EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Sivas Kongresi Kararları’nda “Manda" Reddedilmiş miydi?

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> YAKIN TARİH
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Çrş Ksm 07, 2007 4:41 am    Mesaj konusu: Sivas Kongresi Kararları’nda “Manda" Reddedilmiş miydi? Alıntıyla Cevap Gönder

Sivas Kongresi Kararları’nda “Manda" Reddedilmiş miydi?
Sinan Tavukçu
1 Mayıs 2012



Amerikan mandası ve şartlarının müzakere edildiği Sivas Kongresi’nde, “Manda ve Himaye Kabul Edilemez!” cümlesinin yer aldığı bir karar alınmadığı gibi, yayınlanan beyannamede de böyle bir ifade yoktu

Sivas Kongresi Kararları’nda “Manda ve Himaye Kabul Edilemez!” Cümlesi Yoktur.

4 Eylül’de başlayan Sivas Kongresi’nde alınan kararlar 11 Eylül 1919 tarihinde, Umumi Kongre Heyeti tarafından “Umumi Kongre Beyannamesidir” başlığıyla kamuoyuna ilân edilmiştir. Ancak ne hikmetse bugün, Umumi Kongre Beyannamesi’nin orijinal metnine ulaşmak neredeyse imkânsızdır. İnkılap tarihçilerinin kitaplarında da Sivas Kongresi kararlarının orijinal metnine rastlanmaz. Bu kitaplarda, günümüz Türkçesine çevirme bahanesine sığınılarak, tahrif edilmiş, bir birinden farklı metinler Sivas Kongresi kararları olarak sunulmaktadır.

Mesela, günümüzde bilgi kaynağı olarak başvurulan Wikipedi’de, Sivas Kongresi kararları olarak 8 maddeden oluşan aşağıdaki metin yer almaktadır (Bkz. http://tr.wikipedia.org/wiki/Sivas_Kongresi):

1. Milli sınırları içinde vatan bölünmez bir bütündür; parçalanamaz.

2. Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı millet topyekun kendisini savunacak ve direnecektir.

3. İstanbul Hükümeti, harici bir baskı karşısında memleketimizin herhangi bir parçasını terk mecburiyetinde kalırsa, vatanın bağımsızlığını ve bütünlüğünü temin edecek her türlü tedbir ve karar alınmıştır.

4. Kuvay-ı Milliye'yi tek kuvvet tanımak ve milli iradeyi hâkim kılmak temel esastır.

5. Manda ve himaye kabul edilemez

6. Milli iradeyi temsil etmek üzere, Meclis-i Mebusan'ın derhal toplanması mecburidir.

7. Aynı gaye ile,milli vicdandan doğan cemiyetler, "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" adı altında genel bir teşkilat olarak birleştirilmiştir.

8. Genel teşkilatı idare ve alınan kararları yürütmek için kongre tarafından Temsil Heyeti seçilmiştir.

Ortalama bir Türk vatandaşının Sivas Kongresi hakkında bildiği, belki de tek şey, bu kongrede “Manda ve Himaye Kabul Edilemez!” kararının alınmış olduğudur. Halbuki, aşağıda orijinal metnine yer verdiğimiz gibi, bu kongrede “Manda ve Himaye Kabul Edilemez!” kararı alınmamıştır. Orijinal metnin inkılap tarihi kitaplarında yer almamasının sebebi, zihinlerde oluşturulan bu ezberin bozulması tehlikesidir.

Sivas Kongresi’ne dönecek olursak, bu kongre aslında Erzurum Kongresi’nde alınan kararları bazı değişikliklerle onaylayan bir kongreydi. Gerek Erzurum, gerekse Sivas Kongresi’nde teyid ve tekrar edilen önemli kararlardan ikisi; “her türlü işgal ve müdâhaleyi Rumluk ve Ermenilik teşkili gayesine hizmet etme” olarak kabul etme kararı ile, “milliyet esaslarına riayetkâr ve memleketimize karşı istila emeli beslemeyen herhangi devletin fennî, sınaî,iktisadi muavenetini memnuniyetle karşılama” kararlarıydı. Bu kongre beyannamelerinde işgalci İtilaf devletlerine (İngiltere, Fransa ve İtalya) yönelik doğrudan bir meydan okuma söz konusu olmadığı gibi, onları rahatsız etmeyecek bir dil kullanılmasına bilhassa özen gösterilmiştir. Nitekim, Erzurum Kongresi beyannamesini Erzurum’da elden alan İngiliz istihbarat subayı Rawlinson, 14 Ağustos'ta İstanbul'a ulaşıp mezkûr beyannamenin bir kopyasını İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı'na vermiş ve daha sonra gelişmeleri değerlendirmek üzere çağrıldığı Londra’ya gitmiştir.

İtilaf devletlerini rahatsız etmeyecek bir dil kullanılmasına özen gösterildiği iddiamızı tevsik etmek bakımından, Erzurum Kongresi’ni müteakiben Sivas’ta bir kongre hazırlığı yapılması için Heyeti Temsiliye tarafından Sivas Valisi Reşit Paşa’ya gönderilen 21 Ağustos 1919 tarihli aşağıdaki telgraf dikkate değerdir (Telgraf,Heyeti Temsiliye adına M.Kemal, Hüseyin Rauf, Raif, Hüsrev ve 15.Kolordu Kumandanı Kazım Karabekir tarafından imzalanmıştır):

“(…) Fakat milletin azim ve iradesi Allah’ın yardımıyla Kongre’nin yapılmasını kolaylaştırdığından Beyannamenin yayımlanması üzerine İtilaf devletleri, milletin bağımsızlığını ve varlığını kurtarmak meşru emeliyle toplandığını, hiçbir fikri tecavüz beslemediğini görerek İngilizler bile memnuniyet gösterdiler. Hatta bu konuda ayrıntılı bilgi vermek üzere ErzurumTemsilcisi Kaymakam (Yarbay) Rawlinson Londra’ya hareket etti ve yazdığı mektubunda aynen şunları söylemektedir. “Daha sonra tekrar gelmem mümkündür. Bu halde daha mesut şartlar altında görüşmek hazzına ulaşacağım.” Dersaadet’ten aldığımız bilgide de, bütün İtilaf devletlerinin meşru ve makul olan bu milli cereyanı pek tabii gördükleri,bilhassa Amerikalıların milletin genel fikirlerini anlamaya son derece önem verdikleri, genel bir şekilde toplanacak olan Sivas Kongresi kararlarının beklendiği, hatta milletle doğrudan doğruya temas için Sivas’a İstanbul’daki heyetten iki Amerikalı siyasi memuru göndermeye karar verdikleri bildirilmektedir…” [i]

Bu telgraftan sonra, M. Kemal’in Heyeti Temsiliye adına Sivas’ta 3. Kolordu Erkânı harbiye Riyaseti’ne gönderdiği telgrafta da:

“ (…)İstanbul’daki yabancıların milletin bu gibi gösterilerini pek tabii ve meşru bulduğu istihbar kılındığı gibi, Erzurum Kongresi’nin İngiliz ve Amerikalılara pek iyi etki yaptığı ve hatta Amerika heyetinden iki sorumlu temsilcinin Sivas’a gönderilmek üzere bulunduğu da ayrıca kayda değerdir…” denilmektedir.[ii]

Bu telgraflardan görüleceği üzere, İtilaf devletleri arasında yer almayan Amerika’dan iki kişilik bir heyetin gelmesi Heyeti Temsiliye’ce dört gözle beklenmektedir. 18 Ocak 1919’da toplanan Paris Barış Konferansı’nda İngiltere ısrarla, Ermenistan ve İstanbul-Boğazlar mandasını Amerika’nın üstlenmesini istemiş, Paris Konferansı ABD’nin mandalar konusunda görüşünü belirleyene kadar Türklerle barış görüşmesi yapılmasını ertelemişti. ABD Başkanı T.W.Wilson, eğitimci Henry C.King ve işadamı C.R.Crane’i Arap toprakları da dâhil olmak üzere, Osmanlı topraklarında bir Amerikan mandası kurulması imkânlarını araştırmak maksadıyla görevlendirmişti. İşte beklenen bu iki Amerikalı, “King-Crane Komisyonu” olarakda bilinen komisyonun üyeleri Henry C.King ve C.R.Crane’ di. Ancak, bu komisyon Sivas’a gelmedi. Yerlerine Chicago Daily News muhabiri Louis Edgar Browne’u gönderdiler. Browne, 13 Ekim 1919 tarihli Chicago Daily News’te yayımlanan haberinde Sivas Kongresi’ne katılma nedenini aşağıdaki gibi açıklıyordu:

“…Küçük Asya’ya araştırma yapmak üzere gönderilen Amerikan Komisyoneri C.R.Crane Sivas Kongresi’ne gözlemci olarak katılması için davet edildi, fakat zamanı yoktu ve yerine ben gittim. Az veya çok Arap geceleri deneyimim ve Türkçem vardı. Kemal Paşa, Rauf Bey ve bugünün Osmanlı İmparatorluğu liderleri ile aynı odaları paylaştım. Kongre’nin birçok oturumuna katıldım.”[iii]

Louis Edgar Browne’un Sivas’taki faaliyetleri konusunda daha geniş bilgi için, tarafımdan yazılan “Sivas Kongresi’nde Manda Tartışmaları ve Bir Amerikalının Şahitliği” isimli makaleye bakılabilir. (Bkz. http://www.haber10.com/makale/20972/).

