EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Zübeyde HanIm

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> YAKIN TARİH
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Pzr Ekm 12, 2008 8:34 pm    Mesaj konusu: Zübeyde HanIm Alıntıyla Cevap Gönder

İşte Zübeyde Hanımın vasiyetleri
12 Ekim 2008
Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın ölümünden 11 ay önce 3 şahit eşliğinde yazdırdığı vasiyetname. Zübeyde Hanım neleriı istedi, hangileri yapıldı?
Zaman gazetesi yazarı Mustafa Armağan'ın Pazar ekindeki ilginç yazısı...

Zübeyde Hanım'ın vasiyeti yerine getirildi mi?

Zübeyde Hanım üzerine neden bilimsel bir çalışma yapılmaz? Yoksa bilmediğimiz bir sakıncası mı var? Bilimselinden geçtik, İpek Çalışlar'ın "Latife Hanım"ı gibi popüler bir esere de razıyız. Lakin yok, yok.

Bu yüzdendir ki, sarı saçlı küçük Mustafa'nın kargaları kovalamasından ya da annesiyle babasının mahalle mektebine mi yoksa Şemsi Efendi mektebine mi gitsin kavgasından bir adım ileriye gidemiyoruz.

Mesela Zübeyde Hanım'ın babasının 'Molla Feyzullah", kendisinin de dindarlığı kastedilerek "Molla Zübeyde' diye anıldığını bilmeyiz. Neden? Yazmazlar da ondan.

Ya onu Ankara'da görmüş olan Halide Edib'in yazdıklarına ne demeli? Türkün Ateşle İmtihanı" adlı kitabına göre hasta yatağında yatan Zübeyde Hanım Anadolu'nun kurtarılmasıyla ilgilenmiyor, oğlunun Selanik'i kurtarmasını istiyordu.

Bir de vasiyetnamesi vardır Zübeyde Hanım'ın ki, neden üzerinde durulmadığını anlamak kolay değildir.

Mustafa Kemal Paşa Ankara'daki yoğun mesaisi arasında annesiyle eniştesi Mecdi Bey vasıtasıyla haberleşiyor, yine anne tarafından akrabası olan Dışişleri Bakanlığı Levazım Müdürü Cemal (Bolayır) Bey eliyle ona mektup ve para gönderiyordu.

Cemal Bey İstanbul'a bir gelişinde Zübeyde Hanım kendisini iyi hissetmediğini söyleyerek vasiyetini yazdırmak ister. Yakın komşulardan üç şahit çağrılır ve vefatından yaklaşık 11 ay önce vasiyetname yazılır. Zübeyde Hanım kâğıda önce mührünü basar, sonra da baş parmağını.

16 maddelik vasiyetnamenin metni epeyce uzun. Dileyen tam metnini kişisel sitemden okuyabilir (www.mustafaarmagan.com.tr).

"Ben Zübeyde, mevcut mallarımın üçte birini ayırarak aşağıdaki gibi sarf ve vakfedilmesini vasiyet eylerim" diye başlayan vasiyetnameyi özetliyorum sizin için:


1. Ölünce yıkanıp kefenlenme ve kabir yaptırılma işiyle dedegân (bununla Mevlevi dervişlerinin kastedildiğini Şemseddin Sami yazıyor) ve tehlilhân (cenazelerde yüksek sesle "La ilahe illallah" diyen) efendilerle beraber kabrine götürülmek istiyor. Defnedildiğinin üçüncü günü akşamı hafızlar, hocalar, akraba ve ahbapların akşam yemeğine davet edilerek yemekten sonra Kur'an-ı Kerim'den cüzler okunması ve duanın ardından hafız ve hocalara para dağıtılması için 450 lira kâğıt para bırakıyor.

2. Beşiktaş'taki Yahya Efendi'nin yakınına defnedilmek istiyor.

3. Yahudi iken Müslüman olan Hayriye Hanım'a, onun ölümü halinde oğluna 10 lira verilecektir.

4. Daima akmak üzere şehrin münasip bir yerinde bir çeşme yaptırılıp suyu akıtılmak ve ara sıra tamirine sarf olunmak üzere 475 lira tahsis edilecektir.

5. Her cuma günü namazdan bir saat önce başlayarak ezan okununcaya kadar uygun bir camide cemaate iki cüz Kur'an tilavet ettirilerek okuyanlara nemasından verilmek üzere 490 lirayı bırakıyor ve ekliyor: 4. maddenin hükümleri için şer'i mahkemelerde vakfiyenin tescil ettirilmesi.

6. Oruç, namaz ve günahlar için ve Kurban Bayramı'nın ilk günü 5 adet kurban kesilmek ve eti talebeye yedirilmek ve Kur'an hatmettirilmek üzere bir defaya mahsus olarak Çocuk Esirgeme Kurumu'na (Dârü'l-Eytâm'a) 200 lira bağışlanacaktır.

7. Paramı Selanik Başşehbenderi Kâmil Beyefendi'ye teslim ettim. Osmanlı Bankası'nda muhafaza edecektir. Kâmil ve Cemal beyler burada saydıklarımın yerine harcandığını belgelendirerek oğlum Mustafa Kemal Paşa'ya hesap vereceklerdir.

Bir cenazenin bütün dinî muamele ve geleneklerin ayrıntılı olarak zikredildiği bu metnin en fazla dikkatime batan tarafı, Zübeyde Hanım'ın Kanuni'nin süt kardeşi Yahya Efendi'nin yanına gömülmek istemesidir. Tabii sadaka-i cariye olarak çeşme yaptırılması ve çeşme için vakıf kurulması istekleri de çok önemli. Bir başka nokta ise kazaya kalmış oruç ve namazları için kurban kestirmek istemesi. Tabii bu işlerin takibi işini sevgili oğluna emanet etmesi ise bambaşka güzellikte bir mesaj içeriyor.

