EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Fidel Castro

 
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> İZ BIRAKANLAR
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cmt Ksm 26, 2016 8:00 pm    Mesaj konusu: Fidel Castro Alıntıyla Cevap Gönder

Kumandan Carlos: Küba Devrimi ve Fidel Castro örneğinden istifade etmeliyiz (*)
5 Aralık 2016



Kumandan Fidel Castro’yu düşünüyorum… Ruhu şâdolsun…

(Carlos, Küba Devrimi’nin efsanevî lideri Fidel Castro’nun 25 Kasım 2016 tarihinde ölümü vesilesiyle konuşuyor.)

Gerçekten büyük bir liderdi… Sovyet ajanı falan da değildi… Hakiki bir Küba milliyetçisi, vatanseveri ve kelimenin tam anlamıyla iyi bir komünistti…

Neler söyleyebilirim acaba onun hakkında?..

Fidel Castro artık ölmüş olduğuna göre, daha önce de söylemiş olduğum bir şeyi tekrar ifâde etmem yerinde olacak:

Ben, Küba güvenlik servisleriyle ortak bir takım faaliyetlere iştirak etmekle suçlandım geçmişte… 1960’larda Küba’da askerî eğitim gördüğüm, üstelik babam da yanımda olduğu hâlde Küba’ya gittiğim ileri sürüldü… Böyle şeyler…

Oysa Fidel Castro’yla hiçbir zaman karşılaşmadım ben… Küba’ya hiçbir zaman gitmedim, Küba’ya hiçbir zaman ayak basmadım…

Gerçi resmî olarak iki kez davet edildim Küba’ya, fakat şahsî bir takım sebebler dolayısıyla gitmedim. Fakat örgütümüzün merkezî lider kademesinden yoldaşlarımız resmî yollarla Küba’ya gitmiştir, o başka.

Özellikle Latin Amerika’dan Ortadoğu’ya gelen yoldaşlarımız, [Küba’nın başşehri] Havana üzerinden seyahat ediyorlardı. Havana’ya kadar normal pasaportlarıyla gidiyor, orada pasaportlarını değiştirip, genellikle Doğu Berlin üzerinden ya diğer sosyalist ülkelere ya Ortadoğu’ya, meselâ Bağdad’a, Şam’a, Aden’e seyahatlerine devam ediyorlardı.

Evet, böyle bir işleyiş vardı o dönem, ama ben kendim hiçbir zaman bulunmadım Küba’da. Şahsî sebebler söz konusuydu; en büyük çocuğumun annesi Sonia Marine Oriola oradaydı ve kendisiyle temas kuramıyordum çünkü.

Burada küçük bir “güvenlik” oyunu oynanıyordu bana karşı. Orada çocuğum vardı ve bu yolla beni ele geçirmeyi umuyorlardı. Ne var ki işe yaramadı tabiî. Örgütten yoldaşlarımızın Küba üzerinden seyahat edebilmesi avantajını kullandık, fakat ben kendim gitmedim. Bu kadar basit…

Fidel Castro… Dediğim gibi, kendisiyle hiç karşılaşmadım. Kendisiyle ilgili şeyleri onunla tanışmış veya onunla birlikte savaşmış olanlardan öğreniyordum; bu insanlar ona dair hikâyelerini paylaşıyorlardı bizimle.

Elbette, Fidel Castro ile çalışan Kübalı eşimden, eski eşimden de öğreniyordum ona dair şeyler… Hattâ geçtiğimiz yıllarda, eski eşimi Rus generallerden oluşan bir heyeti kabulünde Fidel’e tercümanlık yaparken gördüm televizyonda. Neyse…

Bu insanın, yaptığı bir takım iktisadî hatalara rağmen, bir fazileti vardır. Evet, iktisadî hatalar yapmıştır. Çünkü okuduğu şeyleri bir vahiy gibi kabul etmiştir. Oysa okuduklarınızı bir vahiy gibi kabul edemezsiniz. Engels’in yazdıkları gibi temel bir takım metinleri “referans” kabul edebilirsiniz, ancak onları “herkes için geçerli” addedemezsiniz. Marks’ın yazdıkları da hâkezâ. Bunlar, bugünkü durum için değil, Rusya’daki durum için de değil, yaklaşık iki yüzyıl öncesinin Büyük Britanya ekonomisi için, o zamanın İngiltere ekonomisi için yazılmış şeylerdir.