Gerek Erzurum, gerekse Sivas Kongre beyannamelerinin 7’inci maddelerinde; “milliyet esaslarına riayetkâr ve memleketimize karşı istila emeli beslemeyen devlet” olarak tarif edilen ve fennî, sınâi, iktisâdî yardımlarının memnuniyetle karşılanacağı devlet olarak bahsedilen, Amerika Birleşik Devletleri idi. Heyeti Temsiliye telgraflarında bahsedilen ve Sivas’a gelmeleri beklenen Amerikalı ziyaretçiler, bu mevzuları konuşmak üzere davet edilmişlerdi. Amerikan mandası ve şartlarının müzakere edildiği Sivas Kongresi’nde, “Manda ve Himaye Kabul Edilemez!” cümlesinin yer aldığı bir karar alınmadığı gibi, yayınlanan beyannamede de böyle bir ifadeye yer verilmemiştir. Üstelik Amerikan Senatosu’na, senatörlerden oluşan bir tahkik heyetinin Türkiye’ye gönderilmesini talep eden bir mektup yazılmış ve gönderilmiştir. (Mektup, Sivas Milli Kongresi adına Mustafa Kemal Paşa, Başkan Vekili Rauf Bey, İkinci Başkan Vekili İsmail Fazıl Paşa ve iki divan kâtibi tarafından imzalanmıştır. (Bkz.Prof. Dr. Recep Toparlı, Sivas Kongresi’nin Tutanakları)[iv]

Kazım Karabekir’in İstiklal Harbi hatıralarını ihtiva eden “İstiklal Harbimiz” isimli kitabının 216 ve 217’inci sayfalarında[v], yine, Prof. Dr. Recep Toparlı tarafından hazırlanan “Sivas Kongresi’ninTutanakları” isimli kitabın 257-259’uncu sayfalarında Sivas Kongresi kararlarının Latin alfabeli orijinal metni mevcuttur. Aşağıda, Sivas Kongresi kararlarının Kazım Karabekir tarafından yayımlanan metni ile, her maddenin altında günümüz Türkçesine uyarlanmış haline yer verilmiştir.

Sivas, 11/9/1335

UMUMİ KONGRE BEYANNAMESİDİR

Bütün milletlerce malûm olan mehaliki hariciye ve dahiliyenin tevlid etmiş olduğu (iç ve dış tehlikelerin doğurduğu) intibahı milliyeden (milli uyanıştan) doğan kongremiz mukarreratı (kararları) âtiyeyi ittihaz etmiştir.

1- Devleti Aliye-i Osmaniye ve Düvel-i İtilâfiye arasında mün’akit mütarekenamenin imza olunduğu 30 Teşrinievvel 334 tarihindeki hududumuz dâhilinde kalan ve her noktası İslâm ekseriyeti kahiresiyle meskûn olan memâliki Osmaniye aksamı yekdiğerinden ve camiai Osmaniye’den gayrı kabili tecezzî ve hiçbir sebeple iftirak etmez bir kül teşkil eder; Memâlik-i mezkûrede yaşayan bilcümle anâsırı islâmiye yekdiğerine karşı hürmeti mütekabile ve fedakârlık hissiyatıyla meşhun ve hukuku ırkiye ve içtimâiyeleriyle şerâiti muhitiyelerine tamamıyla riayetkâr öz kardeştirler.

Osmanlı Devleti ile itilaf Devletleri arasında yapılan Ateşkes Anlaşması’nın imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırlarımız içinde kalan ve her noktasında çok büyük bir İslâm çoğunluğunun bulunduğu Osmanlı ülkesinin parçaları birbirinden ve Osmanlı topluluğundan parçalanamaz ve hiç bir sebeple ayrılmaz bir bütündür. Bu ülkede yaşayan bütün müslüman halklar, birbirine karşılıklı hürmet ve fedakârlık duygularıyla dolu, birbirlerinin ırkî ve sosyal haklarına saygılı, yaşadıkları muhitin şartlarına tam olarak riayetkâr özkardeştirler.

2- Câmiayi Osmaniyenin tamamiyeti ve istiklâli millîmizin temini ve makam-ı muallâyı hilâfet ve saltanatın masuniyeti için Kuvayı milliye’yi âmil ve irâdei milliyeyi hâkim kılmak esastır.

Osmanlı toplumunun bütünlüğü, milli istiklalimizin sağlanması, Hilâfet ve Saltanat yüce makamının dokunulmazlığı için Kuvayı milliye’yi etkili ve milli iradeyi hâkim kılmak esastır.

3- Memlâiki Osmaniyenin herhangi bir cüz’üne karşı vaki olacak müdahale ve işgale, ve bilhassa vatanımız dâhilinde müstakil birer Rumluk ve Ermenilik teşkili gayesine mâtuf harekâta karşı Aydın, Manisa, Balıkesir cephelerindemühâcedâtı milliyede olduğu gibi müttehiden müdafaa ve mukavemet esâsı meşruu kabul edilmiştir.

Osmanlı topraklarının herhangi bir parçasına karşı yapılacak müdahale ve işgale ve özellikle vatanımız içinde müstakil birer Rumluk ve Ermenilik kurulmasına yönelik hareketlere karşı, Aydın, Manisa ve Balıkesir Cephelerindeki milli cihatlarda olduğu gibi, elbirliğiyle savunma ve direnme esası meşru kabul edilmiştir.

4- Öteden beri aynı vatan içinde birlikte yaşadığımız bilcümle anâsırı gayrı müslimenin her türlü hukuku tabiiyetleri tamamıyla mahfuz olduğundan, anâsırı mezkûreye hâkimiyeti siyâsiye ve muvâzenet-i içtimâiyemizi ihlal edecek imtiyazat itâsı kabul edilmeyecektir.

Öteden beri aynı vatan içinde birlikte yaşadığımız, bütün gayr-i müslim azınlıkların her türlü hakları bütünüyle mahfuz bulunduğundan, bu azınlıklara siyasî egemenlik ve toplumsal dengemizi bozacak imtiyazlar verilmesi kabul edilmeyecektir.

5- Hükûmeti Osmaniye bir tazyîki hâricî karşısında memleketimizin her hangi bir cüz’ünü terk ve ihmal etmek ıztırarında bulunduğu takdirde makamı hilâfet ve saltanatla vatan ve milletin masuniyet ve tamamiyetini kâfil her türlü tedabir ve mukarrerat ittihaz olunmuştur.

Osmanlı Hükümeti bir dış baskı karşısında memleketimizin herhangi bir parçasınıterk ve ihmal etmek zorunda kalırsa, Hilafet ve Saltanat makamı ile vatan ve milletin dokunulmazlığınıve bütünlüğünü sağlayacak her türlü tedbir ve kararlar alınmıştır.

6- Düveli itilâfiyece mütarekenâmenin imza olunduğu 30 Teşrinievvel sene 334 tarihindeki hududumuz dâhilinde kalıp azim ekseriyeti İslâmiyye ile meskûn olan ve harsî ve medenî faikiyeti müslümanlara ait bulunan vahdeti mülkiyemizin taksimi nazariyesinden bilkülliye feragatle bu topraklar üzerindeki hukuku târihiye, ırkiye, diniye ve coğrafyamıza riayet edilmesine ve buna mugayir teşebbüsatın iptaline ve bu suretle hak ve adle müstenit bir karar ittihaz olunmasına intizar ederiz.

İtilaf Devletleri’nce Ateşkes Anlaşması’nın imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırlarımız içinde kalıp İslâm çoğunluğunun oturmakta olduğu,kültür ve medeniyet üstünlüğünün Müslümanlarda bulunduğu ve bir bütün teşkileden vatan topraklarının taksimi görüşünden büsbütün vazgeçip, bu topraklar üzerindeki tarihi, ırki, dini ve coğrafi haklarımıza riayet edilmesine ve buna aykırı teşebbüslere son verilmesine ve böylece hakka ve adalete dayalı bir karar alınmasını bekleriz.

7- Milletimiz insani, asri gayeleri tebcil ve fennî, sınai ve iktisadi hâlve ihtiyacımızı takdir eder. Binaenaleyh devlet ve milletimizin dâhilî ve haricî istiklali ve vatanımızın tamamiyeti mahfuz kalmak şartıyla altıncı maddede musarrah hudut dâhilinde milliyet esaslarına riayetkâr ve memleketimize karşı istila emeli beslemeyen herhangi devletin fennî, sınaî, iktisadi muavenetini memnuniyetle karşılarız. Ve şerâiti âdile ve insâniyeyi bir sulhün de acilen takarrürü selâmeti beşer ve sükûnu âlem namına âhzı âmâli milliyemizdir.

Milletimiz insani, muasır (çağdaş) gayeleri yüceltir, teknik, sınaî ve ekonomik durumu ve ihtiyacımızı takdir eder. Böylece devlet ve milletimizin iç ve dış bağımsızlığı ve vatanımızın bütünlüğü saklı kalmak şartıyla, altıncı maddede yazılı sınırlar içinde, milliyet esaslarına saygılı olan ve memleketimize karşı istila emeli gütmeyen herhangi bir devletin teknik, sınaî, ekonomik yardımını memnuniyetle karşılarız. Bu adaletli ve insani şartların ( gerçekleşmesi), bir barışın acilen kararlaştırılması, insanlığın selameti ve dünyanın esenliği adına, en has milli emelimizdir.

