EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

ELİT VE ELİTİZM TEORİLERİ VESİLESİYLE AYDINLAR ARİSTOKRASİSİ

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FELSEF'Î DÜŞÜNCELER
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Sal Ekm 24, 2017 9:00 pm    Mesaj konusu: ELİT VE ELİTİZM TEORİLERİ VESİLESİYLE AYDINLAR ARİSTOKRASİSİ Alıntıyla Cevap Gönder

ELİT VE ELİTİZM TEORİLERİ VESİLESİYLE AYDINLAR ARİSTOKRASİSİNE BAKIŞ
Fatih PALA
24 Nisan 2014


Yönetmek! Hadiseler karşısında tesir edebilen ve kontrol mekanizmasını elinde bulundurabilen mevkide olma halinin genel adı… Peki ne için, kim için, neden ve nasıl? Yönetmek ve yönetim mevzuları içinde tarih boyunca birçok soruya cevap aranmıştır. Ferdin hak ve hürriyetinin ne çapta ve hangi keyfiyette olması gerektiği, bunların ne ölçüde sınırlandırılabileceği, devlet olgusu, ideal devletin olup olamayacağı, devletin vatandaşa ve vatandaşın devlete karşı olan hak ve mükellefiyetler,, iktidarın kimde olması gerektiği ve iktidarın kaynağı gibi sorular bunlardan yalnız birkaçıdır. En önemlisi de ülkeyi veya toplumu kimin yahut kimlerin yönetmesi gerektiği sorusudur. Bu soru ışığında elit (yöneten) kesimi diğer insanlardan ayıran hangi üstün vasıflara ve imtiyazlara sahip olunması gerektiği mevzuu doğmuştur. İşte bu vesile ile elit ve elitizm teorileri…

Elit mefhumu ayrıcalıklı ve farklı olma hâlini izah eden bir kavramdır. Yönetim bahsinin temelini teşkil eden ayrıcalıklı ve farklı olma hâli için de elit mefhumu kullanılır. Bu noktadan hareketle yönetici (elit) kesimin kime ve neye nisbetle farklı olması gerektiği fikir adamları ve siyaset bilimcileri tarafından yazılıp çizilmiştir. Elit ve elitizm teorilerini, ‘’siyasi iktidarın kaynağına ilişkin görüşler’’ bahsiyle beraber ele almak yönetim olgusunun daha iyi anlaşılmasına vesile olacağından siyasi iktidarın kaynağı hakkında görüşlerden bahsedelim

‘’Siyasi iktidarın kaynağı nedir’’ sorusuna cevaben iki temel görüş ortaya atılmıştır. Bunlardan birincisi ‘’teokratik’’ teorilerdir. Bu teoriye göre “yaratıcı” kimi insanları topluma hükmetmeleri ve toplumda düzen sağlayabilmeleri için diğer insanlardan farklı bilgi ve beceri ile donatmıştır. Teoriye göre bu tür toplumlarda krallar güçlerini ilahi kaynaktan aldıklarını iddia ederek pekiştir.

İkinci görüş ise ‘’halk egemenliği’’ teorisidir. Bu görüşün fikir babası J.J.Rousseau’dur. Rousseau ‘’Toplum Sözleşmesi ‘’ adlı eserinde iktidarın kaynağının halkta olması gerektiğini savunmuştur. Rousseau’ya göre halk kendisini yönetecek olan kişi veya kişileri kendisi seçmeli ve gerektiğinde o kişilerin yönetimine son vererek başkalarını getirebilmelidir. Bu görüşe göre siyasi iktidarı belirleme, etkileme ve değiştirme gücü sadece ve sadece halkındır. Gücünü halktan almayan hiçbir yönetim şekli ve biçimi meşru değildir. Halktan daha üstün hiçbir güç ve kuvvet yoktur.

Genel olarak iki kategoride değerlendirilen ‘’iktidarın kaynağı hakkındaki görüşler’’ meselesi mevzu itibariyle muhtevasında ideal devlet, egemenlik ve meşruiyet bahislerini de barındırmaktadır. Bu meseleler etrafında da çeşitli fikir akımları ortaya çıkmıştır. Platon ve A.Huxley gibi ideal devlet düzeninin olabileceğini savunanlar, Protagoras ve Gorgias gibi ideal devletin mümkün olamayacağını öne sürenler, devletin tabii bir kurum olduğunu düşünenler, doğal devletin asla mümkün olamayacağını söyleyenler bunlardan sadece bazılarıdır. Asıl mevzuumuza gelecek olursak ‘’iktidarın kaynağına ilişkin’’ görüşler meselesinin içinden tüten bir keyfiyette egemenlik ve elit teorileri…