İyi güzel de, nasıl öldü Zübeyde Hanım?

Tam Mustafa Kemal Paşa'nın İzmir'den ayrıldığı günün akşamı vefat etti. Oğluna ertesi günü Eskişehir'de verildi ölüm haberi. İzmit'te hayatî önemde bir basın toplantısı olduğundan cenaze törenine gidemedi. Başyaveri Salih Bozok'a çektiği telgrafta, "Merhumenin münasip bir tarzda merâsim-i tedfiniyesini (defin törenini) ifa ettiriniz" diyordu.

Zübeyde Hanım 14 Ocak 1923'te vefat etmiş, ölüm haberi Mustafa Kemal'e 15'inde verilmişti. İzmit mülakatının ardından Ocak'ın 27'sinde geldi İzmir'e ve sevgili annesinin kabrini ziyaret etti. Orada etkileyici bir konuşma yaptığını biliyoruz.

Peki cenazenin defin işini kim oganize etmişti? Bu kişi, müstakbel kayınvalidesi Zübeyde Hanım'ı evinde ağırlayan Latife Hanım'dan başkası değildi. Fakat işin ilginç tarafı, Latife Hanım o sırada henüz evli değildi. Çalışlar'ın kitabında herhangi bir kaynak göstermeden şunlar yazılmış: "Latife mezarlıkta yüzlerce gümüş mecidiye sadaka dağıtmış, ilk gece İzmir'in tanınmış hafızlarından 33 kişi çağırarak sabaha kadar hatim duası indirtmiş, üç gün üst üste dua, kırkında da mevlit okutmuştu. Ayrıca 52. gece de fakirlere aşure dağıtılıp, hatimler indirilmişti."

Tabii şunları da okuyoruz aynı kitaptan: "Mustafa Kemal annesinin cenaze töreni için İzmir'e gelmedi... 16'sında İzmit'te İstanbul basınıyla buluştu. 20-24 Ocak'ta ise Bursa'daydı. Şerefine Madam Brotte'un otelinde düzenlenen büyük akşam yemeği bir evlilik partisine dönüşmüştü."

Ya Zübeyde Hanım'ın Karşıyaka'da bulunan mezarını kimi yaptırmıştı dersiniz? Kimisi Kâzım Karabekir yaptırdı diyor, kimisi de Latife Hanım. Ancak bu ilk mezarın bugünküyle hiçbir alakası yok. Bugün tek bir kaya parçasından ibaret olan mezar taşı, 1940 yılında yaptırılmış. İlkinin eski yazılı kitabesinde "TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa hazretlerinin valide-i muhteremeleri Zübeyde Hanım'ın Ruhuna el-Fâtiha" yazılıydı. Yerine konulan o kaya parçasının üzerinde "Atatürk'ün Anası Zübeyde Burada Gömülüdür. Ölümü 1923" yazmaktaydı. Şimdilerde bu yazı da kayanın üzerinden kaldırılmış ve yerine Zübeyde Hanım'ın bir kabartma büstü konulmuştur; yazıyı başka bir mermer levhada okuyoruz.

Kim mi böyle istedi? İsterseniz ben anlatmayayım da, siz Hasan Rıza Soyak'ın anılarından okuyun.

Bir vasiyet var ortada, bir de mezar. Uyulup uyulmadığına karar vermek size kalmış.

m.armagan@zaman.com.tr

Zübeyde Hanım’a İngiliz tertibi!
15 Aralık 2008
Fatih BAYHAN
Haber 7

Mustafa Kemal Paşa’nın validesi Zübeyde Hanım’la ilgili aylardır süren çalışmayı nihayete erdirdim. Muhtemelen önümüzdeki günlerde okuyucusuyla buluşur. Kitabın dolduracağı boşluğu sizlerin takdirine bırakırken, en çok merak edilen birkaç noktayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Zübeyde Hanım, sanki Mustafa Kemal’in yaşam öyküsünün kıyısında duruyor gibidir. Oysa gerçek hiç öyle değil.
Anadolu’da kurtuluş mücadelesi örgütlenmeye başladığında halkın Kuvay-i Milliye etrafında kenetlenmesinin belki de en ciddi faturasını ödeyenlerden birisi olmuş Zübeyde Hanım. Sadece hayatta kalan tek oğlunun canının tehlikede olmasıyla değil, bizzat kendisiyle ilgili tezviratların da üretilmesiyle...

***

Konuya İngiliz tayyarelerinden Anadolu’ya atılan bildirilerle başlamak en doğrusu.

Çünkü İngiliz tertibi sadece Mustafa Kemal’in Padişah’a karşı bir isyancı olduğu haberlerini Anadolu’ya yaymıyor, halkın dini eğilimi ve kültürel değerlerinin etkisini bildiği için validesi hakkında da tezvirat üretiyor.

Amaç, muhafazakar ve dindar kitlenin Mustafa Kemal’in etrafında kenetlenmesine mani olmaktır.

Bu amaca ne kadar ulaştılar onu ayrı bir yazı konusu yapmak lazım. Zira Zübeyde Hanım konusu hala açılmamış bir kutu, el değmemiş bir konudur.

Peki karşımıza ne çıkıyor?

Bu sorunun cevabını almak için Zübeyde Hanım’ın çileli yaşam öyküsünü okumak gerekecek. Bugün hala bazı kesimlerin “aile kökeni” meselesinden dolayı şahsiyetlere karşı gösterdiği bakış malumunuzdur. O halde bu tezviratın tutup-tutmadığı konusunu önemseyelim.

