EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

SUDAN

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> İSLÂM DÜNYAS!
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Cum May 30, 2008 10:56 pm    Mesaj konusu: SUDAN Alıntıyla Cevap Gönder

Petrol Güney Sudan'da kaldı, Kuzey kemer sıkıyor
12 TEMMUZ 2011



Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el Beşir, Güney Sudan'ın bağımsız olmasından hemen sonra ekonomiyi düzlüğe çıkarmak için kemer sıkma programı uygulama kararı aldı.
Beşir, meclisteki konuşmasında Güney Sudan'daki petrol kaynaklarının kaybedilmesi nedeniyle kemer sıkma önlemlerinin zorunlu olduğunu söyledi.
Sudan'ın petrol rezervlerinin dörtte üçü, Cumartesi günü resmen bağımsız olan Güney Sudan'da kaldı.

Bu da, kuzeyin zaten kötü durumda olan ekonomisini, daha da zora zoktu.

Ömer el Beşir, kemer sıkma önlemlerinin üç yıl süreyle geçerli olacağını ve yeni bir bütçe yapılacağını kaydetti.

Sudan lideri para biriminin de değiştirileceğini söyledi; fakat ayrıntı vermedi.
Yeni anayasa
Ömer el Beşir konuşmasında ayrıca, muhalefet, din adamları ve akademisyenlerden görüş alınarak yeni bir anayasa hazırlanacağını ve bunun referanduma sunulacağını açıkladı.

Beşir, ülkede siyasi görüşleri nedeniyle kimsenin tutuklanmayacağını belirtti.

Hartum'da bulunan BBC muhabiri James Copnall, "Kuşkusuz muhalifleri, Beşir'in özgürlükleri genişletme vaadine şüpheyle yaklaşacaklardır. Fakat belki de Beşir, ülkenin karşı karşıya olduğu zorlukları ancak böyle aşabileceğini düşünüyor." diyor. BBC

Sudan'da Çatışmalar Sürüyor
16.06.2011
9 Temmuz'da resmiyet kazanacak bölünme öncesi ülkede gerginlik giderek artıyor.



Birleşmiş Milletler, Güney Sudan’ın bağımsızlığını ilan etmesine çok az bir süre kala bölgede çatışmaların şiddetlenerek sürdüğünü bildirdi.

9 Temmuz’da resmiyet kazanacak olan uluslararası sınırın kuzey tarafında kalan "Güney Kordofan" bölgesinde 60 bin kişinin evlerini terkettiği belirtiliyor.

Birleşmiş Milletler insani yardım örgütünün çarşamba günü Sudan’la ilgili yayınladığı raporda, Güney Kordofan bölgesinde geçen hafta çatışmaların başlamasından bu yana en az 25 kişinin öldüğü, pek çok kişinin evlerinden ayrılmak zorunda kaldığı bildirildi.

Kuzey Sudan’a ait Mig savaş uçaklarının Güney Sudan yanlısı bir çok Hristiyanın yaşadığı bölgeyi havadan bombaladığı bildiriliyor.

Sınırdaki petrol zengini Abyei bölgesinde de çatışmalar yaşandığı belirtiliyor.

Daha önce Sudan devlet başkanı tartışmalı Abyei bölgesinden ayrılmayacaklarını belirtirken güneyden bölge için savaşmayacakları açıklaması gelmişti. TRT

Sudan'da sular yeniden ısınıyor
28 Nisan 2011
Petrol zengini Abyei bölgesinin statüsü tartışması, bağımsızlık referandumunun geleceğini tehlikeye atıyor, Beşir anlaşmayı tanımamakla tehdit ediyor.

Güney Sudan sınırları içinde kalan petrol zengini Abyei bölgesi temmuz ayında resmen birbirinden ayrılacak Kuzey Sudan ile Güney Sudan arasındaki krizin derinleşmesine neden oluyor.

Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir, Güney Kordofan eyaletinde yaptığı konuşmada, Abyei bölgesinin Kuzey Sudan'dan ayrılması durumunda iki ülkenin bölünmesi konusunda yapılan anlaşmayı reddedeceklerini söyledi.

El Beşir, ''Yeni kurulan devletin sınırları içinde kalan Abyei bölgesini, Kuzey Sudan'dan ayırma yönünde herhangi bir girişimde bulunulması durumunda yeni kurulan devleti tanımayacağız'' dedi.

Ocak ayında yapılan referandumun ardından Güney Sudan resmen kuzeyden bağımsızlığını ilan etmişti.

Geçen hafta, Abyei bölgesinin Güney Sudan toprakları içinde kaldığı, 2009 Lahey Tahkim Daimi Mahkemesi tarafından onaylanan kararına atıf yapılarak, taslak anayasaya açıkça konulmuştu.

Abyei bölgesinin kuzeye veya güneye katılma konusunun Ocak ayında yapılan referandumda oylaması bekleniyordu, ancak tartışmalar nedeniyle bu oylama yapılamadı.

Analistler Abyei için yaşanan çekişmenin kuzey-güney çatışmasını yeniden tetikleyebileceği endişesini dile getiriyor.

Dünya Bülteni

Sudan cumhurbaşkanından Güney'e uyarı
8 OCAK 2011



Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir, Pazar günü bağımsızlık konulu bir referandum yapılacak olan Güney Sudan'ın merkezi yönetimden ayrılması halinde istikrarsızlığa sürüklenebileceğini ileri sürdü.
El Cezire televizyonuna açıklama yapan Beşir, Güney'in istikrarlı bir devlet kuracak ve vatandaşlarının ihtiyaçlarını giderebilecek kapasiteye sahip olmadığını söyledi.
Kuzey ve Güney arasında 30 yıl kadar süren savaşın ardından varılan 2005'teki anlaşmaya dayanan referandum, bir hafta sürecek.
Referandum'da büyük çoğunluğun bağımsızlıktan yana kullanması bekleniyor.
Cumhurbaşkanı Beşir onlarca yıl savaş görmüş olan Güney'in bir çok sorununun olduğunu kaydetti.
BBC Hartum muhabiri James Copnall bu açıklamaların, 2005 yılındaki anlaşmadan bu yana özerk olan bölgeyi yöneten, eski gerilla grubunun tepkisini çekeceğini belirtiyor.
Diğer taraftan Beşir, referandumun güneyin bağımsızlığıyla sonuçlanması halinde, ileride Kuzey ve Güney Sudan'ın Avrupa Birliği'ne benzer bir birlik oluşturabileceğini bildirdi.
Beşir, El Cezire televizyonuna yaptığı açıklamada, bölünmeden sonra güneylilere serbest ikametgah, serbest dolaşım, çalışma ve mülkiyet gibi hakların verilebileceğini ancak çifte vatandaşlığın sözkonusu olamayacağını söyledi.
Şu anda ortak savunmadan söz etmediklerini belirten Beşir, bununla birlikte Avrupa Birliği gibi, güvenlik, ekonomi ve kalkınmada ortak çıkarları hayata geçirmek için iki ortak arasında birlik oluşturma konusunda tartışmaların olduğunu ifade etti.
Beşir, ancak bu tartışmaların kimler arasında yapıldığı konusunda bilgi vermedi.
Referandumun bağımsızlık yönünde sonuçlanması halinde, Afrika'daki yeni ülke 9 Temmuz 2011'de kurulmuş olacak.BBC

Sudan'la Darfurlu asiler arasında ateşkes
24 Şubat 2010
Sudan Devlet Başkanı Ömer el Beşir Darfur'daki önemli isyancı gruplardan biri olan Adalet ve Eşitlik Hareketi'yle ateşkes anlaşması imzaladı.



İsyancı grup iki yıl önce Omdurman kentinde saldırı düzenlemişti
Adalet ve Eşitlik Hareketi, hükümete karşı verdiği silahlı mücadeleyi ülkenin merkezine taşıyan, Darfur'daki tek silahlı gruptu.

Grup iki yıl önce Sudan Parlamentosu'nun bulunduğu Omdurman kentinde bir saldırı düzenlenmişti.

Sudan hükümeti saldırı sonucu 200'den fazla kişinin öldüğünü açıklamıştı.

Saldırıya katılan Adalet ve Eşitlik Hareketi'nin 100'den fazla savaşçısı idam cezasına çarptırılmıştı.

Darfur'daki diğer önde gelen isyancı grup görüşmelere yanaşmıyor ama yine de dün gece imzalanan anlaşma barışın sağlanması yolunda önemli bir adım sayılıyor.

'İsyancılara bakanlık verilecek'

Dün akşam Katar'da imzalanan anlaşma isyancıların yanı sıra, uzun süre harekete destek verdiği sanılan Sudan'a komşu ülkelerden Çad'la yürütülen müzakerelerin de ürünü.

Anlaşma uyarınca taraflar derhal ateşkes ilan edecek ve "her düzeyde" iktidar paylaşımına yönelik görüşmelere başlayacak.

Sudan'daki BBC muhabiri James Copnall, bunun isyancılara hükümette yer almalarının önerileceği anlamına geleceğini söylüyor.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon çerçeve niteliğindeki anlaşmayı Darfur konusunda kapsamlı ve herkesi kapsayıcı bir barış anlaşmasına doğru önemli bir adım olarak tanımladı.

Taraflar arasında nihai barış anlaşmasının ise genel seçimlerden kısa süre önce 15 Mart'a kadar imzalanması hedefleniyor.

