EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Büyük bir 'Dünya Savaşı senaryosu'nu yeniden konuşmak

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> DÜNYA BİR İNKILÂP BEKLİYOR
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Pzr Ağu 03, 2008 8:55 pm    Mesaj konusu: Büyük bir 'Dünya Savaşı senaryosu'nu yeniden konuşmak Alıntıyla Cevap Gönder

Çin'den Kuzey Kore açıklaması: Kore Yarımadası'nda kaos ve savaşa asla izin vermeyeceğiz
04 Eylül 2017



Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi Liu Jieyi, Kuzey Kore'nin hidrojen bombası denemesine ilişkin, "Çin, Kore Yarımadası'nda kaos ve savaşa asla izin vermeyecek." dedi.

BM Güvenlik Konseyi, ABD, Japonya, Fransa, İngiltere ve Güney Kore'nin talebi üzerine Kuzey Kore'nin en son yaptığı kıtalar arası balistik füze uyumlu hidrojen bombası denemesini görüşmek için acil toplandı.

Çin'in BM Daimi Temsilcisi Liu, nükleer krizin müzakere yoluyla çözülmesi çağrısını yineledi. Liu, "Çin, Kore Yarımadası'nda kaos ve savaşa asla izin vermeyecek." diye konuştu.
Cumhuriyet

İran Genelkurmay Başkanı: Savaş sadece İran topraklarıyla sınırlı kalmayacak
03 Eylül 2017



İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Bakıri, İran'a yapılacak olası bir saldırının karşı tarafa bedelinin 'çok ağır' olacağını söyleyerek, "Olası saldırıda savaş alanı sadece İran topraklarıyla sınırlı kalmayacak" dedi.

Hava Savunma birliklerinin hazır bulunduğu bir toplantıda konuşan Bakıri, İran'a askeri harekat yapılmasının düşük bir olasılık olduğunu; yapılacak olursa da bunun karadan olmayacağını savundu.

İran'a yönelik olası bir saldırının hava veya füze saldırısı şeklinde olacağını söyleyen Bakıri, ülke lideri Ayetullah Ali Hamaney'in hava savunma alanına daha fazla yatırım yapılmasını istediğini ifade etti.

Ülke ismi zikretmeyen İranlı General, "Saldırının başlamasını onlar belirleyebilir ancak ne zaman biteceğini ve savaş alanını onlar belirleyemeyecek" diye uyarıda bulundu.

İran ve batılı ülkeler Tahran'ın nükleer çalışmaları konusunda 2015'te anlaşma sağlasa da Washington- Tahran hattında son aylarla İran'ın balistik füze faaliyetleri nedeniyle sık sık gerginlik yaşanıyor.

Geçen ay ABD, füze çalışmaları nedeniyle İran Devrim Muhafızları'na ek yaptırımlar uygulayınca İran karşı hamle yaparak füze programının bütçesini arttırma kararı almıştı.

Anahtar Kelimeler:İran Genelkurmay Başkanı İran Muhammed Bakır iSavaş

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov: ABD - Kuzey Kore geriliminde risk çok yüksek
11 Ağustos 2017



Kuzey Kore ve ABD arasındaki gerilim dünya gündeminde yer almaya devam ediyor. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, ABD ve Kuzey Kore arasındaki gerilimi değerlendirdi.

Katıldığı bir forumda konuşan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Kuzey Kore ve ABD arasındaki gerginliğin riskinin çok yüksek olduğunu belirtti. Lavrov, gerilim kapsamlı bir savaşa dönüşebilir dedi.

konuşan Lavrov, "Kuzey Kore, nükleer silahların yayılmasını önleme anlaşmasını imzalamıştı ancak daha sonra bu anlaşmadan çekildi. Bugün ise Pyongyang yönetimi, nükleer silah üretmek için tüm meşru haklara sahip olduğunu söylüyor. Ancak Rusya'nın tutumunu biliyorsunuz. Biz, nükleer bir Kuzey Kore'yi kabul etmiyoruz" dedi.

'KAPSAMLI BİR SAVAŞA DÖNÜŞEBİLİR'

Lavrov, Rusya ve Çin'in, krizin çok sayıda insani kayba yol açacak şekilde derinleşmesinin önüne geçmek için bir dizi öneri sunduğunu da kaydetti.

Öte yandan Lavrov, ABD ve Kuzey Kore arasındaki gerilimin kapsamlı bir savaşa dönüşme ihtimalinin çok yüksek olduğunu ifade etti.

'DURUM BİZİ ÇOK ENDİŞELENDİRİYOR'

Rus bakan şu ifadeleri kullandı:

"Özellikle söylemlere bakıldığında, risk çok yüksek. Güç kullanmayla ilgili doğrudan tehditler söz konusu. ABD Savunma Bakanı James Mattis, Kuzey Kore'nin eylemlerinin çok sayıda sivil kayıpla sonlanacağını söyledi. Ayrıca Kuzey Kore'ye önleyici saldırı düzenlenmesi gerektiğine dair açıklamalar ile Pyongyang'ın Guam'ı ve ABD askeri üssünü vurma tehditleri sona ermiyor. Dolayısıyla bu bizi elbette çok endişelendiriyor."

ABD Savunma Bakanı James Mattis, Kuzey Kore'nin nükleer silah arayışını durdurması gerektiğini belirterek, "Bizim eylemlerimiz Kuzey Kore'nin eylemlerine üstün gelmeye devam edecek ve Kuzey Kore başlattığı her silah yarışını veya çatışmayı kaybedecektir" demişti.

Kuzey Kore resmi haber ajansına konuşan bir askeri yetkili de, Guam'daki ABD üslerini hedef alacak ve Hwasong-12 balistik füzelerinin kullanılacağı bir saldırının üzerinde durduklarını açıklamıştı.

'DAHA GÜÇLÜ VE AKILLI OLAN KRİZİ SONLANDIRMAK İÇİN ADIM ATAR'

Lavrov, Washington ve Pyongyang arasından daha güçlü ve akıllı olanın krizi sonlandırmak için adım atması gerektiğini de vurguladı.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov,
İnsan Haber

KRİZE JAPONYA DA MÜDAHİL OLDU: VURURUZ
10 Ağustos 2017

Kuzey Kore’nin Guam adasına tarih de vererek füze saldırısı planı yaptığını duyurmasının ardından komşu ülkeler de kendi önlemlerini almaya başladı. Japonya füzelerin kendi toprakları üzerinden geçmesi halinde bunları vurabileceğini açıklarken, Güney Kore ordusu ABD ile birlikte ‘sert ve acımasız bir cezalandırmaya’ hazır olduklarını duyurdu.

Kyodo haber ajansının aktardığına göre, parlamentonun alt kanadında konuşan Japonya’nın yeni Savunma Bakanı İtsunori Onodera, Kuzey Kore’nin ABD’ye bağlı özerk Guam adasına olası bir füze saldırısını durdurabileceklerini açıkladı.

‘JAPONYA SÜREKLİ HERHANGİ BİR OLASILIĞA KARŞI KENDİNİ HAZIR TUTUYOR’

Füzelerin Japonya topraklarından geçmesi halinde vurulabileceğini vurgulayan Onodera, “Japonya sürekli herhangi bir olasılığa karşı kendini hazır tutuyor” ifadelerini kullandı.

Bakan bu durumda Japonya’nın tümünün güvenliğini sağlama amacıyla ‘kolektif meşru müdafaa’ hakkını yürürlüğe sokabileceklerini ve gemiden-havaya füze savunma sistemi Aegis’e sahip destroyerini görevlendirebileceklerini vurguladı.

Kuzey Kore resmi haber ajansı KCNA sabah saatlerinde, ordunun, Guam adası sularına ağustos ortası itibarıyla 4 adet orta menzilli balistik füze gönderme planı olduğunu ve füzelerin Japonya üzerinden geçeceğini açıklamıştı.

Onodera’nın sözleri Japonya’nın giderek artan askeri rolünün ve daha önce sadece Japonya’ya yönelik füzeleri vuracağı şeklindeki açıklamasının değiştiğinin altını çiziyor.

Japonya’da geçen yıl yürürlüğe giren yeni kanun, Japon ordusuna olası bir düşman saldırısı sırasında ABD ve diğer müttefiklerine yardım etme yetkisi vermişti.
Dünya ve Gerçekler

size=24]Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi: Her an savaş patlak verebilir[/size]
14 Nisan 2017

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Marc Ayrault ve Çinli mevkidaşı Wang Yi Pekin’deki Diaoyütai Devlet Konukevi’nde düzenlenen ortak basın toplantısında ikili ilişkiler ve bölgesel konulara ilişkin açıklamalarda bulundu. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, “Her an savaş patlak verebilir” dedi.

Çin Dışişleri Bakanı Wang, ülkesi ile Fransa arasında ilişkileri daha ileri taşımak istediğini dile getirdi. Ekonomik alandaki iş birliklerini artırmak istediklerini söyledi. Fransa Dışişleri Bakanı Ayrault ise Suriye'deki çatışmaların sona ermesi gerektiğinin altını çizdi. Wang, Suriye'de kimyasal silah kullanılmasına yönelik bağımsız ve adil bir soruşturma yapılması çağrısını yineledi. Suriye'deki iç savaşta 300 bin kişinin öldüğünü, 11 milyon kişinin yerlerinden edildiğini ve on binlercesinin de rejimin hapishanelerine atıldığını söyleyen Ayrault, “Bir ülke yok edildi” dedi.

Bir tarafta ABD diğer tarafta ise Kuzey Kore olmak üzere taraflar arasında gerilimin sürekli yükselmesine dikkat çeken Wang, her an savaşın patlak verebileceğini söyledi. Wang “Kore yarımadasında bir savaş çıkması durumunda bu savaşın kazananı olmaz” dedi. Tek çözümün diyalog kurmak olduğunu söyleyen Wang, tüm taraflara bölgedeki tansiyonu geri dönülemez bir noktaya gelmeden durdurulması çağrısında bulundu.
Sözcü

Kuzey Kore gövde gösterisi yaptı
16.04.2017

ABD ile “nükleer gerilim” yaşayan Kuzey Kore’de “Güneş Günü” askeri geçit töreniyle kutlandı.

Kuzey Kore, ilk kez görücüye çıkardığı kıtalararası balistik füzeler ve diğer mühimmatla ülkenin kurucu lideri Kim II-sung’un 105. doğum gününü kutladı.

Kuzey Kore’de her yıl 15 Nisan’da “Güneş Günü” olarak kutlanan ülkenin lideri Kim Jong-un’un dedesi Kim II-sung’un doğum günü için başkent Pyongyang’da askeri tören düzenlendi.

Devlet televizyonu, Kim’i siyah takım elbise, beyaz gömlekle limuzinden inerek merasim kıtasını “gurur” ile selamladığı görüntüleri yayımladı.

Görüntülerde Kim, Kim Il Sung Meydanı’nda üst düzey devlet görevlileri, binlerce asker ve halkın alkışları eşliğinde kırmızı halıda yürüyerek sahneye çıkıyor.

Ayrıca görüntülerde, kamyonlara yüklenmiş birkaç KN-08 füzesinin geçiş yaptığı görülüyor. Geçit töreninde diğer mühimmat, tanklar, çoklu roketatarlar ve topçu silahlarının yanı sıra denizaltıdan atılmak üzere tasarlanmış katı yakıtlı füze de ilk kez görücüye çıktı.
Uluslararası uzmanlar tarafından “Musudan” olarak adlandırılan, ABD’nin Guam’daki hava üslerini vurma potansiyeline sahip güçlü orta menzilli füze de halka sergilendi.

Askeri jetler uçarak gökyüzünde “105” yazdı

Ülkenin en güçlü ikinci yetkilisi, Kim’in danışmanı Choe Ryong Hae, törende yaptığı konuşmada, ülkenin ABD’den gelecek herhangi bir tehdide cevap vermeye hazır olduğunu söyledi.

Choe, ABD Başkanı Donald Trump yönetimini, Kore Yarımadası’na askeri varlık göndererek “savaş durumu yaratmakla” suçladı.

Ayrıca Choe, “Topyekun bir savaşa topyekun bir savaşla, nükleer bir savaşa da kendi nükleer saldırı tarzımızla cevap vereceğiz.” ifadesini kullandı.

Pyongyang yönetiminin yaklaşık 200 yabancı gazeteciyi ülkeye davet edip cumartesi günü “büyük ve önemli” bir olaya hazırlıklı olmaları çağrısında bulunmasının ardından Kuzey Kore’nin, Güneş Günü kutlamalarında altıncı kez nükleer deneme yapmasından ya
da önemli kıtalararası balistik füze denemesinde bulunmasından endişe ediliyordu. ABD Başkanı Trump, Twitter hesabından paylaştığı mesajında, Çin yönetimine “Kuzey Kore sorununu çözme” çağrısı yapmış ve “Kuzey Kore belasını arıyor. Çin bu konuda bize yardım ederse ne ala. Etmezse biz bu işi kendimiz çözeriz.” ifadesini kullanmıştı.

Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi de dün yaptığı açıklamada, Kore Yarımadası’nda bir savaş çıkması halinde bu savaşın kazananının olmayacağını söylemişti.

ABD’nin Suriye’de düzenlediği füze saldırılarının ardından benzeri bir müdahalenin Kuzey Kore’ye yapılabileceği endişeleri artarken Güney Koreli yetkililer, ABD’nin kendilerine danışmadan böyle bir harekete girişmesini beklemediklerini ifade ediyor.
Millî Gazete

Pentagon, ABD’nin nükleer silah durumunu inceleme sürecini başlattı
18.04.201



ABD Savunma Bakanı Mattis, Savunma Bakanlığı Müsteşarı Bob Work ve Genelkurmay Başkan Yardımcısı Paul Selva’yı, "nükleer durum incelemesini" bugün başlatması için görevlendirdi.

Pentagon, ABD Başkanı Donald Trump'ın 27 Ocak tarihli Başkanlık Genelgesi kapsamında, ABD'nin nükleer silah durumunu inceleme sürecini başlattığını duyurdu.

GENELGE 27 OCAK'TA YAYINLANDI

Pentagon sözcüsü Dana W. White, yaptığı yazılı açıklamada, Trump'ın 27 Ocak'ta yayınladığı Ulusal Güvenlik Başkanlık Genelgesini hatırlatarak, Savunma Bakanı James Mattis'in, Savunma Bakanlığı Müsteşarı Bob Work ve Genel Kurmay Başkan Yardımcısı Paul Selva'yı, "nükleer durum incelemesini" bugün başlatması için görevlendirdiğini ifade etti.

White açıklamasında, nihai bir nükleer durum inceleme raporunun, yıl sonuna kadar Beyaz Saray'a sunulmuş olacağını kaydetti.

Trump, Başkanlık Genelgesi'nde Savunma Bakanına, ABD'nin caydırıcı nükleer gücünün güvenli ve etkili olup olmadığı ve 21 yüzyıl tehditlerine karşı caydırmaya, müttefiklere güvence vermeye uygun durumda bulunup bulunmadığını tespit etmek üzere nükleer durum incelemesi yapması talimatı vermişti.

Son dönemlerde ABD yetkililerinin Rusya'nın nükleer başlıklı silahlarını aktifleştirdiğine yönelik açıklamaların ve Kuzey Kore'nin nükleer programına hız vermekle birlikte balistik füze denemesi yapmasının sürecin hızlandırılmasında etkili olduğu belirtiliyor.
Sputnik

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu: Sıra Türkiye’ye geliyor, uyanın!
9 Nis, 2017



Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, ABD’nin Suriye’ye yaptığı saldırıdan memnuniyet duyanlara tepki gösterdi. Suriye’den sonraki hedefin Türkiye olacağını belirten Karamollaoğlu, “Yarın Amerika aynı bombaları bize attığında kimse yardımımıza koşmaz ” dedi.
ABD’nin Suriye saldırısını eleştirdi, esas hedefin Türkiye olduğunu söyledi.
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu Amerika’nın Suriye saldırısını alkışlayanlara tepki gösterdi.
Suriye’den sonra sıranın Türkiye’ye geldiğine dikkat çeken Karamollaoğlu “ABD’nin Suriye’yi bombalaması, saldırması 120 yıl önce başlatılan Ortadoğu’yu kendilerine göre dizayn etme projesinin bir adımıdır” ifadelerini kullandı.
Saadet Partisi Ankara 6’ıncı Olağan Kongresinde konuşan Karamollaoğlu “ABD, bugün Suriye’yi bombalar ve biz de bu bombalamadan memnuniyet duyarsak, yarın bizi bombaladıkları zaman kimse yardımımıza koşmaz” dedi.
İsrail ve ABD’nin bölgede oyun oynadığını söyleyen Saadet Partisi lideri, oyunun baş aktörünün Siyonizm olduğunu ve buna karşı bir blok oluşturulması gerektiğini ifade etti.
ulusalkanal.com.tr

Rusya ve İran’dan ortak açıklama: “Bundan sonra her türlü saldırıya karşılık vereceğiz”
9 Nis, 2017

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, İran’ın talebi üzerine yaptıkları telefon görüşmesinde ABD’nin Suriye’ye saldırarak uluslararası hukuk normlarını çiğnemesinin kabul edilemez olduğunu duyurdu.

Rusya ve İran’dan ortak açıklama

Kremlin basın dairesinin Putin-Ruhani görüşmesi ile ilgili yaptığı yazılı açıklamada, “İki lider Suriye’deki durumu ele aldı, ABD’nin uluslararası hukuk normlarını çiğneyerek egemen devlet olan Suriye’ye saldırmasının kabul edilemez olduğunu açıkladı. Putin ve Ruhani, Suriye’nin İdlib bölgesinde kimyasal saldırı iddiası ile ilgili objektif ve tarafsız bir soruşturmanın yapılması gerektiğini de ortaya koydu” ifadeleri yer aldı.

Rusya ve İran liderlerinin Suriye’deki çatışmanın siyasi ve diplomatik yollardan çözülmesi ile ilgili sıkı işbirliğinin devam ettirilmesinin önemini vurguladığı belirtilen açıklamada şöyle dendi: “Ruhani’nin 27-28 Mart tarihlerinde gerçekleştirdiği Moskova ziyareti kapsamında varılan anlaşmaları hayata geçirme süreci ele alındı. Taraflar, terörle mücadele alanındaki işbirliğinin kilit noktalarına vurgu yaparak, Ortadoğu bölgesinde istikrarın ve güvenliğin sağlanması amacıyla bu alandaki işbirliğinin ileride daha da derinleştirilmesi için hazır olduklarını kaydetti.”

MÜTTEFİK GRUPLARINDAN ORTAK AÇIKLAMA YAPILDI

Öte yandan Reuters’ın haberine göre Rusya, İran ve müttefik gruplarından yapılan ortak açıklamada, ABD’nin Suriye’ye saldırısının ‘kırmızı çizgileri’ geçtiği belirtilerek, “Bundan sonra her türlü saldırıya karşılık vereceğiz” ifadeleri kullanıldı.
sözcü

ABD, Suriye'ye bu kez füzelerle saldırdı; İsrail, AB, İngiltere ve AKP alkışladı
7 Nis, 2017



Doğu Akdeniz’de bulunan 2 ABD gemisinden Humus yakınlarındaki Şaryat hava üssüne 50’nin üzerinde Tomahawk füzesi fırlatıldı. ABD Başkanı Donald Trump yaptığı açıklamada, “Operasyon ABD’nin güvenliği için elzemdi” dedi.

SURİYE GENELKURMAYI AÇIKLAMA YAPTI

11.46 ABD’nin Şayrat üssüne yönelik saldırısının ardından bir açıklama yapan Suriye Genelkurmayı, “ABD üssümüze pervasızca saldırdı” ifadelerini kullandı.

ABD’nin saldırısının, Suriye ordusuna karşı ‘apaçık bir saldırganlık’ olduğu belirtilen açıklamada, “ABD’nin bu saldırganlığı, Birleşik Devletler’in Suriye Askeri Güçleri’nin terörizmle mücadele çabalarına akamete uğratan yanlış bir strateji uygulamaya devam ettiği" ifade edildi. Açıklamada ayrıca, altı kişinin öldüğü ve üste büyük hasarın meydana geldiğini belirtti.

RUSYA DIŞİŞLERİ BAKANI’NDAN AÇIKLAMA

11.36 Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, ABD’nin Suriye’ye saldırmasına dair yaptığı açıklamada, “2003 Irak saldırısını hatırlattı. ABD’den operasyona ilişkin izahat isteyeceğiz. Rus tarafından kimse yaralanmadı” dedi.

ÇİN’DEN AÇIKLAMA: DAHA KÖTÜYE GİDİLMESİNDEN KAÇINILMALI

11.19 ABD’nin Suriye’deki askeri üssüne yönelik saldırısına ilişkin Çin Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Suriye’de durumun daha da kötüye gitmesinden kaçınılmalı” denildi.Çin’in bu açıklaması, ABD Başkanı Donald Trump’ın Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüşmesinin üzerine gerçekleştirildi.

RUS ASKERİ GEMİSİ, ÇANAKKALE BOĞAZI’NDAN GEÇTİ

11.00 Rus donanmasına ait askeri gemi, Çanakkale Boğazı’ndan geçti.

Marmara Denizi yönünden gelerek boğaza giren “152” borda numaralı “Nikolay Filchenkov” isimli gemi, Ege Denizi’ne doğru seyrini sürdürdü.

Sahil Güvenlik unsurlarının eşlik ettiği geminin gideceği liman hakkında bilgi verilmedi.

Erdoğan’dan ABD saldırısına tam destek: Devamı da gelmeli

ABD’nin ‘kimyasal silah kullanıldı’ iddiasıyla Suriye’yi bombalamasına İsrail ve Avrupa Birliği ülkelerinin ardından AKP kanadından destek gelmeye devam ediyor. Son olarak Hatay’da konuşan Tayyip Erdoğan ABD bombardımanını olumlu bulduklarını söyleyip saldırıların devamını diledi.

CUMHURBAŞKANLIĞI SÖZCÜSÜ KALINDAN AÇIKLAMA

10.32 Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Amerika Birleşik Devletleri tarafından Humus’ta bulunan Şayrat Hava Üssü’ne yönelik bu sabah gerçekleştirilen hava saldırısını, Esed rejiminin savaş suçlarına karşı verilmiş olumlu bir cevap olarak değerlendiriyoruz."

PENTAGON: RUSLARIN OLDUĞU BÖLGEYİ VURMADIK

Pentagon, ABD’nin Suriye’ye saldırısının ardından açıklama yaptı.

Pentagon yetkilisi Suriye’ye saldırının ‘tek seferlik’ olduğunu ifade etti. Pentagon’dan yapılan açıklamada; Operasyon Suriye’nin kimyasal saldırı yapabilme potansiyelini azalttı. Suriye ordusunun sahip olduklarına ciddi zarar verdi. Pentagon, “Rusların olduğu bölgeyi vurmadık” dedi.

SURİYE: BEKLENİYORDU

09.30 Suriye Enformasyon Bakanı tarafından yapılan açıklamada, “Saldırı sınırlıydı ve bekleniyordu. Askeri gerilimin tırmanmasını beklemiyoruz” ifadeleri kullanıldı.

HÜKÜMETTEN İLK AÇIKLAMA

09.04 Hükümetten ABD’nin Suriye’ye saldırmasına ilişkin ilk ilk açıklama geldi. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un yaptığı açıklamada, “Harekatı olumlu karışılıyoruz” denildi.

KREMLİN: IRAK’TAKİ SİVİL KAYIPLARIN ÜSTÜ ÖRTÜLÜYOR

08.55 : Kremlin, saldırının uluslararası hukuku çiğnediğini savundu. Kremlin’e göre, fırlatılan füzeler ABD-Rusya ilişkilerine zarar verdi. Irak’taki sivil kayıpların üstü örtülmeye çalışılıyor

SURİYE’DEN YENİ AÇIKLAMA

08.40 Humus Valisi Talal el Barazi, saldırıda 5 ölü ve 7 yaralı olduğunu söyledi. Vali, üssün yakınlarında bulunan köyde sivil kayıplar olduğunu aktardı. Barazi saldırıya ilişkin “İlk değil, son olacağına da inanmıyorum” dedi.

İNGİLTERE’DEN AÇIKLAMA

08.27 ABD’nin Suriye’ye saldırması ile ilgili İngiltere’den açıklama geldi. Yapılan açıklamada, “ABD’nin operasyonuna tam destek veriyoruz” denildi.

İRAN’DAN KINAMA

08.23 İran ABD’nin üssü vurmasını kınadığını açıkladı.

SUUDİ ARABİSTAN’DAN DA DESTEK MESAJI

08.01 Suudi Arabistan da ABD’nin Suriye’yi vurmasını desteklediğini belirten bir açıklama yaptı.

NETANYAHU’DAN DESTEK MESAJI

07.50 İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’de bir hava üssünü vurma kararına ‘tam destek’ verdiklerini bildirdi.

Netanyahu, yaptığı yazılı açıklamada, “Başkan Trump kimyasal silahların kullanılması ve yayılmasını tolere etmeyeceği yönünde hem söz hem eylem olarak güçlü ve net bir mesaj gönderdi. İsrail, Başkan Trump’ın bu kararına tam destek vermekte ve Esad rejiminin korkunç eylemlerine karşı verilen bu kararlılık mesajının sadece Şam’da değil, aynı zamanda Tahran’da, Pyongyang’da ve diğer yerlerde de yankılanmasını ümit etmektedir” ifadelerini kullandı.

Yıldırım'dan ABD'ye: Hislere tercüman oldunuz

Başbakan Binali Yıldırım ABD'nin Suriye'ye yaptığı füze saldırısı ile ilgiliolarak ABD Başkan Yardımcısı Pence ile telefonla görüştü ve "İnsanlık vicdanına ve dünya kamuoyunun hislerine tercüman oldunuz.ABD'ye her türlü desteği vermeye hazırız." dedi.

LE PEN: ABD, ‘DÜNYANIN POLİSİ’ OLMAYA ÇALIŞIYOR

Fransa’nın aşırı sağcı cumhurbaşkanı adayı Marine Le Pen, ABD’nin Suriye’de yaptığı saldırıyı eleştirdi. Le Pen, “Trump, ABD’nin ‘dünya polisi’ olmayacağını açıklamıştı ama dün yaptığı tam olarak buydu” dedi.

Le Pen France-2 televizyonuna yaptığı açıklamada Trump’ın ‘ani adımı’ nedeniyle ‘şaşırdığını’ söyledi.ABD’nin Suriye’de yaptığı saldırının geri tepebileceğini belirten Le Pen “Trump, ABD’nin ‘dünya polisi’ olamayacağını açıklamıştı ama dün yaptığı tam olarak buydu” dedi.

Le Pen geçmişte Irak ve Libya’ya yapılan askeri müdahaleleri hatırlatarak, bu müdahalelerin cihatçı aşırılığın yükselmesine yol açtığını söyledi.

Rusya Savunma Bakanlığı açıkladı: Durduruyoruz!

Rusya Savunma Bakanlığı, ABD ile Suriye’de koordinasyon amacıyla oluşturulan sıcak iletişim hattını cumartesi gününden itibaren durduracağını açıkladı.
Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsü İgor Konaşenkov, Rusya Savunma Bakanlığı’nın 8 Nisan’dan itibaren ABD ile Rusya arasındaki uçuş güvenliği anlaşmasında öngörülen sıcak iletişim hattının çalışmasını sonlandıracağını açıkladı.
Konaşenkov, konu ile ilgili notanın ABD’nin askeri ataşesine sunulduğunu belirtti.
Sputnik /İlk Kurşun Haber 93

ABD füzeleri Suriye'de baltayı taşa vurdu: 59 füzeden 36'sı düşürülmüş..
8 Nisan 2017



Amerikan gemilerinden atılan 59 Tomahawk (savaş baltası) füzesinin 36'sı Rus ve Suriye hava savunma bataryaları tarafından hedefe ulaşamadan vurularak düşürüldüğü ileri sürüldü.

Amerikan gemilerinden atılan 59 Tomahawk (savaş baltası) füzesinin 36'sı Rus ve Suriye hava savunma bataryaları tarafından hedefe ulaşamadan vurularak düşürüldüğü ileri sürüldü.

Füzelerin büyük kısmı Tartus ve Lazkiye üzerinde düşürülürken bir kısmı ise vurulan havaalanı etrafındaki Suriye hava savunma bataryaları tarafından düşürüldü.

Rusların da doğruladığı bu fiyasko sosyal medyada paylaşılan bu fotoğraflarda alay konusu oldu.
Patronlar Dünyası

Putin: ABD’nin olası saldırısına karşı tedbir alıyoruz
30 Mar, 2017



Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ABD’den gelecek muhtemel bir saldırının sonuçlarını en aza indirgemeye çalıştıklarını söyledi.

Kremlin’e yakın Sputnik’e göre Rusya’nın Arhangelsk kentinde düzenlenen ‘Arktik-Diyalog Bölgesi’ forumunda konuşan Putin, “ABD’nin askeri faaliyetleri belirli bir tehdit oluşturuyor. Rusya, topraklarındaki askeri faaliyetleri geliştirme hakkına sahip. ABD’nin Alaska’daki füze savunma sisteminin aksine, Rusya’nın askeri faaliyetleri yerel nitelikte” dedi.

‘NÜKLEER POTANSİYELİN BİR PARÇASI’

Alaska’daki sistemin güvenlik alanında çağımızdaki en ciddi sorunlardan birini teşkil ettiğini vurgulayan Rusya lideri, bunun sadece bir savunma sistemi değil, aynı zamanda bölgede oluşturulan nükleer potansiyelin bir parçası olduğunun altını çizdi.

‘ABD, EN SON TEKNOLOJİLERİ GELİŞTİRMEYE DEVAM EDİYOR’

“Bu, nükleer füze saldırısını önleyen bir şey değil, sözde misilleme saldırısını minimize eden bir unsur” diye sözüne devam eden Putin, ABD’nin Anti-Balistik Füze Anlaşması’ndan tek taraflı olarak çekildikten sonra altyapısını ve en son teknolojileri geliştirmeye devam ettiğini belirtti.

‘RUSYA’NIN FAALİYETLERİ SEYİR GÜVENLİĞİNİ SAĞLAMAYA YÖNELİK’
Rusya’nın Arktik’teki faaliyetlerinin seyir güvenliğini sağlama amacı taşıdığını da ifade eden Putin, şöyle konuştu: “Adalarda ve kıyıda yürüttüğümüz faaliyetler yerel nitelikte. Çalışmalarımız, bölgede seyir güvenliğinin sağlanması için altyapının restore edilmesine yönelik.”
İlk Kurşun

Rus ordusuna ani talimat: Savaşa hazır hale gelin!
14 Şubat 2017



Rusya'nın batı bölgelerindeki askeri kuvvetleri ani bir kararla, savaşa hazır duruma getiriliyor

Ukrayna'nın doğusunda Rusya yanlısı ayrılıkçı gruplarla hükümet kuvvetleri arasındaki çatışmalar artarken, Rusya'nın Ukrayna sınırındaki askeri birlikleri ve genel olarak Batı bölgelerindeki askeri kuvvetleri ani bir kararla, bir askeri tatbikat çerçevesinde savaşa hazır duruma getirdiği bildiriliyor.

Rusya Federasyonu Savunma Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, Rus Ordusu'na bağlı motorize birliklerin, top bataryalarının, füze bataryalarının ayrıca St. Petersburg hava ve deniz üslerinin savaşa üst düzeyde hazır hale getirildiği kaydedildi.

Açıklamada, birliklerin, Rusya'nın Batı bölgelerinde askeri tatbikat yapacakları ifade edildi. Söz konusu açıklamada ayrıca, kararın ani nitelik taşıdığı dile getirildi.

Çatışmalar şiddetlendi

Ukrayna'nın doğusunda, Rusya yanlısı ayrılıkçı gruplarla hükümet kuvvetleri arasındaki çatışmalar, son bir hafta içinde giderek şiddetlendi. Ukrayna yönetimi, Rusya'yı, Doğu Ukrayna'da provokasyon yaratarak Ukrayna'ya doğrudan askeri müdahaleye hazırlanmakla suçluyor. Ukrayna yetkilileri, Doğu Ukrayna'da Rus Ordusu'na mensup 6 bin askerin görev yaptığını, bu kişilerin ayrılıkçı birliklere komuta ettiklerini ifade ediyor.
T24

Onlarca Alman tankı, 'Rusya'yı caydırmak için' Litvanya'ya gönderildi
25.02.2017



Rusya'yla sınır komşusu olan Baltık ülkelerine konuşlandırılan NATO askeri varlığının kapsamı genişliyor. Onlarca Alman tankının Litvanya'ya ulaştığı bildirildi.

NATO'nun Rusya'ya yönelik 'caydırıcı güç' olarak planladığı askeri sevkiyat, onlarca Alman tankının Litvanya'da konuşlanmasıyla devam etti.
Almanya'nın ve ABD'nin, bölgedeki NATO misyonu kapsamında, Baltık ülkelerindeki askeri varlığı artıracakları duyurulmuştu. ABD, 'Atlantik Kararlılığı Operasyonu' kapsamında Polonya'da bulunan Abrams tanklarının bir kısmını Letonya, Litvanya ve Estonya'ya sevk etmişti.

BULGARİSTAN'A SEVKİYAT

Bundan yaklaşık 10 gün önce de, Bulgaristan Savunma Bakanlığı, ülkedeki ABD askeri sayısının artacağını, 80 tank ve onlarca silahlı savaş aracının ülkeye hareket ettiğini duyurmuştu. Bulgaristan'a gönderilen birlikler, Baltık ülkelerindeki birliklerle rotasyon halinde çalışacak.

Almanya'nın Litvanya'ya sevk ettiği onlarca tankın görüntüleri, sevkiyatın büyüklüğünü gözler önüne seriyor.
Sputnik

M1 Abrams tipi savaş tankı'ABD, Baltık ülkelerine Soğuk Savaş'tan bu yana en büyük askeri sevkiyatı gerçekleştirecek'
31.01.2017

Rusya'yla sınır komşusu olan Baltık ülkelerine Abrams ana muharebe tanklarını sevk edecek olan ABD Silahlı Kuvvetleri'nin Soğuk Savaş'tan bu yana Doğu Avrupa'daki en büyük askeri sevkiyata imza atacağı ifade edildi.

Wall Street Journal'in haberine göre ABD, Atlantik Kararlılığı Operasyonu kapsamında Polonya'da bulunan Abrams tanklarının bir kısmını gelecek hafta Letonya, Litvanya ve Estonya'ya sevk edecek.

'ABD'NİN AB'DEKİ MÜTTEFİKLERİNİ GÜVENDE TUTMA TAAHHÜDÜ TEYİT EDİLECEK'

"Abrams tankları, baharda NATO bölgeye yeni bir caydırıcı güç sevk edene dek görevlerini sürdürecek" denilen haberde, ABD'nin söz konusu adımla AB'deki müttefiklerini güvende tutma taahhüdünü teyit ettiği belirtildi.

Haberde üç Baltık ülkesine toplam kaç tank sevk edileceğiyle ilgili bir bilgiye yer verilmedi.

POLONYA'YA SEVKİYAT KARARI VARŞOVA'DAKİ NATO ZİRVESİ'NDE ALINMIŞTI

Polonya'ya tank tugayının konuşlandırılması kararı, temmuz ayında Varşova'da yapılan NATO Zirvesi'nde alınmıştı. 3 bin 500 askerin görev yaptığı tank tugayında 87 Abrams tankı ve 20 Paladin kundak motorlu obüs bulunuyor.
Sputnik

ABD askerleri Bulgaristan'da konuşlandı, onlarca tank yolda
16.02.2017



Bulgaristan Savunma Bakanlığı'nın duyurusuna göre, ülkeye ulaşan ABD askerlerine, tanklar, silahlı vasıtalar ve ekipman desteği eşlik edecek. Birliklerin tamamının haftasonuna kadar Bulgaristan'a ulaşması bekleniyor.

Karadeniz'in doğusunda bulunan ve ABD ve Bulgaristan'ın birlikte yönettiği Novo Selo askeri üssüne gelen birliklerin, ABD'nin Doğu Avrupa ülkeleriyle işbirliğinin sürdüğünü, Moskova'ya gösterme amacı taşıdığı bildirildi.
Bulgaristan Savunma Bakanlığı, 120 ABD askerinin halihazırda üste bulunduğunu, 80 tankın ve yüzlerce silahlı savaş aracının daha askeri üsse ulaşacağını duyurdu.

BİRLİKLER ROTASYON YAPACAK

Askeri birlikler, aralarında Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya ve Romanya'nın da bulunduğu ülkeler arasında rotasyon yaparak konuşlanacak.

Ocak ayında Polonya'ya 2700 askerin konuşlanması, Rusya'ya yönelik bir tehdit olarak yorumlanmış ve Kremlin'in tepkisini çekmişti.

ABD ve Bulgaristan ‘hava üsleri’ anlaşmasını 10 yıl uzattı

Bulgaristan Savunma Bakan Yardımcısı Dimitr Kümürciyev, ülkedeki 2 hava üssünün ABD askerleri tarafından kullanılmasına ilişkin anlaşmanın 10 yıl uzatıldığını açıkladı.

ABD ve Bulgaristan arasında 2006 yılında imzalanan hava üslerine ilişkin anlaşmaya göre ABD, Graf İgnatiyevo ve Bezmer hava üsleri ile Novo Selo poligonunda ve Aytos bölgesindeki depolarda savunma amaçlı askeri teçhizatla 2 bin 500 asker yerleştirebiliyor.

ABD askerleri ayrıca bu üsleri, askeri işbirliği kapsamındaki tatbikatlar ve yakıt ikmali için kullanabiliyor.
Sputnik

Çin Halk Kurtuluş Ordusu: Savaş istemiyoruz ancak savaştan da korkmayız
09.02.2017



Çin Halk Kurtuluş Ordusu'nun (ÇHKO) internet sitesinde yer alan makalede, gözdağı ve sindirme girişimlerinden korkulmadığı bildirilerek "Çin askeri güçlerinin kılıcını çıkarıp ulusal çıkarlarını koruma cesaretinde olduğu" belirtildi.

Ordularının, geçmişte düşmanlarından sayıca az ya da daha az donanımlı olmasına karşın savaşlarda "çok sayıda mucize ürettiğine" işaret edilen makalede, "Bugün birliklerimiz, hem iyi donanımlı hem de daha yüksek enerjili. Dongfeng serisi balistik füzelerle donanmış ÇHKO, onlara savaşa hazır olduğunu ve kokmadığını gösterecek. Savaş istemiyoruz ancak birileri Çin'in kapısını çalarsa savaştan da korkmayız." ifadesine yer verildi.

"Çin ile oyun, mantıksız ve tehlikeli"

ÇHKO'nun internet sitesinde paylaşılan diğer bir makalede de "Bazı Amerikalı politikacılar, dünya lideri konumlarının sürmesini Çin ile Asya Pasifik bölgesinde yapacakları mücadeleye bağlıyor ancak bu oyun son derece tehlikeli ve mantıksız." denildi.

ABD Başkanı Donald Trump'a gönderme yapılan yazıda, "Eğer ABD'yi yeniden büyük yapmak istiyorlarsa kendi iç işlerine odaklanmaları gerekiyor." ifadesi kullanıldı.

Öte yandan Çin basınına konuşan askeri uzmanlar, ÇHKO'nun açıklamalarını "tehdit değil, uyarı" olarak değerlendirirken, ülke egemenliğinin ABD tarafından tehdit edilmesi durumunda bunun karşılıksız kalmayacağı mesajının verildiğini belirttiler.

Makaleler, Amerikalı yetkililerin egemenlik tartışmalarının yaşandığı Güney Çin Denizi üzerinde "Pekin yönetiminin etkinliğinin kısıtlanması gerektiği" şeklindeki açıklamalarının üzerine yayımlandı.

ABD-Çin ilişkilerinde Trump dönemi

Kampanya döneminde ve başkanlık koltuğuna oturduktan sonra birçok kez ABD ile Çin arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerin yapısından duyduğu rahatsızlığı dile getiren Trump'ın yeni dönemde Pekin ile nasıl bir ilişki kuracağı merak ediliyor.

Trump, daha önce sosyal medya üzerinden, "Çin, Güney Çin Denizi'nin ortasına askeri üs inşa ederken bize sordu mu? Hiç sanmıyorum." paylaşımında bulunmuştu.

ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, geçen ay yaptığı açıklamada, "Çin'in Güney Çin Denizi'ne erişimini engellemeliyiz." diye konuşmuştu.

Savunma Bakanı Jim Mattis de Japonya ziyaretinde, Pekin yönetimini eylemleriyle "bölge ülkelerinin güvenini zedelemekle" suçlamıştı.

Güney Çin Denizi'nde adalar mevzusu

Pekin hükümeti, Güney Çin Denizi'nde yaklaşık 3 milyon kilometrekare büyüklüğündeki bölgenin yüzde 80'i üzerinde hak iddia ediyor. Pekin, bu iddiasını 1940'lardan kalma bir haritaya dayandırıyor.

Güney Çin Denizi'nde oluşturduğu yapay adalar üzerine hava üssü ve sivil tesisler inşa ederek ihtilaflı sularda konumunu güçlendirmeye çalışan Pekin yönetimi, yer altı kaynakları açısından zengin Güney Çin Denizi'nde başta Filipinler olmak üzere Vietnam, Brunei ve Malezya'nın da aralarında bulunduğu bölge ülkeleriyle egemenlik tartışmaları yaşıyor.

Washington yönetimi, ihtilaflı Güney Çin Denizi'nin, seyrüsefer özgürlüğü olan uluslararası sulara dahil olduğunu ileri sürerek bölgeye askeri unsurlar gönderiyor. ABD yetkilileri, tartışmalı sulardaki yapay adalarda tesisler inşa eden Çin'e "uluslararası hukuku ihlal ederek bölgeyi askerileştirdiği" suçlamasında bulunuyor.
Yönhaber

Mihail Gorbaçov,: Dünya büyük bir savaşa hazırlanıyor
27 Ocak 2017



Time dergisine konuşan 85 yaşındaki lider, dünyanın büyük bir savaşa hazırlanıyor gibi göründüğünü belirtirek Putin ve Trump'a nükleer silahsızlanma çağrısı yaparken, "Bugün dünya problemlerin altında ezilmiş durumda. Politikacılar kafası karışmış ve ne yapacağını bilmez halde gözüküyorlar." dedi.

Dünyanın içinde bulunduğu durumu çok tehlikeli olarak yorumlayan eski Sovyetler Birliği lideri, "Hiçbir problem, politikanın askerileşmesinden ve silahlanma yarışından önemli değil. Bu yarışı durdurmak ve tersine çevirmek bir numaralı önceliğimiz olmalı. Şu anki durum çok tehlikeli." ifadelerini kullandı.

Kamuoyunu etkileyen kişilerin günden güne çok daha savaşçı insanlara dönüştüğünü belirten Gorbaçov, "Politacıların ve askeri liderlerin savaşçı sesleri her gün daha da yükseliyor ve savunma doktrinleri daha da tehlikeli hale geliyor. Yorumcular ve televizyonlara çıkanlar da bu gürültülü koroya eşlik ediyor. Tüm bunlara bakınca, dünyanın büyük bir savaşa hazırlandığı görülüyor." şeklinde konuştu.
Hukukihaber.net

Türker Ertürk: ÇİN’DEN TRUMP’A KARŞI HAMLE
27 Oca, 2017



krd2nzGeçtiğimiz Cuma (20 Ocak 2017) ABD’nin 45. Başkanı olarak yemin ederek göreve başlayan Donald Trump’a Çin’den yanıt hemen geldi. Çin; Trump’ın göreve başlaması ile eş zamanlı olarak, 15 bin kilometre azami menzile sahip Dongfeng-41 (DF-41) kıtalararası balistik füze bataryasını ülkenin kuzeydoğusuna, Rusya sınırına çok yakın bir noktaya konuşlandırdı.
Türkçesi ile kod adı “Doğu Rüzgarı-41” (Dongfeng-41) olan füze; takriben 10-15 kiloton gücü olan 10 adet nükleer başlık taşıyor ve terminal safhasında (son safha) füzeden ayrılarak, önceden belirlenen 10 ayrı hedefe düşürüyor.
Dongfeng-41 kıtalararası balistik füzesinin, atıldığı bataryadan itibaren yaklaşık olarak 3 bin kilometre ölü mesafesi var. Yani; bataryanın bu mesafe içinde olan hedeflere ve yerleşim bölgelerine atılabilmesine imkan yok. Rusya’nın çok büyük bir bölümü, füzenin kör mesafesi nedeniyle hedef olamıyor.

Çin’in Verdiği Mesajlar

Çin’in Dongfeng-41 kıtalararası balistik füze bataryasını ülkenin içinde, daha emniyetli bölgelerde konuşlandırma imkanı varken, Rusya sınırında konuşlandırmasının özel bir önemi var. Çin, bu şekilde konuşlandırma yaparak ve konuşlandırmanın zamanlaması ile şu mesajları vermek istemiş;
1. Rusya ve Asya-Pasifik Bölgesi, bu silahın hedefi içinde değildir.
2. Bu silahın bir numaralı hedefi; ABD’dir.
3. ABD ile beraber hareket edebilecek ve bana tehdit olabilecek Kanada, İngiltere ve AB’nin de bu silahın etkili menzili içinde olduğu bilinmelidir.
4. Trump, Çin’i hedef göstererek ve tehdit ederek yanlış yapmıştır ve yapmaktadır. Eğer bunu tırmandırır ve bu bir savaşa evrilirse Amerikan halkı bilmelidir ki; çok gelişmiş ve yüksek teknoloji içeren nükleer başlıklı balistik füzelerimle, ABD’nin her yerini vurabilirim.

Trump Gerginliği Arttırmakta Kararlı

ABD Başkanı Donald Trump, seçim kampanyası sırasında Çin’in bir numaralı hedefleri olacağını çok açık bir dille ifade etti. Rusya’ya karşı ise daha ılımlı bir dil kullandı; hatta IŞİD’le mücadele ve Suriye gibi konularda iş birliği bile yapabileceklerini söyledi.

Ayrıca Trump; seçilir seçilmez Kuzey Kore’yi sahip olduğu nükleer silahları, geliştirmeye çalıştığı balistik füze kapasitesi nedeniyle tehdit etti ve ona destek veren Çin’i ağır bir biçimde suçladı. Görünen o ki; Trump Yönetimi şimdilik Çin’le olan gerginliği arttırmakta kararlı.

Trump Yönetimi, Çin’in bugüne kadar durdurulamayan ekonomik, askeri ve siyasi yükselişinin, ABD’nin tek kutuplu dünya düzeninin sürdürülebilmesinin önündeki en büyük engel olduğuna inanıyor ve Çin şimdi veya kısa sürede engellenemez ise, kritik eşiğin geçileceği uzun dönemde bunun imkansız olacağını düşünüyor. Rusya’nın ise bu mücadelede kazanılabileceği ve ortak olarak kullanılabileceği değerlendiriliyor.

Doğu Rüzgârı

Çin’in ürettiği Dongfeng (Doğu Rüzgarı) serisi balistik füzelerin ilki; kısa menzilli Dongfeng-1’di. Sovyetler Birliği’ne ait R-2 füzesi teknolojik olarak kopya edilerek yapıldı. 1960’da üretilen Dongfeng-1’in menzili 550 kilometre idi.

Dongfeng-2 1966’da üretildi; bu da Sovyetler Birliği’ne ait R-5 füzesi kopya edilerek yapıldı, bunun menzili ise 1250 kilometreydi. Dongfeng-3 ise; “Çin’in ilk yerli üretim balistik füzesiydi” denebilir. 1970’li yıllarda yapılan bu füzeyle Çin, artık kopya çekmenin ötesine geçmişti. Dongfeng-3 için Sovyetler Birliği yapımı olan R-14’den esinlenilmişti ama kopya değildi. 1981’de bu silahı geliştirdiler, adına Dongfeng-1A dediler ve 3500 kilometre menzile ulaştırdılar.

Boynuz Kulağı Geçti

Dongfeng serisi balistik füzeler, 1950’de Sovyetler Birliği ve Çin arasında imzalanan Askeri Yardım, Dostluk ve Teknik İş Birliği Antlaşması kapsamında üretildi. Zaman içinde ve özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra boynuz kulağı iyice geçti ve Çin her konuda olduğu gibi, savunma teknolojileri konusunda da büyük atılımlar yaptı.

Çin; 2000’li yılların başlarında üstün ABD deniz gücüne karşı denge sağlayabilmek amacıyla, özellikle Doğu ve Güney Çin Denizi’nde harekat icra edecek Amerikan uçak gemilerini vurabilmek için, 1500 kilometre menzilli Dongfeng-21D suüstü hedeflerine atılabilen balistik füzelerini üretti ve envanterine soktu.

Son Test Güney Çin Denizi’nde Yapıldı

Çin’in kuzeydoğusuna, Rusya sınırına yeni konuşlandırılan Dongfeng-41; bugün için dünyanın en gelişmiş ve en yüksek teknolojisine sahip, uzun menzilli kıtalararası balistik füzesi. İsabet ihtimali çok yüksek ve çok sayıda nükleer başlık taşıyabilen ve çok sayıda hedefe bu başlıkları atabilen bir füze.
Çin, Dongfeng-41’in ilk testini 13 Aralık 2014’de yaptı. Son ve yedinci testini ise; Nisan 2016 içinde icra etti. Bu testte, Güney Çin Denizi’nde belirlenen iki hedefi tek bir füze atışıyla başarı ile imha etti. Çin işte bu füzeleri, Trump’ın gelişi ile beraber, ABD’ye yönelik olarak konuşlandırdı.
İLK KURŞUN

Çin'den ABD'ye Savaş Tehdidi! Büyük Savaş Kapıda
13 Ocak 2017



Çin, göreve gelecek yeni ABD yönetiminin kendilerini Güney Çin Denizi'ne erişmekten alıkoymayı denemesi durumunda "askeri çatışmaya hazırlıklı olması gerektiği" uyarısında bulundu.

Ülkedeki resmi yayın organlarından "Global Times" gazetesinin bugünkü başyazısında, ABD'de 20 Ocak'ta görevi Barack Obama'dan devralacak Donald Trump'ın kabinesinde Dışişleri Bakanı adayı olan Rex Tillerson'ın "Çin'in, Güney Çin Denizi'ndeki adalara erişimini engellemeliyiz." sözlerine sert tepki gösterildi.

Tillerson'un "Senatörlerin desteğini kazanmak için Çin'e karşı sert bir tutum takınıyor gözüktüğü" savunulan başyazıda, "Çin'in mevcut ordu gücü ve bu konudaki hazırlığı göz önünde bulundurulduğunda, gelecek Washington yönetimi, büyük ölçekli bir savaşı göze almadığı sürece Çin'in Güney Çin Denizi'ndeki adalara erişimini engelleme konusunda başarıya ulaşamayacaktır." ifadesine yer verildi.-"

Savaş hazırlığı yoksa bu kalkışma aptallık olur"

Başyazıda, "Trump ve ekibi, göreve geldikten sonra böyle bir planları varsa askeri çatışmaya hazırlıklı olmalı. Aksi durumda böyle bir kalkışma aptallık olur." yorumu da yer aldı.

Çinli yetkililer, ABD başkanlığına seçilen Donald Trump'ın geçen ay diplomatik teamüllere aykırı olarak Tayvan lideriyle doğrudan telefon görüşmesi yapmasına da tepki göstermişti.

Çin, Trump'ın, ABD'nin 1979 yılından bu yana Pekin yönetimini Çin halkının tek meşru temsilcisi olarak tanıma yönünde izlediği politikayı eleştirmesinden kaygı duyulduğunun altını çizmişti.

-"İntikam" uyarısı yapılmıştı

Global Times gazetesi, hafta sonu yayımladığı başyazıda da "Trump'ın görevi devraldıktan sonra Tek Çin Politikası'nı reddetmesi halinde Çin halkının, Pekin yönetiminden intikam alınması talebinde bulunacağı" uyarısını yapmıştı.

Milliyetçi bir gazeteci kadrosundan oluşan gazete, doğrudan Çin Komünist Partisine (ÇKP) bağlı yayın yapıyor.

Güney Çin Denizi'nde oluşturduğu yapay adalar üzerine hava üssü ve sivil tesisler inşa ederek ihtilaflı sularda konumunu güçlendirmeye çalışan Pekin yönetimi, yeraltı kaynakları açısından zengin Güney Çin Denizi'nde başta Filipinler olmak üzere Vietnam, Brunei ve Malezya'nın da aralarında bulunduğu bölge ülkeleriyle egemenlik tartışmaları yaşıyor. Bölge üzerinden yapılan gemi taşımacılığıyla dünya genelinde her yıl yaklaşık 5 trilyon dolarlık ticaret gerçekleşiyor.

Çin Devlet Konseyince, önceki gün yayımlanan raporda "Güney Çin Denizi'ndeki egemenlik haklarını ihlale yönelik provokatif eylemlere gereken cevabın verileceği" açıklanmıştı.

Pekin hükümeti, Güney Çin Denizi'nde yaklaşık üç milyon kilometrekare büyüklüğündeki bölgenin yüzde 80'i üzerinde hak iddia ediyor. Pekin, bu iddiasını 1940'lardan kalma bir haritaya dayandırıyor.

-Tahkim mahkemesi, Çin aleyhine karar vermişti

Filipinler, Pekin yönetimi ile yaşadığı ihtilaflar sonucu geçen yıl konuyu Uluslararası Daimi Tahkim Mahkemesine taşımıştı. Hollanda'nın Lahey kentindeki mahkeme, "Çin'in Güney Çin Denizi'ndeki egemenlik iddiasının hukuka aykırı olduğuna" hükmetmişti. Pekin bu kararı "tanımadığını" açıklamış, ABD yönetimi ise mahkemeden çıkan sonucu, meselenin barışçıl çözümü adına "önemli bir katkı" olarak nitelendirmişti.

Obama yönetimi, ihtilaflı Güney Çin Denizi'nin, seyrüsefer özgürlüğü olan uluslararası sulara dahil olduğunu ileri sürerek, bölgeye askeri unsurlar gönderiyordu. ABD yetkilileri, tartışmalı sulardaki yapay adalarda tesisler inşa eden Çin'e "uluslararası hukuku ihlal ederek bölgeyi askerileştirdiği" suçlamasında bulunmuştu.
Haber365

Kosova-Sırbiistan: Gerginlik Had Safhada!
18 Ocak 2017



Sırbistan'dan gelen askeri operasyon ve savaş tehditlerinin ardından Kosova Cumhurbaşkanı Haşim Taçi, "NATO'nun en yüksek standartları dahilinde eğitilmiş olup Kosova Ordusunu oluşturmaya hazır konumdadır" diye konuştu.

Kosova Güvenlik Gücü (KGG) Komutanı Korgeneral Rahman Rama'yı kabul eden Kosova Cumhurbaşkanı Haşim Taçi, Kosova'da bağımsızlıktan sonra oluşturulan güvenlik güçlerinin ulaştığı seviye ve kapasitesine ilişkin bilgi aldı.

Korgeneral Rama, "Kosova Güvenlik Gücü, NATO'nun en yüksek standartları dahilinde eğitilmiş olup Kosova Ordusunu oluşturmaya hazır konumdadır" diye konuştu.

'KOSOVA ORDUSU SAVAŞA HAZIR'

Görüşmede Taçi, "Kosova Güvenlik Gücü'nün teşkil ve talimi NATO ile işbirliği içerisinde ve NATO standartlarına uygun olarak gerçekleştirildi. Güvenlik güçlerimiz, Kosova'daki tüm güvenlik tehditlerine cevap vermeye hazır konumda" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Taçi, daha önce yaptığı açıklamada Sırbistan'ın Kosova'nın bir kısmını işgal etmeye ve Rusya'nın Kırım'da yaptıklarına benzer bir şekilde Kosova'nın kuzeyini ilhak etmeyi planladığını söylemişti.
Haber365

ABD, 35 Rus diplomatı 72 saat içerisinde sınır dışı edecek
29.12.2016



Rusya’nın başkanlık seçimlerine müdahale ettiği yönünde herhangi bir somut kanıt bulunmasa da, Beyaz Saray 35 Rus diplomatı sınırdışı etme kararı aldı. ABD, aralarında Rus istihbarat direktörünün de bulunduğu 6 kişiye de yaptırım uygulanacağını açıkladı. Rusya’nın Maryland ve New York’taki diplomatik temsilciliklerin, istihbarat amacıyla kullanıldıkları iddiasıyla kapatıldığı kaydedilirken, Washington ve San Francisco’da bulunan 35 Rus diplomatın önümüzdeki 72 saatte ülkeden ayrılmasının gerektiği ifade edildi.

ABD Maliye Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, yeni kısıtlamalar Rusya’nın 6 vatandaşı ile Federal Güvenli Servisi (FSB) dahil 5 kurumu kapsadığı belirtildi. Yaptırım listesine dahil edilen Rus vatandaşlar arasında Dış İstihbarat İdaresi (GRU) Başkanı İgor Korobov ve 3 yardımcısı yer alıyor. Listeye, FSB ve GRU dışında şu kurumlar dahil edildi: Özel Teknoloji Merkezi (Saint Petersburg), Veri İşleme Sistemleri Tasarımcıları Birliği ve Zor Security (Moskova).

OBAMA: RUSYA’YA YÖNELİK DAHA FAZLA ÖNLEM ALINACAK

ABD Başkanı Barack Obama, yaptırımların ardından yaptığı açıklamada, Rusya’ya yönelik daha fazla önlem alınacağını ancak bazılarının kamuoyuna duyurulmadığını söyledi.

Rusya ABD’ye aynı şekilde karşılık vereceğini duyurdu

Rusya Parlamentosu’nun üst kanadı Federasyon Konseyi Dış İlişkiler Komitesi Başkan Yardımcısı Vladimir Cabarov, ABD’nin, 35 Rus diplomatın ülkeyi terk etmesini istemesine aynı şekilde karşılık vereceklerini söyledi.

Kremlin, Rusya’nın ABD’nin açıkladığı yaptırımlara vereceği cevaba, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in karar vereceğini açıkladı.

Kaynak: Sputnik

ABD-Çin gerilimi yükseliyor
12.12.2016



ABD'nin seçilmiş başkanı Donald Trump, Tayvan lideri Tsai Ing-wen'le telefonla görüşmesinin ardından Çin ile yaşanan diplomatik krizle ilgili ilk kez konuştu. Trump, 'Çin'in, benim kiminle görüşüp görüşemeyeceğimi dikte etmesini istemiyorum' dedi. Pekin hükümeti Trump'ın sözlerinden ciddi endişe duyduklarını söyledi.

ABD'nin yaklaşık 40 yıldır uyguladığı dış politika protokolünü terk edip Tayvan lideri Ing-wen ile telefon görüşmesi yaparak Çin ile diplomatik krize yol açan Trump ilk kez konu hakkında açıklama yaptı.
Fox News kanalında konuşan Trump, seçimler sonrası yaptığı telefon görüşmesini savunarak, ABD'nin, Tek Çin Politikası'na bağlı kalmak durumunda olmadığını söyledi.

'ÇİN'İN KİMİNLE GÖRÜŞÜP GÖRÜŞEMEYECEĞİMİ DİKTE ETMESİNİ İSTEMİYORUM'

Söz konusu politikayı anladığını, ancak bunun kendileri için bağlayıcı olmaması gerektiğini savunan Trump, Çin'le ticaret başta olmak üzere başka bazı konularda yeni anlaşma yapmadan Tek Çin Politikası'na bağlı kalmanın gerekliliğinin sorgulanmasını istedi.

Çin'in kendileriyle Kuzey Kore ve Güney Çin Denizi'ndeki gerilimler konusunda iş birliği yapmadığını da savunan Trump "Çin'in, benim kiminle görüşüp görüşemeyeceğimi dikte etmesini istemiyorum" ifadelerini kullandı.

Trump "Bu çok güzel, kısa bir aramaydı. Neden başka bir ülke bu görüşmeyi yapamayacağımı söyleyebilsin ki? Bence buna yanıt vermemek çok saygısızca olurdu" dedi.

ÇİN DIŞİŞLERİ: CİDDİ ENDİŞE DUYDUK

Trump'ın sözlerine Çin'in yanıtı gecikmedi.

Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Gıng Şuang, Pekin yönetiminin Trump'ın ifadelerinden ciddi şekilde endişe duyduğunu belirterek, Tek Çin Politikası'nın Çin-ABD ilişkilerinin temeli olduğuna dikkati çekti.

Gıng, "ABD'nin yeni yönetimine Tayvan konusu ile alakalı hassasiyeti tam olarak anlamaları çağrısı yapıyoruz" dedi.

Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi de daha önce yaklaşık 38 yıl sonra ilk kez ABD Başkanlığına seçilen bir siyasetçinin Tayvan lideri ile konuşması hakkında, "Bu, sadece Tayvan tarafının hileli bir oyunu. Uluslararası toplumun Tek Çin Politikası'ndaki sabit kabulünü değiştiremez" açıklamasını yapmıştı.

GLOBAL TIMES: BİR ÇOCUK KADAR CAHİL

Çin resmi medyasında çıkan haberlerde de Trump'ın sözlerine karşı Tek Çin Politikası'nın pazarlık konusu olmayacağı belirtildi.

Çin Komünist Partisinin (ÇKP) resmi yayın organlarından Global Times gazetesinde yayınlanan makalede, Fox TV'deki röportajında yaptığı açıklamalar nedeniyle Cumhuriyetçi lider çok sert eleştirildi.

Makalede Trump'ın 'diplomasi alanında bir çocuk kadar cahil' olduğu söylendi.

Trump'ın bu politikadan vazgeçerek, Tayvan'ın bağımsızlığını desteklemesi halinde, Çin'den uluslararası arenada Washington yönetimine dost bir tavır sergilemesinin beklenmemesi gerektiği kaydedilen makalede, bu durumda Pekin yönetiminin adaya yönelik yeni politikalar benimseyeceğine ve ABD'nin Tayvan üzerinde herhangi bir etkisi kalmayacağına işaret edildi.

TEK ÇİN POLİTİKASI NEDİR?

'Tek Çin Politikası' 1940'ların sonunda Çin'deki iç savaşın ardından Komünistler'in Çan Kay Şek liderliğindeki Milliyetçiler'in kurduğu hükümeti devirmesi ve Milliyetçiler'in Tayvan adasına kaçıp orada 'Çin Cumhuriyeti'ni kurmasının ardından uygulanmaya başlamıştı.
Milliyetçiler birgün anakaraya dönme sözü vermiş ve yıllarca bazı Batılı güçler onları Çin'in resmi temsilcileri olarak tanımıştı.

ABD ise 1972'de Richard Nixon'ın başkanlığı döneminde Tayvan ile resmi olmayan ilişkiyi devam ettirse de Tek Çin Politikası'nı kabul ederek Çin ile ikili ilişkileri başlatmıştı.

1973'te de Çin Halk Cumhuriyeti, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde (BMGK) Çin Cumhuriyeti'nin yerini almıştı.

Son yıllarda Tayvan'da halk hükümete Çin'den resmi olarak bağımsızlığını ilan etmesi yönünde baskı yapsa da Pekin yönetimi buna şiddetle karşı çıkıyor.
Sputnik

Hüseyin Vodinalı: Hillary Clinton üçüncü dünya savaşı mı çıkaracak
28.10.2016

Clinton, Halep üzerinden, neredeyse tüm Suriye’yi uçuşa yasak bölge ilan etmeyi planlıyor...
 
Demokratların “Neo Con” adayı Hillary Clinton’un, seçilirse uygulamayı vadettiği bir dış politika hamlesi var.

Ama öyle basit bir şey değil bu.

Clinton, Halep üzerinden, neredeyse tüm Suriye’yi uçuşa yasak bölge ilan etmeyi planlıyor.

En son 20 Ekim'de adayların Nevada'da yaptığı son tartışmada, uçuşa yasak bölge önerisine tekrarladı ve bu uygulamanın can kayıplarının önlenmesine yardımcı olacağını söyledi.

Florida eyaletinin Miami kentinde Reuters haber ajansına konuşan Donald Trump, "Hillary Clinton'ı dinlersek, kendimizi Üçüncü Dünya Savaşı'nın içinde buluruz... Artık savaşımız sadece Suriye ile değil; hem Suriye hem Rusya hem de İran'la savaşırız" diye konuştu.

Trump, ABD'nin Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ı görevden ayrılmaya ikna etmek yerine, IŞİD’i yenmeye odaklanması gerektiğini ifade etti.

Hillary’nin uçuşa yasak bölge ilanıyla üçüncü dünya savaşını çıkaracağını sadece Trump söylemiyor.

ABD’nin bu konudaki en yetkili ismi söylüyor.

ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Francis Dunford, 22 Eylül 2016’da Senato’daki Silahlı Kuvvetler Komitesi oturumunda Cumhuriyetçi Mississippi Senatörü Roger Whicker’ın sorusuna şu cevabı verdi:

“Şu aşamada sayın senatör, Suriye’deki tüm hava sahasını kontrol etmemiz demek, Rusya ve Suriye ile savaşa girmemiz anlamına gelir. Bu benim alamayacağım kadar büyük ve kökten bir kararı gerektirir”

Yani ABD’nin bir numaralı askeri, böyle bir girişimin dünya savaşı anlamına geleceğini Trump’tan bir ay önce söylemiş!

ABD’de Defence One isimli internette yayın yapan savunma haberleri sitesi, Hillary Clinton’un seçilirse Savunma Bakanı yapmayı düşündüğü, eski Savunma Bakan yardımcısı Michele Angelique Flournoy’un da “Uçuşa yasak bölge” tezinin destekçilerinden olduğunu yazdı.

Defence One’ın haberine göre Flournoy, bununla da yetinmiyor, Suriye’nin güneyine ABD ordusunu gönderip doğrudan Esad’a saldırmayı da planlıyor.

Clinton’ların aile dostu da olan Flournoy’un asıl hedefi, Esad’ı devirmek.

NÜKLEER SAVAŞA HAZIRLIK

Musul, Telafer, Halep, Rakka, Mümbiç, El Bab filan derken, dünyada ciddi manada bir nükleer gerginlik yaşanıyor.

Rusya ile ABD arasında NATO odaklı yüksek gerilim hattı, kıvılcımlar saçıyor.

İnternet sızıntılarında da ortaya çıktı ki, Pentagon’da Amerikalı generaller, Rusya’ya ani nükleer baskın planları yapıyor.

Rusya da karşı hazırlık içinde.

Putin, önce plütonyum zenginleştirmeyi durdurma anlaşmasını bitirdiklerini açıkladı.

Ardından Fransa büyüklüğündeki kara parçasını yok edebilecek, 10 bin km. menzilli balistik Satan füzesi geliştirdiklerini bildirdiler. Avrupa’daki Rusya toprağı Kaliningrad’a nükleer başlıklı İskender füzeleri yerleştirildi.

ABD, Suriye’de, NATO ise Avrupa’da tüm Rusya sınırları etrafındaki silahlanmayı hızlandırdı, her hafta bir ülkede tatbikat yapılıyor.

Birinci ve ikinci dünya savaşları, hep küresel ekonomik krizleri izledi. Yerel savaşlar, bir anda dünya savaşlarına dönüştü.

2008’deki ABD merkezli küresel ekonomik kriz hala atlatılamadı.

Faiz, borsa, fiyatlar, para arzı üzerinde oynanarak hep erteleniyor.

Fakat görünen o ki, ABD’deki seçimin galibi eğer Hillary Clinton olursa, dünya yeni bir Küba füze krizi, hatta bir savaşı yaşayabilir.

Düşünsenize bir sürü savaş, terör pazarlıkları içeren e-postalarına bile sahip çıkamayan bir başkanın, elinin altında nükleer düğme olacak!

Odatv.com

"Akdenize üç Rus denizaltısı geçti"
31.10.2016



Sunday Times, üç Rus denizaltısının Akdeniz’deki Rus donanmasına katıldığını yazdı. Rus haber ajansı Ria Novosti’nin verdiği habere göre Sunday Times bu haberini İngiltere Kraliyet Donanması ve NATO’da adını açıklamadığı kaynaklara dayandırdı.

Habere göre bu denizaltıların ikisi nükleer denizaltı projesi 971 'Şuka-B' ve diğeri ise dizel-elektrik projesi '877 Paltus'. Geçen hafta İngiliz donanması gemilerin Akdeniz’e geçerken tespit etti.

Gazetenin kaynaklarına göre denizaltılar Suriye’deki hedefleri vurmak için füzeler "Kalibr" ile donatılmış durumda.

Daha önce NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg yaptığı açıklamada Koalisyon ’un Rus donanmasının Akdeniz’in doğusunda bulunmasından endişe duyduğunu söylemişti. Stoltenberg’e göre bu gemiler Halep bombardımanında kullanılabilecek.

Rusya Dışişleri Bakanlığı ise yaptığı açıklamada endişelenmeyi gerektirecek bir şey olmadığını çünkü Rus gemilerinin daha önce ve her zaman Akdeniz’de olduklarını söyledi.

Rusya’nın Akdeniz’deki Kuzey Filosu grubunda uçak gemisi Amiral Kuznetsov’un yanış sıra kruvazör gemisi 'Büyük Petro', anti-denizaltı gemileri 'Severomorsk' ve 'Vitse-admiral Kulakov' ayrıca destek gemileri bulunuyor.

İleri Haber

Türker Ertürk: KİM KAZANMAMALI
11 Eki, 2016



Güneyimizde bulunan Suriye’de Rusya ve ABD arasında süren gerginlik, Soğuk Savaş dönemi dahil, tarihte görülmemiş boyutlara ulaştı. Halen devam eden tırmanma, 1962’deki Küba Füze Krizi’ni bile gölgede bırakacak durumda. Bu tırmanmanın; önce büyük güçlerin içinde olacağı bölgesel ve daha sonra bilahare küresel nükleer savaşa bile evirilmesi, her an mümkün. Umarız; sağduyu hakim olur, bu tür gelişmeler olmaz.

Suriye’de, Mart 2011’de başlatılan bu vekalet savaşının arkasında emperyalizm, daha anlaşılabilir ve somut bir ifade ile ABD var. 1990’dan itibaren ABD; tek kutuplu dünya düzenini sonsuza kadar sürdürebilmek ve kendi hegemonyasında yeni bir dünya düzeni kurabilmek amacıyla, her alanda saldırgan bir mücadele vermektedir. Yugoslavya, Afganistan, Irak, Renkli Devrimler, Arap Baharı, Libya, Suriye, Ergenekon, Balyoz ve 15 Temmuz, bu mücadelenin gerektirdiği girişimlerdir.

Rusya Nasıl Tehdit?

ABD, saldırgan ve hegemonyal davranışlar içinde. Karşılıklı çıkara ve işbirliğine dayanan müttefiklik peşinde değil. NATO’yu, kendi amaçlarına ulaşmak için bir enstrüman olarak görüyor. “Ben ne dersem, herkes onu yapsın” demek istiyor.

Geçtiğimiz Temmuz’da, Polonya’nın başkenti Varşova’da yapılan NATO Zirvesi’nde, Rusya’nın tehdit olduğu kararı aldırıldı. Gerçekte Rusya; ne Amerika, ne Avrupa ne de Türkiye için bir tehdit! Rusya’nın nüfusu 141 milyon, NATO’nun toplam nüfusu ise yaklaşık bir milyar. Sadece ABD’nin silahlanma için yaptığı harcamalar, yaklaşık olarak Rusya’nın 10 katı. Dünya’daki silahlanma harcamalarının neredeyse yüzde 70’i NATO ülkelerine ait. Özellikle konvansiyonel silahlarda Rusya’nın durumu, NATO ile kıyaslanmayacak derecede kötü ve modernizasyona ihtiyacı var. Şimdi soruyorum; Rusya nasıl bir tehdit olabilir?

Sorun Hegemonyaya Direnmesi!

ABD, 1990’dan sonra Rusya’ya verdiği sözleri tutmadı. NATO’yu doğuya, Rusya’ya doğru genişletti ve üye sayısını 16’dan 28’e çıkardı. Nükleer silahlarını modernize etti ve bu iş için 2 trilyon dolar harcadı. Anti Balistik Füze Anlaşması’nı tek taraflı olarak bitirdi. 2014’de, Ukrayna’da darbe yaptırdı, Rusya’ya müzahir iktidarı devirdi ve düşman bir iktidarı getirdi. NATO’nun nükleer vuruş kabiliyetini geliştirdi. Romanya ve Polonya’da, Rusya’nın kendini savunma imkanını atıl bırakabilmek için, füze kalkanı sistemi kurdu ve hala geliştiriyor. NATO’yu, hiç gereği olmadığı halde, Karadeniz’de daha aktif olmaya zorluyor. Rusya’daki seçimlere müdahale etmeye çalıştı, Putin’i seçtirmemek için kampanya sürdürdü ve şimdi de onu diktatör olarak göstermeye çalışıyor.

Rusya’nın, tehdit olmadığı halde tehditmiş gibi gösterilmesinin nedeni; ABD’nin hegemonyasına direnmesidir. Gerçek sorun, budur. Örneğin Rusya; Suriye’de pişmiş aşa su kattı, tam Beşar Esad çözülmek üzereyken müdahale etti. Bu, ABD’yi çok kızdırdı!

Nükleer Savaş Tehlikesi Yüksek

ABD; Rusya’nın güçlü olmadığını, savaş istemediğini biliyor, durumu mümkün olduğunca istismar ediyor ve Rusya’yı köşeye sıkıştırıyor. Bu, çok tehlikeli. Çünkü; Rusya konvansiyonel dediğimiz klasik silahlarda zayıf durumda olduğundan, kendini savunmak için nükleer silah kullanma kararını kolayca verebilir. ABD Savunma eski Bakanı William Perry; nükleer savaş riskinin, geçmişte hiç olmadığı kadar yüksek olduğunu söylüyor. Bu, gerçekten felaket demektir.

Suriye’deki ateşkesi ABD dinamitledi. Halen devam eden Halep merkezli gerginliğin ve tırmanmanın nedeni ise, esasında Pentagon. ABD Başkanlık Seçimlerinin gelecek ay 8 Kasım’da yapılması ve Obama’nın gidici olması gibi sebeplerin Pentagon’un üzerindeki siyasi otoriteyi zayıflattığı, Amerika’da yaygın olarak konuşulan ve tartışılan bir gerçek.

Neocon’lar Kimin Arkasında?

ABD öncülüğünde koalisyona bağlı savaş uçaklarının Deyrizor yakınlarında IŞİD’le çatışma halinde bulunan Suriye Ordusu mevzilerine yaptığı saldırının, Beyaz Saray (White House) onayı olmadan yapıldığı biliniyor. Bu saldırı sonunda, 62 Suriye askeri yaşamını kaybetmişti.

Evet, saldırının arkasında Neocon’lar var. Savaş, tırmanma, mülteciler, bölgenin yangın yerine dönmesi, nükleer çatışma riski umurlarına değil Neocon’ların. Bölgeyi; etnik, dinsel ve mezhepsel olarak parçalamak ve bunun için istikrarsızlaştırmak istiyorlar. Daha sonra fütursuzca kullanacakları Kürt Devleti’ni, adım adım inşa ediyorlar. Türkiye, kimlerle işbirliği yapacağını bu gerçeğe göre inşa etmek zorunda.

Başkanlık seçimlerinde de Hillary Clinton’ın arkasında, yine Neocon’lar var. Clinton’ın kazanması demek; daha fazla savaş, mülteci, kan ve gözyaşı demektir. Rusya ile ilişkilerin daha fazla tırmandırılması ve nükleer savaş riski demektir. Clinton, aynı zamanda FETÖ’ye, PKK’ya ve PYD’ye sınırsız destek demektir.
İLK KURŞUN

Alexander Dugin: 3. Dünya savaşı hiç olmadığı kadar yakın'
22 Eylül 2016



Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in özel danışmanı ve Avrasya hareketinin lideri Alexander Dugin son makalesinde, mevcut jeopolitik gelişmeler ışığında, '3. Dünya Savaşı'nın hiç olmadığı kadar yakın' olduğunu ifade etti
'3. Dünya savaşı hiç olmadığı kadar yakın'

Rusya'nın önümüzdeki 2 buçuk hafta içerisinde şiddetli bir çatışma yaşayabileceğini öngören Dugin, bu gidişatın olası sonuçları arasında 'yeni bir dünya düzeni' ya da '3. Dünya Savaşı'nın büyük yer tuttuğunu belirtti.

Alexander Dugin, Rus Düşünce Kuruluşu Katehon'un web sitesinde yayınlanan son makalesinde, Suriye Ordusu'na mensup 60 askerin yaşamını yitirdiği, ABD'nin Deir ez-Zor'daki saldırısının 3. Dünya Savaşı'nın gelişimi yönündeki kaygıları zirveye taşıdığını belirtti. ABD tarafından resmi olmayan bir biçimde desteklenen IŞİD militanlarının bu durumdan fazlaca fayda sağladıklarının da altını çizen Dugin, saldırının bardaktan taşan son damla olduğunu söyledi.

SURİYE SALDIRISI ABD'NİN SEÇİM HAMLESİ

Makalesinde ABD'de yaklaşan başkanlık seçimlerine de değinen Dugin, 'kukla Barack Obama ofisinde otururken, Hillary Clinton, ABD savaş lobisinin bir savaş çıkarmak için son kozu olarak ortalıkta dolaşıyor" dedi. Dugin, ABD'li neo-con'ların çok geç olmadan, hızlı bir biçimde yeni bir savaşa ihtiyaç duyduklarını sözlerine eklerken, Cumhuriyetçi aday Donald Trump'ın seçilmesi halinde, yakın gelecek de büyük çapta bir savaş yaşanmayacağını iddia etti.

Suriye'deki mevcut durumun ABD'deki başkanlık seçimleriyle doğrudan ilişkili olduğunu ifade eden Dugin, ABD derin devletinin ülkede statükoyu devam ettirebilmesi için resmi olarak Suriye'deki savaşa dahil olmak ve olağanüstü hal ilan ederek Obama'nın göreve devam etmesini sağlamak gibi bir seçeneğe sahip olduğunu belirtti.

AMERİKALILAR BİZİM ÇOCUKLARI BOMBALIYOR

Dugin'e göre, NATO ideologları ve ABD'li şahinler ciddi bir biçimde, başkanlık seçimleri öncesi savaş çıkarma telaşı içerisindeler zira seçimlerde hesapları yolunda gitmediği takdirde bu durum 'çılgın küreselci seçkinlerin mutlak gücünün sonunu getirebilir'.

Makalesinin sonuç bölümünde Rusya'nın düşman ateşi altında olduğunu belirten Dugin şöyle dedi, "Şayet bu durum gerçekleştirse hedefimiz her zaman ve yalnızca zafer olacaktır. Amerikalılar bizim çocukları bombalıyorlar ve 3. Dünya savaşı artık hiç olmadığı kadar yakın."
Aydınlık/Mustafa Birol Guger

ABD Yemen'i vurdu, İran savaş gemilerini gönderdi
14 Ekim 2016



İran, Aden Körfezi’ne iki savaş gemisi gönderdi. Yarı resmi Tasnim haber ajansının aktardığına göre, İran, ABD donanmasının Yemen’deki Husi tesislerini vurmasının ardından Yemen sularındaki askeri varlığını artırıyor.

Haberde, “İran’ın Alvand ve Büşeyr isimli savaş gemileri Aden Körfezi’ndeki ticari gemileri korumak için gönderildi” denildi. Middle East Eye haber sitesine göre iki gemi de ‘muhrip-destroyer’ tipi donanımlı savaş gemisi niteliğinde.

Gemilerin, uluslararası gemi ticareti açısından en önemli
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cmt Hzr 19, 2010 9:53 pm    Mesaj konusu: İsrail, en tehlikeli hamleye hazırlanıyor Alıntıyla Cevap Gönder

KUMANDAN CARLOS: SINIR TANIMAYAN DÜNYA SAVAŞI
26 Eylül 2016

(..)
Tam şu ânda, bir sürü şey yaşanıyor dünyada; ilginç meseleler hepsi.

İlk olarak, Venezüella’nın ev sahibliğinde dün Venezüella’nın Margarita adasında başlayan “Bağlantısızlar Hareketi” zirvesine temas edeceğim.

Bu hareket, ABD veya Siyonistler tarafından hâlâ kontrol edilmiyor olması bakımından iyi bir harekettir. Bu açıdan, Venezüella’nın doğusundaki o güzel Margarita adasında bu zirvenin düzenleniyor olduğunu görmekten mutluyum.

Venezüella Devlet Başkanı Nicolas Maduro birçok devlet başkanını ağırladı burada ve bu vesileyle hemen sağında duran kişi de İran devlet başkanı Hasan Ruhanî idi.

Bu, merak uyandırıcı bir nokta diğer taraftan… Çünkü Hasan Ruhanî İran devlet başkanı olalı çok sene oldu. Dolayısıyla, Ruhanî’nin Maduro’nun hemen sağında bulunmasının siyasî bir anlamı da bulunuyor.

Bu vesileyle bir bilgi vermek isterim; fazla bir Şiî nüfusu yoktur Venezüella’da; Lübnan kökenli az sayıda Şiî vardır sadece. Bizdeki Lübnanlıların çoğu Hristiyan, Sünni Müslüman veya Dürzi’dir.

Peki, Ruhanî’nin tam da Maduro’nun sağında yer alması gibi anlamlı bir hareketin yıllar sonra “nihayet” gerçeklemiş olması acaba niçin?

Şunun için: Çünkü düşman ABD’nin hayata geçirdiği müeyyidelerden, başta Fransız Lambertist -sözde- Troçkistleri olmak üzere ülkeye sızan düşman unsurlarının yol açtığı iç sabotajlardan, hükümetteki yüksek seviyeli Bolivarcı entellektüellerin beceriksizliğinden ve orta seviyeli bürokratların yolsuzluğundan kaynaklanan berbat bir malî kriz var şu ân Venezüella’da.

Yolsuzluğun hangi yüksek seviyelere ulaştığıyla ilgili olarak tek bir örnek vereceğim:

Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun avukat eşinin, daha doğrusu şu ân artık bir insan hakları savunucusu olan dürüst insan Cilia Flores’in yeğenleri, uyuşturucu kaçakçılığı yaptıkları için Haiti’de tutuklandı ve yargılanmak üzere ABD’ye teslim edildi. Devlet başkanının eşinin yeğenlerinin gerçekleştirdiği ve kanundışı olduğu kadar ahlâkdışı bu iş, Maduro ve eşi üzerinde baskı kurmak üzere kullanılıyor bugün.

Diğer yandan; iki gün önce Venezüella’nın Paris büyükelçisiyle konuştum telefonda ve bana inanılmaz bir şeyi, iki aydır büyükelçiliğe -Venezüella’nın dünyadaki en önemli büyükelçiliklerden birine yâni- Venezüella’dan tek kuruş para ulaşmadığını söyledi. Büyükelçi de dâhil, diplomatlar ve Fransız personel bile maaşlarını alamıyor ve üstelik bu ilk defa da olmuyor!

Afrika’nın, Latin Amerika’nın, Karayibler’in fakir ülkeleri dahi kendi diplomatlarının maaşlarını tıkır tıkır ödeyebilirken, dünyanın en zengin petrol rezervine sahib, bu bakımdan dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan Venezüella, sadece ülkesindeki memurlarının değil, diplomatlarının bile maaşlarını ödeyemiyor.

Anlaşılacağı üzere, bu sadece para yokluğundan değil, organizasyon yokluğundan da kaynaklanıyor. Bunun da bedelini Venezüella’nın tüm halk kesimleri ödüyor.

Son meclis seçimlerinde, seçmenlerin üçte ikisi hükümet karşıtı rey izhar etti ki, bunların da sadece üçte biri gerçek muhalifken, diğer üçte biri aslında Chavez taraftarı olmakla beraber -işte böylesi yanlışlardan dolayı- hükümete kızgın insanlardan oluşuyordu. Şayet bu yanlışları düzeltmemekte hâlâ ısrar ederlerse, korkarım bir iç savaş yaşanacaktır Venezüella’da ve ABD’nin istediği şey de ülkeyi bu şekilde tahrib etmektir zaten.

Bugün Venezüella, Chavez’in iktidara gelmesinden önceye göre çok daha az petrol üretmektedir. Nasıl açıklayabilirsiniz bunu? Elbette sistemin çürümesiyle!

Bu bahiste neler olup bittiğini biliyorum, çünkü kardeşim Vladimir bu konuyla ilgileniyor ve bu gidişi durdurmaya çalışıyordu. Ne var ki, yüksek seviyelerdeki yozlaşma ve yolsuzluklardan dolayı bunu başaramadı ve -durumu fazla afişe etmeden- hükümetteki çok önemli mevkiden bu yüzden ayrılmak zorunda kaldı.

Sonuç ne oldu peki? Venezüella’nın ne ihraç ne de kendi kullanımı için ürettiği yeterli petrolü yok artık. Bundan da politik olarak hükümet ve iktidardaki -düşmanın tamamen kendisine sızdığı- Birleşik Sosyalist Parti sorumlu…

Venezüella, benim sadece doğduğum ülke değildir. Halkları ve hükümetleri bir araya getirmek noktasında Latin Amerika’da, yâni Güney Amerika’da ve Karayibler’de önemli bir rol oynamış bir ülkedir aynı zamanda. Sağ görüşlü olsalar bile Amerikan ajanı olmayan milliyetçi devlet başkanları bile dâhil olmuştur Venezüella’nın öncülük ettiği bu hem milliyetçi hem de çevresindeki tüm ülkelerle dayanışma içerisine giren beynelmilelci birliğe. Küba, Venezüella’dan yarı fiyatına aldığı petrole dayanmaktadır meselâ 20 yıldır. Diğer ülkeler için de benzer bir durum geçerlidir.

Bugün petrol fiyatlarının düşük olduğuna bakmayın – ki bu da Venezüella gibi ülkelere boyun eğdirmek isteyenlerin bir oyunudur. Venezüella’daki Bolivarcı devrim ve rejim düşer düşmez, petrol fiyatları da yükselecektir ânında. Umarım gerçekleşmez ama şayet böyle olursa, berbat bir savaş yaşanacaktır Venezüella içerisinde ve Venezüellalı devrimciler savaşmaksızın asla rıza göstermeyeceklerdir böyle bir şeye. Orta ve düşük rütbeliler başta olmak üzere, Venezüella ordusu da milliyetçi ve vatansever bir ordudur ayrıca.

Neyse, yaşayalım görelim.

Başka bir mevzu: ABD’de, New York’da iki ayrı saldırı gerçekleştirildiğini öğrendim bugün. Biri ağır olmak üzere, onlarca kişi yaralanmış. Diğer yandan, ABD’nin Minnesota eyaletinde ise bıçaklı bir kişi, tekbir getirerek sekiz kişiyi yaraladıktan sonra polis tarafından öldürülmüş.

ABD’de -hem de kanunî yollardan- silâh temin etmek kolaydır. Şayet makineli bir tüfek olsaydı elinde, değil sekiz kişiyi yaralamak, seksen kişiyi öldürebilirdi kolayca. Dolayısıyla, belli bir mesaj vermeyi hedefleyen sembolik bir eylemdir bu kişinin yaptığı.

Mesele şudur ki, bu tür eylemler dünyanın her tarafında günden güne artarak yaşanıyor ve bundan sonra da yaşanmaya yine artarak devam edecek. Minnesota’da bir kişi öldürüldü, değil mi? İşte onun yerini on yeni kişi alacaktır hemen. Birbirlerini hiç tanımayan ve birbirleriyle hiç karşılaşmayan bu insanlar bu eylem tarzını sürdürecek; dünya bir kan banyosu yapacaktır.

Sadece geçmişten bugüne bombalanan üçüncü dünya ülkeleri değil, büyük ülkelerin halkları da çekmeye de başlamıştır artık bu çileyi. Ne acıdır ki, kurbanların çoğu da masum siviller olmaktadır. Siyonist ve emperyalist saldırganlıklardan kaynaklanan öyle bir dünya savaşına giriyoruz ki, ülke sınırı falan tanımayan bir dünya savaşıdır bu yaşanan.

İyi ve açık fikirli bir adam olduğu intibaı bırakan, ama Afrika kökenli olmasına rağmen dışı siyah, içi beyaz “beyaz zenci” denilen cinsten biri olan Başkan Obama devrindeki kadar bir saldırganlık ve kan dökme, kendinden hemen önceki başkanlara kıyasla daha önce hiç yaşanmamıştır dünyada. Oğul George Bush’dan bile daha fazla kan dökmüştür Obama. Bush’un çizgisini takib etmekle kalmamış, kan dökmede onu bile geçmiştir. Güya ilerici bir adam intibaı bırakan Clinton da, hâkezâ, Arab ve Müslüman olanlar başta olmak üzere üçüncü dünya ülkelerine yönelik olarak gerçekleştirilen saldırganlıkta baba-oğul Bush’ları geçmiştir.

İşte bu “beyaz zenci”, önümüzdeki on yıl içinde ödenmek üzere İsrail’e 38 milyar dolarlık bir “hediye” çekini giderayak imzalamıştır. Sadece ABD silâhları satın alınmak şartıyla verilen bu hediye sâyesinde, İsrail devleti on yıl boyunca dilediği silâhı dilediği miktarda alabilecektir ABD’den. Bunu da “İslâm Devleti”nin, çevresindeki -Arab veya Müslüman- tüm ülkelerden daha fazla bir askerî üstünlük kazanacağı tehlikesine karşı hayata geçirmişlerdir. O “Müslüman” ülkeler ki, Mısır bile aralarında olmak üzere, kendilerini “İsrail’in dostu” ilân etmişlerdir bugün.

Mısır Devlet Başkanı Mareşal Sisi, ABD’nin veya Siyonizm’in ajanı değildir, ancak objektif bir durum olarak, İsrail’in düşmanı olan tüm cihadçıların, en başta Gazze’deki Hamas’ın Mısır’ın da düşmanı olması bakımından, Siyonistlerle işbirliği içerisine girmiştir.

Cezayir dışındaki diğer tüm Arab rejimleri de ya ajan ya kukla rejimlerdir yine. Lübnan’dakiler de dâhil olmak üzere hepsi, İsrail’in de savaştığı insanlarla savaşmaktadırlar.

Bu vesileyle ifâde etmek gerekirse; Hizbullah, o Şiî savaşçılar, bugün bir bölge gücüdür ve İsrail’in kendilerinden korkması bir yana, İsrail’i şimdiye kadar yenilgiye uğratmış tek güçtür.

Sonuç olarak, tezatların birbiriyle savaştığı delice bir dünyada yaşıyoruz. Ne var ki, mü’min, hattâ mü’min olmayan masumlar, kanıyla ödüyor bunun bedelini. Üstelik daha yeni başladık bunları görmeye.

Bu bakımdan, Minnesota’da -böyle diyelim- cihadçı bir eylemde kendisini fedâ eden insan, kendi çizgisini takib edecek başka birçok insana da örnek teşkil etmiştir bu şekilde.

Daha da yaygınlaşacaktır bu gidiş. Niçin? Emperyalistler yüzyıllardır Müslümanları katlediyor da ondan. Unutmayınız ki ABD, Arablara saldırmaya daha ilk kurulduğu demde, 1801’de, Akdeniz’deki Amerikan gemilerinin ancak kendilerine para ödedikleri takdirde geçişlerine izin veren Berberî korsanları bahane ederek şimdiki Libya’da bulunan Trablusgarb Beylerbeyliği’ne dört yıl sürecek bir savaş için saldırarak başlamıştır. Kurulduğu günden beri de Arablara saldırmaya devam etmektedir ABD. Amerikan halkı ise farkında değil bunun.

(Carlos, ABD’nin harika bir anayasaya sahib olduğu; fakat bunun da ilk modern anayasaya sahib olan ve bu bakımdan ilk anayasal devlet olan -daha sonra Fransız emperyalistlerince işgal edilen- Korsika’nın anayasasından mülhem olduğu; bilâhare Vietnam’ın kurucusu olacak Ho Chi Minh’in de ABD’de aşçı olarak çalıştığı uzun yıllar boyunca ve Vietnam henüz bağımsızlığını kazanmadan önce işte bu ABD anayasasından ilhâm alarak Vietnam anayasasını yazdığı bilgisini veriyor.)

Bir yandan kendi ülkesinde dileyenin dilediği dinî teşkilâtı kurmasına izin vermiş olan ABD, diğer yandan da son 15 yılı açık bir savaş olmak üzere 25 yıldır dünyada milyonlarca masum Müslümanın katledilmesinden sorumludur.

Gelmek istediğim nokta şudur: Müslümanlar veya Müslüman olmayıp da İslâm’a dost olanlar, bir seçim yapmak zorundadırlar bana göre. Arab dünyasındaki veya Müslüman dünyadaki dâhilî savaşları kasdetmeden ifâde etmem gerekirse; -emperyalistlerlerle Siyonistler ve bunlara karşı direnenler olarak- birinden biri seçilecek iki taraf vardır yalnızca.

Her şey yeni yeni “patlamaya” başlıyor henüz. Biz kendi teşkilâtımız olarak -haram olduğu için- nükleer saldırılara her zaman karşı olmamıza rağmen, emperyalist emeller kadar Müslümanlara duydukları nefretten dolayı düşmanın kendi kanunları ve gelenekleri dâhil hiçbir şeye saygı göstermediği ve hiçbir sınır tanımadığı bugünkü gibi bir demde, sınır tanımayan bir başka savaş ve çok berbat şeyler beklemektedir Batıyı… En başta da halkı ve tabiatı güzel olmasına rağmen, devletlerini Afrika’da ve Ortadoğu’da saldırganca savaşlara sokan hainler yüzünden “esas hedef” seçilen Fransa’yı.

Çekecek daha çok çilemiz var gözüküyor. Daha uzun süre zindanda kalabiliriz belki ama düşmanlarımızın tersine, bizi bekleyen bir cennet var ötede. Üstelik bizim Kumandan Mirzabeyoğlu gibi bir de örneğimiz var önümüzde.

Niçin tam 16 yıl zindanda kaldı peki Kumandan Mirzabeyoğlu? Elbette, bulunduğu mevkîden dolayı. Yoksa öyle büyük bir teşkilâtı yoktu O’nun. Öyle büyük eylemler yapan, öyle çok silâhı olan bir örgütü de yoktu. Zindana atıldı, çünkü Salih Mirzabeyoğlu’nun, bu büyük mütefekkirin, bu büyük siyasî ve dinî liderin, şahsında örnekleştirdiği ruh ve fikirleri vardı düşman için, Türk halkının düşmanları için, şimdi Türkiye’de iktidarda olanların da düşmanı olanlar için asıl tehlike olan.

(..)

Allahü Ekber.

Kaynak. adımlar dergisi

'Batı istiyor ki Türk ile Fars, Farsla Arap, Şiayla Sünni çatışsın...'
27.02.2017



İran Araştırmalar Merkezi (İRAM) Başkanı Prof. Dr. Uysal, 'Batı, bölgede Türk ile Farsı, Farsla Arabı, Şiayla Sünniyi çatıştırmak istiyor. Plan bu' dedi.

TİMETURK | HABER MERKEZİ

AA'dan Mustafa Melih Ahıshalı'ya konuşan Uysal, bölgedeki gelişmeler, Türkiye-İran ilişkileri ve İRAM hakkında değerlendirmelerde bulundu. İRAM'ın İran'ı doğru anlamak, Türkiye-İran ilişkilerinin gelişmesine katkı sağlamak amacıyla kurulmuş, bağımsız bir düşünce kuruluşu olduğunu ifade eden Uysal, çalışma yöntemlerini duygusal hayranlık ve husumetten uzak, makul, birbirine ihtiyacı olan iki ülkenin objektif bir bakışla birbirlerini tanımalarına katkı vermek olarak tanımladı.

Uysal, "Türkler ve İranlılar, Türk, Fars, Kürt uzun süre birlikte yaşamışlar. Bunların beraber yaşamasını veya birbirini daha iyi anlamasını ve kendilerinin doğrudan diyalog kurmasını önemsiyoruz" ifadelerini kullandı.

15 Temmuz'daki darbe girişiminin başarıya ulaşması halinde Türkiye ile İran arasında muhtemel bir savaştan söz edildiğine ilişkin soruya Uysal, sadece Türkiye ile İran arasında değil bölgede çatışma çıkartılmak istendiği şeklinde yanıt verdi. Uysal şöyle devam etti:

"Sadece Türkiye-İran değil, bölgede çatışma çıkartılmak isteniyor. Batı'ya veya Doğu'daki güçlere rakip olacak güçlü İslam medeniyeti unsurlarını, kendi içinde çarpıştırıp, İslam'ın kendilerine rakip olma şansını yok etmek istiyorlar. Genel plan budur. Yaratıcı kaos teorisi uygulanmak isteniyor. Yani birbirine düşürme ve sürekli karışıklık teorisi. Batı, bölgede Türk ile Farsı, Farsla Arabı, Şiayla Sünniyi çatıştırmak istiyor. Plan bu. Irak ve Yemen'de Araplarla İran'ı çatıştırarak bunu başardılar. Suriye'de de İran'la Türkiye arasında bunu yapmak istiyorlardı. Ama çok şükür iki ülke basiret göstererek böyle bir hataya düşmedi. Eğer Türkiye'de 15 Temmuz darbe girişimi başarıya ulaşsaydı, onlar açısından bu plan çok daha kolay uygulanabilecekti."
Timeturk

Fehmi Koru: "Yeni dönemde yeni bir cephe ile ‘Sünni-Şii’ çatışması öngörülüyor olabilir mi?"
27 Şubat 2017

Bazen güne belli bir konuda görüş paylaşmak için başlamak niyetiyle yazı masasına oturuyorum; yazı öncesi göz attığım gazetelerin birinde karşıma çıkan bir yazıda aynı konunun benzer bir açıdan işlendiğini görünce…
Farklı bir konuya geçiyorum.
Bugün konumu, aynı gazetede (Hürriyet) çıkan bir değil, birden fazla yazı belirledi.
Hepsi de dış politikayla ilgili yazılar; yetkinlikle de kaleme alınmışlar, ancak her yazar aslında çok yaklaştığı ana tabloyu görmezden gelmiş…
Köklü değişim kapıda
Dünyamız köklü bir değişimin eşiğinde. İngiltere’nin halkoylaması ile Avrupa Birliği (AB) süreci dışına çıkma iradesi (Brexit) göstermesi ve Donald Trump gibi birinin ABD gibi bir ülkenin başkanı seçilmesi bugüne kadar geçerli kuralları geçersiz hale getirecek önemde gelişmeler…
Yeni kurallar henüz belli değil, bu belirsizlik de, ülkelerin dış politika aktörlerini, yeni düzeni etkilemeyi umdukları denemelere itiyor.
Kimi ülke eski önemini yitirmemek, kimi de yeni dönemde önemli olabilmek çabasında.
Yanlışlar yapmazsa yeni dönemde de önemi süreceği şimdiden belli olan ülkelerin başında Türkiye geliyor.
Nereden biliyoruz?
Trump’ın ilk başbaşa görüştüğü kişi olan İngiltere Başbakanı Theresa May’in Washington’dan dönerken yolunu Ankara’ya çevirmesi… CIA’nin yeni başkanı Mike Pompeo’nun Kongre’den onay aldığı gün Ankara’ya doğru yola çıkması… ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence’in Münih’te Başbakan Binali Yıldırım ile etraflıca görüşmesi…
Yeni düzenin parametreleri yine ABD tarafından belirlenecekse, bu temaslar yazımın ana tezinin doğru olma ihtimaline işaret ediyor demektir; Türkiye bu dönemde de önemini sürdürecek tezime…
Benzer bir tahlil bölgedeki birkaç başka ülke için daha yapılabilir: Suudi Arabistan.. Ürdün.. ve tabii İsrail…
Ortadoğu yeni dönemin ilk deneme üssü olabilir ve Türkiye ile İsrail’in de yer alacağı Suudi Arabistan, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri ve muhtemelen Katar’ın da içinde bulunacağı bir yeni ittifak ile sonuç alınmaya çalışılabilir…
İran ve Yunanistan endişeli
İran’ın böyle bir cephe oluşumundan endişe duyduğu ve bu yüzden etrafına anlamsız bir saldırgan dille bu endişesini yansıttığı fark ediliyor…
Endişesi haklı olabilir, ancak başvurduğu tedbir akıllıca değil.
Aynı rahatsızlık bazı AB üyesi ülkelerde de var.
Yunanistan’ın ‘Kardak’ gibi ada sayılması mümkün olmayan bir kaya parçası yüzünden Türkiye ile itişip kakışma yaşamasını, büyükler namına (proxy) bir hamle olarak görebiliriz.
Rahatsızlık, İngiltere’nin kapıyı aralaması ve Rusya’nın eski Sovyetler Birliği sınırlarına genişleme niyetinin fark edilmesi yüzünden; AB için harcanan neredeyse 100 yıllık çabalar boşa gidebilir diye düşünülüyor.
Haklı bir rahatsızlık, ancak dışa vurulma biçimi yanlış…
Türkiye zaten bir süredir AB ile arasındaki pamuk ipliğini ha kopardı ha koparacak; AB ne kadar esnetilirse esnetilsin o ipin durmasından yana olduğu için kopuş resmileşmiyor.
İran konusu da Türkiye tarafından bir süredir farklı değerlendiriliyor. Bütün dünyanın ambargolarla tecrit ettiği dönemde kendisine sahip çıkan nadir ülkelerden olan Türkiye’yi, Barack Obama’nın kendilerine uzattığı ele ellerini uzatarak mukabele eder etmez, ‘rakip’ olarak görmeye başlamıştı İran…
Suriye’nin büyük bir mezbahaya dönüşmesi biraz da Obama-Rouhani anlaşmasının İran’a verdiği güven yüzünden….
Yeni dönem ise, hem o anlaşmayı hem de İran’ı tehdit edeceğe benziyor.
Tahran’dan gelen Türkiye’ye yönelik yakışıksız sözler komşumuzun gelişmeleri doğru okumadığını gösteriyor.
İran ve Türkiye farklı cephelerde yer alırsa, biri bazen kazanır gibi görünse bile, sonuçta ikisi de kaybeder.
Peki, tablo buysa, Türkiye önemli ise ve bu yönde teşvik ediliyorsa, PYD/YPG konusunda zorlanmasının sebebi ne olabilir?
YPG/PYD Amerika açısından ‘vazgeçilmez’ görüldüğü için değildir bu; daha makul sebep, Türkiye direndiği bir konuda PYD/YPG kartı kullanılarak geri adım atmaya ve pozisyon değiştirmeye zorlanıyor olabilir…
Direnç gösterilen konu?
Yeni dönem savaş dönemi olarak planlanıyor: 3. Dünya Savaşı…
‘Yeni düzen’ planlayıcıları, geçen dönemin aktörlerinden farklı olarak, Ortadoğu bölgesine ‘barışçı’ gözlerle bakmıyor. Oluşmasını bekledikleri cephe de, bu sebeple, barışı amaçlayan bir cephe olmayacak. Yeni dönemin kendisine seçtiği ‘düşman’, büyük ihtimalle, Suriye ve Irak’tan çok daha ciddi bir ‘tehdit’ varsayılan bir ülke olacak.
Türkiye’nin böyle bir oldu-bittiye direndiğini düşünebiliriz.
Etrafında meydana gelen çöküş halindeki devletlere bir yenisinin daha eklenmesi Türkiye’nin çıkarına değildir.
Ne yani, Irak, Libya, Suriye, Yemen’den sonra bir de İran mı? İran’dan sonra sıra hangi ülkede?
IŞİD’e karşı oluşan cepheyle, Müslüman ülkeler, ‘sapkın’ olsa da sonuçta kendilerini ‘Müslüman’ olarak tanımlayan bir gruba karşı savaştırıldı; Suriye’de ve Irak’ta da olan bu.
Yeni dönemde yeni bir cephe ile ‘Sünni-Şii’ çatışması öngörülüyor olabilir mi?
Sırtımızdan sıvazlanarak bu yöne mi götürülmek isteniyoruz?
T24

Putin, 'kimse hayatta kalamazdı' sözleriyle ne demek istedi?
Vladimir Astapkovich
12.06.2017



Rus siyaset bilimci Nikita Danyuk, nükleer güçler Rusya ile ABD arasında sıcak savaş çıkması hâlinde 'dünyada kimsenin hayatta kalamayacağını' belirten Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e hak verdi. Danyuk "Rus liderin sözlerinin, ABD'li mevkidaşlarına gerilimden kaçınılması gerektiği konusunda bir ivme kazandıracağını düşünüyorum" dedi.

Putin'in sözlerini Sputnik için yorumlayan Danyuk, "Rusya ve ABD'nin hem stratejik hem de taktik nükleer silahlara sahip iki süper güç olduğunu hepimiz açıkça anlıyoruz. Bir çatışma yaşanması durumunda, bu sadece bölgesel bir savaş değil, insanlığın yıkımıyla sonuçlanacak bir küresel savaşa yol açacak. Bu nedenle, her iki ülke de sorumluluk bilinciyle hareket etmeli" dedi.

'WASHINGTON, PUTİN'İN SÖZLERİNİ DİKKATE ALMALI'

Öte yandan Danyuk, Washington yönetiminin Putin'in sözlerini dikkate alması gerektiğini belirtti.

Danyuk, "Rusya ve ABD arasında muhtemel bir cepheleşmeye gelince; tarih, krizlerin tekrarlandığını, sıcak savaşın eşiğine geldiğimizde, her zaman siyasi ve diplomatik çözümler bulduğumuzu gösteriyor. Rus liderin sözlerinin, ABD'li mevkidaşlarına gerilimden kaçınılması gerektiği konusunda bir ivme kazandıracağını düşünüyorum. Bu mesajın ABD'liler tarafından doğru anlaşılacağını ve ABD'nin dış politikada daha sorumlu bir çizgi izleyip uluslararası ilişkiler sistemini yeniden oluşturmaya çalışmayacaklarını düşünüyorum" ifadelerini kullandı.

PUTİN NE DEMİŞTİ?

Putin, ABD'li yönetmen Oliver Stone'a 'Putin Röportajları' adlı belgesel için yaptığı açıklamada nükleer güçler Rusya ve ABD arasında sıcak savaş çıkması hâlinde 'dünyada kimsenin hayatta kalamayacağını' düşündüğünü söylemişti.


Putin, Stone'un, iki nükleer güç arasında sıcak savaş çıkması hâlinde üstün olacak tarafın ABD olup olmayacağı sorusuna verdiği yanıtta, "Böyle bir çatışmada kimsenin hayatta kalacağını düşünmüyorum" ifadelerini kullanmıştı.

Merakla beklenen röportajın tamamı, 19-22 Haziran günlerinde Perviy Kanal'da belgesel şeklinde gösterilecek.
Sputnik

Nükleer başlıklı bomba taşıyan Rus Savaş Uçaklarının Manş Denizi'nden Geçmesi Kafaları Karıştırdı
09.03.2016



Rus TU 160 tipi bombardıman uçakları, Fransa'nın kuzeybatısındaki Touquet şehrine 60 km açıkta Manş Denizi'nin üzerinden geçti. Bu olay, hem Fransa'da hem de İngiltere'de kafaları karıştırdı.

Nükleer başlıklı bomba taşıyan Rus TU 160 tipi bombardıman uçakları, Fransa'nın kuzeybatısındaki Touquet şehrine 60 kilometre açıkta Manş Denizi'nin üzerinden geçti. Bu olay, hem Fransa'da hem de İngiltere'de kafaları karıştırdı.

"OLDUKÇA" SESSİZ BİR ŞEKİLDE VERİLMİŞ

Bugün Fransız medyasına yansıyan habere göre, 17 Şubat günü meydana geldiği bildirilen "İki Rus bombardıman uçağının radara takılması" olayı Fransa Savunma Bakanlığı internet sitesinde 20 Şubat günü oldukça "sessiz" bir şekilde verilmiş.

İLK DEFA MANŞ DENİZİ'NDE RADARA YAKALANDILAR

Rus yapımı TU 160 tipi bombardıman uçakları, ilk defa Manş Denizi'nin üzerinde radara yakalanıyor.

"25 NÜKLEER BAŞLIKLI BOMBA TAŞIYORLARDI"

France Info'nun haberine göre, 25 nükleer başlıklı bomba taşıyan uçaklar, iki İngiliz savaş uçağı ile bir Rafale ve bir Mirage 2000 Fransız uçakları tarafından eşlik edilerek Manş Denizi'nden uzaklaştırıldı.

"AMAÇLARI SAHİP OLDUKLARI ASKERİ GÜCÜ GÖSTERMEK"

France Info radyosuna konuşan yetkililer, Rusların amacının sahip oldukları askeri gücü göstermek ve NATO'nun cevap verme kapasitesini sınamak olduğunu söylediler.

Rus bombardıman uçaklarının Fransız hava sahasına girmedikleri belirtildi.
Kaynak: Son Dakika

Welt am Sonntag dünya savaşı senaryosunu yazdı ve Tayyip Erdoğan'ın da fotoğrafını kullandı
21.02.2016



Alman 'Welt am Sonntag' gazetesi bugünkü sayısında aralarında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da bulunduğu dünya liderlerin fotoğrafını manşete taşıyarak 'Dünya savaşının senaryosu' başlığını kullandı.

Gazete'nin 8. siyaset sayfasında yine tam sayfa verilen haberde dünya savaşın çıkma ihtimaline yer verildi. Verilen haberde özetle şu ifadeler dikkat çekti:

"Suriye krizinde süper devletlerin karşılıklı ilgisi şiddetle çarpışıyor. Küresel çatışmalar artık kaçınılmaz oldu. Düşünün savaş çıktı. Askeri çatışma senaryoları içinde Rusya-Amerika çatışması çıkar mı ? Barut fıçısı haline gelen Suriye bütün felaket senaryolarına artık açık. Süper devletler arasında çatışma, savaş uzun zamandır düşünülmüyordu. Artık her şey olabilir. Büyük savaşlar hep küçük sebeplerden çıkmıştır. Rus, Amerikan, Türk savaş jetleri havada açık ava çıktılar. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kendi pilotlarına yeşil ışık yaktı. Türkiye, Suriye sınırında hava çatışmaların yaşandığı, değişik savaş senaryoları anlatıldı. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande'nin geçtiğimiz Cuma günü yaptığı açıklamasında Türkiye-Rusya arasında her an savaş çıkabilir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan NATO'yu savaşa mı çekmek istiyor?"
Odatv

Medvedev'den Suriye uyarısı: Dünya savaşı çıkabilir
Sputnik/ Dmitry Astakhov
RUSYA
11.02.2016



Rusya Başbakanı Dmitriy Medvedev, Suriye konusunda uzlaşı sağlanamazsa yeni bir dünya savaşı çıkabileceği uyarısında bulundu. Suriye'deki istikrarsızlıktan ABD, Suudi Arabistan ve bazı Avrupa ülkelerini sorumlu tutan Medvedev, "Yeni bir dünya savaşı başlatmak yerine tüm taraflar görüşme masasına oturtulmalı" dedi.

Alman Handelsblatt gazetesine konuşan Rusya Başbakanı Dmitriy Medvedev, yeni bir dünya savaşı başlatmaktansa, tüm güçlerin Suriye'deki savaşı sona erdirmek için müzakere masasına oturması gerektiğini kaydetti.

‘BÖYLE BİR SAVAŞI ÇABUK KAZANMAK MÜMKÜN DEĞİL'

Yarın yayımlanması planlanan habere göre; olası bir kara operasyonlarının, savaşın tüm bileşenlerini içereceğini söyleyen Medvedev, "Bu yüzden de Amerikalılar ve Arap ortaklarımız kalıcı bir savaş isteyip istemedikleri konusunda iyi düşünmeli. Eğer bu savaşı kolayca kazanabileceklerini sanıyorlarsa yanılıyorlar, hele de herkesin birbiriyle savaştığı Arap coğrafyasında" dedi.

Medvedev, "Yeni bir dünya savaşı başlatmak yerine; tüm taraflar, acımasız önlemler de dahil edilerek görüşme masasına oturtulmalı" diye ekledi.

‘RUSYA VE ABD ATEŞKES İÇİN BASKI UYGULAMALI'

Dmitriy Medvedev, Rusya ve ABD'nin ateşkesi garanti altına almak için çatışmanın tüm taraflarına baskı uygulaması gerektiğini söyledi.

Suriye'deki istikrarsızlıktan ABD, Suudi Arabistan ve bazı Avrupa ülkelerini sorumlu tutan Rusya Başbakanı, "Belki, Esad demokrasi örneği değil ancak orada acımasız kampanyayı başlatmak yerine bu ülkede seçimlerin yapılmasını teşvik etmek gerekirdi. Siyasilere yönelik farklı değerlendirmemiz olabilir ancak bu, ülkeyi işgal etmek veya ülkeyi içinden yakmak için bir bahane olamaz. Ülkeyi iç savaş sardı. Şiiler Sünnilerle, Sünniler diğerleriyle, Dürzî, Hıristiyan, Aleviler ile bozuştu. Bunun kime yararı var?" yorumunda bulundu.

"Orada yaşananlar sorunu yaratmanın ne kadar kolay, çözmenin ise ne kadar zor olduğunu gösteriyor" diyen Medvedev, "Bir anda mevkidaşlarımız, Esad'ın kötü davrandığına karar verdi. Dış politikada böyle bir terime yer varsa eğer. Kimleri kastettiğimiz doğrudan söyleyeceğim. ABD'li ortaklarımızı, bazı Avrupalı ortaklarımızı ve örneğin Suudi Arabistan dahil Arap ortaklarımızı kastediyorum" diye ekledi.

'KARA OPERASYONUNA KATILMAYACAĞIZ'

Suriye'de Rus askeri uzmanların bulunduğunu ancak Rus ordusunun bu ülkede kara operasyonuna katılmayacağını kaydeden Medvedev, "Biz kara operasyonuna katılmak istemiyoruz, orada sadece uzmanlarımız var" dedi.

Rus hava operasyonunun kısıtlı olduğunu ifade eden Başbakan, "Elbette zaman sınırı var" diye konuştu.

Kaynak: Sputnik News

George Soros, Rusya ve Çin’i 3. Dünya Savaşı ile tehdit ediyor
Mike King
6 Temmuz 2015

1972 yılı yapımı klasik film ‘Baba-The Godfather”da Corleone Ailesinin danışmanı / consiglieresi Tom Hagen birini dolaysız olarak söylemeden açıkça tehdit etme sanatını icra eder. Consigliere Hagen (Robert Duvall) Woltz adlı bir film yapımcısını o kadar incelikli bir üslupla tehdit eder ki, filmin çoğu hayranı bile bu sahneyi ıskalamıştır.

“Mr. Woltz, -Ben sizi tehdit etmedim.”

Senaryodan:

WOLTZ (Tom’a doğru yürür)

Tamam, konuşmaya başla.

TOM

Oh, Ben Johnny Fontane’in bir arkadaşı tarafından gönderildim. Arkadaşı benim müşterimdir, eğer Mr. Woltz kendisine küçük bir iyilik yaparsa sonsuz dostluğunu Mr. Woltz’a sunmaya hazır.

WOLTZ

Woltz dinliyor.

TOM

Gelecek hafta başlayacağınız savaş filminde Johnny’ye istediği rolü verin.

WOLTZ (Güler, devam eder)

Ve…, arkadaşınızın Mr Woltz’a garanti ettiği iyilik nedir?

TOM

Sendikayla sorunlar yaşayacaksınız; müşterim bu sorunları ortadan kaldırabilir. Ayrıca ‘yıldız’larınızdan biri çok yakın bir zamanda marihuanadan eroine geçiş yaptı…

WOLTZ

Bana kabadayılık mı taslıyorsun?

TOM

Kesinlikle hayır.

WOLTZ

Şimdi beni dinle, seni yumuşak dilli orospu çocuğu, durumu senin ve her kimse, patronun için açıklığa kavuşturayım. Çalılıkların arasından ne kadar ‘İtalyan köylüsü’ [1] çıkarsa çıksın umurumda değil, Johnny Fontane hiçbir zaman o rolü alamayacak!

TOM

Ben Alman-İrlanda asıllıyım…

WOLTZ

Sevgili Hans[2], sana bir şey söyleyeyim, başına öyle büyük dertler açacağım ki sana neyin çarptığını anlamayacaksın bile.

TOM

Mr. Woltz, ben bir avukatım, sizi tehdit etmedim.

WOLTZ

Ben New York’taki tanınmış bütün avukatları bilirim, sen de kimsin?

TOM

Benim hizmetlerim tek kişiye özeldir. Sadece tek bir müşterim var. Artık numaramı biliyorsunuz, Aramanızı bekleyeceğim. Yeri gelmişken, filmlerinizin hayranıyım.

(Hagen, Woltz’un elini sıkar ve gider)

Hagen’in bu sahnede Woltz’un çıkarını kollama maskesi altında yaptığı şey, yapımcıyı grevler ve ‘yıldız’ının uyuşturucu alışkanlığını kamuoyuna açıklamakla tehdit etmektir. Woltz aptal değildir, sinirlenmesi tehdidi algıladığını gösterir, asıl mesaj “dediğimizi yap yoksa sana savaş açarız”dır.

Woltz başlangıçta karşı çıkar. Bir sabah uyanıp en sevdiği ve en pahalı yarış atı damızlığının kafasını yatağında bulunca fikrini değiştirir.

Şimdi dikkatimizi küresel mafyaya çevirirsek, örgüt lideri George Soros’un çarpıcı açıklamalarını daha iyi tercüme edebiliriz. “Don” Soros’tan ilk açıklama Dünya Bankası’ndaki bir konferansta geldi.