***

Zübeyde Hanım’ın aile kökenlerinin Yunan’a dayandığını, bazı kesimlerinde Rum’a dayandığını söylediğini gizlemeye gerek kaldı mı?

Hakkında 85 yıldır bir tane eser ortaya koyamadığımız bu hanım’ın en çok ailesi hakkında yanlış ve maksatlı bilgiler üretilmiş. Oysa araştırmalara girince karşınıza şu çıkıyor;

Ailesi; Anadolu’dan, Konya-Karaman bölgesinden Fatih Sultan Mehmet döneminde göç etmiş, hatta bir devlet politikası olarak göç ettirilmiş Yörük bir ailedir.

950 tarih ve 82 numaralı l yazıcı defteri ile 1051 tarih ve 469 numaralı il yazıcı defterinde Anadolu'dan Rumeli'ye geçen Türk boy ve ailelerinin isimleri açıkça yazılıdır. Zübeyde Hanım’ın köklerinin kayıtlı olduğu sicil defterinde aile hakkında şu bilgiler bulunmaktadır.

“Osmanlı Devleti’nin Rumeli’deki Yörüklerle ilgili örgütlenmesi içinde kendileri başlangıçta özellikle “Kocacık ve Selanik Yörükleri” içinde, sonradan da ”Vodina” ve “Sarıgöller (Kayalar) Bölgesi” Yörükleri içinde “Evlad-ı Fatihan” olarak kaydedilmişlerdir…”

Bu kayıtla, Zübeyde Hanım; babası, annesi, dedeleri Yörük Türklerindendir ve resmi kayıtlara “Evlad-ı Fatihan” olarak geçmiştir. Bu soy araştırmaları da gösteriyorki, bazı çevrelerin özellikle Zübeyde Hanım üzerinden farklı konuları gündeme getirme çabaları mesnetsiz bir hal almaktadır.

***

Ancak konu burada kalmıyor, bir diğer konu Zübeyde Hanım’ın evlilikleri meselesidir.

Bu konu hakkında da yanlış bilgiler maalesef önemli sayılacak kitaplara kadar girmiş. Önce Bekir Ağa’dan bahsediliyor. Bununla bir yıl evli kaldığından sonra Ali Rıza Bey ve sonra Ragıp efendi…

Oysa Zübeyde Hanım, Ali Rıza Beyle evlilik yaptığında henüz 14 yaşındadır. Peki Ali Rıza Bey’den önce nasıl evlenmiş olsun? 13 yaşında mı? Ragıp Bey ise artık biliniyor, Ali Rıza Bey’in vefatından beş yıl sonra ailenin onayı ve yardımıyla evleniyor.

Ama tezvirat bununla kalmıyor, Zübeyde Hanım’ın Ali Rıza Bey’in vefatından sonra yalnız kaldığı ve geçim sıkıntısına girdiği, bu nedenle de “umumevi” gibi hizmet veren bir yerde çalıştığı söyleniyor.

Ben açıkça yazıyorum, zira böyle bir şeyin olmadığı hem tarihi kayıtlarla hem hatıralarla, belgelerle sabittir. Ayrıca Zübeyde Hanım’ın dindar şahsiyeti su götürmez bir gerçektir. Yetiştiği aile ortamı, gelenek ve göreneklerine bağlılığı, ailesinin “sofu ve hacı” olması unutulmamalıdır.

Bu tezviratı ortaya atanlar birde Osmanlıca evrak koyarlar ortaya, “belgesidir” babından… Osmanlıca belge okumayı bilenler, hatta Osmanlı Belgelerinin evrak düzeni ve yazı sistemini bilenler o belgeyi incelediğinde gerçek manzarayı ortaya çıkartabiliyor. Çünkü evrak sahtedir… Sadece evraktaki pul bile bu sahteliğin açık delilidir. Çünkü o dönem Osmanlı evrakında pul yoktur.

Bir de olayın sosyal tarafı vardır ki, dönem hayatı incelendiğinde bu tür yerlerin Selanik bölgesinde hele bir Türk kızı için mümkün olmadığı görülecektir.

***

Bir insanın; namusu, şahsiyeti, onuru hakkında tezvirat üretmek bu kadar kolay olmamalıdır. Ancak İngiliz tertibi olduğu anlaşılan bu tezviratların tek amacının Anadolu’daki Kurtuluş mücadelesini yok etmek olduğunu anlıyoruz.
Onlar savaşı kazanmak için her yolu mübah gören makyevalist bir mantığa sahiptir…

Anlaşılıyorki, düşman sadece yurdumuzu değil, tarihimizi, belleğimizi de işgale kalkışmış. Peki, vatanı işgalden kurtaran bu millet, belleğini, tarihini işgalden ne zaman kurtaracak?

Fatih BAYHAN / Haber 7
bayhanfatih@mynet.com

Atatürk'ün annesiyle ilgili bilinmeyenler
18 Şubat 2009

Sıradışı'nın konuğu Fatih Bayhan, Türkiye'nin bir karanlık noktasına ayna tutuyor. Bayhan, Atatürk'ün annesi Zübeyde hanım hakkında bilinmeyenleri anlattı.

Ülke TV'de Turgay Güler, Sıradışı programında Haber7.com yazarı Fatih Bayhan'ı konuk etti. Programın konusu ise Zübeyde Hanım'la ilgili hatıratlar. Programda Zübeyde Hanım'ın vasiyeti, mezarı, Latife Hanımla ilgili düşünceleri

Fatih Bayhan programda şunları antalıyor:

1925 yılında Atatürk o döneme kadar İzmir'e sık gelirdi. Latife Hanım ile ayrıldıktan sonra bir daha İzmir'e küstü söylentisi çıktı.

Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım için Latife Hanım, mezar taşı yaptırdı. Mezar taşında El Fatiha var bu mezar taşı kamuoyundan gizlendi.

Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın Ali Rıza Efendi'den önce evlendiği iddiaları tamaman yalandır. Zübeyde Hanım'ın evlendiği yaşı 14te idi. Zübeyde Hanım eşinin vefatından 5 yıl sonra Ragıp Efendi ile evlenmiştir. Bu evlilik ailenin onayı ile yapılmıştır. Ragıp Efendi'nin oğlu Süreyya Bey, Mustafa Kemal'in asker olmasında en büyük etkendir.

Zübeyde Hanım İzmir'e kız görmeye gidiyor. Kasım 1922'de Mustafa Kemal'e ısrarla mürüvvetini görmek istediğini bu yüzden sözü edilen Latife Hanım'ı görmek ister. Ağır hasta olduğu için kimse gitmesini istemez. Ancak Zübeyde Hanım'ın ısrarı üzerine tren hazırlanır ve İzmir'e gider. Atatürk annesine İzmir yolculuğunda vekalet edecek kişiye yolda ölüm vaki bulması halinde neler yapılacağına ilişkin de talimatlar verilir. Zübeyde hanım İzmir'de müstakbel gelini görür onunla konuşur, İzmir'de vefat eder.

Ali Riza Efendi ile Zübeyde hanım Olimpos dağlarında yaşıyorlar. Çok büyük bir kışta ölen çocukları Ahmet'in mezarının aç kutlar tarafından açıldığını görmeleri üzerine Selanik'e gitmeye karar veriyorlar

Mustafa Kemal'in ilk aşkı da Hatice isimli bir kızdır. Hatice kendi arkadaşı ile Atatürk'ün odasına gül bırakıyorlar. Mustafa Kemal bu kızı istetiyor ama kızın ailesi vermeyir. Harbiyeyi bitiyor yeniden Hatice isteniyor ancak kızın ailesine Mustafa Kemal'in İttihatçı olduğu ve Padişah'a karşı olduğu söyleniyor ailesi Hatice'yi hemen başka birine verip oradan taşınmasına vesile oluyorlar

Atatürk'ün eşi Latife evlenmeden önce başı açıktır. İzmir'in ileri gelen bir ailenin kızıdır. Latife Hanım 1923 yılında evlendikten sonra kapanmayı kendisi ister. Kapanma gerekçesi de "Ben artık Anadolu kadınını temsil ediyorum. Ben Paşa'ya laf gelsin istemem bu yüzden kapanıyorum" der. Latife Hanım Atatürk ile birlikte gezilere kapalı hali ile gezilere katılmıştır. Latife Hanım'ın bu şekilde gezilere katılması bile o dönemde eleştirilmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk eşi ile birlikte gezilere katılması yönünde Bir hanım eşi ile birlikte gezilere katılabilir şeklinde Adana'da Müftü'den fetva almıştır.Atatürk'ün bir vasiyeti olduğu biliniyor. Bu vasiyetin de vefatından 50 yıl sonra açıklanası sözü var. Ancak aradan 50 yıl geçmesine karşın bu vasiyet hala açıklanmış değil.

Atatürk'ün istediği hanımlardan biri de Fikriye Hanım'dır ancak annesi kendisinin Fikriye Hanım ile evlenmesine karşı çıkmaktadır. Fikriye hanım evlenmek amacıyla Ankara'ya gidiyor. Atatürk'ün kaldığı yerde konaklamaya başlıyor. Nikahsız kaldıkları gerekçesiyle sözler çıkınca bu kez o dönem tek geçerli olan imam nikahları kıyılıyor. Fikriye hanım verem hastasıdır.. Mustafa Kemal, Fikriye Hanım'ın tedavi için her türlü gayreti gösteriyor. Yurt dışına tedaviye gönderildi. Tedavi sürerken Atatürk'ün Latife Hanım'la evlediğini duyar Ankara'ya dönmeye karar verir Ancak Atatürk'ün emri ile Ankara'ya gelmesine izin verilmez. Bir süre sonra Fikriye Hanım başka bir kişinin kimliği ile Ankara'ya gider ve Köşk'e girmeyi başarır. Latife Hanım , Fikriye Hanım'a ilgi gösterilmesini ister. Fikriye Hanım'ın Köşk'ten çıkmaması üzerine Atatürk gönderilmesini emreder bunun üzerine Fikriye Hanım'ın kendisini vurduğu söylenir. İntihar ettiği etrafa yayılır. Ancak kişinin kendisini arkadan vurması mümkün değildir. Fikriye Hanım'ı arkadan tek kurşunla vurulmuştur. Atatürk bu olaydan sonra yaverlerinin yarısını değiştirir.
Haber7.com

Fatih BAYHAN
Haber 7

Engin Ardıç’a Zübeyde Hanım Dersleri!
10 Haziran 2009

Madem Engin Ardıç, Atatürk’ün annesi ve babasıyla ilgili “o ve eşi hakkında pek de bir şey bilmediğimizi farkettim...” diye bir itirafta bulunup, “o halde sen nasıl entellektüelsin?” eleştirilerine “iman dolu göğsünü” siper etmiş, bizde ona bir kıyak geçelim ve cehaletini giderelim...

Ama dersten önce Engin Ardıç’a da bir hakkını teslim edelim.

