EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

'Mekke şehrinde birine zulüm ve haksızlık yapıldığı zaman..'

 
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> AHLAKÎ DÜŞÜNCELER
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cmt Ağu 19, 2017 10:15 pm    Mesaj konusu: 'Mekke şehrinde birine zulüm ve haksızlık yapıldığı zaman..' Alıntıyla Cevap Gönder

Güler Zere için adalet
Peren Birsaygılı
2010

Hz Muhammed’in henüz 25-26 yaşlarında iken yani henüz Peygamber olmazdan evvel katıldığı Hilfu’l-Fudul Faaliyeti’nin kuruluş metni, “Allah’a yemin ederiz ki” diye başlıyor ve şöyle devam ediyordu;

“Mekke şehrinde birine zulüm ve haksızlık yapıldığı zaman, ister bizden olsun ister yabancı, ister iyi olsun ister kötü, haksızlığa uğrayanın hakkını geri alıncaya kadar tek bir el gibi hareket edeceğiz. Deniz süngeri ıslattığı, Hira ile Sebir dağları yerlerinde durduğu sürece bu yemine aykırı davranmayacağız ve birbirimize yardımda bulunacağız...”

Bu teşkilat, büyük bir ontolojik, sosyal ve siyasi kriz ile imtihan edildikleri dönemde, insanoğlunun içindeki adalet ve iyilik damarının harekete geçirilmesini hedefliyordu. Ezilmişlerin, haksızlığa uğramışların sorunları ile ilgilenme yeri idi Hılfu’ul Fudul. Ve Kabe etrafında yoğunlaşan ontolojik arayışın kendini iyice hissettirdiği zamanlarda, yöneten-yönetilen, ezen-ezilen, zulmeden-mazlum edilen insanoğlunun donmuş dimağını parçalayan büyük bir isyanın başlangıcını simgeliyordu.

İşte bu yüzden, ihtiyaç duyulan o peygamberi soluğun ilk nefesi idi Hilfu’l-Fudul Faaliyeti. Zira haklı-haksız veya adalet-zulüm ekseninde şekillenmiş bu büyük davanın neferleri, Müslümanlara dünyanın adalet bekçiliği vazifesini emreden Kuran-ı Kerim’in siyasal ve sosyal mesajları ile tamamen örtüşecek bir hareketin ilk adımlarını atıyorlardı. Haksızlığa uğrayanın dini, dili, ırkı, düşüncesi her ne olursa olsun, hakkı kendisine geri verilene ve uğradığı zulüm son bulana kadar tek bir el gibi hareket etmeye ant içmiş, bunu bir refleks olarak içselleştirmiş bu Allah dostları, bir sosyo-politik değer olarak ısrarla adalete vurgu yapan olan Kuran’ın en temel mesajının erken uygulayıcıları olarak kazınıyordu zihinlerimize…
***
Hilfu’l-Fudul örneğinden yola çıkarak düşündüğümüzde görüyoruz ki; Bugün de özellikle dindar olma iddiasındaki insanların en temel önceliği, adalet kavramını vazgeçilmez bir İslami disiplin olarak hayatlarının merkezine yerleştirmek olmalıdır. Zira İslam düşüncesinde en temel hak “varolma” hakkıdır. Varolan şey, örneğin eğer insan ise varlığını devam ettirmek için beslenme, büyüme, düşünme yani yaşama hakkı var demektir. Bunlar insanın var oluşunun göstergesidir, yani varoluşu bu haklara sahip olması ile anlaşılır. Bu yüzden, eğer varoluş göstergelerinden herhangi biri dahi gasp edilirse, varolma hakkı gasp edilmiş olur.

İslam düşüncesinde bütün varlıklar öncelikle birbirine karşı sorumludur zira varlık aleminde birlikte yaşamak bunu gerektirir. Eğer birisi bir başkasının varolma hakkına engel oluyorsa ona zulmetmiş, bu zulme şahitlik etmesine rağmen herhangi bir tepki göstermeyen, yani Hz Peygamber’in “Mekke şehrinde birine zulüm ve haksızlık yapıldığı zaman, ister bizden olsun ister yabancı, ister iyi olsun ister kötü, haksızlığa uğrayanın hakkını geri alıncaya kadar tek bir el gibi hareket edeceğiz.” yeminine riayet etmeyen kişi de zulme ortak olmuş olur.