Buna göre Soros, Çinlilerin ABD’yle bir savaşa hemen girmeyeceğine inanıyor, ama Çin’in bir ABD müttefikiyle (provokatör rolünü üstlenecek kukla bir devletle) çatışmaya girebileceğini düşünüyor:

“Eğer Çin ve ABD’nin askeri bir müttefiki, örneğin Japonya arasında bir çatışma çıkarsa o zaman 3. Dünya Savaşı’nın eşiğine geleceğimizi söylemek abartı olmayacaktır.”

Çeviri; “Hey Çin, bizim kuklalarımızdan biriyle, Japonya ya da Vietnam, başın belaya girecek. Müşterim (Rotschild) bu sorunları ortadan kaldırabilir.”

Soros konuşmasında Çin’e bir çıkış yolu gösterir (Ne arkadaş). Yuan’ın IMF’ye katılmasına izin verecektir. Böylece Yuan, Dolar’la küresel rezerv para birimi olarak rekabet edebilecektir. Bu iznin karşılığında ABD, Çin’in bir dizi “ekonomik reform” gerçekleştirmesini istemektedir. “MarketWatch”a göre, Soros bu önerileri ortada bir anlaşma olmadan yapmaktadır. “Çin’in iktisadi ve askeri ortak olarak Rusya’yı seçme tehlikesi vardır. O zaman Dünya Savaşı tehlikesi gerçekleşir, bu nedenle önerim denenmeye değer.”

Çeviri: “Çin dizleri üstüne çökmezse, kuklalarımızı kullanarak hem Rusya’nın Doğu Avrupa’daki fitilini (Ukrayna) hem de Çin’in Güney Pasifik’teki fitilini (Japonya) birlikte ateşleyeceğiz ve onlar başlatmış gibi göstereceğiz.”

“Don” Soros, Çin’in Rusya’yı yalnız bırakmasını ve Yeni Dünya Düzeni’ne katılmasını istiyor.

The New York Review of Book için yazılmış, “Dünya Savaşından Kaçınabilmek için Çin’le Yeni Bir Ortaklık” başlıklı makalesinde Soros, ABD ve Çin arasında yapılacak stratejik bir ortaklığın, savaşa neden olabilecek iki farklı güç bloğu oluşumunu önleyebileceğini söylüyor.

Makalesinde önerisini detaylandıran Soros şöyle diyor:

“Hem ABD’nin hem de Çin’in bir anlaşmaya varmakta yaşamsal çıkarları vardır, eğer varamazsa sonuçları vahim, Çin ve ABD arasında ulaşılabilecek bir uzlaşmanın yararları ise muazzam olacaktır… Eğer bu yaklaşım finansal ve iktisadi alanlara da yansırsa, Çin ve Rusya askeri yakınlaşması tehlikesi ortadan kalkacak ve küresel bir çatışma riski büyük oranda ortadan kalkacaktır.”

Çeviri: “Hey Çin, Rusya’dan uzaklaş ve ellerini yeni kurulan Asya Altyapı Yatırım Bankası’ndan yavaşça çek (AIIB) — Yoksa!”

Küreselciler, BRICS ticaret bloğu (Brezilya-Rusya-Hindistan-Çin-Güney Afrika), SCO’yu (Şangay Ortaklığı Örgütünü), AIIB ve tabii ki yeni ortaya çıkmakta olan Rusya-Çin-İran askeri ve finansal ortaklıklarından hiç hoşlanmamaktadır. Çin ve Rusya, diz çöktürmenin olanaksız olacağı ölçüde büyümektedirler. İşte bu nedenle Soros, Çin’e bu “cömert teklifi” yapmaktadır. Don Corleone’nin söylediği gibi; “reddedemeyeceği bir teklif.”

Gerçek Mafya Babaları

1-Don Soros Don Rockefeller’in yanında ayakta. (‘Capo’lar (askeri danışman) Paul Volcker ve Ted Turner)

2-Don Rockefeller, Don Jacob de Rotschild’le birlikte.

Dipnotlar:

[1] “Daigo guinea WOP greaseball gumbahs” Hagen’i İtalyan zanneder ve ırkçı küfürler eder. Ben “İtalyan köylüsü” olarak çevirdim, çevirebildim.

[2] “Kraut Mick” bu kez Alman ırkına dair ırkçı aşağılamalar, ben kısaca ‘Hans’ diye çevirdim, çevirebildim.


[tomatobubble.com’daki İngilizce orijinalinden Murat Karadeniz tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Kaynak: Sendika.Org

Rus ordusu yeniden doğuyor
Vladimir Astapkoviç
01.05.2015



5Rusya Silahlı Kuvvetleri, son yıllarda tarihinin en kapsamlı modernizasyonunu ve yeniden silahlanma sürecini yaşıyor. Amerikan National Interest sitesi, uzun bir aradan sonra modernizasyon aşamasına giren ve bu alanda büyük atılımlara imza atan Rus ordusunu kış uykusundan uyanan ayıya benzetti.
National Interest, "Tıpkı kış uykusundan uyanan ayı gibi Rus ordusu yeniden silahlanma programıyla onlarca yıl süren ihmalden kurtuluyor. Yeni program, orduyu Avrasya'nın en güçlüsü yapmayı amaçlıyor" diye yazdı.

T-14 Armata tankı ve Kurganets piyade savaş aracı gibi söz konusu programın bazı sonuçlarının 9 Mayıs'ta değerlendirilebileceğini belirten dergi, bu silahların ilk kez 2. Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 70. yıldönümü sebebiyle Moskova'da düzenlenecek geçit töreninin gece provasında görüldüğünü hatırlattı.

Yeni Armata'lar Zafer Günü provasında görücüye çıktı

Armata'nın T-72, T-80 ve T-90 tanklarının yerini alacağını belirten National Interest, "Armata'ya, 125 milimetre ana top ile donatılmış tamamen yeni insansız kulenin kurulması bekleniyor. Tank, muhtemelen otomatik yükleyici ile donatılacak, böylece mürettebatta üç kişi kalacak" diye vurguladı.
Amerikan sitesine göre, Kurganets piyade savaş aracı, dış görünüşüyle Bradley, Warrior ve CV-90 gibi Batı'nın modellerini andırıyor. National Interest, yeni platformun, koruma düzeyi henüz bilinmeyen modül zırhla donatıldığını ifade etti. Araç, 30 milimetre makineli top ve Kornet sisteminin 4 adet tanksavar füzesi ile donatıldı.

Armata ve Kurganets'in yanı sıra, 300 milimetre mermi kullanan çok namlulu roketatar Smerç ile Koalitsiya-SV kundağı motorlu topçu sistemine dikkat çekildi. National Interest, paletli şasi üzerine monte edilen 152 milimetrelik obüsün geçen yıl testten geçtiğini kaydetti.

http://tr.sputniknews.com/savunma/20150501/1015289600.html#ixzz3Yvo9c000

İran savaş gemileri Aden Körfezi'nde
22 Nis 2015



İran'ın iki savaş gemisi Aden Körfezi'ne ulaştı, ABD de iki gemiyle karşılık verdi. Tahran ticari güvenliği gerekçe gösterirken Washington Yemen'e silah sevkiyatı konusunda uyardı.

Arap Denizi'nde uçak gemisi dahil 7 gemiden oluşan bir filoya sahip ABD bölgeye iki gemi daha ulaştırdı.

İran'ın yarı resmi Fars Haber Ajansı'nın (ISNA) haberine göre, 8 Nisan'da Aden Körfezi'ne gitmek için yola çıkan İran Deniz Kuvvetleri'ne ait iki savaş gemisi Aden Körfezi'ne ulaştı.

İran Deniz Kuvvetleri Komutanı Tuğamiral Habibullah Seyyari, bölgeye gönderilen gemilerin görevininin ticari gemilerin güvenliğini sağlamak ve İran'ın açık denizlerdeki çıkarlarını korumak' olarak açıklamıştı.

ABD filoyu güçlendirdi

Aden Körfezi'nde, Yemen açıklarında halihazırda 7 savaş gemisi bulunan ABD de bölgedeki filosunu iki savaş gemisiyle daha takviye etti.

ABD Başkanı Barack Obama Salı günü yaptığı açıklamada İran'ın Yemen'deki Husilere silah sevkiyatı yapmasının bölgedeki ticaret yolunun güvenliğini tehlikeye atacağını söylemiş ve bu konuda Tahran'ı net bir şekilde uyardıklarını söylemişti.

ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Amerikan savaş gemilerinin körfeze gönderilmesinin 'yapılması gereken bir hamle' olduğunu söyledi.

Reuters'a konuşan adı açıklanmayan ABD yetkililer ise gemilerin bölge deniz güvenliği için gönderildiğini 'Yemen'e silah taşıyan İran gemilerine herhangi bir müdahalede bulunulmayacağını' belirtti.

'Cevap verme hakkı doğacak'

Yemen'e düzenlenen operasyonun sözcüsü Suudi Tuğgeneral Asiri, İran'ın, Aden Körfezi'ne gönderdiği filodan Husilere silah ulaştırılması durumunda, koalisyonun uygun cevabı verme hakkı doğacağını söylemişti.

Koalisyon vurmaya devam ediyor

Suudi Arabistan öncülüğündeki 'Kararlılık fırtınası' adlı hava operasyonlarının salı gecesi sona erdiği açıklanmıştı. Ancak bu açıklamadan saatler sonra, yeni saldırılar yapıldı. Al Jazeera muhabiri, koalisyona bağlı uçakların çarşamba günü sabah saatlerinde Taiz kentinde Husiler ve eski Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’e bağlı güçlerin mevzilerini bombaladığını söyledi.

Taiz kentindeki bombardıman, Husilerin 35. Zırhlı Alay’ı ele geçirdiklerini açıklamalarının ardından geldi. Husiler tank ve ağır silahların kullanıldığı şiddetli çatışmaların ardından bölgeyi ele geçirdiğini ilan etmişti. Aden Vali Yardımcısı Nayef Bekri, Çarşamba günü kentte Husiler tarafından kullanılan tanklara hava saldırıları düzenlendiğini belirtti.

Operasyon tamamlanmıştı

Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun sözcüsü Ahmed Asiri, Salı günü Yemen'de Husilere yönelik 'Kararlılık Fırtınası Operasyonu'nun sona erdiğini ve 'Umudun Yeniden Tesisi Operasyonu'nun başlatıldığını açıklamıştı.
Suudi Arabistan Savunma Bakanlığı mevcut operasyonun hedeflerine ulaştığını, şimdi yeni bir siyasi aşamaya geçildiğini açıkladı.

Koalisyonun sözcüsü Ahmed Asıri operasyonların çok dikkatlı bir şekilde gerçekleştiğini, 2 bin 415 hava saldırısının gerçekleştiğini, tüm hedeflerin dikkatlı bir şekilde belirlendiğini ve Yemen hükümeti ve cumhurbaşkanının talebine bağlı olarak koalisyon Kararlılık Fırtınası Operasyonu'nu sona erdiğini ilan etti.

'Yeniden müdahale olabilir'

Asiri üç durumda Yemen'e yeniden askeri müdahalede bulunabileceklerini söyledi. Bunları şöyle özetledi:

"Husilerin Yemen'de yeniden harekete geçmesi ve Yemen halkı için yeniden tehdit oluşturmaları veya istikrara zarar vermeleri halinde Koalisyon harekete geçecek. Ayrıca Husilerin komşu ülkeler için tehdit oluşturması da yeniden bir askeri operasyonun başlaması için geçerli neden sayılacak."

26 Mart'ta başlamıştı

Siyasi krizin yaşandığı Yemen'de Husilerin başkent Sana'nın yanı sıra bazı kentleri ele geçirmesi sonrasında Cumhurbaşkanı Abdurabbu Mansur Hadi, Aden'i 'geçici merkez' ilan etmiş ve bazı ülkeler de diplomatik temsilciliklerini burada sürdüreceği yönündeki açıklamalarda bulunmuştu.

Bu gelişmelerden sonra Husilerin Aden'e doğru harekete geçip, kentteki bazı stratejik noktaların denetimini ele geçirmesi üzerine Hadi yönetimi, Arap Birliği ve uluslararası topluma acil askeri müdahale çağrısında bulunmuştu. Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon 26 Mart'ta Husilere yönelik hava harekâtı başlatmıştı.

Operasyona Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri'nden oluşan Körfez ülkelerinin yanı sıra Fas, Sudan, Ürdün ve Mısır da katılmıştı.
Kaynak: Al Jazeera

Dünya Savaşına doğru: Çin askeri personelinin Suriye'ye geleceği öne sürüldü
24 Eylül 2015



Al-Masdar'ın haberine göre Suriye ordusu içerisinden yetkililer, Çin Halk Cumhuriyeti ordusundan personelin ve hava araçlarının 6 hafta içerisinde Tartus'a geleceğini açıkladı.

Bir Çin gemisinin salı günü Süveyş kanalından geçiş yaptığı ve nereye gideceğinin belirlenemediği söyleniyor.

Rusya'nın Suriye'ye müdahil olmayı istediği bilinirken, Çin'in Suriye'ye müdahale edeceğine dair iddiaların yeni olduğu ve henüz resmi olarak duyurulmadığı biliniyor.

Rusya'nın ABD'nin koalisyonuna benzer bir koalisyon kurmayı amaçladığı da konuşuluyor
SoL

Haçlı Donanması Körfez'e Dayandı
28 Ekim 2010

"Neler oluyor? Bu yüzyılın en büyük istilasına mı hazırlık yapılıyor?Bütün Batılı ülkeler, İslam dünyasına karşı tarihin hangi döneminde ortak hareket etmişlerdi?..."

İbrahim Karagül/ Yeni Şafak

Bu yüzyıl, büyük istilalarla başladı. "İslam'ın kanlı sınırları"ndan dem vuranlar, kanı İslam'ın kalbine taşıdı. Mezopotamya'ya yerleşti. Üç kıtanın kesiştiği bütün kavşaklara yerleşti. Denizlere, kara parçalarına yerleşti. İki okyanus arasında uzanan devasa kuşakta hangi ülke, hangi toplum varsa hepsi bu derin ve süresiz istila projesiyle sarsıldı. Ülkeler işgal edildi, işgal edilmeyen onlarcası istikrarsızlıklara, iç çatışmalara, belirsizliklere sürüklendi.

İki okyanus arasındaki coğrafya, bizim coğrafyamız yeni bir Haçlı dalgasıyla boğuşuyor. Bahanelerle, popüler gerekçelerle kamufle edilmiş bu büyük hesap, zihinlerini özgür tutanlar için ne acı bir durum. Haçlı seferlerine tanık olanlar, Moğol istilasını yaşayanlar, Birinci Dünya Savaşı yıkımını görenler aynı acıyı yaşadılar. Ama her yıkımdan sonra şaşırtıcı bir yükselişe tanık oldu bu coğrafya. Bunu bilenler, işte bu yükselişin, büyük dönüşün önüne geçmek için belki yüzyıllık bir istila projesini uygulamaya koydu. Bu güne kadar da, o projeden zerre kadar geri adım atmadı.

Dün; ABD'nin bir uçak gemisinin daha Arap Denizi'ne gittiği haberini gördüğümde, Afganistan'daki işgal, Pakistan'daki iç savaş hali, Irak'ın durumu, İran'ı savaşla dize getirme tehditleri, Ortadoğu'ya yığılan silahlar, Afrika kıyılarına yönelik işgal hazırlıkları, Doğu Akdeniz'deki tehlikeli güç mücadelesi ve yirmi yıldır iki okyanus arasında tanık olduklarımızı düşündüm.

Her hareket, girişim, siyasi ve askeri müdahale, proje birbirini tamamlıyor, hepsi bir büyük projenin unsurlarını oluşturuyor. Ama görünüşte hepsi birbirinden farklı gerekçelerle pazarlanan, kitlelerin öyle sandığı, insanlığın geleceğini kurtarmak için yürütülen adalet ve özgürlük operasyonlarıydı. Ancak bu toprakların son bin yılını az çok bilenler, hepsinin arkasında aynı düşüncenin, inancın yattığını, bir medeniyet mücadelesinin olduğunu fark ediyorlar.

USS Abraham Lincoln uçak gemisi, beraberindeki savaş gemileriyle birlikte 17 Ekim'de bölgede olacak. USS Harry Truman uçak gemisiyle buluşacak. Ardından Fransa'nın tek uçak gemisi Charles de Gaulle, beraberindeki savaş gemileri, denizaltılar ve uçaklarıyla bölgeye gelecek. Arap Denizi, Umman Denizi dev bir donanma yığınağına sahne oluyor. Irak işgalinden sonra, bildiğimiz yeni bir işgal projesi yok. Kızıldeniz ve Basra Körfezi'ndeki bu askeri hareketliliğin sebebi ne olabilir?

Söz konusu donanma birlikleri bir süre önce korsanlarla mücadele için Cibuti merkezli operasyonlar yapıyordu. Ancak, bu operasyonların 11 Eylül'den önce başladığını biliyoruz. Resmi gerekçe, Afganistan'daki savaşın şiddetini artırması. Ülkede bulunan ABD ve NATO'ya bağlı güçler bu saldırıları önleyemiyor mu? NATO ve ABD'nin Afganistan operasyonunda elli ülkeden 120 bin asker görev yapıyor.

Pakistan'daki iç savaş için de böyle bir güce ihtiyaç yok. Çünkü Afganistan ve Pakistan'daki güçler, Körfez'deki gemiler bunu pekala yapıyor. Öyleyse Kızıldeniz'le Basra Körfezi arasında, böylesine büyük bir askeri yığınağın sebebi ne olabilir? Bilmediğimiz, dikkatimizden kaçan yeni bir işgal senaryosu mu? İran'ı mı vuracaklar? Yemen'i mi istila edecekler? Somali ve çevresinde mi bir şeyler yapacaklar?

Doğu Afrika, ABD, Fransız ve NATO birlikleri için eğitim sahalarına dönüştürüldü. Buralarda eğitilen askerler, Afganistan'a, Pakistan'a ve diğer bölgelere gönderiliyor.

Mayıs ayında USS Truman uçak gemisiyle Fransız uçak gemisi Akdeniz'e hangi işgalin tatbikatını yaptılar? Hemen bütün Batılı ülkeler neden bu deniz geçiş bölgelerine donanma gönderiyor? Terörle mücadele mi? Allah aşkına kimse bu saçmalığı tekrarlamasın artık...

Her ne olacaksa Basra Körfezi merkezli olacak. Tam da bu bölgelere yönelik silah satışlarına bakalım. Financial Times'ın haberine göre ABD, Suudi Arabistan, Kuveyt, Umman ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne 123 milyar dolarlık silah satışı yapıyor. Bu paketin 90 milyar dolara yakını S. Arabistan'a ve satış kesinleşti.

Batı, Amerika ve NATO, bütün bu bölgelerde tatbikatlar yapıyor. Tatbikat yapılan bölgelerin çevresindeki ülkelerden bazılarına tarihte görülmemiş oranda silah satıyor, askeri yığınak yapıyor. Bazı ülkeleri de garnizon ülkeye dönüştürüyor.

Arap Denizi'ndeki, Basra Körfezi'ndeki askeri birliklerin alarm düzeyinde olduğu haber veriliyor. Neler oluyor? Bu yüzyılın en büyük istilasına mı hazırlık yapılıyor? Bütün Batılı ülkeler, İslam dünyasına karşı tarihin hangi döneminde ortak hareket etmişlerdi? Haçlı savaşları sırasında! Ve tabi Osmanlı siyasal otoritesini yok edip bu coğrafyaya tarihin en büyük hezimetini yaşatan Birinci Dünya Savaşı'nda....

Bütün bu resmi görüp de kimse "haçlı savaşı" ifadesini yadırgamasın, yargılamaya kalkışmasın. Anlamayanlar son altı yüzyıllık tarihe baksın yeter! Ne yazık ki, hiçbir şeyin değişmediğini göreceklerdir...

ABD'nin 'savaş merkezi' Umman Denizi'ne kuruluyor!
ABD iki uçak gemisini çok yakında Umman Denizi'nde konuşlandıracak, hedef ise tartışılıyor

27 Ekim 2010
Anadolu Haber

ABD'nin en büyük savaş gemilerinden olan nükleer güçle çalışan USS Abraham Lincoln, Umman Denizi'ne gönderildi ve hali hazırda orada bulunan USS Harry S. Truman uçak gemisine katıldı. Bu Amerikan uçak gemilerine çok yakında Fransa'nın tek uçak gemisi olan Charles de Gaulle de katılacak.

Dünyadaki toplam 22 uçak gemisinin yarısına sahip olan ABD'nin 11 uçak gemisi de nükleer güçle çalışıyor. ABD'nin bölgeye ikinci uçak gemisini plan dışı göndermesi konusunda çeşitli spekülasyonlar yapılıyor.

HATTAKİ ÜLKELER: İRAN, PAKİSTAN, YEMEN, SOMALİ

CBS televizyonu konuyla ilgili haberinde, "Afganistan'daki hava saldırıları yüzde 50 oranında arttı ve Savunma Bakanı Gates ikinci uçak gemisi USS Lincoln'ün de savaşa katılması emrini verdi. Pakistan açıklarında faaliyet gösteren iki uçak gemisi sayesinde 120 uçak Afganistan üzerinde görev yapabilecek. Bu sayıya ABD Hava Kuvvetleri'nin Bagram ve Kandahar'dan havalanan uçakları dahil değil" dedi.

Umman Denizi'ne kıyısı olan ülkeler Somali, Cibuti, Yemen, Oman, İran, Pakistan, Hindistan ve Maldiv Adaları.

Amerika ve bazı NATO üyesi ülkeler Asya, Afrika ve Ortadoğu arasında kalan bölgede gerçekleştirdikleri operasyonları arttırdılar.

Son günlerde Pakistan'da gerçekleştirilen pilotsuz uçak ve helikopter saldırıları ile Yemen'de bazı noktalara yapılan roket saldırılarıyla hareket alanının Güney Asya'dan Arap Yarımadası'na uzandığı görülüyor.

Yüzyılın başında patlak veren savaş onuncu yılını geride bırakmak üzereyken son gelişmeler başta Afganistan olmak üzere bölgedeki gerginlik ve savaşların kalıcı olacağına işaret ediyor.
Kaynak: CNNTurk

İran ve papatya falı
Deniz Ülke ARIBOĞAN
deniz.ulke@aksam.com.tr
13 Ağustos 2010

Uluslararası ilişkiler alanında son dönemin en popüler iddia konularından bir tanesi de 'İran'ı vuracaklar-vurmayacaklar' tartışması. Her gün ortaya çıkan bir gelişmeyle papatya falına kaldığımız yerden devam ediyor; borsanın, doların, petrol fiyatının bir inip bir çıkmasını seyre dalıyoruz. Bir ülkeye yönelik saldırı yapılabileceğine dair dedikodunun bile bu denli önemli etkiler yarattığı bir ortamda, bir de 'saldırı gerçekten olsa ne olacak?' diye düşünmeden edemiyor insan. (Tabii tüm bu süreç içerisinde spekülatörlerin kazandıkları paranın haddi hesabı yok!)

Son günlerde Atlantic'te Jeffrey Goldberg imzasıyla yayınan bir haber, bu konudaki spekülasyonların yeniden gündeme gelmesine yol açtı. Habere göre İsrail'in İran'ı vurma olasılığı %50'den fazlaydı ve bu saldırıyı gerçekleştirecek uçakların Türkiye üzerinden değil, Suudi Arabistan üzerinden İran'ı vurmaları söz konusuydu. Goldberg, ABD ve İsrail'de yönetim mekanizmalarının içerisinde yer alan 40 kişiyle mülakat yapmış ve bu sonuca varmıştı. Nitekim temmuz ayındaki Obama, Netanyahu görüşmesinin ardından da benzer iddialar ortaya atılmış, görüşmenin esas içeriğinin İran konusu olduğuna dair iddialar ortaya atılmıştı. Bu iddialara özet olarak değinmek faydalı olacaktır diye düşünüyorum.

1 - Eğer bölgede bir savaş hali ortaya çıkarsa, bunun kamuoyuna yansıtılan meşru gerekçesi, İran'ın uluslararası kurumların baskılarına rağmen üretim sürecinde olduğu nükleer silahlar olacaktır. Lakin savaşın görünür nedeni ne olursa olsun, esas sebep nükleer silahın çok daha ötesinde İran'ın Ortadoğu bölgesinden yükselen anti-Amerikan, emperyal vizyona sahip gücüdür. Tıpkı Irak'a müdahalede olduğu gibi çeşitli bahaneler ileri sürülse de, ABD ile İsrail açısından temel sorun İran'ın üretmeye çalıştığı nükleer silahlardan ibaret değildir. Siyasi denge çok daha önemlidir ve nükleer silah yalnızca bu dengeyi bozması halinde anlamlıdır. (Aksi halde dünyada nükleer gücü olan tüm ülkelerin aynı tehditle yüzleşmesi gerekmez mi?)

2 - İran'a yönelebilecek bir saldırı, esas olarak o ülkedeki nükleer kabiliyetleri yok etmek maksatlı gibi görünse de, İran'ın yönetim biçimini ve dünya vizyonunu hedef alacaktır. Nitekim Batı basınında İran, İslam dünyasının saldırgan yüzünü temsil eden bir örnek olarak kabul edilmekte ve türlü vesilelerle yönetimin gaddarlığı, kadın düşmanlığı, hak ve özgürlükleri kısıtlaması gündeme getirilerek, Ahmedinecad yönetimine yönelik müdahaleler kamusal meşruiyete sahip kılınmaktadır. Eğer bu yönetim bir iç politik müdahale ile yıkılır ya da baskı altına alınırsa, büyük çaplı bir savaşa gerek kalmayabilir. Savaşın belli sınırlar içerisinde kalması yönetimi zorda bırakmak amaçlı olacaktır. Muhalefetin de aynı anda kışkırtılmasıyla içeriden yeni bir siyasi yapının organize edilmesi söz konusu olabilir.

3 - Mesele yalnızca 'eldeki nükleer güç değil, hangi eldeki nükleer güç'tür. Bu konuda ABD'den standart bir yaklaşım beklemek ve 'İsrail'de var, öyleyse neden İran'da olmasın?' demek aşırı idealizmdir. İsrail'deki silah 'dost eldeki güç', İran'daki ise 'düşman'ın elindeki güç' olarak görülmekte ve çok açıkça çifte standart uygulanmaktadır. Uluslararası ilişkiler alanı etik değil, politik tutumların takınıldığı bir arenadır ve fazlasını beklemek anlamsızdır.

4 - İran konusunda ABD ile İsrail farklı tutum takınmazlar. Aralarındaki tüm gerginliğe, politik uyuşmazlığa rağmen (Türkiye ile ilişkiler de buna dahil) bir saldırı kararı, mutlaka ikili mekanizmalar içerisinde alınacaktır.

Türkiye'nin bu ittifakın dışında kalması, kanımca tercih edilen bir durumdur ve bir çatışma anında Türkiye topraklarının ve Türkiye tarafından koruma altına alınan alanların 'güvenli bölge' olarak tanımlanmasını sağlayacaktır. Türkiye'nin İran ile yakınlaşması, İran'a olan sevgi ve düşkünlükten çok, tarafsızlık beyanıdır.

5 - Afganistan'da zor durumda olan ve Irak'taki durumu hala tam manasıyla netleştirememiş olan ABD'nin İran topraklarında bir maceraya girmesi oldukça iddialı bir tutum olacaktır. Saldırının tüm alt yapısı hazırlansa bile Irak'taki dengenin sağlanması ve Kürt bölgesinin güvenliğinin sağlanması önemlidir. Bu nedenle PKK'nın silah bırakması konusundaki baskıların artması beklenebilir. Zira böyle bir savaş yalnızca İran'ın kaderi açısından değil, bölgenin tüm coğrafyası adına belirleyici olacaktır.

İsrail, en tehlikeli hamleye hazırlanıyor

İsrail'in, bu yıl içinde İran'a savaş açacağı iddia edildi. İran devlet televizyonunun, ABD Ulusal İstihbarat Direktörü Dennis Blair'in konuyla ilgili iddiaları böyle:15 Şubat 2009 02:59

İsrail'in, bu yıl içinde İran'a savaş açacağı iddia edildi.

İran devlet televizyonunun, ABD Ulusal İstihbarat Direktörü Dennis Blair'in İsrail gazetesi Haaretz'e yaptığı açıklamalara dayanarak verdiği habere göre, İsrail, tehdit olarak gördüğü İran'a saldırmayı planlıyor.

Haberde Blair'in ''Tel Aviv, İran'ın nükleer enerji programını durdurmak için sonunda Tahran'a karşı savaş ilan edecek'' yönündeki ifadesine yer verildi.

İsrail ve İran'ın yıl sonuna kadar büyük bir savaşa girişeceklerini ileri süren Blair, İran'ın uranyum zenginleştirme programında mesafe kaydetse de atom bombasına sahip olmadığını belirtti.

İsrail'in BM'deki eski daimi temsilcisi Dan Gillerman da cuma günkü açıklamasında İsrail'in, İran'a karşı askeri bir saldırıya hazırlandığını kaydetmişti.

İsrailli emekli general ve milletvekili Isaac Ben-Israel de, İran'a saldırması için hükümete çağrıda bulunmuştu.

İsrailli üst düzey yetkililer, İran'a karşı askeri saldırı düzenleyebilecekleri yönünde ifadeler kullanmıştı.

Tel Aviv'in saldırı tehditlerini yeniden dillendirmesi, yeni Beyaz Saray yönetiminin İran ile doğrudan görüşmelere hazırlandığı bir döneme denk geliyor.

İsrail'in açıklamalarını ''psikolojik harp'' olarak değerlendiren İran, olası bir İsrail saldırısına ağır karşılık vereceğini ilan etmişti.
haber7

Yeryüzünden silen silene!
mustafa özcan
16 Nisan 2008
mustafaozcan@yeniasya.com.tr

Açıklamalar hiç hayra alâmet değil. Ahmedinejad İsrail’i haritadan silmekten söz ediyordu. Şimdi söz düellosu hâlinde bunu karşılıklı olarak hem Yahudiler, hem de İranlılar söylüyor. Ne ilginç ki; iki taraf da aynı tehdidi yapıyor: Bize saldırırlarsa onları yeryüzünden sileriz. Aslında bu tehdit şekli biraz da Saddam Hüseyin’den kalma. Saddam idamından çok önceleri ‘İsrail’in yarısını yakarız, haritadan sileriz’ tarzı tehditlerde bulunuyordu. Şimdi Saddam’ın yerini İranlılar almış durumda. Ama tehditleri Saddam’ınkine nazaran biraz daha ciddî. Elbette ülke olarak daha güçlüler. Silâhlı Kuvvetler Genel Komutan Vekili Tuğgeneral Muhammed Rıza Aştiyani, gazetecilere, İsrail’in yaptığı geniş çaplı tatbikatı değerlendirmiş. Besbelli ki; tahrik olmuş. İsrail’den kendilerine yönelik bir tehdit gelmesini ‘’imkânsız’’ olarak nitelendiren Aştiyani, ‘’Eğer İsrail, İran’a karşı bir saldırıda bulunursa, Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın söyledikleri doğrultusunda İsrail’i yeryüzünden sileriz’’ ifadesini kullanıyor. Aştiyani, İsrail’in bölgede ‘’macera’’ peşinde olduğunu ifade ederek, ‘’Mevcut konumu ve İran’ın oraya her zaman kolayca ulaşabileceği göz önüne alındığında, her türlü saldırıdan en çok zararı İsrail görür’’ yargısına varıyor. Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, İsrail’i ‘’kanserli bir ura’’ benzetmiş, Yahudi soykırımını da ‘’efsane’’ olarak nitelendirmişti. İsrail’in Avrupa, Kanada va Alaska’ya taşınmasını öneren Ahmedinejad, ‘’İmam Humeyni’nin de dediği gibi İsrail haritadan silinmelidir’’ ifadesini kullanmıştı.

***

Bu çılgınca konuşmalar aslında sadece İranlılara ait değil. Adeta bir misilleme. Zira İranlı generalin bu konuşmasından bir hafta önce zembereğinden boşalmış gibi İsrail Altyapı Bakanı Binyamin Ben Eliezer İbrani basınında yayınlanan demeçlerinde aynen şunları söylemişti: İran’ı haritadan silelim. Buna mukabil İranlı General Aştiyani ise: “Ellerimiz armut toplamıyor; biz de aynı şekilde İsrail’i yakarız’ mesajları gönderiyor.

7 Nisan 2008 tarihli Jerusalem Post gazetesinin haberine bakılacak olursa aynı zamanda eski Savunma Bakanı olan Ben-Eliezer: “We’ll destroy Iranian nation if they attack us” demekteydi. Yani, ‘bize saldırırlarsa bastıkları zemini yakarız ve İran milletini yok ederiz’ diyor. Sadece tehdit bununla da kalmıyor. Tehdidin bir de Hizbullah ve Suriye ayağı var. Suriye’yi yıkacaklarını ve Esad’ı öldüreceklerini söyleyen ise başka bir bakan. Evigdor Lieberman. Müstefi Stratejik İşler Bakanı Evigdor Lieberman yeni bir savaş ihtimalinde Suriye’yi yanık topraklar hâline getireceklerini ileri sürüyor. Beşşar Esad’a yönelik olarak bu öfkenin sebebi ne ola ki? İsrail’de yayınlanan kimi raporlara göre babasının cenazesinde Beşşar Esad nükleer programa start vermiş. Bu raporlar ışığında öfkeye kapılan eski bakan Evigdor Lieberman, Suriye rejimi hakkında kendisini tutamayarak şunları söylemiş: “Yeniden bir savaş başlaması halinde Esad’ı, ailesini ve klanını ortadan kaldıracağımız gibi rejimini de toptan yıkar ve hak ile yeksan haline getiririz...”

***

Bilindiği gibi bu tehditlerin havada uçuştuğu sırada Ehud Barak ülkesinin kuzeyinde yaşanan askerî gerilimi gerekçe göstererek Almanya’ya yaptığı geziyi yarıda kesmişti. Bununla birlikte, Ben-Eliezer ve Lieberman’ın tehditleri havada uçuştuğu sırada İsrail tarafı Şam’a sükûnet (restraint) mesajları gönderiyor ve gerilimin sun'î olduğunu ve savaş peşinde koşmadıkları mesajını gönderiyordu. Yediot Ahronot gazetesinin haberine göre, Beşşar Esad, babasının cenazesinde taziye için gelen Kuzey Kore heyetiyle nükleer program meselesini görüşmüş ve ayak üstü mutabakata varmışlardı.

Alman iddiası: İsrail İran'a saldıracak
16 Temmuz 2009
Alman haber dergisi Stern'in İsrail'in İran'a saldıracağına yönelik Alman istihbaratına dayandırdığı iddiasınnın ardından benzer bir iddia Bild'den geldi.

Almanya'da yayınlanan günlük gazetelerden Bild, İsrail'in İran'a saldırı hazırlığı içinde olduğunu yazdı ve "İsrail bu yaz İran'ın atom depolarını tahrip edecek mi?" diye sordu.

Almanya'nın en çok satan ve İsrailli kaynaklara yakınlığıyla tanınan Bild gazetesi, İran'ın altı ay içinde atom bombası yapabileceğini ve İsrail'in de bundan önce İran'a saldırabileceğini iddia etti. Alman gazete, İsrail'in saldırısının "İran'ın atom tesislerine yönelik olabileceği" şeklindeki ifadelere yer verdi.

Dün de haftalık haber dergisi Stern, İran'ın altı ay içinde atom bombası üreteceğini öne sürmüştü. Dergi iddialarına Alman Dış İstihbaratı BND yetkililerini kaynak göstermişti.

Bild gazetesi ise İsrail'in yaptığı hazırlıkları da şu şekilde sıraladı: "İsrailli pilotlar, yer altındaki beton siperleri delebilecek saldırılar gerçekleştirmek için son aylarda eğitim yapıyorlar ve şu anda en yüksek alarm seviyesindeler. İsrail, Amerika'dan bin tane GBU 39 model 113 kilo ağırlığında beton delici bomba satın aldı. İran'ın İsfahan, Natanz, Arak ve Buşehr gibi yerlerdeki yeraltında çok iyi korunan atom depoları hedef olarak belirlendi.

İsrail ordusu Amerikan ordusuyla birlikte Pasifik'te "Arrow 2" olarak adlandırılan roketlerle tatbikat yapıyor. İsrailli savaş gemileri kısa süre önce İran körfezine doğru yola çıktı. Bundan böyle İsrail'deki yer ve sokak tabelalarının Arapça olarak artık basılmaması tartışılıyor. Bu Arap intihar bombacılarına karşı kullanılacak bir taktik. Eğer bir terörist Lübnan ya da Batı Ürdün'den İsrail şehirlerine gönderilecek olursa hedefini kolay bulamayacak.

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da dün yaptığı açıklamada İran'a atom programı konusunda hoşgörü gösterilmeyeceğini söyledi.

Öte yandan Süveyş kanalından Kızıldeniz'e geçen İsrail donanmasına ait iki savaş gemisi de endişelere yol açtı. İsrailli bir savunma yetkilisi de, aralarında bir nükleer denizaltının da bulunduğu savaş gemilerinin Kızıldeniz'e gönderilmesinin "ciddiye alınması" gerektiğini söyledi
haber7

İbrahim Karagül
Karadeniz'de İsrail saldırısı ve S-300'ler

Rusya, Gürcistan'la sorunları olan Abhazya ve Güney Osetya'da S-300 füzeleri yerleştiriyor. ABD'nin Patriot füzelerinden daha gelişmiş olan S-300'ler, en iyi savunma füzeleri olarak biliniyor. Daha önce Yunanistan'a verilmesi gündeme gelmiş Türkiye çok yoğun tepki göstermişti. Yine İran'a bu füzelerin teknolojisinin transfer edildiği söyleniyor. Türkiye'nin savunma füzesi arayışında da S-300'ler adaylar arasında en iddialı olanı. Rusya'nın S-400 ile bir gelişmiş modelini ürettiği söz konusu füzelerin Abhazya ve Güney Osetya'ya yerleştirilmesi, öyle sanıldığı gibi Kafkaslardaki güç mücadelesiyle sınırlı bir tavır değil. Dahası, Rusya'nın Azerbaycan'a da bu füzelerden yerleştirmek istediği söylendi ama bu sonradan yalanlandı. Peki bu füzeler neden o bölgelere yerleştiriliyorı İsrail çevreleri; söz konusu füzelerin Gürcistan'ı hedef almadığını, Gürcistan'ın elindeki uçakların sıradan hava savunma sistemleriyle vurulabileceğini, S-300'lerin İran'a yönelik ABD İsrail saldırılarını önlemek için bu bölgelere yerleştirildiğini öne sürüyor. Senaryoya göre, Romanya ve Bulgaristan üzerinden kalkacak savaş uçakları, Gürcistan ve Azerbaycan üzerinden İran'ı vuracak. S-300'ler ise böyle bir hava saldırısını durdurabilecek güçte ve bu amaçla söz konusu bölgelere yerleştiriliyor. Evet, böyle bir ihtimal var: ABD ve İsrail'in Azerbaycan'ı ve Gürcistan'ı etkin biçimde kullanacağına yönelik ciddi işaretler var. Türk hava sahası kendisine kapatılan İsrail'in, yıllarca Türkiye üzerinden Gürcistan'a silah sevkiyatı yaptığı, bu ülkede silah stokları oluşturduğu çıkmıştı ortaya. Aynı durum Azerbaycan için de geçerli. ABD'nin bu ülkedeki gizli üsleri ve İsrail'in Azerbaycan üzerindeki etkisi dikkat çekiyor. Biraz daha çeşitlendirelim, konuyla ilgili bilgiler aktaralım: Türkiye ile arası bozulan İsrail, Balkan ülkelerine yöneldi. Romanya ile dikkat çekici bir "yakınlık" kurulmuştu zaten. Romanya Devlet Başkanı'nın İsrail'e özel ilgisinin bunda payı olduğu gerçek. Geçtiğimiz hafta Bulgaristan'ı ziyaret eden İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu bu hafta Yunanistan'da. Tel Aviv, Kıbrıs Rum Kesimi'nden başlayarak Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya hatta Macaristan'a yoğunlaştı. Bu ülkelerle savunma, güvenlik anlaşmaları imzalıyor. Tabi buralardaki terör saldırıları da birer birer ortaya çıkıyor. Söz konusu ülkelerden Bulgaristan ve Romanya, ABD tarafından adeta garnizon ülkelere dönüştürüldü. Kurulan dev askeri üslere binlerce asker ve silah stoklanıyor. Şimdi "Taliban'la mücadele Karadeniz'de başlar" derken, "Karadeniz bir Amerikan Gölü haline getiriliyor" derken, "Karadeniz bu yüzyılın Doğu Akdeniz'i olacak", "Terör bu yüzden Karadeniz'e yöneliyor" derken gülümseyenlerin bu yeni duruma bir kez daha bakmalarını istiyorum. Türkiye, Ortadoğu'da derinleşip İsrail'i tecrit ederken İsrail Balkanlar'da yeni dostluklar kuruyor. ABD, Balkan ülkelerini garnizon ülkelere dönüştürürken İsrail de askeri olarak bu bölgelere giriyor. ABD ve İsrail, Gürcistan ve Azerbaycan üzerinden İran'ı vurma senaryolarını tartışırken Rusya Kafkaslara S-300'ler yerleştiriyor. Türkiye-Rusya ve Ukrayna "Karadeniz ittifakı" kurmaya hazırlanırken, Karadeniz'in denetimine kendi ellerinde toplamaya çalışırken ABD ve müttefikleri bir başka Karadeniz senaryosu üzerinde duruyor. Kadife Devrimler'le başlattıkları senaryo büyük oranda çöktü, ama güçler çatışması devam ediyor, senaryo çok! Bir ülke düşünün, başka bir ülke üzerinden, kendisiyle hiç alakası olmayan hava sahalarını kullanarak, bir başka ülkeye saldırı planları yapıyor. Bunu yaparken, saldıracağı ülkenin aldığı önlemleri insanlık için tehdit olarak gösteriyor. Geçeceği, hava sahasını kullanacağı ülkelerin komşuları, böyle bir saldırıyı engellemek için, en azından kendilerine zarar vermesinin önüne geçmek için aldığı tedbirleri yine tehdit gösteriyor. Ve Rusya'nın söz konusu bölgelere, İran'a saldırıya karşı önlem iddiasıyla, savunma füzeleri yerleştirmesini suç gibi gösteriyor. Dikkat ederseniz; buraya kadar yazılanlar İsrail'in İran'a saldırı girişimleri çerçevesinde gelişmelerdi. Ama aynı gelişmelere bir de Türkiye açısından bakın. İsrail, Türkiye'nin çevresinde de kendince duvarlar inşa etmeye çalışıyor. Romanya ile, Bulgaristan ile, Yunanistan ile... Bakalım kim kimi yalnızlaştıracak. İsrail savaş uçakları şimdi Romanya hava sahasında uçuyor. Yakında Bulgaristan ve Yunanistan hava sahalarında da uçar. ABD savaş uçaklarıyla birlikte. Ve bu ortak güç, bugün değilse yarın mutlaka Karadeniz'e yönelecek.
Yenisafak

İran: ABD-İsrail saldırırsa karşılık veririz
İran, ABD ve İsrail'in olası bir saldırısına ilişkin olarak "tüm imkanların kullanılarak karşılık verileceğini" belirtti. İran Kara Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Ahmet Rıza Purdestan, olası bir saldırı karşısında ülkenin savunulması ve halkın güvenliği için tüm imkanların kullanılacağını söyledi. 07.09.2010 TAHR
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Sal Hzr 13, 2017 9:34 pm tarihinde değiştirildi, toplam 11 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pts Mar 07, 2011 12:23 am    Mesaj konusu: Çin Savaşa mı Hazırlanıyor? Alıntıyla Cevap Gönder

İsrail Gazetesi'nin SAVAŞ SENARYOSU
13 Ağustos 2011



İsrail'de yayınlanan Haaretz gazetesi, Suriye'deki isyanın aynı şekilde devam etmesi halinde Türkiye'nin de içine olduğu bölgesel bir savaşın çıkacağını iddia etti.
İsrail'de yayınlanan Haaretz gazetesi, Suriye'deki isyanın aynı şekilde devam etmesi halinde başta Türkiye olmak üzere, İran, Suudi Arabistan ve öteki Körfez ülkelerini de kapsayan bölgesel bir savaşa dönüşebileceğini öne sürdü.

Gazete, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin son haftalarda yüzlerce emekli subayı ihtiyat birlikleri oluşturmak üzere görev çağırdığını öne sürerek bunların Suriye sınırlarındaki askeri birliklere yerleştirildiğini iddia etti.

Milliyet Gazetesi'nin haberine göre, gazetenin önemli isimlerinden Zvi Bar'el tarafından kaleme alınan habere göre, Türk ordusu muhtemel bir mülteci akınına karşı ve muhtemel bir NATO operasyonu için Suriye sınırı boyunca alarma geçirildi.

İran'ın son haftalarda Suriye rejimine yaklaşık beş milyar dolarlık kaynak ve askeri malzeme aktardığını ileri süren Haaretz, Tahran'ın Beşşar Esad rejimine maddi yardım yapması için Irak hükümetini de sıkıştırdığını ileri sürdü.

Türkiye, İran, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinin daha şimdiden Suriye'deki çalkantıların tarafı olarak olaylara dahil olduğunu savunan gazete, ayaklanmanın kısa zamanda Suriye'den taşarak bütün bölgeyi kapsayan bir savaşa dönüşmek üzere olduğunu iddia etti.

Suriye'de Libya gibi ayaklanmanın muhtemel yönünü gösterebilecek bir muhalefet bulunmadığını kaydeden Haaretz, "Suriye, Saddam'ın düşmesinden sonra iç savaşa sürüklenen Irak gibi mi olacak? Yeni bir Suriye rejimi İran'a mı yoksa Batı'ya mı yönelecek? Türkiye, PKK'nın bu topraklarla yeniden üslenmesi konusunda yeni rejime güvenebilecek mi? Suudi Arabistan, bol para vererek sevilmeyen ama iyi geçinebileceği bir lideri mi tercih edecek? Bütün bunlar Batı'nın kafasını meşgul ediyor" diye yazdı.
aktifhaber

"İsrail Eylül'de İran'a Saldıracak"
17.07.2011
CIA'nın Ortadoğu Masası'nın eski yetkililerinden Robert Bear savaşa ABD'nin de dahil olacağını iddia etti.

İddiasına herhangi bir kaynak belirtmeyen eski ajan, İran’a saldırının, Filistin’in tanınması için Eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yapılacak oylama öncesinde olacağını savundu.
Eski ajan, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun Amerika Birleşik Devletleri’ni çatışmanın içine çekmeyi umut ettiğini de dile getirdi.

Robert Baer, İsrail Hava Kuvvetleri’nin, İran’ın nükleer tesislerini vuracağını; İran’ın da buna karşı Basra veya Bağdat’taki Amerikan hedeflerine yönelik karşı saldırıya geçeceğini ve böylece Amerika Birleşik Devletleri’nin de çatışmanın içine çekileceğini öne sürdü. TRT

Hariri suikastında sürpriz gelişme ve 4 tutuklama
30 Haziran 2011

Lübnan savcılığı, eski Başbakan Refik Hariri suikasti konusunda dört kişi için tutuklama emri çıkartıldığını duyurdu.

2005'teki suikast sonrası kurulan Birleşmiş Milletler destekli özel mahkemenin tutuklama emrini mühürlü olarak başsavcılığa ilettiği açıklandı.

Hariri'nin oğlu Saad, gelişmeyi olumlu karşıladığını ve bunun "Lübnan için tarihi bir an" olduğunu bildirdi.

ŞÜPHELİLERİN İSİMLERİ GİZLENİYOR

Yerel basında çıkan haberlere göre tutuklama emrinde adı geçen zanlılar arasında Şii militanlar ve Hizbullah örgütüne bağlı isimlerin yer aldığı görüşü hakim. Lübnan kabinesinin ilerleyen saatlerde BM mahkemesiyle ilgili bir karar alması ve başbakan Necib Mikati'nin bir açıklama yapması bekleniyor.

Mahkeme yetkililerine göre Lübnan'ın tutuklama emirlerini uygulamaya koyması için 30 gün süresi bulunuyor.

HİZBULLAH'TAN MİSİLLEME TEHDİDİ

Hariri suikasti konusunda başlatılan uluslararası soruşturma ve mahkeme süreci Lübnan'da büyük tartışma yarattı.

Mahkeme konusundaki görüş ayrılığı nedeniyle Hizbullah ve müttefikleri verdikleri desteği geri çekerek Lübnan hükümetinin düşmesine yol açmış ve defalarca mahkemeyi kınarken misilleme tehditlerinde bulunmuştu.

Hariri suikastiyle hiçbir bağlantısı olmadığını söyleyen Hizbullah, Birleşmiş Milletler destekli mahkemeyi ABD ve İsrail'in maşası olmakla suçluyordu. Hizbullah, Lübnanlı yetkililerin mahkemeyle her türlü işbirliğine son vermesi çağrısını yapıyordu.

2005 yılında Refik Hariri'nin bulunduğu araba konvoyunu Beyrut'ta hedef alan bombalı saldırı, Başbakan Hariri'nin yanısıra 22 kişinin ölümüne yol açmıştı.

Gelişme bölgede dengeleri değiştireceyi yorumlarbileceği yorumuna neden oldu.

Timetürk

Çin Savaşa mı Hazırlanıyor?

Çin askeri harcamalar için ayırdığı bütçeyi tam 7,5 kat artırdı...

04.03.2011

Çin askeri harcamalar için ayırdığı bütçeyi artırdı.

Bu karara gerekçe olarak, 2010 yılında ekonomik kriz nedeniyle zor durumda kalan ülkelerin yolaçabileceği savaş gösterildi.

Çin’in, askeri harcamalar için ayıracağı kaynak 91 milyar 500 milyon dolara çıktı.

Dünyanın en büyük askeri personeline sahip Çin’in askeri harcamaları, bütçenin yüzde 6’sına denk geliyor.

Yaklaşık 2 milyon kişilik bir orduya sahip olan Çin’in, askeri harcamaları geçen yıla göre 7 buçuk kat artmış oldu.

2010 yılında Dünyayı vuran ekonomik kriz nedeniyle Çin, 2011 yılını daha tehlikeli olarak görüyor.

Çin’in askeri harcamalarındaki artış kararı endişeyle karşılanıyor. TRT

Amerika Libya'ya Saldıracak
13 Mart 2011

İngiliz The Guardian gazetesi, Libya üzerinde uçuşa yasak bölge oluşturmanın Batılı devletlerin büyük bir savaş için hazırlık yaptığının işareti olduğunu yazdı.
Bazı Batılı devletlerin Libya üzerinde uçuşa yasak bölge ısrarını sert bir ifade ile eleştiren The Guardian, bunun bir delilik ve yıkıcı bir savaş için hazırlık olduğunu yazdı.

Gazete, İngiliz Başbakan Cameron’un askeri onura ulaşma meraklısı olabileceğini, ancak Libya’ya saldırı meselesine karışmaması gerektiğini vurguladı.

Gazetenin yazarı, Irak ve Afganistan halkına dayatılan musibetleri hatırlatarak şimdi de Libya’nın hedef tahtasına oturtulduğunu, oysa bu savaştan hiç bir akıllı insanın kârlı çıkamayacağının ortada olduğunu ifade etti.

Yazar, bu savaştan ancak dünyada silah satışı ve kan akıtmayı düşünen şahinlerin çıkar elde edeceğinin altını çizdi.

Amerika savaş filolarının, Libya kıyılarına yakın durumda konuşlanmaya başlaması bu kanaati kuvvetlendiriyor.aktifhaber

İbrahim Karagül
Türkiye o uçağı neden indirdi?
17 Mart 2011

Dün, İsrail'in Akdeniz açıklarında el koyduğu, Mersin limanından hareket eden gemiden söz etmiştik.

Filistin'e silah götürdüğü iddiasıyla el konulan gemi İsrail'in Baltık Denizi'nden Akdeniz'e kadar açık denizlerdeki yürüttüğü operasyonlarından biriydi. Hepsinin ortak gerekçesi nükleer malzeme taşımak ya da bazı örgütlere silah transfer etmekti!

Hemen ardından bir İran kargo uçağı, Türkiye tarafından zorla indirildi ve arandı. İddia benzer; nükleer malzeme taşıyor. Ya da Suriye üzerinden Hizbullah'a silah taşıyor... Burada Suriye ve Hizbullah gerekçesi özellikle öne çıkarılıyor.

Türkiye'nin hava sahası konusunda bu kadar hassas olması elbette sevindirici. Ancak mesele bu kadar değil. Öteden beri benzer operasyonları izliyoruz ve dikkat çekici notlar alıyoruz. İran uçağına yönelik uygulamanın çok sayıda örneği var, onları hatırlamadan olayın gerekçesini anlamak mümkün görünmüyor. Benzer operasyonların zamanlamasına özellikle vurgu yapmak gerekiyor. Ayrıca, bu uçakların indirilip aranmasının gerekçeleri ile ABD ve İsrail'in öncelikleri arasındaki geçişkenlik de dikkat çekiyor.

Önce hatırlatmaları yapalım:

Eylül 2006: Venezuela ziyaretinde İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejad'a eşlik eden Dışişleri yetkilileri, Sanayi Bakanlığı uzmanları ile gazetecilerden oluşan 90 kişiyi taşıyan Boeing 707 tipi yolcu uçağı sabah 04:00 sıralarında İstanbul Atatürk Havalimanı'na indirildi. Uçağın Türk hava sahasını kullanmasına izin verilmedi. Türkiye'nin Tahran Büyükelçisi Hüsnü Gürcan Türkoğlu, İran Dışişleri Bakanlığı'na çağırıldı ve bu davranış protesto edildi.

Özellikle İsrail'in Lübnan'a saldırısından sonra İran uçaklarına Türk hava sahasını kullanma izni neredeyse verilmedi. Özellikle Suriye'ye giden uçaklar indirilip arandı. Şam'a gitmeye çalışan uçaklar Diyarbakır Havaalanı'na indirilip arandı. Tabii hiçbir şey çıkmadı. Çıktıysa da kamuoyuna yansımadı.

Mesela 15 Temmuz'da heyecan verici bir istihbarat ortaklığına tanık olduk! İsrail saldırılarının başlamasından üç gün sonra, ABD istihbaratı harekete geçiyor, 19 Temmuz'da Mahrabat Havaalanı uydudan kontrol altına alınıyor, 20 Temmuz'da Şam'a gitmek üzere havalanan Ilyushin Il-76 tipi kargo uçağına ABD'nin baskısıyla Türkiye, hava sahasını kapatıyor ve Tahran'a geri gönderiyordu. 22 Temmuz'da ise iki İran uçağı Türkiye'de indirilip aranıyordu. Oysa İran, Türk uçak ve helikopterlerine kendi topraklarında PKK'ya karşı askeri operasyonlar için hava sahasını açıyor, çok sayıda Türk askerine Van ve Hakkâri'den Urumiye'ye geçiş izni veriyordu. Hizbullah'a silah gidecek korkusuyla adeta İran'a hava ambargosu uygulanıyordu. Çok garip, yıllarca Türk hava sahasını kullanan işkence uçaklarından hiçbiri indirilip aranmıyor, sorgulanmıyordu.

Sadece 2006 yılında yüze yakın uçak indirilip arandı. Bu aramaların İsrail'in Lübnan operasyonuyla bir bağlantısı yok muydu? Nasıl bir istihbarat operasyonuydu bu?

Uçaklar yoğun olarak bölgesel krizlerin tırmandığı dönemlerde indirilip arandı. ABD ve müttefiklerinin bölgeye yönelik operasyonları sırasında da sıkı hava kontrolü yapıldı. Lübnan savaşı sırasında bu kontrol ağırlaştırıldı. Suriye'nin hava savunma sistemlerinin tartışıldığı ve İsrail'in bu ülkeyi bombaladığı dönemlerde ağırlaştırıldı.

Şimdi bölgede bambaşka bir gerilim var. Özellikle Basra Körfgezi'nde İran ve Suudi Arabistan'ın merkezinde yer aldığı güç mücadelesi tırmanıyor, bütün coğrafyayı hareketlendiriyor. Bakıyoruz yine havada ve denizde denetimler ağırlaşıyor, uçaklar indirilip aranıyor?

Dün de aktarmıştık: 2007 yılında Türkiye'de bir tren bombalandı, vagonlardan silahlar çıktı. İran'dan Suriye'ye giden kargoyu PKK vurmuştu. Peki PKK bunu nerden biliyordu? Yoksa bilgiyi ABD mi verdi? Öyleyse ABD-PKK arasında nasıl bir istihbarat dayanışması vardı? Daha da garip olanı İran bu iddiayı reddetti ve "Türkiye ile aramızı bozmak için hazırlanan bir komplo" açıklaması yaptı. Olayla ilgili yayın yasağı getirildi. Yine gerekçeler aynı ülkelerin çıkarlarıyla örtüşüyordu. Muhtemel senaryolar, istihbarat bağlantıları da onları işaret ediyordu.

Yeniden İran ve Suriye uçaklarına yönelik arama/denetleme ağırlaştırıldıysa önümüzdeki günlerde bu bölgede bir şeyler olacak mı demeliyiz? Çünkü hep öyle oldu. Önümüzdeki harita ne gösteriyor?

Libya'da petrol içerikli iç savaşı, Yemen'deki iç çatışmaları gösteriyor. Ama bu olaylarla bağlantılı başka bir "yakın tehlike"yi de gösteriyor. S. Arabistan güçlerinin Bayreyn'e girmesini...

1.2 milyon nüfuslu bu küçük ülkede, vatandaş olanların üçte ikisi Şii. Kendi halkının yüzde 12'si Şii olan S. Arabistan, Körfez İşbirliği Konseyi üyelerinin kararıyla bu ülkeye giriyor. İran bunu kabul edilemez buluyor ve savaş gemilerini Umman kıyılarına gönderiyor.

İster mezhep eksenli gerilim diyelim istersek merkez güçlerin oyun sahasında yeni bir senaryo... Her iki durumda da tehlikeler içeriyor. İran-Suud ekseninde ve Suriye ile Hizbullah'ı da içine alacak bir kriz mi yaklaşıyor? Tam bu sırada İsrail/ABD'nin bölgede herhangi bir noktaya müdahalesi söz konusu olabilir mi?

Haritanın gösterdikleri beni ürkütüyor. Bu aramalar sanki bize bir şeyler anlatmak istiyor gibi...

Yenişafak

ABD: İran'ın donanması Kızıldeniz'de
7 Haziran 2011
ABD Savunma Bakanlığı sözcüsü albay David Lapan, İran'ın Kızıldeniz'e denizaltı yolladığını teyid etti.

Tahran'ın kaç tane denizaltı yolladığını belirtmeyen Lapan, "Durum, ABD açısından endişe verici değil" diye konuştu.

İran'ın Kızıldeniz'e savaş gemileri ve denizaltılar gönderdiğini belirten Fars Haber Ajansı, Kızıldeniz'e gönderilen denizaltılara donanmaya ait savaş gemilerinin eşlik ettiğini duyurmuştu.

Ajans, İran Deniz Kuvvetlerine ait denizaltıların, önceden belirlenen program kapsamında uzun süre kalacağı uluslararası sularda bilgi toplayacağını ifade etmişti. haber10

Yeni Enerji Kıyameti Kutup'ta mı Kopacak?
07 Temmuz 2011

Rusya, dünyanın doğalgaz yatağının % 30'unu barındıran Kuzey Kutbu için harekete geçiyor.
Rusya, Kuzey Kutup dairesinde doğal kaynakları işleme hakkı doğurabilecek olan kıta sahanlığı iddialarını gelecek, yıl BM gündemine taşıyacak.

Başbakan Yardımcısı Sergey İvanov bugün yaptığı açıklamada, bu konudaki resmi ve bilimsel temellere dayalı başvurularını, ilgili BM komisyonuna gelecek yıl yapacaklarını söyledi.

ABD Jeolojik Araştırmalar Kurumu'nun verilerine göre Kuzey Buz Denizi'nin yer aldığı Kuzey Kutup dairesi bölgesinde 90 milyar varil petrol ile dünyanın doğalgaz yataklarının el değmemiş kısmının yüzde 30'u yer alıyor.

Bölgedeki buzulların erimesinden ötürü işlenebilir hale gelebilecek olan bu yataklar üzerinde Rusya'nın yanı sıra ABD, Kanada ve Danimarka da hak iddia ediyor. Kanada ve Danimarka, Rusya'nın kıta sahanlığı iddialarını reddediyor. Bu iki ülke, Rusya'nın hak iddia ettiği, deniz altındaki karasal kıta uzantısının Rusya'nın değil, kendi ülkelerinin topraklarının uzantısı olduğunu belirtiyor.

Rusya Donanma yetkilileri de NATO'nun, bölgeye giderek daha ilgili hale geldiğini ve bunun Rusya'nın Kuzey Buz Denizi'ndeki çıkarlarına karşı tehdit oluşturduğunu belirtiyor. aktifhaber

İran, Atlas Okyanusu'na da gemi dönderecek
18 Temmuz 2011
İran'ın Atlas Okyanusuna savaş gemileri göndereceği bildirildi.
İran Ordusu Deniz Kuvvetleri Komutanı Tuğamiral Habibullah Seyyari, basına yaptığı açıklamada, Kızıldeniz, Süveyş Kanalı, Akdeniz ve Güney Hint Okyanusunun ardından şimdi de Atlas Okyanusuna savaş gemisi göndereceklerini söyledi.

Tuğamiral Seyyari, savaş gemilerinin açık denizlere açılma programı çerçevesinde nihai karardan sonra Atlas Okyanusuna doğru yola çıkacaklarını belirtti.

Hareket tarihine ilişkin bilgi vermeyen Seyyari, savaş gemilerinin açık denizlerdeki görevine uygun olarak savaş araç gereçleriyle donatılacağını, bunlar arasında füzelerin de olduğunu kaydetti.

İran, Şubat ayında iki savaş gemisini Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı yoluyla Akdeniz'e göndermişti. haber10

'Ortadoğu bataklığına sürükleniyoruz'
09 Ağustos 2011
CHP Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak, ''AKP, Türkiye'yi Ortadoğu bataklığına sürüklüyor, bir grup medya da buna çanak tutuyor'' dedi.

Toprak, yaptığı yazılı açıklamada, Suriye'de yaşananları ''Ortadoğu'yu yeniden biçimlendirmenin bir parçası'' olarak nitelendirdi ve çok büyük bir felaketin eşiğinde olunduğunu, medyanın da bu gerçeği halktan gizlediğini öne sürdü. Uluslararası egemen güçlerin Türkiye'yi büyük bir bataklığa sürüklemeye çalıştığını savunan toprak, Türkiye'ye büyük ağabey rolü verilerek, ''çevrene müdahale etmelisin'' telkininde bulunulduğunu iddia etti.

Irak ve Afganistan'la başlayan sürecin Mısır, Suriye ve İran'la farklı bir aşamaya taşındığını ifade eden Toprak, Ortadoğu'nun yeniden tasarlanmak istendiğini öne sürdü. Daha önce Türkiye'yi Irak işgaline katmak isteyenlerin şimdi de Türkiye'yi Suriye ile savaş durumuna getirmek istediklerini iddia eden Toprak, ''Irak'a demokrasi ve özgürlük getireceğiz'' diyenlerin milyonlarca Iraklı'nın ölümüne neden olduğunu belirtti.
Irak'taki istikrarsızlığın Türkiye'ye terör olarak yansıdığı görüşünü bildiren Toprak, açıklamasında şunları kaydetti: ''Türkiye Cumhuriyeti'nin ana ilkesi 'yurtta barış dünyada barış'tır. İkinci Dünya Savaşı'nın en zor günlerinde bile bu ilkeden ödün verilmedi. AKP yöneticileri birilerinin gazına gelip Türkiye'yi felakete sürüklememelidir. Hükümet olaya sağduyulu ve geniş bir perspektiften bakmalıdır. Birileri ülkemize taşeronluk rolü biçmiş olabilirler ama Türkiye, kendisine biçilen rolü değil; barış, özgürlük ve eşitlik ekseninde ve komşu halklara saygı ekseninde bir rolün gereğini yamalıdır.''
''Bir grup medyanın, Suriye'ye karşı Türkiye'de kamuoyu oluşturduğunu, belli çevrelerin tezlerinin medya tarafından dolaşıma sokulduğunu, Suriye'ye müdahale için altyapı hazırlandığını, Türkiye'nin nasıl bir felaketin içine çekildiğinin halktan gizlendiğini'' öne süren Toprak, ''CHP olarak tarihe not düşüyor, herkesi uyarıyor ve sorumlu olmaya davet ediyoruz. AKP, Türkiye'yi Ortadoğu bataklığına sürüklüyor, bir grup medya da buna çanak tutuyor'' iddiasında bulundu.
Akşam

“ŞAM ZİRVESİ'NDE NE KONUŞTUNUZ"
Ali Serdar BOLAT
10.08.2011

Amerika'nın Ankara Büyükelçisi Ricciardone, Şam Zirvesi biter bitmez Başbakanlığa geldi.
Tayyip Erdoğan'a ne sordu, tahmin edin bakalım.
Ben söyleyeyim: "GENELKURMAY BAŞKANI ÖZEL'İ SURİYE'YE SALDIRMAYA RAZI EDEBİLDİNİZ Mİ?" diye sordu.
Nereden mi biliyorum? Bilmiyorum, tahmin ediyorum. Sizce ne sormuş olabilir?

Amerika ve Avrupa Birliği, Birleşmiş Miletler'den Suriye'yi kınama ve yaptırım kararı çıkaramıyorlar.
Çünkü Rusya, Çin, Hindistan ve Brezilya direniyor.
Karar çıkarabilseler, Libya örneğinde olduğu gibi hemen durumdan vazife çıkararak saldırıya başlayacaklar.

Çıkaramayınca, tek ümitleri AKP Hükümetinde...
Cisreşşuğur'a Türkiye'den teröristleri gönderip 120 asker ve polisi öldürttüler, Hatay'a mülteci akını başlattılar ama bunlar bir ÇATIŞMA BAŞLATMAK İÇİN YETERLİ OLMADI.
Mülteciler geri dönmeye başladı, tezgah tutmadı. Suriye askeri sınıra yaklaşmadı. Hır çıkaramadılar.
Şimdi öyle bir kışkırtma yapacaklar ki, Türkiye-Suriye arasında hır çıksın, karşılıklı bir ateş açılsın yeter.

Neden mi Tayyip Bey'i hır çıkarmaya teşvik ediyorlar?
Hır çıkınca AKP Hükümeti NATO'ya: "SURİYE BANA SALDIRIYOR, YARDIMA GELİN" çağrısı yapacak.
Haçlı NATO da "Vay alçak Suriye, bir NATO üyesi olan Türkiye'ye saldırıyor, yardıma gidelim" kararı alarak Suriye'ye saldırıyı başlatacak.

ABD Büyükelçisi onun için "GENELKURMAYI HIR ÇIKARMAYA RAZI EDEBİLDİNİZ Mİ?" diye sormak için Başbakanlığa koştu.

Aydınlık soruyor: "NE KONUŞTUNUZ, MİLLETE AÇIKLAYIN"

Hır çıkarmak için Suriye'yi nasıl zorlayacaksınız,
Suriye ordusu "Yetti gari" deyip ateş açana kadar
Suriye içinde Şam'a doğru ilerleyecek misiniz?

(..)

ordu millet

İRAN SAVAŞINA DOĞRU...
Bülent ESİNOĞLU
19.08.2011

Yazının başlığına şaşıracağınızı biliyorum. Ama yavaş, yavaş bu
ifadeye alışmamız gerekiyor. Çünkü Uluslararası Haydutlar Suriye
Devlet Başkanına, Saddam'a uyguladıkları modeli uygulayacaklarını
açıkladılar.

Arkası belli...

Türkiye'nin Haçlının yolundan gideceğine iyice kani olunca, Amerika,
Almanya, İngiltere gibi haydut devletler ESAD gitsin dediler.

Önümüzdeki günlerde Birleşmiş Milletlerin gündemine Suriye'ye ambargo
teklifinin geleceği kesindir.

Birleşmiş Milletlerden Suriye için bir karar çıkmayacağını Amerika da biliyor.

Rusya ve Çin böyle bir karara karşı olacakları kesindir. Rusya
Suriye'ye silah satar, Çin Suriye'nin önemli bir ticaret ortağıdır.

Amerika NATO vasıtası ile işi halledeceğini düşündüğü için Türkiye'yi
önceden hazırladı. Artık Türkiye Suriye'nin baş düşmanı oldu.

Türk halkı hiçbir zaman Suriye düşmanı olmadı, ama Amerika'nın
talimatlarından çıkamayan ve ne yaptığını bilmeyen bu iktidar, Türk
halkını da Suriye'ye düşman yapar.

NATO vasıtası ile Suriye'ye yapılacak bir müdahale için, Meclis
kararına da gerek olmadığından, Erdoğan'ın Orduya bir talimatı yeterli
olacaktır. Tabi eğer, Meclis dışı muhalefet engellemezse...
Meclis içi ve Meclis dışı muhalefet engelleyemezse, kendimizi
bataklığın içine atmış olacağız.
Afganistan'dan bile 11 yılda çıkamayan Haydutlar dünyası, Suriye'den
ne kadar zamanda çıkacağı hiç belli olmaz. Uzayan savaşların, hiç
kimseye yararı olmadığı da tarihten bellidir.
Sadece Suriye ile savaşan bir Türkiye değil, aynı zamanda İran ile de
savaşan bir ülke haline düşeceğiz.
Haclı ile birleşmiş, Müslüman halklarla savaşan Ilımlı İslam orduları
bu savaşı kazansa bile ne elde edecektir?

Amerika, Türkiye'nin ön cephesi olan Suriye cephesini düşürünce, Büyük
Kürdistan-ı daha kolayca kurabilecektir.

Ekonomik olarak çıkış yolu bulamayan Batı mafyası Türk devleti ile
Suriye devletini birbirine düşürmeyi başardı.

Ön Asya halklarının işi gittikçe daha da zorlaşmaktadır.

Savaşın başında olmasa bile ilerleyen aşamalarında, Rusya işe mutlaka
dahil olacaktır.

Ondan sonrasını tahmin bile edemiyorum.

ordu millet

Fransa'dan İran'a Savaş Tehdidi!
31 Ağustos 2011

Nicolas Sarkozy, İran’ın nükleer silah üretimiyle ilgili projelerinde ısrar etmesi halinde bu ülkeye bir saldırı düzenlenebileceğini açıkladı...
Fransa’nın yurt dışındaki büyükelçilerinin katılımıyla düzenlenen konferansta konuşan Sarkozy, "İran’ın askeri, nükleer ve balistik silah projeleri tehdit oluşturmaya devam ediyor. Bu durum, İran’ın nükleer tesislerine önlem amacıyla bir saldırı düzenlenmesine yol açabilir. Bu da Fransa’nın hiç istemediği büyük bir krize yol açabilir" ifadesini kullandı.

Suriye askerleri Türkiye sınırına yaklaştı

18 HAZİRAN 2011

Göstericilere karşı tanklar kullanılmaya devam ediliyor
Suriye askerlerinin Türkiye sınırı yakınlarında konuşlandırıldığı bildiriliyor.
Yerel halk,Suriye ordusunun bu sabah Türkiye sınırına iki kilometre mesafedeki Bdama kasabasına girdiğini söylüyor.

Ordunun kentte bazı binaları ateşe verdiği ve çevreye ateş açtığı ileri sürülüyor.
En az 70 kişinin de tutuklandığı belirtiliyor.
Süriye yönetimi muhalefete karşı güç kullanmayı sürdürürken, ülkenin kuzeyindeki askeri operasyonlardan kaçan binlerce kişi sınır bölgesine kaçıyor.
Başta Cizr el-Şuhur olmak üzere ülkenin kuzeyindeki şiddet olaylarından kaçarak Türkiye sınırında toplananların sayısının, on bini geçtiği belirtiliyor.
BBC

Türk Firkateynleri ve İsrail Heronları Bölgede
18 Eylül 2011

Kıbrıslı Rumlar’ın İsrail’le anlaşarak KKTC ve Türkiye’nin tüm itirazlarına rağmen Doğu Akdeniz’deki “Afrodit” kod adlı bölgede doğalgaz ve petrol aramak için pazartesi günü ilk sondaja başlayacaklarını duyurması gerilimi zirveye çıkardı.

Türk donanmasına ait iki firkateyn İsrail karasularına 80 km’ye kadar yaklaştı. Rum Deniz Kuvvetleri’nde de izinler kaldırıldı, İsrail Heronlarını bölgeye gönderdi.

İsrail İle Kıbrıs Rum Kesimi Anlaşması

Her şey geçtiğimiz yıl İsrail ile Kıbrıs Rum Kesimi arasında imzalanan münhasır ekonomik bölge anlaşması ile başladı. İsrail’in karasularının açıklarında dev bir doğalgaz yatağı bulmasının ardından enerji krizi yaşayan Rumlar da İsrail ile anlaşarak aynı bölgenin kendi sınırlarına yakın bölgesinde arayışa girişti.

Bölgeye “Afrodit” Adı Verildi

Kendilerini Kıbrıs adasının tek temsilcisi olarak gören Rumlar, KKTC’yi ve Türkiye’nin uyarılarını yok sayarak İsrail ile yapılan anlaşma gereğince doğalgaz ve petrol arama alanlarını belirledi. Potansiyeli en yüksek görülen 12 numaralı parsele de “Afrodit” kod adı verildi.

İhaleyi Amerikan Şirketi Aldı

Yine Ankara’nın ve Lefkoşa’nın itirazına rağmen düzenlenen ihalede bu bölgede arama çalışması yapması için Amerikan Noble Energy firması ile anlaşıldı. Daha önce İsrail’in Delek şirketiyle ortak olarak İsrail açıklarında doğalgaz çıkaran Noble, dev denizüstü platformu “Homer Ferrigton”u bölgeye getirdi ve Afrodit’in tam merkezine yerleştirdi.
BM Uyarısına Rağmen...

ABD’nin, “Avrupa’da enerji kaynaklarının eşitlendirilmesi çalışmalarını destekliyoruz” açıklamasıyla dolaylı destek alan Rumlar, pazartesi günü sondaja başlanacağını açıklayınca Ankara alarma geçti.

Hemen KKTC yönetimi ortak karar alınarak sondajın başlaması durumunda Türkiye’nin de Kıbrıslı Türkler ile kıta sahanlığı anlaşması yapacağını ve KKTC’nin münhasır ekonomik bölge ilan edeceği alanlarda sondaj çalışmalarına başlanacağını duyurdu. Bu iki ülkenin Akdeniz’de karşı karşıya gelmesi anlamına geliyordu. Durum böyle olunca Rumlar ile Kıbrıslı Türkler arasında barış görüşmelerine aracılık eden BM araya girdi. “Soruna barışçıl çözüm bulunsun” dedikten sonra Rumlar’ı da, “O kaynaklarda Kıbrıslı Türkler’in de hakkı var” diyerek uyardı.

Platforma Çalışanları Taşımaya Başlanıyor

Buna rağmen Rum tarafı dün de geri adım atmadı. ABD’li şirketin doğalgaz arama platformunda görev yapacak olan ekibi Limasol’dan platforma taşıyacak olan Bell 412 model helikopter Rum Kesimi’ne indi. Helikopterin her gün 30 kişilik ekibi platforma taşıyacağı, haftada 9-10 sefer yapacağı açıklandı.

Donanma Teyakkuzda

Gelişmeler üzerine platformu günlerdir uzaktan kontrol eden Türk donanması teyakkuza geçti. Türk savaş gemileri İsrail ile Rum Kesimi arasındaki bölgeye doğru ilerleyişini sürdürdü. İki Türk firkateyni İsrail karasularına askeri tatbikatlar dışında ilk kez 80 kilometreye kadar yaklaştı.

İsrail Heronları Bölgede

İsrail de insansız istihbarat uçakları Heron’larını bölgeye gönderdi. Rum donanmasında da alarm verildi, izinler kaldırıldı. KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Rumların petrol-doğalgaz arama konusundaki girişimleriyle ilgili Türk tarafının hassasiyetini Avrupa Birliği’ne (AB) aktardı.
TRT





Bir 'Üçüncü Dünya Savaşı senaryosu'nu konuşmak!
Selçuk Salih Caydi
1 EKIM 2011

2009'un daha ikinci haftasında Reuters ajansı abonelerine pek de dikkat çekmeyen bir haber geçti. Konu, ABD'den İsrail'e yapılan büyük ölçekli silah ve mühimmat sevkiyatıydı. Olayın bir haber değerinin olmasının nedeni, sevkedilen silah miktarının olağanüstü miktarda olmasıydı ve bu konulardan anlayan uzmanlar tarafından da "olağanüstü" diye nitelenmesiydi. 3.000 ton silah ve mühimmatın İsrail'e taşınması için Pentagon, bir Yunan deniz taşıma firmasıyla anlaşmıştı (Aralık ayında da 2.600 ton silah ve mühümmat İsrail'e gönderilmişti) ve malzeme, Yunanistan'daki Astakos limanına getirilip, oradan Yunan gemileriyle, İsrail'in Ashdot limanına taşındı.
2009 yılı bize başka birşey daha hatırlatıyor. WikiLeaks belgelerinde İsrailli yöneticiler o yıl Türkiye'yi, "Batı'nın kaybettiği İslami devlet" olarak tarif ediliyorlardı. Yani Türkiye, şaka-maka "karşı taraf"tan sayılmanın eşiğinde bir yer olarak tarif edilmiş oluyordu, çünkü burada Kanadalı ekonomi profesörü Michael Chossudovsky'nin "Üçüncü Dünya Savaşı Senaryosu"nu konuşacağız. Globalleşme karşıtı kuşkucu Chossudovsky'nin yeni çıkan e-kitabıyla birlikte eski makalelerini de okuduğumuzda, "atom silahlarının da kullanılacağı" bir savaşın, bir dizi İslam ülkesine karşı adım adım "başlatıldığı" iddiasını ve bunun ilginç argümanlarını görüyoruz.
Tabii konu sonuçta, akıllı bir komplo teorisi gibi de okunabilir. Ama profesörün yazdıklarından derlediğimiz senaryoyu -farklı bir perspektif olması nedeniyle- sizlerle paylaşmanın doğru olacağını düşünüyoruz, zira bir Türk atasözü şöyle der: Korkulu rüya görmektense uyanık kalmak hayırlıdır...

2009 başında İsrail'e gönderilen mühimmat, sadece çokluğuyla dikkat çekmiyor, içeriğiyle de dikkat çekiyor. "Normal mühimmat" diye deklere edilen silahların arasında mutlaka çok "özel" silahların olması gerektiğini anlatan Chossudovsky, burada bazı örnekler veriyor. İsrail ordusu, daha 2008 Kasım ayında ABD'den, GBU-39 tipi beton delici (bunker buster) roketler almıştı. Bu silahların/roketlerin her biri, 130 kilogram. İsrail bunlardan bin adet aldığına göre, hepsinin ağırlığı 130 ton demektir. Peki 3.000 tonluk silahlar ne olabilir? İşte burada duralım...
İsrail GBU-39 tipi roketleri Gazze saldırısında kullandı. İki metre kalınlığındaki betonu delebilen bu silahların bir de "büyük" versiyonu var. Burada fazla ayrıntıya girmeyeceğiz ama şu kadarını söylemekte yarar var. Chossudovsky, İsrail'in ABD'den uranyum kaplama başlığa sahip GBU-28'lerden aldığını söylüyor. Bu roketlerin her biri, başlığıyla birlikte 2.2 ton ağırlığında. Şu anda İsrail'in elinde, İran'daki tüm hedefleri vurabilecek kadar GBU-28 olduğu söyleniyor. Bu roketlerin bir ton ağırlığındaki başlıkları, yeraltındaki tüm hedefleri rahatlıkla vurabilecek kapasitede. GBU-28, beş metre kalınlığındaki özel çelik-betonu delip patlıyor. Bu silahlar ilk kez 1991'de Irak-İran savaşında İran'a karşı kullanılmış.
İlginç olan, bu silahların ABD senatosu tarafından karara bağlanması gerektiği. GBU-39'ların böyle bir prosedür sonucu İsrail'e verildiği biliniyor, ama GBU-28'ler hakkında bir senatodan karar çıkmamış. Chossudovsky, geçtiğimiz yıllarda buna benzer detaylı araştırmalar yapıp yayınladı. Bu araştırmalardan biri de, Libya'ya askeri saldırıydı. İddiasına göre ABD'nin savaş planlarında Libya 20 yıldır yer tutuyor ve Libya'ya saldırı planları yeni değil. Yazarın iddiasına göre ABD, Clinton döneminden beri Libya'ya -nükleer silahların da kullanılabileceği- bir savaş planlıyor (yani savaş planlarına sahip). Bu tek tek planların varlığı ve kısmen uygulandığı vaki. Büyük ordular, başka/komşu ülkelere karşı kullanılabilecek savaş planları yaparlar, Amerikan Ordusu en büyük ordu (ve ABD, sistemin en merkez ülkesi) olarak, Libya'ya (hatta belki Türkiye'ye) karşı kullanabileceği planlar yapmıştır. Ama Chossudovsky'nin yazdıklarından çok daha fazlası çıkıyor. Yazar ABD'nin "Beş yıllık savaş" planıyla (veya planlarıyla) adım adım global bir savaş başlattığını/yürüttüğünü iddia ediyor ve bu savaşın adımlarını da anlatıyor -hatta buna karşı nasıl bir "Dünya Barış Hareketi" kurulabileceğinden bile bahsediyor. Uyarının ciddiye alınması gerektiğini söyleyelim.
Yazar yeni e-kitabında, başka bir noktaya dikkat çekiyor: Nükleer enerji lobisi...
Fukushima'daki atom reaktörünün adeta küçük bir atom bombası etkisi yaptığına dikkat çekerek, "smart bomb" denen mini nükleer silahlardan ve bu silahların, atom reaktörü inşa eden aynı lobi tarafından üretildiğinden bahsediyor. Nükleer enerjinin -neoliberal dönemde- özelleştirilmesine bakarak, yazarın şu sözüne burada kocaman hak veriyoruz: "Atom enerjisi, normal ekonomik aktivite/girişim sayılamaz." (Bkz.: Michael Chossudovsky, "Towards a World War III Scenario")
Chossudovsky, nükleer silah ticaretine dikkat çekiyor. Yazılarından birinde, Libya'ya karşı yapılan NATO operasyonunda kullanılan B-2 Spirit hayalet uçaklarının, her biri bir Fukushima "üretebilecek" boyuttaki nükleer silah taşıyabilecek uçaklar olduğunu söylüyor. Üstelik bu uçakların, Amerika'daki Whiteman üssünden komuta edildiklerini, bu üssün, Amerikan atom roketlerinin de komuta merkezi olduğunu söylüyor. Yazar kitabının dördüncü bölümünde dünya savaşı senaryosunu anlatıyor. ABD'nin ekonomik nedenlerle ve petrol için savaşacağı ihtimali esas alınırsa Chossudovsky, savaşın yeniden "Kötüye karşı insani savaş!" formatında devam edeceği ve savaş listesindeki ülkelerin de sırasıyla Libya, Suriye, Lübnan, Somali, Sudan ve İran olacağı tahmininde bulunuyor. İran'a karşı savaşın ertelenmek zorunda kalındığından bahseden yazar, İran'ın nükleer silahlara sahip olabileceği ihtimalinin, saldırıyı önlediğini tahmin ediyor...
(yazı devam edecek)
http://konstantiniye.blogspot.com/

Çin'den ABD'ye uyarı: Ticari savaş çıkar
4 EKİM 2011
Çin, ABD'nin para birimlerinin değerini kasten düşük tuttuğuna inandığı ülkelere yaptırım uygulamaya yönelik yasa tasarısına tepki gösterdi.

ABD Senatosunun dün görüşme programına almaya karar verdiği yasa tasarısı, Washington’un, başta Pekin olmak üzere ticari avantaj sağlamak için para birimlerinin değerini düşük tuttuğuna inandığı ülkelere karşı ticari yaptırımlarının önünü açıyor.
Tasarı günler sürebilecek tartışmalardan sonra yeniden oya sunulacak.
Kabul edilmesi halinde Temsilciler Meclisi'ne, orada da onaylanırsa yasalaşması için ABD Başkanı Barack Obama'nın imzasına sunulacak.
Çin Dışişleri Bakanlığı bunun iki ülke arasında "ticari savaşın önünü açabileceği" uyarısında bulundu ve Washington'dan "korumacı politikalar" diye tanımladığı bu önlemlerden vazgeçmesini istedi.
Çinli bir hükümet yetkilisi de yasanın onaylanması halinde uluslararası ortamda kabul görmüş kuralların ihlal edilmiş olacağını öne sürdü.
BBC Pekin muhabiri Michael Bristow, ABD tasarısının açık açık Çin'den bahsetmediğini ancak asıl hedefin Pekin olduğu konusunda fazla kuşku bulunmadığını belirtti.
Çin Dışişleri Bakanlığı'nın tepki göstermesinin yanı sıra Çin Ticaret Bakanlığı da yasa tasarısının adil olmadığını savundu.
ABD'de bir çok politikacı ve iş çevreleri, Çin'in para birimi yuan'ın değerini kasten düşük tuttuğunu iddia ediyordu.
Düşük yuan, Çin'in ihraç mallarının daha ucuz olması anlamına geliyor.
Döviz kurlarında düşük fiyattan el değiştiren yuan, Çin'in ithal ettiği ürünlerin fiyatlarının artmasına neden oluyor.
Tasarıya destek verenler, ABD'nin Çin'le ticari açığının bu sebepten çok büyük olduğunu söylüyor.
Çin'in para birimi politikalarının istihdam piyasasını da etkilediğini savunanlar yok değil.
Bu görüşe karşı çıkan Çinliler ise Amerika'nın işsizlik oranlarının yüksek olması gibi mevcut ekonomik sorunlarının Washington'ın izlediği yanlış politikalardan kaynaklandığını savunuyor.
BBC

İran’ın kuru gürültüyü artırması tehlike alametidir
Trita Parsi
5 Ekim 2011

Arap Baharı İran’ın bölgedeki yumuşak güç kullanma yeteneğini azalttı. İvme, İran yerine Arap sokaklarını cezp etmek adına İran’ın oyun metninden sayfalar aşırma sıkıntısı olmayan Türkiye’ye kaydı.

Dünya İran’ın kuru gürültülerine alıştı. Fakat Amiral Habibullah Sayari’nin geçen hafta ABD kıyılarına İran donanma gemileri gönderme çağrısı İran standartlarına göre bile müstesnadır. Pentagon, İran savaş gemilerinin Amerika kıyılarına kısa bir süre zarfında ulaşamayacağını biliyor elbette. Beyaz Saray sözcüsü Jay Carney “İran’ın donanma kabiliyetlerine bakınca, bu beyanatları ciddiye almıyoruz” dedi. İranlı amiral havlayabilir fakat ısırabilecek durumda da değil.

Fakat İranlı liderlerin söylemlerindeki endazesizlik, bölgeyi halen sarsmakta olan ayaklanmalar karşısında ülkenin yaşadığı yönelim bozukluğu hakkında bize bazı şeyler fısıldamaktadır. Obama’nın Beyaz Saray’a yerleşmesi üzerinden geçen üç yıl sonra Amerika ve İran’ın tehlikeli bir şekilde karşılaşmaya yakın olduğunu da söylemektedir bize.

İran, bölgesel devinimini kaybetmiş bir ülkedir. Tahran, George W. Bush yönetimi döneminde Amerika’nın Ortadoğu’da yaptığı birçok yanlıştan nüfuz alanını genişletmek ve çöküşteki ABD’nin geride bıraktığı boşluğu doldurmak suretiyle zekice yararlandı. İran’ın mağlup edemediği düşmanları Amerikan ordusu ezip geçti ve Amerika’nın bölgesel konumundaki düşüş sayesinde kendi başına ulaşamadığı mevki İran’ın kucağına düştü.

Fakat Amerika’nın yanlış adımlarının üstünde yükselmek İran’ı çok da ileriye götürmeyecektir. Hileli 2009 cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra kendi halkını yabanice ezmesinden ve Arap halklarının diktatörlerle karşı ayaklanmasından sonra Tahran stratejik yön duygusunu kaybetti.

İslam Cumhuriyeti’nin Arap Baharını öngörmüş olmasına ve alkışlamasına rağmen protesto gösterilerinde Amerikan karşıtlığının görülmeyişi onu yine de şaşırttı. Arap göstericileri arasında öfkelerini Amerika’ya yöneltme iştahının olmayışı yüzünden Arap hüsranını sömürmekte büyük zorlukla karşılaştı hassaten de İran yönetimi komşu ülkelerde göstericilerin talep ettiği türden değişimleri benimseme niyetinde olmadığı için.

Arap Baharı İran’ın bölgedeki yumuşak güç kullanma yeteneğini azalttı. İvme, İran yerine Arap sokaklarını cezp etmek adına İran’ın oyun metninden sayfalar aşırmak gibi bir sıkıntısı olmayan Türkiye’ye kaydı.

Bir devletin gücü azaldığında yeisi de artıyor. Beyanatları hesaplı olmaktan ziyâde daha saldırgan oluyor ve hareketlerine yön veren, korku oluyor. İran tam da bunu tecrübe ediyor; bunun sebepleri arasında bölgesel gelişmeler yer alsa da devletin 2009 seçimlerinden sonraki iç zayıflıkları daha bir etkili olmuştur.

Amerikan topraklarının İran askeri tehdidi altında olduğunu düşünmek abes olsa da Tahran’ın yön bozukluğu ABD-İran karşılaşması riskini azaltmamıştır. Doğrusu, Amerikan askeri liderliğinin Basra Körfezi’nde kazayla başlayacak bir çatışmanın denetim dışına çıkabileceği kaygısını dile getirmesini üç önemli etken izah edebilir.

İlki, Amerika’nın azalan nüfuzunun bölgede doldurulması gereken bir güç boşluğu bırakmış olmasıdır. Netice olarak bu konum uğruna başlayan yarış ve yeni bir bölgesel kıdem düzeninin oluşturulması jeopolitik hengâmeye yol açtı.

İkincisi, bu hengâme, bölgesel güçlerin çoğunun sıradışı iç siyasi zaaflar yaşadıkları bir zamana denk geldi. Etkin dış politika yürütme kabiliyeti, iç bölünmeler yüzünden feda edildi. Önemli stratejik meseleler hakkındaki kararlar jeopolitik hesaplar çerçevesinde değil iç siyaset ekseninde alınıyor gitgide.

Çöküşün eşiğindeki bu devlet idaresi İsrail’de açıkça görülür haldedir. Benjamin Netanyahu hükümeti kırılgan koalisyonun devamı lehine dış politikadaki hareket kabiliyetini sınırlandırmayı tercih etti. İsrail’in uzun vadeli çıkarları pahasına koalisyonun ömrünü uzatmak için orantısız dış politika riskleri üstlenildi.

Mısır, Irak ve Suriye farklı şekillerde ve farklı nedenlerden dolayı siyasi istikrarsızlıktan muzdaripler. S. Arabistan protestocuları satın almayı başarsa da birkaç yıl içerisinde bir Suudi Baharının kıvılcımını çakacak bir halef kriziyle yüz yüze gelecek.

İran’da seçkinler arasındaki siyasi yamyamlık yeni bir noktaya tırmandı. Sert söylemin ötesine geçip İran maceracılığına yol açacak diye bir şey yok bunda ama devleti felç etti ve değişen stratejik muhitteki hareket kabiliyetini zayıflattı. ABD’yle ilişkileri gibi hayati meseleler söz konusu olduğunda durum yine tam da budur.

Üçüncüsü, bu felç hali, tarafların şartları konuşmadığı bir muhitte çok daha tehlikeli olmaktadır. Devlet idaresinin çökmesine ve tehlikeli olabilecek kuru gürültülerinin artmasına yol açtı bu. Küçük bir kıvılcım yangına neden olabilir.

Amerikan askeri liderliği haklı olarak bu duruma üzülüyor. Genelkurmay Başkanı Amiral Michael G. Mullen, ABD ve İran arasında iletişim yokluğunu başlıca kaygı meselesi olarak defalarca yineledi son haftalarda. “İran’la konuşmuyoruz; bu yüzden birbirimizi anlamıyoruz; bir şey vuku bulursa, doğru anlamayacağımız kesindir” dedi geçen ay. Mullen, iletişim yokluğunun yanlış hesapların tohumunu ektiğini savundu. Yanlış hesaplar ise genelde tehlikeli tırmanmaya yol açar.

İran’ın kuru gürültüleri arttığına göre Mullen’in teşhisi tam olarak doğru. İranlılarla konuşmak, bu tehlikeli havayı yaratan temel meselelerin çözülmesini garantilemez. Fakat havlama esnasında kazayla ısırılma hadisesinin önüne geçmeye yarayabilir.

Kaynak: Los Angeles Times
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı
Kaynak: dunyabulteni.com

Washington-Tahran gerilimi tırmanıyor
13 EKİM 2011

ABD Başkanı Barack Obama, "Amerika Birleşik Devletleri'nin elinde, İran'ın tehlikeli ve sakınmasızca hareket ettiğini dünyaya gösterecek kanıtlar bulunduğunu" söyledi.

İran yönetimi içindeki bazı isimlerin suikast planından haberdar olduklarını savunan Barack Obama, "bu kişilerden hesap sorulmasını" istedi.

Obama, suikast planıyla ilgili olarak suçlanan İranlı Amerikan vatandaşı Mansur Erbabsiyar'ın "İran yönetimi içindeki kişilerden para ve emir aldığını" belirtti.

"Elimizde güçlü kanıtlar olmasaydı Tahran'a böylesi bir suçlama yöneltmezdik" diyen Başkan Obama, Washington'un, bu olaya verilecek yanıt konusunda tüm seçeneklerini değerlendirdiğini söyledi.

ABD, müttefiklerinden, İran'ın uluslararası sahnede daha da soyutlanmasını istiyor.

İran, söz konusu Suudi Arabistan diplomatına yönelik bir suikast planı bulunduğu yolundaki haberleri "asılsız" diye nitelemişti.

Geçtiğimiz günlerde ABD Adalet Bakanı Eric Holder, İran'ın Suudi Arabistan büyükelçisini ABD topraklarında öldürme planını çökerttiklerini açıklamıştı.

İran Meclis Başkanı Ali Larijani, dün, ABD'nin suçlamasını ''kaba, çocukca ve amatörce'' diyerek reddetmiş ve Washington'un bu iddiayı ortaya atarak dikkatleri Orta Doğu'da yaşadığı sorunlardan başka yöne çevirmeye çalıştığını belirtmişti.

BBC'nin Washington muhabiri Kim Ghattas, Amerikan yönetiminden kaynaklanan iddiaların kısman kuşkuyla karşılandığını, zira İran devrim muhafızlarının Amerikan topraklarında niçin böylesine beceriksizce bir saldırı planlıyor olabileceklerinin anlaşılamadığını belirtiyor.
BBC

Daily Mail: 2018 yılına kadar AB ülkeleri yeni bir dünya savaşına girişebililir"



İngiliz Daily Mail Gazetesi, 2018 yılına kadar Avrupa ülkelerinin yeni bir dünya savaşına girişebileceğini öne sürdü.

Dominic Sandbrook imzalı haberde, Almanya Başbakanı Angela Merkel'in hafta içinde yaptığı açıklamada yer alan “Kimse Avrupa'ya bir yarım yüzyıl daha barışın hâkim olacağına inanmamalı... Eğer Euro çökerse, Avrupa da çöker. Bu olmamalı” şeklindeki sözlerinden yola çıkarak önümüzdeki 7 yıl içerisinde kıta genelinde yaşanabilecek olası felaket senaryoları irdelendi.

Senaryo, Avrupa Birliği ülkelerinin “Euro'yu kurtarma” girişimlerinin gelecek 20 ay içerisinde bir kez daha başarısız olmasıyla başlıyor.

2012 başlarında Yunanistan Parlamentosu'nun öfkeli vatandaşlar tarafından işgali ve tüm ülkeye yayılan sokak olayları nedeniyle Fransa ve Almanya, Atina yönetimine yardım etmek için 5 bin barış gücü gönderecek.

Yaz aylarına doğru bu kez İtalya'da benzer olaylar patlak verecek. İtalya'yı Almanya, İrlanda ve İngiltere takip edecek.

Irkçılık artacak Rusya yayılacak

Bozulan ekonomiler, işsizliğin ve sosyal kargaşanın giderek yayılmasına yol açarken, kıta genelinde ırkçılık ve yabancı düşmanlığı da güç kazanacak. Göçmenlere yönelik saldırılar artacak. Ekonomik krizin en büyük darbesini 2014'te Letonya alırken, “imparatorluk” günlerine dönmenin hayalini kuran Rusya Lideri Vladimir Putin, Letonya'daki Rusları korumak adına bu ülkeyi işgal edecek. Letonya'yı 2016'da Estonya, Litvanya, Belarus ve Moldova izleyecek.

FRANSA İNGİLTERE'YE SALDIRACAK

ABD'nin 2. Dünya Savaşı öncesinde olduğu gibi kendini izole etmesiyle yalnız kalan İngiltere, AB'den çekilme kararı alınca, Rusya'dan güç alan Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy askerlerini harekete geçirecek. Ve böylece Merkel'in 7 yıl önce yaptığı uyarı gerçekleşmiş olacak.
Kaynak: Habertürk

İsrail kıştan önce İran’ı vurma hazırlığında
02.11.2011

İsrail, İran’a karşı tehditlerini artırdı, bölgede tansiyon artıyor

Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun, 8 Kasım’da açıklayacağı İran raporu öncesinde bölgede tansiyon artıyor. Basına sızan raporda “Tahran’ın nükleer programının atom bombası yapmaya yönelik” olduğuna dair sağlam kanıtların bulunduğu belirtiliyor. Buna bağlı olarak İsrail’in, İran’ın nükleer tesislerini vuracağına ilişkin işaretler artıyor. Haaretz gazetesi, Başbakan Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Ehud Barak’ın İran’a saldırı için son olarak Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman’ı ikna ettiğini yazdı. Aynı gün İsrail ordusundan iki tatbikat haberi geldi.

‘İt dalaşı’ provası

Önce İsrail ordusunun ülkenin orta kesimlerindeki Palmaçim üssünde balistik füze denemesi yaptığı açıklandı. Ordu yetkilileri, ‘roket itici sisteminin’ başarıyla denendiğini açıkladı. İsrail, nükleer savaş başlığı taşıyabildiği sanılan Eriha füzelerine sahip. Ancak bu füzelerin menzili 500 kilometre. İsrail ile İran arasında ise 1200 kilometre var. İsrail’in dünkü testte, menzili İran’a ulaşabilen ve nükleer başlık taşıyabilen bir Jericho füzesi denediği öne sürüldü.

İsrail savaş uçaklarının da İtalya’daki bir NATO hava üssünde, kapsamlı ve uzun menzilli saldırı tatbikatları yaptığı açıklandı. Haaretz’e göre, önceki hafta pazar günü İsrail uçakları İtalya’ya ait Sardunya Adası’ndaki Decimomannu Üssü’ne indi. İsrail uçakları, beş gün boyunca burada İtalyan Hava Kuvvetleri’ne ait Eurojet avcı uçakları, Alman Hava Kuvvetleri’nin Tornado av-bombardıman uçakları ve Hollanda Hava Kuvvetleri’nin F-16 avcı uçaklarıyla “it dalaşı” tatbikatları gerçekleştirdi. Üste bulunan gelişkin inceleme sistemleriyle, pilotların ayrı ayrı performansları analiz edilip değerlendirildi. Tatbikata saldırı uçaklarının yanısıra havada yakıt ikmali, gözetleme ve komuta kontrol uçakları gibi uzun menzilli bir saldırı görev alabilecek 6 tür filo katıldı. Normalde, 2 hafta süren bu tip bir uzun menzilli tatbikatın erken bitirilmesi, İsrail’in bir hava saldırısına girişeceği iddialarını güçlendirdi. Batılı uzmanlara göre, İsrail’in İran’a kış aylarında saldırması, yoğun bulutlar nedeniyle neredeyse imkansız.

‘İran dünya düzenine tehdit’

İsrail Dışişleri Bakanı Lieberman, “İran’ın dünya düzenine en büyük ve ciddi tehdidi oluşturduğunu söyledi” ve uluslararası kamuoyunun Tahran rejimine karşı harekete geçmesini umduğunu belirtti. İsrailli bakan, uluslararası kamuoyunun İran’a yönelik yaptırımları artırmasını, İran Merkez Bankası’na ve Tahran rejiminin petrol ticaretine yönelik kısıtlamaların artması gerektiğini belirtti.

‘Saldırırlarsa ağır bir bedel öderler’

İsrail’in tehditlerine Tahran’dan yanıt geldi. İran Genelkurmay Başkanı Hasan Firuzebadi, “ABD’li yetkililer şunu bilmeliler ki siyonist rejimin İran’a yapacağı bir askeri saldırı sonrasında hem Amerika hem de siyonistler ağır bir bedel ödemek zorunda kalacaklar” dedi. İran yönetimi nükleer santrallar çevresindeki güvenlik önlemlerini sıkılaştırdı, tesislerin çevresine uçaksavarlar yerleştirildi.
Vatan

''ABD için en Büyük Tehdit İran''
04 Kasım 2011
ABD'li üst düzey bir askeri yetkili, İran'ın Ortadoğu'da ABD için en büyük tehdit olduğunu açıkladı.

Adının açıklanmasını istemeyen askeri yetkili, İran'ın El Kaide terör örgütünden bile daha büyük bir tehdit olduğunu ifade ederek, ''El Kaide'nin gücü azaldı ancak yok olmadı. ABD ve müttefikleri için en büyük tehdit şu anda İran'dır''dedi.
Washington'da katıldığı forumda konuşan yetkili, İran'ın bir çatışmayı kışkırtmak istemediğine inandığını, bununla birlikte İran'ın nükleer silah yapıp yapmamaya karar vermediğini söyledi.
Batılı diplomatlar, önümüzdeki hafta Birleşmiş Milletler'in gözlemcisi olan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın İran'ın nükleer araştırmalarının kanıtlarını içeren bir rapor açıklamasının beklendiğini kaydettiler.
TRT

İran-İsrail Arasındaki Gerilim Tırmanıyor
05 Kasım 2011
İran'ın nükleer silah üretimine başlamasının an meselesi olduğuna inanan İsrail, savaş tatbikatı yapıyor, Tahran'dan ise meydan okuyan açıklamalar geliyor. Şimdi bütün gözler, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun, 8 Kasım'da açıklayacağı İran raporunda...

Ortadoğu'da bir kez daha soğuk rüzgarlar esiyor.
Kritik tarih 8 Kasım...

Zira bu tarihte Uluslarası Atom Enerjisi Kurumu İran'ın nükleer faaliyetlerine ilişkin raporunu açıklayacak.
İsrail istihbarat servisi MOSSAD'ın ele geçirdiği rapora göre, İran'ın nükleer silah üretmesi an meselesi...

İsrail hükümeti, ordunun "önleyici saldırı doktrini" çerçevesinde İran'daki nükleer santralleri vurmasına yeşil ışık yaktı.

Buna bir de Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in beklenmedik çıkışı eklenince bölgede tansiyon iyice yükseldi.

Peres, İran'ı nükleer silahlanmadan vazgeçirmek için askeri operasyonun kapıda olduğunu söyledi.

İran'ı hedef almak için üretilen bin 200 kilometre menzilli ve nükleer başlık taşıyabilen Eriha füzelerinin test atışları gerçekleştirildi.

İsrail ordusu İtalya hava sahasında dev uçak filosuyla tatbikat yaptı.

İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri'nin de İran'a muhtemel saldırısında İsrail'i destekleyeceği belirtiliyor.

İran'da ise Tahran'daki Amerikan Büyükelçiliği'nin basılmasının 32'nci yıl dönünümünde eski elçilik binası önünde toplanan binlerce kişi İsrail ile Amerika'ya ölüm sloganları attı ve her iki ülkenin bayraklarını ateşe verdi.
TRT

İsrail'in niyeti kötü
06.11.2011

İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Tahran'ın nükleer programıyla ilgili Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) raporunun yayınlanması öncesinde, İran'a yönelik bir operasyonun "giderek daha muhtemel göründüğünü" söyledi.

Peres, özel bir İsrail televizyon kanalına yaptığı açıklamada, "İran'ı izleyen birçok ülkenin istihbarat servisleri endişeleniyor ve yöneticilerini İran'ın bir atom silahı elde etmeye hazır olduğu yönünde uyarıyor.

Yükümlülüklerini yerine getirmeleri için bu ülkelere bakmak gerek. Yapılması gereken bu ve uzun bir seçenek listesi var" diye konuştu.

UAEK'nin salı günü yayımlanması beklenen raporu öncesinde İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman da raporun tüm şüphelerin ötesinde İran'ın nükleer programının askeri hedeflerini ortaya koymasını umduğunu belirterek, İran'a karşı yeni bir dizi uluslararası ambargo uygulanmasını beklediğini söyledi.

İsrail'in Haaretz gazetesi de UAEK raporunun İsrail hükümeti üzerinde "karar almayı sağlayıcı bir etki" yaratacağını yazdı.

İsrail medyasına sızan haberlere göre, İran'ın nükleer tesislerine yönelik önleyici bir operasyon düzenlenmesi fikri giderek daha çok konuşulurken, bu konu Binyamin Netanyahu kabinesinde görüş ayrılığı yaratıyor.
sabah

"ABD, İran'ın kapasitesinden korkuyor"
07.11.2011


İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Batı ve İsrail ile yarışabildiği için ABD'nin, İran'ın büyüyen askeri gücünden korktuğunu söyledi.

Mısır'da yayımlanan El Ekber gazetesiyle mülakat yapan Ahmedinejad, ABD ve İsrail'in Tahran'a karşı takındığı katı tutumla ilgili olarak Washington'u, İran'ı itibarsızlaştırmaya ve Suudi Arabistan ile ihtilaf tohumları ekmeye çalışmakla suçladı.

İran'ın bölgedeki herhangi bir ülkeden askeri kapasite olarak farklı olduğunu ileri süren Ahmedinejad, ülkesinin askeri kapasite ve ilerlemesini artırmaya devam ettiğini, İsrail ve Batı ile özellikle de ABD ile yarışabilecek durumda olduğunu kaydetti.

"ABD, İran'ın kapasitesinden korkuyor" diyen Ahmedinejad, İran'ın kendine yönelik bir harekete izin vermeyeceğini ifade etti.

İran'ın nükleer bombaya sahip olmadığını yineleyen Ahmedinejad, İsrail'in sonunun kaçınılmaz olduğu yönündeki daha önceki açıklamalarını da tekrar etti. İsrail'in 300 kadar nükleer savaş başlığı olduğunu söyleyen Ahmedinejad, İran'ın nükleer kapasitesinin ise barışçıl olduğunu vurguladı.
Liyakat Platformu Avcılar

BM: İran nükleer silah 'denemesi' yapıyor
8 KASIM 2011

İran'ın nükleer çalışmalarıyla ilgili Birleşmiş Milletler raporunda İran'ın "nükleer patlayıcı geliştirmeyle alakalı denemeler yapmakta olduğuna dair verilere ulaşıldığı" belirtildi.
BM'nin Atom Enerjisi Kurumu tarafından hazırlanan raporda İran'ın yürüttüğü çalışmalar arasından yer alan bilgisayar modellemelerinin amacının "yalnızca nükleer bombayı harekete geçirecek sistemler geliştirmek" olabileceği söylendi.

Raporda İran'ın nükleer çalışmalarının bir kısmının sivil kullanım amacıyla yapılsa da yürütülen nükleer faaliyetin bir bölümünün nükleer silah üretimiyle alakalı olabileceği belirtildi.
Merakla beklenen raporda İran'ın nükleer silah geliştirmekte olduğu açıkça söylenmese de uzmanlar Atom Enerjisi Kurumu'nun İran'ın nükleer çalışmaları hakkında şimdiye kadarki en sert ifadeleri kullanmış olduğunu belirttiler.
Atom Enerjisi Kurumu tarafından BM Güvenlik Konseyi üyelerine sunulan raporun on üç sayfadan oluşan ek bölümünde Tahran merkezli nükleer çalışmalar konusunda toplanan istihbarat ve verilere yer verildi.

Raporda sunulan bulgular arasında İran'ın nükleer silah yapımıyla ilgili olabilecek birçok yan alanda çalışmalara yürüttüğü de var.

AP'nin haberine göre BM raporunda, Tahran'ın füzelere savaş başlığı yerleştirme konusunda çalışmalar yürütmekte olduğu da belirtildi.
BBC

ÖNCE YALVARMA İLE BAŞLAR…
Bülent ESİNOĞLU
08.11.2011
AKP hükümetinin AB’ye girme sevdalarının zirve yaptığı günlerdi. Erdoğan Ankara Kızılay Meydanında, Gökçek’in yağcılığında bir kutlama mitingi yapmıştı. Batı’dan aldığını Türkiye’ye satan, işbirlikçi holding takımının gazete ve televizyonları, bas bas bağırıyordu. AB’YE KARŞI OLANLAR “HAİN” olarak İLAN EDİLMİŞTİ. Batı tekellerinin has adamı Kemal Derviş, Türkiye AB’ye tam üye olamasa bile Euro’ya girsin diye zorluyordu.
Aklı hâkim kılmaya çalışan, bir avuç aydın ve partiler içinde, bir tek İşçi Partisi “Ne AB ne ABD tam bağımsız Türkiye” diye sesini duyurmaya çalışıyordu.
Çok değil aradan 6-7 yıl geçti. Gerçekler su yüzüne çıkmaya başladı. BATI EKONOMİSİ BATAK İÇİNDEYDİ. Bu bataktan çıkabilmesi için DOĞU’NUN YERALTI ve YERÜSTÜ KAYNAKLARINA ZOR İLE SAHİP OLMAKTAN başka çıkışı kalmamıştı.
AB ve ABD dostumuz değil gerçek düşmanımızdı.
Ve RAHMİ KOÇ İTİRAF ETTİ. “İyi ki AB’ye GİRMEMİŞİZ.”

Eğer bugün PKK diye bir sorunumuz varsa, bu BATI’NIn Doğu’ya ilerlemesi için DOĞU’DA YARATTIĞI bir SORUNDUR.

Avrupa meselesini biraz daha netleştirirsek; Avrupa Amerika’dan farklı olarak, sorunlarını hemen savaşla değil de, önce anlaşmalar yolu ile çözme taraflısı olma yolundadır. Çözemediği takdirde, Amerika ile birlikte savaşmaktan ve Doğu’ya ilerlemekten yanadır. Yanadır, yana olmasına da, yanı başında Rusya gibi bir dev vardır. Avrupalıların sorunlarının çözümünde, ister istemez, Rusya bir etken olarak durmaktadır. Enerji ve güvenlik sorunları açısından, Rusya’ya bir anlamda bağımlılığı vardır.
Avrupa şimdi bu süreci yaşamaktadır. Rusya ile uzlaşmadan, ya da hesaplaşmadan Batı’nın ilerlemesi imkânsızdır.
IMF Başkanı Christine Lagarde, üç günlük bir “YALVARMA ZİYARETİ” için Rusya’ya gitti. Rusya’dan IMF’ye daha fazla mali destek (petrol ve doğalgaz) isteyecek.
Lagarde ilk ziyaretini Rusya’ya yapmakla, aslında ziyaretini BİRİCS ülkelerine yapmış oldu. Arkasından ÇİN’E GİDECEK.
Çin ise, Avrupa’nın bu bataktan çıkması için her şeyi yapmaya dünden hazır. Ama bir tek şartı var. BATI’NIN ÇİN’İN İÇ İŞLERİNE KARIŞMAMASI.
Batının da yapamayacağı tek iş de bu zaten. Batı’nın varlık nedeni, Doğunun iç işlerini karıştırarak yol almaktır.
Ama Çin gene de Avrupa’ya gereken yardımı yapacaktır.
Anlayacağımız, Batı ile Doğu’nun hem savaş, hem de uzlaşma dönemlerini birlikte yaşadığı bir SÜRECİN SONUNA DOĞRU YAKLAŞIYORUZ.
Hem savaş çok yakın, hem uzlaşma çok yakın.

ÇİN Hükümetinin ELİNDE DÖRT TRİLYON AMERİKAN KÂĞIDI VAR. Bu kâğıtları ya Avrupa’ya verecek, böylece ÇİN HALKININ EMEĞİNİ AVRUPA’YA DEVRETMİŞ olacak. Bunu yapmazsa, kâğıtları Amerika’ya geri vermesi gerekiyor. Amerika onların üzerine soğuk suyu çoktan içti. Çünkü Çin bu kâğıtlar ile Amerika’dan fabrika ve bunun gibi tesisler almaya kalkınca, AMERİKA OLMAZ DİYOR. Yani kâğıtların karşılığının olmadığı da böylece anlaşılıyor.
Çin bu duruma dünya barışı adına sesini çıkarmıyor. Barışı satın alıyor, AMERİKA’YA BARIŞ VERGİSİ ÖDÜYOR lafı buradan çıkıyor.
Çin’in Avrupa’nın bu yalvarışına cevap vermesi Avrupa’yı kurtarır mı?
BATININ SORUNLARI SADECE EKONOMİK DEĞİL.
Sınıflar arası dengesizlik, Batının geleceğini belirleyecek temel etkendir. Ekonomi bunu hızlandıracak bir husustur.
ordu millet

Suriye'de çözüm arayışı, İsrail'in saldırı hazırlığı
İbrahim Karagül
ibrahimkaragul@gmail.com
04 Kasım 2011

Suriye ile Arap Birliği arasındaki uzlaşma, uygulanabilir mi? S. Arabistan, Katar, İran arasında ne tür pazarlıklar yapıldı, henüz bilmiyoruz ama bu ülkelerin belirgin rol oynadığı bir uzlaşma zemini, daha doğrusu taahhüdü ilan edildi.

Arap Birliği kimliği ile Şam yönetimi arasında varılan uzlaşmaya göre, tanklar ve askeri birlikler yerleşim birimlerinden çekilecek, ölümlere son verilecek, rejim karşıtı ayaklanmanın başlamasından bu yana, yani yedi aydır gözaltına alınanlar, tutuklananlar serbest bırakılacak...

Tabii bu arada muhalifler silah bırakacak, çatışmaya son verilecek. Bir nevi ateşkes kararı, ardından da müzakere için zemin oluşturulması amaçlanmış. İlan edilen durum böyle. Muhalifler, uzlaşmaya yanaşmazsa da söz ülkeler onlar ikna edecek.

Bunlar nasıl olacak, nasıl gerçekleşecek, sorun böyle bir uzlaşmayla çözülebilecek kadar basit miydi, basitse bu kadar ölümde ısrar etmenin anlamı neydi, Şam yönetimi bugüne kadarki baskılara neden direndi, daha önce bu talepleri neden kabul etmedi...

Çözüm planına bu sorulardan bakılınca iki şey çıkıyor ortaya: Ya Şam yönetimi köşeye sıkıştı ve çaresiz ya da bu plan uygulanamayacak, zamana oynuyor. Hangisi gerçek elbette önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ama Suriye'nin, bu haliyle kalması elbette mümkün olmayacak.

Çözüm planına göre, muhaliflerle yönetim masaya oturacak, belki bir süre sonra bizzat Beşşar Esad onlarla görüşecek. Beklenti ve iyimserlik bu yönde. Ama Suriye gerçekleri buna izin verir mi? Muhaliflerin anlaşmadan hiç de memnun olmadığını söylemeye gerek bile yok.

Suudi Arabistan ve Katar'ın durumu belki çözüm planından çok daha tartışmaya açık. Suudi yönetimi, bugüne kadar keskin bir şekilde Baas karşıtı pozisyon aldı. İran'la bölgeye yayılan çekişmesi aslında Suriye'ye yönelik pozisyonunu da tanımlıyor. İran-Suud çatışmasının Irak'ta, Suriye'de, Yemen'de, Lübnan'da ne kadar sertleştiğine hemen her gün tanık oluyoruz.

Katar ise, Libya örneğinde olduğu gibi, bölgesel değişimde öncü ülke olma şeklinde bir rol tanımlaması yaptı. Gerçi bu tanımlamayı kendisinin yaptığına pek kimse inanmıyor. Böyle bir rol kendisine önerildi ve o da bunu kabullendi. Libya'ya asker gönderdiğini kendisi açıkladı. Körfez İşbirliği Konseyi çerçevesinde oluşturulan Arap gücünün merkezinde S. Arabistan ve Katar var. Bu gücü Yemen'de kullandılar.

Katar'ın, Libya'dan sonra Suriye'ye yoğunlaşması bekleniyordu. Adeta bölgesel seferberlik başlatılacaktı. Bir anda hava değişti. Katar ve S. Arabistan, İran'la çatışma haline sürüklenirken Tahran'la Suriye konusunda anlaşmış görüntü veriyor şimdi.

Bütün bunlar olurken, Suriye'de iç savaş biter mi, ölümler sona erer mi yoksa birkaç hafta içinde bu uzlaşma da silinip gider mi tartışmaları yapılırken, Suriye'de tansiyon düşürülürken İran yeniden merkeze alındı.

İsrail, Yunanistan ve Rum Kesimi ile yaptığı anlaşmalar çerçevesinde, İtalya hava sahalarını da kullanarak askeri manevralara başladı. Şimon Peres'in Rum Kesimi'ne yaptığı ziyareti bu çerçevede dikkatle değerlendirmek lazım. Aynı anda ABD ve Fransa'dan İran'a müdahale söylemleri yeniden devreye girdi. İsrail'in İran'a saldırı hazırlıklarına başladığı, aynı şekilde İngiltere'nin de saldırı hazırlıkları yaptığı haberleri servis edilir oldu.