8- Milletlerin kendi mukadderatını bizzat tâyin ettiği bu tarihî devirde hükûmeti merkeziyemizin de irade-i milliye tâbi olması zaruridir. Çünkü: irade-i milliyyeye gayri müstenit herhangi bir hey’eti hükûmetin indî ve şahsî mukarreratı ve milletçe mutâ olmadıktan başka, haricen de muteber olmadığı ve olamayacağı şimdiye kadar mesbuk ahval ve netayic ile sabit olmuştur.Binaenaleyh milletin içinde bulunduğu hali zecret ve endişeden kurtulmak çarelerine bizzat tevessüle hacet kalmadan hükûmeti merkeziyemizin meclisi milliyi hemen ve bilâ ifadeden toplaması ve bu suretle mukadderatı millet ve memleket hakkında ittihaz ettiği eyleyeceği bil cümle mukarreratı meclisi millinin murakabesine arz etmesi mecburidir.

Milletlerin kendi geleceğini bizzat kendilerinin tayin ettiği bu tarihi dönemde İstanbul Hükümeti’nin de milli iradeye bağlı olması zaruridir. Çünkü milli iradeye dayanmayan herhangi bir hükümetin keyfi kararlarına milletçe baş eğilmediği gibi, böyle kararların dışta da muteber olmadığı ve olamayacağı,şimdiye kadar geçen olaylarla ve sonuçlarla ortaya çıkmıştır. Böylece, milletin içinde bulunduğu sıkıntı ve endişeden kurtulmak çarelerine bizzat başvurmasına gerek kalmadan, İstanbul Hükümeti’nin milli meclisi hemen ve hiç zaman yitirmeden toplaması ve böylece milletin, memleketin geleceği üzerinde alacağı bütün kararları milli meclisin denetimine sunması mecburidir.

9- Vatan ve milletin mâruz olduğu mezalim ve âlam ile ve tamamen aynı gayeve maksatla vicdan-ı milliden doğan vatani ve milli cemiyetlerin ittihadından mütehassıl kitle-i umumiye bu kere ”Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” ünvanıyla tesmi olunmuştur. Bu cemiyet her türlü fırkacılık cereyanlarından ve ihtirasatı şahsiyeden külliyen müberra ve münezzehtir. Bilcümle Müslümanvatandaşlarımız bu cemiyetin azâyı tabiyesindendirler.

Vatan ve milletimizin maruz kaldığı zulüm ve elemler ile ve hepsi aynı amaç ve maksatla milli vicdandan doğan vatansever ve milli cemiyetlerin birleşmesinden oluşan genel topluluk, bu kez “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i HukukCemiyeti” adını almıştır. Bu cemiyet her türlü particilik akımlarından ve şahsi ihtiraslardan uzaktır ve arınmıştır. Bütün müslüman vatandaşlarımız bu Cemiyet’in tabii üyeleridir.

10- Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin 4/Eylül/1335 tarihinde Sivas şehrinde in’ikad eden umumî kongresi tarafından maksadı mukaddesi takip ile teşkilâtı umumiyeyi idare için bir (Hey’eti Temsiliye) intihab edilmiş ve köylerden vilâyet merkezlerine kadar bilcümle teşkilâtı milliye takviye ve tevhid olunmuştur.

Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin 4 Eylül 1919 tarihinde Sivas’ta toplanan Genel Kongresi tarafından, mukaddes maksadı takip ve genel teşkilatı idare etmek için bir Heyet-i Temsiliye seçilmiş ve köylerden il merkezlerine kadar bütün milli teşkilatlar takviye edilmiş ve birleştirilmiştir.

Umum Kongre Heyeti

Kaynaklar:

[i] Kemal Atatürk. Nutuk c.III, Vesikalar, TDT Enstitüsü, İstanbul-1961,Vesika:43, s.934-935.

[ii] Kemal Atatürk. Nutuk c.III, Vesikalar, TDT Enstitüsü, İstanbul-1961,Vesika:44, s.935-936.

[iii] Dr. Deniz Bilgin. ABD’li Gözüyle Sivas Kongresi: Amerikan Mandası ve Gazeteci Louis EdgarBrowne’ın Faaliyetleri, Kaynak Yayınları,İstanbul Ocak-2004.

[iv]Prof.Dr. Recep Toparlı. Sivas Kongresi’ninTutanakları, Sivas Valiliği Kültür Müdürlüğü Yayınları-2010, Ek.19, s. 291.

[v] Kazım Karabekir. İstiklal Harbimiz, TürkiyeYayınevi, İstanbul-1960.

Kaynak: http://www.haber10.com/makale/27972/

Sivas Kongresi’nde Manda Tartışmaları ve Bir Amerikalının Şahitliği
Sinan Tavukçu
15 Eylül 2010



Louis Edgar Browne, Chicago Daily News Gazetesi’nin muhabiri olarak 26 Ağustos-20 Eylül 1919 tarihleri arasında Sivas’ta bulunmuştur.

Louis Edgar Browne, Chicago Daily News Gazetesi’nin muhabiri olarak 26 Ağustos-20 Eylül 1919 tarihleri arasında Sivas’ta bulunmuştur. Browne, Sivas Kongresi’nin bazı oturumlarına katılmış, burada edindiği intibaları ve lider kadroyla yaptığı röportajları Amerikan Yüksek Komiseri M.L.Bristol’e rapor etmiş, raporlarında yer alan bilgilerin bir kısmını da muhabiri olduğu gazetede haber olarak yayımlamıştır. Browne’u, dolayısıyla raporlarını önemli kılan husus, Kongre sırasında Sivas’ta bulunan tek yabancı olmasıdır.

L.E. Browne’ın Sivas Kongresi ile ilgili haberlerine ve raporlarına girmeden önce, Sivas Kongresi’nin en önemli gündem maddesi olan “manda” kavramı ve “Amerikan mandacılığı” dan ne anlaşıldığının bilinmesi önem taşımaktadır.

Birinci Dünya Savaşının sonuna doğru ABD Başkanı T.W.Wilson, 8 Ocak 1918 günü, “Wilson Prensipleri” olarak bilinen 14 maddelik programını Amerikan Kongresi’nde açıklamıştı. Bu programın 12. maddesi Osmanlı Devleti ile ilgiliydi. 12’inci maddede “Boğazların milletlerarası bir idarenin teminatı altında bütün milletlerin ticaret ve ulaşımına açık bulundurulması, İmparatorluğun Türklerle meskûn kesimlerine tam bir hükümranlık hakkı tanınması, ancak Türk hâkimiyetinde bulunan diğer milliyetlere de yaşama ve kolayca gelişme imkânının güvence altına alınması, yani muhtariyet tanınması.” öngörülmüştü.

Birinci Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkan Osmanlı Devleti’nde kamuoyu ümitlerini Wilson Prensiplerine bağlamıştı. Türkler, Anadolu’daki tüm şehirlerde nüfus yoğunluğunun kendilerinden yana olduğunu biliyor, Wilson Prensipleri’nin lehimize sonuçlar doğuracağına inanıyordu. 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondoros Mütârekesi, müttefiklerin barışın Wilson Prensipleri temelinde sağlanacağı taahhüdüne güvenilerek Rauf (Orbay) Bey tarafından imzalanmıştı.

Birinci Dünya Savaşı sonunda toplanan Paris Barış Konferansı'nda gündeme gelen manda sistemi, Güney Afrikalı General Jean Chiristiaan Smuts tarafından 16 Aralık 1918'de kamuoyuna sunulmuştu. Söz konusu manda sistemine göre, mağlup olan merkezi devletlerden ayrılacak ülkelerin yönetimi Milletler Cemiyeti'ne bırakılacaktı. Henüz "bağımsız olma" yeteneğine sahip sayılmayan milletler, Milletler Cemiyeti tarafından bu "yeteneğe" erişinceye kadar eğitilecekti. Ancak kurum bu işi kendisi yapmayacak ve "büyük" bir devleti görevlendirecekti. Bu devlet, Milletler Cemiyeti'nin vekili olarak, söz konusu milleti yönetecekti. Milletler Cemiyeti Misâkı'nın 22. Maddesi mandaya ilişkin hususları düzenliyordu. Manda sistemi halkın gelişme derecesine, ülkenin coğrafi durumuna, iktisâdi şartlarına bağlı olarak üç gruba ayrılmıştı. (A) grubu manda, Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrılacak topraklar için düşünülmüştü. Bu gruba bağımsızlık tanınıyor, ancak geçici olarak mandater bir devlet tarafından yönetilmesi öngörülüyordu.

Paris Barış Konferansı ilk toplantısını, 18 Ocak 1919 da 32 devletin katılımı ile yapmış, ABD’nin mandaterliği ilk defa bu konferansta gündeme gelmişti. Osmanlı tebaasının hemen hepsi (Araplar, Ermeniler, Yahudiler, Kürtler, Rumlar) Paris Konferansı’na müracaat ederek, Wilson prensipleri çerçevesinde çözüm talep ediyorlardı. Müttefikler, Osmanlı İmparatorluğu topraklarını Ermenistan, Suriye, Irak, Filistin, Arabistan diye ayırarak manda idaresi altına alınmasını kararlaştıran taslağı 30 Ocak 1919’da kabul ettiler. Müttefikler içinde bilhassa İngiltere, ABD’yi manda kabul etmesi için baskı altında tutuyor, ABD’nin Ermenistan ve İstanbul-Boğazlar mandasını almasını istiyordu. Paris Konferansı, ABD’nin mandalar konusunda görüşünü belirleyene kadar Türklerle Barış görüşmesi yapılmasını ertelemişti.

