EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Murat Sevinç meseleye damardan girmiş

 
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> AHLAKÎ DÜŞÜNCELER
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Sal Tem 11, 2017 2:48 am    Mesaj konusu: Murat Sevinç meseleye damardan girmiş Alıntıyla Cevap Gönder

Murat Sevinç meseleye damardan girmiş: Velev ki miting alanında iki kişiydik
10/07/2017



Mehmet Akif Ersoy’un Safahat’ında, Kocakarı ile Ömer şiirinden: “Kenâr-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu, gelir de adl-i ilahi, sorar Ömer’den onu.”

Türkiye’de siyasi polemikler, iktidar ve muhalefet arasındaki atışmalar, giderek bir zekâ testine dönüşmeye başladı. Yaşını başını almış adamlar, kimi yöneticiler, havuzun dolgun maaşlı kalemşorları, Maltepe’deki miting alanında kaç kişi olduğunu hesaplamaya ve muhalefeti mat etmeye çalışıyor. İnternet haberlerinden okuduğum kadarıyla, Devlet Bahçeli’yi dahi imrendirecek hesap yöntemleriyle üstelik!

Başka bir zamanda olsa ilkokul düzeyindeki bu çabaya gülüp geçer insan, ancak gülme isteği de bırakmadılar pek.

Çünkü halihazırdaki ‘hukuk’ uygulamaları, rahatlıkla ‘Miting alanındaki sayının fazla gösterilmesi yoluyla iktidarı yıpratma çabası ve bu yöntemle bilmem ne örgütüyle işbirliği/iltisak’ gibi bir iddiayı ‘iddianame’ konusu haline getirebilir. Kim şaşırır?

İşte bu anormallikler nedeniyle, uzunca bir süredir her bilgisayar başına oturduğumda, yazmak istediğim asıl konuyu ertelemek zorunda kalıyorum. Oysa bugün CHP’lilere (aslında bunun altından kalkabilecek tüm partilere), ‘Her bir yurttaşa söz hakkı tanıyan, tüm ülkede irili ufaklı açık hava toplantıları’ öneren bir şeyler yazacaktım. Sonraki yazılara kaldı haliyle!

Miting alanından bir milyon insan olsa ne olur, yüz bin olsa ne olur, bin olsa ne olur ve hatta iki kişi olsa ne olur? O iki kişinin derdinin, tasasının, endişesinin bir değeri yok mu?

Yazıya başlarken, Hz. Ömer’in tavrından hareketle Mehmet Akif tarafından kaleme alınmış sözcükleri özellikle aktarmak istedim. Bunun başlıca iki nedeni var. İlki, bir kesime laik/seküler terminoloji ile bir şey anlatmak mümkün olmuyor.

İkincisi, laik/seküler hukuk kuralları da tarihsel süreçte dinsel kurallardan etkilenmiştir. İç içe geçmişlerdir.

Şöyle açıklamaya çalışayım: Henüz ‘KHK teröristi’ olmadığım zamanlarda derslerde incelediğim örnek temel hak vakalarından biri ‘türban yasağı’ sorunuydu. Sonra bir gün, üniversitede türban yasakları sürerken Radikal İki’ye ‘Türban yasağı ayıptır’ başlıklı bir yazı kaleme aldım. Bu yazıda, derste işlediğim ve öğrencinin tartışmasını beklediğim başlıkları özetledim.

Kuşkusuz her özet, biraz sığlıkla maluldür.

Şunları anlatıyordum: Her toplumu bir arada tutan belli başlı kural öbekleri var. Biraz zorlayarak üçe indirgersek, bunlara ‘Ahlak, din ve hukuk’ kuralları diyebiliriz. Laik/seküler düzende hukuk kurallarının diğer ikisinden farkı, arkasında ‘kamu otoritesi’ olması, dolayısıyla farklı bir yaptırımla karşılanmasıdır. Bir kurala aykırılık günah (inançlılar için), diğer kurala aykırılık ayıp (ortalama ahlaki ilkeleri benimseyenler için) ve son kurala aykırılık ise ‘hukuksuzluk’ sonucunu doğurur. Hukuka aykırılık, hem dindar olanı ve olmayanı ve hem de ahlaki normları benimseyeni ve benimsemeyeni ilgilendirir. Yaptırımı, uhrevi ya da toplumsal değil, dünyevidir.

