EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Seyahat Notları 1 -Karadeniz Çırpınıyor!-

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> ÇEVREMİZİ KORUYALIM
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Prş Ağu 24, 2017 10:11 pm    Mesaj konusu: Seyahat Notları 1 -Karadeniz Çırpınıyor!- Alıntıyla Cevap Gönder

SEYAHAT NOTLARI / Suat KURSAT
23 Ağustos 2017



Seyahat Notları 1 -Karadeniz Çırpınıyor!-

Boyun bükerek kabul ettiğimiz dayatılmış yaşam tarzından bir kaç gün olsa dahi uzaklaşarak yıldızlara bakıp tefekkür edebileceğimiz, hırçın dalgaları ile getirdiğimiz selâmı alan, ismi ile müsemma, gecenin karanlığında bir anda esen rüzgâr, şimşek ve gök gürültüsü eşliğinde aniden değişen havası ile Karadeniz.

İlmek ilmek örülmüş dağ yolları, uçsuz bucaksız arazilerde yöre halkının geçim kaynağı fındıklıklar, bir yanda Melen öbür yanda bir türlü ayağa kalkamayan Sakarya!

Dün parya muamelesi gördüğünü söyleyenlerin bugün parya muamelesi yaptığı yöre halkı, fındık fiyatları nedeni ile, “bu iş artık yapılmaz” diyecek kıvama getirilip, topraktan koparılıp, küstürülüp ve belki bir kısmının büyük şehirlere göç ederek yeni açılacak Cola fabrikalarında efendilerin arzu ettiği gibi yaşamaya zorlanarak, “öz yurdunda garip öz vatanında parya” yapılmaya çalışıldığı için Karadeniz’den değil, cüzdanları ve vicdanları kararmışlardan bunalmış!

Fındık dışında yapılan diğer tarım faaliyetleri zamanla yok olmuş, ürettiğinin ve emeğinin karşılığını alamayan çiftçi buğday ekmez olmuş, birçok Anadolu çiftçisi gibi gemicikler ve tırcıklar ile gelen Rus buğdayına mağlup olmuş. Belki de yarın dünya fındık üretiminin % 70’ini yapan Anadolu, İtalya, ABD fındığına mağlup edilmek isteniyor!

Karadeniz çırpınıyor, lâkin bayrağa bakıp değil, ahalinin hâline bakıp, toprağa bakıp, Anadolu’ya bakıp “Afrikalılaştırılıyorsun” diyerek feveran halinde çırpınıyor!

Seyahat Notları 2- “Sana mı düştü bu ağır yük?”-

İstanbul, kim bilir kaç Kays’ı Mecnun’a çeviren Leylâ’sın! Kimi için, “Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer”. Kimi ise “gözleri kapalı” dinler seni. Bazen kaybedilmiş mânânın bulunacağı yersin, bazen “kurşun kubbeler şehrisin” dudaklarında Mecnun’larının. Bazen sitem, bazen özlemsin âşıklarına.

Şimdi nice Mecnun’u dile getiren İstanbul, kendisine dayatılan kargaşaya mağluptur. “Bugün İstanbul’u içinde bulunduğu kargaşadan çıkarmanın tek yolu, toplumsal bir mutabakat ile bu plânlarla verilen hakların sağladığı servet transferlerine son vermektir” diyor Turgut Cansever. Evet, İstanbul’u mağlup eden “Servet Sahipleri” yalnız İstanbul’u mağlup etmiyor!

Uçsuz bucaksız fındık arazilerine gözüm ve gönlüm dalmış, bir servet sahiplerine mağlup olan İstanbul’u bir de mağlup olmamak için direnen Karadeniz ile kucaklaşmış bu bereketli toprakları düşünürken bir ses beni bu rüyadan uyandırdı; “işte şurası da Melen üzerine kurulan baraj, hani İstanbul’un su sorununu halletmek için. “İstanbul’da su sorunu yoktur, zihniyet sorunu vardır!”