Suriye'ye müdahale beklerken İran'a müdahale beklentisine yönlendirildik. Peki bir günde Suriye'yi gündemden düşürüp İran'ı nasıl gündeme aldılar? Bir hafta içinde Suriye ile uzlaşmaya varıp İran'ın nükleer tesislerine müdahaleye nasıl geçtiler? Yine birkaç gün içinde İsrail'in Gazze'ye saldırı hazırlıklarını yoğunlaştırdığını görüyoruz.

Burası Ortadoğu... Bölge ile ilgili karar vericilerle oyuncuları dikkatle ayrıştırmak lazım. Karar verildiği anda barış, karar değiştirildiği anda savaş ortamı oluşabiliyor. Katar ev S. Arabistan'ın, Arap Birliği üzerinden yürüttüğü süreç, birilerinin Suriye gündemini erteleyip İran'ı öne almasıyla mı gerçekleşti?

Galiba böyle oldu, birileri önceliği yeniden değiştirdi. Biz de takip ediyoruz... İran'ın yeniden hedef alınmasına ve Gazze'ye saldırı hazırlığına dikkat...
Yeni Şafak

"İsrail'in İran'ı vurduğu gün, Türkiye'de Suriye'yi vuracak"
15 Kasım 2011



Arap Basınındaki Savaş Senaryosu

Al-Quds Al Arabi, İsrail'in İran'a saldırısına eş zamanlı olarak Türkiye'nin Suriye'ye saldırdığı bir senaryo çizdi. Başka gazete de, Türkiye sınırındaki tampon bölgeye dikkat çekti.
Suriye ile ilgili gelişmelere geniş yer veren Arap medyası, Türkiye’nin Suriye sınırında "tampon bölgesi" oluşturmak üzere olduğunu iddia ederken Londra’da yayımlanan Al-Quds Al Arabi de, İsrail’in İran’a saldırısına eş zamanlı olarak Türkiye’nin Suriye’ye saldırdığı bir çatışma senaryosu çizdi.

Arap medyası ve analistler, Suriye ile ilgili yorumlarında bu ülkenin artan izolasyonunun bölgesel savaş olasılığını yarattığını öne sürüyorlar.

Merkezi Londra olan Al-Quds Al Arabi’nin tanınmış editörü Abdel Bari Atwan, Türkiye’nin, Suriye’ye yönelik bir saldırısının, İsrail’in, Suriye’nin en yakın müttefiki olan İran’a saldırısına denk düşeceği bir çatışma olasılığını dile getirdi.

Abdel Bari Atwan, "Türkiye ile sınırda tampon bölgeler kurulmasının, sorunun uluslar arası boyutunu kazanması sürecinin ilk aşaması olabileceği" savına da yer verdi.

İngiliz Telegraph gazetesine göre, başka Arap gazeteleri, ilk defa geçen yaz dile getirilen bir iddia tekrarlayarak "Türkiye’nin, mülteciler için güvenli bir bölge yaratmak amacıyla ordusuna Suriye ile sınırında ‘tampon bölgesi’ oluşturma emrini vermek üzere olduğu"nu öne sürdüler.

Bu arada, Al-Sharq Al-Awsat gazetesinin baş editörü Tarık Alhomayed de, Esad rejimi için geri sayım başladığını savundu.

Arap Birliği’nin Suriye ordusunu sivillere karşı şiddet uygulamama çağrısına dikkat çeken Alhomayed, "Acaba bu, Suriye ordusuna bir darbe çağrısı mıdır?" sorusunu sorarken de "Suriye ordusunun şimdi önemli bir konumda olduğu düşünülebilir" dedi.
aktifhaber

İngiltere, İran bankalarıyla ilişkiyi kesti
21 KASIM 2011

İngiltere, İran'la olan tüm mali ilişkilerini durduracağını açıkladı.
Maliye bakanı George Osborne tarafından yapılan açıklamada, söz konusu yaptırım kapsamında İran Merkez Bankası da dâhil olmak üzere herhangi bir İran bankasıyla ilişki kurulmasının engelleneceği bildirildi.

Maliye Bakanı Osborne'un açıklamasını takiben, yerel saatle saat 15.00'te (TSİ 17.00) İngiltere'deki tüm kredi ve finans kurumlarına İran'ın finans kuruluşlarıyla iş ilişkilerini ve para transferlerini durdurma çağrısı yapıldı.
İngiliz hükümetince açıklanan yeni mali yaptırım, İran'ın nükleer faaliyetlerine geçen hafta yayımlanan Birleşmiş Milletler raporunda Tahran hükümetinin nükleer silah geliştirmekte olduğu endişesine vurgu yapılmasını izliyor.
İngiltere'de 2008 yılında yürürlüğe giren Terörle Mücadele Yasası kapsamında ilk kez bir ülkenin bankacılık sektörünün İngiltere'yle teması kesiliyor.
BBC



Rusya: Suriye konusundaki tutumumuzda değişiklik yok
21-06-2012
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Cum Eyl 12, 2014 12:12 am tarihinde değiştirildi, toplam 6 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cum Ksm 18, 2011 11:42 pm    Mesaj konusu: Rusya'nın İran'a yapılacak askeri saldırıya karşı uyarısı Alıntıyla Cevap Gönder

Rus birlikleri Türkiye sınırında
17 Aralık 2011



Rusya'nın askeri kaynaklardan edindiği bilgiye göre, ABD'nin desteklediği İsrail'in İran'daki nükleer tesisleri vurmaya hazırlandığı ve Moskova'nın da bu olasılığa karşı hazırlık yaptığı ileri sürüldü. Rus basınının iddiasına göre, söz konusu hazırlıklar kapsamında Ermenistan'daki Rus askerleri Türkiye sınırı yakınındaki Gümrü bölgesine sevk edildi.

Rus Nezavisimaya gazetesi, Kremlin'in askeri kaynaklardan edindiği bilgiye göre İsrail'in İran'ın nükleer tesislerini vurmaya hazırlandığı ve bunun ani bir saldırı şeklinde olacağı belirtilerek, "Tahran'ın bu ani saldırıya karşılığı sonuçları tahmin bile edilemeyecek geniş ölçekli bir savaşa yol açabilir"değerlendirmesinde bulundu.

Gazete, Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev'in Brüksel'de dün katıldığı AB-Rusya zirvesinde en öncelikli konuyu oluşturduğunu belirterek, "Rusya'nın AB Büyükelçisi Vladimir Çizov, İsrail veya ABD'nin İran'a karşı bir saldırısının felakete varacak olayların gelişmesine yol açabileceği uyarısında bulundu. Çizov, böylesi bir durumun olumsuz etkisinin sadece bölgeye değil tüm dünya geneline yayılacağı uyarısında bulundu" denildi.
Milliyet

Büyük bir 'Dünya Savaşı senaryosu'nu yeniden konuşmak ve Türkiye
Selçuk Salih Caydi
16 ARALIK 2011

Burada yıllardır bir 'Sistem Krizi'nden bahsediyoruz. 2007 yılında finans kriziyle başlayan aşamada, "finansal ekonomi" denen şeyin "reel ekonomi"den (ve gerçeklerden!) kopmasından bahsederken, bu kopuşun askeri alandaki yansımalarından bahsetmemiştik. Endüstrileşmiş kapitalizm nasıl krizdeyse, endüstrileşmiş savaş da krizde. Kriz nasıl bir sistem kriziyse ve dünyaya yayılma eğilimindeyse, bu atmosferde başlayacak savaş da öyle. Herşeyden önce şu önemli: Konjonktürel bir krizle karşı karşıya değiliz. Kriz doğrudan, sistemin yapısal sorunlarından doğuyor ve yayılıyor. Yıllardır ABD'nin global askeri stratejilerine ve büyük bir savaş tehlikesine dikkat çeken Kanadalı Profesör Michael Chossudovsky, 2005'den beri, "Üçüncü Dünya Savaşı" adını verdiği bu büyük savaşın operatif kısmına Türkiye'nin de dahil edildiğini söylüyor.

İran'a karşı (ve belki Suriye'ye de karşı) savaş söylentilerinin yeni olmadığını, ama İran'ın nükleer silah geliştirme kuşkularının artmasıyla birlikte savaş tehlikesinin di ciddiye bindiğini biliyoruz. Arap Baharı'nın oluşturduğu yeni atmosferin, (savaş planları konusunda) kötüye kullanıldığı da malum. Libya'ya yapılan askeri müdahalenin, Suriye ve İran'a yapılması muhtemel müdahaleler yanında "piknik" kalacağı da kesin. Ama sistem böyle bir savaşı kaldırabilir mi? Galiba bu soruyu, "savaşçı demokratlar" da gizli gizli soruyor. Sistem, büyük ölçekli bir savaşı nereye kadar kaldırabilir?
Chossudovsky'nin yıllardır aktardıklarına göre, onun "Üçüncü Dünya Savaşı" diye adlandırdığı büyük savaş, Irak'da yapıldığı gibi İran'da da "Uçuşa yasak bölgeler"in oluşturulması çabasıyla başlayabilir. (Bkz. Chossudovsky'nin GlobalRessearch.ca ve Z-net'deki yazıları) R2P diye adlandırılan bu ilk aşamanın hiç masum olmadığı belli. Ayrıca bugün çok daha fazlasının yapılmak istediğine dair somut işaretler var. Bunun arkasının geleceği, İran'ın da Irak olmadığı, Irak olayından -Rusya ve Çin dahil- herkesin birşeyler öğrendiği, en önemlisi de ABD'nin eski ABD olmadığı açık.
Hatırlayalım: Bankalar krizi şeklinde başlayan sistem krizini "aşmak" için devletlerin, bir çırpıda nasıl trilyonlarca Doları bankalara aktardıklarını gördük. Kriz aşılamadı. Şimdi kapitalizmin klasik "savaşla kriz çözümü" yöntemine başvurulmak isteniyor gibi -de, krizi aşmak imkansız. Savaş olursa, dünyanın yanmadan sağlam kalması da zor. İmkansız olan diğer "şey", ABD'nin dünyanın efendisi pozisyonunda kalması (ABD, efendisiz bir dünya tasavvur edebilmek zorunda). Savaş, tıpkı bankalara yapılan yardım gibi kısa süreliğine bazı önemli sorunları rölantiye alabilir -ama o kadar. Kötü olan şu: Savaşın ve etkilerinin sınırlandırılması mümkün olmaya bilir. Global krizin etkisi nasıl globalse, bu savaşın etkisi de global olacaktır. Chossudovsky savaş tehlikesine dikkat çekerken, çok somut bilgiler veriyor.
ABD dünyayı, askeri komuta mekanizmasında belli bölgelere ayırıyor ve bu bölgeleri, Amerikan Savunma bakanlığının bir birimi olan UCC (Unifed Combatant Command) kontrolüne bırakıyor. Eski NATO Genelsekreteri Wesley Clark'ın yazdığı üç kitaptan ("Winning Modern Wars" 2002, 2003, 2004) anladığımız kadarıyla, mesela Irak Savaşı, büyük bir askeri planın parçası. (Aktaran: Chossudovsky)
Konu bundan ibaret değil. Chossudovsky'nin iddiası çok daha vahim. Yazar, bu kapsamlı savaş ajandasının adının "Dünya çapında savaş" olduğunu ve PNAC adıyla özetlendiğini söylüyor. Anlaşıldığı kadarıyla plan, çeşitli bölgelerde başlatılan savaşların giderek birleştirilmesini öngören bir mantıkla işliyor. PNAC'ın hedefleri, Amerikan ordusunun dünyayı coğrafi alanlara ayırdığı bölgelerde bir tür polis kuvveti gibi işleyerek hegemonyasını kurmak/güçlendirmek ve bunun için planlı savaşlar çıkarmak.
"Dünya polisi ABD" sözü boşuna değil. Esasen Neocon'ların (ABD'deki yeni muhafazakarların) yumurtladığı ve uyguladığı bu plan, Başkan Barack Obama ile birlikte terkedilmiş gibiydi. Ama hiç de öyle olmadığı konusunda oldukça güçlü işaretler mevcut.
Chossudovsky'nin sözünü ettiği ve Türkleri de ilgilendirebilecek bilgilerden biri, ABD ve müttefiklerinin Orta Asya ve Ortadoğu'da, koordineli gizli servis operasyonları yaptıkları. Konu Türkleri ilgilendiriyor, çünkü yazar "Müttefik" derken, ABD-İsrail-Türkiye'den bahsediyor. Bu gizli istihbaratçı operasyonlarının esasen İran, Suriye, Pakistan'a karşı yürütüldüğünü, Orta Asya'da aktif olduğunu ve bu coğrafyalardaki savaşlarla Afganistan ve Filistin (Gazze?) savaşlarının birleştirilecağinden sözediyor. Bu bağlamda Chossudovsky'nin iddiası vahim: "Savaşa israil, Lübnan ve Türkiye de dahil edilecek." Chossudovsky, "Askeri koalisyon ortakları" diye tanımladığı ABD-Türkiye-İsrail'in, 2005'den beri kademeli olarak bu büyük plan bazında ilşkili oldukları, hazırlık yapıldığı ve İran'a karşı olası saldırıya da esasen Pentagon'un komuta ettiğini anlatıyor.
Şimdi bizi burada ilgilendiren en önemli konuların başında elbette savaşı önlemek geliyor. Ama en az onun kadar önemli olan, "sınırlı" bir savaş da olsa, atom silahlarının kullanılmasını önlemektir. Pentagon'da top, "Kitle imha silahlarıyla mücadele" biriminde -yani USSTRATCOM'da. (United States Strategic Command). Chossudovsky, bu kurumda yeni bir birim oluşturulduğundan bahsediyor. Yazarın bahsettiği birim "JFCCSGS, (Joint Functional Component Command Space and Global Strike) İran'a olabilecek atom saldırısı planlarını, 2002'de Amerikan Senatörleri tarafından kabul edilen NPR'a (Nuclear Posture Revıew'a) entegre etmek. Ve saldırıyı yönetmek." Kısacası, atom silahlarıyla yapılacak bir saldırıya komuta edecek birim: JFCCSGS. Burada sözü edilen nükleer doktrinin özelliği, saldırı olasılığı kapsamına sadece "Haydut devletler"i almayıp, Çin ve Rusya'yı da dahil etmesi. Chossudovsky'ye göre bu planın adı "CONPLAN 8022" ve sadece roketlerin değil, hava ve deniz kuvvetlerinin eşzamanlı hareketini öngörüyor. Washington dışındaki komuta merkezlerinin de Tel Aviv, Ankara ve Brüksel olduğunu yazınca, resim daha da netleşiyor.
Bu bilgilerin yanlış, sadece spekülasyon ürünü olması ihtimaline bile bakmadan, şimdi bir 'Barış Hareketi'nin şart olduğunu yüksek sesle ifade etmek gerekiyor. Ondan daha önemlisi: 'Savaşa karşı çıkmak.' Bunlar, tayin edici önemde.
Bu savaşın herhangi bir ülkeye zafer falan değil, bütün dünyaya felaket getireceğini, herkese iyi anlatmak gerekiyor. Savaş, ancak ülke saldırıya uğradığı zaman -savunma amaçlı- düşünülebilir, onun dışında düşünülemez...
Biğer yandan, Aralık 2012 sonrası Değişim/dönüşümü açısından bu savaş, "Güzellikle yapılmayanın zorla yapılması" gibi bir anlam ifade ediyor. Arap Baharı'nda demokrasi isteyenlerin, ABD'deki antikapitalist mücadelenin, sistemin değiştirilmesi için çok boyutlu baskı uygulayanların, savaşı önlemek konusunda ve sistemi değiştirmek konusunda başarılı olması gerek. Bu baskı, hükümetleri adım atmaya zorlamalı ve en azında savaşı önlemeli. Değişim isteyerek/bilerek ve konuşarak gelmeli. Türkiye'deki savaş karşıtları da bu açıdan çok önemli bir mücadele veriyorlar. Savaş olmamalı -ama gerekli değişim/dönüşüm için de en azından somut irade beyan edilmeli/gösterilmeli. Sürekli artan endüstriyel hava kirliliği sonucu 2017'de kritik eşiğin aşılacağı ve İklimlerin tamamen bozulacağı, hatta belki çökebileceği, doğal felaketlerin katlanarak artabileceği unutulmamalı. Bunu önlemek haala mümkün. Türkiye, kendisiyle birlikte Dünyanın da kutsanacağı muhteşem bir geleceğe hazırlanmalı, -savaşa falan değil.

Kaynak: http://konstantiniye.blogspot.com/2011/12/ucuncu-dunya-savas-senaryosunu.html#more

Rusya'nın İran'a yapılacak askeri saldırıya karşı uyarısı ve ciddi savaş hazırlığı hakkında
Selçuk Salih Caydi
17.11.11



Geçen hafta perşembe günü Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Alexander Lukaşeviç, dünyayı bir İran saldırısı konusunda uyarmıştı. En dikkat çekici olan, sert bir üslup kullanan sözcünün argümanlarıydı. Lukaşeviç, askeri müdahale için bir BM kararı istiyor ve ancak Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nden saldırı kararı çıkması halinde İran’ın cezalandırılabileceğini söylüyor.

BM'de konu gündeme geldiği takdirde başta Rusya'nın saldırıyı veto edeceği, herkesin malumu olmasına rağmen, uluslararası hukuk diye birşeyin olduğunu (yoksa da olması gerektiğini) hatırlatıyor. Gücün "kanunu" ile hareket eden "Saldırgan haydut devlet" mantığına karşı çıkıyor. İlginç olan, BM kararını şart koşan ve bunda yerden göğe haklı olan Rusya'nın, ABD-İngiltere-İsrail-Türkiye-Suudi Arabistan koalisyonunun İran ve Suriye'ye eşzamanlı saldırısı halinde, hareketlenmesi ihtimalidir. Rusya, müttefiki lojistik dev Çin'in desteğiyle tekniğiyle, İran'a Suriye'ye olacak bir saldırı durumunda haketlenmek zorunda kalabilir.Bu hareketlenmenin yıllardan beri, garip/absürd gizli servis operasyonları şeklinde başladığını biliyoruz. Anlamsız görünen birçok olay, anlam kazanabilir.

Lukaşeviç: "BM Anlaşmasına göre, güç kullanılması, sadece BM Güvenlik Konseyi'nin kararıyla, özellikle 51'inci maddeye dayanarak, savunma amacıyla olur ve bunların hiçbiri Güvenlik Konseyinde konuşulmadı. Bu nedenle güç kullanmak ve bu korkunç senaryoyu hayata geçirmek konusu, bir 'teori' olarak bile düşünmemeli" dedi.

Yeterince açık bir uyarı.

İran'ın nükleer programı bahanesiyle sistemin siyasi "en" merkezi (ABD-Büyük Britanya-İsrail) ve onların müttefikleri (Türkiye, Suudi Arabistan) tarafından başlatılması düşünülen İran/Suriye savaşı, aslında bir "İleriye doğru kaçış" hamlesine benziyor. Kapitalist sistemin her krizi savaşla aşabileceği temel kuralının burada da işleyeceği ve kapsamlı/kontrollü (?!) bir savaş sonrasında gene eski hamam eski tas, aynen devam edeceği varsayımı, hakim kafalara hakim! (Aslında, sonra ne olacağını onlar da bilmiyor, bugünkü durumun cenderesinden biraz olsun kurtulmak için ileriye doğru kaçıyorlar.)

Sistemin bir savaşla krizi aşması -bu kez- mümkün değil...
Ya da şöyle ifade edelim: Savaşın ateşiyle insanlar sistemin hızlı çöküşünü bir süreliğine görmezden gelebilirler. Ama bu savaş hem Suriy/İran'la sınırlı kalamayacaktır, hem de savaştan sonra yeni bir konjonktürel yükseliş başlamayacaktır -çünkü sistemin "tatminkar" bir şekilde genişleyebileceği yeni bir pazar alanı bulunmuyor.
(Doğu Bloku yıkıldıktan sonra "özelleştirme" devri başlamıştı ve sistem her yerde kamu mallarını yağmalamıştı. Ondan sonra internet ticaret ve benzeri pazar açma denemeleri fos çıktı. Çünkü: Kapitalist sistemde açılacak her yeni pazarın boyutu, en az bir önceki kadar büyük olmalıdır. Kısacası, şimdiye kadarki filmin adı "Dünya Yetmez"di. Şimdikinin adı, "Dünya Bitti".

Rusya'nın uyarısı çok önemlidir. Askeri bakımdan dünyada hiç tartışılmaz üstünlüğe sahip ABD, şimdilik tek üstünlüğü olan askeri gücünü kullanarak, yakında hızla tükenecek petrol/gaz kaynaklarının kontrolünü -geleceğe doğru- garantilemek ister görünüyor. Gerçek şu: Amerikan Ordusu maalesef kâğıttan kaplandır, çünkü Amerikan Ordusu gibi endüstriyel profesyonel bir savaş makinasını işletebilmek için milliyetçilik gazı değil bilgisayar ekranları dolusu bol sıfırlı paraya ihtiyaç vardır. Türk askeri Mehmet, vatanı için bedavaya savaşır. Ama Amerikan askeri maaşını almazsa derhal istifa eder! O koca ordu da hiç ummayacağınız bir anda önce felç olup sonra çökebilir. Yenilmez Amerikan Ordusunu vurmak gerekmiyor! Amerikan ekonomisini vuran, Amerikan Ordusunu da yenmiş demektir! Tabii bunu yapacak olanlar, otuz kere düşünüp taşınacaklardır. Nihayetinde, sistem topyekün bir bütündür. Ama bazı şeylerin bir tahammül sınırı vardır ve o sınıra doğru yaklaşılıyor.
(Ayrıca ekonomiyi takmayan, sistem karşıtı faktörleri de unutmamak gerekiyor)

İran ve Suriye'ye karşı sıcak başlayacak savaş, ikinci raundda bir sanal savaşa dönebilir. Bunun için ABD ve sistemin merkez siyasi "otoriteleri"ne karşı geniş bir koalisyon oluşabilir. Otonom grupların hacker saldırıları veya banka sistemine saldırı, ABD'nin yüzünü ve konumunu, hiç umulmadık bir şekilde -bir anda- değiştirebilir. Rusya, özellikle de Çin, bunları biliyorlar. ABD yenilmez değil. (Türkiye hiç değil)

Bambaşka kalitede, görünmez bir savaş yaşayabiliriz. Bu savaşın ikinci raundunun başrol oyuncuları da, Çin gizli servisi için çalışıp, dünyadaki Başbakanların iPad'lerine kadar sızabilen Çinli gençler olabilir.

Daha oralara gelmeden:
1. Türkiye, İsrail'in İran'a saldırısıyla eşzamanlı olarak Suriye'ye saldırmaya falan tevessül etmemeli. Türkiye, "Yurtta Sulh Cihanda Sulh" ilkesine bağlı olduğunu ilan etmeli ve buna uygun davranmalı. Suriyeli muhaliflerin askeri kanadına ev sahipliği yapmamalı, hiç bir ülkeyi işgal etmemeli.
2. Türkiye, İran'ı feci şekilde tahrip edebilecek ağır silahların İncirlik'ten atılmalarına kesinlikle karşı çıkmalı. Savaşın ikinci raundu başlamadan, derhal neoliberal politikalara son vermeli, sosyal devleti yeniden inşa etmek yolunda ikna edici adımlar atmalı, alternatif üretim-tüketim sistemlerini (gerekirse, ulusal paraya endeksli, her ile özel yerel para uygulamasını) yerel yönetimlerle koordineli olarak devreye sokmaya (fukaralıkla savaşa) hazırlanılmalı. Özelleştirilmiş bazı hayati kurumlar, devletleştirilmeli. Üniversiteler özerkleştirilip, 'Konuşan ve fikir üreten kurumlar' haline getirilmeli. Basın üzerindeki baskı derhal son bulmalı ve kangren olmuş siyasi/fikirsel Balyoz/Dalyoz tipi davalar acilen sonuçlandırılmalı. Askerlerin itibarı derhal iade edilmeli. Bedelli askerlik falan gibi konular, 2015 sonrasına ertelenmeli.
3. Türkiye, savaşın yokedici olası üçüncü raunduna şimdiden hazırlanmalı. (Bu ayrı bir yazı konusu olabilir)
4. İnşallah savaş/mavaş olmaz da bu yazıyı buradan sileriz...

Kaynak: http://konstantiniye.blogspot.com/

Rusya'dan ABD'ye füze tehdidi!
21 Kasım 2011

Rusya, ABD ile yürütülen füze kalkanı görüşmelerinden sonuç elde edilememesi halinde Belarus ve Rusya Federasyonu sınırlarına taktik füzelerini yerleştirme tehdidinde bulundu.

Rusya Dışişleri Bakanlığı'ndan adı açıklanmayan üst düzey bir Rus diplomat İnterfaks haber ajansına yaptığı açıklamada, Moskova'nın "İskender" taktik füzelerini Belarus ve Rusya'nın Krasnadar bölgesine yerleştirebileceğini söyledi.

Kaynak, ABD ile yürütülen füze kalkanı görüşmelerinin sonuçsuz kalması halinde söz konusu bölgelere misilleme olarak kendi kalkanlarını kuracaklarını belirterek, "Bu, sınırlarımıza yerleştirilecek, stratejik kuvvetlerimize karşı Amerikan füze savunma unsurlarının tehdidine karşı koymamızı sağlayacak" dedi.

Rusya daha önce kendisiyle sınırı olmayan Avrupa içindeki Kaliningrad kentine İskender füzelerini yerleştirme tehdidinde bulunmuştu. Moskova ancak 2020 yılına kadar tamamen kurulabilecek ABD füze kalkanını stratejik güçlerine karşı tehdit sayıyor. Rusya, ABD'nin kaygılarını gidermemesinin yeni bir silahlanma yarışına yol açabileceği uyarısında bulunmuştu.

habertürk

3 Rus Savaş Gemisi Akdeniz'de
23 Kasım 2011

Rusya, 3 savaş gemisini Akdeniz’e gönderdi. Suriye, ‘Rus savaş gemileri koruyucu devriye görevi yapacak’ dedi.

Suriye’de askeri müdahaleye şiddetle karşı çıkan Rusya üç savaş gemisini bu ülkenin karasularına gönderdi.
Gemilerin Tartus’a ulaştığını açıklayan Şam yönetimi, “Rus donanması Suriye sularında koruma amaçlı devriye gezecek” açıklaması yaptı.
Suriye’de uluslararası baskılara rağmen, 8 aydır süren halk ayaklanmasını şiddetle bastırmaya devam eden Beşşar Esed yönetimi, olası bir dış müdahaleyi engellemek için en büyük silah tedarikçisi olan Rusya’nın donanmasına kara sularını açtı.
İsrail istihbaratına yakınlığıyla bilinen Debka sitesinin iddiasına göre Rusya’nın Somalili korsanlar için Akdeniz’e indirdiği 3 savaş gemisinin dün Suriye’nin Tartus limanı açıklarına demirledi. Gemilerde uzman istihbarat birimlerinin ve çok gelişmiş elektronik haberlerşme ve dinleme ekipmanlarının bulunduğu kaydedildi.
Haaretz gazetesi, “Rus savaş gemilerinin Suriye sularına gelmesi Moskova’nın Batı’dan Şam yönetimine yönelik bir askeri müdahalesine kesinlikle karşı koyacağının göstergesidir” yorumunu yaptı. Rus Moskovski Komsomolets ise, “Rusya Suriye yüzünden savaşa mı giriyor?” başlığını kullandı.
İsim vermeden açıklama yapan Esad’ın danışmanlarından biri de Rus gemilerinin Suriye karasularında koruma amaçlı devriye görevi yapacağını doğruladı.
Rus Ria Novosti ajansı Rus denizciler tarafından Tartus limanında çekilen bu fotoğrafı servis etti. İsrail basını, “Moskova Suriye’ye yönelik bir askeri operasyona karşı tavrını açıkça ortaya koydu” diye yazdı.

TRT

ABD, Fransa’yı da yanına alarak Türk askerini ateşe atmaya hazırlanıyor
24/11/2011



Türkiye’yi savaşın içine çekmeye çalışıyorlar

İsrail gazetesi bu planı manşetten duyurdu.

Türkİye’nin Suriyeli silahlı işbirlikçilerin yönetime karşı savaşına destek olmak üzere Suriye içinde tampon bölge oluşturmasının beklendiği ileri sürüldü. Haaretz Gazetesi iddiasını İsrailli savunma yetkililerine dayandırdı. İsrailli yetkililer, muhaliflere üs oluşturacak tampon bölgelerin Türk ordusu tarafından korunacağını ileri sürdü.

Türkiye’yi ateşe atma çabaları

Türkiye’ye gaz veren gazeteler kervanına İsrail’de yayınlanan Haaretz gazetesi de katıldı, “Türkiye, Suriyeli muhaliflere yardım için tampon bölge oluşturacak” diye yazdı.

İsrail’de yayınlanan Haaretz gazetesi, Türkiye’nin Suriyeli silahlı işbirlikçilerin yönetime karşı savaşmasına destek olmak üzere Suriye içinde tampon bölge oluşturmasının beklendiğini ileri sürdü.

Gazete iddiasını İsrailli savuma yetkililerine dayandırdı. İsrailli yetkililer, Suriyeli muhaliflere üs oluşturacak tampon bölgelerin Türk ordusu tarafından korunacağını ileri sürdü. Gazete, Suriye ordusundan kaçarak muhalefet saflarına katılan eski askerlerin silahlı direnişinin son haftalarda Türkiye sınırına yakın İdlib, Humus ve Hama kentlerinde yoğunlaştığına dikkat çekerek, “Suriye ordusunun kontrolünü tamamen kaybettiği İdlib, tıpkı Libya devriminin başlarında isyancılar tarafından ele geçirilen ve isyancı hareket için geçici üs olarak kullanılan Libya’daki Bingazi kenti gibi, bağımsız ve isyancıların kontrolünde bir bölge haline gelme potansiyeli taşıyor” diye yazdı.

ABD ve Fransa uzlaştı

Fransa ve ABD, Suriye’de insani koridorlar kurulması konusunda birlikte çalışmak konusunda anlaştı. Fransa Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Bernard Valero, yaptığı açıklamada, Fransa ve ABD dışişleri bakanları Alain Juppe ile Hillary Clinton’ın, telefon görüşmesinde, insani koridorlar kurulması olasılığı konusunda birlikte ve partnerleriyle çalışmak için görüşbirliğine vardıklarını belirtti.

Valero, iki bakanın Suriye’de, bilhassa rejim güçlerinin kuşatması altındaki Humus kentinde insani durumun giderek bozulmasından endişe duyduklarını kaydetti. Dışişleri Bakanı Juppe, Suriye toprakları dahilinde insani yardım koridoru açma fikrini Avrupalı liderlerle görüşeceğini söyledi.

Türk ordusunun sınırın Suriye tarafında bir tampon bölge oluşturabileceği yönündeki haberler hakkında tepkisi sorulan Juppe, insani yardım seçeneklerini önümüzdeki ay Avrupalı meslektaşlarıyla görüşmeyi umduğunu ve üzerinde düşündüğü seçeneklerden birinin güvenlik koridorları açmak olduğunu söyledi.

Koşullar

Suriye’de insani yadım koridoru kurulması önerisinde bulunan Juppe, bunun için rejimle anlaşmanın ve uluslararası görevlendirme gibi bazı koşulları yerine getirmenin gerekli olduğunu kabul etti ve konunun BM, AB ve Arap Birliği ile ele alınacağını kaydetti. Juppe, Libya’da Kızılhaç’ın tıbbi malzeme ulaştırmak için yaptığı gibi bir koridorun Suriye’de de uygulanabileceğini öne sürdü.

Juppe, “Bunun için uluslararası camia, BM, Arap Birliği rejimden insani yardım koridorları için onay alabilir” dedi.

Yeni Çağ

"İran’a bir saldırı olursa Türkiye’deki füze kalkanı sistemlerini vuracağız"
26 Kasım 2011

İran Hava Uzay Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Emir Ali Hacizade, İran’a karşı olası saldırıda ilk önce Türkiye’deki NATO füze kalkanı sistemini hedef alacaklarını bildirdi.

İran’ın Mehr ve SNN ajanslarında yer alan habere göre, Horremabad şehrindeki Devrim Muhafızları’na bağlı Besiç milislerinin toplantısında konuşan Tuğgeneral Hacizade, Türkiye’de kurulacak NATO füze kalkanı sistemi üzerinden Türkiye’ye yüklendi.

İranlı komutan, “Biz kendimizi hazırlamışız ve İran’a karşı bir saldırı oluşursa ilk adım olarak Türkiye’deki füze kalkanı sistemlerini vuracağız ve daha sonra diğer hedeflere yöneleceğiz” diye konuştu.

Tuğgeneral Hacizade, “Türkiye’ye yerleştirilecek füze kalkanı sistemi, NATO’nun değil ABD’nin istemi üzerine İsrail’i koruma amacıyla yapılıyor. Onlar, başta Türk halkı olmak üzere dünya kamuoyunu kaldırmak için NATO’un bu işi yapmak istediğini söylüyorlar. Günümüzde Siyonist rejim (İsrail) işlerini ABD adına, ABD ise işleri NATO örtüsü altında yürütmektedir. Buna rağmen Türk halkı bilinçlidir ve biz inanıyoruz ki bu akıllı millet bu komployu önleyecektir. Müslüman Türk halkı, zamanı geldiğinde bu sistemi paramparça edecek” ifadesini kullandı.

Türkiye’deki füze radarı sisteminin 1000 kilometrelik bir alanı kapsayabildiğini söyleyen Hacizade, ABD’nin İran’ın güney kısmı için de Basra Körfezi ülkelerinden birinde başka bir füze kalkanı sistemi oluşturmaya çalıştığını ileri sürdü.

http://www.gazete5.com/

Türkiye ile İran’ı böyle savaştıracaklar!
SEBAHATTİN ÖNKİBAR



Barzani’ye göre, Ortadoğu’da İngiliz istihbaratı CIA’nın bile önündeymiş!
İşte o İngiliz istihbaratına göre, İsrail iki ay sonra İran’ı havadan vuracakmış!
Gelin hep beraber böyle bir şeyin olması halinde devamında gelişecek olaylara bakalım.
İsrail Tahran’ın nükleer tesislerini vurursa İran haklı olarak misilleme yapacak!
Nasıl mı?
Uzun menzilli Şahap füzelerini Telaviv’e doğru ateşleyerek!
Peki sonrası mı?
Füzeler fırlatıldığı an ABD ile İsrail bundan anında haberdar olacak!
Nasıl mı?
Türkiye’deki füze kalkanı tesisleri sayesinde!
İran’a saldırı için iki aylık bekleme olayı da aslında bu tesislerin topyekün hizmete alınması içindir!
Malatya Kürecik’teki üsten Şahap Füzelerinin ateşlendiği gören ABD-İsrail ikilisi Patriotlarla bu füzeleri hedefine varmadan havada avlayacak!
Görüldüğü gibi füze kalkanı projesinin Türkiye’de İsrail’i İran’ı karşı korumak adına ikame edildiği gün gibi aşikardır.
Soruyorum böyle bir durumda siz İran’ın yerinde olsa ne yaparsınız?
Biri yani İsrail durduk yerde size hücum ediyor, siz de meşru müdafaa hakkını kullanıyorsunuz ama hiç alakasız üçüncü bir ülke yani Türkiye İsrail’e kol kanat geriyor.
Bu durumda her hükümran devlet gibi İran’da kendi füzelerini bloke ya da imha ettiren Kürecik’teki radarı kendini savunma adına hedef alır değil mi?
İşte o radarın hedef alındığı yani İran tarafından bombalandığı gün Türkiye ile İran arasında savaş amtamları çalmaya başlayacaktır!
Emin olun İran böyle bir şeyi yapmasa bile İsrail ile ABD bir provokasyon yapar ve o radarı vurup suçu Tahran’a atarlar!
Amaç belli, Türkiye ile İran’ı kapıştırmaktır.
Sakın olur mu öyle şey demeyin... Birinci Cihan Savaşında Alman savaş gemileri göndere Türk bayrağını çekerek Sivastopol’da Rus donanmasını bombalayıp Osmanlı’yı savaşa bulaştırmadı mı? Bugün de böyle bir ihtimal ağırlıklıdır.
Yüzyıl sonra tarihi tekerrür ettiriyorlar dikkat!

Kaynak: Yeni Mesaj

"ABD’ye savaşın ve savaşçının ne olduğunu göstereceğiz"



İran Savunma Bakanı Ahmed Vahidi, saldırıya uğramaları halinde ABD ve İsrail’e savaşın ne demek olduğunu göstereceklerini söyledi.

İran haber ajanslarında yer alan habere göre Vahidi, Buşehr kentinde düzenlenen "Besic Haftası" etkinliğinde yaptığı konuşmada, ABD ve İsrail tehditlerini değerlendirdi.

Vahidi, tehditlerini hayata geçirmeden önce ABD’den ne zamana kadar savaşabileceğini ve batırılacak gemilerinin hesabını yapmasını istedi.

Vahidi, bu ülkenin Vietnam’da ne hale düştüğünü herkesin gördüğünü söyledi.

ABD ve müttefiklerinden İran’ın çok güçlü olduğunu bilmelerini isteyen Vahidi, "ABD’ye savaşın ve savaşçının ne olduğunu göstereceğiz" ifadesini kullandı.

ABD’nin, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri 60 yılda 100 kadar askeri operasyon yaptığını, ancak bunların hiçbirinde savaşmadığını belirten Vahidi, "iman ve inançla donanımlı İran’ın diğerlerinden farklı olduğunu" savundu.

Vahidi, İsrail’in saldırı tehditleriyle ilgili olarak da "Siyonist rejim ne diye İran’ı tehdit ediyor; ne kadar füzeyle kendisini hazırlamış, 10, 20, 50, 100, 150 bin füze yoksa daha fazlası için mi?" diye konuştu.

İsrail’in Sabra ve Şatilla ve Gazze’deki katliamlarının hesabını henüz vermediğini kaydeden Vahidi, "İran’a saldırı halinde, bu katliamların intikamını alacağız. Şimdi, eğer savaşa hazırlarsa ileri çıksınlar" dedi.

Vahidi, savaş halinde İsrail’e nefes alma fırsatı dahi verilmeyeceğini sözlerine ekledi.
haber1001

İsviçre'deki İran Büyükelçiliği'ne saldırı
30 Kasım. 2011
İsviçre'deki büyükelçiliğe iki kişi tarafından taş ve yangın çıkarabilecek maddeler atıldı.
İsviçre'nin başkenti Bern'deki İran Büyükelçiliğinin saldırıya uğradığı bildirildi.

Polis, iki genç adamın bu akşam saatlerinde Büyükelçiliğe taş ve yangın çıkarabilecek maddeler attıklarını belirterek, saldırının Büyükelçiliğe herhangi bir zarar vermediğini söyledi.

Polis, adını açıklamadığı saldırganların güvenlik güçlerince gözaltına alındığını ve niçin saldırı düzenlediklerinin sorgulandığını ifade etti.
http://www.ntvmsnbc.com/

Pakistan, NATO Saldırılarına Cevap Verecek
03 Aralk 2011

NATO'nun sınır karakollarını vurması ve 24 askerin hayatını kaybetmesinden sonra Pakistan Genelkurmay Başkanı Eşfak Parvez Kayani, orduya 'Bundan sonra saldırı kimden gelirse karşılık verin.' emri verdi.

Birliklerine bir bildiri ile seslenen Komutan, "Saldırganların kaçmasını seyretmeyin. Saldırı ile karşılaşırsanız, maliyeti ne olursa olsun tüm gücünüzle karşılık verin." talimatı verdi. Üsame bin Ladin'in Pakistan'da öldürülmesinden sonra iki ülke arasında başlayan gerginliği son noktaya getiren 'karakol saldırısı'nın ardından atılan bu adımın tehlikeli boyutlara ulaşmasından endişe ediliyor.

Bu arada Pakistan ordusu, NATO helikopterlerinin sınırda düzenlediği ve 24 Pakistan askerinin öldüğü hava saldırısına hava kuvvetlerinin iletişimindeki bir sorun nedeniyle müdahil olamadıklarını açıkladı. Pakistan ordusunun internet sitesinde yer alan açıklamada, 'Pakistan Hava Kuvvetleri'nin de bilgilenmesi durumunda olaya daha etkili bir şekilde müdahale edebileceği, ancak bunun Hava Kuvvetleri'nin hatası olmadığı' belirtildi. Açıklamada, karakollar ile iletişim kesilmediği ve olay tam olarak netleşmediği için zamanında müdahale yapılamadığı kaydedildi.

Zaman

'ABD'nin casus uçağını düşürdük'
4 Aralık 2011
İran ordusunun ABD'ye ait bir insansız hava aracını düşürdüğü öne sürüldü.

İran'ın Arapça yayın yapan El Alem devlet televizyonu, İran ordusu ABD'ye ait RQ-170 tipi gelişmiş insansız bir hava aracının İran Silahlı Kuvvetleri tarafından düşürüldüğünü duyurdu.

İsmi açıklanmayan İranlı bir askeri yetkiliden alındığı belirtilen haberde, casus uçağın İran'ın doğusunda vurulduğu bildirildi.

Az bir hasar alarak düştüğü söylenen ABD uçağının İran silahlı güçlerinin eline geçtiği aktarıldı.
haber10

Avusturya Kosova'ya müdahaleye hazırlanıyor
4 Aralık 2011
Kosova'nın kuzeyinde Sırplarla çıkan çatışmada KFOR'a bağlı 1'i ağır 23 Avusturya askeri yaralandı.

Bu olay üzerine harekete geçen Avusturya'nın bu bölgeye olası müdahale için 2 bin 500 asker hazırladığı ve bir tatbikat yapacağı öğrenildi.

Kuzeyde gece gündüz hazır bulunan askerlere, barikatların kaldırılması için yapılacak müdahaleye destek amacıyla Avusturya, aralık ayının ortasında bir askeri tatbikat yapmaya hazırlanıyor. Avusturya medyası, 7. Tugay'a ait zıhırlı araç, özel helikopter ile yaklaşık 2 bin 500 yüz asker tatbikata bulunacağını bildirirken askeri tatbikatın amacının Kosova'nın kuzeyine müdahaleye hazırlık olduğu iddia edildi.

KFOR'un Aralık sonunda kuzeyde bir müdahale yapacağı ve 2 bin 500 askerin bu nedenle kuzeye kaydırılacağı ileri sürüldü.

Tatbikatla ilgili açıklama yapan 7. Tugay Komutanı Starlinger Thomas bu tatbikat için Avusturya'daki Kartan bölgesinin seçildiğini belirtirken, bu bölgenin Kosova kuzeyine çok benzediğini söyledi.
haber10

İsrail İran'a Saldırırsa...
Mehmet Şevket Eygi
Milli Gazete
05 Aralık 2011

İran atom bombası yapmaya çalışıyormuş... Bu yüzden İsrail ve ABD ona saldıracakmış. Başta Fransa olmak üzere büyük Batı devletleri İsrail'in yanında olacakmış...

Şu dünya tam bir tımarhane oldu.

İsrail nükleer bir güç. Yüzlerce bombaya ve füzeye sahip.

Ben yaparım ama İran yapamaz diyor.

Belki de bu yüzden üçüncü dünya savaşı çıkacak.

İsrail'in ayakta kalabilmesi için Türkiye ile İran'ın savaşmaları gerekiyor.

Yakın tarihte Irak ile İran'ın sekiz sene boyunca savaşmaları gibi.

Türkiye ile İran kendilerini bu aptalca, çılgınca savaştan koruyabilirler mi?

Mümkündür.

Derhal iki devletin bir saldırmazlık paktı imzalaması lazımdır.

Bu iki devlet birbirine rakip midir? Elbette rakiptir. Bu rekabet yeni değildir.

Böyle bir savaş hem Türkiye, hem İran için intihar olur.

İki taraftan milyonlarca insan ölür, iki ülkenin bir kısmı harabeye döner, iki ülke yüz milyarlarca dolar masraf ve zarar eder.

Müslümanlar birbirini boğazlarken Siyonistler, Kapitalistler, Haçlılar, Evangelistler, global derin güçler, büyük silah tacirleri bayram eder.

Bizde bazı Dönme medya kuruluşları Türkiye-İran savaşını kışkırtmaya başladılar bile.

Böyle bir savaşta kimler ölür?

Fakir fukaranın, halk sınıflarının çocukları.

Böyle bir savaşın tozu dumanı içinde birileri milyarlarca dolarlık rantlar elde eder.

Sonunda hem Türkiye, hem İran parçalanır.

Zaten emperyalistlerin istediği de bu değil midir?

Irak'ı parçalamadılar mı?

Afganistan'a demokrasi, insan hakları ve hürriyet getirmediler mi?

Afrika'da Nijerya'yı parçalamak için var güçleriyle çalışıyorlar.

Somali'de Şeriat Mahkemeleri Birliği rejimi kurulmuş ve ülke yaralarını sarmaya başlamıştı ki, ABD'nin teşvikiyle Habeşistan'ı saldırttılar. Şimdi on milyon Somalili açlıkla pençeleşiyor.

İnşaallah İsrail ve ABD İran'a saldırmaz ama ya bir saldırırlarsa... Ya böyle bir savaş genişler ve üçüncü dünya savaşına yol açarsa...

Hitler Almanya halkına bin yıl sürecek bir zafer, üstünlük, şan şeref vaat etmişti. Altı yıllık korkunç bir savaştan sonra Almanya batmış, bitmiş, yerlere serilmiş vaziyette silah bırakmıştı.

İsrail tarihî bir ârızadır.

Ârızaların başlangıç ve bitiş tarihleri vardır.

İsrail'i bir müddet daha ayakta tutmak için yapılacak büyük bir savaşta dünya alt üst olacaktır.

Siyonizm ideolojisi ve İsrail, Tevrat'a ve gerçek Musevîliğe aykırıdır.

Türkiye ve İran Siyonistlerin tuzaklarına düşmemeli, aralarındaki nüfuz rekabetine rağmen dostluklarını pekiştirmelidir.

Şu anda Türkiye ile İsrail'in arası çok mu açık?

Zâhirde öyle görülüyor ama...

Bir iki hafta önce okudum, İsrail'in Türkiye'ye yaptığı ihracatta patlama olmuş.

İsrail Türkiye'nin bütün askerî ve stratejik sırlarını biliyormuş. Bunları casusları vasıtasıyla mı öğrenmiş. Yok canım!.. Bizimkiler vermiş.

Türkiye ile İsrail arasındaki gizli anlaşmalardan Millet Meclisi'ne bile haber verilmemiş.

Hatırlıyor musunuz, son on yıl içinde iki büyük Türk paşası İsrail'e gidip başlarında kippa ile Ağlama Duvarı önünde huşu içinde dua etmişlerdi.

Ya Rabbi Türkiye'de ve dünyada ne dolaplar dönüyor!

Millî Gazete

İlan edilmemiş savaşlar
Prof. Dr. Oya Akgönenç
03 ARALIK 2011



Her şey gizli operasyonlarla başladı! Eski dostların arasına nifak girdi.

Bu iki eski dost ve "sıkı müttefik" şimdi en çok "problemi olan" müteffikler haline geldi. Gelişmeler gittikçe de kötüye doğru kayıyor... Durum kritik... Bu kritik durum, 10. yılını tamamlayan Afganistan savaşı ve işgalinin meyvesinden kaynaklanan Pakistan- ABD ilişkileri dolayısıyla oluşmuş durumda.

ABD ve ona yardımcı olan koalisyon güçleri (yani Avrupa'dan ve özelikle Batı dünyasından gelen yardımcı askerler: Bazıları sadece sembolik bir grup, bazıları daha büyük) NATO ülkeleri mensupları ve hatta Hint güçleri, hepsi şu anda Afganistan'da bulunuyor... Afganlılarla savaşmak için... Bin Ladin'in Afganistan'da saklanmasına izin verdikleri gerekçesi ile onları cezalandırmak için!

Bunca emeğe, masrafa ve adam kaybına rağmen, bunca uluslararası yardıma rağmen, ABD kesin bir başarı elde edemiyor! Afganlıları yenemiyor! Orada direnmekte olan Taliban'dan kurtulamıyor ve El-Kaide'nin etkisini yok edemiyor.

ABD, birkaç büyük şehir ve başkent Kabil hariç, ülkenin hiç bir yerine hâkim değil ve kontrolü yok. ABD bu duruma çok öfkeli, çok kızgın... Öfkesini çıkartacağı ve şöyle kendisini rahatlatmak için "dövebileceği biri" ne ihtiyacı var. Sebep herhangi bir şey olabilir. Bu kızgınlık içinde Pakistan'ı (eski dostunu) buldu ve haklı, haksız vuruyor!

Pakistan ise çok eski ve güvenilir bir müttefik. ABD'nin Afganistan savaşı için de hayati önem taşıyan bir ülke. Tüm lojistik ve ikmal yolları Pakistan ve onun en uç kuzey yöresi olan meşhur Hayber geçidi üstünden yapılıyor. Pakistan'ın kuzey sınır vadisi yakınlarında CIA'nın insansız uçak üssü (Shamsi air base) mevcut.

ABD, Afganistan'da Ruslara karşı Afganlara yardım ederken bu hat, savaşın can damarı gibi kullanılmıştı. Şimdi de aynı durum mevcut. El-Kaide ve Taliban'a karşı yürütülen savaşta da Pakistan tam bir "can damarı" durumunda.

ABD, Başkan Obama idaresinde Afganistan'dan çekilmeyi düşünüyor ve planlıyor. Bunun 2011 yılında yapılmasına karar verildiği halde, sonradan çekiliş tarihi daha ileriye doğru kaydırıldı. Şimdi ise 2013 veya 14 deniliyor. Tam çekilme olması mümkün değil. "Düzeni korumak için mutlaka belli bir ABD gücü Afganistan'da kalmalı" deniliyor. Aynen, Irak'tan da çekilecekler ama tam 50,000 Amerikan askeri Irak'ta bırakılacak. Onun gibi bir durum da Afganistan için geçerli. Amerika girdiği yerden çıkmıyor. Hele Afganistan gibi stratejik bir bölgeden çekilmeye hiç niyeti yok.

Dramatik olaylar:

2011 yılında mutlaka önemli bir olay gerçekleştirip, ondan sonra Afganistan'dan ayrılmanın daha uygun, daha etkili ve "görkemli" olacağını düşünen ABD, birkaç ay önce sürpriz bir baskınla Usame bin Ladin'i öldürmüştür.

İslamabad şehrinin dışında bulunan bir belde de, zaman zaman ikamet ettiği tespit edilen Usame bin Ladin'in evine baskın yapan Amerikan güçleri, birkaç kadın hariç oradaki herkesi öldürmüş ve Bin Ladin'i de denize atarak adeta "balıklara yem etmiştir". Pakistan'ın içine kadar girip bu operasyonu gerçekleştiren ABD'nin Navy Seals komandoları ve CIA mensupları, birlikte çalışmakta olduklarını iddia ettikleri Pakistan yetkililerini ise bu işten haberdar etmemişlerdir. Bu durum karşısında "bağımsız bir ülke" olan Pakistan ve onun yetkilileri, kendi ülkeleri içinde gerçekleştirilen bu büyük operasyondan çok büyük bir rahatsızlık duymuşlardır. Bu ilişkilerde bardağı taşıran damlalardan biri olmuştur.

Geçen yıl, Pakistan hükümetini zorlayarak, Pakistan askerlerinin, bazı camilere saldırarak, orada saklandığı iddia edilen Taliban ve El kaide mensuplarına karşı operasyon düzenlemelerini sağlayan ABD, bu "Lal Mescit" olayı olarak bilinen uygulamaları bile yeterli bulmayarak, daha çok operasyon yapılmasını talep etmiştir.

Halkına karşı ne diyeceğini bilemeyen hükümet ve ordu mensupları daha bunun etkisinden kurtulmadan, Pakistan'da gizli bir operasyon için bulunan bir Amerikalı yetkili, kendisinden şüphelenen Pakistan istihbaratından iki kişiyi, çarşı ortasında öldürmesiyle olaylar tırmanışa geçmiştir. "Diplomatik koruma" altına saklanmaya çalışan bu kişiyi Pakistan ancak ölenlerin ailelerine gerekli tazminatlar ödendikten sonra salıvermiştir.

Kısa bir süre sonra da İslamabad yakınlarında Usame bin Ladin operasyonu gerçekleşmiştir. Bu sefer, Pakistan'ın rahatsızlığı sadece kendi sınırları içinde kalmayıp, uluslararası arenada da çok zor duruma düşürülmüştür.

Son aylarda hemen hemen her gün, insansız uçaklar CIA idaresindeki üs'ten kalkarak sınır bölgesinde ki aşiretleri vurmaya başlamıştır. Amerikalılar tarafından sürekli olarak kullanılan sebep, " terörist olduğundan şüphe edilen bazı kişilerin bölgede görüldüğü" ve diğer kişilerin de "istenmeden, kazara öldürüldüğü" olmuştur.

Sonunda, geçen Cumartesi yani 26 Kasım 2011 günü Amerikan idaresindeki NATO uçakları Afgan-Pakistan sınırında 28 askeri öldürmesi üzerine, Pakistan hükümeti (1) İnsansız uçakların kullanıldığı Şemsi havaalanının en az 15 gün durağan hale getirilmesine ve (2) Hayber Geçidi üstündeki lojistik malzeme yollarının da 15 gün kapatılmasına karar vermiş bulunmaktadır.

Şimdi sormak gerekir: "ABD'nin maksadı üzüm yemek midir? Yoksa bağcı dövmek mi?"

Pakistan'ın en az 1-1,5 Km. İçine girilerek yapılan bu vuruşlar, Pakistan hükümetini fazlasıyla rahatsız etmektedir.

İlan edilmemiş Savaş:

O zaman yeni bir durum mevcuttur. ABD, ilan edilmemiş bir savaş yürütmektedir.

* Her yönü ile yardımına muhtaç olduğu Pakistan'ı vurmaktan çekinmemektedir.

* Pakistan'ın tüm geçmiş yardımları unutulmuş ve yararı göz ardı edilmiştir.

* ABD'ye göre Pakistan ya sınırdaki tüm aşiretlerin bütün hareketlerini kontrol edecek veya onlara karşı savaş açacaktır. Oysa bu sınır aşiretleri aynı Hakkani aşiretinin kolları olup, sınırın her iki tarafında da yaşamaktadırlar. Kimin kim olduğunu ayırt etmenin imkânı yoktur.

* Pakistan ne kadar yaparsa yapsın, ABD daha da çoğunu istemektedir.

* CIA Pakistan içine birçok ajan sokarken, yakalananlar üstünde kıyametler kopartmaktadır.

* Afganistan içinde Hintli askerlerin bulunmasına göz yumarak, onların Pakistan'ın kritik yörelerine yakın yerlerde faaliyet göstermelerine izin vermektedir.

* İran'a Doğu'dan da yaklaşmak hedeflerinden birisi gibi görünmektedir.

* Afganistan'dan hiç bir şart altında tamamen çekilmeyi istemeyen ABD,

* bölgeyi daha iyi kontrolü altına almak için gerekirse Pakistan'ın bile bölünmesini sağlayacak girişimlerde bulunabilecektir.

* Sivilleri kurtarma adına NATO kullanılarak Libya halledilmiştir. Burada da benzer bir operasyon beklenebilir. Ama ABD, Pakistan'ı asla hafife almamalıdır.

* Pakistan ordusu çetin savaşçı olduğu kadar da nükleer gücü olan bir ordudur.

* ABD, elinde nükleer gücü olan her Müslüman ülkesini hedef almaktan vaz geçmek zorundadır. Çünkü:

İlan edilmemiş savaşlar, Adı konmamış savaşlara, onlar da Üçüncü Dünya Savaşı'na yol açabilir.

Türkiye, NATO ülkesi olarak, fevkalade dikkatli olmak zorundadır. Yoksa başkalarının yaptığı günahın yükümlülüğünü de paylaşabilir.

Kaynak: Millî

Putin seçim sonrası protestolardan Washington'u sorumlu tutuyor
8 ARALIK 2011

Rusya Başbakanı Vladimir Putin, genel seçimlerden sonra ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın "muhalefet grupları arasındaki bazı eylemcilere gereken ortamı hazırladığını" söyledi. Putin, "Clinton onlara sinyal verdi, onlar da işareti alarak eyleme girişti." dedi.
Protestocuları "malum senaryoya uygun şekilde ve başkalarının siyasi çıkarları doğrultusunda hareket etmekle" suçlayan Putin, "Rus siyasetini etkilemek için yabancı ülkeler için çalışan kesimlerden hesap sorulacağını" söyledi.

Associated Press ajansının haberine göre, Vladimir Putin, Rusların çoğunun, son yıllarda Ukrayna ve Kırgizistan gibi ülkelerde gözlenen türde siyasi huzursuzluklar yaşamak istemediğini kaydetti.

Beyaz Saray, hafta başında yaptığı açıklamada Rusya'daki seçimlerin düzenlenme şeklinin "ciddi kaygılar uyandırdığını" bildirmişti.

Rusya Cumhurbaşkanı Dmitri Medvedev ise, seçimlerin özgürce ve âdil şekilde yapıldığını söylemişti.

Pazar günkü seçimlerden bu yana, yüzlerce protestocu gözaltına alındı. Bu hafta sonu yeni protesto eylemleri planlanıyor.

Rusya seçim komisyonunca yayımlanan sonuçlar, Vladimir Putin'in Birleşik Rusya partisine desteğin azaldığını ama yine de Duma'da dar bir çoğunluğa sahip olacağını gösteriyor.
BBC

Rusya'dan Gürcistan savaşı tekrarlanabilir uyarısı
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavroy
Rusya Dışişleri Bakanı, Gürcistan'ın NATO üyeliğine doğru yol alması durumunda 2008'de yaşanan savaşın tekrarlanabileceği uyarısı yaptı. Bürksel'de Rusya-NATO Konsey Dışişleri Bakanları toplantısının ardından düzenlenen basın toplantısında konuşan Lavrov, "Gürcistan rejimini Ağustos 2008'de yaşanan savaşı tekrarlaması için teşvik etmeyin..." dedi. 09.12.2011 MOSKOVA netgazete

Lübnan'da BM barış gücüne bombalı saldırı
9 ARALIK 2011

Lübnan'ın güneyinde meydana gelen patlamada en az beş Birleşmiş Milletler barış gücü askeri yaralandı.
Güvenlik yetkilileri yol kenarına yerleştirilen bir bombanın Sur kentinde Fransız askerleri taşıyan bir aracı hedeflediğini söylüyor.

Temmuz ayında benzer bir saldırı Sayda kentinde BM barış gücü UNIFIL'e bağlı gene beş Fransız askerin yaralanmasına yol açmıştı.
BM yetkilileri olayı Lübnan ordusu ile işbirliği içinde soruşturduklarını açıkladı.
Lübnan'ın İsrail ile arasındaki sınır bölgesinde konuşlanan UNIFIL askerlerine yönelik saldırının sorumluluğunu üstlenen olmadı.
BBC

İran, ABD Uçağını İade Etmiyor
11 Aralık 2011



İran silahlı kuvvetlerinin, İran hava sahasına girdikten sonra ele geçirdiği ABD'ye ait insansız casus uçağını iade etmeyeceği bildirildi.

İran devlet televizyonuna konuşan, İran'ın seçkin askeri gücü Devrim Muhafızları'nın Başkan Yardımcısı Orgeneral Hüseyin Selami, uçağın ABD'ye iade edilmeyeceğini söyledi.
İnsansız ABD uçağının İran'ın hava sahasını ihlal etmesini ''saldırgan bir eylem'' olarak nitelendiren Selami, ayrıca ABD'ye ''daha büyük bir karşılık verme'' uyarısında bulundu, ancak bu karşılığın ne olacağı konusuna açıklık getirmedi.
İnsansız hava uçağının ABD'ye ait olduğu, Amerikalı yetkililerce yapılan açıklamalarla doğrulandı.
TRT

ABD ve İsrail, savaşa hazırlanıyor
Aralık 21, 2011
ABD ve İsrail ordularının düzenleyeceği en büyük ortak füze tatbikatında, binlerce ABD askeri İsrail topraklarında konuşlandırılacak.

İran’ın nükleer silah elde etmesinden şüphelenen İsrail, Tahran rejiminin bu amacına ulaşmasını engellemek için çabalarını sürdürürken, ABD-İsrail tarihinin en büyük ortak füze tatbikatı için hazırlıklar başladı.

ABD Hava Kuvvetleri’nden Tuğgeneral Frank Gorenc, geçtiğimiz hafta Almanya’daki ABD üssünden İsrail’e geldi.

Jerusalem Post’un haberine göre, Gorenc, dev tatbikatın planları konusunda İsrailli yetkililerle değerlendirmelerde bulunurken, binlerce ABD askerinin tatbikatta yer almasını umduğunu belirtti.

KOMUTA MERKEZLERİ KURULACAK

ABD düzenlenecek tatbikat için İsrail’de, İsrail ise Almanya’daki ABD üssünde komuta merkezi kuracak. Tatbikat, Ortadoğu’da gerçekleştirilecek olası geniş kapsamlı operasyonlarda ortak görev gücü oluşturulmasını amaçlıyor.

ABD aynı zamanda İsrail’e Yüksek İrtifa Terminal Alan Savunması (THAAD) sistemini ve gemilerde kullanılan Aegis balistik füze sistemlerini de getirecek. Aegis sistemi, İsrail’e yönelik füze tehditlerine karşı test edilecek.

ABD’nin kuracağı sistemler, İsrail’in füze savunma sistemleri Arrow, Patriot ve Demir Kubbe ile koordineli şekilde çalışacak.

Gorenc, İsrail’in doğusundaki Demir Kubbe sistemlerinden birisini gezerken, Holon’daki hava kuvvetlerinin füze savunma simülasyonlarını düzenlediği Test Bed laboratuarını ziyaret etti.

DEMİR KUBBE AĞI GENİŞLİYOR

İsrail hava kuvvetleri, petrol tesislerini korumak adına Hayfa kentine birkaç ay içinde Demir Kubbe sistemi kurmayı planlıyor.

Savunma Bakanlığı, 2012 sonunda tamamlanmak üzere üç yeni Demir Kubbe sistemi projesi için bütçe ayırdı. Hava kuvvetleri, savunma ihtiyacının karşılanması için İsrail’in kuzey ve güney sınırları boyunca yaklaşık 12 füze bataryası yerleştirilmesini öngörüyor.

İsrail hava kuvvetleri, baharda düzenlenecek tatbikatta orta menzilli ve kruvazör füzelerini imha etmek için geliştirilen Sling füze savunma sistemini de kullanacak.

SURİYE DE BOŞ DURMUYOR

ABD ve İsrail geniş çaplı bir ortak tatbikata hazırlanırken, İran’ın bölgedeki en büyük müttefiki Suriye de füze sistemleri ve hava gücünü deneme amaçlı bir askeri tatbikat düzenledi.

Suriye devlet televizyonunun haberine göre, başarılı sonuçların elde edildiği tatbikatta, “ordunun uzun kolu” sayılan modern füze sistemlerinin kullanımı ve füze subaylarının sahip olduğu performans gözler önüne serildi.

Karadan denizdeki hedeflerini vuran füzelerin denendiği tatbikatta, havadaki füzelerin karadan gönderilen ikinci füzeyle nasıl imha edildiği de gösterildi.

Hava gücü filosunun da yer aldığı tatbikatın pazartesi günü başladığı belirtildi. Bu tatbikat, Suriye’nin bu ay içerisinde yaptığı ikinci askeri tatbikat.
http://www.gazeteboyut.com/

İran'dan Hürmüz Resti
27 Aralık 2011

İran, petrol alanında yaptırım uygulanırsa Hürmüz Boğazı'ndan bir damla petrolün geçirilmeyeceğini bildirdi.

Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Muhammed Rıza Rahimi, bugün bir sempozyumda yaptığı konuşmada, ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin İran'a yönelik yeni yaptırım tehdidi ve kararlarını değerlendirdi.

''Bütün gücümüzle düşmanları yerlerine oturttuğumuz zaman onlar komplolardan el çekecek'' diye konuşan Rahimi, petrol ambargosu tehdidiyle ilgili olarak da ''İran'a petrol alanında yaptırım uygularlarsa Hürmüz Boğazı'ndan bir damla petrol geçmeyecek'' ifadesine yer verdi.

Tahran yönetimi, olası bir ABD ve İsrail saldırısına Hürmüz Boğazı'nın kapatılması da dahil tüm imkanların kullanılarak cevap verileceğini açıklamıştı. Hürmüz Boğazı, dünyanın en büyük petrol transit hatlarından biri olarak biliniyor. Dünya petrol ticaretinin yüzde 40'ının buradan geçtiği belirtiliyor.
TRT

ABD'den İran'a Hürmüz Boğazı Resti
28 Aralık 2011



ABD 5. Filosu: Hürmüz Boğazı'ndaki ulaşımda herhangi bir aksamaya hoşgörü gösterilmeyecek !

İran'ın Hürmüz Boğazı'nı deniz trafiğine kapatma tehdidi yeni bir gerginliğe yol açtı.
Amerika Birleşik Devletleri'nin Basra Körfezi'nde görevli Beşinci Filo'nun sözcüsü Umman Denizi'ne açılan Hürmüz Boğazı'nın kapatılmasına asla izin verilmeyeceğini açıkladı.
Ortadoğu'da İkinci Dünya Savaşı'ndan beri Basra Körfezi'nde görevli Amerika Birleşik Devletleri Deniz Kuvvetleri 5'inci Filosu'nun sözcüsü İran'ın Hürmüz Boğazı'nı kapatma tehditlerine cevap verdi.
Sözcü, Hürmüz Boğazı'ndan petrol sevkiyatının kesilmesine asla izin vermeyeceklerini söyledi.
İran Deniz Kuvvetleri Komutanı Tuğamiral Habibullah Seyyari ise dünya petrol ticaretinin yüzde 40'ının geçtiği Hürmüz Boğazı'nı kapatmanın "İran için bir bardak su içmekten daha kolay olduğunu" öne sürdü.
Seyyari, Umman Denizi'ni kontrol altında bulundurdukları için şimdilik boğazı kapatmaya gerek görmediklerini belirtti.
İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Muhammed Rıza Rahimi, Amerika Birleşik Devletleri ve bazı Avrupa ülkelerinin İran petrolüne yaptırım uygulaması halinde Hürmüz Boğazı'ndan petrol aktarımına izin vermeyeceklerini açıklamıştı.
TRT

ABD Savaş Gemileri Hürmüz Boğazı'nı Geçti
29 Aralık 2011

ABD: Amerikan savaş gemileri Hürmüz Boğazı'nı sorunsuz geçti

Amerikan 5. filosu, İran'ın yeni uluslararası yaptırımlar uygulanması durumunda Hürmüz Boğazı'nı kapatma tehdidine rağmen, iki Amerikan savaş gemisinin bu stratejik deniz geçidini sorunsuz biçimde geçtiğini bildirdi.
5. filo sözcüsü Deniz Yüzbaşı Rebecca Rebarich Bahreyn'deki karargahtan yaptığı açıklamada, USS John C. Stennis uçak gemisi ve USS Mobile Bay füze kruvazörünün Hürmüz Boğazı'ndan programlanmış rutin geçişlerini yaptıklarını belirterek, İran deniz kuvvetleriyle temaslarının her zaman geleneklere uygun ve
profesyonel, alışılmış, iyi bilinen deniz uygulamaları şeklinde sürdüğünü kaydetti.
İki Amerikan savaş gemisi, Afganistan'daki NATO güçlerine hava desteği sağlayacağı Arap Denizi'ne doğru Hürmüz Boğazı'ndan geçmeden önce Birleşik Arap Emirlikleri'nin Cebel Ali Limanı'nda mola verdi.
İran donanması cumartesi günü bölgede Umman denizi ve Hint Okyanusu'nda 10 gün sürecek tatbikata başlamıştı.
TRT

İran'dan Hürmüz'de Gövde Gösterisi
01 Ocak 2012



Batının uyguladığı yeni ekonomik yaptırımlara aldırmayan İran, kendi geliştirdiği uzun menzilli füzeleri test etti.

İran geçen hafta başladığı 10 günlük deniz tatbikatını adeta gövde gösterisine dönüştürdü.
Ordu, tamamen yerli üretim orta ve uzun menzilli füzelerin test edildiğini açıkladı.
Uluslararası ajans ve televizyonlar, tatbikatın tam da Batı'nın Tahran'ı nükleer programından vazgeçirmek için ekonomik yaptırımları yoğunlaştırdığı sırada gerçekleşmesine dikkat çekiyor.
Son olarak Amerika Birleşik Devletleri, İran'la iş yapan mali kurumlara yeni yaptırımlar uygulayacağını açıkladı.
Üstelik hem İsrail hem de Amerikan yönetimi diplomatik yollarla sonuç alınamazsa, İran'a karşı askeri operasyon seçeneğini masada tuttuklarını kaydediyor.
İran ise askeri saldırıya uğraması halinde, Batı'yı petrol taşımacılığında kilit öneme sahip Hürmüz Boğazı'nı kapatmakla tehdit ediyor. Günler süren tatbikatın da Hürmüz Boğazı ve civarındaki uluslararası sularda gerçekleşmesi bu noktada "Tahran'ın ince mesajı" olarak algılanıyor.
Tatbikatın Pazartesi günü sonlandırılırken, İran donanmasına ait denizaltı ve savaş gemilerinin Hürmüz Boğazı'nı temsili olarak geçişe kapatıp kapatmayacağı merakla bekleniyor.
TRT

İran'dan ABD savaş gemisine uyarı: Geri dönme
3 OCAK 2012

İran, Basra Körfezi'nden yeni ayrılan Amerikan savaş gemisinin geri dönmesi durumunda harekete geçeceği uyarısında bulundu.

İran ordusunun en üst düzey yetkilisi Ataullah Salihi, İran devlet medyasında yer alan açıklamasında, uçak gemisinin adına ya da İran'ın atacağı adımlara ilişkin ayrıntı vermedi.
Geçen hafta Amerikan savaş gemisi USS John C Stennis, İran'ın 10 gün süren donanma tatbikatının sona ermesinin ardından Hürmüz Boğazı'ndan geçerek Basra Körfesi'nden ayrılmıştı.
Amerikan donanması USS Stennis'in Afganistan'daki NATO operasyonlarına destek vermek amacıyla boğazlardan rutin bir geçiş yaptığını söylüyor.
Salihi ise İran'ın uyarılarını yinelemeyeceğini belirterek, ''Düşman gemisi Umman Denizi'ne bizim tatbikatımız nedeniyle gitti. Tavsiyem Amerikan uçak gemisinin Basra Körfezi'ne dönmemesi. Uyarılarımızı tekrarlamaya alışkın değiliz'' dedi.
İran donanması geçtiğimiz günlerde ardarda başarılı füze denemeleri gerçekleştirdiğini açıklamıştı.
İran yapımı Kadir adlı füzenin menzili 200 kilometre.
Resmi haber ajansı IRNA'ya füze denemesi hakkında açıklamada bulunan İran Deniz Kuvvetleri Komutan Yardımcısı Tuğamiral Mahmud Musevi, karadan denize atılan füzenin belirlenen hedefi başarıyla vurduğunu kaydetti.
Pazar günü ise orta menzilli bir füze deneyen İran silahlı kuvvetleri, havadaki hedefin başarıyla vurularak düşürüldüğünü açıklamıştı.
İran'ıngeçen hafta yapılan deniz tatbikatı ise stratejik öneme sahip Hürmüz Körfezi'nin doğusundaki uluslararsı sularda yapılmıştı.
BBC

Pentagon: İran’la karşı karşıya gelme peşinde değiliz
03-01-2012



Pentagon: İran’la karşı karşıya gelme peşinde değilizYDH- İran ordusunun Fars Körfezi’nden ayrılan Amerikan uçak gemisine Körfez’e geri dönmemesi yönünde yaptığı uyarının ardından Pentagon, ABD’nin İran’la gerginlik istemediğini açıkladı.

YDH- İran ordusunun Fars Körfezi’nden ayrılan Amerikan uçak gemisine Körfez’e geri dönmemesi yönünde yaptığı uyarının ardından Pentagon, ABD’nin İran’la gerginlik istemediğini açıkladı.

Reuters haber ajansının haberine göre Amerikan Savunma Bakanlığı Sözcüsü George Little, İran Ordusu Komutanı General Ataullah Salihi’nin uyarısından sonra yaptığı açıklamada “Hürmüz Boğazı’ndan geçiş konusunda İran’la karşı karşıya gelme peşinde değiliz” dedi.

İran Ordusu Komutanı General Ataullah Salihi, İran deniz kuvvetleri komutanlığının yaptığı “Velayet Denizi 90” adlı askeri tatbikat sırasında Fars Körfezi’ni terk ederek Umman Denizine çıkan Amerikan savaş gemisine körfeze yeniden dönmemesi uyarısında bulunuş ve “uyarıyı sadece bir kez yaparız” demişti.

Amerikan Savunma Bakanlığı Sözcüsü George Little, General Salihi’nin dünkü uyarısından sonra bugün yaptığı açıklamada “Bizim çıkarımız Körfez’den gemilerin güvenle geçmesidir. Bizim talebimiz budur. Bu hükümette hiç kimse Hürmüz Boğazı konusunda karşı karşıya gelme peşinde değildir. Önemli olan tansiyonun düşürülmesidir” dedi.

George Little’ın açıklamasından önce Pentagon’dan Amerika’nın Körfez’e uçak gemisi göndermeye devam edeceği yönünde bir açıklama yapılmıştı.

http://www.yakindoguhaber.com/

ABD Umman denizine yeni savaş gemileri gönderdi
12-01-2012



YDH- İran’la Hürmüz Boğazı konusunda ciddi bir gerilim yaşayan Amerika’nın Umman Denizi’ne yeni savaş gemileri gönderdiği bildirildi.

Reuters haber ajansının bildirdiğine göre Amerikan ordusu, Umman Denizi’ne yeni savaş gemileri gönderdiğini doğrulamakla birlikte bölgeye yeni gemilerin gönderilmesinin İran’la yaşanan gerginlikle bir ilgisinin bulunmadığını açıkladı.

Reuters, haberinde Amerikan donanmasına ait bazı yeni savaş gemilerinin Umman denizine girdiğini birkaç geminin ise bölgeye ulaşmak üzere olduğunu bildirdi.

Amerikan ordusu konuyla ilgili açıklamasında bölgeye yeni uçak gemileri gönderilmesinin daha önceden hazırlanmış bir plan dahilinde olduğunu ve İran’la yaşanan son gerilimle bir ilgisinin bulunmadığını belirtti.

İran ordusuna bağlı savaş gemileri Hürmüz Boğazı’ndan Hint Okyanusuna uzanan geniş bir bölgede 10 günlük askeri tatbikat yapmıştı. İran Devrim Muhafızlarının Körfez’de düzenleyeceği “Yüce Peygamber-7” adlı tatbikatın da 21 Ocak’ta başlayacağı açıklandı.
http://www.yakindoguhaber.com/

Akdeniz'de Topyekûn Savaş artık şaka değil
03 EKİM 2011



Osmanlı'yı Avrupa'nın Hasta Adamı olarak tanımlayıp yıkan güçler, 200 yıl sonra Osmanlı'nın yıkılışını hızlandıran Hıristiyan kardeşleri Yunanistan'ın tedavisi zor hastalığıyla karşı karşıya. Almanya Başbakanı Merkel Yunanistan'ı kastederek "Bir üyenin göçmesi bütün AB için yıkıcı olacaktır" diye uyardı. Yeni Hasta Adam, Avrupa'nın sonu mu olacak?

Yunanistan'ın ekonomik krizi İsrail'in Akdeniz'deki etkinliğini nasıl arttırdı? Gazze'ye giden gemilerin durdurulmasının ekonomik krizle ilişkisi ne? Akdeniz'de topyekûn bir savaşa mı tanıklık edeceğiz? Türkiye bu savaşın neresinde olacak? Papandreu'ya İsrail'in savunması karşılığında BM Genel Sekreterliği mi önerildi? Uluslararası ilişkiler uzmanı Yunan Nikolas Kosmatopoulos, bölgenin adım adım savaşa nasıl sürüklendiğini yazdı.

Avrupa'nın doğuya yönelik kolonyal ilerleyişinin olduğu dönemlerde, Büyük Güçler (İngiltere, Fransa, Rusya ve Avusturya), birçok şeyin yanında finansal sorunları nedeniyle çökme aşamasına gelen Osmanlı İmparatorluğu'nu "Avrupa'nın hasta adamı" diye adlandırıyor ve geri kalanları paylaşmak için sonunun gelmesini bekliyorlardı.

Bu senaryonun ortaya çıkartacağı etkilerin ve fırsatların telaşına kapılan Büyük Güçler, hasta adamın virüslerinden Hıristiyan kardeşlerini korumak amacıyla kendi kendilerine görev üstlendiler. İsyan halindeki Yunanlar için özgürlük talebinde bulundular ve Osmanlı bu talebi reddettiğinde bu güçler ordularını harekete geçirdi. Ünlü Navarino deniz savaşında Avrupalı ülkelerin donanmaları, Osmanlı ve Mısır güçlerini yendi. Böylelikle Avrupalı entelektüellere Osmanlı sonrası Yunanistan'ı Avrupa medeniyetinin icat edilmiş tarihsel doğum yeri olan Hellas'ı tekrardan keşfetme yolu açıldı.

Osmanlı'dan bağımsızlığını kazanmasının iki yüzüncü yıl dönümüne on yıl kala tarih kendisini bir komedi şeklinde tekrar ediyor. Ülkenin berbat durumdaki ekonomisi Avrupa Birliği'nin bütünlüğünü tehdit ediyor. Almanya Başbakanı Merkel Yunanistan'ı kastederek "Bir üyenin göçmesi bütün AB için yıkıcı olacaktır" diye uyardı. Yunanistan'ın krizi çok hızlı bir şekilde kendisini Avrupa'nın krizine dönüştürdü.

Şöyle söylenmektedir ki Avrupa Birliği'nin tarihinde ilk kez AB bölgesindeki bir ülke hakkındaki karar, Avrupalı politikacılar ve bankerlerin yanı sıra Washington merkezli IMF ile birlikte alınıyor. Aynı anda Osmanlı İmparatorluğu'nun halefi Türkiye ise AB'ye tam üyelik için müzakere ediyor. Bugün "Avrupa'nın hasta adamı" Yunanistan olmuştur ve zamanımızın Büyük Güçleri onu kurtarma çarelerini tüketmiş gözükmekteler.

Kimi suçlamalı: Kültür ya da Ekonomi

Küresel dikkate ve açığa çıkarmaya rağmen Yunanistan krizi ile ilgili inceleme daha çok yüzeyseldir ve ceza vermekten uzaktır. Genel olarak tartışma "içselciler" (kültür/psikoloji ile ilgili olduğunu düşünenler) ve "dışsalcılar" (ekonomiciler) arasında gidip gelmektedir. Bir tarafta içselciler, neo-liberal küreselleşme taraftarları Yunanistan'ı hayati derecede önemli psiko-kültürel değerlerden yoksun olarak görmektedirler. Örneğin, vatandaşların yasalara ve devlete karşı saygılı olması, "sosyal sorumluluk" anlayışı, meritokrasi (yeteneğe göre adam atama anlayışı), girişiciliğe karşı yakınlık vb.

Onlar için "troika" (AB, IMF, Avrupa Merkez Bankası) tarafından oluşturulan katı planlar Yunanların isyancı ve bozulmuş karakterlerine karşı bir lütuftur; "Çok şükür ki 'troika' var" sözleri başbakan yardımcısı ve maliye bakanını Venizelos tarafından söylenmiştir.

Diğer tarafta dışsal görüşe sahip olanlar - sosyal-vatanseverler ile Batı karşıtı söylemlere sahip olanların bir karışımı - Yunanistan ekonomisini dünya ekonomisinin, küresel kapitalizminin ve onların yerel dalkavuklarının bir kurbanı olarak görmektedirler.

Her ne kadar kültürel açıklamaları reddetmek doğru olsa da ekonomideki, son dönemlerdeki tüketimdeki aşırılık, ülkenin refahına yaptıkları büyük katkılara rağmen artan göçmen karşıtı söylemler, Türkiye ile devam eden silahlanma yarışı gibi belli başlıklar bir tabuya dönüşmektedir. Ne yazık ki tüm bu birbiriyle ilişkili elementleri inceleyen pek az analiz bulunmaktadır. Bunun yerine tartışma, dar bakışlı ekonomistler ya da tüm ulus için utanç kaynağı olan siyasetçiler tarafından yönlendirilmektedir.

"Burayı kim yönetiyor?"

İlk olarak 1963 yılında Başbakan Karamanlis tarafından (demokrasi yanlısı aktivist Lambrakis'in öldürülmesinden sorumlu olan derin devlet örgütlerini ima ederek) sorulan bu ünlü soru, ülkenin sokaklarında ve kahvehanelerinde tekrardan sorulmaya başlamıştır. Ancak bu sefer her zamankinden daha açık gözükmektedir: "Troika" yalnızca finansal politikalar konusunda keskin ölçüler ve direktifler vermekle kalmıyor aynı zamanda önemli bakanlıklara kararları ve sonuçlarını gözetlemeleri göreviyle kendi denetçilerini yerleştiriyor.

İronik olarak, 1981 yılında özgürlük vaatleriyle ilk kez iktidara gelen Sosyalist Parti'nin yüksek seviyeli üyeleri bu güç devrini şizofrenik şekildeki rahatlama ifadeleriyle karşılıyorlar: "Artık (troika'nın) kontrolü altına alındık, tekrar ulusal kontrolümüzü elde edebiliriz" dedi Venizelos.

Hükümet ya da troika bir plana sahip olduklarını göstermedikçe elde edilen kontrol bir illüzyondan başka bir şey olmayacaktır.

Gerçekte, her şey tam tersini göstermekte; kontrolün ve güvenirliliğin genel olarak yitirildiği. Hükümet açıklanan son kısıtlama paketinin tüm zayıflıkları kıracak olan son paket olduğuna dair söz verdi; Parlamento içerisinde yeni kurulan İstatistik Bürosu "rakamlarla oynama yüzünden" oluşan birçok istifa, davalar ve skandallar yüzünden çalkalandı; yeni akademik yıl öğretmeni olmayan okullarla ve kitapları olmayan öğrencilerle başladı; ısrarcı özelleştirme politikaları henüz bir sonuç vermedi.

Bir hasta adamın "dış politikası"?

Gazze Özgürlük Filo'sunun 2010 yılında Kıbrıs hükümeti ve 2011 yılında Yunan Hükümeti tarafından tutulması Filistin yanlısı olarak bilinen bu ülkelerin vatandaşları gibi birçok ülkeyi de şaşırttı. 2010 yılında Kıbrıs Hükümeti gemilerin kıyılarına yaklaşmasını yasakladı ve polislerini ve liman görevlilerini onları karşılamak isteyen Avrupa milletvekillerini uzaklaştırmaları için görevlendirdi.

Bir yıl sonra Yunan Hükümeti bir sonraki Filo'ya yasadışı bir ambargo uyguladı. Birkaç hafta sonra bu hareketlerin bölgedeki deniz sınırlarının değişiminin bir parçası olduğu ortaya çıktı. Yunanistan ve Kıbrıs, İsrail'le bazı alanlarda stratejik işbirliği kurma kararı aldı: Ekonomik, emniyet ve askeri, bilgi paylaşımı vb. alanlarda.

FKÖ (Filistin Kurtuluş Örgütü) üyelerinin kuşatma altındaki Beyrut'tan 1982 yılında çıkartılması için gemi gönderen başbakan'ın oğlu olan Papandreu'nun, Netenyahu'nun İsrail'ini böyle sıcak bir şekilde bağrına basması hakkında yapılan bir spekülasyon şöyledir:

Türkiye ve İsrail arasındaki anlaş
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pts Oca 16, 2012 11:49 pm    Mesaj konusu: İran komşularını uyardı Alıntıyla Cevap Gönder

Hürmüz Boğazı Çanakkale Boğazı Olacak mı?



Bülent ESİNOĞLU
25.1.2012

1915’de, İngiltere ve Fransa için Çanakkale Boğazı ne kadar önemliydiyse, şimdide, Amerika için Hürmüz Boğazı, o kadar önemlidir.

Batı için Çanakkale yenilgisinin siyasi sonuçlarının ne kadar büyük olduğu hatırlanırsa, Hürmüz Boğazındaki felakete girilmemiş olur.

Çanakkale Zaferi İngiltere’nin süper devlet olmasını sonlandırmıştır. Sonradan bir müddet daha çaka sattıysa da, pek bir işe yaramamıştır. Amerika’nın kuyruğuna takılmaktan başka yapabileceği bir şey yoktur.

Çanakkale Deniz Savaşı tüm dünyaya bir şeyi daha göstermiştir. Teknolojiniz ne kadar ileri olursa olsun, denizin üzerinde kaldığınızda, savunmadasınızdır.

Tabi burada teknoloji kıyaslaması yersizdir. Ancak önemli olan İran’ın kendi vatanını savunmasıdır. İran tüm gücünü Halkından almaktadır. Çünkü ne yapıyorsa halkı için yapmaktadır.

İran’a petrol ambargosu, İran halkını aç bırakmaya yöneliktir.

Gelelim uluslar arası son duruma; Çin’in Genel Kurmay Başkanı, Çin’in İran’ı korumakta çekincesi olmayacaktır” diye bir açıklaması oldu. Çin’in İran’a olan enerji bağımlığını göz önüne alırsak, Çin’in Amerika’ya mal satma bağımlılığından daha fazla olduğu kesindir.

Aynı Çanakkale Savaşında olduğu gibi cepheler belirginleşmeye başlamıştır. Amerika, Fransa ve İngiltere bir tarafta, Rusya, Çin ve İran öte taraftadır.

Amerika’nın Hürmüz Boğazı savaşını kazanması, tek koşula bağlıdır. Nükleer silah kullanmasıdır.

Japonya’da bir seferde, 145 bin sivili öldüren emperyalizmin burada da bundan çekinmeyeceği açıktır.

Çinin İran’ı kaybetmesi demek enerjisiz kalması ya da, çok pahalıya enerji satın alması demektir. Çünkü Amerika Petrolar üzerinden parasına değer kazandırmakta ve yeni dolarlar satabilmektedir.

İran saldırısının asıl nedeni dolar’dır. Yoksa nükleer silah vardı yoktu meselesi, Irak işgalindeki gibi yalandan başka bir şey değildir.

Gelelim bizim bu savaşta alacağımız pozisyona; eğer gene Amerikan finoluğuna soyunursak, vay Türk halkını haline…

İlk kalemde İran’dan aldığımız on milyar metreküp gaz kesilecek. Petrol alışverişi duracak. Eğer Rusya da şu veya bu şekilde savaşa iştirak etme durumunda kalırsa, oradan aldığımız 30 milyar metre küp gaz da kesilebilir.

Bu söylediklerim savaşların yumuşak silahlarıdır. Gerçekten bir dünya savaşı çıkarsa ve biz Amerika’nın yanında yer alırsak, Amerika bu savaştan galip bile ayrılsa mağlup olacağından, Amerika’nın felaketini paylaşmış olacağız.

Davutoğlu, Rusya’ya bu durumu anlamak için gitti. “Eğer biz Amerika’nın yanında yer alırsak sizin tavrınız ne olur sorusunu sormak için.”

Muhtemel İran savaşının sonuçları, Çanakkale Savaşının sonuçlarından daha kesin olacaktır.

Şunu şimdiden söylemek mümkün. İran savaşı ne Yugoslavya’ya, ne Libya’ya ne de Somali’ye benzer.

Bugün veya yarın Rusya’dan ya da Çin’den şu açıklama gelebilir. Eğer Amerika İran’a karşı nükleer silah kullanırsa, biz de kullanırız diye.

Amerika’yı nükleer silah kullanmaktan caydırmanın tek yolu budur.

Eğer Amerika’nın eceli gelmiş ise Cami duvarına işemekten başka çaresi yoktur.

bulentesinoglu@gmail.com
Kaynak: Ulusal Bakış

İran komşularını uyardı
16 Ocak 2012
İran, Körfez'deki komşularını, uluslararası yaptırımlarla karşı karşıya olan İran ham petrolünün yerine üretim yapmaları halinde bunun sonuçlarına katlanacağı uyarısında bulundu.

İran'ın Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) temsilcisi Muhammed Ali Hatibi, komşu ülkelerin İran ham petrolünün yerine petrol üretimini artırması halinde bu davranışı "dostça bir davranış olarak kabul etmeyeceğini" belirtti.
Hatibi, İran'da yayımlanan Şark gazetesine yaptığı açıklamada, "Körfez ülkelerinin İran petrolünü ikame etmesi halinde, Hürmüz Boğazı da dahil bölgede olacakların baş sorumlusu durumuna düşeceğini" söyledi.

İranlı yetkili, "Arap komşularımız Amerikalı ve Avrupalı maceracılarla işbirliği yapmamalı" dedi.

Dünyanın bir numaralı petrol ihracatçısı Suudi Arabistan'ın Petrol Bakanı Ali El Neymi, İran'ın Hürmüz Boğazı'nı kapatması halinde artan talebi karşılayabileceğini bildirmişti.

ABD, nükleer programı nedeniyle İran'a petrol ambargosu uygulama kararı almıştı. İran, buna karşılık Hürmüz Boğazı'nı kapatma tehdidinde bulunmuştu.

Dünyadaki günlük petrol tankeri trafiğinin üçte biri Hürmüz Boğazı'ndan geçiyor.
Star gazetesi

Rusya: İran'a saldırı felaket doğurur
18 OCAK 2012



Rusya’dan, İran'a yönelik olası bir Batı saldırısının "felakete yol açacağı" uyarısı geldi.
Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov, Moskova'da yapılan basın toplantısında, böyle bir durumda Orta Doğu'daki mezhep savaşlarının alevleneceğini ve İran'dan büyük bir mülteci akını yaşanacağını söyledi.

Rus Dışişleri Bakanı ayrıca İran'a yönelik uluslararası yaptırımların artırılması konusunda da eleştirilerde bulundu.
Lavrov, uygulanmakta olan yaptırımların ülke ekonomisine darbe vurarak İran halkına zarar verdiğini belirtti.
Dışişleri bakanı, yaptırımların daha da artırılmasının muhtemel amacının İran toplumunda huzursuzluk yaratmak olduğunu ve bunun Tahran'ın barışçıl bir nükleer programa sahip olması açısından hiçbir faydası olmayacağını söyledi.
İran'a yaptırımlar artabilir
Rus dışişleri bakanının açıklamaları, Avrupa Birliği'nin İran'ın petrol endüstrisine yönelik ABD yaptırımlarına verdiği desteği artırmayı değerlendirdiği bir dönemde geldi.
Sergei Lavrov, AB'nin gündeminde olan yaptırımları sıkılaştırmak konusuna da değinerek, bu yönde atılacak bir adımın İran'la nükleer program konusunda kurulmaya çalışılan diyaloga da zarar vereceğini belirtti.
Rusya, İran’a yönelik Birleşmiş Milletler merkezli bazı yaptırımlara destek verse de son dönemde Tahran’a uygulanan yaptırımların artırılmasına açık bir şekilde karşı çıkmakta.
ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri bir süredir İran'ın petrol sektörünü hedef alan yeni yaptırımlar uygulamak için adımlar atıyor, oluşabilecek açığın ise Körfez ülkelerinden kapatılması formülü konuşuluyordu.
ABD'nin uluslararası petrol satışlarında işlemleri üstlenen İran merkez bankası ve benzeri bankalara yaptırım kararı ardından, ay sonunda Avrupa Birliği de benzer bir yaptırım paketi üzerinde uzlaşmayı umuyor.
Birliğe üye devletler, İran'dan ham petrol ithalatını yasaklama kararı üzerinde ise prensipte anlaşmaya vardı.
BM bünyesinde ise Rusya ve Çin, İran'a yaptırım uygulanması fikrinden hoşnut değil
BBC

ABD Hürmüz İçin İran'a Meydan Okudu
19 Ocak 2012
Hürmüz krizi yeniden alevlendi. İran'ın "Hürmüz Boğazı"nı kapatırım" restine ABD Savunma Bakanı, "Müdahaleye hazırız" cevabını verdi.

Amerikan Savunma Bakanı Leon Penetta, İran'a meydan okudu. Peneta, petrol taşımacılığında kilit öneme sahip Hürmüz Boğazı'nı korumaya ve her tür tehditle başa çıkmaya hazır olduklarını söyledi.
Paneta İran'a Cevap verdi
İran'ın kendini tehdit altında hissetmesi halinde Hürmüz Boğazı'nı kapatacağı yönündeki açıklaması Peneta'ya hatırlatıldı.
"Bölgedeki Amerikan askeri varlığını güçlendirmek için şimdilik özel bir adım" atılmayacağını söyleyen Savunma Bakanı Peneta, "Sorunla başa çıkmaya şu an zaten tümüyle hazırız. Eğer mecbur kalırsak askeri karşılık vermeye de hazırlıklı olacağımızı her zaman net biçimde ortaya koyduk" diye konuştu.
TRT

'İran petrol satamazsa kimse satamaz'
26 Ocak 2012



Ayetullah Seyit Ali Hamaney'in üst düzey danışmanlarından Ali Ekber Velayeti
İran'ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney'in üst düzey danışmanlarından Ali Ekber Velayeti, İran petrolüne ambargo koyulması durumunda petrol fiyatlarının yükseleceğini ve Batılı devletlerin bu riske giremeyeceğini söyledi. Velayeti, böyle bir durumda İran'ın da diğer ülkelerin satışına ilgisiz kalmayacağını belirtti.

İran'ın dini lideri Ayetullah Seyit Ali Hamaney'in üst düzey danışmanlarından Ali Ekber Velayeti, Avrupa Birliği'nin son yaptırım kararını değerlendirdi. Velayeti, İran petrolünün piyasada olmadığı durumda petrol fiyatlarının artacağını ve Batılı ülkelerin de bunu bildiğini kaydetti. İran'ın petrol ihraç edemediği ancak diğer ülkelerin petrol sattığı bir durumu kabul etmeyeceklerini belirten Velayeti, İran'a yönelik bir petrol ambargosunun "kimsenin çıkarına olmayacağını" vurguladı.

İran'ın petrolünü ihraç etmek için kimseden lütuf beklemediğini, çünkü uluslararası talebin sürekli olduğunu söyleyen Velayeti, Batı'nın hamlesini "siyasi bir manevra" olarak değerlendirdi.

(soL - Dış Haberler)


Rus ‘nükleer kuğular’ Karadeniz’de uçacak
Nerdun HACIOĞLU/MOSKOVA
30 Ocak 2012

RUSYA, nükleer silah taşıyabilen “Beyaz Kuğu” lakaplı stratejik bombardıman uçaklarını gelecek aydan itibaren Karadeniz bölgesini de kapsayacak devriye uçuşlarında görevlendirecek.

Rusya Hava Kuvvetleri sözcüsü Albay Vladimir Drik, “Stratejik filo Atlas ve Pasifik okyanuslarıyla Kuzey Buz Denizi’nin yanı sıra artık Karadeniz bölgesini de devriye alanı kapsamına alıyor” dedi. Rus Genelkurmay Başkanı Orgeneral Nikolay Makarov da “Devriye uçuşları kimseyi tedirgin etmemeli. Bu uçuşlar tüm uluslararası anlaşmalara bağlı kalınarak yapılacak” diye konuştu.

Rusya uzun menzilli stratejik hava gücü olarak TU-160 ile TU-95 uçaklarını kullanıyor. Moskova, SSCB’nin parçalanmasından sonra uzun menzilli stratejik bombardıman uçaklarını ilk defa 2008’de hangardan çıkartmıştı. TU-160 stratejik bombardıman uçağı ABD ile ciddi kriz yaşandığı sırada Venezuela’ya gitmişti. Rus bombardıman uçakları bu tarihten itibaren ABD kıyılarıyla NATO ülkelerinin hava sahaları yakınlarında “tedirgin edici” devriye uçuşları başlatmıştı.

İşte özellikleri

* 25 saat ikmalsiz havada kalabilen TU-160 bir depoyla 12 bin kilometre yol kat edebiliyor.
* 4 kişilik mürettebatı olan uçak, toplam 40 ton silahla 6 bin kilometre vuruş menziline sahip.
* Savaş konumunda 2 bin 400 km hız yapabiliyor.
* 267 ton ağırlığındaki uçağın fiyatı yaklaşık 250 milyon dolar.
* İlki 1981’de uçmaya başlayan Tupolev TU-160’in NATO kodu “Blackjack.”
Hürriyet

Panetta: İran'ın tesislerini vuracak silahları geliştirmeye çalışıyoruz
Hürriyet Planet
29 Ocak 2012

ABD Savunma Bakanı Leon Panetta, Washington’ın İran’ın nükleer tesislerini vurabilecek güçte silahlar geliştirmek için çalışma yaptığını açıkladı.

Wall Street Journal gazetesine konuşan ve adı açıklanmayan Pentagon yetkilileri, ABD’nin şu an elinde bulunan silahların İran’ın yeraltındaki gizli nükleer tesislerini vurabilecek güçte olmadığını vurgularken, Bakan Panetta, bu amaçla çalışmalarını sürdürdüklerini söyledi.

Geçtiğimiz yıl sonlarına doğru, Bloomberg, ABD Hava Kuvvetleri’nin İran’ın nükleer tesislerini ve yer altı sığınaklarını vurabilecek kapasitede 15 tonluk bombalar aldığını bildirmişti.

Hava Kuvvetleri Sözcüsü Albay Jack Miller, Kasım ayında yaptığı açıklamada, “Massive Ordnance Penetrator” (MOP) olarak bilinen ve B-2 hayalet uçaklarıyla taşınacak bu bombaların “operasyonel ihtiyaçları karşılayabileceğini” söylemişti.

MOP'LAR FORDO'YA YETMEZ
Ancak Wall Street Journal’a konuşan ABD’li yetkililer, 15 tonluk bu bombaların bile İran’ın nükleer programını sona erdirmeye yetmeyeceğini belirtti. Adı açıklanmayan yetkililer, Pentagon analistlerinin ellerindeki verilere göre özellikle Fordo’daki tesisleri yok etmek için taktik nükleer silahlara ihtiyaç olduğunu söyledi.

Yetkili, “Tesisler dağın altında olduğu zaman, dağı yerle bir edecek şeylere ihtiyacınız oluyor” dedi. MOP’ların Natanz’daki tesisleri vurmak için yeterli olup olmayacağı sorusu üzerine ise yetkili, “O bile şüpheli” diye konuştu.

"GÜVENİM TAM"
Panetta ise röportajında, İran’ı vurabilecek silahlarla ilgili, “Hala geliştirmeye çalışıyoruz” dedi.

ABD’nin MOP’ları kullanması durumunda İran’ın gizli tesislerine büyük zarar verileceğini de söyleyen Panetta, “Sanırım, ‘Çok yakınız’ demek daha doğru. Ama hala çalışıyoruz çünkü bu tür şeylerin bizim istediğimiz şekilde çalışacağından emin olmak kolay değil. Ama açıkçası bu kapasiteye kısa sürede erişeceğimize güvenim tam” diye konuştu.

BARAK: KARARLIYIZ
İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak ise Davos Dünya Ekonomik Forumu sırasında gazetecilere yaptığı açıklamada, “Biz, İran’ı nükleer faaliyet yolundan döndürmeye kararlıyız. Amerikan Başkanı ve kanaat önderleri bile bütün seçeneklerin masada olması ve İran’ın engellenmesi gerektiğini düşünüyor” dedi.

İran’daki gelişme göz önüne alındığında durumun aciliyetinin arttığını belirten Barak, İran’ı engellemenin “bütün dünya için bir sınav” olacağını söyledi.
Hürriyet

İran: 'Düşmanlara toprak kullandıranlar'ı da vururuz'
05/02/2012



hürriyetplanet'in haberi:

İran'dan 'düşmanlara toprak kullandıranlar' tehditi


İran Devrim Muhafızları'nın ikinci ismi Orgeneral Hüseyin Salami, İran'a saldırmak için hazırlık yapan "düşmanlara" topraklarını kullandıran ülkelere saldırı düzenleyeceklerini açıkladı

Reuters'ın haberine göre, askeri tatbikat sırasında konuşan Salami, "İran'a karşı operasyon düzenlemek için düşmanlarımızca kullanılan bütün mevziler, ordu güçlerimizin misilleme saldırılarına maruz kalacaktır" dedi.
İran Devrim Muhafızları dün, İran'ın nükleer programına karşı olan Batı'ya gözdağı vermek amacıyla, iki gün sürecek olan kara tatbikatına başladı.

İran medyası bunun, ülkenin güneyinde düzenlenen küçük ölçekli bir tatbikat olduğunu bildirdi.

İRAN SAVAŞ GEMİLERİ CEDDAH LİMANINDA
Karada olduğu gibi denizde de harekete geçen İran, savaş gemilerini dün, Suudi Arabistan'ın Ceddah limanına demirledi. Fars Haber Ajansı'nda yer alan habere göre, İran Deniz Kuvvetleri Komutanı Habibullah Sayari, Tahran-İran arasındaki ilişkilerin gerildiği bir dönemde Ceddah'ta bulunmalarının nedenini, "İranofobiye" karşı gerçekleştirilen bir misyon olarak açıkladı.

İkmal gemisi Kharg, orta tonajlı savaş gemisi Said Kandi'nin, İran'ın dini lideri Ayetullah Humeyni'nin emri gereğince, dün, Kızıldeniz'deki Ceddah limanına demirlediğini dile getiren Sayari, "Bu görev, İran İslam Cumhuriyeti'nin açık denizdeki gücünü göstermek ve İranofobiye karşı koymak içindir" dedi.

Hürmüz Boğazı'nda Gergin Saatler
14 Şubat 2012



Amerikan uçak gemisi USS Lincoln, geçen ay girdiği Körfez'den, İran hücumbotlarının yakın markajı altında çıktı.

Amerikan uçak gemisi Lincoln'e Hürmüz Boğazı'ndan geçişi sırasında, ön ve arkasında Amerikan savaş gemileri eşlik etti.
Geçiş sırasında füzelerle donatılan İran hücumbotları, bir insansız hava aracı ve helikopteri de, İran kıyılarına yaklaşan uçak gemisini yakın takibe aldı.

Lincoln'ün Körfez'den sonraki görevinin, Afganistan'daki NATO operasyonlarına yardım etmek olduğu, ardından Körfez'e döneceği bildirildi.

ABD'den İlginç İddia

Amerikalı askeri yetkililer ayrıca, İran'ın intihar hücumbotları hazırladığını savundu.

Bölgedeki Amerikan deniz kuvvetleri komutanı Oramiral Mark Fox, İran'ın Hürmüz Boğazı'nı kapatma ihtimaline karşı hazırlık yaptığını, denizaltı sayısını 10'a çıkardığını, mayın depoladığını, hücum gemilerini artırdığını söyledi. Fox, bunun yanısıra intihar eylemi düzenlemek için hücumbotlara bomba yüklendiğini belirtti.

İran, hayati çıkarlarının tehlikeye düşmesi halinde, Hürmüz Boğazı'nı kapatma tehditinde bulunmuştu.

Avrupa Birliği, İran'a aşamalı olarak petrol amborgosu uygulamayı kararlaştırmıştı.

Bu arada Rusya Genelkurmay Başkanı Nikolai Makarov, İran'ın düşmanlarının, bu ülkeye karşı ne yapılacağına birkaç ay içinde karar vereceğini ileri sürdü.

Marakov, yaz başında İran'a karşı bir hareket beklediğini belirtti, ancak İran'ın düşmanları ifadesine bir açıklık getirmedi.
TRT

"İran'ın vurulması an meselesi!"
takvim.com.tr / 15.02.2012
Rusya Genelkurmay Başkanı, Batı'nın nükleer silah üreten İran'a yönelik operasyonun tarihi ile ilgili tahminde bulundu



Rusya Genelkurmay Başkanı General Nikolay Makarov, Batı'nın nükleer silah üretmek üzerine olduğunu düşündüğü İran'ı bu yaz vurabileceğini açıkladı.

Rus RT televizyonunun haberine göre, başını ABD'nin çektiği Batı ittifakının İran'ı vurmasının artık an meselesi olduğunu belirterek, "Sanırım karar en geç yaz başına kadar verilecek" dedi.

Moskova'da gazetecilerin sorularına cevaplandıran Rus Genelkurmay Başkanı, "İran artık sıcak bir hedef. Biz de bölgedeki gelişmeleri yakından izliyoruz" diye konuştu.

İran Savaş Gemileri Akdeniz'de!
18 Şubat 2012



İran donanmasına ait iki gemi, Süveyş Kanalı'ndan geçerek Akdeniz'e çıktı.

İsrail, İran'ın bu adımını "provokasyon" olarak nitelendirdi.
İran donanmasına ait iki gemi, Süveyş Kanalı'nı kullanarak Akdeniz'e geçti.

Mısır'dan aldıkları izinle Akdeniz'e geçen bir destroyer ile destek gemisinin Suriye kıyılarına doğru hareket ettiği bildirildi.

İsrail, İran'ın bu adımını "provokasyon" olarak nitelendirdi.
İran ve Suriye donanmaları arasında geçtiğimiz yıl bir eğitim anlaşması imzalanmıştı.
TRT

İran'a saldırının eli kulağında mı?
Selçuk Salih Caydi



2 Şubat günü Washington Post gazetesinde yayımlanan, Amerikan Dışişleri Bakanı Leon Panetta'nın sözleri heyecan uyandırmıştı. Panetta, İsrail'in İran'ı bahar aylarında vuracağını söyledi ve hatta ay hakkında fikir de yürüttü, "Herhalde Nisanda, Mayıs veya Haziranda" dedi (tıklayınız). İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak da, "daha sonra artık çok geç olacağı" fikrinde (tıklayınız). Barak, yazılmamak koşuluyla "Sonbaharda" da diyor ve israilli gazeteciler bunu yazıyor (Türk basınında bu kadar yürekli gazeteci kaldı mı?!) Gene Şubatın ikinci günü çıkan başka bir haberde, Amerikan Genelkurmaybaşkanı General Martin Dempsey, "ABD'nin saldırıyı, sadece 'ön aşamada' onaylaması halinde" operasyona katılacağından bahseden muğlak sözleri yer almıştı.
Şimdi burada yaratılan hava, İran'ın vurulmasının kesin olduğudur. Bir ultimatom gibidir ve saldırıya karşı olanlardan da bu yolla "kadere razı olmaları" beklenmektedir. Ama Batı'da da, bu saldırıya karşı çıkanların sesi yüksek çıkmaya başladı. Bir kere bu operasyon -ekonomik kriz vakti- büyük paralar gerektiren bir "iş"tir. Sonra, savaşın baştan haksız bir savaş olacağını gösteren işaretler var. Mesela ABD İsrail'e çok pahalı bir roket-savar şemsiyesi sattı. Türk Hükümetinin İsrail'e lafta atıp tutmasına rağmen, Malatya'ya yerleştirdiği radar, bu pahalı sistemin bir parçasıdır. Bilinip de söylenmeyen gerçek şu: İran İsrail'e durup dururken saldırmaz/saldırmayacaktır. O halde İsrail'e hibe edilen bu pahalı sistemin amacı ne olabilir? Belli ki önce İsrail saldıracaktır ve ancak ondan sonra, İran'ın saldırılarından korunmak için bu kalkanı kullanacaktır.

Saldırının bu yıl olması ihtimali, Rus faktörüyle de ilgili. Hatta belki saldırının ne zaman olacağını Rusya'ya bakarak da tahmin edebiliriz. Rusya'da bu yıl 4 Martta, Başkanlık seçimleri yapılacak. Seçim döneminde ve sonrasında Rusya'nın karışma olasılığı var. Çünkü Putin'in kazanması ve ona karşı ayaklanma olasılığı yüksek. Bu dönemde İran'a saldırılırsa, Ruslar kesin/radikal tavır koyamayacaklardır. Putin aleyhtarlarının ABD tarafından desteklendiği de malum. Bu durumda saldırı, biraz daha yakın bir tarihte, seçimlerin hemen sonrasından itibaren her an olabilir.
Bir blogda, İran etrafındaki kırkdört Amerikan üssünü gösterir bir harita yayımlandı (tıklayınız). Ürkütücü bir harita. Türkiye'de İncirlik ve Ankara dışında bir de Hakkari-Siirt arasında (tam o bölgede) iki bitişik "Üs" gösterilmesinin anlamını, uzman arkadaşlar açıklayacaktır mutlaka! Bu Amerikan üslerinden bazıları, Irak ve Afganistan'dan bölgeye asker kaydırılması sonucu önem kazanmış (veya ortaya çıkmış) üsler. Bazı yorumcular, ABD'nin Irak'taki askerlerini çekmesine gerekçe olarak hazırlandığı İran savaşını gösteriyorlar.
Rusya'daki gelişmelerin, İran savaşında dolaylı rol oynaması mümkün. Şubat başında Moskova'da, yüzyirmibin kişinin katıldığı büyük bir yürüyüş oldu. Rusya'da adil/hakaniyetli seçimlerin yapılmasını taleb eden haklı bir gösteriydi. Fakat bu gelişmelerin bir de negatif yanı var. Bu seçimler doğru dürüst yapılıp da Putin'in seçilmesi halinde bile, ülkede seçim sonuçları hakkında soru işaretleri artacağa benziyor -ki, bu da gösterilerin seçimlerden sonra da devam edeceği anlamına gelebilir. Ve Rusya'nın İran konusunda vereceği her kararı iki kere düşünmesi gerekebilir.
Türkiye'nin İran savaşı konusunda ne yapacağı şimdilik pek açık değil. Muhtemelen ABD ile birlikte hareket edilecek ve Türkiye'deki Amerikan üslerinin kullanılmasına izin verilecek. Savaş halinde, Malatya'ya kurulacak üssün vurulacağını İran ilan etti. İsrail'i savunma kalkanının bir parçasının da -hem de Türkiye'nin isteğiyle- Malatya'ya yerleştirilmiş olması, Türkiye'nin başını ağrıtacağa benzer.
Bütün bu tabloda en iyi ihtimal, ekonominin sağlam bir sallantıyla endüstriyel savaş makinalarını vurması. Savaşın engellenmesi için ikinci ihtimal, halkın sokağa inmesi ve ekonominin işlamesini engelleyen yeni tür protesto eylemlerine başvurması. Yoksa savaş, göstere göstere geliyor. Ve Türkiye'yi haddinden fazla etkileyeceği de kesin.

http://konstantiniye.blogspot.com/2012/02/irana-saldrnn-eli-kulagnda-m.html#more

İran: "Gerekirse önleyici saldırıdan çekinmeyiz"
21 ŞUBAT 2012
İran Genel Kurmay Başkan Yardımcısı Muhammed Hicazi, ülkesinin ulusal çıkarlarının tehlikeye girdiğini düşünürlerse önleyici saldırıda bulunma hakları olduğunu açıkladı.
İlgili Konular
İran
Hicazi, İran'ın düşmanlarından yönelen tehditlere karşı kendini savunma vizyonunu aktardığı açıklamasında, ülkesinin ulusal çıkarları tehlikeye atılırsa, düşman ülkenin harekete geçmesini beklemeden İran'ın saldırıya geçerek önlem alacağını kaydetti.
BBCT

Rusya'dan İsrail'e İran Uyarısı!
22 Şubat 2012
Rusya Dışişleri Bakanlığı, İran'a askeri bir saldırının, "bölge ve tüm uluslararası ilişkiler sistemi için felaket" olacağını bildirdi.

Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Gennady Gatilov, Moskova'da düzenlediği basın toplantısında, İsrail'in İran'a olası saldırısının, felakete yol açacağı uyarısında bulundu.
İsrail Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Benny Gantz, ülkesinin İran'ı vurma kararını kendisinin alacağını belirtmişti.
İran dini lideri Hamaney de, ne yaptırımların, ne suikastlerin, ne de diğer baskıların kendilerini nükleer programlarından alıkoyabileceğini söyledi.

Hamaney, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu heyeti ile görüşmesinde yaptığı açıklamada, bununla birlikte nükleer silah peşinde koşmadıklarını, Tahran'da karar vericilerin, nükleer silaha sahip olmayı büyük günah olarak gördüklerini savundu.

Batılı ülkeleri eleştiren Hamaney, bilimi yeryüzünde tiranlık kurmak, diğer ülkeleri boyunduruk altına almak için kullanmanın insanlık suçu olduğunu görüşünü dile getirdi.
Bu arada Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun Tahran'da yürüttüğü son görüşmelerden de bir sonuç çıkmadı. Tahran yönetimi, heyete askeri tesislerde inceleme izni vermedi.
TRT

Yunanistan'ın Kredi Notu 2 Kademe Düştü
22 Şubat 2012



Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Yunanistan'ın nutunu CCC'den C'ye düşürdü.

Yunanistan'ın kredi notu 2 derece birden düştü. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Yunanistan'ın notunu CCC'den C'ye düşürdü.

Yunanistan parlamentosunda ekonomik tedbir paketinin oylanacağı tarihi oturum ise yarın.

IMF İle El Sıkıştı

Yunan hükûmeti Avrupa Birliği ve Uluslararası Para Fonu, İMF, ile el skıştı.

Ancak, önce Yunan Parlamentosu'nun hükümetin hazırladığı tasarruf paketine 'onay' vermesi gerekiyor.

Teknokrat Başbakan Papadimos, başka çıkış yolu olmadığını vurguluyor.

Hükûmet bir mutabakata varılmasından memnun...

14 saatlik Maliye Bakanları toplantısında, Avrupa Birliği'nden beklediğinden fazlasını kopardığı düşüncesinde.

Ancak anlaşmanın yürürlüğe girmesi, aynı zamanda Atina'nın ekonomik egemenliğini bir anlamda devretmiş olacak. Çünkü Avrupa Birliği ve İMF'den temsilcilerin yer alacağı bir heyet, ülkenin ekonomisini yönetecek. Yani komşu Yunanistan bir anlamda 21'inci yüzyılın Düyun-u Umumiyesi'ne kendini teslim edecek.

Yıl sonuna kadar hayata geçmesi öngörülen mekanizma, Yunanistan'ın bütün gelirlerini tek hesapta toplayacak, heyetin belirlediği kalemlere harcama yapılacak. Öncelik de, dış borçlarda olacak.

İktidarın, "tarihi fırsat" olarak nitelediği anlaşma, muhaliflere göre, bir çeşit intihar.

İşçi ve memur sendikaları eylem çağrısı yapıyor. Atina sokaklarında geniş güvenlik önlemleri alınıyor.
TRT

Analiz: İsrail İran'a saldırı senaryoları
Jonathan Marcus
BBC Diplomasi Muhabiri
27 ŞUBAT 2012



Orta Doğu'da olası askeri gelişmeler ve çatışmalarla ilgili geçen on yıllar boyunca yaptıkları planlamalar arasında İsrailli askeri uzmanları en çok zorlayan İran'ın nükleer silah elde etmesi durumunda ortaya çıkabilecek potansiyel tehdit durumu oldu.

İsrail Hava Kuvvetleri'nin son dönemdeki genişleme hamlesinin odağında da bu yatıyor.

İsrail, Amerika Birleşik Devletlerinden 125 adet F-15I ve F16I gelişmiş savaş uçağı satın aldı. İsrail havacılık elektroniği ve ek yakıt tanklarıyla donanmış bu uçaklar özellikle uzun menzilli görevler için tasarlanıyor.

Buna ek olarak İsrail'in yeraltı sığınaklarına karşı etkili füzeleri, uzun menzilli ve dayanıklı insansız uçakları da hep İran'ın nükleer tesislerine saldırı gibi görevler göz önüne alınarak geliştirildi.

İsrail daha önce de saldırdı

İsrail'in bölgede daha önce de nükleer tesislere karşı önleyici saldırı yapmıştı.

Ülkenin savaş uçakları 1981 yılında Irak'ın başkent Bağdat'ın yakınlarında Osirak nükleer reaktörünü vurmuştu.

Çok daha yakın geçmişte, 2007 yılının Eylül ayında, İsrail savaş uçakları, Suriye'de birçok Batılı uzmanın nükleer reaktör olduğuna inandıkları bir noktayı vurdu.

Ancak, İran'ın nükleer yapılanmasına karşı muhtemel bir hava saldırısı Irak ya da Suriye'ye yapılanlardan oldukça farklı olacak. Bu iki saldırı da yer yüzeyinde inşa edilmiş tek başına hedeflere karşı düzenlenmişti.

İran'a bir saldırıda ise uzaklık, hedeflerin çeşitliliği ve konumlanışı gibi bir dizi farklı unsur söz konusu olacak.
Bu sorunların her biri kendi başına bu tür bir saldırıyı olanaksız kılabilir. Ancak, İsrailli askeri uzmanlar, bunların hepsine birden çözüm olacak teknik ve taktikler üzerine odaklanıyor.

Olası güzergâhlar

İlk olarak İsrail ile İran'daki nükleer tesisler arasındaki, tahmini 1500 ila 1800 kilometrelik mesafenin nasıl aşılacağı sorunu var.

İsrail uçakları bu tür bir saldırı da üç olası güzergâh izleyebilir:

İsrail jetleri Akdeniz üzerinden kuzeye gidip Türkiye-Suriye ve ardından Türkiye-Irak sınırı boyunca gidip İran'a girebilir.
Daha olası olan diğer güzergâh ise, Irak hava sahası üzerinden geçiyor. ABD'nin çekilmesi ile birlikte Irak'ın hava sahasını kontrol etmekte zorlanacağını hesaplayan İsrail bu rotayı kullanabilir.

