EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

KÜÇÜK ESNAFIN PERİŞAN EDİLİŞMİŞ HÂLİ VE AHİ EVRAN

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> İKTİSADÎ HABERLER
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Prş Oca 11, 2018 12:06 am    Mesaj konusu: KÜÇÜK ESNAFIN PERİŞAN EDİLİŞMİŞ HÂLİ VE AHİ EVRAN Alıntıyla Cevap Gönder

KÜÇÜK ESNAFIN PERİŞAN EDİLİŞMİŞ HÂLİ VE AHİ EVRAN
Ahmet ÖLÇÜLÜ
10 Ocak 2018



Küçük esnaf perişan…

Hem maddî hem de manevî olarak tükenen, tüketilen küçük esnafla birlikte aslında devlet tükeniyor, millet tükeniyor.

Anadolu şehirlerini ayakta tutan küçük esnaftır.

Sabahleyin kalkar, dükkânını açar ve akşama kadar ekmeğinin peşinde, helâl lokma kazanmak için didinir durur.

Helâl yoldan kazandığı ile çocuklarını okutur, evlendirir, çocuğuna sermaye verir, evini alır, arabasını alır, ülke ekonomisinin büyük kısmını sırtında taşır.

Benim babam da küçük bir esnaftı, sabahtan akşama kadar çalışır ve “sizin için, helâl para kazanmak için görüyorsunuz sabahtan akşama, yazın sıcağında, kışın soğuğunda çalışıyorum, siz de derslerinize iyi çalışın, yüzümü kara çıkartmayın!” derdi.

Tabi bizim çocukluğumuz Özal’lı yıllara denk geldi. Özal’a göre memurlar işini bilirdi. Özal hem müslümandı, hem namazlı-niyazlıydı da… Ben de çocuk olarak hep bu dilemma içinde yaşadım: Madem para kazanmak için çalışmak değil de işi bilmek gerekiyor, o hâlde babam niye böyle afedersiniz ama eşek gibi çalışıyor ki? Bu enayilikten başka bir şey değil. Maksat para kazanmaksa, böyle eşek gibi çalışacağına, işini bilenlerden ol daha iyi. Helâl para mı? Ama Özal da Müslüman değil mi? Emirül müminin denmiyor mu?

Bu dilemmayı yaşayarak İbdacı oldum desem yeri, hani Üstad baş şiiri Çile’sinde diyor ya:

“Otursun yerine ben de her şekil!”

Bayağı bir sancılı oldu bu süreç; itiraf etmeliyim, intiharın eşiğinden döndüm desem yeri.

Şu veya bu vesile sarmaşığı sayesinde İbda ile tanıştım da kurtuldum…

Gençliğin bu gün cinnet geçiriyor oluşu, sıka yaşanan intiharlar, uyuşturucuya yönelişi ve hızla arttığına şahit olduğumuz ateizm akımı… Doyrulmayan o körpe ruhların savrulmasını o kadar iyi anlıyor ve buna karşılık da Müslümanlık taslayarak, Büyük Doğu taklitçiliği yaparak insan ve toplum meselelerine çözüm bulacağını vehmettirenlerden de o derecede iğreniyorum ki…

Gençlik dört nala ölüme koşarken, sebep olanlar, bir de yılışık yılışık kendilerini çare adresi olarak göstermiyorlar mı?

Neyse aradığımız ve özlediğimiz ruh belli.

O ruhun tarihteki bir görüntüsü olarak da Ahi Evran’ın hayatı ve kimliği, Biyografi.net’ten aldığımız aşağıdaki satırlarda:

AHİ EVRAN

1215 ile 1220 yılları arasında Horasan’da doğdu. Horasan’dan Anadolu’ya göç etti. Denizli, Konya ve Kayseri’de yaşadı. 1277 yılında Kırşehir’e yerleşti. Gençliğinde debbağlık (deri işleme) sanatını öğrendi, ticaretle uğraştı. Önce debbağ esnafının piri, sonrada tüm Türk İslâm esnafının piri oldu.