Birçok köy ve fındıklık baraj suyunun altında kalacağı için istimlâk edilmiş. Bir ürperti sardı beni ve sordum: “Evi ve arazisi elinden alınan köylü ne yapıyor?” diye. Bendeki ürpertiyi kat be kat artıran bir cevap, “Bir kısmı civar köylerde ev bark alıp bildiği işe yani fındık yetiştirmeye devam ediyor. Bir kısmı da büyük şehirlere göç ediyor. Bölgede kalanlar ile göç edenlerin oranını sorduğumda, “% 70’i göç ediyor” denildi. Ne kadar acı ki bu göç eden insanlar yılların emeğini götürüp İstanbul’u mahveden servet sahiplerinin apartmanlarından bir daire alabilmek için ellerine veriyor ve sonra…

İstanbullu musluğundan akanın dram olduğunu, yok edilmiş hayatların suyunu içtiğini/içeceğini bilmeli. Milyonlarca İstanbullunun yükünü köylerin, fındıklıkların omuzladığını bilmeli. Yoksa milyonlarca “dolar” kazanmak için milyonlarca insanı köleleştiren servet sahiplerinin yükü mü deseydim? Bu yük bu insanlara ağır gelir!

Seyahat Notları 3 -Işık Doğudan Gelirdi Ufkumuza!-

Ne bir masal ne de bir efsane. İlk insanın yasak meyveyi yediği yer mi yoksa inip örtündüğü yer mi? Bir tarafta Çam Dağı’nın başı dumanlı dorukları, diğer tarafta hırçın dalgalarla kıyıları döven Karadeniz. Geride bıraktığım şehrin keşmekeşinden çok uzak bir ahengin parçaları. Gözünle gördüğün her şey bir şiirin mısraları gibi ard arda dizilmiş bestelenmeyi bekliyor.

İstanbul daha çok İrem şehrini andırıyor. Görkemli sütunların yerini gökdelenler, rezidanslar, alış veriş merkezleri ve şımartan zenginliğin gettoları almış. İstanbul şiirsel ahengini yitireli kaç zaman oldu? Şimdi yalnız köleler ve efendiler var. Köleler, vaadedilen hayatı yaşamak için duvarlara tırmanan, duvarları aşmak için birbirini ezmeyi “erdem” sayan köleler. “İnsanı insandan ayıran duvarlar yıkılmadıkça ferdin bir sınıftan ötekine atlaması neye yarar?” diye soruyor Cemil Meriç. Köleler duvar yıkamaz, etten ve kemikten duvarların tuğlaları köleler!

Ben kölelikten kaçtım özünü yitirmemiş bereketli topraklara, bir kaç gün olsa dahi yıldızlara bakıp tefekkür edip hürriyeti tatmak için. Bir yığından, kalabalıktan insanlığa hicret ettim!

İnsanları yığın haline getiren, köleleştiren düzenin eli değmemiştir dedim bu bâkir topraklara. Dağlarda, köylerde, fındıklıklarda motor üstünde hür yaşayan insanlara imrendim. Sonra birden, “Masal deyip geçmeyelim. İnsan, kaba kuvvetin hükümran olduğu bir devirde hayata katlanmak için bambaşka bir dünyanın varlığına inanmak zorundadır.” kaabilinden inanmak istediğim dünyadan bambaşka, kaçtığım keşmekeşin bir parçasını anlatan ses tokat gibi indi yüreğime, “fındıklıklarda çalışan işçiler Doğu’dan gelir. Buralardan gelene pilav versen pirinci beğenmez. Doğulu bir domates bir ekmekle yetinir. Ailecek gelir, çadırını kurar ya da barakada kalır. Bizim için böylesi daha iyi!”

Meğer İstanbul’u keşmekeşe çeviren akılsızlık hâli bu topraklara da uğramış. Efendiler yalnız İstanbul’u mağlup etmemiş. Burada da duvarlar inşâ edilmiş etten ve kemikten.

“Kendini yığın hâline getiren bir millet payidar olamaz. Tek kaygısı para olan bir yığın yasayamaz.” Meğer bütün direnç noktalarımız kırılmış, düzene direnmek yerine düzenin birer parçaları hâline gelmişiz. Işık Doğu’dan gelirdi ufkumuza, kaygılarımız değiştikçe ufkumuzu yitirmişiz!