Çağdaş siyaset bilimine giren kavramlardan biri olan elit kelimesi şeçmek (elemek) mânâsına gelmektedir. Elit teorisinin temelinde, en ilkelinden en gelişmişine kadar tüm toplumlarda ‘’mutlaka bir azınlık bir çoğunluğu yönetir’’ ilkesi vardır. Bu teoriye göre bir toplumun siyasal sistemi ne olursa olsun o toplumun siyasî karakteri oligarşik özellikler gösterir. Yani her hâlükârda çoğunluğu yöneten bir azınlık mevcuttur. İşte bu yöneten kesime elit adı verilir

Elit teorileri klasik ve demokratik olmak üzere iki kısımda değerlendirilir. Vilfredo PARETO ve Gaetano MOSCA klasik elit akımının, Raymond ARON ve Haruld LASWEL de demokratik elit akımın temsilcileridir.

Mosca’nın teorisine göre tüm toplumlarda şeçkin bir sınıf, geriye kalan çoğunluğu yönetir. Bu elit sınıfı diğer insanlardan ve toplum katmanlarından ayıran aile, soy, ırk, bilgi, asalet, eğitim vb. unsurlardır. Mosca’ya göre yönetici kesim evrim ya da devrim ile değişse bile yeni gelecek olan yönetim yine bir elit kesim olacağından oligarşik yapı daima korunmuş olacaktır. Mosca, Karl MARX’ın hâkim sınıf teorisine ters olacak mahiyette sınıfsız toplumu reddetmiş, toplumu yönetecek seçkin bir kitle olması gerektiği görüşünü savunmuştur.

Vilfredo PARETO ise elitizm mevzuunu farklı bir bakış açısıyla değerlendirmiş, yönetici olmanın ölçütünü zekâ olarak belirlemiştir. PARETO’ya göre her meslekî grubun zekâ ve beceri sonucunda belirli bir elit kadrosu oluşur. Bu elit kadro doğrudan siyasi iktidarı eline almasa bile bir baskı ve çıkar grubu mahiyetinde olarak dolaylı yoldan iktidarı etkiler ve yönetimde kısmen kendine yer bulmuş olur. PARETO da MOSCA gibi bu elit gruplar arasında zamanla değişim olabileceği görüşünü benimsemiştir

Harold LASWELL demokratik elit teorilerinin öncülerindendir. LASWELL’e göre bir toplum küçük ve seçkin bir azınlık tarafından yönetilmesine rağmen demokratik olabilir. Yeter ki, yönetecek olan kişiler demokratik ilkeler ve usuller çerçevesinde göreve gelsinler. LASWELL’e göre yönetilen çoğunluk, yöneten azınlığı halk oylaması, referandum, seçim gibi siyasî mekanizmalar sayesinde daima denetleyebilir.

Raymond ARON’ a göre ise hiçbir zaman çoğunluğun azınlığı yönettiği görülmemiştir. ARON’a göre ister batı tipi liberal demokrasilerde olsun, ister komünist sistemlerde olsun çoğunluk azınlığı yönetemez. Sosyalist sistemlerde halk için yönetim olsa bile halk tarafından yönetim bahis mevzuu değildir.

Genel hatlarıyla anlatmaya çalıştığımız elit ve elitizm teorileri, toplumun yönetiminde kimin yahut kimlerin söz sahibi olması gerektiği hususunda bir fikir beyan etse de, yönetim meselelerinin fikri derinliklerine inilememiş ve yönetim olgusu sistemleştirilirken genellikle satıh planda kalınmıştır. Ele aldığımız teoriler bir bedahet halinde bize göstermektedir ki; çağlar boyunca ortaya atılan yönetimin kimde olması gerektiğine ait fikirler içinde bulunduğu zamanın çeşitli vasıf ve sıfatlarına göre şekillenmiştir. Mesela, sanayi devrimiyle gelişen ekonomi ve üretim devrinde yönetim bilimciler ve politikacılar, idarede söz sahibi olmasının şartını üretim araçlarını elinde bulundurma zorunluluğuna dayandırmışlardı. Feodal dönemde yönetme erkini elinde bulundurmanın koşulu ise toprak ve mülkiyet sahibi olmaktı. Diğer taraftan marksizm ekolündeki yönetim anlayışı ise sanayi devrimiyle birden ön plana çıkan ezilen işçi sınıfının iktidardaki yöneten güç olması görüşüydü. Yani ne tarafından bakılırsa bakılsın yönetici sınıfın kim olması gerektiği hususundaki görüşlerde daima servet, aile, kültür, ekonomi, şahsi itibar gibi unsurlar belirleyici olmuştur. İşin özü olarak yönetim olgusu ve yönetici sınıf meselesi bu tür dünyevi itibarlardan ve imtiyazlardan sıyrılarak, mücerret ve ulvi mânâda ele alınmayı, müşahhas planda ise örgüleştirilmeyi beklemiştir.

