EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Cengiz Aytmatov

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> EDEBÎYAT
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Cmt Hzr 14, 2008 11:17 pm    Mesaj konusu: Cengiz Aytmatov Alıntıyla Cevap Gönder

YILDIRIM SESLİ MANASÇI CENGİZ AYTMATOV
Hakan YAMAN
11 Haziran 2017

Şu güne değin Türk dünyasının yetiştirdiği en mühim romancı Cengiz Aytmatov’un dün itibariyle vefatının 9. senesiymiş. Bu vesileyle Kırgızistan bozkırlarında yeşeren modern zamanların bu Yıldırım Sesli Manasçısına rahmet dilerim. Manas, Kırgızların milli ruhunun saklı olduğu, onları bütünleştiren bir destandır. Yıldırım Sesli Manasçı ise Aytmatov’un bir hikâyesinin başlığıdır. Fakat bir hikâye başlığından çok, Aytmatov’un mânâsını üç kelimeyle ifadeye en uygun terkip olduğunu düşünüyorum. Evet, bu büyük romancı Türk dünyasının yeni zamanlardaki Yıldırım Sesli Manasçısıdır.

Ünlü sinema yönetmeni Andrey Tarkovski, günlüğünde, “eğer şairi anlayacaksan, şairin ülkesine gitmen gerek” der. Şüphesiz bu çok yerinde bir davettir. Tarkovski’yi dinleyecek olursak, şiir diliyle roman yazan bu yazarımızı daha iyi anlamak için bir Kırgızistan seyahati bizi beklemektedir. Ama Aytmatov bizi bu zahmetten de kurtarır. Onu okurken bütün Kırgız yurdu zaten önümüzdedir. Tabiatın bütün çıplaklığı sayfalardan taşar. Bozkır insanını bütün zaaf ve telâşıyla yaşar, sıcaklığını duyarız. Onun romanında din, dil, gelenek, coğrafya, hatıra, hayal, umut, acı ve çığlıklarıyla bütün bir Kırgızistan saklıdır. Aytmatov’un eserleri, yüzyıllardır nesilden nesle ozan dilleriyle aktarılan Manas Destanı’ndan sonra ve onunla birlikte, bu ülkenin en önemli edebiyat ürünleridir.

O, milli olduğu kadar da evrenseldir. UNESCO’nun 1990’lı yılların ortasında yayınladığı bir raporda, o yılların dünya üzerinde en çok okunan romancısı olarak açıklanmıştı. Şüphesiz, bir yazarın milyonlarca satan bir kitaba imza atması ona edebî bir değer atfetmemizi gerektirmez. Bilâkis çok satan eserlerin birçoğu hiçbir edebi altyapısı olmayan casusluk romanları, pembe diziler, ahmak avlamaya mahsus, tek bir probleme olsun ayna tutmayan ucuzluk bilim-kurgu fantezileri vesairedir. Öyle ki, bu durum, geçen yüzyılın cins zekâlarından Giovanni Pappini’nin Gog isimli meşhur eserinde “Roman Fabrikası” başlığı ile alay konusu edilmiştir.

Yine birçok dev eser biliriz ki, muharrirlerinin sağlığında muhatap bulamamış ve tıpkı Stendhal örneğinde olduğu gibi asıl okuyucu kitlesine seneler sonra kavuşmuştur. Tabii, Dickens ve Tolstoy gibi yaşamları boyunca hak ettikleri ilgiyi doyasıya tadan ve hep el üstünde tutulan büyük romancılar da yok değildir. Cengiz Aytmatov, bu alâkayı dünya gözüyle görebilen şanslı isimlerdendir. Daha sağlığında 150’den fazla dil ve lehçeye çevrilmişti.

Muhtevada bu kadar yöresel motifler, mahalli unsurlar kullanıp, dünya çapında kabul görmek için sadece iyi yazmak, sağlam düşünmek yetmez; evrensel bir bilge yüreği gerekir. Bir insan kalbinin haritasını çıkarabilen bütün insanlığı fetheder. Yöreselin içindeki evrenseli yakalama maharetinin sırrı buradadır. Kapıları bütün insanlığa açık bir bilge kalbi…

Babasını daha çocukluk yıllarında Stalin’e kurban veren romancı, babaannesinden masal ve destanlar dinleyerek büyümüştür. Bir röportajında, “benim televizyonum büyükannemdi. Çünkü bana her gün ama her gün çeşitli masallar anlatırdı. Sabahtan akşama kadar ondan masal dinlerdim. Benim bu masalları iyi dinleyip dinlemediğimi kontrol etmek için bana bu masalları tekrar ettirirdi. Ben de büyükannemden dinlediğim masalları yeniden ona anlatırdım. Bu masallar benim edebî alt yapımı hazırladı, kültürümün zeminini oluşturdu, yazı dünyam için bir hazırlık oldu”(*) der.