Ne var ki, Marksizm-Leninizm’e yeni geçmiş bir idealist olan Fidel, meselelere “dinî” bir tarzda yaklaşmış, böyle algılamıştır maalesef. Sovyet danışmanları kendisine “bizim Sovyetler Birliği’nde yaptığımız hataları sen de yapma!” şeklinde tavsiyelerde bulunmasına rağmen yapmıştır üstelik. Böyle de devam etmiş ve bugüne kadar süregelen iktisadî bir krize sebeb olmuştur. İşte bu iktisadî kriz, dünya tarihindeki en uzun süreli o büyük saldırganlık yüzünden, ABD emperyalizminin Küba halkına ve devrimine yönelik olarak bugüne dek süren o büyük saldırganlık yüzünden iyice katlanmıştır.

Fidel’i ve Küba Devrimi’ni, hem izinden gidilecek hem de yanlışları bakımından izinden gidilmeyecek bir “örnek” olarak almalıyız hepimiz.

Her ne olursa olsun, etrafı ABD tarafından kuşatılmış yapayalnız küçük bir ada ülkesi olmasına rağmen, kendisine yönelik daimi bir saldırganlığa bugüne dek dayanabilmiştir Küba. Hattâ okuduğum ve işittiğim inanılmaz bir şey olarak, CIA’in kendisine karşı düzenlediği yüzlerce suikast teşebbüsünden kurtulmuştur Fidel Castro! İnsanlara inanılmaz gelebilir ama tamamen doğrudur bu. Fidel bu saldırılara karşı hep direnmiş, kendisini korumayı bilmiş, düşman kendisine ulaşamamış, sonunda da tabiî bir ölümle 90 yaşında dünyaya veda etmiştir.

Küba hâlâ oradadır ve Küba Devrimi sürmektedir hâlâ. Küba halkının çoğunluğu da desteklemektedir devrimi. Amerika kıtası içerisinde, sosyal ve kültürel gelişmenin en yüksek seviyesindedir Küba halkı. Nüfusun eğitim seviyesi, tarihin en büyük gücünden, ABD’den bile daha yüksektir. Bunlar, ABD’nin dahi kabul ettiği gerçeklerdir.

Bu vesileyle söylemek istediğim şey, Fidel’in ruhu için dua etmemiz gerektiğidir. Fidel Castro’nun yaptığı hatalar da, şahsî bir çıkar, yolsuzluk, korkaklık ve yabancılara ajanlık dolayısıyla değildir zaten. Tüm o hataları, tamamen iyi niyetle ve halkına refah getireceği mülâhazasıyla yapmıştır.

Diğer yandan, hakiki bir milliyetçidir yine Fidel. Gerçi, Küba’nın Venezüella’daki müdahalesinde işler istedikleri yönde gelişmemiş, Che Guevara’nın Afrika macerası da suya düşmüştür. Aynı şekilde, Bolivya’da -Che Guevara’nın öldürülmesiyle sonuçlanan- hâdiseler malûm. Bu vesileyle söyleyeyim: Fidel’in Che Guevara’ya ihanet ettiği ve ona sabotaj düzenlediği tarzında düşmanın benimsetmeye çalıştığı propaganda tamamen saçmalıktır.

Fidel, -benim de inandığım üzere- devrimin tüm dünyada olması gerektiğine inanmıştır. Sadece, komşu ülkelerdeki “mahallî” durumun farklılığını anlamamıştır, o kadar. Türkiye’deki devrim, Azerbaycan’daki devrim gibi olamaz meselâ. Batıda veya Karadeniz kıyılarındaki devrim, İç Anadolu’daki devrim gibi olamaz yine. Farklı insanlar, farklı tarihler, farklı alışkanlıklar, hattâ farklı iklimler söz konusudur çünkü. Bu işler böyle…

Bu arada, (..) Erdoğan Küba Devrimi’ni ve Fidel Castro’yu bir örnek olarak alır da onun yaptığı hataları yapmaz, kendisini “realiteler”e adapte etmeyi başarır. Yâni, sadece kendi istediklerini yapmaya çalışmaz, ama sahadaki “realiteler”e, meselâ etnik gerçekliklere, dil gerçekliklerine, dinî gerçekliklere kendisini adapte etmeyi başarır. Ben bir Müslümanım ve (..) Erdoğan gibi bir Sünni’yim. Fakat Müslüman olmayanlar da, Sünni olmayanlar da veya tüm diğerleri de kendi istedikleri gibi inanma hakkına sahibtirler.