Buradan hareketle türban yasağının ‘dini’ açıdan dindarları, ‘ahlaki’ açıdan bunu sorun edenleri, oysa ‘hukuksal’ açıdan herkesi ilgilendirdiğini; türban yasağına ilişkin ‘mahkeme’ kararlarının tartışmalı olduğunu, kişisel olarak yanlış bulduğumu ve AYM’nin 1991 kararının (‘yorumlu ret’ adıyla bilinen) bağlayıcılığının dahi tartışılabileceğini yazmıştım. Peki konu hukuksal açıdan sorunluysa geriye ne kalıyor? Din ve ahlak kuralları. İyi de laik/seküler bir sistemde din kuralları dindarı ilgilendirir.

Ne kaldı? Ahlak kuralları. İşte bu nedenle yazının başlığı ‘Ayıptır!’ idi.

Bunları şu yüzden anlatıyorum. Üç kural öbeği, asırlar boyunca iç içe geçmiştir. İnanç sistemlerinden etkilenmemiş bir hukuk sistemi yok bilebildiğim kadarıyla. İyi ve kötünün, adil olan ve olmayanın, serbest ve yasak olanın kökeninde, asırlarca tanık olunmuş toplumsal/sınıfsal mücadelenin izi var. Toplumsal dediğimiz kategori de, hakim inanışlardan bağışık değil.

Bir örnek daha iyi olabilir: Hırsızlık. Dinen yasaktır, ahlaken ayıptır, hukuken suçtur. Açın kadim dinlerin kutsal kitaplarını ve dinsel ilkelere şöyle bir bakın; tümü olmasa da çoğu, bugün dahi ahlaken kınanan ve hukuken sınırlanmış/yasaklanmış konulardır. Bu topraklardaki ‘yaygın’ inancının kutsal kitabına da göz atın; ayet ve hadislerde, ‘kul hakkı’ konusunda neler öğütlenmiş.

Laik/seküler hukuku benimsemiş bir sistemin yurttaşı, o öğütlerden hangisine karşı çıkar? ‘Huzuruma kul hakkı ile gelmeyin,’ örneğin. Karşı çıkar mısınız? Cenaze namazında istenen ‘helalliğin’, dürüst bir insan için az buz bir yaptırım korkusu olmadığını mı düşünüyorsunuz? O korkunun dünyevi yaşamda bir karşılığı yok mu? Neden bu memlekette dürüstlüğü anlatmak için ‘Müslüman adam’ denir (idi!), düşündünüz mü?

Üstelik her yerde var bu tür sıfatlar. Bilmiyordum, daha geçenlerde bir sevgili hocamdan Fransızların da ‘Katolik biri’ dediğini öğrendim. Çünkü o dinin temel ilkeleri de aslında benzer bir ‘ahlak’ öneriyor, müminine.

Benim alanım, konum, ‘Diyanet işleri’ değil. Yüzeysel (Türkiye standartlarında, değil tabii!) bilgimle ahkâm kesecek halim de yok. Söylemek istediğim, şu anda Türkiye’de tanık olduğumuz hukuk yorum ve uygulamalarının, yalnızca laik/seküler ilke ve kurallara değil, toplumu bir arada tutan diğer kural öbeklerine de aykırı olduğu. Yalnızca Türkiye toplumundan değil, her birinden söz ediyorum. Tel tel dökülmek, her halde böyle bir şey!

Daha önce de (yine gevezelik ettiğim bir yazıda!), rahmetli babamın çok dindar biri olduğunu yazmıştım.