Ahi Evran, kurduğu inanç düzeni ile esnafı örgütledi. Ahlâkî ve sosyal kurallarla dayanışmayı sağladı, ekonomik hayatı canlandırdı. Ahlâkla sanatı bir ahenk içerisinde birleştirdi. Ahi Teşkilâtını kurdu ve bütün Anadolu’ya yaydı. Ahi Evran, 92 yaşında Kırşehir’de vefat etti. Türbesi Kırşehir’dedir.

HAKKINDA YAZILANLAR

Selçuklu Devleti, Malazgirt Zaferinden sonra, Anadolu’da güçlü bir devlet, ileri bir uygarlık kurmuştu. Ancak Moğol akınları yüzünden devlet, XIII. yüzyılın sonlarına doğru zayıflamaya başlamıştı. Bu mirası ayakta tutabilmek için, Anadolu’da yerleşen Oğuz Boyları, ayrı ayrı bölgelerde kümeleşmeye başlamışlardı. Nitekim XIV. yüzyılın başlarında, Anadolu’daki Selçuklu egemenliği sona erdiğinde birçok Türk Beylikleri ayrı ayrı devletler kurmuşlardı.

O günlerde, (Ahilik) adıyla, millî bir dayanışma birliği, Anadolu’da sosyal düzenin kurulmasına öncülük etmişti. Hatta bu birlik, Osmanlı Devletinin, güçlenmesine ve örgütlenmesine yardımcı olmuştu.

Ahilik; kasabalara ve köylere kadar yayılan, en küçük örgütünden en büyüğüne kadar, millî birlik ve beraberliği, karşılıklı saygı ve sevgiyi, sosyal dayanışma ve yardımı temel ilkeler sayar. El birliği, gönül birliği ve kardeşlik havası içinde, din ve ahlâk kurallarına sıkı sıkıya bağlı, köklü, sağlam, düzenli ve millî bir toplum kurmayı amaç bilen, tarikat niteliğinde bir kuruluştur. Bu kuruluşa “fütüvvet” adı veriliyordu. Kendilerine özgü töreleri ve zaviye adıyla tanınan dernekleri vardı. Üyeleri daha çok meslek sahibi esnaftan kişilerdi. Küçük sanatların gelişip yayılmasında, sanat erbabının geleneksel kurallara göre yetiştirilmesinde ve ekonomik hayatını düzenlenmesinde bu birliğin büyük faydaları görülüyordu.

Fütüvvet ve ahiliğin tarihi eski olmakla birlikte, Anadolu’da ahiliğin kurulmasında Ahi Evran’ın öncülük ettiği söyleniyor ve Ahi Evran bu örgütün piri sayılıyordu.

Ahi Evran’ın asıl adı Şeyh Mahmud Nasurıddin’dir. Orta Asya’nın Türk bölgesi olan Horasan’dan Anadolu’ya göçmüş, XIII. yüzyılın ortalarında Konya’ya gelip yerleşmişti.

Hacı Bektaş-ı Velî hakkındaki deyişleri bir araya toplayan Velâyetnâme adlı esere göre, Konya’da bir süre oturan Ahi Evran, daha sonra Kayseri’ ye gelmişti. Burada dericilik mesleğine girmiş, deri atölyelerinde çalışan bir işçi olmuştu. Deri terbiye etmenin, ham deriyi, türlü emek ve uğraşılardan sonra, olgun, kullanılır duruma getirmenin, onun kokusuna dayanmanın, insanı eğitmek, onu olgunlaştırmak kadar güç olduğunu bildiğinden bu mesleği seçmişti.

Ahi Evran, çilesini tamamladıktan ve manevî gücünü de ispat ettikten sonra, Kırşehir’e gelmiş, ahilik örgütünü burada kurmuştu.

Ahi Evran, insan nefsinin bir ejder gücünde olduğuna, nefsini yenen kişinin, dünya hırslarından, kinlerinden, maddi isteklerinden arınacağına inanmıştı. İşte bu inanca bağlı olarak, Ahi Evran’ın nefis denen benlik yılanını içinden söküp atarak bir kamçı gibi elinde taşıdığı söylenmiş, kendisine yılanlı ahi anlamına gelen Ahi Evran denilmişti.