Üçüncü olarak ise İsrail jetlerinin Suudi Arabistan hava sahasını kullanarak daha güneyden bir güzergâhı izlemesi söz konusu olabilir. Bu noktada, soru şu: Kendisi de İran'ın nükleer programından rahatsız olan Suudi Arabistan, bu tür bir saldırıya onay verir mi? Bu sorunun cevabını bilmiyoruz.

Ancak bildiğimiz şey İsrail uçaklarının böylesi bir saldırı sırasında havada yakıt ikmali yapmak zorunda olması.

Londra merkezli Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsünden kıdemli askeri havacılık uzmanı Douglas Barrie, havada yakıt ikmalinin kritik olacağını söylüyor.

Barrie, İsrail uçaklarının önlerinde yalnızca İran'a gidip gelmek gibi bir görev olmadığını, İran'daki hedefler üzerinde isabet kaydetmek için de zamana ve yakıta ihtiyaçları olacağını ve muhtemel sorunları da hesaba katmamaları gerekeceğini söylüyor.

İsrail'in Boeing 707 uçaklarıyla aynı yapıya sahip 8 ila 10 adet büyük tankerinin olduğu tahmin ediliyor.

Uzmanlara göre, İsrail hava kuvvetlerinin kapasitesine sınır koyacak en önemli unsur yakıt ikmali konusu olacak.
Ancak engeller yakıt ikmali ve mesafenin aşılmasıyla sınırlı değil.

Sığınak delici füzeler

İsrailli askeri uzmanların, yapacakları operasyonun sınırını net bir şekilde belirleyip, küçük çaplı bir saldırı ile en büyük etkiyi yapacakları hedefleri belirlemeleri de gerekecek.
İsrail'in listesinde üst sırada yer alan hedefler arasında Tahran'ın güneyindeki Natanz ve kutsal Kum kentinin yakınındaki Fordo nükleer tesisleri var.

Batı'daki ağır su üretim tesisi Arak ve Isfahan'daki uranyum dönüştürme tesisleri de hedefler arasında.

Ancak Douglas Barrie'ye göre, yeraltına ve füzelere karşı dayanıklı olarak inşa edilmiş bu tesislere saldırı için hedeflerin bulunduğu bölgenin coğrafyası, jeolojisi, toprak ve taş yapısı, tesisin tasarımı ve inşaat yapısının çok iyi bilinmesi gerekli.

İsrail'in bu noktada kullanacağı silah ise sığınakları delmek üzere inşa edilen ve "Bunker Buster" olarak anılan özel savaş başlıklarına sahip füzeler.

IHS Jane's Air-Launched Weapons adlı derginin editörü Robert Hewson, bu silahların özellikle Amerikalılar tarafından geliştirildiğini ve 1991 yılında kullanıldığını söylüyor.

Ancak, bu füzelerin, F-15I uçakları tarafından yakın mesafeden kullanılmaları gerekli.

Tüm bu değerlendirmeler, İsrail'in bilinen silah kapasitesi göz önüne alınarak yapılıyor.

Ancak Douglas Barrie'ye göre, İsrail'in dışarıdan gizli olarak ürettiği başka karmaşık savaş sistemleri de olabilir.
Fakat İran da çoğunlukla Rusya'dan aldığı ancak kendisinin de geliştirdiği hava savunma sistemlerine sahip.
BBCT

Clinton: "Nisan Ayında Bombalarız"
15 Mart 2012

Rus basınının iddiasına göre ABD Dışişleri Bakanı Clinton, Rusya aracılığıyla Tahran’a ultimatom gördermiş. İşte Clinton'un söylediği iddia edilen o sözler

ABD, İran’ın askeri operasyonla karşılaşmamak için son şansının nisan ayındaki görüşmeler olduğunu söyledi.

Rus Kommersant gazetesinin haberine göre, pazartesi günü gerçekleşen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplantısının ardından ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Rus mevkidaşı Sergei Lavrov’dan, İran’a, “BM Güvenlik Konseyi 5 daimi üyesi ve Almanya (5+1) ile İran arasındaki gerçekleştirilecek görüşmenin askeri bir operasyona başvurulmaması için son şansı olduğunu” iletmesini istedi.

İstanbul’da yapılması beklenen görüşmeler için henüz net bir tarih açıklanmamış olsa da Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu geçen ay yaptığı açıklamalarda görüşmelerin nisan ayında İstanbul’da gerçekleşeceğini düşündüğünü söylemişti.

‘Saldıracağı kesin zamanı belirsiz’

Haberde konuyla ilgili daha fazla detay verilmezken BM’deki Rus diplomatlar İsrail’in İran’a saldıracağı yönündeki söylentilere karşılık artık “İsrail saldıracak mı” sorusunun değil, “ne zaman saldırıcak” sorusunun yöneltilmeye başlandığını söyledi. Gazetenin iddiayı sorduğu Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergei Ryabkov, iddialarla ilgili direkt bir açıklamada bulunmazken krizin siyasi yollarla çözülmesi için Rusya’nın elinden geleni yapacağını söyledi. Gazete ayrıca Rus ordusunun İran‘a karşı düzenlenecek olası bir saldırıya karşı kendi ülkesinin güvenliği için “çok gizli” bir plan hazırladığını duyurdu.

‘Önce diplomasi’ demişlerdi

İsrail, İran’ın nükleer silah geliştirdiğini ve tüm uyarılara karşın bu amacından vazgeçmediğini ileri sürerek askeri bir operasyona başvurulabileceğini dile getirirken ABD Başkanı Barack Obama “önce diplomatik kanallar” mesajını yinelerken İsrail’e desteklerini açıklamıştı. Nükleer silah ürettiği iddialarını kabul etmeyen Tahran yönetimi, en son 2011 yılı Ocak ayında 5+1 ülkeleri ABD, Rusya, Fransa, İngiltere, Çin ve Almanya ile İstanbul’da bir araya gelmiş, görüşmeler başarısızlıkla sonuçlanmıştı.
Kaynak : http://www.internethaber.com/abd-iran-israil-savas-clinton-ultimatom--407549h.htm#ixzz1p9RQpv3b

ABD ile İran arasında savaş kaçınılmaz mı?
Edward Stourton
BBC Radyo 4, Analiz programı sunucusu
19 MART 2012

ABD ya da İsrail'in İran'a yönelik bir askeri saldırısının sonuçları ne olabilir? Ve savaştan kaçınmak hala mümkün mü?
2004 yılının sonlarında İran ile savaş konusunda söylentilerin iyice başını alıp yürüdüğü bir dönemde zamanın Dışişleri Bakanı Jack Straw BBC'ye askeri bir saldırının "düşünülemeyeceğini" söylemişti.

"Eğer bunu söylemeseydim, kanımca İşçi Partisi hükümeti içinde müthiş bir fırtına yaşayacaktır" diyor bugün.

O sırada Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere daha yeni Irak'ı işgal etmişti.
Eski Dışişleri Bakanı Straw, "Herhangi bir İngiltere hükümeti, fakat özellikle de bir İşçi Partisi hükümeti açısından Irak'da olanlardan sonra İran'a yönelik bir askeri harekat fikri ile uğraşmak mümkün değildi. Gayet bilinçli bir şekilde konuyu kapattım" diyor.

Bugün - Suriye'de neredeyse iç savaş yaşanır ve Orta Doğu belki de en istikrarsız günlerinden geçerken - askeri saldırı fikri yeniden ve kuvvetle gündemde çünkü Washington ve Kudüs, İran'ın nükleer bomba imalatına çok yaklaştığına inanıyor.

Şimdi Jack Straw da Batının bir askeri harekata girişmesini muhtemel görüyor - öyle ki bu konuda ciddi uyarılar yapıyor:

"Böyle bir şey uluslararası ilişkilerde bugüne kadar görmediğimiz türden büyük bir yeniden cepheleşmeye yol açacaktır"
"Uluslararası toplum içinde bir tarafta ABD ve belki İngiltere ile , ortada bir yerlerde diğer Avrupa ülkelerinin, ve öbür tarafta ise Rusya, Çin, Brezilya, Hindistan ve diğerlerinin yer alacağı müthiş bölünmeler ortaya çıkacaktır."
Önce İsrail mi vuracak?

Öyle ise savaş ihtimali ne kadar büyük?

BBC Radyo 4'ün Analiz programı için yaptığımız bir dizi çarpıcı mülükatta, İran, İsrail ve Amerika Birleşik Devletlerinden önde gelen dış politika uzmanlarının tek bir kaygı verici noktada hemfikir olduğunu gördük: hepsi de İran ile nükleer programı nedeniyle bir savaş yaşanması ihtimalini bugün her zamankinden daha büyük görüyor.

İsrail'in üst düzey liderleriyle uzun bir mülakat dizisini bu yakınlarda tamamlayan İsrailli gazeteci Ronen Bergman "İsrail muhtemelen 2012 yılında vuracak" diyor ve sürdürüyor: "İsrail ordusu saldırıya hazırlanıyor, büyük bir tırmanış var."

Krizin kopuş noktasına gelmesinin sebebi de İsrail haberalma örgütlerinin İran'ın nükleer tesisleri, özellikle de Kum yakınlarında uranyum zenginleştirilen Fordow'un dokuz ay sonra "dokunulmazlık alanı" olacağından kaygı duymaları.

Bu süreden sonra İran'ın nükleer tesislerinin yerin çok derinliklerine gömüleceğine ve çok geniş bir alana yayılmış olacağına, dolayısıyla da İsrail saldırılarının bunlara erişemeyeceğine inanıyorlar.

İran ise uranyum zenginleştirmeyi sivil amaçlarla, imzacısı olduğu Nükleer Silahların Yaygınlaşmasına Karşı Anlaşma çerçevesinde yürüttüğünü söylüyor.

Fakat İran Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun talep ettiği önlemleri defalarca ihlal ettiği için, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi İran'ın ek yükümlülükler altına girmesi gerektiği kararına vardı.

Gazeteci Ronen Bergman, "İsrail liderleri Mahmut Ahmedinejad liderliğindeki bu tür bir rejimin nükleer güce sahip olması riskine dahi göz yumamaz" diyor.

"Bir kez yeni bir Soykırım tehlikesi, yok edilme tehlikesiyle yüzleştiniz mi ya da yüzleştiğiniz inancına kapıldınız mı, o zaman bu tehdidi engellemek için her şeyi yapmak zorundasınız"diye açıklıyor.

Amerika Birleşik Devletleri de İsrail'in İran'ın nükleer programı konusundaki kuşkularını paylaşıyor.

Savaş hakkında "ulu orta" konuşulmasını kınamasına rağmen Başkan Obama, İran iyi niyetle müzakere yürütmezse ABD'nin askeri bir adım atabileceğini vurguladı.

Hizbullah'a da bir rol?

Başkan Obama'nın bazı danışmanları daha da ileri gidiyor.

Geçen yıla kadar Amerikan Savunma Bakanlığı'nda İran özel danışmanı olarak çalışan Matthew Kroenig, "İsrail'in silahları sınırlı. İran'ın nükleer programına daha az zarar verebilir. Onun için eğer askeri saldırı yoluna gidilecekse bunu İsrail'in değil ABD'nin yapması gerektiği görüşündeyim" diyor.

Kroenig'e göre İran'a karşı atılacak askeri adım öyle hesaplanabilir ki, çatışmanın tırmanmasına da engel olunabilir.

"İran büyük ihtimalle ölçülü bir karşılık vermeyi - misilleme yapmayı ama çok ileri gitmemeyi hedefleyecektir" diyor Kroenig "çünkü İran çok ağır bir karşılık verirse, kellesinin uçacağını biliyor."

İran ise müzakerelere oturmayı kabul etmesine rağmen çatışmaya hazırlanıyor gibi görünüyor.

Şu anda ABD'de büyükelçi olan İran'ın eski nükleer baş müzakerecilerinden Seyid Hüseyin Musaviyan "Eğer ABD veya İsrail saldırırsa, oturup beklemezler, misilleme yaparlar" diyor.

İran'ın bariz karşılıklardan biri, Lübnan'daki müttefiki Hizbullah milislerinin İsrail'e binlerce roket yağdırması olabilir.

Ama büyükelçi Musaviyan İran'ın cevabının bunun çok ötesinde olacağını düşünüyor. "İran doğrudan doğruya İsrail'i hedef alacak ve İran'la savaşı savunan bütün ülkeleri cezalandıracaktır" diyor.

"ABD altyapısı, diplomatları veya personelinin dünyanın hiç bir yerinde güvende olabileceklerini sanmıyorum. Ayrıca bir askeri saldırının bölgedeki bütün müslümanları nasıl misillemeye teşvik edeceğini de siz düşünün" diye sürdürüyor İranlı büyükelçi.
Savaşsız çıkış var mı?

2003 yılında İran'ı uranyum zenginleştirmeyi durdurmaya ikna etmeyi başaran eski İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw başka bir çıkış olduğu kanısında.

"Bu konuda çevresini sarma ve yalnızlaştırma politikalarının doğrudan askeri saldırıdan daha iyi bir yol olduğunu düşünüyorum. Bir rejime baskı yapmanın askeri olmayan yolları var" diyor.

Fakat İran, gerçekten silah geliştirmek istiyorsa Batı ile niçin müzekere etsin?

Uluslararası Güvenlik Çalışmaları Enstitüsünden Mark Fitzpatrick bunu "İran'ın programına bazı taktik sinirlamalar getirilmesini kabul edeceğini düşünüyorum. Ama nükleer çit oluşturmak için sahip olmaları gereken kapasiteden vazgeçmeyeceklerdir" diye yanıtlıyor.

"Nükleer çit" terimiyle Fitzpatrick, İran'ın bomba yapmamakla birlikte nükleer bomba yapabilecek kadar zenginleştirilmiş uranyuma sahip olduğu bir pozisyonu kasdediyor ve bunun iki taraf açısından da ödün vermek anlamına geleceğine kabul ediyor.

Şu anda en azından Washington ve Londra hala diplomasiyi tercih ediyor. Ama söylem giderek keskinleşiyor.

İngiltere Başbakanı David Cameron geçen hafta Başkan Barack Obama ile buluştuğunda İran ile ilgili olarak "Hiç bir yolu dışlamıyoruz" diye konuştu.
Üstelik batılı diplomatların "karşılıklı ödün" diye adlandırdığı şeyler muhtemelen Kudüs'de "işi uzatmak" diye görülecektir.
bbct

Orman Kanunu ve ‘Hayvanlar Âlemi’
Banu AVAR,
11 Şubat 2012
banuavar@superonline.com



Suriye kurtlar sofrasında peki ya sonra!.. Avcılar ‘av’ olacaksa!

Davutoğlu Amerika’da.. İsrail Dışişleri Bakanı Avi Liberman Amerika’da.. Emperyal odaklar ve onların bölge aktörleri Suriye’yi ve daha sonra İran’ı işgâl planlarını tartışıyorlar…

Pazartesi günü Suriye’yi çökertmek için yeni bir ortaklık kurulacak. Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan ortak girişimiyle Suriye üzerine oynanan oyunun 2. perdesi başlayacak. Önümüzdeki birkaç hafta içinde küresel çetenin yazdığı senaryo, ABD ve Avrupa basınında açıkça yeralıyor.. Anlaşılan ABD ve Avrupa’daki kan içiciler ‘diplomatik çözüm’ sakızını çiğnerken, Türkiye ve Körfez ülkelerini Suriye’de aktif göreve çağıracak.. Efendileri ağzını açmadan göreve atlayan bölge uzantıları Libya modelini örnek alacak!

Son günlerde Batı basınında, ABD resmi raporlarında ve siyasi aktörlerin toplantılarında ortaya çıkan ‘hedef ülkeyi çökertme adımları’yla ilgili özet aşağıda:

1. Türkiye ve Körfez ülkelerinin aktif girişimiyle Suriye’ye saldırı başlatılacak.

2. Haçlı orduları (koalisyon güçleri ve NATO) Koruma Yasası (R to P) çerçevesinde oyuna daha sonra katılacak.

3. Beyaz Saray basın sekreterinin açıklamasına göre ‘müdahale’ sonrası İNSANİ YARDIM ekipleri bölgeye girecek. Tampon bölge oluşacak Sözkonusu bölge Hatay Halep arası olacak.

4. Ankara, Riyad ve Doha ‘Hür Suriye ordusu’nun silah mühimmat ve istihbarat olarak arkasında duracak

5. ‘Suriye’nin Dostları’ koalisyonu ABD, Fransa, İngiltere ve Arap Birliği, Birleşmiş milletler Güvenlik konseyi VETO’sunu yok saymış olacaklar. İş oldu bittiye gelecek.

6. İsrail istihbarat sitesi Debka file raporuna göre, Katar ve Suudiler kendi özel birlikleriyle Humus’da zaten yerleşikler. Şam’a sadece 160 kilometre mesafedeler.

7. Türkiye.. Davutoğlu’nun beyan ettiği üzere ‘İnsani yardım koridoru’ için çalışmaları başlattı

8. Türk-Arap silahlı kuvvetleri önce Humus daha sonra da belirlenmiş diğer birkaç yerleşim bölgesine konuşlanacak . Ve Libya’daki gibi işgal tamamlanacak.

9. İşgal ilerlerken İsrail İran’la çatışmaya başlayacak..

10. Bu arada acaba İran, Rusya ve Çin armut mu toplayacak.. Ve unutulan bir nokta, Türkiye başta olmak üzere, ağır baskı ve işkence altında varolma savaşı veren Körfez İşbirliği ülkelerinin vatandaşları acaba Haçlıların yanında mı yeralacak..

11. Batı tarafında savaşan/savaştırılan yönetimlere karşı ayrılıkçı örgütler / mezhepler savaşan ülke topraklarında bağımsızlık ilan edecek

12. Haçlı uç beylerinin yönettiği ülkelerde milli güçler kurtuluş mücadelesine evrilecek!
Son olarak bir alıntı Suriye’den başlayan bu kan kokusunun altında ne var belki biraz daha açıklayıcı olur.. İşte ABD İçişleri Bakanlığı raporu :

‘Suriye küresel ekonomiye girmedi. Özelleştirme programlarına uymadı. Wall Street bankerlerinin hedeflerine uygun davranmadı. Esad, Suriye ekonomisini liberal ekonomiye uydurmadı. Ekonomi devlet denetiminde kaldı.’ (Bkz: http://www.state.gov/r/pa/ei/bgn/3580.htm#econ )

Demek ki esas mesele TEK DÜNYA DEVLETİNE giden yolda Suriye’nin oyun bozanlık etmesi dünya bankerlerinin arzusu hilafına hareket etmesi..

Tüm bu gelişmelerin Suriye’ye ve bölgeye ‘DEMOKRASİ’ getireceğini sanacak kadar zeka özürlüyseniz ve bunun sonrasında Türkiye’yi, bir paylaşım savaşında ‘paylaşılacak bir cephe ülkesi olarak KAN gölüne sürükleyeceğini göremiyorsanız, siz ‘bekleyip görecek’ olanlardansınız!
Kaynak: http://www.guncelmeydan.com/

Suriye'nin BM Temsilcisi Caferi: "Türkiye Suriye'nin egemenliğini ihlal ediyor, bu savaş savaş ilanıdır"
4 Nisan 2012


Suriye'nin Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi Beşar Caferi, İstanbul'da düzenlenen "Suriye Halkının Düşmanları" toplantısını sert dille eleştirdi.

Beşar Caferi, "Türkiye'nin komşu bir ülkenin egemenliğini ihlal etme amaçlı bir toplantıya ev sahipliği yaptığını ve bunun savaş ilanı sayılacağını" söyledi.

Suriye resmi haber ajansı SANA'nın bildirdiğine göre, Caferi, BM'de düzenlediği basın toplantısında, "(Kofi) Annan başından itibaren Suriye yönetimiyle tek sesle konuşmak istediğini söylemişti. Fakat görünen o ki bazıları paralel yollar oluşturup sesini kısmaya çalışıyor. İstanbul'da düzenlenen Suriye'nin düşmanları toplantısı da bunun en iyi örneğidir" dedi.

Caferi, İstanbul'daki toplantının, BM-Arap Birliği Suriye özel temsilcisi Annan'ın misyonuna aykırı olduğunu ve bu misyonla çeliştiğini söyledi.

Caferi, Türk hükümetinin Suriye'ye karşı "düşmanca bir politika" izlediğini ifade ederek, "Türkiye'nin komşu bir ülkenin egemenliğini ihlal etme amaçlı bir toplantıya ev sahipliği yaptığını ve bunun savaş ilanı sayılacağını" belirtti.

Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar'ın da Annan planına bağlı kalması gerektiğini söyleyen Caferi, "planın aynı zamanda Suriye'nin egemenliğini ihlal etmeye ve BM Güvenlik Konseyi'nde tanınmayan paralel yollar yaratmaya çalışanlar için de geçerli olması gerektiğini" ifade etti.
haber1001

ABD, yeni başkanı seçip İran’ı vuracak!
07/04/2012



Emekli Tuğgeneral Nejat Eslen’e göre, ABD, kasım ayındaki başkanlık seçiminin ardından önce İran’a, daha sonra Suriye’ye saldıracak.

Haber : Salim Yavaşoğlu

Emekli Tuğgeneral Nejat Eslen, ABD’nin kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerinden sonra İran ve Suriye’yi vurmaya hazırlandığını iddia etti. Türkiye’nin bu kaos ortamından uzak durması gerektiğini vurgulayan Eslen, “ABD, staratejisini değiştirdi. Çin’i çevrelemek için Asya-Pasifik’e taşınıyor. Kasım ayındaki seçimleri muhtemelen yine Obama kazanacak. Seçimden sonra ABD, Asya-Pasifik’e taşınmadan Ortadoğu’da büyük bir hesaplaşma yaşanacak. ABD, İran ile hesaplaşmadan Çin’e angaje olmaz. Bu hesaplaşma İran’la ve Suriye ile ilgili olacak. ABD’nin asıl hedefinde İran var. İran’ı vuracaklar” dedi. Eslen şöyle konuştu:

Hürmüz kapanır, ABD vurur

“Obama, Suriye konusunda seçimleri atlatıncaya kadar zaman kazanmaya çalışıyor. Askeri müdahalede bulunmadan seçime girmek istiyor. Amaç Suriye’deki rejim değişikliği. Onun için içeriden karıştırılmaya devam edilecek. Kasım ayından önce İran’ı, İsrail uçaklarının vurması sözkonusu olabilir. İsrail uçaklarının saldırması halinde İran, Basra Körfezi’ni mayınlar ve Hürmüz Boğazı kapanır. Dünya petrolünün yüzde 40’ı oradan akıyor. Hürmüz Boğazı kapatıldığı anda ABD, savaşa girer.”

Türkiye Orta Doğu’da ateş altında

Türkiye’nin etrafında bir alev çemberi oluşturulduğuna dikkat çeken Nejat Eslen, bu alev topunun Suriye, Irak ve İran’ı içine alarak Kafkaslar’a kadar uzanacağını vurguladı. Eslen, şunları söyledi: “Afrika’nın kuzeyi ve Orta Doğu, mezhep ve etnik yapı temelinde yeniden yapılandırılıyor. ABD, bu bölgedeki ülkeleri istediği gibi şekillendirmeye gücü yetmediği için kaos politikası uyguluyor. Kendisinin yarattığı bu kaos ortamını yönetmeye çalışıyor. Süreç tamamlandığında Kuzey Afrika ve Orta Ddoğu’nun haritası değişecek. Haritanın içinde de ‘Kürt Devleti’ olacak. Fuller, ‘Kürtler Türkiye ile entegre olacak, başkent Diyarbakır’sözleri ile bunun nasıl olacağını anlatıyor. Türkiye’nin Orta Doğu yangınına girmemesi lazım. Yüzyıllardır iyi geçindiğimiz İran ile hasım haline gelmemiz çok büyük bir hatadır. Özellikle İran’la, İsrail-ABD arasında çıkabilecek meselelerde Türkiye, hiç bir imkan sağlamamalı, taraf olmamalıdır. Ama Kürecik radarı ile taraf oldu. Sıfır sorun politikası da iflas etti. Suriye, İran yönetimleri düşmanı oldu. Azerbaycan’ın güvenini kaybettik. Ermenistan ile ilişkiler daha da kötüleşti. Türkiye’nin dış polita hamlelerinde yaptığı her hatanın bir bedeli oluyor. Sıfır sorun hedeflenmişken cephe sayısı artıyor ve çatışma rislerini arttırıyor.”

Gül’den, Harp Akademisi’ne ikna turu!

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Harp Akademileri’nde yaptığı konuşmanın önemli mesajlar ihtiva ettiğini belirten Nejat Eslen, “Bu konuşmayı saklayıp, 5-10 yıl sonra yeniden okumak lazım. O zaman anlamı daha da fazla ortaya çıkar. Harp Akademileri’nde, önce Başbakan Erdoğan, sonra da Cumhurbaşkanı konuştu. Bu konuşmalar akademik değil, büyük ölçüde Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını ikna etme ve Türkiye’de ortam oluşturma anlamı taşıyor. Cumhurbaşkanı diyor ki, ’Bölgedeki gerilimin sıcak çatışmalara veya iç savaşa sebep olması durumunda yeni bir belirsizlik ve kaos ortamının doğması yüksek ihtimaldir.Bu şartlar altında da Türkiye’nin gelişmeleri uzaktan izleme lüksü de yoktur.’ Kaos demek, yangın demektir. Akıllı bir stareteji kaostan uzak durur. Türkiye, izleyeceği dış politikalarla ve geliştirdiği staratejilerle kaostan uzak kalmalı. Oysa Türkiye’deki yönetim Orta Doğu’daki gelişmeleri fırsat olarak görüyor” dedi.
Kaynak: Yeni Çağ

Birleşik Arap Emirlikleri ile İran Arasında Ada Gerilimi
18 Nisan 2012
Birleşik Arap Emirlikleri, Ahmedinejad'ın yaptığı ada ziyaretine tepki gösterdi.

Birleşik Arap Emirlikleri ile Suudi Arabistan, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ın geçen hafta, Körfez'de tartışmalı adalardan biri olan Ebu Musa adasına yaptığı ziyarete sert tepki gösterdi.

Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayed, adanın egemenliği konusunda Uluslararası Adalet Divanı ya da uluslararası hakemliğe başvurulmasını istedi.

Bin Zayed, Hürmüz Boğazı yakınlarındaki tartışmalı 3 adadan biri olan Ebu Musa adasıyla ilgili sorunun sonsuza kadar çözümsüz kalamayacağını söyledi, Ahmedinejad'ın adayı ziyaretini, egemenlik haklarına tecavüz olarak değerlendirdi.

Birleşik Arap Emirlikleri, Tahran'daki büyükelçisini de protesto için geri çağırdı, ayrıca gelecek hafta bu ülkeyle yapılacak dostluk futbol karşılaşması iptal etti.
Suudi Arabistan da, adaların Birleşik Arap Emirlikleri'ne ait olduğu görüşünü tekrarladı.

Körfez İşbirliği Konseyi de, bir bildiri yayınlayarak Ahmedinejad'ın ziyaretini provokasyon olarak değerlendirdi.

Ebu Musa adası Birleşik Arap Emirlikleri'nin 60 kilometre açığında bulunuyor. Ada üzerindeki egemenlik hakkını tartışmayacağını belirten Tahran yönetimi, "bazı yanlış anlamaların giderilmesi" gerekçesiyle bu ülkeye müzakere çağrısında bulundu.
Ebu Musa, Büyük ve Küçük Tunb adaları, 1971 yılından bu yana İran'ın hakimiyetinde bulunuyor.
TRT

İran'a saldırı durumunda Rusya'nın olası savaş planı
Selçuk Salih Caydi
20.4.12



Amerikalı güvenlik uzmanı F. Michael Maloof, İran nedeniyle Rusya ile olabilecek bir çatışma olasılığına karşı dünyayı uyardı (tıklayınız).

Anlaşıldığı kadarıyla Rus Kızıl Ordusu, yaz aylarında İran'a bir askeri saldırı yapılacağını hesaplıyor. Sızan bilgilere göre Kızıl Ordu birlikleri bu durumda derhal Gürcistan'dan Ermenistan'a, İran sınırına kaydırılacak. (İran'ın Kuzey sınırlarının değişmesi de olası)

Rus Güvenlik Konseyi Başakanı Viktor Ozerov'un sözlerine bakılacak olursa, İran'a saldırı durumuna göre işleyecek bir Rus planı mevcut. Rusya Federasyonu'nun Başbakan Yardımcısı Dimitri Rogozin, "İran'a saldırılırsa, bizim güvenliğimiz de doğrudan tehlike altında demektir" dedi. Rus Savunma Bakanlığı'ndan alınan haberlere göre İsrail, İran'ın savunma sistemini tek başına vurabilecek güçte değil ve ABD'nin yardımına muhtaç.

İran sınırına kaydırılacak Rus birliklerinin, bir savaş halinde ve İsrail/ABD işgali durumunda, İran'ı işgal edecek güçlerle savaşması muhtemel. Rus basınından alınan haberler, Suriye ve İran'daki durum karşısında Kızıl Ordu'nun Hazar bölgesinde güçlendirmeyi kararlaştırdığını gösteriyor. Gene aynı kaynaklara göre Kızıl Ordu'nun Ermenistan'ın Gümrü şehrindeki üssü, Suriye/İran konusundaki gelişmelere uygun olarak iki yıl önce modernize edildi. Gürcistan ve Türkiye sınırına yakın Kızıl Ordu üssüyle ilgili (18 Nisan tarihli) son haberlere göre, bu üsteki Rus personelin aileleri bölgeden ayrıldılar.

Bu olay, kritik bir duruma işaret ediyor. Bu üs, Rusya'nın en çok önem verdiği jeostratejik askeri üslerden biri. Rusya'nın İran sınırına asker kaydırmasının çok somut bir nedeni var. Gümrü'deki üs, Rusya'dan kopuk.

Bunun anlamı, Gürcistan ve Azerbaycan'ın ABD/İsrail koalisyonuna yakın durması nedeniyle, üs için karadan lojistik destek sağlamak, dört yıldır mümkün değil. Hava desteği de bir savaş durumunda kapanabilir. Zaten bütün bu ihtimaller düşünüldüğünden, lojistik destek İran'dan geliyor -özellikle de petrol ürünleri ve enerji. İran'a bir saldırı olursa, üssün enerji damarı kesilebilir ve Ruslar bunu kesinlikle istemiyor.
Kafkasya'daki Rus birliklerinin komuta kademesinden alınan bilgiler, İran'a saldırı durumunda, Gümrü üssünün lojistik desteğini sağlamak için Kızıl Ordu Gürcistan içinden üsse bir koridor açacak. Bu, Rusya'nın Gürcistan'a müdahale edeceği demek. Koridor, Gürcistan'ın tam ortasından, Tiflis'in de hemen yanından geçecek.

Rusya her yıl Eylül ayında Kafkasya'da askeri manevralar yapıyor, bunun için askeri birlikler hazırlanıyor. Rus basınından öğrendiğimiz kadarıyla bu yıl hazırlıklar baladı bile. Hatta bu kez, Kızıl Ordu'nun en modern komando birlikleri bölgeye kaydırılmış durumda. Roketlerin hedef belirlemesini sağlayan, Rusya'nın kendi GPS sistemini kullanabileceği uzman birlikleri de burada. Daha ilginci, Kızıl Ordu'nun güney birliklerinin tamamı, sadece en son teknolojiyi kullanan silahlarla teçhiz edilmiş durumda. Ve Rus Savunma Bakanı Anatoli Serdyukov, Kızıl Ordu'nun en elit birlikleri Spetznaz'ların Kafkasya'ya kaydırıldıklarını bizzat söyledi.

Savaş durumunda Ruslar, Amerikalıların Hazar Denizinde Gürcistan kıyılarına savaş gemileri gönderebileceklerini, Azerbaycan'ın da topraklarını İsrail'e kullandırabileceğini düşünüyorlar. Azerbaycan bunu aksini söyleyen açıklamalar yapsa da, bu ülkenin son dönemde İsrail'le yakın (askeri) ilişkiler kurduğu biliniyor. Buna göre İsrail İran'a, Azerbaycan'daki üslerden de saldırabilir.

Rusya'nın Gürcistan'a karadan müdahalesinin Abhazya ve Güney Osetya üzerinden olabileceği tahmin ediliyor, çünkü Rusya 2008'deki müdahalesini de bu bölgeler üzerinden gerçekleştirmişti.
Rusya'nın olası savaş planı şöyle olabilir:

Kızıl Ordu'nun Ermenistan'daki vurucu gücü güneye doğru ilerleyerek, Kafkasya'da bir Amerikan Üssünün kurulmasını önleme emri alır. Bu görev, ABD'nin Türkiye'ye gelen Kafkas gaz ve petrol hattını ele geçirmesini engellemeyi amaçlayacaktır. Rusya çok hızlı bir şekilde, Kafkasya'daki bütün eski Sovyet ülkelerinin kontrolünü ele geçirebilir ve bu bölgeye sızmış Batılı güçlerin bir anda ortada kalmalarını sağlayabilir. Bunun siyasi getrisi de var.

Rus halkının böyle bir zaferden sonra Hükümetin/Devletin arkasında durması, oldukça büyük bir ihtimal.

İkinci adım ne olur. Bunu konuşmamak belki daha iyi!

Kaynak: http://konstantiniye.blogspot.com/2012/04/irana-saldr-karssnda-rusyann-olas-savas.html#more

"Saldırı 'kısa, kesin ve profesyonelce' olacak"
İşgalci İsrail tehdtlerle korku salmaya çalışıyor
21 Nisan 2012



İddianın sahibi İşgalci İsrail televizyonu Chanel 10, düzenlenecek olan operasyonun detaylarını da verdi.

Batılı ülkelerle İran arasında yapılan nükleer müzakerelerden tatmin olmayan İsrail, askeri operasyon seçeneğini masada tutuyor.

Bugün İsrail televizyonlarında İran'a yapılacak askeri operasyonun detayları verildi.

Chanel 10 televizyonunda yayınlanan haberde, saldırının kısa, kesin ve profesyonelce olmasının planlandığı bilgisi yer aldı.

Bağdat müzakerelerinin sonuçsuz kalması halinde harekete geçileceği iddia edilen haberde askeri operasyonun ayrıntıları ise şu şekilde yer aldı:

- Operasyonda düzinelerce saldırı uçağı, eskort jetleri, hava ikmal tanker uçakları, elektronik tarayıcı awacs uçakları, arama kurtarma helikopterleri yer alacak.

- İşgalci İsrail ordusunun en çok güvendiği uzun mesafe uçma kapasitesine sahip F15 savaş uçakları da bu saldırıda en önde yer alacaklar.

- Hava kuvvetleri envanterinde bulunan 'Eitan' adlı insansız savaş uçağı da operasyonda İran semalarında olacak.

- Operasyona katılacak pilotların aileleri için üslerden uzak yerlerde güvenli bölgeler oluşturulacak.
Kaynak: islamigundem

İsrail Genel Kurmay Başkanı: "Bu yıl artık bir şey olması gerekiyor"
25 NİSAN 2012



Haaretz gazetesine verdiği mülakatta bu yılın İran için hayati önem taşıdığını söyleyen İsrail Genel Kurmay Başkanı Gantz "Bu yıl artık bir şey olması gerekiyor" dedi ve şunları ekledi:
"Ya İran nükleer programını tamamen sivil bir zemine taşır ya da dünya belki biz de dahil bir şeyler yapmak zorunda kalır. Artık bu meselenin ortalarında değil sonlarında bir yerlerdeyiz."
Haaretz gazetesi, Genel Kurmay Başkanı Gantz'ın İran'ın nükleer tesislerinin bombardımana dayanıklı olmadığını bunun, İran'ın nükleer programının zaafı olduğunu söylediğini de aktarıyor.
Fakat verdiği mülakatta İsrail Genel Kurmay Başkanı İran'ın nükleer silah yapımına gitmeyeceği düşüncesinde olmasına rağmen, "bir asker her ihtimale hazır olmak zorundadır. Bütün silah kapasitemizi kullanmaya hazırlıklıyım. Siyasi liderliğe cesur ve çetin kararlar almak düşüyor" diye konuştu.
haber1001

ABD, donanmasının %60'ını Asya Pasifik bölgesine kaydırıyor
03 Haziran 2012
Amerika Birleşik Devletleri donanması gemilerinin yüzde 60'nın 2020 yılına kadar Asya Pasifik bölgesinde konuşlandırılması planlanıyor.
Amerikan Savunma Bakanı Panetta, deniz kuvvetlerine bağlı gemilerin yüzde 60'nın 2020 yılına kadar Asya Pasifik bölgesine sevkedilecegini söyledi.
Singapur'da bölgesel güvenlik toplantısında konuşan Leon Panetta, donanmanın kaydırılmasının Çin'in gücünü kontrol amacı taşımadığını belirtti.
Amerikan Savunma Bakanı Panetta, Washington'ın bölgedeki müttefikleriyle eğitim tatbikatlarini da sayıca artırmayı ve genişletmeyi planladığını bildirdi.
TRT

Rusya: Suriye konusundaki tutumumuzda değişiklik yok
21-06-2012



YDH-Rusya Dışişleri Bakanlığı, Moskova’nın Suriye konusundaki tutumunda herhangi bir değişiklik olmadığını belirterek Suriye’ye askeri müdahaleye karşı olduğunu açıkladı.

İran Radyo Televizyon kurumuna bağlı Merkezi Haber Ajansı’nın bildirdiğine göre Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Aleksander Lukaşeviç, bugün düzenlediği basın toplantısında Suriye’de çatışmaların şiddetlenmesinden ve uluslar arası gözlemcilerin görevinin askıya alınmasından kaygı duyduklarını belirterek Humus’ta silahlı grupların kuşatması altında bulunan sivillere yardım ulaştırılması gerektiğini söyledi.

Rusya’nın, Suriye bunalımının çözümü konusunda önerdiği uluslar arası konferansa ilişkin temaslarını sürdürdüğünü belirten Lukaşeviç, bu konuyla ilgili olarak geçtiğimiz salı ve çarşamba günleri Cenevre’de ciddi istişarelerde bulunulduğunu açıkladı.

Rusya’nın Suriye konusundaki tutumunun açık ve sabit olduğunu belirten Lukaşeviç, Suriye’ye askeri müdahalenin kabul edilemeyeceğini, Suriye ile ilgili kararı bu ülkenin halkının vermesi gerektiğini söyledi.
Kaynak: http://www.ydh.com.tr/

İran: "Saldırıya uğrarsak bölgedeki Amerikan üslerini anında vururuz"
04 Temmuz 2012



İran, saldırıya uğradığı takdirde anında bölgedeki Amerikan üslerini vuracağını ve İsrail'i hedef alacağını açıkladı.

İran medyasında çıkan haberlere göre, balistik füze denemelerine devam eden Devrim Muhafızlarının komutanı Emir Ali Hacızade, "Amerikan üsleri füzelerimizin menzilinde. İsrail de bizim için rahat vurulabilecek bir hedef " dedi.

Saldırıya uğradıkları takdirde birkaç dakika içinde karşılık verebileceklerini söyleyen Hacızade, 35 Amerikan üssünün balistik füzelerinin menzilinde olduğunu belirtti.

Hacızade, "Şunu söyleyebilirim ki en gelişmiş füzelerimiz 2 bin kilometre uzaktaki hedefleri dahi vurabilir " şeklinde konuştu.
TRT

Suriye ve İsrail askeri tatbikata başladı
8-07-2012



YDH- Suriye ordusunun ülke genelinde askeri tatbikat başlatması üzerine İsrail’in de Golan Tepelerine yakın bölgelerde askeri tatbikata başladığı bildirildi.

Yaşanan iç sorunlara paralel olarak dış müdahale tehditlerine de muhatap olan Suriye’nin bugün ülke genelinde geniş çaplı bir askeri tatbikata başladığı bildirildi.

Hava, kara ve deniz kuvvetlerinin katıldığı tatbikat sırasında gerçek mermiler kullanılırken deniz tatbikatı aşamasında denemesi gerçekleştirilen füzelerin hedeflere tam isabet edildiği öğrenildi.

Suriye resmi haber ajansı SANA’nın bildirdiğine göre olası bir düşman saldırısına karşı ordunun karşılık verme kapasitesinin tespiti için gerçekleştirilen tatbikat bir kaç gün sürecek.

Savaş gemileri, hovercraft ve hücum botlarının katıldığı tatbikatta Suriye deniz kuvvetleri, deniz ve kara füzelerinin denemesini gerçekleştirdi.

Genel Kurmay Başkan Yardımcısı, Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Davut Raciha'nın koordinasyonun düzenlenen tatbikatta ilk gün elde edilen sonuçların son derece iyi olduğu açıklandı.

Suriye Ordusu'nun ülke genelinde düzenlediği tatbikata başladığı saatlerde İsrail Ordusu da Golan Tepeleri'ne yakın bölgelerde bir askeri tatbikata başladı.
http://www.ydh.com.tr/


Rusya: "Dostlar toplantısı" tek taraflı, beyhude ve ahlak dışıdır
07-07-2012



YDH-Rusya, ABD ve müttefiklerinin dün Paris’te yaptıkları “Suriye’nin Dostları” toplantısını ahlaksızca diye niteledi.

El Alem televizyonunun haberine göre Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un Rusya ve Çin’i bedel ödetmekle tehdit ettiği “Dostlar” toplantısı ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Aleksander Lukaşeviç, toplantı için “tek taraflı, beyhude ve ahlak dışı” ifadelerini kullandı.

Aleksander Lukaşeviç, “Suriye Arap Cumhuriyeti ile herkesçe bilinen dostça ilişkilere sahip olan Rusya, Çin ve diğer bazı ülkeler, bu “Dostlar”ın yanında yer almaktan uzak durmuştur. Çünkü bu ülkeler, bu platformun tek taraflı, siyasi açıdan beyhude ve ahlak dışı olduğuna inanmaktadır” dedi.

Rusya’nın Suriyeli muhalifler içerisindeki bir grubun dostu olmanın Suriye’deki bunalımın daha da derinleşmesinden başka bir şeye yaramadığına inandığını belirten Lukaşeviç, “Dostlar”ın Suriyeli belirli bir muhalif grubun yanında yer alan tek taraflı tutumunun bu ülkedeki kanın akmaya devam etmesine ve yeni insani sorunların ortaya çıkmasına neden olduğunu söyledi.

Dün Paris’te yapılan “Dostlar” toplantısında Suriyeli muhaliflere daha fazla yardım yapılması ve Birleşmiş Milletlerin Suriye’ye 7. madde kapsamında acilen müdahale etmesi istenmişti.
http://www.ydh.com.tr/

Rusya Güvenlik Konseyi acil olarak toplandı!
20 Temmuz 2012
Rusya Güvenlik Konseyi'nin acil olarak toplandığı açıklandı.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Basın Sözcüsü Dmitri Pekov, Putin'in talimatıyla Rusya Güvenlik Konseyi'nin acil olarak toplandığını söyledi.

Toplantıda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde Rusya'nın veto ettiği Suriye karar tasarısının ve Tataristan Müftüsüne yapılan saldırının gündeme alındığı ifade edildi.

Putin'in, BM Güvenlik Konseyi'ni by-pass etmeye çalışacak her türlü girişimin faydasız olacağını ve Güvenlik Konseyi'nin uluslararası alandaki otoritesini sarsacağını ifade ettiği vurgulandı.

Putin'in Tataristan Müftüsü'ne yapılan saldırıyı da kınadığını belirten Pekov, sorumluların bir an önce bulunması için talimat verildiğini dile getirdi.
Kaynak: habertürk

İran Genelkurmay Başkanı: "Patriotların dünya savaşına yol açar"



İran Genelkurmay Başkanı Hasan Firuzabadi yaptığı açıklamada, NATO'ya Patriot füzelerini Türkiye'de konuşlandırmaması çağrısın
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Cmt Arl 15, 2012 7:07 pm tarihinde değiştirildi, toplam 17 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Sal Mar 27, 2012 5:11 pm    Mesaj konusu: Şam Yolcularına Son Çağrı Alıntıyla Cevap Gönder

Şam Yolcularına Son Çağrı
Alihaydar Can
26.03 2012



Bugünkü (26.03.2012) ABD/AKP/Fetullah gazetelerinin manşetleri...

Şer İmparatorluğu ABD’nin başı Obama ile onun İslâm dünyasındaki koçbaşı Erdoğan’ın kapalı kapılar ardında yaptıkları 1,5 saatlik görüşmede “tam bir mutabakata vardıklarını” müjdeliyor (!)...

“İliştirilmiş basın” dediğin böyle olmalı... Efendileri katliama giderken, onları fedakâr kurtarıcılar, hayırsever insanlar olarak göstermeyi becerebilmeli...

Allah var...

Bizimkilerin eline bu konuda kimse su dökemez...

"Mutabakatın konusu" mu?

Türkiye’nin başını çektiği, Katar ve Suudî Arabistan’ın omuz verdiği “Suriye’nin düşmanları”ndan oluşan taşeron tetikçiler birliğinin haçlılar adına Suriyeye’yi istilası...

Bugünkü Aydınlık’ın manşeti her şeyi anlatıyor:




“Obama’ın aslanları Suriye görevinde”... (1)

Başka bir şey söylemeye gerek var mı?

***
Erdoğan Güney Kore’den dönerken İran’a uğrayacakmış...

“Saygıdeğer patronum Obama’nın selâmı var. Biz Suriye’ye dalacaz. Siz sakın kıllık yapmayın... Bi kenarda durup seyredin. Kuzu kuzu sıranın size gelmesini bekleyin” diyecek herhalde...

Ahmedinecad da "Emrin olur yiğenim, sen ne dedin de biz yapmadık” dermiş diye düşünürken...


Yeniçağ’ın manşeti ilişti gözüme:



“Bak Postacı Geliyor: Erdoğan, Obama’nın tebligatını İran’a götürecek”

Bağımsız gazetecilik işte budur...

Yeniçağ’ın Manşet haberi şöyle başlıyor:

[Erdoğan, Obama’nın tebligatını İran’a götürecek.
Kore’deki zirvenin ardından Ahmedinecad’la görüşecek olan Başbakan’ın konumunu muhalefet böyle değerlendirdi.
1.5 saatlik görüşme
BaŞbakan Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Barack Obama, Seul’de düzenlenen Nükleer Güvenlik Zirvesi öncesi bir araya geldi. Ağırlıklı olarak İran ve Suriye konuşuldu. Zirve dönüşü Tahran’a ABD mesajı götürecek olan Başbakan Erdoğan’a muhalefetten öfke yağdı.
Kabul edilir gibi değil
MHP’li Oktay Vural, “Obama’nın postacısı gibi davranması kabul edilebilir değil. Adeta bir tabiiyet ilişkisi içerisinde. Başbakan’ın birileri arasında mesaj alıp götüren Obama’nın arzularını, isteklerini alıp pazarlayan bir konuma düşmesinden ben hicap duyuyorum” diyerek ateş püskürdü.
CIA Başkanı öğretmiştir
CHP’li Atilla Kart da ağır konuştu: Erdoğan, Obama ile görüşmeden önce ne yapacağını CIA Başkanı ile görüşmesinde öğrenmiş olmalı! Türkiye, maalesef Ankara’dan yönetilmiyor. Bunu anlıyoruz görüşmelerden... AKP göreve gelişi sırasındaki misyonunu yerine getirecek adımlar atıyor.
Mektubu elden aldı
Başbakan Erdoğan ve ABD Başkanı Obama, Kore’de 1.5 saat görüştü. Nükleer Güvenlik Zirvesi’nin ardından Tahran’a geçecek olan Erdoğan, Ahmedinecad’a ABD’nin mesajlarını iletecek.]


Ceyhun Bozkurt’un bu güzel haberinin linki aşağıdadır dilerseniz devamını oradan okuyabilirsiniz. (2)

“Suriye’nin düşmanları” Haçlı-Siyonist patronları adına Suriye’yi istilaya...

“İnsanî yardım koridoru” ve “Tampon bölge” oluşturmak bahanesiyle başlayacaklar...

İsme bakar mısınız?

Duyan da Kızılay, İHH, filan konvoylarlar oluşturup Suriye’ye insanî yardım götürecek sanır...

Halbuki bu, Libya’nın haçlılar tarafından istilası sırasında uygulanan modelin birebir aynı...

Bağımsız bir devletin sınırları içinde “İnsanî yardım koridoru”nu nasıl açaçak, “Tampon bölge”yi nasıl oluşturacaksın?

Askerî birliklerini o ülkenin sınırlarından içeri sokmadan bu mümkün mü?

Değil...

Öyleyse?

Suriye sınırları içinde “İnsanî yardım koridoru ve tampon bölge” adı altında haçlı işbirlikçisi isyancılara sağlam mevziler kazandırmak için oraya asker sokmak demek...

Suriye’ye savaş ilan etmek değil midir?

Tam olarak öyledir...

Bu durumda Suriye buna uygun bir şekilde karşılık vermeyecek midir?

Verirse...

Ülkesi saldırıya uğramış bir bağımsız devlet olarak ...

Nasıl bir karşılık verirse versin haklı olmayacak mıdır?

Olacaktır...

Suriye dediğin ülke yıllardır İsrail’in yanıbaşında varlığını ve bütünlüğünü muhafaza edebilmiş askerî yetenekleri ve yığınakları olan bir ülke değil midir?

Daha da önemlisi...

Şu anda Suriye’nin arkasında durduklarını açıklayan dünyanın üç büyük askerî gücü Rusya Çin ve İran bu pozisyonlarını muhafaza ettikleri sürece...

Suriye topraklarına girmek...

Girecek andavallılar için intiharla eş anlamlı olmayacak mıdır?

Falan filan...

Ne söylesen boş...

Bunlar emir kulu...

“Emir”se, şekil A’da görüldüğü gibi demiri herhalûk3arda kesiyor....

Bunlar ne kendi halklarını, ne Suriye halkını, ne de tetikleyecekleri dünya savaşı sonucu kan ve ateş deryası içinde yanıp kavrulacak dünya halklarını düşünmüyor...

Kuyruklarını nereden ve nasıl kaptırmışlarsa. artık...

Aldıkları bir emri ikiletmiyorlar...

İkiletemiyorlar...

***

Ahirzaman işleri işte...

Akıl alır gibi değil...

Ama...

1400 küsûr yıl önce Resullah Efendimiz şöyle buyuruyor ahirzaman müslümanlarından bir zümre için:

"Ümmetimde ihtilaf (Ayrılık , anlaşmazlık , aykırılık , uyuşmazlık) ve iftiraklar (ayrılmalar, dağılmalar) olacak. Bunlardan bir zümre sözlerinde çok güzel, amellerinde (yaptıklarında, eeylemlerinde) çok kötü olacaklar. Onlar)Kur'an'ı okuyacaklar ama, okudukları gırtlaklarından öte geçmeyecek. Onlar okun hedefi delip geçmesi gibi dini terkedecekler, bir daha da geri dönmeyecekler. Onlar insanların ve mahlukatın (diğer varlıkların) en şerlisidirler..." (3)

Artık “Onlar” kimlerse?

Dinlerini herhangi bir dünyevî menfaat uğruna “Okun hedefi delip geçmesi gibi” sür’atle terkedip giden insanların, bundan sonra yapamayacakları hangi kötülük olabilir ki?

O yüzden de “Onlar insanların ve mahlûkatın en şerlisidirler” hükmüne muhataptırlar...

Dikkat edin; sadece “İnsanların” değil “bütün yaratılmışlarrın” en kötülüleri...

***

Bu yazı “Deccaliyet Komitesi”nin emriyle Suriye’yi istilaya hazırlanan “Suriye’nin düşmanları” için yazılmadı.

Çünkü Onlar, yakında çıkacakları "Şam seferi" için valizlerini çoktan hazırladılar. Dönüşü olmayan bu yolculuk için “hücum emri”ni bekliyorlar...

Artık onlara hiçbir sözün faydası yok...

Sözümüz onların medyasının gazına gelip de Suriye’yi fethe(!) hazırlanan saftiriklere...

Uyanın...

Bu lânetli güruhtan kendinizi, evlâdınızı, hısım akrabanızı, sevdiklerinizi, dostlarınızı ve arkadaşlarınızı da uzak tutmaya çalışın...

Çünkü bu gidiş her ne kadar Şam’a doğru gibi görünüyorsa da, o uğursuz sefere kendi rızasıyla katılanların son durağının Gayya Kuyusu olması çok büyük ihtimal...

Bu yüzden iyi düşünün...

“Akıllı olun”...

Dipnotlar:

1-) Aydınlık 26.03.2012, SERHAN BOLLUK/ Yine Kore yine ihanet
[Obama, Erdoğan’ın vereceği tekmili yeterli görmedi herhalde. Seul’deki zirve öncesi dün yapılan görüşmede Genelkurmay 2. Başkanı ile MİT Müsteşarı da bulunmuş.
Tesadüfe bakın. Türkiye’yi Atlantik sistemine sokma sürecini de Kore’den başlatmışlardı.
Devletçe katıldıkları görüşme sonrası Erdoğan, “Suriye’yi seyredemeyiz. Üstümüze düşeni yapacağız” dedi.
“Üzerlerine düşen” ne? Erdoğan onu da, 1 Nisan’da İstanbul’da yapılacak “Suriye’nin düşmanları” toplantısının gündemini açıklarken söylemişti: “Tampon bölge masada”.
Resmi bütünleyen bir olgu daha var. Lübnan sitesi Now Lebanon’un haberine göre, Amerikan Dışişleri Bakanı Clinton 13 Şubat’taki görüşmede Davutoğlu’na “Biz yokuz” demiş. Yokuz dediği “Tampon bölge” işi.
İhale tümüyle Türkiye’de. Daha doğrusu Türk Ordusu’nda. Tampon bölgenin bir askeri harekât olmadan kurulamayacağı açık.] haberin devamı için: http://www.aydinlikgazete.com/index.php?option=com_content&view=article&id=10027:26032012&catid=37:sunus&Itemid=157
2-) Yeni Çağ gazetesi, 26.03.2012, haberin tamamını okumak için: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/habergoster.php?haber=65253
3-) Hadis Külliyatı, Kütüb-i Sitte, Fitneler, Derleyen Abdülvahid Metin. http://www.islamyolum.net/


İşbirlikçi medyanın Suriye yalanları
Oğuz Gürses
08/04/2012


Emperyalist işbirlikçisi medya bizim algılarımızı değiştirmek için gece gündüz aralıksız olarak yalan haber imal ediyor.

Bu haberlerin yalan olduğu işbirlikçi olmayan gazeteciler tarafından anlaşılıp bilinse de, her gün kesintisiz olarak bu yalan bombardımanına maruz kalan halk, Suriye yönetimini ancak savaşla yok edilebilecek azgın bir zulüm idaresi olarak algılamaya başlıyor.

Ve yakında önce kendi evlatlarının kurban edileceği kanlı bir savaşı meşru görebilecek bir kıvama getirilmeye çalışıldığını anlayamıyor.

Bu çok pis, çok kahpece bir tezgâh..

Biz böyle bir tezgâha bundan yüzyıl önce de gelmiş, girmememiz gereken bir savaşa girmiş ve bu savaşın sonunda milyonlarca evlâdımızla birlikte koca bir imparatorluğu da kaybetmiştik...

Bugünkü durumda neredeyse 100 yıl öncesinin aynı...

Başımızda emperyalizmin emir ve direktiflerini uygulamayı büyük siyaset zanneden gafil bir iktidar partisi...

Dünya'nın bugüne kadar görmediği çapta kanlı bir savaşa doğru en önde koşuyor...

Riske sadece onlar girse ne gam...

Velâkin ateşe sürülen biziz ve bizim evlâtlarımız...

Bu gidişin sonu tam bir felaket...

Ama...

Başımızdaki hükümet, ordumuzun AB-D emperyalizminin çıkarları için adeta "bir mayın eşeği" gibi, Suriye'ye itilmesini durdurmayı beceremediği gibi, bunu meşru bir şeymiş gibi göstermeye çalışarak çanak da tutuyor...

Bizim Suriye'yi AB-D emperyalizminin öncü kolu olarak istilaya kalkışmamızın ahlâkî, siyasî, iktisadî ve askeri hiçbir meşru gerekçesi yoktur.

Tam tersi böyle bir istilâ bizi her yönden ağır zararlara uğratacaktır...

Bu İstilâ, Suriye ile sınırlı kalmayacak: ardından veya eş zamanlı olarak Lübnan ve İran'a da yönelecek...

Bu durumda bir dünya savaşına dönüşecek ve dünya kan ve ateşe boğulacaktır...

En sonunda da sıra Türkiye'ye illâki gelecektir.

Çünkü hedef Nil'den Fırat'a Büyük İsrail/Vaadedilmiş topraklar"ı BOP'un merkezi yapmaktır...

BOP?

Büyük Ortadoğu projesi...

Deccaliyet Komitesi'nin, dünyayı tamamen istilâ ettikten sonra kuracağı "Dünya imparatorluğu"nun yönetim merkezi...

Plân budur...

Bu plânın amacına ulaşıp ulaşamayacağı ayrı bir yazı konusu...

Fakat..

Bu kanlı plân, başımızdaki hükümet sayesinde Afganistandan Libya'ya kadar geniş bir coğrafyada Müslüman kanı akıta akıta, İslâm topraklarını yaka yıka bugüne kadar hedeflerine ulaştı...

Suriye saldırısı plânın son aşamasının başlangıç hamlesi...

Gaza gelmeyin...

Emperyalizmin medya yalanlarına kanmayın...

Üzerinde çalıştığımız bir başka yazımızda detaylı olarak ele almak istediğimiz bu önemli konuyla ilgili olarak...

Suriye konusunda algılarımızla ne kadar sinsi ve insafsız bir biçimde oynandığının net olarak gösteren iki ayrı gazetede bugün(08.04.2012) çıkan aynı konudaki iki ayrı haberi dikkatlerinize sunuyorum...

İsterseniz önce şu haberlere bir bakın ve bu haberlerle ilgili videoları internetten izledikten sonra...


Algılarınızın işbirlikçi medya yalanlarıyla bozulmuş ayarlarını eski haline getirin...

Gerisini -vaktimiz olursa ve o vakitte halâ konuşulacak bir şey kalmışşa- sonra konuşuruz:

El Cezire'nin Suriye'yle imtihanı (*)

Bir yılı aşkın süredir muhalefet ve ordu arasında çatışmalara sahne olan Suriye’yle ilgili haberler akıllara 1997 yapımı ‘Başkan’ın Adamları’ filmini getiriyor. Dustin Hoffman ve Robert de Niro’nun başrolü paylaştıkları film, bir ABD başkanının ülkede milliyetçiliğin yükselmesini sağlayarak başkanlık seçimini kazanmak amacıyla Avrupa’da hayali bir savaş yaratma hikâyesini konu alıyor.

Kuşkusuz medya propaganda aracı olarak bugüne kadar siyasilere birçok hizmet sundu. Ama Suriye’yle ilgili medya savaşı, gazetecilik alanında uzun süre tartışılacak örnekler içeriyor.

Youtube’da bir süredir çok izlenen bir video var. Görüntülerde El Cezire’nin çeşitli tarihlerde yayımladığı haberlerde askerlerin barışçıl gösterilere ateş açması sonucu öldüğü belirtilen isimler, devlet televizyonuna çıkıp “Biz yaşıyoruz” diyorlar. Bir süre önce kanalın Humus’taki çatışma haberleri için muhabir Halid Ebu Salih’in küçük bir çocuktan yaralı taklidi yapmasını istediğini gösteren ham görüntülerin ortaya çıkması olay yaratmıştı. Suriye yönetimi de, aylar önce El Cezire’nin Katar’da kurduğu stüdyolarda çektiği görüntüleri Suriye’deki çatışmalar diye gösterdiğini iddia etmişti.

Bitmeyen mezhep mücadelesi

Peki El Cezire’nin Suriye’yle ne gibi bir derdi olabilir? 1996’da yayın hayatına başlayan El Cezire, Katar Emirliği tarafından kurulmuş bir kanal. Suriye haberlerini takip edenlerin bileceği üzere Katar Şam karşıtı kampın başını çeken ülkelerden. Emirlik, muhaliflerin silahlandırılması ve Suriye lideri Beşşar Esad’ın devrilmesini istediğini her fırsatta ifade ediyor. Suriye’de yaşananların üzerinde bölgedeki Şii-Sünni mücadelesinin etkisi olduğu düşünüldüğünde, Katar ve Suriye arasındaki gerilimi anlamak hiç de zor değil. Katar ve Arap Körfezi’ndeki diğer Sünni iktidarlar ile İran ve Suriye’deki Şii yönetimler arasındaki güç savaşı son dönemde şiddetlenmiş durumda. Sonuçta nüfusun büyük bölümünün Sünni olduğu Suriye’de iktidarda uzun yıllardır Alevi Esad ailesinin olması, Sünni Körfez ülkelerini hiçbir zaman mutlu etmedi. Bu tablo, Katar yönetiminin kontrolündeki El Cezire’nin yayın politikasını da belirliyor gibi görünüyor. Zira ‘Esad rejiminin zulmüne’ dair sayısız habere imza atan Bahreyn’deki Şii isyanının Sünni hanedan tarafından kanla bastırılmasına fazla ilgi göstermemesi eleştirilen bir başka konu.

Lübnan ofisinde istifa depremi

El Cezire’nin Suriye haberlerinin merkezi olan Lübnan ofisi, son dönemde art arda gelen istifalarla sarsıldı. 5 gazeteci, kanalın Suriye konusunda ‘önyargılı’ haberler yaptığını belirterek istifa etti. Bu gazetecilerden biri olan Ali Haşim, yaklaşık 5 ay önce Lübnan’dan Suriye’ye giren silahlı muhaliflerin fotoğraflarını çekti, ama fotoğraflar kanal tarafından hiç yayımlanmadı. Yönetimin kendisinden gördüklerini unutmasını istediğini belirten Haşim, birkaç gün önce de Rus Russia Today kanalına El Cezire’nin muhaliflere uydu telefonu verdiğini söyledi. ‘Suriye’nin Dostları’nın bir süredir muhaliflere verilebileceğini belirttikleri askeri olmayan yardımlar arasında da uydu telefonu var. Ayrıca uydu telefonu askeri amaçlarla da kullanılan bir önemli bir araç. Yani bu iddia doğruysa, El Cezire uluslararası toplumdan önce davranarak muhalifleri ‘silahlandırmaya’ başlamış durumda. Kanaldan istifa eden yapımcı Ahmet Musa da, Libya ve Suriye’yle ilgili haberlerin gerçekleri yansıtmadığını belirterek, “Gerçekmiş gibi verilenler editörlerin kendi fikirleri. Asıl gerçekler editörler tarafından gizleniyor” dedi.

Suriye muhalefetiyle kan bağı

Bazı iddialara göre, Lübnan’daki ofiste Suriye haberlerinden sorumlu Ahmed İbrahim, Suriye Ulusal Konseyi liderlerinden Enes el Abdih’in kardeşi. Esad yanlısı Suriyeli internet korsanlarının sızdırdığı e-postalar da, El Cezire’nin Beyrut ofisinde ‘taraflı ve önyargılı’ habercilik konusundaki memnuniyetsizliği gözler önüne serdi. E-postalara göre, El Cezire’nin kadın sunucularından Rula İbrahim, Özgür Suriye Ordusu’nu ‘El Kaide’nin bir kolu’ olarak tanımlayarak, Suriye’deki olaylar başladığından beri Doha’daki bazı meslektaşlarının mezhebinden dolayı kendisiyle selamlaşmamasından şikâyet ediyordu.

Suriye haberleri konusunda kanalı eleştiren Beyrut Ofisi Şefi Hasan Şaban, geçen ay istifa etti. Onun selefi olan Hasan bin Ceddo da Libya’daki savaş döneminden yapılan haberler nedeniyle bir yıl önce görevinde ayrılmıştı. 14 yıl El Cezire için çalışan Tunuslu gazeteci, daha sonra basına yaptığı açıklamalarda kanala sürekli NATO müdahalesini savunan konukların davet edilmesinin kabul edilemez olduğunu söyledi. Kanalın bir başka eski çalışanı Afşin Rattasani de, El Cezire’nin Katar hükümetinin Esad karşıtı tavrını dile getirme aracına dönüştüğünü savundu.

Arap Baharı basına inancı sarstı

Arap Baharı, sadece El Cezire değil tüm Ortadoğu ve Arap basını için bir sınav oldu. El Cezire’nin ardından temelleri atılan El Arabiya da özellikle Libya, Suriye ve Bahreyn’le ilgili haberler konusunda benzer eleştirilere hedef oldu. Dubai merkezli olan ve sermayesinin büyük bölümü Körfez’deki Sünni ülkelerinden, özellikle de Suudi Arabistan’dan gelen El Arabiya, Libya’daki savaş döneminde NATO müdahalesine zemin hazırlayacak nitelikte haberler yapmakla suçlanmıştı. Sünni ülkelerin etkisiyle yaptığı yayıncılık, kanalın İran’la ilişkilerini de etkiledi. İran yönetimi, 2008’de El Arabiya’nın Tahran Bürosu Şefi Hasan Fahs’ı sınır dışı etti, 2009’daki cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası da ‘taraflı yayıncılığını’ gerekçe göstererek Tahran bürosunu kapattı. İran devlet televizyonu Press TV de bölgedeki medya savaşının bir diğer cephesinde yer alıyor. Sünni sermayesiyle kurulan kanallar Bahreyn’deki olaylara pek ilgi göstermezken, Şiilerin iktidarda olduğu İran’ın devlet televizyonu, Bahreynli Şiilerin gösterilerine en çok yer veren kanalların başındaydı. Britanya’da bu yıl başında Press TV’nin lisansının iptal edilmesi de İranlı yetkililer tarafından ‘siyasi bir karar’ olarak nitelenmişti. Ali Haşim, geçen salı Guardian’da yayımlanan makalesinde de, Arap Baharı sürecindeki taraflı haberlerin 1990 ve 2000’lerde ortaya çıkan Arap televizyonlarının güvenilirliğine gölge düşürdüğünü belirtti.

Yabancı basın organlarına ağır suçlama (**)



Suriye konusunda gerçekleri çarpıttıkları ve yalan haber ürettikleri iddia edilen dünya basınının iki önemli televizyon kanalına, Arap gazetecilerden de sert eleştiriler yöneltiliyor. Arap Gazeteciler Birliği üyesi Rafik Lutf da bunlardan biri...

Lutf, sadece CNN International ve El Cezire'yi suçlamıyor. Ona göre, uydu üzerinden yayın yapan bir çok batılı ve Arap televizyon kanalı, Suriye hakkında gerçekleri çarpıtıyor.

Lutf, söz konusu iki televizyon kanalının, Suriye'deki "sabotajcılar" ile haber ürettiğini düşünüyor. Bu iddiasını desteklemek için anlattığı olay oldukça çarpıcı.

Suriye'nin Humus kentinden canlı yayın yapan bir kameranın aktardığı görüntüleri izlemeye başladığını anlatan Lutf, yedi saat boyunca kameranın aynı noktaya odaklanmasından şüphelenmeye başlıyor.

12 saat sonra görüntülerde bölgeden siyah dumanların yükselmeye başladığını kaydeden Luft, daha sonra CNN International ekibinin hızlıca bölgeye ulaştığını anlatıyor.

CNN International temsilcisi Arwa Damon'un Humus'taki petrol hattında patlamalar olduğunu bildirmesiyle şüpheleri artan Lutf, takip ettiği sabit kameranın görüntülerinin CNN'den yayınlanmaya başladığını görüyor.

"Kamera oraya CNN International için konulmuştu ve onlar patlamayı önceden biliyordu" diyen Lutf'a göre bu "sabotajcılar" ve CNN International'ın ortaklaşa haber "ürettiklerinin" açık kanıtı.

Patlama haberi daha sonra El Cezire'de de yayınlanıyor.

MUHABİR MUHALİFLER
İran devlet televizyonu Press TV de Suriye'deki muhabirlerinin, El Cezire'nin bu ülkedeki bazı temsilcilerinin "muhalifler" olduğuna yönelik iddialarına yer verdi.

Bu aktivistlerin kanal ile canlı bağlantı kurdukları sırada, patlama ve silah seslerinin eklendiğini belirten Press TV muhabirleri, kanalı gerçekleri çarpıtmakla suçluyor.

CNN'DEN İDDİALARA YALANLAMA

CNN'e daha önce de benzer suçlamalar yöneltilmişti. Ancak CNN bu iddiaları net bir dille yalanlamıştı.

CNN International'ın Başkan Yardımcısı Tony Maddox, daha önce benzer iddialara ilişkin olarak "saçmalık" değerlendirmesini yapmıştı. Maddox, "Suriye'deki mükemmel haberciliğimizin arkasında duruyoruz" demişti.

Humus ile Türkiye-Suriye sınırı arasındaki bölgede CNN ve El Cezire muhabirleri bulunuyor. El Cezire daha önce Lübnan bürosundan istifa eden gazetecilerin açıklamasıyla eleştirilerin hedefi olmuştu.

Çalışanlar, Suriye hakkında Katar kanalının yanlı bir politika izlediğini itiraf etmişlerdi. Kanalın Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın devrilmesini isteyen Katar'ın dış siyasetine göre yayın yaptığı iddia ediliyor.

Dipnotlar:
* Kaynak: Merve Arkan, 08/04/2012 Radikal,
** Kaynak: Hürriyet Planet, 8 Nisan 2012.


Kaynak: http://millibirlikruhu.blogspot.com/

Rusya Savaş uçakları İdlib'te Nusra Cephesi'ni de içinde barındıran BOP yanlısı Fetih Ordusu mevzilerini vurdu
1 Ekim 2015



BBC'nin haberine göre; Rusya'nın Suriye'nin kuzey batısındaki Hatay'ın sınır komşusu İdlib'e hava saldırıları gerçekleştiridi.

Savaş uçaklarının İdlib'te Nusra Cephesi'ni de içinde barındıran ABD ve AKP'nin müşterek organizasyonu olan Fetih Ordusu mevzilerini vurduğu belirtiliyor.

Lübnan'da yayın yapan ve Suriye'deki Beşar Esad yönetimine yakınlığıyla bilinen Mayadeen televizyon kanalı, Hatay sınırı yakınlarındaki Cisr eş Şugur bölgesinin bu sabah Rus jetleri tarafından hedef alındığını aktardı.
Haberde, Fetih Ordusu'na yönelik yaklaşık 30 hava saldırısı gerçekleştirildiği ifade ediliyor.

Rusya Savunma Bakanlığı sözcüsü Igor Konaşenkov, Zvezdatelevizyon kanalına verdiği mülakatta Suriye operasyonlarına 50'den fazla uçak ve helikopterin katıldığını açıkladı.

Rusya: 'Farklı radikal gruplar hedef alındı'

Bu arada Kremlin'den yapılan bir başka açıklamada ise Rus Ordusu'nun Suriye'de dünkü hava saldırılarında farklı grupları hedef aldığı belirtti.

Devlet Başkanı Vladimir Putin'in sözcüsü Dmitry Peskov bugün yaptığı açıklamada, Rusya'nın hava saldırılarında İslamcı radikal grupların hedef aldıklarını söyledi ve ekledi:
"(Hedef listesindeki) Bu örgütler ve hedefler Suriye askeri güçleriyle koordinasyon içinde seçildi."

Putin'in hava saldırılarından tatmin olup olmadığına dair bir soruya Peskova "Bunun hakkında konuşmak için çok erken" cevabını verdi.

ABD ve Rus orduları Suriye'yi görüşecek

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Rus mevkidaşı Sergey Lavrov'la Çarşamba günü görüştü.

Rusya'nın dün Suriye'de hava operasyonlarına başlamasının ardından ABD ve Rus ordularının Suriye konusunu mümkün olan en kısa zamanda ele alacağı açıklandı.

Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, "İstenmedik olayların yaşanmasını önlemek için iletişim kanallarının açılması gerekiyor" dedi.

ABD Dışişleri Bakanı Kerry ise askeri temasların en kısa sürede başlayacağını kaydetti.

Kerry, Lavrov'la görüşmesinin ardından yaptığı açıklamalarda "IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) hedef alınmış olsa elbette başka bir şey. Ancak açıkça görünen o ki farklı şeyler yapılmış" dedi.

Reuters haber ajansına konuşan ABD'li bir yetkili, şu ana kadar Rus uçaklarının IŞİD'in elindeki alanlara yönelik bir saldırı yaptığının görülmediğini söylemiş, Özgür Suriye Ordusu da Rusya’nın Hama kırsalındaki hava saldırılarında etkin oldukları alanları vurduğunu belirtmişti.

Wall Street Journal ve New York Times gazeteleri de, Rusya'nın ABD tarafından desteklenen muhalif grupları vurduğunu aktardı.

Suudi Arabistan: Endişe verici

Rusya'nın Suriye'de başlattığı hava operasyonlarına Riyad'dan da tepki geldi.
Suudi Arabistan'ın BM büyükelçisi Abdullah el-Muallimi "Rus ordusunun Suriye'nin Humus ve Hama kentlerinde düzenlediği hava operasyonları derin kaygı uyandırmıştır" dedi.

El Arabiya televizyon kanalına konuşan Muallimi, Rusya'nın IŞİD'in bulunmadığı yerleri bombaladığını ve bunun da çok sayıda sivilin ölümüne yol açtığını iddia etti.

BBC Savunma Muhabiri Jonathan Marcus'ın değerlendirmesi ise şöyle:
"Moskova, gerekli gördüğü her durumda Suriye rejimine muhalif tüm unsurları vuracaktır.Rus hava gücü, muhalif birlikleri düşürmek ve Esad rejiminin kaybettiği büyük alanların kontrolünü Esad'a geri kazandırmak için orada değil. Bu, Devlet Başkanı Esad'a zaman kazandırmak, bölgesel ve diplomatik hesapları değiştirmekle ilgili. Bu açıdan Rus hava gücü, belirleyici bir faktör olabilir."
Haber 93

Haçlı Ordusu NATO generali: Rusya IŞİD'le savaşmak için Suriye'ye gitmedi
30 Eylül 2015



SoL'un haberine göre; Haçlı Ordusu NATO'nun en üst düzey generali, Rusya'nın Suriye'ye IŞİD'le savaşmak için değil, bölgedeki ABD operasyonlarını engellemek için yığınak yaptığını iddia ediyor.

Rusya'nın Suriye'ye yaptığı askeri yığınak dengeleri değiştirirken, ABD ve Haçlı Ordusu NATO kampından tepkiler sürüyor.

Alman Marshall Fonu'nda bir konferansa katılan Haçlı Ordusu NATO komutanı General Philip M. Breedlove, Rusya'nın Suriye'ye askeri desteğinin IŞİD'le mücadele olarak açıklandığını, ancak gerçek sebebinin ABD ve koalisyonun bölgedeki operasyonlarını engellemek olduğunu ileri sürdü.

Breedlove, Rusya'nın Suriye'de bir "A2/AD" oluşturmak istediğini söyledi. A2/AD, bir toprak parçasını düşmanın girişinden arındırmayı anlatıyor. Karadan havaya füzeler ve gemilere karşı füzelerin konuşlandırılması, o toprağın karadan, havadan ve denizden girişlere kapalı olması anlamına geliyor.

Haçlı Ordusu NATO generali de, Rusya'nın karadan havaya füze sistemleri ile birlikte, Avrupa'nın etrafında yeni bir A2/AD yaratmak istediğini düşünüyor.

Breedlove'a göre Rusya'nın diğer A2/AD bölgeleri, Baltık ve Karadeniz.

Breedlove, bu nedenle Rusya'nın yaptığı yığınağın IŞİD'le savaş için değil, Beşar Esad'ı korumak ve Esad'ın üzerinde baskı oluşturanlara karşı olduğunu ileri sürüyor.
Haber 93

Çin ve Rusya Amerika'nın bölgede artan baskısına karşı dev tatbikat düzenliyor
24.04.2012



Obama'nın Asya-Pasifik'e ağırlık vereceklerini, o alanda yayılacaklarını açıklamasından sonra bölgede ipler iyice gerildi. Kuzey kore füzesinin şüpheli bir şeklide düşmesi de bardağı taşırdı.

Çin ve Rusya Amerika'nın gövde gösterisine karşı dev bir tatbikat düzenledi. Chinadaily gazetesine göre, tatbikat bu hafta sonu başlayacak.

Çin tatbikata 16 savaş gemisi 2 denizaltı ve hava kuvvetleriyle katılıyor. Rusya'nın da hatırı sayılır bir güçle katılması bekleniyor.

Tatbikat Sarı Deniz'de yapılacak ama Amerika'nın müttefiki japonya'nın kara sularına kadar gidileceği ima ediliyor.

Şanghay Beşlisi organizasyonu geçmişte kendi aralarında tatbikat yaptı. Ama Rusya-Çin ilk kez bu çapta bir tatbikat yapacak.

Bu dev tatbikatla iki ülke Amerika'ya gözdağı verecek, stratejik işbirliğini perçinleyecek. Bu gelişme Asya-Pasifik bölgesinde bir kilometre taşı olabilir. Dünya bu bölgede yeni gerilimlere gebe.
Suriye Arap Haber Ajansı

NATO 12 bin askerlerle Ürdün'ün Suriye sınırına yerleşti
12 Mayıs 2012



Star gazetesinin haberine göre; haçlı ordusu NATO üyesi 17 ülkenin 12 bin askeri Ürdün'de 10 gün sürecek bir askeri tatbikat yapılacağı bahanesiyle Ürdün'ün Suriye sınırına yerleşmiş durumda.

Ürdün'de Suriye sınırına yakın bölgede 17 NATO üyesi ülkenin katılacağı askeri tatbikatın 15 Mayıs'ta başlayacağı iddia edilliyor.

İsrail istihbarat örgütü MOSSAD'a yakınlığıyla bilinen DEBKAfile internet sitesinin haberin göre, haçlı ordusu NATO birliklerine Suudi Arabistan, Ürdün ve Katar da destek verecek. Türkiye'nin desteği ise, istihbarat sağlamayla sınırlı olacak. Tatbikata katılacak ABD, Fransa, İngiltere ve Kanada özel birliklerinin Ürdün'e gelerek, Suudi Arabistan, Ürdün ve Katar askerleriyle birlikte tatbikat hazırlıklarına başladığı savunuldu.

SURİYE TOPRAKLARINA GİRİLECEK

DEBKAfile'ın haberinde, 10 gün sürecek tatbikat boyunca gerekli görülmesi halinde sınır geçilerek Suriye topraklarına girileceği de iddia edildi.

KOD ADI: EAGER LION/SABIRSIZ ASLAN

DEBKAfile'daki haberde, NATO'nun "Sabırsız Aslan' adını verdiği askeri tatbikatın, Suriye'de askeri hedeflerin birbiri ardına vurulduğu bir döneme denk geldiğine dikkat çekiliyor.

Konuyla ilgili http://konstantiniye.blogspot.com/ 'da ilginç bir yorum yayınladı. Bu yorumda şöyle deniliyor:

[ SURIYE-ÜRDÜN SINIRINDAKI ASKERI HAREKETLENME NETLEŞIYOR...

Dün, Suriye-Ürdün sınırında "Uluslararası Güçler"e bağlı 12.000 askerin, adı "Eager Lion" konulan bir askeri manevra için hareketlendiğini yazmıştık. 17 ülke askerinin katıldığı bu "manevra"nın askeri komutası, kısa adı SOCCENT olan Amerikan Özel Operasyonlar Komutanlığında...

Şam'daki çifte patlamanın öldürdüğü 55 kişinin (ve bu sayının üç katı kadar) çok sayıda ağır yaralı insanın sorumluluğu konusunda taraflar birbirini suçlayadursun, Suud ve Katar gizli servislerinin bu korkunç olayın arkasında olduğu konusunda dünya özgür basınında bir mutabakat oluşuyor...

Şam'daki saldırı, Suriye Ordusunun gizli servis binasına yapıldı ve amacı, elbette Esad'ı istifaya zorlamak...

Bugünkü haberler, Suriye-Ürdün sınırındaki bu hareketlenmenin oradaki komutanlarının İngilizler olduğu yönünde. Anlaşıldığı kadarıyla zorla savaş çıkartmak için provokatif baskı had safhasında...

Suriye, İran önündeki tek engel olduğu için İran, Suriye ile adeta "Siyam İkizi" gibi birlikte hareket ediyor ve Suriye'nin düşüşünün İran'ın düşüşü demek olacağını biliyor...

Konunun en üzücü yanı, Ürdün'deki birleşik askeri birlikte, neredeyse tüm Batılı ülkelerin yer alması. Türkiye'nin burada askerinin bulunup bulunmadığı henüz bilinmiyor...

İsrail'den Debka'nın bildirdiğine göre bu askeri birlik, "Amerikan, Fransız, İngiliz, Kanada ve diğer NATO Ülkelerinin askerlerinden oluşuyor, Suudi, Katar ve Ürdün birlikleri de bu birliğe dahil. Manevra 15 Mayısda başlayacak ve resmi komutası US Special Operations Command Central'da olacak. Bu, Obama-Administrasyonunun İran'daki İslami İktidara ve Beşar Esad'a ve onların Rus destekçilerine açık bir uyarı."

Bu olaylara bir diğer paralel gelişme, İsrail'in Mısır ve Suriye sınırındaki karışıklıkları bahane ederek Muvazzaf (yedek) kuvvetlerini askere çağırması.

Türk Ordusu'nun da Suriye sınırında hazır konumda beklediği sır değil. Tek temenni, sınırın Türk tarafında kalması elbette. Ama İran (Irak) ve Suriye'de Türk Hükümetinden nefret ediliyor. Bunun Türkiye'ye yol su elektrik olarak nasıl döneceği henüz bilinmiyor. En büyük nefret de, önce can ciğer kuzu sarması görünen, ama sonra tam tersi istikamete savrulan Türk Hükümetinin inanılmaz dönekliğine karşı...

Burada tekrarlamaktan dilimde tüy bitti ama gene yazacağım:
Türkiye bu savaşa girmemeli...
(..)
Türkiye'nin komşularıyla yeniden barışabilmesi, bu savaşa mümkün olan en az şekilde bulaşabilmesi ve I. Dünya Savaşı'na benzer bir felaket yaşamaması için AKP Hükümetinin -her nasıl olursa olsun- mutlaka şutlanması gerekiyor...]

MBR Haber

Dikkat! Suriye'ye her an umulmadık formatta bir müdahale olabilir...
Selçuk Salih Caydi

Savaşa Hayır...

Birkaç güne kadar Suriye'ye çok orijinal bir şekilde müdahale edilme ihtimali bulunuyor. Alger Republicain'in bildirdiğine göre bu Cuma gününden itibaren önümüzdeki günlerde, operasyon başlayabilir. Buna 'Savaş' değil bir operasyon diyebiliriz, çünkü habere göre, muazzam/benzersiz bir dezenformasyon kampanyası ve örtülü savaş şeklinde planlanmış görünüyor.
(Haber kaynağı için tıklayınız: http://www.youtube.com/watch?v=daD2TZFudro&feature=youtu.be )

Anlatılanlar fantastik. Ama konu çok önemli olduğundan, okurların kendi yorumlarına bırakıyoruz.

Operasyonun dezenformasyon kısmında, Suriye televizyonlarının devre dışı bırakılarak, aynı kanallardan, stüdyolarda üretilmiş katliam resimleri yayınlanacak, gösteriler yapıldığına ilişkin filmler gösterilecek, belki bazı generallerin istifa ettikleri ilan edilecek, Esad'ın kaçtığı söylenecek, büyük şehirleri ele geçiren Muhalif birlikler gösterilecek, Başkanlık sarayına giren Muhalifler görülecek.

Operasyonun doğrudan Washington'dan, ABD Milli Güvenlik konseyi Başkan Yardımcısı Ben Rhodes tarafından komuta edileceği söyleniyor. Amaç, Suriyelileri demoralize edip bir darbenin önünü açmak. Rusya ve Çin'in Suriye'ye müdahale önerilerini veto etmesine karşı böyle bir yol düşünülmüş. Darbe gibi görünen bir operasyon olacak ve Rusya/Çin birşey diyemeyecek.
Arap Birliği, Suriye Televizyonlarını seyircilere ileten Arabsat ve Nilesad uydularının Suriye televizyonunun yayınlarını kesmesini istedi. Suriye'de kablo üzerinden yayın yapan televizyon bulunmuyor. Benzeri bir uygulamanın Libya'da gerçekleştiği ve yöneticilerin halka televizyon üzerinden ulaşmasının engellendiği söyleniyor.

Darbe hazırlığı olarak yapılacak sahte televizyon yayınları için Doha'da (Katar) teknik bir ekibin bulunduğu, siyasi ekibin ise Riad'da olduğu bildiriliyor. Toplantılara, Al-Arabiya, Al-Cazira, BBC, CNN, Fox, France 24, Futura TV, ve MTV katılmış.

Karşılıklı destek operasyonu da öngörülmüş. Yani yayınlanacak yalan haberler, bir medya kanalının diğerinden kopya çekmesi şeklinde dünyaya yansıtılacak.

Haber'in en korkunç tarafı, Lübnan'da satın alınmış birçok televizyon kanalının kullanılacağı bir tarafa, kırka yakın Arap Vahabi kanalının, "Hristiyanlar Beyrut'a, Aleviler mezara" sloganıyla yayın yapacağı iddiası!
Operasyon hazırlığının, Putin'in son açıklamasından sonra hızlandırıldığı söyleniyor. Putin, NATO'nun Suriye'ye müdahalesine karşı koyacaklarını söylemişti.

Televizyonların kesilmesi, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 19'uncu maddesine aykırı. bu madde, "Bilgi değiş tokuşu ve fikir özgürlüğü"nü garanti altına alıyor.

Savaş propagandası bugün, barışa karşı ağır bir suçtur, çünkü halklara karşı işlenebilecek soykırımları tetikleme ihtimali bulunmaktadır. Savaş çığırtkanlığı, kabul edilemez.

http://konstantiniye.blogspot.com/

Yedi Düvel Provokasyonu ve YEM olan Türkiye!
Banu AVAR,
22 Haziran 2012



Başbakan'ın basın toplantısından:

Gazeteci Sorusu: F-4 'ün Suriye hava sahası ve kara suları içinde ne işi vardı!.?

Tayyip ERDOĞAN Cevap: 'Bilgimiz yok, Ne oldu da oraya geçtiler?

Başbakan Brezilya’dan ayağının tozuyla geldi ve basın açıklamasında Suriye karasularına gömülen F-4 jeti için ‘Ne oldu da oraya geçtiler, elimizde kesin bilgi yok’ dedi.

Pilotlar içinse ‘Şu anda dört tane hücum botumuz, helikopterlerimiz, Suriye’nin hücum botları aramayı sürdürüyorlar" bilgisini verdi.

Ortada Suriye karasularına düşen bir Türk jeti var. Saat 10:00’da Malatya’dan havalanmış saat 11:58 itibariyle radar ve telsiz bağlantısı kesilmiş, Lazkiye kıyısında olan Ras el Basit yerleşimindeki görgü tanıklarının ifadesine göre saat 16’da 2 jet Suriye hava ve karasularında alçak uçuş yapmışlar ve Suriye uçaksavarları tarafından biri düşürülmüş. Diğeri kaçmış ve düşen jetin pilotu Suriye hücumbotları tarafından kurtarılmış.

Başbakan ve Genelkurmay olay ardından en ufak bir ‘açıklama’ yapmadılar. Başbakanın ayağının tozuyla girdiği Güvenlik Kurulu toplantısına, Dışişleri Bakanı, İçişleri Bakanı, Milli Savunma Bakanı, MİT Müsteşarı, Genelkurmay Başkanı ve Hava Kuvvetleri Komutanı katıldı ve 2 saat 10 dakika süren toplantı 22.40’da bitti. Toplantı sonunda yazılı bir açıklama yapılacağı söylendi ama toplantıdan 1 saat sonra hala bu açıklama gelememişti.

Küresel basın henüz ağzını açmadı. Ama Russia Today, Lübnan’ın El- Manar ajansı , İsrail’in Debka Files haber siteleri Suriye’ye Türk savaş uçakları tarafından bir ‘sınır ihlali’ yapıldığı ve uçaksavar ateşi ile bir jetin düşürüldüğü diğerinin kaçtığı bilgisine yer verdiler.

Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Uzmanı Mark Almond, Russia Today’e yaptığı açıklamada, ‘NATO ülkelerinin Suriye’ye müdahale planı çerçevesinde, Türkiye’nin Suriye hava savunma sistemlerini değerlendirmek amacıyla uçuşu gerçekleştirmiş olabileceğini’ söyledi.

Verili durum Türkiye’nin ‘Büyük Oyun’da küçük ‘yem’ olarak kullanıldığının en trajik kanıtıdır. Türkiye yakın geçmişte pek çok kez olduğu gibi bir kez daha bölgesel kanlı bir savaşta küresel efendilerin elindeki piyon durumuna düşürülmektedir.

Bir yanda Türk Silahlı Kuvvetleri Suriye’deki terör mangalarına kalkan yapılmakta, bir yanda Kuzey Irak ve Güneydoğu’daki, terör mangaları Mehmetçik katletmektedir…

BU TERTİP Türkiye’nin çift taraflı KURBAN oluşunun resmidir!

banuavar@superonline.com

Kaynak: http://www.facebook.com/photo.php?fbid=464967156846636&set=a.464966530180032.113593.123521044324584&type=1&theater

Türkiye: Uçağımızı Suriye düşürdü
22 HAZİRAN 2012



Türkiye'de akşam saatlerinde sona eren güvenlik zirvesi sonunuda yapılan açıklamada, Malatya'dan kalktıktan sonra temasın kesildiği söylenen uçağın "Suriye tarafından düşürüldüğü anlaşılmıştır" denildi.
Açıklamada, "Olay aydınlatıldıktan sonra gerekli adımlar atılacak" ifadesi de yer alıyor.

Ankara'da yaklaşık iki saat süren toplantıya Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yanı sıra, içişleri ve dışişleri bakanlarının yanısıra genelkurmay başkanı ve MİT müsteşarı da katıldı.
Toplantıdan sonra yapılan açıklamada arama ve kurtarma çalışmalarının devam ettiği kaydedildi.
Genelkurmay Başkanlığı, yerel saatle 10.30'da Malatya-Erhaç hava meydanından kalkan bir F-4 savaş uçağıyla 11.58 sularında iletişimin kesildiğini duyurmuştu.
Brezilya'da katıldığı BM Rio+20 zirvesinden dönen Erdoğan, güvenlik toplantısından önce yaptığı açıklamada uçağın akıbetiyle ilgili olarak "Bildiğiniz gibi Hatay'ın güneyinde, aynı zamanda Lazkiye'ye yakın 8 mil uzaklıkta böyle bir bölgede olduğu söyleniyor" dedi.
BBC Arapça bölümüne konuşan görgü tanıkları Suriye hava savunma sisteminden açılan ateşte kime ait olduğunu bilmedikleri bir uçağın düşürüldüğünü söylemişti.
Lübnan'daki El-Manar Televizyonu da ekranda verdiği altyazıda "Suriyeli yetkililerin Suriye hava sahasındaki bir Türk savaş uçağının düşürüldüğünü, bir diğerinin de vurulduğunu teyit ettiklerini" duyurdu.
Türkiye'de çıkan ilk haberlerde Suriyeli yetkililerin Başbakan Erdoğan'ı arayarak özür diledikleri duyuruldu.
Ancak Başbakan Erdoğan daha sonra basın toplantısında bu konuda kesin bir bilgi olmadığını ve yapılacak güvenlik zirvesinden sonra detaylı bilgi verileceğini söyledi.
Başbakan Erdoğan, arama çalışmalarına Türk donanmasına ait gemilerle birlikte Suriye'ye ait gemilerin de katıldığını açıkladı.
BBCT

3. Dünya Savaşı: Sünnî omurganın çökertilmesi...
Yusuf Kaplan
ykaplan@yenisafak.com.tr
06 Temmuz 2012

Birinci Dünya Savaşı'nın birincil amacı, Osmanlı'yı tarihten silmekti. Sonunda, İngilizler, bu amaçlarına ulaşmayı başardılar.

Ama hesap edemedikleri başka faktörler girdi devreye daha sonra: İkinci Büyük Savaş patlak verdi: İkinci Dünya Savaşı, hem Avrupa-içi güç dengelerini, hem de dünyanın güç dengelerini alt üst eden bir savaş oldu. Bu savaş'ın kazananı olmadı: Herkes kaybetti. Kazanan, Atlantik-ötesinin yükselen gücü, İngilizlerin kuzeni Amerika'ydı.

***

Bugün, dünya sistemi üç güç etrafında temerküz ediyor: Dünya sisteminin, kaba gücü'nü, Amerikalılar; para gücü'nü Yahudiler, beyin gücü'nü ise -hâlâ- İngilizler oluşturuyor. Genel manzara böyle.

Ancak dünya sisteminin lordları Yahudilerdir: Amerika, sistemin kaba gücüne sahipmiş gibi görünüyor; ama bu kaba güç (silah sanayii, bilişim sektörü, medya endüstrisi, akademi ve kültür dünyası) Amerika'da Yahudilerin kontrolündedir. Ayrıca sistemin beyin gücü konusunda Yahudilerle İngilizler (=İskoçlar) arasında yaklaşık çeyrek asırdan bu yana büyük ve örtük bir savaş yaşanıyor hem Amerika'da, hem de dünya genelinde.

Dünyanın karşı karşıya kaldığı büyük ölçekli siyasî, askerî, stratejik ve ekonomik savaşların asıl nedeni, İngilizlerin -bir zamanlar Amerika'yı / dünya gücünü kurarken birlikte hareket ettikleri- Yahudilerin, İngilizleri dünya sisteminin merkezinden uzaklaştırma girişimlerine karşı verdikleri, "geliyoruz, yok olmadık" mücadelesidir.

İngilizlerin asıl rakibi Almanya'dır; o yüzden, Almanlar, Yahudilerle ilişkileri derinleştirdiler: 2008'den bu yana neredeyse her ay bir Alman bakanın, İsrail parlamentosu Knesset'te arz-ı endam etmesi sizce de anlamlı değil mi?

Dünya sistemi içinde İngilizlerin önünü tıkayan Yahudilere karşı çeyrek asırdır sürdürdükleri "gizli savaş", İngiltere'de Thatcher döneminden itibaren örtülü olarak sürdürülen bir savaştır ve 2008 ekonomik kriziyle birlikte zirve noktasına ulaşmıştır.

***

Türkiye, son yıllarda, Yahudilere karşı, -özellikle İsrail üzerinden- ilan edilmemiş bir savaşın eşiğine sürüklendi. Kim tarafından? İngilizler tarafından.

İsrail'e karşı, ölçüsü iyi ayarlanmamış ve doğrudan sürdürülen "mücadele", İngilizlerin stratejik alanlarını alabildiğine açan ve Türkiye'nin önünü tıkayan, elini kolunu bağlayan, bütün imkânlarını buharlaştıran ve bizi de sonu nereye varacağı belli olmayan bir çıkmaz sokağın eşiğine sürükleyen geri tepecek, faturası bize pahalıya patlayacak büyük bir "tuzak"tır.

***

İngilizler, bu süreçte iki büyük stratejik hedefin izini sürüyorlar: Birincisi, Yahudileri - başka aktörleri de kullanarak- her bakımdan dize getirmek. İkincisi, Türkiye-İran karşıtlığı üzerinden Şii-Sünnî çatışmasının zeminini oluşturmak ve Türkiye'yi çıkmaz bir sokağın eşiğine sürüklemek.

Sadece şu veri bile bu iki gözlemimi doğrulamak için yeterlidir, sanırım: Son çeyrek asırda Amerikalıların Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu'da girdiği bütün savaşlardan iki ülke kazançlı çıkıyor sürekli olarak: İngiltere ve İran!

***

Türkiye, şu hâliyle "oyun kurucu" olabilir mi? Hayır! "Hadım edilmiş" bir ülke, oyun kurucu olamaz. Kendimizi kandırmanın âlemi yok. Biz, ayaklarımızı yere sağlam basabildiğimiz bir yer'de bile yaşamıyoruz ki hâlâ.

Türkiye, kendi terimlerimle söylersem, dalga-kurucu bir ülke değil, dalga-kırıcı bir ülke olabilir şu aşamada. Dalga-kırabildiği, akıntıya-karşı durabildiği ölçüde, dalga-kuracak geniş bir hareket alanı açma imkânına kavuşabilir ancak.

Dalga-kurmak, ipleri ellerinde bulunduran küresel aktörlerin işidir. Türkiye'nin kendi ipleri bile kendi ellerinde mi acaba? Türkiye, bu soruya cevap verebilecek durumda bile değilken, Türkiye'nin dalga-kurma'ya soyunması, sipsivri ortada kalmasıyla sonuçlanabilir.

***

Zaman gazetesinin İran aleyhindeki -ümmet bilincini gözardı eden- yayını beni tedirgin etse de, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin bu bağlamda takındığı tutumun, daha ferasetli ve basiretli bir tutum olduğunu düşünüyorum. Türkiye, Yahudileri karşısına almak yerine, daha zekice, daha büyük ölçekli küresel ittifaklara giderek Yahudilerin gücünü kırmanın yollarını araştırmalı.

Özenle altını çiziyorum: Türkiye'de ipler hâlâ bu ülkenin çocuklarının elinde değilken, Türkiye'nin - ateşe körükle gitmeye kalkışması, bunu da İngilizlerin gazına gelerek yapmaya çalışması, hem Türkiye'yi büyük felâketlerin eşiğine sürükler; hem de bin yıldır bizim kurduğumuz ve koruduğumuz Sünnî Omurga'nın tam ortadan yarılmasına ve dolayısıyla İslâm dünyasını, büyük bir felaketin eşiğine sürüklemesine yol açar.

Unutmayalım: Batılılar, Birinci Dünya Savaşı'nı bizi tarihten silmek için çıkardılar. Üçüncü Dünya Savaşı'nı da bizim tarihî bir rol oynamaya kalkışmamızı önlemek için çıkaracaklar... O yüzden, -özür dilerim ama- "bütün kavşakları tutmuş yavşaklar" olarak tarif ettiğim İngilizlerin -bizi savaşa sürükleme- dolduruşlarına gelmeden, geleceğimizi kendi elimize alacak basiretli, ferasetli, üzerinde derinlemesine kafa patlatılmış kısa, orta ve uzun vadeli projeler geliştirmenin yollarını araştırmalıyız, diyorum...

Kaynak: http://yenisafak.com.tr/yazarlar/Default.aspx?t=06.07.2012&y=YusufKaplan

İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatmak için düğmeye bastı
10 Temmuz 2012



İran basınına konuşan milletvekili Seyyid Mehdi Musevinejad, Hürmüz Boğazı’nın kapatılması meselesiyle ilgili silahlı kuvvetlerle konuştuklarını söyledi.

Vekil Musevinejad, boğazın kapatılması ile ilgili tasarının hazırlanması için İran Milli Güvenlik Yüksek Konseyi (İMGYK) Sekreteri Said Celili ve silahlı kuvvetlerle görüştüklerini açıkladı. Musevinejad, tasarının daha titiz bir şekilde hazırlanması için çalışmaları sürdürdüklerini kaydetti.

Musevinejad, bu çerçevede İMGYK Sekreteri Celili, dışişleri ve silahlı kuvvetlerden bazı yetkilileri meclise davet ederek görüşlerine başvurulacağını da belirtti.

Musevinejad, tasarının meclisin yaz tatilinden hemen sonra acil kodu ile başkanlık divanına sunulacağını aktardı.

Avrupa Birliği (AB) tarafından uygulan ambargonun hemen akabinde İran'ın böyle bir girişime baş vurması Basra Körfezi'ndeki havayı daha da germesi bekleniyor. İran daha önce kendine dönük uygulanacak kapsamlı ambargoya karşın Hürmüz Boğazı'nı kapatacağı tehdidinde bulunmuştu.
haberzoom

Akdeniz kaynıyor
12/07/2012



Suriye krizinin derinleşmesi üzerine Rus savaş gemileri Çanakkale Boğazı’ndan geçerek Ege’ye açıldı.

Suriye’nin tatbikat başlatmasıyla birlikte, NATO ülkeleri ve Rusya’dan çok sayıda savaş gemisi Doğu Akdeniz’e gitti. Batı’nın, Almanya’da bulunan uçaklarıyla bölgede keşif uçuşlarını artırdığı gözlenirken, İsrail donanması Suriye açıklarında 5 savaş gemisi bulunduruyor. Fransa’nın da nükleer uçak gemisi Charles de Gaulle’ü, Abu Dabi’ye doğru yola çıkarması bekleniyor.

Akdeniz’de sular ısındı

Suriye’nin geniş çaplı hava ve deniz tatbikatı başlatmasıyla birlikte, Doğu Akdeniz’e doğru NATO ülkeleri ve Rusya’dan çok sayıda savaş gemisi yola çıktı. Batı’nın, Almanya’da bulunan uçaklarıyla bölgede keşif uçuşlarını artırdığı belirtiliyor.

Rusya ve NATO ülkelerinin Suriye’ye yönelik son hamleleri, Akdeniz’de suların ısınmasına yol açtı. Suriye lideri Beşşar Esad rejimini devirmeye yönelik her türlü operasyona karşı çıkan Rusya, Suriye kıyıları açıklarına donanma gücü yığmaya başladı. Rusya’nın Sivastopol Deniz Üssü’nden hareket eden Rusya Federasyonu Karadeniz Filosu’na bağlı Smetliviy adlı destroyer, önceki gün İstanbul ve Çanakkale boğazlarından geçerek Ege Denizi’ne çıktı. Suriye krizini askeri yollardan çözmeyeceklerini dile getiren NATO ülkeleri de bölgeye savaş gemileri gönderdi. İsrail basınında çıkan haberlere göre, Rusya, Karadeniz ve Kuzey Denizi’ndeki üslerinden yola çıkan en az 11 savaş gemisini Suriye sahillerine yollarken, NATO da acil donanma müdahale grubunu bölgeye yönlendirdi. Batılı ülkelerin Almanya’daki Geilzenkirchen Hava Üssü’nde bulunan uçaklarıyla, Akdeniz üzerinde yaptıkları keşif uçuşlarını da artırdığı belirtiliyor. İsrail donanmasının Suriye açıklarında halen 5 savaş gemisi bulunduğu, Fransa’nın ise nükleer uçak gemisi Charles de Gaulle’ü, Abu Dabi’ye doğru yola çıkarmasının beklendiği haber verildi.

İran olasılığı

Bölgede artan donanma varlığının, Suriye’nin deniz tatbikatına bağlı olduğu açıklanırken, İsrail kaynakları gelişmenin, ABD’nin İran’a yönelik olası bir operasyonuyla bağlantısı bulunabileceğini savundu. Bu arada, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Patrick Ventrell, Rus savaş gemilerinin Suriye’nin Tartus Limanı’nı ziyaret etmelerinde herhangi bir problem görmediklerini, çünkü Moskova’nın Şam yönetimine herhangi bir silah sevkıyatı yapmadığına inandıklarını ifade etti.

Rusya, Suriye ile askeri anlaşmalara uyacak

Rusya, Suriye ile daha önce yapılmış olan askeri anlaşmalara sadık kalacağını açıkladı.Itar-Tass haber ajansının bildirdiğine göre, Rus Askeri ve Teknik İşbirliği Kurumu Başkan Yardımcısı Viyaçeslav Zirkaln, Suriye ile 2008 yılında yapılan askeri anlaşma şartlarının yerine getirileceğini belirtti. Bu kapsamda Suriye’ye askeri teçhizat teslim etmek üzere yola çıkan ancak sigortası iptal edildiği için Rusya’ya geri dönmek zorunda kalan Rus sevkıyat gemisinin durumuna değinen Zirkaln, “Bu sevkıyatı çıkarlarımıza zarar vermeden ve hiçbir provokasyona yol açmadan nasıl tamamlayacağımıza karar vermeliyiz. Rusya, Suriye ile daha önce imzalanmış askeri anlaşmalardan doğan yükümlülüklerini yerine getirmiştir ve getirmeye devam edecektir.” dedi.

Esad’a destek

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Suriyelilerin kaderlerini kendilerinin belirlemesi gerektiğini söyledi. Moskova’da bulunan Suriye Ulusal Konseyi (SUK) heyetiyle görüştükten sonra açıklama yapan Lavrov, Şam yönetimiyle diyaloğa girmeleri için Suriyeli muhalif grupların tamamı arasında bir birlik sağlanmasını ümit ettiğini de ifade etti.

Geçiş hükümeti

BM ve Arap Birliği’nin Suriye özel temsilcisi Kofi Annan, Esad’ın ülkesinde geçiş hükümeti kurulması olasılığını ele aldığını belirtti. Annan, İsviçre’nin Cenevre kentinde, bu haftaki Şam ziyaretinde görüştüğü Esad’ın, muhaliflerle geçiş hükümeti kurulmasının yollarını ararken, rejim için muhatap olarak görev yapacak bir isim önerdiğini söyledi. Kofi Annan, Esad’ın önerdiği ismi değerlendirmekte olduğunu ifade etti ancak bu kişinin kim olduğunu açıklamadı.

ABD Hürmüz’e “Deniz tilkisi” gönderdi

İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatma tehdidine karşı ABD bir hamle daha yaptı. ABD, Hürmüz Boğazı’nda İran’ın egemenliğini kırmak için bölgeye insansız denizaltı araçları gönderdi. Avrupa Birliği’nin 1 Temmuz’dan itibaren İran’a petrol ambargosu başlatmasının ardından İran, Hürmüz Boğazı’nı petrol tankerlerine kapatmak için mecliste bir yasa tasarısı sundu. İran’ın “Hürmüz Boğazı’nı kapatırım” tehdidine, ABD ise sessiz kalmadı. Hürmüz Körfezi’ne ay başında takviye savaş uçakları gönderen ABD, bu kez de bölgeye insansız denizaltı araçları gönderdi. ABD Deniz Kuvvetleri’ne ait “SeaFox” (Deniz tilkisi) insansız denizaltı araçlarının görevi Hürmüz Boğazı’nda suyun altındaki mayınların yerini tespit ederek, imha etmek. Amerikan Los Angeles Times gazetesine göre, ABD Deniz Kuvvetleri’nin geçtiğimiz mayıs ayında satın aldığı SeaFox denizaltı araçları, geçtiğimiz hafta Hürmüz Boğazı’na gönderildi. ABD, SeaFox’ların yanı sıra bölgeye 4 adet Sea Dragon helikopteri ve mayın temizleme gemileri de yolladı. Denizin altında 300 metre derinlikte mayın arama ve taraması yapan SeaFox denizaltı araçları, gerekli görüldüğü taktirde, tespit ettiği mayınları imha özelliğine sahip. Ancak her biri 100 bin Amerikan doları değerindeki araçlar, mayını patlatırken aynı zamanda kendini de imha ediyor.

İran füzeleri gelişti

Amerikan Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) 29 Haziran tarihli son raporunda, İran ordusunun elindeki füzelerin kapasitesinin artırıldığı belirtildi. Raporda, Tahran yönetiminin kıtalararası balistik füze üretimi için milyarlarca dolar yatırım yaptığı, mevcut füzelerinin ise menzil ve savaş başlığı taşıma kapasitelerini yükselttiği vurgulandı.

http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/habergoster.php?haber=70126

İran: SAVAŞ KESİN
22 Eylül 2012



İran Devrim Muhafızları Komutanı Tümgeneral Caferi, İsrail'in tehditlerinin gerçekleşeceğini söyledi.

CAFERİ: SAVAŞ KESİN

İran Devrim Muhafızları Komutanı Tümgeneral Muhammed Ali Caferi, İsrail'in İran'la olan düşmanlığının sonunda "fiziksel çatışmaya dönüşeceğini" ifade ederek ülkesindeki herkesten gelecekteki savaş için hazırlıklı olmalarını istedi.

Bugüne kadar İsrail'in tehditlerini "blöf" ve "psikolojik eylem" olarak nitelendiren İran'dan ilk kez İsrail'le bir savaş çıkacağının kesin olduğu yönünde açıklama geldi. Açıklama, Devrim Muhafızları'nın en yetkili ismi Tümgeneral Caferi'den geldi.

"SAVAŞ OLACAK, FAKAT NEREDE VE NE ZAMAN?.."

Tümgeneral Caferi, İsrail'in İran'a karşı son zamanlardaki tehditlerini değerlendirerek, "İsrail'in İran'a karışı tehditleri ve husumeti sonunda fiziksel çatışmaya dönüşecek. Savaş olacak, fakat 'nerede ve ne zaman' olacağı belli değil" ifadesini kullandı.


"SAVAŞ İSRAİL'İN SON NOKTASI OLACAK"

Basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Caferi, İran Devrim Muhafızları'nın gelecekteki savaş için hazır olduğunu kaydederek, yaşanacak savaşın İsrail'in "son noktası" olacağı dile getirdi.

Kaynak: islamigundem

İtalya Dışişleri Bakanı: “Somut Bir İhtimal”
29.09.2012
İtalya Dışişleri Bakanı, İsrail’in İran’a düzenleyebileceği saldırıya değindi.

İtalya Dışişleri Bakanı Giulio Terzi, İsrail tarafından İran'ın nükleer tesislerine düzenlenecek bir saldırıyı, ''somut bir ihtimal'' olarak niteledi.
haber1001

Kerkük, Kürt yönetimi ile Irak ordusu arasında bir kez daha gerginliğe neden oldu
24-11-2012

[img]http://cdn.internethaber.com/news/580x385/25886.jpg [/img]

Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Peşmerge Bakanlığı, peşmergelerin Irak ordusunun Kerkük'e girmesini önlemek amacıyla güçlerini bölgeye gönderdiğini ve Kerkük yolunu Irak ordusuna kapattığını açıkladı.

Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Peşmerge Bakanlığı Enformasyon Müdürlüğü'nden isminin açıklanmasını istemeyen üst düzey bir yetkili yaptığı açıklamada, ''Peşmerge gücü bu gün itibariyle, Irak ordusunun Kerkük'e girmesini önlemek için Kerkük yolunu kapattı'' dedi.

"IRAK ORDUSUNA KERKÜK KAPALI"

Yetkili açıklamasında, Irak ordusunun dün akşam itibarıyla Kerkük'ün 30 kilometre yakınına kadar geldiğinin belirlendiğini ve peşmerge gücünün bölgeye sevkedildiğini belirterek, ''Biz Kerkük'e girmeyeceğiz ancak Irak ordusunun da Kerkük'e girmesine izin vermeyeceğiz'' diye konuştu.

Yetkilinin verdiği bilgiye göre, Irak ordusunun Kerkük'e girmesini önlemek amacıyla öğle saatlerinde top, tank ve ağır silahlar eşliğindeki peşmergeler, Kerkük bölgesine gitti.

Öte yandan, Irak ordusunun dün gece Haweja bölgesinden geçerek Kerkük'e 30 kilometre mesafedeki Arap köylerinde konuşlandığı belirtiliyor.

SADDAM'IN ESKİ KOMUTANI

Bağdat ile Erbil arasında yapılan anlaşmaya göre, sorunlu bölgeler olarak adlandırılan bölgelerin güvenliğinin yerel güvenlik güçleri ve polis tarafından sağlanması öngörülüyor. Peşmergelerin ve Irak ordusunun ise sorunlu bölgelere girişi yasak.

Irak Başbakanı Nuri el Maliki'nin ''terörü önlemek ve güvenliği sağlamak'' amacıyla kurduğunu ilan ettiği Dicle Operasyon Gücü, 'sorunlu bölgeler' olarak kabul edilen Kerkük, Diyala ve Selahaddin kentlerinde kontrolü ele almak için bir çok defa girişimde bulunmuş ancak Kürt bölgesinden yükselen tepkiler üzerine geri çekilmişti.

En son 16 Kasım'da Kerkük'e 75 kilometre mesafedeki Tuzhurmatu'nun güvenliğini üstlenmek isteyen Dicle Operasyon Gücü ile peşmergeler karşı karşıya gelmiş yaşanan çatışmada bir peşmerge hayatını kaybetmişti. Çatışmanın nedeni taraflarca 'kişisel nedenler' olarak açıklanmıştı. Yükselen tepkiler ve yerel güvenlik birimlerinin karşı çıkması sonucu Dicle gücü ilçe merkezinde 20 kilometre mesafeye çekilmişti. Kerkük bölgesindeki Dicle Operasyon Gücü'ne, devrik lider Saddam Hüseyin döneminde uzun bir dönem Irak ordusunda komutanlık yapan Abdülemir El Zubeydi komutanlık ediyor.

Kaynak: http://www.internethaber.com/

İran, Sudan’a savaş ve lojistik gemileri gönderiyor
27-11-2012



YDH- İran, Cemaran adlı savaş gemisiyle Buşehr adlı lojistik gemisini Sudan’a gönderdiğini açıklarken, İsrail İran’ın Hamas’ı Sudan üzerinden silahlandırmaya hazırlandığını iddia etti.

Fars haber ajansı, İran Deniz Kuvvetleri Komutanının operasyonlardan sorumlu yardımcısı Amiral Seyyid Mahmud Musevi’nin Cemaran adlı savaş gemisiyle Buşehr adlı lojistik gemisinin Sudan’a gönderildiğini açıkladığını bildirdi.

Amiral Mahmud Musevi, gemilerin daha önce planlandığı şekilde Kızıldeniz üzerinden Sudan kıyılarına demirleyeceğini söyledi.

İran, daha önce de Hark lojistik gemisiyle Şehit Amiral Nakdi savaş gemisini Sudan’a göndermişti.

Amiral Musevi, bu ziyaretlerle dost ülkelere barış ve dostluk mesajı verdiklerini belirtti.

Öte yandan İhlas Haber Ajansı, İsrailli yetkililerin casus uydularının raporlarına dayanarak Tahran'ın Fajr-5 roketlerini Sudan üzerinden Gazze şeridine sevk etme hazırlığı içinde olduğunu iddia ettiklerini duyurdu.

Habere göre İsrailli yetkililer, İsrail casus uyduları tarafından sevkiyat hazırlığı içinde olduğu tespit edilen roket ve diğer askeri malzemelerin Gazze şeridine sevk edileceğine inanıyor.

Rapora göre İran, İsrail ile Hamas'ın arasında geçen haftanın sonlarında ateşkes sağlanmasıyla birlikte silah sevkiyatı hazırlıklarına başladı. Sevkiyat hazırlığındaki roketlerin İsrail ile Hamas'ın mücadelesi esnasında Tel-Aviv ve Kudüs yakınlarına düşen roketlerle aynı model olan İran yapımı Fajr-5 olduğu söylendi.

Kaynak:http://www.ydh.com.tr/

İran Genelkurmay Başkanı: "Patriotların dünya savaşına yol açar"



İran Genelkurmay Başkanı Hasan Firuzabadi yaptığı açıklamada, NATO'ya Patriot füzelerini Türkiye'de konuşlandırmaması çağrısında bulundu.

"Her bir Patriot dünya haritası üzerinde kara bir lekedir, bir dünya savaşına sebep olabilir" diyen İran Genelkurmay Başkanı, Batılı ülkeleri dünya savaşı planları yapmakla suçladı ve "Bu hem insanlığın hem de Avrupa'nın geleceğini tehlikeye düşürür" dedi.
haber1001

"Patriotların gerçek amacı NATO’yu bölgeye yerleştirmek, gerçek hedef İran"
20 Aralık 2012



Rusya’nın RİA Novosti Haber Ajansı’nda düzenlenen “Patriot füzeleri Türkiye’de: NATO-Esad yüzleşmesi mi?” konulu açık oturuma katılan Rus uzmanlar, Suriye’nin Türkiye’ye savaş açacak güçte olmadığına dikkat çekerek bu füzelerinin gerçek amacının NATO’yu bölgeye yerleştirmek olduğunu belirttiler.

Rusya’nın önde gelen askeri ve siyasi uzmanları, Türkiye’de konuşlandırılacak “Patriot” füzelerinin başlıca hedefinin Suriye değil İran olduğu görüşünde.

Türkiye’nin askeri gücünün Suriye’nin iki misli olduğuna dikkat çeken Rusya Jeopolitik Araştırmalar Enstitüsü Başkanı General Leonid İvaşov, “İç savaş halinde olan Suriye’de bugün Türkiye’ye saldırmak kimin aklına gelebilir? Türklerin de zaten Suriye’nin saldırı ihtimaline ciddi yaklaşacaklarını sanmıyorum. Patriot füzelerinin Kahramanmaraş’ta konuşlandırılması sadece Suriye’ye askeri müdahale hazırlığıdır. Çünkü Suriye’ye askeri müdahale Güvenlik Konseyi’ndeki Rusya vetosu engeline takıldı. Dolayısıyla şimdi Güvenlik Konseyi kararına gerek kalmadan Suriye’ye müdahale için bir bahane aranıyor” dedi.