Evet, Zübeyde Hanım hakkında bugüne kadar pek bir şey bilinmiyordu. Nerede doğduğu biliniyordu belki, ama ne zaman doğduğu? konusunda bile ihtilaf vardı. Ailesi, kökenleri, çocukluğu, gençliği ve evliliği hakkında çok az şey biliniyordu… Hepsi doğru…

Zaten uzun süren araştırmalarımız sonucunda ortaya çıkan, “Zübeyde Hanım” adlı kitabımızın yazılma gerekçesi de buydu. Hanımefendi vefat edeli 86 yıl olmuş ama, hakkında bir tek kitap kaleme almayı nedense kimse düşünmemiş.

Ne Atatürk’ün etrafında “yağdanlık” yapan kalem erbabı yapmış böyle bir araştırmayı, ne de “tarihçi” sıfatına haiz isimler. Oysa Zübeyde Hanım yaklaşık bir yıla yakın zaman Köşk’te yaşamış. En azından bu süre içinde bazı detaylar kayda alınabilirdi. Ankara’daki dönem hakkında birkaç hatıranın dışında kayıt yok. Onların bir kısmı da yaver Salih Bozok’a ait. O da zaten tarihçi değil, sadece tanıktır…

***

Gelelim Engin Ardıç’ın Zübeyde Hanım Derslerine…

Madem, Engin bey merak etmiş, “Zübeyde Hanım Meryem Ana mıdır, neden hakkında çok az şey biliyoruz” diye ve madem bizde kalkıp 86 yıl sonra “Zübeyde Hanım” diye bir kitaba müelliflik etmişiz o halde bize merak edilenleri anlatmak düşer… dersimize başlayalım…

Engin bey Sormuş, “Zübeyde Hanım, belli ki "tipik" bir Osmanlı kadını. Milyonlarcası gibi... Eğitimi yok, başı örtülü, beş vakit namazında, azıcık da otoriter…”

Ders 1- Zübeyde Hanım’ın eğitimi vardı. Hatta bu yüzden küçük yaşta lakabı “Molla Zübeyde”dir. Evet, ailesi dönemin şartlarının da etkisiyle dindardır, babası, annesi beş vakit namazındadır. Zübeyde Hanım’da öyle yetişmiştir. Evet, otoriterdir.

Engin Bey; “Osmanlı kadınları, kocaları ölünce yeniden evlenmezler. "Ezberi bozan" davranışı bu olmuş…” diyor.

Ders 2 : “Osmanlı kadınları kocaları ölünce evlenmezler” gibi genel bir hüküm yok. İslam’da da kadın ve erkek için ikinci evliliğin şartları vardır. Mesela Kadın, kocası ölmüşse 4 ay 10 gün iddet gününü bekler ve yeni biriyle evlenebilir. Boşanmışsa da bu hüküm geçerlidir. Kaldı ki, Zübeyde Hanım’ın eşi kanserden vefat etmiştir. İkinci evliliği tam beş yıl sonra ve aile kararıyla olmuştur. Bu kararında ekonomik durumun ve çocukların yaşının küçüklüğünün etkisi vardır.

Engin Bey, “Başka ne biliyoruz Zübeyde Hanım hakkında? Hemen hemen hiçbir şey.”diye sormuş.

Ders 3 : Bugün artık çok şey biliyoruz. Kendisine Yaşar Nuri Öztürk gibi “Bu konuda kitap yazdım, bir kitapçıdan al’da oku, cevaplarım orada” diyebilirdim. Ama varsın kitabı da alsın bende cevap vereyim. Zübeyde Hanım’a ait hayat öyküsünün en azından merak edilenler kısmını Makbule Atadan’ın hatıratından öğrenebiliyoruz. Ailesinin köklerinden tutunda, çocukluğu, gençliği, evlilikleri hemen her şeyi… Hakkında en çok spekülasyon yapılan konu Ailenin kökenleridir. Tarihi kayıtlar gösteriyor ki bu aile ve babasının ailesi Fatih’in Makedonya fethinden sonra bölgenin Türkleştirilmesi kapsamında Konya-Karaman’dan nakledilen ailelerdendir. Nüfus kayıtlarında da bu yüzden “Evladı Fatihan” yazar.

Yine Engin Ardıç soruyor; “Hangi yemeği iyi yaparmış? Temiz ve titiz miymiş? Çok mu konuşurmuş az mı? Çocuklarını döver miymiş? Komşularıyla nasıl geçinirmiş? Ali Rıza Bey'le mutlu muymuş? Bilmiyoruz.

Ders 4- Engin bey, en iyi yaptığı yemeklerden birisi kuru fasülyedir. Atatürk’te onu çok severmiş. Onun dışında geleneksel Konya-Karaman bölgensin tüm ev yemekleri, börekleri, hamur işlerini biliyor Zübeyde Hanım. Oldukça titiz, otoriter ve anaç bir kadın. Bunda eşinin erken yaşta vefatının da etkisi var. Hem ana hem baba rolünü üstlenmiş. Çocuklarını yeri geldiğinde dövdüğünü biliyoruz. Ama Ali Rıza Bey’in vefatından sonra bu konuda daha yumuşak davrandığını da… Komşuluk ilişkileri gayet düzenli ve nezaket çerçevesinde. Tanıkların hatıratından öğreniyoruz ki, sık sık komşularla ortak iş ve ziyaretler yapılan bir ev ortamı var. Yani geleneksel Türk ailesidir. Ali Rıza beyle oldukça mutludur. Vefatından yıllar sonra bile için için ağlayıp, “Nerde benim halayıklarım, nerde benim saadetim? Diye Ali Rıza Bey’e seslenip ağladığını biliyoruz.