Yine Velâyetnâme adlı esere göre, Hacı Bektaş-ı Velî, sık sık Kırşehir’e gelir, Ahi Evran’la saatlerce sohbet ederdi. Bir keresinde, iki büyük insan yine Kırşehir’de buluşmuştu. Kırşehir’in tanınmış bahçeleri olan Özbağlar’da derin bir sohbete başlamışlardı Bu sırada aşağıdaki derede kurbağalar ötüşüyor, bu sohbete onlar da katılıyorlardı. Bir ara, Hacı Bektaş-ı Velî, kurbağalara seslenerek:

“Susunuz ya mübarekler!” demişti.

O günden bugüne, bu derelerde kurbağalar susmuş, bir daha ötmez olmuşlardı.

Ahi Evran’ın Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gazi’ye ahilik beratı verdiği, tahta çıktığı zaman, ahi töreleri gereğince beline ahilik kuşağı bağladığı söylenir. Osman Gazi’nin oğlu Orhan Gazi’ye de büyük saygı gösterdiği ve ahi alayları kurarak onun fetihlerine yardım ettiği bilinmektedir.

Ahilik, tasavvufî inançlar içinde, halka “eline, beline ve diline sahip olma” ilkesini, yani hırsızlık ve haramdan uzak durmayı, namuslu olmayı, sır saklamayı, kötü söz söylememeyi telkin etmiştir. İnsanlar arasında ahlâkî prensipleri yaymıştır. İyiye, doğruya ve güzele dönük, kardeşçe yaşama ilkeleriyle Osmanlı Devletinin sosyal ve ekonomik düzenini, ilk esnaf örgütünü kurmuş, devletin yardımcısı olmuştur.

Ahi Evran’ın kaç yıl yaşadığı bilinmemekle birlikte, XIV. yüzyılın başlarında Kırşehir’de öldüğü sanılmaktadır. Ahi Evran’ın hayatı, Hacı Bektaş-ı Velî’de olduğu gibi, yüzyıllardan beri söylenegelen çeşitli efsanelerle süslendiğinden, gerçek yaşantısı unutulmuştur. Ancak onun Kırşehir’deki türbesi, çağlar içinde Ahi Ocağı olarak yaşamış ve ziyaret edilmiştir. Ahi Evran adına, Ankara’da bir cami yaptırılmıştır. Camiin Selçuklu devri ağaç oyma işlemeli kapı ve pencereleri, bugün İstanbul’da, Amca Hüseyin Paşa Medresesinde saklanmaktadır.

Türk tarihinde birçok ulu kişiler vardır. Bunlar eserleriyle değil, fikirleriyle, düşüncelerinin toplumlar üzerindeki etkileriyle tanınır ve bilinirler. Ahi Evran da böyledir. Sağlığında yazılı bir eser bırakmamıştır. Yazmışsa da bize kadar ulaşamamış, ya da elimize geçmemiştir. Bu ulu kişiler, Anadolu’ya doğan, zihinleri aydınlatan, gönülleri ısıtan, toplumları etkileyen, onların millî birlik ve dirliğe çağıran güneşler gibidirler. Bundan dolayı unutulmamış, dillerde ve gönüllerde yaşatılmıştır.

Ahi Evran, bu sözlü kültürün en belirgin örneğidir. Onun yedi yüz yıl önce Anadolu’ya ektiği iyilik ve cömertlik tohumları yeşermiş, bir fikir ürünü olarak, toplumları doyurmuştur. O, Türk Kültür Tarihi’nin ölümsüz bir düşünürü, bir mürşidi olarak daima yaşayacaktır.

Ahmet ÖLÇÜLÜ

Kaynak: adımlar dergisi
AHİ EVRAN Anadolu Çile fikir gündem haber Hacı Bektaş-ı Velî ibda KÜÇÜK ESNAF Malazgirt Zaferi Osman Gazi özal Selçuklu Devleti sistem siyaset türkiye Üstad
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> İKTİSADÎ HABERLER Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com