Bu süreçte yapılacak müzakerelerde, Darfur bölgesinin kaynaklarının paylaşımı ve bölge halkına tazminat ödenmesinin yanı sıra, çatışmalar yüzünden evlerinden ayrılmak zorunda kalanların güvenli bir şekilde geri dönüşü de ele alınacak.

Birleşmiş Milletler'in tahminine göre, Sudan'ın Darfur bölgesindeki 2003'de başlayan çatışmalarda yaklaşık 300 bin kişi öldü, 2 buçuk milyon kişi de evsiz kaldı.

Çatışmalar, hükümeti Arapları kayırıp Afrika kökenlilere baskı yapmakla suçlayan Sudan Kurtuluş Ordusu ile Adalet ve Eşitlik Hareketi'nin, hükümet hedeflerine saldırılar düzenlemeleriyle başlamıştı.

Sudan Kurtuluş Ordusu ise hala hükümetle müzakerelere oturmayı reddediyor.

Hükümet, isyancılara karşı bazı milis gruplarını seferber ettiğini kabul etmiş ancak etnik temizlik yapmaya çalışmakla suçlanan Arap Cincavid milisleriyle bağı olmadığını belirtmişti.

Ancak Uluslararası Ceza Mahkemesi soykırım yapmak, savaş suçları işlemek ve insanlığa karşı suç işlemekle itham edilen Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir hakkında geçen yıl tutuklama emri çıkarmıştı.

BBC

İsrafil Kumbasar
Yeniçağ Gazetesi

Uluslararası Mahkeme İsrail'e çalışmıyor mu?


10 Kasım 2009 Salı 14:56İslam Ekonomik ve Ticari Daimi Komitesi’nin düzenlediği Liderler Zirvesi’nin davetlisi olarak İstanbul’a gelmesi beklenen Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir, uluslararası anlaşmalar dahilinde Türkiye’nin ‘milli egemenliğine’ ipotek koyan AB ve ABD’nin yoğun baskısı üzerine son anda ziyaretinden vazgeçti.

Neymiş efendim?

El Beşir, katil bir diktatör imiş.

Darfur’da, devlet otoritesine karşı ayaklanan isyancılara karşı ‘hoşgörü’ ve ‘tolerans’ göstermemiş, güvenlik kuvvetlerinin ‘katliam’ yapmalarına göz yummuş.

Uluslararası Ceza Mahkemesi, 300 bin kişinin katledilmesinden sorumlu tutarak ‘insanlığa karşı suç’ işlediği gerekçesiyle hakkında ‘tutuklama’ kararı vermiş.Bu yüzden 108 ülkeye giremiyormuş.

Peki ne yapacaktı El Beşir?

Sudan’dan ayrılıp ‘bağımsız’ bir devlet kurmak isteyenleri köşkünde ağırlayıp, üzerine bir de ‘açılım’ mı yapacaktı?

İsrail, topraklarını sistemli bir şekilde ele geçirip üzerinde devlet kurduğu Filistin’de, bütün dünyanın gözleri önünde ‘Müslüman’ halka karşı, bugüne kadar eşi benzeri görülmemiş bir ‘etnik temizlik’ uyguluyor.
Teslim olmayıp, direnmeye çalışan Müslümanlar, ‘terörist’ muamelesine tabi tutularak ‘kadın’, ‘çocuk’ denmeden hunharca katlediliyor.
Yetmiyor, üzerlerine havadan ‘fosforlu’ bombalar yağdırılıyor.
Peki bu yapılanlar ‘suç’ değil mi?

Uluslararası herhangi bir mahkemenin, şimdiye kadar, İsrailli herhangi bir yöneticiyi yargılayıp, hakkında ‘tutuklama’ kararı çıkardığına hiç şahit oldunuz mu?

El Beşir’in Türkiye’ye gelmesine tahammül edemeyenler, ‘mülteci kamplarında’ gerçekleştirdikleri katliamları yüzünden ‘Kasap’ olarak anılan İsrailli yöneticilerin Ankara’yı ‘su yolu’ haline getirmeleri karşısında neden sessiz kalıyorlar?
Yoksa, tepki göstermelerine ‘etnik aidiyetleri’ mi izin vermiyor?

* * *

1989 yılında gerçekleştirdiği askeri bir darbe ile işbaşına gelen Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir, uluslararası şirketlerin bir yolunu bulup bölgedeki ‘zengin petrol yataklarının’ üzerine bedavadan konmalarına fırsat tanımıyor.
Üç kuruş menfaat uğruna ülkesinin kaynaklarını yabancılara peşkeş çekmiyor.
Uyguladığı ambargolar ile El Beşir’i dize getiremeyen Amerika, her zamanki gibi ‘insan hakları’ ve ‘demokrasi’ getirme bahanesi ile bölgeye yerleşmeye çalışıyor.

Ancak, Irak’ta olduğu gibi fiili bir ‘işgali’ de göze alamıyor.
Ol sebepten dolayı, ‘etnik ayrımcılık’hareketlerini körükleyerek, ‘uluslararası mahkemeleri’ kullanarak, ‘dünya’ ile bağlantılarını kopararak El Beşir’i köşeye sıkıştırmaya çalışıyor.

Kaç günden beri “Bu adamın Türkiye’de ne işi var?” diye ortalığı galeyana verip kraldan fazla kralcılık yapan medyadaki işbirlikçiler, işte bu ‘izolasyon planının’ değirmenine su taşıyorlar.
El Beşir, son anda ‘kendi isteği’ üzerine Türkiye’ye gelmekten vazgeçmişmiş?

Bu palavra ile belki kendi yandaşlarını kandırabilirler, ancak bizim külahımıza yutturabilirler. Belli ki, iç kamuoyuna karşı “Kim kime nota veriyor? Onlar ne karışırmış ki? Bu ikili ziyaret değil” diye efelenme numarası çeken Abdullah Gül, el altından Sudan’ı arayıp, “Efendiler gelmenize izin vermiyorlar. Aman bir arıza çıkarmayın. Eğer havaalanında gözaltına almaya kalkışırlarsa biz karışmayız” dedi.


Başına gelecekleri anlayan El Beşir de, mecburen ‘iç karışıklıkları’ gerekçe göstermek zorunda kaldı.


Sudan lideri: Mahkemeyi ayağımın altında ezerim

08 Mart 2009 Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) Sudan Cumhurbaşkanı Ömer El Beşir hakkında Darfur'da "İnsanlığa karşı suç" ve "Savaş suçu" işlediği iddiasıyla verdiği tutuklama kararının ardından Darfur'un El Faşir bölgesinde on binlerce kişi Cumhurbaşkanı Beşir'e destek için toplandı.
Cumhurbaşkanı Beşir'e destek amacıyla düzenlenen gösteride ayrıca, El Faşir ve Kaddada yolunun yapılması için Çinlilerle yeni bir protokol anlaşması da imzalandı. Cumhurbaşkanı Ömer El Beşir'e destek dövizlerini taşıyan Darfurlu halk, Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne seslenerek kararın geri alınmasını istedi.
Halkla beraber dans eden Cumhurbaşkanı Beşir kendisine destek veren kalabalığa hitap ederek, "Amerika'nın eski Başkanı George W. Bush, iktidardayken kendi halkına yalan söyledi mi söylemedi mi? Irak'ta nükleer silah var deyip Irak'a girerek binlerce insanı öldürdü. Sonrada nükleer silah bulamadık deyip hiçbir şey olmamış gibi koltuğunda oturmaya devam etti. Daha iki ay önce İsrail'in Filistin'de yaptıklarını gördük. Binlerce insanın savunmasız bir şekilde öldürüldüğünü televizyonlardan izledik. Mahkeme 'Adalet' diye çığırtkanlık yapıyor. Ben buradan yemin ediyorum, bu mahkeme kararı için hiçbir Sudanlıyı vermeyeceğiz. Adaletten bahsediyorlarsa ilk önce kendilerinden başlasınlar" ifadelerini kullandı.
Beşir UCM için de, "Bu yanlış adaletten bahsedildikçe, bu mahkemeyi ve onun yandaşlarını ayağımın altında ezerim" diye konuştu.
Sudan'dan sınır dışı edilen 13 yardım kuruluşu hakkında konuşan Beşir, "Bu kuruluşlar yardım için değil, casusluk, karışıklık ve insanlardan topladıkları paraları yemek için buradalar. Bu kuruluşlara 2 milyar dolar para veriliyor. Fakat harcamalara baktığınızda sadece 100 milyon dolar para harcanmış. Gerisi de bu kuruluşların cebine iniyor. Bundan sonra Darfur'da yardım kuruluşlarını devlet eliyle yapacağız. Bu kuruluşlar sizin kafanızı karıştırıyorlar. Ama onlara inanmayın, onlar sadece karışıklık
çıkarmaya çalışıyorlar" dedi.
SEDAT KÖKLÜ

netgazete

BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun'un ile aynı salonda! Sudan'ın aranan lideri Beşir, Arap Birliği Zirvesi'nde
14:15 - Arap Birliği Zirvesi, hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) tutuklama kararı bulunan Sudan Devlet Başkanı Ömer Beşir'in (ortada) iştiraki ile Katar'ın başkenti Doha'da başladı. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad, zirvenin açılışında konuşurken, Arap liderlerinden, UCM'nin kararını reddetmelerini istedi. Esad konuşmasında, Araplarla İsrailliler arasındaki barışa, İsrail'in gönlü olmadan ulaşılamayacağını ifade etti. BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun'un katıldığı zirvede, Mısır, Cezayir, Irak, Fas ve Umman devlet başkanları bulunmuyor. 30.03.2009 DOHA netgazete


İbrahim Kiraz/Star

Darfur’daki mesele ne?