ABD Başkanı T.W.Wilson, eğitimci Henry C.King ve işadamı C.R.Crane’i, Arap toprakları da dâhil olmak üzere, Osmanlı topraklarında bir Amerikan mandası kurulması imkanlarını araştırmak maksadıyla görevlendirdi. Heyet Filistin-Suriye bölgesinde incelemeler yaptıktan sonra İstanbul’a döndü ve burada manda talep eden bütün taraflarla görüştü. Bu inceleme ve görüşmeler neticesinde komisyon, Paris Konferansı’na sunulması için bir rapor hazırladı. Hazırlanan King-Crane Komisyonu raporunda; Arapların meskûn olduğu bölgeler hariç kalan Osmanlı topraklarında İstanbul, Ermenistan ve Türkler için üç ayrı devlet kurulması, fakat bütün bu hükûmetlerin yönetiminin tek bir mandatere bırakılması, bu mandaterliğin de Amerika’ya verilmesi tavsiye ediliyordu. Ancak, ilerleyen safhalarda, ABD’nin Barış Konferansı’ndan çekilmesi nedeniyle bu rapor Konferansın gündemine gelemeyecekti.

İstanbul’da milliyetçi çevrelerde Amerikan mandası taraftarlığı oldukça revaçtaydı. Onların fikrine göre, Avrupa’nın ihtiraslarına, düşmanlıklarına ve Mondoros Mütarekesini ihlâl eden uygulamalarına karşı, eski hudutları dahilinde toprak bütünlüğünün muhafaza edilmesi için, belli bir müddetle Amerika’nın murâkabe ve müzâharetinin sağlanması ehven-i şer ve tek çıkış yoluydu. (Kara Vasıf Bey’in M.Kemal Paşa Erzurum’da iken ona yazdığı mektup, İsmet İnönü’nün 27 Ağustos 1919 tarihli İstanbul’dan Kazım Karabekir’e göndermiş olduğu mektup, Ahmet İzzet Paşa’nın Heyet-i Temsiliye’ye verilmek üzere hazırlamış olduğu lâyiha, Halide Edip Adıvar 10 Ağustos 1919 tarihli mektuplarında hep bu görüş hakimdi.) Halide Edip Adıvar, Amerikan kamuoyunda manda lehine bir hava oluşturmak üzere, “Amerikan Halkına Mektuplar” adı altında risaleler yazıyordu.

King-Crane Komisyonu Paris’e dönmeden önce, Milli Hareket delegelerinin toplanacağı Sivas Kongresi’nin çalışmalarını ilk elden gözlemek ve Kongre’den çıkacak kararların en kısa yoldan Paris’e gönderilmesini sağlamak üzere bir gözlemci görevlendirmeye karar verdi. Bu gözlemci gazeteci Louis Edgar Browne’du. Browne, 13 Ekim 1919 tarihli Chicago Daily News’te yayımlanan haberinde Sivas Kongresi’ne katılma nedenini aşağıdaki gibi açıklıyordu:

“…Küçük Asya’ya araştırma yapmak üzere gönderilen Amerikan Komisyoneri C.R.Crane Sivas Kongresi’ne gözlemci olarak katılması için davet edildi, fakat zamanı yoktu ve yerine ben gittim. Az veya çok Arap geceleri deneyimim ve Türkçem vardı. Kemal Paşa, Rauf Bey ve bugünün Osmanlı İmparatorluğu liderleri ile aynı odaları paylaştım. Kongre’nin birçok oturumuna katıldım.”

L.E.Browne (H.Inst.Arch.-Browne’s Paper: Bn:I,FID:7) sayılı raporunda, Amerikan Komisyoneri C.R.Crane’in görevlendirmesi yanında, Milli Hareket tarafından da davet edildiğini yazıyordu:

“Kongre’deki tartışmaları bizzat duymam ve Kongre oturumlarında hazır bulunacak şekilde, Milli Hareket beni Sivas’a davet etti. Kongre sonuna kadar Sivas’ta kalacağım ve genel durumu ve çözümleri iletmek için gayret edeceğim.”

L.E.Browne Sivas’a gitmek üzere 17 Ağustos 1919’da İstanbul’dan ayrılmış, Karakol Teşkilatı’nın liderlerinden Kara Vasıf Bey’in himayesi altında önce Ankara’ya götürülmüştü. Burada 8 gün kalan Browne, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa ve Refet Bey’le görüşmeler yapmış, gözlemlerini İstanbul’da bulunan Amerikan Yüksek Komiseri M.L.Bristol’e rapor etmişti. Ankara’dan 26 Ağustos’ta ayrılan Browne, 1 Eylül günü Sivas’a varmıştı.

L.E.Browne, 26 Ağustos-20 Eylül tarihleri arasında bulunduğu Sivas’ta, Milli Kongre’ye katılmış, İstanbul Hükûmetini istifa etmek zorunda bırakan Ali Galip hadisesine bizzat şahitlik etmişti. Sivas Kongresi ile ilgili yayımlanan haberlerinin ve raporlarının güvenilirliği ile Kongre delegeleri nezdinde konumunu anlamak bakımından, Mustafa Kemal Paşa’nın direktifi altında Sivas’ta yayımlanmakta olan “İrade-i Milliye Gazetesi”nin 17 Eylül 1919 tarihli sayısında yer alan aşağıdaki teşekkür yazısı fikir vermek için yeterlidir.

“Teşekkür.

Teşkilât-ı Milliye nezdinde Amerikan matbuat-ı umûmiyesi mümessili Mister Braun 15 günden beri Sivas’ta bulunarak Mustafa Kemal Paşa ve Bahriye esbâkı Rauf Beyefendiyle vesair Kongre azalarıyla mülâkatlar ve temaslar yaparak Kongre’nin âmal-i kesb-i vukuf ve nüfuz edip Âmal-i Milliye’ye tercüman olacak suretde raporlar verdiğinden dolayı kendisine teşekkürü vecibe biliyoruz.”

11 Ekim 1919 tarihli Tan ve 31 Ekim 1919 tarihli Vakit Gazeteleri’nde, Sivas Kongresi’nin sona ermesi dolayısıyla Sivas Lisesi’nde verilen yemekte, L.E.Browne’un yaptığı konuşmanın Rauf Bey tarafından yapılan tercüme metni ve Browne’un konuşmasını müteakip, Mustafa Kemal Paşa’nın kendisine teşekkür konuşması da haber yapılmıştı.

Bu bilgiler, L.E.Browne’un yazdığı raporların Heyet-i Milliye’nin bilgisi dâhilinde olduğunu göstermektedir.

Gazeteci Louis Edgar Browne’ın faaliyetleri Dr. Deniz Bilgin tarafından etraflı bir araştırma konusu yapılmıştır. Araştırma, “ABD’li Gözüyle Sivas Kongresi: Amerikan Mandası ve Gazeteci Louis Edgar Browne’ın Faaliyetleri” adlı altında, Ocak-2004 tarihinde Kaynak Yayınları’ndan kitap olarak yayımlanmıştır. Bu yazımızda, Sayın Dr. Deniz Bilgin’in, Stanford Üniversitesi Hoover Enstitüsü’nde bulunan Louis Edgar Browne’a ait dökümanlarından yaptığı çeviriler kullanılmıştır.

Kendisi de Türkiye’de bir Amerikan mandasının gerekliliğine inanan ve buna Amerikan yönetimini ve kamuoyunu ikna etmeye çalışan L.E.Browne, 11 Ağustos 1919 tarihli Chicago Daily News gazetesinde kendi manda görüşünü anlatmıştır. Ona göre, İran Azerbaycan’ını Türk Azerbaycan’ı ile birleştirerek bir hükûmet yapmak, bu oluşumda Gürcüleri ihmal etmek, Erzurum ve Trabzon’u Ermenilere ilhâk etmek suretiyle bir Ermenistan hükûmeti meydana getirmek, Azerbaycan, Ermenistan ve Memâlik-i Osmaniye olmak üzere teşkil edilen bu üç hükûmeti Amerikan mandası altında toplamak fakat, Ermenistan’ı bağımsız değil Türkiye’ye bağlı muhtar bir hükûmet yapmak gerekmektedir. Browne, Türkiye’nin parçalanmadan bir arada tutulması gerektiği kanaatini ekonomik bütünlüğün önemine dayandırmaktadır. Ona göre, ekonomik bütünlük yerine ekonomik hudutların oluşması, ABD gibi gelişme potansiyeli taşıyan bu bölgenin, etkin bir gelişme göstermesine engel olacaktır. Bu hükûmetler arasında ekonomik bütünlük ancak Amerikan mandası ile sağlanabilirdi.

İstanbul’daki Amerikan Yüksek Komiseri Mark L.Bristol, gazeteci L.E.Browne başta olmak üzere, Türkiye’de görevli Amerikalıların pek çoğu, ABD’yi Türkiye üzerinde bir mandaya ikna etmeye çalışıyorlardı. Ağustos ayından itibaren Amerikan basınında Türk Milli Hareketi ve mandacılık hakkında yoğun haberler yer almaya başlamıştı. The New York Times’ın 1 Ağustos 1919 tarihli sayısında, “Türkler Birleşik Devletler’e Dönüyor” başlıklı haberde:

“The Daily News’a L.E.Browne tarafından çarpıcı bir hikâyenin telgrafı çekildi. Bu telgrafta, Türklerin yeni Milliyetçi Hareketi’nin amacı, Birleşik Devletler’in bütün Türkiye’nin mandasını kabul etmesine ilişkin artan talebi ortaya koymak ve anayasal kuralları gözeten bir hükûmet kurmak olduğu” bildiriliyordu.

