EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

"Bir 'İslami paganizm' figürü olarak Erdoğan"

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FELSEF'Î DÜŞÜNCELER
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pts Ekm 30, 2017 9:07 pm    Mesaj konusu: "Bir 'İslami paganizm' figürü olarak Erdoğan" Alıntıyla Cevap Gönder

"Bir 'İslami paganizm' figürü olarak Erdoğan"
30 Ekim 2017



"Cumhurbaşkanı’nın Kur’an okumasında sorun yok, sorun, 'sunum'da..."

Cumhuriyet yazarı Tayfun Atay Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Ankara'da Melike Hatun Camii’nde Kur’an okuduğu görüntüleri değerlendirdi. Atay, "Allah, yalnızca zihinlerde ve kalplerde varken Erdoğan izlenmek, hayran olunmak ve tapınılmak üzere oradadır" dedi.

Atay'ın "Bir 'İslami paganizm' figürü olarak Erdoğan" başlığıyla (30 Ekim 2017) yayımlanan yazısı şöyle:

Neil Postman’la Camille Paglia’nın unutulmaz bir sohbeti vardır (1991). “Harper’s Magazine”, onları New York’ta bir lokantada buluşturup konuşturmuştur. Konuşma, yazılı kültür çocuğu Postman’la görsel kültür çocuğu Paglia arasında müthiş bir “münazara” olarak şekillenir. Fakat bu “kaliteli tartışma”nın asıl konusu dindir (Türkçesi için bkz. “Birikim”, Sayı: 63, Temmuz 1994, Çev. Osman Akınhay).

“Televizyon: Öldüren Eğlence” yazarı (Ayrıntı Yayınları, 1994) ve kitap "savunman"ı Postman, günümüz görsel kültürünün kitabi dinlerin içsellik ve derinliğini, dolayısıyla kutsallığını kaybettirip onları alabildiğine dünyevileştirdiği iddiasındadır. Televizyonlu bir hayatın içine doğmuş kültür eleştirmeni Paglia ise televizyonun, Hristiyanlığın özellikle Katoliklikte belirginleşen “paganik” yönüne hitap ederek aslında dünyevileşmeye değil dinselleşmeye yol açtığı kanısındadır.

Paglia’ya göre, 20’nci yüzyıla damgasını vuran sinema da, televizyon da, pop kültür de ikonlar, ikonalar yaratmak, yaymak, benimsetmek anlamında “kutsal”ı yeniden var eden “pagan” pratiklerdir. Televizyonla birlikte kutsallığa temel oluşturan ruhsal aşkınlık duygusunun yitip gittiğini söyleyen Postman’ın aksine Paglia için televizyonla birlikte kutsal, her yerdedir.

***

Ben bu tartışmada Postman’a yakın düşerim. Ancak Paglia’nın söylediği her şeyin kategorik olarak reddedilebileceği noktasında da değilim.

Televizyonla, ekranla, görsel kültürle birlikte görüntünün bir kült ve fetiş kaynağı olma yolunda işlevselleştiği, dolayısıyla televizyonun paganik motivasyonu kışkırttığı önerisini ciddiye almak gerekir.

Şu şartla ki yine Postman’ın vurguladığı gibi, imgelerin “sekülerleştirilmesi” (dünyevileştirilmesi) denilen eğilimin, yani hem görüntülerin sık sık verilmesinin, hem de görüntü ile ticarileştirme arasındaki “rezil” bağın dinsel sembolizmi yok etmesi, semavi tektanrıcılık kadar, pagan çoktanrıcılık için de geçerlidir. Çünkü ne kadar ikon, ikona üretim tezgahı da olsa ekran, sonuçta kutsal yaratmak (“enchantment”) değil, eğlence yaratmak (“entertainment”) peşindedir.

***

Bunları bana yazdıran, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ankara’da açılış törenine katıldığı Melike Hatun Camii’nde Kur’an okuduğunda ortaya çıkan “manzara”.

İki gündür sosyal medyada sular seller gibi (Postman’ın vurgusuyla, “sık sık”) akmakta olan görüntülere bakın!..

İslam’ın da şu “elektro-dijital zaman”da artık görselliğin “paganik” itkili çekiciliğine kapıldığını hissedeceksiniz!..

Hele Cumhurbaşkanı ile aynı saftaki cami imamının Erdoğan Kur’an okurken öne doğru kaykılıp elindeki cep telefonuyla çekim yapmak için kıvranışını hiç kaçırmayın!

“Din-i İslam” adına Kur’an’ın ve “Yaratıcı”nın değil, tüm somutluğuyla Recep Tayyip Erdoğan’ın öne çıktığını/çıkarıldığını düşünmeden edemeyeceksiniz!..