Büyük İslâm dini geldiğinde, nebîlerin mührü ve sonuncusu Hazret-i Peygamber İslâmî vahyi getirdiğinde, Allah Resulü Kur’an’ı getirdiğinde, açık fikirli ve hoşgörülü idi. Böyle olduğu içindir ki, herkes bu dini kabul etti; kendi iktidarlarını tehlikede gören idareci sınıflardan ziyade, geniş halk kitleleri bu dini kabul etti. Üstelik İslâm’ı o dem kabul etmeyenleri bile bu dini tercih etti, çünkü bu din nezdinde saygı görüyorlardı. Yine unutmayınız ki, İslâm daha önce hiç sahib olmadıkları hakları getirmişti kadınlara.

Sonuç olarak, Küba Devrimi ve Fidel Castro örneğinden istifade etmeliyiz. Sadece iyi yaptıkları şeyler bakımından değil, ülke içinde ve dışında yaptıkları hatalar bakımından da ders çıkarabilmeliyiz. Bu hataları tekrarlamamalı, ancak bu büyük adamı dünya devrimi için bir “referans” kabul etmeliyiz.

Allahü Ekber.

27 Kasım 2016

*20 yıldır Fransız zindanlarında esir tutulan efsanevi FHKC komutanı İllich Ramirez Sanchez'in Türk Avukatı Güven Yılmazla yaptığı telefon görüşmesinin Adımlar dergisinde yayılanan notlarından derlenmiştir. Başlık tarafımızdan konulmuştur. (EF)

Fidel Castro: Sakalı, purosu ve haki üniformasıyla Batı'ya kafa tutan devrimci
26 Kasım 2016



Sakalı... Purosu... Hâkî üniforması... Fidel Castro, kuşkusuz 20. yüzyıla damgasını vuran başlıca yüzlerden biriydi. Castro, 90 yaşında dün vefat etti.

ABD'nin burnunun dibinde, Batı yarıkürenin ilk Marksist olduğunu söyleyen devletini kurdu, yakın işbirliği içine girdiği tüm Sovyet liderlerinden daha uzun ömürlü oldu ve dünyanın en uzun süre iktidarda kalan komünist lideri unvanını kazandı.

Fidel Castro 13 Ağustos 1926'da doğdu.

Zengin bir çiftçinin gayrımeşru oğlu olarak dünyaya geldi.

Havana Üniversitesi'nde hukuk eğitimi gördü ve 1950 yılında doktorasını kazandı.

Üniversite yıllarında sol ve anti-emperyalist politikaları benimsedi ve öğrenci mücadeleleri içinde yer aldı.

Castro, başarısız kışla baskınının ardından tutuklandı.

1947'de Sosyalist Parti'ye katıldı

1947 yılında, sosyal adalet, temiz yönetim, siyasi özgürlükler gibi politikaları savunan Sosyalist Parti'ye (Partido Ortodoxo) katıldı.

1952 yılında yapılacak seçimlerde adaylığını koymayı düşünüyordu ancak hükümet General Fulgencio Batista tarafından devrildi, seçimler iptal edildi.

Batista'ya şiddetle karşı olan Fidel Castro, yönetimi değiştirmek amacıyla birkaç kez hukuk yoluna başvurdu, fakat bunlardan bir sonuç alamayınca her şeye sırtını dönerek, kendisini Batista'nın kanlı ve yolsuz rejimini devirmeye adadı.



"Hareket" adında bir örgüt kuran Castro kardeşi Raul ile birlikte, Batista diktatörlüğünü devirmek amacıyla, 1953 yılında Santiago de Cuba kenti dışındaki Moncada askeri kışlasına saldırı düzenledi.

Amaçları, o bölgedeki yoksul şeker kamışı işçileri arasında isyan teşvik etmek ve bunu daha sonra ülkenin diğer bölgelerine yaymaktı.

26 Temmuz Hareketi'nin doğum yeri cezaevi

İspanyol sömürgeciliğine karşı bağımsızlığın lideri olan Jose Marti'yi kendilerine örnek alıyorlardı.

Fakat, askeri kışla saldırısı başarısızlıkla sonuçlandı ve arkadaşlarıyla birlikte yakalanıp yargılanan Castro 15 yıl hapse mahkum oldu.

Cezaevinde, adını Moncada kışlası saldırısının tarihinden alan, 26 Temmuz Hareketi'ni kurdu ve dışarısı ile sürekli temas halinde bu örgütü inşa etmeye başladı.

Fidel, kardeşi Raul ve 25 arkadaşı ile birlikte 1955'te çıkarılan aftan yararlanarak salıverilmesinin ardından, Küba'daki baskıların yoğunlaşması nedeniyle Meksika'ya gitti.



Che Guevera, Küba devriminde Fidel Castro'nun en yakın silah arkadaşlarından biriydi.