Engin bey soruyor yine; “Oğlunu nasıl yetiştirmiş? Onu günün birinde "Atatürk yapacak" ne gibi özel bir eğitim vermiş? "Genlerinde" özel bir şeyler mi varmış yoksa? Bilmiyoruz.”

Ders 5- Zübeyde Hanım oğlunu “benim oğlum büyük adam olacak” diye yetiştiriyor. Ama bundan kastının bir gün gelip yurdu kurtaracak kumandan olacağını tahmin ettiğini çıkartmak zor. Her anne gibi yavrusunun büyük işler başaran biri olmasını arzu etme duygusu diyebiliriz. Çok önemli bir detay vereyim, Mustafa Kemal Manastır’da göreve başladığında maaşını her ay zarfın içinde annesine takdim ediyor. Oldukça ilginç bu tavır hem Zübeyde Hanım’ın “anaç” yapısını hemde Anadolu halkının aile yapısını ele veriyor. İttihatçıların toplantısına katıldığını öğrendiğinde ciddi tepki veriyor mesela. “Padişah’a karşı olan grubun içinde olmasından annelik duygusundan dolayı” tedirgin oluyor. Müdahale ediyor.

Engin bey devam ediyor; “Bu aile, imparatorluğun merkezinde de değil, taşrasında yaşayan, çok da kayda değer olmayan bir memur ailesi, binlercesi gibi...Öyleyse niçin ahkâm kesiyoruz? Çünkü bu kişiler Atatürk'ün anası ve babası olduklarına göre "onlarda insanüstü birtakım özellikler bulunsa gerektir" diye düşünüyoruz! Daha da ileri gideyim: ATATÜRK'Ü TANRILAŞTIRMAK İSTEYENLER, BELKİ KENDİLERİ DE FARKINA VARMADAN, ZÜBEYDE HANIM'I BİR MERYEM ANA, ALİ RIZA BEY'İ DE BİR HAZRET-İ YUSUF GİBİ GÖRMEYE ÇALIŞIYORLAR!..”

Ders 6 – Engin Ardıç bu konuda da haklıdır. Her liderin etrafında; dalkavuklar, yalakalar, gayretkeşler olduğu gibi Atatürk’ün etrafında da olmuştur. Bunu daha Atatürk hayattayken yazıp, konuşan hatta anlatan İstanbullu Süreyya Paşa’nın(CHP İstanbul Mebusdur) “Zavallı Serbest Fırka” adlı çalışmasından okuyabilirsiniz. Gayretkeşlere karşı Süreyya Paşa’nın nasıl ters cevaplar verdiğini anlatıyor. Ama o gayretkeşlerin ülkeye gelecek yatırımları dahi menfaatleri olmayınca nasıl engellediklerini de anlatıyor. Bu nokta çok önemlidir.

Mustafa Kemal Paşa’nın da bir insan olduğu, annesi, babası, ailesi olduğu bir vakıadır ve doğaldır. Bunu yok saymak, bilinmezlik atfetmek sanki bu alanda bir sır varmış havasına büründürmek daha ötesi “kutsamak” doğru değildir. “Benim naciz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır” diyecek kadar ölümü kabullenen bir insanı “ölümsüzleştirmek” adına kutsamaya çalışmak, annesine Meryem ana, kendisine İsa muamelesi yapmak en başta Atatürk’e yapılmış bir hakaret sayılır, ki kendisi dahi bunu istememiştir. Engin bey bu aile “imparatorluğun merkezinde” değildir, zaten bu yüzden Mustafa Kemal Paşa’nın hareketi bir Anadolu hareketi olarak çabucak kabullenilmiştir. Osmanlı elitinden sayılsaydı halkın bu yeniden mücadele hareketini bu kadar çabuk kabullenmesi zor olabilirdi.

***

Ve gelelim Zübeyde Hanım filmi meselesine..

Engin Ardıç veya bazı çevreler Zübeyde Hanım Filminde nasıl bir karakter ortaya çıkacağı konusunda merak etmesinler. Zübeyde Hanım’ı Meryem Ana gibi göstermeyeceğiz, “Anadolu kadını” gibi olacak…Her ay oğlunun maaşını zarfın içinde alacak…

Eşi için göz yaşı dökecek… Çocukları için anne-babalık yapacak…
Eğer desteğini ve bütçesini ayarlayabilirsek güzel bir sinema filmi olacağından kimsenin şüphesi olmasın…

Mustafa Kemal Atatürk'ün soykütüğünü çıkartan Emekli İmam Türkiye'nin gündemine oturdu
15 Eylül 2014



Büyük uğraşlar sonrası Mustafa Kemal Atatürk'ün soykütüğünü çıkartan ve Atatürk hakkında yapılan çirkin iftiralara son noktayı koyan emekli imam Mehmet Ali Öz bir anda Türkiye'nin gündemine oturdu.

Mehmet Ali Öz; Atatürk ve annesi Zübeyde Hanım'a atılan iftiralara noktayı koydu. Yıllarca emekli maaşını harcayıp kuru simit ile beslenerek araştırma yapan Emekli İmam Öz, Mustafa Kemal Atatürk'e yapılan iftiralara çok üzüldüğünü söyledi.

Mehmet Ali Öz'ün Tarihin Arka Odası'nda yaptığı açıklamalar da bir anda Türkiye'nin gündemine oturdu. Öz'ün Atatürk'ün Askeriyim ve Emeğim Mustafa Kemal'e helal olsun sözleri sosyal medyada en çok konuşulan konu haline geldi.



Murat Bardakçı Türkiye'de bu konu ile ilgili oldukça fazla tarih profesörü olmasına rağmen, bu bilginin bir Emekli İmam tarafından ortaya çıkartılmasını akademik olarak vahim bir olay diye niteledi.