***

Cumhurbaşkanı’nın Kur’an okumasında sorun yok. Sorun, “sunum”da…

İmam-Hatip kökenli Erdoğan tabii ki Kur’an okuyacaktır. Karşımızda değme âlime, hocaya, şeyhe, hatta Cübbeli’ye, diğer “İsmail Ağa”cılara, yanı sıra Menzilcilere, Süleymancılara taş çıkartacak kadar dini iyi bilen bir siyasi lider, daha doğrusu muktedir var.

O yüzden hep söylüyoruz, bu saatten sonra tarikatlardan, cemaatlerden bir cacık olmaz.

Mesele, Erdoğan’dan Türkiye’ye, bize, hepimize ne olacağıdır!..

***

Bu soruya da din bağlamında, yani dine ne oluyor, ne olacak diye baktığımda, işte Ankara’daki görüntüyü Postman-Paglia tartışmasıyla buluşturarak başlığa da yansıyan sonuca varıyorum: Bir “İslami paganizm”e doğru gidiyoruz!..

Camideki görüntü, Kur’an’ın ve onun "sahibi"nin kutsallığından ziyade Erdoğan’ın kutsallığını duyumsatıp telkin etmekte bize…

Kul, Kur’an okuyacaktır. Lâkin bu kul, başkalarınca “kült” kılınmışsa, cami imamı bile nerede olduğunu, neyle vazifelendirildiğini unutup “Reis”in Kur’an tilavetini “görüntüleme” derdine düşmüşse artık ortada Allah’ın geri plana itildiği bir durum var diye düşünmek de kaçınılmazlaşmaktadır.

Bu, bilincinde olunsun olunmasın, paganizme çalan bir motivasyondur!..

***

Postman, televizyon-din ilişkisi üzerine kaleme aldığı notlarda meşhur Evangelist “televaiz” Jimmy Swaggart’ın herkesi ekrana kilitleyen performansını değerlendirirken şunları söyler:

“Swaggart, Tanrı’dan daha iyi oynamaktadır. Tanrı yalnızca zihinlerimizde varken, Swaggart izlenmek, hayran olunmak ve tapınılmak üzere oradadır” (“Öldüren Eğlence”, s. 135).

Postman’ın söylediklerini Melike Hatun Camii’nden yansıyan görüntülere uyarlayarak noktalayalım: Allah, yalnızca zihinlerde ve kalplerde varken Erdoğan izlenmek, hayran olunmak ve tapınılmak üzere oradadır!..

T24
ETİKETLER
erdoğamn kuran haber açıklama

Allah’ın iradesinden Erdoğan’ın iradesine
LEVENT GÜLTEKİN
29/10/2017


AK Partili belediye başkanlarının istifaya zorlanmasının tartışılacak birçok yönü var.

Seçmen iradesinin hiçe sayılıp demokrasinin bütünüyle yok edilmesi…

Eğer bir suçları varsa, yargıya göndermek yerine istifaya zorlanarak hukukun bütünüyle devre dışı bırakılması…

Tek adamın görüşünün, kanaatinin her şeyin önüne geçmesi…

Bütün bunlar elbette büyük sorunlar.

Bütün bunlar millî iradeden, adaletten uzaklaşıp kabile devletine döndüğümüzün en bariz göstergeleri.

Fakat bu istifa sürecinde yaşananların ortaya çıkardığı başka bir korkunçluk daha var.

Melih Gökçek istifa ederken uzun uzun yaptığı işlerden, hizmetlerden bahsetti.

Ne kadar başarılı olduğunu, ne kadar iyi işler yaptığını, seçmenleri tarafından ne kadar çok sevildiğini anlatıp durdu.

Sonrasında da “Liderimiz böyle emrettiği için istifa ediyorum” dedi.

Yaptığı işleri, ne kadar başarılı olduğuna anlatırken alkışlayanlar “Liderimiz böyle istedi ben de uydum” dediğinde de ayakta alkışlıyorlardı.

Basın toplantısında ağlayanlar bile vardı.

Verilen karar yanlıştı ama yapacakları bir şey yoktu: “Emir demiri keser”di.

Hem Melih Gökçek’in haklı olduğunu düşünmek hem de liderin kararına itiraz etmenin davaya ihanet olacağını varsayıp alkışlamak…

Tüm bu olup bitenler ideolojik körlüğün nasıl ideolojik deliliğe hatta bir sapkınlığa dönüştüğünü de gösteriyor.

Sapkınlık ithamının çok ağır olduğunun farkındayım.

Neden böyle dediğimi anlatayım.