‘Müslüman bir adamdı’ anlayacağınız! Rahmetli, adımı Ömer koymak istemiş, Hz. Ömer’den etkilendiği için; ancak üç kızdan sonra gelince rahmetli yengemin ısrarıyla ‘Murat’ olmuşum. Kız olsaydım adım ‘Yeter’ olacaktı demek ki!

Rahmetli, canımı yalnızca bir kez yaktı. İlkokula henüz başlamışken, bir gün okul kaldırımında bir gümüş künye/bilezik bulup koşarak babama getirmiştim. Büyük sevinçle! Babam kulağımdan tuttu, o kaldırıma dek eli kulağımda yürüttü ve künyeyi bulduğum yere bıraktırdı. ‘Başkasının malına el uzatılmaz’ diyerek.

İnancına aykırı bir şey yapmıştım. Çocuk halimle nasıl etkilendiysem, yıllar sonra ‘hak-hukuk-adalet’ çalışır ve anlatırken hep aklımın bir köşesinde kaldı bu can acıtan öğüt! Kuşkusuz hikâyeyi çok manasız bulanlar olacak.

Öyledir de belki, bilmiyorum. Buna mukabil benim için önemli olan, babamın, toplumu bir arada tutan kural öbeklerinden hiç olmazsa birine karşı duyduğu sarsılmaz sadakati fark etmekti. Kulağıma küpe oldu!

Şimdi bakıyorum da şu parmak hesabı yapanlara.

69 yaşında bir parti lideri, 4oo küsur kilometre yol yürümüş, binlerce insan onu takip etmiş, yürüyüşte her türlü hakarete alkışla karşılık verilmiş, tek bir küfür edilmemiş, tek bir çöp bırakılmamış, ‘Adalet’ sloganı dışında söz işitilmemiş, pazar günü insanlar akın akın miting alanına gelip hep birlikte ‘Adalet’ diyerek haykırmış. Bu zavallılar oturmuş, kendilerinin dahi inanmadığı saçma sapan argümanlarla böylesine devasa barışçıl bir yurttaş eylemini itibarsızlaştırmaya çalışıp kelle sayıyor.

Valilik, işini gücünü bırakmış sabaha karşı aceleyle sayı açıklaması yapıyor vs. Kim bunlar? Dindar olduğu iddiasındakiler. Kim bunlar? Cuma namazı hutbesinde Hz. Ömer kıssası dinlerken gözyaşı dökenler.

Sayı hesaplıyorlar. ‘Biz sizden çoğuz’ diyorlar. Biz kimiz? Siz kimsiniz? 15 Temmuz’da meydanları dolduracaklar başka memleketin insanı mı? Hasta mı bu hesapları yapanlar? Evet hastalar, kesinlikle sağlıklı düşünemiyorlar artık. Kapkaççı kapitalizmin pençesinde, sinekten rezidans çıkarmaya çalışırken rahatsızlandılar.

Kendi mitinglerinde iki milyon sığdırdıkları alana, yalnızca 170 bin sığdırabiliyorlar. Göz göre göre yalan söylüyorlar. Hutbe dinlerken, Hz. Ömer’in özel işleri esnasında devletin mumunu yakmadığına dair davranışını duyduklarında iç geçirip adından miting alanında toplanan kalabalığı hesap etmeye çalışıyorlar. Yazık.

Laik/seküler bir sistemde hukuken bağlayıcı olan, laik/seküler hukuk kurallarıdır. Ahlaki ve dini kurallarla pek çok noktada kesişen, hukuk kuralları. Bir toplumu ayakta tutabilmek için, üç kural öbeğinden hiç olmazsa birine ‘saygı duymak’ zorunluluk. Hiç olmazsa, birine. Tümüne saygısızlık/aykırılık, işte böyle bir manzarayla karşı karşıya bırakıyor seksen milyon yurttaşı.

Velev ki o alanda iki kişiydik. Bir derdi, şikâyeti olan iki kişi. Ne yapacaksınız şimdi?

Kaynak: Diken
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> AHLAKÎ DÜŞÜNCELER Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com