“ABD SURİYE’YE ASKERİ MÜDAHALE ARAYIŞLARI İÇERİSİNDE”

ABD’nin Suriye’yi hızlı bir şekilde ele geçirme planının bozulduğunu ve bunda Rusya’nın da büyük rol oynadığını kaydeden General İvaşov, “ABD askeri gemilerinin Suriye sınırlarına yaklaşması ve Patriot füzelerinin Türkiye’ye yerleştirilmesi ABD’nin Suriye’ye askeri müdahale arayışlarıdır. ABD tarafından Arap ülkelerinde başlatılan ve nihai hedefi Güney Kafkaslar, Azerbaycan ve İran olan istikrarsız bölgeler oluşturma planı şimdilik Suriye engeline takılmış durumda” dedi. Patriot füzelerinin Türkiye’de konuşlandırılmasını NATO’yu bu bölgeye çekmek çabası olarak değerlendiren ünlü jeopolitik uzmanı Vladimir Anohin ise “En çağdaş silahlarla donatılmış 700 bin kişilik bir orduya sahip Türkiye’ye Suriye’nin saldıracağını düşünmek mantık dışı bir şey. Türkiye’de konuşlandırılacak “Patriot” sisteminin ABD, Hollanda ve Alman uzmanların kontrolü altında tutulacak olması ise her hangi provokasyon durumunda batılı ülkelerin bu sistemi savunma bahanesiyle bölgeye müdahalede bulunmasına imkân sağlamasır” dedi.

“GERÇEK HEDEF İRAN”

General İvaşov, Türkiye’ye yerleştirilen “patriot” füzelerinin gerçek maksadının İran’a karşı bir tedbir olduğu görüşüne de katıldığını belirtti: “Bu sistemin gerçek maksadının İran balistik füzelerini etkisiz hale getirmek olduğuna ilişkin görüşlere katılıyorum. Patriot füzelerinin Suriye füzelerine karşı savunma maksadına yönelik olmadığından kesinlikle eminim.”

“TÜRKİYE’NİN SURİYE’YE MÜDAHALESİ ORTA DOĞU’DA BÜYÜK BİR PATLAMAYA YOL AÇABİLİR”

Şimdilik Türkiye’nin Suriye’ye askeri bir müdahalede bulunmaktan çekindiğini belirten Ortadoğu uzmanlarından Boris Dolgov ise “Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesi Orta Doğu’da büyük bir patlamaya yol açabilir. Bu durumda İran’ın da bu savaşa katılması kaçınılmazdır. Dolayısıyla Türkiye askeri müdahale için acele etmiyor, ama bunun her türlü hazırlığını da yapıyor. Bu çerçevede Suriye’ye askeri ve politik baskılar devam ediyor” dedi. Bu arada Rusya’nın Suriye’de Beşar Esad rejiminin devrilmesi durumunda ne yapacağına ilişkin bir hazırlığı olup olmadığı sorusunu cevaplayan General Leonid İvaşov, “Tabii ki Esad’ın gitmesi durumunda Rusya’nın ne yapacağı konusunda bazı hazırlıkları vardır. Bunlar hem siyasi ve hem de askeri sahalara yönelik hazırlıklardır."
Kaynak: anti gazete-haber1001

Rusya donanması Suriye açıklarında toplanıyor
6 OCAK 2013
İngiliz pazar gazetelerinden Sunday Times, Rusya donanmasına bağlı bir grup geminin Suriye açıklarında toplandığını bildiriyor.

Gazete, bir Rus diplomatın, böyle bir toplanmanın Batı'nın Suriye'deki içsavaşa müdahalesini önlemeyi amaçladığı yönündeki açıklamasını aktarıyor.

Haberde, Tartus liman bölgesindeki üç çıkarma gemisinde yüzlerce asker olduğu, destek gemilerinin de olduğu belirtiliyor.

İngiltere'deki gazetelerde hafta içinde çıkan haberlerde Rusya donanmasının Akdeniz ve Karadeniz'de en büyük tatbikatlarından birini yapacağı haberleri çıkmıştı.

Sunday Times gazetesi Suriye'nin bu bölgesinde 40 yıldır bu kadar büyük bir deniz gücü bulunmadığını belirtiyor.

Rus diplomatın değerlendirmesini aktaran gazete, 300 kişilik Rus deniz komandosunun Rusya'nın çıkarlarını korumanın yanında Batı'nın askeri müdahelesine karşı caydırıcı unsur olarak da tasarlandığını belirtiyor.

Sunday Times, resmi açıklamalarında Rusya donanmasının tatbikattan söz ettiğini, bununla güçler arasındaki eşgüdüm, bakım ve etkileşim kanallarının sınanacağını belirttiğini aktarıyor.
haber1001
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Sal Ekm 04, 2016 11:45 pm tarihinde değiştirildi, toplam 14 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Prş May 31, 2012 12:34 am    Mesaj konusu: “Büyük zuhur”[/b]un eşiğindeyiz... Alıntıyla Cevap Gönder

“Büyük zuhur”un eşiğindeyiz...
Murad Salih
31.05. 2012

Hz. Ali'nin rivayet ettiği bir hadis:
"Ebdallar Şam'dadır. Onlar kırk erkektir.
Bunlardan biri öldü mü,
Allah yerine başka birini koyar.
Yağmur onların varlığı sebebiyle yağar.
Düşmanlara karşı onların varlığı sebebiyle
yardım edilir. Şam ehlinden azap
onların varlığı sebebiyle kaldırılır."




"Ahirzaman"dayız...

Zamanın temposu ne kadar yükseldi...

Hadiseler bu tempoya uygun olarak ne kadar karmaşık, değişken ve hızlı akıyor...

Hadiselere Suriye özelinde bakmak bile başdöndürücü...

Bırakın tahlili/analizi bir kenara; takip etmek bile olağanüstü bir dikkat, gayret ve performas gerektiriyor...

Suriye etrafındaki AB-D emperyalizminin kuşatması sıkılaştırılır ve işbirlikçi medyanın dezenformasyon şiddeti sürekli arttırılır ve Suriye'yi istilâ için bahaneler üretilmeye çalışılırken...

Çin ve Rusya'dan 'Suriye'ye müdahaleye karşıyız' açıklaması geldi.

Beşşar Esad ile Kofi Annan'ın görüşmeleri bir sonuç vermedi.

Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı, ülkesinin Suriye'ye dışardan müdahale edilmesine kesinlikle karşı çıktıklarını ve şu anda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin herhangi yeni bir adım atması için erken olduğunu düşündüklerini açıkladı.

Rusya'nın BM Güvenlik Konseyi'nde veto hakkı nedeniyle, Moskova'dan gelen bu açıklama, Konsey'deki haçlı-siyonist ittifakın Suriye'yi işgal ve istilâ için bir an önce harekete geçme ümitlerini yine suya düşürdü..

Interfax Haber Ajansı'na açıklama yapan Rus Dışişleri Bakan Yardımcısı Gennady Gatilov ''Biz her zaman, Suriye'ye dışarıdan müdahale edilmesine kesin şekilde karşı çıktık; çünkü böyle bir hareketin, durumu hem Suriye hem de bölgenin geneli için kötüleştireceğini düşünüyoruz'' dedi.

Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü de, Pekin'in Suriye'ye askeri müdahale yapılmasına ya da rejimin dış baskıyla değiştirilmesine karşı olduğunu söyledi.

Çin ve Rusya, daha önce de, Birleşmiş Milletler'in Şam'a karşı daha sert yaptırımlar uygulama tekliflerini veto etmişti.

Rusya ve Çin'in Suriye konusundaki bu kararlı tutumu; "Hula'da çoğunluğunu kadın ve çocukların oluşturduğu 108 kişinin kimliği belirsiz kişilerce katledildiği" iddialarını Suriye'yi işgal ve istilâ bahanesi yapmak isteyen ABD emperyalizmi ve işbirlikçilerini (ki bunlar kanlı saldırılarını meşrulaştırmak için "uluslararası toplum" kod adını kullanıyor) bir kere daha hayâl kırıklığına uğrattı.

Katliam iddialarının ardından Salı günü (30 Mayıs) ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İspanya, İtalya, Avusturya, İsviçre, Hollanda, Belçika, Kanada, Japonya ve Türkiye, ülkelerindeki Suriye elçilerini geri gönderdi ya da büyükelçileri ''istenmeyen kişi'' ilan etti...

Türkiye'nin bu tepkisi tarafsız uzmanlarca diğer haçlı ittifakı ülkelere kıyasla daha ağır bulundu...

Bu durum, AKP hükümetinin, millî menfaatler doğrultusunda değil yaranma ve göze girme veya gözden düşmeme kaygısıyle hareket ettiği şeklinde değerlendiriliyor.

Tarafsız diplomasi uznanları AB-D'nin insansız saldırı uçaklarının Pakistan sınırları içinde kadın, çoluk çocuk, yaşlı, genç binlerce sivil Pakistan vatandaşını katletmesi konusunda bugüne kadar sessiz kalan Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın; Suriye'de, olup olmadığı, olduysa da failerinin kim olduğu bilinmeyen ‘katliam haberleri’ konusunda "yaşananlara sessiz kalmanın imkansız'' olduğu ve "Şam yönetimi tavrını değiştirmezse daha sert önlemler almayı planladığını" açıklaması da; AKP hükümetinin, millî menfaatler doğrultusunda değil yaranma ve göze girme veya gözden düşmeme kaygısıyle hareket ettiğinin başka bir tezahürü olarak görüyor.

Suriye'deki basın kuruluşları, elçilerin geri gönderilmesini ''Sebepsiz bir isteri'' olarak tanımlarken, Rusya, alınan kararı ''zarar verici'' bulduğunu açıkladı.

Suriye, diplomatlarının bir çok ülkeden geri gönderilmesine tepki olarak Şam'da hala görevde olan son Batı devleti temsilcilerinden biri olan Hollanda elçisinden 72 saat içinde ülkeyi terketmesini istedi.

Rusya ve Çin BM'nin Suriye'ye müdehale etmesini veto ediyor.

AKP hükümeti, Irak, Afganistan ve Libya'nın haçlılar tarafından istilâsındaki öncü rolünü, Suriye'nin istilâsında da oynamak için sabırsızlandığını, birilerinin gözüne sokmak istercesine açıklamalar yapıyor.

Fransa'nın yeni Cumhurbaşkanı François Hollande Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nce onaylanmış bir askeri operasyonun hala seçenekler dahilinde olduğunu söylüyor.

Norveçli General Robert Mood, Suriye'de yaşandığı iddia edilen olay sanki dünyada ilk defa oluyormuş gibi (Filistin'de Bosna'da, Irak'ta, Afganistan'da, Pakistan'da, Yeemen'de haçlı işgalciler tarafından bundan çok daha vahim katliamlar yaşanmamış gibi) ''Yaşanan bu korkunç olaydan büyük rahatsızlık duyduğunu'' söyleyebiliyor...

Pişkinliğin bu kadarına da pes yani...

ABD Dışişleri Bakanlığı ise, Hula'da yaşandığı iddia edilen katliamın “Rusların düşünce yapısında bir değişime neden olacağını umduklarını” söylerken farkında olmadan bu katliamın kimler tarafından ve niçin yapılmış olabileceğine dair açık bir adres de vermiş olmuyor mu?..

En az ABD ve AKP hükümeti'nin açıklamaları kadar tuhaf bir açıklama da İsrailli teröristbaşı Ehud Barak'dan geliyor...

Gırtlağına kadar Filistinli Müslüman sivillerin kanına batmış ve yeryüzünde en çok çocuk katletmiş bir terör şebekesinin başı olan Barak: ''Katliam dünyanın harekete geçmesini sağlamalı; sadece konuşmasını değil, gerçekten harekete geçmesini sağlamalı'' diyor.

Bu açıklama da tıpkı ABD'nin ve AKP hükümetinin açıklamaları gibi; sanki Hula'da yaşandığı iddia edilen "katliam"ın, sebebinin ve faillerinin parmak izlerini göster miyor mu?..

Hani "Şecaat arzederken merdî Kıptî sirkatin söyler/Çingene'nin merd olanı cesaretini övmek için konuşurken farkında olmadan hırsızlığını ağzından kaçırır" denilir ya...

Bu iş de öyle gibi...

Bakın bunlar dünyada bir iki gün içinde olup bitenlerden Suriye meselesine dair çok kısa bir özet...

O oluyor, bu oluyor...

Zaman "maksatlılığı" içinde hedefine doğru kararlılıkla akıyor...

Aylardan Recep'teyiz...

Recep Allah'ın ayı...

Sonrası Şaban...

Resûlullah Efendimizin ayı...

Ondan sonrası da Ramazan...

Ümmetin ayı...

Rahmet ayı...

Bereket ayı...

Siz siz olun şu mübarek üç aylarda "ahir zaman fitnesi"nden...

Deccal'in ve onun sağ kolu Süfyanî'nin yalan yanlış işlerinden hile ve tuzaklarından uzak durun...

"O taraftan" gelen haberlere kulak asmayın...

Dolmuşa binmeyin...

Şehid Malcom X’in şu sözlerini hiç aklınızdan çıkarmayın:

“Eğer dikkat etmezseniz, bu medya mazlumlardan nefret etmenize ve zalimleri sevmenize sebep olur.”

Bugün de olan budur...

Bugünler kritik günler...

Kötülük İmparatorluğu AB-D (Deccaliyet komitesi) ile onun müslüman işbirlikçileri (Süfyaniyet taifesi) elele Şam'ı istilâ ve işgal için sabırsızlıkla bahaneler üretiyor...

Bu durumda alınacak yanlış bir tavır, bu tavrı alanları Deccaliyet ve Süfyâniyet komitelerinin KUCAĞINA KADAR SAVURABİLİR...

Halbuki...

Yarın olacak olanların sülieti de ufukta belirmiştir...

“Büyük zuhur”un eşiğindeyiz...

Görüldüğü gibi işler Şam'da düğümlendi...

Şam da...

İstanbul da..

Kudüs de...

Mekke ve Medine de...

Bağdat da...

Tahran da...

Türkistan illeri de...

Doğu da...

Batı da...

Kuzey de...

Güney de...

Ayağa kalkmış ufukları gözlüyor...

Kan ter içinde...

Yeni bir çağ doğuyor...

Her adım ona göre çok dikkatli atılmalı...


Hula katliamını AB-D işbirlikçisi muhalifler mi yaptı?
Oğuz Gürses
01-06-2012



Esad yönetiminin Hula'daki vahşî katliamdan hiçbir çıkarı yok...

Böyle bir katliamı yapması için geçerli ve gerekli bir sebebi de...

Böyle bir katliam, hem Suriye içinde hem de Suriye dışında uluslarası bir haçlı/siyonist komplosunu bozmak için uğraşan Suriye yönetiminin işlerini kolaylaştırmaz, aksine zora sokar...

Durumu daha da içinden çıkılmaz hale getirir...

Beşşar Esad ve iktidardaki Baas partisi yönetimi bunu bilebilecek siyasî, kültür ve tecrübeye sahiptir...

Böyle bir katliamın onların emriyle gerçekleşmiş olma ihtimali milyonda bir bile değildir...

Halbuki böyle vahşî bir katliamı gerçekleştirdikten sonra elindeki devasa medya güç ve imkânlarıyla Suriye yönetiminin üzerine yıkılmasından kimlerin kazançlı çıkacağı ise kabak gibi ortadadır...

Bugünkü İsrail’in güvenliğinin sağlanması ve yarınki “Büyük İsrail”in “Vaadedilmiş topraklar” üzerinde rahatça kurulabilmesi için...

Öncelikle Suriye, Lübnan ve İran ittifakının yıkılarak bu ülkelerin parça parça yutulması için...

Bu ülkelerin başına da AKP misal her denileni anında yapacak taşeronların getirilmesi gerekmektedir...

Önce Suriye ...

Sonra Lübnan...

Sonra da tek başına kalmış İran...

Veya...

Suriye ve Lübnan eşzamanlı olarak...

Sonra İran...

Veya...

Üçü aynı anda...

Yani...

Duruma göre hangisi daha kolay olacaksa öyle...

Böyle bir durumda bu vahşî katliamdan sadece Suriye’nin değil...

Lübnan’ın da, İran’ın da hiçbir çıkarı yoktur...

Ama...

Siyonist çete israil ve onun dünyadaki ve bölgedeki dost ve işbirlikçileri için böyle bir vahşî katliam...

Tam bir fırsattır...

Türkiye’deki AKP yönetimi, Katar, Suudî Arabistan ve Ürdündeki diğer işbirlikçi yönetimlerin haçlı siyonist istilacılar adına hareket ederk Suriye’yi işgal ve istilâ etmek için bir türlü ikna edemedikleri iç kamuoyunu ikna edebilmek için tam bir fırsattır...

Katliam haberi haçlı siyonist medyaya daha düşer düşmez...

Yani bu vahşî katliamı kimin niçin yaptığı henüz bilinmiyorken...

Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu ve diğer AKP ileri gelenlerinin neler söylediklerine ve bu suçu Suriye yönetimine yıkmak için nasıl çırpındıklarını hatırlayın...

AKP/AB-D/Fetullah medyasının nasıl bir dezenformasyon bombardımanına giriştiğini de hatırlayın...


İşin asıl patronu AB-D Emperyalizmi içinse...

Bir türlü ikna edemedikleri Çin ve Rusya’yı bu saldırı karşısında Libya’daki gibi suskun kalma siyasetine döndürebilmek için tam bir fırsattır.

Suriye’ye saldırmak için AB-D’nin gözünün içine bakan AKP, Katar, Suudî Arabistan ve Ürdün yönetimlerine “Hücüm emri” verebilmesinin bahanesini oluşturmak için bulunmaz bir fırsattır...

Nitekim...

Bu katliamın hemen ardından....

ABD Dışişleri Bakanlığı Hula'da yaşanan katliamın “Rusların düşünce yapısında bir değişime neden olacağını umduklarını” açıkladı.

Fransa'nın yeni Cumhurbaşkanı François Hollande Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nce onaylanmış bir askeri operasyonun hala seçenekler dahilinde olduğunu söyledi.

Norveçli General Robert Mood ''Yaşanan bu korkunç olaydan büyük rahatsızlık duyduğunu'' söyledi.

Yeryüzünde en çok çocuk katletmiş bir terör şebekesinin başı olan Barak’sa bakın ne diyor: ''Katliam dünyanın harekete geçmesini sağlamalı; sadece konuşmasını değil, gerçekten harekete geçmesini sağlamalı!''

Daha ne diyecekler?

Çıkıp da “Bu katliamı haçlı-siyonist saldırganlara karşı vatanını savunan Suriye yönetimini devirmek için hazırladığımız işgal planlarını uygulamaya geçmenin bahanesi yapmak için biz yaptık/yaptırdık” mı diyecekler?

Bu dedikleriyle birlikte katliam sonrası, saniye sektirmeden şu yaptıklarıyla beraber değerlendirmek lâzım:

Katliam iddialarının ardından Salı günü (30 Mayıs) ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İspanya, İtalya, Avusturya, İsviçre, Hollanda, Belçika, Kanada, Japonya ve Türkiye’den oluşan haçlı-siyonist saldırı ittifak, ülkelerindeki Suriye elçilerini geri gönderdi veya büyükelçileri ''istenmeyen kişi'' ilan etti... (1)

Bu ne demek?

Savaştan bir önceki adım...

Yani...

Kurt kuzuyu yeemeyi kafaya koymuş bir kere...

Katliam yapsa da yapmasa da “yaptın” deytip yiyecek...

Ha ...

Orası Şam...

“Kimin gerçekten kuzu, kimin gerçekten kurt olduğu şimdiden belli olmaz.” derseniz...

Haklısınız...

Ne diyor akıncı türküsü:

[Buna er meydanı derler bunda söz olmaz
Çifte yürekli erler şahin gelir bu yane
Ele bele dine ihanet olmaz
Okurlar fermanın imanım kıyarlar cane

Bu yolun erkanı Hünkârdan gelir
Serden geçmiş erler şahin gelir bu yane
Sıdkı sadakatten ayrılmak olmaz
Okurlar fermanın imanım yandım kıyarlar cane]


Pek yakında...

Şam’da başlayacak bu kanlı av oyunu nedir?

Bu kanlı av oyununda...

Gerçek Av ve gerçek avcı kimdir?

Bütün çıplaklığıyla ortaya çıkacak...

Orası Şam olduğuna göre, her türlü sürprize hazır olmak lâzım...

Şimdi ortalıkta tüfek omuzda avcı pozlarında havalı havalı dolaşanların havasına aldanmamakta fayda var...

“Ava giden avlanır.” diyen ata sözünü hatırlamanın ve unutmamanın tam zamanı bu zaman...

Bu kadar lâftan sonra “Hula katliamı” konusunda gerçeği, gerçekten arıyorsanız şu “Ön rapor”a bakmanızda fayda var:

[Hula katliamı ile ilgili ön araştırma raporu açıklandı
31-05-2012
YDH- Geçtiğimiz cuma günü 32’si çocuk 100’den fazla kişinin öldürüldüğü Hula katliamı ile ilgili başlatılan araştırmaya ilişkin ön açıklama bir basın toplantısıyla duyuruldu.

İrna haber ajansının bildirdiğine göre Hula katliamı ile ilgili araştırma yapmak üzere kurulan komisyonun başkanı Tuğgeneral Kasım Cemal Süleyman dışişleri bakanlığında düzenlediği basın toplantısında yaptıkları araştırmayla ilgili açıklamalarda bulundu.

Tuğgeneral Süleyman, Hula bölgesinde bulunan güvenlik güçlerine ait beş güvenlik noktasının saldırıya uğradığını belirterek saldırganların bölgeyi devlet kontrolünden çıkarmayı hedeflediğini söyledi.

Cuma namazının ardından köy içinde toplanan silahlı militanların Rastan, Saan, Bercekai, Semalin gibi bölgelerdeki militanların koordinasyonu ve çevre bölgelerden gelen yaklaşık 600 ila 800 milisin desteğiyle eşzamanlı bir saldırı başlattıklarını belirten Kasım Cemal Süleyman, saldırıda, havan topları, makineli tüfek ve tanksavar füzeleri gibi ağır silahlar kullanıldığını söyledi.

Tuğgeneral Süleyman, belde dışından gelen silahlı grupların güvenlik güçlerine yönelik saldırılarla eşzamanlı olarak barışçıl aileleri tasfiye etmeye giriştiğini belirterek güvenlik güçlerinin ne katliam öncesinde ne de sonrasında bölgeye girmediğini, katliamın güvenlik güçlerinin bulunduğu noktalarının uzağında gerçekleştirildiğini ifade etti.

Güvenlik güçleriyle terörist gruplar arasındaki çatışmaların seyrinden dolayı güvenlik güçlerinin konuşlandığı yerlerden ayrılmadığını ve sadece kendilerini savunmak durumunda kaldıklarını belirten Süleyman, yayımlanan görüntülerde de katliamın yakın mesafeden ateş açılarak ve kesici aletler kullanılarak gerçekleştirildiğini söyledi.

Tuğgeneral Süleyman, kurbanların cesetlerinde yanma, ezilme ya da havan saldırısı sonucu yıkılmış binaların enkazı altında kalma gibi izlere rastlanmadığını, ayrıca havan topu şarapnelleri sonucu kurbanların bedenlerinde herhangi bir hasarın meydana gelmediğini belirterek bunun olayın doğrudan yapılmış bir toplu kıyım olduğunu gösterdiğini kaydetti.

Süleyman, katliamın ilk hedefinin Milletvekili Abdülmuti Meşleb'in yakınları olduğuna işaret ederek terör gruplarının başta Meşleb'den intikam almayı hedeflediklerini, daha sonra katliamı genişleterek başka ailelere yöneldiklerini söyledi.

Komisyon Başkanı Süleyman, silahlı militanların uzun süredir bölgeye yoğun şekilde yerleşmesi nedeniyle onların bilgisi dışında bölgeye herhangi bir grubun girmesinin mümkün olmadığını belirterek katliamın bir parçası olarak gösterilen cesetlerin bir kısmının güvenlik güçlerine yönelik saldırı sırasında etkisiz hale getirilen silahlı teröristlere ait olduğunu açıkladı.

Süleyman, silahlı terör grupları tarafında gerçekleştirilen katliamın uluslar arası topluma BM Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan'ın Suriye'ye gelmesiyle eş zamanlı olarak Suriye'de bir iç savaşın başladığı imajını vermeyi amaçladığını söyledi.

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Cihad Makdisi de hükümetin herkesten önce BM Gözlemciler Heyeti Başkanı General Robert Mood’dan bölgeye gitmesini ve durumu yerinde gözlemlemesini istediğine dikkat çekerek; Suriye'nin gerçeklerden çekinmediğini, aksine gerçeklerin ortaya çıkmasına çaba harcadığını söyledi.

Suriye yönetiminin şiddete son verme konusunda üstüne düşen sorumlulukları yerine getirdiğini belirterek, şiddetin tek taraflı olarak sona ermesinin mümkün olmadığını, şiddetin durması için bölgesel güçlerle muhaliflerin çözümü baltalamaya çalıştığını söyledi.]
(1)

Dipnotlar:

1- Bkz: Murad Salih , “Büyük zuhur”un eşiğindeyiz,
31.05. 2012, http://entellektuel.s4.bizhat.com/viewtopic.php?p=6165#6165

2-) Kaynak: http://www.ydh.com.tr/HD10247_hula-katliami-ile-ilgili-on-arastirma-raporu-aciklandi.html


Annan: Suriye'de topyekûn savaş yaklaşıyor
2 HAZİRAN 2012

Birleşmiş Milletler'in Suriye özel temsilcisi Kofi Annan, ülkenin her geçen gün topyekûn savaşa yaklaştığını bildirdi.

Arap Birliği üyeleriyle görüşmek üzere Doha'da bulunan Annan, Suriye'de tehlikeli boyutlarda mezhepler arası çatışma ortamı oluştuğunu kaydetti.

Annan, birçoğu kadın ve çocuklar olmak üzere 108 kişinin can verdiği Hule katliamının dehşet verici olduğunu ve Suriye krizinde artık bardağın taşacağı noktaya gelindiğini söyledi.

BM İnsan Hakları Konseyi, Hule katliamının soruşturulmasını kararlaştırmıştı.

Suriye'deki sorunun ülke dışına yayılabileceği uyarısında bulunan Annan, "Hedeflerimizden şaşmamamız gerekiyor. Öldürme olayları durdurulmalı, siyasi geçiş sağlanmalı ve vurgulayarak söylüyorum, krizin komşu ülkelere sıçramaması sağlanmalıdır." dedi.

Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin, Suriye yönetimine karşı daha sert önlemler alınması konusundaki diplomatik baskılara direniyor ve Annan planına daha fazla zaman tanınmasını istiyor.
haber1001

İran'dan İsrail'e çok sert cevap
02.07.2011

İran, muhtemel bir İsrail saldırısında, bu ülkenin haritadan silineceği uyarısında bulundu

Devlet televizyonunun haberine göre, Devrim Muhafızları Hava-Uzay Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Emir Ali Hacızade, İsrail’in, İran’a yönelik saldırı tehditleriyle ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Tuğgeneral Hacızade, İsrail’in kendileriyle boy ölçüşemeyeceğini belirterek, ”Siyonist rejim, İran’a saldıracak güçte olsaydı bir an bile durmazdı” dedi.

İsrail ile Hizbullah arasındaki ”33 Gün” savaşını hatırlatan Tuğgeneral Hacızade, ”Onlar, Lübnan’daki Hizbullah gibi küçük bir gruba karşı mağlup oldular. Nasıl olur da İran’a saldırabilirler?” ifadelerini kullandı.

Tuğgeneral Hacızade, İsrail’in, ABD olmaksızın böyle bir işe kalkışamayacağını savunarak, bölgedeki tüm Amerikan üslerinin saldırı menzillerinde olduğunun bilindiğini kaydetti.

Washington yönetiminin böyle bir yükün altına giremeyeceğini anlatan Tuğgeneral Hacızade, bu konuda İsrail’in de defalarca uyarıldığına dikkati çekti.

Tuğgeneral Hacızade, ”Onların böyle bir cesareti yok. Siyonist rejim, böylesine büyük bir hata yaparsa kesinlikle yok olur, onları yeryüzünden sileriz” diye konuştu.
Suriye Arap Haber Ajansı

RUSYA'DAN SONRA ÇİN HALK CUMHURİYETİ DE SURİYE'YE 3 SAVAŞ GEMİSİ GÖNDERDİ
29.07.2012

Çin’e ait üç savaş gemisinin Suriye kıyılarına gitmek için Süveyş Kanalını geçip Akdeniz’e ulaştığı bildirildi.

Fars haber ajansının Mısır basınına dayandırdığı haberine göre Süveyş Kanalı denizcilik işleri dairesi, Çin’e bir destroyer ve iki kruvazörden oluşan üç adet savaş gemisine Akdeniz’e ulaşması için Süveyş Kanalı’ndan geçmesine izin verdiklerini açıkladı.

Çin ordusuna ait savaş gemilerinin Suriye’deki bir limana demirleyeceği bildirildi.

Çin savaş gemilerinin geçişi sırasında yoğun güvenlik önlemi alındığını belirten kaynaklar, Çin gemilerinin Süveyş Kanalından geçişi sırasında kanalın diğer gemi trafiğine kapatıldığını belirttiler.
haber1001

Hasan Nasrullah: "Milyonlarca İsraillinin hayatını cehenneme çeviririz"
18-08-2012



YDH-Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, Lübnan'da düzenlenen Dünya Kudüs Günü programında konuştu.

Konuşmasında İsrail'e yönelik sert uyarılarda bulunan Seyyid Hasan Nasrullah, milyonlarca İsraillinin hayatını cehenneme çevirecek güçte olduklarını söyledi.

Nasrullah "İşgal altındaki Filistin'deki (İsrail) bazı hedefler, bir kaç füzeyle vurulabilir. Bu hedefleri vuracak füzelere sahibiz. Milyonlarca İsraillinin hayatını cehenneme çevirecek güce sahibiz. Eğer ülkemize ve halkımıza bir saldırı olursa kendimizi savunmak için bu füzeleri kullanmaktan çekinmeyiz. İsraillileri uyarıyorum. Tamamen gizlenmiş olan bu füzeler şu anda hedeflere yönelmiş hazır bir şekilde bekliyor. İsraillilerin, Lübnan'a açacakları bir savaşın bedelinin gerçekten de çok ağır olacağını bilmesi gerekiyor. Bu bedel, 2006 Temmuz savaşıyla asla kıyaslanamaz" dedi.

İsrail'in İran'a askeri müdahalesi halinde İran'ın yanıtının da sert olacağını belirten Nasrullah "Eğer İran, İsrail tarafından hedef alınırsa, İran'ın buna yanıtı gerçekten de muazzam olacaktır. İsrail, İran'a saldırmakla, İran'ın 32 senedir hayal ettiğini altın tepside sunmuş olacak. İsrail de İran'ın kendisini vurmasından korkuyor, endişe ediyor. İsrail'in sorunu, İran'da İslami ve güçlü bir devletin olmasıdır. İsrail'in başka bir sorunu ise İran'ın bölgedeki direniş hareketlerine destek vermesidir. Bundan ötürü İran, İsrail açısından birincil düşmandır" dedi.

İran'ın her türlü tehdit ve baskıya rağmen duruşunu değiştirmediği savunan Nasrullah, "Seyyid Hamanei çıkıyor ve İsrail'in yok edilmesi gereken bir kanser tümörü olduğunu söylüyor. Bizim açımızdan Kudüs ve Filistin, imani ve dini bir meseledir. Kudüs, her türlü husumetin üstündedir. Siyasi ihtilafların, Kudüs'e konusundaki temel duruşa etki yapması mümkün değildir. İsrail'in var olduğu bir zamanda Kudüs'ün geleceğinden söz etmek mümkün değildir" dedi.

Nasrullah, Suudi Arabistan'da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesine Suriye'nin davet edilmemesini eleştirerek "İslam İşbirliği Teşkilatı, Suriye heyetini kovmak yerine Riyad'a davet etmeliydi. Suriye heyetini, Riyad'a davet etmeli, heyetle görüştükten sonra bir heyeti de Şam'a göndererek tüm taraflara "artık akan kanı durdurun" çağrısını yapması gerekiyordu" dedi.

Nasralluh, Suudi Arabistan Kralı Abdullah'ın çağrısıyla kurulacak Mezhepler Arası Diyalog Kurumu'ndan ise Suud finanslı tekfir kanallarının yayınlarının durdurulmasını istedi.

Nasrullah ayrıca geçtiğimiz günlerde Suriye'de kaçırılan Lübnanlı Hasan el-Mikdad'ın Hizbullah mensubu olduğu iddialarını da net bir dille yalanladı.

Kaynak: http://www.ydh.com.tr/

Almanya, Suriye kıyılarına casus gemi gönderdi
18-08-2012


YDH-Almanya’nın Suriye ordusunun hareketliliğini izlemek üzere Suriye kıyılarına bir casus gemi gönderdiği bildirildi.

El Alem televizyonunun bildirdiğine göre Almanya’da yayımlanan “Bild am Sonndag” gazetesi Alman ordusunun Suriye ordusunun hareketliliğini izlemek üzere bu ülke kıyılarına gelişmiş elektronik istihbarat araçlarıyla donatılmış bir gemi gönderdiğini yazdı.

Casus geminin Suriye ordusu ile ilgili toplayacağı istihbaratı, Alman ve İngiliz silahlı kuvvetleriyle paylaşacağını belirten gazete, Alman istihbaratçıların da İncirlik’teki Amerikan üssünde Suriye ordusunun telsiz konuşmalarını dinlediğini bildirdi.

Haberde Alman deniz kuvvetlerine ait casus geminin Suriye’nin 600 kilometre derinliğini izleyebilecek gelişmiş istihbarat araçlarına sahip olduğu ifade edildi.

Sunday Times de bugün Suriyeli muhalif kaynaklara dayandırdığı haberinde İngiltere’nin Kıbrıs’taki askeri üssünden Suriye ordusunun hareketliliğini izlediğini ve topladığı istihbaratı Türkiye üzerinden Suriye’deki isyancılara ilettiğini bildirmişti.

Kaynak: http://www.ydh.com.tr/


3. Dünya Savaşı kapıda



Gelecekte çok büyük bir dünya savaşı yaşanacağını iddia eden Henry Kissinger bu savaştan sadece ABD’nin galip çıkacağını söyledi. Kissinger şunları söyledi: “Gelecek savaş o kadar acımasız olacak ki, yalnız bizim gibi güçlü bir devlet bu savaştan galip çıkabilir. Bundan dolayı Avrupa Birliği hayatta kalmak için güçlü ve bir arada durmaya çalışıyor. Onların da gelecekteki karışıklıklardan haberleri var. Sıradan bir insan iseniz, bu savaşa karşı köye kaçarak hazırlıklı olabilirsiniz. Ama silahı yanınıza alınız, çünkü çokça aç insan oluşacak.”

Büyük İsrail kurulacak

Amaçlarının Büyük İsrail’i kurmak olduğunu gizlemeyen ve İran işgalinin Ortadoğu’da dengeleri tamamen değiştireceğini söyleyen Kissinger şöyle konuştu: “Askerimize kaynaklarını elde etmek için Ortadoğu’da yedi ülke işgal etmemiz gerekiyor dedik. Bu iş nerede ise tamamlandı. Askerler çok titiz uygulamakta emirleri ve son basamak kaldı. O da, dengeyi tamamen değiştirecek İran’dır. Her şey yolunda giderse, Ortadoğu’nun yarısı gelecekte İsrail’in olacaktır.”

Kaynak: http://sphotos-g.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash3/538987_336438646442615_234902787_n.jpg

İran'dan Hürmüz'de Gövde Gösterisi
25 Eylül 2012



İran, savaş gemilerine karşı kullanılmak üzere imal edilen 4 füzeyi denedi.

Hürmüz Boğazı'nda gerilim, İran'ın nükleer programı ve İsrail'in İran'a karşı tek başına hareket edebileceğine ilişkin tehditkar ifadeleri nedeniyle hala yüksek.
İran, stratejik Boğaz'daki tatbikat çerçevesinde, 4 füze denemesi yaptı.
Denemenin, Amerikan donanmasının 20'den fazla ülke ile Körfez bölgesinde başlattığı ortak tatbikat ile aynı zamana rastlamasına dikkat çekiliyor.
Devrim muhafızı komutanlarından Ali Fadavi, yakın gelecekte bölgede kapsamlı bir deniz tatbikatına hazırlanıldığını duyurdu.
Öte yandan İran keşif amacıyla kullanılacak yeni bir uzun menzilli insansız hava aracı geliştirdiğini açıkladı.
Şahit-129 verilen insansız hava aracı, 24 saat kesintisiz uçuş yapabiliyor.
Araca ilişkin bilgi veren İran'ın hava sahasından sorumlu birliğin komutanı Orgeneral Emir Ali Hacızade, İranlı mühendislerin tasarladığı ve geliştirdiği aracın menzilini de 2 bin kilometre olarak açıkladı.
Bu menzil, İran'ın daha önce sahip olduğu araçların ulaşabildiği mesafenin iki katı... İsrail dahil, Orta Doğu'nun büyük bölümünde keşif yapmaya da yeterli...
TRT

Yeni strateji: Savaşma, savaştır
M. Hilmi Yıldırım
2 Nisan 2012



Savaşların, galiplere de çok şey kaybettirdiği, zarar verdiği, bilinen bir gerçektir. Günümüzde ise bu kayıp ve zararlar daha çok olmaktadır. Çünkü savaşlarda teknolojisi üstün silâhlar kullanılmaktadır. Bundan dolayı küresel güçler, savaşmak yerine, kendi hesabına başkalarını, özellikle de Müslümanları savaştırmaya çalışıyorlar. Bunu da daha çok, iç savaş ve terör çıkartarak yapıyorlar. Maalesef, Müslüman halkların yaşadığı Ortadoğu, bu konuda öncelikli ve önemli seçilmiş hedeflerin başındadır.

Küresel güçler, bu hedeflerini gizliyorlar mı?

Hayır, gizlemeye hiç gerek duymuyorlar. ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, 11 Eylül olayından sonra şöyle demişti: “Bu savaş, Müslümanlarla Hıristiyanların değil, Müslümanlarla Müslümanların savaşı olacaktır.” The New York Times yazarı Thomas L. Friedman da, “İslâm’ın aşırılıkçılığa son vermesi için iç savaşa ihtiyacı vardır” diyor.

Aşırı kabul edilen, gerçek İslâm’dır. Buna karşı kim savaşacak?

ABD’nin işbirlikçisi ılımlı İslâmcılar. Sünnilik adına Şii Müslümanlarla savaşacak, daha doğrusu savaştırılacak, böylece iç savaş çıkartılacak, Müslüman Müslüman’a kırdırılacak. Oyunun özü ve özeti işte budur. Bir başka ifade ile Müslümanlar, ABD’nin yanında olan ve olmayan diye tasnif edilmişler. Bu oyunu bozan, yani ABD’nin yanında yer almayan, onun için de şer ekseni olarak nitelendirilen, gerçekte direniş ekseni olan İran, Suriye ve Hizbullah var. Söz konusu eksenin zayıf halkası Suriye görüldüğü için ilk önce hedefe o konulmuştur.

Burada ilginç olan Türkiye’nin yanlış safta, yani Suriye’nin karşısında yer almasıdır. Hâlbuki Türkiye, son zamanlarda Suriye ile çok iyi ilişkiler geliştirmişti. Öyle ki bu ilişkiler, dostluk ve ziyaretler, Başbakanımız ve Suriye Devlet Başkanı’nın ailelerini de kapsayan düzeye vardırılmıştı. Ne oldu ki, bu ilişkiler düşmanlığa tebdil edildi? Şimdi daha iyi anlaşılıyor ki, ilişkilerde samimiyet yoktu. Maksat, Suriye’nin gönül rızasıyla eksenden koparılmasıydı.

Bunu gören Suriye Devlet Başkanı haklı olarak, “Ben değişmedim, değişen Türkiye’nin Başbakanıdır” diyor. Suriye, söylendiği şekilde reformlar yapsa ve fakat aynı eksende kalsaydı ABD, yine ona düşmanlığı sürdürecek ve yine iç savaş çıkarmak için elinden geleni ardına koymayacaktı. Nitekim Suriye’de bir dizi reform yapılmış, ama hiçbiri olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmemiş. Dahası, devletlerin yönetim biçimi, kendi iç meselesi değil mi?

Evet, Türkiye gerçekten çok yanlış bir safta ve çok yanlış bir yolda ilerliyor.

Baksanıza Türkiye, Suriye’deki isyancıların kurduğu ‘Özgür Suriye Ordusu’nu ve ‘Ulusal Konsey’i resmen tanıyor ve destekliyor. Peki, devletler hukukuna göre bu, ne anlam ifade ediyor? Kendimizi Suriye’nin yerine koyarak düşünelim. Aynı şeyi Suriye bize yapsa, tavrımız ne olur?

Suriye’nin misilleme hakkı yok mu? Suriye, tehdit algılamasını yüksek tutsa ve Türkiye’nin yaptıklarını, savaş sebebi veya savaş ilânı saysa, ne olur? Savaş sebebini ve ilânını geçelim, yapılanlar dostluğa, kardeşliğe ve komşuluğa sığıyor mu? Suriye’deki iç savaşı, ABD ile İsrail’in birlikte tezgâhladığını, bunun Irak ve Libya’daki senaryonun bir parçası olduğunu bilmiyor muyuz?

Son yıllarda, dünyada yeni bir kamplaşma ve bloklaşma temelleri atılıyor. Başka bir deyimle karışıklık ve belirsizlik her tarafı kaplamış durumda. Böyle durumlarda devletler, teenni ile hareket eder, itidali elden bırakmaz. Hele çatışma ve savaşa yol açabilecek davranışlardan şiddetle kaçınırlar.

Çünkü bilirler ki, savaşlar bulaşıcıdır. Sadece komşulara değil, komşu olmayanlara da bulaşır. Savaş ortamı oluşunca ufak bir kıvılcım bile savaşı ateşleyebilir. Avusturya veliahdı Ferdinand’ın öldürülmesinin Birinci Dünya Savaşı’nı başlattığı gibi. Görülen o ki, Türkiye, böyle bir dünya savaşına yol açabilecek bir ateşle oynuyor.

Dileriz, ateşle oyun olmayacağı, yangın çıkmadan önce anlaşılır.

Kaynak: http://www.yenimesaj.com.tr/?artikel%2C12001086%2Fyeni-strateji-savasma-savastir%2Fm-hilmi-yildirim&fb_source=message

Rusya Füzeleri Türkiye’ye çeviriyor
17.10.2012



Rusya'dan füze kalkanına S-400 yanıtı

Rusya, “NATO’nun füze kalkanına karşı, Türkiye’ye bakan Rostov şehrindeki askeri bölgeye son model S-400 hava savunma füze bataryaları yerleştirmeye başladı.

Rusya Güney Askeri Bölge Komutanı Albay Igor Gorbul, S-400 füzelerinin bu bölgeye yerleştirilmesine yönelik çalışmalarının yıl sonuna kadar tamamlanacağını söyledi.

500 kilometre menzile sahip yeni füzeler her türlü uçağın yanı sıra stratosfer ötesine çıkan taktik füze ve balistik füzeleri de imha etme kabiliyetine sahip.

S-400'ÜN ÖZELLİKLERİ

Ağırlık: 1800-1900 (kg)
Uzunluk: 7,5 m
Genişlik: 519 mm
Etkili menzil: 400 km
kanat genişliği: 460 mm
İtici güç: Dikey soğuk fırlatma

gazetevatan

Amerikalılar Ürdün’de: Hedef Suriye
Abdülbari Atvan
12-10-2012



YDH- Kuds’ul- Arabi gazetesi Baş Yazarı Abdülbari Atvan, Amerikan askerlerinin Ürdün’e gönderilişinin sebeplerini değerlendirdi.

Ürdün ordusunun muharebe alanında sahip olduğu yüksek yetkinliği nedeniyle Arap dünyasındaki sıcak çatışma bölgelerinde düzenlenen operasyonlara katılmak için askeri birlikler göndermesine alıştık.

Bu, Ürdün’ün kitleler halinde ülkesine gelen Suriyeli mülteciler sorununa karşı kendisine yardım etmesi için Amerika’dan özel askeri birlikler ithal etmesine gerek olmadığı anlamına geliyor.

Nitekim New York Times gazetesi dün yayınlanan nüshasında dünya kamuoyuna ABD’nin Ürdün’e askeri birlikler gönderdiğini açıkladı. Ancak bu durum bir çok soru işaretini de beraberinde getirdi.

Ürdün ordusu Trablus kentine ve Kaddafi’nin ana karargahı olan Aziziye kışlasına düzenlenen operasyonda önemli rol oynadı. Ayrıca belki de tek başına Bahreyn’deki İnci Meydanı baskınına ve boykot yapan eylemcilerin meydandan boşaltılmasına iştirak etti.

Ayrıca Ürdün güçlerinin Yemen’de Husilerin Suud toprakları içerisindeki ilerlemesini durdurmak ve geldikleri yere dönmelerini sağlamak için Suudi güçleriyle birlikte savaştığı yönünde haberler çıktı.

Buradan hareketle Amerikan özel birliklerinin Ürdün’e kafileler halinde gelmekte olan Suriyeli mülteciler sorununa yardımcı olmak için Suriye sınırında konuşlandığını söylemek basit bir aldatmacadan öteye gidemez.

Ürdün, başka devletle karşılaştırılamayacak derecede mülteci sorunu konusunda kadim deneyime sahiptir.

Ürdün tarihi, gerek savaşlardan kaçan gerekse komşu ülkelerden zorla tehcir edilmiş Filistinli mültecilerden Iraklı ve Suriyelilere kadar mültecileri ağırlama konusunda örneklerle doludur.

Ürdünlülerin ihtisas sahibi olduğu bir konuda Şikago’dan ya da Nevada çölünden gelen Amerikan askerlerinin onlara ders ya da brifing verebileceğinin mümkün olabileceğine inanmıyoruz.

Bu güçlerin görevi son derece şüphelidir. İlk gelen birlikler, belki de Suriye’nin kimyasal silahlarını kontrol altına almak ve bu silahların ‘terörist’ grupların eline düşmesini engellemek bahanesiyle Suriye’ye askeri bir müdahalenin zeminini oluşturmak için gelen birliklerin çekirdeğini oluşturacaktır.

Dört ay önce Ürdün Güney Suriye sınırında başta ABD olmak üzere 17 ülkeden askeri birliklerin katıldığı ‘Müteyakkız aslan” tatbikatına ev sahipliği yapmıştır.

Bu tatbikatın ana gerekçesi, Beşşar Esed yönetiminin çökmesi sonrasında güvenlik boşluğunun oluşması ve ülkenin karışıklığa sürüklenmesiyle birlikte ‘Suriye’nin kimyasal silahlarının güvenliğinin sağlanması’dır.

Amerikan güçleri şu anda Suriye sınırından 55 km. uzakta bulunmaktadır. Burada ABD güçleri, silahlı Suriye muhalefetine ‘muharebe amaçlı olmayan’ yardım sağlayacak, bunun yanı sıra Türkiye topraklarında konuşlanmakta olan özel Amerikan birlikleriyle CIA’e bağlı güçler, açıklandığı kadarıyla, savaşan silahlı gruplara silah dağıtma işini üslenecektir.

Operasyonun amacı, silahların aşırılık yanlısı İslami grupların özellikle de el Kaide’nin eline geçmemesidir.

Suriye’de şu an devam etmekte olan savaşa doğrudan müdahale etme girişimi, sadece rejimi çökertmek için değil aynı zamanda Amerikalı yetkililerin kaçınılmaz olarak yıkılacağına dair görüş birliğinde oldukları Esed yönetiminin günler, aylar ve hatta belki de senelerin geçmesiyle genişleme ve ilerlemeye adaydır.

Bunu biraz daha açalım: Esed yönetiminin devrilmesiyle birlikte Suriye topraklarında kendi inançlarına göre mülhit ve rafizi olarak tanımladıkları bir yönetime karşı savaşmak için dünyanın dört bir yanından gelmiş binlerce savaşçının bulunduğu cihad birlikleri cirit atmaya başlayacaktır.

Amerikalıların yardımı olsun ya da olmasın, görevlerinin sona ermesiyle birlikte onlar, ortadan kaldırılması gereken teröristler kategorisine alınacaklardır. Ya öldürülecekler ya da Küba’nın Guantanamo Kampı’nda olduğu gibi tutuklama kamplarına atılacaklardır.

Bazıları bizi durumu abartmakla suçlayabilir. Kaldı ki bu ilk suçlama da değildir. Yanıtımız oldukça basit ve yalın. Kısaca şunu söyleyebiliriz: İngiliz istihbarat servisi, dün Heathrow Havalanı’nda Suriye’den dönen iki Müslüman’ı terör eylemlerine katıldığı gerekçesiyle tutukladı. Suriye’de cihat çağrısına karşılık veren bütün İngiliz Müslümanların aynı akıbeti paylaşacağı da beklenmelidir.

Başka bir deyişle, Batılıların yönetimini devirmek istediği bir ülkede savaştıklarında onlar özgürlük için savaşan insanlar olacaklar. Ancak görevlerini tamamlayıp savaş alanından sağ kurtulmayı başardıklarında, yaptıkları fedakarlıkların ve elde ettikleri başarıların mükafatı olarak derhal takip edilmesi, tutuklanması ve hatta öldürülmesi gereken teröristlere dönüşeceklerdir.

ABD, Kaddafi rejimini devirmek için savaşan cihatçıları, Bingazi’deki Amerikan Konsolosluğu’na baskın düzenleyerek büyükelçiyi ve üç diplomatı öldürmelerinin öcünü almak amacıyla Libya’ya 20 pilotsuz uçak gönderdi, bu ülkede askeri bir üs açtı. Suriye’de de aynı senaryonun tekrarlanmasını uzak bir ihtimal olarak görmüyoruz.

Ürdün, hızla Suriye’nin ateşli ve bir o kadar da kaygan kumuna batıyor. Bu işbirliğinin sonu son derece külfetli olabilir. Hele de bölgesel mezhebi bir savaş patlak verir de bu üçüncü dünya savaşına dönüşürse…

Bilindiği gibi, Amerikalılar beşeri ve maddi kayıpları arttığında genelde yerel müttefiklerini cepheye sürer ve bu savaşın bedelini onlara ödetirler. Müttefikleri de bu bedeli güvenlikleri ve istikrarları pahasına öderler.

İsterseniz bunu Hamid Karzai’ye, ondan önce Burhaneddin Rabbani’ye, Irak’ta Ahmed Çelebi’ye, İyad Allavi’ye ve Paçacı’ya sorun. Vietnam’ı da unutmamak gerekiyor.

Çok iyi biliyoruz ki Amerikalılardan ve Körfez ülkelerinden, şu an ve gelecekte ülkede askeri birlikleri ağırlamasının ödülü olarak bütçesinde meydana gelen açığı kapatmak üzere Ürdün’e para akışı yapılıyor.

Ancak biz burada maddi ve beşeri kayıplar ile genelde savaşlar sona erdikten sonra meydana gelen bölgesel ve stratejik değişimlerden veya bu değişimlerin yan etkilerinden bahsediyoruz. Bazen bunlar, tedavisi olmayan öldürücü yan etkiler olabilir.

Atalarımız bize tarla ve bahçelerde görünen Kırgız kuşunun zeytinin olgunlaştığını ve sonbaharın başladığını haber verdiğini öğretti.

Tıpkı Amerika’nın Irak’ta, Afganistan’da ve Libya’daki manevralarının bize uzun sürecek ve yıkıcı bir savaşın habercisi olduğunu öğrettiği gibi. Bu benzetmede bu güzel göçmen kuşun adını kullandığımız için ondan özür diliyoruz.

Çeviren: Hüseyin Şahin
Kaaynak: http://www.ydh.com.tr/HD10853_amerikalilar-urdunde--hedef-suriye.html

İsrail, Suriye'yi 39 Yıl Sonra Vurdu
12.11.2012



İsrail yönetimi Suriye topraklarına ateş açtı. Bu saldırı 39 yıl sonra ilk kez yapıldı. Saldırının, Golan Tepeleri'ne düşen füzelere karşılık olarak yapıldığı açıklandı.

İsrail ordusundan yapılan açıklamada, Suriye'den Golan Tepeleri'ne düşen füzelere uyarı ateşi ile karşılık verildiği, İsrail sınırına düşecek herhangi bir füzeye anında ve sert bir şekilde yanıt verileceği ifade edildi.
İsrail'in 1973 yılından beri ilk kez Suriye'ye
uyarı ateşi açtığı belirtiliyor.

Bir askeri yetkili, 'kısa bir süre önce, Suriye'de yaşanan iç çatışma sırasında, Golan tepelerinde İsrail-Suriye sınırına komşu bir İsrail Savunma Güçleri (IDF) karakoluna havan topu isabet etti. Buna cevaben, IDF askerleri Suriye'ye uyarı ateşi açtı' diye açıklama yaptı.

Suriye ordu birlikleri, Golan Tepesi civarında zaman zaman muhalif silahlı direnişçileri hedef alan operasyonlar düzenliyor.

milli gazete

Peşmergeler İle Irak Ordusu Çatıştı:13 ölü
19 Kasım 2012



Irak merkezi hükümeti ile Bölgesel Kürt Yönetimi arasında günlerdir süren gerginliğin Kerkük'ten kaynaklandığı belirtildi. 140. maddeye göre Kerkük'ün demograif yapısı nedeniyle Kürt bölgesi veya Irak merkezi hükümetine mi bağlanacağıyla ilgi tartışmalar üzerine merkezi hükümetinin olası bir nüfus sayımına sıcak bakmadığı için Dicle Birlikleri'ni Kürt bölgesine kaydırdığı belirtildi.

Irak merkezi ordusuna bağlı askerlerin Kuzey Irak bölgesinin çevresini kuşatması üzerine, Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani'nin talimatıyla harekete geçen peşmergeler, bölgeye merkezi hükümetin askerlerini sokmamak için önlem aldı.

Irak'ta merkezi hükümet ile Kuzey Irak'taki Bölgesel Kürt Yönetimi arasında bir süredir yaşanan gerginlik dün akşam saatlerinde kanlı çatışmalara dönüştü.

Merkezi hükümete bağlı Tigrit kenti yakınlarında dün akşam saatlerinde peşmegelerle, Irak merkezi hükümetininin özel görevlendirdiği Dicle Birlikleri arasında çatışma yaşandı. Çatışmada 1 sivil ile merkezi hükümete bağlı 12 askerin öldüğü öğrenildi.
haber1001

Rus gemileri Suriye kıyısında büyük bir tatbikata hazırlanıyor
11-01-2013



YDH-Rusya Savunma Bakanlığı, Rus savaş gemilerinin, Suriye kıyılarında askeri tatbikat yapacağını açıkladı.

Ria Novosti haber ajansının bildirdiğine göre Rus kara suları dışındaki donanmaların eğitimi ve görev sahalarının belirlenmesi için Suriye kıyılarında düzenlenecek askeri tatbikata, Karadeniz, Kuzey, Pasifik ve Baltık donanmaları katılacak.

Öte yandan Rus diplomatik askeri kaynaklar, Suriye muhalefetini destekleyen devletlere bağlı özel birliklerin, Slavların katılımıyla Suriye'de provokatif eylemler düzenlemeyi planladığını öne sürdü.

Suriye’de savaşan Rus askeri imajı

Interfax'ın haberine göre Rus kaynaklar, Rusya'nın Suriye krizindeki tutumunun hedef alınacağı eylemlerde, Slav olan Rusya, Beyaz Rusya ve Ukrayna vatandaşlarının kullanılacağını belirtti.

Rus kaynakların "kiralık şahıslar" olarak nitelendirdiği bu kişiler, Rusya'nın Suriye'yle askeri ilişkisinin ispatında delil olarak kullanmak için Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esed'e bağlı birliklerin yanında savaşırken Özgür Suriye Ordusu'nun eline esir düştüğü ilan edilecek.

Bu kişiler kameralar önünde, Rus istihbaratına çalıştıklarını ve askeri gemilerle Moskova'dan Suriye'ye gönderileceklerini itiraf edecekler.

Rus kaynaklar, itirafların Türkiye ya da Ürdün'de kayda alınacağını iddia etti.
http://www.ydh.com.tr/

Rusya, Akdeniz ve Karadeniz'de savaş gemileri ile dev tatbikat başlattı
20 Ocak 2013



Suriye'de şiddet her geçen gün artarak devam ederken, Rusya, Akdeniz ve Karadeniz'de yirminin üzerinde savaş gemisi, devriye, destek ve lojistik gemileri ile birlikte Sovyet sonrası dönemin en büyük tatbikatına başladı.

Denizaltılara karşı muharebe misyonları, füze ve top fırlatma da dahil 60'tan fazla görevin yapılacağı tatbikat 29 Ocak'a kadar sürecek.

Rusya Savunma Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre, Karadeniz, Baltık ve Kuzey Filolarından savaş gemilerinin tatbikatta yer aldığı belirtildi. Moskova isimli öncü kruvazör gemisi, Severomorsk denizaltı savunma gemisi, Smetlivıy ve Yaroslav devriye gemileri, Saratov, Azov, Kaliningrad ve Aleksandr Şabalin isimli büyük çıkartma gemileri görev alıyor.

Tatbikata özel ve destek gemilerinin yanı sıra hava kuvvetleri komutanlığından birlikler de iştirak ediyor. Bakanlıktan yapılan açıklamada tatbikatın bir kısmının Akdeniz'in Suriye deniz sularına yakın alanlarda gerçekleşeceği kaydedildi.

İnterfax'a konuşan bakanlık yetkilisi, tatbikatın Rusya genelkurmay başkanlığının komutanlığında gerçekleştiğini söyledi. Tatbikatın hedefi, askeri birliklerin hazır olduğunu belirlemek ve uzak denizlerde farklı deniz birlikleri arasında koordinasyon yapısını güçlendirmek olarak açıklandı.

Moskova, Suriye'ye dış askeri müdahaleye izin vermeyeceğini açıklarken, sorunun Cenevre Mutabakatı temelinde siyasi olarak çözülmesini istiyor. Rusya, Suriye yönetiminde kimin olacağının halk tarafından belirlenmesi gerektiğini savunuyor.
TRT

"Hava sahası ihlali yapan uçaklar vurulacak"
22 Ocak 2013
Azerbaycan Milli Meclis Başkan yardımcısı Ziyafet Askerov'dan net mesaj...

Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan'ın Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi Hocalı Havaalanını kullanıma açma girişimleri bölgede tansiyonu yükseltti.

Azerbaycan Hava Savunma Komutanlığı "Bölgedeki izinsiz uçuşları engelleyebilecek güce sahibiz" açıklamasını yaptı.

Milli Meclis adınaysa meclis başkan yardımcısı Ziyafet Askerov konuştu.

Devletin resmi haber ajansı AZER TAÇ'a açıklama yapan Askerov, "Hava sahası ihlalinin yaşanması durumunda ihlali yapan uçak vurulacak" dedi.
TRT

Rusya Akdeniz’e kalıcı deniz gücü gönderiyor
26-02-2013



YDH- Rusya’nın çeşitli bölgelerdeki üçüncü filosuna ait savaş gemilerini kalıcı olarak Akdeniz’e gönderdiği bildirildi.

Suriye televizyonunun haberine göre Rusya, Kuzey Denizi, Karadeniz ve Baltık Denizindeki bazı savaş gemilerini kalıcı olarak Akdeniz’e gönderme kararı aldı.

Rusya Genelkurmay Başkanlığından bir kaynak, deniz kuvvetlerindeki yeniden yapılandırma çerçevesinde Karadeniz, Kuzey Denizi ve Baltık Denizi’ndeki gemilerin 2015 yılı başlarından itibaren Akdeniz’e gönderileceğini ve burada kalıcı olarak görev yapacaklarını söyledi.

Akdeniz’deki yeni yapılanmanın görev ve faaliyetlerinin belirlendiğini ifade eden kaynak, Rusya’nın geçtiğimiz ay düzenlediği büyük deniz tatbikatının da bu çerçevede yapıldığını söyledi

Kaynak: http://www.ydh.com.tr/haber.php?HID=11535

ABD: "Kuzey Kore'den gelen savaş tehditlerinden kaygılıyız"
11 Mart 2013



ABD'nin Kuzey Kore'nin, Kore Savaşı'nı sona erdiren ateşkes anlaşmasını bozma tehdidinden kaygı duyduğu bildirildi.

Beyaz Saray Basın Sözcüsü Jay Carney, Kuzey Kore'nin, 60 seneden beri yürürlükteki ateşkes anlaşmasını iptal edeceği yönünde, bu ülkedeki devlet medyasında yer alan haberlere dikkati çekerek, "Beyaz Saray, Kuzey Kore'den gelen savaş tehditlerinden kaygı duyuyor" dedi.

Pyongyang yönetiminin tehditlerle bir şey elde edemeyeceğinin altını çizen Carney, buna karşılık Beyaz Saray'ın "Kuzey Kore'nin kavgacı söyleminden" endişe duyduğunu belirtti.

ABD ve Çin arasında, uluslararası toplumun tüm uyarılarına rağmen nükleer deneme yapan Kuzey Kore'yi cezalandırmak için uygulanacak yeni yaptırım paketi taslağı üzerinde anlaşmaya varıldığının duyurulmasının ardından Kuzey Kore, Kore Savaşı'nı sona erdiren ateşkes anlaşmasını iptal edeceği tehdidinde bulunmuştu.

Kuzey Kore ile ABD ve batılı ülkelerin destek verdiği Güney Kore arasında, 1950 ile 1953 yıllarında yapılan Kore Savaşı bir barış anlaşması yerine ateşkes anlaşması imzalanarak sona erdirilmişti. Bu nedenle Kore Yarımadası'nda teknik olarak halen savaş hali devam ediyor.
TRT

Rusya ve Çin’in kuvvet etkileşimi artırılacak
24.03.2013



Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, dünyadaki zor durumun, Rusya ve Çin’i, ikili işbirliğine dikkat arttırmaya zorladığını söyledi.

Çin Savunma Bakanı Chang Wanquan’la bir araya gelen Şoygu, dünyadaki durumun önemli ölçüde değiştiğini, uluslararası sorunların kuvvet yöntemiyle çözülmesi eğiliminin etkin olduğunu dile getirdi.

Şoygu, “Bölgesel çatışmalara giderek daha fazla ülke katılıyor. Kuzey Afrika’daki durum, bunun en iyi örneği. Bu bağlamda, Rusya ve Çin arasında yakın işbirliğinin önemi daha da artıyor.” diye kaydetti.



Süper güçlerin gövde gösterisi
17/05/2013



Orta Doğu’da yine hareketli günler yaşanıyor. Rus donanması Akdeniz’e savaş gemisi yığarken, ABD donanması da Basra Körfezi’nde tatbikat yapıyor

Orta Doğu sularında şu sıralarda yoğun bir hareketlilik yaşanıyor. ABD’nin Basra Körfezi’ndeki deniz tatbikatı tüm hızıyla sürerken, Rus donanması da Süveyş Kanalı’nı geçerek Akdeniz’e çıktı. Önce Rusya’dan başlayalım: Rus donanmasına ait 3 savaş, bir nakliye gemisi ile bir kurtarma römorku, Süveyş Kanalı’ndan Akdeniz’e giriş yaptı.
Süveyş Kanal İdaresi’nden alınan bilgiye göre, Kızıl Deniz’den gelen “Panteleyev”, “Fotiy” ve “Peresvet” adlı savaş gemileri ile kurtarma römorku “Pechenga” ve nakliye gemisi ’Nevelsky “, Mısır ordusunun yoğun güvenlik önlemleri altında Süveyş Kanalı’ndan geçerek Akdeniz’e girdi. Rusya Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Viktor Çirkov, daha önce yaptığı açıklamada, Akdeniz’de mevcut savaş gemilerini nükleer denizaltılarla takviye edebileceklerini söylemişti. Rusya Savunma Bakanlığı da geçen ay, ” Rusya, Akdeniz’deki menfaatlerini korumak amacıyla Büyük Okyanus Donanması’ndan bazı savaş gemilerini bölgeye yönlendirmiştir “ açıklamasında bulunmuştu.

Mayınsavarlar

Basra Körfezi’nde ise, ABD komutasında ortak bir deniz tatbikatı sürüyor. ABD donanması, mayın temizleme operasyonlarını içeren ortak tatbikat çerçevesinde dün deniz mayınlarını yok etmek amacıyla üretilen insansız su altı araçlarını denedi. Denemesi yapılan Seafox insansız su altı araçları, sonar ve mayınları vurmak ve yok etmek üzere tasarlanmış patlayıcılardan oluşuyor. Seafox araçları, ABD donanmasının otomatikleştirilmiş izleme ve koruma sistemlerini giderek yaygınlaştırmaya yönelik planlarının bir parçasını oluşturuyor. Donanma komutanları deniz tatbikatlarının özellikle İran’ı hedef almadığını savunuyor. Ancak İran, deniz tatbikatlarına açık bir misilleme olarak geçen hafta kendi mayın temizleme operasyonlarını başlatmıştı. İran daha önce yaptığı açıklamalarda, nükleer programına yönelik Batılı ülkelerin yaptırımlarına misillemede bulunmak amacıyla Basra Körfezi’ndeki kritik petrol geçiş yollarını kapatabileceği uyarısında bulunmuştu.
http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/habergoster.php?haber=84227

New York Times: Rusya Suriye'ye gelişmiş füze gönderdi
17 MAYIS 2013



Amerikan medyası, Rusya'nın Suriye'ye gelişmiş gemisavar füzeler sevk ettiğini duyurdu.

New York Times, adını açıklamadığı Amerikalı yetkililere atfen, füzelerin Suriye'ye gelecekte düzenlenebilecek olası saldırıya karşı kullanılabileceğini yazdı.

Rusya Dışişleri Bakanı ise, son iddiaları doğrulamadan, Rusya'nın silah sevkinin uluslararası kurallara aykırı olmadığını söyledi.

Rusya, Suriye'nin kalan bir kaç müttefikinden biri ve önde gelen silah tedarikçisi.

Rusya Suriye'ye milyarlarca dolar değerinde binlerce tank, topçu bataryaları, savaş uçakları, helikopterler ve savunma sistemleri satmıştı.

Yakhont füzeleri

New York Times, son Rus sevkiyatında 6.7 metre uzunluğundaki, 290 km menzili olan Yakhont füzelerinin bulunduğunu, bu füzelere şiddetli patlayıcı ya da zırh delici savaş başlıkları da yerleştirilebileceğini söylüyor.

Gazete, rampalar ve destekleyici malzemeleriyle birlikte 72 füzeden oluşan ilk siparişin 2007'de verildiğini, ilk teslimatın da 2011'in ilk aylarında yapıldığını kaydetti.

Gazete, iki üst düzey savunma bakanlığı yetkilisine atfen, son iki sevkiyatın gemi savunmalarını yanıltacak gelişmiş radar sistemleri içerdiğini de aktarıyor.

Sergey Lavrov, basının bu konuda neden sansasyon yaratmaya çalıştığını anlamadığını belirterek, ''Biz Suriye'ye anlaşmalar kapsamında, uluslararası sözleşmelere aykırı davranmadan silah sattığımızı gizlemedik'' dedi.

Bir diğer Amerikan gazetesi Wall Street Journal da, Moskova'nın Suriye'deki Tartus deniz üssü yakınlarına 10'dan fazla devriye gemisi sevkettiğini duyurdu.

Gazete, sevkiyatın Amerikalı yetkililerce Moskova'nın bölgedeye verdiği önemi gösteren bir ''güç gösterisi'' olarak yorumlandığını aktarıyor.
Savunma dergisi Jane's Defence'nin Genel Yayın Yönetmeni Nick Brown, Yakhont füzelerinin ''gerçek bir gemi katili'' olduğunu belrterek, ''Bu, yabancı güçlerin silahlı muhalefete denizden sevkiyat yapmaları ya da denizden abluka veya uçuşa yasak bölge uygulamasında daha etkin rol oynamaları konusunda caydırıcı etki yaratacaktır'' dedi.

İsrail de, silahların Lübnan'da Hizbullah'ın eline geçmesi ve örgütün de olası İsrail saldırısına karşı veya doğrudan İsrail'e saldırmak için kullanmasından endişeli.
BBCT

Selefiler, Lübnan ordusu ile çatışıyor
23-06-2013



Selefiler, Lübnan ordusu ile çatışıyorSelefi Şeyh Ahmed el-Esir’e bağlı militanların ülkenin güneyindeki Sayda kentinde Lübnan ordusu ile çatıştığı bildirildi.

YDH- El Menar televizyonu, çatışmaların son 3-4 saat içerisinde Sayda’nın Abra bölgesinde şiddetlendiğini bildirdi.

Lübnan ordusunun, askerlere ateş açan Ahmed el-Esir’e bağlı militanları kuşatma altına aldığı ve tüm bölgeye asker sevk edildiği bildirildi.

Ahmed el-Esir’in Abra bölgesinden kaçtığı bildirilirken yaralı olarak ele geçirilen bazı militanların Lübnanlı olmadıklarının anlaşıldığı açıklandı.

Öte yandan el-Meyadin televizyonu, Lübnan ordusuyla çatışan Ahmed Esir’e bağlı militanların sivillerin yaşadığı binalara yerleştiğini duyurdu.

Ahmed Esir'e bağlı militanların açtığı ateş sonucu 4 Lübnan askerinin öldüğü bildirilirken Lübnan Eski Başbakanı Necib Mikati konuyla ilgili yaptığı açıklamasında Lübnan ordusuna düzenlenen saldırıyı kınadı ve herkesin ordunun yanında yer alması gerektiğini söyledi.

Lübnan ordusundan yapılan açıklamada da saldırıların cevapsız bırakılmayacağı belirtildi.
http://www.ydh.com.tr/

Üçüncü Dünya Savaşı Ufukta
Timothy Alexander Guzman
Global Research
04.07. 2013

Eğer İsrail ve Batı, Hizbullah’a, arkasından Suriye’ye ve eninde sonunda İran’a karşı savaş başlatma yolunda devam ederse bu, bütün Ortadoğu’yu ateşe atacaktır. Üçüncü Dünya Savaşı ufuktadır.

İsrail, Hizbullah'la yeni bir savaşa hazırlanıyor

Obama Yönetimi Suriye'de yeni bir savaşa hazırlanırken, İsrail devleti 2006'da İsrail ve Hizbullah arasında gerçekleşen ve İsrail'in yenilgisiyle sonuçlanan çatışmada Hizbullah'ın fırlattığı ve kendi topraklarına düşen Katyuşa roketlerini bertaraf etmek amacıyla Demir Kubbe füzesavar bataryalarını yerleştiriyor. Jerusalem Post, Cuma günü İsrail Ordusu'nun son hareketini aktardı. “İsrail Ordusu, süregiden Suriye iç savaşı nedeniyle Kuzey'de yaşanan gerilimin ortasında, Cuma günü sabah saatlerinde Hayfa'ya Demir Kubbe füzesavar bataryalarını yerleştirdi” İsrail Ordusu Genelkurmay Başkanı Korgeneral Benny Gantz, Hatzerim Hava Üssü'nde “kanatlarını alan” yeni eğitim almış pilotlara savaş için hazır olmalarını söyledi:

Bölge, güneyden kuzeye kadar çalkalanıyor. Suriye kan kaybediyor ve Lübnan'da Nasrallah'ı giysisinin ucundan yakalamak için ateş başladı. Bu değişen gerçeklik karşısında, hiç olmadığı kadar hazırlık, koordinasyon ve teyakkuz içinde olmamız gerekir. Siz, mezunlar, şu andan itibaren bu zorlu durumlar karşısında hazırlığımızı korumanın ayrılmaz bir parçasısınız.

Hizbullah savaş sırasında İsrail'e 3 binden fazla Katyuşa roketi fırlattı. İsrail, Suriye'ye ve sonrasında İran'a karşı savaş planlarının önünde onları engel olarak görmesi nedeniyle tam güçle Lübnan'ı işgal etmeye hazır. Esad karşıtı isyancılar yakın zamanda Suriye ve Lübnan'dan ateşlenen roketlerle Hizbullah kontrolündeki bölgeleri de hedef aldı.

Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri, İsrail ve Suriye arasındaki istikrarsız bölgede kaos yaratma amacıyla Sünniler ve Şiiler arasında gerilim fitilini ateşlemek için “böl ve yönet” stratejisini kullanıyor. Eğer bu, planlandığı şekilde başarılı olursa İsrail, önde gelen üyelerini öldürmek ve cephanelerini kullanılamaz hale getirmek için Hizbullah kuvvetlerine karşı saldırı düzenleyebilecektir.

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ve Savunma Bakanır Moşe Ya'alon kısa süre önce bazı açıklamalarda bulundu. Netanyahu, orta Golan bölgesinde birkaç gün süren bir tatbikatın kısa bir bölümünü izledikten sonra “Golan Tepeleri'ndeki bir tatbikat, sadece teorik bir tatbikat değildir” dedi. “Çevremizdeki durum süratle değişti. Durum değişken ve dinamiktir ve buna uygun şekilde hazırlanmamız gerekir.” Batı destekli isyancılar Lübnan'da kaos yaratırken, İsrail Hizbullah'a ansızın saldırabilir. Fakat Hizbullah böyle bir saldırı için hazırdır. 2006 gibi erken bir tarihte, dünyanın en güçlü ordularından birini (İsrail) yenilgiye uğratan askeri kapasitelere sahipler.

İsrail, Hizbullah üyeleri arasına casus sokmak da dâhil olmak üzere, mümkün olan her türlü hazırlığı yapıyor. Bu da Jerusalem Post'un ‘İsrail Ordusu Savunma Birimi İçinde: Hizbullah'ı İzlemek' başlıklı yazısında aktarılmıştı. Buna göre “Kışla' Kuzey'de savaş için hazırlık yapan istihbarat tugayına katılırken, Birim de Lübnan da çatışma için hayati önemde veriler topluyor.”

İsrail Ordusu askerleri, savaş sırasında derhal hedef alınabilmeleri için, Hizbullah üyelerinin faaliyetleri hakkında bilgi topluyor. “Tugay -İsrail Ordusu içindeki en büyük tugay-

bu hafta üyelerini her tür olasılığa hazırlamak için kuzey Celile'de beş haftalık çok yoğun bir eğitim aldı. Devam eden güvenlik misyonları sırasnda tugay, İsrail Ordusu'nun hedef listesini genişletiyor. Bu liste, gelecekte bir savaşın patlak vermesi halinde aktive edilecek.”

Hasan Nasrallah da dâhil olmak üzere Hizbullah'ın önde gelen üyelerine yönelik suikastlar, İsrail'in temel stratejilerinden biri olacaktır. İsrail 1992'de Hizbullah'ın önceki lideri Abbas el Musavi'ye suikast düzenlemiş, bir Apaçi helikopterinin fırlattığı füzeler el Musavi'yi ve küçük oğlu dâhil aile üyelerini öldürmüştü. Gazetenin haberinde “Savaş durumu oluştuktan sonra tugay, sahadaki gelişmelerin istihbarat resmini ortaya çıkarıyor ve İsrail Ordusu'nun düşman mevzilerini hemen yıkabilmesini ve isabetli şekilde ateş açabilmesini sağlıyor” denildi. Tugay komutanı Yarbay Yiftah Siboni, “Hizbullah'ı izliyor ve saldırı için hedef listesini güncelliyoruz. Devamlı olarak listeye yeni hedefler ekliyoruz” dedi ve şöyle devam etti: “Biz balıkçı değil, avcıyız. Etrafta birilerinin ısırmasını beklemez, bunun yerine hedefleri ararız.” ABD ve NATO'daki müttefiklerinin Batı destekli isyancıların Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ı devirmemesi halinde Suriye'yi işgal etmeyi planlamasına paralel olarak İsrail de yakın bir gelecekte kuzey Lübnan'a saldırmayı planlıyor.

İsrail'in Batılı müttefikleriyle birlikte Ortadoğu'da on yıllar boyunca sürecek savaş ve kaos yaratma planı kendi çıkarına mıdır? İsrail vatandaşları gelecek nesiller boyunca hayatlarını etkileyebilecek bu savaşı istiyorlar mı? İsrail, Lübnan, Suriye, İran ve başka ülkelerde, Sünni, Şii, Hristiyan, Yahudi, zengin veya fakir tüm vatandaşlar, savaşın dehşetini anlıyor. Eğer İsrail ve Batı, Hizbullah'a, arkasından Suriye'ye ve eninde sonunda İran'a karşı savaş başlatma yolunda devam ederse bu, bütün Ortadoğu'yu ateşe atacaktır. Üçüncü Dünya Savaşı ufuktadır. Dünya gerçekleşecek olan böyle korkunç bir olaya hazır mı? Umarım bu noktaya gelmeyiz, fakat yakında göreceğiz.

medyasafak

İran savaş gemileri ilk kez ABD sınırına yaklaşacak
9 ŞUBAT 2014



Atlas Okyanusu'ndaki İran savaş gemilerinin ilk kez ABD'nin deniz sınırlarına yaklaşacağı açıklandı.

İran medyasına göre Kuzey Donanma Komutanı Oramiral Efşen Rızai Haddad, bunun ABD donanmasının Körfez'deki varlığına yanıt teşkil ettiğini söyledi.

Filo bir firkateynle helikopter taşıyan bir destek gemisinden oluşuyor.
İran resmi haber ajansına göre yolculuklarına bir ay önce başlayan gemiler, Güney Afrika sularından Atlas Okyanusu'na girdi.

Gemilerde, personelin yanı sıra, 30 kadar deniz akademisi öğrencisinin bulunduğu belirtiliyor.

Gözlemciler, bu çıkışın, İran'ın bölgede ve dünya genelinde nüfuzunu artırmaya çalıştığı bir döneme rastladığına dikkat çekiyor.

Yarı resmi Fars haber ajansı, bu adımın ABD donanmasının Körfez'deki varlığını giderek güçlendirmesine tepki olarak atıldığını duyurdu.

Oramiral Efşen Rızai Haddad, "İran donanma filosu ABD'nin deniz sınırlarına yaklaşıyor ve bu görevin bir mesajı var" dedi.

ABD Savunma Bakanlığı'ndan bir yetkili, Reuters ajansına açıklamasında, gemilerin sınıra yaklaştığı konusunda şüphe belirtti ve ancak gemilerin uluslararası sularda faaliyet gösterebileceklerini söyledi.

Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri, dünyada deniz yoluyla ihraç edilen petrolün yüzde 40'ının geçtiği Körfez'de sık sık donanma tatbikatları yapıyor.
ABD bu tatbikatların su yollarının güvenliğini garanti altına almak için yapıldığını söylüyor.

ABD 5. Filosu yaklaşık 5 bin kişilik personeliyle Körfez'de İran'ın karşısındaki Bahreyn'de konuşlanmış durumda.
BBCT

DOĞU’YU BATI’DAN OKUMAK-KORE’YE GENE ASKER GÖNDERİR MİYİZ?
Bülent ESİNOĞLU
24.11.2010

Türkiye’de yayınlanan tüm gazetelerde ve televizyon yayınlarında, Kuzey Kore’nin Güney Kore’ye savaş başlattığı şeklinde haberler yer aldı.
Aslında Güney/ Kuzey çekişmesi diye gördüğümüz manzara, Amerika Çin rekabetinin yansımasıdır.

Amerika Kuzey Kore deniz ikmal yollarını kapatarak, Kuba’da uyguladığı kapatma sistemine benzer bir deniz korsanlığını Sarı Deniz’de yapmaktadır.

Yıllarca uygulanan baskılar neticesinde, çatışma çıkınca, haberleri Batı basınından aldığımız için, hemen “Kuzey Kore Güney’e saldırdı” haberleri ile karşılaştık.

Amerika Çin’in gelişmesini durdurmak ve geriletmek için Taiwan, Tibet ve K. Kore üzerinden tehditlerini sürdürüyor.

Amerika için bardağı taşıran son damla; Çin ve Rusya gibi iki devin, Kuzey Güney çatışmasından üç gün önce, 20 Kasım 2010 tarihinde, aralarında ki tüm ticarette dolar kullanmama kararı almaları oldu.

Aslında Çin Bir kasım itibari ile uygulamayı başlatmıştı. Rusya 20 Kasım Lizbon görüşmelerini bekledi ve o da uygulamaya başladı.

Amerika’dan cevap gecikmedi.

Zaten ekonomik sorunlar içerisinde kıvranan, ki kriz artık siyasi krize dönüştü, ABD’nin savaştan başka( eğer çare ise) çıkışı kalmadı.

Türkiye’ye yerleştirilecek Füze Sistemi de bu gelişmelerin bir parçasıdır.

Amerikan yönetimine göbekten bağlı siyasi iktidarın önüne, önümüzdeki günlerde, Kore’ye asker gönderme talebi gelirse hiç şaşırmamız gerekir.

Türkiye’nin uzak doğudaki çıkarları Amerika’nın çıkarları ile bütünleşmemsine rağmen asker göndermeleri onları daha da sıkıntıya düşürmez mi, bilinmez.

Çünkü onlar Türk Ordusunu Amerika’nın denetim alanları içinde çıkacak istikrarsız bölgelere müdahale gücü olarak görüyorlar.

Ama bu kez, Amerika dünya ülkelerini 1952’deki gibi kendi savaşına kalkan olarak kullanabilir mi bilmiyorum. Kore’ye asker göndermeye ikna edebilir mi belirsiz. Gerçi, Avrupa’nın uzak doğudaki çıkarları Amerika’nın çıkarları ile örtüşüyor.

Önümüzde sıcak günler var.

Amerika’nın karşısında, bu kez, 1950’lierdeki Çin yok. Çin savaştan ne kadar kaçarsa kaçsın, Amerika Sarı Denizi, kana bulamak ve kırmızı yapmak için elinden geleni ardına koymuyor.

http://www.ordumillet.com/Content.aspx?haberID=794&B=doguyu-batidan-okumak-koreye-gene-asker-gonderir-miyiz

Kore'lerde ısınan sular
Deniz Ülke ARIBOĞAN
deniz.ulke@aksam.com.tr
27 Kasım 2010

Bundan yaklaşık 6 ay kadar önce 'Kore'lerde Nel
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Sal Hzr 10, 2014 9:28 pm tarihinde değiştirildi, toplam 5 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pzr Mar 17, 2013 2:21 am    Mesaj konusu: Trabzon'un deniz ve hava limanlarını haçlı ordusu NATO'nun Alıntıyla Cevap Gönder

AKP, Trabzon'un deniz ve hava limanlarını haçlı ordusu NATO'ya tahsis etmiş
Ertuğrul Horasanlı
17 Mart 2013



TIMETURK'ün haberine göre (*)...

İşgal ettiği Afganistan'dan 2015 yılına kadar tamamen çekilmeyi planlayan haçlı ordusu NATO'ya, AKP üs olarak Trabzon’u kullanma izni vermiş.

Afganistan’dan çekilecek olan işgalci Haçlı ordusu NATO’nun Trabzon limanını ve hava alanını kullanacağı ve Almanların 190 haçlı askerinden oluşan öncü birliğinin bugün Trabzon’a geleceği belirtiliyor söz konusu haberde...

Haçlı Alman askerleri için Trabzon’daki bir otelin 28 aylığına kiralandığı öğrenildi.

2 yıl Trabzon limanında kalacak olan Haçlı ordusu NATO askerlerinin zamanla artacağı ve farklı ülkelerden de gelişlerin olacağı anlaşılıyor.

Almanya’nın ardından Danimarka, Hollanda ve İngiltere’ye ait tehlikeli asker’ malzemenin de, Türkiye üzerinden çıkarılacağı dolayısiyle bu ülkenin haçlı askerlerinin de Trabzon'da konuşlanacağı da belli...

Bu haliyle Trabzon’un Haçlı Ordusu NATO tarafından örtülü bir işgale uğrayacağı kesin...

İşgal ettiği Afganistan’dan 2015 yılına kadar tamamen çekilmeyi planlayan Haçlı Ordusu NATO’nun Trabzon’un hem hava limanını hem deniz limanını kullanacakmış...

Afganistan’dan hava yoluyla Trabzon’a getirilecek olan helikopter, tank, top, zırhlı personel taşıyıcı gibi askeri ekipmanlar Trabzon Limanı’nda depolanacakmış...

“Uluslararası Haçlı İşgal Gücü (ISAF)” çatısı altında Afganistan’ı işgal eden ülkelere ait 50 ülkeden 130 bin asker kullandığı, tüm askerî malzeme -ki, bunlarıb içinde tahrip gücü yüksek, bomba roket ve diğer patlayıcılar illaki vardır- Avrupa ülkeleri hava sahası üzerinden bu askeri malzeme taşınmasının yasak olması nedeniyle; kargo uçaklarına yüklenerek Trabzon’a getirilecekmiş...

Adamlar kendi ordularının ağır silahlarını kendi hava sahalarından geçirme riskini göze alamıyorlar da...

AKP hükümeti, altında bizim yaşadığımız bu hava sahasını bu tehlikeli maddelerin taşınması için hangi akla hizmet ederek açıyor?

O tehlikeli maddeler bizim hava sahamızın üzerinden geçirilirken olabilecek muhtemel kazalardaki can ve mal kayıplarının sorumlusu bu izni verenler olmayacak mı?

Hoş kaza gerçekleştikten sonra sorumlu olmuş olmamış ne ki?

Ölen öldüğüyle giden gittiğiyle kalacak işte...

1959 yılında iktidara getirilen DP’nin ilk yaptığı iş ne oldu?

Binlerce Mehmetçiği haçlı çıkarlarını korumak için Kore’ye yolladılar..

Binlerce Mehmedimiz bizimle hiçbir ilgisi ve ilişkisi olmayan bir savaşta kurban olmadı mı?

Peki sonra ne oldu?

Ondan sonraki iki seçimde daha DP tek başına iktidar oldu...

Kore’de ölenlerin evlerine düşen ateş sadece o evleri yaktığıyla kaldı...

Ha...

Trabzon hava alanına indirilecek bu tehlikeli malzemenin sonrasına geçmeden önce...

Bir uçağın kaza riskinin en fazla olduğu iki durumun bulunduğunu, bunlardan birinin kalkışla, kalkış sırasında tırmanışın gerçekleştiği zaman aralığı, diğerinin ise uçağın inişe geçtikten ininceye kadar olan zaman aralığı olduğunu belirtelim...

Haçlılar bunu bildikleri için tehlikeli askerî malzemeyi kendi hava sahasından geçirilmesine izin vermiyorlar...

Yoksa Afganistan’dan kalkan bir uçak daha kısa bir rota kullanarak gideceği ülkeye daha çabuk varabilir.

Malzemeyi uçaktan indirip, oradan limana taşımanın, limandan gemiye yüklemenin zaman kaybı ve ek maliyetleri de böylece ortadan kalkmış olur...

Ama kendi ülkelerinin şehirlerini riske sokmaktansa Trabzon’u riske sokmayı tercih ediyorlar...

“Parasıyla değil mi arkadaş, veririz budala Türklere üç beş kuruş, ölürse onlar ölür” diye düşünüyor olmalılar...

Ki...

Kendileri açısından haklılar...

Peki...

Bu tehlikeli izni veren hükümet ve askerî bürokrasi bu konuda hangi haklı gerekçeleri kullanıyor?

Bu soru zor tabiî...

Sorunun muhataplarından makul ve mantıklı bit cevap bekliyor da değiliz...

Trabzon hava limanına indirilen askerî malzeme, oradan Trabzon Limanına götürülüp, deniz yoluyla haçlı NATO ülkelerine yani Avrupa’ta nakledilecekmiş.

Bu durumda Trabzon limanın, bir askeri karargâha dönüştürüleceği., bununsa Trabzon limanına yanaşacak sivil gemiler için de ayrı bir tehdit ve tehlike unsuru olacağı bir yana...

Bu tehlikeli askerî malzeme taşıyan gemiler muhtemelen Boğazlarımızdan da geçirilecektir...

Yani...

İçinde milyonlarca insanımızın yaşadığı binlerce yıllık tarihi değerlere sahip İstanbul ve Çanakkale şehirleri de, aynı tehdit ve tehlikelere maruz bırakılacaktır...

130 bin haçlı askerinin işgal için kulladığı bu tehlikeli malzemenin taşınması için herhalde binlerce uçak ve gemi seferi yapılacak ve yapılan her bir seferde Trabzon, İstanbul ve Çanakkale şehirleri aynı ölümcül risklere maruz bırakılacaktır...

Bir iktidar partisi bunu kendi halkına nasıl ve niçin reva görür?

Haberde Genelkurmay Başkanlığı ile Afganistan’ı işgal eden Haçlı Ordusu NATO ülkeleri arasında anlaşmaların tamamlandığı da belirtiliyor.

İş bitmiş ama bizim haberimiz bile yok...

Ama tehdit ve tehlike altında olan da biziz...

Buna da “ileri demokrasi” diyorlar...

İyi mi?

Dahası var...

Haçlı Ordusu NATO'nun tehlikeli askerî malzemeleri, Trabzon üzerinden deniz yoluyla taşınırken, NATO askerleri Türkiye hava sahasını kullanarak ülkelerine döneceklermiş...

AKP hükümeti Türkiye hava sahasını kullanmak isteyen NATO ülkelerine “üst geçiş izni”ni de vermiş.

Adamlar bizim ülkemizi yol geçen hanı yapmışlar işte...

Bu kadar mı?

Daha vahimi var...

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin halen Afganistan’da 1650 personeli bulunuyor.

Türkiye, bu rakam ile Afganistan’daki işgale destek veren 50 ülke arasında 8’inci sırada yer alıyor...

AKP hümeti, bugüne kadar Afganistan’ın işgali için bütçeden yarım milyar dolardan fazla kaynak harcamış...

Yarım milyar doların lâfı mı olur?

Memuruna, işçisine,emeklisine 40-50 lira zammı çok gören AKP hükümeti Suriye’deki haçlı işgalini kolaylaştırmak için kaç milyar dolar harcadı bileniniz var mı?

Bakanın biri bütçedeki açığın 5 milyar dolarının “Suriye masrafları”ndan kaynaklanığını ağzından kaçırmıştı bir kaç ay önce...

“Neticede altı üstü paradır Haçlılara feda olsun” der geçeriz bonkör milletiz ya...

Ama...

Afgan direnişi karşısında bozguna uğrayan Haçlı Ordusu NATO’nun askerleri Afganistan’dan çekilmesine rağmen Türkiye, Haçlı gücünün Afganistanı işgaline destek olmak için gönderdiği Mehmetçikleri, Haçlıların güven içinde çekilmelerini sağlamak için orada bırakıyor.

Bu durumda 1650 Mehmetçiğimiz tıpkı Kore'de olduğu gibi Haçlıları korumak için riske atılmış olmuyor mu?

Oluyor...

Son işgalci Haçlı askeri Mehmetçiğin koruması altında Afganistan'ı terk ettikten sonra...

Afgan direnişinin; yıllardır süren bu kanlı ve vahşî Haçlı işgalinin bütün acısını; orada kurban olarak tek başına bırakılmış Mehmetçiklere ödetmeyeceğini, kim nasıl garanti edebilir?

Haçlılar orayı Mehmetçik sayesinde güven içinde terk ettikten sonra Afganistan'dan gelmeye başlayacak ölüm haberleri karşısında ah vah etmenin, timsah gözyaşları dökmenin bir faydası olacak mıdır?

Orada evlâtları, eşleri, babaları, kardeşleri bulunan asker yakınları bu konuda acaba ne düşünüyor?

Bitti mi?

Beterin beteri en sonda...

Belki de Afganistan'dan çekilen bu Askeri malzeme söylendiği gibi ülkelerine geri götürülmeyip Suriye ve İran'ın haçlı orduları tarafından istila ve işgalinde kullanılacak.

O zaman da; Trabzon bundan 100 yıl önce olduğu gibi yeniden Rusların saldırı hedefi haline gelecek...

Sadece Rusların mı?

Trabzon İran füzelerinin de menzili içinde olduğundan, ayrı bir risk altına daha sokulmuş olmuyor mu?

100 yıl önce Trabzon'dan Güneydoğu'ya uzanan Kafkas Cephesi boyunca Rus ordularının ve Ermeni çetelerin saldırısını durdurabilmek için 600 bin Mehmetçik şehid düşmüştü.

O cephede, Sultan Murad yaylası, 2350 rakımlı tepede şehid düşenler arasında benim dedem de vardı...

Trabzon'da bu kanlı savaşı dedelerinden babalarından dinlemiş olanlar halâ hayattadır...

Bu yeni durum için acaba Trabzonlular ne düşünüyor?

Bu ülkedekiler ne düşünüyor?

100 yıl önce Almanların tezgâhına gelerek girdikleri 1. Dünya savaşı’nda milyonlarca insanını ve koskoca bir dünya imparatorluğunu kaybeden İttihatçılar gibi...

100 yıl sonra AB-D’nin kuyruğuna takılarak 3. Dünya savaşına doğru hesapsız kitapsız koşan Neo İttihatçı AKP ve bu felâkete doğru gidişi “oh oh maşallah Yeni Osmanlı kuruluyor inşallah” diye alkışlayan saftirikler ne düşünüyor diyemiyorum...

Çünkü onların içinde bulunduğu bu durumun ne izahı, ne çaresi, ne de şifası yok...

Onlar felâketin çapını tepemize bombalar, füzeler yağmaya başlamadan anlayacaklarmış gibi görünmüyorlar...

Dipnot:

* http://www.timeturk.com/tr/2013/03/17/nato-trabzon-u-us-olarak-kullanacak.html

Tarihin sonuna “sorumluluk doğurmayan özür”le başlarken
Kenan Çamurcu
23 Mart 2013

Cumartesi Tel Aviv'in, Erdoğan'a sorumsuzluk anlaşması imzalatıp kendini güvenceye almayı başarmasına “ümmetin zaferi” adı verilmesi hayli şaşırtıcıdır. Eğer Erdoğan ve Mavi Marmara'da hayatını kaybedenlerin yakınları İsrail'e “sorumlu tutulmama” güvencesini ilk gün verseydi Netanyahu özür dilemek için 3 yıl beklemezdi.

Tel Aviv, 2009 Mayıs'ında Akdeniz'de uluslararası sularda seyreden “Gazze filosu”ndan Mavi Marmara gemisine baskın düzenleme, gemide 9 Türkiye vatandaşını öldürme, gemiyi alıkoyma, gemideki yolcuları rehin alma, gemiye zarar verme ve özel eşyaları yağmalama gibi bir dizi suçtan sorumlulu tutulmamasına güvence veren anlaşma karşılığında Ankara'dan özür diledi.

Siyasi iktidarın sıkı kontrolü altındaki medya ile kapalı toplum haline getirilmiş Türkiye'de işitilmesine engel olunan gerçek durum şu:

Obama İsrail gezisi sırasında mesaj değeri yüksek bir teatral fotoğrafı kullanarak füze kalkanını teftiş ettiği sırada askeri konteynerde Erdoğan'ı telefonla aradı ve Netanyahu'nun Mavi Marmara baskınındaki hatalar nedeniyle özür dilemeye hazır olduğunu bildirdi. Bunun üzerine Netanyahu Erdoğan'ı aradı. Yarım saatlik konuşma boyunca “baskın kazası”nda yaşanan “operasyonel hatalar” nedeniyle Erdoğan'dan özür diledi ve hayatını kaybedenlerin yakınlarına tazminat ödemeyi kabul etti. Özürün Türkiye-İsrail ilişkilerini düzelteceğine olan umudunu ve mutluluğunu dile getirmeyi ihmal etmeden.

Netanyahu telefonda “kasdi olmayan trajik sonuçlar”dan üzüntü duyduğunu söyledi. Erdoğan da buna mukabil “öyleyse yargı sonucuna katlan” demek yerine özür anlaşmasını kabul ettiğini hemen o anda ifade ediverdi.

Medyatik kampanyanın doğrudan etkisi veya serpintilerinin dışında kalabilenler, yahut iktidar zehirlenmesine bağışık olanlar Netanyahu'nun özürünün neyi içerip neyi dışta bıraktığını görebiliyor:

1. Netanyahu, Mavi Marmara baskınından dolayı değil, “baskın kazası”nda yaşanan “operasyonel hatalar”dan özür diledi. Dolayısıyla uluslararası sularda seyreden bir gemiye baskın düzenleme hakkını meşrulaştırdı. Erdoğan da bu hakkı tanımış oldu.

2. Obama'nın formülüne göre İsrail “adem-i mesuliyet (sorumlu tutulmama)” anlaşması karşılığında özür diledi. Yani Netanyahu'nun özürünün hukuki ve siyasi hiçbir yaptırımı yok. Tel Aviv, özür dilemekle hiçbir yükümlülük altına girmiş olmadı. Hayatını kaybedenlerin yakınları kuru bir özür ve üç beş kuruş parayla yetinmek zorundalar. Erdoğan bu anlaşmayı fikirlerini bile sormadığı 9 aile adına kabul etti. Hal böyleyken Mavi Marmara'da hayatını kaybeden 9 kişinin yakınlarını da bağlayacak bir açıklama yapan IHH'nın başı, “Türkiye'nin onurlu duruşundan gurur duyduklarını” söyledi. IHH twitterda “ümmetin zaferi” kampanyası düzenledi.

3. “Adem-i mesuliyet (sorumlu tutulmama)” karşılığında Türkiye'den özür dileyip katledilen 9 kişinin ailelerine tazminat ödemeyi kabul eden İsrail'e Türkiye mahkemelerinde açılmış davalar bu durumda düşecek ve bundan sonra mağdurlar Tel Aviv aleyhinde dava açamayacaklar. Erdoğan'ın kabul ettiği “adem-i mesuliyet” anlaşması Türkiye hükümetin İsrail aleyhinde açılacak davalara izin vermemesini de kapsıyor.

4. Tel Aviv, uluslararası sularda komando timiyle baskın düzenleyip ateşli silahlarla gemideki yolcuları öldürme veya rehine almayı, güç kullanarak ve zorla gemiyi İsrail limanına götürmeyi, gemi yolcularını sorgulamayı, özel eşyalarına el koyup aramayı vs. hep “Gazze filosu” ve Mavi Marmara gemisinin Gazze'ye yardım götürme girişimini “terörist faaliyet” görmesine dayandırdı. Erdoğan'ın kabul ettiği “adem-i mesuliyet” anlaşması, İsrail'in bütün bu suçlardan yargılanmasının önünü kapatmasına ilaveten, Mavi Marmara ve “Gazze filosu”nun terörist faaliyette bulunduğu yolundaki İsrail iddiasına da en hafif deyimle sessiz kalmış oldu. Mavi Marmara dosyasının yerel ve uluslararası mahkemelerde sonuçlanmayacak olması, hukuki olmasa bile siyasi bakımdan Mavi Marmara girişiminin İsrail'in “terörist faaliyet” tanımıyla referans sistemine kaydedilmesine yolaçacaktır. Erdoğan ve onun iktidarına tâbi sivil toplum, hatta Mavi Marmara'da hayatını kaybeden 9 kişinin aileleri buna da itiraz etmedi.

Muhafazakar iktidarın etrafında halelenmiş medya ve sivil toplumdaki “İsrail özür diledi” şenliğinin yukarıda çerçevesini çizdiğimiz gerçek tabloyu bilmemekten kaynaklandığını düşünemiyoruz. Nitekim Milliyet yazarı Aslı Aydıntaşbaş, Netanyahu-Erdoğan anlaşması üzerine twitter hesabında coşkuyla “bittin Esad” mesajını yazıverdi. Aydıntaşbaş'ın, Suriye'de hükümete karşı savaşan çokuluslu lejyonun Türkiye'deki sempatizanları olan vahhabi/selefi muhitlerin hissiyatına tercüman olduğunu kestirmek zor değil. Zaten en büyük sonucu Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi olan “özür”ün, iktidarın siyasetlerine tâbi, mûti, itaatkâr ve hizmetkâr muhafazakar kesimleri sevindirmesinin tek nedeni de Suriye krizine artık İsrail'le birlikte girişmeye imkan açılması olsa gerektir. Esad hükümetinin asıl desteği İsrail'den aldığı yolunda pek bir cılız fikirle kamuoyunu yanıltmayı deneyenler, bu komik izahın artık ayak bağı oluşturmasından da böylelikle kurtulmuş oldular.

Bazı sorularımız var:

- Netanyahu'nun Mavi Marmara baskınındaki “operasyonel hatalar”dan dolayı özür dilemesi İsrail'i muhafazakar iktidar ve onun sivil toplumu nezdinde meşrulaştıracak mı? Gemide hedef alınarak öldürülmüş 9 kişinin yakınları İsrail'le helalleşecek mi?

- Netanyahu'nun özürü Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesine yarayacakken ve bu normalleşmenin hayatını kaybeden 9 kişi için olumlu hiçbir sonucu yokken (tazminat olarak alınacak kan parası yeterli görülüyorsa bilemeyiz!) muhafazakar/islamcı muhitlerdeki sevincin sebebi nedir? İslamcılıktan bakiye kadavra İsrail'in nasıl diz çöktüğünü ve özür dilediğini anlatırken özür dilemekle neyin değiştiğini neden açıklamıyor? Türkiye ile ilişkilerini düzeltmiş bir İsrail'in Suriye'den başlayarak Lübnan ve İran'a saldırmada elinin rahatlaması mı bu kesimleri mutlu ediyor?

- Obama, Erdoğan iktidarına ve onun sivil toplumuna dönüp “alın özrünüzü ve kan paranızı, uzatmayın artık” demiyor mu? Artık uzatmamayı taahhüt etmiş Erdoğan'a itiraz yükseltmek bir yana bu durumla gurur duyan IHH'nın Mavi Marmara'nın temsilcisi olarak konuşması hayatını kaybeden 9 kişinin yakınlarınca onay görüyor mu?

- Netanyahu özür diledi diye Mavi Marmara'da yakınlarını kaybedenler özür ve tazminat karşılığında İsrail'e yerel mahkemede dava açmaktan neden vazgeçiyorlar? Netanyahu'nun özür ve tazminatının otomatik karşılığı neden dava açmaktan vazgeçmek oluyor? Erdoğan'ın anlaşmasının böyle olmasından dolayı mı? Öyleyse zafer bunun neresinde?

Erdoğan iktidarına ölümüne itaatkâr muhafazakar örgütlülük sadece eldeki iktidarı ve onun nimetlerini korumaya odaklandığından “İsrail özür diledi” hükmüyle yetinmemizi istiyor. Bu hükmün içeriğine bakmak, onu sorgulamak, ötesine geçmeye çalışmak makbul bulunmuyor.

Buna rağmen tekrarlayalım:

Netanyahu ile Erdoğan arasındaki “özür ve tazminat ama adem-i mesuliyet” anlaşması, İsrail'i Mavi Marmara'ya baskın, 9 kişiyi katletme, gemiye el koyma, içindekileri rehin alma, gemiye zarar verme, özel eşyaları yağmalama gibi bir dizi suçtan sorumlu tutmayan formüldür. Tel Aviv bu suçlardan mahkemeye verilmeyecek, varolan davalar da düşecektir.

Amiyane söylersek: Tel Aviv, “can ve kanın parası neyse verelim, siz de dava etmeyin” demektedir. “Adem-i mesuliyet” anlaşmasının manası budur. Ayrıca Erdoğan'ın kabul ettiği bu anlaşma, Mavi Marmara baskınının terör saldırısı sayılmasına da manidir. Çünkü anlaşmadaki tanımıyla Mavi Marmara baskınındaki can kayıpları “operasyonel hata” sayılarak saldırı meşrulaştırılmıştır. IHH'nın “gururluyuz” veya “ümmetin zaferi” adını verdiği şey, İsrail'in Mavi Marmara'ya yaptığı terör saldırısının Türkiye tarafından meşrulaştırılmasıdır.

Tel Aviv'in, Erdoğan'a sorumsuzluk anlaşması imzalatıp kendini güvenceye almayı başarmasına “ümmetin zaferi” adı verilmesi hayli şaşırtıcıdır. Eğer Erdoğan ve Mavi Marmara'da hayatını kaybedenlerin yakınları İsrail'e “sorumlu tutulmama” güvencesini ilk gün verseydi Netanyahu özür dilemek için 3 yıl beklemezdi. Tel Aviv bu süre boyunca Erdoğan'ın “sorumlu tutulma” talebi bulunduğunu sanıyordu. Mağdurlar yerel mahkemede dava açınca da bu varsayım pekişti. Bugün öyle olmadığı anlaşılınca (veya Erdoğan ve mağdur aileler talepten vazgeçince) Netanyahu özür dileyiverdi.

Yani Erdoğan ve onun sivil toplumu (IHH vs.) İsrail'i Mavi Marmara'yı hedef alan terör saldırısından sorumlu tutmayacaklarına söz verdiler, Tel Aviv de bir özür dilemenin ağzına yapışmayacağını kabul etti.

IHH'nın başının, ağır bir hezimet olan özür olayını “onurlu duruş”, “gururluyuz” gibi mültefit laflarla takdir etmesine bakılırsa Erdoğan-Netanyahu anlaşması kapsamında İsrail'in IHH'ya yönelik terör örgütü suçlamasından vazgeçmiş olduğu da anlaşılıyor.

Kesin olan şudur ki “Netanyahu özrü” Erdoğan hükümetinin ağır diplomatik hezimetidir.

IHH başta olmak üzere vahhabi/selefi muhitler ve iktidarın etrafında halelenmiş muhafazakar grup, kesim ve cemaatler Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesini kutluyor. Türkiye işte böyle bir ülke artık.

Erdoğana tâbi, mûti, itaatkâr, hizmetkâr medyatik kampanya “zafer” narası atarken sahtekarlık yaptığını biliyor. Ama işte Türkiye böyle bir yer artık.

Siyonist Şas partisinin manevi lideri Avodya Yusuf, “Mesih'in Obama döneminde zuhur etme ihtimali uzak değil” demiş. İmam Mehdi'nin zuhur alametleri bahsinde Ehl-i Beyt imamlarının beşincisi (şehadeti 733) İmam Muhammed Bâkır'dan nakledilen sahih ve kuvvetli rivayetteki bugünün net fotoğrafı, bilinen tarihin sonuna hızla yaklaştığımızı gösteriyor olabilir. Suriye ve Irak'ı parçalamayı ima eden “misak-ı milli” çağrısının sahibi Öcalan ile Erdoğan'ın mutabakatı ve ittifakının hemen ardından Erdoğan-Netanyahu anlaşmasının gelmesine Washington'dan yapılan coşkulu değerlendirmeler dikkat çekicidir.

Yeni sömürgecilik yurdundaki sevinç ve mutluluğun zirvede olduğu bir sırada İran lideri Seyyid Ali Hamenei'nin “İsrail bir hataya kalkışırsa Tel Aviv'i yerle bir ederiz” çıkışı, tarihin sonuna son noktayı koymayı uman USrail ve müttefiklerinin keyfini kaçırmış olmalıdır.

Kaynak: http://yeninato.com/haber/713/tarihin-sonuna-sorumluluk-dogurmayan-ozurle-baslarken--kenan-camurc

Kuzey Kore: Savaş kapıda, iletişime gerek yok
27 MART 2013

Kore Yarımadası'ndaki gerginliğe, Kuzey Kore yönetiminin, Güney Kore ile aralarındaki 'kırmızı hattı' kapatma kararı eklendi.
Kırmızı hat, Kaesong'daki ortak bir sanayi kompleksinde çalışan Güney Koreli işçilerin ulaşımı için kullanılıyordu.

Başkenti kuzeydeki Pyongyang olan Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, tıklayın 12 Şubat'taki nükleer silah denemesinin ardından, yakın müttefiği Çin dahil olmak üzere, uluslararası toplumdan tepki almıştı.

Birleşmiş Milletler yaptırımlarının sıkılaştırılması ve güneydeki Kore Cumhuriyeti ile ABD arasında ortak askeri tatbikat gerçekleştirilmesi, Pyongyang hükümetinin söylemini iyice sertleştirdi.

Kuzey Kore yönetimi son olarak, topçu ve roket birliklerini; Hawaii, Guam ve Amerika anakarasındaki ABD üslerini hedef alacak şekilde tıklayın "savaş durumuna" geçirdiğini duyurdu.

Bununla da yetinmeyen Pyongyang hükümeti, gerekitğinde ABD'ye "önleyici" bir nükleer saldırıda bulunabileceği tehdidini savurarak, Güney Kore hükümetine ateşkes anlaşmasını rafa kaldırdığını bildirdi.

ABD Savunma Bakanlığı Pentagon sözcüsü George Little, planlı olarak "gerginilği tırmandıran" Kuzey Kore yönetiminin, "bu tehditlerle bir şey elde edemeyeceğini" dile getirdi.

İki hat kapanmıştı

Kuzey Kore yönetimi daha önce de, biri Kızılhaç tarafından, diğeri adanın iki kesimini ayıran silahsızlandırılmış bölgedeki BM Komutanlığı tarafından kullanılan iki kırmızı hattı kapatmıştı.

Pyongyang'daki resmi haber ajansı, güney kesimiyle ortak kullanılan kırmızı hattın kapatılma kararını, bir askeri yetkilinin şu ifadeleriyle duyurdu: "Her an bir savaşın patlak verebileceği bu durumda Kuzey-Güney askeri iletişimini sürdürmeye gerek yok."

İki kesim arasında hava trafiğini yönlendiren bir kırmızı hat işlemeye devam ediyor.

Güney Kore'nin yeni lideri Park Geun-hye tarafından ilan edilen "barışı ve birleşmenin temelini kurma" amaçlı siyasi programın, bu gerginlik ortamında hayata geçirilmesi imkansız görülüyor.

Sınırda bir 'garip cisim'

Salı gününü çarşambaya bağlayan gece, adayı ikiye bölen hatta yine gergin saatler yaşandı.

Kuzey Kore resmi medyası, devlete hükmeden Kore İşçi Partisi'nin siyasi bürosunun "Kore devrimini muzafferane şekilde ilerletecek önemli bir meseleyi görüşmek" için toplandığını duyurdu.

Bunun üzerine, Güney Kore ordusunun sınır birlikleri alarma geçirildi.
Seul'deki askeri yetkililer, bir askerin kuzey kesimiyle sınır bölgesinde "garip bir cisim" keşfettiğini ve bu cisme yerel saatle 02.30 sıralarında el bombası attığını duyurdu.

Alarm, yerel saatle 09.20'de kaldırıldı.
BBCT

Kuzey Kore: "ABD emperyalizmiyle hesaplaşma zamanının geldi
29 MART 2013



BBC'nin haberine göre; Kuzey Kore yönetiminin füze bataryalarını 'saldırıya hazır' hale getirmesinin ardından Rusya, yarımadadaki gerginliğin kontrolden çıkabileceği uyarısında bulundu.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov, durumun "kısır döngü sarmalına" kayabileceğini söyledi.

Füze bataryaları Amerikan hedeflerine saldırı için 'hazır' duruma getirildi

Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti resmi haber ajansı KCNA'nın bildirdiğine göre, ABD'nin hayalet bombardıman uçaklarını yarımada üzerinde uçurması üzerine, Devlet Başkanı Kim Jong-un'un emriyle, füze bataryaları Amerikan hedeflerine saldırı için 'hazır' duruma getirildi. Haberde, ABD'nin Kore Yarımadası'nda bir nükleer savaşın fitilini ateşlemeyi göze aldığı öne sürüldü.

Generallerle gece yarısı bir toplantı yapan Kim Jong-un'un, "ABD emperyalizmiyle hesaplaşma zamanının geldiğini" belirterek şu ifadeleri kullandığı aktarıldı: "Dev stratejik güçlerle pervasız bir tahrikte bulunurlarsa, Kore Halk Ordusu ABD ana karasına, Guam ve Hawai'nin de aralarında bulunduğu Büyük Okyanus'taki ve Güney Kore'deki askeri üslerine acımasızca saldıracaktır."

ABD: Yaptıkları tehlikeli

Pyonyang yönetimi, 12 Şubat'taki nükleer silah denemesinin ardından yürürlüğe konulan tıklayın yeni BM ambargolarına ve ABD'nin Güney Kore'yle yaptığı askeri tatbikatlara tepki gösteriyor.

Kuzey Kore yönetimi son bir kaç haftada ABD'ye "önleyici nükleer saldırı" ve Japonya'daki tıklayın ABD üslerine saldırma tehdidinde bulundu.

Kuzey Kore'nin ABD anakarasını vuracak teknolojiye sahip olduğu sanılmıyor. Ancak ellerindeki orta menzilli füzeler ABD'nin bölgedeki askeri üslerini vurabilecek kapasitede.

Güney Kore'yle yapılan ortak askeri tatbikatlar kapsamında Kore Yarımadası üzerinde iki B-2 bombardıman uçağını uçuran ABD ise "her türlü gelişmeye hazır olduğunu" açıkladı.

ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel, "Kuzey Koreliler yaptıklarının çok tehlikeli olduğunu anlamalılar. Kuzey'in tahriklerini çok ciddiye aldığımızı ve yanıt vereceğimizi açıkça göstermeliyiz" dedi.

Güney Kore Savunma Bakanlığı sözcüsü ise kuzey komşularının kısa, orta ve uzun menzilli füze sistemlerinin istihbarat birimleri tarafından yakından izlendiğini kaydetti.

Rusya'dan çifte uyarı

Kuzey Kore'nin en yakın müttefiki ve en büyük ticaret ortağı Çin, taraflara sükunet çağrısında bulundu.

Rus Dışişleri Bakanı Lavrov ise, "Durum kontrolden çıkabilir ve kısır döngü sarmalına kayabilir" diye konuştu.

Pyongyang yönetiminin adımlarını "kabul edilemez" diye nitelendiren Lavrov, diğer yandan da, "Kuzey Kore'yle ilgili atılacak tek taraflı adımların, askeri hareketliliği artıracağı" uyarısında bulundu.

Lavrov, ABD uçaklarının uçuşuna gönderme yaparak, "askeri gövde gösterisiyle jeopolitik amaçlara ulaşmaya çalışmamak gerektiğini" vurguladı.
Uçaklarını Güney Kore üzerinde uçuran ABD, bu hareketlerinin "caydırıcı gücünü pekiştirme" amacı taşıdığını açıkladı.

haber1001

Kuzey Kore, Güney Kore'ye savaş ilan etti
30 Mart 2013



Kuzey Kore, Güney Kore ile ilgili tüm ilişkilerini savaş yönetmeliğine göre düzenleyeceğini duyurdu.

Pyongyang yönetimi, "provokasyonlara önceden haber verilmeksizin misillemede bulunabiliriz" tehdidinde bulundu.

Bu hamle, Amerikan ordusuna ait iki nükleer bombardıman uçağının, Kuzey Kore üzerinde manevra yapmasının ardından geldi.

Kuzey Kore, dün de füzelerini Amerikan üslerini vuracak konuma getirdiğini de duyurmuştu.

Öte yandan gelişmelere tepki gösteren binlerce Kuzey Koreli, Amerikan ve Güney Kore karşıtı gösteriler düzenlendi.
TRT

Kuzey Kore halkı: ABD'yi vuralım
31 Mart 2013



Kuzey Kore’deki kitlesel gösterilerde halk yönetimden ABD'nin yerle bir edilmesini istiyor.

Kuzey Kore'nin Güney Kore ile savaş ilan etmesinin ardından, Halk sokaklara dökülerek kitlesel gösteriler yapmaya başladı..

Kuzey Kore televizyonu, halkın, ordu ve yönetime destek amacıyla ülke çapında meydanlara döküldüğünü duyurdu.

Kuzey Kore televizyonu, gösterilerin ülkenin çeşitli kentlerinde düzenlendiğini, sivil asker on binlerce kişinin katıldığını bildirdi.

Gösteride, ABD aleyhinde sloganlar atıldı.

Yapılan konuşmalarda, Kuzey Kore ordusuna, ABD'yi bombalaması, haritadan silmesi çağrısında bulunuldu.

Kuzey Kore lideri Kim Jong-un'un, önceki gün askeri yetkililerle bir toplantı yaptığı, Amerika'da vurulacak olası hedefleri ele aldığı bildiriliyor.
haber1001

Suriye'den İsrail'e top atışı yapıldı, İsrail de buna karşılık verdi
03 Nisan 2013

Suriye sınırından akşam saatlerinde İsrail'e top atışı yapıldığı, İsrail'in de buna karşılık verdiği bildirildi.

İsrail kaynaklarından alınan bilgiye göre, Golan tepelerindeki Tel Hezka bölgesine akşam saatlerinde Suriye'den top atışı gerçekleştirildi. Olayda ölen ya da yaralanın olmazken, İsrail de buna top atışıyla karşılık verdi.

Bölgede bulunan Birleşmiş Milletler gücünün durumdan haberdar edildiği belirtildi.
TRT

Suriye’den Ürdün’e sınırlarını temizle uyarısı
04-04-2013



YDH- Suriye yönetiminin Ürdün’ü sınır bölgelerini silahlı gruplardan temizlemesi yönünde uyardığı bildirildi.

Ürdün’den yayın yapan Baladnanews’e demeç veren üst düzey bir Arap yetkili, Şam yönetiminin Ürdün’e sınır bölgelerini silahlı gruplardan temizlemesi yönünde uyarıda bulunduğunu belirtti.

Haberde Suriye yönetiminin Ürdün’e sınır bölgelerini temizlememesi halinde herhangi bir uyarıda bulunmadan bu bölgeleri hedef alacağı mesajını ilettiği bildirildi.

Suriye’nin bu uyarıyı diplomatik kanallar aracılığıyla Amman’a ilettiğini belirten Arap yetkili, Suriye ordusunun Ürdün’e sınır ötesi operasyon yapması ihtimalinden söz edildiğini ifade etti.

Washington Post gazetesi dün Amerikalıların Suriye-Ürdün sınırında bir tampon bölge oluşturulması hedefiyle Ürdün içerisinde Suriyeli silahlı gruplara eğitim verdiğini yazmıştı.
http://www.ydh.com.tr/

Kuzey Kore 'orta menzilli bir füzeyi doğuya kaydırdı'
4 NİSAN 2013



Güney Kore Savunma Bakanlığı, Kuzey Kore'nin "kayda değer menzile sahip" bir füzesini doğu kıyılarına kaydırdığını açıkladı.

Kuzey Kore bir süre önce ABD'ye nükleer saldırı tehditlerini yenilemişti.