Aytmatov, eserlerinde bolca faydalandığı bu destan ve efsaneleri çağın meseleleriyle bütünleştirmiştir. Onun roman ve hikâyelerinde tarihî menkıbeler “geçmiş” olarak kalmaz, içinde bulunduğu zamanda dair bir hesaplaşmanın parçası olur.

İnsan şuuruna kendisini problem olarak empoze eden her muamma, romancının kaleminde hayatın akıcılığını bulur ve kuşbaşı bir seyirle sorgulanabilir. Roman okumanın değeri buradadır. “Ölmeden önce nefsini hesaba çekmeye” muhatap olan insan, “zamanın her an yeni tecellilerle kesintisiz akışı” karşısında, hayatı roman kalıpları içinde seyredip otopsiye yatırabilir.

Edebiyatın kökleri insan ruhunun derinliklerindedir. İnsanı bütün sıcaklığı ile duymanın, bütün realitesiyle yaşamanın yolu edebiyattan geçer. Edebiyat; insan ruhunun derinliklerinden aldığını yeni bir terkip içinde ona iade eder ve şahsiyeti beslemenin, insanı tanımanın ve zenginleştirmenin başlıca unsurlarından biri olur. Soylu, halis edebiyat budur.

Aytmatov romanlarının evrensel değeri de burada saklıdır. İnsan şuuruna kendisini problem olarak empoze eden her muamma, Aytmatov’un kaleminde hayatın akıcılığını bulmuş ve kuşbaşı bir seyirle sorgulanmıştır. Bütün eserlerinde insanın temel meselelerini merkez almış, onun şahsiyetini körelten, varoluşunu anlamsızlaştıran yaklaşımlara karşı çıkmış; ister toplum, ister ideoloji, ister bilim adına olsun, insanı bir “bütün” olarak anlamaya çalışmak yerine, onu ruhsuz, edilgen, bölünüp parçalanabilir bir “adet /nicelik” veya bir istihsal vasıtası kabul eden anlayışların çıkmazını sergilemiştir. Bu yönüyle onun eserleri “idealist” bir zeminde temellenen kendine özgü milli bir hümanizmin edebî görünüşüdür. Buna Türk hümanizmi de diyebiliriz. Veya Türkî hümanizm… Bu çerçeveden bakınca, edebî planda pekâlâ Mevlana’yla beraber değerlendirilebilir. (Dikkat: Dinî değer bakımından değil, dünya edebiyatı açısından… İkisi de Türk dünyasından çıkma evrensel bir değer; birisi Rusça, diğeri Farsça yazan iki Türk vs.)

Aytmatov, en ünlü romanlarından olan Dişi Kurdun Rüyaları’nı Akbar ile Taşçaynar adlı iki kurdun yaşantısı merkezinde şekillendirmiştir. Bir başka ünlü romanı ise “Gülsarı” adlı bir atın etrafında kurgulanır. Gün Olur Asra Bedel’de bir devenin maceralarına sayfalarca yer ayırmıştır. Bu yönüyle (Jack London’la beraber) modern roman teknikleri içinde fabl sanatından en iyi ve en yapmacıksız faydalanan iki isimden birisidir. Buna rağmen eserin merkezi insan için ve bütün bunlar insana dair… Savaşarak besleyip büyütmeye çalıştığı yavruları her defasında insanlar tarafından öldürülen ve ısrarla doğurmaya, savaşmaya devam eden dişi kurdun bize anlattığı hem evrensel analık duygusu, hem soykırımlara karşı ana rahminde direnmeye başlayan milletlerin bağımsızlık iradesidir. Ne güzel tevafuktur ki, Milli Mücadele yıllarındaki bir yazısında, Yahya Kemal’de Türk milletinin varoluş iradesini, 19. yüzyıl Fransız şairlerinden Alfred de Vigny’in meşhur Kurdun Ölümü şiirine tercüme ettirmişti.

Gülsarı adını taşıyan asil bir atın yaşantısı etrafında, insanı üretim aleti derekesine indiren Sovyet kolhoz sisteminin amansız bir eleştirisi yapılmaktadır.