DEVAM EDECEK

Adımlar dergisi

AYDINLAR ARİSTOKRASİSİNE BAKIŞ – 2 –
Fatih PALA
25 Nisan 2014

MOSCA’nın TEORİSİ:

Klasik elit teorilerinin öncülerinden Mosca’nın teorisinde göre tüm toplumlarda seçkin bir sınıf, geriye kalan çoğunluğu yönetir. Mosca’ya göre yönetici kesim evrim ya da devrim ile değişse bile yeni gelecek olan yönetim yine bir elit kesim olacağından oligarşik yapı daima korunmuş olacaktır. Mosca, Karl MARX’ın hakim sınıf teorisine ters olacak mahiyette sınıfsız toplumu reddetmiş, toplumu yönetecek seçkin bir kitle olması gerektiği görüşünü savunmuştur.

Mosca bu noktalarda haklıdır. Toplumları form ve usûl ne olursa olsun, idarenin muhteviyatında elit bir sınıf yönetir. Bu aristokrasi sınıfı sınıfsızlık iddiasındaki sistemlerde bile ortadan kaldırılamaz.

Yani, ister sosyalist ve sınıfsız toplum ideali içerisinde olsun ister çoğulcu demokrasi usûlü benimsenmiş olsun; esas ve özde, idare eden ve edilen ayrımı geçerlidir. Elit ve aristokrat sınıf ile halk sınıfı, mücerret şekil ve form plânında her toplumun içinde barındırdığı bir ruhi iskelet keyfiyeti belirtir.

Önemli olan bu aristokrasiye yol açan ruhi iskeletin sosyolojik ve psikolojik anlamda muhtevasının neye göre temin edileceğidir. Mosca bu noktada yanılır. Ona göre bu elit sınıfı diğer insanlardan ve içtimaî katmanlardan ayıran aile, soy, ırk, bilgi, asalet, eğitim vb. unsurlardır. Belki Mosca’nın yaşadığı dönem içerisinde manzara böyleydi; yalnız biz geçmişte bu vakanın pratiklerinin nasıl olduğunu değil, bugün nasıl olması gerektiğini konuşmalıyız. O sebepten, bize göre, toplumları idare edecek elit ve aristokrat sınıfın, kriterleri, soy, sop, ırk çevre asalet değil; Hakka bağlılık ve bu bağlılığın eser ve icra ile belirttiği çapın keyfiyetidir. Bu çap keyfiyetine, bilgi, eğitim, irfan, aksiyon, fikri derinlik, eser, ihtisaslaşılmış alan, anlayış, basiret, feraset, kültür gibi unsurlar alt değerler olarak bağlıdır.

PARETO’nun TEORİSİ

Diğer klasik elit teorileri öncülerinden Vilfredo PARETO yönetici olmanın ana kriterini zeka olarak belirlemiştir. Bu da tek başına sakat bir yaklaşımdır. Mesela Hitler de zekiydi. Veya insanlığa kan kusturan bir çok zeki devlet başkanı sayabiliriz.

Pareto’nun herhangi bir alanda elit ve aristokrat olmanın ölçüsünü ahlâk olarak koyması, önce fikirde satıhçılığını gösterir. Sonrasında ise Üstad Necip Fazıl’dan öğrendiğimiz, ‘’Batıda ahlâk felsefesi ortaya koymayana filozof denmez’’ tespitine dayalı olarak, zekânın ihtiyaç duyduğu ahlâk ölçülerinden bahsetmediği için eksik buluruz.. Ahlâk deyince de, sadece klâsik umumi ahlâktan bahsetmediğimiz anlaşılmalı. Fikir ahlâk için vardır. İBDA Mimarı’nın deyimiyle; ‘’fikrin olmadığı yerde ahlâk oluşmaz.’’ Kaldı ki, irfan, kültür, aydın iradesi ve disiplini? Zekâ bunları tek başına karşılayıcı değildir. Nice cins kafalar vardır ki, irade, ahlâk, disiplin gibi ölçülere sıkı sıkıya bağlı olmadığı için silinip gitmiştir.