ABD'den Guam'a füze kalkanı

ABD, Kuzey Kore'nin tehdidine cevap olarak füze savunma kalkanını Büyük Okyanus'taki Guam adasına taşıma kararı aldı.
Pentagon, bölgeye daha önce gönderilen savaş başlıklarına ek olarak gönderilecek kalkanın birkaç haftaya hazır olacağını bildirdi.
BBCT

Kuzey Kore'den elçiliklere uyarı: "Bir çatışma durumunda çalışanların can güvenliklerini garanti edemeyiz"
5 NİSAN 2013



Kuzey Kore, Pyongyang'daki büyükelçiliklere bir çatışma durumunda çalışanların can güvenliklerini garanti edemeyeceğini belirterek, personelin tahliye edilmesinin değerlendirilmesini istedi.

Kuzey Kore'nin bu uyarısı, ABD ve Güney Kore'deki hedefleri vurma tehdidini izliyor.

Kuzey Kore'nin bir füzeyi doğu kıyılarını kaydırdığını açıklamasından sonra Güney Kore'nin 'füze kalkanına sahip iki savaş gemisini harekete geçirdiği' bildirildi.

Askeri yetkililerin Güney Kore basınına yaptığı açıklamada iki savaş gemisinin doğu ve batı kıyılarında konuşlandırılacağı ifade edildi.

Kuzey Kore'nin bugün orta menzilli iki Musuduan füzeyi harekete geçirerek fırlatma sistemlerine yerleştirdiğine dair haberler ise doğrulanamadı.

İsmi açıklanmayan bir yetkilinin Güney Kore haber ajansı Yonhap'a yaptığı açıklamada, Aegis füze savunma sistemine sahip iki savaş gemisinin durum tespiti için bölgeye gönderildiği bildirildi.

Yetkili, Yonhap'a "Kuzey'in füzeyi ateşlemesi halinde yörüngesini tespit edeceğiz" dedi.

BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon, Kore Yarımadası'nda 'istenmeyen herhangi bir krizin çok ciddi sonuçları olmasından kaygı duyduğunu vurguladı.

Beyaz Saray Sözcüsü Jay Carney, Kuzey Kore'nin tehditlerini 'üzücü ama tanıdık' diye tanımladı ve ülkesinin 'gerekli bütün önlemleri' aldığını söyledi.

BM genel Sekreteri de Madrid'de düzenlediği basın toplantısında, "Nükleer tehdit bir oyun değil. Çok ciddi bir şey. Bence Kuzey Kore tehditlerinde çok ileri gitti" dedi.

Komşu ülkeler kaygılı

Japonya da, Kuzey Kore'nin bir sonraki hamlesini gözlemlemek için ABD ve Güney Kore'yle yakın işbirliği içinde olduğunu duyurdu.

Hükümet Sözcüsü, daha önce Japonya'nın 'en kötü durum senaryosuna' hazırlıklı olduğunu söylemişti.

ABD Kuzey Kore'nin açıklamalarına Guam Adası'na füze savunma sistemleri göndererek yanıt verdi.

Pyongyang yönetimi daha önce, Guam'ı Hawaii ve ABD anakarasıyla birlikte olası hedefleri arasında saymıştı.

Japon ve Güney Kore medyası önceki gün, Kuzey'in kaydırdığı füzenin uzun menzilli olduğunu ve ABD'nin batı kıyılarını vurabileceğini duyurmuştu.
BBCT

Putin: “Kuzey Kore anlaşmazlığının tırmanması halinde Çernobıl ‘çocuk masalı’ gibi kalır.”
8 Nisan 2013



Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Almanya Şansölyesi Angela Merkel ile yaptığı ortak basın konferasında şöyle konuştu: “Kore yarımadasındaki durumun tırmanmasından dolayı rahatsızlık duyduğumuzu gizlemeyeceğim, çünkü Kuzey Kore komşumuz. Tanrı göstermesin, eğer bir şey olursa Kuzey Kore ile anlaşmazlığın tırmanması halinde çok iyi bildiğimiz Çernobıl bunun yanında bir ‘çocuk masalı’ gibi kalır.”

http://turkish.ruvr.ru/2013_04_08/kuzey-kore-anlasmazliginin-tirmanmasi-halinde-cernobil-cocuk-masali-gibi-kalir/

Kuzey Kore'den Tokyo'yu vurma tehdidi!
12 Nisan 2013



Amerika Birleşik Devletleri, Kuzey Kore'yi yeni bir füze denemesi yapmaması konusunda uyarırken Kuzey Kore ise Japonya'nın başkenti Tokyo'yu nükleer silahlarla vurma tehdidinde bulundu.

KERRY KUZEY'İ SEUL'DEN UYARDI

Güney Kore'nin başkenti Seul'e sürpriz bir ziyaret yapan Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry, "Kuzey Kore lideri Japon Denizi ya da başka bir yöne füze fırlatma karar verirse, uluslararası toplumu hiçe sayar, provokasyon yapmış olur" dedi.

Savaş karşıtları da Seul'de Kerry'yi protesto gösterisi düzenledi. Göstericiler, yarımadada savaşı asıl Amerika'nın kışkırttığını ileri sürüyor.

KUZEY KORE BU KEZ JAPONYA'YI TEHDİT ETTİ

Bu arada Kuzey Kore rejimi, tehditlerini sürdürüyor. Kuzey Kore resmi haber ajansı, düşmanca tutumunu sürdürmesi ya da fırlatacağı füzeyi düşürmesi halinde Tokyo'ya nükleer saldırı tehdidinde bulundu.

Kuzey Kore ordusu da Çin sınırında tatbikat yapıyor. Kuzey Koreli 5 paraşütçünün atlama görüntüleri yayınlandı.

SOKAKLARDA DOĞUM GÜNÜ İÇİN ROKETLİ SÜSLEME!

Ülkenin kurucusu Kim İl Sung'un 15 Nisan'da yapılacak 101'inci doğum günü kutlamalarına hazırlanan Kuzey Koreliler, sokakları çiçekler kadar füze ve roket resimleriyle donattı.

Kuzey Koreliler, savaş söylemlerine aldırmadan sokaklarda dansediyor.

GÜNEY KORE BORSASI ÇÖKTÜ

Ekonomi cephesindeyse aynı şeyleri söylemek mümkün değil. Seul borsasının son 4 hafta içinde 50 milyar dolar değer kaybettiği bildirildi.
TRT

Kuzey Kore Güney Kore’ye ültimatom verdi
15.04.2013



Kore Halk Ordusu Genel Kurmay Başkanlığı Güney Kore’ye ültimatom verdi. Haberi “ivedi” ibaresiyle duyuran Kore Telgraf Ajansı, ültimatomun ayrıntıları hakkında henüz bir bilgi vermedi.

Kore Yarımadası’nda son haftalarda gerginlik tırmandı. Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti ve ABD arasında ilişkiler, ABD’nin Kuzey Kore tehdidine karşı füze kalkanını güçlendireceği açıklamasından sonra iyice gerildi.
http://turkish.ruvr.ru/

Ürdün’e 200 Amerikan askeri daha gönderildi
18-04-2013



YDH-Ürdün hükümeti, Suriye’de yaşanan durumun kötüleşmesi üzerine 200 Amerikan askerinin Ürdün’e gönderildiğini açıkladı.

El Alem televizyonunun haberine göre Ürdün’ün İçişleri’nden ve enformasyondan sorumlu Devlet Bakanı Muhammed el-Mumini, 200 Amerikan askerinin Ürdün’e gönderildiğini belirterek Amerikan askerlerinin iki ülke silahlı kuvvetleri arasındaki işbirliği anlaşması çerçevesinde ülkede bulunduğunu söyledi.

Amerika ile Ürdün arasındaki işbirliği ve koordinasyona dikkat çeken Ürdünlü Bakan, 200 Amerikan askerinin Ürdün’e ne zaman geleceği konusunda açıklama yapmadı.

Amerikan Savunma Bakanı Chuck Hagel, Amerikan Senatosu Silahlı Kuvvetler Komisyonunda yaptığı konuşmada Ürdün ordusuna eğitim vermek ve Suriye’deki kimyasal silahların korunması için muhtemel bir operasyonda kullanılmak üzere Ürdün’de bulunan askeri birliklerinin takviye edileceğini açıklamıştı.

İngiltere’de yayımlanan Guardian gazetesi, geçtiğimiz ay, Amerikan askerlerinin Suriye’deki silahlı gruplara eğitim verdiğini belirtmiş ve Ürdünlü bir askeri kaynağın Amerikalıların öncülüğünde verilen eğitimlere İngiliz ve Fransız askeri uzmanlarının da katıldığını söylediğini aktarmıştı.

http://www.ydh.com.tr/

G. Kore, Kuzey'deki sanayi bölgesinden çekiliyor
26 NİSAN 2013



Güney Kore hükümeti, Kaesong ortak sanayi bölgesinin yeniden faaliyete geçmesi için yaptığı görüşme çağrısını Kuzey Kore'nin reddetmesi üzerine komplekste kalan işçilerini geri çekeceğini açıkladı.

Kuzey Kore bugün, Kaesong'daki ortak sanayi bölgesinin yeniden faaliyete geçmesi için Güney Kore'nin yaptığı görüşme çağrısını reddettiğini açıklamıştı.

Kuzey Kore ile Güney Kore arasında tırmanan gerginlik nedeniyle K. Kore kendi sınırları içinde yer alan bu ortak bölgedeki 53 bin işçisini bu ay başlarında geri çekmiş ve Güneyli işçilerin girişini engellemişti.

Güney Koreli şirketlerin de yatırım yaptığı ortak sanayi kompleksinde 175 Güney Koreli bulunuyor.

G. Kore'nin birleşmeden sorumlu bakanı Ryoo Kihl-jae yaptığı açıklamada "Kaesong sanayi bölgesindeki vatandaşlarımız Kuzey'in adaletsiz uygulamaları nedeniyle büyük zorluklarla karşı karşıya olduğu için hükümetimiz onların güvenliği için bu kararı almak zorunda kaldı" dedi.
Ryoo ayrıca, "Kuzey Kore personelimizin güvenli dönüşünü ve Kaesong'da yatırım yapmış şirketlerimizin varlıklarını güvence altında almalıdır" diye konuştu.

Ancak bölgedeki Güneyli şirketleri temsil eden bir kuruluş, bölgedeki varlıklara Kuzey'in el koyması korkusuyla personelin Güney'e dönme konusunda isteksiz olduğunu ifade etti.

Görüşme ültimatomuna ret

Dün Seul hükümeti, Kaesong'daki sanayi kompleksi ile ilgili görüşmelere başlaması için Kuzey Kore'ye 24 saatlik ültimatom vermiş, teklifinin gözardı edilmesi durumunda "ağır tedbirler"e başvuracağı uyarısında bulunmuştu.

Pyongyang yönetimi, yaptığı açıklamada, Güney Kore'nin ültimatomunun "iyi sonuç vermeyeceğini" belirtti.

Kuzey Kore ile Güney Kore arasındaki gerginlik, Pyongyang'ın Şubat ayında yaptığı nükleer denemenin ardından artış gösterdi.

Kuzey-Güney arasındaki işbirliğinin göstergesi olarak 2003'te açılan Kaesong sanayi kompleksi K. Kore sınırı içerisinde yer alıyor.

İki Kore arasındaki ticaretin büyük bölümü bu sanayi bölgesi üzerinden gerçekleşerek Kuzey Kore'ye ihtiyaç duyduğu nakit parayı sağlıyor.

Sanayi kompleksinde mahsur kalan 175 Güney Koreli işçinin ilaç ve gıda stokunun tükenmekte olduğu, K. Kore'nin Güney'den gelecek takviyelere engel olduğu bildiriliyor.
BBCT

Putin: "Çatışmalar Moskova'ya sıçrasa bile Esad’ı asla teslim etmeyeceğim"
04.05.2013

Rusya Devlet Başkanı VladimirPutin, “Çatışmalar Moskova sokaklarına taşsa bile, Esad’ı asla teslim etmeyeceğim” dedi

Ülke içi ve uluslararası bölücü örgütlerin eli ile Suriye'nin meşru yönetimini devirme girişimlerini bir kez daha meşrulaştırma çabalarından biri olan ‘kimyasal silah kullanma’ iftiralarına rağmen, Rusya Suriye konusundaki tutumunu değiştirmiyor.

Eylül ayında, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Esad’ı devirme girişimleri için Batılı güçleri eleştirmişti. Bu sefer kamuoyuna Rusya Devlet Başkanının kulis konuşması sızdırıldı.

Rus yetkililer ile iyi ilişkileri ile tanınan bir gazetecinin kaleme aldığı makalede özel bir toplantıda

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in "Mücadele Moskova sokaklarına ulaşacak olsa bile, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı teslim etmeyeceğim" dediğini yazdı

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Humus’ta silahlı isyanı yenmek için çok önemli bir plan hazırlıyor.

Söz konusu yazıda Libya senaryosu örneğinde olduğu gibi bir tampon bölge oluşturulmasına Beşar Esad'ın asla izin vermeyeceği de vurgulandı.
haber1001

İsrail Suriye'yi vurdu!
04.05.2013
gazetevatan.com

CNN'e konuşan bir Amerikalı yetkili İsrail'in perşembe-cuma günleri arasında Suriye'de bir kimyasal silah deposuna hava saldırısı düzenlediğini açıkladı. Bir başka haber kanalı olan CBS'in verdiği bilgilere göre ise bir depo hedef alındı. İsrail ordusu konuyla ilgili açıklama yapmayı reddederken, Netanyahu'nun Kudüs'te Bakanlarıyla bir araya gelerek gizli bir görüşme yaptığı iddia ediliyor. Washington'da bulunan İsrail Büyükelçiliği'nden bir yetkili ise İsrail'in bölgedeki kimyasal silahları imha etmeye kararlı olduğunu belirtti.

İSRAİL'DEN AÇIKLAMA GELDİ

İsrail ordusu yaptığı açıklamada Suriye'ye hava saldırısı düzenlendiğini onayladı. Yapılan açıklamada hedefin Hizbullah'a gelişmiş füzeler taşıyan bir konvoy olduğu belirtildi.

Rusya, Akdeniz’e yeni bir filo gönderiyor
08-05-2013



Rusya Deniz Kuvvetlerine ait savaş gemilerinden oluşan bir filonun Akdeniz’e doğru yola çıktığı bildirildi.

YDH-İran Radyo Televizyon Kurumuna ait Merkezi Haber Ajansı, Rusya’nın Pasifik Okyanus’undaki bir grup savaş gemisini düzenleyeceği bir tatbikat için Akdeniz’e gönderdiğini bildirdi.

Moskova mahreçli haberde Rusya Savunma Bakanı General Sergey Şoygov’un filonun önümüzdeki hafta Akdeniz’e ulaşacağını ve birkaç ay boyunca verilen görevi yerine getireceğini açıkladığı bildirildi.

Rusya’nın ulusal çıkarlarının korunması için Rus savaş gemilerinin uluslar arası ve bölgesel sularda bulunmasının zorunlu olduğunu belirten Rusya Savunma Bakanı Şoygov, Akdeniz’e gönderilen filoda 5 savaş gemisinin bulunduğunu açıkladı.

Rusya’nın, Suriye’ye yönelik uluslar arası müdahale ihtimaline karşı Akdeniz’deki askeri varlığını arttırdığı öne sürülüyor.
http://www.ydh.com.tr/

Kore'lerde ısınan sular
Deniz Ülke ARIBOĞAN
deniz.ulke@aksam.com.tr
27 Kasım 2010

Bundan yaklaşık 6 ay kadar önce 'Kore'lerde Neler Oluyor?' başlıklı bir yazı yazmış ve Güney Kore'ye ait Cheonan savaş gemisinin bir Kuzey Kore torpidosuyla vurulmasının ve 46 denizcinin yaşamını yitirmesinin ardından kızışan ikili ilişkilerin yan etkilerinden bahsetmiştim. Her şeyden önce o bölge bize uzak olmakla birlikte, dünyanın en büyük güçlerinin ortak ilgi alanının merkezindeydi. İkincisi Kore bölgesi uluslararası ilişkilerin ana gündem maddesi haline gelen nükleer silahların devreye girebileceği bir çatışma alanıydı. Üçüncüsü bir savaş ortamı oluşması durumunda etkileri bakımından tüm dünyanın ekonomik yapısını etkileyebilecek (Çin ve Japonya dolayısıyla) bir üretim ve pazar bölgesini içerisine alabiliyordu.
ABD, Rusya, Japonya ve Çin gibi ülkeler Japon Denizi ile Sarı Deniz arasında bir mızrak gibi uzanan bu yarımadanın jeopolitik öneminin farkındalar. Bu bölge, denizden Asya anakarasına çıkış için bir ana yol niteliğini taşıyor. 1953 yılında Birleşmiş Milletler tarafından çizilen hattın kuzeyinde kalan Kore, Çin'e yakın dururken, Güney Kore ise Batı ittifakına ve Japonya'ya sırtını dayamış durumda. Yarımadanın kuzeyi nükleer silaha, güney kısmı ise ekonomik güç silahına sarılmayı tercih ediyor.
Salı günü Yeonpyeong adasına Kuzey Kore topçuları tarafından ateş açılmasıyla yeniden alevlenen gerginlik, Amerikan nükleer savaş gemisinin (75 savaş uçağı ve 6 bin asker taşıyor) Tokyo limanından Kore sularına doğru hareket etmesiyle beraber tırmanmayı sürdürüyor. Obama'nın Güney Kore konusundaki net ve sarsılmaz desteği ise giderek somutlaşıyor. Nitekim pazar gününden itibaren ABD ve Güney Kore bombalanan ada yakınlarında ortak askeri tatbikat yapmaya başlayacaklar.

Bu arada gerginlik özellikle Güney Kore kabinesi içinde de sıkıntılar yaratmaya başladı. Savunma Bakanı Kim Tae-Young, saldırıya geç tepki vermekle suçlanınca istifa etti. 50 yıldan bu yana ilk kez böyle bir askeri saldırıya uğrayan Güney Kore'nin bu tür durumlara hazır olmadığı da anlaşılıyor. Kuzey Kore'den gelen terör saldırısı niteliğindeki girişimlerin dışında gerilim daha ziyade denizlerde şekillendiğinden, direkt sivillere ve kara ülkesine yönelik bu saldırıya karşı ne yapılabileceği pek bilinmiyor. İlk akla gelen, tek çare olarak beliriyor: Büyük Abi'den yardım talep edilmesi.
Oysa Kuzey Kore'deki Kim Jong İl rejiminin harekete geçme nedenlerini anlamaya çalışılmak bu krizin çözümlenebilmesi için elzem. Kuzey Kore'nin nükleer programı ile ilgili olarak süren 6'lı görüşmelerin bir süredir durma noktasına gelmiş olması oldukça olumsuz bir durum. Pyönyang yönetimi kendisini sürekli olarak tehdit altında hissettiğinden, her türlü çılgın senaryoyu hayata geçirebilecek bir potansiyele sahip. NATO'nun nükleer programları bakımından en rahatsız olduğu iki ülkeden birisi İran ise, diğeri de Kuzey Kore. (Kedi kardeşliği!) Nitekim saldırının ardından en sert kınama mesajlarından bir tanesinin NATO'dan gelmesi sürpriz değil. Peki şimdi ne olacak?

Çin tarafı bölgede gerginlik istemediği gibi ABD askerinin bölgeye daha da ciddi yığınak yapmasını sağlayacak her türlü tahrikten uzak durulmasını istiyor. Bu çerçevede de 6'lı görüşmelere yeniden başlanması gerektiğini, nükleer silahsızlanma için yegane yolun diplomatik girişimler olduğunu belirtiyor. Zira olay askeri hale geldikçe, Çin'in doğusunda Batı'nın ve hatta NATO'nun askeri birikim yaratması söz konusu olabilir.

Konu önemli yarın devam edeceğiz.

Kore'lerde ısınan sular (2)

Kore'ler bölgesinde giderek yükselen gerilimin sadece askeri boyutta kalması beklenmemeli. Zira askeri görüntü verse bile bu tip bir gerilim, ekonomik sonuçlara yol açabilir. Bir güvenlik krizinden türeyen politikaların Çin'e sıçrayarak bu ülkenin ekonomisine yönelik yaptırımlara zemin hazırlaması mümkündür. Batı'da Çin ile savaşın top veya tüfekle değil, ekonomik araçlarla yapılması gerektiğini düşünen ciddi bir stratejist kitlesi olduğunu da belirtmek gerekir.

Çin ile ABD'nin ekonomik bir rekabet içerisinde oldukları ve özellikle yuan-dolar dengesi yüzünden daha da gerilimli günlerin gelmekte olduğu bir sır değil. Kanada'da yapılan G-20 zirvesinden hemen önce Çin'in yuan üzerindeki kontrolünü gevşeteceğini belirtmesiyle zirvenin gündeminden düşen Çin ile ekonomik rekabet konusunun önümüzdeki dönemde küresel bazda ancak yavaş yavaş geliştirilen önlemlerle şekilleneceği söylenebilir. Beyaz Saray'ın ekonomi danışmanlarından Kristin Forbes'un 'Çin Batı'nın en büyük umudu ve en büyük korkusudur' ifadesi bu bakımdan önemli.
Çin'e karşı adım atmak Batı açısından da çok acı verici. Morgan Stanley'nin Asya bölgesi başkanı Stephen Roach, 'Amerikan Kongresi'ne 2005 ile 2007 yılları arasında 45 tane anti-Çin yasa önerisi getirildiğini, fakat bunların hiçbirinin kongreden geçmediğini' belirtirken Çin ile ekonomik ilişkileri tepeden düzenlemenin ne kadar zor olduğunu da ortaya koymakta. Lakin şartlar giderek daha da ciddileşiyor. Son 2 sene ekonomik açıdan tam bir kabus niteliğinde. Ekonomik kriz Batı'nın belini kırmış durumda. Acılı bir çözümden kaçınmak ise mümkün olamayacak gibi.

Kore'lerdeki durumun askeri bakımdan görünüşü ise dünyanın yeni düzeninin müsveddesinin oluşturulduğu intibaını veriyor. ABD, Kore'yi eskiden özellikle Rusya için bir savunma noktası olarak görürken, bugün bölgeyi Çin'i çevrelemek bakımından önemli sayıyor. Yeni bir 'containment' politikasının önü açılıyor; üstelik de Rusya ile el ele giden bir süreç içerisinde. Batıda Afganistan ve belki gelecekte Pakistan, doğuda ise Güney Kore'de yapılan askeri düzenlemelerle Çin'i çevrelemek için ihtiyaç duyduğu meşruiyet zemini iki koldan hazırlanıyor.

Kuzey Kore hem nükleer programını aksatmadan sürdürüyor ve hem de ne kadar saldırgan olabileceğini gösteren detaylarla yangına körükle gidiyor ve gereken sosyo-psikolojik ortamı hazırlıyor. Pakistan ise topraklarında barınan İslamcı militanlar ve bir El Kaide üssüne dönüşmüş yapısı dolayısıyla Afganistanlaşma eğilimleri gösteriyor. (Avrupa'da bir terör saldırısı gerçekleşirse buradaki senaryo da tamamlanabilir).

Tüm dünyadaki dış politikaların merkezine Türkiye'yi koymayı pek seviyoruz lakin başka yerlerde de müdahil olamadığımız birçok şey oluyor. NATO'nun önümüzdeki dönemde nerelerde ve ne kadar aktif olacağını hep birlikte göreceğiz. 'Ekonomik ve askeri güvenlik krizleri ile dolu yeni bir dünya doğuyor.'
Kaynak: Akşam

Putin Rusya ordusunu alarma geçirdi
11 Eylül 2014
Putin’in emriyle Rusya Silahlı Kuvvetleri Doğu Birlikleri savaşa tam hazır duruma getirildi. Birliklerin tatbikat yapacağı belirtildi. Zamanlama ise manidar

Rusya Savunma Bakanı Orgeneral Sergey Şoygu, Putin’in doğudaki birliklerini ani denetleme emri verdiğini belirterek, “Putin’in emri ile Doğu Birlikleri yerel saatle 10.00′dan savaşa tam hazır duruma geçirildi” dedi. Önceden haber verilmeksizin alarma geçirilen birlikler tatbikat yapacak.

Zamanlama dikkat çekici

Savaş tatbikatının Ukrayna ile Rusya yanlısı ayrılıkçılar arasında yapılan ateşkesten hemen sonra gelmesi dikkat çekiciydi. Ayrıca Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroşenko’nun ABD Kongresinde konuşma yapacağının açıklanmasından hemen sonra bu tatbikatın gerçekleşmesi oldukça manidar bulundu.

Habarovsk’ta bulunan Rusya Silahlı Kuvvetleri Doğu Orduları, Transbaykal’da ve Uzak Doğu bölgelerinde görev yapan birlikleri tek çatı altında bir araya getiriyor.

Doğu Orduları bünyesinde geçtiğimiz Ağustos ayında da ani bir savaşa hazırlık denetimi gerçekleştirilmiş, ancak o tarihte yapılan denetimlere tüm birlikler iştirak etmemişti. Söz konusu denetimlerde tam teçhizatlı olarak uzun mesafeler kat eden birlikler, kıyı savunması konusunda gemilerle ve savaş uçakları ile birlikte koordineli hareket edilmesi üzerine de birtakım pratik çalışmalar yürütmüştü.
http://www.sendika.org/2014/09/putin-rusya-ordusunu-alarma-gecirdi/

Haluk Yurtsever'den ufuk açıcı bir analiz: Üçüncü dünya savaşı başladı mı?
12 Ekim 2014

Dünya sisteminin bugünkü önderlik ve siyasal örgütlenme sorunu bir hegemon güç düşerken, yenisinin onun yerini alması yalınlığında yaşanmıyor. ABD’nin ya da bir başka tek bir devletin hegemonyası, dünya kapitalist sisteminin bugünkü gereksinmelerine yanıt verecek bir model olmaktan çıkmıştır

HALUK YURTSEVER haluk.yurtsever@gmail.com

Papa Francisco’nun, dünyada sürmekte olan çatışmaların, Üçüncü Dünya Savaşı’nın ilk aşamaları olabileceğini söylediği bir zamanda, KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık da, “Ortadoğu’da Üçüncü Dünya Savaşı yaşanıyor” dedi. Dünya savaşı ya da “küresel savaş” başka kişi ve çevrelerce de dillendiriliyor.
Bu dillendirmeler bir yana, bugün dünyanın çeşitli yerlerinde sürmekte olan çatışmaların temel karakteristik çizgileri, “bu nasıl bir savaş?”, “Ortadoğu’daki savaş büyük bir savaşın, bir dünya savaşının habercisi mi?” sorularını tartışmaya değer kılıyor.

Henüz, büyük emperyalist güçlerin doğrudan karşı karşıya geldiği bir dünya savaşının içinde ve eşiğinde değiliz. Başta Ortadoğu, dünyanın birçok yerindeki savaşlar, ilk bakışta “herkesin herkese” karşı savaşı gibi görünüyor. Gerçekte ise, savaşan güçlerin arkasında başta ABD, İngiltere, Almanya, Rusya ve Çin olmak üzere, büyük emperyalist devletler, onların çevresindeki yeni öbekleşmeler var.
Emperyalistler, dünyayı yeniden paylaşmak, yeni dünya düzeninin egemeni olmak için mücadele ediyor, bu amaç için doğrudan olmasa da savaşıyor ve savaştırıyorlar. Bu anlamda bir dünya savaşının sürmekte olduğu açık. Bunda ve bunu söylemekte de herhangi bir yenilik yok.

Sistemik kaos
Kapitalizmin bu defaki krizinin ve dünyanın çeşitli yerlerindeki çatışmaların özellikleri ise daha önceki iki büyük savaştan farklı, “yeni” bir durumla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Dünyamız sistemik bir kaos döneminden geçiyor. “Kaos”, bir düzene girmeden önceki ortamdır: Biçimden, düzenden yoksun, uyumsuz, karmaşık, anarşik bir “geçiş” durumu. “Sistemik kaos” terimi, kapitalizmdeki her yeni birikim/genişleme evresinde ortaya çıkan düzensizliği, boşluğu, eskisi gibi yönetilmezliği, kendi amaçları için mücadele eden güçlerin çoklu ve farklı yönlerdeki hareketini resmetmek için kullanılıyor ve bence bugünkü durumu mükemmel biçimde anlatıyor.

Bugünkü dünya durumunu daha somut olarak şöyle özetleyebiliriz: Yaklaşmakta olan ekolojik felaket; sınıflar arasında bugüne dek görülmemiş ölçekte mülkiyet ve gelir dağılımı uçurumu; derinleşen ekonomik toplumsal kriz; krizden çıkış için yeniden ilkel birikim yöntemlerine yöneliş; dağılan, kurumları işlevsizleşen, hukuku işlemeyen uluslararası düzen ve çözülmekte olan ABD hegemonyası…
Ekolojik felaket ve ekonomik toplumsal kriz bu yazının konusu değil. Ama konumuz olan savaş durumunun en önemli tetikleyicisi kapitalizmin krizi. Çünkü kâr oranlarının düşme eğilimine ve sermayenin değersizleşmesine karşı sistemin bulduğu en iyi panzehir, en toptancı çözüm “yaratıcı yıkım”ın en sonuç alıcı biçimi olan savaş.

Son kriz, kapitalizmin tarihsel sınırlarını görünür kılmıştır. Burjuva ideologlar, bu durumu ve sistemik kaosu “kapitalizmin yeni normali” diye sunmaya çalışıyorlar. Çaresizler. Bir şeyin adını değiştirmekle kendisinin de değişeceğini düşünüyor olmalılar. Oysa, kar oranlarının düşme eğiliminin sürekli bir karakter kazanması ve pazarı büyütme olanaklarının daralması sermayenin dayandığı iki en gerçek sınırdır.
Bugünkü savaş durumunun iki temel itici gücünü bir cümlede yazabiliriz: Kaynak ve pazar paylaşımı ile sınırlarına dayanan sermayenin “yaratıcı yıkım” gereksinmesi.

Emperyalizm var, emperyalizm var
On dokuzuncu yüzyılın ulus-devlet dalgası, “ulusal pazar”ın inşasına, iç siyasal yapının güçlendirilmesine öncelik veriyordu. Ulusal sermayeler, ulusçuluk ve ırkçılık aşısıyla kendilerini emperyalist yayılmanın gereklerine uygun aktörler durumuna getirdiler. Böylece, ulus ve ulus-devlet temelli emperyalizmler ortaya çıktı: İngiliz, Fransız, Hollanda, Alman, Amerikan, İtalyan vb. emperyalizmleri. Emperyalistler arası rekabet ve çatışma iki büyük dünya savaşına yol açtı.

Şimdi ulus-devlet emperyalistlerinin kurduğu uluslararası düzen çetin bir çelişkiyle yüz yüzedir: Kapitalist üretim, sermayenin hareketi, artık-değer sömürüsü dünya ölçeğinde gerçekleşiyor; devletler ise esas olarak hâlâ ülke ölçekli. Bu çelişki, 2000’li yılların başında çokça öne sürüldüğü gibi, bir dünya devleti, ya da onun ilk adımı olabilecek “ABD İmparatorluğu” yoluyla çözülemedi. Bulunan “tersinden çözüm” bugün en somut biçimiyle Ortadoğu’da uygulanandır: Var olan ülke devletleri bölüp parçalayarak, parçalanmış güçleri birbiriyle çarpıştırarak duruma hâkim olmak! İslam dünyasında yönetim boşluğunun, cihatçı çeteleşmenin hüküm sürdüğü coğrafya giderek genişliyor: Libya, Yemen, Filistin, Lübnan, Suriye, Irak, Afganistan, Pakistan, Nijerya, Mali, Sudan ve Somali.

Bugün, Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da, Filistin’de kendi ülke toprakları üzerinde gerçekten egemen, silah/şiddet tekelini koruyabilen devlet örgütlenmesi kalmadı. Afrika’da aynı sürecin etki alanına girmiş, yarının IŞİD’i olacak Boko Haram, El Şebab, Kuzey Afrika ve Magrip El Kaidesi vb. militan sayısı on binlerle ifade edilen gruplar adlarını duyurmaya başlamıştır.
Ukrayna’da, genel bir savaşa dönüşme olasılığı taşıyan bir iç savaş yaşanıyor. NATO, Rusya’ya daha hızlı cevap verecek biçimde yeniden yapılanmaya çalışıyor. Uzakdoğu’da Çin, askeri yapısını, teknolojisini modernleştiriyor. Japonya ile Çin arasındaki ilişkiler bozuluyor. Pakistan, dağılma-askeri darbe ikilemine doğru yol alıyor.
Bu sürecin altında yatan siyasal nedenlerin başında ise, en büyük emperyalist güç olan ABD’nin gerilemesi, hegemonyasının çözülmekte olması ve bunun yarattığı siyasal boşluk geliyor.

ABD’nin düşüşü
ABD hâlâ dünyanın en büyük ekonomisi. Ama belirgin biçimde güçten düşüyor. 1920’lerde tek başına dünya sanayi üretiminin neredeyse yarısını gerçekleştiriyordu. Şimdi bu oran kabaca dörtte bire gerilemiş, dünyanın üretim merkezi Batı’dan Doğu’ya, esas olarak da Çin’e kaymış durumda. ABD giderek daha az üretiyor, ama daha çok tüketiyor. Daha çok üretmeden daha çok tüketmenin bir tek yolu var: Dışarıdan kaynak aktarmak! Dünya patronluğu, bunun sonucu olan doların dünya parası olarak devamı, ABD’ye bir tür senyoraj hakkı veriyor. Ekonomik gücü zayıflayan bir gücün “patron” konumunu koruması ise zor.

Sovyetler Birliği’nin çözülüşüyle birlikte emperyalist-kapitalist kampı ABD önderliğinde bir arada tutan ortak düşman yok olmuş, anti-komünizmin ideolojik çimento işlevi sona ermiş, 2008 kriziyle birlikte “Amerikan hayat tarzı”nın sırları da dökülmeye başlamıştır. ABD bugün, insanlık için ileri herhangi bir düşünceyi, dünyayı, tahayyülü temsil etmediği gibi, öyle de görünemiyor.
ABD’nin teknoloji yoğun askeri gücü şimdilik rakipsiz durumda. Askeri uzmanlar, ABD’nin deniz ve hava kuvvetleri bakımından üstünlüğünün tartışılmaz olduğunu, ancak kara kuvvetlerinin görece zayıf ve güçlendirilmesinin zor olduğunu öne sürüyorlar. Amerikan yurttaşlarının savaşa asker göndermeye karşı gösterdikleri direnç ABD savaş gücünün önemli bir handikabıdır. Bu kadar açık olmamıştı. ABD için hizmet ya da özveri, hele de askerlik birçok Amerikalı için anlamsız geliyor. ABD askeri gücünün bu anlamdaki “insan” unsurun zaafı yabana atılmamalıdır.

Boşluk ya da hegemonyanın değişen içeriği
ABD’nin düşüşü dünya çapında bir hegemonya, önderlik, denetim boşluğu yaratıyor. Sistemin kendisini kısa zamanda onaramayacağı bir çöküş yaşaması, ya da bir toplumsal devrimle kapitalizmin yıkılması dışındaki olasılık, kapitalizmin eski ilke, norm, ilişki ve yöntemleriyle kalınan yerden yola devam etmesi değildir. Egemen sınıf eskisi gibi yönetemiyor. Olağan bir durum değil.
“Yeni Dünya Düzeni” için kafa patlatan Henry Kissinger’in şu sözleri ilginç değil mi?: “Eğer düzen, mutabakatla sağlanamaz ya da bir güç tarafından dayatılamazsa, kaostan ancak büyük felaketlerle ve insanlık dışı bedeller ödenerek çıkılacaktır.” (Henry Kissinger, “The World in Flames”, The Sunday Times, 31 Ağustos 2014.) Ekliyor: “Devletler bütünsellikleri içinde yönetilmedikleri zaman uluslararası ya da bölgesel düzen dağılmaya başlar. Haritada yasasızlığın egemen olduğu boş alanlar oluşur. Bir devletin çöküşü, o ülkeyi terörizmin, silah ikmalinin, komşularını tehdit eden dini propagandanın bir üssüne çevirir.” (Aynı yazı.)

Daha önemlisi, dünya sisteminin bugünkü önderlik ve siyasal örgütlenme sorunu bir hegemon güç düşerken, yenisinin onun yerini alması yalınlığında yaşanmıyor. ABD’nin ya da bir başka tek bir devletin hegemonyası, dünya kapitalist sisteminin bugünkü gereksinmelerine yanıt verecek bir model olmaktan çıkmıştır. Dünya sisteminin nesnel isteği, bugün yalnız mevcut ülke-devletlerarası ilişkiyi değil, bu ilişkinin bir ürünü olan “hegemon” devlet kavramını da aşan siyasal biçimler, örgütlenmeler istiyor. Bunların ne olduğunu, nasıl oluşacağını ise şimdilik hiç kimse bilmiyor. İşte “kaos” budur.
ABD’nin savaşmadan geri çekilmesi düşünülemez. ABD hegemonyasının çatışmasız, savaşsız bir biçimde masa başında yenilenmesi, ya da sona ermesi birden çok nedenle olanaksızdır.

Kontrolden çıkmış dünya
Ara sonuç, “kontrolden çıkmış bir dünya”dır.
Kontrolden çıkmış dünyanın tipik özelliklerinden biri, “devlet dışı” irili ufaklı güçlerin silahlanması ve savaşmasıdır.
Yeni savaş durumunu açıklamak için, ilginç kavramlara başvuruluyor. Başkalarını vekil atayarak yürütülen savaşlar için eskiden beri “proxy” savaşları terimi kullanılıyor. Buna bizde “taşeronlar eliyle yürütülen savaş” deniyor.

Bir de “hibrid savaş” var. Yıldızoğlu, “hibrid savaş”ı şöyle tanımlıyor: “Yerel nüfus içinden bir kesimin, örgütlenmesi, silahlandırılması, harekete geçirilmesi, profesyonel, askeri- istihbarat uzmanlarının bu nüfusun içine gizlice sokulması, varlıklarının ısrarla inkâr edilmesi, bu inkârı destekleyen güçlü, yaygın bir enformasyon, dezenformasyon, propaganda kampanyası yürütülmesi, bir aşamada askeri personelin, mekanize birliklerin, kimliklerini gösteren işaretler olmaksızın savaş alanına sürülmesi, aynı anda ekonomik, sibernetik saldırıların düzenlenmesi gibi yöntemlerin hepsinin birden belli bir program kapsamında, eşgüdümlü olarak kullanılması.” (Ergin Yıldızoğlu, ‘Eski Düzen’in Krizi ve Yeni Model Savaşlar, Cumhuriyet, 8 Eylül 2014 )
Afganistan, Irak, Libya savaşları, ABD’nin rakipsiz askeri vurucu gücünü gösterdi. Ama aynı zamanda, ABD’nin müdahale ettiği coğrafyalarda yeni düzen kurma kapasitesine sahip olmadığı ortaya çıktı.

Suriye, Ukrayna/Kırım örnekleri, ABD’nin hepsini tam olarak bilemeyeceğimiz nedenlerle Rusya ve Çin’le doğrudan karşı karşıya gelmeyi göze alamadığını gösterdi.
ABD, son yıllarda askeri güçlerini ve dikkatini Pasifik ve Afrika’ya yoğunlaştırarak Çin’i durdurmaya, kuşatmaya yönelik bir askeri ve ekonomik strateji benimsemişti. Ortadoğu’da ise, Suriye, Lübnan ve Filistin’deki desteklerini kırarak, İran rejimini yıkmayı, olmazsa etkisizleştirmeyi hedefliyordu. Böylece, hem yeni ve eski taşeronları eliyle petrol kaynaklarını, enerji yollarını kontrol edecek, hem de buradaki güçlerini kendisi için daha stratejik alanlara kaydıracaktı. Evdeki hesap çarşıya uymadı. ABD, Suriye’deki “iç savaş” biçiminde yürüyen Ortadoğu savaşında tıkandı.
IŞİD’in sahne alması dahil, son gelişmeleri bu tıkanıklığı aşmak üzere, savaşın genişletilmesi, uygulamayan eski planların revizyonu ve yeni bir siyasal-askeri güç kümelenmesi hedefleri üzerinden değerlendirmek gerekiyor.

Kaynak: http://www.birgun.net/news/view/ucuncu-dunya-savasi-basladi-mi/7058

AKP Türkiye'yi ateşe atıyor: 'ABD'nin İncirlik Üssü'nü kullanmasını kabul etti'
13 Ekim 2014



T24'dün haberine göre; ABD Savunma Bakanlığı yetkililerine göre, Türkiye, aralarında İncirlik’teki NATO Üssü’nün de bulunduğu bazı üslerin, (Irak ve Şam) İslam Devleti’ne (IŞ)İD karşı oluşturulan ABD liderliğindeki koalisyonun kullanmasını kabul etti.

AP’ye konuşan ve adları açıklanmayan ABD’li yetkililer, ‘İncirlik anlaşmanın parçasıydı’ derken, diğer üslerin hangileri olduğuna dair bilgi vermediler.

ABD Başkanı Barack Obama’nın (IŞ)İD karşıtı haçlı koalisyonunun koordinatörlüğüne getirdiği emekli Orgeneral John Allen ve yardımcısı Brett McGurk’ün Ankara ziyaretinde İncirlik’in yanı sıra Diyarbakır ile Batman veya Malatya-Erhaç’taki üslerin koalisyon tarafından kullanılmasını talep ettikleri iddia edilmişti.

Başbakan Ahmet Davutoğlu da, Star gazetesine yaptığı açıklamalarda, Türkiye’nin hâlihazırda İncirlik’ten Irak’a yönelik keşif uçuşlarına izin verdiğini ancak kapsamlı bir harekât için Suriye’de uçuşa yasak bölge ve tampon bölge uygulanmasını istediklerini söylemişti.

Kötülük İmparatorluğu ABD'nin başı Obama’nın Ulusal Güvenlik Danışmanı Susan Rice da, dün NBC’ye yaptığı açıklamada, Türkiye’nin yabancı savaşçıların geçişini engelleyerek koalisyona yardım edebileceğini söyledi.
haber93

Rusya: Ukrayna’nın NATO’ya girmeyeceği konusunda garanti verin
19.11.2014



18 Kasım Salı günü BBC News’e bir demeç veren Rusya Devlet Başkanlığı Basın Danışmanı Dmitriy Peskov, Rusya’ya hiçbir ülkenin Ukrayna’nın NATO’ya girmesini düşünmediği konusunda %100’lük garanti verilmesini gerektiğini belirtti.

Onun sözlerine göre, NATO güçlerinin kademeli olarak Rusya sınırı yakınlarına doğru ilerlemesi Moskova’nın endişe duyması ve ek tedbirler almasına neden oldu. İtar Tass Ajansı’nın aktardığı Kremlin Basın Danışmanı’nın sözlerinde “Biz NATO’nun Rusya sınırına doğru yaklaşmasını ve güç dengesini ihlal etmeye çalışmasını durduracağını duymak istiyoruz. Ama, maalesef bunu duyamıyoruz” ifadelerine yer verildi.
haber93

Kore sınırında çatışma

23 KASIM 2010

Adaya 200 kadar top mermisinin isabet ettiği bildiriliyor
Kuzey Kore'nin Güney Kore'ye ait bir adaya topçu ateşi açması sonucu iki askerin öldüğü bildirildi. Teyakkuza geçen Güney Kore, Kuzey'in ateşine karşılık ve

ABD Savaşa Mı Hazırlanıyor?
21 Ekim 2010
ABD, 60 savaş uçağı taşıyan ikinci uçak gemisini de Basra Körfezi'ne konuşlandırıyor.
ABD ikinci uçak gemisi USS Abraham Lincoln'u Basra Körfezi ve Umman Denizi

İran tehdidi
Noam Chomsky
İran’ın cüretkâr tehdidi Obama yönetiminin karşılaştığı en önemli dış politika krizi olarak nitelendirildi. Kongre İran’a yönelik yaptırımları daha da sıkılaştırdı ve yabancı şirketlere dah
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Sal Tem 07, 2015 1:49 am tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pzr Mar 22, 2015 10:40 pm    Mesaj konusu: ABD Savaşa Mı Hazırlanıyor? Alıntıyla Cevap Gönder

ABD Savaşa Mı Hazırlanıyor?
21 Ekim 2010
ABD, 60 savaş uçağı taşıyan ikinci uçak gemisini de Basra Körfezi'ne konuşlandırıyor.
ABD ikinci uçak gemisi USS Abraham Lincoln'u Basra Körfezi ve Umman Denizi'nin kuzeyine gönderdi.

Pentagon konuyla ilgili açıklamaya geminin Bahreyn'de bulunan Beşinci Filo karargahına yanaşmasından iki gün sonra yaptı.

Kaynaklar, Washington'un son iki yıl içersinde ilk kez İran karasularının hemen yanı başına aynı anda sadece bir değil, iki uçak gemisi birden konuşlandırmak üzere olduğuna dikkat çekiyorlar.

Şu anda İran karasularının hemen dışında bekleyen USS Harry S Truman uçak gemisinde Hornet ve Süper Hornet savaş uçaklarından oluşan dört filo ve erken uyarı sistemleri, keşif ve komuta araçları, elektronik savaş araçları ile helikopter filoları bulunuyor.

Abraham Lincoln'ün gelmesiyle ABD'nin İran bölgesindeki savaş uçağı sayısı 120'ye çıkacak.

Bölgeye doğru yol alan Abraham Lincoln'a güdümlü roket krüvazörü USS Cape St George refakat ediyor.

Pentagon konuyla ilgili açıklamasında İran'dan söze etmekten kaçındı. Açıklamada, "ABD Savunma Bakanı Robert Gates bölgede ikinci bir uçak gemisini varlığını onayladı. Gemi Afganistan'daki koalisyon güçlerine desteği arttıracaktır" denildi.

Ancak İran kıyıları yakınlarına iki büyük Amerikan deniz ve hava gücünün konuşlanması İran tarafından da farkedildi. İran Devrim Muhafızları İkinci Komutanı Tuğgeneral Hüseyin Salami, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, "İran'ın düşmanları İslami düzenin kırmızı çizgilerini bilmeli ve bu çizgileri ihlal etmemelidir" dedi. aktifhaber

Ahmedinejad'dan Karşı Tehdit

ABD-İsrail tehdidine aynı ifadeyle karşılık veren İran lideri,muhtemel saldırılara cevaplarının belli bir coğrafyayla sınırlı kalmayacağını söyledi.
22.08.2010

İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail’in "tüm seçenekler masada" tehdidine aynı ifadeyle karşılık verdi.

Ahmedinejad, Savunma Sanayi Günü törenlerinde, savunmada, İran’a yönelik saldırı düşüncesinde olanları vazgeçirecek düzeye ulaşılması gerektiğini söyledi.

Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail’in, "İran’a yönelik tüm seçenekler masada" tehdidini hatırlatan Ahmedinejad, "Biz de onlara tüm seçeneklerin masada olduğunu söylüyoruz" ifadesini kullandı.

Ahmedinejad, muhtemel saldırılara cevaplarının belli bir coğrafyayla sınırlı kalmayacağını belirtti.

İran’ın uzun menzilli insansız ilk savaş uçağının tantımı da Ahmedinejad’ın katıldığı törende yapıldı. TRT

Sarkozi'nin ağzından kaçırdığı..
27 Ağustos 2010
İbrahim Karagül/Yenisafak

Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, sadece skandallarıyla ünlü değil. Hırçın, hiperaktif, agresif... İçişleri Bakanı iken Fransa nüfusunun yüzde ona yaklaşan kesimini oluşturan Müslümanlara ağır hakaretler yağdırmış ve Paris ateşe verilmişti. Şimdi de ülkedeki Romanları sınır dışı ediyor. Bu ayrıncı yönüyle de Avrupa Birliği'ne rol-model olmaya çalışıyor.

Sarkozy'nin bir özelliği daha var: Son derece geveze. Bu yüzden Avrupa'yı ve uluslararası gelişmeleri izleyenlerin dikkatle takip ettikleri isimlerden biri. Kapalı kapılar ardında konuşulanları, bir yöntemle sızdırıyor ya da ağzından kaçırıyor. Son olarak; "Eğer nükleer müzakere başarılı olmazsa, dünya liderleri İran'a karşı birleşecek" dedi. Bu durum; aslında nükleer müzakerelerin boşa çıkarılacağına, İran'a karşı uzun zaman önce planlanan gündemin devreye sokulacağına bir işaret... Amaçları hep bu değil miydi zaten..

Mübarek'ten korkutan sözler
5 Ekim 2010
Mısır Devlet Başkanı Ortadoğu barış görüşmelerinin başarısız olmasının dünya genelinde bir 'şiddet ve terör' dalgasına neden olacağını söyledi.

Bu arada moratoryumun ve görüşmelerin devam edip etmeyeceğinin belirlenmesi adına İsrail tarafında bugün kritik gelişmeler bekleniyor.

Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek İsrail’le Filistinliler arasındaki barış görüşmelerinin başarısız olmasının dünya genelinde bir 'şiddet ve terör' dalgasına yol açacağı uyarısını yaptı.

Yom Kippur Savaşı’nın 37’nci yıldönümü dolayısıyla Mısır silahlı kuvvetlerinin dergisine verdiği röportajda, Mübarek İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu dahil birçok lidere, “Eğer barış süreci çökerse, Ortadoğu’da ve dünyanın her yerinde şiddet ve terör patlaması olacağını söyledim” dedi. haber10

İran'a İsrail operasyonu mu?
SALIH SELÇUK
15 EKIM CUMA2010

Dün kesinleşen bir gelişmeyi duyurmalıyız...

İsrail, İran'a karşı gizli bir operasyon yapmış veya yapacak gibi görünüyor...

İnternete düşen haberlere göre, Yunanistan'da askeri amaçlarla da kullanılan Nea Anchialos havaalanında, uzun uçuşlar için hazırlanmış İsrail uçakları gözlenmiş...

Patras yakınındaki Yunan havaalanı Araxos'ta ve bir havaalanında daha İsrail askeri pilotları üslenmiş vaziyette...

İsrail'in Türkiye ile arası bozulduğundan beri Yunanistan'la çok yakın ilişkileri var ve Yunan havaalanlarını kullanıyorlar...

14 Ekimde sona eren hareketlenme, "Kurtarma operasyonu" olarak deklere edilmesine rağmen, yoğun askeri hareketlenme, bunun böyle olmadığını gösteriyor...

Yunanistan, bir zamanlar Türkiye'nin yaptığı gibi, İsrail savaş uçaklarına eğitim için alan açıyor. Ayrıca CH-53 tipi İsrail helikopterleri Yunanistan'da üslenmiş bulunuyor...
(İran Savunma Bakanı Ahmet Vahidi'nin Ağustos sonunda yaptığı açıklamayı da unutmamak gerek:
Vahidi, İran'ın atom reaktörlerine bir İsrail saldırısı olursa, "İsrail'in imhası başlar" demişti. Bir İsrail saldırı durumunda İran'ın, İsrail'deki Dimona atom reaktörüne saldırabileceği söyleniyor.)

Ortada ne döndüğü, başta savaşa karşı olanlar olmak üzere herkesi ilgilendiriyor elbette...
http://konstantiniye.blogspot.com/

ABD'nin Birleşmiş Milletler eski Daimi Temsilcisi John Bolton, İsrail'e açıkça 'İran'ı 8 gün içinde vur' dedi.
18 Ağustos 2010
ABD'nin Birleşmiş Milletler eski Daimi Temsilcisi John Bolton, İsrail'in "İran'ın Buşehr'deki nükleer santralini vurmak ve Tahran yönetiminin nükleer silah edinmesini engellemek için 8 günü olduğunu" söyledi. Rusya tarafından inşa edilen Buşehr santrali, nükleer yakıtın tesise yüklenmesiyle önümüzdeki haftadan itibaren çalışmaya başlayacak. Bolton, bu saatten sonra İsrail'in santrale bir askeri saldırı düzenlemesi için çok geç olacağını; çünkü herhangi bir saldırının radyasyon sızıntısına yol açacağını ve sivilleri etkileyeceğini belirtti.Amerikan Fox Business Network'e konuşan John Bolton, "Uranyum ya da yakıt kolları reaktöre yakınlaştıkça ona saldırmak radyasyon sızıntısı anlamına gelecek, bunda şüphe yok." dedi. ABD eski elçisi, "Bu yüzden eğer İsrail Buşehr'e karşı bir şeyler yapmak istiyorsa bunu 8 gün içerisinde yapmalı." diye ekledi.Bolton, bir İsrail saldırısı olmaması halinde ise "İran'ın, ne İsrail ne de ABD'nin Ortadoğu'daki hiçbir düşmanının sahip olmadığı bir şeyi başaracağını, bunun da fonksiyonel bir nükleer reaktör olduğunu" ifade etti.Ancak İsrail'in sekiz gün içerisinde bir saldırı düzenleme ihtimaline şüpheli yaklaşan Bolton, "Saldıracağını düşünmüyorum. Korkarım bu şanslarını kaybettiler." şeklinde konuştu.ABD eski elçisi, Rusya'nın Buşehr'deki reaktörü inşa etmesinde İran'a yardım etmesini de eleştirdi ve "Ruslar, her zaman olduğu gibi ortada iki tarafa da oynuyorlar." dedi.
Bugün

İsrail'de savaş hazırlığı
20 Ağustos 2010
İbranice yayın yapan 'Yediot Aharonot' gazetesi, İsrail'in büyük bir savaş hazırlığına girdiğini ve ilk hazırlığın yerin altına yapımı başlatılan tren istasyonu olduğunu ortaya çıkardı.

Savaş hazırlığı içinde olduğu iddia edilen İsrail hükümetinin yerin 80 metre altına tran istasyonu ve tüneli yapmaya başladığı ortaya çıktı.
İRAN YENİ BİR FÜZE DENEDİ
Yakında başlayacağı konuşulan savaşta İsrail'e yapılacak saldırılarda tren istasyonun bulunduğu bölgelerden yaklaşık olarak 5000 insanın barınmasını sağlayacak sığnaklara trenler insanları taşıyacak. Ayrıca trenler, otopark ve nükleer bomba kullanımında İsraillileri koruyacak özel sığnaklara insan taşıyacak.

Yapımının büyük bir bölümünün tamamlandığı ifade edilen tren istasyonuna asansörle inildiği ve trenlerin nakledeceği sığınakların ise teknolojik donanımlara sahip olduğu bildirildi.

İRAN: İSTEDİĞİMİZ YERİ VURACAK GÜÇTEYİZ
İran'ın dini lideri Ayetullah Hamaney İran'a Amerika ve İsrail'in saldıracağı haberlerinin ortalıkda dolaşmasını ve İsrail'in savaş hazırlıklarını değerlendirdi.

Hamaney, Amerika ve İsrail'in İran'a saldırı grişiminde bulunmayı düşünmelerini aptallık diye nitelendirdi. Ayrıca "Her ne yaparsanız yapın, istediğimiz yeri vuracak güçteyiz." diyen Hamaney, İran'ın nükleer tesisilerine yapılması planlanan herhangi bir saldırıya çok sert yanıt vereceklerini kaydetti.

Hamaney aynı zamanda İran halkını bu günde birlik olamaya ve düşmanların oyununa gelmemek için İran İslam Cumhuriyeti'nin yanında olmaya davet etti. haber.mynet.com

Haberlerin anlamı
Hüsnü Mahalli
Geçtiğimiz pazar akşamı Lübnan'daki Hizbullah'ın lideri bir basın toplantısı düzenleyerek çok önemli açıklamalarda bulundu ve belge ile görüntüler gösterdi.14 Şubat 2005'te öldürülen Lübnan eski Başbakanı Rafik Hariri'nin suikastında İsrail'in rolünü kanıtlayacak nitelikte olan bu bilgi, belge ve görüntülerin detaylarına girmek istemiyorum. Ancak Türkiye'yi de ilgilendirebilecek bir görüntü benim için önemliydi. Çünkü Nasrallah bu görüntülerin suikast öncesinde Beyrut semalarında dolaşan İsrail casus uçakları tarafından çekildiğini kendilerinin de uçak frekansına girerek bunları kaydettiklerini söyledi.

Bu görüntüleri görünce aklıma 3 Ağustos günü bu köşede söylediklerim geldi. O gün Ekim 2008'de Batman üzerinde düşen ve İsrailli uzmanlar tarafından kullanılan HERON uçağının Türkiye, Suriye, İran ve Irak semalarında çektiği görüntüleri, İsrail'e iletmiş olabileceğinden söz etmiştim. Genellikle yalan söylemediği ve emin olmadığı konularda bilgi vermediği bilinen Nasrallah'ın yansıttığı görüntülere bakılırsa PKK'yı takip etmek üzere alınan HERON'ların frekanslarına girebilen herkes (Yani PKK, İsrail ya da başkaları) çekilen görüntüleri elde edebilir. Daha açık bir ifade ile bu uçakları yaptığı için tüm teknik bilgileri ve şifreli görüntüleme sinyallerini bilen biri olarak İsrailli subaylar, görüntüleri Türk Genel Kurmayı'na verdikleri gibi Tel Aviv'e de iletmiş olabilirler.

İsrail gibi bir ülke için bu gayet normal.

Normal olmayan ise herhangi bir nedenden dolayı İsrail'i müttefik ya da dost görenlerin durumudur.

İşte size başka bir örnek.

İsrail Genelkurmay Başkanı Eşkinazi, Mavi Marmara saldırısıyla ilgili olarak ifadesinde bakın ne dedi:

'Aslında gemilere yönelik uyguladığımız şiddetten çok daha fazlasını uygulamamız gerekiyordu. Biz Türklerden vurulması gerekenleri vurduk''.

İnanılmaz bir mantık ve ruh hali.

Bir düşünün bu adam kısa bir süre önce Ankara'ya gelmiş ve en üst düzeyde karşılanmıştı. Tıpkı saldırı emrini veren ve ocakta Ankara'ya gelerek 'Türkiye bizim dostumuz' diyen Savunma Bakanı Barak gibi.

Ama kimin umrunda.

İşin içinde İsrail olunca her nedense bazıları anlaşılmaz bir tutum sergiliyor.

Başka bir örnek de ABD'den.

Eski Başbakan Hariri'nin öldürülmesinden sonra ABD ve müttefikleri BM Güvenlik Konseyi'nden Suriye aleyhinde kararlar çıkarttı ve uluslararası mahkeme kurulmasını sağladı.

Hizbullah, Filistinliler ve Suriye'ye karşı kullanılması umuduyla Lübnan ordusuna 2006-2010 döneminde 750 milyon dolarlık askeri yardım yapan ABD, geçen hafta ve aniden 100 milyon dolarlık yardım paketini askıya aldı. Çünkü Lübnan askerleri, bu silahları önceki hafta sınırı geçen İsrail askerlerine karşı kullanmış ve bir yarbayı öldürmüştü.

Yani Lübnan askerileri Suriyeli, Filistinli hatta Lübnanlıları öldürmüş olsaydı silah ve para almayı sürdürecekti.

Müthiş ama geleneksel ve genetik bir Amerikan mantığı.

Bakalım bu mantık Irak'a nasıl yansıyacak?

2003'te yalan olduğu kabul edilen gerekçelerle bu ülkeyi işgal eden ABD, 2011 sonunda buradan ayrılacağını ilan etmiş bulunmaktadır. Yani Başkan Obama sözünde durursa Amerikan askerlerinin tümü 16 ay sonra Irak'tan çekilmiş olacak. Ancak böyle bir olasılığı ciddi bulduğu anlaşılan Iraklı Genel Kurmaybaşkanı Zibari'nin eteği tutuşmuşa benziyor. Daha önceleri Kürt peşmergelerin komutanlığını yapan Zibari, 'Irak ordusu ancak 2020'den sonra güvenliği sağlayabilir. Bu nedenle Amerikan askerleri 10 yıl daha burada kalmalıdır'' dedi. Bakalım Amerikalılar stratejik dost ve müttefik

Kürtlerin bu beklentisine nasıl yanıt ve verecek?

Bunu görebilmemiz için şimdilik 16 ay beklememiz gerekiyor.

Nasıl olsa bu süre içinde bu coğrafyada çok şey yaşanır.

Çünkü durduk yerde stratejik müttefik Türkiye'nin vatandaşlarını kasıtlı ve seçerek öldüren bir İsrail, stratejik düşman olan İran'a karşı mutlaka bir çılgınlık yapacaktır. Bu çılgınlığın nerede ve nasıl gerekçeleşeceğini hep birlikte yakında göreceğiz.

Türkiye'de ise 12 Eylül referandumu öncesi ve sonrasında bakalım neler yaşanacak. 'Demokratik özerklik' tartışmalarından sonra şimdi de PKK'nın yeni bir 'ateşkes' konusu gündemde. Bu tartışmaların ne zaman ve nasıl sonlanacağı henüz belli değil. Çünkü daha önceleri birçok kez vurguladığım gibi PKK'nın asla vazgeçmeyeceği koşul, Öcalan'ın serbest bırakılması ya da bu yönde birtakım garantilerin elde edilmesidir.

Sonrasında da ise daha ilginç koşul ve istekler olabilir!
Akşam

Abhazya’daki S-300’ler İsrail ve ABD’ye gözdağı
14 Ağustos 2010
İsrail basını, Rusya'nın Abhazya ve Güney Osetya'ya yerleştirdiği füze savunma sistemlerinin, İsrail ve ABD'nin Karadeniz üzerinden İran'a yönelik olası bir hava saldırısına karşı gözdağı amacıyla yerleştirildiğini öne sürdü.

İsrailli Debka sitesi, Rusya'nın, Gürcistan'dan tek taraflı bağımsızlığıklarını ilan eden Abhazya ve Güney Osetya'ya yerleştirdiği füze savunma sistemlerinin, gerçekte Gürcistan'ı hedef almadığını öne sürdü. Rusya, hafta başında Abhazya'ya S-300 Güney Osetya'ya da değişik tipteki hava savunma sistemlerinin yerleştirildiğini duyurmuş, bu sistemlerin bu bölgelerin hava sahasını ihlal edecek tüm uçakları vurma yetkisi olduğunu açıklamıştı.

Debka, Gürcistan Hava Kuvvetleri'nin elindeki savaş uçaklarının, sıradan hava savunma sistemleriyle vurulabileceğini vurgulayarak, silahların gerçekte İsrail ya da ABD'nin Karadeniz üzerinden İran'ın nükleer tesislerine yönelik olası bir hava saldırısını engellemek için konuşlandırıldığını öne sürdü.

UÇAKLARA ENGEL
Site, Romanya ve Bulgaristan'daki Amerikan üslerinden havalanacak uçakların, Gürcistan ve Azerbaycan üzerinden doğuya yönelerek İran'ın kuzeyindeki tesisleri bombalamak için yola çıkması halinde, Rus S-300'leri tarafından durdurulacaklarını kaydetti.

'Uluslararası hukuka uygun'
Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Andrey Nesterenko, Abhazya'ya S-300 füzelerinin yerleştirilmesinin uluslararası hukuk ile çelişmediğini savunarak, "S-300'ler, Abhazya'da tamamen savunma amaçlı bulunan üssümüzdeki askeri malzemenin tamamlayıcı unsurudur" dedi. habertürk

İran: ABD savaşı başlatırsa bitiremez
16 Ağustos 2010
İran, ABD'nin savaşı başlatan taraf olabileceğini, ancak savaşın bitirilmesine bu ülkenin karar veremeyeceğini belirtti.
İran Genelkurmay Başkan Yardımcısı Tuğgeneral Mesud Cezayiri, ABD'nin Ortadoğu'daki askeri varlığının asıl amacının bölgede kriz yaymak ve silah satışı için uygun zemin hazırlamak olduğunu söyledi.
İran'a karşı askeri saldırı tehditlerini hayata geçirmemesi konusunda ABD'yi uyardıklarını belirten Tuğgeneral Cezayiri, "ABD savaşı başlatırsa son veremez" dedi.
ABD'nin iç sorunlarını örtbas etmek için düşman yarattığını savunan Cezayiri, bu düşmanın bir zamanlar Sovyetler Birliği, şimdi de İran olduğunu belirtti.
Tuğgeneral Cezayiri, "ABD ve siyonist İsrail'in, bölgedeki emellerine ulaşmak için 'İranafobi'yı bir araç olarak kullandıklarını" ileri sürdü.
"ABD ve siyonist rejim bölgede olmasa, buradaki ülkeler arasında hiçbir sorun yaşanmayacak" ifadesini kullanan Cezayiri, Ortadoğu'nun güvenliğinin yine bölge ülkelerince sağlanabileceğini söyledi.
İran, olası ABD ve İsrail saldırısına bölgedeki Amerikan üsleri ile İsrail'in nükleer tesislerini vurmak dahil tüm imkanlarını kullanarak karşılık vereceğini söylemişti. netgazete

'İSRAİL İRAN'I VURMAYA HAZIRLANIYOR'
12 Ağustos 2010
Atlantic dergisinin haberine göre İsrail'in İran'ı vurma olasılığı yüzde 50'den fazla. Saldırının senaryosu da hazır. Buna göre İsrail uçakları Türkiye değil, Suudi Arabistan üzerinden İran'a girecek.
İsrail’in nükleer silah geliştirdiğinden korktuğu İran’a müdahele ihtimali ilk kez tüm detaylarıyla gözler önüne serildi.

ABD'de "The Atlantic" dergisi, İsrail ve ABD politikasını yönlendiren 40 isimle konuştu. Aralarında İsrail Genelkurmay Başkanı'nın da olduğu yetkililerle yapılan mülakatlarda, “İsrail'in İran’ı bombalama ihtimalinin yüzde 50’den fazla olduğu" sonucu ortaya çıktı. Haber, "İsrail İran'ı vurmaya hazırlanıyor" başlığı ile verildi.

ABD’nin en saygın dergilerinden The Atlantic’in Eylül sayısının kapağına taşınan haberde Jeffrey Goldberg, İsrail’de ve ABD’de 40’tan fazla yetkiliyle görüştü. İktidar, ordu ve muhalefetin önemli kişileriyle konuşan Goldberg, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’dan Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi’ye kadar herkese aynı soruyu sordu: “İsrail’in önümüzdeki bir yıl içinde İran’a saldırma olasılığı nedir?” Goldberg’ün konuştuğu isimlerin neredeyse tamamı aynı yanıtı verdi: “Yüzde 50’den fazla!”

SENARYO HAZIR

Jeffrey Goldberg’ün hem İsrail’de hem ABD’de görüştüğü isimlerin anlattıkları, İran’a yapılacak olası bir saldırının son noktasına kadar planladığını gösteriyor.

Farklı kaynakların anlattıkları ortak senaryoya göre, önümüzdeki 12 ay içinde İsrail Ulusul Güvenlik Danışmanı Uzi Arad ve Savunma Bakanı Ehud Barak aynı anda Washington’daki meslektaşlarını arayarak operasyona başladıklarını haber verecek.

TÜRKİYE'YE GİRMEDEN İRAN'A GİRECEKLER

İsrail’den havalanan 100 kadar F15 ve F16 tipi savaş uçağı, Türkiye sınırına girmeden, büyük ihtimalle Suudi Arabistan üzerinden İran’a gidecek. İsrail’le işbirliği anlaşmaları yaptığı düşünülen Suudi Arabistan ise uçakların geçişi sırasında radarlarını kapatacak.

İRAN'IN RADARLARINI ETKİSİZ HALE GETİREBİLİYORUZ

Uçaklar Irak hava sahasını da kullanacak. İddiaya göre, böyle bir olasılıktan şimdiden haberdar edilen Amerikalılar, Pentagon’dan, “İsrail uçakları sınıra girerse vurmayın” talimatı aldı. Uçakların İran’a girmesi de sorunsuz olacak. Üst düzey bir İsrailli yetkili, “İran’ın radarlarını etkisiz hale getirmeyi biliyoruz” dedi.

HEMEN VURUP, HİZBULLAH'A KARŞI İSRAİL'E DÖNÜLECEK

İran’a giren uçakların nükleer tesisleri bombalayarak yok etmeleri için tek bir şansları olacak. Zira İran’ın durumdan haberdar olur olmaz Lübnan’daki Hizbullah’a İsrail’i vurmasını söyleyeceği düşünülüyor. Bu durumda uçakların bir an önce İsrail’e dönmesi ve savunmaya geçmesi gerekiyor.

Ancak eğer nükleer tesisler tamamen yok olmadıysa Kuzey Irak’tan çıkacak komandoların işi bitirmesi planlanıyor. Tüm bunlar gerçekleştiğinde ya İran saldırmaya cesaret edemeyecek, ya da Ortadoğu’da çağın en büyük savaşlarından biri patlak verecek.

OBAMA 'DUR' DERSE, DURULACAK

Bu senaryo İsrail'de de tartışma yaratıyor. İsrail kulislerinde ABD’yi saldırıya ikna etmenin çok daha akıllıca olacağı söyleniyor. Ancak halen Irak ve Afganistan’daki savaşlarla uğraşan Obama’nın tüm lobi faaliyetlerine rağmen Ortadoğu’da yeni bir savaşa girme ihtimali düşük gözüküyor. İsrail yönetimi, tüm bunlarla ilgili ABD’ye yalan söylememe kararı da aldı. Yani eğer Barack Obama İsrail harekete geçmeden önce arayıp Netanyahu’ya, “Planları durdurun” derse İsrail durmak zorunda kalacak.
Vatan

Akşam Mossad'daki toplantı
Nagehan ALÇI
01 Ağustos 2009

Tarih, 29 Temmuz Çarşamba. Yer, Tel Aviv'in kuzeyindeki Mossad merkez binası.
İçeride dünyanın kaderini belirleyecek bir toplantı yapılıyor.

Masada oturan isimler şunlar: ABD Milli Güvenlik Danışmanı James Jones, Obama'nın İran'dan sorumlu Özel Temsilcisi Dennis Ross ve Müsteşar William Burns.

İsrail tarafında ise İstihbarat Bakanı Dan Meridor ve Mossad Başkanı Meir Dagan'ın yanı sıra Askeri İstihbarat Şefi ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı yer alıyor.

***
Toplantının başlığı İran lideri Ahmedinecad'ın koltuğundan indirilmesi. Evet, doğru duydunuz. ABD ve İsrail kafa kafaya verip İran'daki hükümetin varlığının nasıl son bulabileceği üzerine bir toplantı düzenliyor! İsrail istihbaratının İran'da topladığı bilgilere bakılırsa Ahmedinecad kabinesi dağılmanın eşiğinde. Bakanlar istifa ediyor, fikir ayrılıkları artıyor. Hazır atmosfer böyle iken, ABD ve İsrail de süreci hızlandırma peşinde.

***
Yakın zamana kadar ABD, İran Devlet Başkanı'na yönelik bir operasyona karşı çıkıyordu. Çünkü Ahmedinecad ve İran'ın dini lideri Hamaney'in nükleer güç konusunda ABD ile diyaloğa yeşil ışık yakacağını düşünüyorlardı. Ancak diyaloğun başlaması için tanınan süre eylülde doluyor ve ufukta herhangi bir olumlu gelişme gözükmüyor. Bu nedenle tavır değişti. ABD 'Ahmedinecad'la olmayacaksa yönetim değişsin' demeye başladı.

***

Bu değişiklikten İran da haberdar. Hatta olası müdahaleleri engellemek için İsrail'i oyalamanın peşine düştü. Nasıl mı?

İsrail istihbarat kaynaklarına göre İran'ın Devrim Muhafızları, geçtiğimiz günlerde Hizbullah ile bağlantıya geçtiler ve İsrail-Lübnan sınırında gerginlik çıkarılması talimatı verdiler. Ancak Hizbullah lideri Hasan Nasrallah şu sıralar silahlı güçleri ön plana çıkarmak istemiyor. Bu nedenle İran'ın isteğini Lübnan ordusuna havale etti. Nasrallah, Lübnan Cumhurbaşkanı Michel Süleyman'la bağlantıya geçerek ordunun Lübnan-İsrail sınırındaki faaliyetlerini artırmasını istedi. Kısacası İran kendi üzerindeki gözlerden kurtulmak için Lübnan'ı ateşe atabilir.

İran maratonu

GEÇTİĞİMİZ hafta boyunca İsrail'de bir dizi 'İran toplantısı' gerçekleştirildi. Yukarıda anlattığım bunlardan biriydi. Toplantılarda ABD Savunma Bakanı Robert Gates de yer aldı ve İran ile ilgili üç aşamalı bir plan açıkladı.

***

O aşamalar şunlardı:

1) Gidebildiği yere kadar diplomatik çabaları sürdürmek. ABD, bu çabaların şansının gittikçe azaldığını görüyor ancak yine de eylüle kadar bekleyecek.
2) Çabalar başarısızlıkla sonuçlanırsa yaptırımlara geçilecek. İran'ın petrol ürünleri ihracatına ambargo uygulanacak, benzin girişi durdurulmaya çalışılacak.
3) Tüm bunlar da yeterli olmazsa askeri seçenek masaya gelecek. (Bu seçeneğin detayları, yani olası bir operasyonun nasıl koordine edileceği de toplantılarda konuşuldu)

***
Toplantıların sonunda ABD İsrail'e 'İran konusundaki zamanlamayı bize bırakın. Sizi yalnız bırakmayacağız. Ancak şimdilik sadece İran'ı baskı altında tutmanız yeterli' dedi.

***
Tahran'ın suyu kaynıyor. Bu gidişle Obama'nın diyalog vaatlerinin yerini yine silahlar alacak.
Akşam

İran'ın Vurulmasına Yeşil Işık
05 Temmuz 2009
ABD, İsrail'in İran'ı vurmasına yeşil ışık yaktı. Obama'nın Yardımcısı Biden, 'İsrail'in yoluna çıkmayız' dedi...

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, "İran'ın nükleer tehdidinin ortadan kaldırılması için askeri müdahalenin gerekliliğine inanması halinde İsrail'in yoluna çıkmayız" dedi.

ABD’den, İran’ı vumasına konusunda İsrail’e dolaylı onay geldi. ABC televizyonundaki ‘This Week’ adlı programda konuşan Başkan Yardımcısı Joe Biden, "İran'ın nükleer tehdidinin ortadan kaldırılması için askeri müdahalenin gerekliliğine inanması halinde İsrail'in yoluna çıkmayız" dedi.

ABD'nin, başka bir bağımsız ülkeye ne yapıp yapmayacağını söyleyemeyeceğini, İsrail'in, kendisi için en iyi olan karara kendisinin varabileceğini dile getiren Biden, gerek İran gerekse diğer konularda kararın İsrail yönetimine ait olduğunu söyledi.

İsrail ve ABD, İran'ı, "nükleer enerji programı kılıfı altında silah geliştirmeye çalışmakla" suçluyor. İsrail, İran'ı en tehlikeli düşmanı olarak kabul ediyor.

İran Devlet Başkanı Mahmud Ahmedinejad, daha önce yaptığı açıklamalarda İsrail'in dünya haritasından silinmesi gerektiğini söyleyerek tepki çekmişti.
aktifhaber

İsrail'in İran'ı vurma tarihini açıkladı
28 Ağustos 2008
İsrail'in ABD desteğini de arkasına alarak İran'a yapacağı saldırı sırasında İran'ın tüm sanayi gücünün yok olacağını söyleyen Jirinovski tarih verdi... Güney Osetya ve Abhazya'nın devlet bağımsızlıklarının Rusya tarafından tanınmasını değerlendiren Jirinovski, "Şimdi artık bağımsızlığını tanıdığımız yeni devletlerle bir an önce askeri işbirliği sözleşmeleri imzalayarak bu bölgeye Rus ordusunu göndermenin tam zamanı. Bölgede 50 veya 100 kilometrelik bir güvenlik şeridi oluşturmamız gerekiyor. Söz konusu güvenlik bölgesi, önümüzdeki iki ay içinde başlayacak olan İsrail-İran savaşında bize gerekecek" dedi.

İsrail'in ABD desteğini de arkasına alarak İran'a yapacağı saldırı sırasında İran'ın tüm sanayi gücünün yok edileceğini ve İranlı göçmenlerin kuzeye kaçmaya başlayacaklarını savunan Jirinovski, "Kafkaslarda oluşturacağımız yeni güvenlik bölgesi sayesinde İranlı göçmenlerin Rusya'ya girişi engellenebilir" dedi.

Rusya'nın Güney Kafkas halklarını son 200 yıldan beri Türk ve İranlıların saldırılarından koruduğunu, bölgede barış ve huzurun garantörü olduğunu öne süren Jirinovski, önümüzdeki 5-7 yıl içinde en az 20 devletin daha Güney Osetya ve Abhazya'nın bağmsızlığını tanıyacağını belirterek, "Dünya haritasında iki yeni devlet daha meydana çıktı. Bu artık gerçekleşmiş bir faktördür" dedi haber7

AHMEDİNECAT'TAN YENİ MESAJLAR
3 Ağustos 2008
İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, "bölgede ABD ve İsrail sonrası bir durum için hazır olunması gerektiğini" söyledi
Ahmedinejad, İran’ı ziyaret eden Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad ile düzenlediği ortak basın toplantısında, "ABD ve siyonist İsrail’in sulta ve şaşalı gücü hızlı bir şekilde yok olma sürecine girmiş bulunuyor. Bu, bölgede önemli siyasi olaylara sebep olacak. İran ve Suriye bu duruma karşı hazır olmalı" ifadesini kullandı.

ABD'den İran'a Açık Tehdit
Petraeus, İran'ın nükleer tesisleriyle ilgili aralarında ''bombardıman'' da dahil olmak üzere askeri planlar üzerinde çalıştıklarını söyledi.
10 Ocak 2010
ABD Merkez Kuvvetler (Centcom) Komutanı Orgeneral David Petraeus, İran'ın nükleer tesisleriyle ilgili aralarında ''bombardıman'' da dahil olmak üzere askeri planlar üzerinde çalıştıklarını söyledi.

ABD'nin Irak ve Afganistan'daki güçlerinin komutan Petraeus, Amerikan televizyonuna yaptığı açıklamada, bölgeden sorumlu komutanlık Centcom'un büyük çeşitlilik gösteren durumlara yanıt vermek için birçok senaryo ve plan tasarlamamasının sorumsuzluk olacağını belirtti.

Amerikalı general, İran'ın nükleer tesisleri ve bunların bir saldırıya karşı korunaklı hale getirilmesi olasılığıyla ilgili bir soruya, bu tesislerin hepsinin bombalanabileceği yanıtını verdi.

Amerikan planlarıyla ilgili hiçbir ayrıntıya değinmeyen Orgeneral Petraeus, her eylemin etkisinin dikkatle değerlendirildiğinin altını çizdi.
Petraeus, İran nükleer krizinin hala diplomatik yollardan çözülebileceği ümidini taşıdığını belirterek, ''Kritik noktaya henüz gelmedik'' dedi.
aktifhaber

Museviler ikna etti, ABD'den İran'a yeni ambargo
30 Ocak 2010
Amerika Birleşik Devletleri Senatosu, ülkedeki güçlü Musevi lobisinin yoğun çalışmaları ve baskıları sonucu, İran'a karşı yeni ambargo kararları aldı.
İran'a karşı ambargo kararının arkasında, Türkiye karşıtı bir senatör bulunuyor. ABD'deki Türkiye karşıtı Ermeni lobisinin de en önemli sözcülerinden biri olan ve sözde soykırım konusunda Senatoya tasarılar sunan Demokrat Parti Nevada Senatörü ve Senato çoğunluk lideri Herry Reid'in sunduğu 'İran'a Geniş Kapsamlı Ambargolar' tasarısı, Senato'da oybirliğiyle kabul edildi. netgazete

İŞTE BU GÖZDEN KAÇIYOR
Burç Aka
09.02.2010
Yaşanan son gelişmeler ışığında Ortadoğu’da yeni bir savaş ihtimalin hiç olmadığı kadar güçlendiğini söyleyebiliriz. İlkan Ceylan 7 Şubat 2010 tarihli “İsrail İran’a Saldıracak mı?” başlıklı analizinde bölgede son bir haftada yaşanan gelişmelerin savaş riskinin arttığına dikkat çekti.

Bu analizde ise bölgede savaş ihtimalini güçlendiren önemli bir sorunu ele alacağım: Çin – ABD arasındaki küresel rekabet.

21. yüzyıla girildiğinde, Dünya Bankası 2000 verilerine göre, ABD dünya üretiminin yaklaşık %28’sini kendi topraklarında yapıyordu. Öyle ki, Japonya, Almanya ve Fransa’nın o yıllardaki dünya üretimindeki toplam payı ABD’ninki kadardı. Ayrıca, kendi toprakları dışında yaptığı üretim de işin içinde katıldığında, ABD’nin dünya üretiminin %70 – 75’ini elinde tuttuğu konusunda bir genel bir kanı vardı.

Öte yandan, yüzyılın başında Çin dünya üretimindeki payıyla (yaklaşık %3) ve büyüme oranıyla (yaklaşık %8.5) uluslararası sistemde sivrilmekteydi. Çin ilerleyen yıllarda göstereceği ekonomik performansla ABD’ye alternatif olma sinyali veriyordu.

Nitekim, 2008 verilerine bakacak olursak Çin % 9 büyüme sağlarken dünya üretimindeki payı yaklaşık %6.5 oldu. Aynı yıl ABD %1 büyürken, dünya üretimindeki payı %23’e geriledi. Kısaca söylemek gerekirse, 2000’den bu yana Çin dünya üretimindeki payını yüzde yüz artırırken, ABD dünya üretimindeki payından yaklaşık %20 kaybetmiştir.

Dünya’nın 2025- 2030 senaryolarının nasıl olacağına ilişkin yapılan simülasyon çalışmalarında, Çin’in dünya üretimi içinde en paya sahip olacağına dair görüş birliği var. Bu çalışmalara göre, ABD ikinci sıraya düşecek, üçüncü sıra ise Hindistan’ın olacak. AB, Rusya ve -hatta bazı uzmanlara göre ise Brezilya- dünya üretiminde 4. ve 5. sıra için yarışacaklar.

Bu ekonomik verilerin Ortadoğu’da savaşı nasıl etkileyebileceğini tartışalım.

Malumunuz ABD ve Çin ekonomileri birbirine göbekten bağlıdır. Şöyle ki, Çin’in en büyük pazarı ABD’dir. Bu pazarda tüketim rakamlarının aşağı düşmesinden en büyük zararı Çin ekonomisi görecektir. Keza, Çin ABD hazine kağıtlarına yatırım yaparak ABD bütçe açığını finanse etmektedir. Ancak, bu karmaşık ilişkiler ileri sürülerek, Çin-ABD arasında ortaklaşmadan bahsetmek de mümkün değildir.

2025 -2030 yılları arasında uluslararası sistemin en büyük gücü olma imtiyazını kaybetme riskiyle karşı karşıya olan ABD’nin Çin’in sürekli artan gücünü sınırlandıran akılcı bir stratejiye ihtiyacı olduğu aşikardır. ABD’nin mevcut ilişkilere minimum zarar vererek Çin’in büyümesini sınırlandırmasının yolu da İran’a müdahaleden geçmektedir.

Neden İran’a müdahale?

Öncelikle, ABD’nin İran’a enerji ihtiyacı için müdahale edeceği argümanının rasyonel olmadığının altını önemle vurgulamak gerekir. Ortadoğu petrollerinin ABD üretimindeki payı yüzde 10 -12 civarındadır. ABD’nin Ortadoğu petrollerine ihtiyacı nedeniyle İran’a müdahale edeceğini iddia etmek basmakalıp bir argümandır. Eğer petrol ihtiyacı nedeniyle bir müdahale olsaydı, ABD’nin Chavez iktidarına karşı Venezüella’ya müdahalesi daha makul olmaz mıydı?

ABD İran’a bir şekilde müdahale etme zorunluluğunun altında iki temel neden var. İlk neden OPEC’in ikinci petrol üreticisi olan İran’ın en ayrıcalıklı müşterilerinden birisinin Çin olmasıdır. Örneğin, Çin, petrol ihtiyacının yüzde %14ünü karşılayan İran ile 17 milyar varillik kapasiteye sahip olan bir petrol rezervi için 100 milyar dolarlık yatırım anlaşması yapmıştır. (İran- Çin ilişkisini sadece petrol ticareti çerçevesinde düşünmek hatalıdır. Ali Ekber Salehi’nin 2004 yılında “Biz Çin’le birbirimizi tamamlayan iki ülkeyiz. Onlar sanayiye sahip, biz enerjiye sahibiz” açıklaması ilişkilerin derinliğini göstermektedir.)

Ortadoğu’dan, özelde İran’dan, Çin’e doğru hareket eden her petrol tankeri Çin’in en büyük küresel güç olmasına hizmet ederken, ABD’nin küresel gücüne darbe vurmaktadır. Bu bağlamda, ABD açısından rasyonel olan strateji Ortadoğu petrol trafiğini kontrolü altına almaktır. ABD’nin bölgedeki petrol trafiğini kontrol altına almasının yolu İran’ın kontrol altına alınmasına bağlıdır. (Bu kontrol ister rejim değişikliği ister askeri müdahaleyle olabilir.)

İkincisi ve daha önemli neden Çin’in Ortadoğu’nun en büyük petrol müşteri olmasıyla petrol kontratlarının ABD doları dışında bir başka para cinsinden yapılması ihtimalidir. Dünya petrol tüketiminde genel eğilim şöyledir: ABD (%26), AB (%16), Çin (%9), Rusya (%7). Anlaşılacağı üzere, petrol fiyatlarında bir dolarlık artıştan en fazla etkilenen ülke ABD’dir.

Çin’in sürekli artan petrol talebi, petrole olan toplam talebi artırmaktadır. Bu nedenle, petrol fiyatlarının yakın bir gelecekte hızla yükselmesi yüksek ihtimaldir. Bu durum ABD ekonomisini olumsuz etkileyecek, doların değer kaybına yol açacak ve dolayısıyla petrol üreticilerinin yeni bir döviz cinsinden petrol kontratları yapmaları için meşru zemin doğacaktır. ABD sadece petrol kontratlarının ABD doları cinsinden yapılmasını sağlamak için bile Ortadoğu’ya yani İran’a müdahale etmek zorundadır.

Sonuç olarak, Ortadoğu’da İran – İsrail/ABD arasında çıkabilecek savaşının perde arkasına bakılırken uluslararası sistemi derinden etkileyen Çin –ABD rekabetinin etkisi göz ardı edilemez. Elbette Çin- ABD rekabeti Ortadoğu’da yaklaşan bir savaşın tek nedeni değil. Örneğin, nükleer silahlar üzerinden bir başka analizi gelecek yazımda sizlerle paylaşacağım.

Not: Bu yazı temenni değil tespitler içerdiğini okuyucularımızın yüksek dikkatine sunarım.
Odatv.com

SAVAŞ HAZIRLIĞI MI?
25 Haziran 2010
Ortadoğu’da son günlerde ortaya atılan üç iddia, İsrail ve ABD’nin İran’a karşı savaş hazırlığı içinde olabileceği ihtimalini akıllara getirdi.

HAVA SAHASI AÇILDI

İsrail ve ABD’nin Ortadoğu’da gizli planları olabileceğine dair ilk sinyal 10 gün önce İngiltere’nin en saygın gazetesi The Times’dan geldi.

Gazete Türkiye ile arası bozulan İsrail’in Suudi Arabistan’la yeni bir anlaşma yaptığını, Suudilerin hava sahalarını İsrail’e açacağını yazdı. Suudi yönetimi, iddiaları yalanladı.

ÖNCE GEMİLER GEÇTİ

Kısa süre sonra bu kez Mısır’dan bir haber geldi. El Kuds El Arabi gazetesi, 18 Haziran’da 11 Amerikan firkateyninin ve bir uçak gemisinin Süveyş Kanalı’ndan Kızıldeniz’e geçtiğini, yanlarında bir de İsrail firkateyni olduğunu yazdı. İddiaya göre, uçak gemisi nükleer silah taşıyan SS Harry Truman idi. Gazete, Mısır’da muhalefetin, “Bizi kirli bir planın parçası yapıyorsunuz” diyerek iktidara kızdığını yazdı.

BOMBALAR?TAŞINDI

Gemilerle ilgili bu haberin ardından dün de İran’ın gayri resmi yayın organı FARS Haber Ajansı’ndan ilginç bir iddia geldi. Ajansa göre, İsrail helikopterleri 18 Haziran’da, yani gemilerin Süveyş Kanalı’ndan geçtiği gün Suudi Arabistan’daki Tabük Havalimanı’na inerek silah ve bomba yükü bıraktı. Bu iddiaların henüz hiçbiri resmi kaynaklar tarafından doğrulanmadı. Ancak üst üste gelen haberler Arap dünyasında endişe yarattı. Arap sitelerinde İsrail ve ABD’nin İran’a karşı bir savaş hazırlığı içinde olduğu, hatta İsrail’in saldırıyı Gürcistan üzerinden yapacağı konuşuluyor. Milliyet

İSRAİL ABD'DEN ACİL SİLAH TALEP ETTİ
9 Haziran 2010
İsrail'in ABD'den daha fazla silah talebi, bölgedeki kaygıları artırdı.
İsrail, Washington'dan daha fazla bomba isterken, acil durum silah stoklarının da yüzde 50 oranında artırılması çağrısı yaptı.

İngiliz The Independent gazetesi, İsrail'in Amerika Birleşik Devletleri'nden daha fazla silah talebinde bulunmasının bölgesel şiddet kaygılarını artırdığına ilişkin bir habere bugün yer verdi.

Haberi Haaretz gazetesine dayandıran Independent'a göre İsrail, Washington'dan daha fazla bomba isterken İsrail topraklarında saklanan, acil durum silah stoklarının da yüzde 50 oranında artırılması çağrısı yaptı.

İsrail, talep ettiği JDAM diye bilinen ve uydu üzerinden yönetilebilen, Müşterek Doğrudan Taaruz Mühimmatı bombalarını 2006'da Lübnan, 2008'in sonlarında da Gazze saldırılarında kullanmıştı.

İsrail Savunma Bakanlığı ve Amerikan Dışişleri Bakanlığı, habere ilişkin yorumda bulunmayı reddetti.Tımeturk

3. savaş kapıda
Serdar Akinan

Bu savaşın adı ve birincil hasımları belli:
ABD-İRAN-İSRAİL
İkincil hasımlar?
Elbette bölge ülkeleri yani Türkiye... Peki bu savaş kapımızda mı? Maalesef EVET...

Ahmedinejad'ın; 'ABD üç ay içinde bölgede iki ülkeye saldıracak, elimizden güçlü kanıtlar var' sözlerinin ardından ABD Genelkurmay Başkanı'nın 'ABD ordusunun elinde İran'a karşı bir saldırı planı var ancak saldırının pek iyi bir fikir olmadığını düşünüyorum' açıklaması... Ve dün sıcak çatışma yaşandı...
Dün İsrail askerleri Lübnan ordusuna ateş açtı, 5 kişi öldü. Olayın, 2006 yılında İsrail'in Lübnan'a saldırmasıyla başlayan savaştan bu yana yaşanan en ciddi çatışma olduğu bildirildi.

İsrail'in son saldırısında bin 200 Lübnanlı hayatını kaybetmiş, Lübnan'ın alt ve üst yapısını yok eden bombalar, binlerce sivilin de yaralanmasına neden olmuştu.

Hizbullah'ın direnişi ile çekilmek zorunda kalan İsrail ordusu, 160 kayıp vermişti. Savaşın ardından sınır bölgesine yaklaşık 12 bin BM Barış Gücü askeri konuşlandırılmıştı.

'Hizbullah ile İsrail arasında yeni bir savaş çıkacak'. İbrahim Karagül dün bunu yazdı ve bölgedeki diplomatik hareketliliğe de dikkat çekti:
'Suudi Arabistan Kralı Abdullah'ın Mısır'a gidip Hüsnü Mübarek'le görüştükten sonra perşembe günü Şam'a dönüp Beşşar Esad'ı yanına alarak Beyrut'a gitmesi, oldukça dikkat çekiciydi. Bir Suudi Kralı 1975'ten bu yana ilk kez Beyrut'a gidiyordu. Suriye Devlet Başkanı, 2005'teki Refik Hariri suikastı ve ardından Suriye ordusunun Lübnan'dan çıkarılmasından sonra ilk kez bu ülkeye gidiyordu. Bu ziyaretleri zorunlu hale getiren çok önemli bir gerekçe olmalıydı.'

'Net bir durum var ortada. ABD şu an için İran'a saldırıyı göze alacak durumda değil. Ama yıllardır bu saldırı için hazırlık yapıyor. İsrail tek başına İran'a saldırıyı göze alamayacak. Sadece ABD ve bazı Avrupa ülkelerini bir savaşa mecbur bırakacak eylemde bulunabilir. Dünyayı korkutan da bu. Ama yine de İran'a bir saldırı olacaksa önce Lübnan'da bir savaş çıkacak demektir.'

Bu savaşın çıkacağına inanıyorum. Ama asıl önemlisi böylesi bir savaştan Türkiye'nin iç karışıklığı nasıl etkilenir?

Şu anda Türkiye'de gündemi kontrol etme gücüne sahip en etkili aktör kim? PKK.

Bölgesel bir savaş çıkması durumunda Türkiye'yi saf almaya itecek güç bu durumda kim olacak dersiniz?
http://www.aksam.com.tr/2010/08/09/yazar/

ABD-İsrail Savaş Gemileri Kızıldeniz'de!

19 Haziran 2010
ABD-İsrail savaş gemileri Kızıldeniz'de! İşte Bölgeden gelen sıcak haberin detayları..
İngiltere'de Arapça yayımlanan El Kuds El Arabi gazetesi, ABD'ye ait 12'den fazla savaş gemisi ile bir İsrail savaş gemisinin dün Süveyş Kanalı'ndan Kızıldeniz'e geçtiğini iddia etti.

Gazetenin İsrail basınına da yansıyan haberine göre, aralarında bir uçak gemisinin de bulunduğu gemilerin geçişi sırasında Süveyş Kanalı boyunca binlerce Mısırlı güvenlik görevlisi konuşlandırıldı.

Haberde, görgü tanıklarına dayanılarak, ABD gemilerinin yıllardır Süveyş'ten geçenlerin en büyükleri olduğu da dile getirildi.

Bu arada Mısır muhalefetinin ABD ve İsrail güçleri ile işbirliği yaparak, gemilerin Mısır karasularından geçişine izin verdiği için hükümeti eleştirdikleri de kaydedildi. Mısır'daki muhalefet partilerinin olayı, ''uluslararası bir skandala Mısır'ın da katılması'' diye değerlendirdikleri ifade ediliyor. aktifhaber
Rusya'dan Danimarka'ya füze kalkanı uyarısı: "Danimarka savaş gemileri Rus nükleer füzelerinin hedefi olur”
22-03-2015



Rusya, ABD öncülüğündeki NATO’nun füze kalkanı programına katılmayı planlayan Danimarka’yı uyardı. Rusya’nın Kopenhag Büyükelçisi Vanin, "Danimarka savaş gemileri Rus nükleer füzelerinin hedefi olur” dedi.

Rusya, ABD öncülüğündeki NATO’nun füze kalkanı programına katılma isteğini dile getiren Danimarka’ya sert bir uyarıda bulundu. Reuters'un haberine göre Rusya’nın Kopenhag Büyükelçisi Vanin, Danimarkalıların bu programa katılmanının sonuçlarını tam olarak kavradığını sanmıyorum. Eğer bu olursa, Danimarka savaş gemileri Rus nükleer füzelerinin hedefi olur” şeklinde konuştu.

Lyllands- Posten gazetesine konuşan Büyükelçi Vanin, ülkesinin füze kalkanı projesine karşı olduğunu yinelerken, “Danimarka Rusya’ya karşı tehididin bir parçası olacaktır, ve bu pek barışçıl değil. İlişkileri yaralar” diye konuştu.

NATO'DAN RUSYA'YA CEVAP
NATO Sözcüsü Oana Lungescu ise Rusya’nın Kopenhag Büyükelçisi Vanin'in sözlerine sert yanıt verdi. Lungescu Danimarka’nın NATO üyesi olduğunu söyleyip, "NATO tüm müttefiklerini herhangi bir tehdide kaşrı korur" dedi.

Danimarka Ağustos ayında NATO’nun füze kalkanı projesine katılma isteğini dile getirmişti. Obama yönetimi eski ABD Başkanı George Bush zamanında ortaya atılan füze kalkanı projesini değiştirip, denizde ve karada radar sistemleri konuşlandırılmasını öngören bir revizyon yapmıştı.
Kaynak: İleri haber

Mısır ordusu alarma geçti! Savaşa hazırlanıyor
06 Şubat 2015



Geçtiğimiz haftalarda gerçekleşen terör saldırıları ile sarsılan Mısır, Yemen’de derinleşen iç savaşın Süveyş Kanalı’nı tehdit etmesinden tedirgin.

Yemen’de Şii Husiler ve hükümet güçleri arasında patlak veren çatışmaların, Kızıldeniz’i Aden Körfezine bağlayan Bab'ül Mendep Boğazı’nın güvenliğini tehlikeye atması Mısır ordusunu alarma geçirdi.

Mısır askeri kaynakları, petrol taşımacılığının en önemli geçiş bölgelerinden olan, Kızıldeniz’in, Hint Okyanusu'nda açıldığı Bab’ül Mendep Boğazı’nda yaşanabilecek her hangi bir sorunu engellemek için Yemen’e müdahale etmeye hazır olduklarının sinyallerini verdi.

Mısır Silahlı Kuvvetleri’nin Süveyş Kanalı’ndan sorumlu Korgeneral’i Mohab Mamish basına yaptığı açıklamada, Yemen’deki terör gruplarının Bab’ül Mendep boğazının güvenliğini tehdit etmesi durumunda, Yemen’e asker göndereceklerini ifade etti.

Bab’ül Mendep Boğazı’nın kapatılmasının, Süveyş Kanalı ve dolayısı ile Mısır’ın milli güvenliğini etkileyeceğini belirten Korgeneral Mamish, Mısır’ın bu durumu asla kabul etmeyeceğini belirtti.

Bab’ül Mendep Boğazı’nın konumu:

Mısır ordusunun, Süveyş Kanalı’nı tehdit edecek bir durum karşısında müdahaleye hazır olduğunu ifade eden Mamish, Süveyş Kanalı’nı kullanan gemilerin Bab’ül Mendep Boğazı yolu ile Hint okyanusuna açıldığının altını çizdi.

Uluslar arası öneme sahip Bab’ül Mendep Boğazı’na kıyısı olan Yemen’in başkenti Sana’nın Şii Husiler’in kontrolüne geçmesi sonrası, Kızıldeniz’e kıyısı olan ülkelerden ardı ardına müdahale açıklamaları gelmişti.

Yemen’deki gelişmeler üzerine, Mısır Deniz Kuvvetleri Komutanı Usame El Cundi, “donanmanın Mısır karasularını, kıyılarını ve ekonomik menfaatlerini her yönden savunmaya” hazır olduğunu ifade etmiş ve üstü kapalı olarak Yemen’e müdahale sinyali vermişti.

Öte yandan uzmanlar,Yemen’deki Şii Husilerin İran tarafından desteklenmesinden dolayı, İran ve Mısır arasında gerginliğin patlak vermesi olasılığının altını çiziyor.

Sinan Güzaltan/Kahire
ulusalkanal.com.tr





Batı emperyalizmi ve işbirlikçilerinin Yemen saldırıları Yemenliler tarafından protesto edildi
28 Mart 2015



On binlerce Yemenli, başkent Sana sokaklarını işgal etti ve Suudilerin ülkelerini işgal etmesine karşı öfkelerini dillendirdi.

Perşembe günü Sana şehir merkezinde bir araya gelen Yemenliler, Suudilerin Yemen’in iç işlerine müdahale etmesini kınadılar.

Aynı zamanda göstericiler, Yemen halkına karşı ABD ve Suudi Arabistan’ın uygulamaya soktuğu fesada cevap vereceklerine dair ant içtiler.

Suudi karşıtı yürüyüşün çağrısını Ensarullah hareketi liderliği yaptı. Yürüyüş, Suudi Hava Kuvvetleri uçaklarının Perşembe gününün ilk saatlerinde Ensarullah savaşçılarının mevzilerini bombalaması, Sana havalimanına ve Duleymi hava üssüne saldırılması ardından gerçekleşti.

Riyad’ın Ensarullah mevzilerine saldırdığına dair iddialarına karşın Suudi uçakları Sana havalimanı yakınındaki birçok evi havaya uçurdu. Gelen ilk haberlere göre, Suudilerin Yemen’e yönelik hava saldırıları 18 sivilin ölümüne sebep oldu. Yemenli kaynaklar, ölü sayısının artmasından korktuklarını söylüyorlar.

Suudi işgali ardından firari cumhurbaşkanı Abd Rabbuh Mansur Hadi’ye sadık güçler, güneydeki liman kenti Aden’de bulunan uluslararası havalimanının kontrolünü ele geçirdiler.

Havalimanı daha öncesinde Husilerin kurduğu Ensarullah hareketinin müttefiklerinden olan 39. Zırhlı Tugay birliklerinin elindeydi.

Yemen TV’sine göre, Sana’ya saldıran Suudi uçaklarına uçaksavarlarla ateş ediliyor.

Yemen’in egemenliğine yönelik Suudi hükümetinin bu açık saldırısı, Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kurumlarda sessizlikle karşılandı. Dünya, Riyad’ın Yemen’in egemenliğine yönelik bu ihlaline hiçbir tepki göstermedi.
Press TV

Genelkurmay Başkanı Özel: Türkiye için savaş riski var
25.03.2015



Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, IŞID terör örgütüyle savaşan PKK'nın Suriye kolu PYD hakkında önemli açıklamalarda bulundu. PKK'nın "meşrulaşma" tehlikesine değinen Özel, bölgede Türkiye için savaş riskine işaret etti.

Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, Savunma ve Havacılık Dergisi'ne verdiği röportajda Türkiye'nin yakın coğrafyasındaki risk ve tehditlere ilişkin kapsamlı değerlendirmelerde bulundu. Suriye'deki ortamın, PYD-PKK'nın terör örgütü kimliğinden ziyade IŞİD ile savaşan meşru bir güç olarak görülmesine yol açtığını söyleyen Genelkurmay Başkanı, sınır güvenliği için merkezi bir komutanlık kurulacağını da açıkladı. "İyimser öngörüde bulunmak güç" diyen Orgeneral Özel, bölgede Türkiye için savaş riskine işaret etti.

Genelkurmay Başkanı bölgedeki savaş riskine dikkat çekerek, "Ekonomik çıkarlarda yaşanacak çatışmalar, kutuplaşmalar ve azalan kaynaklar için sürdürülen mücadeleler değerlendirildiğinde, bulunduğumuz coğrafyada konvansiyonel bir harbin yaşanma riskinin henüz ortadan kalkmadığını söylemek yanlış olmayacaktır." dedi.

'PKK FARKLI BİR ALGI OLUŞTURMAYA ÇALIYOR'

Erhan: Türkiye eylemleriyle PYD'yi zaten tanımış durumda
Genelkurmay Başkanı, "Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgelerindeki gelişmeler, iyimser öngörülerde bulunulmasını güçleştirmektedir" dedi. Özel sözlerine şöyle devam etti: Irak ve Suriye'de yaratılan ortam DEAŞ'ın (IŞİD) giderek güçlenmesine, bütün dünyadan birçok radikal savaşçının bölgeye akmasına ve PYD/PKK'nın terör örgütü kimliğinden ziyade DEAŞ ile savaşan meşru bir güç olarak bölgede görülmesine yol açmaktadır. Bölücü terör örgütü, Irak ve Suriye'de yaşanan gelişmeler doğrultusunda elde ettiği kazanımları artırmaya çalışırken aynı zamanda kendisini ve diğer ülkelerdeki uzantılarını masum göstererek farklı bir algı oluşturmaya çalışmaktadır.
Özel, kimi ülkelerin hem bilgi teknolojilerini hem de dünyanın tehdit olarak algıladığı güçleri kullandığını söyledi, bunları da "üstünlük sağlama yarışının karanlık yüzü" olarak niteledi.

BİR TABUR DAHA KURULACAK

Türkiye'nin sınır güvenliği için aldığı önlemleri de anlatan Özel, 2013 ve 2014 yıllarında kurulan iki hudut özel harekât komando taburuna bu yıl bir taburun daha ekleneceğini söyledi.

SINIR KARAKOLLARI BİRLEŞTİRİLECEK

Özel'in verdiği bilgilere göre, sınır birlikleri güçlendirilecek ve yasal yetkileri yeniden düzenlenecek. Orta vadede sınır sorumluluğu muharip tugaylardan devralınacak ve 317 sınır karakolu tek bir komutanlık altında birleştirilecek.

Kaynak: http://tr.sputniknews.com/turkiye/20150325/1014618782.html#ixzz3VhwmkPuK
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Çrş Ağu 31, 2016 12:56 am    Mesaj konusu: ABD'NİN 3. DÜNYA SAVAŞI PLANLARI Alıntıyla Cevap Gönder

ABD'NİN 3. DÜNYA SAVAŞI PLANLARI
Emrah Akgün
01 Ocak 2011

Ekonomik kriz, Afganistan başarısızlığı ve Irak'da istenilenlerin elde edilememesinin ardından, parçalanma riski üst seviyelere çıkan Amerika, bununla birlikte güneyinden sosyalist iktidarlarca sıkıştırılmaya başlayınca kendine çıkış yolu aramaya başladı.

Konuyu bu şekilde ele almamızın sebebi ABD'in üçüncü savaş gemisini Pasifik'e yollamasıdır.

Amerikan medyası bu olayı korku ve endişe ile takip etti. Tartışmalar yaşandı. Fakat nedense bizde pek ele alınmadı. Oysa bütün dünya "beklenmedik olaylara gebe" olarak gördü durumu ve haksız da değiller. Biz bu dünyada yaşamadığımız için olsa gerek, bizim gündemimiz de bu durum yok. Ya da özellikle bunun üstü örtülmeye çalışılıyor.

Güney Kore Devlet Başkan'ı, ABD'ye çalım atıp, Çin'in istediği altılı görüşmeleri onaylasa ve diplomatik yolları tercih etse de, içerdeki CİA destekli muhalefetin ve ABD'nin yalnız bırakma tehdidi yüzünden askeri tatbikatlara başladı ve bu yarımadayı daha da germiş durumda.

Şaka ve ya 'komplo teorisi' değil arkadaşlar, ABD kendini kurtarmak için, bütün dünyaya üstünlüğü olan, silah kozunu oynamak zorunda. Yoksa darmadağın olacak.

Bu yüzden dünyanın her yerinde hareketlendi. Buna ABD Başkanları'nın "artık vaktimiz yok" sözünün ne anlama geldiğini de ekleyin. Gerçekten vakitleri yok! Eyaletler tek tek iflasın eşiğine gelmiş durumda. Ayrılık isteyenler hapislere atılamaya başlandı. Büyük örgütlenmelerden bahsediyoruz, biz de kimse bu durumu anlatmıyor. Ciddi bir karışıklık yaşamakta Amerika.

Böyle büyük bir devlet dış tehditten korkmaz, onun korkusu içerdedir. Chavez'e, Lula'ya, Morales'e dokunamamasının başlıca sebebi de budur. Burnunun dibindeler ve ABD sokakları Latinlerin kontrolünde, her yerde onlar var.

ABD'nin bu kabustan sıyrılması için, bütün dünyayı sil baştana götürecek büyük bir savaştan başka çaresi yoktur.

Ama bundan önce yaptığı hatayı yapmak istemiyor. Büyük bir savaşın içinde yalnız kalmak istemiyor. Asya'nın büyük ve güçlü devletlerini birbirine sokup, yıpratıp üzerlerine çökmek istiyor.

Bölgeye gönderilen Ronald Reagan uçak gemisinin, çok gelişmiş nükleer silahlarla donatılmış olması da dikkat çekiyor. Yani her şey göze alınmış durumda. Çin'den çekinmese, ABD çoktan düğmeye basmıştı. Şimdi sadece yaralı ve aç bir yaban köpeği gibi etrafta dolanıp, herkesin uyumasını bekliyor.

Bunun beklerken bizde de boş durmuyor. İktidara taşıdığı AKP ile birlikte Türk Silahlı Kuvvetleri'ni kulağından tutulup çekilen ve ne istenirse yapacak hale getirmeye çalışıyor. Yani Mehmetçik'in ikinci Kore macerası da çok yakın olabilir.

Bunları görünce, yani ABD'nin dünya üzerindeki hedeflerini görünce, belki bizde yaşanan olayları da herkesin daha net anlaması mümkün olabilir diye düşünüyorum.
Büyük Orta Doğu Projesi'nin temel amacı da budur. Büyük savaşta birlikte hareket edecek ve ABD'ye karşı cephe alacak bütün güçleri parçalayıp, birbirine düşman etmek.

Biz, bölünmeye ve parçalanmaya karşı çıkanlar, mücadele edenler; büyük savaşta da tavrımızı şimdiden belli etmiş bulunuyoruz.

Fakat maalesef, ABD planlarına çanak tutanlar ve bundan nemalananlar da, o gün bize silah çatacaklarını bugünden ilam etmiş oluyorlar. İşte resim budur. İçinde olduğumuz tartışmaların gerçeği budur. AKP hükümeti Türkiye'yi, ABD'nin uzak karakolu olmanın da ötesinde, sağa sola çarpıp vurulacak bir 'koç başı' pozisyonuna getirme çabası içindedir.

Bunun yapabilmesi için, tüm ulusal güçleri ve ilk önce de TSK'yı ele geçirmek ya da dağıtmak mecburiyetindedir.

Bu amaç ve planlar bize yabancı değildir. Bunlar, CFR örgütünün kuruluş amaçlarında ve kendilerini neyin tehdit ettiğini açıkladıkları, kendi konuşmalarında ve yazılarında yer almaktadır.
Ulusal devletleri dağıtmak
Ulusal orduları etkisiz hale getirmek
Hedeflenen ülkelerde devletin gücünü zayıflatmak
Demokrasi ve küreselleşme başlıklarıyla, hedef ülkeleri ABD kontrolüne sokmak

Bunları kendileri zaten açıkça belirtmektedirler. Kapitalist, emperyalist düşünce kendi çıkarı için milyonlarca insanı yok etmeyi göze alır.
Hatta şu sözü hatırlamakta fayda var:
"Şu an dünya nüfusu çok fazla, bir milyar insan bize hizmet etmesi için yeterlidir." Rockefeller.
http://www.mizikacilar.com/

"Topyekun bir savaşa hazır olmalıyız"
08 Şubat 2011
İsrail Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi, Ortadoğu'da son gelişmelere işaret ederek, "İsrail'in birkaç cephede bir savaşa hazırlıklı olması gerektiğini" söyledi

- İsrail Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi, Ortadoğu'da son gelişmelere işaret ederek, "İsrail'in birkaç cephede bir savaşa hazırlıklı olması gerektiğini" söyledi.

Görev süresi bir hafta sonra dolacak olan Aşkenazi, Herzliya Konferansında konuştu. Ynet haber sitesine göre Aşkenazi, "Farklı oyuncular arasındaki ilişkiler, bizi birden fazla cephede savaşmak durumunda bırakabilir" dedi.

Ortadoğu'da radikal kampın güç kazandığını, geleneksel Arap liderliği arasında ılımlı kampın zayıfladığını savunan Aşkenazi, "İsrail'in komşuları arasında radikal İslam tehdidinin büyüdüğünü, bu nedenle savunma bütçesinin önümüzdeki yıllarda artırılmak durumunda kalacağını" belirtti.

Genelkurmay Başkanı, İsrail ordusunun karşı karşıya kaldığı değişikliğin de tehdit yelpazesinin genişlemesi olduğunu söyledi. Aşkenazi, şöyle devam etti: "Bu yelpaze nedeniyle konvansiyonel bir savaş için hazırlanmalıyız. Konvansiyonel olmayan bir savaş ya da sınırlı çatışmalar için hazırlanıp da, günü geldiğinde silahlı kuvvetlerin anında konvansiyonel bir savaşı yürütmesini beklemek hata olur."

Gabi Aşkenazi, İsrail istihbaratının Mısır'daki olayları tahmin edemediği eleştirilerine karşı da "Hiçbir istihbarat analizcisinin elinde geleceği görebileceği bir kristal küre yok. Bunu bana da sordular. Mısır Genelkurmay Başkanı da olacakları bilmiyordu dedim" ifadelerini kullandı.

BARIŞ KALICI OLMAYABİLİR"
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Arap-İsrail savaşlarından sonra imzalanmış olan barış anlaşmalarının kalıcı olmayabileceğini söyledi.

Avrupa Parlamentosu üyeleriyle bugün bir görüşme yapan Netanyahu, barışın kalıcı olmayabileceğini belirterek, "Barış dışarıdan da içeriden de yok edilebilir" dedi. Netanyahu, "Mısır'da olası bir değişim sonucunda iktidara gelebilecek olan kökten dincilerin 1979 tarihli İsrail-Mısır antlaşmasını geçersiz kılabileceklerinden kaygı duyduğunu" da ifade etti.

İsrail Başbakanı Netanyahu, bu tür güçlerin dünyanın diğer ülkelerinde nükleer silaha sahip olmalarının, dünya barışını tehdit edeceğini kaydetti.

Ortadoğu'da 'devrim' derken savaş ihtimali mi?
9.2.11
Selçuk Salih Caydi

Türkiye, çok olumlu bir şekilde Mısır'la yatıp kalkıyor. Dış politikanın her zaman güdük kaldığı ve Türkiye'yle irtibatlandırılmayan hiçbir dış haberin okunmadığı bir ülkede kuşkusuz olumlu bir gelişme.

Burada dikkat çekmek istediğimiz konu, Tunus'daki ayaklanmalar esnasında geçen yılın son The Economist dergisi sayısında, bir Ortadoğu savaşının beklendiğini yazmış olmasıdır. Dergi, şimdiye dek yaşanan en büyük Ortadoğu savaşının çıkabileceğinden bahsederken Avrupa'da Euro krizi gündem konusuydu ve Ortadoğu henüz kimseyi ilgilendirmemekteydi. Ortadoğu'daki isyanın ve büyük gösterilerin yayılması, bir savaş ihtimalini güçlendiriyor mu?
(Bence 'Hayır.')

Ama "Evet güçlendiriyor" diyen ve savaş konusuna dikkat çeken kişi, NATO Genel Sekreteri Rasmussen ise, oraya bir mim koymak gerekir. Rasmussen, Ortadoğu'dan büyük göçler olabileceğine işaret ediyor. Avrupalılar, Mübarek'in Mısır "taht"ından uzaklaştırılmasından sonra iktidara her kim gelirse gelsin ve ne kadar demokratik olursa olsun, isyancı gençliği tatmin edemeyeceğini düşünüyor. Anlaşılan tam bir "devrimci atmosfer" kuşkusu var ve hep protesto eden talepkar bir gençliğin bitmeyecek taleplerinden çekiniliyor.

Bu konu, Türkiye dahil birçok ülkeye şunu hep hatırlatmalı:

Mısır'da eğitimli genç işsizlerin sayısı milyonlarla ifade ediliyor ve bu insanlara iş bulmak artık mümkün değil. Aynı şey, henüz patlama aşamasına gelMEmekle birlikte Türkiye için de geçerli.

Artık, 20'inci Yüzyılın "Herkesi iş" sloganını 21'inci Yüzyılda gerçekleştirmek kesinlikle imkansızdır.

İşsizlik elbette ilk temel sorundur ve olmayı sürdürecektir...

Ama bu sorunun çözümü, herkese iş bulmak değildir. Bu konu anlaşılmadan, önümüzdeki dönemde temel sorunları çözmek ve özellikle gençliği sakinleştirmek mümkün olMAyacaktır. Kapitalizmin para/iş odaklı yaşam biçiminde değişiklikler yapmak bir zorunluluktur. Eğer bu yönde adımlar atılmazsa, tarih bunu kendi bildiği yollardan dayatacaktır ve işte o zaman savaşlar gündeme gelebilir.

Nitekim bir Sosyolog, Prof. Gunnar Heinsohn, yakında Mısır'da katliamların yaşanabileceğine dikkat çekiyor. (Bakınız, 4.2.2011 tarihli Frankfurter Allgemeine Gazetesi, "Das grosse Töten der Jungen" başlıklı makale).

Heinsohn'un tesbitleri çok çarpıcı:
f
"Yemen ve Gazze'de yaş ortalaması 17, Tunus'de 30, Mısır'da 24. Gösterilerdeki şiddet potansiyelini göstermesi bakımından tayin edici. Mısır'ı idare eden jenerasyonun temsil edildiği 50-64 yaş aralığındaki nüfus sayısı 4.4 milyon. Ama 15 ile 29 yaş arasındaki genç erkeklerin nüfusu 12.5 milyon."
Heinsohn, yaşlı jenerasyonun görevden uzaklaştırılmasından sonra mutlaka hır çıkacağını, çünkü işsizlik deryasında herkesin biryerlere gelmek için mücadele edeceğini ve bunun için çeşitli siyasi bahanelerin uydurulacağını düşünüyor. Ve asıl tayin edici konu:

Heinsohn, devrimden sonra yeni devrimci gençliğin, eski elitler arasında katliamlar yapabileceği konusunda uyarıyor. Ordunun pasif kalmasının hata olacağını ve devrimin kanlı olabileceğini söylüyor. Yaşlıların örgütü Müslüman Kardeşler'in pasifliğinin altında da, gençliğin gücü karşısındaki acizliğini gösteriyor. Heinsohn, aynı nedenlerle Hamas'ın da gençliğin gücünden korktuğuna işaret ediyor ve Mısır'daki harekete karşı aldığı tutumun altında, kendi gençliğinden duyduğu korkunun yattığına dikkat çekiyor.