Aytmatov, 20. yüzyılda tabiatı en canlı tasvir eden, en kuvvetli manzara tabloları çizen romancılardandır. Ancak onun romanlarında tabiat, insana ait meselelerin içinde yer bulur. Dünyanın canavar diktatörler eliyle nükleer bir çöplüğe dönüştüğü çağımızda, çevreyi insanlığın başlıca sorunlarından kabul eder ve hızla yok olan tabiatı adeta kelimelerle tablolaştırıp gelecek nesillere saklamak ister gibi sayfalara nakşeder.

Onun kahramanları bir Raskolnikov, bir Goriot Baba kadar derinlemesine çizilmiş tipler değildir. Ancak, çeşitli felsefeî görüşlerin temsilcisinden ibaret silik ve sönük fikir kuklaları da değildir. İstidatlar hayatın sunduğu imkânlar dairesinde ortaya çıkar. Aytmatov’un kahramanları hayatın akıcılığı içinde iş ve oluşlarıyla görünen, yapmacıksız tipledir.

Genişlemesine hadise zincirini birbirine bağlamasını bilen en usta romancılardandır. Başta Gün Olur Asra Bedel ve Dişi Kurdun Rüyaları’nda, birbirinden farklı en az dört-beş macerayı, küçük derelerin birbirinden habersiz kıvrılarak tek bir ırmakta birleşmesi gibi, hiç yapmacıksız tek bir romanda buluşturabilmiş ve aynı “öz”ün içinde yoğurabilmiştir. Sadece hadiseler değil, zamanı bütünleme noktasında da böyledir. Geçmiş ile an arasında gidiş ve gelişler hiç sırıtmaz.

Bu yazı vesilesiyle hatırlatmak istediğim bir detay daha var. Gün Olur Asra Bedel ve onun merkezindeki “mankurt” hikâyesinden hayranlıkla bahseden, ancak bu eser ilk yayınlandığında Sovyet yönetiminin sansürlediği, ilerleyen yıllarda ise ana eserin içinde yayınlanmak yerine müstakil bir kitap olarak basılan Cengiz Han’a Küsen Bulut isimli küçük romanı okumamış çok kişiyle karşılaştım. Bu küçük eser, Gün Olur Asra Bedel’in devamı değil, içinden bir bölümdür ve esas mesaj onda saklıdır. O bölüm olmadan da çok sevilmiş, milyonların hayranlığını kazanmıştır. Fakat bütün hâlinde sansürsüz yayınlanabilseydi, bu romanın dünya edebiyatında zaten mümtaz olan yeri kesinlikle daha yukarılarda olurdu.

Sansür kalktıktan sonra, Aytmatov bu bölümü esere dahil etmek yerine ayrı bir kitap olarak neşretmiş ve bunun sebebini, ilk hâliyle alıp okuyan milyonlarca okuyucusuna saygısızlık olmasın ve onlar bu bölümden mahrum kalmasın diye açıklamıştır. O gün için çok anlaşılır, dürüstçe bir yaklaşım olsa bile, geleceğin roman eleştirmeni bunun için Aytmatov’u sorgulayacaktır. Keşke Cengiz Han’a Küsen Bulut’taki hangi bölümün nereye ait olduğunu belirten notlar düşseydi de, eser bir defa da bütün olarak yayınlanabileydi.

Gün Olur Asra Bedel’i okumadan Cengiz Han’a Küsen Bulut’tan bir lezzet alınabileceğini sanmıyorum. Ama Gün Olur Asra Bedel’i okuyup Cengiz Han’a Küsen Bulut’u atlayanların çok şey kaçırdığını ve romanın esas mesajının orada saklı olduğunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim.

Bir kere daha Aytmatov’a rahmet dilerim. Haftaya, onun son romanlarından Kassandra Damgası’nı konu ettiğim eski bir yazımı da güncellemeyi düşünüyorum. Mekânı cennet olsun.

Hakan YAMAN
11 Haziran 2017 – ADIMLAR Dergisi



DİPNOTLAR
(*) Mehmet Nuri Yardım, Romancılar Konuşuyor. Kaknüs Yay. 1. Basım Kasım 2000, sh. 107

Etiketler:
aytmatov bişkek cengiz aytmatov cengiz han Destan dickens edebiyat giovanni gog hikaye kırgız manas Mevlâna pappini roman Rusya Stalin stendhal tOLSTOY Türk vigny yahya kemal

kaynak: Adımlar dergisi

Solda Aytmatov Ne Zaman Öldü?