Darfur’da yıllardır devam eden bir iç savaş var. Bu kapsamda katliama varan vahşet olaylarının yaşandığı inkár edilemez. Sudan Hükümetinin Darfur’daki isyancı kabilelere karşı yürüttüğü mücadelenin yanısıra Afrika kökenli bu kabilelerle Arap kabileleri arasında yaşanan etnik temelli bir çatışma da söz konusu. (Batı basınında yer aldığı şekilde, ‘Darfur’daki hıristiyan kabilelerin soykırıma uğratıldığı’ iddiası da doğru değil. Çünkü bölge halkının yüzde yüzü Müslüman.)

Evet, kanlı çatışmalar var; kadınların, çocukların öldürüldüğü vahşi katliamlar var. Ama ABD’nin derdinin bu acıyı dindirmek olduğuna kim inanır?

Gazze’deki çocuklar mı, Irak’taki kadınlar mı?

Sudan Afrika’nın en geniş ülkesi. Zengin petrol rezervleri var. (Bunların önemli bölümü Darfur bölgesinde.) Yalnız Amerikan hükümetinin değil bazı Avrupalı tröstlerin de bu topraklar üzerinde birtakım hesapları olduğu biliniyor.

Öyle ki bölgedeki olaylar hakkında ısrarla ‘soykırım’ kavramının kullanılması bir dış müdahale için meşruiyet sağlanması amacına bağlanıyor.

Devlete karşı isyan başlatan kabilelerin hangi hesaplarla kimler tarafından desteklendiği sorusuna ise hiç kimse cevap veremiyor.

Tarafların uzlaştırılması yolunda hiçbir adım atılmayıp mevcut yönetimin devrilmesi yönünde çabaların öne çıkması da en azından düşündürücü.

DARFUR'DA ÇATIŞMA: 63 ÖLÜ

25 Mayıs 2009 23:00
Sudan'ın sorunlu bölgesi Darfur'da dün isyancı Adalet ve Eşitlik Hareketi (JEM) mensuplarının Çad sınırı yakınlarındaki Sudan askeri üssü Umm Baru'ya saldırmasıyla başlayan çatışmalarda 63 kişinin öldüğü bildirildi.
Sudan Ordusundan Tuğgeneral Muhammed El Agbaş, çatışmalarda 43 JEM mensubunun öldüğünü, 54'ünün yaralandığını belirterek, askerlerin 20 kayıp verdiğini, 31 yaralı olduğunu söyledi.

El Agbaş, JEM militanlarının üs bölgesinde püskürtüldüğünü, Sudan-Çad sınırına doğru kaçtıklarını kaydetti.

haber 10

Mamdani ile Darfur kitabı üzerine
Haber Merkezi / TİMETURK

Mahmood Mamdani yeni kitabı olan Saviors and Survivors: Darfur, Politics, and the War on Terror’de “Darfur’u Kurtarma Koalisyonunun Ruanda’dan ders çıkardığını iddia ettiğini” belirterek şu soruyu sormakta: “Fakat Ruanda’dan öğrenilen bu ders nedir? Darfur’u kurtarmak için harekete geçen çoğu kişi için öğrenilmesi gereken ders ise çok geç olmadan kurtarmak ve anlamaya çalışmadan önce harekete geçmektir”. Kitabı ise “ahlaki kesinliği bilginin yerine koyanlar ve tam bir cahillik içinde hareket etmelerine rağmen kendilerini faziletli hissedenlere” karşı bir tutum içindedir. Amerikalılar Darfur’un trajik bir soykırım olduğunu düşünmektedirler. Mamdani gerçeğin çok daha karmaşık olduğunu düşünmektedir. Birkaç nedenden dolayı fikirleri ciddiye alınmalıdır zira hayata geçirilebilir bir barış anlaşması için rol haritası sunmaktadırlar.

Mamdani krizi bir bağlam içerisinde koyarak yeniden yazmaktadır. ABD işgali sırasında Irak’ta oluşan vahşi ölümlerin Darfur’daki ölüm oranlarından çok daha fazla olduğuna dikkat çekmektedir. Dolayısıyla da ölü sayısı daha fazla iken niçin dikkatler Irak yerine Darfur’a çekilmektedir? Kendisi bunu merak etmektedir. Cinayetler ırk kaynaklı mıdır? Buna cevap vermek için kendisi Sudan’ın tarihi araştırmaktadır.

Yazdığına göre Darfur insanları “ırk” kimliklerini çoktan beri saydam olarak yaşamaktadırlar ve gruplar arasında geçiş yapmak için ırkla arası evlilikleri de memnuniyetle karşılamaktadırlar. Soykırım iddiasının dayandırıldığı “Arap” ve “Afrikalı” ayrımı ise kin dolu ve önceden benzerine rastlanmamış İngiliz sömürgesi altında kurulan toprak sistemi neticesinde ortaya çıkmıştır, fakat bundan önce asla böyle bir şey olmamıştır. İngilizlerin gelmesinden sonra daha önceden paylaşılan topraklar bunların kullanımını gözetleyen daha “yerel” bir gruba verilmiş ve diğer gruplar da bu durumu kabul etmek zorunda bırakılmıştır. Bu durum çatışmanın potansiyel kaynağını oluşturmakta olup Mandani’ye göre Darfur’daki huzursuzluğun çözümlenmesi için detaylı olarak ele alınması gerekmektedir. Tüm bunlara ek olarak on yıllarca süren kuraklık kuzeydeki verimli toprakları çöle dönüştürmüştür (çölleşme olarak bilinen süreç). Dolayısıyla da toprak kullanımı ve toprak hakları çok daha rekabetli bir hale gelmiştir. Soğuk Savaş esnasında Libya’yı baskı altında tutmak için ABD Başkanı Ronald Reagan Çad’da bulunan asi grupları silahlanmıştır. Bu da şu anlama gelmektedir ki bir tarafta Sovyetler ve Libya, diğer tarafta İsrail ve Fransa varken Reagan hâlihazırda patlamaya hazır bir bölgeyi patlaması için teşvik etmiştir.

Bunun sonucu da iç savaş ortaya çıkmmıştır. İç savaşın birinci aşaması 80’lerin sonunda karmaşık bir PR savaşı sırasındaki katliamlardan birbirlerini sorumlu tutan sözde bilinçli muhalifler arasında çıkmıştır. İkinci aşama ise 2003 yılında hükümetin sert tepkisiyle karşılaşan bir isyan şeklinde başlamıştır. Acaba devam eden bir katliam mı vardır? Mamdani’ye göre katliamlar çatışmanın en erken safhalarında oluşmuştur. Fakat 2005 yılından başlayarak ölüm oranları önemli ölçüde azalmıştır. Darfur’u kurtarma koalisyonunun kendi yürüttüğü kampanyayı devam eden soykırım üstüne dayandırmasından dolayı da ölüm oranlarının azalmasından herhangi bir menfaati bulunmamaktadır. Acaba Araplar Afrikalıları ortadan kaldırmak mı istemektedirler? Aslında değil. Durum daha ziyade çölleşmiş bir bölge üzerindeki toprak savaşından ibarettir. Mamdani’ye göre bu durum sömürgeci yöneticiler tarafından kâğıt üstünde bölünmüş ve Soğuk Savaş sırasında silahlandırılmış bir ekolojik felaket olup doğrudan ırkla ilgili değildir. Mamdani’ye göre soykırım sözü aslında çatışmayı daha da kötü bir hale getirmektedir. Anahtar nitelikteki grupları öcü gibi göstererek onları barış görüşmelerinin dışında tutmaktadır. Kendisine göre 2005’te Abuja’da yapılan barış görüşmeleri esnasında da tam olarak bu olmuştur.

Profesör Mamdani ile New York Şehrindeki Kolombiya Üniversitesinde bulunan ofisinde konuştum. Foreign Policy dergisi tarafından en zirvedeki 100 kamu entelektüelinden biri olarak tanımlanan Mamdani, spor ceketi, parlak kırmızı Nehru yakalı polo gömleği, yuvarlak gözlükleri ve kirli sakalıyla bir sömestr ve bir kitap turu sonunda yorgun bir ifade sergilemekteydi. Ailesinin kökeni Hindistan olup Uganda’da doğmuş bu yakışıklı adam yavaşça ve cümleleri arasında uzun aralar vererek konuşmaktaydı. Kahve sehpasının üzerinde ise tesadüfen Ali Allawi tarafından yazılan The Crisis of Islamic Civilization vardı (bu yazar The Occupation of Iraq: Winning the War, Losing the Peace adlı kitabında ABD’ye karşı anlamadan önce hareket etmesi yönünde benzer bir suçlama yöneltmişti). Mamdani Kolombiya’daki antropoloji departmanında verdiği eğitimin yanı sıra, Afrika Birliği Darfur-Darfur Diyalogu ve Danışmanlığı (DDDC) için yaklaşık bir yıl boyunca müşavir olarak görev yapmıştır. Kendisi bir film yapımcısı olan Mira Nair ile evli olup aile hem New York hem de Uganda’da yaşamaktadır ve Zohran adlı bir oğulları vardır. Mamdani ile yapılan röportajı timeturk.com okuyucuları için tercüme ettik:

Guernica: Burada, Birleşik Devletlerde, Darfur hakkında kamuya yansıyan hikâye nedir?