L.E. Browne (H.Inst.Arch.-Browne’s Paper: Bn:I,FID:17) de kayıtlı raporunda, Türkiye’de yaşayan Amerikalıların, Türkiye’de anayasa lehinde, mutlâkiyete ve zulme karşı bir mücadele başladığını gördüklerini, Milli Mücadeleyi yürüten Kuvâ-yi Milliye’nin İngilizlerin bütün suçlamalarına rağmen kan dökülmesini istemediklerini ve Anadolu’da hiçbir düzensizlik ve eşkiyâlığın söz konusu olmadığını, çünkü her asker ve köylünün Mustafa Kemal’in arkasında olduğunu yazıyordu.

Bu yazıların haber verme dışındaki diğer amacı, yönetimi ve kamuoyunu Amerikan mandaterliğini kabule ikna etmekti. L.E.Browne 11 Ağustos 1919 tarihli Chicago Daily News’te yayımlanan haberinde Türk tarafının manda taleplerini şu şekilde bildiriyordu:

“…Her Türk gazetesi günlük sütunlarını Amerikan Komisyonu’nun (King-Crane Komisyonu) yaptıklarına ayırıyor ve açıkça Birleşik Devletler’i bir bütün olarak Türkiye’nin mandaterliğini kabul etmeye zorluyorlar.”

“Türkler ABD’den bütün Osmanlı İmparatorluğu’nun manda gücü olmasını istiyorlar, çünkü Türkler ekonomik gerekçelerle farklı ırkların bir arada, birlikte yaşam sürmeleri gerektiğine inanıyorlar.”

Sivas Kongresi 4 Eylül 1919’da henüz toplanmadan önce, bir “İhzâri Encümeni” (Hazırlık Komisyonu) kurulmuş ve bu Encümene delegeler tarafından konuşulacak konuları tespit etme görevi verilmişti. Bir kısım delegeler tarafından, Amerikan mandasının Kongre gündemine alınmasını sağlamak üzere bir muhtıra hazırlanmış ve muhtıra teklifi Encümenden geçmişti. 4 Eylül’de başlayan Sivas Kongresi’nde, 8 Eylül 1919 Pazartesi günü Amerikan mandası meselesi görüşülmeye başlandı.

Görüşmelerde Amerikan mandası taraftarları, “manda”nın siyasi anlam taşımadığını, “istiklâli muhâfaza şartıyla manda” kavramının memleketin imar ve ilâsı için lazım gelen muâvenet ve müzâharet demek olduğunu savunuyor ve manda kelimesinden korkulmasının yersiz olduğunu savunuyorlardı. Mustafa Kemal Paşa bu konudaki görüşünü daha önce, 19 Temmuz 1919 tarihli telgrafında 20.Kolordu Komutanı Ali Fuad Paşa’ya bildirmişti. Telgrafında, Dersaadet’te tartışılmakta olan Amerikan mandası taleplerine temkinli yaklaşılması gerektiği yolundaki görüşlerini belirttikten sonra, “İstiklâl ve hâkimiyete hiçbir veçhile halel gelmemek şartıyla, Amerikalıların iktisadi ve fenni müzâharetlerine taraftar olmaktan bir mazarrat tahaddüs etmeyebilir.” kanaatini ifade etmişti.

L.E. Browne, Sivas Kongresi’nde cereyan eden mandacılık tartışmalarını 14 Ekim 1919 tarihli (H.Inst.Arch.-Browne’s Paper: Bn:I,FID:15)raporunda, şu şekilde anlatır:

“… delegeler mandacılıkta hem fikir değiller ve manda sözcüğüne bazı itirazları var. Onun yerine ‘yardım’ denmesini istiyorlar. Mustafa Kemal’de ‘bizim için böyle kullanılırsa, anlamı daha hafiflemiş olacak, bizim için daha iyi olacak’ diyor.”

Chicago Daily News Gazetesi’nin 16 Ekim 1919 tarihinde yayımlanan nüshasında Browne, Kongre’de alınan kararları aşağıdaki gibi anlatmaktadır:

“… Kongre, daha önce size bir kopyasını gönderdiğim Erzurum Kongresi kararlarını oy birliği ile kabul etti. Delegeler bir iki gün Amerikan mandası üzerinde tartıştılar ve sonuçta, Sivas Kongresi’ndeki Kuvâ-yı Milliye, Türk milli hayatının her alanında yardım etmesi için, Amerika’nın davet edilmesine karar verdi. Bu hususta, Amerika’dan bir garanti alınamadığı için Sivas Kongresi’nde Erzurum Kongresi kararları kabul edildi. Bununla beraber Kongre, Amerikan Senatosu’na müracaat ederek, Amerikalı senatörlerden oluşan bir heyetin Türkiye’ye gönderilmesine karar verdi… Delegelerin genel eğilimi aşırı derecede İngiliz aleyhtârı olup, Amerikan mandasını destekleme doğrultusundadır. Bugünkü tartışmaların neticesinde iki çözüm yolu önerildi; ilki, Amerika’nın Türkiye’ye yardım için açıkça davet edilmesi, ikincisi de Amerikan Senatosu’na müracaat ederek, manda konusunda (Amerika) olumsuz bir karar vermeden önce, ülkeyi bir Senatörler Komisyonu’nun gönderilmesini talep etmekti…” (H.Inst.Arch.-Browne’s Paper: Bn:I,FID:3 No.9)

Sivas Kongresi’nde oylanarak kabul edilen Erzurum Kongresi kararlarının 7’inci maddesinde, “Milletimiz insânî, asrî gayeleri tebcîl; ve fennî, sınâî, iktisadî hâl ve ihtiyâcımızı takdir eder. Binâenaleyh, devlet ve milletimizin, dahilî ve haricî istiklâli; ve vatanımızın tamâmisi mahfuz kalmak şartiyle, altıncı maddede musarrah hudud dahilinde; milliyet esâslarına ri’ayetkâr ve memleketimize karşı istilâ emeli beslemeyen herhangi bir devletin: fennî, sınâ’i, iktisâdî muavenetini memnuniyyetle karşılarız. Ve bu şerâit ‘adile ve insaniyyeyi muhtevî bir sulhunda, acilen takarruru, selâmeti beşer ve sükûni alem nâmına, ahassi âmâli milliyemizdir.” İfadesi yer alıyordu. Bu metinde kastedilen, ancak kapalı bir ifade ile “herhangi bir devlet” olarak bahsedilenin ABD olduğunu bütün delegeler biliyordu.

L.E. Browne 14 Ekim 1919 tarihli (H.Inst.Arch.-Browne’s Paper: Bn:I,FID:3 No.9) raporunda Delegelerin “Amerika’nın kendi şartlarına göre belirleyeceği bir Amerikan mandasını istemeye” karar verdiğini yazmaktadır. Browne söz konusu raporunda; “Komite (Heyet-i Temsiliye) bana, eğer Birleşik Devletler mandayı kabul edeceğine dair, Kongre’ye bir garanti verir ise, Kongre’nin de kararlarını hemen bütün Türkiye’ye ve özellikle de İslâm dünyası’na ilân edeceğini” yazmaktadır.

(H.Inst.Arch.-Browne’s Paper: Bn:I,FID:3, No.9) dosyada kayıtlı raporunda Browne, Amerika’nın manda talebini reddetmesi halinde olacakları Rauf Bey’in kendisine şöyle anlattığını yazmaktadır:

“Türkiye savaşı kaybetti ve sonuç olarak da Irak ve Suriye’de ki topraklarını kaybedeceğini tahmin ediyoruz, ama biz bu toprakları da kaybetmememiz gerektiğine inanıyoruz. İngiliz ve Yunan askerlerinin Türkiye’deki varlıklarının devamı halinde ve Amerika’nın mandayı reddetmesi durumunda, Kuvâ-yi Milliye genel seferberlik çağrısında bulunacak. Geride önemli ölçüde bir gücümüz var. Ben bir hafta içinde, eski (dağıtılmış) askerlerden 250.000 kişilik bir ordu oluşturabilirim. Biz, bu kuvvetleri donatacak cephanelere ve silahlara da sahibiz. Samimiyetle söylüyorum ki, Amerika’nın bizim yardımımıza gelmemesi yeni bir savaşın çıkması demektir.”

L.E. Browne’un Eylül 1919 tarihinde gönderdiği (H.Inst.Arch.-Browne’s Paper: Bn:I,FID:3, No.9-13) raporunda, Kongre’deki manda tartışmaları ile ilgili olarak aşağıdaki tartışmaların yapıldığını yazmaktadır:

“…Amerikan mandası isteyen duygular oldukça yoğun. Mustafa Kemal Paşa ‘Türkiye, Amerika’nın yardıma (asistance) –manda kelimesi yabancı menşelidir ve biz de yabancı bu terimi kullanamayız- gelmesini istiyor, dolayısı ile de delegeler Amerikan yardımını talep ediyorlar. Eğer Amerika bunu kabul eder ise, sizi temin ederim ki, Türkiye Amerika’nın bütün şartlarını kabul edecek. Kongre direkt olarak Amerikan mandasını istemiyor, çünkü evvela biz, Amerika’nın bunu kabul edip etmeyeceğinden emin değiliz. İkincisi de, eğer biz Amerika’dan (Amerikan yardımından ve mandasından) bahsedersek ve Amerika’da bunu kabul etmez ise, İngilizler bütün İslâm dünyasına şunu söyleyecekler: ‘Türklerin kendileri de hükûmetlerini idare etmeye muktedir olmadıklarını kabul ediyorlar.’ Her ne kadar bir Amerikan mandasını kabul edeceksek de İngiliz müdahalesini (veya mandasını) kabul edemeyiz. Yeni bir Avrupa savaşı’na sebebiyet verecek olsa da biz sonuna kadar İngilizlerle savaşacağız’ dedi.”