Ürdün ve Suriye'nin nüfus ortalaması 22 olduğundan, buralardaki isyanın nisbeten daha az radikal olabileckken, Yemen'de isyanın daha radikal olabileceği de, Heinsohn'un tahmini. Yeni demokratik internet gençliğinin Ortadoğu'daki iktidarları iyice zorlayabileceği kesin.

Yeniden NATO'nun "ilginç" savaş tahminlerine geri dönersek...

Ayaklanma ve gösteriler Irak'a da sıçramış vaziyette. Orada da kendileri için bir gelecek göremeyen gençler ayaklanıyor. Bunun siyasi ifadesi heryerde başka türlü. Ama burada dikkat çekici bir şey var ki bence önemli:

ABD yetkililer, İsrail askeri yetkilileriyle Ocak ayının ortasında -daha Arap isyanları başlamadan- buluşup, Ortadoğu'daki olası gelişmeler hakkındaki tavırlarını anlamaya çalışıyorlar ve görüyorlar ki İsrail, yakın bir gelecekte çıkabilecek yeni bir Ortadoğu savaşında çok sayıda insanın ölebileceği ihtimaline hazırlanıyor! (Bkz. İsrail sitesi Arutz Sheva'nın garip haberi: Tıklayınız).

Şu anda Gazze'den İsrail'i vurabilecek ellibin roket bulunuyor. bu sayının abartılı olup olmadığı ayrı konu. Ama İran'ın (Türkiye'nin de desteğiyle!) yükselen bölgesel nüfuzu "sayesinde", İrancı/İslamcı Hamas-Hizbullah tipi örgütlerinin eskisinden daha ciretkar oldukları açık. Ulaşan haberlere göre ABD, israil'i savaştan uzak tutmaya, ilk olayda hemen savaşa girmesini önlemeye çalışıyor. İsrail'in karar verdi mi kimseyi dinlemediği malum olmasına rağmen, ABD'nin savaş karşıtı tutumu doğru elbette. Ama sahiden de savaş istemiyor mu? ABD iflas etmek üzere ve bir savaş, Amerikalıların dikkatini dışarı çeker.

Çöküş dönemlerinde savaş, süper ulus-devletlerin tercihlerinin hep başında gelmiştir.

Şimdi en önemli konu, Mısır ve diğer Arap ülkelerindeki halk hareketlerini, bazı fırstçıların provokasyon için kullanmasını önlemek. Bunun için basına büyük görevler düşüyor. Çünkü bir provokasyonu önlemenin en garantili yolu, onu deşifre etmektir. İsrail'in ABD'nin, NATO'nun savaştan bu kadar "korkması" dikkate değer bir durum!
http://konstantiniye.blogspot.com/

Bu gece iki İran savaş gemisi Süveyş Kanalı'ndan Akdeniz'e geçiyor
16 Şubat 2011
Suriye'ye gitmek üzere yola çıkan İran'a ait iki savaş gemisini 'provokasyon' olarak nitelendiren Liberman, İsrail'in buna karşılık verebileceğini ima etti.
İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, İran'a ait iki savaş gemisinin Suriye'ye gitmek üzere Süveyş Kanalı'nı geçmeyi planladığını söyledi. Bu girişimi 'provokasyon' olarak nitelendiren Liberman, İsrail'in buna karşılık verebileceğini ima etti.

Liberman'ın bürosundan yapılan yazılı açıklamada, "Bu gece iki İran savaş gemisi Süveyş Kanalı'ndan Akdeniz'e geçerek Suriye'ye ulaşmayı planlıyor. Böyle bir olay yıllardır hiç görülmemişti." ifadelerine yer verildi.

Uluslararası toplumun İran'ın provokasyonlarına karşılık verme konusunda hazır olmadığını öne süren Liberman, "Uluslararası toplum anlamalı kiİsrailbu tür provokasyonları sonsuza dek görmezden gelemez." dedi.

İRAN GEMİLERİNİN 1 YILLIĞINA EĞİTİM SEFERİNE ÇIKTIĞI BİLDİRİLMİŞTİ

İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman'ın "provokasyon" olarak nitelediği, İran'a ait 2 savaş gemisinin Süveyş'ten geçişinin, "eğitim seferi" olduğu bildirilmişti.

İran'ın yarı resmi Fars haber ajansı 26 Ocakta verdiği haberinde, donanma öğrencilerinin 1 yıllık eğitim seferine çıktıklarını, Aden Körfezi ve Kızıl Deniz üzerinden Süveyş Kanalı'nı geçerek Akdeniz'e çıkacaklarını bildirmişti. aktifhaber

Hizbullah'tan İsrail'e Tehdit
16 Şubat 2011
Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, İsrail'in Lübnan'a saldırması halinde, Hizbullah'ın İsrail'in kuzeydoğusundaki Celile bölgesini işgal edeceği tehdidinde bulundu.
İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak'ın "ülkenin kuzey cephesindeki sakin durumun hep böyle sürmeyeceğini" söylemesi üzerine Nasrallah, sınırda yüzlerce Hizbullah yanlısına yaptığı, dev ekrandan yayımlanan konuşmasında, Lübnan'a girilirse, "Hizbullah savaşçılarına" Celile'nin kontrolünü ele geçirmeleri emrinin verilebileceğini belirtti. Nasrallah, ayrıca 2008'de Şam'da öldürülen Hizbullah liderlerinden İmad Mugniye'nin öcünü almak için Hizbullah'ın İsrailli liderleri ve generalleri hedef alabileceği tehdidinde bulundu.

Liderlere ve generallere saldırma kararının uygun bir zamanda alınacağını belirten Nasrallah, "Siyonist liderlere ve generallere sesleniyorum. Dünyanın neresinde olursanız olun, ne zaman olursa olsun dikkat edin, çünkü İmad Mugniye'nin kanı boşuna akmadı" dedi.

İmad Mugniye 12 Şubat 2008'de Şam'da aracına yerleştirilen bombanın infilak etmesi sonucu ölmüştü. İsrail, Mugniye'nin ölümüyle ilgisi olmadığını ileri sürmüş, Hizbullah ise İsrail'i suçlayarak, uygun zaman ve yerde intikam alacağını belirtmişti. aktifhaber

İran Gemileri Süveyş'e Doğru Yola Çıktı
[
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Çrş Ağu 31, 2016 2:12 am    Mesaj konusu: ABD'NİN 3. DÜNYA SAVAŞI PLANLARI Alıntıyla Cevap Gönder

Kuzey Kore: Kıtalararası balistik füzemiz büyük bir nükleer başlık taşıyabilir
İlya Pitalev
05.07.2017



Kuzey Kore dün denemesini yaptığı Hwasong-14 tipi kıtalararası balistk füzesinin büyük bir nükleer başlık taşıma kapasitesine sahip olduğunu açıkladı. Kuzey Kore resmi haber ajansı KCNA, Kuzey Kore lideri Kim'in "ABD'li p.çler Bağımsızlık Günü'nde 'hediye paketi' verilmesinden hoşlanmayabilir" dediğini aktardı.

Kuzey Kore'nin salı günü gerçekleştirdiği yeni model kıtalararası balistik füze (ICBM) hakkında açıklama yapan KCNA, Kuzey Kore lideri Kim Jong-un'un sözlerini aktardı.

KİM: WASHINGTON DÜŞMANCA SİYASETİNİ SONLANDIRMADIKÇA MÜZAKERE YAPMAYACAĞIZ

Kim'in 'Son denemeyle birlikte ülkesinin atom, hidrojen ve ICBM dahil stratejik silah kapasitesinin tamamlandığını' söylediğini aktaran KCNA, Kuzey Kore liderinin "Wahington, Kuzey'e yönelik düşmanca siyasetini sonlandırmadıkça bu silahlardan vazgeçilmesi konusunda ABD ile müzakere edilmeyecek" dediğini belirtti.

Açıklamada kıtalararası balistik füzenin karbon kompozitli burnunun 'büyük ve ağır bir nükleer savaş başlığı' taşıma kapasitesi olduğu ve atmosfere giriş sırasındaki sert koşullara dayanabileceği vurgulandı.

KCNA, yeni geliştirilen ICBM'nin ayrılma, savaş başlığının yeniden atmosfere girmesi ve savaş başlığının kontrolü gibi aşamaları başarılı şekilde gerçekleştirdiğini yapılan denemeyle doğrulandığını da belirtti.

'SIKINTILARINI GİDERMEK İÇİN YANKEE'LERE SIK SIK BÜYÜK VE KÜÇÜK HEDİYE PAKETLERİ GÖNDERİLSİN'

KCNA'nın açıklamasında Kim Jong un'un yüzünde büyük bir gülümsemeyle "ABD'nin Bağımsızlık Günü'nde 'hediye paketi' verilmesinden ABD'li p.çler hoşlanmayabilir" dediği ve Kuzey Kore liderinin "Sıkıntılarını gidermek için Yankee'lere sık sık büyük ve küçük hediye paketleri gönderilmesi' emri verdiği yer aldı.

'BİR OĞLAN ÇOCUĞU KADAR YAKIŞIKLI'

Kim'in ayrıca kıtalararası balistik füzeyi 'bir oğlan çocuğu kadar yakışıklı' diye nitelediği açıklandı.

Kuzey Kore'ye göre 39 dakikalık uçuşunda füze 933 km yol kat etti ve 2.802 km yüksekliğe erişti.

ABD de resmi olarak yeni füzenin bir ICBM olduğunu doğrulamıştı.

Bazı ABD'li uzmanlar bu verilerin Kuzey Kore'nin yeni füzesinin 8 bin km'lik menzile ve ABD anakarasını vurma potansiyeline sahip olduğuna işaret ettiğini söylemişti.

Güney Kore Savunma Bakanı Han Min-koo da füzenin menzilinin 7 bin ile 8 bin km arasında olduğunu belirtmişti.
Sputnik

ABD'NİN 3. DÜNYA SAVAŞI PLANLARI
Emrah Akgün
01 Ocak 2011

Ekonomik kriz, Afganistan başarısızlığı ve Irak'da istenilenlerin elde edilememesinin ardından, parçalanma riski üst seviyelere çıkan Amerika, bununla birlikte güneyinden sosyalist iktidarlarca sıkıştırılmaya başlayınca kendine çıkış yolu aramaya başladı.

Konuyu bu şekilde ele almamızın sebebi ABD'in üçüncü savaş gemisini Pasifik'e yollamasıdır.

Amerikan medyası bu olayı korku ve endişe ile takip etti. Tartışmalar yaşandı. Fakat nedense bizde pek ele alınmadı. Oysa bütün dünya "beklenmedik olaylara gebe" olarak gördü durumu ve haksız da değiller. Biz bu dünyada yaşamadığımız için olsa gerek, bizim gündemimiz de bu durum yok. Ya da özellikle bunun üstü örtülmeye çalışılıyor.

Güney Kore Devlet Başkan'ı, ABD'ye çalım atıp, Çin'in istediği altılı görüşmeleri onaylasa ve diplomatik yolları tercih etse de, içerdeki CİA destekli muhalefetin ve ABD'nin yalnız bırakma tehdidi yüzünden askeri tatbikatlara başladı ve bu yarımadayı daha da germiş durumda.

Şaka ve ya 'komplo teorisi' değil arkadaşlar, ABD kendini kurtarmak için, bütün dünyaya üstünlüğü olan, silah kozunu oynamak zorunda. Yoksa darmadağın olacak.

Bu yüzden dünyanın her yerinde hareketlendi. Buna ABD Başkanları'nın "artık vaktimiz yok" sözünün ne anlama geldiğini de ekleyin. Gerçekten vakitleri yok! Eyaletler tek tek iflasın eşiğine gelmiş durumda. Ayrılık isteyenler hapislere atılamaya başlandı. Büyük örgütlenmelerden bahsediyoruz, biz de kimse bu durumu anlatmıyor. Ciddi bir karışıklık yaşamakta Amerika.

Böyle büyük bir devlet dış tehditten korkmaz, onun korkusu içerdedir. Chavez'e, Lula'ya, Morales'e dokunamamasının başlıca sebebi de budur. Burnunun dibindeler ve ABD sokakları Latinlerin kontrolünde, her yerde onlar var.

ABD'nin bu kabustan sıyrılması için, bütün dünyayı sil baştana götürecek büyük bir savaştan başka çaresi yoktur.

Ama bundan önce yaptığı hatayı yapmak istemiyor. Büyük bir savaşın içinde yalnız kalmak istemiyor. Asya'nın büyük ve güçlü devletlerini birbirine sokup, yıpratıp üzerlerine çökmek istiyor.

Bölgeye gönderilen Ronald Reagan uçak gemisinin, çok gelişmiş nükleer silahlarla donatılmış olması da dikkat çekiyor. Yani her şey göze alınmış durumda. Çin'den çekinmese, ABD çoktan düğmeye basmıştı. Şimdi sadece yaralı ve aç bir yaban köpeği gibi etrafta dolanıp, herkesin uyumasını bekliyor.

Bunun beklerken bizde de boş durmuyor. İktidara taşıdığı AKP ile birlikte Türk Silahlı Kuvvetleri'ni kulağından tutulup çekilen ve ne istenirse yapacak hale getirmeye çalışıyor. Yani Mehmetçik'in ikinci Kore macerası da çok yakın olabilir.

Bunları görünce, yani ABD'nin dünya üzerindeki hedeflerini görünce, belki bizde yaşanan olayları da herkesin daha net anlaması mümkün olabilir diye düşünüyorum.
Büyük Orta Doğu Projesi'nin temel amacı da budur. Büyük savaşta birlikte hareket edecek ve ABD'ye karşı cephe alacak bütün güçleri parçalayıp, birbirine düşman etmek.

Biz, bölünmeye ve parçalanmaya karşı çıkanlar, mücadele edenler; büyük savaşta da tavrımızı şimdiden belli etmiş bulunuyoruz.

Fakat maalesef, ABD planlarına çanak tutanlar ve bundan nemalananlar da, o gün bize silah çatacaklarını bugünden ilam etmiş oluyorlar. İşte resim budur. İçinde olduğumuz tartışmaların gerçeği budur. AKP hükümeti Türkiye'yi, ABD'nin uzak karakolu olmanın da ötesinde, sağa sola çarpıp vurulacak bir 'koç başı' pozisyonuna getirme çabası içindedir.

Bunun yapabilmesi için, tüm ulusal güçleri ve ilk önce de TSK'yı ele geçirmek ya da dağıtmak mecburiyetindedir.

Bu amaç ve planlar bize yabancı değildir. Bunlar, CFR örgütünün kuruluş amaçlarında ve kendilerini neyin tehdit ettiğini açıkladıkları, kendi konuşmalarında ve yazılarında yer almaktadır.
Ulusal devletleri dağıtmak
Ulusal orduları etkisiz hale getirmek
Hedeflenen ülkelerde devletin gücünü zayıflatmak
Demokrasi ve küreselleşme başlıklarıyla, hedef ülkeleri ABD kontrolüne sokmak

Bunları kendileri zaten açıkça belirtmektedirler. Kapitalist, emperyalist düşünce kendi çıkarı için milyonlarca insanı yok etmeyi göze alır.
Hatta şu sözü hatırlamakta fayda var:
"Şu an dünya nüfusu çok fazla, bir milyar insan bize hizmet etmesi için yeterlidir." Rockefeller.
http://www.mizikacilar.com/

"Topyekun bir savaşa hazır olmalıyız"
08 Şubat 2011
İsrail Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi, Ortadoğu'da son gelişmelere işaret ederek, "İsrail'in birkaç cephede bir savaşa hazırlıklı olması gerektiğini" söyledi

- İsrail Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi, Ortadoğu'da son gelişmelere işaret ederek, "İsrail'in birkaç cephede bir savaşa hazırlıklı olması gerektiğini" söyledi.

Görev süresi bir hafta sonra dolacak olan Aşkenazi, Herzliya Konferansında konuştu. Ynet haber sitesine göre Aşkenazi, "Farklı oyuncular arasındaki ilişkiler, bizi birden fazla cephede savaşmak durumunda bırakabilir" dedi.

Ortadoğu'da radikal kampın güç kazandığını, geleneksel Arap liderliği arasında ılımlı kampın zayıfladığını savunan Aşkenazi, "İsrail'in komşuları arasında radikal İslam tehdidinin büyüdüğünü, bu nedenle savunma bütçesinin önümüzdeki yıllarda artırılmak durumunda kalacağını" belirtti.

Genelkurmay Başkanı, İsrail ordusunun karşı karşıya kaldığı değişikliğin de tehdit yelpazesinin genişlemesi olduğunu söyledi. Aşkenazi, şöyle devam etti: "Bu yelpaze nedeniyle konvansiyonel bir savaş için hazırlanmalıyız. Konvansiyonel olmayan bir savaş ya da sınırlı çatışmalar için hazırlanıp da, günü geldiğinde silahlı kuvvetlerin anında konvansiyonel bir savaşı yürütmesini beklemek hata olur."

Gabi Aşkenazi, İsrail istihbaratının Mısır'daki olayları tahmin edemediği eleştirilerine karşı da "Hiçbir istihbarat analizcisinin elinde geleceği görebileceği bir kristal küre yok. Bunu bana da sordular. Mısır Genelkurmay Başkanı da olacakları bilmiyordu dedim" ifadelerini kullandı.

BARIŞ KALICI OLMAYABİLİR"
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Arap-İsrail savaşlarından sonra imzalanmış olan barış anlaşmalarının kalıcı olmayabileceğini söyledi.

Avrupa Parlamentosu üyeleriyle bugün bir görüşme yapan Netanyahu, barışın kalıcı olmayabileceğini belirterek, "Barış dışarıdan da içeriden de yok edilebilir" dedi. Netanyahu, "Mısır'da olası bir değişim sonucunda iktidara gelebilecek olan kökten dincilerin 1979 tarihli İsrail-Mısır antlaşmasını geçersiz kılabileceklerinden kaygı duyduğunu" da ifade etti.

İsrail Başbakanı Netanyahu, bu tür güçlerin dünyanın diğer ülkelerinde nükleer silaha sahip olmalarının, dünya barışını tehdit edeceğini kaydetti.

Ortadoğu'da 'devrim' derken savaş ihtimali mi?
9.2.11
Selçuk Salih Caydi

Türkiye, çok olumlu bir şekilde Mısır'la yatıp kalkıyor. Dış politikanın her zaman güdük kaldığı ve Türkiye'yle irtibatlandırılmayan hiçbir dış haberin okunmadığı bir ülkede kuşkusuz olumlu bir gelişme.

Burada dikkat çekmek istediğimiz konu, Tunus'daki ayaklanmalar esnasında geçen yılın son The Economist dergisi sayısında, bir Ortadoğu savaşının beklendiğini yazmış olmasıdır. Dergi, şimdiye dek yaşanan en büyük Ortadoğu savaşının çıkabileceğinden bahsederken Avrupa'da Euro krizi gündem konusuydu ve Ortadoğu henüz kimseyi ilgilendirmemekteydi. Ortadoğu'daki isyanın ve büyük gösterilerin yayılması, bir savaş ihtimalini güçlendiriyor mu?
(Bence 'Hayır.')

Ama "Evet güçlendiriyor" diyen ve savaş konusuna dikkat çeken kişi, NATO Genel Sekreteri Rasmussen ise, oraya bir mim koymak gerekir. Rasmussen, Ortadoğu'dan büyük göçler olabileceğine işaret ediyor. Avrupalılar, Mübarek'in Mısır "taht"ından uzaklaştırılmasından sonra iktidara her kim gelirse gelsin ve ne kadar demokratik olursa olsun, isyancı gençliği tatmin edemeyeceğini düşünüyor. Anlaşılan tam bir "devrimci atmosfer" kuşkusu var ve hep protesto eden talepkar bir gençliğin bitmeyecek taleplerinden çekiniliyor.

Bu konu, Türkiye dahil birçok ülkeye şunu hep hatırlatmalı:

Mısır'da eğitimli genç işsizlerin sayısı milyonlarla ifade ediliyor ve bu insanlara iş bulmak artık mümkün değil. Aynı şey, henüz patlama aşamasına gelMEmekle birlikte Türkiye için de geçerli.

Artık, 20'inci Yüzyılın "Herkesi iş" sloganını 21'inci Yüzyılda gerçekleştirmek kesinlikle imkansızdır.

İşsizlik elbette ilk temel sorundur ve olmayı sürdürecektir...

Ama bu sorunun çözümü, herkese iş bulmak değildir. Bu konu anlaşılmadan, önümüzdeki dönemde temel sorunları çözmek ve özellikle gençliği sakinleştirmek mümkün olMAyacaktır. Kapitalizmin para/iş odaklı yaşam biçiminde değişiklikler yapmak bir zorunluluktur. Eğer bu yönde adımlar atılmazsa, tarih bunu kendi bildiği yollardan dayatacaktır ve işte o zaman savaşlar gündeme gelebilir.

Nitekim bir Sosyolog, Prof. Gunnar Heinsohn, yakında Mısır'da katliamların yaşanabileceğine dikkat çekiyor. (Bakınız, 4.2.2011 tarihli Frankfurter Allgemeine Gazetesi, "Das grosse Töten der Jungen" başlıklı makale).

Heinsohn'un tesbitleri çok çarpıcı:
f
"Yemen ve Gazze'de yaş ortalaması 17, Tunus'de 30, Mısır'da 24. Gösterilerdeki şiddet potansiyelini göstermesi bakımından tayin edici. Mısır'ı idare eden jenerasyonun temsil edildiği 50-64 yaş aralığındaki nüfus sayısı 4.4 milyon. Ama 15 ile 29 yaş arasındaki genç erkeklerin nüfusu 12.5 milyon."
Heinsohn, yaşlı jenerasyonun görevden uzaklaştırılmasından sonra mutlaka hır çıkacağını, çünkü işsizlik deryasında herkesin biryerlere gelmek için mücadele edeceğini ve bunun için çeşitli siyasi bahanelerin uydurulacağını düşünüyor. Ve asıl tayin edici konu:

Heinsohn, devrimden sonra yeni devrimci gençliğin, eski elitler arasında katliamlar yapabileceği konusunda uyarıyor. Ordunun pasif kalmasının hata olacağını ve devrimin kanlı olabileceğini söylüyor. Yaşlıların örgütü Müslüman Kardeşler'in pasifliğinin altında da, gençliğin gücü karşısındaki acizliğini gösteriyor. Heinsohn, aynı nedenlerle Hamas'ın da gençliğin gücünden korktuğuna işaret ediyor ve Mısır'daki harekete karşı aldığı tutumun altında, kendi gençliğinden duyduğu korkunun yattığına dikkat çekiyor.

Ürdün ve Suriye'nin nüfus ortalaması 22 olduğundan, buralardaki isyanın nisbeten daha az radikal olabileckken, Yemen'de isyanın daha radikal olabileceği de, Heinsohn'un tahmini. Yeni demokratik internet gençliğinin Ortadoğu'daki iktidarları iyice zorlayabileceği kesin.

Yeniden NATO'nun "ilginç" savaş tahminlerine geri dönersek...

Ayaklanma ve gösteriler Irak'a da sıçramış vaziyette. Orada da kendileri için bir gelecek göremeyen gençler ayaklanıyor. Bunun siyasi ifadesi heryerde başka türlü. Ama burada dikkat çekici bir şey var ki bence önemli:

ABD yetkililer, İsrail askeri yetkilileriyle Ocak ayının ortasında -daha Arap isyanları başlamadan- buluşup, Ortadoğu'daki olası gelişmeler hakkındaki tavırlarını anlamaya çalışıyorlar ve görüyorlar ki İsrail, yakın bir gelecekte çıkabilecek yeni bir Ortadoğu savaşında çok sayıda insanın ölebileceği ihtimaline hazırlanıyor! (Bkz. İsrail sitesi Arutz Sheva'nın garip haberi: Tıklayınız).

Şu anda Gazze'den İsrail'i vurabilecek ellibin roket bulunuyor. bu sayının abartılı olup olmadığı ayrı konu. Ama İran'ın (Türkiye'nin de desteğiyle!) yükselen bölgesel nüfuzu "sayesinde", İrancı/İslamcı Hamas-Hizbullah tipi örgütlerinin eskisinden daha ciretkar oldukları açık. Ulaşan haberlere göre ABD, israil'i savaştan uzak tutmaya, ilk olayda hemen savaşa girmesini önlemeye çalışıyor. İsrail'in karar verdi mi kimseyi dinlemediği malum olmasına rağmen, ABD'nin savaş karşıtı tutumu doğru elbette. Ama sahiden de savaş istemiyor mu? ABD iflas etmek üzere ve bir savaş, Amerikalıların dikkatini dışarı çeker.

Çöküş dönemlerinde savaş, süper ulus-devletlerin tercihlerinin hep başında gelmiştir.

Şimdi en önemli konu, Mısır ve diğer Arap ülkelerindeki halk hareketlerini, bazı fırstçıların provokasyon için kullanmasını önlemek. Bunun için basına büyük görevler düşüyor. Çünkü bir provokasyonu önlemenin en garantili yolu, onu deşifre etmektir. İsrail'in ABD'nin, NATO'nun savaştan bu kadar "korkması" dikkate değer bir durum!
http://konstantiniye.blogspot.com/

Bu gece iki İran savaş gemisi Süveyş Kanalı'ndan Akdeniz'e geçiyor
16 Şubat 2011
Suriye'ye gitmek üzere yola çıkan İran'a ait iki savaş gemisini 'provokasyon' olarak nitelendiren Liberman, İsrail'in buna karşılık verebileceğini ima etti.
İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, İran'a ait iki savaş gemisinin Suriye'ye gitmek üzere Süveyş Kanalı'nı geçmeyi planladığını söyledi. Bu girişimi 'provokasyon' olarak nitelendiren Liberman, İsrail'in buna karşılık verebileceğini ima etti.

Liberman'ın bürosundan yapılan yazılı açıklamada, "Bu gece iki İran savaş gemisi Süveyş Kanalı'ndan Akdeniz'e geçerek Suriye'ye ulaşmayı planlıyor. Böyle bir olay yıllardır hiç görülmemişti." ifadelerine yer verildi.

Uluslararası toplumun İran'ın provokasyonlarına karşılık verme konusunda hazır olmadığını öne süren Liberman, "Uluslararası toplum anlamalı kiİsrailbu tür provokasyonları sonsuza dek görmezden gelemez." dedi.

İRAN GEMİLERİNİN 1 YILLIĞINA EĞİTİM SEFERİNE ÇIKTIĞI BİLDİRİLMİŞTİ

İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman'ın "provokasyon" olarak nitelediği, İran'a ait 2 savaş gemisinin Süveyş'ten geçişinin, "eğitim seferi" olduğu bildirilmişti.

İran'ın yarı resmi Fars haber ajansı 26 Ocakta verdiği haberinde, donanma öğrencilerinin 1 yıllık eğitim seferine çıktıklarını, Aden Körfezi ve Kızıl Deniz üzerinden Süveyş Kanalı'nı geçerek Akdeniz'e çıkacaklarını bildirmişti. aktifhaber

Hizbullah'tan İsrail'e Tehdit
16 Şubat 2011
Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, İsrail'in Lübnan'a saldırması halinde, Hizbullah'ın İsrail'in kuzeydoğusundaki Celile bölgesini işgal edeceği tehdidinde bulundu.
İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak'ın "ülkenin kuzey cephesindeki sakin durumun hep böyle sürmeyeceğini" söylemesi üzerine Nasrallah, sınırda yüzlerce Hizbullah yanlısına yaptığı, dev ekrandan yayımlanan konuşmasında, Lübnan'a girilirse, "Hizbullah savaşçılarına" Celile'nin kontrolünü ele geçirmeleri emrinin verilebileceğini belirtti. Nasrallah, ayrıca 2008'de Şam'da öldürülen Hizbullah liderlerinden İmad Mugniye'nin öcünü almak için Hizbullah'ın İsrailli liderleri ve generalleri hedef alabileceği tehdidinde bulundu.

Liderlere ve generallere saldırma kararının uygun bir zamanda alınacağını belirten Nasrallah, "Siyonist liderlere ve generallere sesleniyorum. Dünyanın neresinde olursanız olun, ne zaman olursa olsun dikkat edin, çünkü İmad Mugniye'nin kanı boşuna akmadı" dedi.

İmad Mugniye 12 Şubat 2008'de Şam'da aracına yerleştirilen bombanın infilak etmesi sonucu ölmüştü. İsrail, Mugniye'nin ölümüyle ilgisi olmadığını ileri sürmüş, Hizbullah ise İsrail'i suçlayarak, uygun zaman ve yerde intikam alacağını belirtmişti.aktifhaber

SAVAŞLARIN MALİYETİ
Mustafa Pamukoğlu
07 Mart 2016



İtalyan General Gian Jacopo (1440-1518) şöyle demiş: “Savaşabilmek için üç şey gerekir: Para, para ve daha çok para” Ortadoğu’yu yangın yerine çeviren savaşların büyük bir maliyeti olduğu ve 20. yüzyılın sonları ve 21. yüzyılın başlarında oluşan bu modern savaşların maliyetinin 15 trilyon dolara aştığı hesaplanıyor. Savaşların harcamaları devlet bütçesinde önemli bir kalem oluştururken bunu halk vergilerle finanse ediyor. Maliyet halka biniyor. Yani olan halka oluyor. Savaşlarda sadece para gitmez. İnsan kayıpları yaşam kayıplarıdır. Bunun maliyeti ölçülemez. Bunun yanında işgücü kaybı, gaziler, yaralılar ve mültecilerin bakım ve yaşam masrafları da ciddi bir maliyet oluşturur. Haneler uzun süre sağlıklı bir yaşamdan uzak kalırlar. Mutsuz ve huzursuz kuşak yaratılmış olur. Ancak savaşlardan medet umanlar da vardır. Savaşın değişim yaratmak için katalist etki yarattığı iddia edilir. Diktatörler devrilir, toplumda değişimler yaşanır, finans dünyası yeni dengelere gelir,nüfus azalır.Yıkılan toplumların yeniden inşası yeni bir ekonomik faaliyet ve istihdam yaratır.Savaş zenginleri doğar.Savaşları fırsata çeviren ülkeler ve kişiler küresel ekonomide pozisyon alırlar.

SAVAŞLARIN RAKAMLARI

Savaşların bazı rakamları bile ürkütücü: l1.Dünya savaşının maliyeti 500 milyar dolar, 2. Dünya savaşının maliyetinin ise 1.5 trilyon dolar olduğu hesaplanmış durumda. l Bu savaşların maliyetinin yüzde 21’ini ABD, yüzde 20’sini İngiltere, yüzde 18’ini Almanya, yüzde 13’ünü SSCB harcamış l 1. Dünya Savaşı sonunda Versalles antlaşması gereği Almanya’da istenen korkunç savaş tazminatları ABD tarafından Almanya’ya borç verilerek finanse edilmişti. l Yüzbinlerce ölü ve yaralı. Yıkılan yerleşim yerleri. Yok olan kültür dokuları. l Emperyalist ülkelerinin BOP rüyasının Türkiye’ye terör maliyeti olarak verdiği zarar 40 milyar doları aştı. l Suriye savaşı nedeniyle 3 milyon mültecinin Türkiye’ye maliyeti 8 milyar doları buldu.

SORUMLULAR

Savaşların sorumluların başında dünya ekonomik sistemi gelmektedir. Dünyayı zengin dünya-fakir dünya diye ikiye ayıran kapitalizmin kendisidir. Yarattığı paracı ekonomi, neoliberalizm insanlığın yüzde 50’sini fakir bırakmış durumda. Bu sistem bugün ki çarpık küresel ekonomik düzeni yarattı. Para hırsından başka bir şeyi göz görmeyen çok uluslu dev şirketler savaşların başlıca nedeni oldu. Ruhunu satan politikacılar. Güç ve para uğruna ülkesinin kaderi ile oynayan ruhunu kapitalist dünyanın emrine veren devlet yöneticileri. Neoliberalizm beni fakirleştiriyor, insanlık neslini yok edecek, deyip ayağa kalkmayan emekçiler. Buna seyirci kalan bizler. Farkındasız, gözleri kör olmuş, kendisine ne sunulsa ona inanmış ve televizyonlara esir olmuş muazzam kalabalık.

NEREYE GİDER?

Bu böyle devam ederse büyük bir savaş kaçınılmazdır. Doğa yok ediliyor.7 milyar dünya nüfusunun yarısı perişan. İnsanlar hayvanlar âlemi gibi birbirini yiyor. Güçlü güçsüzü avlıyor. Ama sonsuz evrenin küçücük bir yerinde ve bir açık hapishanede birlikte olduğumuz unutuluyor...

Kaynak: http://www.haberhabere.com/savaslarin-maliyeti-makale,1883.html

İran: 'Hedefimiz İsrail’dir'
27 Eyl, 2016



İran Devrim Muhafızları Hava-Uzay Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Emir Ali Hacızade, İran’ın 2 bin kilometreyi aşacak menzilde füze üretmeyeceğini belirtti.
Gazetecilere açıklamada bulunan Tuğgeneral Hacızade, “ Hedefimiz İsrail’dir bu yüzden 2000 kilometrenin üzerinde menzili olan füzeye ihtiyacımız yok “ diye konuştu.
İranlı komutan, “ Elimizde 2 bin kilometreyi aşacak füze bulunmuyor, buna ihtiyacımız da yok. İhtiyaç duyduğumuz en uzun menzil, ‘işgal olunmuş topraklarlara’ (İsrail) ulaşacak mesafede füzelerdir. Buna uygun füzeler de elimizde mevcuttur” dedi.
Kaynak: İlk Kurşun

Zaharova: Uçağımızın düşürülmesinin tesadüf olmadığını şimdi anladık
29.09.2016
Fuad Safarov

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, 24 Kasım 2015'te Rus savaş uçağının tesadüf sonucu düşürülmediğini aylar sonra anladıklarını belirterek, "Biz ve tüm dünya, Türkiye'de nelerin döndüğünü şimdi anladık" dedi.

Pravda gazetesine konuşan Zaharova, muhabirin "Suriye'de Rus ve NATO koalisyonu uçaklarının tesadüfen çarpışması olasılığına' dair soruyu şöyle yanıtladı: "Hatırlatmak gerekir ki Türkiye'deki olay tesadüf değil, kasıtlı eylem idi. Biz ve tüm dünya Türkiye'de neler döndüğünü şimdi anladık."

'KAZANIN KAPAĞI AÇILINCA…'

15 Temmuz'daki darbe girişimie de imada bulunan Zaharova sözlerine şöyle devam etti: "Ben Türkiye'nin dahilinde neler yaşadığını kastediyorum. Kazanın kapağı açılınca, biz hepimiz son yıl içinde orada yaşananları, Türk yönetiminin hangi koşullarda faaliyet gösterdiğini anlamış olduk. Dolayısıyla Türkiye'de hiçbir şey tesadüfen yaşanmadı…"
Sputnik

Anonymous: ‘Üçüncü Dünya Savaşı’na hazır olun’
09 Mayıs 2017



Hacker grubu Anonymous, ABD, Çin ve KDHC arasında gerilen iplerin bu yıl ya da önümüzdeki yıl 3. Dünya Savaşı'na sebep olacağını ve tüm ülkelerin bu savaşta taraf olmak zorunda kalacağını iddia etti. Grup, savaşın sebebinin ise Kore’de yükselen füze tansiyonu olarak gösterdi.

Çeşitli devletlere ait resmi sitelere saldırılar düzenleyen aktivist hacker grubu Anonymous, ABD, Çin ve Kuzey Kore arasında gerilen iplere değinerek bu gerginliğin “çabuk ve vahşi” bir dünya savaşına sebep olacağını iddia etti.

“EKONOMİK VE ÇEVRESEL YIKIMA HAZIRLANIN”

Youtube kanallarından yayınladıkları videoda 3. Dünya Savaşı'nın bu sene ya da önümüzdeki sene çıkacağından bahsederek “Küresel anlamda gerçekleşecek ekonomik ve çevresel yıkıma hazırlanın” uyarısında bulunuyor. Anonymous, “Kore yarımadasında muhtemel bir savaşın izleri gözle görülür hale geldi. Ülkelerin stratejik davranmaya çalıştığını görüyoruz. Ama bu savaş, diğer iki dünya savaşından farklı olarak, daha vahşi, kanlı ve çabuk olacak” diyor.

“ABD, ÇİN VE KUZEY KORE ARASINDA KALMAYACAK”

Gazete Karınca'dan Ezgi Gül'ün haberine göre; Olası savaşın sadece son günlerde “tartışan taraflar” ABD, Çin ve Kuzey Kore arasında kalmayacağına vurgu yapan Anonymous, “Bu üç büyük gücün karışmasının küresel neticesi olan gerçek bir savaş. Diğer ülkeler mecburen taraf seçmek zorunda kalacaklar” iddiasında bulunuyor.
Kaynak. sözcü

Putin, Rusya’daki 755 ABD diplomatı ülkeden ayrılacağını duyurdu
30 Temmuz 2017



Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ABD’nin bu ülkedeki diplomatlarının sayısında 755 kişilik bir kısıtlamaya gidileceğini duyurdu.

Vesti.ru sitesinde yayınlanan röportajda konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Putin, “ABD’nin Rusya’daki diplomatik temsilciliklerindeki personel sayısında 755 kişilik kısıtlamaya gidiliyor. Diplomatların sayısı böylelikle ABD’deki Rus diplomatların sayısıyla eşitlenmiş olacak, her tarafta 455’er kişi olacak” diye konuştu.

Rus lider, “Diğer olası tedbirlere veya diplomatik kurumların çalışmaları bakımından bu sayının çok veya az olduğu konusuna gelince, bu rakam oldukça fazla. Çünkü binin üzerinde diplomat ve teknik görevli Rusya’da çalıştı ve hala çalışıyor, bunların 755’i ise faaliyetlerine son vermeleri gerekecek. Bu oldukça fazla” ifadesini kullandı.

Putin açıklamasında, "(Rusya-ABD ilişkilerinde) Durumun değişeceğine yönelik umudumuz vardı. Uzun bir süre bazı şeylerin iyiye gitmesini bekledik. Ancak görünen o ki, yakın gelecekte herhangi bir değişiklik olmayacak. Hiçbir şeyi yanıtsız bırakmayacağımızı göstermenin zamanının geldiğine karar verdim" dedi.
Cumhuriyet
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Pzr Tem 30, 2017 11:26 pm tarihinde değiştirildi, toplam 5 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pzr Eyl 18, 2016 11:22 pm    Mesaj konusu: Rusya'nın son stratejik hamlelerinin bölgemize ve dünyaya Alıntıyla Cevap Gönder

The National Interest: ABD, Suriye semalarında Rusya’yla çatışmadan kaçınmalı
23.06.2017



The National Interest, ABD’nin Suriye’deki adımlarını gerçekçi bir biçimde ölçüp biçmesi ve Suriye semalarında Rusya’yla sonucu tahmin edilemez çatışmaya girmemesi gerektiğini belirtti.

Nikolas K. Gvosdev imzalı yazıda, "ABD önderliğindeki IŞİD'le mücadele koalisyonu birkaç gün önce Rakka'da Suriye ordusuna ait uçağı düşürdü. Bunun şimdi, Rus silahlı kuvvetleri Suriye'ye geldikten 6 ay sonra yaşanması mucize sayılabilir. Ama şanslı olma durumu bitti" dendi.

Uçağın düşürülmesine Kremlin'in öfkeli ama dikkatli tepki verdiği ifade edilirken şimdi Moskova'nın Suriye hükümetinin izni olmadan bu ülkenin hava sahasına giren tüm uçaklara potansiyel düşman gözüyle bakacağı tahminine yer verildi. Gvosdev, "Ama önemli olan şu ki, Suriye'deki Rus askerler hiçbir eylemde bulunmadı" diye yazdı.
Türkiye'nin Rus savaş uçağını düşürmesine Moskova'nın tepkisi hatırlatılan yazıda, "Askeri yanıtı reddeden Rusya Türkiye'ye karşı ekonomik yaptırım getirdi ve Türkiye'deki Kürtlere yaklaşımını değiştirebileceğini net biçimde ortaya koydu. 6 ay sonra Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan özür dilemek durumunda kaldı" ifadelerine yer verildi.

Rusya'nın ABD askerlerine de meydan okumayacağı ama Ortadoğu'da hayatlarını zorlaştırmanın bir yolunu bulacağı tahmininde bulunan Gvosdev, "Bunun yanında, ABD'nin Rusya'ya karşı yaptırımları güçlendirme niyeti bağlamında (Rusya Devlet Başkanı) Vladimir Putin, kaybedecek hiçbir şeyi olmadığını ve çatışmayı büyütmeye hazır olduğunu düşünecek. Rusya konulu sayısı oturumlara bakılırsa Washington'da bilişsel uyumsuzluk belirtileri görülüyor. Bir yandan Rusya, NATO'nun birleşik gücünü bozma yeteneğindeki güçlü bir düşman, diğer yandan da çöküş eşiğinde olan rejim olarak gösteriliyor. Böyle bir yaklaşımla ABD, çatışmanın güçlenmesi durumunda hazırlıksız yakalanma riskiyle karşı karşıya kalabilir" yorumunda bulundu.
Yazıda, "Şimdi, (ABD Başkanı Donald) Trump idaresinin, Kremlin'le herhangi bir anlaşmaya ulaşma amacının artık söz konusu olmadığı açık. Muhtemelen Rusya ve ABD'nin değer ve çıkarlarındaki ayrılık öyle büyük ki hiçbir uzlaşı bu iki ülke arasında köprü kurulmasına yardımcı olamaz" dendi.
Sputnik

Baltık Denizi'nde ABD ve Rus jetleri arasında tehlikeli yakınlaşma
20 Haziran 2017



ABD ve Rus jetlerinin birbirlerine 1,5 metre kadar yakınlaştı

Rusya'nın Suriye'de ABD ile yaşadığı 'uçak düşürme' gerilimi sürerken, gerginliği arttıracak bir haber de Baltık bölgesinden geldi.

Fox News'in haberine göre, silah yüklü bir Rus jeti bölgede gözlem yapan ABD gözlem uçağına 1.5 metreye kadar yaklaştı. ABD'li yetkililer olayı provakatif olarak tanımladı.

Bu Baltık bölgesinde Rus jetlerinin ABD uçuşlarına ve gemilerine 35. müdahalesi olarak kayıtlara geçti. Ancak ABD'li yetkililer yaşanan olayı diğerlerinden farklı olarak 'tehlikeli' olarak tanımladı.

Pentagon'dan açıklama

ABD Savunma Bakanlığı Pentagon'dan bir son dakika açıklaması geldi. Pentagon, Rus savaş uçaklarının Baltık bölgesinde ABD uçaklarına engelleme yaptığını duyurdu.

Pentagon'dan yapılan açıklamada, Rus uçaklarının ABD Hava Kuvvetleri'ne ait RC-135 türü uçağına engellemede bulunduğunu belirtti. Açıklamada engellemenin herhangi bir provokasyon sonucunda gerçekleşmediğinin altı çizildi.

ETİKETLER
jet f16 rusya abd
T24

Rusya Suriye'de keşif uçuşlarına başladı
21/09/2015



ABD'li yetkililer, Rus hava kuvvetlerine ait insansız hava araçlarının Suriye üzerinde keşif uçuşları yapmaya başladığını söyledi. Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim, IŞİD ve el Nusra Cephesi gibi örgütlerle çatışmalarda Rusya'nın sağladığı desteğin yeni bir durum olduğunu, Moskova'nın operasyonlara katılması durumunda ise 'Suriye üzerine kurulan tüm planların altüst olacağını' söyledi.

Suriye’deki askeri varlığını son günlerde arttırdığı haberleri gelen Rusya yeni bir hamle daha yaptı. Reuters haber ajansına konuşan ABD ’li yetkililer, Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığını artırmasından bu yana ilk kez askeri keşif uçuşları gerçekleştirdiğini aktardı.
Şu ana kadar kaç Rus İHA’sının operasyonlara katıldığı konusunda ise net bir bilgi yok. Reuters’in haberinde “Pentagon (ABD Savunma Bakanlığı) konuya dair yorum yapmadı” deniyor.
MUALLİM: RUSYA STRATEJİK ORTAĞIMIZ
Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim ise IŞİD ve el Nusra Cephesi gibi örgütlerle mücadelede Rusya’nın sağladığı desteğin yeni bir durum olduğunu, Moskova’nın operasyonlara katılması durumunda ise Suriye üzerine kurulan tüm planların altüst olacağını söyledi.

(Suriye Ordusu Rusya'dan BTR-80 tipi zırhlı araç sevkiyatı da aldı.)

‘ABD SALDIRILARI SONUÇ VERMEDİ’
Russia Today (RT) Arapça servisine konuşan Muallim, ABD saldırılarının sonuçlarının rapor edilmediğini ve sonuçlarının hissedilmediğini söyledi. IŞİD ve Nusra Cephesi ile sahada mücadele edebilecek tek gücün Suriye ordusu olduğunu belirten Muallim, Türkiye ve Ürdün’ü ise sınırdan geçişlerde “teröre destek vermekle” suçladı.
ABD öncülüğündeki IŞİD karşıtı koalisyonun BM kararlarını ihlal ettiğini söyleyen Muallim, “Uluslararası topluma sormak istiyoruz, BM Güvenlik Konseyi’nin, güç kullanımını belirleyen 7. Bölüm hakkında aldığı kararların yerine getirilmesi için ne yaptınız? Komşu ülkeler terörle mücadelede Güvenlik Konseyi kararlarını uyguladı mı?” sorularını yöneltti.
“Terörle mücadelede samimi olan tüm ülkelerle işbirliği yapmaya hazır olduklarını” ifade eden Muallim, Rusya ile artan ilişkilerin tehdit olarak görülmesi ve hukuk dışı işbirliği algısının oluşmasını da eleştirdi. Muallim, “Moskova uluslararası hukuk çerçevesinde hareket ediyor. Ülkemizin egemenliğine saygı duyuyor. Bizim masanın altında gizlediğimiz hiçbir şeyimiz yok. Rusya’yı dostumuz ve stratejik müttefikimiz olarak görüyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.
SURİYE’DE 4 BÖLGEDE ATEŞKES
Suriye’de Zebadani ve Madaya ile İdlib’de cihatçıların kuşatması altındaki Şii köyleri Fua ve Kefreyya köylerinde geçici ateşkes ilan edildi.
El Cezire’nin ulaştığı anlaşma tasarısına göre, Zebadani ve Madaya bölgesi ile Fua ve Kefreyya bölgelerinde silahlı gruplar ateşini kesecek. Anlaşmadaki diğer maddelere göre, Suriye ordusu ve Hizbullah, Zebedani ve Madaya’daki cihatçılar, aileleri ve çıkmak isteyen tüm sivillerin İdlib’e tahliye edilmesine izin verecek. Cihatçılar da Şii Fua ve Kefreyya bölgelerinden çocuk, kadın, yaşlı ve yaralı olmak üzere 10 bin kişinin çıkışına izin verecek. Suriye hükümeti ayrıca, 326 tutuklu kadın ve 125 tutuklu çocuğu serbest bırakacak. Anlaşmanın garantörü BM olacak.
Kaynak: Radikal

Murat Karadeniz Rusya'nın son stratejik hamlelerinin bölgemize ve dünyaya etkilerini değerlendirmiş: "S-300: İstikrarın füzeleri"
17 Eylül 2015

"Suriye ile 900 km sınırımız var ve görünen o ki TSK bu sınırı tutmakta zorlanıyor, rejimin tamamen çökmesi durumunda cihatçıların bir sonraki hedefinin Türkiye olacağı çok açık. Sağolsun Rusya attığı son adımlarla Suriye rejimini bir tür güvence altına aldı ve en azından Türkiye’nin bu ülkede bir maceraya atılmasının önünü görünen gelecekte kapattı"

Rusya, İran ve Suriye’ye S-300 hava savunma sistemleri yerleştirmek için harekete geçti. S-300’ler (Ben S-300 diye özetliyorum ama 300’ün arkasına gelen harflerle ayrışan bir çok model var) bilinen en iyi hava savunma sistemlerinden bir tanesi[1]–[2]. Yaklaşık 250 km’lik bir menzilde % 98’lik bir başarı oranıyla, karadan karaya füzeler de dahil olmak üzere, bütün hava hedeflerini vurabiliyor. Kısacası ‘uçuşa yasak bölge’ kavramını % 98 oranında fiiliyata geçiren bir sistem.

Rusya, İran ve Suriye’yle S-300’lerin satışı konusunda çok uzun zamandır görüşüyor. Rusya’nın bu konuyu şimdiye pek dillendirmemiş olmasının bazı nedenleri var. Bunlardan ilki ve en önemlisi İsrail’in itirazıydı. Rusya her mantıklı ülkenin yapacağı gibi, İsrail’in S-300 satışı konusundaki itirazlarını temellendiren gerekçeyi çok da haksız bulmuyordu; “Bu savunma sistemleri benim hava sahamı da tehdit ediyor.” Ancak İsrail bu haklılığını kendi attığı hatalı bir adımla kaybetti. İsrail, Golan’dan atılan ve daha çok Hakan Fidan’ın füzelerine benzeyen (bu bir teknik terim değildir) iki roket nedeniyle Suriye Ordusunun mevzilerine hava saldırıları düzenledi ve üstelik bunu bir alışkanlık haline getireceğine dair ipuçları da verdi. Netanyahu’nun faşist kabinesi kimsenin cesaret edemeyeceği adımı atarak İsrail jetlerini İŞİD’in saldırılarını desteklemek için açıktan kullanmaya başladı. Bu, Netanyahu’nun ABD’yle, en azından Obama’yla olan bağlarını bile zorlayan bir karardı ve bu adımla Netanyahu kendi itirazının bütün haklı gerekçelerini ortadan kaldırarak, S-300’lerin bölgeye sevkiyatını onaylamış oldu.

Bölgede Suriye’ye karşı cihatçılara hava desteği vermek isteyen 2. faşist bildiğiniz gibi bizim Saraylıydı. Saraylı bu talebini ‘uçuşa yasak bölge’ olarak diplomatik dile tercüme ediyordu. Uçuşa yasak bölge teknik olarak Suriye hava kuvvetlerinin uçuşuna yasak olacaktı. Böylece cihatçıların ana ikmal yolları, MİT öncülüğünde bölgede kurulan cephanelikler, komuta kontrol merkezleri ve silah üretim tesisleri hava şemsiyesi altına alınmış olacaktı. Dolayısıyla Sultanımızın talepleri gereğince önce Suriye Hava savunma sistemi ortadan kaldırılacak sonra da İsrail ve Türk jetleri artık kimin canı istiyorsa, İngiltere, Fransa gidip Suriye’yi, Suudilerin Yemen’i, koalisyonun Libya’yı bombaladığı pervasızlıkta bombalayabilecekti.

Rusya S-300 hava savunma sisteminin kendisini değil cümlesini kurarak Suriye savaşında rejim yanlısı güçleri, Hizbullah ve İran da dahil olmak üzere hava şemsiyesi altına aldı. Uçuşa yasak bölge öyle değil işte böyle kurulurdu; tek bir cümleyle.

S-300’lerin lafı bile yetti. İsrail jetleri uzun bir süredir kendi hava sahalarını kullanıyor. S-300’ler bölgeye, gelir ya da gelmez, henüz orası belli değil, ama şu anda istenen etkiyi sağlamıştır; İşte buna Rus diplomasisi deniliyor.

Yaklaşık bir aydır Rusya’nın Suriye’de tavır değişikliği içinde olduğuna, artık Suriye rejimine doğrudan askeri destek sağlayacağına, hatta Rus deniz piyadelerinin işe dahil olacağına dair bir çok haber ve ‘analiz’ gözümüze çarpmaya başladı. Boğazlardan geçen Rus nakliye gemilerinin güvertelerindeki kamyonların, Lazkiye üssüne inen Rus nakliye uçaklarının battaniye dolu gibi gözüken kargo bölümlerinin fotoğrafları ve bir Rus zırhlı personel taşıyıcının telsiz konuşmalarında Rusça sesler duyulduğuna dair videolar twitterda yayınlanıyor. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ise Rusya’nın Suriye politiasında hiç bir değişiklik olmadığını ve Rusya ile Suriye arasında yıllar boyunca varolan ama kimsenin dönüp bakmaya bile tenezzül etmediği savunma anlaşmalarını işaret ederek; “Bu anlaşmaların gereğini yerine getiriyoruz” diyor.

Rusya’nın bu yeni hamlesi ya da PR’ı -şu an için pek de önemli değil bu fark- Batı medyasında da Suriye savaşında yeni bir aşama olarak yorumlanıyor. Guardian’dan New York Times’a kadar birçok kanaat-yapıcı basın organı bu konuyu farklı boyutlarıyla makalelerinde değerlendirdi. Rusya ise zig-zag yapmadan ilerliyor. Barışa dair bütün alternatifler -içi boş olduğu bilinmesine rağmen denendi ve tüketildi. Barış hukuku sonuçsuz kaldı. Bu arada da yaşama tırnaklarıyla tutunmuş olan Suriye rejimi hala savaşma gücü olduğunu ve bu savaşın Esad’ın savaşı değil Suriye halklarının savaşı olduğunu kanıtladı.

Rusya’nın bu ‘yeni tavrı’ Erdoğan’ın Suriye hevesleri için ne kadar ölümcülse Türkiye için o kadar yaşamsal. Belki çok küçük bir azınlık dışında ülke olarak varlığımızı, önce tarihe geçmiş Kobane zaferine, sonra da Esad’ın direniş azmine borçlu olduğumuzu unutuyoruz. Eğer Suriye’de rejim çökerse bundan en çok zarar görecek ülke doğal olarak biziz. Suriye ile 900 km sınırımız var ve görünen o ki TSK bu sınırı tutmakta zorlanıyor, rejimin tamamen çökmesi durumunda cihatçıların bir sonraki hedefinin Türkiye olacağı çok açık. Sağolsun Rusya attığı son adımlarla Suriye rejimini bir tür güvence altına aldı ve en azından Türkiye’nin bu ülkede bir maceraya atılmasının önünü görünen gelecekte kapattı.

Artık, T.C.’nin, TSK’nın ve Erdoğan’ın Suriye’de bir macera araması, eğer ölümüne susamadıysa, olanaksızdır. Uzun bir süredir Rus diplomasisinin zerafetini, Suriye’nin arkasında duran Rusya’yı bir sis bulutu arkasında saklamak için araçsallaştırmış olan Erdoğan ve şürekası artık bu olanağı tamamen yitirmiştir. (Bu aşağılık propaganda nedeniyle Putin’in çileden çıktığı ve Türkiye’nin Rusya elçisini çağırarak nezaketi tamamen bir kenara bıraktığına dair söylentileri siz de takip etmişsinizdir; “Erdoğan cehenneme gidebilir…”) Bu gelişme Erdoğan’ın savaş seçeneklerini teke indirmiştir, artık Erdoğan’ın ve onun elindeki T.C.’nin tek ‘opsiyonu’ iç savaştır. Bunun da gereklerini hiç vakit kaybetmeden yerine getirmektedir.

Rusya Suriye sorununda aldığı ‘yeni konumu’ 2016’daki ABD seçimlerinden önce hızla fiiliyata dökecektir. Putin, Obama’nın başkanlığının son yılında artık 3. Dünya Savaşı’nın bir alt maddesi haline gelmiş olan Suriye sorununu yeni ABD başkanına miras bırakacağını çok iyi biliyor. ABD başkanlarının içlerinde kalmış olan ‘iyi niyeti’ özgürce politikalarına yansıtabildikleri yıl başkanlıklarının son yılıdır. Hemen hemen bütün ABD başkanları savaş diyerek gelir, barış diyerek giderler. Obama da İran anlaşmasıyla, başkanlığı bırakmadan önce, 3. Dünya Savaşı’nın önüne güçlü bir takoz koymuştur. Bu takoz ve S-300’ler Netanyahu’nun ve Erdoğan’ın savaşı İran’a yaymasını ve Suriye savaşının aktif katılımcıları olmasını önlemiştir. Oysa Netanyahu ve Erdoğan için bu açılım çok önemliydi. Netanyahu ve onun faşist aygıtı artık Gazze’nin bombalanacak bir tarafı kalmadığının farkındadır. Gazze ve Filistin halkı o kadar çok bombalanmıştır ki Gazze’de yaşam sönmek üzeredir. Köz tutmuş bir yangını tekrar tekrar bombalamak ateşi canlandırmayacaktır. Bu nedenle Netanyahu Mescid-i Aksa gibi sembolik hedeflere, Erdoğan ise Kürtleri bombalamaya yönelmiştir. Faşistler savaş olmadan iktidarlarını koruyamazlar. Eğer ortada savaş olanağı kalmamışsa yaratırlar. Rusya’nın hamlesi her iki faşistin de savaş olanaklarını daraltmıştır.

Ancak Rusya’nın bu karşı hamlesinin Ortadoğu’yu kat be kat aşan başka bir anlamı daha var; Rusya, bu hamleyle, Napolyon ve Hitler’den sonra bir 3. saldırıyı daha, NATO saldırısını, kendi topraklarında, ‘göğsünde yumuşattıktan sonra’ karşılamayacağını da ortaya koymuş oldu. Ukrayna’da çizilen cepheye Suriye’yi de dahil etti. Hiç tartışmasız dünya savaşına giden yolda -bkz 2. Dünya Savaşı öncesi Japonya’ya konulan ambargolar- belirgin bir adım olarak kabul edilmesi gereken ambargoların da kendi üstünde hiçbir yaptırım gücü olmadığını dosta düşmana deklare etmiş oldu.

Birçok Batılı tarihçi Stalin’i, II. Dünya Savaşı öncesi Hitler’le yaptığı saldırmazlık anlaşması nedeniyle eleştirir (Savaştan günler önce Berlin dönüşünde uçaktan elinde Hitler’le yaptığı saldırmazlık anlaşmasını sallayarak inen İngiltere başbakanı Chamberlain’i görmezden gelerek). S.S.C.B. savaşı mümkün olduğunca geciktirmek zorunda olduğunu iyi biliyordu, bu sayede Sovyet ağır sanayiini, savaştan önce Uralların arkasına taşımayı başardı. Şimdi Putin, yine bir dünya savaşından önce, S.S.C.B.’nin dağılmasından sonra gerçekten dağılmış olan silah sanayiini, Rus ordusunu ve yeni Rus milliyetçiliğini (en önemli ideologlarından birisi bence yaşayan en iyi yönetmen olan Mikhalkov’dur, bkz Güneş Yanığı) Kızıl Ordu’nun zaferleriyle soslandırarak, Rus halkını tekrar bir araya getirmeyi başarmış gibi gözüküyor. Bu toparlanma açıkçası dünya gezegeninde yaşayan herkes için bir umut. Batı medyası uzun bir süreden beri Çin ve Rus ekonomisinin çökmekte olduğu temasını yoğun bir biçimde işliyor. Bu öyle aşağılık bir propaganda ki, tek yaratmak istediği algı Çin ve Rusya’nın kolay yenilebilecek düşmanlar olduğu yanılgısı. Bir yönüyle bizdeki şehit edebiyatına benziyor; Savaş! İktidar-Tanrı adına öl! Cennete git. Batı ana akım medyada bu propagandanın karşılığı ise; Orada zayıf bir düşman var, Savaş! Zafer kazan! Ölümsüz ol!

Kısacası iki yolda, iyice yoksullaştırılmış halklar için tek bir seçenek öneriyor. Savaş ve öl! Dökülen kanın vampirleşmiş sermayeye yaşam pınarı olsun.

ABD-NATO savaş makinası, eski SSCB yeni ABD uydularını (Macaristan, Polonya, Bulgaristan, Ukrayna) atlama taşı haline getirerek Rus sınırlarına yığınak yapmayı sürdürüyor. Batı ana akım medya açık bir savaş kışkırtıcılığı olan bu savunulamaz durumu Rus saldırganlığının önlenmesi başlığı altında ürettiği haberlerle meşrulaştırmaya çalışıyor. ABD’nin Avrupa’ya dayattığı bu savaş ve onun öncesinde ambargo, gerçekte bütün AB ülkelerinin halklarının çıkarlarıyla çelişiyor. Bu çelişki Merkel ve Hollande tarafından da çeşitli kereler dile getirildi. ABD’nin bu isteksizliğe yanıtı yeni NATO ülkelerini ve onların kukla hükümetlerini işe dahil etmek oldu. ABD’nin AB’ye katılmaları için önayak olduğu bu ülkeler şimdi AB’nin kurucu ülkeleri diyebileceğimiz Almanya, Fransa, İtalya için birer truva atına dönüşmüş durumda. ABD, Japonya ve Vietnam’da olduğu gibi bu ülkelerde de kurduğu kukla hükümetlerle AB’nin güvenlik politikasını rehin almış oldu. Olası bir dünya savaşında kukla hükümetleri -kara koyunlar- aracılığıyla mezbahaya ilk sürülecek halklar da maalesef bunlar olacaktır.

ABD seçimlerine kadar barışın önünde bir koca yıl var. Barışa dair yeni umutlar da var. Bunlardan kanımca en önemlisi İngiltere’de İşçi Partisi’nin yeni lideri Jeremy Corbyn. Tsipras’dan yediğimiz ağır kazıktan sonra artık yoğurdu üfleyerek yiyor olsak da, gerçek görevi neokonların İngiliz büyükelçiliği olan[3], boş zamanlarında da İngiltere’de başbakanlık yapan David Cameron ve ana akım medyanın saldırıları Jeremy Corbyn hakkında umut aşılıyor. [4]

Bir ikinci umutta Demokrat Parti başkan aday adayı olan sosyalist Bernie Sanders. Bernie Sanders’ın adaylık yarışını ya da Corbyn liderliğindeki İşçi Partisi’nin İngiltere’de seçimi kazanıp kazanmaması önemlidir tabii ama bu seçimler aracılığıyla oluşan siyasi arena ve toplumsal odakta bu iki liderin kamuoyuna söyleyecekleri bile barış için önemli kazanımlar olacaktır. Tıpkı HDP ve Selahattin Demirtaş gibi.

Sosyalistlerin ve ilerici güçlerin önümüzdeki bir yıl içinde yükseltecekleri ‘Barış Mücadelesi’ gezegenimizin geleceği ve tekrar yaşanılabilir bir dünyaya dönüştürülmesi için kritik bir önem taşıyacaktır. Temizliğe kendi kapımızın önünden başlayarak, hep beraber bu mücadeleye destek vermeliyiz.

Dipnotları:

[1] http://www.armyrecognition.com/russia_russian_missile_system_vehicle_uk/s-300vm_antey-2500_sa-23_gladiator_giant_technical_data_sheet_specifications_pictures_video.html

[2] http://www.ausairpower.net/APA-S-300PMU2-Favorit.html#mozTocId891272

[3] https://www.wikileaks.org/plusd/cables/08LONDON930_a.html

[4] http://www.independent.co.uk/news/uk/politics/david-cameron-claims-jeremy-corbyn-is-a-threat-to-national-security-10498651.html


Kaynak: Sendika Org

DOĞU’YU BATI’DAN OKUMAK-KORE’YE GENE ASKER GÖNDERİR MİYİZ?
Bülent ESİNOĞLU
24.11.2010

Türkiye’de yayınlanan tüm gazetelerde ve televizyon yayınlarında, Kuzey Kore’nin Güney Kore’ye savaş başlattığı şeklinde haberler yer aldı.
Aslında Güney/ Kuzey çekişmesi diye gördüğümüz manzara, Amerika Çin rekabetinin yansımasıdır.

Amerika Kuzey Kore deniz ikmal yollarını kapatarak, Kuba’da uyguladığı kapatma sistemine benzer bir deniz korsanlığını Sarı Deniz’de yapmaktadır.

Yıllarca uygulanan baskılar neticesinde, çatışma çıkınca, haberleri Batı basınından aldığımız için, hemen “Kuzey Kore Güney’e saldırdı” haberleri ile karşılaştık.

Amerika Çin’in gelişmesini durdurmak ve geriletmek için Taiwan, Tibet ve K. Kore üzerinden tehditlerini sürdürüyor.

Amerika için bardağı taşıran son damla; Çin ve Rusya gibi iki devin, Kuzey Güney çatışmasından üç gün önce, 20 Kasım 2010 tarihinde, aralarında ki tüm ticarette dolar kullanmama kararı almaları oldu.

Aslında Çin Bir kasım itibari ile uygulamayı başlatmıştı. Rusya 20 Kasım Lizbon görüşmelerini bekledi ve o da uygulamaya başladı.

Amerika’dan cevap gecikmedi.

Zaten ekonomik sorunlar içerisinde kıvranan, ki kriz artık siyasi krize dönüştü, ABD’nin savaştan başka( eğer çare ise) çıkışı kalmadı.

Türkiye’ye yerleştirilecek Füze Sistemi de bu gelişmelerin bir parçasıdır.

Amerikan yönetimine göbekten bağlı siyasi iktidarın önüne, önümüzdeki günlerde, Kore’ye asker gönderme talebi gelirse hiç şaşırmamız gerekir.

Türkiye’nin uzak doğudaki çıkarları Amerika’nın çıkarları ile bütünleşmemsine rağmen asker göndermeleri onları daha da sıkıntıya düşürmez mi, bilinmez.

Çünkü onlar Türk Ordusunu Amerika’nın denetim alanları içinde çıkacak istikrarsız bölgelere müdahale gücü olarak görüyorlar.

Ama bu kez, Amerika dünya ülkelerini 1952’deki gibi kendi savaşına kalkan olarak kullanabilir mi bilmiyorum. Kore’ye asker göndermeye ikna edebilir mi belirsiz. Gerçi, Avrupa’nın uzak doğudaki çıkarları Amerika’nın çıkarları ile örtüşüyor.

Önümüzde sıcak günler var.

Amerika’nın karşısında, bu kez, 1950’lierdeki Çin yok. Çin savaştan ne kadar kaçarsa kaçsın, Amerika Sarı Denizi, kana bulamak ve kırmızı yapmak için elinden geleni ardına koymuyor.
ordu millet



Bu savaş kazanılamaz
GÜNDÜZnVASSAF
16/11/2015



3. Dünya Savaşı'nın eşiğine geldiğimiz şu günlerde Sovyet lideri Khruschev'in Amerika başkanı Kennedy'e yazdığı mektubu hatırlayalım: "Sayın Başkan. İkimiz de savaşı biliyoruz. Başlatmak kolay, bitirmek zordur."

Kimsenin kazanamayacağı bir savaştayız.
Papa adını koydu: Parçalı 3. Dünya savaşı.
Dünya liderleri ne diyor?
Daha çok savaş!
Daha çok uçak, füze, bomba, asker.
Düne kadar IŞİD’e karşı savaşın kazanılamaz olduğunu söylüyorlardı..
Paris katliamından sonra IŞİD savaşın başındayız diyor.
Fransa başkanı ülkesinin savaş halinde olduğunu ilan etti.
Ne olacak?
Birinci Dünya Savaşı’nda cepheye gönderilenler Noel’e kalmadan evlerine döneceklerine inanıyordu. Savaş dört yıl sürdü. Milyonlarca genç öldü.
İkinci Dünya Savaşı’nda düşman gözüyle bakılan Amerika’da yaşayan Japonlar, İngiltere’de Almanlar temerküz kamplarına kondu. Savaşta milyonlarca ölü.
Bugün Avrupa’da milyonlarca Müslüman yaşıyor.
Milyonlarca Müslüman Avrupa yolunda.
ISİD her birini yaşadıkları yerde savaşa çağırıyor.
Ne olacak?
Bu savaşta ölen askerler değil siviller.
Uzaktan kumandalı füzelerle, insansız uçaklarla, canlı bombacılarla
Öldürülen sen. Öldürülen ben. Öldürülen Biz.
Birinci Dünya savaşı öncesi gençler barışın hüküm sürdüğü, milliyetçiliğin esamesinin okunmadığı bir Avrupa’da yaşıyordu.
Bir çırpıda ölmeye öldürmeye ikna öldular.
Biz de olacak mıyız?
İki taraf savaş duvallarını çalıyor.
Bu yazıyı niçin yazıyorum?
Tarihte her savaştan sonra barışın geldiğini bildiğim için.
Bu savaş barışla bitecek.
Yıllar sonra, sayısız katliamlarda sayısız ölüler sonra, geriye bakıp sıfır artı sıfır elde var sıfır denilecek.
Aklımda, bundan önce 3. Dünya Savaşı'nın eşiğine geldiğimizde Sovyet lideri Khruschev’in Amerika başkanı Kennedy’e yazdığı mektup:
“Sayın Başkan. İkimiz de savaşı biliyoruz. Başlatmak kolay, bitirmek zordur.”
Bu savaşı bitirelim.
Daha da gecikmeden bu savaşı bitirelim.
Bir tarafın diğer tarafı pes ettirmesine imkan yok.
IŞİD kafa kesti, bana dokunma dedi. Batı bombalamaya başladı.
Türkiye İncirlik üssünü açtı. Ankara’da siviller, Rusya bombaladı, uçak yolcuları, Fransa bombaladı, Paris’te sivller katledildi.
Bu savaş kazanılamaz.
Aradan yüzyıl geçti hala kitaplar yazılıyor Birinci Dünya Savaşı’nı kim başlattı diye. İki taraf birbirine vahşi ve barbar diye bakmıştı.
Bu savaşı kim mi başlattı?
Türümüzün savaşçı ruhu canımız tak edene kadar barışa karşı çıkar.
Barış isteyene korkak der, aptal der, düşman der.
Türümüzün barışçı ruhunu yok sayar.
Savaş bittiğinde barıştan yana olur.
Taraflar arası barış görüşmeleri hemen başlasın.
Tarihten biliyoruz. Bir gün olacağı halde, kimse teröristlerle, düşmanlarımla aynı masaya oturmam demesin.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri taraf değil arabulucu olsun.
Bütün savaşlara karşıyım çünkü bütün savaşlar insana karşı.
Bu savaş kazanılamaz.
Kaynak: Radikal

Gökhan Özbek: Ordu Savaş İS-TE-Mİ-YOR!
27-11-2015



1- Rusya ile yaşanan gerginlikten en çok rahatsız olan TSK'dir!
Olası daha büyük krizler için soğukkanlı ve sükunet içinde bulunuyor!

2- TSK, Rusya ile anlamsız bir siyasi çekişmeden dolayı karşı karşıya gelmek istemiyor!

Silahlı Kuvvetler, anlamsız bir maceraya sürüklenmek istemiyor...


3- Rus jetinin düşürülmesinin provakatif ve uluslararası siyasi hamle olarak değerlendirenler,
SAVAŞ İSTEMİYOR!

4- TSK, 23 Kasım 2015'den beri Karadeniz'de uluslararası hava sahasında uçuş yapmıyor!

5- Uluslararası hava sahasında Rus jetleri ile karşı karşıya kalındığında olayın "Kilit Atma"nın ötesinde bir olasılık söz konusu!

6- Bu yüzden TSK, Rus şahinlerinin misilleme baskısı oyununa koz vermek istemiyor!

7- Dün itibariyle Suriye sınırında uçuş yapan F-16'ların sayısı 24 Kasım'a göre % 50 azalmıştır!

8- TSK, yaşanacak savaşın ulusun ve devletin çıkarları içinde değerlendirmediği görmektedir!
Bu yüzden bu savaş oyununda olmayacak!

9- Ordu üstüne, havuz medyasının ve iktidarın baskısı artsa bile, bu oyunu bozacak olan TSK'nın dik duruşu olacaktır!

10- Olası bir sıcak temasın, 3. Dünya Savaşı'nı tetikleyeceğini unutmamak gerek!

11- Bir ordunun asli görevi vatan savunmasıysa, barışı korumakta bir o kadar vatani sorumluluğudur!

12- OTOKRATlar savaşı mahalle kavgası olarak değerlendirip SAVAŞ naraları atsada,
BARIŞ ASIL ŞİMDİ...
Kaynak: İdeal Haber

Amberin Zaman: Musul muamması: Danışıklı dövüş mü, İran ve YPG’ye gözdağı mı?
05/12/2015



Ankara ve Erbil’den gelen ‘rutin faaliyet‘ açıklamalarına karşın Musul’un 32 kilometre kuzeyinde Başika bölgesine 400’ü komando 600 Türk askerinin 25 tank eşliğinde yerleşmesi Washington ile Ankara arasında yeni pürüzlere yol açacağa benziyor.

ABD savunma bakanlığı yetkilisi Türk askerlerinin Musul’a kaydırılmasının ‘IŞİD karşıtı koalisyon aktivitelerinin bir parçası olmadığını‘ söyledi. Washington’da ulaştığımız güvenilir kaynaklar bu hamlenin herhangi bir şekilde ABD yönetimiyle koordine içinde yapılmadığını teyit etti. Türkiye’nin ‘esas amacını‘ da henüz anlamadıklarının altını çizdiler.

Kaynaklarımızın biri Washington’un tepkisini şu sözlerle özetledi: “Maksat eğitim ise tanka topa ne ihtiyaç var anlamadık. Bizim için tam bir muamma.”

Bağdat’tan sert tepki

Washington’un mesafeli tavrının ardındaki başlıca nedenlerden biri Iraklı Kürtler ve Bağdat arasındaki ilişkileri yumuşatma çabaları. Başika operasyonu bu süreci zora sokmuşa benziyor. Bağdat’ın Ankara’ya tepkisi son derece sert oldu. Irak Başbakanı Haydar El Abadi’nin makamından yapılan açıklamada Türkiye’nin bu adımla ‘Irak’ın egemenliğini ciddi bir şekilde ihlal ettiği‘ belirtilerek ‘derhal Irak topraklarından çekilme‘ çağırısında bulunuldu.

Başika peşmergelerin denetiminde olmakla birlikte Irak Kürdistan Bölgesi’nin resmi sınırları içerisinde yer almıyor. Bu da meseleyi daha çetrefil hale getiriyor.

Tam da bu yüzden Washington, Iraklı Kürtlere Türk askerlerinin gelişi konusunda ‘fazla olumlu‘ açıklamalarda bulunmamalarını telkin etti.

KBY’nin dili ‘nötr’

Diken’e konuşan Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (KBY) etkin isimlerinden Safin Dizayi’nin dili olabildiğince ‘nötr‘ idi. Irak güçlerinin Başika’da Türk askeri personeli tarafından geçen yıldan beri eğitildiğini vurguladı. Ayrıca Erbil ve Süleymaniye’de de Türk kamplarının olduğunu hatırlattı. Türk askerlerinin IŞİD’e karşı mücadele kapsamında geldiklerini ve söz konusu asker ve teçhizatın Başika kampının ‘genişletilmesi‘ maksadıyla ulaştırıldığını söyledi. Bunun dışında herhangi bir yorumda bulunmadı.

“Türkiye’nin hiçbir ülkenin toprağında gözü yoktur” sözleriyle Bağdat’a yönelik tepkisini dile getiren Başbakan Ahmet Davutoğlu ise Başika için, “Neredeyse bir yıla yaklaşan zamandır burada 2 binden fazla Musullu kardeşime eğitim verilmiştir. Bu eğitim faaliyeti Musul valiliğinin talebi ve Irak savunma bakanlığının koordinasyonluyla başlatılmıştır” dedi.

İşin gerçeği ne?

Peki işin gerçeği bu değilse nedir? Türk askerleri ve tankları neden Başika’ya konuşlandı? Musul’u IŞİD’den geri alma operasyonu ABD ve Bağdat yönetimi tarafından önümüzdeki yıla çoktan ertelendi. 600 asker ve 25 tankla olacak iş değil.

İşin en tuhaf yanı geçtiğimiz ay Türkiye’nin Başika kampına asker yığacağı iddiaları ilk gündeme geldiğinde Batılı kaynaklara göre Iraklı Kürtler, Washington’a bu konudaki tedirginliğini dile getirmiş, yardım talebinde bulunmuştu. Oysa şimdi gayet rahat görünüyorlar.

KBY yetkililerine teyit ettiremedim ama ‘Mesut Barzani’nin önümüzdeki günlerde resmi bir ziyaret için Ankara’ya geleceğine kesin gözüyle bakılıyor.‘

Barzani, Şengal’deki YPG varlığından rahatsız

Bu tablo karşısında akla ilk gelen ihtimal Türkiye ile Barzani’nin PKK’ye yönelik bir şeyler planlıyor olması. Veya bu yönde algı yaratmak.

Barzani, PKK ve YPG’nin Şengal’deki varlığından duyduğu rahatsızlığı defalarca dillendirdi. Gerekirse PKK/YPG’yi Şengal’den zorla uzaklaştıracağını ifade etti. Ne var ki haritaya baktığımızda Şengal’e bir operasyon ihtimali düşük, zira Başika’dan Şengal’e varmak için IŞİD kontrolündeki bölgelerden geçmek gerekiyor.

Kaldı ki Batılı kaynaklarımızın ifade ettiği üzere PKK’yi Şengal’den uzaklaştırmak için havadan da vurmak gerekir. Havada ise koalisyon uçakları cirit atıyor. Dolayısıyla koalisyonla koordinasyon şart. YPG’ye bunca ihtiyaç duyulduğu bir anda ise koalisyon PKK’ye karşı bir operasyonda neden yer alsın ki?

‘Bağdat, Erbil ve Ankara arasında danışıklı dövüş’

Kimilerine göre Washington farkında olmasa dahi Bağdat, Erbil ve Ankara arasında danışıklı dövüş var.

Zira hepsi İran’ın Irak’a bu kadar burnunu sokmasından rahatsızlık duyuyor. Ve Bağdat’ın tepkileri göstermelik. Yani Başika, PKK ve İran’a gözdağından ibaret. Türkiye’deyse amaç kamuoyunda ‘Misaki Milli sınırları bizden sorulur‘ havasını pekiştirmek.

Ancak kimi uzmanlara göre Ankara’nın bu gövde gösterisi Suriye’de barışı sağlamak üzere başlatılan ‘Viyana süreci‘ni sekteye uğratabilir. Dahası Türkiye’yi gerçek bir sıcak çatışma ortamının içine çekebilir.

Benzer hamleler göreceğiz

Diken’e konuşan Türkiye’nin Erbil’deki eski başkonsolosu Aydın Selcen, bu yöndeki endişelerini şu cümlelerle ifade etti: “Görebildiğim kadarıyla, 1 Ocak’a dek Rus uçağının düşürülmesine ve bu Başika konusuna benzer hamlelere ve bunların PR amaçlı kullanılmasına tanık olacağız. Kaygım ise bu 1 Ocak’a doğru ‘sprint’vari yüksek hızlı gidişte yapılacak en ufak hatanın hem Suriye’de barışın tesisi için başlatılan ‘Viyana süreci’ni tuzla buz etmesi, hem de Türkiye’yi içine alacak bir sıcak çatışma durumunun ortaya çıkması.”

amberinzaman@diken.com.tr
Kaynak: Diken

Marie Guehenno: Dünyada savaşa dönüşebilecek 10 büyük kriz
05.01.2016



Emekli Fransız diplomat Marie Guehenno, Foreign Policy dergisinde yayımlanan bir yazıda 'çözümlenmediği durumda büyük savaşlara dönüşebilecek' 10 bölgesel ya da uluslararası krizi derledi.

"Soğuk Savaş'ın sona ermesi ardından gelen 20 yıl içinde ölümcül krizlerde de bir düşüş görülmüştü. Ancak son beş yılda bu olumlu eğilim tersine döndü ve her yıl daha fazla çatışma, kurban ve yerinden edilmiş insanlar görüldü" ifadelerini kullanan Guehenno, uluslararası toplumun dikkatini gerektiren 10 krizi sıraladı.

‘SURİYE EN AĞIRI'

Suriye'deki savaşı ise 'bu krizlerden en ağırı' olarak niteleyen Guehenno, şu ifadeleri kullandı: "Suriye konusunda diplomatik hareketler yoğunlaştı, Rusya'nın Suriye'ye askeri müdahalesi ve IŞİD'in Kasım ayında Paris'te düzenlediği terör saldırıları da bu sürece hız kazandırdı. Bu ülkedeki krizin uluslararası bir yapıya bürünmesi birçok tehlikeyi beraberinde getirdiği gibi diplomasi için de imkânlar sunabilir."

'TÜRKİYE, PKK İLE ÇATIŞMAYA SÜRÜKLENDİ'

Guehenno'ya göre Irak ve Yemen mezhepçi nedenlerle parçalanma riskiyle karşı karşıyayken, Türkiye de PKK ile son 20 yılda görülmeyen bir çatışmanın içine sürüklendi. Libya'daki ölümcül güç mücadelesi ise Mali ve Çad Gölü havzası da dahil olmak üzere Sahel bölgesinde çatışmaları körüklüyor.

'BOKO HARAM KENDİNİ KOLAYCA ADAPTE EDEBİLEN BİR ÖRGÜT OLDU'

Afrika'da ise radikal İslamcı Boko Haram 'kendini kolayca toparlayabilen' ve Nijerya, Nijer, Çad ve Kamerun'da saldırılar düzenleyebilme gücüne sahip mobil bir terörist gruba dönüştü.

'GÜNEY ÇİN DENİZİNDE BÜYÜK GÜÇ ÇARPIŞMASI YAŞANABİLİR'

"Güney Çin Denizi bir büyük güç yarışına sahne olabilecek bir yere dönüşebilir" diye devam eden Guehenno, bu denizdeki yapay adalarda hak iddia eden Çin'le buna karşı çıkan ABD'nin daha büyük bir kriz içine düşebileceğini belirtti.

BURUNDİ, AFGANİSTAN VE KOLOMBİYA

Bunların aynı sıra Burundi, Afganistan ve Kolombiya'daki krizlere de dikkat çeken Guehenno ve son ülkedeki krizin çözümüne yönelik umut olduğunu zira Kolombiya hükümeti ve Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri'nin geçmişi 1964'e kadar giden çatışmaları sona erdirmek için anlaşmaya doğru ilerlediğini yazdı.
Kaynak: Sputnik News

ABD, Rusya'ya gizli bir siber saldırı hazırlığında'
15 Ekim 2016

CİA'nın Demokrat Parti kurumları ve seçim kampanyasını hedef aldığı iddia edilen Rusya'ya karşı bir siber saldırı içerisinde olduğu iddia edildi.
'ABD, Rusya'ya gizli bir siber saldırı hazırlığında'
NBC News kanalına konuşan Amerikan istihbarat yetkilileri, ABD Başkanı Barack Obama yönetiminin Rusya'ya siber anlamda cevap verilebilmesi için CIA yetkililerine gerekli çalışmayı yapmaları talimatını verdiğini iddia etti. Haberde CIA'in ilgili birimlerinden, Kremlin yönetimini 'utandıracak' bir siber saldırı talep edildiği, Beyaz Saray'a bu konuda seçeneklerin sunulduğu kaydedildi.

"AMAÇ RUSYA'YA YANIT VERMEK"

Siber saldırı çalışmasının boyutlarıyla ilgili detay vermeyen yetkililer, ABD'nin teknolojik olarak Rusya'ya bir cevap vermesinin öncelikli amaç olduğu değerlendirmesinde bulundu. ABD yönetimi, geçen hafta, Demokrat Partinin kurum ve seçim kampanyalarına yönelik siber saldırı olaylarıyla ilgili Rusya'yı ilk kez 'resmen' suçlamış ve Moskova'yı 'Amerikan seçimlerini etkilemeye çalışmakla' itham etmişti. Beyaz Saray Sözcüsü Josh Earnest, Obama'nın "Rusya'ya siber cevabımız orantılı olacak." ifadesini aktarmıştı.
Kaynak:Çağdaş Ses

Çin: Trump’ın gözünün yaşına bakmayız
16.01.2017



Çin, ‘Tek Çin’ politikasında değişiklik sinyalleri veren seçilmiş ABD Başkanı Trump’ı China Daily üzerinden uyardı. Ülkenin resmi yayın organı olan gazetede yayınlanan makalede, ‘Trump’a karşı acımasız olmaktan başka çarelerinin olmayabileceği’ belirtildi.

ABD’de 20 Ocak’ta görevi devralacak seçilmiş Başkan Donad Trump’ın Wall Street Journal’a verdiği röportajda ülkesinin ‘Tek Çin’ politikasını değiştirebileceğini söylemesi Pekin’in tepkisini çekmeye devam ediyor.

Çin’in resmi yayın organı China Daily gazetesinin bugünkü başyazısında bu tutum bir kez daha gözler önüne serildi. Makalede, “Trump, Beyaz Saray’ı devraldıktan sonra da ikili ilişkilere vereceği zararı umursamadan Tayvan üzerinden Tek Çin Politikasına yönelik provokatif hamlelerini sürdürürse Pekin’in ona karşı acımasız olmaktan başka çaresi kalmayacaktır” ifadeleri kullanıldı.

‘BİR ÇAYLAK GİBİ KONUŞUYOR’

Trump için “Bir çaylak gibi konuşuyor” denilen makalede yaşanacak gerginliğin her iki taraf için de bedeli olacağına işaret edilen makalede, “Ancak müstakbel ABD Başkanı’nın oynadığı ‘Tayvan oyununun’ ne kadar özel hassasiyete sahip ve ne kadar ciddi sonuçlar doğurabilecek bir sorun olduğunu anlaması için bu bedellerin ödenmesi kaçınılmaz. Pekin, bu konuda kimsenin gözünün yaşına bakmayacaktır” yorumu yapıldı.
Sputnik

İran'dan Suudi Arabistan'a tehdit: Mekke ve Medine hariç müdahale etmediğimiz yer kalmaz
07 Mayıs 2017



İran Savunma Bakanı Hüseyin Dehgan, 'eğer düşüncesizce bir hareket yaparlarsa, Suudi Arabistan'da Mekke ve Medine hariç müdahale etmediğimiz yer kalmaz' ifadelerini kullandı.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman, hafta içinde canlı yayında yaptığı açıklamada 'İslam dünyasını kontrol etmek isteyen İran ile herhangi bir diyalog yolu bulunmamaktadır' diye konuşmuş ve İran'dan sert tepki çekmişti.

Salman, "İran rejiminin amacının Mekke'ye ulaşmak olduğunu biliyoruz ve biz savaşın kendi topraklarımıza gelmesini beklemeyeceğiz. Biz de bu savaşın Suudi Arabistan'ın değil İran'ın topraklarında yaşanması için çalışacağız" ifadelerini de kullanmıştı.

ETİKETLER
iran suudi arabistan tehdit
T24

Kumandan Carlos: İsrail Büyük Bir Saldırı Hazırlığında
5 Haziran 2017



Bana soracağınız bir soru yoksa ABD kongresinin, Ramazan’a tekabül eden ABD’nin Tel Aviv elçiliğini Kudüs’e taşıma kararı etrafında bir şeyler söyleyerek başlamak istiyorum. ABD’nin bu kararı Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul etmektir. Filistin halkı zor bir süreç geçiriyor ve yardıma ihtiyacı var. Filistin halkı her Ramazan’ı zor şartlar altında ve Siyonistlerin türlü saldırılarına muhatap kalarak geçiriyor aslında…

Bundan çok uzun yıllar önce, şu an “azılı katil” Netanyahu’nun başında olduğu faşist İsrail devletinin bu yönde talepleri olmuştu. Bu talepler arka arkaya Amerikan hükümetleri tarafından reddedildi. Demokratlar da, Cumhuriyetçiler de bunu yapmadı. Trump ise seçimlerden önce Amerikan büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşımayı vadetti. Şu an İsrail kendi bölgesini aşarak yerleşim yerleri kuruyor. Bu Oslo Antlaşması’nın çalışmadığının ve gücü elinde bulunduran İsrail’in istediğini yaptığının bir göstergesidir.

Geçmişte, Filistin davasının önemli isimlerinden olan Yaser Arafat bir takım politik hatalar yapmıştı. Arafat Filistin’e kaybettiklerini yeniden kazandırmaya çalıştı; fakat bunu gerçekleştirilebilecek güce sahip değildi. Buna rağmen Gazze’ye geçerek İsrail’e karşı bir takım illegal eylemler organize etti. Bu eylemler diğer Arap devletleri tarafından tasvip edilmedi. O Filistin’i ekonomik ve askerî açıdan güçlendirmeyi amaçladı. Filistin’in bağımsızlığı için çabaladı. Fakat daha sonra düşman ile iletişime geçti. Bu süreç içerisinde İsrail’in Filistin elçisi bölgede Yahudi misyonerliği yaparak, bölge halkını Yahudi olmaya zorladı. Yahudiler, Müslümanların haklarını gasp etti. Bölgedeki Müslümanların haklarının kesinlikle bir şekilde geri alınması lâzım.

Bugün Amerika, İsrail ve Filistin arasındaki savaşın dışında gibi görünüyor; fakat her dönem bölgede İsrail’in güvenliğini hesab etmişlerdir. Ayrıca, Trump döneminde Amerika, İsrail’i daha fazla destekleyerek bu savaşın içerisinde olacak. Bu sebeple Trump, bölgedeki diğer ülkelere ailesiyle ziyaretler gerçekleştiriyor. Önümüzdeki süreçte Filistin’de Müslümanların yaşadığı bölgelerdeki baskıyı daha da artıracaklar. Biliyorsunuz İsrail yönetiminde olanlar ve İsrail’in güvenliği için çabalayanlar Siyonist Yahudiler… Paraya ve güce sahipler… Dünyanın dört bir tarafından, Yahudilerin İsrail’e getirilip yerleştirilmesi isteniyor, bunun için çalışıyorlar ve bunu icra etmek için faaliyetler yürütüyorlar. Müslümanlar kutsal şehir Kudüs’ü korumalıdırlar. Oyunun merkezinde bu şehir var. Bölgedeki İsrail işgalini tamamen meşrulaştırmak için uğraş veriyorlar. Uluslararası hukuk kurallarına da aykırı olan bir işgal bu. Filistinlilerin tüm haklarına tecavüz ediliyor, göçe zorlanıyorlar.

İsrail’in kendisine bu derece geniş bir saha bulmasının sebeplerinden birisi de Suriye savaşının bölgede oluşturduğu şartlar. İsrail, Suriye’de barışın tesis edilmesini istemiyor. Esed’in savaşın son bulmamasına yanaşmaması da kesinlikle İsrail’in işine yarıyor. Esasında İsrail’in, Hafız Esed döneminden beri Suriye ile bir takım gizli bağları vardı. Bazı görüşmeler yapıldı. Buna mukabil İsrail Suriye sınırlarını ihlâl etti. Ben Gurion’un yaptıklarını biliyorsunuz. İsrail’in Suriye ve Ürdün üzerine bir takım planları var. Ürdün’ü de parçalamak istiyorlar.

(..)

Her neyse, Umarım Rusya ve Çin hükümetleri de kısa bir zamanda hatalarını telafi ederler ve tekrar İsrail’in işine yarayacak hatalar yapmazlar.

İsrail şu anda kendisine rahat bir hareket alanı buluyor. Bu dönemde Müslümanlar birlikte hareket etmeli ve İsrail’in planlarının önüne geçmeli; ancak birlikte hareket edilirse İsrail’in tezgâhı bozulabilir. Fakat ne yazık ki, Müslüman ülkeler bunu yapmaktan uzak. Müslüman ülkelerde yolsuzluklar ve dolayısıyla yoksulluk var. Bugün Müslümanları koruyabilecek tek ülke Türkiye’dir ve Türkiye bunun farkına vararak bu yönde hareket etmelidir. Biliyorsunuz Türkiye aynı zamanda bir NATO üyesidir ve NATO İslâm ülkelerinin organize olma şekli bakımından önündeki bir örnektir. Türkiye bu tecrübesini İslâm ülkelerinin bu yönde bir organizasyon altında hareket edebilmesi için kullanabilir. Türkiye’ye çok iş düşüyor.

Kaynak:Adımlar dergisi

İran, saldırılarla ilgili Suudi Arabistan'ı suçladı; intikam alacağız
07 Haziran 2017



İran'ın başkenti Tahran'daki terör saldırısının ardından İran'dan çok sert bir açıklama geldi. İran Devrim Muhafızları, "Tahran'da bugün olanlar için intikam alacağız. Saldırının arkasında Suudi Arabistan vardır" açıklamasında bulundu.

Reuters'in haberine göre, Devrim Muhafızları tarafından yapılan yazılı açıklamada, saldırının sorumlusunun Suudi Arabistan olduğu öne sürüldü.

Açıklamada, "Bu terörist saldırı, terörizmi destekleyen ABD Başkanı ve Suudi liderlerin görüşmesinden sadece bir hafta sonra meydana geldi. IŞİD'in bu saldırıyı üstlendiği gerçeği, onların da bu saldırıya katıldığını ispatlıyor" ifadesinde bulunuldu.

İran Devrim Muhafızları Ordusu Komutan Yardımcısı General Hüseyin Salami tarafından yapılan açıklamada ise "Şüphesiz ki, bugün Tahran'da olanlar için teröristlerden, onların bağlantılarından ve destekçilerinden intikam alacağız" ifadesinde bulundu.

İran'ın başkenti Tahran'da bugün biri parlamentoda diğeri ise Ayetullah Humeyni'nin mezarında düzenlenen intihar bombalı ve silahlı saldırılarda en az 12 kişi öldü.

Yurt gazetesi

ABD ve koalisyon uçağı 'hedef' sayılacak!



Rusya ABD ile "Suriye" anlaşmasını iptal etti

- A +
19 Haziran 2017 17:41

inPaylaşın

Rusya Savunma Bakanlığı, ABD'nin Suriye rejimine ait savaş uçağını düşürmesi nedeniyle Washington ile Suriye'de uçuş güvenliğinin sağlanması anlaşması kapsamındaki işbirliğini durdurduğunu açıkladı. Açıklamada, Fırat'ın batısında tespit edilen ABD öncülüğündeki koalisyona ait uçak ve hava araçlarının Rus hava savunma sistemlerince "hedef" kabul edilerek izleme yapılacağını bildirildi.

Bakanlıktan yapılan açıklamada, ABD'nin Suriye rejimine ait savaş uçağını düşürmesi uluslararası kuralların ihlali ve "askeri saldırganlık" olarak nitelendirildi.

Açıklamada, rejim uçağının vurulduğu sırada Suriye hava sahasında Rus uçaklarının da görev yapmasına rağmen, koalisyon güçlerinin Rusya ile mevcut iletişim kanalını kullanmadığı vurgulandı.

ABD'nin bu tutumunun, Moskova ve Washington arasındaki hava güvenliği anlaşmasına bilinçli olarak uymadığı şeklinde değerlendirileceği kaydedilen açıklamada, "Rusya Savunma Bakanlığı bugünden itibaren ABD ile Suriye'de hava güvenliği anlaşması kapsamındaki iş birliğini durduruyor" ifadeleri kullanıldı.

Açıklamada, Rusya'nın hava operasyonu yaptığı bölgelerde, Fırat'ın batısında tespit edilen ABD öncülüğündeki koalisyona ait uçak ve hava araçlarının Rus hava savunma sistemlerince "hedef" kabul edilerek izleme yapılacağını bildirildi.

ABD öncülüğündeki IŞİD karşıtı koalisyon, Suriye rejimine ait bir SU-22 savaş uçağının Tabka ilçesinin güneyinde PYD’nin öncülük ettiği Suriye Demokratik Güçlerini (SDG) vurması üzerine ABD F/A 18 Super Hornet uçakları tarafından yerel saatle 18.43’te düşürdüğünü duyurmuştu.

T24

Öldürülen askerler devlet töreniyle gömüldü


Kuzey Kore Güney'i canlı kalkan kullanmakla suçladı.
Kuzey Kore'nin salı günü Güney Kore'ye ait bir adayı topçu ateşine tutması sonucu ikisi sivil dört kişi ölmüştü.

Kuzey bu ölümlerin Güney tarafından probaganda amaçlı kullanıldığını da ileri sürüyor.
Yeonpyong adasına yapılan saldırıda ölen iki denizci bugün Güney Kore'de devlet töreni yapıldı.
Ülke çapında yayınlanan cenaze töreninde bir konuşma yapan, denizcilerin komutanı saldırının intikamının "bin katıyla alınacağını" söyledi.
Kore Savaşı'ndan bu yana taraflar arasında patlak veren en ciddi çatışma ardından gerilim dorukta.
Kuzey Kore, ilk ateşin Güney Kore'den geldiğini ileri sürüyor.
Pyongyang'a göre Güney Kore, bölgedeki askeri tatbikat sırasında Kuzey Kore karasularına ateş etti.
Güney Kore, çatışmanın yaşandığı Yeonpyeong ve yakınlardaki başka bir adada asker sayısını artırmış, benzeri olaylarda farklı tutum sergileyeceğini duyurmuştu.
Kuzey Kore resmi haber ajansı, "Kore yarımadasında, sorumsuz unsurların, Kuzey Kore'yi hedef alan pervasız planları nedeniyle adım adım savaşın eşiğine geliniyor" dedi.
Kuzey yönetimi, yarın başlayacak olan Amerika Birleşik Devletleri ile Güney Kore'nin ortak askeri tatbikatı konusunda da bir uyarıda daha bulundu.
Saldırıdan önce planlanmış olmasına rağmen, dört gün sürecek tatbikatın, Kuzey Kore'nin başlıca müttefiki Çin'i de rahatsız ettiği öne sürülüyor.
Bununla birlikte Çin, son gerilimde taraf olmaktan kaçınmış ve iki ülkeye de itidal çağrısında bulunmuştu.
Tatbikatın yapılacağı tartışmalı Batı sınır hattında geçmişte de iki ülke arasında çatışmalar yaşanmıştı
Pyongyang, "Güney'deki savaş kışkırtıcılarının herhangi bir askeri tahrikine, hiç tereddüt etmeden karşılık vereceğini duyurmuştu.
Mart ayında bölgede bir Güney Kore gemisinin batması sonucu 46 asker öldü.
Uluslararası bir heyet, yaptığı soruşturmada geminin Kuzey Kore tarafından batırıldığı sonucu vardı.
Kuzey Kore bu suçlamayı reddetti.
Bu olayın ardından, 1950-53 Kore savaşından sonra hala ateşkes anlaşması imzalamayan iki ülke arasındaki ilişkiler daha da gerginleşti.
BBC

Türkiye İçin Savaş Alarmı!..

Lübnan'ın önde gelen yayın organı Es-Safir'in köşe yazarı, tarih profesörü, stratejik araştırma uzmanı Dr.Muhammed Nureddin, ısrarlı sorularım karşısında, bir türlü savaş çıkmaz diyemiyor!..

Ardan Zentürk'ün yazısı

14 Aralk 2010

Lübnan'ın önde gelen yayın organı Es-Safir'in köşe yazarı, tarih profesörü, stratejik araştırma uzmanı Dr.Muhammed Nureddin, ısrarlı sorularım karşısında, bir türlü “savaş çıkmaz” diyemiyor!..

Eğer...2005 yılında bombalı bir suikast sonucunda hayatını kaybeden eski başbakan Refik Hariri suikasti ile ilgili olarak çalışmalarını tamamlamakta olan uluslararası komisyon, Hizbullah'ı suçlarsa, belli ki bu kırılgan ülkede ipler kopacak.

Nitekim, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, eğer uluslararası komisyona Lübnan bütçesinden akan ödenek durdurulmazsa, hem hükümetten çekileceklerini hem de “yeni direniş dönemini” başlatacaklarını duyurdu. Lübnan Cumhurbaşkanı Michel Süleyman'ın girişimiyle önümüzdeki çarşamba toplanacak Lübnan hükümeti bu “muhtırayı” tartışacak... Bir anlaşma çıkmazsa, Lübnan yeniden bir iç savaşın eşiğine gelecek...

...Ve inanın, çok yazık olacak...

Beyrut ölmez!..

1975 yılında iç savaş patladığında, Beyrut, Ortadoğu'nun Paris'i olarak adlandırılıyordu. Lübnan ise İsviçre'si...1991 yılına kadar sadece savaşan milislerin girebildiği, bütün binalarının yıkıldığı “merkez Beyrut” bugün, yeniden eski günlerine dönmenin güzelim renklerine sahip... Yapılan harika binalar, dünyanın bütün markalarını taşıyan alış-veriş merkezleri, hareketli gece yaşamı, olağanüstü bir ekonomik yükselişin tüm işaretleri...

Ülkenin önde gelen ekonomi uzmanlarından Dr. Marwan İskandar'in verdiği bir örnek bile yeterli çarpıcı gelişmeyi anlamak için: “1992'de Lübnan bankalarındaki toplam mevduat 6 milyar dolardı, bugün ise 120 milyar dolar.” Dr.İskandar'a göre, eğer yeni bir iç hesaplaşma dönemine girilmezse, zaten, Arap dünyasının en güçlü medya merkezine dönüşmüş Beyrut, dünyanın önde gelen finans merkezlerinden de biri olacak. Zaten, Beyrut'ta şöyle bir dolaşmak bile bu geleceği görmeniz açısından yeterli...

“Beyrut ölmez” sloganı, bu ülkenin tüm etnik ve dini unsurlarının ortak sloganı ama, Dr.Nureddin, Ortadoğu'nun bazı güçlerinin ülkeyi yeniden güçlü görmek istemediklerini vurguluyor. Ona göre, İsrail-İran hattında şekillenen gerginlik, Lübnan açısından ölümcül tuzaklar ile dolu. Suudi Arabistan ve Türkiye'nin gayretlerinin ise şu an için belirli sınırları var.

Türkiye açısından kritik...

Türkiye, bu ülkede sevilen bir dış güç... Başbakan Erdoğan'ın lider görüntüsü çok yüksek...

Çünkü, Türkiye'nin bölgedeki hiçbir siyasi-milis örgütlünmesiyle doğrudan ilişkisi yok. Ama, herkes, Türkiye'nin stratejisinin ana noktasını biliyor: İsrail Lübnan'ı sürekli hırpalayamaz, ülke bir İran uydusu olamaz!..

Yani... İsrail bir neden bulup bir gün Lübnan'a saldırdığında, karşısında Türkiye'yi bulacak...İran, Hizbullah'ı kullanarak ülkenin tam kontrolünü sağlamaya kalktığında Türkiye ile karşılaşacak...

Benim Beyrut'ta gördüğüm ise çok açıktır: Her iki tehlike de adım adım yaklaşmaktadır.

Bu hafta, Lübnan, bir kez daha Ortadoğu'nun ateş topuna dönüşürse, bu, bizler açısından da “bölgesel savaş alarmı” anlamına gelmektedir.

Wikileaks depremi...

Bütün o büyük patırtının ötesinde, Lübnan, Wikileaks belgelerinin savaşa sürüklediği tek ülke konumunda aslında. Bu bile, Türkiye'nin karşılaştığı bölgesel tehditin boyutunu göstermesi açısından önemli. Hıristiyan kanattan Savunma Bakanı Elias Murr'un, 2006 yılında İsrail'e, “vurulması gereken Hizbullah askeri noktaları” konusunda yardım etmiş olduğunun ortaya çıkması, zaten, ülke açısından ciddi bir deprem niteliğinde...

Düşünün, Hizbullah temsilcileri ile Elias Murr, aynı kabinenin üyeleri!.. Ve Hizbullah, Murr'un, Amerika üzerinden İsrail'e yolladığı, “Hıristiyanlar'ın yaşadığı bölgeleri sakın bombalamayın, ama Hizbullah'ı mutlaka yok edin” mesajının da hesabının sorulmasını istiyor.

Öte yanda...Beyrut yaşamayı sürdürüyor...Bütün savaş tehditlerine rağmen insanlar, kaliteli bir yaşam için ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar...Zenginlik, trafik sorununu artırmış, insanlar nazik ve kültürlü...

Camilerin hoparlörlerinden yükselen ezana, kiliselerin çan sesleri karışıyor...

Sokaklar sakin...İnsanlar işinde gücünde ama...

Anladığım kadarıyla büyük bir bela yaklaşıyor...
Star Gazetesi

ABD: Kore yarımadası, barut fıçısı gibi
Güney Kore'nin, Kuzey Kore'nin bütün tehditlerine rağmen Yeonpyeong adasında gerçek mermiyle topçu tatbikatı yapacağını açıklamasının ardından gerilimin arttığı Kore yarımadasını ziyaret eden ABD'nin New Mexico eyaleti valisi Bill Richardson, yarımadadaki durumu "barut fıçısı"na benzetti. 19.12.2010 ANKARA netgazete

Kuzey Kore: Kutsal savaşa hazırız
23 ARALIK 2010
Güney Kore, sınırda tarihinin en büyük tatbikatını yaparken, Kuzey Kore nükleer caydırıcılığını da kullanacağı kutsal bir savaşa hazır olduğunu duyurdu.

Kuzey Kore Savunma Bakanı Kim Yong-chun, Güney Kore'nin askeri tatbikatını Kuzey ile savaş hazırlığı olarak algıladıklarını söyledi.
Kuzey Kore ile ilişkileri son derece gergin olan Güney Kore, iki ülkeyi ayıran sınır yakınlarında tarihinin en büyük askeri tatbikatını gerçekleştiriyor.
Sınıra 20 kilometre mesafede gerçekleştirilen tatkibata yüzlerce, tank, helikopter ve savaş uçağı katılıyor.
Kuzey Kore tatbikatı savaş çığırtkanlığı olarak nitelemiş ancak misilleme tehdidinde bulunmamıştı.
Geçen ay Güney Kore'nin düzenlediği bir askeri tatbikat sırasında egemenlik haklarının ihlal edildiğini savunan Kuzey Kore, Güney'e ait bir adayı topçu ateşine tutmuş, 4 kiş ölmüştü.
Tatbikatı izleyen Güney Kore Devlet Başkanı, Kuzey Kore'nin benzer bir saldırı düzenlemesi durumunda acımasız bir karşı saldırıda bulunacaklarını açıkladı.
Yıl içinde 47 askeri tatbikat gerçekleştiren Güney Kore, bu en büyük tatkibatın bir güç gösterisi olduğunu kabul ediyor.
Kuzey Kore'nin ise tatbikat ile yaptığı açıklamalarda yumuşadığı görülüyor.
Uzmanlar Güney Kore'nin pazularını şişirmesinin, Kuzey Kore'ye kendisini mazlum olarak gösterme imkanını tanıdığına işaret ediyor. BBC

Hindistan-Pakistan sınırında tehlikeli gerginlik: Keşmir bölgesinde, Hindistanlı 2 asker öldürüldü
08 Ocak 2013

Hindistan ve Pakistan arasındaki tartışmalı Keşmir bölgesinde, Hindistanlı 2 asker öldürüldü.

Hindistan askeri kaynakları, sınır yakınında Pakistan ordusunun açtığı ateşte 2 askerin öldüğünü belirtti.

Pakistan önceki gün, Hint askerlerin açtığı ateşte bir Pakistan askerinin öldüğünü açıklamıştı.

İki ülke ordusunun sık sık karşı karşıya geldiği sınır hattında ihlal, yanlışlık ve küçük çaplı müdahalelerde şimdiye kadar çok sayıda asker yaşamını yitirdi.
TRT

Esad: Suikaste uğrarsam, İsrail ve Amerikan çıkarlarını vurun
14.01.2913

Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad'ın yaptığı son konuşmasından sonra kriz masasında toplanan Suriye liderliğinin son derece önemli bazı kararlar aldığı iddia edildi.

Ehlibeyt Haber Ajansı ABNA- Cezayir'de yayımlanan el-Şuruk gazetesi, Suriye yönetiminin yaptığı son toplantıda, Cumhurbaşkanı Beşşar Esad'ın suikaste uğraması halinde İsrail'in vurulması kararını aldığını yazdı.

Gazetenin Suriye kaynaklarına dayandırdığı haberine göre Cumhurbaşkanı Esad'ın Şam'da yaptığı son konuşmasından sonraki 48 saat içerisinde bir dizi güvenlik toplantısı düzenleyen Suriye liderliği, uluslararası güçlerin Suriye'ye askeri müdahalede bulunmasının mümkün olmadığını vurguladı.

Bununla birlikte toplantıda, Amerika'nın Suriye'ye göndereceği modern füzelerle, Cumhurbaşkanı Esad'ın de içinde bulunacağı karargahları hedef alabileceği uyarısında bulunuldu.

Gündeme gelen bu ihtimal üzerine Cumhurbaşkanı Esad, suikastle öldürülmesi halinde askeri liderlikten, İsrail'e füze saldırısı düzenlemeye başlamaları vasiyetinde bulundu.

Cumhurbaşkanı Esad ayrıca, Akdeniz ve Kızıldeniz'deki Amerika ve İsrail'in askeri hedeflerinin vurulması ve Akdeniz'deki hava sahasının uçuşa kapatılması talimatını verdi.

http://www.facebook.com/BirlesikCephe

Emekli İngiliz istihbaratçılar Suriye için görevde
16-01-2013



YDH-İngiliz basını, İngiltere'nin istihbarat örgütündeki emekli subaylarını, Suriyeli muhaliflere destek olmaları için görevlendirdiğini yazdı.

United Press International'ın (UPI) İngiliz Daily Mirror gazetesinden aktardığı habere göre İngiliz yetkililer, İngiliz istihbarat örgütünden emekli olan subaylardan, Suriyeli muhaliflere yardımcı olmalarını istedi.

Habere göre İngiliz teknisyen ve uzmanlar, Suriye Ordusu'nun iletişim sistemindeki şifrelerini çözmekle görevlendirilirken Türkiye'deki üslerde, Rusya'nın kurduğu iletişim sisteminin kırılması ve dinlenmesi üzerine Suriyeli muhaliflere eğitim veriyor.

İngiliz istihbarat kaynaklarına dayandırılan haberde, İngiltere'nin Suriye muhalefetine verdiği desteğin uzun bir geçmişi olduğu, Suriye Ordusu'nun iletişimin ağına girilerek dinlenmesinin ise Suriyeli muhaliflere yapılmış büyük bir destek olacağı vurgulandı.

İngiliz İç Güvenlik servisi MI-6 ve Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı CIA'nın, Amerika ve İngiliz uyduları aracılığıyla Suriye Ordusu'nun hareketlerini takip ederek Özgür Suriye Ordusu komutanlarına ilettiği iddia edilmişti.
http://www.ydh.com.tr/

"Suriye siyonist rejimi komaya sokacak" haberi önce TRT'yi komaya soktu
02 Şubat 2013



Bu haberi TRT yayından niçin kaldırdı?

İran Genelkurmay Başkan Yardımcısı Tuğgeneral Mesud Cezayiri, Suriye'nin, son İsrail saldırısına vereceği cevabın siyonist rejimi komaya sokacağını söylediği haberini Anadolu Ajansı da geçti.

Anadolu ajansının da geçtiği bu haberi internet sitesine koyan TRT alelacele haberi yayından kaldırdı; Bkz: http://www.trthaber.com/haber/dunya/suriye-siyonist-rejimi-komaya-sokacak-73342.html

Haber şöyle:
İran'ın resmi haber ajansı IRNA'da yer alan habere göre, Tuğgeneral Cezayiri, İsrail'in Suriye'deki bir askeri araştırma merkezini hedef alan hava saldırısını değerlendirdi.

Tuğgeneral Cezayiri, ''Suriye'nin, siyonist rejimin son saldırısına cevabı bu rejimi komaya sokacak'' ifadesini kullandı.

İşgalci İsrail topraklarında ölümcül bekleyişin sürdüğünü ve halkın burayı terk etmek istediğini belirten Cezayiri, ''İslami direniş, Suriye'nin intikamını nasıl alacağını değerlendiriyor. ABD ve siyonistler de Suriyelilerin sabırlarının bir sonu olduğunu çok iyi biliyorlar'' görüşünü dile getirdi.

Tuğgeneral Cezayiri, İsrail ve diğer zorba güçlerin, bağımsız milletlere karşı güç kullanma dönemlerinin artık geride kaldığını vurguladı.

''Cinayet işleyenler, yeni dönemde her bir darbelerine çok ağır darbeyle karşılık verileceğini bilmeli'' diyen Cezayiri, bunun zamanını ve boyutunu da özgür milletlerin belirleyeceğini bildirdi.

Tuğgeneral Cezayiri, İsrail'in saldırı planından haberi bulunan bazı ülkelerin de bu suça ortak olduklarını ifade etti.

Haber 93

Radyasyona Karşı lodure de Potassium
27 Ekim 2010
Mehmet Şevket EYGİ

BU devir insanlarının kafaları çok karışık. Eskiden bir karışıksa bugün bin karışık. Televizyon ve demokrasi kafaları karmakarışık etti. İnsanlar faydalarına ve zararlarına olan şeyleri doğru dürüst ayırt edemiyorlar. Faydasız hattâ zararlı konularla uğraşıyorlar, faydalı konuları ihmal ediyorlar.

Bugün, gündemde olmayan bir konu hakkında birkaç satır yazmak istiyorum. Dünya kötüye gidip duruyor. (..) Allah saklasın günün birinde üçüncü dünya savaşı çıkarsa, (..) bir atom bombası patlatırsa, yahut (Bulgaristan'da ve Ermenistan'da olduğu gibi) külüstür bir nükleer santral (Çernobil'deki gibi)infilak ederse ülkemiz radyoaktif bulutlarla sarılacak, radyoaktif yağmurlar ve karlar yağacak, radyoaktif fırtınalar esecek, dağlar taşlar, evler, her şey zehirli ışınlarla dolacaktır.

Bendeniz konunun uzmanı değilim. Nükleer radyasyonlara karşı insan vücudunu koruyan kimyevî bir madde varmış. Fransızca imlası ile "iodure de potassium". Pahalı bir nesne olduğunu sanmam. Uzmanların bu madde konusunda halkı uyarmalarını, ülkemizin ve halkımızın mâruz kalabileceği nükleer radyasyon tehlikeye karşı şimdiden tedbir alınmasını sağlamalarını temenni ederim.

Böyle bir tedbir alınır, hazırlık yapılırsa birtakım spekülatörler hemen harekete geçecek ve bu yolla vurgun vurma planları yapacaklardır. Bunu da düşünmek, hesaba katmak gerekir.

Bu madde eczahanelerde satılıyor mu? Satılmıyorsa nereden temin edilebilir. Benim bildiğim ve sandığım gibi gerçekten radyasyona karşı faydası var mıdır?

Konuyu iyi bilen biri çıksa da bunları halka açıklasa ne iyi olur...

Millî Gazete

Körfez'de ABD ve İran gerilimi!
29 Temmuz 2017

İran Devrim Muhafızları, Basra Körfezi'nde ABD Donanması ile yeni bir 'vakanın' yaşandığını duyurdu.

Bu hafta içinde ABD donanmasına ait savaş gemileri, kendilerine yaklaşan ve Devrim Muhafızlarına ait tekneye uyarı ateşi açmıştı.

İran basını, ABD donanmasına ait bir helikopterin Devrim Muhafızlarına bağlı bir tekneye oldukça yaklaşarak tacizde bulunduğunu duyurdu.

Tahran Times, İran Devrim Muhafızları'nın açıklamasında, "(Fars) Körfezi'nin kuzeyinde Devrim Muhafızları'na ait bir tekneye ABD'li gemi tarafından iki kez uyarı açılmasından günler sonra, ABD'li gemiler Fars Körfezi'nin orta bölgesinde benzer bir eylem gerçekleştirdi" ifadesi kullanıldı.
Yurt gazetesi

ABD ile Rusya arasında ipler tamamen koptu
4 Eki, 2016



ABD Dışişleri Bakanlığı, ABD’nin Suriye konusunda Rusya’yla sürdürülen ikili ilişkilerin resmi olarak durdurduğunu açıkladı

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, Suriye’deki çatışmaların durdurulması anlaşması kapsamındaki son duruma ilişkin yazılı bir açıklama yaptı.

Kirby, “ABD, çatışmaların durdurulması anlaşmasının sürdürülmesi için Rusya ile kurulan ikili temaslara katılımını durduruyor.” ifadelerini kullandı.
Alınan kararın kolay olmadığını vurgulayan Kirby, Washington yönetiminin; Suriye’de şiddetin azaltılması, insani yardımların yerine ulaştırılması ve IŞİD ile el-Kaide gibi terör örgütlerinin geriletilmesi için elinden geleni yaptığını kaydetti.

RUSYA TAAHHÜTLERİNİ YERİNE GETİREMEDİ

Rusya’nın, uluslararası insani yardım hukuku ve BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı da dahil, taahhütlerini yerine getirmede başarısız olduğu ifade edilen açıklamada, Moskova yönetiminin, isteksiz olması veya gücünün yetmemesi sebebiyle Suriye rejiminin, ateşkes anlaşmasına bağlı kalmasını sağlayamadığı kaydedildi. Bununla birlikte Rusya ile Esad rejiminin, 19 Eylül’deki insani yardım konvoyuna saldırı da dahil sivilleri, hastaneleri ve altyapı tesislerini bombalamak suretiyle askeri yöntemi kullanmaya devam ettiği belirtildi.

ABD yönetimi, ayrıca, (Rusya ile uygulanması) muhtemel Ortak Uygulama Merkezi kapsamında görevlendirilen tüm personelin de geri çekildiğini bildirdi. Bununla birlikte bölgede görev yapan Amerikalı personelin güvenliği ve Suriye’de iki ülke arasında çatışmanın yaşanmaması için Rusya ile iletişim kanallarının sürdürüleceği de ifade edildi.

Sabah saatlerinde Rusya Dışişleri Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, ABD ile yaptıkları Suriye anlaşmalarının “Washington yönetiminin tutumundaki belirsizlik” nedeniyle askıda olduğunu söylemişti.

RUSYA’DAN JET YANIT

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova, ABD’nin Rusya ile Suriye konusundaki temaslarını durdurmasına ilişkin, Washington’ın, taahhütlerini yerine getiremediği anlaşmanın sorumluluğunu Moskova’ya yüklemeye çalıştığını söyledi.