Meksika'da Che ile tanıştı

Meksika'da o dönem genç bir devrimci olan Ernesto "Che" Guevara ile tanıştı.
Castro, Kasım 1956'da yalnızca 12 kişi taşımak için tasarlanmış olan bir botun içinde silahlı 81 yoldaşıyla birlikte Küba'ya geri döndü.

Ve tarihin en başarılı gerilla savaşını başlatmak üzere Küba'nın dağlarına çıktılar.
İki yıldan kısa süre içinde de zafer kazanarak, Batista'nın ülkeyi terk etmesine yol açtılar.
Havana'da kalabalıklar tarafından sevinç gösterileriyle karşılandılar.

Fidel Castro'nun güçleri, 1959 yılında başkent Havana'ya girdi.

Komünist değilim dedi, Marksist-Leninist bir program uyguladı

Fidel Castro'yla omuz omuza savaşan ve Havana'ya indiğinde de yanında olan Alberto Leon, o anı "Bütün kiliselerin çanları çalıyordu. İnanılmaz bir şamata kopuyordu. Muhteşem yoğunlukta, benzersiz bir an yaşıyorduk" sözleriyle ifade ediyordu.

Fidel Castro, mücadelesinin ilk aşamalarında Komünist olduğu yönündeki iddiaları reddediyordu.

"Bizim düşüncemizde Komünizm ya da Marksizm yok. Siyasi felsefemiz, temsilci demokrasi ve iyi planlanmış bir ekonomi içinde sosyal adalet" diyordu.

Ama Şubat 1959'da Fidel Castro Küba'nın yeni başbakanı olduktan sonra, Marksist-Leninist bir programı kabul etti.

Kendisini destekleyen bazı liberaller ihanete uğradıklarını söylese de, Fidel Castro adım adım programını uygulamaya koydu ve Sovyetler Birliği'ne kucak açtı.

Castro, Domuzlar Körfezi operasyonuna bizzat önderlik etmişti.

Kamulaştırma başladı, ABD'den ambargo geldi

Castro hükümetinin ülkedeki ABD'lilerin mülklerini kamulaştırmaya başlaması ardından, ABD ile ilişkiler daha da kötü bir seyir almaya başladı.

1960'da Küba'ya yönelik ekonomik ambargolar uygulamaya konuldu.

Nisan 1961'de Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı (CIA), Kübalı mültecilerin ülkeyi işgal etmesini teşvik etti; ancak tarihe Domuzlar Körfezi olarak geçen bu olay, ABD için bir fiyaskoyla sonuçlandı.

Domuzlar Körfezi, Castro için bir propaganda malzemesi oldu.

Nisan 1962'de ise, Küba iki süper güç ABD ile Sovyetler Birliği arasında çıkan nükleer bir fırtınanın koptuğu nokta oldu.

Dünya o güne dek nükleer bir savaşa hiç bu kadar yaklaşmamıştı.


1962 Küba nükleer krizi

Fidel Castro Sovyetler Birliği'nin Küba topraklarına gizlice nükleer silah yerleştirmesine izin vermişti.

ABD Başkanı John F. Kennedy, ABD casus uçaklarının bu tesislerin fotoğraflarını çektiğini dünyaya duyurdu.
Olay tarihe Küba Füze Krizi olarak geçti.

Bunu takip eden günlerde ilk geri adımı atan Moskova oldu ve Nikita Kruşçev Küba'daki füzeleri geri çekme kararı aldı.

Buna karşılık olarak da ABD'nin Türkiye'ye konuşlandırdığı silahlarını geri çekmesi istendi.

Fidel Castro halkın gözündeki yerini kuvvetlendirdikçe, Washington'un ondan duyduğu tedirginlik de artıyordu.

Bu durum, CIA'in ardı arkası gelmez ve birbirinden tuhaf suikast girişimlerine, darbe planlarına yol açtı.

CIA'den sayısız suikast girişimi

Castro'ya patlayan bir puro içirme planlarını daha da tuhafları izledi.
Bir CIA çalışanının sözleriyle; "Ona bir pudra vermeyi düşünüyorduk. Bunu sakalına sürer sürmez, sakalları dökülecek, bütün Küba halkı ona gülmekten kırılacak ve böylece halk önünde küçük düşecekti. Bu ne kadar umutsuz bir halde olduğumuzu gösteriyordu."

Küba halkı ise Fidel Castro'yu bağrına basmayı sürdürdü.

Birçok Kübalı, Fidel Castro'nun yönetimi sırasında sunulan parasız eğitim ve sağlık hizmetlerinden yararlandı.

1976'da Fidel Castro Küba'nın devlet başkanlığına seçildi.