Browne, (H.Inst.Arch.-Browne’s Paper: Bn:I,FID:3L) kayıtlı dosyada yer alan raporunda, Sivas Kongresi’nin kendisinden “Birleşik Devletler’in, Türkiye’de mandater olmasını arzuladıklarını Amerikan halkına bildirmesini” istediklerini yazmaktadır.

Browne tarafından yazılan (H.Inst.Arch.-Browne’s Paper: Bn:I,FID:14, No.43) kayıtlı rapor, 16 Ekim 1919 ‘da Chicago Daily News Gazetesi’nde gazeteci Scott Mower imzası ile yayımlanmıştır. Söz konusu yazıda:

“Sivas Milli Kongresi’nden Birleşik Devletler Senatosu’na Davet.

Avrupa ve Küçük Asya Türkiyesi’nin Müslüman halkını temsil eden ve Osmanlı İmparatorluğu’nun çeşitli merkezlerinden gelen delegelerin oluşturduğu Sivas Milli Kongresi, İmparatorluk halkının isteklerini güvence altına almak, bütün azınlıklar dâhil, yaşam özgürlüklerini, mal-mülk haklarını korumak amacı ile 4 Eylül 1919’da toplandı. Sivas Milli Kongresi 9 Eylül 1919’da Osmanlı İmparatorluğu’ndaki halkın çoğunun isteklerini içeren bir kararı kabul etti ve Kongre dağılmadan önce Milli harekete önderlik edecek merkezi bir komiteyi seçti… Kongre, aldığı kararın politikasına bağlı olarak, bugün oybirliği ile Amerika Birleşik Devletleri Senatosu’ndan tarafsız bir millet gözü ile araştırma yapmak için, Osmanlı İmparatorluğu’nun her yerinin gezmeleri için Senato üyelerinden oluşan bir komitenin gelmesini istedi.”

Aynı gün Chicago Daily News Gazetesi’nde, “Himâye İçin Birleşik Devletlere Türkiye’nin Başvuru Metni” adı altında, Sivas Kongresi’nin hazırladığı davet mektubu yayınlanmıştı. Sivas Kongresi’nin 10 Eylül Çarşamba günkü yedinci oturumunda, ABD Senatosu’na gönderilecek mektubun suretinin hazır edildiği Rauf Bey tarafından açıklanmış ve Amerikan Kongresi’ne hemen keşide edilmek üzere Mister L.E.Browne’a tevdii edilmişti. Browne 20 Eylül’de Sivas’tan ayrılırken bu mektubu yanında götürmüştü. Browne’nin belgeleri arasında bu mektubun ikisi imzalı, birisi imzalanmamış üç nüshası çıkmıştır. Mektup, Sivas Milli Kongresi adına Mustafa Kemal Paşa, Başkan Vekili Rauf Bey, İkinci Başkan Vekili İsmail Fazıl Paşa ve iki divan kâtibi tarafından imzalanmıştı. Mektupların imzalı bir örneği de Paris Konferansı belgeleri arasında mevcuttur. İlginçtir, Dr. Deniz Bilgin Sivas Kongresi’ne ait Cumhurbaşkanlığı’nda bulunan belgeler arasında bu mektubun herhangi bir nüshasına ulaşılamadığını yazmaktadır.

Mektup metni aşağıdaki gibidir:

“Birleşik Amerika Devleti Ayan Meclisi Reisliğine,

Rumeli ve Anadolu’nun bütün Müslüman halkını temsil eden ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Anadolu ve Rumeli’deki vilâyetlerinin temsilcilerinden mürekkep olan Sivas Milli Kongresi, 4 Eylül 1919’ da bir araya gelmişti, gayeleri şunlardır: Memleket halkının ekseriyetinin arzularını yerine getirmek, bütün azınlıkları himâye altında bulundurmak, bütün vatandaşlara can ve adalet yolundaki haklarını teminata bağlamak. Sivas Milli Kongresi, Osmanlı İmparatorluğu halkının ekseriyetinin arzularını ifade eden bir karar suretini, 9 Eylül 1919. da rey birliği ile kabul etmiştir. Bu kararın hâvi olduğu prensipler, Sivas Kongresi’nin, kongre dağılmazdan evvel azası arasından seçeceği merkez komitesinin ve imparatorluk hudutları içinde bütün tali teşkilatların istikbaldeki hareketlerine rehber olacaktır. Takip edilebilecek siyasetle alakalı olan bu karar mucibince, Sivas Milli Kongresi, Birleşik Amerika Devletleri Ayan Meclisine şu ricada bulunmayı, bugün yine ittifakla kararlaştırmıştır. Azanızdan mürekkep bir komiteyi Osmanlı İmparatorluğunun her köşesine göndermenizi diliyoruz. Bu komite tarafsız olarak, Osmanlı İmparatorluğunda fiili suretle hüküm süren hal ve şartları tetkikten geçirmelidir. Böyle bir tetkik, Osmanlı İmparatorluğu’na ait nüfus ve arazi hakkında bir sulh muahedesi mucibinde keyfi kararlar verilmesine meydan bırakmazdan evvel yapılmalıdır” ( EROL, Mine, Türkiye’de Amerikan Mandası Meselesi, Giresun, 1972. s.94.)

Rauf Orbay’ın “Telgraf haline getirilen bu mektubu imzaladık ve derhal telgrafhaneye göndererek çekilmesini temin ettik” dediği (Rauf Orbay’ın Hatıraları, Yakın Tarihimiz, C.III, 1962-1963, s.147), Kazım Karabekir’in “Bu telgraftır ve çekilmiştir. General Harburt heyetine bu vazife verilmiştir.” dediği mektup hakkında Atatürk, Nutuk’ta şu açıklamayı yapmıştır:

“Efendiler, pek uzun ve münakaşalı devam eden bu manda müzâkeresi, taraftarlarını iskât edecek [susturacak] mutavassıt [orta yolcu] bir çare ile hitâm buldu [sona erdi]; hem de bu çareyi teklif eden yine Rauf Bey oldu... Bu teklif ittifâk-ı ârâ [oybirliği] ile kabul olundu. Kongre divan riyasetinin [başkanlığının] imzalarıyla bu yolda bir mektup tesvîd olunduğunu [müsveddesinin hazırlandığını] hatırlıyorsam da, bu mektubun gönderilebilip gönderilmediğini pekiyi hatırlamıyorum. Esasen bu mektuba suret-i mahsusada [özel olarak] ehemmiyet atf etmiş değildim.” (Nutuk, 1927, s. 6Cool

Bu mektuba ABD Senatosu’nca herhangi bir cevap verilmemiştir.

L.E.Browne, Mustafa Kemal Paşa’nın isteği üzerine, 18 Eylül’ü 19 Eylül’e bağlayan gece özel bir toplantıya davet edilmiştir. Browne’un Sivas’tan ayrılmasından bir gün önce katıldığı toplantı, Sivas’a gelmek üzere olan General J.G.Harbord ve Heyeti ile yapılacak görüşmeler üzerineydi. Browne bu görüşmeleri (H.Inst.Arch.-Browne’s Paper: Bn:I,FID:3 ve , No.42) ‘de kayıtlı raporunda yazmış ve 16 Ekim 1919 tarihli Chicago Daily News Gazetesi’nde “Birleşik Devletler İsteniyor Başka Birisi Değil” başlıklı yazısında aşağıdaki gibi anlatmıştır:

“Kemal, General J.G.Harbord geldiğinde ona ne söyleyeceğini, Sivas’ta Milli Kongre’deki delegeler ile tartışarak ve hazırlık yaparak çok zaman harcamıştı. Generalin gelmesinden önceki gün Sivas’tan ayrıldım. Önceki gece Kemal, Rauf Bey, Vasıf Bey, Bekir Sami Bey ve diğer muhtelif kimseler, Kemal’in Milli Kongre nâmına General J.G.Harbord’a takdim etmeyi düşündüğü isteklerini anlatacağı bir toplantıda hazır bulunmam için benden ricada bulundular. Kongre, Amerikan mandasını sağlamak için sabırsızdı ve Amerikan kamuoyu, Amerikan Hükûmeti, ABD’nin Barış Konferansı’ndaki delegeleri ve Harbord Heyeti önünde manda şanslarını tehlikeye atacak herhangi bir şey söylememek için her önlemi düşünmüştü.”