Hâl böyleyken bütün bunları gözden kaçıran PARETO’ya göre her mesleki grubun zeka ve beceri sonucunda belirli bir elit kadrosu oluşur. Bu elit kadro doğrudan siyasi iktidarı eline almasa bile bir baskı ve çıkar grubu mahiyetinde olarak dolaylı yoldan iktidarı etkiler ve yönetimde kısmen kendine yer bulmuş olur. Pareto’da Mosca gibi bu elit gruplar arasında zamanla değişim olabileceği görüşünü benimsemiştir. Değişim de, ister evrim ister devrimle olsun, zekâyla değil, zekâların idealler uğruna olan savaşlarıyla gerçekleşir.

LASWELL’e GÖRE

Geldik demokratik elit teorilerinin muhakemesine… Demokratik elit teorilerinin öncülerinden, Harold LASWELL’e göre bir toplum küçük ve seçkin bir azınlık tarafından yönetilmesine rağmen demokratik alabilir. LASWELL burada bir tilki kurnazlığı gösterircesine, demokratik kriterlerin müphemliğinden istifade esas ve metod, ideal ile usûl arasındaki alt üst ilişkisini istismar ediyor.

Demokrasi gerçek mânasıyla bir usûl ve metod keyfiyeti belirtir. Demokrasi bir ideal değildir. Demokrasi ancak nasıl bir usûl ve metod sorusuna cevap verildiğinde alt bir bahse göre, üst yani ideal keyfiyetine bürünebilir.

Yalnız LASWELL’in ifade ettiği durumun gerçekliğine baktığımızda, küçük ve seçkin bir azınlığın sürekli iktidarda kalmasına demokrasi kılıfı giydirilmektedir. LASWELL sadece demokrasinin mahiyetini ve konumunu istismar etmekle kalmamış, küçük ve seçkin azınlığın neye göre belirleneceğinin ölçülendirmelerine de değinmemiştir. Ona göre kimlerin seçkin, küçük ve aristokrat yönetici sınıf olacağı değil, yönetecek olan kişi ve grupların demokratik ilkeler ve usuller çerçevesinde göreve gelip gelmemeleri önemlidir. Yönetilen çoğunluk, yöneten azınlığı halk oylaması ,referandum,seçim gibi siyasi mekanizmalar sayesinde daima denetleyebilir. Burada LASWELL’in derdi demokrasiymiş gibi gözüküyor; yalnız, ona şu soruyu sormak gereklidir: Demokrasi bir usûldür, usûl ise, ideale varış yolu; sizin demokrasiyle vadettiğiniz ideal ve dünya görüşü nedir? Vereceği bir cevap yoktur çünkü demokrasinin metod plânındaki derinliğine bile inilmeksizin, şekilde müdafaasını sağlamaya çalışır, bu aynı zamanda demokrasinin paradokslarını ve usûl açısından noksan taraflarını da tersinden kabul ve ispat etmektir.

RAYMOND ARON’IN BAKIŞI

Diğer demokratik elit teorisyeni Raymond ARON’ a göre ise hiçbir zaman çoğunluğun azınlığı yönettiği görülmemiştir. ARON’a göre ister batı tip liberal demokrasilerde olsun, ister komünist sistemlerde olsun çoğunluk azınlığı yönetemez. Sosyalist sistemlerde halk için yönetim olsa bile halk tarafından yönetim söz konusu değildir. Aron’un derdi, yöneticilerin kimler olması gerektiği falan değildir. O’nun derdi bütün idare ve yönetim şekillerinin özündeki gerçekliği tespit etmektir. O da, idarenin ve idarecinin vasfına dair bir şeyler teklif etmemektedir.

Kısacası Demokratik elit teorileri demokrasiyi mücerred mânâda iptal etmenin yine demokrasi adı altında ilânından başka bir şey de değildir.


…devam edecek.

Adımlar dergisi

AYDINLAR ARİSTOKRASİSİNE BAKIŞ – 3. Bölüm
Fatih PALA
3 Mayıs 2014

Ve bizlere tüm dünyaya soylu manada yönetimin nasıl olması gerektiğini müjdeleyen Başyücelik Devleti ve Aydınlar aristokrasisi çerçevesinde elit teorilerini inceleyecek olursak…

Klasik elit teorilerini incelerken, dile getirdiğimiz bir tespiti Raymond Aron da belirtmiştir; Hangi yönetim şekli olursa olsun, toplumların yapısında elit ve aristokrat bir sınıfa yol veren bir ruh iskeleti vardır. Biz ise teklif ettiğimiz BÜYÜK DOĞU-İBDA dünya görüşüyle, sosyolojik ve psikolojik ihtiyaçlardan doğan bu aristokrasi ve elit sınıfının muhtevasına eğiliyoruz.