Toplumculuğundan arındırılan, bürokratik ve etnik bir Cengiz Aytmatov, gerçekten ne olabilir? Ne oldu da Sol, Aytmatov'u bu bürokrat, pragmatist, liberal küreselci erkekler kalabalığına teslim etti?

Cengiz Aytmatov, Türkçe'ye ilk kez 1960'larda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nden Kırgız Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin bir yazarı olarak çevrildi. 1970'lerde Türkiye'ye geldi, toplantılara katıldı. örneğin 1975 yılında İstanbul'daydı, buradan Bursa, Ankara ve başka şehirlere yolculuklar yaptı, yazarlarla tanıştı. Bu dönemde Rus-Sovyet sosyalizminin, yani toplumculuğunun başarısının önemli bir figürü olarak benimsendi. Kırgız ve Türk oluşunu toplumcu, sosyalist bir tavırla; bugünkü küresel canavarlığın insanı düşürdüğü bir etnik varlık biçimi olarak değil, doğal, insani bir varoluş olarak; bir varlık derecesi olarak değil, oluşun birçok hali içinde bir hal olarak dile getirmeyi bildi. örneğin Zeynep Oral'ın o yıl onunla yaptığı söyleşide şu satırlar yer alıyor:

"Gerek eserlerinizde, gerek konuşmalarınızda, bir Kırgız Türkü olmanıza verdiğiniz önem dikkati çekiyor. Türk dili üzerinde çeşitli savlarınız da var. Bir Sovyet yazarı olarak Türk diliyle ilişkilerinizden söz eder misiniz?

"önce şunu belirtmeliyim. Sovyetler Birliği'ndeki 15 Cumhuriyetin yarısı Türk halklarından oluşur… Bugün Sovyetler Birliği'nde Slavlardan sonra en büyük nüfus yine Türklerde. 60 milyon Türk var. Rusça'nın üçte biri ise Türkçe'den gelen kelimelerden oluşuyor. Size şunu söyleyeyim ki, 'Tavariş' sözcüğü bile Türkçe'den gelir. Gerek bu dil birliği nedeniyle gerek yüzyıllar boyu gelişen ekonomik, politik ve kültürel olgulardan ötürü Türk halkları arasında sonsuz bir ilişki süregelmiş. Hepimiz Altay kazanından çıkmayız." (Milliyet Sanat, 29.09.1975). (1)

Sol büyük bir coşkuyla, enternasyonalist bir coşkuyla benimsedi bu büyük yazarı.(2) Bir ideoloji benimsetmeye çalışmıyor, resmi ideolojisinin bayağı bir sözcüsü gibi konuşmuyordu: aşk öyküleri, insan öyküleri anlatıyordu.

Selvi Boylum, Al Yazmalım
1977 yılında Türkan Şoray ve Kadir İnanır, Ali özgentürk'ün senaryosu ve Atıf Yılmaz'ın yönetmenliğiyle "Selvi Boylum, Al Yazmalım" sinemalarda oynadığında, bütün Türkiye bu sosyalist ülke yazarının öyküleme gücüyle büyülendi. Bu yazar, bu film ve çevresinde olup biten her şey, Soğuk Savaş'ın buz karanlığında Türkiye'de emperyalizme (herhangi bir emperyalizme) karşı koyacak bir halkların kardeşliği, bir toplumculuk gizili, potansiyeli olduğunu sergiliyordu.

Aytmatov silik bir hatıra haline gelirken
Sonra Aytmatov'u sağ yayımcılar yayımlamaya başladı. üstelik yazarın yazdığı dillerden, Kırgızca ya da Rusçadan çevirilerle değil, İngilizce ya da Fransızca çevirilerden yapılmış çevirilerle. O yıllarda Mehmet özgül ve Ergin Altay çevirmişti Aytmatov'u, sonra onların çevirdikleri kitapların onlara çok benzeyen, ikinci dil çevirileri yayımlanmaya başladı. Sonra Kanlı 1 Mayıs 1977 yaşandı, sonra 1980 darbesi geldi, sonra.. Sonra Sol, sosyalizm, yani toplumculukla birlikte Aytmatov'u da kaybediverdi: Kadın ve birey olma haklarının, etnik olma haklarının sosyalizmde ihmal edildiği söylendi, küçük insani öykülerin sosyalizmde bütüncü bakış içinde kaybolduğu söylendi; Aytmatov da silik bir hatıra haline geldi. Oysa Aytmatov tam da bu insani durumları anlatmıyor muydu?