Bu dosyada yer alan metne göre Mustafa Kemal Paşa, General J.G.Harbord’a söylemeyi düşündüğü şeyleri aşağıdaki şekilde anlatmıştır:

“Biz, Birleşik Devletler’in Türkler için baştan sona yeni bir eğitim sistemi tesis etmesini istiyoruz. Dini eğitimden ayrılmış okullar, altı ve on altı yaş arasındaki bütün kız ve erkek çocuklar için zorunlu bir eğitim istiyoruz. 5.000 seçilmiş kız ve erkek çocuğunu Amerikan okulları ve üniversitelerine eğitim için göndermeyi istiyoruz… Sultan’ın mânevî bir başkan olarak tanınacağı demokratik yapıda yeni bir hükûmet sistemi arzuluyoruz, ancak bu reformları yapabilmek için dış yardıma ihtiyacımız var ve hiçbir şekilde, Birleşik Devletler’den başka bir milletin yardımına rıza göstermeyiz ve Birleşik Devletler’in yardımımıza geleceğini ümit ediyoruz. Demiryollarımızı inşa etmek ve endüstrimizi kurmak için Amerikan kapitali istiyoruz ve bu Amerikalı yatırımcıyı da tatmin edecek. Bu özel yatırımların kazançlı olacağını garanti edebiliriz. Birleşik Devletler’in vereceği resmi yardıma gerekirse iki misli para ödeyebiliriz. Türkiye’de bir Amerikan mandası, nihai olarak, Birleşik Devletler’e bir tek dolara mal olmayacak, aksine manda vasıtası ile yatırılan milyonlarca kapital, işletmeler ve endüstriyel gelişmenin muazzam gelirleri sayesinde bol kâra dönüşecektir… Türkiye ve Müslüman halk, Batı’daki gelişmiş kardeş milletlere ayak uyduracak ise, iyi bir eğitim ve iyi bir hükûmete sahip olmak zorundadır. Eğitim, okullar anlamına gelmektedir(eğitimden kastedilen okullardır). Türk köylülerinin çok azı okuyabilir ve yazabilir, fakat bu köylüler gelişmek için heveslidir ve çocuklarının da iyi bir eğitim ve terbiyenin avantajlarına sahip olmasını isterler. Türkiye’de bugün, entelektüel ve maddi gelişme için olan heves, şimdiye kadar olanın en yüksek noktasındadır. Biz, hükûmetimizin çok eski usulde olduğunun idraki içindeyiz, sistemimizin vergi toplamada etkisiz olduğunun idraki içindeyiz, bulunduğumuz yerle gurur duymak ve Batı Dünyası İlkelerini ülkemize yerleştirmek isteğindeyiz. Türkiye, demiryollarına, araba yollarına ve mineral kaynaklarının gelişmesine, elle harman dövmek yerine motorla harman döven makinelerin kullanımına ihtiyaç duymaktadır. Türkiye fakir bir ülkedir, ancak çalışmak için istekli ve buna alışkın muazzam bir toplum ile geniş ekilebilir dönümlere sahiptir. Bir dış yardım almadan, Türkiye ekonomik olarak geliştirilemez ve bu zavallı ülke pulluk demirlerinden lokomotife kadar her şeye ihtiyaç duymaktadır… Müttefiklerin bugün bile planlarının bir parçası olarak farklı ırklar ve inançlar üzerinde oyunlar oynandığını, kan dökmeye ve karışıklığa sebep olduğunu görüyoruz. Amaçlarının Hristiyanı Hristiyana, Hristiyanı Müslümana ve Müslümanı Müslümana karşı kışkırttığının kanıtlarına sahip olduğumuzdan dolayı, bu tehdit ve entrikalardan korunmak istiyoruz.”

L.E.Browne, daha sonra, M.Kemal Paşa ile aralarında şöyle bir konuşmanın geçtiğini yazmaktadır:

“Farzedin ki, Birleşik Devletler mandayı kabul etmedi. Ne olacak? diye sordum. Cevaben şöyle dedi: Türkiye, bütün diğer mandalara karşıdır, eğer İngiltere Türk mandasını alır ise bayrağını dikecek ve asla indirmeyecek ve Türkiye bir sömürge olacaktır. Fransa’ya da güvenmiyoruz; o da materyalist ve oldukça bencil. İtalya kapasitesiz. Bahsettiğim bu üç millet Türkiye’nin iyi olmasını arzu etmez. Bunlar, İmparatorluğu (Osmanlı) kolonileştirmek, savaş borçlarını ödeyecekleri, sömürecekleri bereketli topraklar olarak görüyorlar, oysa her Türk, Birleşik Devletler ve Küba’dan haberdardır. Biz Filipinler’deki davranışlarınızı ve oradaki Müslümanlar için neler yaptığınız biliyoruz. Ümidimiz odur ki, oralardaki mandacılığınız uzun yıllar devam eder. Şimdi, Türkiye’de köyler de dâhil tekrarlanan bir hikâye var: Savaşın başlarında Türk Hükûmeti, Birleşik Devletler’den bir nota aldı. Bu notada Müslümanların ruhani yaşamlarını yönlendirmek için, Sultan tarafından Filipinler’e İslâm âlimleri gönderilmesi isteniyordu. İşte, bu İslâm âlimleri, Filipinler’deki Amerikan yönetimini öven mektuplar gönderdiler. Birçok İrlanda, az da olsa Küba var, fakat İngiltere tarihinde bana bir Küba gösterebilirmisiniz? Oysa birçok İrlanda var, dedi Kemal Paşa ve ben, ‘Sivas Kongresi, kayıtsız şartsız manda isteyen kararı geçirecek mi?’ diye sordum. Kemal şöyle cevapladı: Teklif edildiğinde, Birleşik Devletler’in mandayı kabul edeceğine dair bize güvence verirsen, evet. Crane Komisyonu’na bir manda istediğimizi söyledik. Sana söylüyoruz ve General J.G.Harbord’a aynı şeyi söyleyeceğim.

Birleşik Devletlerin bir mandayı kabul etmeyeceğini söylediğimde Kemal Paşa; Türkiye’nin dış yardıma ihtiyaç olduğunun resmen itiraf edilmesi ile İngiltere’nin ve Fransa’nın kucağına düşme riskini, Hâlifeliğin prestijinin tahrip edilmesi riskini, Kongre’nin göze alamayacağını açıkladı.”

Görevi biten L.E.Browne, 20 Eylül 1919 günü Sivas’tan ayrılarak İstanbul’a dönmüştü. Ertesi gün Sivas’a gelen General J.G.Harbord, düzenlediği raporunda; Fransa ve İngiltere tarafından işgal edilen Suriye ve Mezopotamya hariç, İstanbul ve Rumeli (Trakya) dâhil, bütün Osmanlı İmparatorluğu toprakları üzerinde bir manda rejiminin kurulması gerektiğini, manda yönetimini üzerine almakla Amerika'nın en az bir kuşak boyu bu işe bulaşacağını, askeri bakımdan, değişen şartlara göre, 25.000 ile 200.000 arasındaki bir askeri kuvvetle bu rejimi desteklemek zorunda kalacağını, manda yönetiminin ilk beş yılda 756 milyon dolarlık bir mali yükü de sırtlaması gerekeceğini yazacaktı.

Harbord Sivas’ta yaptığı görüşmelerle ilgili olarak hatıralarında, Milli hareketin kastettiği mandayla kendilerinin ki arasındaki farklılığı şu cümlelerle ifade ediyordu: "... Onların manda sözü ile anladıkları, bizim görüşlerimizden farklıdır. Onlara göre manda, ağabeyin kardeşine önerileri gibi bir şey. İç işlerine ve uluslararası ilişkilere karışmadan, her hangi bir otorite ortaya koymadan uygulanan bir ilişki" (J.G.Harbord, "Mustapha Kemal Pasha and His Party" World's Work, Vol. XL, June 1920, s.11)

Harbord'un raporundan bir ay sonra, 19 Kasım 1919'da, Amerikan Senatosu 28 Haziran 1919 tarihli Versay Antlaşması'nı ve ona bağlı olarak kurulan Milletler Cemiyeti Paktı'nı onaylamayı reddetmiş, böylece Amerikan Mandacılığı tartışmaları sona ermişti. Zira, manda rejimleri Milletler Cemiyeti'ne bağlı bir sistemdi, Milletler Cemiyeti'ne üye olmayı reddeden Amerika için mandaterlik kapısı kapanmıştı.

Yararlanılan Kaynaklar:

Armaoğlu, Fahir. “ 20. yy Siyasi Tarihi”, Ankara-1989

Armaoğlu, Fahir. “Belgelerle Türk-Amerikan Münasebetleri” , TTK Yayınları, Ankara-1991.

Atatürk, Mustafa Kemal. “Nutuk”, Ankara-1927.

Aytepe, Doç. Dr. “Oğuz. Milli Mücadele'de Manda Sorunu ve Mustafa Kemal'in Yaklaşımı”, A.Ü. Türk inkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, S 24, Kasım 1999-2003 s. 475-486

Bilgin, Dr.Deniz. “ABD’li Gözüyle Sivas Kongresi: Amerikan Mandası ve Gazeteci Louis Edgar Browne’ın Faaliyetleri” , Kaynak Yayınları, İstanbul Ocak-2004.

Erol, Mine. “Türkiye’de Amerikan Mandası Meselesi”, Giresun-1972.

Karakaya, Ali. “Milli Mücadelede Manda Sorunu, Harbord ve King Crone Heyetleri” , Ankara-2001

sinantavukcu@yahoo.com.tr
haber10

28 Ekim 2007
Avni Özgürel/Radikal
Geçmiş ABD'yi ikna çabasıyla dolu

Amerika'nın dünya siyaset sahnesine çıkışı 1. Dünya Savaşı'yla olmuştu... Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten başlayarak, Amerikan yönetimini hoş tutmaya çalışmayan Türk siyasetçisi olmadı. Ama Amerika'ya yaranmayı başarmış olanı da çıkmadı...