Atatürk'e atılan iftiralara son noktayı emekli imam koydu. | VİDEO GALERİ

İŞTE SOYKÜTÜĞÜ

İnkılâp Tarihi Enstitülerinin, tarihçilerin ve askerî tarih uzmanlarının şimdiye kadar yapamadıkları işi emekli bir Diyanet görevlisi yaptı ve Atatürk’ün ailesi konusunda arşivlerde bulunan bilinmeyen belgeleri ortaya çıkardı.

Mehmet Ali Öz adında emekli bir din adamı, Mustafa Kemal Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi ile annesi Zübeyde Hanım hakkındaki eksik bilgileri tamamlayan ve tamamen belgelere dayanan bir çalışma yaptı. Öz, baskısı tamamlanan ve önümüzdeki günlerde dağıtımı yapılacak olan “Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Soy Kütüğü (Osmanlı Arşivi Belgelerine Göre)” isimli kitabında arşiv evrakına dayanarak Atatürk’ün nesiller öncesine uzanan soykütüğünü veriyor ve Zübeyde Hanım ile üç çocuğuna Ali Rıza Efendi’nin vefaatının ardından bağlanan aylıkların belgelerini yayınlıyor.

TV’de yaptığım programlarda ele aldığımız konuları bu sayfaya taşımak âdetim değildir ama bu kuralımı bugün ilk defa bozuyor ve Habertürk TV’deki “Tarihin Arka Odası” programında dün gece konuştuklarımızı önemlerine binâen bugün yazıyorum... Dün gece yayınlanan Tarihin Arka Odası’nı izlememiş olanlar için, programda ele aldığımız konuyu söyleyeyim: Programda, Mehmet Ali Öz adında emekli bir din görevlisini konuk ettik ve Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde Hanım ile babası Ali Rıza Efendi hakkında arşivlerde Öz tarafından ortaya çıkartılan ve şimdiye kadar yayınlanmamış olan bazı belgeleri tanıttık.

NAKİBZÂDE AİLESİ

Mehmet Ali Öz, yeni yazdığı ve dağıtımı önümüzdeki günlerde yapılacak olan “Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Soy Kütüğü (Osmanlı Arşivi Belgelerine Göre)” isimli kitabında bu belgelerin yanısıra daha birçok evraka yer veriyordu. Öz, Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde Hanım’ın babası Feyzullah Efendi’nin Selânik’in eski ailelerinden “Nakibzâdeler”in mensubu olduğunu ve 1857’de doğduğunu yazıyor.

Selânik’e ait nüfus defterlerinde bulduğu kayıtlara göre Zübeyde Hanım’ın 17. yüzyıl şeyhülislâmı Feyzullah Efendi’nin, Mustafa Kemal’in babası Ali Rıza Efendi’nin de Selânik Mevlevihânesi’nin şeyhlerinden Ahmed Efendi’nin torunu olduğunu ifade ediyor. Mehmet Ali Öz’ün, Atatürk’ün anne ve baba soyu hakkında ortaya çıkartıp yazdıklarının ayrıntılarını burada anlatmayacağım, zira merak edenler önümüzdeki günlerde piyasaya verilecek olan kitabı okur ve merak ettikleri herşeyi belgeleri ile görebilirler. Ama, bugün bu sayfada kitapta yeralan ve aynı şekilde öneme sahip başka belgelerden söz edeceğim: Zübeyde Hanım’ın kocası Ali Rıza Bey’in vefatının ardından kendisine ve yetim kalan üç çocuğuna aylık bağlanması için bir dilekçe vermesi üzerine isteğinin yerine getirildiğini bildiren ve Ali Rıza Efendi ile Zübeyde Hanım’ın çocuklarının isimlerinin kayıtlı olduğu belgelere...

YİRMİŞER KURUŞ AYLIK

Emeklilik komisyonu, Zübeyde Hanım’ın dilekçesinin ardından 1870 ile 1880 seneleri arasında “rüsumat” yani gümrük memurluğu yapan, daha sonra istifasını vererek ticaret hayatına atılan ama iflâsının ardından 1888’de vefat eden Ali Rıza Efendi’nin on senelik hizmetinin ayrıntılarını çıkartarak ailesine aylık bağlanmasına karar veriyor. Bu karara göre Ali Rıza Efendi’nin üç çocuğuna, oğlu Mustafa’ya, Selânik’te küçük yaşta vefat edecek olan kızı Naciye ile diğer kızı Makbule’ye ve hanımı Zübeyde’ye yirmişer kuruş aylık bağlanıyor. Kararda, aylığın Mustafa’nın yirmi yaşına gelmesine yahut bir işe girmesine; Naciye ile Makbule’ye de bu maaşın evlenmelerine kadar ödenmesi öngörülüyor. Yukarıda da söyledim: Atatürk’ün ailesini ve Zübeyde Hanım’ın maddî bakımdan hayatta kalma çabasını Mehmet Ali Öz’ün kitabında ayrıntıları ile okuyabilirsiniz.

Zübeyde Hanım'ın kendisi ve çocukları adına Ali Rıza Bey'den emekli maaşı alabilmek için dilekçe vermesi üzerine 12 kuruş emekli aylığı bağlanması ile ilgili karar.

İNKILÂP TARİHÇİLERİ NE YAPAR?

