmış ve ‘Jackass’ın tarzını hatırlatan ‘iğrençlik’ dolu sahnelere, bilinçli olarak yüklenilmiş sanki. Mesela osuruğun yanına kusmalar da eklenmiş. İşin sosyolojik altyapısına gelince; halkın nefretini kazanan ne varsa, filmde Recep İvedik’in saldırısına uğruyor. Sosyetenin takıldığı yoga kursları, çay, oralet, ıhlamur gibi ‘bizim’ olan şeyleri satmayan modern ‘cafe’ler, sırf gösteriş icabı gidilen ve ‘suşi’si, ‘wasabi’si göklere çıkarılan Uzakdoğu lokantaları, golf, parti ortamları vs, ‘bir halk kahramanı’ olan Recep İvedik tarafından güzelce taarruza uğratılıyor. Üstelik geleneksel aile yapısı içinde, her şeye rağmen ‘büyükler’in sözü dinleniyor ve sırf bu yüzden iş güç sahibi olmaya çalışılıyor. Ayrıca yine bir başka saldırı alanı olarak da reklam sektörü öne çıkıyor. Üstelik bu kez film doğru dürüst bir kadın kahramana sahip değil (babaanneyi saymazsak) ve Recep, Sibel’le yaşadığı aşkı yok sayarak yoluna devam ediyor.

İşin oyunculuk kısmına göz atarsak, Şahan Gökbakar cephesinde sorun yok elbet. Yine filmi tek başına sürüklüyor ama bir farkla; bu kez kurtaramıyor. Babaanne karakteri ise bence her şeyiyle son derece kötü; oyunculuk anlamında da, öyküdeki zoraki yeri anlamında da. Hakan’da Efe Babacan durumu idare ediyor, bir tür ‘Sancho Panza’yı çağrıştıran Ali Kerem karakteri ise, ilk filmdeki ‘komi’nin yerini alıyor ve bu rolde Çağrı Büyüksayar, filmin Gökbakar’dan sonra en iyisi.

İvedilikle unutun

Sonuç? Hepimiz biliyoruz ki ‘Recep İvedik 2’, ister istemez Cem Yılmaz ve ‘AROG’la kıyaslanacak, magazin basını o tatsız tutsuz ve zekâdan uzak ‘sidik yarıştırmaları’na, bu filmler vasıtasıyla yine soyunacak. Ben ise ‘Recep İvedik 2’nin gerçek rakibinin, ilk ‘Recep İvedik’ olduğu kanısındayım. Ne yazık ki ikinci film, ilkinin gerisinde kalmış. İlkinde mesela ‘Murat, koy... da bir tur at’ gibi ilkokul düzeyindeki esprilere bile ‘özel bir tat’ katılıyordu. Burada ise Japon işadamlarına ‘Orama koma burama ko’ esprileri yapılırken, ‘Bu ne ya, bu işler bu kadar mı basit?’ türünden bir yargıya varıyorsunuz. Başbakanı orada burada ‘posta’ koyan, milli takım teknik direktörü yeri geldiğinde bir sinir küpüne dönüşen, en sevdiği diziler ‘Kurtlar Vadisi’yle ‘Adanalı’ olan bir topluma göz atıldığında, ‘Recep İvedik’ karakterinin aslında bütün sertlikleri bir yanıyla yumuşattığı düşüncesindeyim. Ayrıca yine inancım odur ki, Şahan Gökbahar’ın yetenekleri ve kalibresi, bizi çok daha başka tiplemelerle buluşturacak ve eğlendirecek düzeyde. Sadece ‘Recep İvedik 2’ olmamış ve bu faslı çabucak geçelim derim.

Radikal

Tekin Akmansoy: Şahan milleti aptal yerine koyuyor

28 Haziran 2010 Cem Yılmaz ile Şahan Gökbakar arasındaki rekabete usta oyuncu Tekin Akmansoy da katıldı. Haber Türk gazetesinin haberine göre, meslektaşı Abdullah Şahin'in sunduğu "Komiklik Zor Zanaat" adlı TV programına konuk olan Akmansoy, Cem Yılmaz'ı yere göğe sığdıramadı. Usta oyuncu, "Cem çok yetenekli" dedi. CEM Yılmaz'ın ardından sözü Şahan Gökbakar'a getiren Tekin Akmansoy, Recep İvedik tiplemesini sert bir dille eleştirdi. Usta tiyatrocunun Şahan'la ilgili yorumu şöyleydi: "O kadar aptal insanı bulmuş, Recep İvedik gibi bir film yapmış. Küfür de eder, kafanıza da biner, parayı da kazanır. Kendi de biliyor bunu, hepimiz de biliyoruz. Komedyenlik ciddi bir iştir, şaklabanlık değildir." netgazete
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> SİNEMA-TV-TİYATRO Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com