Sağın Aytmatov'u
Aytmatov 1980'den sonra da, Sovyetler Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağıldıktan sonra da geldi Türkiye'ye. Kendi tutumunda bir değişiklik olmuş muydu, görüşlerini yeniden düzenlemiş miydi, ayrı bir tartışma gerektiriyor. Fakat artık Sola gelmiyordu. En son 2007 yılında, Elazığ Belediyesi'nin verdiği "Türk Dünyasına Hizmet ödülü"nü almak üzere geldi Türkiye'ye. Beşir Ayvazoğlu'nun 2007 tarihli bir yazısında geçen zamandaki değişimin özlü denebilecek bir ifadesi yer alıyor:

"Cengiz Aytmatov, 1992 yılında İLESAM'ın 'Türk Dünyası Edebiyatına Hizmet ödülü'nü almak üzere Türkiye'ye geldiğinde kendisiyle uzunca bir röportaj yapmıştım. Bu, belki de onun Sovyet rejimini açık bir biçimde eleştirdiği ilk röportajdı. Bağımsız Devletler Topluluğu'nun Lüxemburg büyükelçisi olduğu için pek rahat konuşamasa da, o günün şartlarında söylenebilecek hemen her şeyi söylemiş, eski durumlarını 'Sovyet yazarlarının birer kolları ve birer ayakları bağlıydı' diye kısaca özetlemişti.

"Zamanla çok daha rahat konuşmaya, Türk dünyası rönesansından, hatta ortak bir edebî Türkçe ihtiyacından söz etmeye başlayan Aytmatov'un yolu artık Türkiye'ye daha sık düşüyor. Bugün de Elazığ'da, Elazığ Valiliği'nden 'Türk Dünyasına Hizmet ödülü', Fırat üniversitesi'nden fahri doktora unvanı alacak. Türk Edebiyatı Vakfı ise onun için bir şükran plaketi hazırladı. Bugün ayrıca Elazığ Belediyesi'nce Cengiz Aytmatov adının verildiği bir parkın açılışı, ardından da 'Yıldırım Sesli Manasçı: Aytmatov' açık oturumu yapılacak. 15. Hazar Şiir Akşamları bile Aytmatov şerefine düzenlendi. TBMM Başkanı Köksal Toptan, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil çiçek, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Kırgızistan Cumhuriyeti Kültür Bakanı Sultan Raev... hepsi Elazığ'da olacaklar. Kısacası, bugün Elazığ'da sadece Aytmatov konuşulacak." (Zaman, 25.10.2007)

Yani, Solun Aytmatov'u gitti, yerine Sağın Aytmatov'u geldi.(3)

Değişen tek şey...
Aytmatov'un dediklerinde temel bir değişiklik yok: 1977'de de, 1992'de de, 2007'de de şimdi "Türk dünyası" diye tanımlanan dünyadan bahsediyor, bu dünyanın insanlarını anlatıyordu. Değişen tek şey, sözlerini kucaklayan sosyalist, toplumcu zarfın yırtılmış olması, onun yerini küreselciliğin boş vaatlerinin alması. Bugün Türkiye Sağı gülünç ama kanlı bir BOP çerçevesinde, tam da Sovyetler Birliği'nin boşluğunu taşeron olarak doldurmaya çalışıyor; eskiye göndermeyle, tam olarak bir taşeron Anti-Sovyet Anti-Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ne (buna BOP da, Neocon/Neomuhafazakar Turan da denebilir) hevesleniyor. Türkiye Soluysa savrulup gidiyor.

Kanımca bu savrulmanın bir nedeni de Aytmatov'u kaybetmiş, sözcüğün tam anlamıyla "kaptırmış" olması. Ve bu "kaptırma," kuşkusuz, sadece Solu ilgilendirmiyor, bütün bir toplumu ilgilendiriyor, çünkü toplumculuğundan arındırılan, bürokratik (Ayvazoğlu'nun metnindeki unvan çokluğu resmi ideolojiyi işaret etmiyorsa neyi ediyor?) ve etnik ("Türk Dünyasına Hizmet ödülü" küreselciliğin etnik evrenselciliğinin hoş bir ifadesi değil mi?) bir Cengiz Aytmatov, gerçekten ne olabilir?(4) Büyük olasılıkla Anti-Sovyet Anti-Sosyalist Cumhuriyetler Birliği tasarısının içinde yer alan o "Türk Okulları" ve "Türkçe Olimpiyatları"nın övgüsünü yaparmış gibi gösterilen, küreselciliğe tek alternatif olarak ırk ve dil birliğini savunuyormuş gibi gösterilen bir Aytmatov mu?(5)