Şimdi, bu kadar söz ettikten sonra, uzun zamandır aklıma takılan ve bu yazıyı yazdığım sırada daha da merak ettiğim bir soruyu soracak ve cevabını bekleyeceğim: Dindar olduklarını iddia ettikleri halde Zübeyde Hanım gibi namazında-niyazında bir kadına utanmadan ve mesnedsiz şekilde olmadık iftiralar atan, hattâ binbir imlâ hatası ile dolu sahte belgeler bile uyduran tuhaf kafalı adamları bir tarafa bırakıyorum, zira onları ciddiye almak bile vakit israfıdır! Asıl mesele, üniversitelerimizdeki dünya kadar “İnkılâp Tarihi” kürsüleri, mebzul miktardaki “Atatürk Enstitüleri” ve “devrim” konusunda çalışan birhayli bilmemne kuruluşu... Sözkonusu kürsüler, enstitüler ile vesaireler senelerden buyana dünya kadar yayın yapıyorlar... Bu yayınlarında nelerden sözedildiğini sizler de bilirsiniz: Atatürk’ün mavi gözlerinden, o gözlerde çakan kıvılcımlardan, devrim aşkından, Türkiye’yi nasıl çağdaş bir seviyeye çıkarttığından, Türk kadınını dünya standartlarının üzerine yükselttiğinden, vesaireden... Ama işin tuhaf ve acı olan tarafı, sözünü ettiğim enstitülerin ve üniversitedeki kürsülerin hiçbirinin bu devletin kurucusunun ailesi hakkında şimdiye kadar arşiv belgelerine dayanan ciddî bir yayın yapmamış olmaları...

LÂFTAN BAŞKA İŞ YOK!

Mehmet Ali Öz, üniversitelerdeki bütün inkılâp tarihi kürsülerinin, cumhuriyet tarihi enstitülerinin ve bu konu ile alâkadar olup yayın yaptıkları iddiasında bulunan diğer bütün kurumların neredeyse doksan küsur seneden buyana ortaya koyamadıkları bir işi başarmış ve Mustafa Kemal’in ailesi hakkında ortaya bilimsel anlamda ilk defa gerçek belgeler koymuştur. Daha açık söyleyeyim: Bu işi profesyonel bir tarihçinin değil arşivlerde araştırmanın nasıl yapılması gerektiğini bilen bir din adamının yapmış olması, İnkılâp Tarihi konusunda uzmanlıklarını iddia edip senelerden buyana devletten bu iş için aylık alan ama lâftan başka bir iş yapmayan akademisyenler açısından utanç verici bir iştir! Sizler, yani inkılâp tarihçilerimiz! İyisi mi artık gide-gele aşındırdığınız o lâf yollarında emeklemenizi sürdürün, okumayı, araştırmayı ve arşivlerde çalışmayı hatırınıza getirmeden “Senin o mavi gözlerinde çakan kıvılcımlar yolumuzu aydınlatacak, varlığından aldığımız kuvvet geleceğe atılma heyecanımıza güç katacak, çağdaşlık ülkümüzü daha da kuvvetlendirecektir” gibisinden teranelerin tekrarına devam buyurun!

Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'nin memuriyet sicili.

EMEKLİLİĞİN ARDINDAN ARŞİVDE YENİ BİR HAYAT

ARŞİVLERDE uzun seneler çalışarak Mustafa Kemal’in ailesi hakkında şimdiye kadar ortaya çıkmamış belgeleri bulan Mehmet Ali Öz, 1960’ta Sivas’ın Gürün ilçesinde doğdu. Sivas İmam Hatip Lisesi’ni bitirdikten sonra Eskişehir Üniversitesi’nin İş İdaresi Bölümü’nü bitirdi, 1978 ile 1997 arasında Diyanet İşleri Başkanlığı’nda, 1997’den emekli olduğu 2005’e kadar da Sağlık Bakanlığı’nda çalıştı.

İngilizce’yi, Arapça’yı ve Osmanlıca’yı özel dersler alarak öğrenen Öz bir ara gazetecilik yaptı, çok sayıda makaleler yazdı, bazı yerel gazeteler ile dergilerin editörlüğü ile genel yayın yönetmenliklerinde ve bazı kültür derneklerinin de yöneticiliğinde bulundu. 2003’te Sivas Valiliği tarafından Sivas Tarih ve Kültür Araştırmaları Merkezi sorumlusu olarak görevlendirildi. Merkezde çok sayıda bilim adamı, şair, yazar ve araştırmacının katıldığı dört büyük toplantının koordinasyonunu yürüttü, bu arada Sivas ilinin tarihî ve kültürel coğrafyası ile konusunda 1000 sayfalık bir de proje hazırladı. Mehmet Ali Öz, 2005’te Sağlık Bakanlığı’ndan emekli olduktan sonra İstanbul’a yerleşti.

Makbule ve Zübeyde Hanımlar ile Yüzbaşı Mustafa Kemal, 1900'lü yılların başında.

2001 ile 2014 seneleri arasında Osmanlı Arşivleri’nde çeşitli alanlarda yapmış olduğu “Bütün Yönleriyle Gürün İlçesi”, “İslâm Tarihinden Önce Darende Tarihinden Kesitler”, “Bütün Yönleriyle Ulaş İlçesi”, “Gürünlü Şair Kadir Gülsoy’un Hayatı ve Şiirleri”, “Gürünlü Şairler” gibi araştırmalarını kitap haline getirdi. Öz’ün, Mustafa Kemal’in anne baba tarafından aile geçmişi konusunda arşivlerde uzun yıllar çalışarak bulduğu belgeleri biraraya getirerek hazırladığı “Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Soy Kütüğü (Osmanlı Arşivi Belgelerine Göre)” isimli kitabı önümüzdeki günlerde piyasaya verilecek.
(Murat Bardakçı)
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/119377/Emekli_imam_Turkiye_nin_gundemine_oturdu.html
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> YAKIN TARİH Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com