Dünyada yıllardır Müslümanlar fikir, ilim, sanat, edebiyat ve siyasetle ilgilenmeyen insanlar olarak tanıtılmış ve biz Müslümanların böyle olması için de açık ve gizli yoğun uğraşlar verilmiştir! Ama biz biliriz ki, ne yüce İslam dini böyle bir dindir ne de Müslümanlar dünya işlerinden ve meselelerinden elini eteğini çekmiş insanlardır. Ve biz biliriz ki dünya üzerinde hiçbir mesele yoktur ki İslam dini o meseleye çözüm getirmemiş olsun. Ama ne yazık ki emperyalizmin en dehşetlisi olan kültür emperyalizmi Müslüman kesimin dünyaya bakışını değiştirmiştir.’’Aman biz namazımızı kılalım da gerisine karışmayalım’’ denecek kadar kafalar yozlaştırılmıştır. “Gerisine” karışanlar ise karıştıklarıyla inandıkları arasında nispet kuramadıkları için “keşke karışmalardı” dedirten cinsinden türlü türlü yolunu şaşırmışlar… İşte böyle bir kültür vasatında BD-İBDA fikriyatı ,’’İslam’a muhatap anlayış’’ çizgisi içerisinde her türlü meseleye çözümler üretmiş, sistemli bir dünya görüşü oluşturmuştur. Bu dünya görüşümüzün aksiyon planında nihai noktası ise Kumandan MİRZABEYOĞLUNUN dediği üzere büyük bir İslami zuhurdur. Büyük İslam inkîlabı ve BAŞYÜCELİK DEVLETİ.

BD-İBDA fikriyatının teklif ettiği devlet modeli olan Başyücelik Devletindeki yönetimin temel kriteri ‘’İslamda idare şekli yoktur, idare ruhu vardır’’ anlayışıdır. Yani teklif ettiğimiz yönetim anlayışında esas olan İslam ahlâkına ve İslam ruhuna riayettir. Değinilmesi gereken başka bir husus ise; teklif ettiğimiz Başyücelik devletinin şekli yapılanmalarında günün ihtiyaçları doğrultusunda değişiklikler meydana gelebilme ihtimalidir. Devletin mekanizmalarıyla alâkalı Bu türden değişiklikler ise idare ruhunda İslam ahlakından tavizsiz mahiyettedir.

Elit ve yönetici sınıf teorilerini anlatmamızın gayesi herhalde anlaşılmıştır. Çoğulcu ve katılımcı batı demokrasilerin, sosyalist ve diğer siyasal sistemlerin ve dolayısıyla o sistemlerde geçerli olan iktidarın kaynağı ve yönetici sınıf teorilerinin hiçbir zaman tam anlamıyla muvaffak olamamaları tersinden ‘’İslam’a muhatap anlayışı’’ ve ‘’Başyücelik Devlet’’ini işaretleyici mahiyettedir. BD-İBDA geleneğinin bütün yönetim bilimi doktrinlerini ve tüm elit teorilerini bertaraf edecek kıymetteki hükmü şudur ki, ’’Hakimiyet Hakkındır.” Ne güzel bir hüküm değil mi? Ne millet , ne halk, ne toprak sahipleri, ne fildişi kulesi aydınları, ne de bir başkası… Hakimiyet sadece Allah’ındır. İşte adını duyduğumuz her an içimizin kıpır kıpır ettiği Başyücelik Devlet’inin temel ahlaki ölçüsü… Ve bu ahlaki ölçütün devlet kadrosu şekinde pıhtılaştığı Aydınlar Aristokrasisi, Yüceler Kurultayı, Başyüce hükümeti ve Başyüce…