İşte bu yüzden değerli olan başkaları için elinizi taşın altına sokabilmenizdir.

Her zaman ve mekanda başkasının da haklarını savunabilmenizdir.

***
Siz bu satırları okuduğunuz anlarda Güler Zere ölüme biraz daha fazla yaklaşıyor.

Artık ayakta durmakta zorlanan bedeni, her geçen gün biraz daha eriyor.

Sadece kendini düşündüğü için değil, hani o şafak söktüğünde yollara dökülerek çamura bulananlar, kimi zaman bir dilim ekmek için kör karanlık madenlerde ya da tersanelerde hayatını kaybedenler için daha insanca bir yaşam isteyen Güler, 14 senedir tutuklu bulunduğu Elbistan Hapishanesinde kanser hastalığına yakalandı.

Ve Güler’i bu hastalığın pençesine düşüren ülkemiz hapishanelerinde uygulanmakta olan Tecrit-Tretman modeli idi. Zira F Tipi ve tadilatlı E Tipi cezaevi hücrelerinde tek kişilik veya küçük bir grupta izolasyon esasına dayanan bu model havalandırma, görüş, okuma, giyim, sağlık gibi temel ve vazgeçilemez hakları dahi "ıslah yaptırımı" adı altında kısıtlıyor ya da tamamen yok ediyordu.

2000-2009 yılları arasında tecrit uygulamasına tabi 306 kişi ölmüştü ve tecrit öldürmeye devam ediyordu.

Yaşıtları kim bilir anne olmuş çocuklarına ninni söylerken, yaşıtları gezerken, yaşıtları aşık olurken, yaşıtları kim bilir gülerken, eğlenirken, Güler ince ince soluklanarak yaşam mücadelesi veriyordu. Ve önce Hapishane idaresi, ardından ise Adalet Bakanlığı Güler’in teşhis ve tedavisini geciktirerek sağlık durumunun gittikçe ağırlaşmasına neden oluyordu.

Güler onca zaman sonra muayene edildi ancak teşhis konulduğunda artık çok geçti. Hemen ameliyata alınarak, yanağının yarısı alındı ve gerisin geri tecrite konuldu.

Yani göz göre göre ölüme terk edildi…

Ve Babası “Kızımı versinler bana” diye haykırıyor ve şöyle devam ediyordu;

“ Ben dışarıda tedavisini yaptırayım, iyileştikten sonra tekrar cezaevine girsin”.

***

Bugün Güler’e hep beraber sahip çıkmamız lazım.

Onunla aynı dünya görüşünü paylaşmıyor olabilirsiniz…

Hatta belki adını dahi ilk kez duyuyor olabilirsiniz…

Ya da belki de, sizin tamamen karşı olduğunuz bir fikri savunuyor olabilir Güler…

Ancak bunların hiç birisi sizin Güler’i yalnız bırakmanıza neden olmamalı…

Adaleti Güler’in bedenini teslim alan kanserli hücre gibi ancak öldürücü olan sistemin, bu kez de Güler’i öldürmesine izin vermemeliyiz.

İşte bu yüzden, en doğal hakkı olan tedavi hakkından dahi mahrum bırakılarak, göz göre göre ölüme terk edilen Güler için, merhamet değil, af hiç değil ancak mutlaka “Adalet ve Özgürlük” istemeliyiz.
haber10

07 Mayıs 2010
Güler Zere Yaşamını Yitirdi
Cumhurbaşkanı'nın af kararının ardından tahliye edilen Güler Zere'nin öldüğü açıklandı.

Gülay Zere yakalandığı kanser hastalığı sonucu vefat etti.

Güler Zere adına açıklama yapan Halk Cephesi adlı örgüt, Zere'nin ölümünden AKP'yi sorumlu tuttu... aktifhaber
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> AHLAKÎ DÜŞÜNCELER Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com