Zaharova, Rus basınına yaptığı açıklamada, “Washington Halep’te insani durumu kolaylaştırmaya yönelik anlaşmanın kilit şartlarını yerine getirmedi. Şimdi görünen o ki kendileri tarafından belirlenen şartlarını yerine getiremedikleri anlaşmanın sorumluluğunu birilerine yüklemeye çalışıyorlar.” dedi.

Rusya Parlamentosunun üst kanadı Federasyon Konseyi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Konstantin Kosaçev ise ABD’nin çatışmaların durdurulması anlaşmasındaki taahhütlerini yerine getiremediği için ikili temasları durdurma yoluna gittiğini savunarak, “Her şekilde bu, ABD’nin bilinçli aldığı bir karar ve sonuçları Suriye’deki politik süreç için trajik olacak. Bu kararın sonuçlarından ABD sorumlu olacaktır.” ifadelerini kullandı.

ABD Dışişleri Bakanlığ
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Prş Ağu 10, 2017 11:03 pm tarihinde değiştirildi, toplam 11 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pts Ekm 24, 2016 9:56 pm    Mesaj konusu: İran’a bir İsrail saldırısının olası sonuçları Alıntıyla Cevap Gönder

Kumandan Carlos: Ramazan Bayramı ve Müslümanların Direnişi
29 Haziran 2017

Bugün özel bir gün. 1438 senesinin Ramazan bayramındayız. Öncelikle, başta Kumandan Salih Mirzabeyoğlu ve gönüldaşlar olmak üzere, tüm gerçek Müslümanların bayramı mübarek olsun.

Artık dünyada şartlar çok hızlı bir şekilde değişiyor. Bugün, 10 yıl evvelki gibi bir dünya yok. Şu anda dünyada savaşlar, iç savaşlar yaşanıyor; bunlar devam eden emperyalist savaşın birer parçası. Üstelik bu savaş artık din üzerinden yürütülüyor. Yaklaşık 40-50 yıldır yeniden artmaya başlayan emperyalist saldırılar insanın gerçekten kötü hissetmesine sebep oluyor. Burada bizim de bazı hata ve eksikliklerimizle yüzleşmemiz gerek. Ben bu saldırılara layıkıyla mukavemet gösterilememe sebebinin dinin eksikliği değil, Müslümanların eksikliği olduğunu düşünüyorum.

Misal vermek gerekirse, Suriye devlet başkanı Beşar Esed’i severim; ama rejimi değil, Suriye’de rejimin değişmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bölge şartlarından dolayı Beşar seçimlerle yönetimi ele almış biri değil. Her neyse, kavganın şiddeti her geçen gün daha da artarak devam ediyor. Dünyanın her yerinden Müslümanlar akın akın Suriye’ye cihad etmeye ve ölmeye gidiyorlar. Bunu da açık açık söylüyorlar; çünkü şehid olarak cennete gideceklerini düşünüyor ve bunu istiyorlar. Gerçekte ise kimlerin emellerine hizmet ettiklerini bilmiyorlar. Ölmek ve yüzbinlerce insanı öldürmek için hazırlar. Ne yazık ki bugüne kadar Suriye’de yüzbinlerce Müslüman öldü, binlercesi esir alındı. Savaş hız kesmeden devam ederken, biz ise suçlu arıyoruz. Rejimin içerisindeki kriminal tiplerin elbette suçu var. Bunun yanı sıra emperyalistlerin suçu da malûm. En önemlisi ise Müslümanlardaki şuursuzluk; bu sebeple en önemli mesuliyet Müslümanların; gerçek Müslümanların!

Dünyada şu anda gerçek Müslümanların bir rejimi, bir devleti yok. Çözülmesi gereken en önemli sorun budur. Dolayısıyla bu soruna bağlı problemlerin de ne olduğunu göremiyor Müslümanlar. Mesela Müslümanların mukaddes şehirlerinden olan Kudüs’ü kurtarmak gibi bir amaç kalmadı ortada. Hatta ve hatta, Siyonist İsrail ile mücadele ettiği için Arap dünyasının dayanışma içinde olması gereken Hamas, sözde Müslümanlar tarafından zor durumda bırakılıyor. Yalnızca İsrail’in işine yarayacak şekilde baskı altına alınmak isteniyor. Onlar yine de mücadele etmeye ve düşmana darbe indirme çalışmalarına devam ediyorlar. İnanın, bunca tahribata, yüz milyonlarca dolara, Amerikalılara ve onlarla aynı safta yer alan sahte Müslümanlara rağmen İsrail dindar ve gerçek Müslümanların elinden kurtarılamayacak!

Öte yandan dün başka bir mukaddes şehir olan Mekke ile alakalı bir habere rastladım. Mekke’de bir saldırı teşebbüsünden ve operasyondan bahsediyordu haberde. Tam olarak neler olduğunu bilmiyorum; neler olduğunu bilmiyoruz; çünkü dört bir yanımız ikiyüzlü hainlerle dolu. Fakat şunu biliyorum ki bizler mukaddesatımızın ve adaletin köleleri olmalıyız. Emperyalistlerin mukaddeslerimizi işgal teşebbüslerini ve saldırılarını ancak böyle durdurabiliriz.

Suudi rejimi Mekke’deki tüm evlere kadar kontrol altında tutuyor; buna rağmen böyle bir teşebbüste bulunulabilmesi enteresan. Müslüman olduğunu söyleyenler, inandıkları peygamberin geçmişte bulunduğu yerlere saldırı yapıyor, mukaddes yerleri tahrip etmeye kalkıyor; çünkü bu İslâm’a karşı açılmış bir savaş ve onlar İslâm düşmanlarıyla aynı safta yer alıyor. İslâm coğrafyasında güç ne yazık ki İslâm düşmanlarının elinde. Belki de samimi olan insanlar da bu şartlarda kendilerini İslâm için kurban ettiklerini sanıyorlar. Bu fikri düşünmeyi bile hiç beğenmiyorum.

Her neyse, dünyanın kötü insanların birbiriyle işbirliği yaptığı bir tiyatrodan ibaret olduğunu gösteren ve benim de şahsen şahidi olduğum birçok mevzu var.

Irak’ta ve Suriye’de yaşananları zaten biliyoruz. Buralardaki vaziyetten dolayı Paris’te de insanlar rahat edemiyorlar. Artık savaşlar sınır tanımayan bir hâl aldı.

Irak ve Suriye demişken Musul ve Rakka meselelerine de değinelim. Musul’da kuşatma devam ediyor. Şehir tabir-i caizse tüm dünya güçleri tarafından kuşatılmış vaziyette. Binlerce insan öldürüldü. Irak’ın güneyinden, Irak ordusu ve İran Devrim Muhafızları, kuzeyinden peşmerge ve PKK tarafından bir kuşatma yapılıyor. Bununla da sınırlı değil, ABD ordusu liderliğinde havadan bombardıman bir an dahi durmuyor; Musul’un, bir Müslüman şehrinin tarihi yok ediliyor. Artık Musul’un direnecek gücü de kalmadı. Ne yazık ki, aynı durum Rakka için geçerli… Dünyanın neredeyse tüm güçlerinin gündeminde Rakka var. Hem Suriyeli muhalifler, hem de Şam yönetimi bir yandan birbirleriyle çatışırken, bir yandan da bu emperyalist savaşa direnmeye çalışıyor ve saldırılar böyle devam ettikçe bu direnişin süremeyeceği görülüyor.

Esasında ABD ve müttefikleri sadece İslâm coğrafyasında değil, Kanada’dan Çin’e kadar dünyanın her yerinde operasyonlar yapıyor. Dünyayı bu operasyonlara karşı koruyacak olan ise gerçek Müslümanlardır. Zira dünyanın dört bir yanında bu operasyonlara karşı olan Müslümanlar birbirleriyle irtibat kurup, gönüllü olarak direnişe geçiyor. Bu sadece emperyalistlere karşı bir direniş değil, aynı zamanda onlardan daha da tehlikeli olan, İslâm düşmanlarıyla işbirliği yapan münafıklara karşı da bir direniştir.

Allahu Ekber!

Ilich Ramirez Sanchez
Kaynak:Adımlar dergisi

Çin savaş uçakları ABD uçağına müdahale etti
24.07.2017



Reuters'a açıklamalarda bulunan iki ABD'li yetkili, Pazar günü Çin Hava Kuvvetleri'ne ait bir savaş uçağının Doğu Çin Deniz yakınlarında bir ABD askeri uçağına 'güvensiz' müdahalede bulunduğunu bildirdi.

Doğu Çin Denizi yakınlarında olduğu iddia edilen gelişme Pazar günü yaşandı. Çin makamlarından henüz resmi bir açıklama yapılmadı. Yaşanan gelişmenin, Çin Denizi'ndeki gerilimi tırmandıracağı iddia ediliyor.
Birgün

İçişleri Bakanı: 'Almanya’da elektrik ve su kesintilerine hazır olun, 10 günlük kuru gıda depolayın’
26 Ağu, 2016

Federal İçişleri Bakanı Maiziere, halkın gıda depolamasını isteyen sivil toplum konseptininin tanıtımında, uzun süreli elektrik ve su kesintilerine hazırlıklı olmak gerektiğini söyledi.

Federal Almanya İçişleri Bakanı Thomas Maiziere, geçtiğimiz günlerde çok tartışılan sivil savunma hazırlık konseptini tanıttığı basın toplantısında, vatandaşlardan uzun süreli elektrik kesintilerine hazırlıklı olmalarını istedi. Almanya’da her evde en az 10 günlük kuru gıda ve içecek bulundurulmasını tavsiye eden İçişleri Bakanlığı, kamuoyunda tartışmalara neden oldu. İlgili sivil savunma tasarısını kabul eden bakanlar kurulu, vatandaşların her türlü saldırıya ve olağanüstü duruma hazırlıklı olamalarını sağlamak amacıyla bu kararı aldığını duyurdu. Konuyla ilgili bir basın otplantısı düzenleyen İçişleri Bakanı Thomas De Maiziere, elektriksiz kalmanın sadece lambaların sönmesi anlamına gelmediğini kaydetti. Uzun süreli elektrik kesintisi durumunda halka elektrik ve su sağlamak amacıyla çeşitli önlemlerin alındığını belirten bakan, hazırlıkların olağan olduğunu ve mevcut terör tehditleri ile herhangi bir ilgisinin bulunmadığını dile getirdi
İlk Kurşun

Rus savaş uçaklarından ABD gemisine 'alçak uçuş tacizi'
14.04.2016



GeçMedia player yardımMedia player dışında. 'Enter' tuşuna basarak geri dönün veya 'tab' tuşuna basarak devam edin.

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) yetkilileri, iki Rus uçağının Baltık Denizi'nde uluslararası sularda seyreden ABD güdümlü füze destroyeri üzerinde defalarca tehlikeli şekilde alçak uçuş yaptığını söyledi.

Sukhoi SU-24 tipi savaş uçaklarını üzerinde görünür silahları yoktu ve ABD muhribi alçak uçuşlara karşı herhangi bir eylemde bulunmadı.

Bir yetkili, Pazartesi ve Salı günlü alçak uçuşlarla ilgili "Yakın geçmişteki en saldırgan eylemlerden biriydi" dedi.

USS Donald Cook destroyerindeki komutan da uçuşlar için 'simüle edilmiş saldırı profili' ifadesini kullandı.

Amerikalı yetkililer alçak geçişlerin 'güvenli olmayan, büyük olasılıkla provokatif' olduğunu söyledi ve 'bir kazaya sebebiyet verebileceğini' belirtti.

Rus Sukhoi SU-24 tipi uçaklar, ABD destroyeri çevresinde alçak uçuş yaptı.
Rus savaş uçaklarının bir ara yaklaşık 30 ft (9 metre) kadar yaklaşıp geminin etrafında denizde dalga yarattığı kaydedildi.

Bu eylemlerin denizde tehlikeleri kazaların engellenmesini öngören 1970lerdeki anlaşmayı ihlal edebileceği belirtiliyor. ABD'nin diplomatik protesto için adım atıp atmayacağı henüz bilinmiyor.

Bir Rus helikopteri daireler çizdi



ABD gemisinin yakınından 7 defa geçen bir Rus helikopteri de geminin fotoğraflarını çekti.

Rus SU-24 savaş uçağı destroyer yakınlarında alçak uçuş yaparken görüntülendi.

ABD Avrupa Komutanlığı'ndan yapılan açıklamada, jetlerin geçişi sırasında Donald Cook adlı Amerikan destroyerinin, müttefik bir askeri helikopterle iniş güvertesi tatbikatı yaptığı belirtildi.

Jetler bölgeyi terk edene kadar uçuş faaliyetleri de askıya alındı.

Ertesi gün de Rus KA-27 helikopteri, gemi çevresinde alçak irtifada daireler çizdi ve helikopterin bu hamlelerini diğer jetlerin geçişi izledi.

Rus KA-27 helikopteri, USS Donald Cook adlı ABD destroyeri çevresinde dolaşırken görüntülendi.

Uçak, İngilizce ve Rusça yapılan güvenlik uyarılarına yanıt vermedi.

ABD'nin açıklamasında "Rusya'nın bu profesyonel ve güvenli olmayan uçuş manevralarıyla ilgili derin kaygılarımız var. Bu eylemlerin ülkeler arası gerilimi gereksiz yere tırmandırma potansiyeli var ve yanlış hesaplamalarla veya ciddi yaralanmalar, ölümlere neden olabilecek kazalarla sonuçlanabilir" dendi.
ABD'li yetkililer olayla ilgili inceleme başlattı.
Kaynak: BBCT

Wall Street Journal: Türkiye ABD'yi hazırlıksız yakaladı
30.08.2016



ABD'de yayınlanan Wall Street Journal, Türkiye'nin "Fırat Kalkanı" operasyonuna ve Ankara-Washington ilişkilerine dair çarpıcı iddialar ortaya attı.

Gazetenin "Türkiye'nin Suriye'deki IŞİD taarruzu ABD'yi hazırlıksız yakaladı" başlıklı haberinde görüşlerine yer verilen yetkililerin açıklamalarına göre, perde arkasında Ankara ve Washington arasındaki koordinasyon üst düzey seviyelerde çöktü.

Gazeteduvar'ın aktardığına göre, Wall Street Journal'ın haberindeki iddialar şu şekilde:

"Türkiye tetiği tek taraflı çekti"

- Ankara, Washington’daki yetkililere önceden uyarı yapmayarak ‘tetiği tek taraflı olarak‘ çekti. İddiaya göre, Beyaz Saray bu sırada esasında Amerikan Özel Kuvvetleri’nin de harekâta katılması yönünde gizli bir plan üzerinde çalışıyordu.

- Gazeteye konuşan ABD'li yetkililer, Suriyeli Kürtlerin esasında ihtilaf bölgesinden harekât öncesi çıkarılmasının planlandığını ancak Türkiye’nin kararının perde arkasındaki bu çabayı boşa çıkardığını söyledi.

"Erdoğan 2 bin Türk askeri gönderecekti"

- İddiaya göre, ABD’yle Türkiye’nin Suriye sınırında ortak bir operasyon düzenlemesine ilişkin görüşmeler 2015 ilkbaharına dayanıyor. Wall Street Journal’a göre, Türkiye’nin ilk önerisi sınır ötesine 2 bin asker gönderilmesini içeriyordu. Gazete, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bu planı Haziran 2015’te üst düzey Türk generallerle de görüştüğünü yazdı.

- Wall Street Journal, “Türk yetkililer operasyonun başlatılacağına dair siyasi iradeden öyle emindi ki, askeri kararı duyuran basın bildirileri bile hazırlanmıştı” iddiasında bulundu.

"Beyaz Saray kara harekâtı istemedi"

- Gazeteye göre, Ankara Türk askerinin yanı sıra Obama yönetiminin de Amerikan komandoları göndermeyi kabul etmesini istiyordu. Fakat ABD'li yetkililer, Beyaz Saray’ın buna soğuk yaklaştığını söyledi. Nihayetinde ABD ve Türkiye; Suriyeli olmayan kara güçleri kullanmak yerine, sınırdaki yaklaşık 37 kilometrelik bir alanı temizlemek için binlerce Suriyeli muhalife hava ve topçu desteği vermekte anlaştı.

- Türkiye, kara harekâtının başını çekmesini istediği muhalif grupların isimlerini verdi; Amerikan istihbaratı da bunların olası terörist bağlantılarını araştırdı.

- Türkiye’nin operasyona katılmasını istediği en büyük örgütlerden Ahrar ül Şam, ‘fazla aşırılıkçı’ bulunduğu için ABD tarafından reddedildi.

‘Geçen yıl anlaşma sağlanamadı’

- Fakat gazeteye göre, ortak bir ABD-Türkiye operasyonuna ilişkin görüşmeler geçen yaz, hem Pentagon liderleri hem bazı Türk generaller Ankara’nın önerilen misyonu yürütecek sayıda muhalifi mobilize edip edemeyeceği konusunda şüpheleri dile getirince çıkmaza girdi.

- Rusya Suriye’de geçen yıl müttefiki Beşar Esad’ın yanında devreye girince ve özellikle de Rus jeti Türkiye tarafından düşürlünce, önerilen operasyon rafa kaldırıldı. Türkiye destekli muhaliflerin birçoğu bu sırada IŞİD’e karşı yeni bir cephede Türkiye’ye katılamayacak haldeydiler, çünkü Esad güçlerinin Halep’teki saldırılarını savuşturmakla meşgullerdi.

- Cerablus operasyonuna ilişkin görüşmeler kış aylarındaki kısa süreli ateşkeste yeniden gündeme geldi.

- Üst düzey bir Türk yetkiliye göre, Türkiye Mart ayında ABD’ye, operasyonu yürütmesini istediği 1800 Suriyeli muhalifin adını verdi.

- 15 Temmuz’daki askeri darbe girişimi iki ülke arasındaki gerilimi artırsa da, her iki taraftan üst düzey askeri yetkililer bunun IŞİD’e karşı işbirliğini etkilemesini istemediklerini söyledi.

"Putin biliyordu, güvence verdi"

- Erdoğan’ın 9 Ağustos’ta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le görüşmesinin ardından Türkiye’den üst düzey bir askeri heyet, Suriye operasyonunu görüşmek üzere Rusya'ya gitti. Üst düzey Türk yetkililerin açıklamalarına göre; Ruslar Türk yetkililere, Türkiye’nin sınırı geçmesi halinde Moskova’nın Ankara’yı hedef almayacağı konusunda güvence verdi.

-Kürtlerin öncülüğündeki güçlerin Menbiç’i IŞİD’den 13 Ağustos’ta alması sonrası Türkiye’nin planları hızlandı. Ertesi hafta, bazı Kürt birliklerinin Türkiye sınırına doğru, kuzeye ilerlemesi Ankara ve Washington’da alarm zilleri çalmasına yol açtı. Zira Türkiye ABD destekli Menbiç operasyonuna, IŞİD bu Arap kentinden temizlendikten sonra Suriyeli Kürt güçlerin, Fırat’ın doğusuna çekileceklerine dair Amerikan güvencesi alınca onay vermişti.

"Muhaliflere 17 Ağustos’ta talimat verildi"

- Wall Street Journal’ın kaynakları, 17 Ağustos’a gelindiğinde Türkiye’nin plana dahil olan Suriyeli muhalifleri çağırmaya başladığını söyledi. Buna göre, Türk güvenlik güçleri bu ‘dost savaşçıları’ sınırdaki mevzilerine taşımaya başladı.

- Bu sırada, Kürt unsurlar Menbiç çevresinde yeni köyler almaya devam ediyor ve ABD’ye söz verdikleri gibi çekilmiyordu. Hatta bazı Kürt liderler, bir sonraki hedeflerinin Rakka yerine Cerablus olduğunu söylüyordu. ABD'li yetkililer, kendilerinin desteklediği ana Kürt güçlerinin hiçbir zaman Cerablus tehdidinde bulunmadığını söyledi.

- Wall Street Journal, IŞİD’in 20 Ağustos’ta Gaziantep’te bir düğüne düzenlediği intihar saldırısının Türkiye’ye operasyonu başlatmak için yeni bir gerekçe verdiğini yazdı.

"TSK Erdoğan’a mesaj vermek istedi"

- Gazeteye konuşan Türk ve ABD'li yetkililer, Türkiye ordusunun özellikle darbe girişiminden sonra kararlı görünmeyi ve Erdoğan’a sadakat mesajı vermeyi istediğini yazdı.

- Suriyeli muhalifler toplanırken, Türkiye ordusu ülkedeki ABD'li askeri yetkilileri planlarından haberdar etti. ABD'li ve Türk yetkililere göre, bu brifingde Cerablus’a Türk komandolarının yanı sıra Amerikan Özel Kuvvetler güçlerinin de girmesi istendi. Amerikan komandoları hava saldırılarını ve sahadaki güçleri koordine edecekti.

"Pentagon’la Beyaz Saray anlaşamadı"

- Pentagon’dan en az 40 Amerikan komandosunu içeren bu plana onay geldi. Geçen haftanın başında, Beyaz Saray’la önerilen kara harekâtı hakkında görüşmeler başladı.

- Pentagon daha hızlı bir yanıt istiyordu; Amerikan askerlerini Suriye’de bir başka cephede sahaya sürmeye temkinli yaklaşan Beyaz Saray ise harekete geçirmeden bazı soruların yanıtlanmasını istedi. Yetkililere göre, Beyaz Saray özellikle de bölgede El Kaide savaşçıları varken Amerikan Özel Kuvvetleri’nin nasıl korunacağı sorusuna yanıt istiyordu.

- Wall Street Journal’a konuşan askeri kaynaklar, Beyaz Saray’ın daha fazla bilgi talebinin esasında bir ret anlamına geldiğini, çünkü Türkiye’nin hızlı hareket etme isteğinin bilindiğini söyledi.

- Beyaz Saray yanıt beklerken, Pentagon Ankara’ya biraz vakit tanıması için baskı yaptı. Bu arada, ABD'li yetkililer, Türk askerlerinin konuşlanacağı bölgelerdeki Kürt güçlerini çıkarmaya çalıştı.

"Plan Obama’nın masasına hiç ulaşmadı"

• 23 Ağustos akşamı, Beyaz Saray Pentagon’a Amerikan Özel Kuvvetleri gönderme önerisi hakkında ertesi gün üst düzey bir toplantı yapmaya hazır olduğu bilgisini iletti. Fakat gece yarısı Türkiye, Washington’daki yetkililere önceden uyarı yapmadan operasyonu başlattı. Amerikan yönetiminden üst düzey bir yetkili, önerinin ABD Başkanı Barack Obama’nın masasına hiç ulaşmadığını söyledi.

- Gazeteye göre, “Türkiye harekâtı kamuoyu önünde ABD’yle ortakmış gibi sunsa da, Türk jetlerinin Cerablus’ta düzenlediği ilk hava saldırıları koalisyon şemsiyesi altında değil, tek taraflı olarak gerçekleştirildi.“

- ABD'li yetkililer, Türk uçaklarının bu sırada Suriye’nin değil, Türkiye’nin hava sahası içinden hedefleri vurduğunu söyledi.

"ABD başladıktan sonra öğrendi"

- Bölgedeki ABD'li askeri yetkililer operasyonun kendileri olmadan başladığını fark edince, ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Joe Votel elindeki mevcut yetkileri kullanarak Türkiye’ye insansız hava araçları, F-16’lar ve F-10’larla sınırlı hava desteği verilmesini sağladı.

- Amerikan Özel Kuvvetleri de ön cephede yer almak yerine, Türkiye topraklarından Amerikan hava saldırılarını yönlendirdi. Gazeteye konuşan yetkililer, komandoların uzak mesafeden pek az destek verebildiğini söyledi.

- ABD'li yetkililer, IŞİD’in pek karşı koymadan çekilmesi sonrası birkaç saat süren Cerablus operasyonunun günler, belki haftalar süreceğini sanıyordu. Gazeteye konuşan üst düzey bir Türk yetkili, “Cerablus’un TSK ve ÖSO tarafından kurtarılması, bizim askerlerimizin bu göreve her zaman hazır olduğunun kanıtı” dedi.

- Wall Street Journal habere şu cümlelerle son verdi: “ABD'li yetkililer, IŞİD’in bu kenti elinde tutma kararlılığını yanlış değerlendirdiklerini kabul ediyor. Fakat şu an, bir NATO müttefikinin Suriye bataklığına saplanma ve istemeden de olsa IŞİD üzerindeki baskıyı azaltması tehlikesinden daha çok endişe duyuyorlar.“

ABD bundan sonra ne yapacak?

Wall Street Journal, ABD’nin bundan sonra Türkiye’yle Suriyeli Kürtler arasındaki denge çabalarına ilişkin de bilgiler verdi. Gazeteye konuşan yetkililere göre, ABD pazartesi günü (29 Ağustos), Suriye’nin güneyine ilerleyen Türk güçlerine hava koruması verilmeyeceği bilgisini TSK’daki mevkidaşlarına iletti.
Buna göre, IŞİD’in bulunduğu El Bab yönüne, yani batıya ilerlenmesi halinde ABD, hava koruması sağlamaya devam edecek.

- Gazeteye konuşan yetkililer, ABD’nin Kürtleri de uyardığını söyledi. Buna göre, Kürtlere sağlanacak hava desteği Türklerle çatışmaya girmeyerek Fırat’ın doğusuna geçmeleri şartıyla ve IŞİD’in kalesi Rakka’ya ilerlemeleri halinde verilecek.
CNN Türk

İran’a bir İsrail saldırısının olası sonuçlarından önce...
Selçuk Salih Caydi
18.11.10

Daha yirmi gün önce İran’da günün konusu, bir bilgisayar virüsüydü. Siber güvenlik uzmanlarının ‘Stuxnet’ diye adlandırdıkları virüs, özellikle ülkenin enerji alanında çalışan kuruluşların bilgisayarlarına dadanmış görünüyordu. İran Atom Enerjisi Kurumu bir toplantı yaparak, bu virüsten nasıl kurtulabileceğini tartışınca, İran medyası alarma geçti. “Bunun arkasında sadece İsrail olabilir”di. Amaç, Buşehr’deki atom reaktörünü bozmak veya çalışmasını engellemekti. İran’daki aküt Yahudi düşmanlığı ve klasik komplo teorisi düşkünlüğü bir yana, İranlılar bu kez haklı olabilirler. Virüs, sadece endüstrinin sinir sistemlerine sızıp merkezi bilgisayarların kontrolünü ele geçirmekle kalmıyor, bilgisayarların içindeki bilgileri de uzaktaki -kimliği belirsiz- alıcılara gönderiyor. ‘Stuxnet’, bu özellikleriyle benzersiz yeni bir tür (dapd 25.9.10). Ve İran’ın nükleer bilgilerini kimlerin merak ettiğini tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek.

Aynı virüs daha sonra ABD, İngiltere, Hindistan, hatta Endonezya’da da ortaya çıktı. Ama önce İran’da göründüğü için olağan “şüpheli” İsrail. Bu arada bir gerçeği gözden kaçırmamak gerekiyor. Neoliberal devrin kapitalist ekonomiyi görmezden gelen her (etnik/dini) kültürel kimlikçi ideolojisi gibi İslamcılık da dünyayı bir “komplo teorileri toplamı” olarak açıklamaya çalışıyor (ama açıklayamıyor).

Neoliberal kapitalizmi kestirmeden “demokrasi” ilan edip kutsayan ekonomi körü bütün (neoliberal) kültürel kimlikçi ideolojilerin, bu özel körlükleri nedeniyle, sınıfsal/zümresel çıkar çatışmalarını görmek yerine, kin ve nefrete varan etnik/dini düşmanlıklar geliştirdikleri malumdur. (..)

İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad, Haziran ayında yaptığı bir konuşmada Yahudiler için aynen şu ifadeleri kullandı: “İnsan görünümlü pis, kriminal yaratıklar.” Bu tanımda Yahudiler arasında bir istisna gözetmemektedir, hepsini aynı sepete koymaktadır. Ahmedinecad, Yahudi soykırımını da “uydurma bir hikaye” saydığını, defalarca söylemiştir.

İsrailliler, böyle bir ideoloji ve dilin hakim olduğu İran’ı, ama özellikle böyle bir İran’ın nükleer silahlara sahip olması ihtimalini, “Hitler’den bu yana, Yahudilere karşı en büyük tehdit” sayıyorlar. (..) Şu anda İsrail ve İran arasındaki gergin atmosfere hakim olan durum bu.

1979 yılına kadar İsrail, İran’ın en yakın müttefikiydi. Yahudilerin İran’la yönetici/üst düzeyde çok eski ilişkileri vardır. M.Ö. 598’de Babil hükümdarı II. Nebukadnezar’ın Kudüs’ü alması üzerine Yahudilerin bütün ileri gelenleri Babil’e götürülmüşlerdi. Eski Ahit’de de anlatılan bu olaydan sonra Pers kralı Babil’i alarak Yahudilerin esaretine son vermiştir. O tarihten beri, (İslam’ın doğmasından bin yıl önce) İran’da köklü Yahudi cemaatleri bulunmaktaydı. Anadolu’da Frigya’da kurulan Yahudi cemaatleri bile İrandakilerden yeni tarihlidir. Yahudiler İran’da sorunsuz yaşadılar.(..)

ABD Başkanı Obama’nın ülke liderleriyle görüşmelerinde en çok konuştuğu konunun, İran’ın atom programı ve İran’a uygulanan yaptırımlar olduğu biliniyor. İran, ne zamandır, dünya politikasının bir numaralı gündem maddesi. “Takiyye” diye bildiğimiz malum kavramın mucidi pragmatik Şii İran’ın, bu sözcüğün hakkını veren bir de diplomasisi var ve nükleer programını kuşkuyla karşılayan Batı’yı oyaladığı konusunda dünyada genel bir görüş birliği hakim. Tahminlere göre İran, dokuz aya kadar bir nükleer bomba yapabilir. Kulislerde, en iyi ihtimalle, dokuz aya kadar bir İsrail saldırısı ihtimalinin yüzde 60 civarında olduğu konuşuluyor. Dünya basınına ve internete yansıdığı kadarıyla saldırının olacağından Amerikalılar kuşku duymuyorlar. Fakat sonrasında ne olacak? Asıl soru bu.

“İsrail İran’a saldırmaz” diyenlerin, giderek küçülen bir azınlık teşkil ettiği günümüzde tartışma, “saldırır” veya “saldırmaz” ötesinde, ara renkler üzerinde dönüyor. Mesela, bir İsrail saldırısından önce yaşandığı anlaşılan ve yaşanabilecek olan diğer “gariplikler” neler olabilir? Bunlar, felaketin eşiğinde duran kırılgan dünya ekonomisini nasıl etkiler? (İyi etkilemeyeceği kesin.) (..) Aleni haksızlıklarla/hukuksuzluklarla ve seçim hileleriyle hüküm süren İran rejimi, muhalefeti şaşırtıp nisbeten pasifize etmiş durumda. Ayrıca bu gidişin genel istikameti İsrail’in aleyhine işliyor. Dünya konjonktürü, ABD’nin Irak’a saldırdığı dönemdekinden çok farklı. İran Irak değil. İsrail’in İran’a saldırması, ikinci aşamada ABD ve müttefiklerini, Rusya’yı, hatta Çin’i de savaş girdabına çekebilir. Böyle bir savaştan sonra dünya, bildiğimiz eski dünya olmaya devam eder mi? Buna ‘Evet’ demek zor görünüyor.

Yaz boyunca savaş spekülasyonları konuşuldu. Ekim ayının ikinci yarısında kulislere başka bir haber düştü. İslamcılara özgü antisemitik diliyle dünyada giderek daha çok dikkat çeken Türkiye ile arası iyice bozulan İsrail, askeri tatbikatlarını Yunanistan’da yapıyor. Bu bağlamda İsrail ordusunun uzak hedefler için teçhizatlandırılıp silahlandırılmış en modern savaş uçakları, Nea Anchialos askeri havaalanında görüldüler. Patras yakınındaki Araxos havaalanında da çok sayıda İsrailli savaş pilotunun kaldığı haberleri internete düştü. Olağanüstü bir durumdu ve uçaklar birden hareketlendiler de. Hareketlilik, başladığı gibi aniden bitti. O arada ne olduğu bilinmiyor. Dünya medyasında “göründüğü” kadarıyla hiçbirşey olmadı, ama birkaç gün sonra, nükleer programı nedeniyle Batı’yla arası açık olan İran, müzakere masasına döneceğini açıkladı (Hürriyet, 29.10.2010). Oysa kısa bir süre önce görüşmelere katılmayacağını açıklamıştı.

Son zamanda, aslı astarı tam anlaşılamayan böyle gariplikler oluyor ve gizli/örtülü bir savaşın hanidir sürdüğünü gösteren çok sayıda işaret var. Bunun bir sıcak savaşa dönüşmemesi elbette temennimiz. Ama bu olasılık giderek zayıflıyor gibi. Zira İran atom programını durdurmayıp sürdürdüğü takdirde, Ortadoğu’daki güç dengeleri, adım adım İran ve onun İslamcı müttefikleri lehine değişiyor. (..) Bazı yorumcular, “dokuz aya kadar doğabilecek” çirkin bir kitle imha silahının, fanatik İran yönetimi tarafından “Tanrısal bir işaret” gibi pazarlanabileceği üzerinde de duruyorlar. Böyle bir psikolojik atmosferde, İslamcı ideoloji üzerinden Şiilik ötesinde hareket kabiliyetine sahip olan Şii İran’ın yayılmasına karşı İsrail’i açık veya gizli olarak destekleyen Arap ülkelerinden küçük ve güçsüz olanları, kamuoyu baskısına dayanamayıp İran yanlısı (yani “İslamcı Cephe”) yanlısı hale gelebilirler. İsrail hiçbirşey yapmazsa, dünyadaki İslamcı çevre ve hükümetlerin desteğini alan İran’ın nüfuzu, her halükarda belirgin ölçüde artacaktır.

İsrail, sürekli göç alan bir ülke. İsrail’i dünya Yahudileri için çekici kılmayı amaçlayan bir nüfus politikası izliyor. Şimdi İsrail’in ilk kez ciddi anlamda, ‘tehdit altındaki bölge’ haline gelmesi ihtimal dahilinde. Sadece bu bile İsrail’in zayıflaması anlamına geliyor. İsrail’in askeri doktini, bölgenin tek nükleer gücü olmak üzerine kurulu. İsrail, nükleer gücünü, varlığının en büyük garantisi sayıyor.

Önümüzde duran kötü tablonun en net yanı, Ortadoğu’daki dengelerin artık bugünkü gibi olmayacağı. İsrail ve Türkiye destekli eski Sünni hakimiyeti çöküyor. Onun yerine şimdilik, Türkiye’nin de Sünni tarafını üslenmeye soyunduğu anlaşılan İslamcı-ideolojik görünümlü yeni bir Şii hakimiyeti güçleniyor. Fakat bu yenilik de henüz havada. Statükonun göz göre göre değişmesini -nedendir bilinmez, Türkiye hariç!- ne İsrail ne ABD ne de Suudi Arabistan, ne de diğer Sünni Müslüman ülkeler sessizce kabul edeceklerdir.

İsrail’le birlikte, İslamcı İran’ın ve Türkiye dahil İran’ın bütün İslamcı müttefiklerinin, olası bir savaşın ilk kaybedenleri olacaklarını şimdiden söyleyebiliriz. Neoliberal ekonomilerin önemli bir krize girebileceği -hatta çökebileceği- bir savaş durumunda buralardan, önce sıcak para kaçacaktır. Cari açığı had safhadaki Türkiye için bu 2001’den daha derin bir kriz ve AKP devrinin sonu demek olabilir. İran’daki Yeşil muhalefet de güçlenip cesaretlenecektir. Savaş sınırlı tutulabilir ve global ekonomi çökmezse, yurtseverlik bilinci üzerinden halkı mobilize edebilecek “mağdur” İslamcı İran rejimi -geçici bir süreliğine- güçlenebilir. Ama bu daha küçük bir ihtmal gibi görünmektedir.

İslamcı İran rejimi, ideolojik kodlarının ve nefretinin sesini dinleyip, “İlahi bir işaret” propagandası eşliğinde, İsrail’e karşı yıkıcı bir saldırı başlatırsa (veya İsrail’in İran atom reaktörlerine yapacağı saldırılara yıkıcı bir karşılık verirse) bu olay, İran’ın (ve ardından İsrail’in) sonu olabilir ve Cehennem’in kapıları açılır. İsrail, İran körfezinde gezinen atom denizaltılarını ve onların taşıdığı ikiyüz kadar atom başlığını, İran’a ve müttefiklerine karşı kullanabilir. Bunun gerekçesi daha şimdiden hazırdır: “Yahudiler, Nazi’lerin yaptığı soykırıma karşı koyamamışlardı. Buna bir daha asla izin vermeyeceğiz.” Bu ruh haliyle İsrail, İran’dan başlayarak dünyanın çehresini, geriye dönüşü olmayacak bir biçimde tamamen değiştirebilir, çünkü devreye -petrol bağımlısı- büyük ülkeler de girmek zorunda kalırlar. Böyle bir gelişmeyi Ortadoğu ile sınırlı tutmak hiç de kolay olmayacaktır. Kısacası, işin şakaya gelir yanı bulunmamaktadır. (..)

İsrail şimdiye dek iki kez, karşıtlarının atom programlarını vurmuştur. 1981’de Irak’daki Osirak reaktörüne yapılan saldırı, Saddam Hüseyin’in nükleer planlarına son vermişti. 2007’de de Suriye’deki bir atom reaktörünü vurdu. Fakat şimdi İran’a karşı yapabileceği sıcak bir saldırı hiç de kolay olmasa gerek. Saldırının ilk zorluğu, askeri sorunlardan ziyade medyatik boyutla ilgili. Bir saldırının ardından İran “mazlum ülke” sayılacaktır ve İsrail’e (ve destekçilerine) karşı dünyadan büyük ve haklı bir tepki gelecektir. İsrail böyle şeylere alışık, bunu göğüsleyebilir -ama destekçileri/müttefikleri göğüsleyebilir mi? Obama için bu hiç de kolay olmayacaktır. Hele operasyon için hava sahasını açması beklenen ülkeler için, -mesela Suudi Arabistan için- çok zor olacaktır.

(..) Asıl sorun, dünyayı cehenneme çevirmek üzere olan kapitalist sistemin acilen yapısal reformlara tabi tutulması ve süreç içinde aşılmasıyla ilgilidir. Ve bu sorunun İslamla, Hristiyanlıkla, Yahudilikle, Araplıkla, Türklükle, Kürtlükle falan alakası yoktur. Bunların hepsine meydan okuyan ve insanlığı felakete sürüklemekte olan bir sistem söz konusu. Böylesine bütüncül, tüm dünyayı ve hayatın neredeyse her alanını kuşatan fundamental bir sorun, ancak barış içinde çözülür. Onun dışındaki savaş körükleyen alternatifler, “sorun”un insanlığı çözmesine hizmet etmektedir. Global bazda birbirinden öğrenen, sahiden demokratik, aktif anlaşı/uzlaşı/tartışma kültürünü işleterek ve -en önemlisi- konuşulanları da hayata geçiren demokratik mekanizmaları acilen kurarak, sorunu aşmak mümkündür. Teknik imkanlar buna olanak sağlıyor. Kendini dayatan bu zorunluluğun adına, isteyen ‘Devrim’ de diyebilir. Ve konu bu kez sadece proleteryayı, burjuvaziyi, köylüleri, mavi yakalıları, beyaz yakalıları, morları, uluslarötesi ve berisi tüm diğer gökkuşağı renklerini, sistem dışı kalmış Afrikalıları/Asyalıları falan da değil, dünyanın atmosferini, doğasını, dünyada yaşayan tüm diğer canlı türlerini de ilgilendirmektedir.
http://konstantiniye.blogspot.com/

Kuzey Kore Lideri Kim: ABD dahil, yeryüzünde kötülüklerin bulunduğu tüm lağım çukurları saldırı menzilimiz içinde
09 Nisan 2016



Kuzey Kore, kıtalararası balistik füze için tasarlanan bir motoru denemesini başarıyla gerçekleştirdiğini duyurdu.

Deneme, ülkenin batı kıyısı yakınlarındaki uzun menzilli füze deneme sahasında yapıldı.

Resmi haber ajansı KCNA, yeni tip motorun "ABD anakarasına nükleer saldırı düzenleyebilme becerisini güvenceye alabileceğini" söyledi.

KCNA, Kuzey Kore lideri Kim Jong-un'un da bizzat katıldığı deney için "motor sağır edici bir patlama sesiyle dev alevler püskürttü" dedi.

Kim de, "Ülke artık ABD anakarası dahil, yeryüzünde kötülüklerin bulunduğu tüm lağım çukurlarını saldırı menzili içinde tutabilir" diye konuştu.

Pyongyang Mart ayında da, balistik füzelere sığabilecek kadar küçük nükleer savaş başlıkları geliştirdiğini duyurmuştu.

Kuzey Kore geçen ay da ABD ve Güney Kore ortak askeri tatbikat yapması üzerine, "ayrım yapmadan her iki ülkeye de nükleer saldırı düzenleme" tehdidinde bulundu.

Kuzey Kore, bu tatbikatı "olası bir işgal provası" olarak değerlendirdi.

Pyonyang'ın Ocak ayında nükleer deneme gerçekleştirmesinin ve Şubat ayında da, yasak füze teknolojisi olarak görülen uzun menzilli roketle uzaya uydu göndermesinin ardından ABD Kuzey Kore'ye yeni yaptırımlar uyguladı.

ABD ayrıca, Kuzey Kore, Rusya ve Çin'in tepkisine rağmen Kore yarımadasına ABD füze savunma sistemi konuşlandırmak için Güney Kore'yle görüşmeler yaptı.
Kaynak: Cumhuriyet

İngilizler Türkiye'yi işgale mi hazırlanıyor?
26 Eyl, 2016



İngiltere Özel Hava Kuvvetleri olan SAS birlikleri Türkiye’nin ikinci bir darbe girişimine maruz kalması halinde Türkiye’ye girerek binlerce İngiliz tatilciyi ve Türkiye’de yaşayan İngilizleri ülkeden tahliye etmeye hazırlanıyor.

İngiliz gazete Daily Express’in haberine göre, 15 Temmuz darbecilerinin hükümeti devirmek için ikinci bir darbe girişiminde bulunabileceklerinden ve bu durumun Türkiye’de iç savaşa yol açacağından endişe ediliyor. Kıbrıs’ın Güney kesimine konuşlanan birlikler olası bir darbe girişiminde İngilizleri ülkeden tahliye etmek için hazırlık yapıyor.

Acil durum planları hazırlayan İngiliz Savunma Yetkilileri İngiliz turistlerin ve İngiltere vatandaşlarının yoğun olarak bulunduğu bölgelerdeki ailelerin olası bir ikinci darbe girişiminde ülkelerine güvenle ulaştırılabilmeleri için silahlı Özel Kuvvetler Destek Birimleri’nin de dahil olduğu askeri birlikleri hazır bulunduruyor.

Olası bir tehlikede yaklaşık 50 bin İngilizi tehlike bölgesinden kurtarmak üzere yüzlerce jet ve helikopterin yanı sıra diğer hava araçları da hazır tutulacak. Darbecilerin müdahalede ulunması halinde birliklerin ateş açabileceği belirtiliyor.

Üst düzey bir savunma yetkilisi Daily Star Sunday’e yaptığı açıklamada Türkiye’nin şu an sallantıda olduğunu, başka bir darbe girişiminin gerçekleşmesi halinde bunu iç savaşın takip edebileceğini söyledi ve bunun gerçekleşmesi halinde de uluslararası bir kriz yaşanacağını ekledi. Yetkili, “Türkiye’de tatil yapan ya da yaşayan vatandaşları olan tüm ülkeler vatandaşlarını oradan kurtarmak isteyecektir, biz burada erken hareket etmeye çalışıyoruz” diye konuştu.

Haberde olası kurtarma operasyonunun Kıbrıs’taki Kraliyet Hava Üssü Akrotiri’den yapılacağı, fakat Kraliyet Donanması’na ait savaş gemilerinin de Başbakan Theresa May’in emir vermesi halinde harekete geçmek üzere Akdeniz’de hazır bekletildiği belirtiliyor.

İngiliz askerlerinin hava kuvvetlerine destek olmak için Türkiye’de “güvenli bölgeler” oluşturacağı da iddia ediliyor.

Geçtiğimiz günlerde Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcı Hasan Atilla Uğur da Yeni Şafak gazetesine verdiği röportajda bahsi geçen haberden söz etmiş, bunun bir işgal planı niteliğinde olduğunu söylemişti. Aynı röportajda İngilizlerin 2.5 aydır Güneydoğu’da aşiretlerle görüşmeler yaptığını da anlatan Uğur, aşiretlerin kredi borçlarını İngilizlerin ödediğini iddia etmişti.
Kaynak:ilk Kurşun

Fırat Kalkanı” Kimin Planı?
Muntazar Musavi
4 Eyl, 2016



Siyaset bilimcilerin bir tezi var: “Tarih hızlandı!” diyorlar. Hakikaten tarihte on yıllar içerisinde yaşanan değişme ve gelişmeler artık haftalara sığar hale geldi. Ulusal, bölgesel ve küresel değişimler baş döndürücü bir hıza ulaştı. Henüz analistler, siyaset bilimciler bir olayın sebep ve sonuçlarını tam açığa çıkaramamışken onu gölgede bırakacak yeni gelişmeler yaşanmakta.
FETÖ / PDY (Fethullahçı Terör Örgütü / Paralel Devlet Yapılanması)’nın küresel sahiplerinin emri ile kalkıştığı 15 Temmuz darbe girişiminin açığa çıkardığı bölgesel kırılma, Türkiye’nin ÖSO (Özgür Suriye Ordusu)’nu yedekleyerek “Fırat Kalkanı” adıyla Suriye’nin Cerablus kentine yaptığı operasyon ile tepe noktaya ulaştı.

Operasyonun başladığı gün Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani ve ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Ankara’da olması, daha ilk saatlerde Amerika ve bir kısım Avrupa ülkelerinin operasyonu desteklediklerine dair yaptıkları açıklamalar, Rusya ve İran’dan gelen çok düşük tonajlı beyanatlar ve ayrıca bu iki ülke tarafından diplomatik herhangi bir tepki girişiminin olmaması ve en önemlisi Suriye Hükümeti’nden Enformasyon Bakanı düzeyinde bir tepki açıklaması gelmesi pek çok kişi açısından olayı çetrefilleştirdi ve okuma zorluğu oluşturdu.

Hakikaten operasyondan kimlerin haberi var? Daha da önemlisi kimlerle planlandı? Kimi ve hangi projeyi hedef alıyor? Hangi proje ve hedefe katkı yapacak? Kim niçin sessiz? Ve tüm bu olup bitenden sonra kimin eli güçlenecek ve kim güçten düşecek?

Operasyon Türkiye, Amerika, İran, Rusya ve Suriye açısından ayrı ayrı değerlendirilmeli ki, parçaları birleştirerek büyük resmi açığa çıkarabilelim. Ancak önce genel birkaç tespit daha sonra söyleyeceklerimiz için temel oluşturup anlam kazandırabilir.

Çok kısa bir zaman öncesine kadar sınırın öbür tarafına taş atmakta zorlanan Türkiye’nin sınır ötesi operasyona girişmesi ve bu girişime Suriye’de ana aktör olan İran ve Rusya’dan çok cılız resmi tepkilerin gelmesi ve herhangi bir diplomatik uyarı ve krizin olmaması operasyonun bu iki ülkenin bilgisi dahilinde olduğunu bize göstermekte. Bu birincisi. İkincisi: “Türkiye açısından operasyonun esas hedefi IŞİD’mi yoksa IŞİD perdelemesi ile PYD / YPG mi?” sorusunun cevabının ikinci şık olduğu da aşikardır. Üçüncüsü: Bu operasyon 15 Temmuz darbe kalkışması ve ardından genelde Türk dış politikasında özelde Suriye yaklaşımında yaşanan kırılma özellikle de yeniden dizayn edilmeye çalışılan İran ve Rusya ilişkilerinden ayrı düşünülemez.

Şimdi operasyonu her oyuncu açısından ayrı ayrı ele alabiliriz.

Türkiye: 15 Temmuz darbe kalkışması ile Amerika’nın emperyal Büyük Ortadoğu Projesi’nin kendisini de içerdiğini en derinden müşahade etti. Kendisi açısından en yumuşak karnın güney sınırlarında kurulacak Amerika ve İsrail güdümündeki Kürdistan olduğu tespitini yaptı. Asıl amacı “Kürt koridoru” olarak tanımlanan ve Erbil’den Akdeniz’e ulaştırılmak istenen hattı kesmek istiyor. Ama hala gerek ontolojik ve gerekse pragmatik nedenlerden dolayı Batı (Amerika ve Avrupa)’ya karşı açıktan karşı duramıyor. Bu nedenle Cerablus’tan sonra Menbiç yönüne yani PYD / YPG üzerine ne kadar gidebilecek ve onları ne kadar geriletebilecek bunu bekleyerek göreceğiz.
Ancak şunu söylemekte bir beis yok: “Kürt koridoru”nu kesme ve tıkama girişimi Amerika’nın on yıllardır özenle işlediği Büyük Ortadoğu Projesi’ne balta vurmaktır. Bu yönü ile operasyon öncelikle Amerikan projesini hedef almaktadır.

Amerika: Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Ankara’da Vali Yardımcısı tarafından karşılandığı gün operasyona girişilmiş olması Amerika açısından bilinmez bir şey olmasa da örtülü bir meydan okuma olarak algılanması kaçınılmaz olacak. Amerika besbelli ki bunu not edecektir. Ayrıca yüzyılların emperyal gücü bu noktada edindiği engin tecrübe ile yeni manevralar çekme peşinde olacaktır.

Mesela hemen ilk saatlerde yaptığı “operasyonu destekliyoruz” açıklaması, esasında kendisine karşı yapılmış örtülü bir meydan okumayı dünyaya “operasyon bilgim ve iznim dahilinde, her şey benim kontrolümde” algısını vermek içindi. Aksi bir açıklama da “dünyanın patronu” imajının zedelenip karizmanın çizileceğini biliyor ve zararı en asgariye taşımak istiyor.
Ancak Amerika’nın on yıllardır inanılmaz yatırım yaptığı bu projeden bir çırpıda vazgeçeceğini düşünmemiz hayalcilik olur. Operasyonun kadük kalması için her türden fitne ve fesadı harekete geçireceğini tahmin etmek, kehanet olmasa gerek.

İran: Normal şartlarda böyle bir operasyona en sert tepkiyi vermesi beklenen İran; Türkiye’nin 15 Temmuz sonrası Batı Bloku’ndan belli bir oranda ayrı düşmesi, Büyük Ortadoğu Projesi’nden çekilme arzusu, Suriye politikasında neredeyse yüz seksen derecelik bir söylem değişikliği dolayısıyla bölgede Amerikan emperyalizminin ellerinin kesilebileceğini hesap etmekte.
Ayrıca İran açısından Suriye Vekalet Savaşı’nın sonlanması ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunarak, halkın seçeceği bir iktidarın yönetimde olması birinci dereceden önem arz etmekte. Bu vesile ile İran da farklı bir bakış açısı ile de olsa kesinlikle emperyalizmin güdümünde tesis edilecek bir Kürdistan’a ve Suriye’nin parçalanmasına karşı.

İran, az ya da çok Türkiye’nin Amerika ile örtülü bile olsa hesaplaşmasının gerek Türkiye ve gerekse bölge açısından birçok hayırlara ve bölgesel meselelerin çözümüne hizmet edeceğini düşünmekte.

Rusya: Rusya’nın Suriye’de ana aktörlerden biri olduğu inkar edilemez bir gerçek. Rusya açısından da Türkiye’nin Batı Bloku’ndan olabildiğince aralanarak Avrasya Cephesi’ne doğru yaklaşması hayati önem arz etmekte. Zira böyle bir gelişmenin Emperyal Batı Dünyası’nın Ortadoğu, Kafkasya ve Orta Asya planlarını tamamen alt üst edeceği bir gerçek.

Rusya’nın sınırı olmaması ve birinci dereceden tehdit hissetmiyor olması ve hatta ana akım ideolojilerinin “sosyalizm” olması dolayısıyla “Kürt Meselesi”ne İran ve Türkiye gibi baktığını zannetmiyorum. Ancak Suriye’de sonuca ulaşarak Ortadoğu’da mevzi kazanmak isteyen Rusya’nın bölgesel en önemli partneri İran ve büyük bir değişim içerisinde olan Türkiye’nin hassasiyetlerini dikkate alıyor olmasını tahmin etmek zor değil.

Suriye: ÖSO ve IŞID karşılaştırıldığında acaba Suriye açısından bakış açısı nedir? ÖSO en nihayetinde ana omurgası ve kahir ekseriyeti Suriye vatandaşlarından oluşan ve iktidardan pay kapma peşinde olan (Cenevre müzakerelerinde masanın bir ucunda oturan) bir örgüt. Oysa IŞİD yüzden fazla ülkeden toplanmış katil sürüsünden müteşekkil ve Suriye’de kendi devletini oluşturma peşinde olan canavar bir yapı.

Suriye hükümetinin devşirme katil sürüsünün bertaraf edilmesini öncelemesi ve kendi içinden çıkmış yanlışları ıslah veya müzakere ortamına taşımayı düşünüyor olması anlaşılabilir ve hatta takdir edilebilir bir taktik yaklaşımdır.
Ayrıca Cerablus için savaşacak ÖSO militanlarının başka cephelerden özellikle de “Halep” civarından buraya kaydırıldığı bilgilerini dikkate aldığımızda önümüzdeki günlerde “Halep” ve civarında Suriye hükümetinin önemli kazanımlarını duymamız sürpriz olmayacak. Hatta parçaları birleştirdiğimiz de Türkiye’ye Cerablus yolunu açanların, ondan Halep ve civarındaki elini gevşetmesini hatta çekmesini şart koşmuş olmaları gerek.

Birkaç cümle ile sonuç: BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) adıyla örtülen BİP (Büyük İsrail Projesi) çöküyor. DOP (Direnişçi Ortadoğu Projesi) kazanıyor. Direniş için nihai zaferin ışıkları gözüktü. Yeni bir Ortadoğu doğuyor: Direnişçi Ortadoğu!
Rasthaber

'Türkiye hâlâ Esad'ı yıkıp Suriye'den toprak koparma derdinde'
26.09.2016
Ceyda Karan



Gazeteci-yazar Mehmet Ali Güller, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ÖSO'dan kurmayı arzuladığı 'yeni milli ordunun', terör örgütleri için şemsiye anlamına geldiği görüşünde. Güller'e göre, "Fırat Kalkanı'nı Kürt koridorunu önlemek için yapıyor olabilir. Diğer taraftan bunu fırsata çevirip Esad'ı yıkmak ve Suriye'den bir parça koparmayı hedeflediği aşikar."

Erdoğan: Suriye, Esad ile yeniden ayağa kalkamaz Suriye'nin 'toprak bütünlüğünü korumak' iddiasıyla sınır ötesi operasyona girişip, hedefi 'IŞİD'le ve 'Suriye’deki Kürt oluşumuyla mücadele’ olarak kuran Türkiye yönetimi, ABD deteğiyle Rakka’ya yürüme, uçuşa yasak bölge kurmanın ardından bu kez Suriye’de ‘yeni bir milli ordu’ kurma hedefi koydu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, BM Genel Kurulu için gittiği New York’ta bu görüşünü paylaştı. ÖSO’dan ‘milli ordu’ yaratmak ne anlama geliyor? ‘Rakka hedefinin arkasında ne var? Cumhurbaşkanı’nın son çıkışını gazeteci ve yazar Mehmet Ali Güller ile konuştuk.

'SURİYE’NİN BİR MİLLİ ORDUSU VAR'

'Rakka operasyonunda hedef parçalanmış Suriye'de söz sahibi olmak' Erdoğan’ın milli ordu fikri için "Türkiye’nin Suriye’yi parçalayıp Esad rejimi devirmek için organize ettiği çeşitli terör örgütlerini tek çatı altında birleştirme planının adı" diyen Güller, bunun bir plan ve zihniyet olarak var olsa da şu aşamada tutmasının zor gözüktüğünün altını çizdi. Ancak açıklamanın Erdoğan’ın hedefini beyan etmesi açısından önemli olduğunu vurgulayan Güller şu değerlendirmeyi yaptı: "Suriye’nin bir ordusu var. Milli bir ordusu var. Suriye’de ikinci bir milli ordu inşa etme hedefi açıklıyorsanız, bu Suriye’yi bölmek istediğiniz anlamına gelir. Bunu yaptığınızda da dünya kamuoyuna ‘Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak için’ diye anlattığınız Fırat Kalkanı operasyonu hakkında yalan söylediğiniz de ortaya çıkmış olur. Zira bu Suriye’yi parçalamak anlamına geliyor.”

'İKİLİ OYNANIYOR'

'Türkiye için Suriye'deki Kürt oluşumunu ortadan kaldıracak tek şey topyekün savaş' Fırat Kalkanı operasyonunda tek bir hedefle işe girişilmediğini söyleyen Güller, hükümetin farklı kanatlarından operasyonun hedefiyle ilgili yapılan farklı açıklamaların çelişkiler yarattığını söyledi. Medyaya yansıyan bu çelişkileri açıklamaların siyasetçilerin orduya siyasi direktif olarak verdiği bir hedefin olmadığını ortaya koyduğunu söyleyen Güller “Daha önce de söylemiştik. Erdoğanlar ikili oynuyor. Fırat Kalkanı’nı Kürt koridorunu önlemek için yapıyor olabilir. Ama diğer taraftan bunu bir fırsata çevirip Esad’ı yıkmak ve Suriye’nin belirli topraklarından bir parça koparmayı hedeflediği aşikar. İkisini birden yürütme, hatta birini diğerine yaslayarak yürütme hedefleri var. Bunun için İsrail ve Rusya ile normalleşme adımları attılar. Aynı zamanda da bu ilişkilere dayanarak Rakka ve Musul üzerinden ABD ile pazarlıklara girişiliyor” diye konuştu.

'NEO-ABDÜLHAMİTÇİ DENGELERLE SÜREÇ GÖTÜRÜLMEYE ÇALIŞILIYOR'

Erdoğan’ın Neo-Abdülhamitçi dengeler gözeterek süreci götürmeye, fırsatlardan yararlanarak yeni alanlar açmaya ve iktidarını konsolide etmeye çalışan bir tarz izlediğini söyleyen Güller, "Türkiye’deki iç kamuyounda normalleşmeye ilişkin açıklamalar yapılıyor. Ama Esad karşıtlığının bitmediğini görüyoruz. Periyodik olarak, normalleşmeye çalışan bir ülkenin yapmayacağı şekilde, Esad’ı katil ilan eden, onunla devam edilemeyeceğini söyleyen açıklamalar yapılıyor. Bunlardan yola çıkarak bu operasyonun birden fazla hedefinin olduğunu bir kez daha söyleyebiliriz" dedi.

'ABD ANKARA’YI İKİ HEDEF ARASINA SIKIŞTIRIYOR'

'Rakka'ya ABD ile birlikte operasyon olacak mı?' sorusuna hükümetten yanıt Türkiye’nin TSK’yı IŞİD’in kalesi Rakka’ya kadar yürütecek derinliğe inme amacının olamayacağını söyleyen Güller, ABD’nin Irak’tan bu yana Ankara’yı iki hedef arasına sıkıştıran ve kendi mecrasına doğru kanalize eden bir politika izlediğini ifade etti. Rakka’ya kadar ilerlemeyi ‘tuzak’ olarak değerlendiren Güller, Erdoğan’ın da bu tuzağa düşmeye açık konumda olduğunu belirtti. Erdoğan’ın New York dönüşü yaptığı açıklamalarına dikkat çeken Güller, "Rakka konusunda Biden ile yaptığı görüşmeler sonrası YPG ile ÖSO’nun kara gücü, Ankara ve Washington’un hava desteğiyle Rakka operasyonuna yeşil ışık yakılabileceği izlenimi var. Bu konuda gelen bir soruya net olarak ‘Hayır’ cevabı da verilmiyor. Ama YPG’nin bulunduğu bir Rakka operasyonunda kara gücü olarak bulunmayacaklarını söylemişlerdi" dedi.

'ANKARA BİR TUZAĞA DOĞRU İLERLİYOR'

'Rakka, Türkiye'nin stratejik önceliği değil' Olası bir Rakka operasyonunda kara gücü olması konuşulan PYD/YPG’ye Ankara’nın hava desteği vermesinin, onu tanıyacağı anlamına geleceğini söyleyen Güller, "ABD bunun aynısını Irak’ta uyguladı. Türkiye bu tuzağa yabancı değil asında. İtiraz ede ede IKBY’yi en sonunda tanıdı. Ayrıca şu var ki Mınbiç gibi kritik bir hedefle başlayan Ankara, ABD’nin operasyonu üzerinden yönünü değiştirip el Bab’ı hedeflemek zorunda kaldı. Rakka operasyonunun G20’de pişirilip, New York’taki BM Genel Kurulu’nda kıvama getirilmesi ve hükümete yakın kaynakların ekim ortasında Musul ve Rakka operasyonlarının başlayabileceği yönünde açıklamalar da Ankara’nın bu tuzağa doğru yol aldığını gösteriyor" değerlendirmesi yaptı. '

TÜRKİYE RUSYA’NIN ABD İLE PAZARLIĞINDA BİR DENGE UNSURU'

Rusya’nın önümüzdeki süreçte tavrını belirleyecek olanın Halep’teki çatışmalar olduğunu söyleyen Güller şöyle konuştu: "Çatışmaların nasıl sonuç vereceği önemli. Rusya avantajlı. Bölgede üs bulundurmaya da başladı. Önümüzdeki ayda da galiba uçak gemisi varacak. Moskova doğrudan Türkiye’nin ABD’nin yanında olmasındansa, Ankara ile biraz mesafeli, biraz didişen, Ankara’nın ABD ile sıkıntılarını biraz daha kaşıyarak karşı karşıya gelmesini hedefleyen bir çizgide gidiyor. Türkiye böylece ABD ile yürüttüğü pazarlıkta, terazinin Atlantik tarafından olmayan bir denge unsuru olarak yer alıyor."
Kaynak: Sputnik

Nükleer savaşa iki tık kaldı
Türker Ertürk
18.10.2016



Eğer Trump’ın kazanacağını kamuoyu yoklamalarından anlarlarsa, tetiğe erken basarlar. Anlayacağınız önümüzdeki 15 gün çok kritik! Umarım yanılıyordur ve itidal hakim olur.

ABD ve Rusya gerginliği, her an kontrolden çıkabilecek şekilde tırmanmaya devam ediyor. Halep-Suriye üzerindeki çatışmalar bu gerginliğin buzdağı gibi sadece su üstünde kalan, ama savaşı tetikleme kapasitesine sahip bölümü.

Geçtiğimiz günlerde,ABD tarafından Suriye’ye yönelik sınırlı bir hava harekatı yapılabileceği açıklamasının üzerine Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov; “Suriye güçlerine yönelik saldırı, Rusya’ya yapılmış saldırı olarak kabul edilecektir” açıklamasını yaptı. Bu çok açık; eğer ABD müdahale ederse, Rusya karşılık verecek. Rusya’nın karşılığına ABD yanıt verdiğinde, çatışma çok kolaylıkla kontrolden çıkarak, nükleer savaşa evrilir. Çünkü Rusya, klasik silahlarda (konvansiyonel) ABD’ye nazaran zayıf durumda. Bu zayıflık; onun eşiğiçok kolaylıkla geçmesine ve nükleer silahlara başvurmasına neden olur.

RUSLAR ÜÇ BALİSTİK FÜZE ATTI

Rusya, çatışma çıkarsa nükleer silah kullanabileceği mesajını ABD’ye ve dünyaya vermek için, içinde bulunduğumuz ayın (Ekim 2016) ilk yarısında 3 adet nükleer başlık taşıma kabiliyetine sahip kıtalararası balistik füze denedi. Bunlardan birincisini Pasifik’te Japonya’nın kuzeyinden, ikincisini kuzey kutbuna yakın Barent Denizi’nden denizaltılardan, üçüncüsünü ise karadan Asya’nın kuzeydoğu ucundan fırlattı.

Rusya bu denemelerle; “Amerika kıtasına her yönden balistik füze atabilecek imkana sahibim”demek istiyor. Ayrıca, ABD’ye doğudan da balistik füze atabilmek için, denizaltılarını Amerika’nın Atlantik sahillerine yakın cephe görevlerine gönderdiği biliniyor.

RUSLAR SAVAŞ TEFTİŞLERİ YAPIYOR

Rusya; geçen ayın başından beri Nükleer-Biyolojik-Kimyasal savaş tehlikesine karşı kendi halkını bilinçlendiriyor, kritik yerler için koruyucu kıyafet ve maskeler dağıtıyor, mevcut sığınakları geliştiriyor ve bugüne kadar 40 milyon yurttaşını bu konuda eğitti ve tatbikat yaptırdı. Bu arada Almanya da nükleer savaş için hazırlık durumuna geçti.

Rusya;geçen ay Çin’le birlikte, Malakka Boğazı ve Güney Çin Denizi’ni kapsayan alan içinde, 8 gün süre ile ortak tatbikat yaptı. Tatbikatın hedefi; ABD’nin Asya-Pasifik bölgesindeki saldırganlığını beraberce karşılamak. Ayrıca Rusya; harbe hazırlık ve alarm seviyesini yükselterek, önemli birliklerini savaş konuş yerlerine intikal ettirdi ve konuş yerlerinde savaş teftişleri yapıyor. Bu kapsamda nükleer başlıklı İskender Füzelerini tüm Avrupa’nın içi sayılan Kaliningrad’a yerleştirdi.

SARI ALARM

ABD, şu anda “Sarı Alarm” durumunda. Alarm, savaş riskinin büyüklüğünü ve askeri hazırlık durumunu ifade eder. Bu alarm durumuna en son 1973’te, Arap-İsrail Yom Kippur Savaşı’nda geçilmiş. ABD için alarm kademeleri sırasıyla; Normal durum Yeşil (DEFCON-5), Mavi (DEFCON-4), Sarı (DEFCON-3), Turuncu (DEFCON-2) ve Kırmızı (DEFCON-1) şeklindedir.

Yaşadığımız coğrafya da dahil, özellikle tüm kuzey yarım küreyi yangın yerine çevirecek nükleer savaşa iki tık var. Turuncu (DEFCON-2); savaşa yaklaşık 6 saat var demektir. Kırmızı (DEFCON-1); nükleer silahların atılması an meselesi. Turuncu alarm durumuna daha önce; 15 Ocak 1991’de Irak Savaşı’ndan önce ve 1962’de Küba Krizi’nde geçilmiş. Kırmızı alarm durumuna ise, geçmişte hiç geçilmemiş.

KÜBA KRİZİ’NDEN DAHA TEHLİKELİ

Şu anda içinde bulunduğumuz durum, Küba Krizi’nden daha tehlikeli. Çünkü o zaman ABD Başkanı olan John F. Kennedy, diplomatik bir çözüm bulmaya çalışıyordu. Ama bugünkü ABD Yönetiminde; bu irade ve itidal, hiç değilse şimdilik, varmış gibi gözükmüyor.

Washington’da savaş lobileri hakim gözüküyor. Ateşkesin bozulmasına neden olan Deyrizor yakınlarında IŞİD’le çatışma halinde bulunan Suriye Ordusu mevzilerine yaptığı saldırının, Beyaz Saray (White House) onayı olmadan yapıldığı biliniyor. Bu saldırı sonunda, 62 Suriye askeri yaşamını kaybetmişti. Obama, daha geçtiğimiz Ocak’ta, bireysel silahlanmanın sınırlandırılması için çıkarmaya çalıştığı yasanın silah lobileri tarafından engellendiği şikâyetini kamuoyu ile paylaşmıştı.

NEOCON’LAR SAVAŞ İSTİYOR!

Neocon’lar savaş istiyorlar. Ayrıca, nükleer savaştan da korkmuyorlar. Rusya’nın nükleer silahlarını Amerika kıtasına atmayacağını, en son olarak Polonya ve Romanya’da kurulan Aegis Balistik Füze Kalkanı Sistemi ile bunların engelleneceğini düşünüyorlar.

Daha önce de buradan yazdık; Hillary Clinton, daha fazla savaş demektir. Neocon’lar ve savaş lobileri arkasında. Cumhuriyetçilerin adayı Donald Trump, Rusya ile yumuşama istiyor. Bu yüzden Putin’in casusu olmakla suçlanıyor. Geçen gün,ABD Hava Kuvvetleri’nden emekli bir subayla konuştuk. Seçimlerden önce savaş çıkarabilirler diyor. Eğer Trump’ın kazanacağını kamuoyu yoklamalarından anlarlarsa, tetiğe erken basarlar. Anlayacağınız önümüzdeki 15 gün çok kritik! Umarım yanılıyordur ve itidal hakim olur.

Odatv.com

ABD ile Rusya arasında gittikçe gerilen ilişkilerde durum nükleer boyutlara ulaştı
04.10.2016



Rusya’nın nükleer bir savaşa karşı hazırlandığı hatta Putin’in Moskova’da 12 milyon vatandaşını alabilecek kapasitede devasa yer altı sığınakları inşaa ettiği belirtiliyor.

İngiltere basınının iddiasına göre Rusya ABD’den kendilerine gelebilecek bir nükleer saldırıya karşı önlem alıyor. Öyle ki Devlet Başkanı Vladimir Putin doğuda yaşanavilecek nükleer bir savaşa karşın 12 milyon kişilik Moskova'yı içine alabilecek kapasitede yer altı sığınakları inşaa ettirdi.

Rus yetkililer Suriye konusunda Kremlin ile Washington arasında yükselen tansiyonun bir nükleer savaşa sebep olabileceğini belirtti. Cuma günü ABD’den Rusya’ya nükleer bir saldırı olabileceğini iddia eden Rusya, geçtiğimiz gün ABD ile "plütonyum" anlaşmasını askıya almıştı. Putin tarafından imzalanan kararla Rusya ABD’nin düşmanca tavırları ve koşullardaki köklü değişiklikleri gerekçe göstermişti.

Rusya ve ABD, 29 Ağustos 2000'de plütonyum stoklarını azaltma konusunda anlaşmıştı.
Haber7

Emekli Rus Tümgeneral: Esad'ı devirmek imkansız, çünkü...
10.04.2017

Emekli Rus Tümgeneral Yevgeni Bujinski, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın güç yoluyla devrilmesinin imkansız olduğunu kaydetti.

Rus basınına konuşan emekli Tümgeneral şu ifadeleri kullandı:

"Suriye'de durumun ciddiyetine rağmen, Devlet Başkanı Esad yenilmiyor. Rusya ve İran askeri yardımı sağladığı sürece Esad'ı güç yoluyla devirmek imkansız. Oluşan bu koşullarda Moskova, Suriye ordusunun savunma gücünün artırılması, güçlendirilmesi için ek adımlar atabilir."
Sputnik

Eski Taliban üyesi: ABD, Afganistan’a girerek dünya savaşını başlattı
08.10.2016

ABD’nin Afganistan’ı işgalinin 15. yıl dönümünde Sputnik’e konuşan eski Taliban üyesi Vahid Müjdah, ABD’nin 15 yıl önce dünya savaşı başlattığını söyledi. Müjdah, Afganistan’da başlayan savaşın bugün dünyanın çeşitli bölgelerinde devam ettiğini kaydetti. ABD’nin, 15 yıl önce El-Kaide’nin New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’ne yönelik saldırısına yanıt olarak Afganistan’a girdiğini hatırlatan eski Talibanlı, “İşgalin ayrıntıları hala sisle kaplı. Bu konuda çok sayıda kitap ve makale yazıldı ama çoğu sorunun yanıtı bulunamadı. Açık olan tek şey Afganistan zan altında kaldı ve ABD’nin gazabını üzerine çekti” dedi. 1

5 yıl önce ABD’nin tüm dünyayı ittiği aralıksız bir savaş döneminin başladığını söyleyen Müjdah, “O gün başlatılan savaşlar bugün de devam ediyor. Afganistan’a saldırılarla başladı, Irak, Suriye, Libya’da devam ediyor. Bu ülkelerin halkları ölü, yaralı ve mülteciler biçiminde kayıplar verdi” diye konuştu. ABD’nin Afganistan’daki amaçlarını sorgulayan Müjdah, şöyle devam etti: “(ABD’li diplomat) Zalmay Khalilzad bana, ‘11 Eylül olmasaydı, ABD’liler Afganistan’a saldırmak için başka bahane bulurdu’ demişti. Onun söylediği gibi, Başkan (Bill) Clinton buna yanaşmıyordu ama George W. Bush iktidara gelir gelmez Khalilzad’ı yanına çağırarak Afganistan’la ilgili karar alma zamanının geldiğini söylemiş. ABD, öncelikle Usame Bin Ladin’e karşı av başlattı. Onu bulup yok etmek istiyorlardı. Böylece Afganistan’ı teröristlerin elinden kurtaracaklarmış.

‘ABD, AFGANİSTAN’IN MÜSLÜMAN ÜLKELERE ÖRNEK OLMASINI İSTEDİ’

Diğer hedefleri, Afganistan’da, gelecekte diğer Müslüman ülkelere örnek olacak bir hükümet kurmakmış. Üçüncüsü, Afganistan’ın ekonomisini ve sanayi altyapısını onarmak, ülkeyi ekonomik refaha kavuşturmakmış. Dördüncü hedefleri, afyon ekinlerini yok etmek ve terör için hayati öneme sahip finansman kaynağı olan uyuşturucu trafiğini bozmakmış.” ABD’nin verdiği hiçbir sözü tutmadığını kaydeden Müjdah, “Afganlar bugün de sıkıntılara katlanmak zorunda kalıyor. Onbinlerce Afgan asker ABD’liler tarafından öldürüldü. Neden? Bin Ladin’in Afganistan’da değil Pakistan’da yok edilmesi de bir paradoks” dedi.

‘ABD’LİLER İŞLER KÖTÜYKEN GÜLÜMSEYİP ZAFER İLAN ETTİ’

Afganistan’a ‘demokrasi ithalinin’ gerçekleşmediğini söyleyen eski Taliban üyesi, “2001’den bu yana yapılan tüm seçimlerde çok az sayıda vatandaş katıldı. ABD’liler ise işer kötüyken gülümseyip Afganistan’da demokrasinin zafer kazandığını ilan ediyorlardı. Son seçimler, mevcut cumhurbaşkanını Afgan halkının değil, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın atadığını gösterdi. Mevcut hükümeti, halkın sadece yüzde 17’si desteklemişti” yorumunda bulundu

ABD’NİN HARCADIĞI PARALAR NEREYE GİTTİ?

ABD’nin Afgan ekonomisini onarmak için yatırdığı milyarlarca doların nereye gittiğinin de meçhul olduğunu kaydeden Müjdah, “ABD’nin verdiği para ve silah nereye gitti? Tüm bu soruların yanıtı yok. Washington para ve silah Afganistan’a gönderildi diyor ama tam olarak kime belli değil. Örnek vereyim. ABD’liler Afganistan’ın İtalya’dan 20 bombardıman uçağı alması için garantör oldu ama bu uçaklar terörle mücadele operasyonuna dahil edilmedi ve sonuç olarak hurdaya satıldı” dedi.

‘EN BÜYÜK SORUN UYUŞTURUCU KAÇAKÇILIĞI’

Afganistan’ın en büyük baş ağrısının uyuşturucu kaçakçılığı olduğunu söyleyen Müjdah, “Bu konudaki istatistiği kendi imkanlarımızla toplamaya çalışmamız ilginç. Zira bunu yapmak çok zor. (Dönemin Taliban lideri) Molla Ömer, 2001’de, afyonu yasaklamıştı. 2002 istatistiğine göre, afyon üretimi 30 bin 400 ton olarak gerçekleşmişti. Bu rakam sonraki yıllarda hep arttı. 2003’te 30 bin 600, 2004’te 40 bin, 2005’te 40 bin 100 ton” ifadelerini kullandı.

‘ABD, DÜNYAYI YENİ BİR SAVAŞA SÜRÜKLEYECEK’

ABD’nin dış politika taktiğinin bir gün dünyayı Üçüncü Dünya Savaşı’na getireceğini söyleyen Müjdah, “Afganistan’a bakarak ABD’lilerin uyguladığı sistemin, barışa karşı mücadele sistemi olduğunu görüyoruz” diye kaydetti.
Sputnik

Pekin: “Çatışmasızlık, ABD’nin sinsi planlarını gölgeliyor”
Fatih Erboz
8 May, 2017



Suriye’de Türkiye, Rusya ve İran’ın üzerinde anlaştığı çatışmasızlık bölgeleri kısa vadede çözüm olarak kabul edilirken, GİD eski Başkanı Emekli Korgeneral Pekin, gelinen noktayı Bosna-Hersek’te daha önce imzalanan Dayton Antlaşması’na benzetti.

Genelkurmay eski İstihbarat Daire Başkanı Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, “Buradaki durum farklı. Türkiye – Rusya ve İran anlaşıyor bu konuda, ama ABD enerji güzergâhları konusunda istediğini elde ediyor. Suriye’de asıl olan bu güzergâhlar doğrultusunda nüfuz bölgeleri oluşması. Üzerinde durulması gereken konu bu” diye konuştu.

Çatışmasızlık bölgelerinde PYD’nin olmadığını belirten Pekin, Suriye’nin batısındaki bölgelerin çatışmasızlık bölgesi olarak ilan edildiğini söyledi. Pekin şunları anlattı:

“Burası önem kazanıyor. Çatışmasızlık bölgeleri daha çok Rusya’nın hakim olduğu bölgeler. PYD ve YPG bölgesinin ne olacağı belli değil. El Bab bölgesinin yani bizim bulunduğumuz bölgenin ne olacağı belli değil. Halep’in doğusu başta olmak üzere genel olarak IŞİD mücadelesi nasıl olacak, Rakka’nın durum ne olacak bunlar tam olarak belli değil. Dayton Antlaşması’nda bölgelerde hakim olan grupların kontrolüne bırakılıyordu hakimiyet. Burada böyle bir durum yok.”

İsmail Hakkı Pekin, duruma bakıldığında Türkiye-Rusya belki biraz da İran’ın ABD’nin kurmak istediği oyuna karşı birleşip ortak hareket ettiğinin görüldüğünü dile getirdi. Pekin, “Sonuçta çatışmasızlık bölgelerinin böyle bir anlamı çıkıyor. Burada çatışmasızlık bölgeleri diyoruz, ama ABD, Kürt bölgesi ve petrol yollarında kazanmak istiyor. Onun da planı bu” dedi.

Washington’nun Rakka operasyonunu Kürtlerle yapmak konusundaki kararının değiştirmediğini kaydeden Pekin, şöyle devam etti: “ABD’nin burada oyunu farklı. Rusya Afrin’de birlik bulundurarak burayı Suriye’nin toprak bütünlüğü içinde tutmak istiyor. Orada bir anlamda ateşkes ilan ediyor. ABD ise Kürt bölgesinden Rakka’ya uzanarak yani Rakka’yı Kürt bölgesine bağlayarak, daha sonra Musul’a uzanan enerji yolunu garanti altına alıp oradan da Körfez ülkelerine kadar uzanan bir güzergâh üzerine oyununu kurdu. Bu nokta önemli. ABD’nin gerçekleştirmek istediği aslında bu. Rusya buna müdahale etmek istiyor. Ayrıca Birinci Dünya Savaşı’nda bu bölgeden pay alamayan diğer batılı ülkeler de buradaki oyuna dahil olmak istiyor. Meseleye böyle bakmak, ABD’nin esas amacını ortaya çıkarıyor.”

Uluslararası Kriz Grubu’nun son raporunun da bazı ipuçlarını ortaya koyduğuna dikkat çeken Pekin, “PYD’nin özerk bölgesinin sağlanması için PKK’nın PYD’ye destek vermesini ve yine PYD’nin de PKK’ya silah ve insan gücü yardımı yapmasının doğru olmadığına ilişkin olarak ifadeler de var raporda. Burada amaç Türkiye’nin tekrar PKK ile masaya oturmasını sağlayarak PYD bölgesinin de oluşmasına yardımcı olmak. ABD bunu elde ederse kendi planını rahatlıkla devreye sokacak” diye konuştu.

Bu noktada bir kırılma olup olmayacağının Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Trump’un önümüzdeki günlerde gerçekleştireceği görüşmenin ortaya koyacağına vurgu yapan Pekin sözlerini şöyle tamamladı: “PYD bölgesine bir Irak modeli önerilebilir burada. Türkiye’nin bölünmesi ABD’nin ve batının işine gelmiyor bu noktada. Stratejik ve ekonomik açıdan da bu böyle. Dolayısıyla Suriye’de şu anda bir taraftan çatışmasızlık bölgeleri ilan ediliyor, diğer taraftan da ABD planı yol alıyor. Türkiye burada eğer ABD ile Rusya ile yaptığı anlaşmaya benzer bir antlaşma yaparsa önümüzdeki 5-6 sene için ciddi bir nefes alır ve tüm Irak ve Suriye politikasını yeniden rahatlıkla gözden geçirebilir. Yoksa PKK-PYD ile doğrudan savaşa batı asla izin vermeyecektir. O nedenle yeniden masayı işaret ediyorlar.”
Yeniçağ

İran: ABD-İsrail saldırırsa karşılık veririz
İran, ABD ve İsrail'in olası bir saldırısına ilişkin olarak "tüm imkanların kullanılarak karşılık verileceğini" belirtti. İran Kara Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Ahmet Rıza Purdestan, olası bir saldırı karşısında ülkenin savunulması ve halkın güvenliği için tüm imkanların kullanılacağını söyledi. 07.09.2010 TAHRAN netgazete

ABD ile Rusya arasında ipler tamamen koptu
4 Eki, 2016



ABD Dışişleri Bakanlığı, ABD’nin Suriye konusunda Rusya’yla sürdürülen ikili ilişkilerin resmi olarak durdurduğunu açıkladı

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, Suriye’deki çatışmaların durdurulması anlaşması kapsamındaki son duruma ilişkin yazılı bir açıklama yaptı.

Kirby, “ABD, çatışmaların durdurulması anlaşmasının sürdürülmesi için Rusya ile kurulan i
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Prş Ağu 10, 2017 11:18 pm    Mesaj konusu: ABD ile Rusya arasında ipler tamamen koptu Alıntıyla Cevap Gönder

Kuzey Kore: Nükleer savaş çıkacak, asıl mesele bunun ne zaman olacağı
07.12.2017



Sputnik'in haberine göre; ABD'nin müttefiki Güney Kore ile Kore Yarımadası'ndaki askeri tatbikatı devam ederken Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti'nden sert bir açıklama geldi.

Kuzey Kore Dışişleri Bakanlığı'ndan bir yetkili ABD'nin tehditlerinin 'savaşı kaçınılmaz bir hale getirdiğini' savunarak "Şu anda önümüzdeki soru şu: Savaş ne zaman çıkacak? Savaşı istemiyoruz ama korkmuyoruz" dedi.

Kuzey Kore, Kore Yarımadası'nda bir nükleer savaşın 'artık bir ihtimal değil bir zaman meselesi' olduğu yönünde sert bir açıklama yaptı.

KCNA'nın adını açıklamadığı Kuzey Kore Dışişleri'nden bir yetkiliye dayandırdığı açıklama, ABD ve Güney Kore'nin bölgede 230 kadar uçak ve hava aracı ile gerçekleştirdiği 'Açıkgöz' adlı askeri tatbikatının sürdüğü sırada geldi.

Kuzey Koreli yetkili, "Son zamanlarda, ABD Kore Yarımadası'nda şu ana kadarki en büyük hava tatbikatını yaparak Kuzey Kore'yi hedef alırken, ABD'li üst düzey siyasiler birbiri ardına savaşkan açıklamalar yaparak alarm verici işaretler gönderiyorlar. Bu agresif savaş çığırtkanı açıklamalar, Kore Yarımadası'nda bir savaşa hazır olmamız gerektiği yönünde bir uyarıdan başka türlü algılanamaz" dedi.

Açıklamasında ABD Merkezi Haberalma Teşkilatı (CIA) Direktörü Michael Pompeo'nun hafta sonu Kuzey Kore lideri Kim Jong-un'u eleştiren sözlerine de cevap veren yetkili, Pompeo'unun 'küstahça halkın kalbi olan yüce liderliği eleştirerek' Pyongyang'ı provoke ettğini söyledi. Yetkili "Şu anda önümüzdeki soru şu: Savaş ne zaman çıkacak? Biz savaş istemiyoruz ama ondan da (savaştan) kaçmıyoruz. ABD bizim sabrımızı ve bir nükleer savaşın fitilini ateşlememizi hafife almasın. Sürekli olarak güçlendirdiğimiz nükleer gücümüzle ABD'nin bunun sonuçlarını pahalı şekilde ödeyeceğinden eminiz" ifadelerini kullandı.
Ana Haber

ABD ile Rusya arasında ipler tamamen koptu
4 Eki, 2016



ABD Dışişleri Bakanlığı, ABD’nin Suriye konusunda Rusya’yla sürdürülen ikili ilişkilerin resmi olarak durdurduğunu açıkladı

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, Suriye’deki çatışmaların durdurulması anlaşması kapsamındaki son duruma ilişkin yazılı bir açıklama yaptı.

Kirby, “ABD, çatışmaların durdurulması anlaşmasının sürdürülmesi için Rusya ile kurulan ikili temaslara katılımını durduruyor.” ifadelerini kullandı.
Alınan kararın kolay olmadığını vurgulayan Kirby, Washington yönetiminin; Suriye’de şiddetin azaltılması, insani yardımların yerine ulaştırılması ve IŞİD ile el-Kaide gibi terör örgütlerinin geriletilmesi için elinden geleni yaptığını kaydetti.

RUSYA TAAHHÜTLERİNİ YERİNE GETİREMEDİ

Rusya’nın, uluslararası insani yardım hukuku ve BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı da dahil, taahhütlerini yerine getirmede başarısız olduğu ifade edilen açıklamada, Moskova yönetiminin, isteksiz olması veya gücünün yetmemesi sebebiyle Suriye rejiminin, ateşkes anlaşmasına bağlı kalmasını sağlayamadığı kaydedildi. Bununla birlikte Rusya ile Esad rejiminin, 19 Eylül’deki insani yardım konvoyuna saldırı da dahil sivilleri, hastaneleri ve altyapı tesislerini bombalamak suretiyle askeri yöntemi kullanmaya devam ettiği belirtildi.

ABD yönetimi, ayrıca, (Rusya ile uygulanması) muhtemel Ortak Uygulama Merkezi kapsamında görevlendirilen tüm personelin de geri çekildiğini bildirdi. Bununla birlikte bölgede görev yapan Amerikalı personelin güvenliği ve Suriye’de iki ülke arasında çatışmanın yaşanmaması için Rusya ile iletişim kanallarının sürdürüleceği de ifade edildi.

Sabah saatlerinde Rusya Dışişleri Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, ABD ile yaptıkları Suriye anlaşmalarının “Washington yönetiminin tutumundaki belirsizlik” nedeniyle askıda olduğunu söylemişti.

RUSYA’DAN JET YANIT

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova, ABD’nin Rusya ile Suriye konusundaki temaslarını durdurmasına ilişkin, Washington’ın, taahhütlerini yerine getiremediği anlaşmanın sorumluluğunu Moskova’ya yüklemeye çalıştığını söyledi.

Zaharova, Rus basınına yaptığı açıklamada, “Washington Halep’te insani durumu kolaylaştırmaya yönelik anlaşmanın kilit şartlarını yerine getirmedi. Şimdi görünen o ki kendileri tarafından belirlenen şartlarını yerine getiremedikleri anlaşmanın sorumluluğunu birilerine yüklemeye çalışıyorlar.” dedi.

Rusya Parlamentosunun üst kanadı Federasyon Konseyi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Konstantin Kosaçev ise ABD’nin çatışmaların durdurulması anlaşmasındaki taahhütlerini yerine getiremediği için ikili temasları durdurma yoluna gittiğini savunarak, “Her şekilde bu, ABD’nin bilinçli aldığı bir karar ve sonuçları Suriye’deki politik süreç için trajik olacak. Bu kararın sonuçlarından ABD sorumlu olacaktır.” ifadelerini kullandı.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, Washington yönetiminin, Rusya ile Suriye’de çatışmaların durdurulması anlaşması çerçevesindeki ikili temasları durdurma kararı aldığını açıklamıştı.

Kirby, Rusya’nın, taahhütlerini yerine getirmede başarısız olduğunu ifade ederek, Moskova yönetiminin, isteksiz olması veya gücünün yetmemesi sebebiyle Suriye rejiminin, ateşkes anlaşmasına bağlı kalmasını sağlayamadığını kaydetmişti.
İlk Kurşun

Rus bombardıman uçakları Fransız sahillerinde
4 Eki, 2016



Fransa Hava Kuvvetleri, ”Tupolev 160” tipi iki adet Rus hava bombardıman uçağının, eylül ayı sonunda ülkenin kuzeyindeki Bretagne sahilinde uçarken, Fransız savaş uçakları tarafından yolunun kesildiğini açıkladı.

Fransa Hava Kuvvetleri basın servisinden yapılan yazılı açıklamada, Tupolev 160 tipi iki adet Rus bombardıman uçağının, 22 Eylül’de önce Norveç’in kuzeyinde, daha sonra İrlanda’nın batısında ve ardından Fransız sahillerinde radara takıldığını duyurdu.

Açıklamada, Tours kentinden havalanan iki adet Fransız ”Rafale” tipi savaş uçağının, Bretagne açıklarında Rus bombardıman uçaklarının yolunu kestiği ve kendilerini uluslararası hava sahasına kadar eşlik ettiği kaydedildi.
Rus uçakların daha sonra İspanya sahillerine doğru uçtuğu kaydedilen açıklamada, bu kez İspanyol savaş uçaklarının havalanarak, Rus bombardıman uçaklarının yolunu kestikleri bildirildi. Açıklamada, Rus uçaklarının daha sonra İrlanda üzerinden Rusya’ya geri döndükleri bildirildi.
Fransız basınına göre, NATO’da sadece ortak hava savunma sistemi gerçekleştiren Fransa, İngiltere, İspanya ve Norveç, erken uyarı ile hava sahalarını ihlal eden ülkelerin uçaklarına, ortak olarak müdahale ediyor.
Fransız savaş uçakları son olarak 17 Şubat’ta yine ülkenin kuzeyindeki Touquet kıyısı açıklarında Rus Tupolev160 tipi bombardıman uçaklarını engellemiş ve takip etmişti.
İlk Kurşun

ABD Yemen'i vurdu, İran savaş gemilerini gönderdi
14 Ekim 2016



İran, Aden Körfezi’ne iki savaş gemisi gönderdi. Yarı resmi Tasnim haber ajansının aktardığına göre, İran, ABD donanmasının Yemen’deki Husi tesislerini vurmasının ardından Yemen sularındaki askeri varlığını artırıyor.

Haberde, “İran’ın Alvand ve Büşeyr isimli savaş gemileri Aden Körfezi’ndeki ticari gemileri korumak için gönderildi” denildi. Middle East Eye haber sitesine göre iki gemi de ‘muhrip-destroyer’ tipi donanımlı savaş gemisi niteliğinde.

Gemilerin, uluslararası gemi ticareti açısından en önemli bölgelerden biri olan Yemen’in güneyindeki sularda konuşlanacağı belirtiliyor. İran gemileriyle ilgili açıklamanın ABD’nin Husilerin kontrolündeki radar üslerine füze saldırısından birkaç saat sonra gelmesi de dikkat çekiyor. Önceki gün ABD gemilerinden yapılan saldırı, bu ülkenin Yemen topraklarına yönelik ilk doğrudan askeri müdahalesi olarak nitelendirilmişti.

HUSİLER REDDEDİYOR

ABD Savunma Bakanlığından da “ABD, gemilerimize ve ticaret trafiğine yönelik gelecekteki tehditlere de yanıt verecektir” açıklaması yapıldı. Pentagon, Husi birliklerinin, ABD gemilerine karadan füze gönderdiğini ancak gemilerin vurulmadığını ileri sürmüştü. Husi hareketi yetkilileri ise bu iddiayı reddediyor.

Suudi Arabistan öncülüğündeki uluslararası koalisyon, Yemen’deki Husi hareketinin kendi topraklarını tehdit ettiği iddiasıyla 2015’ten bu yana Yemen’e hava saldırıları düzenliyor. Birleşmiş Milletlere göre bu saldırılarda binlerce sivil yaşamını yitirdi. ABD ise zaman zaman kınasa da Suudi Arabistan’ın Yemen’e müdahalesini destekliyor.

Yemen’deki çatışmaları sona erdirmek için başlatılan görüşmelerden ise sonuç alınamadı.
Cumhuriyet

ABD'li general: Umarım yanılırım ama savaş yaklaşıyor
23 Aralık 2017



"Buradaki varlığımız sayesinde sizler enformasyon ve politik mücadeleye katılıyorsunuz"

Norveç'te konuşlandırılmış ABD deniz piyadelerinin komutanı General Robert Neller, bölgede ‘büyük kavganın’ başlayabileceği konusunda askerlerini uyardı. Neller, "Umarım yanılırım ama savaş yaklaşıyor" dedi.

Sputnik'in Military.com’dan derlediği habere göre Neller, bölgedeki Amerikan varlığının genişleyebileceği tahmininde bulunarak askerlerine yerlerinin değişebileceğini bildirdi.

Askerlerine seslenen general, “Umarım yanılırım ama savaş yaklaşıyor. Buradaki varlığımız sayesinde sizler enformasyon ve politik mücadeleye katılıyorsunuz” dedi.

Yakın zamanda dikkatlerin Pasifik ve Rusya’ya odaklanacağını dile getiren Neller, "Sadece neden burada olduğunuzu unutmayın. Onlar gözlemliyor. Tıpkı sizin nasıl onları gözlemlediğiniz gibi, onlar da sizi gözlemliyor. Burada 300 deniz piyademiz var. Bu sayıyı bir gecede 3 bine çıkarabiliriz” ifadelerini kullandı.

T24
ETİKETLER
savaş haber açıklama abd general
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Pzr Arl 24, 2017 12:23 am tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cum Arl 22, 2017 10:00 pm    Mesaj konusu: Kudüs kararı Çin, Almanya ve Rusya’ya şantaj Alıntıyla Cevap Gönder

Suat KÜRŞAT: ”AHMAKÇA BİR OLAY”
24 Ocak 2018



Bismarck, ”Balkanlar’daki ahmakça bir olay, büyük bir Avrupa savaşına neden olacak!” öngörüsünde bulunduktan sonra son nefesini verir. Ölümünden 16 yıl sonra gelen ”ahmakça olayı” öngören Bismarck’ı bu tespite yönlendiren bir takım sebepler vardı. Her şeyden önce Avrupa’nın en büyük kara ordusuna sahip Almanya’nın başında artık kendisi yoktu. Denizaşırı sömürgeciliğin refah ve güç getirmeyeceğini ve eldeki ekonomik gücü de emeceğini düşünen, Avrupa’lı diğer büyük güçlerin kıta dışına odaklanmalarını teşvik eden bir Bismarck yoktu artık. Bunun yerine denizaşırı sömürgecilik rüyaları ile hareket eden ve kıta dışında birçok sahada rekabete giren bir Almanya vardı.

Tabi ki Bismarck’ın gördüğü yalnızca bu olamazdı. Edward Hallett Carr ”Tarihte Nedensellik” konusunu açıklarken tarihçinin birçok nedenle çalıştığını söyler. Bolşevik Devrimi’nin nedenlerini bir öğrencinin sıralaması istenirse ”Rusya’nın birbiri ardına gelen askeri yenilgileri, savaşın baskısıyla çöken Rus ekonomisi, Bolşeviklerin etkin propagandası, Çarlık hükümetinin tarım sorununu çözemeyişi, Petrograd fabrikalarında yoksullaşmış ve sömürülen proletaryanın birikmesi, Lenin’in ne yapmak istediğini bildiği, karşı taraftan hiç kimsenin ne yapmak istediğini bilmemesi” gibi nedenleri sıralayacağını ancak bu öğrencinin notunun pekiyi değil de iyi olduğunu belirtir. Çünkü yalnızca karmaşık bir sıralamadır bu. Pekiyi alabilmesi için bu nedenleri kendi içinde tasnif etmeli ve hangi nedenin diğer bir nedeni oluşturduğunu da açıklamalıdır. Bismarck bir tarih öğrencisi değil, bir siyasetçidir. Yaşadığı çağa tanıklık eden ve tarihçiden daha çok sorumluluk taşıyan, yaşadığı tarihi nedenleri tasnif edebilecek bir siyasi dehadır. Bu neden ile Bismarck öngördüğü savaşın zemininin oluştuğunu tanıklık ettiği nedenlere dayanarak görüyordu.

Avrupa’da Ne Oluyor?

Bismarck Avrupa’daki güçlerin sömürge rekabetini görüyordu. Keşfedilecek yeni bir dünyanın olmadığını ve var olan için savaşın kaçınılmaz olduğunu biliyordu. Sanayileşmenin silahlanma yarışına hizmet etmeye başladığını, Avrupa güçlerinin sanayiyi askeri teknoloji üretimine ve geliştirilmesine hızla döndürdüğü gerçeğini müşahade ediyordu. Hele 1900’ün başında tanıklık edemediği bu hızlı evrilmenin vardığı noktayı tasavvur ediyor olması da bir Avrupa savaşı öngörüsünü iyice pekiştiriyordu. Hızla üretilen askeri teknolojinin caydırıcı etkisinden çok tehdit algısını yükseltmesi güçler arasında kamplaşma ve ittifak arayışlarını doğruyordu. Parlamentolar nedeni ile silahlanmanın açık bir şekilde yapılmasına şahid olan güçler kendilerini hedef olarak görmeye başlıyordu. Neticede bu silahlanma yarışı karşılıklı korkuların arttığı ve güvensizlik ortamının oluşmasını tetikliyordu.

Bismarck Balkanlar’da ne görüyordu?

Sadrazam Kara Mustafa Paşa 1683’te Viyana’yı alamayınca Prens Eugene liderliğindeki Habsburg orduları Osmanlı Devleti’ni Balkanlar’a doğru geriletmiş, Avusturya’nın genişlemesi de 1878 Bosna-Hersek’in düşmesine kadar devam etmişti. Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’daki varlığını geriletme politikasını Yunanlıları bağımsızlık için kışkırtan Rusya Sırp ve Bulgarları da kışkırtarak üstleniyordu. 1878 Berlin kongresinde Romanya, Sırbistan ve Karadağ’a bağımsızlık veriliyor, daha sonra da bunları Bulgaristan takip ediyordu. Balkanlar’da Osmanlı Devleti aleyhine yükseltilen milliyetçilik, Orta Avrupa’lı ve çoğu Slav kökenli Balkan ahalisinden oluşan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nu da etkiliyordu. Sırplar, Hırvatlar, Çekler ve daha başka unsurlar artık kendi aralarında Avusturya-Macaristan İmparatorluğunu parçalama planlarını yapıyordu. Osmanlı Devleti aleyhine körüklenen etnik milliyetçilik homojen bir ulus devlet niteliğine dönüşememiş çok uluslu Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nu da etkiliyordu. Bismarck’ın ”ahmakça bir olay” olarak nitelediği hadisenin meydana gelmesi için oluşan ortamı Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Osmanlı Devleti aleyhine politikalar ile hazırlamıştı. Ancak bu ortamın kendi içerisindeki uzantısını hesap edemiyordu. Bismarck’ın gördüğü gerçek buydu.

Avrupa’da birinci dünya savaşının çıkacağı ortam tam manası ile zaten mevcuttu. Yalnızca bir ”ahmakça olay” bekleniyordu.28 Haziran 1914’te Arşidük Franz Ferdinand’ın Saraybosna’da öldürülmesinden 37 gün sonra beklenen savaş başlıyordu. Burada şunu da belirtmek gerekir ki kim derdi ki Goben ve Brestlau adlı iki Alman gemisi Yavuz ve Midilli olacak ve Sivastopol’u bombalayarak Avrupa’nın savaşında Osmanlı Devleti olarak yer alacağız! Olgunlaşan şartlara aranan sebepler siyasi mekanizma tarafından ustalıkla bulunabilir. Bugün biz olgunlaşan şartları mı yaşıyoruz, yoksa beklenen savaşın 37 gün öncesinde miyiz bilemiyorum. Lakin görünen şu ki dünya gebe olduğu doğum için ”ahmakça bir olay” bekleyişinde.

Suat KÜRŞAT

KAYNAK: ADIMLAR DERGİSİ

Etiketler:
1683 1900 ahmakca Avrupa Balkanlar Bismarck Bulgaristan olay Osmanlı Devleti Rusya Sadrazam Kara Mustafa Paşa Saraybosna SIRP Viyana

Kudüs kararı Çin, Almanya ve Rusya’ya şantaj
9 Ara, 2017



ABD tarafından Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması, tam anlamıyla, Ortadoğu’ya atılmış bir bombadır. Bu kararın, zaten terör ve savaşla kaynayan bölgede, gerginlik ve çatışmaları daha da artıracağı çok açıktır.
Patlak verecek yeni çatışmalar ise, İsrail’in doğrudan taraf olacağı ve ilk ağızda Suriye, İran, Filistin silahlı güçleri ve Hizbullah üzerinden Lübnan’ın dahil olacağı savaşlardan başka bir şey olmayacaktır. Bölgede bu devletler arasında sürecek bir savaş, başında ya da ortasında Türkiye’yi de içine çekebilir.
Aynı şekilde, silahlı güçleri ile zaten bölgede olan ABD’nin kendisi ile Rusya’nın da, içinde bu devletlerin yer alacağı bir bölgesel savaşın dışında kalması mümkün olmayacaktır.
ABD ve Rusya’nın doğrudan karşı karşıya gelecekleri bir çatışma ise, kısa sürede, Almanya başta olmak üzere, Avrupa’yı ve Çin’i de içine çekecek bir anafor yaratacaktır. Bu ülkeler ise, şu anda, devletler arası bir savaşın doğrudan tarafı olmaktan kaçınan ülkelerdir.
ABD’nin Kudüs adımını atarken, birbirini tetikleyecek bu gelişmelerin fitilini ateşlediğini hesap etmediği düşünülemez. Kudüs kararı ABD için diplomatik bakımdan da “akıl dışı” gözükmektedir. Çünkü, İsrail’i bir kenara koyarsak, bölgedeki ve dünyadaki ABD müttefikleri içinde bu karardan memnun olacak tek ülke yoktur. Bu noktada özellikle Suudi Arabistan ve Körfez emirliklerinin köşeye sıkışacağı açıktır.
“Kudüs kararı”nın kısa vadede Suriye’yi memnun edeceğini bile söyleyebiliriz. Bu karar bölgede ve dünyada Suriye’nin dostlarını ve destekçilerini artıracaktır. Bölgede İsrail’in de işe karışacağı daha büyük bir savaşın patlak verecek olması ise, zaten 7 yıldır yıkıcı bir savaşın tam ortasında varlığını koruyan Suriye için çok fazla şey değiştirmeyecektir.
YENİLGİYİ, SAVAŞI BÜYÜTEREK DURDURMA HESABI
Bu durumda şu soruları gündeme gelmektedir:
ABD, dünya çapında dostlarını azaltıp düşmanlarını çoğaltacak bu kararı niçin almıştır?
ABD, bölgede dünyanın büyük güçlerinin karşı karşıya geleceği bir savaşı; bir çeşit dünya savaşını göze almış mıdır, ya da alabilir mi?
Böyle bir savaşın yenen gücü olabilir mi?
Bugünkü dünya güçler dengesinde, ABD’nin böylesine büyük bir çatışmadan galip çıkmayacağı kesindir. Dünya çapındaki bir hesaplaşmadan ise, galip çıkmamak da bir yana, ağır yenilgiyle çıkacağı, en başta ABD’yi yönetenlerin bildiği bir gerçektir.
O halde ABD bu “bombayı” niye attı?
Durup dururken Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak ilân edilmesi, bölgede terörü, istikrarsızlığı ve zincirleme olarak savaşları tırmandıracağına göre, ABD buna neden ihtiyaç duydu?
Herhalde Trump’ın seçim vaadi listesinde yer aldığı için değil…
ABD’de ve “Batı demokrasileri”nde seçim programlarına konan 10 vaadin 8’inin, yerine getirilmemek üzere programa konduğunu, seçilenler kadar seçmen de bilir.
O halde neden?
Sorunun bir tek yanıtı gözüküyor: 2013’ten bu yana bölgede yenilgi süreci yaşayan ve son bir yıl içinde yenilgisi iyice belirginleşen ve hızlanan ABD, durumu lehine çevirmede, savaşı ve terörü tırmandırma dışında bir seçenek kalmadığına hükmetmiş bulunmaktadır.
ABD ORTADOĞU’DA SAVAŞI NEREYE KADAR TIRMANDIRABİLİR?
Nereye kadar ve kimleri kapsayacak kadar tırmandırma?
Kendisini bölgede yenilgiye götüren gelişmeleri durduracağını öngördüğü düzeye kadar…
Bu gelişmeleri durdurma gücüne sahip, ama bölge çapında başlayıp hızla büyüyecek bir savaşa, hazır olmadıkları için, boylu boyunca girmekten çekinecek devletleri kapsayacak kadar…
Şimdi de şu soruların yanıtlarını arayalım:
ABD’nin bölgede yenilgisini başlatan ve giderek hızlandıran gelişmeler nelerdir?
İzledikleri siyasetler ve giriştikleri eylemlerle ABD’nin yenilgisine neden olan devletler hangileridir?
ABD YENİLGİSİNİ HAZIRLAYAN DEVLETLER ve OLAYLAR
Kestirmeden söyleyelim: ABD’nin yenilgisini hazırlayan devletlerin başında Rusya ve Türkiye gelmektedir.
Rusya’nın 2013’den başlayarak “sahaya inmesi” ve Ortadoğu’da ABD’nin karşısına dikilmesi… Yine aynı tarihlerde, bir numaralı yöneticisinin BOP Eşbaşkanlığından çekilmek ve giderek BOP’un karşısına geçmek zorunda kaldığı Türkiye’nin, adım adım PKK ve FETÖ’yü etkisizleştirme ve temizleme, ardından ABD ve BOP için yaşamsal önemdeki “Kürt koridoru”nu yarma eylemleri…
ABD yenilgisini hazırlayan ve hızlandıran eylemler de bunlar oldu.
ABD’nin yenilgi sürecini, biraz daha geriden başlayarak incelediğimizde karşımıza çıkan tablo şudur:
Afganistan ve Irak işgalinden, onu izleyen “Arap Baharı” ve Mısır’da Müslüman Kardeşler’i iktidara taşıma operasyonlarından geçerek gelinen Suriye iç savaşı, aynı zamanda ABD’nin bölgede inişe geçmesinin de başlangıcı oldu.
Beşar Esat liderliğindeki Suriye halkı, ABD’nin çeşit çeşit terör örgütleri ve başlangıçta Tayyip Erdoğan’ların da desteğiyle Suriye’nin üstüne çullanmasına karşı çetin bir direniş gösterdi.
İran, Hizbullah’la birlikte, Suriye savaşının başlamasından beri zaten bölgedeki ABD’ye karşı direniş safında yer aldı.
Rusya da başından itibaren Suriye’ye destek verdi.
Fakat onun desteğinin savaşın kaderini değiştiren düzeye yükselmesi, yukarıda belirttiğimiz gibi, Suriye sahasında doğrudan yer almaya ve yanına Türkiye’yi de çekmeye başlamasıyla gerçekleşti.
Bölgenin bu iki güçlü ülkesinin, aralarına İran’ı da alarak geliştirdikleri işbirliği ve ittifak, ABD’nin bölgedeki yenilgisini durdurulamaz bir noktaya sürükledi. Dahası, giderek de hızlandırdı.
Kuşkusuz bu işbirliği ve ittifak, inişli çıkışlı bir seyir izledi. Ama adım adım ilerleyerek 2015’ten sonra sağlam bir zemine oturdu.
Bu ittifak, ABD’yi BOP’ta önemli bir müttefikten (Türkiye’den) yoksun bırakmakla kalmadı. Rusya, Çin ve İran’la işbirliğine yönelen Türkiye’nin adım adım ABD/BOP karşıtı cepheye geçmesine de yol açtı.
Bilindiği gibi bu gelişme, ABD liderliğindeki Suriye karşıtı “Koalisyon Güçleri” inisiyatifinde yürütülmeye çalışılan “Cenevre Süreci”nin devre dışı bıraktı. Ortadoğu’da inisiyatifin Suriye dostları “Astana Güçleri”nin eline geçmesini sağladı.
BARZANİ REFERANDUMU HAMLESİ TERS TEPTİ
Bu gelişmeyi ABD, Barzani’yi sahaya sürüp, “bağımsızlık referandumu” hamlesiyle frenlemeye kalkıştı.
ABD hesaplarına göre “bağımsızlık referandumu”, İran ve Türkiye’nin dikkatinin Suriye’nin kuzeyinden Barzani’ye kaymasına yol açan; Rusya bir ikilemle karşı karşıya bırakan; “Kürt koridoru” savaşında cepheyi genişleten ve sonuçta Rusya-İran-Türkiye blokunda çatlama yaratan bir rol oynayacaktı.
Çatlatmaya çalıştığı blokun oluşmasından beri çaresizlik içinde oyun geliştirmeye çalışan ABD’nin bu hamledeki hiçbir hesabı tutmadı.
Referandum oyunu ABD’nin bölgedeki yenilgisini geri dönülmez noktaya taşıyan ve hızlandıran Rusya-İran-Türkiye blokunu çatlatmak yerine, Irak’ın da dâhil olmasıyla daha da genişletti ve sağlamlaştırdı. Bu ABD hamlesinden tipik bir Batı Asya ittifakı çıktı.
KİLİT ÜLKE TÜRKİYE
ABD başından (2013’ten) beri, bütün bu gelişmelerde kilit ülkenin Türkiye olduğunu doğru olarak saptadı. Bu nedenle karşı hamlelerinin çoğunu, Türkiye’yi oluşmakta olan Batı Asya blokundan koparma üzerine kurdu.
Rusya uçağının düşürülmesi ve Rus Büyükelçisinin öldürülmesi provokasyonları, Türkiye’nin Suudi Arabistan-Katar üzerinden mezhepçi temelde oluşacak İran karşıtı bir cepheye çekilmesi girişimleri, FETÖ-NATO darbe kalkışması, SGD/PYD maskesiyle PKK’nin pervasızca silahlandırılması, hep bu amaca yönelikti.
Barzani referandumunun boşa çıkarılmasını, “Astana Güçleri”nin Suriye’de barışı sağlamaya dönük daha etkin hamleleri izledi. Dahası, Türkiye’nin Afrin’e müdahale etmesi ve AKP yönetiminin Suriye ile yeniden resmi ilişkiye geçmesi gündeme geldi.
Bunların, ABD aleyhinde işleyen sürecin daha da hızlanmasına yol açacağını en başta ABD bildiği için, gündeme gelen gelişmelere tepkisiz kalmadı. Tepkiler, NATO tatbikatında “düşman hedef” yerine koyma, Rıza Sarraf davasından Türkiye’ye ambargo kararı çıkarma tehditleri ile ifade edildi.
Bu tepkiler, Türkiye’nin Avrasya’da kurulmakta olan “Yeni Dünya”nın önemli bir devleti olması yönündeki gelişmeyi durdurmak yerine daha da hızlandırdı.
SAVAŞI BÜYÜTME NARASI
ABD Kudüs kararı ile, bu hızlanmayı seyretmeyeceğini; bu gelişmeye savaşı tırmandıracak hamlelerle yanıt vereceğini ilân etmiş oluyor. Kudüs kararı, Türkiye odaklı caydırma ve teslim alma girişimlerinden bir sonuç alamayan ABD’nin, kurulmakta olan ABD denetimi dışındaki ve ABD egemenliğini sınırlayacak “Yeni Dünya”yı önlemede, çıtayı yükseltip, Çin, Almanya ve Rusya’yı hedef aldığını göstermektedir. Büyük bir Avrasya ittifakı temelinde kurulmakta olan ABD denetimi dışındaki “Yeni Dünya”nın kilit ülkeleri, Rusya, Çin, Almanya, Türkiye ve İran’dır.
ABD’nin Ortadoğu’da batağa saplanmasına yol açan İran, Rusya ve Türkiye, bölgede ABD tarafından bugüne kadar başvurulan terör örgütleri kullanma, vekâlet savaşları örgütleme, iç yıkıcılık geliştirme gibi yöntemlerle dize getirilemedi.
Bunlar, bu direnmede Çin’in önemli desteğini arkalarına aldılar. Son yıllarda Çin ve Rusya odaklı olarak Almanya da Avrasya’ya kaymaya ve ABD denetiminden çıkmaya başladı. Çin ve Almanya’nın izlediği siyaset, ABD’nin Ortadoğu savaşını kaybetmesine yol açan Rusya-İran-Türkiye blokunun oluşmasında ve genişlemesinde olsun, Avrasya’da ABD denetimi dışına çıkan “Yeni Bir Dünya”nın kurulmasında olsun, belirleyici rol oynamaktadır.
Kurulacak Çin-Rusya-İran-Türkiye-Almanya eksenli “Yeni Dünya”, Ortadoğu’da kaybeden ABD’nin dünya çapında da kaybetmesini sağlayacaktır.
HEDEF: ÇİN, ALMANYA, RUSYA
ABD şimdi, başta Çin ve Almanya olmak üzere, Avrasya güçlerini Ortadoğu’da patlatacağı büyük çaplı bir savaşta boy ölçüşmeye çağırmaktadır. Zincirleme olarak bir dizi çatışmayı tetikleyecek “Kudüs kararı”nı, böyle bir savaşın fitilini ateşleme olarak düşündüğü anlaşılmaktadır.
Özellikle Çin ve Almanya, önümüzdeki hiç değilse 5-10 yıllık siyasetlerini, devletler arasındaki büyük savaşlara taraf olmadan barışçı büyüme üzerine kurmuş dünya devletleridir.
ABD onların, Ortadoğu’da patlayacak ve nerede duracağı belli olmayacak büyük bir savaşın tarafı olmaktan kaçınacaklarını hesap etmektedir.
Aynı şekilde, Ortadoğu’da belli sınıra kadar aktif olsa da, Rusya’nın da büyük çaplı ve ABD-İsrail bloku ile doğrudan savaşacağı bir çatışmadan sakınacağını düşünmektedir.
Bu hesapların sonucu olarak ABD, hem Ortadoğu’daki yenilgisini durdurmak için, hem de dünya çapındaki yenilgisini önlemek için, çareyi, Çin, Rusya ve Almanya’yı, güreşemeyeceklerini tahmin ettiği bir savaş minderine çağırmakta bulmuştur.
ABD, eğer Çin, Almanya ve Rusya’yı, sonu dünya savaşına varacak bir bölge savaşı ile korkutup geri adım attırmaya razı olursa, arkalarında bu ülkelerin olmayacağı kilit ülke Türkiye’nin de, inatçı İran’ın da, direnen Suriye’nin de hesabını kolayca göreceğini düşünmektedir.
KUDÜS KARARI: ŞANTAJ KARARI
“Kudüs kararı”, bugünkü durumda Çin, Almanya ve Rusya’ya karşı bir şantaj kararıdır.
Kudüs kararının, özellikle bu üç devletin, direnerek ABD’nin Kudüs blöfünü boşa çıkarmak yerine, bu şantaja boyun eğerek onu yatıştırmaya kalkacakları; oturacakları pazarlık masasında ise, ABD’nin onlardan, yenilgisini hiç değilse geciktirecek bazı tavizler koparacağı varsayımına dayandırıldığı anlaşılmaktadır. Oysa kararın açıklanmasından hemen sonra hem dünyanın her yerinden yükselen tepkiler, hem de bu devletlerin yaptığı açıklamalar, hiç de ABD’nin beklediği sonucu doğuracak yönde değildir.
Bu nedenle bu varsayımın bir çaresizlik ve kumarcı varsayımı olduğunu; bunun üzerine kurulu kararın da, bir şantajdan, bir blöften fazla bir anlam ve değer taşımadığını söyleyebiliriz.
Bu üç devletin de içinde olduğu Avrasya Bloku direnirse, ABD’nin işi bir dünya savaşı çılgınlığına götürmesi de mümkün değildir.
Böyle bir çılgınlığın, ABD’nin toptan yok olmasına veya en azından İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki Almanya’nın durumuna düşmesine yol açacağını, herkes kadar Çin, Rusya ve Almanya yöneticileri de bilmektedir. Yine bu ülkeler yöneticileri, ABD egemen sınıfları içinde, Trump’ı da seçtiren güçlü bir kesimin bu sonucu görecek kadar dengesini kaybetmediğini ve böyle bir çılgınlığın karşısında yer alacağını da bilmektedirler.
ABD 1990’dan sonra dünyaya meydan okumuş ve 21. yüzyılın bir Amerikan yüzyılı olacağını ilân etmişti. Daha 8-10 yıl öncesine kadar gücünden sual olunmayan bu emperyalist devlet, yüzyılın ilk çeyreği dolmadan çöküşle yüz yüze gelmiş bulunuyor. Ve bunu önlemede artık o kadar çaresizdir ki, dünyayı, kendisiyle birlikte havaya uçuracağı bir intihar bombacısının çılgınlığıyla tehdit etmektedir.
Arslan Kılıç
Aydınlık
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> DÜNYA BİR İNKILÂP BEKLİYOR Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com