Elit ve elitizm teorileri bahsinde değindiğimiz üzere, her yöneten kesim yahut her inkîlap belli bir sınıf veya zümreye dayandırılmıştır. Peki İslam inkîlabında sınıf kavramının muhtevası ve mahiyeti nedir? Kumandan Salih MİRZABEYOĞLU İslam inkılabında sınıf kavramını biz Müslümanlara şöyle izah etmiştir:’’ İslam inkılabında sınıf,insan topluluklarının şu veya bu menfaat ,imtiyaz ve tasallut hırsına bağlı hizip teşekküllerine değil ,bütün insanlığı kuşatan üstün insan vasıflarının merkezinde toplanacağı kitlelere dayanır.Öyleyse,İslam inkılabında sınıf, belli başlı farikaların kendisini cemiyet içinde sınırladığı zümreleri değil, kitlelerin bütün insanlık çapında mayasını tutturacak örnek şahsiyet kadrosunu murad eder.Bu kadronun da belli başlı bir sınıf ismi vardır:Gerçek ve üstün aydınlar sınıfı’’[1]. Yine Kumandan MİRZABEYOĞLUNUN tarifiyle:’’ İslam inkılabında sınıf yokken var, varken yok bir keyfiyettir. Dar ve hasis manada yok, ana oluşa mihrak teşkil edici ve davayı müşahhas planda temsil ve bütün insanlığa teşmil edici manasıyla var’’[2]

Hayalini kurduğumuz büyük İslam inkılabındaki ve Başyücelik Devletindeki elit ve yöneten kesime ait vasıf ve görevlerin diğer siyasal sistemlerdeki elit kesimin vasıf ve görevlerine göre ulvi olduğu ve makam kaygısı gütmediği, sadece hakka riayet ölçüsünün temel alındığı ortadadır.

Devletin bir başka elit kesimi olan millet meclisine, Başyücelik devleti içerisinde Yüceler Kurultayı ismi verilmiştir. Bu kurultay günümüzdeki meclis gibi işi gücü maleyani meseleler olan, fikirden, idareden hele ki mebusluktan hiç anlamayan anaokulu mahiyetinde bir yer değildir. Bizim BD-İBDA fikriyatından öğrendiğimiz; Yüceler Kurultayı organındaki insanların en başta dinde olmak üzere, siyasette, ilimde ticarette, idarede yani her sahada memleketin en vasıflı insanları olmaları gerektiğidir. Tabii bu vasıfların temelinde hakka riayet ölçüsü. Hakka esir olmayı en büyük hürriyet diye kabul edenlerin yönetimi.

Başyücelik teklifi, bu işin detayları, mevzu ve meseleler üstünde pıhtılaşması çeşitli pencerelerden binlerce tahlil ve terkibe yol verici bir çalışma alanıdır. Aydınlar aristokrasisi esprisi de tam bu noktada ihtiyacımız olan şey… Yani Başyücelik devletinin idaresinde söz sahibi olacak aydınlar, önce o devletin teknik detaylarında kendi mevzuları boyunca amelelik yapacak; bize Üstad ve Kumandan tarafından, onların ifadesiyle, “telkinle verileni tahkikle bularak,” meseleye dair sunulan teorinin teknik haritasını kendi zaviyelerinden çizeceklerdir. Bir mevzuda Hakk’ın hakim olup olmadığını hangi iş sahasında kim, nasıl tespit edecek; hangi faaliyetin “idare ruhu” çerçevesinde tatbik edildiğine dair nasıl kanaat oluşacak, “vasıflı insan” kriterleri akıp giden hayatın içinde nasıl billurlaşacak? Bu ve benzer soruların cevabını vermek için meseleye giriş bile değil; girişin girişini yaptık. Bundan böyle kendi mesleki mevzuumuz etrafında bu muhteşem teorinin teknik dilini oluşturmak için çabalayacağız. İnşallah, aydınlar aristokrasisi teorisinin nasıl ve niçin olması gerektiğinin teknik kısmına ufak bir katkımız olsun niyetiyle başladığımız bu çalışma, gönüldaşların yol gösterici tenkid ve mevzua dair başka çalışmalarıyla zenginleşerek devam eder. Bu davanın peşini bırakmaya, zile basıp kaçan çocuk olmaya niyetimiz yok. Allah nasip ederse teoriyi teknikleştirerek devam edeceğiz.

(KAYNAKÇA; 1: Salih Mirzabeyoğlu, Başyücelik Devleti/ ‘’Yeni Dünya Düzeni’’, 2.Baskı, 2004, İBDA Yayınları, İstanbul, syf.188

2: Salih Mirzabeyoğlu, Baş Yücelik Devleti/ ‘’Yeni Dünya Düzeni’’ 2.Baskı,2004, İBDA Yayınları, İstanbul, syf.189
Adımlar dergisi
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FELSEF'Î DÜŞÜNCELER Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com