Mahmood Mamdani: Bana göre tartışmanın temeli oldukça tarih dışıdır. Darfur’u bir öcü yeri olarak tanımlamakta, açıklamalar vahşet hakkındaki belgeler ve grafik tariflere dayandırılmakta olup tüm bunları Darfur’u Kurtarma Koalisyonuna ait web sitesinde görebilirsiniz – cinayetler, tecavüzler ve köylerin yakılması. Yine bana göre tüm bu anlatıların içinde dikkat çeken şey söz konusu vahşetlere neyin sebep olduğunun göz ardı edilmesidir.

Guernica: Yazdığınıza göre “soykırım” kelimesinin kullanımı bir problem teşkil etmekte. Doğal olarak politika yapanlar soykırım ifadesinin hukuki sonuçları olduğunu bilmekte. Fakat siz Darfur’da tam anlamıyla bir soykırım olmadığını ileri sürmektesiniz.

Mahmood Mamdani: Ben iki şey söylemekteyim. Birincisi buradaki insanları ortadan kaldırmak için herhangi bir çaba olmadığıdır. Durum daha ziyade toprak üstündeki bir çatışmadan ibarettir. Ortaya çıkışı ve 2003’teki son aşaması itibariyle de bir güç çatışmasından ibarettir. İkinci belirtmek istediğim şey ise 1987-1989 yılları arasındaki iç savaş niteliği taşıyan erken aşaması esnasında taraflardan birisinin hâlihazırda soykırım dilini kullanmış olduğudur, buradaki kelime ise “katliamdır”. Diğer taraf ise etnik temizliğe uğradığını iddia etmiştir. Soykırım anlatısı sadece olayların bir versiyonunu tekrarlayıp durmaktadır.

Guernica: Medya tarafından belirtilen ölü sayısına Kitabınızda ciddi bir muhalefette bulunmaktasınız. İfade uygun olursa 2003-2004 yıllarında ölü düzeyinin çok ciddi boyutlara ulaştığına dair yaygın bir kanı bulunmakta. Fakat 2005 başı için ne söyleyebilirsiniz?

Mahmood Mamdani:2003-2004 toplu katliam yapılmıştır.

Guernica: Kimin tarafından?

Mahmood Mamdani: İyi bir soru. İsterseniz kolay soruyla başlayalım, yani sayılarla. Elimizde ulaşılması zor olan tartışmalı sayılar vardır ve WHO/Europe CRED (Felaket Epidemiyolojileri Araştırma Merkezi) tarafından en güvenilir veri olarak kabul edilen Hükümet Sorumluluk Ofisinin düzenlemiş olduğu bir nevi uzman raporuna göre bu dönem içerisinde oluşan ölümler yüz yirmi bini geçmektedir. Yine buna göre durum birden çok nedene bağlıdır, yani şiddet, hastalık, açlık ve çölleşme gibi; bunların içinde kabaca otuz beş bini ise doğrudan şiddetle alakalıdır. Tartışma geri kalanlar üstündedir. Şiddetle alakalı olanların oranı nedir? Dizanteri veya ishal yüzünden ölen bebekler? Çatışma olmasaydı acaba yardım tam zamanında ulaşabilecek miydi? Tartışma işte bundan ibarettir. Fakat şunu da göz önünde bulundurunuz ki çölleşme şiddetten önce ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla da ayrı bir neden olarak ele alınmalıdır – konuyla ilgili fakat ayrı. Dolayısıyla da çatışma neticesinde öldürülenler kimin tarafından öldürülmüşlerdir? Çatışmadaki taraflarca mı? Şunu söylemek istiyorum ki bir isyan ve isyan karşıtlığı mevcuttur. Varsayım ise tüm bu insanların tek tarafça öldürülmüş oldukları şeklindedir.

Guernica: Fakat yazdıklarınıza göre cinayetler 2005’ten sonra yavaşlama gösterdi.

Mahmood Mamdani: Eylül 2004’ten başlayarak oranlar dramatik olarak düştü.

Guernica: Duyduğuma göre Darfur’u Kurtarma Koalisyonunu cinayetlere dikkat çektiği ve Sudan Başkanı al-Bashir’i geri çekmeye çalıştığı için övmüşsünüz. Bu dikkate değer bir durumdur. Fakat kitabınız Darfur’u Kurtarma Koalisyonuna bir saldırı olarak nitelendirilmekte...

Mahmood Mamdani: Evet kitabım bir saldırıdır. Darfur’u Kurtarma Koalisyonu için ciddi eleştirilerim var.


Guernica: Fakat kendilerini cinayetlerde geri adam atan ilk taraf olarak nitelendirmişsiniz.

Mahmood Mamdani: Kendilerine geri adım atmak konusunda olumlu puan vermedim, yaptıkları reklamlar için verdim.

Guernica: ...ve bu da cinayetlerin azalmasıyla sonuçlandı?

Mahmood Mamdani: Evet, söylemek istediğim budur. İronik olarak bunu başarmalarına rağmen ölü sayısının azalmasından herhangi bir menfaatleri bulunmuyor. Tek bir tane bile hem de. Dolayısıyla da ölü sayısının azaldığını hiçbir zaman kamuoyu önünde kabul etmediler. Ölü sayısının azalmasını hiçbir zaman politik bir çözüm olarak görmediler.

Guernica: Ölümler ne derecede azalmaktadır?

Mahmood Mamdani:2005 Ocağından bu yana ayda iki yüzden az. Bunun kaynağı da The Indepent’den Julie Flint tarafından toplanan veriler. 2008 Ocağından başlayarak ise ayda yüz elliden daha az. Bunun kaynağı ise UNAMID güçlerinin komutanı ve Güvenlik Konseyi elçisinin Konseye daha geçen hafta vermiş olduğu bir rapordur. Dolayısıyla da dramatik bir düşüş olmuştur. Fakat bu kişiler [Darfur’u Kurtarma Koalisyonuna dahil olanlar] ölüm oranlarının artmakta olduğunu ve soykırımın devam ettiğini dile getirmektedirler. Bir şekilde bu soykırım öyküsünden ve harici müdahale olan kendilerine ait çözümden geri adım atmamaktadırlar. Temel olarak geçmişte dahili bir çözüm fırsatı olduğu görüşündeyim. Dışarıdan yapılan baskılar daha ziyade bu dahili çözümün hayata geçmesini hedeflemeliydiler.


Guernica: Arapların Afrikalıları ortadan kaldırmak yönünde ırkçı yaklaşımları olduğu görüşünün yanlış olduğunu yazdınız.

Mahmood Mamdani: Konuya eğildiğim zaman mikro tarihlerle karşılaşmaktayım ve gerek folklor incelemelerine gerekse antropolojik çalışmalara bakarak şunu söylemeliyim ki Araplara ait tek bir tarih bile yok. Aslında farklı zamanlarda farklı nedenlerden dolayı Araplaşmış birçok değişik grup var. Krallar Arap olduklarını iddia ettiler zira Kutsal Topraklarla bağları olduğu yönünde savları vardı. Tacirler ise Merkezi ve Kuzey Sudanla beraber Nil nehrindeki ticaretin on sekizinci yüzyılda patlaması neticesinde yüzyıllar sonra Arap oldular. Daha önceden köle olanlar Arap oldu. Kendi sahiplerinin kimliklerini edindiler. Dolayısıyla da bu Arap/yerleşimci savı olduğu kadar tek bir Arap tarihi savı da herhangi bir anlam ifade etmemektedir. Benzer şekilde nehir kıyısındaki (Sudan’ın Nil bölgesindeki) Arapların Darfur Araplarıyla aynı oldukları da çok anlamsızdır zira nehir Arapları ayrıcalık ve güçle ile tanımlanmakta iken Darfur Arapları bunların yokluğu ile biliniyorlardı. Benim farkına vardığım gerçek bunları Afrikalı Araplar olduğudur. Bunlar başkan bir yerden gelen Araplar değillerdir. Fakat medyanın Arap ve Afrikalılar hakkında köleliğe dayalı bazı öyküler ortaya atıp durmasından dolayı bu konu hakkında bir şeyler yazma gereği hissetim.


Guernica: Janjaweed hakkında neyin daha iyi anlaşılması gerekmektedir?

Mahmood Mamdani: Bu kişiler çölleşme krizinin en yüksek olduğu on dokuzuncu yüzyılın ortalarından sonra orada bulunmuşlardır. Janjaweed örgütün kontrolünde merkezi bir yere sahip olmayan genç gruplara verilen isimdi. Ve bunlar da akut çölleşme krizi sırasında sınırda bulunan birkaç küçük toprak için ortaya çıkmışlardır. Bu bir gençlik krizi olup Darfur ve hatta Çad’tan daha yaygındı. Bunu Kongo ve diğer yerlerde de görebilirsiniz. Buradaki ilginç husus Janjaweed hakkında söylenenlerin Arap boylarını Abuja barış görüşmelerinin dışında tutmak için kullanılmasıdır. Abuja barış görüşmeleri asilerle hükümet arasındaydı. Asiler kabilesel milislerden isyancı hareketlere dönüşmüş olup iç savaştaki diğer tarafı teşkil etmekteydiler. İç savaşta halen kabilesel milisler olarak kalan diğer taraf ise – ki bunlardan bazıları hükümete katılmışlardır ve sizin bahsettiğiniz Janjaweed’lerdir – dışarıda bırakılmıştır. Bunun bir örneğini savaşın terör dilindeki karşılığında bulabilirsiniz, Hamas’ın görüşmelere dahil edilip edilmeyeceği gibi.