Ne olursa olsun, Aytmatov, Sol açısından şaşkınlık verici ve belki de en önemli gerilemenin mükemmel bir simgesi: Al Yazmalım'da Türkan Şoray filmin son sahnesinde insani emekten, emekle işlenmiş bir sevgiden yana çıkıncaya dek hep yazmalıydı – ne oldu da Sol, Türkiye'de kadının kazandığı özgürlükleri kaybetmek bir yana, zaten sahip olduğu bu yazmalı özgürlük ve özgüven duruşunu bile savunamaz, neoconcu BOP muhafazakarlığının sözde türban özgürlüğü duruşuna teslim olmuş hale geldi; ne oldu da Sol, Aytmatov'u, Cemile'den Asya'ya sosyalist, toplumcu, sevgiyi savunan kadın figürünün başlıca yazarlarından birini bugün ekranlardan, radyolardan, manşetlerden yağan bu bürokrat, pragmatist, liberal küreselci erkekler kalabalığına teslim etti? Sahiden Solda Aytmatov ne zaman öldü? (SG/TK)

(1) "Cengiz Aytmatov," Zeynep Oral; aktaran Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı 1976, s. 410-412.

(2) örneğin, bizim aile kütüphanemizde Cengiz Aytmatov, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Ciğerxun... hep yan yana durdu ve hâlâ da öyle duruyor.

(3) Beşir Ayvazoğlu, Aytmatov'un ölümünün ardından yazdığı 12 Haziran 2008 tarihli yazıda, bu değişimin kolay olmadığını dile getiriyor: "Komünist olsa bile, saygı duyulması, şapka çıkarılması gereken büyük bir yazar olduğu belliydi. Demirperde yıkıldıktan sonra daha yakından tanıma imkânı bulduğumuz Aytmatov'un Türkiye'de onun için biçilen hiçbir elbiseye sığmadığını gördük." (Cengiz Aytmatov) Burada özne kim? Ayrıca Ayvazoğlu'nun yazıda ilk (komünist?) çevirilerden önemsiz şeylermiş gibi bahsetmesi neden?

(4) Ne olabileceğinin bir örneğini Aytmatov'un son kitapları konusunda basına yansıyan bir olay oldukça iyi veriyor: küresel pazardaki yazarlar arasında bir yazar. 2007 yılında Aytmatov'un küreselciliğe karşı eleştiriler getirdiği Kagda padayut gori adlı romanı Ufuk Kitapları/Da Yayıncılık tarafından Dağlar Devrildiğinde adıyla yayımlandı; aynı yıl aynı kitabı Elips Yayınları Dağlar Yıkıldığı Zaman yayımladı. Her iki yayınevi de sözleşmelerinin olduğunu öne sürdüler. Elips Yayınları basına şu açıklamayı yaptı: " Sözleşmenin yazarın önceki ve sonraki kitaplarını da kapsadığını ifade eden Ekinci, 'İstersek Aytmatov'un kitaplarını Almanca haricinde başka dillere de çevirip yayınlayabiliriz. .. Ufuk Kitapları tarafından zannederim tek kitaplık bir sözleşme yapılmış. Oysa bizim sözleşmemiz tüm kitapları kapsıyor.' .. Cengiz Aytmatov ise .. açıklamasında son romanının Türkiye'de yayınlanması konusunda sadece Ufuk Kitapları'yla anlaştığını ifade ediyor." (Zaman, 08.12.2007)

(5) Bunun için şu iki Zaman haberine bkz. "Milleti tutan yazar" ve "Son vasiyeti: Türk dünyası yeniden yapılanmalı." İkinci haberin tarihsel çarpıtması oldukça düşündürücü: "Türk halkının Cengiz Aytmatov ile tanışıklığı Yeşilçam klasiği 'Selvi Boylum Al Yazmalım' filmiyle başladı. önceki gün kaybettiğimiz Aytmatov, dünyanın kabul ettiği romancılığının yanında Türk dünyasına yönelik vizyonu ile de unutulmayacak bir isim." Sosyalist geçmişinden arındırılmış Aytmatov'un kusursuz bir tanımı.

BİA
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> EDEBÎYAT Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com