Kuzey Irak'ta yaşanan son gelişmeler, PKK saldırıları, sınır ötesi harekât beklentisi ve nihayet Washigton'un buna izin verip vermeyeceği tartışması. Kısacası Türk-ABD ilişkileri yeniden gündemin birinci sırasında.. Irak harekatından sonra Türkiye'de güçlenen anti-Amerikan eğilim sır değilken bunun üstüne son hadiselerin duygularımızı taşıdığı unsurlar eklendi. Geçtiğimiz yıl yapılmış bir araştırmayı hatırlıyorum. Doğruluğu tartışılır belki, ama ortaya koyduğu sonuç şuydu: Türkiye'de Amerikan aleyhtarı eğilim İran'dan daha yüksek!

Dikkatlerin Tayyip Erdoğan'ın Amerika'ya yapacağı gezi üzerinde yoğunlaştığı bugünlerde hatırlamak gerektiğini düşündüğüm husus o ki, cumhuriyetin kuruluşundan itibaren gelmiş geçmiş her hükümet ABD'yle iyi geçinmeye çalıştı. Washington'un öfkesini çekmemeye, onun desteğini arkasında hissetmeye bunca çaba sarf eden Türk siyasetinin 'stratejik' olarak tanımlamaya özen göstermesine karşılık ABD'nin gözüne girdiğini söylemek zor. Dolayısıyla ABD'nin araştırmak, öğrenmek ve anlamaktan ziyade algılamaya dayanan siyasi kabullerinin zırhını aşan da pek olmadı.


Türkiye, Amerika ve 'manda'
İlkokula gitmiş her Türk'ün tarih derslerinden öğrendiği Amerika'yla ilgili ilk bilgi bir sözcüğün çevresine örülü: manda!.. Vekil manasına gelen, uluslararası siyasette bir tür kayyumluk anlamında kullanılan manda kelimesi Türkiye'nin gündemine 1919'da girdi. 1. Dünya Savaşı bitmiş, Osmanlı Devleti yenilmiş, Anadolu dahil Türk topraklarının geleceği tartışılır hale gelmişti. Sevr öncesi keyfi pazarlık ve paylaşımların yapıldığı, bu bağlamda Türklere İç Anadolu'da bir kısım toprakların bırakılacağı, İstanbul'un uluslararası statüyle idare edileceğinin tartışıldığı günlerde Türk aydınlarının önemli bir çoğunluğu siyasi açıdan Osmanlı Devleti'nin varlığını korumak için Wilson Prensipleri diye anılan Amerikan deklarasyonuna sarılmıştı. Sevr sonrası tablo somut olarak Türkiye'nin önüne konulduğunda Mustafa Kemal'in önderliğinde Milli Mücadele başlamıştı ama o tarihte henüz fazla bir varlık göstermemiş olan hareketin ne sonuç vereceği de meçhuldü. Bir yandan başlamış olan fiili işgaller diğer yandan parçalanmanın başka boyutlarda da devam edeceğinin işaretlerinin ortaya çıkması, kimi aydınları tek çarenin Amerika'nın Osmanlı Devleti üzerinde kuracağı mandaterliğini kabul etmek olduğunu düşünme noktasına getirdi. Halide Edip, Sivas Kongresi günlerinde Mustafa Kemal'e yazdığı mektupla sadece kendi görüşlerini değil içinde yer aldığı aydın çevrenin müşterek eğilimini ve kararını yansıtıyordu: "...Biz İstanbul'da kendimiz için, bütün eski ve yeni Türkiye sınırlarını içine almak üzere geçici bir Amerikan mandasını ehven-i şer olarak görüyoruz..."





Mustafa Kemal'in bu aydın grubuyla aynı görüşte olmadığını biliyoruz. Nitekim Sivas Kongresi tam bağımsızlık kararının ifadesi oldu. Ancak Mustafa Kemal'in Amerika faktörünü elinin tersiyle itmediğini de biliyoruz. Nitekim kongre kararlarının 7. maddesinde dile getirilen görüşlerin muhatabı Amerika'ydı: "Milletimiz asri gayeleri tebcil ve fenni, sınai ve iktisadi hal ve ihtiyacımızı takdir eder. Binaenaleyh devlet ve milletimizin dahili ve harici istiklali ve vatanımızın tamamiyeti mahfuz kalmak şartıyla altıncı maddede musarrah hudud dahilinde milliyet esaslarına riayetkâr ve memleketimize karşı istila emeli beslemeyen herhangi devletin, fenni, sınai, iktisadi muavenetini memnuniyetle karşılarız..."

Sivas'ta ayrıca ABD Senatosu'na hitaben kaleme alınan mektupla senatörlerden oluşacak bir heyetin Anadolu'ya gelerek incelemelerde bulunması istendi. Tarafsız bir ülke olarak Amerika'nın yakınlığını sağlamayı isteyen Mustafa Kemal ABD Senatosu'na "Üyelerinizden oluşan bir komiteyi Osmanlı imparatorluğunun her köşesine göndermenizi diliyoruz" demekteydi.
Mustafa Kemal'in bu süreçte Amerikalı General Harbord'la gizli bir görüşme yaptığını da biliyoruz.

İnönü'den Erdoğan'a
Atatürk'ün ABD'nin Lozan Anlaşması'nı tasdik etmemiş olması dolayısıyla hayal kırıklığı yaşadığını söylemek mümkün. Onun ölümünden sonra işbaşına gelen İsmet İnönü'nün de ABD'yle münasebetlerinde yaşadığı ve onu rahatlatan tek tavır Washington'un Türkiye'nin NATO'ya girişini desteklemesi oldu. İsmet İnönü Türkiye'nin bu sayede SSCB baskısından kurtulduğuna inandı ve kendisi iktidarda olmadığı halde Demokrat Parti'nin bu yönde adımlarını destekledi. Ama aynı İnönü 1960 ihtilali sonrası gerek başbakanlık görevini üstlenişine gösterdiği kayıtsızlıktan; gerekse Kıbrıs konusunda ada Türklerinin Rum saldırılarının hedefi haline gelişine tavır almayışına bakarak Washington'dan yana güven içinde olmadı.

Keza Celal Bayar ve Adnan Menderes ikilisi de. Bu noktada söylecek çok şey olmakla birlikte şu kadarını ifade edeyim ki, 27 Mayıs ihtilali Amerika'dan ayrı düşünülecek bir girişim değildi. 1960 senesi başında Ankara, Adnan Menderes'in SSCB'yi ziyaret edeceğini açıkladıktan sonra tırmandı olaylar. O an Türkiye'nin ihtiyacı olan krediyi vermeyi reddeden Washington darbe sonrası hem kredi vererek hem orduda yapılmasını istediği düzenlemeler için hibe yardımında bulunarak ihtilalcileri destekledi.
Sonrasında iktidara gelen Süleyman Demirel'in adının Amerika'yla birlikte anıldığı; bir dönem temsilciliğini yaptığı Morisson şirketiyle özdeş zikredildiği biliniyor. Ancak ne zaman ki Demirel Amerika'nın en önemli derdi olan haşhaş konuşunda ekim yasağı koyma teklifini kabul etmedi, o zaman köşeye sıkıştırıldı. 12 Mart sürecinin arka planında Amerika'nın ne oranda yer aldığını anlamak için geçmişte bir vesileyle İhsan Sabri Çağlayangil'in hatıralarını okumanın gerekliliğini söylemiştim. Çağlayangil'in İsmail Cem'e 'CIA dibimizi oymuş..' dediği de biliniyor... O süreçte darbecilerin işbaşına getirdiği Nihat Erim hükümetinin ilk iş olarak haşhaş ekimini yasakladığını da herhalde unutmamak lazım.

Keza Bülent Ecevit... Robert Kolej mezunu, aydın, Amerika konusunda ihtiyatlı ama önyargılı olmayan, uluslararası tavır alışlarında Batı dünyasıyla istişareye önem verem bir liderdi Ecevit. 1974 müdahalesinde ne İngiltere'ye ne Washington'a meram anlatamadı... Amerikalıların ikili görüşmelerinde kendisine hak verip siyasi karar mekanizmasının çarkları döndüğünde Türkiye aleyhine tutum takınmalarını öfkeyle andığını biliyoruz. Nitekim hayatının son günlerinde katıldığı TV programlarında Washington'un gerek Öcalan konusunda gerekse Kemal Derviş'in başbakan yardımcılığına getirilişi ve Türkiye'nin apar topar seçim sürecine itilmesi konusundaki şüphelerini ifade ettiğini biliyoruz.

Turgut Özal'ın görünürde ABD'yle yakın ve samimi ilişkiler içinde olduğuna bakarak hükme varmak da çok doğru değil. Özal'ın Orta Asya Türk Cumhuriyetleri konusunda izlediği politika ve takındığı tavrın bölgeyi kendi enerji üssü olarak görmek isteyen Washington'un kabulleriyle örtüşmediği açık.

Mesut Yılmaz'ın petrol boru hatları konusunda ABD'yle kapıştığını, Tansu Çiller'in askerlerin ağzına fazla bakması sebebiyle Pentagon tarafından her an Amerika çıkarlarına zarar verme potansiyelinde bir lider olarak değerlendirildiğini de unutmamak lazım.
Şimdi aynı mevkide Tayyip Erdoğan var.

Radikal

Ataturk'un Amerika'ya Konusmasi
http://www.youtube.com/watch?v=I-mxINbzjfU
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> YAKIN TARİH Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com