Guernica: Bunlara bakarak Janjaweed’in hükümetçe ödemeleri yapılan paralı askerler olduğunu, hükümetin emriyle masum insanların yaşadıkları köyleri yerle bir ettiği ve bazen de hükümet uçaklarının yaptığı taarruzlara eşlik ettiği sonucunu çıkarabilir miyiz – bu hikâye doğru mudur?

Mahmood Mamdani: Kısmen doğru kısmen değil. Bu kişileri salt hükümetin belirlediği bir süre için tutulmuş paralı askerler olarak kabul ederseniz doğru olmayan kısım bu olacaktır. Çünkü doğru olsaydı hükümetin bunlarla herhangi bir sorunu olmazdı. Göçebe milislerle hükümet arasında gelişen sorun bu milislerin kendilerine özgü hedeflerini olmasıdır. Bu hedefler 2003’te başlayan isyandan önce de mevcut olup toprak meselesini içermekteydi. Dolayısıyla da hükümet için ne tür siyasi sonuçlar doğurabileceğine bakılmaksızın bu kişileri harekete geçiren hedef de bu oldu ve hükümet bunlar üzerinde kontrol sağlayamadığını fark etti. Göçebe milisler eğer hükümetin menfaatlerine hizmet ederlerse hükümetin bir gün onları yüzüstü bırakmakta sıkıntı çekmeyeceğini fark ettiler ve içlerinden bazıları da asi gruplara katılarak sizin bahsettiğiniz sözde Arap asi grupları oluşturdu.


Guernica: Sömürgeci İngilizler burada nasıl bir rol oynadılar?

Mahmood Mamdani: Asıl büyük öyküyü İngilizler yazdı. Resmi nüfus kayıtlarını oluşturan İngilizler olmuştur. Nüfus kayıtları üç kategoriden oluşmaktaydı: kabileler, kabile grupları ve ırklar. Kabile grupları tam olarak antropologların etnik kökenden anladığı şeyi ifade ediyorlardı yani bir dil grubunu – diğer bir deyişle aynı dili konuşan kabileler. Daha sonra da ırk denilen bu şey ortaya çıktı. Buna paralel olarak orada beş ırk vardı: Hamitler, Nilotikler, Araplar, Siyahlar ve Siyahî Batılılar. Siyahî Batılılar Darfur ve Kordofan’da bulunan Siyahlardı. Dolayısıyla da Araplar Darfur, Kordofan veya Sudan’daki başka bir yerden gelip gelmediklerine bakılmaksızın tek bir grup olarak sınıflandırıldılar. Nüfus kaydında yer alan bu kategoriler ne ölçüde kamu politikasına yansımaktadır? Kamu politikasının dayanağını oluşturan kabile kategorisi işte buradadır. Bunun neticesinde Darfur kabilesel yurtlara bölünmüştür. Kabileler üzerinde yaşadığı toprağa özgü haklara sahip yerel gruplar olarak düşünülüyordu. Harici kişilerin buna saygı duyması gerekiyordu. Kabile anlayışı sistematik ayrıkçılığın temeli haline geldi. Neticesinde yerleşimciler ve bunun yanında da ayrıcalıklı kabile üyeleri vardı. Fakat bu durum Arap ile Afrikalı olmak ne zaman etnik bir ayrım haline geldi? Benim düşünceme göre on dokuzuncu yüzyılın ortasındaki iç savaşla başlamıştır ve halen büyümektedir.


Guernica: Ronald Reagan ve Soğuk Savaş bunda ne gibi bir rol oynadı?

Mahmood Mamdani: İç savaşın üç tane nedeni olup bunlardan bir tanesi yerel kabile tanınmış olan örfi toprak haklarıydı. Buna Sahra çölünün kırk yıldır yüz kilometre ilerlemesiyle ortaya çıkan iklim değişikliği eklendi. On dokuzuncu yüzyılın ortalarında su kalmadı ve ortalık Soğuk Savaşın etkisiyle silahlarla doldu. Reagan iktidara geldikten sonra bir gün ABD Libya’yı terörist devlet olarak ilan etti. Darfur’un komşusu olan Çad Soğuk Savaşın bir parçası haline geldi. Bir taraftan Reagan Amerika’sı, Fransa ve İsrail diğer tarafta Libya ve Sovyetler Birliği ittifakları var. Bunlar Çad iç savaşında farklı tarafları silahlandırmaktaydılar. Bunlardan bir tanesi N’Djamena’da iktidarda olan grup diğer ise Darfur’dan sınırı geçen gruptur. Darfur silahlı hale geldi. Ve şu an Sudan’da iktidarda olan hükümet ise o an için yoktu bile. Büyük güçler Sudan’ Hükümetinden önce işin içine dahil oldular.


Guernica: Cumhuriyetçi Reagan Döneminin Soğuk Savaş eşliğinde başlamasıyla beraber bu konu bize Irak meselesinin Darfur’a nasıl benzemeye başladığına getiriyor. London Review of Books’ta “Irak ile Darfur arasındaki benzerlikler kayda değerdir. Son üç yılda öldürülen sivil sayısı kabaca aynıdır. Katiller paramiliterler olup bunlar resmi orduyla yakından bağlıdırlar ve resmi ordu da silahların asıl tedarikçisidir. Kurbanların ise bireylerden daha ziyade grup üyeleri olarak hedef seçildikleri söylenebilir. Fakat bu iki yerdeki şiddet farklı isimlendirilmektedir. Irak’taki durum isyan ve isyan karşıtlığı olarak adlandırılırken Darfur’daki durum soykırım olarak nitelendirilmektedir. Bu fark nereden kaynaklanmaktadır? Adlandırmayı kim yapmaktadır? Irak ile Darfur arasındaki bağ nedir?

Mahmood Mamdani: İtiraf edeyim ki sayılar hakkında yanılmışım Irak’taki sayı çok daha yüksek olup tüm tahminler bunu göstermektedir.


Guernica: Amerikan işgali neticesinde Irak’ta oluşan şiddet sonucu ölümler Darfur’dakinden daha mı fazla?

Mahmood Mamdani: Çok daha fazla.


Guernica: Bundan ne tür bir çıkarımda bulunuyorsunuz?

Mahmood Mamdani: Olayların Irak’taki gelişme sürecine bakarsanız bunların Darfur’dakinden çok daha farklı olduğunu görürsünüz. Darfur’daki şiddetin tam olarak hükümetin asi hareketlere karşı savaşmak için bir aracı aradığı zamana denk geldiğini görürsünüz. Bu aracı da göçebe milisler olmuştur. Irak bir isyan olarak değil dışarıdan işgal olarak başladı ve neticesinde de bu işgale karşı bir direniş oluştu. Aynı El Salvador’da olduğu gibi dirence karşı getirilen çözüm iç savaş oldu. İç savaş direnişi zayıflattı fakat bunun maliyeti de yüksek oldu. Ölü sayısı gün geçtikçe artış gösterdi. Irak’taki durum siyasi nedenlere dayanmasına rağmen Darfur farklı bir tablo sergilemekteydi. Irak’a siyasi gözle bakılmasına rağmen Darfur ahlaki açıdan ele alınmaktaydı. Dolayısıyla da soykırım kelimesi etrafındaki söylemler bu amaca çok iyi hizmet etti.


Guernica: Kitabınıza Irak’taki savaşı durdurmak için herhangi bir topyekûn seferberlik olmadığını ve bunun da sıra dışı olduğunu belirterek başlamaktasınız. Ve bunun da doğru olup olmadığını veya Bush’u devirmek için bir siyasi harekete dönüşüp dönüşmediğini tartışabiliriz. 2003 Şubat’ında bariz büyük bir hareket oluştu. Daha önce görülmemiş rakamlarda dünya çapında milyonlarca kişi Irak’taki savaşı durdurmak için yürüdü. Sizce Darfur’u Kurtarma Koalisyonunu başlatan da bu enerji mi oldu?

Mahmood Mamdani: Buradaki bağlantılar biraz karışık. Medya tabi ki Darfur’u Kurtarma Koalisyonuna karşı sempatikti fakat Irak’taki seferberliğe karşı özel bir sempatisi yoktu. Burada, yani Manhattan’ın Batı Yakasında bulunan Yahudi toplulukları içinde Irak’taki savaş hakkında kararlar alındı ve liderlerinden de bunları Beyaz Saraya iletmeleri istendi. Fakat bu hiçbir zaman gerçekleşmedi. Doğrusunu söylemek gerekirse tüm enerjiler Darfur etrafındaki seferberlik için harcanmakta – tabi ki beni de şaşırtan bu Darfur seferberliği oldu...


Guernica: Acaba Darfur seferberliğinin Irak’taki savaşa karşı olan enerjiyi tükettiği düşüncesinde misiniz?

Mahmood Mamdani: Bu konu bir çeşit barınak haline dönüştü ve seçmen bölgesi değişmeye başladı. Bu insanlar üniversitelerden daha aşağıya liselere kadar ulaştılar. Altmışların başında benim de bir parçası olduğu Vietnam savaşı karşıtlığı dünyayı bir derslik gibi gördü. Bunun bıraktığı etki eğitim, öğrencileri bilim adamlarıyla yüzleştirmek ve yerler, tarih ve siyaset hakkında öğrencileri eğitmek oldu. Vietnam’a karşı olan mücadelenin ilintilendirilmiş olduğu sömürgecilik ve sömürgecilik karşıtlığı türünde kavramlar vardı. Bunlar o günün önemli, hatta oldukça önemli meselelerini teşkil etmekteydi.