1970'li ve 80'li yıllar boyunca Castro, Sovyetler Birliği'yle olan yakın bağlarına rağmen Bağlantısızlar Hareketi'nin başlıca liderlerinden, Üçüncü Dünya ülkelerinin yılmaz savunucularından biri oldu.

Türkiye'yi ziyaret etti, Atatürk'ü övdü

Karşısına çıkan en büyük tehdit ise yıllarca kendisine karşı mücadele eden CIA'den değil, en yakın dostu Sovyetler Birliği'nden geldi.

1991 yılında Sovyetler Birliği'nin yıkılmasıyla Küba başlıca ekonomik desteğini yitirdi ve ABD ambargosu altında olduğundan, ekonomik bir yıkımla karşı karşıya kaldı.

Özellikle turizm alanında bazı yabancı yatırımlara izin verildi.

Castro, 1990'larda Türkiye'yi ziyaret etmişti.

Atatürk'ün kendileri için esin kaynağı olduğunu söyleyen Castro, "Bandırma gemisiyle Samsun'a çıktı. Büyük bir zafer kazandı. Biz de tam 40 yıl sonra, ülkemizden faşistleri kovmak için gemiyle Havana'ya çıktık. Biz de zaferle kucaklaştık" demişti.

Fidel Castro, 80'inci yaş gününü kutlamaya birkaç gün kala, Ağustos 2006'da bağırsak kanaması geçirerek ameliyat oldu.

Ve 1959 yılında başbakanlık koltuğuna oturmasından beri geçen 47 yıl zarfında ilk kez yetkilerini geçici olarak birine devretti.

Bu kişi, kardeşi Raul Castro'ydu.

Küba Devlet Başkanı Castro, dünyanın en uzun süre iktidarda kalan lideriydi.
Görevi devretmesinin ardından kamuoyu önüne pek çıkmamayı tercih etti.

Devlet gazetesinde "Yoldaş Fidel'den Yansımalar" başlıklı köşe yazıları yazmaya başladı.

ABD'ye güvensizliği devam etti

Temmuz 2010'da hastalığının ardından ilk kez kamuoyunun önüne çıktı ve işçileri selamlayarak, ABD'nin İran ve Kuzey Kore ile yaşadığı sorunlarla ilgili bir mülakat verdi.

Sonraki ay, Ulusal Meclis'te dört yıl sonra ilk konuşmasını yaptı.

Aralık 2014 ise Küba ile ABD arasındaki ilişkiler açısından yeni bir dönüm noktası oldu. ABD Başkanı Barack Obama, yaklaşık 50 yıl sonra Küba'ya uygulanan ambargoları kaldırdı.

İki ülke karşılıklı olarak büyükelçiliklerini yeniden açtı.

Castro, bu adımı "bölgede barışın tahsis edilmesi için olumlu bir hareket" olarak tanımladı ancak ABD devletine güvenmediğini de sözlerine ekledi.

Küba halkının yüzde 70'i hayatları boyunca Castro'dan başka devlet başkanı görmemişti.

Kübalılar arasında Castro'dan nefret edenler olduğu kadar, onu gerçekten sevenler de var.

Birçok kişi için Castro Küba, Küba Castro demek.

Küba devriminin lideri, 20. yüzyıla damgasını vuran en önemli devlet adamlarından Fidel Castro, Küba'da 25 Kasım günü 90 yaşında yaşama gözlerini yumdu.

Kaynak: BBCT

Küba'nın Ankara Büyükelçisi Casals: ABD'ye 50 yıl daha direnmeye hazırız
28.11.2016(

Küba'nın Ankara Büyükelçisi Alberto Gonzalez Casals, ülkesinin efsanevi lideri Fidel Castro'nun ölümüne ilişkin konuşurken "ABD'ye 50 yıl daha direnmeye hazırız" ifadelerini kullandı.

Sol'a konuşan, Casals şunları söyledi:

"Devrim sırasında yoldaşlarımız öldü, Devrim'den sonra önderlerimiz Camilo ve Che'yi kaybettik. Ama devrimci süreç devam etti. Elbette Fidel eşi bulunmaz bir örnek. Küba halkı ve dünya elbette onun için ağlıyor. Ama onun bize öğrettiği şey, 'devam edin' oldu. ABD'ye gelince… Bu konuda bir sürekliliğimiz var. Biz hep ABD'yle normal ilişkiler istedik —ancak egemenliğimize ve sosyalizmi inşa kararlılığımıza saygı duyulması şartıyla. ABD'nin bundan sonra Küba ile ilişkileri iyi devam ettirmesini umuyoruz. Yok, bu olmazsa, 50 yıl daha direnmeye hazırız.
Sputnik
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> İZ BIRAKANLAR Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com