Parti başkanlığı, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı… Bütün makamları uhdesinde toplamış bir liderin makamların gelip geçici olduğunu söyleyip değişimden bahsetmesini…

Basın toplantılarında uykuya dalacak kadar yorgun bir liderin “Partimizde metal yorgunluğu var” diyerek yol arkadaşlarını harcamasını…

Tüm bu tuhaflıkları “Emir demiri keser “ diyerek sineye çekmelerini şu sözlerle açıklıyorlar: “Liderin bir bildiği vardır.”

Yani o bir şey yapıyorsa, bir karar alıyorsa sorgulanmaz, irdelenmez, nedenleri üzerinde tartışılmaz, çünkü onun bir bildiği vardır. Bu tasarrufunda bizim lehimize olan ama bizim göremediğimiz bir fayda vardır.

Böyle düşündükleri için, içleri kan ağlayarak verilen kararlara uyuyorlar.

Sapkınlık işte burada başlıyor.

Hele İslam terbiyesi aldığını söyleyen, bu tutum ve davranışlarını o terbiyeye bağlayan insanlar için mesele daha da tuhaflaşıyor.

Çünkü İslam’ın vaaz ettiği iki tür irade vardır: Biri külli irade, yani Allah’ın iradesi. Diğeri cüzi irade, yani insanın iradesi.

Bütün dinlerin bize söylediği şu: “Biz insanların aklı, ilahi iradenin hükmü neticesinde ortaya çıkan olayları anlamaya yetmez.”

Bu nedenle Allah’tan geldiğine inandığımız olayları sorgulamayız. Çünkü aklımızın buna yetmeyeceğini düşünürüz.

Mesela deprem gibi doğal afetleri, felaketlerde acı çeken insanları ve daha birçok olayı bununla açıklarız.

Bunun için de böyle durumlarda “Hikmetinden sual olunmaz” diyerek Allah’ın bir bildiği olduğunu düşünür ve O’na olan inancımızı, itaatimizi belirtiriz.

İslam terbiyesinde yalnızca Allah hakkında “En doğrusunu o bilir” denir. “Sorgulanmaz” sıfatı sadece Allah için kullanılabilecek bir tanımlamadır.

(..)

Cüzi iradeyle verilen kararlar tartışılır, sorgulanır, çünkü insan aklının sınırları içindedir.

“Bir bildiği vardır” diyerek bir insana Allah sıfatı yüklemek, ona olan mutlak bir inançtan ve itaatten bahsetmek İslam inancına göre sapkınlıktır.

İslam kula kul olmayı yasaklamıştır. Çünkü bu davranışı ‘şirk’ olarak görür.

Kimilerinin, insanlara ilahlık taslamasını engellemek için yasaklamıştır.

Kula kulluğu ortadan kaldırmak için yasaklamıştır.

Gelgelelim istifaya zorlanan belediye başkanlarından birinin, cumhurbaşkanlığı külliyesine gönderme yaparak, ironik bir tarzla, “İrade-i külliye var” deyip Saray’a, Erdoğan’a Allah’ın sıfatını yüklemesi (veya böyle yapıldığını işaret etmesi) çok ilginçtir.

Sanırım Ak Partililer içine düştükleri bu durumun farkında değil.

“Davaya ihanet etmeyelim” derken İslam’ın sapkınlık olarak gördüğü bir duruma, şirke düştüklerinin sanırım farkında değiller.

“Bir bildiği vardır” diyerek Erdoğan’a sorgusuz, sualsiz itaat etmenin, ona ilahlık sıfatı yüklemek anlamına geldiği üzerinde de pek düşünmüyorlar.

Ama ne yazık ki tablo bu.

“Allah’tan başka kimseden korkmayız, ondan başka kimsenin önünde eğilmeyiz” deyip sonra da “Başarılıyım ama ne yapalım lider böyle istedi” diyerek içi kan ağladığı halde onun haksız, yanlış talebine boyun eğmek kula kul olmaktır. O lidere ilahlık makamı vermektir.

Diğer taraftan Müslümanlığın şartlarından biri akıl sahibi olmak, yani cüzi iradeyi kullanabilecek durumda olmaktır.

Neyin yanlış neyin doğru, neyin yararlı, neyin zararlı olduğunu anlayamayacak kadar akıldan, iradeden yoksun kimseler Müslüman sorumluluğundan muaf tutulmuştur.

Bu iradeyi kullanamayanların bir davadan bahsetmesi, hele o davanın İslam davası olduğunu ileri sürmesi ise gerçekten çok tuhaf.

Esasında bu sadece İslamcılar için geçerli bir durum değil.

(..)

Kaynak: Diken
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FELSEF'Î DÜŞÜNCELER Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com