Guernica: Ve şu anda bunu görmüyorsunuz...

Mahmood Mamdani: Buradaki dünya derslikten ziyade bir reklam kampanyasıdır.


Guernica: Bir web sayfası.

Mahmood Mamdani: Reklam kampanyalı bir web sayfası. Bilim adamlarını harekete geçirmek için bir çaba yoktu fakat daha ziyade sadece adlarıyla bilinen medya mensupları ve oyunculuk sektöründen kişiler vardı; kimsenin kimseye herhangi bir şey öğretmeye niyeti yoktu, ortada görünen sadece fareli köyün kavalcısı ve onu takip etmesi istenen liseli öğrencilerden ibaretti.

time türk

Sudan'da İç savaş

Sudan'ın Güney'inde bulunan Abbiey bölgesindeki petrol noktalarında bir hafta önce başlayan ve şiddetlenen çatışmalarda yüzlerce sivilin hayatını kaybettiği öğrenildi.
30 Mayıs 2008 21:29

İç savaşın giderek arttığı Sudan'da, hükümet olayları bastırmak için büyük çaba sarf ediyor.
Sudan'ın Güney'inde bulunan Abbiey bölgesindeki petrol noktalarında yaklaşık 1 haftadır devam eden çatışmalarda yüzlerce sivilin hayatını kaybettiği öğrenildi.

Bölgeye takviye kuvvetler gönderen Sudan Hükümeti'nin olayları bastırmak için asker sayısını daha da arttıracağı öğrenildi.

Tarafsız bölge olarak bilinen Abbiey'in sınırında petrol kaynakları nedeniyle yaşanan çatışmaların büyümesinden endişe ediliyor. Çatışmalarda en fazla sivil halk zarar görürken, ölenler arasında çok sayıda askerin de olduğu gelen bilgiler arasında.

haber7

Sudan’da ana sorun Abyei bölgesi
20 Mart 2011
Sudan’da referandum sonrası sular durulmuyor. Referandum sonrası tüm gözler zengin enerji kaynaklarına sahip Abyei bölgesine çevrildi.

Ocak ayından yapılan referandum sonrasında Güney Sudan’ın Hartum yönetiminden bağımsızlığını ilan etmesinden sonra bölgede çatışmalar yaşanmıştı. Konuyla ilgili Viyana ziyareti sırasında medyaya açıklamalarda bulunan Sudan Meclis Başkanı Ahmed İbrahim El Tahir, hükümetlerinin güneyin ayrılması ile sonuçlanan referandumun sonuçlarını kabul ettiğini tekrarladı.

Viyana’da Savunma Bakanlığı ve Politika Akademisi’nin ortaklaşa düzenlediği foruma katılmak üzere Avusturya’ya gelen El Tahir, Abyei bölgesi ile alakalı sorunun devam ettiğini ifade etti. Kendilerine yöneltilen güneylilere saldırmak için Abyei bölgesinde silahlanma yoluna gittikleri iddialarını değerlendiren El Tahir, bu iddiaları normal karşıladığını çünkü güneyin de Darfur’daki direnişçileri desteklediğini söyledi.
haber10

Sudan'daki çatışmalarda 20 asker öldü
20 Nisan 2011
Afrika ülkelerinden Sudan'ın petrol zengini bölgesinde, isyancılarla Güney Sudan ordusu arasında çıkan çatışmalarda, orduya mensup 20 askerin öldüğü bildirildi.

Sudan Halk Kurtuluş Ordusu (SPLA) sözcüsü Philip Aguer, AFP'ye yaptığı açıklamada, isyancıların, 100 askerin konuşlandığı Boang bölgesine saldırdığını ve çıkan çatışmalarda 20 askerin hayatını kaybettiğini belirtti.

SPLA'nın eski isyancıları bugün, yarı bağımsız Güney Sudan bölgesinin ordusunu yönetiyor. haber10

Ömer el-Beşir: Abyei bizimdir
25 MAYIS 2011

Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir, tartışmalı sınır bölgesi Abyei'nin Kuzey Sudan'a ait olduğunu söyledi.

Ömer el-Beşir, Abyei'den çekilmeyeceklerini söylüyor
Ömer el-Beşir başkent Hartum'da yaptığı konuşmada, kendisine bağlı güçlerin geçen hafta bölgeyi ele geçirdiğini belirtti.

Bunun Güney Sudan'ın provokasyonlarına yanıt olduğunu vurgulayan el-Beşir, birliklerinin Abyei'den çekilmeyeceğini duyurdu.
Sudan Cumhurbaşkanı, Amerika Birleşik Devletleri'nin ülkesini "terörizmi destekleyen ülkeler" listesinden çıkartmamakla tehdit etmesine de aldırmadı.
Ömer el-Beşir, Amerika'nın, "ne sopasından korktuklarını ne de havucunu istediklerini" söyledi. BBC

Sudan ordusu bağımsızlık yolundaki güneyi bombaladı
10 HAZİRAN 2011
Sudan ordusu zengin petrol yataklarına sahip bulunan ve gelecek ay bağımsızlığını kazanacak olan Güney Sudan'daki bir köyü bombaladı, 3 kişi öldü. BBC

G. Sudan'da etnik çatışma: Yüz ölü
12 MART 2012



Güney Sudan'ın Jonglei eyaletinde yeniden alevlenen etnik çatışmalarda yaklaşık yüz kişinin öldüğü bildiriliyor.
Yerel yetkililere göre çatışmalar Murle etnik grubuna mensup gençlerin, Cuma günü bazı sığır çiftliklerine saldırmasıyla başladı.

Bazı kaynaklar, bu saldırılarda en az 200 kişinin yaralandığını bildiriyor.
BBC'nin Hartum James Copnall ölü ve yaralı sayısının yüksekliğinin, çok geniş çaplı bir saldırı düzenlendiğine işaret ettiğini söylüyor.
Akobo kentinde sekiz ayrı noktada düzenlenen baskılarda binlerce büyükbaş hayvanın da çalındığı belirtiliyor.
Ocak ayında Lou Nuer etnik grubuna mensup silahlı kişiler, Ağustos 2011'de 600 kişinin katledilmesine misilleme olarak yüzlerce Murle mensubunu öldürmüştü.
Murle ve Lou Nuer grupları uzun yıllardır birbirlerinin sığır çiftliklerine saldırıp hayvanları kaçırıyor. Bu baskınların neden olduğu çatışmaların önü alınamıyor.
Güney Sudan silahlı kuvvetleri ve buradaki Birleşmiş Milletler barış gücü yetkilileri, saldırılar sonrasında Jonglei'ye takviye birlikler gönderileceğini açıkladı.
Eyalette hükümet halkı silahsızlandırmak amacıyla bir girişim başlatmaya hazırlanıyor.
Bu çerçevede eyelatte 12 bin asker görevlendirilecek. Askerlerin sivillerden 30 bin adet silah toplaması hedefleniyor.
Birleşmiş Milletler Güney Sudan'da etnik gruplar arasındaki çatışmalar nedeniyle geçen yıl 350 bin kişinin evlerini terk etmek zorunda kaldığına dikkat çekiyor.
BBCT
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cmt Oca 08, 2011 8:33 pm    Mesaj konusu: Sudan neden bölünüyor? Alıntıyla Cevap Gönder

Sudan'da savaşın ayak sesleri yükseldi
18 NİSAN 2012

Bir haftadır sınırlarında silahlı çatışma yaşayan Sudan ve Güney Sudan'ın topyekûn bir savaşa girişmesi kaygıları yapılan son açıklamalarla derinleşti.
Sudan cumhurbaşkanı Ömer el Beşir, Güney Sudan halkını iktidardaki hükümetten kurtarmak istediğini söyledi.

Sudan ile geçen yıl ülkeden ayrılarak bağımsız olan komşusu Güney Sudan arasında, günlerdir petrol zengini sınır bölgelerinin denetimi konusunda çatışmalar yaşanıyor.
Başkent Hartum'da partisinin askerlere destek amacıyla düzenlediği bir mitingde konuşan Beşir, iki ülke arasındaki sınırın artık 'sürdürülebilir olmadığını' söyledi.
Hartum'daki BBC Muhabiri James Copnall'a göre, burada yapılan açıklamalar bir gün geriye dönüp bakıldığında iki ülke arasında savaş ilanı olarak yorumlanabilir.
Beşir, Güney Sudan yönetimine seslenerek bu sürecin sonunda "ya biz (Güney Sudan'ın başketi) Juba'ya gidip her şeyi alırız, ya da siz Hartum'a gelip her şeyi alırsınız" dedi.
Ömer el Beşir ayrıca Güney Sudan'ı "ezilmesi gereken bir böcek" olarak niteledi.
Beşir, Sudan Halk Kurtuluş Hareketi'nin (SPLM) Juba'da iktidara gelmesine izin vermekle hata ettiğini söyledi.
Taraflar 20 yıl süren iç savaş ardından 2005 yılında barış anlaşması imzalamış, eski isyancı hareket SPLM güneyde özerk bir yönetim oluşturmuş, geçen yıl da bağımsızlığını ilan etmişti.
Ömer el Beşir, o dönemde uzlaşmacı bir tutum benimsemiş, ülkeye her türlü desteğin verileceğini söylemişti.
Petrol sahaları 'barut fıçısı'