Kaynak: Adımlar Dergisi

SEYAHAT NOTLARI

Seyahat Notları 4 (Son) -Endülüs Düşerken!-
Suat KURSAT

“O sıralar sultan olan Ebu’l Hasan Ali gücünü dünyaya göstermek için iki günde bir, iki haftada bir askerlerine gösterişli yürüyüşler yaptırmaya karar vermişti; fakat tek güç Tanrı’dır ve Tanrı böbürlenen insanları sevmez…”

“Birden gökyüzünde kapkara bulutlar belirdi. Öylesine apansız gelmişlerdi ki güneşin ışığı bir cinin üfleyip söndürdüğü lamba gibi kararı vermişti. Gün ortasında gece olmuştu. Sultan buyruk vermeden oyun durdu, çünkü herkes evrenin ağırlığını omuzlarında duyuyordu.” (Amin Maalouf/Afrikalı Leo)

Endülüs düşerken El Hamra ve Granada’yı gözümde canlandıran satırlar zihnimde bir işkence aleti gibi ızdıraba neden olurken roman kahramanının annesi tarafından “uğursuz gün” olarak adlandırılan o şaşalı son gösteriyi bitiren azgın dalgaları gözümde canlandırdığım Karadeniz’in dalgaları ile ürperiyordum…

Bir yanda akan Sakarya, öbür yanda Melen, bir gece yarısı azgınlaşan dalgalarıyla fırtınaya tutulmuş Karadeniz, çakan şimşeğin aydınlığında ürkütücü heybeti ile. Dağların arasından ağır ağır akıp gelen Maden deresinin serinleten suyu ve başı dumanlı Çam Dağı… Uçsuz bucaksız arazilerde “ve yeryüzüne dağılıp rızkınızı arayın” ilahi buyruğunun tecellisi bereketli topraklar…

Bunca güzelliğin arasında beni bu güzellikleri seyretmekten alı koyan neydi? Yıldızları seyrederek tefekkür etmekten, acziyetimizi idrak edip Sonsuzluğun sahibinin eşsiz sanatını görmenin sevincinden alıkoyan neydi? Neydi bu ürpertinin kaynağı?

Bugün geldiğimiz noktada iklim değişikliği, ozon tabakası, sera gazı konuşur olduk. Yeryüzünü ifsad ettiğimiz yetmedi gökyüzünü de ifsad eder olduk bitmek tükenmek bilmeyen iştahımızla. Hollywood filmi sahnesine dönüşen doğal afetler ile mücadeleyi konuşur olduk. Yeryüzünü kan gölüne çeviren vampirler yaşasın diye harıl harıl toprağı yarıyor maden çıkarıyoruz, ağaçları kesiyor yok ediyoruz. İhtiyaçlarımız arttıkça betondan barajlar inşa ediyor doğal alanı yok ediyoruz. Önüne geçilmeyen kentleşme ile tarım ve hayvancılığı öldürüyor, küresel şirketlerin işçileri hâline geliyoruz.

Bir zamanlar tahıl ambarı olan Anadolu bugün buğday, mısır ithal ediyor. Fındık üretiyor, üretici düşük fiyatlar ve yüksek maliyetler altında ezilip nefes alamaz hale getiriliyor. Küresel şirketler milyonlarca “dolar” kazanıyor markalaşıp. Hayvancılık yüksek yem ve bakım giderleri altında can çekişiyor. Birçok hâne sofrasına et koyamıyor, insanımızın doğasını alt üst eden ucuz market ürünleri ile beslen(em)iyor. Ucuzluk adı altında bir sünger gibi parayı emen market zincirlerinin barbar ve hayâsız saldırıları karşısında tarumar olan küçük esnaf soluğu bir küresel şirketin fabrikasında işçi olarak alıyor. İbadetlere dahi pisliğini bulaştırmaya çalışan modern çağın tefecileri kredi adı altında insanımızı; memuru, işçiyi, köylüyü, çiftçiyi sömürüyor, köleleştiriliyor. Ev, araba kredi ile, kurban, hac kredi ile!

Simdi beni bu güzelliklere dalıp tefekkürden alıkoyan manzara karşısında, büyük zaferin (Malazgirt zaferinin) yıl dönümünde şunu sormayı elzem görüyorum: düşman bu toprakları işgâl etseydi bundan farklı ne yapardı?

Bu toprakları “işgâl ordularının yapamayacağı bir cinayetle” hem ruh plânında hem de maddî plânda köleleştiren ve efendilerinin büyük bir iştâhla oturduğu sofraya sunan ve beton yığınları ile kibirlenip eteğini yere sürüye sürüye gezenler doğa ile savaşılmayacağını anlamıyorlar. Endülüs düşerken hamaset yapanlara ne kadar da benziyorsunuz!

Kaynak:Adımlar Dergisi
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> ÇEVREMİZİ KORUYALIM Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com