Ancak bağımsızlık ilanı sırasında sınırdaki petrol sahaları konusunda henüz çözümlenmemiş bazı noktalar, bazı özel statülü bölgeler vardı.
Bunların başında gelen Abyei'nin statüsü geçen yıl bu dönemde iki ülke arasında gerilim yaratmış ve çatışmalar yaşanmıştı.
Bu gerilim geçen hafta Güney Sudan'ın Heglig petrol sahalarını işgal etmesiyle iyice tırmandı. Çatışmalar, Heglig ve çevresindeki bölgelerin ötesine geçip yayılıyor.
Heglig petrol sahasının 160 kilometre batısında, Güney Sudan'daki Aweil'in kuzeyinde yeni çatışmalar patlak verdi.
Güney Sudan ordusundan bir sözcü BBC'ye çatışmada yedi Güney Sudan askeri ve 15 Sudan askerinin öldüğünü söyledi.
Güney Sudan ordusu ayrıca Heglig'in kuzeyinde bir saldırıyı püskürttüğünü duyurdu.
Sudan ile Güney Sudan sömürge döneminden bu yana ayrı çizgilerde gelişiyor; din, kültür, etnik köken açısından da farklı yapılarda.
Kuzeyliler ağırlıklı olarak Arap ve Müslümanken, güneyde Afrika kabileleri ve animizm inancını benimseyenler daha yoğun.
BBCT

Sudan neden bölünüyor?
Stratejist-Emekli Yarbay HALİL MERT`in analizi...
08 Ocak 2011
Anadolu Haber

Sudan Neresidir?

Sudan Afrika’nın kapısı.. Hem de Hz. Ömer’den bu yana Müslümanların giriş kapısı. Akabinde Selahaddin Eyyübi gitmiş. Sonra Osmanlı.. Sudan, Çad, Nijerya.. Bu hatta haritalarınızdan bir bakın. Afrika’nın ortası. Başka, İslam olan Kuzey Afrika’yı kuşatmış. Denge bölgesi. Ancak, Osmalı zayıflayınca isyancı Kavalalı Mısır’a katmış Sudan’ı giydirmiş bir İngiliz Generale Osmalı üniforması. Başlamış sömürmeye İngilizlerle.. çok ayrıntıya girmeyeceğim bu konuda ama, şunu bilin Sudan 40 mmilyon nufusu olan, yüz ölçümü olarak ta dünyanın 10’uncu büyük ülkesi. Biliyorsunuz çok kaliteli petrol de bulundu.

Sudan Kızıldeniz’i ve Süveyş’i kontrol eder. Başka, Nil’i dolayısı ile Mısır’ı kontrol eder. Maalesef başlangıçta Libya ve Çad Müslüman kabilelerin merkezi hükümete karşı çatışmalarında destek oldular. Ama asıl savaş Kuzey Sudan’daki Hristiyanlarla. Aslında bu bölgede Hristiyanlar da azınlık. Yerel dinler etkin. Sorun başka..

Sudan neden bölünüyor?

İngilizler uzun yıllar Sudan’ı sömürüyor. Sonra çıkıp giderken de muhtemel petrol bölgelerini bildikleri için o bölgeler sınır oluşturacak şekilde ülkeyi bölecek planı da bırakıyorlar. Görünürde sorun şu: Sudan’da bir İslam Devrimi oldu. Emperyalistler kovuldu. İç savaş 30 yıldır sürüyor.

Emperyalizmin bölme nedenleri neler:

1. Emperyalistler ABD ve İsrail bölgede istikrar istemiyor. Bölge sürekli kendi kontrollerinde olsun istiyorlar.
2. İsrail, Mısır’ı kendi kontrolünde bir Sudan’la kuşatmak istiyor. Özellikle Nil malum Sudan’dan kontrol ediliyor.
3. Petrol bu bölgede çok ve kaliteli. Diğer hammadde kaynakları da çok. Dolayısı ile enerji ve zenginlikleri
ucuz ve kolay ele geçirmek istiyorlar. Bu zenginliklerin çoğu da şu anda Güney Sudan’daç Yani Hristiyan Sudan’da..
4. Kızıldeniz dolayısı ile Suveyş Kanalı, Hint Okyanusunun batı kıyıları hatta Basra Körfezi çıkağı bu bölgeden kontrol edilebilir.
5. Bölgede İslam Ülkesi olarak ve İslami bir nizamla yönetilen Sudan tehlikeli bir düşman emperyalist dünya için. Güçsüz düşürülmesi gerekiyor.
6. Etnik ve mezhep sorunları, din ayrımı tüm ortadoğu ve İslam Coğrafyasında mevcut. Sudan örneği ile diğer İslam Ülkelerini de bölmeye çalışacaklardır.

Emperyalizmin Sudan Planı Türkiye’ye ve Ortadoğu’ya nasıl yansır?

Bakıldığında Sudan ile Türkiye’de benzer özlllikler neler? Etnik çatışmalar var. Bu çatışmalar içsavaş düzeyine getirilmiş Sudan’da. Din savaşı var. Bakıldığında PKK içine yuvalanmış Ermeniler var. Bunlar da şu anda PKK’yı kullanıyorlar.

Bölücülerin taleplerini dile getiren bir siyasi parti var. Bu partinin başkanı Devlet Başkan Yardımcısı şu anda. Bölünen Güney Sudan’ın müstakil polis gücü var. Bu gücü ABD ve İsrail destek vererek oluşturmuş.

Okuyucular hatırlayacaklardır, Türkiye’nin de içinde olduğu bölgede ciddi sınır değişiklikleri yapılacağını ABD’nin Devlet Adamları hep ifade ettiler. Özellikle de Irak savaşından sonraki beklentileri de bu yönde. Dolayısı ile, Sudan’da yaptık oldu gibi bir sonuca da bölge ülkeleri hazır olmalıdırlar.

Sudan’da bölücü parti bölgede %92,8’lik ezici bir oy almıştır. Referandum sonrası kurulacak devleti ABD ve İsrail başta olmak üzere tanıyacaklarını şimdiden ifade ettiler. Ayrıca, ABD parasal yardım sözü de verdi. Bu arada Sudan Devlet Başkanı da burada kurulması muhtemel bir devleti de tanıyacaklarını ve destek olacaklarını da ifade etti. Nedeni ise, bu yeni ülkeyi emperyalistler düşman haline getirmesin diye..

Referandum sonrası sınır, nüfus ve petrol yatakları yüzünden dileriz yeni çatışmalar çıkmaz. Görünen o ki bu konularda da ülke gergin..

Türkiye Başta olmak üzere İslam Ülkelerine düşen görev ve sorumluluklar..

Türkiye’de gerekli gereksiz her konuda bir fikri olan hükümet ve TSK, Sudan konusunda anlaşmış durumdadırlar. Her ikisi de adeta birbirine: “Önünüze bakın, bir şey olmamış gibi yapın.” demekte ve dost ve kardeş Sudan davasına yeterli ilgiyi göstermemektedirler. Oysa bölücü terör enteresan bir şekilde aynı yöntemleri kullanmaktadır. Bizim Sudan’dan üstün yanımız köklü geçmişimiz, halkımızın daha eğitimli ve bilinçli olmasıdır ama şu da asla unutulmamalıdır. 19’uncu yüzyılda ABD, İngiltere ve Fransa ile Rusya Anadolu’nun Van dâhil birçok iline konsolosluk açmışlardı.

Sudan’ın parçalanması, Kuzey Afrika’daki başta Mısır ve Libya olmak üzere İslam Ülkelerinin arkadan kuşatılmasına neden olacaktır ki, bu İslam Ülkeleri açısından da ciddi bir coğrafi sorun oluşturacaktır. Etrafımızdaki çember daralmakta, tıpkı Ermenistan gibi, İslam Coğrafyasının bağrına yeni bir hançer daha sokulmaktadır.

Şu an itibari ile Mısır’da da Hıristiyan azınlığın gösterileri başlamıştır. Hançerler ve kuşatma harekâtı devam etmektedir. Uyan Türkiye, Uyan hükümet, uyan TSK, uyan İslam Dünyası demek zorundayız. Ayrıca; Eritre örneği de herkesçe incelenmelidir. Emperyalizm dişlerini bölgeye geçirmiştir. Komünizm bittikten sonra tek kutuplu dünyada Batı emperyalizmi ve Hıristiyan kulübün önüne de kimse geçememektedir. Bölgede İsrail de tahmin edemeyeceğiniz kadar etkinleştirilmiştir. Türkiye bu tarz oldubittilere karşı İslam Dünyasını harekete geçirmelidir. Yoksa BOP eşbaşkanlığı seçim öncesi Sayın Başbakanımız açısından ciddi bir dezavantaj olacaktır.

Yazımı burada sonlarken Gazeteci Yazar dostum Mehmet Koçak bey’in Sudan’la ilgili yazısını bilginize ekliyorum.

“SUDAN’I BÖLÜNMEYE GETİREN SÜREÇ VE GERÇEKLER
Gazeteci Yazar Mehmet KOÇAK

Sudan toprak bakımından dünyanın 10. büyük ülkesi olmakla birlikte yer altı ve yerüstü maden zenginliklerine sahip bir Afrika ülkesidir. Farklı ırklar, çeşitli din, dil ve kültürleri içinde barındıran kozmopolit bir yapıya sahiptir. Sözün özü, Sudan çoğunluk durumundaki Müslüman nüfus ile Hıristiyan ve Animist inanışların iç içe yaşadığı kültürel bir dokuya sahip.

Bu farklılıklar bir kültür zenginliği olmakla birlikte dünyanın birçok ülkesinde ve bölgesinde olduğu gibi Sudan’da da çatışma sebebi olmuştur. 40 milyon nüfusun yaşadığı ülkede Müslümanlar ülkenin kuzey eyaletlerinde; Hıristiyan ve Animistler ise güney eyaletlerinde yoğun olarak yaşamaktadır. Ancak Kuzeyde Hıristiyan ve Animistler var olduğu gibi Güney bölgesinde de azımsanmayacak kadar Müslüman nüfus yaşamaktadır. Karma köyler, kasabalar ve şehir mahalleleri bulunmaktadır.
Balkanlarda ve Kafkaslardaki farklılıkların bir benzeri olan Sudan, ırksal ve dinsel ayrımın dış güçler tarafından kışkırtılması sonucu dünyanın en uzun süren iç savaşını yaşamıştır. Kuzey ile Güney bölgelerinde Sudan devleti ile Hristiyan ve Anemistlerin ortaklaşa oluşturdukları isyan cephesine daha sonra Darfur bölgesi katıldı. Ancak Darfur’daki isyan ve yaşanan savaş dinsel ve etnik kökenden değil kabilelerin bölgede üstünlük sağlama mücadelesinden kaynaklanmıştı.

En uzun süren iç savaş ve Güney’in ayrılma mücadelesi

Ülkedeki Güney eyaletlerinin özerk statü talebiyle başlayan süreç 1955-1972 yılları arasında önce gerilla mücadelesi olarak başlayan mücadele daha sonra iç savaşa dönüştü. 1972’de Sudan Başbakanı Cafer Numeyri ile Güney Sudan Özgürlük Hareketi(SSLM) lideri Joseph Lagu arasında varılan anlaşma ile ülkede on bir yıl süren barış sağlanmıştı. (Bu örgüt daha sonra SPLA –SPLM olarak isim değiştirdi ve John Garang’ın helikopter kazasında şaibeli ölümünün ardından 30 Temmuz 2005’de liderliği bugün hala Güney Sudan devlet başkanlığı görevini yürüten Salva Kiir Mayardit devraldır)

Amerika ve İsrail ve diğer batılı ülkelerin kışkırtmaları ve silahlandırmaları sonucu 1983 yılında tekrar başlayan bu iç savaş tam 22 yıl sürdü (1983- 2005). Bu iç savaşta taraflar birbirlerine ağır kayıplar verdirdi. Bu süreçte kuzey ve güneyin, petrol başta olmak üzere en zengin maden kaynakları silah karşılığı emperyalist devletlere peşkeş çekildi. Ayrıca 1983-2005 arasında yaşanan çatışmalarda 2 milyon insan hayatını kaybetmiş, on binlercesi sakat kalmış, 4 milyondan fazla insan ülkenin çeşitli bölgelerine göç etmiştir. Çatışma bölgelerindeki halkın bir kısmı ise komşu ülkelere sığınmak zorunda kalmıştır.

2005 yılında tarafların silah bırakması ve Kapsamlı Barış Anlaşması’nın kabulü ile iç savaş resmen son bulmuş oldu. Varılan barış anlaşmasıyla, Güney Sudan bölgesi yarı-özerk statü kazanırken, 2010 yılında ülke çapında genel seçimlerin yapılması ve 9 Ocak 2011’de de tam bağımsızlık için Güney Sudan’da referandum yapılması öngörülmüştür. 9 Ocak 2005’ta imzalanan anlaşmaya göre petrol gelirlerinin kuzey-güney arasında eşit dağıtılması ve Abyei bölgesinde eş zamanlı ayrı bir referandumun yapılması karara bağlandı.

Güney Sudan bağımsızlığına kavuşuyor

Yaşanan iç savaşlar ile varılan barış anlaşmaları artık geride kaldı. Şimdi sıra, parafe edilen maddelerin son durağı olan referandumda. 9 Ocak 2011 tarihinde Sudan tarihinde bir dönüm noktası yaşanacak ve yapılacak referandum sonucu ülke resmen ikiye bölünecek. Yani ikinci bir ülke, milletler camiasına katılmış olacak. Referandum sonucunu görmeden Sudan’ın bölüneceğini yazmış olmam eleştirilebilir; ancak bazı gerçekleri önceden bilmek için kahin olmaya gerek yok.. Çünkü Güney Sudan halkının büyük desteğini alan SPLM, Sudan’da gerçekleşen Nisan 2010 genel seçimlerinde Güney Sudan bölgesinde %92,8’lik ezici bir üstünlük sağlamıştı. SPLA Güney Sudan’ın bağımsızlığına öncülük eden siyasi örgüttür. Bu gerçekler göz önüne alındığında Güney Sudan’ın bu referandumdan bağımsızlık elde edeceği açıkça görülmektedir.

Ayrıca, Kahire üniversitesinde Afrika Araştırmaları ve Çalışmaları Enstitüsünün düzenlediği, Sudan’ın Güney sorunu konferansında” uzmanlar, ”Bölünme isteği, referandum aracılığıyla Güney Sudan halkının seçimidir. Ve bölünme kaçınılmaz bir gerçektir” sonucuna varmışlardır. Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el Beşir, bu gerçekleri gördüğü için, 9 Ocak`ta yapılacak referandumdan sonra Güney Sudan`ın bağımsız olması durumunda, yeni ülkeyi tanıyacaklarını açıkladı. Yeni kurulacak devleti Sudan aleyhinde kullanma ihtimalini dikkate alan El Beşir, ayrıca oluşacak yeni Güney Sudan`ın kardeş ülke olarak görüleceğini ve halkına yardım edeceklerini, çünkü Güney Sudan`ın güçlü ve istikrarlı bir ülke olmasından yana olduklarını vurguladı.

Ancak şu bir gerçek ki, ABD ve Batılı ülkeler, tarihi emellerine kavuşmanın ve Sudan gibi bir ülkeyi bölmenin mutluluğunu yaşıyorlar. Afrika’nın doğusunda laikliğe yönünü çevirmiş, Batıya bağlı Güney Sudan’da yeni bir devlet oluşturarak, gayretlerinin meyvesini elde etmiş olacaklar. Bu hedeflerine ulaşma adına tarih boyu bölgede fitne fesat yayarak ve kışkırtıcılık yaparak bölünme sürecini gizli- açık desteklemişlerdir.

Tarihin seyrine göz attığımızda, Sudan, isyanlar ve iktidar kavgaları ile işgallerle boğuşarak bu günlere gelmiş bir ülke olarak karşımıza çıkmaktadır. Ben 1996 yılından bu güne Sudan’ı defalarca ziyaret ederek tarihini ve yaşanan olayların sebeplerini araştırarak “Mehdi Hareketinden İslam Devrimine SUDAN” isminde bir de kitap yazdım. Sudan’ın tarihini ve geçmişten günümüze yaşanan işgalleri ve bu işgallere karşı başlatılan direniş hareketleri ile bağımsızlık sonrası darbelerle başlayan iktidar kavgalarını ayrıca, Güneydeki Hıristiyan ve Animistlerin başlattıkları ayrılıkçı isyanları ayrıntılarıyla araştırarak bu kitabımda topladım. Ancak kitabın yayınlandığı 1999’dan bu güne çok önemli ve tarihi gelişmeler yaşandığı için anlaşılan o ki, kitabımı yenilemem ve yakın tarihin gerçeklerini de ilave etmem gerekecek.

Dileğimiz; bağımsızlığını kazanacak olan Güney Sudan’ın, Sudan yönetiminden intikam almak isteyen emperyalist güçlere taşeron olma yerine Hartum yönetimi ile iyi ilişkiler içinde dost ve kardeş ülke olarak varlığını sürdürmesidir. Bu konuda Sudan Devlet başkanı sayın Ömer El Beşir’in iyi niyet ve yapıcı yaklaşımları Güneydeki siyasiler tarafından iyi okunmalı ve bu fırsatı değerlendirme adına benzer bir yaklaşım içinde olmalıdırlar. Aksi halde bölge yeni olumsuz gelişmeler yaşanmasına sebep olurlar. İşte o zaman kazanan emperyalist güçler, kaybeden her zaman olduğu gibi bölge halkı ve devletleri olur. Şimdiye kadar olduğu gibi…”

Saldırıda ölenlerin sayısı 197'ye yükseldi
15 Şubat 2011
İsyancıların geçen hafta düzenlediği saldırılarda ölenlerin sayısının 197'ye yükseldi...

Güney Sudan'da, nisan ayında yapılan seçimlerin ardından güneydeki yönetime karşı ayaklanan yüksek rütbeli eski bir ordu mensubunun liderliğindeki isyancıların geçen hafta düzenlediği saldırılarda ölenlerin sayısının 197'ye yükseldiği bildirildi.

Sudan Halk Kurtuluş Hareketi'nin (SPLM) Genel Sekreteri Pagan Amum, gazetecilere yaptığı açıklamada, "George Athor'a bağlı kuvvetlerin savunmasız sivillere yaptığı çirkin saldırıda 197 kişinin yaşamını yitirmesinden duydukları üzüntü ve acıyı" ifade etti. Güney Sudan Ordusundan daha önce yapılan açıklamada, iki kasabaya düzenlenen saldırıda 139 kişinin öldüğü belirtilmişti. haber10
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> İSLÂM DÜNYAS! Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com